Professional Documents
Culture Documents
Anayasa: Anayasanın biri geniş, diğeri dar olmak üzere iki anlamda tanımı yapılabilir.
Geniş anlamda anayasa: Bir ülkenin hükümet sistemini, hükümeti yöneten veya düzenleyen ve kuran
yazılı ve yazısız kuralların toplamıdır. Örnek: İngiliz anayasası.
Dar anlamda anayasa: Tamamı yazılı olan, ülkenin hükümetini yöneten ve bir belgede seçilmiş hukuk
kurallarının bir araya getirilmesinden oluşmuş metindir.
Heywood’a göre (Heywood, 2007: 316) dar ve geniş anlamdaki bu tanımları bir araya getirdiğimiz
takdirde anayasayı şu şekilde tanımlamak mümkündür: “Devletin çeşitli kurumlarının görevlerini,
yetkilerini ve işlevlerini oluşturmaya çalışan, bunlar arasındaki ilişkileri düzenleyen ve devlet ile birey
arasındaki ilişkileri tanımlayan, yazılı ve yazılı olmayan kurallar dizisidir.”
Çağdaş demokratik ülkelerde, anayasalar kazanılmış hakların, temel değerlerin ve ortak ideallerin
somutlaştığı belgelerdir. Anayasa, ileride çıkarılacak yasaların ve diğer düzenleyici işlemlerin uymak
zorunda olduğu temel ilkeleri gösterir. Hiçbir yasa ya da başka bir kural anayasaya aykırı olamaz. Bu
yönüyle, anayasa bir ülkenin temel yasasıdır.
∗ Dünyada anayasacılık alanında ilk gelişme, 1216 tarihli Magna Carta’dır.
∗ Dünyanın ilk modern anlamda yazılı anayasası, 1787 tarihli Amerika
Birleşik Devleri Anayasası kabul edilir.
1
Şekli anlamda anayasa: Anayasanın uygulandığı ülkelerde, diğer kanunlardan ve hukuk normlarından
farklı bir konumda olması gerektiği düşüncesidir. Örneğin: anayasaların normlar hiyerarşisinde en
üstte yer alması, en üstün hukuk normu olması, devleti sınırlayıcı bir metin olması, fiili devlet sistemi
olması gibi düşünceler.
Maddi ve şekli anlamda anayasa tanımları birlikte düşünülerek bir anayasa tanımı yapmak gerekirse;
”Normlar hiyerarşisinde en üstte yer alan ve diğer kanunlara nazaran daha zor usullerde
değiştirilebilen, devlet organlarının kuruluşunu ve işleyişini belirleyen, temel hak ve özgürlükleri
güvence altına alan kurallar bütünüdür” şeklinde tanımlayabiliriz.
Anayasaların Toplumsal Sözleşme Niteliği: Tarihte ilk kez egemen gücün buyruğu ve fermanı
şeklinde ortaya çıkan anayasalar, demokrasinin gelişmesi ve egemenliğin halka ait olduğunun kabulü
ile birlikte sözleşme niteliği kazanmışlardır. Modern anayasalar olarak değerlendirilebilecek
20. Yy. anayasaları birer toplum ile devlet otoritesi arasında bir toplum sözleşmesi olarak kabul
edilmektedir. Sözleşme niteliği taşıyan anayasal metinlerin temel özellikleri; (Şahin, 2013: 5)
Bireyi
ve haklarını güvence altına alır,
Siyasi ve hukuki yönü bulunur,
Karşılıklı rızaya dayanır,
Devlet organlarının görev ve yetkilerini belirler,
Devlet yönetimlerinin meşruiyetini sağlar.
Toplumsal rızaya dayanmayan devlet iktidarının varlığı salt fizik güce dayanmaktadır ki, bu durum
toplum açısından mecburi kabul demektir. Meşru olmayan bu türden bir iktidarın ise zorba, otoriter
veya diktatöryal bir yönetim olması kaçınılmazdır.
Anayasa Yapımı-Sınıflandırması-Amacı
1.2.1. Anayasaların Yapımı
Anayasa yapımı ve değiştirilmesi yöntemleri genel olarak üç kategori halinde incelenmektedir.
Bunlar; hiyerarşik yöntem, organik yöntem ve sözleşme yöntemidir.
A) Hiyerarşik yöntemde anayasa yapımı, anayasanın, bir kişi, kurul ya da temsili olmayan bir
meclisçe kabul edilmesi biçiminde gerçekleşir. Bu yöntemde anayasa yapımı adeta “tepeden
inme” bir usulle gerçekleştirilir. Bu yöntemin klasik uygulaması, hükümdar veya monarkın tek
taraflı bir idari tasarrufu ile ferman biçiminde bir anayasayı ilan etmesidir (Atar, 2007: 364).
Bu yöntem demokratik bir yöntem değildir. Çünkü halkı temsil etmeyen kişi veya kurullarca
hiyerarşik olarak, tek taraflı bir anayasa yapımı söz konudur.
B) Organik yöntem ise, anayasanın mevcut anayasal kurumlar tarafından yürürlükteki usul ve
kurallara göre, genellikle yasama işlemi biçiminde yapıldığı yöntemdir. Tali kurucu iktidar tarafından
2
gerçekleştirilen anayasa yapım ve değiştirme çalışmaları organik yöntemin uygulanması şeklidir. Tali
kurucu iktidar, asli kurucu iktidarın belirlediği sınırlar çerçevesinde anayasa yapan ve değiştiren
iktidardır. Bu yöntemde, anayasanın yapılması ya da değiştirilmesi, yürürlükteki anayasanın
öngördüğü usul ve kurallara göre seçilmiş yetkili organlar tarafından gerçekleştirilir (Özbudun, 2002:
147). Dolayısıyla demokratik bir yöntemdir. Ancak, toplumun önemli kesimlerine bu yöntemde yer
verilmeyebilir. Parlamentoda anayasayı değiştirme çoğunluğuna sahip bir iktidar partisinin tek başına
anayasa yapımı söz konusu olduğu durumlarda, organik yöntemden söz edebiliriz. Çünkü ortada halk
tarafından seçilen bir parlamento çoğunluğunun anayasa yapımı söz konudur. Ancak toplumun önemli
kesimlerini kapsamadığı için sözleşme yöntemi değil organik yöntem söz konudur.
C) Sözleşme yöntemi, anayasa yapımının, toplumu temsil eden siyasal güçler (grup ya da partiler)
veya seçilmiş bir kurul ya da kurucu meclis tarafından “katılma ve uzlaşma” ilkelerine dayalı
olarak “toplumsal sözleşme” biçiminde gerçekleştirilmesidir. Organik yöntemin, sözleşme
yöntemi ile birleşmesi mümkündür. Yani, anayasadaki usullere göre anayasayı değiştirecek
olan organlar, toplumun önemli kesimlerinin görüşlerini alarak onları da sürece dahil
edebilirler. Bu yöntemle anayasa yapımında, bütün siyasal grupların katılımının sağlanarak
konsensüse dayalı olması önemlidir. Demokratik kuram, anayasaların biçimsel meşruluğunu
halkın iradesinde bulur. Yani anayasaların hazırlanma ve kabul edilmelerine halkın katılımını
öngörür.
Halkın katılımını öngören anayasa yapımında üç farklı yöntemden söz edilir.
Bunlardan birincisi, sadece anayasa yapmak üzere seçilen bir kurucu meclisin ya da olağan yasama
faaliyetlerini yürütmek amacıyla oluşturulan parlamentonun anayasayı hazırlayıp kabul etmesidir.
İkincisi, iktidarda bulunanlarca hazırlanan anayasa taslağının halkoyuna sunulup kabul edilmesidir.
Üçüncüsü ise, kurucu meclis ya da olağan meclis tarafından hazırlanan anayasa taslağının halkoyuna
sunulmasıdır.
Birinci yöntemde anayasanın demokratik meşruiyeti, seçilmiş meclislerin temsili niteliğiyle doğrudan
ilintilidir. İkinci ve üçüncü yöntemlerde ise bir anayasanın demokratik meşruiyeti, anayasa taslağı
lehinde ve aleyhinde görüş bildirmenin ve propaganda yapmanın serbest olduğu bir ortamın varlığını
gerektirir (Erdem, 07.11.2008.) Toplum sözleşmesi niteliğindeki sivil ve demokratik bir anayasa bütün
kesimlerin katılımıyla yapılmalıdır. Geniş ve katılımlı bir süreç sonucunda kurucu meclis veya olağan
yasama meclisi tarafından yapılan bu anayasa mutlaka halka sunulmalıdır.
3
İKTİDAR KAVRAMI VE ANAYASA YAPIMI
İKTİDAR
İKİKTİDARTİDAR
4
durumlarında ortaya çıkar. (Güler, 2007, s. 36.) Ancak Asli Kurucu iktidarın ortaya çıkabilmesi için
mutlaka düzenin kesintiye uğraması gerekmemektedir. Demokratik ilkeler asli kurucu iktidarın tek ve
asli sahibinin halk olmasını zorunlu kılar. Asli kurucu iktidarın ayırt edici özelliği; onun ortaya çıkış
biçimi değil, ortaya çıkarken herhangi bir hukuk normu ile bağlı olmaması (Hukuk dışı olması) dır
Asli kurucu iktidarın temel özelliklerini 4 başlık altında toplamak mümkündür (Yazıcı, 2011:41):
Asli kurucu iktidar tümüyle yeni bir anayasa yapma yetkisine sahip iktidardır.
Asli kurucu iktidar hukuk dışı sosyolojik-Politik bir olgudur. Gücünü ve yetkisini hukuktan
değil siyaset ve sosyolojik şartlardan alır.
Asli kurucu iktidar, hukuken sınırlanamayan bir iktidar iken, sosyolojik ve politik olarak
sınırlıdır. Zira o ülkenin ulusal koşullarına ve uluslararası koşullara hakim olan sosyo-politik
norm ve değerleri dikkate almak zorundadır.
Asli kurucu iktidarın gücünü ve meşruiyetini aldığı sosyo-politik koşulları tahdidi olarak
sınırlamak mümkün değildir. Halkın beklenti ve taleplerinin karşılanması, yeni bir anayasaya
ihtiyaç konusunda konsensüs oluşması meşruiyeti güçlendirebilecek unsurlardan bazılarıdır.
5
tarafından benimsenmesi güçleşecektir. Yukarıda değindiğimiz üzere bir anayasanın meşruiyeti üç ana
kaynaktan beslenir; siyasi kültür, fonksiyonel etkinlik ve anayasa yapım süreci. Dünyanın bugün
geldiği noktada özellikle yönetişim vb. kavramlarla toplumu yönlendirmekte sorumluluk dengesinin
devletten sivil topluma doğru kaymasına işaret edilmekte; çok aktörlü bir sistemle birlikte, karşılıklı
etkileşimle yönlendirme süreci önerilmektedir. Böyle bir ele alışta çözümleri tek öznenin
hakimiyetinde aramak yerine ortaklıklarda aramak yönlendirme gücüne sahip, hükümet dışı aktörleri
de içeren esnek bir yapılaşma ile demokratik, açıklık, hesap verme, çoğulculuk, kararın ilgililere en
yakın yerde üretilmesi gibi ilkelere de uymak yerinde olacaktır. Söz konusu gelişmelerle beraber
anayasa yapım sürecinin anayasanın meşruiyetini sağlamada oynadığı rolün giderek büyüdüğünü ve
de önem kazandığını söyleyebiliriz.
Asli kurucu iktidarın kullanılma biçimlerinin yani yeni bir anayasa yapma usullerinin
farklılaşabileceği asli kurucu iktidarın kurucu referandum gibi demokratik yollara da
başvurabilecektir. Tali kurucu iktidarın da aynı yolu kullanarak yani asli kurucu iktidar gibi davranarak
anayasa yapabileceği yönünde görüşler vardır. Diğer taraftan doktrinde anayasanın başlangıç
hükümleri dışındaki tüm maddelerin tali kurucu iktidar tarafından değiştirilebileceğinin kabulü (ki bu
durumun siyasal sistem değişikliği halleri haricinde yeni bir anayasa yapmaktan çok da farklı
olmadığını kabul etmek gerekir) göz önüne alındığında anayasa yapım sürecinin tartışmalı
noktalarından biri olan anayasayı hangi meclisin yapabileceği yönündeki tartışmaların çözümsüz
olmadığı savunulabilir. Ancak anayasa hukukuna uygunluk ile meşruiyetin açık bir şekilde birbirinden
ayrılmış olan iki farklı kavram olduğu da gözden kaçırılmamalıdır.
Hukukîlik; yaptırım altında bulunan ve kamu güçleri tarafından güvence altına alınmış olan
anayasal düzene saygıyı sağlamayı amaçlayan zorlayıcı etkiyi ifade eder. Meşruiyet ise oybirliğiyle
veya en azından yönetilenlerin büyük çoğunluğunun oluşturduğu bir katılmanın konusunu oluşturan
erkin başvuru kıstaslarına, ilham kaynaklarına ve ideolojilerine bağlı olmayı ifade eden bir niteliktir.
Dolayısıyla, anayasa yapım sürecinin katılımcı bir anlayışla şekillenmediği siyasal bir sistemde
anayasa metninin bir uzlaşma metnine dönüşebilmesi böylelikle de anayasanın meşruiyetinin ve
yaşama şansının artması düşünülemez. Bu da bizlere anayasanın değiştirilmesinin söz konusu olduğu
durumlarda hukukilik ilkesi kadar meşruiyet ilkesinin de gözetilmesinin temel bir öneme sahip
olduğunu göstermektedir.
ANAYASALARIN SINIFLANDIRILMASI
Anayasalar çok değişik şekillerde tasnif edilmiştir. Bir çok anayasa tasnifinden en çok
kullanılanları aşağıdaki gibidir:
• Anayasanın şekli ve kurallarının statüsü (yazılı-yazısız)
• Anayasanın değiştirilme kolaylığına göre (katı-esnek)
6
• Anayasaya uygulamada riayet edilme derecesi (etkin-ismen)
• Anayasanın muhtevası ve tesis ettiği kurumsal yapı (monarşi, cumhuriyetçi, federal, üniter,
başkanlık vs)
yani yazılı olup olmadığına göre anayasa sınıflandırmasına büyük vurgu yapılır.
Yazılı olan anayasalar (constitution écrite) bir anayasa içinde olması düşünülebilecek kuralların yetkili
bir organ tarafından belirli bir belge içinde toplanmasıdır. İlk anayasalardan olan ABD ve Fransız
Anayasaları bu türden anayasalardır.
Yazılı olmayan anayasalar ise (constitution non-écrite) adet ve geleneklerde somutlaştığı
varsayılan anayasalardır. Bunlara teamüli anayasa (constitution coutumière) yahut geleneksel anayasa
denir. Butan, Suudi Arabistan ve Umman gibi üç anti-demokratik ülkeyle birlikte üç liberal demokrasi
(İngiltere, Yeni Zelanda, İsrail) yazılı olmayan anayasaları kullanmaya devam etmektedir
(Heywood:2007).
Tüm bunlarla beraber, bu sınıflandırma yanıltıcı olabilmektedir. Zira hiçbir anayasa tam
anlamıyla yazılı veya yazısız değildir. Sözgelimi çok az sayıdaki anayasa, siyasi partilerin, çıkar
gruplarının ve lobilerin rollerini açıklar. Oysaki bu yapılanmalar siyaseti yönlendiren temel
faktörlerdendir. Buna mukabil yazısız olan hiçbir anayasa da tam anlamıyla yazısız değildir. Örneğin
İngiltere’de anayasal nitelikte olan bazı kuralları içeren kimi yazılı metinler vardır. Bunlar: 1215
Magna Carta Libertatum, 1628 Petition of Rights, 1679 Habeas Corpus Act, 1689 Bill Of Rights, 1701
Act of Settlement, 1911 Parliament Act, 1947 Crown Proceedings Act, 1986 Representation of the
People Act, 1999 House of Lord Act gibi.
Bütün anayasalar, her ne kadar değişik oranlarda olsalar da yazılı ve yazılı olmayan kuralların
karışımıdır. Anayasal belgelerin siyasi kurumların görev ve yetkilerini kazuistik bir şekilde
düzenlediği Almanya, Fransa (Türkiye de eklenebilir) gibi ülkelerde yazılı kurallara açık bir vurgu
7
yapılır. Lakin ilk anayasa özelliğini taşıyan ABD anayasası, kendisini temel ve geniş ilkelerle
sınırlayan, bu nedenle de gevşek bir devlet yapısı tasavvur eden 7000 kelimeden ibaret bir metindir.
Fakat buna rağmen dünya çapındaki eğilim anayasaların yazılı olması yönündedir.
“Yazılı-yazılı olmayan” ayrımından ziyade daha faydalı olan ayrım “kodifiye (tedvin) edilmiş-
edilmemiş” ayrımıdır. Kodifiye (tedvin) edilen bir anayasada belgenin kendisi “daha üst konumda” bir
yasa olması bakımından emredicidir ve devletin en üst yasasını oluşturur. Böylelikle kodifiye (tedvin)
edilmiş bir anayasanın varlığı, bir yasalar hiyerarşisini getirir. Genel eğilim tıpkı yazılı anayasalarda
olduğu üzere kodifiye (tedvin) edilmiş anayasaların yürürlükte olmasından yanadır. Az sayıda
olmalarına rağmen kodifiye (tedvin) edilmemiş anayasalar, çok farklı özelliklere sahiptir. Herşeyden
önce kodifiye (tedvin) edilmiş bir belgenin yokluğu, yasamanın egemenliğine yahut itiraz edilemez bir
otoriteyi elinde tuttuğuna işaret eder. Yasama üstünlüğü nedeniyle İngiliz parlamentosu ve İsrail’deki
Knesset gibi organlar, anayasanın nihai hakimleri olarak görülürler. Bir başka deyişle bu ülkelerde
anayasal bir norm, bu organların(yasama) kastettiği anlama gelmektedir!
Diğer bir sınıflandırma olan katı-esnek ayrımında dikkat çeken nokta, anayasanın
değiştirilmesinin kolay yada zor olmasıdır. Normal kanunlarla aynı usullerle ve aynı organlarca
değiştirilebilen anayasadır. Bir anayasanın yumuşak anayasa olup olmadığını anlamak için, o
anayasanın değiştirilmesinin kanunlardan daha zor şartlara bağlanmış olup olmadığına bakmak
gerekir. Eğer bir anayasanın nasıl değiştirileceği konusunda, herhangi bir hüküm bulunmuyorsa bu
türden bir anayasa da Yumuşak Anayasa kabul edilir.
Buna mukabil akla ilk gelen, kodifiye (tedvin) edilmiş anayasaların, kodifiye (tedvin)
edilmemiş olanlara nazaran daha katı olacağıdır. Zira kodifiye (tedvin) edilen anayasaların hükümleri
“bir üst yasa” olarak korunmuştur. Fakat buna rağmen esneklik ile anayasal prosedürler arasında
şaşırtıcı bir biçimde ters orantı vardır. Tadilatlarla da olsa ABD Anayasası 1787den bu yana kalıcı
olduğu halde 1789dan bu yana Fransa’nın 17’den fazla anayasası olmuştur. ABD-Fransa örneğinde
görüldüğü üzere yazılı hükümler esnekliğe imkan verebildiği gibi yazılı olmayanlar da son derece katı
olabilmektedir. İngiltere’de teamüller, siyasi kültür ve toplumsal beklentiler tarafından öylesine
içselleştirilmiştir ki değil terk edilmesi değiştirilmesi dahi düşünülemez. Bu durum, kraliyetin siyasi
rolünü sınırlayan ve kraliyet ailesinin (kral-kraliçe) parlamento otoritesine karşı itirazını önleyen
teamüllerde kesin olarak geçerlidir.
Bir anayasa aşağıdaki özellikleri bazen tek başına bazen bir kaçını veya tamamını taşıyorsa katı kabul
edilir.
-Normal kanunlardan farklı (zor) usullerle ve farklı organlarca değiştirilebilir,
-Değiştirilmeyecek hükümler içerir
-Değiştirilmesinde halkoylamasına başvurur
-Belli bir süre değiştirilemez
8
-Değiştirilmesini özel çoğunluk aranmasına bağlar.
Üçüncü bir sınıflandırma sistemi, bir yandan anayasal kurallarla ilkeler arasındaki ilişkiyi, diğer
yandan devlet işleyişini göz önüne alan “etkin-ismen” ayrımıdır.
Etkili/etkin anayasa, sadece kuralların varlığıyla değil bu kuralların hükümeti sınırlama ve
anayasacılığı tesis etme kapasitesine sahip olmasını gerektirir. Haliyle anayasası olan her devlet
anayasal devlet değildir. Fakat bu, etkin anayasaların, ihlal edilmediği kanaatini uyandırmamalıdır.
Her anayasa az çok ihlal edilir. İhlal edilse dahi anayasaların, ülkedeki hükümeti sınırlamaları
gerekmektedir. SSCB ve diğer komünist devletler, bu konunun daha iyi anlaşılması adına güzel birer
“kötü örnek” teşkil etmektedir. Komünist partilerin denetiminde olan “herşey” gibi yargı da komünist
parti adına çalışmakta ve onu meşrulaştırma amacı taşımaktaydı. Onu denetlemek gibi bir kaygısı
hiçbir zaman olmamıştır.
Dördüncü ve sonuncu sınıflandırma, anayasaların muhtevalarına göre tesis ettiği kurumsal
yapıyı baz alır. Bu başlık altında bir çok ayrım olabileceği gibi anayasalar genellikle monarşik yada
cumhuriyetçi olarak kategorize edilir. Bunların yanında federal (2 seviyeli iktidar) anayasalar-üniter
(tek elden iktidar) anayasalar, parlamenter anayasalar-başkanlık anayasaları olarak ayrımlara
gidilebilir.
Anayasaların Amacı
Devletler ve örgütlenmiş kurumlar arası ilişki, anlaşılması zor hatta imkansız bir ilişkidir.
Bunun nedeni anayasaların tek ve basit bir amaçlarının olmayışından gelmektedir. Anayasaların:
• Devletleri yetkilendirmek
• Birleştirici değerler ve hedefler oluşturmak
• Yönetimde denge sağlamak (Siyasal iktidarı sınırlandırmak)
• Özgürlüğü korumak
• Rejimleri meşrulaştırmak (Toplum ve devlet arasında uzlaşı sağlamak) gibi çok geniş bir
amaçlar yelpazesi vardır.
Herşeyden önce anayasalar devletlerin bir nevi tapusudur. Anayasasız (veya onun yerine ikame
edilmemiş herhangi bir metinsiz) bir devlet tasavvuru, anti-demokratik ve anti-liberal bir yaklaşım
olacaktır. İster büyük devletlerin parçalanması sonucu oluşan, ister küçük devletlerin birleşmesi
9
sonucu oluşan devletler, varlıklarını ve kuruluşlarını anayasalarıyla teyit ederler. Anayasalar, devleti
kurmaya ve devlet için yapılar oluşturmanın yanında geniş bir ülkü yelpazesini de içinde barındırırlar.
Bu ülküler genelde anayasaların giriş kısımlarında zikredilirler. Haliyle buradan anlaşılan, her
anayasanın bir ideoloji çerçevesinde şekillendiği ve tarafsız olmadığıdır.
Yönetimde denge sağlayan, devlet içi yapıların sınırlarını çizen de yine anayasanın kendisidir.
Yani bir nevi “örgüt sözleşmesi”, “tanımlama rehberi”, “kurumsal plan” olarak iş görürler. Bu bakış
açısının zıttına göre anayasal olmayan devlet keyfi devlettir. Liberalizmin en büyük emeli olan
özgürlüğün korunması, hiç şüphesiz anayasaların en önemli amaçları arasında yerini alıp “sınırlı
devleti”tesis için, tarafsız, demokratik olarak çalışmaktadır.
Anayasaların son amacı, devletleri meşrulaştırmaktır. Lakin bu meşrulaştırma, iki boyutlu bir
işlemdir. İlkin bir anayasanın varlığı, o devletin, diğer devletler nezdinde tanınmasını sağlar. İkinci
olarak (daha da önemlisi) anayasalar, halk nezdinde saygı ve rıza geliştirmek aracılığıyla ülkedeki
meşruiyetin inşası için kullanılır. Bu noktada anayasal devlet ve Anayasalı devlet ayrımına değinmekte
fayda vardır.
A. Anayasal devlet: Anayasal devleti kuran anayasalarda, İnsan hak ve özgürlükleri güvence
altına alınarak bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendirecek mekanizmalar öngörülmüştür.
Anayasal devletlerde anayasa, hükümetleri bir tasarrufu değil, hükümetlerin de varoluş sebebi
olan halkın bir tasarrufu kabul edilir. Devlet ve toplumun karşılıklı uzlaşması ile konan
kurallara bağlılık esastır ve uyulmadığı takdirde her iki taraf içinde müeyyide öngörülmüştür.
Çoğulcu demokrasi ve Hukuk devleti anayasal devletin en belirgin özellikleri olarak
görünmektedirler.
B. Anayasalı Devlet: Özellikle baskıcı rejimlerin iktidarlarını meşru (görünürde) bir zemine
oturtma çabalarının bir ürünü olarak ortaya çıkan anayasalardır. (Hitler Almanya’sı, Mussolini
İtalya’sı, Franko İspanya’sı anayasaları gibi.) Toplumsal bir sözleşme niteliği taşımayan bu
anayasalar, daha çok sembolik nitelikte, hukuk devleti, çoğulcu demokrasi gibi kaygıları
taşımayan, kişi hak ve özgürlükleri konusunda devleti sınırlama, hak ve özgürlükleri güvence
altına alacak mekanizmalar geliştirme kaygısı taşımayan, tam tersine kişi hak ve hürriyetleri
konusunda sınırlandırıcı ve baskıcı, sistematik bir şeklide kaleme alınmış, devlet gücü ve
otoritesine vurgu yapan, otoriter / totaliter baskıcı devlet anlayışının bir ürünüdür.
10
Diagram1.1. Normlar Hiyerarşisi
ANAYASA
KANUN/
ULUSLARARASI
ANLAŞMALAR
CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİ
YÖNETMELİK
11
SENED-İ
İTTİFAK
TANZİMAT
FERMANI
ISLAHAT
FERMANI KANUN-İ
ESASİ
12
-Müslümanlara Mülkiyet hakkı tanındı.
-Genel Müsadere yasağı getirildi.
-Kanunun üstünlüğü ilkesi kabul edildi. (Hukuk devletine geçişin ilk basamağı) Sened-i ittifak’ın
padişahla ayanlar arasında imzalanan iki taraflı bir anlaşma olmasına karşılık Tanzimat fermanı,
padişahın tek taraflı iradesi ile halkına tanıdığı hakları içeren bir belgedir. Bu açıdan Tanzimat
fermanı hukuk devletine geçisin ilk basamağıdır. Ancak bir anayasa niteliği taşımaz. (Gürbüz, 1982,
s. 4)
13
Kanun-i Esasinin Özellikleri
Anayasa parlamentonun yetkilerini dar tutmuştur. Örneğin bir parlamento üyesinin kanun teklif
edebilmesi için, önce padişahtan izin alması gerekmektedir. Her iki meclis tarafından kabul edilen
tasarılar, padişahın onayı olmadan yürürlüğe girememektedir.
Osmanlı devleti federal devlet değil, bir üniter devlet idi
Devletin resmi dini İslam, resmi dili Türkçedir.
19 maddelik temel hak ve hürriyetler sıralanmıştır. ( Detaya girilmemiştir)
Yasama organı (Meclis-i Umumi) Halkın seçtiği Heyet-i Mebusan ve padişahın seçtiği Heyet-i
Ayan’dan oluşur.
Hükümetin Heyet-i Mebusan’a karşı sorumluluğu anayasada açıkça belirtilmemiştir.
Padişah istediği zaman Heyet-i Mebusan’ı feshedebilmektedir.
Padişah, hükümetin güvenliğini tehdit ettikleri anlaşılan kişileri ülkenin çok uzak yerlerine
sürgüne gönderme hakkına sahiptir.
Kanun-u Esasinin kurduğu yürütme organı ikili yapıdadır. Bir tarafta devlet başkanı olarak
Padişah, diğer tarafta da Hükümet (Heyet-i Vükela) vardır.
Kanun-u Esasîsinde Yargı yetkisi bağımsız mahkemeler tarafından kullanılmaktadır.
Hakimlerin azlolunamayacağı ilkesi” “mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi”, “yargılamanın
aleniliği ilkesi”, “hak arama özgürlüğü”, “mahkemelerin ihkak-ı haktan imtina edemeyecekleri
ilkesi”, “kanunî hâkim güvencesi” gibi önemli ilke ve güvenceler tanınmıştır.
Olağanüstü hal uygulamasına da ilk kez yer veren anayasa Kanuni Esasidir.
1921
1924
1961
1982
15
Bakanlar Meclis üyeleri arasından, yine Meclis tarafından seçilir.
Seçimler 2 yılda bir yapılır.
Kanun-i Esasiyi yürürlükten kaldırmamıştır.
düzenlenmiştir.
16
Anayasanın bir ülkede en üstün hukuk normu olduğundan hareketle “ anayasanın üstünlüğü ve
bağlayıcılığı ilkesini benimsemiş, ancak bu üstünlüğü ve bağlayıcılığı muhafaza edecek ve
denetleyecek bir mekanizma ( Anayasa mahkemesi) öngörmemiştir.
B. 1924 Anayasasında Yapılan Değişiklikler
Dini İslam’dır
Cumhuriyetçilik
maddesi kaldırıldı Kadınlara Genel Anayasanın dili
Halkçılık
seçimlere katılma Türkçeleştirildi.
Milliyetçilik
hakkı tanındı Laiklik
And içme
Devletçilik
metnindeki “Teşkilat- ı
VALLAHİ İnkılapçılık Esasiye” yerine
sözcüğü Seçmen yaşı 22 Anayasa Terimi
İlkeleri anayasaya
kaldırıldı. oldu Kullanıldı.
girdi
7 Ocak 1946’da Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan
tarafından kurulan Demokrat Partinin de katılımıyla çok partili seçimler 21
Temmuz 1946 da yapıldı.
Seçimlerde Açık oy, gizli sayım ve döküm ilkeleri uygulandı. (Şaibeli Seçimler olarak tarihe
geçmiştir) Günümüzde de halen uygulanan ve Demokratik usullere uygun olarak (Gizli oy, Açık
Sayım-Döküm ilkesi) kabul edilen ilk seçimler 1950 yılında yapılmıştır.
1961 ANAYASASI
Çoğu genç subaylardan oluşan Cunta, silahlı kuvvetlerin Darbenin arkasında olduğu ve
birliktelik görüntüsü kazandırmak için kıdemli bir general olan Cemal Gürsel’i Milli birlik
Komitesinin başına geçirdi. Milli Birlik Komitesi (MBK), Kurucu Meclisin askeri kanadını
oluştururken Danışma Meclisi sivil kanadı oluşturuyordu Cemal Gürsel başkanlığındaki MBK ilk iş
olarak darbeye biçimsel meşruluk sağlayacak anayasa yapmak oldu. İstanbul komisyonu adı verilen
Prof. Dr. Sıddık Sami Onar başkanlığındaki kurul tarafından hazırlanan taslak Kurucu Meclise
sunulmuştur.
Kurucu Meclis
17
Kurucu Meclisin sivil üyelerinin bir bölümü iki dereceli seçimle seçilen üyelerden, bir bölümü
siyasal partilerin kendi seçtikleri temsilcilerden, diğer bölümü de çeşitli kuruluşların (üniversiteler,
barolar, yargı organları gibi) temsilcilerden oluşmuştur. Üyelerin bir bölümü de Devlet Başkanı ve
Milli Birlik Komitesi tarafından seçilmiştir. Burada dikkat çeken unsur, temsilciler meclisi üyelerinin
seçimini genel oya dayanan demokratik bir seçimle olmamasıdır. Üstelik iki aşamalı seçimle gelen bu
üyelerin seçiminde sadece iki siyasal partinin (CHP ve CKMP) temsilci göndermesine izin veriliyor,
DP bu mecliste temsil edilemiyordu (Erdoğan, 2012: 112).
Kurucu meclis tarafından hazırlanan anayasa taslağı, 9 Temmuz 1961‘de halkoylamasına
sunuldu. Katılma oranı % 80’in üzerinde olan halkoylaması sonucu; geçerli oyların % 61.7’i “evet”,
% 38.3 “hayır” yönünde çıktı. Yeni Anayasa 20 Temmuz 1961 tarihinde Resmi Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe girdi. 15 Ekim 1961’de genel seçimler yapıldı. Türkiye Büyük Millet
Meclisi 25 Ekim 1961 günü toplandı. Böylece sivil demokratik rejime geçilmiş oldu.
A. Önemli Özellikleri
Devletin şekli Cumhuriyettir.
Kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan, Parlamenter hükümet sistemini benimsemiştir.
“insan haklarına dayanan devlet”, “demokratik devlet”, “sosyal devlet”, “hukuk devleti” gibi
yeni temel ilkeler kabul etmiştir.
1961 Anayasası, anayasanın üstünlüğü ilkesine saygıyı sağlamakla görevli bir Anayasa
Mahkemesi kurmuştur.(Seçilmiş hükümetlere karşı güvensizliğin bir sonucu olarak denge ve
güvence mekanizması)
1961 Anayasasında temel hak ve özgürlükleri ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
Temel hak ve özgürlükler; kişinin hakları ve ödevleri, sosyal ve iktisadî haklar ve ödevler,
siyasî haklar ve ödevler adı altında düzenlenmiştir.
Sosyal hak ve ödevler, ilk defa sistematik olarak 1961 Anayasasında düzenlenmiştir.
1961 Anayasası 1924 Anayasasından farklı olarak “çift-meclis sistemi”ni kabul etmiştir.
(TBMM ve Cumhuriyet Senatosu)
Hükümet, Cumhuriyet Senatosuna karşı değil, Millet Meclisine karşı sorumludur.
1961 Anayasasına göre, “yürütme görevi, kanunlar çerçevesinde, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar
Kurulu tarafından yerine getirilir”.
Bakanlar Kurulu ise Başbakan ve Bakanlardan kuruludur. Başbakan, Cumhurbaşkanınca,
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri arasından atanır. Bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri veya milletvekili seçilme yeterliğine sahip olanlar arasından Başbakanca seçilir ve
Cumhurbaşkanınca atanır. (Parlamenter Hükümet sistemi)
Hakimlerin bağımsızlığını sağlamak üzere “Yüksek Hakimler Kurulu ve Yüksek Savcılar
Kurulunun kurulması öngörülmüştür.
1961 Anayasasında, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Uyuşmazlık Mahkemesi gibi yüksek
mahkemeleri tek tek düzenlenmiştir.
Kanunların Anayasa uygunluğunu denetlemekle görevli bir Anayasa Mahkemesini kurulmasını
hükme bağlamıştır.
Milli Güvenlik Kurulu (Askeri bürokrasiye iade-i itibar vermek ve sivil yönetimi sürekli
gözetim altında tutmak amacıyla) ve Diyanet işleri Başkanlığı İlk kez düzenlenmiştir.
Özerk statüye sahip TRT ve Üniversiteler kurulmuştur.
Sert bir anayasadır.
Çoğulcu demokrasi anlayışını benimsemiştir. Siyasi Partiler, sendikalar, dernekler Demokratik
hayatın vazgeçilmez unsurları kabul edilmiş ve anayasallaştırılmıştır.
Kurucu Meclis
Milli Güvenlik Konseyinin üyeleri; Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Hava
Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Jandarma Genel Komutanıdır.
Danışma Meclisi ise 160 üyeden oluşmaktadır. Bu üyelerden 40’ı doğrudan doğruya Millî Güvenlik
Konseyince seçilmektedir. 120’si ise, her ilin valisi tarafından tespit edilen adaylar arasından Milli
Güvenlik Konseyince seçilmiştir.
Kurucu Meclis tarafından hazırlanan Anayasa Tasarısı 7 Kasım 1982 Pazar günü yapılan
halkoylaması sonucu, % 8,63 oranında “hayır” oyuna karşılık % 91.37 oranında “evet” oyu ile kabul
edilmiştir.
İKİNCİ BÖLÜM
1982 ANAYASASININ ÖNGÖRDÜĞÜ ESASLAR- İLKELER VE ANAYASAL DÜZEN
1982 anayasası kabul edildiği dönemde ülkede hakim olan şartların izlerini taşır
Türk anayasaları içinde madde sayısı ve maddelerin içeriği bakımından en uzun anayasadır. (Kazuistik
Anayasa)
Katı nitelikli bir anayasadır. Hatta Türk anayasaları içinde en katı olanıdır. Değiştirilemeyecek hüküm
sayısı arttırılmıştır. Değiştirilemeyecek hükümler:
Türkiye Devleti Bir Cumhuriyettir.
Cumhuriyetin nitelikleri
Türkiye Cumhuriyeti, Devleti ve Milleti ile bölünmez bir bütündür
Resmi dili Türkçedir,
Başkenti Ankara’dır,
Bayrağı, şekli kanunda belirtilen beyaz, ay yıldızlı, al bayraktır,
Mili marşı İstiklal marşıdır.
4. Madde ilk üç maddenin değiştirilemeyeceğini, değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini
hükme bağlamıştır.
• Cumhurbaşkanına anayasa değişikliklerini meclise geri gönderme (veto) ve halkoyuna sunma
imkanı tanınmıştır.
• 1961 anayasasından farklı olarak Tek meclis sistemini benimsemiştir.
• Yürütmeyi güçlendirmiştir. Özellikle de Yürütmenin Cumhurbaşkanı kanadını güçlendirmiştir.
( Yürütmeyi hem “yetki” hem de “görev” olarak nitelemiştir)
• Hak ve özgürlükler açısından önceliği kişiye değil, Devlete (Otorite) vermiştir.
• Bazı idari karar ve işlemlere karşı yargı yolunu kapatma yoluna gitmiştir. (Cumhurbaşkanının
tek başına yaptığı işlemler gibi)
• Daha az katılımcı bir demokrasi modelini benimsemiştir. Belli ölçüde halkın siyasetten
uzaklaşmasını (Depolitizasyon) amaçlamıştır.
• Bir “Geçiş dönemi” öngörmüştür.
• “Rasyonelleştirilmiş Parlamentarizm” vasıtasıyla siyasi tıkanıklıkları gidermeye yönelik
hükümler getirilmiştir.Olağanüstü hal ve sıkıyönetim dönemlerinde TBMM’den yetki kanunu
ile izin almaksızın Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kuruluna, Kanun
Hükmünde Kararname çıkarılabilmesi imkanı tanınmıştır.
Diagram 2.1. 1961 ve 1982 Anayasalarının Karşılaştırılması
Farklılıklar
1961Anayasasınınhalkoylamasında kabul
edilmemesi durumunda ne yapılacağı belirtilmişti.
1961 Anayasasının hazırlanmasında (Yeni Anayasa hazırlama çalışmalarına tekrar
Temsilciler Meclisi, 1982 Danışma başlanacaktı.) 1982 Anayasasının ise,
Meclisine oranla toplum katmanlarını halkoylamasında reddedilmesi halinde ne olacağı
açısından daha temsili niteliktedir. belirtilmemiştir.
Cumhuriyetçilik ilkesi ilk kez 1921 anayasasında yapılan 1923 yılında yapılan
değişiklikle 1921 anayasasına girmiş, 1924, 1961ve 1982 anayasalarında
değiştirilemeyecek hükümler olarak aynen korunmuştur.
Milliyetçilik ilkesi ilk kez 1924 anayasasında 1937 yılında yapılan değişikliklerle
anayasalarımıza girmiştir. 1924 ve 1961 anayasaları “Türk Milliyetçiliği”
ifadesini kullanmış olmasına karşın, 1982 anayasası ırkçı bir algılama olmaması
için “Atatürk Milliyetçiliği” ifadesini kullanmıştır.
* Laiklik İlkesi
Devletin, vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde inançlara göre ayrım yapmaması, herhangi bir
inancın, özellikle de bir toplumda egemen olan inancın, aynı toplumda azınlıkların benimsediği
inançlara baskı yapmasını önlemesi, Kişilerin dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması ve
farklı muamelelere tabi tutulamamasıdır.
Laik bir devletin taşıması gereken özellikler şunlardır:
Resmi bir devlet dini bulunmaz
Devletin yasal, toplumsal ve siyasal yapısının dinsel kurallara uygun olması zorunluluğu söz
konusu değildir.
Dini kurumlarla, devlet kurumlarının birbirinden ayrılmış olması gerekir.
Bütün dinlerin mensuplarına, hatta herhangi bir dini inancı olmayanlara karşı eşit mesafede
olmalıdır.
Devlet bireylerin sahip olduğu dini düşünce ve kanaat özgürlüğünü ve ibadet özgürlüğünü
hukuki güvence altına almış olmalıdır.
Hukuk kuralları din kurallarına uygun olmak zorunda değildir.
Laiklik ilkesi; din / inanç hürriyeti ve ibadet hürriyeti olmak üzere iki temel hürriyeti kapsar.
İbadet Hürriyeti:
Kişinin inandığı dinin gerekleri doğrultusunda kamu düzenini bozmamak koşuluyla
serbestçe ibadet edebilme hürriyetini kapsar. 1982 anayasamıza göre bu hak mutlak bir hak değil,
nispi bir haktır. Kamu düzenini bozucu yönde kullanılan ibadet hürriyetlerinin kısıtlanabilmesi
mümkündür.
1982 anayasası din hizmetlerini bir kamu hizmeti olarak kabul etmiştir. Bu hizmetleri yürütmesi
amacıyla 1961 anayasası ile ilk kez kurulan ve Merkezi idare teşkilatı içinde yer alan Diyanet İşleri
Başkanlığı görevlendirilmiştir. 1982 anayasasına göre, Din Kültürü ve ahlak bilgisi dersi ilköğretimde
zorunlu bir ders olarak okutulmaktadır. Devlet din eğitimini gözetir ve denetler.
Laiklik ilkesi ilk kez, 1924 anayasasında 1937 yılında yapılan değişikliklerle
Anayasaya girmiştir.
* Sosyal Devlet İlkesi
Sosyal devlet, kişilere sadece temel hak ve özgürlükler sağlamakla yetinmeyen, aynı zamanda,
vatandaşların sosyal durumlarını iyileştirmeyi, onlara insan haysiyetine yaraşır bir yaşam sekli
sunmayı, onları sosyal güvenliğe kavuşturmayı kendine ödev bilen devlet anlayışıdır.
Vergi Adaleti
Kamulaştırma ve Devletleştirme
Planlama faaliyetleri
Sosyal devlet ilkesi ilk kez 1961 Anayasasına Cumhuriyetin nitelikleri başlığı
altında girmiştir.
Bir Devletin demokratik devlet niteliği taşıması için gerekli koşullar şunlardır:
Siyasal karar alma organları genel oya dayanan serbest seçimlerle oluşmalıdır.
Seçimler düzenli aralıklarla tekrar edilmelidir.
Serbestçe örgütlenen siyasi partiler bulunmalıdır.
Bu partiler arasında eşit şartlarda yürüyen iktidar yarışması olmalıdır.
Muhalefet partilerinin de iktidar şansı olmalıdır.
Vatandaşlara temel hak ve özgürlükleri tanınmış olmalı ve bu haklar hukuki güvence altında
olmalıdır.
1982 anayasamız seçimler ve halkoylamalarına ilişkin bir takım ilkeler öngörmüştür. Bu ilkeler
şunlardır:
Genel oy
Bütün vatandaşların oy hakkına sahip olmasıdır.
Türkiye birinci ve ikinci Meşrutiyet döneminde servete bağlı oy ilkesini kullanmıştır. 1924 yılında
seçim kanununda yapılan değişiklikle erkekler için genel oy hakkı kabul edilmiş; 1934 de bu hak
kadınlara da tanınmıştır. Böylece 1934 yılından beri Türkiye de genel oy sistemi mevcut olmuştur.
Genel oy sistemi, oy hakkının yaş, kısıtlılık, seçmen kütüğüne kayıtlı olma veya hüküm giyme gibi
makul sebeplerle sınırlamalar getirilmesine engel değildir. 1982 Anayasası ilk şeklinde oy verme yaşı
21 iken, Anayasada yapılan 1987 deki değişiklikle oy verme yaşı 20 ye, 1995 de yapılan değişiklikle
18 e indirilmiştir.
Seçimlerde oy kullanamayacak kişiler şunlardır:
Er veya erbaşlar
Askeri öğrenciler
Siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun
olmak zorundadır.
Siyasi partiler, ticari faaliyetlere girişemezler.
Siyasi partilerin gelir ve giderlerinin amaçlarına uygun olması gereklidir. Siyasi partilerin mali
denetimi Anayasa mahkemesi tarafından yapılır.
Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve
tüzel kişilerden maddi yardım alan siyasi partiler temelli olarak kapatılır.
Anayasa Mahkemesince temelli kapatılan veya siyasi parti siciline kayıtlı bulunan siyasi
partilerin isimleri, amblemleri, rumuzları, rozetleri ve benzeri işaretleri başka bir siyasi partice
kullanılmayacağı gibi, daha önce kurulmuş Türk devletlerine ait topluma mal olmuş bayrak,
amblem ve flamalar da siyasi partilerce kullanılmaz.
Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere
vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez.(2004 değişikliği)
Devlet Faaliyetlerinin Önceden Bilinebilirliği
Vatandaşlar devlet faaliyetlerinin hangi durumda ne şekilde olacağı konusunda önceden belli
ölçüde fikir sahibi olabilmelidir.
Tahkim Kararları
1
Yüksek Askeri Şura Kararları (İlişik kesme
2 kararları hariç)
Laiklik,
Başka bir ayrıma göre (Jellinek’in ayrımı) temel hak ve özgürlükler 3’e ayrılır:
Negatif statü hakları
Kişinin, devlet ve toplum tarafından dokunulamayacak haklarıdır. (din - vicdan, fikir hürriyetleri,
güvenlik gibi). Bu haklar vatandaşlık sıfatı aranmaksızın, bütün kişilere tanınmıştır.
Pozitif statü hakları
Bireylere devletten olumlu bir davranış, bir hizmet, bir yardım isteme imkânını tanıyan haklardır.
(çalışma hakkı, sağlık hakkı, konut hakkı, sosyal güvenlik hakkı gibi)
Aktif statü hakları
Kişinin devlet yönetimine katılmasını sağlayan haklardır. (seçme ve seçilme hakkı, siyasî parti kurma
hakkı, siyasî faaliyette bulunma hakkı)
Kişi Hakları (Koruyucu Sosyal ve Ekonomik Haklar Siyasal Haklar (Katılma hakları/
Haklar/Negatif Statü Hakları) İsteme Hakları/ Pozitif Statü Aktif Statü Hakları)
Kişileri devlete ve topluma karşı Hakları) Kişilerin siyasal yaşama ve Devlet
koruyan haklardır.) Kişilerin devletten ve toplumdan idaresine katılabilmelerini sağlayan
isteyebilecekleri haklardır. haklardır.
Korunması
1982 Anayasasına göre; çekirdek alana olağanüstü hallerde, hatta savaş halinde bile
dokunulmaz.
Birleşim
TBMM Genel kurulunun belli bir günde açılan toplantısıdır.
Oturum
Bir birleşimin ara verme suretiyle bölünen kısımlarıdır.
Ara seçim, her seçim döneminde bir defa yapılır ve genel seçimden otuz ay geçmedikçe ara
seçime gidilemez.
Ancak, boşalan üyeliklerin sayısı, TBMM üye tamsayısının yüzde beşini bulduğu hallerde,
ara seçimlerinin üç ay içinde yapılmasına karar verilir. Genel seçimlere bir yıl kala, ara seçim
yapılamaz.
Bir ilin veya seçim çevresinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde üyesinin kalmaması halinde,
boşalmayı takip eden doksan günden sonraki ilk Pazar günü ara seçim yapılmak zorundadır.
(2002 değişikliği)
B. TBMM Üyeliğinin (Milletvekilliğinin) Sona Ermesi
TBMM üyeliği temel olarak 2 şekilde sona erer.
Yasama döneminin sona ermesi sonucu yapılan yeni milletvekili seçimlerinde tekrar
seçilemezse,
Yasama dönemi içerisinde milletvekilliği düşerse.
*Seçilmeye engel bir suçtan hüküm giyme ve kısıtlanma (TBMM kararı gerekli değildir)
Milletvekilliğine engel bir mahkûmiyet kararının kesinleşmesi veya bir milletvekilinin mahkeme
tarafından kısıtlanması halinde, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula (TBMM Genel
Kurulu) bildirilmesiyle, milletvekilliği düşer.
*Milletvekilliği ile bağdaşmayan bir görev kabul etme (TBMM kararı gerekir)
Milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir görevi sürdürmekte ısrar eden milletvekilinin, yetkili komisyonun
bu durumu tespit eden raporu üzerine Genel Kurul tarafından üye tam sayısının salt çoğunluğu ile,
milletvekilliği düşürülür.
TBMM Başkanına yazıyla başvuran bir milletvekiline on günü aşmamak üzere izin
verebilir. Bu süre devamsızlıktan sayılmaz.
Kınama
Kınama cezasını gerektiren haller:
Aynı birleşimde iki kere uyarma cezası aldığı halde bunu gerektiren hareketten vazgeçmemek;
Bir ay içinde üç kere uyarma cezasına uğramış olmak;
Kaba ve yaralayıcı sözler sarf etmek ve hareketler yapmak;
Saldırıda bulunmak;
Mecliste gürültü ve kavgaya sebep olmak veya Meclisin görevini yerine getirmesini önlemek için
toplu bir harekete girişilmesine önayak olmak fiilerini işleyenlere Meclis genel kurulunca verilir.,
*Meclisten geçici olarak çıkarma
Meclisten geçici çıkarma cezasını gerektiren fiiller:
Aynı birleşim sırasında üç kere kınama cezasına uğramak;
Bir ay içinde beş kere kınama cezası almak;
Görüşmeler sırasında Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanına, Başkanlık
görevini yerine getiren Başkanvekiline hakarette bulunmak, sövmek veya onları tehdit etmek
yahut Türkiye
Cumhuriyetine veya onun Anayasa düzenine sövmek;
Görüşmeler sırasında halkı veya Devlet kuvvetlerini yahut kamu organ, kuruluş ve
görevlilerini kanun dışı hareketlere, ayaklanmaya veya Anayasa hükümlerini bozmaya teşvik
veya tahrik etmek;
Türkiye Büyük Millet Meclisi bina, bahçe ve arsaları içine silahlı olarak girmek.
Meclis genel kurulunca verilen Meclisten geçici olarak çıkarma cezası, en çok üç birleşim için verilir.
YASAMA DOKUNULMAZLIĞI
YASAMA SORUMSUZLUĞU
Seçimden önce veya sonra bir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
suç işlediği ileri sürülen bir
üyeleri, Meclis çalışmalarındaki milletvekili, Meclisin kararı
oy ve sözlerinden, olmadıkça tutulamaz, sorguya
Mecliste ileri sürdükleri çekilemez, tutuklanamaz ve
düşüncelerden, yargılanamaz.
Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali yasama dokunulmazlığı kapsamı dışındadır. TBMM
tarafından dokunulmazlığı kaldırılan milletvekilli, Dokunulmazlığın kaldırılmasına
ilişkin meclis kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili ya da
başka bir milletvekili anayasa mahkemesine iptal davası açabilir. . Anayasa mahkemesi
davayı en geç 15 gün içinde karara bağlar.
TBMM’nin Görevleri
TBMM’ 1982 Anayasası tarafından verilen temel görev ve yetkiler şunlardır:
Kanun Koymak, Değiştirmek Ve Kaldırmak (Yasama İşlemleri)
Bütçe ve Kesinhesap Kanun tekliflerini Görüşmek Ve Kabul Etmek
Para Basılmasına Karar Vermek
Savaş İlanına Karar Vermek
Genel ve özel af ilanına karar vermek.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu Üye tamsayısının salt
çoğunluğu ile aynen kabul ederse, kanun Cumhurbaşkanınca yayımlanır; Meclis, geri
gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaparsa, Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu
tekrar Meclise geri gönderebilir.
Cumhurbaşkanı’nın
VAR YOK
Veto Yetkisi
Bütçe tasarıları, kırk üyeden kurulu Bütçe Komisyonunda incelenir. Bütçe Komisyonu 30
üyeden oluşur. (16 İktidar+14 muhalefet) Bütçe Komisyonunun ellibeş gün içinde kabul edeceği
metin, TBMM’ de görüşülür ve mali yıl başına kadar karara bağlanır.
Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz. TBMM üyeleri,
bütçe kanunu Tekliflerinin Genel Kurulda görüşülmesi sırasında, gider artırıcı veya gelirleri azaltıcı
önerilerde bulunamazlar.
TBMM bütçe kanununa dayanılarak yapılan harcamaların, elde edilen gelirlerin denetimini
Kesin hesap kanunu vasıtası ile yapar. Kesin hesap kanunu teklifleri, ilgili oldukları malî yılın
sonundan başlayarak, en geç altı ay sonra, Cumhurbaşkanınca, Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulur. Bir örneği de Sayıştay a gönderilir.
TBMM adına Sayıştay, hazırlamış olduğu genel uygunluk bildirimini, ilişkin olduğu
kesinhesap kanunu teklifinin Cumhurbaşkanı tarafından TBMM’ne verilmesinden başlayarak en
geçyetmiş beş gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar.
Toplanma Zamanı
Türkiye Büyük Millet Meclisi, her yıl Ekim ayının ilk günü kendiliğinden toplanır.
Başkanlık Divanı
Yasama döneminin birinci birleşiminin ilk oturumundan başlayarak Başkan seçilinceye kadar,
en yaşlı milletvekili, Geçici Başkanlık görevini yapar. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık
Divanı bir Başkan; 4 başkanvekili; 10 kâtip üye; 6 idare amirinden kurulur. Başkanlık Divanı,
Meclisteki siyasi parti gruplarının üye sayısı oranında Divana katılmalarını sağlayacak şekilde kurulur.
(Başkanlık Divanı Üyelerinin tümü milletvekili olmak zorundadır.)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı için, bir yasama döneminde iki seçim yapılır.
İlk seçilenlerin görev süresi iki, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin
sonuna kadar devam eder.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan adayları, Meclis üyeleri içinden, Meclisin toplandığı
günden itibaren beş gün içinde, Başkanlık Divanına bildirilir.
Oylama Usulleri
İşaretle Oylama
El kaldırma ya da tereddüt olması halinde ayağa kalkarak yüksek sesle oyunu beyan etme.
Açık Oylama
-Kutuya Üzerinde isim yazan oyların atılması
-Ad okunması sonucu kabul ya da red şeklinde söylemek
-Elektronik cihaz vasıtası
Gizli Oylama
Üzerinde isim yazmayan beyaz (kabul), yeşil (çekimser), kırmız (red) yuvarlakların kutuya atılması.
Açık oylamanın zorunlu olmadığı durumlarda, gizli oylama yapılabilmesi için yirmi
milletvekilinin bir önerge ile, gizli oylama yapılmasını istemesi ve bu istemin Genel
Kurulca kabul edilmesi gerekir.
YÜRÜTME
CUMHURBAŞKANI
A. Nitelikleri ve Tarafsızlığı
Devlet Başkanı olan Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyetini ve Ulusun birliğini temsil eder.
Cumhurbaşkanı, yürütmenin de başı ve teorik olarak bütün yürütme yetkilerinin sahibidir.
Cumhurbaşkanı seçilebilmek için gerekli koşullar:
Parlamenter sistemde Cumhurbaşkanı tarafsızdır. Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir
kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir. (2017 değişikliği) Cumhurbaşkanı seçilenler and
içerek göreve başlarlar, varsa partisi ile ilişiği kesilmez (2017 anayasa değişikliği) ancak Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.
B. Seçimi
Cumhurbaşkanı seçimi, Cumhurbaşkanının görev süresinin dolmasından önceki altmış gün
içinde; makamın herhangi bir sebeple boşalması halinde ise boşalmayı takip eden 45 gün içinde
tamamlanır. (2017 değişikliği)
Genel oyla yapılacak seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı
seçilmiş olur. İlk oylamada bu çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamayı izleyen ikinci pazar günü ikinci
oylama yapılır. Bu oylamaya, ilk oylamada en çok oy almış bulunan iki aday katılır ve geçerli oyların
çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur.
CUMHURBAŞKANI
CUMHURBAŞKANLIĞI
SEÇİMİ
İkinci oylamaya katılmaya hak kazanan adaylardan birinin ölümü veya seçilme
yeterliğini kaybetmesi halinde; ikinci oylama, boşalan adaylığın birinci oylamadaki
sıraya göre ikame edilmesi suretiyle yapılır. İkinci oylamaya tek adayın kalması
halinde, bu oylama referandum şeklinde yapılır. Aday, geçerli oyların çoğunluğunu
aldığı takdirde Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. (2007 değişikliği)
Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar görev süresi dolan Cumhurbaşkanının görevi devam eder.
Görev ve Yetkileri
Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini
temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.
Yasama ile ilgili görevleri
Gerekli gördüğü takdirde, yasama yılının ilk günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde açılış
konuşmasını yapmak,
Türkiye Büyük Millet Meclisini gerektiğinde toplantıya çağırmak,
Kanunları yayımlamak, Kanunları tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine
geri göndermek,
Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü takdirde halk oyuna sunmak,
Kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün,
tümünün veya belirli hükümlerinin Anayasaya şekil veya esas bakımından aykırı oldukları
gerekçesi ile Anayasa Mahkemesinde iptal davası açmak,
Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar vermek.
Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya
kaldırmak,
Devlet Denetleme Kurulunun üyelerini ve Başkanını atamak,
Devlet Denetleme Kuruluna inceleme, araştırma ve denetleme yaptırtmak,
Yükseköğretim Kurulu üyelerini seçmek,
Üniversite rektörlerini atamak
Anayasa Mahkemesine üye seçmek
Danıştay üyelerinin dörtte birini seçmek,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekilini, (Yargıtay
üyelerini HSK seçer)
Hakimler ve Savcılar Kuruluna üye seçmek.
D. Cumhurbaşkanının sorumluluğu
Cumhurbaşkanı hakkında, bir suç ilediği iddiası ile, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının
salt çoğunluğunun vereceği önerge ile soruşturma açılması istenebilir. TBMM önergeyi en geç 1 ay
içinde görüşür. Üye tamsayısının 3/5 nin gizli oyu ile soruşturma açılmasına karar verebilir.
Soruşturma komisyonunun raporu TBMM üye tamsayısının 2/3 çoğunluğu ile gizli oylamada kabul
edilirse Cumhurbaşkanı yargılanmak üzere Yüce Divana sevk edilir.
Hakkında soruşturma açılmasına karar verilen Cumhurbaşkanı Seçim kararı alamaz.
Yüce Divanda seçilemeye engel bir suçtan mahkum edilen Cumhurbaşkanının görevi sona erer.
Cumhurbaşkanı, kanunlara aykırı olmamak üzere yürütmeye ilişkin (Üst düzey yöneticilerin
atanması, bakanlıkların kurulması ve kaldırılması, Kamu tüzel kişiliği kurulması vb. gibi) konularda,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Olağan dönemlerde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı
kararnamelerine karşı Anayasa mahkemesinde iptal davası açılabilir.
OHAL döneminde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, Resmi gazetede yayımlandıkları
gün TBMM onayına sunulur. TBMM tarafından Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin 3 ay içinde karara
bağlanamaması halinde, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi kendiliğinden yürürlükten kalkar.
MİLLİ SAVUNMA
Başkomutanlık ve Genelkurmay Başkanlığı
Başkomutanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Cumhurbaşkanı tarafından temsil edilir.
Genelkurmay Başkanı; Cumhurbaşkanı tarafından atanır, Silahlı Kuvvetlerin komutanı olarak,
savaşta Başkomutanlık görevlerini Cumhurbaşkanlığı adına yerine getirir.
Olağanüstü Yönetim usulleri veya Olağanüstü hal; devletin hukuk düzeninde mevcut kurallarla
üstesinden gelinmesine imkân olmayan olağanüstü bir tehdit veya tehlike karşısında başvurduğu
yönetim usulüdür..( Özbudun, 2002, s. 343)
Olağanüstü Hal İlanını Gerektiren Durumlar
Savaş hali,
Savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi,
Ayaklanma olması,
Vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın olması,
Ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin
yaygınlaşması,
Seferberlik,
Tabii Afet ,
Ağır Ekonomik Bunalım,
Salgın Hastalık,
Şiddet Olaylarının Yaygınlaşması sebepleri ile
Cumhurbaşkanı tarafından yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde süresi altı ayı
geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir.
OHAL’in süresini Cumhurbaşkanının istemi üzerine uzatmaya (her defasında 4 ayı geçmemek üzere),
TBMM yetkilidir.
B. Yargı Yolu
İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. Ancak, Yüksek Askerî Şûranın
terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı
yargı yolu açıktır. İdarî işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar. Yargı
yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiç bir surette
yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. 1999 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile, kamu
hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların millî veya
milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir.
Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir. İdare,
kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür (idarenin mali sorumluluğu).
E. Yükseköğretim Kurumları
Üniversiteler, milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacını güderler
ve kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahiptirler. Üniversiteler, Devlet tarafından kanunla
kurulur. Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, malî ve idarî konuları dışındaki
akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle
kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tâbidir .
K. Kanunsuz emir
Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri,
yönetmelik, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine
getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile
yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz. Konusu suç teşkil eden
emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.
YARGI
1982 anayasasına göre, Yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelere
verilmiştir. Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla
düzenlenir. Disiplin mahkemeleri dışında askeri mahkeme kurulamaz. Ancak savaş halinde, asker
kişilerin görevleri ile ilgili işledikleri suçlara ait davalara bakmak üzere askeri mahkemeler kurulabilir.
Anayasa Mahkemesi
Yargıtay
Danıştay
Uyuşmazlık Mahkemesi
Milletlerarası antlaşmalar,
Parlamento Kararları (3 istisnası vardır: TBMM İçtüzüğü, Milletvekilliğinin düşürülmesi
kararı, Milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılması kararı)
Olağanüstü hallerde ve savaş hallerinde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri,
Anayasa Kanunlar CB.Kar . TBMM İçtüzüğü CB. Kar. Kanun TBMM İçtüzüğü
R.G de yayımından itibaren 10 gün içinde R.G de yayımından itibaren 60 gün içinde
-Cumhurbaşkanı - Cumhurbaşkanı
- TBMM Üyelerinin en az 1/5 i
- TBMM’de en fazla üyeye sahip iki siyasi parti
-TBMM Üye tam sayısının en az 1/5 i (110 milletvekili) grubu
YARGITAY
(TEMYİZ)
Bölge Adliye
Mahkemeleri
(İSTİNAF)
SULH ASLİYE
Mahkemeleri Mahkemeleri
Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adlî yargı merciine
bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve
son derece mahkemesi olarak bakar. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcı vekili,
Cumhurbaşkanı tarafından dört yıl için seçilirler.
Yargıtay üyeleri, birinci sınıfa ayrılmış adlî yargı hâkim ve savcıları ile bu meslekten sayılanlar
arasından Hâkimler ve Savcılar Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir.
Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri ve daire başkanları kendi üyeleri arasından Yargıtay
Genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl için seçilirler; süresi bitenler
yeniden seçilebilirler.
DANIŞTAY
(İLK DERECE/TEMYİZ)
F. Uyuşmazlık Mahkemesi
Uyuşmazlık Mahkemesi, adlî, ve idarî mercileri arasındaki görev ve hüküm
uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkilidir. Bu mahkemenin Başkanlığını Anayasa
Mahkemesince, kendi üyeleri arasından görevlendirilen üye yapar. Diğer mahkemelerle, Anayasa
Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Komisyon tarafından belirlenen adaylar arasından, her bir üye için
ayrı ayrı gizli oyla seçim yapar. Birinci oylamada üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu; bu oylamada
seçimin sonuçlandırılamaması halinde, ikinci oylamada üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu aranır.
İkinci oylamada da üye seçilemediği takdirde en çok oyu alan iki aday arasında ad çekme usulü ile üye
seçimi tamamlanır
• Üyeler dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler bir kez daha seçilebilir.
• Kurulun, Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı dışındaki üyeleri, görevlerinin devamı
süresince; kanunda belirlenenler dışında başka bir görev alamazlar veya Kurul tarafından başka
bir göreve atanamaz ve seçilemezler.
• Kurulun yönetimi ve temsili Kurul Başkanına aittir. Kurul Başkanı dairelerin çalışmalarına
katılamaz.
• Kurul, kendi üyeleri arasından daire başkanlarını ve daire başkanlarından birini de
başkanvekili olarak seçer. Başkan, yetkilerinden bir kısmını başkanvekiline devredebilir.
Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki
verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler
hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar;
Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun ve diğer mevzuata (hâkimler için idarî nitelikteki
genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri
sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını
araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma işlemleri, ilgili dairenin teklifi ve
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Başkanının oluru ile Kurul müfettişlerine yaptırılır.
Soruşturma ve inceleme işlemleri, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha
kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırılabilir.
Kurula bağlı Genel Sekreterlik kurulur. Genel Sekreter, birinci sınıf hâkim ve savcılardan Kurulun
teklif ettiği üç aday arasından Kurul Başkanı tarafından atanır.
SAYIŞTAY
Sayıştay, tüm kamu kurum ve kuruluşlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme
bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir.
Sayıştayın kesin hükümleri hakkında ilgililer yazılı bildirim tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir
kereye mahsus olmak üzere karar düzeltilmesi isteminde bulunabilirler. Sayıştay kararlarına karşı idari
yargı yoluna başvurulamaz.
Vergi, benzeri malî yükümlülükler ve ödevler hakkında Danıştay ile Sayıştay kararları
arasındaki uyuşmazlıklarda Danıştay kararları esas alınır.
Mahalli idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve kesin hükme bağlanması Sayıştay tarafından
yapılır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Sayıştay, Yüksek Seçim Kurulu 1982
Anayasasında Yüksek mahkemeler arasında sayılmamıştır
2.2.3.3.4. 1982 Anayasasına Göre Anayasanın Değiştirilmesi Süreci
TBMM’de en az iki kez görüşülür ve oylama yapılır. İki görüşme arası en az 48 saat geçmeli.
(Serinleme Süresi)
OYLAMA
TBMM’de 2/3 ile TBMM’de 2/3 ‘ den daha yüksek bir oy ile kabul
3/5 arasında edilirse
kabul edilirse
1982 ANAYASASININ GENEL DEĞERLENDİRMESİ
Halen yürürlükte olan 1982 anayasamız, oldukça katı, kazuistik niteliklere sahip bir anayasa
olmakla beraber, bir toplum sözleşmesi niteliği taşıması gereken anayasa anlayışına oldukça uzak bir
anlayışa sahiptir. Demokratik hukuk devletlerinin olmaz olmaz unsuru, birey hak ve özgürlüklerini
güvence altına alan, insan haklarını temel düstur edinmiş, devleti anayasal sınırların dışına çıkmasına
müsaade etmeyen, hukukun üstünlüğünü devlet organlarına hakim kılan bir anayasa idealinden
oldukça uzaktır.
A) 1982 anayasası hazırlanması ve yürürlüğe giriş yöntemi itibariyle katılımcı Çoğulcu
demokrasi anlayışından uzaktır, özgür bir ortamda serbestçe oylandığı söylenemez ve bir
toplum sözleşmesi niteliği taşımaz.
Askeri bir darbe sonucu yönetime el koyan askeri iktidarın asli kurucu iktidar olarak
hazırladığı (hazırlattığı) bu anayasa görünürde halk katılımını sağlamak üzere, Kurucu meclis adı
verilen anayasa yapımından sorumlu organa üye olarak halkın değişik düzeylerinden temsilci seçmiş
ve hazırlanan anayasayı halkoylamasına sunmak suretiyle de demokratik ve katılımcı bir nitelik
sağlamaya çalışmış olsa da bu durum gerçeği değiştirmemiştir. Bu bağlamda;
1982 Anayasası'nın Danışma Meclisi'nin oluşumuna bakıldığında bir temsil
niteliğibulunmamaktadır. 160 üyenin 120'sini valilerin gösterdiği (Burada temel şart 11 Eylül 1980
tarihinde hiçbir siyasi partiye üye olmamaktır) 3 misli aday arasından MGK seçmiş, kalan 40 üyeyi ise
doğrudan MGK belirlemiştir.
Danışma Meclisi'nce hazırlanan taslak anayasa MGK tarafından istenildiği gibi değiştiriliyor
ve bu tekrar Danışma Meclisi'nde görüşülemiyordu.
Anayasası'nın yapımına hiçbir parti ve partilinin katılımına izin verilmediğinden adeta sahipsiz
bir anayasa olmuştur. Uzun süre anayasa tartışılamamış ve değiştirilememiştir, hatta ilk
değişiklikler ancak 1987 yılında yapılabilmiştir.
1982 Anayasası'nın oylaması öncesi lehte ve aleyhte konuşma yapılması yasaktı ve siyasi
partiler kurulmuş değildi. Buna karşın Kenan Evren sürekli tanıtım konuşmaları yapmaktaydı.
Ancak anayasanın halkoylamasını olumsuz oyları arttıracak şekilde etkilememesi için en ufak
bir ima veya telkin şiddetle cezalandırılıyordu.
B) 1982 anayasası devlet (otorite)-hürriyet (hak ve özgürlükler) dengesinde, devleti önceler:
İnsan hak ve özgürlükleri genelinde, bireyin onuru, hak ve özgürlüklerini güvence altına almak yerine,
temel hak ve özgürlükleri denetim altına alma, sınırlama ve kaldırmayı, devlet otoritesinin inşası ve
bekası için zorunlu görmektedir. Bu itibarla 1982 anayasası:
Özgürlükleri anarşi ve teröre sebebiyet verebilecek bir tehdit olarak görmekte olup,devlet/toplum
bütünleşmesini totaliter bir anlayışla gerçekleştirmek istemektedir.
Birey karşısında devleti öncelemekte ve yüceltmektedir. Bu yüceltmenin bir göstergesi olarakda
devlet idaresinin yargısal denetimine sınırlamalar getirmek ve yargı bağımsızlığını zedeleyecek
hükümler vasıtasıyla hukuk devletinin içeriğini zedelemiştir.
Temel hak ve hürriyetleri korumayı değil, sınırlamayı (kümülatif sınırlama) tercih etmiş,Kamu
Düzeni - Milli Güvenlik -Genel Ahlak ve Genel Sağlık gibi kavramlar bu sınırlamalarda anayasal
gerekçe olarak kullanılmıştır.
Devlet kendisini ve otoritesini anlaşılabilir ve öngörülebilir şekilde yıkıcı- bölücü ve
otoriteyisarsıcı eylemlere karşı koruma altına almışken, aynı hassasiyeti kişiler ve gruplar için aynı
ölçüde göstermemiştir.
Bu haliyle 1982 anayasasının hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı, çağdaş bir demokratik siyasal
sisteme kaynaklık etmesinin beklenmesi pek mümkün görünmemektedir.
C) 1982 anayasası toplumun gereksinimlerini karşılamaktan uzaktır; Anayasalar sadece
yapıldığı dönemin değil, toplumun geleceğe yönelik ortaya çıkabilecek toplumsal, demokratik,
siyasal, hukuksal, ekonomik ve kültürel gereksinimlerindeki değişiklikler de dikkate alınarak
hazırlanması gereken vizyoner metinler olmalıdırlar. Ancak 1982 anayasası, yapıldığı dönemin
ve yapan iktidarın zihniyeti baz alınarak yapılmış olduğundan zaman içinde değişen toplumsal
ihtiyaçları karşılayamaz hale gelmiştir. Bu ihtiyaçların karşılanmasına yönelik olarak anayasa
da değişik dönemlerde tali kurucu iktidarlar tarafından yapılan olumlu anlamdaki değişiklikler
(Özellikle 1995-2001-2004-2007 ve 2010 değişiklikleri) ile anayasa güncellenmeye, insan
haklarına, hukuka ve demokrasiye uygun hale getirilmeye çalışılmıştır. Ancak bu çabalar
anayasayı yamalı bir bohça çevirmiş, anayasanın temel devletçi ve sınırlayıcı mantalitesi
yapılan değişikliklere de sirayet ederek
bu olumlu değişikliklerin işlevselliğini azaltmıştır.
İlk olarak sorulması gereken soru, ülkemizin yeni bir anayasaya ya da mevcut anayasa
üzerinde köklü değişikliklere ihtiyacı var mıdır? Anayasanın sistematik ve bütüncül bir şekilde
tartışılmasını ve çağdaş bir anayasa yapımını amaçladığımıza göre sorunun cevabı “evet” olmalıdır.
Zira mevcut anayasa gerek yapılış şekli gerekse içeriği itibariyle yürürlüğe girdiğinden bu yana
tartışılmakta ve bir takım değişikliklere maruz kalmaktadır. Ancak bu değişiklikler dahi tartışmaları
sona erdirmemiştir. Anayasa gerçek anlamda toplumsal sözleşme belgesi haline gelmeden tartışmalar
devam edecektir. Yeni bir anayasadan anlaşılması gereken kısmı değişiklerden ziyade yeni baştan
yazılacak bir anayasadır. Yeni bir anayasanın yapılması söz konusu olduğunda asli kuruculuk işlevi
ortaya çıkmaktadır. Asli kuruculuk yetkisi hukuksal anlamda sınırsız bir yetkidir. Bu nedenle asli
kurucu iktidarın önceki anayasal ve yasal kurallarla bağlı olmaksızın hareket etme kabiliyetine sahip
bulunduğu kabul edilir. Anayasanın değişiklikler öncesi orjinal metni otoriter ve devletçi bir felsefi
görüş üzerine inşa edildiği daha sonradan yapılan değişikliklerin yani yamaların kendi içinde çelişkiler
doğurması ve temel sorunlarımızdan biri olan anayasa sorunumuzu bütünüyle görmemizi
engellemekte olduğu bir gerçektir.
Türkiye’nin anayasacılık tarihine bakıldığında en son anayasa olan 1982 Anayasası da dahil
olmak üzere anayasaların hiçbiri demokratik serbest seçimlerle gelen üyeler tarafından
hazırlanmamıştır. Bu nedenledir ki, bu anayasaların halkın iradesi ve katılımı ile hazırlandığını
söylemek mümkün görünmemektedir. Türkiye’de anayasaların genellikle “toplumsal bir sözleşme”
olarak kabul görmemesinin bir nedeni de bu olsa gerektir. Halkın iradesini temsil eden bir meclis
tarafından hazırlanacak olan anayasanın halkoyuna sunularak kabul edilmesi, hem ilk olması ve hem
de hakiki bir “toplumsal sözleşme” olması açısından önem arzetmektedir.
Bir askeri darbe ürünü olan 1982 Anayasasının, sırf güvenlikçi bir yaklaşımla hazırlanıp
bireylerin temel hak ve özgürlüklerini ihmal etmesi nedeniyle farklı toplumsal kesimler tarafından sık
sık eleştiri konusu yapıldığı görülmektedir. Anayasalar özünde toplumsal ihtiyaçlar sebebiyle
yapılmaktadır. 1982 Anayasasının ülkenin toplumsal ihtiyaçları dikkate alınarak ve ülkenin geleceği
düşünülerek hazırlandığını söylemek mümkün değildir. Zaten 1983 Genel Seçimlerinin hemen
ardından ülkenin gündemine anayasada değişiklik yapılması gerektiği tartışmalarının (Çiçek, 2013:
20) gelmiş olması bu iddiayı güçlendirmektedir. İlerleyen zaman içerisinde bu istekler daha da artmış,
diğer bir deyişle 1982 Anayasasının toplumsal talepler karşısındaki yetersizliği ortaya çıkmış- ve 1990
lı yıllardan itibaren ise, anayasada değişiklikler değil yeni bir anayasanın gerekliliği sıklıkla vurgulanır
olmuştur. Bu bağlamda il akla gelen örneklerden birisi 1992 yılında TÜSİAD tarafından hazırlanan
anayasa önerisidir, benzer şekilde 2007 tarihinde Türkiye Barolar Birliği tarafından da bir Anayasa
taslağı hazırlanmıştır (Özbudun, 2009: 127). Akılda kalan taslaklardan bir diğeri ise Ergun Özbudun
Başkanlığındaki bir heyete AK parti tarafından hazırlatılmış olan (2007) anayasa taslağıdır.
Bu Anayasa taslağı çalışmaları bize bir anayasaya olan ihtiyacın var olduğunu göstermesi
bakımından önem arz etmektedir. Zaten son 30 yıllık süreç dikkate alındığında, mevcut anayasada 17
kez değişiklik yapılarak, toplam 177 maddenin yarıdan çoğunun değiştirilmiş olması fazla söze yer
bırakmamaktadır. Bu bağlamda, belki de toplumda var olan anayasa ihtiyacının en belirgin göstergesi
2011 yılında genele seçimlere gidilirken 4 (dört) büyük siyasi partinin seçim bildirgelerinde “yeni
anayasa’ya” yer vermiş olmalarıdır (Gönenç, 2011: 2).
2011’de yapılan genel seçimler sonucunda, yeni bir anayasanın gerekliliğine vurgu yapan
siyasal partilerin hemen hemen hepsi de TBMM’de temsil edilmeye hak kazanmışlardır. Seçmen
iradesinin %95’i Mecliste temsil edilmektedir. Bu demektir ki, her hangi bir meşruiyet tartışmasına yer
vermeksizin TBMM’nin ve siyasal partilerin eline mükemmel bir fırsat geçmiş bulunmaktadır. Bir
milletvekilinin veciz sözleri ile ifade edersek “2011 Seçimlerinde ortaya çıkan irade, demokratik
anayasayı hazırlama doğrultusunda siyaset kurumuna verilmiş bir milli emirden başka bir şey
değildir” (İyimaya, 2013: 80). Genel seçimlerden sonra toplanan TBMM, çok fazla zaman
kaybetmeden toplumdan gelen talepler (STK lar v.s) ve partilerin seçmenlere vadettiği “yeni anayasa”
yapma hedefi doğrultusunda Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in girişimi ile bir Anayasa Uzlaşma
Komisyonu kurmuştur.
Bu bağlamda, TBMM’nin asli bir kurucu iktidar olarak sıfırdan bir anayasa yapıp-
yapamayacağı tartışması gündeme getirilmiştir. Bazı düşünürler, asli kurucu iktidarın “hukuk dışı”,
“sınırsız” bir iktidar olduğunu ve olağanüstü dönemlerde ortaya çıktığı gerçeğinden hareket ederek, ancak
ve ancak bu tür iktidarların yeni bir anayasa yapabileceğini iddia etmektedirler. Ne varki, sadece
olağanüstü dönemlerde iktidarı elinde bulunduranların sıfırdan bir anayasa yapabileceğini düşünmek,
meşru yollarla göreve gelenlerden bu hakkı esirgemek (Hakyemez,2013: 216) vicdana ve akla aykırı
bir düşünce olarak görünmektedir. Zaten, bugünkü parlamentonun sıfırdan yeni bir anayasa yapma
hakkı ve girişimi konusunda, siyasal partilerin hiçbiri herhangi bir itiraz dile getirmemiştir. Tam
tersine, parlamentodaki partilerin tamamı Meclis’in sıfırdan bir anayasa yapabileceğini ispatlarcasına,
yeni bir anayasa hazırlamak amacıyla Meclis Başkanlığının girişimi ile oluşturulan “TBMM Anayasa
Uzlaşma Komisyonu”na istenen üçer üyeyi gecikmesizin bildirmişlerdir.
Kurulan bu komisyonun çalışmalarına temel teşkil edecek olan Çalışma usulleri ise aşağıda
belirtilen 15 maddeden oluşmaktadır (http://yenianayasa.tbmm.gov.tr):
Madde 7. Tutanak
Komisyon toplantılarında tam tutanak tutulur. Komisyon bazı hallerde tutanak tutulmamasına karar
verebilir. Toplantı tutanakları üyelere basılı veya CD ortamında ivedi olarak dağıtılır. Komisyon
çalışmaları sona ermedikçe hiçbir tutanak kamuoyuna açıklanamaz.
19 Ekim 2011 tarihinde görevine başlayan komisyon, çalışmalarını 2012 yılı sonuna kadar
tamamlamayı hedefleyerek, kendisine yol haritası olarak nitelendirebileceğimiz 4 aşama tespit etmiştir
(Hakyemez, 2013: 218).
1. Aşama : Katılım, veri toplama ve değerlendirme
2. Aşama : İlkelerin belirlenmesi ve metin oluşturma
3. Aşama : Metnin kamuoyuna sunulması ve kamuoyunca tartışılması
4. Aşama :Kamuoyunda beliren görüşlere göre taslağın gözden geçirilerek teklif haline
getirilmesi
Birinci aşamanın, büyük ölçüde başarıyla tamamlandığını söylemek yanlış olmasa gerektir. Aylarca
halkın ve sivil toplumun önerileri toplanarak çok güçlü bir müktesebat oluşturulduğu anlaşılmaktadır.
Neredeyse, toplumun bütün kesimlerine ulaşıldığını söylemek mümkün görünmektedir. Bu kapsamda
“165 Üniversite, 78 il Barosu, 60 Siyasi Parti,18 belediye birliği, 17 kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşu, 7 yüksek mahkeme, 7 kamu görevlileri sendikaları üst kuruluşu, 6 muhtarlar birliği
dernekleri, 4 işçi ve işveren sendikaları üst kuruluşa posta yoluyla…14.538 dernek,4.000 den fazla
vakıf, 1.700 yerel ve ulusal radyo ve 197 yerel televizyona ise e-posta yoluyla” ulaşılmış, yine
“komisyonun resmi web sitesi üzerindeki görüş bildirme sistemi üzerinden, yeni anayasa konusunda
66015 kişinin” görüşü alınarak 18350 sayfalık bir birikim oluşturulmuştur (Çiçek, 2013: 22-23). Bu
azımsanmayacak bir başarıdır ve bu açıdan bakıldığında 1. Aşama için komisyonu takdir etmek
gerekmektedir.
Ancak, bundan sonra gelen ve en zorlu aşama olarak nitelendirebileceğimiz aşama olan 2.
Aşama yani metin oluşturma aşamasında komisyonun pek de başarılı olamadığı görülmektedir. Hiç
kuşkusuz bu aşamayı zorlaştıran en önemli unsur tüm partilerin görüş birliği ile karar alması kuralının
benimsenmiş olmasıdır.
Tüm partilerin tam bir mutabakatla karar alması elbette ideal olan ve arzu edilen yöntemdir, ne
varki bu komisyonda yer alan partilerin savundukları görüşler (MHP/BDP ve AK Parti/CHP) ve
kırmızı çizgileri dikkate alındığında bu yöntemin pek de gerçekçi bir yöntem olmadığı anlaşılmaktadır.
Belki de öncelikle olamayacakları göstererek, daha sonra mümkün olabilene ulaşmakta bir çözüm yolu
olarak değerlendirilebilir, ama bunun Türkiye’ye kaybettireceği/kaybettirdiği zaman maliyetini de
hesaba katmak gerekmektedir. Bu nedenle Anayasa yapım ve yazım süreçlerinde mutlak anlamda
mutabakat aramaktan ziyade, makul bir çoğunlukla da süreçlere işlevsellik kazandırmak
gerekmektedir.
Dünyadaki örnekler dikkate alındığında mutlak mutabakatla hazırlanan bir anayasaya
rastlamak oldukça zor görünmektedir. En başarılı anayasa yapımı örneklerinden birisi kabul edilen
1978 İspanyol Anayasası bile, uzlaşmacı yöntemler çok etkin bir şekilde kullanılmasına rağmen
halkoylamasında %87.87 oy alabilmiş, seçmenlerin % 32.9 u da oylamaya katılmamışlardır (Özbudun,
2012: 2). Bu bakımdan, ideal olana ulaşmanın imkansız olduğu bir durumda, mümkün olabilen en
geniş mutabakatla yetinmek daha akılcı bir tercih olarak görünmektedir.
Nitekim, çok büyük ümitler beslenerek kurulan ve tam adı “TBMM Anayasa Uzlaşma
Komisyonu” olan komisyon iki yıldan daha fazla bir süre bu iş için mesai harcamasına rağmen, 2.
Aşamayı (metnin oluşturulması) bir türlü tamamlayamamış ve 25 Aralık 2013 tarihinde dağılmak
zorunda kalmıştır. Her ne kadar, büyük çoğunluğu temel hak ve hürriyetlerle ilgili olmak üzere 60 tane
madde (insan onur ve haysiyeti, yaşam hakkı, konut dokunulmazlığı v.s) üzerinde oybirliği sağlanmış
(Kılıç, 2013: 2) olsa bile esas amaca ulaşılamamış ve yazım süreci tamamlanamamıştır. Bu
başarısızlığın en büyük sebeplerinde birisi, belki de birincisi oybirliği yönteminin benimsenmiş
olasıdır. Yine bununla bağlantılı olarak denilebilir ki, partiler arasında temel konulara yaklaşım
bakımından kapanması imkansız ciddi görüş ayrılıklarının belirgin bir hale gelmesi, bu süreci tıkayan
en önemli faktörlerden bir diğeri olarak öne çıkmış bulunmaktadır. Öte yandan Komisyonun, yaptığı
çalışmalar hakkında kamuoyunu yeterince bilgilendirmemesi ve çalışma için net bir bitiş tarihi
belirlememiş olmasının da bu başarısızlıkta rol oynadığını kabul etmek gerekmektedir.
Partiler tarafından komisyona sunulan taslaklar dikkate alındığında bazı başlıklar temel anlaşmazlık
noktaları olarak göze çarpmaktadır. Bunlar, başlangıç kısmı ve değiştirilemez maddeler, vatandaşlık
tanımı, anadilde eğitim, hükümet sistemi, yerel yönetimler (Kara, 2013: 1) ve etnisite ile ilgili konular
olarak belirginleşmiştir.
Değişiklikten sonra, Silahlı Kuvvetler de, tıpkı idarenin diğer organları gibi hürriyeti bağlayıcı
cezalar veremeyecek,
Tedavisi cezaevinde mümkün olmayan ağır hasta tutuklu ve hükümlülerin tedavilerinin cezaevi
dışında yapılmaması, işkence ve zalimane muamele kapsamına değerlendirilecek,
Hürriyetin esas, sınırlamanın istisna olduğu vurgulanacak; tereddüt halinde hürriyet lehine
yorum yapılacak,
İnsan haklarına ilişkin uluslararası antlaşmalarla kanunlar arasında ihtilaf olması halinde,
özgürlükleri daha geniş yorumlayan norm uygulanacak,
TBMM’de, grubu olan her siyasi partiden eşit katılımla siyasal etik komisyonu kurulacak,
Meclis görüşmeleri sürekli açık olacak ve günün her saati canlı yayınlanacak,
Bireysel başvuru yolu anayasada yer alan tüm hak ve hürriyetler için geçerli olacak,
İnsan onur ve haysiyeti, kavram olarak anayasaya girecek, devlete koruması ve saygı
göstermesi konusunda edim yüklenecek,
Özel hayat ve aile hayatının gizliliği kabul edilecek ve bunlara ilişkin yayınlar kişilerin
rızasına bağlı olacak,
Uyuşmazlık
Mahkemesi Uyuşmazlık mahkemesinin tüm üyeleri
(6asil+6 Yargıtay (3+3) ve Danıştay (3+3),
yedek)+1 Genel Kurulunca kendi başkan ve
Başkan üyeleri arasından seçilerek
belirlenmektedir. Başkanı, Anayasa
Mahkemesinin üyelerinin arasından
üye tam sayısının salt çoğunluğu
Anayasa Mahkemesince
görevlendirilir.
Sayıştay
Başkan ve Üyelerinin tamamı TBMM
Genel Kurulu’nun gizli oylamasıyla
seçilir. Üyelerin görev süresi emekli
oluncaya kadar, Başkanın görev süresi
5+5 yıldır.
Yüksek
Seçim YSK Üyeleri Yargıtay (6) ve
Kurulu Danıştay(5) tarafından, kendi üyeleri
7 asil+4 yedek arasından salt çoğunluğun gizli oyuyla
(11 üye)
6 yıl için seçilir.
2 Doğal Üye: Adalet Bakanı+ Adalet
Bakanı Müsteşarı
HSK 4 üye 7 Üyeyi TBMM Genel Kurulu seçer:
( 13 üye) 3 üye birinci sınıf adli 3 üye Yargıtay
(2017 hakim ve savcılar 1 Üye Danıştay
Anayasa arasından, 1 üye birinci 3 Üye hukukçu öğretim üyeleri ve
Değişikliği) sınıf idari hakim ve avukatlar arasından her üyelik için
( Üyelerin savcılar arasından gösterilecek 3 kat aday arasından:
Görev Süresi: 1.Tur:2/3
4 yıl) 2.Tur:3/5
3. İkinci turda en çok oy alan 2 aday
arasından ad çekme usulü ile.
Cumhurbaşkanlığı teşkilatı siyasi ve idari nitelikli çeşitli işleri yerine getiren birçok birimi
kapsayacaktır. Bu teşkilat kamu politikalarının oluşturulması ve uygulanmasında
cumhurbaşkanına yardımcı olmaktan cumhurbaşkanının günlük programının düzenlenmesi ile
basın ve halkla ilişkilerinin yürütülmesine kadar çok çeşitli görevleri yerine getirmektedir.
Başka bir deyişle Cumhurbaşkanlığı teşkilatı içerisinde “kurmay birimler” ile kurumsal ve idari
işleri yürüten “yardımcı birimler” yer almaktadır. Cumhurbaşkanının kamu politikası oluşturma
ve uygulama kapasitesinin geliştirilmesi açısından kurmay birimler önem arz etmektedir. Yeni
yönetim modelinde kurmay birimler olarak ofis ve kurulların ön plana çıktığı görülmektedir.
“Finans Ofisi”,
“Yatırım Ofisi”dir.
Danışma kurulları cumhurbaşkanına ilgili oldukları politika alanıyla ilgili bağımsız bilgi
sunma ve tavsiyede bulunma işlevlerini yerine getirmektedir. Farklı sektör veya politika
konularında oluşturulması planlanan bu tür kurullar kamu politikalarının geliştirilmesi sürecine
ilgili paydaşların katılmasını sağlamaktadır. Bu kurullar çok boyutlu sorunların çözümünde
kurumlar ve sektörler arası iş birliği ve koordinasyona imkan vermektedir.
“Genelkurmay Başkanlığı”,
“İletişim Başkanlığı” ve
ABD’deki “Yönetim ve Bütçe Ofisi”ne muadil bir şekilde ortaya çıkan Strateji ve Bütçe
Başkanlığı ise artık cumhurbaşkanının uhdesinde olan bütçe yapımı ve yönetimi sürecine
odaklanacaktır. Yeni yönetim modelinde başkanlıkların oluşturulmasıyla mevcut yapıda yer
alan ve Cumhurbaşkanlığı veya Başbakanlığa bağlı veya ilgili kuruluş statüsündeki bazı
kuruluşların bir çerçeveye kavuşturulması ve doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlanması
amaçlanmış görünmektedir. (SETAV RAPORU, 2018)
1. “Adalet Bakanlığı”,
2. “İçişleri Bakanlığı”,
5. “Sağlık Bakanlığı”,
Yeni yönetim modelinde öncelikli hedef olarak sistem değişikliği sonrasında ise siyaset
ve yönetimin merkezine yerleşen cumhurbaşkanının kamu politikası oluşturma, uygulama ve
değerlendirme kapasitesinin artırılmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu nedenle cumhurbaşkanına
doğrudan bağlı yapının içinde ofis ve kurulların oluşturulması öngörülmüştür. Bu hamle
başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerin pratikleriyle benzerlik arz etmektedir. Ancak gerek
hangi ofis ve kurulların oluşturulacağına karar verirken gerekse bunların rol ve fonksiyonlarını
tanımlarken Türkiye’nin 2023 hedeflerinin, Türk kamu yönetimi sisteminin mevcut yapısı ve
sorunlarının ve kamu yönetimi alanındaki yeni trendlerin (kurumlar ve sektörler arası
koordinasyon ve iş birliğini sağlama, istişare ve müzakere süreçlerini işlevselleştirme gibi)
dikkate alındığı ve Türkiye’ye özgü bir yapının ortaya çıkarıldığı söylenebilir. Ayrıca genel
olarak –gelişmiş ülke uygulamalarıyla paralel bir şekilde– bakanlık sayısının azaltılmaya
çalışıldığı görülmektedir.
KAYNAKÇA
AKINTÜRK T., Hukuka Giriş, Anadolu Üniversitesi Yayınları, no:1359, Eskişehir, 2009.
BAL, F. “Anayasa Değişikliği Beklentisi”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat, Y.,9, S., 50,
Ankara, 2013, ss:113-128.
COŞKUN, B., Aktaş M. , Başkanlık Sistemi, Ankara, Liberte Yayınları, Ankara, 2015.
ÇİÇEK C. “Anayasayı Değiştirme İradesinden Yeni Anayasayı Yapma İradesine Bir Zihniyet
Değişim”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat, Y., 9, S., 50, Ankara, 2013. ss:19-25.
DİKİCİ M. F., Anayasa Hukuku, İdare Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2002.
GÖZLER K. Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa, 2008.
GÖZLER K. İdare Hukuku Dersleri, Bursa, Ekin Kitabevi Yayınları, Dördüncü Baskı, 2003.
GÖZÜBÜYÜK A. Ş., TAN T., İdare Hukuku, Turhan Kitabevi, İkinci Baskı, Ankara, 2001.
GÖZÜBÜYÜK Ş., Türkiye’nin İdari Yapısı, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 1995.
GÜNDAY M., İdare Hukuku, Anadolu Üniversitesi Yayınları, No: 1467, Eskişehir, 2007.
GÜNDAY M., YILDIRIM T., İdare Hukuku, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2007.
GÜRBÜZ Y., Anayasal Görüşler, Göztepe Yayınları, İstanbul, 1982.
HART, V. Democratic Constitution Making, United States Institute of Peace (USIP) Special
Report. 2003.
İNAL M., KÖSE Ö., Açıklamalı 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, Seçkin Yayınevi,
Ankara, 2007.
İYİMAYA A. “Anayasa Hazırlama Süreci”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat, Y., 9, S., 50,
Ankara, 2013, ss:80-96.
KUBALI H.N. Anayasa Hukuku, Birinci Kitap Umumi Esaslar, İstanbul, 1960.
ODYAKMAZ Z. KAYMAK Ü., ERCAN İ., Anayasa ve İdare Hukuku, İkinci Sayfa - Arıkan
Yayınları, 2009.
ÖZBUDUN E. Yeni Anayasa Ümidi Tükeniyor mu?” Star, Açık Görüş, 18 Kasım 2012.
SETAV, https://www.setav.org/rapor-cumhurbaskanligi-hukumet-sisteminde-ust-kademe-
yoneticileri/27.06.2018.
SEYİDOĞLU H., Ekonomik Terimler Sözlüğü, Ansiklopedik Sözlük, 2. Baskı, İstanbul,
1999.
ŞAHİN E. Kurucu İktidar Politik Bir Yaklaşım, XII Levha Yayınları, İstanbul, 2013.
TAN A. “Yeni Anayasadan Beklentiler” Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat, Y., 9, S., 50,
Ankara, 2013ss:132-143.
ÜLGEN C. 1982 Anayasası, Kanun Metni Serisi, Beta Basım Yayın, İstanbul, 2008.
YAZICI S. Yeni Bir Anayasa Hazırlığı ve Türkiye, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2011.
YILDIRIM T., Vatandaşlık Bilgisi, Anadolu Üniversitesi Yayınları, no: 1065, Eskişehir, 1998.
ELEKTRONİK KAYNAKLAR
www.anayasa.gen.tr. 26.07.2010.
www.idare.gen.tr 28.07.2010.
www.t24. com.tr “Dört partinin kısmi anayasa taslaklarının tam metni” (Erişim Tarihi:
08.05.2014).
www.t24.com.tr/yazarlar/ersan-sen/anayasa-uzlasma-komisyonunun-59-maddeye-ulasan-
son-onerisi,7159)