Professional Documents
Culture Documents
ORTAÇAĞ-YENİÇAĞ
AVRUPA TARİHİ
Yazarlar
Prof.Dr. Yusuf AYÖNÜ (Ünite 1)
Prof.Dr. Mehmet ERSAN (Ünite 2)
Prof.Dr. Levent KAYAPINAR (Ünite 3)
Prof.Dr. Ayşe KAYAPINAR (Ünite 4)
Prof.Dr. Erhan AFYONCU (Ünite 5, 6 )
Doç.Dr. Uğur DEMİR (Ünite 7, 8)
Editörler
Prof.Dr. Levent KAYAPINAR
Prof.Dr. Erhan AFYONCU
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.
“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Öğretim Tasarımcısı
Doç.Dr. Alper Tolga Kumtepe
Kapak Düzeni
Prof.Dr. Halit Turgay Ünalan
E-ISBN
978-975-06-2752-1
2441-0-0-0-2009-V01
İçindekiler iii
İçindekiler
Önsöz .................................................................................................................. viii
Önsöz
Günümüz dünya’sının pek çok değeri Batı medeniyeti’nin bir ürünüdür. Batı medeni-
yetinin ortaya çıktığı, geliştiği ve yayılma alanı bulduğu zemin ise Avrupa kıtası olmuştur.
Bundan dolayı Avrupa tarihini bilmek demek dünya tarihinin pek çok önemli olaylarıyla
da aşina olmak anlamına gelir. Avrupa uygarlığı, kendi değerlerini geri kalan dünyaya
dayatma konusunda ısrarcı olmuştur. O zaman Avrupa bu gücünü nereden alıyor? Nasıl
diğer kültürlere baskın olabiliyor? Bu soruların cevabını vermek ve Avrupa’yı anlayabil-
mek şüphesiz Avrupa tarihini bilmekten geçmektedir.
Genelde tarihçiler tarafından Avrupa kültürünü oluşturan dört temel özelliğin var ol-
duğu kabul edilir. Bunlar, Antik Yunan kültürü, Roma devlet geleneği, Hıristiyanlık ve
Cermen unsurudur. Ancak Avrupa, her zaman yeni değerler üretmeye de hazır bir toplum
olduğunu tarihi boyunca göstermiştir. Roma İmparatorluğunun batı bölümü 476 yılında
tarih sahnesinden silinmiş olmasına rağmen Roma devlet geleneği ve Roma hukuku, Av-
rupa kıtasını istila eden Cermen kavimleri tarafından benimsendi. Yeni Roma’yı kurmak
için önce Franklar, Roma-Cermen İmparatorluğunu oluşturdular. 843 yılında Frank İm-
paratorluğu parçalanınca bu görev Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu adı altında Al-
manlar tarafından devralındı. Cermen kabileleri, Avrupa’ya savaşçı kültürlerini taşırken
geldikleri bu yeni topraklarda da Hıristiyan dini ile tanıştılar. Ortaçağın büyük bir bölü-
münde Hıristiyanlık, Avrupa’nın birleştiricisi ve en büyük paydası oldu. Avrupa, 8. yüzyıl-
da İspanya’nın Emeviler tarafından fethi ile başlayan İslam dünyası ile olan münasebetle-
rinde Hristiyanlık değerlerini ön plana çıkaran politikalar takip etti. Hıristiyanlığa geçmiş
olan Cermen kabileleri, savaşçı ruhlarını Müslümanlara karşı Haçlı Seferleri ile Avrupa
dışına taşıdılar. Kilise, dini ve siyasi gücünü kullanarak 13. yüzyıla kadar Avrupa’nın şe-
killenmesinde önemli rol oynadı. Ancak kilise, değerlerini her zaman hoşgörü ile yerleş-
tirmedi. Kendisi gibi düşünmeyenleri aforoz etti. Engizisyon mahkemelerinde yargıladı.
Sapkın olarak nitelendirdiği kendi dindaşlarına karşı Haçlı Seferleri düzenleyerek binler-
cesini öldürmekten çekinmedi. Ortaçağın karanlığı tabiri bu uygulamalar için kullanıldı.
Halbuki aynı yüzyıllarda Avrupa kıtasında yer alan Müslüman İspanya’da ise ortaçağın
aydınlığı yaşanıyordu.
14. yüzyıla Katolik kilisesi iki ayrı şehirde iki ayrı papanın varlığı ile girdi. Her bir papa
diğerini ve takipçilerini Hristiyanlığa ihanet etmekle suçluyor ve aforoz ediyordu. Böylece
Avrupa’da yaşayan her Katolik, teorik olarak aforoz edilmiş inançsız durumuna düştü. Os-
manlılar, Avrupa’yı bir arada tutan Katolik kilisesinin bu parçalanmışlığından ve akıl dışı
uygulamalarından çok iyi yararlandı. Osmanlılar, 1354’den 1453 yılına kadarki bir asır-
lık dönemde Balkanların tamamına yakın bölümünü ve İstanbul’u fethetmeyi başardılar.
Osmanlıların başarısı ve Katolik kilisenin adaletten ve akıldan yoksun ortaçağ karanlığı
içinde kalmış uygulamaları, Hristiyanlık dini içinde Reform hareketini gündeme getirdi.
Reform hareketinin sonucunda, Hıristiyanlık içinde Katolik mezhebinin yanı sıra Protes-
tanlık mezhebi de ortaya çıktı.
Önsöz ix
Reform hareketi ve Rönesans akımı birbirini tetikledi. Avrupa, Ortaçağ boyunca unut-
muş olduğu Roma ve Yunan kültürünü Rönesans hareketiyle tekrar hatırladı. Antik Yunan
ve Roma dönemini «klasik» yani en iyi dönem olarak nitelendirdi. Rasyonalizm ve aklı
esas alarak sanata ve bilime yöneldi. Kısa sürede Avrupa, sanat ve bilim alanında teknik
yeniliklerin sistemli olarak kayda geçirildiği ve üniversiteler kanalıyla bu bilgilerin yeni
nesillere aktarıldığı ve yeni bilgilerin üretildiği bir kıtaya dönüştü. İspanya ve Portekiz
gibi Atlantik Okyanusunda kıyısı olan ülkeler yeni coğrafi keşifleri ile Avrupa kültürünü
Amerika, Afrika ve Uzak Doğuya kadar taşıdılar. Buraları acımsazca sömürgeleştirerek
zenginliklerini Avrupa kıtasına akıttılar. Fransa ve İngiltere gibi parlamentoları ile destek-
lenen güçlü monarşik devletler, Avrupa’nın yeni siyasi güçleri olarak yükseldiler. Doğuda
Rusya onları takip etti. Orta ve Yeniçağ boyunca İtalya ve Almanya ise siyasi birlikten yok-
sun, şehir devletlerinin hakim olduğu ülkeler olarak kaldılar. 18.yüzyılda Avrupa’da görü-
len Aydınlanma düşüncesiyle yönetim şekilleri ve idareciler sorgulandı. Bilimin gücüne
inanan insanlar, bireyin devletle olan ilişkisini yeniden gözden geçirdi. Avrupa’ya hakim
olan monarşik devlet yapılarına 1789 Fransız İhtilali ile alternatif rejim oluşturuldu. Bu
alternatif yönetimin adı Cumhuriyetti ve Avrupa’da Yakınçağın başlamasına sebep oldu.
Bu kitap yukarıda anahatlarıyla bahsedilen Avrupa tarihini, Erken Dönem Ortaçağ
Avrupa Tarihi (395-1000), Orta Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (1000-1300), Geç Dönem
Ortaçağ Avrupa Tarihi (1300-1453), İstanbul’un Fethinden Augsburg Antlaşması’na Ka-
dar Avrupa Tarihi (1453-1555), Reform’un Zaferi (1555-1648), Güneş Kral Çağı (1648-
1697); Kuzey’in Yükselişi (1697-1748), Aydınlanma ve Antik Rejim’in Sonu (1748-1789),
başlıklı sekiz ünitede anlatmaktadır. Her bir ünite kendi alanlarında uzman akademis-
yenlerce kaleme alınmıştır. Eseri okuyan öğrenciler, Avrupa tarihinin ana hatlarını bu
kitapta bulabileceklerdir. Öğrencilerin bu çalışmadan edindiği bilgiler, onlara sadece Av-
rupa tarihini değil Osmanlı ve Dünya tarihini de daha iyi anlamalarına imkan sunacaktır.
Üniversite düzeyinde öğretilecek Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi dersine yönelik olarak
hazırlanan bu çalışmanın, günümüzde Türkçe yazılmış bir Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
ders kitabı ihtiyacını önemli ölçüde karşılayacağı inancındayız.
Editörler
Prof.Dr. Levent KAYAPINAR
Prof.Dr. Erhan AFYONCU
1
ORTAÇAĞ-YENİÇAĞ AVRUPA TARİHİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Roma İmparatorluğu ve Cermen kavimleri arasındaki ilişkileri yorumlayabilecek;
Erken Ortaçağ Avrupası’nda Orta Asyalı kavimlerin etkisini irdeleyebilecek;
Erken Ortaçağ Avrupası’nda Merkezi Avrupa’yı tartışabilecek;
Erken Ortaçağ Avrupası’nda Kuzey, Batı ve Doğu Avrupa’nın durumunu açık-
layabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Roma İmparatorluğu • Merovenjler
• Cermen Kabileler: Gotlar, • Şarlman
Vandallar, Lombardlar • Endülüs Emevi Devleti
• Asyalı Kavimler: Avrupalı • Anglo-Saksonlar, Vikingler
Hunlar, Avarlar • Slavlar, Rusya ve Polony
İçindekiler
(395-410), tüm Trakya’yı talan ederek İstanbul önlerine gelir. Her ne kadar güç-
lü surlar arkasındaki şehri almayı başaramasa da sur dışındaki mahalleleri yakıp
yıkar. Doğu ordusunun Milano’da olması dolayısıyla çaresizlik içinde kıvranan
Arkadius yüklü miktarda bir haraç ödemek suretiyle Alarik ile anlaşır. İstanbul
önlerinden ayrılan Alarik, Balkanlarda Makedonya ve Yunanistan sahasına yö-
nelir ve 396 yılında Atina’ya kadar ilerler. Korintos, Sparta ve Argos gibi Mora
Yarımadası’nın önemli şehirleri Vizigot kralının gazabından nasibini alır (Ostro-
gorsky 1991, s.50).
Balkanlarda kuvvetle yerleşen Alarik 401 yazında ordusuyla İtalya’yı isti-
laya girişir. Ancak 6 Nisan 402 tarihinde günümüzde Kuzey İtalya’da yer alan
Polenza’da Stilicho karşısında mağlup olunca Adriyatik Denizi boyunca Balkan-
lardaki toprakları içeren İllyria bölgesine dönmek zorunda kalır. 408 yılı Ağustos
ayında ihanet suçuyla yargılanan Stilicho’nun idam edilmesinin ardından Alarik
ordusuyla tekrar Roma üzerine yürür. Şehri kuşatan Vizigot kralı yüklü miktarda
altın ve gümüş karşılığında kuşatmayı kaldırarak kuzeye çekilir. Ancak aynı yıl
bir kez daha Roma üzerine yürür. Amacı Vizigotların Dalmaçya ve günümüz-
de Avusturya ve Slovenya topraklarını içeren Noricum eyaletine yerleşme talep-
Ravenna: Roma’nın lerini cevapsız bırakan Batı Roma imparatoru Honorius’u tahttan indirmektir.
kuzeyinde Venedik’in Şehirdekilerle anlaşan Alarik, 409 yılında Roma’ya girer. Bu sırada Ravenna’da
güneyinde ve Adriyatik Denizi bulunan Honorius, yeğeni Bizans imparatoru II. Teodosios’tan (408-450) yardım
kıyılarında kurulmuş olan
Ravenna şehri 402 yılından talep eder. İstanbul’dan deniz yolu ile kalabalık bir kuvvetin Roma’ya gönderil-
476 senesine kadar Batı diğini haber alan Alarik şehirden ayrılır. 410 yılında üçüncü defa Roma üzerine
Roma İmparatorluğu’nun
başkentliğini yapmıştır. Şehir yürüyen Alarik ele geçirdiği şehri üç gün boyunca ordusuna yağmalatır. Fakat
daha sonra 6 yüzyılın ortasına Vizigotlar şehirde kalmazlar. Alarik’in yeni hedefi Kuzey Afrika’daki Roma Valisi
kadar Ostrogot Krallığı’nın
merkezi olur. 540 yılında Heraklianus’tur. Fakat sefer sırasında aniden rahatsızlanan Vizigot kralı ölür ve bu
Bizans İmparatorluğu şehri amacını gerçekleştiremez (Dikici 2007, s.82 vd.).
tekrar ele geçirir ve İtalya’da 410 yılında Roma’nın Vizigotlar tarafından yağmalanması Batı Roma İmpara-
oluşturduğu idari birimin
merkezi yapar. Ravenna şehri torluğu açısından sonun başlangıcıdır. Bu tarihten sonra imparatorluk 476 yılına
751 yılında Frankların eline kadar varlığını şeklen devam ettirir. 476 yılı Eylül ayında son imparator Romulus
geçinceye kadar özellikle
ikonoklazm dönemi Bizans Agustulus’un (475-476) Cermen asıllı komutan Odoaker tarafından tahttan in-
kültürünün Batı Avrupa’daki dirilmesi ile Batı Roma İmparatorluğu tarihe karışır. Böylece ilkçağ sona erer ve
en önemli temsil yerlerinden ortaçağ başlar (Gerberding 2008, s.25; Öztuna 1996, C.III, s.404).
birisi olur.
Aryanizm: Libya kökenli olan ilişkiler kurmaya çalışır, hatta Frank kralı I. Clovis’in kızı Khrotilde ile evlenir.
Arius, Mısır’daki İskenderiye
piskoposu olduktan sonra Hz. Ancak Vizigotlar ve Franklar arasındaki mücadele devam eder. 531 yılında Amala-
İsa’nın doğası ve onun Tanrı ile rik, Fransa’nın Güney Batısı’nda Gallia Narbonensis’de Franklara mağlup olur. Bu
ilişkisi üzerine yeni yorumlar dönemde Vizigotların başkenti Barselona’dır. Vizigotlar, VI. yüzyılın sonuna kadar
getirdi. Özellikle onun teslis
inancını sorgulayan yaklaşımı Frank, Süev ve Bizans saldırılarına karşı topraklarını korumaya çalışırlar. 580 yı-
daha sonra adına izafeten lında Liuvigild (569-586), krallığın merkezini Toledo’ya taşır. Liuvigild’in oğlu I.
Aryanizm mezhebinin
ortaya çıkmasına neden Rekarred (586-601) döneminde önemli bir gelişme yaşanır ve Aryanist Hıristiyan
oldu. Ancak bu mezhep olan Vizigotlar Katolikliğe geçerler (O’Callaghan 1983, s.41 vd.).
320 yılında Ortodoks resmi
kilisesi tarafından sapkın 600’den 700’e kadar olan yüzyıllık dönem Vizigotların gerileme ve çöküş döne-
sayıldı. Ancak Arius’a inanan mini simgeler. Nihayet 711 yılında Vizigot kralı Roderik (710-711/712), hayatını
misyonerler bu inancı Bizans
İmparatorluğu’nun doğusunda da kaybettiği Guadalete Savaşı (Kadiks Savaşı)’nda Tarık bin Ziyad komutasın-
ve Cermenler arasında daki Arap ordusuna mağlup olur. 718 yılına gelindiğinde artık bütün yarımada
yaymayı başardılar. Emevilerin hâkimiyetine geçmiştir. Bunun üzerine Vizigotlar kuzeydeki Frank
Krallığı’na sığınırlar (O’Callaghan 1983, s.92).
Vandallar
Doğu Cermen kavimlerinden olan Vandallar M.S. II. yüzyılın sonlarında Silin-
gi ve Hastingi olarak iki boya ayrılırlar. Her iki boy da IV. yüzyılın başlarından
itibaren sık sık Roma İmparatorluğu ile askerî temaslarda bulunur. Vandallar
yaklaşık bir asır boyunca imparatorluk için tehlike oluşturmazlar. Ancak daha
sonra durum bir anda değişir ve ciddi bir tehdit haline gelirler. 401 yılında orta
ve doğu Alpleri içeren Raetia eyaletini yağmalayan Vandallar, Roma İmparaoru I.
Teodosios’un yeğeni ile evli olan ve yarı Vandal asıllı olan general Stilicho tarafın-
dan geri püskürtülür. 406 yılının sonlarında müttefikleri Alan ve Cermen kökenli
Süev toplulukları ile donmuş Ren Nehri’ni geçen Vandallar Galya’ya girerler. Ku- Galya: Ren ırmağının
zeybatı sınır eyaletlerini talan ettikten sonra ilerleyişlerini sürdürerek günümüzde batısında kalan ve günümüzde
Almanya, Hollanda ile Kuzey
İspanya ile Fransa arasında yer alan Pireneler sıra dağlarına kadar tüm Galya’yı İtalya’nın bir bölümü ile
yakıp yıkarlar. Vandalların bu korkunç yıkımı karşısında Roma birlikleri hiçbir beraber İsviçre, Lüksemburg,
Belçika ve Fransa’yı içine
şey yapamaz. (Liebeschuetz 2003, s.61-64). alan batı Avrupa’nın ilkçağ ve
409 yılında Pireneleri aşarak günümüzde Portekiz ve İspanya’nın yer aldı- ortaçağlar boyuncaki adıdır.
ğı İber Yarımadası’na giren Vandallar ve müttefikleri farklı bölgelere dağılırlar.
Hastingi, Gallaecia’da (Kuzeybatı İberya’da); Silingi, Baetica’da (Güney İberya’da);
Alanlar, Lusitania (Batı İberya’da) ile Carthaginiensis’te; Süevler, Gallaecia’da ge-
niş topraklara sahip olurlar. 418 yılında Vizigotlar, Hastingi ve Alanları bozguna
uğratsa da tamamen yok edemezler (Liebeschuetz 2003, s.65-66).
429 yılında Geiserik (428-477) idaresindeki Vandal ve Alan bakiyeleri, ailele-
ri ile birlikte Cebel-i Tarık üzerinden Kuzey Afrika’ya geçerler. Burada bir kral-
lık kuran Vandallar yüzyıl boyunca bölgede hüküm sürerler. Bu süre içerisinde
Akdeniz’in neredeyse tüm sahil kentleri Vandal donanması tarafından yağmala-
nır. Bizanslı tarihçi Prokopius’a göre 80000 kişilik bu topluluğun Kuzey Afrika’ya
geçmesi Bizans’ın bölgedeki valisi Bonifakius’un davetiyle olur. Bonifakius’un ni-
yeti Vandalların askerî gücünden faydalanmaktır. Ancak Geiserik bölgeye tama-
men hâkim olmayı düşünmektedir. 430’da Bonifakius’u mağlup eden Vandallar,
435 yılında Romalılar ile antlaşma yaparlar. Antlaşmaya göre Kartaca ve çevresi
imparatorluğun kontrolünde kalırken diğer bölgeler Vandalların denetiminde
olacaktır. 439 yılında anlaşmayı bozarak Kartaca’yı ele geçiren Geiserik böylece
Kuzey Afrika’nın tamamına hâkim olur. 455 yılında Geiserik, Batı Roma impa-
ratoru III. Valentinianus’un dul eşi Licinia Eudoksia’nın çağrısı üzerine Roma’ya
girer ve şehri yağmalar. İki hafta kadar Roma’da kalan Geiserik geri dönerken Eu-
doksia ve kızı Placidia’yı da beraberinde götürür (Liebeschuetz 2003, s.72).
Doğu Roma imparatoru I. Iustinianos, 533 yılında Kuzey Afrika’nın yeni-
den denetim altına alınması için muzaffer komutanı Belisarios’u bölgeye gön-
derir. Kartaca şehrinin 16 km güneyindeki Akdeniz kıyılarındaki Ad Decimum
Savaşı’nda Vandalları mağlup eden Belisarios Kartaca’yı ele geçirir. Aynı yılın son-
larında Kartaca yakınlarındaki Tricamarum Savaşı’nda bir kez daha Belisarus’a
mağlup olan Vandal kralı Gelimer’in (530-534) 534 yılı başında teslim olmasıyla
Kuzey Afrika’daki Vandal hâkimiyeti son bulur.
8 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Harita 1.1
528 Yılında Avrupa
Haritası
Kaynak: Bu harita,
Colin McEvedy,
Ortaçağ Tarih
Atlası, çev. Ayşen
Anadol, İstanbul
2004, s.19’dan
alınmıştır.
Lombardlar
VII. ve VIII. yüzyıl kaynaklarının verdiği bilgilere göre İskandinav kökenli bir
kavim olan Lombardlar (Langobardlar) IV. yüzyılın ikinci yarısında anavatanla-
rından ayrılarak günümüzde Çek Cumhuriyeti ile Almanya’dan geçerek Kuzey
Denizi’ne dökülen Elbe Nehri’nin doğu kıyılarına yerleşirler. İlk kralları Agilmund
zamanında Polonya’dan geçerek Baltık Denizi’ne dökülen Yukarı Oder nehri ta-
raflarına gelen Lombardlar buradan da Avusturya’nın güneyine inerler (Jarnut
2003, s.411vd.). Lombard kralı Audoin (546-560) döneminde Pannonia bölgesine
gelerek imparator I. Iustinianos ile antlaşma imzalayan Lombardlar, imparatorlu-
ğun müttefiki olarak İtalya’da Ostrogotlarla mücadele eden Narsis komutasındaki
Bizans ordusuna yardımcı kuvvetler göndermişlerdir.
Audion’un ardından başa geçen oğlu Alboin (560-572) döneminde Lombard-
ların göçü son bulur ve artık kalıcı olarak İtalya’ya yerleşirler. Enerjik bir kral olan
Alboin ilk olarak 565 yılında Gepidlere saldırır. Kazandığı kesin zaferin ardından
Gepidler, Lombardların tebaası haline gelirler. 568 yılında Avarların baskısı so-
nucu Pannonia bölgesini terk etmek zorunda kalan diğer Cermen kavimleri ve
Bulgarlarla birlikte Alpleri aşarak Kuzey İtalya’ya girerler. İlk olarak İtalya’nın ku-
zeydoğusundaki Firuli bölgesini ele geçiren Lombardlar, Alboin’in 572 yılındaki
ölümüne kadar geçen dört yıl içinde Vicenza, Verona, Brescia, Milano şehirleri
ile Liguria ve Venetia bölgelerinin iç kesimlerini ele geçirirler. İtalya’da günümüze
kadar devam eden Lombardia ismini bu bölgeye verirler. Ancak Lombardlar hiç-
bir zaman Ostrogotlar gibi İtalya’nın tamamını ele geçiremezler. Örneğin Roma
ve Napoli gibi güney şehirleri hâkimiyet alanlarının dışındadır (Moorhead 2008,
s.152-153).
572 yılında Alboin’in Verona’da öldürülmesinin ardından tahta oturan Cleph de
bir buçuk yıllık iktidarının ardından 574’te öldürülür. Onun ölümünün ardından
“kralsızlık dönemi” başlar. 36 dukalığa bölünmüş olan ülkede Lombard kralı, her
biri kendi hâkimiyet bölgesinde hüküm süren soylular tarafından seçilir. Seçilen
Kral bütün dukalıklar üzerinde hüküm sürer ve ülkeyi gastaldi denilen temsilcileri
1. Ünite - Erken Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (395-1000) 9
Avrupa Hunları
Avrupa Hunları ile Çin kaynaklarında Hiung-nu diye anılan Asya Hunlarının aynı
kavme mensup oldukları bilinen bir gerçektir (Kurat 1992, s.13). Orta Asya’dan
ayrılarak batıya gelen ilk Türk kavmi olarak kabul edilen Hunlar, Avrupa’nın
demografik yapısının büyük ölçüde değişmesine sebep olmuşlardır. Kavimler
Göçü’nü başlatan Hunlar, Cermen kavimlerinin batıya doğru hareketine sebep
olmuş, Doğu ve Batı Roma imparatorluklarının kaderini belirlemişlerdir (Baştav
2002, s.854). M.S. 350 yılı civarında Orta Asya’dan batıya doğru harekete geçen
Hunlar, ilk olarak Aral Gölü ve Don Nehri arasındaki sahalarda yaşayan Alanla-
rı mağlup ederler. Ardından o sırada Dinyester Nehri’nin sol yakasında yaşayan
Ostrogotları yurtlarından sürerler. Bir yandan Karadeniz’in kuzeyinden batıya
doğru ilerleyen Hunlar diğer yandan Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya girerek An-
takya ve Urfa’ya kadar ilerlerler (Rasonyi 1993, s.69; Kurat 1992, s.17).
Hunların önünden kaçarak Roma İmparatorluğu’nun Trakya’daki arazilerine
yerleşen Gotların sebep olduğu karışıklık yüzünden imparator Valens’in çıktığı
sefer hezimetle son bulur. 378 yılı yazında Edirne yakınlarındaki savaşta impa-
rator hayatını kaybeder. I. Teodosios döneminde Got ve Alan birlikleri ile bera-
ber Hun kıtaları da ordu hizmetine alınarak imparatorluğun değişik bölgelerine
yerleştirilir. Hunların 380’lerde Pannonia’da bulunduklarını bilmekteyiz. Nitekim
Viyana civarındaki arkeolojik kazılarda Hunlara ait kafatasları ve silah kalıntıları
ortaya çıkarılmıştır (Rasonyi 1993, s.69).
Uldin döneminde Hunlar, Karpatları aşarak bugünkü Macaristan sahasını
zapt ederler. Bu devirde Hunlar bir yandan Doğu Roma İmparatorluğu’nu baskı
altında tutmaya çalışırken diğer yandan kendilerinin de rakibi durumunda olan
barbar kavimlere karşı Batı Roma İmparatorluğu ile ittifak yapma yolunu seçer-
ler. Nitekim Batı Roma İmparatorluğu’nun yardım talebi üzerine gönderilen Hun
kuvvetleri sayesinde general Stilicho 406 yılında Floransa yakınındaki Fiesole’de
Gotları bozguna uğratır (Baştav 2002, s.857).
10 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Avarlar
VI. yüzyıldan IX. yüzyıla kadar Doğu Avrupa tarihinde önemli rol oynayan Avar- Avarlar: 557-805 yılları
ların etnik kökeni meselesi bugün dahi bilim çevrelerince tartışılan bir konudur. arasında Avrupa tarihinde
önemli yeri olan Avarların
Çin kaynaklarında Juan- Juan, Rouran veya Cücen diye geçen kavim ile bağlan- menşei uzun süre tartışmalara
tıları ispatlanamadığı gibi, Türk kavmi oldukları yönünde ileri sürülen fikirler de neden olmuştur. Hala bir
Türk kavmi olup olmadığı
kesin olarak kabul görmüş değildir. Orta Asya kökenli Avarlar yönetici sınıfı Türk tartışılan bir konu olmasına
olmakla birlikte muhtemelen etnik açıdan homojen bir yapıya sahip değillerdi rağmen son dönemde yapılan
araştırmalar bunların Türk
(Pohl, 2003, s.574-578; Hersak 2002, s.641 vd.). kökenli oldukları konusunu
Juan-Juan Devleti’nin Bumin ve İstemi Kağan tarafından 552 yılında ortadan kuvvetlendirmektedir.
kaldırılmasından sonra Gök Türklerin idaresi altında kalmak istemeyen Avarlar Bizans tarihçisi Teofilaktos
Simokates “Hakiki Avarlar”
yaşadıkları bölgelerden ayrılarak Aral Gölü ile İtil Irmağı arasındaki sahaya yer- ve “Sahte Avarlar” diye
leşirler. Kuzey Kafkasya’da ilk olarak Alanlarla karşılaşan Avarlar, onların arabu- iki Avar topluluğundan
bahsetmektedir. “Sahte
luculuğu sayesinde Doğu Roma İmparatorluğu ile temasa geçerler. 558 yılında Avar” Türk kökenli olup
İstanbul’a gelen Avar elçilik heyeti ile imparator I. Iustinianos arasındaki görüş- Avrupa Avarları olarak
meler sonucunda yıllık belli bir miktar ücret karşılığında Avarlar, Bizans impa- adlandırılmaktadır. Bizans
kaynaklarında “Hakiki Avar”
ratorluğunun düşmanlarına karşı savaşmayı kabul ederler (Kurat 2011, s.82-83; olarak geçenler ise köken
Pohl, 2003, s.573). itibarıyla Moğol asıllı Juan-
Juanlara dayanmakta ve Asya
Slav ve Bulgar topluluklarını hâkimiyetleri altına alan Avarlar, kısa süre için- Avarları olarak bilinmektedir.
de Karadeniz’in kuzeyindeki bölgeleri tamamen denetim altına almayı başarırlar.
561 yılında liderleri Bayan Han idaresinde Pannonia’ya kadar ilerlerler. Bayan,
562 yılında İstanbul’a gönderdiği elçilik heyeti aracılığıyla Bizans imparatorundan
yerleşebilecekleri toprak talebinde bulunur. Ancak imparator I. Iustinianos böy-
le tehlikeli bir topluluğun Tuna’nın güneyine inmesini istemediğinden bu teklifi
reddeder. 565 yılında I. Iustinianos ölünce Avarlar, II. Iustinos ile görüşmek üzere
İstanbul’a başka bir elçilik heyeti gönderirler. Ancak imparator, onların bu istek-
lerini hiç dikkate almadığı gibi daha önce kendilerine gönderilen yıllık ücretin
de bundan sonra ödenmeyeceğini bildirir. Bunun üzerine kuzeybatıya yönelen
Bayan Han idaresindeki Avarlar, Franklara saldırırlar. 566 yılında Avarlar karşı-
sında mağlup olan Frank kralı Sigibert (561-575) esir düşer. Yüklü miktarda fidye
ödeyerek özgürlüğüne kavuşan Sigibert, Avarlarla barış imzalar. Böylece Avarlar,
batıda günümüzde orta Almanya’da yer alan Thüringia’dan doğuda Don Nehri’ne,
güneyde Tuna’dan kuzeyde Baltık Denizi’ne kadar olan bölgelere yayılmış olur-
lar. 567’de Aşağı Pannonia bölgesinde Gepidlerle mücadele eden Lombardlar ile
ebedi antlaşma yapan Avarlar, Gepidlerin hâkim oldukları bölgeleri ele geçirirler.
584’de bugünkü Belgrad’ı zapt ederler (Kurat 2011, s.84 vd.; Hersak, s.644-645).
626 yılında Sasani hükümdarı II. Hüsrev’in orduları İstanbul’un Anadolu ya-
kasındaki Kadıköy’de kamp kurarken müttefiki Avar ve Slavlar eş zamanlı olarak
Avrupa yakasından Bizans başkentini kuşatma altına alırlar. Ancak yaklaşık on
gün süren kuşatma başarısızlıkla sonuçlanır (Kurat 2011, s.86 vd., 104 vd.; Her-
sak, 645 vd.).
Başarısız İstanbul kuşatmasının ardından Avar gücünün hızla gerilediği gö-
rülmektedir. Ancak bu durum seferin başarısızlığından ziyade VII. yüzyılın ilk
çeyreğinden itibaren Karadeniz’in kuzeyindeki sahaları aşama aşama ele geçire-
rek Avarların batıya doğru çekilmelerine sebep olan Bulgar Krallığı’nın yeni bir
güç olarak ortaya çıkması ile ilgilidir. 791 yılında Avarlar ve Franklar arasında
savaş başlar. 796’da Avarların merkezi düşer. 805 yılında Avar kağanı din değiş-
tirerek Hıristiyanlığı kabul eder. Son üç Avar kağanı Franklar tarafından tayin
edilir. Avar Kağanlığı’nın 811 yılında son bulduğu kabul edilse de Avarların X.
yüzyıla kadar Avrupa’da çeşitli topluluklar arasında varlıklarını devam ettirdiğine
dair bulgular vardır (Kurat 2011, s.108-109; Hersak, 653 vd.).
12 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Orta Asya’dan gelen Hun ve Avar kavimlerinin Ortaçağ Avrupası’nın siyasî yapısı
2 üzerindeki etkilerini değerlendiriniz.
MERKEZİ AVRUPA
Merovenjler
Ren Nehri’nin bugünkü Almanya’dan geçtiği hattın kuzeyinden, Baltık Denizi kı-
yılarına kadarki bölgede yaşayan bir Cermen kavmi olan Franklar, M.S. III. yüz-
yılda Asıl Franklar ve Elbe Nehri’nin bir kolu olan Saale’ye atfen Salian Frankları
(Francs Saliens) olarak iki ana kola ayrılmış durumdaydılar. Galya’yı ele geçirerek
Frank Krallığı’nı kuran Merovenj kralları Salian Franklarının soyundandır. Ha-
nedana ismini veren Merovech (Meroveé), yarı efsanevî bir kişiliktir. Hayatı ve
faaliyetleri hakkında pek fazla bilgi bulunmayan Merovech asıl Frank Krallığı’nın
kurucusu I. Clovis’in (481-511) dedesidir (Öztuna 1996, C.V, s.27-28).
M.S. 260’larda Ren Nehri’ni geçen Frankların Galya üzerine ilk seferleri ba-
şarısızlıkla sonuçlanır. Roma İmparatorluğu’nun yüksek hâkimiyetini tanıyan
Frankların, Roma imparatorluk ordusunda ücretli asker olarak görev yaptıkları
görülmektedir. Frankların Galya’ya yerleşmeleri 454 yılından sonra olur. Önce
Belçika’yı ele geçiren Merovenj hanedanı kralları ardından Kuzey Fransa’yı ve I.
Clovis döneminde Güney Fransa’yı zapt ederler (Öztuna, 1996, C.V, s.30).
Merovech’in oğlu I. Childerik (458-481) döneminde hanedanın merke-
zi Belçika’nın güneybatısında bulunan Tournai kentidir. Childerik, Roma
İmparatorluğu’nun müttefiki sıfatıyla 463 yılında Orléans yakınında Roma gene-
rali Aegidius’un yanında Vizigotlara karşı savaşır. 469’da Roma saflarında bir kez
daha Vizigotlara karşı savaşan Childerik, Kuzeybatı Fransa’daki Angers’e saldıran
Anglo-Sakson korsanları bozguna uğrattığı gibi İtalya’yı yağmalamayı düşünen
Alamanni: Başta Süevler Alamannilere karşı da zafer kazanır.
olmak üzere pekçok küçük Childerik’in ardından yerini alan oğlu I. Clovis (481-511), Frank Krallığı’nın
Cermen kabilelerinin
karışımından oluşan gerçek kurucusudur. Tüm Frank kabilelerini tek yönetim altında toplayan Clovis
Alamanniler, 3.yüzyılda Galya’yı tamamen ele geçirir. Karısı Clotilde’nin etkisi ile Hıristiyanlığı kabul eden
Yukarı Tuna ve Aşağı Ren
Irmakları arasında yoğun Clovis, Avrupa’nın ilk Katolik kralıdır. Hıristiyanlığı kabul etmesi ona Vizigot,
olarak yerleşirler. Bizans Ostrogot ve Vandal gibi diğer Cermen kavimlerinin krallarından daha ayrıcalıklı
tarihçileri Prokopios ve
Agatias da Alamannilerin bir statü kazandırır. Kendisi ile birlikte halkının büyük bir kısmı da eski pagan
Cermenlerle akraba inançlarını terk ederek Hıristiyanlığı kabul eder (Goetz 2003, s.331 vd).
olduklarını düşünmektedirler.
Romalılarla iyi ilişkiler 486 yılında I. Clovis, Kuzey Galya’daki son Roma görevlisi Syagrius’u mağlup
içinde olmayan Alamanniler, ederek Loire’nin kuzeyindeki bölgelerin büyük kısmına egemen olur. 491’de diğer
457 yılında İtalya’yı işgal bir Cermen kavmi Thuringianları yener. 496 yılında günümüzde Almanya sınırla-
ederler. Frank kralı I. Clovis’e
yenilen Franklardan bazıları rı içinde kalan Köln şehrine yakın bölgedeki Tolbiac Savaşı’nda kazandığı zaferle
kaçarak günümüzde İsviçre, Alamannileri hâkimiyeti altına alır. 506 yılında günümüzde Batı Fransa sınırları
Avusturya ve Almanya
sınırında yer alan Konstanz içinde yer alan Vouillé Savaşı’nda II. Alarik’i tam anlamıyla bozguna uğratan Clo-
Gölü bölgesine yerleşirler. vis, Akitanya’yı ele geçirir. Bu zaferin ardından Vizigotlar İspanya’ya çekilirken
6.yüzyılın sonuna kadar Pagan
inancını koruyan Alamanniler Güneybatı Fransa Frankların denetimi altına girer (Goetz 2003, s.319 vd.)
tedricen Frank krallığı 511 yılında I. Clovis’in ölümünün ardından krallık oğulları arasında bölüşülür.
içinde erimişlerdir. Arapça,
Farsça ve Türkçe dillerinde Yüzyıl boyunca iktidar farklı bölgelerde hüküm süren krallar arasında paylaşılır.
Almanlar ve Almanya Ancak bu dönemde Burgundy ve Provença, Frank krallığın sınırlarına katılır (Go-
kelimeleri Alamannilere atfen etz 2003, s.321). II. Chlotar (613-629) döneminde birlik yeniden sağlanır ve yöne-
kullanılmaktadır.
tim tek elde toplanır. Merovenj hanedanının son güçlü kralı II. Chlotar’ın oğlu I.
Dagobert’tir (629-639). Onun ardından birden fazla krallık dönemi yeniden başlar.
1. Ünite - Erken Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (395-1000) 13
679 yılından Merovenj hanedanının son bulduğu 751/752 yılına kadar geçen 73
yıllık dönem boyunca iktidarda tek Merovenj kralı bulunmaktadır. Ancak bu
krallar sonradan Karolenj hanedanının kurucuları olan Saray Nazırları’nın (Ma-
jor Domus’lar) kuklası durumundadır. Son Merovenj kralı III. Childerik’in 752’de
Papa Zachary (741-752) tarafından azl edilip Kısa Peppin’in Frankların kralı ola-
rak taç giydirilmesinin ardından Merovenj hanedanı sona erer ve Karolenj hane-
danının hâkimiyeti başlar.
Kaynak:Bu harita,
Colin McEvedy,
Ortaçağ Tarih
Atlası, çev. Ayşen
Anadol, İstanbul
2004, s.41’den
alınmıştır.
imparatorları” diye anılan bu sülale 1024 yılına kadar Doğu Franklarını yönetir.
İlk olarak derebeylerini itaat altına almayı başaran Henry, ardından Batı Frank
Krallığı’nın hâkimiyetinde bulunan günümüzdeki Almanya-Fransa sınırında yer
alan Lotharingia bölgesini ele geçirir. Son olarak Macarları mağlup etmeyi başarır.
936’da Henry ölünce yerine geçen oğlu I. Otto, babasının başlattığı işleri devam
ettirir. 955 yılında Macarları Almanya’nın Augsburg şehri yakınlarında bulunan
Lechfeld’de büyük bir bozguna uğratır. Bu tarihten sonra Macarlar tehlike olmak-
tan çıkar. Papa XII. John’un İtalya kralı II. Berengar’a (950-962) karşı kendisinden
yardım talep etmesi üzerine Roma’ya giden Otto, bu yardımı karşılığında 2 Şubat
962’de Papa tarafından taç giydirilerek Kutsal Roma-Cermen imparatoru ilan edi-
lir. Çeşitli adlar ve hanedanlar yönetiminde ve bazı kesintilerle I. Otto tarafından
yeniden canlandırılan imparatorluk 1806 yılındaki Napolyon Savaşlarına kadar
yaklaşık dokuz asır varlığını sürdürür (Roberts 2011, s.170).
I. Otto her ne kadar imparatorluğu canlandırmayı başarsa da Şarlman gibi ge-
niş bir coğrafyaya hükmedemez ve Papalık üzerinde onun kadar etkin bir kontrol
sağlayamaz. Sakson hanedanının son temsilcisi II. Henry (1014-1024) iktidarı bo-
yunca İtalya’ya üç sefer düzenlemesine rağmen batıda pek etkili olamaz ve daha
çok Almanya’daki iç çekişmeler ve sınırlarını tehdit eden Slavlarla meşgul olur.
Britanya: Kuzey İrlanda, Ancak 732 yılı Ekim ayında Poitiers (Puvatya) Ovası’nda Şarlman’ın dedesi olan
İskoçya, Galler ve İngiltere’nin
bir araya gelmesinden dolayı Charles Martel komutasındaki Frank ordusu karşısında mağlup olur. Bu yenilgi
Birleşik Krallık olarak da Avrupa’nın kaderini tayin eder. Bu savaşın ardından Müslümanlar bir daha Pirene
adlandırılan Britanya’nın
oldukça heterojen bir yapısı ve
dağlarının kuzeyine geçemezler. Bu durum aslında yenilgiden çok Endülüs’teki
tarihi vardır. Gerçekte bir ada iç karışıklıklarla alakalıdır (Özdemir 1995, s. 212; Halid es-Sufi 1988a, s.74 vd.).
olan Britanya’nın tarihi M.Ö. 750 yılında Şam’daki Emevi hilâfetinin son bulmasının ardından, onuncu Eme-
3.yüzyıla kadar iner. Adanın
otokton halkı Keltlerdir. Bu vi halifesi Hişam’ın (724-743) torunu Abdurrahman bin Muaviye, sülalesinin ne-
halkın isminden alan ve Celtic- redeyse tamamını kılıçtan geçiren Abbasilerin elinden güçlükle kurtularak önce
Seltik diye adlandırılan adada
olduğu kadar kıta Avrupasının Tunus’ta bulunan Kayrevan’a, oradan da Endülüs’e kaçar. Endülüs Valisi Yusuf
kuzeybatısında da pek çok el-Fihrî’yi mağlup ettikten sonra Kurtuba’ya giren Abdurrahman, emirliğini ilan
şehir günümüze ulaşmıştır.
İrlandalılar, İskoçyalılar, eder (756). III. Abdurrahman’ın 929 yılında Şii Fatımî halifesine karşı “Emirü’l
Gallerliler ve Britanya adasına Müminin” unvanı almasıyla bu tarihe kadar Kurtuba Emirliği olarak geçen devlet
ismini veren Bretonlar, Kelt dili
konuşan adanın yerli halklarıdır.
bundan sonra Endülüs Emevi Hilâfeti adını alır ve 1031’de III. Hişam’ın tahttan
Roma imparatoru Jül Sezar’ın indirilmesiyle son bulur. Bununla birlikte İspanya’daki Müslüman varlığı 1492’ye
M.Ö. kadar devam eder (Brockelmann 2002, s.149 vd.).
Vikingler
Açık denizlerde ve sığ nehirlerde kullanabilecekleri teknelerin dışında uzun süre-
ler erzak temini yapmadan denizlerde seyahat edebilecekleri büyük gemilere de
sahip olan Vikingler, henüz kesin olarak bilinmeyen bir sebeple VIII. yüzyıldan
itibaren anavatanlarından ayrılarak iki yüzyıl boyunca Avrupa’dan Asya’ya kadar
çok geniş bir sahada faaliyetlerde bulunmuşlardır. Daha çok Norveçli olarak bili-
nen ancak İsveç ve Danimarka gibi yerlerden de gelen İskandinavya’nın savaşçı,
tüccar ve korsan halkı olan Vikingler, yerleştikleri ülkelerin elit tabakası arasına
karışarak etkin bir rol oynamışlardır (Roberts 2010, s.175-176). İrlanda, İskoçya,
İngiltere ve Fransa’daki manastırlarda yaşayan rahiplerin yazdıkları eserlerde 750
yılından 1100 yılına kadar buraları acımasızca yağmalayan vahşi Vikingler hak-
kında bilgiler bulmak mümkündür.
Varanglar olarak tanınan İsveçliler, Baltık kıyılarından Rusya’nın kuzeybatı-
sındaki Velikiy Novgorod’a kadar inmişlerdir. Hatta Karadeniz üzerinden İstan-
bul önlerine kadar gelmişlerdir. Batı Avrupa’ya akın eden Danlar ve Norveçliler
ise İrlanda, İngiltere, Almanya, Fransa ve İspanya kıyılarına kadar olan geniş coğ-
rafyada dehşet salmışlardır (Kerr 2011, s.17-18).
793 yılında İngiltere’nin kuzeydoğu açıklarındaki aynı adı taşıyan adadaki Lin-
disfarne Manastırı’na saldıran Vikingler, manastırın hazinesine el koydukları gibi
pek çok keşişi öldürüp geri kalanını da esir ederek yanlarında götürürler. Elbette
Pagan olan Vikingler için bu tür yerlerin bir kutsallığı yoktur. İki yıl sonra İrlanda
ve İskoçya’ya saldırırlar. Viking saldırıları bir seferle kalmaz ve yağmaladıkları bu
bölgelere daha sonra defalarca tekrar gelirler. IX. yüzyılın başlarında Hollanda ve
Almanya’nın Kuzey Denizi kıyılarına saldırmaya başlayan Vikingler daha sonra
Fransa kıyılarına yönelirler. 842’de Nantes ve 847’de Bordeaux şehirleri, Viking
dehşetini yaşar. Vikingleri durdurmanın tek yolu yüklü miktarda fidye ödemektir.
Ancak bu bile onların akınlarını durdurmak için yeterli gelmez. Üstelik yalnızca
kıyı bölgeleri değil Paris, Limoges, Orléans ve Tours gibi iç kesimlerdeki şehirler
de Viking saldırılarından kurtulamaz. İspanya kıyılarına yönelen Vikingler, 844
yılında Sevilla’yı yakıp yıkarlar. Nihayet 859 yılında Pisa da onlar tarafından yağ-
malanır (Roberts 2011, s.177).
911 yılında çıkacak Viking lideri Rollo ile anlaşan Fransa kralı Basit Char-
les (893-922), soydaşlarının saldırılarına karşı koruması koşuluyla bu bölgeleri
ona bırakır. Onun soyundan gelen William (1066-1087) 1066 yılında Hasting
Savaşı’nda Anglo-Sakson kralı II. Harold’ı mağlup etmeyi başararak İngiltere kralı
olur (Kerr 2011, s.19).
Slavlar
Hint-Avrupa ailesine mensup olan Slavların tespit edilen ilk vatanları Vistül Va-
disi ve Karpatların kuzey yamaçlarındaki bölgelerdir. Dinyeper Nehri boyunca
Karadeniz ve Tuna’ya doğru yayılan Slavlar daha sonra Tuna’yı da aşarlar. Avar
istilası sırasında Dinyeper’in doğusuna geçen kabileler ise izleyen yıllarda Rus
İmparatorluğu’nu vücuda getirmişlerdir. Bugün Avrupa’daki en kalabalık etnik
grubu oluşturan Slavların, Avrupa tarihinde etkin rol oynamaları çok daha geç
tarihlerde olur. Zaman içerisinde Ortodoksluğu, Katolikliği, Protestanlığı ve Müs-
lümanlığı kabul eden Slav halkları genel olarak Doğu Slavları (Ruslar, Ukrayna-
lılar, Belaruslar), Batı Slavları (Polonyalılar, Çekler, Slovaklar) ve Güney Slavları
(Sırplar, Hırvatlar, Slovenler vd.) olarak üç gruba ayrılır (Dvornik 1962, s.1; Ria-
sanovsky- Steinberg, 2011, s.16.).
18 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Rusya
Rus tarihi bir ulus-devlet tarihi değildir. Farklı etnik unsurların birleşmesi ile orta-
ya çıkmış ve daha sonra büyük bir imparatorluk halini almıştır (Riasanovsky, s.9).
Bununla birlikte değişik dönemlerde Moğol, Türk, Fin ve İskandinav kavimleri ile
karışmış olsalar da Rus Devleti’ni meydana getiren temel halk, Doğu Slavlarıdır.
III. yüzyıldan itibaren Baltık kıyıları, Don Nehri, Karadeniz ve Tuna arasın-
da faaliyetlerde bulunan Slav kabileleri, VIII. ve IX. yüzyıllarda kuzeyden gelen
İskandinavların idaresi altında birleşirler. 750 yılında Güney Rusya’ya inen İsveç-
liler, burada daha sonra devlete ve halka adını verecek olan Ruslarla karşılaşırlar.
Ortaçağda bütün Doğu Slavlarının genel adı haline gelen Rus teriminin menşei
ve anlamı ile ilgili olarak değişik fikirler ileri sürülmektedir. İlk olarak, Rus keli-
mesinin, Finlilerin, İsveçlilere verdikleri ve kayıkçılar-kürekçiler anlamına gelen
Ruotsi’den türediği ileri sürülmektedir. Diğer bir görüşe göreyse Rus adı İranî bir
kavim olan Alanların, Roxalan kabilesi ile ilgilidir. Son olarak bazı araştırmacılar
Rus adını topografik açıdan izah etmeye çalışırlar (Kurat 1993, s.16-17; Vernadsky
2009, s.48; Riasanovsky 2011, s.22 vd.) Etnik kökenleri üzerinde tartışmaların
hâlâ devam ettiği Ruslar da bölgeye gelen İskandinavlar gibi zaman içerisinde
Slavlaşmışlardır (Vernadsky 2009, s.s.48). Yoğun bir ticarî faaliyet içerisinde olan
Rusya’daki İsveç-Rus kolonileri, 839 yılından itibaren Bizans İmparatorluğu ile
temasa geçerler. Ancak başlangıçta ilişkilerin pek dostane olduğu söylenemez.
Nitekim 840’da Karadeniz’in güney kıyısındaki Bizans şehri Amastris (Amasra),
Rusların saldırısına uğrar (Vernandsky 2009, s.49-50).
1. Ünite - Erken Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (395-1000) 19
Polonya
Ortaçağ Avrupası’nda Slavlar tarafından kurulan bir diğer siyasî organizasyon,
Slavların anayurtları olarak kabul edilen sahada (Vistül ve Oder nehirleri arasın-
daki bölge) Batı Slavları tarafından kurulan Polonya Krallığı’dır. Polonya tarihinin
resmi olarak başlangıcı Piast hanedanının kurucusu Mieszko’nun (962-992) 966
yılında Hıristiyanlığı benimsemesi olarak kabul edilmektedir. Bu davranışı ile o,
sınırlarını doğu yönünde genişletmek niyetinde olan Kutsal Roma-Cermen impa-
ratoru I. Otto’nun (936-973) kendi hâkimiyet bölgelerine bir saldırı düzenleme-
sini engellemeyi düşünür. Roma kilisesi ile yakın ilişki içinde olan Mieszko, 968
senesinde Poznan’da piskoposluk kurar.
Uzun iktidarı boyunca Baltık Denizi’nin güney sahillerinde yer alan Pamerania
ve Aşağı Oder bölgesini hâkimiyeti altına almak için pek çok sefer düzenleyen Mi-
eszko, 972’de Saksonya ve Avusturya’nın bir bölümünü içine alan Ostmark Dükü I.
Odo’yu mağlup eder. 979’da Odo’nun yardımına gelen imparator II. Otto’yu yenme-
yi başarır. 983 yılında III. Otto ile ittifak kuran Mieszko, Paris’te yaşayan Lutetian-
lar ve Çeklere karşı imparatorun yanında yer alır. Ayrıca damadı olan Danimarka
20 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
kralı Sweyn Forkbeard’a İngiltere seferleri sırasında destek verir. Mieszko’nun ölü-
münün ardından yerine geçen oğlu I. Boleslaw (992-1025), ilk Polonya kralı ola-
rak kabul edilir. Yetenekli bir devlet adamı ve cesur bir asker olan bu şahıs 996’da
Krakow’u zapt eder. En meşhur seferi 1018 yılında Kiev’i ele geçirdiği seferdir. III.
Otto (983-1002) döneminde Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu ile iyi ilişkiler
içinde olunsa da onun ölümünden sonra durum bir anda değişir. Otto’nun halefi
II. Henry (1002-1024) ile I. Boleslaw arasındaki savaş 1018 yılında Almanya’nın
doğusunda bulunan Bautzen’de imzalan barış antlaşmasına kadar aralıksız devam
eder (Halecki 1978, s.11 vd.).
I. Boleslaw’ın oğlu II. Mieszko (1025-1031-1032-1034), 1031 yılında II. Conrad
(1027-1039) ve Kiev knezi Yaroslav karşısında uğradığı büyük yenilginin ardın-
dan topraklarının büyük kısmını kaybeder. Ancak II. Mieszko’nun oğlu Casimir
(1039-1058) ve torunu II. Boleslaw (1058-1076 arasında Polonya dükü; 1076-1079
arasında Polonya kralı) döneminde Polonya eski gücüne kavuşur ve özellikle II.
Boleslaw, Kutsal Roma Cermen imparatoru IV. Heinrich’e (1084-1105) karşı başa-
rıyla mücadele eder (Halecki 1978, s.52 vd.) 1138’de Polonya Krallığı’nın toprak-
ları III. Boleslaw’ın (1107-1138) beş oğlu arasında paylaşılır ve bu tarihten sonra
uzun süre kardeşler arasında mücadeleler yaşanır.
Özet
Roma İmparatorluğu ile Cermen kavimleri ara- Erken Ortaçağ’da Merkezi Avrupa’nın siyasî duru-
1 sındaki ilişkileri açıklayabilmek 3 munu açıklayabilmek
M.S. 395 yılında I. Teodosios’un (379-395) ölü- Son Merovenj kralı III. Childerik’in 751 yılın-
münün ardından Roma İmparatorluğu, Doğu ve da Papa Zachary (741-752) tarafından azl edi-
Batı olmak üzere ikiye bölünür. Sonradan Bizans lip Kısa Peppin’in Frankların kralı olarak taç
İmparatorluğu olarak adlandırılacak olan Doğu giydirilmesinin ardından Merovenj hanedanı
Roma İmparatorluğu, 1453 yılında İstanbul’un sona erer ve adını hanedanın en büyük temsil-
Türkler tarafından fethedilmesine kadar bin yıl- cisi Şarlman’dan alan Karolenj hanedanı dönemi
dan fazla bir süre ayakta kalırken, Batı Roma İm- başlar. 800 yılında Şarlman, Papa III. Leo’nun
paratorluğu yüzyıl dahi varlığını devam ettire- elinden giydiği taç ile Kutsal Roma imparatoru
mez. Roma İmparatorluğu’nun idarî yapısındaki ilan edilir. Şarlman’ın kurduğu büyük impara-
bölünmüşlük Hun baskısıyla batıya göç ederek torluğun başarısı onun hayatı ile sınırlı kalır. 843
imparatorluk arazilerine yerleşen Cermen ka- yılında imzalanan Verdun Antlaşması ile im-
vimlerini harekete geçirir. Vizigotlar Güney ve paratorluk Şarlman’ın üç torunu arasında pay-
Orta Galya ile İspanya’yı, Ostrogotlar İtalya’yı, laştırılır. Şarlman’ın büyük ülküsünü yeniden
Vandallar Kuzey Afrika’yı ve Lombardlar Kuzey dirilten kişi 936 yılında Aachen’de “Alman kralı”
İtalya’yı ele geçirir. ilan edilen I. Otto’dur (936-973). 2 Şubat 962’de
Papa tarafından taç giydirilerek Kutsal Roma-
Orta Asyalı kavimlerin Erken Ortaçağ Cermen imparatoru ilan edilen I. Otto tarafın-
2 Avrupası’nın siyasî yapısı üzerindeki etkilerini dan yeniden canlandırılan imparatorluk, 1806
tartışabilmek yılına kadar yaklaşık dokuz asır çeşitli hanedan-
Orta Asya’dan ayrılarak batıya gelen ilk Türk lar ve adlarla varlığını sürdürür. Bu dönemdeki
kavmi olarak kabul edilen Hunlar, Avrupa’nın önemli gelişmelerden birisi de Müslümanların
demografik yapısını kökünden değiştirmişler- İspanya’yı fethidir. 711 yılında Tarık bin Ziyad
dir. Kavimler Göçü’nü başlatan Hunlar, Cermen komutasındaki İslâm ordusunun kendi adıy-
kavimlerinin Batı Avrupa’ya hareket etmelerine la anılan Cebel-i Tarık boğazını geçerek İber
sebep olmuş, Doğu ve Batı Roma imparatorluk- Yarımadası’na çıkmasıyla başlayan Avrupa’daki
larının kaderini belirlemişlerdir. Attila (434-453) Müslüman varlığı 1492’ye kadar devam eder.
döneminde, çeşitli boylar halinde kendi liderle-
rinin idaresinde faaliyette bulunan bütün boy- Erken Ortaçağ’da Kuzey, Batı ve Doğu Avrupa’da-
lar birleştirilerek, sınırları Danimarka’dan İran’a 4 ki gelişmeleri tartışabilmek
kadar uzanan merkezî bir imparatorluk vücuda Erken Ortaçağ’da Kuzey, Batı ve Doğu Avrupa’da
getirilir. Ancak Attila’nın 453 yılında ölümünün etkin olan kavimler M.S. 500 yılından 1066 se-
hemen ardından Hun İmparatorluğu parçalanır. nesindeki Norman istilasına kadar Britanya’da
Erken Ortaçağ Avrupa tarihinde etkin bir rol oy- hâkimiyet kuran Anglo-Saksonlar; VIII. yüz-
nayan diğer Orta Asyalı bir kavim olan Avarlar, yıldan itibaren anavatanlarından ayrılarak
Göktürk Devleti’nin kurulmasının ardından ba- iki yüzyıl boyunca Avrupa’dan Asya’ya kadar
tıya doğru göç ederek Slav ve Bulgar toplulukla- çok geniş bir sahada faaliyetlerde bulunan
rını hâkimiyetleri almıştır. Kısa süre içinde Avar- İskandinavya’nın pagan, savaşçı, tüccar ve kor-
lar Karadeniz’in kuzeyindeki bölgeleri tamamen san halkı Vikingler ve bugün Avrupa’daki en ka-
denetim altına almayı başarmışlardır. Bayan Ka- labalık etnik grubu oluşturan Slavlardır. Zaman
ğan döneminde Avrupa içlerine kadar ilerleyen içerisinde Ortodoksluğu, Katolikliği, Protestan-
Avarların, başkenti 796 yılında Frankların eline lığı ve Müslümanlığı kabul eden Slav halkları
geçer. Avar Kağanlığı’nın 811 yılında son bul- genel olarak Doğu Slavları (Ruslar, Ukraynalılar,
duğu kabul edilse de Avarların X. yüzyıla kadar Belaruslar), Batı Slavları (Polonyalılar, Çekler,
Avrupa’da çeşitli topluluklar arasında varlıklarını Slovaklar) ve Güney Slavları (Sırplar, Hırvatlar,
devam ettirdiğine dair bulgular vardır. Slovenler vd.) olarak üç gruba ayrılır.
22 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Kendimizi Sınayalım
1. Kavimler Göçü’nün sonucunda Roma İmparator- 4. Vizigotlar,
luğu 395 yılında imparator I.Teodosios’un oğulları Ar- - Romalı idarecilerin kötü muamelesi üzerine Ost-
kadius ve Honorius arasında ikiye bölünmüştür. rogotlarla birleştiler.
Buna göre Kavimler Göçü’nün neden olduğu bu sonuç - Hun Hükümdarı Attila’ya karşı Roma ile ittifak
ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? yaptılar.
a. Roma İmparatorluğu’nun güçlenmesine neden Bu bilgilere göre aşağıdaki yargılardan hangisine ula-
olmuştur. şılabilir?
b. Siyasi otorite güç kaybetmiştir. a. Vizigotlar, Hunları yenilgiye uğratmıştır.
c. Roma İmparatorluğu’nda saltanat sistemi gö- b. Ostrogotlar, Vizigotların egemenliğine girmiştir.
rülmektedir. c. Roma ile Vizigotlar arasında daimi barış sağlan-
d. Kavimler Göçü Roma İmparatorluğu’nu olum- mıştır.
suz etkilemiştir. d. Siyasi çıkarlar devlerler arası ilişkileri belirle-
e. Merkezi devlet yapısı korunamamıştır. miştir.
e. Savaştan çok diplomatik ilişkilere daha çok
2. - Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması önem vermişlerdir.
- Feodal beyliklerin kurulması
gelişmelerine bakılarak Avrupa’nın aşağıdaki alanlar- 5. Aşağıdakilerden hangisinde Doğu Roma
dan hangisinde değişime uğradığı söylenebilir? İmparatorluğu’nun başkentini kuşatan iki topluluk bir-
a. Sosyal likte verilmiştir?
b. Askeri a. Hunlar - Ostrogotlar
c. Siyasi b. Slavlar - Avarlar
d. Ekonomik c. Vandallar - Hunlar
e. Kültürel d. Avarlar -Vizigotlar
e. Avarlar - Hunlar
3. Hun baskısı sonucunda topraklarını terk etmek zo-
runda kalan Vizigotlar kısa sürede güçlendiler. İlk kap- 6. Aşağıdaki Cermen kavimlerinden hangisi zama-
samlı yazılı yasaları oluşturdular. Vizigot kabilelerini nında Kuzey Afrika’nın tamamı ele geçirilmiştir?
idaresi altında birleştirmeyi başaran kral I.Alarik, daha a. Vizigotlar
sonra üç sefer düzenlediği Roma’yı da ele geçirmiştir. b. Vikingler
Bu bilgilere göre aşağıdakilerden hangisi söylenemez? c. Vandallar
a. Hukuk devleti olduğu d. Ostrogotlar
b. Siyasi birliğin sağlandığı e. Lombardlar
c. Merkezi otoritenin güçlü olduğu
d. Egemenlik alanlarının genişlediği 7. Son Merovenj kralının, Papa tarafından tahttan
e. Roma İmparatorluğu’nun yıkıldığı indirilip yerine Kısa Peppin’in Frankların kralı olarak
taç giydirilmesinin ardından Merovenj hanedanı sona
ermiş ve Karolenj hanedanının hâkimiyeti başlamıştır.
Buna göre aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?
a. Papa Avrupa’daki toplulukları yönetimi altında
birleştirmek istemiştir.
b. Frank krallığı farklı hanedanlar tarafından yö-
netilmiştir.
c. Papa çıkarları doğrultusunda hareket etmiştir.
d. Yönetimde teokratik anlayış etkilidir.
e. Papa dinsel gücün yanında siyasal güce de sa-
hiptir.
1. Ünite - Erken Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (395-1000) 23
Yararlanılan Kaynaklar
Ahmetbeyoğlu, Ali, “Büyük Hun Hükümdarı Attila”, Kerr, Gordon, Charlemagne’den Lizbon Antlaşması’na
Türkler, C.I, s.902-920. Avrupa’nın Kısa Tarihi, çev. Cumhur Atay, İstanbul
Baştav, Şerif, “Avrupa Hunları”, Türkler, C.1, Ankara 2011
2002, s.853-886. Kurat, Akdes Nimet, “Avarlar”, yayına haz. Serkan
Brockelmann, Carl, İslâm Ulusları ve Devletleri Tarihi, Acar, Tarih İncelemeleri Dergisi, XXVI/1, (Temmuz
TTk yay. Ankara 2002. 2011), s.81-110.
Burns, Thomas, A History of the Ostrogoths, Indiana Kurat, Akdes Nimet, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz
University Press, 1991. Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara
Cross, Arthur Lyon, A Shorter History of England and 1992.
Greater Britain, New York Tarih, 1920. Lemerle, Paul, Bizans Tarihi, Türkçe çev. Galip Üstün,
Dikici, Radi, Şu Bizim Bizans (Byzantium 330-1453), İletişim yay., İstanbul 2005.
İstanbul 2007. Liebeschuetz, J.H.W.G., “Gens into regnum: the Van-
Dvornik, Francis, The Slavs in European History and dals”, Regna and Gentes, s.55-83.
Civilisation, Rutger University Press, 1962. Moorhead, John, “Ostrogothic Italy and the Lombard
es-Sufî, Halid, “Endülüs Emevi Devleti”, Doğuştan Gü- Invasions”, The New Cambridge Medieval History,
nümüze Büyük İslâm Tarihi, C.4, İstanbul 1988, C.1, Cambridge 2008, s.140-161.
s.117-308. Norwich, John Julius, Byzantium The Apogee, Penguin
es-Sufî, Halid, “Müslümanların Endülüs’ü Fethi”, Do- Books, London 1993.
ğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, C.4, İstanbul O’Callaghan, Joseph F., A History of Medieval Spains,
1988, s.15-116. Cornell University Press 1983.
Gelfand, Dale Evva, Charlemagne, New York 2003. Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Türkçe çev.
Gerberding, Richard, “The Later Roman Empire”, The Fikret Işıltan, TTK yay. Ankara 1991.
New Cambridge Medieval History, C.1, Cambridge Özdemir, Mehmet, “Endülüs”, TDVİA, c.11, İstanbul
2008, s.13-34. 1995, s. 211-225.
Goetz, Hans-Werner, “Gens, kings and kingdoms: the Özkuyumcu, Nadir, Mısır ve Kuzey Afrika’nın Müslü-
Franks”, Regna and Gentes The Relationship between manlar Tarafından Fethi, Manisa 2007
Late Antique and Early Medieval Peoples and King- Öztuna, Yılmaz, Devletler ve Hanedanlar, C.III,V, An-
doms in the Transformation of the Roman World, kara 1996.
edit. H.-W.Goetz, Jörg Jarnut, Walter Pohl, Leiden- Pohl, Walter, “A Non-Roman Empire in Central Euro-
Boston 2003, s.307-344. pe: The Avars”, Regna and Gentes, s.571-595.
Gregory, Timothy E., Bizans Tarihi, çev. Esra Ermert, Rasonyi, Laszlo, Tarihte Türklük, Ankara 1993.
YKY, İstanbul 2008. Riasanovsky Nicholas V.-Mark D. Steinberg, Rusya Ta-
Gül, Muammer, Ortaçağ Avrupa Tarihi, 2.baskı, İstan- rihi, çev., Figen Dereli, İnkılâp yay., İstanbul 2011.
bul 2010. Roberts, J.M., Avrupa Tarihi, çev. Aret Demirkaynak,
Halecki, Oscar, A History of Poland, London 1978. İnkılap yay. İstanbul 2011
Heather, Peter, “Gens and Regnum among the Ostro- Vernadsky, George, Rusya Tarihi, çev. Doğukan Mız-
goths”, Regna and Gentes, s.85-133. rak-Egemen Ç. Mızrak, Selenge yay., İstanbul 2009.
Heather, Peter, The Goths, Blackwell, 2004. Wolfram, Herwig, History of the Goths, University of
Hersak, Emil, “Avarlar: Etnik Yaradılış Tarihlerine Bir California Press, 1992.
Bakış”, Türkler, C.2, Ankara 2002, s.641-657. Yorke, Barbara, “Anglo-Saxon gentes and regna”, Regna
Jarnut, Jörg, “Gens, rex and regnum of the Lombards”, and Gentes, s.381-407.
Regna and Gentes, s.409-427.
2
ORTAÇAĞ-YENİÇAĞ AVRUPA TARİHİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Orta Dönem Ortaçağ Avrupası’nda (11-13. yüzyıl) Fransa, Almanya ve
İngiltere’nin siyasî durumunu irdeleyebilecek,
Orta Dönem Ortaçağ Avrupası’nda (11-13. yüzyıl) İtalya ve İspanya’daki geliş-
meleri tartışabilecek,
Orta Dönem Ortaçağ Avrupası’nda (11-13. yüzyıl) Üretim, Ziraat Tekniklerin-
deki Değişim ile Dini Hareketleri yorumlayabilecek,
Orta Dönem Ortaçağ Avrupası’nda (11-13. yüzyıl) Feodalite ve Haçlı Seferleri-
ni açıklayabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Capet Hanedanı • İber Yarımadası’ndaki Krallıklar
• Kutsal Roma-Cermen • Galiçya, Leon, Kastilya,
İmparatorluğu • Hohenstaufen Hanedanı
• İngiltere’de Normanlar, I. • İspanya
William, I. Richard, Magna • Tarım Teknikleri
Carta, III. Henry ve I. Edward • Engizisyon ve Aforoz
• İtalya’da Cermen ve Norman • Feodalite
Etkisi • Haçlı Seferleri
İçindekiler
• ORTA DÖNEM ORTAÇAĞ
AVRUPASINDA FRANSA, ALMANYA VE
İNGİLTERE (13-11. YÜZYIL)
• ORTA DÖNEM ORTAÇAĞ
AVRUPASINDA İTALYA VE İSPANYA
Ortaçağ-Yeniçağ Orta Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (13-11. YÜZYIL)
Avrupa Tarihi (11-13. Yüzyıllar) • ORTA DÖNEM ORTAÇAĞ
AVRUPASINDA ÜRETİM, ZİRAAT
TEKNİKLERİNDEKİ DEĞİŞİM VE DİNİ
HAREKETLER (13-.11.YÜZYIL)
• ORTA DÖNEM ORTAÇAĞ
AVRUPASINDA FEODALİTE VE HAÇLI
SEFERLERİ (13-11. YÜZYIL)
Orta Dönem Ortaçağ Avrupa
Tarihi (11-13. Yüzyıllar)
VII. Louis’in oğlu II. Philip (1180-1223) döneminin en önemli gelişmesi III.
Haçlı Seferidir. Ancak kral, bu seferden Fransa’yı işgale kalkan İngilizleri ülkesin-
den çıkartmak için erken dönmek zorunda kaldı. II. Philip’in ardından tahta otu-
ran VIII. Louis (1223-1226), ancak üç yıl tahtta kalabildi. Onun ardından yerini
alan oğlu IX. Louis (1226-1270), oldukça dindar bir kraldı ve ölümünün ardından
aziz ilan edildi. Yedinci ve Sekizinci Haçlı Seferlerine katılan IX. Louis, Sekizinci
Haçlı Seferi sırasında 1270 yılında Tunus’ta öldü (Bradbury, s.201 vd.).
Normanlar ve İngiltere
8. yüzyılda anavatanlarından ayrılan Viking toplulukları iki yüzyıl boyunca
Avrupa’dan Asya’ya kadar olan geniş bir sahaya yayılmışlardı. Bu dönem boyunca
Avrupa’ya akın eden Danlar ve Norveçliler İngiltere, İrlanda, Almanya, Fransa ve
İspanya kıyılarını talan etmişlerdir (Kerr 2011, s.17-18). 911 yılında, önce Paris’i ar-
dından da Chartres’i kuşatan Viking liderlerinden Rollo (860-932) ile Fransa Kralı
III. Charles (Basit Charles) (893-922) arasında bir antlaşma yapıldı. Bu antlaşma
ile Fransa kralı, kendisine tâbi olmak ve ülkesini soydaşlarının saldırılarından ko-
rumak koşuluyla Rollo’nun maiyetindekilerle birlikte Normandiya bölgesinde yer-
leşmesine izin verdi. Vaftiz olarak Hıristiyanlığı kabul eden Rollo, Charles’in gayr-i
2. Ünite - Orta Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (11-13. Yüzyıllar) 29
meşru kızı Gisela ile evlendi. Zamanla bölgeye yerleşen bu kuzeyli topluluk ile
yerli Franklar karışarak Normanları oluşturdu (Crouch 2007, s.1vd.).
Normanlar, bulundukları bölge itibarıyla İngiltere ile daha en baştan beri ya-
kın ilişkiler kurmuşlardı. Bu temaslar sonucunda Normandiya Dükü II. Richard
(996-1026)’ın kız kardeşi Emma ile İngiltere Kralı Aethelred’ın evlenmesiyle ta-
raflar arasında akrabalık ilişkisi kuruldu. 1016 yılında Danimarka Kralı Knud
İngiltere’yi istila ettiğinde Aethelred eşi ve çocukları ile Normandiya’ya sığındı.
25 yıllık bir sürgün hayatının ardından Aethelred’ın oğlu Edward (1041-1066),
1041 yılında İngiltere’ye döndü. Edward İngiltere’ye dönerken yanında çok sayıda
Normanı da getirdi ve onları önemli mevkilere yerleştirdi. Böylece bu tarihten
itibaren İngiltere’de Norman etkisi başlamış oldu (Crouch 2007, s.33 vd.).
İngiltere kralı Edward, 1066 yılında geride erkek evlat bırakmadan ölünce tahta
Harold Godwinson geçti. Ancak onun krallığı Normandiya Dükü William (Fatih
William) tarafından tanınmadı. William, Edward’ın İngiltere tahtı için kendisini
varis bıraktığını iddia ederek büyük bir donanma ile İngiltere seferine çıktı. 14
Ekim 1066 tarihinde meydana gelen ve son Anglo-Sakson Kralı Harold’ın hayatını
kaybettiği Hasting savaşında William büyük bir zafer kazandı (Crouch 2007, s. 87
vd.; Kerr 2011, s.19). 1066 Noel’inde Webminister manastırında krallık tacını giyen
William, İngiltere’nin ilk Norman kralıdır. İngiltere’nin yeni fatihleri Fransızca ko-
nuşurken ahali Sakson dilini konuşuyordu ve bu çift dillilik uzun süre devam etti.
I. William’ın Ardılları
I. William 1087 yılında ölünce oğullarından II. William (1087-1100) İngiltere tah-
tına otururken en büyük oğlu Robert, Normandiya dükü oldu. William’ın krallığı-
nın oğulları arasında bölünmesi, kardeşler arasında mücadele yaşanmasına sebep
oldu. Aslında bu mücadeleyi ateşleyenler krallığın kanalın iki yakasındaki top-
raklarının birleştirilmesi düşüncesinde olan soylulardı. 1088 yılında Robert tahtı
ele geçirmek için kardeşine karşı isyan başlattı, ancak başarılı olamadı. Uzun bir
mücadelenin ardından William ile baş edemeyeceğini anlayan Robert, 1096’da I.
Haçlı Seferi’ne katıldı. Sefer için gerekli olan finansmanı sağlaması karşılığında
Normandiya’daki haklarını William’a devretti. Bununla birlikte 1100 yılında Wil-
liam ölünce Robert, Normandiya’ya yeniden hâkim oldu (Crouch 2007, s.130 vd.).
II. William’ın 1100 yılında bir av sırasında şüpheli bir şekilde okla göğsünden
vurularak ölmesinin ardından İngiltere tahtına kardeşi I. Henry (1100-1135) otur-
du. I. Henry’nin ilk olarak halletmesi gereken mesele II. William’ın ölümünden
sonra Normandiya’nın idaresini tekrar ele geçiren ağabeyi Robert idi. 1106 yılın-
da I. Henry karşısında mağlup olan Robert, savaş sırasında esir düşünce bundan
sonraki hayatını hapishanede geçirdi. Böylece I. Henry İngiltere ve Normandiya’yı
tek idare altında birleştirmeyi başarmış oldu. I. Henry iktidarı boyunca merkezî
idarede pek çok reform yapmış ve bürokrasinin gelişmesini sağlamıştır (Crouch
2007, s.167 vd.).
I. Henry’nin tek meşru oğlu William daha babası hayattayken öldüğünden,
Kral tahtını kızı Matilda’ya bıraktı. Bu durumda ya Matilda kraliçe olarak ülkeyi
idare edecek ya da Angevin ailesine mensup kocası onun adına bu işi üslenecekti.
Ancak İngiliz soyluları her iki alternatifi de kabul etmeyince I. Henry’nin 1135
yılında ölmesinin ardından Matilda’nın kuzeni Stephen’i tahta geçirdiler. Bunun-
la birlikte Matilda kendi hakkı olan tahtı gasp eden kuzeninin hükümdarlığını
tanımayarak onunla mücadele etti. 1154 yılında Stephen ölünce İngiltere tahtına
Matilda’nın oğlu Henry geçti (Crouch 2007, s. 245 vd.).
30 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
II. Henry (1154-1189) tahta oturduktan sonra annesini sürgün eden ve Step-
hen döneminde iyice güçlenen baronların gücünü kırdı. Onun iktidarı dönemin-
deki diğer bir önemli olay Canterbury Başpiskoposu Thomas Becket’i öldürtme-
sidir. I. Henry döneminde yapılan reformlar ile merkezî idare karşısındaki gücü
azaltılan kilisenin yeniden eski nüfuzunu kazanması için çaba sarf eden Becket
güçlü bir idare kurmak isteyen II. Henry tarafından öldürtülmüştür (1170) (Bar-
low 1990, s.198 vd.).
II. Henry iktidarı süresinde Fransa Kralı VII. Louis ile pek çok defa savaşmış-
tır. Ama onu asıl uğraştıran mesele ilk eşi Eleanor ve ondan olan oğulları olmuş-
tur. Kendi iktidarına karşı ayaklanan oğulları ile defalarca karşı karşıya gelen II.
Henry, nihayet 1189 yılında, Fransa Kralı II. Philip’in desteğini alan oğlu Richard’a
mağlup oldu. Bu yenilgiden iki gün sonra II. Henry ölünce oğlu Richard İngiltere
kralı oldu (Yonge 2010, s.38-39).
Fransa ile ittifak kurarak Edward’a karşı başkaldırdı. Bunun üzerine 1296’da dü-
zenlediği sefer ile İskoçya’yı istila eden Edward, çeşitli bölgelerde kurduğu askerî
garnizonlarla ülkeyi idare etmeye başladı. Ancak onun zalimane idaresi İskoçların
tepkisine sebep olmuş ve halk William Wallace adlı birisinin etrafında toplanarak
İngiliz idaresine karşı bağımsızlık mücadelesine girişmişti. Edward’ı uzun süre
uğraştıran William Wallace nihayet 1305 yılında yakalanarak idam edildi. Ancak
onun idam edilmesi İskoçların bağımsızlık inançlarını yok edememiş ve 1306 yı-
lında bu sefer İskoç soylularından Robert Bruce I. Edward’a karşı ayaklanmıştır. I.
Edward Robert Bruce’un isyanını bastırmak için çıktığı sefer sırasında yoldayken
ölmüştür (1307) (Prestwich, 1989, s.469 vd.).
rın yükselişi sırasında öne çıkan ve İtalya’daki soydaşlarını merkezî bir hükümetin
çevresinde toplama hesapları yapan Hauteville Hanedanı mensubu Umpredo,
1053 yılında Papalık kuvvetlerini mağlup ederek durumunu güçlendirmeyi ba-
şardı. Norman yükselişinden oldukça rahatsız olmasına rağmen Civitate’de mey-
dana gelen savaşın ardından Umpredo’nun ılımlı davranışları karşısında yumu-
şayan Papa IX. Leo’nun Norman liderin üvey kardeşi Robert Guiscard’ı, Apulia
ve Calabria dükü olarak tanıması, taraflar arasındaki ilişkilerin iyice pekişmesini
sağladı (Matthew, 2001, s. 9 vd.).
Papalık ile iyi ilişkiler kuran Normanların yükselişi devam etti. 1060’da Ca-
labria, 1071’de Bari ve 1077’de Salerno’yu ele geçiren Robert Guiscard, kardeşi
Ruggiero’yu Sicilya’nın fethi ile görevlendirdi. 1091 yılında adaya çıkarak Arap
direnişini kıran Ruggiero, burada bağımsız bir idarenin temellerini attı. Norman-
ları tek bir bayrak altında toplama gayretleri çerçevesinde 1120 yılında Sicilya
Krallığı’nı kurdu. Daha sonra 1137’de özerk Napoli Dukalığı, 1156’da Capua-
Aversa Prensliği’nin de kendisine bağlanmasıyla sınırlarını ve etki alanını geniş-
leten bu krallık, İtalya’nın güneyinde hüküm süren büyük bir devlet haline geldi
(Brown, 1995, s. 95-96).
Normanlar tarafından İtalya’da kurulan güçlü ve istikrarlı siyasî idare, ardında
varis bırakmadan ölen II. Guglielmo dönemine kadar devam etti. Onun ölümün-
den sonra patlak veren iktidar kavgaları ve siyasî anlaşmazlıklar, Ruggiero’nun kızı
Constanza’nın kocası olan Heinrich’in krallık tahtını ele geçirmesiyle sona erdi.
Bu tarih aynı zamanda İtalya’da yeni bir hanedanın, Hohenstaufen Hanedanı’nın
hâkimiyet döneminin de başlangıcı oldu.
Hohenstaufen Hanedanı
Norman Hanedanı’nın son imparatoru Guglielmo’nun ölümünden sonra tahtı ele
geçiren eniştesi Heinrich’in nispeten sakin geçen dönemi uzun sürmedi. Onun
ölümünden sonra taht kavgaları yeniden başladı. Hanedanın ikinci hükümdarı
I. Friedrich, İtalya’nın kaybolmuş birliğini yeniden tesis etme ve hanedanlığının
meşruiyeti noktasında sorun çıkardığı anlaşılan Papalığa verilmiş olan imtiyazları
devlet lehine asgariye indirme yönünde girişimlerde bulundu. Bu amacını gerçek-
leştirmek düşüncesiyle sefere çıkmışsa da, Bizans ve Norman tehdidi karşısında
geri adım atarak 1154/55 yılında Papa ile uzlaşmak zorunda kaldı. Tahtını sağ-
lamlaştırdıktan sonra yeniden harekete geçen I. Friedrich, yarım bıraktığı bir işi
tamamlamak, Papalık ile ilgili planlarını uygulamaya koymak amacıyla harekete
geçti. Bu amaçla düzenlediği ikinci sefer, 1158 yılında Roncaglia Meclisi’nden İm-
paratorluk haklarının geri alınmasına dair bir karar çıkarttırmayı başarmasıyla
sonuçlandı (Bryce 1871, s.167 vd.).
Gün geçtikte İtalya’daki iktidarını güçlendiren I. Friedrich, iş yerel yönetimlerin
(komün) özerkliğini sınırlamaya gelince, Milano kentinin başını çektiği büyük bir
direnişle karşılaştı. İmparatorun 1162 yılında Milano’da büyük bir tahribat yapması,
bu konudaki muhalefetin daha da genişlemesine ve yayılmasına neden oldu. Öte
yandan devletin yönetiminin Papa ile sorunlar yaşaması, onun da özerk şehir yöne-
timlerine destek vermesine neden olmuş, İmparatorluk büyük bir siyasî krizin eşiği-
ne gelmişti. Nitekim 1164’te Venedik’in öncülük ettiği Verona Birliği ve üç yıl sonra
da Lombardiya Birliği gibi örgütlü direniş teşkilatları kuruldu. Roma ile de yakın
ilişki kuran söz konusu muhalif birlikler tarafından örgütlenen isyanlar, İmparator-
luk otoritesinin Lombardiya’da bütünüyle çökmesine, Toscana’da da büyük ölçüde
zayıflamasına neden oldu. Kötü gidişat karşısında önlemler alma yoluna giden, bu
çerçevede 1177’de Papalık ve 1183’te de Lombardiya Birliği ile anlaşan imparator,
2. Ünite - Orta Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (11-13. Yüzyıllar) 35
Lombard kentlerine talep ettikleri imtiyazları vermek zorunda kaldıysa da, devlet
otoritesinin güç olduğu Spoleto ve Marche’de istediği düzenlemeleri yaptı (Bryce
1871, s. 173 vd.).
1190 yılında imparator’un ölümünden sonra tahta çıkan ve 1194 yılında Sicil-
ya Krallığı’nı ele geçirerek bu krallığın güçlü kaynaklarıyla devletini güçlendiren
oğlu VI. Heinrich’in istikrarlı olacağı düşünülen idaresi uzun sürmedi. Çiçeği bur-
nunda imparator 1197 yılında hayatını kaybetti ve bu durum İtalya’daki impara-
torluk otoritesinin ciddi anlamda sarsıntı geçirmesine neden oldu. VI. Heinrich’in
küçük yaşlardaki oğlu II. Friedrich, Papa III. Innocentius’un naipliği ile İtalya’dan
kopma arifesinde olan Sicilya Krallığı’nın başına geçerken, imparatorluk makam-
ları ise Welf Hanedanı’nın eline geçti (Bryce 1871, s.206).
Sicilya Krallığı tahtına oturduktan sonra adadaki siyasî sorunların üstesinden
gelerek hâkimiyetini güçlendiren II. Friedrich, 1211 yılında Papa’nın da desteğini
temin ederek atalarının tahtını gasp eden Welf Hanedanı’na mensup olan Otto ile
savaşmak üzere harekete geçti. 1214 tarihinde meydana gelen Bouvines Savaşı, II.
Friedrich’in açık galibiyetiyle sonuçlandı. Otto’yu mağlup ettikten sonra Almanya
ve Sicilya tahtlarının birleştirilmesi yönünde adımlar atan Friedrich, 1220 yılın-
da muhtemelen kendisine imparatorluk tacını giydiren Papa’nın baskısıyla Sicilya
Krallığı’nın imparatorluktan ayrılmasını kabul etti (Abulafia, 1992, s.109 vd.).
Papa’nın elinden imparatorluk tacını giydikten sonra dikkatinin tamamını
Sicilya’ya hasreden Friedrich, 1226 yılında sonra Kuzey İtalya’daki şehir devlet-
lerini kontrol altına alma yönünde adımlar atınca, çizmedeki direniş dalgasının
yeniden hareketlenmesine neden oldu. Bu konuda Papa ile ters düşmeyi de göze
alan İmparator, iki kez aforoz edilmesine rağmen girişimini sonlandırmadı. Dire-
nişçiler tarafından organize edilen birçok ayaklanma ile uğraşmak zorunda kalan
Friedrich, Sicilya’da tanzim ettiği yönetim mekanizmasını İtalya’da da tesis etmeyi
başardıysa da, onun 1250 yılında beklenmedik bir biçimde hayatını kaybetmesi,
Hohenstaufen Hanedanı’nın güçlü bir monarşi meydana getirme çabalarını sona
erdirdi. Friedrich’in ölümü, yalnızca onun İtalya’da kurmayı planladığı siyasî ya-
pının akamete uğramasıyla kalmayacak, aynı zamanda ardılları ile Papalık arasın-
da patlak veren hâkimiyet mücadelesi, Hanedanın da sonunu getirecektir. Ayrıca
Papa IV. Clemens’in Sicilya ve Napoli kralı ilan ettiği Anjou Dükü I. Carlo, Ho-
henstaufen Hanedanı’na mensup son temsilcilerini ortadan kaldıracak, onların
hâkimiyetindeki toprakları ele geçirecektir.(Bryce 1871, s. 207 vd.).
İspanya
Coğrafi olarak günümüzde Portekiz ve İspanya devletlerinin içine alan bölge
İber Yarımadası olarak adlandırılmaktadır. İspanya kelimesinin bir devlete iza-
feten kullanılması daha çok 1516 yılından sonra Yeniçağ döneminde olmuştur.
Aslında siyasi olarak Ortaçağ boyunca İspanya diye bir ülkeden bahsetmek müm-
kün değildir. Çünkü 711 yılında Emevî komutanı Tarık b. Ziyad’ın fethi ile İber
Yarımadası’nda Müslüman hâkimiyeti başlamıştır ve topraksal büyüklüğü değiş-
se de 1492 yılına kadar yarımadada sürmüştür. İber Yarımadası’nın siyasi açıdan
bölünmüşlüğü Müslümanların yarımadaya gelmeden önce de geçerlidir. Çünkü
İber Yarımadası’nın kuzeyinde 5. yüzyıldan itibaren Cermen kökenli halkların
kurduğu Süev ve güneyde de Vizigot Krallığı vardır. Müslümanların 8. yüzyılın
başından itibaren İber Yarımadası’nın büyük kısmında hâkimiyet kurmasından
sonra da 4. yüzyılda Aryanist ve 6. yüzyılın sonundan sonra Katolik mezhebine
bağlı olan Vizigotlar yarımadanın kuzeyine çekilirler.
36 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Orta Dönem Ortaçağ Avrupasında (11.-13. yüzyıl) İtalya ve İspanya’daki siyasî du-
rumu değerlendiriniz. 2
Dini Hareketler
10. ve 13. yüzyıllar arasında Katolik kilisesi ve manastır teşkilatı içinde önem-
li değişiklikler olmuştur. Bunun sebebi 10. yüzyıldan başlayarak Avrupa’nın dış
saldırılara maruz kalmamasıdır. Çünkü kuzeyli İskandinav kavimleri Çekler,
Ruslar gibi Slav kavimleri ve Macarlar Hıristiyanlaştırılarak Avrupa kültürünün
bir parçası haline getirilmişlerdir. Kendi içine dönen ve dışa açılmaya hazırlanan
Avrupa’da ekonomik gelişmelerin yanı sıra dini hayatta da bir takım değişiklikler
gözlemlenmeye başlar. Avrupa’da merkezi otorite altında birleşmiş olan Fransa,
Almanya ve İtalya gibi ülkeler parçalanıp şehir devletleri ön plana çıkarken, daha
önce güçlü bir siyasi otoriteden yoksun olan kuzeydeki kavimler siyasi birlik içine
girmeye başlarlar.
Bu gelişmeler içinde ruhban sınıfının mensuplarının yetiştirilmesi, davranışla-
rında bir birlik sağlanması ve din adamlarının toplum nezdinde itibarının kazan-
dırılması için bir takım ıslahat girişimlerinde bulunuldu. Bunlardan ilki günümüz
Fransa’sında yer alan Burgonya bölgesinde 10. yüzyılda başlayan Cluny hareketi-
2. Ünite - Orta Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (11-13. Yüzyıllar) 39
Feodalite
Avrupa’da 10. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar toplum yapısını belirleyen ilişkiler siste-
mine feodalizm denilmiştir. Bununla birlikte feodalizmin kökenleri Karolenj Ha-
nedanı dönemine kadar uzanmaktadır. Ancak tarihçiler 9. yüzyıldan 11. yüzyıla
kadar devam eden süreci birinci ve 11. yüzyılın ortalarından 13. yüzyılın ortala-
rına kadar devam eden süreci ikinci feodal çağ olarak adlandırırlar. Birinci feodal
çağının belirgin özelliği itaat edilen efendiler ile köylüler arasında kast temeline
dayalı bir ilişkinin olmasıdır. İkinci dönem ise efendi olanların kalıtsal soyluluk
temelinde bu haklarını korumaları olmuştur.
Feodalite sisteminin temel unsurları ekonomik hayatı sürdürebilecek bir top-
rak parçasından oluşan dirlik, bu dirlik üzerinde ziraat faaliyetlerinde bulunacak
köylüler, onların güvenliğini sağlamak için özel kaleler inşa ederek zırhlı süvari
özelliği taşıyan şövalyeler, şövalyelerin vasallık sistemiyle bağlı oldukları ve ita-
at ettikleri senyörlerdir (efendi, lord). Feodal sistemin doğmasını sağlayan temel
unsur otorite boşluğu olmuştur. Frankların kurduğu Roma İmparatorluğu’nun 9.
yüzyılın ilk yarısında parçalanmasından sonra Avrupa merkezi devlet yapısın-
dan yoksun kalmıştır. 9. ve 10. yüzyıllar boyunca güneyde Müslüman Arapların,
kuzeyde Vikinglerin ve Orta Avrupa’da da Macarların sürekli akınları yüzünden
Avrupa’da asayiş ortadan kalmıştır. Bu otorite boşluğunu 10. ve 13. yüzyıllar bo-
yunca Avrupa’da feodalizm ve Papalık doldurmaya çalışmıştır.
Feodalite sistemi aslında askeri ihtiyaçlardan ortaya çıkmıştır. At ve zırhlı sa-
vaşçı birlikten meydana gelen ağır süvari kavramını Batı, Müslüman Araplardan
ve Bizans’tan öğrenmiştir. Bu tür süvariyi ordusunda kullanarak iç ve dış rakiple-
2. Ünite - Orta Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (11-13. Yüzyıllar) 41
rine karşı başarılı olan kişi Charles Martel (686-741) olmuştur. Süvarinin temel
unsuru olan atı beslemek için geniş topraklara ihtiyaç duyuluyordu. Bundan do-
layı Charles Martel sadece sivillerin değil, geniş kilise topraklarına da el koyarak
atlı süvarinin teminini sağlamıştır. Bundan dolayı ona “Avrupa feodalitesinin ku-
rucusu” denilmiştir.
843 yılındaki Verdun Antlaşmasıyla Kutsal Roma- Cermen İmparatorluğu üçe
ayrıldığı zaman herkesin bir lordu (efendisi, hâkimi) olması ilkesi benimsenmiş-
ti. Bu ilkeden kuramsal olarak mutlak bağımsız olabilecek yalnızca Papa ve im-
paratordu. Bununla birlikte her ikisi de Tanrı’nın vasallarıydı. O zaman feodal
merdiven ya da feodal piramit oluşturulmalıydı. Yani imparatora bağlı vasallar
olmalıydı. Vasallar imparatorluk otoritesine mutlak itaat edenlerdi. Bunlar baron-
lar, kontlar, markizler ve şövalyeler gibi unvanlar alıyordu. Vasallık bir yemin ile
efendiye ömür boyu hizmet etmeyi gerektiriyordu. Bunun karşılığında da efendi
vasalına himaye taahhüt ediyordu. Bu ilişkinin maddi boyutu ise efendinin vasa-
lına fief denilen toprak parçasının kullanım hakkını vermesiydi. Fief kelimesinde
feodalite kavramı türemiştir.
İmparator olan efendi genelde düklere ve kiliseye çok büyük topraklar bağış-
lıyordu. Dükler de yine vasallık şartı ile markizlere, markizler kontlara, kontlar
baronlara ve baronlar da şövalyelere fief denilen dirlikleri veriyorlardı. Böylece
en alttan en üste kadar vasallık ilişkisine dayalı hiyerarşik bir düzen oluşturulmuş
oluyordu. Ancak bu kişiler askerdiler ve kendilerine bahşedilen toprak karşılı-
ğı at ve şövalye denilen savaşçı zırhlı süvariler ile efendinin hizmetinde bulun-
mak zorundaydılar. Kendilerine verilen dirliğin ziraatini ve at yetiştiriciliğini ise
o topraklar üzerinde yaşayan serf olarak adlandırılan köylüler temin ediyordu.
Köylülerin toprakları yoktu, şövalye ve diğer fief sahibi kişilerin toprakları üze-
rinde yaşıyorlardı ve toprağı işlemek kadar efendilerinin angaryalarına da yerine
getirmek zorundaydılar. Köylülerin askeri yükümlülükleri yoktu. Bu sorumluluk
fief sahibi kişilere ve beslemek zorunda oldukları zırhlı süvarilere aitti. Feodal sis-
temin genel olarak Avrupa’ya ait olduğu ve bu sistemin 10. ile 11. yüzyılda kıtaya
yerleştiği kabul edilir.
Bu dönemde efendi tarafından verilen dirliğin kullanım hakkı, fief sahibi as-
keri görevini yerine getirdiği sürece ömür boyu devam ediyordu. Askeri görevini
yerine getiremediğinde ya da ölümü halinde eğer isterse öncelikli olarak dirlik,
büyük oğluna devredebiliyordu. Yani fief sahibi kişi toprağın maliki değil kiracısı
durumundaydı (Davies s.340-345).
Feodalite sistemi orta dönem ortaçağ boyunca İtalya, Fransa, Batı Almanya,
Kuzey Avrupa ve özellikle İngiltere’de tatbik edildi. Bunun sebebi 9. ve 10. yüzyıllar
boyunca Avrupa’ya yapılan güneyden Müslüman Arapların, kuzeyden Vikinglerin
ve Orta Avrupa’dan Macarların akınlarla merkezi otoriteyi zayıflatmasıdır. Mer-
kezi otorite zayıfladıkça fief sahiplerinin yerel güçleri arttı. Bunun sonucu olarak
dış saldırılara karşı koymak kadar kendileri için üretim yapan serflerin (köylüle-
rin) ihtiyaç halinde güvenliğini sağlamak için şatolar yapılmaya başlandı. 9. ve 10.
yüzyılda inşa edilmeye başlanan ahşap şatoların yerini 11. yüzyılda taştan yapılan
şatolar almaya başladı. 10. yüzyılda 12. yüzyıla kadar yapılan şatolardaki öncelikli
amaç fief sahibi (derebeyi) ailenin barınak ihtiyacını karşılamak, onun erzaklarını
ve silahlarını muhafaza edecek bir ambar kurmak ve dış saldırılara karşı korunaklı
bir yer inşa etmekti. Bunun için şatonun yüksek yerlerine burçlar yapıldı, etrafı
kalın duvarlarla, hendeklerle çevrildi. İner kalkar köprülerle, mazgallarla, saldır-
ganların üstüne yakıcı maddelerin döküldüğü deliklerle şato ele geçirilmesi güç
bir kaleye dönüştü (Goff s. 31-32.). Ayrıca şatolar fief sahibinin kalabalık ailesine
42 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
olduğu kadar hizmetçileri hatta yakınlarda yaşayan köylüleri bile zaman zaman
içinde ağırlayan yerler oldular ve bazı şatolar her yaştan ve her meslekten insanı
barındıran bazı şehirlerin nüvesini oluşturdular. Böylece şatolar Ortaçağ Avrupa
tarihinin en önemli simgelerinden biri haline geldi.
Herkesin bir efendisi olduğu feodal sistemde fief sahibi kişi aldığı arazi karşı-
lığında şatonun korunması, efendinin askeri seferlerine refakat etme ve lordunun
ikametgâhına hizmet etme yükümlülükleri vardı. Ayrıca efendisi herhangi bir sa-
vaşta esir düşerse onun fidyesini ödemek zorundaydı. Ayrıca efendisinin büyük
oğlunun evlenmesinin masraflarına, büyük kızının çeyizine katkı vermek zorun-
daydı. Bu hizmetleri Haçlı seferlerine katılarak da yapabilirdi. Bu hizmetlerinin
karşılığında dirlik sahibi vergi ödemekten muaf oluyordu. Ödül olarak ise kendi-
sine verilen toprağın gelirini alıyor, üstünde yaşayan köylüleri yargılama hakkını
elde ediyordu. Dirlik sahipleri şatolarda yaşarken, serf durumundaki köylüler ise
gösterişsiz, basit yapılarda yaşıyorlardı. Köylülerin evleri yoksul ve kimi zaman
da sefil haldeydi. Kentlerde bile taş yapılara nadiren rastlanıyordu. Yapılar uzun
süre ahşap malzemeden yapıldığı için Ortaçağda sık sık rastlanan yangınlar vuku
buluyordu.
11. yüzyılın ikinci yarısından sonra fief sahipleri, tasarruf ettikleri toprakların
kiracısı değil sahibi olmak istediler. Yaptıkları mücadeleyle daha önce kiracısı ol-
dukları toprakların maliki oldular. Böylece özellikle taşrada kendi yönetimlerini
kuran küçük beyler ve şövalye takımı ortaya çıktı. Fiefler, babadan oğula ırsi ola-
rak devredilmeye başlandıktan sonra bu gruplar kendilerini asil olarak adlandır-
dılar. Artık sahibi oldukları şatoyu rahat yaşanabilir bir mekana dönüştürdüler.
Şatoda sadece asillere mahsus olan yastık kullanıldı, giysilerini sandıklara koydu-
lar, duvarlarını halıyla kapladılar, salonlarını saygınlık göstergesi olan şömine ile
ısıtmaya başladılar. Burası toplantıların yapıldığı, yemeklerin yenildiği görkemli
salonlar olarak kullanıldı.
Ortaçağ boyunca şövalyelik ve onur kavramları birlikte anılmıştır. Kendini
zırhla koruyan, kılıç ve mızrağı silah olarak kullanan şövalyeler dış görünüşleriyle
de saygın olmak durumundaydılar. Onların asıl işi savaştı. Fakat bu savaşı bireysel
değil toplu olarak yaparlardı. Oyunlarda ve turnuvalarda şan ve şöhret kazanır-
lardı. Şövalyelerin görevleri arasında efendisine bağlı kalmak, kiliseyi korumak,
inançsızlarla savaşmak, rahiplik kurumunu el üstünde tutmak, fakirleri zarar gör-
memesi için himaye etmek, kanlarını kardeşleri için dökmek ve kadınlara saygılı
olmak geliyordu (Hart-Davis s. 191). Özellikle kadınlara saygılı olma kavramı o
güne kadar Avrupa toplumunda ikinci sınıf gözüyle bakılan kadın anlayışından
oldukça farklıdır. Şövalyelerin kadına bakışı daha sonra Avrupa kültürünün un-
surlarından biri haline gelecektir. 14. yüzyıla gelindiğinde şövalyeler, verdikleri
hizmetler için para almaya ve hizmetlerinden muaf tutulmak için de vergi öde-
meye başladılar. Böylece feodal sistem hızla çökmeye başladı. Bu süreci 12. ve 13.
yüzyılda ticaret yoluyla zenginleşen Avrupa’nın durumu hızlandırmıştır. Özellikle
Avrupa’da Bohemya, Saks, Tirol ve Macaristan Dağlarındaki gümüş madenlerinin
13. yüzyılın sonundan itibaren işletilmeye başlaması gümüş bolluğu meydana ge-
tirmiştir (Seignobos s.191).
Haçlı Seferleri
7. yüzyılda İslamiyet’in ortaya çıkışından sonra Müslümanların topraklarını Hıris-
tiyanlar aleyhine genişletmeye başlamaları üzerine Hıristiyan dünyasında Kudüs
şehri kastedilerek kutsal toprakları geri alma söylemiyle yapılan siyasi ve askeri
2. Ünite - Orta Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (11-13. Yüzyıllar) 43
harekât haçlı seferleri olarak adlandırılmıştır. Özellikle 636 yılında Kudüs’ün fethi
ve 711’de İspanya’da Endülüs Emevi Devleti’nin kurulması, 1071 senesinde Bizans’ın
Malazgirt Savaşı’nda yenilmesi, 1075’te İznik’te Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurul-
masıyla Hıristiyan dünyası Müslümanların bu ilerleyişini durdurmak için harekete
geçmeye başlar. Amaç Kudüs’ün geri alınması, Arapların İspanya’dan, Türklerin de
Anadolu’dan atılmasıydı. Bu doğrultuda Selçuklular döneminde 1096-1291 yılla-
rı arasında 11 haçlı seferi gerçekleştirilmiştir. Osmanlı döneminde de İslamiyet’in
Balkanlara yayılması üzerine 1396 Niğbolu ve 1444 Varna Savaşları da Haçlı sefer-
leri olarak adlandırılmıştır.
İlk Haçlı seferi çağrısı 1074 yılında, Bizans İmparatoru VII. Mihail Dukas tara-
fından yapıldı. Büyük Selçuklu sultanı Melikşah’ın (1072-1092) ölümünden sonra
devlet içindeki otorite boşluğu ve iktidar mücadeleleri, 1086’da Anadolu Selçuklu
sultanı Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın ölümü Türkleri zor durumda bırakmıştı.
Bunun üzerine Bizans İmparatoru I. Aleksios Komninos, Haçlı seferi çağrısını
yenilemiş, Papa II. Urbanus da bu çağrıyı olumlu karşılamıştır. Papa Haçlı ordusu
oluşturmak için ücretli asker toplamak yerine topraksız köylüleri ve sefalet içinde
yaşayan halkı İsa aşkı, din kardeşlerine yardım gibi dini gerekçelerle 1095 Cler-
mont Konsilinde kutsal savaşa çağırdı. Para ve toprak vaadinde bulundu.
Haçlı yemini eden ve üzerlerinde haç işareti taşıyan keşiş Pierre l’Ermite önder-
liğindeki ilk Haçlı ordusu 1096 yılında yola çıktı. Düzensiz birliklerden oluşan bu
ordu Selçuklular tarafından bertaraf edildi. Bu başarısız girişimden sonra asiller-
den oluşan I. Haçlı ordusu da 1096 yılında İstanbul’a ulaştı. Bizans imparatoruna
vasallık yemini ettikten sonra Anadolu’ya geçen Haçlılar, Anadolu Selçuklu Dev-
letinin başkenti İznik’i kuşattı. Pierre l’Ermite’in ordusuna karşı kazandığı zafer, I.
Kılıçarslan’ı Haçlıların gücü hakkında yanıltır ve şehir Selçukluların elinden çıkar.
Haçlılar bundan sonra Anadolu’da ilerlemeye devam ederek 1097’de Antakya’ya
ulaştı. 1098’de de Urfa’da ilk Haçlı devleti kuruldu. 1098 yılında Fatımilerin eline
geçmiş olan Kudüs, bir yıl sonra Haçlıların eline geçti. I. Haçlı Seferi (1096-1099)
sonucu doğuda Urfa Kontluğu (1098-1144), Antakya Prensliği (1098-1268), Trab-
lus Kontluğu (1109-1289) ve Kudüs Krallığı (1099-1291) olmak üzere dört Haçlı
devleti kurulmuş oldu.
Buralarda kurulan Haçlı devletlerine yardım amacıyla 1101 yılında Lombard-
lar, Fransızlar ve Almanlardan oluşan üç ayrı ordu yola çıktı. Bir önceki yenilgi-
den sonra diğer Türk devletleri ve beylikleriyle iş birliği yapan I. Kılıçarslan, Haçlı
ordularına ağır kayıplar verdirdi.
I. Haçlı Seferi sonrasında Urfa’da kurulan Kontluğun 1144 yılında Türkler
tarafından ele geçirilmesi üzerine, 1145 yılında Papa II. Eugenius’un yaptığı II.
Haçlı Seferi çağrısını Fransa Kralı VII. Louis ve Alman Kralı III. Konrad kabul
ettiler. İki büyük Avrupa devleti kralı liderliğinde 1147 yılında yapılan bu harekât
başarısızlıkla sonuçlandı.
III. Haçlı Seferi, Hıttin Savaşıyla (1187) Kudüs’ün Selahaddin Eyyubi tarafın-
dan ele geçirilmesi üzerine 1189 yılında başladı. Alman İmparatoru Friedrich
Barbarossa, İngiltere Kralı I. Richard ve Fransa Kralı Philippe Auguste liderli-
ğindeki III. Haçlı ordusu Akka, Beyrut şehirlerinin yanı sıra Kıbrıs Adası’nı ele
geçirmiş; ancak Kudüs’ü geri alınamamıştır. Anadolu’dan Kutsal topraklara gide-
meyeceklerini anlayan Haçlılar bundan sonraki seferlerini deniz yoluyla yapmak
zorunda kaldılar.
III. Haçlı Seferi’nin 1192’de başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra Papa III. In-
nocent, Mısır’a ve Eyyubilere karşı bir Haçlı seferi hazırlığına girişti. Ancak Vene-
dik liderliğinde yapılan IV. Haçlı Seferi bu devletin girişimleriyle yönünü İstanbul’a
44 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
çevirdi. 1204 yılında İstanbul Latinlerin eline geçti ve şehir yağmalandı. Bizans
Devleti, Epir, Trabzon ve İznik olmak üzere üç parçaya bölündü. IV. Haçlı Sefe-
ri sonuçları bakımından Türklerin lehine oldu. Bizans bir tehdit olmaktan çıktı
ve Selçuklu Türkleri, Antalya, Sinop, Samsun gibi liman şehirlerini ele geçirerek
önemli ticaret yollarına hâkim oldu.
İlki dışında diğer Haçlı seferlerinin başarısızlığı Batı Haçlılarının günahlarına
bağlandığından dolayı, günahsız olan çocuklardan oluşturulacak olan bir Haç-
lı ordusunun başarıya ulaşacağı düşünüldü. Vaizlerin etkisinde kalan çocuklar
Almanya’da Nicolas, Fransa’da Stephan adındaki çocukların liderliğinde 1212 yı-
lında Haçlı seferi yapmak için toplanıp İtalya kıyılarına indiler. Ancak çocuklardan
bazıları kendilerine vaat edilen mucizelerin gerçekleşmemesi üzerine evlerine dön-
düler. Sefere devam etme kararı alan çocuklar ise köle tüccarlarının eline düştü.
1217-1221 yılları arasında Macar Kralı Andreas, Avusturya Dükü Leopold,
Kıbrıs Kralı Hugue, Bavyera Dükü Ludwig V. Haçlı Seferi için deniz yoluyla
Akka’ya geldi. Haçlı ordusu Mısırlılar tarafından yenilgiye uğratıldı.
Orta Dönem Ortaçağ Avrupasında (11.-13. yüzyıl) Feodalite ve Haçlı Seferlerini de-
ğerlendiriniz. 4
46 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Özet
Orta Dönem Ortaçağ Avrupası’nda (11-13. kuzeyine çekilen Hıristiyanlar, zamanla Müs-
1 yüzyıl) Fransa, Almanya ve İngiltere’nin siyasî lümanlara karşı verilecek mücadelenin öncüsü
durumunu açıklayabilmek oldular. 11-13. yüzyıllarda İspanya’da hüküm
843 yılında imzalanan Verdun Antlaşması ile süren Leon, Kastilya, Navar, Aragon krallıkları
Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu Şarlman’ın hem kendi aralarında yoğun bir hâkimiyet mü-
üç torunu arasında bölüşüldü. Rhône Nehri’nin cadelesi vermişler hem de Müslümanların fet-
batısındaki Gaskonya, Septimania ve Akitanya’yı hettiği toprakları geri almak yani “Reconquista”
içine alan kısım Batı Frankia 987 yılına kadar için savaşmışlardır.
Karolenj Hanedanı kralları tarafından yöne-
tildi. Batı Franklarının son Karolenj İmparato- Orta Dönem Ortaçağ Avrupası’nda (11-13.
ru V. Louis 987 yılında ölünce Frank soylula- 3 yüzyıl) Üretim, Ziraat Tekniklerindeki Değişim
rından Hugh Capet kral seçildi ve 1328 yılına ile Dini Hareketleri açıklayabilmek
kadar iktidarı ellerinde tuttular. Kutsal Roma Bu dönemde insan gücü yerine basit maki-
İmparatorluğu’nu yeniden canlandıranlar ise nalar kullanılmaya başlanmıştır. 9. yüzyıldan
Doğu Frankia’yı yöneten Alman kralları oldu. sonra insan gücü ile çalışan değirmenler yeri-
962’de Papa tarafından Kutsal Roma imparatoru ne su gücü ile çalışan değirmenler kullanılma-
ilan edilen I. Otto tarafından yeniden canlan- ya başlanmıştır. 10. yüzyıla kadar insan gücü
dırılan imparatorluk 1806 yılına kadar yaklaşık kullanılarak yapılan üretim araçları kam mili
dokuz asır varlığını sürdürdü. sayesinde makineleşmiştir. 11. yüzyılda doku-
14 Ekim 1066 tarihinde meydana gelen ve son macılık alanında Fransa ve Almanya’da bu tür
Anglo-Sakson Kralı Harold’ın hayatını kaybettiği makinalar kullanılmıştır. 12. yüzyılda su gücü
Hasting Savaşı ile İngiltere tarihinde yeni bir dö- ile dönen çarklar rüzgarla çevrilen yelkenlere
nem başladı. Bu savaşta büyük bir zafer kazanan uyarlanmıştır. Bunun sonucu dondurucu kış
William İngiltere’nin ilk Norman kralı oldu. Nor- aylarında da çalışabilen yel değirmenlerinde
man istilasının ardından ülkenin siyasi, sosyal ve artış olmuştur. 13. yüzyılda da çırpma işlemi-
kültürel yapısında köklü değişiklikler yaşandı. nin makineleşmesi sonucu İngiltere’de kumaş
Norman hâkimiyeti dönemi bir yandan İngilte- üretimi artmıştır. Bu dönemde tarım alanında
re krallarının Fransa ile olan mücadelesini diğer da bazı yenilikler görülmüştür. Çift sürmek için
yandan ülke içindeki soylulara kesin otoritelerini sadece öküzler kullanılırken bu dönemde atlar
kabul ettirmek için verdikleri çabayı simgeler. da kullanılmaya başlanmıştır. Atların omuz kü-
rekleri üzerine oturan koşum takımları ve nal
Orta Dönem Ortaçağ Avrupası’nda (11-13. yüzyıl) çakılması ve at çiftlerinin ard arda koşulma-
2 İtalya ve İspanya’daki gelişmeleri tartışabilmek sı sayesinde tarım üretiminde önemli artışlar
Orta dönem ortaçağ boyunca İtalya’da güçlü si- olmuştur. Üç dönüşümlü nadas sistemi, ağır
yasi bir hanedan görülmemiştir. Bunun sonucu tekerlekli saban (pullug) sayesinde 11. ve 13.
olarak küçük feodal şehir devletleri varlıklarını yüzyıllar arasında ortalama ziraî verimlilik iki
sürdürmüşlerdir. Ancak İtalya dışında oluşan katına çıkmıştır.
Alman kökenli Kutsal Roma-Cermen İmpara- Bu dönemde 10. yüzyılda Cluny, 13. yüzyılın
torluğu İtalya’nın güneyini kendi sınırları içine başında Dominiken ve Fransisken tarikatları
katmıştır. Bu durum çok uzun sürmemiş, orta- sayesinde disiplinli, eğitim almış ve Papalığı en
ya çıkan siyasi boşluğu İtalya’da Normanlar dol- üst otorite olarak kabul eden dinî bir örgütlenme
durmuştur. Özellikle Sicilya olmak üzere güney yaşanmıştır. Bunun sayesinde kilise dünyevi li-
İtalya’da siyasi bir birlik oluşturabilmişlerdir. Orta derlere otoritesini kabul ettirmiştir. Bu gelişimin
dönem ortaçağ İtalyası’nda görülen son güçlü ha- sonucu Papalık gücünü, Avrupa dışında Haçlı
nedan Hohenstaufen Hanedanı olmuştur. Seferleri (109-1291)’nin organizasyonunda Av-
İspanya’nın Müslümanlar tarafından 8. yüzyıl- rupa içinde de engizisyon uygulamaları olarak
da fethedilmesinden sonra İber Yarımadasının göstermiştir.
2. Ünite - Orta Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (11-13. Yüzyıllar) 47
Kendimizi Sınayalım
1. 843 yılında imzalanan Verdun Antlaşmasıyla 6. Makineleşmeyi arttıran kam milinin kullanımı ka-
Şarlman’ın İmparatorluğu kaça bölünmüştür? çıncı yüzyıldan sonra yaygınlaşmıştır?
a. Altı a. 9. yüzyıl
b. Beş b. 10. yüzyıl
c. Dört c. 11. yüzyıl
d. Üç d. 12. yüzyıl
e. İki e. 13. yüzyıl
2. I. Otto tarafından yeniden canlandırılan Kutsal 7. Engizisyon mahkemeleri aşağıdaki Avrupa ülkele-
Roma İmparatorluğu 962-1254 yılları arasında iki ha- rinden hangisinde tatbik edilmemiştir?
nedan tarafından idare edilmiştir. a. Fransa
Bu Hanedanlar aşağıdakilerden hangisinde birlikte ve b. İngiltere
doğru olarak verilmiştir? c. İtalya
a. Karolenj Hanedanı-Capet Hanedanı d. Almanya
b. Merovenj Hanedanı-Karolenj Hanedanı e. İspanya
c. Capet Hanedanı-Sakson Hanedanı
d. Karolenj Hanedanı-Sakson Hanedanı 8. Papalığın merkezi otoritesine aşağıdaki tarikatlar-
e. Sakson Hanedanı- Hohenstaufen Hanedanı den hangisi destek vermemiştir?
a. Cluny
3. Normanların İngiltere’yi istilası aşağıdaki olaylar- b. Dominiken
dan hangisinin ardından gerçekleşmiştir? c. Fransisken
a. Hasting Savaşı’nın d. Sistersiyen
b. Bouvines Savaşı’nın e. Maniheist kökenli tarikatlar
c. Lewes Savaşı’nın
d. Puvatya Savaşı’nın 9. Aşağıdakilerden hangisinde Feodal sisteme ait un-
e. Arsuf Savaşı’nın vanlar büyükten küçüğe doğru sıralanmıştır?
a. Kral-baron-dük-kont-markiz
4. Orta dönem ortaçağda, İtalya ve Sicilya’da nispeten b. Kral-dük-baron-kont-markiz
siyasi birliği aşağıdakilerden hangisi sağlamıştır? c. Kral-markiz-dük-baron-kont
a. Franklar d. Kral-dük-markiz-kont-baron
b. Vikingler e. Kral-dük-baron-markiz-kont
c. Normanlar
d. Katalanlar 10. Aşağıdaki Haçlı seferlerinden hangisi Bizans
e. Kastilyalılar İmparatorluğu’nun parçalanması ile sonuçlanmıştır?
a. I. Haçlı Seferi
5. Asturias-Galiçya Krallığı nerede kurulmuştur? b. II. Haçlı Seferi
a. Avusturya’da c. III. Haçlı Seferi
b. İspanya’da d. IV. Haçlı Seferi
c. Romanya’da e. V. Haçlı Seferi
d. İtalya’da
e. Almanya’da
2. Ünite - Orta Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (11-13. Yüzyıllar) 49
nadas sistemi, ağır tekerlekli saban (pullug) sayesinde Davies, Norman, Avrupa Tarihi, İmge Kitabevi, Ankara
11. ve 13. yüzyıllar arasında ortalama ziraî verimlilik 2006.
iki katına çıkmıştır. Demirci, Kürşat, “Engizisyon”, Türkiye Diyanet Vakfı
Bu dönemde 10. yüzyılda Cluny, 13. yüzyılın başında İslâm Ansiklopedisi, c. 11, İstanbul 1995, s. 238-241.
Dominiken ve Fransisken tarikatları sayesinde disip- Demirkent, Işın, Haçlı Seferleri Tarihi, İstanbul 1997.
linli, eğitim almış ve Papalığı en üst otorite olarak kabul Demirkent, Işın, “Haçlılar” TDVİA
eden dinî bir örgütlenme yaşanmıştır. Bunun sayesinde Gelfand, Dale Evva, Charlemagne, New York 2003.
kilise dünyevi liderlere otoritesini kabul ettirmiştir. Bu Gimpel, Jean, Ortaçağda Endüstri Devrimi, çev. Nazım
gelişimin sonucu Papalık gücünü, Avrupa dışında Haç- Özüaydın, Tübitak Yay., Ankara 1997.
lı Seferleri (109-1291)’nin organizasyonunda Avrupa Greer Thomas H.-Gavin Lewis, A Brief History of the
içinde de engizisyon uygulamaları olarak göstermiştir. Western Europes, Thomson 2005.
Gül, Muammer, Ortaçağ Avrupa Tarihi, İstanbul 2010.
Sıra Sizde 4 Hearder H. - Waley, D.P., A Short History of Italy,
Cambridge 1963.
Avrupa’da 10. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar toplum yapı-
Hearder, H. - Waley, D.P., A Short History of Italy,
sını belirleyen ilişkiler sistemine feodalizm denilmiştir.
Cambridge 1963.
Feodal toplum yapısı Avrupa’daki merkezi devlet ya-
Hersak, Emil, “Avarlar: Etnik Yaradılış Tarihlerine Bir
pısının bozulmasından ortaya çıkmıştır. Bu sistemin
Bakış”, Türkler, C.2, Ankara 2002, ss.641-657.
temel özelliği, toprak sahibi ve güvenlik sağlayan efen-
Hitti, Philip K., İslam Tarihi, C. 3, çev. Salih Tuğ, İstan-
diye üretim yapan kiracı durumundaki köylülerin itaat
bul 1980.
etmesidir. Feodalizmde herkesin bir efendisi vardır. Irving, Thomas B., “Kastilya”, DİA, c. 25, Ankara 2002.
Kral, dük, markiz, kont, baron, şövalye ve köylü tar- Kerr, Gordon, Charlemagne’den Lizbon Antlaşması’na
zında bir hiyerarşik yapılanma söz konusudur. Bu dö- Avrupa’nın Kısa Tarihi, çev. Cumhur Atay, İstanbul
nemde 1096-1291 yılları arasında değişik adlar atlında 2011.
11 haçlı seferi düzenlenmiştir. I. Haçlı Seferi’nde Avru- Kohn, George Childs, Dictionary of Wars, New York
palılar başarılı olmuş, 1099’da Kudüs ele geçirildiği gibi 2007.
Urfa, Antakya ve Trablus’da Haçlı Devletleri kurulmuş- Kurat, Akdes Nimet, “Avarlar”, yayına haz. Serkan
tur. Bunun dışındaki Haçlı Seferleri İslam dünyasının Acar, Tarih İncelemeleri Dergisi, XXVI/1, (Temmuz
karşı mukavemeti ile başarısız hale getirilmiştir. 2011), ss. 81-110.
Le Goff, Jacques-Schlegel, Jean-Louis, Çocuklar İçin
Ortaçağ, çev. Orçun Türkay, Yapı Kredi Yay., İstan-
Yararlanılan Kaynaklar bul 2008.
Abbott, Jacob, History of King Richard I of England: Ma- Levy, Debbie, The Signing of the Magna Carta, Minne-
keres of History, New York 2009. apolis 2008.
Abulafia, David, Frederick II: A Medieval Empero, Ox- Makki, Mahmoud, “The Political History of al-
ford University press 1992. Andalus92/711-897/1492”, The Legacy of Muslim
Barlow, Frank, Thomas Becket, California 1990. Spain, ed. Salma Khadra Jayyusi, Brill 1992.
Beydilli, Kemal, “İspanya”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklo- Marshall, H. E., Our Island Story, 2006.
pedisi, C. 23, İstanbul 2001, ss. 162-170. Matthew, Donald, The Norman Kingdom of Sicily,
Bhote, Tehmina, Charlemagne: The Life and Times of an Cambridge 2001.
Early Medieval Emperor, New York 2005. McKitterick, Rosamond, Charlemagne: The Formation
Bradbury, Jim, The Capetians: Kings of France, 987- of a European Identity, Cambridge University Press
1328, London 2007. 2008.
Brown, R. Allen, The Normans, Woodbridge 1995. O’Callaghan, Joseph F., A History of Medieval Spain,
Bryce, Viscount James Bryce, The Holy Roman Empire, New York 1983.
Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Türkçe çev.
Oxford 1871.
Fikret Işıltan, TTK yay. Ankara 1991.
Carpenter, David, The Reign of Henry III, London-New
Özdemir, Mehmet, “Endülüs”, Diyanet Vakfı İslam An-
York 2006.
siklopedisi, C. 11, İstanbul 1995, ss. 211-225.
Crouch, David, The Normans: The History of a Dynasty,
London 2007.
2. Ünite - Orta Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (11-13. Yüzyıllar) 51
Öztuna, Yılmaz, Devletler ve Hanedanlar, C.III,V, An-
kara 1996.
Prestwich, Michael, Edward I, California 1989.
Riché, Pierre, The Carolingians, İngilizce çev. Micha-
el Idomir Allen, University of Pennsylvania press
1993.
Roberts, J.M., Avrupa Tarihi, çev. Aret Demirkaynak,
İnkılap yay. İstanbul 2011.
Schutz, Herbert, The Carolingians in Central Europe,
their History, Art and Architecture, Leiden 2004.
Seignobos, Charles, Avrupa Milletlerinin Mukayeseli
Tarihi, çev. Samih Tiryakioğlu, Varlık Yayınları, İs-
tanbul 1960.
Şeyban, Lütfi, Reconquista Endülüs’te Müslüman-Hıris-
tiyan İlişkileri, İstanbul 2003.
Warren, W. L., King John, California 1978.
Yonge, Charlotte Mary, A Short History of England,
Bremen 2010.
3
ORTAÇAĞ-YENİÇAĞ AVRUPA TARİHİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Geç Dönem Ortaçağda (1300-1453) Batı Avrupa’daki gelişmeleri irdeleyebilecek;
Geç Dönem Ortaçağda (1300-1453) Doğu Avrupa’daki gelişmeleri yorumlaya-
bilecek;
Geç Dönem Ortaçağ Avrupa’sındaki yenilikleri tartışabilecek;
Geç Dönem Ortaçağ Avrupa’sında Papalık ve hukuku açıklayabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Batı Avrupa • Kara Veba,
• İngiltere, Fransa, Burgonya • Yüzyıl Savaşları
• Almanya, İtalya • Ticaret
• Doğu Avrupa • Florin, Duka
• Bizans ve Latin Devletleri, Os- • Üniversiteler
manlı Devleti • Papalık
• Sırbistan, Bulgaristan, Rusya, • Babil Esareti,
Macaristan, Polonya ve Litvanya • Büyük Parçalanma ve Konsiller
• Hansa Birliği Dönemi
İçindekiler
Capet hanedanının 1328 yılında Fransa’da sona ermesinden sonra kralın kim
olacağı tartışması başlamıştır. Fransa tacı için hak iddia eden iki aday ortaya çık-
mıştır. Bunlardan ilki, Fransız Kralı IV. Philippe’in erkek kardeşinin oğlu olan ye-
ğeni VI. Philippe de Valois’dır. Diğeri ise, annesi IV. Philippe’in kızı olan İngiltere
Kralı III. Edward’dır. Fransız baronları Edward’ı reddederek VI. Philippe adıyla,
Philippe de Valois’yı Fransa kralı ilan ettiler. Fransa, bu tarihten 1461 yılına ka-
dar Valois (telaffuzu: Valoa) hanedanından gelen krallar tarafından yönetildi. Bu
krallar VI. Philippe (1328-1350), II. Jean (1350-1364), V. Charles (1364-1380),
VI. Charles (1380-1422), VII. Charles (1422-1461)’dır. İngiltere Kralı III. Edward,
başlangıçta VI. Philippe’in krallığını kabul etti. Ancak o dönemde İngiliz toprağı
olan ve günümüz Fransa’sının güneybatısında yer alan Akitanya (Gyenne) Du-
kalığına 1337 yılında Fransa Kralı VI. Philippe tarafından el konulunca İngiltere
Kralı III. Edward, Fransa tahtı üzerinde hak iddia ederek misilleme yaptı. Böylece
1337 yılından 1453 yılına kadar Fransızlarla İngilizler arasında sürecek olan Yüz-
yıl Savaşları başlamış oldu. (Malet et Isaac, s. 225- 229) Aslında bu savaşlar her ne
kadar yanlış olarak Yüzyıl olarak adlandırılsa da ara ara kesintilerle birlikte 120
yıl boyunca sürmüştür. Bu dönemde yönetici grubu Fransızca konuşan İngiltere,
günümüz Fransa, Belçika ve Hollanda sınırları içinde kalan Burgond Kontluğu ile
birlikte Fransız Krallığına karşı savaş açmıştır. 120 yıl boyunca süren savaşların
tamamı İngiltere’de değil, Fransa topraklarında gerçekleşmiştir. Bunun sonucu
olarak Yüzyıl Savaşlarının başında 16 milyon nüfusa sahip olduğu tahmin edi-
len Fransa’nın nüfusu savaşın sonunda 12 milyona düşmüştür. Fransa ise Yüzyıl
Savaşları boyunca İngilizlere karşı Britanya adasında yaşayan İskoçya, İrlanda ve
Galler ile ittifak kurmaya çalışmıştır.
Tablo 3.1 İngiltere Kralları Hükümdarlık Yılları Fransa Kralları Hükümdarlık Yılları
Geç Dönem Ortaçağ
Dönemi İngiltere I. Edward (1272-1307) VI. Philippe (1328-1350)
ve Fransa Kralları II. Edward (1307-1327) II. Jean (1350-1364)
Tablosu
III. Edward (1327-1377) V. Charles (1364-1380)
II. Richard (1377-1399) VI. Charles (1380-1422)
IV. Henry Lancaster (1399-1413) VII. Charles (1422-1461)
V. Henry (1413-1422)
VI. Henry (1422-1461)
Yüzyıl Savaşlarının başında nüfusu 5 milyon olduğu tahmin edilen İngiltere, do-
nanması ile denizlerde üstün bir güce sahipken, karada Fransızlar daha üstün gözü-
küyorlardı. 1340 yılında İngiliz-Burgonya donanması Bruge yakınlarında Fransız
donanmasını tahrip eder. Ancak Fransız topraklarına İngiliz çıkartması Kral III.
Edward tarafından Normandiya’ya yapılır. Fransa Kralı VI. Philippe, kuzeydoğuya
doğru ilerleyen İngiliz ordusunu Crecy’de (telaffuzu: Kresi) karşılar. Asker sayısı
bakımından Fransız ordusunun daha üst konumda olmasına rağmen, daha disip-
linli olan ve top silahını daha etkili kullanan İngilizler Crecy’de Fransızları ağır bir
yenilgiye uğratırlar. 1347 yılında İngilizler, 1558 yılına kadar ellerinde tutacakla-
rı Calais kentini ele geçirirler. Fransızların ikinci büyük yenilgisi 1356 ‘da Poiti-
ers (telaffuzu: Poatie)’de yaşar. Fransız kralı I. Jean (1350-1364) esir düşer. Bunun
üzerine 1360 yılındaki Bretigny (telaffuzu: Bretini) Antlaşması ile İngiliz Kralı III.
Edward, Fransa tahtındaki iddiasından vazgeçiyordu ancak Fransa krallığına bağlı
kuzeydeki Calais ve Picardie (telaffuzu: Pikardi) ile Fransa’nın Atlantik Okyanusu
3. Ünite - Geç Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (1300-1453) 55
leşmeyi getirdi. Fransa için ise kral etrafında oluşan güçlü bir monarşiyi getirdi.
Yüzyıl Savaşları sonucunda ne İngiltere ne de Fransa, sınırları içinde günümüz-
deki Hollanda, Lüxsemburg ve Belçika toprakları da olan Burgonya Düklüğü ka-
dar zengin olamadı. Fransız kraliyet ailesi olan Valois soyundan gelen Burgonya
dükleri İngiltere ile ittifak yaparak İngiliz yünlerini Bruge, Arras, Ypres, Ghent ve
Anvers gibi şehirlerde işleyerek zenginleştiler. Burgonya dükleri, merkezleri olan
Dijon şehrini saraylarla donatılar. Ancak 1477 yılından sonra Burgonya parçalan-
dı ve Habsburg hanedanının eline geçti.
Almanya
İmparator II. Friederich’in oğlu IV. Konrad’ın 1254 yılında ölmesi ile birlikte Ho-
henstaufen hanedanı sona erer. Fetret devri ile geçen yaklaşık çeyrek asır sonra 1273
yılında Avusturya ve civarına hükmeden Habsburg hanedanı Kutsal Roma-Cermen
İmparatorları olarak Almanya’yı yönetmeye başlar. İlk Habsburg hükümdarı olan
Rudolf (1273-92), Nassau hanedanından I. Adolf (1292-1298) ve Rudolf ’un oğlu I.
Albrecht (1298-1308) döneminde imparatorluk iktidarı kısmen yeniden merkezi-
leştirilmeye çalışılmıştır (Fullbrook, s. 39). Lüksemburg hanedanından VII. Hen-
reich (1308-1313) Kutsal Roma-Cermen İmparatoru olur. Onu aynı hanedandan
IV. Ludwig (1314-1347), IV. Karl (1346-1378), ve I.Wenzel (1378-1400) takipeder.
Bavyeralı I. Ruprecht’in (1401-1410) iktidarından sonra yine Lüksemburg haneda-
nından Sigismund (1410-1437) ile bundan sonra tekrar Habsburg hanedanından II.
Albert (1438-1439) ve III. Frederich (1440-1493) Alman imparatoru olur.
Ancak Fransa ve İngiltere’nin aksine geç dönem ortaçağ boyunca Almanya
merkezileşmesini tamamlayamaz. Geç dönem ortaçağ boyunca Almanya çok sa-
yıda parçaya ayrılmış feodal yapılar topluluğu gibidir. Görünüşte tek bir impa-
rator vardır. Ancak onun yetkileri sadece sistemin başında protokolden ibaret-
tir. Gerçek otorite prensler, yüksek rütbeli rahipler ve şehir heyetleri tarafından
icra ediliyordu. Bunların her biri kendi toprağı üzerinde adaleti dağıtmak, para
basmak, hatta savaş açmak yetkisine sahipti. (Seignobos, s. 174-175) İmparatoru
seçen yedi elektör prensliğin yanı sıra yaklaşık yirmi beş seküler ve doksan tanesi
dinsel olan prenslik, yüzden fazla kontluk, çok daha büyük sayıda düşük seviyeli
lordluk ve ayrıca bu dönemde Almanya’da aşağı-yukarı küçük boyutta da olsa üç
bin kent bulunuyordu. (Fulbrook, s. 35-40)
İtalya
Geç dönem ortaçağda daha önce İtalya’da parçalanmış olan otorite, daha zayıf
devletleri hakimiyetleri altına alarak kuvvetli şehir devletlerine dönüştü. Deniz-
cilik ve ticaretle gelişen Venedik, Cenova ve Floransa’ya Lombardiya bölgesinden
Milano da katıldı. Geç dönem ortaçağ Avrupası’nda İtalyan şehir devletlerinin
kuvvetlenmesinde şüphesiz Alman imparatorlarının İtalya üzerindeki otoriteleri-
nin azalmış olmasının etkisi vardır. Floransa, şehrin ileri gelen aileleri tarafından
yönetildi. Özellikle Mediciler döneminde sanat ve ekonomi alanında Floransa bü-
yük bir gelişme gösterdi. İlahi Komedya’nın yazarı Dante de Floransalı’ydı.
58 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Venedik ve Cenova ise Doğu Akdeniz ticaretini ele geçirerek hızla zenginleşti-
ler. Bunun sonucu olarak 14. yüzyıl İtalyası’nda tüccar bankerler ortaya çıkmaya
başladı. Sigorta, muhasebecilik, poliçe, protesto, kambiyo senedi gibi finans tek-
nikleri geç dönem ortaçağ boyunca İtalya’da uygulandı. 15. yüzyılda Cenova’da
düşük faizle ihtiyaç sahipleri için kredi veren “rehin sandığı” uygulaması başladı.
Bu genel bankaların en eski modeli oldu. Bu yüzyılda İtalyan şehirlerinde ticaret
şirketleri kurulmaya başladı. Avrupa’da Roma rakamlarının bırakılarak sıfır saye-
sinde çarpma, bölme ve toplamaları çabuklaştıran Arap rakamlarının kullanıldığı
ilk ülke İtalya oldu. 15. yüzyılın sonunda ondalık sisteme dayalı rakamların kulla-
nımı İtalya’da yaygınlaştı ve İtalya’da hesap sanatını öğreten okullar açıldı. Zengin-
leşen İtalyan şehirlerinin her birinde görkemli saraylar inşa edildi. Bu saraylarda
Polonya biçimli, sivri uçlu kunduralar giyen beyefendiler ile sivri ve yüksek baş-
lıklı şapkaları, açık saçık, dekolte kıyafet giyen hanımefendileri bir araya gelmeye
başladı. “Bir kavalye” ile “bir dam”dan meydana gelen bu çiftler el ele tutuşarak
saraylarda dans etmeye başladılar.
14. yüzyıldan itibaren sadece İtalya’da değil Fransa, İspanya, İngiltere ve
Almanya’da da Latincenin dışında kendi dillerinde eser veren sanatçılar belir-
di. İtalya’daki şehirler arasında İtalyancayı etkili bir şekilde kullanan yazarlar
Floransa’da ortaya çıktı. Yazarlar lirik (duygusal) şiir ve hikaye tarzında yazılar yaz-
dılar. Şiir alanında Floransa’da Dante ve Petrarca ve hikayede Boccacio gibi isimler
ön plana çıktı. 15. yüzyılın ortasında yağlıboya icat edildi. Böylece resim sanatı
Bizans geleneğinden uzaklaşarak Rönesans dönemi resminin temelini oluşturdu.
14. yüzyılda papalar ikamet ettikleri Roma’yı terk edip Fransa’daki Avignon
şehrinde oturmaya başladılar. Bunun sonucu olarak da papalar, Fransızlardan se-
çilmeye başladılar. Papanın Roma’dan ayrılmasından rahatsızlık duyan İtalyanlar,
bu olayı “Babil esareti” olarak adlandırdılar.
13. yüzyılın ortasından itibaren İtalya’da iki şehir devleti Doğu’yla yaptıkları
ticarette kullanılmak üzere altın para bastılar. Bu şehirlerden ilki olan Floransa
altın parasına florin ismini verirken, Venedik ise duka adını verdi. Bu dönemde
Avrupa’da sadece gümüş paralar varken florin ve dukanın basılmasından sonra,
14. ve 15. yüzyıl Avrupası’nda yoğun olarak florin ve duka kullanılmaya başladı.
1382-1442 yılları arasında Napoli Krallığı, Fransız asıllı Anju (Anjou) hanedanına
aitti. 1442 yılında Aragon kralı V. Alfonso (1396-1458) Napoli Krallığını ele ge-
çirmişti. Böylece İtalya daha da parçalı bir siyasi ortam içinde yeniçağ dönemine
girecektir.
ron ve Modon şehirleri, İyonya Adaları, Eğriboz ve Kiklad Adalarının yanı sıra
Gelibolu, Tekirdağ ve Marmara Ereğlisi Venediklilere bırakıldı. Selanik ve Atina’ya
kadar olan topraklarda Atina Latin Dukalığı oluşturuldu. Mora’da ise 1205 yılından
1430 yılına kadar devam edecek olan Akaya Latin Prensliği kuruldu.
Bizans İmparatorluğu ise üçe ayrıldı. Bunlardan ilki 1204-1261 yılları arasında
kendisine İznik’i başkent olarak seçen ve 1261 yılından sonra İstanbul’u Latin-
lerden geri alarak 1453 yılına kadar Bizans’ın varisi olduğunu iddia eden İznik
İmparatorluğu’ydu. İkincisi ise varlığını 1461 yılına kadar sürdürecek olan Trab-
zon Rum İmparatorluğu’ydu. Bizans’tan ayrılan üçüncü devlet ise merkezi Arta
ve Yanya olan Epir Despotluğu’ydu. Bu her üç devlet de Bizans’ın gerçek varisinin
kendisi olduğunu iddia ediyor ve kendi aralarında çatışıyorlardı.
1204 yılında İstanbul’un Latinlerin eline geçmesi ve yağmalanması o kadar bü-
yük bir etki yaptı ki Balkan topraklarında pek çok siyasi oluşumlara sebebiyet ver-
di. Bulgarlar ve Sırplar bu dönemde kendi bağımsız devletlerini kurdular. Bundan
dolayı pek çok tarihçi Bizans’ın gerçek yıkılış tarihini 1453 yılı değil de 1204 yılı
olarak gösterme eğilimindedir. İznik İmparatorluğu, Epir Despotluğu karşısında
üstünlük sağlamış ve onun sahip olduğu bazı toprakları ilhak etmiş olmasına rağ-
men bir daha asla eski gücüne ulaşamadı. Balkanlarda parçalanmış siyasi yapılan-
ma 14. yüzyılda daha da artmıştı. Bizans Devleti’nin yanı sıra Bulgar, Sırp ve Latin
devletleri varlıklarını 14. yüzyıl boyunca kuvvetlendirerek sürdürdüler. Bizans ise
her geçen gün küçülerek İstanbul ve civarıyla sınırlı bir devlete dönüştü. Buna
karşılık 14. yüzyılın başında kuzeybatı Anadolu’da Bitinya bölgesinde kurulmuş
olan Osmanlı Devleti ise 14. yüzyılın ikinci yarısında Gelibolu’yu fethederek Av-
rupa topraklarına ayak bastı. Bir asır içinde Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya,
Arnavutluk ve Bosna topraklarını fethetmeyi başardı. Osmanlının Balkanlarda
mücadele ettiği devletler arasında 1204 yılından sonra kurulan Latin devletleri,
Bizans İmparatorluğu, Bulgar ve Sırp Çarlıkları vardı.
Osmanlı Devleti
13. yüzyılda yaşanan olaylar Anadolu’da siyasi bir otorite boşluğu oluşturmuştur.
Bu otorite boşluğuna sebep olan olaylar arasında 1204 yılındaki IV. Haçlı Seferi,
Cengiz Han ve oğullarının Asya ve Orta Avrupa’ya kadar hâkimiyet kurmaları ve
1243 yılında Kösedağ Savaşıyla Anadolu’da Moğol hâkimiyetinin kurulmasını sıra-
layabiliriz. 1243 yılından sonra Anadolu Selçuklu Devleti’nin varlığı büyük ölçüde
Moğolların vasalı durumundaki bir devlet görünümündedir. Bunun sonucu olarak
özellikle Selçuklu’nun Bizans sınırlarındaki topraklarında otorite boşluğu meyda-
na gelmiş ve pek çok Batı Anadolu beyliği oluşmuştur. Bu beylikler arasında Men-
teşe, Aydınoğulları, Saruhan, Karasi ve nihayet Osmanlı Beyliği’ni söyleyebiliriz.
Karacahisar, Söğüt ve Domaniç civarındaki Türkleri teşkilatlandıran Osman
Gazi 1302 yılında merkezi Bizans ordusunu Bafeus Savaşında yenerek bir devlet
olarak varlığını kanıtladı. 1329 yılında Pelekanos Savaşında Osmanlılar bu askeri
başarılarını Bizans’a karşı tekrarladılar. 1326 yılında Bursa, 1331 yılında İznik, 1337
yılında İzmit Bizanslılardan alındı. 1345 yılında Osmanlılar diğer bir Batı Anadolu
beyliği olan Karasi’yi ilhak ettiler. 1354 yılında da Gelibolu’yu alarak Avrupa top-
raklarına geçtiler. Özellikle 14. yüzyılın ikinci çeyreğine denk gelen Sultan Orhan
döneminde Osmanlılar ücretli askerler sıfatıyla Bizans’ın askeri müttefiki oldular.
Balkan topraklarını ele geçirmeye çalışan Sırp Çarı Stefan Duşan’ı durdurmak ama-
cıyla Bizans ordularıyla birlikte Balkan topraklarında savaştılar. Böylece Osmanlılar
hem Balkan coğrafyasını hem de Balkan siyasetini tanımış oldular. Bu tecrübelerin-
60 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
den dolayı Balkanlardaki Osmanlı fütuhatı çok hızlı gerçekleşti. 1371 yılına gelin-
diğinde Anadolu Trakyası’nın tamamına yakın kısmı Osmanlılarca fethedilmiştir.
1394 yılına gelindiğinde ise Serez, Drama, Kavala ve Teselya bölgesi Osmanlılar
tarafından fethedildi (L. Kayapınar, s.188).
Osmanlıların uzun yıllardan beri istikrardan yoksun Balkanlara barışı getir-
mesi ve adil vergi sistemi uygulaması Osmanlının bu topraklarda kalıcı olmasını
sağladı. 1396 yılında ise tüm Bulgaristan Osmanlı toprağı olmuştu. 1402 yılında
başlayıp 1413 yılına kadar devam eden Fetret Döneminde bile Makedonya, Kuzey
Yunanistan ve Bulgaristan, Osmanlı toprağı olarak kalmaya devam etti. 1430 yılın-
da Selanik, Venediklilerden fethedildi, aynı yıl Yanya Osmanlı Devleti’ne katıldı.
Anadolu’dan pek çok Müslüman Türk, Balkanlarda iskan edilerek bu topraklarda
Osmanlı şehirleri oluşturuldu. 1453 yılında İstanbul fethedildiğinde Balkanlarda
bazı toprakların bir asırlık Osmanlı geçmişi vardı. 1456 yılında Fatih Sultan Meh-
met Atina’yı Latin Atina Dukalığı’ndan aldı. 1461 yılında da tüm Mora Osmanlı
Devleti’ne bağlandı. Fatih döneminde Sırbistan, Arnavutluk ve Bosna’da Osmanlı
egemenliği kuruldu. Osmanlılar bu toprakları daha önce sahipleri olan Bizans,
Latin Prenslikleri, Bulgar ve Sırp Çarlıklarından ele geçirdiler. Balkan toprakla-
rında kısa sürede Osmanlı mimarisinin en güzel örnekleri olan hanlar, kervansa-
raylar, köprüler, mescit ve camilerle donatıldı. Böylece 14. yüzyıldan itibaren dili
ve dini Avrupa kültüründen farklı olan Osmanlılar, Avrupa tarihinin en önemli
unsurlarından biri haline geldi. Bu önem Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fet-
hetmesiyle ortaçağın kapanıp yeniçağın başlatılmasıyla da pek çok tarihçi tarafın-
dan da kabul edildi. Osmanlıların Balkanlarda bundan sonraki mücadelesi büyük
ölçüde Macarlarla olacaktır.
Bulgaristan
Aslında Orta Asya kökenli olan Bulgarların tarih sahnesine çıkması 5. yüzyılın
ikinci yarısında gerçekleşir. 453 yılında Batı Hun hükümdarı Atila’nın ölümü
üzerine Hunların bir kısmı Macaristan topraklarından ayrılarak doğuya doğru
hareket ederler. Burada Orta Asya ve Türk kökenli Ogurlarla karşılaşırlar. Bu ka-
rışımdan Bulgarlar ortaya çıkar. 679-1018 yılları arasında Tuna Bulgar Devleti’ni
kuran ve bugünkü Bulgaristan coğrafyasına hakim olan Bulgarlar bölgede yaşa-
yan Slavlarla karışarak kimliklerini kaybetmeye başlarlar. 855 yılında Kril ve Me-
todius adlı Slav asıllı iki Bizans misyoneri Slav alfabesini geliştirdiler. Bu alfabeye
önce “Glagolitik Alfabe” daha sonra da “Kiril Alfabesi” denildi. (A. Kayapınar, s.
636) 865 yılında da Hıristiyanlığı kabul eden Bulgarlar, İstanbul patrikliğine bağ-
landılar. Orta Asya’dan getirdikleri inançlarını ve dillerini kaybeden Bulgarlar, Hı-
ristiyanlık öncesi tarihlerini Türklük geçmişlerini unutturmak üzere proto-Bulgar
dönemi olarak adlandırdılar. 10. yüzyılda Symeon döneminde en parlak döne-
mini yaşayan I. Bulgar Devleti 1018 yılında Bizans hâkimiyetine girdi. Böylece I.
Bulgar Devleti de sona ermiş oldu.
Bulgarların tarih sahnesine bir devlet sahibi olarak tekrar çıkmaları 1187 yılın-
dan sonra gerçekleşti. Tuna Nehri ile Balkan Dağları arasındaki bölgede kurulan II.
Bulgar Devleti 1396 yılına kadar varlığını korudu. Tırnova merkezli Bulgar Devle-
ti 1204 yılındaki IV. Haçlı Seferi sonucunda Bizans Devleti’nin parçalanmasından
sonra hızla büyüme imkanı buldu. Bulgarlar 1205 yılında İstanbul Latin Krallığını
ve 1230 yılında da Bizans Epir Despotluğunu askeri açıdan yenmeyi başardılar. Bu-
nun üzerine Bulgar Devleti’nin sınırları Karadeniz, Ege ve Adriyatik Denizlerine
kadar ulaştı. Bulgar çarları Sırp çarları gibi “Bulgarların ve Romalıların Çarı” unva-
3. Ünite - Geç Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (1300-1453) 61
nını kullanmaya başladılar. Ancak 1330 yılında Velbujd Savaşında Bulgarlar, Sırp-
lara yenildiler. Bu tarihten sonra Bulgar Devleti hızla gerilemeye başladı. Bu duru-
mu 1241 yılında Kırım merkezli Altın Ordu devletini kuran Batuhan’ın ordularının
Bulgaristan’ı istila etmesi hızlandırdı. Bu tarihten sonra Bulgaristan Devleti, Altın
Ordu Devleti’nin vasalı durumuna gelmiştir.
14. yüzyılın başında Altın Ordu Hanlığında Nogay ve Tokta Hanların taht mü-
cadelesine girmesi Bulgaristan’a toplanma imkanı vermiştir. 1323 yılında Bulgar
tahtına Kuman asıllı Vidin bölgesinin despotu Mihail Şişman (1323-1330) geçmiş-
tir. Ancak Bulgarlar 14. yüzyıl boyunca önce Sırplara karşı daha sonra da Bizans’a
karşı toprak kaybettiler. 1371 yılından sonra da Bulgaristan, Tırnova Çarlığı, Vi-
din ve Dobruca Despotluğu olarak üçe ayrıldı. 1371 yılındaki Çirmen Savaşından
sonra dikkatini Bulgaristan’a çeviren Osmanlılar parçalanmış bir Bulgaristan ile
karşılaştılar. (A. Kayapınar, 2006, s. 817) 1370-1377 yılları arasında Bulgaristan’da-
ki siyasi oluşumlar bu devleti Osmanlı Devleti’nin vasalı haline getirdi. 1377-1399
yılları arasında Bulgar topraklarının tamamı Osmanlılar tarafından fethedildi. I.
Bayezid 1396 yılında Vidin Prensliğine son verdi. (A. Kayapınar, 2002, s. 248-249)
Bulgarların tekrar devlet kurmaları ancak 19. yüzyılda gerçekleşti.
Sırbistan
Balkanlarda kurulmuş olan Sırp Devleti, Slav kökenli Nemaniç hanedanından
gelen idareciler döneminde yükselişe geçer. Bu hanedanlığın kurucusu Stefan
Nemaniç’tir (1167-1196). Bu aile Sırp Devletinin ana bölgesini oluşturan Raşka
bölgesinin Bizans adına (jupan) idarecisiydi. Ancak Stefan Nemaniç, Macarların ve
Venedik’in yardımı ile Bizans’a karşı isyan etti. Raşka, Zeta ve Niş’te hakimiyet kur-
du. Bizans Devleti kendisine vasal olması koşuluyla Sırpların hâkimiyetini tanıdı.
14. yüzyıla gelindiğinde II. Stefan Uroş Milutin (1282-1321) zamanında Sırp
Devleti oldukça gelişmiş ve güçlenmiştir. Sırpların bu gelişmesinin sebeplerinin
başında 14. yüzyılda Bizans’ın yaşadığı iç savaşın önemli bir rolü vardır. Üsküp,
Draç ve Makedonya’nın büyük kısmını Sırp Devletine bağlayan II. Stefan Uroş Mi-
lutin 1321 yılında öldüğü zaman yerine oğlu III. Stefan Uroş Deçanski (1322-1331)
geçti. Onun zamanında Balkan tarihini belirleyen Velbujd (Köstendil) Savaşı ya-
şandı. 1330 yılında gerçekleşen bu savaşta Sırplar, Bulgar ve Bizans ordularını yen-
meyi başardı. 1331 yılında da Sırp hakimiyetini Balkanların büyük bir bölümüne
yaymayı başaracak olan Stefan Duşan (1331-1355), Sırp Devleti’nin başına geçti.
Stefan Duşan, Prilep, Ohri ve 1345’te de Serez’i ele geçirdi ve “Sırpların ve Romalı-
ların İmparatoru” unvanını kullanmaya başladı. Bu tarihten sonra Sırp hâkimiyeti,
Epir, Arnavutluk, Teselya ve Korintos’a kadar uzandı. Ortodoks olan Sırplar dini
meseleler bakımından bağlı oldukları İstanbul Patrikhanesinden ayrılarak kendi
bağımsız kiliselerini Peç başpiskoposluğu adı altında oluşturdular. Stefan Duşan,
Sırp ilerleyişini İstanbul üzerine yönlendirdi. İstanbul tehlikeye düşünce Bizans
İmparatoru Kantakuzinos kızını Sultan Orhan’a vererek Osmanlılardan yardım
talep etti. Sultan Orhan, oğlu Süleyman Gazi komutasında Osmanlı askerlerini
Bizans’ın emrine verdi. Bizans, Osmanlı yardımı sayesinde başkenti İstanbul’un
Sırpların eline düşmesini önleyebildi. Ancak bunun bedeli 1352 yılında Trakya’da-
ki Çimpi Kalesi’nin ve 1354’te Gelibolu’nun Osmanlılara bırakılması oldu.
IV. Stefan Duşan’ın 1355 yılında ölümünden sonra Sırp Devleti zayıflamaya
başladı. Tahta geçen oğlu V. Stefan Uroş’un iktidarını Epir ve Akarnania idarecisi
olan amcası Symeon Uroş tanımadı ve isyan etti. V. Stefan Uroş yerel idarecileri
kendisine bağlı tutabilmek için Sırp Devletini Hum (Zachlumia), Zeta ve Serez ol-
62 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
mak üzere üçe ayırdı. Ancak bu uygulama Sırp Devletinin daha hızlı parçalanması
ve Osmanlı hakimiyetini tanımakta bazı Sırp idarecilerinin gönüllü olmaları so-
nucunu doğurdu. Sırp Devletinin kuzeydoğu kısmını yöneten Ioannis Dragaş ile
Konstantinos Dejanoviç kardeşler 1371 yılında gerçekleşen Çirmen Savaşında Os-
manlılara yenildiler ve hayatlarını kaybettiler. 1371 yılından sonra Sırp Devleti Os-
manlı Devleti’nin vasalı oldu ve I. Murat’ın askeri seferlerine Sırplar iştirak etmeye
başladılar. (A. Kayapınar-L. Kayapınar, s. 129-139)
Kara Timurtaş Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Samakov, Manastır ve
Pirlepe’yi fethederek 1386 yılında Sırbistan’a girip Niş’i aldı. Bunun üzerine Sırp
çarı Lazar komutasındaki Sırp mahalli idarecileri direnişe geçerek 1388’de Morava
Nehri kıyısındaki Ploçnik’te Timurtaş Paşa’yı mağlup ettiler. Bu zaferle umutlanan
Sırplar, Bosna ve Bulgar krallarıyla ittifak kurdular. 15 Haziran 1389’da gerçekleşen
Kosova Savaşında Osmanlılar müttefik Balkan güçleri karşısında büyük bir zafer
kazandılar. Sırp çarı Lazar da bu savaşta öldü. (Afyoncu, s. 352) Kosova’dan sonra
Sırp prensleri tekrar Osmanlı vasalı oldular. 1402 yılındaki Ankara Savaşında Yıldı-
rım Bayezid’i terk etmeyen sadık kuvvetler arasında Sırp birlikleri de vardı. Ancak
Osmanlı Devletinin fetret dönemine girmesi üzerine Sırp prensi Stefan Lazaroviç,
Macar Kralı Sigismund’un hakimiyetini kabul etti. Sigismund’un ölümünden sonra
Sırplar 1439’da tekrar Osmanlı vasallığını tanıdı. Bununla birlikte Sırplar, Macar Er-
del Beyi Janos Hunyadi’nin Osmanlılara karşı seferlerine katıldılar. Segedin Antlaş-
masıyla topraklarının bir kısmına tekrar sahip oldular. Ancak Hunyadi’nin 1444 yı-
lında Varna ve 1448 senesinde II. Kosova Savaşlarında yenilmesi üzerine Sırbistan’ı
Osmanlılara karşı koruyacak hiçbir kuvvet kalmadı. 1453 yılında İstanbul’un fet-
hinden sonra 1459 yılına gelinceye değin Belgrad hariç tüm Sırbistan Osmanlı top-
raklarına katıldı. Belgrad ise 1522 yılında Kanuni tarafından fethedildi.
Macaristan
Ural-Altay dil grubunun Fin-Ugor dili konuşan koluna mensup olan Macarlar,
Tuna ve Vistula ırmakları arasındaki yurtlarında 1000 yılında Hıristiyanlığın Ka-
toliklik mezhebini kabul ederek Avrupa toplumunun kalıcı bir üyesi oldular. Ma-
carlar, Hıristiyanlığı kabul etmeden önce 9. ve 10. yüzyıllar boyunca Avrupa’ya
sayısız akınlarda bulundular. Pek çok Avrupa devletini haraca bağladılar. 10. yüz-
yılın ikinci yarısından sonra Avrupa’ya akınlarını kesen Macarlar, papa tarafından
gönderilen misyoner rahiplerle karşılaştılar. Kral Istvan (997-1038) zamanında
Hıristiyanlık, Macar Devleti’nin dini haline geldi. Diğer Hıristiyan krallar gibi Ist-
van da 1000 yılında papanın elinden krallık tacı giyer. Macarların bundan sonraki
üç asrı Büyük Roma İmparatorluğu’nu yeniden canlandırma düşüncesinde olan
Alman imparatorları karşısında vasal bir devlet konumuna düşmeden bağımsızlı-
ğını korumak şeklinde geçer.
14. yüzyıla Macaristan kralsız bir şekilde girer. Çünkü Macaristan’ı uzun yıllar
idare etmiş olan Arpad hanedanının son kralı olan III. Andras (1290-1301) erkek
varis bırakmadan ölür. Yedi yıllık bir fetret devrinden sonra Arpad Hanedanıyla
anne tarafından akraba olan Anjou ailesinden I. Karoly (1308-1342) taç giyer. Böy-
lelikle Macaristan’da Anjoular Hanedanı dönemi başlar. Karoly’nin iktidarı döne-
minde fetihlere girişebilecek kadar sağlam bir devlet ve ordu kurulur. (Çoban, s.
182) Onun 1342’deki ölümünden sonra oğlu I. Lajos (1342-1382) tahta çıkar. O
iktidarı döneminde Dalmaçya kıylarını Macar topraklarına katar. Balkanlarda Or-
todoksluğa ve Bogomilciliğe karşı sert bir dini mücadeleye girerek Katolikliği Bal-
kanlarda yaymaya çalışır. Onun diğer Hıristiyanlara karşı Katolik anlayışını zorla
3. Ünite - Geç Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (1300-1453) 63
Polonya ve Litvanya
Osmanlı ve İslam kayıtlarının Leh diye bahsettikleri halk, 10. yüzyılda Polonlar,
Vislanlar, Masollar ve Horvatlar gibi Slav ağırlıklı kavimlerin bir araya gelmesin-
den oluşmuştur. Varta nehri kıyısına yerleşmiş olan Polonlar, daha sonra bütün
bu halklara adını vermiştir. Polonya halkı, 10. yüzyılın ikinci yarısından sonra
devlet kurmuştur. İlk hükümdar Mieszko’nun Piast adlı hanedandan geldiği kabul
edilir. 960 yılından itibaren bir Polonya devletinden bahsedebiliriz. 986 yılında
Polonya, Alman kralının vasalı olmuştur. Polonya’nın ana bölgesini Possen, Gne-
sen, Voclavek oluşturmaktaydı. Devletin merkezi 14. yüzyıla kadar Gnesen olup
daha sonra yerini Krakov’a bırakmıştır. (Beydilli, s. 309)
967 yılında Hıristiyan olan Polonyalılar, Katolik mezhebini tercih etmişlerdir.
Bu durum siyasi olarak rakipleri olan ve Ortodoksluğu seçen Ruslarla tarih bo-
yunca mücadeleyi de beraber getirmiştir. Polonya, geç dönem ortaçağ dönemine
1138-1320 yılları arasında yaşanan uzun bir fetret devrini tamamlayarak girmiş-
tir. Bu süreçte Polonyalılar, Baltık bölgesinde yaşayan Litvanyalı paganlar, Prusya-
lılar, Alman şövalye tarikatı olan Tötonların saldırısına maruz kalmıştır. Bu fetret
dönemi 1320 yılında Krakov’da taç giyen IV. Ladislav Lokietek’in (1320-1333) za-
manında sona erdi. Onun büyük oğlu Kazimir (1333-1370), Piast hanedanının
son temsilcisi oldu. Kazimir zamanında Polonya’da etkin bir yönetim kuruldu,
yasalar çıkarıldı. Polonya’nın batı eyaleti Silezya, Lüksemburg hanedanındaki
Almanya’ya terk edildi. Kazimir, doğuda yayılmacı bir siyaset izleyerek Galiçya’yı,
Lwow kentini Polonya’ya katarak Doğu Slav ülkeleriyle komşu oldu. Bu dönemde
Almanya’dan kovulan Yahudi sürgünleri kabul ederek Polonya’da Avrupa’nın en
büyük Yahudi cemaatlerinden birinin oluşumunu sağladı. (Davies, s. 455)
1370-1440 yılları arasında Polonya, Macaristan ve Litvanya ile birleşti. Kazimir’in
yeğeni Ludvig/I. Karoly (1370-1382), Polonya kralı oldu. Ludvig, aynı zamanda
Macar kralı idi. Ludvig’in erkek varisi olmaması kızı Jadwiga’yı tahtın varisi yap-
tı. Jadwiga’nın 1386 yılında Litvanya büyük dükü Jogailo ile evlenmesi gündeme
geldi. Ancak Litvanyalılar Avrupa’nın son paganlarıydı ve Hıristiyan Jadwiga ile
3. Ünite - Geç Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (1300-1453) 65
Rusya
Geç dönem ortaçağ Rusya tarihi, büyük ölçüde Moğollarla ilgilidir. Cengiz Han’ın
kurduğu Moğol İmparatorluğuna Güney Rusya 1224 yılında dahil edildi. Moğol
İmparatorluğunun Rusya ve Kırım’daki devamı olan ve Batu Han (1227-1256)
tarafından kurulan Altın Orda Hanlığı döneminde 1240 yılında Kiev ele geçi-
rildi. Böylece Rusya, Altın Orda Hanlığının denetimine girdi. Altın Orda Han-
lığının hakimiyetini tanıyan Rus knezleri ağır vergiler vermek zorundaydılar.
1260 yılında da Novgorod aynı akıbete uğradı. Kiev ve Beyaz Rusya 14. yüzyılda
Litvanya’nın, Galiçya Polonya’nın hakimiyetine girerken Rusya’nın geri kalan böl-
gesi Altın Orda egemenliğinde kalmaya devam etti. Altın Orda devletinin haki-
miyetini tanıyan Rusların vergilerini ödemeleri ve hanlığa tabiyetlerini bildirme-
leri karşılığında Rusların dini inançlarına karışılmadı. Dini açıdan Ortodoks olan
Ruslar, kilise ve ruhbanlar için vergi ödememişler, Bahçesaray’da bir piskoposluk
kurmuşlardır. Rusya’nın siyasi merkezi 14. yüzyılın başında Moskova olmaya baş-
lamıştır. Moskova knezi I. İvan Daniloviç (1325-1340) büyük knez unvanını edin-
di ve zaman içinde diğer Rus knezlikleri Moskova’ya tabi oldular. 1325 yılından
sonra da Moskova metropolitlik merkezi olarak da diğer knezliklerin önüne geçti.
(Beydilli, s. 253-254)
14. yüzyılda parçalanmış durumdaki Rusya’yı Moskova Knezliği merkezi yö-
netimi ile birleştirmeye başladı. Moskova Knezliğinin rakipleri arasında Moskova
ile Petersburg şehirleri arasında yer alan Novgorod, Moskova’nın kuzeyinde yer
alan ve Sovyetler döneminde Kalinin olarak da bilinen Tver ile Estonya sınırında
yer alan Pskov Knezlikleri vardı. Bu knezliklerin tamamı Moskova’nın kuzeyinde
kalıyordu ve Moskova Knezliği bunlarla mücadele ediyordu. Geç ortaçağ boyunca
Moskova, güneye inememiştir. Çünkü burada hâkimiyetini tanıdığı güçlü Altın
Orda Hanlığı yer alıyordu.
Ancak 1359’dan sonra Altın Orda Devletinde ortaya çıkan iç karışıklıklar,
Moskova Knezliğinin büyümesine imkan tanıdı. Moskova Knezliğinin başına ge-
çen İvan’ın oğlu Simeon 1340-1353 yılları arasında babasının politikasını devam
ettirdi ve Novgorod, Moskova’nın gücünü tanımak zorunda kaldı. Ancak 1352-
1353 yılında yaşanan veba salgınında kendisi de olmak üzere pek çok Rus hayatını
kaybetti. Veba 1364-1366 ve 1425’de Rusya’da tekrar görüldü ve nüfusunun üçte
birini yok etti. (Acar, s. 70)
66 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
II. İvan (1353-1359) döneminde Moskova Knezliği için Litvanya güçlü bir ra-
kip olarak ortaya çıkmıştır. Moskova dış siyasetini bundan sonra Litvanya, Polon-
ya ve Altın Orda devletlerini dikkate alarak belirlemek zorunda kalmıştır. II. İvan
öldüğü zaman knezlik dokuz yaşındaki Dmitri Donskoy’a (1359-1389) kaldı. Baş-
langıçta bir karışıklık dönemi yaşansa da Moskova metropoliti Aleks’in desteği
ve Altın Orda Hanlığının 1359’dan sonra karışıklıklar devrine girmesi Dmitri’nin
başarılı olmasını sağladı. İstanbul patrikliği de diğer knezliklere karşı Moskova’ya
bu dönemde destek verdi. Dmitri, iktidarının son dönemlerinde Altın Orda Han-
lığına bağlılığını ret etti ve vergi vermedi. 1380 yılında Kulikova Savaşında, Ma-
may yönetimindeki Altın Orda ordusunun birliklerini yenmeyi başardı. Ancak
bu başarı değerlendirilemedi ve 1382’den sonra Moskova Knezleri tekrar Altın
Orda’nın sadık müttefikleri oldular.
1389 yılından sonraki dönem Moskova Knezliğiden Rus Devletine geçiş dö-
nemi olarak da adlandırılır. Bu dönemin ilk hükümdarı I. Vasili (1389-1425)’dir.
Onun döneminde 1392’de Nijniy Novgorod (Aşağı Novgorod) başta olmak üzere
Novgorod Knezliğine bağlı pek çok yer işgal edildi. 1395 yılından itibaren Timur-
lularla mücadeleye giren Altın Orda Hanlığı, Moskova üzerindeki ilgisini azaltır.
1420 yılından sonra Altın Orda, Moskova için tehlike olmaktan çıkmaya başlar.
II. Vasili (1425-1462), Galiçya lideri olan amcası Yuri ile 1434 yılına kadar ikti-
dar mücadelesine girer. İktidar mücadelesinden galip çıkan II. Vasili 1448 yılın-
da İstanbul patrikliğinin onayını almadan Moskova metropolitini seçti. 1453’de
İstanbul’un fethinden sonra da 1461’de Rus Ortodoks kilisesi bağımsız oldu. 1456
yılında II. Vasili, Novgorod’u yendi. Pskov Knezliği, Moskova’dan gelecek valilerin
atanmasını kabul etti. İstanbul’un fethinden sonra Rusya, bölgenin tek Ortodoks
devleti haline geldi. II. Vasili’nin Rusya’yı knezlikten bir devlete dönüştürmesinde
1430 yılında Altın Orda Hanlığının Kırım, Kazan, Astrahan ve Sibirya Hanlıkları
olarak dörde ayrılmasının büyük bir etkisi oldu. (Acar, s. 71-79)
sağladı. Altın para basıldı, modern finans uygulamalarından olan muhasebe, ba-
tan gemiler için sigortacılık gibi kavramlar ortaya çıktı.
Avrupa’nın kuzeyinde ise şimdiki Belçika, Hollanda ve Fransa’nın kuzeydo-
ğusunu kapsayan Flandre bölgesinde Lille, Anvers ve Champagne bölgesinde
büyük yıllık panayırlar düzenlenmeye başladı. Avrupa’da bazı şehirler ürettikleri
ürünlerle tanınır oldu. Toskana kumaş üretimi, Bordeaux şarap üretimi, Cenova
ve Bruges ise denizciliğin merkezleri idi. Flandre bölgesinde günümüz Belçika
sınırlarında yer alan Ghent, Bruges ve Ypres şehirleri yünü işleyerek kumaşa dö-
nüştürmeleriyle ünlenmişlerdi ve üç şehir diye anılıyorlardı. Bu bölgenin genel
özelliği hammaddenin çoğunu ithal etmesi ve işlenmiş ürün olarak ihracata dö-
nüştürebilmesi oldu. Bunun sonucu olarak işçisi ve tüccar loncaları güçlendi. Bu
kuruluşlar, şehirlerin politikalarını belirlemeye başladılar. Böylece gelişme kavra-
mını sağlayan sivil kuruluşlar ortaya çıkmaya başladı.
Şehirlerdeki servet artışı nüfus artışından fazla oldu. Bunun sonucu olarak
belediye binaları, katedraller ve büyük özel konutlar ortaya çıktı. Mimarlık gelişti,
sokaklar taşlarla kaplanıp kemerli yapılar ve çeşmeler inşa edildi. Şehirlerde özel
törenler ve şenlikler arttı. Şehirler pek çok dünyevi meslek sahibi için olduğu ka-
dar öğretmenler için de cazip hale geldi. Okullar ve öğrencilerin sayısının artması
üniversitelerin ortaya çıkmasını ve yaygınlaşmasını sağladı. Floransa’da okuma
yazma öğrenen çocukların sayısı on bine yakındı ve ticarete hazırlanmaları ama-
cıyla matematik öğreniyorlardı. Şehirlerin sunduğu bu imkanlardan dolayı batı
dillerinde “şehir havası insanı özgürleştirir.” şeklindeki atasözleri ortaya çıktı.
Avrupa’da burjuvanın yani şehirlilerin ortaya çıkması uyruk olmanın yanında
oluşum halindeki yurttaşın da işaretiydi. Başlangıçta dükkan sahibi ya da pazar-
larda tezgah satıcıları şeklindeki zanaatkar şehirliler, sermaye yaparak tüccar ve
bankacı olmaya başladılar. Arzuhalciler ve noterler şehirlerin vazgeçilmez men-
supları haline geldiler. (Adam Hart-Davis, s. 207-208)
Geç dönem ortaçağ Avrupası’nda şehirlerarası ticareti geliştiren ve adına Hansa
Birliği denilen bir teşkilat söz konusudur. Hansa Birliği aslında 1161 yılında ku-
rulmuş olmasına rağmen etki alanının doruğuna 14. yüzyılda çıkmıştır. Amacı eş
güdümlü bir siyasetle Alman ve İskandinav tüccarların Batı Avrupa ve Rusya ile
ticaretini geliştirmekti. Bu politikanın ortaya çıkmasında Viking topluluklarının
13. yüzyılda denizden yaptıkları saldırıları bırakmış olmaları, Alçak Topraklar diye
adlandırılan Hollanda, Lüksemburg, Belçika gibi yerlerde tarım işleri ile uğraşma-
ları, kereste ve maden üretimiyle sahillerde ringa balığının ticaretine yönelmeleri
Hansa Birliğinin etkisini arttırmasını kolaylaştırmıştır. Hansa Birliğinin önemli şe-
hirleri arasında İsviçre’nin Gotland Adasında yer alan Visby, Almanya’da Hamburg,
Bremen, Köln, Lübeck, Wismar, Rostock, Belçika’da Bruge, Estonya’da Reval (Ta-
linn), Polonya’da Gdansk (Danzing) yer almaktaydı. Ancak birliğe üye olan şehir-
ler, Atlantik Okyanusundan Finlandiya’ya kadar olan bölgeyi kapsıyordu ve Kuzey
Denizindeki ticarete yönlendiriyordu. Hansa Birliğine üye bu şehirlerdeki tüccar-
ların ortak özelliği Almanca konuşmaları ve hukuki anlaşmazlıklarda Lübeck’teki
mahkemeyi çözüm merci olarak kabul etmeleriydi. Hansa Birliğinin merkezi on
beşinci yüzyılda Hollanda’ya kaymış ve birlik varlığını 1669 yılına kadar sürdür-
müştür. (Norman, s. 369) İngiltere’de de yabancı ülkelerle iş yapan İngiliz tacirler
15. yüzyıldan itibaren “krallık tacirleri” adı altında bir birlik kurmuşlardır.
Ancak Avrupa’da 1337 yılında başlayan Yüzyıl Savaşları ve 1348 -1350 yılları kara
verba salgını nüfus azalışını da birlikte getirdi. Malikaneler boşaldı, ticaret zayıfla-
dı. Kentlerde huzursuzluk arttı ve emek kıtlığı çekilmeye başlandı. Bunun sonucu
68 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
olarak Avrupa feodal sistemi gerilemeye ve çökmeye başladı. Tarım alanında artan
işgücü ihtiyacına karşı köylüler düşük ücret karşılığı çalıştırılma taleplerini ret et-
tiler. Bunun sonucu olarak 14. ve 15. yüyıllarda işçi ücretlerinde artış gözlemlendi.
Demografik Değişiklikler
Ortaçağ boyunca Avrupa’da kadınların yaşam süresi erkeklere oranla daha kısaydı.
Bunun sebepleri arasında sık doğurma ve doğum esnasında yüksek ölüm oranları
başta geliyordu. Ancak erkekler de genç yaşta ölüyorlardı. Yirmi yaşına gelmiş bir
erkek ömrünün yarısını tamamlamış kabul ediliyordu. Çocuk ölümlerinin yüksek
oluşu, veba gibi salgın hastalıklar ile savaş, Avrupa’da ortaçağ boyunca ortalama
ömrü 33 yıla indirmiştir. (Roberts, s. 208)
Avrupa’nın nüfusu 14. yüzyılın başında yaklaşık yetmiş üç milyona çıkarak
zirveye ulaşmıştı. Başlayan yüzyıl savaşları ve yaşanan kara veba salgınından
sonra 1360 yılına geldiğinde Avrupa’nın toplam nüfusu elli milyon civarınday-
dı. Avrupa’nın nüfusu ancak 15. yüzyılın ikinci yarısından sonra tekrar artış ko-
numuna gelecektir. (Roberts, s. 195) 1320’li yıllardan sonra peş peşe gelen kötü
hasatlar yüzünden ölüm oranı artmaya başladı. 1348 ila 1350 yılları arasındaki
kara veba Kefe’den gelen bir Ceneviz gemisiyle tüm Avrupa’ya yayıldı. Kara veba
kurbanının kasık veya koltuk altında bir kabarcığa neden oluyor, deride lekeler
oluşturarak iç kanama yaratıyordu. Eğer kabarcık 3-4 gün dayanılmaz acılardan
sonra patlamazsa ölüm kesinleşiyordu. Kara veba 1348’de İtalya ve Fransa, 1349’da
İngiltere, Almanya ve Balkanlar, 1350’de de Danimarka, İsveç, Baltık ülkeleriyle
Rusya’ya ulaştı. Polonya ise salgından etkilenmedi. Kara vebadan kentler ve yok-
sullar daha fazla etkilendi. Ölen papa veya kral olmadı. Avrupa’da nüfus sayımına
benzer bir veri olmadığından toplam kaybın ne kadar olduğu tartışmalıdır. Ancak
pek çok tarihçi kara veba nedeniyle Avrupa’da her üç kişiden birinin öldüğünü
tahmin etmektedir. (Davies, s. 434) Avrupa 14. yüzyılın başındaki nüfusuna an-
cak 15. yüzyılın sonu ile 16. yüzyılın başında ulaşabilecektir.
Daimi Ordu
14. yüzyıldan sonra sınırsız bir süre için maaş karşılığı sürekli asker bulundurul-
maya başlandı. Böylece Avrupa’da askerlik mesleği meydana çıktı. Savaşlar hala
atlı asker demek olan süvariler tarafından yapılmaktaydı. Temelde iki süvari tipi
vardı. Birinci grup süvariler, madeni bir zırh giyiyorlar, ikinci grup süvariler ise
zırhsız olarak ok ve kılıç kullanıyorlardı. 14. yüzyıldan itibaren devletler sürekli
piyade kıtaları bulundurmaya başladılar. Yaya diye de adlandırılan piyadeler 14.
yüzyılda arbalet denilen kundaklı bir çeşit ok kullanıyorlardı. 15. yüzyılda da uzun
kargı ve mızrak kullanan İsviçreli piyadeler görüldü. Daha önce savaşların seyrini
etkileyen süvari birlikleri 14. ve 15. yüzyıllarda talimli piyadelerle karşılaştıkla-
rında bozguna uğradılar. Avrupa’da ordularındaki piyadeleri en etkili uygulayan
devletler İngiltere ve Osmanlı Devleti oldu. Savaş tarihini değiştirecek olan top,
tüfek gibi ateşli silahlar da 1331’den sonra kullanılmaya başlandı. Ancak bunla-
rın yaygınlaşması 15. yüzyılda gerçekleşecekti. Fransa kralı 1439’dan itibaren 15
bölük silahlı askerden oluşan daimi bir kıta oluşturmaya başladı. Osmanlılar ise
bunu yaklaşık bir asır önce yeniçeri birlikleriyle başarmıştı.
Ancak her iki ülke de bu şiddetli rekabetten kralları çerçevesinde kenetlenerek güç-
lü monarşik yapılarla çıktılar. İngiltere ve Fransa, kralın yönetimi altındaki halkları
tek bir adalet sistemi içinde yönetmeyi başardı. Daimi ordu teşkilatı kurarak sürek-
li asker bulundurmayı başaran Avrupa’nın ilk ülkeleri oldular. Bu yapılanma daha
sonra ulusa dayalı oluşacak devlet yapılarının da temeli olarak algılandı. İngiltere
ve Fransa’nın parlamenter yapı ve vergi toplama konusunda da diğer Avrupa ülke-
lerine öncülüğü vardır. İngiltere’de kökenleri 13. yüzyıla kadar ulaşan parlamento
sistemi 14. ve 15. yüzyıllarda kralın uygulamalarını denetleyen ve izne bağlayan
bir yapıya ulaştı. Ancak kralın merkezi otoritesini kırmaya yönelik olarak değil,
uygulamaların adil icra edilmesine yönelik olarak çalıştı. Fransa’da ise meclisler
adalet, idare ve vergi gibi konularda uzman heyetler tarafından oluşturuldu. Her
iki ülkenin parlamentoları daha sonraki meclis uygulamalarına modellik teşkil etti.
Ağacı yontmak ve şekillendirmek için rendenin icadı marangozluk zanaatıy-
la mobilyacılık sanatının başlangıcını teşkil etti. İtalya’da 14. yüzyılda rakkaslı ve
çarklı saat icat edildi. Bu teknikle icat edilen saat antik çağdan beri zaman ölçme
için kullanılan ve akarsuyla işleyen saatin yerini aldı. Çin’de bulunan ve 13. yüz-
yıldan beri Avrupa’da bilinen barut iki asır içinde top ve tüfek gibi patlayıcı si-
lahlarda kullanılmaya başladı. 13. yüzyılda Avrupa’da kullanılmaya başlayan kağıt
15. yüzyılda yaygınlaştı. 1450’de matbaanın bulunması kağıt kullanımını ve kitap
üretimini arttırdı. 13. yüzyıldan beri bilinen pusula 15. yüzyıldan itibaren aktif
olarak kullanılmaya başlandı.
Üniversiteler
Ortaçağda manastırlar kendi elemanlarını kendi ilkeleri doğrultusunda yetişti-
rebilmek amacıyla okullar açmışlardır. Bu okullarda okuyanlar okuma, yazma,
hesaplama gibi temel bilgiler ile Latince dualar, ilahiler ve dini dogmalar hak-
kında eğitime tabi tutulurlardı. Avrupa’da ilköğretim, büyük ölçüde aileler ve köy
papazları tarafından veriliyordu. Ortaöğretim, katedrallerin ve kent meclisleri-
nin desteğinde idi. Eğitimin içeriği yine ruhban sınıfının eğitimine yönelikti. Bu
teoloji eğitiminde Antikçağ’dan kalma yedi serbest sanat trivium ve quadrivium
olarak öğretilmekteydi. Trivium, yazma ve konuşmayı içeren retorik, Latince gra-
mer ve Aristo’nun mantığını içeren üç temel ders anlamına geliyordu. Kalan dört
ders de matematik, astronomi, geometri ve müzik olarak quadrivium adı altında
okutuluyordu.
11. ve 12. yüzyılda Avrupa’da yüksek öğretime yönelik olarak üniversiteler
kurulmaya başlandı. Başlangıçta piskoposların sorumluluğundaki bu okullarda
teoloji, hukuk ve tıp öğretilmeye başlandı. Öğretim dili Latince idi. Öğrenci ve
öğretmenler, uluslararasıydı. Çünkü üniversitelerin temel amacı akılla inancın
uyum içinde olduğunu iddia eden skolastik düşünce yapısını Hıristiyanlara ak-
tarmaktı. Bununla birlikte pek çok üniversitenin bir yerleşkesi yoktu. Dersler öğ-
retmenlerin evlerinde ya da kiliselerde öğretiliyordu. Öğretmenlerin ücretlerini
işveren durumundaki öğrenciler ödüyordu. Üniversite diploması 6 yıllık bir eğiti-
min sonucunda alınıyordu. Yüksek lisans ve doktora derecesi almak isteyenler 12
yıl daha okumak zorundaydılar. 14. yüzyıla gelindiğinde üniversiteler entelektüel
dünyanın merkezi haline gelmişlerdir. Teoloji, temel bilim olarak okutulmakta ve
din adamlığının ilk aşaması olarak görülmekteydi. (Adam Hart-Davis, s. 159)
15. yüzyıla gelindiğinde Avrupa’daki Katolik bütün ülkelerde üniversiteler açıl-
mıştı. Fakat 12. ve 13. yüzyıl skolastik düşünce yapısı artık üniversitelerde eleşti-
rilmeye başlandı. Bunun sebebi özellikle Paris Üniversitesi model alınarak kurulan
70 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Babil Esareti
1309 yılında Papa V. Clemens, heyeti ile birlikte Papalığın merkezini Roma’dan
Avignon şehrine taşıdı. Avignon, Fransa’nın Akdeniz sahillerinde yer alan Mar-
silya kentinin kuzeyinde yer alıyordu. Bunun sebebi Clemens’ten önce özellikle
Papa VIII. Bonifacius zamanında Papalığın krallarla uzun süre devam eden sür-
tüşmelere girişmesi ve bu anlaşmazlığın silahlı çatışmaya dönüşmesiydi. Papa ile
çatışan İtalyan soylularına Fransa ve İngiltere kralları destek veriyordu. Papanın
taşındığı Avignon şehri ise o dönemde resmi olarak Napoli Krallığının bir parçası
olduğu halde çevresi ise Fransız krallarının toprakları ile çevrili idi. Papalık 1377
yılına kadar altmış sekiz yıl boyunca burada yaşamak zorunda kaldı. Fransız etkisi
Papalık üzerinde kendini hemen hemen her alanda gösterdi. Papalık yönetiminde
Fransız kardinaller, ön plana çıkmaya başladılar. Bundan dolayı İtalyanlar, Yahu-
dilerin M.Ö. 598-587 yılları arasında Babil’e sürülerek esaret hayatı yaşamasından
esinlenerek papanın Roma’dan taşınarak Avignon’da altmış sekiz yıl yaşamasını
“Babil esareti” olarak adlandırdılar.
Avignon’da papalar için Roma’da bile olmayan görkemli büyük bir saray inşa
edildi. Bu sarayla papaların Roma’dan uzak durma isteklerine vurgu yapılırken
papalığın nasıl bir maddiyatçılık içine düştüğü de anlaşıldı. Papalığın bünyesinde
barındırdığı hizmetkarlar ordusunun masraflarını karşılayabilmek için kilisenin
gücü kullanılarak halkın sırtına yeni vergiler konuldu. Dini makamlar satılmaya
ve birden fazla makama sahip olma konusundaki suçlamalar giderek arttı. Hatta
inançlı Hıristiyanların tövbe etmek ve diğer başka ibadetleri için kilise tarafın-
dan haraç ve vergi alınmaya başlandı. Halbuki Hıristianlıkta Hz. İsa’nın ve onu
takip eden havarilerin mütevazı yaşamı ve yoksullukarı bir erdemken 14. yüzyıl
papalarının bu ihtişamlı savurgan hayat tarzları halkın nezdinde olduğu kadar
bazı Hıristiyan aydınlarının da eleştirilerine maruz kaldı. Hatta İsa’nın mülkiye-
te saygı duyduğunu savunarak havarilere özgü yoksulluğun günün koşullarına
uymadığunu iddia eden papalara bile rastlandı. Bunun üzerine papa karşıtlığı
yaygınlaşmaya başladı. 1377 yılında İngiliz ve Almanlar, papaların artık Fransız
krallarının bir oyuncağı olduğu ve Hıristiyanlığı temsil edemeyecekleri şeklinde-
ki eleştiriler karşısında papa Roma’ya dönmek zorunda kaldı. (Seignobos, s. 178;
Roberts, s. 236-241)
Özet
Geç dönem Ortaçağda Batı Avrupa’daki gelişme- Sırp Devleti zayıflamaya başlamıştır. Bulgarlar
1 leri açıklayabilmek ise IV. Haçlı Seferi sonrası hızla büyüme imkanı
14. yüzyılda İngiltere Plantagenet hanedanı, 15. bulmuş ve devletin sınırları Karadeniz, Ege ve
yüzyılda ise Lancaster hanedanı tarafından yö- Adriyatik denizlerine kadar ulaşmıştır. Ancak
netilmiştir. Fransa ise 14. yüzyıla Capet haneda- Bulgarların 1330 yılında Velbujd Savaşında Sırp-
nı ile girmiş, ancak 1328’de Capet hanedanı son lara yenilmeleriyle devlet hızla gerilemiştir. Geç
bulmuştur. Bunun üzerine VI. Philippe de Valois dönem Avrupa tarihinde Balkanlarda Osmanlıyı
ve İngiltere kralı III. Edward Fransa tacı üzerin- durdurma gücüne sahip devlet olarak Macarlar
de hak iddia etmişlerdir. Sonuç olarak Fransız gözükmektedir. Macarlar evlilik yoluyla Polonya
baronlarının desteğiyle tacı VI. Philippe giymiş ve Lehistan’dan destek alarak Osmanlılara karşı
ve Valois hanedanı 1461 yılına kadar Fransa’da mücadelelerini sürdürürler. Macarlar, Polonyalar
hüküm sürmüştür. VI. Philippe’in bir İngiliz top- ve Lehler, Katolik mezhebinin mensupları olarak
rağı olan Akitanya Dukalığına el koymasına, III. Batı Avrupa ile daha sıkı ilişkiler içinde bulunur-
Edward Fransa tahtı üzerinde hak iddia ederek ken Moskova Knezliği ise Ortodoksluğun temsil-
karşılık verdi. Böylece 1337 yılından 1453 yılına cisi olarak Rusya’yı oluşturmayı başaracaktır.
kadar olan Yüzyıl Savaşları başlamış oldu. İn-
giltere Burgond Kontluğu ile birlikte Fransa’nın Geç dönem Ortaçağda Avrupa’daki yenilikleri tar-
karşısında yer alırken, Fransa da İskoçya, İrlan- 3 tışabilmek
da ve Galler ile ittifak kurmaya çalıştı. Almanya Avrupa’ya dışarıdan gelen saldırıların kesilme-
ise bu dönemde çok sayıya ayrılmış feodal ya- si ve yeni tarım tekniklerinin bulunması üre-
pılar topluluğu şeklindedir. Alman imparatorla- timde ve nüfusta artışa sebep olmuştur. Bunun
rının İtalya üzerindeki otoritelerinin zayıflaması sonucunda şehirlerin nüfusları artmış ve pek
sonucu İtalyan şehir devletleri kuvvetlenmeye çok yeni şehir kurulmuştur. Güvenlik ortamı-
başlamış ve Avrupa’nın Doğuya açılan ticaret nın sağlanması ticaretin yaygınlaşmasını sağla-
kapısı konumuna gelmişlerdir. mıştır. Hansa Birliği ile de şehirler arası ticaret
gelişme göstermiştir. Okul ve öğrenci sayısının
Geç dönem Ortaçağda Doğu Avrupa’daki gelişme- artması sonucu üniversiteler de yaygınlaşmaya
2 leri açıklayabilmek başlamış ve 14. yüzyıla gelindiğinde üniversite-
Bu dönemde Bizans IV. Haçlı Seferi sonucu par- ler entelektüel dünyanın merkezi olmuştur.
çalanmıştır. Bizans başkenti İstanbul Latinlerin
eline geçmişti. Selanik ve Atina’ya kadar olan böl- Geç dönem Avrupa’sında Papalık ve hukuk uygu-
gede Atina Latin Dukalığı, Mora’da Akaya Latin 4 lamalarını açıklayabilmek
Prensliği kurulur. Bizans ise İznik İmparatorluğu, Geç dönem ortaçağ Avrupa’sına Papalık büyük
Trabzon Rum İmparatorluğu ve Epir Despotluğu bir itibar kaybederek girdi. 15. yüzyılın ortası-
olmak üzere üçe bölünür. IV. Haçlı Seferi, Moğol na kadar Papalığın Avrupa’daki siyasi olayları
yayılması ve 1243 Kösedağ Savaşında, Anadolu müdahale gücü kalmadı. Papalık, 1309 yılından
Selçuklularının Moğol hakimiyetine girmesiyle 1449 yılına kadar üç temel aşamadan geçti. Babil
Anadolu’da otorite boşluğu oluşmuştur. Bizans esareti denilen 1309-1377 yılları arasında Papa-
sınırındaki Batı Anadolu’da birçok beylik kurul- lığın merkezi Roma’dan Avignon şehrine taşındı.
muştur. Bu beylikler içinde Osmanlılar, 1302’de 1377 yılında Roma’ya geri dönen Papalıkda 1409
Bizans’la yaptığı Bafeus Savaşını kazanarak bir yılına kadar birisi Avignon’da diğeri Roma’da
devlet olarak varlığını kanıtlamıştır. Osmanlı çev- olan iki papalı büyük parçalanma dönemi ya-
resindeki beylikleri ilhak ederek kısa zamanda şadı. 1409-1449 yılları arası konsiller dönemi
Balkanlarda güçlenmeye başlamıştır. İstanbul’un olarak adlandırıldı. Bu zaman diliminde Pisa,
fethinden sonra Latinlerin elinde olan Atina ve Konstanz, Siena ve Basel’de toplana dört kon-
Mora Osmanlı Devleti’nin eline geçmiştir. Bal- sil Katolik kilisesinde reform yapabilmek için
kanlardaki bir diğer devlet de Sırplar tarafından başarısız bir uğraş verdi. Geç dönem ortaçağda
kurulmuştur. 1331’de devletin başına geçen Ste- Roma hukuku ise üniversiteler kanalıyla tüm
fan Duşan Sırplara en parlak dönemini yaşatmış- Katolik dünyasında uygulanmaya başladı.
tır. 1355 yılında Duşan’ın ölümünün ardından
74 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi Yüzyıl Savaşlarının sonuç- 6. Geç dönem ortaçağda Hıristiyanlığı kabul eden en
larından biri değildir? son devlet aşağıdakilerden hangisidir?
a. İngiltere’nin bir ada krallığına dönüşmesi a. Litvanya
b. Fransa’da monarşinin güç kazanması b. Polonya
c. Capet hanedanı’nın Fransa yönetiminde tekrar c. Macaristan
söz sahibi olması d. Norveç
d. İngiltere’de anglo-norman kültürünün gelişme- e. Bulgaristan
ye başlaması
e. Uzun süren savaşın İngiltere ve Fransa’nın nü- 7. Alman ve İskandinav tüccarların Batı Avrupa ve
fusunu azaltması Rusya ile ticaretini geliştirmek için kurduğu birliğin
adı aşağıdakilerden hangisidir?
2. Aşağıdakilerden hangisi geç dönem ortaçağda hü- a. Lübeck
küm süren İngiltere kralları arasında yer almaz? b. Venedik
a. I. Edward c. Krallık tacirleri
b. V. Henry d. Kalmar
c. I. Richard e. Hansa
d. VI. Henry
e. V. Charles 8. 14. ve 15. yüzyıl boyunca Avrupa’da kurulan üni-
versiteler aşağıdaki üniversitelerden hangisini model
3. Geç dönem ortaçağ dönemindeki Almanya ile ilgili almışlardır?
aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? a. Bologna
a. Merkezi yönetim anlayışı henüz gelişmemiştir. b. Oxford
b. Almanya’da sabit bir idari şehir merkezi görül- c. Napoli
memektedir. d. Paris
c. Güçlü bir monarşik yapı oluşturulmuştur. e. Cambridge
d. Ateşli silahların kullanımında Fransa ve
İngiltere’ye göre geç kalınmıştır. 9. 14. yüzyılın başında Papalığın taşındığı şehir aşağı-
e. Otorite imparatordan ziyade prenslerin, rahip- dakilerden hangisidir?
lerin ve şehir heyetlerinin elindedir. a. Paris
b. Avignon
4. Aşağıdakilerden hangisi geç dönem ortaçağda c. Venedik
Doğu Avrupa’da etkili olan devletlerden biri değildir? d. Ceneviz
a. Sırp Devleti e. Anvers
b. Kosova Devleti
c. Osmanlı Devleti 10. 1414-1418 yılları arasında aldığı kararlarla tekrar
d. Bulgar Devleti tek papanın olduğu Papalık dönemini başlatan konsil
e. Atina Latin Dukalığı aşağıdakilerden hangisidir?
a. İznik
5. 1330 yılında yapılan ve Doğu Avrupa tarihinde b. Basel
önemli bir yer teşkil eden savaş aşağıdakilerden hangi- c. Siena
sidir? d. Konstanz
a. Velbujd Savaşı e. Pisa
b. Niğbolu Savaşı
c. Kösedağ Savaşı
d. Pelekanon Savaşı
e. Bafeus Savaşı
3. Ünite - Geç Dönem Ortaçağ Avrupa Tarihi (1300-1453) 75
Yararlanılan Kaynaklar
Acar, Kezban, Rusya Ortaçağ’dan Sovyet Devrimine, Malet et Isaac, Histoire, c. 1, Paris 1958.
İstanbul: İletişim Yayınları, 2009. Price, Roger, Fransa’nın Kısa Tarihi, çev. Özkan
Afyoncu, Erhan, “Osmanlı İdaresinde Sırbistan”, Akpınar, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları,
Balkanlar El Kitabı, der. O. Karatay-B. A. Gökdağ, 2012.
c.I, Ankara 2006, s. 350-360. Roberts, J.M., Avrupa Tarihi, çev. Aret Demirkaynak,
Baştav, Şerif, Osmanlı Türk-Macar Tarihi İnkılap yay. İstanbul 2011.
Münasebetlerinde İlk Devir (1456’ya kadar), Türk Seignobos, Charles, Avrupa Milletlerinin Mukayeseli
Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara Tarihi, çev. Samih Tiryakioğlu, Varlık Yayınları,
1991. İstanbul 1960.
Beydilli, Kemal, “Polonya/Tarih”, Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, c. 34, s. 309-316.
Beydilli, Kemal, “Rusya/Tarih”, Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, c. 35, s. 253-265.
Carpentier, Jean-François Lebrun, Histoire de l’Europe,
Paris 2001.
Çoban, Erdal, “Ana Hatlarıyla Erken Dönem Macar
Ortaçağı’na Bir Bakış”, Balkanlar El Kitabı, der. O.
Karatay-B. A. Gökdağ, c. I, Ankara 2006, s. 165-184.
David, Geza, “Macaristan”, Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, c. 27, s. 286-295.
Davies, Norman, Avrupa Tarihi, İmge Kitabevi, Ankara
2006.
Fulbrook, Mary, Almanya’nın Kısa Tarihi, çev. Sabri
Gürses, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları,
2011.
Hart-Davis, Adam, Tarih Atlası, İstanbul: Boyut
Yayıncılık, 2011.
Kayapınar, Ayşe- Kayapınar Levent, “Ortaçağ’da Sırplar
ve Devletleri”, Balkanlar El Kitabı, der. O. Karatay-B.
A. Gökdağ, c.I, Ankara 2006, s. 129-139.
Kayapınar, Ayşe, “I. Bulgar Krallığı”, Balkanlar El
Kitabı, der. O. Karatay-B. A. Gökdağ, c.I, Ankara
2006, s. 222-251.
Kayapınar, Ayşe, “Kumanlar ve I. Bulgar Devleti (1187-
1370)”, Türkler Ansiklopedisi, c. II, Ankara 2002, s.
810-819.
Kayapınar, Ayşe, “Tuna Bulgar Devleti (679-1018)”,
Türkler Ansiklopedisi, c. II, Ankara 2002, s. 630-640.
Kayapınar, Levent, “Yunanistan’da Osmanlı
Hakimiyetinin Kurulması (1361-1461)”, Türkler
Ansiklopedisi, c. IX, Ankara 2002, s. 187-194.
4
ORTAÇAĞ-YENİÇAĞ AVRUPA TARİHİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
İstanbul’un fethinden sonra Avrupa’nın genel durumu irdeleyebilecek;
Yeniçağın başında Avrupa ekonomisini ve büyük coğrafi keşifleri yorumlaya-
bilecek;
Avrupa’da Rönesans hareketini ve Rönesans savaşlarını tartışabilecek;
Reform hareketlerini açıklayabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Fransa, İngiltere, İspanya, • Valoa (Valois)-Habsburg
Portekiz Savaşları
• İtalya, Almanya, Danimarka, • Reform
Norveç, İsveç • Katoliklik
• Doğu Avrupa • Protestanlık
• Avrupa ekonomisi • Luthercilik
• Büyük coğrafi keşifler • Kalvincilik
• Rönesans • Anglikanizm
• İtalya savaşları • Katolik reformu
İçindekiler
Fransa
1453’de Castillon Savaşı, 1413 yılında Lancastre sülalesinden İngiltere tahtına ge-
çen V. Henri tarafından başlatılmıştır. V. Henri 1415 yılında Agincourt Savaşı’nda
Fransız ileri gelenlerini mağlup ederek Normandiya bölgesini fetheder ve Paris’e
yaklaşır. 1420 yılında V. Henri, Fransa’ya Troyes anlaşmasını imzalatır. Bunun so-
nucu olarak Loire bölgesinin kuzeyindeki bütün Fransa, V. Henri’nin denetimine
geçmiş ve Fransa kralının damadı olması sebebiyle Valoa (Valois) hanedanının res-
men varisi olarak tanınmıştır. İngilizler, Orleans kalesini 1428’de kuşatırlar. Ancak
Fransızlar, 1429’da Orleans muhasarasını kırmayı başarır. Jeanne d’Arc (Jandark),
VII. Şarl (Charles)’a Reims’te taç giydirdi ancak Burgonyalılar tarafından yakala-
nıp İngilizlere teslim edildikten sonra, Jeanne d’Arc yakılarak öldürülmüştür. Bu
olay sonrasında İngilizlerin Fransa içerisindeki harekatı zayıflamıştır. 1435’te Arras
Kongresinde VII. Şarl, Burgonya düküyle anlaşarak, Burgonyalıları İngiliz ittifakın-
dan kopardı. İngilizler bundan böyle pozisyonlarını yitirmeye başladı. 1436’da Pa-
ris, 1450’de Normandiya bölgesi ve Castillon zaferinden sonra da 1453’te Guyenne
İngilizlerden geri alındı. Böylece Yüzyıl Savaşları tamamlanarak, İngilizlerin elinde
sadece Calais (Kale) kenti kalmıştı. Yüzyıl Savaşları’ndan sonra herhangi bir anlaş-
ma imzalanmamış, sadece 1475 yılında Picquiny’de (Pikini) bir ateşkes yapılmıştır.
Yüzyıl Savaşları’ndan çıkan Fransa’nın nüfusu yaklaşık yarı yarıya azalmıştır.
VII. Şarl (1422-1461) Fransa’ya düzenli vergi ve düzenli ordu şeklindeki ikili sis-
temini getirmiştir. VII. Şarl’dan sonra Fransa tahtına geçen XI. Lui (Louis) (1461-
1483) ise büyük Fransız feodal ailelerinin gücünü kırarak, VII. Şarl’dan sonra
krallık otoritesini daha da güçlendirmeyi başarmıştır. Yüzyıl Savaşları’nın önemli
bir sonucu da Fransızlar arasında “milli duygunun” uyanmasıdır. Yalnız bu milli
duygu kavramı bugünkü manada olmayıp krala karşı sadakat duygusuyla örtüş-
mekteydi. VIII. Şarl (1483-1498), 1492 yılında tek başına Fransa tahtına çıktığında
Fransa’nın sınırları bugünkünden oldukça küçüktü. Kuzeyde Somme, doğuda Me-
use ve Saone bölgelerinin ötesini geçilmemekteydi. Lyon kenti bir sınır şehriydi.
Bresse, Frache-Comté (Franş-Konte), Savoie (Savoa) ve Nice krallığa dahil değildi.
Yüzyıl Savaşları’nda nüfusunun yarısını kaybetmesine rağmen, 15. yüzyılın ikinci
yarısında Fransa yine de Avrupa’nın en kalabalık nüfusuna sahipti. Nüfusu on beş
80 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
İngiltere
Yüzyıl Savaşları’ndan mağlubiyetle ayrılan İngiltere, 1455 ila 1485 yılları arasında
Lancaster ve York hanedanları arasında patlak veren Güller Savaşı’na sahne ol-
muştur. Bu savaşa Güller Savaşı denilmesinin sebebi York hanedanının armasında
beyaz gülün, Lancaster hanedanının armasında da kırmızı gülün yer almasıdır.
Güller Savaşları, tahtta hak iddia eden üç kralın yani “IV. Edward (1442-1483),
III. Richard (1452-1485) ve VII. Henri (1457-1509)”nin rekabetidir. Tudor sü-
lalesinden gelen VII. Henri’nin York sülalesinden olan IV. Edward’ın kızı olan
Elizabeth’le 1486 yılında evlenmesiyle Güller Savaşı’nda iki taraf arasında barışın
sağlandığı gözükmektedir. Ancak bazı York yanlısı kişilerin isyana kalkışması so-
nucu savaş devam etmiş, 1485’te III. Richard’ın öldüğü Bosworth Field çarpışması
savaşın bittiği asıl tarih olmuştur.
1485’te III. Richard ölünce York’lu Elizabeth ile evlenen VII. Henri Tudor, iki
krallık hanedanını birleştirerek armasında kırmızı ve beyaz güle yer verdikten
sonra iki tarafın rekabetine de son vermiştir. Henri Tudor iktidarını kuvvetlendi-
rerek parlamentoyu da kendisine tabi kılmıştır. Parlamento onun iradesine karşı
karar alabilme gücünü yitirmiştir. Bu tarihlerde İngiltere’nin nüfusu yaklaşık ola-
rak üç buçuk milyon kişiden ibaretti. İskoçya ve İrlanda henüz İngiltere’ye da-
hil değildi. Ancak Yüzyıl Savaşları’nın bir neticesi olarak Fransa’nın Calais kenti
İngiltere’nin denetiminde bulunuyordu. (Davies s. 448-451; Malet et Isaac, s. 7)
İspanya
İspanya’da Reconquista yani İber Yarımadasını Müslümanların elinden alınıp ye-
niden Hristiyanların denetimine verme süreci, Endülüs döneminde (711-1492)
8. yüzyıldan başlayarak 1492 yılında son Endülüs devletinin çöküşüne kadar sür-
müştür. Bu süreçte Aragon, Kastilya, Navarra ve Portekiz gibi Hristiyan krallık-
ları uzun süren savaşlarla yer almışlardır. 1474’de kral IV. Enrique’nin ölümünün
ardından İzabel, Kastilya kraliçesi, 1479’da da II. Juan’ın ölümünden sonra Ferdi-
nand, Aragon kralı olacaktır. 1469’da Ferdinand ile İzabel’in evlenmesi, İspanya
tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. İspanya aynı yönetime ve dış ilişkilerin-
de aynı diplomasiye tabi Kastilya ve Aragon olmak üzere iki otonom devletten
oluşmaktaydı. Tek yönetim getirilmesine rağmen bu iki devlet tek bir devlet ol-
mayı kabul etmemiştir. Aragonlu Ferdinand ile eşi Kastilyalı İzabel’in idare et-
tiği İspanya 15. yüzyılın sonunda altı yedi milyon civarında bir nüfusa sahipti.
1483’de İspanya’daki durum şöyleydi; Güneyde bir Müslüman devleti olan Gra-
Navarra Krallığı: Bu nada Emirliği, kuzeyde Navarra Krallığı, İber Yarımadasının büyük bir kısmını
krallık kuzeydeki Baskların elinde bulunduran Kastilya krallığı bulunuyordu. Aragon bölgesi Akdeniz kıyıla-
bağımsızlığını temin ediyordu.
rıyla Baleyar, Sardunya ve Sicilya Adalarını kapsamaktaydı. 1481 yılında Kastilya
ve Aragon eyaletleri Granada Emirliği ile savaşa girişmişlerdi. 1487’de Malaga’nın
Granada’dan alınması ile bu emirliğin büyük bir kısmı Kastilya ve Aragon Krallık-
larının denetimine girmiş oldu. İspanya’nın birleşmesi, 1516 yılında Ferdinand ve
İzabel’in torunu olan Şarlken’in İspanya kralı olmasıyla tamamlanacaktır. Ancak
İspanya’nın farklı eyaletleri özel imtiyazlarını korumaya devam edeceklerdir. Cor-
tes olarak adlandırılan meclisler krallık idaresini sınırlandıran kurumlardı. (Davi-
es, s. 448-451, 494-495; Malet et Isaac, s. 7; McEvedy, s. 26; Wiesner-Hanks, s. 38)
4. Ünite - İstanbul’un Fethinden Augsburg Antlaşması’na Kadar Avrupa Tarihi (1453-1555) 81
Portekiz
Portekiz Krallığı 1079 yılından beri bağımsız bir siyasi birimdi. 1250 yılında Por-
tekiz, güneyinde yer alan tarihi Algarve bölgesini ele geçirir. Atlantik sahilinin bü-
yük bir kısmı Portekiz Krallığına aitti. 15. yüzyılın sonuna gelindiğinde Portekiz,
bir milyonluk nüfusa sahip bir krallık konumundaydı. Küçük bir ülke olmasına
rağmen sömürgecilik emelleri oldukça yüksekti. Afrika kıyılarına bu amaçla 1450
tarihlerinden itibaren keşiflerde bulunuyordu. 15. yüzyılın ortasından itibaren,
Batı Afrika’da yer alan Mali İmparatorluğu ile altın ve köle ticareti geliştirildi. Bu
arada Portekiz, Atlas Okyanusu’nda bulunan adalarda tarım yapılması ve sömür-
gelerin kurulması için teşviklerde bulunuyordu. (Davies, s. 420-421; Wiesner-
Hanks, s.28; Malet et Isaac, s. 7-8)
İtalya
15. yüzyılın sonunda İtalya, siyasi bütünlükten yoksundu. Yarımada üzerinde yedi
küçük devletçik bulunmaktaydı. Bunları yarımadanın kuzeyinde Torino merkez
olmak üzere Savoie-Piemonte Dukalığı, Ceneviz Dukalığı, Milano Dukalığı, eski
gücünü yitirmiş olmakla beraber hala büyük bir deniz kuvveti konumunda olan
Venedik Cumhuriyeti, yarımadanın güneyinde ise Floransa Cumhuriyeti, Papalık
Devleti ve Napoli Krallığı olarak sıralayabiliriz. İtalya’nın bölünmüş olduğu bu
devletçikler birbirinin gücünü kıskandıkları için güçlenen taraf olduğunu görün-
ce ona karşı hemen değişik ittifaklar kurma yolunu tercih etmişlerdir. Birbirleri-
ni takip etmek üzere de her başkentte daimi temsilcilikler kurmuşlar ve böylece
modern diplomasinin de temelini oluşturmuşlardır.(Malet et Isaac, s. 8; Wiesner-
Hanks, s. 37)
Almanya
15. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’nın ortasında Kuzey Denizi’nden Oder
Nehri’nin kaynağına ve Baltık Denizi’nden Adriyatik ve Alpler bölgesine kadar
uzanan geniş bölge içerisinde Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu yer almaktay-
dı. İmparatorluğun adından da anlaşıldığı gibi sınırları sadece Cermen bölgelerini
kapsamamaktaydı. Yayıldığı alan çok daha genişti. Bu imparatorluk 3’ü kilise tem-
silcisi 4’ü laik olmak üzere 7 seçmenin oluşturduğu bir meclisin seçtiği imparator
tarafından yönetiliyordu. Aslında Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu siyasi açı-
dan tek bir siyasi bütünlük oluşturmuyordu. Pek çok küçük devletten oluşuyordu.
Bu devletlerden bazıları prensler, bazıları din adamları, bazıları da laikler tarafın-
dan yönetiliyordu. Küçük şehir cumhuriyetleri şeklinde organize olmuş ve serbest
şehirler olarak adlandırılan başka küçük birimler de imparatorluk içerisinde yer
almaktaydı. Prenslik aileleri arasında en güçlü olanı Habsburg sülalesiydi. Bu aile
Almanya’nın doğusunda ve güneyinde zengin madenlere sahip geniş toprakları
elinde bulunduruyordu. Ayrıca Habsburglar, İtalya ve Almanya arasında yapılan
ticaret sayesinde zenginliğini daha da arttırmıştı. Elinde bulundurduğu topraklar
Avusturya Arşidükalığı’ndan, Styria, Karintiya, Carniola, Tirol ve Güney Alsaz’dan
ibaretti. I. Maximilian, 1477’de bugünkü Hollanda, Belçika ve Lüksemburg bölge-
lerini kendi topraklarına katmıştır. 1493 yılında I. Maximilian, Kutsal Roma-Cer-
men imparatoru seçilmiştir. Maximilian oğlunu, Aragonlu Ferdinand ve Kastilyalı
İzabel’in kızıyla evlendirmiştir. Bu evlilikten de Şarlken ile Macaristan’ın idarecisi
olan Ferdinand doğmuştur. Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu içerisinde İsviçre
Konfederasyonu yer almakla beraber 10 kantondan oluşan bu konfederasyon gerçekte
82 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Doğu Avrupa
Doğu Avrupa’da ise; Büyük Polonya, Osmanlı Devleti ve Moskova Knezliği yer
almaktaydı. Ortaçağ’da Polonya, kralın yönettiği feodal bir devletti. Merkezi de
Krakov kentiydi. Kral seçimle tayin ediliyordu. Ancak devlet içerisinde merke-
zi otorite mevcut değildi. Polonya, Baltık Denizi’nin kıyılarındaki topraklarının
bir kısmını ortaçağda Töton Şövalyelerine terk etmek zorunda kalmıştır. Tö-
ton Şövalyeleri, Prusya Dükalığı’nda hakimiyet kurarak Kutsal Roma-Cermen
İmparatorluğu’na bağlı olarak bölgedeki varlığını sürdürmüşlerdir. Ancak bun-
lara karşı 1386’da Litvanyalı Grandük Yagelo (1386-1434) Polonyalı bir prenses
olan Hedwig (Jadwiga) ile evlenerek Polonya-Litvanya birliği kurulmuştur. Yagelo
hem Litvanya’nın hem de Polonya’nın kralı oldu ve 1410 yılında Tannenberg veya
Grunwald Savaşı’nda Töton Şövalyelerini yenilgiye uğrattı. 1466 Thorn Savaşıyla
Töton Şövalyeleri Prusya Dukalığı’nı ve Danzing kentini Polonya krallığına teslim
etmek zorunda kalmışlar ve Polonya’ya biat edip haraç öder duruma gelmişlerdir.
(Kerr, s. 53; Malet et Isaac, s. 9; McEvedy, s.28).
Moskova Knezliği 13. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmıştır. 13. yüzyılda
Moğollar Kiev Rusyası’nı ele geçirince, Rusya Altınorda devletine haraç öder du-
ruma gelmiştir. Moskova’nın ilk knezi Aleksandır Nevski’nin küçük oğlu Dani-
il Aleksandıroviç’tir. Onunla Moskova knezleri sülalesi kurulmuş ve daha sonra
tahta geçen Moskova büyük knezleri ve Rus çarları bu sülaleden gelmişlerdir. Rus
knezlikleri, Moskova Knezliği’nin hakimiyetini tanıyarak tek bir devletin çatısı
altında birleşmişlerdir. III. Ivan (1462-1505) döneminde Rusya, Moğol hakimiye-
tine son vermiş ve knezliğin sınırları da genişletmiştir. III. Ivan, kendisini Bizans
imparatorlarının sonuncusu olarak ilan ederek Rusya’yı Bizans’ın devamı olarak
gördüğünü vurgulamıştır. Dolayısıyla Rusya’nın ulusal birliğinin tamamlanması
yoluna girilmiştir. Moskova, prensliğin merkezi olmuştur. (Kurat, s. 89-90; San-
der, s. 104; Kerr, s. 53; Davies, 495-508)
İstanbul’un fethiyle 15. yüzyılın ikinci yarısında Doğu Avrupa’da imparatorluk
haline gelen Osmanlı Devleti, Anadolu ve Balkanlar’a yayılmış durumdaydı. Fatih
Sultan Mehmed’in hakimiyetinin son yıllarına gelindiğinde Osmanlı Devleti sınırları
içerisine Bulgaristan, Mora, Teselya, Arnavutluk, Makedonya, Kosova, Sırbistan’ın
4. Ünite - İstanbul’un Fethinden Augsburg Antlaşması’na Kadar Avrupa Tarihi (1453-1555) 83
büyük bir kısmı, Bosna-Hersek dahil edilmişti. Eflak Prensliği, Osmanlı’ya haraç
öder durumdaydı. Anadolu’da da Trabzon Rum İmparatorluğu alındıktan sonra
Osmanlı Devleti, Fırat Nehrine kadar uzanmıştı. Bundan sonraki süreçte Osman-
lı Devleti, Orta Avrupa (Macaristan) topraklarıyla Suriye, Filistin, Mısır ve Ara-
bistan Yarımadası’na kadar genişleyecektir (İslam Ansiklopedisi, “II. Mehmed”, s.
506-535).
arasında veba ve savaş sonucu Avrupa’da nüfus artışı durmuş ve neticede ekonomi
gerilemiştir. 1340 yılında Avrupa’nın nüfusu yetmişüç milyon iken yaklaşık bir
asır içerisinde elli milyona gerilemiştir. Çeşitli bölgelerde savaş ve hastalıkların
etkisi farklı derecede yıkıcı olmuştur. Bu dönemde Almanya ve İngiltere’de çok sa-
yıda yerleşim birimi yok olmuştur. 15. yüzyılın ortasından itibaren Rönesans dö-
neminin başlangıcıyla beraber Avrupa’da nüfus artma dönemine girmiştir. Bu ta-
rihlerden itibaren özellikle Akdeniz havzasında olan İtalya, İspanya ve Fransa’nın
güneyi gibi bölgeler büyük bir nüfus artışına sahne olmuşlardır. Örneğin İtalya’da,
15. yüzyılın ikinci yarısında nüfus artışı 3.5 oranına ulaşmıştır. Floransa’da aynı
dönemde hane başına düşen çocuk sayısı 8’dir. 16. yüzyılın başında Avrupa’da
nüfusun yoğunluğu bakımından en kalabalık bölgeler Hollanda ve İtalya’dır. Bu
bölgelerde aynı zamanda şehirleşme oranı en yüksek düzeydeydi. İtalya’da yüzbin
kişinin meskun olduğu dört metropol bulunmaktaydı. Bunlar; Napoli, Venedik,
Milano ve Floransa idi. Ceneviz, Bolonya, Roma ve Palermo gibi kentler elli bin
civarında bir nüfusa sahipti. Paris ikiyüzyirmibeş bin kişilik nüfusuyla Avrupa’nın
en kalabalık şehriydi (Daussy, Gilli, Nassiet, s. 9-28.).
Savaşların yanı sıra Avrupa’da nüfus artışını engelleyen başlıca neden veba ol-
muştur. Kara veba 1348-1670 yılına kadar Avrupa’yı kasıp kavurmuştur.
seferidir. Aynı zamanda bu sefer dünyanın yuvarlak olduğuna dair kesin bir kanıt
sundu ve Avrupa, Afrika ve Asya dışında dördüncü bir kıtanın daha bulunduğunu
Amerigo Vespucci: gösterdi. Bu yeni kıtaya Amerigo Vespucci’nin adına izafeten “Amerika” denildi.
(1454-1512) Floransa’da
doğar. Medici ailesine ait Malet et Isaac, s. 19-23; Wiesner-Hanks, s. 342)
bir bankacılık şirketinde Coğrafi keşifler sonucunda İspanya ve Portekiz olmak üzere iki sömürge impa-
çalıştıktan sonra denizaşırı ratorluğu kurulmuştur. 15. yüzyılın sonuna kadar sadece Avrupa kıtasıyla sınırlı
ticarete girişir ve ayrıca
bazı İspanyol ve Portekiz olan Avrupa ekonomisi dünya boyutlarına ulaşmıştır. Akdeniz liman kentlerinin
gemilerine kaptanlık yapar. yanı sıra Lizbon ve Sevilla gibi Atlantik liman kentleri de önem kazanmaya baş-
ladı. Yeni keşfedilen dünyadan Avrupa’ya değerli metaller akmaya başladı. Bunun
sonucunda da ticarete dayalı ekonominin canlanması sağlandı. Sanayi ürünleri-
nin fiyatları bir taraftan artarken diğer taraftan da üretim artmaktaydı. Burjuva
kesimi, tüccarlar, armatörler ve bankerler Avrupa’da meydana gelen zenginleşme
sürecinden büyük payı alırken, toprağa dayalı asil sınıf fakirleşti. Gerek topra-
ğı olmayan köylüler gerekse şehirde maaş karşılığında çalışanlardan oluşan halk
grupları sürekli ve göreceli bir fakirleşmeye maruz kaldılar.(Carpentier-Lebrun,
2003, s. 216-217)
Yeniçağın başında Avrupa ekonomisi, sosyal durum ve büyük coğrafî keşifleri de-
2 ğerlendiriniz.
Rönesans
15. yüzyılın sonundan başlamak üzere 16. yüzyıl boyunca yaşanan dönem Avrupa
tarihinde yoğun entelektüel hayatın yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemin en önemli
özelliği öğrenme ve anlama çabası ile insanlık için yeni bir dönemin başlayacağı
ümidinin uyanmasıdır. Bu dönemi özetleyen iki kavram vardır. Bunlar: Hümaniz-
ma ve Rönesans. 14. yüzyıldan itibaren bazı bilim adamları Antik Grek Roma döne-
minin kaybolmuş veya unutulmuş el yazmalarını araştırıyor ve yayınlıyorlardı. Bi-
zanslı bilim adamları Batı’ya geçerek burada Bizans edebiyatının orijinal metinlerini
tanıtıyorlardı. Böylece Roma, Venedik ve Floransa’da ilk halk kütüphaneleri, aydın
dernekleri ve akademileri ortaya çıkmıştır. Bu aydınlar daha sonra hümanist olarak
adlandırılmışlardır. Latince humanus eğitimli demektir. Hümanist akım İtalya’da
Petrarca ile başlamıştır. Hüanistlerin yaptığı çalışmalarının neticeleri matbaanın
gelişimi ile yaygınlık kazanmıştır. Matbaa, aslında basit bir teknolojik gelişme idi.
Ancak tarihin en önemli icatlarından birisi oldu. (Malet et Isaac, s. 11-12)
Antik döneme karşı olan ilgi Rönesans adı ile bilinen sanatta yeniliği getirdi. 15.
yüzyılda İtalya bu alanda şüphesiz öncülüğe sahipti. Bu öncülüğü 16. yüzyıl boyun-
ca korudu. İtalya’nın sanat alanındaki ilerlemesi Avrupa’nın çeşitli ülkelerini kısa
sürede etkileyecektir. 16. yüzyıla gelindiğinde teolojik hatta rutin sayılan üniversite
eğitiminin yanı sıra hümanistler yeni bir kültür yaratarak coşkulu bir akıma yol
açtılar. Bu yeni kültür çerçevesinde Hristiyanlık anlayışı Antik düşüncenin nüfuz
etmesiyle yeni bir anlam kazanıyordu. Hümanistlerin yarattığı bu yeni kültür geniş
bir aydın ve laik kitlesine hitap ediyor ve kitap yoluyla yapılan eğitim sayesinde
yayılıyordu. 16. yüzyılın başında hümanist olan bazı matbaa sahipleri yeni kültü-
rün yayılmasına katkıda bulunuyorlardı. Bunlar arasında Bale kentinden Froben,
Venedik’ten Alde Manuce ve Paris’ten Henri Estienne’i sayabiliriz. 16. yüzyılın
ikinci yarısında ise Anvers’e yerleşmiş Plantin ün kazanmıştı. I. Fransoa (François)
döneminde krallık kütüphanesinin müdürü olan Guillaume Budé’de tanınan diğer
4. Ünite - İstanbul’un Fethinden Augsburg Antlaşması’na Kadar Avrupa Tarihi (1453-1555) 87
bir Fransız hümanist aydındı. Onun önerisi çerçevesinde Paris’te üniversite dışında
College de France adında yeni bir yüksek öğrenim kurumu kurulmuştur. Burada
Yunanca, Latince, İbranice, Arapça ve matematik öğretilmekteydi. Antik dünyaya
olan ilgilinin Fransa’da ne kadar büyük olduğunu anlamak için Du Bellay ve Ron-
sard, Rabelais ve Montaigne’in eserlerine bakmamız yeterlidir. Hollanda, Almanya
ve İngiltere’de de çok sayıda hümanizm taraftarı oluşmuştu. Bunlar arasında en ün-
lüsü Hollandalı Erasmus (1466-1536) idi. Roterdam’da doğmuş olan Erasmus Fran-
sa, İngiltere, İtalya gibi ülkelere uzun seyahatler yapmıştır. O bir Avrupalıydı ve
gerçek anlamda bir ülkesi yoktu. Erasmus, Yeni Ahit’in Yunanca metnini Latinceye
çevirmiş ve yayınlamıştı. Bunun yanı sıra Grek-Roma ve Hıristiyanlık dönemine
ait çok sayıda eseri de yine Latinceye çevirmişti. Erasmus’un, diğer hümanistlerle
yaptığı yazışmalar da önemlidir. Ancak Erasmus, bütün yazdıklarında ve yazışma-
larında ulusal dillerinden hiçbirini tercih etmemiş ve Latince yazmıştır. (Malet et
Isaac, s. 11-12, 49-50)
Hümanistler, inançları bakımından kiliseye bağlı olmakla beraber, insanlık ha-
yatını ilgilendiren diğer bütün alanlarda bağımsız olmayı hedeflemektediydiler.
Sözlü olan herhangi bir fikre inanmak istemedikleri için de her şeyi incelemek
düşüncesideydiler. Kanıtlayamadıkları hususlarla karşı karşıya kaldıklarında bun-
ların doğruluğunu kabul etmiyorlardı. Bugün eleştirel düşünce veya hür araştırma
fikri olarak nitelenebilecek bu bakış açısı, 16. yüzyılda hümanistler arasında çok
sayıda alimin yetişmesine yol açmıştır. Bu alimlerin araştırmaları sonucunda elde
ettikleri doğrular günümüzde hala bilim aleminde kullanılır durumdadır. (Malet
et Isaac, s. 49-51; Hirst, s. 59-67)
Hümanistlerin bir başka özelliği de Antik dünyanın yazarlarını tanıma is-
teğidir. Ancak bu yazarların eserlerini ve fikirlerini inceleyebilmek için Antik
dünyanın dilini, kurumlarını ve medeniyetini öğrenme gayreti göstermişlerdir.
Hümanistler birer alim olup Antik yazarların eserlerini anlamak ve yorumlamak
için klasik filolojinin kurulmasını sağladılar. Guillaume Budé (1467-1540), Henri
Estienne (1528-1598) ve Erasmus (1469-1536) gibi hümanistler birer saygın filo-
logdur. (Malet et Isaac, s. 50)
İtalyan ressam Leonardo da Vinci aynı zamanda mekanik kanunlar, jeoloji,
botanik, ilk uçuş denemeleri, denizaltılar gibi çeşitli alanlar üzerinde çalışan bir
bilim adamıydı. İtalyan Girolamo Cardano cebir alanında; Alman asıllı Paracelsus
(1494-1541, asıl adı Philippus von Hohenheim) kimya; Belçikalı Andreas Vesali-
us (1514-1564), İspanyol Miguel Serveto (1511-1553) ve Fransız Ambroise Paré
(1510-1590) tıp ve cerrahi alanında ilerlemeler kaydetmişlerdir. Nicolaus Coper-
nicus, dünyanın sabit olmadığını ileri sürerek güneş ve kendi etrafında döndüğü-
nü iddia etmiştir. O, astronomide bir takım hesaplamalar yaparak yeni gelişmele-
re yol açmıştır. (Malet et Isaac, s. 50-51)
Hümanistlerin Grek-Roma dünyasına olan ilgisi kilise için tehlike oluşturabi-
lirdi. Greklerin ve Romalıların fikirleri Hıristiyanlık ilkeleri ile pek çok noktada
ayrışmaktaydı. Antik dünya anlayışında insan yeryüzündeki yaşantısında mutlu
olmalıydı. Hıristiyanlık anlayışında ise gerçek hayat ölümden sonra başlamak-
taydı. Antik dünya hayatı, eğlenceyi, güzel ve lüks yaşamayı seviyordu. Ortaçağ
düşüncesinin hakimi olan kilise anlayışında ise dünyadan kaçan ve manastırda
münzevi hayat yaşayan kimseler hayranlık uyandırmaktaydı. Antik dünya insan
güzelliğini överken gurur ve şanı da erdem kabul ediyordu. Kilise ise insan vücu-
dundan nefret ediyor ve bireyin kendisini aşağılaması ve alçak gönüllü olmasını
önemsiyordu. (Malet et Isaac, s. 50-51)
88 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Rönesans Savaşları
Avrupa’da 15. yüzyılın sonundan 16. yüzyılın ortasına kadar devam eden harplere
Rönesans Savaşları denmiştir. Bu savaşların ilk dönemi olan İtalya Savaşları 1494
ila 1516 yılları arasında Fransa, İspanya ve Papalık arasında yaşanırken Rönesans
Savaşları’nın ikinci dönemi ise Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu ile Fransa ha-
nedanlarının adlarına izafeten Valoa- Habsburg Savaşları olarak isimlendirilmiştir.
1516 yılında Papa X. Leon ile Fransız Kralı I. Fransoa arasında Noyon Antlaşma-
sı imzalandı. Fransızlar, İsviçrelilerle de daimi barış anlaşması yaptılar. İspanya’nın
yeni Kralı I. Şarl (Charles Quint=Şarlken) ile anlaşma yapılarak Napoli Krallığı
kendisine verildi. Milano Dukalığı da Fransızlara bırakıldı. İtalya Savaşları siyasi
olmakla beraber akseri öneme de sahiptir. İtalya Savaşları’nda ortaçağın savaş me-
todlarından yeniçağ savaş metotlarına geçilmiştir. Ok, yay, mızrak gibi eski silah-
ların yanı sıra yeni ateşli silahların kullanımına geçilmiştir. Marignan Savaşından
kullanılan topçu birlikleri savaşın sonucunu belirleyen güç olmuştur. Ayrıca piyade
ordusu, atlı birliklerin aleyhine öncü kuvvet durumuna gelmiştir. Fransa açısından
İtalyan Savaşları siyasi ve askeri bakımdan önemli kazançlar sağlamamıştır. An-
cak Marignan Savaşından yaklaşık on yıl sonra Fransa, Milano’yu da kaybederek
İtalya’da işgal ettiği toprakların hiçbirisini muhafaza edememiştir. (Malet et İsaac,
s. 17-18; Lee, s. 65; Seignobos, s. 224-225; Carpentier-Lebrun, 1987, s. 170-172)
Luthercilik
Reform, 16. yüzyılda Roma kilisesinden bir kısım Katoliğin ayrılıp Katolik kilisesi-
ne karşı yapmış oldukları derin bir dinsel harekettir. Bu dinsel hareket, Protestanlık
mezhebinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Katolik kilisesinde de karşıt reform
hareketinin başlamasına yol açmıştır. Reform hareketinin temsilcileri yeni bir din
yaratma iddiasında değildiler. Onlar, sadece papaların ve konsillerin İsa’nın ve ilk
92 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Üniversitesi Rektörü Johann Eck’le endüljans konusunda bir münazarada yer aldı.
Münazarada kazanan taraf Johann Eck olmasına rağmen Roma’nın Luther’e karşı
kızgınlığı daha da arttı. 15 Haziran 1520’de Martin Luther, Papa X. Leon tarafın-
dan aforoz edildi. Aforozname Luther’in eline geçtiyse de Erfurt Üniversitesinde-
ki öğrencileri tarafından parçalanıp suya atıldı. Üniversite yetkileri tarafından da
olaya herhangi bir müdahale olmadı. Bu arada Luther, “Von der Freihet des Chis-
tenmenschen (Hıristiyan’ın Özgürlüğü Üzerine)” adlı meşhur kitabını Papa Leon’a
hitaben açık bir mektupla beraber yayınladı. (Malet et Isaac, s. 61-62; Bogdan, s.
204-205; Fulbrook, s. 48-50; Lee, s. 30)
1521 yılında İmparator Şarlken, Luther’i Worms Kuruluna çağrır. Worms’ta
Luther’den yazmış olduğu fikirlerden vazgeçmesi istenir. Bunun üzerine Martin
Luther, Kutsal Metinler ve akıl yoluyla ikna edilmediği sürece papaların ve konsil-
lerin otoritesini kabul edemeyeceğini ve düşüncelerinden vazgeçmeyeceğini ifade
eder. Şarlken çıkarttığı Worms fermanıyla Lutherciliği yasaklar. Bu arada Luther,
Watburg’da İncil’in Almancaya tercümesini yapar ki bu da Alman halkı arasında
büyük bir yankı yapmıştır. Kısa sürede yayılan Luther’in düşünceleri, 1522 yılında
Almanya’nın çalkalanmasına yol açmıştır. Toplumun değişik katmanları bu ortam-
dan istifade etmek istiyordu. Küçük asil sınıfı oluşturan şövalyeler, din adamlarının
ve Batı Almanya’nın zengin burjuvalarının topraklarını yağmalamayı denemişler-
dir. Köylüler ise Luther’in öğretisinin kendilerine altın çağ vaat ettiğini ve bundan
böyle vergi ödemeyeceklerini düşünerek toprak sahiplerine karşı isyan etmişlerdir.
Prensler, bir taraftan köylülerin ve şövalyelerin bu hareketlerine son verirler diğer
taraftan da Luther’in öğretilerinden kendi çıkarları için istifade etmeye kalkışırlar.
Prensler, Luther’in öğretisinden hareketle kilisenin topraklarını yağmalayıp kendi
topraklarına katmaya çalışmışlardır. Bunun sonucunda sekülarizasyon denen olgu
başlatılmıştır. Bundan böyle kilisenin mallarına dini gelenekler değil laik prensip-
ler tatbik edilecektir. (Malet et Isaac, s. 61-62; Bogdan, s. 206-217; Lee, s. 33-34)
Başlangıçta Şarlken, Luther’i aforoz etmişti. Ancak Osmanlılar ve I. Fransoa ile
savaşmak zorunda kalması onu Lutherci Alman prensleri ile anlaşmak durumun-
da bıraktı. 1530 yılında Şarlken, Augsburg’da Katolikleri ve Luther taraftarlarını
anlaştırmak amacıyla bir meclis toplamıştır. Katolikler ve Lutherciler anlaşmaya
yanaşmayınca Şarlken zorla Luther taraftarlarını ikna etmeyi tasarlar. Bu ortamda
Lutherci prensler Schmakalden’de bir lig oluşturarak I. Fransoa’yı yardıma çağırır-
lar. Bu durumda Şarlken hem I. Fransoa hem de Osmanlılarla savaşmak zorunda
kalır. 1546 yılında Luther ölünce Şarlken, Luthercilere karşı savaşa girişir. 1547
yılında bugünkü Almanya’nın Mühlberg kentinde Luthercileri yenilgiye uğratır.
Lutherci prenslerin mücadeleyi sürdürmesi üzerine Şarlken, kardeşi Ferdinand’ı
1555 yılında Augsburg Barış Anlaşmasını yapmakla görevlendirir. Bu anlaşma
Almanya’da Lutherci prenslerle Katolik prensler arasında barışı sağlayacaktır. Bu
anlaşma ile Lutherci prenslerle Katolik prensler Katolikliği ya da Protestanlığı
seçme konusunda birbirilerini serbest bırakıyorlardı. Halk, bağlı olduğu prensin
mezhebinden olmak zorunda idi. Halktan olanlar, prensin mezhebinden değil-
lerse göç edebilme hakkına sahiptiler. Bu anlaşma ile Protestanlar önemli haklar
elde etmişler ve Katoliklerle eşit konuma gelmişlerdi. Ancak bu anlaşma ile aynı
zamanda biri Protestan diğeri Katolik iki Almanya yaratılmıştır. (Malet et Isaac, s.
62-63; Bogdan, s. 217-219; Fulbrook, s. 57)
Luthercilik hareketi dini açıdan Hıristiyanlık içerisinde Roma kilisesi ve Orto-
doks Grek kilisesi dışında yeni bir anlayışı, Luthercilik yani Protestanlığın ortaya
çıkmasına yol açtı. Luther, 1546 yılında öldüğünde Luthercilik Kutsal Roma-Cer-
94 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Kalvincilik
15. yüzyılın sonunda ve 16. yüzyılın başında Fransa’daki kilisenin sorunlarını çöz-
mek için bazı din adamları harekete geçmiştir. Bir rahip olan Guillaume Briçon-
net de bunlardan biriydi ve kendine dini önder olarak Jacques Lefevre d’Etaples’i
seçmişti. Lefevre, Paris ve Meaux bölgelerinde verdiği vaazlar ve Fransızcaya çe-
virdiği İncil sayesinde ünlenmişti. Lefevre’in öğretileri doğrultusunda Hıristiyan-
lar, öncelikle İncil’i okuyup yorumlamalı ve gelenekten ziyade İsa’nın sözlerine
başvurmalılardı. Bundan dolayı Lefevre’in takipçilerine ve öğrencilerine İncilci
(Biblien) ve öğretilerine de evangelist deniliyordu. Lefevre’in öğrencileri arasında
hümanistler, hallaçlar, matbaacılar, papaz ve rahipler bulunmaktaydı. Bu gruplar
I. Fransoa’nın kız kardeşi Marguerite d’Angouleme (Margürit Dangulem) tarafın-
dan himaye ediliyordu. (Malet et Isaac, s. 65-66)
1520 yılından itibaren Luther’in doktrinleri Fransa’da yayılmaya başladı.
Paris’te Sorbonne ismi ile bilinen Teoloji Fakültesi, Luther taraftarlarını mahkum
ediyordu. 1523’de bir Luther taraftarı Paris’te yakıldı. Buna rağmen I. Fransoa, kız
kardeşinin de etkisi ile ve Şarlken’e karşı Alman Protestanlarının müttefiki ola-
rak Luthercilere karşı daha sert uygulamalara geçmede tereddüt ediyordu. Ancak
Luther’in ve İsviçreli Zwingli’nin teorileri hızla Fransa’da yayılıyordu. 1534 yılında
“Duvar Yazıları” olayı yaşanmıştı. Kralın Amboise’daki (Amboaz’daki) dairesinin
kapısına kadar uzanan duvarlar üzerinde papaya, papazlara ve ayinlere karşı kış-
kırtıcı duvar yazıları yazıldı. Bu olay sonucunda suçlu görülenler cezalandırıldı.
1536 yılında Lefevre d’Etaples öldüğü tarihlerde Jean Calvin adında bir Fransız
“Hıristiyan Din Kurumu” adlı kitabı yayımlayacaktı. Fransız yenilikçilerinin li-
deri Kalvinizm akımının kurucusu Jean Calvin olacaktı. (Malet et Isaac, s. 66-67;
Carpentier-Lebrun, 2003, s. 222)
Jean Calvin 1509 yılında doğmuştur. Orleans ve Bourges Üniversitelerinde hu-
kuk okumuş ve burada Luther’in fikirleri ile tanışmıştır. 1533 yılından itibaren
Katolik olmaktan vazgeçmiştir. 1536 yılında Duvar Yazıları olayı patlak verdiğin-
de Bale şehrine giderek Lutherci fikirlerini yansıttığı “Hıristiyan Din Kurumu”
olarak adlandırdığı kitabını yazdı. Daha sonra Calvin, Cenevre’ye gidecektir ve
Guillaume Farel’in isteği üzerine burada kalacaktır. Ancak hem Calvin hem Farel,
Cenevre’den kovulacaktır. Bunun üzerine 1538’de Strasburg’a gelen Calvin bura-
da bir Protestan kolonisinin papazı olmayı kabul etti. Strasburg’da Calvin, Luter-
ciliğin bazı hususlarını sorgulayıp değiştirme yoluna gitti. Böylece Lutherciliğin
yanı sıra yeni bir Protestanlık anlayışı yani Kalvinizm ya da Kalvincilik ortaya
çıkacaktır. 1541 yılında Cenevre’nin idarecileri tarafından tekrar çağırılan Calvin,
Cenevre’ye gidip orada 1564 yılında öldüğü tarihe kadar kaldı. (Vallaud, s. 141-
142; Malet et Isaac, s. 66-67; Carpentier-Lebrun, 2003, s. 222-223)
Cenevre’ye gelen Calvin’in görevi, İncil’in emirlerini bilmek isteyen kimsele-
rin ihtiyaçlarına cevap vermekti. Cenevre’de yaptığı ilk icraat kilisenin emirlerini
yazmak oldu. Bu emirler çerçevesinde bir Hıristiyan’ın neye inanması ve ne yap-
4. Ünite - İstanbul’un Fethinden Augsburg Antlaşması’na Kadar Avrupa Tarihi (1453-1555) 95
Anglikanizm
İngiltere’de Almanya, Cenevre ve Fransa’dan farklı olarak reform hareketi özel ki-
şiler tarafından değil de, hükümdarlar tarafından yapılmıştır. İngiltere Kralı VIII.
Henri (1491-1547), papanın otoritesini tanımadığını ilan etmekle birlikte Kato-
lik öğretilerine bağlı kalmaya devam etmiştir. Lutherci ve Kalvinist öğretiler de
İngiltere’de yayılmıştır. Ancak bu öğretiler üstünlük kazanmamıştır. Reform, İn-
giltere özel bir şekil alarak yarı-Protestan ve yarı-Katolik özellikleri birleştirmek
suretiyle Anglikanizm denilen akıma dönüşmüştür. VIII. Henri’nin Aragonlu
Catherine’den boşanması, Roma kilisesinden kopmasına neden olmuştur. Catheri-
ne, Aragonlu Ferdinand ile Kastilyalı İzabel’in kızı ve VIII. Henri’nin ölen ağabeyi
VII. Henri’nin dul eşidir. Katolik kilisesi bir erkeğe ölen kardeşinin dul eşi ile ev-
lenmeyi yasakladığı için bu evlilik papanın özel izni ile gerçekleşmiştir. Ancak bu
evlilikten doğan altı çocuğun ölmesi ve sadece bir kız çocuğunun yaşaması üzeri-
96 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Katolik Reformu
Avrupa’yı etkileyen Reform hareketine karşı Papalık tarafından karşıt harekat
1540’lı yıllarda başlatıldı. Papa III. Paul (1534-1549), Katolik ve Protestanları
anlaştırmak istedi ancak başarılı olamadı. Papalık ciddi tedbirler almak zorun-
da olduğunu anladı. III. Paul’ün aldığı üç tedbir ile Katolik kilisesindeki reform
hareketi ve karşıt harekat başlamış oldu. Bu tedbirler, Cizvit tarikatının statüsünü
tasdik etmek, engizisyonu yeniden teşkilatlandırmak ve Trento Konsilini topla-
maktan ibaretti. (Malet et Isaac, s. 76)
1534 yılında İspanyol asıllı İgnace de Loyolla (1492-1556) ve yedi arkadaşı
Paris’te bir Cizvit Topluluğu kurmuştur. Bu topluluk daha sonra tarikata dönüştü
ve 1540 yılında Papa III. Paul, Katolik doktrinini yayacak Cizvit tarikatını tas-
dik etti. Cizvit tarikatı hem seküler hem de sıradan din adamlarının özelliklerini
taşıyan kimselerdi. Cizvitler bekarlığı, fakirliği ve itaati savunmaktaydılar. An-
cak yaşadıkları yüzyıl içerisinde seküler giysiler giyip ayinler düzenleniyorlardı.
Cizvitli olabilmek için uzun bir eğitim görmüş olmak ve tefekkür etmiş olmak
gerekiyordu. Cizvitler, Papalığın hizmetinde misyonerlerdi. Papa tarikatın asıl ba-
şıydı. Onun altında kayd-ı hayat şartıyla tarikat üyeleri arasından seçilen bir ge-
neral bulunuyordu. General Roma’da oturuyordu. Tarikatın ilk generali İgnace de
Loyaolla’dır. Cizvitler özellikle yüksek burjuvaziden, asil sınıftan ve prenslerden
taraftar oluşturmak amacındaydı. Bu amaçla zengin sınıfın çocuklarını kendi ko-
lejlerine çekmek amacındaydılar. Çünkü bu çocuklar, bir gün devlet yönetiminde
yer alacaklardı ve toplumda da önemli rol oynayacaklardı. Cizvitler, 16. yüzyı-
lın ikinci yarısında Belçika’da, Ren bölgesinde, Bavyera, Avusturya ve Lehistan’da
Protestanlığın gerilemesini sağlamışlardır. Cizvitler dünyanın pek çok yerinde
misyonerlik faaliyetleri de yürütmüşlerdir. (Vallaud, s. 470; Malet et Isaac, s. 77-
78; Fulbrook, s. 60)
Reforma karşı ikinci tedbir olan engizisyonun yeniden teşkilatlandırılması süre-
ci 1542 yılında Papa III. Paul’ün girişimi ile olmuştur. Bu tarihte Papa III. Paul, Re-
form hareketini durdurmak için Engizisyon Kongregasyonu (topluluğu) adı ile altı
kardinalden oluşan bir komisyon kurdurmuştur. Bu komisyon Katolik inancından
4. Ünite - İstanbul’un Fethinden Augsburg Antlaşması’na Kadar Avrupa Tarihi (1453-1555) 97
Özet
İstanbul’un fethinden sonra Avrupa’nın genel yüzyıla gelindiğinde Avrupa’nın nüfus yoğunlu-
1 durumu açıklayabilmek ğu bakımından en kalabalık bölgeleri Hollanda
Fransa ve İngiltere, 1337 yılından beri sürdür- ve İtalya olur. Avrupa’nın değerli maden ve nakit
dükleri Yüzyıl Savaşı’na 1453 senesinde son ver- ihtiyacını karşılamak üzere 14.-16. yüzyıllar ara-
diler. İngiltere’nin elindeki son Fransız toprağı sı coğrafî keşifler gerçekleşir. Bu keşifler, Atlas
olan Calais şehri de 1557 yılında Fransa’ya bağ- Okyanusu ve Afrika’da pek çok sömürgenin elde
landı. İngiltere’de 1455-1485 yılları arasında Gül- edilmesini sağladığı gibi Amerika kıtasının keş-
ler Savaşı adı altında bir iç savaş yaşandı. Bundan fedilerek altın ve gümüşün Avrupa’ya akmasına
sonra İngiltere’yi Tudor hanedanı yönetmeye da sebep olmuştur.
başladı. İspanya’da 1492 yılında son Müslüman
Granada Emirliğine son verildi ve İspanya bir- Avrupa’da Rönesans hareketini ve Rönesans
liğini sağladı. Portekiz, bağımsız bir ülke olarak 3 savaşlarını tartışabilmek
Batı Afrika ve Atlas Okyanusunda sömürgeler Yeniden doğuş anlamına gelen Rönesans dü-
elde etti. İtalya, yeniçağ boyunca da birliğini sür- şüncesi ile Avrupa, ortaçağ boyunca unutmuş
düremedi ve şehir devletleri kendi aralarındaki olduğu Antik Grek ve Roma dönemini keşfet-
mücadeleye devam etti. Almanya, Habsburg miştir. Antik dönemi mükemmel olarak algı-
hanedanı idaresinde büyümeye ve Kutsal Roma- layan Rönesans aydınları bu dönemi klasik ka-
Cermen İmparatorluğu iddiasını sürdürmeye de- bul etmişlerdir. Yeniçağ boyunca Antik dönem
vam etti. Kalmar Birliği adı altında Danimarka, uygulamalarını düşüncelerine, sanatlarına ve
Norveç ve İsveç krallıkları birlikte hareket etti. mimariye yansıtmışlardır. Sözlü olan herhangi
Doğu Avrupa’da ise Polonya, Moskova Knezliği bir fikre inanmak istemedikleri için de her şeyi
ve Osmanlı Devleti, Avrupa’nın güçlü devletleri inceleme ihtiyacı duymuşlardır. Bundan dolayı
olarak ortaya çıktılar. eğitime önem vererek Latince humanus kelime-
sinden eğitimli insan anlamına gelen insan tipi
Yeniçağın başında Avrupa ekonomisini ve büyük yetiştirmişlerdir. Hümanistler, kanıtlayamadık-
2 coğrafi keşifleri açıklayabilmek ları hususlarla karşı karşıya kaldıklarında bun-
Yüzyıl Savaşları sonrası Avrupa’da yaklaşık bir ların doğruluğunu koşulsuz kabul etmiyorlardı.
buçuk asırlık durgunluk döneminden sonra Bu bakış açısı 16. yüzyılda hümanistler arasında
Avrupa’da büyük bir ekonomik kalkınma görü- çok sayıda alimin ve sanatçının yetişmesine yol
lür. Tekstil imalatı ve maden endüstrisi gelişir. açmıştır. Leonardo da Vinci, Rafaelo, Michel
Taşkömürü işletmeciliği artan yakıt ihtiyacına Angelo gibi dâhiler bu dönemde yetişmiştir. Bu
cevap verir. Ticarette Hollanda’nın Anvers lima- sanatçıların yetişmesinde Rönesans döneminde
nı, Avrupa’nın ürünlerinin başlıca dağıtım mer- İtalya’nın ulaştığı refahın önemli etkisi olmuştur.
kezi haline gelir. Almanlar, Karadeniz ve Baltık Ancak İtalya’nın bu zenginliği Fransa’nın iştahı-
Denizinde yapılan ticareti ellerinde tutarlar. nı kabartmış ve Rönesans savaşları olarak bili-
Ancak Hollandalılar ve İngilizler onlarla rekabet nen İtalya Savaşları ile Valois-Hasburg Savaşları
halindedir. Danimarka da boğazlardan geçen yaşanmıştır.
gemilerden geçiş ücreti almaya başlar. 15. yüzyıl-
dan sonra artan sanayi ve ticaret üretimi serma-
ye birikimine ihtiyacı ortaya çıkarttı. Medicis ve
Fugger gibi aileler bankalar kurmaya başladı. 14.
ve 15. yüzyılda Avrupa’da savaşlar, açlık ve sal-
gın hastalıklar gibi nedenlerle azalan nüfus, 15.
yüzyılın ortasından itibaren artmaya başladı. Bu
artış, özellikle Akdeniz havzasında görülür. 16.
4. Ünite - İstanbul’un Fethinden Augsburg Antlaşması’na Kadar Avrupa Tarihi (1453-1555) 99
Kendimizi Sınayalım
1. İngiltere’de 1455 ila 1485 yılları arasında yaşanan iç 6. Aşağıdakilerden hangisi büyük coğrafî kaşifler ara-
savaşa ne ad verilir? sında yer almaz?
a. Güller Savaşı a. Michel Angelo
b. Yüzyıl Savaşları b. Americo Vespuci
c. İtalya Savaşları c. Ferdinand Magellan
d. Valois-Hasburg Savaşları d. Vasco da Gama
e. Hasting Savaşı e. Kristof Kolomb
2. Yeniçağın ilk yüzyılında Avrupa’nın nüfus bakımın- 7. Yunanca, Latince, İbranice, Arapça gibi kadim
dan en kalabalık ülkesi aşağıdakilerden hangisidir? klasik dillerin öğretildiği klasik filolojinin üniversi-
a. İngiltere telerde öğretilmesini savunan anlayış aşağıdakilerden
b. Fransa hangisidir?
c. İspanya a. Reform
d. Portekiz b. Rönesans
e. Polonya c. Anglikanizm
d. Kalvinizm
3. 1397 yılında Kalmar Birliğini aşağıdaki ülkelerden e. Luthercilik
hangileri oluşturmuştur?
a. Almanya-Polonya-Rusya 8. 1494-1516 yılları arasındaki İtalya Savaşları aşağı-
b. İtalya-İspanya-Portekiz dakilerden hangisi arasında gerçekleşmiştir?
c. Danimarka-Norveç-İsveç a. Danimarka-İngiltere
d. İngiltere-Fransa-Almanya b. İngiltere-Fransa
e. Rusya-Polonya-Osmanlı Devleti c. Fransa-Papalık ittifakı
d. İspanya-Portekiz
4. Ergotizm hastalığına sebep olan hububat aşağıda- e. İspanya-Fransa
kilerden hangisidir?
a. Buğday 9. Aşağıdakilerden hangisi yeniçağ boyunca görülen
b. Mısır dini akımlardan biri değildir?
c. Yulaf a. Luthercilik
d. Çavdar b. Anglikanizm
e. Arpa c. Kalvincilik
d. Dominiken
5. Avrupa ürünlerinin başlıca dağıtım merkezi haline e. Cizvit
gelen Avrupa limanı aşağıdakilerden hangisidir?
a. Bruges 10. Prenslere Katolikliği ya da Protestanlığı seçme ko-
b. Kopenhag nusunda serbestlik getirirken halkı bağlı olduğu pren-
c. Sevilla sin mezhebinde olmak zorunda bırakan antlaşma aşa-
d. Lizbon ğıdakilerden hangisidir?
e. Anvers a. Cateau-Cambresis
b. Madrid
c. Picquiny
d. Noyon
e. Augsburg
4. Ünite - İstanbul’un Fethinden Augsburg Antlaşması’na Kadar Avrupa Tarihi (1453-1555) 101
Sıra Sizde 3
Avrupa, yeniçağın başından itibaren ortaçağ boyunca
unutmuş olduğu Antik Grek ve Roma kültürünü ye-
niden keşfetme ihtiyacı duydu. Bunun için yeniden
doğuş anlamındaki Rönesans hareketi başlatıldı. Antik
döneme ait eserlere hayranlık duyularak o dönemdeki
102 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Yararlanılan Kaynaklar
gibi eserler verilmek istendi. Bu amaçla Yunanca ve La- Bogdan, Henry, Histoire de l’Allemagne, Paris 2000.
tince öğretimine önem verildi. Eğitimli insan anlamına Carpentier, Jean-François Lebrun, Histoire de
gelen hümanist hareketle kültürlü insan yetiştirilmeye l’Europe, Paris: Ponts, 2003.
çalışıldı. Derin bir Antik bilgiye sahip olan hümanist- Carpentier, Jean-François Lebrun, Histoire de France,
ler bilgiyi sorguladılar, anlamadıkları olayları araştıra- Paris, Points, 1987.
rak ve kanıtlayarak anlamaya çalıştılar. Bu anlayış 16. Davies, Norman, Avrupa Tarihi, Ankara: İmge Kita-
yüzyıl hümanistleri arasında pek çok bilim adamının bevi, 2006.
ve sanatçının çıkmasına neden oldu. Elbette bu ilim ve Daussy, Hugues-Patrick Gilli, Michel Nassiet, La Re-
kültür ortamını sağlayan İtalyan şehirlerinin zengin- naissance (vers 1470-vers 1560), Paris 2003.
likleri inkar edilemez. İtalyan şehirlerinin bu zenginliği Hirst, John, Kısa Avrupa Tarihi, İstanbul: Say Yayın-
Fransa’nın bölgeye müdahalesini ve bunun sonucu ola- ları, 2011.
rak İtalyan Savaşları ile Valois-Habsburg Savaşları’nın İnalcık, H., “II. Mehmed”, İslam Ansiklopedisi, c. VII,
yaşanmasını getirmiştir. s. 507-535.
Kerr, Gordon, Charlemagne’dan Lizbon Antlaşması’na
Sıra Sizde 4 Avrupa’nın Kısa Tarihi, çev. Cumhur Atay, İstanbul:
16. yüzyılda Roma kilisesinin ortaçağdan itibaren tat- Kalkedon Yayınları, 2011.
bik ettiği bazı ugulamaları eleştiri konusu olmaya baş- Kurat, A. N., Rusya Tarihi, Başlangıçtan 1917’ye Kadar,
ladı. Bazı Katolik aydınlar, kiliseyi sorgulamaya baş- Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1987.
ladılar. Böylece din alanında yeniden şekil vermek ve Lee, Stephen J., Avrupa Tarihinden Kesitler, 1494-1789,
ıslahat manalarına gelen Reform hareketi başladı. Ka- Ankara: Dost Yayınevi, 2002
tolik kilisesini eleştirenler, inanç sisteminde Papalığın Malet-Isaac, Histoire, c. 2, Paris: Pluriel, 1958.
uygulamalarını değil İncil ve erken dönem teologların McEvedy, Colin, Modernçağ Tarih Atlası: 1483’ten
öğretilerinin esas alınmasını savundular. Bunun sonu- 1815’e Avrupa, çev. Ayşen Anadol, İstanbul: Sabancı
cu olarak Almanya’da Martin Luther’in öncülüğünde Üniversitesi Yayınları, 2003.
Luthercilik, Fransa ve Cenevre’de Jean Calvin’in liderli- Price, Roger, Fransa’nın Kısa Tarihi, çev. Özkan Akpı-
ğinde Kalvinizm hareketi gelişti. İngiltere’de kilise ida- nar, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2012.
resinde papanın değil İngiltere kralının ve kilisesinin Roberts, J. M., Avrupa Tarihi, çev. Fethi Aytuna, İstan-
yetki sahibi olduğu kabul edildi. Bu anlayışa Anglika- bul: İnkılap, 2010.
nizm denildi. Katolikliğe karşı oluşturulan bu akımlara Seignobos, Charles, Avrupa Milletlerinin Mukayeseli
protesto kelimesinden hareketle Protestanlık denildi. Tarihi, Ankara: Varlık Yayınları, 1960.
Katolik kilisesi kendisini protesto eden bu dini akım- Vallaud, Dominique, Dictionnaire historique, Paris
lara karşı Katolik reformunu gerçekleştirdi. Bu amaçla 1995.
Cizvit tarikati, engizisyon ve Trento konsili kullanıldı. Wiesner-Hanks, Merry E., Erken Modern Dönemde
Avrupa, 1450-1789, çev. Hamit Çalışkan, İstanbul:
Türkiye İş Bankası Yayınları, 2009.
5
ORTAÇAĞ-YENİÇAĞ AVRUPA TARİHİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Otuz Yıl Savaşları’nı ve Vestfalya Antlaşması’nı tartışabilecek,
Fransa’daki mezhep savaşlarını açıklayabilecek,
Fransa, İngiltere ve Hollanda’nın nasıl yükseldiğini analiz edebileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Otuz Yıl Savaşları • Askerî Devrim
• Kardinal Richelieu • Kraliçe Elizabeth
• Mezhep Savaşları • IV. Henry
• Hollanda • Vestfalya
• Habsburglar • Barut Komplosu
• Nüfus • İngiliz İç Savaşı
• Takvim
İçindekiler
• İNGİLTERE’NİN YÜKSELİŞİ
• FRANSA’DA MEZHEP SAVAŞLARI
• HABSBURGLAR’IN ALTIN ÇAĞI
Ortaçağ-Yeniçağ • HOLLANDA’NIN (FELEMENK) DOĞUŞU
Reform’un Zaferi (1555-1648)
Avrupa Tarihi • KUZEY AVRUPA DEVLETLERİ
• OTUZ YIL SAVAŞLARI
• AVRUPA TARİHİNDE DEĞİŞİM VE
GELİŞMELER (1648-1555)
Reform’un Zaferi
(1555-1648)
İNGİLTERE’NİN YÜKSELİŞİ
Tudor hanedanından VIII. Henry’nin hükümdarlığı sırasında mezhep değiş-
tirmesi ve Anglikan Kilisesi’nin kurulmasıyla İngiltere’de uzun sürecek mezhep
savaşları başlamıştı. VIII. Henry’den sonra yerine geçen oğlunun çocuk yaşta
ölümüyle taht yolu 1553’te kralın kızlarına açıldı. I. Mary, İngiltere tarihindeki
ilk kadın hükümdardı. Mary, babası ve kardeşlerinin aksine Katolikliğe sıkı sıkı-
ya bağlıydı. Yeni kraliçe, akrabası olan İspanya Kralı II. Felipe ile evlenip, Roma
Kilisesi’nin himayesini yeniden talep etti. Kraliçe, İngiltere’nin daimi düşmanı
İspanya’yla ittifak yaparak Fransa’ya savaş açtı. Ancak bu savaşta da yenilerek 100
Yıl Savaşları’nda bile muhafaza etmeyi başardığı Kuzeybatı Fransa’daki son İngiliz
toprağı olan Calais’i kaybetti.
Kraliçenin yönetimi yüzünden İngiltere’de isyanlar çıktı ve mezhep savaşla-
rı başladı. Sir Thomas Wyat önderliğinde Londra’ya doğru yürüyen Protestanlar,
mağlup edildiler. Wyat ve binlerce Protestan öldürüldü. Kraliçe bu uygulamaları
yüzünden “Kanlı Mary” diye tarihe geçti. Ancak hükümdarlığının beşinci yılında
ölmesi üzerine tahta bu sefer VIII. Henry’nin Protestan olan kızı Elizabeth geçti.
Sir Francis Drake: İngiliz 1585’te İngiltere’yle İspanya arasında savaş başladı. II. Felipe, İspanyol sömür-
deniz kuvvetleri tarihinin
en meşhur ismidir. Kraliçe ge imparatorluğu ve Katolik dünya için bir tehdit olarak gördüğü İngiltere’yi yok-
Elizabeth döneminde etmeye karar verdi. 1588’te 130 büyük gemiden oluşan bir donanma ile İngiltere’yi
yaşayan önemli bir korsan istila etmek üzere harekete geçti. Ancak “Yenilmez Armada” olarak anılan bu do-
ve denizcidir. 1577-1581
yılları arasında dünyanın nanma korkunç fırtına ve İngiliz donanması karşısında perişan oldu.
çevresini dolaştı. Dünyanın İspanya ile çekişme İngiltere’de Katolikler’e karşı sert uygulamaları da yanında
çevresini dolaşan ilk İngiliz
denizci olduğu için kraliçe getirdi. 1585’te Katolik rahiplere ve onları destekleyenlere ölüm cezası getirildi.
tarafından “sir” ünvanı İngiltere’de Katoliklik iyice zayıfladı.
verilmiştir. Yaptığı seferlerle
İspanyol kolonilerine ve Kraliçe Elizabeth’in saltanatının ilk 30 yılı başarılarla doluydu. Ancak salta-
gemilerine büyük zarar natının son 15 yılı kötü geçti. Tarımda yaşanan felaketler sonucunda 1590’ların
vermiştir. 1588’de İspanyol
donanmasının mağlup ortasında binlerce insan açlıktan öldü. Denizaşırı kolonizasyon faaliyetlerinde de
edilmesinde önemli rol aksamalar oldu. Halk üzerine ağır vergiler kondu. Efsane kraliçe artık eleştirili-
oynamıştır. yordu. Halkını rahatlatmak isteyen Elizabeth mücevherlerinin satılmasını istedi.
Zor durumda olmalarına karşın, tüccarlara her türlü kolaylık sağlanmaya devam
edildi. Böylece İngiliz ticaret kumpanyaları ayakta kaldı.
Birleşme Yasası: 1707’de Kraliçe hükümdarlığının 45. yılında öldü. Ancak evlenmediği için çocuğu yok-
İngiltere ve İskoçya’nın
birleşmesi parlamentolarının tu. Bunun üzerine 25 yıldır İskoçya’yı yöneten VI. James, I. James adıyla İngiltere
onayı ile hukukileşecek ve tahtına çıktı. I. James, Elizabeth yüzünden annesini kaybetmiş ama yine Elizabeth
devletin adı “Büyük Britanya”
olacaktı. sayesinde İngiltere Kralı olmuştu. “Tudor” hanedanı yerine “Stuart” hanedanı dö-
nemi başlıyordu. I. James’in şahsında birleşen İskoçya ve İngiltere tahtları, 100 yıl
süren bir muhalefete karşın bir daha ayrılmayacaklardı.
Barut Komplosu
I. James, kral olduktan sonra Magna Carta’yı dikkate almadan mutlak hükümdar
olmaya kalkınca, hükümdarın bu hareket tarzı da İngiltere’de birçok probleme
sebep oldu.
Katolikler I. James’in hükümdar olmasıyla ümitlenmişlerdi. Yeni kral Ka-
tolik bir annenin oğluydu. Ancak I. James, Kalvin’in fikirlerini benimsemiş bir
Protestan’dı. Katolikler durumlarının iyice kötüye gittiğini görünce krala sui-
kast yaparak, İngiltere yönetimini değiştirmeye kalktılar. Bunların en meşhuru
1605’teki “Barut Komplosu”dur. Lordlar kamarası havaya uçurulacak; kral, kra-
liçe, kralın büyük oğlu, lordlar ve avam kamarası mensupları öldürülecekti. Li-
derlerinden mahrum kalacakları için Protestanlar’ın toparlanması zor olacaktı.
Çıkan kargaşada Katolikler İngiltere’ye hakim olacaklardı.
Komplonun mensuplarından günümüze maskesiyle ulaşan Guy Fawkes,
Hollanda’da savaşırken tünel kazarak, içine barut koyup kaleleri yıkmayı öğren-
mişti. Parlamento’ya karşı saldırıyı planlayan Robert Catesby ve arkadaşları cesa-
reti ve serinkanlılığı ile ün yapan Guy Fawkes’ı da gruba aldılar.
Guy Fawkes ve diğer komplocular Westminster’deki Parlamento’nun karşı-
sında bir mahzen kiraladılar. Ancak tünel kazmalarına gerek kalmadan Lord-
lar Kamarası’nın altında bir mahzen buldular. Böylece tünel kazmadan amaç-
larına ulaşabileceklerdi. Burayı kiraladıktan sonra barut fıçılarıyla doldurdular.
Parlamento’nun toplanacağı Kasım ayında harekete geçmek üzere oradan ayrıldılar.
5. Ünite - Reform’un Zaferi (1555-1648) 107
Barut komplosu hakkında teferruatlı bilgi için bk. James Travers, Gunpowder, The
National Archives 2005.
Parlamento ile kral arasındaki güç çekişmesine din kavgaları da eklendi. Par-
lamentonun önemli bir kısmı Kalvin’in görüşlerini benimseyenlerden oluşmak-
taydı. Londra Piskoposu ise Hollandalı Arminus’un anlayışını benimsemişti. Par-
lamento, papacılık ve Arminusculuk görüşlerini ülkeye sokanlar ile kendilerinin
onaylamadığı vergiyi koymaya kalkanları hain ilan edince, kral da 1629’da elebaş-
larını tutuklatıp, parlamentoyu kapattı.
Püriten: İngiltere’de I. Charles, 1640’a kadar ülkeyi mutlak bir hükümdar gibi yönetti. Yeni vergi
1560’larda papaz cübbeleri koyamadığı için eski vergileri yeniden yürürlüğe koyarak para toplamaya çalıştı.
üzerine meydana gelen
bir tartışma sırasında Ancak parlamento onaylamadığı için bu vergileri vermeyip, başkaldıranlar oldu.
Protestanlar’dan bir grup Hristiyanlığın en öz halini savunan bu gruplara Püritenler denilmekteydi. Bu
‘Püriten’ diye adlandırıldı.
Püritenizm Hristiyanlığın öz mezhebin mensupları, her türlü hiyerarşiye karşı olduklarından yerel kiliseleri-
ve esasına uygun tutumun nin bağımsızlıklarını talep ediyorlar ve kralın dinî kurumlara müdahalesine karşı
önemini vurgulamakta
ve mensupları sade çıkıyorlardı. Kralın dinî danışmanı Canterbury başpiskoposu William Laud’un,
bir Hristiyanlığı tercih püritenlere karşı çok sert davranması, onlar için Anglikan dua kitabı oluşturul-
etmekteydiler. Kendilerine
saf, berrak, yani Püriten ması, ülkede gerilimi arttırıp, Püritenler’in ülkeyi terkederek başka ülkelere göç
denilmesinin sebebi de bu etmelerine neden oldu.
tutumlarındandı. Kral, İskoçya’ya da Anglikanlığı dayatınca, İskoçlar 1638’de ayaklandılar. İskoç
Covenantı’nı ilan ederek, I. James ve I. Charles dönemindeki tüm yenilikleri red-
dettiklerini açıkladılar. Covenant’ı kanlarıyla imzalamışlardı. Bu ahitle Presbiter-
yenliği ölene kadar savunacaklarını ilan ediyorlardı.
Kral, İskoçlar’la savaşında başarısız oldu ve 18 Haziran 1639’da Berwick Ant-
laşması imzaladı. İskoçlar’a kendi parlamentolarını ve kendi kilise meclislerini
toplama hakkı verildi. Kral rövanş peşindeydi. I. Charles, bu gelişmeler üzerine
11 yıl sonra, 1640’da parlamentoyu topladı. Ancak bu parlamento, harbi destek-
lemekten çok, kralın ve hükümetinin, yönetim tarzından duyulan şikâyetleri dile
getirdi. Kral, aleyhine beyanlardan dolayı parlamentoyu üç hafta sonra feshetti.
Bu meclise “kısa parlamento” adı verilir.
Aynı yıl, İskoçlar’la savaş tekrar patlak verdi. İskoç ordusu, kralın ordusu-
nu 28 Ağustos 1640’da Newburn’da mağlup etti. Kral, 26 Ekim 1640’da Ripon
Antlaşması’nı imzalayarak İskoçlar’la ateşkes yaptı.
Kral, İskoçlar karşısında alınan mağlubiyetler ve parasızlık üzerine 1640 Ka-
sım’ında parlamentoyu tekrar toplantıya çağırdı. Bu meclise “uzun parlamento” de-
nir. Parlamenterler, sıkıntıların kaynağını kralın danışmanları olarak görüp, onları
eleştirdiler ve mahkûm ettiler. Kral karşı bir hamle yapamadan 1641’de Katolik İr-
landalılar ayaklanıp, binlerce İngiliz’i öldürdüler. Bunun üzerine I. Charles, İrlanda
seferi için parlamentodan para istedi. Parlamento ise toplanacak parayla kurulacak
yeni ordunun kendilerine karşı kullanılmasından çekiniyordu. Parlamento bunun
yanısıra, parlamentonun kendi rızası dışında feshine engel olan bir yasayı onayladı
ve iki parlamento arasındaki sürenin de üç yılı aşamayacağına karar verdi.
Parlamento krala doğrudan uyarı niteliğindeki “Grand Remonstrance”yi
1641’de ilan etti. Parlamento bununla da kalmayarak, kralın etkisindeki piskopos-
ların görevden alınmasına karar verince, kral, 4 Ocak 1642’de meclisi basarak, par-
lamenterlerin ileri gelenlerinden beşini tutuklatmaya kalktı. Ancak onları mecliste
bulamadı. Aranan kişiler, Londra Belediyesi’ne sığınmışlardı. Kral bu kez beledi-
yeye gittiyse de hem halkın hem de belediye yetkililerinin tepkisiyle karşılaştı. Par-
lamentoya karşı bir şey yapamadığından 1642’nin Ocak ayında şehirden ayrıldı.
Parlamento’yu, Püritenler, İskoçlar ve güney İngiltereliler desteklerken, Kuzey
ve Orta kesim, soylular, Katolikler ve Anglikanlar kralın yanında yer almıştı. İlk bü-
yük çarpışma, 23 Ekim 1642’de Edgehill’de gerçekleşti, ancak bir sonuç alınamadı.
5. Ünite - Reform’un Zaferi (1555-1648) 109
İngiliz iç savaşına giden süreçte kral ile parlamento arasındaki çatışmanın temel
sebepleri nelerdir? 1
İngilizler Amerika’da
İspanya Kralı II. Felipe, Atlantik’ten, Yeni Dünya’dan Protestanlar’ı uzak tutma-
yı hedeflemişti. Kraliçe Elizabeth ise devlet desteği ile yeni şirketler kurulmasını
ve yeni yerleşim merkezlerine insanların iskânını desteklemişti. Bu destek sonuç
vermiş, İngiltere dünyanın birçok yerinde ticaret üsleri kurup, bölgesel ticarete
hakim olurken İngiliz denizciler, Yeni Dünya’da koloniler kurmayı başarmışlardı.
Kraliçe Elizabeth döneminin önemli denizci ve kâşiflerinden Walter Raleigh,
1584’te Roanoke Island’a iskân için uğraşmış, ancak bu girişiminde başarısız ol-
muştu. Koloninin olduğu bölge Kraliçe Elizabeth’in hiç evlenmemiş olmasına is-
tinaden bakire diyarı anlamında “Virginia” olarak adlandırılmıştır. 1587’de ikinci
kez bir girişimde bulunulmuş ancak bu kez de kraliçe tüm deniz birliklerini İs-
panya ile savaş için Britanya’ya çağırdığından geri dönmüşlerdi. 1588’deki İngiliz
zaferi İspanyol İmparatorluğu’nun, bütün gücünü kırmış, İngiltere’nin Atlantik’te
yayılma şansını arttırmıştı. Bununla beraber Roanoke Island’daki koloni, kayıp
koloni haline gelmişti.
Bu ilk koloni girişimindeki başarısızlığa rağmen, İngilizler, Atlas Okyanusu’nun
batısındaki keşif yolculuklarından vazgeçmemişlerdi. Kraliçeden sonra I. James
de bu koloni çalışmalarını destekledi. 1606’da Kuzey Amerika’daki kolonileşme
çabalarına destek vermek amacıyla Kral James’in desteği ile Virginia Company
(London Company) ve Plymouth Company adında iki anonim şirket kuruldu.
Virginia Company, 1606 Aralık ayında ilk keşif ekibini Virginia’ya gönderdi.
İngiltere’den kalkan gemiler Virginia’nın bulunduğu Chesapeake Körfezi’ne ulaştılar.
110 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Bu keşif işleminden sonra bir keşif daha gerçekleştirilerek, bölgenin iskâna uygun-
luğu tespit edildi. Nihayet,14 Mayıs 1607’de, bugünkü James Nehri yakınında Kral I.
James’in onuruna bu ilk koloniye James Fort adı verildi.
Koloni kurulduktan sonra göçmenler büyük zorluk çektiler. Daha sonra ikinci
destek kafilesi geldiyse de, bölgede yaşam şartları çok zordu. Koloniyi kurtaran isim
bir dönem Avusturya ordusunda, Osmanlı’ya karşı savaşan ve Kırım Tatarları’na
esir düşüp kaçarak kurtulan John Smith oldu. John Smith nüfusu 150 kişiye kadar
düşen James Fort’a, hükümetin yeterli desteği olmadığı halde, yeni mültecilerin gel-
melerini temin etti. Yerlilerin saldırı planlarından, yerli kökenli olup İngilizler’in
hizmetine giren Pocahontas isimli kadının yardımı sayesinde zorlukla kurtuldular.
Jamestown’a sürekli göçmenlerin gelmesi ise yerlilerle savaşa neden oldu.
Bölgede tütünün bulunması koloniyi ekonomik alanda kendi kendini finanse
edebilir hale getirmişti. Nihayet 1619’da artık bir istihkamdan öte bir yerleşim
merkezi olan James Fort işlevine uygun bir şekilde Jamestown adını almıştı.
Amerikalıların geleneksel olarak kutladıkları şükran günü ise bu koloniden
yaklaşık 13 yıl sonra, 1620’de oluşturulan ve New England (Yeni İngiltere) böl-
gesinde iyi hasada edilen şükür ile alakalıydı. Bu bölgeye yerleşenler ve Massac-
husetts Valisi William Bradford, bölgeye gelişleri ve iyi hasadı kutlamak için bir
tür festival organize etmişti. Aslında, hasat yeterli olmamış ve yerli halk göçmen-
lere balık tutmada yardım ederek, kolonidekilerin ayakta kalmasını sağlamıştı.
Bu kutlama geleneği daha sonra sistemli hale gelmiş ve günümüzde şükran günü
olarak bilinen gelenek oluşmuştu.
17. yüzyılın başlarında Püritenler’in üzerindeki baskılar artınca, radikal bir
Püriten grubu olan Separatistsler, yani Ayrılıkçılar 1607’de Hollanda’nın Leiden
Şehri’ne gitmişlerdi. Burada kendilerine karşı ayrımcılık yapılmasından bunalan
Püritenler, o dönemde henüz kolonileşmenin yeni başladığı Amerika Kıtası’na,
yani Yeni Dünya’ya giderek, şanslarını denemeye karar verdiler.
Bir grup Püriten, Virginia Şirketi’nden bir toprak imtiyazı sağlayarak Mayf-
lower Gemisi ile Virginia’ya doğru yola çıktılar. Ancak çıkan fırtına sonucun-
da kuzeye sürüklenerek Aralık ayında Virginia yerine Cape Cod Körfezi’nde
Plymouth’ta karaya çıktılar ve bu bölgeye yerleştiler.
Yeni göçlerle Püritenlik Amerika’nın değişik yerlerine yayıldı. Püritenler’in gö-
çüyle İngiltere’de birçok şehir, kasaba yarı yarıya boşalmıştı. Göçmenlerin önemli bir
kısmı iyi eğitim almış, üniversite mezunu kişilerdi. Yerleştikleri bölge İngiltere’nin
küçük bir örneği oldu. Zaten adı da New England, yani Yeni İngiltere idi.
Püritenler, Amerika Birleşik Devletleri’nin kurulmasında en önemli gruplar-
dan biri oldular. Birçok Amerikan kurumunun altında Püritenler’in imzası oldu.
Harvard, Yale gibi önemli eğitim kurumları Püritenler tarafından kurulmuştu.
Püritenler’in iktidarda olduğu dönemde ise İngiltere’den Amerika’ya Püriten-
ler değil de kral taraftarları göç etmişti. I. Charles’ın idamından sonra kral tarafta-
rı asiller Virginia’ya gelmişlerdi.
II. Henri döneminde, Protestanlığın bu yükselişini bir tehdit olarak algılayan Osmanlılar Luther ve
taraftarlarıyla ilgilendikleri
Fransa kralı, selefine nazaran daha sert tedbirler aldı. Bu amaçla Chateaubriant ölçüde olmasa da
Fermanı’nı ilan ederek Protestanlar’ın cezalandırılacağını belirtti. Kalvinistler’in faaliyetlerini
1559-1560 arasında tahtta bulunan II. Fransuva zamanında, bu kutuplaşma de takip etmişlerdi. 1567’de
Türkiye’den gönderilen
daha da arttığı gibi devlet kademeleri Katolikliği ön plana çıkaran Guise ailesinin bir mektupta, beyaz
yönetimine geçti. Huguenotlar’ın lideri ise Bourbon hanedanından Condé Prensi pelerinleri ve kazakları
ile Condé Prensi’nin emri
Louis de Bourbon’du. altında Saint Denis’de
II. Fransuva’nın saltanatının ilk yılında ölümü üzerine çocuk yaşta tahta ge- dövüşen Kalvinciler’in
yiğitliği övülüyordu. Bu
çen IX. Charles’ın vasiliğini üstlenen annesi Kraliçe Catherine de Medicis, ülke- mektupta Osmanlı padişahı
de gerilimi düşürmek için Protestanlar’a toleranslı davranılmasını ön gören Saint şunları söylüyordu: “Eğer
bu beyazlılar benim
Germain Fermanı’nı 1562’de yayınladı. Ancak, taviz veriliyor diye ayaklanan Ka- elimde olsaydı dünyayı ele
tolikler, Vassy’de birçok Protestan’ı katlettiler. Vassy Katliamı, Fransa’da mezhep geçirirdim ve beni bundan
savaşlarının başlangıcı oldu. Protestanlar kraliyet şehirlerine saldırırlarken, Fran- kimse alıkoyamazdı”.
sız ordusu Orleans’a yürüdü. Huguenotlar, İngiltere ile ittifak yaptılar. İngilizler,
Atlantik kıyısındaki Le Haye’yi 1562’de işgal ettilerse de, aynı yıl geri çekilmek
zorunda kaldılar. IX. Charles, çatışmayı durdurabilmek amacıyla 1563’te Amboise
Fermanı’nı ilan etti.
1567’ye kadar ülkedeki Huguenotlar ile Katolikler arasında fazla bir çatışma
olmadı. Ancak İspanya Kralı II. Felipe’nin de mücadeleye dahil olmasıyla Protes-
tanlar yeniden ayaklandılar. Paris yakınlarında, Saint Dennis Muharebesi mey-
dana geldi. Protestanlar sayılarının azlığından dolayı kaybettikleri muharebede
düşmana büyük zarar verdiler. IX. Charles savaşı durdurmak amacıyla 1568’de
Protestanlar’la Longjumeau Antlaşması’nı imzaladı. 1569’da Condé Prensi’nin
ölümüyle Protestanlar’ın lideri Amiral Coligny oldu.
Antlaşma uygulanmayınca, savaş yeniden patlak verdi. Ancak iç savaş zaman-
la milletlerarası bir mücadeleye dönüştü. Hollanda ve İngiltere Huguenotlar’a Pa-
palık ve İspanya ise krala destek verdiler. Katolik ordusu, Huguenotlar’ı 1569’da
Moncontour Muharebesi’nde mağlup etti. 1570’de imzalanan Saint Germain Ant-
laşması ile taraflar arasında geçici bir barış sağlandı.
Avusturya
İmparator Ferdinand’ın en büyük derdi bir türlü ilerlemesini durduramadığı Os-
manlı İmparatorluğu idi. Kanunî 1566’da Sigetvar’ı elegeçirdi. 1568’de Osmanlı fe-
tihlerinin tanınması ve hakimiyeti altındaki Macar toprakları için Avusturya’nın
yıllık 30 bin altın ödemesi şartıyla 8 yıllık barış yapıldı. Antlaşma daha sonra tek-
rar uzatıldıysa da 1591’den itibaren iki devlet arasında sınır çatışmaları başladı ve
1593-1606 arasında 13 yıl sürecek “Uzun Türk Savaşları” meydana geldi. 1606’da
imzalanan Zitvatorok Antlaşması’yla uzun süreli bir sulh dönemine girildi.
II. Rudolf, astroloji ve simya 1576’da İspanya sarayında büyümüş koyu bir Katolik olan II. Rudolf ’un tah-
meraklısıydı. Ömrünü değeri
düşük madenleri, altına ta çıkmasından sonra, Protestanlar dışlandı. Karşı reform uygulamaları yüzün-
çevirdiğine inanılan filozof den Protestanlar ayaklandılar. Dinî çekişmenin sonunda Otuz Yıl Savaşları çıktı.
taşını aramakla geçirmişti. II. Ferdinand’ın dinî birliği sağlamak için 1629’da çıkardığı “Eskiye Dönüş Fer-
manı” Protestanlar’ı çileden çıkardı. Birçok Protestan ülkeyi terketti. Otuz Yıl
Savaşları’ndan Avusturya büyük yaralar alarak çıktı.
İspanya
II. Felipe, babası gibi koyu bir Katolik’ti. Kral, ilk iş olarak, 1551’den itibaren de-
vam eden İtalya’daki savaşları noktaladı. Fransa Kralı II. Henri ile 1559’da Ca-
teu-Cambresis Antlaşması’nı imzaladı. İspanya bu antlaşma ile Metz ve Verdun’u
Fransa’ya bırakıyor, ancak Fransa’ya da İtalyan Yarımadası üzerindeki üstünlüğü-
nü kabul ettiriyordu.
Moriskolar (Müdeccenler): II. Felipe, seleflerinin Moriskolar’a uyguladığı baskı politikasını devam ettirdi.
İspanya’da 1492’de
devletlerini kaybedip, Müslümanlıklarını gizli şekilde sürdürdüklerinden şüphelendiği Moriskolar’ı ya-
Hristiyan hakimiyetinde şadıkları bölgeden sürerek, ülkenin çeşitli bölgelerine dağıttı.
yaşamak zorunda kalıp, zorla II. Felipe döneminin ilk yıllarında Osmanlılar ile mücadele edildi. İspanyollar,
Hristiyanlaştırılan Endülüslü
Müslümanlar’a verilen isimdir. 1560’ta, Osmanlılar’a karşı oluşturulan kutsal ittifaka önderlik ettiler. Ancak Cerbe
5. Ünite - Reform’un Zaferi (1555-1648) 115
Deniz Savaşı’nda, Turgut Reis ve Piyale Paşa, Haçlılar’a karşı büyük bir zafer ka-
zandılar. Kıbrıs’ın fethini müteakip gerçekleşen 1571’deki İnebahtı Savaşı ise Haçlı
donanması için bir zafer oldu.
İspanya’nın bir diğer önemli sorunu Hollanda meselesiydi. Ancak isyan eden
Hollanda’da hakimiyetini bir türlü kuramadı. II. Felipe saltanatının son yıllarında,
Fransa ile savaşa girişti. Ancak istediği başarıyı sağlayamadı ve 1598’de yapılan
antlaşma ile IV. Henri’nin Fransa krallığını kabul etti.
Babasının yerine tahta geçen III. (Dindar) Felipe de selefi gibi Karşı Reform
yanlısı tutumunu sürdürdü. Buna karşın, İspanyollar, dönemin en önemli askerî
strateji uzmanlarından biri olan Maurice Nassau karşısında, başarılı olmadılar.
1607’de imzalanan ateşkesle, her ne kadar hukuken tam bağımsız olmasa da Hol-
landa, bu ateşkesten sonra bağımsız bir devlet olarak hareket etmeye başlayacaktı.
III. Felipe’nin en meşhur icraatlarından biri Moriskolar’ın İspanya’dan sürgün
edilmeleridir. Kral, 300 bin Morisko’yu Müslümanlar ile işbirliği yaptıkları gerek-
çesiyle Fas ve Tunus’a sürmüştür.
III. Felipe döneminde, İspanya büyük bir sosyal ve ekonomik darboğazın içine
girmiştir. Güney Amerika’daki, İspanyol sömürgelerinden getirilen değerli ma-
denlerle elde edilen zenginlik zamanla enflasyonu körüklemiş, İspanya’da paranın
değeri düştüğü gibi hayat pahalılığı başlamıştır. Buna bir de 1590’lardaki kıtlık ek-
lenince, sıkıntı daha da büyümüştü. Hollanda ile olan savaş daha çok profesyonel
asker gerektirmiş bunun sonucunda maliye iflas etmişti.
IV. Felipe’nin iktidar yılları, İspanya’nın altın yıllarının sonuydu. IV. Felipe, Otuz
Yıl Savaşları’nda, Protestanlar’a karşı savaşını devam ettirdi. 1621’de Hollanda’daki
savaş yeniden başladı. 1624’te Breda’yı İspanyollar ele geçirdikleri halde tutuna-
madılar. Zira Hollandalılar diğer Protestan devletler yanında, Katolik Fransa’nın
da desteğini almışlar ve İspanyollar’ın, taarruzlarını püskürtmüşlerdi. Hollanda-
lılar denizlerde de başarılıydılar, 1631’de Zeeland açıklarında, 1639’da İngiltere
yakınlarında İspanyollar’ı mağlup etmişlerdi. Bu sırada, Katalonya ve Portekiz’de,
Fransa’nın da teşvikiyle Madrid yönetimine karşı başkaldırı gerçekleşmişti.
İspanya 100 yıllık dünya gücü olma özelliğini ise 1643’teki Rocroi
Muharebesi’nde kaybetmişti. Fransızlar, Otuz Yıl Savaşları’nın en önemli mücade-
lelerinden biri olan bu savaşta İspanyollar’ı mağlup etmişti. Bu savaş neticesinde
İspanya-Avusturya ortaklığı büyük bir darbe yemişti.
Büyük ticaret potansiyeline rağmen Hollanda henüz bağımsız bir devlet olarak ta-
nınmıyordu. Dünyanın en büyük ticaret potansiyeline sahip Akdeniz’e, kendi bay-
raklarıyla giremiyorlardı. Hollandalılar, Akdeniz’de Fransız ve İngiliz bayrakları
altında ticaret yapıyorlardı. 1609’da İspanya ile ateşkes imzalamalarının hemen ar-
dından Osmanlı sultanı tarafından tanınmak ve Akdeniz’de ticaret yapabilme izni
alabilmek için temaslara başladılar. 1612’de Hollanda’ya kapitülasyon verilip, bu
ülke resmen tanındı.
5. Ünite - Reform’un Zaferi (1555-1648) 117
Ateşkes’in bitmesinden sonra Hollanda, İspanya ile 1621’den 1648’e kadar sü-
recek bir savaşa girdi. Hollanda başlangıçta İspanya karşısında mağlubiyetler alsa
da, 1639’da İspanya donanmasına büyük bir darbe vurdu. Otuz Yıl Savaşları’nın
sonunda İspanya ile Münster Antlaşması’nı imzalayarak bağımsızlığına resmen
kavuştu.
Danimarka ile İsveç arasında ise bölge hakimiyeti yüzünden 1611’de yeni bir sa-
vaş çıktı. Aynı yıl IX. Şarl’ın ölümü üzerine oğlu II. Gustav Adolf başa geçti. Ancak
İsveç alınan başarısız sonuçlardan sonra barış yapmaya mecbur kaldı. İngiltere’nin
arabuluculuğu ile iki devlet arasında 1613’te Knared Antlaşması imzalandı. İs-
veç, Danimarka’ya 1 milyon riksdaler tazminat ödeyecek, Danimarka’nın Lapp-
land’daki hakimiyeti tanınacaktı. Danimarka, Sound Boğazı’nın her iki kanadında
da hakimiyetini koruyordu.
Antlaşmadan sonra Gustav Adolf, Rus cephesine döndü. Kral, başarılar elde
edip, Ruslar’ı bugünkü Estonya’dan ve Finlandiya’nın kapısı sayılan İngirya’dan
çıkardı. Ruslar’ı Baltık’tan uzaklaştıran Stolbovo Antlaşması 1617’de imzalandı.
Gustav Adolf, savaşlardan sonra aristokrasinin ekonomik gücünü kırıp, dev-
letin vergi gelirlerini arttırdı. Ancak bu sınıfı devlete küstürmemek amacıyla
Riksrad denilen ve zâdegan sınıfından oluşan meclis ile yetkilerini paylaştı. Ülke
içinde büyük bir eğitim reformu gerçekleştirmiş, Uppsala’daki üniversiteye büyük
mali kaynaklar tahsis etmiş ve saltanatının sonunda Tartu’da yeni bir üniversite
açtırmıştı. Yine ticareti geliştirmek için, 1621’de Göteborg liman şehrini kurdu.
Gustav Adolf ’u dünya tarihinde öne çıkaran özelliği ise askeri teorisyenliği ve
komutanlığıydı. Kral, İsveç ordusunun asker sayısını, İsveç’in kaldırabileceği en
üst seviyeye çıkarmış, tüfekli birliklerinin ateş gücünü ve ateş hızını arttırmış, mız-
raklı birlikler ile tüfekli birlikleri dengeli ve oranlı bir şekilde tanzim etmişti. Uzun
süredir pasif rol oynayan süvari birliklerini yeniden vurucu güç haline getirtmişti.
İsveç’in, Gustav Adolf ve onun maharetli şansölyesi Axel Oxenstierna önder-
liğinde yürüttüğü bu askeri ve idari reformlar meyvelerini Otuz Yıl Savaşları’nda
(1618-1648) verdi. İsveç’in Otuz Yıl Savaşları içinde Lehistan ile olan mücadelesi
1629’da Altmark Antlaşması yapılarak noktalandı. İsveç, bu antlaşmayla önemli
Baltık limanlarına tek başına sahip oldu.
Danimarka, ise savaş patlak verdiği sırada IV. Christian tarafından istikrarlı bir
biçimde yönetilmekteydi. Danimarka donanması modernize edilmiş ve ülkedeki
kaleler ve istihkâmlar sağlamlaştırılmıştı. Ticaretin geliştirilmesi için Doğu Hin-
distan, Grönland, İzlanda ticaret kumpanyaları kurulmuştu. Ancak Katolik or-
dularına yenilen Danimarka, Lübeck Antlaşması’nı imzalayarak savaştan çekildi.
16. yüzyılda nüfus artışı, iş gücünün ve asker kaynağının artması sebebiyle, iyi
bir şey olarak görülüyor ve teşvik ediliyordu. Nüfus artışı Avrupa ekonomisin-
de iyileşmelere de sebep oldu. Buna mukabil artan nüfus beraberinde bazı ciddi
problemleri de getirdi. Bunların en önemlisi de tahıl fiyatlarındaki artıştı. Artan
nüfusun ihtiyacını karşılayacak şekilde tarımda verimliliği sağlayacak yöntemle-
rin geliştirilememesi tahıl fiyatlarının artmasındaki en önde gelen etkendi. 1450-
1620 yılları arasında hububat fiyatları Avrupa’da dört ila yedi kat oranında arttı.
Tahıl ihtiyacını gidermek için başvurulan en yaygın yöntem orman alanlarının
tarıma açılmasıydı. Fakat bu da ciddi sıkıntılara sebep oldu. Zira artan nüfusun
ısınma ihtiyacını karşılamak için daha çok oduna ihtiyaç duyuldu ancak yerleşim
yerleri yakınındaki ormanlar tarım arazisi hâline getirildiklerinden dolayı odun
temin etmek giderek zorlaştı. Bunun bir sonucu olarak da odun fiyatlarında bek-
lenmeyen bir artış görüldü. Bu kısır döngü isyanları da beraberinde getirdi. Ör-
neğin 1585’te Napoli belediye meclisi somunların küçüleceğini, ancak fiyatının
sabit kalacağını ilan etti. Bunun üzerine halk ayaklandı, meclis üyelerinden birini
öldürdü ve tahıl ambarlarını yağmaladı.
Avrupa’da 16. yüzyılda artan nüfus başka sıkıntılara da yol açtı. Bunlardan biri
toprak kiralama sistemindeki sıkıntılardı. Artan nüfus toprağı işleyen ve kiralayan
kiracı konularında sıkıntıların ortadan kalkmasına, buna mukabil toprak sahip-
lerinin bunu fırsat bilerek vergileri arttırmalarına sebep oldu. Aşırı vergi talebi
özellikle İngiltere’de köylü isyanlarına neden oldu.
Bütün 16. yüzyıl boyunca Venedik gibi ticaret merkezleri hariç Avrupa’da faz-
la görülmeyen veba, 17. yüzyılda kıtada yine ölüm saçmaya başladı. Bu yüzden
1500’lerde görülen nüfus artışı 1600’lerden itibaren yeniden tersine döndü. İtalya,
Piemonte, Lombardiya ve Venedik’te ortaya çıkan ve 1630-1631 yılları arasında
etkili olan veba bu ülkelerin nüfusunun % 30 oranında azalmasına sebep oldu.
İngiltere’de 1603-1665 yılları arasında aralıklarla ortaya çıkan salgında 170 bin
kişi öldü. İspanya’da 1596-1685 yılları arasında görülen vebada ise ülke nüfusu-
nun % 25’i yok oldu.
Avrupa nüfusunun 17. yüzyılda azalmasında salgın hastalıklar kadar uzun
süren savaşlar da etkili olmuştu. Zira 1618-1648 yılları arasında devam eden ve
“Otuz Yıl Savaşları” denen dönemde Almanya’nın nüfusu 21 milyondan 13.5 mil-
yona kadar düştü. Bohemya’nın nüfusu ise 3 milyondan 0.8 milyona düşmüştü.
Savaşlar kadar ara ara yaşanan kıtlıklar da kıta Avrupa’sının nüfusunun 17. yüz-
yılda azalmasına sebep olmuştur.
5. Ünite - Reform’un Zaferi (1555-1648) 125
Özet
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi İngiltere’nin dünya gücü 6. Otuz Yıl Savaşları ile ilgili aşağıdaki ifadelerden
olmasının yolunu açan hükümdardır? hangisi yanlıştır?
a. VIII. Henry a. Osmanlı için bu Avrupa’nın bir iç meselesiydi.
b. Kraliçe Mary Tudor b. Fransa Katolik olmasına karşın Protestanlar’ı
c. Kraliçe Elizabeth desteklemekteydi.
d. VI. James c. İngiltere İspanya’nın deniz ticaret yollarına ege-
e. I. Charles men olmasını engellemek istiyordu.
d. Danimarka, İsveç’in Almanya’ya hakimiyetin-
2. Aşağıdakilerden hangisi “Uzun Parlamento” döne- den çekinmekteydi.
minde yaşanan gelişmelerden biri değildir? e. İlk harekete geçen ve ilk çekilen ülke İsveç ol-
a. Parlamentonun krala ve kralın danışmanlarına muştur.
sert bir muhalefet sergilemesi
b. Parlamentonun bu dönemde Grand
7. Vestfalya Antlaşması’ndan sonra da İspanya’nın sa-
Remonstrance’yi ilan ederek kralı doğrudan
vaşmaya devam ettiği ülke aşağıdakilerden hangisidir?
ikaz etmesi
a. Hollanda
c. Parlamento’yu Püritenler desteklerken, soylu-
b. Fransa
lar, Katolikler ve Anglikanların kralın yanında
yer alması c. İsveç
d. Kralın 1647’de İskoçlar’la yardım antlaşması d. Danimarka
imzalaması e. İngiltere
e. Kralın ordusunun, parlamento ordusunu 1644’te
mağlup ederek büyük bir zafer elde etmesi 8. İsveç’i Danimarka karşısında üstün hale getiren
hükümdar aşağıdakilerden hangisidir?
3. Fransa’da meydana gelen Protestan katliamı aşağı- a. I. Gustav Vasa
dakilerden hangisidir? b. XIV. Erik
a. Saint Barthélemy katliamı c. II. Gustav Adolf
b. Huguenot katliamı d. IX. Şarl
c. Barikatlar Günü e. III. Johan
d. Monsieur katliamı
e. Hiçbiri 9. Aşağıdakilerden hangisi Hollanda’nın bağımsızlı-
ğına giden yolda önemli bir dönüm noktasıdır?
4. Protestanlar’a dinî özgürlük veren 1598 Nantes Fer- a. Utrecht Birliği’nin kurulması
manı hangi hükümdar zamanında ilan edilmiştir? b. Prens William suikastı
a. IV. Henri c. Leiden kuşatması
b. I. Fransuva d. Huguenotlar’ın yardımı
c. XIII. Louis e. Şarlken’in İspanya tahtına geçişi
d. II. Henry
e. III. Henry
10. Günümüzde dünyanın büyük kısmında kullanılan
takvim reformunu yapan papa aşağıdakilerden hangi-
5. Aşağıdakilerden hangisi II. Felipe döneminde mey-
sidir?
dana gelen olaylardan biri değildir?
a. V. Sixtus
a. Katolik olmayan Fransa Kralı IV. Henr’ye karşı
b. X. Leo
savaş ilan etmiştir.
b. Hollanda valisi olarak atadığı Parma Dükü ile c. XI. Leo
İngiltere’yi fethetmek üzere yola çıkmış ve mağ- d. XIII. Gregorius
lup olmuştur. e. XII. Gregorius
c. Moriskolar baskı altında tutulmuştur.
d. Portekiz ile İspanya toprakları ayrılmıştır.
e. Osmanlı ile Cerbe Deniz Savaşı yapılmıştır.
5. Ünite - Reform’un Zaferi (1555-1648) 127
Yararlanılan Kaynaklar
Afyoncu, Erhan-Önal, Ahmet-Demir, Uğur (2011), Kinder, Herman - Hilgemann, Werner (2011), Dünya
Fransa’ya Osmanlı Tokadı, İstanbul. Tarihi Atlası I, çev. Leyla Uslu, Ankara.
Bainville, Jacques (1938), Fransa Tarihi, I, ter. Hüseyin Knecht, Robert (1996), The French Wars of Religion,
Cahid Yalçın, İstanbul. New York.
Baykal, Bekir Sıtkı (1998), Yeni Zamanda Avrupa Ta- Lee, Stephen J. (2008), Avrupa Tarihinden Kesitler, çev.
rihi, Ankara. Ertürk Demirel, Ankara.
Belloc, Hilaire (2003), Charles I, Norfolk VA. Mansel, Arif, Müfid (2004), Ege ve Yunan Tarihi, An-
Bertnard, Louis (1940), İspanya Tarihi, çev. Galip Ke- kara.
mali Söylemezoğlu-Nurullah Ataç, İstanbul. Maurois, Andre (1938), İngiltere Tarihi, çev. Hüseyin
Braddick, Michael J. (2004), State Formation in Early Cahit Yalçın, I-II, İstanbul.
Modern England C. 1550-1700, Cambridge. Mckay, Derek - Scott, H.M. , (2011), Büyük Devletle-
Çavlan, Kemal (2003), Karşı Reformasyon Sürecin- rin Yükselişi 1648-1815, çev. Eşref Bengi Özbilen,
de Cizvit Tarikati ve Trento Konsili, Yüksek Lisans İstanbul.
Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti- Merriman, John (1996), Modern Europe From Renais-
tüsü, Ankara. sance to Age of Napoleon, I, New York.
Davies, Norman (2006), Avrupa Tarihi, çev. B. Çığ- Monod, Paul Kleber (1999), The Power of Kings, New
man- E. Topçugil-K. Emiroğlu-S. Kaya, ed. Meh- Haven.
met Ali Kılıçbay, Ankara. Nevins, Allan-Commager, Henry Steele (2005), ABD
Demircioğlu, Halil (2011), Roma Tarihi, I, Ankara. Tarihi, çev. Halil İnalcık, İstanbul.
Derry, T. K. (1994), A History of Scandinavia, Minne- Parker, Geoffrey (2001), Europe in Crisis 1598-1648,
apolis. Oxford.
Dramalı, Zeynep (2004), Tarihi Tersten Okumak, İstan- Parker, Geoffrey (2006), Askeri Devrim, çev. Tuncay
bul. Zorlu, İstanbul.
Durant, Will and Ariel (1961), The Story of Civilization Price, Roger (2012), Fransa’nın Kısa Tarihi, çev. Özkan
VII, New York. Akpınar, İstanbul.
Evedy, Colin Mc (2004), İlk Çağ Tarih Atlası, çev. Ayşen Roberts, J. M. (2010), Avrupa Tarihi, çev. Fethi Aytuna,
Anadol, İstanbul.
İstanbul.
Evedy, Colin Mc (2003), Modern Çağ Tarih Atlası, çev.
Nordstrom, Byron J. (2000), Scandinavia, Minneapolis.
Ayşen Anadol, İstanbul.
Stephen, Leslie (ed.) (1887), Dictionary of National Bi-
Fulbrook, Mary (2011), Almanya’nın Kısa Tarihi, çev.
ography, X, Londra.
Sabri Gürses, İstanbul.
Tallett, Frank (1997), War And Society in Early Modern
Gelişim Hachette Türk ve Dünya Ansiklopedi, III-V, İs-
Europe 1495-1715, Londra.
tanbul 1985.
Wernham, R. B. (ed.), (1968), The New Cambridge Mo-
Gürcan, Fatih (2005), “İngilizler “bunak cadı” dedik-
dern History, III, Londra.
leri Birinci Elizabeth..”, Hürriyet Tarih, 15 Haziran
Cooper, J. P. (ed. ), (1970), The New Cambridge Modern
2005.
History, IV, Londra.
Hill, Christopher (1993), 1640 İngiliz Devrimi, İstanbul.
Wiesner, Merry E.-Hanks (2009), Erken Modern Dö-
Jörgensen, C. - Pavkovic, M. - Rice R. - Schneid, F. -
nemde Avrupa 1450-1789, çev. Hamit Çalışkan, İs-
Scott, C. (2011), Dünya Savaş Tarihi Teçhizat Savaş
tanbul.
Yöntemleri Taktikler, Erken Modern Çağ 1500-1763,
Wilson, Peter H. (2010), Europe’s Tragedy, Londra.
İstanbul.
Kahn, Robert A. (1974), A History of the Habsburg Em- Wood, Karenne (ed.) (2008), The Virginia Indian Heri-
pire, Londra. tage Trail, Charlottesville.
Koch, H. W. (1981), History of Warfare, Newyork.
Kohn, George Childs (1999), Dictionary of Wars, New
York.
Kennedy, Paul (1990), Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çö-
küşleri, çev. Birtane Karankaçı, Ankara.
6
ORTAÇAĞ-YENİÇAĞ AVRUPA TARİHİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Fransa’nın Avrupa’nın hakemi hâline nasıl geldiğini ve Avrupa’daki güçler den-
gesindeki değişimleri değerlendirebilecek,
İngiltere, İspanya, İtalya ve İskandinavya devletlerindeki gelişmeleri tartışabilecek,
Dokuz Yıl Savaşları’nın Avrupa tarihindeki önemini açıklayabilecek,
17. yüzyıldaki bilimsel gelişmeleri açıklayabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• XIV. Louis • İsveç
• Mazarin • Hollanda
• Versay • Dokuz Yıl Savaşları
• Fransa • Fronde İsyanları
• İngiltere • Şanlı Devrim
• İtalya • Bill of Rights
• İspanya • Bilimsel Gelişmeler
İçindekiler
Fronde İsyanları, ülkenin rejimine veya kralın otoritesine yönelik isyanlar değildi.
Asilerin yayınladıkları binlerce risale ve broşürde kralın baba olarak görevini tam
yapmadığı iddia ediliyordu, ancak kralın gücünde bir azalma olması gerektiğine
dair bir talepleri de yoktu. Risalelerde Mazarin bir şeytan gibi gösteriliyor, İtalyan
kökenli olmasından dolayı Fransa’ya ihanet ettiği iddia ediliyordu. Buna ilaveten
Kraliçe Anne de ihanetle suçlanıyordu. Aynı yıllarda İngiltere’de kralı tahtından
eden isyanlara rağmen Fronde İsyanları’nda krala sadakat esastı.
yönetim anlayışına sahipti. Tanrı adına ülkeyi ve hatta dünyayı kendisinin yönet-
mesi gerektiğine inanmaktaydı.
XIV. Louis’nin hayalinde Fransa’da güçlü bir hükümdarın yönettiği ihtişamlı bir
imparatorluk yatmaktaydı. Böyle bir yapının gerçekleşmesi sadece askerî başarı-
larla temin edilemeyeceğinden, diplomasi ve sanatta da Avrupa’ya önderlik eden
ihtişamlı bir devlet hayal etmekteydi. Bu amaçla, dönemin en önemli mimar ve
sanatçılarını himayesine alarak Paris’in dışında görkemli bir saray inşa ettirmeye
karar verdi ve 1661’de yapımı uzun yıllar sürecek olan Versay (Versailles) Sarayı’nın
inşasına başladı. Saray inşası sürdükçe hiçbir zaman bitmeyeceği ve harcanan pa-
ralar konuşuldu. XIV. Louis ancak 1682’de sarayına yerleşebildi. Fransa kralı, bu
sarayla Antik Çağ’ın büyük eser bırakanlarıyla eşit duruma gelmek istemişti.
Bahçeleri ve binalarıyla devasa bir kompleks olan bu yapı “Güneş Kral” XIV.
Louis’nin gücünü ve görkemini yansıttığı gibi, kendisini Paris şehir merkezindeki
sıradan insanlardan da uzak tutmaktaydı. XIV. Louis’nin bir başka amacı ise tek
güç olarak, Fransız aristokrasisini Versay Sarayı’nda toplamak, kral olarak hem
onlara üstünlüğünü kabul ettirmek hem de onları kontrol altında tutmaktı. Asiller
böylece kendi toprak ve şatolarından uzakta kalarak eski güçlerini kaybettiler.
XIV. Louis’nin, kurmayı hayal ettiği her yönüyle güçlü bir Fransa için ekono-
minin de güçlü olması gerekiyordu. Hâlbuki Fransız maliyesi, özellikle Otuz Yıl
Savaşları ve bunun devamı niteliğindeki İspanya ile olan savaş sırasında yapılan
askerî harcamalar yüzünden iflasın eşiğine gelmişti. XIV. Louis, aşırı harcama-
lardan sorumlu tuttuğu Maliye Bakanı Nicolas Fouquet’i görevinden alarak gü-
vendiği bir isim olan Jean-Baptiste Colbert’i bu göreve tayin etti. Fransa tarihinin
en ünlü bakanlarından (aynı zamanda başvekil görevi üstlenmiştir) olan Colbert,
merkantilist bir ekonomik anlayış sergileyerek çağına damgasını vurdu. Colbert’in Colbert zamanında
ekonomik anlayışı temelde korumacıydı. Ekonominin, devletin yönlendirmesi ile merkantilizm, Fransa’nın
resmî siyaseti haline geldiği
planlı bir şekilde büyümesini öngörmüş, bu bağlamda ihracatı olabildiğince fazla için Fransız merkantilizmine
arttırarak, sermayeyi Fransa sınırları içinde tutmayı ve kendi kendine yeten bir “Colbertizm” denmiştir.
ekonomi oluşturmayı planlamıştı. Merkantilizm: Bir ülkenin
Colbert’in önlemleri sayesinde, Fransa malî bunalımdan çıktı ve Avrupa’da zenginliği ve gücünün, sahip
olduğu değerli madenlerle
ekonomisi en güçlü devletlerden biri hâline geldi. Fransa krallarının, geleneksel ölçülebileceği fikrine dayanan
unvanlarından “En Hristiyan Kral” unvanına dayanarak Katolikliğin koruyucusu bir ekonomik sistemdir.
olmak isteyen XIV. Louis, Fransa’nın kadim düşmanı olan fakat Katolik inancına Toprağa dayalı Feodalite
yerine, zenginliğin kaynağı
sahip Avusturya’ya Osmanlı İmparatorluğu ile 1663-1664 yılları arasında devam ticarettir. İhracatı mümkün
eden savaşında destek verdi. XIV. Louis, Fransa’nın 16. yüzyıldan itibaren müt- olabildiğince artırmak, ithalatı
ise mümkün olabildiğince
tefik olarak Habsburglar’a karşı beraber mücadele ettiği Osmanlı İmparatorluğu düşük seviyede tutmak temel
karşısında saf değiştirmişti. Fransa, bu dönemde ayrıca Girit savaşlarına asker amaçtır. Devlet, yatırımları
ve ekonomik faaliyetleri
göndererek Venedik’e Osmanlı’ya karşı yardım etmişti. Bu gelişmeler üzerine Os- yönlendirip, teşvik eder ve
manlı İmparatorluğu ile Fransa’nın arası bozuldu. denetlerdi.
Fransa’nın bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkileri için bk. Faruk Bilici,
XIV. Louis ve İstanbul’u Fetih Tasarısı, Ankara 2005.
disine verilmesi gerektiğini ilan etti. Tabii, bu durumu İspanya kabul etmeyince,
Fransa savaş açarak, taleplerini gerçekleştirmeye çalıştı.
Fransız ordusunun başında bulunan XIV. Louis, o zamanın şartlarına göre bü-
yük ölçekli bir ordu kurdu. Fransız ordusu kurmay kadrosu bakımından da ol-
dukça kuvvetliydi. Dönemin en ünlü askerlerinden Mareşal Turenne, Prens (Bü-
Sebastien Vauban: Avrupa yük) Condé ve dönemin en önemli istihkâm uzmanlarından Sebastien Vauban
tarihinin en önemli askeri Fransız ordusunda yer almaktaydı. Mareşal Turenne’nin önderliğindeki Fransız
mimarlarından biridir. 16.
yüzyılın ikinci yarısından beri ordusu kuzeye yönelerek, Charleroi, Mons; Namur ve Lille gibi şehirleri ele geçi-
uygulanmakta olan Trace rerek, İspanyol Felemenki’ne hakim oldu. Böylelikle Gent ile Brüksel arasındaki
Italienne (Yıldız şeklinde,
kalın ve alçak duvarlı tahkimat bağlantı koptu.
modeli) tekniğini mükemmel Fransa’nın İspanya karşısında elde ettiği bu başarılar Hollandalılar’ı (Birleşik
formuna ulaştırmıştır. İnşa Eyaletler) rahatsız etti. Hollanda, güney sınırında, kendi ana karası ile kopuk bir
ettiği, 300’e yakın irili ufaklı
tahkimat sayesinde Fransa, İspanyol Felemenki’nin varlığını, güçlü bir Fransa’nın varlığına tercih etmekteydi.
XIV. Louis’nin iktidarının son İngiltere ile denizlerin hakimiyeti için gerçekleştirdiği savaşı, 1667 Breda Antlaş-
döneminde hücum inisiyatifi
düşmanlarına geçtiği ması ile noktalayan Hollanda, önce XIV. Louis’ye, İspanya ile olan savaşı bitirme-
zamanda bile fethettiği si için arabuluculuk teklifinde bulundu ancak olumsuz cevap alınca, İspanya’nın
kaleleri korumayı büyük
ölçüde başarmıştı. yanında savaşa katıldı. Hem İspanya hem de Fransa ile müzakerelerde bulunan
İngiltere de nihayetinde Fransa karşıtı cephede yer aldı.
Fransızlar, Condé Prensi komutasında, yine İspanyollar tarafından yönetilen
Franche-Comte’ye taarruz ettiler. Halkı Fransızca konuşan, İsviçre sınırında-
ki bu bölge ele geçirildi. Besançon ve Dole zapt edildi. Ancak, Hollanda, İsveç
ve İngiltere’nin baskısından rahatsız olan Fransa, barış yapmaya mecbur kaldı.
Taraflar arasında, 1668’de Aix-la-Chapelle (Aachen) Antlaşması imzalandı. Ant-
laşma ile Fransa savaşta ele geçirdiği Lille’i ilhak etti, ancak Franche-Comte’yi
İspanyollar’a geri vermek zorunda kaldı.
Bu savaşta Fransa, askerî alandaki zaferini çok küçük bir oranda masaya yan-
sıtabilmişti. XIV. Louis özellikle kendisine karşı kurulan ittifakları engellemek
için parasal yardımlar vasıtasıyla dost kazanma çabasına girişti. Fransa bu amaç-
la, İngiltere ve İsveç’e önemli miktarda maddî yardımda bulundu ve Hollanda’yı
bu iki müttefikinden ayırdı. Aynı zamanda kuzeni olan İngiltere Kralı II. Charles
ile 1670 Haziran’ında Dovet Antlaşması’nı imzaladı. Bu antlaşmaya göre Fransa,
Hollanda’ya saldırdığı zaman İngiltere de Fransa’ya yardım etmek amacıyla do-
nanmasını Hollanda sahillerine göndermeyi, buna mukabil Fransa da İngiltere’ye
yıllık 225 bin stern vermeyi taahhüt etti. Ayrıca yine bu antlaşmaya göre II. Char-
les kendisinin belirleyeceği bir tarihte Katolik olduğunu ilan edecekti ve buna mu-
halefet edilmesi hâlinde Fransa askerî yardımda bulunacaktı. İngiltere’nin Fran-
sa ile antlaşma imzalaması Üçlü İttifak’a vurulmuş büyük bir darbe idi. Ancak
Fransa, Hollanda’yı yalnızlaştırmak adına askerî bir saldırıya başlamadan önce
birtakım diplomatik hamlelerde daha bulundu. Bu minvalde Münster ve Köln
prenslikleriyle de ittifak imzalayarak, Hollanda’yı Ren Nehri’nin doğusundan da
baskı altına aldı. Buna karşılık Hollandalılar da 1672 yılı başında İspanyollar ile
ittifak antlaşması imzaladılar.
1672 Mart’ında Fransa’nın Hollanda’ya savaş ilan etmesi ile beraber, savaş
başladı. Elini güçlendirmek isteyen Fransa, savaş başlar başlamaz Nisan 1672’de
İsveç’le de bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşmaya göre İsveç, parası verilmek şartıyla
Hollanda’ya saldıracaktı. Ayrıca Alman prensliklerini de kontrol altında tutacaktı.
XIV. Louis, Hollanda’yı istila etmek için gerekli planı hazırlamıştı. Ordunun
başında bizzat kendisi ve en güvendiği komutanları Condé Prensi ve Mareşal Tu-
renne vardı. 1672 yazına gelindiğinde Fransızlar, Liege üzerinden Utrecht’e ulaştı-
lar, Fransa ile müttefik Alman prenslikleri Overijssel ve Drenthe’ye asker soktular.
6. Ünite - Güneş Kral Çağı (1648-1697) 135
tefikleri de barışa dahil oldu. Antlaşma Hollanda için bazı önemli kazanımları
ihtiva etmekle beraber müttefiki İspanya için tam manasıyla bir hezimetti.
Nijmegen Antlaşması taraflar arasında bir ateşkes niteliğindeydi. Zira XIV.
Louis’nin zaferi, İspanya, Avusturya ve Hollanda’da endişeye neden olmuştu. Ni-
tekim XIV. Louis görece savaşsız geçen bu dönemde özellikle hukukî durumu çok
net olmayan Ren kıyısındaki şehirler ve araziler üzerine yoğunlaştı. Bölgenin en
önemli şehri Strazburg’u 1681’de ele geçirdi. Fransızlar, ayrıca Kehl’e ve Freiburg’a
ve Lüksemburg’a hakim oldular. İspanyollar, Alsas-Lorraine bölgesini Fransızlar’ın
işgal etmelerini gerekçe göstererek, 1683’te Fransa’ya savaş ilan ettiler. Ancak özel-
likle dönemin en önemli istihkâm uzmanı olan Vauban’ın teçhiz ettiği kaleleri ele
geçirmeye muvaffak olamadılar. Netice itibarı ile iki taraf arasında geçici barış
sağlayan Regensburg (Ratisbon) Mütarekesi imzalandı ve İspanyollar, Fransız ka-
zanımlarını tanıdılar. İspanya’nın bu antlaşmayı kabul etmesinin bir diğer nedeni
de doğal müttefiki olan Avusturya ve Alman prensliklerinin, Osmanlı’ya karşı ku-
rulan Kutsal İttifak’a dahil olmalarıydı.
XIV. Louis’nin “devlet benim” dediği, bu sözün de krallık otoritesini gösterdiği he-
men hemen her yerde söylenir, ancak bu doğru değildir. Efsaneye göre XIV. Louis,
1655’te Paris Parlementi’ne (Yüksek Mahkeme) girerek hakimin sözünü “devlet be-
nim” diye kesmişti. Ancak birçok tarihçi bunun doğru olmadığını ifade eder. Ta-
rihçi Stephen Lee, XIV. Louis’nin hiçbir zaman “devlet benim” demediğini bunun
Voltaire tarafından yaratılan bir efsane olduğunu yazar. XIV. Louis ölüm yatağın-
dayken ise “Şimdi ben gidiyorum fakat devlet her zaman ayakta kalacak” demiştir.
138 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Hollanda Prensi III. William’ın İngiltere’ye hakim olmasına giden süreci kısaca
açıklayınız. 3
Onun tahta çıkması üzerine Lehistan ile İsveç arasında yeniden savaş patlak verdi.
“İkinci Kuzey Savaşları” olarak adlandırılan bu mücadelede İsveçliler, Avusturya’nın
da desteğini alan Lehistan Kralı Johan Casimir’in ordusunu mağlup etti. Ruslar’ın
Letonya ve Estonya’yı istila girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Danimarka ise
1657’de savaşa dahil oldu. Ancak iki ülkeyi ayıran donmuş olan boğazı (Oresund)
geçen X. Şarl’ın ordusu, Kopenhag önlerine gelince Danimarka, 1660’da Kopenhag
Antlaşması’nı imzalayarak, son Danimarka toprağı olan Skane’yı ve Bornholm’u
İsveç’e bıraktı. Barış hazırlıklarının yapıldığı dönemde X. Şarl’ın ölümü üzerine XI.
Şarl İsveç kralı oldu.
Fransa’nın arabuluculuğu ile Lehler’le Oliva Barışı yapıldı. Bu barış ile Lehis-
tan, İsveç tahtı üzerindeki iddialarından vazgeçti ve İsveç’in Letonya ve Eston-
ya’daki üstünlüğünü tanıdı. 1661’den itibaren İsveç, gittikçe güçlenen Rusya ve
demografik kapasitesi kendisinden çok daha fazla olan Lehistan’a karşı bölgedeki
üstünlüğünü korumak için dönemin en güçlü devleti olan Fransa ile işbirliğine
gitti. Fransa ile İsveç’in ilişkileri Otuz Yıl Savaşları başladığından beri iyiydi ve
Fransa kendisi savaşa dahil olmadan önce İsveç’e malî yardımda bulunmuştu.
Fransa, XIV. Louis döneminde de, Avrupa’daki diplomatik üstünlüğü elinde tut-
mak amacıyla İsveç’e yardım etti.
Danimarka ise, İsveç’in yükselişinden sonra, kendisine biçilen bölgesel güç
sıfatını kabullendi. III. Frederick,1660’da yeni bir anayasa oluşturarak devlet yö-
netiminde mutlakıyetçi bir anlayış benimsedi.
İsveç, sahip olduğu üstünlüğü koruyabilmek için, iç politikada “reduktion”
modelini uyguladı. Bu sisteme göre fethedilen yerlerde gelirleri toplama hakkı ve
bu bölgelerden asker toplama mesuliyeti asillerin uhdesine bırakılıyordu.
İsveç, XIV. Louis’nin Avrupa’nın diğer güçleri ile yaptığı savaşlarda denge si-
yaseti takip etti. Bundaki amacı, kendisine karşı bir koalisyonun oluşmasını en-
gelleyerek sahip olduğu toprakları muhafaza etmekti. Bu politika büyük oranda
başarılı da oldu.
Genel olarak değerlendirildiğinde her daim kısıtlı bir demografik güce ve sı-
nırlı tabii kaynaklara sahip olan İsveç, 17. yüzyılda, sadece İskandinavya’nın veya
Baltık’ın değil, Avrupa’nın sayılı devletlerinden biri haline geldi. Bununla beraber,
18. yüzyıla girerken devletin başında Demirbaş Şarl gibi yetenekli bir hükümdarın
bulunduğu bu ülke, bu kez tarihsel rakibi Danimarka’dan çok daha kuvvetli olan,
Deli (Büyük) Petro’nun modernize ettiği Rusya ile mücadele etmek zorundaydı.
Büyük Kıtlık
İsveç’in yönetiminde bulunan Baltık kıyılarında 1695 yazı normalden çok daha
serin ve yağışlı geçmiş ve bugünki Estonya ve Letonya’da sonbahardan itibaren
don olayı gözlemlenmişti. 1696’da soğuk daha da artarak devam ettiği gibi kıtlık
bugünki İsveç ve Finlandiya’ya sirayet etmişti. Kıtlık yüzünden, bölgeye, tahıl tüc-
carları vasıtasıyla gıda ithalatı gerçekleştiyse de yapılan bu yardımlar bu bölgede-
ki açlığı engelleyememişti. Aynı soğuk ve kıtlık 1697’de devam etmiş ve açlıktan
toplu ölümler başgöstermişti. Üç yıl süren kıtlık sürecinde, İsveç’in kontrolünde
bulunan Finlandiya, Estonya ve Letonya’da halkın dörtte biri, yani yaklaşık 150
bin kişi ölmüştü.
İttifak Savaşları’nda bir kez daha Osmanlı İmparatorluğu ile savaştı ve Karlofça
Antlaşması ile Mora’yı ele geçirdi. Bununla beraber 17. yüzyılın sonuna gelindi-
ğinde artık Venedik eski gücünü büyük oranda kaybetmişti.
Toskana Grandükalığı: Papalık’ın onayı ile 1569’a kadar Floransa Dükalığı
olan bu devlet Toskana Grandükalığı’na dönüşmüştü. Rönesans’ın finansör ve
öncü hanedanı Mediciler’in yönetiminde Toskana, müreffeh ancak küçük boyutlu
bir devlet olmaktan ileri gidemedi. 1639-1649 yıllarında Papa ile Parma Dükalığı
arasındaki Castro Savaşları’na, Parma’nın yanında dahil olan Toskana hükümdarı
bu savaştan mağlup ayrıldı. 17. yüzyılın sonunda devletin başına geçen III. Cosi-
mo, tam 53 sene ülkeyi yönetti. Toskana, genellikle Fransa’dan çok, Avusturya ve
İspanya ile iyi ilişkilere sahipti.
Ceneviz Cumhuriyeti: İtalya’nın kuzeybatısında yer alan bu devlet, tıpkı Ve-
nedik gibi Akdeniz ticaretinin zayıflamasından büyük zarar gördü. 15 ve 16. yüz-
yılda, Amasra, Galata, Sakız gibi kolonilerini Osmanlı’ya kaptırdı. 17. yüzyılda
ise Ceneviz, siyasî gücünü kaybetmişti. Bununla beraber Cenova, Avrupa’nın en
önemli finans merkezlerinden biri olmaya devam etti. Özellikle, Hollanda ile sa-
vaşan İspanya borçlanmasının, önemli bir kısmını Cenevizli bankerlerden ger-
çekleştirmekteydi ki o sırada İspanya ile savaş hâlinde olan Fransa, Cenevizliler’i
cezalandırmak için 1684’te Cenova’yı bombalamıştı.
Savoy Dükalığı: Romalılar döneminde Galya Cisalpina olarak adlandırılan
bölgede ve günümüz Fransa’sı ve İtalya’sı sınırında yer alan Savoy Dükalığı’nın
merkezi Torino’ydu. Prenslik 17. yüzyılın başında I. Charles Emmanuel (1580-
1630) tarafından yönetilmekteydi. Aralıksız 50 yıl boyunca devleti başarı ile yö-
neten bu hükümdar zamanında, Mantua Veraset Savaşları çıktı ve Fransa’ya karşı
İspanya’nın yanında yer alan Savoy, savaştan başarı ile ayrıldı. Savoy, 17. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren ise giderek Fransa’nın nüfuzu altına girdi. 1638-1675
arasında hüküm süren II. Charles Emmanuel döneminde, XIV. Louis’nin Fransa’sı
ile akrabalık bağları kuruldu ve İspanya’nın desteklediği Cenevizliler’e 1672’de
savaş açıldı. Bununla beraber Cenevizliler’in, savaştaki başarıları üzerine XIV.
Louis’nin arabuluculuğu ile eski sınırlara dönüldü.
Leopold gençliğinde ruhban eğitimi almıştı, selefi gibi Katolik kilisesi ile iyi ilişki-
lere sahipti fakat III. Ferdinand kadar katı tutumlu değildi. Leopold’un en başarılı
olduğu hususlardan biri, doğru adamı doğru yerlerde kullanmaktı. Avusturya as-
kerlik tarihinin en önemli isimleri olan Charles de Lorraine, Savoylu Prens Eugene,
Badenli Ludwig Wilhelm gibi önemli isimleri dışarıdan getirip Habsburg hizmetine
sokmayı başarmıştı.
İmparator Leopold için en büyük tehdit Osmanlı İmparatorluğu ve Fransa’ydı.
Zira Avusturya’nın geleneksel politikası Fransa’yı Ren’in doğusundan, Osmanlı’yı
Tuna’nın kuzeyinden uzak tutmaktı.
Osmanlılar Erdel Meselesi yüzünden, Avusturya’ya 1663’te savaş ilan ettiler,
Uyvar ve Neograt Kalelerini fethettiler. Avusturyalılar, Montecuccoli komutasında
Osmanlı ordusunu St. Gotthard Muharebesi’nde mağlup etseler de, Avusturya’nın,
Osmanlı ile savaşmak istememesi ve edinilen bu zafere rağmen Osmanlı lehine
hükümler içeren Vasvar Antlaşması’nı imzalaması, aslında Leopold’un temkinli
politikası ile alakalıydı. Zira Osmanlı sınır kaleleri, Viyana’ya çok yakındı ve baş-
kentin güvenliği bakımından en kötü barış bile, savaş hâlinden daha iyiydi.
Fransa Kralı XIV. Louis, gerek diplomasi gerekse de savaş alanlarında,
Habsburglar’a karşı güçlü bir ittifak oluşturmuştu. Fransızlar’ın, Hollandalılar ve
İspanyollar’a karşı İntikal Savaşları’nda 1667-1668’de elde ettiği zafer, İspanya’nın
gücünü kırmış, Fransa’nın Avusturya’ya yönelik tehdidini arttırmıştı.
Fransa, Avusturya ve müttefiklerini 1672-1678 arasında Hollanda savaşlarında
bir kez daha mağlup etti, ayrıca Lorraine (Lothringen) Dükalığı’nı istila etti ve
1681’de Strazburg’u topraklarına kattı.
Avusturya’yı düştüğü bu sıkıntılı durumdan kurtaran olay ise 1683’teki II. Vi-
yana Kuşatması oldu. Kuşatma, Papalık, Venedik, Lehistan ve Alman prenslikle-
rinin önemli bir kısmını ister istemez, Avusturya imparatorunun yanında saf tut-
malarına neden oldu. Osmanlılar’a karşı oluşturulan ittifak önemli başarılar elde
etti ve sonunda 1699’da Karlofça Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile birlikte
Avusturya, Macaristan’ı yönetme fırsatı buldu ve bu durum batıda da Fransa’nın
elini zayıflattı. Zira Türk tehdidinin azalması, Viyana’nın batıdaki savaşlarda daha
rahat hareket etmesine ve daha geniş tabanlı ittifaklar kurmasına olanak sağla-
mıştı. Nitekim Avusturya’nın da katıldığı 1688-1697 yılları arasında oluşturulan
Büyük İttifak savaşlarında, Fransa’nın ilerleyişine son verilmişti.
Yüzyılın sonuna gelindiğinde, Avusturya, Orta Avrupa’nın hâlâ en önem-
li devletiydi, ancak gücünü ordusundan çok, diplomasi silahını iyi kullanabil-
mekten almaktaydı. Avusturya’nın bu dönemde bir başka başarılı olduğu alan
ise sanattı. Leopold döneminde, Viyana, İtalyan ve Alman bestekârların merkezi
hâline gelmişti.
Dokuz Yıl Savaşları, Osmanlı İmparatorluğu’nun ise yararına oldu, zira bu savaş
dolayısıyla Avusturya ve Alman Prenslikleri kuvvetlerinin bir kısmını batıya kay-
dırmak zorunda kaldılar ve böylece Türk tarafı rahat bir nefes alabildi. Osmanlılar,
Dokuz Yıl Savaşları’nı avantaja döndürmeyi de bildiler ve 1688-1690 arası süreçte
Sırbistan’ı yeniden fethettiler.
Dokuz Yıl Savaşları’nın başlaması ve bitmesindeki asıl sebepleri birer cümle ile
4 açıklayınız.
BİLİMSEL GELİŞMELER
17. yüzyıl, Avrupa tarihinde siyasi, iktisadi ve sosyal sahalarda olduğu kadar
bilim ve düşüncede de önemli değişim ve gelişimlerin yaşandığı bir yüzyıldı.
Rönesans’tan itibaren doğaya, insana ve bizzat bilginin kendisine bakışta görülen
bu gelişmeler şu başlıklar altında özetlenebilir:
Öncelikli olarak akıl ön plana çıkmaya ve aklın sınırları keşfedilmeye çalışıl-
mış ve bu, bir asır sonra ortaya çıkacak olan “Aydınlanma” düşüncesinin temelle-
rini oluşturmuştur. İnsan dikkatini doğaya yöneltmiş ve adeta doğa yeniden keş-
fedilmeye başlanmıştır. Doğa kadar, insan da yeniden keşfedilmiştir. İnsanın fizikî
ve ruhî özellikleri aydınlatılmaya çalışılmıştır. 17. yüzyıldaki gelişmelerden biri
de laisizmin giderek yükselmesidir. Bu yüzyıldaki gelişmeleri özetleyen tek bir ta-
rif ise “düşüncenin dünyevîleşmesidir”. 17. yüzyılda dünya önce meşrulaştırılmış,
sonra anlaşılıp kavranmış ve daha sonra da ona hakim olunmuştur.
6. Ünite - Güneş Kral Çağı (1648-1697) 147
17. yüzyılda modern felsefenin temelleri atıldı, matematikte bir patlama oldu
ve klasik fizik kuruldu. İngiltere’de Francis Bacon Empirizm’in, Fransa’da René
Descartes ise Rasyonalizm’in kurucuları olarak bu yüzyılda öne çıktılar. Bacon,
tabiat karşısında aciz bir varlık olarak insanın elindeki en büyük silahın ve gücün
bilgi olduğunu savundu. Bacon’a göre bilginin bizatihi kaynağı da bu dünya ve ta-
biat olmalıydı. İngiliz düşünüre göre bu ikisinin dışında bir bilgi kaynağı yoktu ve
bu kaynaktan bilgiler ancak deney yoluyla elde edilebilirdi. Bacon’un bu görüşleri
Empirizm’in temellerini attı ve ana ilkelerini oluşturdu.
Fransız düşünür Descartes ise “mutlak hakikat”in peşinde koşan bir hakikat
araştırıcısıydı. Bacon’un aksine iyi bir matematikçi de olan Descartes, bu özelli-
ğini de kullanarak “kesin bilgiler” edinmenin yollarını aramıştır. Descartes’e göre
matematik dışında hiçbir bilgide kesinlik yoktur ve matematiksel bilgiyi kesin
kılan özellik neyse bu keşfedilip diğer bilim dallarına da teşmil edilmelidir. Bu
elde edilebilirse bütün bilim dallarında üniversal bir kesinlik elde etmek müm-
kün olacaktır.
17. yüzyılda matematik gelişmelerinin yaşandığı bir dönem olmuş ve önem-
li matematikçiler yetişmiştir. Rene Descartes, Pierre de Fermat, Blaise Pascal,
Maclaurin, Parent, Clairault ve Euler gibi matematikçiler Analitik Geometri’nin
temellerini atmışlardır. Diferansiyel ve Integral Hesap alanlarında ise öne çıkan
isimler Isaac Newton ve Godfrei W. Leibniz’dir. Bu yüzyılda matematikte Kombi-
natuar Analiz ve İhtimaliyet teorisinde de önemli buluşlar oldu.
17. yüzyıl fizik sahasında da önemli buluşların yapıldığı ve büyük fizikçilerin
yetiştiği bir yüzyıldı. Bu sahadaki en önemli gelişme hiç şüphesiz klasik fiziğin ku-
rulmasıydı. Bu sahada öne çıkan iki isim ise Galileo Galilei ve Isaac Newton’dur.
Galilei, Tecrübî Fiziğin kurucusudur. Daha 17 yaşında iken araştırma, deney
ve keşiflere başlayan Galilei, sonraki yıllarında sistematik araştırmalara başladı. Bu
araştırmalar esnasında öncelikle Aristo’nun yanlışlarını keşfetti. Bu keşif fizik bilimi
adına olduğu kadar Galilei’nin kendi hayatı için de bir dönüm noktasıydı. Galilei,
serbest düşme teorisini geliştirerek kuş tüyü ile demir güllenin yere aynı zamanda
ve aynı hızda düştüklerini keşfetti. Bu Aristo fiziğine vurulan ilk büyük darbe idi.
Üzerine hiçbir dış kuvvet etki etmeyen bir cismin sabit bulunduğu hareket halini
sonsuza kadar devam ettirdiğini ileri sürdü ve böylece Aristocu hareket kavramına
da darbe vurdu. Galilei’nin başını sıkıntıya sokan en önemli buluşu ise Aristo’nun
ileri sürdüğü gibi evrenin merkezinde dünya değil güneşin bulunduğu tezi idi.
Bu dönemin en renkli simalarından biri Sir İsaac Newton’du. Çok yönlü bir bi- Newton’un yerçekimini
lim adamı olan Newton, fizik, matematik, optik, ilahiyat ve felsefe ile uğraşmıştı. kafasına düşen bir elmadan
hareketle bulduğu söylenir.
Newton’un dünyaca ünlü teoremi yerçekimi kanunu teoremiydi. Ancak Woolsthorpe’daki
Newton’un başyapıtı sayılabilecek eser ise, 1687’de yazdığı “Philosophiae Na- çiftlikte geçirdiği 1665-1667
yılları arasındaki süreç
turalis Principia Mathematica” isimli eserdir. Newton, Latince olarak yazdığı bu içerisinde bu tezi öne süren
eserde modern fiziğin temel kuralları olan eylemsizlik prensibi, etki tepki prensibi Newton’ın gerçekten ağaçtan
düşen elmadan esinlenip
ve kuvvet ivme prensibini dile getirmişti. esinlenmediği kesin değildir.
17. yüzyıl fizik ve matematik kadar astronomi sahasında da önemli buluşların
ve gelişmelerin olduğu bir dönemdi. Astronomi sahasında iki isim öne çıktı. Bun-
lar Tyco Brache ve Johannes Kepler’dir. Bu iki bilim adamı Uluğ Bey tarafından
hazırlanmış ziyçleri daha da geliştirerek modern astronominin temellerini attı.
Brache’nin talebesi olan Kepler, Aristo fiziğindeki yerin ve göklerin ayrı ayrı ka-
nunlara tâbi olduğu tezine karşı çıktı ve ikisinin de benzer kanunlara bağlı olduğu-
nu savundu. Bu tez, yalnızca astronomiyi ve bilimi ilgilendiren bir husus değildi.
Zira bu tezle birlikte göklerde ulvî varlıklar olduğu iddialarına karşı çıkılıyor ve
148 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Klasik fiziğin kurucusu Newton hakkında teferruatlı bilgi için bk. Jean-Marie Vigo-
ureux, Newton’un Elmaları, çev. Nedim Demirtaş, İstanbul 2005.
Avrupa’daki bilimsel gelişmeler için bk. Durmuş Hocaoğlu, “Yeni Bir Dünyanın Alt
Yapısına Dâir”, Türkiye Günlüğü, sayı: 4 (Temmuz 1989), s. 4-12.
6. Ünite - Güneş Kral Çağı (1648-1697) 149
Özet
Fransa’nın Avrupa’nın hakemi hâline nasıl geldi- Dokuz Yıl Savaşları’nın Avrupa tarihindeki öne-
1 ğini ve Avrupa’daki güçler dengesindeki değişim- 3 mini açıklayabilmek
leri değerlendirebilmek 1688-1697 yılları arasında devam eden ve tarihe
Otuz Yıl Savaşları’ndan sonra Avrupa’daki güçler Dokuz Yıl Savaşları olarak geçen mücadelenin
dengesi büyük bir değişim geçirdi. Hollanda ve en önemli sonucu Avrupa üzerindeki Fransa he-
İspanya ile verdiği mücadelelerde hem toprakla- gemonyasına geçici de olsa bir set çekilmesiydi.
rını genişleten hem de nüfuzunu arttıran Fransa Bunu da büyük oranda İngiltere başarmıştı. Bu
giderek Avrupa’nın hakemi oldu. Buna rağmen yüzden Dokuz Yıl Savaşları’ndan sonra Avrupa’da
Fransa’nın aşırı güçlenmesi İspanya, Hollanda, İngiltere daha fazla ön plana çıkmaya başladı.
Alman İmparatorlukları ve İngiltere’yi rahatsız Dokuz Yıl Savaşları’ndan sonra imzalanan
etti ve bu yükselişin önünü almak üzere ittifaklar Ryswick Barışı Avrupa’ya kesin bir sükûnet ge-
kuruldu. Buna mukabil Fransa, aleyhinde olu- tiremedi. Zira meseleler kesin olarak bir çözüme
şan ittifakları dağıtmayı bildi. Avrupa’daki güç- kavuşturulmamıştı. Bu sebeple 1697’de İspan-
ler dengesinde Dokuz Yıl Savaşları’ndan itibaren ya’daki taht değişikliği Avrupa’yı tekrar genel bir
yeniden önemli bir değişim yaşandı. Fransa bu savaşa sürükledi.
savaştan sonra geri plana çekilirken İngiltere, Av-
rupa üzerindeki nüfuzunu arttırdı. Bu arada 16. 17. yüzyıldaki bilimsel gelişmeleri açıklayabilmek
yüzyıl Avrupa’sının en büyük güçlerinden olan 4
17. yüzyıl, Avrupa tarihinde siyasi, iktisadi ve
İspanya ise 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sosyal sahalarda olduğu kadar bilim ve düşünce-
ikinci derecedeki devletler derecesine düştü. de de önemli değişim ve gelişimlerin yaşandığı
bir yüzyıldı. Öncelikli olarak akıl ön plana çık-
İngiltere ile İspanya, İtalya ve İskandinavya dev- maya ve aklın sınırları keşfedilmeye çalışılmış
2 letlerindeki gelişmeleri tartışabilmek ve bu, bir asır sonra ortaya çıkacak olan “Aydın-
1648-1697 yılları arasında Avrupa’daki güç lanma” düşüncesinin temellerini oluşturmuş-
dengeleri değişirken bazı devletler ön plana tur. İnsan dikkatini doğaya yöneltmiş ve adeta
çıkmaya, bazıları ise giderek güçlerini kaybet- doğa yeniden keşfedilmeye başlanmıştır. Doğa
meye başlamıştı. Yıldızı parlayan devletlerden
kadar, insan da yeniden keşfedilmiştir. İnsanın
biri de İngiltere idi. Buna rağmen İngiltere’nin
fizikî ve ruhî özellikleri aydınlatılmaya çalışıl-
Avrupa’nın önde gelen güçlerinden biri olması
mıştır. 17. yüzyıldaki gelişmelerden biri de la-
hiç de kolay olmadı. Öncelikle ülke içinde de-
isizmin giderek yükselmesidir. Bu yüzyıldaki
mokratikleşme ve eşitlik adına kanlı mücadele-
gelişmeleri özetleyen tek bir tarif ise “düşünce-
ler verilmek zorunda kalındı. Bununla birlikle
nin dünyevîleşmesidir”. 17. yüzyılda dünya önce
dışta da bir taraftan İspanya ve Hollanda ile di-
meşrulaştırılmış, sonra anlaşılıp kavranmış ve
ğer taraftan da Fransa ile mücadele edildi.
daha sonra da ona hakim olunmuştur.
16. yüzyılda Rönesans’ın ve dolayısıyla kültürel
17. yüzyılda modern felsefenin temelleri atıldı,
canlanmanın merkezi olan İtalya, 17. yüzyılda gi-
matematikte bir patlama oldu ve klasik fizik ku-
derek nüfuzunu ve canlılığını kaybetti. Bir yüzyıl
ruldu. İngiltere’de Francis Bacon Empirizm’in,
önce Avrupa’nın en güçlü denizci devleti olan Ve-
Fransa’da René Descartes ise Rasyonalizm’in ku-
nedik giderek nüfuz alanlarını ve etkinliğini kay-
rucuları olarak bu yüzyılda öne çıktılar.
betti. Cenova merkezli Ceneviz, Avrupa’nın finans
merkezlerinden biri olmaya devam etse de artık 17. yüzyılda matematik gelişmelerinin yaşandı-
onun da siyasî arenada pek bir etkinliği kalmadı. ğı bir dönem olmuş ve önemli matematikçiler
Toskana ve Savoy ise giderek güç kaybettiler. yetişmiştir. 17. yüzyıl fizik sahasında da önemli
İskandinavya’da ise İsveç giderek Avrupa’nın buluşların yapıldığı ve büyük fizikçilerin yetiş-
en önde gelen devletlerinden biri hâline geldi. tiği bir yüzyıldı. Bu sahadaki en önemli geliş-
1648’de imzalanan Vestfalya Antlaşması İsveç’in me hiç şüphesiz klasik fiziğin kurulmasıydı. 17.
yükselişinde bir dönüm noktası oldu. Buna mu- yüzyıl fizik ve matematik kadar astronomi ve tıp
kabil İskandinavya’nın diğer önemli devleti Da- sahasında da önemli buluşların ve gelişmelerin
nimarka giderek ikinci plana düştü. olduğu bir dönemdi.
150 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Kendimizi Sınayalım
1. XIV. Louis ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi 6. Aşağıdakilerden hangisi 1686’da Fransa’ya karşı
yanlıştır? oluşturulan Augsburg İttifakı’na katılan devletlerden
a. Mutlakıyetçi bir yönetim anlayışına sahiptir. biri değildir?
b. Versay Sarayı onun zamanında inşa edilmeye a. Avusturya
başlanmıştır. b. İspanya
c. Onun döneminde merkantilist bir ekonomi an- c. Venedik
layışı sergilenmiştir. d. Hollanda
d. Parlamentoyu kuvvetlendirmiştir. e. İngiltere
e. Kendisine karşı kurulan ittifakları engellemek
için paranın gücünü kullanmaya çalışmıştır. 7. Aşağıdakilerden hangisi Fronde İsyanları’nın özel-
liklerinden biri değildir?
2. İngiltere’nin resmen cumhuriyet rejimine geçişini a. Mazarin’i hedef almışlardır.
sağlayan kişi ve tarih eşleştirmesi aşağıdakilerden han- b. Vergilere itiraz etmişlerdir.
gisinde doğru olarak verilmiştir? c. Paris’i ele geçirmişlerdir.
a. Oliver Cromwell-1649 d. Kralın otoritesini eleştirmişlerdir.
b. II. Charles-1660 e. İspanya’dan destek görmüşlerdir.
c. David Leslie-1650
d. Richard Cromwell-1660 8. Bill of Rights ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi
e. II. William-1649 doğrudur?
a. Fransa’da ilan edilmiştir.
3. Aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? b. İngiltere’de kralın otoritesini güçlendiren bir
a. Test Act, Katolik olarak devlet hizmetinde bu- bildiridir.
lunmayı engelleyen bir tasarıdır. c. İspanya’nın toprak kaybettiği bir antlaşmadır.
b. II. James tahta oturunca Katolik mezhebinden d. İngiltere’de eşitliğin ve demokrasinin gelişmesi-
Protestanlık’a geçmiştir. ni sağlayan bildiridir.
c. Hollanda Prensi III. William İngiltere’yi işgal e. Hollanda’nın ticaret hacmini arttıran düzenle-
etmesi için davet edilmiştir. melerin genel adıdır.
d. III. William eşi II. Mary ile birlikte taç giymiştir.
e. Bill of Rights, insan hakları ve ifade özgürlüğü 9. Dokuz Yıl Savaşları ile Avrupa’daki hakemlik rolü-
konusunda tarihteki en ünlü metinlerden biridir. nü kaybeden devlet aşağıdakilerden hangisidir?
a. İngiltere
4. Aşağıdaki devletlerden hangisi Fransa-Hollanda b. Fransa
mücadelesinde Fransa’ya destek verirken, Dokuz Yıl Sa- c. İspanya
vaşları sırasında bu politikasını tamamen değiştirmiştir? d. Hollanda
a. Venedik e. Rusya
b. Avusturya
c. İspanya 10. İspanya ile mücadelesi devam ederken Fransa ile
d. İngiltere ittifak antlaşması imzalayan devlet aşağıdakilerden
e. İsveç hangisidir?
a. Avusturya
5. Aşağıdaki antlaşmalardan hangisi ile Dokuz Yıl Sa- b. Prusya
vaşları son bulmuştur? c. Rusya
a. Torino Barış Antlaşması d. Portekiz
b. Ryswick Antlaşması e. İngiltere
c. Nijmegen Antlaşması
d. Augsburg Antlaşması
e. Aachen Antlaşması
6. Ünite - Güneş Kral Çağı (1648-1697) 151
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
18. yüzyılın ilk yarısında Avrupa’daki güç dengelerindeki değişimi tartışabilecek,
Avrupa’da 1700-1748 tarihleri arasındaki meydana gelen savaşları ve sonuçları-
nı değerlendirebilecek,
18. yüzyıl Avrupa tarihinin Osmanlı tarihi ile ilgisini değerlendirebileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Diplomasi • Nystad Antlaşması
• Güç Dengeleri • Aix-la-Chapelle Antlaşması
• İspanya Veraset Savaşları • Poltava Savaşı
• Lehistan Veraset Savaşları • Büyük Petro
• Avusturya Veraset Savaşları • XII. Şarl
• Utrecht Antlaşması
İçindekiler
Savaşın Başlaması
Lahey Büyük İttifakı’nın mimarlarından İngiltere Kralı III. William’ın 8 Mart
1702’deki vefatı ittifakın zayıflamasına neden olmadı, bilakis daha da güçlenme-
sini sağladı. Bu arada savaş birçok farklı cephede devam ediyordu. Savaşın ilerle-
yen yıllarında Prusya da Lahey Büyük İttifakı’na dâhil oldu. Böylece hem Prusya
bir Avrupa gücü olarak temayüz etmeye başladı hem de Prusya askeri sayesinde
Fransa daha fazla sıkıştırıldı. İttifaka katılmalar olmasına ve bu ittifakı güçlendir-
mesine rağmen, savaşın asıl malî yükünü Deniz Devletleri çekmekteydi. Özellikle
İngiltere ve Hollanda savaşın en önemli finansörleriydi ve Veraset Savaşları, bu
iki ülkeyi birbirine daha çok yakınlaştırdı. İki ülke arasında, İngiltere’nin aleyhine
olsa da, 1709’da Mania Antlaşması imzalandı.
7. Ünite - Kuzey’in Yükselişi (1697-1748) 157
Bu arada birçok cephede savaş son hızıyla devam ediyordu. Özellikle 1704’de
ittifak birlikleri Fransa’ya ağır yenilgiler yaşattılar. Müttefiklerin başarısının ar-
kasında İngiltere ile Hollanda’nın mali destekleri kadar, Prusya’nın insan gücü ve
Marlborough Dükü John Churchill ile Avusturyalı Prens Eugen’in askerî dehaları
da vardı. 1704’de süngü takılmış tüfekler ile mücehhez İngiliz-Hollanda ve Avus-
turya-Alman kuvvetleri, Fransa’yı hem doğudan hem de batıdan kuşattılar ve bü-
yük başarılar elde ettiler. 1706’da Marlborough komutasındaki İngiltere-Hollanda
ve Alman birlikleri, yaklaşık 50 bin kişilik Fransa ordusuna ağır bir darbe vurdu
ve ardından da Brüksel ve civarındaki bazı bölgeler teslim oldular. Buna mukabil
Fransa güçlü ekonomisi ve asker ihtiyacı sağlayacak nüfusu sayesinde kısa süre-
de yeniden toparlandı ve 1707’de Brüksel’i yeniden işgal etti. 1708’de Eugen ko-
mutasındaki Avusturya ordusu İtalya’daki bütün İspanyol topraklarını ele geçirdi
ve Fransa, müttefik orduları tarafından dört cephede de kuşatıldı. Başarının ar-
kasında yine Marlborough ile Prens Eugen vardı. Zira Fransa ordusu tarafından
sıkıştırılan müttefik orduları karargâhına birkaç yüz kişi ile gizlice gelen Prens
Eugen, Marlborough ile birlikte yaptıkları toplantıda savaşın kaderini değiştirecek
kararlar aldılar. Alınan en önemli karar müttefik ordularının Fransa’nın bekledi-
ğinden daha hızlı hareket ettirilmesi idi. Prens Eugen’in 1697’de Zenta Savaşı’nda
Türk ordusu karşısında başarıya götüren “beklenmeyen hızı”, 1708’de de müttefik
ordularına başarı getirdi. 11 Temmuz 1708’de Oudenaarde’de ise yaklaşık 100 bin
kişilik Fransa ordusu, Marlborough komutasındaki müttefik ordusu karşısında
ağır bir yenilgi aldı. Savaş sonunda Fransa yaklaşık dokuz bin esir ve altı bin ölü
verirken, müttefik ordularının kaybı yalnızca üç bindi.
Müttefik ordularının bir sonraki hedefi Fransa’nın tamamen işgal edilmesiydi
fakat 1708’den itibaren müttefikler arasındaki fikir ayrılıkları bunu imkânsız hale
getirdi. Zira İtalya’ya hâkim olan Avusturya, daha fazla ileri gitmek istemiyordu
ve enerjisini 1703’ten beri devam eden Macaristan isyanlarına harcamaya başla-
mıştı. Avusturya’nın savaşı daha ileri götürmek istememesi en çok İngiltere’yi zor
duruma soktu. Çünkü İngiltere’nin İspanya Veraset Savaşları’ndaki nihai hedefi
İspanya’nın tamamen işgal edilmesiydi. Buna mukabil Fransa’nın desteğini alan
V. Felibe’yi tahttan indirmek beklenildiği kadar kolay olmadı. İspanya’da Felibe
ve İngiltere’nin desteklediği Karl taraftarları arasında bir iç savaş çıktı ve bu iç sa-
vaşın galibi V. Felibe oldu. İttifak güçleri Fransa karşısında kazandıkları zaferleri
İspanya karşısında kazanamadılar ve bu durum 1709’dan itibaren barış görüşme-
lerinin başlatılmasına giden süreci başlattı.
Barış Görüşmeleri
1709’da Lahey’de başlatılan ilk barış görüşmelerinden, müttefiklerin ağır talepleri
yüzünden, olumlu bir sonuç çıkmadı ve Fransa Kralı XIV. Louis, bu şartları kabul
etmek yerine savaşa devam emri verdi. Fransa artık ya tamamen işgal edilecek ya
da şartları hafifletilmiş bir barışa müttefikleri razı etmek için askerî başarılar ka-
zanacaktı. XIV. Louis, ülkenin içinde bulunduğu zor durumu aşmak için halka şu
şekilde bir konuşma yaptı: “Karakterime ters olan bir şeyi yapmaya kendimi zor-
ladığımı söyleyebilirim. Şahsım, hatta belki onurum pahasına olsa bile vatandaş-
larımın huzurunu bir an önce sağlamak gayretindeyim. Kendimizi savunmak için
hazırlanmaktan başka bir alternatif yol göremiyorum. Bir araya gelerek kenetlen-
miş bir Fransa, askerî güçle oluşturulan tüm ordulardan daha büyüktür ve bu ha-
liyle düşmanlarını ustalıkla alt edebilecektir. Güvenliğinizi yakından ilgilendiren
bu engele karşı sizlerin yardımını talep ediyorum. Gayret ile oluşturacağımız bu
birliktelik düşmanlarımıza sömürülemeyeceğimizi öğretecektir”.
158 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
1709’da alınan kararın Fransa için oldukça ağır sonuçları oldu. Zira vergi yükü
nüfusun yüzde doksanını oluşturan köylüler üzerindeki yükü daha da arttırdı.
Kral, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik çıkmazı aşmak için yeni vergiler ihdas
etti. Bunlar da kifayetsiz kaldığından borç para alındı, piyangolar çekildi, soyluluk
belgesi satılmaya başlandı ve kâğıt para basıldı fakat bunların hiçbiri 1709 tarihi
itibariyle ülkenin içinde bulunduğu ekonomik darboğaza bir çözüm olmadı. Paris
halkı 1709’da Versay’a saldırdı ve şehirde büyük bir yağma meydana geldi. Bir
zamanlar “mutlakiyetçiliğin” sembolü olan ve “Güneş Kral” olarak bilinen XIV.
Louis aleyhinde tezahüratlar atılmaya başlandı. Sıkıntıları, 1709’daki şiddetli kış
daha da arttırdı ve şiddetli kış yüzünden Fransa’nın nüfusu 2 milyon azaldı. Kral,
halkın sıkıntılarına ortak olduğunu göstermek için saraydaki altın yemek takım-
larını sattı. Bütün zorluklara rağmen, savaşa devam etti.
Eylül 1709’da Malplaquet’de her iki taraf için de kanlı ancak neticesiz bir sa-
vaş meydana geldi. İlerleyen aylarda devam eden mücadeleler bir sonuç verme-
di ve 1710’un ilk aylarından itibaren barış görüşmeleri yeniden başlatıldı. İkinci
barış görüşmeleri de müttefikler arasındaki fikir ve çıkar ayrılıkları yüzünden
yarıda kesildi.
Barış, İngiltere’deki kabine değişikliği ile mümkün oldu. Savaşın asıl mali yü-
künü çeken İngiltere için İspanya’nın tamamen işgalinin ve desteklediği Karl’ın
İspanya tahtına geçmesinin mümkün olmadığını gören İngiltere’deki yeni kabine
1710’dan itibaren barışın yapılması için diğer müttefiklerine baskı yapmaya baş-
ladı. Ayrıca gizlice Fransa ile görüşmeler başlatıldı. İngiltere barış isteğinde ciddi
olduğunu göstermek için savaşın kaderini tayin eden ve başarıların arkasındaki
en önemli isimlerden biri olan Marlborough’u 1711 Aralık’ında görevden aldı.
İngiltere’nin barış arzusunu hızlandıran asıl önemli gelişme ise 17 Nisan 1711’de
Kutsal Roma-Cermen İmparatoru I. Joseph’in varis bırakmadan ölümü oldu. Zira
I. Joseph’in yerine kardeşi VI. Karl geçti ve böylece Avusturya artık VI. Karl’ın
İspanya kralı olarak da tanınmasında ısrar etmeye başladı. Bu ise İngiltere için
kabul edilir bir durum değildi. Avusturya’nın isteğinin kabulü hâlinde İspanya ve
Avusturya tek bir kralın hâkimiyeti altına girecekti ancak İspanya Veraset Savaş-
ları da tam da bu yüzden çıkmıştı. Bunun önünü almak isteyen İngiltere, Fransa
ile olan barış görüşmelerine hız verdi ve diğer müttefiklerin de bu barış görüşme-
lerine katılması için baskıyı arttırdı.
Utrecht Antlaşması
1712 Ocak’ına gelindiğinde İngiltere’nin arzusu ve baskılarının bir sonucu olarak
Hollanda’nın Utrecht şehrinde müttefikler ile Fransa arasında barış görüşmeleri
yeniden başladı. Görüşmeler yaklaşık bir sene sürdü ve 11 Nisan 1713’te ise İngil-
tere, Fransa, Hollanda, Savoy, İspanya ile Prusya arasında Utrecht Barışı imzalan-
dı. Antlaşmaya göre V. Felibe, İspanya ve denizaşırı imparatorluğa; İngiltere, Ce-
belitarık ve Minorka’ya; Hollanda ise Fransa hâkimiyetindeki Flanders’deki birkaç
önemli şehre hâkim olacaktı. Buna mukabil artık Hollanda bir deniz gücü olarak
caydırıcılığını kaybetmiş ve veraset savaşlarının malî yükü yüzünden ekonomisi
de iyice bozulmuştu. Ayrıca yine antlaşmaya göre V. Felibe, Fransa tahtı üzerin-
deki veraset haklarından feragat edecek; Fransa, İngiltere tahtında hak iddia eden
III. James’i iade edecekti.
Avusturya ise bir sene daha savaşa devam etti ve Mart 1714’te Fransa ile antlaş-
ma imzalamak zorunda kaldı. İngiltere tahtına Protestan kralların geçmesi kabul
edildi, Fransa ve İspanya krallıkları da daima birbirlerinden ayrı olacaklardı.
7. Ünite - Kuzey’in Yükselişi (1697-1748) 159
Utrecht Barışı’ndan sonra neden Batı Avrupa’da genel bir barış dönemi başladı?
1
RUSYA’NIN BİR AVRUPA GÜCÜ HÂLİNE GELMESİ
Petro için önemli bir tecrübe oldu. Petro, Rusya’da büyük bir askeri modernleşme
süreci başlatmış fakat bunu daha önce savaş sahalarında tecrübe etmemişti. Narva,
bunun için iyi bir fırsat oldu ama sonu hüsranla bitti. Petro’nun büyük ümit bağla-
dığı modern ordusu İsveç birlikleri karşısında tutunamadı. Savaş sonunda Rusya
büyük askeri kayıplar yanında, üst düzey komutanlarının da bir kısmını kaybet-
ti. Narva başarısından sonra XII. Şarl, Livonya’ya yürüdü ve burada ordugâhını
kurdu. İsveç kralının daha fazla ileri gitmemesi Rusya’yı mutlak bir mağlubiyetten
kurtardı. İsveç’in Narva hezimetinden sonra Rus birliklerini takip edip kesin bir
zafer kazanmak istememesinde Lehistan etkili oldu. Zira Rusya üzerine yürümesi
hâlinde Lehistan birliklerinin İsveç ordusunu arkadan kuşatma ihtimali vardı. Bu
yüzden XII. Şarl, Livonya’da ordugâh kurmayı tercih etti.
1701 yılına gelindiğinde İsveç kralı, Lehistan’ı da savaş meydanlarında yen-
mek ve ancak bundan sonra bir barış antlaşması imzalamak üzere harekete geçti.
1701 yazında Lehistan topraklarına girdi ama bu XII. Şarl için çok ciddi bir adım
oldu, zira kral 1701’de Lehistan’da kesin bir başarı elde edemedi. Daha da kötüsü
Lehistan’ın idari yapısı kralı zor duruma soktu, kral adeta Lehistan bataklığına
saplandı ve 1706’ya kadar Lehistan meselesi ile uğraşmak zorunda kaldı. 1706’da
Lehistan Kralı II. August’ü silah zoruyla tahttan indirip yerine kuklası durumun-
daki Stanislas Leszczynski’yi yeni kral olarak seçtirdi.
yakılması ve köprülerin yıkılması tayin edici olmuştu. Böylece İsveç ordusu Rus
topraklarına girdiğinde ne sığınacak bir barınak ne de yiyecek temin edebileceği
bir yerleşim yeri bulabilmiş ve açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Buna yar-
dım bekledikleri Kazakların sözlerinden dönmeleri de eklenince Rus zaferi ortaya
çıkmıştı.
Poltava zaferinden sonra Rusya, Baltık’taki hâkimiyet sahasını genişletti. Bu-
nun yanında Lehistan üzerindeki nüfuzunu arttırdı ve Şarl’ın zorla tahttan indir-
diği August’ü yeniden tahta çıkardı.
Poltava yenilgisinden sonra Osmanlı İmparatorluğu’na sığınan XII. Şarl ise,
Türk yetkililer tarafından iyi bir şekilde karşılandı ve kral, Bender’e yerleştiril-
di. Bu durum Rusya tarafından Bâbıâli’ye gönderilen bir nâme ile protesto edildi
ancak giderek güçlenen Rusya’nın bir sonraki hedefinin Osmanlı toprakları ol-
duğunu düşünen Türk yetkililer, Rus protestosunu fazla dikkate almadılar. Ay-
rıca İsveç kralının ellerinde bulunmasının Rusya’ya 1700’de imzalanan İstanbul
Antlaşması’nın şartlarını yerine getirmede baskı unsuru olacağını hesapladılar.
XII. Şarl ise Osmanlı İmparatorluğu’nu Rusya aleyhine bir savaşa teşvik etmek
üzere girişimlerde bulundu. Osmanlı İmparatorluğu, 1711’de Rusya’ya savaş ilan
etti ve Prut mevkiinde Büyük Petro, Türk ordusu tarafından köşeye sıkıştırıldı.
Nehir ve Türk ordusu arasında sıkışan ve bir tarafı da bataklık olan Rus ordu-
sunun hiçbir kurtuluş yolu yoktu. Bu yüzden Petro, Sadrazam Baltacı Mehmed
Paşa’ya barış teklifinde bulundu ve bu teklif, İsveçliler’in itirazına rağmen Türk
tarafınca kabul edildi. Temmuz 1711’de yapılan antlaşmaya göre Rusya, Karade-
niz’deki kazanımlarından vazgeçti. Ayrıca yine bu antlaşma ile Lehistan’ın serbes-
tiyetine müdahale etmeyeceğini taahhüt etti.
İsveç kralı, Prut Savaşı’ndan sonra üç yıl daha Osmanlı topraklarında kaldı
ve 1714’te biraz da zorla, İsveç’e geri dönmek zorunda kaldı. XII. Şarl, ülkesine
döndükten sonra orduyu yeniden toparlamaya ve kaybettiği yerleri geri almaya
çalıştıysa da bunda muvaffak olamadı. İsveç’in durumu Batı Avrupa’da İspanya
Veraset Savaşları’na son veren Utrecht Barışı’ndan sonra daha da zorlaştı. Zira
ticaret gemileri zarar gören İngiltere ve Hollanda, Utrecht Antlaşması’ndan sonra
dikkatlerini Kuzey İttifakları savaşlarına yönelttiler.
Demirbaş Şarl’ın Türkiye günleri için bk. Akdes Nimet Kurat, İsveç Kralı XII.
Karl’ın Türkiye’de Kalışı ve Bu Sıralarda Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul 1943.
Nystad Antlaşması
İsveç’in her geçen gün biraz daha kan kaybetmesi Kuzey İttifakı’nda çatlakların
oluşmasına ve bölünmelere neden oldu. Rusya ve Prusya ayrı bir grup, Danimar-
ka ve Hanover ayrı bir grup oluşturdu. Böylece Kuzey İttifakı, 1716’da ortadan
kalktı ve İsveç mirası üzerinde güç mücadelesi verilmeye başlandı. Bu mücadele-
de İngiltere ve Hollanda, Rusya’nın Baltık Denizi’nde aşırı güçlenmesi yüzünden
karşı bloğa destek verdi ve 1716’dan itibaren Kuzey Savaşı artık Avrupa’nın gene-
line yayıldı.
Bu durum İsveç Kralı XII. Şarl’ın elini güçlendirdi ve bir süre daha hayat-
ta kalmasını sağladı. Orduyu yeniden toparlayan Şarl, 1718’de Danimarka
hâkimiyetindeki Norveç’e saldırdı fakat bu saldırı onun sonunu getirdi. Aralık
1718’deki Frederiksheld Kuşatması’nda başından vurularak öldürüldü.
XII. Şarl öldürülmesine rağmen Kuzey Savaşı sona ermedi ve giderek daha
farklı bir boyut kazanmaya başladı. 5 Ocak 1719’da İngiltere’nin gayretleri sonucu
7. Ünite - Kuzey’in Yükselişi (1697-1748) 163
Duma: Rusya’da asillerin Avrupalılarla yaptığı konuşmalar daha da körükledi. 1688’e gelindiğinde Petro, ar-
yüksek kesimlerinden
oluşan, bazı yaptırım ve yargı tık dumaya katılmaya ve siyasi gelişmelere dair görüşlerini açıkça dile getirmeye
işlevlerine sahip danışma başladı. Bu arada askeri stratejiye merak duymaya başladı.
meclisine verilen addır. 1689’da Petro’dan tamamen kurtulmak isteyen Sofiya ve yandaşlarının hazır-
ladığı komplo, hayata geçmeden bir şekilde Petro’ya haber verildi ve Petro, bu
durumu lehine çevirmeyi bildi. Sofiya’nın naipliğine son verildi ve Moskova’daki
Novodeviçiy Manastırı’na kapatıldı. Böylece Petro’nun tahtı üzerindeki gölge de
kalktı. Petro’nun en büyük rakibi ve hayatına kasteden Sofiya’yı bu kadar kolay
ortadan kaldırmasının en önemli sebebi Sofiya ve en büyük destekçisi Golitsin’in
Kırım’a yönelik savaşta başarısız olmalarıydı. Golitsin komutasındaki Rus ordu-
su, 1689’da Kırım’ı kuşatmış, ancak 30 Mayıs 1689’da Selim Giray komutasındaki
Tatarlar karşısında başarısız olmuştu. Bu başarısızlık, ülkede Sofiya’nın itibarını
zedelemiş ve Petro’nun mutlak iktidarına giden süreci hızlandırmıştı.
Petro, 1697’de 270 kişilik bir toplulukla kendisini Topçu Petr Mihaylov adıy-
la gizleyerek Avrupa’ya gitti. Bu yolculuğun asıl amacı Osmanlı İmparatorluğu
aleyhinde bir kampanya başlatmaktı, ancak bunun mümkün olmadığı görüldü
ve Rus çarı bunu merak ettiği Avrupa medeniyetini bir keşif turuna dönderdi.
Almanya’yı, Hollanda’yı gezdi. Amsterdam ve Zaandam tersanelerinde birkaç ay
kaldı. Bir işçi gibi çalışarak Königsberg’de topçuluk, Amsterdam’da marangozluk
ve Londra’da gemi inşası eğitimi aldı. Avrupa’da kaldığı sürece gördüğü herşeyi
inceledi. Örnek modeller hazırlattı.
Petro’dan önce düzenli bir Rus ordusu yoktu. Soyluların beslediği askerler, Ka-
zaklar, strelitzler ve ordunun yarısını meydana getiren yabancı paralı askerler Rus
ordusunu oluşturuyordu. Petro’nun modernleşme çabasında en büyük pay askeri
reformlara ayrıldı. Bu da gayet doğaldı, zira 36 sene süren hükümdarlık yıllarının
23 senesi Türkler ve İsveç ile girdiği uzun savaşlarla geçti ve bu durum onu önce-
likli olarak askeri yapıyı modernleştirmeye zorladı. Bu minvalde askerliği zorunlu
hâle getirdi ve Rusya’nın ilk millî ordusu onun zamanında kuruldu. Böylece paralı
askerlere olan ihtiyacın ortadan kalkmasını sağladı. Ateşli silahların kullanılmasını
yaygınlaştırdı, askeri eğitime önem verdi. Kara ordusunda ve donanmada ağır si-
lahları kullanacak insanların eğitimi için akademiler kurdu. Daha önce Rusya’nın
Baltık Denizi’nde ve Karadeniz’de limanı olmadığı için donanması da yoktu. İlk
Rus donanmasını kurdu ve ülkesinin denizlerde de bir güç olarak boy göstermesini
sağladı. 1725’e gelindiğinde Rusya’nın artık 50 savaş gemisi ve 400 kadırgası vardı
ve bu, ülkeyi en azından Baltık Denizi’nde söz sahibi yaptı. Osmanlı İmparatorlu-
ğu’ndaki yeniçerilere benzeyen ve yapılacak işleri engelleyen strelitzleri yok etti.
Petro’nun iktidarının ilk yılları Rusya’nın ekonomik açıdan en geri olduğu dö-
neme rastlamıştı. Bu durumu düzeltmek için geniş çaplı bir reform hareketi baş-
lattı. Kentlerin gelişmesini sağlamak için tüccar ve zanaatkârlara kendi belediyele-
rini kurma imkânı sağladı ancak Batılı temelli belediye teşkilatlanması kısa sürede
problemlerle karşılaştı. Zira siyasi katılım ve idari özerklik gibi kavramlara uzak
Rus toplumunda bunların kabullenilmesi zaman gerektiriyordu. Savaşı finanse et-
mek için Petro bir dizi ekonomik yeniliğe de imza attı. Bu minvalde lonca sistemini
geliştirdi, sanayinin gelişmesine ve millileşmesine çalıştı. Ondan önce Rusya’da sa-
nayi fazla gelişmemişti ve olanlar da yabancılar tarafından işletiliyordu. En önemli
sanayi sektörlerini devlet tekeline alan Petro, sübvansiyonlarla yeni sektörlerin de
doğmasını sağladı. Tahta çıktığında 21 olan mal çeşidi öldüğünde 200’e çıkmıştı.
Buna mukabil Petro döneminde başlatılan sanayi hamlesi halefleri tarafından aynı
ölçüde devam ettirilemedi ve Rusya, giderek Batının gerisinde kaldı. Çünkü Petro
7. Ünite - Kuzey’in Yükselişi (1697-1748) 165
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bk. Paul Bushkovitch, Büyük Petro, çev. Berna Akkı-
yal, İstanbul 2012.
Petro’nun reformları daha çok hangi alanda olmuştur ve bunun sebepleri nelerdir?
2
Rusya’nın Doğuda Güçlenmesi
Batı Avrupa’da İngiltere ve Fransa’nın başını çektiği bir ittifak sistemi kurulmaya
çalışılırken Büyük Petro idaresindeki Rusya ise giderek dikkatini İran’a yoğunlaştır-
mıştı. Bu durum İngiltere tarafından da teşvik edildi. Zira Baltık Denizi’nde güçle-
necek bir Rusya, İngiltere’nin çıkarları aleyhine olacaktı. Bunun önünü almak için
İngiltere 10 Ekim 1723’te Prusya Kralı I. Friedrich ile Charlottenburg Antlaşması’nı
imzaladı. Fakat Rusya, 1722’de dikkatini Baltık’a değil İran’a yöneltmişti.
Mahmud Afgan, 1722’de İran’daki Safevî hanedanına son verdi ve İran bir iç
savaşa sürüklendi. Taht mücadelesini kaybeden II. Tahmasb’ın Rusya’ya sığınması
İran’daki mücadeleye farklı boyutlar kazandırdı. Petro, Lezgilerin Rus tüccarlarına
saldırdığı bahanesiyle Derbend üzerine yürüdü ve fazla bir direnişle karşılaşma-
dan şehri ele geçirdi. Daha sonra ise Bakü üzerine yürümeye başladı. Rus birlik-
lerinin Bakü’ye yönelmeleri üzerine savaşa Osmanlı İmparatorluğu da müdahil
olmak zorunda kaldı. Petro’ya bir elçi gönderildi ve Bakü’ye saldırması hâlinde
bunun savaş sebebi sayılacağı bildirildi. Türk tehdidi karşısında Petro, geri adım
attı fakat Kafkaslar’daki güç mücadelesi devam etti.
Rusya’nın Şirvan’a ilerlemesi ve Reşt Şehri’ni muhasara etmesi üzerine Osman-
lı-Rusya ilişkileri yeniden gerildi. Bâbıâli’nin savaş ilan edeceği şayiaları dolaşmaya
başladı. Bunun üzerine bir Osmanlı-Rusya savaşını çıkarlarına ters gören Fransa
araya girdi ve iki ülkenin 24 Haziran 1724’te İstanbul Antlaşması’nı imzalamasını
sağladı. Bu antlaşma ile Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya, İran’ın bir kısım toprak-
larını aralarında taksim ettiler. Antlaşma, Rusya’nın Hazar Denizi kıyılarına ulaş-
masını sağladı ve Rusya, İran ipek ticaretinin kuzey pazarını kontrolü altına aldı.
166 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bk. M. Sadık Bilge, Osmanlı Devleti ve Kafkasya,
İstanbul 2005.
İngiltere ve Fransa, Viyana İttifakı’na karşı bir ittifak oluşturmak üzere hare-
kete geçtiler. Bunun için Prusya, Hanover ve Hollanda ile görüşmeler yapıldı ve 3
Eylül 1725’te Hanover İttifakı kuruldu. Bu ittifakın temel amacı Rusya ve İspanya-
Avusturya tehlikesini bertaraf etmekti. Buna mukabil Hanover İttifakı, İspanya ve
Avusturya üzerinde tam tersi bir etkide bulundu. İspanya ve Avusturya, 5 Kasım
1725’te saldırı ve savunma antlaşması imzaladılar ve askeri hazırlıklara başladılar.
Bu yüzden Avrupa yeni bir savaşa doğru sürükleniyordu.
Avusturya, Hanover İttifakı’na karşı bir ittifak kurmak üzere harekete geçti ve ilk
olarak İngiltere’nin baskılarından bunalan Rusya ile irtibat kurdu. Nihayet Ağustos
1725’te Avusturya ile Rusya arasında savunma ittifakı imzalandı. Avusturya-Rusya it-
tifakından sonra Prusya da Ekim 1726’da Avusturya ile Wusterhausen Antlaşması’nı
imzaladı. Bu ittifakla Hanover İttifakı giderek kan kaybetmeye başladı.
Avusturya’nın öncülük ettiği ittifakın giderek güç kazanması üzerine İngiltere,
donanmasını Baltık Denizi’ne gönderdi ve Rusya ile Prusya’ya gözdağı vermeye
çalıştı. Bu hamle başarılı da oldu ve Rusya, daha ileri gitmekten çekindi. Hanover
İttifakı, Doğu Avrupa’da elini güçlendirmek ve Avusturya-Prusya-Rusya ittifakına
karşı denge oluşturmak için İsveç ve Danimarka’yı da saflarına katmayı başardı.
Artık doğu ve batı ittifakları dengelenmiş gibiydi. 1727’nin ilk aylarına gelindiğin-
de bütün Avrupa genel bir savaşa girecek gibiydi. Fransa, ordusunu arttırırken İn-
giltere de donanmasını güçlendirdi. Avusturya bloğu da askeri hazırlıklara başladı
ancak Mayıs 1727’de Avrupa’daki dengeler tekrar değişti. Zira Avusturya, Fransa
ile 31 Mayıs 1727’de Paris ön antlaşmasını kabul etmişti. Bu gelişme, savaş hazır-
lıklarına son verilmesine neden oldu. Artık Avrupa’daki ittifaklar bir kez daha alt
üst olmuş ve dengeler bozulmuştu.
Paris Antlaşması’ndan hemen sonra İngiltere-İspanya savaşı sonlandırıldı.
Daha da önemlisi İngiltere, artık Rusya’yı Baltık Denizi’nde bir rakip olarak değil
ortak olarak görmeye başladı. İngiltere-Fransa arasındaki diplomatik işbirliğine
son veren en önemli gelişme ise 16 Mart 1731’de İngiltere ile Avusturya arasında
İkinci Viyana Antlaşması’nın imzalanmasıydı. İspanya’nın da 1731 Temmuz’unda
bu ittifaka katılması Fransa’nın elini giderek zayıflattı ve İngiltere-Fransa işbirliği
artık tamamen hükümsüz kaldı.
Lehistan gibi Doğu ile Batı arasında stratejik öneme haiz bir ülkenin kralının kim
olacağı tartışmaları doğal olarak komşuları başta olmak üzere diğer devletleri de
yakından ilgilendiriyordu. Bunun için seçimlere dışarıdan müdahale kaçınılmaz
hâle geliyordu.
Bu konuda Avusturya, Rusya, Prusya Portekizli Emmanuel’i; Fransa ise XV.
Louis’in kayınpederi olan Lehistan asıllı Stanislas Leszczynski’yi desteklemeye
başladı. Avusturya, Rusya ve Prusya’nın birlikte destekledikleri Emmanuel’in kral
seçilmesi, Lehistan asıllı olmadığı için düşük bir ihtimaldi.
Lehistan Kralı II. August’ün, 1 Şubat 1733’te ölümü ve Lehistan’ın yeni kralı-
nın kim olacağı tartışmaları Avrupa’da yeni mücadelenin kapısını araladı. 12 Ey-
lül 1733 dietinde beklenildiği üzere Leszczynski, Fransa’nın da destek vermesiyle
Lehistan’ın yeni kralı olarak seçildi. Fakat bu durum özellikle Rusya ve Avusturya
için kabul edilir bir durum değildi. Zira Leszczynski’nin Lehistan kralı olarak de-
vam etmesi hâlinde ülkenin Fransa nüfuzu altına gireceği açıktı. Bunun üzerine
Rus ordusu Lehistan’a girdi ve Leszczynski’yi Danzing’e kaçmaya zorladı. Ayrıca
Rus askerlerinin silahlarının gölgesinde yeni bir diet toplandı ve III. August, 5
Ekim 1733’de Lehistan’ın yeni kralı seçildi. Rusya’nın bir oldu bittiye getirerek III.
August’ü kral seçtirmesi ve bunun için diet üyelerine baskı yapması Fransa’nın
tepkisine neden oldu.
Bu arada Danzing’e kaçan Leszczynski mücadeleden vazgeçmedi. Kendisini
takip eden Rus birliklerine direndi ve Danzing’de iyi bir savunma sistemi kurdu.
Burada bütün saldırı ve baskılara rağmen 135 gün direndi. Bu süre zarfında Rusya
tam 8 bin askerini kaybetti. 135 gün sonra ise artık destek bulma ümidi kalmayan
Leszczynski, gizlice Danzing’den kaçmayı başardı.
Leszczynski’nin Rus birliklerine direndiği aylarda Fransa da, bu gelişmeye kar-
şılık askerî ve diplomatik bir mücadeleye başlamaya karar verdi. Bunun için de
girişimlere başladı. Öncelikli hedefi Lehistan konusunda Rusya’ya destek veren
Avusturya’ya savaş ilan etmekti.
Lehistan’daki gelişmelerin önemli bir tarafı da Osmanlı İmparatorluğu idi.
Zira Bâbıâli, Lehistan seçimlerinin “liberium veto”, yani bağımsız bir şekilde ya-
pılmasından Karlofça Antlaşması’na göre sorumluydu. Rusya’nın yaklaşık 50 bin
kişilik bir orduyu Lehistan’a sokması ve fiilen ülkenin başkenti Varşova’yı abluka
altına alması Bâbıâli tarafından protesto edildi ve Rus yetkililerden bu duruma
dair bir açıklama talep edildi. Rusya’dan gelen cevapta ise, Fransa’nın ülkedeki
müdahalesini önlemek ve Leszczynski’nin sebep olduğu kaosu sonlandırmak üze-
re Lehistan’a asker sevkedildiği ve bunun da antlaşmalara göre en doğal hakları
olduğu belirtildi.
Rusya’nın bu savunmasına rağmen İstanbul’daki Fransa Elçisi Villeneuve, Os-
manlı devlet ricalini Rusya ve Avusturya’ya savaş ilan edilmesi hususunda kışkırt-
maktaydı. Villeneuve’nün en büyük destekçisi de Humbaracı Ahmed Paşa olarak
bilinen Kont Bonnevale’di. İkili, Bâbıâli’ye, Rusya’ya ve Avusturya’ya savaş ilan
edilmesi hâlinde Fransa’nın İtalya üzerinden Bosna’ya 50 bin asker sevkedeceğini
ve mali destek vereceğini taahhüt ediyorlardı. Bütün bu tekliflere rağmen Osman-
lı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu şartlar henüz böyle bir savaşı ilan etmeye
imkân tanımıyordu. Zira henüz İran savaşı devam etmekteydi. Daha da önemlisi
1730’daki Patrona İsyanı’nın izleri henüz silinmemişti.
Fransa, İstanbul’un yanında özellikle İtalyan devletleriyle de görüşmeler yürü-
tüyordu. İtalyan devletçiklerinin en önemlilerinden Savoy ile 1733 Eylül’ünde bir
antlaşma imzaladı. Bu antlaşmaya göre Fransa, Savoy’a Milano’yu Avusturya’dan
almak için 40 bin asker göndereceğini taahhüt etti.
170 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
İttifak Arayışları
Birinci Family Compact, Fransa’nın Avrupa kıtasındaki gücünü tahkim etti. İs-
panya orduları, Sicilya ve Napoli’yi ele geçirdi. Böylece Lehistan Veraset Savaş-
ları, giderek bir Avrupa savaşına dönüştü. Buna mukabil Fransa, savaşın Doğu
Avrupa’yı da kapsamasından ve daha da büyümesinden endişe etmekteydi. Zira
bu, ülkeyi hem ekonomik hem de askeri olarak zora sokabilirdi. Bu yüzden Le-
histan’daki taht müdahalesine doğrudan asker sevkederek destek vermekten im-
tina etti. Ayrıca İngiltere ile de temasa geçti ve Londra’nın savaşa müdahil olma-
sını engelleyecek tavizler verdi. Bu tavizler etkili oldu ve İngiltere, İkinci Viyana
Antlaşması’na rağmen Avusturya’ya askeri destek vermeyeceğini ilan etti. Rusya
da Lehistan’da meşgul olduğundan Fransa, Savoy ve İspanya ittifakı karşısında
Avusturya yalnız kaldı. Bu durum 1734’ün son aylarına kadar devam etti.
İngiltere, Avusturya ve Rusya’nın içinde bulunduğu zor durumu ganimet bildi
ve Rusya ile bir ticaret antlaşması imzalayabileceğini ilan etti. Bu teklif, Rusya
tarafından kabul edildi. Zira Rusya, bu antlaşmayı kullanarak İngiltere’yi Lehistan
Veraset Savaşları’nın içine çekmek istiyordu. Nihayet 1734 Aralık’ında İngiltere-
Rusya Ticaret Antlaşması imzalandı.
1735’e gelindiğinde Avusturya, içinde bulunduğu zor durumdan kurtulmak
adına Fransa’ya barış antlaşması teklif etti. Fransa, savaşın devam etmesinin aley-
hine olacağını ve İngiltere ile Rusya’nın da Avusturya’ya destek verebilme ihtimali-
nin bulunduğunu gözönünde bulundurarak Viyana’nın teklifini kabul etti. 5 Ekim
1735’te bir ön antlaşma imzalandı. Nihayet 1736 Şubat’ında İspanya ve Savoy’un
kabul ettiği Üçüncü Viyana Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmadan en kârlı çı-
kan devlet hiç kuşkusuz Fransa oldu. İspanya Veraset Savaşları’nda İngiltere’ye
kaptırdığı Avrupa’nın hakemliği rolünü yeniden kazandı ve Avrupa bir kez daha
Fransa’nın yükselişine şahit oldu ancak bu yükseliş, Avrupa’da daha büyük savaş-
ların da kapısını aralayacaktı. Toprak kazançları da cabasıydı. Antlaşmadan kârlı
çıkan bir diğer devlet de Rusya idi. Zira Viyana Antlaşması ile III. August’ün Le-
histan krallığı tanındı. Bu da Lehistan üzerindeki Rus nüfuzunun tescillenmesi,
kabul edilmesi demekti.
Özet
18. yüzyılın ilk yarısındaki Avrupa’daki güç den- Veraset Savaşları, kıtada savaş ateşini yeniden
1 gelerindeki değişimi tartışabilmek yaktı. 1740’da başlayıp 1748’e kadar devam eden
17. yüzyıl Avrupa’da Fransa’nın bir numaralı güç Avusturya Veraset Savaşları da Avrupa devletle-
hâline geldiği bir yüzyıl oldu. Buna rağmen yüz- rinin büyük bir kısmının savaşa tutuşmasına se-
yılın sonlarına doğru ve özellikle 1702’de baş- bep oldu.
layan İspanya Veraset Savaşları, Fransa’nın bu
üstünlüğünün giderek zayıflamasına sebep oldu. 18. yüzyıl Avrupa tarihinin Osmanlı tarihi ile ilgi-
Buna mukabil 18. yüzyılda Doğu Avrupa’daki iki 3 sini değerlendirebilmek.
devlet giderek ön plana çıkmaya başladı. Bunlar Avrupa tarihi, Osmanlı tarihi anlaşılamadan ve
Büyük Petro’nun Rusyası ile Büyük Friedrich’in Osmanlı tarihi dikkate alınmadan tam manasıy-
Prusyası idi. Avrupa’daki güç dengelerindeki la yazılamaz. Aynı durum Osmanlı tarihi için de
değişim, bir taraftan savaşların ana sebeplerini vakidir. Zira hem Avrupa devletleri hem de Os-
oluştururken, diğer taraftan da geçici barışların manlı İmparatorluğu, karşı taraftaki değişim ve
imzalanmasını sağladı. Avrupa’daki güç müca- gelişmelerden etkilenmiş, bu gelişim ve değişim-
delesinde 1730’lara kadar İngiltere ve Fransa leri tetiklemiştir. 18. yüzyıl Avrupa tarihi de ben-
başı çekti. Bu iki devlet bazen rakip oldular ve zer bir özellik arz eder. Örneğin Avusturya’nın
ittifakların oluşmasını sağladılar, bazen de karşı 1683-1699 tarihleri arasındaki Türkler ile olan
gruplarda mücadele ederek Avrupa’nın bir kıta mücadelelerinde elde ettiği başarılar dikkate
savaşına sürüklenmesine neden oldular. İspanya alınmadan, Viyana hükümetinin neden İngilte-
ise bir önceki yüzyıla nazaran artık ikinci sınıf re ve Fransa arasında imzalanan Birinci Taksim
bir devlet mesabesinde idi. Avusturya, özellikle Antlaşması’na daha sesi gür bir şekilde itiraz
Türkler karşısında kazandığı zaferlerle kendini ettiği tam olarak anlaşılamaz. Yine 1700-1721
toparlarken 18. yüzyıl itibariyle asla Avrupa’nın Kuzey Savaşı, Osmanlı faktörü gözönünde bu-
bir numaralı gücü hâline gelemedi. lundurulmadan yorumlanamaz. Zira Petro, İs-
veç üzerine ancak Osmanlı İmparatorluğu ile
Avrupa’da 1700-1748 tarihleri arasındaki meydana 1700’de İstanbul Antlaşması’nı imzaladıktan
2 gelen savaşları ve sonuçlarını değerlendirebilmek sonra yönelebilmiştir. 1718 Pasarofça Antlaş-
Avrupa, 18. yüzyıla 1702’de başlayan İspanya ması dikkate alınmadan, Avusturya’nın Kuzey
Veraset Savaşları ile girdi ve bu savaş kısa sürede Savaşı’ndaki hareketleri tetkik edilemez. Zaten
kıtanın büyük bir kısmına yayıldı. İspanya Vera- Lehistan Veraset Savaşları’nın en önemli tarafı
set Savaşları, 1714’te imzalanan Utrecht Barışı ile Osmanlı İmparatorluğu’dur. İspanya-İngilte-
sona erdi fakat bu barış, sorunların geçici bir süre re, İngiltere-Fransa mücadeleleri de Bâbıâli’nin
tehir edilmesinden başka bir şey değildi. Batı hamleleri ortaya konulduğu zaman tam olarak
Avrupa, İspanya toprakları için mücadele eder- anlaşılır olmaktadır.
ken Doğu Avrupa’da da başka bir savaş devam
ediyordu. 1700’de başlayıp 1721’e kadar devam
eden ve Kuzey Savaşları denen savaşlar, sonuçları
itibariyle en az İspanya Veraset Savaşları kadar
önemliydi. Zira bu uzun savaş sonunda 17. yüz-
yılın Avrupa’sının en güçlü askeri devletlerinden
İsveç, artık ikinci sınıf bir devlet durumuna dü-
şerken Rusya giderek bir Avrupa gücü hâline gel-
di. Avrupa’da 1730’lara kadar geçici bir sükûnet
dönemi yaşandı fakat 1 Şubat 1733’te Lehistan
Kralı II. August’ün vefatı ile başlayan Lehistan
176 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Kendimizi Sınayalım
1. İspanya Veraset Savaşları aşağıdaki devletlerden 6. 1715’ten itibaren artmaya başlayan İngiltere-Fran-
hangisinin Avrupa hâkimiyetini zayıflatmıştır? sa işbirliği aşağıdaki antlaşmalardan hangisinin imza-
a. Avusturya lanmasından sonra kesin olarak sona erdi?
b. Fransa a. 16 Mart 1731 İkinci Viyana Antlaşması
c. İngiltere b. Ekim 1726 Wusterhausen Antlaşması
d. Rusya c. 5 Kasım 1725 Saldırı ve Savunma Antlaşması
e. İspanya d. 24 Haziran 1721 İstanbul Antlaşması
e. 21 Temmuz 1718 Pasarofça Antlaşması
2. Kuzey Savaşları (1700-1721) ile artık kesin olarak
bir Avrupa gücü hâline gelen devlet aşağıdakilerden 7. 1731 İkinci Viyana Antlaşması ile oluşan blokta
hangisidir? aşağıdaki devletlerden hangisi yer almaz?
a. İsveç a. İngiltere
b. Avusturya b. Avusturya
c. Prusya c. Fransa
d. Rusya d. Rusya
e. Fransa e. Prusya
3. İngiltere liderliğinde kurulan Viyana İttifakı aşağı- 8. İspanya Veraset Savaşları’ndan beri süregelen İs-
daki devletlerden hangisinin güçlenmesini engelleme- panya-Fransa rekabeti aşağıdaki antlaşmalardan han-
yi hedeflemiştir? gisi ile işbirliğine dönmüştür?
a. Rusya a. Haziran 1699 İkinci Taksim Antlaşması
b. İsveç b. 7 Eylül 1701 Lahey Büyük İttifakı
c. Fransa c. 7 Kasım 1733 Birinci Family Compact
d. Prusya d. 11 Nisan 1713 Utrech Barışı
e. Lehistan e. 1721 Nystad Barışı
4. Büyük Petro daha çok aşağıdaki alanlardan hangi- 9. Jenkins’in Kulağı Savaşı aşağıdaki devletlerden
sinde reform yapmıştır? hangisi arasında olmuştur?
a. Ekonomik a. Rusya-Avusturya
b. Hukuki b. Avusturya-Fransa
c. İdari c. Fransa-Rusya
d. Askeri d. İngiltere-Hollanda
e. Sosyal e. İspanya-İngiltere
5. Hanover İttifakı aşağıdaki devletlerden hangisi 10. Avusturya Veraset Savaşları’nda, Avusturya aşağı-
aleyhine kurulmuştur? daki devletlerden hangisi ile savaşmamıştır?
a. Prusya a. Prusya
b. Rusya b. İngiltere
c. Fransa c. Rusya
d. İngiltere d. İspanya
e. Hollanda e. Fransa
7. Ünite - Kuzey’in Yükselişi (1697-1748) 177
Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 3 Bainville, Jacques (1938), Fransa Tarihi, I, ter. Hüseyin
Lehistan Kralı II. August, 1 Şubat 1733’de vefat ettik- Cahid Yalçın, İstanbul.
ten sonra gelişen olaylar 1715’ten itibaren İngiltere ile Dünya Savaş Tarihi (2011), II, çev. Özgür Kolçak, İs-
Fransa’nın oluşturmaya çalıştığı ittifaklar sistemini al- tanbul.
tüst etti. Avusturya, Rusya ve Prusya bir grup oluştu- Gelişim-Hachette Türk ve Dünya Tarihi Ansiklopedisi,
rurken, Fransa da buna karşılık İsveç, Danimarka ve IV, (1985), çev. Tahsin Yücel, İstanbul.
Osmanlı İmparatorluğu’nun dâhil olacağı bir ittifak Gelişim-Hachette Türk ve Dünya Tarihi Ansiklopedisi
kurmak için çabaladı. (1985), V, çev. Cemal Bali-Erdim Öztokat-Osman
Senemoğlu, İstanbul.
Sıra Sizde 4 Hosking, Geofrey (2011), Rusya ve Ruslar Erken Dö-
Avusturya Veraset Savaşları, Prusya’nın bir Avrupa nemden 21. Yüzyıla, çev. Kezban Acar, İstanbul.
gücü olmaya başladığını gösterdi. Bunu engellemek Fulbrook, Mary (2011), Almanya’nın Kısa Tarihi, çev.
için Rusya, Avusturya ile 1746’da ittifak antlaşması Sabri Gürses, İstanbul.
imzaladı. Savaşın bir diğer önemli sonucu da İngiltere- “İspanya Veraset Savaşları”, Ana Britannica Genel Kül-
Fransa mücadelesinin artık kıta Avrupası’ndan ziyade tür Ansiklopedisi, XII, 73.
sömürgelerde devam edeceğini ortaya koymasıydı. Kennedy, Paul (1990), Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çö-
küşleri, çev. Birtane Karankaçı, Ankara.
Kurat, Akdes Nimet (1999), Başlangıçtan 1917’ye Ka-
dar Rusya Tarihi, Ankara.
Lee, Stephen J. (2009), Avrupa Tarihinden Kesitler
1494-1789, çev. Ertürk Demirel, Ankara.
McKay, Derek - Scott, H.M. (2011), Büyük Devletlerin
Yükselişi 1648-1815, çev. Eşref Bengi Özbilen, İstan-
bul.
Medeniyet Tarihi,1974 III, İstanbul.
Ponting, Clive (2011), Yeni Bir Bakış Açısıyla Dünya
Tarihi, çev. Eşref Bengi Özbilen, İstanbul.
Price, Roger (2012), Fransa’nın Kısa Tarihi, çev. Özkan
Akpınar, İstanbul 2012.
Riasanovky, Nicholas V. - Steinberg, Mark D. (2011),
Başlangıçtan Günümüze Rusya Tarihi, çev. Figen
Dereli, İstanbul.
Weir, William (2009), Dünyayı Değiştiren 50 Savaş, çev.
M. Mesut Usta - Emine Demirtaş, İstanbul.
Wiesner - Hanks, Merry E. (2009), Erken Modern Dö-
nemde Avrupa 1450 - 1789, çev. Hamit Çalışkan,
İstanbul.
8
ORTAÇAĞ-YENİÇAĞ AVRUPA TARİHİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
1748-1789 tarihleri arasında Avrupa’ya etki etmiş olan önemli siyasî ve askerî
gelişmeleri açıklayabilecek,
Sanayi Devrimi’ne giden süreçte 18. yüzyıl Avrupası’ndaki sanayi hamlelerini
ve bunların özelliklerini açıklayabilecek,
Aydınlanma Yüzyılı’nın genel hatlarıyla özelliklerini değerlendirebileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Diplomasi • Montesquieu • Tarım
• Güç dengeleri • Voltaire • Sanayileşme
• Yedi Yıl Savaşları • Diderot • Aydınlanma Yüzyılı
• Prusya • Encyclopédie • II. Friedrich
• Lehistan • Nüfus • II. Katerina
İçindekiler
Fransa ve İngiltere
Bu barış döneminde Fransa ekonomisini selamete çıkaracak tedbirler aldı. Buna
karşılık askerî tedbirler almaktan ve hazırlıklar yapmaktan da geri durmadı. Zira
sömürgelerdeki en büyük rakibi İngiltere ile muhtemel bir savaşta hazırlıksız ya-
kalanmak istemiyordu. Bunun için de özellikle donanmasını güçlendirmeye yö-
nelik adımlar attı.
Fransa, yukarıda anlattığımız faaliyetler yanında giderek aleyhine dönmeye
başlayan Avrupa’daki diplomatik dengeleri de yeniden inşa etmeye yönelik giri-
şimlerde bulundu. Zira Avusturya Veraset Savaşları’ndan sonra İngiltere, hem
ticarî olarak etkisini arttırmak hem de Fransa’yı doğudan siyasî olarak kuşatmak
için Rusya ile diplomatik münasebetler kurmaya başlamıştır. Fransa, aleyhine ola-
cak bu yakınlaşmayı engellemek, bu mümkün olmazsa da dengelemek adına karşı
bir ittifak sistemi kurmaya çalıştı. Fransa’nın kurmak istediği ittifakta Lehistan,
İsveç, Prusya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yer alması planlanıyordu. Bu ittifak
kurulduğu takdirde hem Rusya etrafında bir düşman hattı oluşturulacak hem de
Rusya’nın İngiltere ile irtibatı kesilmiş olacaktı. Ancak Fransa’nın hedeflediği bu
ittifakı kurmak hiç de kolay değildi. Bunun önündeki en büyük engel Fransa’nın
Doğu Avrupa’daki nüfuzunun önceki dönemlere göre daha az olmasıydı. Ayrıca
Prusya Kralı II. Friedrich, Fransa ile bir ittifaka dâhil olarak Rusya’yı karşısına
almaktan çekiniyordu. Osmanlı İmparatorluğu ise 1739 Belgrad Antlaşması’ndan
itibaren dış politikada “barış siyaseti” takip ettiği için Rusya aleyhine olacak bir
ittifakın parçası olmak istemiyordu.
182 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Rusya
1748-1755 tarihleri arasında Rusya’da ise yeni bir dönem başladı. Büyük Petro’nun
iktidar yıllarında başlatılan ve Çariçe Anna (1730-1740) döneminde devam etti-
rilen reformlar 1741’de çariçe ilan edilen Elizabeth’in saltanatı devrinde giderek
terkedildi. Özellikle devlet kademelerindeki Alman etkisi kırılmaya ve bunun ye-
rine yeniden Ruslar ikame edilmeye çalışıldı. Elizabeth, Anna devrinde kurulan
nazırlar heyetini kaldırdı ve onun yerine Ruslar’dan oluşan senatoyu kurdu. Çari-
çe Elizabeth’in hükümdarlık yılları Rusya’da ekonomik bir canlanmaya da sahne
oldu. Çariçe, ülkedeki iç gümrükleri kaldırarak ticareti canlandırdı. Kömür ihracı
arttı. Bu tedbirler sayesinde ekonomisi güçlenen Rusya’nın nüfusundaki artış da
ülkenin elini güçlendirdi. Nüfus artışı, 1756’da başlayacak Yedi Yıl Savaşları’nda
ülkenin asker temininde zorluk yaşamamasını sağladı. Çariçe Elizabeth döne-
minde Rus eğitim tarihinde de önemli adımlar atıldı ve ülkenin ilk üniversitesi
1755’te Moskova’da kuruldu.
Çariçe Elizabeth dönemi Rusya’da diplomatik bir hareketliliğe de sahne oldu.
Özellikle Fransa’ya yakın bir politika takip eden Prusya’yı dengelemek adına İn-
giltere, Rusya ile bir ittifak kurmak üzere diplomatik temaslara başladı. Rusya,
İngiltere’nin bu talebini avantaja çevirmek için ağır ekonomik isteklerde bulundu.
Buna rağmen Rus devlet adamları Fransa ve İngiltere yanlıları olmak üzere iki
hizbe bölünmüşlerdi. Bestuzhev, ülkenin selametini İngiltere’ye yaklaşmakta gö-
rürken, en önde gelen rakibi Vorontsov ise Fransa’ya yakın bir dış politika takip
edilmesini savunuyordu.
Avusturya ve Prusya
1748’den itibaren artan Prusya tehlikesi Avusturya’yı da giderek zora soktu. Bunu
aşmak için Avusturya devlet ricali kadim düşmanları olan Fransa’ya yaklaşmayı
dahi denediler. Bu minvalde Kaunitz 1750’de diplomatik temaslarda bulunmak
üzere Paris’e gönderildi fakat bu girişimden 1754’e kadar olumlu bir sonuç çık-
madı. Zira Fransız devlet adamlarının önemli bir kısmı Avusturya ile müttefik
olunması hâlinde Prusya’nın kızdırılacağından endişe ediyor, bir kısmı da kadim
bir düşmanla ittifak kurmanın kabul edilir bir durum olmadığını savunuyorlardı.
Bunun üzerine Viyana hükümeti, Prusya tehlikesine karşın Rusya ile de ilişkileri-
ni iyi tutmaya çalıştı.
Avusturya ve Rusya’nın düşmanlıklarını üzerine çeken Prusya için de 1748-
1755 tarihleri arası bir arayış dönemi oldu. Zira Rusya ve Avusturya’nın ilk fırsatta
kendisine savaş ilan edeceklerini gayet iyi bilen Prusya Kralı II. Friedrich, bunun
önünü almak için bir taraftan Fransa ile olan ilişkilerini korumaya çalıştı, diğer
taraftan da İngiltere ile temasa geçti. Diplomatik temaslar yanında ülkenin eko-
nomisini iyileştirmek ve asker sayısını arttırmak adına da birtakım tedbirler aldı.
8. Ünite - Aydınlanma ve Antik Rejim’in (Ancient Regime) Sonu (1748-1789) 183
Avrupa’da ittifak arayışları ile geçen 1748-1755 tarihleri arasında 1755 yılı bir
kırılma noktası oldu. Zira önce İngiltere ile Prusya, ardından da Fransa ile Avus-
turya ittifak antlaşması imzaladı.
Westminster Antlaşması
İngiltere, bu antlaşma ile hem Prusya Kralı II. Friedrich’in kendisi ile bir ittifak
imzalamasını hedefliyor, hem de Fransa’nın Doğu Avrupa’daki etkisini azaltmak
istiyordu. Şayet Prusya ittifakı hayata geçirilirse kıta Avrupa’sındaki bir savaşta
Prusya’nın sağlayacağı askerî destekle Fransa’yı zora sokacağını ve denizlerde
rahat edeceğini hesaplıyordu. İngiltere hesaplarında yanılmadı ve bu antlaşma-
dan sonra II. Friedrich, İngiltere ile olan görüşmelere hız verdi. Nihayet 16 Ocak
1756’da İngiltere ile Prusya arasında Westminster Antlaşması imzalandı. Bu ant-
laşma ile birlikte Avrupa’da “diplomatik devrim” başladı.
Prusya Kralı II. Friedrich, İngiltere ile antlaşma imzalamakla diplomatik za-
fer kazandığını düşünmekteydi. Zira Saksonya’ya hâkim olmak için İngiltere’nin
vereceği askerî desteğe güvenmekteydi. Prusya kralının rahat olmasının bir diğer
sebebi de Avusturya ile kadim düşman olan Fransa’nın kendisi aleyhine hareke-
te geçmeyeceğini düşünmesiydi. Zaten 30 Eylül 1755 antlaşmasıyla İngiltere ile
müttefik olan Rusya’nın, Westminster Antlaşması sayesinde artık kendisi için bir
tehlike oluşturmayacağını hesaplıyordu. Fakat bu hesaplarının tamamen yanlış
olduğu ilerleyen aylardaki gelişmelerle ortaya çıktı. Prusya kralı, büyük bir strate-
jik hata yaptı ve bu hata Avrupa’yı genel bir savaşa sürükledi.
İngiltere’nin Prusya ile antlaşma imzalamasına en sert tepkiyi Rusya verdi.
Zira Rusya, muhtemel bir Rusya-Prusya savaşında destek almak için 30 Eylül
1755’te İngiltere ile ittifak antlaşması imzalamıştı. Westminster Antlaşması ile
İngiltere’nin Rus desteğini Prusya aleyhine değil daha çok Fransa aleyhine kullan-
mayı düşündüğü, Rusya-Prusya çatışmasına sıcak bakmadığı anlaşıldı. Bu yüzden
Westminster Antlaşması, Rusya’nın bütün bu beklenti ve planlarını boşa çıkar-
dı. Rusya, kendi aleyhine olan bu antlaşmayı tanımadığını ve İngiltere ile yaptığı
1755 ittifak antlaşmasını terk taraflı olarak feshettiğini ilan etti.
184 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Avrupa’da 1755’te “Diplomatik Devrim” denen gelişmeler zinciri hangi antlaşma ile
1 ve neden başlamıştır?
Savaşın Başlaması
Büyük Friedrich, bu tehlikenin önünü almak için yine tarihi bir adım attı ve ordula-
rını Ağustos 1756’da Lehistan hâkimiyetindeki Saksonya’ya sevketti. Prusya kralı bu
hareketiyle Fransa, Avusturya ve Rusya ittifakı kurulmadan bu birliği parçalamayı
hedefliyordu. Zira Ağustos gibi geç bir aydan sonra Rus ve Avusturya birliklerinin
kendisine saldırma ihtimali düşüktü. Ayrıca kral, Saksonya’da hızlı hareket ederek
8. Ünite - Aydınlanma ve Antik Rejim’in (Ancient Regime) Sonu (1748-1789) 185
kısa sürede askerî başarılar elde etmeyi ve düşmanlarının kendisi aleyhine birleş-
mesini engellemeyi planlıyordu. Büyük Friedrich bu hedeflerinde de büyük oranda
yanıldı ve tarihe ilk dünya savaşı diye geçen Yedi Yıl Savaşları’nın başlamasına sebep
oldu.
Saksonya’nın Prusya tarafından işgalinin ilk ve en önemli sonuçlarından biri
Rusya’nın Fransa-Avusturya ittifakına yönelik tereddütlerinin giderilmesiydi.
Zira Prusya’nın bir sonraki hedefinin Rusya olması kuvvetle muhtemeldi ve bu
durumda St. Petersburg’un güçlü müttefiklere ihtiyacı vardı. Bu yüzden Rusya, 31
Aralık 1756’da Avusturya-Fransa ittifakına dâhil oldu.
Prusya’nın Lehistan topraklarında hızla yayılmasının ve Avusturya’ya ait
Bohemya’ya saldırmasının bir diğer önemli sonucu da Fransa ile Avusturya ara-
sında 1 Mayıs 1757’de İkinci Versay Antlaşması’nın imzalanması oldu. Bu ant-
laşma bir saldırı ittifakı idi ve Fransa, Avusturya’ya askerî yardımda bulunmayı
taahhüt ediyordu. Bu ittifaka Mart 1757’de İsveç de dâhil oldu ve böylece Prusya
dört bir taraftan kuşatıldı.
1763’te imzalanan ve savaş öncesi statükoyu esas alan “Hubertusburg Antlaşma- Kaz Adımı: Prusya 18.
yüzyılda ordusuyla yükselen
sı” ile sağlandı. Yedi Yıl Savaşları’ndan en kârlı çıkan devletlerden biri hiç kuşku- bir devlet olmuştu. Prusya
suz Rusya oldu. Fazla bir toprak kazancı olmamasına rağmen siyasî nüfuzu arttı ordusundaki birçok uygulama
ve artık Doğu Avrupa’nın en güçlü devleti hâline geldi. Buna mukabil Prusya ve dünya ordularında kullanıldı.
Bunlardan biri de tören
özellikle de Avusturya’nın savaştan ağır darbeler alarak ayrılmaları, sonraki süreçte geçitlerinde askeri birliklerin
Rusya’nın nüfuzunun daha da artmasına vesile oldu. Avusturya’nın zayıflayarak sa- günümüzde bile kullanmaya
devam ettiği kaz adımıdır.
vaştan ayrılması Lehistan’daki kral seçimi tartışmalarında, Prusya’yı da yanına alan
Rusya’nın işini daha da kolaylaştırdı. Yedi Yıl Savaşları, Kıta Avrupa’sı kadar, Kuzey
Amerika’dan Hindistan’a, Batı Afrika’dan Karayipler’e kadar uzandığı için “Birinci
Dünya Savaşı” olarak tarihe geçti.
Yedi Yıl Savaşları’ndan toprak kazanımı olarak en kârlı çıkan devlet İngiltere idi.
Buna mukabil Fransa hem Kıta Avrupa’sındaki nüfuzunu kaybetti hem de sömürge-
lerinin büyük bir kısmını İngiltere’ye kaptırdı.
Yedi Yıl Savaşları’nda Prusya’nın kesin bir mağlubiyet almamasında hangi faktörler
etkili olmuştur? 2
adına Lehistan’ı kendi aralarında taksim ettiler. Bu karar, 30 Eylül 1772’de Lehistan
dieti tarafından da kabul edildi.
Lehistan’ın bu ilk taksimine göre ülke topraklarının yaklaşık %30’u ve nüfusu-
nun da %35’i el değiştirdi. Taksimde Rusya, Lehistan Livonyası ve Beyaz Rusya’da
yaklaşık 92 bin km2’lik bir bölgeyi ve takriben 1.300.000’lik bir nüfusu; Avusturya
Galiçya’da 83 bin km2’lik ve nüfusu 2.650.000’e yaklaşan bir bölgeyi; Prusya ise
Lehistan Prusya’sı denen, 36 bin km2’lik bir sahayı ve 580 bin nüfuslu bir bölgeyi
topraklarına kattı.
Taksim, Prusya açısından büyük bir zafer olarak görünüyordu. Zira uygula-
Pugaçev ayaklanması: II. dığı baskılar sonucunda önce Rusya, daha sonra da Avusturya, Lehistan’ın taksi-
Katerina döneminde Yemelyan mini kabul etmek zorunda kalmıştı. Ayrıca Prusya, Lehistan meselesi yüzünden
İvanoviç Pugaçev isimli bir
Kazak, Çar III. Petro olduğunu Avrupa’nın genelini etkileyecek bir savaşın önünü aldığı için de uluslararası are-
söyleyerek çevresine topladığı nada nüfuzunun arttığı kanaatindeydi. Fakat uzun vadede Prusya’nın bu politika-
Kazaklar, Başkırtlar ve sının Avrupa’daki güç dengelerini yerinden oynattığı görüldü. Çünkü Rusya’nın
köylülerle 1773’te ayaklandı.
Rus kuvvetlerini arka arkaya düşmanı olan Avusturya, bu antlaşma ile birlikte Petersburg’a yaklaşmaya başladı.
mağlup ederek Moskova Prusya’nın beklentisinin aksine Lehistan’ın taksimi Rusya’nın nüfuzunun artma-
ve Petersburg’u tehdit eder
bir vaziyete geldi. Ancak sını da engellemedi. Bilakis Rusya, Lehistan’da eli güçlendiği için Türk savaşına
General Suvorov karşısında daha fazla ağırlık verebildi. 1773’te patlak veren Pugaçev ayaklanmasına rağmen
aldığı yenilgiden sonra, yakın
arkadaşlarının ihanetiyle Bâbıâli’yi 1774’te Küçük Kaynarca Antlaşması gibi ağır maddeler ihtiva eden bir
14 Eylül 1774’te yakalanıp, antlaşmayı imzalamaya mecbur etti.
1775 Ocak’ında öldürüldü.
Bu ayaklanmanın izleri uzun Lehistan,1772’de Rusya, Prusya ve Avusturya tarafından paylaşıldıktan sonra
süre devam etmiştir. Puşkin 1780’lere kadar rahat bir dönem yaşadı. 1763’ten itibaren ülkeyi fiilen işgal etmiş
“Yüzbaşının Kızı” isimli olan Rus birlikleri 1780’de Lehistan’ı tamamen boşalttı. Zira II. Katerina, dikkatini
romanında bu ayaklanmayı
anlatır. iç meselelere ve Türk savaşına yoğunlaştırmıştı.
Pugaçev ayaklanması ile ilgili bk. Aleksandr Sergeyeviç Puşkin, Pugaçev İsyanının
Tarihi, çev. Rana Çakıröz, Ankara 1946.
Fasulye, bezelye veya yonca gibi yeni ürünler ekildi ve bu ürünler toprağı daha ve-
rimli hâle getirdi. 18. yüzyılda patates de ekilmeye başlandı ve daha da önemlisi
saman yetiştiriciliği arttı. Bunun bir sonucu olarak da artık hayvanların sonbahar
geldiğinde yiyecek kıtlığından kesilme zarureti ortadan kalktı ve hayvan sürülerinin
sayısı arttı. Hollanda başta olmak üzere Avrupa’nın bazı bölgelerinde daha fazla et,
süt ve yün verecek hayvan cinsleri yetiştirilmeye başlandı. Hayvan sayısının artması,
daha fazla gübre ve doğal olarak daha verimli topraklar demekti.
Mekanik tohum ekme makinesinin 18. yüzyılda Jethro Tull tarafından icat
edilmesinden sonra tarımda verimlilik daha da arttı. Zira atların çektiği bu ma-
kine sayesinde tohumlar toprağa daha derin yerleştiriliyor ve bu işlem sırasın-
da daha az tohum zayi oluyordu. Tull’un dışında da birçok Avrupalı mucit tarım
alanlarının geliştirilmesi için önemli buluşlar yaptı.
18. yüzyıl tarımcılığındaki en hayatî ürünlerin başında yonca ve şalgam geli-
yordu. Bu iki ürün her sahada yetişiyor ve ekildiği arazinin hızla verimli bir tarım
alanına dönüşmesini sağlıyordu. Bu yüzden tarım alanlarına çevrilen orman sa-
halarına ilk olarak yonca ve şalgam ekiliyordu.
Hollanda ve İngiltere’nin öncülük ettiği tarımda modernleşme Avrupa’nın
diğer ülkelerinde daha az yayıldı. Bunu düzeltme adına birtakım adımlar atıldı,
ancak beklenen başarı sağlanamadı. Zira büyük toprak sahipleri bunu kendi çı-
karlarını zedelediği için engellediler. Örneğin Rusya’da Çariçe II. Katerina toprak
reformu yapmak istedi fakat büyük bir muhalefetle karşılaştığı için bundan vaz-
geçmek zorunda kaldı.
İngiltere ve Hollanda’nın aksine diğer Avrupa ülkelerinde tarımda iyileşti-
rilmeye gidilmemesi 18. yüzyılın ikinci yarısında ciddi problemlere sebep oldu.
Özellikle kıtlık dönemlerinde tahıl fiyatları arttığından köylüler isyan etti. 1775’te
Fransa’nın birçok bölgesi tahıl fiyatlarındaki artışı protesto eden köylü isyanları
sonucunda harabeye döndü. Fransız köylüler, depolardaki buğdaya zorla elkoy-
dular. Bu isyanlar tarihe “Un Savaşı” olarak geçti ve isyanlar ancak krallığın asiler
üzerine 25 bin asker göndermesiyle yatıştırıldı. Buna rağmen “Un Savaşları” ve
köylü isyanları Fransız İhtilali’nin önemli sebeplerinden birini oluşturdu.
savundu. Smith’in tezleri 1780’lerde Fransa’da yankı buldu. Fransa Maliye Nazırı
Turgot, loncaların kapatılmasını istedi, ancak bu öneri aşırı radikal bulunduğu için
kabul edilmedi. 18. yüzyılın sonlarına doğru ise modern sanayileşmenin artması ile
birlikte Avrupa’nın birçok ülkesinde loncalar kapatıldı.
18. yüzyılda ilk olarak İngiltere’de iplik üretiminde makineler kullanılmaya
başlandı. Bu makineler su gücü ile çalıştırılıyordu ve karmaşık bir sisteme sahipti.
Bu yüzden evlerde kullanıma uygun değildi. Bu da giderek evlerdeki el dokuma-
cılığının sonunu getirdi. Buna rağmen iplik makineleri akarsu kenarlarına ku-
ruldukları için bu bölgelerdeki nüfusun kısa sürede artmasını sağladı. Örneğin
Manchester’ın nüfusu 1760’da 17 bin iken, burada açılan iplik makineleri sayesin-
de 1830’da 180 bine çıktı. Böylece sanayi şehirleri oluşmaya başladı.
Su enerjisi ile çalışan makineler, kuraklık dönemlerinde veya şiddetli kışlar yü-
zünden suyun donduğu dönemlerde kullanılamaz hâle geldiklerinden yeni enerji
kaynakları arayışına gidildi. Bulunan en etkili çözüm ise buhar gücüydü. Buharlı
makineler ilk defa İngiliz Thomas Newcomen (1663-1729) tarafından geliştiril-
mişti ve bu makineler ilk zamanlar daha çok maden ocaklarında kullanılmıştı.
Buhar gücünün diğer sanayi kollarına uygulanması ise İskoç mühendis James
Watt’ın (1736-1819) icatlarıyla mümkün oldu.
Watt’ın icadı önce 1760’larda pamuk ipliği makinelerine, buharlı çekiçlere
ve körüklere uygulandı. 1783’te ise Fransa’da buharlı bir gemi inşa edildi. Josiah
Wedgwood (1730-1795) adlı İngiliz bir çömlekçi kömürle çalışan buhar makinesi
yaptı ve bu buluş sayesinde özellikle porselen sanayiinde büyük gelişmeler oldu.
18. yüzyıl sanayiinde en önemli gelişmelerden biri de kömürün daha ekono-
mik ve kolay şekilde yüzeye çıkarılmasını sağlayan makinelerin icat edilmesi idi.
Zira 18. yüzyılda en önemli enerji kaynağı kömürdü. Buna ek olarak demir sana-
yiindeki yeni gelişmeler de sanayinin diğer kollarının gelişmesini sağladı.
Sanayi bölgeleri genelde ulaşım imkânlarının daha kolay olduğu şehir yakınla-
rında gelişti, ancak bu bölgelerin yerleşim için alt yapıları iyi olmadığından birçok
sıkıntı yaşandı. Özellikle tifüs ve verem gibi hastalıklar yeni oluşan sanayi bölge-
lerinde binlerce insanın ölümüne sebep oldu. 18. yüzyılda sanayi bölgeleri oluş-
masına rağmen yine de nüfusun büyük bir kısmı kırsal alanlarda yaşamaya devam
etti. Bu oran Doğu Avrupa’ya gidildikçe daha da artmaktaydı. Bu yüzyıldaki sana-
yi hamleleri bir sonraki yüzyılda yaşanacak olan Sanayi Devrimi’nin hazırlayıcısı
olmaktan fazla bir anlam taşımıyordu.
AYDINLANMA YÜZYILI
Aydınlanma Yüzyılı, Batı toplumunda 18. yüzyılda gelişen ve akılcı düşünceyi eski,
geleneksel önyargılardan ve ideolojilerden özgürleştirmeyi ve yeni bilgiye yönelik
kabulü geliştirmeyi amaçlayan düşünsel gelişimi kapsayan dönemi tanımlar. Bil-
giye ancak olayların gözlemlenmesi ile ulaşılacağı inancının hâkim olduğu, her-
şeyden kuşku duyulması gerektiği, dinin de aklî eleştiriye tâbi tutulduğu, insanlık
tarihinde daimi bir ilerlemenin hâkim olduğu düşüncesinin giderek yaygın kabul
gördüğü ve geçerli olanın yalnızca deneysel yöntem olduğu anlayışının hâkim ol-
duğu bir dönemdir Aydınlanma Yüzyılı. Bu yüzyılı en iyi tanımlayan tariflerden
biri hiç şüphesiz Immanuel Kant’ın şu cümlesidir: “Aklını kullanma cesareti”.
Aydınlanmacı düşünceye göre, aklın aydınlattığı kesin doğrulara, bilginin ilerle-
mesine dayanan entelektüel bir kültür egemen olmalıdır. Bu kültür sonsuz ve sürekli
bir şekilde ilerlemelidir. Zira Aydınlanmacı düşünürlere göre doğa kadar toplum da
tam bir ilerleme içindedir. İlerleyen insanlık sonunda mutlak mutluluğa erişecek
194 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Özet
1748-1789 tarihleri arasında Avrupa’ya etki etmiş Aydınlanma Yüzyılı’nın genel hatlarıyla özellikle-
1 olan önemli siyasî ve askerî gelişmeleri açıklaya- 3 rini değerlendirebilmek
bilmek 18. yüzyıl, tarihe “Aydınlanma Yüzyılı” olarak
1748 Aix-la-Chapelle Barışı’ndan sonra 1756’ya geçti. Zira bu yüzyılda, insan aklı daha önce gö-
kadar kıta Avrupası’nda bir barış dönemi yaşan- rülmediği kadar ön plana çıkarıldı ve insanın
dı. Fakat bu süre zarfında yeni ittifak arayışları mutlak mutluluğu için dönemin düşünürleri
son hızla devam etti. 1756’da patlak veren ve ilk değişmez, kesin kanunlar vazetmeye çalıştılar.
Dünya savaşı olarak adlandırılan Yedi Yıl Sava- Aydınlanma düşüncesinin lokomotifliğini Fran-
şı, Avrupa’nın birçok devletinin müdahil olduğu sa yaptı, ancak bu düşünce Avrupa’nın diğer ül-
bir savaştı. Savaş, İngiltere ve Fransa arasında kelerinde de farklı şekil ve boyutlarda etkili oldu.
10 Şubat 1763’te imzalanan Paris Barış Antlaş- Fransa’nın Aydınlanma sürecinin bayraktarlığını
ması ile savaşa müdahil olan diğer ülkeler ara- yapmasının en önemli sebeplerinden biri de kı-
sında 15 Şubat 1763’te imzalanan Hubertusburg saca “Encyclopédie” olarak bilinen Encyclopédie
Antlaşması ile sona erdi, ancak savaşın etkileri ou dictionnaire raisonné des sciences, des arts et
daha sonraki yıllarda da devam etti. Zira Yedi Yıl des métiers’i (Ansiklopedi ya da Bilimlerin, Sa-
Savaşları hem kazananları hem de kaybedenleri natların ve Mesleklerin Sınıflandırılmış Sözlü-
ağır bir ekonomik yükün altına sokmuştu. Daha ğü) yayınlanmasıdır.
da önemlisi Fransa’nın kara Avrupası’ndaki nü- Aydınlanma dönemindeki düşünürlerin tamamı
fuzu çok azalmıştı. Yedi Yıl Savaşları’ndan sonra aynı görüşleri savunmuyordu. Ancak hepsinin
kıta Avrupası’nı meşgul eden en önemli mesele ortak özelliği insanı ve onun çevresini anlamaya,
Lehistan’daki kral seçimi ve ardından bu ülkenin anlamlandırmaya ve buna dair yasalar çıkarma-
Prusya, Rusya ve Avusturya arasında iki defa ya çalışmaları, insan kaderine nasıl hükmedile-
taksim edilmesi oldu. ceğine dair kafa yormalarıydı.
Kendimizi Sınayalım
1. 1755’teki Diplomatik Devrim aşağıdaki antlaşma- 6. Aşağıdakilerden hangisi 18. yüzyılda Avrupa’da nü-
lardan hangisi ile başlamıştır? fus artışına etki eden nedenlerden biri değildir?
a. 16 Mart 1731 İkinci Viyana Antlaşması a. Yeni tahıl ürünlerinin bulunması
b. 30 Eylül 1755 İngiltere-Rusya Antlaşması b. Yeni tarım alanları açılması
c. 16 Ocak 1756 Westminster Antlaşması c. Sağlık şartlarının iyileştirilmesi
d. 1 Mayıs 1756 Birinci Versay Antlaşması d. İttifaklar sisteminde kırılmalar yaşanması
e. 5 Mayıs 1762 Rusya-Prusya İttifak Antlaşması e. Sömürgelerden kıtaya insan nakledilmesi
2. Aşağıdaki savaşlardan hangisi tarihe “Birinci Dün- 7. Aşağıdakilerden hangisi 18. yüzyılda Avrupa’da ta-
ya Savaşı” olarak geçmiştir? rımın gelişmesine doğrudan etki eden faktörlerden biri
a. Lehistan Veraset Savaşları değildir?
b. Avusturya Veraset Savaşları a. Ürün rotasyon takvimlerinin yapılması
c. Otuz Yıl Savaşları b. Bitki yetiştiriciliğinde seçiciliğe gidilmesi
d. Yedi Yıl Savaşları c. Ulaşım için yeni kanalların açılması
e. Dokuz Yıl Savaşları d. Orman alanlarının tarıma açılması
e. Tarım makinelerinin icat edilmesi
3. 1763’te Lehistan kralı seçilen Poniatowski’nin tah-
ta çıkabilmesini destekleyen iki devlet aşağıdakilerden 8. Avrupa tarımındaki modernleşmenin öncülüğünü
hangisinde birlikte ve doğru olarak verilmiştir? yapan ülkeler aşağıdakilerden hangisinde birlikte ve
a. İngiltere-Avusturya doğru olarak verilmiştir?
b. Avusturya-Fransa a. İngiltere-Hollanda
c. Rusya-Prusya b. Fransa-Avusturya
d. Rusya-Avusturya c. Rusya-Avusturya
e. Fransa-Rusya d. Avusturya-İspanya
e. Fransa-Prusya
4. Rusya’nın oluşturmak istediği Kuzey Sistemi’ni aşa-
ğıdaki ülkelerden hangisi bir tehdit olarak görmüş ve 9. Aşağıdakilerden hangisi Aydınlanma döneminde
engellemeye çalışmıştır? yaşayan düşünürlerden biri değildir?
a. Danimarka a. Johann Gottfried Herder
b. İsveç b. Denis Diderot
c. Prusya c. Baron de Montesquieu
d. Rusya d. Jean-Jacques Rousseau
e. Fransa e. Niccolo Machiavelli
5. Aşağıdaki ülkelerden hangisi Lehistan’ın birinci ve 10. Aşağıdakilerden hangisi Aydınlanma döneminde
ikinci taksimini kabul ettirmek için çabalamıştır? kaleme alınan eserlerden biri değildir?
a. Prusya a. Toplumsal Sözleşme
b. Rusya b. Encyclopédie
c. Avusturya c. Hükümdar
d. İngiltere d. Kanunların Ruhu
e. İsveç e. Anti-Machiavel
198 Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi
Sıra Sizde 4
18. yüzyılda Avrupa’nın nüfusundaki artış sayesinde
yavaş yavaş gelişmekte olan sanayi kollarına ucuz iş
gücü temin edilebildi. Ayrıca savaşlarda asker teminin-
deki zorluklar aşılmaya başlandı. Buna rağmen nüfus
artışını besleyecek yeterli miktarda gıda ürünü buluna-
madığı kıtlık dönemlerinde Avrupa’nın birçok yerinde
isyanlar çıktı.
Sıra Sizde 5
Aydınlanmacı düşünürlerin ortak özellikleri aklı esas
almaları, her şeyin ölçüsü olarak aklı görmeleriydi. Ay-
rıca hepsi insanın mutlak mutluluğunun nasıl olması
gerektiğinin cevabını aramış ve buna dair doğada ol-
duğuna inandıkları kanunlar gibi kanunlar bulmaya
çalışmışlardır.
8. Ünite - Aydınlanma ve Antik Rejim’in (Ancient Regime) Sonu (1748-1789) 201
Yararlanılan Kaynaklar
Bainville, Jacques (1938), Fransa Tarihi, I, ter. Hüseyin Roberts, J. M. (2010), Avrupa Tarihi, çev. Fethi Aytuna,
Cahid Yalçın, İstanbul. İstanbul.
Bookchin, Murray (2012), Devrimci Halk Hareketleri: Wiesner, Merry E. -Hanks (2009), Erken Modern
Köylü İsyanlarından Fransız Devrimine, çev. Sezgin Dönemde Avrupa 1450-1789, çev. Hamit Çalışkan,
Ata, Ankara. İstanbul.
Davies, Norman (2006), Avrupa Tarihi, çev. B.Çığman- “Aydınlanma”, (1986), AnaBritannica, III, 88-90, İstanbul.
E. Topçugil-K. Emiroğlu-S. Kaya, ed. Mehmet Ali
Kılıçbay, Ankara.
Demir, Uğur (2012), 1768 Savaşı Öncesi Osmanlı
Diplomasisi (1755-1768), Doktora Tezi, Marmara
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü,
İstanbul.
Downs, Robert B. (1980), Dünyayı Değiştiren Kitaplar,
İstanbul.
Fulbrook, Mary (2011), Almanya’nın Kısa Tarihi, çev.
Sabri Gürses, İstanbul.
Gelişim-Hachette Türk ve Dünya Tarihi Ansiklopedisi,
IV, çev. Tahsin Yücel, İstanbul 1985.
Gelişim-Hachette Türk ve Dünya Tarihi Ansiklopedisi,
V, çev. Cemal Bali-Erdim Öztokat-Osman
Senenmoğlu, İstanbul 1985.
Hosking, Geofrey (2011), Rusya ve Ruslar Erken
Dönemden 21. Yüzyıla, çev. Kezban Acar, İstanbul.
Kennedy, Paul (1990), Büyük Güçlerin Yükseliş ve
Çöküşleri, çev. Birtane Karankaçı, Ankara.
Kurat, Akdes Nimet (1999), Başlangıçtan 1917’ye Kadar
Rusya Tarihi, Ankara.
Lee, Stephen J. (2009), Avrupa Tarihinden Kesitler
1494-1789, çev. Ertürk Demirel, Ankara.
McKay, Derek - Scott, H.M. (2011), Büyük Devletlerin
Yükselişi 1648-1815, çev. Eşref Bengi Özbilen,
İstanbul.
Medeniyet Tarihi 1974, III, İstanbul.
Melton, James Van Horn (2011), Aydınlanma
Avrupasında Kamunun Yükselişi, çev. Ferit Burak
Aydar, İstanbul.
Ponting, Clive (2011), Yeni Bir Bakış Açısıyla Dünya
Tarihi, çev. Eşref Bengi Özbilen, İstanbul.
Price, Roger (2012), Fransa’nın Kısa Tarihi, çev. Özkan
Akpınar, İstanbul.
Riasanovky, Nicholas V. - Steinberg, Mark D. (2011),
Başlangıçtan Günümüze Rusya Tarihi, çev. Figen
Dereli, İstanbul.