Professional Documents
Culture Documents
Bildiri 2018 - Ortaçağ'Da Vikinglerin Siyasi Ve Kültürel Açıdan Avrupa'Nın Oluşumuna Tesiri - Halil YAVAŞ
Bildiri 2018 - Ortaçağ'Da Vikinglerin Siyasi Ve Kültürel Açıdan Avrupa'Nın Oluşumuna Tesiri - Halil YAVAŞ
Editörler
Ender Eyuboğlu- Sami Baskın
Yayın No.: 05
ISBN: 978-605-81236-4-9
Yayımlanma tarihi: 15 Ekim 2018
Düzenleme Kurulu
Sekreterya
AVRUPA TARİHİNİN AKIŞINI DEĞİŞTİREN MUCİZE KADINLARDAN BİRİ: JEANNE D'ARC . 127
ı
REGIONAL CONVERGENCE IN TURKEY: SPATIAL DYNAMIC PANEL MODEL AND SYSTEM
GMM .................................................................................................................................................................................... 223
BOLU İLİ MUDURNU İLÇESİ HALK KÜLTÜRÜNDEN DERLENEN EVLENME ADETLERİ 261
ıı
ÖĞRETMEN ADAYLARININ BAKIŞ AÇISIYLA FEN BİLİMLERİ EĞİTİMİNDE ARTIRILMIŞ
GERÇEKLİK UYGULAMALARI..................................................................................................................................423
FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ KİMYASAL TEPKİME KONUSU İLE İLGİLİ KAVRAM
YANILGILARININ BELİRLENMESİNE YÖNELİK BİR TGA ETKİNLİĞİ.................................................. 564
ııı
SEVERE LIMB PAINS DUE TO RIVAROXABAN TREATM ENT................................................................... 585
KAT'I OYMA SANATÇISI MURAT ATEŞ LEATHER ENGRAVİNG (KAT'I) ARTIST MURAT ATEŞ712
İv
ÖĞRETMEN ADAYLARININ EĞİTİM AMAÇLI ALAN GEZİSİ DÜZENLEYEBİLME ÖZ-YETERLİK
İNANÇLARININ CİNSİYET VE ÖĞRENİM GÖRDÜKLERİ ÖĞRETMENLİK ALANLARI
AÇISINDAN İNCELENMESİ........................................................................................................................................756
VOLEYBOLDA FİZİKSEL VE MOTORİK ÖZELLİKLER İLE SERVİS ATIŞ İSABETİ İLİŞKİSİ 769
BİR GRUP BESYO ÖĞRENCİSİNİN GİRİŞ SINAVI PUANLARI İLE DERS BAŞARILARI
ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ.............................................................................................................. 772
SAİT FAİK'İN HİŞT HİŞT ADLI ÖYKÜSÜNE ANLAMBİLİMSEL BİR YAKLAŞIM ................................821
TÜİK 2013 YILI VERİLERİNE GÖRE ANTALYA'NIN SOSYAL VE EKONOMİK GELİŞİMİ 873
M j 898
j Jj UI j IaoaJI j 919
v
........................................................................................................................................... 930
AjjjjjJt AjİS jâ Aj^u jJjJt a Iı fl^frl j^j jA AjjJj V! n t Aİ^tl jâ Jâljjl »jk - itt ^$âa <~ılâjtA
..................................'....................................................................................................... ' ................................................. 994
vı
O RTAÇA ĞDA VİKİNGLERİN SİYASİ VE KÜLTÜREL AÇIDAN AVRUPA'NIN
OLUŞUMUNA TESİRİ
Halil YAVAŞ
G İRİŞ
Avrupa, Dor, Cermen, Hun, Avar, Slav ve Macar kavimlerinin istilalarından sonra VIII. yüzyıldan
itibaren yeni bir saldırıya maruz kaldı. XI. yüzyıl ortalarına kadar sürecek olan bu saldırının faili, o
dönem için "Vikingler" diye tanımlanan Cermen kökenli İskandinav halklarıydı. Bu kavmin
Bağdat'tan Grönland'a kadar askeri veya ticari yollarla faaliyet gösterdiği dönem, sonraları
"Viking Çağı" diye tanımlanmıştır.
Viking sözcüğünün etimolojik kökeni hususunda muhtelif görüşler ileri sürülmüştür. Genel
kanaate göre bu sözcük, "vik" kelimesine "ing" ekini alarak oluşmuştur. "Vik" kelimesinin ise
Nordik dilde "koy", eski İngilizcede "kamp yeri, kale" (Holman, 2003: 277) eski Almancada "kent
veya Pazar", (Bloch, 2005: 50) anlamlarına geldiği iddia edilmektedir. Vikingler o dönem için bazı
bölgelerde farklı isimlerle de anılmıştır. Rus ve Bizans kaynaklarında "Varangian", Frank
kroniklerinde "Norman", Müslüman yazarlara ait eserlerde ise "Ludane" ve "Mecusi" şeklinde
zikredilmiştir (Allen, 1960: 3).
Bu kavmin önceki dönemleriyle alakalı çok fazla bilgiye sahip olmamamız hasebiyle onları
İskandinavya'dan dışarı çıkıp, yağmalama ve istila hareketine sürükleyen etkenin ne olduğunu
tam olarak bilememekteyiz. Bu olayın sebepleri hususunda çeşitli iddialar ortaya konmuştur.
Bunların başında, aşırı nüfus artışı, iktidar mücadeleleri ve kan davaları, gemicilik alanındaki
teknik gelişmeler, ekonomik kaygılar ve Şarlman'ın kuzeydeki Hristiyanlaştırma politikasına tepki
yer almaktadır (Otte, 1907: 13; Bloch, 2005: 72).
Kanaatimizce istilaların sebepleri "tetikleyici" ve "destekleyici" şeklinde iki gurupta ele
alınmalıdır. Tetikleyici sebebin ya da sebeplerin tam olarak ne olduğu hususunda kesin bir bilgi
bulunmamaktadır. Yukarıda zikredilen başlıkların destekleyici sebep olduğu ve birbirleriyle
bağlantılı şekilde ele alınması gerektiğini düşünmekteyiz.
Viking Saldırıları
Vikinglerin, İngiltere ve Avrupa'daki faaliyetlerinin iki aşamalı olarak gerçekleştiğini
söyleyebiliriz. Birinci dönemdeki eylemlerin en dikkat çeken niteliği, kendi kültürel kimliklerini
muhafaza ederek, tanıma, yağmalama ve iskân süreçlerinin yaşanmasıdır. Bu dönemde genellikle
manastırlar hedef alınmıştır. İkinci aşamadaysa istila ettikleri toplum ile etkileşim içine girdikten
sonra, daha organize saldırılara girişmişlerdi.
Anglo-Sakson kroniklerine göre ilk saldırı 787 veya 789 yılında İngiltere'nin güney sahillerine
yapılmıştır (Anglo-Saxson Chronicle, 1914: 39). Bu saldırılardan sonra otuz yıl süren bir inkıta
yaşanmış ve devamında 835'te Ada'daki asıl eylemlerine girişmişlerdi. 865'e kadar devam eden bu
baskınlar, ani ve de kısa sürede sonuç almaya yönelikti. Hedef olarak genellikle kıyı bölgelerindeki
yerleşimler tercih edilmişti (Logan, 1993: 142).
Viking saldırıları en sert biçimde, "Büyük Danimarka Ordusu" diye bilinen askeri birliğin
döneminde yaşanmıştır. Viking liderlerinden Ragnar Lodbrok'un oğulları tarafından kurulan bu
ordu, 865'te İngiltere'nin güneyinden karaya çıktı ve on üç yıl boyunca oldukça şiddetli
eylemlerde bulundu (Anglo-Saxson Chronicle, 1914: 53). 878'e gelindiğinde Wessex krallığı ile
yaptıkları antlaşma sonrasında İngiltere'deki saldırılarına ara verip, hedefine Batı Avrupa'yı
koydu (Otte, 1907: 20). On üç yıl da Avrupa'da faaliyet gösterdikten sonra 892'de tekrar
İngiltere'ye döndü. Büyük Ordu'nun buradaki ikinci dönemi, 896'ya kadar sürdü (Holman,
2003:25). Sonrasında ise bir dağılma sürecine girdi. İngiltere'deki Viking faaliyetleri X. yüzyıl
72 9
sonlarına kadar daha hafif bir şekilde seyretti. 990'lara gelindiğinde ise bu kez önce Danimarka
kralı Çatal Sakal Sweyn, akabinde oğlu Knud, çok daha organize bir orduyla İngiltere'nin büyük
bir kısmını işgal etti. Devamında dönem dönem kesintiler yaşansa da Ada'daki Danimarka
hâkimiyetinin varlığı 1066 Hasting savaşına kadar sürdü (Anglo-Saxson Chronicle, 1914: 53-95).
Vikingler, İngiltere'de baskınlara başladıktan kısa süre sonra 794'te İrlanda'ya da saldırmaya
başladılar. İlk dönemlerde daha ziyade sahil bölgeleri tercih edilirken, sonraları ulaşıma elverişli
ırmakları kullanarak, daha iç kesimdeki yerleşimleri hedefleri arasına aldılar. 840'lardan itibaren
İrlanda'da ilk kışlaklarını kurup, devamında yeni yerleşim merkezleri oluşturdular. İrlanda'da çok
daha kolay bir şekilde hâkimiyet kurmalarına rağmen yerel halkın direnişi hep devam etti. Hatta
bazı dönemlerde Vikingler, İrlandalılar karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. Buna rağmen
1169'da İngilizlerin işgaline kadar buradaki Viking hâkimiyeti varlığını muhafaza etti (Logan,
1993: 45-52).
Vikinglerin Kıta Avrupa'sındaki saldırıları ise 799'da, Fransa'nın güneybatısında yer alan
Akitanya'da başlamıştır (Logan, 1993: 114). Ancak 834'te Hollanda sahillerine yapılan baskına
kadar, Batı Avrupa'da çok fazla bir eylemleri olmamıştır. Bu tarihten sonra ise saldırıların şiddeti
artarak devam etti. 845'te Paris'i yağmalayacaklardı ki Frankların haraç vermesi ile bu tehdit o an
için savuşturuldu (Price, 1989: 26-28). Aynı dönemde güneye inmeye başlayıp, Müslümanların
hakimiyetindeki Endülüs sahillerini hedefleri arasına aldılar. Bir Viking donanması daha da
ilerleyerek Cebeli Tarık Boğazını geçerek Akdeniz'e girdi. 845-861 yılları arasında Fas
sahillerinden Lübnan'a kadar Akdeniz'de çeşitli faaliyetlerde bulundular (Logan, 1993: 124-132).
856-862 yılları arasında "Büyük İstila" denen süreçte Viking baskınlarının şiddeti iyice arttı. Öyle
ki biri 856'da diğeri 861'de olmak üzere Paris'e iki kez daha saldırdılar (Price, 1989: 26-28). 862'den
sonra Avrupa'daki eylemlerine bir süre ara veren Vikingler, 879'da Büyük Danimarka Ordusu'nun
gelmesiyle birlikte Kıta'daki eylemlerini yeniden artırdılar. Bu kez saldırılar daha profesyoneldi.
Özellikle 885-886 yılları arasında Paris'e yaptıkları dördüncü saldırı, bu sürecin en önemli
eylemiydi (Logan, 1993: 132). X. yüzyıl başlarından itibaren Kıta Avrupa'sındaki Viking baskınları
azalmış olup, sonrasında da tamamen durmuştu. Bunda Normandiya düklüğünün kurulmasının
büyük payı bulunmaktadır.
İskandinavların Rusya'daki faaliyetleri Avrupa'nın diğer bölgelerindeki faaliyetlerine pek
benzememekteydi. Buradaki saldırılar kısmen daha hafif geçmekteydi. Bölgede Varangian ismiyle
bilinen Vikinglerin Bizans ile ilk teması 839'da başlamıştır. Pek dostane bir şekilde gerçekleşmeyen
bu temastan sonra, Karadeniz'in güney sahilinde yer alan Amasra'ya 840'ta bir baskın yaptılar.
Bölgede etkin olmaları ise, Rurik adlı İsveçli bir şefin IX. yüzyıl ortalarında Novgrod'a gelmesi ile
başlamıştır (Vernadsky, 2011: 50). Rurik'ten sonra bölgeye İskandinavya'dan yeni göçler gelmeye
devam etti. Yeni gelen güçlerle birlikte 860'larda İstanbul'a bir saldırı yaptılar lakin başarılı
olamadılar (Vasiliev, 1943: 348). Sonraki süreçte gücünü iyice artıran Varangianlar, 907'de
İstanbul'a tekrar saldırdılar ve bu kez şehir haraç vererek kurtuldu (The Russian Primary
Chronicle, 1953: 64). Aynı dönemde doğuda da eylemleri sürmekteydi. Su yollarını kullanarak
Hazar Denizi'ne geçtiler ve burada Müslümanlara saldırdılar. Ancak kayda değer bir başarı
gösteremediler (Mesudî, 2011: 145).
İlk baskınların dışında, ne Bizans ne de Müslümanlar karşısında askeri açıdan başarılı olamayan
Varangianlar, her iki toplulukla da iletişimlerini ağırlıklı olarak ticaretle yürütmeye başladı
(Logan, 1993: 192). Bu arada Bizans ile arasındaki çatışmalar X. yüzyıl boyunca devam etti. Ancak
XI. yüzyıldan itibaren, özellikle Ortodoksluğu tamamen kabul etmelerinin de etkisiyle Bizans'ın
müttefik oldular.
Vikingler, işgal ve yağma faaliyetlerinin yanı sıra yeni yerleşim alanları arayışında da
bulunmuşlardır. Bilhassa İzlanda ve Faroe adaları bunların başında gelmektedir. Buraları bir
atlama taşı olarak kullanan maceracı Vikingler, batı yönünde ilerlemeye devam etmiş ve
Grönland'a hatta bazı iddialara göre Amerika'ya kadar ulaşmıştı.
73 0
XI. yüzyıla gelindiğinde bütün bölgelerdeki Viking saldırıları, azalarak çeşitli nedenlerden dolayı
son buldu. Ancak saldırıların bitmesi temelde bir başarısızlıktan ziyade, yerleştikleri bölgeyle
siyasi, dini ve kültürel yönden uyum sağlamalarından kaynaklanmıştır.
Viking Saldırılarının Sonuçları
IV. yüzyıldan itibaren genel bir çözülme sürecine girmiş olan Avrupa, Karolenjler döneminde bir
toparlanma yaşamışsa da bu kısa sürmüştü. Viking saldırılarıyla birlikte merkezi idarenin gücü
daha da zayıflamaya başladı. Saldırıların yapıldığı bölgelerde o dönemlerde dış tehdit
beklenilmediğinden, bu yerlerde kayda değer bir savunma altyapısı bulunmamaktaydı. Tarım
arazilerine göre konumlanıp dağınık bir biçimde yaşayan halk, Vikingler geldiğinde tam bir
kargaşa ortamına sürüklenince sığınacak bir yer arayışına girdi. Bu kargaşa ortamı, klasik anlamda
feodal sistemin şekillenmesi için gerekli altyapıyı sunmuştu. Halk, İngiltere ve Almanya'da inşa
edilmiş olan daha korunaklı yerlere sığınırken, Fransa'daki derebeyleri kendi oturdukları
mekânları sağlamlaştırmış ve buralar da haliyle birer sığınma merkezine dönmüştü. Bu aşamada
önceleri bir tepenin üstüne tahtadan bir kule yaptılar. Sonrasında bu kulenin çevresini ağaçtan bir
perde ile kuşatıp, onun dışına bir hendek kazdılar. XI. yüzyıldan itibaren bu yerlerin daha da
büyüyüp, ağaç yerine taş kullanılmaya başlanmasıyla klasik Ortaçağ kalesi oluşmuştur
(Seignobos, 1960: 101). Viking akınlarının son bulması sonrasında bu yerler merkezi idareye karşı
gelmek için birer üs olarak kullanılmaya başlandı (Davies, 2006: 344).
Fransa ve İngiltere'de Viking, Almanya'da ise Macar tehdidine karşı ortaya çıkan bu tipteki birçok
yerleşimin Avrupa'da şehirlerin oluşmasına önemli katkısı olmuştur (Seignobos, 1960: 144).
Nitekim Viking Çağı'na girilirken Avrupa'da gerçek anlamda şehir diye ifade edebileceğimiz
yerlerin sayısı çok az idi. Bunun da sebebi, yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere, bilhassa kuzey
bölgelerinde kendini güvende hisseden halkın, tarım arazilerine göre konumlanıp dağınık bir
yerleşim tercih etmesiydi. Hatta bazı şehirlerin çevresindeki kaleler, bu güvenlik hissinin verdiği
rahatlığa bağlı olarak yıkılmış ve çıkan malzemeler de başka işlerde kullanılmıştı (Pirenne, 2012b:
40).
Saldırıya uğrayan tarafın yanı sıra saldırıları yapan Vikinglerin de bizzat kurdukları yerleşimler
vardı. Özellikle yaz döneminde baskın yapıp, ülkelerine dönmeden kışı geçirmek için yaptıkları
kışlaklar bunların başında gelmektedir. Bunun örneklerine Rusya'da sıkça rastlamaktayız. Bu
amaçla oluşturdukları yeri hendeklerle çevirip muhkem bir hale getirmişlerdi. Slavcada "gorod"
denen bu şehirlerin ilk örnekleri Smolensk, Novgorod, Suzdal ve Kiev'dir (Pirenne, 2012b: 42).
Özellikle kayda değer bir şehrin bulunmadığı İrlanda, Viking işgali sonrasında bu kavram ile
tanışmıştır. Dublin, Limerick, Wexford, Waterford ve Wicklow bu şehirlerden bazılarıdır. Sözü
edilen yerleşimler o süreçte aynı zamanda ticari bir merkez de olmaya başlamışlardı (Logan, 1993:
46).
Yukarıda da bahsettiğimiz üzere Vikingler, saldırılarıyla Avrupa'da feodalitenin şekillenmesine
katkıda bulunmakla birlikte, bir süre sonra kendileri de bu sistemi benimsemişlerdi. Özellikle
Fransa'daki Normandiya düklüğü bu konuda başı çekmektedir. İlk Normandiya dükü Rollo'nun,
Frank Krallığı'na bağlılığını bildirerek onun vassalı olmasıyla birlikte Normanların bu sistemi
benimseme süreci başlamıştır. Fakat ilk dönemlerde bu durum diğer İskandinav liderleri arasında
hoşnutsuzluğa sebep olmuştu. Bilhassa Rollo'nun oğlu Uzun Kılıçlı William'ın 942'de
öldürülmesinden sonra bu konu bir süre tartışılmıştı (Bauduin, 2004: 72). Buna rağmen bu sistem,
İskandinavların hâkim olduğu bölgelerde de yayılmaya devam etti. Özellikle Kral Güzel Saçlı
Harald döneminde İskandinavya'da feodal sistem kendisini göstermiştir. Harald, ülkeden kaçan
veya bizzat kendisinin kovduğu şeflerin topraklarına el koymuştu. Devamında bu toprakları kendi
belirlediği derebeylerine verip, karşılığında da onlardan Avrupa'daki derebeylerin yaptığı gibi
asker temin etmesini istemişti (Cronholm, 1902: 97). Avrupa'daki feodal beylerin, sahip oldukları
kazanımlara kendi çabalarıyla ulaşmış olmalarına karşın, İskandinavya'daki derebeylerin bunu
kralın (Harald) "lütfuyla" elde etmesi dikkatimizi çekmektedir. Nitekim bunun neticesinde
731
İskandinavlar bu sistemi uygularken Avrupa'dakinden farklı olarak merkezi idarenin gücünü
korumayı sürdürmüştü (Yavaş, 2014: 122).
William'ın İngiltere'yi işgalinden sonra, Normandiya'daki toprak sistemini uygulamaya
koymasıyla feodal sistem İngiltere'ye de taşındı. Buna, işgal sürecinde ona karşı kuzeyde direniş
gösteren büyük toprak sahibi Anglo-Saksonların arazilerini, kendi savaşçılarına fief olarak
dağıtmasıyla başladı. Böylece Anglo-Sakson aristokrasisinin yerine kendi atadığı soyluları
yerleştirdi. Fakat Fransa'dakinden farklı olarak, İskandinavya'da olduğu gibi, İngiltere'deki
derebeyleri ile merkezi yönetim arasında net bir hiyerarşi bulunmaktaydı. Fransa'daki derebeyleri
bağımsız bir devlet gibi hareket ederken, İngiltere'deki derebeyleri krala kati bir şekilde bağlıydı
(Ülgen, 2017: 70-71).
Viking saldırılarıyla birlikte Avrupa'da daha da hissedilen bir diğer husus “şövalyelik” müessesesidir.
Aslında bu tarz savaşçılar 732'den itibaren Charles Martel'in sarayında bulunmakla birlikte pek yaygın
değildi. Şövalyeliğin sadece bir muhafız birliği olmaktan çıkıp sosyal görevleri de bulunan kurumsal bir
savaşçı sınıfına dönüşmesi ise Viking istilalarıyla aynı döneme denk gelmektedir. Bunun temelinde, Viking
saldırıları ile beraber oluşan güvensizlik ortamında, yerel savunma birliklerinin oluşturulmasında
şövalyelerin hayati bir önem arz etmesi yatmaktadır. Bu birlikler sayesinde, saldırılara karşı caydırıcı bir güç
oluşturulması amaçlanmaktaydı (McNeill, 2011: 99).
Ne ilginçtir ki şövalyelere ilginin artmasına sebep olan Viking saldırıları, aynı zamanda onların
varlıklarını sürdürebilmesi için gerekli olan tarımsal gelişmelerin de sebepleri arasında yer almıştır
(McNeill, 1998:264). Bunlardan bir tanesi saldırılarla birlikte eski arazi sınırlarının kaybolup, demir
sabanın kullanılması için uygun büyüklükte ekim alanlarının oluşmasıydı. Nitekim demir saban,
200 metreden uzun arazilerde kullanmak için daha elverişliydi. Arazilerin birleştirilmesine
ilaveten yeni tarım alanlarının açılması da artmıştı (McNeill, 2011: 98).
Vikinglerin etkisiyle tarımın önem kazanmasına zemin oluşturan ikinci husus, kargaşa ortamına
bağlı olarak, uzak yerlerle yapılan ticaretin sekteye uğramasıydı. Nitekim Viking Çağı'nın erken
dönemlerinde kuzeydeki denizlerde Vikinglerin, Akdeniz'de ise Müslümanların hâkim olması
hasebiyle, Avrupa bir anlamda denizden kuşatma altındaydı. Bu durum onu toprağa mahkûm
kılmıştı. Tarımın ilerlemesine bağlı olarak toprak önem kazanmış ve bunun neticesinde de
aristokrasi sınıfı ön plana çıkmıştır (Pirenne, 2012b: 46). İşte bu koşullarda önemi artan şövalyelik,
bir müddet sonra savunmanın dışına çıkarak bir saldırı aracına dönüşmeye başlamıştır (McNeill,
1998: 264). Öyle ki bu birlikler ilk dönemlerde senyörler arasında bitmek bilmeyen kan davalarında
etkin bir şekilde kullanılmışlardır. Daha da kontrolden çıkan bazı şövalyeler ise bunla sınırlı
kalmamış işi haydutluğa kadar götürmüştü (Price, 2012: 51).
Viking istilalarının bir diğer etkisi Avrupa'nın siyasi şekillenmesindeki payıdır. Şarlman
sonrasında Viking saldırılarının da tesiriyle zayıflamaya başlayan Karolenjler 843'teki Verdun
antlaşması ile çözülmeye başlamıştı (Le Goff, 2008: 46). Kırk yıl daha varlığını sürdüren
İmparatorluk, dolaylı da olsa Vikinglerin de katkısıyla 888 'de son buldu. Dolaylı da olsa diyoruz,
çünkü 885-886 yıllarındaki dördüncü Paris kuşatması sırasında merkezi idarenin acziyeti iyice
ortaya çıkmıştı. Nitekim 888 'de yeni imparator seçilememiş ve Karolenj hanedanı dışından kont
Odo, Batı Frank kralı olmuştu (Roberts, 1996: 169).
Vikingler Batı Frank krallığında siyasi değişikliklere sebep olmalarına karşın ilerleyen dönemlerde
burada tam bağımsız bir siyasi yapılanmaya gitmemişlerdi. Bunun yerine sahip oldukları
Normandiya düklüğü ile Frank krallığının bir parçası olmayı kabul etmişlerdi. İngiltere'de ise
birçok krallığı yıkıp işgal ettikleri yerlerde kendi krallıklarını kurmuşlardı. Bunu yaparken ilk
başlarda işgal ettikleri bölgelerin yönetimini, halkın uyumunu sağlamak amacıyla yerel idarecilere
bırakmışlardı. Bunun yanı sıra İngiltere'deki Danimarkalı yöneticiler Hristiyan olup, Anglo
Sakson isimleri almışlardı (Bauduin, 2004: 76). Buna rağmen Çatal Sakal Sweyn'in gelişine kadar
Ada'daki Viking hâkimiyeti yağmacı bir yöntemle sürmüş ve kalıcı bir yapılanmaya girmemişti.
Ancak Sweyn, buraya yönelik İskandinav göçünü teşvik ederek İngiltere'deki konumunu daha da
73 2
sağlamlaştırmaya çalışmaktaydı. Onun oğlu Knud ise İskandinav imparatorluğunu zirveye taşımış
ve İngiltere'yi bunun bir parçası yapmıştı. Knud'tan sonra bu imparatorluk dağılma sürecine
girmiş olmakla birlikte Ada'daki İskandinav nüfuzu otuz yıl kadar daha sürdü. 1066'da William
önderliğindeki Batı Frank krallığındaki Normanların İngiltere'ye gelmesiyle birlikte hem kültürel
hem de siyasi olarak günümüzdeki İngiltere krallığının temelleri atılmaya başlandı. William'ın
işgali Keltler, Romalılar, Anglo-Saksonlar ve Danimarkalıların ardından İngiltere'ye yönelik son
istilaydı (Yavaş, 2014: 136).
X. yüzyıldan, XI. yüzyıl ortalarına kadar Avrupa'nın genelinde, İskandinav anakarasının yanı sıra
Viking kökenli iki siyasal yapılanmanın daha ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Bunlardan birisi Batı
Frank krallığındaki Normandiya, diğer ise İngiltere'de Danelaw diye tanımlanan bölgedir. İkincisi
her ne kadar Danimarka'ya bağlıysa da bu bağ yüzyılın ortalarına doğru iyice zayıflamıştı
(Bauduin, 2004: 74).
Bu süreçte, sözünü ettiğimiz üç Viking bölgesinin kendi aralarında bir çekişme içine girmeleri
dikkatimizi çekmektedir. Fransa'daki Normandiya düklüğü, Danimarkalıların X. yüzyıl
sonlarında İngiltere'yi işgal etmelerine karşı olumsuz bir tavır takınmışken, kimi Normandiya
soylularının İtalya'da yayılma politikası yürütmesi de aynı şekilde Danimarkalıları rahatsız
etmekteydi (Bauduin, 2004: 74). Sonuç olarak Vikinglerin, işgal ettikleri topluluklarla
bütünleşmeleri sonrasında, anayurttaki kuzenleriyle aralarına siyasi, kültürel ve linguistik ayrılık
girmiştir. Frank topraklarındaki, İngiltere'deki ve İskandinavya'daki Normanlar artık
birbirlerinden farklı birer halk olmuşlardı.Bilhassa Frank topraklarındakiler, gerek
İskandinavya'daki gerekse İngiltere'deki kuzenleri ile aralarına koydukları mesafe neticesinde
kendilerini Cermen dünyasının bile dışında görmeye başlamışlardı (Yavaş, 2014: 139).
İlginçtir ki Viking istilaları Avrupa'da merkezi yönetimlerin çökmesinde etkili olmuşken,
İskandinavya'da aksine güçlü krallıkların kurulmasına zemin hazırlamıştır. IX. yüzyılda ortaya
çıkan bu krallıkların oluşmasındaki en önemli etken, Vikinglerin gitmiş oldukları bölgelerdeki
siyasal yapıları kendi yurtlarında tatbik etmek istemeleridir (McNeill, 2011: 93). Böylece
İskandinavya'da küçük krallıkların birleşmesiyle Danimarka, Norveç ve İsveç krallıkları ortaya
çıkmıştır (Seignobos, 1960: 107).
Vikinglerin Avrupa'daki siyasi tesirlerinden söz ederken Rusya'daki katkılarını unutmamalıyız.
Başta Nestor Kronikleri ve birçok sagadan yola çıkarak onların, —Rus" siyasi yapılanmasının
oluşumunda büyük bir etkisinin olduğunu düşünmekteyiz. Özellikle İsveç'ten gelen Vikinglerin
Rus devletinin oluşmasında önemli bir aşama olan Novgrod knezliğinin kuruluşunda büyük
katkısı vardır. Ayrıca Vikingler, bölgedeki Slav topluluklarının İslam ve Bizans medeniyetleri ile
iletişiminde önemli rol üstlenmişlerdir. İsveçlilerin Rusya tarihinde çok daha önemli bir işleve
sahip olduğunu iddia edenler de bulunmakla birlikte o dönem için bölgede var olan bir Slav
kültürü olduğunu da unutmamak gerekir. Nitekim dışarıdan gelmiş olan İsveçliler de zamanla bu
kültürün bir parçası olmuşlardır.
Bu siyasi değişiklikler olurken karşımıza çıkan bir kurum dikkatimizi çekmektedir. Bu kurum
Danimarka'da "landling", İsveç'te "thing", Norveç'te ise "lögthing" diye tanımlanan ve yasama
yetkisine sahip olan meclislerdir. Bu meclislerin İskandinav dünyasındaki varlığı çok eskilere
dayanmaktadır. Bunlar yerel nitelikte olabildiği gibi genel meclisler de olabilmekteydi (Davies,
2006: 327). En küçük şehirlerde bile tapınakların yanı sıra meclislerin de bulunmasından
anladığımız kadarıyla bu kurum, İskandinav toplumunun vazgeçilmez bir parçasıydı. Öyle ki
krallar, meclisin onayını almadan yasa çıkaramadıkları gibi önemli olaylarda da bu meclislere
danışma ihtiyacı duyarlardı (Du Chaillu I, 1890: 501). Ancak söz konusu meclisler İzlanda'da güçlü
bir şekilde yerleşmiş olmasına karşın, Normandiya'nın ilk dönemlerindeki birkaç örneğin dışında,
Vikinglerin diğer işgal bölgelerinde aynı başarıyı gösterememiştir (Logan, 1993: 136). Fakat
İngiltere'deki Parlamento kurumunun şekillenmesinde bunların tesirinin olduğunu söyleyebiliriz.
733
Viking Çağı'nın en büyük neticelerinden birisi de işgal ettikleri yerlerdeki kültürel yapıyı
etkilemeleri olmuştur. Frank bölgesine yerleşmiş olan Normanların IX. yüzyılda Hristiyanlığa
geçmesi sonrasında Franko-Norman süreci tamamlanırken benzer bir durum İngiltere'de de
yaşandı. Buradaki Danimarkalıların Anglo-Sakson kültürünü benimsemesi ile Ada'da Anglo-
İskandinav diye ifade edilen melez bir kültürel kimlik ortaya çıktı. Doğudaki Vikingler ise Kiev ve
Moskova knezliği içinde Slavlaştı (Roberts, 1996: 180). Kelt bölgelerinde durum Normandiya,
İngiltere ve Rusya'dakinden farklı işlemişti. Önceleri bu bölgelerde karmaşık bir işgal kültürü
bulunurken sonrasında İskandinav karakteri baskın hâle geldi. Bu durumun asıl sebebi yerel
halkın mülksüzleşmesi veya köleleşmesi neticesinde sosyal açıdan gerileyip Nordik kültüre boyun
eğmesidir (Bauduin, 2004: 81). Öte yandan İskandinavlar da Hristiyanlaşarak bu ilişkiden
etkilenmişti. Burada da Normandiya'da olduğu gibi, topluluklar arasında gerçekleşen evlilikler bu
değişime büyük katkı sağlamıştır (Logan, 1993: 53).
Dini ve kültürel değişimin en göze çarpan yanı yaklaşık üç yüz yıllık bir döneme yayılan
İskandinav yarımadasının Hristiyanlaşmasıdır. Sagalardaki Hristiyan anlatılarına ait alıntılardan
ve birçok arkeolojik bulgudan öğrendiğimize göre İskandinavlar, Viking Çağı'ndan çok daha önce
bu dinden haberdardı. Ancak Hristiyanlıkla asıl tanışmaları yağmalama eylemleri ile başlamıştır.
Devamında ticari ilişkiler sırasında bu iletişim daha da artmıştır. Nitekim ilk Hristiyan
İskandinavlara ait izler ticari kimliği ön plandaki kentlerde bulunmuştur. Fakat bu süreçte
Hristiyanlık kıyı yerleşimlerinde varlık gösterirken, dağlık bölgelerdeki halk hâlâ pagan inancını
korumaktaydı. (Bloch, 2005: 67) Bu geçiş döneminde halk, Hristiyanlığı kabul etmeden önce bu
dinin birçok uygulamasını benimsemeye başlamıştı. Örneğin çocuğa isim verilirken ailenin ileri
gelen erkeği, çocuğun üzerine su serpiştirirdi (Williams, 1920: 59). Dahası yeni Hristiyan olanlar da
bu dine geçtikten sonra hala bazı pagan geleneklerini sürdürmekteydi. Örneğin İyi Haakon, kral
olmadan evvel İngiltere'de din değiştirip iyi bir Hristiyan olmasına karşın, pagan olarak yaşadığı
için yine bir pagan gibi ölmesi gerektiğini söylemiş ve cesedinin yakılmasını vasiyet etmişti
(Boyesen, 1886: 101). Bunların yanı sıra Hristiyan İskandinavlar pagan inancındaki "ilah"
mantığını korumaktaydı. Bunun bir uzantısı olarak, ilk dönemlerde Hz. İsa'yı ve azizleri birer
yabancı tanrı gibi görmekteydiler (Bloch, 2005: 66 ).
Tanışma sürecinden sonra misyonerlik çalışmalarıyla Hristiyanlık bilhassa yönetici sınıf içinde
yayılmaya başlamıştı. Sonrasında başta krallar olmak üzere söz konusu yöneticiler de halkın
Hristiyanlığa geçmesi için önce ikna yoluna gitmiş, yeterli olmayınca da sert yöntemlere
başvurmuşlardı. Özellikle "boender" denen büyük çiftlik sahipleri bu uygulamadan hiç hoşnut
değildi. Genelde her türlü değişime karşı çıkan bu sınıf muhtemelen pagan dininin kendilerine
vermiş olduğu hakların ellerinden alınmasından çekinmekte ve halk üzerindeki nüfuzlarının son
bulmasından korkmaktaydı. Öte yandan halk da bu konuda onlardan yana tavır almaktaydı.
Bunun içindir ki krallar bir süre daha pagan inancının gizli gizli yaşanmasına göz yumdu. Fakat
bu hoşgörü çok uzun sürmemiş, sonraki dönemlerde zoraki bir din değiştirme politikası
uygulamaya konmuştur. Öyle ki bir pagan ya dinini değiştirecek ya kaçacak ya da ölecekti (Du
Chaillu I, 1890: 469). Sonuç olarak XI. yüzyıl başlarında bütün İskandinav kralları Hristiyanlığı
resmen kabul etmişlerdi.
Viking Çağı'nda İskandinavlarda dini değişimin yanı sıra linguistik alanda da yeni bir sürece
girilmiştir. Bu hususta ilk göze çarpan İskandinav lehçelerinin ortaya çıkmasıdır. Bunun en önemli
nedeni İskandinav halklarının işgal bölgelerinden etkilenmesi ve bu etkiyi anayurtlarına
taşımasıdır. Nitekim 1000'li yıllara gelindiğinde İskandinavya'da Norveççe, İzlandaca, Danca ve
İsveççe diye bilinen dört farklı lehçe ortaya çıkmıştı (Williams, 1920: 332; Bauduin, 2004: 19).
İskandinavya'da bu değişim yaşanırken Nordik diller de Vikinglerin faaliyette bulundukları
yerlere taşınmıştı. Ancak bu durum kalıcı olmamış ve asimilasyon sürecinde dinlerini
değiştirdikleri gibi dillerini de değiştirmişlerdi. Bunun en canlı örneği Normandiya'da
yaşanmıştır. Rollo'nun bölgeye gelmesinden yirmi beş yıl sonra burada İskandinav dili tamamen
terk edilmişti. Elli yıl sonrasında ise Frank kimliğinin baskın gelmesiyle birlikte Normandiya artık
734
tamamen bir Frank düklüğü olmuştu (Pirenne, 1958: 108). Buna rağmen İskandinavcadaki bazı
terimler ve isimler işgal bölgelerindeki varlıklarını korumuştu. Bunların başında denizcilikle ilgili
terimler gelmektedir. İngiltere ve İrlanda'da ise buna ilaveten çok sayıda fiil, sıfat, yer ve şahıs
isimlerine de rastlanılmaktadır (Yavaş, 2014: 154-155). Özellikle İngiltere'nin o dönemki
Danimarka hâkimiyetindeki bölgelerinde kullanılan 1.400 kadar İskandinav kökenli yer ismi
bugün varlığını hala korumaktadır (Baugh & Cable, 2005: 85). Bazı iddialara göre edebi alanda da
İskandinav tesirinden söz edilmektedir. Bilhassa "saga " 159 denilen metinleri edebi roman türünün
ilk örnekleri olarak kabul edenler bulunmaktadır (Lönnroth, 2015: 390).
Viking istilaları Avrupa'nın ticari ve ekonomik yapısında da önemli değişikliklere neden
olmuştur. Viking Çağıyla birlikte Avrupa'nın kuzeyindeki ticari faaliyetlerde önceleri bir
duraksama yaşanmıştı. Ancak sonraları Vikingler, yağmaladıkları ürünleri ticari emtia olarak
kullanmaya başlayınca bu durum değişmişti. Henri Pirenne'in dediği gibi korsanlık ticaretin ilk
aşaması olmuştur (Pirenne, 2012b: 83). Saldırılar sırasında, Viking kışlaklarının çevresinde
bulunan yerel halkın bir şeyler satmak için onlara yaklaşması sonrasında taraflar arasında ilk ticari
ilişki başlamıştır (Bloch, 2005: 52). Örneğin Dublin ve Annagassan'daki tahkimli limanlar askeri
amaçla oluşturulmuş fakat bir süre sonra buralar önemli ticari merkez haline gelmişti (Bauduin,
2004: 81).
Daha sonraları Vikingler bu faaliyetleri Bağdat'tan İrlanda'ya kadar çok geniş bir alana
yaymışlardı. Doğudaki ticari faaliyetleri bir mecburiyetin sonucuydu. Çünkü hem İslam dünyası
hem de Bizans karşısında askeri bir başarı yakalayamayınca, bu bölgelerle ilişkilerini daha ziyade
ticari şekilde sürdürmüşlerdi (Yavaş, 2014: 156). Bölgedeki ulaşıma elverişli nehirler, onların işini
oldukça kolaylaştırmıştı. Bu ticarette kuzeyden temin ettikleri kürk, bal ve köle karşılığında
doğulu Müslüman ve Yahudi tüccarlardan şarap, baharat, mücevherat, ipek gibi ürünler
alıyorlardı (Pirenne, 2012a: 34). Bilhassa köle ticareti o kadar yaygındı ki Vikingler bazen kendi
tebaasını bile köle olarak satmaktaydı (Roberts, 1996: 220; Boyesen, 1886: 136). Bu süreçte Bizans'a
öyle çok sayıda Rus köle satılmıştı ki Konstantinopolis'in demografik yapısında değişime neden
olmuştu (Ülgen, 2013: 66 ).
Onların doğudan aldıkları ürünler Avrupa içlerine kadar ulaşmaktaydı. Başta Vistül ve Oder
Nehri üzerindekiler olmak üzere birçok şehirde çok sayıda Arap sikkesi bulunmasından bunu
anlamaktayız (Heyd, 200: 83). Vikinglerin doğu-batı arasındaki ticarette bu kadar etkin olmasının
bir sebebi de Kilisenin Müslümanlarla ticaret yapılmasını uygun görmeyen tavrıydı (Pirenne,
2012b: 43). Bu da onları aracı bir konuma itmekteydi. Bu aracılıkta en önemli merkez Gotland ve
Öland adaları olmuştur. Öyle ki Gotland'da Rusya'da bulunandan çok daha fazla sayıda İslam
sikkesinin yanı sıra Anglo-Sakson paralarına da rastlanılmıştır (Pirenne, 2012a: 34). Buna ilaveten
Danimarka'daki adalarda da muhtelif İslam sikkesi ortaya çıkarılmıştır. Söz konusu sikkeler, VIII. -
XI. yüzyıllara aittir (Heyd, 200: 67-96).
Batı bölgelerinde ilk dönemlerde baskınlar çok kazançlıyken, bir süre sonra ticaret daha fazla gelir
getirmeye başlamıştı. Öyle ki Danimarkalılar ve Norveçliler, Karolenj imparatorluğunun
denizlerde etkin olmamasından istifade ederek, bu alandaki boşluğu doldurmuştur. Ayrıca o
dönemde Karolenjlerin en önemli iki ticari merkezinden biri olan Frizya, Norman baskınları ile
harap olmuş, ikinci merkez Venedik ise Müslümanların Akdeniz'e egemen olmasıyla bu niteliğini
kaybetmişti (Pirenne, 2012a: 35).
Vikinglerin batıda faaliyette bulundukları dönemde ortaya çıkan güvenlik sorunu ticaret
merkezlerinin yerlerinin değişmesine neden olmuştur. Örneğin Viking saldırıları ile oluşan
güvensizlik ortamından dolayı Fransa'da Aşağı Sen Nehri boyunca sıralanmış olan yerleşimler
terk edilmiş ve buradaki tüccar sınıfı Rouen'da toplanmıştı (Bauduin, 2004: 73). Bu durum ileride
kurulacak olan Champagne panayırlarına dolaylı bir şekilde zemin hazırlamış oldu (Pirenne,
159 Bu ifade eski Nordik dildeki "segya" (söylemek)'dan gelmektedir. Bkz. Webster, Early European History.
735
2012b: 76). İlginçtir ki Viking Çağı'nın sonlarına doğru korsanlık faaliyetlerinin azalması da bu
panayırların gelişmesine katkı sağlamıştı. Şöyle ki o dönemde Fransa'ya yakınlığının da
avantajıyla Flandr'in ticari olarak önemi artmış ve kuzey ticaretinin yeni merkezi olmuştu. Flandr
ile güney ticaretinin en önemli aktörü olan Venedik'in buluşma noktası Champagne ovası
olmuştur (Pirenne, 2012b: 82).
Sonuç
Kavimlerin kontrolsüz ve kitlesel hareketlerine birçok kez maruz kalan Avrupa, Vikingler ile son
defa bu tip bir saldırı yaşamıştır. Bu durum, Avrupa için ağır sonuçlar doğurmuştu. Katliamlar,
siyasi birliğin yok olması ve beraberinde gelen kargaşa ortamı Batı Avrupa'da bir duraklama
dönemine sebep olmuştu. Ancak sonrasında tarafların birbirlerini tanımasıyla birlikte Vikingler
kültürel bir asimilasyona uğramış ve böylece Viking Çağı son bulmuştu. Bu süreçte sadece saldırı
bölgelerindeki Vikingler değişime uğramamış, İskandinav yarımadası da dini, siyasi ve kültürel
yönden Avrupa'nın bir parçası olmuştur. Hatta bunun neticesinde Vikinglerin, Normandiya ve
İtalya'ya yerleşmiş olan torunları Haçlı seferleri sırasında önemli vazifeler üstlenmişlerdi.160 Sonuç
itibariyle IX. yüzyıl başlarından itibaren Avrupa'da sürmekte olan inkıta XI. yüzyılda sona erdi ve
Kıta yeniden toparlanma aşamasına girdi.
KAYNAKÇA
Allen, W. E. D. (1960), The Poet And The Spae-Wife, Kendal: Titus Wilson and Son Ltd.
Anglo-Saxson Chronicle, (1914), Edit: J. A. Giles, London: G. Bell & Sons Ltd.
Bauduin, P. (2004), Vikingler, İsmail Yerguz (Çev.), Ankara: Dost Kitabevi.
Baugh, A. C.; Cable, T. (2005), A History o f The English Language, London: Taylor and Francis
Group.
Bloch, M. (2005), Feodal Toplum, Mehmet Ali Kılıçbay (Çev.), 4. Baskı, İstanbul: Doğu Batı Yay.
Boyesen, H. H. (1886), History o f Norway, London: Sampson Low Marston Searle and Rivington.
Cronholm, N. N. (1902), A History o f Sweden, Chicago.
Davies, N. (2006), Avrupa Tarihi, Mehmet Ali Kılıçbay (Çev.), Ankara: İmge Kitabevi.
Du Chaillu, P. B. (1890), The Viking Age, Vol. I, New York: Charles Scribner's Sons.
Heyd, W. (2000), Yakın-Doğu Ticaret Tarihi, Enver Ziya Karal (Çev.), 2. Baskı, Ankara: Türk Tarih
Kurumu.
Holman, K. (2003), Historical Dictionary o f The Vikings, Oxford: The Scarecrow Press Inc.
Le Goff, J. (2008), Avrupa'nın Doğuşu, M. Timuçin Binder (Çev.), İstanbul: Literatür Yay.
Logan, F. D. (1993), The Vikings in History, 2. Edition, New York: Routledge.
Lönnroth, L. (2015), "İzlanda Sagaları", Viking Dünyası (383-391), Stefan Brink & Neil Price, (ed.),
(Çev.), Ebru Kılıç, İstanbul: Alfa.
McNeill, W. H. (1998), Dünya Tarihi, Alâeddin Şenel (Çev.), 4. Baskı, İstanbul: İmge Yay.
McNeill, W. H. (2011), Avrupa Tarihinin Oluşumu, Yusuf Kaplan (Çev.), 2. Baskı, İstanbul: Külliyat
Yay.
Mesudî, (2011), Murûc Ez-Zeheb, Ahsen Batur (Çev.), 2. Baskı, İstanbul: Selenge Yay.
Otte, E. C. (1907), Norway Sweden and Denmark, Chicago: The H.W. Snow and Son Company.
73 7