You are on page 1of 44

6.

versiyon

CAMBAZIN CENAZESİ
iki oyuncu için anlatı metni
Firuze Engin

Cambaz’ın neden öldüğünü sadece iki kişi biliyor.


Nereye gömüleceğini, henüz onlar da bilmiyor...

1.PARÇA
“ Cambaz Rasim İsmet Dün Gece Bu Dünyadan Göç Etti”

Sahne boştur. Sabah ezanı duyulur. Sahnede sabahın aydınlığını andıracak, loş bir
ışık belirir. İki Anlatıcı- Oyuncu sahneye gelirler. Yüzlerinde ve bedenlerinde belli
bir ifade taşımadan, bir süre sabah ezanını dinleyerek seyirciye bakarlar.
İkisi aynı anda nefes alır, döner ve birbirlerine bakarlar.

(Oyuncular, anlatıcı kimlikleriyle BİR ve İKİ ismini taşımaktadır)

BİR - Sabah oldu

İKİ - Sabah oldu.

BİR - Saat 5 Buçuk. (Seyirciye döner) Dün gece, Rasim İsmet Kocaman;
lakabıyla Cambaz Rasim, bu dünyadan göç etti.

İKİ - Merhumu, leğenlerin, ütü masası ve çamaşır askısının durduğu küçük


odaya taşıdılar.

BİR - Bu odada hem de onun namaz seccadesi, takkesi ve taş tesbihleri var.
Yere yatırdılar. Önce kelime-i şehadetle çenesini bağladılar. Üstünü örttüler.
Göbeğine de bir makas koydular.

İKİ - 82 Yaşındaydı. Geride karısı, bir kız bir erkek iki evladı ve iki erkek
torunu kaldı. Biri, oğlu Günay’ın biri de kızı Şenay’ın çocuğu. Birinin adı Ali
Rasim, diğerinin adı Rasim Emre.

BİR -Ali Rasim 14, Rasim Emre 15 yaşında.

Oyuncular, anlatıya Rasim Emre ve Ali Rasim olarak devam eder.

RASİM EMRE

Biz dün gece Aşkları da Vururlar dizisini izlerken dedem kalp krizi geçirip öldü.
Annemle dayım yanındaymış. Sol kolum sızladı deyip birden yere uzanmış. Kalp

1
hastasıydı. Doktoru çağırdık. Başımız sağolsun dedi. Babam geldi. Dayımla ikisi
dedemi namaz odasına götürdüler. Dayımın karısı Marika yengem bana sarılıp
ağladı. Annem ve anneannem fenalık geçirdi. Sonra Marika Yengem toparlandı.
Dayım dedi ki, birinin, pilavı ve zerdeyi yapacak olan kadınlara iş bölüştürmesi
gerekiyormuş. Bütün komşulara haber verdik. Kadınlar geldiler. Bazıları eve
ayakkabılarını çıkarmadan girdi. Babamın amcasının kızı olan Gülbahar yenge
“Ne ayıp şey” dedi. “Neden eve ayakkabılarınızla giriyorsunuz ama?” Ayakkabıyla
giren kadınlar üzüntüden ne yapacaklarını bilmediklerini söylediler. Çok özür
dilediler. Ayakkabıyla girenlerden biri de eskiden arka mahallede oturan Dişlek
Dilek Teyze. Şimdi Vefa Köyünde yaşıyorlar. Kendisi hakkında kötü
konuşulmasını hiç istemez. Hemen kapı eşiğini silmek istedi. Fabulosonun yerini
sordu. Gülbahar Yenge utandı “Ay silesin diye söylemedim Dilek” dedi. Dilek
Teyze de “Biliyorum komşum, ama silelim yani, ölü var, eve mikrop girmesin”
dedi. Dilek Teyze ölü deyince herkes aynı anda ağlamaya başladı. Öyle birden
bire de söylenmez ki. Dişlek Dilek Teyze yer bezi almak için banyoya girince,
babaannem baygın halde yattığı koltuktan kalktı. “Gülbaahaaar, banyodaki beyaz
bezleri yer bezi zannetmesinler yavruuum, onlar Rasim Amcanızın temiz abdest
bezleri” dedi. Sonra da üzüntüden fenalık geçirdi.

ALİ RASİM

Biz Yapıldak kasabasında yaşıyoruz. Dedem, Yapıldak’ta çok sevilen, en sevilen


kişidir.
Bu güne kadar üç kere muhtarlık yaptı. Belediye meclisi üyeliği de yaptı. Ama
sonra belediye başkanına kızıp istifa etti. Yapıldak Beldesini Koruma ve
Zenginleştirme Derneği’ni dedem kurdu. Ayrıca Zeytin Ağaçlarındaki Halkalı
Lekelerle Mücadele Birliğini de o kurmuş. Bu civardaki bütün zeytin ağaçlarını,
yaprak dölü zararlılarından tamamen kurtarmış. Aynı zamanda Kore Savaşı
gazisidir. Gazi madalyası bile var. Dedem çocukken, Atatürk Yapıldak’a gelmiş ve
dedemi kucağına oturtmuş. “Gözleri aynı bizim İsmet’e benziyor, maşallah”
demiş. Bunun üzerine büyük dedem hemen nüfusa gitmiş, Rasim dedemin adını
Rasim İsmet olarak değiştirmiş.
Bir defasında bahçemizdeki bütün ağaçlara, bıçakla kazıyarak Merve yazmıştım.
Dedem de beni dövmüştü. “Bu ağaçlar senin baban yaşında puşt!” demişti.
Bir keresinde çok sinirlendiğim için ben de babama “puşt” dedim. Dedem
babama puşt dediğimi duyunca o da bana sinirlendi. “İnsan babasına puşt der mi
saygısız pezevenk!” diye bağırdı. Beni cezalandırdı; namaz odasına kilitledi, iki
gün dışarı salmadı. İki gün boyunca içimden ona pezevenk dedim. Ama dedem
çok iyi bir insandı.

Dün gece, Gülbahar Yenge’yle Dişlek Dilek Teyze banyoda yer bezi bulamadılar.
Annem onlara benim Sagopa Kajmer tişörtümü verdi.

İKİ - Rasim İsmet çok iyi bir insandı. Torunlarının bütün futbol maçlarını
izlemeye giderdi.

BİR - Rasim İsmet çok iyi bir insandı, iki torununun da doğumunda bahçeye
birer meyve ağacı dikti. Ağaçlara tırmanılmasına hiç karışmazdı. Çocuklar yemişi
ağaçtan yemeli, derdi.

2
İKİ - Çocuklara yüzmeyi o öğretti. İlk diş fırçalarını, ilk kumbaralarını o aldı.

BİR - Bayram harçlıklarını hep o verdi.

İKİ - Rasim İsmet çok iyi bir insandı. Fakir fukarayı kollardı. Kasabanın delisi
kimsesiz Püskül’e, hergün üç öğün aş verirdi.

BİR - Dindardı. Ama rakısını da içerdi. Çakırkeyf oldu mu, davudi sesiyle
Rumeli türküleri söylerdi.

İKİ - (Neşeli neşeli söyler) Arda boylarında sarı karıncaaa...Nerelere varayım


sabah olunca..Nerelere varayım sabah oluncaa...Alıverin feracemi annecim
giysiiiin... O gıymatlı Ismayıl’a kendisi gitsiiin.. O gıymatlı Ismayıl’a kendisi
gitsiiin..

BİR - Cambaz Rasim İsmet, dün gece bu dünyadan göç etti.

2.PARÇA
“Yapıldak, bir cennet beldemizdir”

Arkada, kasabanın haritasının- yerleşim planının olduğu bir harita ya da çizim


vardır. İKİ Bu çizimin önüne gelir. BİR, TRT belgeseli tonuyla kasabayı anlatmaya
başlar. İKİ, BİR’in tarifine göre arkada kasabanın haritası/görünüşü üzerinde
anlatılanları gösterecektir. Bu çizime daha sonraki bölümlerde başka evler ve
kişiler eklenerek, seyircinin girip çıkan karakterleri ve olayların geçtiği mekanları
kolay hatırlaması sağlanabilir.

BİR - Yapıldak. Güzel ülkemizin bir cennet beldesidir. Sırtını, Leylek dağına
dayamış olan Yapıldak, dağ ve deniz arasında şirin bir kasabadır.

İKİ, dağı ve kasabanın hudutlarını gösterir / ya da çizer.

BİR - Leylek dağının tepelerinden doğan İbrik Çayı, kısacık bir yol kat ederek
Yapıldak’tan denize dökülür ve beldenin tam ortasından geçer. İbrik çayı,
tertemiz bir su kaynağıdır.

İKİ, kasabanın ortasından geçen akarsuyu çizime ekler/ ya da gösterir.

BİR - Yapıldak Beldesi; zeytinlikleri, meyve ağaçları, yamaçlardaki üzüm


bağları, tertemiz denizi ve güler yüzlü insanlarıyla adeta yer yüzünde bir
cennettir.

İKİ - Rasim İsmet’in ailesi, işte bu cennetin en güzel köşesinde, deniz


kıyısındaki şu büyük arazide yaşıyorlar. Arazinin içinde hem meyve ağaçları ve
zeytinlik, küçük bir bostan; hem de üç ailenin evi var.

BİR - Şurası Rasim İsmet ve karısı Şerefe’nin evi.

3
Çizim üzerinde gösterirler

İKİ -Şu evde kızı Şenay, kocası Tayfun ve oğlu Rasim Emre’yle yaşıyor.

Çizim üzerinde gösterirler

BİR - Şu evde de, oğlu Günay, karısı Marika ve onların çocuğu Ali Rasim
yaşıyor.

Çizim üzerinde gösterirler

İKİ -Burada bir duralım.

BİR - Duralım. Bu rivayete göre Yapıldak, yıkıldıkça yapılmış olan yer


demekmiş. Güzelliğinden ötürü kerelerce düşman işgaline uğrayan kasaba her
defasında yerle bir edilmiş ve her defasında kurtarılıp yeniden inşa edilmiş.

İKİ - Bugüne kadar kimsenin gözüne çarpmayan bu kendi halindeki kasabaya


bir kaç yıldır müteahhitler dadandı. Yapıldak’ı güzide bir tatil beldesine
dönüştürmek için belediye başkanına diller döküyorlar.

Belediye başkanı ağır ağır konuşan sinir bir tiptir.

BELEDİYE BAŞKANI- Ben, bir başkan olarak isterim ki güzel kasabamız bir
turist cenneti olsun. Ama, beldemizin bazı sakinlerine bu vaziyetin hoşluğunu
anlatmak zor.
Bakın, Cambaz Rasim İsmet, adam, bütün iyi niyetimize taş koydu! Tutmuş,
benden habersiz, kıyıda arsası olan kasabalıya toplantı tertip etmiş. Babanızın
mirasını ele yedirmeyin diye hepsinin altından girmiş, üstünden çıkmış. Bazısı
kurana el basmış diyorlar. Ne yapayım? Ben bu geri kafalı insanlara modern
yaşamı nasıl anlatayım? Cambaz, iyi insandı rahmetli. Çok geri kafalıydı ama..
Milleti, nice güzellikten böyle böyle mahrum etti.

İKİ - Belediye başkanının böyle yakındığına bakmayın. Kasabada arazisini


müteahhitlere satmaya hevesli olanlar da var. Ama, bu güne kadar pek seslerini
çıkaramadılar.

BİR - Bütün bunların bir önemi var tabi.

İKİ - Rasim İsmet’in ölümünün bir nedeni var!

3.PARÇA
“Rasim İsmet’in Ölümü”

İKİ - Tık tık tık!

BİR - Kim o?

İKİ - Ölüm.

4
BİR - Dün, Recep ayının 27. Gecesiydi. Yani Miraç kandiliydi.

İKİ -Rasim İsmet, abdeste girdi ve namaza durdu.

RASİM İSMET - Ya Rabbi, rıza-i şerifin için niyet eyledim namaza. Bu gece yedi
kat gökleri ve bütün esrarını göstererek muhabbetin ile müşerref kıldığın sevgili
Habibin Resul-i Zişan Efendimiz hürmetine ben aciz kulunu afv-ı ilahine, feyz-i
ilahine, rıza-i ilahine mazhar eyle.

İKİ - Oğlu Günay ve kızı Şenay, bir konu konuşmak için gelmiş, yan odada
babalarını bekliyordu.

Günay ve Şenay fısır fısır konuşmaktadır.

ŞENAY - Abi lafa sen gir. Ben sana destek olurum.

GÜNAY - Kızım! Seni benden daha çok sever. Sen yumuşak yumuşak başla, tatlı
tatlı anlat...

ŞENAY - Ne diyeyim?

GÜNAY - Yav işte... Tayfun’un kredi borcundan gir.

ŞENAY - Tayfun’un kredi borcundan olmaz! O borcu kapattık biliyor.

GÜNAY - Haa..

ŞENAY - Sizin ihtiyaç kredisinden gireyim.

GÜNAY - Boşver boşver, kredilerden girme!

BİR - Receb-i Şerif'in 27. gecesi olan bu gecede yatsı namazından sonra 12
rekat Hacet Namazı kılınır.

GÜNAY - Ya adam bize ne anlattıysa onu söyleyelim. Dört tane ev


veriyorlar diyelim.

ŞENAY -Parayı da söyle.

GÜNAY -Hah! Böyle böyle de bir para veriyorlar diyeyim.

ŞENAY - Zeytinleri kesmeyecekler dersin.

GÜNAY - İşte onu sen söyle Şenay. Zeytinleri kesmeyecekler de. Bizim
evleri de bostan tarafından verecekler de.

BİR - Hacet namazında her rekatte Fatiha-i Şerife'den sonra 10 İhlas-ı Şerif-
Kulhü okunur. 2 rekatta bir selam verilir.

5
GÜNAY - Ya zaten şey diyelim... Yani şey demeyelim de..

ŞENAY - Ha, şeyi demeyelim diyorsun.

GÜNAY - Hayır bunları söyleyelim de. Önce bunları söyleyelim de.. Gittik
görüştük diyelim!

ŞENAY -Hah! Gittik görüştük diyelim abi.

İKİ - Bu namazda ihlas-ı şerifeler 100'er tane okunur ya da bu namaz


100 rekat olarak kılınırsa bu namazın feyz ve bereketi ile huzuru ilahiye namaz
borçlusu olarak çıkılmaz.

GÜNAY - Şenay. Sakın sattık demeyelim. Aklımıza yattı diyelim.

ŞENAY - Hah! Öyle diyelim abi. Aklımıza yatıyor diyelim.

İKİ - Rasim İsmet, bir süre önce, kalp ameliyatı geçirmişti. Narkozun
etkisinde uyurken, rüyasında kendini, evlatlarıyla birlikte Kabe’yi yedi defa tavaf
ederken gördü. Yedinci tavafında evlatlarına birer anahtar verdi. Bu sırada Adem
Aleyhisselam’ın tevbesini kabul eden Rabb’ın sesini duydu.

BİR - “Ey Adem seni bağışladım! Senin neslinden bana dua ile yalvaran olursa,
onun günahlarını da bağışlarım. Bütün sıkıntı ve kederlerini giderip gönlünden
fakirlik korkusunu çıkarırım. Onlar istemese de dünya ve dünyalıklar
kendiliğinden onlara gelir!”

İKİ - Rasim İsmet evinin olduğu bu araziyi vakt-i zamanında bir Rum’un
elinden haraç mezat üç kuruşa satın almıştı.

BİR - Fakat gönlü Allah korkusuyla kaplı olduğu için, bu günahın elbet bir
vebali olacak diye yıllardır tedirgindi.

İKİ - İşte hasta yatağında gördüğü o rüyayı, yorumladı ki : Allah ona seslendi.
“Rasim İsmet! Ben senin hem günahını hem canını bağışlıyorum; sen de mülkünü
evlatlarına bağışla!” dedi.

BİR - Uykusundan uyanıp iyileşince iki çocuğunu alıp doğru tapuya gitti. Hem
evleri hem bahçeyi onlara devretti.

İKİ - Tam iyileşti derken, bir gece Rasim İsmet’in vücudunu ateş bastı. Her
yerinde yaralar çıktı. Aniden uykuya daldı. Haftalarca uyudu.

BİR - Doktorlar, bu artık ölüm uykusudur dediler. Mümkünü yok


uyanmayacağını söylediler.

İKİ - Ama Cambaz bu uykudan da uyandı.

6
Cambaz Rasim’in aniden uyanışını görürüz.

RASİM İSMET- Şerefe Hanıııım! Bir yımırta kaynatın bana!

İKİ - Cambaz’ın huyudur. Lakabı da oradan gelir. 82 yıllık ömründe, kimbilir


kaç kere ölüme gitmiş, ama her defasında sırattan taklalar atarak dönmüştür.

RASİM İSMET- Yımırta kaynatın bana yımırtaaa...

İKİ - Ölecek zannedilen Rasim İsmet yine ölmedi. Uyandı. Yumurtasını yedi.
Kalktı yürüdü.

BİR - Ama, Cambaz’ın artık uyanmayacağını sanan bu evlatlar...O


arada..Babalarının mülkünü...Bir müteahhitte..Güzelce..Sattılar.

GÜNAY - Şenay. Sakın sattık demeyelim. Aklımıza yattı diyelim.

ŞENAY - Hah! Öyle diyelim abi. Aklımıza yatıyor diyelim.

İKİ - Rasim İsmet sinirden kıpkırmızı oldu.

RASİM İSMET- Ben sizin gelmişinizi geçmişinizi sikeyim! Ben size çalışıp didinip
aldığım bahçeyi veren kafamı sikeyim! Sizin o müteahhite giden ayağınızı
sikeyim! Sizin boğazınıza koyduğum lokmayı sikeyim!

İKİ - Sonra da kolum sızladı deyip birden yere uzandı.

BİR - Torunları yandaki evde televizyon izliyordu. Kara Duvak dizisi en


heyecanlı yerinde bitti. Reklamdan sonra, Aşkları da Vururlar dizisi başlamıştı.
Bu bölümünde, adam, çocuğun kendisinden olduğunu öğrenecekti. Rasim
İsmet’in eviden inleme gibi acı bir ses geldi.

İKİ - Bir takla daha atamadı. Cambaz Rasim, dün gece öldü.

4. PARÇA
“Vefa : Yeni Bir Yaşam Biçimi”

Bu kez, arkadaki çizimin önüne BİR geçer. İKİ’nin anlattıklarını göre çizim
üzerinde gösterecek ya da bunları çizime ekleyecektir. İKİ bir reklam seslendirmeni
tonunda, yapay bir sevinçle anlatır.

İKİ - Yapıldak! Güzel ülkemizin keşfedilmemiş bir cennet beldesi! Leylek


dağının altına serilmiş bağlar ve zeytinlikler içinde denize doğru dökülen bir
ırmak, muhteşem bir doğa; güleryüzlü insanlar! Sizi bu cennetin en güzel
köşesine, Vefa Köyü’ne davet ediyoruz.

BİR çizim üzerinde Vefa Köyü’nü gösterir.

7
İKİ - İbrik çayının batı yakasına kurulmuş olan Vefa Köyü 40 bin metrekarelik
bir alanda size modern yaşamın tüm güzelliklerini sunuyor!
Vefa Beach! Deniz kumuyla kaplanmış olan köye ait Vefa Beach’de, yaz güneşinin
tadını çıkarın! Yarı olimpik yüzme havuzu, açık futbol ve basketbol sahası ya da
oyun alanlarındaki ahşap ve ipli tırmanma merdivenlerinde çocuklarınız spor
yaparken siz de Leylek Dağı’na doğru uzanan jogging yolunda yürüyüş yapın.
Unutmayın, jogging yapanlar dakikada 10 ila 13 kalori harcar!

BİR çizim üzerinde gösterir ve temsili olarak sporları bedeniyle tarif eder.

İKİ - Vefa Köyü evlerinin tamamı laminant mutfak ve seramik zemindir.


Klimalıdır. Evinizin ısısını yaz kış kendi isteğinize göre ayarlayabilir ve
koltuğunuza uzanıp, Kablo Tv ve uydu yayınlarını izleyerek rahatlayabilirsiniz.
Fazla uzaklaşmanıza gerek yok! Alışverişleriniz için Vefa Köyü’ndeki zengin
seçenekli Kros marketi kullanın. Arabanızı en güvenli yere, evinizin otoparkına
park edin. Vefa Köyü’nde yaşıyorsanız, rahat bir uyku uyuyabilirsiniz. 24 saat
özel güvenlikle korunursunuz. Ve size bir müjdemiz var! Vefa Köyü’nde yapılan
sondajlarda termal suya ulaşıldı. Çok yakında jeotermal ruhsatı alacak olan
tesisimizde, mülk sahipleri, yaz aylarındaki mutluluklarını kışın da Spa
merkezimizde yaşayacaklar! Buradaki yaşamı görmeden karar vermeyin! Vefa :
Yeni bir yaşam biçimi!

Reklam tonundaki tanıtım biter.

BİR - Vefa köyü, tuğla ve şarap fabrikasının sahibi Çelebi Haşim’in girişimi ve
belediye başkanının desteğiyle, bir kaç ay önce tamamlandı. Topraklarını veren
aileler de şimdi içinde yaşıyorlar. Mülk sahipleri burada ilk yazını geçirecek.
Artık kasaba ikiye bölündü, Vefa Köyü’nde yaşayanlar ve Yapıldak’ta yaşayanlar!

İKİ - Köye eklenecek yeni bölüm için, Cambaz’ın arazisiyle başlayan kıyı
arazileri çok önemli! Neyse ki bu arazi sahipleri Cambaz Rasim’e yemin verdiler.
Kimse bahçesini, Vefa’nın müteahhitlerine satmayacak.

5.PARÇA
“Rasim İsmet Nereye Gömülecek?”
Hafif bir esinti şeklinde rüzgar sesi duyulur.
(Ya da oyunculardan biri bu sesi çıkarır)

BİR - Saat 8 buçuk. Hafif bir rüzgar var.

İKİ - Adettir. Hava ne kadar soğuk olursa olsun, ölü evinin kapısı bütün gün
açık durur. Neyse ki mayıs ayındayız. Gelini Marika uyandı, Rasim İsmet’in evinin
kapısını açtı. Sinekler girmesin diye, kapının üzerine bir tül perde taktı.

BİR - Cenaze günü dost ve düşman seçilmez. “Kapımız, taziye getiren herkese
açık” demektir bu.

Küçük bir kız çocuğu; Beyza, cenaze evinin kapısındaki ayakkabıları dizmektedir. O
sıraların meşhur bir pop şarkısını söylüyordur.

8
BEYZA- Napardım bilmeeem, seni bir güüün görmesem, sesini bile duymasaaam,
napardım bilmeeem... Bunun teki nerde...Bunun teki nerde...Hah. (Aradığı
ayakkabının tekini bulur) Ne yapardım bilmeeem seni bir güüün... (Ali Rasim’i
görür) Başınız sağolsun Ali Rasim Abi.

ALİ RASİM - Beyza, ne yapıyorsun ayakkabılarla?

BEYZA - Annem sen kapıda dur, gelen gidenin ayakkabılarını dizersin


dedi. Hepsinin teki birbirine karışıyor.

ALİ RASİM - İçerisi kalabalık mı?

BEYZA - (Ayakkabıları sayar) Sekiz, dokuz, on iki, on dört kişi var Ali
Rasim abi.

Ali Rasim terliklerini çıkarır, eve girer. Terlikler ayrı yönlere savrulur. Beyza
arkasından bakar, hemen gidip savrulan terliğin tekini alır.

BEYZA - Napardım bilmeeem. Seni bir güüüün görmeseeem, sesini bile....


(Terlikten gelen kokuyu farkeder, eğilir koklar, yüzünü buruşturur, işine devam
eder) duymasaaam napardııım bilmem.

DİŞLEK DİLEK - Beyza!

BEYZA - Efendim anne!

DİŞLEK DİLEK - Şarkı söyleme kızım, ayıp! Laf ederler.

BEYZA - Tamam. Anne bu ayakkabının teki yok.

DİŞLEK DİLEK- Elleme onu, o ölünün ayakkabısı. İçerde teki.

BEYZA -Tamam. (Anne içeri girer)

BEYZA - Napardııım bilmeeem seni bir gün görmeseeem...

BİR - Beyza’nın annesi Dişlek Dilek, eskiden Cambaz’ın evinin arka


mahallesinde yaşıyordu. Evinin büyük bir bahçesi vardı. Kocası ölünce bahçesini
Vefa’nın müteahhitlerine sattı. Şimdi Vefa köyünde yaşıyor. Cambaz’ın eviyle
Dilek’in evi arasında artık bu modern köyün duvarı var. Dilek, hakkında kötü
konuşulmasını hiç istemez.

İKİ - Ölünün ayakkabısının bir tekini kapıya koydular. Diğer tekini yanına,
cenaze gömüldükten sonra koyacaklar.

BİR - Ali Rasim, Beyza’nın önüne terliklerini fırlattı, gizlice namaz odasına
girdi. Halasının oğlunu gördü.

9
Rasim Emre, dedenin başına çökmüştür. BİR, Ali Rasim olarak yanına çöker.

RASİM EMRE - Göbeğine makas koymuşlar.

ALİ RASİM - (gözlerini kısar dikkatle bakar) Neden?

RASİM EMRE - (Bilmem der gibi dudağını büker)

Ali Rasim ağlamaya başlar.

RASİM EMRE - Yüzünü açıp bakalım mı?

ALİ RASİM - Bakalım.

RASİM EMRE - Ağlama ama. (Örtüyü tutar, durur) Belki de morarmıştır. (Tam
açacakken durur) Gözlüğün nerde?

ALİ RASİM - Evde.

RASİM EMRE - Gidip takıp gelsene. Nasıl göreceksin gözlüksüz?

ALİ RASİM - (korkar) Açma açma! Abdesti bozulur.

RASİM EMRE - Dedemin yüzünü şimdi görürsen bir daha hiç unutmazsın, ona
göre. Ama gözlüğünü taksaydın yaa..

ALİ RASİM - Açma açma!

Rasim Emre, örtüden elini çeker.

ALİ RASİM - Ne zaman gömeceğiz?

RASİM EMRE - Bilmem. Daha mezarı bile kazmadılar.

ALİ RASİM - Bostanın oraya mı gömeceğiz?

RASİM EMRE - Bence sizin evin oraya. Bostanın içinde su kuyusu var. Suya yakın
yere gömülmez.

ALİ RASİM - Bizim evin orda ağaç yok ki!

RASİM EMRE - Ne alaka?

ALİ RASİM - Beni bahçede bir ağacın altına gömün diyordu ya. Bizim evin
orası olmaz.

RASİM EMRE - Bizim evin orası olur.

ALİ RASİM - Sizin evin arkasındaki incir ağacının altı güzel olur.

10
RASİM EMRE - Ihlamurun altı da olur.

ALİ RASİM - O zaman ıhlamur toplayamayız.

RASİM EMRE - O zaman incir de toplayamayız.

ALİ RASİM - Ama artık incir çıkmıyor ki.

RASİM EMRE - Ama bu sene aşı yapmadık ki.

ALİ RASİM - Belki babaannem evin önüne gömülsün ister.

RASİM EMRE - Bence öyle her yerden de görünmesin.

ALİ RASİM - Niye?

RASİM EMRE - Rahat etmez. Aslında en güzeli zeytinliğe gömelim.

ALİ RASİM - Bence de. Orda rahat eder. Makasla beraber mi gömülecek?

RASİM EMRE - (Bilmem der gibi dudağını büker)

BİR - Peki, aslında Rasim İsmet nereye gömülecek?

İKİ - Kayınpederinin bahçeye gömüleceğini duyunca, gelini Marika’nın


gözleri büyüdü. Marika, Rum asıllıdır ama müslümandır.

Marika, rum aksanıyla türkçe konuşan heyecanlı bir kadındır.

MARİKA - Ay! Oğlum, olur mu Allah aşkına? Ev bahçesinde mezar olmaz


anneciğim! Gece mece korkarım ben! Hamileyim, korku iyi değil bana. Ay bir
asprin içeçeğim. Kim dedi, halan mı dedi?

İKİ - Rasim Emre bir koşu gidip anneannesine söyledi. Ama..

ŞEREFE- (yarı baygın ve ağlar haldedir) Oraları hep ekip biçiyoruz be evladııım..
Rahmetliye bahçede huzur olmaz be evladııım.. Hayvanlar toprağını eşeleeer.
Hep yüzünü eve döneeeer... Hep yüzünü eve döneeer... Kim dedi, dayın mı dedi?

BİR - Aslında Rasim İsmet’in evin bahçesine gömüleceğini çocuklara hiç kimse
söylemedi.

İKİ -Ama bunu kendileri de uydurmadılar. Cambaz Rasim, evinin bahçesine


gömülmeyi defalarca vasiyet etmişti.

BİR - Peki, aslında Rasim İsmet nereye gömülecek?

11
6.PARÇA
“Mezarlık Paleleri”

BİR - Kandil günleri ve özellikle kandilin ertesi günü Yapıldak’ta kabristan


ziyareti çok olur. Bu günlerde mezarlık palelerine iş çıkar. Onlar, mezarlıkta
sabahtan akşama ziyaretçi bekleyen, bilhassa çingene ya da arka mahallelerden
gelen göçmen çocuklarıdır.

İKİ - Paleler, mezar ziyaretine gelenlere yardım eder. Yaban otlarını


temizleyip çiçek ekerler, dua ederler... Püskül de işte bu palelerden biridir. Yaşı
hepsinden daha büyük, aklı hepsinden daha geridir.

Püskül, 15-16 yaşlarında aklı noksan, kimsesiz biridir. Bir mezarın başında dua
etmektedir.

PÜSKÜL - Beş ! Bismillahirrahmanirrahim. Kul hüvallâhü ehad.


Allâhüssamed. Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yeküllehû küfüven ehad. Altı !
Bismillahirrahmanirrahim. Kul hüvallâhü ehad. Allâhüssamed. Lem yelid ve lem
yûled. Ve lem yeküllehû küfüven ehad.

Abbas yanına gelir. 9-10 yaşlarında cin gibi bir göçmen çocuğu.

PALE ABBAS -Püskül, bana bak hey, Mezarcı Asan amca yeni mezar açmış
gördün mü?

PÜSKÜL - Gördüm. Bismillahirrahmanirrahim. Kul hüvallâhü ehad.


Allâhüssamed…

PALE ABBAS - Kim ölmüş? Biliyun mu kim ölmüş?

PÜSKÜL- Hı hı.. (duraksar) Kaçta kaldım ben?

PALE ABBAS - 4’te kaldın. İki taneyi de ben okuyım.

İkisi birlikte arka arkaya iki tane İhlas okur.

PÜSKÜL / ABBAS - Bismillahirrahmanirrahim. Kul hüvallâhü ehad.


Allâhüssamed. Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yeküllehû küfüven ehad. Yedi!
Bismillahirrahmanirrahim. Kul hüvallâhü ehad. Allâhüssamed. Lem yelid ve lem
yûled. Ve lem yeküllehû küfüven ehad. AMİN!

PALE ABBAS - Kim ölmüş?

PÜSKÜL - Cambaz Rasim.

PALE ABBAS - Aaaa? Yazık. Kaçta gömülecekmiş?

PÜSKÜL - (uzun uzun düşünür) Bilmem.

12
PALE ABBAS – Aman be! O aile de ep kendi işini kendi yapıyu. Sen niye Cemil
Amca’nın mezarını okuyun? Hiii Kadriye Teyzeler mi geldi? Kaç para verdiler?

PÜSKÜL - Cebime koydum.

PALE ABBAS - Çıkar bakayım. Bana da vercen.

PÜSKÜL - Ih vercem!

PALE ABBAS - İki ihlasını ben okudum kılçık! Ver kuluvalla parasını!

PÜSKÜL - (Köpek kovar gibi) Yürü be! Yürü be!

PALE ABBAS - Ulan Püskül, paraya gelince kafan nası çalışıyu! İyi! Ben de Minnet
Yenge’ye yardım ederim. Zaten o daa çok para veriyu. Gideyim bakayım gelmiş
mi!

Püskül de peşine takılır. Pale Abbas durur.

PALE ABBAS - Sen nereye? Sen dur burda, bir daha oku bu mezarı bak iyi
okumadın. Günah.

Püskül, günahı duyunca hemen mezarı tekrar okumaya başlar.

PÜSKÜL - BİR! Bismillahirrahmanirrahim. Kul hüvallâhü ehad.


Allâhüssamed. Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yeküllehû küfüven ehad.

İKİ - Paleler bilir! Hangi mezarın ziyaretçisi çok olur... Kim hangi mezarda
yatar...Hangi mezarda yatan kimin nesidir. Kimler mezarı yıkansın ister? Kim
sadece su taşınsın ister?

BİR - Ölüm de bir dünya işi. Rahmete giden artık yalnızdır. Rasim İsmet’in ne
anası babası, ne evladı, ne şapkası elbisesi var. Konuşacak arkadaşı, okuyacak
gazetesi, dişleri...Herşeyi bu tarafta kaldı. Bir çukurun içinde, sonsuz uykusunu
uyuyacak.

İKİ - Cambaz Rasim’in aslında hastalıktan ölmediğini, üzüntüden öldüğünü,


şimdilik sadece iki kişi biliyor. Oğlu Günay ve kızı Şenay. Saat 11. Oğlu Günay,
caminin hocasına teçhiz için usul danışmaya geldi.

HOCA İZZET - Şimdi evvala sağlık ocağına götürüp, doktorundan vefat raporunu
ona müteakip defin ruhsatını edinin. Ocaktan gasilhaneye alacağız, ikindiye
yetişeceğiz inşallah.

GÜNAY - Hocam ben bir de size şeyi soracağım. Sağlığında babam diş
yaptırmıştı da.. Dişlerini çıkarıp mı gömmek gerekir, hani Allah nasıl verdiyse
öyle mi toprağa koymalı yoksa...

13
HOCA İZZET - Yok. Dişlerinin çıkarılması icap etmez. Altın dişi var mıydı?
Rahmetlinin bir altın dişi vardı galiba.

GÜNAY - Vardı hocam.

HOCA İZZET - İsrafı önlemek için o dişin alınması lüzum eder.

GÜNAY - Onu da gasilhane de mi aldıralım?

HOCA İZZET - Yo yo... Muammer’i çağırın, ya evde olur ya ocakta, ama


gasilhaneye getirmeden evvel dişi çeneden ayırmalı. .

7.PARÇA
“Vasiyetin Vaziyeti”

Pale Abbas bisikletine atlar / ya da koşar... Ali Rasim, arka bahçe duvarına çökmüş
sigara içmektedir. Telaşla giden Abbas onu görüp durur.

BİR - Minnet Yenge dedikleri, nebatatı çiçeği çok sever. Rahmetli eşinin
mezarına peygamber çiçeği getirmesi için Pale Abbas’a iş verdi.

PALE ABBAS - Alla rağmet eylesin Ali Rasim abi.

ALİ RASİM - Sağol Abbas.

PALE ABBAS - Deden çok mübarek bir insandı, Alla rağmet eylesin.

ALİ RASİM - Sağol.

PALE ABBAS - Minnet Yenge’lerin mezara peygamber çiçeği almaya gidiyum.


Sizinkine de ekelim mi?

Ali Rasim’den ses gelmez.

PALE ABBAS - Ali Rasim Abi? Getireyim mi size de peygamber çiçeği? Annem
satıyu, bir demeti 20 lira.

Ali Rasim’den yine ses gelmez.

PALE ABBAS - Üzülme be ali Rasim abi. Vadesi bu kadarmış. Alla izin verirse
kaçta gömceeniz?

ALİ RASİM - Bilmiyorum mezar bir kazılsın da...

PALE ABBAS - Asan Amca mezarı kazıyı, ben gördüm.

ALİ RASİM - Nereye kazıyor, ben görmedim.

PALE ABBAS - İşte, mezarlığa beya...

14
ALİ RASİM - Yok, buraya bahçeye gömülecek.

PALE ABBAS - Yoook. Mezarlığa gömceeniz. Ordan geliyum beya. Accık kazmış.
Bir saatlik işi var. Ya da bir buçuk saat. Alla rağmet eylesin.

ALİ RASİM - Hayır ya..Eve gömeceğiz.

PALE ABBAS - Yoook. Mezarlığa gömeceeniz. Sabaa babanlar gidip yer


seçmişler. Burda sigara içme abi, ep görünürsün burdan.

ALİ RASİM - (Sigarasını atar) Allah allah!

PALE ABBAS - Ben peygamber gülü almaya gidiyum, size de gettireyim mi?
Mezara koyarsınız.

Ali Rasim onu dinlemez, gider. Abbas, yerden sigara izmaritini alır. Nefes çeke çeke
gider.

BİR - Vasiyetin vaziyeti kötü. Pale Abbas, mezarın yerini Ali Rasim’e
yumurtlayınca, Cambaz’ın torunlarını bir sıkıntı sardı.

Bu sefer iki oğlan yanyana sigara içmektedir.

RASİM EMRE - Olmaz ki ya! Bahçe varken niye mezarlığa gömecekmişiz Ali
Rasim?

ALİ RASİM - Ama annem de bahçede olmaz dedi. Geceleri korkarım ben dedi.

RASİM EMRE - Ne yapalım! Vasiyeti var! Vasiyeti çiğneyecek halimiz yok ya!

ALİ RASİM - Herhalde oğlum!

RASİM EMRE - Dedem öyle istediyse öyle!

ALİ RASİM - Herhalde yani!

RASİM EMRE - Allah allah!

8.PARÇA
“Tabut”

BİR - Saat 11’i çeyrek geçiyor. Rüzgar perdeleri havalandırıyor.

BEYZA - Napardım bilmeeem seni bir gün görmesem, sesini bile


duymasam napardım bilmeeem..

15
BİR - Kapıda yirmi beş çift ayakkabı var. (Beyza’ya) Şşşt! Cenazeyi
almaya geliyorlar.

İKİ - Girişteki sineklik örtü çıkarıldı. Erkekler besmele ile eve girdiler.
Yapıldak’ın delikanlıları boş tabutu namaz odasına getirdi. Kasabanın hem dişçisi
hem de fenni sünnetçisi olan Sefer Muammer, ölünün yanına diz çöktü. Başına
sarılan çene bağını açtı. Rasim İsmet’in çenesi artık kaskatı olmuştu. Sefer
Muammer, ağzın içini görebilmek için alt çeneyi iki eliyle sıkıca tutup aşağı çekti
ve çeneyi kırdı. Altın dişi buldu. Azı dişi pensesiyle 3-4 kere vurdu, dişi iyice
gevşeti. İnce penseyle de çekip aldı. Dişi, damadına verdiler.

Tayfun, her daim ağzında sakızla gezen, sakızı ağzında dolaştıra dolaştıra konuşan
bir tiptir.

ALİ RASİM - O ne enişte?

TAYFUN - Dedenin dişi..

ALİ RASİM - Enişte ya, seninle bir şey konuşmamız lazım.

TAYFUN - Dur Ali Rasim, dur!

ALİ RASİM - Ama çok önemli enişte.

TAYFUN - Evladım! Hanımlaaar, yüz bezini verin.

BİR - Cambaz Rasim, dün geceden bu yana kaya gibi ağırlaşmış. 6 kişi
bir gayretle kaldırıp içine örtü serilmiş tabuta koydular. Örtünün artan
kısımlarını gövdeye sardılar. Şerefe Hanım elinde kenarları dantel işli beyaz bir
bezle namaz odasının kapısına geldi. Bezi damadına verdi. Rasim İsmet’in yüzüne
koydular, tabutu kapattılar.

İKİ - Tabut omuzlara kalkmış evden çıkarken, kasabanın divanesi Püskül,


Cambaz Rasim’in en sevdiği türküye girdi. Kimse de Şşşşt! Diyemedi.

PÜSKÜL - (Ağır ağır söyler) Uyan uyan İrrecebim ben gidiyoooruum. Bu


çarıklı dünyayı terk ediyoruuum.. Bu çarıklı dünyayı terk ediyoruuuumm... Arda
boylarına ben kendim giittim.. Dalgalar vurunca can teslim ettiiiim. Dalgalar
vurunca can teslim ettiiiim...

9.PARÇA
“Kadınlar “

BİR - Tabut sağlık ocağına taşınırken, komşu kadınlar yaptıkları yemekleri


cenaze evine getirdiler.

İKİ - Cenaze evi; türlü tuhaf muhabbetin yeri..

16
DİŞLEK DİLEK- Habibe Teyze. Sen beni dinle. Görümcemin kayınvalidesi
yaptırdı, 1750 lira verdiler, sana çok demiş.

İHTİYAR HABİBE – İşte iyi doktor dediler. Gittik. (Bacaklarını ovuşturur)

DİŞLEK DİLEK – Nerde bu; fakültede mi?

İHTİYAR HABİBE - Maynanesine gittik.

DİŞLEK DİLEK- Hayır! Şehirdeki Fakülteye gideceksin. Bak, ben doktorun adını
da vereceğim sana. Bizim Vefa’dan komşumuz. Yani yazlığı iki yan evimizde, çok
yakın ahbabımız olur. Bir bacağı 20 dakikada yapıyor. İki tık tık bir şık şık. İki
bacak 1750 lira. Ameliyattan sonra bol bol yürümen lazım ama...Yürümezsen
olmaz.

İHTİYAR HABİBE - İşte yürüyemiyorum ki!

DİŞLEK DİLEK- Ameliyattan sonra diyorum.

İKİ - Saat 12. Kapıda 30 çift ayakkabı var.

BEYZA - Marikaa Teyzeee! (beklerken şarkısını söyler) Napardııım


bilmem seni bir gün görmeseeeem. Marika Teyzeee! (Beklerken şarkısını söyler)
Sesini bile duymasaaaam.

MARİKA - Efendim?

BEYZA - Minnet yenge güzel koksun için sardunyalarını getirmiş


nereye koyalım diyor?

MARİKA - Ne sardunyası ayol?

BEYZA - Rahmetliye güzel koksun diye dedi.

MARİKA - Rahmetlik çıktı evden. Doktor kağıdı almaya götürdüler.


Allah allah! Ne sardunyası şimdi!

BEYZA - Bilmiyorum öyle dedi. Napardııım bilmeeeem seni bir gün


görmeseeeem...

BİR - Çiçekleri getiren Minnet yenge, dudağına sürdüğü kırmızı


rujuyla meşhurdur.

MİNNET YENGE - Aaa hiç tazelemem. Sabah sürerim akşama kadar çıkmaz!

BİR - Çakmaksız ekleme sigara içer. Ruju çıkmasın diye, sigarayı


dudağının içiyle emer.

17
Minnet yenge, önünde taş arabası, arabada çiçekler, elinde sigarası kapıda
bekliyordur. Dudakları dışarı çıkıktır. Konuşma boyunca habire sigarasından fırt
çeker.

MİNNET YENGE - Başınız sağ olsun Marika, Allah rahmet eylesin yavrum.
Benim sardunyaların hepsini getirdim.

MARİKA - Hoş geldin Minnet Yenge. Yani, iyi etmişsin de.. Babayı
götürdüler az önce. Çıktı cenaze.

MİNNET YENGE - Olsun size koksun. İçiniz açılır. Bak bunlar sakız
sardunyalarım.

MARİKA - Maşallah çok güzeller.

MİNNET YENGE - Aaa..Geçen sene ektim, iki tanesi var, görme bir buçuk
metre oldu. Onları getirmedim.

MARİKA - Hıı..Maşallah.

MİNNET YENGE - Ekersen aklında bulunsun Marika, çömlek saksıya geçir


hemen. Yaz sıcağı gelince dinlenmeye çekilir bunlar. Yaz sıcağı geçsin,
budamasını o zaman yaparsın. Maşallah kaç aylık oldun?

Dumanı Marika’nın yüzüne üfler. Marika eliyle dağıtır.

MARİKA - Doğuma bir ay var daha.

MİNNET YENGE - Bak gördün mü? Rabbim bir canı alırken bir canı veriyor
yavrum. Ben de bugün rahmetlimin mezarına peygamber çiçeği ektirdim. Siz de
Cambaz’ın mezarına ekin. Mezar için en güzel çiçek o.

MARİKA - İşte, hemen çiçek ekilmiyor ya. Hele bir toprak çökecek...

MİNNET YENGE - Tamam ekeceğiniz zaman diyorum. Hadi ben içeri


geçiyorum, Siz bunları güzel bir yere taşıyıverin. Bebeğine de koksun yavrum.

Minnet yenge kaybolur.

MARİKA - Rasim Emreee ! Hah, gel oğlum şu saksıları cama dizelim.

Rasim Emre ve Marika, saksıları elden ele cama dizerler.

RASİM EMRE - Yenge.

MARİKA - Hı yengeciğim?

RASİM EMRE - Biz babamla konuştuk da..

18
MARİKA - Ne için?

RASİM EMRE - Dedemin mezarı için yenge! Ya evin bahçesine gömmemiz lazım!
Kimsenin vasiyete saygısı yok!

MUKKADDES- Oğlum tamam ama...

RASİM EMRE - Babama dedik, o da dedi ki, dedem ona da söylemiş.

MARİKA - Yani.. Rahmetlik bana da söylerdi tamam da...

RASİM EMRE - Öff! Bunlar ne pis kokuyor ya!

MARİKA - Sus! Minnet Yenge duymasın.

İKİ - Marika ve Tayfun, Rasim İsmet’in gelini ve damadı, bahçede bir köşede
bu meseleyi usul usul konuştular.

MARİKA - Ne yapalım yani şimdi?

Tayfun, yine sakızını çiğnemektedir.

TAYFUN - Vallahi Marika, çocuklar haklı, işin doğusu buraya gömmek.


Sonuçta babanın vasiyeti. Hepimiz biliyoruz.

MARİKA - Ama Tayfun Abi, o işi Günay’la Şenay bilir. Sen damatsın ben
gelin. Bize laf düşmez ki. Sen en iyisi onu Şenay’a sor.

TAYFUN - Haa...Doğru dedin. Git Şenay’ı çağır da bir üçümüz konuşalım


madem.

BİR - Marika, Şenay’ı çağırmak için kadınların oturduğu odaya kafasını uzattı.
Kadınlar dua okuyorlardı.

İki kadının da elinde Yasin kitabı vardır.

DİŞLEK DİLEK - Ente Mevlana fensurna alel kavmil kafirin.


(Es verir. Yutkunur.) -- E’zemellahu ecrekum ve ehsene âzaekum ve ğefere
limeyyitikum

MİNNET YENGE - Aaaa! Hayır geçme! Taziye duasına geçme kızım. Ne


yapıyorsun! Kenzil Arşı okuman lazım.

DİŞLEK DİLEK - Onu kabirden sonra okuyacağım.

MİNNET YENGE -Ama kabir olmaz Dilek. Kabir, elli iki gecesi okunacak.

DİŞLEK DİLEK -Minnet yenge, biz cenaze çıkarken de okuyoruz.

19
MİNNET YENGE -Hayır! Kenzil Arş’ı okuyacağız, Yasin okuyacağız.

DİŞLEK DİLEK - (bozulur) Ama o zaman ben okumayayım yani.

İKİ - Minnet Yenge pek de imanlı bir kadındır. Dişlek Dilek’in


imanını hiç beğenmedi.

BİR - Dilek, kendisi hakkında kötü konuşulmasını hiç istemez.

MİNNET YENGE - Ay keşke düzgün bir okuyucu getirtseydik. Söyleseydiniz


bana...

MARİKA - Aaa niye? Dilek okuyor işte ne güzel.

MİNNET YENGE - Bilmem. Nedret abla gelseydi ya Marika. Yorulmadan da


okurdu.

MARİKA - Olsun ama okuya okuya pişecek. Yapmayın böyle.

İKİ - Dişlek Dilek çok bozuldu. Vefa Köyü’ne taşındı diye çekememezlik
ediyorlar, öyle düşünüyor. Başkası devam etsin diye tutturdu.

MARİKA - Aaa yapma sen de Dilek. Alınganlık etme şimdi. Ne güzel


okuyorsun.

MİNNET YENGE - Yok yok. Şaşırıyor biraz.

BİR - Bacağı sızlayan yaşlı kadın boğazından aşağı koca bir


tükürük indirdi.

İHTİYAR HABİBE - (Bacaklarını ovuşturur) Dilek kızım yavaş yavaş oku. Acele
okuma da tane tane oku; şaşırmazsın yavrum. Kitabı olmayan da yavaş yavaş
dinler.

BİR - Ama Minnet Yenge, inadını sürdürdü.

MİNNET YENGE - Olmaz. Kabiri elli iki gecesi hoca okuyacak. Şimdi Kenzil
Arşı okuması lazım. Bence pek bilmiyor bu usulleri..

MARİKA - Ay karışma Minnet Yenge. Ne okursa okusun. Duanın


zararı olmaz!

MİNNET YENGE -Yavrum. Sen gayrı müslimden dönmesin kızım, bu ince


şeyler önemli ama. Ben onun için diyorum.

Marika bozulur

MARİKA - Şenay nerde?

20
MİNNET YENGE - Şenay fenalık geçirdi. Senin oğlan geldi birşeyler dedi ona.
Yaprak gibi düştü kızcağız. Dışarı çıkardılar. Yazık. Baba acısı. Hiç kolay değil.

10. PARÇA
“Yemin”

BİR - Saat 12.00. Ali Rasim “dedemi bahçeye gömmek lazım ama Hala!”
deyince, Şenay düşüp bayıldı.

Şenay, kocası Tayfun’un kucağına düşer.

ŞENAY - Ay Tayfun..Ay Tayfun tut beni tut...

TAYFUN - Kolonya getirin kolonya.

ŞENAY - (Tayfun’un kulağına fısıldar) Sus. Boşver kolonyayı. Allah aşkına


sakin bir yere gidelim. Bir şey diyeceğim sana. Çok fena...

İKİ - Şenay, Rasim İsmet’i evin bahçesine katiyen gömemeyeceklerini,


çünkü abisiyle ikisinin evi müteahhite sattığını, nihayet kocasına söyledi.

ŞENAY - Sakın annem duymasın!

İKİ - Ama torunlar, çoktan Şerefe’yi de ikna ettiler.

ŞEREFE - (iç çeker) Eh..Madem öyle. Çağırın Günay’ı gelsin. Mezarcı


Hasan’la yer baksınlar bahçeden. Hep ekip biçiyoruz ama...Ağaçların oraya
gömsünler bari..

ŞENAY - Anne olmaz!

ŞEREFE - İşte olmaz aslında kızım. Olmaz Şenay’ım. Hep ekip biçiyoruz.
Ama rahmetlinin vasiyeti..Vasiyeti..vasiyeti... (sayıklayarak ağlamaya başlar)

ŞENAY - Anne, o öylesine edilmiş bir laf. Oğlum niye babaannene böyle
şeyler söylüyorsunuz acılı gününde?

RASİM EMRE - Ama anne! Dayım yemin etmiş!

ŞENAY - Hii.. Yemin ettin mi abi?

İKİ - Etti. Günay iki yıl önce babasına yemin etti. Kasaba meydanında,
Yapıldak’ın düşman işgalinden kurtuluşu kutlanıyordu. Rasim İsmet, memleket
sevdasıyla içtikçe içmiş, bir güzel sarhoş olmuştu.

RASİM İSMET- Yapıldak! Yapıldak! Memleketiiiim. Anamın kucağı!

GÜNAY - Baba! Tamam babacığım... Hadi bir gayret, azıcık daha yürü, eve
gidiyoruz. Şenay siz gidin bahçe kapısını açın!

21
RASİM İSMET- Şenay! Bahçe kapısını açın kızım! Evimize gidiyoruz...

GÜNAY - Evet babacığım, hadi evimize gidiyoruz.

RASİM İSMET- Evimiz! Anamızın kucağı. Çıktık açıııık alınla on yılda her
savaştan! On yıldaaaa on beş milyon geeeenç...

GÜNAY - Ağaca dikkat et babacığım. Ağaç var babacığım.

RASİM İSMET- Gördük len! Ben diktim o ağacı buraya! Beni bu ağacın altına
gömeceksiniz. Tamam mı? Tamam mı Günay?

GÜNAY - Tamam babacığım...

RASİM İSMET- Sakın ha beni, mezarlığa gömmeyin. Bak torunlarım çocuklarım


hepinize söylüyorum. Evimin bahçesine gömeceksiniz.

GÜNAY - Tamam baba.

RASİM İSMET- Yemin et! Yemin ver!

GÜNAY - Yeminle babacığım.. Bahçeye gömeceğiz.

RASİM İSMET- Allah çarpar! Oğlum! Yemin ettin! Bak. Yemin ettin!

GÜNAY - Ettim babacığım. Yemin ettim tamam.

BİR - O gece Günay, babasına yemin etti.

ŞEREFE- Yemin ettin Günay, yemin ettin anneciğim.. Ne edicez oğlum.. Bahçeye
gömeceğiz. Allah çarpar yavrum. Hep ekip biçiyoruz ama...Rahat eder inşallah.

BİR - Günay ve Şenay, şimdi kara kara düşünüyorlar. Bu iş, kasabalı


duymadan, hallolmalı.

İKİ - Rasim İsmet bahçede değil mezarlıkta uyumalı. Çünkü bir kaç hafta
içinde bahçeye dozerler girecek!

11. PARÇA
“Erkekler”

BİR - Saat 1. Öğle sıcağı bastırdı. Rüzgar artık sıcak esiyor. Erkekler, evin arka
bahçesine inen gölgeliğe geçtiler.

İKİ - Cenaze evi; türlü tuhaf muhabbetin yeri..

SEFER MUAMMER - Bak anam! Bu balık, sardalya. Bayat olmasa böyle dimdik
duramaz. Sallanmıyor bile hayvan.. Öyle deyince bön bön baktı yüzüme anacım.

22
İKİ - Az evvel rahmetlinin altın dişini söken Sefer Muammer hem de balığın
en iyisinden anlar.

SEFER MUAMMER - Her türlü anlarım! Ah, Cambaz Dayı şimdi burada olacaktı
be anam. Biz onunla bir gün akşama kadar sardalya sürüsü kovaladık. Heey.. Ama
o zaman kum çekimi yoktu tabi, sardalyayı kiloyla herkes alırdı. Yav bu hafta
gene mi kum çekmişler? Galiba bu sefer iki kilometreden çekmişler.

Çelebi Haşim gevrek gevrek konuşan bir adamdır.

ÇELEBİ HAŞİM - Ama o Vefa Beach’i görme, dökmüşler kumu; Antalya


sahili mübarek!

BİR - Yapıldak’ın sahili taşlıktır. Deniz akıntısı hep Yapıldak sahiline doğru
geldiği için, irili ufaklı bütün taşlar buraya vurur. Ama müteahhitler Vefa köyüne
bir kumsal yaptılar. Kumsala döktükleri kumu, denizin açığından çekiyorlar.

SEFER MUAMMER -Çeksinler, döksünler, boşuna iş anacım! Dalga vuruyor


buraya. İki hafta sonra o kum gidecek gene taşlık olacak.

ÇELEBİ HAŞİM - Gene çekerler! Allah allah, denizde kum mu bitti yahu?

SEFER MUAMMER- Ama dubaları on metreye çekmişler buradan ileri yüzmeyin


diye. Dün belediye hoparlöründen duyuru yapıldı. Açıkta girdap başlıyor demek
ki!

ÇELEBİ HAŞİM - Yav açıkta yüzmeyiveririz. Zaten ben oğlanları Vefa’nın


havuzuna yazdırdım. Mikropsuz su, orada yüzsünler. Cankurtaran da var. Hiç bir
iş gelmez başlarına. Bana bak görüştün mü müteahhitlerle Muammer?

SEFER MUAMMER - Yav salma şunları başıma Haşim Abi! Ben ne satacağım
onlara babadan kalma bağımı?

ÇELEBİ HASAN - Senin hanım bizim hanıma, düşünüyoruz demiş?

SEFER MUAMMER - Ya orada kadınlar lokali var anacım, onu beğeniyor işte.

İKİ - Sefer Muammer’in babadan kalma bağına, öyle bir fiyat verdiler ki
karısının dudağı uçukladı. Eğer Muammer bağı satarsa, orayı Vefa köyüne
ekleyecekler.

SEFER MUAMMER - Anam valla, artık fabrika yerli üzüm almıyor; o da ayrı
mesele. Bu bağlar böyle giderse kurur, he Haşim abi?

İKİ - Çelebi Haşim, kasabadaki iki fabrikanın sahibi. Biri, çok eskiden liman
olan kıyıdaki tuğla fabrikası. Orası limanken, bu fabrika da Rumlarınmış. Taa
Marsilya’dan gemiler gelir, kırmızı tuğla alırlarmış.

23
SEFER MUAMMER - Bir şey desene be Haşim Abi. Bizim bağların üzümünü niye
almıyorsunuz?

İKİ - Çelebi Haşim, müteahhitlerin sırt kaşıyıcısı. Vefa Köyü’nün inşaatında


Haşim’in tuğla fabrikası ihya oldu.

BİR - Haşim’in bir de küçük şarap fabrikası var. Belediye başkanı gizli para
koydu. Fabrikayı büyütüyor. Haşim, Çal karasını Denizli’den, Ada üzümünü
Avşa’dan getirtiyor.

ÇELEBİ HAŞİM- Ben size senelerdir diyorum Muammer. Bunlar hep sofra
üzümü. İyi şarap yapan adama sizin üzümler ya-ra-maz!

SEFER MUAMMER - Ne yapalım? Pazara çıkarsam 10 kilo anca satarım ben


bunu.

ÇELEBİ HAŞİM - Sök oğlum şu bağları sök! Ya temizle zeytin dik, ya da bana
sorarsan ver müteahhitlere... İstersen de hepsini para olarak alma. İşletmeden
hisse iste oğlum. Ev de veriyorlar. Açıkgöz ol biraz!

BİR - Aslında Sefer Muammer’in kafasına yatıyor bu iş. Ama Rahmetli


Cambaz Rasim, bağ kütükleri tarihtir diyerek ona kuran öptürdü.

ÇELEBİ HAŞİM - Siz Cambaz’ın ettiği laflara bakmayın. Bak, Cambaz


rahmetli oldu. Sen bugüne bakacan Muammer. En çok üç sene içinde bu kasaba
turistik yer olacak. (derin bir iç çeker, ensesini siler) Ne oldu yav, rüzgar oldu.
Uçuranlar mı geliyor nedir? E ne yapıyoruz biz şimdi; nereye gömüyoruz
rahmetliyi?

SEFER MUAMMER - Vallaha bahçeye getireceklermiş cenazeyi. Hah! Günay’a


soralım. Günay, gel hele, İskelet buraya mı mezar açacak?

İKİ - Rahmetlinin oğlu Günay kıpkırmızı oldu. Cenazenin bahçeye gömüleceği


söylentisi çoktan yayılmış. Mezarcı İskelet Hasan nerden duymuşsa gelmiş,
zeytinliği kazmaya başlamış bile.

Hasan elinde kürekle çalışmaktadır.

İSKELET HASAN - Günay kardeş ben vurdum buraya küreği! İyi mi burası?

GÜNAY -Dur Hasan ne yapıyorsun?! Ya bilmeden etmeden ne kazıyorsun


hemen? Hay allah! Baya da açmışsın.

İSKELET HASAN - E bana zeytinliğin arkası kazılcak dediler. Nabıcaz, başka


yeri mi kazcaz şindi? Ulan insaf , sabahtan beri iki tane mezar açtım be!

GÜNAY - Bahçeye gömeceğimiz belli değil daha...

24
İSKELET HASAN - Ohooo..Şerefe Teyze bahçeye gömülecek dedi.
Gömülmeyecekse gideyim kabristandaki mezarı bitireyim o zaman!

GÜNAY - Yav dur sen şimdi dur!

İSKELET HASAN - İyi durduk bakalım. İnşallah ikindiye yetiştirirsiniz siz bu


merasimi..

Hasan küreği toprağa saplar.

12.PARÇA
“Cambaz Rasim Bir Rüya Görmüş”

BİR - Saat 1 buçuk. Cambaz Rasim’in çocukları Şenay ve Günay; damadıyla


gelini Tayfun ve Marika verdiler kafa kafaya...

İKİ - Cenazenin bahçeye gömülmemesi için işin aslını bir şekilde söylemek
lazım.

MARİKA - (Hamile karnını tutar) Ayiii...Siz de bu toprağı sattık derseniz


kasabada yüzümüze bakmazlar valla.

GÜNAY - Dur Marika Allah aşkına! Öyle demeyeceğiz tabi.

MARİKA - Ne diyeceksiniz Günay? Adam uykusunda uyurken gitmişler


satmışlar, şunlara bak şunlara! Pirenalar sizi!

GÜNAY - Kız sus! Biri duyacak. Bak Marika, sakın ağzından kaçırayım deme
duman oluruz.

MARİKA - Sanki duyulmayacak. Şenay’la ikiniz atmadınız mı imzayı? Kim


sattı diyeceksiniz?

GÜNAY - Babam sattı diyeceğiz!

BİR - Babam sattı diyecekler! İkindiye bir kaç saat kaldı. Cambaz Rasim’in
çocukları, gerçekle karışık bir yalan uyduracaklar; babalarının hasta yatağında
bir rüya gördüğünü söyleyecekler...

GÜNAY - (Ahaliye anlatır gibi seyirciye bakarak meseleyi anlatır. Anlatırken


üzüntü ve huşu içindedir.) Bir rüya görmüş. Rüyasında Hızır Efendi babamdan
bahçenin tapusunu istemiş. Eğer tapuyu verirsen, bahçeni altın ederim demiş.
Eğer tapuyu vermezsen bahçeni viran ederim, sana da evlatlarına da gün yüzü
göstermem demiş...

MARİKA - Ay kim inanır buna Allah aşkına? Hızır efendi rüyaya girdi mi öyle
fena şeyler söylemez.

25
GÜNAY - Sus Marika! Aaaa... (Seyirciye huşuyla anlatmaya devam eder)
Babam vermek istememiş tabi. Sonra uykusundan bir uyanmış ki, işte
vücudunda o yaralar.

MARİKA - Aaa günaha giriyorsunuz vallahi. Hızır Efendi yara vermişmiş, cık
cık cık!

GÜNAY - Marika! (anlatmaya devam eder) Sonra yine Hızır’ın sesini


duymuş. Ve bir uykuya daha dalmış. Hızır, ona bu bahçenin üstündeki
güzellikleri göstermiş. Ne refah, ne zenginlik. Bütün bu yaralar inadından
Cambaz Rasim demiş. İnadını yen ki evlatlarının istikbali görünsün... Ve babam
uyanınca bizi yanına çağırdı. Vekalet veriyorum ki derhal kız kardeşinle ikiniz
bahçeyi satacaksınız dedi. Biz de anlamadık...

MARİKA - Ay ben bir aspirin içeceğim. Şurama resmen sıkıntı çöktü.

İKİ - Kasaba ahalisi, Rasim İsmet’in bir rüya görüp de hasta yatağında
bahçesini sattırdığını duyunca şaşırıp kaldı.

BİR - Oysa herkes Rasim’e söz vermişti.

ÇELEBİ HAŞİM - Eee... Çelebi Haşim sen ne konuşuyorsun deyip


dururdunuz bana. Bakın görün rahmetli de biliyormuş işini. Kim bilir ne büyük
paraya sattı. Piuuuv. Kossskoca arazi.

HOCA İZZET - Hızır rüyasına görünmüş öyle mi? Hızır efendimiz her şeyin en
güzelini gösterir insana. Müminin hiç şüphesi olmasın ki onun gösterdiği yol
cennet yoludur, refah yoludur. Hayırlısı diyelim.

13.PARÇA
“Rüzgar”

İKİ - Cenaze evindeki herkes bunu konuşuyor. Cambaz Rasim, Hızır’ı


dinleyip bahçesini sattıysa da sattı. Ama vasiyeti bu toprağa gömülmek.
“Yahu, inşaat geçecek üstünden” diyenler var.

BİR - “Yine de vasiyetidir yerine getirmek lazım” diyenler de var.

PALE ABBAS - Ama Cambaz amca ille de bu baaçeye gömülmek istiyudu.

MARİKA - Ama bahçeyi satmış Abbascığım, biz ne yapalım. İnşaat gelecek.

PALE ABBAS - Marika teyze, inşaat gelince sizin baçeye de mi kartsız giremeycez
beya?

İKİ -Bu arada Şerefe Hanım, çocuklarına küstü.

26
ŞEREFE - (ağlar) Adamcağız uykusunda sayrılanmış, siz ne diye hasta
haliyle onu dinleyip evimizi bahçemizi satıyorsunuz?

DİŞLEK DİLEK - Ağlama Şerefe Teyzem. Burası yine sizin eviniz olacak.
Dört daire vereceklermiş. Üç eviniz dört oldu. Bak orada hanımlar lokalimiz de
var. Hadi azcık şu çorbadan iç Şerefe Teyzem.

ŞEREFE - (Başını çevirir) Ihhh. Orucum ben.

DİŞLEK DİLEK - Ay ama bir şey söyleyin Şerefe Teyze’ye. Bu haliyle bir de
Miraç orucu tutuyor. Kız teyzem, üzüntüden bayılacaksın valla. İç şunu azıcık.

İKİ - Cambaz Rasim’i kabristana gömseler, vasiyetini çiğnemiş olacaklar. Evin


bahçesine gömseler, inşaat gelecek, mezarı huzursuz edecek. Saat 2 buçuk.
Şurada ikindiye ne kaldı?

DİŞLEK DİLEK - Günay Abi, siz bence bu işi İzzet Hoca’ya danışın. Bir de
Hoca gelsin Şerefe Teyze’ye şu orucun kazasını söylesin. Ay kadın bayılacak
açlıktan.

İKİ - Günay, Cenazenin teçhizi için yine Hoca’nın yanına gitti. Bu defa caiz
olanı danışacak.

HOCA İZZET - Kat’a! Umumi kabristana gömülmesi icap eder. Siz nerden
çıkarıyorsunuz bağı bahçeyi?

GÜNAY - Şimdi hocam, kendisi öyle bir vasiyette bulunmuştu, bizlerden de


yemin almıştı. Ama aynı zamanda kendisi bahçeyi de sattığı için...

HOCA İZZET - Duydum. Gerçi Hızır Efendimiz buyurmuş ama Cambaz da erken
davranmış, hiç iyi etmemiş. Yarın öbürgün daha çok değerlenecek oralar. Ben
sana diyeyim. Bugün hiçi hiçine satıyorsunuz. Yazık. Satmayın demiyorum
Günay, ama ucuz ucuza da vermeyeydiniz keşke.

GÜNAY - Yani, babam kendisi böyle uygun gördü. Dediğiniz gibi Hızır
Efendimiz de öyle buyurunca.... Hocam, şimdi cenazeyi ne yapalım? Bahçeye
gömsek, diyoruz yarın öbürgün kepçesiydi dozeriydi...

HOCA İZZET - Yav bahçeye gömemezsiniz! Taş devrinde mi yaşıyoruz? Kanun


var. Belediyece tespit olunan umumi mezarlıktan başka yere ölü gömülmesi
yasaktır.

GÜNAY - Ya?

HOCA İZZET - Ne ya, onu diyorum! Umumi Hıfzı Sıhha Kanunu. Madde 211, 218.
Yapılacak işlemler bu maddelerin hükümlerinden müstesnadır. Bahçeye olmaz!
Başımızı yakarsınız Günay!

GÜNAY - Oh.. Hay Allah sizden razı olsun hocam.

27
BİR - Saat üç. Güneş bahçeleri kavurmaya başladı. Fakat rüzgar da artıyor.

İKİ - Pısssst....Pısssst! Pıssssst...Pıst!

BİR - Bu ne?

İKİ - Hanımeli balı ve Akasya! Vefa Köyü’nü çevreleyen duvarın diplerinde


otomatik çalışan koku fıskiyeleri var. Öğleden sonra, akşama kadar belli
aralıklarla köye hanımeli balı ve akasya kokusu yayıyorlar.

BİR - Ortalık sakinledi. Bahçelerde rüzgarın sesi kaldı. Kasabada küçük


çocukları öğle uykusuna yatırdılar. Uyku, ölümün iyi yürekli kardeşi.. Hoca İzzet,
bahçeye gömmek kanuna aykırı dedi. Mezarcı İskelet Hasan, kabristanda yarım
bıraktığı mezarın içine indi. Şimdi, bütün gölgelerde kuytularda gizli gizli aynı
şey konuşuluyor. Cambaz Rasim evini satmış. Cambaz Rasim, bir rüya gördü de
bahçesinden vaz mı geçti? Cambaz Rasiiiim, ölmeden evvel yine takla attı
görüyor musun?

İKİ - Ohooo...Burayı da Vefa Köyü’ne ekleyeceklerse zaten inşaat burnumuzun


ucuna geldi demektir.

BİR - Ben satmam!

İKİ - Ben satarım arkadaş! Artık üzüme para veren yok! Çocuğumun cebine
harçlık diye bağ kütüğü mü koyacağım?

BİR - Şu rüzgar da ne esti be.

Rüzgarın sesini duyarız.

14. PARÇA
“Delikanlılar”

İKİ - Nihayetinde, dedelerinin kabristana gömüleceğini öğrenen Rasim Emre


ve Ali Rasim, herkesten daha şaşkınlar.

ALİ RASİM - En çok dedem karşı çıkardı. İlk önce dedem satmış bahçesini.
Şu ıhlamurları kesmesinler, onlar çok güzel lan.

RASİM EMRE - Ali Rasim. Sonuçta vasiyet vasiyettir. Dedemi yine de buraya
gömmemiz lazım.

ALİ RASİM - Yasakmış.

RASİM EMRE - Yasak masak, gömmemiz lazım.

ALİ RASİM - İzzet Hoca, babama, hapse girersiniz demiş.

28
RASİM EMRE - Gizlice gömsek? Hocanın nerden haberi olacak? (Bir an bakışırlar)
Senle ikimiz yaparız bu işi..

ALİ RASİM - (Bir an düşünür) Hadi lan!

RASİM EMRE - Noldu? Korktun mu?

ALİ RASİM - Ne alakası var lan? Götürüp mezarlığa gömecekler. Camiden mi


kaçıracağız?

RASİM EMRE - Cık! Mezardan çıkaracağız.

ALİ RASİM - Ne zaman?

RASİM EMRE - Gece.. İskelet Hasan evine gidince, ikimiz mezarı açıp dedemi
çıkarırız. Herkesin yatmasını bekleriz, sonra da bizim bahçeye getiririz. Şu
köşedeki ağaçları kesin kesmeyecekler ben sana söyleyeyim. Orası yol kenarı. En
uçtaki ağacın dibine gömeriz.

ALİ RASİM - Ya bir git be!

RASİM EMRE - Kimseye de söylemeyiz. Sadece ikimiz bileceğiz gerçek mezarın


yerini.

ALİ RASİM - Ya git!

RASİM EMRE - Noldu? Korktun mu? Eğer dedemi seviyorsan korkmazsın. Dedem
ne dedi, evimin bahçesine gömülmek istiyorum. O kadar. Ama ne yapıyorlar?
Kimsenin vasiyete saygısı yok.

ALİ RASİM - Ama dedem de gitmiş bahçeyi satmış.

RASİM EMRE - Satmış ama Vefa köyüne eklenince burası yine bizim evimiz
olacak. Sonuçta gene kendi bahçesi.

ALİ RASİM - Annemlere de mi söylemeyeceğiz?

RASİM EMRE - Kimseye söylemeyeceğiz! Delikanlı mısın?

Ali Rasim düşünür.

BİR - Rasim Emre “Delikanlı mısın?” dediği için Ali Rasim 6 yaşında yüzme
bilmediği halde açığa yüzdü. Şimdi dubalar var, açıktan kum çekildiği için kıyıda
yüzülüyor. 7 yaşındayken tırmandığı ağaçtan düştü, 11 yaşındayken bir kızı
kenara çekip pipisini gösterdi, tokat yedi. “Delikanlı mısın?” Ali Rasim bu soruyu
duyduğunda başına bir işler geleceğini artık biliyor.

PALE ABBAS - Ali Rasim abi sigara içer misin?

29
ALİ RASİM - Abbas, nerden buldun lan bu paketi?

PALE ABBAS - Bakkaldan aldım. Minnet Yenge’nin mezar temizliğine yardım


ettim. Peygamber gülü ektik. Büssürü para verdi. (durur, kırdığı potu fark eder)
Ali Rasim Abi, üzülme beya, ölümlü dünya. Başınız sağolsun. Alla size sağlık
versin. Al bir sigara iç.

Ali Rasim paketten bir sigara alır.

PALE ABBAS - Yakayım abi. Üzülme. Gözün aydın. Bir sevdiğin gitti bir sevdiğin
geldi üle düşün.

ALİ RASİM - Kim geldi lan?

PALE ABBAS - Ooo görmedin mi? Merveler geldi beya. Bak, balkona şemsiyeyi
çıkarmışlar.

Ali Rasim, Abbas’ın parmağıyla işaret ettiği tarafa bakar. Gözlükleri olmadığı için
iyi göremiyordur.

ALİ RASİM - Merve de gelmiş mi?

PALE ABBAS - Gelmiş tabi beya. Gözlüğünü taksana da göresin. Balkondaydı az


evel.

İKİ anlatırken, Ali Rasim sigara içerek uzaktaki balkonu görmeye çalışır.

İKİ - Merveler, Yapıldak’a yazdan yaza gelir. Ali Rasim her yaz Merve’ye aşık
olur. Acaba Merve, Ali Rasim’in dedesinin öldüğünü biliyor mu? Herhalde
duymuştur. Belki de bu yüzden erken geldiler...Cenaze için.. Şimdi Merveler,
başsağlığına gelseler. Merve gelip, Ali Rasim’in yanına otursa...

İKİ, Merve olarak Ali Rasim’in yanına oturur. Ali Rasim hayranlıkla ona bakar.

İKİ - Üzgün bir şekilde Ali Rasim’e baksa.

Üzgün bir şekilde Ali Rasim’e bakar.

İKİ - Ve dese ki...

MERVE - Başın sağolsun Ali Rasim.

ALİ RASİM - Sağol Merve.

MERVE - Çok üzüldüm. Duyar duymaz anneme dedim ki, anneciğim hemen
gidelim. Benim Ali Rasim’in yanında olmam lazım. O benim her şeyim.

ALİ RASİM - Öyle mi gerçekten?

30
MERVE - (utanır) Öyle.. Kışın hep seni düşündüm. Facebook’tan
fotoğraflarına baktım.

ALİ RASİM - Niye eklemedin beni? Ekleseydin konuşurduk.

MERVE - Utandım.

ALİ RASİM - Utanma. (Öpmek için Merve’ye doğru eğilir. Merve geri çekilir)

MERVE - Niye öldü deden?

ALİ RASİM - Hastaydı. Hastayken bir rüya görmüş Merve, rüyasında Hızır
Efendi onunla konuşmuş, bu bahçeyi satmasını söylemiş.

MERVE - Eyvah!

ALİ RASİM - Dedem de bu rüyadan etkilenip bahçemizi satmış.

MERVE - Ne diyorsun? O zaman dedeni buraya gömemeyeceksiniz.

ALİ RASİM - Hayır gömeceğiz! Rasim Emre’yi aldım karşıma konuştum. Ne


olursa olsun dedemi bu bahçeye gömeceğimizi söyledim. Delikanlı mısın dedim.
Delikanlıyım dedi. Bir plan yaptık. Bu gece gizlice, hiç kimseye söylemeden
dedemi mezarından çıkaracağız ve şu ağacın altına gömeceğiz.

MERVE - Hii! Ne kadar cesursun Ali Rasim!

Sagopa Kajmer’den “İstisnalar Kaideyi Bozmaz” çalmaya başlar. Merve ve Ali


Rasim, bir süre bakışırlar. Yavaş yavaş birbirlerine yaklaşırlar.
Ali Rasim usul usul onun dudaklarına doğru eğilir. Merve’yi oynayan oyuncu çekilir,
diğerini oyun alanında yalnız bırakır. Rasim Emre karşısında Merve varmış gibi,
gözleri kapalı eğilmeye devam eder.

MİNNET YENGE- Aaaa bu ne gürültü böyle? Ali Rasim? Bu ne bu çalan be


yavrum?

Ali Rasim kendine gelir.

ALİ RASİM - Sagopa Kajmer.

MİNNET YENGE - O ne ayol? Ay kim çalıyor bunu avaz avaz?

Ali Rasim etrafa bakar, sesin geldiği yönü bulur.

ALİ RASİM - Merve çalıyor galiba.. Mervelerden geliyor ses. Merveler gelmiş
de Minnet Yenge. (kendi kendine sevinir) O da Sagopa Kajmer dinliyor.

31
MİNNET YENGE - Ay söyle dinlemesin! Git, cenazemiz var de! Ay bunlar yeni
gelmiş, haberleri yok herhalde. Komşuuu...Kapatın müziği cenaze var cenaze...

Müziğin sesi kısılır.

MİNNET YENGE - Hah! Aaa... Bir de açmış bangır bangır.

Minnet Yenge içeri girer.

BİR - Ali Rasim’e bir cesaret geldi. İki delikanlı, o gece, herkes
uyuduktan sonra, dedelerini mezardan çıkarıp, bahçeye gömmeye karar verdi...

15. PARÇA
“KOKU”

Rasim Emre ve Ali Rasim kazılmış mezarın başındadır.

ALİ RASİM - Hiç derin kazmamış.

RASİM EMRE - Ya gözlüğün yok bir bok görmüyorsun. Kim bilir kaç metre bu
mezar.

ALİ RASİM - Hasan abi burayı kaç saat kazmıştır sence?

RASİM EMRE - Ne bileyim. Ama biz o kadar hızlı kazamayız. Bir de üstüne tahta
koyuyorlarmış, onları filan kaldıracağız. Sonra? Başka ne anlattı Hasan abi?

ALİ RASİM - Gömerken başı kıbleye doğru gömülüyormuş, bir de yan


yatırılıyormuş.

RASİM EMRE - Hangi yana?

ALİ RASİM - Onu sormadım. Çok şey sorup şüphelendirmeyeyim dedim.

RASİM EMRE - Oğlum ne şüphelenecek, aklına bile gelmez. Kıble ne taraf acaba
ya?

ALİ RASİM - Merveyi gördün mü?

RASİM EMRE - Hangi Merve’yi?

ALİ RASİM - Ya Merve işte. Merveler gelmiş.

RASİM EMRE - Ha. O Merve. (aklına bir şey gelmiş) Ban bak! Kazma kürek?

ALİ RASİM - Dedemin bahçe küreği olmaz mı?

RASİM EMRE - Olur. Çok da güzel olur. Kendi küreğiyle atalım toprağını!

32
BİR - Rasim’in mezarlığa gömülmesine karar verildi. Günay’ın babasına
ettiği yeminini Allah huzurunda bozmak için başında ekmek kırdılar.

GÜNAY - Marika, ne dua okuyacağız biz bu ekmeği kırarken?

MARİKA - Ne bileyim Günay! Her gün yemin mi bozuyorum ben? Hanımlara


sorup geleyim mi?

GÜNAY - Dur dur.. Kimseye bir şey sorma! Kimse görmeden halledelim şu
işi.

MARİKA - Bir Fatiha okuyuver bari. Ben kırayım, sen dua oku.

Günay içinden fısır fısır fatiha okumaya başlar. Marika başında ekmek kırar.

MARİKA - Ya rabbi sen benim kocamın sana ettiği yemini affet, yarabbi
babasını kabristana gömüyoruz ki huzuru için, ya rabbi sen onun son evlatlık
görevini kabul et!

Günay’ın yüzü buruşur. Ağlayacak gibi olur.

MARİKA - Ay ne oldu?

GÜNAY - Çok içime dokundu.

MARİKA - Hey allahım! Üzülme. Zaten devlet izin vermiyormuş bak.

GÜNAY - Koskoca adamın itibarını iki paralık ettik.

MARİKA - Eee ağlama ama. Günay? Ağlama ama. Bir asprin vereyim mi sana
iyi gelir, rahatlarsın?

GÜNAY - (ağlar) Ama biz sattık deseydik, kasabalı kim bilir hakkımızda
neler diyecekti? Babanızın andını çiğnediniz diye etmedik laf bırakmazlardı.

MARİKA - E böyle de kabahati ölüye atmak gibi oldu biraz ama..

Günay yine ağlamaya başlar.

MARİKA - Aaa ağlama tamam! Dur ben sana bir asprin vereceğim. Sinirlerin
bozuldu. Al iç şunu. Al bakayım.

Günay asprini ağzına atar. Suyu da içer.

İKİ - Saat 4 buçuk. Kalabalık cenaze namazı için camide toplandı.

BİR - Başınız sağolsun.

33
İKİ - Allah taksiratını affetsin. Allah sizlere ömür versin.

BİR - Başınız sağolsun. Allah evlatlarınıza uzun ömür versin. Başınız sağolsun.
Allah sabır versin.

Paleler uzaktan cenaze merasimine eşlik eder. Namaz hareketlerini yaparken


kendi aralarında fısır fısır konuşurlar.

PALE ABBAS - (Titrer) Tihiii..Püskül! Bu ne biçim rüzgar beya?

PÜSKÜL - Uçuranlar gelmiş.

PALE ABBAS - (Titrer) Uçuranlara daa var ki? Niye geldi böyle erken erken?

BİR - Bu rüzgara uçuran rüzgarları denir. Her yıl bir defa gelir. Bir hafta ya da
on gün sürer. İlk gününde gittikçe şiddetlenir.

İKİ - Tabutu musalla taşından alıp kaldırdılar.

İki anlatıcı, bir tabutu taşır gibi mimler.

BİR - Öyle bir rüzgar esiyor ki, tabutun başı durmadan camiye doğru dönüyor.

Ali Rasim ve Rasim Emre, tabutun başını tutmuştur. İki delikanlının bir süre
ağlayarak tabutu taşımasını izleriz. Konuşma boyunca ağlıyorlardır.

RASİM EMRE - Ali Rasim! Senin tarafa doğru çek biraz.

ALİ RASİM - Çekiyorum...

RASİM EMRE - Oğlum gözlüğün yok görmüyorsun ya..

ALİ RASİM - Görüyorum..

RASİM EMRE - Sen merak etme dede, biz buradayız evelallah.

ALİ RASİM - Biz senin vasiyetini yerine getireceğiz. Toprağını kendi küreğinle
atacağız dedeciğim.

Bir süre daha ağlayarak yürürler ve tabutu indirirler. Kısa bir sessizlik olur.

HOCA İZZET - Ya abdellah! Kul lâ ilâhe illallah. Kul Rabbiyellahu ve diniyel-


İslâmü ve nebiyyi Muhammedün. Aleyhi's salâtü vesselam. Rabbi, lâ tezerhü
ferden ve ente hayrül-varisin.

BEYZA - Anne? Hoca ingilizce mi konuşuyor.

DİŞLEK DİLEK - Yok yavrum arapça.

34
MİNNET YENGE - İzzet Hoca, Türkçe söyleseniz daha iyi değil mi? Rahmetli
arapça bilmezdi.

HOCA İZZET - Pek tabi, söyleyelim efendim.. Ey Abdullah! Ey Zeyneb


oğlu! Hayatında inandığın ve devam ettiğin şekilde: "Eşhedü en lâ İlâhe illallah ve
eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah" şehadet kelimesini söyle.

Hoca İzzet devam ederken İKİ üstüne anlatır.

(HOCA İZZET - Şübhesiz cennet hakdır cehennem hakdır… öldükten sonra


dirilmek hakdır, kıyamet haktır; bunda şübhe yoktur. Yüce Allah kabirlerde
olanları diriltip mahşer yerinde toplayacaktır. Sen hatırla ki…)

İKİ - Ölü gömüldü. Hoca İzzet mezarın başında son telkini verirken etrafa
güzel bir koku yayıldı. Hanımeli balı ve akasya! Vefa Köyü’nün duvar diplerinden
püskürtülen o koku, rüzgar arttıkça kasabanın içine doğru girmeye başladı.

BİR - Koku önce, bahçelerdeki çamaşırlara sindi. Sonra evlerin perdelerine.


Sonra insanların saçına. Sonra, öğle uykusundan uyanan bebeklerin boynuna.

MİNNET YENGE - (Bir yandan sigarasını içer) Aaa ne ilginç ayol. Marika
gördün mü, benim sardunyalar mis gibi akasya kokuyor!

MARİKA - Ay Minnet Yenge bu koku benim midemi bulandırdı ama! Gidip


bir asprin içeceğim, azcık şu helvayı sen karıştır.

MİNNET YENGE - (Bir eliyle sigarasını içer bir eliyle helvayı karıştırır) Hiç de
böyle şey görmedim! Ne güzel koku ayol. (Helvayı koklar) Bu da mı koktu ne?

BİR - En sonunda koku, ölünün helvasına bile sindi.

SEFER MUAMMER - (Elindeki tabaktan helva yer) Anam, hiç de böyle güzel
helva yemedim be Haşim abi! Rahmetlik Cambaz, güzellikler içinde Hak’ka
gidiyor, ne diyeyim!

İKİ - Kokuyu duymayan ev, sokak, bahçe kalmadı. Bir anda bütün kasaba,
hanımeli balının ve akasyanın tatlı kokusuna daldı.

16.PARÇA
“Böcekler”

Ali Rasim, gözlerini kısmış Mervelerin balkonuna doğru bakmaktadır.

PALE ABBAS- Ali Rasim abi! Gördün mü senin Merve’yi?

ALİ RASİM - Daha görmedim Abbas ya, evde değil herhalde.

35
PALE ABBAS - Evde değil beya. Bişey deycem ama üzüntülü günün de daa da
üzülme. Senin Merve Fuat’ın motoruyla geziyu. Az önce iskele tarafından geçtiler
motosikletlen.

ALİ RASİM - Hangi Fuat?

PALE ABBAS - Vefa’ya taşınan Fuat’lar yok mu? Kızanın forsu iyicene artmış.
Tabi babası aldı mütaitlerden parayı, cukkaladı, buna bir motor almış, piiiiv! Kızı
da atmış arkasına. Seninkinde de bi avalar bi avalar. Halı sahada maç varmış
akşam. Bugün Vefa’da misafir günü ya! Orayı götürcek tabi kızı.

ALİ RASİM - Misafir günü ne demek?

PALE ABBAS - Ali Rasim abi, sen de iç bişi bilmuyun! Vefa Köyüne er gün
giremiyusun. Perşembeler misafir günü. İçerdekiler alı saaya, avuza kartıyla
misafir alıyu. Olsun be Ali Rasim abi. Cambaz Amca sizin burayı vermiş nasısa,
seneye sizin burası da Vefa köyü. Senin de kartın olur, nolcak!

BİR - Sitede havuz var, hanımlar lokali var... Ama içeri girmek için kartlı birine
misafir olman lazım.

İKİ - Dişlek Dilek, yanlış okuyorsun diye onu küçümseyen Minnet Yenge’ye
havasını işte şimdi bastı!

DİŞLEK DİLEK - Minnet yenge ben seni bugün misafir ederdim ama kısmet
değilmiş Cambaz Amca öldü, böyle oldu. Haftaya Perşembe işallah hanımlar
lokaline alacağım ben seni. Yalnız sigara içirtmiyoruz bak ona göre! Lokaldeki
hanımlar hiç birimiz içmiyoruz çünkü. (koluna vurur) Ay! Bu böcekler nerden
geldi be?

Kanatlı böceklerin vızıltısı duyulur ya da bir oyuncu bu sesi çıkarır. Arkadaki çizim
üzerinde böceklerin geliş yolunu gösterirler.

İKİ - Bu iri, mavi yeşil kanatlı böcekler Leylek Dağı’ndan geliyor.

BİR - Saat yedi. Git gide artan rüzgar, Vefa Köyü’nden yayılan çiçek kokularını
kasabaya getirince bu kokuyu alan şu tuhaf kanatlı böcekler hızla etrafa üşüştü.

MİNNET YENGE - (sigarasından bir fırt çeker gözleri fal taşı gibi açılmıştır)
Ammaaaan! Kız Marika, bu benim sardunyaların her yerini basmış ya böcekler!

BİR - Böcekler hiç durmadan uçarak geliyorlar. Yatak odalarına, mutfaklara,


kokuyu aldıkları her yere giriyorlar.

BEYZA - Napardım bilmeeeeeeeee... (tıkanır kalır) Anneeaaa!


Ağzımdan böcek girdi!

MARİKA - Şenaaay. Helvanın üstünü kapayın, kapıyı da kapayın kapıyı da.

36
TAYFUN - Marika! Hanımlar! Azcık erkekler içeri girecek, bahçeye çok fena
böcek geldi!

DİŞLEK DİLEK- Ay arı mı bunlar ne bunlar? Mavi mavi yeşil yeşil ayyy!

ÇELEBİ HAŞİM - Yav telaş etmeyin. Gün batınca giderler, karanlıkta önünü
göremez bunlar. Azıcık içerilerde oturun bir şey yok!

BİR - Çelebi Haşim’in dediği gibi oldu. Gün batana kadar böcekler bütün
kasabayı dolaştılar. Gün batarken birer ikişer kayboldular.

MİNNET YENGE - E ne olacak bu böyle? Biz artık gündüzleri evden


çıkamayacak mıyız? Kapı pencere açamayacak mıyız?

BELEDİYE BAŞKANI- Efendim ben başkan olarak gerekeni yaptım Vefa Köyü
yönetimimizle görüştüm, yarından itibaren koku fıskiyelerinin kokusu
değiştirilecek. Çiçek kokusu yerine okyanus kokusu tabletleri konacak.
Fıskiyelerden okyanus kokusu yayılacak.

MİNNET YENGE - Töbe rabbime, o zaman da köpek balıkları gelmez inşallah!

17. PARÇA
“KUM”

BİR – Saat on. Ahali cenazeden sonra, böcek istila edince, Cambaz’ın evinin
içine kapandı.

İKİ - Hoca İzzet, ölünün akşam duasını tamamlayıp vaaza geçti.

HOCA İZZET - Allah hepinizden razı olsun ki melekler gibi dinlediniz. Ey


inananlar ve kardeşlerim, bugün malumunuz perşembeyi cumaya bağlayan
huzurlu ve kutlu gün. Perşembe günü tüm ruhlar yeryüzüne inerler hanelerine
varırlar. Öyle sanıyorum ki Rasim kardeşimiz de bu gece hanesini ziyaret
edecektir. İşte bu nedenden şimdi bizler evlerimize gidelim, kardeşimizin huzur
içinde hanesini ziyaret etmesine müsaade edelim.

Şiddetli Rüzgar sesini duyarız. Ya da bir oyuncu bu sesi çıkarır.

İKİ - Hoca efendi böyle buyurunca, cenaze evi dağılmaya kalkıştı.

BİR - Ama bu sefer de yeni bir fenalık başlamıştı. Uçuran rüzgarı!

İKİ - Ağaçları eğen rüzgar, şiddetlendikçe Vefa Beach’in bütün kumunu


havaya kaldırdı. Sürdü kasabanın üstüne. Kum, rüzgarla beraber evlerin
camlarını ve insanların suratlarını tokatlamaya başladı.

Sefer Muammer zar zor ayakta duruyordur.

37
SEFER MUAMMER - Anaaaam! Anam anam! Yarabbi biliyor da sahile kum
vermiyormuş demek ki!

ÇELEBİ HAŞİM - Yahu Sefer, herşeyi de allaha yormayın be kardeşim!


(Rüzgar tokatlar yere düşer) Ah!

BELEDİYE BAŞKANI- Efendim ben belediye başkanı olarak bu konuyu da site


yönetimimizle görüşeceğim merak etmeyin! Beachimize semiz kum yerine tahta
zemin döşetirsek herhalde bu sıkıntımızı da...Aaaaah...

ÇELEBİ HAŞİM - Hoca efendi, bu kum adamı dövüyor yav! Evimize


gidemeyeceğiz. Rahmetlinin huzurunu kaçırmadan şurada az daha
bekleyiverelim.

BİR - Kumu kaldıran rüzgar, bahçelerdeki çamaşırları uçurdu.

İKİ - Minnet Yenge’nin sabah mezara ektiği peygamber çiçeklerini, saksıdaki


sardunyalarını uçurdu.

BİR - Mervelerin balkonundaki şemsiyeyi uçurdu.

İKİ - Abbas’ın cebindeki paraları da uçurdu!

BİR - İyi kötü, hayırlı uğursuz demeden bir kaç saat içinde, rüzgar ne bulduysa
aldı uçurdu.

İKİ -Yerine de kum bıraktı. Evlerin çatılarına, balkonlara, bağların dibine ve


hayır için Püskül’e verilen yemek tabağının içine.

Püskül, ne yediğinin farkında bile değildir. Bir yandan kum dolu tabağı kaşık kaşık
yerken bir yandan yine türküsünü söyler.

PÜSKÜL - Uyan uyan irrecebim ben gidiyorum. Bu çarıklı dünyayı terk


ediyoruuuum. Bu çarıklı dünyayı terk ediyoooruuum.

İKİ - Püskül, o gece karnını bir tabak kumla doyurdu.

18.PARÇA
Yeni Hayat

İKİ - Gece yarısı. Taziyeye gelen bütün kasabalı, yeni gün başlarken Cambaz
Rasim’in evindeler.

SEFER MUAMMER - Yav bağ bahçe şu kumdan talan olmuştur şimdi. Anam
böceğiydi kumuydu derken bahçe işi hepten zor artık.

MİNNET YENGE - (sigarasını içer) Aslında o koku çok güzel; böceklere bir
çare bulsalar olacak. Bence akasya, okyanus kokusundan filan daha güzel yani.
Haftaya hanımlar lokaline misafir gidersem söyleyivereyim ben bunu.

38
HOCA İZZET - Efendim artık rahmetli Cambaz’ın bu bahçesi de Vefa Köyüne
ekleneceğinden kelli, bizlere de söz hakkı düşer. Hiç olmazsa bizlerin
ihtiyaçlarını temsilen Günay kardeşimiz, gerekli lüzumları en güzel şekilde
konuşacaktır diye düşünüyorum.

ÇELEBİ HAŞİM - Yav Sefer Muammer de bahçesini verse aradan duvar


kalkmış olur. Senin bahçen ırmak kıyısı olduğu için bir şekilde hududu kasabayla
birleşecek Muammer. Daha güzel olacak.

DİŞLEK DİLEK - Yani, ben kendim karşı çıkanlara muhalefet ediyorum


valla. Öyle güzel temiz evler. Bir şekilde sporsa spor, parksa park. Havuzu var,
hanımlar lokalimiz var.

İHTİYAR HABİBE - Ben doktorla tanışmak istiyorum. Sayfiye evi oradaymış


madem, hepimizin doktoru o olsun.

MARİKA - Yani, bakınca bizim kasabada ne güzellik var allah aşkına? Bir
yenilik olsun bir şey olsun. Evlerimiz güzel olsun. Ben kayınpederime
kızmıyorum. İçine doğmuş rahmetlinin.

MİNNET YENGE - Turist de gelsin. Di mi ama? O Spa şeyi açılınca turist de


gelecek.

BİR - Rasim İsmet Kocaman, lakabıyla Cambaz Rasim bu dünyadan göç etti.
Hem de, güya, bahçesini satıp, son taklasını atarak.

İKİ - Cambaz Rasim’in ölümü, herkesi rahatlattı.

BİR - Gelini Marika, o gece, bahçesi için yemin edenlerin başında ekmek kırdı,
kumu kaldıran rüzgardan sersem olanlara asprin verdi.

İKİ - Rasim’in evine yataklar serip, yeni bir hayata uyanmak için allah
rahatlığıyla uyudular.

19. PARÇA
“Mezar”

Rasim Emre ve Ali Rasim mezarın başındadır.

ALİ RASİM - Rasim Emre.. Acaba ölmeden önce, yani mesela ölmeden bir
dakika önce öleceğini anlıyor musundur?

RASİM EMRE - Ne bileyim. Anlarsın herhalde.

39
ALİ RASİM - Bence anlamazsın. İnsan hep yaşayacağını düşünür. Hani bir kere
ben az kalsın boğuluyordum ya; mesela o zaman, öleceğimi de düşündüm tabi
ama, yaşayacağıma acayip emindim.

RASİM EMRE - Ama işte ölmedin. Ölecek olsaydın anlardın.

ALİ RASİM - Yaşlı olsan anlamazsın. Sonuçta yaşlılar daha çok yaşamak ister.

RASİM EMRE - Ama dedem kesin anlamıştır.

ALİ RASİM - Tabi canım, dedem kesin anlamıştır!

RASİM EMRE - Gözlüğün nerde?

ALİ RASİM - Cebimde.

RASİM EMRE - Tamam. Kazmaya başlayınca tak. Çıkarırken yüzünü açıp bakalım
mı?

ALİ RASİM - Bakmayalım abdesti bozulur.

RASİM EMRE - Evet evet hiç bakmayalım. Günah.

Ali Rasim titrer.

RASİM EMRE - Ne oldu lan?

ALİ RASİM - Üşüdüm.

RASİM EMRE - Ne biçim rüzgar esti bugün.

ALİ RASİM - Peki ölüyü mezardan çıkarmak günah değil mi acaba?

RASİM EMRE - Bilmem.

ALİ RASİM - Ya inşaat için zeytinliğin orayı da kazarlarsa?

RASİM EMRE - Dedemin çok kötü huzuru kaçar ha!

ALİ RASİM - Ne yapacağız?

RASİM EMRE - Bilmem.

ALİ RASİM - Çarpılmayalım!

RASİM EMRE - Hiç ellemesek mi lan acaba?

ALİ RASİM - Yani, korktuğumdan değil de, iyice huzuru kaçmasın?

40
RASİM EMRE - Ya bir de annemler burayı mezar bilecek, yazık lan. Ben de
korktuğumdan değil de...

ALİ RASİM - Bişey diyeyim mi. Bir de yeterince derine gömemezsek inşaat
gelince kepçe kaldırır atar valla.

RASİM EMRE - Ya gömeriz gömmesine de..

ALİ RASİM - Oğlum durum böyle olmasa gömeriz tabi de... Yani şimdi
bahçenin neresine inşaat girecek bilmiyoruz ya onun için diyorum.

RASİM EMRE - Sonuçta ne kadar derine gömsek de kepçe girdi mi diyorsun...

ALİ RASİM - Onu diyorum.

RASİM EMRE - Ya sonuçta, bahçeyi kendi satmış yani.

ALİ RASİM - Vasiyetinden vazgeçmiş gibi bir şey.

RASİM EMRE - Aslında bahçe kendi bahçesi oğlum. Kendisi bilir.

ALİ RASİM - Yani! Kendi böyle uygun görmüşse...

RASİM EMRE - Ben hiç üzülmüyorum satıldığına. Daha güzel olacak.

ALİ RASİM - Tabi lan. Spor sahalarına filan rahat rahat gireceğiz yani.

RASİM EMRE - Ya oğlum sen de Merve’ye hiç üzülme lan.

ALİ RASİM - Yok be, ne üzüleceğim!

RASİM EMRE - Seneye yaza sen de alırsın bir motor, atarsın havanı. Mesele halı
sahaysa, motorsa anasını satayım...

ALİ RASİM - Aynen.

Rasim Emre durduğu yerde sallanmaktadır.

ALİ RASİM - Sen de mi üşüdün?

RASİM EMRE - Çok fena çişim geldi.

ALİ RASİM - Yap şuraya.

RASİM EMRE - Çarpılmayayım?

ALİ RASİM - Ne olacak ya, şu kenara yap.

RASİM EMRE - Yok ya, gideyim de ağaçların oraya yapayım.

41
Rasim Emre uzaklaşır. Ali Rasim kendi kendine..

ALİ RASİM - (İç çeker) Merve Hanım. Mesele halı sahaysa, motorsa anasını
satayım... Bizim de dedemiz bizi düşündü evelallah. Güzel dedem benim! Canım
dedem.

PALE ABBAS - Ali Rasim abi!

Ali Rasim korkar.

ALİ RASİM - Hiia!

PALE ABBAS - Korkma abi, benim Abbas! Gözlüğünü tak da bak.

ALİ RASİM - Ne var oğlum ya!

PALE ABBAS - Nası buldum ama seni! Her yerde sizi arıyular. Dedim bunlar
kesin mezarın başına gitmiştir. Gene rüzgar çıkarsa uçarsınız, çok durmayın
dışarda. Rasim Emre abi de mezarlığa işemesin, çarpılcak kalcak.

ALİ RASİM - Oğlum evin barkın yok mu senin, ne geziniyorsun buralarda?

PALE ABBAS - Ne geziniyum bil bakalım. Ali Rasim abi denize gircem! Em de
dubaları geçip taaa açığa gitçem birazdan. Nası girdap var biliyun mu, piiiv! Büle
içine içine alıyu insanı.

ALİ RASİM - Abbas, o dubaları geçmeyin diye koydular oraya.

PALE ABBAS- Biliyum! Siteye kum çekiyular ya, olmuş orası ep girdap. Gittim
yüzdüm geçende. Sıkar mı, git sen de yüz!

ALİ RASİM - Boğulursun salak.

PALE ABBAS - Boğulmam ben. Sen yüzersen boğulursun ama. Sıkar mı yüzmek?

ALİ RASİM - Lan git. Küfrettirme bana mezar başında.

PALE ABBAS - Şaka yapıyum be Ali Rasim abi. Kafan dağılsın. Ama valla yüzcem.
Ali Rasim abi üzülme beya, bir can gitti bir can geldi üle düşün. Bebek duğdu
bebek. Eve koş, annen duğurdu!
Adi bakam, ben yüzmeye gidiyum! Yemişler girdabı! Boğulmam ki ben! Pivvv.

Abbas gider.

20. PARÇA
“Doğum”

BİR – Sabah oldu.

42
İKİ - Sabah oldu. Çocukları bulsun diye gönderdikleri Pale Abbas, girdap
çeken denize açıldı.

İkisi aynı anda nefes alır, döner ve birbirlerine bakarlar.

BİR - Saat beş buçuk. Cambaz’ın evinde uyuyan ahali, Marika’nın sancısıyla
uyandı. Hep beraber, bebeğin doğuşunu dinlediler.

İKİ - Cümleten karar verildi, Cambaz Rasim bu gece hanesini ziyaret etti ve
torununa kendi ruhunu emanet etti.

BİR - Bebeğin adını Rasim İsmet koydular.

İKİ - Rasim İsmet, şu bahçeyi göremeyecek. Zeytinleri, dutları, ıhlamuru


bilmeyecek.

BİR - Halı sahada maç yapacak. Ahşap ve ipli tırmanma merdivenlerine


tırmanacak. Güvenlik kartı olacak. Havuzda yüzecek. Denizde yüzerse
dubalardan ileri gitmeyecek.

İKİ - Sporsa spor, parksa park, doktorsa doktor. Spa mıpa!

BİR - Yepyeni bir hayata doğdu, şanslı sıpa!

Sabah ezanı duyulur...

BİR - Evde bebeğin getirdiği bir mutluluk, dışarıda dünden daha şiddetli bir
rüzgar var.

Minnet Yenge pencereden bakar.

MİNNET YENGE - Aaa Şenay! Kepçeler geldi yavrum.

ŞENAY - Bakayım. Aaa! E bugün gelmeyecekti ki bunlar!

İKİ - Erkenden gelen işçilere, ama cenazemiz var toparlanamadık ki dediler.

İKİ - Evlerden değil de, bir zahmet bahçeden başlamalarını söylediler..

BİR - Makinalar kepçenin başını kaldırdı...

İKİ - Rüzgarı aşa aşa zeytinliğe doğru yürüdü.

İki oyuncu sabah ezanını dinleyerek bir süre seyirciye bakarlar.

BİR - Sabah oldu.

İKİ - Sabah oldu

43
Işık söner.

OYUNCULAR İÇİN KARAKTER DAĞILIMI

BİR
Ali Rasim
Rasim İsmet
Şenay
Belediye Başkanı
Dişlek Dilek
Marika
Püskül
Hoca İzzet
Sefer Muammer
İskelet Hasan

İKİ
Rasim Emre
Günay
Beyza
Şerefe
Pale Abbas
Tayfun
İhtiyar Habibe
Minnet Yenge
Çelebi Haşim
Merve

44

You might also like