You are on page 1of 182

iÇiNDEKiLER

Nihat Sargın • 3 • DERGi N i N iŞLEV i

1976 Raporu 1
• e • .D ü nya sosya l ist s istemi
• 17 • Empe rya l ist - kapital ist sistem
• 39 • i ki si stem a rasında k i il işkiler
• 44 • Ul usla ra ra sı işçi sın ıfı hareketi
• 55 • U lusa l k u rtuluş hareketleri

Araşti rmajinceleme
Behice Boran • 61 • Demokrasi ve Demokrati kl eşme Soru nu
Galip Tekin • 87 • T ü rk iye'de Dış Tica ret ve Dev letl eşt i ri l mesi
Boris Ponomaryev • 1 22 • U l u s l a ra rası işçi H a reketi - Ta rihsel ve
Kura msal Soru n l a r
Maurice Cornforth • 140 • Teo rik Ça l ı şmada Nesnel l i k v e Pa rtiza n l ı k

Eleştiri/tan 1tmajtart1şma
Yalçın Küçük • 1 53 • Ma rksist Ekonomi Pol it i k 'te ücret ve
Türkiye'de Ücretler - A: Dorsay, H . Sa it
Yavuz Cizmecl • 155 • Özyöneti m - M. Drulovıc
Mesuf Odabaşı • 1 59 • Felsefe Defte rleri -V. i. Len i n
'
Özkan Taner • 1 62 • Yü ksek öğ renime Başvu ra n Öğ renciler- D PT
Rıdvan' Karalar • 167 • Genel ve Ta rımsal Kooperatifç i l i�
Z. Gökalp M ü layim
Necdet Bulut • 169 • Materyal ist Bili mler Ta r i h i ı. l l - J . D. Berna!
Reşat Kadayıfçılar • 172 • işçilere yöne l i k Broşü rler Ü ze ri n e
Mesut Odman • 1 77 • Sevg i Soysa l ' ı n i nsanları
YURT VE DÜNYA '
Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm Sorunları
iki aylık Araştırma, inceleme, Tartışma Dergisi
Sahibi: Tü rkiye Işçi Partisi adına Behice Boran 1 Soru m l u Yazı işleri Müdürü:
Yavuz Ünal 1 Yöneti m ve Haberleşme adresi: N u ru Ziya Sak. 17/5 Tünel istanbul
1 Fiya tı 15 TL. 1 Y ı l l ı k Abone 75 TL. 1 (Yurtd ışı twa t ve a bone bedeli Iki ka­
tıdır) Dizgi ve Tertip: Kent Bası mevi 1 Baskı Ören Basımevi Cem berlitaş - istanbul
DERGiNiN iŞLEVi
Nihat Sargın
Cumhuriyetin kuruluşunu izleyen uzun on yıllar boyunca Türkiye'de düşün hayatı
kısırlıl'ja mahküm ed ildi. eTek şef. tek parti, tek m illah slogan ında somutlaşan resmi
Ideoloji tüm tartışma ve eleştirilarin üstünde tutuld u. işcl sınıfının sosyal ist ideolol isi
ve buna bağl ı düşünce ve eleştirller bir yan a liberal demokratik sayılabilecek olanlar
dahi önlenip engellend i .
Düşünce, vicdan, söz. yayı n , kitlelerin sınıfsal örgütlenme h a k v e özgürlükleri gibi
demokratik özgürlüklerin alabildiğine baskı altında tutulduğu, bu boşluk döneminde ül­
kenin tarihi, toplumsal yapısı. ekonomik, sosyal sorunları üzerinde kapsamlı araştı rmalara
bilimsel teorik ccıl ı ş malara yer yoktu. illegallteye ıtilmiş, yasal ve yasa dışı baskı ve şid·
dat uyg ulamala rının sol uk ald ırmaz ortam ı nda sosya list hareket ve çevresindekilerin ey­
lemsel a landa olduğu kadar bu alanda da yapa bneceklerl fazla birşey bulunmuyordu.
Bu derginin adının a n ı msattıl'jı g i bi, bir dergi etrafında kümerenerek veya benzeri biçimde
bir a raya gelerek yürütülmeye calışıla n sınırl ı .inceleme. araştırma ve tartışmalar veya
1946'dakl bi rkoc ayl ık yasal sosyal ist parti girişimlerı kalıcı gel işmelere olanak sağlıya­
madan kısa sürede bast ı r ı l ı p sönd ü rüldü. Ancak, işçi sınıfının n icelikçe gelişmesine ko­
şul olarak. bel irtilen bu en ol umsuz koşullarda dahi yürütül makten geri kal mayan ekono­
mik, pol itik ve ideolojik mücadele, daha sonraki dönem için asgari birikimi sağlamıştı.
Böylece 1 961 'e gelindi. Kitlelerin her türlü aldatılmaya ve dayatmaya karşın gi­
derek artan hoşn utsuzl uk ve direnci 27 Mayıs Anayasa'sı ve yarattığı ortamda lfadesini
buldu. Demokratik özg ü rl ü klerin tam olarak yerleşmesi icin henüz yürü necek çok yol
vardı, ki b u günde vardır; QJ'lCak daha önceki döneme oranla durum oldukca fa rkl ılaş­
m ıştı. işçi s ı n ı fın ı n yasal partisi, TiP kurulmuş, sosyal ist niteliğini geliştirme sürecine
girmişti. Anayasa maddeleri bir silôh g ibi kullanılara k demokratik hak ve özgürlüklerden
13erbestce yararla n ılabilmesi yol unda Ilerleme kayded i l m iş, daha da önemlisi önceden
beri bu konuda koşullandırı l m ı ş olan geniş yığınların gözünde sosyal izm bir tabu ol­
maktan cıkarıl maya başlan m ı ştı. Bilimsel sosyalizmin klasikleri yeni yeni dilimize kazan­
d ı rılabiliyor, sınırlı sayıda da olsa bu klasikierin dayandığı temel görüşler ışığında i n cele­
me ve araşt ı rmalara yöneliniyord u . 1 964 T i P progra m ı partili bilim adamları ve partlye
yatkın Ilericilerin çalışmalarıyla böyle hazı rla n m ıştı . Ancak Parti'nin, örgütsel gelişme
ve pol itik çalışmalarının yanısıra teorik çalışmalara çeşitli nesnel ve öznel nedenlerle
yeterince eğilernemiş olduğu da açıktır. Bu, geçmiş dönem TiP hareketinin önemli eksiği
olm uştur. özelli kle 1 965'den sonra, sonueta Parti'yi ve Parti'nin şahsı nda işçi sınıfının
sosyal ist ha reketi n i l ikide etmeye yönel ik çeşitl i küçük burj uva akımların sol ve sosya­
l izm adına ortalığı kaplamasında bunun da rolü vardı r. Bu akı mların bir a ra bilimsel
sosyal izmin ası l · çizgisini ancak kendi lerinin savunduğu biçimindeki yanıltıcı savlarına
özel l i kle yüksek öğrenim genı;ıliği arasında oldukca kabarık bir kitleni n inand ığı, kendi­
lerine mil itanlar ve yandaşlar ed indikleri görüldü. Parti, içinde ve d ı şı nda boy gösteren
çeşitli sapkın küçük burjuva akımiarına karşı a mansız bir ideolojik savaşa gi rişti. 4.
Kongre ve kararları kaza n ı lan savaşın ifadesi olmuştur; ancak 12 Mart bu savaşın ke­
sin son uca ulaşması n ı engelledi, Parti kapatıldı.
B u mücadele sırası nda karşı saflarda teori adına, teorik çal ışma ve araştırma adı­
na değişik zaman ve koşullarda yazıl mış klasiklerden yapılmış a l ı ntıların hemen aynen alt
a lta sıralanmasından Ibaret ve sonuna yazarın eğilimine uygun sloganların eklenmesinden
ol uşan yazıların yay ı nları dold urduğu görüldü. Bir kavram ve sözcük Jeti şizmi yaratılı­
yordu. Teori, teorik bilimsel çalışma, ideolojik mücadele bu deği ldl elbet. Sosyal izmin ge-
nel ilkelerı ve o i l kelerin uyg ulama a l a n ı na aktarılış biçim leri öteden beri bilin mekte.
Asıl i ş bundan sonra başl ıyor. Önemli olan o eserlerdeki evrensel b i l i msel özü yakalıya ­
r a k g ü n ü n somut koşullarında bu özden yararla nabilmek, bunu kul lanabi lmek, uyg ulama
olanakların ı bulabilmektir.
Bili msel sosyalist ha reket geliştikce yeni sorunlar d izisini de birlikte getirir, önüne
koyar. Sorunların teori k bil imsel planda incelenip önce sorun olarak bilincine varılması,
s ı n ı rları n ı n bel l i ed i l i p ortaya kon ulması, a rkadan som ut d urumun somut analizi ne d ayal ı
olarak çözümlenmesi v e b u n u n uyg ulama a l a n ı ndaki sonuçlarla devam l ı sı nanması, göz­
den geçirilmesi , uyg ulama ile k u ramsal ca l ışma n ı n .karş ı l ı k l ı etkileşim i sonucu kesi n
çözüme ulaşılması; d üşü nce v e eylemde birlik i l kesinin yaşama gecirilişi böyle olacaktır.
Y u ka rda, sosya l ist mücadele saflarına sızmış çeşitli küçük bu rjuva a k ı mları ve bun­
ları teorik p latformda ki uzantı larından cöz açılm ıştı; bugün de geçmişe göre etki alanı
dara l m ış olmakla birlikte d u rum pek farklı sayılmaz. Diğer yandan burjuva ideolojisinin
çeşitli ayrımlarının okul k i ta pla rına kada r uzanan en ka ba ve i l kel biçimi nden, sol un
sosyal izmin içinde bir Truva atı gibi gi rmeye yönelik, sol görünüşlü daha i nce rafine
biçimine kadar ideolojik saldırıları n karşısındayız. Eski döneme oranla daha bilinelenmiş
ve kendisi icin sınıf olma yolunda azımsanmıyacak ilerleme göstermi ş olmasına karşın
işçi sın ıfım ı ıd a ve özellikle onun müttefiki olması gereken emekçi ki tleler a rasında hala
sosyal izme karşı koşulland ı rı l mış kitleler mevcut. B u d urumda işçi sınıfının sosyalist dün­
ya görüşün ü top l u m u n her katında yaya rak benimsetmeye yönelik ideoloj ik m ücadele ayrı
bir önem kazan ıyor; gelişen sosya list hareket i n önündeki soru nları, hareketi bir a d ı m
d a h a ileri götürebilecek biçimde çözü me kavuşt urma k üzere bilimsel sosyal ist inceleme
ve a rqştırmala rla ha reketin önünün ayd ınlatılması ertel enemeyecek bir görev ol uyor.
Bunun icin; program ve tüzüğün daya n d ı ğ ı temel görüşlerin kapsa m l ı bir biçimde
ortaya konulabilmesi ve bunlara karşı yöneltilen eleştirilerin gereği gibi yan ıtlanabilmesi
için ülkemizin d ünya içindeki yeri, i l işkileri; Türkiye'de üretim i l işkileri ve sı n ıfsa l ya p ı ;
ü s t yapısal özellikler v e sorunlar: Türkiye'de sosyalist hareketin karşı karşıya bul und uğu
görevler g i bi ala nlard a daya nılan ideoloj i k temalle tutarlı a raştırma ve değerlendi rmelerin
yapılması: d ü nyada ve ü lkemizdeki önemli gel işmelerin ayrı n t ı l ı olara k l rdelen i p yoruml a n ­
ması: dü nya görüşümüzün d a h a köklü ola ra k kavran ması v e yabancı etkilere karşı sa­
vun ulması, pratik sorunlarla ilişkili olara k boy una daha derinleştiril mesi için, d ünya sos­
yalist hareketinin ve ü l kemi� hareketinin teorik-ideolojik sorunların incelenmesi; hedeflerin
ayrı ntılı bir biçimde somutlanması icin sosyalist sistem-kapital ist sistemin açıklanmasıyla
birlikte bugünkü Türkiye' nin k u rumla r ı n ı n , kapitalizm i n işleyişinin, sosyal ist Tü rkiye'n in ku­
rumları ve sosyalizmin işleyişi ile som ut örnekler üze rinde d u rularak karşılaşt ı r ı l masına:
yeni yayınlarda ortaya a t ı l a n görüşlerin yorum lanması ve değerlend i ril mesine gerek var.
Yurt ve Dünya bu gereksinimleri olanakla rı ölçüsünde karşılaya bil mek üzere yayın
a l a n ı na atılıyor. Merkez Yönetim Kurulunca dergiyi yayına ıiazırlamak üzere görevlendiri­
len Merkez Eğitim B i l im ve Araştırma Bürosunun yayın plan ına göre her sayıda telif ve
çeviri, Inceleme ve a raştı rmala rla birlikte kitap tan ı tma, tartışma ve eleştiri yazıla rı d a yer
a lacaktır. Ortalama sekiz forma olara k yayı nlanacak olan dergide bu ilk sayıda olduğu
üzere dü nyada ve yu rtta bütün � ir y ı l ı n değerlend i rmes i n i iceren yıllık raporların yer al­
d ığ ı say ı l arda hacim daha da büyüyecektir.
Yalnız Parti üye ve sempatiza n l a r ı n ı n d eğ i l . bütün ilerici yurtseverlerin bağımsızl ı k ,
demokrasi, sosyal izm mü cadelemizin daha i l e r i , daha açık bir bilinele yürütülmesine kat­
kıda bulunabilecek yazı larına açık olaca k dergide temel g·ö rüşler doğrul tusunda olmakla
birl ik te henüz son sözün söylenmediği konularda değişi k yaklaşımlar ve tartışmaiar yer
alacaktır. Bu n iteliği ile cıkan yazılar doğal olarak yaza rı n ı bağ l ıyacaktır.
Y u rt ve Dünya . yuka rd a bel irtilen gereslnimleri yanıtladığı, çevresinde bir incel eme,
a raştı rma ve tartışma ortam ı n ı n yerleşmesini sağlıyabildiği ölçüde işlevini yerine getir­
miş olaca k , başa rı kaza naca k t ı r.
RAPOR
1976 RAPORU 1 <*>
Günümüz dünyasında hiçbir olgu, dÜnya devrimci güçleri ile gerici güçler, sosyalizm
ile kapital izm a rasındaki karşı tlık ve mücadele çerçevesi dışında çözümlenemez, anlo­
ş ılomoz. B u karşıtlık ve mücadele, dünya n ı n birbirinden en uzak köşelerindaki gündelik
olayla rı bile birbi rine bağlamakta, bütünleştirmektedir. Dünya sosyal ist sistemi, sosya­
lizmin Ileri aşamalarının kurulması ve tüm d ünyada kolıcı bir ba rış ve güvenliğin sağ­
lanması yönündeki etkinliğ i ile, dünya olayları üzerinde bel i rleyici rolü oynamaktadır.
Dünya sosyal ist sisteminin bu rol ü , nesnel ve zoru n l u yasaların gereği a rtmakta, güç­
lenmekted ir. Dünya. kapital ist sistemi n i n buna l ı m ı , geçici koşulla rJn değil, dünyada mey­
dana gelen yeni güçler dengesinin sonucudur. Bu yüzden de reformlarla, yüzeysel de­
(jlşikliklerle geçiştirilebilecek g i bi değildir. Dünyadaki yeni güçler dengesi. dünya dev­
ri mci güçlerin i n birlikte eylemi n i n sonucudur. Kapita l izme özgü bütün çelişkiler derinleş­
mekte, s ı n ıf mücadelesi yen i perspektifiere doğru geUşmektedir. Emperya l izm, tekeller
ve onların iktidarları, gitgida daha gerici önlemlerle ka pita l izmin buna l ı m ı na çözüm ara­
mo çabosı ndodırlar. E m peryalizm i n en gerici çevreleri. kapita list sistemi daha sıkı di­
siplin altına alacak formüller peşinded l rler. Ancak başta işçi sınıfı olmak üzere tüm
ilericL demokratik güçler, tekeller iktidarına son verecek, uluslararası ilişkilerde baskı
ve uyd ul uğ u ortadan kald ı rocak bir mücadele perspektifinde birleşme yönünde öneml i
adımlar otmoktod ı rlor. Işçi sınıfı hareketi, bilimsel sosyal ist partilerin i n öncül üğünde, sos­
yal izme giden yolları açarak mücadelesini sürd ürmektedir. Ul uslararası işçi sınıfı ha­
reketinin birliğinin güçlendirilmesi, bilimsel sosyal izmin etkinliğinin artırılması. gitgida da­
ha büyük önem kazanmaktad ır. işçi s ı n ıfı hareketinin, yalnız pol itik değil, ekonomik ve
demokratik olonlard a do ulusl a ra rası birl iğinin güçlend irilmesi, onun tarihsel misyonu­
nun zorunlu sonucudur. Dünyanın ulusal kurtuluş hareketleri kuşoğındo do işçi s ı n ıfının
rolü hızla a rtmaktad ır. Emperya l izmin, ul usal kurtuluş hareketini toplumsal görevlerinden
cayd ı rmo çabaları, işçi sınıfının rolünün yükselmesi ve sosyal ist sistemle ulusal kurtu­
luş hareketi arasındaki ittifa k ı n ı n güçlend iri lmesi yoluyla boşa çıkarı l maktad ı r. 1 976 yı­
.

lının verileri, dünya olayların�ki söz konusu temel karşıtlık ve m ücadelenin perspekti­
finde anlaş ı l ı r olacaktır.

(*) «Yurt ve Dünya»nın bu sayısında, Türkiye Işçi Partisi Merkez Eğitim, Bi­
lim ve Araştırma Bürosu tarafından hazırlanan «1976 Raporu»nun uluslararası ge..
lişmelerle ilgili birinci bölümü yayınlanmaktadır. 1976 Raporu'nun Türkiye'ye iliş­
kin bölümü 2. sayıda yer alacaktır.

RAPOR 7
1. D Ü NYA SOSYALiST SiSTEM i

DünyGı sosyol ist sistemi , çoğı mızdoki en köklü toplumsol dönüşümlerin kaynağıdır.
Dünya sosyolist sistemi, dünya n ı n önemli bir bölümünde en ileri topl um sisteminin yer­
leşmesi, işçi s ı n ıfı i ktidarına ve ik tida rdaki işçi sınıfının sosyolist enternasyona l izmine
dayanan b i r devletler birliğinin pekiştirilmesi. dünyod a barış ve güvenl iğin k urulması yö­
nü ndeki faal iyeti ile, d ünya üzerindeki en büyük etkiyi yapan güçtür.
Sosyol ist d ü nyada. sosyal izmin y üksek oşaması doğrul tusunda gerç.e kleştl rilen dö­
nüşümler. tüm dünyada k i devrimci d eğişiklikler içinde, insa n l ı ğ ı n geleceğini tayi n et­
mede biri nci s ı rayı tutmaktadır. Sosyolist sistemin d ünya devrimci g üçleri o rasında ta­
şıdığı birincil önem. yalnız u l uslarorası etkisine değil, aynı ölçüde. dünyan ı n sömü rü­
den ku rta n i mış kesiminde gerçekleştirilen dönüşümlerin beli rleyici önemine de dayan­
maktad ı r. Sosyolist topl u m u n bil imsel. toplu m yasolarının özümlenmesine ve uygulon­
mosına dayanan yöneti m i . sosyal izm in k uruluşunda n i tel iksel olarak yeni oşamalara doğ­
ru ilerlemesi ni sağlayorak bu etkin in temelini ol uşturmaktad ır. 1976 yıl ı , sosyolist siste­
min devrimci rol ü n ü n değeri n i n bel i rlen mesi için önemli olonaklar yara tmıştır. SSCB,
Bulga rista n . Moğolista n . Alman Demokratik C u mh uriyeti (ADC) ve Vietnam Komünist ve
işçi Portilerinin kong relerinin bu yıl i ?inde tamamlanması, 1976 yılına özel bir önem ka­
zandı rmaktadır. Pek kısa bir süre önce, 1 975 yılı içinde de, Polanya, Macarista n, K ü ba
kom ünist ve işçi porti!e ri kongrelerinin tamamlandığı hotırlonocokt .ı r. Sosyo list ü l keler
işçi sın ıfı portilerinin kongreleri, sosyal izm in ve gelişmiş sosyol is t topl umun kuruluş de­
neylerinin genelleştiril mesi, bilimsel sosyolist teori nin geliştirilmesi s ürecinde birer kö­
şetoşı olmakta d ı rlar.
Sosyol ist topl u m u n bilime dayanan yöneti m i n i n başa rıları, i k i sistem orasındaki ekono­
mik yarışmoda kated ilen yolda somut olarak bel i rmekted ir. 1 976 y ı l ı nda, kapital ist sistemin
tümünü sora n ekonom ik bunalım derinleşmeye devam ederken, sosyol ist ekonomiler n i ­
eel ve n l tel olara k güçlen meterini sürd ü rmüşlerdir. Sadece Karş ı l ı kl ı Ekonomik Yard ı m ­
loşma Konseyi ( K EYK, ingil izcede «COM ECON))l içinde bi roraya gelen sosyolist ül keler.
dünya n üfusunun % 9,4'ünü temsil etmelerine rağmen, d ü nya elektrik enerjisinin % 20'
sini. petrolünün % 1 7,3'ünü, doğal gazının % 22,5' u n u , köm ü rü n ü n % 34'ünü, kimya
ü rü n lerinin üçte birini ü retmekte, meka n i k imalot ı n ı n % 33'ünü gerçekleştirmekted irler.
Sosyolist ekonomiterin sınai gel işmesi kapita l ist dünya ile karşılaştırıld ığında şöyle bir
t ablo ortoya çıkmaktadır: Son 5 yıl içinde KEYK ülkelerinin tümünde sanayi ü retimi yıl­
l ı k ortaloma % 8,7 a rt ı ş gösterirken , bu hız AET ve ABD'de % 1 .2 olmuştur. Gelişmeler
bir tablo olarak şöyle i fade edilebil i r:

SANAVi Ü RETiMi ARTlŞLARI

1970=100 1 974=1 00

' 1974 1 975

SSCB 133 1 08
Polanya 149 111
Macaristan 130 1 06
Çekoslovokyo 140 1 07
B ulgaristan 142 11 2
Alman D. C. 129 108

8 YURT ve DÜ NYA
ABD 117 89
i n giltere 1 06 97
Fransa 123 90
Almanya 111 91
i talya 120 88
Japonya 1 24 84

Öte yandan sosyalist ekonomilerdeki ü retim a rtışı n ı n büyük ölçüde ekonom inin et­
k inliğinin artı rılmasıyla elde edildiği görülmektedir Son 5 yıl içinde. K EY K ü lkelerinde
sanayi üretimi artışının dörtte üçü emek ü retkenliğinin a rtışıyle gerçekleşt i ri l m iştir. Ay­
rıca ü retim a rtışı. ülke içindeki para kende tica retin , yarii halk tüketiminin yükselmesiyle
paralel g itmektedir. 1975 yıl ı nd a para kende tica reti n artış h ızı Bulgaristan'da % 7.8, Ma­
caristan'da 5.4. ADC'nde 3,6, Moğol istan'da 5, Polanya 'da 1 4,7, Romanya'da 7,7, SSCB'de
7, Ceko slavakya'da 3.4 ol muştur. Sosyalist ekenomilerin etkinliğinin yükseltil mesi. eko­
nomideki sosyal ist sektörün pay ı n ı n h ızla genişlemesiyle de görülmekted i r. Ta rihin geliş­
mesinin, iki sistem arasında ki yarışmoda sosyalist sistem lehine olduğu belirgin biçimde
ortaya çıkmaktad ı r.
Ancak i k i sistem a rasındaki ta rihsel yarışm a n ı n kaderini beli rleyecek olan, ekono­
mik göstergelerin gelişmesinden çok, sosyalist top l u m ilişk ilerinin güçlen mesid ir. Sos­
yal ist ül kelerin büyük çoğ u n l uğ u , «gelişmiş sosyalist toplum))Un k urulması ve temelle
rinin sağlamlaştırılması aşaması ndadı rlar. Sosyal izmin ekonomik, top l umsa l , pol itik te
mallerinin (ü retim a raçları nın top l u msal mülkiyeti, Parti'nin öncü lüğü, dost s ın ıflar arası
ittifak) k u ru l u p sosyal ist üretim ilişkilerinin topl u m u n bütün alanlarında başa nya u laşması
na bağlı olarak, sosyalist top l u m, «gelişmiş sosya l ist toplum)) a d ı n ı alan yetkin leşme
aşamasına geçmekted ir. Bu süreç içinde, ilerde sınıfsız topl uma geçişi hazı rloyan ön
koş u l la r ya rat ı l ma ktad ı r . Gelişmiş sosyalist toplumun kuruluşunda işçi sınıfı partisinin
öncü rolü de sürekli olarak artmaktadır. Dolayısıyla günümüzde sosyalist ülkeler işçi
s ı n ı f ı partilerin i n faaliyetinin ve deneyl erinin incelenmesi çok daha büyük bir önem ta­
şı maktadı r. B i l i msel sosyal ist teorinin geliştirilmesi de böylece yeni aşamalara doğru
ilerlemekted ir.

SBI(P'nin 25. Kongresi, b u perspekt if içinde, ülkenin ve Parti'nin . önüne çok geniş
bir alanı kapsayan ve önem l i hedeflere yönelik bir eylem ve gel işme program ı koym uş­
t u r. SBKP 25. Kong resi'nin 1 976-80 yılları için saptad ığı ekonomik gelişme doğrultusunun
bel irgin yönlerinden başl ıcası. bu planın «nitelik ve etk i n l i k plan ı )) olara k tanımlanması­
d ı r. B u tanımlama, daha çok sayıda işletme k u r u l masından. daha çok el emeğin in kul­
l a n ı l masından. daha geniş olanların üretime açılmasında n ; .ekonomi nin yoğu nlaştı rı lmasına
geçişin önem kaza nmasına daya n maktad ı r. Ekonominin yoğunlaşt ı rı l mas ı n ı n kapsam ı n a ,
özetle, ürün kal itesi n i n yükseltilmesi. e m e k verimliliğinin v e tutum lul uğunun artırılması,
üreti m bi riml eri a rasındaki bağla ntıların g üçlend i rilmesi ve zenginleştiril mesi vb. g i rmek­
ted ir. Beden i çal ı şmada hızlı ,bir azalma sağlanması ve üretimde kapsaml ı bir meka­
n izasyonu n gerçekleştiril mesi amacıyla, ekonominin bazı a lanlarındaki büyümen i n geçen
beş y ı l l ı k pland a k i nden daha yavaş olması için de önlemler a l ı n m ıştır.
Sovyet ekonomik gelişmesinde nitel iğin ve etkinl iğin yükseltil mesi perspektifi, sos­
yal ist ekonominin temel yasası olan ekonom i n i n «planın) yöneti minin ulaşılan ileri aşa­
maların sürekli doğurduğu yeni gereksinmelerle uyuml u hale getiril mesin i zorı.mlu k ı l·
ma ktadır. 25. Kong ren in temel çizgilerinden biri de budur Ul usal ekonom ideki topl umsa l ,
ekonomik v e teknolojik değişimierin günümüzdeki karmaşıklığı, yüksekliği v e h ızı karşı-

RAPOR 9
sında, ekonomik kayna kları ve hedeflerı doi:jrudan doi:jruya plana yansıtmak zorlaşmak­
tad ır. Ancak, planlama yöntemlerinde gerçekleştirilecek ilerlemelerde, merkezileşmenin
güçlendirilmesi ya da gevşetilmesi değil, gitglde karmaşık bir nitelik alan merkezi planla­
manın yetkinleştirilmesi söz konusudur. Yetkinleştirme ise, zorunl u olarak, ulusal ekono­
m i n i n görevlerine topl u m u n maddi ve moral güclerini genel hedeflerden hareketle birara­
ya getiren bir yaklaş ı m ı , yani sistem yaklaşımını gerektirmektedir.
SBKP 25. Kongresi'nin ekonomi k alanda saptadığı görevler a rasında Sovyet tarımı­
n ı n modeli ve teknik temel i n i n güçlendi rilmesi de önemli bir yer tutmaktadır. Bu konuda
son yıllarda a l ınan yen i yeni önlemlerin olum l u son uçları, 1 976 y ı l ı içinde a l ınmaya baş­
lanmıştır. Bununla birlikte tarıma yapılan yatırımların artırılması ve bilimsel-teknolojik
Ilerlemenin verilerinin daha geniş kapsamda tarıma uygulanması önemini korumaktadır.
25. Kongre'de alınari kararların, gerçekte Parti'nin Mart 1 975 Merkez Komitesi Planu­
m u ' n u n ve 23. Kongre'n i n çalışmaları n ı n doğrultusundad ır. MK :nın Mart 1965 Tam Üyeli
Topla n t ı s ı . tarımda plan hedeflerının gerisinde kal ınmasının neden lerini Incelemiş ve bu­
nun en başta. ü retimin ekonomik yasaları n ı n gereklerine uyulmaması, m add i özendirlci­
lerin ihmali ve kamusa l ve kişisel cıkarların doğru biçimde bütünleştirilememesi gibi ne­
denlere bağ l ı olduğun u sapta m ıştı. Mart 1965 Plenum u Sovyet tarımının gelişmesinde
bir dönüm noktası olmuştur. 1 91 7'den bu yana tarıma yat ırılan 320 m ilyar rublenin 213
m ilyarı 1 965'ten sonra yatırı l m ı şt ı r. Harcanan cabaların ü rü nleri, kuşkusuz bir anda de­
ğil bir süreç Içinde alınmaktadır.
Öte yandan SSCB'nde sosyolist demokrasin i n yetkinleştirilmesi d ikkatleri üzerinde
toplamaktadır. Bu, sosya l izmin yüksek aşama s ı n ı n temel lerinin kurulmasına koşut bir ge­
lişmedir·. SBKP 25. Kongresi. yeni Sovyet Anayasası'nın hazırlanmasıyle ilgili yönergeleri
saptan m ıştır. 5 Ara l ı k Sovyet Anayasa g ü n ü, yeni anayasan ı n hazırlık çalışmaların ı n yı­
i:jınsal değerlendiril mesi biçiminde gerçekleştirilmiştir. Öte ya ndan u l uslararası gericili­
ğin sosya l ist ü lkeleri ve başta SSCB'ni hedef alan, özel likle sosyal ist demokrasi n i n tah­
rifine dayanan karalama propagandası, yoğun bir ideolojik mücadele ile etklsizleştiril­
mekted ir.
SBKP 25. Kongresi , gelişmiş sosyalist topl u m koşul la rı nda Parti'nin yönetici rol ünün
yükselmesi konusuna büyük bir önem vermiştir. Kongre'de. bunun , a ncak Len i n is t parti
yaşamı kurallarının. Parti l iderliği ilkelerin i n , demokratik merkeziyetçilik i l kesinin şaşmaz
biçimde uyg ulanmasıyla başarabiieceği belirtilmiş; demokratik merkeziyetçiliğin iki yönü­
nün geliştirilmesine de ayn ı a ğ ı rl ığ ı n veril mesi gerektiği vurgula n m ıştır. B u kon uda, Ekim
1 964 Merkez Komitesi Tam Üyeli Toplantısı ile 23. ve 24. Parti Kongre'leri kararla rın ı n önemli
bir rol oynamaya devam edeceği belirtilmiştir. SBKP Merkez Komitesi'nin Ekim 1 964 Ple­
n u m u . ondan önceki dönemde, Parti'n i n calışma tarzının geliştirilmesi konusundaki faa l i­
yette ortaya çıkan a ksakl ı kları n ı n neden lerin i n saptand ığı ve yen i yönergelerin belirlen­
d iğ i bir dönüm noktası olmuştu. 25. Kongre'de ise, Parti'nin safla r ı n ı taze güçlerle zen­
ginleşiirirken gösterilecek t itizl iğe değinilmiş ve Parti aday üyel iğine verilen önem i n a rt ı ­
rılması gereği belirt i l m iştir. Ö t e yandan çağdaş parti l iderliğinin, parti yaklaşımını, sağ­
lam temellere otu rtul m u ş yeteneği , yüksek disiplin duyg usun u. inisiyatifi ve işe ya ratıcı
bir yaklaşım ı kendi kişiliğinde btrleştirmeyi gerektird iği vurgulanm ıştır. Öte yandan dene­
timin parti yaşa m ı ndaki ve toplumdaki rÔi ünün a rt ı rılması üzerinde d urulmuştur. B u konuda,
deneti m i n , toplumsal bir kavram olduğ u n u n doğrulan d ı ğ ı bel irt il m iştir. SBKP 25. Kongresi,
Parti'de yönetici görevler alan üyeleri n , b i l i msel sosya l ist teoriyi bütün alanlarda özüm le­
miş olması n ı n yan ı s ı ra. derin uzmanlaşmış bilgilere sahip olması gerektiği i lkesin i n ger­
cekleştirilmesi bak ımından da d ikkati çekici olmuştur. Verilen bilgilere göre, Parti komi­
telerin i n birinci sekreterleri n i n % 99.3'ü kendi a l a n ı nda özel eğitim görmüş uzmanlardan
oluşmakta d ı r. Bu il ke, Parti'n i n topl um yaşam ında k i önderl l i:ji n i n bilimsel temellere otur-

10 YURT ve DÜNYA
tul masında bel irleyici n itelikted ir. Kon uy u daha geniş bir perspektif içinde ele alan 25.
Kongre Parti ve devlet yönetim inde bilimsel sosyal ist çalışma tarzın ı n en karakteristik
özell i�inin cbilimsel l i k » olduğunu bel irtmiştir. Sosyalist topl umdaki Iktidar partisinin ça­
lışmas ının karakterlsti�i olan «bilimsell ikııin temel yönünün, yal n ı z bilime daya nmavı de­
ğil, bil i m in geliştirilmesini de gerekli k ıl ması olduğu vurg ul anmakta d ı r. Parti faa l iyetinin
ulusal ve uluslararası her ala n ı nda teorik geneliemelerin öneminin a rttığı bel i rtilmiştir. Öte
yandan, parti çalışmalarında, bilimsel bilgl'n i n , Lenin'in dey i m iyle «kompetans»la (işinin
ehll olma lle) birleştirilmesi gerekti�! hatırlatılmaktadır. En doğru bir karar ya da en iyi
düşün ü l m üş bir pla n ı n , a rkasından ince bir örgütlenme çal ışması gel medikçe kağıt üze­
rinde kalacağı gerçeği nden hareket edilmektedir.
SBKP'nin 25. Kong resi , gerek partin i n tarihinde, gerekse ul uslarorası Işçi sınıfı ha­
reketinin ideolojik temelinin güçlendirli mesinde önemli katkılara ortam hazırlayarak ta­
mamlanmıştır.
Bulgaristan Komünist Partisi'nin 1 1 . Kongresi de, üretimin daha da yoğunlaştı rılma­
s ı n ı n , ekonom inin etkin l i!';jinin ve ü retimin kalitesini bel irleyici biçimde yüksel tilmeslnln,
ekonomi k pol itikanın temel çizgisi olduğunun vurgulanmasına önem vermiştir. Buna kar­
ş ı l ı k, koşullar ne kadar de�işl rse de�işsin, teknoloji n i n gelişmesi bilgisayar tekn i klerin i n
yönetime uygulanmasını ne ölçüde gelişti ri rse gel işti rsin herşeyi kadroların tayin ettiğini
bel irten bil imsel sosyal ist i l kenin y ü rü rl ü kte oldu!';Ju ve her zaman yü rürlükte kalaca�ı be­
lirtilmiştir. Parti yaşa m ı n ı n geliştirilmesi konusuna büyük önem veren BKP 1 1 . Kongresi,
bu konuda bilimsel sosyal ist teorinin ilkelerinin incelenmesine özen göstermiştir. Kongre­
de, eleştiri ve özeleştirinin gelişme ölcüsünün, sosyal ist topl u m un olgunluğunun kıstas­
larından biri olduğ u bel i rtildikten sonra, kamu hayatının tüm alaniardakl eleştiri ve özeleş­
tiri için en ileri ölçü olarak ancak Parti örgütlerindeki el eşti ri ni n alınabileceği hatırlatıl­
mıştır. Bu bilimsel saptama, Parti'nin topl u m yaşa m ı ndaki öncülü�ünün kapsa m ı n ı acık­
laması bakımından büyük önem taşımaktadı r. Yine BKP 11. Kong resi , sosya l izm i n yü ksek
aşaması n ı n yapıcısı olacak «yeni insam> ı n oluşturu lmasında, «toplumsal bak ı mdan ho­
mojen bir toplumun yaratı l masına» yol açacak s ı n ıflara rası gel işmelere büyük önem ver­
miştir. Toplumsal homoıenlij;jln, Insan doğasının zenginleşmesinin vazgeçilmez koşulla­
rından biri o l d uğu bel i rtilen kongrede. bu sürecin , gelişmiş sosyal ist topl umun k u ruluş ve
yükselmesinin ve sosyal izmin ileri aşamasına geçişin temel yasoları n ı n bir ifadesi oldu­
ğu vurgulanmıştır. Bu çerçeve içinde önem kazanan «sosyalist yaşam tarzı» kavra m ı n ı n
geliştirilmesine de y e r veren kongre, üretim tarzı kavramının, yalnızca insanların fizik var­
l ı ğını n üreti m i olarak görülmemesl gerektiğini; üretim tarzı'nın, insanların yaşam tarzını
Içine aldığı hatırlatılmıştır. 1 1 . BKP Kongresi, proleter enternasyonalizm i n i n, gelişmiş sos­
yalist toplumun k u ru l uşu aşa masında a l d ı !';jı yeni içerik üzerinde de d u rm uştur. Bu süre­
cin, tüm halkın bil incinde sosyal ist yu rtsevetl ikle proleter enternasyon alizmin içice gir­
mesi ve kaynaşması s ü recinin başlamasına koşut old uğu bel i rtilmiştir.
Cekoslavakya Komünist Partisi'nin (CKP) 15. Kongresi de partin i n ve Cekoslavak top­
lum unun gel işmesi nde önem l i bir aşamayı somutlaştırmıştır. Kongre. 1 968 y ı l ı nda ü l kenin
yaşadığı derin bunalımdan cıkarılan derslerin başa rıl ı biçimde hayata geçirildiğini kanıt­
l a m ıştır. Sosyal ist yönetim .J'e demo"krasinin yetki nleşti rilmesinin yan ı s ı ra . 1 968 bunalı­
m ı ndan sonra CKP'nin bünyesinde gerçekleştirilen arındırma s ü recinin başarılı sonuçlar
verdiği görülm üştür. Bu çerceve içi nde, 1 5 . Kongre. sa!';Jcı oportünizmin faal temsil cileri
olmayan, iyi calışan ve eylemleriyle sosyal i zm i ve SSCB ile dostluğu içtenl ikle benimse­
d i klerini kanıtlayanların. teker teker yapılacak de�erlendirmelere daya nara k yen iden Parti
üyesi ola ra k kabul edilmelerini kara rlaştırm ıştır. Öte yandan son 5 yıl içi nde. parti içinde
işçi üye ora n ı n ı n daha önceki d üşme eğiliminin sona erdirildiği, yen i aday üyeler a ra­
sında işçilerin ora n ı n ı n % 62'ye ulaştığı bildirilmektedir. Yeni aday üyelerin % 90'ından

RAPOR 11
fazlas ı n ı n 35, % 50'den fazl asının da 25 yaşından küçü k olması da, çok önem l i bir ge­
lişme olara k kaydedilmektedir Diğer yandan, Pa rti'n in genel ik pol i tikası üzerinde de
özenle d u r ulmaktadır. Gene insanlardan yüksek düzeyler bekl enmesi, haya tın genelere
kus u rsuz gösteril memesi , yaratıcı ça l ışmaya doğru yön l end i ril meleri ve üreti me katılma­
n ı n sayg ı n l ı ğ ı n ı n öğretil mesi gerektiği vurg u l anma ktad ı r. Ayn ı şekilde genelere karşı tu­
tumun tekdüze. biçi msel ve haya t ı n gerçeklerinden kopuk eğitici b i r tutum olmaması
gerektiğini , sabır ve d uyarlı l ığ ı n , geneleri anlama yeteneğin i n önem kazandığı bel i rtil­
mekted ir. Gene insanların gel i şmesinde, partinin ve sosyal ist devletin ha rcayacağ ı en
büyük dikkatin bi le, a ilenin gençl i k üzerindeki etkisinin yerini tutamayaca ğ ı n ı n bel irtil­
mesi de Kongre değerlendirmelerinde önemli bir yer t utmuştur. Ana baba n ı n , a l cak gö­
n ü l l ü l ü k , davra n ı ş dürüstlüğü, sosyal izme sadaka!. yurtseverlik ve enternasyonalizm gibi
konula rekı örnek olmas ı n ı n önemini korud uğ u vurgulanmıştır.
Alman Sosyalist Birlik Partisi nin (ASBP) 9. Kongresi ise, Alman Demokratik Cumhu­
'

riyeti üzerindeki emperyal ist ablukanın dağıtıldığı koşullarda yapılmıştır. B u gelişme, ADC'
nde sosyal izmin kesin zaferinin ve sosya l ist ül kelerin tutarlı barış pol i tikas ı n ı n son u cu
ol m uştur. ADC'ni hedef a l a n in tikamcı pol itikala rın mahkum edil mesi , tüm Avrupa'da ve
d ü nyada ba rışın güçlendirilmesine büyük bir katkıda bul unma ktadır. ASB P'nin 9. Kongre­
si'nde. ADC'nde «sosyalist bir u l us» un doğd u ğ u gerçeğinin bil imsel olarak temeliendiril ­
mesi önemli bir yer tutmuştur. Bil indiği gibi, emperyalizm ve F. Alma nya'daki i n tikamcı
çevreler, tek bir Alman ul usunun va rl ı ğ ı ndan söz ederek ADC'ndeki sosya l izmin ortadan
kaldırı l ması emellerine gerekçe hazırla maya calışmaktadırlar. Maocul u k da «Alman u l u ­
sunun birliği» nden d e m vurarak buna katkıda bul unmaktadır. ASBP. bilimsel sosyalizmin
ul uslar ve m i l l iyetler üzerindeki teorisine dayanarak, bu emperya list pol itikayı _geriletmek­
ted ir. ASBP'inin 9. Kongresi , u l us'un herşeyden önce, etnik süreçlerin bir ürünü değil, ekono­
mik ve toplu msal gelişmen in ve s ı n ı f m ü cadelelerinin son ucu old uğul'lu bir kez daha bel i rt­
m iştir. Sosyalizm i n zaferi nden sonra ulusun topl umsal i çeriği tümüyle değişmekte, sos­
yalist topl umun k u ruluşu yeni bir ideoloiik üstya pı ve ruhsal bi çimlenme yaratmaktadır.
Bel irli bir topl u l uğun etnik özellik lerin i bel i rleyen mil liyet kavra mı ile. sosyo-ekonomik sü­
reçleri·n ürünü olan ulus kavra m ı n ı n ayrılmas ı . sosya lizmin ulusun top l ums.a l içeriğinde
yaratt ı ğı değişikliğin belirl enmesinde kilit nokta olmaktad ır. Alman milliyeli n i n özellikle­
ri, ADC'ndeki sosya l ist u l usla, Federal Alma nya'daki kapita l ist u l us kapsamı i çi nde, bir­
birine bütü nüyle ka rşı t birer topl umsal i çerik kaza n m ı ştır.
Moğolistan Devrimci Halk Partisi 'nin (MDHP) 1 7 Kongresi, kapitalizm öncesi top l u m
il işki leri i çindeki ezilen b i r h a l k ı n , kapitalist sömü rüyü yaşamaks ızı n gelişmiş b i r sosya­
list topluma u laşmas ının yeni deneylerini özümlayerek ya pılmıştır Moğol istan Halk Cum­
h uriyeti'nde son 5 y ı l içindeki % 44,5'1uk u l usal gel ir artışının dörtte üçü emek üretken­
l i ğinin yü ksel tilmesiyle gerçekleştirilmiştir. Sanayi üretimi bu 5 yıl içinde % 55,2 artmış­
t ı r. MDHP'nin 1 7 Kongres i , bil imsel sosyal izmin i l keleri n i n . sosyalist topl u m un geliştiril­
mesi yönünde uyg ulanmasına büyük önem vermiştir. Kongrede .. bütün parti ve devlet
örgü tleri, send ikalar, devrimci gençlik birliği ve diğer k i tle örgü tleri, örgütlenme ve eği­
tim ça l ışmasındaki çabalarını , sosyal ist yaşam tarz ı n ı n güçlendirilmesinde yoğ u n laşt ır­
.
maya çağrı l m ıştır. �u hedefin u�sal ekonom i n in ve kültürün tüm alanla rında gerçekleş­
tirilmesinde daya n ıl a ca k temelin, «çal ışma kollektivleri» old uğu bel i rtilmiştir.
1 976 yıl ı nda i k i Vietnam'ın kesin olarak birleşmesi ve Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti'
nin kuru l ması. tüm ü l keyi temsil eden parlamento seeimlerinin tamamlanması, Vietnam
halkı nın tari hinde büyük bir dönüm noktası olmuştur. Vietnam Emekçi Partisi'nin Ara l ı k
ayı nda yapılan 4. Kongresi, tüm ü l k e n i n barışçı i nşas ı , ü l kede devrimin anti-empeı,rya list.
demokra tik aşamasından sosyalist aşamasına geçişin görevlerini saptamıştır. Kongre, ül­
ken i n güneyinde, ü retici gü çl erin gelişimi icin kapitalist üretim ilişk ileri çerçevesinden gee-

12 Y URT ve D ÜNYA
me zorunluluğunun kalkt ı ğ ı n ı , a rtık büyük sosyal ist ü retime geçileceğin i . bu süreç içinde
ağır sanay i i n i n oluşması n ı n belrleyici old uğunu vurgulam ışt ı r. Ülkenin kuzeyinde ise
sanayi üretimi global değerin i n % 95.5'unun ve tarım ü retimi değerinin % 97 ,1 'inin sos­
yalist sektör taralından yaratıl d ı ğ ı bel i rtilmekted ir. Kongreye sun ul a n Merkez Komitesi ra­
porunda . sosyal ist Vietnam devletinin, proletarya dikta törlüğü devleti olduğu da vurgu­
lanmaktadır.

Laos'ta ise demokratik devri m i n tamamlanması ve pol itik büt ü n l üğün kesin olara k
'
sağlanmasından sonra. sesyal ist Laos Demokra t i k Halk Cumhuriyeti'nin kui·uıması, Laos'
un sosyalist sistem icindeki onurlu yerini almasıyla sonuçl a nmıştır. Laos Devri mci Halk
Partisi'nin bilimsel sosyalist öncülüğü altı nda Laos h a l k ı sosyalizmin kurulması yoluna
g i rmiştir. Laos'ta devri m i n n i h a i zaferi, devrimci öncü nün her türlü mücadele yöntem i n i
doğru biçimde bütünleştirebi lmesinin sonucu olm uştur. Ü lkede ulusal-demokra t i k devri­
min tamamlanması ba rışçı yön temlerle, «kan dökülmeksizin» gerçekleşti rilmiştir. Bunda
Vietnam h a l k ı n ı n bağ ı msızl ı k sava ş ı n ı n başarıva ulaşması ve bölgede güvenliğin pekiş­
mes i ne yol aça n sosyalist ülkelerin ba rış poli tikası önem l i bir etken olmuştur. Laos'ta
sosyalizme geçiş, kapitalist aşaman ı n ortadan kaldırılmasına, tarımda doğa l , kopa l ı eko­
nomiden kurtarılmasına daya nocaktır. Laos Demokratik Halk Cum h u riyeti Güney Doğu
Asya'da ba rışın sağlam kalelerinden biri olara k büyük bir önem kaza n m ı ştır.
Küba Komünist Pa rtisi 'nin Aralık 1 975'teki 1 . Kongresi'nin tamamlanmasında n son­
ra, 1 976 yılında yapılan seçimler ül kede sosya list iktidarın güçlendiril mesi yolunda önem­
li bir a d ı m olmuştur. Sosyalist Kü ba'n ı n Latin Amerika halkları üzerindeki etkisi g iderek
a rtmaktadır. Küba'nın diğer sosyalist ülkelerle sağla m ittifa k ı , ülke üzeri ndeki emperya­
l ist a bl uka n ı n tam olara k k ı r ı l m a s ı n ı sağlamıştır. 1 958 y ı l ına göre bugün, sosya list Kü ­
ba , elektrik enerjisi nde 2,5 katı. petrol türevlerinde 1.6 katı, çel i k te 10 katı, n ikelde 2 katı.
mekan i k üretimde 3 katı, çimen ioda 3 katı, trak törde 6 katı ü retim düzey ine ulaşmıştır.
Sosyalist Küba ' n ı n bağlantısız ül keler hareketi içinde rol ü de g iderek a rtmaktad ı r. Ko­
lombo Konfera nsı'nda Küba 'yı temsil eden F. Castro'nun tezlerine gösterilen i l g i bun un
kan ı tıd ı r.
Faşizm in y ı k ı l masından bu yana sanayi üret i m i n i 30 kat yükselten Romanya da hızlı
bir tempoyla gelişmes i n i sürd ü rmektedir. Rom anya Kom ünist Partisi'n i n Kas ı m 1974'te
yapılan 11. Kongresi'nde, sosyal izmin maddi ve teknik temel inin h ızlı gel işim i n i sağla ma
görevinin, içinde bul un ulan 1 976-1 981 ve onu izieyecek 1 981 -1 990 dönemlerindeki temel
görevi oluşturacağı bel i rtilmiştir 1 971 -75 plan dönem inde, ü l kede üretim a raçları üreti­
m i n i n y ı l l ı k orta lama a rt ı ş hızı % 18,6'ya ulaşm ıştı. Gercek ücretlerde ise % 23'1ük ar­
tış gerçekleştirilmişti. 1 990 y ı l ında ise ulusal gel irin 1 975'e göre 3,5 kat, iş üretkenliğinin
ise 2.5 kat artırıl ması öngörül mekted ir. 1 976-80 dönemiride de gercek ücretlerde yine
% 20'n i n üstünde bir a rt ış planlanmaktadır. Bu dönemde bilimsel ve teknik gelişmelerin
ekonom ik gelişmeye yo nsıtı lmasına büyük önem veri lmekted ir Elektronik ve elek t rotek­
n i k sanayii üretimi bu 5 y ı l l ık dönemde 2-3 kat a rt ı rı lacaktır. RKP'n i n 11. Kongresinde, KEYK
içindeki sosyalist ekonomik blhünleşmenin tarihsel . önemi vurgulanm ıştır. SBKF ve RKP
Genel Sekreterleri arasındaki son görüşmeler. Varşova Antiaşması Politik Danışma Ko­
m itesi'nin Bü k reş'te ya pılan son top lantısı. sosya l is t ül keler arası pol itik işbirliğinin ge­
liştiri l mesin i n bel irg i n örnekleri ol m uştur.
Bi l im sel sosyal ist partileri n i n öncülüğü ndeki tüm sosya l ist ül keler. sosya l izmin ku­
ruluşun sorunlarına yara tıcı biçimde yaklaşarak tarihsel öncül ü k lerini yerine gerirmekte­
dirler. Bil i msel sosyal ist partiler icin, sosya l izm i n bel irleyici yan ının, çelişkilerden arınmış
olmasında değil, bu çelişkllerin toplumsal rejimin sarsılmasına ya da zayıflamaşına yol

RAPOR 13
açmamasında olduğunun saptanması büyük önem taşımaktadır. Çel işkileri gizleyip kül­
lenmesine çalışmak yerine, ortaya cıkmalarını ve üzerlerine yürünmesini kolaylaştıran
bir a nlayış. bil imsel sosyalist partilere özgüdür. Örneğin Macaristan Sosyalist i ş çi Partisi,
1 97 5 yılının Mart ayında tamamladığı kongresinde, partinin, sosya list gelişme s ı rasında or­
taya çıkan çel işkileri «a nlamsıZ» ya da d üşmanların manevra larının ürünü olarak gören
görüşleri. ya da sosyalizmin deformasyonu olara k değerlendiren sapmaları reddettiğinl be­
lirtmiştir. MSiP'nln, 1 956 yıl ından sonra. bil imsel sosyalist çel işki teorisini, daha önce
yap ılan yanlış yorumlardan k urta rarak doğru temellerine oturtluğu vurgulanmaktadı r .
Yine örneğin sosyalist Polanya, gelişmiş b i r sosyal ist topl u m u n k u ruluşuna doğru
bilimsel rolada yürüyüşünü sürdürürken, önemli sorunların çözümüne yönelmiştir. Palon­
ya B i rleşik Işçi Partisi'n i n (PBiP) Ara l ı k 1975'teki 7. Kongresi'nde, toplumsal ve ekonomi k
koşulların gerektirdiği biçimde fiyatların d üzenleneceği açıklanm ıştı . Polanya tar ı m ı n ı n
% 80' i n i n yeterince mekanize olmamış birkoc hektarl ı k k ü ç ü k birimlerde sürdürülmesi,
b u yapıdaki tarımsal üretimin desteklenmesi amacıyla tarım ürünlerinin alım fiyatlarında
geçtiğimiz yıllarda büyük a rtışların yapılması n ı gerektirmiştlr. Yine son 5 yılda ücretierin
ortalama % 40 ora n ında artırılması. gıda maddele d talebinin, karşılanması zor olacak bi­
çimde yükselmesine neden olmuştur. Daha başka nedenler ve 1 974-75 yılı rekoltelerlnln
beklenen düzeye ulaşmaması. Polanya'da önemli f iyat d üzenlemelerini zorunlu k ı lmıştır.
Ancak hükü met tara f ı ndan önerilen fiyat düzenlemelerinln, sendi kolar ve kitle örgütleriy­
le yapılan danışmalardan sonra gözden geçirilmesi gerekli olmuştur. Bu dan ışmalar sı­
rasında ve sonrası nda işçi yığı nları n ı n ve tüm hal k ı n Parti'nin politikasına gösterdiği des­
tek , yapılan görüş a l ış verişinin verimli biçimde tamamlanması n ı sağlamıştır. 2 Temm uz'
da yapılan bir fabrika m itinginde konuşan Parti Genel Sekreteri E. Gierek, cemekçllerln
görüşlerinin, kavrayışl a rı n ı n ve deneylerinin gereğince d ikkate alınmasın ı n Parti'nin 6.
ve 7. kongrelerin i n başlıca özellikle ri olduğunu• bel i rtm işti r. Diğer yandan Parti'ye katı­
lan köylü y u rttaşların ora n ı n ı n artırılmasına büyük �ikkat gösteril mektedir. 1 971 y ı l ında
% 9,5 olan köylü parti üyesi ora n ı . 1975 y ı l ı n ı n l i k üç ayı ndaki yeni üyeler a rasında
% 13.4'e ulaşmıştı r. Portin i n yönetici rol ünün gel işt i ril mesi ve sosyal i st toplumun bilim­
sel yönetimi. PBIP'n i n faaliyetiı;ı.de merkezi bir yer tutmaktadır.

Dünya sosyalist sistemının cağım ızdak i olaylara yaptığı büyük etkinin temellerinden
biri de, sosyal ist enternasyonal izm ve sosyalizmin kazanımlarının ul uslararasılaştırılması
temeli ndeki sosyal ist ekonomik bütünleşmedir. KEYK'n i n 7-9 Temmuz 1976'do Berl i n'de
yapılan XXX. Oturumu, sosyal ist ekone>m i k bütü nleşme süreci nde yeni bir aşamaya ulo­
şıl d ı ğ ı n ı n göstergesi olmuştur. Sosyal ist ekonomi k bütünleşme. yalnız sosyol ist ülkeler­
deki k uruluşun güçlenmesini sağlamakla kolmamakta. aynı zamanda tüm dünyada eşit­
IIOe ve demokrasiye dayanan bir ul uslararası ekonomik il işkiler düzeninin oluşmasında
bel i rleyici katkıyı yapmaktadır.
Sosyal ist ekonomik bütünleşmede girilen yeni aşaman ı n bel irgin niteliği, sosyal ist
ü l keler orasındaki gelişme d üzeyinin eşitlen mesi ile u l usal ekenomil erin ekinlik ve uz­
manloşması n ı n elele gitmesi için gerekli koşulların olgunlaşmaktc olmas ı d ı r. Bu olgu,
ekonomik bütün leşmeye yeni bir hız kazandırmaktadır. Geçmişte, ta rihsel nedenlerle ge­
r i kalmış sektörlerin öncel i k l i gelişim ine birinci planda yer verilmesinin, ü retimin opti­
mal yapısının korunması sorunu bir ölçüde geriye ittiği bel irtilmektedir. Bu, ekonomik
politikaların bir ihmal i değil, yaşa nan dönemi n nesnel d u ru m u n u n bir yansımas ı olmuş­
t u r. Sosyal ist ülkelerin gelişme düzeylerinin eşitlenmesi görevinin hızla yerine getirilme­
sin i n tek yolu bu olmuştur. Bugün ise, bu görevin büyük ölçüde başa rılması neden iyle,

14 YURT ve DÜ NYA
ulusol ekonomllerin etkenlik ve uzmanlıOının güçlend i ri lmesi, daha Ileri eşitlenmenin ko­
şulla rı nd a n biri haline gelmiştir. U l usal gel i rde sanayinin pay ı n ı n a rtışı, görevin başarıldı­
i:jın ı n bir göstergesidir. U l usal gelirdeki sanayi payı , 1950-74 arasında, B ulgaristan'da
% 43,4'ten 61 ,2'ye; Romanya'da % 49,6'dan 66.2'ye; Moğolistan'da % 1 1 ,3'ten 30.3'e; Po­
lonya'da 45'ten 64,2'ye ulaşm ıştır. Sanayi ü rünlerinin ihracatta tuttuğu pay da a rtış için­
ded i r. B u pay, 1 950-1 973 arasında, B ulgaristan'da % 3,7'den 55,3'e; Macaristan'da % 0,9'
dan 1 1 .5'e; Polanya'da % 20'den 63'e, Romanya'da % 1 1 ,6 'dan 53.8'e; Cekoslava kya 'da
% 57,7'den 74,4'e yüksel m iştir. Öte yandan sosyalist ekonomi k bütünleşme içinde yer
alan ü l kelerin ekonomik sektörleri ve k urumları arasında doğrud a n bağlar sisteminin oluş­
t u rulması son y ı l l a rda h ız kazanmıştır. Böylel i kle milyonla rca emekçi, sosya l ist ülkele­
rin i l keler ve hedeflerdeki birliğinin bil incine varma kta, kitlelerde. halklar ve ülkeler a rasın­
dakl dost l u k bağlarının sıkılaştı rılmasına destek olacak bir tutum gelişmekte, ortak cal ış­
ma içinde bir şevk d uygusu doğmaktad ır.
Sosyal ist ekonom ilarin dış etkilerden korunması için a l ınan önlemler gereksiz hale
gelmemişse de, ekenom ik entegresyan u n sağla d ı ğı yara riorio hızlı bir gel işme gösteren
bu ekenomilerin rekabet gücü sürekl i a rtmakta d ı r.
Sosyal ist ülkeler a rasındaki pol itik işbirl i ğ i , sosya l ist sistemin dü nyam ız üzerinde
yaptı ğı etkinin e n önemli koşullarından biridir. 26 Ocak'ta Varşova'da Bulgaristan, Ce­
koslavakya, ADC, Macaristan , Moğolistan, Küba, Polanya, Romanya ve SSCB komünist
ve işçi partilerinin Merkez Komitesi sekreterlerin i n yaptığı ul uslararası ve ideoloj i k ko­
nulara ayrılan toplantı bu acıdan öne m l i ol m uştur. Ayrıca SSCB ve Y ugoslavya Federa­
tif Sosyal ist C u m h u riyeti a rasındaki üst düzeydeki son temaslar. sosyal ist ü l keler a rasın­
daki pol itik Işbirl iğini n güçlenma yolunda old uğunun en son kanıtıd ı r. Sosyalist toplu­
mun etkinliğini n her a landa artması, sosyal ist ülkeler a rasındaki işbirl iğinin yaratıcı et­
kisini n kanı tla nması, ul uslara rası ortam ı n yum uşaması, sosyal ist ül keler arasındaki da­
ha ileri ilişkilerin ve sosya list enternasyona l izmin sıkıleşması yönünde etkileyen faktörler
a ra s ı ndadı r. Emperya l izmin sosyal ist ü l keler a rasına ayrılıklar sokma ve çel işkiler ya­
ratma politikası, bu koşullarda etkinliğini yiti rmekted i r. Sovyet-Yugoslav il işki leri nin ge­
l işmesi, sosyalist ülkelere, özellikle SSCB'ne atfed ilen uydurma «emel»lerln ne kadar
gerçekiere aykırı olduğunu çarpıcı biçimde kanı tlamıştır. SSCB'ni n Yugoslavya'ya m üda­
hale hazırlığı içinde bulunduğu yalanları. ABD Başkanl ı k seçimlerinin antı-komünist ya­
rışının bayraklarından biri olmuştu. Bu yalanların temel amacın ın, sosyalist ül kelerin iç­
işlerine karışmak olduğu artık apocık ortadad ır. Öte yandan sosyalist ülkeler arasındaki
Işbirliği ve dayanışmanın güçlenmesine-yardım eden faktörler, aynı zamanda, bütün sos­
yalist ülkelerdeki sosyo-politik süreçlerin açıklık kazanmasına, varolan ve bazıları ol­
dukça önemli olan sorunların çözümünde olumlu unsurların ortaya çıkmasına katkıda
bulunacaktır.
Sosyalist ülkelerin savunma politikalarının uyum ha l-ine geti ri l mesi de. dü nyada barış
ve güvenl i k ortamının gelişmesine katkıda bul unan faktörler a rasındadır. Varşova Antiaş­
ması Pol itik Danışma Komitesi'nin 1 976 Kasım'ında tamamlanan toplant ı s ı , bu gerçeğin
kanıtlamasına yard ı m cı olm uştur. Toplantıda. Dışişleri Bakanlarından ofuşan bir kom i te­
nin ve bir koordinasyon sek(eteryasının kurulmasının kararlaştı rılması, ilerki böl ümlerde
yeniden bel irtileceği g ibi u l uslara rası il işkilerin bugünkü durum unda Va rşova Antiaşmas ı 'n ı n
politik inisiyatifinin güçlend irilmesi gereğinin saptand ığını göstermektedi r. Sosyalist ül ke­
ler, dünya n ı n karşıt askeri bloklara böl ünüşüne son verme konusundaki kararl ı l ı kla rını
korumakta ve bunu her vesileyle bell i etmekted irler. Emperyal izmin saldırı potansiyel ini
a rt ı rma ktan vazgecmemesl, Va rşova Antiaşması'nın bir savunma örgütü olarak varlığ ı nı
hôlô kaçınılmaz k ı l maktad ı r.

RAPOR 15
1976 y ı l ında Cin Halk C u mh u riyeti 'nde önemli pol itik ve toplu msal gelişmeler olm uş­
tur. Ü lkenin iki etkin yöneticisi Ç u E n-Lay ve Mao Tse-Tung ' u n ölümleri, ülkedeki d ışa
tam yansı mayan çel işkilerin daha çok su yüzüne çıkmasına ve derinleşmesine vasile ol­
m uş t ur. Ancak bu çelişk iler ve politik istikrarsızl ık. ülke ve parti yönetiminde etk in olan
ideolajik ve pol i tik çizg i n i n n i tel i ğ i nden kaynaklanmaktadır. Ülk.edeki derin bunal ı m , özü n ­
de maoizmi n d üştüğü buna l ı m ı n bir yans ı masıd ı r ve ne kadar yapay dengelerle geçiştiril­
maya çalışı l ı rsa çalışılsın, ortadan kaldırılması mümkün değildi r. Bu buna l ı m . bilimsel sos­
yalizm çizgisinden ve enternasyonal izmden sapma n ı n , SSCB'ne. ul usla rarası işçi s ı n ıfı ha­
reketine ve d ünya devrimci sürecine karş ı düşmanca bir tutum izlemenin, emperyal izml.e
uzlaşan gerici bir pol itika tutturma n ı n ve ülke içinde sosyalizm i n kaza n ı ml a r ı n ı terked ip
sosyal izmin kuruluşunu çarp ı t m a n ı n doğal sonucud ur. Parti'nin toplumdaki yönetici ro­
l ü n ü ortadan kald ı rmayı ve serüvenci bir gru bun mill iyetçi a maçlarının a racı haline ge­
tirmeye dayanan maocu pol i tika, Parti'de bi rbi rine diş bileyen d üşman grupların etkin ol­
masına yol açmıştır. içerde ve d ışarda uyg ulanan pol itikanın açmazla rı. çel işkileri derin­
leştirmekte, bu gruplar a rasındak i mücadele de g i tgida daha sert biçimler alma kta d ı r. Grup­
lara rası mücadele, sosya l ist iktidarın ilkeleriyle taban tabana karşıt bir biçimde, pol i t i ­
kada silahlı k uvvetlerin bel irleyici bir yer almasına da neden olm uştur. Görünen od u r k i .
ülkenin sok ulduğu eçmazda bi rinci derecede ral oynayan grupların diğerl�ri tarafından tas­
fiyesi öncelik a l maktadır. i l kesiz g rupların m ücadelesinin kalıcı bir çözüme yol açmaya­
ca ğı ise açıktır. N e var ki. d ü nyadaki bugünkü gelişmeler ortamında. sosyalist sistem in
ve d ü nya devrimci sürecinin a rtan etkinliği karşısında. sosyalist sisteme düşman, gerici
bir pol itika n ı n uzun süre yaşama olanağı kalmamıştır. Bun u n bel i rtileri, dış pol itika çıla ­
n ı nd a yer yer görü lmeye bile başlanmıştır. Başta SSCB olmak üzere d iğer sosyalist ülke­
ler, a radaki ayrı l ı kların keskin leşmemesi, Çin yöneti m i n i n bugüne kadar uyg ulad ığı prova­
ka t i f çizg i n i n ilişkilerin yen iden düzeltilmesine gÔige d üşürücü ha le gelmesinin önlen­
mesi yön ünde tuta rlı bir politika içi nded i rler. ÇHC i l e d iğer sosyalist ü lkeler arasındaki iliş­
k ilerin yeniden sosyal ist e _ n ternasyonalizm temeline. oturlul ması amacını üstün t utmakta ­
d ı rlar. S ı k s ı k bel i rt i ldiği g i b i . bundan son ra k i gelişmel erde, ÇHC' ndeki o l u ş u m l a r bel i rleyi­
ci olacaktır. Sosyalizmin k urul uşundak i bütün saptırmalara rağmen, sa nayileşme süreci­
nin, ül kedeki işçi s ı n ı f ı n ı nice! ve n i tel olarak güçlend i rdiği bilinmektedir. Bunun da öte­
sinde ÇKP'ni uzun yıllar bilimsel ve en ternasyonalist rolası nda tutan u ns urlar silinip git­
memiştir. Ül kedeki alt üst oluşlar kitleler üzerinde yaygın bir ideolojik pasifl i k doğurmuş­
tur ama, ülkedeki bilimsel sosyalist unsurla rın ve Cin işçi s ı n ıfın ı n sosya list biri k i m i n i n ,
Parti v e ülke yönetimine a ğ ı rl ı ğını kayması kaçı n ıl mazd ı r. Çin Halk Cum h u r iyeti'nin pro­
leter enternasyonalizmine dayanan bir çizgiye yeniden o tu rması n ı n . bütün ulus l ararası iş çi
sınıfı hareketinin güçlen mesine katkısı olaca k t ı r.
Maocu çizginin sosyalist sisteme verd iği za ra r yalnız ÇHC'nin ve ÇKP'nin konum uy­
le da s ı n ı rl ı değildir. Arnavutluk Emek Partisi de maceracı, sübjektivizme dayanan a n t i ­

sovyet pol itikasını sürdürmekted . Parti'nin son kongresi bu gerçeği yeniden ortaya koy­
m uşt ur. Ancak ÇHC'ndeki gelişmelerin ülke yöneticiLerini bel irsizliğe ittiğini gösteren ka­
n ı tlar mevcutt ur.

E mperyalizmi n bütün manavraları na ve böl ücü eğ i l i mlerin faal iyetine rağmen d ünya
sosyalist sistem i n i n her yönden güçlenmesi. tarihin ça rkı n ı n kaçı n ı l maz olarak sosyalizm­
den yana döndüğünü gösteren en somut kan ıttır. Dünya devrimci sürecin i n güçlenmesine
bel i rleyici etkide b u l u nan sosyalist sistem i n gelişmesi, d ünya devrimci sürecinin derinleş­
mesiyle gitgida daha ileri boyutla ra ulaşmakta d ı r.

16 Y URT ve DÜNYA
2. EMPERYAL i ST · KAP i TAL i ST S i STEM

Sosyolist sistemin düzenl i ve korarlı gelişmesi ka rşısında kapita l ist dünya s istemi
derin bir buna l ı m içinded i r. Buna l ı m kapita l ist toplum yapısının tüm olonlarını kopsomok­
tod ı r. Kapital izmin genel bunal ı m ı derinleşmektedir. iki toplum sistemi orasındaki ya rış­
monın kaderini, bu sistemlerden bi rinin (kapita l izmin) uzlaşmaz çel işki leri bo rınd ı rmosı.
d i!:ierinin (sosyal izmin) ise toplumsol gel işmenin önündeki sömürücü s ı nı f engel lerini or­
tadan kol d ı rm ı ş olması belirlemektedir. Kapital izmin genel bunalı m ının tüm toplum olon­
larını daha çok içine olması, kapitalizm i, bir topl u m sistemi olara k insanl ığın önünde glt­
g ide daha çok yarg ı lanan bir d uruma düşürmektedi r. B u na l ı m ı n ekonomiden politikaya,
kültüre kadar bütün olonlarda yoygınloşıp derinleşmesi, toplumun devrimci yoldon yeni­
den kurulmosının zorunlulu!:iunu ortoya koymaktadır. B unal ı m işçi ve emekçi kitleleri ol­
d uğu kada r. tekelci sermayenin egemenli ğ i altında ezilen orta to bokolorı, ayd ınları top­
l um un devrimci dönüşüm perspektifine yokloştırmokto d ı r. Tekelci olmayon sermaye kesim­
leri lle tekelci burjuvazi o rasındaki çelişkiler keskinleşmekte, kapitalist topl u m un görü-­
n ü rdeki temele inmeyen «reformlorl oıı düzeltil mesi olanakları gitgide ortadon kalkmakta­
dır. lşci sınıfının toplumdaki öncü rol ü ·ispatlanmaktadı r.
Kapitalizmin Insan toplumunun temel gereksinimleriyle calışma içinde olduğu, 1 970'
lerde bu d ü nya sisteminin içine g irdiği ağır ekonom ik buna l ı m l a bir kere daha kanıtlan­
m ıştır.
1970'lerin ekonomik bunalımı, kapital izm i n genel bul unalımının derinleşmesini etki­
leyen uns u rlar a rasına gi rmiştir. Topl umun maddi ve beşeri kaynaklarının asıronomik
ölçülerde israfı, topl umun yaratıcı gücünün de!:ierlendirilememesi, bu bunalımın süresince en
ileri boyutla ra ulaşmıştır. 1976 yılı içinde ileri kapitalist ü l kelerde üretim kapasitesinin on­
cak % 70-85 oranla rında k u l lanılobilmesi, bu lsrafın somut örneklerinden biridir. Bu oran
1 973'deki düzeyinden ve daha önceki buna l ı m l a rdan da d üşük bir orandır.
Burjuva ideolojisi kapital izmin bunalımlarını yalnızca ekonomi k dolgalanmolorla acık­
lomaya çalışır. Bil imsel sosya l ist teori ise, ekonomik dalgalanmaların önemi n i reddetmek­
sizin, bu dolgolonmaların sistemin temel çel işkisiyle bağı n ı ortoya çıka rmaya, kopl toliz;
min toplumsal ve politik çerçevesiyle bütünleşti rmeye girişmiştir. Kapita l izmin genel bu­
nol ı m ı n ı n gelişim i n in bütün kesitlerinde bu bunalımda. ekonomik (konjonktürel) öğelerle
pol itik, yapısa l öğeler d iyalektik bir bütün içinde örülü olmuşlardır. Ancak bun a l ı m ı n de­
rinleşmesiyle birlikte yapısal ö!:ielerin konjonktürel öğelere daha çok ağır bastığı görül­
mektedi r. Diğer yondan yapısol cel işkilerin derinleşmesi, ekonomik dalgalanmaların et­
kisini ağı rlaştırmoktad ı r. Ekonom ik dolgolanmo lar kapitalist topl umda daha derin yaralar
ocmakto, yapısal çel işkilerln bir kere daha derinleşmesine neden olmaktadı r.

TEKELCi DEVLET KAPiTALiZMiNiN ÇELiŞKiLERi DERiNLEŞiYOR

Bilindiği gibi, kapitalizmin ekonomik dolgalanmolorı, üretim fazlası, yani o rtık-değe­


rin sermayeye geri dön marnesi nedeniyle sermayenin bir böl ümünü n değerden koybet­
mesi olgusuyla tanı mlanır BU' da. işçi ve errıekci sınıfların gercek gelirlerinin bir bölü ­
m ü n ü n sermaye birikimine okta r ı l mosıyla çözülmeye cal ı ş ı l ı r : Parasol v e gercek geli rler
düşer. işsiz kitleleri gitgide acl ığa mahkum ed i l ir. Ancak kapitalist gel işmenin temel eği­
l im i . bunun da ötesinde, sermayenin organik bileşiminin yükselmesi ve kôr ora n ı n ı n düş­
mesid ir. Bu genel eğilimin etkisinin za_yıflotılmosı amacıyla tekellerle devlet bütünleşm iş,
devletin ekonomiye doğrudon müdohalesi kurumloşm ış, 1 930 buna l ı m ı ndon sonra tekelci
1evlet kapita l izmi bütün ileri kap i talist dünyoda h ükmüne ulaşmıştır. Temelde, tekellerle,
sınıf olarak burjuvazinin cıkarlarını kollaya n devletin, işçi ve emekçi sı nıfları n sömürü-

RAPOR 17
sunun yoı:lunlaştırılması amacıyla bütünleşmesini som u tlayan tekelci devlet kapital izm i,
Keynes'çi Iktisat teorisiyle ideoloj i k bir temele d e oturtulmuştur. Enflasyon dönemlerin­
de yatırım ve t ü ketim harcamalarını n arttırılmas ı , fiyat d üşmelerinde Ise kısı lması teme­
l ine dayanan b u teori, son yıllarda etkinliğini yiti rm iştir. Bu gelişme, tekelci devlet kapi­
talizminin içinde barınd ırdıı:lı celişk ilerin keski nleşmesi son ucud ur. Kapitalizmin genel bu­
nal ı m ı n ı n derinleşmesiyle, yapısa l çel işkiler ekonomik dalgalanmalardan daha belirleyici
bir rol kazanmışlardı r. Uzunca bir dönem tekelci devlet kapitalizmi uygulaması içinde eko­
nom i k dalgalanmaların etkisi zayı fl atılabilmişken. şimdi aksi ol ma k tadır. Dolayısıyla son
buna l ı m tekelci devlet kapitalizminin de buna l ı m ı ola rak ortaya ç ıkmaktadı r. Tekelci devlet
kapitalizminin buna l ı m ı . sermayenin aşırı birikimi bunalımıyle içiçe geeerek kapitalizmin te­
mel çelişk isini derinleşti rmektedi r. Tekelci devlet kapitalizminin bunalımı, tekellere karşı
mücadelede, anti-tekelci güçlerin geniş bir birliı:linin oluşturulmasında yeni perspekti fler
doğurmak tadı r. Tekelci devlet kapitalizmi d üzenlemesi, g ü n ü m üzde kapitalizmin içine d üş­
tüğü aşırı sermaye birikimi buna l ı m ının sorunla rına cözüm bulmakta etkisiz kalmakta­
d ı r. Sermayenin aşırı biri k i m i , sermayenin organik bileşiminin y ükselmesinin neden oldu­
Ou düşük kôr oranlarının, birikimi sağlamakta g ü çsüz kalmasından kayna klanmaktad ı r.
Içinde bul unulan koşulların olanaklaştı rd ı ı:l ı emek sömürüsüyle elde ed ilebilecek kôr oranı,
sermayenin bütün kitlesinin yat ı r ı m ı n ı teşvik edici ölçüde olmamaktad ı r. Özell ikle devlet
işletmelerinde, özel kesim küçük ve orta işletmelerinde, ayrıca karşılığı ödenmaden işle­
t ilen (posta cekleri vb.) sermeyede düşük kôrla ve zarario calışma görülmektedi r. B unun
da ötesinde küçük ve orta işletmelerin yasal yollardan iflası, bazı atölyeierin kapatılması
ve sermaye mallarının yok edilmesine' de raslanmaktadır. B u şekilde, aşırı l ı ğ ı ndan söz
edilen sermayenin bir böl ü münün yıpratılması ya da kaybı gerçekleşmektedi r. « . . . özel­
likle. bel i rgin gelişmeler sırasında. rekabet. ömrü bitmemiş bazı eski ekiprnanın yenile­
riyle değişti rilmelerini zorun l u k ılar. Bu vaktinden önce, hem de büyük çapta yenileme
daha· cok ekonomik buna l ı mların ve d iğer a ğ ı r sars ı ntıların zorlamasıyla ortaya cı ka r•
(Karl Marx. Kapital, ingil izce, ll. CIIt s. 1 70) .
Tekelci devlet kapitalizminin ic çelişkileri. sermayenin aşırı birikimi bunalımına çö­
züm olarak sermayeni n y ı pra t ı lması ya da kaybed i lmesinden başka bir çözüm de get i re­
memektedir. 1 973'den beri sürmekte olan ekonomi k bunalım, sermayenın aşırı birikimi­
nin bütün özelliklerini taşı ma ktad ır. Ü retim teknolojisinde meydana gelen değişiklikler, ka­
pital izmin sosyalizmle rekabet cabas ı , sermayenin y ı pranması ve yenilenmesi süresini
gltgide daha cok kısaltmaktad ı r. Bu sürenin kısalması, kendi h ızına uygun uyum niteliği­
nin önemi ı:ı i artı rmakta ve tekellerin «aşı rı kôr» pol itikasını kamcılamaktadır. Böylece bir
yanda fiyatla rın t ı rmanması ile, d iğer yanda topl umsal sermayenin h ızla değerden kaybet­
mesi sonucu işsizlik, birbi rinin yan ı başında olmaktadı r. Kapitalist d ü nyayı sara n , işsiz­
lik artışları, h ızlanan enflasyon, ü retimin yavaşlaması ve düşmesi, iflasla rın ve bi rleşme­
lerin, dolayısıyla tekelleşmenin yoğunlaşması, hep bu b u n a l ı m ın özell i kleri ola ra k ortaya
çı kmaktadır.
Ul uslara rası Çalışma Örgütü'nün hesaplamalarına göre, 1 975 yıl ında sanayileşmiş 23
kapitalist ü lkede 1 8 m ilyon işsiz bulunmaktayd ı . işsizlik sigortası ndan yara rlanabilmek
Icin başvuranla rın sayısı g i bi\dar bir tanı mlamaya dayandı rılan bu rakam, toplam işsiz
'
sayısının çok altındad ı r. Bu düşük rak a m kabul edilse bile, sözü edilen ül kelerdeki işsiz­
lik ora n ı n ı n % 5 olduğu görülmektedi r. Bu toplama, 1 976 y ı l ı nda örneğin ingiltere'de 450
bin, Fransa'da 1 1 0 bin ve italya'da 90 bin işsiz daha katılmıştır. Bugün Amerika'da 9 mil­
yon 700 bin, Fransa'da 1 milyon 370 bin, ingil tere ve Almanya'da, 1 milyon 300 bin ve Ja­
ponya'da 1 m ilyon 500 bin işsiz vardı r. ileri kapitalist ü lkelerde ortalama ışsizli k ora n ı n ı n
% 5,5 d üzeyine vard ı ğ ı hesa planmaktadır. V e ora n ı n 1 977 de de a rtmasını sürd ü rece!)l
öngörülmektedir.

18 Y U RT ve DÜNYA
işsizl iğin a rtması, üretimde görülen d u raklama lle birli kte gel işmekted ir. 1 976 y ı l ı ba­
şında, geçici bir canlanmanın verdi�i iyimserl ikle, öngörülen u l usal gel i r artış hızları yak­
laşık olarak şöyleyd i : ABD % 9, ingiltere % 5, Fransa % 9, A lmanya % 6, italya % 8 ve
Japonya % 1 3. Halbuki gerçekleşmaler şöyle olmuştur: ABD % 5, ingiltere % O. Fransa
% 3. Almanya % 5, i ıalya % -1 ve J a ponya % 8. Hem yıl başındaki ra kamlarl a sonun­
daki rakamlar arasında ortalama 6 puanl ı k bir d üşme olması. hem de buna l ımın şiddeti­
n i azal tc;ıca�ı yolundaki u m utların kaybolması nedeniyle 1 977 y ı l ı icin bu ül kelerin ön­
gördükleri hızlar da şöyle s ı ralanmaktad ı r: ABD % 4, Ingiltere % 1 . Fransa % 3 Almanya
% 4. ltalya % O ve Japonya % 6. B u da buna l ı mdan çıkış u m u d u n un ne kadar sönük
oldu�unu n kanı t ı d ı r.
öte yandan burjuva Iktisat kuro mına göre büyüme h ızlarının bu kadar d üşük ve Iş­
sizlik oranlarının bu kadar yüksek olduğu bir bunalım s ı rasında, hiç değilse fiyatların a r­
tış hızının yavaşlaması beklenirdi. Oysa, y u karda açıkland ı ğ ı gibi, enflasyonla işsizl iğin
yonyana olması, sermaye birikimi sürecinin bugünkü özelliklerinin do�a l sonucudur. Buna,
ul uslara rası tekellerin faa liyeti ile tekelci devlet d üzenlemesinin uyumsuzl ukları eklenince,
ulaşılan açmazın nitel i ğ i daha da acı�a ç ı kmaktadır. 1Stagflosyon» (durgunluk ve enflas­
yon) olarak adland ırılan ve burj uva i ktisatç ılarının açıklaması n ı bir türlü yopamad ıkları,
veya yapmaya yonaşmodı kları bu d urumu, tekellerin aşırı sermaye birikimi h ı rsından do­
ha iyi ne acıklayabilir? Kaldı ki fiyatları daha yüksek kör elde etmek icin a rttırmak ve kü­
çük ve orta boy işletmeleri, tarım işletmelerini iflasa zorlayarak ücretler üzerinde baskı
yaratmak amacıyla işsizierin sayısını arttırmak. tekel lerin sürekl i izledikleri bir yol olmuş­
tur. Kapita l ist ekonomiterin sağl ıklı sayılabilecekleri zamanlarda bile ortalama % 3-5 a ra­
s ı nda görülen fiyat artış h ızları 1 971 -75 boy u nca ortalama % 7-12 dolaylarında olmuştur.
1 976 da ise daha da yüksel miştir; ingiltere'de % 19, i ıalya'da % 1 5 , Japonya'da % 1 0.
Ü retim a rtış hızı yavaşlarkan enflasyon hızın ı n a rtması, kapital ist ü lkelerdeki genel bir
eğil i m haline gelm iştir. OECD ü lkelerinde ul usal gel i r artış hızı ve enflasyon oranı, dö­
nemlere göre şöyle gelişmiştir: 1965-69 döneminde % 4,9 ve % 3,7; 1 969-73 dönem i nde
% 4,7 ve % 5,9; 1 973-77 döneminde % 2,1 ve % 9,3.

KAPiTALiZMiN ASALAK NiTELiGi CARPICI BiCiMLE R AllYOR

B unal ı m ı n en ağır yükünü görüldüğü gibi gene emekçi kitleler cekmekted lr. Bir yan­
dan a rtan oranlarda işsiz kalı rlarken, d iğer yandan gecim koşulları görü l memiş bir şe­
kilde gücleşmekted ir. Fakat buna l ı m , tekeller tarafından küçük ve orta boy işletmelerin
ufalanmasında da bir a raç olarak k u l la nı lma ktad ır. Çoğunl u kla iç pazara dayanan bu g i bi
işletmeler. tekellerin iç paza rın canland ı rı l ması ve kasıtl ı olara k ertelemeleriyle, ortadan
kal kmaktad ı r. Ayrıca, bu şirketlerin tekelci gücü olmayışı nedeniyle, görece olara k bun­
ların ü rettiği malların fiyatlarındaki artış. tekellerden sa t ı n a lmak zorunda kaldıkları mal­
ların fiya tları kada r a rtmadığından iflasiara yol açmaktad ı r. B u süreç, en erken ve en
hızl ı değer kaybeden tekelci ol mayan sermayenin topl umsal üretimden cekil mesinden baş­
ka birşey değildir. Bu şeki lde piyasadan sil inen çoğ u işletm� tekeller tarafından yutula­
rak, tekelleşmenin h ızlanması"a a ra ç olmaktad ır.
Almanya'da 1974'de 8.000 iflas olayı görülm üşkan bu sayı 1975 d e 1 0.000'e çıktı Ayn ı
y ı l Japonya'da 1 2600 iflas oldu. 1976 y ı l ı n ı n Mart ayındaki iflasların sayısı 1 244'ken bu
sayı Eylül ayı için 1 288'e yükseldi. Amerika'da da iflaslar yayg ı n olarak görüldü. Özel lik­
le pera kendecilik dal ı nda e n büyük şirketlerin bile yasal yoldan iflas etti klerini açıklama­
ları. birleşmeterin a rtmasıyla yanyana gitti. 1975'de 2300 birleşme olayı gerçekleşti. Ja­
ponyo 'da iki büyük tekel 1 976 yıl ında birleşerek, Japonya'nın üçüncü en büyük tekel ini
oluşturd u lar. Amerika'nın büyük iki uçak yapım şi rketi (Mc Doneli Douglas ile Boeing)

RAPOR 19
bir Japon grubu ve Avrupal ı lardan ol uşan d10er bir grupla birlikte yeni bir tekel kurma
hazırlıOına giriştiler. Almanya'daki en büyük u c banka faal iyetlerini artan bir şekilde
ul uslararasılaştırarak yabancı bankalario kurdukları ortakl ıklar yol uyla mali denetimlerini
daha büy ü k ölçüde Almanya d ışına taş ı rd ılar.
B u n u n da ötesinde. bugün sanayileşmiş kapitalist ül keler a rasında bazılarında d i ­
Oerlerine göre sermayenin organik bileşiminin d a h a yüksek olması, tekel lerin d a h a yük­
sek kö r peşinde koşmaları sonucu organik bi leşi min yü ksek olduOu yöne doOru yoğun
bir sermaye a k ı m ı na ta n ı k olunmaktad ır. Sermaye kaçışına tanık olan ül keler. bu arada
Büyük B ritanya ve iıa lya buna l ı m ı n içinde daha derinlere kaymakta d ı rlar. B unun yan ı n ­
da d urumları görece d a h a I y i o l a n ülkelerde d e . örneOi n Almanya v e J a ponya'da tekel­
ler iç pazarın canlanmas ı n ı engellemek ve dolayısıyla iç pazara baOi ı olan orta ve küçük
Işletmelerı eritmek amacıyla, canlanmayı geciktirmek cabasındad ırlar. Tekeller, canlan·
mayı ihracatla s ı n ı rl ı t utara k yalnız d u rumlarını d üzeltmekle yetinmemişler. aynı zaman­
da daha da k uvvetlend i rm işlerd ir. ihracatın bu şekilde gel işmesinin soOlanması ise devle­
tin pol i tikasına kalmıştır. Ulusal para la rının resmi k u ru n u sürekl i olara k piyasa deOerin­
den d üşük tutarak Alman ve Japon mallarının daha ucuz olmasını, dolayısıyla ihracatın
yükselmesini saOiamışlardır. B unun için seferber edilen Merkez Bankala rı, topl umsal fon­
ları böylece çarçur ettiler.
Tekelci sermayenin aşırı birikiminin yarattığı sermaye yıpranması ve kaybından baş­
ka birşey olmayan bu süreç, ü retici güçlerin israfıyla eş anlamlıdır. Tekelci devlet kapita­
l izmi b u süreci h ızland ı rmaktadır. iflaslar nedeniyle ortadan kalkan bu işletmelerin sun­
d uOu gerekl i mal ve hizmetlerin üretimi d urmaktadır. Bugün, örneOin, ing i l tere'nin içine
düşmüş old uOu d urumun boyutları n ı n günden güne büyümesi bir ölçüde de bundand ı r.
Bu g ibi Işletmeler coOunl ukla Işleme (ara malları) sa nayiinde görü ldiiklerinden, ortadan
kalkışları ekonominin d iOer daliarına da yans ı maktad ı r. Zaten Ingiliz sermayesi art ı k icer­
dekl d urumdan umudunu kesmiş olmasının sonucu yoOun bir şekilde d iOer ülkelerde ya­
tırım olanakları a ramaktadır. H ükümet politikalarının da bu eOilimi destekler yönde geliş­
mesi tekelci devlet kapitalizm i n i n açık bir görüntüsünü vermektedir.
B u na l ı m , aynı zamanda ul uslararası para sistemindeki bunalımla ve uzun zamandır
ucuz hammadde kaynaOı olan geri kalmış ülkelerde anti-em peryalist hareketin güçlen­
mesiyle birlikte gelmişt i r. Son d ünya savaşından beri kesintili ·ola ra k �üregelen ve an­
cak, Kore, Lübnan ve Vietnam savaşlar ı n ı n cıkarılması ve k ullanılmasıyla yü rütabilen ge­
l işmenin Ic çelişkileri bu iki etkenle birleşerek yalnız daha da aOırlaşmıştır. Dolara daya·
lı uluslararası para sisteminin deOiştlrilmesl, son zamanlarda g üçlenen Alman ve Japon
paraları n ı n g üclerinin k urumsallaştırılmo s ı gerekli olmuştur. öte yandan dünya ekono­
misinin petrole baOi ı l ı k derecesin i n yü kselmesinden yararlanan tekeller fiyatları a rttırm ış­
lard ı r. Bilindiği gibi her iki olay da olumsuz son uclar verm iş ve buna l ı m ı n sürmesine
eş olarak, bunlarla ilgili kaos da henüz son bÜimam ıştır.

EMPERYALiST DEVLER CIKIŞ YOLU ARlYOR

1 1 . Dü nya Savaşından, sav�ıa büyük ölçüde yıkılan sermaye stoklarını yenil ernek
zorunda ola ra k ç ı kan Almanya ve J a ponya'da devlet politikaları tekellerin h ızla g ü çlen ­
d i rilmesi çevresinde oluşt u r u l m uşt u r. Geniş kredi olanakları, işçi haklarının yasal d üzen­
lemelerle baskı altında t u t u l ması g i rişim leri, yabancı işgücü ile de desteklenen ucuz ma­
liyetler ve ihraca t ı n · h ızla arttırı lmasına yönelik DM ve çevresindeki speküla tif tutumlar
semaresini vermiştir. Bu i k i ekonomi görece olarak buna l ı m ı kolay olarak atlatmoktalar.
Tekelleşmen i n en yoOun şekilde görüldüğü ü lkelerin başında bunlar gel mektedi r. Alman­
ya'da 35 tekel bütün ekonomik faaliyeti denetler bir konuma varmıştır, Japonya'da ise to-

20 YURT ve DÜNYA
pu topu 6 tekelci grup ekonominin dörtte bi rini denetleme olana klarına sarı iptir. Art ı k bu
iki ülke tekel leri uluslara rası düzeyde tekel leşmenin ilk s ı ralarına yerleşecek güce erişmiş­
lerd i r.
Her iki ülkede de hükümetler 1 973'den beri süren bunalıma çeşitli pol itikalarla yak­
laşmış, bazan enflasyonu bazan da işsizl iği sını rlamak girişimlerinde bul u n m uşlardır. Her
iki pol itika n ı n da, kısa zamanda geri tepmesi, ve enflasyon ve işsizliğin aynı anda a rta­
rak sürmesi, bu hükümetleri tekelleşmenin a çı ktan desteklenmesi pol itikasına götürmüş­
tür. Bugün a rtık kredi olanaklarıyla, d ış tica ret önlemleriyle yapılmakta olan bundan baş­
ka birşey değildir. Bu arada, özellikle Ja ponya'da tarımda ve ekonominin diğer kesimle­
rinde, ucuz işgücü sağlanması ve sürmesinde a ra ç olan, ayrıca ekonomik bunal ımları ilk
aşamasında ernerak tekellere yansımasını ertlema gibi işlevleri yü klenen küçük ve orta
boy işletmeler, iflaslar ve birleşmeler yol uyla h ızla yok olmakta d ı rlar ..
Almanya, bunalımdan ve kendi göreli üstülliüğünden yararionarak diğer kapitalist Av­
rupa ülkeleri üzerindeki ekonomik ve pol itik egemenliğini güçlend i rme cabası ndad ı r. Ja­
pon ekonomisi de Avrupa 'da aynı amacın peşlnded i r. ABD'nin yanısıra bu iki ülke önümüz­
deki yıllarda, kapitalist d ü nya piyasala rının bölüşümünde belli başlı rolü oynayacak olan­
lard ır. B u süreç d iğer gerikal m ı ş ülkelerin paylaşılmasını ve kendi bölgesinde «büyük güc»
olma eğilim indeki ülkeler ekonomilerinin kapitalizmle bütünleştirilmelerini de içerecektir.
Ş imdiden bu_ nitelikteki ül kelerle, örneğin Brezilya, I ran. Suudi Arabistan lle çeşitli an­
laşmalar imzala nmaktadır.
Bu iki ülkenin yanında buna l ı m karşısında görece avantaj ları olan d iğer bir ülke,
Amerika'd ı r. ABD, bunalımı otlatmak icin ic pazarının büyüklüğüne, teknoloji ve beceri
tekelini n sürmesine. tekelci devlet kapitalizmi d üzenlemesindeki esnekliğe, ülkenin Gü­
ney'inin yeniden imarının yaratacağı yeni Iş imkanlarına ve Avrupa ekonom ilerinin ken­
disine olan bağ ı m l ı l ı kları na güvenmektedir. Paza r ı n ı n büyü klüğü ve teknoloj isinin yeniliğl
buna l ı m ı n başından beri yeni bir u l uslara rası sermaye hareketine neden olmuştur. halyan
ve ingiliz sermayesi başta olmak üzere 1976 yılında ABD'ye gelen yabancı sermaye 32
m ilyar dolara ulaşmıştır. Diğer kapitalist ülkeler sermaye hareketleri yanında. Ameri ka'ya
ve pazarının büyüklüğüne i h racatlarını a rttı rma acısı ndan da ba kmaktadı rlar. 1976'da
Amerikan i h racatı yalnız % 4 a rtabillrken ithalatı % 37 dolaylarında a rtmıştır.

Küçük ve orta işletmelerin hayli yayg ı n olduğu ABD ekonomisin in, daha uzun süre
bu ölçüde ithalata, iç piyasanın rolünün azaltılmasına devam etmesi olanaksızlaşmakta­
d ı r. Nitekim hü kümet a rtık kendi ic pazarını canlandırıcı önlemler peşindedir. ABD. varolan
politik egemenliğ inden yararlanarak ve deneti m i nde tuttuğu ul uslararası kuruluşları kul­
lanarak, dolar çevresinde koruyucu bir şemsiyeyi 1 975 yılı son u ndan beri gerçekleştirmiş
bul unmakta d ı r. Fakat iç talepte görülen kısa süre l i canlanmalar çok seyrek, bölgesel ve
sektörel kalma ktad ır. Güney'in son yıllarda görece olarak Kuzey'den daha h ızlı gel işme­
si 1 976'da da sürmüştür. Alışılagelmiş işgücü göçü; becerisi d'üşük ve zenci nüfusun gü­
rıeyden k uzeye, ve beceri li beyaz nüfusun gü neye akışı şekl ihdeyd i . B u giderek Güney'
de beceri d üzeyi yüksek ve b�l işgücü a rzı yaratmıştır_ Bu olgu, iyi iklim koşulları, ucuz
ve bol enerji kaynaklarına yakınl ı k gibi d iğer olanaklarla birleşerek Güney'de sermayenin
organik bileşim inin yükselmesini getirm iştir. Gü ney'in bu durumunun iç pazarın canlan­
masına olanak vereceği umulmaktad ı r. Ic pazar sorunidrının çözümüne öncelik vermeye
yönelmiş olan Amerikan tekelci devlet kapita lizmi, Avrupa ekonomisinin yeniden düzen­
lenmesine kal k ı l ı ol maktan vazgeçmemişse de, bu Iki tercih a rası nda yeni bir denge k ur­
ma cabası ndad ır. Avrupa kapitalizm i n i n düzenlenmesini bir ölçüde F. Almanya ve J a ponc
ya'ya devretma eğilimi göze çarpmaktadır.

RAPOR 21
KAPiTALiST SiSTEMIN DENGESiZLiKLERi AGIRLAŞIVOR

Öte ya ndan son buna l ı m , emperya l ist ülkeler a rasında sermaye birikiminde görece
geri kalan ekonomilerde sarsıntının daha büyük olmasına neden ol muştur. U l uslararası
tekellerin faaliyeti. özellikle bu ekonomilerde sermaye h a reketlerinin korı !rol edilememe­
sine yol açmıştır. Özel llkle Büyük Brita nya ve İtalya için b u d urum geçerl idir. Bu gibi ül­
kelerde, tek g üd üsü daha fazla kör olan sermaye, ülkelerin içinde bulund ukları bunal ı m ı n
hafifletilmeslnin gerektireceği şekl in tersine b i r akış içinde, sermeiyen i n organ i k bileşiml­
nin yüksek olduğu ekonomilere kacmaktadır. Bu d urum ul uslararası düzeyde sermayenin
aşırı birikimi ve yı pranması olgus u n u n vard ığı d üzeyi göstermekte ve bunalı m ı n emperya­
lizm acısı ndan çözümünün zorlaşmasına neden olmaktad ır.
Büyük Britanya'da Lond ra'nın ul uslararası bir mali merkez olma d urumun u koru­
maya cabalayan hükümetler, sorumsuz bir şekilde, d ışarıya sermaye yatırı mlarını teşvik
etmişler. buna karşılık ülkenin sanayi temelini, teknolojik yapısını geliştirmeye yanaşmo­
m ışlard ır. B u n a l ı m ı n temel özelliği, işleme {ara malları) sanayi i nde gitgida hazırlanarak
artan işsizliktlr. Yalnız 1 974-75 yılları nda b u sektörde 360 bin kişi daha işsiz kalmıştır.
Işleme sanayi n i n aksaması, şimdiden kaçı n ılmaz olarak ekonominin d iğer kesimlerine yan­
sı maktadır.
italya'da ise ekonomik bunalımın en ağır koşullarda geçmesinin başl ı ca nedeni, ülke­
nin Batı Avrupa'daki en düşük n itel ikli sermaye stokuna sahip olması ve tekelci sermaye­
nin üretken olmayan, spekülatif alanlara akmakta yarış hal inde olmasıd ır. Öte yandan
halyan sanayiinde geri b i r teknololi d üzeyine sahip olan küçük ve orta boy işletmelerin
ora n ı , bunalımı n daha da y ı kıcı son uclar doğurmasına neden olm uştur. Gercekten İtalya'
da 1 0-50 kişi çalıştıran işyerlerinde toplam 2.5 m ilyonun üstünde istihdam varken, 500 ki­
şiden fazla çal ıştıra n işyerlerinde 1 ,5 mi lyona bile varılmamaktadır. Ayrıca 1 960 y ı l ı ndan
beri bir milyondan fazla tarım işletmesi ortadan kalkmı şt ı r. B unal ı m ı n bu gibi işletmeleri
en ağır bir şekilde etkilernesi ve iflaslar neden iyle. işsizl ik diğer h içbir sanayileşmiş lilke­
de görülmeyen oraniara varmışt ı r.
Kapitalist sistemin, ltalya ve Büyük B ritanya gibi geride kalan, ayağı sürcen ekono­
mileri, tüm sistemin gel işmesini ve işleyişini ol umsuz yönde etkilemektedirler. Şu anda
d iğerleri kadar a ğ ı r bir buna l ı m icinde olmasa da. aynı n itelikleri geri ekonoml lerin di­
ğerleriyle birl i kte daha sıkı kontrol altına alı n ması, Avrupa'n ı n güçlü tekelci merkez­
lerinin denetimine sokulması Istenmekted ir. Kapitalist ü l keler arasındaki bu gelişme fark­
l ı l ı kları. kapitalist devletler a rasındaki ilişkilerin de bunalıma d üşmesine neden olmuştur.
Bunal ı m ı n b ugünkü aşaması nda, sistemin blitününün, geride kalan ekonomllerin bunalı­
m ı n ı kolayca hafifletme olanağı görülmemektedir. En güçlü kapitalist lilkelerde buna l ıma
careler bul unsa ve canla nma görüise de, b u n u n d iğer ekonom i ler icin bir cözüm olacağı­
nı varsaymak olanaksız gibidir. Bu da en azından kapitali st ü lkeler arası ndaki i l işkilerin
bunal ı m ı n ı ağı rlaştı racaktır. La hey'de yapılan son AET zirvesinde hiçbir somut kararın
al ınamaması da bunun kan ı t ı d ı r.
1976 y ı l ında. Avrupa'da ek Q nomik d urum u ağırlaşt ı ran bir başka gelişme özell ikle
Fransa'da cok ciddi sorunlar yaratmıştır. 1 976'da d ünyan ı n hemen butün d iğer bölgelerin­
de tarımsal üretim a rtar ve bu arada Sovyetler B i rl iği'nde rekor d üzeylere ulaşırken, Av­
rupa ülkelerinde kuraklık neden iyle tam tersi bir gelişme olm uştur. Ta rımsal ü retim baş­
ta Ingiltere olmak üzere bütün Batı Avrupa ü l kelerinde cok düşük düzeylerde gerçekleş­
miştir. Tarıma bağımlılığı d i ğerlerinden daha fazla olan Fransa'da bu d urum politik m ü ­
cadelelerin d a h a da yoğ unlaşmasına neden olmuştur. Tar ı m ı n b u y a p ı s ı , doğa l ola rak
şimdiye kadar anlatılan bunal ı m ı n yoğ unlaşması son ucunu getirecektir. Fakat bundan da
öneml isi, ileri düzeyde sanayileşmiş ve tekelleşmiş olan kapitalist ülkelerin kendilerini ha-

22 YURT ve DÜNYA
va koşullarının tarımda yarattığı sorı uclordon kurta romadığı ko n ı tlonmoktodı r. Bu, tarım­
do küçük ve orta boy işletmelerin yaygın olmasındon ve sermayenin yeni lenmesi olonaklo­
r ı n ı n s ı n ırlı bulunmasındon ileri gel mektedir_
Kapitalist sistem bütün olarak ele a l ı nd ığında Ise, 1977 yılının bunal ı m ı n haliliediği
bir yıl ol moyacağı göıii l mektedir. Tersine 1977 yı l ında kapilalist dünyanın yeniden bir h ı z ­

lı üretim düşüşüne sahne olabileceğini gösteren ciddi belirtiler vardır. Bütün kapita l ist
ül kel e rde, demirli metol ler gibi sanayi icin belirleyici olon bir ham maddeye yönelen
talebin ve sipa rişlerin h ızl ı düşüşü bunlardon biridir. AET ülkelerinde bu mallara olon ta­
lep 1 976 Eyl ül'ünde 1 975'e göre üçte bir ora n ı nda d üşmüştür. Böylece 1974 yılı düzeyinin
yarısına i n i i miş ol maktad ır. ABD'de ve Japonya'da do çel i k sonayi i n i n durumu son aylar­
do parlak görül memekted ir. Bir gösterge n itel iğindaki New York ve Londra borsoları nda
1 976 y ı l ı n ı n son oylarında çel i k şirketlerinin d u r u m u n u n görece bozul ması , bu yöndeki
bir başka konıttı r.

BUNALlM ASKERiLEŞMEVi KÖRÜKLÜYOR

Bunalımın doğurduğu en önemli son uçlardon biri de kapital ist-emperyal ist sistemde
sllohlonmoyo hız verilmesi ve askeri bütçelerin inanıl maz boyutlara vard ı n lması olmuştur.
Gerek kapitalist d ü nya n ı n ve özellikle Avrupa piyasalarının paylaşılması nda Alman, Ja pon
.
rekabetinin doğurduğu silohlo nmo, gerekse askeri-sınai 'işletmeler in en yeni sermayeyi
kullanmaları nedeniyle yenilenen sermayenin bu kesime aktarılması güdüsü, bu a landa
kon ulan uluslarorası yasal s ı n ı rlomolo rlo «olay eden» bir hale dönüşmüştür. Hem Alman,
hem de Ja pon silahlanması savaşton çı karken kon ulan s ı n ı rlamolara karşın sürmektedir.
Ayrıca; uluslarorası nükleer tesis ve malzeme plyososı ndo, bir ta kım malzeme satış ı ndan,
ihraç edilen ül kelerde nü kleer tesislerin ve kopalı nü kleer yak ı t devrelerinin fiilen k urul­
mosına doğru bir geçiş görül mekted i r. Nükleer silahların o rttırılmomosı onlaşmasına im­
za koyan ileri kapital ist ü l keler, bu onlaşmaların koyd uğu s ı n ı rla malardon k u rtulmak ama­
cıyla, a nlaşmaya Imza koymom ı ş ülkelerde bu tesislerin kurulmasına önoyok olma ktadı r­
lar. Nükleer sonırallerin k urulmasına öncü l ü k eden ülkelerin, ihraç ettikleri ül kelerde sonı­
rol lerin barışçı a moclorla k ul l a n ılmasını sağlamoları ve Ul uslaro rası Atom Enerjisi ·Ajo n­
s ı 'n ı n denetimine bağla n ması önerilerine karşı. kapitalist devletler, tekel lerin faal iyetleri­
nin sınırlanmaması icin çeşitli özürler ileri sürmektedi rler. Silohlonmo, kapital ist-em perya­
list ülkeler icin sözü edilenler d ış ı nda başka işlevlere de sahiptir. Bunlar sila hianma n ı n
pol itik yum uşomonın gel işmesinin önlenmesi, ulusol kurtuluş savaşı veren ülkelere karş ı
bir baskı a racı olması, sosyol ist sistemin güçlenip genişlemesinin silah yoluyla durduru­
la bileceği gibi savı n ı n desteklenmesi ve bölgesel co tışmolorın kışkırtılmosı acısından ta­
şıdığı öneme Ilişkin işlevlerd ir. ABD'nin 1 976 y ı l ı bütçesi 60 m ilyar dolar açık verirken, oy­
n ı zamonda 1 1 2 m ilyar dolar lle ta rihinin en yüksek askeri bü tçesi n i yapması, Almanya'
nın genel bütçesinin orıdo üçüne vara n askeri bütçesine 1 976'do 48 milyar mark ayırması.
bunu bütçe acıklorı n ı n son on yılda 60 mi lyar marka vo rmosı no karşın yapısı ve Japon­
ya'nın savaşton beri en yüksek askeri bütçesine 5.682 m ilyar yen'le 1 976'do ulaşması a po ­
cık bu t ü r amaçları göstermsj{tedir. Öte yandan, s i l a h sanayiinin, yıpranan sermayenin
hızla yenilenmesi konus unda en elverişl i teknolojik yapıya sahip olması, em peryalist ü l ke­
lerin silahlanmaya verd i kleri önemin köklü nedenlerinden biridir.
Bu g i bi amaclar ve çabalar yanında, tekelci sermayenin faaliyetleriyle tekel ci devlet
düzenlemes i n i yeniden boğdoştırmo, uyumu kurma cabası icindeki tekeller ve burj uva
i k tidarları, bu omoclo, kapitalist ül kelerdeki ekonomik süreçleri ulusol ve uluslarorası d ü ­
zeylerde daha sıkı deneti iyecek çözümler v e uygulamolar geliştirme g irişimindedirler. Bu
gibi girişimlerde etken olacak olanlar, kuşkusuz en güçlü emperyalist merkezlerdlr_

RAPOR 23
TEKELCi SERMAYE GERiCi ÇÖZÜMLERE YÖNELiYOR

Son bunal ı m ı n emperya l izmin hareket olana kla rını daralttı�ı ortadadır. Tekelci dev·
Jet kapitalizminin buna l ı m ı , kapita l izmin genel buna l ı m ı nda yeni özell i klerin ortaya çıkma·
sına neden olmaktad ı r. Anca k, buna l ı m ı n a � ı r n itel iği, kapital izm in bunalım karşısında
alabilece�i bütün önlemlerin tükendl�lni göstermemektedi r. Kapita l izmin kendi kend ine
çökeceğ i , yerini bir evrim son ucunda sosyal izme b ı ra kacağı görüşü, yığınları kapi ta l ist
topl umla uzlaşmaya davet etmek anlamına gelmekted i r. Açıkca görüldüğü gibi. emperya­
l izm tekelci devlet kapitalizmi n i n çelişkilerini yumuşatmaya çalışmaktad ır. Tekell erle dev­
let arasındaki bütünleşmeyi, bazı düzen lemeler yol uyla, sermaye birikiminin yeni zorunluk­
Iarına uydurmaya çal ışmakta d ı r. Anca k , tekelci devlet kapitalizm i n i n bunal ımı nın a nti-te­
kelci mücadele için yeni perspektifler yarattığı da un utulmamalıdır. Kapitalizmin bunalı·
m ı ndaki yapısal temelierin konjonktürel sarsı ntıları daha da ağırlaştırması, tekel lerin re·
·
formcu önlemlerinin temel i n i ortadan kaldırmaktad ı r. Topl umun devrimci dönüşümünün,
bunalımın da etkisiyle g i tgida daha h ızla harekete geçen güçleri n , öncü rolünü Ispatla­
dığı işçi sınıfının mücadelesi ile gerçekleşeceği hergün biraz daha ayd ı n l ı�a çıkmaktad ır.
Bunal ımın deri nleştirdiği çelişkiler siyasal d üzeyde de ifadesini bulmaktadır. Bir yan·
dan tekel lere karşı mücadelede yeni daya naklar ortaya ç ıkarken, diğer yandan tekeller ve
tekelci devlet en gerici çözüm yol larına yöneltmekted i rler. Buna l ı m ı n niteliği bunun temel
nedenidir. Yukarda da bel i rtildiği gibi, kapitalizmin bütün ekonom i k dalgalanmaları, te·
kelci sermayen i n , işçi ve emekçi s ı n ıfların yaşam koş u l l a r ı n ı kötüleştirdi�i. topl umsal ser­
mayenin daha büyük bir böl ü m ü nü kendi kontrolüne aldı�ı sal d ı r ı dönemleri olagelm iştir.
Aşı rı ü retimin en geri noktasından kôr ora n ı n ın yeniden yükseldi!;ji evreye geçiş, Işçi ve
emekçi sınıflar üzerindeki sömürünün yoğunlaştırılması lle elde edilebilmektedi r. Tekelci
devlet d üzenlemesi etkin oldu�u s ü rece, bu evreye geçiş, işçi ve emekçi sınıfların demok­
ratik ve ekonomik taleplerine karşı konan belirli k ısıtlamalarla mümkün olmaktad ı r. ll.
Dü nya Savaşı'ndan sonraki konjonktürel gerilemeler, emperya l izmin b u dönemde bölgesel
savaşların yaratı lmasında i nsiyatifi elinde bulundurrıiasıyla da d üzen lenebilmiştir. Bu dö­
nemlerde bunalıma karş ı «kısa sürel i» pol itikalar etki n olabilmiştir. 1 970'1erde g i rilen
bunalı mda, geleneksel tekelci devlet d üzen lemelerin i n iflôsı, tekelleri cuzun sürel i » önlem­
lere yönel tmekted i r. Diğer bir deyişle, Işçi ve emekçi sınıfların durum unda buna l ı m süre­
sinde meydan a gelen kötleşme. ya da taleplerindeki belirli kısıtlamalar, sermaye birikimi·
nin canlanmasına yeterl i olma maktad ı r. B u talepleri uzun süre baskı altında tutacak, a ra
tabakaları ve tekelci olmayan sermayeyi tekel lere s ı k ı s ı kıya bağlayacak bir politika isten­
mekted ir. Bunalımın derinleşmesi tekelci �ermayeyi en gerici çözüm yol larına yöneltmek­
tedir.
Hemen bütün Ileri kapital ist ülkelerde tekelci burj uvazi ve onun Iktidarı, iş c i ve emek·
Cl s ı n ıfiara böyle bir pol itikayı kabul ettirme çabasındadır. Bunun için başvurulan yöntem·
ler ülkeden ülkeye ve siyasal k urumlar ile geleneklerin özell iklerine göre değişmekted ir.
Günümüzde tekel ci burj uvazi. büyük sermaye, 1 930'1ardak i büyük buna l ı m ı n ertesinde ol·
duğu gibi. faşizm ve savaŞ yoltıyla, gitgida keskinleşen celişkilere çözüm getirecek bir
ortam ı yarata mamaktadır. Halkların savaşa ve savaş pol itikasına karşı olan uya nıklığı,
sosyal ist sistemin ba rış politikası ve halkların a nti-emperya list mücadelesi böyle bir ola­
s ı l ı ğ ı n karşısına büyük bir engel ç ıkarmakta d ı r. 1 930 buna l ı m ı n ı n ertesi nde, keskinleşen
cellşkilere faşizm ve savaş yoluyla bir cıkış a rayan burj uvazi, demokratik güçlerin ul us­
lararası düzeydeki böl ü nmesinden de yararlanabilmişti. Günümüzde Ise ul uslara rası ger·
ginliğin zayıflatılması ve a nti-komü n izmin gücünün kırılması demokrati k güçlerin ul uslar·
orası d üzeyde böl ünmesi oyununu bozm a k tadır.

24 YURT ve DÜNYA
SALDlRGAN NATO'NUN DiZGiNLERi SIKILAŞTIRILMAK iSTENiYOR
E m peryalizm ve tekelci burj uvazi yine de demokratik güçlerin u l uslara rası ve u l usal
blrl i !j i n l böl mek için çeşitl i a raçlara başv u rmaktad ı r. B u a raçların başında k uşkusuz sal­
d ı rgan NATO bloku gel mektedir. NATO bloku soğuk savaşın bir a raci olduğu kadar NATO
üyesi ülkeleri emperya list-kapitalist sistem içinde t utmak, bu ü l keleri en güçlü emperya­
l ist devletlere daha çok ba!j ı m l ı hale getirmek, bu ü l kelerdeki s ı n ı f m ü cadeleleri ni gerilet­
mek ve b u ü l keler halkları n ı n demokratik dayan ışmasının önüne gecmek icin bir a raçt ı r.
Emperyalizm NATO'yu güçlendirmek ve NATO karargahla r ı n ı ve k urmaylarını en gerici
çevrelerin emrine sokmak icin eli nden . geleni yapmaktad ı r. NATO içinde ABD emperyaliz­
minin baş müttefiki F. Alman emperyal izminin rol ü a rttırılmak istenmekted ir. ABD emper­
yalizmi Almanya'nın yeniden n ükleer silahia ra sahip bir güç haline gelmesinin baş destek­
çisidir. Diğer NATO üyesi ü l keler F. Alma nya'nın fiili üstünlüğünün gerçekleşmesini kabul
etmek zorundadırlar. NATO içinde F. Alman ü stünl üğüne d i renebilecek tek devlet d uru­
m u ndaki Fra nsa'nın yönetici çevreleri de, özell i kl e Valery Giscard d'Estaing yönetimin­
de, ülkenin De Gaulle yönetimi ndeki u l usal bağ ımsızlığa özen gösteren pol itikası n ı a d ı m
adım terkederek B. Alman emperya l istl eriyle işbirl iğini pekiştirmekted i rler. Fransız Plüton
tüzelerinin Fransa'dan a l ı na ra k F. Almanya'nın ADC s ı n ı rına yakın bir bölgesine yerleşti­
rilmesine Giscard yönetiminin rıza göstermesi b u zincirin son halkası olm uştur. Bu ta­
sarı hen üz gerçekleşmemişse de, 1975 y ı l ında başlayan tartışmaların 1 976'da sessiz seda­
sız yürütül mesi , b u kon uda Fransız yöneticilerinin Alman Emperya listlerine tam taahhüt­
te bulunduğunu göstermektedir. Böylel i kle NATO'n u n askeri kanadı nda yer a lmayan Fran­
sa' n ı n n ükleer gücünün NATO lle bütü nleşti rilmesi, ve Fransa'n ı n <<fiilen» NATO'ya yeni­
den soku l ması planlanmaktadır. Öte yandan, NATO üyesi ü l kelerin silahianmasının stan­
dartiaşması da F. Alman askeri-sınai komplekslerinin d iğer NATO üyeleri a rasındaki üs­
tünlüğünü sağlamayı amaçlamaktad ı r. F. Alma nya'daki emperya list çevrelerin ül keyi nük­
leer bir güç haline getirme çabaları bütün NATO'da n ü kleer silahia nmanın teşvik edilme­
sine, NATO'nun sosyal ist ü lkelere karşı nükleer silah tehdidini daha sık tekrarlamasına
neden olmakta d ı r. NATO yöneticileri 1 970 yılının ortala rından b u yana, NATO'nun, sos­
yalist ü lkelere karşı n ü kleer silahları I l k k ullanacak taraf olabileceğ ini acıklama ktadırlar.
i l k olarak ABD yetkililerince yapılan ve daha sonra Fransa ve d iğer ü lkelerce tekrarlanan
bu a ç ıklamalar i le, Nixon döneminde ortaya atılan ve nükleer silahla rdan önce konvan­
siyonel askeri k uvvetlerin k u l l a n ı l masıyla sosyal ist ül kelerin' ((Savaştan cayd ı rılmasını» ice­
ren ((esnek m ukabele» stratej isinin yeri ne «sı n ı rl ı nükleer savaş» stra tej isinin yerleştiril­
mesine doğru ilerlenmektedir. Emperyalist ü l kelerin sosyal ist ülkelere karşı nükleer silah
üstünlüğü elde etme çabaları, silahianma yarışını a rttı rmaktad ır. ileriki böl ü mlerde de gö­
rüleceği gibi, bu ça ba n ı n günümüzdeki temel nedenlerinden biri, yumuşamanın askeri ala­
na da yayıl masının önlenmesi istenmesidir.
NATO yöneticileri, u l uslararası gerginl iği a rttırarak kapital ist ül kelerdeki sınıf müca­
delelerini durd urmak politikas ı n ı n yanısıra, NATO'yu üye ü l kelerin içişlerine doğrudan doğ­
ruya m üdahale etmek Icin açı kca kullanmaya cal ışmakta d ı rlar. Başka ABD ve FAC olmak
üzere, NATO'n u n egemen güçleri, üye ü l kel erde demokratik g üçlerin gelişmesine karşı hü­
k ümetleri daha sert tedbirler" a lmaya zorlamakta, bu ü l keleri tehd it altında tutmaktad ı r­
lar. 1 975 ve 1 976'da NATO Portekiz'in içişlerine açıkca müdahale etmiş, bu ü l kede sağcı
unsurların devlet orga nlarına egemen olmasına çalışmış, faşistlerin temizlenmesi n i önle­
miş, sosyal -demokra tlarla bilimsel sosyalistlerin birl i ğ i n i n bozulmasında etkin olm uştur.
Portekiz'deki Soores H ükümeti. NATO'ya, Azor adalarındaki üslerin k u llan ı l ması konusun­
da yeni ödünler vereceğe benzemektedir. Faka t Portekiz'de NATO'nun müdahdlesin in en
ağır biçimi, Kom ün ist Partisi'n i n h ü k ümetten cı karılması ve sok u l maması kon usunda or­
taya ç ı k m ıştır. Fra n ko rej i m i n i n sallandığı ve ((reformlar» yol uyla demokratikleşmenin en -

RAPOR 25
gellenmeye cal ış ı l d ı ğ ı Ispanya'nın NATO i çine al ınmasıyle da tutucu güçlere destek sa�­
larımaya, özellikle kom ü n istlcrin m u h temel bir demokratik dönüşümde yer a l mamasına
u�raşılmaktad ı r. NATO'n un askeri kanadından çekilmiş bulunan Yunanistan 'ın da i k i l i
anlaşmalar yoluyla yeniden bu bütünlüğe sok u l masına çal ışılmas ı n ı n a ltında da benzer
amaclar yatmaktadır. ltaly� ve Fransa'da Komünist Partilerinin hükümete ortak olması
NATO genel k u rmaylar ı n ı n en büyük kaygısı d urum undadır. Komün ist partilerinin h ü kü­
mete katı lmalarının engellenmesi a macı açı kca dile getirilmektedir. B u istek, bu ül kelerin
egemen sın ıflarından çok daha fazla, NATO'nun egemen emperyalist çevrelerinin girişimiy­
le, ortaya çı kma ktad ı r. NATO'n un ABD ve F. Almanya'daki en gerici merkezleri, özel l ikle
Fransa ve i talya'da kom ü nistlerin h ü k ümetlere katılmaları halinde, NATO'n u n emperyal ist­
kapita l ist sistem üzerindeki kontrol olana�ının felce u�rayaca�ını, NATO'yu silahlanma­
nın hazı rla nd ı rı lması ve so� u k savaş orta m ı n ı n yeniden yaratılması için k ul la nman ı n ola­
naksızlaşacağ ı n ı hesa plamaktad ı rlar. NATO'nun Kasım ayı nda Brüksel'de yapılan son top­
lantısında, üye ülkelerde kom ün lstlerin hükümete katıl ması halinde paktın bütünlüğünün
tehlikeye d üşeceğ inin gizl ice kararlaştı rılması, üye ülke hal klarına savrulan son bir tehdit
olmuştur. Bu çerceve içinde Fra nsa'nın NATO ile askeri ilişkilerinin s ı k ılaşt ı r ı l ma � ı . Fran­
sız egemen sın ı fla r ı n ı n ü l kenin demokratik güçlerine karş ı ul uslara rası gericilikle ittifakı­
n ı n bir göstergesidir. Ne var k i , emperyalist, m i l itarist çevrelerin bu tehditleri ve müdaha­
leleri NATO üyesi ü l keler halkları n ı n tepkisini çekmekte, k itleler ul usal bağımsızl ı ğ ı n teh­
dit edilişi karşısında NATO'nun emperyalist n iteliğini daha iyi kavra makta d ı rlar..

DEMOKRATIK GÜÇLERE KARŞI «DEVLETLER ÜSTÜ» iŞBiRLIGI


ABD, F. Almanya, Fransa, ingiltere ve Japonya yöneticilerinin 1 976 yılı Içinde Porto
Ri ko'da yapt ı kları toplantıda italya'da komünistlarin hüküme te ka tılması halinde bu ü l ­
keye karşı ekonomik ted birler uygulanmas ı n ı n kararlaştı rmalarr, kapita l is t d ünyada dev­
letler üzerinde bir karar merkezinin ol uşturulmasında en büyük emperyalist güçlerin başı
çekmesi n iyetini ortaya koymuştur. ABD başka n l ı k seeimlerini «yeni bir a nlayış» sloga­
n ıyla kazanan Jimmy Carter ve yöneti minin, kapital ist dünyada bir «topa rlanmaıı nın ön­
cüsü m isyon uyla yola cıkaca�ı anlaşılmaktadır.
Kapitalist Avrupa'da topl umsal gelişmelerin fren lenmesi için büyük sermaye çevrele­
rini n ul uslararası işbi rl iğinin ve ortak politikasının oluşt u rulmasında, do� rudan oyla seeil­
miş bir Avrupa Parlamentosu fikri önem l i bir yer t utma ktad ı r. Ötedenberi tasarıları yapı­
lan bu girişim, gecti�imiz yri içinde, A. Parlamentos unun 1 978'de yapılacak doğrudan (tek
dereceli) seçimle ol uşturulması n ı n kararlaştı rılmasıyla yeni bir aşamaya g i rm iştir. Düşürü­
len parlamento, bugünkü, üye ü l keler parlamentoları n ı n gönderd i�i temsilcilerden o l uşan
Avrupa Mecl is'inden cok d a ha geniş yelkilere sahip olacak, üye ü l kelerin ic sorunları
hakkında. h ü kümetler üstünde bağlayıcı kararlar olabilecektir. Bu parlamentoda F. Alman­
ya'dan seçilen parla menterle rin bel i rleyici bir ağırlığı olaca g ı şimdiden anlaşıl maktad ı r.
öte yanda n. Avrupa Parlamentosu tasa rıs ı n ı n oıluşturulması çalışmalarında, kendi ü lke­
lerinin parlamentoları nda önem l i gücleri olabilen kom ünistlerin ağırl ığ ı n ı n sın ırland ı rıl·
mas ı , !talya ve Fransa gibi ü l kelerdeki burj uva h ü kümetlerinin bi i l msel sosyal istlerin etkin­
liğinden k u rtarıl ması düşüncesi �ok önemli bir yer t u tmaktad ı r. Avrupa Parlamentosu'
nun doğrudan oyla seçilerek, ul usal parlamentoların yetkilerinin bir bölümünü kendisin­
de toplaması tasarı s ı , Avrupa hal kla rının ba�ımsızlığına ve demokratik gelişmesine karşı
sürülen yeni bir saldırıdır.
1 975 yılı içinde imzalanan Helsinki Nihai Belgesi'nin başka devletlerin içişlerine karış­
mama konusunda getirdiği hük ümden k u rtulma cabasındaki emperyal ist güçler, Avrupa
halkları n ı n bağ ımsızl ı k ve egemenlik haklarına karşı uygula maya çalışt ı kları plan larını,
haklı göstermek için, Helsinki hükümlerinin, imzacı devletlerin kendi pol itik amacla rından

26 Y U RT ve DÜ NYA
vazgeçmesi sonucu n u doğurmadığı demogojisi n i i leri sü rmektedi rl er. Bu da, em perya l ist
Avrupa devletlerinin Helsinki Belgesi 'nde i fadesini bulan i l kelerde ne kad a r samirniyetsiz
old uklarını, Avrupa'da «Güven l i k ve işbirl iğ i » n i n e ölçüde kendi dar cıkarları doğrultusun­
da yorumlamaya ça lıştı kları nı göstermektedir.

BURJUVAZi DEMOKRATiK GÜCLERi KUŞATMAYA CABALIVOR

Tekelci sermayenin egemenliğini koruma cabası ndaki emperyalist güçler, işçi ve emek­
cı sınıfların mücadelelerinin kaba baskı yöntemleriyle d u rd u rulamayacağını bilmektedir­
ler. Bu nedenle, Işçi ve emekçi s ı n ıfların ekonomik ve demokratik taleplerinin uzun süre
baskı a l t ı nda t ut u l ması pol itikası n ı daha « ince» yöntemlerle uyg ulama çabası ndadı rlar.
B u amaçla yoğ un bir ideoloj i k yanıitme kampanyası yürütül mektedir. Kitlelere. buna l ı m ı n
gerçek sorumlusunun, işcl v e ernekcl s ı n ı fların a ş ı r ı h a k talepleri. gel işme halindeki ü l ­
kelerin «sanayi topl u m u » na karşı a çtığı csavaş». d a h a önce uyg ulanan «liberal » politika ­
l a r , v e en önemlisi. bil i msel sosyal istlerin v e diğer ilerici güçleri n kitlelerde yarattığı aşı­
rı u m utlar ve sarhoşlu k old uğu anlatı lmaktad ır. lşci ve emekçi kitleler, tekele} devlet em­
rinde disipline girmeye, emperyal istlerin gel işmekte olan ülkelere karşı yürü ttükleri ger­
cek savaşı onaylamaya, bili msel sosyal is t ve ilerici politik hareketleri desteklernemeye
çağrıl ma ktad ı rl a r. Yığınların, kendi kaderlerin i n kendi adiarına birkoc emperyalist güc ta­
rafından kararlaştırılmasına boyun eğmeleri Istenmektedi r. Bu ideolajik kampa nyada, Ko­
münist Pa rtllerin d ışardan emir alan güçler olara k gösteril mesi, anti-komünizm, sosyal ist
ü lkeler gerçeğinin karalanmas ı . ulusal kurtuluş hareketleri n i n kötülenmesi. her türlü top­
lumsal içerikli görüşün ya da program ı n reddedilmesi önemil bir yer t u tmaktadır.
Bu politika birçok ü l kede sağc ı , hatta faşizan, koyu a niı-komünist ve m i l i ta risi bur­
j uva pol itik hareketlerin güçlenmesine neden olmuştur. Bu gel işme, isvec, F. Almanya, B .
Britanya , Finlandiya vb. ülkelerde. sosyal demokrat iktidarların uygu lad ığı son derece sı­
n ı rl ı toplumsal reform politikası n ı n bile tehlikeye g irmesine yol açmıştır. Bunda sosyal d e­
mokrasinin s ı n ı f uzloşmacılığı pol itikası n ı n i flasının da . büyük payı vard ı r. jsveç'te sosyal
demokrasinin iktidarı sona ermiş; F. Almanya'da sosyal demokra tlar koalisyonu bile zor
sürdürecek kada r zay ı flamış; ingiltere'de işçi Partisinin parlamentodaki gücü daha d a
aza l m ış v e yerel seeimierde j şçi Portisi bir başarısızlığa uğra mıştı r. Finlandiya'da v e ben­
zer bir koc ülkede, burluvazinin sı!ımlır. d iye tanınan büyük portilerinden aşırı sağcı kop­
malar ol m u ş ve yeni portilerin taba n ı gen işlemiş. h ü kümetleri geriye cekme olanakları
a rtmıştır. Bütün bu ül kelerde anti-komünist sald ırılar yoğunlaşmakta, ilericiler çevresinde
bir «kara n tina» yaratılmak istenmektedir.
Sağcı güçlerin işçi ve emekçi s ı n ı fların demokrat i k kaza n ı m larına, bu rjuva d emokra­
sisine karşı nasıl uzun döneml i bir sald ırı plan ı n ı n icinde old u kları, F. Al ma nya'da son
seçimlerde g üçlenerek çıkan C.S.U. C.D.U. birliğinden, 'faşist Stra uss' un C.S.U. partisi­
nin ayrılara k , şu onda örgütlen melerinin s ı n ı rı olan Bavyera bölges i n i aşa rak tüm ü l ke­
de örgütlenme kararlarında ilk a d ı m ı almalarıyla ortoya çıkmışt ı r. Sosyal Demokrat Par­
ti icindeki bir csağ» kesi m i n daha kopmaya hazırlandığı haberleri, bu tabioyu tamamla-
'
makta d ı r.
Bütün Avrupa copında ulusla rorası emperyalizmi n güclerini ortak bir merkez çevre­
sinde birleştirmeleri eğilimi ilk ya nkısı n ı Avrupa ' n ı n sağcı pol itik hareketlerinin birbi rleriy­
le ilişkileri n i sıkı laştırmaları ve bir üst örgü t etrafında bütünleşmelerinde gösteri l m i ştir. Av­
rupa'n ı n hristiyan demokrat v.e d iğer csağ» partileri 1 976 yılı içinde biraraya gelerek Av­
rupa Halk Partisi'ni kurmuşlard ı r. Sağ pol itik örgütler ve partiler va kit kaybetmeden, Av­
rupa'n ı n gelecekteki d evletler ü s tü pol itik m erkezlerinde, özellikle Avrupa Pa rlame n tosun­
d a bel i rleyici ağırl ığa sahip olmanın hazırlığı içindedi rler.

RAPOR 27
Bütün bu gelişmel ere rağmen sağcı burjuva partileri n i n ya çla koalisyonlarının iktidar­
do old u(ju ülkelerde ise, i ktidarlar, politikalarına topl umsal, h atta «ilericb) bir görünüm
verme çabası ndad ı rlor. Bunun en d i kkati çekici örneği Fra nsa'dır. Fransa'da sol birl i k por­
tileri nin i ktidara geçmesi tehlikesiyle karş ı karş ıya olon Giscard yönetimi, pol itikasına
ileri, sol'o olrernotif olabil i r bir görü nüm vermek için edieri l i beral izm» s loga n ı n ı ortaya
atmıştır. Hatta bu yıl içinde, ekonomik buna l ı m ı n soru m l us u olarak gösterilen Joq ues Chi­
rac başbakanlı kton a l ı n m ış, yerine ekonomi «teknisyen i» d iye ta nılılan Roymond Borre'
ın boşkonlığında bir h ü kümet k u rulm uştur. H ü kümetin politikasında ise h içbir değişik l i k
olmamıştır. G iscord iktida r ı n ı n bu C<mo nevrası» n ı n amacı , yığı nlardaki sola koyışı dur­
d urmak, u l usol bağ ı msızl ı k yanlısı De Ga ul le'cü taba n ı n iktidarın safları ndon kopması n ı
önlemek v e m ü m k ü nse sol birl i k içinde ayrı l ıklar yaratmaktır. Ne v a r k i , bu girişimlerin, i k­
tidar koal isyon unda çel işkileri ortadan kaldı rmadığı görül m ekted i r. J . Chirac'ın kendi par­
tisini (Cumh u riyetçi Demokra tlar) güçlend i rme cabası b u n u n kanıtıdır. Yeni ABD Başka n ı
J . Carter d o , portisin i n bütün taba n ı n ı n v e değişi m isteyen seemen k itlelerinin desteği n i
kozanmak i c i n , parti Icindeki sözde «solı) görünümlü Mondole'i kendisinin yardımcılığına
getirmiştir.
Avrupa d üzeyinde sağ'ın mevzilerini sürekli g ü çlend irmesine karş ı l ı k , Avrupa'daki em­
peryalist güçlerin pol itikaları n ı uyu m içine sokma, yönlendirme ve k ı toda kapital izmi n
mevzilerini güçlendirmeda a ğ ı rl ık l ı rolü Alman Sosyal Demokrasisi oynamaya devam et­
mektedir. Alman Sosyal Demokrasisi d iğer Avrupa ü l kelerinin içişlerine korışmodo, silah­
lonmanın hızlan d ı rılmasında gerici tedbirlerin savunulmasında baş ı cekmekted ir. Alman
Sosyal Demokrasisi Avrupa 'daki sosyal demokrat hareketin gerici bir çizgiye çekilmesi .
kapital ist sistemle bütünleşti ri l mesi, anti -komünist b i r poltikaya sokulması yön ü ndeki
faal iyet i n i sürd ü rmekted ir. Alman Sosyal Demokratla rının Portekiz Sosya l ist Portisi'ne sağ­
lodığı destek, bu partinin kom ün istlerle işbirliğini reddederek onları hükümet dışı nda bı­
ra kmasına, NATO'n u n gerici çevreleriyle Işbirliğine g i rebil mesine yard ımcı olmuştur. Al­
man Sosyal Demokrasisi i spanya'da da benzeri bir «hizaya geti rme» cabası içi ndedi r.
Ancak bunda şimdilik başa r ı l ı olamamıştır. Alman Sosyal Demokrasisi, yalnız Avrupa'da
de(jll dünyanın geri kalmış bölgelerinde de {örneği n Afrika'da, özel likle Senegal 'de) sos­
yal demokra t n i teli kteki hareketleri u l uslararası emperyal izmle bütünleşme çizgisine çek­
meye başlam ı ş t ı r.
Ancak, kapital izm in deri nleşen buna l ı m ı , Sosyal Demokrat hareketi, bütünleşme yö­
nü nde değil. böl ün me, ayrı l ı kların derinleşmesi yön ü nde etkilemekted ir. Kapitalizmin bu­
nol ı m ı n ı n derinleşmesi, s ı n ı f uzlaşmacı l ı ğ ı politikası ile emperyal ist sistemle bütünleşmiş
ve gitgide bütünleşen sosyal demokrat örgüt l erle; sağcı b u rjuva partilerinin iktidarda ol­
duğu ülkelerde bunal ı m ı n ağır sonucları karşısında tekellere karşı emekçi kitleleri ve orta
tabakaların cı karlarını savunmak zorunda kalan ve bu a maçla komünistlerle Işbirliğine
yanaşan sosyal demokra t hareket ler arasındaki çelişkiyi a r ttırmaktadır. Sosyal demokra t
partiler a rasındaki ideolojik ayrışma derinleşmek tedir. B u oyrışmoyı , u l u sa l d üzeydeki
özellikler de etkilemektedir. Bil imsel sosyalist partilerin güçlü olduğu ü lkelerde, Sosyal
Demokrat Partiler k itlelerin talepleri önünde daha t utarlı olma zorunda kalmaktadırlar.
Avrupa ' l ı Sosyal Demokrat Par� lerin Lizbon'da ya ptıkları toplantıda Fransız Sosya list
Po rt isi Genel Sekreteri Francois M itterand'ın komünistlerle Işbirl iği pol itikasını emekcilere
karşı soruml u l u kları n ı n zorun l u sonucu olarak görd ü klerini bel i rtmesi , sosyal demokrat
hareket icindeki ayrı l ı ğ ı n derinleşliğ inin bir kanıtı d ı r. Portekiz'de Sosyol ist Parti yöneti­
minin a ntikom ü n ist çizgisi, portiyi böl ünmenn eşiğine getirmiştir. Partinin «sol» konadı ­
n ı n temsilcileri nden Tarım Bakanı hükümetteki görevinden istifa etmiş, E k i m sonundakl
parti kongresinde sol kanat temsi l cileri yönetimden uzakloştırılm ışlord ı r. Öte yondan Jo­
ponya'do ise, ülke tarihinde ilk kez 1 976 Nisa n'ında Sosyalist Parti Başka n ı Tomoıni

28 Y U RT ve DÜ NYA
Narita. Japonya Komünist Partisi Presidyum Başkan ı Ken j i M iyamoto ile goruşme masa­
sına oturmuş ve «tek bir ilerici gücler cephesi» ol uşturulması için görüşmelere başlan­
ması kararlaştırılmıştır. Sosyal demokrat hareket ici ndeki bu fark l ı l ı kl a rı n derinleşmesi,
sosyal demokrat ideoloj inin kapital izm in genel bunal ı m ı nda d üştüğü bunal ı m ı n bir yan­
sımasından i ba rettir.

PROLETER VE DEMOKRATiK HAREKET KUŞATMAYI YARIYOR


B u n a l ı m ı n bedelini halk kitlelerine ödetmeyi, demokratik hareketi s usturmavı a mac­
layan tekelci sermaye ve iktidarları, en büyük da rbesini halkın en örgütlü, bilineli öncüsu
olan işçi sınıfına, b u arada onun sendikal mücadel esine Indi rmeye çal ışmaktad ır. Tekelci
sermaye, işçi s ı n ı f ı n ı n ekonom ik mücadelesini ve sendikal hareketini zayıflotmak için,
sendikal hareketi bölmeye, çeşitli sendikal örgütler a rasındaki uyuşmazl ıkları körüklemeye.
send i ka l hareketi sermayen in adamlarının ya da s ı n ı f uzlaşmacısı politikacıların emrine
sokmaya ça l ışmaktad ır. F. Alma nya'da, ingiltere'de Finland iya'da Vunanistan'da, sınıf uz­
laşmacı l ı ğ ı n ı n sendikal hareketteki tekeli güclendirilmeye, sınıf sendikacı l ı ğ ı n ı n güçlen­
mesi engellenmeye, sendikalardaki bilimsel sosyalistlerin tasfiyesine ça l ışı lmaktad ı r. B u­
na karşılık, sermayenin ve sınıf uzlaşmacıları n ı n bütun engellerine rağmen, önem l i ka­

pitalist ülkelerde send ikal örgütlerin eylem birliği gerçekleşmekted ir. B i rçok ü l kede, bu
arada, özellikle j spanya'da, sendikal yönetimlere rağmen tabandaki işçiler, pol itik görüş
ayrı l ı k larını bir kenara b ı raka rak tekel l ere ve faşizme karşı eylem birliğini başa rmakta­
d ı rlar. Bu açıdan i leri kapita l i s t ülkelerde g revler dahil k itle hareketlerin i n gel işimi de
ca rpıcıdır. Kitle h a reketlerine ka tılanların sayısı 1 973'te 45 m i lyondan. 1 975'te 49 m ilyona
yükselmiştir. K i tle hareketleri içinde grevierin ora n ı nı n % 36'dan % 40'a çıkması, işletme
d üzeyindeki calışmaların yükseldi!}inl göstermektedir. 1 975'te bir önceki yıla göre 1 milyon
a rtmış olan Avrupa'daki grevci işçiler sayısı 1 976 y ı l ı son u nda rekor düzeye u laşaca!}a
benzemekted ir.
1976 yılı nda kapitalist d ünyadaki en ağır siyasal bunal ı m ı yaşayan ülke k uşk usuz
ltalya olmuşt u r. Tekelci devlet kapitalizm i n i n , tekelleşmenin i l k evrelerinden beri tekel­
leşme ile içiçe geliştiği i talya'da, tekelci devlet kapitalizmi n i n evrensel buna l ı m ı en erken
ve en ağır biçimde ortaya ç ı k m ıştır. Devletin ekonomiye katılımının % 50 ora n ı na ulaşt ı ğ ı
ül kede, ekonomik buna l ı m devlet aygı tını v e t ü m topl umu bir a n d a sormıştı r. öte yan­
dan tekellerle devletin biitun leşmesi, devlet ayg ı t ı n ı n da H ı ristiya n Demokrat partiyle
btünleşmesi ile tamamlanmaktad ı r. Devlet-parti Hı ristiya n demokrasi, sosyal yard ı mlaş­
madan dine kadar bütün alanlarda da pol itik tekel ol uşturm uştur. Bu toplumsal ve po­
l itik koşullarda, tekellerle topl u m u n ezici çoğ u n l u ğ u a rasındaki çelişki ve m ücadele, ağır
bir pol itik buna l ı m olarak ifadesi n i bulmaktad ır. Diğer burjuva part ilerin in ve Sosyalist
Parti'nin, uzun y ı l l a r. sadece Hı ristiyan demokrat iktidar tekel inin sürdürülmesinin birer
fig u ra n ı ola rak Işlev görmüş olmaları, bunalımın cözümu g i rişimlerini kililleyen bir fak­
tör olmaktad ı r. j ıalya'daki toplumsal ve ekonomik buna l ı m ı n tek çözü mü, pol itik çözüm­
den geçmektedi r. Politik çözüm ise, H ı ristiyan demokra t iktidar tekel i n i n son bulması. dev­
let ayg ı t ı n ı n bütün üyle demokratikleştirilmesi, işçi ve emekçi sı n ıfları temsil eden güç­
leri n, italyan Kom ün ist Partisi"tıin Cı l ke yönetim i ne a ğ ı r l ı ğ ı n ı koyması d ı r. H ı ristiyan demok­
rat i ktidar tekel inin ortadan kaldırılması, ülkedeki ka tol i k a k ı m içinde yer eden emekçi
yığınların işçi s ı n ı f ı n ı n önderliğinde seferber ed i l m esinin tek koşuludur. H ı ristiyan De­
mok ra t partinin u l uslara rası gericilikle bütnleşmiş a ntikomünist yöneticileri, komünislle­
rin yönetime katılması prespekiili karşısında d i renerek, neo-taşislierin provokasyonları­
na. u l uslara rası tekellerin ekonomiyi kaosa sokma g i rişimlerine f ı rsat ta n ı maktad ı r. 20
Haziran seçimlerinde, iKP'nin, hiçbir soru n u n kendisine danışı lmadan cözülemeyeceği
bir güc olarak ortaya ç ı kmasına rağmen ; en azı l ı antikomün istleri yeniden yönetimine

RAPOR 29
getiren HDP, ülkenin .ihtiyac d uyduğu bir politikanın bütün yığınsol güçler tarafındon
ol uşturulmasına karşı d i ren mekted i r. Bu pol i t i ka ekonomik iflası yok ınloşt ı rd ığ ı gibi,
u l uslarorası emperyalizmin italya'ya müdahalelerini yoğ unlaştı rmakta, ülkenin ul usal bo­
ğımsızl ığını tehlikeye sok moktodır.
Avrupa'nın güneyinde bir başka ülke Portekiz'de d e, politik d urum karmaşıklığını
korumo ktad ı r. Nisan ayında yapılan seeimierde hiçbir parti tek başına i ktidara yetecek
çoğunluğu elde edememiş, Sosyol is t Parti tarafındon bir azınl ı k h ü k ü meti k urulmuştur.
Portekiz'deki gelişmelerin bel i rleyici holkası, Sosyo l ist Parti yönetiminin. ülkedeki sağcı
güçlerle eylem birliği ve u l uslararası kapita lizmin, özellikle AET'n in güçleriyle sıkı iş­
birliği halinde komünistlerle işbirliğini reddetmesidir. Sosyol ist Parti yönetimi, kom ünistler­
den ve işçi sın ıfından bağımsız l ı ğ ı n ı sağlamak için ülkedeki burjuva çevreleriyle il işkile­
ri n i soğlamloşt ı rmokta, onların güven i n i sağlayocak bir ekonomi k pol itika izlemekted i r.
Sosyol ist Parti yönetiminin tuttuğu yön, Portekiz'de, Avrupa ' n ı n en güçlü emperya l ist
ekonomileriyle bütün leşmiş bir kapitalizmi yerleştirmektir. Soores Hükümetinin, özellikle.
F. Almanya ile i l işkilerini geliştirm e pol i ti kası içerde b urj uva çevrelerine yeni sağlam do­
yonoklor verilmesine neden olmakta d ı r. Soores bu pol itikas ı n ı , «slogan devrimcil iğine»
karşı olmak gibi gerekceler a rkasında savunmaya çalışma k tad ı r. Oysa, yuka rd a do bel ir­
tildiği gibi bu pol itika, pa rtisi içinde buna l ı m ı n doğmasına neden olmuş ve partinin son
kongresi, sağ konadın yönetime tam hakim olmasıyla son uçlanm ıştı r. Öte yanda n , i k i nci
parti durum undaki Halkçı Demokratların, SP'ne yoklaşan bir tutum ben i msemeye boşlan­
dığı gözlenmekted ir. Sosyol ist Parti'nin pol iti kasınd a bir bunalı m ı n doğması halinde,
ilerde. komü n istleri tecrit etme taktiğinin bu i k i parti tarafındon elele yürütülebileceğini
Ileri sürmek m ü mkündür. Öte yandan, Portekiz'de devrimci işcl sınıfı hareketini d urd u rma
politikas ı n ı n , öze l l i kle sendikolar üzerinde oynanan oyunlarda somutloşmoktodır. Sosyo­
_list Pa rti yönetimi, h ü kümette olmanın verd iği olanakları da kullanarak, işçi s ı n ı f ı n ı n tek
sendikal örgtü olon intersend ikol'ln böl ü n mesi, ya do lntersendikol'den koparılan işei­
lerin sendika bü rokratları n ı n l iderliğindeki bir birl i k etra fında « birleştirilmesi» için co­
l ışmoktad ı r.
Ispa n ya'da Ise güçler dengesi sürekli olara k sola doğru koymaktad ı r. Franko' n u n

.

ölümünden sonraki süre içinde, i ktidardaki güçler ta raf ı ndan, göstermelik değişikliklere
faşist Fronko rejlmi.ni n özü korunmaya çalışılmış, anca k bu çaba, rej i m i n daha da den­
gesizleşmesinden başka sonuc vermemiştir. Toprak o ristokrosisine ve oliga rşik burjuvaziya
dayanan aşırı sağcı, fanatik foşistler, birkoc yald ızlamayla esk i d u r u m u s ürdü rmeye ça­
lışırken ; ord u n un do önem l i bir kesimi tarafından desteklenen büyük bu rj uvazi Ise, mo­
norşiyi (krallığı) korum a k koşuluyla komün istlerin bul unmadığı bir cok partili rej imin
k u rulmasından yanodırlor. B u eğilim, ispanya'daki rejimi bi rkoc değişiklikle korumaya
ca l ışan ve özel l i kle komün istlerin bu yeni leşmeda yer a l mamasını isteyen NATO ve AET
çevrelerinde de desteklenmektedir. 1 976'do ABD ile imzalanan 5 y ı l l ı k pak!, pekçok eko­
nom i k ve pol itik unsur içermektedi r. Özell i kle NATO çevreleri ispanya'yı NATO çerceve­
sine sokmak icin büyük bir çaba ha rcoma ktad ı rlor. NATO'nun Akdeniz'deki kontrolünün
artt ı rılması bakımından bu zorunlu görülmektedir. Öte yandan, kom ünistleri demokratik­
leşme sürecinin d ışında bırakrn\1 çabalarına rağmen, bütün demokratik güçler orasındaki
Işbirl iği engel lenemem iştir. Aksine, ispanya'd a ki a n t i - faşist muhalefeti n iki büyük gücü
Demokratik Cunto ve B irleşme Platform u. Demokratik Koordinasyon adında bir birl i k kur­
m uşlord ır. Bu birlikte. boşta ispanya Komünist Portisi olmak üzere bütün demokra t i k
güçler y e r a l ma ktadır. Demokrat i k k u r u l uş v e porti lerin birliğinin güçlenmesi, ispanya'da
Komünist Portisi'nin yer olmadığı bir "demokratikleşme»nin kabul ett i ri l mesini hemen
hemen olanaks ız k ılmaktad ı r. Demokratik Koord inasyon hareketi büyük ölçüde i "ş ci sını­
fına daya nmaktad ı r. işçi sınıfının faşist dönem altında oluşturd uğ u işçi Komisyonları'nın

30 YURT ve DÜNYA
etkinliği a rtmakta. Işçi Komisyonları i l e d iğer sendikal hareketler, hottô resmi sendikolar
orasındaki eylem birliği gerçek ol maktad ı r. Ü l kedeki işsiz soy ısı 1 976 y ı l ı nda 1 m il yonu
aşmıştır. Ayn ı yılın i l k dokuz ayında enflasyon ora n ı % 25'tir. Yılın başındaki % 1 0'1uk
devolüosyono rağmen peseta s ü rekli değer koybetmekted ir. Faşizme karşı mücadeleyle
ekonomik hakları için mücadeleyi bi rleştiren ispa nya işçi s ı n ı f ı , yığ ınsal eylemleriyle fa­
şizmi n temel lerini iyiden iyiye sarsma k tod ır. Bütün bunlara rağmen faşist J uon Corlos
Yönet i m i , i . K.P.'nin yasa l l ı ij ı n ı to n ı mamak Için d i renmekte. parti yöneticileri D. i borruri
ve S. Ca riila'nun ül keye «açı kca» girmelerini kabul etmemekted lr. Ancak bu parti içni şınıfı
içinde kökleşmiş olmas ı n ı n son ucu, en a ğ ı r i l legoli le koşullarına rağmen tecrit edilememek­
te, eylemden olı konomomokto. yöneticilerinin boşkent sokakla rında açıkça görü!'lmeleri
engellenememekted i r.
Görüldüğü gibi. Avrupa'nın pek çok ülkesinde sorsılan d üzen i n korunmosında em­
perya l izmin ve yerel gericiliğin stra tejisinin temel perspektifi n i , Komün ist Partileri n , işçi
s ı n ı f ı n ı n ülke yönetimine ağırlığını koymos ı n ı n engel l enmesi, buna l ı mdon çıkış ve demok­
ratikleşme sürecinin d ışında tutulması oluşt u rmaktadır. B u politikanın nedeni, işçi s ı n ı ­
fının taleplerinin engellenmek, Avrupa'da genel bir demokratikleşmeye yol açaca k köklü
yerel ve ul uslararası dönüşümlerinin f renlenmek istenmesid ir. E mperyalis t-kapitalist sis­
tem in gövdesini ol uşt u ran Avrupa'da genel bir demokratikleşme sürecin i n gel işmesi. te­
kellerin egemenl i ğ i ne önem l i s ı n ı rlamaların getirilmesi. sald ı rgan NATO blok un u n etkin­
liijinin zayıflaması ve bunun sonucu Avrupa'da y u m uşoma sürecinin kesin olarak derin­
leşmesi, emperya l izmin en büyük m evzileri n i onarı lomoyocak biçimde zayıflatmakta ve
dünya olayları üzerindeki in isiyatifinin büyük bir darbe yemesine neden olmaktad ı r.

YENI - SÖMÜRGECJLIGiN CIKMAZI DERiNLEŞiYOR

Sosyalist ü lkelerin dünya üzerindeki etkisi n i n güçlenmesi, kapitalizmin en büyük ül­


kelerinde bunal ı m ı n tamir edilemez yaralar açması , işçi sınıfı partilerinin a ğ ı rl ı ğ ı n ı n art­
ması ve t ü m demokra tik güçlerin eyle m i n i n güçlenmesi karşısında, emperyalizm, dün­
yanın ekonomik ve topl umsol ba k ımdon geri ka l m ı ş kes i m i ndeki mevzileri n i güçlendir­
meye çal ışmaktad ı r. Buna rağmen son y ı l l a rda ul usal k u rt u l uş hareketi n i n bi rçok ü l kede
büyük başa rıla ra ulaşması , bu hareketin s ı n ı fsol ve sosyal içeriğinin yüksel mes i , emper­
yalizmi egemenliğini s ü rd ü rmek Icin yeni yön teml e r a ramaya i t m iştir. Emperyalizmin ağır­
l ı ğ ı n ı koyd uğu dünya bölgeleri n i n yeri değişirken, egemen liğini sürdürmek Icin k ul land ığı
yön te m l er de fa rklı laşmakto d ı r.
1 975'te Vietnam ve Komboçyo'dan son ra 1976 y ı l ı n ı n boşında Angola'da U l usal Kur­
t u l uş Hareketi'nin kesin za fere ulaşması, Laos'ta sosyal ist iktidarın kurulması. Afrika 'da
Angola'dan başka Mozo m bik ve Gine-Bissau'nun bağı msızl ıklarını kozo n malon, emper­
yalizmi n i n d ünyan ı n bu bölgelerinde önemli ölçüde ger�lem esine yol açmıştır. Amerikan
emperyalizmi, Vietnam'daki kesin yenilgisinden sonra Gü neydoğu Asya 'daki askeri var­
lığını büyük ölçüde azaltmak zorunda kalmış, bu bölgedeki ekonom i k çıka rla r ı n ı n öneml i
böl ü münden vazgeçmeye y a d o başka bölgelere devretmeye mecbur olmuştur. Bu geliş­
meler yalnız ABD emperya l iZQ1 i n i n değil tüm emperya list-kapitalist sistemin zayıflamasına
yol açmıştır. Diğer yandan , dü nya kapita l ist il işkileri içinde yer olan gel işmekte ,ola n
ü l kelerin, uzun y ı l l a r emperyalizmin bol l u k içinde sömü rdüğü doğal kaynaklarına sahip
çıkma hareketinin ilerici rej i m ierin önderl iğinde yaygınlaşması; silôhlonmaya ve emper­
yalist müdaha leye karşı bağlan tısızl ı k ha reke t i n i n güçlenmesi, emperyalizmin d ünyanın
geri ve bağ ı m l ı bölgesinde yen i dayanak noktaları a ramasına yol açmaktadır ..
Afrika'daki Portekiz sömü rgeciliğinin tas fiyesi, bölgede e mperyalizmin ç ı ka rlarının kö­
k ü n den sa rsı lmasına neden ol m uştur. Angola halkının boğı msızl ığı için verdiği savaş. anti·

RAPOR 31
em peryalist güçlerin etkinliğini bütün kıtaya yaym ış. d iğer anti-emperyalist rejimierin güc­
lenmas i n i sağlamıştır. B u bölgede Amerikan ve Avrupa yen i-sömürgeeiiiğinin derin bir bu­
nalıma d üşmesine neden olm uştur. Güney Afrika Cumhu riyeti'nin Namibya aracıl ıl)ıyla,
Zaire'nin ise doğruda n yürüttüğü müdahalen i n başa rısızl ı ğ ı . özellikle Güney Afrika Cum­
huriyeti'ndeki (G.A.C.) re)imin buna l ı m ı n ı derin leşti rm iştir. Bu gelişmelerden sonra ABD
ve Avrupa emperyalizminin başl ıca amacı kıtanın güneyindeki ı rkçı rej imierin güçlendiril­
mesine yönelm iştir. G.A.C.'ndeki ve Rodezya'daki ırkçı rej imierin güçlendiril mesi cabası.
yal n ı z Afrika halkları n ı n bağımsızl ı k mücadelesinin d u rd u rul masıyle i lgili değildir. B i rincisi
G . Afrika. emperya l izm i n Afrika 'da k i ekonomik c ı ka rla r ı n ı n büyük bir bölümünü barındır­
maktadı r. Güney ya rımküresindeki deniz taşımacı l ı ğ ı n ı n % 45'i Ümit B u rn u'ndan yapıl­
maktadı r. ABD'nin kolay ve kauçuk ithalô t ı n ı n % BO - B5'i n i G . Afrika karş ı la maktadır. G.
Afrika'daki ABD yat ırımları 2 milya r doları aşmakta ve her yıl 1 /3 ora n ı nda a rtmaktad ır.
Ül ke, a l t ı n . plati n , krom it, ma nganez ve antiman cıkarımında kapitalist dünyada birinci
sırada; el masta ikinci, u ranyum oksitte ise ücü ncü s ı radadır. Uranyumun nükleer madde
O retimindeki önemi, em perya l ist ül kelerin ül keye Ilgisini daha da a rt ı rma ktad ı r. Yeni
Afrika'daki elektrik enerjisinir. % 60'ı G. Afri ka'da üretilmekted ir. Daha da öneml isi, G .A.C.
Atiantik ve Rini Okyan uslar: orası ndaki geeişin stratej i k kontrolüyle ilgilidir. Amerikan ve
Avrupa emperyalizminin ırkçı rejiminin uya nd ı rdığı bütün nefrete rağmen, ı rkçı elebaşla­
r ı n ı gücend irmemekteki büyük d ikkatinin temel nedeni budur. G. Afrika askeri potansiyel i n i
sürekli olara k arttırmakta, özel l i kle dona nmas ı n ı güçlendirmesi icin emperyalist ül keler­
den büyük bir teşvik görmekted ir. Güney Afrika ' n ı n sahip olduğu, nü kleer silôh yap ı m ı na
yarayan doğal kaynaklar. başta F. Almanya ve Fransa olmak üzere. nü kleer silôhlan­
mayı h ıziand ı rm a cabasındaki emperya l ist ülkeler icin, ı rkçı rej imle Il işkileri s ı k ı laştı rmayı
zorunlu kılan temel faktörlerdi r. Ancak Fransa ' n ı n ülkede k u rmayı kararlaştı rd ı ğ ı nü klee r
santra l ler, Kolombo'daki bağlantısız. ülkeler konferansında resmen resmen kınamıştır. Bu
s ı k ı laştı rma cabası 1 976 y ı l ı nda özel önem kazan mışt ı r. 1976 yılında G . Afrika ve Rodezya
soru n u n u n tavizci bir biçimde çözümlenmesi icin bütün emperya l ist devletlerin (bu arada
özel l i kle j ngi ltere'nin) büyük bir faal iyete girmesi n i n nedeni, bu cıkar i l işkileridir. Öte
yandan G .A.C. isra i l ' le de ilişkilerini pekiştirmekted ir. lsra i l ' i n n ü k leer bir güc haline dö­
nüştürülmesi için emperyal izmin harcadığı çabalar. G . Afrika ı rkçıla rını da güçlendirecek
ve tüm Afrika'yı bir kordon a l t ı na alaca k bir biçimd e sürdürülmektedir. G. Afrika'nın israil'e
uranyum ih raç etmesine karş ı l ı k isra i l 'de ülkede savaş gemisi tersaneleri k urmaktadır
Bu careeve içinde, Rodezya ve G. Afrika 'da ı rkçı rej imierin d ü nyaya hoş görünecek
biçimde tasfiyesiyle i l g i l i çabalar. özel bir öriem kazanmaktadır. Angola örneği , ABD
emperyalizmi n i n , emperyalizm i n genel cıkarlarını korumak için, müttefiki rejimierin des­
teklenmesini doğrudan silôhlı müdahaleyle gerçekleşt i rebilme d u rumunun zayıfla d ı ğ ı n ı
göstermektedir. ö t e yandan. emperyalizmin çıkarları. Afirka'daki müttefiki rejimlerin, kı­
tanın d iğer böl ümü nden, bir daha biraraya gelemeyecek biçimde kopmasına katlanacak
esnekl i kte değildir. ABD emperyal izmi, Afrika k ıtasında g i t ti kce güçlenen bağlant ısızl ı k
hareket i n i n etkisini hesaba katmak zorundad ı r. S i l h l ı bağ ı msızl ı k mücadelesinin k ı ta n ı n
tüm güneyini sorması . b ü t ü n Afrika ' n ı n köklü biçimde devrimci leşmesine yol açaca kt ı r.
Bu nedenle ı rkçı rejimin efend\lerinin, G. Afrika'dak i tekel lerin, kıtan ı n d iğer ü l keleriyle
Ilişkilerini «yumuşataca k » , ı rkeriara d urumlarını güçlendirme fırsatını verecek, bağ ımsız­
l ı k hareketini tecrit ederek ezilmes i n i sağlayacak bir politik formü l a ra n ma l<ta d ı r. Kazanı­
lan zaman öze l l i kle silôhlanmaya ayrı lacaktır. 1 976'da G . Afrika askeri bütçesini % 40,
Rodezya ise % 36 ora n ında a rtırma ktad ı r. B u n u n icin de önce Rodezya'daki ı rkçı reji­
min yum uşatılması planlan maktad ır. B u n un form ülü ola rak, karş ı l ı ğ ı nda «silôhlı mücade­
lecilerin» tasfiye edi l eceğ i s ı n ırlı bir demokratikleşme öngörül mekted i r. Temel amac.
ırkcılarla ve emperyal izmle Işbirl iğine yatkın bir siyah kad ronun. d i reniş hareketi n i kontrol

32 YURT ve DÜ NYA
altırra almasıd ır. Ancak. ü l kede uzun y ı l la rd ı r silôhlı mücadeleyi örgütleyen Afrika Ul usal
Konseyi ile d ii)er kurtuluş örgütleri arasında bir yurtsever cephe k u rulması ve bu Cep he'
nın Cenevre'deki görüşmelerde ingiltere'nin manevralarını boşa çıka rması, uzlaşmacı bir
çözümün Afrika'nın güneyindeki halkiara kabul ettirilemeyeceğinin habercisidi r. G.A.C.'n in
lşga l i al tındaki Namibya'da da u l usal kurtuluş hareketi n i bölme ça baları başa rısızlıi)a
uğram ıştır. Kabile ayrı mları n ı n kışkırt ı l ması nedeniyle bazı mil itanları 1 975 y ı l ı nda Angola'
da Unita'yı desteklemeye katkışan SWAPO'n u n merkez komitesinin 1 976 Temmuz'undaki
olağanaüstü toplantısında kabileciliğe olanak vermeyecek merkezi bir u l usal devletin ol uş­
turulması öngörül m üş tür. E mperya l izmin global gerilemesine uygun bir strate i iyi Afrika'
da başarıva ulaştırma şansı gitti kçe azalma ktad ır.

NATO'NUN GÜNEY KOPYASI HAZlRLANlYOR

Afrika 'nın g üneyinin emperyal izmin stratejisindeki i kinci önem l i işlevi, Gü ney Atian­
tik'te taşıdığı önemd ir. Aslında bu önem. Afrika k ıtasını güneyden denelllyar olması ve
Hint Okyanusu'na geeişi tutuyor olmasıyla bütünleşmektedir. Emperya l izmin g üneydoğu
Asya'daki etk i n l iği zayıfladıkca. Gü ney yarımküresi nin kontrol ünde Allantik'in gü neyinin
taşıdığı önem a rtmakta d ı r .Portekiz'deki devrimci değişiklikler ve ispanya'daki faşist re­
limin sallanması, ABD'nin Atian tik'in güneydoğudaki gücünü pekişti rmesine yol açmıştır.
Nihayet Allantik'in g üneyini kontrolü, Latin Ameri ka'da ki gel işmelerin gözlenmesinde ve
güdümünde de önemli rol oynamaktadır.
G.A.C.'nin Atalantik'in gü neyindeki rolü, emperyalizmin bölgedeki ikinci büyük da­
yanağı Brezilya'nın rol ü ile bütünleşmektedir. ABD, Brezilya ve G.A.C.'nin belkemiğini
oluşturdu(ju bir G üney Atiantik ltllfakı'nın örgütlenmesi icin g izli-acık çal ışma ktad ı r. iki
ülke a rasındaki askeri il işkiler a rttırı lmaktadı r. Son olarak, bell i başlı gerici, Latin Ame­
rikan rejimlerinin askeri güçlerini biraraya getiren Un itas den iz manevralarına G.A.C.'nin
gözlemci olarak çağ rılması, bu ça baların i leri bir noktaya vard ı ğ ı n ı gözlemektedir. ingil­
tere'de yayı nlanan «Armies a n d Weapons» dergisine göre, Brezilya'nın NATO'ya sakut­
ması n ı n dahi sözü edilmektedir. Emperyalizmin asıl plan ı, Atıantik'in güneyinde NATO'
n un bir lzdüşü m ü n ü meydana getirmektir. Bu planın açık olarak uygulanması icin dünya
kamuoyunun hazır olmad ı ğ ı n ı hesaplayan emperya l istler, bunu bir süre bekleyerek ger­
çekleştirmeyi tercih etmekted irler. Ancak, başta ABD ve F. Al manya olmak üzere bütün
emperyalist g üçler. Brezilya ve G.A.C.'nin n ü k leer bir güç haline gelmesi için çal ışmakta­
d ı rlar. F. Almanya'nın 3.4 m ilyar dolar k redi ile Brezilya'da kurd uğ u tesisler. 1 980 yıl ında
n ükleer madde üretimine başlayacaklard ı r.
Yuka rda da bel irtildiği gibi, emperyalist ülkelerin, kend ilerine bağ ı m l ı ülkelerde nük­
leer üretimi h ıztandırma politikası sonucunda, 1 9BO'e k.adar d ü nyada plütonyum üreti­
m i n i n 85 tondan 360 tona çıkması beklenmekted i r. Atom bam bas ı n ı n ya pımı icin ise sadece
5 ya da 1 O kilo p l ü tonyum yeterlidir. Diğer taraftan, G. Afrika'n ı n silôhlandırı lmasına
bütün emperyalist ülkeler katılmaktadır. G. Afrika, geçtiğimiz yıl içinde Amerikan Lock­
heed ve Hereules taşıma ucq kları n ı n yan ı s ı ra ingiliz ağır Genturian tankları ve Fransız
M i rage ucaktarına m üşteri olm uştur. G . Afrika'nın denızaltı satınal ı m ı da ilerlemektedir.
Ancak, Brezilya'da ki rej im istikra rdan uzaktır. 1 976 y ı l ı nda ekonom i n i n dış açığı 4
m ilyar dolara, enflasyon yüzde 32'ye ulaşmıştır. 1 970'den beri % 10 olan milli gel i r a rtışı
1 975'de % 4'e d üşmüştür. Ülkeyi , emperyal izm için, bölgedeki d iğer ül keleri dotaylı yol­
dan söm ü rü a l t ı nda tutan ( k i m i l erinin «alt emperyalizm» gibi saptırıcı biçimlerde nitele­
diği) bir «ÜS ü lke)) d urumuna geti rme çabaları. Brezilya halkının mücadelesi n i d u rdura­
mamıştır. Yapılan son seçimlerde. işlevsel bir önemi ol masa da. h a l k ı n faşist rejime karşı
tepkisinin daha acık biçimde ortoya c ı kması emperyalizmi korkutmaktadır.

RAPOR 33
Brezilya'n ın L. Amerika'daki jandarma l ı k rol ü , Uruguay ve Pa rag uay'dakl faşist re­
j imlerl e tama mlanma ktad ı r. Ancak emperya l izm gerici karakol u n u güçlendirmek için kıta­
nın i k inci büyük gücü Arjantin'i de gerici ve faşist güçlerin egemenliği altına sokma ca­
basındadır. Ü l keyi ekonomi k ve topl umsal bir kaosu n içine sokmayı, CIA yoluyla kota­
ran emperya l izm . küçük burj uva Peron radikalizminin iflasından ve isabel Peron yöneti­
m ine yerleşt i rdiği a janlardan yararlanarak 24 Mart'ta ül kede askeri bir rej imin ku rulmasına
yol açmıştır. Başlangıçta «demokrasinin geri geti rilmesi» Işlevin i kendine aifederek yö­
netime gelen Forge Videla reji m i , d üzenl i olarak faşist güçlerle bütünleşmiştir. CIA. Vi­
dela rejimini tam faşist bir doğrultuya oturtmak icin, ü l kedeki kargaşayı daha da ileri
götürmüş. bunda da Arjantin Anti-kom ü nist ittifakı gibi faşist ölüm ma ngala rından ve
«goşist» tedhlşçilerden yararlanm ışt ı r. Videla rej i m i n i n son olarak faşist Pinochet cunta­
sıyla flörte girmesi. emperyalizmin bölgedeki kara kol unu tamamlama planının uygula­
maya konduğunun kanı tıd ı r.

Şili'deki faşist rejimin tecritten k u rta rılması. emperyalizm Icin büyük önem taşımak­
tadır. Latin Amerika Devletleri Örgütü'nün, Küba'ya uyg ulanan abl u ka n ı n i flasından sonra
Iyice etkisiz hale gelmesi, cuntan ı n işini iyice zorlaşt ırmaktadır. Ü l kenin sürüklendiği eko­
nomik i flas ve uluslara rası tecrit d urumu, ü l ke icindeki celişkilerin kesin olarak keskin­
leşmesine ve anti-faşist hareketin orta ta bakaları da içine alarak gü nleşmesine neden
olmaktad ır.

1 975 yılı nda gayrı safi ul usal ü rün % 1 0 oran ında d üşmüştür. Böylece kişi baş ı na
gelir tam on yıl öncesinin düzeyine i n m iştir. işsizl i k 1 976 y ı l ında % 20'yi de aşmıştır. Kü­
çük ve orta Işletmelerin i flası hızlanara k sürmektedir. Enflasyonun 1975 yıl ında % 438'e
ulaşmasına rağmen, yabancı sermayeden başka kurtarıcı bulamayan cunta. bu amacia
1 976'da fiyatlar üzerindeki sözde kontrolü de kaldırmıştır. ihracatın a rtırılması icin de
sürekl i deva l üasyonl a r birbirini izlemekted i r. Bu a rada Kanada'lı Naranda şirketi bak ı ra
350 m ilyon dolarl ı k yat ı rım yapm ışt ı r. 200 şirketin eski sah iplerine devri için 500 m ilyon
dolarl ı k ü retim kapasitesi tekellere devred il miştir. 50 şi rket daha sırada beklemektedi r.
söm ü rüsü a ğ ı rlaşan Işçi ve emekçi kitlelerin ya n ıs ı ra. tekellerin ve ctıntanın ağır baskı ve
söm ü rüsü altına giren a ra tabakalar ve tekelci ol maya n sermaye grupları da cunta n ı n
karşısına geçmekte. yurtsever a n t i faşist cephenin nesnel temel leri güclenmektedir. Cunta
pol itik gokımdan tam tecrite doğru s ü rüklenmekted ir. Cunta n ı n bu sal la n t ı l ı d u rumunu.
ABD ekonomik desteğ i ve Çin yönetici kliğinin omuz vermesi de istikra ra sokamamak­
tad ı r. Bunun icin. göstermel i k bir siyasal J i beral leşme yolu t utulmakta. bazı siyasal tutu k­
luların sal ı n masıyla rejimin özü k u rtarılmaya çal ışı l makta d ı r. Bu ma nevraların amacı . Av­
rupa'da ki bazı kapitalist devletlerin tutumunun yum uşatıl ması için göstermelik gerekce­
ler hazırlanmasıd ı r. Oysa binlerce siyasal tutuklu hôlô zindanitHdad ı r ve kom ü n istler, yu rtse­
verler üzerindeki baskı yoğunlaşt ı rı l maktadır. Ş i l i halkıyla daya n ışma ha-reketi . bütün dünya­
da güçlenmektedir. Öte yand-a n anti-faşist m u ha lefetin tek bir cephe içinde toplanması ça­
lışmaları yeni bir aşamaya ulaşmıştır. Uzun çalışmalardan sonra Halk Birliği'nin yurtd ışında
bir sekreteryası kurulması gerçekleşmiş ve Halk Birliği part i leri. faşist da rbelerin 3. yıl­
dönümü nde bir bildiri yayınlayara k . tüm Şili'li anti-faşist güçler bir ortak eylem platformu
önermişlerd ir. Cuntayı başla ngı çta desteklemen in ka l d ı rılamayacak ağır sonucla rı karşısın­
da gitgida muhalefet i n a rasına katılma sürecine giren H ı ristiyan Demokratla rla Ha l k Birl iği
Partileri a rasındaki eylem birliği, özell ikle sendikal pla nda bir gercek haline gelmiştir.

Şili'nin devrimci güçleri, faşizmin devrilmesi hedefi etrafındaki birleşmeyi, toplumsal


hedeflere dön ü k kalıcı bir birleşme olarak öngörmektedirler. Bu da anca k bi rleşmenin il­
keler üzerinde yükselmesine, kitlelerin taleplerine dayanmasına ve öncel ikle «taba nda•

34 Y U RT ve DÜNYA
güçlendirilmesine bağlı görülmektedi r. Antifaşist güçler, bugünkü m ü cadeleyi, geçmişin
deneylerinin yara tıcı biçimde incelenmesi temel inde örgütlemektedirler. Faşizmin dev­
rilmesinden sonra ol uşocak yeni i ktidar blcimlen mesinde, halkın kaza n ı m larının etkin
biçimde korunmosın ci büyük önem verilmekte. gericilerin boşkaldırma girişimlerini bes­
t ı rocak araciara sa h i p olunması zorunlu görül mektedir. Şili Komünist Partisi, ayrıca, dev­
rimin gelişmesi hangi yol u tutorso t utsun, ya lnız pol itik güçler dengesinin değil. askeri
güçler dengesi n i n de devri mci gücler lehine oluşturulmasının zorunl uluğunu vurgula­
mo ktad ır.
ABD emperya l izm i Orta Amerika üzerindeki yeni-sömürgeci kontrolünü d e güçlendir­
meye çalışmaktadır. Panoma'da ki b u rj uva h ükümetinin. kanal konusunda tak ı n d ı ğ ı a nti­
empe ryalist tutum ABD'yi rahatsız etmektedir. B i r yondan Ko.roibler'deki hava ve denız
üsleri, d iğer yondon Venezuelo. Ekvator, Kosto Rika, Guyano ve Fo moyko'doki petro! ve
boksit resezvleri, bölgede yeni-sömürgeci kontrolün s ı k ıloştırılmos ı n ı zorun l u k ı l makta­
d ı r. B u amacia Guotemolo. Hond uros, Kosto Riko, Nikaroguo ve Solvodor'un o l uşturd uğ u
Orta Amerika Ortak Pazar'ın istenen sonucu vermemesi, şimdi de bu örgütün, Orta Ame­
rika Ekonomik ve Sosyal Birliği ile desteklenmesi zoru n l u l uğuna yol açmıştır. Ancak bu
sadece Amerikan montaj fabri kala rının bölgede yayı l masına, ve en geri ülkelerin, doho iyi
teknoloj i k d üzeyi olan ü l kelerin sınai büyü mesi nin yükünü çekmesine yol açmaktadır. Öte
yondan tüm L. Amerika k ı tasına yapılan ya bancı sermaye yatırımları h ızla a rtarken. bu
yat ı rı mların. ağırlıklı olarak işleme sanayine kaydığı gözlenmektedir. ABD sonaylinin
emek yoğun böl ü m ü bu ül kelere koyd ı rılmak istenmekted ir. Öte yondon Venezuela gibi
ülkelerin sermaye i h raçcısı hal ine getirilmesine çalışıl maktadır. Ekonominin yüzde 80'1
ka rma k u ru l uşlar yol uyla devlet tarafındon kontrol edilen bu ülke aracılığıyla, Hond u ros,
El Salvodor ve Ni koroguo'don oluşan Orta Amerika Savunma Konseyi (CON DECA) poktı
güçlend irilerek, bir yondan bölgede silahianma n ı n h ızland ı rılmosıno. d iğer yondan do
kom ş u ülkeler arasındaki a nlaşmazl ı kların k ızıştı r ı l mosıno çal ış ı l maktadır.

ORTADOGU'DA iç VE DIŞ ÇELiŞKiLER KESKiNLEŞiVOR

Emperya lizmin Orta Doğu'daki ve Afri ka'da ki ul usol k u rt u l uş hareketını d u rd u rma


çabaları bir bütün oluşturmaktad ı r. Öte yondon Orta Doğ u ü l kelerindeki ve Kuzey Afrika'
daki ul usal k u rt u l uş hareketlerinin d u rd u rulması, emperyal izmin tüm Akdeniz'deki var­
l ı ğ ı n ı n ve etki n l i ğ i n i n korun masıyle ilgilidir. E m peryal izm 1 975 ve 1976 y ı l ı içinde Cezayir'
deki derinleşen devrimci süreci bol tolamok icin büyük çabalar horca mıştır. Emperya l izm
için büyük bir ham madde ve yat ı rı m olanı olan Kuzey Batı Afrika'daki Kıta Soh rosı'nın
«do nışıklı bir döğüş)) le, ispanya'nın söm ürgeliğinden çıkarılıp gerici Fos ve Moritonyo
rej i m leri o rasında poylaşt ı rı l mosıylo, bir yandan sömürgeci d üzen sürdrülmek istenmiş,
d iğer yondan Cezayi r'le Fas a rasında bir askeri cotışm ? nın k ışkırtılmosıno çal ışılm ışt ı r.
Cezayir'in içindeki gerici güçleri de sald ı rıya davet eden bu t u t u m , Cezayir'deki dev­
rimci yönetimin basiretli tutumu ve K;to Sohrosı'nın k u rtuluşu için mücadele eden Pol l­
sorio Cephesi'nin korarlı mücadelesiyle, geriye itilebilmiştir. 27 Şubat 1 976'da Sohra
Demokratik Arap Cumhuriyeti k u rul m uştur. Cezayi r'de devrimci kazanımların gerici güç-
. '
lere karşı savunul ması şu ono kadar başa rıyla sürd ü rebil m lştir. Kasım ayı içinde Cezayir'
ın yeni Anayasa 'nın halkın ezici bir coğ u n l uğ uyla kabul ed ilmesi, gericilerin heveslerini
bir kez daha k ursaklorında bırakmıştır. Cezayir'de anti-emperya list kaza n ı m ların t utarlı
biçimde korunmasında, devrimci yönetim ile Cezayi r Öncü Sosyol ist Portisi orasında ger­
çekçi i lişkilerin bul unması, işçi sendikaları n ı n korarlı tutuma ve geneliğin anti-emperyalist
m ü cadele ruhu önemli bir rol oynama ktad ır.
Emperyalizmi n Orta Doğ u'daki manevraları, bölgedeki ul usol k urtuluş hareketini can
evinden tehdit eden ve tüm d ü nya ba rışını tehlikeye sokan niteliğini korumo ktod ır. Em-

RAPOR 35
perya l izmln bölgedeki en sad ık m üttefiki israil 'in güçlendiril mesi icin bütü n çabalar har­
ca nmaktadır i srail'in saldırgan e!)ilimleri kışkırt ı l ma kta. ayrıca uluslararası durumun un
g üçlendirilmesi. kapital ist d ü nyada itibar kazanması için girişimler sürdürülmektedi r is­
rail devlet bütçesin i n % 60 ı ve ulusal gelirin % 40'ı savaş ve silôhlanma amaçlarına ay­
'

rılm ıştır. israil halkı icin daya n ı l maz sonuclar do!) u ra n bu pol itika sonucunda. ödemeler
dengesi acığı 1976 yıl ında 3 m i lyar doları da çoktan geride bırakmış, dış borçlcır 7
milyar dola rı geemiştir Ü l kedeki tekelci devlet kapita l izm i n i n güçlendiril mesi iCin AET
ü l keleriyle ya pılan a n laşma. ül kedeki k ü ç ü k ve orta k u r u l uşları yen i bir y ı kı ma sokacak­
t ı r. Yuka rıda da bel i rtild i!)! gibi israil 'le G.A.C. arasındaki ilişkiler gelişmekte, israil ayrıca
Orta Amerika ülkelerine de silah ihroc etmektedir. isroil yönetimi . Arap rej imlerinin bazı­
lorının tesl imiyetel poli tikasından yararlanorak işgal i altındaki toprakların söm ü rgeleşti­
rilmesine hız verm iştir Ancak ülkenin Arap ve Filistin l i bölgelerinde ya pılan belediye se­
çimleri nde ilerici gÜçlerin ve israil Kom ü n ist Partisi'n i n sağlad ığ ı başarı. l srail yönetici le­
rini telôşa d üşürmüştür. Aşağıda görüleceği gibi israil yönetimi, Filist i n direnişinin orta­
dan kaldırılması Icin Lübnan 'da ki d u ruma doğrudan doğ r uya m üdahele etmekted i r.
öte yandan. son yıllarda petrol gelirleri lle büyük bir zen g i n l i k elde eden em perya­
l izmin müttefik! rej imierin Orta Doğu'daki rol ü n ü n arttırılmayo calışıldığı görülmektedir.
i ra n'daki Şah reji m i n i n büyük bir askeri ve ekonom i k güç olma ve Orta Doğu ile Basra
Körfezi'nde hegemonya k urma hedefi emperyalizm tarafından desteklenmekted ir. iran,
emperyalizmin d ünyanın geri ve bağ ı m l ı bölgelerinde «ÜS ülkeler» oluşt urma stratejisi­
nin en çarpıcı örnekleri a rası ndad ı r. Bu stratej i , i ran ekonomisinin ileri ka pital ist ü l ke­
ler ekonom ileriyle bütünleştirilmesi yol uyla uygul a nma ktad ır. i ran'ın görü n ü rdeki h ızlı sa ­
nayileşmesi, bütünüyle d ışa bağımlı bir sanayileşmedir. Temel sanayi kolları gelişti rilme­
mekte, tüm makineler ithal edilerek e n ufak yedek parça icin bile d ışa bağlanılmaktad ı r.
Emperyalizmin i re n tarımına girişi ekonomiyi daha çok al tüst e t m iştir. B i r zamonlar ta­
rım ürünleri ihracatcısı olan i ren, şimdi pirine ve tah ı l Ithal etme durum uno d ü ş m üştür.
1976 yılı başında yüzde 1 5.5 olan enflasyon hızı, yıl sonunda yüzde 22'ye ulaş m ı ş t ı r. Sa­
dece ev k iras ı , ortalama işçi ücret i n i n dörtte üçünün üzerindedir. Petrol gel i rlerin e rağ­
men 1 976 yılı bütçe açığı 2 m il ya r dolara u laşmıştır, d ı ş borcianma hızlanma ktadır. öte
ya ndan Şah rej i m i n i n Orta Doğ u'dak i hegemonya s ı n ı n sağ l anması icin silahianma rekor
d üzeydedir. 1 976-77 döneminde devlet bütçesin in yüzde 35'i olon 1 0 m ilyar dol a rl ı k askeri
harcama ya pılmış ol acak. 1 980'e dek s i l ah a l ımları 22 milyar dolara ulaşaca k t ı r. Şah re­
jimi ingiltere ' n i n Süveyş'in doğusundan cek ilmesinin doğurd uğu boşluğu dold u rmak için,
Basra Körfezi .k ıyısındoki Bohre l n , Kuveyt. Katar ve Arap E m i rl ik lerini içine alan bir blok
oluşt u rma cabasındad ı r. Ancak Suudi Arabistan dahil bu ül kelerin bu projeye ka rşı çık­
ması. Şah rej i m l n i , daha önce kend isinin «ölü ıı olarak nitelediği C E NTO'n un canland ırıl­
ması icin çal ışmaya i tmektedir.
Emperyalist tekellerle bütü nleşmesin i sürdüren gerici Suudi Arabistan rejimi i se, Arap
ülkeleriyle yakınlaşarak onları ma l i ve ekonomik vesayet a l t ı na olmaya calışma ktodır.
S. Arabistan ' ı n bankerlik rolü, küçük burjuva kökenl i l iderlerinin yönetimindeki Arap ül­
kelerinin ic ve d ı ş politikalarına &askı yapmak üzere kullanıl maktad ı r.
ABD e mperyalizmi, israil ve gerici baskı rej i mlerinden sonra. Orta Doğu'daki u l usal
kurtuluş hareketini bast ı rmak icin yeni bir dayanak noktası daha yaratmaya çalışmak­
tad ır. israll ' i n saldı rgan pol itikas ı n ı n işlevsel n itel iğini y i tirmesinden ve ul uslararası iliş­
kilerde k uvvete başvurma ve başv u rulmasını destekleme politikasının sorun la rı cö�mek­
te etkin bir a raç ol maktan c ı k ması ndan sonra emperyalizm. Orta Doğu'daki Arap rejim­
leri n i n tutucu gücleriyle s ı nıfsal bir itt i fak ku rma ve bu gücler aracıl ı ğ ıyla Arap rejimle­
rinin isra il'le uzlaşmasını sağlama cabası içinded ir. ABD. 1975 y ı l ı içinde, a nti-emperya-

36 YURT ve DÜNYA
list çizgiyi terkeden ve ül keyi kapitalist yola sokmaya korarlı Mısır yönetimiyle isroil o ra­
sında tek ta raflı bir onlaşma n ı n gerçekleşmesini sağlam ışt ır. Ülke yöneti m ine hakim olon
d ışa bağ ı m l ı büyük sermaye ve devlet kesesinden zenginleşen bürokratik burj uvazi, kü­
çük burj uva l iderlerin korarsız tutum undon yoro rlonorok, emperyal izmle Işbirliği için ye­
ni olanaklor yaratmak a macıyla isroil'in f i i l i hegemonyasının kabulünü sağlam ışlard ı r.
M ı s ı r yönetimi. j sra i l ' i n işgal altındaki topra klordaki baskı pol itikasının güçlenmesi n i ,
Filistin d i renişinin etkinliğinin k ırılması için de çıkarlarına uyg un görmüştür.
E mperya l izmin Orta Doğu'da ul uso l k u rt u l uş hareketinde tutucu güçle-rin hegemon­
yas ı n ı sağlamak, ul usol ve toplu mso l hedeflerinden sapt ı rmak ve yeni-sömrgeci hege­
monya ile uzlaşmasını gerçekleştirmek için uyguladığı pol itika. Lübnan iç savaşının ho­
zı rlo nmosıno yol açmıştır. Lübnan'da yara tılan iç savaşın temel amacı. Filistin di reniş
hareketinin gücünün k ı rılması ve Orta Doğ u sorununun çözümünün d ı şında tutulması­
d ı r. Lübnan iç sava ş ı n ı n i l k oşomosındo, ü l ken in, ekonom i k ve sınai potansiyelin teme­
lini içeren böl ü m ünde « h ristiyo n� diye nitelenen, em peryal izmin müttefiki bir gerici dev­
ıetin yaratılması; buna karşı l ı k Ilerici ve Fil isti n'li güçlerin ülkenin g ü neyindeki, lsroil'in
ve Suriye'nin sürekl i boskılo-r ıno elverişli bölgede hopsedilmesi, k ısacası ülkenin taksimi
planlanmıştır. Bu orada Suriye'ye d e Bekoo doğu yayioiarı n ı n ve kuzey bölümünün kontlo­
lünün verilmesi düşünül müştür. Ancak 1 976 y ı l ı n ı n boşında ilerici ve Filistin'li güçlerin
gerici ve faşist k uvvetiere karşı üstünlük sağlaması üzerine S u riye'nin o rabulucuğuylo
geçici bir uzlaşma n ı n temel leri yo rot ı l moyo çal ış ı l m ıştır. Ancak Filistin d i reniş �oreketi­
nin Lübnan'daki varl ı ğ ı n ı ve güçlenmesini, ve buna olanak sağlayon Lübnan Ilerici ho,
raketinin otoritesini. m i l liyetel politikasına aykırı gören S u riye yönetiminin, ilerici hore­
keti kendisine bağlı gerilla gruplarıyla kontrol etme ve Lübnon'dak k uru msa l d üzen leme­
ye müdahale etme pol itikası, güçler dengesini faşistler leh ine çevirmiş, Iç savaş bütün
h ızıyla devam etmiştir. Ni hayet emperyalizmden ve j srail yöneti m i nden teminat olon Su­
riye yönetımi, Lübnan'a doğrudon müdahale etmiş ve Lübnan'lı ilerici ve Filistin'li güç­
leri imha hareketine başla mıştır. Suriye'ni n bu müdohalesi savaşın faşist güçler lehine
gelişmesine neden ol m uş ve Lübna n ' l ı ilerici ve . Filistin d i reniş hareketi gerilernek zo­
runda kalm ıştır. Suriye'nin ca balarıyla herbiri göstermel i k hale gelen sayısız ateşkesten
sonra «Arap Barış Gücü» form ü l ü a racıl ı ğıyla ça rpışmalar d urdurulm uştur. Riyod'do va­
rılan anlaşmada. Filistin d i renişinin Lübnan'daki varlığ ı n ı sağlayon 1 969 Kahira Antlaş­
masına atıf yapılma ktaysa da, Arap Barış Gücü adı altı n_da ül kedeki tüm a skeri kontro­
lün Suriye ord usunun eline verilmesi sağla n maktad ı r. Böylece Suriye işgalinin yasal ve
sürekli bir n itel ik kazanması sağla nmak istenmektedir. Diğer yandan isra i l ord usu Lüb­
nan'ın güneyini tehd it etmekte ve ca rpışmalora fiilen katılma ktod ı r. Riyad ontloşmosı­
n ı n , bu biçimde uyg ulanması. Lübnan'daki bunalımı derinleştirmekle ve Orta Doğu'da
yen i bir savaş olasıl ığını a rttırmaktadır.
Filistin direnişinin gücünün zay ıflamasından yara rlana rak. 1 976 Ara l ı k ayı Içinde,
Filistin h a l k ı n ı n bağımsız devletin i k u rma ha k k ı . tutucu ve gerici güçlerin (hatta doğru­
dan isra i l ' i n) i cezetine bağlanarak sözde «gerçekleştirilme» girişimleri başlam ıştır. Fili s­
tin d iren işinin zayı flat ı l mosı ko'n usundo çıkar birl iği eden siyonistlerle tutucu Arap güç­
leri orasında d o bir sözde « barış cephesi>> kurulmaya çal ışılma ktad ı r.
Suriye yönetiminin faşist ve siyon isı güçlerle birleşen bu politikas ı n ı n temelinde, Su­
riye'de emperya l izmle uzlaşma yan l ı s ı bir bürokratik burjuvazinin, asalak bir sermaye sı­
n ı f ı n ı n yönetime a ğ ı rl ığ ı n ı koyması yatmaktad ır. Bu güçler emperyolizm ie ekonomik bağ­
larını güçlendirmekte, ülkenin, e mperyalist tekellere bağımlı hale getirilmesine çal ışmak­
tod ı rlor. Ülkenin küçük burj uva liderleri ise, ul usal k u rtul uş hareketinin topl u msal bir
Içerik kazanmasını, işçi s ı n ı f ı n ı n , t utarlı anti-emperyal ist güçlerin etkinliğinin artmas ı n ı ,

RAPOR 37
kend i yönetimlerinin taba n ı n ı n zayıfl a ması biçim i nde yorum lamakta d ı rlar. Özell ikle FI­
l istin halk ı n ı n kendi bağımsız d evletini k urması, onlar icin, Arap d ünyasındaki devrimci
dönüşümlerin kökleşmesi anla m ı na gelmektedir. B u nedenle israil saldırganl ı ğ ı teh l ike­
sinin. emperyalizme ve yerli gerici g üçlere verilecek ödün lerle savuşturulması, b u l id er­
lerin benimsed i kleri taktık ol m uştur. B u pol itika bir yandan Orta Doğu'da k i yeni sömü r­
geciliğin pek işmesine yol açarken. d iğer yandan da Arap ülkeleri a rasındaki ve Arap
ül kelerindeki devletlerarası ve topl umsal çel işkileri kesinleştirmekted i r. Böylece Arap re­
lim lerinin i ç buna l ı mı a ra d üşmesi kaçı n ı l maz olmaktadı r S u riye yönetiminin Su riye Ko­
m ü n ist Partisi mil itaniarına ka rşı kovuşturmalara yöneldiği haberleri de ciddi bir n i te­
l i k 'taşımaktad ı r. Bu gel işmelerin emperyalizmin ve israil'in provokasyonlarına elverişli
bir ortam yaratması kaçınıl mazdır. Fil istin halk ı n ı n vazgeçilmez haklarının savun ulması,
Orta Doğ u'daki tüm ilerici, demokratik güçlerin ve d ünya d evrimci güçlerinin· ived i gö­
revidir. SSCB ile Libya a rasındaki son temaslar, bu konuya özel bir ağırlık vermeleri açı­
s ından, i leriye d ön ü k önem l i bir gelişme olm uştur, SSCB i le I rak a rası ndaki il işkilerin ge­
l işmesi de bu yönde umut vericid i r.
öte yandan, Orta Doğu'daki oyunlarını sürd ü ren emperyal izm . Basra Körfezi'nin
kon trolünü H i n t Okyanusu üzerinde de sağla mlaştı rmaya çalışmaktad ı r. i ngiltere'nin bo­
şalttığı Diego Garcia üssünün tahkimi ve d iğer yeni üslerin ol uşturulması, ABD e m per­
yalizminin bölgedeki gerginliğl gidermeye niyetli olmadığını göstermekted ir. ABD Seno­
tosu Diego Garcia üssünün gel iştirilmesi a ma cıyla 1976 yıl ında 1 75 m ilyon dolar ayrıl­
masını kabul etmiştir. ingiltere'ni n yabancı sermaye yatırımlarının % 80'i Basra Körfezi
çevresindedir. ABD yatırı mları 1 0 m i l yar doları aşmak üzered ir. Petrol çıkarım ı n ı n % 80' 1
ABD'nin deneti m inded ir. Japonya'nın hidrokarbü r ithalatının % 90' ı buradan yapılmak­
tad ır.

EMPERYALiZM ASYA'DAKi MEVZiLERINi ONARMA CABASlNDA


ABD emperya l izminin, gerilernek zorunda koldığı Güney Asya'do. çıkarlarını tama­
men kendi haline b ı ra k maya yanoşmayacağ ı , Tayland'da düzenlenen faşist darbeyle or­
taya çıkm ı şt ı r. Eski Tayland Yönetim i nin ülkedeki Amerikan üsleri n i n tasfiyesi yönünde
uyguladığı kararl a r. göstermelik olma sınırını a şınca ve ülkede anti-e m peryalist hareke­
tin güçlendiği görülünce, ABD emperyalizmi CiA a racıl ığıyla ü l kede da rbeye elverişl i bir
ortam yarata ra k amacına ulaşmıştır.
Japon e m peryallzm lnin d e b u bölgede oynadığı rol a rtırıl maktad ır. Japon emperya­
lizminin çıkarları, ABD'nin b u bölgedeki startejik kon um uyle doğrudan doğruya ilgilidir.
ABD emperya l izminin Güneydoğu Asya'daki etkinliğinin zayıflaması, Japonya'nın ABD'
nin eski rolünün bir bölümünü üstüne a l masına yol açmıştı r. Bu nedenle Japonya'nın d ış
,
politikesrndaki gerici, a ntikomünist öğeler 1 976 y ı l ı nda daha ön plana çıkm ıştı r. Ekono­
mik buna l ı m ı n geçici bir y u m uşatılma yolunu öncelikle dış tica retin gen işletil mesinde gö­
ren Japo n emperyalizmi. dü nyadaki son değişmeleri değerlendirerek sosyalist ülkelerle
özellikle ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine yatkın olm uştur. Ancak Japonya yönet i m i
yum uşama sürecinde daha ller� a d ı m lar a t ı l m a s ı konusunda h içbir somu t g i rişimde b u ­
l un mamakta, aksine bu s ü recin b u g ü n bulunduğu noktada dond urulmasına çalışmaktad ı r­
lar. ö te yandon temel ekonomik konularda ( u l uslara rası ticaret, para sistemi. üçüncü
dünyayla i l işkiler gibi) ABD ile pa ralelliğin korun masına çal ı şılma s ı , Japonya' n ı n dış po­
l it i ka kon usunda gitgida daha çok ABD emperyal izmine koşul bir çizgiye g i rmesine ne­
den olmaktadır. J a pon-Am_e rikan Güvenl i k Paktı çercevesinde Ja ponya silah l ı kuvvetle­
rinin nitel olarak güçlend i rilmesine çalışılmaktad ır. Bu konuda uluslararası a ntaşmaların
ve Japon anayasasının koyd uğu bütün s ı nı rlar zorlanmokta d ı r. Yine bütün a nlaşmatar çiğ-

38 Y URT ve DÜNYA
nanerek Japonya topraklarına n ükleer silahların yerleştırilmesi planlanmaktad ı r. Japon
emperya l izmi. özell ikle Kore'nin ikiye böl ünmüş d urumunun s ü rdürül mesi kon usunda faal
bir çaba içinded i r. Japon emperyalizm i , Cin yönetiminin Sovyetler Birliği'ne karşı p rova­
katif tutumundan yara rlanarak SSCB ile i l işk ilerin i dond u rma olanağ ı n ı bulabilmekted i r.
Japon-Amerikan güvenlik paktının oluşturulmasında, Cin'in bu konudaki tara ftar ve des­
tekleyici tutum u önemli bir rol oynamışt ı . Şimdi de Cin yönetimi Japon m i l itaris!lerinin
Sovyetler Birliği'nden K u ril odaları n ı talep edişi n i desteklemektedi r. K uril adaları konu­
su, SSCB ile Japonya a rasındaki ilişkilerin gerginleştirilmesi için sürekl i bir a rac ola rak
kullanı lmakta d ı r. B i r Japon hava a l a n ı na inen Sovyet M ig-25 ucağına karşı korsanca bir
tutumun tcikını lması, Japonya'daki m i litarisı çevrelerin etkinliğinin b i r göstergesi ol­
m uştur.
Amerikan em peryalizmi H i nd istan ' ı n uyguladığı barışçı d ı ş politikadan fazlasıyla ra­
hatsız olmakta d ı r. Hindistan'da gerici güçlerin Kongre Pa rtisi yönet imini d üzensizfiğe sü­
rükleme taktiği 1 975 y ı l ı nda rejim için gercek bir tehlikeye dönüşmüştür. Alınan önlem­
lerle yalıştı rılan bu tehlike ortadan kalkmış değildir. Gerici güçlerin faaliyeti n i n sürmesi,
reji m i n bir t ü rl ü ist i k ra r kazanmamasına yol açmaktad ı r. j n d ra Ghandi Yöneti m i ul us­
lara rası d üzeyde barışçı bir politika uygularken, ülke içinde kapitalizmin güçlendirilmesi
yol undan ayrıl mamakta, gercek bir bağımsızl ığı güvenceye alacak ekonom ik önemleri
a l mamakta, gerici g üçlerin dayanağı olan s ı n ı fların etki n l iğini ortadon kald ı racak köklü
dönüşümlere yanaşmamaktad ır. Emekçi k itlelerin zor yaşam koşulları, gerici liğin p ropa­
gandası icin elverişl i bir ortam yaratmaktadır.
Göiüdüğü g i bi, dünya n ı n ekonomik ve topl umsal bakımdan geri olan bölümü, kapi­
talist dü nya i l işkileri sistem i n i n bir parçası olmaya devam etmektedir. Emperya l izm, dün­
yanın kendisine bağ ı m l ı bu bölümünü, bir yandan gerifiğe mahkum ederken, d iğer yan­
dan da silahiand ı rma yol uyla güven l iği tehd it etmekted i r. Bu ül kedek i gercek u l usal ba­
ğımsızl ık mücadelesi, bütün olarak emperyal ist sistemi hedef a l makta, barış ve güvenlik
icin verilen mücadeleyle bütünleşmektedir. Bütün kapitalist d ü nyada old uğu g ibi. emper­
yal izme bağ ı m l ı ve geri ü lkelerde de işci s ı n ı f ı n ı n rol ü h ızla a rtmaktad ır.

3. iKi SiSTEM ARASINDAKi i LiŞKi LER:

Son yılla rda Iki d ünya sistemi a rasındaki politik ilişkiler. yum uşamadan yana bel i rle­
yici bir dönüş kaydetmişlerd i r. Barış içinde bira rada yaşama. u l uslaro rası i l işkilerdeki ha­
kim eğilim haline gelmiştir. Sosyal ist ülkelerin sistemli gelişmesi, d ünya gelişmesi üzerin­
deki etkilerin güçlenmesi ve tuta rl ı barış politika l a rı , kapi ta l ist d ü nyada gelişen barış ve
demokrasi h a reketi, bu dönüşün temel etkenleridir.
Ancak, yukarki bölümlerde görüldüğü gibi, emperyal ist ü l kelerin s ı n ı f amacları gü­
den pol itikaları, dünyadaki savaş ocakları n ı n körüklenmesi, silahia n m a n ı n ve askerileş­
menin yoğunloştırılmosı, başka ülkelerin üzerinde politik ve askeri baskı, toplumsol sürec­
lerin kuvvet tehdidi yoluylo ,d urd urulmosı yön ündedir. E n teh l i keli k ı r ı m (imha) kopasite­
lerini bor ı n d ı ra n son qerece büyük gücteki silah l ı kuvvetlerin yoğunloştırılmosı, kitlesel
kırım silahla r ı n ı n ve tüm d iğer silah türlerinin stokla r ı n ı n coğaltılması, başka devletlerin
topraklorında askeri üslerin ve yabancı silah l ı k uvvetlerin korunması, iki sistemi n yan­
yan a bulunduğu Avrupa'da özellikle dünya barışı n ı tehdit etmekted i r. Son beş yıl içinde
NATO üyesi ülkelerin askeri harcamaları iki katına çıkarı l m ış t ı r. 1 975 y ı l ı içinde, «Avrupo­
grubu» n u oluşturan on ülke, askeri harcamalar ı n ı bir önceki yıla göre 5.5 milyar dolar
arttı rmışlord ı r.

RAPOR 39
ASKERI YUMUŞAMA: iKi KARŞIT YAKLAŞlM

1 975 yılının Tem m uz ayında 33 Avrupa ülkesi ile ABD ve Kanada'n ı n Nihai Belgesi'
ni imzalamasıyle tamamlanan Avrupa Güvenlik ve lşbirli�i Konfera nsı, Avrupa'da pol itik
yumuşama sürecin i n kökleşmesini onayiayan bir dönemeç olm uştur. A.G.i . K.'nin somutlaş­
tırdı�ı politik yumuşama, hangi sisteme sahip olursa olsunlar devletler a rasındaki a nlaş­
mazl ıkların görüşmeler yoluyla çözümlenmesini, devletler arasında her yönden karş ı l ı k l ı
işbirliğini, görüşlerin serbestea dolaşı m ı n ı v e başka ülkelerin içişlerine karışmamavı ön­
görmektedi r. Ancak b u ilkelerin tam ve kesin olarak uygulanması, uluslara rası ilişkilerin
işleyen bir yasası haline gelmesi, ancak pol itik yumuşama n ı n askeri yumuşamayla tamam ­
_
lanmasıyla mümkündür. Ancak askeri yumuşamayla, y a n i silahianma n ı n d urd urulması ve
giderek genel ve tam silahsızlan man ı n sağlanması, başka ü lkelerde bulundurulan askeri
k uvvet ve üslerin kald ı rı l ması, askeri blokların karş ı l ı k l ı olarak. dağıt ı l ması ve ul uslaro rası
ilişkilerde k uvvete başvurulmaması ilkesinin maddi temellerinin yara t ı l ması bile. pol itik
yum uşoma geri dön ü lemez bir sürec haline gelebilir.
Sosyolist ülkeler, askeri yum uşamo sürecine girilebil mesine olanak verecek birçok
önemli adım a lmışlard ı r. Anca k , emperyalist ülkeler ve NATO yönetimi, politik yumuşama­
nın askeri yumuşomoyo dön üşmarnesi icin büyük bir cabo horcomo ktodır. Buna karşılık
emperyalist ülkel er. politik yum uşomayo karşıl ı k askeri blokların güçl end i rilmesi. askeri
potansiyelin a rttırılması ıaraftarıdırlar. B u yaklaşım, emperyalizmin ve burjuva ideolojisi­
n i n yumuşo mayo bak ı ş acıs ı n ı yan s ı tmaktadır. E mperyal izmin ideöloglorıno göre, pol itik yu­
muşama. iki sistem orası ndaki gücler dengesinin korun ması. toplumsol ve pol itik sürecierin
durd urulması anlamına gelmekted ir. E m peryal izm. buna kılıf olarak. «Ideolojik yumuşama*
nın do gerçekleştirilmesi gereğinden söz ederken, sistemin bütünlüğünü korumak ama­
cıyla başta NATO ve d i�er bloklorını güçlend i rmeye, silahlan mavı bir «dehşet dengesi* ne
varocak biçimde h ızlandırmaya çalışmaktadır. Di�er bir söyleyişle. emperyalizm, yumuşa­
monın, topl umso l ve politik sta tükonun korunması biçiminde uyg ulanmas ı n ı istemekte.
bunun icin de, genel bir demokrotikleşmeye yol acocok bir askeri yumuşomo n ı n karşısına
çıkmaktadır. Emperyalizmin sosyol ist sisteme karşı sözde b i r ideolojik yumuşamayı (Ide­
olojik mücadeleye son verilmesini) önermesi, askeri yum uşomayo yonaşmamas ı n ı n gerek­
cesidir. Emperya l izmin istediği. sosyal ist sistemin, sınıf acısına dayalı dış politikas ı n ı bı­
rokmosıdı r.
I k i sistem arasında «ideolojik yumuşomo» kavra m ı , u l uslaro rası IliŞkileri çarpıtma gibi
demogolik bir a macı taşıdı�ı kadar. emperyalizmin, revizyonlzmi g ü çlendirm e çabaların ı n
d o b i r ürünüdür. Revizyonizm. yum uşo moyı, i k i sistem o rasındaki temel çelişkinin ortadon
kalkması gibi tanıtmaya colışma ktod ı r . Yumuşomonın bu yorumu, barış içi nde yonyana
yaşa may ı , kapitalizmle sosy l izmin a rasında «işbirli�i» biçiminde değerlendirmektedir. Oysa
yumuşomo ve barış içinde b i ro rada yaşa ma, fark l ı topl umsol . sistemlere sah i p devletlerin
ilişkilerinin barışcı temellere dayond ı rılmosındon ibarettir. Karşıt toplumsal sistemlerin
bi rbirine yok ı nloşması , kapitalizmle sosyalizm a rasındaki m ü cadelenin yavaşlaması söz
konusu değildir. Tom tersine yum uşamo, bütün dünyoda toplumsol gelişmelerin h ızlan­
ması sonucunu doğ urmaktad ı r. iki sistem ora s ı ndaki yarış, top l umsol ve ekonomik alan-
'
larda daha h ızla gel işmektedir. Bu koşullarda ideolojik mücadelenin önemi daha do a rt-
maktad ır. Kapital izme karşı ideolojik mücadele, sosyal izmin dünyayı değiştirmedeki dev­
rimci rolünün gitgida daha önemli ve daha etkin bir silahı olmaktad ı r. Yumuşamo süreci
bu silo h ı n gücünü görülmemiş bicimde arttırmıştır. Öte yandan. ileri kapitalist ülkeler işçi
sınıfı portilerinin devrimin gelişmesi icin öngördü kleri barışçı yol ile yum uşomo a rası nda
doğrudan bir bo?i yoktur. iki k a rşıt sistemin yokınloşmosıylo bir i l işkisi ol moyan yumu­
şamo süreci. emperyal izmin ve bu rjuvazinin gerici n iteli?iini ortadon kaldı rmomokto, dev-

40 YURT ve DÜNYA
rimi kendi rızasıyla kabul edecek hale getirmemektedir. Devrimin barışçı gelişmesi ise.
herşeyden önce. bir ü l kedeki iç pol itik güçler dengesine bağl ıdır. Sınıfsal güçler dengesi­
n i n , gericiliği, devrime karşı silaha başvuramaz hale getirmesine bağl ı d ı r. Burj uvazin i n sos­
yalizmle barışmasıyla ilgisi yoktur. Yum uşama süreci ise, her ü l ke devri mci güçleri n i n , da­
ha geniş bir u l uslara rası daya n ışmaya daya nması orta m ı n ı yarata rak, barışçı yol u n ola­
nakla rını a rt ı rm a ktad ı r. Yoksa burj uvazi n i n sosya lizmle «an laşması» yoluyla karşı devri m­
ci olmaktan cıkarılması biçimi nde, barışe geçişi gerçekleştirmesi söz konusu değildir.

KARŞIT POLiTiKALAR ÇARPIŞIYOR

Yumuşama süreci ka rşısındaki sözünü ettiğimiz iki zıt yaklaşı m . 1 976 yılı Içinde daha
da bel i rginleş miştir. SBKP' n i n 25. Kongresi'nde, uluslara rası ilişkilerde k uvvete başvu rma­
ma kon usunda bir dünya anlaşması yapılması için hazırlanan öneri, askeri yum uşamaya
doğru a t ı l m ış çok önem l i bir a d ı m d ı r. BM Genel Kurulu'nun bu yılki oturumuna sunulan
öneri, çok sayıda ü l kenin desteğ i n i kaza n mış, t ü m d ünya demokratik kamuoyunda sevinc­
le karşılanmıştır. Ancak emperyal ist devletler bu konuda henüz s uskunluğu elden bırak­
m a mışiard ı L Ayrıca yine SSCB'nin, yeni kitlesel k ı rı m silahları n ı n ve hertürlü yeni silah
sisteminin yapılmasıyla ilgili olarak Dünya Silahs ızlan m a Komi tesi'ne sunduğu rapor, üze­
rindeki görüşmeler. yeni silahla rın tan ı m ı üzerine emperyal ist ül kelerin a çtığı verimsiz
tartışma yüzünden sistemli olara k engellenmektedir. Yine kimyasal silahların bütünüyle
yasaklanmasıyla ilgili olarak sosyalist ülkelerin 1972 Mart'ında hazırlad ı kları öneri. bu
kez d enetimin güclüğü üzerine söylenen soyut iddialar ve gere kçelerle masa üzerinde
t u t u l maktad ı r. D iğer yandan, n ü kleer silah denemelerin i n bütünüyle vasaklanmasını ön­
gören bir a n laşma n ı n hazırl ı k görüşmelerinin 31 Mart 1 976'da başlaması için BM'in aldığı
karar henüz uyg ulanamam ıştır.
Orta Avrupa'da askeri k uvvet ve silahların karş ı l ı k l ı olara k indirilmesi icin Viyana'da
yapılan görüşmeler de emperyalist " ülkeler tarafından engellen mektedi r. NATO üyesi ülke­
ler. Va rşova Pa ktı ülkeleri n i n sözde üstünlüğünü ba hane ederek, kuvvetlerin «asimetrik»
(eşi t olmayan biçimde) i nd i rilmesini önerme k ted i rler. Görüşmelerin ilerletil mesi amacını
güden sosyalist ü l keler, 1 976'da yeni öneriler sunm uşlard ı r. i l k aşama olara k 1 976'da yal­
nızca ABD ve SSCB'ni n askeri kuvvetlerin i n ind i rilmesi, görüşmelere katıla n d iğer ül kele­
rin bu aşamada kuvvetleri n i sadece dond urmaları, 1 977-78 yı lla rı nda ise b u ülkelerin de
kuvvetlerini ind irmeleri önerilmekted i r. Özell i kle Amerikan ve Alman seeimlerinin yoğun
anti-sovyet orta m ı . görü şmel erin ilerlememasinde önemli rol oynamıştır. J. Carter'i n ABD
Başkan l ı k görevini devralmaya haz ı rlandığı s ı ra la rd a , Ford yönet i m i bakanlarının, orta
Avrupa'da Amerikan ve NATO k uvvetlerinin indirilmesinin «büyük bir teh l i ke yaratacağı»
( ! ) yolundaki demecleri. bu konudaki m uhtemel ileriemelerin şimdiden engellenmesine yö­
nel i k görülmekted i r. Gercekten de orta Avrupa'da k uv yetlerin indirilmesi sorunu. askeri
yum uşamaya doğru çok önem l i bir a d ı m ı n atılması sorunud ur.
ABD ile SSCB a rasında sürd ürülen Stra te j i k Silahları n S ı n ı rlandırılması Görüşmeleri
(SALT) de, 1976 yılında, özellikle ABD Başkan l ı k seeimlerinin a n ti komünizm yarışı orta­
m ında önem l i ilerlemeler g � termemiştir.
Sfla hlanma ya rışının en tehlikeli yön ü, nükleer silahla nmad ı r. Bu bakımdan askeri yu­
m uşamaya geçişle, nükleer silahların s ı n ı rlandırılmasında ortak bir a nlayışa ulaş ı l ması
bel i rleyici olaca k t ı r. Ne var k i , y u ka rıdaki böl ü mlerd e bel i rtildiği gibi. emperyalist ü l keler
n ü kleer güclerini a rttırmavı ve yeni yeni nü kleer gücler yaratmayı , strate j i lerin,in önem l i bir
böl ü m ü olarak görmekted i rler. Emperya list ül keler, nükleer silahianma yoluyla, pol itik y u m u ­
şam a n ı n kontrol edilmesi n i a maclamakta d ı rlar. Bu a maçla, AGiK'in tamamlandığı s ı ra­
larda bu ü l keler kend ilerinin n ü kleer silahları n ı i l k kez kullanocak ülke olbilecekleri n i ilôn

RAPOR 41
etmeye başlam ışlard ı r. Haziran 1976'da yapılan NATO n ükleer planlama grubu n ü kleer si­
lahların modernleştiri lmesi yöntemlerini incelemişlerdi r. Bu toplantılarda, «SSCB'ne ve
Va rşova Paktı Ü l keleri ne karş ı acılabilecek bir nükleer savaşın ayrıntılı planlarının hazır­
land ığı» bildirilmekted i r. Belçika, Fransa, F.A.C., italya , Hollanda, Lüksemburg ve B. Bri­
tanya'yı Içine alan Batı Avrupa Birliği meselesinde ise, NATO'yu tamamlayan özel bir as­
keri gruplaşmanın oluşturulması ve FAC ve Fransa ' n ı n silahlı k uvvetlerini geliştirineleri
istenmiştir.
B u na karş ı l ı k Va rşova Antıaşması Pol itik Dan ı şma Konseyi'nin Kas ı m ayı nda Bükreş'
te yaptı ğ ı toplantıda önemli kara rlar a l ı nmıştır. Konsey, Helsinkl Zirvesine kat ı lan 35 ülke­
ye, bu ülkelerin hiçbi rinin nü kleer silahları il k k u lla nacak ülke olmayacaklarını güvence al­
tına alan bir on laşma tasa rısı s u nulması kororloştırılmış ve b u tasarı sunul muştur. Tosa­
rı'do, anlaşm a n ı n, imzacı ülkelerin bütün dü nyadaki faaliyetlerini kopsaması önerilmekte­
d i r. «Süresiz» alarak geeerl i olması önerilen a nlaşma, politik yum uşamadon askeri yumu­
şamaya geçilmesinde cok önemli bir adımın habercisid i r. B u anlaşman ı n desteklenmesi.
sila hsızlanma n ı n öteki olonlarında da önemli ileriemelere yol acacakt ı r.
Ancak 1 976'nın son ayında yapılan NATO Savunma Planlama ve Bakanlar Konseyi
toplantıları, emperya l izmin sald ı rgan yüzünü n d ü pedüz açığa vurulduğu bir vesile olm uş­
tur. NATO Savunma Bakanları, NATO'nun konva nsiyonel güçlerinin a rt ı rıl ması kararını al­
mışlard ı r . Avrupa'da ki askeri kuvvet ve silahların h ızla artı ni ma s ı n ı iceren bu karar, doğ­
rudan doğruya, orta Avrupa'da k uvvetlerin indirimi görüşmelerini bal talamaya yönelikti r.
NATO böylece askeri yum uşamaya karşı olduğunu dalaylı ola rak d ile getirmiş olmakta d ı r.
B u n u n da ötesinde, NATO D ışişleri Baka nları, Varşova Antıaşması ülkelerinin nükleer si­
lahların k ullanıl mamasıyle ilgili a nlaşma öneris i n i reddettiklerini acıklamışlardır. Bu da
emperyal izm i n saldırı niyetlerini olduğu gibi açığa vurmakta d ı r. Ancak, Avrupa Güvenlik
ve işbirliği Konferçınsı'nın da uzun yıllar önce sadece sosyalist ü l kelerce önerilen ve de­
mokratik güçlerce desteklenen bir öneri olduğu u n u t ulmama l ı d ı r.
Görüldüğü g i bi yum uşamaya karşı bugün bu rjuvazide hakim olan eğilim� yum uşama­
nın politik alenda sınırlı t u t u l ması eğllimldir. Buna karş ı l ı k silahianmanın h ızlanmasına,
askeri- bloklaşman ı n sürdürülmesine çal ışılma ktad ır. Askeri dehşet denges i ne dayanan
böyle bir «zoraki" pol i t i k yumuşama gö; üşü, yum uşamayı «soğuk barış» kavram ıyla ta ­
n ı m laya n burj uva teorisinde ifadesini bulma ktad ır. Bu teorin i n rekla mcı l ı ğ ı n ı « ı l ı mlııı ge­
çinen b u rj uva l iderleri yapmaktad ı rlar. Bu teori, geri ve bağı m l ı ül kelere de uyarlanmaya
çal ışılmaktadır. «Soğuk barış» teoris i n i n geri ü lkelerdeki yayıcıları, Iki sistem a rasındaki
«dehşet denges l » n i n geri ül keleri silahlanmaya ZOfladığını, yumuşoma görüntüsünden ya ­
n ı lgıya kapı l ı n maması gerektiğini savunmaktad ı rlar. Bunlara göre, blokleşma do zamanı­
mızın gereeklerinden biri olmaya devam etmektedir; hatta yumuşama «süper güçlerin d ü n­
yayı n üfus bölgelerine bölmelerin i n bir biçimidir» . Bu teori Türkiye'de de tarafs ızl ı k görün­
tüsü alt ında piyasaya sürülmektedir. CHP Genel Başkanı -B. Ecevit 1 976 y ı l ında yazd ı ğ ı
bir yazıd a , yum uşama n ı n , soğ u k barışe dön üşmesi nden öteye gidemed iğini ileri sürmüş­
t ü r. Bu görüşün a l t ı nda, Türkiye'nin silahlanmaya devam etmes i n i n gerekcesi hazı rla nmak
istenmekted ir. CHP 23. K u rultayı'nda da, «Türkiyeıı'nin bağ l ı bulunduğu blokl a rdan kopar­
tı lması a rzularına» cat ı l m ıştır. '
ABD'de işbaşına gelecek yeni Ca rter yönetimi de, sosyalist ülkeler karşısına bir blok
ola rak çıkma, ya n i bloklaşmayı pek iştirme pol itikası izlemeyi söz vermektedir. Bu bakım­
dan Ca rter yönet i m i n i n , G. Ford döneminde temelleri atılan, «soğuk barış» politikasını slo­
gan ed inme n iyetinde olduğu anlaşılma k tad ır. Brüksel'deki son NATO toplantıları, bunun
temelini sağlamlaştı rmayı amaclamaktadır. Anca k , emperyal izm i n , ul uslara rası ilişkilere is­
ted iği biçimi verme gücünün k ı nldığı ve bu il işkilerin nesnel zoru n l u l uklara göre biçim­
lendiği u n utulmamalıdır.

42 YURT ve DÜNYA
Bu rjuvazideki, yum uşa mayı , askeri blokların korunması ve silahianma n ı n yo� un laş­
t ı rılması biçiminde görmeye ve uygu lamaya cal ışan eğilimlerin yenilmesi, ancak ona kar­
ş ı s ı n ı f mücadelesinin yoğunlaşt ı rı lmasıyla. barış hareketinin güclendirilmesiyle mümkün­
dür. Y u m uşamanın a skeri olana do uygulanmas ı n ı n topl umsol önemi de büyüktür. Silah­
lonman ı n d urd u rulması ve askeri bütcelerin azalt ılmas ı . kapitalist ül kelerde ekonomik ge­
lişmenin ba rışçı amaclar doğrultusunda yeniden örgütlenmesi m ücadelesi ne yeni perspek­
tifler açacaktı r. Silahianma kapitalist ülkelerdeki enflasyon ve işsizliğin temel nedenle­
rinden biridir. Ya pılan hesa pla ra göre, 1 968-1 972 yılları a ra s ı nda ABD'de silahlanmaya ?Y­
rılan m i lyarla rca dolar. askeri ol mayan sektörlerde 3.443.000 k işilik isti hdam olanağından
vazgeçilmesine neden olmuştur. Bu rakam. aynı miktarda fonla rla askeri sektörde yaratı­
lan ıst ihdamdan 840.000 kişi fazlad ı r. Öte ya nda n , silahianma n ı n d urd urul ması ve son
bulması. askeri-sınai kom pleksin toplumsol ve politik alanda oynad ığı gerici rol ü n orta­
don kald ı rı lması olanağ ı n ı yaratacaktır.

VUMUŞAMANIN ÖNEMLi KOŞULU: EKONOMiK i Li ŞKiLER


iki sistem a rasındaki Ilişkilerin barış içinde b i ra rada yaşama i l kesine dayand ı r ı l ma­
sında, sosyalist ve kapitalist ülkeler o rasındaki ekonomik ilişkiler önemli bi r yer t utmak­
tad ır. SBKP 24. Kongresi'nin 1 97 1 'de ilan ettiği Ba rış Programı'nın hayota geçirilmesiyle
birlikte, daha önce yılda o rtalama 3 milydr dolarla s ı n ı rl ı kolon iki sistem a rası t i ca ret
i l işkileri , ortalama 1 00 m ilyar dolara ulaşm ıştır. Son yıllarda sosya list ve kapital ist ül keler
arasındaki ticaretin, kapitalist d ünyada ki toplam üretimin a rt ışından çok daha büyü k bir
h ızla artışı. bu ticaretin, d ünyadaki ekonomi k kaynakların etkin bir biçimde k u l l a n ı l masın­
da büyük bir potansiyele sahip old uğunu konıtlamoktodır. Soğu k savaş dönem inde ABD
yöneticilerinin, «stratejik önemi» ola bi leceği gerekcesiyle sosyolist ülkelere bayan tuvale!
malzemelerinin satışına dahi sınır koymaya giriştikleri hatırlan ı rsa, o dönemde sosyalist
ül kelere karşı acılan e konomik savaş ı n i nsanlığa n e büyük kayıplara yol actığı kolayca
düşünülebilir.
Anca k , i k i sistem a rasındaki ekonomik ilişkilerin genişlemesi, d ü nya ü re tici güçleri­
nin a k ılcı kullanımından çok daha ·geniş bir öneme sah iptir. Sosyol ist ve ka p i ta l ist ülkeler
a rasındaki ekonomi k ilişki ve işbirliğinin gelişmesi, politik yum uşoman ın deri nleşmes i icin
daha sağlam bir nesnel temel in ol uşturul masına katkıda bulunma ktadır. D ünya barışına
nesnel bir temel i n kazand ı rılması yönünde sosyalist ü lkelerin harcadığı coba, ente rnasyo­
nal ist bir görevin yerine getirilmesidi r.
Ancak emperya l izmin en gerici, m i l i ta risi g üçleri, bu ilişkilerin gelişmesini engel leme­
ye calışmaktad ı rlar. Amerikan emperya l izmi, Küba, Sosyalist Vietnam ve Kore Demokratik
Halk Cumhuriyeti üzerindeki ticaret a m ba rgos unu sürdürmekted i r. Bi rçok sosyol ist ü l ke
üzerindeki t i ca re t sınırlamaları sürd ü rülmekte, sınırlamaların kal d ı rılması Için 1972'de
SSCB ile imzalanan anlaşmaya uyulma maktadır. Sosyalist ü l kelerin en çok talep ettikleri
mallar. hatta tarım ürünlerinin satışı dahi yasaklanmaktgd ır.
Bu engelleyici pol itikoların temelinde. silah yapımcılarının, piyasal a rda yoğunlaşan
rekabetten çekinen kapital i&'tlerin ve gerici g üçlerin direnişi yatmaktad ı r. Emperyal izm,
sosyolist ülkel erle kurulan ekonomi k ilişkilerin, sosyal ist ekonomllerin g üçlenmesine yora ­
mas ı n ı n ö n ü n e gecmek istemektedir. B u n a karş ı l ı k, sosyolist ü lkelerle geliştiri len ticaret.
ilişkilerinin norma l leştiril mesi icin değil, tersine sosyalist ül kelerin 6 Cezaland ırılmosı» ya da
politik tavizlere mecbur edilmesi gibi amaclar Için kullanılmak istenmektedir. Hatta emper­
yalist ülkeler, sosyol ist ü lkel�rle kurdukları i l isl<ileri, onların içişlerine karışmak icin de
bir vesi l e ya pmaya co l ışmok tad ı rlar. Amerikan emperya l izmi, d iğer kapitalist ü l kelerin de
sosyal ist ülkelerle Ilişki lerine s ı n ı r koymaları yol unda bask ı yapmaktad ır. Karş ı l ı k l ı Yard ı m -

RAPOR 43
laşma Konseyi üyesi sosyal ist ül kelerin, AET'na ekonomik ilişkileri geliştirmek üzere
temasiara başlanması yol undaki önerileri. AET Dışişleri bakanları tarafından reddedi l ­
miştir.
Ancak kapitalist ü l kelerdeki emekçi kitleler, sosya l ist ül kelerle ticari ve d iğer ilişki­
lerin geliştirilmesi icin baskı yapmaktad ı rlar. ABD'de sosyal ist ü lkelerle tica rete konan s ı ­
n ı rlamaların kald ı rı l ması halinde, Amerikan işeileri i c i n 3 milyon kişilik y e n i bir istihdam
olanağının yaratılaca ğ ı hesaplanmaktad ı r. Büyük tekelleri n , piyasadaki tekelci d u rumlı:ırı­
nın kaybolmaması amacıyla s ı n ı rlamaları desteklemesine karşıl ık, tekel ci gücü ol mayan
işletmeler. sosyalist ülkelerle ticaretin geliştirilmesinden yanadı rlar. Sosyal ist ü l kelerde ya­
pılan mal a l ış verişleri, tekel lerin fiyat pol itikasına karş ı m ücadelede yen i bir unsur ol­
m uştur.
Öte yandan. sosya l ist ü l kelerin kapi tal ist ülkelerle k urd ukları ekonomik ilişkiler, ka­
pitalist topl umun temel çel işkileri n i ortadan kaldı rmamakta d ı r. Sosyalist ve kapitalist ül­
keler arasındaki ekonomi k Il işkiler yol uyla, kapital izmin buna l ı m ı n ı n hafifJeti lmesi de or­
tadan kaldırılması da mümkün değildir. Kapital ist ül kelerdeki buna l ı m ı n çözüm ü , bu ü l ke­
lerin iç toplumsal gücleri a rasındaki mücadeleye, kapital ist toplumun nesnel zorunlul ukia­
rına göre biçimlenecektir. işci sınıfı ve müttefikleri, bu bunal ı ma demokratik yoldan, ya n i
tekeller iktidarının zayı flatılması ve kökl ü dönüşümlerin gerçekleştiri lmesi yol uyla bir çözüm
önermektedirler. Sosyalist ül-kelerle ekonomik i lişkilerin gel iştirilmesi, bu yöndeki bir çö­
zümün nesnel temellerinden biri olabil ir. Ancak buna l ı m ı n sadece bu yoldan hafifletilmes i
mümkün değildir.
Sosyalist ve kapitalist ü l keler a rasındaki ekonomik işbirliğinin topl umsal sonucların­
dan biri ise. a ntikom ü n i st. antisovyet propaga ndan ı n etki nliğinin zay ıflatılmasıdır. Sosya­
l ist ü l kelerle ekonomik işbirl i ğ i n i n gelişmesi, kapita l ist ü l kelerdek i işe! sınıfı hareketleri
icin, sosyal izmle k u ru lacak demokratik i l işkilerin emekçi k i tlelere sağlayacağı yararların
açıklan masına katkıda bul unmaktad ı r. Sosyalist ül kelerle ekonomi k ilişkileri n i n geliştiril­
mesi için iktidariara bas k ıda bulunmak. işçi sınıfı hareketinin hem kend i ül kesindeki top­
l umsal gelişmen in gerekleri, hem de ul uslara rası ba rış ve güven liğin kurulması yön ündeki
m ücadelesinin bir parçası d ı r.

4. U LUSLARARASI i ŞC i SlNlFI HAREKET i

Kapitalizmin genel buna l ı m ı n ı n deri n l eşmesi, ul uslara rası işçi sın ıfı hareketinin d ü nya
üzeri ndeki rol ünün a rtmasına neden olmaktadı r. işe! s ı n ı fı ha reketinin ul usal bölümlerinin
cak değişik koş u l la r a l tında m ücadele ediyor olma larına karşın, işçi s ı n ı f ı n ı n hedeflerinin
uluslara rası birl iği bu böl ümleri tek bir ha reket içi nde bütün le�ti rmek ted ir.
Ul uslara rası işçi sınıfı ha reketinin öncü gücü olan bil imsel sosyalist parti ler. top l u ­
mun devrimci dönüşümündeki rolleri n i , bili msel sosyal izme dayana ra k saptad ı kları stra­
teji ve taktiklerle oynamakta d ı rlar. Anca k , bil i msel sosyal izm, işci sın ıfı ha reketi n i n ul us­
lara rası stratejisinin de temelidir.,Bu strateji kapitalist topl umun devrimci yoldan dönÜş­
türü l mesi, d ü nyadaki tüm a nti-emperyalist ve devrimci g üçlerle daya nışma, emperyaliz­
me karşı d ü nya barışı ve güvenliği için mücadele stratej isidir.

ULUSLARARASI iŞÇi SlNlFI HAREKETiNiN BiRLi G iNiN


GÜÇLENDiRi LMESi YOLUNDA
Her ülke işçi s ı n ı f ı partisinin ul usal ve uluslara rası faa l iyeti diyalektik bir bütün ol uş­
t urmaktadı r. Bu bütünlük, kapitalist ve sosyalist" ü l kelerin işci sınıfı partilerin i n faal tyet-

44 Y U RT ve DÜNYA
lerinde değişik bir biçim a l ma ktadı r. Sosyalist ü l keler işçi s ı n ı f ı pa rtilerinin sosyal izmin
Ileri aşamaları n ı n k urulmas ı yol undaki çal ışmaları, dünyada ba rış ve halkların güven l iği
için verilen mücadeleyi tamamlama ktad ı r. Kapital ist dünyada ki kom ünist ve işçi partileri
ise, tekellerin egemenliğine karşı verd i kleri demokrasi ve sosyal izm mücadelesini, u l us­
l a ra rası I l işkilerin demokrati kleştirilmesi (devletler arasında eşitlik ve saygıya dayanan
I l işkilerin kurulması, içişlerine karışmama, halkların toplumsal ve politik sistemlerini öz­
g ü rce seçmeleri vb.) ve barış içinde birarada yaşamanın yerleşti rilmesi mücadelesiyle
birleştirmekted irler.
Barış içinde bira rada yaşoma il kesinin yerleştirilmesi mücadel esi. kapitalist ve sos­
yolist ülkeler işçi sın ıfı h a reketlerinin daya n ı şmas ı n ı n somut biçimlerinden biri d i r. Öte
yondan ba rış içi nde biro rada yaşoma pol itikası, kapitalist ve sosyal ist ülkeler hal kları
o rasında daha güçlü bir daya n ı şma için elverişli koşullar yara tmaktad ı r. Daha güçlü da­
yanışma, bugün yalnızca olanaklı değil, zorunludur da. Kapitalizmin derinleşen buna l ı m ı ,
yumuşama n ı n ul uslararası ilişkilerde egemen eğilim haline gelmesi, ideolojik mücadele­
nin önemini a rttırmakta d ı r. E mperya l izmin, ideolojik savaşın yavaşlatılrnasını istemesi,
yal n ı z sosya l ist ü l kelerin değil, tüm ul usla rarası işçi s ı n ı f ı hareketin in ideoloji sila h ı n­
dan yoksun edilmesini a maçlamakta d ı r. Bu koşullar, u l uslara rası Işçi sınıfı hareketinin
birl iğinin güçlen d i ri l mesini zoru n l u k ıl ma ktad ır.
Ka ldı ki, emperyal izm, bir yandan sosyal ist devletlerle politik yumuşcimaya mecbur
·kal ı rken , d iğer yandan silahianması n ı h ızlandırmakta d ı r. Silahia n m a n ı n d u rd u rulması ve
askeri yumuşomaya doğru kesin bir dön üşün gerçekleşti rilmesi. emperyal izme karşı mü­
cadelenin yükseltil mesine bağ l ı d ı r. işçi sınıfı partilerinin eylemi bu mücadelede bel i rle­
yici olaca k t ı r. Daha güçlü bir dayanışma için ortaya çıkan olana kların değerlendirilmesi,
Işçi s ı n ıfı pa rtileri n i n yaratıcı yeteneği , enternasyonalizme bağ l ı l ı ğ ı ölçüsünde gerçek­
leşecektir.
Burı uva ideolojisine karş ı bilimsel sosyal izmin temellerinin güçl end i rilmesi, yalnız Işçi
sınıfı hareketinin ul usla ra rası birliği icin değil, ul usol d üzeylerde de h a reketin boşa rısı
için bir zorunluluktu r. işçi s ı n ı f ı partilerinin bilimsel sosya l izme bağl ı l ı ğ ı , yalnız enternas­
yonalist bir görev değil, herşeyden önce kendi ü l kelerinin işçi ve emekçi k i tlelerine ka rşı
soru m l ul uklarının da bir gereğidir. Tekel lere ka rşı mücadelede tüm d emokratik güçlerin
ve topl u m taba kaları n ı n birliğinin artan önemi, a nti-komünizme, sağ ve «sol>ı revizyon iz­
me karş ı . işçi s ı n ıfı partisinin kitlelerle bağları n ı n güçlendi rilmesi için mücadelede, ide­
olojik çal ışman ı n önemi n i a rttırmak ta d ı r.

AVRUPA KOMÜNiST VE iŞCi PARTiLERiNiN KONFERANSI


Iki topl umsal sistemin karşı karşıya geldiği ve ba rış içinde birarada yaşamanın en
önemli alanı olan Avrupa'daki işçi s ı n ıfı partilerinin faa liyeti. tüm d ünyadaki devrim ci
dönüşümlerin gel işmesinde büyük bir öneme sahiptir. Anti -emperyalist mücadelede ka­
pital ist ve sosyalist ülkeler işçi sınıfı partilerin in eylem birliği n i n , özell i kle Avrupa k ı ta­
s ı nda l leriye dönük büyük bir önemi vardı r.
Avrupa'daki komü n ist v� işçi partileri n i n , eylemlerinin orta k yönlerin i gözden geçir­
meleri ve çoğ ımızın, özel l i kle Avrupa ' n ı n temel sorunları etra fı ndaki karşı l ı k l ı görüş,lerini
değerlendirmeleri, y ı l l a rd ı r önem i n i koruyan büyük bir amaç olmuştur. Bu amacın. sür­
d ü rülen iki yılı aşkın uzun ve ayrı n t ı l ı çalışmalardan son ra 1 976 y ı l ı nda gerçekleştirilme­
si, uluslararası işçi s ı n ıfı hareketinin tarihinde önemli dönüm noktalarından biridir. Av­
rupa'daki komünist ve işçi partilerinin büyük bir çoğ un l uğ u , faaliyetlerin i n tetnel konu­
larındaki deneylerini karşılaşt ı rm ışlar, bu konudaki ya klaşımlarını çok geniş bir anlayış
ve sayg ı ortamı icinde tartışmışlar, bi rcak konudaki görüşleri n i n ayn ı noktada bi rleş-

RAPOR 45
tiğinl görmüşlerdir. Konferansıfl son ucunda oy birliğiyle onaylanan «Avrupa'da Barış, Gü­
venlik, işbirliği ve Sosyal i lerleme icin» adlı belge, bu partilerin vardığı orta k sonucla rı
ortaya koymuştur. Bu konulard a oldukca ayrınt ı l ı bir çözümleme yapan ve Avrupa'daki
demokra t i k güçlerin ived i hedeflerini özümleyen Belge, cağım ızda bilimsel sosyal ist teori­
nin taş ı d ı ğ ı ağırlığı, büyük çözümleme gücünü ve bu teorinin işçi sın ıfı pa rtil erinin ortak
faaliyetiyle yaratıcı biçimde geliştirilmesini kan ı tlo mıştır. Avrupa'daki işçi s ı n ı f ı partileri­
nin bu toplantısı, işci s ı n ıfı hareketinin d ünyam ızdaki en güçlü ve otorite sahibi pol itik
hareket olduğ u n u kanıtlam ıştır.
Avrupa Kom ün ist ve işçi Partilerinin Berlin'deki konferans ının «sı n ı rl ı çercevede so­
runu» ele aldığı kuşkus uzdur. Öte yandan, konferansa katılan partilerin, «mücadeleleri­
nı . . . her parti tarafından özerk bi r biçimde tanımlanan ve tam bağımsızlık içinde benim­
senen pol i t ik çizgileri temeli üzerinde» s ü rd ü recekleri konferans belgesinde d i le getiril­
miştir. Ancak tartışılan kon uların ve varılan sorunların önem i. kapsamlarının genişliğin­
d e değil, niteliğinde, bu konuların halkların mücadelesi icin taşıdığı önemde, va rılan so­
n uçların bil imsel temelinde ve bu mücadele progra m ı nı benimseyen politik hartıketin et­
k i n l i ği nded ir. Bu nedenle konferans çercevesinin sınırları, varılan sanuçların büyük­
lüğünü değiştirmemekted ir.
Berlin Konferansının. Avrupa işçi sınıfı hareketinin tarihi nde en çok sayıda komünist
ve işe! partisini biraraya getiren ul usla ra rası forum olması do, konferans ın etkinl iğini n
bir başka kanıtıdır. Varılan bu sonuç, işçi sınıfı partilerin in. faaliyetlerin in sorunlarına
yaklaşmada takındı kları enternasyonal i stce tutumun tutarl ıl ığ ı n ı , yara t ıcı ve çözümleyici
niteliğini kanı tla makta d ı r. Al ınan ve uygulanan bu tutumun, günümüzde işçi s ınıfı hare­
ketine düşen role ve sorum l ul uğa ne kadar uygun olduğu, p ratikte kanıtlanmaktadı r.
Konferansın başarısızl ı ğ ı için büyük umutlar beslemiş olan emperyalizmin, konferonsın
son ucunu bir «zafer» olarak nitelendirmek zorunda kalışı n ı n anlamı büyüktür.
Berlin Konferansı ile, farklı nitelikteki u l usal a macla r i ci n eylemleri n i sürdüren ka­
pita l ist ve sosya list ül keler işçi s ı n ı fı partilerin in, eylemlerini ortak b i r temel üzerinde
değerlendi remeyeceklerl. portilerin eylemleri orasındaki larkların ortak bir görüş açısını
m utlaka engel/eyeceği yönündek i tahminler boşa ç ı ka rtılmıştır. Mücadele koşullarındaki
büyük fa rkl ı l ı klara rağmen, sosya list ve kapital ist ü l keler işçi s ı nıfı partilerinin, anti-em­
peryalist m ücadelenin büyük hedeflerı Icin eylemlerinde tam bir birl i k içinde davran­
d ı kları kanıtlanmıştı r. Sosyalist ül kelerin kapital ist ü l keler karşısındaki d ış politika faali­
yetleriyle, ka pitalist ülkelerdeki işçi sınıfı portilerinin ülkelerindeki topl umsal ve politik
düzen in tekel lerin iktida r ı n ın ortadan kaldı r ı l ması yönünde eylemlerinin çel işmediği gö­
rülmüştür. Barış içi nde bi rarada yaşama s ü reci nin derinleştirilmesi icin, sosya l ist ül kele­
rin d ış politika faaliyeti nin yanısıra , kapital ist ü l kelerdeki bağımsızl ı k. d emokrasi ve sos­
yalizm mücadelesin in derinleştirilmesinin zorunlu olduğunuf! bel i rtilmesi, konferans bel­
gesinin en önemli yönlerinden biridir. Barış içinde bi rarada yaşa man ı n, toplumsal statü­
kon un korunması n ı amaclamadı ğ ı , kapitalist d ünyada devrimci d ön üşümler icin yeni bir
a t ı l ım olanağı yaratt ığı vurgulanmışt ır.
'
GÖRÜŞ AllŞ VERiŞiNiN ZENGiNLEŞTiRiLMESI iCiN

Berl in Konfera n s ı ' n ı n hazırl ık çal ışmaları çok geniş bir tartışma ve karş ı l ı k l ı anlayış
orta m ında yürütülmüştür. Nihai belgenin hazırlanması s ı rası ndaki görüşmelerin yoğunlu­
ğu, izlenen yöntemin demokratik n i tel iğinin bir kanıtı olmuştur. B ütün kon ularda oybirliği
koşulunun a ranması, bu demokratik özün göstergesidir Hazırlık çal ışmalarının bu n'iteliği,
bazı partilere, özellikle SBKP'ne atfed i len, kendi görüşlerini diğer partilere em poze etme
niyetinin ne denli gercek d ışı olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Ta rtışmalar s ı rasında

46 Y U RT ve DÜNYA
her partinin, diğerlerinin politikalarının ve görüşlerinin dayandığı toplumsal gerçeklij;je lam
bir anlayış çabasıyla yaklaşması, işçi s ı n ıfı partilerinin bil imsel sosyalizm hazinesine ya­
paca kları ortaklaşa katkılann ,nesnel temel lerini g üclendi rmişti r.
Berl i n Konferansı ' n r n , işçi s ı n ı fı pa rtileri a rasındaki görüş ayrı l ı klarını ortadan kaldır­
madığı kuşkusuzd u r. Kaldı k ı . konferanstan b u n u n amaçlan d ı ğ ı , hiç ki mse tarafından ileri
sürü l memiştir. Berlin Kon feransı, bütün işci sınıfı partilerinin u l usal görevleriyle i l g i l i ola­
rak b i r stratejinin çizilmesi amacıyla toplan mam ıştır. j şçi s ı nıfı partileri a rasında hicbir
konuda görüş ayrı l ı ğ ı bul un masa bile, böyle bir stratejinin oluşt u r u l ması, günümüz ko­
şullarında olanaksızd ı r. işci sınıfı hareketin i n ulaştığı boy utlar, cözmesi gereken sorunla­
rın ceşitliği. her partinin. u l usol koşullarda izleyeceği pol itik çizgiyi. som ut koşulları değer­
lendirerek tam bağımsızlık içinde kararıaştırmas ı n ı zorunl u kılmaktad ı r-
Bu politik çizginin ülke koşu llarına ve bilimsel sosyalizme uyg u n l u !:j u n u saptoyacak,
uluslara rası bir merkez d e yoktur. Böyle bir merkezin oluşturulmak istend iği, büyük por­
t ilerin küçükler adına karar verme iddiasında olduğ u yol undaki bölücü, sosyalist ülkeler
portilerin i hedef olon yolanların hiçbir objektif temeli bul unmamaktadır. B u l u n madığı n ı
Berli n Konferansı b i r kez daha kanıtlamıştır.
Ul uslarorası Işçi sın ıfı hareketinin pol itik ve ideoloj i k gücü, bel i rl i bir merkez çevre­
sinde örg ü tlenmesine bağlı değildir, Bu g üc, işci s ı nıfı partilerini bi rleştiren bilimsel sos­
yalizmden gelmektedir. Tarihin bel l i bir dönemi nde, işe s ı n ı fı ha reketleri n i n u l uslararası
birl iğinin merkezi bir örgütlenme biçi m i nde somutlonmış olması, belirli tarihsel koş ul la rın
sonucud u r. Ancak bu dönemde de işçi sınıfı pa rtilerin i n kendi ü l kelerinde o ü l ken i n emek­
ci yı!:jınları orasında kökleşmeleri, y ı ğ ı nsal b i rer güc olmaları i l kesi geeerli ol m u ş tu r. Gü­
n ü m üzde ise böyle bir merkezi örgütlenmenin koşu l ları yoktur. jşci sı n ı fı partileri a rasın­
daki ilişkiler tom demokrasi i l kesi temeli üzerinde gelişmektedir. B u d urum, bilimsel sos­
yal ist hareketin politik üst ü n l ü ğ ü n ü n sonucudur. Gün ümüzde başka pol itik hareketlerin,
örneğin sosyal demokrasi n i n , ul uslara rası bir örgüte sa h i p olmasına rağmen içinde bulun­
·
duğu ideolojik bunalım, u l u slawrası d ayanışmada «merkezlerin» değil , i l ke birl i ğinin be·
l i rleyici old uğunun kan ı t ı d ı r. Bilimsel sosyolist hareket, u l usa l bölümlerinin birliğini tom bir
demokrasi icinde güçlendirirken, başka politik hareketlerin her türl ü müda heleciliğe rağ­
men çelişkilerinden k urtulamomosı, proleter ve burj uva Ideolojileri o rasındaki karşıtirğın
göstergesidir.
Ancak. her işci sınıfı partisinin, kardeş partilerin pol itikaları hakkın'da değerlend i rme
yapmak, b u konuda, kendi görüşlerine sa h i p olmak hakkı ve görevi vard ı r. Bilimsel sosya­
lizm hazinesin i n zenginleştiril mesi ve bu temel üzeri nde ul uslararası işci s ı n ı fı hareketi­
nin birliğinin güçlendirilmesi icin, her ü l ken i n işci sınıfı partisi, kend i ü lkesin in işci s n ı ıfr­
n ın ve uluslaro ra s ı proleta ryan ı n cıkarları uğruna bu hakkı ve görevi yerine getirmek d u­
rumundad ı r. Bu gerçek. kardeş partilerin içişlerine ko rı�mak anlamına gelmez; her par­
tinin bağımsız karar olma h a k k ı n ı n reddi değ i l d i r. Bil imsel sosya l izmin evrensel n itel i ğinin
sonucudur. Kardeş portilerin eylemleri kon usunda çeşitli görüş acıları n ı n ortoya konması
ve değerlend i ri lmesi, bil imsel sosyal izmin temei kon ularında görüş birliğinin soğlamloştı­
rılması. kardeş partiler o raswıdoki il işkilerin temel taşlarından biri d i r. Her partinin, bu
omacıa k urulocak d iyalogo bilimsel sosyal izmin i l kelerine bağ l ı l ı k ve uluslara rası prole·
taryanın cıkarlarının üstünl üğü a nlayışıyla katılması, hareketin gelişmesi icin zoru n l ud ur.
Ul uslararası işçi s ı n ıfı h areketi n i n üstünlüğü, toplumsal geiişmeleri, «pratiğin son sözü
söylemesinden önce» nesnel yöntemlerle önceden bel irlemesini sağlayan evrensel bir teo­
riye sah i p olmasıd ır. Bu bak ı mdan, izlenen politika n ı n doğrul uğu pratikte denenmaden ön­
ce bu kon udaki değerlendirmelerin karş ı laştırılması, her parti nin, bilimsel sosya l izme ba ğ­
l ı l ı ğ ı n ı bel irler. B i l i msel sosyalizmin gel iştirilmesinin, sadece u l usol s ı n ı rlar i ci ndeki deney-

RAPOR 47
!erin değerlendirilmesinden elde edileceği anlam ı n a gelen tutumlar. bili msel sosyal izmin
gücünün a rttınlmasına kalk ı l ı olmamaktad•r. Öte yandan, yapıla ca k ta rtışmalar, partilerin
herhangi biri nin kitlelerden koparılması amacına k uşkusuz yönelmemektedir.

«PROLETER ENTERNASYONALiZM(» GEÇERLiLiGINI KORUYOR

Berlin Konferansı'nın hazı rlık cal ışmalarında çok öneml i bir .yer tutan ve konferans
sonrasında da çeşitli part ileri n görüş ayrıl ıklarını koruduğu bir kon u da, gün üm üzde en­
ıe rnasyona lizm in kazandığı içerik ve bu ilkenin özü konusudur. B u konudaki görüşlerin de­
ğerlend irilmesi, Berlin Konfera ns ı 'ndan son ra h ızlana rak sürmektedir. B u tart ışmada ya­
pıcı bir tutumun hüküm sürdüğünü belirtmek için pekçok gösterge mevcuttur.
Tart ışmada yer alan bazı komünist ve işçi partileri n i n temsi lcileri «proleter enternas­
yonal izm i» deyiminin, günümüzde devrimci güçlerin enternasyonal daya n ışma s ı n ı ifade et­
mekte yetersiz kaldığını ileri sürmektedirler. Bu görüş, günümüzde, u l uslarora s ı daya n ı ş ­
m a n ı n . diğer bir deyişle enternosyonol izmin, yalnız işçi s ı n ı fı horeketle�ini değ i l , d iğer de­
mokratik güçleri. bağ ımsızl ı k ve özgürlük mücadelesi veren cak daha geniş güçleri içine
olon bir topl umsol tabono dayandığı gözlem inden hareket etmektedir.
Tartışmalar s ı rasında ortoya atılan diğer bir görüş de, günüm üzde enternosyonoliz­
min. temel biçi minin her ü l ke işçi sın ıfı partis i n i n , ul uslaro rası hedefler, bp rış ve güven­
liğin sağla nması. devletler o rası işbirliğinin kolıcıloştırı lmosı, u l u slarorası i lişkilerin demok­
ratikleşti ril mesi gibi hedefler için ulusal düzeyde verd iği m ücadele oldu ğ u görüşüd ür.
Öte yanda n . burj uva ideologları ve oportünistler ise, proleter enternasyonolizmi kav­
ram ı n ın, uluslara rası işçi s ı n ı f ı hareketınde bel l i parti lerin. özel likle SBKP'·nin hegemonya­
sını dile getirdiği çarpıtmas ı n ı yaymaktad ı rlar. Bu çevreler SBKP'nin ul usla rorası işçi sı­
nıfı hareketi içindeki büyük yerine. kazandığı sayg ı n l ığa saldıra rak, kapitalist ülkeler işçi
s ı n ı fı part i lerinin SSCB'ndeki sosya l izmle dayanışması n ı ortadan kaldı rmayı ve uluslar­
arası Işçi s ı n ı f ı ha reketini bölmeyi a maçlamaktadı rla r.
Herşeyden önce, p roleter enternasyonal izm i n i n kapsam ı n ı n . ulusal işçi sınıfı hareket­
lerinin karşılıklı doyonışmosıyla s ı n ı rl ı olmad ı ğ ı n ı bel i rtmek gerekir. Proleter enternosyo­
nalizm i , öncel i kle, işçi sını fının ideolojisi bil imsel sosya l izmi n evrensel n itel iğini ifade eder.
işçi s ı n ı f ı n ı n u l uslaro ra s ı daya nışmas ı n ı n temel koş u l u , her ül kedeki işçi sınıfı m ü cadel e­
sinin bili msel sosyalizmin ilkelerine uyuml u biçimde yürütülmesidir. Her işçi s ı n ı f ı partisi
bilimsel sosyal izm i n ilkelerini ülkesinin somut koş ullarına uyg u layarak. hem ul usol sorum­
l u l u ğ u n u yerine getirir. hem de u l uslara rası proleteryaya ve tüm anti-emperyal ist güçlere
ka rşı soruml ul uğ u n u . Her işçi s ı nıfı partisinin uluslara rası daya n ışmasına proleter, s ı n ı f
karakteri n i veren. bilimsel sosyalizme bağ l ı l ı ktır. Özetle, proleter enternasyonalizm! ilke­
sinin özü. her işçi s ı n ı fı portisinin bilimsel sosyalizme bağl ı l ı �ıdır.
Proleter enternosyonalizmi tarihi boyuneo Içerik bakımından sürekli olarak zenginleş­
miş, yen i n itelikler kaza n m ış t ı r. Bu zenginleşme, dünya devrimci sürecindeki zenginleşme
ile. yeni yeni topl umso l güçlerin empe:ryolizme. kapita list sö:n ürüye ka rşı . dü nya n ı n dev­
,
rimci dönüşümü icin mücadeleye kotılmalorıyla belirlenmiştir. Ekim Dev rimi'nden sonra
kapital izmden sosya l izme geçiş süreciyle u l usol k u rtuluş hareket ve d evrimlerinin bütün­
leşmesi . enternasyonal izmin «Bütün Ü l kelerin işçileri ve Ezilen Halklar. Birleşin ! » sloga­
nıyla ifade edildiği dönemi açmıştır. Günüm üzde d ü nya devrimci sürec i n i n topl umsol ta ­
ba n ı n ı n zenginleşmesi. enternasyonalizme. proleter n i tel iğinin yan ısıra. a n ti-emperyalist ve
demokratik bir kopsam do kaza ndı rmaktadır. Anca k . bu gel işmeler. proleter enternosyona­
l izminin. d ünyan ı n devrimci dönüşümündeki belirleyici rolünü ozailmamış. arttırmıştır. Pro­
leter enternasyonalizm;, işçı sınıfı n ı n ul uslararası dayanışma s ı n ı n ve tüm a n ti-emperya-

48 Y U RT ve DÜ NYA
l ist güçlerle birl i ğ i n i n sın ıfsal özü n ü , s ı n ıfsal kaynaı;Jını, tüm d ü nyada sınıfsız toplumun
k u ru l ması idea line bağ l ı l ı ğ ı n ı dile getirmekted i r. Enternasyonalizmin proleter n itel iQi, ulus­
.
lararası dayanışmanın yalnız işçi sınıfı hareketleri a rası ndo olmas ı n ı deı;i i l , bu dayan ışma­
nın tüm d ünyada k i a n·ti -emperyolist güçlere uza nan özelliı;Jini de açıklar. Sadece proleter­
yanın enternosyonolizm i , tek bir s ı n ı f ı n ya da politik hareketin uluslararası daya n ışması­
n ı n ötesinde, bütün anti-emperyalist güçlerle dayan ışma biçimine dönüşebilir. Proleter en­
ternasyonalizmi deyimi, bu nedenle, çağım ızdaki ulusla rarası daya n ışma n ı n özü n ü en doğ­
ru biçimde yansıtma ktad ı r. Uluslara rası işçi s ı n ı f ı ha reketinin, enternosyonol izmin, u l us­
lara rası daya n ışma n ı n proleter özü n ü yükseltmesi, işçi s ı n ıfının nihai hedeflerine bağlılığı
için kaçın ı l mazd ır. Işçi s ı n ı fı hareketi uluslararası doyonışmasın ı , proleter s ı n ı f amacları­
nın bakış acısı ndan değerlend irir. Proleter enternosyonolizmi, yani işçi sınıfının hedefleri­
nin herşeyin üstünde tutulması, uluslara rası işçi s ı n ıf ı hareketinin en güçlü sila h ı o ır. Pro­
leter enternosyonolizm i n i n genel u l uslararası demokratik dayan ışma içi nde eritilmesi; tüm
,

d ü nya dev rimci güçleri n i n anti-emperya l ist. demokratik dayo n ışmosıylo işçi s ı n ı f ı n ı n pro­
leter daya n ışmas ı n ı n ayn ı d üzeye indirilmesi, uluslaro rası işçi s ı n ı fı hareketinin d ünya
devrimci sürecindeki bağımsız, bel i rleyici rol ünün zoyı flotılmosı sonucunu doğurur. Ulus­
laro rası dayanışma n ı n kapsa m ı ndaki n i tel gelişmeler. ul uslarorası işçi sını fı hareketinin
evrensel bil imsel sosyolist teori temel indeki birliğinin önemini ozo l tmomış, artırm ışt ı r.
Öte yandan, günmüzde, işçi s ı n ı fı portileri orası ndaki daya n ışmanın. temelde, her ülke
işçi sınıfının, ulusla rorası hedeflerin gerçekleşti rilmesi icin kendi ül kesinde verdiği müca­
deleyle bel irlendiği görüşü de gerçeği tam olarak yansıtmamaktad ır. Kuşkusuz her ülke
işçi s ı n ı fı partisi n i n , yalnız ortak uluslararası hedefler için değil. daha do önce, ulusol s ı ­
n ı rlar içindeki devrimci mü cadelenin başarısı i c i n gösterd i ğ i çaba , ul uslarorası i ş ç i sınıfı
hareketine yapocağı e n büyü k kotk ı d ı r . Ayrıca g ü n ü m üzde, barış ve güvenliğin sağlan­
ması için u l uso l d üzeylerde demokratik güçlerin birliğinin gerçe kleştirilmesi ortan bir önem
koza n m ıştır Ancak. işçi s ı n ı f ı n ı n en ternasyonal izm a nlayışı n ı . küçük burjuva demokrat
anlay ışton ayıra n temel fark, yaln ız ul uslar orasındaki eşitliği tanımakla yetin meyi p, u l us­
ların birliğini hedeflern es i nde yatmakta d ı r. Bu birliğin temeli ise proletarya n ı n , toplumdaki
hertürlü sömü rüyü ortadon k a l d ı rmayı, giderek kendi s ı n ı fsal durumuno son vermeyi de
içeren evrensel ta rihi misyonudur. Bu evrensel n itel ik, işci s ı n ı f ı n ı n teorisi bili msel sosya­
l izmin evrensel n itel iğinde ifades i n i bu lmaktadır.
i şc i s ı n ı f ı n ı n ve toplumsol gelişmenin bilinçli öncüsü olon işçi s ı n ı fı partileri, farklı
ul usol s ı n ı rl a r içinde ortak u luslararası a maclar için birbirine paralel gelişen m ücadeleleri
proletçıryon ı n s ı n ı f cıkarları temelinde u l usların birliği yönünde bütün leştirmekle yüküm­
lüdürler. işçi s ın ı f ı partilerinin, u l uslaro rası demokratik daya n ışma eylem ine katılan emek­
ci yığınları, u l usların bir l i ği pol itik hedefine yöneltmelerinin a racı, proleter enternasyona­
l izmine bo ı;J l ı l ı ktır. Uluslara rası demokratik daya nışma. pmleter enternasyona lizm i n i n öne­
mini ozoltmomokta, artı rma ktad ı r. U l usal mücodelelerin öncüsü olmol a r ı n ı n yanısıra, işçi
s ı n ı f ı n ı n partisi o l ma n i teliğini koruyon parti ler, proleter enternasyonalizmini güçlendirmek
görevinden vozgecemezler.
'
ENTERNASYONALiZM VE SOSYALiZM DENEYi

Diğer yondon «Sosyalist enternasyonal izm» kavram ı n ı n , proleter enternosyonol izmi


icindeki yeri n i n bazı ya n l ış o nlomoloro yol açtığı görül mekted ir. B u rj uva propogandası,
sosyal ist ül kelerde i ktida rda bulunan işçi s ı n ı f ı n ı n enternasyonalizm i n i d i le get i ren
. sosyo­
l ist enternosyonalizm i n , u l uslararası daya n ışmada sosyol ist ü l kelere bir oyrıcolı k tan ı mo­
yı amoclod ı ğ ı n ı ileri sü rmekted i r. Oysa sosyo list enternasyonalizm, proleter enternasyona­
lizm i n i n özg ül biçimleri nden b i ridir. Proletaryanın ul uslararası doyo n ışmasındo sosyalist

RAPOR 49
ül kelere üst ün bir söz hakkı tanımakla i l işkisi yoktur. K uşk usuz iktidarda bul unan işçi
s ı n ı f ı n ı n e nternasyonalizmlnde. tüm sosyalist ülkeler topl uluğunun güçlendi rilmesi önem­
li bir yer t utar.
Ancak i ktidarda bulunan işçi sınıfının sosyal ist enternasyonalizmi, kendi ül kesin i n ya
da sosyalist ül kelerin cıka rla r ı n ı ul uslara rası işçi s ı n ı f ı n ı n cıkarlarından üstün t utmasını
deOil. sosyalist i ktidarın eylem inin tüm ul uslararası işçi s ı n ı fı hareketinin güçlendirilmesi­
ne yönel tmesini ifade eder. B u nedenle. sosyalist enternasyonalizme, enternasyona l izmln
bir ül keler topl u l u O u içinde s ı n ı rlandırılması. olarak değil. ul uslararası işçi sınıfı dayanış­
mas ı n ı n en güçlü s i lahlarından biri olarak bakmak gerekir.
Enternasyonalizmin hayata geçi rilmesinde. sosya l ist ülkelere ve onların işçi s ı n ı f ı par­
tilerine karşı tak ı nılacak tutum önem kaza n maktadır. Sosyal ist ül kelerin d ünya devrimci
sürecindeki bel i rleyici rolleri, emperyalizm i n , bu ül kelerin sayg ı n l ı ğ ı n ı ortadan ka l d ı rmayı
amaclayan saldırılarının temel nedenlerinden biridir. Revizyonizmin de eşl i k ettiği bu sal­
dırının bir diğer temel nedeni ise, kapital ist ül kelerde sosyalizm yol unda i lerleyen işçi sı­
n ıfı hareketine. sosyal ist ülkel erdeki sosyalizmin kuruluşu deneylerin i n taşıdıijı evrensel
değerin i n ka r ettirilmek istenmesidir. Gerçekte bilimsel sosyal izmin il keleri. yalnız teorik
formü lasyonlarıyla ve partilerin programlarıyla ifadesini bulmaz. Gerçekleşmiş olan, var­
olan sosyal izm deneyi de evrensel bir öz taşır. Kuşkusuz bu, sosyal ist ü lkeler işçi sınıfı
partilerine bir ayrıcal ı k yaratmaz. Ancak sosyal izm deneylerinin evrensel özü n ü n i rdelen­
mesi, bilimsel sosyalizm in evrensel i l kelerinin savunulmasına yakından baOi ıdır.
Kuşkusuz b u , sosyal ist ül keler işçi s ı n ı f ı partileri n i n eylemleri hakkı nda farkl ı görüş
acıları n ı n bul unamayacaOı anlamıra gelmez. Sosyal ist ül kelerdeki sosyal izm deneyinde,
daha ileriki sosyal izm deneylerinde aşılacak yönlerin bulu nması doOald ır, kaç ı n ı l mazd ır.
B u noktalarda. sosyalizm m ü cadelesin i n deOişik aşamaları nda bul unan işçi sınıfı partile­
rinin eylem programla rıyla, varolan sosyal izm deneyinin karşılaştırılması, yeni prespekiil­
lerin acılmasını saOiayacaktır. Ancak deneyler ve prespektifler a rası ndaki bu karşılaştır­
mada, ayrı l ı k noktaların ı n ortaya c ı ka rılması doğal olmakla birlikte. asıl amac sosyalizmin
kurul uşunda işçi sınıf ı n ı n yaratıcılığı n ı n geliştirilmesi, orta k m i rasın zeng in leştiri lmesid i r.
Bu nederile, kapital ist ül kelerde bugü n önerilen sosyal izme geçiş biçimleri n i n ceşitliliOinl.
sosyal ist ü l keler deneylerinin a leyhine bir gösterge olarak tanı tmaya calışan t u t umlar ve
b u na dayanan «eleştiriler» bilimsel bir temelden yoksundur. Hele bu g irişimlerin sosyal ist
ü l keler deneyinin gözden düşürülmesine yol açma son ucu n u dağura bilecek biçim ler al­
ması, ul uslara rası işçi s ı n ı f ı n ı n birliOine sadece za rar verir. Bir ülkenin işçi s ı n ı f ı partisi­
nin ülkesinin emekçi yığı nlarında kökleşmesi, yıOınla rca onaylanan bir imaja sahip ol­
ması, o işcl s ı n ı f ı n ı n sosyalist ü l keler deneyi karş ısında enternasyona listce t u t u m u n u n al­
ternatifi olamaz.

F.K.P. 22. KONGRESi VE 11PROLETARYA DiKTATÖRLÜ G Üıı

1 976 yıl ı n ı n ul uslararası işçi s ı n ı f ı hareketine getirdiği en önemli tartışma kon uların­
dan biri de, sosyalizm i n k uruluşunda devlet iktidarı n ı n alaca ğ ı biçim. yani «proleterya dik­
tatörl üğü>ı konusudur. Fransız �münist Partisi'nin, y ı l ı n baş ı nda yapılan 22. kongresinde,
«proletarya diktatörl üğüıı n ü n parti tüzüğündeki a ma clar a rasından çıkarıl ması kararlaştı­
rılmıştır. Alınan kararın gerekcesinde, (( p roletarya d i ktatörlüğüıı n ün, F.K.P.'nin ü l ke icin­
de önerdiği sosyal izmin kuruluşunu sağlayacak iktidar biçimini dile getirmed iği ifade edil­
mekted ir. Parti nin önerd iği iktidar ise, «işçi s ı n ı f ı n ı n ve d iğer. ka fa ve kol, kent ve köy,
emekçi kategorileri n i n , yani halkın büyük çoğ u n l uğ u n un iktida rııı olarak tanımlan makta d ı r.
« Proletarya d iktatörlüğüıı kavra m ı n ı n , F.K.P 'nin Fransa icin önerdiği sosyalizme ge­
çiş yol una neden uymad ı ğ ı n ı n bir açıklaması. 22. Kongreye sunulan merkez kom itesi ra-

50 Y U RT ve DÜ NYA
perunda veril miştir. Ancak bu açıklamada ileri sürülen gerekçeler. parti tara fı ndan ileri
s ü rülen gerekeelerin tümünü kapsamama ktad ı r . Daha genel olarak, 22. Kongrenin ertesin­
de pa rti'nin resmi orga nlarında yer alan konuyla i l g i l i açıklama l a r ı n . ş u ana kadar sistemli
bir bütün oluşturd uğ u görülmemekted i r. Kavra m ı n terked i l işinin temel inde, yalnızca «dik­
tatörlük» deyiminin akla gelirebildiği olumsuz çağnşı m la n n ya tmo d ı ğ ı , kon u n u n kavramsol
bir çerçeve içinde ele a l ı n d ı ğ ı görülmekted i r. Ancak, bu konuda teorik bir açıkl ığa kavu­
şulduğu söylenemez. Kongren in aldığı ka ra r. kon uyla ilgili tartışma ve a raştırmalan nak­
lalamak yerine, temelde, bu tartışma ve a raştı rma l a r ı n geniş çapta ya pılması n ı n başlan­
gıcı o l m uşt ur.
Proletarya d iktatörl üğü konusu, işçi sın ıfı ha reket i n i n taktik bi r sorunu değ i l d i r. U l us­
lara rası işçi sınıfı h a reket i n i n stratejisinin bi r parçasıdır. Diğer bir deyişle. sosyalizmin
k uruluş unun. kapitalizmden sosyalizme geeişin evrensel yosolanylo ilgilidir. Sosyal ist ül­
keler Kom ü n ist ve işci Partileri n i n 1 957 U l u sla rarası Toplantıs ı n ı n Deklarasyon'unda sos­
yolist devrimin evrensel yasolon formüle edilmiş. 1 960 toplantısına katılan 81 parti tarafın­
dan bu belgenin tam olarak dasıeklendiği bel irtilmiştir. B u yasa ların i l k ikisi olarak ş u n lar
sayılmıştır:
«Siyasal i ktida rın. işçi sınıfı tarafından, köylü lerin çoğ u n l uğ u ve emekçi h a l k ı n
d iğer ta bakalan ile ittifak hal inde ele geçi rilmesi;
«Ş u veya b u biçim altında proletarya d i kt a törlüğü n ü n k u r ulması; k i b u n un la ,
topl u m u n i şçi sı nıfı v e m ü ttefikleri tarafından yönetimi ve demokrasinin t ü m emekçi
halka. tüm ul usa yayılması a nlaşılmaktadı r.»
Proletarya dikta törl ü ğ ü n ü n «hang i biçim altında» kurulacağı soru nu, özell ikle ikincı
Dünya Savaşı'ndan sonra ciddi biçimde i ncelenmiştir. Proletarya dikta törlüğünün olabile­
ceği biçimlerin çeşitliliği teoride ve pratikte ortoya konm uşt ur. ( Kon uyla d oğ rudan i l işkili
olmamakla birlikte M. Carnforth'un Y urt ve Dünya'nın e l i n izdeki sayısındaki yazısına bakı­
nız.) Kuşkus uz, u l uslarorası işçi s ı n ı fı hareketi n i n kol lektif ürünleri, her part i n i n , politika­
sını u l usal koşullar ışığında tam bağımsızlık icinde kara riaştı rmasına engel değildir. An­
cak. bilimsel sosyal izmin uluslararası işçi s ı n ı f ı hareketı tarafındon ortaklaşa formüle edil­
miş i l keleri kon us u nda a l ı nacak kararların. yine bu ha reketin ideoloj i k biri i Çii n i güçlendi­
recek bir yöntemle al ınması. konuyla ilgili tartışmaların, kardeş partilerin görüş acılan­
nın eşi t l i k içinde karş ı laştırılmasına ola nak sağlaması önemlidir. Fransız Komünist Partisi'
n i n resmi yay ınla rında, « ister bu konuda isterse başkaları üzerinde d iÇjer ü l kelerdeki yol­
daşların g i rd iği tartışmada h içbir uygun ol maya n yon görül mediğinin». «bu tartışma n ı n
h e m k uşkusuz zorunl u v e h e m d e , komünist partiler v e tüm demokratik v e devrimci güç­
ler a rasındaki günün koşulla rına ve gereklerine uyan yeni i l işkilerin bir yönü olarak görül­
mesi gerektiğinin» bel irtilmesi ol u m l u bir gelişmed ir. (France N o u vel l e 4 Ekim 1 976) .
,

EVRENSEL iLKELER VE SOSYALiZME GEÇiŞiN SOMUT BiçiMLERi


« Proletarya d ik to törlüğü» n ü n , F.K.P.'nin sosyal izme geçiş için önerdiği iktidan kap­
samad ığı görüşünün, en beli\ başl ı dayana ğ ı n ı n ş u old uğu görül mekted i r : F.K.P. ül kede sos­
yalizmi gerçekleşti recek Iktidarın dayanacağı top l umsol ittifaklorı n , bu iktidarın ol uşmasın­
dan çok önce gercekleştirebileceğ i n i ve böylece sosyol ist iktidarın kuruluşunun hal k ı n
büyük çoğ u n l u ğ u n u n istemi v e kara r l ı l ı ğıyla oluşa b i l eceğini öngörmekted ir. Y ine, F.K.P.,
sosyal izmin k uruluşundon önce gerçekleştirilecek bu ittifakla yer olan parti ve örg ü t ler
a rasında tam eşitl i k , özg ü rce tartışma ve e leştiri yol uyla sosya l izme geeişin k a ra rlaştırı­
laca ğ ı n ı ve Fransa ' n ı n koşullarında ancak böyle kararlaştırılması gerektiğini soptamokto­
ma ktad ı r. F.K.P sosyal izme geçiş kon usundaki halk i radesinin en başta genel oyla ifa­
.•

desi n i bulacağ ı n ı , böyl elikle iktida rın genel oyla el değişti rmesi yol unun d a acı k t u tulaca-

RAPOR 51
ğ ı n ı öngörmekted ir. Bu bakımdan. topl u m u n yal n ız bilinçl i , aktif, politik çoğunluğunun sos­
yal izme geçiş yönünde olması n ı n , yani politik gücler dengesinin sosyalizm lehinde olma­
s ı n ı n yeterli olmad ı ğ ı : sayısal, aritmetik çoğunluğun da bununla çakışmosı gerektiği ifade
edil mektedir. B u çerçeve içinde. emekçi halkın demokratik iktid a r ı n ı n başka ülkelerde pro­
letarya d i k ta törl üğünün yerine getirdiği fonksiyanları yerine geti receği ileri sürülmekted ir.
Proletarya d iktatörl üğünün kapital izmden sosya l izme geçişte zorunl u bir aşama ol­
duğu tezi, sosya l izmin k u r u l u ş u n u gerçek leş t i recek i ktidarın biçimiyle i l g i l i değil, fanksi­
yonla rıyla ilgilidir. B u iktidarın daya n d ı ğ ı i radenin kaynağı p roleta rya d i ktatörlüğünün ka­
pital izmden sosya l izme geçişte zor u n l u bir aşama old u ğ u tezi. sosyal izmin k u ruluşunu ger­
çekleşti recek i k tida rın biçimiyle i l g i l i değil, işlevleriyle ilgilid i r. işe sınıfının iktidarının da­
yand ığı i radenin kaynağı ve ortaya çıkış biçimi (genel seçim veya başka yol larla) ne olur
sa olsun, bu iktid a rın uygulamaları. sömürücü sınıfların ekonomik ve politik egemenl ikle­
rinin ortodon kaldırılmasına yön e l i k alacaktır. Sömü rücü s ı n ı flar bu egemen l i klerini kendi
iradeleriyle terketmeyeceklerine göre. halkın büyük çoğunl u ğ u n u n i radesiyle de olsa. ter­
ketmekten başka bir terci h teri kal mad ığı içi n , b ı ro k ı l madığı için, terkedeceklerd i r . Her dev­
let ayg ı t ı . bel irli sı nıfla r ı n belirli bir biçimde davra nmak zorunda ol u ş u n u ortaya koyan po­
litik güçler dengesinin k urum laşmasıd ı r. Egemen s ı nıfların egemenl iklerini bırakmak zo­
r unda kalışla r ı n ı n olacağı som u t biçimden bağımsız olarak, bu egemenliğin ortadon kal­
d ı rılması kabul edildiği sürece. ş u veya bu biçim a ltında devlet ayg ı t ı n ı n varl ı ğ ı kaç ı n ı l ­
maz olmak tad ır. Devlet ayg ı tının uygutamaları h e r aşamada kitleleri n , halkın çoğunl uğu­
nun kararıyla gerçekleştirilecek de olsa. temel sorun. bu uygulamaların gerici s ı n ı fl a r üze­
rindeki zorlayıcı n itel iğidir. i l eri kapital ist ü l kelerin pekçoğunda. sosyal ist iktidarın k u ­
r u l u ş u Için topl u m u n sayısal çoğ unl u ğ u n u n da a ra n ması s o m u t tarihsel koş u l l a r ı n zorun­
lu sonucu olabilir. Ancak, sosya l ist i ktida r ı n ol uşmasındaki bel i rleyici öğe. sayısal çoğun­
l ukla da tamamlanmasından bağımsız olarak, politik çoğunluğun. yani politik güçler den­
gesinin kazo n ı l mosıdır.
J a ponya Komünist Partisi'ni n 28 Tem m uz 1 976'da Tokyo'da yaptığı 13. Olağanüstü
Kongresi'nde kon uyla ilgili olara k a l d ı ğ ı kara rlar. bazı nokta larda tartışmaya bel irli b i r
a ç ı k l ı k getirecek n i te likie olm uştur. Kongre'de. « M a rx v e Engels'in p roleta rya d i ktetörl üğü
kavramını, topl u m u n sosya l ist d önüşü m ü n ü n . sosya l ist bir devlet ik tidarı n ı n k urulmosın­
don geçtiğini bel irtmek üzere oluşturd uk l a rı ı> v u rgulanarak « p roleta rya dikta törl ü ğ ü n ü n
emekçilerin iktidorıyla e ş a n l a m l ı olduğu>> ifade ed i l m i ş t i r
« P roletarya d iktatörlüğü» kavra mı üzerindeki i ncelemelerin. bilim sel sosyal izmin ev­
rensel i lkeleri gözetilerek derin leştiril mesi. kapital izmden sosyal izme geçişte somut tarih­
sel koşullara uygu n yolları a raştıran işçi sınıfı hareketlerin i n ideolojik hazines i n i n zengin­
leşmesine kalkılı olacak t ı r. Ancak 1 976 Berli n konferans belgesinde de i fades i n i bulduğu
gibi, işçi sınıfı partilerini n , ıcişci s ı n ıf ı n ı kapitalist sisteme ' boy u n eğd i rme son u c u n u do­
ğal olarak verecek her türlü pol itika ve ideoloj iyi reddetmeleri». s ı n ı fsal ka rakte rlerinin zo­
run l u gereğid ir. B u n u n Icin «işçi sınıfı portilerinin güçlend iril mesi ve onları işçi sınıfı ve
tüm emekcilerle bi rleşti ren bağların sık ıloşt ı rı l ması ve kara rl ı l ı kla çalışma». işçi s ı n ı fı par­
tilerinin ideoloj i k temel i n i n safl ı !}ı n ı n korunmas ı n ı ve güçlend irilmesini içerir.

I.K.P.'NiN «TARiHSEL UZLAŞMA» PERSPEKTiFi


i ta lyan Komünist Portisi'ni n u l usal d üzeyde uygulad ığı politika da. 1 976 y ı l ı içinde
özellikle d ikkatleri üzerine çekm iştir. Bili ndiği gibi, i . K . P., ülkenin bunalımdan k u rtar ı l a rok.
tekelci sermayen i n i ktida r ı n ı n temel lerini ortadan kald ı racak «yapısal reformlanı yol uno
sok u l ması nda önerd iği pol itik doğ r u l t uyu. «tarihsel uzlaşma• form ül üyle özet lemekted ir.
«Ta rihsel uzlaşma» form ü l ü . italyan top l u m u n u n köklü dönüşümüne. sosyal izme giden yol-

52 YURT ve DÜNYA
ların açılmasına ön ayak olacak değişikliğin, onco k ül kedeki üç temel pol itik a k ı m ı n , ko­
münist, sosyal demokrat ve kotalik a k ı m l a rın işbirliğiyle gercekleşti rnebi leceği göruşünü
içermektedir. Yukard a k i böl ü mlerde d e bel irtildiği gibi, itolya'nın sosyo-pol itik gelişimi,
uzun yıllar devlet ayg ı tıyle bütünleşmiş HDP ile. topl u m un değişiminden yana güçler o ra ­
s ı nda bir k ut uplaşma yaratmıştır. HDP yönetiminin tekelci gruplarla v e gerici devlet ayg ı ­
t ı y l e bütünleşmiş o l m a s ı n a rağmen, u z u n iktidar dönem inde dayandığı yığı nlar. katolik
akımdan kopmam ıştır. Daha d a önemlisi, H DP'y i , hôlô bu a k ı m ı n en köklü temsilcisi ola­
rak görmek tedi rler. Gerici hristiyan demokra t yöneticilerin. i k t idar tekellerini koruya ra k
toplumsal ve ekonom ik bunal ı m ı n çı kış yol l a r ı n ı t ı kamaları, topl umdaki kutupl aşmayı de­
rin leşti rmekted i r. Oysa kata l i k a k ı m ı n içinde yer eden emekçi yığınlar ve orta tabaka l a r
italyan topl u m u n u n kökl ü dönüşümü isteğine yabancı d eğill erd ir. b u dönüşüm o n l a rı n d o
çıkarl a r ı n ı yansıtmaktadır. i . K . P ü l ke n i n yapısal dönüşümüne giden yol un, toplumda bu­
gün varolan bu k u tu plaşma derinleştirilerek değ i l , bu k ut uplaşmo aşılara k ve kökl ü dönü­
şümler sürecinde kitlelerin pol itik ba kımdan değişti rilmesi son u cunda ortadan kal d ı rılara k
aşıla bileceği tesbitini yapmıştır. i . K . P.'nin önerdiği ta rihsel uzlaşma, temelde, örgüilere de­
ğil, kom ü n istler d ışındaki akımların taban ı na yap ı l a n bir öneridir. «Tarihsel uzlaşmaıı n ı n
öncel ikle tabanda gerçekleşti rilmesi öneri lmek tedir. B u ba kımdan. « ka tol i k a k ı m» deiyimi
n i n , sadece hristiyan demokratları bel i rimediği i fade edilmekted ir. Yapılan. sadece �er­
hangi bir «ortak h ük ümetıı önerisi de değildir. Temel a k ı mlar a rasındaki birliğin a lacağı
somu t pol itik biçim. somu t koşullara göre bel i rlenecek ve bir h ükümet ortaklığından çok
daha zengin bir çeşitlil iÇje dayanaca k t ı r.
i .K.P.'nin bu önerisi. sosyal izme giden yol da topl u m u n b i rbirine d üşman kamplara.
i kiye böl ü n memesi gereği n i d i kkate a l ma ktad ı r. B u so pta m a n ı n . Avrupa ' n ı n ileri kapital ist
ü l kelerinde bel i rleyici bir önemi vard ı r. Özellikle italyon topl um unda ağırlıklı bir yer tutan
orta taba ka ların. kent ve kır küçük burj uvazisinin sosya l izme giden yola kaza n ı l ması. bu
yol u n . topl u m u n n i h a i k u tuplaşmasına neden olmadan gerçekleştiri l mesinde öneml i bir yer
tutmakta d ı r. i . K.P.'nin bel irl emelerine göre. sosyal izme giden yolda toplumun k utuplaşma­
sı. emperyal izmin ü lkeye d alaylı ya da doğrudon müdahalesi icin elverişli koşullar yara ­
tacak, iç gericiliğin. faşizm i n topl uma hakim olmasına yol çıçabilecektir. italya'da faşizm
teh l i kesi, artık 1 920'1erde olduğu gibi ((ta ba nda n » , kitle desteğ iyle gelecek bir faşizm teh­
l ikesi değildir. Faşizm tehl i kesi bugün ord udan, bürokrasinin üst kesi mlerinden gelmek­
tedir. Ord u n u n üst kademeleriyle neo-faşist örgütlenmeler a rasındaki organik i l işkiler. bazı
general lerin ayaklanma g irişi mleriyle açığa çıkmıştır. « i talyan Sosyal Hareket i » gibi neo-fa­
fiş! örgütlerin işlevi, artık, faşizmin tabandan gel mesin i sağlamak değil, yukard a n gelecek
faşizmin v u r u c u gücünü ol uşturma k. topl umsal örgütlen mesini gerçekleştirmektir. Faşiz­
min iktidara el koymadan önce geniş bir topl um sal desteğ i kaza n ması ola s ı l ı ğ ı , hemen he­
men bütün d ü n ya ü lkeleri içi n günümüzde ortadan kalkmış gibidir. Ancak iktidara el koy­
d uktan sonra bu desteği n oluşturulabileceği düşünül mek ted i r. B u n u n tam karş ı t ı olarak.
işçi s ı n ı f ı n ı n . top l u m u n çoğ u n l u ğ u n u iktidara gelmeden çok önce kaza n ması perspektifinin
ortaya çıkması, gerçekte d ü nyadaki güçler dengesindeki kötü değişikiJğin bir son ucudur.

EKONOMiK BUNALlMlN ivEDiLiGi KARŞlSlNDA iŞCi SlNlFI PARTiSi


i . K.P.'nin «ta rihsel uzlaşmaıı önerisinin gerçekleşti ril mesi için günümüzde henüz elve­
rişli koşulların olgunlaşmadığı bel i rtilmektedir. Bugün için lved i l i k kazanan konu, ül kedeki
politik bunalımı a ğ ı rlaştıra n ve gerici güçleri harekete g eç_i ren ekonomik bunalı m ı n aşıl­
ması. bunal ı m ı n derinleşmesine yol açan hr'istiyan d emokra t iktidar tekel i n i n k ı rı l ma sı,
a n ti-komün ist H D yöneticilerin d i renişinin yen ilmesid i r. Bu açıdan hareket eden i.K.P., önce­
likle ekonomik bunal ı m ı n gideril mesi icin uygulanacak ted bi rlerde, ülkedeki bütün poilitik

RAPOR 53
güçlerin eylem birliği yapmas ı n ı , işçi s ı n ı f ı n ı n ağırl ı ğ ı n ı n orttınlmasını ve kom ün istleri n
ulke yönetimine doğrudan kat ı l m a s ı n ı önermlşt l r. i . K . P., erken seei mierin de pol itik d u ru­
m u kökünden değiştirmeyeceğini, seçim son u na kadar sorunları erteıemeden, politik güc­
ler arası ndaki işbirliğinin oluşturula bileceği n i bel i rtmiştir. B u n u n icin erken seeimler ye­
rine bir «demokratik birlik hükümeti» k u rulmasını önermiştir. Buna rağmen HOP yönetimi­
nin. işci s ı n ı f ı n ı ve i .K.P.'ni ülke yönetiminden uzakta t utma pol itikası nda d i renmesi erken
seeimieri zoru n l u k ı l mıştır. Erken seeimierinden i.K.P. çok daha gu clenerek çıkmış, h içbir
sorunun kendisine d a n ı ş ılmadan cözülemeyeceği bir güc haline gelmiş ve ü l ke icin öner­
dii;ii prespekiilin olgunlaşması icin daha elverişli koşullar doğmuşt ur. Seeimlerden sonra
«demokratik birlik hük ümeti» önerisi tekrarlanmıştır. Anca k , yine HOP'nin a n ti-komünist
tutumu bu önerinin gerçekleşmesini önlemiştir. i .K.P., ü l kedeki buna l ı m ı n daha da derin­
leşmarnesi amacıyla, yerel ve merkezi organlarda sahip olduğu g ü ce dayanarak, H OP'nin
azı n l ı k hükümetinin güven oyu almasına olanak sai;ilamıştır.
Ne var ki, HOP azın l ı k hük ümetin i n kurulmasından sonra. izlenecek ekonomik pol ıti­
ka konusunda yoğ u n bir m ücadele başla m ı ştır. HD hükümet ekonomik bunal ı m ı n a ş ı l ması
Icin, u cret artışla rının sın ı rlandırılmasını da iceren bir «kemerleri sıkma pla n ı » hazırlamış­
t ı r. Bunal ı m ı n aşılması yolunda ic piyasadaki tüketimin d e yeniden d üzenlenmesinin d e ge­
rekli old u ğ u görüşLinden hareket eden i .K.P., e k ernerieri sıkma» görüşüne ilke olarak kar­
şı çıkmam ıştır. Ancak, i.K.P., bu yönde alınacak tedbirlerin, ü l kedeki ü retım ve tüketim
ya pısını kökünd � n dei;iiştl recek, yeni amaclar icin örgütlendi recek bir pla n ı n içinde d üşü­
n G i rnesi gerektii;iini bel irtmekted ir. I . K. P.'ne göre, ekernerieri sıkma» , ekonomik kaynakla­
rın yer değiştirmesi sürecin i n bir evresid i r, kendisi icin bir amac dei;jil . Ancak bugunkü
evrenin, demokratik bir dönemece dönüştü rulm esi kon usu, parti calışmalarında önemli bir
yer t u tmaktad ı r. i . K . P.'nin konuyla i l g i l i kara rı nda şöyle denil mektedir: « Kapitalizmin buna­
l ı m ı na, işci s ı n ı f ı n ı n yönetici rolünü lspatlayacak, onun çevresinde bir toplumsal g ücler
blok u n u birleştirecek ve ü lkeye, bir dönüşLım sürecin i n başla ngıcı olan yeni bir politika
kazandıracak biçimde müdahale etmek gereklidir.»
HOP azı n l ı k hükümetinin önerd i i;j l •kemerleri sıkma» plan ı n ı n halyan işçi sınıfı nda ve
emekçi yığınlard a yarattığı tepki ve d ireniş. i.K.P.'n l , önerd i ğ i ekonomik gel işme doğrult u ­
s u n a daha büyük bir a ç ı k l ı k kazandırma yönünde çal ışmalarını yağu nlaştırmaya yönelt­
m i ştir. i .K.P. Merkez Komitesi' n i n ve Merkez Denetleme Kurulu'nun 20-22 Ekim tari h l erin­
d e yaptığı toplantıda sorun geniş çapta ele a l ı n m ışt ı r. Toplantıda; «sorun u n , bunal ı m ı n
,
nasıl, hangi hedefler icin, hangi perspektiflerle aşılacağı old uğu», «emekçilerin, tünelden
cıkıldıktan sonra, aynı toplumsal ve siyasal güçlerle, aynı kişilerle işe yeniden başlama­
yacaklarından emin olmak istedikleri» bel irt i l m iştir. I . K .P. Genel Sekreteri Berlinguar top­
lantıya sunduğu raporda şöyle demiştir: «Temel sorun, güçlü mücadeleleri gerekti ren bir
zorunl u l uk da olsa ekonomik ve mali bir yıkımı önlemek değ i l ; ülke pol itikas ı n ı n yeni bir
yöne çevrilmesi anlamını da taşıyan, ekonomik, toplumsal g el işmen i n geçmiştekinden fark­
,
lı amaclar doğrultusunda yeni temellere oturlulmasını sağlamaktır. Başkala rının bu soru·
n u u n uttukları. geciştirmeye çalıştıkları ya da basit demeelere indirgerneye uğraştıkları
ölçüde, bizim onu en öne çıkarmam ı z, tüm açıklığıyla ve somutluğuyle koymamız ve her
alandaki g i rişi mlerimizin merkef i yapmamız gerekmektedir. B u n edenle, pa rtimizin tüm
otoritesini, y u rttaşlarımızın ülkenin icinde bulunduğu ve önu al ı nmaz iflası engellemek için
ivedi ted birlerin gerekl i l i ğ inin bilincine varmas ı na yard ımcı olmak icin kullanırken ; öte yan­
dan da olup biteni koderel bir tutumla kabullenme ve en kötüye hazırlıklı olmaya götüren ,
ülkeyi tevekküle ve yü reksiz bir ruh haline sürükleyen girişimlerle de mücadele etmek zo­
rundayız. Bu girişimler başka siyasa l , toplumsal güc ve grupların tutumu olabilir; ama ne
bugün ne de hiçbir za man komün istlerin t u t u m u olamaz.» (L'Unita, 2 1 . 10.1976) . Berlinguar
aynı raporunda, «başa rının şart ı n ı n , somut son uclar elde etmeye yönelik örgütlü bir kit-

54 Y U RT ve DÜNYA
le hareketi old uğunu» bel i rtmiş; «sorunları, çözümleri icin geniş k itleleri kazanmak ve on­
ları mücadeleye katmak yol uy la aşma biçimi n i n , her za man için geeerli bir yol old u ğ u n u »
hatırlatm ıştır. Parti Başkanı L u i g i Longo d a . partinin tüm topl um karşısındaki soru m l u l u ­
ğuna değinerek şöyle demiştir: « U l usal soru m l u l u ğ u m uzun ölçüsü, her zaman olduğ u m uz
şeyi olma kapasltem lze; komü n ist ima i ımızı, kendi rolünü hiçbir zaman reddetmediği için
gelişmiş ve büyümüş güc olma ima ı ı m ızı değiştirme değil, pekiştirme kapasitem ize bağlı­
d ı r.» (L'Un i ta , 22.1 0.1 976)
Kapita l izmin derin leşen buna l ı m ı n ı n ortaya c ı ka rd ı ğ ı son uclar tüm kapitalist d ü nya-·
daki işçi sınıfı partilerinin eylemlerinin geliştirilmes i n i gerektirmektedi r. Ul usal k urtulu.ş
ha reketinin karş ılaştı ğ ı yeni sorunlar da, aşağıda görüleceği gibi. dünya n ı n u l usal kurtu­
l uş hareketleri kuşağında faal iyet gösteren bilimsel sosyalist partilerin de, yaratıcı biçim­
de bu sorunla ra yaklaş ı m ı n ı zorun l u k ı l ma ktad ır.

SENDiKAL HAREKETTE DAHA I LERi BiRLi G E DO G RU


Ul uslararası işçi sınıfı hareketinin sendikal düzeydeki birl iğinin güçlendirilmesi de, gü­
nümüzde önem i n i g itgida a rt ı rmaktad ı r. U l uslara rası tekellerin faayliyetlerinin yoğ unlaş­
ması, ekonomik bunal ı m ı n bütün kapitalist ül keleri aynı anda etkilemesi, tekelci sermeye­
nen bunal ı ma u l usla ra rası, devletlerüstü önlemlerle çözüm bulma çaba ları. işçi s ı n ı f ı n ı n
ekonomik-demokra t i k mücadelesinin uluslara rası dayan ışma düzeyinin yüksel tilmesini zo­
runlu k ı l ma ktad ı r. Sendikal hareketin ul usla rarası birliğinin güçlendi ri l mesi. s ı n ı f uzlaşma­
cısı Işbirli kçi sendika yönetimlerinin etkinliğinin kırılmasına bağ l ı d ı r. S ı n ı f sendi kacıl ığına
dayanan ul uslara rası sendikal örg ü t Dünya Sendikalar Federasyon u /DSF/ bu birliğin
sağlanması icin çalışmaktadı r. Ul uslararası Hür işçi Sendikaları Kon federasyo n u /UHiS K/'
nun a n ti-komün ist. s ı n ı f Işbirl i kçisi yöneticileri ise bu birliğin önüne engeller çıkarma peşin­
ded l rler. Ancak DSF'na, UHiSK'na ve Dünya iş Konfederasyonu'na /DiK/ üye sendikalar
a rası nda birçok kon uda yakınlaşma engellenememektedir.
1 973 E k im'inde Varna'da yapılan 8. Dünya Sendikalar Kongresi'ne katılan 1 70 sendi­
kal merkezin 1 00'ü aşkın kesimi, DSF'na üye olmayan sendikalardan o l uşmuştur. 1 975'de
Cenevre'de Birinci Avrupa Sendi kalar Kongresi yapı l m ış , i ki ncisin i n ise 1 977'de yapı l ma sı
öngörül müştür. Bu kongre Avrupa send i ka l hareketinde yeni bir aşama n ı n başlangıcı ola­
caktır. 1 973 y ı l ı nd a Avrupa Sendikalar Kon federasyonu'nun k u rulmuş olması, yeni ul uslar­
a rası ekonomik koşullarda sendikal hareket için önem l i bir adım olmuştu r. ASK. öze l l i kle
uluslara rası tekellere karşı eylem birliğinin önüne geçen bölü cü sendikal merkezlerin d i­
renişinin k ı rılması ihtiyacın ı n doğrudan son ucud u r. ASK'n ı n Avrupa emekcileri üzerinde­
ki saygı n l ı ğ ı n ı n a rtması, s ı n ı f sendikacı l ı ğ ı n ı n bu örgütle daha da etkin hale getirilmesine
bağl ıd ı r.
UHiSK' n u n ve özellikle Amerikan A.F.L.-C.I.O gibi a nti-komünist sendika yönetiml erinin,
sendikal h a reketin ul uslara rası birliği önüne çıka rmaya . ça l ıştığı engeller, sendikal hare­
ketle s ı n ı fsal yaklaş ı m ı n güclenmesini, an ti-komünizmin etkinliğini yitirmesine ve işçi sı­
n ıf ı n ı n m ü cadeleciliğinin a rtmasına koşu t olara k cözülmekted i r. U l uslara rası sendika l ha­
reketin birliğinin güçlendirilmesi, işçi s ı n ı fı n ı n dünyamızdaki belirleyici rolünün yükselme­
sine büyü k bir katkıda bulun� cak tır.

5. ULUSAL KURTULUŞ HAREKETLERi

Y u ka rki böl ümlerde bel irtildiği gibi, kapita l izmin genel bunal ı m ı n ı n derinleşmesi. em­
peryal izmin geri ve bağ ı m l ı ü l keler üzerindeki egemenliğini yeni yöntemlerle sürdürme ça­
balarına yol acmaktad ı r. Ancak bu yeni yöntemler, emperyalizmin gerilemesinin. d ü nya

RAPOR 55
üzerindeki beli rleyici etkisini yi ti rmesinin bir sonucu ve belirtisidir U l usal k urtuluş hare­
ketleri, sadece görece değil, mutlak olarak da ilerlemektedir.

EKONOMiK VE TOPLUMSAL KURTULU$A DOGRU

U l usal k urtul uş hareketlerindeki b u ilerleme, sosyal izmin dünyada meydana getirdiği


köklü dönüşüm ün, uluslara rası il işkilerde ortaya çıkan yeni ilkelerin, emperya l izmle 'm ü­
_çadelede daha elverişli koşulları n yaratılması n ı n sonuc udur U l usal k u rtuluş hareketleri. gü­
nümüzde. ekonomik bağ ımsızl ı ğ ı n kazanılması, gercek bir toplumsal gelişmeye olanak
verecek yapısal değişikliklerin tamamlanması aşamasına gelmiştir. Ekonomik bağ ımsızlı­
ğın kaza n ılması, emperyalist tekellere, tekelci sermayen i n buyru ğ u n u yerine getiren te­
kelci devlete. geri ül keleri n ekonomik sömürüsünü devamlı kılan u l uslararası ekonomik
ilişkiler sistemine karşı etkin bir mücadeleyi gerektirmekted ir. Geçt iğimiz yıllard a geri ül­
kelerde. doğal kaynaklara sahip cıkmo ve söm li rüsüne son verme yön ü nde güçlü bi r ha­
reket başlamıştır. Bu hareket i n kaynağında, ha!kların ekonomik ve sosyal hakları uğruna
verd ikleri mücadeleni n , u l u slararası işçi sınıfı hareketinin emperyalizmi uğrattığı gerileme­
nin� etkisi ya tmaktadır. Bu hareket . •yeni bir ul uslararası ekonomik d üzen» hedefinde so­
m u tlaşmaktad ı r
Ancak ı<yeni ul uslara ra s ı ekonom i k düzen» kavra m ı , emperyalist ülkeler tara fı ndan
kendi a macları için saptırılmak, a n ti-emperyalist özü nden boşaltılmak istenmektedir. Em­
perya l ist ü lkeler, geri ve ba ğ ı m l ı ülkeler arasında kendilerine bel irli m üttefikler seçerek.
geri ülkeler a rasında çelişkiler yaratamaya ve b u çel işkileri bugünkü ekonomik düzenin
sürd ürülmesi icin kulla nmaya cal ışmaktadır Geri ül keler' ham madde i thalatcısı ve ihra­
catc ısı ola rak böl ün meye çal ı ş ı lmaktadır. Böylelikle bu ü lkelerin a ra sı nda ekonomik iş­
birl iğ i n i n gel işmesi önl enmek istenmektedir. Öte yandan geri ü l kelerin tümü üzerinde bu
ül kelerin k u rd ukları biriikiere karşı egemenliğini sürd ü remeyeceği n i gören em perya l is t ül­
keler. geri ülkelerle tek tek anlaşmala r yapmak için bi rbirleriyle yarış halinded i r. Bu ko­
şullarda, yeni bir ekonomi k d üzen i n , geri ülkelerin gercek ba ğımsızlık yoluna g irmelerine
olanak verecek biçimde k urul ması. emperyalist tekellerin egeme nliğine karşı ortak eylem­
de bulunulmasına, sosyal ist sistemle işbirl iğinin geliştirilmesine bağlıdır. 16 Ağustos'ta 86
bağlantısız ülkenin ve 22 gözlemci devletin katılmasıyla yapılan Colombo Konfera nsı'nda
ortaya konan görüşler, a n ti-emperyalist eğilimin bağlantısızlık hareketi ndeki rolünün art­
tığını göstermiştir.
Bağlantısızlık hareketi. ulusal kurtuluş ha reketleri nin dü nyada önemli bir roi oynaması­
n ı n a racı haline gelmektedi r. Bağlantısızlık hareketinin eylem progra m ı a rasında, ul usla r­
a rası yumuşamo n ı n derinleştirilmesi, genel ve tom s ilohlonsızlanmanın gerçekleştirilmesi,
geri ülkeler a rasındaki a nlaşmazl ıkların kışkırt ıl masına karşı ç ı k ı l ması, gitgida daha
öneml i bir rol oynamaktadır. B u hedefler, geri ülkelerde köklü dönüşümlerin gerçek leşti­
rilmesi. gercek ul usal bağımsızlık yoluna g irilmesi ile s ı k ı s ı-k ıya ilişkilidir. Sosyal ist yola
g i ren, tutarlı a n ti-emperyal ist tutumlar alan ülkelerin sayg ı n l ı ğ ı n ı n a rtması; sosyal ist ül ke­
l erle işbirliğine g i ren ülkelerin başa rı ları, geri ülkelerdeki bazı burj uva çevrelerin, devrimci
güçlerin baskısıyla bağlantısızl ı k hareketinin b u hedeflere sahip çıkmasına yol açmakta­
d ı r. Colombo Konferonsı'ndo, yurı;ıuşama sürecinin geri ül kelerin gelişmes i ne ola n katkı·
s ı n ı n oybirl iğiyle oylan mosı, genel ve tom sila hsızlanmaya bağl ı l ığın bel irtilmesi, bağlan­
tısızlık hareketinin anti-emperyalist içeriğinin derinl eşmesinin kanıtıdır

H ll.:ll AYRIŞMADA BiR DÜGÜM NOKTASI: ORTADOGU


U l usal k u rt ul uş hareketlerinde son yıllardaki gelişmelerin en belirgin özelliği, bu hore­
kete katılan gücler a rası nda hızlı bir ayrı şm an ı n gercekleşmekte olmasıdır. U l usal kurtu-

56 YURT ve DÜNYA
l uş hareketlerinin topl umsol sorunları gündeme gird ikçe, bu sorunlara karş ı a l ı non tutumlar
fork l ı loşmoktod ı r. Emperya lizmin i ç gerici g üçlerle k u rd uğu it tifok ve ekonomik sömürü me­
kan izmasını pol i t i k baskı yöntemleri nden öne çıkarması. u l usol k urtul uşla toplumsol k ur­
t u l uş u koynoşt ı rmoktod ır. Yerel burl uvazi emperyal izmle yeni bağlar k u rmokto d ı r. Emper­
ya l izmle bütü nleşmemiş yerel burj uva ta baka ları. geriliğin toplumsol kökenieri nin temiz­
lenmesinde. kapitalizm i n egemenliğini engel leyen dönüşümlerin yapılması nda kara rsız,
uzloşıcı bir t u t u m izlemek ted ir. U l usol k u r t u l uş mücadelesi nin ilerletilmesinde işçi s ı n ı fı ­
n ı n rolü a rtmaktad ı r. Orta Doğ u'daki Ara p rejimleri n i n yönetici kesimleri, küçük burj uva
«demokrat» kad rolar. bu ülkelerde güçlenen yerl i burj uvaziyle bağlarını güçlendirme co­
bosı ndod ı rlor. Mısı r'da büyük burj uvazi ül keyi anti-emperyalist çizgiden cıkarmış, emper­
yalizme bağ ı m l ı bir ü l ke haline sokmo yön ünde ilerlemektedir. Suriye'de de ülkeyi kopi­
tolis t yola sokmaya calışan g üçlerin kilçük burj uva lider kadrosuyla bağlarını sıkloştır­
mosı. bu ül kede de ul usol k u rtuluş hareket i n i n büyük sorunlarl a karşılaşmasına n eden ol­
m u ş t u r. Orta Doğu ü l kelerindeki son gel işmeler, küçük burjuvaziden gelen l ider kadroları­
nın. u l usol k u rt u l uş hareketleri n i n g ü n ü m ü zd eki oşamosında oynayacakla rı rol soru n u n un
yeni koşullara göre değerlendirilmesini gerektirmektedir. Genel olara k , bu lider kodrola­
rın geliştird i kleri s ı n ı f çıka rla rı . topl u m un gelişmesinin nesnel zorunlul u k ve gereksimle­
riyle çel işkiye d üştükce. bu kadrolar «devri'm ci demokrat» olmak tan. küçük burjuvazinin
geniş t a bakaları n ı n ve emekçi kitlelerin sözcüsü olmakto n cıkmokto d ı rlor. Ancak, küçük
burj uvaziden gelen devrimci kodroların tüm k itlesinin tutucu ve gerici sayılması do kuşku­
suz ul uso l k u rt u l uş h a reketleri n i n zayı flamasına yol ococoktır. Böylesi bir sekter tutumlo
Ara p u l usol k u rtuluş hareketi bünyesinde varolon celişkilerin keskinleştirilmesi, bu hareke­
tin bugün karşı karş ıya old u ğ u sorunları daha do o ğ ı rloştırocoktır. U l usol güçlerin birliği
icin çalışma k. tutarl ı demokra t l a rın vozgecemeyecekleri bir görevdir.
Ancak. birl i k yol unda horcanocak çaba la rın boşorısı n ı n . subjektif isıekiere değ i l . top­
l umsol gelişmen in objek t i f doğrultusunun koyduğu s ı n ı rlara bağ l ı olduğu u n utulmam a l ı d ı r.
Kuşkusuz kücük burj uvaziden koynaklanan politik hareketin icindeki derin sofloşmo n ı n ,
ul uso l k u rt u l u ş hareketine verd i receği geçici d e olsa büyük kayıpların önüne geçilmeli­
d i r. Ancak. Arap topl umlarındaki nesnel gelişmenin. u l usol k urtuluş ha reketinde işci s ı n ı ­
f ı n ı n öncülüğ ünü ispatlama yönünde olduğunu unutmomak zorunludur. Arap Kom ü n is t
Portilerin i n 1 975 Nisa n 'ındaki kon feronslorı. temel görev olarak, i ş c i sınıfının rol ü n ü n o r t ­
t ı rılmos ı n ı sa ptamıştır. B u gelişme i s e küçük burjuvazideki ayrışman ı n doğrudon sonucu
olmayaca k tır. Belirli bir topl umsol ve politik sürecin sonucu olaca k t ı r. Bu yüzden Ara p
ul uso l k ur t u l uş hareketindeki yaroların k ısa sürede sorıl ıp. hemen bir n itelik sı cromosıno
ulaşması beklen meme l i d i r.
Em peryal izmin u l usol k u rtuluş ha reketıerini tecri t etmek 've top l umsol hedefleri nden
saptırmak pol i tikası. bu hareketin sosyolist ü lkelerle ittifo k ı n ı bozmavı do hedeflemekted i r.
Suriye'nin mill iyetçi yönetiminin Filistin d iren işine karş ı kışkırtılmosındo, özellikle Sovyet­
ler B i rl iğ i ve sosyolist sistem ülkelerinin. Arap u l usol kuttuluş hareketi ile orasındaki iyi
i l işkilerin bir b u n a l ı ma sokulmosı a macı büyük bir yer tutmuştur. Sovyetler B i rliği'nin Ara p
ul usol k urtul uş ha reketiyle doyo n ışmosı, bazı Arap ülkeleriyle devletten devlete il işkiler
biçi m i nde olmakta d ı r Ancak asıl dayanışma, Sovyet halkı ile Arap halkları oras ındaki
doyon ışmodır. Devletten devl�e ilişkilerin, hal klor e rsındaki dayan ışman ı n cıkarları esas
a l ı no ra k bicimlenmesi doğald ı r. E m peryalizm ise. Suriye yönetimin in macera cı t u t u m u n u ,
Sovyetler B i rliği ile Suriye o rasındaki devletlerorası i l işkileri b u n a l ı ma sokmak, böylece
SSCB ile Arap Halkları orasındaki doyon ışmoyı zorlaştırmak icin k ullanmaktadır. Böylece
S uriye hal k ı n ı n koderinin bütünüyle emperyal izmin insiya tifine girmesi beklenmekted i r.
SSCB'nin s ı n ı fsol konumdon h a reket eden pol itikası ile bu oyun a olanak verilmemiştir.
Ancak, SSCB'ni Suriye'yi «cezolond ı rmo»yo çağıra n tutumlar. onti-sovyetizmin ekmeğine
yağ sürmeye devam etmektedi r.
RAPOR 57
BAG IMSIZLIK VE SOSYALiZM M Ü CADELESi iCiCE GiRiYOR
U l usol kurtuluş ve topl umsol kurtuluş görevleri n i n gilgide içiçe gi rmesi, geri ve ba ­
ğımlı ü l kelerde bağımsızlık ve sosya l izm mü cadeles i n i de daha çok birbi rine yakloşt ı rmak­
todır. Öze l l i k l e Afrika ü l keleri n i n topl u msol yapısı, bu ül.k elerde, ul usol bağ ı msızl ı kton
sonra t<opitol izm in k u rulmasına yönelecek güçlerin zayıf, elkisiz kalmasına neden olmuş­
tur. Afrika hal klorı n ı n emperyalist baskı ve sömürüyle doğrudon yüzyüze gelmiş olması,
G. Afrika'daki kapitalist söm ü rünün bütün siyah Afrika halkları icin kapitalizmin bir örneği
olması. kıloda sosyal izme d uyulan özlemi güclendi rmektedi r. Angolo'do ü l keyi bağımsız­
l ığa götüren MPLA örgütü n ü n bili msel sosyal izmi kendisine temel o lması ve örg ü tün bilim­
sel sosyolist bir parti haline getirilmesinin kororloştı rılmosı, bu temel verilerin son ucu­
d ur. Afrika'nın güneyindeki ülkelerde Ise işçi s ı n ıfları n üfusun old u kça önemli ve m ü co­
deleci böl ümünü ol uştu rm aktad ı r. Kapitalist söm ü rü ve apartheld ( ı rk ayr ı m ı ) rejimlerinin
yoroıtığı derin topl umsol adaletsizlik, bölgedeki u l usol hareketlerin daha başlangıçlan ile­
ri topl umsol ve ekonomik dönüşüm hedeflerini de taşıması son ucunu doğurm uştur. Afrika
Ulusol Konseyi, 1 955'te kabul eıtiği 'Özgürlük B i l d i rgesl'nde. ul usol bağımsızl ık m ü cade­
lesini a nti-tekelci m ü cadeleyle bi rleşll rmekted lr. Öte yondon apartheld rej i m i n i n baskı poli­
tikas ı , yeni sömürgeci bir politikanın taba n ı n ı ·ol uşturacak ayrıcal ı k l ı orta tabakaların ol uş­
mos ına do fırsat yaratm amıştır. l rkcı rejimlerle işbirliği halindeki bazı kabile şefleri de or­
lık tüm saygınl ıklarını yi tirmişlerdir. B u temel veriler, Afrika'daki ul usol kurtuluş hareketi­
nin toplumsol Içeriği n i n önüm üzdeki yıllarda daha do derinleşmesine yol açacak nitelik­
ted ir.
Gerçek u l usol bağı msızlığın gitgida kendini daha açık d uy u ra n bir göreli olarak or­
tada d urd uğu bir başka kıta d o L. Amerika'dır. Ancak, bağımlı bir kapitalizmin, geri l iğin
bütün çel işkilerini derinleştirecek önemli ölçüde geliştiği bu kıtoda do. em peryal izme kar­
şı mücadele, sosyal izmin yol u n u açacak kökl ü topl umsol d ön üşümler için mücadele ile
gitgide bütünleşmekted ir. Sosyol ist Küba'nın zaferi, L. Amerika'da sosyal izmin gücünü art­
tırmıştır.
Ancak, bağımsızl ı k ve demokrasi hareketinin, dünya n ı n geri böl ümünde kök l ü toplum­
sol dönüşümlerl e kaynaşması n ı n ilerlemesi, bu böl ümdeki ü lkeler için sosya l izmin günün
sor u n u haline geldiği sonuc u n u d oğurmomoktod ı r. Bu toplumsol dönüşümlerin gerçekle­
şeceği ortam, b u dönüşümlere katılocak s ı n ı fl a rın ve güçlerin n iteliği, devrimci mücadele­
ye damgas ı n ı v urmoktod ı r. Öte yandan, ul usol k urtu l uş hareketlerinin önündeki sorunları çö­
zerek, daha köklü topl u msol hedeflere yönelmesi. a ncak d ü nya sosyolist sistemiyle, ulus­
lara rası işçi s ı n ı fı ha reketiyle daya n ışmasını güçlendirmesine bağlıdır. Bağımsızlık m ü ca­
delesi veren halkları yeniden emperyal izmin boyund u ruğuna sokacak türde çözümlere, bu
çözümlerin sovun ucusu t u t ucu unsu rlara karşı ve işçi s ı n ı f ı n ı n rol ünü yükseltmek icin ve­
rilen mücadele, bu süreçte bel i rleyici olacaktı r.

58 Y URT ve DÜNYA
iNGILIMI
ARASIIRMA
DEMOKRAS i VE
DEMOKRATiKLEŞ ME SORUNU
Behice B oran

DEMOKRAS i N i N SINIFSAL N iTEL iGi VE TAR i HTE ALDl G I B i Ç i MLER:

Bi l i msel sosya l istler d ışında ya p ı l a n değerlendirmelerde, «demokrasiıı


evrensel uyg u l a nabil me olonağına sa h ip, genel ve soyut b i r kavram olarak
ele a l ı n ı r. Demokra s i n i n böyle b i r nite l i ğ i olduğu açı kça ortaya k on u p ta­
n ı m la n ma sa bile, ileri s ü rülen d ü şü nceleri n , y a p ı l a n değerlendirmelerin ve
t a rtışmaların a ltında yata n va rsayım budur. Oysa d emokrasi ta rihsel /top­
l u msal blr olg u d u r ve «demokrasi>ı terimi b u o l g u n u n ka vra m l a şt ı r ı l mas ı n ı
d i le g eti ri r Tari hsel/toplu msal b i r o l g u olduğu i ç i n de, demokrasi insan
topl u m l a r ı n ı n evri m i n i n fa rkl ı a şama l a r ı nda, somut top l u m l a r ı n somut ko­
ş u l la r ı nda demokra s i n i n fa rklı n itel i k l e r göstermişt i r.
De mokra s i n i n ayrı evri m a şa mola rında, av.rı top l u mso l s istem lerdeki
somut to plumlarda görülen fa rkiara karş ın, evrense l, ortak bir n ite l iği de
vardır. Bu ortak n iteli k, yu karıda işa ret ettiğimiz g i b i , demokra s i n i n , ta­
rihsel/topl u msal bir kategori o l ma sı d ı r. Bundan çıkan sonuç şudur ki, de­
mokrasi topl u msal evri m i n bel l i b i r aşamasında ortoya ç ı kmış, bu aşama­
nın ka psad ı ğ ı i ki n c i l a şa m a l a ra göre fark l ı biçi mler alıp fa rklı n itel i kler
g öste rmiş ve topl u msa l ev rimin be l l i b i r a şa ması nda da ortadan ka l k a ­
ca k olan b i r tarih se l o l g u d u r.
Demok rasi top l u msal ev rimde sın ıfl ı toplumların ol uşması i l e ortaya
çıkm ı ştır. Sınıfl a rio b i r l i kte devlet de doğmuştur. Demokrasi ile devlet so­
ru n la rı birbirine bağ lantı l ıd ı r. Top l umsa l evrimde daha ileri b i r a şa maya

İNCELE M E 1 ARAŞTIRMA 61
gelindiğinde devlet, devlet olara k orta da n kalktığı g i b i demokrasi de sorun
o l m a ktan çı kaca ktır. Top l u msal işlerin görül mesi icin kademeli merkezi
örg ütlenme soru n u devlet so runundan ayrı b i r kon u d u r.
Bil i n d i ğ i g i bi, sınıflar söm ü rü düze n i n i n sonucla rı d ı r. Bu d üzen ü retim
a ra çl a r ı n ı n özel m ü l k iyet i n i n beli rmesiyle o rtaya cıkar. Ü reti m a rac ı a r ı n ı n
m ü l k iyetine sa h i p o l u p da kendi leri ü retimde ca lışmayan kişilerin oluşttr­
duğu s ı n ıfla, bu m ü l k iyetten kopa r ı l m ış, birinci sınıfın mül kiyetindeki a rac­
ları k u l l a narak f i i len ü retimde bulunan top l u m kesi m i n i n i n oluşturduğu sı­
nıf ortaya cıka r; top l u mda ki temel sın ıfsa l ayrışımı oluştu rur. Ü reti mde ça­
l ı şa nların ya rattığı değerlerin veri m l i top l u msal şartla rda, onların geeimi­
ne ve yeni ü ret ici kuşa klar yetişt i rebil melerine yetecek kadar bir bö l ü mü­
n ü n kendilerinde kalmasına miisaade olundukta n sonra, fa zlasına -a rtı k
ürüne veya değe re- ü reti m a raçları s a h i b i s ı n ı f ı n e l koyması «söm ürü»
den i l en olgudur.
Ü retim a raçlarının m ü l k iyetine sahip olan ve kend ileri değer ( ü rü n )
ü retmeyi p de ü ret ilen değere el koya n l a r i l e bu mül kiyete v e değer ü rettik­
leri ha lde bu değerin çok büyük böl ümüne s a h i p ola mıyanlar a rasındaki
sın ıfsa l ayrı l ı k ve m ücadele uzlaşmaz b i r ayırım ve m ücadel ed i r. Devlet,
bu ayrışma ve mücadelenin toplumu pa ra m pa rça edip çözül mesine yol
a çmas ı n ı önlemek ve d üzen lemek, ama bu önleme ve düzenleme görevi n i
ü retim a ra ç l a r ı n ı n m ü l k iyetine sa h i p ve ya rat ılan değere el koyan s ı n ı f veya
sınıf l a r leh i ne yapmak üzere o rtaya ç ı kmıştır. Ekonomik g üce sa h i p s ı n ıf­
l a r, siya sa l gücü de e l lerinde top lamışlar, te kellerine a l m ı şl a rd ı r.
Ü retim a ra ç l a r ı n ı n m ü l k iyetine doğ ruda n sa h i p veya sermayeye dö­
nüşmüş pa ra ile üret i m i kontrol edebilen ve a rtık değeri (ü rü n ü ) paylaşan
sın ıfla rın top l u msal konumu ekonomideki temel ü reti min n itel iğ i n e ve iş
böl ü m ü n ü n gel işmesiyle m ü badelenin (tica retin ve parasal işlemlerin) ka­
za n d ı ğ ı öneme göre değişmişt i r. Bilindiği g i bi , ekonom i n i n ta rıma dayan­
dığı ve tarı msa l ü reti m le el sanatları nda köle emeği n i n k u l l a n ı l d ı ğ ı « köleci
topl u m » l a rda köle s ı n ıfı tüm ka mu h a k l a rı ndan yoksun bıra k ı l m ı ş, «yurtta ş»
say ı l m a m ıştır. Toplumun s iyasa l yaşa mında o n l a rq yer veri l mem i ştir. Siya­
sa l güç ve devlet aygıtı «özg ü r yurttaşla r» el inde olmuştu r. Ne va r ki,
köleler d ışında k i «özg ü r y u rtta ş l a r» eş türden değ i l d i . Büyük topra k sa h i p­
leri, küçük ü reticiler, den izci l i ğ i n ve kara yol l a r ı n ı n gel işti ril mesiyle tica reti
başl ıca uğra ş edinenler (ticaretle ed i n i le n servetler her ne kadar yine top­
ra ğa, ta şınamaz m a l l a ra yatıyord uysa da) a ras ında ayrış ı m l a r va rd ı. Ya n i ,
«özg ü r yu rtta şla r» a rasında da s ı n ı f ayrımla rı oluşm uştu. Köleci to p l u m l a rda
demokrasi, ü retimde ca l ı şa n ve ü reten kölelere egemen olan « h ü r yu rt­
taşla r» sı n ıfla r ı n ı n kendi a ra la rında s iya sa l g ücün payl a ş ı m ı n ı aya rlaya n,
sınıfsa l güc ora n l a r ı n ı n siyasal i ktida ra yansıma s ı n ı sa ğ l ıya n b i r işle­
yiş olara k meydana ç ı ktı. Bunda, i l kel topl u m u n gelişmiş son aşama la-

6 2 Y U RT ve DÜNYA
rında uyg u l a n a n toplantı ve ayiama geleneğ i n i n de etkisi olmuş olabil ir.
Köleci topl u m l a rda «özg ü r yu rttaşlar» s ı n ıfları a rası nda çel işki ve m ü ­
cadelenin keskinleşip sertleşti ğ i dönemlerde «tira n » l a r, kra l veya i mpara­
torl a r, ortaya ç ı k ı p d u ru ma e l koyd u. Köleci toplu mlarda da fa rklı demok­
ras i biçiml eri görüldü.
Feod a l to plum yine ta rımsal ekonom iye daya n ıyordu ve temel m ü l ki ­
yet topra k m ü l k iyetiyd i ; toplum, topra k l a rı n fi i l i m ü l k iyeti ne sa h i p feoda l
beylerin egeme n l i ğ inde küçük b i ri m ler ha l i nde biçimlenmişti . Feoda l bey
ekono m i k olduğu kada r siyasa l g ücü de e l i nde to pla m ı ştı. Ya rg ı h a k k ı ve
yetkisi de ondayd ı. Köle g i b i pazarda a l ı n ı p satılamayan, bel l i y ü k ü m l ü l ü k­
leri yerine g etirmek şartıyla, asgari d üzeyde gee i n mes i ne yetecek kad a r b i r
topra k pa rçası üzerinde onu işleme ha k k ı na sa h i p b u l u n a n sertler ise
ba ğ l ı oldukla rı beyl i ğ i b ı ra k ıp g idebi l i rler, başka bir iş tuta b i l i rlerd i , n e de
herha n g i bir s iyasa l h a k ka sah i pti ler. Bey l i kleri daha geniş b i r topl u msa l
b i rim, b i r «devl et» o l a ra k bi rl eşti ren k ra l l ı k kurumunda k ra l ı n h u kuken
feodal beyler üzeri nde b i r egem e n l i ğ i ve topra k l a rı üzerinde bir m ü l k iyet
h a k k ı v a rd ı ; a m a hu s iyasal ve e konom i k ha k l a r p rati kte -pek etken ve işler
d eğ i l d i . Ekonom i k ve siyasa l birimler olara k beyl i k ler ve egemen sınıf ola­
ra k feodal beyler g ü çl üyd ü l er.
Avrupa 'da çok uzun (aşağı yuka rı bin y ı l ) s ü ren feoda l dönem i n son
evreleri nde, on b i ri n c i yüzy ı l d a n başl ıya ra k ve asıl onaltıncı yüzyı ldan sonra
tica reti n ve el sanatl a r ı n ı n gelişme yoluna g i rmesiyle burjuva demok ras isi
de kıyıdan köşeden uc vermeye başladı. Bu gelişme da ha so n ra ki yüzy ı l ­
l a rda merkezi k ra l l ı k k u r u m u n u n g üclen mesine, bu kurum etrafı nda « u l u­
sal dev l et » in ol uşması sürec i n i n belirmasine yol a çtı. Ama öbür ya ndan
da, i n g i ltere 'd e Magna Carta ' n ı n i mza l a n masında olduğu gibi kra l ı n yet­
kilerini s ı n ı rlama ve b i rtakım s iyasa l g üvenceler elde etme g i rişimlerine
önayak oldu.
Z a ma n l a «özg ü r kentıı le r oluştu, öze l l i k l e ita lya'da ve Kuzeyde (şim­
diki A l manya ' n ı n Kuzey i ) ; daha so n ra la rı Avrupa ' n ı n d i ğer yerl erinde de
ticaret ve el sanayi i n i n geli şmesiyle g üçlenen kentler, g üçsüzleşen ve pa ra
s ı k ıntısına düşen feoda l beylerden «özg ü r l ü k be"ratla r ı n ı ıı elde etti ler. hal­
ya ' n ı n << kent devletleriıı nde ve Av rupa 'nın d i ğer << beratl ı ıı kentle rinde <<de­
mokrasi» ekonom i k yönden g ü ç l ü s ı n ıfların s iyasa l egemen l i klerinin -devle­
tin- yöntemi, biçimi o l a ra k bel i rd i . Bu <<d emokrasiıı le rde ça l ı şa n kitlelerin
yeri ve payı yoktu. O n l a r siyasa l h a k l a rdan yoksu n d u l a r.
Ka pita l izmin gelişmes i n i n, kent s ı n ı rlarının d ışına taşı p k ı rsal bölge­
leri de etk isi ve egeme n l i ğ i altına alma sıyl a, ic paza rı geliştirip u l usal e ko­
nomiyi ve u l usal devleti ol uşturmasıyla tica ret, sanayi, fina ns, ta rım burju­
vazis i ekonom i k o l a ra k g üçlendi. Feodal ü retim i l işki leri ve o n u n üst yapı ­
sı siyasa l sistem, devlet biçimi, kapita l izmin gel işmes i n i ve bu rj uvazi n i n

İNCELEME 1 ARAŞTI RMA 63


e konom i k g ücüyle bağ l a nt ı l ı o l a ra k siyasal egeme n l i ğ i a l masını ö n l üyordu.
Burj uvazi kimi ü l kede -Fra nsa'da- büyük b i r i htilalle. kimi ü l kelerde de
küçük i htila l ler ve kademe l i devrimci bir s ü reele i ktidarı a l d ı ve feodal
d evlet biçimini pa rça l ayıp yerine, kend ine u ygun devlet biçimini getirdi.
Bu, burj uva demokrasisiydi.
Demokrasi b u rj uvazi n i n iki yönden işine yaşıyordu. Birincisi, k ıyas ıya
b i reyci, rekabetçi, merkezi kontro l ve düzenlemeden yoksun kapita l izm­
de b u rj uvazi n i n kendi icinden bö l ü ndüğü kes i m ler a rasındaki -büyük ve
orta burj uvazi ve öze l l i k le tica ret, sanayi, finans ve tarım burjuvazisi a ra­
s ı nd a k i- g üç o ra n l a r ı n ı ve hu o ra n l a rda meydana gelen değ i şmeleri den­
geleyi p d üzen ieyeb i l mek için gere k l i esn e k l i ğ i get i r iyord u . i k i ncisi, her eko­
nom i k ve siyasal s istem ve onun egemen sınıfı ya l n ız ekonomik ve siyasal
g ücüyle aya kta d u ra maz, egeme n l i ğ i n i sürdüremez. ideoloj i k düzeyde de
ekonom i k-siyasa l egemen l i ğ i ve d üzen i n i doğru la ma k, haklı ç ı ka rma k , d i ­
ğ e r a l t sın ıfiara kabu l etti rmeye ca ba l a m a k zoru ndad ı r. ideoloj i k düzeyde
feoda l düzen, a r isto kra s i n i n s ı n ı fsal egeme n l i ğ i n i ve kra l ı n s iyasa l i ktidarını
ve otoritesini soy l u ola n-olmıya n ayırımına, bu ayırı m ve ona bağ l ı egemen­
l iğ i de ta n r ısal i ra deye, buyruğa daya n d ı rıyordu. Burj uvazi bu n u n karş ı s ı n a .
ideol oj i k düzeyde, i nsanların doğ u şta n özg ür v e e ş i t olduğu. s iyasal ege­
men l i ğ i n i n b u n l a r ı n i radesiyle oluşt u ğ u -ya n i g ü n ü m üzde, egeme n l i ğ i n
« m i l li i rade»ye daya n d ı ğ ı- b u egeme n l i ğ i n vekô leten devlete devred i ldiği
(topl u msal sözleşme) teziyle, çıkıyordu . Demokrasi -d üşünce, söz. toplantı,
ö rg ütlenme özg ü r l ü kleri ve siyasa l seçiml er- bu tezin prati kte uyg u l a ması
ol uyord u .
Bu ideo loj i n i n a ristokra s iye ve krala karşı kaya b i l meye ya ra ması ya n ı
sıra b i r başka yara rı da ha vard ı burjuvazi i ç i n . Bu rjuvazi sadece kendi g ü ­
c üy le a r i stokrasiyi ve mutlak kra l l ı ğ ı a l t ede b i i m i ş değ i l d i . Feoda l düze n i n
en ezd i ğ i s ı n ıflar olan köyl ü-kentl i emekçil er, i ş ç i l e r a ristokrasiye ve mut­
l a k iyetc i k ra l l ı ğa karşı ç ı kmaya hazırdı rlar. Burj uvazi i n sa n la rın doğuştan
özg ü rlüğü, eşit l i ğ i , kardeş l i ğ i ve evrensel insan h a k l a r ı tezleriyle bu k itleleri
d e peşi nden s ü r ü k l ed i ; burj uva devri mleri n i n et ken, vurucu gücünü b u sı­
n ıflar ol uşturd u .
'
Burj uvazi i ktidarı a l d ı kta n sonra bu evrensel , i nsalcıı ideolojisini u n ut­
ma veya rafa kald ırma yol u n a gitt i . Özg ü r l ü k , seçme ve seç i l me h a k l a r ı bur­
juvazi i ç i n d i . B u r j uvazi seç i m l e re kat ı l ma, seçme ve seç i l me h a k k ı n ı m ü l ­
kiyete sa h i p olma ö l çütünü getirerek i ş ç i v e emekçi k itlel erden esi rgemek
istedi. Çeşitl i Avrupa ü l keleri nde i şç i s ı n ıfı genel oy h a k k ı , örgütlen me ve
grev hakları iç i n uzun y ı l l a r çetin m ücadel eler verme du rumu nda kald1 .
E m e k ç i , i ş ç i k i t l e l e r i n bu y ü kselen mücadeleleri v e isteml eri karş ısında
burj uvazi k ral l ı ğa tekra r sığ ı n ma k ( 1 9. yüzyılda Fra nsa) veya kra l l ığ ı mut­
lakiyetçi o l ma kta n ç ı karıp a nayasal biçime sokarak s ü rd ü rmek ( i n g i ltere)

64 Y U RT ve D ÜNYA
a l maşığ ı n ı seçt i ; oysa. burj uva egemenl i ğ i ve yöneti m i için en uyg u n dev­
l et biçimi burj uva demokratik c u m h u riyetti.

Başka türlü de ya pa mazd ı . Kapita l izm de daha önceki s ı n ıf l ı topl u m­


l a r gibi sömü rüye daya n ıy o rd u. Sömüren i l e söm ürülenlerin eşit olmasına.
sömürü l e n i n sömüren kadar özg ü r ol masına olana k yoktu. Demokrati k h a k
v e özgürlü kler. i ş ç i s ı n ı f ı n ı n v e emekçi kit l elerin mücadelesiyle ne kada r
genişlese de ü ret i m i l iş k i l e r i n i n -sömürünün- ya ratt ı ğ ı bu temel eşit­
siz l i k s ü rüyordu ve kapital ist ü retim i l işk i leri değişmedi kçe de sürecekti .
Tari hte d a h a önceki ev relerde ve topl u msal düzenlerde olduğu gibi ka­
p ita l i zmde d e demokrasi ekonom i k ve pol itik g ücü el inde tuta n egemen
s ı n ıf içindi. Ve devl et, sömürücü egemen s ı n ıf yara rına olan bu d u rumu,
sömürülen s ı n ıfla rı baskı a ltına a l a ra k , koruma ve sürd ürme a ra c ıyd ı.

B u raya kadar söyled i k l erimizden. çizmeye çal ıştı ğ ı m ız ta r i h pa nora­


masından ç ı k a n sonuç Len i n ' i n tek cümlede özetied iği olgudur: «demok­
rasi b i r devlet biçimid i r» . Devlet s ı n ı f l ı top l u m l a rın o l u ş masıyla ortaya çık­
mıştı r. Demokrasi ise s ı n ıfsal iktidarın biçimlen işid i r. Demok rasi, ü retim
a ra ç l a r ı n ı n bel l i sınıfların mül kiyetinde b u l u nduğu top l u m l a rda, bu m ü l k i ­
yete ve sağ l adığı ekono m i k g üce sa h i p olan, sayıca a z ı n l ı kta k i s ı nıfın po­
l i t i k i ktida r orga nla r ı n ı n , «yurttaş» ve h u k u kça eşit say ı l a n , seç i m lere ka­
t ı l ma h a k k ı ta n ı n a n l a r ı n oy çoğ u n l uğ u i l e oluşturulduğu rej i md i r. Şöyle bir
zıtl ı ğ ı d a içerir; i ktida r o rganla rı'n ı n k i ml erden o l uşaca ğ ı oy çoğ u n l u ğuyla
bel i rlen i r, ama. bu yönte mle ol uşan orga n l a r oyları veren çoğ u n l u ğ u n değ i l ,
öze l m ü l k iyete v e ekono m i k g üce sa h i p a z ı n l ı ğ ı n pol i t i k egemenl iğ i n i n a ra ç­
la rıd ı r. Ancak sosya l i st d üzendeki topl u m l a rda ü retim a raçlarının özel mül­
kiyeti kalkmış olduğundan. demokra s i n üfusun tümüne ya k ı n büyük ço­
ğ u n l u ğ u n u oluşturan kitlelerin işçi sın ıf önderl i ğ indeki i ktida rın ı biçimlen­
d i ri r. Top l u msa l ev rimin sosya l izm aşama s ı n ı n i l e rki evreleri nde s ı n ıfsal
ayrı ş ı m l a rın tüm izleri s i l i n i p g itti ğ i ve b u n u n son ucu, egemen s ı n ıf ı n veya
s ı n ıfların yönet me, yü rütme ve baskı a racı olara k d,evlet de eriyip yok oldu­
ğ u za man, sın ıfsal pol itik egemen l iğin biçimi o l a ra k demokrasi de yok ola­
caktır. Top l u m işleri, bas kı araçla rına gerek kalma ks ı z ı n , insa l a r ı n gönül­
den beni msedikleri ve uyd u k l a r ı k u ra l l a ra göre düzenlenip yürütü lecektir.
Dav ra n ış ve eylemlerde kura l l a ra uyg u n l u k, fizik güç k u l l a n ıl ma s ı n ı gerek­
tiren bask ı l a rl a değ i l , b i reyi n i ç i nde b u l u nduğu g ru p l a r ı n . top l u l u ğ u n ve ge­
nel ka muoyu n u n onayiayıp onaylama ması, beğe n isi veya kınarnası ve eleş­
ti rmesi gibi top l u msal tepkilerle kontrol altına a l ı nacaktır. Bugünkü top­
l u m l a rda neza ket kurallarına ve b i r ölçüde a h i Ci k k u ra l l a rı n a uyma n ı n böy­
le, benzeri b i r mekan izma i l e sağ l a n d ı ğ ı g i b i .

iNCELEME 1 ARAŞTI RMA 65


KAP iTAL iST TOPLUMLARDA DEMOKRATi KLEŞME S Ü RECi :
Ka pita l ist toplumlarda demokrasi, d a h a önceki tarihsel aşamalarda
olduğu g i b i s ı n ıfsal bir n itel i k taş ıma kta ve « b u rj uva demo kras isi» denil­
mes i n i hak etmekle bera be r. tari h i n geçmiş aşa m a l a rında yera l a n demok­
rasilerden öne m l i fa rklar gösteri r. Kölec i top l u m l a rda ü retici sınıf olan kö­
lelerin h içbir za man. h iç bir ölçüde demokraside, egemen s ı n ıf i ktida r ı n ı n
biçimleni şinde b i r rol ü olamam ıştı r. Feod a l d üzenden sertler ve « ke ntsel
devlet» lerle «özg ü r kent» lerdeki işçi ve emekç i ler de öyle. Köleci top l u m­
l a rda kölelerin, feodal toplumlarda köylülerin başkald ı rd ı k l a rı. keskin m ü ­
cadele verd i kleri zama n l a r olmuşt u r. B u mücadelenin söz.ü geçen s ı n ı fla r
lehine bazı son ucl a r verd i ğ i de görülm üştür. Ama bu mücadeleler bu sö­
mürülen sınıfla rın, s iyasa l i ktidarın biçimlenişi s ü recine katı l abi l meleri; h u ­
k u ksal , biçi msel d üzeyde de olsa siyasa l h a k l a r elde edeb i l meleri son ucunu
vermemiştir.
Feoda l topl u m içinde k apita l ist ü retim i l iş ki lerin i n ve sermayeci s ı n ıfın.
burj uvazi n i n oluşup g üçlenmesiyle b u r j u vazi pol iti k i ktida rı a l maya yö­
neli nce, k ı rda ve kentte söm ürülen ve kurulu d üzene başka l d ı r a n emekci­
leri peşinden s ü rü klemek gereğ i n i d uymuştu r; onların gücüyle. katkısıyla
i ktidarı alabil miştir. i ktidarı a l d ı ktan son ra burj uvazi pol itik hakları işçi ve
emekcilerden esi rgeme yol u n a g i di nce, işçi sınıfı buna karşı d i re nmeye, m ü ­
cadele etmeye koyu l muş v e zamanla bu m ücadeleden sonuc a l maya baş­
lamıştır. Genel seçimler, örg ütlen me, toplantı, sen d i ka l aşma ve topl u söz­
leşme h a klarını ve f i k i r, söz, vicda n i kanaat ve felsefi görüş. yayın özg ü r­
l ü klerini b u rjuvaziden koparıp a l m ıştır. Demokrasi n i n s ı n ıfsa l . burjuva ka­
rakteri te melinden değişmemiştir; sömürme-sömürülme d üzeni değişme­
d i kce de bu n itel i ğ i ortadan ka l ka ma zd ı . Özg ü rl ü k. sadece yasa kların ka lk­
ması değildi, özgü rl ü kleri f i i len kullanabi l me olanakla rına sahip alma ktı.
Söm ü ren-sömü rülen il işkisi içinde i se, sömürülenler bu özg ü r l ü kleri kul­
lon ma olanaklarına e lbette sömürenler kadar sa h i p ola m ıyorla rd ı. ola maz­
l a rdı. Ama bu özg ü r l ü kleri h iç k u l l a n a rn ıyar da değ i l lerd i . i şci s ı n ıfı n icel
ve n itel bak ı mdan güçlendi kce demokratik ha� ve özgürlük lere daha b i r
sa h i p ç ı k ıyor. b u n l a rı k u l l a n ma olana klarını daha b i r gel işti riyordu . işci
sınıfı bu demokratik hak ve özg ü r l ü kleri k u llanara k ve k u l l a n ma o l a na k­
l a rına daha geniŞ ölçüde s a h i p olara k sermaye sınıfına. onun e konom i k
g ücüne v e poJ it i k egeme n l i ğ i ne karşı mücadelesini kes k i n leşti riyor, etkin­
l eşti riyordu . Yüzyılı aşkın b i r s ü re önce b i l i msel sosya l izmin k u ru c u l a rı ta­
rafından bel i rt i l m i ş olduğu üzere. demokratik cumhu riyet, işçi s ı nıfı m ü­
cadelesi için en e lverişl i ve işçi sınıfının i ktidarı sorun u n u n onun içinde cö­
züleceği rej i mdi.
ta monla demokrasi a nlayı�ı n ı n ve uyguloması n ı n I çeriğ i ve kapsamı
da değişti ve gen işled i . Bu, b i l imsel sosyal izmin ve b i l i msel sosyal ist teo

66 YURT ve DÜNYA
riye dayan işçi s ı n ıfı h a re ketinin beli rleyici rol ü n ü n sonucuyd u . işçi s ı n ıfı
ve sosya l ist çevre ler d ışında da, be l l i yıl larda oy vermen in s iyasa l i ktidara
katı l ma demek o l m a d ı ğ ı , « k lasik özg ü r l ü kler» in h a l k kitleleri a çısından de­
mokrasi icin yete rl i o l madığı, demokras iyi daha geniş toplumsa l kapsamda
d ü şü n me k ve uyg u l a m a k gerektiği düşü ncesi yayı l ma ya ve tutunmaya baş­
l a d ı . Ma rx ' ı n ded i ğ i gibi genel seçimler, ke ndi ba şına, egemen sın ıfta n hangi
kişilerin i ktida r ko ltuğuna oturu p işçi ve emekçi k itleleri yönetmesi n i be­
l i rl emekten başka b i r sonuç vermiyordu. Ama işçi s ı n ı f ı n ı n b i l l i msel sosya ­
l ist teo riyi özü msem iş ve sosya l izmi hedef a l a n siyasal h a reketi nin ve ö r­
g ütle n i ş i n -pa rtisinin- politik a re nada yer a l ması ve za ma n l a güçlen­
mes i , g ü c ü n ü süre k l i a rtt ı rmasıyla d u ru m değişmeye başl a d ı . işçi s ı n ıfı a r­
t ı k kendi tems i l c ilerini pa rle mentoya gönderebiliyordu. i şçi sınıfı temsilci­
leri pa rlamento dışı nda k i örg ütl ü işçi s ı n ıfı ha reket ine, o n u n tuta rl ı ve g ü ç l ü
mücadelesine daya n a ra k parlamentoda -iktida r düzeyin de- e t k i n rol
oy n ıyabiliyord u . işçi s ı n ıfı için parlamento öncel ikle bir foru mdu, egemen
s ı n ıf b u rj uvazi n i n ve o n u n siyasa l i ktid a r ı n ı n perde a rkası oyu n l a r ı n ı , işçi
ve emekçi kitleler a ley h i n e sürd ü rd ü kleri pol it i ka ve « icraatı» , u l usal bağım­
sızl ığa ve ç ı ka ria ra aykırı dış politika s ı n ı serg i lemek; işçi sınıfının görüşlerini,
somut so run l a ra somut önerilerini duyurmak, işçi ve emekçi s ı n ıfları n ı n h a k­
l a rı n ı savu n m a k üzere k u l l a n ı l a n bir forum . Ama işçi sın ıfı pa rti leri toplum­
da g üçlerini ve etk i n l i k lerini a rt ı rdı kça, pa rlar:ı entoda daha güçlü biçimde
tems i l ed i l i r oldu l a r ve bu pa rla me nto dışı ve içi g üçl ü l ük, burjuvazinin
iktidarını bel i rli sınırlar içinde tutmak, dizginlemek olanağ ı n ı ya rattı. Kuş­
kusuz i ktida r yine burj uvazi deyd i, ama burj uvazi bu iktida rı keyfi nce, dile­
diği g i b i k u l l a na m ıyor, eskisi g i bi kolayca at koştu ra m ıyord u. Ön ünde işçi
sınıfının ve partisinin tuta r l ı , d i rençli muhalefet d uva rı n ı bul uyordu. Pa rla ­
mento sadece b i r forum olma ktan ç ı ka ra k , burj uva i ktidarını be l l i s ı n ı rlar
içine itelemenin bir aracı da ol maya başladı. i şçi s ı n ıf ı n ı n sosya l izmi hedef
alan pa rti leri, işçi s ı n ı fı n ı n top l u m yaşa m ı nda top lantılar, miting l er, y ü rü­
yüşler, p rotestol a r, d i ren meler ve g revlerle verd iği örgütlü ve b i l inçli mü­
cadeleyi parlamento içi m ücadele i l e b i ra rada, uyuml u ve eşg ü d ü m l ü bi­
çimde yü rütmeyi becerd iler. işçi s ı n ıfı pa rtilerinin parla menter faa l iyet­
leri burj uva a n layışına ve pratiğ ine uyg u n « pa rl a mentarizm » i n s ı n ı rl a r ı n ı
a ş t ı . Kısacası işçi sın ıfı parti leri genel seçi mleri v e parla mentoyu «sosya ­
l istceıı k u l l a n mayı öğrendi ler.

Şimdi Bat ı n ı n gelişmiş, i leri kapita l ist topl u m l a rında şu soru ortaya ç ı k·
m ıştı r: b i r a d ı m daha i leri g i d i lerek, demokratik özg ürlükler, genel seç i m ler
ve pa rlamenter mekanizma çerçevesi n de iktida rı burj uvaziden demokratik,
barışçı yolla a l m a k m ü m k ü n olamaz mı? Bu soruyu Fransız ve ita lyan par­
ti leri « evet>> d iye cevapl ıyor, d a h a birkaç batılı parti de öyle.

INCEL EME 1 ARAŞTIRMA 67


Burada kısaca işa ret ede l i m ki, barışçı yol olas ı l ı ğ ı , demokra t i k özg ü r­
l ü klerin işçi s ı n ı f ı n ı n örgütlen işi ve m ücadelesi i ç i n önemL emekçi kitleler
ve demokratik g üçlerle ittifa k ve daya n ışman ı n gereği b i l i msel sosya l izmde
çok önceden beri kabul edilmiş konu l a rd ı r. Ş i md i , söz konusu Batıl ı par­
ti ler kendi ü l kelerinde barışçı, demokrat i k yoldan i ktidara gelme olanağ ı nı n
bel i rd i ğ i v e i ktida ra gelind i kten son ra d a s ü regelen demokrati k özgür­
l ü kleri kısıtlamadan, büy ü k tekelc i b u rj uvazi n i n dahi s iyasal özg ü rl ü k lerine
dokunmadan. işçi sın ıfı n ı n öncülüğ ünde tekel dışı bütün s ı n ıf ve taba ka­
l a rı n b i rleşi k i ktida rın ı n « i leri demo kras i » d üzeyinde gerçe kleşebi leceğ i gö­
rüşü ne varm ı ş l a rdır. Sözü geçen partiler bu görüşlerini ve ben i msedi kleri
.strate j iyi kendi topl u m l a rı n ı n somut ta h l i l i ne daya nd ı rm a ktad ı rl a r; tüm top­
l u m l a r için geçerl i, evrensel bir reçete ola ra k ileri s ü rmek iddiasında de­
ğ i l lerdir.
Seçimlerle i ktidara gel i n d i ğ i nde bu i ktidar sadece parla mentoda sa n­
d aiyo çoğ u n l u ğuna daya n m ıyac a ktır; bu çoğ u n l u k , i ktidar olmanın h u k u ksa l
daya n a ğ ı olaca ktır. i ktida r as ı l , parlamento dışında, top l u mda, işçi ve emek­
Ci kitlelerin ö rgütlü g ücüne ve m ücadelesine dayanacakt ı r. Seçimlerde
o l uşacak oy çoğ u n l uğ u , bu ö rgütl ü gücün ve m ücadelen i n n ice! d ü zeyde,
sayı l a ra dönüşmüş ifades i , bel i rtisi olacaktır. işçi s ı n ı fının yoksul köy l ü ile
ittifa kı zoru n l u l uğ u b i l i n iyord u, teoride bel i rtil m işti . işçi s ı n ıf ı i ktidar ı n ı n , di­
ğer emekçi s ı n ıf ve taba kaların da bu i ktidardan ya na kaza n ı l masıyla, ço­
ğ u n l u ğ u rızas ı n a , « i ra desi » ne, daya n ması gereği de b i l i n iyord u . Sosya l izmin
kurul uşuna geçen topl u m l a rda, kapita l izmden a rta kalan d i ğer s ı n ıf ve ta ­
bakaları da işçi s ı n ı f ı n ı n partisi önderliği nde pol iti k p a rti veya diğer b içim­
l erde a ltta n yu karı doğru örgütleye re k i ktidara katm a k gerekti ve bu ya­
p ı l d ı . Sosya l i st top l u m l a r, b i rb i rine bağlantı l ı ve hep b i ra rada bütünleşmiş
olara k, çeşit l i a l a n l a rda ve kademelerde örg ütlendiril miş ve bu örgütlen ­
melerle n üfus u n tümü işlerin yön et i m ve yü rütüm ü n e katılma durumuna
geti rilmiş topl u m l a rd ı r.
F ra nsız ve italya n partileri ve diğer bazı ül keler partileri, i ktidarı a l ­
m a d a n ö n c e bu g e n i ş ittifa kları kurup örgütlemek. v e bu örgütün kitleleri
kendilerini söm ü ren ve ezen tekel c i b u rj uvaziye karş ı sefe rber etmek, m ü ­
cadeleye sokmak tasarı ve g i rişim indedi rler. Onların gözlem v e ka n ıs ı n ca ,
sosya l ist düşünce v e özlemler işçi s ı n ıf ı n ı n d ış ı na ta şmakta , diğer s ı n ıf v e
tabaka l a rca da beni msenmekted i r. Tekelci burj uvaziye karşı d i renç de be­
l i rginleşmekte ve a rtmakta d ı r. Büyük burj uvazi böyle geniş bir sın ıfsa l it­
tifa klar yelpazesiyle kuşat ı l ı p, soyutlana b i l i r, etkisizleştirileb i l i r ve çoğun­
luğun oy la rıyle i ktidara gelineb i l i r. i ktidar a l ı n d ı kta n son ra da te kelci bü­
yük burjuva z i n i n e kono m i k daya n a k l a r ı bir s ı ra kamulaştı r ı l m a l a rla çöker­
t i l i r ve devlet ayg ıtı n d a , i ktidar meka n i zmasında, b i r d iz i değişi k l i klerle,
büyü k b u rj uvaziye ka rşı bi rleşen gen iş s ı n ıf ve ta ba ka l a r yelpazes i n i n işçi

68 Y U RT ve DÜNYA
s ı n ıfı önc ü l üğ ü ndeki i leri demokrat i k i ktidarına uyg u n b i r mekan izma ya ra ­
t ı l ı r. Seçiml erde oy çoğ u n l u ğ u i l e beliren ve parla mento çoğ u n l u ğ u n u o l u ş"
tura n « i rade» , toplumdaki bu geniş s ı n ıf ve taba k a l a r ittifa k ı n ı n ve onun
büyük burj uvaziye karşı s ü rd ü rd üğü m ücadelenin b i r i fadesi olur ve i kti­
da r bu ittifa k ve m üca de leye daya n ı r.
Bütün bu gel işmeler s ürec i i ç i nd e işçi s ı n ıfı d ışındaki d iğer kol ve ka­
fa emekçisi kitlelerin d e politik b i l i nc i yükselecek, b i l g is i a rtaca k, dene­
y i m l e ri zen g i nleşece kti r. i ktida r için mücadele ver i l i rken, bu mücadele, onu
ve ren leri de değişti rip geliştirecekt i r. i şçi s ı n ıfı d ışında k i . kitleler kendileri
icin sosya l izmden başka ç ı k a r yol o l madığı son ucuna va racaklardır.
K i m i g�lişmiş kapita l ist ü l kelerin işçi s ı n ıfı pa rtileri n i n barışcı, demok­
rat i k yo ldan i ktida rı a l ma tasa rıları ana çizg i leriyle özetlemeye ça l ıştı ğ ı ­
m ız böyle b i r ta h l i l v e değerlendi rmeye daya n d ı r ı l ma ktad ı r. B u değerlen­
d i rme de şu koşulla rl a belirlenmiştir:
- Bir i htilal durumunun nesnel ve öznel şartları yoktu r ve ya k ı n b i r
gelecekte oluşocağa da benzememe kted i r. Buna karş ı l ı k Fransa v e ita lya
g i b i to plumla rda işçi s ı n ıfı partileri genel seçi mler yoluyla iktida rı a la b i le­
cek d u ru ma gelmişl erd i r, bu yolla iktidarın eşiğind ed i rler. Yukarda sözü edi­
len değerlen d i rmeler b i r ya na , böyle f i i l i bir durum va rdır.
- Demokrati k özg ürlü kleri işçi s ı n ıfı çet in m ücadelelerle burj uvazi­
den kopa rıp a l m ı ştır ve bu özg ü rl ü kler işçi ve emekçi kitlelere malolmuştu r.
- S ı n ıfsa l güçler a ra s ında ki oranlar işçi ve emekçi kitleler l e h i n e de­
ğ işmektedi r.
- Ulusla ra rası g ü çler denges i n i n sürekli dü nya sosya l i st siste m i , d ü n ­
ya i ş ç i s ı n ıfı hareketi ve u l usal kurtuluş m ücadelelerinden y a n a değişmesi
nedeniyle d ünya kon jonktürü elverişlidir.
Tasa rla nan yöntemle ve biçi mde oluşa ca k i ktida r, -ol uştu ru labi l i rse
eğer- kapital ist d üzen i n ş i md iye kadar ta n ı d ı ğ ı en tems i l i (topla m n üfu­
sun ezici çoğ u n l u ğ u n u temsi l eden), en demokratik ve güçlü i ktidar ola­
caktır; ve bel i rtildiğine göre , ya lnız pa rlamentoda sayı çoğ u n l u ğ u n a değ i l ,
top l u mda k i en g e n i ş s ı n ıf v e ta ba kala r ittifa k ı n ı n f i i l i g ücüne v e m ücade­
lesine daya naca ktı r. U m u l m a ktad ı r ki, böyles i ne g üçl ü ve demo krati k bir ik­
tida r karşısında, soyutl a n m ı ş ve yalnız kalmış olan büyük burjuvazi d i ren­
mek, aya klanmalar d üzenlemek g üc ü n ü ve olana ğ ı n ı b u l a m ıya ca k, g i rişi­
len politik, ekonom i k , sosya l dönüşü mleri ka buJ etme duru mu nda ka laca k­
t ı r. Böylece, dön üşümleri ş i ddete baş vura ra k ka bui etti rmek zoru n l uğu
doğmıyaca ktır. ( Proleterya d i ktatö r l ü ğ ü n ü redetmeleri bu a n la mdad ır) De­
mokrat i k yolda n i ktidarı a l ma ve iktidarda ka l ma -ve proleterya d i ktatö r­
lüğünün reddi- şu son ucu da beraberinde geti rmekted ir. Genel seç i m ler­
de çoğ u n l u k elde edilemed i ğ i nde i ktida r b ı ra kı lacaktır. Sa n ıyoruz şöyle dü-

iNCELEME 1 ARAŞT I R MA 69
şünül mekted ir: öngörülen biçi mde, bi rleşik mücade leler içi nde pekişt i r i l ­
m i ş b i r s ı n ıf v e taba ka l a r ittifa kı gerçekleşt i ri l i rse. bu, seçi m l e rde oy ola­
rak kend i n i gösterecekt i r; hele iktidardayken soru n l a ra geçe rli çözümler
get i ren, halk kitleleri n den ya na ve topl umu ilerleten işler ba şa r ı l m ı şsa. oy­
lar eks i l me k şöy le d u rsun, daha a rtacaktır. Yok, oylar gerilerse, b u , ge­
çisi b i r d u ra k l a m a olacak, yanlışlar, eks i kl i kler gözden geç i r i l i p düzeltile­
cek, m ücadeleye ye niden h ız verilecekt i r.
Ne va r k i , bütün bu dönemde devlet VGirl ı ğ ı n ı koruyaca k, top l u msal
dön üşümlerin gerçekleşti ri l mesinde yen i işlevler yüklenerek daha da et­
kinleşecektir. Devlet aygıtının her kes i m i ne den l i demokrat i k l eşti rilse, h a l ­
kın denet i mi nde ve h a l l<a k a r ş ı soru m l u b i r düzeye geti rilse d e , devletin
ordusu, güve n l i k kuvvetleri, m a h kemeleri, tutuklama ve cezaevleri b u l u na­
ca ktır ve bunlar gere ktiği nde k u l l a n ı laca ktır. Demek ki, maddi ceb i r unsu­
ru ortadan kalkmış değ i l d i r. Devlet, pol itik i ktida r, ka pital ist topl u m l a rı n
ta ri h i nde görülmemiş ö l çüde demokratik, nüfusun ezici çoğ u n l u ğ u n u n i ra ­
desine daya n ı r olsa da, bu, büyük çoğ u n l u k için demokra s i ; ayrıca l ı k l a rın­
dan, «sö m ü rme özg ü r l üğ ü » nden yoksun b ı ra kılan küçük azın l ı k -büyü k
tekelci burj uvazi- i ç i n ise bir zorlanma olaca � tır. M u ha l efet part i lerine
m üsade o l u n ması. fikir, söz, yayın, ö rgütle nme vb. özg ü rl ü klerin korun­
ması bu temel durumu değişti rmez. Nasıl k i kapital ist d üzende m u h a l efe­
tin ve sözü geçen demokrati k özg ü rl ü klerin va rol u şu bu rjuva s ı n ıf ı n ı n ege­
men l i ğ i n i , gen iş s ı n ıfsa l a n lamda d i ktatörlüğünü, ortadan kaldı rm ıyorsa.
Bu demekt i r k i , öngörülen yen i i ktidar duru m u nda da demok rasi v e dev­
let s ı n ıfsa l n ite l i ğ i n i koruyacaktır. B i l i msel sosya l izm teori s i n i n devlet ve
demo krasi kon ula rında ortaya koymuş olduğu temel doğ ru kı rda b i r de­
ğ i ş i k l i k söz konusu değ i l d i r.

Gel i şmiş kapita l ist ül kelerde demokrat i kleşme s ü rec ı n ı n giderek işçi
s ı n ıfı n ı n ve emekçi kitlelerin hak ve özg ürl üklerinin gen işlemesinden ya na
bir gel işme göstermesi d üz bir çizgi üzerinde düzen l i i l erlemelerle olma­
d ı . Kapita l izmin emperyal ist aşamaya gelmesi, sermayenin yoğunla şması
ve merkezi l eşmes i son ucu dev te kel lerin ol uşmasıyla demokrasi, büyük
b u r j u vazi n i n pol iti k i ktida r ı n ı n biçimlenişi için gereRli ve yara r l ı o l m a ktan
ç ı ktı. Burj uvazi, b u rj uva demokrasisine a rt ı k sa h i p ç ı kamaz oldu. Ve böy­
lece, kapita lizmin oluştuğu ve geliştiği dönemdeki tarihsel, ilerici rol ü n ü
yitird i . Demo krati k rej i m i , h a k ve özgürl ü k leri sav u n ma ve korumayı i şçi
sınıfı hareketi yüklendi. Bugün Batı n ı n gelişmiş kapital ist ü l kelerinde ya l ­
n ız sosya l izm i ç i n mücadelen i n değ i l , demokrasi mücadelesi n i n de öncü
g ücü işçi s ı n ıfı ve onun politik partisidir. Bundan ötürü demokrasi m üca­
delesiyle sosya l izm m ücadelesi içiçe geçm iştir. Art ı k sosya l izmi hedef ol­
m ıyan b i r demokrasi mücadeles i n i n öne m l i son uçlar vermesi, top l u m u i l er­
I etmesi m ü m k ü n değ i l d i r.

70 YURT ve DÜNYA
Tekelci büyük bu rjuvazi i ç i n ekono m i k egemenl iğ iyle uyu m l u otoriter
bir rej i m gere k l i i d i . Ka pita l iz m i n çel işkileri n i n , buna l ı m l a rı n ı n kes k i n l eşip
ş iddetlenmesi, işçf sın ıfı n ı n ve kitlelerin m ücadeles i n i n y ü kselişi demokra­
s i n i n a sk ıya a l ı n masına, tekelci büyük burj uvaz i n i n açık teröre dayanan re­
j i m i faşizme yol açtı. ita l ycın, Alma n , ispa nyol ve Porte k iz faşizm lerinin
nite l i ğ i n i b i l iyoruz. Ama bugün de faşizm teh l i kesi ortadan ka l k m ı ş değ il­
d i r. Ş i l i 'de sosyal izm doğrultusunda demo krati kleşme süreci P i n ochet'nin
'
faşist darbesiyle kesintiye u ğ ratıldı . işçi s ı n ıfının demokratik yoldan i kti­
d a ra en yaklaşmış olduğu ita lya'da faşizm teh l i kesi söz kon usudur. ita l ­
y a , Berli nguar'i n deyimiyle «derin b i r k riz>> içinded i r. ita lyan Komün ist Par­
tisi i ktidara katıl mada n sorunların çözülme yol una sokulamayacağı b i l i n­
d i ğ i ha lde A B D ve A ET'ni n k i m i ü l keleri ve s ı rtını onlara dayayan ita lya n
tekelci burj uvazisi buna olanak tan ı ma ma kta d ı rlar. ha lyan işçi sın ıfı par­
tis i n i n demokrati k i ktidar için şa rt sayd ığı, işçi sınıfının orta s ı n ı f ve ta­
ba ka la rla ittifa kı ol u şturu lmuş; pa rtiler d üzeyinde, halyan Ko münist Pa r­
tisiyle H ristiyan Demokrat Partin i n bir anlaşma ve uzlaşmaya varmaları
gerçe kleşt i r i l eb i l m i ş değild ir. içinde bulunulan kriz ise i vedi çözüm gerek­
t i rmekted ir. Bu d u ru m , ve ABD'nin sol bir i ktidara karşı a l mış görü ndüğü
tutum fa şist b i r d a rbe olas ı l ığ ı n ı g ü ndeme geti rmekted ir. Bu olasıl ı k ger­
çekleş i rse, bu defa faş iz m i n gelişi M u ssol i n i ve H itler'i n iktidarı a l ışları
g i b i ol mayaca ktır. Faşizm askeri bir da rbeyl e sa h neye ç ıkacaktır. Batı l ı
gel işmiş ü l kelerde ol uşturu l a n , demokrat i k yolda n iktidara geliş v e sosya­
lizmin k u ru l uşuna geçiş strate j i lerinin prati kte gerçek leşeb i l mesinde en
büyük sorun ord u n u n b u rj uvazi lehine m üdaha lesi, iktidarı a l ması olasılı­
ğ ı d ı r. Buna ka rşı . ord u n u n kitles i n i ol uştura n safla rın büyük çoğ u n l u ğ u ­
n u n emekç i l e r olduğu, ordun u n top l u mu ndan tüm soyutla n m ı ş, ayrı b i r d ü n ­
yada yaşamadığı, ve rilen demokrasi mücadeles i n i n ord u kadrolarını da et­
ki leyeb i leceği ve onu demokrasi safına çekebi leceğ i söylenebi l ir. Ö rnek
olarak da Porte kiz'de k i N isan 1 974 devrimi gösterileb i l i r.

ita lyan, Fra nsız ve d i ğer benzeri Bat ı l ı pa rtilerin benimsed i k leri stra­
te j i de en kriti k, en teh l i ke ya rata bi lecek nokta « i leri demokras i >> aşa ma­
sından ka pital izmin g iderek tasf iyesiyle sosya l i zm i n kurul uşuna geçiş so­
runudur. Te kel d ı şı b u rj uvazi n i n önemli büyü k l ü kte sermaye ve işletmele­
re sa h i p olduğu ve b u n l a rl a işçi s ı n ı f ı a rasındaki teme l, uzlaşmaz çel işki­
nin i leri demok rasi aşamasında ortadan ka l km ı ş o l mayacağı u n ut u l ma ­
ma l ıd ı r. B i l i msel sosya l izm i n , orta burj uvazi n i n v e küçük burjuva zinin kay­
pa k, özel m ü l k iyete s ı kıca yapışkan olduğu konusunda k i uya rısı asla kü­
çümsen meyece k b i r n okta d ı r. Sosya l izme geçiş aşamasına gelindiği nde
bu taba ka ların, öze l l i k le o rta burj uvazi n i n güçlü bir d i re n i ş göstermesi , it­
t ifa kta n ayrı l ması küçük bir olas ı l ı k değ i l d i r. Bunların bu eğ i l i m le r i n i n d i e
ğ e r gelişm i ş kapital ist ü l kelerce d e deste k leneceğ i v e k ı ş k ı rtılacğ� v e bu-

iNCELEME 1 ARAŞTI RMA 71


nun g iz l i terti plere. s i l a h l a nmalora dahi yol açabi l eceği göz önü nde tutu­
ı u rsa i şa ret ettiğimiz teh l i ke daha da önem kazanma ktad ı r. Önerilen stra­
teji lerde üstü nde önemle d u ru l mayı gerektiren bir sorun budur.

GER i KALMIŞ Ü LKELERDE VE BU ARADA T Ü RK iYE'DE DEMOKRAS i


VE DEMOKRAT i K LEŞME SORU N U

Demo k rasi v e demokratikl eşme soru n u açısında n . Tü rkiye da h i l


geri ü l kelerle gelişmiş kapital ist ü l keler a ras ı ndaki te mel fa rk dış faktörün
oynad ığı ro ldür. Gelişm iş kapita l ist ü l kelerd e demokrasi m ücadelesi ve top­
l u msal demo k ratikleşme s ü reci n i n geli şmesi her ü l ke n i n kendi egemen sı­
n ıfına karşı ol muş ve ol makta d ı r. Gerç i emperya list ü l kelerin burjuvazi leri
a ra s ı nda ba ğ la nt ı l a r ve az ço k bir bütün leşme -özell i k le sosya l izm söz
konusu o l d u ğ u nda buna karşı bir bi rleş me- olduğundan dış baskı ve mü­
dahale bu ü l keler için d e söz konu sud u r. Hele i ç d i n a m i k l e r işçi s ı n ıfinın
sosya l izmi hedef o l a n partisin i i ktidara ya k laştırd ığ ı nda bu d ı ş fa ktör a ç ı k­
ça ortaya ç ı kmakta d ı r ( İta lya'da görüldüğü g i b i ) . Ama yine de gelişmiş ka­
pita l ist ü l kelerde iç dinami kler göreceli olara k daha a ğ ı r bas maktadır. Geri
ü l kel erin gelişmemiş ekonomi leri emperyal ist kapita l ist dü nya i l e. egemen
s ı n ı fları da dış egemen g üçlerle bütü nleşmiş ve h em ekonomileri, hem de
egemen sın ıfları sözü geçen d ünyan ın sömürü. baskı ve etkisi a ltına gir­
miş oldu ğu ndan, bu ü l kel erde demokratikleşme mücadele ve s ü reci zorun­
l u olarak anti-emperya l ist bağ ımsızl ı k m ücadelesiyle içiçedir, b i rleşiktir.
Gelişmiş ka p ital ist ü l kel erde demokrasi m ücadelesi, feodal d üzen çer­
çevesi nde gel işen b u rj uvazinin -peş ine k ırsal ve kentsel emekçi k itleleri
de takara k- a ristokrasiye ve mutla kiyetçi kra l l ığa ka rşı mücadelesi ola­
rak başlamış. top l u m u n siyasa l rej i m i c u m h uriyet veya anaya sal kra ll ığa
dön üştü kten son ra ise d emo krasi m ücadelesi işçi sınıfının ve diğer emekçi
h a l k k it lelerinin büyük b u rj uvaziye karş ı m ücadelesine dönüşm üştür.
Geri k a l m ı ş ül kelerde demokra s i mücadelesi ise dış güç e m pe ryal iz­
me karş ı mücadele ile bütü n l eşmişt i r. U l usa l kurt u l u ş h a reketleri d ışa k a r­
şı u l usal ba ğ ı msızl ı k m ücadelesi, içte de egemeı;ı söm ürücü s ı n ıfiara kar­
şı d emokratik h a k ve özg ürlü kler, topl umsal kurtu l u ş m ücadelesi i k i l isin­
den o l uşagelmiştir. Hem iç egemen s ı n ıfl a r d ı ş emperya l i st güçlerle b ütün­
l eştiğ i , işbirl i ğ i n e g i rd i ğ i icin, hem d e 20. yüzyılda i şei-emekçi kitlelerde
sömürü ve baskıdan k u rtulma n ın özlemi ve b u n u n politik b i l in c i o l u ştuğu
i çi n icteki sın ıf m ü cadelesi de emperya l izme ka rşı bağ ı msız l ı k mücadelesi
kadar önem kaza n mıştır ve onunla bütün leş mi şt i r. Topl umsal k u rtu l u ş mü­
cade l es i n i n u l usal kurt u l u ş m ücadelesi ile bütün leşmes i n i n bir nedeni i ç
egemen sın ıfl a rın emperya l izmle bütün leşmiş. işbirliğine g i rmiş ol ması ise,
bir i k i n c i neden i de emperya l izm aşamasındaki ka pita l izmin tekel leşmiş

72 Y U RT ve D ÜNYA
egemen s ı n ıfı burjuvazi n i n kendi egemen l i ğ i n i s ü rd ü reb i l mek için ka pita ­
lizmin i l k evrelerindeki demokrati k n itel i ğ i n i yitirmiş, demo k rasiye karşıt
bir tutuma g i rmiş ol mas ı d ı r. Emperya l izm, boy u n d u ru ğ u a ltında tutt u ğ u
ü l kelerde demokras i n i n , işçi ve emekçi kitlelerin bil i n çl en i p demokratik h a k
v e özg ü rl ü kler m ücadeles i ne g i rişmeleri n i n ca n d üşma n ıd ı r. içteki orta k­
l a rı olan egemen s ı n ıfla r i ktidardan düştüğü, işçi ve emekçi sınıflar i kti­
darı aldığı a n ken d i sonunun da geleceğ i n i em perya l i zm ç:le b i l mekted i r.
Ç ü n k ü geri ü l ke le rd e ba ğ ı msız l ı k ve demokrasi mücadelesinin öncü g ücü
işçi s ı n ıf ı d ı r ve diğer emekçi kitleler d e b u mücadel eye a rtan ölçülerde ka­
tılmaktad ı r.
Bütünleşmiş bir biçimde verilen u l usal ve top l u msal k u rt u l u ş müca­
delesin de, hangi yan ı n ağır basaca ğ ı her topl u mun kendi özg ün d u ru m u ­
na göre değ i ş i r. Ü l k e n i n sömürge d u ru m u nda olup dış emperya l ist g üc ta­
rafından doğ rudan yöneti ldiği h a l l erde (Angola ö rneğ i) veya emperya l iz­
min askeri g ü çle ü l keyi işga l ettiği h a l l e rde emperya l izme karşı mücadele
sıcak savaş h a l i n i a l ı rsa ( i k i n c i halde m utla ka bu n ite l i kte o l u r) m ücadele­
n i n u l usal ya n ı ağır basa r, içteki s ı n ıfsal m ücadele a rka plana itilir. Buna
karşıl ık, ü l ke n i n s iyasa l bağımsız l ı ğ ı n ı n esas itibariyle s ü rdüğü, emperya ­
l izmin ü l keyi doğ ruda n yönetmeyi p, yerl i egemen s ı n ıfların kend isiyle bü­
tün leşmesi ve işbirliği etmesiyle nüfuzunu y ü rüttüğü h a l lerde ise sınıf mü­
cadelesi ön plana g e l i r. U l usal bağı msızl ığın ve egemenliğin g üçlend iri l me­
si, g iderek tam elde e d i l mesi, egemen s ı n ı fl a r i ktidarının bu yönde zorlan­
rnas ı n a ; emperya lizmin kapı d ışa rı e d i l mesine, iktidarın s ı n ıfsal el değiş­
ti rmes i ne bağ l ı d ı r.
iç s ı n ıfsa l mücadele de geri ve bağ ı m l ı topl umun veril i toplumsal d ü ­
zenine göre değişir. Kapita l izm öncesi i l iş k i l erin a ğ ı r bast ığı, kapital istleş­
men in çok zayıf o l d u ğ u top l u m l a rda s ı n ıf mücadelesi temel olarak anti-feo­
d a l d i r. Kapita l ist gelişmenin ilerlemiş olduğu a m a feoda l ü retim i l i ş k i leri­
n i n ve üst ya pı k u r u m l a r ı n ı n güçlü biçi mde s ü rd ü ğ ü d u ru m l a rda ise a nti­
feodal ve a nti-ka pital ist m ücadele üst üste ça kış ı r. Kapital ist ü retim i l iş­
kilerinin h a k i m i l işkiler d u ru m u n a geld i ğ i , feodal i l iş k i l erin ancak ka l ı ntı
d üzey i nde ve çözülme s ü recinde olduğu Tü rkiye g i b i ü l kelerde ise s ı n ıf
m üca deles i n i n a ğ ı r basan niteliği a nti-ka p ita l ist oluşudur.1
1 Türkiye'de kapitalist üretim ilişkileri hakim ilişkilc.rdir; tarımda büyük top­
rak sahiplerinin büyük kesimi feodalizm artığı toprak ağaları olmaktan çıkmış,
kapitalist işletmecilik yapan çiftlik sahipleri durumuna gelmişlerdir. Feodal ka­
lıntılar Doğu ve Güney Doğu Anadolu'dadır, ama orada da kapitalistleşme süreci
başlamış, ilerlemektedir, eski düzen çökme sürecindedir. Türkiye'de büyük toprak
mülkiyeti, «latifundi»ların (büyük malikanelerin) güçlü olduğu Güney Amerika ül­
kelerine kıyasla daha küçük ölçekli ve sayıca daha �zdır. Türkiye tarımında, Do­
ğu-Güneydogu bölgesi dışında, küçük toprak mülkiyeti ve küçük işletmeler yay­
gındır. Bu küçük üretim birimleri dahi kapitalist pazar ilişkileri içine girmiştir;
kendi ürettiğini tüketen, içine kapalı, «doğal ekonomİ>> durumundaki aile üretimi

iNCELEME 1 ARAŞTIRMA 73
U l usal ve top l u msal k u rtuluş m ücadeles i veren topl u m l a r a ra sında
bir başka ve çok önemli açıdan da fa rkl ı laşma vard ı r. Kimi ül kel erde işçi
s ı n ıfı sayıca küçük ve 1 veya subjektif düzeyde (pol itik bil inç, ö rgütlenme
ve örgüt l ü mücadele d üzey i nd e) gelişmemiş ve güçsüz olduğundan u l usal
k u rtu l uş mücadeles i n i n öncülü�ünü yerli burj uvazi n i n emperya l izmle bü­
türı leşmemiş, u l usal ekonom i n i n bağ ı msızlı ğ ı n ı n koru nması ndan yana olan,
« u l usal burj uvazi» n itel iğ indeki burj uvazi kes i m i n i n ya pt ı ğ ı görü l m üştü r.2
Küçük burj uvaziyl e u l usal bu rj uvazi n i n y ü rüttükleri u l usa l k u rtu l u ş mü­
cadelesi başa rıva ulaşt ı ğ ı n d a siyasal bağımsızl ı ğ ı elde edip yen i b i r devlet
k u ra rl a r. Ama bu s iyasa l bağ ımsLZi ı k d a h i s ı n ı r l ıd ı r. Bi rincisi, eskiden sö­
mürgesi oldukları a nadevlet i l e (metropol ile) ya k ı n i l işkileri çoğu zaman
sürer. Da ha öne m l isi, e m perya l ist-kapita l ist d ünya i l i şkilerinin a ğ ı içinde
k a l ı rl a r; emperyal izmin nüfuz, baskı ve söm ü rüsünden kurtulamazla r. Eko­
nomik bağı msızl ığı gercekleşti remed ikl eri icin siyasal bağımsızl ıkları da
sınırl ı kal ır. ilk evrelerde güçlü bir i ktidar oluşturup siyasal bağımsızl ı kl a ­
rını pekişti rse ler, i çte ekonomik-sosyal reform l a ra , b i r devlet sektörü ya­
ratmaya girişseler bile, em perya l ist-kapital ist d ünya i l işki leri ağından d ı ­
ş a r ı ç ı k mayı, k u rtulmavı sağ l ıyacak, sosyal izmi hedef a l a n ve b i l i msel sos­
yal ist teori ve p ratiğe daya n a n b i r kal kınma yoluna g i rmedi kleri icin, g ü n
gelir, yeniden emperya l ist- kap ita l ist ü l kelerin safına koyarlar. Bu çeşit ü l ­
kelerin s iyasa l bağı msızl ı k l a rına kavuşma l a rı n ı izleyen i l k dönem lerde yap­
t ı k l a rı ekonom i k -sosyal reformlar, ekonomik devletc i l i k pol itikaları ve e ko­
nomide devlet sektörü ol uşturmaları, b i l imsel sosya l izmde « ka pita l ist ol­
m ıya n yol » d iye ta n ı m l a n a n k a l kınma yol u n u n bel i rti l eri değ i l d i r. Bu çeşit
g i rişi mler, sonu nda burj uvaziyi g ü çlen d i ren devlet kapitalizmi uyg u la mala­
rıd ır. Bu tür ü l kelerin en yen i ve göze çarpan örneği E nver Sedat'ın M ıs ı r'ı­
d ır. Daha es k i b i r örneğ i ise Tü rkiye'n i n kend isid i r.
Olaylar göstermiştir ki. a nti-em perya l i st bağımsızlık m ücadeles i n i n an­
c a k sosya l izmi hedef alan ve b i li msel sosyal ist teori ve pratiğe uygun stra-

gerilemiştir ve gerilemektedir. İşçi sınıfı, müttefiki emekçi sıruflarla, iktidara gel·


diğinde yapılacak toprak ve tarım reformu bir burjuva demokratik reform ol­
maktan çok, tanının sosyalist üretim ilişkileri doğrultusunda yeniden örgütlen­
mesini (reorganizasyonunu) öngören bir reform olacaktır. Türkiye'de sınıf mü­
cadelesi hakim niteliğiyle anti-kapitalisttir ve büyük burjuvaziyi hedef almakta­
dır. Sanayileşme ilerledikçe ve bunun sonucu işçi sınıfı nice! ve nitel olarak geliş­
tikçe sermaye-emek çelişkisi keskinleşmekte, burjuvazi-proleterya mücadelesi şid­
detlenmektedir.
2 Bizim kanımızca, günümüzde bu çeşit, <<ulusal burjuvazi» öncülüğünde yü­
rütülen ulusal kurtuluş hareketlerinin örneklerini bulmak güçtür. Bu türden bur­
j uvazinin bulunduğu ülkelerde bunlar, harekete öncülük etme yerine. küçük bur­
juvazinin aydın kesiminin, asker-sivil kadroların, öncülük edip yürüttükleri ulu­
sal kurtuluş mücadelesine bir ölçüde katılırlar, hareketi desteklerler. Ama yine de
bu burjuvazi kesimi dahi kaypaktır, emperyalizmle uzlaşmaya her an yatkındır.

74 YURT ve D ÜNYA
te j i ve ta kti klerle y ü rütü l d ü ğ ü h a l lerde u l usa l ve top l u msal k u rtul uşa ka­
vuşu labil me kted i r. Küba ile V ietna m bunun önde gelen başa rı l ı örnekle­
ridir. 20. yüzyı l ı n son çeyreğ i nde, tüm geri ü l keler. geri l i kten, sömürüden,
baskıdan k u rtu l u p en i l eri çağdaş uygarlığa ulaşa b i l mek için ay n ı yolu iz­
lemek zoru nda d ı rl a r. Bu, top l u msa l gelişme k a n u n l a rı n ı n nesnel, kaç ı n ı l ­
maz zoru n l u l uğ u d u r.
Tü rkiye, u l usal ba ğ ı msızl ı ğ ı n ı pekişti rip de b i r s ü re sonra y i ne empe r­
ya l i z m i n sultasına g i re n ü l kelerin eski b i r örneğ i d i r, ded i k . Böyle olma kla
bera ber, T ü rkiye'n i n ken d i n e özg ü ve bel k i geri kalmış diğer ü l kelerin h iç
b i ri n e benzem iyen b i r d u rumu vard ı r.
Birincisi, Tü rk iye h i ç b i r za man söm ü rge o l m a d ı . Yüzlerce y ı l l ı k, üç kı­
taya yay ı l m ış geniş b i r i m pa ratorl u ğ u n b i r parçası ve m i rasçısı olarak u l u ­
sal egeme n l i ğ ine sa h i p devlet statüsünü korudu. Gelişmiş kapita l ist Ba­
tılı devletler i mparatorl u kta ne kadar ekono m i k ayrıca l ı k l a r ve ç ı ka rl a r el­
d e etseler. devlet yönet i m i n i ba skı a ltında tutup müdaha lelerde b u l unsa­
lar, imparatorl u ğ u n sın ırlara ya k ı n bölgeleri e lden çıkmıya başlasa da. Os­
ma n l ı devleti o rtadan kaldırılıp, topra k l a rı işgal edilip, üzerinde b i r söm ü r­
ge yönet i m i k u ru l ma d ı . Buna çok yaklaşıldığı nda, em peryal ist B i ri n c i Dün­
ya Sava ş ı ' ndan sonra imparatorl uğun a n a top ra k l a r ı i şg a l ed i l i p üze ri nde
çeş itli ye n i devletl�r kurulması tasa rla n d ı ğ ı nda, yerel h a l k d i renme h a re­
ketl e ri n i n başlaması. i m p a ratorl u k ordusundan a rta kalan g üçlerin örg üt­
lenmesi. ist i k l a l H a rb i n i n başiatı i ı p kaza n ı l masıyla emperya l ist lerin gerçek­
leşti rmeyi tasa rlad ı kl a r ı d u ru m önlendi ve M isa k - i M i l l i s ı n ı rları içinde T ü r­
k iye Cumhu riyeti .devleti k u ru l d u . isti klal H a rb i ' n i n a ma c ı ist i k l a l - i tam'dı,
bel i rlenmiş s ı n ı rl a r içinde bağımsız ve egemen, u l usal bir devlet i n k u ru l ­
masıydı. B u n u n için bu savaş a nti-empe rya l ist n itel i kte b i r u l usal kurt u l u ş
sava şıydı.
i k i ncisi, kapita l istleşme sü rec i 1 9. yüzyı l ı n i l k yarıs ı nda n , s iyasa l de­
mo krati kleşme mücadelesi bu yüzyı l ı n orta l a rı n d a n itiba ren, ya ni kapital ist
d ü nya em perya l izm aşamasına u laşmadan önce, ama ona doğ ru g e l i ş i r­
ken, bşla d ı . U l usal k u rtuluş m ücadeleleri ve savaşları dönemi ta rih sahne­
s i nd e hen üz boy göstermem i şti.
B u i k i nedenle, kapita l i stleşme s ürec i n i n a ğ ır a ksa k i le ried i ğ i ve siya­
sal demo k ra s i mücadeles i n i n s ü rdürlüdüğü bu ilk uzun dönemde u l u sa l
bağıms ızl ı k soru n u ön plana ç ı k mad ı ; ama örtü l ü olarak verd i . M ücade­
le mutlak iyetçi padişa h l ı k re j i m i ne k a rşı siyasa l demo k rati kleşme m ücade­
lesiyd i . Bağımsız ve egemen güçlü bir devlet o l uştu rma bu m ücadelen i n
dalay l ı sonucu olara k gerçe kleşece kti . Ulusal bağ ımsızl ı k soru n u v e amacı
emperya l ist Birinci D ü nya Sava şı son ras ı nda ist i k l a l H a rb i döneminde or­
taya ç ı ktı ve bu sava ş ı n başarıyla y ü rütü l ü p zaferle sonuçlanması d ü nya
ulusa l k u rtu l u ş m ücadeleleri dönem i n i n baş l a n g ı c ı n ı i şa retled i .
1 9. yüzyı l ı n i ki n c i ya rısında y ü rütülen m ücadele v e 20. yüzy ı l ı n i l k çey-

iNCELEME 1 ARAŞTIRMA 75
reğ inde veri len u l usal bağ ı msızl ı k savaşı aske r-sivi l küçük burj uvaz i n i n
ö n c ü l ü ğ ünde v e ticaret burjuvazis ine dayanarak başa r ı l m ı şt ı ; y a n i yu ka­
rıda işaret ettiğimiz iki tür ulusal k u rtu l u ş mücadelesi nden b i rinci türe
g i ren ve o türün i l k ve « klasik» diyebi l eceğ i miz örneğ iyd i . i kinci öze l l i ğ i ,
bu m ücadelen i n e m pe ryal ist Birinci D ü nya Savaşı'nın son rasında, em per­
yal ist Batı l ı devletlerin i m p a ratorluğu parça l a ma ve paylaşma g i riş i m i üze­
rine yekten oluşup gel işmiş b i r m ücadele o l mayış ıyd ı .
1 9 . yüzyı l ı n i k inci yarısından itibaren M üslüman T ü r k burjuvazisi n i n
oluşmaya başlamasıyla asker-s ivil küçük burj uva kesi mde b u gelişmeyi
g üç l e n d i rm ey i ve buna paralel olara k mutla kiyetçi, keyfi padişa h l ı k yöne­
t i m i n i « i s l a h » edip demokratikl eşti rmeyi ama çl aya n b i r ha reket başla d ı .
Mustafa Kema l ' i n başı n ı çektiği ha reket, b i r önceki ha reketin doru k nok­
ta sına u l aşması ve yeni koşu l l a rda u l usa l bağımsız l ı k soru n u n u n çözül mesi
ivedi ve zoru n l u bir soru n olara k ön plana çı kmasıyla s i l a h l ı savaşa dönüş­
mesi, « meşruti padişa h l ı k» ta n öte, C u m h u riyetin k u ru l masına yönelmes iydi.
«Jön Türkler>> ve ittihat ve Terakki ha reketi n i n özünde Bat ı l ı ka pita­
l ist devletlerin müdahales i n den kurtu l m a a ma c ı ve hesa b ı vardı. Kapitü­
lasyon lqra karşıyd ı l a r, a ma kapitülasyon l a r ı n a rtık eskid i ğ i n i n , çağdaş ka­
pita l izmin başka söm ü rü ve çıkar yöntemleri oluştu rup uyguladığ ının pek
fa rkında değ i l l erd i . Emperya l ist aşamaya doğ ru gel işen Batı l ı kapital ist
ü l kelerle, onla rın e konom i k sömürüsü ve siyasal baskısı altına g i rmiş i m ­
paratorluk a rasında uzlaşmaz b i r çel işki olduğunun b i l incine varma m ı ş l a r­
d ı . Sorunu önce l i k l e b i r i ç yönetim sorunu, « bozuk yönetim» soru n u olara k
görüyorl a rd ı . Mutlak iyat yönetimi değişti ri l i rse; Türk olmıyan a z ı n l ı k l a ra da
s iyasa l haklar tanıyan, keyfi işlem ve eylemleri orta dan kaldıran, yasa l a ra
sayg ı l ı b i r « h u k u k devleti » , Batıdaki a n ayasa l k ı ra l l ıkların benzeri b i r « meş­
ruti sulta n l ı k» re j i m i k u ru l u rsa; başka l d ı ra n u l usal azın l ı k l a r so runu çöz ü l ü r,
d evlet yöneti m i g üçlen i r, güçlü devlet ekonom i n i n ve top l u m u n gel işti r i l ­
mesi, ya n i ( ka p ita l i stleşmen i n h ız l a n d ı r ı l ması) « m uas ı r meden iyet»e (ya n i
gel işmiş kapita l izme) .u laştırıl ması i ç i n gere k l i tedbirleri a l ı r. oluşmakta
olan « m i l l i sermayeda r» s ı n ıf ( M üs l ü ma n Türk olma a n l a mında « m i l l i » ) ge­
l i ş i p g üçlen i rd i . Kapitülasyon l a r ortadan ka l d ı rı l.ı rd ı . B i r yandan, Bat ı l ı ka­
pital ist devletler ken d i modellerine göre biçimlanmiş h u ku ka uyg u n işle­
yen, ü l keyi gel i şt i re n , böyle « demokratik» b i r devlete sayg ı l ı o l u rl a r ; öte
yanda n , güçlenen d evlet savaşla rda yen i l mez, d ı ş m ü daha lelere ka rşı ko­
ya b i l i rd i . Sorun, « m ua s ı r meden iyet n e ulaşıp ke ndini Batı l ı devletlere kabul
etti rmek, on l a r ı n a rasında yer a l maktı. Durum böyle değerlend i ri l i yord u .
Jön Türkler v e itt i h a k v e Tera kki özü n de, y e n i boy atma kta o l a n M ü s ­
l ü m a n -Türk tica ret burj uvazis i n i n s ı n ıfsa l h a reketleriyd i ; önc ü l ü ğ ü n ü ve
sözc ü l ü ğ ü n ü asker-sivil küçü k bu rj uvazi yapıyord u . Ka pital istleşme n i n ve
kapita l i zme özgü sın ıfsa l ayrışma n ı n güçlü ol maması as ker-sivil kesimin bu

76 Y U RT ve DÜ NYA
.rol ü oynamasına o l a n a k veriyo rd u . i m paratorl uğun oto krat i k devlet biçimi
ve devlet ayg ıtı n ı ve ordus u n u el inde tuta n as ker-s ivil kes i m i n , böyle bir
rol oyna mas ı n ı kolaylaştı rıyord u .
S ı n ıfsa l g üç l e r i n az ç o k dengele n d i ğ i , b i r i n i n d i ğeri n i t a m hegemonya­
s ı a ltına a l a ma d ı ğ ı , ekonomiyi ve devl eti tam e l i n e a l ı p y ü rütemedi ğ i h a l l er­
de ord u n u n müda h a l esi, yöneti m i ele a l ması tari hte görül m ü ş ve b i l i msel
sosya l izmce sa pta n m ı ş bir olg udur. Asker-sivil küçük b u rj uvazi n i n top l u m­
daki ro l ü Türk iye'de çok tartışı l a n bir konu olduğu i çi n b u rada bu konu
üzerinde b i raz d u rma kta ya rar vard ı r. S ı n ıfsa l g üçler ora n l a r ı n ı n az çok
dengeleştiği ve bir iktidar boşl u ğ u n u n meydana geldiği durumlarda ord u
kadrolarının iktidarı a l ış l a r ı biçimine bürünen asker-sivil küçük b u rj uvazi­
nin siyasal rol ü iki ayrı n ite l i k taşıya b i l i r. Bu çı kış. a nt i - kapital ist bir eylemi
de içinde barınd ı ra n b i r küçü k b u r j uva ra d i ka l izmi ha reketi olabil ir. M ı ısır'
da N a s ı r' ı n , Peru'da subayların i ktidarı a l ışla rında olduğu gibi. B ütün bü­
yük topra k ağal ığ ı n ı . büyük b u r j uvaziyi tasf iye edici, s ı n ı rlayıcı refo rm l a ra
g i rişi rler, ya bancı sermaye yatırımla rını m i l l i leştirirler, emperyal ist bask ıya
karşı değ i ş i k ölç ü l erde d i reni rler. Ama içerde kapita l izmin çe rçevesi d ı ş ı­
na. u l uslara rası i l iş ki lerde emperya l ist-ka pita l i st i l i ş k i l e r a ğ ı d ı şına cı kma­
d ı kları icin, en inde sonunda gerilerler ve em perya l izmle uzla şmaya yöne­
l i rler veya kendi leri tasfiye o l u n a ra k ·yerleri n i bu eğ i l i mde o l a n l a ra b ı ra k ı rl a r.
Yü ksek kademe o rd u kadro l a r ı n ı n i ktidarı a l ı ş l a rı. doğ rudan ve a ç ı k­
ça , g üçsüz büyü k b u r j uvazi n i n i ktida r boşl uğunu doldurmak için de olabi­
l i r. Bunlar « reformc u » deg i l lerd i r, büyük burj uvazi ve topra k sahi pleri n a m
ve hesa b ı na ü l keyi yönet mek, ya bancı sermayeye de k a p ı l a rı açara k yerli
kapita l izmi gel işti rmek görevi n i yerine getirirl er.
Tü rkiye'de ta rtışılan sorun şudu r: 1 91 9- 1 923 a rasında u l usal k u rt u l u ş
savaşını yü rüten. M i l l et· Meclisi'ne egemen olan k ü ç ü k b u r j u va as ker-s ivi l
unsurla r b i rinci t ü rden m i , yoksa i k i n c i tü rden m i b i r işlev görd ü l e r? Y u ka­
rıdan beri yapt ı ğ ı m ız ta h l i l l e rden de a n laşıla cağı üzere, bizim ceva b ı m ız
i k i n c i tü rden bir i ş l ev görd ü k l erid i r. B i ri n c i türden, ra d i ka l ve reformc u
b i r eğ i l i m ve kes i m va rd ı r. B i rinci M i l let Mecl is çal ışmala rında ve üye b i ­
leş i m i n d e bu görü l mekted i r. A m a bu eği l i m v e on u temsil eden g r u p ege­
men d u ru ma gelmemişt i r. Yönet irnde egemen olan g rubun pol itikası kapi­
talizmi ve burj uvoz iyi gel iştirmek, güçlendi rmektir.3

3 27 Mayıs hareketini yap�n grupta d a radikal, reformcu unsurlar olduğu an­


anlışıyor; ama nesnel olarak hareketin işlevi burjuvazinin politik iktidar yetersiz­
l iğini tamamlamak olmuştur. 12 Mart muhtırasının verilişine bir yanıyla ordu kad­
rolarının radikal kanadının yaptığı çıkış yol açmıştır. Ama bunların tasfiyesiyle 12
Mart dönemi burjuvazinin iktidar boşluğunu doldurmuştur. Osmanlı imparatorlu­
ğunun 19. yüzyıl sonlarındaki döneminde, sosyalizmin sözkonusu olmadığı yıllarda,
feodal alt ve üst yapıyı değiştirici, kapitalistleşmeyi ve burjuva demokratikleşmeyi

iNCELEME 1 ARAŞT I R MA 77
1 91 9- 1 923 u l usal k u rtuluş mü cadelesi s ı rası nda ba ğ ı ms ızl ı k soru n u ön
plana ç ı ktı. Bağ ı msızl ı ğ ı n ya l n ızca si yasal olmadığı, ekonom i k teme l i bu­
l u n d u ğ u olgusu daha açık seç i k biçi mde kavrandı. Siyasa l «tam ba ğ ı msız­
l ı k» elde ed i l ecek ve ekonomik bağ ı msızl ı k la perçi nleşt i r i l ecekti . A ma b u n u
g erçe kleştirmek için benimsen i n a m a c v e amaca u laştıracak yöntem yu­
ka rda bel i rttiğ i m iz görüşe, değerlendi rmeye t ı patıp u yg u n d u . Amaç Bat ı l ı
kapital ist top l u mların g itti ğ i yoldan giderek, ya n i top l u mda ka pita l istleşme
s ü rec i n i geliştirip Batı ' n ı n « çağdaş uyga rlığınm> -ge l işmiş ka p ita l izm ine­
u laşmak, o ü l keler a rasında yer a l m a k ve onlara ken d i n i ka bul etti rmekti .
Siyasal bağ ı msızlığın ekonomik temel i n i ol uştu rmak, ka pita listleşme i le ge­
l işmiş ka pita l izm düzeyine erişmek ile m ü m k ü n olaca ktı. Bütün batı l ı laşma
ve çağdaşla ma görü nüşünün ve tezinin a n l a m ı buyd u . Oysa 20. yüzyı l ı n a r­
t ı k ka p italist yoldan gelişip Batı ' n ı n i l e ri kapita l ist top l u m l a rı n ı n ( m uasır
meden iyet ' i n ) d üzeyi ne u l aşmak olanağı yoktu, bu yol kapalıydı.
C u m h u riyetin ilanından sonra imparatorl u k d üzeninden a rta kalan ba­
zı üstya pı kurumları ( h u ku k, yarg ı, eğitim sistem i g i b i ) değişti rildi. Su lta n­
lığın ve hal ifeliğin k a l d ı rıl ması ve C u m h u riyetin k u r u l masıyla siyasa l üst­
yapı zate n değişti ril m i şti . Altya pıya i l i ş k i n o l a ra k ta rı mda k i aşar vergisi kal­
d ı rı l d ı ve ka pital istleşmeyi h ızland ı rıcı yasa l a r, teşv i k ted birleri kabul olun­
d u . Özel sermaye b i r i k i m i yetersiz ka l d ı ğ ı ndan, hızlı ka pital istleşmeyi ba­
şara mad ığından, en büyük kayna kları eli n de bulundu ra n «en büyük serma­
yedar>> olarak devlet, b i r ya ndan özel sektörü korumayı s ü rd ü rmekle be­
raber, ekonomi alanına doğrudan girip devlet i şletmeleri k u rma k yoluyla
sanayi l eşmeyi g ü çlendird i . Dev letçi l i k pol itikası, ekonomide bir devlet sek­
törün ü n ol uştu ru l ması, öze l se ktöre karşı, onu hedef a l a n bir tutumu d i l e
getirm iyord u ; ters i ne, «özel g i rişimin ya pama d ı ğ ı n ı devlet yapan> i l kesi v e
uygu la masıyla ka pita l izmi t ü m ünde gel i şti rip g ü çlendi rmek, özel gi rişime
yard ı mcı o l m a k isten iyordu; devletçi l i k politikası ve devlet sektörü öze l sek­
töre kolayl ı k l a r sa ğ l ıyord u . Türk iye'de özel sermaye b i r i k i m i ve özel g i ri­
şim devletc i l i ğ i n koruyucu kanadı a lt ı nda gelişti.
Zong u l da k'ta ki maden köm ü rü şi rketi, dem i r yol ları şi rketleri g ibi ya­
bancı firma l a r sat ı n a l ı n ı p m i l l i leştirildiyse de ycibancı sermayeyle i l işkiler
he pten kes i l medi; a ma ü l k e e konom isinde bel i rleyici rol oynayabi lecek,
egemen d u ru m a geçebi lecek büyük sermaye yatı rımları da ol mad ı . B u r j u ­
vazi v e iktidarı yaba n c ı sermayeye karşı değ i l d i , ü l keye gelmesi nden ya­
nayd ı. a ma ona özel i mtiyazla r ta n ı n m a k istenm iyor, ü l keye « ya ra rlı» olma ­
sı kayd ıyla kontrol a l t ı nda tutul ması öngörül üyord u . 1 930'1arın sonla rına

geliştirici hareket ilerici nitelikte oldugu söylenebilir. A m a emperyalizm aşamasın­


daki 20. yüzyılın kapitalist dünyasında kapitalist yoldan kalkınmanın kapalı oldu­
ğu ve sosyalizmin toplumsal evrimde daha üst bir aşama olarak kapitalizm karşı­
sında yeraldıgı günümüzde, bu çeşit hareketlere aynı nitelik tanınamaz.

78 YURT ve DÜNYA
kadar s ü ren dönem. i m paratorl uğun son dön emindeki Bat ı l ı devl etl eri n ü l­
ke yönet i m i n e yöneltti kleri doğrudan baskı ve m üdahalelerin ka lktığı, u l u ­
s a l bağ ı msızl ı ğ ı n g üçlen i p uluslara rası sayg ı n l ı k kaza n ıl d ı ğ ı , ama ekonomik
b a ğ ı msızl ı ğ ı sağ layaca k b i r gelişme yera l madığı icin u l usa l ba ğ ı msızl ığın
sağlam teme l lere otu rmad ı ğ ı bir dönem oldu. Türkiye emperya l ist- kapita ­
l ist d ünya n ı n i l i ş k i ler a ğ ı içinde kaldı. B u nedenle d e ka l k ı n ı p ekono m i k
bağımsızlığa kavuşu l amad ı v e siyasal bağımsızl ı k d üzeyi nde de geriye g i ­
d i lerek 1 947'den son ra emperya l izmin, öze l l i kl e ABD'n i n yörü nges ine g i ri l ­
d i , iyice d ı şa bağım l ı b i r ü l ke d u rumuna gel i n d i .
U l usal K u rt u l u ş Savaşı'nın zafe rle sona erd i ri l mesi v e C u m h u riyetin
i l ô n ı i l e tica ret burj uvazisi politik i ktidarını nokta ladı. Kapita l izm geli şme­
m i ş. geri aşamada olduğundan burj uvazi kend i içinde bel i rg i n ve güçlü
ölçüde ayrışıp g u ru plaşmamıştı. Ticaret burj uvazisi önde gelmekle bera­
ber, tica ret sermayesi n i n toprak m ü l kiyetiyle i l i ş k isi kesilmemişti. Sa nayı
b u rj uvazisi henüz yen i f i l izlenme evres i ndeyd i . Ba n ka sermayesi ise ye­
n i ol uşuyord u . Bu d u rumda, bu rj uvazi n i n iç b i leşi m i n i g üc ora n l a rına göre
siyasa l i ktidara yansıtacak « cak pa rt i l i çoğ ulcu demok rasi » için mutla k b i r
zoru n l u l u k yoktu. Yine de, 1 925 v e 1 930'da bu yönde deneyiere g i r i ş i i d i ve
görüld ü ki, çok p a rt i l i re j i me i şçi ve e me kçi ha l k kitleleri sa h i p çı kaca k ve
bunu b u rj uvazi n i n iktida r ı n a karşı m ücadele s i l ô h ı ol.a ra k kullanabilecekti.
Burjuvazi n i n b u na izni yokt u ; i şçi s ı n ıfı ise eme kçi kitleleri yanına çekip,
burj uvaziye rağmen demokrat i k özg ürlü kleri a lacak g üçte değ i l d i .
T ü rkiye'de burj uvazi çok bil i ne l i b i r biçi mde, 1 908 meşrutiyet i n he­
men son l a rından başlıyarak i şçi sın ıfına karş ı kes in tavır a l m ı ş ; u l usal
kurtuluş savaşı döneminde ve son rası n da işçi sınıfının po l i t i k pa rti leri ve
ekonom i k m ücadele örgütleri a rd ı a rdına kapat ı l m ış, sözde geri c i l iğe karşı
cıkarılan Ta kri r- i Sükun Ka n u n u i şçi s ın ıfının politik, ekono m i k ve i deolo·
j i k mücadeles i n i n bastı rılmasına yara m ıştır. Te k p a rt i re j i m i b u r j u vazin i n
i şçi s ı n ıfı ve emekçi kitleler üzeri nde mutlak d i ktetörl üğü biç i m i n i a l ­
m ıştır.
1 923-1 945 yılları b u r j uvazin i n pol i t i k i ktidar mekan izmasına, devlet ay­
g ıtına doOrudan sa h i p ve egemen ol mad ı ğ ı , · küçük burjuva b ü rokrasisinin
el indeki ve yönet i m i ndeki b u aygıt a ra c ı l ı ğ ıyla dalaylı siyasa l egemen l i ğ i n i
sürdürdüğü, yü ksek düzeyde pol itikac ı l a r v e y ü ksek kademe bürok rat larla
burj uvazi a rasında ortdk cı ka riara yönel i k i l işk ilerin kurulup zengin leşen bü­
ro krat - burj uva ların ol uştuğu bir dönemdir.
i ktidarın biçimlen i ş i , i kt id a r organlarının ki mlerden ol uşacağı, tek pa r­
t i n i n genel me rkezince hazırla nan aday l istelerine i k i kademel i seç i m sis­
tem inde verilen oylarıo bel i rlen iyord u . Tek pa rti i thalatçı- i h racatçı b u rj u va ­
ziyle, sa nayiciyle, tica ret v e tefec i l i k ya p ı p top ra k v e taşın maz mal m ü l ki­
yetine de sa h i p olan kasa ba eşrafıyla, toprak ağala rıyla bütünleşmişti. Tek

INCELEM E 1 ARAŞTIR MA 79
parti siste mi bu sın ıfsa l bö l ü m l e r a ras ı n da k i ayrı ş ı m l arı. sürtüşmeleri bas k ı
a ltında tuta ra k t e k . part i çerçeves i n de uzlaşmaya yöneltiyordu . Fi l< i r, söz,
yayın, pol itik ö rg ütlenme. m u h a l efet etme özgürlü kleri egemen s ı n ı f l a r için
da h i tanınmıyor. tek parti i ktidarı tüm eleştirilerin üstünde tutu l uyordu. işçi
sınıfı için demokrati k hak ve özgürl ü k ise söz konusu bile değ i l d i . Bu dö­
nemde demo k ratikleşme. i m p a ratorl u k üstya p ı kuru l uşları n ı n tasfiyesi ile
Batı l ı b u r j u va re j i mler örnek a l ı n ı p devl et, yarg ı , eğiti m sistemleri n i n ve h u ­
kuk d üzen i n i n burj uva laştırıl masından ibarett i .
Burj uvazi. bürokra s i n i n rol ü n ü ıyıce s ı n ı rlayora k doğ rudan i k ­
tida ra v e devlet aygıtına sa h i p olma g ü c ü n e v e isteğine 1 940 ' 1 a n n ortasın­
da geld i . Tek derece l i seç i m l erle çok pa rti l i rej ime geç i l d i . Bu demookratik­
leşme s ü recinde önem l i bir aşamayd ı . Bat ı l ı burj uva demokrasisinin önem­
l i u nsurları ü l ke s iyasi yaşa m ı na a ktarıl ıyord u . N e var ki, Bat ı n ı n burj uva
demokrasileri nde ol mayan çok öneml i bir sıralama i l e : işçi sınıfının burju­
va part i l erinden ve ideoloj isinden bağ ı msız politik örgütlenişi ve işçi s ı n ı ­
f ı n ı n i deolo j is i n i oluşturan b i l i msel sosya l iz m i n i ncelenmesi, yayın lanması,
propagandası kesin önle niyord u . Tü rk iye burjuvazisi. Bat ı l ı burjuvazilerin
ilk iktidarı a l d ı k l a r ı za man dahi yapamadı kları bir ölçüde, kes i n olara k , iş­
çi sın ıfın ı n politik ve ideolo j i k h a reketini balta l ıyor. yasa l d ü zeyde menedi­
yord u . Ekonom i k mücadeles i n i , sendi kal hareket i n i ise kontrol a ltına a l ı ­
yor. g ü d ü m l ü hale sok uyord u . Demok rat i k h a k ve özg ü rlükler sadece b u r­
j uvazi i ç i n d i . B u n u n l a beraber işçi sınıfının ekonomik m ücade lesi, send i ­
k a h a reketi b u r j uvaz i n i n öngörd ü ğ ü çerçeve i ç i n e ta m so kulama d ı ; tam
güd ü m l ü hale geti rilemed i . 1 945- 1 960 arasında işçi sın ıfı bağ ı ms ı z send i ka ­
l a ş m a . grev v e top l u söz l eşme için ısra rlı. çetin b i r m ücade le verd i .
2 7 Mayıs 1 960 ha reketi v e 1 961 'de yen i Anayasa ' n ı n kabu l u demokra ­
tik leşme sürecinde y e n i b i r sıçrama ol uşturd u . Bu hareket i n b i rkaç yö n ü
va rd ı . Bir yönüyle, hare keti yapanlarırı öznel açısından, devlet ayg ı t ı n ı as­
ker sivil küçük burj uva zi n i n egemen l i ğ i altına a l ma girişim iyd i . N esnel açı­
dan ise. 1 950'1erin son u nd a Türkiye ekonomisi n i n g i rd i ğ i dar boğaza . bur­
j uvazi n i n içine d ü ştüğü sıkışı k l ığa çöz ü m getirme girişimiyd i . Burj uvazi n i n
b e l k i a ç ı k . bel ki z ı m n i onayı i l e yapı l m ıştı. Bir üçüncü açıda n , y i n e nesnel
olarak. sınıf ayrı m la rı , çelişki leri kesk i n leşm i ş top l u m a , çe l i ş k i l e r ve çatış­
maları d ü zenleyip kanal i ze edecek daha geniş ve esnek bir burj uva demok­
rat i k rej i m i geti rmekti ve bu ge rçe kleşt i . Bir dördüncü no kta da şudur:
eğe r ABD g iz l i servisleri n i n hareket i n ya p ı lacağ ı n dan haberdar oldukları id­
dias ı doğ ru ise, b u n u ön lemeye yön el memeleri n i n anlamı bu hareket in ABD
çıkarlarına ters düşmiyeceğ i n i hesaplamaları o l a b i l ir.
1 961 Anayasa s ı ' n ı ya pan Kurucu Meclis'in işçi s ı n ı f ı n ı n ba ğımsız pol i ­
t i k örgütlenişi v e ideoloj i k özgürl üğünü öngörd ü ğ ü söyl enemez. işçi emek­
çi sın ıflardan yana ekonomik/sosya l haklar geti rerek, « refah devleti » n i

80 YURT ve DÜNYA
(Welfa re State) oluştura ra k' ve ceza ka n u n u nda 1 41 - 1 42 ve d iğer a nti de­
mokrati k maddeleri yürürl ü kte b ı ra ka ra k d u rumun bel l i s ı nırlar içinde tutu­
lup idare edilebileceği sanılmıştır. Topl u m u n nesnel d u ru m u n u , gelişme dü­
zey i n i ve bu n u n dağu raca ğ ı sonuçları hesaba katma k akla gel memiştir. Oy­
sa, kapital istleşmen in i l erlemesiyle b i rl i kte, işçi s ı n ıf ı güçlenmiş ve politik­
leşm işti . Demok ratik, i l erici, sol eğ i l i mler; küçük bu rjuva aydınları, gençliği
kavramaya, b ü ro k rasi içinde yayı l maya baş lamışt ı .. 1 961 'den son ra b u ge­
l işme l e r daha da h ızlandı. işçi sın ıfı ve diğer demokratik g üçler ve unsu rl a r
1 961 Anayasası'nın get i rdiği hak v e özg ü rl ü klere sa h i p ç ı kara k , b u n l a r ı n ya­
şama geç i r i l mesi m ücadelesine gi riştiler. İşçi sınıfı n ı n ya sal partisi ol uştu
ve h ızla gelişti. Anayasa işçi ve emekçi s ı n ı f l a r açısında n , b i l i msel sosya­
l izm açısından yoru m l a n ı p d eğerlendirildi ve sosya l izme açık n itel i kte oldu­
ğu savu n u l arak geniş ölçüde ben i msend i . Burjuvazi, pol i t i kacıları ve i kti­
dar şa ş ı rdı ve telaşlandı. A nayasayı böyle a n la ma m ışlardı, böyle bir anaya­
sa öngörmemişlerd i . Hele böylesine bir anayasa mücadelesi veri leceğ ini hiç
düşünmemişlerd i .
1 960-1 970 dönem i n i n son yıl larına doğru h e m işçi s ı n ı f ı n ı n politik ve
eko nom ik m ücadelesi, hem demokratik kit lesel h a reketler yoğu nlaştı. De­
mokra t i k hak ve özg ü rl ü k leri hedef alan h a re ketler mem u r k itlesine, öğ­
retme nlere, yü ksek kademe bürokra tla ra , yoksul köylülere. küçük ü retic i le­
re, küçük b u rj u va ke ntsel emekçi kes i me kada r yay ı l d ı . Gen ç l i k h ızla radi­
kal leşt i , b i r kesimi demokrati k kitle hareketle ri nden öte si l ô h l ı eyl em i ere yö­
neld i . Öte yandan tü ketim malları a l a n ı n da h ız l ı sa nayi leş me s ü reci paza r
ve f i n a nsma n darboğaziarına g i rd i s ı k ışt ı . Sanayi burj uvazisi büyük toprak
ve taşın maz mallar sah i plerine, tüccarlara ve ba n kacılara ka rşı talepler ileri
sü rmeye ve bunların yerine getiril mesi ted b i rleri n i n h ü kü metçe a l ı n ma s ı n ı
istemeye ba şladı.
Dışta ise başta ABD olmak üzere emperya l i st güçler Tü rkiye'deki
h ızl ı demokratik leşme ve sola kayma s ü recinden ted i rg i nd i ler. İ şçi s ı n ıfı­
nın pol itik ve ekonom i k h a reket i n i n yüksel i ş i onla rı özel l i kle kaygılandırı­
yord u . Ord u n u n müda halesi ve 12 M a rt dönemi yönet i m i n i n oluşması em­
perya l izmin en azından onaylayaca ğ ı bir gelişmeyd i .
Sonuç, 1 2 Mart «<lağan üstü dönem » i d iye ad l a n d ı r ı l a n , ord u müdaha­
les i ne daya l ı faşizan bas k ı yöneti m i n i n sah neye konması oldu. Bu yöneti­
mi get i ren bir etken ord u n u n rad i ka l l eşmiş kadrolarının i ktidarı a l ma k üzere
ha reket egeçmes iyd i . 1 2 Mart m u ht ı rası bu ha reketi oyalayıp durd u rm a k
ve sonra tasfiye etmek üzere verildi. veya verilişi bu işlevi görd ü . Sol da,
ra d i ka l kanatta başlayan h a re ket 12 M a rt muht ı rası m a kasından geç i r i l i p
sağda faşizan bas k ı ray ı na oturt u l d u . i ş ç i s ı n ıfının pol itik hareket i d u rd u ru l ­
d u , partisi kapand ı. Ekonomik m ü cadelesi, sendikal h a re keti dizg i n lendi,
kontrol altına a l ı nd ı . G revler ya yasa klandı, ya sı n ı rlandı. Top l u sözieşm eler

iNCELEME 1 ARAŞT I R MA 81
işverenler lehine son uçlandırıldı. Gerçek ücretler geri led i . Gen ç l i k ve tüm
d i ğe r k itle h a re ketlerine son veri l d i . Anayasa i k i kez değ iştirilerak geri leti l ­
dL Ya rg ı s istem i n i n bağımsızlığı il kesi i h l a l ed i l e re k da ha a nti -demokrati k
b i r n ite l i k ve rildi. Ü n iversitenin, TRT'nin özerk l i ğ i balta landı, mem u rl a rdan
sendikalaşma h a k k ı geri a l ındı, b i rçok benzeri işler ya pıldı. Burj uvaziya
kredi musl u k l a rı açıldı. Taşınmaz m a l l a r vergisi en asga riye indiri l i p ya sa­
laştı rıldı. Göstermel i k , a ldatmaca bir topra k ve tarım reformu yasası geçi­
rildi. Vergi sisteminde sanayicilerin isted iği « reform» ya pılamadı. Kısaca sı,
1 2 Ma rt yöneti mi bütünü nde burj uvaziya «ya rad ı » . Bununla beraber, paza r
ve finansman soru n l a rına kalıcı o l m a k şöyle d u rsun, u zu n ca vadel i b i r çö­
züm de geti rilemed i . Türk iye ekonomisi da r boğazda n k u rta rılamadı. Burju­
vazi n i n bölümleri a rasındaki çel işki ve sürtüşmeler, sa nayileşmenin tıkan­
m ı ş yol l a r ı n ı a ça ra k büyük sanayi b u rjuvazis i n i n hegemonya s ı a ltında d i ­
ğ e r bu rjuvazi bölümlerinin ittifa kını yen iden d üzen i eyecek b i r çözüme ka­
vuşturulamad ı . Ters ine büyük sanayi b u rj uvazisi -bu rjuvazinin bir bütün
ola ra k egemen l i ğ i n i sürd ü rabil mesi için- büyü k topra k ve ti:ışınmaz mal­
l a r sa h iplerine, tica ret, serbest meslek kesi mlerine ödünler vermek duru­
munda kaldı, burjuvazinin bölü mleri a rasındaki ittifa k bu yoldan pekişti rildi.
Bas k ı ve işkencelere, zaten sınırlı olan demokratik o rta m ı n d a ha da
geriletil mesine rağ men, 12 M a rt yönetimi tam boy faşizm olmadı. Tü rkiye
i şçi P a rtisi dışı nda d iğer pa rtiler ve sen dikalar, dernekler varlıklarını sür­
d ü rd ü le r. Yunan ista n ve Ş i l i 'de olduğu gibi doğ rudan askeri b i r i ktidar ve
yönetim kurulamadı. Parlamenter sistem s ü rd ü ve üst kademe askeri kadro
yasama yürütme o rgan l a rına d i lediğ i n ce söz geçiremedi. C u m h u rbaşkanı
seçiminde partiler ve pa rlamento d i rendi ve d i re n iş inden son uç a l dı. Si kı­
yönetimin uza tı l rnasına o rta n ölçüde d i reniidi ve nihayet 1 973 yazı sonu n ­
d a b i r k e z d a h a uzatıl mad ı , sona e rd i . Bu a rada C H P'nin sola kayışı sür­
d ü rü l d ü ; değ işmez başkan sayı lan j nönü 1 2 Mart döneminde başka n l ı ktan
d üştü. ye rini Ecevit a l d ı . CH P'ye, Ecevit'e karşı ç ı k ı ş l a r uç verdiyse de 1 2
Mart yönetimi her i kisine de dokunmadı veya dokunamad ı . Bu olayların ve
C H P 'deki bu gel i şmen i n a ltında topl umsa l koşu l l a r ve gelişmeler yatıyor­
du. Birincisi, tekelci büyük burj uvazi n i n d ış ında k i · bu rjuvazi kesimi baskıcı
askeri yönet i m i gönülden desteklemiyo rdu, hattô büyük burj uvazi içinde de
sivil yönetimi, d a h a esnek b i r rej i m a ltında b u rj uva i ktida rının s ü rd ü rü l ­
mesi n i yeğ leyenler her h a lde vard ı . N itek i m , büyük burj uvazide böyl e b i r
e ğ i l i m v e kesi m i n va rl ı ğ ı b u g ü n daha bel irg i n biçi mde görül mekted ir. i k in­
cisi, sola kayan. demo k ra siden, emekçilerin ha k l a rından yana ç ı ka n C H P"
yi kitleler umut ka pısı ola ra k görmeye başlad ı la r. Pol iti k p a rtiler d üzeyinde
başka a lternatif olmad ığı ve askeri yönetime k a rşı d i reniş C H P'de somut­
laştığ ı için 1 973 seçi m l e rinde kitlelerin büyük kesimi ve sol, sosya l ist
güçler CHP'yi deste k led i ve m u ha lefetlerini C H P 'yi en büyük p a rti d u ru­
muna geti rerek gösterd i ler.

82 YURT ve DÜNYA
Tek başına i ktidar olma d u rumuna gelem iyen CHP, MSP i le orta k b i r
h ü k ü met k u rdu. C H P ' n i n MSP i le k u rduğu koa l i syon u n y ü rümemes i n i n ne­
den i ; iki parti a rasındaki uyuşmaz l ı k ve a n la şmazl ıklar ve CH P'nin ya p­
tığı hesa p ya n l ı ş l ı ğ ı -bu Mec l i ste n başka h ü k ümet ç ı kmaz, erken seçim­
lere g i d i l i r hesa b ı n ı n ya n l ışl ı ğ ı- b i r ya na; koalisyon u n sa ğlam bi r sın ıfsa l
temele otu rmuş olmamasıydı. MSP'n i n büyük b u rj uvaz i n i n bir kes i m iyle
i l işkile ri olmakla beraber, bütü nü nde bu parti büyük b u rj uvazi n i n pa rtisi
değ i ld i , A P hôlô o konu mda idi. CHP ise, koa l isyonun büyük ka nadı oldu­
ğu halde, k itlelere daya nara k koa l isyonda üstü n l ü ğ ü elde etmeyi, gerçek
i ktida r olarak politika s ı n ı yü rüteb i l mey i başa ra ma d ı . Büyük bu rj uvaz i n i n ve
polit i k etk i n l iğe sa h i p d i ğer çev relerin isteği CHP - AP koalisyon uyd u .
1 2 Mart döne m i n i n sona e rmesiyle burj uvazinin böl ü mleri a rasında 1 97 1
öncesine kıyasla d a h a g e r i çizgide pekişti rilen ittifak bozulmadı. B u dö­
nemden işçi emekçi kitlelerin daha pol iti kleşmiş, daha mücadeleci, d i ğer
demokratik, i lerici, sol gü çlerin kara rl ı l ı k larını kaybetmem iş, sindiri leme­
m iş olarak ç ı kışı ve mücadeleyi sürd ü rüşleri burj uvaziyi kendi içinde da­
ha da derlenip taparlan maya götürd ü . C H P - A P koa l isyonu gerçekleşeme­
yince burj uvazi MC'y i o l uştu rmaya ve Iktidara geti rmeye g i rişti ve başardı
da. Amac. 12 M a rt dönemi n i n i şçi ve emekçi kitleleri, demokrati k, i lerici,
sol g üçleri bas k ı a ltında tutan yönet i m i n i askeri müda ha le olmadan, sivil
bir g iysi içi nde, çok part i l i çoğ u l c u demokrasi ve parla menter rej i m görü­
nümü altında s ü rdü rmekt i .
A m a i ş ç i s ı n ı f ı , e mekçi k itleler, demo k rat i k güçler s i n d i rilemeyip geri­
letilem iyor. işçi s ı n ı f ı n ı n bağımsız yasal partisi yeniden kuruldu ve b i r
buçuk y ı lda h ızl ı b i r gelişme kaydett i . Demokratik kitle ö rgü tleri ca n l ı v e
aktif. Komandoların s ü rekli s i l ô h l ı saldırı v e baskısı a l t ı nda tutu lan öğrenci
k itlesi yen iden örg ütl enme ve d i renişe geçiş içinde.
12 M a rt döneminden to p l u m 1 97 1 ö ncesine kı ya sla daha i l eri, daha sol
b i r d ü zeye u laşmış olarak ç ı ktı; siyasa l , h u k u ksal üst ya p ı ise daha geri­
leti l m i ş ola ra k . 1 97 1 öncesi nde da h i T ü rk iye'de siyasa l özg ü rl ü kler -d ü­
şü nce, söz, yay ı n . top lantı, y ü rüyüş ve m iting, . örgütlen me. s iyasal g rev
özg ü r l ü k leri- hep ö rnek a l ı ndığı söylenen Bat ı l ı demo k rasilerde old u ğ u n ­
dan ge rideyd i . Yasa l a rda a nti demokrat i k h ü k ü m lerle demo k ratik özg ü rlük­
lerin karşıs ı n a engel ler d i k i l iyord u . 1 2 Mart dönem i n de Anayasa 'da ve di­
ğer yasa lard a ya pılan değ i ş i k l i klerle bu yasal enge l l e r daha da güçlend i r i l d L
B u neden led i r k i , pol itik demokratikl eşme, pol itik özg ü rl ü klerin yasa l
engel lerden k u rta r ı l ması en g ü n cel ve ivedi görevd i r. Bug ü n için müca­
delen i n a ğ ı r l ı ğ ı bu nokta üzerinde yoğ u n laşmaktadır. Bu noktada Türkiye'
deki d u ru m ve mücadele Batı n ı n gelişmiş ka pita l i st ü l kelerindeki demok­
rati k leşme s ü recinden ve demokrasi mücadelesi nden fa rkl ı d ı r. O ra l a rda
Söz kon u su özgürl ü kler çoktan elde edil mişti r. Onların siyasal düzeyde m ü -

INCELEME 1 ARAŞTI RMA 83


codelesi b i r ya ndan bu özg ü rl ü kleri faşizm teh l i kesi ne karşı koruma k, öte
yandan da devlet aygıtında değ işikli kler ya para k, pol itik demokrasiyi ge­
nişletmek ve derinleştirmek yönündedi r.
Kuşkusuz, pol itik özg ü r l ü klerin Bat ı l ı ö l ç ü lerde elde ed i l mesiyle T ü r­
kiye'de demokrasi m ü cadelesi hedefi ne varmış, sona ermiş o l mayaca ktır.
Ne var ki, işçi sınıfının, emekçi kitlelerin, demok rat i k g üçlerin serbestçe
örg ütlenebi l mesi; düşün, b i l i m , sa nat. yayın yaşa m ı n ı n serbestçe gelişe­
b i l mesi ; s iyasa l , ekonomik. sosyal, kültürel mücadele n i n serbestçe y ü rütü­
lebilmesi için « k lasik» deni len demokratik özg ürlü klerin tam olarak elde
edilmesi g ü ncel ve ivedi hedefti r.
Tü rkiye'deki demo k ra s i m ücadeles i n i n ve topl u msa l demo krat i kleşme
s ü reci n i n Bat ı 'da ki nden b i r d iğer fa rkı da anti-emperyal ist n itel i k taşıma­
sı, ul usa l bağımsızl ı k mücadelesiyle içli d ı ş l ı ba ğ l a nt ı l ı ol masıd ır. Batf'da
d a u l usal bağ ı mSlZiığa önem ve r i l mekte ve bu vurgulanara k bel i rt i l mek­
ted i r. A ma Bat ı ' n ı n gelişmiş ka pital ist ü l keleri b i r ölçüde ABD'nin hege­
monyası a ltı nda olsalar da, em perya l izmin sömürüsü, boyu nduruğu a ltında
de ğ i l lerd i r; onlar kend i l eri emperya l ist ü l kel erd ir; a ra l a rındaki re kabette
her biri d i ğerlerine üstün gelmeye ça ba l a r. O ü l kelerde emperya l ist- ka pita­
l ist toplum düzeni içinde demokratikleşmey i gel iştirmek, sosya lizme yönel­
mek sorunu ve çabası vard ır. Türkiye'de ise sorun ve m ücadele emperya l iz­
min sultasından kurtu l mak, em perya l i st-ka pita l i st dü nya i l i ş k ı leri a ğ ı n ı n d ı ­
ş ı n a ç ı kma k v e sosya l izme yönelmektir.
Bir d iğer önem l i fark da , sosya l i st devrim aşamasından önce bir a ra
aşama n ı n zor u n l u o l u p ol mad ı ğ ı d ı r. Batı'da « i leri demo k rasi» d iye adland ı ­
rılan böy le b i r a ra aşama öngörül mekted ir. B izde de U l usal Demokrat i k
Devrim aşaması i l eri s ü rül me kted i r. Pa rti progra m ı m ııda v e çeşitli yayın­
larım ııda bel i rttiğ i m i z gibi ve bu yazıda çizd i ğ i m iz ta ri hsel gelişme ta blo­
sundan da a n l aşılacağı üzere, Türkiye'de burj uva demokrati k devrim esas
itibariyle y a p ı l m ışt ı r Artı k bu nitel i kte bir devrim değ i l . toplumun demok ra­
tik leşme sürec i n i n genişlet i l mesi ve deri n l eşti ril mesi söz kon usudur. i le­
ride bir devrimin nesnel ve öznel koşu l l arı meyda na geldiğin de, bu, sos­
yalist devrim olacaktır.
Arada k i dönemde, işçi s ı n ıfı parti s i n i n , kitle taba n ı olan. demokrati k
n itel i kte diğer parti veya pa rti lerle bir koa l isyo n h ü k ümeti ol uşturması söz
konusu olabi l i r mi? O l a b i l i r de, ol maya b i l i r de. O l u rsa bu, devrim demek
olmayaca ktır. Sosya l izm doğrultusunda bağ ı msızl ı k ve demokra s i müca ­
deles i n i b i r basa mak d a h a i leri götürmek olanağına d a h a g üç l ü biçimde
ve ölçüde sa h i p olma a n l a m ı n a gelecekt i r. i ktidar, temel s ı n ıflar olara k
burj uvaziden i ş ç i s ı n ı fına geçt i ğ i nde ( i şç i s ı n ıfı i ktidarı m ü m k ü n o l a n e n
geniş ittifa k l a r yel pazesine dayanmakla bera ber) v e ü retim i l i ş k i l erini de-

84 Y U RT ve DÜ NYA
ğ i şti rere k ka pita l izmden sosya l izme geçişe g i rild iği za man devrim gerçe k ­
l e ş m i ş (yer a l m ış) olaca ktır.
i ktidara gel meden önce, bağ ı msızl ı k ve demok rasi çerçevesi içi nde,
s iyasa l . askeri. ekon omi k. sosyal, k ü ltürel a l a n l a rda kon u l a n somut hedef­
lere ( Prog ram 'da ve Demokrasi B i l d i rgesi'nde bel i rtilen hedeflere) yöneli k
mücadele ver i l i r. Bu mücadele veril meden işçi sınıfı i ktidara n a s ı l hazır­
l a n ı r. emekçi s ı n ıf ve taba kala rla ittifa klar nasıl kuru l u r ve bu sınıf ve ta­
baka l a r işçi sınıfı h a reket i n e nasıl kaza n ı l ı r, son unda i ktidara nasıl gel ine­
b i l ir? Bu hedefler i ktida r o l madon tam gerçekleşem iye b i l i r, ama bu olgu,
sözkonusu hedeflere yöne l i k bir m ücadele ver'il emez, veri lse de son uç a l ı n a­
maz a n l a m ı na gel mez.
işçi sınıfının önderliğ i nde güçlü b i r sın ıfl a r ittifa k ı ve m ücadeles i ol u ş­
t u rul a b i l i rse, i ktidar olmadan önce de, mevcut i ktida rın etki n l iği, g i r işi m
ve eylemleri s ı n ı rlanabil i r. Tü rkiye top l u m u n u n nesnel koş u l l a rı ve g i d iş i
bu rjuva i ktidarla rını s ö z kon u su hedefler doğ rultusunda ite leme m ücade le­
sini kolayl a şt ı raca k n itel i kted ir. Örneğ i n , dış pol iti kada büyük burj uvaz i n i n
v e i ktida r ı n ı n . p a rti s i n i n , öznel o l a r a k emperyal i zm safında v e ABD'n i n yö­
rüngesi nde kalma istek ve ,çabasına rağ men nesnel koş u l l a r ABD ve
NATO ile i l iş k i leri zayıflatıyor, Türk iye'yi sosyalist ü l kelerle daha ya k ı n i l iş­
k i ler k u rmaya, 3. dünya ül kelerine, özel l i kle Ortadoğu ve islam ü l kelerine
ya kınlaşma yo l l a r ı n ı ara maya itel i yor. Hafif sanayiden a ğ ı r sanayle geçiş
zoru nluğu ve g i riş i m l eri devlet yat ı rı m l a rı n ı n ve dolayısıyla işletmeler i n i n
çoğ a l masına y o l açacaktır. Ka pital ist yol da n ka l k ı n ı p «çağdaş uyga rl ı kıı a
u l a ş ma n ı n ka pa l ı o l u ş u ş i md iden « üçüncü yol » a rayışlarını ortaya çı­
karıyor. Bu yol u n da geçit vermemesi i l e, daha doğ rusu böyl e bir yo l u n va r
olmadığ ı n ı n pra t i kte a n iaşıl masıyla sosya l izm doğ ru ltusunda ka l kı n ma te k
a lternatif olarak kalacaktır. Topl u m u n bu nesnel gelişimi ve koş u l l a rı ba­
ğ ı msız l ı k . demokra s i , sosya l izm m ücadelesi n i n ortaya konulan somut he­
defler doğ ru ltusu nda gel işmes i n i ve lıedeflere ya klaşmasını kolaylaştıra­
c a ktır. Nesnel gel işmeye ve koş u l la ra . g ittikçe g ü çlenen sın ıfsol m üca­
dele de eklenince kimi hedefleri n k ısmen oiSUr:J gerçekleşmesi de olasıdır.
Geri kalan işler işçi sın ıfı i ktidarında sosya l izme geçiş s ü reci içi nde
yap ı l ı p sosy a l i zm i n kuruluşuna geçil i r.
Önce bağ ı msızlık. demokrasi. sonra sosyal izm a n layışı ve tutumu dia­
lekt i k değ i l metaf i z i k b i r düşünce ve mantı ğ ı n ü r ü n ü d ü r. Sosya l izm doğ ru l­
tusunda bağ ı msızl ı k ve demokrasi m ücadelesiyle o doğ rultuda o l mıyan m ü ­
cadele ayrı n iteli kte , et k i n l i kte v e sonuç a l m a yeteneği nded i r. O l u m lu, ka­
l ı cı sonuçla ra ulaşabilmek için ve mücadelen i n sosyal izm aşamasına ka­
dar kes i ntisiz s ü rdürabil mesi için bağımsızl ı k ve demokrasi m ücadeles i n i n
sosya l izm için m ücadelen i n bütünlüğü içinde düşü n ü l ü p biçi miend i ri l mes i
ve yü rütülmesi şartt ı r. Ta başta n sosya l izm son hedef ola ra k açı kca kon u!-

i NCELEME 1 ARAŞTI RMA 85


malı, bunun gere k l i l i ğ i ve kaç ı n ı l mazl ı ğ ı kitlelere a n iatı l ma l ı ve beni mse­
ti lmelidir. Önce bağ ımsızl ı k ve demo krasi, son ra sosya l izm a n layışıyla bu
görev yapıl mazsa bağ ı msızl ı k ve demo krasi mücadelesi nden sosya l izm
için m ücadeleye geç i ş engel leneb i l i r, kes i ntlye uğ raya b i l i r, en azından bü­
yük zorluklarl a karşılaşa b i l i r. Yeni bağ ı msızl ığına kavuşmuş k i m i geri ül­
kelerde görü ldüğü g i b i , i ktidar burjuva z i n i n ve/veya küçü k b u rj uvazinin
elinde kala b i l i r, bunlar emperyal izmle uzlaşma yoluna g ideb i l i r, bağ ı msızl ı k
v e demokrasi te h l i keye düşebi l i r. Da h a önceki parag rafia rda bel i rtt i ğ i m iz
g i bi Tü rkiye böyle b i r deneyden geçmiştir, bunu b i r daha tekrarlayamaz.
Ve yine bel i rtmiş olduğumuz üzere za ma n ı m ızda ul usal kurtuluş h areket­
leri sosya l izmi hedef a l m a k zoru ndad ı r ve g iderek şu veya bu biçi mde a l ­
makta d ı r d a .
Türk iye i şçi Pa rtisi'nin demokrasi v e bağ ımsızl ı k konusunda d iğer de­
mokra t i k veya sol ha reketlerden ayırt ed i c i n iteliği bud u r. Sosya l izmi hedef
a l mayan b i r demokrasi m ücadeles i n i n s ü rd ü rü l ü p toplumun d emo k rati k ­
leşmesinin sağ lanma s ı m ü m k ü n değ i l d i r. Batıda bu rjuvaz i n i n feodal . d ü­
zen i tasfiyede ilerici, demokratik b i r i şlev görd ü ğ ü n ü a ma em perya l izm
aşa mas ında bu işlevin i ve nite l i ğ i n i yitird i ğ in i ; ya lnız sosya l izm mü cadele­
s i nde değ i l , demokrasi m ücadelesi nde de a rtık ö nder g ü c ü n i şç i s ı n ıfı ol­
duğunu ·bel i rttik. Top l u m u n . her yönüyle demokrati kleşti rilmesi, işçi s ı n ıf ı ­
n ı n önderl iğinde emekçi kitlelerin, i l erici g üçlerin sosyalizm doğrultusunda
mücadele vermesiyle olaca kt ı r. G ü n ü m üzde bu mücadele verilmektedi r.

86 Y U RT ve DÜ NYA
TÜRKiY E ' D E D I Ş TiC ARET V E
D EVLETL EŞTiRiL M ESi
Galip Tekin

Bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mü- zorunludur. Bu tür çalışmalar, ayrıca,


cadelemiz, egemen sınıfların ve emperya- Türkiye'nin dünyadaki yerinin daha bü­
lizmin baskı ve sömürüsünü dizginleye- yük bir belirginlilcle ortaya çıkarılması,
cek, ortadan kaldıracak ve sosyalizme dünyanın diğer ülkeleriyle benzerlik ve
giden yolları açacak ekonomik ve top- ayırımlarının çizilmesi olanağını da ya­
lumsal düzenlernelerin çerçevesinin so- ratacalctır. Böylelikle Türkiye'nin tanın­
mut olarak çizilmesini gerektirmektedir. masında daha ileri adımların atılması
Bu görev, ancak, ülkemizin ekonomik ve olanaklı olacafc tır. Aşağıdaki yazıda, iii­
toplumsal yapısının bilimsel veri ve ilke- lcemizin demokratikleştirilmesi ve em>­
lerin ışığmda incelenmesi ile yerine ge- peryalizmin geriletilmesi mücadele ve
tirilebilir. Üçlü mücadelemizin hedefle- sürecinin önemli bir parçası olan «dış ti­
rine yalcınlaşmak için, temel perspektif- caretin devletleştirilmesi» konusuna böy­
lerin ayrın.tılı çözümlerle tamamlanması le bir açıdan yaklaşılmıştır.

1. EMPERYAL i ST S Ö M Ü R Ü VE DIŞ T i CARET

G ü n ü m üzde emperya l i st sömürü meka n izma s ı n ı n iki önemli bileşen i


va r. B u n l a rdan b i rincisini, gelişmiş kapita l ist ü l ke tekellerinin geri ka pita­
l ist ü l kelerdeki dolaysız ya tırımla rı ya da bu ü l kel ere veri len borçlar biçi­
minde ortaya çıkan sermaye i h racı ol uştu ruyor. Her ne kadar 1 8. ve 1 9. yüz­
y ı l l a rda Fransa , i n g i ltere, Hol la.nda kayn a k l ı sermaye leri bu ü l kelerin ticari
i l işkiler k u rduğu çeş itl i bö lgelerde görme olanağ ı m ız va rsa da, sermaye ih­
rac ı n ı n söm ü rü a racı olara k büyük b i r önem kaza nması temel olara k 20. yüz­
yı lda gerçe k leşti .

i N CELEME 1 ARAŞTI RMA 87


«Serbest re ka bet i n hü küm sürdüğü eski kapita l izmin en t i p i k özel l i ğ i
m a l i h racıdır. Tekellerin hüküm s ü rdüğü modern kapitalizmin t i p i k özel l i ğ i
i s e sermaye i h racı olmuştur. » '
Len i n ' i n yukarda ki görüşl eri yazı l ış ı ndan b u ya na doğru l uğunu koru­
makla ka l ma d ı , geçerl i l iğ i n i daha da a rt ı rd ı . Özel l i kle l l . Dü nya Savaş ı son­
ras ı nda, e m perya l ist ü l ke tekel leri, el leri nde bi riken sermaye için yeni ya­
t ı rım a la n l a rı bulmak, d ı ş paza rta ra g i rmek ve bura l a rı kontrol leri nde tut­
mak için sermaye i h racına g iderek a rtan bir önem verd i ler. Özel l i kle A.B. D.,
i n g i ltere, Hollanda ve isviçre tekelleri ü reti m ve dağıtım ş i rketleri k u ra ra k
y a d a b u t ü r şi rketlere crta k olara k büyük boyutlara u l aşan d ı ş yatı rı m l a r­
da b u l u n d u l a r. Bu ü l kelerin sermaye i h racı, daha d ü şük b i r oranda olma kla
birlikte, geri ve ba ğ ı m l ı ü l kel ere de yöneld i . Hatta , gelişmiş kapital ist ü l ke­
lerdeki yatı r ı m l a r ı düşük düzeyde olan Batı Al manya, ita lya, Ja ponya g i bi
ül keler b i le geri ve ba ğ ı m l ı ü l ke e kon omilerine göre gel işti r i l m i ş , küçük öl­
çek l i , d ı ş paza rl a rda reka bet olanağı vermeyen teknoloj ileri içeren yatırım­
l a rl a bu ü l kelere g i rmekten geri d u rmadılar.
Söz konusu geli şme ler, gelişmiş ve geri ka pita l i st ü l keler a rasındaki
ilişki lerin a macında olmasa bile, kuruluş ve iş leyişinde, 1 7. yüzyılda n buya­
n a öneml i değ i ş i k l i kler old u ğ u n u göstermekted i r. 1 7. ve 1 8. yüzy ı l l a rda, ge­
l iş m i ş ü l kelerin söm ü rgelerdeki sa nayi g e l i şmes i n i yok edici ya da engel le­
yici baskılar kurması, en yayg ı n i l işki b i ç i m i n i ol uşturuyordu. Ka pita l izmin
gel işmesi n e koşut olarak bu i l işkiler değ işikl iğe uğra d ı ve sözü ed i len bas­
k ı l a r ı n yer i n i , geri ü l kelerin, gelişmiş kapita l i st ü l kelerin çıkarları doğ rultu­
sunda biçimlendirilen uluslara rası bir ka pita l ist ti ca ret yapıs ı n ı n içine so­
k u l ması çaba ları a l d ı . Bu ise, 1 8. ve 1 9. yüzyıl kapita l izm i n i n gelişm i ş l i k dü­
zeyinde, gel işmiş kapital ist ü l kelerle geri ve bağ ı m l ı , söm ü rü len ü l keler a ra ­
sında ku rulaca k işböl ü m ü nde, geri v e bağımlı ü l kelerde k i üretimin önce l i k l e
ta rım v e hamma dde üret i m iyle sınıriandı niması son ucunu doğurdu. Bu sın ı r­
land ı rı l ma, geri ve bağ ı m l ı ü l kelerde oluşan sanay i n i n teknoloj i k yapıs ı n ı n ,
dolayısıyla e m e k veri m l i l i ğ i n i n , gel işmiş kapita l ist ü l kelerdeki d üzeyierin g it­
g ide daha çok gerisi nde k a l masına yol a çtı. OrtayC! çıkan bu fark. geri ü l ke­
ler için, çoğu kez k u rtuluş savaşla rıyla kaza n ı l a n bağımsızl ı klarının ertes i n ­
d e e konom i lerini g ü m r ü k l erle korumaya çal ışarak kendi sanayilerini ku rma
çaba l a rına g i rişt i kleri nde, em perya l i st ü l kelerle sömü rüye daya n a n e kono­
m i k i l i ş k i ler i ç indeki ü l kelerin sanayi leşme a d ı mla rıyla aşılam ıyaca k ya­
pısal bağ ı m l ı l ı k l a r ü reten b i r u l u s l a ra rası kap ita l ist i şböl ü m ü yarat m ı ş bu­
l u nuyord u . Çağım ııda gerçek a n l a mda sanayileşmen i n temel koşu l u n u n ,
u l uslararası kapital ist işbö l ü m ü n ü n d ışına ç ı kma k oluşunun neden i de b u -

1 V.İ. Lenin, Imperi.alism, The Highest Stage o f Capitalism, Selected Works,


Volume I, Moscow 1967, s. 723.

BB Y U RT ve DÜNYA
d u r. 20. yüzyılda, kapital ist gelişme n i n son evres i olan emperya l izm, geri ül­
kelere özgü sanayi leşme n i n bu ü l kelerin zara rına işleyen b i r e konom i k ba­
ğ ı m l ı l ı k ü retmesi n i sağ l a m ı ş b u l u n m a ktad ı r. G ü n ü m üzde gelişmiş ka pita l i st
ü l kelerin geri ü l ke lere y a pt ı k la rı sanayi yatı r ı m l a rı . fa rkl ı görünü mler taşısa
bile, esas ol arak, bu bağ ı m l ı l ı ğ ı n sürdürülmesine yön e l i kt i r.
M a l ve h i zmet a l ışverişi ile, önemi son y ı l l a rda g iderek a rta n işgücü
i h ra c ı n ı i çeren tica ret i l işkileri ise emperya l ist sömürü meka n izması n ı n i ki n ­
c i b i leşen i n i oluşturmaktad ı r. l l . Dü nya Savaşı sonra s ında i leri kapita l ist
ü l kel erde k i e konom i k gelişme u l usla rarası ticaretin de önemini a rtırd ı . Em­
perya l ist ü l kel erde i h racat ve ithalatın a rtış h ızı üretimin a rtış h ı z ı n ı geçti.
Em perya l i st ü l kel erin geri ve bağ ı m l ı ül kelerle olan ticari i l işkilerinde önem l i
say ı l a b i lecek b i r a rtış oldu. B u n a karş ı l ı k bu i l işkilerin temel nitel i kleri de­
ğ işmed i . Ticari i l işki ler g ü n ü m üzde de kapita l ist d ü nyada k i u l uslara ra s ı iş­
böl ü m ü n ü ve geri ül kelerin emperyal ist ü l kelere bağ ı m l ı l ı ğ ı n ı sürd ü rücü b i r
görev görüyor. Ayrıca, b u i l işkilerde gel işmiş kapita l ist ü l keler yararına ça­
l ı şan ve dış tica ret hadlerin in geri ve ba ğ ı m l ı ü l keler a l ey h i ne bozul ması,
yani bu ül kelerin ucu za sat ı p pa h a l ıya a l ma l a r ı n ı sağlayan sö mürücü meka­
n i zma da deği şmed i. 1 7. yüzyıldan buya na sad ece bu eşit ol maya n değişi­
min gerçe kleşt i rilme biçi mleri fa rkl ılaşt ı . Bu konuda k i yöntemler yağma ve
askeri bas k ı l a rdan, «ekonom i k yard ı m » ların kes i l eceği tehditlerine, ayni
ya rd ı m la rio ta h ı l fiyatl a r ı n ı n d üşürül mesine ve transfer fiyatla rına kadar
uza n a n bir çeşitl i l i k gösterd i . Geri ve bağımlı ül keleri n i h ra ç ettikleri ü rü n ­
l e r i n fiyatları, d ü nya pazarlarında, teknoloj i k geli şmen i n ortaya ç ı ka rd ı ğ ı
sentet i k ürünlerin de etkisiyle kızışmış olan rekabet koşu lları a ltı nda gö­
re l i ve hatta m utla k d ü ş üşler gösterd i . Öte yanda. geri ü l kelerin ithal et­
ti kleri m a l l a rı n f iyatl a rı n ı n bel i rlenmesi nde, bu ü l kelerin içi nde b u l u n d u k la­
rı ba ğ ı m l ı l ı k i l i şkileri g itgide daha önem l i bir rol oy na maya ba ş l a d ı . Örne­
ğin, 1 954-62 döneminde kahve, çay, ka kao fiyatları kapita list dü nya pazar­
l a r ı nda % 50 ora n ı n da d ü ştü. 1 967 ise işlen memiş şeker, ka hve ve yün fi­
yatl a r ı n ı n d üşmeye başlad ı ğ ı yıl oldu.
Emperyal ist ü l kelerin kabul ett i rd i k l eri eşit ol mayan değ işim uyg u l a ­
m a l a rı neden iyle sadece La t i n Amerika ü l keleri, 1 960-63 yılla rında, A.B. D.
i le olan d ış tica retlerinde her yıl 1 .5 m i lya r dolar kaybettiler. Bu beş yılda
Latin Amerika ü l keleri nin eşit o l mayan değ i ş i m uygulamaları neden iyle Batı
Avrupa ve A.B. D.'ne a kta rm ış oldukları değeri n p a rasal tuta rı, La tin Ameri­
ka ü l kelerine verilen e kono m i k yard ı m i a ra eş değerdeyd i.2,
Kuşkusuz, em perya l i st söm ü rü mekanizma s ı n ı n işleyişin i sağlayan bu
a raçların k u l la n ı m ı b i rbi ri nden bağı msız değ i l d i r. Başka b i r deyişle, serma­
ye i h ra c ı n ı n a l m ış olduğu görünüm, bu yatı rımla r ı n gerçe kleştirilme b i ç i m i ,

2 Vasily Vakruslıev, Neocolonialism: Methods a n d Manoeuvres, Progress Pub.


Moscow 1973, s. 92.

iNCELEME 1 ARAŞTIRMA 89
borç verme koşu l l a r ı n ı n n ite l i ğ i g i b i öze l l i kler ticaret i l i ş k i lerinde de yansı­
mas ı n ı bu l u r. Ay n ı biçi mde, ticaret i l işkileri de sermaye i h rci c ı n ı n n ite l i ğ i n i
v e boyut l a r ı n ı et k i ler. Ö rneğ i n , geri b i r ka p ita l ist ü l ke o l a n Türkiye'deki do­
laysız yaba n c ı sermaye yatırımları , daha sonra açıklanacağı gibi, Türkiye'
nin dış d ü nya ile olan ticari i l i ş k i lerini n icel i k ve n itelik yö nü nden et k i lemek­
ted ir. öte yanda, Tü rkiye ' n i n t icari i l işkieri n i n n ice! ve nitel öze l l i kleri nin so­
n uçları, yaba ncı sermaye yat ı rı m ları ve d ı ş borçlanma a l a n l a rı nda görü l ü ­
yor. Sonuc olara k , empe rya l ist sö mürü düzen i , parcaları a rasında karş ı l ı k­
l ı etkileşim olan ve ke ndisini s ü rd ü rmeye yönel i k bir b i ç i mde calışan b i r bü­
tün ortaya ç ı karıyor.
Ticari i l işki ler, bu bütünün etki l e ri en yayg ı n olan parcası n ı ol uşt u ru ­
yor. B u n u n nede n i şurada yat ıyor: b i r ü l ke n i n yaba ncı sermaye yatırımları
ya da dış borçlanma konusu nda d ışa açık bi r pol iti ka izlemek için sa h i bol­
duğu olanaklar, « kend i ken d i ne yeterl i l i k» (ota rşi ) uyg ulaması konusunda
sa h i bo l d u k l a rı n a ora nla çok daha fazla. Başka bir deyişle, her ü l ke d i ğer­
leriyle ticari il işkiler içine g i rm e k zoru nda. Bu b i r a n la mda doğal b i r zoru n­
luluk. Günkü, b i r ü l ke n i n h e r a l a nda ke ndi kend ine yeterli olması, en azın­
dan doğal koş u l l a r gözön ü nde tutulduğunda, olana ksız. Ayrıca, dü nya eko­
nom i s i n i n s ı n ı rla r ı n ı n her gün biraz daha genişled i ğ i , işböl ü m ü n ü n sürek­
l i olara k yayg ı n laştığı g ü n ü m üzde, b i r ü l kenin tüm üyle bu işböl ü m ü d ış ında
ka l ması sözkonusu değ i l . Önemli olan, bu i şböl üm üne nasıl kat ı l ı nd ı ğ ı , han­
g i i şlevieri n üstlenildiği ol uyor. B u açıdan ele a l ı nd ı ğ ı nda, dış ticaret, bir
ü l kenin h a n g i yol l a rdan ve nasıl, d ış d i n a m i klerin etkisine açı l d ı ğ ı n ı , bun­
lardan ne yol la et k i l endiğ i n i göste ren d ışa bağ ı m l ı l ı k i l i ş ki lerin i n önem,li bir
yan ı n ı o l uşturuyor.
Ticaret, mal ve h izmet d eğ i ş i m i n i kapsad ı ğ ı na göre, b i r ü l k en i n ticari
ilişkileri o ü l kenin gelişmişlik düzeyi n e bağ l ı olarak değ i şecektir. Ö rneğ i n ,
geri kapital ist ü l kelerin esas olara k tarı msa l ü rü n l e r v e maden i h racatcısı
d u ru m u nda olmaları, bu ül kelerde sanay i i n geri l iğ i n i n bir sonucu ola ra k or­
taya ç ı kmaktadı r. Anca k, e konom i k gelişmiş l i k d üzeyi ile d ı ş ticaret i l işki­
leri a rasındaki bağ ıntının tek yön l ü olmadığı a ç ı ktır. Geri kapital i st ül ke­
ler h a l k la r ı n ı n gelişmiş kapital ist ü l kelerdeki emperya l ist merkezler ta­
rafından söm ü rü l mesi son ucunu doğ u ran ticaret i l işki leri, gel işmişl i k fark­
l a rı n ı n daha d a a rtmasına, büyümes i n e yol açmakta d ı r. Bu nedenle, d ı ş t i ­
ca ret i l işkileri n i n n itel i ğ i , b i r ü l ke n i n gelişme h ızı v e doğrultusu üzerinde
önem l i etki le r yapmaktadır.
B i r ü l ke n i n e konom i k g e l i ş m i şl i k düzeyi ve d iğer ü l kelerle olan i l işki­
leri n i n n itel i ğ i tarafı ndan bel i rlenen ve e konom i k i l işkileri n i n önem l i b i r ya­
nını oluşturan d ı ş tica ret i l i ş k i leri, (geri kap ita l ist ü l keler için) o ü l ke burju­
vazi s i n i n çeş it l i kes imleri n i n kon u m ları ba k ı m ı ndan da a ç ı k l ayıcı bir alan­
d ı r. Dış tica ret, bu fa rk l ı kes i m lerin d ı şa bağ ı m l ı l ı k i l işki leri icindeki yerleri-

90 Y U RT ve DÜNYA
n i bel i rler. Dış tica ret yap ısında kök l ü değişi k l i kler i a maçlayan öneriler ba­
k ı m ı ndan temelde, b i r ya nda sözkonusu ba ğ ı m l ı l ı k i l i ş k i ler i n i n k ı rı lmas ı n ı ,
öte yanda da, bu yol l a b u rj uvazi n i n bel i rl i kes imleri n i n güçs üzleşti r i lmes i n i
amaçlar. Taşıdığı b u önem son ucu ndad ı r k i ; ül kemizde, d a h a 1 91 9'da ku­
rula n Tü rkiye işçi ve Ç i ftçi Sosya l ist F ı rkası P rogra m ı n ı n dördüncü mad­
desi şu h ü k m ü g et i riyord u :
« Reji ve a l elumum inhisarın i lgasıyla. ya l n ız devlet i n b i zzat i nh isa r
vazına h a k k ı o l mas ı n ı ve şimdiden ticareti hariciyenin devlet inhi­
sarı usulüyle idare olunmasını muvaffık b u l uyoruz.»3
Yakın tarih lerde, konu en gen i ş biçi mde T ü r kiye işçi Partis i ' n i n 1 964
progra m ı nda ele al ı n d ı . D ı ş t i c a retin, ba n ka c ı l ı k ve s i garta c ı l ı ğ ın yen iden d ü ­
zen lenmes i n i n «ernekten ya na p l a n l ı devletçiliği gerçekleşt i recek zor u n l u
unsu rla r ola ra k » görüldüğü b u P rogra mda, d ı ş t i ca ret i n devletleşti ri lmesi
temel ilkeler a rasında say ı l ıyord u . Prog ra m'a göre, d ı ş tica reti n «bel i r l i el­
lerde top lanması» şu sonuçları doğurmakta d ı r :
• «Tü rkiye' n i n ka l k ınması, ya n i yat ı rımların gerçe kleşt i r i l mesi için
zo runlu olan iç sermaye birikimi önlen mekte, yaba ncı ül kele re
kolay l ı k l a ve bol m i ktarda para kaç ı rı l ma ktad ı r.
• « ithalatc ıların ve i h ra catç ı la rın çoğ u n l u ğ u , büyük öl çüde vergi
kaçı rma kta ve devlet hazinesine zara r vermektedi r.
• « i h racatçıl a r, üret irn c i kitlelerin kred i ve paza rlama g üç l ü k leri n i
sömürerek, onların o l ması gereken gel i ri , sermayeleri, k red i leri
ve teş k i latla rıyla kend ilerine mal etmekted i rler.ıı4
« M i l let zararına i şleyen ve bir avuç i nsanı n ç ı ka r ı n a h izmet eden bu
d u ruma son vermeyi . .. temel meselelerinden b i r i » saya n Türkiye işçi Par­
tisi.
• «Topra k ve ta rım reformunu, sanayileşmeyi gerçekleşti rmek;
• « i h ra ç ü rü n lerimizi, bu ürün leri yarata nlar i l e m ı l l i ekonomi n i n
menfaatine uyg u n olara k değerlendireb i lmek v e d ış paza rlarda
gercek değerleriyle sata b i l mek;
• « ithalatı m ızı, ka l kın ma m ızı gerçekleşti recek p rogramlara göre
d üzen lemek, ithal fiyatl a rı n ı kontrol edeb ilmek;
• « D ı ş ödeme açığ ı n ı ka patma k ;
• « Verg i v e döviz kaça kçı l ı kla rı n ı önleyerek iç sermaye b i r i k i m i n i
h ızland ı rmak, a ma çla rıyla dış ticaret i n b ü y ü k b i r kısm ı n ı devlet­
leşti recek ve devletleşti r i l meyen k ı s m ı n ı da, devlet in sıkı dene­
t i m ine tabi tutaca ktı r.ıı 5

3 «Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası Programı», İlke, c. 2, n. 7, Temmuz


1974, s. 27.
4 «Türki;:e Işçi Partisi Programı», 1965, s. 95-96.
5 A.e., s. 96.

i NCELEME 1 ARAŞT I R MA 91
TiP 1 964 P rog ra m ı nda, d ı ş ticaretin say ı l a n amaçl a ra yön e l i k olarak
devletl eşti r i l mesi n i n . «bu a landa kurul muş ve uzma nlaşmış mevcut kamu
k u ru m l a r ı n ı n yen iden d üzenlenmesiyle ve gere k l i yeni kurumların devlet
el iyle kurul masıyla» ge rçe kl eştiri leceğ i h ü k m ü d e yer a l ıyordu .6
1 975 Tü rkiye işçi Pa rtisi Prog ra mında ise, d ı ş ticaretin devletleşti­
rilmes i n e iki açıdan ya kla ş ı l d ı . Bir yanda, «sosya l i zm doğrultusunda ü l ke n i n
demokrati kleşt i ri l mesi v e emperya l izmin gerilet i l mesi » m ücadelesi n i n bi r
parçası olara k,
« iş b i rl i kçi, tekelci büyük sermaye ve büyük toprak sahiple ri n i n ge­
rici, bas kıcı ve söm ürücü egeme n l i klerine son verecek e konom i k
düzenlemelerle top l u m u n demokratikl eştiri lmesi i ç i n » 7
i l eri s ü r ü l e n ta lepler a rası nda d ı ş tica reti n d evletleşti ril mesi de belirtildi.
Öte yanda, «sosya l izmin gerçe kleşt i r i l mes i s ü rec i » n i n bir pa rçası olarak,
«Türkiye işç i Part isi i ktidara geld i ğ i nde dış ticaret, ban ka ve sigorta orta k­
l ı kları n ı n tümü(nün) derha l » kamu laştırılaca ğ ı i l kesi ka bul ed i l d i .
B u yazı n ı n amacı, ö n e m v e önce l i ğ i çeşitl i p rog ram v e belgelerle tek ra r
te kra r vurgul anan, d ı ş ticaretin devletleştiril mesi soru n u n u , Türkiye d ı ş
tica reti n i n yapıs ı r:ıa daya l ı b i r biçimde i ncelemeye v e çözümlerneye çal ış­
maktır.
Ü l kem izde d ı ş ticaretin yapıs ı n ı n i ncelenmesi. b i r yandan bu ya pının
içerd i ğ i bağ ıml ı l ı k ve söm ü rü i l i ş k i l e r i n i ortaya ç ı ka racak, d i ğer yandan da
dış tica retin devletleştirilmes i n i n daya n d ı n l ması gereken i l kelerin i p u çları­
n ı verecektir. Yine bu i nceleme, dış ticaretin devleşleşt i ri l m es i n i n karşısına
çıkacak s ı n ıfların ve g üçlerin bel irlenmesine de yardımcı olaca ktır. Aşağıda
da göste r i l meye ça l ışılacağı g i b i . dış t icaretin devletleşt i rilmesi amacıyla
g i ri ş i lecek m ü cadele ve ça l ışma, ya l n ı z bu bağı m l ı l ı k i l işk ileri n i dayatan em­
perya l izme ka rşı değ i l . bu i l iş k i lerle örgensel (organ i k) bağ ı olan yerli ege­
men s ı n ıfların ekonom i k ve pol itik egemen l i ğ ine karşı da g i r i ş i i miş ola­
caktır.

2. T Ü RK iYE'N i N DIŞ T i CARETi

Dış ticaretin ve öze l l i kl e ithalatın Tü rkiye ekonom isi içinde yeri ve öne­
m i Tab lo 1 'de açı kça görül mekted i r. 1 963-70 dönem i n de orta lama % 6,9 do­
layında olan orta lama itha lat eğ i l i m i n i n (gayri safi m i l l i hasıla içinde itha­
latın pay ı n ı n ) 1 970 sonrası nda s ü rek l i olara k a rtara k 1 975'de % 1 3,2'ye
u laşması bu önemin bir göstergesid i r.

6 A.e.,
7 Türkiye İşçi Partisi Program ve Tüzüğü, 1975, s. 42.

92 Y U RT ve DÜNYA
TABLO: 1
T RK VE'N N ORTALAMA iTHALAT E Gi L i M i
Ü i i
( ith alat 1 GSMH)
Ort ala m a
Yıllar ithalat Eğilimi ( % )
1 963-70 6,9
1 971 9,2
1 972 9.4
1 973 1 0,2
1 974 1 2,4
1 97 5 1 3,2

Kayna k : Ticaret Ba ka nl ı ğ ı , Ekonomik Değerlendirme Bülteni, Yıllık


1 975, Sayı 25, 1 976, s. 3 1 .

Türkiye d ı ş t ica retinde 1 963 son rası görülen gel işmeleri özetleyen Tab­
lo 2, sor u n u n bir başka yön ü n ü serg i l iyor. Türkiye, özel l i k l e 1 970 so nras ı n ­
da s ü re k l i ol a ra k büyüyen d ı ş ticaret açıkla rıyla ka rşı ka rşıyadır. 1 963-70
dönem i nde i h racatın y ı l l ı k a rtış h ızının ( % 6,9) itha latınkinden ( % 4,7) yük­
sek olmasına ka rş ı n , ithalat - i h racat fa rk ı n ı n yü ksek olması neden iyle, dış
tica ret açığı y ı l da orta lama % 1 ,7'1ik b i r h ızla büyü m ü ştür.8 1 970-75 döne­
m i nde ise çok daha ciddi bir gel işme görül mekted i r. i h racatn ı y ı l l ı k a rtış
h ızı % 1 8,9'a y ü ksel i rken, ithalatın büyüme h ızı % 38 e f ı rlama kta, bu ne­
'

denle de a ç ı k yılda orta l a ma % 56,2'1 i k h ızla a rtmaktad ı r.

TABLO: 2
i i
T RK VE'N N THALATI, iH RACATI ve
Ü i
DIŞ T i CARET ACI G I (Milyon Dolar)
Yıllar ithalat i hracat Açık
1 963 687,6 368 , 1 3 1 9,5
1 964 537.4 41 0,8 1 26,6
'
1 965 572,0 463,7 1 08,3
1 966 71 8,2 490,5 227,7

B İ lk bakışta ters gibi görünen bu durum şöyle açıklanabilir.


Açığın yıllık büyüme hızını veren formiil:
( 1 ) g(d)= g( m ) (M/(M-X) - g(x)(XjCM-X)).
Burada, g(d}, g(m) ve g(x), sırasıyla, açığın, ithalatm ve ihracatın yıllık büyüme
hızları olup, M ithalatı, X ihracaıt göstermektedir. (1 )'i yeniden diiz.enlediğimiz.de,
(2) g(d) = (g(m}M-g(x)X}/(M-X) elde edilir. 1963-1970 döneminde Türkiye'de
g(x) > g(m) olmasına karşm, M X ve aradaki fark büyük olduğundan, g(d) > O ol­
muş ve açık büyümüştür.

iNCELEME 1 ARAŞTIRMA 93
1 967 684,7 522,3 1 62.4
1 968 763,7 496.4 267,3
1 969 801 ,2 536,8 264,4
1 970 947,6 588,5 359,1
1 971 1 1 70,8 676,6 494,2
1 972 1 562,6 885,0 677 ,6
1 973 2086,2 1 31 7,1 769,1
1 974 3777 ,6 1 532,2 2245.4
1 975 4738,7 1 401 , 1 3337,6

Kaynak: Dj E, Türkiye'de Toplumsal ve Ekonomik Gelişmenin SO Yılı,


1 973, s. 327. 1 972 son rası bilgileri : Türkiye'nin Ekonomik Gös­
tergeleri, 1 971 r 1 975, Tü rkiye iş Ba n kası Yay ı n ı , s. 8.

Bu d u ru m T ü rk iye' n i n uzun s üreli soru n l arında n b i risini gösteriyor.


Çünkü, T ü rk iye e konomisi 1 923'den bu yana s ü re k l i ve g i de re k a rta n d ı ş t i ­
ca ret açıkla rıyla ka rşı l aştı. Bu d u ru m u n i ki istisnası, 1 930' 1arın devletçi dö­
nemi i l e 1 940'1arın savaş y ı l l a rı oldu. B u dönemlerin ortak öze l l iğ i , i l k i nd e
1 929 buna l ı m ı n ı n etkisiyle, i kinc isinde d e savaş nedeniyle gel işmiş kapita ­
l ist ü l kelerle olan t i ca ri i l iş k i lerin zay ıflaması. Öyleyse, geri ve d ışa bağ ı m l ı
Türkiye ekonomisi i ç i n d ı ş ticaret a ç ı k l a rı n ı n doğal v e olağan o l d u ğ u n u söy­
leme olanağı var.
Dış ticaretteki bu süre k l i açıkları n iki önemli son ucu gör ü l d ü . B u n l a r­
dan b i ri ncisi, 1 946, 1 958 ve 1 970 y ı l larında Türk paras ı n ı n değer i n i n önemli
ölçül erde deva l üe edil mesi, değer i n i n düşürü l mesi. i k inci önemli son uç ise
d ı ş ticaret acıklarını f i na nse etmek için gelişmiş kapita l i st ü l kelerden ve bu
ü l kelerin güdü mündeki u l u s l a ra rası kuruluşlardan ( Dü nya Ba n kası. I M F g i ­
b i ) öneml i boyutlara ula şan borçların a l ı n ması. 3 0 Eyl ü l 1 975 itibariyle, dö­
vizle ödenecek dış borç l a r ı n top l a m ı (fa izleriyle b i r l i kte) 5,8 m i l �·a r dolar {87
m i lyar TL.) dolay ında i d i ve Türkiye, h i ç yeni borç a l masa bile 2022 y ı l ı n a
kada r borç ödemeye devam edecekti r.9
T ü rkiye'n i n içinde bul unduğu bu d u ru m u n tem.el leri n i , ithalat ve i h ra ­
catın yapısı nda aramak gerekir. B u yapıyı beli rleyen ise, genel olara k Türki­
ye e konom i s i n i n , özel olarak da i ma l at sanayi i n i n ya pısal öze l l i kleri. gel iş­
me eğ i l i m l erid i r.

2. 1 . i hracatın Yapısı

Ta blo 2'deki i h racat ser is i n i , D i E'nin i h racat fiyat endeksini (dolar c i n ­


sinden) k u l l a na ra k sa bit fiyatlarla ifade ett i ğ i m izde, T a b l o 3'deki gerçek i h ­
racat değerle ri n i elde ederiz. Burada açı kça görü l d ü ğ ü g i b i . Türkiye' n i n i h -

9 Maliye Bakanlığı, 1976 Mali Yılı Bütçe Gerekçesi, s . 63.

94 Y U RT ve DÜNYA
racatı 1 968-73 a rasında ge rçe k olara k a rttığı halde, 1 973 son ras ında aza l ­
m ı ş v e 1 975'de 1 972 d üzeyin i n b i l e a ltında kal mışt ı r. Buradan çıkan sonuç,
1 973 sonrası i h racat a rtışı nda en önemli etke n i n fiyatla rda k i a rt ı ş l a r olduğu
ve i h ra catın gerçek olara k geriled i ğ i d i r.

TABLO: 3
T Ü RK iYE'N i N i HRACATI
(1 968 Fiyatlarıyla, Milyon Dolar)
Yıllar i hracat Endeks
(1 968 = 1 00)
1 968 496.4 1 00,0
1 969 534,1 1 07,6
1 970 593,2 1 1 9,5
1 971 634,7 1 27,9
1 972 757,7 1 52,6
1 973 906,5 1 82,6
1 974 800,1 1 61 ,2
1 975 729,7 1 47,0
Kayna k : Tablo 2'deki i h ra cat serisi n i n , DiE. Aylık istatistik Bülteni,
1 976, ll l-IV, s. 46'daki i h racat fiyat endeksi ile sabit fiyat se­
risine dön üştü rüle re k elde ed i l mişti r.

1 968 75 dönem inde i h racatın madde yapısı i ncelend i ğ inde., tarımsal


ürünlerin hôlô ilk s ı rayı a l d ı ğ ı görül üyor (Ta blo 4) . Daha da önemlisi, 4 ta­
rım ürünü ( pa m u k , tütün, fındık ve üzüm) toplam i h racat i ç i nde % 45 do­
layında b i r paya sa h i pt i r ( 1 973 75 orta lamas ı ) . Bu d u ru m , ta r ı m ı n Tü rkiye
e konomisi içindeki ye r i n i , öne m i n i ve sanayi ü ret i m i n i n esas olarak iç
p iyasaya dön ü k o l ması olgusunu vurg u l uyor.
Öte yanda, Tablo 4'de, sanayi ü rü n leri pay ı n ı n g iderek a rttığı da gö­
rül üyor. Ancak, söz konusu dönem boyunca i h racat içindeki payı yü kse­
len sa nayi ü rün leri n i n n ite l i ğ i t a rtışma l ıd ı r. Ö �neğ i n , küspeler. bağ ı rsa k­
lar. melas, koy u n eti, i n c i r ezmes i , kepek, biçilmiş kereste gibi ürünler sa­
nayi ü r ün leri a rası nda say ı l ma ktad ı r. Bu tür ta n ı mlama l a r, sanayi ü rü n leri­
n i n i h racat i ç i ndeki pay ı n ı yan ıltıcı biçi mde art ı rm a ktadır. Bi rleşmiş M i l letler
Ticaret ve Ka l k ı n ma Konfera n s ı ' n ı n ( U N CTAD) ya pt ı ğ ı bir a raşt ı rmaya
göre . « 1 965 y ı l ı nda Türkiye ' n i n tüm iha racatı i ç i nd e hakiki sanayi ürün­
leri n i n yeri % 2.4 dolayındadır. » 10 Oysa , resmi Türkiye kayna klarına

10 Ü . Kırdar, «Çok Ulııslu Şirketler Sorunları,» Ekonomik v e Sosyal Etüdler


Konferans Heyeti, Türk Ekonomisinde Tasarruf Açığı ve Dış Finansman Sorunlan
(teksir), İstanbul 1974, s. 29.

i N CELE M E 1 ARAŞTI RMA 95


göre bu oran % 1 9,6'dır. Arad a k i büyü k fa rk bu kon udaki ve rilerin ya n ı l ­
tıcılığının b i r göstergesi olarak a l ı nabi l i r.

TABLO : 4
i HRACATlN MADDE YAPISI ( % )

Tarım ve Madencilik
Hayvancılık ve Taş Sanayi
Yıllar Ü rünleri Ocakçılığı Ü rünleri
1 963 77,2 2,9 1 9,9
1 964 75,8 3,7 20,5
1 965 75,9 4,5 1 9,6
1 966 77,3 4,7 1 8, 0
1 967 80,5 4,0 1 5,5
1 968 80,5 5,2 1 4,3
1 969 75,4 6,5 1 8, 1
1 970 75,2 7,7 1 7 ,1
1 971 72,6 7,2 20,2
1 972 68,6 4,0 27,4
1 973 63,2 3,2 33,6
1 974 55,6 5,2 39,2
1 975 56,6 7,5 35,9

Kay n a k : 1 963-71 : D i E, Türkiye'de Toplumsal ve s. 31 6.


1 972-75: Tica ret Baka n l ığı, Haber Bülteni: Yıllık - 1 973, 1 974
ve Ekonomik Değerlendirme Bülteni, Yıllık 1 975.

Sanayi ürün leri i h racatında alt sektörlerin pay ı n a ba ktığı m ı zda , g ıda­
içki, dokuma, orman ü rü n leri ve deri-kösele sanay i lerinin toplam sanayi
ürün leri i h racatı içindeki pay ı n ı n % 64,3 ( 1 975) o l d u ğ u n u görü rüz. Bun­
lara, e n önem l i ögeleri g ü lyağı ve meyan kökü özü olan k i mya sanay i i n i
d e ekled i ğ i m izde, sözkonusu pay % 71 ,8'e yü kselmekted i r. Deme k k i sa­
nayi ü r ü n l e r i i h racatı nda en öne m l i pay ta rıma daya l ı , tüketim m a l l a r ı n ­
dadır. Buna karş ı l ı k, madeni eşya v e makine i l e elektri k a l etleri n i n p a y ı y a l ­
n ızca % 2,9'd ur. B u d u ru m , T ü rkiye i ma lôt sanay i n i n tüketim ma l l arı ü re­
t i m i n e dö n ü k ve iç piyasaya yöne l i k ya p ıs ı n ı n iyi bir göstergesid i r
Ayrıca, öze l l i k le 1 973 sonrasında sanayi ürün leri n i n pay ı n d a k i a rtışın
öne m l i b i r nede n i tarım ü rü n leri i h ra ç f iyatla r ı n ı n ta rım dışı i h ra ç fiyat­
l a r ı n a ora n l a daha yavaş a rtmas ı d ı r. Ö rneğ i n , Devlet Planlama Teş k i lôtı'
n ı n b i r ça l ı şmas ına göre 1 973'de 1 00 olan tarım ü rü n leri i h ra ç f iyatları
endeksi 1 975'de 1 56,3'e yükse l i rken, tar ı m dışı i h ra ç fiyatl a r ı endeksi ayn ı

96 Y U RT ve DÜ NYA
dönemde 1 00'den 1 81 'e ç ı k mıştır.11 Bu ise, dolayi ı olarak, sanay i ü rü n leri­
n i n i h racat içindeki pay ı n ı n a rtmasına yol açm ıştır. Dolayısıyla, sanayi
ü rü n leri payındaki gerçek a rt ı ş ı n Ta blo 4'de görülenden de daha düşük ol­
duğunu söyleye b i l i riz.
Burada, 1 963 son rasında sanayi ürünleri i h racat ı n ı a rttırmak için baş­
latılan i h racatta verg i iadesi uyg u l a masına da değ i nmek gere k i r. Verg i
!ades i n den yararlanan i h racatın ve vergi iade ora n ı n ı n a rtışına karş ı l ı k ,
gerçekten sa nayi ürünü d iye n itele nebilecek ü rünlerin i h racatında kayda
değer bir a rtışın görül memesi, bu uygula man ı n başa rısız olduğunun en
iyi kan ıtıd ı r (Ta b lo 5 ) . i h racatta vergi i adesi, özel l i kle, sanay i ü rü n leri i h ­
racatı i ç i n d e % 7 2 ' 1 i k bir paya sahip o l a n 5 sanayi dalı (gıda-iç k i , dokuma,
orman ü rü n leri, deri- kösele, k i mya) için ya rarlı olmuştur. Bu kes i m lerin
1 975 y ı l ında yapı l a n vergi iadesi nden yararlanan i h racat içindeki payları­
n ı n % 72,3 ve vergi iadesi içi ndeki paylarının % 67.4 olması bu duru m u n
b i r göstergesid i r. Başka b i r deyişle, i h racatta ve rg i iadesi uyg u laması ge­
leneksel «Sa nayi ürünleri» i h racatı n ı daha da karlı k ı l ma ktan öteye g itme­
miştir. Zaten bundan fazlas ı n ı n beklenmemes i gere k i r. Bu duru m u n ne­
denleri ortada d ır. B i r yanda, Türkiye'nin kapital ist d ünya içindeki konumu
ve bu işbö l ü m ü içinde yüklendiği işlev, ü reti m a raçları sanayileri n i n ku­
rul mas ı n ı enge l ley i p, g üçleşti rmektedir. Öte yanda, Tü rkiye ima lôt sa nayi i ­
n i n , özel l i k l e teknoloj i k açıdan geri l i ğ i v e dışa bağ ı m l ı l ı ğ ı , gelişmiş kap ita­
l ist ü l keleri n sanay ileriyle rekabet olanağ ı n ı s ı n ırlamaktadır. Bu nedenle,
sözkonusu bağı m l ı l ı k i l i şk i leri k ı r ı l ı p sanayi yapısında köklü değ i ş i k l i kler
gerçekleşt i r i l medi kçe sanayi ürünl eri i h racatında önemli sıçra ma l a r bekle­
memek gere k i r. Kuşkusuz, T ü rkiye g i b i geri bir ka pital ist ü l kede. bu t ü r
atı l ı m ı ge rçe kleşti recek o l a n , b i rçok a ç ıdan d ışa bağ ı m l ı burj uvaz i v e onun
i ktidarları değ i l dir.

TABLO : 5
İ H RACATTA VERG İ İADES i UYGULAMASI
(1 964 - 1 975)

Vergi
İ adesinden İade
Toplam Yararlanan Edilen Ortalama
İ hracat İ hracat Vergiler i ade
( Milyar TL) ( Milyar TL) (2) 1 ( 1 ) (Milyon TL) O ran ı
Yıllar (1 ) (2) (%) (3) (%)
1 964 3,7 0 , 1 04 2,8 12 1 1 ,7
1 965 4,2 0,303 7,2 29 9,7

ll D.P.T., Dünya Ekonomisindeki Gelişmeler, Ekonomik Rapor: 2, Temmuz


1975, s. 140, 143'deki bilgilerden hesaplanmıştır.

iNCELEME 1 ARAŞTIRMA 97
1 966 4.4 0,220 5,0 28 1 2,5
1 967 4,7 0,250 5,3 25 9,9
1 968 4,5 0,248 5,5 58 23.4
1 969 4,8 1 ,427 29,5 208 1 4,6
1 970 6.4 1 ,733 27, 1 290 1 6,7
1 971 9,0 1 ,825 20,3 385 21,1
1 972 1 1 ,9 3,21 0 27,0 719 22,4
1 973 1 8,0 7,380 41 ,0 1 .053 1 4,3
1 974 21 , 1 6,479 30,7 920 1 4,2
1 975 20,1 7,402 36,8 1 .383 1 8,7

Kaynak: Top l a m i h racat: D i E, Ayl ı k istatistik Bülteni, 1 976. lll-IV, s. 37;


Vergi . iadesinden ya ra rlanan i h ra cat ve iade edilen verg i ler:
1 964 1 972 b i l g i l e r i : Tica ret Ba ka n l ı ğ ı , 50 Yılda Türkiye'de i h·
racatı Teşvik Tedbirleri, s. 1 4, 1 9, 39, - 42 ; 1 973, 1 974 b i l g i leri:
D PT 1 976 « Programnı, Resmi Gazete, 31 Oca k 1 976, s. 1 02;
1 975: Ticaret Ba ka n l ı ğ ı , Ekonomik Değerlendirme s. 1 5-1 6.

i h racatta verg i iades i n i n b i r başka işlevi de var: 1 964-75 döneminde


5 m i lya r l i rayı aşkın ka m u fonu bu yoldan özel kesime a ktarıldı. B u ger­
çek, geniş ha l k kitleleri n i n y ü k ü n ü çektiği vergiler yol uyla toplanan kamu
fon l a r ı n ı n özel sermaye b i r i k i m i n i teşvi k ve desteklemede k u l l a n ı l mas ı n ı n
en iyi örnekleri nden birid i r. i h racatta verg i iades i n i n bunun ötesinde bir
yara r sağlad ı ğ ı n ı söylemeye olanak yoktur.
Tü rkiye'nin i h racatındaki gel işmeleri etkileyen b i r b�ka unsur d a ih­
racatç ı l a rın n itel i ğ iyle i l g i l idir. T ica ret Ba ka n l ığ ı 'nda ya p ı l a n b i r a raştırma­
ya göre, 1 974 y ı l ında Tü rkiye'de, 59'u kamu, 3593'ü özel olmak üze re, 3652
i hracatçı k u r u l u ş va rd ı . Bu k u ru l u şların bölgesel da ğ ı l ı m ı n da, d i ğer alan­
larda olduğu gibi, b i r dengesizl i k göze ça rpma ktadır. Örneğin, i h racatç ı l a r ı n
% 58'i ista n b u l v e izmi r'de o l u p, % 84'ü 1 0 i lde topl a n m ışt ı r . Sözü edilen
a ra ştırmaya göre i h ra ca tçılar,
« Da ha ziyade geleneksel ta rım ü rü n lerimizin·, ihra ç maddel erimizin
ve sanayi mallarımızın ü reti ldiği bölgelerde yoğ un la şma ktadır. İda­
ri kolay l ı kl a r, ulaşım i m kanla rın ı n yeterl i l iğ i , demir ve ka rayol u kav­
şa k l a r ı n ı n bulu nması ve indirme-bindirme tesislerine sahip l i man-
ların b u l u nması da önemli bir etken olma kta d ı rY
i h racatçı kamu k u r u l u ş l a r ı n ı n az sayıda olmasına karşın, i h racatın %
24 ' ü n ü ge rçe kleşt i rd i klerini, özel k u ru l uş l a r ı n pay ı n ı n ise % 76 olduğunu
görüyoruz ( 1 971 y ı l ı n da ) . Bu ora n l a r ı n 1 961 'de sırasıyla % 1 2.4 ve % 87,6
olması, za man içinde ka mu kesi m i n i n payında önem l i bir artış olduğunu

12 Ticaret Bakanlığı, İbracatçılarımız, Eylül 1975, s. 2.

98 YURT ve DÜNYA
göstermekted i r.13 Bu duru m, sözkonusu dönemde, özel kesi m i n g iderek a r­
tan ölçüde yurtiçi pazara yön elmes i n i n bir göstergesi olara k a l ı na b i l i r.
1 974 y ı l ı nda va rolan 3593 özel k u ruluşun 1 974'ü a d i orta kl ı k ya da tek
şahıs f i rması n itel i ğ i ndeyd i . Anon i m ş i rketlerin sayısı ise 659'du. A ra şt ı r­
mada da be l i rt i l d i ğ i gibi,
« Ü l kem izde i h racatın büyük ölçüde tarımsa l ü r ü nlere daya l ı ol­
ması ve ü retici n i n i h racata yönel i k ticaret yapacak n itel i kte olma­
ması nede n i i l e ü retici ile i h racatçı genel l ikle aynı kişi ler ol mamak­
ta d ı r. Ta rı msa l ü rünlerin i h racı tek şahıs veya a d i orta k l ı k la rdan
ol uşan komisyoncu f i rmalar e l i ile ya p ı l ma kta d ı r. 14
« Ü retici i le i h ra catç ı n ı n genel l i kle aynı k i ş i ler ol mamas ı » n ı n son ucu,
bir yanda tarımsal ü ret i m gere kt i ğ i gibi değerlend i ri l memekte, öte ya nda
da i h racatçı lar küçük ü reti c i lerin s ı rtından önemli kö rla r elde etmekte d i rler.
i h racatç ı la rla küçü k ü reticiler a rasındaki il � ş k i l erin n ite l i ğ i aşağ ıda k i örnek­
lerde açı kça ortava ç ı kma ktad ı r:
« 1 1 7 pamuk i h racatcısı yılda orta lama 2'şe r mi lyon l i ra kaza n ı rken,
250 bin pa m u k ü reticisi a i len in eline ise yılda ancak 800 - 900 l i ra
b i r pa ra geçmektedi r.15
« 1 00 tütün i h racatçısına 231 .408.640 l i ra net kôr (her ih racatçıya
o rta lama 2.31 4.8 1 6 l i ra ) d ü şerken, tesbit edilen 227.000 tütün ü re­
ticisi köy l ü a i l esine 50.620.640 l i ra net gel i r (aile başına orta lama
223 l i ra ) düşmektedi r. Bu demekti r ki, orta lama b i r hesapla. tütünü
i h raç eden o n u yetişt i renden 1 0.377 misli daha fazla kaza n ma k ­
tad ı r . » 16
«Türkiye'n i n zeyti n yağı i h racatı 7 fi rma tarafından ya p ı l ma kta­
d ı r. Bu firma l a r d ü nya p iyasasını e l i n de tutan ve merkezi ita lya'da
bulunan büyük bir f i rmanın komisyoncusu d u rumundadırlar. i h raç
fiyatları 550 - 650 k u ruş ( 1 967 y ı l ı n da) olan zeytinyağı ita lya'da
1 4 - 1 8 l i ra a rasında satı l ma ktad ır.» 17
Say ı l a rı kolayl ı k l a çoğa ltılabilecek bu t ü r örnekler. tarım kes i m i n de
küçük ü reticilerin i h racatç ı l a r ta rafından nasıl . söm ü rü l d ü ğ ü n ü ve i h ra cat
yol uyla yu rtd ı ş ı n a nasıl değer a ktarıld ı ğ ı n ı sergi lemekted i r.
Tica ret Ba k a n l ı ğ ı a ra şt ı rmasında yabancı sermayeye i l i ş k i n i l g i n ç b i r
b u l g u d a y e r a l ma ktad ı r. B u n a göre, i h ra catçı kuruluşların 92'sinde ya-

13 D. İ .E., Türkiye'de Toplumsal ve Ekonomik Gelişmenin SO Yılı, 1973, s. 318.


14 Ticaret Bakanlığı, İhracatçılarımız, s. 4.
15 Ü. Hassan, « Tarımsal Kredi Sorunları Özellikle Tefecilik, » S.B.F. Dergisi,
c. XXV, n. 4, Aralık 1970, s. 127.
16 A.e., s. 136
17 A.e., s. 151-152.

INCELEME 1 ARAŞTI R MA 99
bancı sermaye payı vard ı r. Yabancı sermaye l i fi rma ların öneml i b i r böl ümil
(63'ü ) a nonim şi rket statüsü nded i r ve genel olara k sermayesi 1 m i lyon TL'
dan büyük kurul u şlarda yoğ u n l a şm ı ştır. Tüm i h racatçıla rın % 6, 1 ' i 1 O m i l ­
yon v e daha büyük sermayeye sahipken. bu oranın yabancı sermaye l i i h ­
racatç ı l a r içinde % 44,5 olması, yabancı sermayeli k u ru l u ş l a rın yeriil ere
ora n l a çok d a ha büyük olduğunu göstermektedir. Yabancı sermaye l i ku­
rul uşların a yrıca l ı k l ı d u ru m l a r ı n ı n b i r başka göstergesi ise, 1 974 yıl ında
bunların % 83' ü n ü n kar beya n etmiş olma l a r ı d ı r. Oysa bu oran yabancı ser­
maye ile ortak o l mayan i h ra catç ı l a r için % 74 dolayındadı r.18

TABLO: 6
i H RACATCILARlN SERMAYE B Ü Y Ü KL Ü KLER i NE G Ö RE DAG ILIMI
(1 974)
i hracatçı Sayısı Yüzde Dağılım
Yabancı Yabancı
Nominal Sermaye Topl am Sermayeli Top lam Sermayeli
1 00 bin TL' dan az 1 364 7 37 ,4 7,6
1 00 bin - 500 bin TL 1 257 10 34,4 1 0,9
500 bin - 1 mi lyon T L 301 3 8,2 3,3
1 - 5 mi lyon TL 390 20 1 0,7 21 ,7
5 - 1 0 m i lyon T L 116 11 3,2 1 2,0
1 0 - 50 m ilyon TL 1 71 27 4,7 29,3
50 - 1 00 milyon TL 38 8 1 ,0 8,7
1 00 m i lyon TL'da n fazla 1 5 6 0.4 6,5
Topl a m 3652 92 1 00,0 1 00,0
Kayna k : Ticaret Bakanlığı, i hracatçılarımız, Eyl ü l 1 975.

Ta blo 6'da n a n laşı lacağı gibi, küçük fi rmalar i h ra catçıla rın büyük bir
çoğ u n l u ğ u n u oluşturmakta d ı r. Buna karş ı l ı k, nominal sermayeleri 10 m i l ­
yon TL'dan b ü y ü k kuruluşların toplam içindeki p a y ı % 6,1 'dir.
« i h racatın küçük ve güdük f i rmalar ta rafından· ya p ı l ması. yabancı
paza rlardaki imkanların değerlend i ri l mesini g üçleşti rmekted ir. Ay-

18 aBu araştırmaya göre yabancı sermayeli ihracatçı firmalarm 3 tanesinin ser­


mayesi 50 bin liradan, dördünün sermayesi de 100 bin liradan daha azdır. Bu ka­
dar küçük sermayeli yabancı ortaklıklarm ihracat yapmaları ilginç bir durum ya­
ratmaktadır. Çünkü Plan ve Programlara göre yabancı sermayenin Türkiye'ye yeni
bir teknoloji getirmesi ve Türkiye'nin tasarruf açığına katkıda bulunması gerek­
mektedir. Fakat ortaya çıkan bulgulara göre her biri yüz bin liranın altında ser­
mayeli 7 yabancı ortaklık getirdikleri 'ihracat teknolojisi' ile Türkiye'nin kalkın­
masına katkıda bulunmaktadır.» Cwnhuriyet, 5 Mart 1976, s. 10.

1 00 YURT ve DÜNYA
rıca, küçük firmaların vergi kaçı rma a l ışka n l ıkl arı y ü ksek ve kont­
rol leri zor olduğu için i h racat ge l i rlerinin vergilendi r i l mesi imkôn­
sızlaşmaktad ı r . » 19

2 .2. ithalatın Yapısı


Öze l l i k l e 1 970 sonrası nda ithalôtta ki Tablo 7'de görülen hızlı büyüme­
nin öneml i bir kaynağı f iyat a rt ı ş l a rı d ı r. 1 968-75 döneminde ithalôtta k i a r­
tışın % 520 olmasına karşı l ı k, gerçek itha lôtta k i a rtışın ( 1 968 f iyatla rıyla)
% 1 46 dolayında kalması bunu doğ r u luyor (Tablo 7 ) . Anca k, gerçek a rtı­
şın bu den l i y ü ksek ( ya klaşık olara k. gerçek i h ra catte k i a rtışın üç misli)
olması ve ithalôt e ğ i l i m i n i n sürekl i olara k a rtması, Türkiye'de uzun s ü red i r
izlenen ithalôt ika mesi pol i t i kasın ı n son ucunu göste rrrıesi açısı ndan ilg inç­
t i r. Çünkü, g idere k d ı şa bağ ı m l ı l ığ ı n arttığını gösteren bu ol g u l a r, sözkon u ­
su pol itika nın başa nya u laşmad ı ğ ı n ı kan ıtl ıyor.20

TABLO: 7
Ü i
T RK YE'N i N iTHALATI
{1 968 Fiyatlarıyla)
ithalôt Endeks
Yıllar (Milyon dolar) (1968 = 100)
1 968 763,7 1 00,0
1 969 790, 1 1 03,5
1 970 924,5 1 21 ,1
1 971 1 072,2 1 40.4
1 972 1 389,0 1 81 ,9
1 973 1 527,2 200,0
1 974 1 668,5 21 8,5
1 975 1 876,0 245,6

Kayna k : Tablo 2'deki ithalôt seris i n i n DiE, Aylı k i statistik Bülteni, 1 976,
111-IV, s. 46'daki itha lôt f iyat endeks i (dol a r c i nsinden) ile sa­
bit fiyat serisine dön üştü rü lere k elde ed i lm i ştir.
Bu durumun diğer göstergelerinden birisi de ithalôtın yapısıdır. 1 963-75
döneminde bu ya pıda önemil b i r değ i şi k l i ğ i n olmadığı Ta blo B'de görü l ü ­
yo r. Ö rn eğ i n , m a k i n a v e teçhizatın payınd a k i d ü şmenin önemsiz o l ması ya ­
nında, hamma ddelerin payı da a rtış gösteriyor. Bu gelişmeler T ü rk iye ima-

19 Aynı
20 «Dış ekonomik ilişkiler açısından, Türkiye'nin 1970'/erde her zamankinden da­
ha bağımlı olduğunu ileri siirmek yanlış olmayacaktır.» V. Korum, «lmport Substi­
tution in Turkey in Relation to Integration witl1 the EEC, International Seminer on
Turkey EEC Relations, 11-14 Ekim 1976, Antalya,· teksir (çeviri benimdir, G.T.).

i NCELEME 1 ARAŞTI RMA 1 01


löt sanayinin yapısı i l e yakından i l g i l id i r. Daha önce de bel i rtildiği gibi, tü ke­
tim ma l l a rı ü reti mine dönük ve büyük ölçüde ithal malı g i rd i gere ktiren
lmalöt sa nayii gelişti kçe ithalöt gerekleri de a rtıyor. Bu ko n udaki göster-

TABLO: 8
iTHALATlN MADDE YAPISI ( % )
Yatırım Maddeleri
i nşaat Makina - Tk eti m
Yıllar Malzemesi Teçhizat Hammaddeler Maddeleri
1 963 6,1 39,7 48,8 5,4
1 964 4,8 40,9 49,4 4,9
1 965 5,0 37,2 53,5 4,3
1 966 5,5 42,0 47, 5 5,0
1 967 4,4 42,8 47,9 4,9
1 968 3,5 44,5 47,2 4,8
1 969 4,6 39,2 49,4 6,8
1 970 5,9 41 ,2 47,9 5,0
1 971 5,7 38,0 51 ,3 5,0
1 972 5,5 44,6 45,3 4,6
1 973 5,6 42,2 47,9 4,3
1 974 5,2 28,9 61 ,7 4,2
1 975 6,1 35,3 54,3 4,3
Kay na k : 1 963 i
71 : D E, Türkiye'de Toplumsal ve s. 336-337.
1 972 - 73: Tica ret Ba ka n l ı ğ ı , Haber Bülteni, Y ı l l ı k - 1 974, s. 1 1 5.
1 974 - 75: Tic<;:ıret Ba kanl ı ğ ı , Ekonomik Değerlendirme Bülte-
ni, Yıllık 1 975, s. 96
gelerin bazıları ş u n l a r : Tablo 9'da yatırım ma l ı ithalötı n ı n toplam sabit ser­
maye yatı rımia rına ora n ı n ı n 1 962-70 dönemi nde aza l d ı ğ ı , buna karş ı l ı k, 1 970
sonrasında a rttı ğ ı görül üyor. Bu d u rum imalöt sanayii nde görülen geliş­
melerin esas olarak t ü ketim ve a ra ma l ı üreten kesimle rd e yoğ u nlaşması­
n ı n b i r son ucudur. Ta blo 1 0'da ise hammadde itha lötının imalöt sanayii ü re­
ti m i ne ora n ı n ı n 1 967-70 dönem i nde % 5 , 5 dolayındd olmasına karşıl ı k, 1 970
son rasında ve öze l l i kle so n y ı l l a rda önem l i artışlar gösterd iği görül üyor.
Bu d u ru m da imalöt sa nayi n i n « monta j c ı ! ı k » d iye adlandırılan öze l l i ğ i n i
serg i l iyor. N a s ı l bundan önceki tablo Türkiye'nin yatırım malları açısından
d ışa ba ğ ı m l ı l ı ğ ı n ı gösteriyorsa, bu da i ma löt sanay i i n i n g i rd i ler açısından
d ışa bağı m l ı l ı ğ ı n ı gösteriyor. N itekim, 1 970 so n rasında i malöt sa nayi i ü re­
t i m i içinde ithal g i rd i ora n ı n ı n yü ksel mesin i n a ltında yatan ana neden, oto­
mot iv, elektri k l i ev a letleri ve elektronik gibi « monta j c ı » sanayi d a l l a r ı n ı n
e n önem l i tesisleri n i n b u dönemde kurulmuş olmasıd ır.21

21 Montajczlık konusunda bkz. Y. Küçük, «Türkiye'de Montajcılığın Yapısı»

1 02 Y U RT ve DÜNYA
TABLO: 9
i
YATIRIM MALI THALATININ SAB iT SERMAYE
YATIRIMLARI i C i NDEK i PAYI
Sabit Sermaye Yatırım Malı
Yatırımları ithalatı
(Milyon TL} (Milyon TL) (2} 1 (1 )
Yıllar (1 ) ( 2) (%)
1 962 7.539 2.509 33,3
1 963 9.754 2.834 29,1
1 964 1 0.277 2.2 1 0 21 .5
1 965 1 1 .5 1 0 2 . 1 71 1 8, 9
1 966 1 4.71 4 3.071 20,9
1 967 1 6.854 2.91 2 1 7,3
1 968 20.256 3.329 1 6.4
1 969 23.608 3.070 1 3,0
1 970 27.342 4.481 1 6.4
1 971 32.229 7.521 23,3
1 972 41 .222 1 0.741 26,1
1 973 53.41 6 1 3.809 25.9
1 974 72.965 1 7.549 24,0
1 975 1 01 .435 28.61 4 28.2

Kaynak: Sabit Sermaye Yatırımları ra kamları: DPT. 1 974 Programı,


s. 45 ; 1 975 Programı, s. 67; 1 976 Programı, s. 1 3 . Yatırım M a l ı
ithalôtı ra ka m l a r ı : DiE. Türkiye istatistik Yıllığı, 1 973 v e 1 975
ve DiE. Aylık i statistik Bülteni, 1 976, lll-IV.

Türkiye'de monta j c ı l ı ğ ı n gel i şmesi nde ve buna bağ l ı olarak ithal ge­
reklerinin a rtmasında yabancı sermaye n i n katkısı Tablo 1 1 'de a ç ı kça gö­
rül üyor. Buna g ö re, ya bancı sermayeli f i rmaların sektörel satışla r içinde
önem l i bir paya sahip olduğu bu 5 sektö rde, dolaysız itha l g i rd i l e ri n i n top­
lam g i rd i l e r i ç i ndeki payı % 24 ile % 52 a ra s ı n<;j a değişiyor. Ya bancı ser­
maye l i f i rmaların tümü i ç i n bu oran % 38 dolayı ndadı r.22 Bu durum şu yar­
g ıy ı doğ ru l uyor:

« . . . Monta j c ı l ı ğ ı n temel işlevlerinden biri de. emperya l ist tekelle­


rin Tü rkiye'ye se rmaye ve meta i h rac ı n ı kolaylaştı rma k ve yay­
g ı n laştırmak olmakta d ı r. Bu biçimiyle monta j sa nay i i , ya ln ızca te-

Makina, 1 Aralık 1975, n. 389, s. 3-7; N. Akgül, «Türkiye'de Montaj Sanayii,» MMO,
Sanayi Kongresi 1976, (Basılacak).
22 Akgül, a.g.e., s. 13

iNCELEME 1 ARAŞTIRMA 1 03
kel lerin sermaye ve ma l i h roc ı n ı koloyloşt ı rmo klo ka l m ıyor; ayn ı
zamanda, ü l keyi e konom i k açıdon d ışa bağ ı m l ı k ı l ı yor.»23

TABLO: 1 0
HAMMADDE iTHALATININ i MALAT SANAY ii
Ü RET i M i i C i NDEK i PAYI
i malôt
Sanayii Hammadde
Ü retimi i thalôtı
(Milyon TL) (Milyon TL) ( 2 ) 1 (1 )
Yıllar (1 ) ( 2) (%)
1 967 52.895 2.949 5,6
1 968 59.381 3.276 5,5
1 969 68.364 3.41 2 5,0
1 970 80.361 4.705 5,9
1 971 1 06.531 8.288 7,8
1 972 1 38.777 9.961 7,2
1 973 1 78.794 1 4.081 7,9
1 974 241 . 1 76 32.630 1 3,5
1 975 309.51 2 37.424 1 2,1

Kaynak: ima lôt So nayii Ü reti m i : DPT, Yıllık Programlar; Hamma dde
itho lôt ı : D i E. Türkiye istatistik Yıllığı, 1 973 ve 1 975; DiE. Ay­
lık istatistik Bülteni, 1 976, 111-IV.

Hammadde ithalôtındaki a rtış ı n bir nedeni d e transfer fiyatları yoluyla,


yabancı sermayeli firmaların y u rtd ışındaki ana fi rmaya ya ptıkları gizli kôr
tra nsferleridir. Bu uyg u la mada yaba ncı sermaye l i ş i rketler yu rtd ışındaki
o n o firmala rından sağlad ı kl a rı girdilere d ü nya fiyatla r ı n ı n üstünde ödeme­
lerde bul u n ma kto d ı rl o r. Türkiye'de bu uyg u lama yol uyla y u rtd ışına y a p ı l a n
o ktarma l a rı n gerçek boyutları b i l i n memekle b i rl i kte, özel olarak. ilôç sana­
y i i nde tra nsfer fiyatları i l e gerçek d ü nya fiyatları o ras ındaki farkın i n a n ıl-
'
maz ölçülere u l a ştığı b i l i n me kted i r.
Ö rneğin, «Ch lorbenzod iazeg i n >> a d l ı i lôç ha mmaddes i n i n dünya p iyasa
fiyatı k ilogra m ı 57 dola r olduğu halde Türk iye'ye itha l fiyatı k i log ra m ı 738
dolar, d ü nya p iyasasındaki fiyatı ki logra m ı 1 ,8 dolar olan « belladan tota l
a l kaloid» a d l ı maddenin ithal fiyatı ise k ilogro m ı 457,5 dola r olmuştur.24
Benzer b i r biçi mde last i k sanayiindeki yabancı sermayeli firmaların «ham

23 A.e., s. 5.
24 T.I.B. , Çokuluslu Tekeller ve İlaç Sömürüsü, s. 25.

104 YURT ve DÜNYA


ka uçuk ithalatı icin gösterd i kleri fiyatın aynı y ı l ı n dü nya fiyatlarından % 50
ve sentet i k kauçuk icin gösterd i kl eri ithalat fiyatın ın da % 85 paha l ı oldu­
ğu h esa p l a n m ıştır. Otomob i l lastiği ü reten 3 işye ri, 1 973 y ı l ında bu yol la 40
m i lyon l i rayı ana f i rmala r ı na transfer etm i şt i r . » 25

TABLO: 1 1
YABANCI SERMAVEL i Ş i RKETLERDE i THAL
G i R Di KULLANIMI
(1 973)
Yabancı Sermayeli Şir­ Yabancı Sermayeli Şir­
ketlerin Sektör Satışları ketlerde ithal Girdilerin
i çindeki Payı Toplam Girdiler i çindeki
Sektörler (%) Payı ( % )
Last ik, Plastik 58,5 52,1
K i mya 46,1 50,7
Makine 1 7,9 51 .5
Elektr i k M a ki n eleri, 40,2 24,2
Elektron i k
Taşıma Aracia rı 44,2 46,8

Kayn a k : Korum, a.g.e., s. 26.

Buraya kad a r söylenenler ithalatın yapısı n ı n sanayinin yapısı tarafın­


dan be l i rlenme kte olduğunu göstermektedir. N itek i m, sanayi i l e ithalat a ra ­
sındaki bu sıkı ve yakın i l i ş k i ithalatcılarla i l g i l i b i l g i lerle de doğru lanmak­
tad ı r.
Tica ret Ba kanlığı'nda yap ı lan b i r a ra ştı rmaya göre, 1 973 y ı l ında Tür­
k iye'de, 86'sı kamu, 1 0206'sı özel olmak üzere 1 0292 itha latcı b u l u n uyord u .
Sözkonusu 1 0206 k u ru l uşun % 65' i n i n ista nbul'da, % 9'unun izmir'de olu­
şu ve topla rn ı n % 90' ı n ı n altı i lde ( ista nbul, izmir, Bursa, Ankara , Gazian­
tep, Ada na) toplanmış o l ması, Türkiye ka pita l izm i n i n ana öze l l i kleri nden
olan bölgesel dengesizl i ğ i n bir son ucudur. Bu a landaki dengesizl i k sa na­
yileşmedek i dengesizfiğe koşuttur ve onu ya ns itma kta d ı r.
Topl a m özel k u ru l uşların % 1 3,6'sını ol uştura n 1 391 a no n i m ş i rket i n ,
toplam öz sermaye n i n % 66,8'ine, toplam k a r ı n % 64,5'ine sa h i p olması.
ithalat a la n ı n d a öneml i ö l çüde sermaye yoğ un laşması ve merkezileşmesi­
nin olduğun u göstermektedi r (Tablo 1 2) . B u durum Tablo 1 3'de daha acık­
sec i k olara k ortaya ç ı k ma kta d ı r. Buna göre, öz sermayeleri 50 m i lyon TL'
n ı n üzeri'nde olan ve öze l k u ru l u şları n % 1 ,3'ü n ü ol uştura n 1 30 firma top­
lam öz sermaye n i n % 43,3'üne sah i pt i r. ( 1 0 M i lyon TL' n ı n üzerin<;l e öz ser-

25 Akgül, a.g.e., s. 20

i NCELEME 1 ARAŞTI R MA 1 05
mayeye sa h i p f i rm a l a r ı n payı ise % 70'i b u l m a ktad ı r. ) Geri ka l a n 1 0076
( % 98,7} firm a n ı n payı ise % 56,7'd i r.

TABLO: 1 2
i THALATCILARlN HUKUK i DURUMLARINA GÖ RE
DAG ILIMI {1973)
Öz Sermaye Kôr
Hukuki Durum Sayı % {Milyon TL) % { Milyon TL) %
Koll ektif ş i r ket 2 1 77 2 1 ,3 3269 8,9 1 036 1 2,5
Komandit şi rket 324 3,2 524 1 ,4 1 50 1 ,8
Anon i m şirket 1 391 1 3,6 24461 66,8 5338 64,5
Lim ited ş i rket 714 7,0 2573 7,0 709 8,6
Kooperoti f 86 0,8 269 0,7 40 0,5
Ad i O rta k l ı k
Tek Şah ıs 551 4 54,0 5509 1 5, 1 1 002 1 2,1
Toplam 1 0206 1 00,(' 36604 1 00,0 8275 1 00,0

Kayna k: Tica ret Baka n l ığ ı , ithalôtçılarımıza i lişkin Genel Bir Araştırma,


M a rt 1 974, s. 1 4.

TABLO: 1 3
iTHALATCILARlN SERMAYE B Ü Y Ü KL Ü KLER i NE G Ö RE
DAG ILIMI (1 973)

Kuruluş Öz Sermaye
Ö z Sermaye Grupları Sayı Bin TL o·
% :/"o
1 00 b i n TL'don a z 1 682 1 6,5 93.750 0,26
1 00 500 bin TL 3325 32,6 871 .962 2,38
500 bin 1 m i lyon TL 1 706 1 6,7 1 .226 .400 3,35
1 5 M i l yon TL 2459 24, 1 5 .550.500 1 5, 1 6
5 1 0 M i l yon T L 458 4,5 3.292.500 8,99
1 0 50 M i lyon TL 446 4.4 9.700.000 26,50
50 1 00 M i lyon TL 79 0,8 5.925. 000 1 6, 1 9
1 00 M i l yon TL'don fazla 51 0,5 9.943.888 27,1 7
To pla m 1 0206 1 00,0 36.604.000 1 00,00

Kayna k : Tica ret Ba k a n l ı ğ ı , ithalôtçılarımıza i lişkin s. 1 4 ile Ta blo


6'do k i b i l g i l e r k u l l a n ı l a ra k elde e d i l m i şti r.

Bu tabloda görüldüğü g ib i itholôtçılorın % 66'sı 1 m i lyon TL'don a z


ö z sermayeye sa h i p k ü ç ü k firmalardon oluşm a kta d ı r. B u durumun ith ôl
f iyatlarını ol u msuz ol a ra k etk i l ed i ğ i n i söyleyebili riz. Öte yanda, itho lôtçı

106 YURT ve DÜNYA


k u ru l u ş l a rı n çok küçük b i r böl ü m ü n ü oluştura n kamu kurul uşla rın ı n ( %
0 8) 1 974 y ı l ı nda toplam ithalôtın % 45'ine yakın b i r bö l ü m ü n ü gerçe kleş­
, ,

tird i ğ i n i görüyoruz.26 Bu d u ru m, ka mu kesimin de dış ticaret işlerinde uz­


manlaşmış kadroların varl ı ğ ı n ı n bir kanıtıdır.
ithalôt i l e sanayi a rasındaki i l iş k i , yalnız «tek s ıfatlı>> itha lôtcılar ele
a l ı nd ı ğ ı nda görülebi l i r. ( i m a lôtcı. a rmatör, madenc i , turisti k m üessese, mü­
tea h h it, ithalôtcı. i h racatçı, distri bütör, z i raatcı. d iğer sıfatlarından sadece
b i r tanes i n i k u l l a n ma k s u retiyle itha l ôt yapa nlara «tek sıfatlı ithalôtcı» a d ı
veri l mekted i r. ) Bu grupta en ö n e m l i yere ithalôtçılar ile imalôtçılar'ın sa hip
olduğu görül üyor. (Tablo 1 4) Ancak, öz sermaye ve kör icindeki payl a rı
acısından i ma l ôtc ı l a r % 69,2 ve % 65,5 i le i l k s ı rayı a l ma ktad ı r. Bu d u ru m
d a Tü rkiye i ma l ot sanayi i n i n g iderek a rtan ölçüde d ı ş g i rd i k u l lanmasını
ve monta j c ı n itel iğini göste rmektedir.

TABLO: 1 4
T E K SIFATLI iTHALATCILARlN YAPISI
(1973)
Kôr/ Ö z
Kuruluş Ö z Sermaye Kôr Se rm.
Sıfatlar Sayı % Milyon TL % Milyon TL % %
imalôtcı (sanayici) 4445 46,5 22.596 69,2 4.748 65,5 21
Armatör 14 0,1 85 0,3 3 0,0 3
Madenci 19 0,2 1 23 04 32 04
. 26 .

Turist i k M ü essese 8 0,1 49 0,1 14 0,2 28


M ütea h h it 69 0,7 117 0,4 54 0,7 46
itha lôtcı 4867 50,9 9.279 28 4 2.248 31 ,0
. 24
i h racatçı 20 0,2 19 0,0 5 0,1 25
Distri bütör 17 0,2 242 0,7 1 07 1 ,5 44
Z i raatcı 5 0,1 31 0,1 4 0,0 12
Diğer 97 1 ,0 1 19 0,4 40 0,6 34
Top l a m 9561 1 00,0 32 .660 1 00,0 7.255 1 00,0 22

Kayna k : Tica ret Baka n l ı ğ ı , ithalôtçılarımıza i lişkin . . . , s. 1 4.


Ta blo 1 4'de görüldüğü g i b i m ütea h h itler ve d istrib ütörler en y ü ksek
kô r ora n ı n a sah i ptirler. Bu, salt a ra c ı l ıkla u ğraşan l a rın ne den l i y ü ksek kör­
l a r sağ l a d ı ğ ı n ı göstermektedir. Tica ret Ba kanlığı a raştırması, kuruluşların
b i l d i rd i kleri kô rın ne kadarı n ı n d ı ş tica rete i l işkin u ğ ra ş ı l a rdan sağ l a n d ı ğ ı n ı
bel i rtmed i ğ i i ç i n d ı ş ticaretteki kôrl ı l ı k konusunda fazla bir şey söyleme ola­
nağı yoktur. Anca k, salt ithalôtc ı l ı k l a ve i h racatc ı l ı kla uğraşan l a rda öz ser-

26 D.l.E., Türkiye İstatistik Yıllığı 1 975, s. 330.

i NCELE M E 1 ARAŞTI RMA 107


maye üzerinden karl ı l ı ğ ı n % 24 - 25 dolayında olması. distri bütö rlerde ise
% 44'e y ü ksel mesi d ış tica rette k i y ü ksek karl ı l ığ ı n bir göstergesi olara k
a l ınabi l i r.
Dış ticarettek i körla rın y ü kse k l i ğ i n i gösteren başka a raşt ı rmalar da var­
dır. Bunlardan birinin son ucları Ta blo1 5 'de görü l me kted ir. (Burada kör­
l ı l ı k ora n ı , sözkonusu m a l l a rı n y u rtiçi fiyatlarından ithal fiyatları ile g ü m ­
rük verg i leri ç ı karıld ı ktan son ra b u l u n a n karın i t h a l fiyatına oranlan ması
ile bulun muştur.) Açı kca görüldüğü g i bi, ithal atta önemli ve za man zaman
i n a n ı l maz boyutla ra u l a şa n körlar elde ed i l mekted i r. Ka l d ı ki, a raşt ı rma­
cının da be l i rtti ğ i gibi, yu rtiçi fiyatla r perakende f iyatlar değ i l de fabrika
topta n satış fiyatları olduğundan, Ta blodaki körlar geree ktek inden daha d ü ­
ş ü kt ü r.

TABLO: 1 5
K i M i MALLARlN iTHALATlN DAK i KARLILIK
ORANLARI

Mal l ar Karlılık Oranı ( % )


Tekstil:
Yün i p l i ğ i 26
Pamuklu dokuma 39
Suni i pekli dokuma 72
Kimya:
Kost i k soda 27
Sülfirik asit 63
Amony u m n itrat 23
Demir - Çelik:
Yuvarl a k p rofil 77
Levhalar 32
Sıcak çek i l m i ş levhalar 35
Çel i k boru 494
Döküm boru 87
Y ü ksek basınç çel i k boruları 1 54
Petrol Ü rünleri:
LPG 58
Motorin 278'
Çeşitli:
ic lastik 555

Kayn a k : H. Olgu n , «An Eva l uation of Some Conseq uences of the T u r­


kish l mport System,» ODT Ü Gelişme Dergisi, Bahar 1 975, n . 7�
s. 62-3, Ta blo 1 .

1 08 Y U RT ve DÜNYA
itha l atcı l a ra i l i ş k i n b i l g i lerin i ncelenmesin den çıkan b i r baş ka sonuc
da şudur: eğer özel k u ru l uşların yapt ı kları ithalatın öz se rmayelerine ora n ­
t ı l ı o l d u ğ u n u varsayacak o l u rsak, ithalatın öneml i b i r böl ü m ü n ü n sayı l a rı
1 50'yi aşmaya n firma tarafından ya p ı l d ı ğ ı n ı söyleyebi l i riz. Bu ise, d ı ş tico­
reti n devletleşt i ri l mesinden dolaysız ola ra k çı karı zede lenecek, za ra r gö­
recek o l a n l a rı n çok kısıtlı sayıda elcica ğ ı n ı göstermekted i r. ithalat ile ima­
lat sanay i i n i n yapısı arasında ki i l işki ve bunun son ucu olarak i ma l atç ı la rın
ithalôtç ıların ö n e m i l b i r böl ü m ü n ü ol uşturması ise, d ış tica reti n devletleş­
tiril mesi ile sanayi üzerinde gen i ş kapsa m l ı ve etk i l i bir denetim k u ru labi­
leceğ i n i ortaya koymakta d ı r.

2. 3. Dış Ticaret Hadleri


Dış tica ret hadleri. bir ü l kenin d ışa sattığı m a l l a rın fiyatları i l e d ışar­
d a n a ld ı ğ ı m a l ların fiyatları a rasındaki i l işkiyi göster i r. i h raç fiyatla rı n ı n
ithal fiyatlarına ora n l a d a h a yavaş a rtması , d ı ş tica ret hadlerinin kötüleş­
mesi son ucunu doğ u ru r. Bu ise, ü l kenin eskisi kadar ithalat yapa b i l mek
için esk iye ora n l a daha fazla i h racat ya pması gereğ i n i ortaya çıkarır. Baş­
ka bir deyişle, burada, i h racat ı n satı n a l ma gücünün aza l ması sonucu ü l ke
d ışına fazladan b i r değer o kta rımı sözkon usudur.
Tü rkiye'nin d ı ş tica reti n e i l i şkin ça lışma l a r, d ı ş tica ret hadlerinin za­
man içinde kötü l eştiğ i n i o rtaya koymaktadır. Bunu n en iyi örneklerinden
biri 1 968 son ra sında görül mekted i r. Tablo 1 6'da n da a n laşılabileceği gibi.
1 968 sonrasında Türk iye'n i n d ı ş tica ret hadlerinde önem l i bir kötüleşme
o l m uştur. Başka bir deyişle, 1 968'de 1 00 birim itha l at ya pa bi l mek i ç i n
i h raç e d i l e n mal k a rş ı l ı ğ ı nda 1 975'de a nca k 75 birim ithalôt yapılabilmek­
ted i r. Durum daha açık o l a ra k şöyl e ortaya kona bi l i r. Eğer, Tü rkiye itha lôt
ve i h racat ı n ı 1 968'de geçerli olan fiyatlarla ya pmış olsayd ı, 1 968 1 975 dö­
neminde topl a m d ı ş tica ret açığı 38,7 m i lyar TL olacaktı.27 Oysa , gerçekte
bu dönemin top l a m d ı ş tica ret açığ ı 1 1 5,8 m i lyar TL olmuşt u r. A radaki 77,1
milyar TL' I ı k fark, Tü rkiye'n i n söz konusu dönemde d ış tica ret hadleri n i n
kötüleşmesi nedeniyle uğradığı kaybı, i h racatın sat ı n a l m a gücünün düş­
mesi neden iyle y u rtdışına a ktarı l a n değeri göste r.mekted i r.
Türkiye'n i n dövizle ödenecek dış borç topl a m ı n ı n ya k l a ş ı k 87 milya r
T L olduğu an ımsa n ı rsa, dış tica ret i l e borçl a n ma a rasındaki i l işk i n i n s ı kı­
l ığı a n l a ş ı l ı r. Başka b i r a ç ıdan ba kıld ığında. bu durum. emperya l ist ü l kele­
rin d ı ş ticaret yol uyla kaza nd ı klarını borç o l a ra k Türk iye'ye ve rmiş olduk­
ları a n l a m ına ge l i r.
Bu tek yö n l ü değer o kta rımının a l tında yatan neden. Türk iye'n i n esas

27 D. İ.E., Aylık İstatistik Bülteni, 1976, III-IV, s. 37'deki ihracat ve ithalat se­
rilerirıin, aynı yayının s. 46'daki fiyat endeksieri kullanılarak düzeltilmesi sonucu el­
de edilmiştir.

iNCELE M E 1 ARAŞTI RMA 109


olara k ta rım ürünleri i le ta rıma daya l ı sanayi ürün leri i h ra ç etmes i , buna
karşılık, a ra ve yatırım m a l ı n itel iğ i ndaki sanay i ürün leri n i ithal etmes i d i r.
Gen e l l i kle gelişmiş kapital ist ü l ke teke l l erince üretilen a ra ve yatırım ma l ­
larının fiyatları ise, i l k gru ba ora n l a d a h a h ız l ı a rtmaktad ır. Türkiye'nin d ış
ticaret yapısı sanayi yapısından kaynaklandığına göre, Türk iye geri b i r ka­
p ita l i st ü l ke ola ra k k a l d ı ğ ı sü rece, sözkonusu tek yön l ü değer a k.ta rımı da
sürüp g idecekt i r.

TABLO: 1 6
T Ü RK iYE'N i N i HRACAT, iTHALAT F iYAT EN DEKSLER i V E
DIŞ T i CARET HADLER i (1 968 = 1 00)
Fiyat Endeksieri (TL cinsinden) Dış Ticaret Hadleri
i hracat ithalet
Yıllor (1 ) (2) (1 ) 1 (2)
1 968 1 00,0 1 00,0 1 00,0
1 969 1 00,5 1 01 .4 99,1
1 970 1 1 8,2 1 22,8 96,2
1 971 1 55,0 1 82,2 85,1
1 972 1 71 ,8 1 77,2 97,0
1 973 21 9,2 21 4,8 1 02,0
1 974 294,6 350,8 84,0
1 975 305,9 405,2 75,5

Kayn a k : D i E, Ayl ı k i statistik Bülteni, 1 976, ll l-IV, s. 46.


2.4. Türkiye Dış Ticaretinin Bölgesel Dağılımı ve Ortak Pazar

Türkiye'nin d ı ş tica retini esas olarak em perya l ist ü l kelerle yapt ı ğ ı ve


sosya l i st ü l keler ve d iğer geri kapital ist ü l kelerle olan tica ret i n i n , son yıl­
l a rda gel işme göste rmekle b i r l i kte, düşük düzeyde olduğu Tablo 1 7 'de gö­
rül üyor. Dış tica reti n böl gesel dağılımı, Türkiye' n i n e konom i k ve siyasal
i l iş k i lerinde Avrupa ' n ı n gelişmiş kapital ist ü l keleri n i n g iderek a rta n önem
ve a ğ ı r l ı ğ ı n ı da serg i l iyor. Ayn ı zamanda, ABD i le, t ica reti n , özel l i kle itha lôt
açısından, önem i n i n g i derek aza l d ı ğ ı gözlemleniyor.

TABLO: 1 7
T RK YE DIŞ T CARET i N i N B Ö LGESEL DA G ILIMI
Ü i i
( % olarak)
i H R A C A T
Bölgeler 1 971 1 972 1973 1 974 1975
O . E . C . D . Ül keleri 72,8 73,5 72,0 70,6 70,3
O rta k Paza r 45,5 45,7 46.4 46,8 43,9

110 Y U RT ve DÜNYA
Altıl a r (*) 39,3 39,2 37,4 40.5 37,8
Üçler (**) 6,2 6,5 9,0 6,3 6,1
A . B . D . ve Kanada 1 0,2 1 1 ,9 1 0,2 1 4,0 1 0,7
Diğer O . E.C.D. Ü l keleri 1 7, 1 1 5,9 1 5,4 1 4.0 1 5,7
Anlaşma l ı Ü l keler 1 5,2 1 0, 1 •7.9 8,3 7,5
Diğer Ü l keler 1 2,0 1 6,4 20,1 21,1 22,2
Toplam 1 00,0 1 00,Ö 1 00,0 1 00,0 1 00,0

i T H A L A T

O.E.C.D. Ül keleri 75,9 78,6 77,9 71 ,0 73,9


O rtak Paza r 49.9 53,1 54,8 45.2 49,3
Altı l a r 39, 5 41 ,8 43,7 37,6 41 ,4
Üç ler 1 0,4 1 1 ,3 1 1 ,1 7.6 7,9
A.B.D. ve Ka nada 1 4, 1 1 3,2 9,9 1 0,6 1 0,2
Diğer· O . E.C.D. Ü l keteri 1 1 ,9 1 2,3 1 3,2 1 5,2 1 4.4
Anlaşm_a l ı Ü l keler 1 4,2 1 0,8 8,2 3,8 2,7
Diğer Ü l keler 9,9 1 0,6 1 3,9 25,2 23,4
Toplam 1 00,0 1 00,0 1 00,0 1 00,0 1 00,0

(*) Alma nya, Fra nsa, italya, Hollanda, Belçika, Lüksemb u rg .


(**) ingi ltere. i rla nda, Da n i ma rka .
Kayna k : Tü rkiye iş Ban kası, Türkiye'nin Ekonomik Göstergeleri, 1 971
- 1975, s. 8,9.

B u rada i l g i nç b i r d u r u m O rtak Pazar ü l keleri ile olan tica rette ortaya


çı kıyor. Tablo 1 7 'de görüldüğü gibi, son beş y ı lda Altıların Tü rkiye' n i n i h­
racatı icindeki payı aza l ı rken, ithalôtta ki payı te rsine a rtıyor. O rta k Paza r
b i r bütün olarak ele a l ındığ ı n da da i h racatta ki pay ı n ı n aza l d ı ğ ı , itha lôtta ki
payının ise k üçük b i r d üşme gösterd i ğ i görül üyor. Buradan ç ı ka rı l aca k so­
nuc. O rta k Paza r dışı ü l kelere i h racatın daha h ızla a rttığ ı d ı r.
Ta b l o 1 8'de Tü rkiye'nin Altıla rio olan ticareti, topla m d ı ş t ica reti ile
karşı l a ştırma l ı o l a ra k ve ril iyor. B u rada da a ç ı kca görüldüğü gibi, 1 970 son­
ras ı nda Tü rkiye'nin Altı l a rda n yaptığı ithalatın y ı l l ı k ortalama a rt ış h ızı ( %
43,3 ) . genel a rtış h ızı n ı n ( % 38) üzeri nded i r. i h racatta ise d u rum b u n u n ter­
sidir: orta lama y ı l l ı k a rtış h ızı Alt ı l a ra i h racat icin % 1 7,3, top l a m ih racat
icin ise, % 1 8,9'dur. Bu gel işmen i n b i r sonucu olara k, Alt;la rla olan tica ret­
te Türkiye ' n i n verd i ğ i a c ı k topl a m d ı ş tica ret acığ ı ndan ya k l a ş ı k % 34 da­
ha hızla a rtıyor. B u d u ru m u n Türkiye'yi geçiş dönem i ne soka n Katma P ro­
tokoldan son ra ortaya ç ı kması, Türkiye 'de O rta k Paza r üye l i ğ i n i savunan
çevrelerin, u m utlarına, bekleyişlerine ters d üşüyor.
B i l i n d i ğ i gibi, Türk iye, << Batı Avrupa ü l kelerinin bir pazarı gen i şletme,

INCELEME 1 ARAŞTIRMA 111


d ü nya tica reti ve dolayısıyla k a r ı n ı yen i kanall a ra çevi rme g i rişimi olara k » 28
ortaya ç ı ka n O rta k Paza r'a üye l i k için 1 959'da başvu rd u ve 1 963 'de i mza­
lanan Ankara Antiaşması ile Hazı r l ı k Döne m i ' n e g i rd i . Hazırl ı k Dönem i ' n i n
kend i n den beklenenleri vermemesi ne karşın, 2 3 Kası m 1 970'de i mza lanan,
An kara Antlaşmas ı n a e k Katma P rotokol ile Tü rkiye Geçi � Dönemi'ne g i rdi.
Buna göre, Türk iye O rtak Paza r ü l kelerine karşı gümrük duva rl a rı n ı , bazı
m a l l a r için 1 2, d iğerleri i ç i n i se 22 y ı l l ı k bir dönem son u nda kaldıracaktır.
O rta k Paza r'ın da Türkiye'den ithal ettiği ma l l a ra uyg uladığı gümrü k ver­
g i leri n i n baz ı l a r ı n ı derha l , diğerleri n i ise 1 2 y ı l l ı k b i r dönem içinde yavaş
yavaş sıfıra indi rmesi gerekmektedi r. Bu h ü k üm l ere karş ı n , Ort a k Paza r'a
yapılan i h racatın göre l i olarak gerilemes i n i n neden leri, Tica ret Baka n l ı ğ ı ­
n ı n araşt ı rmasında şöyle ortaya kon makta d ı r.

«Türkiye 1 970 yıl ında Altılar top l u l u ğuna 1 1 8,3 mflyon ve Üçler de­
y i m iyle ta n ı mlanan Birleş i k Kra l l ık, Da n imarka ve irianda'ya 23,8
m i lyon dola rl ı k s ı n a i madde i h raç et miştir. Bu i h racatın, Altılarda
% 81 ,8'i ve Üçl e rde ise % 87.4'ü tuz, kükürt, ç i mento, maden cev­
herleri, ham pamuk, pamuk l i nterleri, ferro a lya j la r, ba k ı r matl arı
g i b i O rta k Gümrük Tarifesi s ıfır olan maddeler üzerinedir. »29

TABLO: 1 8
TÜRKiVE - ORTAK PAZAR TiCAR ETiNi N GELiŞMESi (Aitılar)
ithalat ihracat Açık
( Milyon Dolar) (2) / (1 ) ( M ilyon Dolar) (4)/ (3) (Milyon Dolar) (6 )
Toplam Or. Paz. ( % ) Toplam Or.Paz. ( % ) Toplam Or.Paz. (5)
Yıllar (1 ) (2) (3) (4) (5) ( 6) (%)
1 963 687,6 1 96 28,5 368,1 1 39 37,8 31 9,5 57 1 7,5
1 970 947,6 325 34,3 588.� 239 40,6 359,1 86 23,9
1 975 4738,7 1 962 41 .4 1 401 , 1 530 37,8 3337,6 1 432 42,9

YILLIK ORT ALA MA BÜYÜME H lZLARI

1 963/70 4,7 7,5 6,9 8,1 1 ,7 6,3


1 970/75 38,0 43,3 1 8,9 1 7,3 56,2 75,5

Kayn a k : Toplam ithalat, i h racat, açık ra kamları, Ta blo: 2'den . Orta k


Paza r'a i l işkin bilgi ler: 1 963-70: TÜSiAD, 1975 Yılının ilkba­
harında Türk Ekonomisi, s. 1 01 . 1 975: Tica ret Baka n l ı ğ ı , Eko­
nomik Değerlendirme Bülteni, Yıllık 1975, s. 75, 1 1 2.
-

28 Y Küçük, Planlama Kalkınma ve Türkiye, 1975, s. 361.


29 Aktaran, Cumhuriyet, 9 Ağustos 1974, s. 5.

112 YURT ve DÜNYA


Başka b i r deyişle, Türk iye Orta k Paza r'a üye olsun ol masın, bu ü l ke­
lere i h raç ettiği sınai ü rü n lerin % 80' i n i aşan b i r kısm ı n ı sözkon usu ü l ke­
lere g ü mrü ksüz o l a ra k i h ra ç edebi lecekt i r. Geri ko ftı n % 20' n i n d u ru m u n a
ge l i nce;
«Aitı l a rda k i (geri ka l a n ) % 1 8,2 ' 1 i k kes i m i n 1 1 b i ri m i n i ve Üçlerdeki
% 1 2,6' 1 ı k kes i m i n 2,5 b i ri m i n i pamukl u dok u ma maddeleri i h ra ­
catı oluşturma kta d ı r. Oysa, bu maddelerde Tü rkiye, s ı f ı r vergi re­
j i m i n den gerek i h racat kapas ites i n i n ve gerek fi i l i i h racatı n ı n çok
a ltındaki ta rife konte n j a n l a rı çercevesinde ya rarlanagelme kted i r.
Katma Proto kol uya rınca, pamuk i p l i k leri için 300 ton ve
pamuklu dokuma l a r ba k ı mından da 1 000 ton üzerinden sapta n m ı ş
olan bahse k o n u kontenjanları a ş k ı n i h racatım ıza i s e b u g ü n sa­
dece % 25 o ra n ı nda bir gü mrük indirimi uyg u l a n ma ktad ı r. ıı 30
sonuc olara k,
«Türk iye' n i n k ısıtlamasız sıfır vergi rej im inden, bir başka deyişle,
diğer bütün üçüncü ü l kele re karşı ge rcek ticari üstü n l ü klerden
yara rl a nacağı alt kes i m . Altı l a rda % 7,2'den ve Üclerde % 1 0, 1 'den
iba ret ka l m a kta d ı r . . . Bu a l t kes i m i n meyan kökü h ü lasas ı , c ıva,
asit bo rik, antimuvan, sül für, sody u m bora ks, palomut h ü lasası,
süet deriler. senteti k ve suni l ifler, ba k ı rdan ev eşyası gibi bir kıs-
mı sanay i l eşmiş ü l keler ta rafından büyük ölçüde ithal edilegelen
iptidai veya a ra maddeleri kapsarno kta olduğuna değ i n i l mesinde
ya ra r görülmekted ir.ıı 31
Ay rıç:a, fındık, taze üzüm, vb. g i b i bazı tarım ü rü n lerinde Ortak Paza r
ı n Türk iye'ye tanıdığı «ayrıca l ı kl a rıı b i r ya ndan konte n j a n l a r ve güm rük sı­
n ı rl a ma l a rı ile k ısıtla n ı rken, öte · ya ndan da, öze l l i k le üye olmayan Akdeniz
bölgesi ü l kelerine sağ lanan ayrıca l ı k l a r, veri len ödün ler, Tür kiye'ye verilen
ödün lerıı i n a ş ı n ı p yıpra n masına, değerlerini y it i rmesi ne neden o l m uştur.
Bu d u ruma e k olarak, Ortak Paza r üyesi 9 ü l ke tarafı ndan uyg ulamaya ko­
nulan ve 1 50 dol ayındaki geri ü l keye ta n ı nan ödünl eri içeren Genel P refe­
ra nslar Siste m i de, T ü rkiye'ye tanınan «ayrıca l ı k la r>> ı n , «verilen ödün lerıı i n
prati k önem v e değerleri n i n aza l masına, g i de rek" kaybolmasına yol açmış­
t ı r . Yu karda özetlenen, Tü rkiye ile O rtak Pazar a ras ı n daki ticari i l işki lerin
g ü n ü m üzde ki görü n ü m ü bu gelişmelerin bir son ucu olarak ortaya çıkmı şt ı r.
Burada, Tü rkiye ' n i n Orta k Pazar'a üye olmasının ya ra r ve sakı nca­
ları üzerinde ayrınt ı l ı olara k d u rmaya gerek yoktu r. Türkiye'nin önündeki
tek seçeneğin Ortak Paza r'dan ayr ı l ma k olduğu ve O rta k Pazar i l e olan
i l iş k i lerin yeniden d üzenlen mesi gereği, D PT'nca kurulan AET Özel i htisas
Komisyon u ra porl arı nda bile a ç ı kça ortaya çıkmaktad ı r. Örneğ i n , Kasım

30 Aynı.
31 Aynı.
i NCELEME 1 ARAŞTIRMA 1 13
1 974'de yayınlanan D PT AET Özel i htisas Komisyo nu Raporuna göre, bu­
g ü n kü il i ş k i l e r düzen i n i n iyi leşti rilmesine yöne l i k öneriler,
ccen çok Türkiye'nin güçlüklerinin ertelenmesini sağlayabilecektir.
B i r d iğer deyişle: gelişme yol u nda k i Türk ekonomi s i n i n açıklana­
g e l m i ş g ü ç l ü k l e r i , sözkonusu önerilerin bütün üyle gerçekleşmesi
varsayımında b i l e «22 y ı l l ı k döne m i n » son u nda, gene o rtaya çıka­
b i l ecekti r. Bu ba k ı mda n, Komisyon üyeler i n i n bütü n ü n e ya k ı n b i r
k ısmı, Tü rk iye Avru pa Ekonomik Topl uluğu i l işkilerin i n «gümrük
b i r l i ğ i » d ı şındaki b i r form ü l e . . . dönüştürü l mesinin uygun olaca ğ ı n ı
i l e r i sürmüşlerdi r.32
aynı şe k i lde, Ağustos 1 976'da yay ı n l a n a n DPT i k i n c i AET Özel ihtisas Ko­
'Yl isyo nu Rapo runda, nTürkiye-AET ilişki lerinin temelinde önemli aksaklık­
lar bulunduğuıı33 bel i rt ı l d i kten sonra şöyle denmektedir:
«sanayileşme ve kalkınma stratejimiz ile Katma Protokol'dan do­
ğan yükümlülüklerimiz arasında köklü bir çelişki vardır. Bu çeliş­
kinin boyutu ve ulusal sanayimizin gelişmesini engelliyecek yönde
yaratacağı tehlikenin ciddiyeti zaman içinde gittikçe artacaktır.ıı34

3. NEDEN DEVLETLEŞTiRME?

Türkiye ' n i n d ı ş ticareti n i n yapısı üzerindeki çözümle mel er, ü l kenin d ı şa


ba ğ ı m l ı ve geri ekono m i k ya pısını bel i rl i b i r açıdan a yd ı n l atıyor. Bu g ü n k ü
d ı ş ticaret düzen i n i n h ı z l ı ekono m i k g e l i ş m e n i n ve emekçi h a l k ı n yaşam
dü zey i n i n yükse lt i l mesi n i n önüne g itgide büyüyen bir engel c ı ka rmas ı n ı n
yanısıra , emeğiyle ya şaya n kitleleri n üzerinde de yoğun laşan b i r söm ü rü­
nün kaynağı o l d u ğ u ortaya ç ı k ıyor. Ortaya ç ı ka n bir ba şka temel son u c
daha var: Dış tica reti n y a p ı s ı , dış faktöriE?rden deö i l , doğ rudan doğ'ruya
ü l ken i n ü reti m yapısından kayna klan ıyor. B u rada, öze l l i kl e sanayi i n , da ha da
önemlisi i ma lat sanayi i n i n yapısa l özel l i kleri n i n , gerek i h racat ı n ve ithala­
tın ya p ı s ı n ı , gere kse d ı ş tica ret a l a n ı n d a k i gel işmeleri bel i rl ed i ğ i görü l ü ­
yor. Bu ned enle, sanayi yapısı nda köklü değişi k l i k l e r gerce kleşt i r i l meden
dış ticaret ya pısında önem l i değ i ş i k l i kler beklememek gerekme kted i r. An­
cak, tekelci, işb i r l i kç i büyük sermaye n i n sanayi üzeri ndeki g ü cünün ve
Türk iye'yi kapital ist dü nya ekonom isine bağlaya n bağların k ı r ı l ması, sa­
nayi yapısın ı n değ iştir i l mesinde öne m l i bir aşamayı o l u ştu ruyor. B u n u n
yol u ise d ı ş tica ret üzerindeki kamu denetim v e gözet i m i n i n a rtt ı r ı l masın-

32 D.P.T., Avrupa Ekonomik Topluluğu Özel ihtisas Komisyonu Raporu, 1974,


s. 34.
D.P.T., IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu Raporu: Av­
33
rupa Ekonomik Topluluğu, 1 976, s. 9.
34 A.e., s. 10.

1 14 YURT ve DÜNYA
dan geçme kte. Dış ticaretin devletleştiril mesi n i n rol ü ve önemi burada or­
taya ç ı k ıyor.
Bu a l a nda a l ınacak sın ırlı ön lemlerin yeterl i olmadığ ı n ı ve olmayaca­
ğ ı n ı Türkiye'nin bugüne kadarki deney i m i doğrul uyo r. Örneğin, g ü n ü m üz­
de devletin T ü rk iye' n i n d ı ş tica reti üzerinde h i ç de küçümsen meyecek de­
netim a raçlarına sa h i p olduğu görü l me kte. ithalat ve i h racatçı l a r ı n s ü ­
re k l i o l a ra k d ı ş tica ret a l a n ında k i « bürokrati k engel lerı) den yakın mas ı n ı n
nede n i b u . * Ancak, ithal v e i h raç f iyatl a r ı n ı n denet i m i n i d e içeren b u uy­
gula m a l a ra karş ı n , d ı ş ticaret a l a n ı ndaki oyu n ların ön lenemed i ğ i n i herkes
b i l iyor a rtı k . D ı ş tica ret kayıtl a rı n da << mobilya )) diye gösteri l en i h raç ma­
l ı n ın, a s l ı nda <<su nta)) o l d u ğ u n u n d a ha son ra ortaya çı karıl ması b u duru­
mun en iyi ö rneğ i n i oluştu ruyor. Ayrıca, bu t ü r sınırlı önlem ler, ithalat- i h ­
racat oyu n l a r ı n ı önleyemed i ğ i g i b i , bel i r l i kes i m ler i ç i n ayrıca l ı k l ı b i r d u ­
rum yarata ra k tekelci u yg u l a m a l a ra ve a ş ı rı karlara yolaçıyor. Çünkü, k i m i
i ktisatç ı l a r ı n i l eri s ü rdüğü g i b i , y ü r ü r l ü kte k i d ı ş tica ret re j i m i , bir y a n d a it­
hal m a l i a rı na yurtiçi n den gelebilecek rekabeti s ı n ı rlayarak, öte yanda da,
bu a la nd a k i y ü ksek kö r l a r nede n iyle, itha la tçı ların e l i nde öne m l i boyutla­
ra u laşan sermaye b i r i k i m i ne yol a ça ra k, Türk iye'dek i tekel leşmeyi h ızla n ­
d ı rıcı b i r etki ya pmışt ı r v e yapma ktadı r.35
S ı n ı r l ı önlemlerin yetersizl i ğ i ve öze l l i kle g ü n ü m üzdek i uygu lamaların
so n uçları. eğer d ı ş tica ret üzeri nde et k i n b i r denetim kurulmak isteniyor­
sa. d ış ticaret in devletleşt i ri l mes i n i n, neden zoru n l u o l d u ğ u n u da ortaya
koyma ktad ır. Ç ü n k ü , d ı ş tica retin devletleşt i r i l mesi i le kamu, u l usa l eko­
nom i n i n denet i m ve yönet i m i nde büyük önem ve a ğ ı r l ı k taşıyan bir a ra c ı
etk i l i b i r biçi mde k u l l a n ma ola nağ ı n ı e l i ne geç i rm i ş olaca kt ı r. Da ha önce
de be l i rt i l d i ğ i g i b i , bu önem ve a ğ ı rl ı k salt d ı ş tica ret hacminin m i l l i gelir
içindeki yer i n i n n iceli ksel büyüklüğünden değ i l , Tü rkiye sanay i i n i n yapı­
sal öze l l i klerinden kayna k l a n m a ktad ı r . Bu öze l l i klerin en ö nem l i lerinden
b i ri olan dış g i rdi gereks i n i m i , d ı ş tica ret yol uyla sanay i i ve g iderek u l u ­
s a l ekonom i n i n t ü m ü n ü yö nlen d i r meyi, e n azından öne m l i ölçülerde et k i le­
rneyi olana k l ı k ı l m a ktad ı r. Dış tica reti n devletleşt i ri l mes i n i n sağlayacağ ı bu
olanağın k u l l a n ı m ı n ı bel i rleyece k olan amaçlar ' ve devletleşti rmen i n sağ­
layacağı ya ra rlar şöyle özetleneb ilir: ( 1 ) dış ticaretin devletleşti ril mesi iş­
b i rl i kç i , tekelci büyük sermayenin g ü c ü n ü s ı n ı rl aya ca ktır, (2) dış ticare-

* CHP Programmda iş çevrelerinin bu yakınmalarının haklı görüldüğü ve bu


konuda şu önlernin getirildiği görülüyor: «Devlet yönetiminde yasalarda ve işlem­
lerrle gcr6kli düzenlemeler yapılacak, işlemler azaltılıp kolayla,>llrıla-.· c.k, ilgili ku·
ru/uşlar arasında uyumlu ve verimli işbirliği ve bağlantı sağlanacaktır» (s. 195).
35 H. Olgur1, ııAn Evaluation of Same Consequences of the Turkish !mport
System,» ODTÜ Gelişme Dergisi, Bahar 1975, n. 7, s. 57-68; A. Aker, 12 Mart Döne­
minde Dışa Ba!ı;ım l ı Tekelleşme, 1975.

INCELEME 1 ARAŞTI RMA 115


tin devletleştiri l mesi ca l ı şan h a l ktan yana pla n l ı sanayi leşmeyi kolaylaş­
tıracaktır, (3) dış tica retin devletleşt i r i l mesi to plumsal b i r i k i m fon l a r ı n ı a rt­
t ı raca ktır, (4) dış t ic a retin devletleştiril mesi gel i r da ğ ı l ı m ı n ı emekçi sınıf
ve ta ba ka l a r lehine değ i ştiricektir.

3.1 . Dış Ticaretin Devletleştirilmesi işbirlikçi, Tekelci Büyük


Sermayenin Gücünü Sınırlayacaktır
Dış ticaretin devletleşti ril mesi, « işbirl ikçi, te kelci büyük se rmayen i n
u l usal pazarı kontrol ü a l tına a la n ekonom i k g üc ü n ü , tekel lerin egem e n l i ­
g ı n ı s ı n ı rlayo ca k ve giderek etkisiz k ı l aca k36 uyg u l a m a l a rın önemli bir ya ­
n ı n ı oluştu raca ktır.
Herşeyden önce, dış tica reti n devletleşti ri l mesi. bu a la n ı n ticaret b u r­
j uvazisine kapat ı l ması a n l a m ına gel i r. Bunun doğa l b i r son ucu olarak, bü­
y ü k t ica ret serm.a yesi önemli bi r gelir ve g ü ç kaynağ ından uza k laşt ı rı l m ış
olacaktır. Burj uvaz i n i n en gerici kesi m le rinden bi risi olan· büyük t ica ret
sermayes i ne yöneltilecek bu d a rbenin, ü l ke n i n demokratikleşmesi acısın­
dan sağlayacağı ya ra r a ç ıktır. Ayrıca, bu yolda n , bug ü n kü dış ticaret re­
j i m i nden kayn a klanan ve yu ka rda sözü edilen tekelci eğ i l i m l e r eng ellen­
m i ş olaca ktır. Anca k, dış tica ret i n devletleştiri lmes i , ya l n ı zca ithalat ve ih­
racatla u ğ raşan tüccarı etk ilemakle kal mayacak, büyük sanayi b u rj uvazisi
üzerinde de ön e m l i bir etki ya pacaktır. Bu şöyle açıklanabil ir.
T ü rk iye i ma lat s a n ay i i n i n temel özel l i kl e ri a rası nda, giderek a rtan öl­
çüde öze l l eşmesi ve dış g i rd i l ere bağ ı m l ı hale gel mesi. sermaye yoğ u n laş­
ması ve merkezileşmes i n i n g i de rek a rtması ve yabancı sermaye egemen ­
l i ğ i n i n yayg ı nlaşması sayıl a b i l i r.37 Dış ticaretin devletleşti r i l mesi, bu gel iş­
me eği l i mlerinin, işbirl ikçi, tekelci sermaye aleyh i n e ve geniş h a l k k itlele­
r i n i n ç ı ka r l a r ı doğ ru l tusunda denetim ve gözetim altına a l ın masına olana k
sağ layacaktır. Böy lece, tekelci, işbirli kçi sermaye n i n em perya l ist ü l ke te­
kel leriyle olan ticari i l iş k i leri tü müyle dev l et i n denetimi a l tına g i rm i ş ola-

36 Türkiye İşçi Partisi Prograrn ve Tüzüğü, s. 43. ,


37 Bu koı1ularda b kz.: G. Tekin, «Türkiye'de Yabancı Se rmaye Yatırımları,»
Yürüyüş, n. 12, 1 Temmuz 1975, s. 8-9; G. Tüzün, «Türkiye imalat Sanayiinde Tekel­
leşme, Dışa Bağımlılık ve Yabancı Sermaye,, Makina, n. 401, 23 Şubat 1 976, s. 4-5;
G. Tekin, «Tekelci Sermayenin Boyunduruğunda," Yürüyüş, n. 24, 23 nylül 1975,
s. 8-9; U. Korum, « The Structure and lnterdepeııdence of the Public and Private
Sectors in th e Turkish Manufacturing Indus try,» (Teksir)International Serninar on
the Turkish and Other Countri'e s' Experience with a Mixed Economy içinde, 1975;
DPT, Dünya Ekonomisindeki Gelişmeler , s. 51-65; K. Göymen ve G . Tilzün, « Fore­
. . .

ign Capital in Turkey,» ODTÜ Geliştirme Dergisi, n. 12, Yaz 1976; O. Silier, «Genel
Olarak ve Türkiye Sanayiinde Yoğunlaşma, Toplulaşma, Tekelleşme,» MMO, Sanayi
Kongresi 1976 (Teksir); S . Korum, «Sanayiin Girdi Yoluyla Dışa B agımlılığı,» MMO,
Sanayi Kongresi 1976 (Teksir).

116 YURT ve DÜNYA


ca ktır. Öte ya nda, işletmelerin nite l i kl e ri ne göre fa rkl ı l a ştırı l m ış b i r itha­
lat ve i h racat politikası, tekelci eğili mlerin gel işmesi n i ö n leyici ve gerile­
tici etki yapacaktır. Ayrıca , aşağıda da bel i rti leceğ i gibi, devletleştirme, d ı ş
tica ret a l a n ında elde edi len korların ka muya a kta r ı l ması n ı sağ layara k ve
bu a l a nda k i verg i kaça kçı l ı ğ ı n ı ön leyere k, özel kes i m i n d ış tica retten kay­
naklanan birikim fo n l a r ı n ı n kamuya a ktarı lmasına yol açaca ktır. B u n u n ,
sermayenin, özellikle tekelci kesi mlerin, ekonomik v e s iyasal gücünün kı­
r ı l ması nda önemli bir rol oynayacağı açıktır.
Bura da iki noktaya değ i n mekle yara r var. B u n l a rdan birincisi, d ı ş ti­
ca retin devletleştiri l mesi n i n d i ğer a l a n l a rd a a l ınacak ön lemlerden ayrı dü­
şü n ü l emeyeceğ idir. Ö rn eğ i n , ban ka l a rı n ve sigorta şirketlerinin ve ö n e m l i
s a n a y i k u ru l uşlarının devletleşti r i l mesi, d ış tica retin devletleştirilmesi i le
ya kından i l iş k i l i d i r. Dolay ısıyla, d ı ş ticaretin devletleştiril mesi n i n yaratacağı
olanakla rdan ya rarlanma b i ç i m i ve devletleştirme n i n sağlayaca ğ ı ya ra r­
l a r, büyük ölçüde bu d iğer a l a n l a rdaki gel işmelerden, izlenecek politika­
lardan etki lenecekt i r. Örneğ i n , tarı msol ü retimde koopera tifl eşmeye ve b ü ­
y ü k ölçekl i devlet çiftl i kleri n i n k u rulmasına g i d i l mediği s ü rece, d ış ticare­
tin devletleşti ril mesi n i n ta rımsal ü r ü n lerin i h racı acısından sa ğ layacağı ya ­
rarla r s ı n ı r l ı kalacaktır.
i k i n c i olarak be l i rtmek gerekir k i , dış ticareti n devletıeşti rilmesinin sa ğ ­
l ayac a ğ ı k i m i ya ra rların gerçek l eşmesi devletleşt i ri l mesi n i n sağlayacağ ı ola ­
nakla rın k u l l a n ı m biçi m i ne bağlı olacaktır. Ö rneğ in, g ü n ü m üz Tü rkiye'sinde
sa nayi o l a n ı nda öneml i boy utla ra erişen b i r kamu m ü l k iyeti söz kon usu­
d u r. Anca k, T ü rk iye'de d evleti-n m ü l k iyeli nde k i sanayi işletmeleri (genel
olara k « devletç i l i k » politikası). sürekl i olara k, özel sermaye b i ri k i m i n i h ız­
_
l a n d ı r ıcı ve özendiri c i b içimde k u l l a n ı l m ış, örneğin, özel kes ime ucuz g i r­
d i sağlama görev i n i üstlen m işlerdi r.38 Öyleyse, dev l etçi uyg u l a malarıfl n ite­
l i ğ i n i bel i rleyen, «devletin ve devlet m ü l k iyelindeki işletmeler sektörün ü n
hang i s ı n ıf ı n veya s ı n ıf l a r i ttifa k ı n ı n kontrol , deneti m v e h izmet i nd e oldu­
ğ u d u r. » 39 Bunun içindir k i ,
« g e r i ü l kelerde to p l u m u ka pita l ist gelişme yol u n a sokan v e o yol­
da tuta n, henüz zayıf olan b u r i uvazi yi g üçlen'd i rmeye ya raya n dev­
letç i l i k po l i tikası ve bir devlet se ktörü ya ratma ve gelişti rme çaba­
ları da . . . b i r devlet kapitalizmdir.ıı40
Bu açıdan ele a l ı n d ı ğ ı n da , dış tica retin devl etleştiril mesi n i n sağ laya ­
cağı o l a n a k l a r ı n n as ı l ve hangi sın ıfla r ı n çı karları doğ ru ltusunda k u l l a -

38 K . Boratav, «Büyük Dünya Bunalımı Içinde Türkiye'nin Sanayile Ş me v e Ge.


lişme Sorunları: 1 929-1939,, MMO, Sanayi Kongresi 1976 (Teksir); G. Tüzün, «1950-fıO
Döneminde Sanayileşme,» lv!MO, Sanayi Kongresi 1976 (Teksir).
39 Türkiye İşçi Partisi Program ve Tüzüğü, 1975, s. 48.
40 Aynı.

i N C ELEME 1 ARAŞTIRMA 117


n ı lacağ ı , devletin <<hangi s ı n ı f veya sı nıflar ittifa k ı n ı n kontrol, denetim ve
h izmetinde olduğu nmı bağ l ı olaca kt ı r. Başka b i r deyi şle, devletleşt i rme­
n i n sa ğ l ayaca ğ ı olanaklar ancak emekçi sınıf ve ta baka l a rı n kont ro r, de·
net i m ve h izmetinde olan b i r devl et ta rafından gen i ş halk kitleleri n i n cı ­
karları doğru ltusunda k u l l a n ı l a b i l ir. H a l b u k i g ü n ü m üz T ü rkiye'sinde devle­
Ün dış t ica ret a la n ı nda sahip o l d u ğ u önem l i denet i m a raçla rı, genell i kle bü­
yük tica ret ve sanayi b u r j u vazisi n i n c ı ka rl a r ı doğrultusunda k u l l a n ı l ma k­
tad ı r.

3.2. Dış Ticaretin Devletleştirilmesi Calışan Halkta n Yana Planlı


Sanayileşmeyi Kolaylaştıracaktır.

Dış tica retin devletleşt i r i l mesi. Tü rk iye sa nayi i n i n yön lend i r i l mesi nde,
gelişme doğ ru ltus u n u n bel i rlenmes i nde ka m uya önem l i bir a raç sağ laya­
c a kt ı r. Türk iye gibi henüz temel sanayi kol l a rı n ı n , en öne m l isi ü reti m a rac­
l a rı ü reten sanayi dalla r ı n ı n kurulması acıs ından çok geri bi r noktada bu­
l u n u l a n b i r ü l kede, devletfeşti rme yolu ile d ış ticaret üzerinde kuru laca k
etkin b i r devlet denet i m i , kapita l izmin a na rş i k ü reti m yapısından ve kôr
d ü rtüsünden değ i l ha l k ın somut cıkarl a rından ve uzun dönemli gelişme po­
l iti ka larından kayna klanan b i r sa nayi leşme strate j i si n i n izlenmas i n i kolay­
laştıraca ktır.
Ay rıca , dış ticareti n devletleşti ril mesi i l e, işlerl i ğ i olan etkin b i r plan­
l a ma n ı n uyg u l a n a b i l mesi için gere k l i ö n koşu l la rdan birisi gerçekleşmiş ola­
c a kt ı r Böylece, sanayi leşme po litika ve uyg u la ma l a rı i le dış tica ret ilişki­
leri a rasında ça l ışa n kitleler yara rına b i r uyum sağ l a n a b i l ecektir. Ayn ı şe­
k i lde, ödeme ler dengesi soru n l a r ı n ı n sanayileşmeyi engel leyen kısıtlama­
ları n ı n etkisi aza lt ı l a b i l ecek ya da ta mamen ortadan k a l d ı r ı l a b i lecektir. Bir
de. dış tica reti n devlet i n te kel inde olması, iç ve d ı ş fiyatlar a rasındaki i l iş ­
k i n i n p l a n gerek leri ne göre düzenlenmesine o l a n a k sağ layaca ktır. Böyle
bir uyg u l a m a n ı n doğa l sonucu olara k da , Tü rkiye ekonomisini s ü re k l i bas­
kı altında tutan deva l ü asyon sorunu ortadan ka l kaca kt ı r.
Son olara k, dış ticareti n devletin teke l inde olması, gerek i h ra cat ve ge­
rek ithalat icin uzun dönem l i bağla ntı la r yapılması ola nağ ı n ı ya rata ra k,
etk i n b i r p l a n l a m a n ı n bu a l a nd a gerektird i ğ i kara rl ı l ı ğ ı n sağ l a n m asınd a ya­
rarl ı olacaktır.

3.3. Dış Ticaretin Devletleştirilmesi Toplumsal Birikim Fonlarını


Arttıracaktır

D ı ş ticaretin devletleştiri l mesi, b i r yanda özel kes i m kôrl a r ı n ı ka muya


a kta ra ra k, öte yanda da verg i kaca kç ı l ı ğ ı n ı önleyerek, önem l i boyutlara
u l aşan b i ri k i m fon l a r ı n ı n kamunun denetimi a ltına g i rmesi ne yol açacak-

1 18 YURT ve DÜNYA
tır. B u rada, ka m u � u n e l i n e geçecek b i r i k i m fon l a rı n ı n , özel kes i m i n g ü ­
n ü m üzde elde etti ğ i i l e s ı n ı r l ı ol mayaca ğ ı n ı söyl emek gerekir. Örneğ i n ,
u z u n döneml i bağ l a ntı yapma olana ğ ı n ı n doğmas ı n a , a rtan paza rl ı k g ücü­
ne ve merkezi örgütlenmeye koşut o l a ra k , ithal fiyatlarında göre l i bir azal­
ma, i h raç fiyatları nda ise görel i b i r yü kselme sağla nabi l i r. Ayrıca, t ra n sfer
fiyatlaması ve döviz kaçı rma a maçla rıyla ithal fiyatı n ı yüksek, i h ra ç f iya­
t ı n ı ise düşük gösterme olayl a r ı n ı n ortCdan ka l k ması da benzer bir son u ç
doğuracaktır. Bu nedenlerle, devletleştirilmiş bir d ı ş tica retten sağla naca k
gel i r i n bugün sağlananın üzeri nde olacağı kesi n l i k le söyleneb i l i r. Ayrıca ,
devl etleşti rme so n ucu ithal ve i h ra ç fiyat l a rı nd a sağlanabilecek bu ters
yönde k i gelişmeler, Türkiye' n i n ticaret hadlerin i n o l u m l u yönde geli şmesi
yol u nda etki yapaca ktır.
Tüm bu gel işmel er, to plumsa l birikim fon l a rında önem l i a rtışlara yol
açarak sanayileş me çaba l a r ı n ı n ba şa rısına o l u m l u katkıda bulun aca ktı r.

3 . 4. Dış Ticaretin Devletleştirilmesi : Gelir Dağılımını Emekçi Sınıf ve


Tabakalar Lehine Değiştirecektir
Sermayen i n ve öze l l i k l e tekelci, i şb i rl i kç i kes i mlerin ekonomik ve siya­
sa l g ü c ü n ü n k ı r ı l ması ve etkisiz k ı l ı n ması, döviz ve verg i kaçakçı l ığ ı n ın ön­
lenmesi ve özel kes i m i n dış t ica retten sağ l a d ı ğ ı k ö r l a rın ka muya a kta rıl­
ması, gel i r dağı l ı m ı n ı n emekçi s ı n ıf ve tabaka l a r lehine değ i şt i r i l mesine
önem l i bir katkıda b u l u nacakt ı r. Herşeyden önce de, emekç i lerin verg i yü­
k ü n ü n göre l i ola ra k azaltıl masına o l a n a k sağ l ayacaktır.
Da ha önce, Tü rkiye'n i n i h racatı n ı n esas o l a ra k ta rımsa l ü rü n lere da ­
ya l ı o l d u ğ u ve tarı msa l ü retimde küçük ü ret i c i l i ğ i n yayg ı n ol ması neden iy­
le, i h racatın a ra c ı fi rma l a r eliyle ya p ı l d ı ğ ı bel i rt i l m işti. Bunun son ucu ola­
ra k , ta rımsal ü rü n lerin dış piyasa l a rda gereğ i nce değerle n d i r i l mediğ ine ve
a ra c ı l a r ı n ü reticilerin sırtından önem l i boy utlara u laşan körl a r elde ettik­
lerine değ i n i l m i şti. D ı ş tica retin devletleşt i ri l mesi hem ta rımsal ü rün lerin
dış p iyasa l a rda daha iyi b i r biçi mde değerlen d i ri l mesine olanak sağl aya­
ra k, hem de a ra c ı l a r ı bir yana i terek küçük üretici lerin d urumunu iyileşti­
reb i l i r. B u n u n , aynı za manda, gel i r dağ ı l ı m ı n ı n e.m ekçi s ı n ıf ve taba ka l a r le­
h i n e değ i şt i r i l mesi n e o l u m l u bir katk ıda b u l u nacağı a ç ı kt ı r.
D ı ş t ica ret i n dev letleşt i ri l mes i n i n sa ğ l ayacağ ı o l a n a k l a r ve ya ra rl a r
gözön ünde tutu lduğunda, s ı n ı r l ı önlemlerin yetersizliği d a h a a ç ı k seç i k or­
taya ç ı km a ktad ı r. B u rada, özel l i k le, CHP Prog ram ı nda getiri len ön lemle­
re değ in mekte ya ra r vard ı r. Yen i prog ra mda geti rilen temel i l ke. devlet
kes i m i ile « h a l k » kes i m i n i n i h racat ve ith a l at ı n ı a racısız ola ra k ya pma l a rı bi­
ç i m i nde özetlene b i l i r. Buna, özel kesim sanay i c i l e ri ve yapımc ı l a rı n ın da
i h racat ve itha latları n ı a ra c ısız yapmak üzere örgütlenmeye özendirilecek­
leri eklen me kted i r. Ayrıca , i h racat ve ithalat i ç i n. k u ru l a ca k «örg ütler a ra-

iNCELEME 1 ARAŞTIRMA 119


sında sa ğ l anacak işbi r l iğiyle demokratik yönet i m l i b i r d ı ş ticaret k u rumu
kuru lacaktı r. Bu kurumun dış paza r a raşt ı rmalarından, yu rt içi ve u l us­
l a ra rası h ı z l ı i l eti şim olanakla rından, paza rl a ma kolayl ı k l a rından ve tem­
s i l c i l i k lerinden orta k l aşa yararlan ılabilecekti r.» deni l mekted i r . (s. 1 91 )

i l k olarak, CH P Progra m ında, Türkiye'de dış tica retle u ğ raşa n l a r ko­


nusunda bir b i l g i eks i k l i ğ i n i n olduğuna değ i n mek gerekir. Da ha önce de
bel i rtildiği g i b i , 9561 «tek sıfatinı özel itha latçıdan % 47,6' s ı n ı ol uştu ra n,
imalatçı, a rmatö r, madenci , turist i k müessese, m ütea h h it n ite l i ğ i taşıya n­
la r kend i gereksinmelerini karş ı l a m a k için itha lat yapmakta d ı rl a r. ithalat­
c ı l a rı n topla m öz sermayeleri nin % 70,4'üne sahip olan bu g rup, CH P Prog­
ra m ı n ı n deyi miyle, itha latlarını a ra c ısız o l a ra k yü rütme kted i rler. Bu neden­
le, özel sanayici ve yapımc ı l a rı n itha latla rını a racısız olara k ya pma k a ma­
cıyla örgütlen meye özendiri l meleri, dış tica ret a l a n ı nda sözü edilebi lecek
bir değiş meye yol açmayaca ktır.

Kamu kesi m i n i n ve kurul ması a maçlanan « h a l k » kesi m i n i n itha lat ve


i h racat işlerini a racısız yü rütmeleri konusunda da benzer bir durum sözko­
nusud u r. He rşeyden önce, kamu kes i m i yurtiçi piyasaya dön ü k ü reti m
ya ptı ğ ından ve kendisine gere k l i ithalatın çok büyük b i r böl ü m ü n ü ken­
d isi ge rçe kleşt i rd i ğ i nden (1 974 y ı l ı n da kamu kes i m i n i n toplam ithalat için­
deki payı n ı n % 45 dolayında olması bunun bir göstergesidir). kamu kesi­
m i n i n dış tica rete i l işkin işleri n i , Prog ramda önerilen biçi mde, a rac ısız yü­
rütmes i, san ı l d ı ğ ı kada r büyük bir etki ya pmayaca kt ı r.

C H P Prog ra m ı ndaki önerilerin esas olara k tarımsal ü rün i h ra c ı n ı et­


ki leyeceğ i söyleneb i l i r. Koope ratifler b i ç i m i nde örgütlenen b i r tarım ke­
s i m i , ta rımsal ü rü n i h racatını sözkonusu kooperatifler ya da üst kurul uş­
l a rı e l iyle gerçekleştirere k , i h racatçıların g ü n ü müzde elde ettikleri körları
ü reticilere a ktara b i l i r. Ayrıca, ta rı msa l a raç ve gereçlerin ithalatı da bu
kuruluşlarc a yapıla b i l i r. N e va r ki böyle bir koope rat ifleşme çabası kapi­
ta l izmin temelleri olduğu g i b i bıra k ı l d ı kç a başa r ı l ı olamaz. Son u ç olarak,
tarım a l a n ı nda k i önlemlerin başa rısı dahi d ı ş tica retin d ışındaki a l a n l a rda
yen i örg ütlenmelerin, a l ı naca k önlemleri n başa rıs ı n a bağlı olacakt ır.

Bu k ısa değ i n me bile, C H P Prog ramında ,dış ticaret için öngörülen


önlemleri n s ı n ı r l ı bir n ite l i k taşımakta , sağ layaca kla rı y a ra rl a r açısından
dış tica reti n devletleşt i r i l mesi ile karş ı l a ştırıldık larında çok geride kalmak­
ta o l d u k l a r ı n ı bel i rtmeye yetece k u nsurları içermekted ir. Bu nedenle d e .
örneğ i n , « ü reti m i n d a h a etkin biçi mde plan l a n a b i lmesi» (s. 1 89 ) . «dış ti­
ca retteki verg i , döviz ve mal kaça kçı l ı ğ ı yol l a r ı n ı n büyük ölçüde kapatıla­
b i l mesi ve Türk pa ras ı n ı n değeri n i n daha iyi koru n a b i l mesi» (s. 1 90) a maç­
larını gerçek l eştirme açısından da yetersizd irler.

1 20 YURT ve DÜNYA
4. SONUC

Türk iye'nin d ı şa bağ ı m l ı , geri bir kapital ist ü l ke olduğu a rt ı k herkesçe


b i l i nen bir gerçekti r. Dış ticaret bu d ı şa bağ ı m l ı l ı k olgusunun acı k-seç i k
görü l d ü ğ ü a l a n l a rdan b i risid i r. Tü rkiye d ı ş tica ret i n i n i n ce lenmes i. pol iti k
ve k ü ltüre l a la n la rı da ka psaya n d ı şa ba ğ ı m l ı l ığ ı n d i ğer ekonomi lerle olan
tica ret i l i ş k i l erindeki görü n ü m ü n ü o rtaya koym a kta d ı r. Örneğ i n , Türk iye'n i n
d ü nya kap ita l ist sistemi i l e bütü n l eşmiş v e bu bütün i çindeki işböl ü m ü n ü
kabullenmiş olması, gerek d ı ş ticaret i n yapısında, gerek dış ticaret-sa nayi
i l iş ki l e rinde açı kca görülmekted i r. i h racat ve itha latın ya pısı ya n ı nda, Tür­
kiye d ı ş ticaretinin esas ol a ra k gelişmiş kapital ist ü l kel ere yönel i k ol ması, bu
durumun bel l i başl ı göstergeleri n i oluştu rmaktad ı r. Dış tica ret i n i ncelen mesi,
aynı za m a nda, Türk iye burj uvazisi n i n çeş itli kes i m l e r i n i n sözkonusu d ı şa
bağ ı m l ı l ı k zinciri i ç i ndeki kon u m l a r ı n ı n bel i rlen mesinde de yardımcı o l m a k ­
tadır. Böylece itha latc ı l a rı n v e i h racatçıların n itel i k leri ya n ı nda, sanayi i n d ı ­
ş a bağım l ıl ı ğ ı n ı n tica ret a l a n ındaki yansımaları v e buna bağlı o l a ra k sana­
yicilerin ( itha latc ı l a r ı n önem l i bir bö l ü l"(l ü , kendi gereksin i m leri için ithalat
ya pa n sanayic i lerin ol uşturması g i b i ) öze l l i k leri ortaya çıkmaktadır.
Bu a ç ı l a rdan ele a l ı n dığında, d ı ş ekonomik i l işkileri dolaysız devlet
yönet im ve denet i m i altına sokaca k olan devletleşt i rme, ekonomiyi dene­
timi a ltında tutan ve sanayi leşme doğ ru ltusu n u biçiml endiren �ekelci, iş­
b i r l i kçi sermaye n i n g ü c ü n ü n aza ltılmasında, d ı şa bağ ı m l ı l ı k i l işkileri n i n kı­
rıl masında ve Türkiye'n i n dü nya ekonomisi i ç i ndeki yerin i n yen iden bel ir­
len mes i nde önemli b i r aşamayı oluşt u racaktır. Bunun içindir ki, d ı ş tica­
ret i n devl etleşt i r i l mesi, Türkiye'n i n bağ ı m l ı l ıktan k u rtarılmasında b i r adım
olması ve. demokrasi düşma n ı g üçleri zayıflotması nedeniyle, toplumun
demo kratikl eşti r i l mesi mücadeles i n i n öneml i bir ya n ı n ı ol uşturma ktad ı r. Gü­
n ü m üzde bağımsız l ı k ve demokrasi m ücadeles i içindeki tüm demokratik
ve i l erici g üçler s ı n ı rl ı b i r takım önlemlerin et kisiz l i ğ i n i bi lerek, dış ticare­
tin devletleşt i r i l mesi ta lebine eylem progra m l a rında gere ken yeri verme­
li ve bu ta lebi sonuna kadar savunmalıdırlar.

i N C ELEME 1 ARAŞTIRMA 1 2 1
U L U S LARAR A S I i ŞÇi H AR EKETi ­
TAR i H S EL V E KURU M SAL S OR UNLAR
Boris Ponomaryev

işçi s ı n ıf ı n ı n u l uslara rası devrimci h a re keti , sömü rücü lere ka rşı verilen
i l k savaşlardan başlaya ra k çağ ı m ızın en k u d retl i gücü olu ncaya dek, büyü k ,
kahra m a n l ı k v e g ü ç l ü klerle d o l u b i r yol u geride b ı ra ktı.
B i l i msel sosya l izm, proleta rya n ı n s ı n ıf m ücadeleleri n i n tarihsel dene­
yimle r i n i n derin lemes i n e ve kapsa m l ı incelenmesi · i le genelleşti ril mesine
her zaman büyük önem verdi. Bil i msel sosya lizmin kuruc u l a r ı n ı n vurg u la­
dığı g i b i «zoru n l u ta ri hsel i l i ş k i le r ve b u n l a ra dayana rak. olayların gelişi­
m i n i n m u htemel doğrultusu kavramiladan başa rı l ı hiçb i r pa rti po lit i kası
ola maz. » 1 Ma rksizm - Len i n i zm, b i l i nçli i şç i l e r i n «kendi h a reketlerinin öne­
mini anlayabilmeleri ve tam olarak kavrayabilmelerin2 için, proleta rya m ü ­
cadelesin i n çok zen g i n u l u s l a ra rası deney i m i n i i nc eleme zoru n l u l u ğ u n d a n
h a reket eder.
Bunun için gerekl i çok şey, M a rksist b i l i msel öğ reti tarafından yap ı l d ı .
K. M a rks, F. E n g e l s ve V. i . Le n i n . kapsa m l ı ta rihsel çözümlemen i n örnek-

* Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin kuramsal v e siyasal ya­


yın organı olan Kommunıst Dergisi'nin 1976 Nisan tarihli altıncı sayısında yuyım­
lanan bu çalışma, TİP Merkez Eğitim, Bilim ve Araştınna Bürosu'nca Rusça'dan
çevri l m i ş t i r.
1) K. Marks - F. Engels, Eserler, Cilt 35, sayfa 305, Rusça . Bu çalışmadaki K. Marks
F. Engels V. İ . Lenin'den yapılan bü tün alıntılar Toplu Eserler Rusça baskısın­
dan yapılmış tır.
2) V. i. Lenin, Eserler, Cilt 25, sayfa 227.

1 22 Y U RT ve D Ü NYA
lerini verd i le r. Çeşitli ü l kelerin i şç i ha reketle rin i n a ra ştırıl masınd a , sosya l ist
d üşünce n i n ve b i l i msel sosya l iz m i n geli şme tari h i n i n in celenmes i nde, u l us­
l a ra rası işçi örg ütleri n i n tari h i n i n incelenmesinde başa rıla r elde ed i l d i .
B u n u n l a b i r l i kte, i ş ç i s ı n ı f ı n ı n devri mci, mücadeles i n i n ul usla ra ra sı de­
neyi m i n i genelleşti recek ve geçmişi, bugün ve geleceği a n l a m a k i ç i n cö­
zümleyecek çalışma la ra d uyu l a n ihtiya ç a rta ra k deva m ediyor. Ka rdeş
M a r ks ist leni nist pa rtilerle bera ber part i mizin, Ma rksist l e n i n ist öğ­
retisi n i n ya ratıcı gel i ş i m i , çağdaş a raştırıcı l a r i ç i n yen i ola n a k l a r ya ratı­
yor. B u rada �öz konusu ed ilen, top l u mda devrimci dönüşümlerin temel
g ücü olan işçi s ı n ı f ı n ı n topl umsa l-ekono m i k ve ideoloj ik-pol itik gelişimi ile
işçi sınıfı n ı n insa n l ı ğ ı n sosyal ilerl emesinde yü kselen rol ü n ü n m ü m k ü n ol­
d uğ u ö l çüde ta m b i r tablos u n u n ya ratıl masıdır.
M a rks'ın yöntemi, V. i . Le n i n ' in işa ret ettiğ i g i bi <<herşeyden önce, her
somut d u rumda mümkün olan i lerlemen in ba şl ı ca a rn i l i n i n hangi s ı n ı f ı n
ha reketi o l d u ğ u n u a n l a m a ktan» ibaretti r.3
P roleta rya n ı n top l u m içi nde kı lavuz rolü h a kk ı ndaki ma rksist- len i n ist
a n layışa göre, işçi ha reketi , işçi s ı n ıfı n ı n ba ğ ı msız ve n i h a i cıkarla rının
gerçekleştiril mesine, işçi sınıfının d ü nya ölçüsünde tari hsel işlev i n i n ye­
rine getiril mesi ne yö nelik çeşitli biçimdeki eylem leri n i n bütünü olara k ele
a l ı n ması gere k i r. Bu açıdan ele a l ındığı nda işci h a reketinin i şçi s ı n ıfı ile
b i rl i kte ba şladığı görü l ü r.
U l usla ra rası işçi ha reketi, doğal o l a ra k, çeşitl i u l usa l işçi ha reketle­
r i n i n va r l ı ğ ı n a daya n ı rsa da, b u n l a rın basit bir topl a m ı n d a n iba ret değild i r.
U l u sl a rarası i şç i h a re ket i. u l usa l h a re ketleri bi rleştiri rken, aynı za manda
isçi s ı n ı f ı n ı n enternasyo n a l özünde yata n sınıf m ücadelesi n i n genel içe r i ğ i­
n i de yansıtır.
V. i . Len in, tari hsel olguların doğru ve ta m an l a ş ı l ması n ı n ancak on­
ların nasıl o rtaya c ı kt ı ğ ı n ı n , gelişme sü reç leri içinde hangi temel aşa ma l a r­
dan geçt i ğ i n i n ve ş i m d i nasıl oldu ğ u n u n a raştırılması ile m ü m k ü n olacağ ı n ı
gösterd i .4 Bu düşünce, i şç i s ı n ı f ı ta r i h i n i n ma rksizm-le n i n izme göre dönem­
l e re a y rı l ma s ı n ı n temel i n i o l u şt u rma kta d ı r.

* * *

K. M a r ks, F. Engels ve V. i . Le n i n , p roleta ryay ı, kapital ist ü retim biçi­


m i n i n doğ u ş uy l a ortaya ç ı ka n ve kökleriyle, feodal dönem i n bütünüyle ege­
men olduğu za mana kada r u za na n bir ta r i hsel katego ri o l a ra k ele a ld ı l a r.
Kapita l izmin i l k dönemlerindeki proleta rya n ı n i ncelenmesi, başl ıbaşına
b i l i msel b i r i l g i ka ynağı olmasının yan ı nda, da ha sonra k i tarihinin doğru bir

3 ) V . İ. Lenin, Eserler, Cilt 26, sayfa 139-140.

iNCE LEME 1 ARAŞTI RMA 1 23


biçi mde a n l a ş ı l mas ında büy ü k öneme sah iptir. Dünya n ı n çeşitli bölgelerin­
de proleta rya n ı n gel işmes i o den l i eşitsiz oldu ki, o l u ş u m u n u n ba şlangıç
dönemindeki spesifi k öze l l i kleri, u l u s l a ra rası işçi h a reket i n i n ya l n ızca on­
dokuzu ncu yüzy ı lda k i gel işmes i n i etki lemekle kalmad ı ; yirminci yüzyılda k i
gel işmesini d e etki ledi.
i şçi sınıfının oluşum süreci içinde za ma n ı için tipik mücadele yöntem­
leri ortaya ç ı kt ı . Kend i hayati ç ı ka r l a r ı n ı koruya rak, sermayeye karş ı koya ­
ra k, p roleta rya i l k mesleki b i r l i klerini k u rdu . Buradaki ey lemlerden edinilen
d eneyimler, ü cret l i işçi lerin kendi sınıf d ü şm a n la r ı n ı , b u rj uvaziyi ta nıd ı k l a rı
ve burj uvazi i l e çelişkilerini sistem l i ve ö rgütlü b i r biçi mde derin leşen ö l ­
çüde kavra maya ba şla d ı kl a rı i l k oku l l a r ol d u . Büyü k s ı k ı n t ı l a r içinde yaşa­
ya n kent «aşağ ı » taba kalarının önem l i ve en a kt i f böl ü m l e ri n i kapsa m ı na
IJ i a n p rolete rler, a nti-feoda l ha reketlerde a ktif rol oynamaya başlad ı l a r ·
Onsek izinci yüzy ı l son u nda Fra nsız b u r j uva devrimi, Ameri kan kolon i l e r i n i n
bağ ı msızl ı k savaşı, Rusya 'da Pugaçev aya kl a nması nda o l d u ğ u g i b i .
D a h a sonra k i a şa mada, i ş ç i s ı n ı f ı n ı n temel çeki rdeğ i olan fabrika p ro­
l eta rya s ı n ı n o l u ş u m s ü reci, bazı ü l kelerde h ızla başla rken ve i n g i ltere'de
ta mamlanı rken, i şçi s ı n ı f ı n ı n mücadelesi yeni ve çok y ü ksek bir aşa maya
g i rd i . Ç ı k a r l a rı n ı n b u r j uvazin in çıkarları ile kökten çel iştiğ i n i n az veya çok
b i l i ncine vara n prol eta rya n ı n siyasa l ba ğ ı msızl ı ğ ı olgunla şıyord u . Ondoku­
zuncu yüzyı l ı n 30 - 40'1ı yıllarında, i ng i ltere'de Chartist ha reket i , Fra nsa'
da 1 831 ve 1 834 Lyon aya kla n ması, Alma nya 'da Silezya dokuma işçilerinin
1 844 aya k l a n ması gibi s ı n ıf mücadeles i n i n önem l i olayla rı yaşa n d ı .
B u dönemde ka pita lizm h ô l ô yükselen b i r çizg ide gel işiyord u . Gi derek
netleşen bir biçi mde ba ğ ı msız bir siyasa l güç olan işçi sınıfı, genel demok­
rati k h a rekete a ktif o l a ra k katı lmaya deva m ediyordu. j ş.ç i s ı nıfı ister
feodal asi lzadeler olsun, iste rse bu rjuvazi n i n üst kesi m i (finans a ristokrasisi)
olsun, düşma n l a r ı n ı n d üşma n l a rı ile enerj i k bir biç imde savaş ıyordu . Bu
m ü cadele s ü reci içi nde proleterler deneyim kaza n ıyorl a r ve top l u m u n de­
mokratik katma n l a r ı n ı n b u rj u va bölümlerinden a rta n ö l çüde fa rkl ı laşı­
yorl a rdı.
işçi sınıfının, hem ken di k u rt u l u ş u n u n ve hem ·de demokrati k i l e rleme­
nin savaşçısı o l a ra k i l k bağımsız siyasal ha reketl erinin tari hsel a n l a m ı n ı be­
l i rlemek, marks ist a ra ştırmacıla rın önde gelen görevlerindendir. Proleta r­
ya n ı n sınıf b i l i n c i n i n doğuşu ve sosya l i zm ve sın ı fsız top l u m u ğ runda mü­
cadelen i n b i l i msel k u ra m ının o rtaya çıkış ı ile ilgili sorun, u lu sla ra rası i şçi
ha reketi n i n oluşumu ve gelişmes i n i n en önemli soru n l a rı a rasında yer a l d ı .
Böyle b i r çözü m l e me n i n ö n e m l i bir böl ü m ü n ü , i ş ç i s ı n ıf ı n ı n evrensel -ta rih­
sel işleviyle i l g i l i ma rksist öğ reti n i n gelişim ta rihi, Marks ve Engels'in bu

4) B kz . Eserler, Cilt 3 9 , Sayfa 67.

1 24 YURT ve DÜNYA
öğretis i n i n s ı n ıf m ücadelesinde kaza n ı l a n p ratik deneylerle zenginleşmesi
ve marksizmin p rolete r y ı ğ ı n l a ra yay ı l ması ol uştu ruyor.
B u rj uva -demo k ratik devrim s ı n ı rl a rı içinde, bunun da ötesinde 1 843
Hazi ra n ' ında Paris aya klanması nda olduğu g i b i bu sın ı rl a r ı n aşıldığ ı za ­
ma n l a rda, p roLeta rya n ı n s ı n ıf m ücadeles i n i n yükselen nokta l a rı n ı n çözüm­
l enmesi özel b i r d i kkat gerekti r i r.
U l usla ra rası b i r olgu o l a ra k p roleta rya n ı n s ı n ı f m ücadeles i n i n doğuşu
ve gelişimi de öneml i bir soru n d u r. Da ha feoda l düze n i n y ı k ı l ma dönemin­
de ortaya ç ı ka n i şçi h a re keti , yaln ızca öz olara k değ i l prati kte de a d ı m a d ı m
enternasyonel n itel i k kaza n maya baş l ıyor v e giderek a ktifleşerek u l uslar­
a rası b i r g üç oluyord u .
Sosyal -ekono m i k b a k ı ş açısından i ş ç i s ı n ıf ı n ı n gelişmes i n i n i l k döne­
mi şu temel aşa m a l a ra ayrı l ı r: p roleta rya önces i, man üfa ktür p roleteryası.
fabrika türü pro l etarya . T ü m k ıta larda birçok ü l kede p roleta rya bu aşama­
I n a ncak yirminci yüzy ılda katett i .

i şç i s ı n ıfı « kendinde s ı n ıf» olmaktan « kendisi için s ı nıf» o l maya dö­


n üşme süreci içinde, pasif ve sömürülen yığın aşamasından e konom i k ve
top l u msal mücadelen i n y ü kselen faktörü. b i l i n ç l i top l umsa l g üç, emekçi­
lerin öncü m üfrezes i , i nsa n l ığ ı n söm ü rü, topl u msa l ve u l usal boyu n d u ru k ­
ta n tüm k u rtu l u ş u n u n a ktif savaşçısı ol arak p roleta rya aşamasına geçti.
işçi h a reketinin gel işme dereces i, örgütlenmiş olma düzeyi , m ücade­
le b iç i m i ne (yöntem ine) göre de bel i rl enebi l i r: ilk toplu msal p rotesto b i ­
ç i mlerinden, örgütlü m ücade l e n i n ba şlan g ı c ından. u l usal v e u l us l a rarası
ölçe kte top l u m u n yönetici gücü o l a ra k işçi s ı n ıf ı n ı n b i l i n ç l i eylemlerine
kadar.
işçi s ı n ı f ı n ı n ideol o j i k gelişimi, ütopyac ı sosyal ist k u ra m iardan etkilen­
me aşamasından önce marksizmin doğ uşu ve yay ıl masıyla, daha son ra da
b i l i msel sosya l izmin ve t ü m işçi h a reketinin leni nst aşa ması n ı n başlamas ıy­
la n itel i ksel o l a ra k yeni b i r düzeye u l aştı.
Bütün bunlarla b i rl i kte i şç i h a reketi tari h i n i n dönemlere ayrıl ması,
yuka rıda değ i n ilen döneml ere ay ı rma ölçütler i n i n hang isine g i re rse g i rs i n ,
ba şta büyü k l üğ ü v e k a p s a m ı nedeniyle tari hse� gelişmen i n dön ü m nokta­
l a rı sayıla n l a r o l ma k üzere genel-tarihsel öneme sa h i p olayla rı hesaba kat­
ma ks ızın m ü m k ü n değ i l d i r. Dön üm nokta l a r ı . ye n i za manl ardaki büyük sos­
yal devrimler ve b u n l a r ı n uzant ılarıdır.
B u n l a rdan b i ri n cisi ve u l u slordrası işçi h a reket i n i n oluşumu nda özel
b i r öneme sa h i p o l a n ı , sanayi devrimidir. K. Ma rks' ı n çağdaş p roleterya
olara k n itelediği, ka pita lizmin özel b i r topl u msal g ru b u n u n ol uşması, sa ­
nayi devrimi i l e doğ rudan i l i ş k i l id i r.5 Sanayi devrimi s ü reci eşits iz o l a ra k

S ) Bkz. K . Marks F. Engels, Eserler, Cilt 4, sayfa 144 .

iNCELEME 1 ARAŞTIRMA 1 25
gel işmiş tari hsel s ı n ı rları, ü l keden ü l keye çok fa rklılaşmış ve onsekizinci
yüzy ı l ı n so n u i l e ondokuzuncu yüzy ı l ı n ortas ı a rasında değ işmiştir. i şte
tam bu zama nda burjuvaziye k a rş ı b i r sınıf olarak i şç i sınıfının i l k ç ı kış­
ları gör ü l m üş ve b i l i msel proleter ideoloj isi o l a n ma rksizm doğmu ştu r.
Bundan sonra k i dönem i n başlan g ı c ı n ı septaya n i k i nci aşama ondoku­
zuncu yüzy ı l ı n 70' 1 i y ı l la rında ortaya ç ı kt ı . 1 871 Paris Kom ü n ü bu dönemi
a çt ı . Ma rks şöy le yazıyor: « Pa r is Kom ü n ü ile işçi s ı n ıf ı n ı n kapital ist s ı n ıfa
ve o n u n devletine karşı m üca delesi yen i b i r aşamaya g i rd i . » 6 Bu dönem,
kapita l izmin yen i . emperya l ist aşaması na u laştığ ı yirminci yüzy ı l ı n ilk yıl­
ları i l e tama m la n d ı . Otuz y ı l l ı k, bu çok uzun ol maya n dönemde, işçi hare­
ketinde temel l i değ işikl i k ler oldu. Kapita l iz m i n en yüksek gel işme düzeyine
u l aştığı ü l kelerde işçi hareketi «ge lecek dönüşümler dönem ine 'barışçıl'
hazı rlık kuşağ ı n ı » geçi ri yordu.' Kitlesel sosya l ist partilerin doğuşu ve bü­
yümesi, Le n i n ' i n sözleriyle, «sosya l izmin muazzam b i r biçi mde gen işleye­
re k yayı l ması, p roleta rya n ı n her türl ü örgütü n ü n görü l memiş ölçüde gel iş­
mesi, büyük evrensel -ta rihsel a ma c ı gerçe kleştirebi lmek icin çok çeşitl i
a l a n l a rda kapsa m l ı b i r biçimde hazırlanması, bu dönemi n itel iyord u ıı .8
B u n la rı n ya n ı s ı ra o ndokuzu ncu yüzy ı l sonu ve yirminci yüzyı l başın­
da, ma rksiz m i n Bernste i n 'cı revizyon u ve i n g i l iz reformizmi k ı l ı ğ ında yaygın
bir oportün izm görü l d ü . Bu olgu, egemen s ı n ıf l a r ı n , proleter safları siste­
mati k b i r biçi mde parçalamek ve bunla rı n bel l i b i r böl ü m ü n ü burjuva ide­
olo j i s i n e ba ğ ı m l ı k ı l m a k i ç i n yeni takti kler gel iştird i kl e ri emperya l i st aşama­
ya geçişle b i r l i kte doğdu. Eskiden olduğu gibi proleta ryaya karşı her türl ü
baskı a ra ç l a r ı n ı k ı:J I Ia n a n kapita l istler, bu yöntemlere da ha s ı k başvuru­
yorl a r ve « işçi s ı n ı f ı n ı n hedefleri n i ,. müteşebbislerle uzlaşa ra k, kapita l i st
d üzen in sın ırları içi nde ka l ı p topl umda devri mci dönüşümler olmaksızın
gerçe kleştirebilecekleri haya l i n i yay ıyorla rd ı . » 9
Ancak emperya l izme geçişle birl i kte u l u s l a ra rası i şçi hareket i n i n gö­
recel i « ba rışçıl» gelişme dönemi sona erd i . Yeni yüzyılın ilk yılları nda işçi
h a reket i n i n ağ ı rl ı k merkezi n i n kayd ı ğ ı Rusya 'da devrim öncesi bir duru m
oluştu. Doksa n l ı y ı l l a r ı n orta la rından itibaren i şç i hareketi n de len i n ist dö­
nem başl a d ı . Siyasa l düşünce ve siyasa l parti a kı m ı o l a ra k bolşevizm i n do­
ğuşu, u l u slara rası işçi hareket i n i n büyük bir olayı o l d u . Bu, es k i sosya l de­
mokrat partilerden yen i tip p roleter partiye çok köklü b i r dön üşe i şa ret etti.
Böy lece ondokuzuncu yüzy ı l ile yirminci yüzy ı l ı n s ı n ırı nda, ni hayet,
u lusla ra rası işçi hare ketinde i k i yön e l i ş bel i rlend i : devri mci, marksist- leni­
n ist ve reform ist, oportün ist yönel işler. Birinci yöneliş, yirminci yüzyılda

6) K . Marks - F . Engel s, Eserler, Cilt 35, sayfa 175.


7) V. İ. Lenin, Eserler, Cilt 23, sayfa 2.
8) Aynı eser, sayfa 364.
9) L. İ. Brejnev, Leninist Yol, Cilt 2, sayfa 380.

126 Y U RT ve DÜNYA
ge rçe kl eşen işçi s ı n ıfı n ı n evrensel -ta ri hsel zafe ri n i n kapıs ı n ı açtı. i k i n c is i
i s e . i ş ç i ha reketi n i n gel işmesi nde s ü r e k l i b i r f ren leme kayna ğ ı oldu v e işçi
s ı n ı f ı n ı, işçi sınıfı i le b i rl i kte ü l keleri ve h a l kla rı, defa larca a ğ ı r yen i l g i le re
götürdü.
1 905-1 907 Rus Devri m i , d ü nya ta r i h i n i n ve aynı za manda d ü nya dev­
rimci sürec i n i n önem l i b i r dönemecidir. Bu, emperya l izm dön e m i n i n i l k
devrimi oldu. 1 905-1 907 Devrimi, ü l ke n i n büyük devri mci-demokra t po­
ta ns iyel i n i n , Rus işçi ha reket i n i n olgun l uğ u n u n ön işaretlerini verirken,
Rus p roleta ryasını devrim savaş ı n ı n öncüsü d u ru m u na get i rd i . Tari hte i l k
kez i ş ç i s ı n ıfı. h a l k kitlele r i n i n yöneti m i n i b u r j uvazi n i n e l i nden a l ıp, b u r j u ­
va -demo krati k devri m i n l ideri, egeme n i oldu.
Dev rim s ü reci içinde s ı n ıf m ücadelesinin yeni a ra ç ve biçimleri ileri
sürüldü ve denendi. Sil a h l ı başka l d ı rma i ç i nde önem l i değ i ş i k l i ğ e uğra­
ya n kitlesel siya sa l g rev uygul a maya kondu. işçi temsilcileri sovyeti tü­
ründe, prol eta rya ve köy l ü l ü ğ ü n devri mci-demokrati k d i ktatörl ü ğ ü n ü n
em briyon i k b i ç i m i ortaya ç ı ktı.
Devrim ta rihi nde ilk kez, işçi s ı n ıf ı n ı n ma rksi st partisi, kendi progra­
mı, strate j i ve ta ktiği ile bağımsız siyasa l güç olarak ha rekete geçt i . Dev­
rimci savaşların ateşi nde i k i s iyasal çizgi tari hsel sı nav verd i . Bunlar, bol­
şev i k i e r i n savunduğu devrimci, p roleter çizgi ile menşevi klerin refo rm ist­
o port ü n ist çizgisi i d i . Bu ta r i h sel sınav, bütün a ç ı k l ı ğ ı i le, refo rm ist çizgi­
nin ifla s ı n ı ve işçi sınıfı için n e büyük b i r teh l i ke olduğunu gösterdi .
Devrim pratiği, V. i . Len i n ' i n çal ışmala rında derinl emesine geli şme ola­
nağına kav uşan ma rks ist devrim k u ra m ı n ı n daha da ze ngin leşmesini müm­
kün kıldı.
1 905-1 907 Devrimi. b ü y ü k u l uslara rası b i r öneme sah iptir. Bat ı'nın ka­
pital ist ü l kelerinde işçi s ı n ıfı m ücadeles i n i c a n l a n d ı ra n bu devrim. aynı
za manda dü nya devrimci süreci n e Doğu'nun yüz mi lyo n l a rca emekç i s i n i
kata ra k Asya 'da u l usal k u rtu l u ş h a reketleri n i n yü ksel iş i n i hazı rl a n d ı rm ı ş
v e e m perya lizme karşı orta k m ücadele i ç i n işçi s ı n ıfı m ü ca delesi i l.e u l u ­
s a l k u rtu luş m ücadele leri n i n b i r l i ğ i perspe ktifin� getirm iştir.
Dev r i m i izleyen y ı l l a r, beraberi nde u l us l a ra rası işçi hareket i n i n da h a
da genişlemes ine v e derinleşmesine, ayn ı zamanda d a , devri mci v e re­
formist çizgiler arasında k i m ücadelenin keıskinleşmesine yol açtı. Dünya
savaşı tehdidine karşı m ücadele işçi s ı n ıfı ha reketi için daha büyük önem
kaza n maya başladı. D ü nya, a rtık büyük em perya l ist devletler a rasında
böl ü n m ü şt ü . D ü nya n ı n sava ş l a r yol uyla bölüşül mesi mücadelesine hazı r­
lanan emperyal istler, savaşı, y ü kselen proleter ve u l usa l - kurtuluş h a reket­
l e r i n i bastı rmak için de kul lan mayı tasa rl ıyo rla rd ı . U l us l a ra rası prol ete rya ­
yı, şovenizm zeh i ri i l e yo l u ndan saptırmayı, b i r l i ğ i n i pa rça l a mayı, savaş

INCELEME 1 ARAŞTIRMA 127


ateşi içinde öncü işçilerin önemli bir böl ü m ü n ü fizik olarak yoketmeyi,
böylece de kitlelerin devrimci sa l d ı rısını zay ıflatmayı u mut ed iyorla rd ı .
Uluslara rası işçi h a reketi n i n devri mci kanad ı , a rtan savaş teh d i d i n e
karş ı s ü rekli o l a ra k d i k kati çe kiyor ve sava ş ı ö n l e m e k i ç i n işçi s ı n ıfı kuv­
vetleri n i seferber ed iyo rdu. Fakat, oportü n izm i n , zama n ı n işçi partileri nin
çoğ u n u a rtan ölçüde etki lemesi, işçi h a re ket i n i n gücünün emperya l ist g üç­
t er a rası çarpışmayı önlemek için k u l l a n ı l mas ı n ı engell iyord u . 1 91 4 y ı l ı n ­
d a , halkların yoksu l l u ğ u n u n en büyük kaynağı o l a n emperyalizm i n gerçek
yüzünü ortaya koyan B i rinci Dü nya Savaşı patlad ı . i k inci E nternasyonal
po rti leri n i n oportün ist çoğ u n l u ğ u , savaşta « kendi» emperya l ist bu rj uvaz ile­
rini destek led i . Böylece insa n l ı ğ ı ka n l ı bir savoşa s ü rüklerney i beceren
emperyalistlerin siyasal soru m l u l u k l a r ı n ı üzerlerine a l m ı ş oldul a r. i k i nc i En­
tern asyon a l , oportün izm ve reformizmin y ı k ı l ış ı n ı serg i l ed i kten son ra . birbi­
rine d ü şma n s iyasal partilere böl ündü.
işçi h a re keti n i n enternasyona l ist i l kele rine bağ l ı l ığ ı , ya l n ızca h a reke­
tin devri mci böl ümleri s ü rd ü r d ü . Rusya'da Bolşevikleri n l e n i n ist pa rtis i ,
emperya l i st savaşı, « kendi» h ü kümet i n i n politi kasına kararlı b i r biçi mde
karşı çı karak, savaşın dev r i mci yo l l a sona e rd i ril mesi cağ rıla rıyla hareke­
te geçti . B u lga rista n «dar» pa rtisi, S ı r p sosyal -demo kratları, ve bir bölüm
partilerdek i (Alman, italyan, vb.) sol gruplar enternasyonal ist tutum ald ı ­
:or. Devri mci-enternosyona l istle r i n eylemleri sonucunda, u l u sl a ra rası işçi
hareket i n i n ye n iden doğ u ş u n u n temel i , yen i , reformizm ile oportun izmden
te mizle n m iş tem e l i atıldı.
Sosya l iz m i n ve s ı n ıfsız toplumun zafer çağ ı n ı açan Büyük Ekim Sosya­
l ist Devrimi ulusl a rarası işçi ha reketi icin önemli bir dön ü m nokta s ı d ı r.
Dünya n ı n gelişimine ye n i b i r yön veren E k i m Devrimi, ta r i h i n a k ış ı n ı temel­
l i b i r şekilde değişti rmiş, böl ü n mez egemen l iğine son verdiği emperya l izm
zincirini kırm ıştır.
Ekim Devri m i , işçi sı nıfı na. halka, ya l n ızca biçim se l s iyasal hakları de­
ğ i l , aynı za monda bu ha k l a r ı n k u l l a n ı l acağı maddi koş u l la r ı da veren . i n ­
s a n l ı k ta r i h i n i n i l k d ev r i m i o l d u . i nsa n ı n i nsan tarafındon sömü rü l mesi n i
sona e rd i ren emekçilerin devlet i n i yarattı. E mperyal ist savaşton c ı kışın
p ratik yol u n u gösterd i . Ye n i , devrimci i ktidarın i l k yasoma ey lemleri nden
biri, l e n i n ist Ba rış Kararı oldu. U l uslararası i l i şki lerin yeni i l keleri önce i l a n
ed i l d i . son ra da uygula mada gerçekleşt i ri ldi.
Dev r i m . herkese ve hepsi nden önce bağ ı m l ı ve ezi len h a l k ia ra u l usal
soru n u n çözü m ü n ü n tek doğ ru yol u n u göste rdi ve u l usal k u rtuluş h a re­
ketl erine en güçlü itişi sa ğladı.
Ekim'in evre n sel -ta rihsel sonuçla rı, tüm h a l k l a ro , leninist sosyo l i st
devrim k u ra m ı n ı n genel ka ra kteri n i , deneyimin i n ve dersleri n i n büyük öne­
mini i na n d ı rıcı bir biçi mde gösterdi. Dev ri m , marksizm-lenin izm ideoloj isi-

1 28 Y U RT ve DÜNYA
n i n gücünü, Bolşev i k P a rtis i ' n i n strate j i ve ta kt i kleri n i n doğru l u ğ u n u ka­
n ıtladı, ma rksist-len i n i st k u ra m ı n yen iden zen g i n l eşti ri l mesi n i n güçlü kay­
n a ğ ı oldu. Sovyet Sosya l ist C u m h u ri nyetler B i r l i ğ i ' nde sosyal izmin kuru­
luşu n u n k u ra rn ve prati ğ i u l usl a ra ra s ı p ro leta rya için muazza m bir önem
kaza n d ı .
Ekim Devr i m i n i n doğru dan etkisiyle dünya n ı n h e r yerinde söm ü rü len
ve ezilen kitleler ha rekete geçt i . Bir yıl son ra 1 9 1 8 Kas ı m ' ı nda Alma nya'
da burjuva -demokrati k devrim mutla kiyetçi Kayze r rej i m i n i devirdi. Dev­
rimci h a re ket S ı rbısta n 'ı, aynı şekilde Gü ney Slav bölgel eri n i , Bulga rista n
ve Roma nya 'yı sard ı . Batı Avrupa ü l keleri. F ra nsa, ita lya, ingi ltere, Hollan­
da, Dan ima rka ve di ğerleri g rev, h ü k ü met a leyhta rı k itlesel göste ri ve m i ­
ting d a l gasıyla sars ı l d ı . Engel s'in b ü y ü k bir önsezi i l e daha andokuzun­
cu yüzyı lda yazd ı ğ ı , «düzin elerce taç ı n ka l d ı r ı rn l a ra y ı ğ ı lacağı» öngörüsü,
keli mesi kel imes i ne gerçekleşti .10
Güçl ü devri mci y ü kseliş koşu l l a rı n da b i r çok ü l kede b i l i msel sosya­
l ist pa rt i l er doğdu. 1 9 1 9 y ı l ında, diğer ü l kelerde devri mci p roleter parti leri­
n i n kuruluşuna yardım için ve böylece işçi h a reketine, kapita l izme karşı
zafer kaza n masına güçlü bir silah sağlamak amacıyla Üçüncü E nternas­
yona l kuruldu.
Uluslara rası işçi h a reketi tari h i ndeki bundan sonra k i dönem, i k i n c i
Dünya Savaşında ( 1 939- 1 945) faş ist b l o k u n yen i l mesiyle ba şladı. Bu sa­
vaş , insa n l ı k ta r i h i n i n ta n ı d ı ğ ı sava şlar içinde en büyüğü oldu. Top l u msa l
ya şa m ı n bütün a l a n l a r ı n ı ş i mdiye ka dar görü l memiş b i r biçimde et kiledi.
Halkların ve ü l kelerin geleceğ i bu dev sava şın son ucuna bağl ıyd ı . Bu yüz­
den faşizme karşı zafer evrensel-tarihsel öneme sa h i pt i r. Faşizm i n , sonra
da J a pon m i l itarizminin yen i lg i s i n i sağlayan _başlıca güç Sovyet ordusu,
Sovyet h a l k ı i d i . Bu gerçeğ i n önemi zama n ı n s ı n ı rların ı aştı. Sovyet-Alman
cephesinde ya l n ızca i ki ordu değil, iki uzlaşmaz top l u msal sistem müca­
dele etti. M ücadele, temelden karşıt ekono m i k ve siyasal i l kel er, birb i rle­
riyle bağdaşmaz i deolo j i l e r a rasında old u . H itler Alma nya'sı, Ja pon emper­
ya l izmi ve müttef i k l e r i n i n yen i l g isi, bütün i lerici top l u m l a r ı n çıkarına, de­
mokrasi ve sosya lizmin yararına ol.du .
Faşizme karşı kaza n ılan başarı. bir d i z i muzaffer h a l k devri m i n i n yo­
l u n u açtı. Bu devri m l er, Avrupa ve Asya ' n ı n 1 1 ü l kesinde, sonra da Kü­
ba 'da kapital ist dönemi sona erd i rd i l er. Bu, dunya ta rih inde E k i m Devri­
mi nden sonra ikinci gelişme oldu. Böylece sosya l izm b i r ülkenin sınırlarını
aşara k d ü n ya sistemi haline geldi. i şçi sınıfının i ktidarı a l masından son ra
emekç i lerin, tek sosyal ist ü l ke iken Sovyet Rusya'da olduğu gibi, emper­
ya l izmin s i l a h l ı müdaha lesiyle ve ağır i ç sava ş l a karşı karşıya kalmasına

1 0) K. Marks - F . Engels, Eserler, Cilt 2 1 , sayfa 361.

i NCELEME 1 ARAŞTIRMA 1 29
izin vermeyen Sovyetler Birl i ğ i ' n i n güç ve otoritesi bu zo r tari hsel göre­
vin ye rine getirilmes i n i kolaylaşt ı rdı. Dürüst ve güve n i l i r dostl a rı n siyasa l
ya rd ımı ve desteğine daya na rak kap ital izmden sosyal izme geçiş dönemi­
nin güçlüklerini yenmek kolay oldu.
Dü nya kapita l i zm i n i n d u ru m u c id d i ö l çüde zayıflad ı . Savaşta n Avru­
pa kapitalizmi temelinden sars ı l m ış olara k ç ı ktı. Anti-faşist mücadele sü­
rec i nde. b i l i msel sosya l istlerin yanı nda sosyal demokratların ve d i ğer yu rt­
sever örg ütlerin katıldığı bi rçok mu kavemet h a reketinde ha l kç ı , demok­
ratik güçlerin b i r l i ğ i gel işti. Bil imsel sosya l ist parti ler, faşist işga lciler ve
işb i r l i kç i l erine karşı en özveri l i , en tuta rlı sava şçılar oldukları n ı gösterdi­
ler. U l u s l a ra rası b i l i msel sosya l ist ha reket, bütün ha l kla ra , sömürüden.
ul usal ve toplu msal boyunduruktan kurtu l uş u n , gerçek barış ve sosya l iz­
m i n yol u n u gösteren, kaynaşmış ve yü ksek ideoloj iye s a h i p bir güç olara k
gelişti. Ka pital ist ü l kelerin emekçileri, savaş sonra s ı n ı n i l k y ı l.larında, da­
ha önceleri on yıldır süren kara rl ı sınıf sava ş l a rı nda elde edemed i kleri top­
l u msal-siyasa l kaza n ı m l a r sağla d ı l a r.
Sosyal ist sistem emperya l ist güçleri tecrit ederek. emperyalizmin di­
ğer h a l kları esaret a l tı nda tutma gücünü ba ltaladı. H a l kların önünde, geri
çe kil meye ma hku m bir düşman durumuna düştü. Asya , Afrika ve Latin
Amerika'da güçlü u l usal kurtuluş hare ketleri dalgası yü kseld i . Dünya sö­
mürge sistemi y ı k ı l maya başlad ı . Bu süreç son u n c u nda d ü nya h a rita s ı nda
yen i bağ ı msızl ık kaza nmış 80 devlet yer a ld ı . Bunlardan çoğ u , şu a n d a ,
topl u msa l dönüşümler yol u n a ciddi olara k g irm iş d u rumda d ı r. Dü nya sos­
ya l izmi i l e b i rl i k içinde büyük bir a nti-em peryal ist potansiyel kaza n a n ye­
n i b i r g ü ç doğdu.
B u g ü n d ü nya işçi h a reketi, ö rgütlü i şçi ha reketi içi nde gel işen i k i te­
mel çizg i a ra sında za m a n ı nda ya p ı l a n seçimin ortaya çıkardığı yollarla il­
gili o l a ra k yargıdd b u l u n ma k ve marksist-lenin ist'lerle sosyal -reformistler
a ra s ı nda k i tari hsel ya rışta kimin h a k l ı old uğu n u saptamak için her türlü
dayanağa sa h i ptir. i kinci Ente rnasyona l i n y ı k ı l masından son ra, işçi h a re­
ketinde d evri mci ve reformist çizgiler a rası nda ki yol ayrı m ı , h ız l a o l g u n la­
şan sosya l ist devri me, ve 1 91 7 y ı l ı n ı n Ekim'inden sonra da Ekim sosya l i st
d evri m i n e karşı izlenecek tutumda ortaya çıktı.
Ka ra msar kehanetin her türlüsünü red deden V. i . Len i n ' i n başka n l ı ğ ın­
daki Bolşevi k P a rtisi. Rus işçi sı n ıfı. f i i len sosya l i zmin kuruluşu işine sa­
rıldı. Devrim hazır bulduğu (düşü k e konomik gelişme d üzeyi, y ı l l a rca sü­
ren emperya l i st ve i ç savaşın y ı k ı m ı , düşmanca ka pital ist kuşatma g i bi )
elverişs i z koş u l la rı yenerek, d evrimin k u ru l u ş soru n l a n n ı n çözü münün ya­
ratıcı biçim ve yöntemlerini bularak ve refo rmizm i ç i n yen i l mez engel ola n
ve yen ı l mez engel olarak kalacak olan sosyal izme geçişin «eze l i » sorun-

1 30 Y U RT ve DÜNYA
l a rı n ı n gerçek çözüm örnek lerin i verd i . SBKP'nin yönetimi altında kısa bir
zaman kes i ntinde sosya l ist top l u m kuruldu.
Sosya l izmin refo rm ist düşma n l a rı , gerçek sosya l iz m i n zaferleri n i n kar­
şısına ne çıkara b i l i rler?
Ka pita l ist ü l kelerin b i r çoğu nda, sosya l-demokrat pa rti ler, reformıst
partiler uzunca süre, k i m i ü l kelerde de on y ı l l a rca i ktida rda ka l d ı l a r. Bu
zama n l a rda işçi s ı n ıfı inatçı m ücadelesi i le, burj uvaziyi bel l i ödünler ver­
meye zorladı, ve bunda da, çağdaş topl umsa l ve s iyasa l soru n l a rı n geçerl i
çözüm örneklerini gösteren gerçek sosya l iz m i n başa rıları ba ş ro l ü oynadı.
Reform istler gel işmiş kapita l ist ü l kelerde, işçi sınıfının yaşam koşul­
l a r ı n ı n bel i rl i ölçülerde iyileştiril mesinden övünç d uyuyorlar. Fakat, top­
l u mda temel dön üşümlerle i l g i l i o l a ra k h içbir şey ya p ı l ma d ı ğ ı n ı o n l a r da
i n ka r edemiyor. Reformistler defa l a rca, on y ı l l a rca, sarsıntı o l madan, g üç­
l ü k l e rl e k a rşı laşmadan, sınıf mücadelesine başvu rmada n sosyalizmi ger­
çekleştirece klerine söz verd i ler. Bu ü l kelerin h içbirinde reformist p a rtiler,
kap ita l izmi sosya l izm i l e «değişti rmeyi » başa ra ma d ı l a r. B i r çok d u rumda
pek de çaba h a rca mad ı l a r.
i şçi ha reketi n i n devrimci yo l u na, p rol eta rya i ktidarı öğ retisine karşı
çıkan reformist teo risyenler, ma rksist-leninistleri, demokrasiyi reddetmek­
le, demok rasiyi hor görmekle suçl a d ı l a r, suçl uyorlar. Fakat tari h , bu da­
vada kararını işçi s ı n ıfı devrimci leri lehine verd i.
V. i . Len i n , emperya l izmin n itel i k lerinden b i risin i n «her alanda s iyasal
gerici l i k» olduğunu göstermişti .11 Tekelci kapita l izmin teme l lerini koruya n
reform ist ler, b u yo lla, ( bel l i b i r) teh l i kenin saklı tutu l ma s ı n ı d a sağlama kta­
dırl a r. Almanya'da, sosya l demokratların i ktidara gel işlerinden son ra (top­
l a m olarak on y ı l d a n fazla) faşist part i lerin i ktidarı a l ması, bütün g ü çle r i n i
A . K . P . i l e mücad eleye seferber eden , sağdan g elen gerçek ö l ü mc ü l tehli­
keyi görmek istemeyen şimdiki sosyal demokrat l iderlerin m iyop tutu m la­
rından doğdu.
Peki, proleta rya i ktida rı p rati ğ i ne göste rdj?
SSC B'de, sosya l i st top l u m u n kuruluşunun a ra c ı oldu. Ül kede sosya : ist
demokrasi, çoğ u n l u k i ç i n demokrasi gerçekten muzaffer oldu. Sovyet ler
Birl iği'n de ve diğer sosya l ist ü l kelerde sosyal ve s iyasa l eşitsizl iğin kök­
leri kazı n d ı : i nsan ın insan ta ra fından söm ürülmesi so n a e rd i r i l d i , ü ret i m
a raçları t ü m topluma m a l oldu. Sovyetler B i rl i ğ i 'nde demokra s i n i n gel işme­
si, « P roleterya d i ktatorya s ı n ı n devleti o l a ra k ortaya çıkan devleti, yeni çağ­
daş dönemde, t ü m h a l k ın devleti, t ü m h a l k ı n ya ra r ve i rades i n i ya nsıta n
devl ete dön ü ştü rd ü » . 1 2

l l ) Eserler, Cilt 30, sayfa 164.


12) SBKP Programı, Moskova, 1975, sayfa 101.

iNCELEME 1 ARAŞTIRMA 1 31
Yaln ızca d ünyada sosya l izm ül kesi var olduğu icin, Avrupa h a l k l a rı
faşist işga lci lerin boyund uruğundan, topta n yağmadan ve fizik olara k yok
o l madan k u rt u l mavı başa rd ı l a r. Diğer bir deyişle, p roleta rya i ktidarı ger­
çek leşti rildiğ i için, salt bu nedenle, dü nya ölçüsünde özgürlü kler ve e mek­
ç i lerin kaza n ı m ları ku rta rı l d ı . Ve bu soru nda ta ri hsel haklılık, b i l i msel sos­
ya l istler ya n ı nda be l i rlend i .
U l uslara rası işçi h a reketi çok kez çeşitli «So l » opo rtün ist a k ı m l a rla da
mücadele etmek zoru nda kaldı.
«Sol» oportün istlerin görü ntüsel radikal izmi ve «devrimc i l i ğ i » , kapita­
l ist top l u mda son derece e lverişsiz koşullar içinde yaşaya n , fakat, p role­
ter, b i l i msel sosya l i z m i n ideal ve i l keleri n i kavra maya hazır ol maya n a ra
g ru p l a r ı n ı n şaşk ı n l ı ğ ı n ı ve da ğ ı n ı k l ı ğ ı n ı (yönsüzlüğünü) yansıtı r.
Reformizm g i b i «sol» o port u n izm de işçi s ı n ıfı ve h a re keti için veri m­
siz olduğu kada r za ra rl ı d ı r da. «Aşı rı solcu» den i lenlerin, görüşleri ni ger­
çekleşti rmek için yaptı kları tüm g i rişimle r bozgı.ı n l a son u ç l a nd ı . Genel l i k­
le onların eylemleri, ger i c i ler ta rafından, işçi s ı n ıfına, örgütlerine, tüm de­
mokrat i k gü çlere karşı. k a n l ı kitlesel baskıların gerekçesi olara k kulla n ı l ­
d ı . Bu tür macera c ı l a r hep devrimci h a reket i geriye çekti ler.
işci hare keti ta r i h i n i n gösterd i ğ i g i b i , sağ ve «sol ıı o portünizm a rasın­
da köklü b i r bağ vard ı r. işçi h a reketi içinde «Sol >> sa pma da i ma sağ sos­
yal-demokrat l i derleri n « g ü na h l a r ı na>> tep k i olara k ortaya ç ı kt ı . Ayn ı şe­
kilde «solıı sapma do. son çözü m lemede, sağ oportü n i st görüşleri, sosyal­
reform ist eğ i l i mleri besledi, a kılsızlık ve macera c ı l ı ğ ıyla işçil erin bir böl ü­
münü i tt i .
Anca k, soru n sadece b u rada değ i l . s iyasa l pratiktedir. i k i eğ i l i m a ra ­
s ı nda d i re k ba ğ l a rı n old u ğ u n u gösteren bi r çok durum b i l i n i yor. Onlar i ç i n
en t i p i k o rtak platform, a nt i - komünizm v e anti-sovyet i zmdlr.
Uluslara ra sı işçi h a reketi ta r i h i n i n her dönemi nde, olayl a r ı n gerçek ge­
l işimi n i n ya rattığ ı , bazı önemli sorunlar gözlen mekted i r.
B u n l a rdan biri, p roletaryanın evre nsel-tarihsel ro l ü n ü n a n laşı l ması için
son derece öne m l i o l a n ı , proleta rya n ı n gelişmesinin nitelik ve yönüdür. Da ­
h a « Ma n ifestoıi d a , kapita l ist top l u mda, temel, yükselen sosya l güç olarak
p roleta rya n ı n başl ı ca çizg i leri bel i rtilm işt i . Herşeyden önce, prol eta rya n ı n
sayıca a rtması deva m ed iyor. P roleta rya top l u m u n önemsiz bir bölümü
iken g itti kçe büyüyen k itlesel b i r s ı n ıf oldu ve son u çta nüfusun çoğ u n l u ğ u ­
n u bi rleşt i rd i . Proleta rya n ın sayıca a rtı ş ı n ı n ya n ı nda ya p ısında da değ iş­
meler o l u yor: herşeyden önce. e n geli şmiş kafa emeğ i n i n gitti kçe a rtan
bö l ü m ünü k u l l a na n çağdaş üretici g ü çlerle doğrudan i l i ş k i l i olan ve işçi
s ı n ı fının çek i rdeğ i n i o l uşt u ra n fa b r i ka işç i l e ri n i n önemi sürekl i olara k a r­
tıyor. N icel i k ve n itel i k değişmesi, örgütsel gel işme i l e b i rl i kte g i diyor. işçi

132 YURT ve DÜ NYA


s ı n ıf ı siyasal partilerinin, send i ka l a r ı n , kooperatif ve benzerlerin in ta rihi,
u l us l a ra rası işçi hareketi ta ri h i n i n temel böl ü m ü n ü meydana geti riyor.
işçi h a reketi ta r i h i n i n incelenmesi, işçi sınıfının kendi kendisinin kur­
tarıcısı olması ile tiim toplumun gelişmesinde egemen sınıf olması arasın­
daki i l i şk i sorununu ortaya çı karıyor. U l uslara rası işçi örg ütl eri n i n doğuşu
ve sosyal i l erlemen i n temel motoru olarak proleta rya n ı n oluşumu s ı rasında,
Le n i n ' i n ded iği gibi, pro l etaryanın genel demokrat i k kitlelerden ayrı l ı ş ı bi­
rinci! rol ü oyn a m ı ştı. Daha sonra l a rı ise, işçi s ı n ı f ı n ı n n üfusun prolete r ol­
maya n geniş katma n larıyla yakı nlaşma, teme l li sosyal, u l usa l ve genel in­
sa n l ı k soru n l a r ı n ı n çözü m ünde tüm h a l k kitlel e r i n i n ç ı ka r ı n ı n yansıtıcısı
olara k proleta rya n ı n gerçe k egemen l i ğ i ön plana ç ı ktı.
« Devri m tari h i n lokomotifid i rıı d iyordu K. M a rks. Bu yüzden devrim so­
runu, uluslara rası işçi h a reketi tari h i n i n ana so runudur. V. i . Len i n ' i n ve
Bolşeviklerin, geçmiste devrim olara k ne varsa hepsinin tari hsel denevim­
l e r i n i derinl emesine i ncelemeleri n i n , bu deneyimlerden bil i msel sosyal iz­
m i n kurucuları K. Marks ve F. Engels'in çıkard ı ğ ı tüm genelierne ve so­
n u çları öğre n i p öğretm i ş olmaları n ı n , E k i m zaferinde ne den l i büy ü k b i r
rol oyna d ı ğ ı b i l i n iyo r. işçi s ı n ıfının ta r i h i yaratıcı l ı ğ ı , u l uslara rası işçi h are­
ket i n i n deneyimi. doğ ruluğu h e r devrimci mü cadele pratiğiyle, sosya l iz­
min ta ri hsel zafe ri ile defa la rca ka n ıtlanan ve kan ıtia nmasına devam eden
len inist sosya l ist devrim kura m ı n ı n geliştiril mesi i ç i n temel ma lzemeyi sağ­
lam ıştır.
Sosya l izme geçiş b i çimleri sorunu, çok önce M a rks tarafından ortaya
kondu. O, « b i r yandan, toplumun mevcut ekonomik temellerinin henüz de­
ğ işmed i ğ i ; d iğer yandan da işçi kitlelerinin, son çözümlemede topl u m u n
ra d i k a l olara k yeniden k u r u l uşunu gerçe kl eştirmeye yönel i k geçiş önlemle­
rini almaya zorlayacak kadar yeterli g ü ç biriktird i ğ i » bir durumu, «toplu­
mun geçiş durumunu» d ü ş ü n üyord u . 13 Daha son ra V . i . Len i n , demokrati k
devri m i n sosya l i st devrime dönüşümü · sorun unun, sosyal izme geçişin eko­
nomik - ve s iyasa l biçimleri sor u n u n u n kapsa m l ı çöz ü mlemes i n i yaptı ve
devrimci -demokrat devlet d üşüncesini ileri s ü rd ü .
i ş ç i sın ıfı pa rti l e ri , marksizm-leninizmin .ku ruc u l a r ı n ı n d üşüncelerine
daya n a rak, kendi ü l kelerinin özell i k lerini ve tüm olara k evrensel geli şme­
nin içinde yaşa n ı la n dönem i n i h esaba katıp kökl ü demokratik dönüşüm
progra m l a r ı gel işti riyorlar. 1 969 U l uslararası Konfera ns'da vurg u l a n d ı ğ ı
gibi, h e r pa rti, k e n d i pol iti kasını ta m b i r bağımsız l ı k i ç i n d e geliştirmekte,
m ücadele yön ü, biçim ve yöntemi n i bel irlemekte, ken d i ü l kesinde sosya­
l izme g iden şu veya bu yol u , sosyalizmin kuruluşunun biçim ve yöntemini
seçmekted i r.

13) K. Marks - F. Engels, Eserler, Cilt 16, sayfa 384-385.

iNCELEME 1 ARAŞTIRMA 133


Şimdi l erde işçi s ı n ıf ı pa rti lerince i l eri s ü rülen, demokratik bi rl i k , sol
güçler bloku h ü k ü metleri k u r u l ması, a nti-tekelci demokrasi önerileri, bun­
l a r ve di ğer p rogra m önerileri, sosya l ist topl u m için mücadelenin eşi ğ i n i
v e geçiş biçim lerin i öngörüyor.
Devrim ile reform i l işkisi soru n u , i stisn a i ölçüde pol iti k ve ideolo j i k
ö neme sa h i ptir. B i l i n d i ğ i g i b i , V . i . Len i n , i k i a n layışı bi rbi rinden ayıran s ı ­
n ı rı n i h m a l ed i l mesine olduğu g i b i , bu s ı n ı rı n m utlaklaştı r ı l masına ka rşı da
önceden uya rıda butunmuş ve bunun donmuş olarak değ i l , ca n l ı ve h a re­
ketli bir biçimde « h e r ayrı somut du rumda bel i rlenmesi gerekti ğ i n i » yazmış­
tı r.14 Bu a l anda da u l uslara rası işçi hare keti ta rihi çok zen gin malzeme
sağlamakta d ı r.
Proletaryanın sınıf mücadelelerinde enternasyonal-ulusal i l işkisi soru­
nu, u l usla ra rası i şç i ha reketi ta ri h i nde süre k l i olarak i ncelenmişti r. Enter­
nasyonal izm, k a p ital izmde çeşitl i ü l kele rde işçi s ı n ıf ı n ı n kon u m u n u n b i r l i ­
ğinden doğmakta ve sınıf mücadelesinin a ma c ı n ı v e d ünya devrimci süreci.
nirı b i l i msel yasal a ra uyg u n l u ğ u n u n genel n itel i ğ ; n i gösterme kted i r. Aynı
za manda her ül kede sınıf m ücadelesinin özel l i kleri kendi kökl eriyle u l usa l
toprağa uzanma kta, bel l i bir ü l kenin tari h ine özgü geleneklerle, ulusal k ü l ­
tür v e kara kterin özelli kleriyle koşu l l a nm a kta dır. Enternasyona l olan ile
ul usal ola n a rasındaki gerçe k bağın doğru değerlen diril mes i , d a i ma pro­
leta ryan ı n g ü c ü n ü n ön koş u l u ve mücadeles i n i n başarı şa rtı olmuştur.
Var olan u l usa l fark l ı l ı klara karşın. enternasyonal planda, işçilerin kar·
şı!ıklı yardımiaşması ve b i rbiri n i etkilernes inin g üç len mesi eğilimi egemen
olma kta d ı r. Ü reti m ve sermayenin u l u s l a ra rası l aşmas ının a rtışı ( ka p ita l ist
koşu llarda «Orta k pazar» ve u l uslarüstü (çok u l uslu) tekeller bunun gös·
tergeleridir) . ücretl i emeğ i n ç ı ka rlarının, ayrı ayrı ü l kelerin s ı n ı rlarını a şa n
ölçekte savunul masın ı son derece zoru nlu h a le getirmektedir.
Böyle b i r zoru n l u l u ğ u n kavra n ması g itti kçe yayg ı n laşma kta ve işçi ha·
reketinin reformist çevrelerinde de görül mekted ir. S a l d ı rıya, m i l lta riz me,
yeni söm ü rgec i l i ğe. ırkçı l ığa, neo-faşist gericil iğe, emperyal ist entegrasyo­
na, u l usla rüstü (ço k u l u s l u ) tekellere karşı mücadeleye ka p ital ist ü l kelerin
geniş kit leleri nin a rtan ölçüde çekilebil mesi, proleter enternasyonal izmi­
nin fiili gel işmesine itiş sağlamakta ve i şçi s ı n ıfının u l u sl a ra rası rol ü n ün
daha büyümesi için olanaklar ya ratmakta d ı r.
Son ola ra k, işçi hare ketinde b i l i msel sosya l ist partilerin öncü rolü so.
runu özel l i kle önemli b i r sorundur. V . i . Len i n << Pa rt i n i n , b i l i nç l i , s ı n ıfının
önc ü katmanı, öncü kolu olduğun uı> vurg u l a d ı.ıs Len i n , « k itlelerden kop­
mayan, g ittikçe daha çok kitlelere y a k ı n laşa n, onları devrimci b i l ince ve

14) Eser/er, Cilt 20, sayfa 167.


15) Eserler, Cil t 24, sayfa 34.

134 YURT ve DÜNYA


devri mci m ücadeleye götü ren parti nin, devrimci p ro letaryanın öncüsü ola­
ra k parti n i n gerçekleşti ri l mesi n i » çok g üç, fakat son derece öneml i görü­
yordu . 16 işçi h a reketi ta ri hinin incelen mesi. b i l imsel sosya l istlerin bu ha­
reket içindeki yer ve rol leri çok d i k katli ve kapsamlı b i r biçi mde çözü m­
lenmeksizin m ü m k ü n değ i l d i r.
Sürekli ideolojik gelişmenin temel ekseni olan keskin ideolojik müca­
dele işçi sın ıfı ve u l uslara rası işçi h a reketi nin oluşum ve yü ksel işine i l işkin
temel soru n l a r çerceves inde sürüp gitmektedir.
Kuşkusuz. zaman, ideoloj i k m ücadelenin içeri k ve biçi m i n i deva m l ı
olara k düzeltmektedir. Fa kat temel sınıf düşü ncesi değişmemekted i r. i de­
olo j i k m ücadele değ işi k biçi mde, a ntagonistik kapital ist toplumun çel i ş k i­
lerini, uluslararası planda ise, i k i sistemin, kap ita l ist ve sosya ist s istemle­
rin mücadeles i n i yans ıtm a kta d ı r.
Burada, m ücadel enin üç temel yön ü n ü b i ri bi rinden ayı rtetmek m üm­
kündür. Birinci yön, amaç ve idealler için ideolojik m ücadeled i r. Sosyal iz­
mi ütopyadan bi l i me dön üştüren mo rksist- len i n ist dü nya görüşünde, baş­
langıçtan itiba ren, her türlü sö mürün ün, insa n ı n insan ta rafından ezil me­
sinin, her çeşit sosyal eşits i zl i ğ i n tasfiyes ine dayanan siyasal ve top l u m ­
s a l örgütleşme yön ü nde çalışılması temel özel l i k o l m uştur. Geric i g ü çler.
marksizm-len i nizmin top l u msal idea l lerinin karşısına. i nsanlar a rasında söz­
de eze l i ve gideril mesi m ü m k ü n ol mayan ekonomik, sosya l , s iyasal , k ü ltü­
rel , ı rksa ı . ulusal ve benzeri eşits izilikleri temel alan bir top l umsa l d üzen
kavra mıyla ç ı k ıyorlar.
Böylesi düşünceler, kaç ı n ı l ma z dönüşümler karşısında çağdaş burju­
vazinin duyduğu dehşeti o rtaya koyuyor. Bu t ü r görüşlere karşı m ücadele,
devri mci işçi h a reket i n i n ve onun önc ülerinin eylem leri n i n vazgeç i l mez
öğesi oldu ve ol maya devam et mekted ir.
Top l u msal geli şmen i n temel sosyal gücüne ilişkin sorun etrafınd a k i ide­
o loj i k · m ücadele. ikinci yönü meydana geti rmektedir. K. Marks, F. Engels
ve V. i . Len i n. işçi sınıf ı n ı n evrense l -tari h se l işlevi ile i l g i l i öğretiyi, kan ıt­
tarıyla o rtaya koyd u l a r ve geliştirdiler.
Yüzy ı ld ı r bu öğ reti n i n karşısına . toplu msal gelişmen i n temel sosyal
g ücü olarak d i ğe r çeşitl i g rup «öneri lerin in}) yer el i d ı ğ ı şema lar çıkarıl mış­
tır. Kapita l i st sistem i n en i l kel savu nucuları hôlô, burjuvaz i n i n « Ü retken»
ve «örg ütçü» bir s ı n ıf olarak i l erici bir öze sa h i p olduğu tezini savu nuyor­
l a r. Burjuvazi n i n d a ha rafine ideologl a rı ise. bu rol için, tekn i k eğitim gör­
müş b ü rokrasiyi. menecerl eri ve benzerleri n i « i leri sü rüyor. » Bugün lerde
ise orta sı nıflar denlienierin büyüyen ro l üy l e i lg i l i bu rj uva refo rmist-reviz­
yonist teori l er d a ha çok yayg ı n l ı k kazan maya ba şladı. Bu d u rumda, sınıf­
I a ra ayırm a n ı n topl u msal ölçütleri n i n yerine gene l l i kle sa lt teknoloj i k ölçüt­
ler getirilme kted i r.

16 Eserler, Cilt 44, sayfa 420-42 1 .


i NCELEME 1 ARAŞTI RMA 1 35
işçi s ı n ıf ı n ı n evrensel -ta ri hsel işlevine i l i şkin ma rksist-lenin ist öğ retı­
n i n savu n u l ması, k a p ita l izmi h a k l ı göstermeyi a maçlayon ideoloj i lerden
b i ri olan bu tür kavra m l a rla en a m a nsız bir biçi mde mücadele etmeyi ge ­
re kti r i r.
i deoloj i k m ücadelen i n ücüncü yön ü , devri m ve toplumsal dünüşüm­
lerin gerçekleşt i ri l me yol ve yönteml eriyle i l g i l id i r. Tari h i n deneyimleri n i n
gösterd i ğ i gibi, doğru ol maya n, et kin olmaya n yöntemlerin i l eri sürül mesi,
daima sın ıfsal kara kter ta ş ı ma kta ve gerçek dönüşümlerin önlenmesi ve
fren lenmesi n i n a racı ol ma ktadır. Reformizm ve «sol» oportünizmin ta r i h ­
sel olarak k a n ıtlanmış g eçersizliğ i , teh l i kes i n i n s o n a erd i ğ i v e b u n l a rl a mü­
cadelen i n g ü n ce l l i ğ i n i yitirdiği a n l a m ı n a gel mez. Proleta rya n ı n çeşitli bö­
l ü mleri n i n kon u mları, gel işme düzeyleri, ideolojik et ki lenme dereceleri a ra ­
sında ki fa rk l ı l ı k l a r, işçi h a reketi içinde işe: s ı n ı f ı n ı n h e m geçmişini h e m d e
bug ü n ü n ü yansıtan çeş itli a k ı mların nesnel temel i n i oluşturmakta d ı r.
Böylece proleta ryan ı n s iyasa l öncüsünün, b i l i msel sosya l i st parti s i n i n ,
i k i l i rol ü bel i rlenmiş oluyor: i şçi s ı n ıf ı n ı n b ütün kes i m l erini, kendisine ya ba n ­
c ı etkilerden ideoloj i k olara k ku rta rma k icin tüm olanaklar,ı k u l l a n m a k ve
aynı za manda görüş ayrı l ı klarını yenerek. hakları ve sosyal ilerleme u ğ ru n ­
da f i i l i m ü cadele için t ü m i ş ç i sınıfı saflarını pekişt i rmek.
U l usla ra rası işçi h a reket i n i n ta ri hsel deneyi mlerinin i ncelen mesi. her
yönde başa rı l ı b i r ideol o j i k m ücadele verebil mek için son de rece öneml i­
d i r. Bu, d ünya işçi sınıfı n ı n , tüm devrimci g üçlerin ön üne, yeni o l a n a k ve
perspektifierin a ç ı l d ı ğ ı za m a n ı m ızda g ü n cel b i r n itel i k kaza n m a kta d ı r.
Son y ı l l a rda d ü nya durumu nda b i rbi rine girmiş i k i s ü reç ortaya ç ı kt ı .
Bu, b i r ya nda, sosya l izmin, s a ğ v e « s o l » oportünistler i l e Ci n H a l k C u m ­
hu riyet i 'nde maoc u l a r ı n böl ücü ey lemleri n i n so rsa madığı g ü c ü n ü n pekiş­
tiril mesi ve devletler a ra s ı n d a k i sosya l i st ya rd ı m l a şma d ı r. Diğer yanda, ka­
pital ist ü l kel erde işçi s ı n ı f ı h a reket i n i n ve d ü nya n ı n sosya l i st ol maya n böl­
gelerinde k u rtuluş h a re ketleri n i n çeşitli biçimleri n i n y ü ksel mesidi r. Bu i k i
süreç, biribirini hızlan d ı rı p destekley i p i k i s i n i t e k b i r kana lda birleşti rerek,
u l us l a ra rası a renada, ba rış, u l usal bağı msızl ık: demo k rasi ve sosya l izm
lehi ne, h a l k kitl eleri n i n ya ra rına önem l i hareketlere yol açma kta d ı r.
M i l i ta rist ve gerici g üçlere k a rşı s ü rd ü rülen i natçı m ücadele sonucun­
da, «soğ u k sava ş»tan u l uslara rası gerg i n l iğ i n yumuşamas ı n a , fa rkl ı sos­
ya l s istemlere sa h i p devletlerin barış içinde bira rada yaşaması i l kesine
dayan a n i l i ş k ilere yönel i ş g erçekleşmiştir. B u yolda en önem l i aşama Av­
rupa G üven l i k ve işbirliği Konferansı'nın başarıyla ta mamla nmasıdır. Kay­
nağ ı , esası ve son u ç l a rı acısından gerg i n l i ğ i n yumuşa ması, ya l n ızca u l us­
l a ra rası s iyasa l bir olgu değ i l , aynı za manda sosyal ilerlemeyi g üçlend i ren
bir sosya l -siyasa l olgudur.

1 36 YURT ve DÜ NYA
N esnel faktörlerin büyük b i r net l i k l e olgunlaşması, bunların gerçekleş­
mes i n i n öznel ö n koş u l la r ı soru n u n u i leri ç ıkarıyor: devrimc i . p roleter b : l i n ­
c i n o l u ş u m u n u n boyut v e dereces i ; p roleter önc ü n ü n g ü ç ve etk i n l i ğ i ; o n u n ,
i ş ç i hareket i n i n , tüm e m e k ç i yığınla rın yönet i c i gücü o l a r a k hazırl ı k dere­
ces i.
Son on y ı l l a rda, bu alan da da göze çarpıcı gelişmeler oldu. Emekç i lerin
sınıf ç ı karlarını tutarl ı bir biçimd e savu nan pa rti lerin y ı l l a rca s ü ren eylemle­
ri. part i l i lerin a ktif b i r biçi mde yer almalarıyla send i ka l a rca yürütülen güçlü
s ı n ıf m ücadeles i o k u l l a r ı . işçi s ı n ıf ı n ı n g revler, gösteriler ve seç i m kampan­
yaları s ı rasında elde ettiği p ratik, ekonomik ve s iyasal savaş deney i m bi­
r i k i m i etk isini göstermeye başladı.
Yen i görevle r ve yeni olana k l a r karşısı nda işçi s ı n ıfı n ı n s iyasal öncüsü,
ideo l o j i k-teorik s i l a h l a r ı n ı daha da m ü kemmelleşti rmeye özel bir d i k kat h a r­
cıyor.
- Top l u msal gel işmen i n temel yasa l a r ı n ı genel leşt i ren b i l i msel sos­
yalizm k u ra m ı n ı t uta rl ı b i r şek i l de uygula maya ça l ışıyor.
- Ü l ke n i n içinde yaşan ı l a n döneminin öze l l i kleri n i değerlendi rerek
devrimci ç izgiyi sürdürüyor.
- S ı n ı f mücadeles i n i n ta ktik ustal ı k larını. tüm biçim ve a raçlarırıı elde
ediyor, bu biçim ve a raçların h ızl ı değiş i mine, d u ru m u n a l acağı yeni özel­
l iklere bağ l ı olarak g üçlerin yen iden g ruplaşmasına kend isini haz ı rl ıyor.
- Kitleleri ken d i deneyi m l e ri n i n pol itikasıyla yetişti rmeye, o n l a ra , pra­
t i kte, tekelci kapita l iz m i n egeme n l i ğ i n e ve sömürücü sisteme son verecek
teme l l i d üzeniemelerin kaç ı n ı l mazl ı ğ ı n ı kavratmaya çal ışıyor.
- işçi s ı nıfı n ı n t ü m ü n ü , tüm emekçileri toplayacak sloga n l a rı zama­
n ı nda bel i rl emeye çaba h a rcıyor.
__:_Ü l kes i n i n i ç ve u l uslara rası soru nlarına e nternasyonal ist yakla ş ı m ı .
kitleleri enternasyonal ist ru h la eğitiyor v e p rol eter daya n ışma ru h u n u g üç­
lendi riyor.
- B i l i msel sosya l istler. savaş teh l i kesine, silahianma yarışına karşı
e n tuta r l ı savaşç ı l a r, barış bayrağ ı n ı n sa hipl eri olarak hareket ed iyorlar.
G ü n ü m üzde i şçi ha reketin i n yü rüttüğü barış. demokrasi, sosya l ilerle­
me m ücadelesinde, empe ryal ist geri c i l iğe, sava ş tehd idine, sosyal ve u l u ­
s a l baskıya karşı o l a n t ü m sosyal ve s iyasal g üçleri birleşti rmek. b i r i n c i de­
recede öneme sa h i pt i r. O n y ı l l a r boyunca işçi hareket i n i n devri mci çizgisi,
işçi s ı n ıfı n ı n eylem birliğine daya l ı böyle b i r bi rleşme için ısra rl ı ve tutarlı
b i r biçimde çal ışm ıştır.
Enternasyonal planda olduğu kada r ka p ital ist ü l kelerde d e böy le b i r
birl i ğ i n başa rısı, büyük ölçüde, b i l i msel sosya listlerle sosya l demokrat l a r

iNCELEME 1 ARAŞTIRMA 137


a rasındaki i l i ş kilere bağ l ıd ır. Burada b i l imsel sosyal istler, sözkonusu ola­
n ı n fark l ı ideo l o j i k ve pol itik kon uml arda k i pa rt i lerin işbirliği olduğu nokta­
sı ndan hareket etmektedi rler. B i l i msel sosyalistlerin sosyal -demokratl a.r la
işbi r l i ğ i ndeki temel i l keleri, bu işb i rl i ğ i n i n , sağ oportu n ist ideol o j i l er ve sı­
n ıfsa l işbirliği politikala rıyla m ü cadele soru n u n u ortadan kaldırmayacağıdır.
Teke lci b u r j uvazi n i n ve sa ğcı sosya l -demokrat l iderlerin d i ren i ş i n i yenen
bil i msel sosyal istler, son y ı l larda, işçi s ı n ıfının ve demokrat g üçlerin işbi r­
liğ i n i n sa ğ l a n masında o l u m l u gel işmeler kaydetti ler. Bu o l u m l u gelişmeler,
V ietnam halkıyla ortak daya n ı şma pl atform unda, Şili demokratl a rı n ı destek­
leme amacıyla ba şlatılan y ı ğ ınsal kampanyalarda, Avrupa'yı b i r ba rış, gü­
ven l i k ve işbi rliği k ıtasına dön üştürme için yapılan b i rçok büyük eylemde
ve benzerlerinde i fades i n i b u l d u . Fransa, jta lya, J a ponya, Finland iya, Por­
tekiz ve d i ğer kapital ist ü l kelerde işçi sınıfının, b i l i msel sosya listler ve sos­
yal demokratlarla orta klaşa yü rüttüğü m ücadele elle tutu l u r başa r ıla r sağla­
d ı . Uluslara rası ve ulusal sen d i ka l hareketle rin çoğ u nda birli kçi s üreeler
gel işmekted i r.
B i l i msel temel lere. marksist-len i n ist kurama daya ndınlarak sürd ü rülen
işçi s ı n ı f ı n ı n b i r l i ğ i mücadelesiyle, sınıf mücadeles i n i n nesnel ve öznel ko­
şulla rındaki değ işmeleri s ü rekl i olara k gözön ünde tutan bi l i msel sosya l ist­
ler, bu gerçekçi yol u, sağ ve «SOl» oportün izmin teori ve uyg u lamas ı n ı n
eleşt i risiyle d iya lekt i k o l a ra k b i rleşt i rerek, i ş ç i s ı n ıfının eylem birl i ğ i platfor­
munu geliştiriyor ve zen g i n l eşti r iyorla r.
Tari hsel d u r u m öyle ol uşuyor k i , bug ü n sosya l ist ol mayan çeşi �li ü l ke­
lerde, i şç i s ı n ı f ı n ı n etrafında u l u s u n çoğ u n l u ğ u n u b i rleşti recek geniş koa­
l isyonlar i ç i n gerçek ola naklar ortaya ç ı k ıyor.
işçi h a re keti n i n b i rl iğ i n i n gel i şmesinde, SBKP önem l i katk ı l a rda b u l u ­
n uyor.
V. i. Len in , ma rksizmin, soru n ları, « ya l n ızca geçmişin a ç ı k l a nması açı­
s ı nda n değ i l , aynı zamanda, geleceğ i n sag l ı kl ı öngörüsünü ve b u n u n ger­
çekleşt i r i l mesine yönel i k ces u r somut eylem leri» sa ptava b i l me amacıyla or­
taya koyd u ğ u n u vurg u ladı .17
U l u s l a ra rası işçi hareketi ta rihi. yen i, sosya l ist bir top l u m yolunda zor­
lu ve çet i n m ücadele, gerçek kahra m a n l ı k ve feda karlı klarla dolu m ücade­
leler ta ri h i d i r. Bu tari h i n her ya n ı aynı ö lçüde incelenmemişt i r. Fa kat, önem­
li olanlar a ç ı ktır. Bugüne kada r sağlanan insan l ı ğ ı n e konomi k, sosyal ve
ma nevi kaza n ı m l a r ı , ayrı lmaz bir biçimde, i şçi s ı n ı f ı n ı n doğuşu, gel işmesi ve
yü kselişi ile işçi s ı n ıf ı n ı n başlatt ı ğ ı k itle eylemlerine bağ l ıd ı r. Kısmi ve te­
mel l i toplu msal d üzen lemelerin, tek kel i meyl e, insa n l ığ ı n ye n i , sosyalist b i r

17) Eser(er, Cilt 26, sayfa 75.

1 38 YURT ve DÜNYA
topl u m a doğ ru ilerley iş i n i n temel itici g ücü işçi sınıfı mücadelesi olm uştur,
bugün de ol maya devam ed iyor. işçi s ı n ı f ı n ı n siyasa l öncüsü, ma rks ist-le­
n i n ist partisi, ne kad a r birl i k i ç i nde ve örg üt l ü o l u rsa, etk i n ve i deolo j i k
a macından şaşmazsa , u l uslara rası ölçekte bütünleşmiş o l u rsa, b u müca­
delen i n başarısı da o kadar büyük o l m a ktadır.
işçi sınıfının her başa rısı, her zafe ri « b ütün insa n l ı ğ ı n geçm işin sosyal
ve a h l a k i yöntemlerini parça layoca ğ ı yen i bir dünyaya g i receği saatı yaklaş­
tırıyo rıı 18
U l usla ra rası i şç i sın ıfın ı n katettiğ i tarihsel yol, büyük kaza n ı m l a rı. u lus­
l a ra rası işçi h a reket i n i n gelecekte oynayacağı rol ü n en değerli g üvencesi­
d i r.

18) L. 1. Brejnev, Leninist Yol, Cilt 2, sayfa 604.

iNCELEME 1 ARAŞTI RMA 1 39


TEO R iK ÇA Ll Ş M AD A
NESNEL L iK V E PA R T i lANL IK (*)
Mau n ce Cornforth

1. PART i lAN LIK-NESNELL i K ANT i -TEZ i N i N VANLIŞLIG I

«Teori» soyut planda kalan b i r şey değ i ldir. Teori, insa n l a r ta rafından
ya p ı l ı r, insa n l a r t a rafından k u l l a n ı l ı r ve yine insa n l a r tarafından s ü rekl i l i ğ i
sağl a n ı r. Herhangi b i r top l u mda i nsan etk i n l i ğ i (faal iyeti) olmazsa teo ri d e
olmaz. Bir ba şka deyişle somut koşu l l a r v e i nsanların, --özell i kl e d e s ı n ıf­
lar a racıl ı ğ ıy l a birbirleriyle toplumsal i l i ş k i l ere sahip b u l u n a n insa n l a r ı n­
çıkarları teorilerin nasıl işled i ğ i n i , hangi soru n la rl a ilgilendiğini ve ceva p
ola ra k neler get i rd i ğ i n i bel irler.
Ma rksizm, bu nedenle, d ü nya ve insa n topl u m u n a i l i ş k i n bir dizi öner­
meden i ba ret değ i l d i r. M a rksizm, işçi s ı n ıf ı n ı n d ü nya çapındaki devri mci
h a reket i n i n öncü teorisi ya da ideolojisid i r. Ve bir ideoloj i olara k, devri mci
bir ha reketin ol uşumunu da hazı rlaya n maddi L<oşu l la rın ortaya ç ı ka rd ı ğ ı
•toplumsal bask ı l a r a ltında biçim lenm iştir.
M a rksist teori nin gelişimi bu koş u l l a r a ltında devri mci ha reketi biçim­
lend i rm i şt ir: devri mci ha reketi koş u l la rı n b i l i n c i n e u laştırmış, ana örgütlen­
me ve mücade l e yö ntemleri ile a maçlar sağla m ıştır. M a rksist teori olma­
dan a n c a k dağın ı k karşı koymalar ve başka l d ı rılar olabil irdi, a ma etk i n ve
ka psa m l ı hiç bir h a reket olamazd ı .

* Marxism Toclay Dergisinin Ocak 1 974 sayısında yayımlanan bu çalışma TİP


Merbz Ebtitim, Bilim ve Araştırma Bürosu'nca İngilizce'den çevrilmiştir.

140 Y U RT ve DÜNYA
Bu a n l a mda ma rksizm, kes i n kes pa rt izan d ı r. Marksizm, b i r parti teo�
'

risi, b i r h a reketin teorisi, bu ha reket için teori ; sosya l izmin ve sosya l izmin
yüksek aşamas ı n ı n k u r u l ması için devrimci mü cadel e n i n. teori s i ; bu müca­
deleye öncül ü k edecek olan işçi s ı n ı f ı n ı n teorisi ; sın ıfsa l çıkarları gözeten
b i r teoridir.
Marksizm ideolojidir. B u rj uva teo ris ine· olan ka rşıtlığı ya l n ızca teorik
soru n l a ra i l işkin «ta rafsız» bir ta rtışmadan kayna klanmaz.
Devri mci hare kete bilgi sağ layan devri mci h a reketi n teorisi kend i kar­
şısı nda varolan ve değ i şt i rilmesi gereken d üzen i n teorileri n i bul u r ve bun­
l a ra karşı cı kar.
Eğer bu pa rt izanca tavır gözden kaçırı l ı r ve tuta rl ı b i r şe k i l de benim­
senmezse, teorik ça l ışma veya teori kurma adına ya pılanların ma rksizm ile
uza ktan ya kından b i r i l i şk is i kalmamış ol u r. Tam �ersi ne, böyle b i r d u ru m­
da marksizm pa rça lanm ış, zayıflatı lmış, i n k a r e d i l m i ş ve y ı k ı l m ı ş olur.
Peki, bu partizanca tav ı r ma rksistleri bir ikilem'e m i sokmakta d ı r? Aca­
ba, teo rik ça l ışmada partiza n l ı k ile nesne l l i k (objektifl i k ) a rasında bir seçim
ya pmak zorunda m ıyız?
Eğer nesnel ol mayı terc i h edersek sınıf mücadeles i n i göz önüne a l m a ­
mış. hatta ma rksizmden vazgeçi p karşı ta rafa m ı geçmiş ol uruz? E ğ e l' pa r­
tizanca tav ı r a l ı rsak sadece propaganda yapmayı terc i h edip gerçeği a ra­
ma kta n vaz m ı geçeriz?
Bu rjuva teorisyen leri soru nu yukarıdaki i k ilem biçiminde koya rlar. Bu
teorisyen lere göre nesne l l i k h e rşeyin üstünde gel i r; onlara göre ' ma rksist­
ler yal n ızca partiza nd ı rl a r ve bu a n l a mda b i l i msel· teo ri ve tartışma orta­
mının d ışında kalırlar.
Bu rjuva teorisyenlerin i n topl u msa l teoriyi böyle b i r i k i leme sokma ça­
bal a rına aldanmamak gere k i r. Bu rj uva teorisinin ve bu rj uva ideolog l a r ı n ı n
i leri sürd ü ğ ü d iğer bicok a nti-tezle r g i b i , pa rtiza n l ı k i l e nesnell i k karşıtl ığı
da ya n l ı ş bir anti-tezd i r.
işçi s ı n ıfı m ücadelesinde pa rtiza n l ı k nesnel l i ğ i b ı ra k mavı gerekti rmez.
Tam tersine teoride herkes, herzaman olabildiğ i ' kada r nesnel olmak zo­
rundad ır. Bunun n i ç i n böyle olduğunu açıkla ya b i l i riz.
Sınıf m ücadelesi , varl ı ğ ı deneylerle sabit olan ve b i l i msel ça l ışma l a rla
o rtaya kana b i l e n n esnel bir olg udur.
i nsa n ı n i nsa n ta rafından sömürül mesi de nesnel b i r olgudur.
Ça ğ ı m ızda kapita l ist ü retim i l iş k i l e ri n i n i nsan g�reks i n i mleri n i karşıla­
ya n ü ret i m i n gel işmes i n i n ö n ü ne ç ı ka rd ı ğ ı enge l l er de b i rer olgudur.
Ka p ita l ist siste m i n yı kı l ması n ı n , p rol eterya i ktida r ı n ı n kurulmasının ve
sosya l izm yoluyla i leri bir top l u ma doğru i lerlemenin zoru n l u olduğu d a bir
olg udur.

i N CELEME 1 ARAŞTI RMA 141


T ü m bu olguları bel i rti rken nesnel o l ma zoru n l u l u ğ u n u gözden cı kar­
mamamız ve nesnel ol mam ız gere k i r. Anca k, bütün bu olguları be l i rti rken
aynı za manda, işçi s ı n ıfı m ücadelesinin part iza nları da olmak durumun­
dayız.
Gerçe kte nesnel l i kten uza k olanlar bütün b u olguları örtbas etmek icin
teori k u ra n l a rd ı r. Bu teorisyenler nesnel o l a ra k burj uvaz i n i n partizanlarıdır­
l a r ve b u n l a rı n partiza n l ı ğ ı nesne l l iğ i savsa klamalarıyla kend i n i ortaya ko­
ya r.
Bütün topl u msa l teorilerin partizan b i r n itel iği olduğu nesnel b i r olgu­
d u r. Bizim partiza n l ı ğ ı m ı z bu nesnel olguyu kavra ma m ızdan i l e r i gelmekte­
d ir. Onların pa rtiza n l ı ğ ı ise bu nesnel olguyu yads ı m a k ve onu ö rtbas et­
meye çalışmaktan doğma ktad ır.
Sömürücü sın ıfl a r, s ı n ıfsal kon u m l a r ı n ı n doğası gereğ i , her dönemde
sö mürüy ü ve sınıf m ücadeles i n i teorik planda gizl erneye çal ışmak zorun­
dad ı rl a r. Ken d i yaşam b i ç i m lerinin d i ğer insanları söm ü rmek ve onları bas­
kı a l t ı nda tutmak olan gerçe ğ i n i kavraya mazlar. Bu olguyu söm ü rülenle r­
den saklamak zoru ndad ırla r. Kendi sınıfsal çı karla rını ve a maçla rını olduk­
larından fark l ı görü necek bir biçi mde ortaya koymak zorundadırlar.
Bu nedenle b u n l a r teoride partiza n l ı kl a r ı n ı nesn e l l i kten uza klaşa n bi­
çiml e rde ortaya koya rlar. Ancak bu partiza n l ı k l a r ı n ı teoride pa rtiza n l ığ ı de­
ğ i l, nesne l l i ğ i beni msed i k l e r i n i savunara k uyg u l a rl a r. Ge rçekte bu sadece
o n l a r ı n k u rnaz l ı k l a r ı n ı ortaya koya r. Burada b ize düşen görev, aynı za ma n ­
da n esnel b i r o l g u olan bu sinsi a l datmacayı s ü re k l i açığa cı karmaktır.
işçi sınıfının teoriyle i l g i len mesi ise çok fark l ı d ı r. Ve bu fark l ı l ı k, işçi
sınıfının ve işçi s ı n ıfı m ücadeles i n i n gelişmes i n i n zoru n l u b i r son ucu olan
d u r u m u n doğası gereğ i o rtaya ç ı k ma ktad ı r.
Biz, hiçbir şek ilde top l u msal gerçek l i ğ i örtbas etmek, ça rpıtmak ve ya­
l a n l amakla u ğ raşmayız. Ta m tersine bizim amacım ız, topl u msal gerçe k l i ğ i
değ i şt i rebi l mek icin onu o l d u ğ u g i b i anlama ktır.
Olgun u n kavra nmasından kacın ma k, onu çarpıtmak, hiçbir şeki lde işçi
s ı n ıfı mücadelesine ya ra r l ı olamaz. Tam tersine amacımız, olguları, müm­
kün olduğu kada r bilimsel b i r biçi mde kavra ma k ve a n l a ma ktır.
Bu nedenlerle işçi s ı n ı f ı pa rtiza n l ı ğ ı , nesnel l i ğ i gerekti rmektedi r.
Sosyal izm nesnel koş u l l a r ı ve bu koşu l l a r ı n i çe rd iği olanakları ve zo­
ru n l u l u k ları kavraya ra k ve an layarak, nesnel olguların b i l i msel olarak kav­
ra nmas ı n ı n sa ğ l a d ı ğ ı temel üzerinde ne yapılması gerekti ğ i n i b u l a ra k b i r
bilim n itel i ğ i n i kaza n ır.

2. BiLiM V E iDEOLOJiYE iLiŞKiN BAZI YANLlŞ AN LAMALAR:

Burada bu konuya, öze l l i k l e Lou is Alth u sser'in ortaya koyd uğu bazı
ya n l ı ş anlamolara i l işkin bir acıklama ya p ı l a b i l i r.

1 42 Y U RT ve DÜNYA
B u ya n l ı ş a n l a m a l a r « b i l i m » ve « ideoloj i >> ye i l işkind ir. B i l i m i l e ideolo j i
arasında b i r anti-tez ortaya koymaktan kayna klanmaktadır. B u a nti-tez or­
taya kon u n ca, bir yanda b i l i m i n nesnel olduğu, öte yanda ise i deolo j i n i n
partizan olduğu i leri sürül ü r.
Ancak bu a nti -tez yanl ışt ı r. işçi sın ıfı ideolojisi gerçekte bil i msel d i r. Bu
d u r u m u a n laya b i l mek i ç i n b i l i m i n part iza n olduğunu görebilme m iz gere k i r.
Althusser, bu sözde a nt i-tezi izleyerek, felsefeyi b i l i mden ayı rmaya
girişmektedi r. Ona göre felsefe s ı n ıf m ücadelesid ir ve bu neden l e d e b i l i m
değ i ld i r. Öte ya ndan b i l i m ise s ı n ıf mücadelesi değ i l d i r v e bu nedenle d e
partizan değ i ld i r.
Doğa b i l i mlerinin s ı n ıf mücadeles i n i kon u a l m a d ı ğ ı ve partizan olma­
dığı doğrudur.
S ı n ıf i deoloj i s i n i n ve part i za n l ığ ı n ı (bazan b i l i msel tartışma l a rda oldu­
ğ u g i b i ) . doğa b i l i m lerine sokulması, felsefi ön kavra mların b i l i me so ku lma­
s ı yol uyla o l u r. Son radan, bu ön kavra m ların b i l i m i n gelişme süreci içinde
ayıkl a n ı p atı l ma s ı gerekir.
Anca k s ı n ıf m ücadeles i , toplum b i l i mleri a la n ında b i l i m i n içindedir. Ger­
çekte Alth u sser b i l i mde, doğa b i l i m leriyle topl um b i l i m leri a rasında k i i l i ş­
k i l eri ve fa rk l ı lı k ları yeterince göz ö n ü ne a l ma m a ktadır.
M a rks, tari hsel maddec i l i ğ i n bil i msel teorisi n i k u rmaya yönel i k b i l i m ­
s e l çalışmasında ve Kapital'i yaza rken, i şçi sın ıfı m ücadelesine a ğ ı rl ı k ver­
m iştir. Len i n ' in de vurg u l a d ı ğ ı gibi bu b i l i msel ça l ışmada « b i l i m i n partiza n
olduğu» a ç ı ktır. S ı n ıf m ücadeles i b i l i m i n gelişmesi içinde yer a l ı r.
Tek ra r doğa b i l imlerine dönerek, b i l i m adam ı n ı n fizik a l a n ında, örne­
ğin elementer parça c ı kları ve k u a ntum-meka n i k etkileşimleri n i i n celerken
partiza n olmadığ ı n ı görü rüz. Anca k b i l i m adamı, bil imsel kurumla rın yö­
neti m i a rac ı l ığ ıyla fizik a raştırma larının top l u msal ö rgütlenmesin i ve fizi­
ğin top l u msa l k u l l a n ı m ı n ı ele a l ı rken partiza n d ı r. Bir bilim olara k fizik, ya pı­
lan a ra ştırma ların ve elde edilen son uçla rın uygulanmasının ö rg üt!enmesin ­
de partiza n l ı k olmadan gel işemez.
Durumun doğası gereği. top l u msal sorunla rda kesin b i r b i l i msel nes­
n e l l i ğ e u l aşmak çabası part iza ncadır. Bu çaba topl umsal olg u la rı örtbas
eden ya da ça rpıtan teorileştirmenin karşısında işçi s ı n ı fı m ücadelesin i n b i r
biçi mid i r ya da en a z ı n d a n bu m ü cadeleye yard ı m c ı d ı r.
Topl umsal sorun l a rda kesin b i r b i l i msel nesnel l i ğe u l aşmak i ç i n gös­
teri len b u çaba, bilimsel ·ideoloji'n i n temel id i r : B i l imsel ideoloii doğaya, in­
sa n l ığa ve doğa i l e insa n a rasındaki i l i şk iye değin nesn el olg u l a r ı b i l i m ­
s e l olara k a n l a mağa daya n a n bir ideoloj i d i r.
Ma rksizm b i l i msel b i r ideol ojidir.

iNCELEME 1 ARAŞTIRMA 143


3. PARTiZAN YASAKLAR V E ENGELLER:
Teo rik ç a l ı şmada pa rtiza n l ığın ortaya ç ı ktığı temel bir biçim -belki
de tek temel biçim- b i r yanda enge l l e ri n ve yasa k l a rı n kon u l ması, öte yan ­
dan bunların k a ld ı rı l ması i c i n verilen m ücadeled i r.
Teoriler çoğ u n l u k l a sa n k i karşıt teori ler ya l n ızca çel iş k i l i önerme dizi­
leri o rtaya koyuyo rmuş g i bi bir dizi ö nerme olara k su n u l ur. Ancak özünde
teori, teorileştirme eylem i d i r. Bu da ya l n ızca önermeler yapma ktan iba ret
değ i l d i r. Ya p ı l a n önermeler so ruları ceva p l a n d ı rı r l a r. Teori ve teo ri leşti r­
mek, soru l a r sormak ve ceva p l a r önermek sürecid i r. Bu neden le teori n i n i çe­
riği büyük ölç üde soru l a n sorula rla bel i rl e n i r.
He rha n g i bir teoriyi a n lamak için o teorin i n hangi soruları ceva plamayı
a macladığ ı nı a n l a m a k gere klidir.
Genel olara k söm ü rücü sı nıfların ideolojisi n i n ve özel o l a ra k burj uva
i deolo j i s i n i n en temel u ns u rl a rı ndan biri de bel i rl i soruların sorulmasının en­
gellenmesidir. Diğer b i r deyişle, sömü rücü s ı n ı f ı n yaşoma biçiminin daya n­
d ı ğ ı sınıf sömürüs ü n ü n ge rçek temeline ve bu sınıfın gör ü n ü rdeki ç ı ka rla­
rından ve amaçları ndon fark l ı olan gerçe k ç ı ka rl a rına ve amaçlarına i l iş­
kin soru l a r sormağa yönel i k bütün çaba l a r engel len i r.
Bu gerçek, örneğin burj uva i ktisadında a ç ı kça görülebil i r.
B u r j uva i ktisa d ı ndo, genel olarak, y a n l ı ş önermeleri n doğ ru l a n d ı ğ ı söy­
len emez. ileri sürülen önermelerin çoğ u , kendi sın ı rl a rı için de, doğ ru d u rl a r.
Ma rks ' ı n b u r j u va i ktisatç ı l a r ı h a k k ında s ı ksı k ya pmış olduğu en temel
e l eşti r i , o n l a rı n kapital ist i l iş k i l eri veri olarak a l ma l a rı, bu i l iş k i le ri incele­
memeleri, kapitalist sö m ü r ü n ü n doğasını ve bu sömü rü n ü n sonuçl arını göz
önüne a l ma ma l a rı ve böyleli kle, Ma rks'ın kend is i n i n « kapital ist topl u m u n
h areket yasa sı» d iye adland ı rd ı ğ ı o l g u n u n fark ına va rmamala rıd ı r.
Bu n.u n a n l a m ı . bu soru n l a r üzerine soru soran herhangi bir a raştı rma­
nın burj uva i ktisadında engellenmiş ol masıd ı r. Bu tür soru l a r açı kca yasak­
lanmıştır. Bu soru l a r sorulmaz. Bu rj uva i kt isatç ı l a r ı n ı n tüm top l u msal dü­
ş ü n me biçimleri bu sorul ara i l i ş ki n bi r yasaklamayı ve bu sorula rın soru l ­
masına karşı bir şok, karşı çıkma v e reddetme tav r rn ı içerir.
Felsefede de d u ru m ayn ı d ı r. G ü n ü m üzde burjuva felsefec i l e ri a rtık sa­
dece be l i r l i sor u n l a r -öze l l i kle ken d i sınıf ideoloj i lerine uyg u n düşen ve
d i l 'e i l iş k i n ola ra k incelenen bazı soru n l a r- üzerinde du rma ktad ırlar.
Gerçekte n bu soru nlar üzerinde oldu kça iyi çalışma l a r yapmaktadı rla r.
Öğ rett i kleri n i n hepsi d e ya n l ış veya yararsız değ i ld i r. Bazıları da doğru ve
yara rl ı d ı r Fakat o n l a r biz ma rksistlerin sorma k istedi kleri soru l a rı üstü
kapalı olara k geçerler. Bu so rula rı soran biz marksistler sert b i r şek i l de
redded i l i r, felsefeden a n l a mayan, el indeki pol itik baltasıyla yontma işleriy­
l e uğraşan i nsanlar ola ra k n itelen d i r i l i riz.

1 44 YURT ve DÜNYA
Herha n g i b i r « ideoloj i » n i n temel b i r öze l l i ğ i -bel k i de temel öze l l i ğ i-,
o ideoloj i n i n ne öğ rettiğinde değil, fakat onun neleri yasa klay ı p engel led i ­
ğ i nde, h a n g i soru ları sormavı yasa kladığ ında, o n a özgü o l a n yasa k l a ma ­
l a rda yata r.
Bu n edenle bir ideoloj i n i n eleştirisi her za man daha az sınırlandırıcı
olan b i r başka ideolojiden gel i r. Bu, daha önceleri yasa k l a n m ı ş ve bel ki de
h iç d üş ü n ü l memiş olan soru larla i l g i l end i ğ i içi n daha serbest ve daha
«açık» olan bir i deoloj id i r.
Ma rks izm, b u r j uva ideolojisine göre ve ona ora n la daha « a ç ı k » b i r i de­
oloj idir.
Teorik çal ışmada ma rks ist pa rt iza n l ı ğa i l i ş k i n o l a n öze l l i ğ i m iz, işçi sı­
n ı f ı ya ra r ı n a . yasa k l a n m ış olan soru l a r üzeri nde ısra r etmemizdir. Yasa k­
l a n m ı ş olanı açmam ızd ı r.
Ve bunu ya parken burj uva partiza nlığ ına karşıt olan bizim partiza n l ı ğ ı ­
mız, a y n ı za manda b i z i m nesnel l i ğ i m i z olur.

4. DOGMATiZM VE REViZVON iZM :

Ma rksist teorik çal ışma n ı n partiza n n itel i ğ i n i n nesnel l i ğ i i l e a çı k l ı ğ ıyla


çelişen bir b i ç i mde burjuva ideolog l a rı m a rksizmi kapalı ve s ı n ı r l ı bir sis­
tem o l ma kla suçla ma ktad ı rla r.
B i r ba k ı ma bazı ma rksistlerin davra n ış l a r ı n ı n bu suçl a m a l a ra bazen
ola n a k tan ıyaca k n itel i kte olduklarını bel i rtmek gere k i r. Bununla i l g i l i ola­
ra k marksizmdeki ünlü «dogmatizm» ve « revizyonizm» ler üzerine bazı. açık­
lamalar yapma k ya rarlı olaca ktır.
« Dogmatizm» çeşitli b i ç i m l e rde ta n ı m l a n m a ktadır: marksizmi dog ma­
tik bir a n layışla peş i nen doğ rulanmış fo rmü l l ere i n d i rgemek; gel işen d u rum­
l a rda yen i ola n ı g ö remey i p geçm i ş dönemlere a it d ü ş ü n celeri bunlara uy­
g u l a mayı s ü rd ü rmek.
Fakat dog matizmin gerçek özü. söm ü ren sınıfla rın ideol o j i leri ne özg ü
olan soruları engelleme ve yasa klama biçimlerini ma rksist ideoloj iye geti r­
mektir.
Burjuva ideol ojisine ka rş ı verilen sözde bir « m ü cadele» içinde dog ma­
tizm bir tür söz d üe l losuna g i rme kted i r : «Siz b u soruyu yasa kl ıyorsun uz, o
halde biz de bunu yas a kl ıyoruz» . Dog matizmi n en t i p i k örneklerinden b i ri.
Sta l i n ' i n (lenin izm h a k k ı nda bazı soru l a r ortaya atan S l utsky'yi suçladığı
bir ma ka lesinde) Len i n ' i n her za man haklı olduğu g i b i , bazı «doğru l a nı ı n
ta rtış ıla mayacağına i l i ş k i n olara k ya ptığı a ç ı k l a madır.
Bu dogmatizm, marksizmin açık b i l i msel n iteliğ ine ayk ırıdır. Ma rks'ın
kend isi, sürekli soru sormal ıyız d iyord u : « De omnibus du b ita n d u m . » Bizim
partiza n lığımız soru sormçıyı gerektirmekted i r. işçi sınıfı ha reket i n i n kendi

iNCELEME 1 ARAŞTIRMA 1 45
"Tlücadelesini yürütebi l mesi icin yol u n u b u l ma s ı a macıyla soru sormaktan
h iç bir zaman ka çınma ması zoru n l ud u r.
Şu h a l de dogmatizm, pa rtiza n l ığ ı n yaln ızca b i r tür ta k l id idir. Dog tna­
ti kler, part iza n l ı k h a k kında d u rmada n yü ksek perdeden laf ebel i ğ i yapa r­
lar. Ancak yaptı k l a rı bu g ü rültü, h a reketi yavaşlatmaktan ve k ısıtla ma ktan
başka b i r i şe yaramaz. Bu, y a l n ızca onların dog mati k gösterişei l i kleri n i ko­
laylıkla gözden d üşürebi lecek olan düşmanların işine gel i r. Dog mati kler be­
l i rl i soru ların soru l mas ı n ı engellerler. Bu nedenle düşmanları bu sorul a rı ko­
layl ı k l a a levl en d i rerek dog mati kleri zor d u ru mda bıra k ma kta güçl ü k cek­
mezler.
Dog mati kler soru sora n l a rı « revizyonist» olara k n itelendirirl er.
Ancak, eğer marksizm b i l i msel ise ve eğer deva m l ı olara k soru sormak
da revizyon izm ise, o za man ma rksizm doğası gereğ i revizyon isttir. Bütü n
b i l i msel teoriler deva m l ı olarak gözden geçi ril i r ve geçiri l melidirler. Eğer bu
gözden geçirme sona erd i ri l i rse, o zaman bili msel teori de d u ra klamış o l u r.
Dog matizm i ç i n olduğu g i bi, yakışıksız b i r sıfat o l a ra k k u l l a n ı l a n kar­
şıtı « revizyon izm » i n de gerçekte uyg u n olduğu b i r kullanılış biçimi va rd ır.
Teri m ilk defa i ki n c i Enternasyonalde sözde «o rtodoks» ma rksistler ta rafın­
dan Bernste i n 'e karşı ve sonra Le n i n ta rafından (bkz. örneğ in Len i n ' i n
Marksizm v e Revizyonizm a d l ı kitabı) kullanıld ı . Terim, « revizyo n izm» i n , s ı ­
n ı rları gözden geçirmek a n l a m ı n a geld i ğ i o g ü n k ü uluslararası pol itika ter­
m i nolojisinden koyna klanan bel i r l i b i r a n l a mda k u l l a n ı l d ı . Ya n i « revizyo­
nizm» terimi ma rksist teori i l e b u rj uva teori lerin i n çeş itl i tü rleri a rasındaki
farkl ı l ı ğ ı ve karşıtl ığı b u l a n d ı rm a k -bu n ların a ras ındaki sın ırları gözden
geçirmek- i steyenl ere karşı çıkmak amacıyla kull a n ı l d ı .
Marksizm i l e burj uva top l u msol teorisi a rası nda bu tür « s ı n ı rlanı vardır.
Len i n , marksizmin şu üç temel «sı n ır» ı olduğu üzerinde ısrar etmiştir:
1 . Her teoride idea l izme karşıt olara k materya l izm; 2. Ka pita l izmden sosya­
lizm ve s ı n ı fsız top luma geçişi gerçekleştirmek için zoru n l u koşul olara k
proletarya i ktidarı; 3 . Öncü b i r işçi s ı nıfı partisinin örgütlenmesi.
Gerçekte bütün b u n l a r h a k kında s ü rekli soru . soru l m a l ıdır. Anca k bu
soruları sora rken maddeci teoriden idea l izmin çeşitl i biçi mlerine; proleta r­
ya d i ktatörl ü ğ ü n ü n a la ca ğ ı biçimlerin ta rtışılmasından bu d i ktatörlüğün ge­
re ksiz olduğunu söylemeye; ve porti n i n pol itikas ı n ı ve örgütlenmes i n i eleş­
ti rmekten b i r part i istenmed i ğ i n i söylemeye sa p ı l ı rsa, bu a nti-ma rksist bir
revizyon izmd i r.
Ç ü n k ü bu marksist teo riden burj uva teorisine dön ü ş a n l a m ı na gelir.
Burj uva teo risi top l u msa l d u ru ma i l işkin tüm sorunların -n esnel b i r biçim­
de ele a l ı nmasının ve çözümlenmesinin bir ürünü değ il, ya l n ızca topl u msal
d u ru mun özündeki olgu l a rı ön lemen i n , yads ı ma n ı n ve örtbas etmenin ürü­
n üd ü r.

1 46 YURT ve DÜNYA
Revizyo nizme verilecek cevap her zaman onun tek ya n l ı , k ısmi, nes­
nel l i kten ve b i l i msel l i kten uzak burj uva ö n varsayımları n ı göste rmek ola­
caktır.
Dog matikler kendi a ç ı l a rından h içbir za man get i rd i ğ i yanl ışları ortaya
koyara k revizyonizmi çürütemezler. Dogmati k lerin yapa b i l d i kleri tek şey
revizyo n izmi k ı ş k ı rtmak ve onun yüreklenmesine yol açmaktır.
Dog matizm ve revizyon izm ma rksizme burj uva ideolojisiyle g i rm işt i r.
Dog matizm ve revizyon izm marksizmi n burj uva i deoloj isi n i n eti kleri altında
ortaya ç ı kan yozlaşmala rıd ı rlar. Dogmatizm soru sorul masını yadsır. Re­
vizyo n izm ise olguların gerçekten oldukları gibi değerlendiril mesiyle sa ğ lan­
m ı ş olan gel işmeleri d i k kate a l mayı ve derinlemesine a ra ştı rma ya pmayı
yadsır.
Revizyo n izme marksist karşı ç ı kış dogmatik değil, benzerin i genel ola­
ra k b i l i rnde bul a b i l eceğ imiz bir karşı çı kıştır. Bel i r l i soru l a r üzerine enine
boyuna ya p ı l a n a ra şt ı rma l a r ı n genel son uçları bilimsel olarak ortaya konur­
sa, b i l i m , i l k soru sorma süreci n den önce hata l ı o l a ra k biçimlendi ri l m i ş ola n
görüşlere dönmek a macıyla bu son ucla rın sorguya cek i l mesine ka rşıd ı r.
Anca k b i l i m , doğ a l olarak, b i l i msel son uelara i l işkin soru lar so rulmasına ve
bunların a raştı n i maya deva m ed i l mesi n e karşı değild i r.
Örneğ i n b i r zama n l a r d ü nya n ı n ha reketi üzerine sord u ğ u sorula rda n
dolayı Golile'nin k i l i seyle başı derde g i rm işti. Kil ise, dünya nın bütün evre­
n i n merkezi nde durduğunu öğ rettiği için bu konuda herhangi b i r ta rtışma
yap ı l ma s ı n ı yasa klam ıştı. Go l i l e ' n i n ve diğer bilim ada m l a r ı n ı n bu soru l a r
üzerinde yapmış o l d u kları ça lışmaların bir son ucu olara k d ü nya n ı n kendi
e ksen i etrafında dönd ü ğ ü ve g ü neşin bir uydusu olduğu b i l i msel olarak or­
taya kond u . B i l im, d ünyan ı n ha reketi üze rine daha ayrıntı l ı inceleme yapıl­
masına hiçb i r k ı s ıtlama geti rmemekted i r. Bununla birl i kte d ü nyanın dönme­
d i ğ i n i, sabit o l a ra k yerinde kald ı ğ ı n ı ileri s üren esk i görüşlere ve bu görüşü
savunmak icin dünya n ı n dön ü p dön med iğine i l işkin o l a ra k ortaya atı l a n so­
ru l a ra da ka rş ı d ı r. B u n u n nedeni, Golile'nin de ded i ği gibi, d ünyanın g üneş
etrafı nda döndüğü ge rçeğ i n i n b i l i msel a raştı rma l a r son u nda ço k açık bir
şekilde ortaya konmuş ol masıd ı r. Doğa b i l i m leri d ü nya n ı n sabit olduğuna
i l işkin teo riyi ca n l a n d ı rma çaba l a r ı n ı b i l i m i n s ı n ı rta rını aşan metaf izik b i r
çaba olarak e l e a l maya deva m etmel idir. Aynı d u rum marksizm v e reviz­
yonizm ilişk i si ici n de geçerl i d i r.

5. iDEOLOJ i DÜZEYLERi:

Partiza n l ı k ve nesne l l i k kon u s u n u n sözü ed i l meye değer iki yön ü daha


va rd ır.
Birincisi ideoloj i n i n işlerl i k kaza n d ı ğ ı fa rklı topl u msa l «d üzeylen> e i l iş­
kin olara k G ramsc i 'n i n i leri sürdüğü bir noktadan kayn a k l a n ır. G ra msci,

INCELEME 1 ARAŞTI R MA 147


öze l l i kle Roma Kata l i k Kil ises i n i n çalışmalarıyla i l i ş k i l i olara k . teorinin sü­
rek l i gel işti r i l mesinde « Üst» ayd ı n l a rın· ayna d ı k l a rı rol üzerinde durmuştur.
G ra msci bu ayd ı n la r ı n ü retti kleri biçim iyle teori n i n , yal n ızca bu üst ay­
d ı n l a r için ü retilen bir teo ri n itel i ğ i taşıdığını belirtm iştir. Teori onların öze l
a l a n ı d u ru m u ndad ı r. Kitleler icin. k itleleri etkilamek ve o n l a rı n g ü n l ü k ya­
şamla rına h izmet etmek için daha düşük düzeyde bir teori de vard ı r-kitle
eğitimi.
Bu d üzeyler birbi rleriyle bağlantılıdır. Çeş itli felsefi o k u l l a rı n inceli kleri
kitleler a c ısından anlaşılır değ i l d i r ve bu nedenle o n l a r için bu i ncelikler
pek b i r a n l a m taşımaz. Ancak bu o k u l l a r a �asındaki ta rtışma l a r kitleleri
d oğ ru yola sokma k ve onların te h l i ke l i , ters düşünceleri n i d üzeltmek a ma ­
c ıyla üsta d l a r ı n kitlelere öğretil mesi gerekt i ğ i n i düşQndü kleri şeylerle bütü­
nüyle i l işk i siz de değ i l d i r. Anlaşılması güç öğret i ler, kitle d üzeyi ne daha uy­
gun olan biçim lerde, kitlelere indiri l i r.
Ancak düzeyler a rasında, bu ilişki ' n i n ya nısıra , büyük farklılıklar da ola­
b i l i r. Öze l l i kle kitlelere çok basit b i r doğru olarak s u n u l a n l a r üst d üzeyde
oldu kca fa rkl ı , hatta çel işk i l i bir hale gelebil ir. Örneğ i n, büyük usta Akina'
n ı n Summa Theologica adlı ya pıtında beden i l e ruh a rasında k i i l iş k i üzeri­
ne söyled i klerini ayrınt ı l ı b i r biçi mde ele a l ı rsak, bunların, köy po pazlarının
çoğ u n l u kla okuttu kla rıyla çeliştiğini görürüz.
Benzer şekilde ma rksizmda de fark l ı i deoloji düzeyleri vard ı r ve olma­
l ıd ı r. Bu gere kl i l i k Engels'in ş u sözlerinden de ç ı ka rtıla b i l i r. Eğer sosya l izm
bir bilim ise, öğrenilmelidir.
Bizim ma rksist partiza nl ığ ı mız ve nesnel l iğimiz ya l n ızca pa rti ayd ı n l a ­
r ı n ı n teorinin devam ı n ı sağlamaya v e teoriyi s ı n ıf mücadelesi içi n gere k l i
biçimlerde gelişti rmeye i l iş k i n çal ışmalarında o rtaya ç ı ka r : bu pa rt iza n l ı k
düzeyler arasındaki ilişki içinde d e ortaya c ı ka r.
«Üst d üzey»deki ma rksist b i r teori h içbir za man kitlelerle il intisini kay­
betmemel i dir. Bu, mar �sizmin zorlu ve uzma n l ı k isteyen b i l i msel ve felsefi
soru la rla i l g i lenmemesi a n l a m ı n a gel mez. Ge l memelidir. Anca k kitlelerle
i l i nti kaybed i l meme l i ve süre k l i o l a ra k kitlelerin mücadele b i l i n c i n i yüre klen­
d i rmaya ve b i lg i lendirmeye h izmet etmelid i r.
Bu i l g i ve h izmet kaybed i l i rse partiza n l ı k da kaybed i l i r. B i l i msel nesnel­
lik de kaybed i l i r. Bu d u ru mda teori « ya l n ızca soyut» , i l g isiz, gerçe k l i kten
kopu k bir hale gel i r.
B i r diğer sorun d a h a vard ı r.
Kata l i k Kil ises inde üst düzeydeki teoriler ile k itle eğ iti m i ya da kitle
p ropaga ndası a rasında çoğ u n l u k l a cel i şk iye varan bir fa r k l ı l ı k va rd ı r. Bu
d u ru m, ma rksist bir parti 'de olabilir ve bazen olmakta d ı r.
Bazen kitle d üzey inde i leri sürülen iddialar üst teori düzeyi nde kend i -

148 YURT ve DÜNYA


lerine oldukça farklı b i r n itel i k verebi lecek inceli kiere sa h i p ola b i l i rler ve bu
düzeyde yanlış bile b u l u nab i l i rler.
« Politik» nedenlerle Parti ' n i n p ropagandası nda densiz b u l u n a n soru l a r
ört bas ed ileb i l i r; olgular has ı r a l tına sürüleb i l i r; şeyl er b i i i n d i kleri nden fark­
lı bir şe k i lde sunula b i l i r. Ancak ü st d üzeyde bu densiz soru lar doğru olarak
kavran ı r, olgular değerle ndirilir ve propaganda n ın ya n l ı l ı ğ ı b i l i n ir, a ma d ü ­
zelti l mez.
Ma rksist teori, bu teori n i n pa rtiza n l ığ ı ve nesne l l iğ i ve doğru a n l a m ı n ­
d a b i l i msel sosya l i st po l itika, her za man part i ' n i n h izmet etmeyi v e ö nder­
l iğ i n i yapmayı a maçlad ı ğ ı kitleler gözü nde «akla n mas ı n ı » gerektiri r.
Ayd ı n sı fatı ta k ı lan yol daşların parti içinde « densizıı i şlerle uğraştıkları
düşü n ü l ü r. Eğer densiz l i k ya p ı l ması gerekiyorsa bu ka ç ı n ı l mazd ı r. Ancak bu
«densizl i k» e ntellektüel ken d i n i beğen m işl i k ve k i b i rden değ i l de, yalnızca
ve yalnızca ayd ı nların. pa rti i çi nde marksizmi öğ renmen i n a l ça k gö n ü l l üğ ü
ile birli kte. entel lektüel gayret gerekt i ren ma rksist b i l imsel partiza n l ı k ve
nesne l l i k içi nde bulun malarından dağ uyarsa pa rtiye ya ra r l ı olacakt ı r.

6. TOPLUMSAL TEORiDE DEGER YARGlLARI:

Son olara k değer yargıla rında k i pa rtiza n l ı k ve nesne l l i k soru nuna de­
ğ in me k istiyoru m .
Ne ya p ı l m ı ş olduğunu v e n e ya p ı l ma kta olduğunu değerle nd i rmek, aynı
zamanda topl umsal a maçları çözü m i emek ve ney i n a maçla n ması ve ney i n
ya p ı l ması gerekt i ğ i n i söylemek an l a m ı nda h e r topl umsal teoride değer yar­
g ı l a rı b u l u n u r.
Doğa b i l i m leri teorilerinde b u değer yarg ı ları yo ktur. Örneğ i n atom l a r ı n
v e elektronların h a re ketleri n i e l e a l a n bir kişi «bu iyi b i r elektronıı , « atom
iyi iş ya pt ı » , ya da «O bi rieşi m kötü tepkisel b i r bi rleş i m d i » g ibi yarg ı l a m var­
maz. Atomların ve elektron ların ya ptıkl a rından fa rklı olara k ne ya pmaları
gerektiğine ya da ne t ü r a ma ç l a ra u l aşma l a rı gerektiğine i l i ş k i n herhangi
b i r sonuca va rılamaz. Açıkt ı r k i b u tür t ü m değer yarg ıları doğa b i l i mleri
alanında bütün üyle anlamsız olacaktır.
Anca k söz konusu olan b izler, bizim h a reketlerim iz ve amaçlarımız ise,
bunun ta m tersi doğ rudu r. Bu d u rumda değer ya rg ı l a rı uygundur. Biz sürek­
l i değer yargıları veri riz. Bu doğa ve top l u m b i l i mleri aras ı nda b u l u n a n te­
mel b i r farktır.
Son burj uva teorileri ne göre olg u l a m i l i ş k i n yargılar ile değer ya rg ı­
l a rı bi rbi rinden oldu kça bağımsızd ı r; b i l i m başka bir şeyd i r, değer ya rg ısı
başka b i r şey; doğa b i l i mlerinde olduğu g i b i top l u m b i l i mlerinde de değer
yarg ıları yoktur.

i N C ELEME 1 ARAŞTI RMA 149


Bu «olgu ve değen> ayrımı bug ü n kü teke lci ka pita lizmin ideoloj isinde
yer alan çok önem l i bi r u ns u rdur. Bu ayırım, burj uva değer ya rg ı l a r ı n ı n , top­
l u msal gerce k l i ğ i n nesnel olara k ele a l ınması h a l i nde ka rş ı laşı lacak görül­
mesi isten miyen çel i ş k i lerini o rtaya çıkarmadan, toplum içi nde yayg ınlaşt ı ­
rılmasını olana k l ı kıla r.
Oysa ma rksizm icin top l u msa l gerçekliğ i n bil i msel bir biçi mde kavra n ­
m a s ı değer yarg ı l a r ı n ı n temel i n i ol uşt u ru r v e b u değer ya rg ı la rı olmadan
bütü n l ü k kazana maz.
Bu, örneğ i n Kapital'de açıkca görüleb i l i r. Ma rks ya l n ızca kapita l ist top­
l u m u n nesnel bir çözümlemesini yapma kla kalmayıp, bu nesnel çözümle­
rneye daya narak ka pita list toplumu mahkum etmiştir. Ayn ı zamanda sosya­
lizme ili şkin bi l i msel temel i o l a n b i r öngörü yapmakla kalmamış , pratik bi r
politikayla birli kte, sosya lizm için m ücadele ça ğrısında b u l u n m uştur.
Bu nedenle Kapital'in ya n tuttuğu, bili msel o l mad ı ğ ı i l eri sürülm üştü r.
Ancak, a ksi ne, çözüm lemes i n i n bu denli bilimsel ve nesnel olması bu de­
ğer ya rg ı l a r ı n ı n Kapita l 'de bu de n l i açıkl ıkla ortaya çıkmasını sağlama k­
tadır.
i nsa n etki n l i klerin i nesnel, b i l i msel bir biçi mde ele a l m a k istiyorsak h i ç
b i r değer ya rg ıs ı vermememiz gerektiği söylenmekted i r. Gerçekte ise bu et­
kinli kleri nesnel ve b i l i msel b i r biçimde ele a l ı rken , aynı zama nda değer
ya rg ıları da vermiş oluruz. Bu yarg ı l a r ya l n ızca duyg u ların, d uyarl ı l ı kl a rın
ve bel i rl i sınıf ya da kiş isel ç ı ka rların ürünleri olmaktan çok nesneld i rler.
Şu halde ma rksizmin bir a rada giden partiza n l ı ğ ı ve nesnell iği, mark­
sizmde icerilen değer yarg ı larının partiza n l ı k ve nesnel l i k birl ikteliğ i nde
o rtaya cıkar.
Bizim partiza n l ı ğ ı m ız, işçi s ı n ıfının devrimci m ücadelesi acısından ver­
diği miz değer ya rg ı l a rı --onaylama ve karşı cıkmaya i l işkin ve m ücadele­
n i n son uclarına ve a raçlarına i l işkin yarg ı l a r- tarafından ortaya kon u r. Bu
partizan l ı ğ ı n kendisi bilimsel sosya l izmin nesn� l l i ğ i n i gerektirir.

1 50 Y U RT ve DÜNYA
lliSTiRi
TANITMA
TARTISMI
MARKSiST EKONOMi n ı nda çok önemli b i r işlevi de yerine geti­
POLiTiK'DE ÜCRET riyor.
Çalışma, temel bir yapıt olma özelliğini
VE TÜRKiVE' DE ÜCRETLER
taşıyor. Bu yüzden , Ücret ve Tü rkiye'de Ü c­
A. DORSAV, H. SAiT retler çalışmanının içerdiklerinden çok, ek­
sikleri. üzerinde d u rma kta yarar var. Bir
Yakın zama nlarda, Türkiye'de faşizm bas­ boşluğu dold uruyor. Ancak çalışmada ko­
k ı s ı n ı n yoğunlaştı rıldığ ı bir zamanda, bü­ layca dold u rulabi lecek bazı boşluklar va r.
yük burj uvazi. eski bir tezi yeniden günlük Bunla rdan birisi ve en öneml isi yıllara ait
siyasal tartışma platformuna get i rd i . Asl ı n- ü c ret ve ver i m l i l ik bil gileri . Böyle bir çalış­
da buna, tartışma platfo rm una getirdi, de- moda önem l i bir eksiklik. A. Oorsay ve H .
memek gerek. B ü y ü k burjuvazi. esk i bir te- S a i t . yalnız 1 963 v e 1 972 y ı l larına ilişkin üc­
zi. faşizmi yerleşti rme g i rişimlerinin bir pa r- ret ve veri m l i l i k bilgilerini veriyorla r. Ça­
çası haline getirdi. Türkiye'de ücret a rtış- l ışmalarında, a ra y ı l l a ra ait bilgileri de ve­
ların ı n enflasyonun temel nedeni old u ğ u n u , rebilecekleri anlaşıl ıyor. Ayrıca imalat sa­
ücretlerin işgücü veri m l i l i ği nden daha hızlı neyiinin alt kollarında olmasa bile b ü t ü n ü
a rttığ ı n ı ileri sürd ü . Büyük burjuvazi n i n g ü - i ç i n ü c ret v e veri m l i l ik bilgilerini daha ö n ­
d ümündeki b a s ı n v e kalemler, bu tezi b e - ceki yıllara da uzatmak m ü m k ü n . Ücret ve
n imseyip yayd ı la r . verim l i l i k bilgilerinin uzun b i r dizi hal inde
Faşizmi yerleşti rme g i rişimlerinin yoğun- ortaya konması çok yara rl ı sonuçlar vere­
laşması ile en flasyonun nedeninin ücret ar- bilecek. Türkiye'de siyasal baskı eğilimia­
tışları olduğu tezin in birl ikte görünmesi rini, tek başına o l masa bile. ü c ret ve ve­
roslantı sayılma m a l ı . Bu ikisinin birlik te rimi ilik karşılaştı rmalarıyla açıklamak m ü m ­
görünmesi, faşizmin temel amacı n ı n ne ol- k ü n . - Ü c ret v e verim l i l i k a rtışları v e bunla­
d uğunu açıkça ortaya koyuyor. Ancak olay- rın karşılaşt ı rılması, Tü rkiye' n i n siyasal
ların gel işimi, bilimsel sosyal istlerin de boş konjonktü rünü ı;ı çı klamada başlangıç nok­
durmad ı ğ ı n ı gösterd i . B i l imsel sosyal istler te larından en önem l isi.
önce g ü n l ük yazında. sonra ayrıntılı i ncele- B u değerli çal ışmanın bütünü üzerinde
melerle ve burj uvazi n i n istatisti klerini k u l - şimdilik bu kadarla yeti n mekte yara r va r.
lanarak, yeniden ileriye sürülen bu tezi çü- Burada üzerinde durulabilecek daha önem­
rütmede gecikmed iler. B i l i m Yay ı n l a rı ise, l i bir sorun görün üyor. A. Oorsay ve H. Sa­
bu teze öldürücü bir darbe indirdi. A. Oor- it'in çal ışmas ı n ı n 1 06 ı n cı sayfasında Tab­
say ile H . Sait' i n , «Marksist Ekonomi Po- lo 3 ile bu tabioyla i l g i l i bilgiler daha önem­
l ilik'de Ücret ve Türkiye'de Ü cretle nı adl ı li soruna g i rebil mek için başlangıç no'k tası
çalışması. büyük b u r j uvazinin verimlilik ve işlevini görebilir. Sözü edilen tabloda, 1963
ücretlerle i l g i l i tez i n i derl i topl u bir biçimde ve 1 972 yılları için, imalat sanayiinin a l t
çürütüyor. B u açıdan A. Oorsay v e H. Sait' kolla rında verimlilik karşılaştırılması yapılı­
in çal ı şması, bir boşl uğu doldurma s ı n ı n ya- yar.

ELEŞTiRi 1 TANITMA 1 TARTIŞMA 1 53


Ta rtışma için başla ngıç noktası bu karş ı ­ lır. Bu da canlı emeğin, birikmiş emeğin art­
laştı rma . Ancak tartışmaya başlamadan ön­ masından daha çok azalmasıyla olur . . . Ye­
ce hemen ş u söylen meli : Sözü edilen kar­ ni bir üretim yönteminin verimlilikte ger­
şılaştı rma, A. Oorsay ile H . Sait'in çal ışma­ çek bir artış yaratabilmesi Için, yeni üre­
sı içinde bütü n l üğü bozmaya n , bütü nlüğü tim yöntemi i!e her birim metaya, eskime ve
etkilemayen küçük bir yere sahip. Bu yüz­ yıpranma biçiminde aktarılan ek bağlı ser­
den üzerinde d urulması ve özellikle ele a l ı n ­ maye değerinin, canlı emekten sağlanan
ması yad ı rganabilir. Fa kat böyle bir tar­ tasarruf nedeniyle değerden düşülen bölüm­
tışma, veri m l i l i k kavra m ı n ı n açıklanması den daha az olması gerekir. Kısacası, yeni
için son derece gerekli. Böyle bir tartışma. üretım yöntemi, metanın değerini azaltma­
ayrıntıya g i rilmeden yapılamaz. Daha başka lıdır.» (Karl Marx. Kapita l , ücüncü Cilt, say­
türlü de söylenebi l i r : Böyle bir tartışma, fa 260-261 . ingil izce) Marx'ın iktisat k u ro­
bir anlamda «akademik» olmadan yapıla­ m ı n ı n bulguları cok açık: Gercek bir emek
maz. Ayrıca «akadem ik>> ola ra k başlatıla­ verimliliğinin olabilmesi için ü retilen meto­
bilecek böyle b i r tartışma, siyasal boyutla­ n ı n değerinin azalması zorunl u. Eğer ve­
rına ulaştırı labildiği ölçüde, son derece so­ rim l i l i k , yara t ı l a n değerin h a rca nan emek­
m u t bulgulara yolaçabilir. işçi sınıfının bur ­ zamanına bölümü olarak kavranocak ve öl­
j uvaziya karşı mücadelesinde, hem ekono­ çülecek o l u rsa. her ölçü gercek verimli­
mik ve hem de pol itik mücadelesinde, var lik a rtışını ya nsıt-moyocak. Çünkü gercek
ola n fakat kullanılmayan güçlü tezlerle do­ ver i m l i l i k a rt ı ş ı , birim meto n ı n değerinin
natı l masına yolacabllir. düşmesi anlamına geliyor. Başka türlü an­
l a ş ı l ması da mümkün değil. Veri m l i l ik a rtı­
Söylenecekler şunlar: Sosyal izmin Iktisat
ş ı . ü retilen metadaki işgücü nün aza l masın­
kuramına, daha açık deyişle, Marx'ı n lkti­
don başka bir anlama gelmez. Veri m l i l i k
satına bağlı kalındığı sürece, kesimler a rası
o r t ı ş ı oluneo da b i r i m meta n ı n değerinin
veri m l i l ik karşılaştı rılması yapı lamaz. Kav­
d üşmesi kaç ı n ı l maz.
ra msal olara k yapı lamaz. Birincisi, bu. Ikin­
cisi ise şöyle: Değer k uramına göre sap­ iktisat kura m ı n ı n veri mlilik kavra m ı nda
tan m ış ü retim değerlerine göre olsa bile, bir kısır döngü mü var? Kesinlikle hayır.
yara t ı l a n değerin ca l ı ş ı l a n işgücü zamanına Marx. başka bir yerde veri m i i likle değer
böl ü nmesiyle bulunan verimlilik bilgileri ger­ orasındaki I lişkiyi daha net bir biçimde açık·
cek verimlilik artışlarını hiç bir zaman yan­ lıyor: ceMeta üretıminin genel yasası geçer­
sıtmaz. Bu yüzden Tü rkiye'de ve d iğer ka­ lidir: Emek verimliliği, emek tarafından ya­
pita l ist ül kelerde k u l l a n ı l a n veri mli lik d izi­ ratılan değerle tersine orantılıdır. Bu diğer
leri. verimlilik a rtışlarını eksik gösterir. Kav­ sanayiler Için olduğu kadar taşıma sanayli
ra msal olarak göstermek zorunda. Bu yüz­ Için de doğrudur. Metaları belli bir mesafe
den her topl u sözleşme görüşmesinde iş­ taşımak Için gerekli birikmiş ve canlı emek
vere n i n görüşme masasına get i rdiği veya azaldıkça emeğin verimlilik gücü artar, ve
getirebileceği verimlilik dizisini ve bu diziye vlce versaıı (Karl Marx, Kapital. ikinci Cild.
dayanan veri m l i l i k artış ora n ı n ı , yaln ızca sayfa 1 53, ingilizce) Emek verimliliği ile me­
gercek veri m l i l i k ortış ı n ı n bir bölümü ola­ tolorın değeri nin tersine ora n t ı l ı olması, bi­
rak kabul etmek gerekiyor. ri ortarken d iğerinin azalması anlamına ge­
l iyor. il işki böylesine ters. ilişki tersine ol-
Ta rtışma icin başlang ı ç açıklaması şöy-
le: «Bir metanın (malın) değeri, bu metanın d uğu için de değer cinsinden ölçülen bir
içindeki toplam birikmiş ve canlı emek-za­ emek verimliliği, emek ver i m l i l iğini t üm üy-
manı lle belirlenir. E mek verimliliğindeki ar­ le yansıtomıyor.
tış, kesinlikle, canlı emeğin payının azal­ i ktisat k uramı ile ilgili olarak buraya ko­
ması fakat birikimiş emeğin payının artma­ dar söylenenler, değer cinsinden ölçülmüş
sından ibarettir; ancak öyle bir biçimde ki, bir veriml i l i k d izisinin gerçek veri m l i l i k a r­
meta Içine giren toplam emek miktarı aza- tışını göstermeyeceğini ortoya koymaya ye-

54 YURT ve DÜNYA
tiyor. Ayn ı zamanda verimlilik kavramının rı. Seçme Yapıtlar. ücüncü Cil!, sayfa 422,
ne olduğunu bel i rtmek icin gerekli ip uc- Rusca) Strumilin, kullanım değeri (stoimost)
l a r ı n ı da veriyor. « Metaları bel li bir mesa-
yerine kullanım yararı (blago) gelimesini
fade taşımak icin gerekli birikmiş ve can l ı kullan ıyor. Sosya l ist ekonomide bell i bir sü­
emek)) toplamı ve bu toplamdaki değişme- re Icin değer k u ra m ı n ı n işleyişine yer olsa
ler emek verimliliğini kavraya bilmek içi n bile değer kavra mı yerin i yarar kavra m ı n a
gerekl i iki öğe. D a h a a ç ı k sÇ>yleni rse şöyle:
b ı ra kıyor.
Emek verimliliği değer (değişim değeri) cin- Buraya kadar söylenenlerin bell i sonuc­
s inden ölçü lemez. Anca k kullanım değeri ları olma l ı . Bunlardan ilki, kesimler a rası
cinsinden ö l ç ü l eb i l i r. Emek verim l iğindeki
veri m l i l i k düzeyleri n i n karşılaştırılmasının
değişme, bel l i bir kullanım değeri n i ya ra!- mümkün olmaması i l e ilgili. Çünkü kesim­
mak için gerekli toplam emek-zamanı veya ler a rası kullanım değerleri karşılaştı rıla­
belli emek-za m a n ı ile yara t ı l a n kullanım de-
maz. Bir kilo kauçuk ile bir kilo pam u k ip­
ğerlndeki değişme olarak kavranabilir. Kul- liğin i n kulla n ı m değerleri karşılaştı rılamaz.
la n ı m değerine yaklaşmak ise ancak me- Ancak kesimler a rası veri m l i l i k a rtışları kar­
taları fizik boyu t u ile ele almakla mümkün şılaştırılabi l i r. i kinci sonuc ise daha önem­
o l u r. Kilometre, ton gibi. li. Bel l i m iktarda toplam emek. fiziksel ola-
Emek veriml i l i ğ i kavramı böyle ele a l ı n ı -
rak ifade edildiğinde, eskiden bir birim me­
yor. Böyle ele a l ı n d ı . Ekim Devrimi'nden ta ü relirken daha sonraki bir zaman nokta­
sonra Sovyetler Birliği'nde benzer bir tar- s ı nda ü c birim meta ü retiyorsa veri m l i l i k
!ışma ortaya çıktı. Sovyetler B i rl iği'nde sos- yüzde ü ç y ü z a rtmış demek. Ancak ü retilen
yolisi ekonom i n i n gel işmesine incelemele- meta fizik olarak ifade edil meyip değer c i n­
riyle katkıda b u l u n a n ve a raştı rmalarındasinden ifade edildiğinde verimlilik a rtışı yüz­
Partl çizgisinin şaşmaz b i r izleyicisi olara k de üc yüz olarak görülmeyecek. Çünkü ve­
ortaya çıkan Stru m i l i n , 1 925 y ı l ı nda, Plano-
rim i i l i k a r t ı ş ı , her b i ri m metanın değerinin
voe Hozyaistvo dergisi nde, verim l i l i k kavra-
azalması anlamına gel iyor. Başka türlü ol­
mı ve ölcülmesini ele a l d ı : « K elime n i n en
ması mümkün değ i l . Bu yüzden değer cin­
genel ve aynı zamanda en doğru anlamın- sinden veriml i l i k a rtışı h i ç bir zaman ger­
da emek verimliliği, belli zaman birimind e cek verimlilik a rt ış ı n ı yansıtmayacak. Dai­
yaratılan ürün miktarı, yani fizik olarak lfa- ma eksik yans;tacak. Bu yüzden değer cin­
de edilen kullanım yararı lle belirlenir». sinden verimlilik artış dizileri daima serma­
(S. G. Strum ilin. Emek Veri m l i l iği Sorunla- ye sı nıfı lehine cal ışan bir ölçüt oluyor.
YALÇIN KÜÇÜK

------�o o o�------

ÖZVÖ N ETiM sor u n u n u n derinliğine incelenmesi ger'e ki·


yor. Söz konusu slogan işçi ve emekçi kit­
MiLOJKO DRULOViC lelere, sosyalizme ka rşı almaşık bir slogan
olara k sunulduğuna göre bu zoru nl uluk da-
Özyönetim bugü n i lerici çevrelerde sözü ha da artıyor. Özyönetim ve uyg ulamaları
en ,cok edilen pol itik kavramlardan biri. başlıbaşına uzun bi r inceleme konusu. Bu
Özel l i kle son CHP K u ruıtoy ına s u n u la n eleşti ri yazısı yeni ç ı ka n bir kitap dolayı­
prog ra mla daha da g ü ncel bir konu haline sıyla bi rkoc noktada belirimeler yapmakla
gelen özyönetim (kendi kendi n e yönetim) yeti niyor.
kitlelerin umut bağladığı bir slog a n haline Almaşık slogan l a r sorunu Tü rkiye'de ile­
geti rilmek isteniyor. Bu yüzden özyönetim ricilerin, sosya l istlerin ilk kez karş ı laştık-

ELEŞTiRi 1 TANITMA 1 TARTIŞMA 1 55


ları bir sorun değ i l . C H P. sosyalizmin ve s ü rü len Yugoslavya'nın özyönetimi arasın­
somutta T.i.P.'nin k itlelerin umudu olmaya daki benzerl i kleri ve nitel iksel · fark l ı l ı kları
başlaması üzeri ne, sosyalizme doğru i ler- öğrenmek icin Milojko Drulovic'in Özyönetim
leyen kitlelerin bu g idişini e ngellemek icin adl ı kitabı iyi bir a rac. Ama bir tek koşulla :
«Orta n ı n Sol u» slog a n ı n ı attı. i c i boş ol- Her kitabı olduğu gibi, b u n u da bil imsel
masına rağmen k i t lelerin h ı z l ı b i l i nçlenmesi sosyal izm in öngörd ü ğ ü yön temle bel l i bir
k a rşısında kabullenilmek zorunda kalı na n eleştirel gözle, okumak koşul uyla ...
bu slogan b i l e , C H P ici nde b ü y ü k t a r t ış­ Özyönetim kon usunda ilk ciddi yazı Çark
malara neden o l d u . «Orta n ı n Sol u» sloga­ Başak'ta cıktı (sayı 1 3, sayfa 6 7, Ağustos
-

n ı C H P'yi ancak bell i bir süre idare etti. 1 976) . Özyönetim konusunda bu yazıyı izle­
Çünkü i şci s ı n ı fı ve emekci kitleler CHP' yen, somut bilgileri icermesi nedeniyle do­
den ilerde idi. Ve bilinelenme h ızla yü ksel i­ v urucu n itelikteki i l k yapıt Drulovic'in Bil­
yord u . B u kez sosyal izme almaşık yeni bir g i Yayınlarınca yayınlanan k itabı. Öze l l i kle
slogana gereks i n i m duyuldu. O da bulun­ özyönet im uygulamasını başından beri ya­
d u : « Demok ratik Salı> . Hattô, bu, g iderek şam ı ş ve özyönetimin bir yönetim bicimi
dost söyleşilerinde «Demokratik Sosya­ olara k k u r u l u p uyg ulanması icinde yer al­
l izm»e kadar gitti. Ne var ki boş slogan­ mış bir kimse ola rak. Yugoslav Komü n ist­
lar karın doyurm uyor. Emekci kitlelerin is­ ler Birliği üyesi Drulovic'in soruna saygı
teklerini, gereks i n imlerini karşılamaya yet­ uya n d ı ra n bi r cesaretle yaklaşabi l mesi ki­
m iyor. Onun icin boş sloganları n icini dol· taba bilimsel bir nitelik kazandırıyor. Sı­
d u rmak gerekiyor. O l a n a k l a r ölçüsünde yeni nıf mücadeles i n i n h ük ü m s ü rdüğü bir dün­
sloga n l a r bulmak, b u n l a rı ayrıntılandı rmak yada her yapıt mutlak bell i bir p ropaganda
kitlelere sunmak zorunluluğu c ıkıyor. C H P amacı taşıyor. Ama bu amacın gercek liğin
de bunu yapıyor. En s o n b u l u n a n slog a n : s ı n ı rl a r ı n ı zorlamaması gerekiyor. Aksi tak­
Özyöneti m . Böyj e l i k l e «Demokratik Sol» d i rde propaga nda n ı n etki alanı ve dere­
sloga n ı n ı n ici dold urulmaya calışıl ıyor. Üs­ cesi a zalıyor «Özyönetim>> adlı k ita pta da
tel ik bu kez sosyal izmi ilke olarak benimse­ doğal olara k propagandayı amaclayan bir
miş bir ü l ked e pratiği yaşan mış, yaşa nmak­ yan va r. Ama varola n bu özel l i k , M. Dru­
ta olan ve yıllard ı r çarpıtılarak emperyal ist lovic'i, özyönetimin sorun l a r ı n ı d i l e getir­
ü l keler tarafından anti-komünizm icin s ü rek­ mekten a l ıkoymamış. B u da k itabın özyöne­
li malzeme olarak k u l l a n ılan bir slogan bu­ tim konusundaki öğreticiliğini a rttı rıyor.
lunuyor. Öyle anlaşıl ıyor k i kitlelerin geri­
Artık rasgele kitap ok uma dönemi geçiyor.
sinden g ide gide, daha bircak slogana baş­
Geemali de. Çünkü yirminci yüzyıl insan ı
vurulacak. Yenileri yaratılacak. Sırf bilim­
za man acısı ndan cok s ı n ı r l ı . Hele kapitalist
sel sosyal izme a l ternatif olabilmek, bula n ı k­
ü l kelerde, I nsan haya t ı n ı n ve doğal olarak
l ı k yaratabil mek icin. B u doğal. Hele soruna
insanın pervasızca harcan ı p g i ttiği bir dö­
«sosyal demokrasi» acısından bak ı l d ı ğ ı n ­
nemde, her kitaP. bir gereksi nim karş ı l ı ğın­
da c o k d a h a doğal. Ancak doğal olması bü­
da okunma l ı . i nsan beyninde cevap a rayan
tün bunların nedenlerini bilmeyi, bilimsel bir
soruları azaltmak, bu soruları bell i bir sis­
yöntemle incelerneyi engellemiyor. Genel
tematik i cinde cözmek icin okunmalı. «Öz­
ve büyü k sözl erin a rd ı na sığ ı na rak, sadece
yönetim» kitabı da böyle bir gereksinimi ce­
«herşeyin doğal olduğu» eleştirisi ni yapma­
vaplamak icin okunmal ı . Özyönetimi k u ram­
y ı h a k l ı göstermiyor. Tutarı ı ve kitleler acısın­
sal ve pra tik sonuclarıyla bilmek icin okun­
dan ikna edici bir eleşti rin i n ya pılması icin,
mal ı . C H P'n i n özyönetim'i i l e Y ugoslavya'
eleşti rilecek şeyin iyi bilinmesi gerekiyor.
nın k uramel iarının öngördüğü özyönetim
CHP'nin bugün i c i n sa rıldığı «demokratik arası ndaki celişkileri görebilmek icin okun­
sol» ve «özyönetim» sloga n l a r ı n ı bilmek mal ı . Ve n i hayet. k u ramsal ola rak özyöne­
icin, CHP'nin öngördü ğ ü özyönet i m ile, ör- tim ile p ra ti k te yaşanan özyönetim a rasın­
nek a l ı n mak istenen, örnek alındığı ileri daki, celişkileri görebilmek icin okunma l ı .

)6 Y U RT ve DÜNYA
KURAMSAL PLANDA C H P ÖZYÖNETiMi iLE m ıyacoğını sav unuyor. l<opitol izmi bir sis­
YUGOSLAVYA'DA ÖZYÖNETiM tem olarak mahkum ediyor görüntüsü için-
ARAS I N DAKi ÇELiŞKi : de. Ama bu sistemi n ve buna l ımlarının to-
h u m u o l o n ü retim araçları üzerindeki özel
Uyguloma bir yana. önce özyönetimi ku.
mülk iyet sorununu yani sistemin bel i rleyici
romsol planda e l e almak gerekiyor. Böyle
unsuru n u. özü n ü o tl ıyor. Böylece kapita lizme
ele a l ı n ı n ce do Yugoslavya'nın geliştirdiği
özyönetim ile CHP'nin ileri sürdüğü özyöne- karşı söylenenler onlamını yitiriyor. Ama M.
tim orasında niteliksel b i r fark l ı l ı k göze çar­ Dru lovic özyönetim çercevesinde bile mül-
kiyel soru n u n un o tlanmaması gereken bir
p ıyor CHP prog ramı nda özyönetim anlatı-
sorun old uğunu k uramsal olarak do olsa
l ı rken ü retim araciarı n ı n mül kiyeti konusu-
ortaya koyuyor
no hiç yonoşılmıyor. Adeta bu olanda hiçbir .
sorun yokmuş gibi, temeldeki sorun sessiz- ÖZYÖNETiM. ULUSAL SORUN VE CHP
ce geçiştiriliyor. Ancak özel ve kamu sek- Yugoslavya'da bugün a l t ı ulus va r. Dört
törünün yanında, hCl k ı n ekonomi k onlamda din, üc d i l , iki ollobe ile birlikte (s. 27) ; bun·
daha güçlü olmasını soğloğoyocoğı varsa- ların d ı ş ı nda, dok uzu önem l i , birçok etnik
yılan «halk kesimi» nden söz ed il iyor. Bunun g rup. Yugoslov özyönetimi k u ramsal ve p ro­
d ışındo ü retim a raçla r ı n ı n m ül kiyeti konu- l i k planda belli eksikliklerine rağmen ul usol
sundo yeni hiçbi r şey yok. Oysa bu temel sorun konusunda oldukca adil ve cesur
konuda, uyguloma ne ol ursa olsun, hiç ol- adımlar a tmış. Federo tif tek bir devlet ço­
mozso kura msal planda M . Drulovic adeta tısı al tında ul usları özgü rce birleştirebilmiş.
CHP'nin k uromcılorıno sesleniyor: Şöyle d iyor M. Drulovic:
«işçi ler ve onların kollek tivi teleri (ortak· «Coğ ı m ızdo ui usol sorun -ya l n ız sos-
l ı klorı) ça l ışı rken, k ullandıkları o roc· yol izmde ve tek bir ü l kenin kad rosu
ların sa hibi değild i rler. üstel ik, olamaz- içinde değil . uluslarorası ilişkiler plo-
lo r do . . . B u araçlar topl umun mal ıd ı r n ındo v e tüm d ü nya toplul uğu eşitliği
(propriete sociole) . Geeerl i deyimiyle pla n ı nda do- i nsan özg ü rl ü ğ ü n ü n ve
« hem kimsen i n değ i l , hem de herkesin- eşitl i ğ i n i n temel soru n u olarak kendi-
d i r» . . . n i göstermektedir.
«Yugoslovyo'do mül kiyet biçiminin sos­ Sosyol ist bir ü lkenin tüm ulusları için
yal mülkiyet old uğu bilin iyor . . . (s. 1 07) haklarda eşitlik ve gel işme özg ü rl ü ğü,
«Özyönetim sistem inde, işçi, ne ( bo· boşta gelen emredici bir güctür. U lus­
zon iddia edildiği g ibi) bir hisse sohi­ lorının kendi yozgılorını kendilerinin
bidir, ne d e grup copında bir özel m ü l ­ sapto masını (otodeterminosyon) gü­
kiyet so hibidir. (s. 1 08) . . . vence a l tı na o l madı kton sonra; bir u l u ­
Böylece sorunun özü , Türkiye'de yap ı lmak sun « ben ş u olusum .. » diyebilmesini gü­
istenen, en azındon bugünkü koşullarda vence al tına olmadıkton sonra, sosyo·
gidilmek istenen yol un özü açı kca görü l ü ­ l izmden söz edilebi l i r m i ? Ekonomik ve
yor. Özyönetim Yugoslavya deneyi öne sü­ k ü ltürel eşitliği soğloyomozso, coğun­
rülerek k itlelere sunulsa bile slogan ı n içi lukcu olmayı hoşgörür ve hegemonya­
yine boştur. ya göz yumo rso sosyal izmden söz
ed ilebi l i r m i ? . . . (s. 1 80)
Yugoslovyo'do. kopitQiist ekonom i n i n te·
Drulovic'in bu görüşlerinin h er soruno
mel çelişkisi olon ü retimin topl umsol nite-
burj uva milliyetçiliği acısından bakonl a r icin
liği ile üretim aracia r ı n ı n özel m ü l k iyeti a ra-
pek de ıı ilgi çekici>) , «akta rmaya elverişli»
sındoki çelişkiyi, ü retim a raçla r ı n ı n kamu
gelmeyeceği açıktır
m ü l k iyeti biçim inde cözüm iemek üzere yola
cıkorak çeşitli sorunları çözmek icin öngö­ BiLGi DEPOSU OLARAK KiTAP
rülen ııözyönetim)) kavra m ı . CHP prog ram ı n · K itap, aynı zamanda bir bilgi deposu n i ­
do içi boşa l t ı la rak ben imsenmiştir. CHP' geri tel iğinde. i k i onlamda bilg i deposu. B i rin­
kalmış ü l kelerin kapitalist yoldon ko l k ıno- cisi. ta rihsel bilgi. Yugoslov halklorının yüz-

ELEŞTiRi 1 TANITMA 1 TARTIŞMA 1 57


y ı l l a rd ı r verdikleri mücadeleni n tarihi. Yu- bilimsel sosyalizmin bu temel kavramının,
goslav halkları ile Osma n l ı impa ratorluğu adeta yalnız Y ugoslavya'da uyg ulanıyor gi­
il işkileri. 1 920'1erden sonra Y ugoslav Ko- bi gösterilmesi oldukca yatlırgatıcı. Hele,
m ünist Partisi'nin (1 954'den sonra ismi Yu- her ü l kenin somut koşul larının bel i rleyiciliği
goslav Komünistler Birliği oldu) ve Yugos- kavramının abarlılara k dönem dönem anti­
tav Sosya l ist Cephes i'nin verdiği mücade- sovyetizme ve giderek anti-sosyalizme dö­
leler. Bu örgü tlenmelerin bugünkü d urum- nüşmesi tehl ikesi kitapta yer yer gözleniyor.
ları.
ÇÖZÜLEMiYEN DÜGÜM
i kincisi: Kitap örgütlenme biçimleriyle,
Yugoslav özyönelimi sonucları Itibariyle
yönetimsel mekanizmala rıyla özyö ten imin
dile get i rildi kten sonra, temel sorunların asıl
k u ramsal sorunlarının ve son ucları it iba­
nedenini M. Drulovic'in kitabında bulmak
riyle Y ugoslav deneyinin gözler önüne se­
güc. Ya da i kna edici bir cevap bulmak
ril mesini sağlayan bilgilerle dolu. Her iki
güc. Şöyle diyor M. Drulovic:
tür bilgi de çok önemli . Hele ta rih ten ders
almak isteyen ler icin. Özyönetim k u ra m ı n ı n « . . . Ekonomimize çekidüzen verme ve
Yugoslav halklarına neler getird iğini belir­ d ünya pazarlarına katılma cobamızda
ten; yabancı sermaye ve Y ugoslavya dışı­ bizi eteğimizden tutan a s ı l nedenler
na işe i g ücü (s. 141, s. 239) . yabancı ya tırım­ başl ı ca şunlard ı r: Teknolojik düzeyimi­
lar (s. 243) . çeşit l i şeki llerdeki çal ışmayı zin düşüklüğü, p rodüktivite (verimlilik)
durdurmalar ( g revler) (s. 249). az geliş­
=
bak ı m ından yetersizl iğimiz, yobancıla-
miş bölgeler (s. 1 58) . istihdam sorunları (s. rın g ümrük d uvarları ve ul uslara ra s ı
1 59), pazar sorunu (s. 1 72) . spekülasyon pazarlardaki dalgalanmalar ( s . 236)»
sorunu (s. 1 2 1 ) , bölgesel farklılıklar (s. Peki asıl neden olarak ileri sürülen bu
1 27) gibi temel sorunlarla birlikte cesur bir kon uların asıl nedeni nedir? Cevap yok.
şekilde aktarılan bilgiler büyük önem taşıyor. Ondan sonra da birçok yerde merkezi plan­
B u n l a r bel ki de bir anlamda özeleştiri ge- lama aleyhinde birçok yargı bel i rtil iyor.
raksinimine de cevap veriyor. Oysa asıl neden ortada. Kapitalist siste­
min içini yiyip bitiren ku rd un tesbiti yetmi­
GEREKÇE HAZ l RLAMADAKI yor. Kurdu yok edecek ilaco do gereksinim
GARiP EGiLi MLER va r. Sadece ü retim a raciarının özel mül ki­
Kitapta, Özyönetim konusu nda elde edi­ yetini ortadan kaldı rmak yetmiyor. Onunla
len sonuclar hakkında bilgi akta r ı l ı rken bir birlikte kapitalist ekonominin temelindeki
eğ i l im açı kca kendisini gösteriyor: Özyöne­ ü retim a norşisine, pazara göre ü retim eko­
timin olum! u sonuclarına üretim artışı, kit­ nomisine de dur demek gerekiyor. Bunun
lelerin karar mekanizmasına katılışı vb. ko­ için de, artık kapital ist sistemin bile öngör­
n ulara değinilirken takınılan tavır, özyöneti­ d üğü bir plan anloyışı ile değ i l , sosyal i st
min olumsuz sonucla rından bahsederken bir merkezi planlama anlayışı ile soruno yak­
takınılan tavırdan oldukca fark l ı . Her olum­ l oşmak gerekiyor. Teknorasiyi, bürokrasiyi
suz örneğin a rd ından genell ikle i k i şey ya­ yok edeceğim , derken, merkezi planlamayı
p ı l ıyor. «Zaten d iğer sosya list ü l kelerde de yodsı mak, p i reye kızıp yorgonı yokmak he­
d urum Y ugoslavya 'nınkinden farklı' değil» sabı başarılı sonuc vermeyen bir yaklaşım
denerek sosyol ist ü l kelerde 'o' konuda du­ ol uyor. Somutto anlaşı ldığı gibi.
rumun «ne denli kötü» old uğu gösterilmek Kitabı okuyan herkes, kitabın belli bölüm­
isteniyor. (s. 246). i k i nci olara k do olum- lerine göre kend isi icin fa rklı anlamlar çı ka-
s uz sonuçlar. adeta, bağımsız kalmanın, rabilir. Ama kitabın tamamını okuyan ve
kendi ülkesinin koşullarına uyg un bir dev- tama m ı n ı ele olan bir göz herhalde kitaba
rim yapmanın bir bedeli olara k sunulmak önsöz yazan Fransız Sosyalist Portisi üye­
isteniyor. Her ü l kenin devrimcileri tarafın- si Michel Rocard'la aynı sonuca varmoz;
dan kabul ed ilen ve uyg ulanon «somut ko- «Biyolojinin son saptamalarından biri
şulların, somut değerlendirl işi» i lkesi nin, şudur: i nsan beyni, milyarlarca sinir

1 58 YURT ve DÜNYA
hücresinin başdöndürücü bir karmaşık­ lojinin bugün icin yeterince bi lin meyen olon­
lık düzeni i çinde çalışmasıyla iş görür. larını kormaşıkmış gibi göstererek malze­
Her gün a l d ı ğ ı m ız küçüklü büyüklü ka­ me a ra masını gerek tirecek kadar zor ve
rorlo rdo hep bu s i n i r h ü crelerinin yol­ o ölçüde d e l<itleleri ikna etmeye elverişli
ları var. Ama. bu m i lya rların içi nde aca­ ol moyan bir yönetim biçimidir özyönetim.
ba hongisi ya do hongileri son sözü Buna karşı l ı k bilimsel sosyo list yöntem ve
söylemekted i r? Yersiz bir sorun işte ..• sosyo list ekonomi modeli hergün yeni bir
Çünkü, bu h ücreler o rasında hiçbir h i ­ b i l i msel gerçekle sürekli gü çlenen ve do­
yerarşi yoktur. ğada , topl umda ve insan düşüncesindeki
O halde belki özyönetim, karmaşıklık tüm ka rmaş ı k l ı kları ayd ı n l ığa kavuşturan
düzeyi yaşam ı n ı n ta kendisindeki zen­ bir yöntem ve modeld ir. Her karmaşı k ola­
g i n l iğe yoklaşan bir toplum düzeni a ra­ yın kendi içinde bir düzeni ve yasaları ol­
ma çaba sıd ı r. d uğ u n u kanı tlayan ve kanıtlamakta olan bi­
Drulovic bunu sezmemize yardım et­ l im , h iyerorşiye karşı çıkocoğım derken dü­
mekle çok önemli bir h izmeti yerine ge­ zensizl iği, kaynakların kötü k ullan ı m ı n ı yağ­
tirmiş olma ktadı r.» (s. 22) leyen yaklaşımları acımasızca mahkum
M. Rocord'ın ikna edici olmak için biyo- ediyor.
YAVUZ CiZMEC I

------�ooo�-----

FELSEFE DEFTERLERi Bir de, Len i n'in « Felsefe Üzerine Defter­


ler» a d ı n ı verdiği defterler var. Devrimci
V . i. LENiN m ü cadelenin değişik dönemlerinde Lenin'in
bi rçok önemli fi lozofun eserlerine ilişkin
Lenin'in Marksist felsefe icindeki bel i r-
özetlerini, o l ıntılo r ı n ı , notl o r ı n ı , değerlend i r­
leyici yeri ya da bu telseleye katkısı , en
melerini içeriyor. Bunlar yayımlanmak üze-
genel anlotı mıyla, emperyalizm ve proleter
re yapılmış calışmalar de!jil. Len i n ' i n teo­
devrimleri koşulları a l t ı nda, kapitalizmden
rik ve pratik çalışmalara hazırl ıklarını bir
sosyalizme geçişe ta n ı k olon tarihin yeni
bir cağ ı nda d iyalektik ve ta rihsel moteryo- o raya geti riyor. On defterden ol uşan bu mal­
l iztni n ilkelerinin, kavra m l a rı n ı n ve çözü m ­ zemen in sekizi 1914-15 tarihlerini taşıyor.
lemelerinin ç o k yön l ü geliştiri l mesi olarak K rupskoyo , Len i n ' i n 1 9 1 4 y ı l ı nda isviçre'nin
özetlenebilir. Bern kentindeki sürg ü nde, bir ansiklopedi
Lenin'in temel felsefi eseri, yazımı 1 908 ' icin kendisinden istenen « Karl Ma rx» yazı­
de tamamlanıp 1909'da yayımlanan M ater- s ı n ı hozırlork ı;ı n . bu defterlere nasıl boşlodı­
yalizm ve Ampirio-Kritisizm'di r. Onun tü- ğ ı n ı şöyle a nlatıyor: « Maddeci felsefe ve di­
m üyle felsefe sorunlarına ayrılmış . tek ese- yolektikle ilgili bölümleri hazırla rken i lyiç,
ri budur. Bu eser d ı şında Len i n , çeşitli eser- Hegel ve diğer filozofların eserlerini tekrar
leri nde, bu o rada özellikle «Halkın Dostla- tekrar ok umaya başladı ve bu calışması, va­
rı» Kimlerdir ve Sosyal Demokratlarla Na- z ı s ı n ı bi tirdikten sonra da devam etti ( ... )
sıl Savaşırlar ( 1 894) . Bir kez Daha Sendika- 1 921 y ı l ı nda Treeki ve Buhorln ile sendikalar
lar Üzerine ( 1 92 1 ) gibi eserleriyle, «Mark- üzeri ne yaptı!jı tartışmalar sı rasında llyic'in
sizm'in üc Kayna!jı» ( 1 9 1 3 ) . << Karl Ma rx» bütün konulara diyalektik bir yöntemle yak­
(1914), «Mil itan Maddeciliğin Önemi Üzeri- !aşması, Bern'e geldiğimizden beri yaptığı
ne» ( 1 922) gibi makalelerinde felsefe sorun- felsefe çal ışmaları ile daha önce 1 908-1 909
l a r ı n ı ele alır. yılları a rasında Machistlerle m ü cadele eder-

ELEŞTiRi 1 TANITMA 1 TARTIŞMA 1 59


ken yaptığı çal ışmaların, ona neler kazan- hakikate ulaştığından yola cıkar. «Bilgi, dü­
d ı rdığının g üzel bir örneğidir».1 ş ü ncen i n ebedi, sonsuz olarak nesneye yak-
Felsefe Defterleri'nin daha sonra yapılan laşmasıdır. Doğa n ı n insan düşüncesinde
basımiarına SBKP Merkez Komitesi Mark- yansıma'sını «ölü )) , «soyut» bir ta rzda de­
sizm-Leninizm Enstitüsü'nceı yazılan ö n - ğil, . hareketsiz olarak değil, çelişkisiz olarak
sözde de ş unla r söyleniyor : «Emperyal iz- deği l , ebedi bir hareket, celişkilerin ebedi
min çel işkilerinin marksist çözümlemesini· bir doğuş ve cözülüş süreci olara k qnlamak
4
başarıyla y ü rütebilmek, B i rinci Dünya Sa- gereki n> .
vaşı'nın emperyalist karakterini a çığa vu- Materyalizm ve Ampirlo-Kritisizm'in son­
robilmek, l l . Enternasyonal liderleri nin opor- larında, felsefi a k ı mların incelenmesine iliş­
tünizmini ve sosyal-şovenizmini ortaya ko- kin şöyle bir formülasyon yer a l ıyor: « 1 )
yabilmek proleta rya stratejisini v e takti- Bel irli b i r felsefe okulunun kuramsal temel­
ğini işieyebil mek için maddeci diyalektikten leri, «epistemolojik sorunlara koşut olaraklı
yola cıkma k gerekmek teydi . Nitekim Lenin diyalektik materyalizmin temelleri ile ka rşı­
tarafı ndan bu dönem boyunca yazılmış olan laştı rı l mal ıdır; 2) Bu okulun öteki modern
bütün yapıtlar, Felsefe Defterleri'ne sıkı sı- okul lma göre yeri kendi gelişimi içinde be­
kıya bağ l ı d ı r. Bu yapıtların a rasında, belli lirlenmelidir; 3) Belli bir felsefe okulu ile do­
başlı olarak, klasik haline girmiş bulunan ğa bil i m i a rasındaki bağlantı ve doğa bili­
Kapitalizmin Son Evresi Emperyalizm, Sos- minin d üzeyi a raştırılmal ı d ı r: 4) Materyalizm
yalizm ve Savaş, Avrupa Birleşik Devletleri ve idealizm a rasındaki mücadele ortaya cı­
Parolası Üzerine, Junius'un Broşürü Üzeri- karılmal ıd ı r, çünkü son çözümlemede bu.
ne, Sosyalist Devrim ve Ulusların Kendi Ka- modern toplumdaki uzlaşmaz sınıfların eği­
derlerini Kendileri Saplama Hakk ı 'nı soya- l imlerini ve ideolo j isini yansı t ı r» .5
biliriz)) .3 Lenin bu il keleri daha sonraki eserlerin-
Ancak, Felsefe Defterleri'nin önemi , yol· de, özellikle Felsefe Defterleri nde geliştiri­
'

n ızca Len in'in d üş ünsel gelişiminde ve bir- yor. M arksist felsefe tarihi d üş üncesine şu
çok önemli eserinin yazımında böylesine önermaleri getiriyor: «Mantıkta düşüncenin
büyük bir yeri olmasından ileri gelmiyor. tarihi, toptan ve toplu olarak. düşüncenin
Marksist telseteye yaratıcı bir yakla ş ı m ın yasala rıyle düşümdeşmak zorundadır.ıı6 Di­
ürünü olan ve gerçekl iğe. işçi sınıfının mü - yalektik, dünya hakkındaki bilginin son u­
cadelesine ve Partini n politikasına sıkı sı- cu, toplam ı ve vargısıdır. Felsefe tarihi de
k ıya bağlı olan Defterler, bir insa n ı n kendi öteki bilim dalla rının tari h i n in sonucları­
kişisel calışmaları icin tuttuğu notla r ol- n ı diyalektik olara k topariayıp özetlemali­
makta n çıkmış. Marksist felsefenin baş eser- di r. Len in'in, insanlığın felsefi düşüncesinin
lerinden biri olmuş durumda. 1929'dan beri
çeşitli biçimlerde. birçok dilde basıl ıyor. ( 1 ) N.K. Krupskaya, Lenin'den Anılar,
Len in felsefede uzlaşmaz sınıfların ve ta- 2. kitap, Ankara, Odak Yayınlan, 1974,
rafların «üzerinde)) kalmayı a maclayan bur- s. 1 55.
j uva nesnelciliğine (objectivism) ve insan- (2) Türkçe çevirinin başlangıcında bü­
l ı ğ ı n en iyi felsefi başarılarını nihilistce yad- yük bir bölümüne aynen yer verilen bu
sıyan relativizme ve öznelciliğe (subjecti- önsözün yazarı belirtilmemiş.
vism) karşı s ü rekli bir mücadeleyi temsil (3) V.İ. Lenin, Felsefe Defterleri, Çev.:
eder. Nesnel hakikatin varlığını. dolayısıyle Atilla Tokatlı, İstanbul, Sosyal Yayınlar,
onun felsefenin · tarihsel gelişi m i içinde kav- 1976, s. 4.
ranabilma olana ğ ı n ı reddeden relativizmin (4) a.g.e., s. 159.
tersine, Lenin'in yaklaşı m ı , felsefi bilginin, (S) V.İ. Lenin, Toplu Eserler, İngilizce
her bilimsel bi ı'gi gibi, yanılgı ları ve ha taları basım, c. 14, s. 357-58.
aşarak karmaşık ve cel işmeli bir yoldan (6) V.İ. Lenin, Felsefe Defterleri, Sosyal
gel iştiğinden, gelişme sürecinde de nesnel Yayınlar, s. 265.

1 60 Y U RT ve DÜNYA
ve on un en yüksek başa rısı olon d iyalektik te, Leni n 'de büyü k bi r açıklık kazanıyor: Le­
materyalizmin incelenmesi ve geliştirilmesi n i n, bütün eserlerinde olduğu gibi, Felsefe
icin ileri sürdüğü kapsamlı progra m ı n oda­ Defterl eri'nde de tutarlı bir biçimde felsefe­
ğ ı nda yer alan önerme ise şu: « Genel man­ de partizanlık ilkesini sürd ürüyor ve diya­
tık ku ra rn ve kategorilerinin gel işmesi ve lek Ü k materyalizmle devrimci pratik a rasın­
uyg ulanması acısından tasa rla n ı p yazılacak daki orga nik bağ ı gösteriyor.
bir d üşünce tarihi- vol i Ô ceq u'il fa ut! (iş­ Len in'in öneml i katk ı l a rından biri de
te gerekl i olan)ıı 7 Marksist diyalektik va nsıma k uram ı n ı ge­
Len in'in telseleye en önemli katkıların­ liştirmiş olması. Ancak, burj uva filozofları­
dan biri şurada ortaya ç ı k ıyor: Ma rksist di­ n ı n ve revizyonistlerln ileri sürdüklarinin ter­
yalektiğin daha deri nl iğine i n celenmesi, ye­ sine, burada Marx ve Engels'in öğretilerine
ni içe r i kleri olan yasa ve kategorilerle zen ­ daya n ıldığından, 18. yüzyıl materyal istleri­
ginleştirilmesi, toplumsal gel işimin pratik nin kuramiarına göre büyük fark l ı l ı kl a r or­
yönleriyle yirminci y üzy ıl bil iminin buluşla­ taya ç ı kıyor. Birincisi, insanı n gerçekte dün­
r ı n ı n dyalektik olarak bireşti rilmesi (sentez­ yayı değiştirdiği sürece, dolayımsız pratik
leşti rilmes i ) . Lenin, Ma rksist diyalektik, man­ eylemi içinde vansıma söz konusu. «Pratik,
tık ve bilgi kuram ı n ı n birl i ğ i n i gösteriyor ve (teorik) bilginin üstündedir, çünkü sadece
d iyalektiğin özünü o l uştura n sorun üzerin­ 'evrensel olan'ın değil, aynı zamanda dola­
de d u ruyor: Karşıtların birliği ve çatışması yımsız gerçeğin de üstün değerine sah ip­
yasası . M utlak hakika t ile görel i hakikelin tinı .9
birliği, bilme (bilgi edin me) süreci n i n diya­ i k i n cisi. Lenin vansıma sürecine diyalek­
lektiği, özellikle burada pratiğin oynadığı tik gel işme ilkElsi acısı ndan yaklaşıyor. Dış
rol , Lenin'in başl ı ca sorunları a rasında. d ünya n ı n insa n ı n bili ncine yansımasını,
Lenin'de diyalektik mantığın yaratıcı bi­ canlı, cok yanlı ve karmaşık bir süreç ola­
çimde kulla n ı l ması nda «modelıı diye n itele­ rak ele al ıyor. Bilgi edinme sürecin i n , dü­
nebilecek örnekler de bulabil lyoruz. Bir Kez şü ncen i n , öncesiz ve sonsuz olarak gerçek­
Daha Sendikalar Ü zerine adl ı eserindeki şu l iğe yaklaşması old uğunu gösteriyor. Ona
parça örneğin: göre, yansıma. öncesi ve sonrası olmayan
«ilkin, bir nesne hakkında gerçeğe uy­ bir hareket içinde, cel işmelerin ortaya cı­
gun bilgi edi nebilmek için, onun bütün yan­ kışı ve çözülüşü süreci içinde gercekleşiyor.
l a r ı n ı , bağ la n t ı l a r ı n ı ve 'dolayımları'nı ele «Hareketsiz değildir insan ı<avramları, sü­
a lm a l ı ve i rdel emeliyiz. B u hiç bir za man rekli ha reket halinded i rler, birbirlerine ge­
tümüyle başa rmavı umut edemeyeceğimiz çer, birbi rleri nin içine a karlar, bunsuz yan­
bir şeyd ir, ama kapsa m l ı l ı k k ural ı yan ı l g ı ­ sıtamazlar can l ı haya t ı . Kav ra m l a r ı n çö­
lara v e ka tılığa karşı b i r g üvencedi r. zümlenmesi. incelenmesi. •onları kullanma
i k i n ci olarak, d iyalektik mantık, bir nes­ sana tı>> (Engels ) , kavramların hareketinin
nenin gelişimi, değişim i, ' kendin in-hareketi' bağla r ı n ı n . karş ı l ı k l ı birbirlerine geeişlerinin
i çinde ele a l ı nmas ı n ı gerektirir. i n celenmesini gerektirir daima » . 10
Üçüncü olarak . bir nesnenin eksiksiz 'ta­ Üçüncüsü, Len in'e göre, i nsa n gerçekl iği
n ı m ı ' insan deney i n i n tümünü icermek zo­ ona uymak, uyum sağlamak icin değil, d ü n ­
rundad ı r ; hem gerçeğe uyg u n l uğun bir öl­ y a y ı değiştirmek i ç i n yansıtıyor. Yansıtma
çütü, hem de i nsan istekle riyle a rasında,ki kendi başına bir son değil . insanın gerek-
bağla n t ı n ı n pra t i k bir göstergesi olarak. --------­

Dördüncü olarak, d iyalektik mantık şunu (7) a .g.e., s. 143.


söyler: 'hakikat her zaman somuttur, h i ç (8) V.İ. Lenin, Toplu Eserler, İngilizce
bir zam a n soyut deği l ' ( . . . ) ıı e basım, c. 32, s. 94,
Len i n ' i n telseleye i l i ş k i n olara k gelişti rdik­ (9) V.İ. Lenin, Felsefe Defterleri, Sosyal
ıerinin a rasında k i l it taşı denebilecek bir Yayınlar, s . 174.
nokta var. Engels'te de bulunma kla birl i k- (10) a .g.e., s. 206 .

ELEŞTi Ri 1 TANITMA 1 TARTIŞMA 161


sinimlerine ve çıkarlarına uygun olara k dün­ yard ı m ıyle bir özneye ya da bal:jımsız bir
yayı değiştirmenin bir a racı. varlığa dönüştürür yeniden insan» . Bu pa r­
Ama her şeye rağmen, olmayacak şeyler canın yanında. Lenin'in kenar notu: «NB. d e ­
söylenebil iyor. Sözge l i m i , Materyallzm ve rinlemesine doğru. NB».11 Ama, iki sayfa
Ampirlo-Krlstlsizm ile Felsefe Defterleri kar­ sonra. Feuerbach'ın temel i l kesinin « mod­
şı karşıya konuyor. flkinin, Engels'le boşlo­ decilik'in uygun d üşmeyen ve güçsüz bir
d ığı öne sürülen «dogmotizm» i s ü rdürdüğü; tasvirinden başka bir şey» olmadığını söy­
ikincisinin, «gene• Marx'a ve Hegel'e ya­ l üyor Len in.
kınlaşt ı ğ ı söyleniyor. Söyleyenler: Len in'e 1 9 1 4 - 1 5 tarihlerini taşıyan defterler, He­
genellikle burun kıvıron. onu incelemeye gel'in üç büyük eseri. Mantık Bilimi, Felsefe
değer bulmayon burjuva felsefesi -ya da Tarihi Dersleri, Tarih Felsefesi Dersleri üze-
ün iversite felsefesi- ve çağdaş revizyonist- rine derinliğ ine çözümlemeleri Içeriyor. Le­
ler. nin, Hegel'in idea l izmini eleştiriyor, yer yer
Felsefe Defterleri'nin Türkçe çevirisi, alaya a lıyor; ama Hegelci diyolektiğin öne­
Ağustos 1 971 tari h i n i taşıyon Fransızca bo- mini ortaya çıkarıyor, «Hegel'i maddeci bir
sırn ından yapılmış. Defterler'deki ilk metin. gözle okumak» gerektiğini belirtiyor.
1 895 tari h l i . Marx ile Engels'in Kutsal Aile' «Diyalektik Sorunu Üzerine» başl ığını ta­
sinin özeti. Lenin, bu özetierne sı ras ında. b.i - şıyan. 1 9 1 5 tarih l i dört sayfa l ı k parça ise
J i msel sosyalizmin kurucularının felsefi ve Marksist felsefen in dorukları arasında.
siyasal dürıva görüşleri nin oluşumunu izle- «Marksizmi n bilgi teorisinin diyalektiğin ken­
meye çal ışıyor. Marx'ta «topl umsal üretim d isi• olduğu bu parcado açıkca formüle
ilişkileri» , «proletaryan ı n devrimci rolü1 dü- ed i l iyor.
şüncelerin in nasıl ortaya çıktığını gösteren Daha sonraki bölümlerde ele alman dü--
böl ümlerl defterine akta rıyor. şünürlerle eserler şunlar: Lassalle. Herak·
Felsefe Defte rleri n i n en büyük bölümünü,
' leitos'un Felsefesi; Aristoteles, Metafizik;
Marksizmin cüc koyn a ğ ı B ndon biri olan kla- Feuerbach . Leibniz'ln Felsefesinin Açıklan­
sik Alman felsefesinin incelenmesi koplıyor. ması, Geliştirilmesi ve Eleştirisi.
Feuerbach'ın Dlnln Özü Üzerine Dersler ki- Kitabın son bölümünde, Lenin'in üzerine
tabını özetlerken Len i n , onun materyalist notlar koyarak okuduğu çeşitli yaza rların
ve tanrıtanımaz bir d üşünür olara k yerini eserlerinden porçalar yer a l ıyor: Plehanov,
beli rliyor. Örneğin şöyle bir alıntı yapıyor: Rey. Şulyotikov, Deborin.
«Düşüncede. sıfatı isimden, özelliği özden Felsefe Deherlerl, okunmosı kolay olmo­
ayı rmaktad ı r insan . . . ve metofizik Tan r ı . do- yan bir kitap. Ayn ı zamonda da okunması
ğodan çıka r ı l ı p a l ı nmış en genel özell i k le- gereken bir kitap. Okuyucu ne yapıp yapıp
rin bütününden. özetinden başka bir şey de- bu güçlüğün üstesinden gelmek zorunda.
ğ l l d i r; işte bu özeti. duy u l u r vorl ı ktan. doğa- Marksist felsefenin en eksiksiz. en doğru
nın maddesinden ayırarak. hayalgücünün kavranışına giden yol bu önem l i eseri iyi
anlamakton geçiyor.
(ll) a.g.e., s. 65. MESUT ODABAŞI

------�oo o�------

VÜKSEK ÖGRENiME BAŞVURAN


ÖGRENCiLER (1 974 - 75)

DEVLET PLANLAMA TEŞKiLATI EKONOMİK ÇÖZÜMLEMEB adlı bir a raşt ı r­


GENEL, ma yayınladı.
Devlet Planlama Teşkilatı Sosyal Plan- Araştırma. 1 974-75 döneminde ü n iversite­
lama Da i resi, «YÜKSEK ÖGRENiME BAŞ­ lerorası giriş sınavına kolılan öğrencilere
VURAN ÖGRENCİLER ( 1 974-75) SOSYO- uygulanon bir anketin değerlend i rilmes i ne

1 62 Y U RT ve DÜNYA
daya nd ı rılmış. Çal ışmayı genişletecek genel yüksek öğrenim çoO ındakllerle, yüksel: öO­
verilerden yararlanılmamış. Oc uzman tara­ renime kavuşabilenlerdir. Bu nedenle sına­
fından yü rütülen a raştırma, duyu rmaya ve va g l renlerle ilgili böl ümün ayrıntılı özet­
yorumlanmaya değer nitelikted ir. Iernesine g itmedik. Ancak bu kadernede or­
Anket ça l ışmasında, 1 974-75 döneminde taya çıkan ilginç sonucları gözden kaçır­
üniversitelerarası g i riş s ı navına katılan 230 mamak amacıyla sınavı kazanonlarla liglll
bin öğrenciden 1 66 bininin cevabı değerlen­ verilerde bu il işkiyi gözön ü nde tuttuk.
d i rilebilmiş. Anket başl ı ca, adayların geldik­ Araştırmada yüksek öğrenim adayları ba­
leri coğrafi alan, önceki okul, geli r d u rumu, kımından kı r-kent ayrımı da Incelenmekt e ·
baba mesleği , aile yapısı, sı nava giriş sa­ dir. Ancak tanım karışıklığı nedeniyle b u
yısı, g i rmek istediği öğrenim dalı vb. konu­ ay rıma yaptığımız değerlendirmede y e r ver­
ları kapsamakta. medik.
Araştı rmanın bulguları ve yorumları Iki
BAŞLlCA SONUCLARlN ÖZETI
ana bölümde toplanarak sunulmuş : sınava
g i ren öğ ren cilerin nitel ikleri. ve s ı navı ka­ - Gelir ve Sınav Kazanma Olasılığı
zanan öğrencilerin nitelikleri. Bulg uları özet­ Sı nav kazanma olasılığı gelir arttıkça yük­
lerneden önce konuyla i l g i l i bi rkaç sayısal selmektedir. A raştı rmaya göre 4000 ve da­
a ç ı klama yararlı olacak. ha yüksek gelir g ruplarında s ınav kazanma
1 974-75 döneminde üniversitelerarası see­ olası l ığı, en düşük gelir grubuna göre üç
me sı navına 230 bin öğrenci katılmış. Sına­ defa daha fazladır.
va katılan öğrenci sayısının bu yıl 309 bin Sı nava g i renierin % 1 7'sl 1 000 TL. den
(gerçek adaylar bu sayının % 1 0-15 altın­ az gel ir g rubundan, % 3.8'i 6000 TL. den
dadır) . gelecek yıl bu say ı n ın 350 bin ola­ fazla gelir g rubundandır. Kazananların Ise
cağı h esaplanmakta . % 5.8'i lik gruptan, % 1 8.4'ü son grup­
tandı r.
Buna karş ı l ı k ün iversitelerarası gı rış s ı ­
navı kapsamı içinde v e d ışındaki tüm yük­ - Baba Mesle(jl ve Sınav Kazanma
sek öğren ime aynı yıl yapılan kayıt toplamı Olasılığı
60 bin'in altında. Sınavla kaydolanlar ise A raştı rmaya göre serbest meslek men­
% 16 dolay ında. Gelecek yıllarda ün iversi­ supla rının cocukl·arı yüksek öğrenime g i r­
telerarası g i ri ş sınavı lle ligili k u rumla ra me yön ünden en yüksek bir olasıllığa sa­
her on adaydan biri seçilecek. h iptir. Memurların ve sanayicilerin çocuk­
incelemen in yapıldığı yıl yüksek öğrenim ları bu grubu izlemekted i r. (Türkiye yüksek
ku rumlarındaki toplam öğrenci say ısı 264 öğrenim sınavını kazanma ortalaması % H !,
bin. Demek ki bundan böyle d ışardakiler serbest meslek % 22, mem u r % 20, sana­
içerdekilerden çok olaca k ; ün iversitenin her­ yici % 19). Buna karşılık k ı rsal kökenl i öğ­
hangi bir sınıfına kayıtlı , üniversitede oku­ rencilerin sınav kazanma olasıl ığı % 8, iş­
yan toplam öğrenci say ısı o yıl ün iversite ci kesiminin % 12 dir (geçerken buradaki
birinci s ın ıfa başvuran öğrenci sayısının a l ­ işçi tan ımımn geniş olduğu da bel i rtilme­
t ı n d a kalacak. l id i r.)
Araştı rmanın. 'sınava girme' ve 'sınavı ka- Kesimler a rasındaki bu fa rkl ılık, s ınava
zanma' ana böl ümleri içinde sun ulduğu be- g i rebilma olayı ile birlikte bakıldığında ger­
lirtilmişti. Kuşkusuz yüksek öğren i m için sı- ceğe daha yaklaşık bir görünüm kazanmak­
nova g i rme olayı olgunun ya lnızca bi r par- tadı r. örneğin son haftaki meslek itibariy­
casıd ı r. Y üksek öğren i m s ı navına girebil - l e çiftcilerin oranı % 66 olduğu halde. s ı ­
rn e k icin önce il kokula g i rebilmek, ortaoku- nava g i renler içinde çiftçi çocuklarının oranı
la girebilmek, l iseye girebilmek gerekir. Son- % 24'tür. Meslekler ve sı nava g i renler Ili­
ra da bütün bunlardan mezun olabilmeye ba riyle bir hesa plamada, bir ciftci çocu!)u­
yetecek olanaklara sahibolmak gerekir. Yan nun sınava g l rebilme olas ı l ığı 1 puan alındı­
yana kon up karşılaştırılması gerekenler, ğında, sanayici kesimden gelenlerin s ı nava

ELEŞTiRi 1 TANITMA 1 TARTIŞMA 1 63


girme olasıl ıı;ıı 34 puan. tüccar kesiminden relerde gecikme ve yıl kaybetme oranının
gelenlerin 10 puan, serbet meslek kesimin­ yü ksek olduğu ve geri kalmış yörelerden
den gelenlerin 7 puan olmaktadır. Son uc sı nava girenieri n b i rden fazla şans denedik­
ola ra k yüksek öğrenim sınavını kaza nama­ leri yönünde yorumlan ıyor. Yani geri kalmış
yan çiftçi çocukları dahi geldikleri kesimin yörelerden gelen öı;ıre n cilerin durumu bir
seçme grubun u (büyük bir olas ı l ı kla köylü y ı l l ı k bir kesitte görünenden, sı navı kazan­
tarımla uğraşan kişi anlam ında değil de salar dahi kötüdür. Sınavı kaza n ma olano­
büyük topra k. çiftlik sahibi) temsil etmek­ ı;ıı önceden yüksek olonlar yollarında yürü­
tedir. mekte, d iğerleri yılla r yılı tı rmanmoğo co­
l ışmoktod ı r.
- Yerleşme Merkezleri ve Yüksek
Y ü ksek öğrenimde eğitim dalını tercih
Öğrenime Girme Olasılığı
edenl erin s ınav kozanma olas ı l ı ğ ı en fazla,
Öğrencilerin yerleşim yeri , yüksek öğreni- sağlık bi l i m l eri ne girme olas ı l ı ğ ı en azd ı r ..
m e katılma olas ı l ı ğ ı n ı etkilemektedi r. Yük­ Başka bir deyişle öncelikler meslek dalının
sek öğ renim sınav ı n ı kozononların % 79'u gelecekteki ekonomik çıkarlarına göre ve­
Mmmaro. Orta Anadolu. Ege ve Çukurova rilmekted i r. Ancak yü ksek öğrenime g irme
metropollerindendir. Bu bölgelerden s ı nava olas ı l ığ ı önceden yüksek olonların isted ik­
girenierin toplama ora n ı % 68'dir. leri dallara girebildiği, d iğer kesimlerden
S ı navı kazananların yaklaşık yarısı An­ gelenlerin hangi dala g i rebili rlerse onunla
koro, istanbul ve izm i r i l lerindend ir. B u il­ vetindikleri kolayca söylenebil i r.
lerden s ınava g i renler ise toplarnın üçte bi-
Yüksek öğrenim sınavı öncesinde kurs
rid ir. B u n u n gerek s ı nava katılma gerekse
görme sı nav kazanma olas ı l ı ğ ı n ı olumlu
başarı bak ı m ı ndan toplam n ü f usa göre yük-
yön d e etkileme ktedi r. B u kursla rın beli rl i
s e k bir oran olduğu açıktır.
bir büyü klüğün üstündeki kentlerde bulun-
- Çalışma Durumu duğu bilinmektedir.
Kısacası çal ışarak yü ksek öğren im yap­
ARAŞT IRMANI N YAKLAŞlMI VE iCERiGi
mak oldukca zo rd ur. (Yüksek öğrenime gi­
ÜZERiNE
rişte boşarı oranları çal ışonlarda binde 89,
Araştırmanın yaklaş ı m ı ile ilgili olara k
çal ı şmayanlarda binde 1 54'dür).
öncel ikle, değerlendi rmedeki dağ ı n ı k l ı k tar­
- A.i le Yapısı tışılmalıd ı r. Değerlendi rmede saptanan g rup­
Verilere göre dört k işilik aileden gelen ço­ lar s ı n ı fsol kökenle ilgili açık verileri ortoya
cuklar en yüksek s ı nav koza nma olası l ı ğ ı na koymadığı gibi, birbirinden bağ ımsız olarak
sahiptir. Bunu üç kişilik aile büyüklüğü iz­ çeşitli n itel iklere göre yapılan tasnifler ko­
lemekte. Sonucun. büyük kentteki yüksek nunun büt ü n l ü ğ ü n ü ve tekliğini ortadan kol­
gelirli modern oileyi sunduğu a ç ı k t ı r. d ı rmoktodı r. Aynı değerlend irmelerin birbi-
- Yolılılık ri ile il işkisi n i n kurul maması yüzünden. ola­
ğan olarak Q.rneğin Güneydoğu Anadolu'
Po ral ı yol ı l ı l ı k öğrencilere daha yüksek s ı ­
don az gelirli bir çiftçi cocuğunun. istan­
n a v kozanma olası l ı ğ ı sağlamaktadır. Po­
bUl'dan bir işçi çocuğu n u n , öğretmen olmak
ro l ı yot ı l ı l ı ktan el in po rmakları ile say ılabi­
üzere dörd ü ncü defa sı nava g i ren bir me­
lecek bir grup o k u l u onlamak gerekir. Po -
mur çocuğunun yüksek öğrenime g i rme ola-
rosız yatılılar ise ortalamanın a l tında bir bo-
sıl ıkları ortoya çı kmakta d ı r. Oysa verilerin
şarı geti rmektedir.
biraraya get i rilmesinden ortaya cıkon ge­
- Diğer nel görünüm açıktır. Eğer bir yüksek öğ­
Araştı rmoda yukardaki verilerin yorumu­ renim adayı, Y Ü KSEK GELi R D Ü ZEYIN­
n u gen işletmeye olanak sağlayon bazı ay­ DEN GELMEKTE (SERBEST MESLEK,
rıntı veriler de sunul uyor. Örneğin metro­ SANAYICI, T Ü CCAR AI LES INDEN) B Ü­
pollerden gelen öğrencilerde yaş yoğunluğu Y Ü K KENTLERDEN B IRINDE YAŞA­
19'un a l tı ndadır. Bu d u rum geri kalmış yö- MAKTA VE BELiRLi LiSELERDEN B l-

164 YURT ve DÜNYA


R1NDE EC/TIM GÖRMEKTE (ÖZEL- b i r careeve icinde kalmaktad ı r. Sonuc bö­
L/KLE PARALI Y ATILI) ISE (ki bu d u- lümünde şöyle deniyor: «Türk iye'n i n I çinde
rumda a i le yapısı, k u rs görme. calışma vb. bulunduğu koş u l l a r ü n iversitelerarası see­
veriler o l u m l u yönde olacaktır.) SACLIK me sınav ı n ı acı masız bir 'seleksiyon 'u ger­
BiLIMLERi BAŞTA OLMAK VZERE IS- cekleşti ren elek biçimine dönüştürmüştür.,
TEDICi DALDA YÜKSEK öCRENİME Oysa a raştı rma sonucları n ı n genel değerlen­
KATILACAKTlR. B u niteliklerden bir ve- dirilmesi, s ı n ıvların bir 'seleksiyon' olara k
y a b i rkaçı eksik ise sosyal bilim dalla rında işlemediğini göstermektedir. Sınıvlarla, ge­
öğrenim görmek, birden fazla sınava gir- nel sonucları belli bir işlemin istisnaları sap­
rnek d u ru m u nda kalabilir. B u n i tel iklere co- tanmakta d ı r. V-üksek öğrenime katılacaklar
ğunlukla sahip değilse a nca k olağa nüstü kökenieri ve olanakların yarattığı önceki eğl­
yetenekle veya rastlantı sonucu yüksek öğ - t imleri ile zaten bellidir, Yapılan işlem bü­
ren i me katılabilecektir. Ancak böyle bir ta- - yük coğunluğuyla egemen sınıf çocukları­
n ı miama ile ayrı ayrı değerlendirilen nite- n ı n yük sek öğretima kayded i l mesidir.
l i kleri birleştirebili riz. Konu üzeri nde b i raz daha derine lnebil-
Araştı rmada bu kadar acık bir sonucun rnek için bu a raştırmanın niçin yapıldığı­
doğrudan çıkmasını perdeleyen diğer eksik­ n ı n tartışı lmasında yara r va rd ı r. Yayının gi­
l ik, değerlendirmelerde genel verilere yer riş bölüm ü nde «Tü rk iye'de yüksek öğ ren i­
veril memesi ya da s ı n ırlı ölçüde yer veril ­ me yönelen öğrencilerin sorunları üzerinde
mesidir. Araştırma. eğitimde f ı rsat eşitliği d u rmak isteyen her a raştırmacı kökl ü çö­
ba kım ondan hiç de ol u msuz bir görünüş or­ zümleri get i rebilmek için sorun un kökenieri­
taya koymama k tad ı r. Türkiye'de sosyo-eko­ ne eğil rnek d urum undadır» deniyor. Bu söz
namik yapıya Ilişkin genel verllerin yüksek en genel i nde soyut olarak doğrudur. Ancak
öğrenim icin görünenden cok daha büyük bugün için Türk iye'de geçerli değild i r. Çün­
bir adaletsizliği sergilediği bilinmektedir. kü eğitimde ya da yüksek öğrenimde köklü
Eğitimde fırsat eşitsizl iğinin a ra ştırmacıla­ çözüm a lternatifi bugünkü d üzende yokt u r.
rın n iyetlerine ba ğlı olmaksızın b u kadar per­ Bu bakımdan «cözümııden kastedilen ne ol­
delenmasin i n nedeni , s ı nava g irme ola s ı l ı ­ duğu düşünülmelidir.
ğ ı n ı n s ı nava girenlerden ölçülmesi, köken i n Türk iye'de yüksek öğren i rn i n işleyişi ve
getird i ğ i avantaj v e dezavantajları n i s e sına­ yapısı. eğitim düzeninden a nlamlı bir kesit
va girenler ve başaranlar karşı laşt ı rması lle vermektedir. Başka bir deyişle yüksek öğ­
verilmesidir. Araşt ı rmada yaklaşı m ı n bu yön­ renim düzeni herşeyi sergileyen bir vitrin
de y a p ı l d ı ğ ı bel i rt i l m iştir. Ancak eğitim in d u rumundadır.
bir kes i t i n i n i n celenmesinde bu kadar yanıl­ Yüzeyde yaklaş ı ml a rla üzerinde d urula n ,
gıya yol a ça ca k bir yöntemin uyg u l a n ması­ tartışılan ve çözüm aranan sorunl a r ne­
na gidil irkan bunun daha fazla tart ı ş ı l mas·ı d i r?
gerekirdi. Demografik bir yaklaşımla, yük­ Araşt ı rma n ı n yapıldığı y ı l ü n iversitelera­
sek öğrenim yaş g rubunun hesaplanması. rası seçme Sınavına 230 bin öğrenci girm iş,
bu verilerin yüksek öğrenime g i renlerle kar­ bunlardan 37 b1 n'i s ı n avda başa r ı l ı olm uş­
ş ı laştırılması yapılsaydı «yüksek öğren ime tur. her kademe ve dalda yü ksek öğrenim
girme olası l ı ğ ı yüksek>> olarak t a n ı m l a n a n k urumlarına g i rebilan öğrenci sayısı da
kesimin s a b i t k a l ı p ka_l mayaca ğ ı , geride ka­ adayiara ora n l a k üçüktür. Lise ve lise se­
lan mi lyon'un s ı n ıfsal kökenin ne olduğu v iyeli okullar m ezunları tek amac icin ca­
kolayca saptan aca k t ı . Y a p ı l ması gereken bclıyorla r: y üksek öğre n i m kurumlarına g i r­
asıl karş ı laştırma ortoya cıkaca k t ı . Böyle mek. B u · d urumda iki sorundan biri sözko­
bir karş ı laştırma yapmak icin gerekl i veri­ n usudur: Y ü ksek öğrenim ka pasitesi yeter­
ler uygulanan a n ketdekiler dahil yeter­ sizd ir, a r t ı rılmal ı d ı r; veya yüksek öğrenim
l i d i r. kendi a macları içinde yeterl i d i r, o halde
Araşt ı rma n ı n yöntem ve değerlendirm e liseden yüksek öğretime gönderilenler azaı­
yakla ş ı m ı neden iyle va rılan genel sonuç dar t ı l m a l ı d ı r.

ELEŞT j Ri 1 TANITMA 1 TARTIŞMA 1 65


Genel gorunum, yüksek öğrenirnin kapa­ sek öğrenime yapılan harcamalar kapasite
sitesinin artırılınağa ça l ış ı l d ı ğ ı n ı gösteriyor. a rtışından çok. yüksek öğrenimden yarar­
Ya da böyle gösterilmek isteniyor. Orta öğ­ lanan topl umun küçük kesiminin eğitim ola­
retim kademesinde kapasite s ı n ı rlaması, ka ­ nakları n ı n geliştirilmesine yöneliktir.
deme ve dal değiştirme il keleri yok. B u n un tersini d üşünmek mümkün dei:jil­
d i r. Egemen s ı n ı flar ne sı nıfla rının eğitimin­
Eğitim düzenine bakışta en büyük yanıl ­
den yoksun kalmasını, ne de yürüttükleri
g ı , bu d urumun b i r kargaşa olarak n itelen­
sanayiin insangücü gereksiniminin karşılan­
mesinde olacaktır. Türkiye'nin eğitim düze­
maması gibi d u rumları onaylamazlar ve böy­
ni, düzenli bir kargaşalıktır. Böyle ol mas ı is­
le bir durumda gerekli ted bi rler a l ı rl a r. Yük­
tendiği için böyledir. Böyle olması sağlan­
sek öğreni rn i n 25 y ı l l ı k gelişimine bakıldı­
mıştır; gerek örgütlenme ve kapasite açı­
ğ ı nda ekonominin gereksinimine uyg un bu
s ı ndan. gerekse eğitimin içeriği açısından.
tür sıçramalar izlenmekted ir.
Türkiye'nin insangücü açıklarının varoldu­ B u d u rumda llseler ile yüksek öğrenim
ğ u n u hesa playan tek n i syenler bizce bu he­ kadernesi a rasındaki tıka n ı k l ı k nasıl açıkla­
sapla rı yeniden gözden geçirmelidir. Sürek­ nacaktır? Lise kapasiteleri yü ksek öğrenime
li iş a rayan ya da g üçlükle iş bulan yüksek uygun bir gelişima göre niçin s ı n ı rlanma­
öğren im çıkışl ılarının bulunduğu ekonomide maktad ı r. Egemen s ı n ıfların bilinclenmeyi,
nitel ikl i insangücü açıkla rından bu kada r her şeyin açı kca serg i lenmas i n i önleyici sü­
rahatça sözedilmemesi gere k i r. Talep he­ baplara ihtiyacı vard ı r. Türkiye'de yüksek
saplamalarında sanayinin yapısı d ikkatle öğrenim sınıf değişt i rmede tek yayg ı n umut­
gözününe al ınmalıdır. Sanayi n i n montaj sa­ tur. Bu umut, genel liseler gibi basit, ucuz
nayii yapısı nda ve ağırlıkla tüketim malia­ ve işe yaramaz bir öğreti m kadernesi ile
rına dönük ola ra k geliştiği bir ü lkede insan­ mümkün olan yaygınlıkta beslenmektedir.
gücü talebi nin bir kısmı yurtdışından kar­ Geneler y ı l la r ı n ı yüksek öğrenime girme
şıla n ı r. Yatırım ma l l a rı nda teknoloj i gelişti­ umudu ile l iselerde ve sonra ün iversite ka­
rilmesi. montaj sanayiinde ithal edilen par­ p ılarında gecireceklerd i r. Yüksek gelirli ke­
çalar. d ı ş istihdamı ilgilendirmektedi r. Oto­ simin. seçme okullarda eğitilmiş cocukları
motiv sanayi inde, makina imalat sanayi i n ­ istedikleri fak ü l telere g i recekler. kalanların
d e , elektrik-elektroni k sanayii nde nitel ikli üstün yetenek lileri de içeriği istenen biçime
işgücü talebi gelişmiş kapitalist ü lkelere getirilmiş öğrenimi görmek üzere yüksek
oranla daha azd ı r ve bir kesim i d ıştan sa ­ öğrenime, egemen sın ıfların h izmetine ka­
tın a l ı n makta d ı r. bul edileceklerd ir. Salt yüksek öğren i m gör­
Egemen s ı nıflar bu durumun bilincinde­ mek umuduyla yü ksek öğren im adayla rın­
d i rler. Gerçekte carpık ve ağır gelişen sa­ dan 1 1 79' u (ııon yıl) Hitltoloji böl ü müne g ir­
nayiin ve bunun gerektirdiği h izmet sektö­ meyi kabul edecek ve bunu terc i h i nde be­
rünün işgücü gereksinimini karşılayacak bir l i rtecektir. Sonuçta, gerçekte işsiz olah
yüksek öğrenim kapasitesini ya ratm ışlard ı r. önemli bir kesim de okululduğu söylene­
Yüksek öğreni mde yeni kapasite a rtışları rak istihda m dışı tutula caktır. Gerekirse
yerine, buna ayrılacak kaynakların, örneğin mektupla öğretim gibi, genelere öğre n i m
g ü m rü k ve vergi bağışıkiiğı gibi biçimlerde gördüğünü sanması i ç i n düzenlenmiş ola­
kend i le rine ödenmesi daha uyg undur. Yük- naklar da sunulacaktır.
ÖZKAN TANER

------�0 0 0·-------

166 Y U RT ve DÜNYA
GENEL VE TARIMSAL
KOOPERAT i FC i L i K

ZiYA GÖKALP M 0LAVI M

KÖYLÜMÜZÜ TANlYALlM lere de rastlanabil mektedir.


«Küçük köylü işletmeleri ülkede sosyal «Vur eli ne, lokmas ı n ı al» sözüyle n itele­
emniyeti yaratır. Zira m ü l k sa hibi olan çift­ nen «yorucu işlere m üsait. sulh zamanında
çi, toprağına ve veta n ı na mülk sahibi ol­ iyi vatandaş, harp zama n ı nda iyi asken
mayandan çok bağ l ıd ı r. B u küçük işletme olan toprak sa h ibi köylüm üzü, bu kötü kalp­
sa hibi olan köylüler ruhları basit ve Ilkel, I ilere karşı korumak icin yapılacak iş koo­
ihtiyaçları sınırlı, vücutları yorucu Işlere mü­ peretil kurmaktır.
salt insanlardır. Sulh zamanında Iyi vatan­ <<Şayet. bir ülkede serbest rekabflti ra­
daş, harp zamanında Ise Iyi askerdirler.» hatsız eden spekülatif işletmeler mevcut
(S. 1 60) değilse, orada çok defa kooperetil kurul­
«Bu tip işletmelerde (küçük köy l ü işlet­ masına bile gerek yoktur.» (s. 78) . r Koope­
meleri) çiftçi aynı za manda müteşebbis, rat i k spekülatif kapitalist sektöre karşı»
işçi, kapital ist (?) ve d i rektörd ü r.» (s. 1 59) (s. 1 3) kurul ur.
Anca k . söylenenleri yanlış anlamayın:
«Küçük köylü işletmeleri sayesinde, ka­ .
• Kooperatifler �erbest ticaretin tamam en
pital ist işletmelerde spekülasyonlar ortadan
karşısında değildirler.» (s. 78) . eSir koope­
ka lka r, işçi ile işveren arasındaki tartışma­
ra tilin randımanlı cal ışabilmesi i ci n onunla
lar önlenir.» (s. 1 59)
rekabet yapan özel işletmelerin varl ı ğ ı şart­
«Üretime katılacak şah ıslar (işçi ve işve­ t ı r.» (s. 78.) Örneğ in, «tarım a l ı m koopera­
ren) a rası nda olabilecek bütün a nlaşmaz­
tifleri n i n serbest t ica reti ortadan kaldırmak
l ıklar, z ı t l ı klar, k ü ç ü k köylü işletmeleri nde isted iği düşünülmemel id ir.ıı (s. 1 76). «Ta­
ortadan ka l kar.» (s. 1 59)
rım satış koopera tifler i n i n ic ve d ı ş ticareti
Köylüm üze ve kapita l ist işletmelerine iliş­ tamamen kooperatifleştirmek istediği anla­
kin o larak sa n ı rız kanılarınız oluştu. B u d u­ ş ı l mamalıdır. Tarım satış koopera tifleri ay­
ruma göre, spekülasyonları ve işei-işveren nen şirkeller. diğer k u ruluşlar ve özel mü­
sürtüşmesini ortadan kaldı rmanın yolunu teşebbisler gibi g ü n cel (aktüel) serbest re­
keşfettik: Türk tarım ı n ı n küçük işletmeye kabet sistem i n i n orga n i k ve tamamlayıcı
daya l ı yapısını daha da geliştirerek, her bir parças ı d ı r. Diğer bir deyimle tarım satış
köylü ailesini kapital ist yaparız, olur biter. kooperati fleri özel teşebbüs sistem i n i n ti­
Öte yanda, Başba k a n ı n tarım d ı ş ı kesi­ pik bir yön ünü teşkil etmekte olup, bu sis­
me ilişkin değerlemesine göre. tüm esnaf­ tem i n d ı ş ı nda düşünülemiyeceği gibi, bu sis­
lar, sanatkarlar ve serbest meslek sah iple­ temin yerine geçmesi de d üş ünülemez.»
ri kapita l is t say ı l ıyord u. Öyleyse. kapitalisli (s. 253)
en bol bir örnek ülke sayılmamız doğru ol­ EGLENCELi'K ALlNTl LAR
maz m ı ?
Bu eğlencelik a l ı nt ı l a rı , bir senatörümü­
KÖTÜ KALPLi KAPiTALiSTLER zün, ayn ı zamanda bir profesörümüzün ya­
Ancak, «XIX. yüzy ı l ı n ikinci yarısında Av­ y ı n c ı s ı n ı zara ra uğratan kitabında n seçtik.
rupa'da l i bera l izm ve sosya l izmin ya n ı nda Senetör profesörümüzün a d ı : Z iya Gökalp
kooperatifçi l i k den ilen yeni bir hareket yer Mülayim. K i tabın adı : Genel ve Tarımsal
almış ve bu hareket za manla Avrupa'dan Kooperalifçilik, (Mart 1 975, Bilgi Yayınevi,
bütün d ü nyaya yay ı l m ı ş t ı r.» (s. 26) 40 TL.)
Bu akıma ayak uyd urmak ve daha da Sayın senetör M ülayim, CHP'den meclise
bqtılılaşmak için Türkiye'nin nesi eksiktir? g i rmiş ve CHP k u rmayında kooperatifcil ik,
üstelik kimi zaman «kötü kalpli» kapital ist- tarım ve köyl ü l ü k sorunlarında uzman.

ELEŞT i Ri 1 TANITMA 1 TARTIŞMA 1 67


Sayın Mülayim, koopera tifçilik denince ak­ i srail'deki Klbbutz v e Moshov tipi koope­
la gelen adlar a rasında sayılıyor. Türkiye' rotil uygulamalarını da kücülterek anlatan
de her yerde M ü loyim'e. rostloyobilirsiniz: M ü layim. «Rusya 'doki• uygulamoya gelince
Türk-iş seminerlerinde, Türk Kooperotif Ku­ önce ne d iyeceği n i bilemez. 342. sayfada
rumu kongrelerinde. Milliyet. Cumhuriyet · söylediği «hatta denilebil i r ki, ülkem izde
Gozetelerinde. kooperotifcilik konusundaki a razi kullanma koopera tiflerine (üretim koo­
i ürilerd e . . . peratifi dememek için bu deyimi seçer) kor·
ş ı bir olleri i bile vard ı r» cümles ine uygun
Söz ü n ü ettiğim iz kitap. daha önce Ziraat
veriler a rama ve onlarla yorum yapma kay­
Fakültesinde ders kitabı olara k okutulan ki-
g ı s ı n a girer. Ancak, 338. sayfada şu ger­
tobın 440 sayfaya cıka r ı l mı ş ı . Kitabın tümü
ceğ i tesl i m etmem ek elinden gelmez : «Bu­
yukarıd aki görüşle rin savunu culuğuno ayrı l -
na rağmen. R us köylüsünün kolhazlar sa-
m ıştır.
yesinde sosyal ve kültürel bir çok h izmet­
Mülayim'e göre. kooperotif yaln ızca Bo­ lerden yorarlondığ ı n ı kabul etmek gereki r.ıı
tı'do vardır. Batının d ışındaki kooperatifler
CHP'li sayın senotör. Türkiye'de üretim
gercek değildir. Ordo devletin koopera ti fiere
kooperatiflerinin kurulup geliştiril mesine us­
aşırı etkisi vard ı r Kooperolitin devletle h i c
tal ı k la ka rşı cıkar. 343-344. sa.yfo lordo şöy­
b i r ilişkisi olmamalıdır. B u nedenle Mülo­
le der: « Biz. Türk tarı m ı n ı n genellikle ferdi
yim, serbest sistem adını verdiği Rocdale
m ü l kiyete dayanması ve küçük "m ülk işlet­
tipi i n g i l iz kooperotifciliğini şöyle över:
melerin, toprakları d ış ı nda kooperatifieşme­
<cRochdole kooperatifciliği, devletin yanıba­
ş ı nda fikri h ü r. vicda n ı hür bir varlık olmuş si gerektiği kanısındayız.»
ve şimd iye kada r devletten h i ç bir yard ı m 1 64. sayfada da şöyle der: «Tarım koo­
istememiştir.» ( s . 82) peratifleri. bir ülkede adil olara k böl ünmüş
Fikir ve vicdan sahibi kooperatiflerden mülkierin sosyal faydalarını ve aynı zaman­
yeri geldiği nde yard ı m isternekten de cekin­ do büyük ticari ta rım işletmelerinin teknik
ve ekonomik üstünlükleri n i sağlamaktadı r.»
mez: Fransa'da koopa ri tifler bir taraf­
tan sosya l istlerin kucağına düşmekten kur­ Demek ki. adil bir toprak dağ ı t ı m ı yap­
tulmuş; öte yo ndon da ü l keyi mevcut top­ maya gerek yoktur. Kooperotif kurulu nca
lumsal sarsıntılardon kurtarmak s u retiyle toprak adil d o ğ ı t ı l .mış gibi o l u r. Küçük top­
devlete yard ı mc ı olmuştur.» (s. 83) rak sahibi ile büyük toprak sahibi a rasın­
CHP sanatörünün kooperatifleri oturtmak daki çel işkiyi yok soyon bu görüş, h ic bir
istediği kucakları. yazım ızı n başındaki a l ı n ­ köklü değ işime boşvurmadon aynı toprak
tılardon kolaylıkla görebili riz. dağ ı l ı m ı yapısı n ı n sürdürülmesini istemeye
götü rür Bugün en gerici iktidarların tem­
Müloyim. tarımsol kooperatifleri her in­
s i l cileri bile, topraktaki adil olmoyan dağı­
celeyişinde. yaln ızca kapital ist ü l kelerin yoz­
l ı mın. koopera tifler a racılığıyle giderilece­
laşmış örnekleri n i kooperatif olara k gös­
ğ i n i a ç ı kca öne sü rmemektedirler.
terip, okuyucuyu koş ullandırmaya çal ış ı r.
Ancak. sıra a razi işleme kooperatifleri adı­ Toprak reformu konusundaki görüşler de
n ı verdiği. üretim koopera tiflerine geldiğin­ aynı doğrultudadır. M ülayim'e göre, «top­
de. kend ine uyg un örnek bulamama n ı n sı­ rak reformu özel m ülkiyeti ortadan kaldır­
k ıntısı içinde. önce i to lyo'doki kooperotif mak icin değil, aksine küçük köylü m ü l k
çiftlikler uygulomasına sarılır. B u koopera ­ işletmelerini kurmak s uretiyle özel mülki­
tifierin ça rpı t ı l a ra k a n l a t ı l masından sonra, veti sosyal ve poli t i k yönlerden g ü çlendir­
gerçek ü retim kooperatifleriyle uzak ya k ı n mek a macıyle yap ı l ma ktad ı r- .. Batıda top­
ilişkisi bulunmayan. herkesin boğ ı msı,z a ra ­ rak reform u ile meydana geti ril m iş bulunan
zil erinde kendi c ı ka rına çalıştığı biçimi. küçük köylü mülk işletmelerinin gercek (?)
«sosyçıl yönden» yeğlemek gerektiğini be­ kooperatifler a ra c ı l ı ğıyle . sadece örgütlen­
lirtir (s. 328). d i ril melerl düşünül mekted ir.» (s. 384)

1 68 YURT ve DÜNYA
Yalnızca örgütlendi rmiş olmak icin örgüt- Mülayim. bir alanda «becerikli, ihtisas sa-
lendi rmek amacıyla kooperetil k urma gö- h i bi, kapitalist bir müteşebbis özel bir iş­
rüşü karş ı s ı nda «pes» ediyoruz. !etme kurm uşsa» (s. 1 57) orada kooperatıf
Toprak konusundaki bu görüşler, ikti- k u rmaya gerek görmez. «Tarım kooperatifi
dara aday denilen C H P' n i n a k ı l danışma- ile kapital ist özel işletme» arasında fark
n ı ndan geldiği için önem taşı makta ve üze- bulmaz. (s. 1 57)
rinde durul maktad ı r. Bu görüşlerin etkile- Tarı msal kooperatifciliğin temel i lkeleri
diği C HP'den umut olarak söz etmenin yan- ele alın ırken de tüm i nceleme dar bir gö-
l ı şl ı ğ ı n ı d üşünmek gerekmez mi? rüşe dayandırılır. Sözgelimi, demokratik yö-
ÖTEKi TUTARSIZLIKLAR netim ilkesinin yalnızca Batıdaki koopere-
Kitapta ki tutarsızl ık lora ilişkin başka ör- liflerde old uğunu bel i rtirken (s. 63,) bu ko-
nekler verelim. n uda sosya list ül kelerin aşırı öl çüdeki li-
Yazar. koope ratifiere e·konomik a mac dı- lizi i kierini görmezden gelir. Anca k . bir yan­
şında h iç bir amac yüklemez: «Bu arada dan da kooperatıf demok rasisini aksatan
bel i rtil mesi ve unutulmaması gereken önem- uyg ulamaların pek önemli olmad ı ğ ı n ı be­
li bir konu da, koopera tifierin esas itiba- I i rtrnek icin cırpı n ı r (Bu ç ı rp ı nmalar icin
rıyla ekonomik amaçlarla k urulmuş örgütler bkz.: s. 39�-401 )
old uğud ur . . . Bütün ekono m i k işletmeler g i - ECEViT'E GÖRE MÜLAY i M
bi, kooperetil de ekonomik sonucları eko- Kitabın arka kapağında Bülent Ecevit'in
nomik yol lardan elde etmeye çalışı r.)) (s. 78) Ziya Gökalp Mülayim icin söyled iği ş u söz-
Toplumsal işbirl iği ruhu aşılama, toplu lere yer veril miştir: «Ziya Gökalp M ülayim,
ha reket. karş ı l ı k l ı daya n ışma bilinci, top- böylesine geniş çapl ı bir d üzen değişikliği­
lumsal bil inelenme gibi gercek kooperatif- ni, her yönü ile i n celemeye ve anlatmaya
çiliğe ilişkin konula rda. yazara göre koo- her ba kımdan yetkili değerli bir bilim oda­
peratitin hic bir Işlevi olmama l ıd ı r. mıdır. Yal nız tarım ekonomisi alanında de-
M ü layim'in kooperatifçileri aşırı bireyel ğil. kooperatifcilik a l a n ı nda ve tarım kesi­
ve cıka rcı kişilerd ir: « B i r koopara tilin orta- minin vergilendiril mesi konusunda da Tür­
ğ ı olan bir kimse. şahsi hesaplarını yapar kiye'nin önde gelen uzmanlarından biridir.»
ve ona göre hareket eder. Koopemtifte kal- CHP senatörü sayı n M ü layim, kitabının
mak işine geldiği sürece orada kalır. i şine 366-377. sayfaları nda. ABD'de cenazenin en
gel mediği za man ayrı l ı r. Herkes bu şek il- ucuz fiyatla kald ırı lmasını sağlamak icin
de düşüneceğinden, ortakların hepsi icin k urulan «Cenaze Kald ı rma Kooperatifleriı) n i
şahsi ekonomik yarar old u kca kocperatil incelemekted i r. isterseniz. biz d e b i r «Si­
ayakta d urur. ya ra r olmadığı zaman ise da- yasi Cenazeleri Kald ı rma Kooperatifi» k u-
ğ ı l ı r.)) (s. 79) ral ım.
RlDVAN KARALAR
--------o o o�------
MATERYALiST BiLiMLER TARiHi
D. SERNAL
J.
Ülkemiz okurlarına daha önce Marx ve vee Bilimler Akademilerinin yabancı üyesi­
Bilim1 a d l ı yapıtı ile tanılılan ü n l ü ingiliz d i r. Yapıtları orasında B il im i rı Sosyal iş l evi
,

bilim adamı J .D. Sernal'in bu kez asıl bü­ ihtiyaç Özg ürlüğü, Yaşamın Fizi ksel Temeli;
yük cal ışması Türkçeye çevrild i : Ma terya­ 19. Yüzyılda Bilim ve Sanayi, Savaşsız Bir
list B i l imler Tarihi. Dünya ve Hayatın Kaynağı en başta gelen­
Sernal 20. yüzy ı l ı n yetişti rdiği en buyük leridir.
bilim adamlarından biridir. ingiltere'de üst- Dilim ize Materyalist Bilimler Tarihi ola-
lendiği önemli görevlere ek olarak Sovyet-
ler Birliği, Macaristan. Polonya, Romanya, 1) J.D. Berna! Bilim ve Sosyalizm Ya­
Bulgaristan , Cekoslavakya, Almanya ve Nor- yınları Ankara 1965 ve 1974.

ELEŞTiRi 1 TAN ITMA 1 TARTIŞMA 1 69


rak cevrilen ve Sosyal Yoyınlo rco yayınlo­ kesçe bilinen sözcüklerin daha çok kulla­
non yapıtın orjinoli dört ciliten oluşmakta­ n ılmasına özen gösterilebilirdi.
d ı r. B i rinci cilt «Bilimin Doğusu• . i kinci Bir d iğer eleştirimiz ya pıtın Tü rkçesine ve­
cilt «Bilimde ve Sanayide Devri mler» . üçün­ rilen ad kon usundad ı r. Kitabın I n g i l izce adı
cü cilt «Coğımızda Dogol Bilimler» ve dör­
«Science in History»d ir. Bunu cTorihte Bi­
düncü cil! «Sosyal Bil i m ler: Sonuc» alt­ l i m» ya da «Tarih Süresince Bilim» d iye çe­
başl ıklarını taşı ma ktad ı r. Ça lışmanın bütü­ vi rmek daha uygun o l u rd u . Ceviricinin bi­
n ü toplum bilimlerinin gelişimiyle bilimin rinci cildin iç kopağında salt •Bil imler Ta­
gelişimi üzeri nde yoğunloşmoklo birlikte, rihi» dedikten sonra bundan vazgeçip eseri
özel l i kle halen Tü rkçeye çevri lmiş olan ilk «Materyal ist Bilimler Ta rihi» d iye adlandır­
i k i cil! tarihte bilimin gelişmesinin toplum­ maya .kara r verdiğini anlıyoruz. «Materya­
ları, toplumların gelişmesinin bilimi nasıl list>> sözcüğünü «Bilimler Torihi» nden ayır­
etki lediğini gösteren son derece başa rılı bir mak icin dış kopakla ayrı punto yazılar kul­
tarihsel cözüm lemedir. lan ılmasına karşın, biçi msel olara k yanlış
Tarih içinde bilimin in cel enmesinde kla­ bulduğ u m uz bu ad, okurda sanki materya­
sik bir yapıt olara k kabul edilen bu kitabın l ist olan bilimler, materyalist olmayon bi­
ingil izce ilk bas ı m ı 1954'de ya p ı l m ıştır. Ese­ l i mler d iye bir ayırım va rmış ve bu kitap
rin 1956'da R usça'ya cevri lip Sovyetler Bir­ materyal ist olan bilimlerin tarihi iriıiş izle­
l iğ inde yayımianmasının bu ü lkedeki «Bilim­ nimini uyandı rıyor ve yapıtın bilim konusu­
sel ve Teknolojik Devrim» tartışmalarında no bütüncü bakışını gölgeliyor. Türkçe ba­
dön ü m noktası sayılabi lecek gelişmelere yol sım ına verilen bu adın biçim a c ısından ol­
açt ığı bilinmekted i r. 1 957 Kasım'ında Mos­ duğu kadar öz acısından da ya n l ış olduğu
kovo'do, Sovyet Doğa Bilimleri ve Tekno­ kon usunda kuşkulorımız var. Bu k uşkular
loji Ta rihcileri Ul usol Birl iği ile Birimler Aka­ Sernal'in kendi sözlerinden kaynaklanıyor:
demisi Doğa B i l imleri ve Teknol oji Enstitü­ «Bu kitap bir bilim tarihi olmak iddiası nda
s ünce Serna l'in kitabını tartışmak üzere değ ildir; ana teması daha çok bilim ve top­
düzenlenen ve yazarın da katıldığı bil imsel lum o rasındaki bu karş ı l ı klı etkileşmedir.
konferans i l g i l i tartışmal a r icin öneml i bir Eğer taraf tutma eğiliminde olduğu iddia
dönüm noktas ı olmuştur. ed i l i rse, bu eğil i m tari hin bilim üzerindeki
Okurl a rımızo bu öneml i k itabın içeriğini etkisi yerine -bu tema çok işlendi- billmin
tan ıtmadan önce biraz Türkçe çevirisi üze­ tarih üzerindeki etkisi yönündedi r (Cil! 1 .
rinde d u rmak ist iyoruz. Hemen bel i rtelim sayfa 55-56) » .
ki üzerinde d u rulacak noktaların çoğu bi­
T ü m b u söylenenler ceviricinin ve yayıne­
çimsel. Kitabın özü ingil izce aslına old uk­
vinin özenli ve başa r ı l ı cal ışması n ı küçüm­
ça bağl ı kalıno rak boşon lı b i r biçimde çev­
semek amacını taşımıyor. Aksine. bibliyog­
rilmiş. Yalnız kita bın cevirisinde, özün sak­
rafya, eserde geçen adların a l fa betik llste­
lanmasına gösterilen bu özen in cevi ride
si icindekiler tablosuna kadar hiç bir öğe­
kullanılan d ilde d e gösterilmesi sağlanabi­
l i rd i . Genel l i kle kolay okunan, zorlamoyan

si i dışarda b; rakmodan yapıt cok titiz ve
özen l i bir çal ışmayla ele alınmış ve başa­
bir Tü rkçe k u l l a n ı l m ış cevi ride; ama zaman
rıyla çevrilmiş.
zaman «neden>> yerine «saik» . «biçim» ye­
rine «şekil>> , <<sürec» yerine «proses� g ibi Eserin önsözünde de belirtildiği gibi, J.D.
artık g ü n ü m üzde nerdeyse u n u tulmuş söz­ Berna! 1 948 y ı l ı nd a Oxford Üniversitesi, Rus­
cüklerin k u l l a n ı l d ı ğ ı n ı görüyoruz. Kimi tüm­ kin Kolejinde «Ta rihte B i l i m» kon usunda
celerde d e «doğal olara k neşet etti kleri» kor'lferans vermeye cağ r ı l ıyor. Konferans s ı­
gibi sözcük karmaları var. Kuşk_usuz. özü rasında ve sonradan, üzerinde o güne de­
biçiminden çok daha önemli olan bu kita­ ğin za man ayırabildiğinden çok daha fozl·a
bın okurlara zorlamadan okulturul ması ama­ çal ışmaya ve düşü nmeye gerek gösteren
cına saygı d uyulması gerekir, oma, hic ol­ bir konuya el atmış olduğunu anlıyor ve bu
mazsa artık g ü n ümüzün Türkçesinde her- kitabı yazmaya başlıyor. Ama bu gercekten

1 70 Y U RT ve DÜNYA
zor bir uğraştır, « Ü C haftada tamam l aya- bilimin elde ettiği sonuclar encok kôr ama­
cağ ı m ı umuyord um, şi mdiden onun ikisi ka- cını desteklemek üzere sermaye sınıfının
dar yıl vaktimi aldı. Bilimin 't arihteki yeriy- emrine sunulmaktad ır. Öte yandan , kapita­
le ilgili sorunların neler olduğunu daha ye- l izmden sosyalizme geçiş cağı ola rak ni­
ni anlamaya başl ıyorum» d iyor Sernal (Cil! telendirilen günümüzde gerek kapitalist ve
1 , sayfa 9, Önsöz) . gerekse sdsyal is t ülkelerde yarı n ı n toplu-
Ne var ki yazarın bu ca bası boşa gitme- m u n u n yaratılmasında b i l i m i n ·büyük katkı ­
m iş ve yapıt, bilimin tarih icindeki yeri, top- ları ol m akta ve üretici gücleri doğrudan et­
l umsal gelişmeyle i l işkisi konus u nda önem- kilemektedir. Bilimin gelişmesi, sosyalist ül­
li bir boş l u ğ u doldurımuştur . Yapıt, bilimin kelerde bütün engellerden k u rtulduğu icin
gelişmesini « büyük adamları mı c büyük keşif- daha h ızl ı olmakta d ı r.
leri» ne bağlayon efsanenin eleştirisiyle baş­
Bilim adamlarıyla, bilim adam ı ol mayan­
lomokto. bilimsel ilerlemenin asıl nedeni­ lar a rası nda bir düşünce orta k l ığı gerektir.
nin b i l i m l e topl umsol gelişme orasındaki B i l i m adam ı n ı n sosyal sorunlara; yönetici­
karşı l ı k l ı etkileşim olduğunu göstermekte ler, işçiler ve h a l k ı n da bilimsel çalışmalara
ve bilimin gelişmesinin bel i rleyici öğes i n i n , giderek artan oranlarda katılabilmeleri icin
bilimle ü retim a rasındaki i l işkiler old uğunu
gerekli şartlar ol uşmaktadır. Bilim, agi t i m i n
ortoya çı karmaktadır. Bernol'e göre bil imin yaygınlaştırı lmasıyla, sanayi va ü retim sü­
gel işmesinin izlediği yolun ticaret ve sano­
reçlerinin her aşamasında, hatta ev yaşa­
yinin gelişmesin i n yoluyla cokışmosı ; gü­ m ı nda zeka denemeleri n i n ve pratik yen il ik­
nümüzde de yer yüzündeki toplam bilim
lerin yara t ı l mas ı n ı sağlaya rak halka male-
adamları soy ı s ı n ı n onda dok uzundan faz­ di lmelid i r. Bilim adamları n ı n b i l i m i n uygun
lası n ı n bir d üzine kadar köm ü r · yatağı ve bir biçimde geliştiril mesini ve uygulanma­
o kadar başkent ve sanayi ken t i çevresinde
s ı n ı konu edinen halka açık tartışmalar dü­
topl a n m ı ş ol ması bir rasiantı değildir. Bi­
zenlemelerin i n ve ortaya. bir takım öneriler
l i m i n gelişmesinin s ı n ıfsal niteliği gözden
koymalarının artık zamanı gelmiştir. Bu yol ­
kacırılmamalıdır. Yeni bir sınıfın i ktidara
la savaş tehl ikeler i önlenebil i r, k ı t l ı k l a ra
y � nelmesi sırasında olduğu gibi üretim iliş­
son veri l i p topl umsal refah artırılabilir. Dün­
kilerinin hızla değiştiği za manlarda, bu sı­
ya bil imden bunları beklemektedir.
nıfın zeng i n l i ğ i n i ve iktidarını artt ı ra n ü re­
tim yen i l i kl eri özellikle gü ndeme g i rer ve Berna! kitabında savunduğu görüşleri
b i l i m i n ö n ü ne ileri a t ı l ı m yolları a ç ı l ı r. Böy­ kendi yaşam ı nda uygulayan bir kişid i r. Ba­
le bir s ı n ı f bir kere d u rum u n u sa{Jiama baO­ rı Ş kampa nyası n ı n en önde gelen mücade­
Iad ı k ta n sonra , ve yen i bir rakip sın ıfın ona lecilerinden biridir. Bu ca.J ışmalarıyla 1 953'
kafa tutmasını önliyebilecek kadar gücünü de Lenin Barış Armağa n ı' n ı haketmiştir. Da­
koruduğu sürece, herşeyin olduğu gibi kal­ ha sonraki y ı l l a rda da t ut um uyle bil i m ada-
ması onun cıka rınadır: o zaman teknikler m ı olma soruml u l u{J u n u n gercek anlamını
gelenekselleşir, bilim geriler. ortaya koyan ca n l ı bir örnek olmuştur.
B i l imsel ilerlemen in en önemli ve verim­ Di l i m ize cevrilmesini sevinele karşıladığı­
l i dev i rleri s ı n ı fsal fark l ı l ı kların bir ölçüde
mız bu eseri özell ikle, hôlô çağdışı bi r dav­
olsun ortadan kald ı rı ld ı ğ ı devirler olmuştur.
ron ışla topl umumuzdan kopuk, soy ut, bur­
Rönesans başlangıcı i talya'sında, büyük juvazinin bilim a n layışına hapsolarak ken­
devrimin Fransa'sında, ondokuzuncu yüzyıl di «fildişi kuleleri ni» yaratmaya özenen ba­
Amerika'sında ve farklı ve daha gercek bir zı bilim adamlarım ızın okumalarını ve bi­
anlamda bug ü n ü n Sosyal ist C u m h u riyetle­lim adamı olarak toplumsal sorum l ulukla­
rinde durum böyled i r. rını bir kez daha gözden geçirmelerini öne­
B i l im adamı ister kabul etsin ister etme­ ri riz.
sin bilim planlanma ktad ır. Kapital ist sistem­
de bu planlama tekellerce denetlenmekte ve NECDET BULUT

ELEŞTiRi 1 TANITMA 1 TARTIŞMA 171


iŞÇiLERE YÖNELiK
BROŞÜ RLER ÜZERiNE
Türkiye işçi. s ı n ı fı, yüz yılı aşkın bir mü­ broşür yay ı nların ı n i h t iyacı ne ölçüde ce­
cad � le geleneğine sahiptir. Bu süreçte, sı­ vaplad ı ğ ı n ı saptamaya calışmaktır.
nıf m ü cadelesinde. başarı ya da başa rısız­ i n celeyeceğimiz çalışmalardan biri Var­
l ı kla sonuelanan geniş deneyler kaza n ı l m ış­ d iye Yayı nları ndan. Faruk Pekin'in «işçiler
t ı r. Kazanılan deneyler. işçi s ı nı fına. örgüt­ Neden ve Nasıl Sömürülüyor» adl ı kitabı.
l ü olmak gerektiğini. s ı n ı f m ü cadelesinin Diğeri Tüm i ktisatçılar Birliği yayınları ara·
bilineli bi r eylem olması gerektiğini göster­ sında « işçi Dizisi» adı altında yayınlanan
mekted i r. dört broşür. i n celememizde birinci cal ışma
ü retim s ü recinde. işçi-işveren ilişk ileri ala­ üzerinde daha fazla d u racağız. Çünkü bi­
n ı nda, işçiler çıkarla r ı n ı n kapitalistlerin cı­ rinci çalışma ikinci bası m ı n ı yaptı ve geniş
karlarıyla kesi n olara k çeliştiğini anlamak­ ilgi gördü. daha ciddi bir calış!Tlan ı n ürünü
tad ı r. M ü cadele gel iştikce. işçiler burjuva ve nihayet kita p yazarının «idd ial ı olduğu»
devletiyle ve topl umdaki tüm s ı n ı flario iliş­ bir çalışma.
kileri a l a n ı nda, pol it i k ve ideolo j i k mücade­ « iŞÇiLER NEDEN VE NASI L
lenin önem ini ve gereğ i n i kavra ma ktad ır­ SÖMÜRÜLÜYOR»
lar. Bu süreçte, bil imsel sosyal izm. işçi yı­ Yayınevinin önsözünde kitap şöyle tanıtı­
ğınları a rasında yaygınlaşarak. maddi bir lıyor: «Yayınevimiz, emekçi kitle eğitimine
güç haline gelmekted ir. yardımcı olacak bir kitapla daha okuyucu
« Bel l i bi r ül kede, büyük sanayi n i n geliş­ karş ı s ı ndad ı r . . . Daha önceki yayınlarımızın
mesine o ra n t ı l ı olarak. o ülken i n işçileri a ra­ da ortaya koyd uğu g i bi, bilimsel gerçekle­
s ı nda. m ü l k sa h i bi s ı n ıflar karşıs ında işcl rin a ktarıl masındaki a rılaşma, anlatım ı bo­
sın ı f ı n ı n d urumu konusunda ayd ı nlanma is­ s ite indirgeme. çok önem l i soyut bilgilerin
teği yayg ı n laşır. işçiler a rasında sosyalist kitle içinde yaygınlaşmasına yardımcı ol­
hareket yayg ınlaşır... ( F. Engels) ma ktad ı r.» Yaza r ise amacını g i riş kısmın­
Ülkem izde de kapital izm in gel işimi, geniş da şöyle bel i rtiyor: uişte biz bu k itapçıkta
işçi yığınlarını mevcut ü retim il işki leri ve kapital ist söm ü rü mekanizması üzerine kon­
buna bağlı olara k şekillenen topl umsal iliş­ mak istenen perdeyi, maskeyi indi receğiz.•
kileri öğrenmeye yöneltiyor. Fabrikadaki ça­ Yayı nevi nin mütavazi sayıla bilecek sunu­
l ışmada, topl umsal yaşamda a ç ı kca görü­ şuna karşı l ı k , yaza r ı n «iddial ı » olması üze­
l üyor ki, olaylar rasgele, tesad üfi ya da ri nde d urmak gert!k. Çünkü kitabın bütü­
keyfi olarak değil, belirli k urallara bağ l ı nünde bu «iddiac ı l ı k» açıkça h issediliyor.
olarak düzenli v e sistemli bir gelişim gös­ ıı Kapital ist söm ü rü meka n izmas ı n ın» ince­
teriyor. O halde; bu düzenlilik nasıl ol uyor? lenmesi ve bil imsel olarak a ç ı ğa cıkarılma­
Topl u m u . üretimi ve değişim i yöneten eko­ s ı n ı n bil imsel sosyal izmin eseri old uğunu,
nomik ve topl umsal yasal a r. k urallar neler? herkes gibi yazar da b i l iyor. Bil iyor ama yi­
Kapital i zm nedir? Sömürünü n · temel i neye ne de idd i a l ı . 'Neden? Kitabın i leri böl ü m ­
dayanır? lerinde şöyle deniyor: «işçi s ı n ı fı bugün
işçi ler gerçeği öğrenmek. durumları. hak­ Türkiye'de henüz bu gücünün farkı nda de­
k ı nda tam bir a ç ı k l ı ğa kovuşmak istiyorlar ğildir. Ama gücünün bilinci nde oldra k sür­
işçi s ı n ı f ı n ı n tarihsel görevlerini başara­ d ü receği örg ü t l ü m ü cadelesiyle GELECE�I
bilmesi ve nihaı zaferin kaza n ı l ması da işçi iŞÇi SlNlFI TAYiN ED E C E KTi R . ıı işte b u ra­
yığınla rı n ı n örgütlülük ve biline düzeyinin da ıı iddlac ı l ı k » kend i n i ele veriyor. Zira ya­
yüksekliğine ve gel işkinl iğine bağlıd ı r. zar, işçi s ı n ı fına ve işçi sı nıfı hareketine
Son y ı l l a rda ülkemizde, işeilere yöneli k sosyalist hareketin dışında ba kıyor. işçi sı­
broşü r v e k itap yay ı n ı bu maddi ihtiyacın n ı f ı n ı n yüz yıllık m ü cadele geleneği küçüm­
son ucudur. Yazı n ı n amacı bu konudal<i iki senince, sosyal ist hareketi yok say ı l ınca,
çatışmayı inceleyerek. bcıgünkü k itap ve böyle değerlendirmeler yapılması doğaldı r

1 72 YURT ve DÜNYA
ve biz bunu yadırgam ıyoruz. Ama yazarın pitalist sistemde işçiler varoldukları toplum­
da göstermeye çalıştığı gibi, olaylar ve top- sal sistemlerde ezilen ve sömürülen sınıf
l um sal gelişim k işilerin i radesi ile belirlene- olma kon umu bak ı m ı ndan birbirine benze­
meyeceğinden yaza rın kalemi de işçi s ı n ı- mektedir. Ancak bu benzerlik, her dönemde
f ı n ı n s ı n ı f mücadelesinin düzeyini belirle- ezen ve ezilen sın ıfların birbiriyle i l işkisi ;
yemez. söm ü rü biçim indeki benzerl i k alanına gölü-
Kita b ı n bütün ünden a macın ne olduğunu rülmemel idir. Köleci sömürü, tarihte tanı­
bulmak kolay değil. Herşeyden ön ce eği- nan i l k sömürü olmakla birlikte, en acımasız
tim, p ropaganda · ve a j i tasyonun birb i rine söm ü rü ola rak da bilinir. Topl umların ta ri­
karıştırılmış old uğunu söyleyebili riz. Kita p- hi. o dönemden bu yana d üz bir çizgi izle­
ta; kapita lizmin ve palranların kötü olduğu ; memiştir. Topl umların gel işim sü reci ndeki
tarih i n çeşitl i dönemlerinde ezilen sınıfla- farkl ı l ı kl a rı kabul etmemek, bu süreci me­
rın d urumları karşılaş t ı r ı l a ra k sonuçta bun- kan i k ve diyalektik determi nizm ile izah
ların hiç de biribirinden fa rklı olmad ığı an- etmek demektir.
latılmaya ça l ı şıl ıyor. B u n u n la i l g i l i göze bo­
işciiere, « basi tleştiril miş bilimsel gerçek-
tan bir kaç örnek vermek gerekirse: «Peki,
lerı> a ktarılırken bu basitleştirme yaza rı is­
fabrika sah i bi patronlar, işverenler yani ka-
temese de önem li . teorik hatalara götü rü­
pjtalistler işçilerle birl ikte ça ılşırlar m ı ?»
yor. H ele bu çaba resimle re, şernala ra ve
diye sorul uyor. Verilen cevap, «patronlar iş -
formüllere vansıyınca d u rum daha da kö­
çilerle beraber çal ışmazlar. işçiler gibi kol
gücü ha rcamazla r , göz nuru, al ı n teri akıt- tü leşiyor. Örneğin yazar feodal topl umda
mazlar.» işeilere patronların « beleşci » ol- s ö m ü rü ora n ı n ı hesapl ıyabiliyor (!)
duğunu ispatlamek gereksiz bir çaba. Fab­ 3 gün
rikadaki g ü n l ü k yaşamda patronların ne «Sömürü ora n ı = --- x ·1oo = % ı oo
yaptığı ve ne yapmadığı gayet iyi bilinir. 3 gün
Ü retim sürecinde patronların yerin i sapta-
mak istiyorsak, o zaman da bunu bil i msel Feodal toplumda serller % 1 00 ora n ı nda
olarak yapma l ıy ız. Patronların bazı durum- sömürülüyordu» (sayfa 60)
larda fabrikaları n ı yöneterak ü retim süreci -
Basitleşti rmeler böylesine ilginç katkılar
ne « k a t ı l ması>> olgusundan, elbette patran
kaza n c ı n ı n çalışmanın ürünü, haklı bir ka­ veriyor. Kitabın 35. sayfasında üst yapı ve
zanç olduğu (') sonucuna va rılamaz. a l tyapı il işkileri şamalario gösterilmiş. Ge­
rek şema, gerekse ardından gelen açıkla­
Diğer bir örnek: « . . . bir kişi aynı işin ya­
malar. topl umların tarihi geliş i m i n i düz bir
p ı m ı na gönüllü olara k değil de, köle gibi
mantıkla ele al ıyor. Tarihin her döneminde
kamçı zoruyla, ya da ağa zoruyla ya da
topl um sal i l işkiler; o dönemde yaşa nılan
ücret kaza nma zoruyla katı l ı rsa . . . » . işç ile­
ekonomi k il işkiler tara fı ndan bel irlen ir. An­
re. tari h i n çeşitli dönemlerinde, ezilen sı­
cak. toplum sal gel işimde, ekonom i k ilişki­
n ı fl a r olarak kölelerle. serflerle d u ru m u n un ,
benzed iğini anlatmak, bunlarla farkla rının lerin bel i rleyiciliği mekanik bir tarzda ele
pek de önemli olmadığını söylemek; yarar­ a l ınamaz. Çünkü topl umsal gel işim ekono­
sız olması bir yana doğru da değildir. Top­ mik maddec i l i kle açıkl anamaz. Üst yapın ı n ,
l u m l a r ı n ta r i h i n i n s ı n ı f mücadeleleri olması a l t y a p ı üzerindeki etkileri göz önüne a l ı n-
doğrusu. tari h te ezen ve ezilen sı 11 ı fları n nı azsa ya da ü retim ilişkilerinin bel i rleyici
d urumla rın ı n hep aynı olduğu anlam ı na rol ü a ba rtı l ı rsa; toplumsal bili nelenme ve
gelmez. bir ü retim il işkisinden daha ileri bir üretim
Gerçekte köleci s istemle birli kte toplum- il işkisine geçmek için siyasi m ü cadele, po­
la r ezer. ve ezilen, sömü ren ve söm ü rülen l itik örg ü t l enme zorunlul uğu i nka r edilmiş
sınıflar olara k böl ün'm üşlerd i r. Köleci sis - ol u r . Bu düz mantık 71 . sayfada yine orto­
ternde köleler. feodal sistemde serfler, ka- ya çıkıyor:

ELEŞTi Ri 1 TANITMA 1 TARTIŞMA 1 73


«Toprak o1jalorı KAPiTALIST
Feodal beyler Patronlaşorok S l N l FI
Tefeciler Burj uvaleşorak ----+ Meydana
Tüccarlar Kapitalistleşerek getirirler.•
lmalothane sahipleri

Biliyoruz ki, kapitalist sınıf feodal toplu­ kitlelerin sayısal varlı�ı kapital izmin gelişi­
mun bo� rındo filizlenir. Ancak bu gercek mi ile ortaya çıkan işgücü talebinin üstün­
bizi feodal topl umda yer o la n egemen s ı n ıf­ dedir. Plonsız, onarşik, üretici gücleri yete­
ların her zaman kapital ist toplu mda kapita­ rince h ızlı geliştirmeyen kapital ist sistem
listler haline geldi�i son ucuna götürmeme­ işsizli�ln de anasıdır. Kapital istler isteseler
l idir. Çünkü burj uvazi yen i toplumda yeni bir d e istemeseler de kapitalist sistem topl um­
sın ıftır. Bir ü retim biçimi nden ötekine ge­ da işsizliğin nedenidir. işsizler ord usunun
ciş egemen sı nıfların kendi leri n i yeni sömü­ d urumu ve n icell�i. kapitalizmin gelişimine,
rü yöntemlerine uyd u rmalarıyla gerçekleş­ bunalımiarına göre de�işlr.
mez. Ü lkeden ü l keye farkl ı l ık l a r göstermekle Resimlerneler konusu nda iki kück örnek
birlikte eski sömürücülerin büyü k bir böl ü ­ yeterince fikir veriyor. Kitabın 96. sayfasın­
mü egemen konumlarını kaybeder, yerlerini daki sömürüyü anlatmak icin konan ve 1 56.
yeni bir s ı n ı f a l ı r. sayfada Türkiye'nin bağ ı msız bir ülke ol­
Basitleşti rmelerle ilgili örneklernelere de­ mad ı ğ ı n ı ispatlamek için .konan yazılı resim­
vam edel im: « Ü retim ise tükettiğimiz bu ler bu konuları kötü bir şekilde karikatürize
ürü nleri o rtaya cıko rmaktı r.» (sayfa 16) Bu etmekten başka bir anlam taşım ıyor.
tanımlama, ü retim ve tüketimin birbir i n i kar­ Gelel im basitleştirmeden do�an teorik
şılıklı etkilemasini göstermesi bakımından hataların dışında yazarın temel kon ularda­
do� rudur; çünkü, i htiyacların ortaya cıkma­ k i yanılgılarına:
s ı n ı ve tüketim tarzı n ı ü retim bel i rler. Ama « Köle sahipleri ayrıca köleleri daha faz­
tekel kavra mları en net biçimde koymak la söm ü rmek icin kafadan birkaç tane tanrı
gereklidir. «Üretim kavra m ı ; hem ü retim sü­ uyd u rd ular. Tan rıların taştan heykellerini
re;clerinin kendilerini. hem de ü retilen şey­ yaptıla r, totem, put, d i n , deyip köleleri da­
lerin da1jıtım, değişim ve tüketimini içerir.» ha fazla ça l ıştı ra biirnek ve onların sesleri­
(A. Spirkln, O. Yakhat Diyalektik ve Tarihi nin ç ıkmamasını saı:Jiamak icin köleleri bu
Materyal izm, sayfa 1 45) taştan heykellerle, putlarla korkutmaya ca-
«Yedek işci ord usu» üzerine söylenenler l ış t ı la r. Dinleri, s ı n ı f eşitsizliğinin teminatı
de bilimsel olmaktan uzak. Bu kavra m ı n ka- olarak kullandıla r.» (sayfa 50 5 1 )
pitalist sistemin temelde subjektif faktör­ Yazar d i n i n o rtaya cıkışı konusunda son
lerden bağımsız işleyişi çercevesinde acık­ derece il kel ve yanlış bir anlayışa sa hip.
lanması yer i ne «herşeyi ayarlayan», « işsiz insa n l ı k tarihinde d i nin ortaya çıkışı insa­
i nsan kü tlesi» ya ratan patran tablosu çizi­ n ı n doğa karşısında güçsüzlük duygusundan
l iyor. « işleri öyle ayarlarlar ki. herkes iş sa­ kayna kla nmaktad ır. ilkel toplumda insanlar,
hibi olamaz. Çünkü herkes iş sahibi o l u rsa col ışırla rken ve yaşamak icin mücadele
ücretler yü ksel i r . . . Onun icin kapita l istler ederlerkan kend ilerini çevreleyen dış güçle­
hep işsiz insa n kitlesi yara t ı rlor. Köylerde, r i n ne olduğunu da o nlamaya uğraşmışlor­
kasabolarda. şehirlerde, büyük bir yedek iş­ d ı r. ilkel topl um insa nları sellerin, yangın­
ci ordusu iş isteriz diye bekler.» Gerçekte ların ve doğal a fetierin karşısında caresiz
yedek sanayi ordusu patronların i radesi ile kalmışlardır. i n san ı n doğa karşısında duy­
yarotıl moz. Bu olgu kapital izm i n kocı n ı l maz d uğu güçsüzlük duygusundan kaynaklanan
bir son ucud ur. Çünkü, topl umda kapital iz­ dinsel duygular sonradan bu güçsüzlük d uy­
m i n gelişimi hızla d iğer sın ıfların mülksüz­ gusunu sürdüren bir faktör olmuştur. Böyle­
leşmesi ve yoksullaşmasına yol acar ve bu ce egemen sınıflar elinde dünyanın bilimsel

174 Y U RT ve DÜNYA
olarak tan ı nması n ı engelleyen dinler, sömü­ o zamanın toplumsal sistemi yeterince de­
rülen sın ıfları baskı altında t utma işlevi rin bunalım içinde değildl ve köleler bu
görmüştür. düzenı değişti recek örgütlükte, güçte de­
Sermaye birikimi üzerine söylenenler de ğillerdi. B u n u n ici n gerekli objektif koşullar
bilimsel sosyalizme cok yabancıdı r: «Kısa· yoktu. B unalım içinde olan Roma Cumhuri­
ca söyleyel i m ; Sermaye n i n temel inde sö­ yetinin köleci devleti Idi.
m ü rü . fetih, korsa n l ı k . hayd utluk, tala n , h ı r­ «Türkiye ba ğımsız b i r ülke m idir?» başlı­
sızlık yatar.» (sayfa 7 1 ) « işte sermaye yu­ ğı a l t ı nda 1 53. ve 1 54. sayfalarda Türkiye'
karıdaki anlatt ı ğ ı m ız gibi haklı. namuslu nin emperyalizme bağ ı m l ı olduğu incelen·
olmayon yolla rla. kan ve ateş ile birikti.ı m iş. Burada yabancı ş i rket isimleri. acenta
(sayfa 73) Sermayenin birikimi hayd utluk, adları. radyo rekla mları sayılarak, Türkiye'
talan. h ı rsızl ık. korsa n l ı k yani tek kelime nin emperyalizme bağımlı olduğu değil, Tür­
ile zor ile izah edilemez. H ı rsızl ık. hayd ut· kiye'de çok soyıda yabancı şirket olduğu
l uk , kon ve ateş özel m ü l kiyet! yaratmaz. gösterilebil m iş. Bir ülkede yabancı firmala·
Sadece özel mül kiyete el değişti rtir. ilkel rın bulunması. üslerin olması o ülkenin em­
birikim s ü recinde önemli bir yer t u tar. Ser­ peryal izmle ilişkisi olduğunu gösterir. Ancak
maye birikimi ekonomik kaynakla rıyla acık· emperyalizmle olan bağımlılığı bu şekilde
l a n m a l ı d ı r. i l kel topl uluğun dağılmasına yol açıklamak. bu bağımlığın bel irişini. gelişme­
açan ve s ı n ıfların ortaya çıkmasına yol acan sini yeterince ciddiye almamaktır. Türkiye
özel m ü l k iyet kurumu, emek ü rü n lerinin ki­ kapitalizmi emperyalizmle bütünleşmiştir.
şisel tüketim icin değil. değişim icin üre­ Yabancı emperyalist tekellerin Türkiye'de
tilmesin i n yani meta ü retiminin bir sonucu­ acentalar bulund urmasından öteye «Türkiye
dur. Ü retim ve değişim süreci zorunlu ola­ kapitalizmi bir sistem olarak kapital ist d ü n ­
rak za man içi nde ü retim araciarının tek bir y a ile ekonomik, teknolojik, mali pol itik ve
s ı n ı f ı n e l i nde birikimine yol açmıştır. askeri bağı m l ı l ı k il işkileri içinde büt ü nleş­
Yazar. köleci topl umda Spartaküs isyan ını miştir.» Türkiye'nin bağımsızl ığına kavuşma­
•serüvenci» bir a nlayışla ele alıyor. « M.Ö. sı da, bazı yabancı firmaların ve askeri üs­
74 yıl ı nda Spartaküs adlı köle peşine binler­ lerin kaldırılması ile sı nırlı değildir. «Türkiye
ce köleyi tak ı p dağa çıktı. Dağda 60.000 ancak kapital ist-emperyalist i l işkiler a ğ ı n ı n
kişilik bir k uvvet meydana getirdiler. Roma d ı ş ı n a bir d a h a geri dönmernek üzere cıka­
i m paratoru bunlarla başa cıkarnadı ama bil irse» gercekten bağımsız olabilecekti r.
köle sah i bi efendiler. kendilerine karşı mü­ Son olarak «Geri bıraktırılmış ü l keler (ör­
cadele eden insanla rı böl ü p yeneceklerini iyi neğin Tü rkiye'de)» sözü üzeri nde kısa ca d u­
biliyorlard ı . Bugün işeileri Alevi · Sünni, Si· ra l ı m . Geri bırokt ı rı l m ış kavra mı bilimsel bir
vaslı . Kayserili. diye. parcalayıp söm ürü dü· kavram değild ir. Geri b ı rakmak, ileri gitmek
zenlerini devam ettiriyorlarsa. Sparta küs'ün gibi terim ler. kapitalizmin d ü nya ölçeğinde
kuvvetlerini de Gol'li Roma 'lı diye parcala­ eşitsiz gelişim yasasını gizlemek icin kulla­
d ılar. Spartaküs'ün önderl iğindeki kölel'er, n ı l ır. ic dir.ıamiği. sınıfsal yapı ve il işkileri
birbirlerini yemekten efendilerini yenernedi­ a rka plana iten d ışsal « b ı rak tı rılmışlık• kav­
ler ve yeni ld iler.» (sayfa 56) ramı yerinde değildir. Sanayinin ileri ya da
Spartaküs isya n ı M.Ö. 74 - 71 ta ri hlerin- g ııri ol ması kapitalizmin eşitsiz gelişiminin
de oldu. Bu isya n ı n iki tarihsel önemi var - d ü nya copı nda geçerl il iğinin, Iç ve dış fok­
d ı r : Biri kölelerin emeği üzerine k u r u l u top- törle rin bü tünsel etkisinin bir sonucud ur.
l umsal d üzene önem l i bir darbe indi rmesi,
TiB YAYlNLARI «iŞÇi DiZiSi»
d iğeri özg ü rl ü k için mücadele geleneklerine
büyük katkısı olmas ı . Ancak Spartaküs is­ Bu dizi « Pa h o l ı l ı k ; Türkiye'de Sınıflar; işci
ya n ı n ı n . Roma kölecileri tarafından bastı­ Hakları ve Grevı başlıkları alt ında dört bro­
rılması. yaza r ı n yazdığı «Asteriks Serüveni» ş ü r olarak çıktı. Broşür;erde başlı klar iki ya
gibi olmamıştır. Bu isya nın olduğu tarih lerde da daha fazla kişinin karşılıklı diyalogları

ELEŞTiRi 1 TANITMA 1 TART lŞMA 175


biçiminde açıl ıyor. Bu d izi bir bütün olara k l id ir. Bu işlevi görürkan de vurdum uzdaki
ele alındığında işeilere değil, işci çocukla­ ve dünyadaki benzer mücadele deneyleri ve
rına yönel ik bir calışma havas ında. Bilim­ son uclarından örnek getirmelidir.
sel tahliller hemen heme.n yok. Türkiye'de Her somut sorunda a rtık karşılaştı rma
s ı n ı fl a r broşü ründe cıkartılan tabloda sö­ yapabileceğimiz bir baska sistem, Türkiye'
m ü rücü s ı n ıfların s ı ra l a n ı ş ı ca l ışmanın bilim­ nin Içinde yer aldığı kapitalist sisteme zıt
sel n iteliği konusunda yeterince fik i r veri­ bir sistem va r. Dünyö Sosyal ist Sistemi.
yor. Taptancı tüccarından büyük tüccara H em Fa ruk Pekin'in «işçi ler Neden ve Na­
kadar uzanan bir liste. işci hakları toplu s ı l Sömü rül üyor?» broşü ründe, hem de TiB'
sözleşme hakları d üzeyinde ele a l ınmış. Sö­ i n broşürlerinde sömürü mekan izması pa­
m ü rüden kurtulmak icin örgütlanrnek ge­ h a l ı l ı k , işçi h·a kları. sınıflar, grev gibi en te­
rektiği söyle n i rken. a rd ı ndan Türkiye'de beş mel konula rda bu sorunların kökünden cö­
m i lyon işe i n i n yarıdan azı n ı n send ikalı ol­ züldüğü sosyalist ü lkelerdeki örnekler hiç
d uğ u ve böylece işçilerin örgütlü olmad ı ğ ı a rı l a t ı l m ıyor.
eklenmiş. Send ika ve pa rti işlevleri b u şekil­ Sosya l is t ül kelerde send i kaların görevle­
d e karıştırıldıktan sonra . işçilerin örgütlen­ ri ve işçilerin ekonomik ve demokratik, hem
diğinde emperyalizmle savaşabileceği de de gercekten demokratik kaza n ımları. iş­
yazı larak. yazarların ı n kafa karışıklıkları ay­ sizliğin ortadan kalkmış olması. iktida r so­
nen okuy ucuya da akta r ı l m ı ş . Grev konu­ rununun nasıl cözüldüğü pahalılığın neden
s u «basit bir a n layışlaıı inceleniyor. Genel sözkonusu olmad ı ğ ı , söm ü rünün nasıl orta­
g revin, daya nışma g rev i n i n , pol itik g revin dan kalktığı, neden sosya list ülkelerde g rev­
ne düşünce o l a rak, ne de hedef olara k ba h­ Ierin olmad ı ğ ı , işçilerin neden böyle g rev,
si bile geçmiyor. Broşürlerde işçi s ı n ı f ı n ı n genel g rev. pol i t i k g rev, dayan ışma g revi
mücadele deneyleri görmemezlikten gelini­ ya da işgal. boykot gibi a racıarı yo r ı m yüz­
yar. Beş milyon işeinin sendikalı olduğunda yıla yakın zaman d ı r terketmiş olduğu ol­
ı Mayıs'ı nasıl k u llayocağı yazı l ı rken . bu gusu hiç aniatılmak bile istenmemiş. Sosya­
y ı l ku tlad ığ ı m ı z işçi s ı n ıf ı n ı n birlik ve da­ list Ü l kelerin zengin deneyleri ve sınıf mü­
yan ışma g ü n ü olan ı Mayıs u n ut u l uyor. cadelesinin asıl nedenleri, bu mücadelelerin
kapita l ist ve sosyal ist ül kelerdeki en son
<<Basitleştlrmeıı Anlayışı: görü n ü mleri bir bir a n l a t ı l mal ıydı. Ü l ke ülke
Bu broşürlerin işçiler icin yazı l m ı ş olma- örnekler verilebi l i r ve burj uvazi n i n bu konu­
sı demek a n l aş ı l ı r olsun d iye anlam değiş- larla ilgili saptırmalarına cak can l ı örnek­
t i ri l erak bcı sitleşti ril mesi demek değ i ldir. Bo- ler bulunabilird l.
s itleştirmek demek de kon u n u n , örneği n sö- SO N U C
m ü rü mekan izması n ı n , paha l ı l ı ğ ı n , grev ko-
Yazı mızın başında, işçi s ı n ı f ı n ı n broşür
nusunun, işsizl i ğ i n en temel i l kelerinin slo­
ve kitaplar konusundaki ihtiyacı n ı n ne ol­
ganlaştırılmasından ve formül leştiril mesin­
duğunu bel i rlemeye ça l ışt ı k . işçiler, topl um­
den ibaret de say ı lmamal ı d ı r.
sal yaşamın «rtıstgeleıı gelişmemesinin ne-
«işci broş ü rleriıı nde bas i t leştirmek, işçi- denlerini. bunu sağlayan topl umsal ve eka­
l eri acrnaza düştüğü en gü ncel ve en ka- nomik yasaları. kapitalist sömürü sistem i­
rışık sendikal, ekonomik ve politik sorun- nin işleyişini söm ü r ü n ü n temelini bilmek ve
ları en doğ ru ve en a n l aş ı l ı r b i r d i l l e a nlat- öğren mek istiyorlar. Bu istekleri karşıla­
mak olmal ı d ı r. B u r j uvazinin ve sözde «bi- maya yönel ik iki ça l ı şmayı kısaca inceledik­
limsel acıklama l a rıı ı n gölgesinden, bulan ı k - ten sonra, varabi leceğ im�z ilk sonuc, bu ca­
laşıırıcı etkisi nden k urtarmak olmal ıdır. l ışmaları n yetersiz olmasıd ı r. işci sınıfı ha­
Böylece hem g üncel kon uların en göze g ö- reketi bugün geldiği d üzeyi ile kapitalizmin
rünmeyen yan l a r ı n ı açığa cıkarmal ı , hem de ne kadar kötü bir sistem olduğunu, masal
o konular üzerinde okuyucularına bil i msel ya da hikôye usl ubunda öğrenmek aşama­
sosyalizm in gerekti rdiği hedefleri gösterme- sını çoktan aşm ışt ı r.

1 76 YURT ve DÜNYA
işçiler ve özellikle de sanayi işeileri üre- icin politik örgütlenmenin zorunlulu(junu
tim faal iyetinde bulunurken kapitalizmin bir beli rlemeden işeilere sömürü edebiyatı yap­
sömürü sistemi olduı;junu zaten kavramak- mak; işçilerin kendilii:jindenci eğilimine bo­
tod ı r. Ekonomik ve sendikal mücadelesinde yun eğmek t i r. Bilimsel sosyol istler geniş yı­
kapitalist sömü rünün temelinin üretim oroc- ğı nloro yönelik çolışmolorındo iki temel on­
lorı n ı n mülkiyeti n i n potronloro, kopitolistlere loyışlo hareket ederler:' B i ri, işçi ve emekçi
ait olması olgusuna dayand ı ğ ı n ı gör- y ı ğ ı nları n ı n biline düzeylerini y ükseltmek.
mekted i r. d iğeri, ekonom ik, pol itik ve ideolo j i k müco-
Ancok işçiler. ü retim sürecindeki gözlem- delenin bütünsel l i ğ i n i sağlamak. Ancak böy­
leri ile işçi s ı n ı f ı n ı n bili mine. bil imsel sos- le bir anlayış ve cobo tutarlı l ı ğ ı , portililiı;ji
yolizme voromozlor. işçi s ı n ıf ı n ı n kendisi n i gerektirir.
ve topl u m u sömü rüden k u rtorobil mesi için, Vere bileceğimiz üçüncü sonuc şudur: Bre­
bilimsel sosya l izmi bil mesi ve kovromosı. ş ü r ça l ışmaları nda işçi sın ıfı ha reketinin
onu maddi bir güc haline getirmesi gerekir. dünya ve Türkiye'deki mücadele deneyim­
O halde, işçilere yönel ik broşü rler bu onla- ler i nden yara rlanmak zoru n l u l u ğ u vard ı r.
yışlo ele a l ı norak yoz:lmak zorundadır. Çünkü işçi sınıfı sadece bilgili olmak için
Buna bağlı olara k hemen ortoya çıkan değil, başarılı ya da başarısız mücadele
bir sonu c do; işeilere yönel i k broşürlarin deneylerinden yorarlanora k dethedebile­
sosyolist h a reketin ü rünü olması gereğidir. cekleri koskoca bir d ünya için» mücadele
Sosyalizm hedefini göstermeden, bu hedef etmek üzere bilgili olmak zorundad ır.
REŞAT KADAYIFCILAR

------�0 0 0-----

SEVG I SOYSAL' IN geliştirme dönemidir bu onun Icin. Bu yüz­


i NSANLARI den, ad ı ndon boşlayorak hemen her şeyiy­
le Türkiye toplumunun, hatta herhangi bir
ilk bası m ı 1970 ta r i h i n i taşıyon Yürümek, somut topl umun uzağında olon bir kod ının
Sevgi Soyso l ' ı n , tüm olarak yaza rl ı ğ ı nda çevresinde ortoya çıkan bu öykülerden. on­
old uı;ju gibi, ele aldığı insa n l a rda ve insan­ ların kim oldukları pek bell i olmayan, kim
ları ele a l ış ında do bir değişime işaret edi­ oldukları fazla önem de taşımayon insan­
yor. Ama yaln ızca işaret ediyor; ya do bir la rdon b u rada söz etmeye gerek yok.
değişimin bel irtilerin i taşıyor. Onun edebiyo­ Sevgi Soyso l ' ı n insanları, onun üç romo­
tım ızdo öneml i bir yer kazanması do bun­ nı (Yürümek, Yenişehir'de Bir Öğle Vakti,
dan son ra başl ıyor. Ön'e mli, oma özgü n bir Şafak) ile son' öyküler kitabında (Barış Adlı
kişiliğin damgası n ı toşıdıı;jı, ay rıca nerelere Çocuk) karşımıza çık ıyor.
kadar uloşobileceı;ji tümüyle ortoya cı kmo­
AYDINLAR
dıı;jı için daldurulması güc bir yer.
1 968 y ı l ı nda kitap h a l i ne getirilen «Ton­ Sevgi Soysol'ın insa n l a rı orasında ayd ı n ­
te Rosaıı başlı k l ı kısa öyküler, yaza r ı n ı n l a r en büyük yeri kaplıyor. Kendileriyle su­
ince oloylı biçem i (usi Obu). zekice · bul uşlo­ rekli bir hesaplaşma içinde olon, her duru­
rı d ışında, daha sonrakilerle, hel e Yürümek' m u sorularla karşılayan, sorular tükendikce
ten sonrokilerle fazlaca benzerlik gôster­ anlamlı a nlamsız yenileri n i üreten, sın ıfsol
mez. O s ı ralar, okunup okunmod ı ı;j ı ya do kökenieri bakımı ndan genel l ikle kucük bur­
k imlerce okunduı;ju onun sorun u değil gi­ j uva. siyasal tutum ya do görüşleri bakı­
bidir. Bir a nlamda, yozo r l ı ı;j ı n ı kendi başına m ı ndan genellikle ilerici, solcu ayd ı n l a r. Bu

ELEŞTi Ri 1 TANITMA 1 TARTIŞMA 177


aydınların siyasal bilinç düzeyleri farkl ı : Zaten Ali'nin de yanl ışlar ya ptığı, yanlış
a m a şöyle b i r ortak sorunları oldui:ju söy­ şeyler söylediği oluyor. Sözgelimi, «lumpen­
lenebil ir, ya da bir başka deyişle, sorunları ler, icin şunları söylüyor: •Demin, onlar
şu ortak payda altı nda toplanabilir: i c i nde için bu düzenin çamuru, dedin ya. Bana
yaşan ı la n düzene nfl kadar katılmuk, bu sorarsan, onlar d üzeni n cürüklüi:jünü, bo­
d üzene karşı nasıl,. ve nereye kada r bir tu­ zukluğ unu en iyi yansıtan kişiler. Onların
tum almak. Bu sorulara verilen ya n ı tlar, on­ tavırları, bozulmuş, çürümüş carka karşı de­
ların veriliş biçimleri, cok zengin, kendile­ nenmiş sovunmolar. Kimse onlar gibi, on­
rini her zaman kolayca ele vermeyen, ama lar kada r düzenle bağlarını koparmamıştır.
her zaman üzerlerinde düşünme gereği n i Onların bu çarkın bir yerine takılmo umu­
doi:juran durumlar, süreeler ortaya çıkarır du falan yoktur» . Bu sözler, bilimsel sos­
Sevgi Soysal'ın eserlerinde. yalizm i n içinde bir yeri olmayan Fanon'u,
«dünya n ı n lônetlileri » n i : bir yondon do, fa­
Yürümek'te iki kişi öne çı kıyor: Elô ile
şizm i n terör aleti olara k kuilandıi:jı «lum­
Memet. Ancak, i leri l i k-geri l i k yukarıdaki so­
penleri» akla getiriyor. Ama Ali de çabuk
runun kendileri Icin taşıdıi:jı öneme göre ele
ayırt ediyor yanlışını . Az sonra şunları söy­
a l ı n ı rsa. bu iki aydın tipi ötekilere oranla
l üyor: «Öyle bir düşünce . . . Diyorum ya dü­
daha geri bir düzeyde. Zaten romanda cin­
şüncelerle oynamaya a l ıştırdınız benh. Ya­
sel sorun önde olduğundan, bu kişiler için
zarın Ali'ye önem l i yan l ı şlar yaptırmaması
yukarıda özetlenen sorun cinsel sorunla iç
gerek. Çünkü o, işçi s ı n ıfı aydınını temsil
ice geçmiş, kimi zaman onun tarafından
ediyor. Biraz ü l küselieştirilmiş, bu yüzden
gizlenmiş, örtülmüş durumda.
k i m i yonlarıyle gerçekliğe pek uygun düş­
Sevgi Soysa l ' ı n i nsanları arasında en müyar do olsa.
öneml i lerinden biri, Yenişehir'de B i r Ö�le
Vakti'nin Ali'si. Ali bir i şcl çocuğu, ü niver­ Vazarı n burada k üçük burjuva aydınları
site öğrencisi. Romanda olayların merke­ için bir çıkış yolu önerdii:ji söylenebilir. Bu
zinde bir yerde, her düşüncenin ya da dav­ yol, işçi s ı nıfı aydı nlarıyle sağlıklı itişkiler
ron ı şı n neredeyse şaşmaz bir ölçütü duru­ kurmak. Ama yalnızca bir çıkış. Çünkü bu
munda. Ali yukarıda k i sorun u aşmış bir ay­ ilişkinin, işçi s ı n ıfıyla, işçi sınıfının siyasal
dın. Onun için söz konusu olan düzene ka­ hareketiyle ilişki durum uno dönüşmedikçe,
t ı l ı p katılmamak ya da karşı çıkış biçimini bir noktadan sonra duraklamalar, hatta ge­
araştı rmak değ i l . Bu soru n u cözmüş o : çok­ rilemelere yol açması şaşırtıcı olmaz.
tan (hiç dei:jilse romanda sözü edil meyecek Şafak'da eksiksiz, her şeyin ölçüsü duru­
kadar önceden) siyasal h a reketin içinde ye­ mundaki Ali'nin yeri n i, pek çok eksiklikleri,
rini almış. güçsüzlükleri olan insanlar al ıyor. Bunların
Varlıklı bir küçük burjuva a ilesin i n cocuk­ ilki, Mustafa. Yine emekçi kökenli. bir köy­
l a rı olan Doğa n ile Olcay ise «kötülüi:jü, lü çocuğu. Bu kez a ilesinden uzakta; g ur­
epeyce bulanık olarak kavranmış olan dü­ bette okumuş, gurbette öğretmenlik yapmış.
zenin d ışına, olabllirse karşısına çıkma so­ 1 2 Mart'ta içeri girip çıkm ış. Siyasal hare­
runu i le henüz ka rşılaşmış iki gene öi:jren­ ketle ilişkisi öğrenci hareketlerinden öteye
ci-ayd ı n . Doi:jan kendi eseri olan bir ama­ gitm iyor. (Oysa Ali, Po rt i l iydl) . M ustafa bir­
tör sinema calışmasın ı n gösterll i ş i sırasın­ çok yanl ış yapmış. hôlô da yanlışlar yapan
da Ali'nin sert, oma soi:jlam eleştirisi ile bir devrimci. Buna karşılık, sürek l i olarak.
ka rşılaş ı p onunla arkadaş oluyor. Daha son­ kendisiyle, hatalarıyle hesaplaşmaya çal ışı­
ro, kızkardeşi Olcay da katıl ıyor bu arko­ yor. Ancak, bu s ı rada, belli başl ı iki yan ıl­
daşlığa. i şte bundan son ra. All'nin yüklen­ gıya düşüyor: Birincisi. yanlışların temeli­
di!':ıl şaşmaz ölçüt rolünün etkisiyle belli bir ne inmiyor. Dolayısıyle, asıl yan ılgıyı veri
noktaya kada r geliyorlar. Asl ı nda bu «şaş­ olarak hesaplaşmaya g irişmiş oluyor. ikin­
maz ölcütJ rol ü , All'nin neyi temsil ettiği cisi, buna bağlı olarak, o temel yanılgıyı ve
onloşılmozso, biraz abortmolı görünebilir. onun uzerine gelen ötekileri doğuran eski

178 YURT ve DÜNYA


cerceveyi aşamıyor; onun sınırları içinde mişini bir kenara atabilmeye çok daha faz­
kapanıp kal ıyor. Anca k, nesnel d u rum da la hazır d u rumda. Sonunda da en kazançlı
buna fazla elverişl i dei:jil. Bir bölümü bir­ çıkan o. Kendisi icin önem taşıyan birta k ı m
biriyle ilk kez karşılaşan insanların bir ara­ acıklıklara ulaşabiliyor. B u n a karşılık, Hü­
ya geldii:ji bir çeşit söyleşi toplantısı, bir seyin iyice yitip giderken, daha sağlam bir
ev ziyareti, daha başlarken baskına ui:jru­ kişiliği olan Mustafa karısının yaşad ığı ken­
yor. Bir gece sabaha kadar süren göza l t ı te doğru yola çıkıyor; oldukca beli rsiz
v e sorgulama s ı rasında ol uyor bu hesaplaş­ um utlarla, a ma daha da çok kuşkularla do­
ma. Her şeyi n merkezinde yaşa n ılmakla olan lu olarak, ezik, hırpalanm ış, bel ki biraz da
bu durum var. Onun icin Mustafa'n ı n he­ y ı k ı l m ı ş olarak.
saplaşmasındaki eksikl i k . roman ı n yapısı
Elô, Olcay ve Oya. Her biri bir öncekin­
içinde eksiklik ol maktan çıkıyor.
den daha ilerde ü ç ayd ı n kadın. Bunların
Hüseyi n . Mustafa'n ı n cocukl uk arkadaşı. a rd ı ndan. Barış Adlı Cocuk'taki öykülerle,
akrabası . Avukatlık sla j ı n ı yapıyor. Bugün bugün «goşist» diye adlandırılan öi:jrencl
Türkiye'de bell i bir yaştak i her «solcu» ay­ kızlar gel iyor. Bir yanda Güler: hayata. ha­
dın g ibi, bir zamanlar, şu ya da bu biçim­ yat ı n can l ı l ı ğ ı na daha yak ı n , kafası da,
de Parti hareketiyle i l g i lenmiş; bir süre kı­ olaylara ve insanlara bakışı da ötekiler ka­
yısından köşesinden katıl m ış. Ama Hüse­ dar şernotize olmamış. Öbür yanda Maocu
yin icin çok kısa, epeyce köksüz bir iliş­ gene kızlar: zengin babaları n ı n gönderdiği
kinin söz konusu olduğu anlaşıl ıyor. Gee­ zengin giysilerle komüncülük oynayan, kü­
mişte kalmış. zaman zaman temize cıkmak çük bir polis cocuğuna yakınlık gösterme­
için ya da gerekli olduğunda bir çeşit övünc yi devrim , karşı-devrim, s ı n ı f m ücadelesi
payı ç ıkarmak için hatırlanan. daha doğru­ gibi şeylerle karıştıra n . Sevgi Soysal onla­
su kullanılan uzak bir anı. Şafak'ta en tu­ rı nerdeyse olağanüstü bir gözlem gücüyle
tarsız, en kaypak, tutumu, kendisiyle he­ an latıyor. Da ha doğrusu, anialmıyor da,
saplaşması «oportünistce» d iye 'nitelenebile­ gösteriyor.
cek ayd ın tipi H üseyin. Hiç de zorlamaya
gerek kalmadan . bug ü n de karşılaşı la n bir­ iŞÇiLER
çok ayd ı n ı cağrıştı rıyor. B u rada Hüsey-in'in Sevgi Soysal ' ı n Insanları arasında böyle
verinde, Part i l i bir ayd ı n olsaydı , romanda­ bel irgin özell ikleriyle öne çı kan işçi ler yok.
ki çatışma çok daha can l ı , çok daha irde­ Onun amacı işeileri anlatmak değil. Çün­
leyici olurdu, diye düşü n üyorum . Ama ro­ kü yaşantı ve ona dayanan bilgi birikimi
manda ki olay örg üsü içine böyle bir ayd ı n ı buna elvermiyor_ Ancak, Şafak roma n ı ndaki
(erleştirmek, gerçeki i ğ e ters düşebi i i rdi. Maraş'lı Işçi Ali, onun insanlarından aklı­
Oya 12 Mart sonrasında sık ıyönetim mah­ m ızda kalan tek işçi. Ali bir sanayi işçisi.
<emeıerinde yarg ı lanmış. Adana'ya sürgüne 1 965'te (dşci Partisi» ne oy vermiş; 69'da
JÖnderiimiş bir yazar. Ötekilerden biraz da­ M ustafa verme dediği için vermemiş. Siya­
ıa yaş l ı , ama onlara o ra n la hareketin da­ sal hareket ı.e bir Ilgisi, gelişmiş bir siyasal
ıa uzağ ı nda. Ancak bu onun yara rı na olu­ bilinci de yok. Ama h i ç bir «yasal» sucları
fOr. Çünkü geçmişi söz konusu olduğunda
yokken , öteki lerle birlikte götürüldüğü göz­
:l uygusallıktan en uzak kalabilen o. Oysa. altında en büyük işkence, en büyük maddi
l!tustafo da, Hüseyin de. fark l ı amaçlarla eziyet ona uygulan ıyor. Yazarın yaptı ğ ı , bu­
:la olsa kendi geçmişlerinin ölçütlerine baş n unla birli kte, gerçekliğe uygun bir hatı r­
turuyorlar. Yan ı lgılarla dol u geçmişlerinin la tma. Gerçek gücün, dolay ısıyle de asıl
(anıltıcı ölcütlerine. Deriebili rse, tarihi ol­ hedefin altını çizmek ba k ı m ı ndan. Yetersiz
mak , hôlô bağl ı kalındığı icin gereğince belki, ama gerekli ve yerinde.
�leştirilemeyen bir tarihi olmak. onların de- Sorgu gecesinde ve geceni n son unda
�işimini s ı n ı rlandırıyor. Oya'nın böyle bir olup bitenler, Al i'de va r olan, sınıfının gere­
�ecmişi yok. O geçmişini eleşti rmeye, gee- ği diyebileceğim iz, bir sezgjyi ortaya çıkarı-

ELEŞTi RI 1 TANITMA 1 TARTIŞMA 1 79


yor. Burada, Sevgi Soysal'ın yakaladıQı eş­ ro kazanmayı, iyi yaşamayı eskisinden cok
siz bir ayrıntı üzerinde durmak gerek. (Ay­ daha iyi beceriyorum .» derdi .
rıntı? Hayır. sadece ramanın yapısı Içi nde Şafak'taki Akdeniz Sanayi'nin patronu
bir ayrıntı. Asl ı nda öze il işkin bir nokta). Tu rgut Sabuncu ise biraz daha şernotize
Gece boyunca Al i 'yi falakaya yatırıp döven edilmiş, deyi m yerindeyse. daha •kuram­
polis Abd ullah, sabah onun helaya gitme­ sahı bir tip. Onun nasıl bir insan olduğu a n­
sine yardım ediyor. Şaşırıyor önce Ali, tutu­ latılmıyor. Yalnız. B i rinci Şube Müdürü Ze­
nacak bir dal bulmuş g ibi yakınlık kurmaya kai beyi şu sözlerle, «köpek gibi• azorlo­
çalışıyor. Yazar şöyle a nlatıyor gerisini: d ı ğ ı n ı okuyoruz: « Kanunu doğru dürüst öğ­
«Oysa Abd ul l a h cıvıdı kca cıvıyor. Varan­ ren de öyle cık korşıma. Ben bu devlete her
ma derdinde bu sa bah. Bir şeye tutunma­ yıl avuc dol usu vergi ödüyorum. Bu devle­
n ı n bild iği tek yol u yaranmak.» tin kanunu benim fabrikamı korumayacak
«Hadi Maraşl ı , Kahramanmaraşlı olduğu­ da kimi koruyacak, capulcuları mı?»
nu göster. hadi aslan ım!» Turgut Sabuncu'nun fabrika müd ü rü
«Duruyor Ali. Dalga m ı geçiyor bu hergele emekl i albay Muzaffer bey icin de benzer
ben imle? » şeyler söylenebili r. Buna karş ı l ı k, Zekôi eni­
a H a siktlr lenhı ne boyuna anlatılıyor: okuyucunun belleQin­
Ali ağzından çı kana şaşmadı bile. Taban­ den kolay silinmeyecek bir polis şefi olarak
ları n ı n acısıyla Emn iyette olduğunu. tutuk­ kal ıyor. Falakacı polis Abdullah da öyle:
lanma, cehennem korkusunu, Abd ullah'ın zava l l ıl ı ğ ı , basit bir alet oluşu. soysuzluğu
polisligini unutmuş. Maraş'ın icinden oldu­ lle.
ğunu söyleyen bir soysuza sövmüştü sade­ Bir de. Yenişehir'de Bir Öğle Vakti'nin
ce. Ama yaptığının farkına varınca hiç sı­ Prof. Salih'ini, Doğan ile Olcay'ın babaları­
k ılmadı, rahatladı bile. Sözde hemşerl Ab­ nı ve karısı Mavhibe'yi hatırlamakta yarar
dullah'ı benkın ü stünde şaşk ın bırakıp he­ var. Bunlar, Sevgi Soysal'ın alaya aldığı
löya yöneldi. Basa bil iyord u tabaniarına «yıkılıp gidenler-den. «Ayrı ve başka birb
pekala» . olmak icin çabalar d urur Prof. Salih, bunu
engelieyebilecek her türlü insani ilginin uza­
DÜZENiN ADAMLARI
ğı nda kal ı r. Düzeni n bütün kurallarına ke­
Sevgi Soysal ' ı n eserlerinde iki önemli bur­ sinlikle uyar. Son u c olarak, bir «ohtur Prof.
j uva tipi var. Biri, Yenişehir'de Bir Öğle Sal i h , işe yaramaz bir ot. Karısı Mevhibe ise
Vakti'ndeki Güngör: yeni yeni palazlanan bir Cumhuriyetin i l k «Vekll»lerinden birinin kı­
tüccar. Boşanmak üzere olduğu karısı icin zıdır: Atatürk devrimlerine uygun olarak ye­
şunları düşünüyor: «Şimdi Güngör ona bo­ tiştirilmiş, •medeni bir gene kızımız». De­
şanmd karş ı l ı ğ ı nda iyi nafaka verecekti. ğişiklikten hiç hoşlanmaz, kapıcılorın, hiz­
Evet, ama yine de üç çocuk doğurm uş, on metcileri ni de fazla değiştirmeden az maaş­
beş kürtoj geçirmiş. Gü ngör'ün daima deği­ la cal ı ştırır ve küçük kızı görüp namaz kıl­
şen isteklerine cevap vermekten, gece ha­ maya özeniyor diye yaş l ı babaanneyi ev­
yatına ayak uyd urmaktan tü kenmiş, yıpran­ den uzaklaştirır.
m ıştı. Bundan sonra b i r koca bulamazd ı ko­
lay kolay. Oysa gene sayılırdı daha. Bu yıp­ «LU MPENLER•
ranmış ve tükenmiş d urumuyle Güngör icin «Lumpenler» Sevgi Soysal'ın eserlerine
h i c bir şey ifade etmiyordu . Güngör bu ko­ genellikle hapisane yaşa ntılarından aktarı­
nuda. a Ba k hemen hemen yaşlarımız aynı, lır. Çoğu kadındır bunların: «genel kadın­
ikimiz de aynı hayatı yaşad ık, ama bir ona lar• . esra rcılar, katiller. Hoyretle bakar on­
bak, bir de bana. Ben demir gibiyim. Genç­ lara Sevgi Soysal : «sevmed iği dostunu sev­
l iğimda olduğumdan çok daha iyi d urumda­ mediği kocasıyle bir olup doğrayan•. b un u
yım. Birçok bakımlardan eskisinden cok da­ g ünl ü k bir olay gibi anlatan kadınları hay­
ha ilerde, çok daha cekiciyim. Konuşmasını, relle dinler. Bu durumunu okuyucusu ile
düşünmeslni, glylnmesini, iş yapmasını, pa- paylaşmak Ister sanki. M utlaka var olması

180 Y U RT ve DÜNYA
gereken bir açı klamayı daha ileriye erte- l ikte var oldukları eserlerin içinden, yani
leyerek, saptamakla yetinir. Bu insanlar ro- bir anlamda, hayatın zengin karmaşıkl ıOı
manlardan öykülere. bir öyküden bir başka ici nden çekip c ı ka rmaya calışmasından
öyküye, kimi zaman adları bile deı::J i ştiril- doı::Jd u.
meden geçerler. Bir yerde eksik kalan on­
«Hayatı en zengin yerinden yakala• di­
lara ilişkin bir olay. bir anı, bir başka yerde
yordu Sevgi Soysal . «sana verilmiş arma­
tamam l a n ı r. Yaza r ı n kendisi bu insanlar üze-
ı::J a nların en güzeli olan hayatın yeterince
rinde d üşünmeyi ne kadar ertelese de, on- karşılığını ödedin mi?» Henüz ödememişii
lar. dör:ıüp dönüp gel i rl er, a k l ı na tak ı l ı rlar.
tümünü, ama kuşk usuz ödüyord u.
*
Anma amacı taşı mayan. soğukkanl ı , ince­
Sevgi Soysa l ' ı n , kısa ömründe. herhalde leyici olmaya yönelen böyle bir yazıda bu
onun da cok daha kısa bir bölümünde ya­ tür sözler uygun düşmüyor belki. Ama daha
şad ığı insanlar bunlar. B u yazı onla r ı n en uzun süre bu gereği duyocağız. Bundan
önemli yanları üzerinde düşünmeyi a mac­ kaçınmak mümkün görünmüyor. Çünkü Sev­
l ı yord u . En büyük eksikliği de. onları. bir- gi Soysal yazamayacak artık.

MESUT ODMAN

------�0 0 0------

ELEŞTi Ri 1 TANITMA 1 TARTIŞMA 181

You might also like