You are on page 1of 108

ANAYASACILIK VE ANAYASA

Anayasacılık: Devlet iktidarının hukuk yoluyla sınırlandırılması ilkesi anayasacılık olarak


adlandırılır. Sınırlı devlet anlayışının bir ürünü olan bu kavram, sınırlamayı insan hakları lehine olması
zorunluluğu öngörür. Sınırlanmayan keyfi bir iktidarın otoriterliğinin birey yaşamına ve
özgürlüklerine karşı oluşturduğu tehdit, anayasacılık hareketlerinin odak noktası olmuştur. Devletin ve
yönetenlerin anayasa, kanun ve diğer normlarla sınırlayarak siyasi yönetimlere hukuki sınırlama
getirmek amaçlanmıştır (Küçük, 2012:14).

Anayasa: Anayasanın biri geniş, diğeri dar olmak üzere iki anlamda tanımı yapılabilir.
Geniş anlamda anayasa: Bir ülkenin hükümet sistemini, hükümeti yöneten veya düzenleyen ve kuran
yazılı ve yazısız kuralların toplamıdır. Örnek: İngiliz anayasası.
Dar anlamda anayasa: Tamamı yazılı olan, ülkenin hükümetini yöneten ve bir belgede seçilmiş hukuk
kurallarının bir araya getirilmesinden oluşmuş metindir.
Heywood’a göre (Heywood, 2007: 316) dar ve geniş anlamdaki bu tanımları bir araya getirdiğimiz
takdirde anayasayı şu şekilde tanımlamak mümkündür: “Devletin çeşitli kurumlarının görevlerini,
yetkilerini ve işlevlerini oluşturmaya çalışan, bunlar arasındaki ilişkileri düzenleyen ve devlet ile birey
arasındaki ilişkileri tanımlayan, yazılı ve yazılı olmayan kurallar dizisidir.”
Çağdaş demokratik ülkelerde, anayasalar kazanılmış hakların, temel değerlerin ve ortak ideallerin
somutlaştığı belgelerdir. Anayasa, ileride çıkarılacak yasaların ve diğer düzenleyici işlemlerin uymak
zorunda olduğu temel ilkeleri gösterir. Hiçbir yasa ya da başka bir kural anayasaya aykırı olamaz. Bu
yönüyle, anayasa bir ülkenin temel yasasıdır.
∗ Dünyada anayasacılık alanında ilk gelişme, 1216 tarihli Magna Carta’dır.
∗ Dünyanın ilk modern anlamda yazılı anayasası, 1787 tarihli Amerika
Birleşik Devleri Anayasası kabul edilir.

Maddi ve şekli anlamda Anayasa


Anayasaların zaman içerisinde taşıdıkları yük fazlalaştıkça doğal olarak kavramsal tanımları da
kaçınılmaz olarak farklılaşmıştır. Bu bağlamda sıklıkla maddi / şekli anlamda anayasa ayrımı ile
karşılaşılabilmektedir.
Maddi anlamda anayasa: Devletin ve hükümetin kuruluş ve işleyişi ile bireylerin hak ve
hürriyetlerini ilgilendiren temel kurallar bütünüdür (Kubalı, 1960:280).Örneğin: Cumhurbaşkanı nasıl
seçilir, Başbakan ve bakanlar nasıl atanır/seçilir, Yasama-Yürütme ve Yargının görev ve yetkileri
nelerdir gibi.

1
Şekli anlamda anayasa: Anayasanın uygulandığı ülkelerde, diğer kanunlardan ve hukuk normlarından
farklı bir konumda olması gerektiği düşüncesidir. Örneğin: anayasaların normlar hiyerarşisinde en
üstte yer alması, en üstün hukuk normu olması, devleti sınırlayıcı bir metin olması, fiili devlet sistemi
olması gibi düşünceler.
Maddi ve şekli anlamda anayasa tanımları birlikte düşünülerek bir anayasa tanımı yapmak gerekirse;
”Normlar hiyerarşisinde en üstte yer alan ve diğer kanunlara nazaran daha zor usullerde
değiştirilebilen, devlet organlarının kuruluşunu ve işleyişini belirleyen, temel hak ve özgürlükleri
güvence altına alan kurallar bütünüdür” şeklinde tanımlayabiliriz.

Anayasaların Toplumsal Sözleşme Niteliği: Tarihte ilk kez egemen gücün buyruğu ve fermanı
şeklinde ortaya çıkan anayasalar, demokrasinin gelişmesi ve egemenliğin halka ait olduğunun kabulü
ile birlikte sözleşme niteliği kazanmışlardır. Modern anayasalar olarak değerlendirilebilecek
20. Yy. anayasaları birer toplum ile devlet otoritesi arasında bir toplum sözleşmesi olarak kabul
edilmektedir. Sözleşme niteliği taşıyan anayasal metinlerin temel özellikleri; (Şahin, 2013: 5)
Bireyi
ve haklarını güvence altına alır,
Siyasi ve hukuki yönü bulunur,
Karşılıklı rızaya dayanır,
Devlet organlarının görev ve yetkilerini belirler,
Devlet yönetimlerinin meşruiyetini sağlar.
Toplumsal rızaya dayanmayan devlet iktidarının varlığı salt fizik güce dayanmaktadır ki, bu durum
toplum açısından mecburi kabul demektir. Meşru olmayan bu türden bir iktidarın ise zorba, otoriter
veya diktatöryal bir yönetim olması kaçınılmazdır.

Anayasa Yapımı-Sınıflandırması-Amacı
1.2.1. Anayasaların Yapımı
Anayasa yapımı ve değiştirilmesi yöntemleri genel olarak üç kategori halinde incelenmektedir.
Bunlar; hiyerarşik yöntem, organik yöntem ve sözleşme yöntemidir.
A) Hiyerarşik yöntemde anayasa yapımı, anayasanın, bir kişi, kurul ya da temsili olmayan bir
meclisçe kabul edilmesi biçiminde gerçekleşir. Bu yöntemde anayasa yapımı adeta “tepeden
inme” bir usulle gerçekleştirilir. Bu yöntemin klasik uygulaması, hükümdar veya monarkın tek
taraflı bir idari tasarrufu ile ferman biçiminde bir anayasayı ilan etmesidir (Atar, 2007: 364).
Bu yöntem demokratik bir yöntem değildir. Çünkü halkı temsil etmeyen kişi veya kurullarca
hiyerarşik olarak, tek taraflı bir anayasa yapımı söz konudur.
B) Organik yöntem ise, anayasanın mevcut anayasal kurumlar tarafından yürürlükteki usul ve
kurallara göre, genellikle yasama işlemi biçiminde yapıldığı yöntemdir. Tali kurucu iktidar tarafından

2
gerçekleştirilen anayasa yapım ve değiştirme çalışmaları organik yöntemin uygulanması şeklidir. Tali
kurucu iktidar, asli kurucu iktidarın belirlediği sınırlar çerçevesinde anayasa yapan ve değiştiren
iktidardır. Bu yöntemde, anayasanın yapılması ya da değiştirilmesi, yürürlükteki anayasanın
öngördüğü usul ve kurallara göre seçilmiş yetkili organlar tarafından gerçekleştirilir (Özbudun, 2002:
147). Dolayısıyla demokratik bir yöntemdir. Ancak, toplumun önemli kesimlerine bu yöntemde yer
verilmeyebilir. Parlamentoda anayasayı değiştirme çoğunluğuna sahip bir iktidar partisinin tek başına
anayasa yapımı söz konusu olduğu durumlarda, organik yöntemden söz edebiliriz. Çünkü ortada halk
tarafından seçilen bir parlamento çoğunluğunun anayasa yapımı söz konudur. Ancak toplumun önemli
kesimlerini kapsamadığı için sözleşme yöntemi değil organik yöntem söz konudur.
C) Sözleşme yöntemi, anayasa yapımının, toplumu temsil eden siyasal güçler (grup ya da partiler)
veya seçilmiş bir kurul ya da kurucu meclis tarafından “katılma ve uzlaşma” ilkelerine dayalı
olarak “toplumsal sözleşme” biçiminde gerçekleştirilmesidir. Organik yöntemin, sözleşme
yöntemi ile birleşmesi mümkündür. Yani, anayasadaki usullere göre anayasayı değiştirecek
olan organlar, toplumun önemli kesimlerinin görüşlerini alarak onları da sürece dahil
edebilirler. Bu yöntemle anayasa yapımında, bütün siyasal grupların katılımının sağlanarak
konsensüse dayalı olması önemlidir. Demokratik kuram, anayasaların biçimsel meşruluğunu
halkın iradesinde bulur. Yani anayasaların hazırlanma ve kabul edilmelerine halkın katılımını
öngörür.
Halkın katılımını öngören anayasa yapımında üç farklı yöntemden söz edilir.
Bunlardan birincisi, sadece anayasa yapmak üzere seçilen bir kurucu meclisin ya da olağan yasama
faaliyetlerini yürütmek amacıyla oluşturulan parlamentonun anayasayı hazırlayıp kabul etmesidir.
İkincisi, iktidarda bulunanlarca hazırlanan anayasa taslağının halkoyuna sunulup kabul edilmesidir.
Üçüncüsü ise, kurucu meclis ya da olağan meclis tarafından hazırlanan anayasa taslağının halkoyuna
sunulmasıdır.
Birinci yöntemde anayasanın demokratik meşruiyeti, seçilmiş meclislerin temsili niteliğiyle doğrudan
ilintilidir. İkinci ve üçüncü yöntemlerde ise bir anayasanın demokratik meşruiyeti, anayasa taslağı
lehinde ve aleyhinde görüş bildirmenin ve propaganda yapmanın serbest olduğu bir ortamın varlığını
gerektirir (Erdem, 07.11.2008.) Toplum sözleşmesi niteliğindeki sivil ve demokratik bir anayasa bütün
kesimlerin katılımıyla yapılmalıdır. Geniş ve katılımlı bir süreç sonucunda kurucu meclis veya olağan
yasama meclisi tarafından yapılan bu anayasa mutlaka halka sunulmalıdır.

3
İKTİDAR KAVRAMI VE ANAYASA YAPIMI
İKTİDAR
İKİKTİDARTİDAR

KURUCU İKTİDAR KURULU İKTİDAR

- Asli kurucu İktidar


- Tali Kurucu İktidar

Anayasaların değiştirilemeyeceği yönündeki görüşlerin bugünün dünyası için savunulması


zordur çünkü anayasalar da diğer tüm hukuki kurumlar gibi zamanla eskimeye mahkûmdurlar.
Anayasaların doğumu ile yok olması, aynı olgunun iki değişik görünümü olarak değerlendirilebilir.
Dolayısıyla, bizim için geriye iki şey kalmaktadır: Anayasaların doğumu, daha teknik bir ifadeyle
yapılması ve değiştirilmesi, anayasa yapma veya onu reforme etme gücüne kurucu iktidar adı
verilmektedir. Bu tanımdan hareketle yeni bir anayasa yapma ya da anayasa kanununu yazma
iktidarına asli kurucu iktidar, mevcut anayasada öngörülen usul ve esaslar dâhilinde anayasa
değiştirmeye ise tali kurucu iktidar adı verilir. Bu tanım, görüldüğü üzere iki ayrı unsurdan
oluşmaktadır. Bu unsurlardan birincisi “anayasayı yapma”, diğeri ise “anayasayı değiştirme”dir.
Buradan, kurucu iktidarın, aslî kurucu iktidar ve tali kurucu iktidar şeklindeki ikili ayrımı ortaya
çıkmaktadır.
Diğer taraftan asli kurucu iktidar, asli kuruculuk fonksiyonunu yerine getirerek birtakım
yetkilerle donatılmış değişik organlar kurar. Bu organların artık sadece siyasi değil, bir de hukuki
niteliğe sahip olmalarının nedeni, hukuk yaratma iktidarını ele geçirmiş bir organ tarafından yaratılmış
olmalarıdır. Bunlar da kurulu iktidar organlarıdır. Diğer bir deyişle, kurulmuş iktidarı şöyle
tanımlayabiliriz; Kurulmuş iktidar, kurucu iktidar tarafından yapılan anayasa ile hukukî ve siyasî
statüleri belirlenen devlet organlarıdır. Başka bir anlatımla, kurulmuş iktidar, devletin çeşitli yetkilerini
kullanma iktidarıdır.

A. Asli Kurucu İktidar


Yeni bir anayasa yapma iktidarına asli kurucu iktidar denir. Genellikle Asli kurucu iktidar bir
ülkenin siyasi rejiminde ihtilal, hükümet darbesi, ülkenin parçalanması ve ülkedeki yabancı işgale son
verilerek bağımsızlığın kazanılması gibi kesintiler nedeniyle bir hukuk boşluğunun doğması

4
durumlarında ortaya çıkar. (Güler, 2007, s. 36.) Ancak Asli Kurucu iktidarın ortaya çıkabilmesi için
mutlaka düzenin kesintiye uğraması gerekmemektedir. Demokratik ilkeler asli kurucu iktidarın tek ve
asli sahibinin halk olmasını zorunlu kılar. Asli kurucu iktidarın ayırt edici özelliği; onun ortaya çıkış
biçimi değil, ortaya çıkarken herhangi bir hukuk normu ile bağlı olmaması (Hukuk dışı olması) dır
Asli kurucu iktidarın temel özelliklerini 4 başlık altında toplamak mümkündür (Yazıcı, 2011:41):
 Asli kurucu iktidar tümüyle yeni bir anayasa yapma yetkisine sahip iktidardır.
 Asli kurucu iktidar hukuk dışı sosyolojik-Politik bir olgudur. Gücünü ve yetkisini hukuktan
değil siyaset ve sosyolojik şartlardan alır.
 Asli kurucu iktidar, hukuken sınırlanamayan bir iktidar iken, sosyolojik ve politik olarak
sınırlıdır. Zira o ülkenin ulusal koşullarına ve uluslararası koşullara hakim olan sosyo-politik
norm ve değerleri dikkate almak zorundadır.
 Asli kurucu iktidarın gücünü ve meşruiyetini aldığı sosyo-politik koşulları tahdidi olarak
sınırlamak mümkün değildir. Halkın beklenti ve taleplerinin karşılanması, yeni bir anayasaya
ihtiyaç konusunda konsensüs oluşması meşruiyeti güçlendirebilecek unsurlardan bazılarıdır.

B. Tali Kurucu İktidar:


Mevcut anayasada öngörülen usul ve esaslar dâhilinde mevcut anayasayı değiştirmeye tali
kurucu iktidar adı verilir. Tali kurucu iktidarda bir ülkenin anayasasının o anayasada belirlenmiş
usullere uyulmak suretiyle değiştirilmesi söz konusudur. Burada her şeyden önce, bir anayasanın
tümden yeniden yaratılması değil, mevcut anayasanın bazı hükümlerinin değiştirilmesi söz konusudur.
(Örneğin anayasada değiştirilemez maddeler varsa bunlara dokunamaz) Üstelik bu değişiklikler
mevcut anayasanın anayasa değişiklikleri için öngördüğü usullere uygun olarak yapılır ve hukuki
geçerliliğini bu uygunluktan alır. Diğer bir deyişle, asli kurucu iktidarın hukuk dışı bir olay olmasına
karşılık, tali kuruculuk tamamen hukuki bir fonksiyondur. (Özbudun, 1993, s. 121-122)
Gözler’e göre, “Anayasayı değiştirme iktidarı yani tali kurucu iktidar bir anayasanın
değiştirilemeyecek maddeleri hariç geri kalan bütün maddelerini ve eğer anayasada değiştirilemeyecek
bir madde yoksa anayasanın bütününü değiştirebilir. Ancak bu şekilde yapılan bir anayasa dahi yeni
bir anayasa değil önceki anayasanın devamıdır. Bunun dışında tali kurucu iktidarın mevcut bir
anayasayı yıkıp yeni bir anayasa yapması veya mevcut anayasada değiştirilemeyecek maddeleri
değiştirmesi hukuken mümkün değildir. Böyle bir şey bizzat tali kurucu iktidarın tanımı ve varlık
sebebiyle çelişir. Tali kurucu iktidar anayasa tarafından kurulmuş ve kendisini kuran anayasanın
öngördüğü sınırlar dahilinde çalışır (Gözler, 2008: 593) .
Anayasaların toplumsal dengeleri gözeten metinler olduğunun kabulü durumunda, yürürlüğe
girmelerinde olduğu gibi değiştirilmelerinde de geniş tabanlı bir uzlaşmanın gerekliği kendini bir
zorunluluk olarak gösterir. Aksi halde, anayasa değişikliklerinin meşru bir zemine oturması ve halk 5

5
tarafından benimsenmesi güçleşecektir. Yukarıda değindiğimiz üzere bir anayasanın meşruiyeti üç ana
kaynaktan beslenir; siyasi kültür, fonksiyonel etkinlik ve anayasa yapım süreci. Dünyanın bugün
geldiği noktada özellikle yönetişim vb. kavramlarla toplumu yönlendirmekte sorumluluk dengesinin
devletten sivil topluma doğru kaymasına işaret edilmekte; çok aktörlü bir sistemle birlikte, karşılıklı
etkileşimle yönlendirme süreci önerilmektedir. Böyle bir ele alışta çözümleri tek öznenin
hakimiyetinde aramak yerine ortaklıklarda aramak yönlendirme gücüne sahip, hükümet dışı aktörleri
de içeren esnek bir yapılaşma ile demokratik, açıklık, hesap verme, çoğulculuk, kararın ilgililere en
yakın yerde üretilmesi gibi ilkelere de uymak yerinde olacaktır. Söz konusu gelişmelerle beraber
anayasa yapım sürecinin anayasanın meşruiyetini sağlamada oynadığı rolün giderek büyüdüğünü ve
de önem kazandığını söyleyebiliriz.
Asli kurucu iktidarın kullanılma biçimlerinin yani yeni bir anayasa yapma usullerinin
farklılaşabileceği asli kurucu iktidarın kurucu referandum gibi demokratik yollara da
başvurabilecektir. Tali kurucu iktidarın da aynı yolu kullanarak yani asli kurucu iktidar gibi davranarak
anayasa yapabileceği yönünde görüşler vardır. Diğer taraftan doktrinde anayasanın başlangıç
hükümleri dışındaki tüm maddelerin tali kurucu iktidar tarafından değiştirilebileceğinin kabulü (ki bu
durumun siyasal sistem değişikliği halleri haricinde yeni bir anayasa yapmaktan çok da farklı
olmadığını kabul etmek gerekir) göz önüne alındığında anayasa yapım sürecinin tartışmalı
noktalarından biri olan anayasayı hangi meclisin yapabileceği yönündeki tartışmaların çözümsüz
olmadığı savunulabilir. Ancak anayasa hukukuna uygunluk ile meşruiyetin açık bir şekilde birbirinden
ayrılmış olan iki farklı kavram olduğu da gözden kaçırılmamalıdır.
Hukukîlik; yaptırım altında bulunan ve kamu güçleri tarafından güvence altına alınmış olan
anayasal düzene saygıyı sağlamayı amaçlayan zorlayıcı etkiyi ifade eder. Meşruiyet ise oybirliğiyle
veya en azından yönetilenlerin büyük çoğunluğunun oluşturduğu bir katılmanın konusunu oluşturan
erkin başvuru kıstaslarına, ilham kaynaklarına ve ideolojilerine bağlı olmayı ifade eden bir niteliktir.
Dolayısıyla, anayasa yapım sürecinin katılımcı bir anlayışla şekillenmediği siyasal bir sistemde
anayasa metninin bir uzlaşma metnine dönüşebilmesi böylelikle de anayasanın meşruiyetinin ve
yaşama şansının artması düşünülemez. Bu da bizlere anayasanın değiştirilmesinin söz konusu olduğu
durumlarda hukukilik ilkesi kadar meşruiyet ilkesinin de gözetilmesinin temel bir öneme sahip
olduğunu göstermektedir.

ANAYASALARIN SINIFLANDIRILMASI
Anayasalar çok değişik şekillerde tasnif edilmiştir. Bir çok anayasa tasnifinden en çok
kullanılanları aşağıdaki gibidir:
• Anayasanın şekli ve kurallarının statüsü (yazılı-yazısız)
• Anayasanın değiştirilme kolaylığına göre (katı-esnek)

6
• Anayasaya uygulamada riayet edilme derecesi (etkin-ismen)
• Anayasanın muhtevası ve tesis ettiği kurumsal yapı (monarşi, cumhuriyetçi, federal, üniter,
başkanlık vs)

yani yazılı olup olmadığına göre anayasa sınıflandırmasına büyük vurgu yapılır.
Yazılı olan anayasalar (constitution écrite) bir anayasa içinde olması düşünülebilecek kuralların yetkili
bir organ tarafından belirli bir belge içinde toplanmasıdır. İlk anayasalardan olan ABD ve Fransız
Anayasaları bu türden anayasalardır.
Yazılı olmayan anayasalar ise (constitution non-écrite) adet ve geleneklerde somutlaştığı
varsayılan anayasalardır. Bunlara teamüli anayasa (constitution coutumière) yahut geleneksel anayasa
denir. Butan, Suudi Arabistan ve Umman gibi üç anti-demokratik ülkeyle birlikte üç liberal demokrasi
(İngiltere, Yeni Zelanda, İsrail) yazılı olmayan anayasaları kullanmaya devam etmektedir
(Heywood:2007).
Tüm bunlarla beraber, bu sınıflandırma yanıltıcı olabilmektedir. Zira hiçbir anayasa tam
anlamıyla yazılı veya yazısız değildir. Sözgelimi çok az sayıdaki anayasa, siyasi partilerin, çıkar
gruplarının ve lobilerin rollerini açıklar. Oysaki bu yapılanmalar siyaseti yönlendiren temel
faktörlerdendir. Buna mukabil yazısız olan hiçbir anayasa da tam anlamıyla yazısız değildir. Örneğin
İngiltere’de anayasal nitelikte olan bazı kuralları içeren kimi yazılı metinler vardır. Bunlar: 1215
Magna Carta Libertatum, 1628 Petition of Rights, 1679 Habeas Corpus Act, 1689 Bill Of Rights, 1701
Act of Settlement, 1911 Parliament Act, 1947 Crown Proceedings Act, 1986 Representation of the
People Act, 1999 House of Lord Act gibi.
Bütün anayasalar, her ne kadar değişik oranlarda olsalar da yazılı ve yazılı olmayan kuralların
karışımıdır. Anayasal belgelerin siyasi kurumların görev ve yetkilerini kazuistik bir şekilde
düzenlediği Almanya, Fransa (Türkiye de eklenebilir) gibi ülkelerde yazılı kurallara açık bir vurgu

7
yapılır. Lakin ilk anayasa özelliğini taşıyan ABD anayasası, kendisini temel ve geniş ilkelerle
sınırlayan, bu nedenle de gevşek bir devlet yapısı tasavvur eden 7000 kelimeden ibaret bir metindir.
Fakat buna rağmen dünya çapındaki eğilim anayasaların yazılı olması yönündedir.
“Yazılı-yazılı olmayan” ayrımından ziyade daha faydalı olan ayrım “kodifiye (tedvin) edilmiş-
edilmemiş” ayrımıdır. Kodifiye (tedvin) edilen bir anayasada belgenin kendisi “daha üst konumda” bir
yasa olması bakımından emredicidir ve devletin en üst yasasını oluşturur. Böylelikle kodifiye (tedvin)
edilmiş bir anayasanın varlığı, bir yasalar hiyerarşisini getirir. Genel eğilim tıpkı yazılı anayasalarda
olduğu üzere kodifiye (tedvin) edilmiş anayasaların yürürlükte olmasından yanadır. Az sayıda
olmalarına rağmen kodifiye (tedvin) edilmemiş anayasalar, çok farklı özelliklere sahiptir. Herşeyden
önce kodifiye (tedvin) edilmiş bir belgenin yokluğu, yasamanın egemenliğine yahut itiraz edilemez bir
otoriteyi elinde tuttuğuna işaret eder. Yasama üstünlüğü nedeniyle İngiliz parlamentosu ve İsrail’deki
Knesset gibi organlar, anayasanın nihai hakimleri olarak görülürler. Bir başka deyişle bu ülkelerde
anayasal bir norm, bu organların(yasama) kastettiği anlama gelmektedir!
Diğer bir sınıflandırma olan katı-esnek ayrımında dikkat çeken nokta, anayasanın
değiştirilmesinin kolay yada zor olmasıdır. Normal kanunlarla aynı usullerle ve aynı organlarca
değiştirilebilen anayasadır. Bir anayasanın yumuşak anayasa olup olmadığını anlamak için, o
anayasanın değiştirilmesinin kanunlardan daha zor şartlara bağlanmış olup olmadığına bakmak
gerekir. Eğer bir anayasanın nasıl değiştirileceği konusunda, herhangi bir hüküm bulunmuyorsa bu
türden bir anayasa da Yumuşak Anayasa kabul edilir.
Buna mukabil akla ilk gelen, kodifiye (tedvin) edilmiş anayasaların, kodifiye (tedvin)
edilmemiş olanlara nazaran daha katı olacağıdır. Zira kodifiye (tedvin) edilen anayasaların hükümleri
“bir üst yasa” olarak korunmuştur. Fakat buna rağmen esneklik ile anayasal prosedürler arasında
şaşırtıcı bir biçimde ters orantı vardır. Tadilatlarla da olsa ABD Anayasası 1787den bu yana kalıcı
olduğu halde 1789dan bu yana Fransa’nın 17’den fazla anayasası olmuştur. ABD-Fransa örneğinde
görüldüğü üzere yazılı hükümler esnekliğe imkan verebildiği gibi yazılı olmayanlar da son derece katı
olabilmektedir. İngiltere’de teamüller, siyasi kültür ve toplumsal beklentiler tarafından öylesine
içselleştirilmiştir ki değil terk edilmesi değiştirilmesi dahi düşünülemez. Bu durum, kraliyetin siyasi
rolünü sınırlayan ve kraliyet ailesinin (kral-kraliçe) parlamento otoritesine karşı itirazını önleyen
teamüllerde kesin olarak geçerlidir.
Bir anayasa aşağıdaki özellikleri bazen tek başına bazen bir kaçını veya tamamını taşıyorsa katı kabul
edilir.
-Normal kanunlardan farklı (zor) usullerle ve farklı organlarca değiştirilebilir,
-Değiştirilmeyecek hükümler içerir
-Değiştirilmesinde halkoylamasına başvurur
-Belli bir süre değiştirilemez

8
-Değiştirilmesini özel çoğunluk aranmasına bağlar.

Tarihimizdeki anayasalarımızdan 1921 anayasası hariç diğer anayasalarımız katı


niteliklidir. (1876 Kanun-i Esasi, 1924 Anayasası, 1961 Anayasası, 1982 Anayasası)

Üçüncü bir sınıflandırma sistemi, bir yandan anayasal kurallarla ilkeler arasındaki ilişkiyi, diğer
yandan devlet işleyişini göz önüne alan “etkin-ismen” ayrımıdır.
Etkili/etkin anayasa, sadece kuralların varlığıyla değil bu kuralların hükümeti sınırlama ve
anayasacılığı tesis etme kapasitesine sahip olmasını gerektirir. Haliyle anayasası olan her devlet
anayasal devlet değildir. Fakat bu, etkin anayasaların, ihlal edilmediği kanaatini uyandırmamalıdır.
Her anayasa az çok ihlal edilir. İhlal edilse dahi anayasaların, ülkedeki hükümeti sınırlamaları
gerekmektedir. SSCB ve diğer komünist devletler, bu konunun daha iyi anlaşılması adına güzel birer
“kötü örnek” teşkil etmektedir. Komünist partilerin denetiminde olan “herşey” gibi yargı da komünist
parti adına çalışmakta ve onu meşrulaştırma amacı taşımaktaydı. Onu denetlemek gibi bir kaygısı
hiçbir zaman olmamıştır.
Dördüncü ve sonuncu sınıflandırma, anayasaların muhtevalarına göre tesis ettiği kurumsal
yapıyı baz alır. Bu başlık altında bir çok ayrım olabileceği gibi anayasalar genellikle monarşik yada
cumhuriyetçi olarak kategorize edilir. Bunların yanında federal (2 seviyeli iktidar) anayasalar-üniter
(tek elden iktidar) anayasalar, parlamenter anayasalar-başkanlık anayasaları olarak ayrımlara
gidilebilir.

Anayasaların Amacı
Devletler ve örgütlenmiş kurumlar arası ilişki, anlaşılması zor hatta imkansız bir ilişkidir.
Bunun nedeni anayasaların tek ve basit bir amaçlarının olmayışından gelmektedir. Anayasaların:
• Devletleri yetkilendirmek
• Birleştirici değerler ve hedefler oluşturmak
• Yönetimde denge sağlamak (Siyasal iktidarı sınırlandırmak)
• Özgürlüğü korumak
• Rejimleri meşrulaştırmak (Toplum ve devlet arasında uzlaşı sağlamak) gibi çok geniş bir
amaçlar yelpazesi vardır.
Herşeyden önce anayasalar devletlerin bir nevi tapusudur. Anayasasız (veya onun yerine ikame
edilmemiş herhangi bir metinsiz) bir devlet tasavvuru, anti-demokratik ve anti-liberal bir yaklaşım
olacaktır. İster büyük devletlerin parçalanması sonucu oluşan, ister küçük devletlerin birleşmesi

9
sonucu oluşan devletler, varlıklarını ve kuruluşlarını anayasalarıyla teyit ederler. Anayasalar, devleti
kurmaya ve devlet için yapılar oluşturmanın yanında geniş bir ülkü yelpazesini de içinde barındırırlar.
Bu ülküler genelde anayasaların giriş kısımlarında zikredilirler. Haliyle buradan anlaşılan, her
anayasanın bir ideoloji çerçevesinde şekillendiği ve tarafsız olmadığıdır.
Yönetimde denge sağlayan, devlet içi yapıların sınırlarını çizen de yine anayasanın kendisidir.
Yani bir nevi “örgüt sözleşmesi”, “tanımlama rehberi”, “kurumsal plan” olarak iş görürler. Bu bakış
açısının zıttına göre anayasal olmayan devlet keyfi devlettir. Liberalizmin en büyük emeli olan
özgürlüğün korunması, hiç şüphesiz anayasaların en önemli amaçları arasında yerini alıp “sınırlı
devleti”tesis için, tarafsız, demokratik olarak çalışmaktadır.
Anayasaların son amacı, devletleri meşrulaştırmaktır. Lakin bu meşrulaştırma, iki boyutlu bir
işlemdir. İlkin bir anayasanın varlığı, o devletin, diğer devletler nezdinde tanınmasını sağlar. İkinci
olarak (daha da önemlisi) anayasalar, halk nezdinde saygı ve rıza geliştirmek aracılığıyla ülkedeki
meşruiyetin inşası için kullanılır. Bu noktada anayasal devlet ve Anayasalı devlet ayrımına değinmekte
fayda vardır.
A. Anayasal devlet: Anayasal devleti kuran anayasalarda, İnsan hak ve özgürlükleri güvence
altına alınarak bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendirecek mekanizmalar öngörülmüştür.
Anayasal devletlerde anayasa, hükümetleri bir tasarrufu değil, hükümetlerin de varoluş sebebi
olan halkın bir tasarrufu kabul edilir. Devlet ve toplumun karşılıklı uzlaşması ile konan
kurallara bağlılık esastır ve uyulmadığı takdirde her iki taraf içinde müeyyide öngörülmüştür.
Çoğulcu demokrasi ve Hukuk devleti anayasal devletin en belirgin özellikleri olarak
görünmektedirler.
B. Anayasalı Devlet: Özellikle baskıcı rejimlerin iktidarlarını meşru (görünürde) bir zemine
oturtma çabalarının bir ürünü olarak ortaya çıkan anayasalardır. (Hitler Almanya’sı, Mussolini
İtalya’sı, Franko İspanya’sı anayasaları gibi.) Toplumsal bir sözleşme niteliği taşımayan bu
anayasalar, daha çok sembolik nitelikte, hukuk devleti, çoğulcu demokrasi gibi kaygıları
taşımayan, kişi hak ve özgürlükleri konusunda devleti sınırlama, hak ve özgürlükleri güvence
altına alacak mekanizmalar geliştirme kaygısı taşımayan, tam tersine kişi hak ve hürriyetleri
konusunda sınırlandırıcı ve baskıcı, sistematik bir şeklide kaleme alınmış, devlet gücü ve
otoritesine vurgu yapan, otoriter / totaliter baskıcı devlet anlayışının bir ürünüdür.

10
Diagram1.1. Normlar Hiyerarşisi

ANAYASA

KANUN/
ULUSLARARASI
ANLAŞMALAR

CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİ

YÖNETMELİK

ADSIZ DÜZENLEYİCİ İŞLEMLER

TÜRKİYE’DE ANAYASAL GELİŞMELER


Osmanlı İmparatorluğu Dönemi Anayasa Hareketleri
Osmanlı devletinin yönetim sistemi monarşidir. Bu sistemde ise padişahın yetkilerini
sınırlandırabilecek bir yapı veya mekanizmadan söz edilemez. Padişah tüm görev ve yetkileri tek
başına kullanır ve hiçbir kişi ya da organla paylaşmaz. Mutlakıyetçi bir yapının anayasal sürece geçiş
adımları 19.yy.da görülmüştür.
Osmanlı devletinde anayasal gelişim süreci Batı’daki gelişmelere benzer şekilde halktan gelen
talepler doğrultusunda olmamıştır. Aksine, halkın isteği alınmadan tepeden inme şekilde hem devlet
içerisindeki aydınların batılılaşma fikrini yayma çabaları hem de imparatorluk içindeki Hıristiyan
kesimin Avrupa devletlerinin ilgi odağı haline gelmesi, bir takım düzenlemelerin yapılmasını zorunlu
hale getirmiştir. Osmanlı İmparatorluğunda anayasal hareketler Sened-i İttifak ile başlamıştır. (Dikici,
2002: 45) Tanzimat ve Islahat Fermanı ile Anayasal altyapı hazırlanmış ve 1876 Kanun-i Esasi
Osmanlının ilk ve tek anayasası olarak ilan edilmiştir.

11
SENED-İ
İTTİFAK

TANZİMAT
FERMANI

ISLAHAT
FERMANI KANUN-İ
ESASİ

A. 1808 Sened-i İttifak


1808 yılında, Padişah ile Ayan temsilcileri arasında imzalanan ve siyasal bir anlaşma niteliği
taşıyan Sened-i ittifak’ın anayasal hareketler açısından büyük bir önemi vardır. Bu belgede padişah
ilk defa egemenlik hakkını paylaşmış ve ayanların siyasal gücünü kabul etmiştir. Böylece mutlak
iktidar ilk defa sınırlandırılmıştır. Yani, padişah artık eskiden olduğu gibi, dilediği şekilde hareket
hakkına sahip değildir. 1808 yılında imzalanan Sened-i ittifak merkezi hükümetin ne kadar
zayıfladığını ortaya çıkaran bir belge olarak büyük önem taşır ve Türk anayasacılık hareketinin ilk
basamağıdır (Osmanlı devletindeki İlk Anayasal Belge).

Türk tarihinde ilk kez devlet iktidarının sınırlandırılabileceği düşüncesi Sened-i


İttifak ile ortaya çıkmıştır.

B. 1839 Tanzimat Fermanı


Anayasa hareketleri açısından Osmanlı döneminin ikinci önemli belgesi 1839 tarihli Tanzimat
fermanı veya diğer adıyla Gülhane Hattı Hümayunu’dur. Gülhane’de yabancı devlet temsilcileri
önünde okunan bu fermanla ;
-Osmanlı vatandaşlarına can ve mal güvenliği konusunda güvenceler verildi.
-Askerlik ve vergi konularının daha adil bir şekilde düzenlenmesi ön görüldü.
-Devlet harcamalarının kanunîliği ilkesi kabul edildi
-Irz ve namus (şeref ve haysiyet) dokunulmazlığı devlet garantisine alındı.
-Ceza yargılamasına ilişkin güvenceler (“yargılanma hakkı”, “yargılamanın aleniliği” ilkeleri)
getirildi.
-Can güvenliği devlet görevi sayıldı

12
-Müslümanlara Mülkiyet hakkı tanındı.
-Genel Müsadere yasağı getirildi.
-Kanunun üstünlüğü ilkesi kabul edildi. (Hukuk devletine geçişin ilk basamağı) Sened-i ittifak’ın
padişahla ayanlar arasında imzalanan iki taraflı bir anlaşma olmasına karşılık Tanzimat fermanı,
padişahın tek taraflı iradesi ile halkına tanıdığı hakları içeren bir belgedir. Bu açıdan Tanzimat
fermanı hukuk devletine geçisin ilk basamağıdır. Ancak bir anayasa niteliği taşımaz. (Gürbüz, 1982,
s. 4)

C. 1856 Islahat Fermanı


Osmanlı devletinde 3. anayasal belge olarak kabul edilen ıslahat fermanı ile,
-Müslüman ve Hıristiyan uyruklar arasındaki hak,
-Askerlik,
-Kamu hizmetlerine girme
-Vergi konusunda farklılıklar giderilmiştir. Hıristiyan halkın haklarını genişletmiştir.
Islahat Fermanının ana hedefi; Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında her yönden tam
bir eşitlik sağlamaktı. Din, vergi, askerlik, yargılama, eğitim, memurluk ve temsil alanında o zamana
kadar olan farklar kaldırılıyordu.
Tanzimat ve Islahat fermanı ile gelen bu gelişmeler Osmanlı devleti içinde bir anayasacılık
akımı doğurmuştur. Genç Osmanlılar adı verilen grup Osmanlı imparatorluğunun çöküntüden
kurtulabilmesi için, meşruti bir monarşiye geçilmesini, yani padişahın yetkilerinin kurulacak bir
meclisle sınırlandırılmasını gerekli görüyordu. Bu akımın etkisi ile, 1876 yılında ilk Osmanlı
anayasası (Kanun-i Esasi) ilan edilmiştir. ( Özbudun, 1993, s. 4)

D.1876 Kanun-i Esasi


Padişah tarafından atanan, başkanlığını Server Paşa’nın yaptığı “Cemiyet-i Mahsusa” isimli bir
kurul tarafından hazırlanmıştır. Bu kurul yabancı anayasalardan (Belçika, Polonya, Prusya) da
yararlanarak Kanun-u Esasînin tasarısını hazırlayarak, Heyet-i Vükelâ ve Padişah tarafından kabul
edilerek ilan edilmiştir. Kanun-u Esasî, hukukî olarak Padişahın tek yanlı bir işleminden doğduğu için
“Ferman”nitelikli anayasa kabul edilir.
Osmanlı İmparatorluğunun ilk anayasası olan Kanun-i Esasi ile yasama yetkisi, Meclis-i
Umumi adı verilen Heyet-i Ayan ile Heyet-i Mebusan adlarında iki meclisten oluşan bir organa
verilmiştir. Böylece Osmanlı imparatorluğunda mutlak monarşiden, Meşruti monarşiye geçilmiş oldu.

13
Kanun-i Esasinin Özellikleri
Anayasa parlamentonun yetkilerini dar tutmuştur. Örneğin bir parlamento üyesinin kanun teklif
edebilmesi için, önce padişahtan izin alması gerekmektedir. Her iki meclis tarafından kabul edilen
tasarılar, padişahın onayı olmadan yürürlüğe girememektedir.
 Osmanlı devleti federal devlet değil, bir üniter devlet idi
 Devletin resmi dini İslam, resmi dili Türkçedir.
 19 maddelik temel hak ve hürriyetler sıralanmıştır. ( Detaya girilmemiştir)
 Yasama organı (Meclis-i Umumi) Halkın seçtiği Heyet-i Mebusan ve padişahın seçtiği Heyet-i
Ayan’dan oluşur.
 Hükümetin Heyet-i Mebusan’a karşı sorumluluğu anayasada açıkça belirtilmemiştir.
 Padişah istediği zaman Heyet-i Mebusan’ı feshedebilmektedir.
 Padişah, hükümetin güvenliğini tehdit ettikleri anlaşılan kişileri ülkenin çok uzak yerlerine
sürgüne gönderme hakkına sahiptir.
 Kanun-u Esasinin kurduğu yürütme organı ikili yapıdadır. Bir tarafta devlet başkanı olarak
Padişah, diğer tarafta da Hükümet (Heyet-i Vükela) vardır.
 Kanun-u Esasîsinde Yargı yetkisi bağımsız mahkemeler tarafından kullanılmaktadır.
 Hakimlerin azlolunamayacağı ilkesi” “mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi”, “yargılamanın
aleniliği ilkesi”, “hak arama özgürlüğü”, “mahkemelerin ihkak-ı haktan imtina edemeyecekleri
ilkesi”, “kanunî hâkim güvencesi” gibi önemli ilke ve güvenceler tanınmıştır.
 Olağanüstü hal uygulamasına da ilk kez yer veren anayasa Kanuni Esasidir.

1876 Anayasasında 1909 değişikliği ile;


-Meclisin feshi zorlaştırılmıştır.
-Padişahın vatandaşları sürgün etme yetkisi yürürlükten kaldırılmıştır.
-Kanun teklifinde bulunabilmek için padişahtan izin alma zorunluluğu da kaldırılmıştır.
-Siyasi parti ve dernek kurma özgürlüğü getirilmiştir.
-Bakanlar kurulunun Meclise karşı kolektif ve bireysel sorumluluğu kabul edilmiştir.
Böylece yapılan bu değişikliklerle padişahın yetkileri sınırlandırılmış ve parlamenter rejime geçiş
için önemli bir adım atılmıştır. (Gözübüyük, 1995, s.8-9)

Osmanlı devletinde Anayasacılık hareketleri, modernleşme çabalarına paralel gitmiş, bir


bakıma modernleşmenin siyasal ayağını oluşturmuştur. Ancak bu çabalar beklenen demokratik
gelişimi sağlayamamış başarısız olmuştur. Bu deneyimin en önemli faydalı yönü Cumhuriyet dönemi
anayasacılığının temel kavramları olan ve sıklıkla anayasa yapımında dillendirilen “Milli İrade”,
“Parlamento”, “muhalefet”, “Anayasal Demokrasi” gibi kavramları miras olarak bırakmasıdır.
14
Osmanlı anayasacılığının başarısız olma nedenleri temelde 3 nedene dayandırılabilir ( Arslan,
2000:390-391).
1- Kendi içinde “kontrol ve denge” mekanizması içeren, otoritenin dağınık vaziyette olduğu
geleneksel siyasi yapının yıkılması ve yerine merkeziyetçi bir yapının gelmesi.
2-Yukarıdan aşağı seçkinci bir yöntem izlenerek, halk katılımının önemsenmemesi.
3-Reformcuların militarist zihniyetle hareket etmeleri.

1.3.2. Cumhuriyet Dönemi Anayasaları

1921

1924

1961

1982

1921 ANAYASASI (TEŞKİLAT-I ESASİYE)


23 Nisan 1920 de faaliyetlerine başlayan ilk TBMM’nin yapmış olduğu bu anayasanın resmi
adı Teşkilat-ı Esasiye’dir. 24 maddelik kısa bir anayasa (Çerçeve) olan 1921 anayasası, tarihimizin tek
yumuşak nitelikli bir anayasasıdır (Özel yöntemler ve özel kabul yeter sayıları gözetilmemiştir). Bu
anayasa Olağanüstü bir dönemin ihtiyaçlarını karşılamak ve geçici olarak ortaya çıkan iktidar
boşluğunu doldurmak üzere hazırlanmıştır. Anayasayı kabul eden Meclis böylelikle Kanun-i Esasiyi
yürürlükten kaldırmamış oluyordu. Hazırlanış ve kabul ediliş yöntemi açısından dönemin koşulları
göz önünde tutulursa demokratik esaslara belli ölçüde uygun kabul edilir. (Erdoğan, 2012: 69)
A. Önemli Özellikleri:
 Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. (Mili egemenlik ilkesi ilk kez benimsenmiştir)
 Yasama, Yürütme ve Yargı gücünün Mecliste toplandığı Meclis Hükümeti Sistemini
benimsemiştir. (Kuvvetler birliği)
 Yargı konusunda bir düzenleme yapmamıştır.
 Adem-i Merkeziyetçi bir yönetim anlayışı benimsenmiştir.(yerinden yönetim ilkesi)
 Meclis başkanı aynı zamanda Hükümetin de başkanıdır.

15
 Bakanlar Meclis üyeleri arasından, yine Meclis tarafından seçilir.
 Seçimler 2 yılda bir yapılır.
 Kanun-i Esasiyi yürürlükten kaldırmamıştır.

1921 Anayasasında 1923’de yapılan Değişiklikler


 Cumhuriyetin İlanı ile birlikte Hükümet şekli Cumhuriyet olarak kabul edilmiştir.
 Cumhurbaşkanlığı makamı ortaya çıkmış ve Cumhurbaşkanının meclis tarafından, meclis
üyeleri arasından seçileceği hükme bağlanmıştır.
 Başbakan Meclis üyeleri arasından, Cumhurbaşkanınca seçilir.
 Devletin dini İslam, Resmi dili Türkçe olarak kabul edilmiştir.
 Bakanlar, başbakan tarafından meclis üyeleri arasından seçilir, Cumhurbaşkanı tarafından
meclisin onayına sunulur.
1924 ANAYASASI
20 Nisan 1924 ‘te İkinci Meclis tarafından kabul edilmiş bir anayasadır. Resmi adı Teşkilat-ı
Esasiyedir. 1921 anayasasını açıkça ortadan kaldırmış olan katı ve kazuistik bir anayasadır. Esas
olarak zamanının anayasa anlayışına ve sistematiğine büyük ölçüde uygun olan bu anayasa 105
maddeden oluşuyordu. Devlet sistemini dayandırdığı esaslar bakımından 1921 anayasasının devamı
niteliğindedir. Ulusal egemenlik, Cumhuriyet ve Devletin dini vasfı bu anayasanın da temelini
oluşturuyordu. (Erdoğan, 2012: 77-79)
A. Önemli Özellikleri
Anayasanın üstünlüğü ilkesi benimsenmiştir. Ancak bu üstünlüğü sağlayacak bir anayasa
mahkemesi kurulmasını öngörmemiştir.
 105 maddeden oluşan, basit ve sağlam yapılı bir anayasadır.
 Devletin temel niteliği Cumhuriyet olarak kabul edilmiştir.
 Devletin dini İslam olarak kabul edilmiştir.
 Güçler birliğinin yumuşatılmış bir şekli olan Karma Hükümet Sistemi benimsenmiştir.
 Yasama Tek meclisten oluşur, üyeleri 4 yıl için seçilir.
 Hükümetin kolektif sorumluluğu ilkesini benimsemiştir.
 Yargı yetkisini ulus adına kullanmak üzere bağımsız mahkemelere vermiştir.
 Temel hak ve özgürlükleri Kanun-i Esasi gibi saymakla yetinmiştir. Hakların çiğnenmesine
karşı teknik ve kurumsal güvence mekanizmaları getirmemiştir.
 Hem tek partili, hem çok partili dönemde uygulanmış olan bir anayasadır.
 Çoğunlukçu demokrasi anlayışını benimsemiştir.
 Hem tek partili, hem de çok partili dönemde yürürlükte kalmış, en uzun süre uygulanan
anayasadır.
 Milletvekili dokunulmazlığı ve Milletvekili sorumsuzluğu ilk kez bu anayasada

düzenlenmiştir.

16
 Anayasanın bir ülkede en üstün hukuk normu olduğundan hareketle “ anayasanın üstünlüğü ve
bağlayıcılığı ilkesini benimsemiş, ancak bu üstünlüğü ve bağlayıcılığı muhafaza edecek ve
denetleyecek bir mekanizma ( Anayasa mahkemesi) öngörmemiştir.
B. 1924 Anayasasında Yapılan Değişiklikler

1928 1934 1937 1945

Dini İslam’dır
Cumhuriyetçilik
maddesi kaldırıldı Kadınlara Genel Anayasanın dili
Halkçılık
seçimlere katılma Türkçeleştirildi.
Milliyetçilik
hakkı tanındı Laiklik
And içme
Devletçilik
metnindeki “Teşkilat- ı
VALLAHİ İnkılapçılık Esasiye” yerine
sözcüğü Seçmen yaşı 22 Anayasa Terimi
İlkeleri anayasaya
kaldırıldı. oldu Kullanıldı.
girdi

7 Ocak 1946’da Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan
tarafından kurulan Demokrat Partinin de katılımıyla çok partili seçimler 21
Temmuz 1946 da yapıldı.
Seçimlerde Açık oy, gizli sayım ve döküm ilkeleri uygulandı. (Şaibeli Seçimler olarak tarihe
geçmiştir) Günümüzde de halen uygulanan ve Demokratik usullere uygun olarak (Gizli oy, Açık
Sayım-Döküm ilkesi) kabul edilen ilk seçimler 1950 yılında yapılmıştır.

1961 ANAYASASI
Çoğu genç subaylardan oluşan Cunta, silahlı kuvvetlerin Darbenin arkasında olduğu ve
birliktelik görüntüsü kazandırmak için kıdemli bir general olan Cemal Gürsel’i Milli birlik
Komitesinin başına geçirdi. Milli Birlik Komitesi (MBK), Kurucu Meclisin askeri kanadını
oluştururken Danışma Meclisi sivil kanadı oluşturuyordu Cemal Gürsel başkanlığındaki MBK ilk iş
olarak darbeye biçimsel meşruluk sağlayacak anayasa yapmak oldu. İstanbul komisyonu adı verilen
Prof. Dr. Sıddık Sami Onar başkanlığındaki kurul tarafından hazırlanan taslak Kurucu Meclise
sunulmuştur.
Kurucu Meclis

Millî Birlik Komitesi


Temsilciler Meclisi

17
Kurucu Meclisin sivil üyelerinin bir bölümü iki dereceli seçimle seçilen üyelerden, bir bölümü
siyasal partilerin kendi seçtikleri temsilcilerden, diğer bölümü de çeşitli kuruluşların (üniversiteler,
barolar, yargı organları gibi) temsilcilerden oluşmuştur. Üyelerin bir bölümü de Devlet Başkanı ve
Milli Birlik Komitesi tarafından seçilmiştir. Burada dikkat çeken unsur, temsilciler meclisi üyelerinin
seçimini genel oya dayanan demokratik bir seçimle olmamasıdır. Üstelik iki aşamalı seçimle gelen bu
üyelerin seçiminde sadece iki siyasal partinin (CHP ve CKMP) temsilci göndermesine izin veriliyor,
DP bu mecliste temsil edilemiyordu (Erdoğan, 2012: 112).
Kurucu meclis tarafından hazırlanan anayasa taslağı, 9 Temmuz 1961‘de halkoylamasına
sunuldu. Katılma oranı % 80’in üzerinde olan halkoylaması sonucu; geçerli oyların % 61.7’i “evet”,
% 38.3 “hayır” yönünde çıktı. Yeni Anayasa 20 Temmuz 1961 tarihinde Resmi Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe girdi. 15 Ekim 1961’de genel seçimler yapıldı. Türkiye Büyük Millet
Meclisi 25 Ekim 1961 günü toplandı. Böylece sivil demokratik rejime geçilmiş oldu.

A. Önemli Özellikleri
 Devletin şekli Cumhuriyettir.
 Kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan, Parlamenter hükümet sistemini benimsemiştir.
 “insan haklarına dayanan devlet”, “demokratik devlet”, “sosyal devlet”, “hukuk devleti” gibi
yeni temel ilkeler kabul etmiştir.
 1961 Anayasası, anayasanın üstünlüğü ilkesine saygıyı sağlamakla görevli bir Anayasa
Mahkemesi kurmuştur.(Seçilmiş hükümetlere karşı güvensizliğin bir sonucu olarak denge ve
güvence mekanizması)
 1961 Anayasasında temel hak ve özgürlükleri ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
 Temel hak ve özgürlükler; kişinin hakları ve ödevleri, sosyal ve iktisadî haklar ve ödevler,
siyasî haklar ve ödevler adı altında düzenlenmiştir.
 Sosyal hak ve ödevler, ilk defa sistematik olarak 1961 Anayasasında düzenlenmiştir.
 1961 Anayasası 1924 Anayasasından farklı olarak “çift-meclis sistemi”ni kabul etmiştir.
(TBMM ve Cumhuriyet Senatosu)
 Hükümet, Cumhuriyet Senatosuna karşı değil, Millet Meclisine karşı sorumludur.
 1961 Anayasasına göre, “yürütme görevi, kanunlar çerçevesinde, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar
Kurulu tarafından yerine getirilir”.
 Bakanlar Kurulu ise Başbakan ve Bakanlardan kuruludur. Başbakan, Cumhurbaşkanınca,
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri arasından atanır. Bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri veya milletvekili seçilme yeterliğine sahip olanlar arasından Başbakanca seçilir ve
Cumhurbaşkanınca atanır. (Parlamenter Hükümet sistemi)
 Hakimlerin bağımsızlığını sağlamak üzere “Yüksek Hakimler Kurulu ve Yüksek Savcılar
Kurulunun kurulması öngörülmüştür.
 1961 Anayasasında, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Uyuşmazlık Mahkemesi gibi yüksek
mahkemeleri tek tek düzenlenmiştir.
 Kanunların Anayasa uygunluğunu denetlemekle görevli bir Anayasa Mahkemesini kurulmasını
hükme bağlamıştır.
 Milli Güvenlik Kurulu (Askeri bürokrasiye iade-i itibar vermek ve sivil yönetimi sürekli
gözetim altında tutmak amacıyla) ve Diyanet işleri Başkanlığı İlk kez düzenlenmiştir.
 Özerk statüye sahip TRT ve Üniversiteler kurulmuştur.
 Sert bir anayasadır.
 Çoğulcu demokrasi anlayışını benimsemiştir. Siyasi Partiler, sendikalar, dernekler Demokratik
hayatın vazgeçilmez unsurları kabul edilmiş ve anayasallaştırılmıştır.

B. 1961 Anayasasında 1971’de ve 1973’te yapılan değişiklikler


Hak ve
Yürütmeye Yargıya
özgürlüklere
İlişkin İlişkin
ilişkin

Bakanlar Kuruluna Kanun Askeri Yüksek İdare Hakların


Hükmünde kararname mahkemesi kuruldu. sınırlandırılmasında genel
(KHK) çıkarma yetkisi sınırlandırma sebepleri
Devlet Güvelik mahkemeleri
verildi. kuruldu. kabul edildi.
Anayasa mahkemesinin
Üniversitelerin özerklikleri Anayasa değişikliklerini
zayıflatıldı .TRT’nin denetleme yetkisi sadece şekil Devlet memurlarının
özerkliği kaldırıldı. bakımından denetleyebileceği sendika kurma hakkı
hükme bağlandı. kaldırıldı
Anayasa mahkemesine sadece
mecliste grubu bulunan
partilerin dava açmasına izin
verildi

Devlet Güvenlik Mahkemeleri 2004 yılında yapılan Anayasa değişiklikleri


kapsamında kaldırılmış ve yetkileri Ağır ceza mahkemelerine devredilmiştir.
1982 ANAYASASI
Milli Güvenlik Kurulu başkanı Orgeneral Kenan Evren’in belirttiği gerekçeye göre “12 Eylül
1980 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri ülke bütünlüğünü korumak, millî birlik ve beraberliği
sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, Devletin otoritesini ve varlığını
yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmak”
amacıyla yönetime el koymuş ve “Millî Güvenlik Konseyi” oluşturmuştur.
Yeni bir anayasa hazırlamakla görevli bir Kurucu Meclis kurulmuştur.

Kurucu Meclis

Millî Güvenlik Konseyi Danışma Meclisi


(Askeri Kanat) (Sivil Kanat)

Kurucu Meclisin Görevleri


Yeni anayasayı hazırlamak

Siyasî Partiler Kanunu hazırlamak

Seçim Kanununu hazırlamak

Milli Güvenlik Konseyinin üyeleri; Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Hava
Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Jandarma Genel Komutanıdır.
Danışma Meclisi ise 160 üyeden oluşmaktadır. Bu üyelerden 40’ı doğrudan doğruya Millî Güvenlik
Konseyince seçilmektedir. 120’si ise, her ilin valisi tarafından tespit edilen adaylar arasından Milli
Güvenlik Konseyince seçilmiştir.
Kurucu Meclis tarafından hazırlanan Anayasa Tasarısı 7 Kasım 1982 Pazar günü yapılan

halkoylaması sonucu, % 8,63 oranında “hayır” oyuna karşılık % 91.37 oranında “evet” oyu ile kabul

edilmiştir.
İKİNCİ BÖLÜM
1982 ANAYASASININ ÖNGÖRDÜĞÜ ESASLAR- İLKELER VE ANAYASAL DÜZEN
1982 anayasası kabul edildiği dönemde ülkede hakim olan şartların izlerini taşır
Türk anayasaları içinde madde sayısı ve maddelerin içeriği bakımından en uzun anayasadır. (Kazuistik
Anayasa)
Katı nitelikli bir anayasadır. Hatta Türk anayasaları içinde en katı olanıdır. Değiştirilemeyecek hüküm
sayısı arttırılmıştır. Değiştirilemeyecek hükümler:
 Türkiye Devleti Bir Cumhuriyettir.
 Cumhuriyetin nitelikleri
 Türkiye Cumhuriyeti, Devleti ve Milleti ile bölünmez bir bütündür
 Resmi dili Türkçedir,
 Başkenti Ankara’dır,
 Bayrağı, şekli kanunda belirtilen beyaz, ay yıldızlı, al bayraktır,
 Mili marşı İstiklal marşıdır.
4. Madde ilk üç maddenin değiştirilemeyeceğini, değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini
hükme bağlamıştır.
• Cumhurbaşkanına anayasa değişikliklerini meclise geri gönderme (veto) ve halkoyuna sunma
imkanı tanınmıştır.
• 1961 anayasasından farklı olarak Tek meclis sistemini benimsemiştir.
• Yürütmeyi güçlendirmiştir. Özellikle de Yürütmenin Cumhurbaşkanı kanadını güçlendirmiştir.
( Yürütmeyi hem “yetki” hem de “görev” olarak nitelemiştir)
• Hak ve özgürlükler açısından önceliği kişiye değil, Devlete (Otorite) vermiştir.
• Bazı idari karar ve işlemlere karşı yargı yolunu kapatma yoluna gitmiştir. (Cumhurbaşkanının
tek başına yaptığı işlemler gibi)
• Daha az katılımcı bir demokrasi modelini benimsemiştir. Belli ölçüde halkın siyasetten
uzaklaşmasını (Depolitizasyon) amaçlamıştır.
• Bir “Geçiş dönemi” öngörmüştür.
• “Rasyonelleştirilmiş Parlamentarizm” vasıtasıyla siyasi tıkanıklıkları gidermeye yönelik
hükümler getirilmiştir.Olağanüstü hal ve sıkıyönetim dönemlerinde TBMM’den yetki kanunu
ile izin almaksızın Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kuruluna, Kanun
Hükmünde Kararname çıkarılabilmesi imkanı tanınmıştır.
Diagram 2.1. 1961 ve 1982 Anayasalarının Karşılaştırılması

Farklılıklar
 1961Anayasasınınhalkoylamasında kabul
edilmemesi durumunda ne yapılacağı belirtilmişti.
 1961 Anayasasının hazırlanmasında (Yeni Anayasa hazırlama çalışmalarına tekrar
Temsilciler Meclisi, 1982 Danışma başlanacaktı.) 1982 Anayasasının ise,
Meclisine oranla toplum katmanlarını halkoylamasında reddedilmesi halinde ne olacağı
açısından daha temsili niteliktedir. belirtilmemiştir.

 Temsilciler Meclisinde kapatılan Demokrat  1961 halkoylaması sadece anayasayı


Parti dışındaki iki parti (CHP ve CKMP) halkoyuna sunmuştur, 1982 halkoylamasında ise
Anayasanın hazırlanmasına katılmışlardır.
Anayasanın kabulü,
Oysa 1982 Anayasasının hazırlanması
Cumhurbaşkanının seçimiyle birleştirilmiştir.
sürecine hiçbir siyasal parti katılmamıştır.
Benzerlikler
 Her iki Anayasanın hazırlanmasında da
Kurucu Meclisin sivil kanadı
 Her iki Anayasa da askerî (Temsilciler Meclisi ve Danışma
müdahaleler sonucu Meclisi) seçimle oluşmamıştır.
hazırlanmıştır.
 Her iki Anayasa da, bir kısmı
askerî müdahaleyi yapan bir  Her iki Anayasada da, Kurucu Meclis
kuruldan (Millî Birlik tarafındanhazırlananAnayasa,
Kurulu ve Millî Güvenlik Konseyi), halkoyuna sunulmak suretiyle kesinleşmiştir.
diğer kısmı ise sivillerden
(Temsilciler Meclisi ve
Danışma Meclisi) oluşan
 Her iki Anayasada da, sivil kanadın
(Temsilciler Meclisi ve Danışma Meclisi)
Kurucu Meclisler tarafından
Bakanlar Kurulunun kurulması ve
yapılmıştır. düşürülmesine ilişkin yetkileri yoktur.

1982 ANAYASASINA GÖRE DEVLETİN TEMEL NİTELİKLERİ


*Cumhuriyetçilik
Cumhuriyet; egemenliğin halkta olduğu devlet yönetimi demektir. Cumhuriyet, demokrasinin
bir uygulama şekli olup, halkın kendi kendini yöneterek, yönetimde söz sahibi olduğu rejim demektir.
Bu ilkenin gereklerine uygun olarak, Devletin yönetiminde etkin olan, temel organların başında
bulunan kişiler seçimle işbaşına gelir. Bu yönüyle Demokrasi kavramıyla iç içe geçmiş bir ilkedir.

Cumhuriyetçilik ilkesi ilk kez 1921 anayasasında yapılan 1923 yılında yapılan
değişiklikle 1921 anayasasına girmiş, 1924, 1961ve 1982 anayasalarında
değiştirilemeyecek hükümler olarak aynen korunmuştur.

* Atatürk Milliyetçiliğine Bağlı Devlet ilkesi


Devletin üç önemli unsurundan biri olan Millet; aralarında bazı bağlar bulunan, insan topluluğu
demektir. Bu bağların niteliğine uygun olarak iki tür milliyetçilik anlayışı söz konusudur.
Objektif Milliyetçilik Anlayışı
İnsanları birbirine bağlayan bağlar, objektif, yani elle tutulur, gözle görülür nitelikte olmalıdır.
(Irk-Din-Dil Birliği)
Sübjektif Milliyetçilik Anlayışı
Manevi nitelikli birtakım duygu ve düşüncelerden oluşan bağlarla bir araya gelen insan
topluluğudur.(Acılar-Başarılar-Mücadeleler) Atatürk milliyetçiliği subjektif milliyetçilik anlayışına
uygun düşmektedir. Anayasamız bu anlayışının doğal bir sonucu olarak Türklüğü, objektif unsurlarla
göre değil, “vatandaşlık bağı ” olarak özetlenen subjektif unsurlarla tanımlamıştır. 1982 Anayasamıza
göre, “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” ifadesi, bu anlayışın bir
ürünüdür. Atatürk milliyetçiliği başka milletleri düşman ve aşağı gören şoven ve saldırgan bir
milliyetçilik anlayışı değildir. Barışçıl ve insancıl bir milliyetçilik anlayışıdır.

Milliyetçilik ilkesi ilk kez 1924 anayasasında 1937 yılında yapılan değişikliklerle
anayasalarımıza girmiştir. 1924 ve 1961 anayasaları “Türk Milliyetçiliği”
ifadesini kullanmış olmasına karşın, 1982 anayasası ırkçı bir algılama olmaması
için “Atatürk Milliyetçiliği” ifadesini kullanmıştır.

* Laiklik İlkesi
Devletin, vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde inançlara göre ayrım yapmaması, herhangi bir
inancın, özellikle de bir toplumda egemen olan inancın, aynı toplumda azınlıkların benimsediği
inançlara baskı yapmasını önlemesi, Kişilerin dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması ve
farklı muamelelere tabi tutulamamasıdır.
Laik bir devletin taşıması gereken özellikler şunlardır:
 Resmi bir devlet dini bulunmaz
 Devletin yasal, toplumsal ve siyasal yapısının dinsel kurallara uygun olması zorunluluğu söz
konusu değildir.
 Dini kurumlarla, devlet kurumlarının birbirinden ayrılmış olması gerekir.
 Bütün dinlerin mensuplarına, hatta herhangi bir dini inancı olmayanlara karşı eşit mesafede
olmalıdır.
 Devlet bireylerin sahip olduğu dini düşünce ve kanaat özgürlüğünü ve ibadet özgürlüğünü
hukuki güvence altına almış olmalıdır.
 Hukuk kuralları din kurallarına uygun olmak zorunda değildir.

Laiklik ilkesi; din / inanç hürriyeti ve ibadet hürriyeti olmak üzere iki temel hürriyeti kapsar.

Din / İnanç Hürriyeti


Herkes istediği bir dini inanca ve düşünceye sahip olma hakkına sahiptir. 1982 anayasamıza
göre bu hak mutlak bir haktır. Yani hiçbir koşul ve şart altında bireyin bu hakkına dokunulamaz.
İnanç hürriyeti aynı zamanda, herhangi bir dini inanç ya da düşünceye sahip olmama hakkını da
kapsar.

İbadet Hürriyeti:
Kişinin inandığı dinin gerekleri doğrultusunda kamu düzenini bozmamak koşuluyla
serbestçe ibadet edebilme hürriyetini kapsar. 1982 anayasamıza göre bu hak mutlak bir hak değil,
nispi bir haktır. Kamu düzenini bozucu yönde kullanılan ibadet hürriyetlerinin kısıtlanabilmesi
mümkündür.
1982 anayasası din hizmetlerini bir kamu hizmeti olarak kabul etmiştir. Bu hizmetleri yürütmesi
amacıyla 1961 anayasası ile ilk kez kurulan ve Merkezi idare teşkilatı içinde yer alan Diyanet İşleri
Başkanlığı görevlendirilmiştir. 1982 anayasasına göre, Din Kültürü ve ahlak bilgisi dersi ilköğretimde
zorunlu bir ders olarak okutulmaktadır. Devlet din eğitimini gözetir ve denetler.

Laiklik ilkesi ilk kez, 1924 anayasasında 1937 yılında yapılan değişikliklerle
Anayasaya girmiştir.
* Sosyal Devlet İlkesi
Sosyal devlet, kişilere sadece temel hak ve özgürlükler sağlamakla yetinmeyen, aynı zamanda,
vatandaşların sosyal durumlarını iyileştirmeyi, onlara insan haysiyetine yaraşır bir yaşam sekli
sunmayı, onları sosyal güvenliğe kavuşturmayı kendine ödev bilen devlet anlayışıdır.

Sosyal Devletin Gerekleri


Herkese insan Onuruna Yarasan Asgarî Bir Yasam Düzeyi Sağlamaya Yönelik Tedbirler
 Çalışma hakkı
 Adil ücret hakkı
 Sosyal Güvenlik hakkı
 Konut hakkı
 Sağlık hakkı
 Eğitim hakkı

 Vergi Adaleti
 Kamulaştırma ve Devletleştirme
 Planlama faaliyetleri

Sosyal devlet ilkesi ilk kez 1961 Anayasasına Cumhuriyetin nitelikleri başlığı
altında girmiştir.

* İnsan Haklarına Saygılı Devlet


“İnsan hakları”, ırk, din, dil ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır.
“İnsan haklarına saygılı devlet”, değeri, üstünlüğü, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla insan haklarına
karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranan devlet demektir.
1961 anayasası ile 1982 anayasaları arasında bu ilke konusunda terim farklılığı bulunmaktadır.
1961 Anayasasında Cumhuriyetin nitelikleri arasında “insan haklarına dayalı devlet” ifadesi
kullanılmıştı. 1982 Anayasası bu ifadenin yerine “insan haklarına saygılı devlet” ifadesini kullanmıştır.

1982 anayasasında 2001 yılında yapılan değişiklikle temel hak ve özgürlükler


konusunda, 1982 anayasası da “İnsan haklarına dayanan devlet” ibaresini
kullanmaya başlamıştır.
* Demokratik Devlet
Halkın kendi kendini yönetmesi olarak da kısaca ifade edilen demokrasi, bir devlette
egemenliğin hiçbir ayrıcalıklı kişi, sınıf ya da zümrede olmadığı, egemenliğin halk tarafından serbest
ve genel seçimler eliyle kullanıldığı yönetim biçimidir.

Bir Devletin demokratik devlet niteliği taşıması için gerekli koşullar şunlardır:
 Siyasal karar alma organları genel oya dayanan serbest seçimlerle oluşmalıdır.
 Seçimler düzenli aralıklarla tekrar edilmelidir.
 Serbestçe örgütlenen siyasi partiler bulunmalıdır.
 Bu partiler arasında eşit şartlarda yürüyen iktidar yarışması olmalıdır.
 Muhalefet partilerinin de iktidar şansı olmalıdır.
 Vatandaşlara temel hak ve özgürlükleri tanınmış olmalı ve bu haklar hukuki güvence altında
olmalıdır.
1982 anayasamız seçimler ve halkoylamalarına ilişkin bir takım ilkeler öngörmüştür. Bu ilkeler
şunlardır:
Genel oy
Bütün vatandaşların oy hakkına sahip olmasıdır.
Türkiye birinci ve ikinci Meşrutiyet döneminde servete bağlı oy ilkesini kullanmıştır. 1924 yılında
seçim kanununda yapılan değişiklikle erkekler için genel oy hakkı kabul edilmiş; 1934 de bu hak
kadınlara da tanınmıştır. Böylece 1934 yılından beri Türkiye de genel oy sistemi mevcut olmuştur.
Genel oy sistemi, oy hakkının yaş, kısıtlılık, seçmen kütüğüne kayıtlı olma veya hüküm giyme gibi
makul sebeplerle sınırlamalar getirilmesine engel değildir. 1982 Anayasası ilk şeklinde oy verme yaşı
21 iken, Anayasada yapılan 1987 deki değişiklikle oy verme yaşı 20 ye, 1995 de yapılan değişiklikle
18 e indirilmiştir.
Seçimlerde oy kullanamayacak kişiler şunlardır:
Er veya erbaşlar

Askeri öğrenciler

 Hükümlüler ( Taksirli suçlardan hüküm giyenler hariç)

Taksirli suçlardan hüküm giyenler ve Tutuklular oy kullanabilir


Eşit oy
Bu ilke, her seçmenin bir tek oya sahip olduğu anlamına gelir. (Her seçmenin oyunun değeri
matematiksel olarak 1’e eşittir)
Seçimlerin serbestliği:
Vatandaşların hiçbir zorlama ve baskı altında kalmadan oylarını kullanmalarını ifade eder.
Tek dereceli seçim
Seçimler, seçmenlerin temsilcilerini doğrudan doğruya veya dolaylı seçmeleri bakımından, tek
dereceli ve iki dereceli olarak ikiye ayrılır. Türkiye de 1946 yılına kadar seçmenler önce “ikinci
seçmenler”i seçerdi daha sonra ikinci seçmenler temsilcileri seçerdi. Ülkemizde, 1946 yılında tek
dereceli seçime geçilmiştir.
Gizli Oy
Seçmenin iradesini serbestçe kullanabilmesi için en önemli ilkelerden biridir. 1950 yılından sonra
Türkiye de uygulanmaya başlanmıştır.
Açık sayım döküm
Oyların sayım ve dökümünün kamuya açık olarak yapılmasına denir. Seçmenin iradesinin sonradan
değiştirilmesini engeller. 1950 yılında Türkiye’de de kabul edilmiştir.
Seçimlerin Yargı Organlarının Yönetim ve Denetiminde Yapılması
Anayasamızın, seçimlerin serbestliğini ve dürüstlüğünü sağlama amacıyla kabul ettiği önemli
bir ilkede, seçimlerin yargı organlarının genel yönetimi ve denetimi altında yapılmasıdır.
Anayasanın 79. maddesine göre, “seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında
yapılır. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile
ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili
bütün yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etmekle Yüksek Seçim Kurulu görevlidir. Toplam 11
üyesi bulunan Yüksek seçim kurulunun; 6 üyesi Yargıtay genel kurulu tarafından, 5 üyesi de Danıştay
genel kurulu tarafından seçilir. Yüksek Seçim Kurulu’nun kararları aleyhine başka bir merciye
başvurulamaz.
Siyasi Partiler
Demokratik yaşamın ayrılmaz ve zorunlu bir parçası olan, iktidara gelme amacı güden, merkezi ve
yerel düzeyde örgütlenen, kendine ait bir program ve ideolojiye sahip, seçmenlerden oy talebinde
bulunan örgütlenme biçimleridir. Siyasi partiler, devlet ve sivil örgütler arasında bir köprüdür.
1982 Anayasasına göre, Vatandaşlar siyasi parti kurma ve usulüne uygun şekilde siyasi partilere üye
olma ve ayrılma hakkına sahiptirler.
Siyasi Partilerin Faaliyetlerine İlişkin Olarak Getirilen
Sınırlamalar Siyasal Partilerin Amaçlarına İlişkin Yasaklar
1982 Anayasasında 1995 de yapılan değişiklik ile “siyasi partilerin tüzük ve programları ile
eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik
ve hukuk devleti ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü savunmayı veya
yerleştirmeyi amaçlayamaz, suç işlenmesini teşvik edemez.”
Devletin Ülkesi Ve Milletiyle Bütünlüğü (Üniter Devlet) ilkesi
Devletin dış bağımsızlığının ve ülke bütünlüğünün korunmasını, azınlık yaratılmasının
önlenmesini, bölgecilik ve ırkçılık yasağı gibi eşitlik ilkelerinin korunması hususlarını kapsamaktadır.
Cumhuriyetçilik İlkesi
Bu ilke, Egemenliğin halka ait olduğunun altını çizerek, monarşik partileri yasaklamaktadır.
Demokratik Devlet Düzeni
Çok partili demokrasiyi reddeden, her türlü totaliter ve diktacı partileri yasaklanmaktadır.
Laiklik
Siyasi partiler, devletin sosyal ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa din
kurallarına dayandıramazlar.
Sınıf Veya Zümre Diktatörlüğünün Yasaklanması
Anayasa ile siyasi partilerin belli bir sınıf veya zümre egemenliğini kurmak amacıyla
kurulmaları ve faaliyette bulunmaları yasaklanmıştır.
Siyasi Partilerin Örgütlenme ve Çalışmalarına İlişkin Yasaklar
Siyasi Partilere Üye Olamayacaklar
 Hâkimler ve savcılar
 Yüksek yargı organı mensupları
 Devlet memurları (İşçi statüsünde olanlar hariç)
 Silahlı kuvvetler mensupları
 Yüksek öğrenim öncesi öğrenciler
 Askeri öğrenciler siyasi partilere üye olamazlar.
Kamu görevlisi olarak çalışan İşçiler,
Yüksek öğrenim öğrencileri ve Yükseköğretim elemanları siyasi partilere üye
olabilirler. Ancak Yüksek öğretim elemanları siyasi partilerin merkez organları
dışında parti görevi alamazlar.

 Siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun
olmak zorundadır.
 Siyasi partiler, ticari faaliyetlere girişemezler.
 Siyasi partilerin gelir ve giderlerinin amaçlarına uygun olması gereklidir. Siyasi partilerin mali
denetimi Anayasa mahkemesi tarafından yapılır.
 Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve
tüzel kişilerden maddi yardım alan siyasi partiler temelli olarak kapatılır.
 Anayasa Mahkemesince temelli kapatılan veya siyasi parti siciline kayıtlı bulunan siyasi
partilerin isimleri, amblemleri, rumuzları, rozetleri ve benzeri işaretleri başka bir siyasi partice
kullanılmayacağı gibi, daha önce kurulmuş Türk devletlerine ait topluma mal olmuş bayrak,
amblem ve flamalar da siyasi partilerce kullanılmaz.

Siyasal Partilerin Kapatılması


Siyasi partilerin kapatılması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının açacağı dava üzerine
Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır (2010 yılında yapılan değişiklik ile toplantıya
katılanların 2/3 çoğunluğu ile).
Anayasada yazılı nedenlerle Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir siyasi partinin kapatılması
davasının açılması;
 Re’sen,
 Adalet Bakanının istemiyle,
 Bir siyasi partinin istemi üzerine olur,
Cumhuriyet Başsavcılığı, Adalet Bakanının veya bir siyasi partinin yazılı isteminde yeterli delil
bulunduğu kanısına varırsa davayı açar.

Siyasi Partilere Devlet Yardımı


Siyasi partilerin demokrasinin vazgeçilmez unsuru olması, siyasi partilere devlet yardımını
zorunlu kılmıştır. Siyasi partilere ilk devlet yardımı 1961 Anayasasında yapılan 1971 değişikliği ile
olmuştur. Siyasi partilere hazineden yardım yapılabilmesi için Son yapılan milletvekili genel
seçimlerinde kullanılan geçerli oyların en az %3’ünü almış bulunmalıdır. (2014 değişikliği, eskiden
bu oran %7 idi) Siyasi partilerden aldıkları oy ile orantılı olarak hazine yardımından faydalanabilirler.

* Hukuk Devleti İlkesi


Hukuk devleti ilkesi, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu âdil bir hukuk düzeni
kuran ve bunu devam ettirmekle kendini yükümlü sayan, hukuk kurallarına ve Anayasa’ya uygun
davranan, bütün eylem ve işlemleri yargı denetimine bağlı olan, bireylerin temel hak ve
özgürlüklerinin güvence altına alındığı, hukukun evrensel kurallarına saygı gösteren ve adaletli bir
düzen sağlamayı amaç edinmiş olan devlettir.
Hukuk Devletinin İlkeleri
 Bireylerin temel hak ve özgürlükleri güvence altına alınmış olması.
 İdarenin kanuniliği
İdarenin kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir.
 İdarenin yargısal denetimi
Anayasamıza göre idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.
 Mahkemelerin bağımsız olması ve yargıç teminatı
Mahkemelerin hiçbir organ makam ya da merciden emir ve talimat almaması, hakimlerin özlük
haklarından mahrum bırakılamamaları.
 Kanuni hakim güvencesi
“Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.”
 İdarenin mali sorumluluğu
İdarenin yaptığı eylem ve işlemlerden doğan zararlar (kusursuz sorumluluk dahil), idare tarafından
tazmin edilir.
 Ceza sorumluluğunun ilkeleri
1982 anayasasına göre:
 Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamaz;
 Kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza
verilemez.
 Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
 Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
 Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya
bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
 Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez. (2001 değişikliği)
 Ceza sorumluluğu şahsidir.
 Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı
özgürlüğünden alıkonulamaz. (2001 değişikliği)
 Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez. (2004 değişikliği)
 İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. (Silahlı
Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.) (2001 değişikliği)

 Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere
vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez.(2004 değişikliği)
Devlet Faaliyetlerinin Önceden Bilinebilirliği
Vatandaşlar devlet faaliyetlerinin hangi durumda ne şekilde olacağı konusunda önceden belli
ölçüde fikir sahibi olabilmelidir.

İDARENİN YARGI DENETİMİ DIŞINDA TUTULAN DURUMLAR

Tahkim Kararları
1
Yüksek Askeri Şura Kararları (İlişik kesme
2 kararları hariç)

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kararları


3 (Meslekten İhraç kararları hariç)

Silahlı Kuvvetler Mensuplarına Verilen Disiplin


4 Cezaları

Sayıştay kararları (Hesap Yargısına ilişkin


5 kararları)

6 Yüksek seçim kurulu kararları

1982 ANAYASASININ ÖNGÖRDÜĞÜ ANAYASAL DÜZEN


1982 anayasası 177 maddeden oluşan, Katı ve Kazuistik bir anayasadır. Başlangıç hükümleri,
İnkılap Kanunları ve Geçici maddeler de 1982 anayasasının metin kısmına dahildir. Ancak,
Maddelerin konusunu ve maddeler arasındaki sıralama ve bağlantıyı gösteren Madde kenar başlıkları
Anayasa metnine dahil değildir.
Başlangıçta Belirtilen İlkeler
 1982 Anayasasının başlangıç bölümünde 12 Eylül 1980 harekâtının meşruluğu,( 1995 yılında
Anayasada yapılan değişiklikle kaldırılmıştır.)
 Atatürk inkılap ve ilkelerine bağlılık,
 Atatürk milliyetçiliği ve medeniyetçiliği,
 Çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi,
 Egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletine ait olduğu,
 Türk varlığının Devleti ve Ülkesiyle bölünmez bütünlüğü,
 Hürriyetçi demokrasi,

 Laiklik,

 Yurtta sulh cihanda sulh arzu ve azmi,

 Anayasa ve hukukun üstünlüğü,


 Her vatandaşın eşit bir biçimde anayasada yer alan temel hak ve özgürlüklerden yararlanması ilkeleri
yer almaktadır.

1982 ANAYASASINA GÖRE TEMEL HAK VE ÖDEVLER


Temel Hak ve Hürriyetler ile ilgili bölüm, 1982 anayasamızın ikinci kısmında düzenlenmiştir.
İkinci kısım dört bölümden oluşur;
I. Bölüm: Temel Hak ve Ödevlere ilişkin genel hükümler
II. Bölüm: Kişinin Hak ve Ödevlerine ilişkin düzenlemeler
III. Bölüm: Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevlere ilişkin düzenlemeler
IV. Bölüm: Siyasi Haklar ve Ödevlere ilişkin düzenlemeler.

Başka bir ayrıma göre (Jellinek’in ayrımı) temel hak ve özgürlükler 3’e ayrılır:
Negatif statü hakları
Kişinin, devlet ve toplum tarafından dokunulamayacak haklarıdır. (din - vicdan, fikir hürriyetleri,
güvenlik gibi). Bu haklar vatandaşlık sıfatı aranmaksızın, bütün kişilere tanınmıştır.
Pozitif statü hakları
Bireylere devletten olumlu bir davranış, bir hizmet, bir yardım isteme imkânını tanıyan haklardır.
(çalışma hakkı, sağlık hakkı, konut hakkı, sosyal güvenlik hakkı gibi)
Aktif statü hakları
Kişinin devlet yönetimine katılmasını sağlayan haklardır. (seçme ve seçilme hakkı, siyasî parti kurma
hakkı, siyasî faaliyette bulunma hakkı)

1982 Anayasasında Temel Hak Ve Hürriyetlerin Niteliği


1982 anayasasına göre temel hak ve hürriyetleri tablo da görülen şekilde sınıflandırmak mümkündür.
Tablo 2.1: 1982 Anayasasına Göre Temel Hak ve Ödevler

Kişi Hakları (Koruyucu Sosyal ve Ekonomik Haklar Siyasal Haklar (Katılma hakları/
Haklar/Negatif Statü Hakları) İsteme Hakları/ Pozitif Statü Aktif Statü Hakları)
Kişileri devlete ve topluma karşı Hakları) Kişilerin siyasal yaşama ve Devlet
koruyan haklardır.) Kişilerin devletten ve toplumdan idaresine katılabilmelerini sağlayan
isteyebilecekleri haklardır. haklardır.

 Kişinin Dokunulmazlığı,  Ailenin Korunması ve çocuk  Türk Vatandaşlığı


Maddî ve Manevî Varlığı hakları  Seçme, Seçilme Ve Siyasî
 Zorla çalıştırma yasağı  Eğitim ve Öğrenim Hakkı ve Faaliyette Bulunma Hakları
 Kişi Hürriyeti Ve Güvenliği Ödevi  Parti Kurma, Partilere Girme
 Özel Hayatın Gizliliği ve  Kıyılardan Yararlanma Ve Partilerden Ayrılma
korunması  Toprak Mülkiyeti  Kamu Hizmetlerine Girme
 Konut Dokunulmazlığı  Tarım, Hayvancılık ve Bu Hakkı
 Haberleşme hürriyeti Üretim Dallarında  Vatan Hizmeti Hakkı ve

 Yerleşme Ve Seyahat Çalışanların Korunması Ödevi

Hürriyeti  Kamulaştırma  Vergi Ödevi

 Din ve Vicdan Hürriyeti  Devletleştirme ve  Dilekçe Hakkı

 Düşünce ve Kanaat Hürriyeti Özelleştirme

 Düşünceyi Açıklama ve  Çalışma ve Sözleşme

Yayma Hürriyeti Hürriyeti

 Bilim ve Sanat Hürriyeti  Çalışma Hakkı ve Ödevi

 Basın Hürriyeti  Çalışma Şartları ve Dinlenme

 Süreli ve Süresiz Yayın Hakkı Hakkı


 Sendika Kurma Hakkı
 Basın Araçlarının Korunması
 Toplu İş Sözleşmesi ve toplu
 Kamu Tüzel Kişilerinin
sözleşme Hakkı
Elindeki Basın Dışı Kitle
 Grev Hakkı ve Lokavt
Haberleşme Araçlarından
Yararlanma Hakkı  Ücrette Adalet Sağlanması

 Düzeltme Ve Cevap Hakkı  Sağlık Hizmetleri ve

 Dernek Kurma Hürriyeti Çevrenin Korunması

 Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşü  Konut Hakkı

Düzenleme Hakkı  Gençliğin Korunması

 Mülkiyet Hakkı  Sporun Geliştirilmesi ve

 Hak Arama Hürriyeti tahkim

 Kanunî Hâkim Güvencesi  Sosyal Güvenlik Hakkı

 Suç ve Cezalara İlişkin  Tarih, kültür ve tabiat

Esaslar varlıklarının korunması

 İspat Hakkı  Sanatın ve sanatçının

 Temel Hak ve Hürriyetlerin korunması

Korunması

Bireyleri için aynı zamanda hem hak, hem de ödev olanlar:


 Çalışma hakkı ve ödevi
 Eğitim ve Öğretim Hakkı ve ödevi
 Vatan hizmeti hakkı ve ödevi

B. Temel Hak Ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması


1982 Anayasası temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını olağan ve olağanüstü
dönemlerde olmak üzere iki ayrı sisteme bağlamıştır.

A.1. Olağan Dönemlerde Temel Hak Ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması Sistemi


“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca anayasada belirtilen sebeplere bağlı
olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik
toplum düzenin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

 Sınırlama, Temel Hak ve Özgürlüklerin Özlerine Dokunulmaksızın Yapılmalıdır. (2004


değişikliği)
Bir hak ve özgürlüğün özü, onun vazgeçilmez unsuru, dokunulduğu takdirde söz konusu hürriyeti
anlamsız kılacak olan asli çekirdeğidir.
 Sınırlama Anayasada Belirtilen Sebeplere Dayanmalıdır
a) Sınırlama Kanunla Olmalıdır
Demokratik hukuk devletlerinde, temel hak ve hürriyetler ancak yasama organı tarafından
kanunla sınırlanabilir. Yani, temel hak ve özgürlükler, başka bir hukuki norm ile veya diğer idari
işlemler ile sınırlanamaz.
İstisnai olarak; olağanüstü hallerde, temel hak ve özgürlükler, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
sınırlanabilir.
b) Sınırlama Anayasanın Sözüne ve Ruhuna Aykırı Olmamalıdır
Anayasanın “sözü” denilince; Anayasanın yazılı metni anlaşılır. Anayasanın ruhu denilince;
Anayasanın bütünü ve ondan çıkarılan temel anlamı anlaşılır.
c) Sınırlama Demokratik Toplum Düzenine ve Laik Cumhuriyetin Gereklerine Aykırı
Olmamalı
Bu ilke doğrultusunda demokratik bir toplum düzeninin gereği olarak daha öncede belirttiğimiz
aşağıdaki altı şart söz konusudur:
Ülkede etkin siyasal makamlar seçimle işbaşına gelmelidir.
Seçimler düzenli aralıklar ile tekrarlanmalıdır.
Seçimlere en az iki parti katılabilmelidir.
Seçimlerde genel, eşit, gizli oy ve açık sayım ilkeleri uygulanmalıdır.
Muhalefetin iktidar olabilme şansı mevcut olmalıdır.
Seçimler döneminde propaganda özgürlüğü tanınmış ve garanti altına alınmış olmalıdır.
Bu altı şarttan herhangi birine aykırı bir şekilde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması mümkün
değildir.
Laik Cumhuriyetin gerekleri iki ana ayak üzerine oturmuştur.
Din Hürriyeti
 Dini İnanç,Vicdan ve Kanaat Hürriyeti (ÇEKİRDEK HAK)
 İbadet hürriyeti
Din ve devlet işlerinin ayrılığı
 Devletin resmi bir dini olmamalıdır.
 Devlet bütün dinler karşısında tarafsız olmalıdır.
 Devlet bütün din mensuplarına eşit davranmalıdır.
 Din kurumları ile devlet kurumları birbirinden ayrı olmalıdır.
 Hukuk kuralları din kurallarına uymak zorunda olmamalıdır.
 Temel hak ve özgürlüklerde yapılacak olan sınırlamalar yukarıda sayılan, laik cumhuriyetin
gereklerine aykırı olmamalıdır.

d) Sınırlama ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. (2004 değişikliği)


Ölçülülük ilkesi; sınırlandırmada başvurulan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye elverişli
olmasını; bu aracın sınırlama amacı açısından gerekli olmasını ve araçla amacın ölçüsüz bir oran
içinde bulunmamasını ifade eder. Ölçülülük ilkesi, üç alt ilkeye ayrılır:
 Elverişlilik İlkesi
 Gereklilik ilkesi
 Oranlılık ilkesi
A.2. Olağanüstü Hal Durumlarında Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması
“Savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletler arası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal
edilmemek kaydı ile durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya
tamamen durdurulabilir veya bunlar için anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
a) Savaş, Seferberlik, veya Olağanüstü hallerden biri mevcut olmalıdır.
b) Temel Hak Ve Hürriyetlerin (Özgürlüklerin ) Durdurulması Sırasında Milletler Arası Hukuktan
(Anlaşmalardan) Doğan Yükümlülükler İhlal Edilmemelidir.
Ölçülülük İlkesine Uyulmalıdır.
c) Çekirdek Alana Dokunulmamalıdır. Mutlak olarak korunması gereken (Çekirdek Alan),
dokunulmaz hak ve ilkeler şunlardır:
Kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulmaz. 
Kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz.
Suç ve cezalar geçmişe yürütülemez.
Suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılmaz. (Masumiyet karinesi)

1982 Anayasasına göre; çekirdek alana olağanüstü hallerde, hatta savaş halinde bile
dokunulmaz.

1982 ANAYASASINDA CUMHURİYETİN TEMEL ORGANLARI


YASAMA
1982 anayasası yasama yetkisini, Türk milleti adına kullanmak üzere TBMM’ne vermiştir.
Yasama yetkisinin 3 önemli niteliği vardır:
a) Yasama Yetkisinin Genelliği
Yasama organı anayasaya aykırı olmamak kaydıyla, istediği konuyu istediği kadar ayrıntılı bir şekilde
düzenleyebilir.
b) Yasama Yetkisinin Asliliği (ilk elliği)
Yasama organı bir konuya ilişkin düzenleme yaparken, doğrudan doğruya düzenler. Araya başkaca bir
işlem veya organ girmesi gerekliliği yoktur.
c) Yasama Yetkisinin Devredilemezliği
Yasama yetkisi Türk milleti adına TBMM ‘ne aittir. Bu yetki devredilemez.
TBMM seçimle işbaşına gelen 600 milletvekilinden oluşur. Milletvekili Seçilebilme koşulları:
 Türk vatandaşı olmak
 En az ilkokul mezunu olmak
 Askerlikle ilişiği olmamak (2017 değişikliği)
 18 yaşını doldurmuş olmak (2017 değişikliği: 25 den 18’e)
 Kısıtlı olmamak
 Taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile, ağır hapis cezasına hüküm
giymemiş olmak
 Yüz kızartıcı suçlardan dolayı hüküm giymemiş olmak (Zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet,
hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, , dolanlı iflas gibi)
 Kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, terör
eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş
olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler.

A. TBMM Seçim dönemi


TBMM genel Seçimleri 2017 anayasa değişikliği ile 5 yılda bir Cumhurbaşkanlığı seçimi ile birlikte
aynı günde yapılır. Süresi biten milletvekili yeniden seçilebilir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde birinci
turda gerekli çoğunluğun sağlanamaması halinde ikinci oylama yapılır.

A.1 Yasama Döneminin Sona Ermesi (Genel Seçim)


Yasama Dönemi İki milletvekili genel seçimi arasında geçen süreye denir. Yasama dönemi 5
yıldır. Bu sürenin sona ermesi ile birlikte ayrıca bir karar alınmasına gerek olunmaksızın TBMM
seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri birlikte yapılır.
Yasama yılı Her yıl 1 Ekimde başlayıp 30 Eylülde sona erer.
TBMM her yıl 1 Ekimde kendiliğinden toplanır.

Birleşim
TBMM Genel kurulunun belli bir günde açılan toplantısıdır.
Oturum
Bir birleşimin ara verme suretiyle bölünen kısımlarıdır.

A.2. Cumhurbaşkanı ya da TBMM Tarafından Seçimlerinin Yenilenmesine Karar Verilmesi


Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin TBMM tarafından (Üye Tam sayısının 3/5 çoğunluğu ile)
ya da Cumhurbaşkanı tarafından yenilenmesine karar verilmesi durumunda TBMM ve
Cumhurbaşkanlığı seçimleri birlikte yapılır.

Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, Türkiye Büyük


Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir. Geri bırakma
sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme kararındaki usule göre bu işlem
tekrarlanabilir.

A.3. Ara Seçim


Yasama meclisleri üyeliklerinde boşalma meydana gelmesi halinde, boşalan üyeliklerin genel
seçimlerden önce giderilmesi için başvurulan kısmi seçimleri ifade eder. Ara seçimi genel seçimden
ayıran temel unsur, seçildikleri süre dolmaksızın işgal ettikleri sandalyeyi boşaltan temsilcilerin yerine
yenilerinin belirlenmesi amacıyla sınırlı olmasıdır. Bu anlamda, ara seçimde seçilen temsilcilerin
üyelikleri de ilk genel seçim tarihinde dolar.

Ara seçim hangi hallerde ne zaman yapılır?

 Ara seçim, her seçim döneminde bir defa yapılır ve genel seçimden otuz ay geçmedikçe ara
seçime gidilemez.
 Ancak, boşalan üyeliklerin sayısı, TBMM üye tamsayısının yüzde beşini bulduğu hallerde,
ara seçimlerinin üç ay içinde yapılmasına karar verilir. Genel seçimlere bir yıl kala, ara seçim
yapılamaz.
 Bir ilin veya seçim çevresinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde üyesinin kalmaması halinde,
boşalmayı takip eden doksan günden sonraki ilk Pazar günü ara seçim yapılmak zorundadır.
(2002 değişikliği)
B. TBMM Üyeliğinin (Milletvekilliğinin) Sona Ermesi
TBMM üyeliği temel olarak 2 şekilde sona erer.
 Yasama döneminin sona ermesi sonucu yapılan yeni milletvekili seçimlerinde tekrar
seçilemezse,
 Yasama dönemi içerisinde milletvekilliği düşerse.

Milletvekilliğin düşme nedenleri şunlardır:

*İstifa (TBMM kararı gerekir)


İstifa eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesi, istifanın geçerli olduğu Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanınca tespit edildikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca
kararlaştırılır. (Toplantıya katılanların salt çoğunluğu)

*Seçilmeye engel bir suçtan hüküm giyme ve kısıtlanma (TBMM kararı gerekli değildir)
Milletvekilliğine engel bir mahkûmiyet kararının kesinleşmesi veya bir milletvekilinin mahkeme
tarafından kısıtlanması halinde, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula (TBMM Genel
Kurulu) bildirilmesiyle, milletvekilliği düşer.

*Milletvekilliği ile bağdaşmayan bir görev kabul etme (TBMM kararı gerekir)
Milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir görevi sürdürmekte ısrar eden milletvekilinin, yetkili komisyonun
bu durumu tespit eden raporu üzerine Genel Kurul tarafından üye tam sayısının salt çoğunluğu ile,
milletvekilliği düşürülür.

*TBMM çalışmalarına devam etmeme (TBMM kararı gerekir)


Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içerisinde toplam beş birleşim günü
katılmayan milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, durumun Meclis Başkanlık Divanınca tespit
edilmesi üzerine, Genel Kurulca üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyuyla karar verilebilir.

TBMM Başkanına yazıyla başvuran bir milletvekiline on günü aşmamak üzere izin
verebilir. Bu süre devamsızlıktan sayılmaz.

*Milletvekilinin Cumhurbaşkanı Seçilmesi (TBMM kararı gerekli değildir)


Bir milletvekili, Cumhurbaşkanlığına koyduğu adaylık sonucunda seçilirse, milletvekilliği
kendiliğinden düşer. TBMM’nin ayrıca karar almasına gerek yoktur.
Milletvekilleri,
Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerinde ve bunlara bağlı kuruluşlarda;
Devletin veya diğer kamu tüzelkişilerinin doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak
katıldığı teşebbüs ve ortaklıklarda;
Özel gelir kaynakları ve özel imkânları kanunla sağlanmış kamu yararına çalışan derneklerin ve
Devletten yardım sağlayan ve vergi muafiyeti olan vakıfların, kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşları ile sendikalar ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların
yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar, vekili olamazlar, herhangi bir taahhüt işini
doğrudan veya dolaylı olarak kabul edemezler, temsilcilik ve hakemlik yapamazlar. Milletvekilleri,
belli konuda ve süresi 6 ayı geçmemek üzere Cumhurbaşkanı , yabancı bir devlet veya uluslar
arası kuruluş tarafından verilecek görevleri TBMM kararı ile kabul edebilirler.
Bir milletvekilinin milletvekilliği;
 İstifa,
 Milletvekilliği ile bağdaşmayan bir görev kabul etme,
 TBMM çalışmalarına devamsızlık,
gerekçelerinden birisi ile düşürülmüşse; Meclis genel kurulunun düşürmeye ilişkin kararının
alındığı tarihten başlayarak 7gün içinde ilgili milletvekili yada başka bir milletvekilinin
Anayasa mahkemesine İptal davası açabilmesi mümkündür. Anayasa mahkemesi davayı en geç
15 gün içinde karara bağlar.

Milletvekillerine verilebilecek disiplin cezaları (www.tbmm.gov.tr.)


*Uyarma
Söz kesen, Sükûneti ve çalışma düzenini bozan, Şahsiyetle uğraşan milletvekillerine, Meclis
başkanınca verilir.
*Söz söylemekten yasaklama
Aynı birleşimde iki kez uyarma cezası alanlara o birleşim için geçerli olmak üzere verilir. Genel kurul
tarafından verilir.

Kınama
Kınama cezasını gerektiren haller:
Aynı birleşimde iki kere uyarma cezası aldığı halde bunu gerektiren hareketten vazgeçmemek;
Bir ay içinde üç kere uyarma cezasına uğramış olmak;
Kaba ve yaralayıcı sözler sarf etmek ve hareketler yapmak;
Saldırıda bulunmak;
Mecliste gürültü ve kavgaya sebep olmak veya Meclisin görevini yerine getirmesini önlemek için
toplu bir harekete girişilmesine önayak olmak fiilerini işleyenlere Meclis genel kurulunca verilir.,
*Meclisten geçici olarak çıkarma
Meclisten geçici çıkarma cezasını gerektiren fiiller:
 Aynı birleşim sırasında üç kere kınama cezasına uğramak;
 Bir ay içinde beş kere kınama cezası almak;
 Görüşmeler sırasında Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanına, Başkanlık
görevini yerine getiren Başkanvekiline hakarette bulunmak, sövmek veya onları tehdit etmek
yahut Türkiye
Cumhuriyetine veya onun Anayasa düzenine sövmek;
 Görüşmeler sırasında halkı veya Devlet kuvvetlerini yahut kamu organ, kuruluş ve
görevlilerini kanun dışı hareketlere, ayaklanmaya veya Anayasa hükümlerini bozmaya teşvik
veya tahrik etmek;
 Türkiye Büyük Millet Meclisi bina, bahçe ve arsaları içine silahlı olarak girmek.
Meclis genel kurulunca verilen Meclisten geçici olarak çıkarma cezası, en çok üç birleşim için verilir.

YASAMA SORUMSUZLUĞU VE YASAMA DOKUNULMAZLIĞI


MİLLETVEKİLLİĞİ
GÜVENCELERİ

YASAMA DOKUNULMAZLIĞI
YASAMA SORUMSUZLUĞU
 Seçimden önce veya sonra bir
 Türkiye Büyük Millet Meclisi
suç işlediği ileri sürülen bir
üyeleri, Meclis çalışmalarındaki milletvekili, Meclisin kararı
oy ve sözlerinden, olmadıkça tutulamaz, sorguya
 Mecliste ileri sürdükleri çekilemez, tutuklanamaz ve
düşüncelerden, yargılanamaz.

 Meclis tarafından başka bir  Mutlak değildir. (TBMM


karar alınmadıkça bunları Meclis tarafından Üye tamsayısının
dışında tekrarlamak ve açığa salt çoğunluğu ile kaldırılabilir)
vurmaktan sorumlu tutulamazlar.
 Sürekli değildir. Milletvekilliği
 Mutlaktır. (Kaldırılamaz) sona erince Dokunulmazlıkta
 Süreklidir. Milletvekilliği kalkmış olur.
sonrasında da devam eder.

Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali yasama dokunulmazlığı kapsamı dışındadır. TBMM
tarafından dokunulmazlığı kaldırılan milletvekilli, Dokunulmazlığın kaldırılmasına
ilişkin meclis kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili ya da
başka bir milletvekili anayasa mahkemesine iptal davası açabilir. . Anayasa mahkemesi
davayı en geç 15 gün içinde karara bağlar.
TBMM’nin Görevleri
TBMM’ 1982 Anayasası tarafından verilen temel görev ve yetkiler şunlardır:

Kanun Koymak, Değiştirmek Ve Kaldırmak (Yasama İşlemleri)

Bütçe ve Kesinhesap Kanun tekliflerini Görüşmek Ve Kabul Etmek

Para Basılmasına Karar Vermek

Savaş İlanına Karar Vermek

Genel ve özel af ilanına karar vermek.

A.1. Kanun Yapma


TBMM’ne kanun önermeye milletvekilleri yetkilidir.
Önerilerin kanunlaşma süreci şu şekildedir.

Cumhurbaşkanı, TBMM tarafından kabul edilen kanunları 15 gün içinde


yayımlar. Yayımlanmasını kısmen veya tamamen uygun bulmadığı kanunları, bir daha
görüşülmek üzere, bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte aynı süre içinde, Türkiye
Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama
durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri
görüşebilir. Bütçe kanunları bu hükme tâbi değildir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu Üye tamsayısının salt
çoğunluğu ile aynen kabul ederse, kanun Cumhurbaşkanınca yayımlanır; Meclis, geri
gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaparsa, Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu
tekrar Meclise geri gönderebilir.

TBMM tarafından reddedilmiş olan kanun teklifleri red tarihinden


itibaren bir tam yıl geçmedikçe tekrar teklif edilemezler. Bir yasama
döneminde sonuçlandırılamamış olan kanun teklifleri hükümsüz
sayılır; buna “kadük olma” denilmektedir. Kanunda, kanunun hangi
tarihte yürürlüğe gireceği konusunda bir tarih yoksa Resmi gazetede
yayımlandığı günü izleyen 45 gün sonra yürürlüğe girer.
A.2. Özel (Şekli) Kanun Yapma
TBMM bazı kanunları taşıdığı nitelikler sebebiyle özel bir görüşmeye ve özel bir hukuki statüye tabi
tutulmuştur. Başlıca özel kanunlar:
 Bütçe kanunu (Cumhurbaşkanı tarafından veto edilemeyen tek kanundur.)
 Kesin hesap kanunu
 Milletlerarası andlaşmaları uygun bulmaya ilişkin kanun
 Para basılmasına karar vermeye ilişkin kanun
 Genel ve Özel af İlan etme

A.3. Meclis Kararları (Parlamento Kararı)


Başlıca meclis kararları şunlardır:
 TBMM İçtüzüğü
 Yasama dokunulmazlığının kaldırılması
 Milletvekilliğinin düşmesi kararı
 TBMM Başkanı ve Başkanlık Divanının seçilmesi kararı
 Meclisin tatile girmesi kararı
 Kapalı oturum yapılmasına ve bu oturumlardaki görüşmelerin yapılmasına ilişkin kararlar
 Oylamaların açık veya gizli yapılması kararları
 Yüce Divana sevk kararı
 Cumhurbaşkanının ve yardımcılarının vatana ihanetten dolayı suçlandırılması kararı
 Olağanüstü hal ilân kararının onaylanması kararı
 Olağanüstü hal süresinin her defasında dört ayı aşmamak üzere uzatılması kararı

Parlamento kararlarına karşı kural gereği Anayasa mahkemesine gidilemez.


Ancak 3 parlamento kararı istisnadır:
 Yasama dokunulmazlığının kaldırılması
 TBMM İçtüzüğü
 Milletvekilliğinin düşürülmesi
Tablo 2.2: Kanun ile Meclis Kararının Karşılaştırılması (Gözler, www.anayasa.gen.tr 24.08.2009)

KANUN MECLİS KARARI

TBMM Çıkaran Kurum TBMM

R.G. de MECLİS KARARI


KANUN OLARAK
Yayımlama Şekli OLARAK

Cumhurbaşkanı’nın
VAR YOK
Veto Yetkisi

Kural olarak Anayasa


Mahkemesi denetimi
yoktur.
Ancak 3 istisnai durum
Anayasa vardır
VAR Mahkemesi • İç tüzük
Denetimi • Dokunulmazlığın
kaldırılması
• Milletvekilliğin
düşürülmesi

B. TBMM’nin Bilgi Edinme Ve Denetim Yöntemleri

B.1. Yazılı Soru


Soru, kısa ve gerekçesiz ve kişisel görüş ileri sürülmeksizin; kişilik ve özel yaşama ilişkin
konuları içermeyen bir önerge ile yazılı olarak 15 gün içinde cevaplandırılmak üzere, Cumhurbaşkanı
yardımcıları ve bakanlardan bilgi istemekten ibarettir.
Açılması: Bir milletvekili tarafından istenebilir.

B.2. Genel Görüşme


Toplumu ve Devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunda görüşülmesidir.
Açılması: Genel görüşme açılmasını,
 Siyasî parti grupları,
 En az yirmi milletvekili
bir önergeyle isteyebilir. Genel görüşme sonucunda Hükümetin siyasal sorumluluğunu doğuracak bir
oylama yapılmaz.

B.3. Meclis Araştırması


Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinilmek için yapılan incelemeden ibarettir.
Açılması: Hükümet,
 Siyasi parti grupları,
 En az yirmi milletvekili tarafından bir önergeyle istenebilir.

B.4. Meclis Soruşturması


Meclis soruşturması Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların görevleriyle ilgili
cezaî sorumluluklarının araştırılmasını sağlayan bir denetim aracıdır.
Açılması: Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üye tamsayısının salt çoğunluğunun
vereceği önerge ile soruşturma açılması istenebilir. Meclis bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve
üye tamsayısının 3/5 gizli oyu ile soruşturma açılmasını karara bağlar”.

Meclis Soruşturma Komisyonu


Meclis soruşturmasını 600 kişilik bir kurul olan Türkiye Büyük Millet Meclisi bizzat yapamaz.
Komisyon on beş kişiden kuruludur. Görüşmeler tamamlandıktan sonra Komisyon raporu 2 ay içinde
genel kurula sunar. Gerek duyulursa komisyona 1 aylık ek süre yeni ve kesin süre verilir. Genel Kurul,
Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların “yüce divana sevkine”, ancak üye tamsayısının 2/3
çoğunluğu ile karar verir.Yüce Divan yargılaması en geç 3 ay içinde tamamlanır. Yargılama bu sürede
tamamlanamazsa bir kereye mahsus 3 aylık kesin ek süre verilir ve soruşturma tamamlanır.

Yüce Divana Sevk Kararının Sonucu


Yüce Divan yargılamayı en geç 6 ay içinde tamamlar. Meclis soruşturması sonucunda Yüce
Divana sevk edilen Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların seçilmeye engel bir
suçtan mahkum olmaları durumunda görevleri sona erer. Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı
yardımcıları ve bakanlar görevleri ile ilgili olmayan suçlar hakkında yasama dokunulmazlığı
hükümlerinden yararlanırlar.

D. Bütçe ve Kesin Hesap Kanun Tekliflerini Görüşmek ve Kabul Etmek


D.1. Bütçe kanunu
Devletin ve kamu iktisadî teşebbüsleri dışındaki kamu tüzelkişilerinin gelirleri ve harcamaları, yıllık
bütçelerle yapılır. Cumhurbaşkanı, genel ve katma bütçe tasarıları ile millî bütçe tahminlerini gösteren
raporu, malî yılbaşından en az yetmişbeş gün önce, TBMM’ne sunar.

Bütçe tasarıları, kırk üyeden kurulu Bütçe Komisyonunda incelenir. Bütçe Komisyonu 30
üyeden oluşur. (16 İktidar+14 muhalefet) Bütçe Komisyonunun ellibeş gün içinde kabul edeceği
metin, TBMM’ de görüşülür ve mali yıl başına kadar karara bağlanır.

Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz. TBMM üyeleri,
bütçe kanunu Tekliflerinin Genel Kurulda görüşülmesi sırasında, gider artırıcı veya gelirleri azaltıcı
önerilerde bulunamazlar.

TBMM bütçe kanununa dayanılarak yapılan harcamaların, elde edilen gelirlerin denetimini
Kesin hesap kanunu vasıtası ile yapar. Kesin hesap kanunu teklifleri, ilgili oldukları malî yılın
sonundan başlayarak, en geç altı ay sonra, Cumhurbaşkanınca, Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulur. Bir örneği de Sayıştay a gönderilir.
TBMM adına Sayıştay, hazırlamış olduğu genel uygunluk bildirimini, ilişkin olduğu
kesinhesap kanunu teklifinin Cumhurbaşkanı tarafından TBMM’ne verilmesinden başlayarak en
geçyetmiş beş gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar.

Bütçe kanunlarını Cumhurbaşkanının veto etme yetkisi olmamasına rağmen, Bütçe


kanunu için Anayasa mahkemesine iptal davası açılabilir.

E. Para Basılmasına Karar Vermek


TBMM çıkarmış olduğu özel nitelikli bir kanun ile ülkede yeni para basılmasına karar
verebilir. Ancak para basma görevi T.C Merkez bankasına aittir.

F. Savaş İlanına Karar Vermek


TBMM, alacağı bir parlamento kararı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere
gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verebilir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani bir silahlı saldırıya uğraması ve bu sebeple
silahlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde zaman kaybı
olmaması açısından Cumhurbaşkanı da, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verebilir.

G. Milletlerarası Antlaşmaların Onaylanmasını Uygun Bulmak


Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak
antlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı özel bir kanunla uygun
bulmasına bağlıdır. Ancak:
 Ekonomik, ticari veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan antlaşmalar,
 Devlet Maliyesine yük getirmeyen,
 Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticari, teknik veya idari antlaşmalar
 Milletlerarası bir antlaşmaya dayanan uygulama antlaşmaları
 Kişi hallerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmayan
antlaşmalar,
 TBMM’nin uygun bulmasına gerek olmaksızın yayımlanma ile yürürlüğe konabilir.

Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir.


Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine
başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin
milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi
nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas
alınır. (2004 değişikliği)

H. Genel ve Özel Af İlanına Karar Vermek


Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkilerinden biri de “genel ve özel af ilân
etmek”tir.
“Genel af ”, hem cezayı, hem de suçu ortadan kaldırır.
“Özel af ” ise suçu değil, sadece cezayı ortadan kaldırır, azaltır veya başka bir
cezaya çevirir. 1982 Anayasası, Ormanları yakanlar, ormanı yok etmek veya
daraltmak amacıyla suç işleyenleri TBMM’nin genel ve özel af yetkisinin kapsamı
dışında bırakmıştır.

TBMM’NİN YAPISI VE ÇALIŞMASINA İLİŞKİN DÜZENLEMELER

Toplanma Zamanı
Türkiye Büyük Millet Meclisi, her yıl Ekim ayının ilk günü kendiliğinden toplanır.

Olağan üstü toplantı


Meclisin ara verme veya tatil sırasında toplantıya çağrılmasına Olağanüstü toplantı denir.
Olağanüstü toplantıya çağırmaya yetkili organlar: Cumhurbaşkanı ve TBMM Başkanıdır.
a) Cumhurbaşkanınca doğrudan,
b) Meclis Başkanı tarafından doğrudan veya TBMM üyelerinin beşte birinin yazılı istemi üzerine,
en geç yedi gün içinde, Meclis olağanüstü toplantıya çağrılabilir.
Meclis, bir yasama yılında en çok 3 ay tatil yapabilir. TBMM 15 günü geçmemek üzere
çalışmalarına ara verebilir. TBMM ara verme veya tatil kararlarının zamanlamasını ve süresini kendisi
belirler. Ancak, Genel Kurulca başka bir karar alınmadıkça Türkiye Büyük Millet Meclisi 1 Temmuz
günü tatile girer.

Başkanlık Divanı
Yasama döneminin birinci birleşiminin ilk oturumundan başlayarak Başkan seçilinceye kadar,
en yaşlı milletvekili, Geçici Başkanlık görevini yapar. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık
Divanı bir Başkan; 4 başkanvekili; 10 kâtip üye; 6 idare amirinden kurulur. Başkanlık Divanı,
Meclisteki siyasi parti gruplarının üye sayısı oranında Divana katılmalarını sağlayacak şekilde kurulur.
(Başkanlık Divanı Üyelerinin tümü milletvekili olmak zorundadır.)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı için, bir yasama döneminde iki seçim yapılır.
İlk seçilenlerin görev süresi iki, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin
sonuna kadar devam eder.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan adayları, Meclis üyeleri içinden, Meclisin toplandığı
günden itibaren beş gün içinde, Başkanlık Divanına bildirilir.

TBMM Danışma Kurulu


Danışma Kurulu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının başkanlığında siyasî parti grup başkanları
veya vekillerinden birisi veya onların yazılı olarak görevlendirdiği birer milletvekilinden kurulur.
Bu Kurul, İçtüzükte kendisine verilen görevleri yerine getirir ve Başkanın istemi üzerine danışma
niteliğinde görüş bildirir. (www.tbmm.gov.tr. 15.08.2009)
TBMM Başkanlığı seçimi

TBMM Başkanlık seçimi en çok 4 turlu olarak yapılır.

TBMM Başkanlığı seçimi gizli oyla yapılır.


Başkanlık seçimi, aday gösterme süresinin bitiminden itibaren, 5 gün
içinde tamamlanır.

TBMM BAŞKANININ GÖREVLERİ


 Türkiye Büyük Millet Meclisini Meclis dışında temsil etmek;
 Genel Kurul görüşmelerini yönetmek;
 Tutanak dergisi ile tutanak özetinin düzenlenmesini denetlemek;
 Başkanlık Divanına başkanlık etmek ve Divanın gündemini hazırlamak;
 Danışma Kuruluna başkanlık etmek;
 Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarını denetlemek; işlerde birikme olması halinde
komisyon başkanı ve üyelerini uyarmak ve durumu Genel Kurulun bilgisine sunmak;
 Başkanlık Divanı kararlarını uygulamak;
 Türkiye Büyük Millet Meclisinin idarî ve malî işleri ile kolluk işlerini yürütmek ve
denetlemek;
 Kendisine Anayasa, kanunlar ve İçtüzük gereğince verilen görevleri yerine getirmek.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasi


partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine;
görevlerinin gereği olan haller dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar. Başkan
hiçbir zaman, başkan vekilleri ise yönettikleri oturumda oy kullanamazlar.

TBMM İç Tüzüğü (Yöntemsel bağımsızlık)


Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarını, kendi yaptığı içtüzük hükümlerine göre
yürütmesidir. İçtüzük hükümleri, siyasi parti gruplarının, Meclisin bütün faaliyetlerine üye sayısı
oranında katılmalarını sağlayacak yolda düzenlenir.

Siyasi Parti Grupları


1982 Anayasasına göre; Siyasi parti grupları, en az yirmi üyeden meydana gelir. (1961 anayasasına
göre 10 milletvekili yeterliydi.)
TBMM’de Siyasal parti grubu kurmanın avantajları:
 Meclis araştırması ve genel görüşme talebinde bulunabilirler
 Meclis görüşmelerinde öncelikli söz hakkına sahiptirler
 İktidar ve ana muhalefet partisi meclis grupları Anayasa mahkemesine iptal davası açma
hakkına sahiptir.

Siyasi parti grupları:


TBMM başkanlığına aday gösteremezler
Meclis soruşturması ve Yasama dokunulmazlığına ilişkin görüşme yapamaz ve
karar alamazlar.

TOPLANTI VE KARAR YETER SAYISI


A. Toplantı yeter sayısı
Türkiye Büyük Millet Meclisi, yapacağı seçimler dahil bütün işlerinde üye tamsayısının en az üçte biri
(200 kişi) ile toplanır. ( 2007 değişikliği).

B. Karar Yeter Sayısı


Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasada başkaca bir hüküm yoksa toplantıya katılanların salt
çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir
fazlasından (151) az olamaz.

Nitelikli çoğunluğun arandığı durumlar


 Cumhurbaşkanının vatan ihanetten suçlanması (Gizli oylama ile üye tam sayısının en az 2/3’ü)
 Anayasanın değiştirilmesi (Gizli oylama ile Üye tam sayısının en az 3/5’i)

 Seçimlerin Yenilenmesine karar verilmesi (Üye tam sayısının en az 3/5’i)


 Genel veya özel af ilanı (üye tam sayısının 3/5’i)
 Devamsızlık nedeniyle bir milletvekilinin milletvekilliğinin düşürülmesi (Gizli oylama ile Üye
tam sayısının en az salt çoğunluğu)
 Bir bakanın ya da Cumhurbaşkanı yardımcısının yüce divana sevki (Gizli oylama ile Üye tam
sayısının en az 2/3 ü)
 TBMM Başkanının seçilmesi (Gizli oylama ile, ilk iki turda üye tamsayısının 2/3 çoğunluğu,
Üçüncü turda üye tam sayısının salt çoğunluğu, dördüncü turda en çok oy alan aday)

Oylama Usulleri
 İşaretle Oylama
El kaldırma ya da tereddüt olması halinde ayağa kalkarak yüksek sesle oyunu beyan etme.
 Açık Oylama
-Kutuya Üzerinde isim yazan oyların atılması
-Ad okunması sonucu kabul ya da red şeklinde söylemek
-Elektronik cihaz vasıtası
 Gizli Oylama
Üzerinde isim yazmayan beyaz (kabul), yeşil (çekimser), kırmız (red) yuvarlakların kutuya atılması.
Açık oylamanın zorunlu olmadığı durumlarda, gizli oylama yapılabilmesi için yirmi
milletvekilinin bir önerge ile, gizli oylama yapılmasını istemesi ve bu istemin Genel
Kurulca kabul edilmesi gerekir.

Görüşmelerin Açıklığı ve Yayımlanması


Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundaki görüşmeler açıktır ve tutanak dergisinde tam
olarak yayımlanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzük hükümlerine göre kapalı oturumlar yapabilir,
bu oturumlardaki görüşmelerin yayımı Türkiye Büyük Millet Meclisi kararına bağlıdır.

YÜRÜTME
CUMHURBAŞKANI
A. Nitelikleri ve Tarafsızlığı
Devlet Başkanı olan Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyetini ve Ulusun birliğini temsil eder.
Cumhurbaşkanı, yürütmenin de başı ve teorik olarak bütün yürütme yetkilerinin sahibidir.
Cumhurbaşkanı seçilebilmek için gerekli koşullar:

 40 yaşını doldurmuş olmak


 Yükseköğrenim yapmış olmak
 Milletvekili seçilebilme yeterliliğine sahip olabilmek

Kimler Cumhurbaşkanı adayı olabilir:


2017 yılında yapılan anayasa değişiklikleri ile,
 Siyasi Parti grupları
 TBMM dışından milletvekili seçilme yeterliliğine sahip kişiler. (Siyasi parti grupları veya son
genel seçimde geçerli oylar birlikte toplandığında %5’i geçen siyasi partiler ile en az yüz bin
seçmen aday gösterebilir.)

Cumhurbaşkanının TBMM dışından seçilebilmesi usulüne ilk kez 1982


anayasasında yer verilmiştir.

Parlamenter sistemde Cumhurbaşkanı tarafsızdır. Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir
kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir. (2017 değişikliği) Cumhurbaşkanı seçilenler and
içerek göreve başlarlar, varsa partisi ile ilişiği kesilmez (2017 anayasa değişikliği) ancak Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.

B. Seçimi
Cumhurbaşkanı seçimi, Cumhurbaşkanının görev süresinin dolmasından önceki altmış gün
içinde; makamın herhangi bir sebeple boşalması halinde ise boşalmayı takip eden 45 gün içinde
tamamlanır. (2017 değişikliği)
Genel oyla yapılacak seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı
seçilmiş olur. İlk oylamada bu çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamayı izleyen ikinci pazar günü ikinci
oylama yapılır. Bu oylamaya, ilk oylamada en çok oy almış bulunan iki aday katılır ve geçerli oyların
çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur.

CUMHURBAŞKANI

CUMHURBAŞKANLIĞI
SEÇİMİ

İkinci oylamaya katılmaya hak kazanan adaylardan birinin ölümü veya seçilme
yeterliğini kaybetmesi halinde; ikinci oylama, boşalan adaylığın birinci oylamadaki
sıraya göre ikame edilmesi suretiyle yapılır. İkinci oylamaya tek adayın kalması
halinde, bu oylama referandum şeklinde yapılır. Aday, geçerli oyların çoğunluğunu
aldığı takdirde Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. (2007 değişikliği)

Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar görev süresi dolan Cumhurbaşkanının görevi devam eder.

Görev ve Yetkileri
Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini
temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.
Yasama ile ilgili görevleri
Gerekli gördüğü takdirde, yasama yılının ilk günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde açılış
konuşmasını yapmak,
 Türkiye Büyük Millet Meclisini gerektiğinde toplantıya çağırmak,
 Kanunları yayımlamak, Kanunları tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine
geri göndermek,
 Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü takdirde halk oyuna sunmak,
 Kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün,
tümünün veya belirli hükümlerinin Anayasaya şekil veya esas bakımından aykırı oldukları
gerekçesi ile Anayasa Mahkemesinde iptal davası açmak,
 Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar vermek.

 Ülkenin İç Ve Dış Siyaseti Hakkında TBMM’ye mesaj göndermek

 Milli Güvenlik politikalarını belirler ve gerekli tedbirleri alır

 Üst kademe yöneticilerini atar, görevlerine son verir.

 Cumhurbaşkanı yardımcılarını atar ve görevlerine son verir.

 Kanunların uygulanmasını sağlamak üzere yönetmelik çıkarabilir.

 Cumhurbaşkanı münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken konular haricindeki diğer


yürütmeye ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi kanuna aykırı hükümler içeremez. TBMM aynı konuda kanun çıkarırsa
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.

 Yabancı devletlere Türk Devletinin temsilcilerini göndermek, Türkiye Cumhuriyetine


gönderilecek yabancı devlet temsilcilerini kabul etmek,
 Milletlerarası antlaşmaları onaylamak ve yayımlamak,
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil
etmek,
 Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek,
 Genelkurmay Başkanını atamak,
 Milli Güvenlik Kurulunu toplantıya çağırmak,
 Milli Güvenlik Kuruluna Başkanlık etmek,
 Kararnameleri imzalamak,

 Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya
kaldırmak,
 Devlet Denetleme Kurulunun üyelerini ve Başkanını atamak,
 Devlet Denetleme Kuruluna inceleme, araştırma ve denetleme yaptırtmak,
 Yükseköğretim Kurulu üyelerini seçmek,
 Üniversite rektörlerini atamak
 Anayasa Mahkemesine üye seçmek
 Danıştay üyelerinin dörtte birini seçmek,
 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekilini, (Yargıtay
üyelerini HSK seçer)
 Hakimler ve Savcılar Kuruluna üye seçmek.
D. Cumhurbaşkanının sorumluluğu
Cumhurbaşkanı hakkında, bir suç ilediği iddiası ile, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının
salt çoğunluğunun vereceği önerge ile soruşturma açılması istenebilir. TBMM önergeyi en geç 1 ay
içinde görüşür. Üye tamsayısının 3/5 nin gizli oyu ile soruşturma açılmasına karar verebilir.
Soruşturma komisyonunun raporu TBMM üye tamsayısının 2/3 çoğunluğu ile gizli oylamada kabul
edilirse Cumhurbaşkanı yargılanmak üzere Yüce Divana sevk edilir.
Hakkında soruşturma açılmasına karar verilen Cumhurbaşkanı Seçim kararı alamaz.
Yüce Divanda seçilemeye engel bir suçtan mahkum edilen Cumhurbaşkanının görevi sona erer.

E. Cumhurbaşkanına Vekillik Etme


Cumhurbaşkanının hastalık ve yurt dışına çıkma gibi sebeplerle geçici olarak görevinden
ayrılması hallerinde, görevine dönmesine kadar; ölüm, çekilme veya başka bir sebeple
Cumhurbaşkanlığı makamının boşalması halinde de yenisi seçilinceye kadar, Cumhurbaşkanı
yardımcılarından biri vekillik eder ve Cumhurbaşkanına ait yetkileri kullanır.

F. Devlet Denetleme Kurulu


İdarenin hukuka uygunluğunun, düzenli ve verimli şekilde yürütülmesinin ve geliştirilmesinin
sağlanması amacıyla, Cumhurbaşkanlığına bağlı olarak kurulan Devlet Denetleme Kurulu,
Cumhurbaşkanının isteği üzerine tüm kamu kurum ve kuruluşlarında ve sermayesinin yarısından
fazlasına bu kurum ve kuruluşların katıldığı her türlü kuruluşta, kamu kurumu niteliğinde olan meslek
kuruluşlarında, her düzeydeki işçi ve işveren meslek kuruluşlarında, kamuya yararlı derneklerle
vakıflarda, her türlü inceleme, araştırma ve denetlemeleri yapar. Devlet Denetleme Kurulunun üyeleri
ve Başkanı, Cumhurbaşkanı tarafından atanır.
Devlet Denetleme Kurulunun işleyişi, üyelerin görev süresi ve diğer özlük işleri
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir.

Yargı organları, Devlet Denetleme Kurulunun görev alanı dışındadır.

Cumhurbaşkanı, kanunlara aykırı olmamak üzere yürütmeye ilişkin (Üst düzey yöneticilerin
atanması, bakanlıkların kurulması ve kaldırılması, Kamu tüzel kişiliği kurulması vb. gibi) konularda,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Olağan dönemlerde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı
kararnamelerine karşı Anayasa mahkemesinde iptal davası açılabilir.
OHAL döneminde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, Resmi gazetede yayımlandıkları
gün TBMM onayına sunulur. TBMM tarafından Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin 3 ay içinde karara
bağlanamaması halinde, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi kendiliğinden yürürlükten kalkar.

Cumhurbaşkanlığı, Bakanlıklar ve Kamu Tüzel Kişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren


kanunların ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı
olmamak şartıyla yönetmelik çıkarabilirler. Hangi yönetmeliklerin resmi gazetede yayımlanacağı
kanunda belirtilir.

Hangi yönetmeliklerin resmi gazetede yayımlanacağı kanunlarda belirtilir.


(Toplumun genelini ilgilendiren yönetmelikler Resmi gazetede yayınlanır.)
Yönetmelikler İdari Yargı denetimine tabidirler.
Ülke genelinde uygulanacak olan Yönetmeliklerin Yargısal denetimi İlk derece mahkemesi olarak
Danıştay tarafından, Kamu Kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları tarafından çıkarılan belli bir
yörede uygulanacak yönetmeliklerin denetimi ise o yerdeki genel görevli idare mahkemesi
tarafından yapılır. ( Gözler, 2008, s.178)

MİLLİ SAVUNMA
Başkomutanlık ve Genelkurmay Başkanlığı
Başkomutanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Cumhurbaşkanı tarafından temsil edilir.
Genelkurmay Başkanı; Cumhurbaşkanı tarafından atanır, Silahlı Kuvvetlerin komutanı olarak,
savaşta Başkomutanlık görevlerini Cumhurbaşkanlığı adına yerine getirir.

Milli güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına


hazırlanmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı, Cumhurbaşkanı
sorumludur.

MİLLİ GÜVENLİK KURULU


Milli Güvenlik Kurulu; Cumhurbaşkanının başkanlığında Cumhurbaşkanı yardımcıları, Genelkurmay
Başkanı, Adalet, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri Bakanları, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri
Komutanlarından oluşur. Gündemin özelliğine göre Kurul toplantılarına ilgili bakan ve kişiler çağırılıp
görüşleri alınabilir. Milli Güvenlik Kurulu; Devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve
uygulanması ile ilgili alınan tavsiye kararları ve gerekli koordinasyonun sağlanması konusundaki
görüşlerini Cumhurbaşkanına bildirir. Milli Güvenlik Kurulunun gündemi; Cumhurbaşkanı
yardımcıları ve Genelkurmay Başkanının önerileri dikkate alınarak Cumhurbaşkanı tarafından
belirlenir.
Cumhurbaşkanı katılamadığı zamanlar Milli Güvenlik Kurulu Cumhurbaşkanı
yardımcılarından birinin başkanlığında toplanır.

OLAĞANÜSTÜ HAL YÖNETİMİ

Olağanüstü Yönetim usulleri veya Olağanüstü hal; devletin hukuk düzeninde mevcut kurallarla
üstesinden gelinmesine imkân olmayan olağanüstü bir tehdit veya tehlike karşısında başvurduğu
yönetim usulüdür..( Özbudun, 2002, s. 343)
Olağanüstü Hal İlanını Gerektiren Durumlar
 Savaş hali,
 Savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi,
 Ayaklanma olması,
 Vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın olması,

 Ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin
yaygınlaşması,
 Seferberlik,
 Tabii Afet ,
 Ağır Ekonomik Bunalım,
 Salgın Hastalık,
 Şiddet Olaylarının Yaygınlaşması sebepleri ile
Cumhurbaşkanı tarafından yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde süresi altı ayı
geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir.
OHAL’in süresini Cumhurbaşkanının istemi üzerine uzatmaya (her defasında 4 ayı geçmemek üzere),
TBMM yetkilidir.

ANAYASADA İDAREYE İLİŞKİN HÜKÜMLER


A. İdarenin Bütünlüğü
Anayasaya göre İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir. İdarenin
kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ye yerinden yönetim esaslarına dayanır. Kamu
tüzelkişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak (Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile) kurulur.

B. Yargı Yolu
İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. Ancak, Yüksek Askerî Şûranın
terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı
yargı yolu açıktır. İdarî işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar. Yargı
yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiç bir surette
yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. 1999 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile, kamu
hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların millî veya
milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir.

Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir. İdare,
kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür (idarenin mali sorumluluğu).

C. İdarenin Kuruluşu, Merkezi İdare ve Mahalli İdareler


Türkiye, merkezî idare kuruluşu bakımından, coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu
hizmetlerinin gereklerine göre, illere, iller de diğer kademeli bölümlere ayrılır. İllerin idaresi yetki
genişliği esasına dayanır.
Mahallî idareler; il, belediye veya köy balkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere
kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından
seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileridir.
Mahallî idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak
kanunla düzenlenir.
Mahallî idarelerin seçilmiş organlarının, organlık sıfatını kazanmalarına ilişkin itirazların
çözümü ve kaybetmeleri, konusundaki denetim yargı yolu ile olur. Ancak, görevleri ile ilgili bir suç
sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahallî idare organları veya bu organların
üyelerini, İçişleri Bakanı, geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar uzaklaştırabilir. (Anayasa
md.127) 1995 yılında yapılan değişiklikle, mahallî idarelerin seçimleri, beş yılda bir yapılır.

Mahalli idareler kendi aralarında Cumhurbaşkanlığının izni ile birlik kurabilirler.

D. Kamu Hizmeti Görevlileriyle ilgili Hükümler


Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre
yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve
diğer kamu görevlileri eliyle görülür.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve
bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.
Memurlara verilen disiplin cezalarına karşı yargı yolu açıktır.

E. Yükseköğretim Kurumları
Üniversiteler, milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacını güderler
ve kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahiptirler. Üniversiteler, Devlet tarafından kanunla
kurulur. Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, malî ve idarî konuları dışındaki
akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle
kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tâbidir .

F. Yükseköğretim üst kuruluşları


Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek,
yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek, bu
kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve
üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim
elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile Yükseköğretim Kurulu kurulur.

G. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, radyo ve televizyon kuruluşları ve kamuyla ilişkili


haber ajansları
Radyo ve televizyon istasyonları kurmak ve işletmek kanunla düzenlenecek şartlar
çerçevesinde serbesttir. Radyo ve televizyon faaliyetlerini düzenlemek ve denetlemek amacıyla
kurulan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu dokuz üyeden oluşur. Üyeler, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunca seçilir. Devletçe kamu tüzelkişiliği olarak kurulan tek radyo ve televizyon kurumu
ile (TRT) kamu tüzelkişilerinden yardım gören haber ajanslarının özerkliği ve yayınlarının tarafsızlığı
esastır.

H. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu


Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılâplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini
bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak ve yaymak ve yayınlar yapmak amacıyla; Atatürk’ün manevî
himayelerinde, Cumhurbaşkanının gözetim ve desteğinde, Cumhurbaşkanının görevlendireceği bakana
bağlı; Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür
Merkezinden oluşan, kamu tüzelkişiliğine sahip “Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu”
kurulur.

İ. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları


Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup
olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel
menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan
ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlâkını korumak maksadı
ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı
gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişilikleridir.
J. Diyanet İşleri Başkanlığı
Genel idare içinde Cumhurbaşkanlığına bağlı olarak yer alan (Devlet Tüzel kişiliğine sahip)
Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında
kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri
yerine getirir.

K. Kanunsuz emir
Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri,
yönetmelik, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine
getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile
yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz. Konusu suç teşkil eden
emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.

Konusu suç teşkil eden emirlerin yerine getirilmesinde, Askerî hizmetlerin


görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için
kanunla gösterilen istisnalar hükmün dışındadır.

YARGI
1982 anayasasına göre, Yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelere
verilmiştir. Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla
düzenlenir. Disiplin mahkemeleri dışında askeri mahkeme kurulamaz. Ancak savaş halinde, asker
kişilerin görevleri ile ilgili işledikleri suçlara ait davalara bakmak üzere askeri mahkemeler kurulabilir.

Yargı ya hakim olan iki temel ilke vardır.

 Mahkemelerin bağımsızlığı ve Tarafsızlığı


Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî
kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve
idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.

 Hâkimlik ve savcılık teminatı


Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan (65)
önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık,
ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
Hâkimler ve savcılar idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlıdırlar. Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. (Anayasa md.140)

ANAYASADA SAYILAN YÜKSEK MAHKEMELER

 Anayasa Mahkemesi

 Yargıtay

 Danıştay

 Uyuşmazlık Mahkemesi

A. Anayasa Mahkemesi (Anayasa Yargısı) Kuruluşu


Anayasa Mahkemesi on beş üyeden kurulur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi; iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri
arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, bir üyeyi ise baro başkanlarının serbest
avukatlar arasından gösterecekleri üç aday içinden yapacağı gizli oylamayla seçer. Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yapılacak bu seçimde, her boş üyelik için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve
ikinci oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa,
bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan
aday üye seçilmiş olur.
Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Yargıtay, iki üyeyi Danıştay genel kurullarınca kendi başkan ve
üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere üç
üyeyi Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk dallarında
görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden; dört üyeyi serbest avukatlar,
birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri
arasından seçer.
Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için, kırkbeş yaşın doldurulmuş olması kaydıyla;
yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinin profesör veya doçent unvanını kazanmış, avukatların en
az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe yöneticilerinin yükseköğrenim görmüş ve en az yirmi
yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış, birinci sınıf hâkim ve savcıların adaylık dahil en az yirmi yıl
çalışmış olması şarttır.
Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile dört
yıl için bir Başkan ve iki başkanvekili seçilir. Anayasa Mahkemesi üyeleri oniki yıl için seçilirler. Bir
kimse iki defa Anayasa Mahkemesi üyesi seçilemez. Anayasa Mahkemesi üyeleri altmışbeş yaşını
doldurunca emekliye ayrılırlar.

A.1. Görev ve yetkileri


Anayasa Mahkemesi;
 Kanunların,
 Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin,
 Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün,
Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler.
 Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. (1961 anayasası
1971-73 değişikliği)

A.2. Anayasa Mahkemesinin denetimi dışında tutulan Normlar

 Milletlerarası antlaşmalar,
 Parlamento Kararları (3 istisnası vardır: TBMM İçtüzüğü, Milletvekilliğinin düşürülmesi
kararı, Milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılması kararı)
 Olağanüstü hallerde ve savaş hallerinde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri,

Kanunların şekil bakımından denetlenmesi; son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp


yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle
görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı şartlarına bakılır.

Şekil bakımından iptal davası


Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri tarafından, Resmi
gazetede yayımlanmasından itibaren 10 gün içinde açılabilir.

Esas bakımından iptal davasını


Cumhurbaşkanı, TBMM üyelerinin 1/5’i, TBMM’de en fazla üyeye sahip iki siyasi parti grubu
tarafından, yayımlandığı tarihten itibaren 60 gün içinde açılabilir.

Anayasa Mahkemesine Açılabilecek İptal Davaları

Şekil Bakımından Esas Bakımından

Anayasa Kanunlar CB.Kar . TBMM İçtüzüğü CB. Kar. Kanun TBMM İçtüzüğü
R.G de yayımından itibaren 10 gün içinde R.G de yayımından itibaren 60 gün içinde

-Cumhurbaşkanı - Cumhurbaşkanı
- TBMM Üyelerinin en az 1/5 i
- TBMM’de en fazla üyeye sahip iki siyasi parti
-TBMM Üye tam sayısının en az 1/5 i (110 milletvekili) grubu

Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi (Somut Norm denetimi)


Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı
kararnamesinin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse (Resen) veya taraflardan birinin ileri sürdüğü
aykırılık iddiasının ciddî olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara
kadar davayı geri bırakır.
Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve
açıklar. Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının Resmî Gazetede
yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla
tekrar başvuruda bulunulamaz.

Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla Yargılama Görevi


 Cumhurbaşkanını,
 Cumhurbaşkanı Yardımcılarını,
 Bakanları,
 TBMM Başkanını,
 Genelkurmay Başkanı, Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri Komutanı,
 Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını,
 Cumhuriyet Başsavcı vekilini,
 Hâkimler ve Savcılar Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleri ile ilgili
suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.

Dikkat Edilirse Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatı ile;


 Milletvekilleri
 Yüksek Seçim Kurulu Üyeleri gibi Görevlileri yargılayamadığı
görülecektir.
A.4. Çalışma ve yargılama usulü
Anayasa mahkemesi kararlarını oy çokluğu ile verir. Ancak; Anayasa değişikliklerinde iptale ve siyasî
parti davalarında kapatılmaya karar verebilmesi için 2/3 oy çokluğu şarttır.

A.5. Anayasa Mahkemesinin kararları


Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir.

İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.

 Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da


bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar.
 İptal kararları geriye yürümez.
 Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede yayımlanır.
 Yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.
(Anayasa md.153)

Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa


İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından,
ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda
bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
B. YARGITAY (ADLİ YARGI)
Adli Yargı Organları

YARGITAY
(TEMYİZ)

Bölge Adliye
Mahkemeleri
(İSTİNAF)
SULH ASLİYE
Mahkemeleri Mahkemeleri

(İlk Derece) (İlk Derece)

Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adlî yargı merciine
bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve
son derece mahkemesi olarak bakar. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcı vekili,
Cumhurbaşkanı tarafından dört yıl için seçilirler.
Yargıtay üyeleri, birinci sınıfa ayrılmış adlî yargı hâkim ve savcıları ile bu meslekten sayılanlar
arasından Hâkimler ve Savcılar Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir.
Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri ve daire başkanları kendi üyeleri arasından Yargıtay
Genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl için seçilirler; süresi bitenler
yeniden seçilebilirler.

İDARİ YARGI ORGANLARI

DANIŞTAY
(İLK DERECE/TEMYİZ)

Bölge İdare Mahkemeleri


(İSTİNAF)

İdare Mahkemeleri Vergi Mahkemeleri


(İlk Derece) (İlk Derece)
C. Danıştay
Danıştay, idare ve vergi mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir idarî yargı merciine
bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve
son derece mahkemesi olarak bakar.
Danıştay,
 Davaları görmek,
 Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında iki ay içinde düşüncesini
bildirmek,

 İdarî uyuşmazlıkları çözmek


 Kanunla gösterilen diğer işleri yapmakla görevlidir.
Danıştay üyelerinin dörtte üçü, Hâkimler ve Savcılar Kurulu; dörtte biri, Cumhurbaşkanı;
tarafından seçilir. Danıştay Başkanı, Başsavcısı ve başkanvekilleri kendi üyeleri arasından Danıştay
Genel Kurulunca dört yıl için seçilirler.

F. Uyuşmazlık Mahkemesi
Uyuşmazlık Mahkemesi, adlî, ve idarî mercileri arasındaki görev ve hüküm
uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkilidir. Bu mahkemenin Başkanlığını Anayasa
Mahkemesince, kendi üyeleri arasından görevlendirilen üye yapar. Diğer mahkemelerle, Anayasa
Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.

HÂKİMLER VE SAVCILAR KURULU


Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı
esaslarına göre kurulur ve görev yapar.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu 13 onüç üyeden oluşur; iki daire halinde çalışır. (2017 anayasa
değişikliği) Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır.
• Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir.
• Kurulun, üç üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş
adlî yargı hâkim ve savcıları arasından, bir üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı
gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından Cumhurbaşkanınca;
• Üç üyesi Yargıtay üyeleri,
• Bir üyesi Danıştay üyeleri,
• Üç üyesi nitelikleri kanunda belirtilen yükseköğretim kurumlarının hukuk dallarında görev
yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
seçilir.
Öğretim üyeleri ile avukatlar arasından seçilen üyelerden, en az birinin öğretim üyesi ve en az birinin
de avukat olması zorunludur. Kurulun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilecek üyeliklerine
ilişkin başvurular, Meclis Başkanlığına yapılır. Başkanlık, başvuruları Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona gönderir. Komisyon her bir üyelik için üç adayı,
üye tamsayısının üçte iki çoğunluğuyla belirler. Birinci oylamada aday belirleme işleminin
sonuçlandırılamaması halinde ikinci oylamada üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu aranır. Bu
oylamada da aday belirlenemediği takdirde, her bir üyelik için en çok oyu alan iki aday arasında ad
çekme usulü ile aday belirleme işlemi tamamlanır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Komisyon tarafından belirlenen adaylar arasından, her bir üye için
ayrı ayrı gizli oyla seçim yapar. Birinci oylamada üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu; bu oylamada
seçimin sonuçlandırılamaması halinde, ikinci oylamada üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu aranır.
İkinci oylamada da üye seçilemediği takdirde en çok oyu alan iki aday arasında ad çekme usulü ile üye
seçimi tamamlanır

• Üyeler dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler bir kez daha seçilebilir.
• Kurulun, Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı dışındaki üyeleri, görevlerinin devamı
süresince; kanunda belirlenenler dışında başka bir görev alamazlar veya Kurul tarafından başka
bir göreve atanamaz ve seçilemezler.
• Kurulun yönetimi ve temsili Kurul Başkanına aittir. Kurul Başkanı dairelerin çalışmalarına
katılamaz.
• Kurul, kendi üyeleri arasından daire başkanlarını ve daire başkanlarından birini de
başkanvekili olarak seçer. Başkan, yetkilerinden bir kısmını başkanvekiline devredebilir.

Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki
verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler
hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar;

Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi


konusundaki tekliflerini karara bağlar; ayrıca, Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine
getirir.

Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun ve diğer mevzuata (hâkimler için idarî nitelikteki
genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri
sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını
araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma işlemleri, ilgili dairenin teklifi ve
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Başkanının oluru ile Kurul müfettişlerine yaptırılır.
Soruşturma ve inceleme işlemleri, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha
kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırılabilir.

Kurula bağlı Genel Sekreterlik kurulur. Genel Sekreter, birinci sınıf hâkim ve savcılardan Kurulun
teklif ettiği üç aday arasından Kurul Başkanı tarafından atanır.

Hâkimler ve Savcılar Kurulunun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar


dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.

SAYIŞTAY
Sayıştay, tüm kamu kurum ve kuruluşlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme
bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir.
Sayıştayın kesin hükümleri hakkında ilgililer yazılı bildirim tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir
kereye mahsus olmak üzere karar düzeltilmesi isteminde bulunabilirler. Sayıştay kararlarına karşı idari
yargı yoluna başvurulamaz.
Vergi, benzeri malî yükümlülükler ve ödevler hakkında Danıştay ile Sayıştay kararları
arasındaki uyuşmazlıklarda Danıştay kararları esas alınır.
Mahalli idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve kesin hükme bağlanması Sayıştay tarafından
yapılır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Sayıştay, Yüksek Seçim Kurulu 1982
Anayasasında Yüksek mahkemeler arasında sayılmamıştır
2.2.3.3.4. 1982 Anayasasına Göre Anayasanın Değiştirilmesi Süreci

TBMM üyelerinin en az 1/3 ü yazılı olarak teklif eder. (200 Milletvekili)

TBMM’de en az iki kez görüşülür ve oylama yapılır. İki görüşme arası en az 48 saat geçmeli.
(Serinleme Süresi)

OYLAMA

TBMM’de 2/3 ile TBMM’de 2/3 ‘ den daha yüksek bir oy ile kabul
3/5 arasında edilirse
kabul edilirse
1982 ANAYASASININ GENEL DEĞERLENDİRMESİ
Halen yürürlükte olan 1982 anayasamız, oldukça katı, kazuistik niteliklere sahip bir anayasa
olmakla beraber, bir toplum sözleşmesi niteliği taşıması gereken anayasa anlayışına oldukça uzak bir
anlayışa sahiptir. Demokratik hukuk devletlerinin olmaz olmaz unsuru, birey hak ve özgürlüklerini
güvence altına alan, insan haklarını temel düstur edinmiş, devleti anayasal sınırların dışına çıkmasına
müsaade etmeyen, hukukun üstünlüğünü devlet organlarına hakim kılan bir anayasa idealinden
oldukça uzaktır.
A) 1982 anayasası hazırlanması ve yürürlüğe giriş yöntemi itibariyle katılımcı Çoğulcu
demokrasi anlayışından uzaktır, özgür bir ortamda serbestçe oylandığı söylenemez ve bir
toplum sözleşmesi niteliği taşımaz.
Askeri bir darbe sonucu yönetime el koyan askeri iktidarın asli kurucu iktidar olarak
hazırladığı (hazırlattığı) bu anayasa görünürde halk katılımını sağlamak üzere, Kurucu meclis adı
verilen anayasa yapımından sorumlu organa üye olarak halkın değişik düzeylerinden temsilci seçmiş
ve hazırlanan anayasayı halkoylamasına sunmak suretiyle de demokratik ve katılımcı bir nitelik
sağlamaya çalışmış olsa da bu durum gerçeği değiştirmemiştir. Bu bağlamda;
1982 Anayasası'nın Danışma Meclisi'nin oluşumuna bakıldığında bir temsil
niteliğibulunmamaktadır. 160 üyenin 120'sini valilerin gösterdiği (Burada temel şart 11 Eylül 1980
tarihinde hiçbir siyasi partiye üye olmamaktır) 3 misli aday arasından MGK seçmiş, kalan 40 üyeyi ise
doğrudan MGK belirlemiştir.
Danışma Meclisi'nce hazırlanan taslak anayasa MGK tarafından istenildiği gibi değiştiriliyor
ve bu tekrar Danışma Meclisi'nde görüşülemiyordu.

 Anayasası'nın yapımına hiçbir parti ve partilinin katılımına izin verilmediğinden adeta sahipsiz
bir anayasa olmuştur. Uzun süre anayasa tartışılamamış ve değiştirilememiştir, hatta ilk
değişiklikler ancak 1987 yılında yapılabilmiştir.
 1982 Anayasası'nın oylaması öncesi lehte ve aleyhte konuşma yapılması yasaktı ve siyasi
partiler kurulmuş değildi. Buna karşın Kenan Evren sürekli tanıtım konuşmaları yapmaktaydı.
Ancak anayasanın halkoylamasını olumsuz oyları arttıracak şekilde etkilememesi için en ufak
bir ima veya telkin şiddetle cezalandırılıyordu.
B) 1982 anayasası devlet (otorite)-hürriyet (hak ve özgürlükler) dengesinde, devleti önceler:
İnsan hak ve özgürlükleri genelinde, bireyin onuru, hak ve özgürlüklerini güvence altına almak yerine,
temel hak ve özgürlükleri denetim altına alma, sınırlama ve kaldırmayı, devlet otoritesinin inşası ve
bekası için zorunlu görmektedir. Bu itibarla 1982 anayasası:
Özgürlükleri anarşi ve teröre sebebiyet verebilecek bir tehdit olarak görmekte olup,devlet/toplum
bütünleşmesini totaliter bir anlayışla gerçekleştirmek istemektedir.
Birey karşısında devleti öncelemekte ve yüceltmektedir. Bu yüceltmenin bir göstergesi olarakda
devlet idaresinin yargısal denetimine sınırlamalar getirmek ve yargı bağımsızlığını zedeleyecek
hükümler vasıtasıyla hukuk devletinin içeriğini zedelemiştir.
Temel hak ve hürriyetleri korumayı değil, sınırlamayı (kümülatif sınırlama) tercih etmiş,Kamu
Düzeni - Milli Güvenlik -Genel Ahlak ve Genel Sağlık gibi kavramlar bu sınırlamalarda anayasal
gerekçe olarak kullanılmıştır.
Devlet kendisini ve otoritesini anlaşılabilir ve öngörülebilir şekilde yıkıcı- bölücü ve
otoriteyisarsıcı eylemlere karşı koruma altına almışken, aynı hassasiyeti kişiler ve gruplar için aynı
ölçüde göstermemiştir.
Bu haliyle 1982 anayasasının hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı, çağdaş bir demokratik siyasal
sisteme kaynaklık etmesinin beklenmesi pek mümkün görünmemektedir.
C) 1982 anayasası toplumun gereksinimlerini karşılamaktan uzaktır; Anayasalar sadece
yapıldığı dönemin değil, toplumun geleceğe yönelik ortaya çıkabilecek toplumsal, demokratik,
siyasal, hukuksal, ekonomik ve kültürel gereksinimlerindeki değişiklikler de dikkate alınarak
hazırlanması gereken vizyoner metinler olmalıdırlar. Ancak 1982 anayasası, yapıldığı dönemin
ve yapan iktidarın zihniyeti baz alınarak yapılmış olduğundan zaman içinde değişen toplumsal
ihtiyaçları karşılayamaz hale gelmiştir. Bu ihtiyaçların karşılanmasına yönelik olarak anayasa
da değişik dönemlerde tali kurucu iktidarlar tarafından yapılan olumlu anlamdaki değişiklikler
(Özellikle 1995-2001-2004-2007 ve 2010 değişiklikleri) ile anayasa güncellenmeye, insan
haklarına, hukuka ve demokrasiye uygun hale getirilmeye çalışılmıştır. Ancak bu çabalar
anayasayı yamalı bir bohça çevirmiş, anayasanın temel devletçi ve sınırlayıcı mantalitesi
yapılan değişikliklere de sirayet ederek
bu olumlu değişikliklerin işlevselliğini azaltmıştır.

D) 1982 anayasası hukuk devleti güvencelerini zayıflatmıştır; devletin nitelikleri sıralanırken,


anayasamız Türkiye Cumhuriyeti devletini”….laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti”
olarak tanımlamıştır. Ancak gerek anayasanın pek çok hükmünün içeriği, gerekse zaman
içerisinde yapılan değişiklikler ve uygulamalar 1982 anayasasını benimsemiş olduğu bu
ilkeden ne kadar uzaklaştığını bize göstermektedir. Bu hususta birkaç örnek vermek gerekirse;
Her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine açık olması gereken idarenin pek çok işleminekarşı
yargı yolu kapatılarak önemli bir hukuk devleti ilkesi delinmiştir.(Her ne kadar YAŞ VE HSK
kararlarının büyük bölümü yargı denetimine açılarak bir gelişme sağlandıysa da hala yetersizdir)
Yürütme hem yetki, hemde görev olarak tanımlanırken, yargı sadece yetki olaraktanımlanmıştır.
Bu durum yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını yürütme karşısında azaltan bir durum olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Kişilere ve işledikleri suçlaraözel sonradanmahkemeler kurulması ve yargılamalarının
bumahkemelerde yapılması, hukuk devletinin önemli ilkelerinden biri olan tabii hakim ilkesinin
çiğnenmesidir. (Kanuni Hakim İlkesi) 1982 anayasası dönem dönem tabii hakim ilkesinin çiğnenmesi
noktasında esnekleştirilmiştir. (Sıkıyönetim mahkemeleri, DGM’ler ve ÖYM’lerin kurulması)
E) 1982 anayasası Anayasa yargısı alanında sorunludur
1982 anayasasının yargı alanında getirdiği düzenlemeler teknik anlamda yeterli gözükse de
içerik ve işleyişe ilişkin genel çizgiler yüksek mahkemeler tarafından (Anayasa mahkemesi) sık sık
çiğnenme eğilimi göstermiştir. Anayasanın devleti önceleyen ve özgürlükleri ikinci planda tutan
anlayışına uygun bir şekilde anayasa mahkemesi yetkilerini genişletme eğilimi içine girerek hukuk
devletinin kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı niteliklerine ciddi zarar vermiştir. Bu bağlamda;
 Yüksek yargı organlarından özellikle anayasa mahkemesinin yargılama yetkisini kullanırken,
hukukilik denetiminin sınırlarını aşarak yerindelik denetimi yapması,
 Anayasaya uygunluk denetimi yaparken yetkisini daha çok özgürlükler lehine değil, otorite
lehine kullanılması hukuk devletinin insan hakları ve özgürlüklerini geliştirmek ve korumak
anlayışına ters düşmüştür.
 Ayrıca, İptal istemi ile açılan bir davada anayasa mahkemesinin yürütmenin durdurulması
kararı vermesi ve bakmakta olduğu bir dava ile ilgili uygulaya yönelik olarak kanun koyucu
gibi hüküm tesis etmesi, fonksiyon gaspı olarak değerlendirilebilecek olgulardır.
 Anayasa’da açık hüküm bulunmasına rağmen, anayasa değişikliklerini esas bakımından
inceleme yetkisi olmayan anayasa mahkemesi dönem dönem esasa ilişkin kabul edilebilecek
siyasal sistemi tıkanma noktasına getirebilecek kararlar vermiştir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

YENİ ANAYASANIN ÖNEMİ VE ANAYASA YAPIM SÜRECİNİN ANALİZİ

Yeni Anayasa Arayışları Ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu

İlk olarak sorulması gereken soru, ülkemizin yeni bir anayasaya ya da mevcut anayasa
üzerinde köklü değişikliklere ihtiyacı var mıdır? Anayasanın sistematik ve bütüncül bir şekilde
tartışılmasını ve çağdaş bir anayasa yapımını amaçladığımıza göre sorunun cevabı “evet” olmalıdır.
Zira mevcut anayasa gerek yapılış şekli gerekse içeriği itibariyle yürürlüğe girdiğinden bu yana
tartışılmakta ve bir takım değişikliklere maruz kalmaktadır. Ancak bu değişiklikler dahi tartışmaları
sona erdirmemiştir. Anayasa gerçek anlamda toplumsal sözleşme belgesi haline gelmeden tartışmalar
devam edecektir. Yeni bir anayasadan anlaşılması gereken kısmı değişiklerden ziyade yeni baştan
yazılacak bir anayasadır. Yeni bir anayasanın yapılması söz konusu olduğunda asli kuruculuk işlevi
ortaya çıkmaktadır. Asli kuruculuk yetkisi hukuksal anlamda sınırsız bir yetkidir. Bu nedenle asli
kurucu iktidarın önceki anayasal ve yasal kurallarla bağlı olmaksızın hareket etme kabiliyetine sahip
bulunduğu kabul edilir. Anayasanın değişiklikler öncesi orjinal metni otoriter ve devletçi bir felsefi
görüş üzerine inşa edildiği daha sonradan yapılan değişikliklerin yani yamaların kendi içinde çelişkiler
doğurması ve temel sorunlarımızdan biri olan anayasa sorunumuzu bütünüyle görmemizi
engellemekte olduğu bir gerçektir.
Türkiye’nin anayasacılık tarihine bakıldığında en son anayasa olan 1982 Anayasası da dahil
olmak üzere anayasaların hiçbiri demokratik serbest seçimlerle gelen üyeler tarafından
hazırlanmamıştır. Bu nedenledir ki, bu anayasaların halkın iradesi ve katılımı ile hazırlandığını
söylemek mümkün görünmemektedir. Türkiye’de anayasaların genellikle “toplumsal bir sözleşme”
olarak kabul görmemesinin bir nedeni de bu olsa gerektir. Halkın iradesini temsil eden bir meclis
tarafından hazırlanacak olan anayasanın halkoyuna sunularak kabul edilmesi, hem ilk olması ve hem
de hakiki bir “toplumsal sözleşme” olması açısından önem arzetmektedir.
Bir askeri darbe ürünü olan 1982 Anayasasının, sırf güvenlikçi bir yaklaşımla hazırlanıp
bireylerin temel hak ve özgürlüklerini ihmal etmesi nedeniyle farklı toplumsal kesimler tarafından sık
sık eleştiri konusu yapıldığı görülmektedir. Anayasalar özünde toplumsal ihtiyaçlar sebebiyle
yapılmaktadır. 1982 Anayasasının ülkenin toplumsal ihtiyaçları dikkate alınarak ve ülkenin geleceği
düşünülerek hazırlandığını söylemek mümkün değildir. Zaten 1983 Genel Seçimlerinin hemen
ardından ülkenin gündemine anayasada değişiklik yapılması gerektiği tartışmalarının (Çiçek, 2013:
20) gelmiş olması bu iddiayı güçlendirmektedir. İlerleyen zaman içerisinde bu istekler daha da artmış,
diğer bir deyişle 1982 Anayasasının toplumsal talepler karşısındaki yetersizliği ortaya çıkmış- ve 1990
lı yıllardan itibaren ise, anayasada değişiklikler değil yeni bir anayasanın gerekliliği sıklıkla vurgulanır
olmuştur. Bu bağlamda il akla gelen örneklerden birisi 1992 yılında TÜSİAD tarafından hazırlanan
anayasa önerisidir, benzer şekilde 2007 tarihinde Türkiye Barolar Birliği tarafından da bir Anayasa
taslağı hazırlanmıştır (Özbudun, 2009: 127). Akılda kalan taslaklardan bir diğeri ise Ergun Özbudun
Başkanlığındaki bir heyete AK parti tarafından hazırlatılmış olan (2007) anayasa taslağıdır.
Bu Anayasa taslağı çalışmaları bize bir anayasaya olan ihtiyacın var olduğunu göstermesi
bakımından önem arz etmektedir. Zaten son 30 yıllık süreç dikkate alındığında, mevcut anayasada 17
kez değişiklik yapılarak, toplam 177 maddenin yarıdan çoğunun değiştirilmiş olması fazla söze yer
bırakmamaktadır. Bu bağlamda, belki de toplumda var olan anayasa ihtiyacının en belirgin göstergesi
2011 yılında genele seçimlere gidilirken 4 (dört) büyük siyasi partinin seçim bildirgelerinde “yeni
anayasa’ya” yer vermiş olmalarıdır (Gönenç, 2011: 2).
2011’de yapılan genel seçimler sonucunda, yeni bir anayasanın gerekliliğine vurgu yapan
siyasal partilerin hemen hemen hepsi de TBMM’de temsil edilmeye hak kazanmışlardır. Seçmen
iradesinin %95’i Mecliste temsil edilmektedir. Bu demektir ki, her hangi bir meşruiyet tartışmasına yer
vermeksizin TBMM’nin ve siyasal partilerin eline mükemmel bir fırsat geçmiş bulunmaktadır. Bir
milletvekilinin veciz sözleri ile ifade edersek “2011 Seçimlerinde ortaya çıkan irade, demokratik
anayasayı hazırlama doğrultusunda siyaset kurumuna verilmiş bir milli emirden başka bir şey
değildir” (İyimaya, 2013: 80). Genel seçimlerden sonra toplanan TBMM, çok fazla zaman
kaybetmeden toplumdan gelen talepler (STK lar v.s) ve partilerin seçmenlere vadettiği “yeni anayasa”
yapma hedefi doğrultusunda Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in girişimi ile bir Anayasa Uzlaşma
Komisyonu kurmuştur.
Bu bağlamda, TBMM’nin asli bir kurucu iktidar olarak sıfırdan bir anayasa yapıp-
yapamayacağı tartışması gündeme getirilmiştir. Bazı düşünürler, asli kurucu iktidarın “hukuk dışı”,
“sınırsız” bir iktidar olduğunu ve olağanüstü dönemlerde ortaya çıktığı gerçeğinden hareket ederek, ancak
ve ancak bu tür iktidarların yeni bir anayasa yapabileceğini iddia etmektedirler. Ne varki, sadece
olağanüstü dönemlerde iktidarı elinde bulunduranların sıfırdan bir anayasa yapabileceğini düşünmek,
meşru yollarla göreve gelenlerden bu hakkı esirgemek (Hakyemez,2013: 216) vicdana ve akla aykırı
bir düşünce olarak görünmektedir. Zaten, bugünkü parlamentonun sıfırdan yeni bir anayasa yapma
hakkı ve girişimi konusunda, siyasal partilerin hiçbiri herhangi bir itiraz dile getirmemiştir. Tam
tersine, parlamentodaki partilerin tamamı Meclis’in sıfırdan bir anayasa yapabileceğini ispatlarcasına,
yeni bir anayasa hazırlamak amacıyla Meclis Başkanlığının girişimi ile oluşturulan “TBMM Anayasa
Uzlaşma Komisyonu”na istenen üçer üyeyi gecikmesizin bildirmişlerdir.

Kurulan bu komisyonun çalışmalarına temel teşkil edecek olan Çalışma usulleri ise aşağıda
belirtilen 15 maddeden oluşmaktadır (http://yenianayasa.tbmm.gov.tr):

Madde 1. Komisyonun adı


Komisyonun adı, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Uzlaşma Komisyonu”dur.

Madde 2. Komisyonun görevi


Komisyonun görevi, anayasa yapım sürecini yönetmek ve anayasa taslak metnini hazırlamaktır.

Madde 3. Komisyon Başkanı


Komisyonun Başkanı TBMM Başkanıdır. TBMM Başkanının yokluğunda TBMM Başkanının
görevlendirdiği Komisyon üyelerinden birisi oturuma başkanlık eder.

Madde 4. Komisyon toplantıları ve gündem


Komisyon haftada en az 2 gün toplanır. Gerektiğinde haftalık toplantı sayısı artırılabilir. Toplantılar
Salı ve Perşembe günleri yapılır. İzleyen toplantının gündemi ile gün ve saati, mevcut toplantı biterken
belirlenir. Komisyon Ankara dışında da toplantılar yapabilir.

Madde 5. Toplantı yeter sayısı


Komisyon en az üç siyasi partinin birer üyesinin katılımı ile toplanır.

Madde 6. Karar yeter sayısı


Komisyon, Komisyonu oluşturan bütün siyasi partilerin mutabakatı (görüşbirliği) ile karar alır. Karar
alınamayan konular, Komisyonun uygun göreceği zamanda yeniden değerlendirilir. Sürecin
tamamlanıp tamamlanmadığı ve nihai metnin (taslak bütününün) tekemmül edip etmediği hususu dahi
mutabakat ile belirlenir.

Madde 7. Tutanak
Komisyon toplantılarında tam tutanak tutulur. Komisyon bazı hallerde tutanak tutulmamasına karar
verebilir. Toplantı tutanakları üyelere basılı veya CD ortamında ivedi olarak dağıtılır. Komisyon
çalışmaları sona ermedikçe hiçbir tutanak kamuoyuna açıklanamaz.

Madde 8. Teknik heyet


Her siyasi partinin önereceği birer uzman ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca
görevlendirilecek birer uzmandan üç teknik heyet oluşturulur. Siyasi partilerin önereceği uzmanların
ödenek ve yollukları TBMM Başkanlığınca karşılanır. Teknik heyet, verileri toplar, tasnif ve analiz
eder ve bir değerlendirme raporu hazırlayarak Komisyona sunar. Gerektiğinde teknik heyet sayısı
artırılabilir.
Madde 9. Danışman görevlendirilmesi
Her siyasi parti toplantılarda en çok ikişer danışman bulundurabilir. Danışmanlar müzakereye
katılamaz. Bunların ödenek ve yollukları TBMM Başkanlığınca karşılanır. Komisyonda
bulundurulacak danışmanlar duruma göre değiştirilebilir.

Madde 10. Kapalı toplantı esası ve toplantıya katılabilecekler


Komisyon toplantıları basına kapalı olarak yapılır. Ancak Komisyon, saydamlığı sağlamak üzere
gereken tedbirleri alır. Komisyon, bu kapsamda Başkanı marifetiyle toplantı bitiminde uygun göreceği
içerikte açıklamada bulunur. Komisyon toplantılarına Komisyon üyeleri, toplantıya davet edilen
kişiler ve görevlendirilenler dışında kimse katılamaz.

Madde 11. Çalışma süresi ve aşamalar


Komisyon, çalışmalarını 2012 yılı sonuna kadar tamamlamayı hedefler. Komisyon çalışmaları
aşağıdaki aşamalardan oluşur: 1. Aşama: Katılım, veri toplama ve değerlendirme. 2. Aşama: İlkelerin
belirlenmesi ve metin oluşturma. 3. Aşama: Metnin kamuoyuna sunulması ve kamuoyunca
tartışılması. 4. Aşama: Kamuoyunda beliren görüşlere göre taslağın gözden geçirilerek teklif haline
getirilmesi. 1. aşama Nisan 2012 sonunda tamamlanmış sayılır. Diğer aşamaların süreleri Komisyon
tarafından kararlaştırılır.

Madde 12. Katılım


Toplumun bütün katmanlarının Anayasa Uzlaşma Komisyonunun anayasa yapım sürecine katılımı
sağlanır.

Madde 13. Anayasa taslak metninin değiştirilememesi


Anayasa taslak metni, gerek uzlaşma ve yasama komisyonlarında ve gerekse Genel Kurulda partilerin
mutabakatı olmadıkça değiştirilemez; ekleme yapılamaz. Hazırlanan taslak metnin (teklifin) Meclis
Başkanlığına verilmesinden sonra bu metin üzerinde mutabakata dayalı değişiklik yapılması halinde
Anayasa Uzlaşma Komisyonunun görüşü alınır.

Madde 14. Hakkında hüküm bulunmayan haller


Komisyon, uyguladığı hukuku, mutabakatla gözden geçirebilir ve değiştirebilir. Ayrıca hakkında
hüküm bulunmayan haller için de hukuk kuralı oluşturabilir. Anayasa taslak metninin ve kanunlaşma
süreçlerinin bağlı olduğu hukuk, metnin tamamlanmasından sonra siyasi partilerin mutabakatıyla
oluşturulur.

Madde 15. Komisyonun görevinin sona ermesi


Komisyonun görevi, Anayasa teklifinin Genel Kurulda kabul edilip kanunlaşmasıyla veya siyasi
partilerden birinin çekilmesi ya da çekilmiş sayılması ile sona erer. En az üç toplantıya mazeretsiz
katılmayan siyasi parti, Komisyondan çekilmiş sayılır.

19 Ekim 2011 tarihinde görevine başlayan komisyon, çalışmalarını 2012 yılı sonuna kadar
tamamlamayı hedefleyerek, kendisine yol haritası olarak nitelendirebileceğimiz 4 aşama tespit etmiştir
(Hakyemez, 2013: 218).
1. Aşama : Katılım, veri toplama ve değerlendirme
2. Aşama : İlkelerin belirlenmesi ve metin oluşturma
3. Aşama : Metnin kamuoyuna sunulması ve kamuoyunca tartışılması
4. Aşama :Kamuoyunda beliren görüşlere göre taslağın gözden geçirilerek teklif haline
getirilmesi
Birinci aşamanın, büyük ölçüde başarıyla tamamlandığını söylemek yanlış olmasa gerektir. Aylarca
halkın ve sivil toplumun önerileri toplanarak çok güçlü bir müktesebat oluşturulduğu anlaşılmaktadır.
Neredeyse, toplumun bütün kesimlerine ulaşıldığını söylemek mümkün görünmektedir. Bu kapsamda
“165 Üniversite, 78 il Barosu, 60 Siyasi Parti,18 belediye birliği, 17 kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşu, 7 yüksek mahkeme, 7 kamu görevlileri sendikaları üst kuruluşu, 6 muhtarlar birliği
dernekleri, 4 işçi ve işveren sendikaları üst kuruluşa posta yoluyla…14.538 dernek,4.000 den fazla
vakıf, 1.700 yerel ve ulusal radyo ve 197 yerel televizyona ise e-posta yoluyla” ulaşılmış, yine
“komisyonun resmi web sitesi üzerindeki görüş bildirme sistemi üzerinden, yeni anayasa konusunda
66015 kişinin” görüşü alınarak 18350 sayfalık bir birikim oluşturulmuştur (Çiçek, 2013: 22-23). Bu
azımsanmayacak bir başarıdır ve bu açıdan bakıldığında 1. Aşama için komisyonu takdir etmek
gerekmektedir.
Ancak, bundan sonra gelen ve en zorlu aşama olarak nitelendirebileceğimiz aşama olan 2.
Aşama yani metin oluşturma aşamasında komisyonun pek de başarılı olamadığı görülmektedir. Hiç
kuşkusuz bu aşamayı zorlaştıran en önemli unsur tüm partilerin görüş birliği ile karar alması kuralının
benimsenmiş olmasıdır.
Tüm partilerin tam bir mutabakatla karar alması elbette ideal olan ve arzu edilen yöntemdir, ne
varki bu komisyonda yer alan partilerin savundukları görüşler (MHP/BDP ve AK Parti/CHP) ve
kırmızı çizgileri dikkate alındığında bu yöntemin pek de gerçekçi bir yöntem olmadığı anlaşılmaktadır.
Belki de öncelikle olamayacakları göstererek, daha sonra mümkün olabilene ulaşmakta bir çözüm yolu
olarak değerlendirilebilir, ama bunun Türkiye’ye kaybettireceği/kaybettirdiği zaman maliyetini de
hesaba katmak gerekmektedir. Bu nedenle Anayasa yapım ve yazım süreçlerinde mutlak anlamda
mutabakat aramaktan ziyade, makul bir çoğunlukla da süreçlere işlevsellik kazandırmak
gerekmektedir.
Dünyadaki örnekler dikkate alındığında mutlak mutabakatla hazırlanan bir anayasaya
rastlamak oldukça zor görünmektedir. En başarılı anayasa yapımı örneklerinden birisi kabul edilen
1978 İspanyol Anayasası bile, uzlaşmacı yöntemler çok etkin bir şekilde kullanılmasına rağmen
halkoylamasında %87.87 oy alabilmiş, seçmenlerin % 32.9 u da oylamaya katılmamışlardır (Özbudun,
2012: 2). Bu bakımdan, ideal olana ulaşmanın imkansız olduğu bir durumda, mümkün olabilen en
geniş mutabakatla yetinmek daha akılcı bir tercih olarak görünmektedir.
Nitekim, çok büyük ümitler beslenerek kurulan ve tam adı “TBMM Anayasa Uzlaşma
Komisyonu” olan komisyon iki yıldan daha fazla bir süre bu iş için mesai harcamasına rağmen, 2.
Aşamayı (metnin oluşturulması) bir türlü tamamlayamamış ve 25 Aralık 2013 tarihinde dağılmak
zorunda kalmıştır. Her ne kadar, büyük çoğunluğu temel hak ve hürriyetlerle ilgili olmak üzere 60 tane
madde (insan onur ve haysiyeti, yaşam hakkı, konut dokunulmazlığı v.s) üzerinde oybirliği sağlanmış
(Kılıç, 2013: 2) olsa bile esas amaca ulaşılamamış ve yazım süreci tamamlanamamıştır. Bu
başarısızlığın en büyük sebeplerinde birisi, belki de birincisi oybirliği yönteminin benimsenmiş
olasıdır. Yine bununla bağlantılı olarak denilebilir ki, partiler arasında temel konulara yaklaşım
bakımından kapanması imkansız ciddi görüş ayrılıklarının belirgin bir hale gelmesi, bu süreci tıkayan
en önemli faktörlerden bir diğeri olarak öne çıkmış bulunmaktadır. Öte yandan Komisyonun, yaptığı
çalışmalar hakkında kamuoyunu yeterince bilgilendirmemesi ve çalışma için net bir bitiş tarihi
belirlememiş olmasının da bu başarısızlıkta rol oynadığını kabul etmek gerekmektedir.

Partiler Tarafından Komisyona Sunulan Öneriler Ve Temel Anlaşmazlık Noktaları

Partiler tarafından komisyona sunulan taslaklar dikkate alındığında bazı başlıklar temel anlaşmazlık
noktaları olarak göze çarpmaktadır. Bunlar, başlangıç kısmı ve değiştirilemez maddeler, vatandaşlık
tanımı, anadilde eğitim, hükümet sistemi, yerel yönetimler (Kara, 2013: 1) ve etnisite ile ilgili konular
olarak belirginleşmiştir.

Anayasa Yapım Sürecinde Şeffaflık, Sivil Toplum Katılımı Ve Meşruiyet


Günümüz temsili demokrasilerinde politik, sosyal, ekonomik ve ekolojik boyutları arasında
çok boyutlu asimetrik bir temsil krizi vardır. Bunu çözmek için ise temsili demokrasinin meydana
getirdiği eşitsiz (hiyerarşik) güç dağılımı yerine, tüm alanlarda eşit bir güç dağılımının oluşturulması,
böylece demokrasinin yaşama şansı bulduğu bu dört alanla ilişkisinin yeniden tanımlanması
gerekmektedir . Bu ise ancak demokrasinin yaşama şansı bulduğu bu alanlarda eşit güç dağılımının
sağlanmasıyla gerçekleşebilir. Gücün eşit dağılması ise karar alım sürecinin, tüm unsurlarının önce
tanınması ardından ise sisteme katılması ile mümkün olmaktadır. Bu noktada karar alım sürecinin
ikinci boyutu devreye girmektedir. Herkesi kapsayan bir süreç bunu işlevsel hale getirebilmek için
gerekli katılım mekanizmalarını da açmak zorundadır (Gülener, 2011:202).
Türkiye’de anayasa yapım sürecinde, Amerikan ve Fransız anayasacılık geleneğinden farklı bir
anlayışı ortaya koyan, anayasa yapımının sonucunda meydana getirilen metinden ziyade, anayasanın
yapım sürecine odaklanan demokratik anayasa yapım süreci yaklaşımı esas alınmalıdır. Bu yaklaşıma
göre; anayasa amaç olmaktan ziyade, süreç içinde gerçekleşen kapsayıcılık ve katılımın sonunda
meydana gelen uzlaşının kendiliğinden ortaya çıkardığı bir metne dönüşmekte ve meşruiyetini bu
süreçten almaktadır. Aynı zamanda demokratik anayasa yapımı anayasayı elit bir grubun değil,
doğrudan halkın ürünü haline sokmaktadır (Hart,2003:1-12).
Bir siyasi sistemde, kişiler ve onların oluşturduğu gruplar anayasa yapımına ne kadar çok dahil
olursa ve yeni anayasa metni bu grupların anayasal beklentilerini ne kadar çok karşılarsa, anayasanın
toplumun çoğunluğunca kabulü ve desteklenmesi mümkün olur. Anayasa yapım sürecine katılıp
anayasal beklentileri tatmin edilmeyen gruplar baştan itibaren anayasaya karşı olumsuz bir tavır
takınır. Hatta, eğer güçleri ve imkanları varsa, bu anayasanın değişmesi için çalışmaya başlarlar. Böyle
bir durumda, anayasa meşruiyet eksiğiyle doğmuş demektir. Doğuştan gelen bu eksiklik anayasanın
fazla yaşamasına izin vermez. Anayasa yapım sürecine katılan grupların anayasal beklentilerinin
tatmin edilmemesi anayasaların meşruiyetini böylesine olumsuz etkilerken, bu sürece katılamayarak
anayasal beklentilerini ifade dahi edemeyen grupların tatminsizliğinin çok daha olumsuz sonuçlar
doğurabileceği açıktır (Gönenç, 2007a). Öyleyse, anayasa yapım süreci bir siyasi sistemde ne kadar
katılımcı olur ve anayasa metni toplumsal dengeleri gözetecek şekilde hazırlanarak bir uzlaşma
metnine dönüşebilirse sonuçta anayasanın meşruiyeti ve yaşama şansı artar.
Türk toplumunda, yeni, sivil ve demokratik bir anayasa beklentisi uzun süreden beri
bulunmakla birlikte son yıllarda bu talep daha yoğun biçimde gündeme yerleşmiştir. Bir yandan
çoğulcu bir anlayışla, farklı toplumsal kesimlerin hak ve özgürlüklerinin anayasal güvenceye
kavuşturularak ayrımcılık ve dışlanmanın giderilmesi, diğer yandan devlet yapılanmasında denge ve
denetleme sisteminin güçlendirilmesi ihtiyacından söz edebiliriz. Daha da önemlisi değişen gündelik
hayatın her bir boyutunun yeni kurallarının üretilmesi ihtiyacı da gözardı edilemez (Denge ve
Denetleme Ağı İzleme Grubu, 2013: 11-15).
Anayasada hak ve özgürlüklerin eşitlikçi bir yaklaşımla güçlendirilmesinin en önemli
mekanizması denge ve denetleme sistemidir. 19 Ekim 2011 tarihinde göreve başlayan Anayasa
Komisyonu, üç ayrı “alt komisyonda” siyasî parti, üniversiteler ile çeşitli kurumları, meslek örgütü ve
sendikayı, dernek, vakıf ve platformdan oluşan sivil toplum kuruluşlarını dinlemiştir. Yine bu
dönemde Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na, yeni anayasa konusunda Komisyon’un resmi web sitesi
aracılığıyla, e-posta hesabı üzerinden ve normal posta yoluyla binlerce kişi tarafından görüş
bildirilmiştir. Komisyon’a görüş veren kesimlere ve mensubu oldukları kuruluşlara bakıldığı zaman,
oldukça geniş bir yelpaze görülmektedir. Görüş bildirenler, “sosyoekonomik” temelli örgütlerden,
“sosyokültürel” temelli örgütlere, sivil örgütlerden kamu kuruluşlarına kadar uzanan bir çeşitlilik
içermektedir.
Ağırlık merkezinin daha çok Komisyon’a kaydığı anayasa çalışmalarına toplumun çeşitli
kesimlerinden önemli denilebilecek bir katkının geldiği söylenebilir. Ancak daha dikkat çekici bir
diğer unsur, bu katkının daha ziyade Komisyon ve görüş veren ilgili kuruluşlar arasında kalmış
olmasıdır. Kuşkusuz Komisyon’da bir birikim sağlanmış; fakat kamuoyu bütün bu görüşmeler ve
kuruluşların katkıları hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olamamıştır. İşte bu nedenlerle, yeni anayasanın
maddelerini yazmaya başlayan Komisyon üyelerinin girdikleri tartışmalarda oluşan bu birikime ne
ölçüde referans yaptıkları anlaşılamamıştır. Halbuki, elinde önemli bir kaynak bulunan Komisyon
yapılmış olan bu katkılardan yola çıkarak taleplerin bir dökümünü yapabilir ya da bunlara dayanarak
bir ilkeler demeti ve sonuç metni çıkartabilirdi. Öyle anlaşılıyor ki, siyasal partilerin “kırmızı
çizgileri”, ya da daha doğru ve açık ifadesiyle “siyasi pozisyonlarına olan sadakatleri ve korkuları”,
toplumdan gelen katkıların duyulmasını engelliyor ya da gelen katkılar siyasi pozisyonların
filtrelerinden geçirilerek reddedilebilir hale getiriliyor (Uçum ve Genç, 2012: 6-10).
Vatandaşın ve sivil toplumun karar süreçlerine katılımını etkin kılacak, güçlendirecek
düzenlemeler denge ve denetleme sisteminin önemli bir parçasıdır. Toplumun siyasal sisteme ve karar
süreçlerine katılımı anayasa hazırlık sürecine etkin katılımını da zorunlu kılmaktadır. Bu açıdan
TBMM çatısı altında kurulan komisyonun, yeterince açık bir yazım sürecini gerçekleştirememiş
olması yanında, partiler arası gerilimden kaynaklı olarak toplumsal beklentiye cevap verecek bir
tabloyu ortaya çıkaramamış olması, yeni demokratik anayasa konusunda hayal kırıklığı doğurmuştur.
Özellikle önümüzdeki anayasa yapım sürecinin şeffaf ve katılımcı olması için:
 Anayasa sürecinde görüş verenlerin görüş alma sürecine güvenlerinin inşası için, anayasa
sürecini kapsayacak bir geri bildirim raporu hazırlanmalı, bilgilerin nasıl analiz edildiği,
görüşlerin müzakerelerde nasıl kullanıldığı ve hangi görüşlerin taslakta yer aldığına ilişkin
bilgiler kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
 Komisyon çalışmaları kapsamında ortaya çıkacak taslak metin ve siyasi partilerin taslak ana-
yasa metinleri internet sitesinde yayınlanmalı ve medya organları aracılığıyla
yaygınlaştırılmalıdır.
 Ortaya çıkacak taslak metin hakkında kamuoyu bilgilendirilmeli, taslağın neleri içerdiği ve
bunların yurttaşların yaşamlarını nasıl değiştireceğine ilişkin kapsamlı ve yaygın bir
bilgilendirme kampanyası yapılmalıdır.
 Her ilde, hazırlanan taslakların neleri içerdiğini ve şu an yürürlükte olan anayasayla arasındaki
farklılıkların neler olduğunun yurttaşlara anlatılacağı toplantılar yapılmalıdır. Bu toplantılar
ayrıca yurttaşların taslaklara ilişkin görüş vermelerini sağlayacak bir fırsat olarak
değerlendirilmeli; basın organlarında yayınlanmalı ve yurttaşların görüşlerine ilişkin bir rapor
hazırlanmalıdır. Toplumun tüm kesimlerinin katılımını sağlamak için ciddi çaba harcanmalı;
dezavantajlı grupların, kadınların, engellilerin, eğitim seviyesi düşük grupların görüşlerini
vermelerini sağlayacak araçlar geliştirilmeli, ortamlar oluşturulmalıdır (Denge ve Denetleme
Ağı Raporu, 2013:15).
 Medyanın ve genel olarak kamuoyunun yeni anayasa yapım sürecine katkısı siyasî aktörler ve
Komisyon tarafından önemseniyorsa -ki öyle olması gerekir- Komisyon’un kamuoyunu
bilgilendirme konusunda resmi bir yol ve yöntem oluşturması gerekir. Şu ana dek hangi
maddelerin yazıldığı, gerçek metnin ne aşamada olduğu tam olarak bilinmemekte, kapı önünde
yapılan açıklamalarla yetinilmektedir. Bunun yerine Komisyon, periyodik ve resmi
açıklamalarla kamuoyunu bilgilendirmeli, haberler, değerlendirmeler ve tartışmalar bu formel
bilgiler üzerine inşa edilmelidir. Aksi halde, medya çatışmaları ve anlaşmazlıkları haber yapan
mevcut durumunu sürdürecektir.
 Bunların yanı sıra, anayasa hazırlık sürecinde kamuoyu oluşturma ve farkındalık yaratmak
gerekmektedir. Toplumun demokratik yapısını güçlendirmek için, Kamuoyunu sadece
anayasanınyapım süreci hakkında değil, doğrudan anayasanın ve katılımın önemi
konusunda farkındalık yaratmak ve harekete geçirmek amacıyla bir kitlesel stratejisi
oluşturulmalı, bu yolla anayasanın gündelik hayattaki karşılığı da göz önüne çıkarılmalıdır.
Yeni Anayasa hazırlanması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan siyasi
partilerce oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun, uzun bir çalışma döneminden sonra
dağılmadan evvel uzlaşmaya vardığı 59 maddenin Yeni Anayasa için yeterli olamayacağı
anlaşılmaktadır. Önce konu ile ilgili genel bir açıklama yapıp, ardından üzerinde uzlaşılan 59
maddenin kısa tanıtımını yapmaya çalışacağız. Çünkü Anayasa, yazılı hukuk sisteminde yer alan
normların tepe noktasını oluşturan bir kanun olarak tüm toplumu yakından ilgilendirmektedir.
GENEL DEĞERLENDİRME
Sonuç olarak, Anayasa, toplumsal mutabakat metnidir ve bir tür toplumsal sözleşmedir. Bu nedenle,
yeni anayasa sadece siyasal partilerin değil aynı zamanda bütün toplumsal kesimlerin, sivil toplum
kuruluşlarının, akademinin ve medyanın bıkmak usanmak bilmeden istişare ve müzakere etmeleri
gereken bir sürecin ürünü olmalıdır. Bunu yaparken de anayasanın başlangıç kısmının ve özellikle de
tasarlanmak istenen veya inşası arzu edilen toplum modelinin, geçmişe dönük, tarihsel, etno-kültürel
ve dinsel retorik üzerinden temellendirilmiş olmaktan ziyade, gelecekteki birlikteliğe vurgu yapan ve
Türkiye toplumunu oluşturan bütün kesimleri kucaklayan, ve hatta gelecekte katılması mümkün
grupların da olacağı öngörüsüyle gelecek vurgusu içeren bir metin olması gerekmektedir.
Anayasa Uzlaşma Komisyonunun üzerinde mutabakata vardığı maddelerin bir anayasa
değişikliği paketi haline getirilmesinin en önemli sonucu, hiç şüphesiz Türkiye’yi yeni anayasaya bir
adım daha yaklaştırması olacaktır. Bundan da öte, bu maddelerle, önemli değişiklikler de
getirilmektedir. Örneğin;
 Tutuklanma sebepleri daha da azalacak ve netleşecek, matbu tutukluluğun devamı kararlarının
(formül kararlar) önüne geçilecek,

 Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı milli güvenlik ve genel ahlak gerekçesiyle


sınırlandırılamayacak,

 Değişiklikten sonra, Silahlı Kuvvetler de, tıpkı idarenin diğer organları gibi hürriyeti bağlayıcı
cezalar veremeyecek,

 Tedavisi cezaevinde mümkün olmayan ağır hasta tutuklu ve hükümlülerin tedavilerinin cezaevi
dışında yapılmaması, işkence ve zalimane muamele kapsamına değerlendirilecek,

 Yabancılara iltica hakkı tanınacak,

 Hiç kimse sosyal güvenlik sistemiyle bağlantısı olmaksızın çalıştırılamayacak,

 Asgari ücretten vergi alınamayacak,

 İşverenler, iş kazaları için ayrıca sigorta yaptıracak,

 Çalışan kadın ve erkekler eşit işe eşit ücret alacak,

 Ev işçileri dâhil, memur-işçi ayrımı yapılmadan herkes sendika hakkından yararlanacak,

 Hürriyetin esas, sınırlamanın istisna olduğu vurgulanacak; tereddüt halinde hürriyet lehine
yorum yapılacak,

 İnsan haklarına ilişkin uluslararası antlaşmalarla kanunlar arasında ihtilaf olması halinde,
özgürlükleri daha geniş yorumlayan norm uygulanacak,

 Özelleştirmelerde, tekelleşme ve kartelleşmenin önüne geçilecek,

 Doğal kaynaklar çevreye zarar vermeden aranıp kullanılabilecek,

 YÖK çoğulcu bir yapıya kavuşturulacak,

 TBMM’de, grubu olan her siyasi partiden eşit katılımla siyasal etik komisyonu kurulacak,
 Meclis görüşmeleri sürekli açık olacak ve günün her saati canlı yayınlanacak,

 Bireysel başvuru yolu anayasada yer alan tüm hak ve hürriyetler için geçerli olacak,

 İnsan onur ve haysiyeti, kavram olarak anayasaya girecek, devlete koruması ve saygı
göstermesi konusunda edim yüklenecek,

 Kişisel bilgi ve verilerin korunması anayasal hak olacak,

 Özel hayat ve aile hayatının gizliliği kabul edilecek ve bunlara ilişkin yayınlar kişilerin
rızasına bağlı olacak,

 Bilgiye erişim (internet) hakkı anayasal hak olacak,

 Çevreye zarar verebilecek uygulamalarda halk karar alma mekanizmalarına katılacak,

 Hayvan hakları korunacak, hayvanlara eziyet ve kötü muamele anayasa tarafından


yasaklanacak. Bu listenin daha da uzatılması mümkündür.
4. BÖLÜM
1982 ANAYASASINDA YAPILAN 16 NİSAN 2017 REFERANDUMU SONRASI KABUL
EDİLEN DEĞİŞİKLİKLERİN ANAYASAL, SİYASAL VE BÜROKRATİK AÇIDAN
ANALİZ EDİLMESİ

Dünya düzlemine bakıldığında günümüzde birçok demokratik yönetim şekline sahip


ülkelerin devlet yönetiminde kuvvetler ayrılığı ilkesini kabul ettiği fakat bu ayrımın yumuşak
veya sert biçimde olmasına göre hükümet sistemlerinin değişiklik gösterdiği
söylenebilmektedir. Yaygın olarak görülen hükümet sistemlerinin parlamenter sistem, başkanlık
sistemi ve yarı başkanlık sistemleri olduğu bilinmektedir. Her toplumunun kendi tarihi,
coğrafyası ve yönetim kültürüne göre hükümet sistemlerinin tercih edilebilirliği değişmektedir
ve toplumun dinamik yapısına bağlı olarak hükümet sistemleri tercihlerinin değişebileceği
bilinmektedir (Coşkun, 2015: 15).

Türkiye’de devlet biçimi cumhuriyettir ve parlamenter hükümet sisteminde büyük bir


tecrübeye sahiptir. Bu tecrübeden yola çıkılarak genel bir bakış oluşturulduğunda parlamenter
sistemin toplumdaki farklılıkları yansıtma oranın daha başarılı olduğu, güçlü bir cumhurbaşkanı
veya başbakanı olduğu dönemlerde iyi işlediği söylenebilir. Ancak bu faktörlerin olmaması
durumunda istikrarsızlığın ve yönetim krizlerinin yaşandığı görülmektedir. Türkiye’nin seçim
sisteminde yaşadığı istikrarsızlık ve kısa ömürlü olmasının temel nedenlerine bakıldığında
öncelikle toplum yapısının dinamik olduğu ve bu olayın siyasi yapıyı da etkilediği
görülmektedir. Seçim sisteminin iki büyük kitle partisine uygun bir sistem olması çok sayıda ve
birbirinin gücüne yakın partilerin yer aldığı bir yapıya getirilmesi istikrarsızlık gibi olumsuz
sonuçların doğmasına neden olmaktadır. Aynı zamanda siyasal hayatın içinde bulunan elitler ile
toplumsal elitlerin ortak noktada buluşamaması da bu sorunlar arasında bulunmaktadır.
(Coşkun, 2015: 16).

Parlamenter sistemde meydana gelen koalisyon hükümetleri sonucu siyasal istikrasızlık,


meclis tarafından seçilen Cumhurbaşkanı seçimlerinin krizlere neden olması ve farklı grupların
ortak paydada buluşamaması şeklindeki hususular askeri darbelerle müdahalelere yol açmıştır
ve demokratik kurumların kapanması sonucunu doğurmuştur. Türkiye, siyasal sisteminde
değişime gidilmesi gerektiğini 1970’li yıllarda Necmettin Erbakan ile tartışmaya açmış ve
Alparslan Türkeş ile devam etmiştir. Turgut Özal’ın 1980 sonlarında müdahil olduğu,
1990’ların ikinci yarısından itibaren Süleyman Demirel’le süreç devam etmiştir (Miş, Duran,
2017: 21-27).
Türkiye’de 2007 yılında kabul edilen cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından
seçilmesini öngören anayasa değişikliği sonrasında, 2014 yılında halkoyuyla cumhurbaşkanı
seçilmiş ve fakat başkanlık sistemi yöntemiyle seçilen ve başkanlık sistemindeki gibi geniş
yetkilere sahip olan cumhurbaşkanının, parlamenter sistemdeki gibi sorumsuzluğu tartışma
konusu olmuştur. Ayrıca 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişimi, kamuoyunda
cumhurbaşkanının daha da güçlendirilmesi gerektiği yönünde bir algı uyandırmıştır. Türkiye’de
demokrasinin vesayet altında olduğu, yönetimde istikrar güçlendirilmeksizin bu vesayeti
kaldırmanın mümkün olmadığı, yönetimde istikrarı güçlendirmenin en etkili yolunun ise
hükümet sistemini tek kanatlı yürütmeden oluşan başkanlık olarak değiştirmek olduğu fikri
kabul görmüştür. Bu bağlamda mevcut anayasada 18 maddelik, büyük bir değişiklik teklinin 16
Nisan’da referanduma sunulmuştur.

YENİ ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ KANUNU ÇERÇEVESİNDE ANAYASANIN 104.


MADDESİNDE CUMHURBASKANINA VERİLEN GÖREV VE YETKİLER
Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir.
Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin
birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu
çalışmasını temin eder.
1) Gerekli gördüğü takdirde, yasama yılının ilk günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde açılış
konuşmasını yapar.
2) Ülkenin iç ve dış siyaseti hakkında Meclise mesaj verir.
3) Kanunları yayımlar.
4) Kanunları tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir.
5) Kanunların, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün tümünün veya belirli hükümlerinin
Anayasaya şekil veya esas bakımından aykırı oldukları gerekçesi ile Anayasa Mahkemesinde
iptal davası açar.
6) Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanları atar ve görevlerine son verir.
7) ÜST KADEME KAMU YÖNETİCİLERİNİ ATAR. Görevlerine SON VERİR ve
bunların atanmalarına ilişkin usul ve esasları Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenler.
8) Yabancı devletlere Türkiye Cumhuriyetinin temsilcilerini gönderir, Türkiye Cumhuriyetine
gönderilecek yabancı devlet temsilcilerini kabul eder.
9) Milletlerarası antlaşmaları onaylar ve yayımlar.
10) Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunar.
11) Milli güvenlik politikalarını belirler ve gerekli tedbirleri alır.
12) Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil
eder.
13) Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verir.
14) Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile kişilerin cezalarını hafifletir veya kaldırır.
15) Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda CUMHURBAŞKANLIĞI
KARARNAMESİ çıkarabilir.
a) Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde ver alan temel haklar,
kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde ver alan siyasi haklar ve ödevler
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenemez.
b) Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.
c) Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
çıkarılamaz.
d) Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması
halinde kanun hükümleri uygulanır.
e) Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.
16) Cumhurbaşkanı, kanunların uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı
olmamak şartıyla. YÖNETMELİKLER çıkarabilir.

YENİ ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ KANUNU İLE KALDIRILAN HÜKÜMLER

 Gensoru (TBMM'nin Bakanlar Kurulu ve Bakanları denetleme yetkisi)


 TBMM'nin Bakanlara sözlü soru sorması
 TBMM Başkanının Cumhurbaşkanına vekâlet etmesi
 Bakanlar Kurulu
 Bakanlar Kurulunun kurulması, güvenoyu alması
 Geçici Bakanlar Kurulu
 Tüm Bakanlar Kurulu kararnameleri
 Bakanlıkların kurulması, kaldırılması
 Kanun Hükmünde Kararname (TBMM'nin KHK çıkarma verme yetkisi ve Bakanlar
Kurulu'nun KHK çıkarması)
 Milletvekillerinin Bakan olabilmesi
 Tüzük
 Yürütmenin kanun tasarısı sunması (Bütçe ve Kesin hesap Kanunu hariç)
 Jandarma Genel Komutanının MGK üyeliği
 Sıkıyönetim
 Askeri Yargıtay
 Askeri Yüksek İdare Mahkemesi

YENİ ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ KANUNU İLE YENİ GELEN ve DEĞİŞEN


HÜKÜMLER
 Yürütme yetki ve görevinin Bakanlar Kurulu ile birlikte değil sadece Cumhurbaşkanı
tarafından kullanılması
 Anayasa'nın yargı yetkisiyle ilgili 9. maddesinde yer alan 'yargının bağımsızlığı' ilkesine
"tarafsızlık" ilkesinin eklenmesi
 Milletvekili sayısının 550'den 600'e çıkması
 Milletvekili Seçilme yaşının 25'ten 18'e inmesi
 Milletvekili adaylık niteliklerinden 'askerliğini yapmış olmak' şartının çıkarılıp,
'askerlikle ilişiği olmama' ilkesinin getirilmesi
 TBMM seçim döneminin 4 yıldan 5 yıla çıkması
 TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 5 yılda bir aynı gün yapılması
 Yazılı soruların Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar tarafından 15 günde
cevaplanması
 Son yapılan seçimlerde toplam geçerli oyların tek başına veya birlikte %5 oy almış olan
partiler ile en az 100.000 seçmenin de Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday göstermesi
 Cumhurbaşkanının "Devlet Başkanı" sıfatını kazanması
 Cumhurbaşkanının partisiyle ilgisinin kesilmemesi
 Cumhurbaşkanının Meclise mesai vermesi
 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi
 Cumhurbaşkanının suç işlediği iddiasıyla Cezai Sorumluluğu (ÜYE TAM SAYISININ
Salt çoğunluğunun teklifi -> 3/5'in kararı-» 2/3'ün kabulüyle -> Yüce Divana sevk
edilmesi) (Yüce Divan'ın en fazla (3+3) 6 ayda soruşturmayı tamamlaması)
 Cumhurbaşkanının yardımcılarını ve bakanları atayıp görevlerine son vermesi
 Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanların görevleriyle ilgili suçlardan dolayı
Cumhurbaşkanı ile aynı usul ve şartlarda cezai sorumluluğa tabi olmaları
 Cumhurbaşkanına Cumhurbaşkanı Yardımcısının vekalet etmesi
 Yasama ve yürütmenin karşılıklı "Seçimlerin Yenilenmesine"(erken seçime) karar
vermesi:
a) Cumhurbaşkanının doğrudan;
b) TBMM'nin 3/5 çoğunlukla karar vermesi
 Genelkurmay Başkanının MGK'da Cumhurbaşkanından sonra gelen sırasının
bakanlardan sonraya alınması
 MGK'da başbakan yardımcıları yerine Cumhurbaşkanı yardımcılarının üye olması
 Devlet Denetleme Kurulunun Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenmesi, askeri
kuruluşları denetleyebilmesi ve idari soruşturma yapabilmesi
 Milli Güvenlikten Cumhurbaşkanının sorumlu olması Genelkurmay Başkanının
Bakanlar Kurulunun teklifi yerine doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanması
 OHAL’'i Cumhurbaşkanının ilan etmesi ve OHAL Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri
çıkarabilmesi
 Sıkıyönetimin şartlarının OHAL 'in altında OHAL şartlarıyla birleştirilmesi
 TBMM'ye sunulan OHAL kararnamelerinin 3 av içinde karara bağlanamaması halinde
kendiliğinden yürürlükten kalkması
 Cumhurbaşkanının tüm kararlarına karşı yargı yolunun açılması
 Cumhurbaşkanının üst kademe kamu yöneticilerini atayıp görevlerine son vermesi
 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kamu tüzelkişiliğinin kurulabilmesi
 HSYK'nın adının HSK (Hâkimler ve Savcılar Kurulu) olması ve üye sayısının 22'den
13’e,daire sayısının 3'ten ,2' ye düşmesi
 Cumhurbaşkanının yönetmelikler çıkarabilmesi
 Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Bakanlıkların kurulması. kaldırılması, görevleri ve
yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması
 HSK üyelerinin 4’ünü CB’nin seçmesi ( 3 üyeyi birinci sınıf adli hakim ve savcılar
arasından; 1 üyeyi birinci sınıf idari hakim ve savcılar arasından )
 HSK üyelerinin 7’isini TBMM’nin seçmesi.
 AYM üye sayısının 17’den 15’e düşmesi; Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare
mahkemesinden gelen 2 üyenin üyeliğinin ve bu 2 üye ile Jandarma Genel Komutanının
Yüce Divanda yargılananlar arasında sayılmasının son bulması; Genel Kurulun
Mahkeme Başkanının veya Başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az
10 üye ile toplanması.
 Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerine karşı Anayasa Mahkemesine dava açılabilmesi
 Uyuşmazlık Mahkemesinde Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare mahkemesinden
gelen 5 asil 5 yedek üyenin üyeliklerinin son bulması
 Cumhurbaşkanının bütçe ve kesin hesap kanunu teklifinde bulunabilmesi
 Bütçe Kanununun süresi içerisinde kabul edilmemesi, geçici bütçe kanunun da
çıkarılmaması halinde önceki yılın bütçesinin yeniden değerleme oranına göre
artırılarak yeniden uygulanması.

16 NİSAN HALK OYLAMASIYLA DERHAL YÜRÜRLÜĞE GİREN


HÜKÜMLER
 Anayasa'nın 9. maddesindeki "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız
mahkemelerce kullanılır." hükmü.
 Milletvekili Seçilme yaşının 25'ten 18’e inmesi
 Milletvekili adaylık niteliklerinden 'askerliğini yapmış olmak' şartının çıkarılıp,
'askerlikle ilişiği olmama' ilkesinin getirilmesi
 Cumhurbaşkanının partili olabilmesi
 Seçimlerde geçici Bakanlar Kurulu" kenar başlığında ilga edilen hükümler
 Askeri yargı, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin kaldırılması
 AYM üye sayısının 17'den ->15'e düşmesi; Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare
mahkemesinden gelen 2 üyenin üyeliğinin ve bu 2 üye ile Jandarma Genel Komutanının
Yüce Divanda yargılananlar arasında sayılmasının son bulması; Genel Kurulun
Mahkeme Başkanının veya Başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az
10 üye ile toplanması
 HSK (Hâkimler ve Savcılar Kurulu) ile ilgili tüm düzenlemeler
 Uyuşmazlık Mahkemesinde Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare mahkemesinden
gelen 5 asil 5 yedek üyenin üyeliklerinin son bulması
ABD TİPİ BAŞKANLIK SİSTEMİ İLE CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİNİN
KARŞILAŞTIRILMASI

ABD TİPİ BAŞKANLIK CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ


Çift Tek Meclis

Federalizm Üniter Devlet


4 yıl 5 yıl
Cumhurbaşkanının:
Başkanın:
- tek dereceli ve
İki dereceli ve tek turlu sistemle seçilmesi
- iki turlu sistemle seçilmesi
Başkan Adayı: ön Seçimle
- TBMM Siyasi Parti Grupları
- %5 oy alanlar
-100.000 seçmenin aday göstermesiyle
Başkan ve Kongre seçimleri farklı
Zamanlarda CB ve TBMM seçimleri aynı zamanda
Başkanın atamaları Senatonun onayına tabi CB'nın atamalarının TBMM'nin onayına tabi
olması olmaması
Yasama yürütmenin birbirini feshedememesi Yasama ve Yürütme arasında çatışma olması
halinde Yasama ve Yürütmenin karşılıklı
seçimlerin yenilenmesine karar verebilmesi
YARGISAL ORGANLARIN VE HSK’NIN ÜYELERİNİN SEÇİMİ
Cumhurbaşkanı HSK Diğer
Anayasa Cumhurbaşkanı 4 3 üyeyi TBMM seçer. TBMM üye
Mahkemesi üyeyi resen seçer. seçerken her boş üyelik için 3 kat aday
(15) Cumhurbaşkanına gösterecekler:
(2017 Anaysa diğer 8 üyeyi seçerken Sayıştay(2)
Değişikliği) her boş üyelik için 3 Baro Başkanları(1)
(Üyelerin kat aday gösterecekler
görev Yargıtay(3)
süresi:12 Yıl) Danıştay(2)
YÖK(3)
Yargıtay
Görev Yalnızca Yargıtay Üyelerin
Süreleri 12 Genel Kurulunun kendi Tamamı
yıl üyeleri arasından
belirleyeceği 5’er aday
arasından Cumhuriyet
Başsavcısı ve Başsavcı
Vekili

Uyuşmazlık
Mahkemesi Uyuşmazlık mahkemesinin tüm üyeleri
(6asil+6 Yargıtay (3+3) ve Danıştay (3+3),
yedek)+1 Genel Kurulunca kendi başkan ve
Başkan üyeleri arasından seçilerek
belirlenmektedir. Başkanı, Anayasa
Mahkemesinin üyelerinin arasından
üye tam sayısının salt çoğunluğu
Anayasa Mahkemesince
görevlendirilir.

Sayıştay
Başkan ve Üyelerinin tamamı TBMM
Genel Kurulu’nun gizli oylamasıyla
seçilir. Üyelerin görev süresi emekli
oluncaya kadar, Başkanın görev süresi
5+5 yıldır.

Yüksek
Seçim YSK Üyeleri Yargıtay (6) ve
Kurulu Danıştay(5) tarafından, kendi üyeleri
7 asil+4 yedek arasından salt çoğunluğun gizli oyuyla
(11 üye)
6 yıl için seçilir.
2 Doğal Üye: Adalet Bakanı+ Adalet
Bakanı Müsteşarı
HSK 4 üye 7 Üyeyi TBMM Genel Kurulu seçer:
( 13 üye) 3 üye birinci sınıf adli 3 üye Yargıtay
(2017 hakim ve savcılar 1 Üye Danıştay
Anayasa arasından, 1 üye birinci 3 Üye hukukçu öğretim üyeleri ve
Değişikliği) sınıf idari hakim ve avukatlar arasından her üyelik için
( Üyelerin savcılar arasından gösterilecek 3 kat aday arasından:
Görev Süresi: 1.Tur:2/3
4 yıl) 2.Tur:3/5
3. İkinci turda en çok oy alan 2 aday
arasından ad çekme usulü ile.

2017 DEĞİŞİKLİKLERİN ANAYASAL AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ


Yeni anayasa konusu uzun zamandır Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden
birisiydi. Özellikle 2011 seçimlerinden sonra somut adım atılarak Uzlaşma Komisyonu
kurulmuş ancak yeni bir anayasa hazırlamak mümkün olmamıştı. 1 Kasım 2015 seçimleri
sonrası canlanan yeni anayasa umutları, kurulan Komisyonun daha üçüncü toplantısında
dağılması ile suya düşmüştü. Ancak 15 Temmuz darbe girişiminden sonra MHP’den gelen
destek sonrası AK Parti, Partili Cumhurbaşkanlığı sistemini içeren Anayasa değişikliği önerisini
hazırladı ve MHP ile görüş alışverişinde bulundu. İki parti arasındaki müzakereler sonucu
oluşturulan 21 maddelik Anayasa değişiklik teklifi 10 Aralık günü TBMM Başkanlığına
sunuldu. Meclis Başkanlığına 21 madde olarak sunulan teklif, önergelerle 18 maddeye indi.
Sunulan teklifin temel amacı halihazırda saf bir parlamenter sistem özelliği göstermeyen 1982
Anayasası’ndaki modelin terk edilmesi ve başkanlık sistemine geçişi sağlamaktır. Nitekim
teklifin genel gerekçesinde mevcut hükümet sisteminin istikrar sağlamadığı ve siyasi iktidar
üzerinde bürokratik vesayete sebep olduğu vurgulanmış, bu sebeple her ikisi de doğrudan halk
tarafından seçilen yasama ve yürütmeye yer verildiği belirtilmiş. Gerçekten de hazırlanan
teklifin başkanlık sisteminin temel unsurlarını taşıdığı ancak devletin ve yürütmenin başı olarak
“Başkan” yerine “Cumhurbaşkanı” tabirinin tercih edildiği görülmüştür.
Nisan 2017 anayasa değişiklikleri ile, “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” ile geçmişte yaşanan
siyasal krizlerin önlenebilmesi adına Türkiye’nin yönetim kültürüne özgü düzenlemeler
getirilmeye çalışılmış ve Türk siyasal yaşamında sıklıkla görülen koalisyon ve azınlık
hükümetleri uygulamaları (Aşağıdaki tabloda verilmiştir) nedeni ile yaşanan krizlerin aşılması
ve sisteme siyasal istikrar kazandırmaya yönelik düzenlemeler ile ilgili kararlar alınarak mevcut
anayasada değişikliğe gidilmiştir.
Tablo. Türkiye Cumhuriyeti Koalisyon ve Azınlık Hükümetleri
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetin Başlangıç Bitiş
Koalisyon ve Azınlık Biçimlenme Şekli ve Tarihi Tarihi
Hükümetleri Hükümet
Numarası
Başbakan
26 CHP + AP Hükümeti 20 Kasım 1961 25 Haziran 1962
(Başbakan : İsmet İnönü)
27 CHP + YTP + CKMP 25 Haziran 1962 25 Aralık 1963
Hükümeti (Başbakan :
İsmet İnönü)
28 CHP + Bağımsızlar 25 Aralık 1963 20 Şubat 1965
Hükümeti (Başbakan :
İsmet İnönü)
37 CHP + MSP Hükümeti 26 Aralık 1974 17 Kasım 1974
(Başbakan :Bülent Ecevit)
39 AP + MSP + MHP + CGP 31 Mart 1975 21 Haziran 1977
(Başbakan: Süleyman
Demirel)
40 Azınlık Hükümeti 22 Haziran 1977 22 Ağustos 1977
(Başbakan: Bülent Ecevit)
41 AP+MSP+MHP 21 Temmuz 1977 5 Ocak 1978
Hükümeti (Başbakan:
Süleyman Demirel)
42 CHP + Bağımsızlar 5 Ocak 1978 12 Kasım 1979
Hükümeti (Başbakan:
Bülent Ecevit)
43 Azınlık Hükümeti 12 Kasım 1979 12 Eylül 1980
(Başbakan: Süleyman
Demirel)
49 DYP + SHP Hükümeti 20 Kasım 1991 16 Mayıs 1993
(Başbakan: Süleyman
Demirel)
50 DYP + SHP Hükümeti 25 Haziran 1993 5 Ekim 1995
(Başbakan: Tansu Çiller)
51 Azınlık Hükümeti 5 Ekim 1995 30 Ekim 1995
(Başbakan: Tansu Çiller)
52 DYP + CHP Hükümeti 30 Ekim 1995 6 Mart 1996
(Başbakan: Tansu Çiller)
53 ANAP + DYP Hükümeti 6 Mart 1996 28 Haziran 1996
(Başbakan: Mesut
Yılmaz)
54 RP + DYP Hükümeti 28 Haziran 1996 30 Haziran 1997
(Başbakan: Necmettin
Erbakan)
55 ANAP + DSP + DYP 30 Haziran 1997 11 Ocak 1999
Hükümeti (Başbakan:
Mesut Yılmaz)
56 Azınlık Hükümeti 11 Ocak 1999 28 Mayıs 1999
(Başbakan: Bülent Ecevit)
57 DSP + MHP + ANAP 28 Mayıs 1999 18 Kasım 2002
Hükümeti (Başbakan:
Bülent Ecevit)
Kaynak:
https://www.tbmm.gov.tr/yayinlar/koalisyon_hukumetleri/Koalisyon_Hukumetleri_C3.pdf (1
Nisan 2017)
Yürütmenin tek başlı olduğu ve doğrudan halk tarafından seçildiği değişikliklerde
Cumhurbaşkanı ve TBMM’ye karşılıklı olarak birbirlerini görevden alma imkanı sağlanmış.
Sistemdeki muhtemel tıkanmaları önlemek için Cumhurbaşkanı ve TBMM seçimlerinin birlikte
yapılması öngörülmüş. Ayrıca Cumhurbaşkanına kanuna dayanmadan kararname çıkarma
yetkisi tanınmış ama bu yetkiye sadece yürütme alanına ilişkin olma, temel hakları
düzenlememe ve kanunla çatışmama, çatışma durumunda kanuna üstünlük tanıma gibi bir
takım önemli sınırlamalar getirilmiş.
Değişikliklerin içeriğine yakından bakıldığında en önemli değişikliğin yürütme
organında çift başlılığın kaldırılması olduğu dikkat çekmektedir. Teklife göre devletin başı olan
Cumhurbaşkanı aynı zamanda yürütme yetkisine sahip kişi olurken, Cumhurbaşkanı
yardımcıları, bakanlar ve üst düzey kamu görevlilerinin atanması ve yine bakanlıkların
kurulması, kaldırılması, görev ve yetkilerinin belirlenmesi Cumhurbaşkanının görev ve
sorumluluğu kapsamına girmektedir.
Ayrıca Cumhurbaşkanının partisiyle ilişiğinin kesilmesi kuralı da Anayasa’dan çıkarken
cezai sorumluluğu genişleyip yargılanması kademeli bir sisteme bağlanmaktadır. Öte yandan
milletvekili sayısı 550’den 600’e çıkmış, seçilme yaşı 18’e indirilmiştir.

Tablo : Parlamentoda Yıllara Göre Milletvekili Sayısı


YIL SAYI
1935 399
1939 429
1943 455
1946 465
1950 487
1954 541
1957 610
1961 450
1965 450
1969 450
1973 450
1977 450
1983 399
1987 450
1991 450
1995 550
1999 550
2002 550
2007 550
2011 550
2015 550
2018 600
Kaynak: http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1061 (26 Mart 2017)

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri beş yılda bir ve aynı zamanda yapılması


öngörülürken kanun teklif etme yetkisi bütçe kanunu hariç sadece Meclise verilmektedir. Sistemin
tıkanması durumunda ise Cumhurbaşkanına ve Meclise karşılıklı fesih yetkisi verilmektedir.
Sıkıyönetim komutanlıkları ile inisiyatifin askerlere geçtiği sıkıyönetim usulü kaldırılmış, OHAL
ilan yetkisi Cumhurbaşkanına verilmekte ve Meclis onayı aranmaktadır. Ayrıca yargıda da önemli
değişiklikler yapılarak yargının tarafsızlığı vurgulanmakta, askeri yargı tamamen kaldırılmakta,
HSYK’nın isminden “Yüksek” ibaresi çıkarılarak üye sayısı 12 olarak düzenlenmiş ve üyelerin
Cumhurbaşkanı(4 üye), Meclis(7 üye) tarafından belirlenmesi hükme bağlanmıştır.
16 Nisan 2017 tarihinde referanduma sunulan anayasa değişikliği teklifi için, Yurt
içinde, yurt dışında ve gümrük kapılarında toplam 58 milyon 291 bin 898 kayıtlı seçmenden 49
milyon 798 bin 855’i sandığa gitti. Oyların 48 milyon 936 bin 604’ü geçerli, 862 bin 251’i
geçersiz kabul edildi.
 "Evet" oyu verenlerin sayısı 25 milyon 157 bin 463, "evet" yüzdesi 51,41,
 "Hayır" oyu verenlerin sayısı 23 milyon 779 bin 141, "hayır" yüzdesi 48,59 oldu ve
anayasa değişiklikleri kabul edildi.
Referandum sonucunun ardından Anayasa değişikliğinin büyük çoğunluğu 3 Kasım
2019’da hayata geçecek. Ancak 18 maddelik değişiklik teklifinin 3 maddesi için bu durum geçerli
değil. Söz konusu 3 madde hemen uygulamaya alındı. Bu maddeler:
 Hakimler ve Savcılar Kurulu, 30 gün içerisinde yeniden yapılandırıldı,
 Askeri yargı kaldırıldı,
 Cumhurbaşkanı’nın partiye üyelik hakkı da hemen uygulandı
 Seçilme Yaşı 18’e indirildi.

TÜRKİYE’NİN YENİ YÖNETİM MODELİNİN SİYASAL VE BÜROKRATİK AÇIDAN


DEĞERLENDİRİLMESİ

Türkiye’de parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesi


halkın iradesine dayanmayan yollarla siyaseti ve toplumu dizayn etmeye çalışan vesayetçi
zihniyet ve yapıların sonlandırılmasını amaçladığı gibi yürütmede çift başlılığın ortadan
kaldırılması ve yönetimde istikrar ile hızlı ve etkili bir icraatı da hedeflemektedir.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kolektif bir organ aracılığıyla yürütme gücünün
kullanılmasına son vererek doğrudan halk tarafından seçilen ve kesintisiz olarak beş yıl
işbaşında duracak bir kişi tarafından yürütme gücünün kullanılmasına imkan vermektedir. Yeni
sistemde cumhurbaşkanı beş yıl boyunca güvenlikten dış politikaya, eğitimden sağlığa toplumu
ilgilendiren bütün kamu politikalarını doğrudan ya da dolaylı olarak belirleyecek, uygulayacak
ve uygulamaları takip edecektir. Bu politikalar çerçevesinde cumhurbaşkanından toplumun
kronik sorunlarına çözüm üretmesi ve kamu hizmetlerinin etkili ve verimli bir şekilde
sunulmasını sağlayarak toplumsal talep ve ihtiyaçları karşılaması beklenmektedir.

Yeni hükümet sistemiyle birlikte ikili yürütme yapısından vazgeçilmesi, Başbakanlık


kurumunun kaldırılması, Bakanlar Kurulu ve bakanlıkların yapısı, görev ve fonksiyonlarının
yeniden tanımlanması, başka bir deyişle yönetim sisteminin yeniden yapılandırılması ihtiyacı
ortaya çıkmıştır. Çünkü Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde yürütmenin güçlü ve sağlıklı bir
şekilde örgütlenmesi özellikle hızlı ve etkili icranın en temel koşullarından birini
oluşturmaktadır. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da yeni yönetim modelini tanıtırken işlevsiz
ya da aynı sektörde birden çok kurumun faaliyet gösterdiği yapıların dönüştürüldüğü,
makamların azaldığı, yalın, hızlı karar alan, sonuç odaklı, koordinasyon ve istişare
mekanizmalarını çalıştıran bir yönetim modeli oluşturmak istediklerini açıklamıştır.

YENİ YÖNETİM MODELİNDE CUMHURBAŞKANLIĞI TEŞKİLATI

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişle doğrudan halk tarafından seçilen


cumhurbaşkanı temel kamu politikalarının oluşturulması ve uygulanması, kamu hizmetlerinin
sunulması ve toplum ihtiyaçlarının karşılanması gibi yürütmeyle ilgili konularda başat aktör
haline gelmektedir. Bu doğrultuda cumhurbaşkanı bakanlıklar arasında eş güdüm sağlayacak,
idari teşkilatı kontrol edecek ve üst düzey kamu personelini atayacak veya görevden alacaktır.
Cumhurbaşkanının yürütme açısından yeni konumu çok sayıda görev, yetki ve sorumluluğu
kendisine yüklemektedir. Cumhurbaşkanının bütün bu görevleri yerine getirebilmesi ve
yetkilerini etkili ve rasyonel bir şekilde kullanılabilmesi için yeni sistemde kendisine bağlı çok
sayıda birim ve kişiden oluşan bir teşkilatın oluşturulması gerekmektedir. Başka bir deyişle 24
Haziran seçiminden sonra Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine tam anlamıyla geçilmesi ile
birlikte ABD’deki “Başkanın Yürütme Ofisi”ne benzeyen ancak Türkiye’nin siyasal kültürünü,
yönetim yapısı ve geleneklerini, karşı karşıya kaldığı sorunları ve stratejik önceliklerini dikkate
alarak “Türkiye’ye özgü” bir Cumhurbaşkanlığı teşkilatının oluşturulmasını hedeflenmiştir.

Cumhurbaşkanlığı teşkilatı siyasi ve idari nitelikli çeşitli işleri yerine getiren birçok birimi
kapsayacaktır. Bu teşkilat kamu politikalarının oluşturulması ve uygulanmasında
cumhurbaşkanına yardımcı olmaktan cumhurbaşkanının günlük programının düzenlenmesi ile
basın ve halkla ilişkilerinin yürütülmesine kadar çok çeşitli görevleri yerine getirmektedir.
Başka bir deyişle Cumhurbaşkanlığı teşkilatı içerisinde “kurmay birimler” ile kurumsal ve idari
işleri yürüten “yardımcı birimler” yer almaktadır. Cumhurbaşkanının kamu politikası oluşturma
ve uygulama kapasitesinin geliştirilmesi açısından kurmay birimler önem arz etmektedir. Yeni
yönetim modelinde kurmay birimler olarak ofis ve kurulların ön plana çıktığı görülmektedir.

YENİ YÖNETİM MODELİNDE OFİSLER VE KURULLAR

OFİSLER: Ofisler başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerde başkana bağlı


organizasyonun içerisinde yer alan en önemli yapılardan biridir. Ülke uygulamalarına
bakıldığında genellikle bu ofislerin kendi politika uzmanlığında kamu politikalarının
oluşturulması için gerekli veri ve bilgiyi topladığı, saha bilgisinin üretimini gerçekleştirdiği,
buna dayalı olarak uygun politika alternatiflerini geliştirerek politika ve karar taslakları
oluşturduğu ve başkana raporladığı görülmektedir. Ülke uygulamalarında bazen ofislere
uygulamayı koordine etme ve değerlendirme görevleri de verilebilmektedir. Dolayısıyla ofisler
başkanın kamu politikası oluşturma ve uygulama kapasitesinin geliştirilmesinde rol alan en
önemli yapılar arasındadır. Başkanlı hükümet sistemlerinde bu tarz yapılara yer verilmektedir.

24 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye’de yaşama geçirilen yeni yönetim modelinde –


başkanlık sistemiyle yönetilen ülke uygulamalarına benzer bir şekilde– cumhurbaşkanına
doğrudan bağlı olarak çalışan ofislere yer verilmiştir. Bu ofisler

“Finans Ofisi”,

“İnsan Kaynakları Ofisi”,

“Dijital Dönüşüm Ofisi” ve

“Yatırım Ofisi”dir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni yönetim modelinde yer alacak bu birimleri


cumhurbaşkanına en yakın kadro olarak değerlendirerek politika ve projelerin geliştirilmesi
açısından bir “arka bahçe” şeklinde nitelendirmiştir. Bu birimlerin cumhurbaşkanıyla birebir
çalışırken bürokrasiye takılmadan cumhurbaşkanının öncelikleri doğrultusunda projeleri
yöneteceği ve icrai bir niteliğinin de bulunacağına dikkat çekilmiştir. Cumhurbaşkanlığı
teşkilatı içerisinde uzmanlık ofisleri kurulurken bir yandan Türkiye’nin 2023 hedefleri diğer
yandan Türk kamu yönetimi sisteminin sorunları ve kamu hizmetinin gerekliliklerinin dikkate
alındığı anlaşılmaktadır. (SETAV RAPORU, 2018)
KURULLAR: Başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerde yürütme yetkisini kullanacak
başkanın kamu politikası oluşturma kapasitesini geliştirmek açısından başvurulan
enstrümanlardan bir diğeri kurullardır. Ülke uygulamalarında daha çok danışma ve tavsiye
işlevlerini üstlenen bu yapılar tam bir kurmay birim olarak hareket etmektedir. Bu kurullar ülke
uygulamalarında farklı isimler veya formatlarda karşımıza çıkabilmektedir. Örneğin ABD’de
bu kurullar kalıcı veya geçici nitelikte olabilmekte ve sadece bakan veya bürokratlardan
oluşabileceği gibi ilgili olduğu sektör temsilcileri başta olmak üzere daha sivil paydaşlardan da
meydana gelebilmektedir. Özellikle ABD’de Başkanın Yürütme Ofisi’nde kalıcı veya geçici
nitelikli çok sayıda danışma kurulu ve komitesine yer verilmektedir.

Danışma kurulları cumhurbaşkanına ilgili oldukları politika alanıyla ilgili bağımsız bilgi
sunma ve tavsiyede bulunma işlevlerini yerine getirmektedir. Farklı sektör veya politika
konularında oluşturulması planlanan bu tür kurullar kamu politikalarının geliştirilmesi sürecine
ilgili paydaşların katılmasını sağlamaktadır. Bu kurullar çok boyutlu sorunların çözümünde
kurumlar ve sektörler arası iş birliği ve koordinasyona imkan vermektedir.

Yine tasarlanan yeni yönetim modelinde –başkanlık sistemiyle yönetilen ülke


uygulamalarına benzer şekilde– Cumhurbaşkanlığı teşkilatı içerisinde kurullara yer verilmiştir.
Bu kurullar

“Yerel Yönetim Politikaları Kurulu”,

“Sosyal Politikalar Kurulu”,

“Sağlık ve Gıda Politikaları Kurulu”,

“Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu”,

“Hukuk Politikaları Kurulu”,

“Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu”,

“Ekonomi Politikaları Kurulu”,

“Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu” ve

“Bilim Teknoloji ve Yenilik Politikaları Kurulu”dur.

Yeni yönetim modelinde bu kurullardan politika önerisi geliştirmesi, bakanlıklara geri


bildirimde bulunması, ilgili olduğu alandaki icrai faaliyetleri izleyerek ilerleme raporları
hazırlaması ve politika yapım sürecine paydaşların (STK, sektör temsilcileri, akademisyenler
gibi) katılımını artırarak ortak aklı devreye sokması beklenmektedir. Ayrıca yeni yönetim
modelindeki bu kurullar aracılığıyla mevcut idari yapıda sayıları altmışı aşan ve çok dağınık bir
görüntü veren kurulların sayısının azaltılması ve bir çerçeveye kavuşturulması istenmektedir.

Başkanlıklar Yeni yönetim modelinde başkanlıklar şeklinde isimlendirilen bazı yapılar


da cumhurbaşkanlığına bağlı olarak çalışmaktadır. Bunlar

“Genelkurmay Başkanlığı”,

“Milli İstihbarat Başkanlığı”,

“Savunma Sanayii Başkanlığı” (Mevcut yapıda müsteşarlıktı, yeni sistemde başkanlığa


dönüşüyor),

“Milli Güvenlik Kurulu”,

“Diyanet İşleri Başkanlığı”,

“Devlet Denetleme Kurulu”,

“İletişim Başkanlığı” ve

“Strateji ve Bütçe Başkanlığı”- dır.

Bu kurumlardan bazıları (Devlet Denetleme Kurulu) zaten halihazırda


Cumhurbaşkanlığına bağlıydı. Genelkurmay Başkanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı ve Diyanet
İşleri Başkanlığı eski yapıda Başbakanlığa bağlı veya sorumlu kuruluşlardır. Bu kurumlar
Başbakanlığın kaldırılması nedeniyle yeni yönetim sisteminde yürütme yetkisini kullanacak
olan cumhurbaşkanına bağlanmaktadır. İletişim Başkanlığı ile Strateji ve Bütçe Başkanlığı yeni
yönetim modelinde ilk defa kurulan başkanlıklar olarak özellikle dikkat çekmektedir. İletişim
Başkanlığı devletin ve Cumhurbaşkanlığının basın, yayın ve iletişimine dair tüm çalışmaları
koordine edecektir.

ABD’deki “Yönetim ve Bütçe Ofisi”ne muadil bir şekilde ortaya çıkan Strateji ve Bütçe
Başkanlığı ise artık cumhurbaşkanının uhdesinde olan bütçe yapımı ve yönetimi sürecine
odaklanacaktır. Yeni yönetim modelinde başkanlıkların oluşturulmasıyla mevcut yapıda yer
alan ve Cumhurbaşkanlığı veya Başbakanlığa bağlı veya ilgili kuruluş statüsündeki bazı
kuruluşların bir çerçeveye kavuşturulması ve doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlanması
amaçlanmış görünmektedir. (SETAV RAPORU, 2018)

YENİ YÖNETİM MODELİNDE BAKANLIKLAR

Yeni yönetim modelinde bakanlıklara ilişkin de birtakım değişiklikler öngörülmüştür.


Bakanlıklara dair ilk hamle sayılarının azaltılması yönünde olmuştur. Bununla birlikte
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde bakanlıkların rol ve fonksiyonlarında da kaçınılmaz
olarak bir değişim beklenebilir. Bunun temel nedeni yeni sistemde genel itibarıyla
cumhurbaşkanı ve yakın ekibinin birincil politika belirleyicisi ve bakanlıkların ise alt düzey
politika yapıcı ve daha ağırlıklı olarak uygulayıcı ve denetleyici bir fonksiyon taşıyacak
olmasıdır. Ülke uygulamalarına bakıldığında her devletin kendi gelenekleri ve toplumsal
ihtiyaçları doğrultusunda bakanlık yapılanmasına gittiği görülmektedir.

24 Haziran’dan sonra hayata geçirilen yeni yönetim modelinde bakanlıkların sayısını


azaltmak, işlevselliklerini artırmak ve verimliliklerini geliştirmek için bakanlıkların
birleştirilmesi öngörülmüştür. Böylece yeni yönetim sisteminde bakanlıkların sayısı 16’ya
düşmüştür. Yeni yönetim modelinde kurulan bakanlıklar;

1. “Adalet Bakanlığı”,

2. “İçişleri Bakanlığı”,

3. “Milli Savunma Bakanlığı”,

4. “Milli Eğitim Bakanlığı”,

5. “Sağlık Bakanlığı”,

6. “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı”,

7. “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı”,

8. “Kültür ve Turizm Bakanlığı”,

9. “Gençlik ve Spor Bakanlığı”,

10. “Hazine ve Maliye Bakanlığı”,

11. “Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı”,

12. “Dışişleri Bakanlığı”,

13. “Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı”,

14. “Tarım ve Orman Bakanlığı” ile

15. “Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı”

16. “Ticaret Bakanlığı”dır.

Bu bağlamda bakanlıklar düzeyinde en köklü değişimin ekonomi alanında yapıldığı


söylenebilir. Bu hamle ekonomi yönetimini sadeleştirmeyi ve koordinasyon sorununu aşmak
için tek elde toplamayı amaçlamaktadır. Yeni yönetim modelinde ekonomi alanında “Ticaret
Bakanlığı”, “Hazine ve Maliye Bakanlığı” ve “Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı” bulunmaktadır.
Bu bağlamda mevcut yapıdaki Hazine Müsteşarlığının bakanlık statüsüne kavuşturularak
Maliye Bakanlığıyla ve Kalkınma Bakanlığının Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla
birleştirilmiştir.

Aynı zamanda cumhurbaşkanına bağlı çalışacan Finans Ofisi ve Yatırım Ofisiyle


ekonomi yönetiminin desteklenmesi planlanmaktadır. Ekonomi alanına yönelik hamleden AK
Parti’nin ABD ve İngiltere gibi ülkeleri yakından incelediği ve özellikle Japonya, Güney Kore,
Tayvan ve Singapur gibi Doğu Asya ülkelerindeki “süper bakanlık” uygulamasından
esinlendiği anlaşılmaktadır. Çünkü hızlı sanayileşme, kalkınma ve üretimde katma değer artışı
gerçekleştiren bu ülkelerin neredeyse tamamında hızlı kalkınma dönemlerinde sektörler arası
koordinasyonu sağlayan süper bakanlıklar uygulamasına rastlanmaktadır. Hazine ve Maliye
Bakanlığının kurulacağının öngörülmesi bu uygulamanın izlerini taşımaktadır. Ayrıca yeni
yönetim modelinde Avrupa Birliği Bakanlığının Dışişleri Bakanlığıyla, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığının Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıyla, Orman ve Su İşleri
Bakanlığının da Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığıyla birleştirilmiştir. Bu durumda Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının isimleri değişmiştir.
Yine eski yapıdaki Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığının isimlerinde değişikliğe gidilmiştir.

Yeni yönetim modelinde öncelikli hedef olarak sistem değişikliği sonrasında ise siyaset
ve yönetimin merkezine yerleşen cumhurbaşkanının kamu politikası oluşturma, uygulama ve
değerlendirme kapasitesinin artırılmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu nedenle cumhurbaşkanına
doğrudan bağlı yapının içinde ofis ve kurulların oluşturulması öngörülmüştür. Bu hamle
başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerin pratikleriyle benzerlik arz etmektedir. Ancak gerek
hangi ofis ve kurulların oluşturulacağına karar verirken gerekse bunların rol ve fonksiyonlarını
tanımlarken Türkiye’nin 2023 hedeflerinin, Türk kamu yönetimi sisteminin mevcut yapısı ve
sorunlarının ve kamu yönetimi alanındaki yeni trendlerin (kurumlar ve sektörler arası
koordinasyon ve iş birliğini sağlama, istişare ve müzakere süreçlerini işlevselleştirme gibi)
dikkate alındığı ve Türkiye’ye özgü bir yapının ortaya çıkarıldığı söylenebilir. Ayrıca genel
olarak –gelişmiş ülke uygulamalarıyla paralel bir şekilde– bakanlık sayısının azaltılmaya
çalışıldığı görülmektedir.

Bakanlıklar düzeyinde yapılan değişim kendini en fazla ekonomi yönetimi alanında


göstermektedir. Ekonomi alanı yeniden yapılandırılırken süper bakanlık modelinin esas alındığı
iddia edilebilir. Elbette yeni yönetim modeline dair kamuoyuna yansıyan bu yapı 24 Haziran
seçimlerinden sonra hızla başlayan yeniden inşa sürecinin sadece genel çerçeve ve temel bakış
açısını sunmaktadır. Yeni yönetim modeli gerek cumhurbaşkanına doğrudan bağlı yapı ve
merkezi yönetim gerekse personel sistemi açılarından çok çeşitli kurumsal ve fonksiyonel
değişimler getirdiği söylenebilir (SETAV RAPORU, 2018).

KAYNAKÇA

AKI E., Hukukun Temel Kavramları, Fakülteler Kitabevi, İzmir 2001.

AKINTÜRK T., Hukuka Giriş, Anadolu Üniversitesi Yayınları, no:1359, Eskişehir, 2009.

AKİPEK İ., Devletler Hukuku, Başnur Matbaası, 2. Baskı, Ankara.

ARSLAN Z. “Türk Anayasacılığının Kökenleri: Osmanlı Tecrübesi Üzerine Düşünceler”,


Osmanlı Sayısı, C.7, Yeni Türkiye Dergisi, 2000, ss. 386-394.

ASLAN Y., Hukuka Giriş, Ekin Kİtabevi, Bursa, 2001.

ATAR Y., Türk Anayasa Hukuku, Mimoza yayınları, Konya, 2007.

AYBAY R., www.cumhuriyet.com.tr (16.05.2009)

BAL, F. “Anayasa Değişikliği Beklentisi”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat, Y.,9, S., 50,
Ankara, 2013, ss:113-128.

BİLGE N., Hukuk Başlangıcı, Turhan Kitabevi, Ankara, 2001.

COŞKUN, B., Aktaş M. , Başkanlık Sistemi, Ankara, Liberte Yayınları, Ankara, 2015.

ÇİÇEK C. “Anayasayı Değiştirme İradesinden Yeni Anayasayı Yapma İradesine Bir Zihniyet
Değişim”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat, Y., 9, S., 50, Ankara, 2013. ss:19-25.

DEMİR F., Hukukun Temel Kavramları, DEÜ Yayınları, İzmir, 2001.


DENGE VE DENETLEME AĞI İZLEME GRUBU, Yeni Anayasa Yapım Sürecinde Şeffaflık
ve Katılım İzleme Raporu, http://ipc.sabanciuniv.edu/en/wp-content/uploads/2012/05/41.pdf
(Erişim Tarihi: 02.05.2014)

DİKİCİ M. F., Anayasa Hukuku, İdare Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2002.

DOĞAN V., Türk Vatandaşlık Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2006.

Erdem F.H. 1982 Anayasasının Analizi, Orion Yayınları, Ankara, 2012.

ERDEM F. H. “Göstere Göstere Hayır”, Taraf Gazetesi, 07.11.2008.

EROĞUL C. Anayasayı Değiştirme Sorunu, AÜSBF Yayınları, Ankara, 1974.

ERYILMAZ B., Kamu Yönetimi, Düşünceler, Yapılar, Fonksiyonlar, İstanbul, 2007.


GİRİTLİ İ., BİLGEN P. , AKGÜNER T. İdare Hukuku, Der Yayınları, 2. Baskı, İstanbul,
2006.

GÖNENÇ, L. TEPAV, Siyasi Partilerin Seçim Bildirgelerinde Anayasa Konusu, Ankara,


2011.
GÖREN Z. Anayasa Hukuku T.C Anayasası ve TBMM İçtüzüğü Eki, Seçkin Yayınevi,
Ankara, 2006.

GÖZLER K. Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa, 2008.

GÖZLER K. İdare Hukuku Dersleri, Bursa, Ekin Kitabevi Yayınları, Dördüncü Baskı, 2003.

GÖZÜBÜYÜK A. Ş., TAN T., İdare Hukuku, Turhan Kitabevi, İkinci Baskı, Ankara, 2001.

GÖZÜBÜYÜK Ş., Türkiye’nin İdari Yapısı, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 1995.

GÖZÜBÜYÜK Ş., Açıklamalı Türk Anayasaları, Turhan Kitabevi, Ankara, 1995.

GÜLER G. Y., “Anayasa Değişiklikleri, Kurucu İktidarlar ve Meşruiyet”, Sayıştay Dergisi,


Sayı: 66-67, Ankara, 2007.

GÜLENER S. “Anayasa Yapımında Yeni Bir Paradigma: Kapsayıcı, Katılımcı, Uzlaşmacı


Anayasa Yapım Süreçleri Ve Çeşitli Örnekler”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C.
XV, Y., Sa. 3, Ankara, 2011,ss:199-224.

GÜNDAY M., İdare Hukuku, Anadolu Üniversitesi Yayınları, No: 1467, Eskişehir, 2007.
GÜNDAY M., YILDIRIM T., İdare Hukuku, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2007.
GÜRBÜZ Y., Anayasal Görüşler, Göztepe Yayınları, İstanbul, 1982.

HAKYEMEZ, Y. Ş. “Türkiye’nin Anayasa Sorunu ve Yeni Anayasanın Hazırlanması Sürecine


İlişkin Notlar”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat, Y., 9, S., 50, Ankara, 2013, ss:213-220.

HART, V. Democratic Constitution Making, United States Institute of Peace (USIP) Special
Report. 2003.

HEYWOOD A., Politics, 3.Baskı, Newyork, 2007.

İNAL M., KÖSE Ö., Açıklamalı 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, Seçkin Yayınevi,
Ankara, 2007.

İYİMAYA A. “Anayasa Hazırlama Süreci”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat, Y., 9, S., 50,
Ankara, 2013, ss:80-96.

KARAHANOĞULLARI O., Kamu Hizmeti, Turhan Kitabevi, Ankara, 2002.

KARAGÖZ A. “Özel Güvenlik Hizmetlerinde Ticari Özel Güvenlik Şirketlerinin Yeri”,


www.caginpolisi.com.tr (21,09,2009)

KARLUK R. Uluslararası Kuruluşlar, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2007.

KART A. “Anayasa Uzlaşma Komisyonu Çalışmalarımız”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat,


Y., 9, S., 50, Ankara, 2013, ss: 110-113.
KAYA, A. TESEV, Demokratikleşme Programı, Anayasa Süreci Nerede Tıkandı (I), İstanbul,
2013.Kılıç A. (2013). TESEV, Demokratikleşme Programı, TBMM Anayasa İzleme Uzlaşma
Komisyonu’nda Kabul Edilen 60 Madde Üzerine, İstanbul, 2013.

KAYA CENGİZ, IŞIKFİKRET, ERTUĞRUL GÖKSEL, POLAT HASAN, Sorularla İdare


Hukuku ve İdari Yargı, Asil Yayın Dağıtım, 1. Baskı, Ankara, 2005.

KORKUT Ö. , www.cu.edu.tr. 19.09.2009.

KUBALI H.N. Anayasa Hukuku, Birinci Kitap Umumi Esaslar, İstanbul, 1960.

KÜÇÜK A. Anayasa Hukuku, Orion Yayınları, Ankara, 2012.

NOHUTÇU A. Kamu Yönetimi, Savaş Yayınevi, 3.Baskı Ankara,2008.

ODYAKMAZ Z. KAYMAK Ü., ERCAN İ., Anayasa ve İdare Hukuku, İkinci Sayfa - Arıkan
Yayınları, 2009.

ÖZBUDUN E. Yeni Anayasa Ümidi Tükeniyor mu?” Star, Açık Görüş, 18 Kasım 2012.

ÖZBUDUN E. Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara, 1993.

ÖZBUDUN E. Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2002.

SETAV, https://setav.org/assets/uploads/2016/12/AnayasaKarsilastirma.pdf 24.05.2017.

SETAV, https://www.setav.org/rapor-cumhurbaskanligi-hukumet-sisteminde-ust-kademe-
yoneticileri/27.06.2018.
SEYİDOĞLU H., Ekonomik Terimler Sözlüğü, Ansiklopedik Sözlük, 2. Baskı, İstanbul,
1999.

ŞAHİN E. Kurucu İktidar Politik Bir Yaklaşım, XII Levha Yayınları, İstanbul, 2013.

TAN A. “Yeni Anayasadan Beklentiler” Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat, Y., 9, S., 50,
Ankara, 2013ss:132-143.

TANÖR B. Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri (1789-1980), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul


İstanbul, 2007.

TÜRKÖNE M. Siyaset, Lotus Yayınevi, İstanbul, 2003.

ÜLGEN C. 1982 Anayasası, Kanun Metni Serisi, Beta Basım Yayın, İstanbul, 2008.

YAZICI S. Yeni Bir Anayasa Hazırlığı ve Türkiye, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2011.

YILDIRIM T., Vatandaşlık Bilgisi, Anadolu Üniversitesi Yayınları, no: 1065, Eskişehir, 1998.

ELEKTRONİK KAYNAKLAR

www.anayasa.gen.tr. 26.07.2010.

www.idare.gen.tr 28.07.2010.
www.t24. com.tr “Dört partinin kısmi anayasa taslaklarının tam metni” (Erişim Tarihi:
08.05.2014).

www.t24.com.tr/yazarlar/ersan-sen/anayasa-uzlasma-komisyonunun-59-maddeye-ulasan-
son-onerisi,7159)

You might also like