Professional Documents
Culture Documents
316
maddenin zihnimizdeki tarihsel yansıması ile oluşturu- maddenin bu noktada kalmaması ve yeni olanaklara
lur. Maddi gerçeklik dönemin atmosferi veya zamanın ilerlemesi beklenir. Sonuçta var oluş hem maddidir hem
ruhu içinde soyutlanır, ardından bu soyutlama gerçek- de değişim içindedir.
likle sınanarak yeni ilişkiler ağı içinde tekrar kavranır.
Bu nedenle gerçekliğin kavranışı ve türetilen bilgisi Diyalektik materyalizmde, hareketin ve bir işleyiş düz-
zamanla değişir, daha gelişkin anlayış ve açıklamala- leminden bir diğerine geçişin soyutlaması şu biçimde
ra doğru ilerler. Bu çerçevede ancak tarihsel koşulların yapılır: niceliğin niteliğe ve niteliğin niceliğe dönüşümü
elverdiği ölçüde bilgi sahibi olabiliriz. yasası, karşıtların iç içe geçme yasası, yadsımanın yad-
sınması yasası. Tüm kitap boyunca temel disiplinlerde
Engels’in 1873-86 yılları arasında yazdığı Doğanın Di- bu doğa görüşüyle örtüşen dönemin gelişmelerinden
yalektiği (makale boyunca DD olarak gösterilecektir) örnekler sunulmaktadır. Bu makalede hem onun açık-
kitabından bu yaklaşımı rahatlıkla çıkarabiliyoruz. Ça- lamaları hem de sonraki yıllarda keşfedilen kimi kritik
lışmasında maddenin özü ile biçimi, yani zihnimizde bulgular diyalektiğin prizmasından geçirilerek incelen-
yansıdığı durum arasında ayrı dünyalar tarif etmez, mektedir.
bizi bilinemezci bir gizemciliğe sürüklemez, erekçi veya
mekanik bir çerçeveden statik doğa fikrini yeniden
üretmez. Tersine, maddenin uzay ve zaman içinde var
oluşu mümkündür, hiçbiri ayrı olarak var olamaz ama YAŞAM NEDIR?
ayrı kavramsal soyutlamalar olarak incelenebilir, der. Yaşamı/canlılığı çeşitli parçaların sırayla devindiği me-
Evrendeki tüm madde kendi hareketiyle birlikte anlaşı- kanik ve eksiksiz bir dizge olarak algılamak, maddenin
lır, kavramsallaştırılır. Üstelik hareket (devinim) yaratıl- hareketini sadece ve sadece belirlenimci (determinis-
madığı gibi yok edilemez, sonsuz bir süreç olarak ifade tik) bir süreç olarak görmek, olgudaki rastlantısal sü-
edilir (DD, s. 258). Hareketin ve değişimin sonsuzluğu reçleri ihmal etmek, modern bilimsel düşüncenin ana
yinelemeli çevrimler, iniş çıkışlar, sıçramalı ilerleyiş gibi eksenini oluşturuyor. Böyle bakınca nedenselliğin kar-
tariflerle açımlanır ve bu süreç detayları hala çözülmeyi şılıklı etkileşim süreci olduğunu, bir durumdaki nede-
bekleyen çeşitli yönler taşımaktadır. nin o durumda sonuç görünen şeyden etkilendiğini kav-
ramak zor oluyor. Nedensel zorunluluğu, gerçekleşecek
Engels’e göre maddenin var oluşu, yok oluşu ve deği- şeyin olasılık skalasındakilerden biri olabileceğini yani
şimi, dolayısıyla hareketi farklı kategorik düzlemler esnek zorunluluğu fark etmek kolay olmuyor. Parçaların
içinde incelenebilir. Doğa bilimlerindeki yeni gelişme- kendi başlarına da hareket edip yeni bütünler ve neden-
lerle birlikte artık doğanın katı, sabit kavranışı yıkılıyor, ler oluşturabileceğini, bütünün ise hiçbir zaman tamlık
sonsuz olarak görülen bütün “şey”ler geçici var oluşlar olmadığını düşünmek pek mümkün olmuyor.
biçiminde algılanıyor ve böylece şey sonsuzluk içindeki
dönüşümleriyle gösteriliyor. Engels, sonsuz var oluş du- Engels, bilimcilerin teorilerindeki hatalı açıklamaları,
rumunu “hareketin yok olmazlığı” soyutlamasıyla kav- indirgemeci yönleri, bilinemezci boşlukları, erekçi sap-
ramsallaştırıyor (DD, s. 48). Maddenin hareketi bir işle- mayı yukarıda anlattığımız biçimdeki düşünme kapasi-
yiş düzleminden diğer işleyiş düzlemine geçerek devam tesi darlığına bağlıyor. Eğer gündelik hayatın öğrettiği
eder, başkalaşır; düzlemler arası geçiş, bağlantı somuttur. sağduyulu düşünme biçimine alıştıysanız maddenin
Maddenin hareketinin gerçekleştiği düzlemler, kategorik hareketini doğrusal yani tek biçimli düşünüp yaşamın
olarak hem zaman hem ölçek bağımlıdır. Yani işleyiş hem ortaya çıkışını belirlenimci çerçeveye sıkıştırabilirsiniz.
mekanik hareket hem de ısı, ışık ve elektriktir, hem mikro İlk elden çözülebilecek soruları formüle etmek, ölçüle-
ölçek hem de makro ölçektir, hem fiziksel hem kimyasal bilir olanı incelemek, adım adım ilerleme alışkanlığının
hem de organiktir, hem yaşam hem de yaşamın zamanla ürünüdür ve yalnızca başlangıç olabilir. Bu durumda in-
evriminin ürünü bilinçtir (DD, s. 48). Her işleyiş düzle- sanı, yaşamsal bir özü olan (elan vital) ve cansızdan bu
minde, hareketin biçimi değişmektedir. üstünlük nedeniyle ayrılan bir varlık olarak görebilirsi-
niz. Diğer uçtan bakınca ise insanı sıradan bir hayvan
Madde, hareketinin biçimini, kendi içyapısı ve potansi- olarak, hayvanı ve bitkiyi sadece moleküler çeşitlilik
yel enerjisi ile yaratır. Doğa, var olan karşıtlıkların karşı- biçiminde var olan özdeş şeyler olarak düşünebilirsiniz.
lıklı etkileşimiyle işlemeye, bunlar arasında çelişkilerin
aşılmasıyla yeni durumlara doğru devam eder. Şeyler- Örneğin, fizikçi Schrödinger’in 1945 yılındaki soruları
den biri tek başına belirleyici olmayıp bunun yerine “bir organizmanın sınırları içinde uzay, zamanda meyda-
farklı iki şeyde özdeşlikler, aynı iki şeyde değişken yön- na gelen olaylar, fizik ve kimya yasaları ile nasıl açıklana-
ler bulunmakta ve sabit görünen durumlarda ise sürek- bilir, bunu saat gibi işleten mekanizmalar nelerdir” gibi
lilik, sürekli yinelenen durumlarda da yeni olan ile de- indirgemeci yaklaşımdan muzdarip oluyor (Schrödin-
vinim mümkün olmaktadır. Bu iç dinamikle maddenin ger, 1999). Biyolog Dawkins, 1970’lerin ortasında “gen-
hareket yasaları veya koşulları, yaşamın evrimsel tarihi lerin yaşam havuzunda seçilime tabi olduğunu, çeşitli
ve en sonunda insanın evrimiyle birlikte toplumsal tari- yaşam kalım makineleri olan organizmaları programla-
hi, insanın kendisinin bilinçli bir şekilde yarattığı tarih dığını” belirten gen merkezci kitabını yazıyor (Dawkins,
ortaya çıkar (DD, sf . 45). Bu akış içinde tarihin, insanın, 2001). Yaşam, fizik süreçlere, temel parçacık iddiasın-
318
farklılaşmış olsa da tüm dokuların genel özellikleri ile virüslerden kalan genetik materyal parçalarının olması
hücresel yapılar oldukları anlaşılmış ve “tüm canlıların canlıların birbiriyle ne kadar etkileştiklerini, moleküler
bir veya birden çok hücreden meydana gelmiş olduğu” çı- düzeyde karışabildiklerini göstermiyor mu? Peki, düzi-
karımı yapılmıştır. Remak’ın ökaryotik hücre bölünmesi nelerce nükleotit, yüzlerce amino asit keşfedilmiş veya
gözlemleri ardından, Virchow’un formülasyonu ile “bü- sentezlenebilmişken canlılık için bunların çok çok azı-
tün hücreler diğer hücrelerden gelir” çıkarımı kabul nın kullanılması ve bunun da yeterli olması maddenin
görür. Flemming, hücre bölünmesinin fazlarını izler ve engin potansiyelini düşündürmüyor mu (UUPT, elekt-
hücrede çekirdeğin içyapısının değişmediğini gözlem- ronik)?
leyince “her bir çekirdek diğer çekirdeklerden gelir” for-
mülasyonunu türetir (Mayr, 2008). Genişleyen, çeşitle- Elbette canlılar ortak ataları sebebiyle benzerdir ve
nen bilim dalları, amprik bulgular ve teorik düşünceyle kuvvetli biçimde korunan biyolojik özelliklere sahiptir.
birlikte doğanın materyalist bilgi sistemini inşa etmeye Ancak buradan değişmezlik türetilemez diye düşünmek
başlar, diye belirtir Engels (DD, s:216). mümkün. Benzerliğin içindeki çeşitliliği analizlerde ih-
mal edilebilecek şeyler olarak tanımlamak, dün de bu-
Birlerinden çok farklı görünmelerine rağmen bitki ve gün de genomik düzlemdeki karmaşıklığı açıklamakta
hayvanların temelde aynı yapıya sahip olmaları, yani yetersiz kalıyor. Darwin, önerdiği karışımlı kalıtım mo-
hücrelerden meydana geliyor olmaları büyük bir dü- deliyle birlikte bireyin hayat süreci içinde edinebileceği
şünsel sıçrama yaratıyor, üstelik evrimci düşünceyi des- özelliklere dayalı sürekli değişkenlik (varyasyon) öngö-
tekliyor. 19. yüzyıldaki bilimcilerin tümevarımcı bir yol rürken görece değişmeyen, ayrı karakter çeşitlerinin
ile canlının temel birimi olarak hücreyi tanımlamasının kombinasyonu ile süreksiz değişkenlik fikri ise Mendelci
ardından 20. yüzyılda yapılan tonlarca gözlem bu çıka- genetiğin temeli oluyor (Genetik Kavramlar, 2003). Bu
rıma denk düşüyor. Buradaki tanıtlama, pratik olduğu sürekli ve kesintili varyasyon tartışması belli yönleriyle
kadar soyutlama gücünün de bir sonucudur. Bu bilgi, güncel genetik mekanizmaların birer parçasıdır.
maddenin fiziksel ve kimyasal süreçlerle oluşan yaratıcı
potansiyeli üzerinde yükselen teorilerle, yasalarla, keş- Lamarkçı evrime şiddetle karşı çıkan biyolog Weis-
fedilen bulgular ile tutarlı bir bütünlük oluşturur. mann’ın (1834-1914) yaklaşımı, süreklilik içinde du-
rağan olanı yeni değişmeyeni aramak diye yorumla-
Canlılığı incelerken detaylar inildikçe makine gibi işle- nabilir. Kalıtım üzerine temel ve önemli çıkarımı ise
yen görüntü mü, yoksa çeşitlilik örüntüsü mü artıyor? genetik malzemenin kromozomlarda bulunduğu fik-
Bunu belirlenimci mi, yoksa diyalektik ilişkilerin mi ridir. Ancak kromozomları taşıyan tohum ya da üreme
ortaya çıktığına bakarak cevaplayabiliriz. Dört çeşit hücresi (germ plazma) tüm somatik hücreleri ürete-
nükleik asit DNA’da, ek bir çeşit RNA’da, yirmi amino rek yeni bireyi oluşturacak ve kendi genetik kopyası
asit, fosfolipitli zar oldukça özgün bir hücre yapısı or- ile organizmanın sürekliliği sağlayacaktır. Canlıyı, ne
taya çıkarıyor gibi. Canlının yapısal bilgisi, genomun çevreleyen dış koşullar ne de somatik hücrelerdeki
içinde korunarak ve üremeyle şaşmaz şekilde aktarılı- herhangi bir değişim (mutasyon) etkileyecektir! Canlı
yor gibi. Olmazsa olmaz koşuluyla yapılmış bir inşa his- bir bütün olarak sadece doğal seçilime tabi olur. Sanki
si uyandırıyor. Ancak halkasal genomuyla çekirdeksiz çekirdekteki kromozomlar dışında kalan tüm hücre
hücre (bakteriler), birbirinden ayrılmış kromozomlar- yapıları ve diğer hücreler, üreme hücresine bağlı
dan oluşan genomuyla çekirdekli hücre (ökaryot) ve de sürüklenen yapılardır. Canlı, kromozomlar tarafından
ökaryot ile bakteri arasında ekstrem bakterilerin (ar- ona bahşedilmiş olanın ötesinde kendi bütünlüğünde
keabekteri) hücrelerini dikkate alınca canlılık daha en belirleyici hiçbir özelliğe sahip olamaz. Yalnızca belli iş-
başında çeşitleniyor (PL, elektronik). Burada tek biçi- levleri yerine getirir gibi algılanır
me hapsolmayı engelleyen çeşitlilik, var oluş biçiminin
o anki koşulların potansiyeline bağımlı olduğu sezisi Evrimsel görüş çerçevesinde Mendel’ın kalıtım yasala-
uyandırıyor. rını, Sutton ve Boveri’nin kromozom teorisini benim-
seyen Morgan (1866-1844), bunları harmanlayarak
Çeşitlilik her durum için geçerli. Canlılığın bir durma yeni Darvinciliğin temellerini atıyor denebilir. Morgan,
tek bir çözüm yolu yok, çoğu durum için mutlaka farklı De Vries’in ani mutasyon fikrine dayanarak yaptığı de-
tipte canlılar evriliyor. O anda elde mevcut olan ne varsa neyler sonucunda kalıtımın Mendel oranlarıyla uyumlu
bunlarla karşılaşılan sınırlar aşılıyor görünüyor. Örne- olduğunu keşfeder. Bu deneyler, onun tıpkı Weismann
ğin çekirdekli hücrenin karmaşık yapısının, bakterileri gibi genleri taşıyıcısı üreme hücrelerini yönlendiren güç
endosimbiyoz yoluyla hücre içine alan arkeabakteri- olarak görmesine ve organizmanın geri kalanını üreme
den evrildiği düşüncesini destekleyen çokça örnek var. hücresini besleyen, koruyan ikincil işlevler yüklemesine
Üstelik tek çekirdek yerine çok çekirdek barındıran ve sebep olur (Friedman, 2002). Bu öncül gelişimleri sa-
çekirdeksiz bakteri hücreleri gibi organelleri olmayan hiplenen Shrödinger yaşamı açıklamak için, bugün yan-
ökaryot tipinde arkeamoeba’nın varlığını biliyoruz. lış olduğu ortaya çıkan, genin kararlı oluşu görüşlerine
Veyahut bitki ve hayvan hücresi özelliklerinin ikisini inanır (Gould, 2001). Dawkins, metafordan daha fazla-
birden gösteren tek hücreli öglena’nın varlığı gibi “tuhaf” sı anlamına gelen, genlerin kendi varlığını sürdürmek
örneklerde bol. Peki, hemen her canlının genomunda, amacıyla tüm canlıları ve aralarındaki ilişkileri yönetti-
320
özelliklerin çeşitlenmesi (ıraksaması) gibi sorular yeni amprik bulgularla birlikte sorgulanmaya başlan-
çözülmeye çalışılır. Makro evrim süreci incelenirken mıştır. Darwin’in doğal seçilim yoluyla türleşme for-
Gould (2001), türlerin jeolojik zaman içindeki hayat- mülasyonu, insanın evrimine uzanan boyutuyla buraya
ta kalma başarısına bakılması gerektiğini öne sürer. katkı yapmaktadır. Türlerin Kökeni’nde insana dair he-
Örneğin, yaşam sadece var oluşlarla değil bunun yanı men hemen hiçbir şey söylemeyen Darwin, daha ileride
sıra büyük ölçekli kitlesel yok oluşlarla da meydana İnsanın Türeyişi kitabını yazma gereği duymuştur. Ki-
gelmiştir. Diğer önemli bir örüntü ise makro evrimin tapta bilimsel yönteme uygun biçimde anatomik, emb-
sürekli varyasyon birikimi ile yeni soyları vermesi ye- riyolojik, güdük organlar gibi kanıtları sunmuş ve insa-
rine, yansız varyasyon birikimi ve dinamik genomik nın daha basit canlı formlardan evrildiğini tanıtlamıştır.
süreçlerle sıçramalı türleşme, kesintili ve dönemsel Türkçe’de ayrıca basılan “Seksüel Seçme” bölümünde
denge görüntüsüdür. Buradan çıkarak yaşam, mikro ise detaylı örneklerle eşeysel seçilim anlatılmaktadır.
düzeylerdeki olaylarla değil geniş ölçekte bakılınca an- Darwin, nihayetinde insanın maymunla ortak ataya sa-
laşılır ve Engels’e benzer bir ifadeyle “Canlılık tarihsel hip olduğunu söyler.
bir problemdir” demektedir Gould.
Tabii bu fikirlerin, soylu kral, zengin fabrikatör ve sı-
Evrimsel karmaşıklaşmaya, canlı çeşitliliğinin giderek radan halk fikrinin yıkılmaya başladığı, insanlar arası
artması olgusuna doğru ilerlersek canlılığın en eski fo- eşitlik fikrinin türediği atmosferden etkilenmediğini
sil örneklerine 3 milyar 700 bin yıl önce rastlıyoruz (EA söylemek zordur. Ancak, Darwin’in burjuva aile kökleri
ve PL, elektronik). En son ortak atadan beri canlılığın bu dönemdeki mücadeleyi, rekabete dayalı bir var olma
milyonlarca tür ürettiğini biliyoruz. Engels, Haeckle’in savaşı olarak algılamasını kolaylaştırmış görünüyor
(1834-1919) çalışmalarına dayanarak moneralar, çe- (Akad ve Nalçacı, 2012). İnsan topluluğunun eşitsiz bir
kirdekli hücreler, koloni hücreleri, gövdeleşmiş canlı- yazgısı olduğunu düşünen Malthus’un tezlerini alıp do-
lar gibi tanımları anlamaya çalışır (DD, s. 330). Güncel ğaya giydirir ve bu mercekle topladığı olguları özellik-
filogenetik çalışmalar ise yaşamı karmaşık bir çalıya le eşeysel seçilim konusunda insana uygular. Maltusçu
benzetmemize sebep olmaktadır. Jeolojik zaman içinde nüfus anlayışı ve rekabet fikri Marx ve Engels tarafın-
çekirdekli hücrenin evrimi çok hücreliliği ortaya çıkar- dan doğal seçilim kuramının en sorunlu tarafı olarak
mış; çok hücreli canlılar bitki, mantar ve hayvan türleri- görülür. İnsanların salgın veya açlıktan kitleler halinde
nin çeşitlenmesine yol açmış; çok hücreli hayvanlar da ölmesinin doğal bir süreç olmadığı, toplumsal örgütle-
kambriyen patlama zamanında oluşan vücut planları nişten kaynaklı olduğu ifade edilir. Maltusçu indirgeme
üzerinden süngerler, hidralar, yumuşakçalar, eklemba- birçok rastlantısal ve tarihsel süreci ihmal ediyor, can-
caklılar, derisidikenliler ve omurgalılar gibi dalları ver- lıların yeni habitatlara göçü, iklim ve coğrafyanın deği-
miştir (EA ve PL, elektronik). şimi, eşeysel seçilim sürecinin özgünlükleri (var olma
savaşımı ile ilişkilendirilse dahi) gibi etkenleri önemsiz-
Ancak canlıları gözlenebilir biyolojik özelliklerine da- leştiriyor (DD, s. 234) biçiminde eleştirilir.
yanarak iç içe olarak hiyerarşik gruplama yolu, türlerin
birbirlerinden ayrı yaratılma fikrini desteklemekten Engels, Doğanın Diyalektiği’nde, insanın oluşumunu
çok derin ortak özellikler ve türemiş özellikleri des- maddi evrimsel süreçlerin ürünü biçiminde düşünen
teklemektedir. Çünkü tekil biyolojik özellikler tahmin görüşten yanadır. Ancak insanın farklılaşmasının, ev-
edildiği ölçüde gruplar içinde yaygın olmayabiliyor rimsel ve embriyolojik olduğu kadar tarihsel olduğunu
veya iki farklı grup olarak düşünülen dalların ortak bi- da düşünmeliyiz, der. Jeolojik zaman içinde dik yürüyüş
yolojik özelliklerini taşıyan ara formlar bulunabiliyor; evrilir, el ayaktan ayrılır ve böylece konuşma ve beyin
her durumda istisnalar ortaya çıkıyor. Örneğin, Engels gelişiminin temelleri atılmış olur. Elin özelleşmesi aleti
akciğerli balık Lepidosiren türünü, kafatası olmayan ve alet de özgün insan aktivitesini doğurur; yani insa-
omurgalı Amphioxus türünü, ön üyeleri kanata evrilmiş nın doğa üzerindeki dönüştürücü etkisi, üretim, böyle-
tüylü dinozor Archaeopteryx türünü paylaşıyor eserin- ce ortaya çıkar (DD, s. 45). İnsan türlerine (homo cinsi)
de (DD, s. 41). Güncel bir örnek olarak karaya çıkışın ve insansılara (hominin) bakarsak, başka özelliklerinin
için geçiş türü olan Tiktaalik roseae fosilide buna örnek yanında, biyolojik türemiş özellik olarak emek ile yarat-
verilebilir. Bu fosil hem boyun kemikleri hem solungaç mayı ele alabiliriz.
yarıklarının izlerini, hem yüzgeçlerinde ışınlar hem de
ışın gerisinde ön üyelere evrilecek kemikleri taşımak- Genel manada insan, emeğiyle yarattığı aletin ve kar-
tadır (EA, elektronik). Bunlar ve başka “tuhaf” örnekler, maşıklaşan sosyal ilişkilerin uzantısı olarak tarihin
yaşamın çeşitliliğinin kladogram ağacının sınırlarına akışıyla değişen bir toplumsal bilinç elde eder. Bilinçli
sığmadığını, dallanmanın çok geniş bir yelpazede davranışların bir kat daha karmaşıklaştırdığı sosyallik
olduğunu düşündürür. ile biyolojik evrimin ötesinde bir kültürel gelişim hızı-
na erişerek daha gelişkin kavramlar, düşünsel yapılar,
felsefi sistemler üretir. Biyolojik cepheden bakınca dü-
şünceyi artan sinir bilimsel yolakları ile açıklayabilir,
İŞTE İNSAN! beyindeki moleküllerin fizikokimyasal hareketlerine
17. yüzyılda ayrıcalıklı, yaratılmış insan soyu görüşü, indirgeyebiliriz ama bu Sofokles’in tragedyalarını veya
Jones, S. (2006). Neredeyse Bir Balina, Türlerin Kökenine Güncel Bir Bakış
(çev: L.C. Yılmaz), İstanbul: Evrensel Basım Yayın.
SONUÇ Klug, W.S., Cummings, M.R. (2003). Genetik Kavramlar (çev. ed. C. Öner), An-
kara: Palme Yayıncılık.
Durağan bir evren algısından hareketli bir evren olu-
şuna geçerek yaşadığımız düşünsel sıçramayı devam Lewontin, R. (2007). Üçlü Sarmal (çev: E.D. Özsoy), Ankara: TÜBİTAK.
ettirmemiz gerekmektedir. Hareketin mutlak anlamda Mayr, E. (2008). Biyoloji Budur (çev: A. İzbırak), Ankara: TÜBİTAK.
duracağı bir ilk an olmasının imkânsızlığı, çözümleme
McKinnon, S. (2010). Neoliberal Genetik (çev: M. Doğan), İstanbul: Boğaziçi
süreçlerimizin içinde yer almalıdır artık. Üniversitesi Yayınevi.
322