You are on page 1of 7

MAKALE

DOĞANIN DIYALEKTIĞI BAĞLAMINDA YAŞAM NEDIR?


Zelal Özgür Durmuş
Fen Bilimleri Eğitimcisi
zelaldurmus@gmail.com

ÖZET WHAT IS LIFE WITHIN THE CONTEXT OF THE DIALECTICS OF


Friedrich Engels 1873 ile 1886 yılları arasında yaz- NATURE?
dığı “Doğanın Diyalektiği” kitabı ile diyalektik yön-
temin daha kolay kavranabilir olmasını sağlamıştır. ABSTRACT
Engels’in eserinde, dönemin bilimsel gelişmeleri ve Friedrich Engels, with his book “Dialectics of Nature”
problemleri diyalektik materyalist yöntemle ele alı- written between 1873 and 1986, made the understan-
narak, maddenin daha gelişkin bir biçimde kavra- ding of the dialectical method easier. His work shows
nabileceği gösterilmektedir. Böylelikle Engels, ese- that using the dialectical approach to the scientific
rinde, Hegel’den alınan kavramları geliştirerek bilim advances and problems of the period makes it pos-
dallarının incelenmesinde kullanmıştır.Bu makale, sible to grasp them in a more profound way. For this,
eserin biyoloji alanındaki konularına odaklanmakta- he develops further and uses concepts taken from
dır. Binlerce yıl felsefenin konusu olmuş “canlılık ve Hegel in the evaluation of the branches of science.
canlılığın çeşitlenmesi” üzerine yapılan tartışmalara, The study focuses on the topics of biology in the book;
biyolojideki gelişmelerle ilintili olarak materyalist suggesting materialist answers in relation to the ad-
bir yanıt verilmektedir. Ancak mekanik materya- vances in biology to discussions on the definition,
lizm, kesintisiz indirgeme yaparak temel maddeyi, existence and diversification of life that has been the
başlangıcı ya da ilk nedeni aramaya yol açmaktadır. topic of philosophy for thousands of years. However,
Farklı olarak diyalektik materyalizm, başlangıcı ve a mechanical materialism, through uninterrupted
sonu olmayan bir devinim (hareket), maddenin sü- reduction, forces a search for basic matter, genesis
rekli değişimini ve dönüşümünü temel almaktadır. and primal cause. A dialectical materialism, howe-
Cansız maddeden canlı maddenin oluşması, maddenin ver, assumes a continuous change and transforma-
deviniminde bir dönüşüme, değişime denk gelmekte tion of matter; a motion without beginning or end. 
ve önceki var oluş biçimine yeni bir nitelik kazandır- The emergence of living matter from unliving mat-
maktadır. Böylece madde, yeni işleyiş mekanizmaları ter corresponds to a change, a transformation in the
geliştirerek yeni olanakların kapısını açar ve doğada motion of matter and instills a new quality on the
zengin canlı çeşitliliği ortaya çıkabilir hale gelir. Mil- previous mode of existence. Through this, matter
yarlarca yıl süren evrimsel sürecin birikimiyle jeolo- develops new operational mechanisms and paves
jik zamana göre daha yakın dönemde farkındalık veya the way for new possiblities; the abundant variety
bilinç ve ardından tarihsel bilincin oluşabildiği insan of life may now emerge in nature. From the accumu-
ortaya çıkar. Maddenin bu sıçramalı hareketi ancak di- lation of evolutionary processes of billions of years,
yalektik bir bakışla anlaşılabilir. the human being, in which consciousness and the-
reafter historical consciousness can exist, emerges.
Anahtar kelimeler: Diyalektik, biyoloji felsefesi, canlı- We claim that this punctuated motion of matter can
lığın evrimi only be understood through a dialectical approach.

Keywords: Dialectics, philosophy of biology, evolution


of life

GİRİŞ bilinir hale gelmesi (Descartes, 1998) bilimsel çözümle-


Bilim, doğal dünyayı, fiziksel evreni, içerdiği tüm mad- menin en temel yöntemi olagelmiştir. Kartezyen ayrımı,
deyi ve bu olgusal gerçeklerin arasındaki ilişkiyi kap- bilimsel dünya görüşünün doğal olanı algılayışında, bir-
samlı ve tutarlı bir anlayışla keşfetme sürecidir. Bu yol, birinden izole ve temel süreçler aramasına neden olan
bize gerçeğin bilimsel bilgisini vermekte ve bu incele- büyük bir öz oluşturur.
me süreci doğaüstü açıklamalara zıt bir yolla yürütül-
mektedir (US, elektronik). Var olan dünyanın doğal ve Diyalektik materyalist görüşe veya yönteme göre ise
doğaüstü biçiminde birbirinden ayrı iki dünya olarak ontoloji ile onun epistemolojisi birbirinden ayrılamaz.
kavranması ve doğal olanın en basit parçalarına ayrış- Maddenin bilgisi, soyutlaması basit de olsa zihnimiz-
tırılarak birbirine bağlı nedenler zinciri ile anlaşılması, deki teorik çerçevenin ürünüdür; ancak bu çerçeve de

316
maddenin zihnimizdeki tarihsel yansıması ile oluşturu- maddenin bu noktada kalmaması ve yeni olanaklara
lur. Maddi gerçeklik dönemin atmosferi veya zamanın ilerlemesi beklenir. Sonuçta var oluş hem maddidir hem
ruhu içinde soyutlanır, ardından bu soyutlama gerçek- de değişim içindedir.
likle sınanarak yeni ilişkiler ağı içinde tekrar kavranır.
Bu nedenle gerçekliğin kavranışı ve türetilen bilgisi Diyalektik materyalizmde, hareketin ve bir işleyiş düz-
zamanla değişir, daha gelişkin anlayış ve açıklamala- leminden bir diğerine geçişin soyutlaması şu biçimde
ra doğru ilerler. Bu çerçevede ancak tarihsel koşulların yapılır: niceliğin niteliğe ve niteliğin niceliğe dönüşümü
elverdiği ölçüde bilgi sahibi olabiliriz. yasası, karşıtların iç içe geçme yasası, yadsımanın yad-
sınması yasası. Tüm kitap boyunca temel disiplinlerde
Engels’in 1873-86 yılları arasında yazdığı Doğanın Di- bu doğa görüşüyle örtüşen dönemin gelişmelerinden
yalektiği (makale boyunca DD olarak gösterilecektir) örnekler sunulmaktadır. Bu makalede hem onun açık-
kitabından bu yaklaşımı rahatlıkla çıkarabiliyoruz. Ça- lamaları hem de sonraki yıllarda keşfedilen kimi kritik
lışmasında maddenin özü ile biçimi, yani zihnimizde bulgular diyalektiğin prizmasından geçirilerek incelen-
yansıdığı durum arasında ayrı dünyalar tarif etmez, mektedir.
bizi bilinemezci bir gizemciliğe sürüklemez, erekçi veya
mekanik bir çerçeveden statik doğa fikrini yeniden
üretmez. Tersine, maddenin uzay ve zaman içinde var
oluşu mümkündür, hiçbiri ayrı olarak var olamaz ama YAŞAM NEDIR?
ayrı kavramsal soyutlamalar olarak incelenebilir, der. Yaşamı/canlılığı çeşitli parçaların sırayla devindiği me-
Evrendeki tüm madde kendi hareketiyle birlikte anlaşı- kanik ve eksiksiz bir dizge olarak algılamak, maddenin
lır, kavramsallaştırılır. Üstelik hareket (devinim) yaratıl- hareketini sadece ve sadece belirlenimci (determinis-
madığı gibi yok edilemez, sonsuz bir süreç olarak ifade tik) bir süreç olarak görmek, olgudaki rastlantısal sü-
edilir (DD, s. 258). Hareketin ve değişimin sonsuzluğu reçleri ihmal etmek, modern bilimsel düşüncenin ana
yinelemeli çevrimler, iniş çıkışlar, sıçramalı ilerleyiş gibi eksenini oluşturuyor. Böyle bakınca nedenselliğin kar-
tariflerle açımlanır ve bu süreç detayları hala çözülmeyi şılıklı etkileşim süreci olduğunu, bir durumdaki nede-
bekleyen çeşitli yönler taşımaktadır. nin o durumda sonuç görünen şeyden etkilendiğini kav-
ramak zor oluyor. Nedensel zorunluluğu, gerçekleşecek
Engels’e göre maddenin var oluşu, yok oluşu ve deği- şeyin olasılık skalasındakilerden biri olabileceğini yani
şimi, dolayısıyla hareketi farklı kategorik düzlemler esnek zorunluluğu fark etmek kolay olmuyor. Parçaların
içinde incelenebilir. Doğa bilimlerindeki yeni gelişme- kendi başlarına da hareket edip yeni bütünler ve neden-
lerle birlikte artık doğanın katı, sabit kavranışı yıkılıyor, ler oluşturabileceğini, bütünün ise hiçbir zaman tamlık
sonsuz olarak görülen bütün “şey”ler geçici var oluşlar olmadığını düşünmek pek mümkün olmuyor.
biçiminde algılanıyor ve böylece şey sonsuzluk içindeki
dönüşümleriyle gösteriliyor. Engels, sonsuz var oluş du- Engels, bilimcilerin teorilerindeki hatalı açıklamaları,
rumunu “hareketin yok olmazlığı” soyutlamasıyla kav- indirgemeci yönleri, bilinemezci boşlukları, erekçi sap-
ramsallaştırıyor (DD, s. 48). Maddenin hareketi bir işle- mayı yukarıda anlattığımız biçimdeki düşünme kapasi-
yiş düzleminden diğer işleyiş düzlemine geçerek devam tesi darlığına bağlıyor. Eğer gündelik hayatın öğrettiği
eder, başkalaşır; düzlemler arası geçiş, bağlantı somuttur. sağduyulu düşünme biçimine alıştıysanız maddenin
Maddenin hareketinin gerçekleştiği düzlemler, kategorik hareketini doğrusal yani tek biçimli düşünüp yaşamın
olarak hem zaman hem ölçek bağımlıdır. Yani işleyiş hem ortaya çıkışını belirlenimci çerçeveye sıkıştırabilirsiniz.
mekanik hareket hem de ısı, ışık ve elektriktir, hem mikro İlk elden çözülebilecek soruları formüle etmek, ölçüle-
ölçek hem de makro ölçektir, hem fiziksel hem kimyasal bilir olanı incelemek, adım adım ilerleme alışkanlığının
hem de organiktir, hem yaşam hem de yaşamın zamanla ürünüdür ve yalnızca başlangıç olabilir. Bu durumda in-
evriminin ürünü bilinçtir (DD, s. 48). Her işleyiş düzle- sanı, yaşamsal bir özü olan (elan vital) ve cansızdan bu
minde, hareketin biçimi değişmektedir. üstünlük nedeniyle ayrılan bir varlık olarak görebilirsi-
niz. Diğer uçtan bakınca ise insanı sıradan bir hayvan
Madde, hareketinin biçimini, kendi içyapısı ve potansi- olarak, hayvanı ve bitkiyi sadece moleküler çeşitlilik
yel enerjisi ile yaratır. Doğa, var olan karşıtlıkların karşı- biçiminde var olan özdeş şeyler olarak düşünebilirsiniz.
lıklı etkileşimiyle işlemeye, bunlar arasında çelişkilerin
aşılmasıyla yeni durumlara doğru devam eder. Şeyler- Örneğin, fizikçi Schrödinger’in 1945 yılındaki soruları
den biri tek başına belirleyici olmayıp bunun yerine “bir organizmanın sınırları içinde uzay, zamanda meyda-
farklı iki şeyde özdeşlikler, aynı iki şeyde değişken yön- na gelen olaylar, fizik ve kimya yasaları ile nasıl açıklana-
ler bulunmakta ve sabit görünen durumlarda ise sürek- bilir, bunu saat gibi işleten mekanizmalar nelerdir” gibi
lilik, sürekli yinelenen durumlarda da yeni olan ile de- indirgemeci yaklaşımdan muzdarip oluyor (Schrödin-
vinim mümkün olmaktadır. Bu iç dinamikle maddenin ger, 1999). Biyolog Dawkins, 1970’lerin ortasında “gen-
hareket yasaları veya koşulları, yaşamın evrimsel tarihi lerin yaşam havuzunda seçilime tabi olduğunu, çeşitli
ve en sonunda insanın evrimiyle birlikte toplumsal tari- yaşam kalım makineleri olan organizmaları programla-
hi, insanın kendisinin bilinçli bir şekilde yarattığı tarih dığını” belirten gen merkezci kitabını yazıyor (Dawkins,
ortaya çıkar (DD, sf . 45). Bu akış içinde tarihin, insanın, 2001). Yaşam, fizik süreçlere, temel parçacık iddiasın-

MADDE, DIYALEKTIK VE TOPLUM | CILT 2 | SAYI 4 317


daki genlere sığmaz (Gould, 2001), diyen bilim insanları şamın kökeni sorunsalı, ilkin dünya koşullarında oksije-
da vardır. Canlılık ne sadece fizik yasalarından ibaret- nin ve dolayısıyla ozonun olmadığı bir çevre ve çeşitli
tir ne sadece gen belirlenimli olabilir. Fakat canlılık, bu karbon bileşiklerini içeren bir kimyasal havuz modeliy-
daha genel hareket biçimi/işleyiş düzlemleri olmadan le çözülür. Bu teorik çerçevenin ileriki yıllarda Miller ve
da olmaz, bunlar öncül sınırlardır. Canlılık fizik, kimya, Urey tarafından deneyi yapılır ve proteinlerin yapıtaşı
biyolojik yasaların birleştiği bir bütündür (DD, s. 273). amino asitlerin oluştuğu gözlenir (Özmen, 2018). Bu
İnsanda ve insansılarda daha fazlasıdır. aşamada, henüz monomerlerin daha karmaşık organi-
zasyonlar oluşturduğu polipeptit zincirleri yoktur.
“Yaşam nedir?” sorusunu, Engels ise dönemin fizyoloji,
embriyoloji, paleontoloji gibi alanlarındaki bilimsel ge- Doğanın ilkin koşullarını veri alırsak cansız doğada
lişmelere dayanarak açıklıyor: Dış ortamla madde alış bulunmayan makromoleküllerin (polinükleotitler, po-
verişi gibi metabolik faaliyetlerde işlev gören protein- lipeptidler, zar bileşenleri vb.) ortaya çıkışı yeni bir ni-
lerin, bu var olma biçimine yaşam denir (DD, s. 328). teliktir. Günümüzde makro molekül olarak proteinlerin
Yaşamın ortaya çıkışı ise “binlerce” yıllık gezegen ve yerine nükleik asitlerin kalıtım materyali olduğu anla-
maddenin evrimi sonucunda protein oluşumuyla baş- şıldı ve metabolizmanın önce oluşumu fikrine göre ken-
lar. Ardından uygun kimyasal koşullarda protein çe- dini sentezleyebilen RNA dünyası fikri daha fazla ağırlık
kirdek, protoplasma (güncel olarak sitoplazma) ve zar kazanmış oldu. Sonuçta cansızlık kendi var oluş biçimi-
yapısının kaynaşıp evrilmesi, yani hücrenin evrimsel ni moleküler düzlemde aşar ve canlı forma geçer, ken-
olarak ortaya çıkışı mümkün olur (DD, s. 44). Kitapta disinden başka şeylerin türeyeceği yeni bir alana girer,
hem Wöhler’in 1828 yılında laboratuvar koşullarında yeni düzlemde varlık yeni biçimlerde oluş imkânı yaka-
üre sentezlenmesi hem de bugün kayaç olduğu anlaşı- lar. Yeni oluşan madde artık hem iç iletişimde düzenlili-
lan “ilkin fosil” Eozoon canadense örnek gösterilmekte- ği koruduğu hem de dışarısıyla etkileşimin başladığı iki
dir. Güncel olarak ise ilkin fosil hücrelerin gömülü oldu- düzlemde hareket edebilir. Yeni oluşan moleküler ilişki-
ğu yapıya örnek olarak stromatolitler verilebilir. Bugün ler olanağı içinde, zamanla canlı form da kendi var oluş
canlının oluşum sürecinin nükleik asitlerin evrimiyle biçimini aşar. Yaşamın yadsınması, yaşamın içinde po-
başladığı görüşü ağır bassa da yaşamın, maddi koşul- tansiyel olarak vardır diye düşünülürse yaşamın temel
ların ürünü olarak ortaya çıktığı ve bu durumun mad- niteliklerinden metabolik faaliyetin elenmesiyle cansız
denin özünün değişimi ile mümkün olduğu görüşünün, madde, önceki halinden farklı bir biçimde var olabilir.
bilimsel bakış çerçevesinde kabul edilmesi gerekiyor. Örneğin virüsler, ortaya çıkabilir. Yani yadsımanın ya-
dsınması soyutlaması, yeni var oluş biçimlerini düşün-
Bugün canlı tanımı için yapılan genellemelere şunlar mek için hayli olanaklı bir zemin sunar.
giriyor: kendisini kopyalayıp çoğalabilmek, enerji akta-
rımı ve iç denge için metabolik faaliyetleri gerçekleşti- Değişim süreklidir; sonsuzluk bu değişim hareketiy-
rebilmek, her düzeydeki karmaşık etkileşim sonucu ev- le birlikte mümkün olabilir. Hareket, içyapısal çeliş-
rimleşmek (UUPT, elektronik). Bunlar naif indirgemeler kiler ve dış etkileşimden kaynaklı çelişkilerin çatış-
değil, onlarca çalışmanın, iniş çıkışlı bilgi üretim süre- ması ve aşılmasıyla belli bir yönde gelişimi mümkün
cinin soyutlamalarıdır. Elbette indirgeyerek genelleme kılar (Akış, 2018). Fakat değişimdeki süreklilik de
bilimsel düşünce sistematiği içinde vardır. Diyalektik kesintiye uğrar, içinde “kırılma,” “sıçrama” anları yani
materyalist anlayış ise bu noktaya takılıp kalmama uya- yeniliklerin ortaya çıktığı anlar söz konusu olur. Şöyle
rısı ve yeni ilişkileri arama çağrısı yapar, ilişkilerin de düşünülebilir: Niceliksel büyüme, nitel bir değişime yol
maddi ve devingen olduğunu hatırlatır. Değişmez ola- açar, niceliklerin toplamında yeni bir özellik oluşurken
rak görünen takılıp kalmamalı, değişimi, sadece görü- “şey”de başkalaşır. Doğanın Diyalektiği’nde buna uygun
nür sonuçları bağlamında değil, aynı zamanda süreç ve örneklerden birisi kimyadan verilir. Oksijen atomunun
nedenler bakımından incelemek düşünülmelidir. iki veya üç birim reaksiyonu ile farklı yapısı olan mo-
leküller ortaya çıkmaktadır: moleküler oksijen ve ozon
Doğadaki değişimi aramak, artık bilimsel çalışmalar (DD, s. 78). Bu süreç, sadece niceliğin niteliği değiştir-
için ana eksen olmalı! Canlılara bakışta, değişmeyen mesi olarak kalmaz, yeni nitelik farklı niceliksel özellik-
türler görüşünden değişen türler görüşüne geçmek zor leri doğurur; moleküler oksijen ile ozonun farklı kokusu
olmuştur. Benzer bir zorluk, cansız maddeden canlıya olması gibi.
geçiş için de söz konusudur. Avrupa’da bilimsel düşünce
sistematiğine sahip insanlar arasında bu soruya gelince
doğaüstü düşüncelere yönelebilenler vardı. Oysa yıldız-
lar ve yerküre değişiyorsa içinde yaşadığı koşulların de- MOLEKÜLER KARMAŞIKLAŞMA
ğişimiyle canlılık da değişiyor olmalıydı. Su kürenin de- Engels 19. yüzyılda belirleyici önemde üç büyük keşfi-
ğişimini, atmosfer bileşiminin değişimini inceleyen Rus ni enerjinin korunumu yasasının tanıtlanması, organik
bilimcilerinin materyalist düşünceleri, Sovyetler Birli- hücre teorisinin biçimlendirilmesi ve evrim teorisinin
ği’nde hayat olanağı buldu. Biyokimyacı Oparin (1894- canlı çeşitliliğini açıklama becerisi olarak ele alır (DD, s.
1980), 1924 tarihli simgeleşen makalesinde abiyotik 127). Schwann (1810-1882) ve Schleiden (1804-1881)
koşullara odaklanır. Zamanla daha fazla geliştirilen ya- tarafından birçok bitki ve hayvan dokusu incelenmiş,

318
farklılaşmış olsa da tüm dokuların genel özellikleri ile virüslerden kalan genetik materyal parçalarının olması
hücresel yapılar oldukları anlaşılmış ve “tüm canlıların canlıların birbiriyle ne kadar etkileştiklerini, moleküler
bir veya birden çok hücreden meydana gelmiş olduğu” çı- düzeyde karışabildiklerini göstermiyor mu? Peki, düzi-
karımı yapılmıştır. Remak’ın ökaryotik hücre bölünmesi nelerce nükleotit, yüzlerce amino asit keşfedilmiş veya
gözlemleri ardından, Virchow’un formülasyonu ile “bü- sentezlenebilmişken canlılık için bunların çok çok azı-
tün hücreler diğer hücrelerden gelir” çıkarımı kabul nın kullanılması ve bunun da yeterli olması maddenin
görür. Flemming, hücre bölünmesinin fazlarını izler ve engin potansiyelini düşündürmüyor mu (UUPT, elekt-
hücrede çekirdeğin içyapısının değişmediğini gözlem- ronik)?
leyince “her bir çekirdek diğer çekirdeklerden gelir” for-
mülasyonunu türetir (Mayr, 2008). Genişleyen, çeşitle- Elbette canlılar ortak ataları sebebiyle benzerdir ve
nen bilim dalları, amprik bulgular ve teorik düşünceyle kuvvetli biçimde korunan biyolojik özelliklere sahiptir.
birlikte doğanın materyalist bilgi sistemini inşa etmeye Ancak buradan değişmezlik türetilemez diye düşünmek
başlar, diye belirtir Engels (DD, s:216). mümkün. Benzerliğin içindeki çeşitliliği analizlerde ih-
mal edilebilecek şeyler olarak tanımlamak, dün de bu-
Birlerinden çok farklı görünmelerine rağmen bitki ve gün de genomik düzlemdeki karmaşıklığı açıklamakta
hayvanların temelde aynı yapıya sahip olmaları, yani yetersiz kalıyor. Darwin, önerdiği karışımlı kalıtım mo-
hücrelerden meydana geliyor olmaları büyük bir dü- deliyle birlikte bireyin hayat süreci içinde edinebileceği
şünsel sıçrama yaratıyor, üstelik evrimci düşünceyi des- özelliklere dayalı sürekli değişkenlik (varyasyon) öngö-
tekliyor. 19. yüzyıldaki bilimcilerin tümevarımcı bir yol rürken görece değişmeyen, ayrı karakter çeşitlerinin
ile canlının temel birimi olarak hücreyi tanımlamasının kombinasyonu ile süreksiz değişkenlik fikri ise Mendelci
ardından 20. yüzyılda yapılan tonlarca gözlem bu çıka- genetiğin temeli oluyor (Genetik Kavramlar, 2003). Bu
rıma denk düşüyor. Buradaki tanıtlama, pratik olduğu sürekli ve kesintili varyasyon tartışması belli yönleriyle
kadar soyutlama gücünün de bir sonucudur. Bu bilgi, güncel genetik mekanizmaların birer parçasıdır.
maddenin fiziksel ve kimyasal süreçlerle oluşan yaratıcı
potansiyeli üzerinde yükselen teorilerle, yasalarla, keş- Lamarkçı evrime şiddetle karşı çıkan biyolog Weis-
fedilen bulgular ile tutarlı bir bütünlük oluşturur. mann’ın (1834-1914) yaklaşımı, süreklilik içinde du-
rağan olanı yeni değişmeyeni aramak diye yorumla-
Canlılığı incelerken detaylar inildikçe makine gibi işle- nabilir. Kalıtım üzerine temel ve önemli çıkarımı ise
yen görüntü mü, yoksa çeşitlilik örüntüsü mü artıyor? genetik malzemenin kromozomlarda bulunduğu fik-
Bunu belirlenimci mi, yoksa diyalektik ilişkilerin mi ridir. Ancak kromozomları taşıyan tohum ya da üreme
ortaya çıktığına bakarak cevaplayabiliriz. Dört çeşit hücresi (germ plazma) tüm somatik hücreleri ürete-
nükleik asit DNA’da, ek bir çeşit RNA’da, yirmi amino rek yeni bireyi oluşturacak ve kendi genetik kopyası
asit, fosfolipitli zar oldukça özgün bir hücre yapısı or- ile organizmanın sürekliliği sağlayacaktır. Canlıyı, ne
taya çıkarıyor gibi. Canlının yapısal bilgisi, genomun çevreleyen dış koşullar ne de somatik hücrelerdeki
içinde korunarak ve üremeyle şaşmaz şekilde aktarılı- herhangi bir değişim (mutasyon) etkileyecektir! Canlı
yor gibi. Olmazsa olmaz koşuluyla yapılmış bir inşa his- bir bütün olarak sadece doğal seçilime tabi olur. Sanki
si uyandırıyor. Ancak halkasal genomuyla çekirdeksiz çekirdekteki kromozomlar dışında kalan tüm hücre
hücre (bakteriler), birbirinden ayrılmış kromozomlar- yapıları ve diğer hücreler, üreme hücresine bağlı
dan oluşan genomuyla çekirdekli hücre (ökaryot) ve de sürüklenen yapılardır. Canlı, kromozomlar tarafından
ökaryot ile bakteri arasında ekstrem bakterilerin (ar- ona bahşedilmiş olanın ötesinde kendi bütünlüğünde
keabekteri) hücrelerini dikkate alınca canlılık daha en belirleyici hiçbir özelliğe sahip olamaz. Yalnızca belli iş-
başında çeşitleniyor (PL, elektronik). Burada tek biçi- levleri yerine getirir gibi algılanır
me hapsolmayı engelleyen çeşitlilik, var oluş biçiminin
o anki koşulların potansiyeline bağımlı olduğu sezisi Evrimsel görüş çerçevesinde Mendel’ın kalıtım yasala-
uyandırıyor. rını, Sutton ve Boveri’nin kromozom teorisini benim-
seyen Morgan (1866-1844), bunları harmanlayarak
Çeşitlilik her durum için geçerli. Canlılığın bir durma yeni Darvinciliğin temellerini atıyor denebilir. Morgan,
tek bir çözüm yolu yok, çoğu durum için mutlaka farklı De Vries’in ani mutasyon fikrine dayanarak yaptığı de-
tipte canlılar evriliyor. O anda elde mevcut olan ne varsa neyler sonucunda kalıtımın Mendel oranlarıyla uyumlu
bunlarla karşılaşılan sınırlar aşılıyor görünüyor. Örne- olduğunu keşfeder. Bu deneyler, onun tıpkı Weismann
ğin çekirdekli hücrenin karmaşık yapısının, bakterileri gibi genleri taşıyıcısı üreme hücrelerini yönlendiren güç
endosimbiyoz yoluyla hücre içine alan arkeabakteri- olarak görmesine ve organizmanın geri kalanını üreme
den evrildiği düşüncesini destekleyen çokça örnek var. hücresini besleyen, koruyan ikincil işlevler yüklemesine
Üstelik tek çekirdek yerine çok çekirdek barındıran ve sebep olur (Friedman, 2002). Bu öncül gelişimleri sa-
çekirdeksiz bakteri hücreleri gibi organelleri olmayan hiplenen Shrödinger yaşamı açıklamak için, bugün yan-
ökaryot tipinde arkeamoeba’nın varlığını biliyoruz. lış olduğu ortaya çıkan, genin kararlı oluşu görüşlerine
Veyahut bitki ve hayvan hücresi özelliklerinin ikisini inanır (Gould, 2001). Dawkins, metafordan daha fazla-
birden gösteren tek hücreli öglena’nın varlığı gibi “tuhaf” sı anlamına gelen, genlerin kendi varlığını sürdürmek
örneklerde bol. Peki, hemen her canlının genomunda, amacıyla tüm canlıları ve aralarındaki ilişkileri yönetti-

MADDE, DIYALEKTIK VE TOPLUM | CILT 2 | SAYI 4 319


ğini savunur (Dawkin, 2001). Kimi farklılıkları olsa da de zorunluluk bileşimi olarak görür. Türlerin farklı-
Wiesmann’da, Morgan’da, Dawkins’de genleri belirleyi- laşması, var olan bireysel varyasyonun ardışık uyum
ci nitelik olarak algılarlar. başarılarına dayalı (fitness) zamanla sürekli birikimi ile
olur, elenenlerin bir kısmının da doğa tarihi içinde iz-
Yukarıdaki bilim insanlarında örneklediğimiz gibi “de- lerine rastlanır (Darwin, 1996). Bu tarif doğaya ereksel
ğişmeyen şey” algısı biyolojide süregelen hâkim anlayış veya tanrısal olmayan yaratıcı bir güç vermek anlamına
olmuş görünüyor. Lewontin, bu algıyı preformasyon (ön geliyor. Eğer canlı çeşitli mekanizmalarla özellikleri ba-
oluşum) ve epigenesis (sıralı oluş) görüşleri arasındaki kımından farklılaşıyorsa ve yine bazı mekanizmalarla
tartışmanın devamı olarak görür. Sperm hücresi içinde özelliklerini koruyarak yeni kuşağa aktarıyorsa, bu iki-
yer alan küçük insanın döllenme ile birlikte ebatça bü- si arasındaki çatışmadan yeni nitelikler, yani adaptas-
yümesi fikri bugün çok saçma gelebilir ama organizma- yonlar ortaya çıkar ve evrim mümkün hale gelir (DD,
nın gelişiminin, tam bir genetik kopya ile sonraki tüm s.232). Adaptasyon (uyarlanım) ile işleve uygun vücut
süreci tayin edecek bilgiye sahip olan üreme hücreleri- biçimlerinin, içgüdülerin ve insan zihninin oluşması
ne bütünüyle bağlı olması arasında bir farklılık yoktur; açıklanınca “mükemmel,” “müthiş” doğa varlığı bilim-
mekanik detaylar önemsizdir (Lewontin, 2007) diye selleştiriliyor. Ne yazık ki buradan ilerleyen düşünce
eleştirir Lewontin. dizgesi doğanın her bir noktasında adaptasyon görme-
ye başlıyor.
Farklı olarak Sovyet biyologları içinde yalıtılmış germ/
genom görüşlerini kabul etmeyen bir gelenek olduğu- Eğer rastlantı ve zorunluluk diyalektiğine bakacak
nu söyleyebiliriz. Bu yaklaşım, genlerin/karakterlerin olursak karşılıklı etkileşiminin bu olgular için de ge-
organizmada sabitlenmesinin geçici olabileceğini ve çerli olduğunu fark ederiz. Rastlantının içinde belli bir
varyasyonlar için gen, gelişim ve çevre etkileşimini vur- zorunluluk ve zorunluluğun içinde belirsiz rastlantılar
gular. İletişim tek yönlü bir akış değildir. 1970’li yıllara bulabiliriz. Doğa olayları şartlara uygun olaylar ve eşsiz
gelindiğinde ise o kadar da sabit bir genetik yapının ol- olaylar diye tanımlanırsa özellikle doğa tarihi çalışma-
madığı anlaşılır. Genom içinde yer değiştiren ve böyle- larının sadece kestirilebilir süreçlere indirgeneme-
ce genomun mutasyonla daha kolay baş edebilmesine yemeyeceği, anın olasılık ve olanakları içinde belli bir
olanak sağlayan nükleotit dizileri, transpozonlar bir çeşitlenme derecesine sahip olayların gerçekleşebile-
bütün olarak DNA’nın atfedilen kadar da anlamlı olma- ceği ortaya çıkar. Örneğin, çevrenin yaşam için sınırlar
yabileceğini düşündürür (Jones, 2006). Üstelik 2010’lu oluşturduğu doğru olmakla birlikte bir hayvanın ya-
yıllarda hücrede tek yönlü bilgi akışını, yani merkezi şamak için hangi çevreyi bulduğu, kaç sayıda ve hangi
dogmayı bozan mekanizmaların varlığı gösterilmiştir. tür düşmanla karşılaşacağı veya bir tohumun, rüzgârın
Moleküller arası etkileşimin çok yönlü ve çok çeşitli ol- şiddetine, yönüne göre nereye savrulup, nerede çimle-
ması belirlenimciliği oldukça zora sokmaktadır. neceği rastlantısal olaylardır (DD, s. 241). Tüm nedenler
bilinemez ya da öngörülemez; dolayısıyla canlıdaki her
fenotipik özelliğin adaptasyon olmadığını öngörebiliriz.

YAŞAMIN EVRIMSEL TARIHI Fenotipik özelliklerin genotipteki kökleri de benzer bir


Belirgin ve birbirinden farklı özlere sahip tipolojik tür akışkanlık örüntüsü verebilir. Gen varyasyonlarının
fikrine karşı soyoluş düşüncesini teorize eden (ilk do- popülasyondaki sıklığı (frekans) tamamen rastlantısal
kunuş hariç) Fredric Wolff’u, Engels türlerin sabitliğine olarak değişebilir. Örneğin, çevre veya iklimdeki küçük
karşı duruşundan dolayı takdir eder. Wolff’un takipçi- sapmalar popülasyon içindeki çeşitliliği rastlantısal
si embriyolog Baer’in embriyonik katmanları, canlıla- olarak daraltabilir, bazı alellerin yok olmasına sebep
rın oluşumu sırasında göstermesi, Lamarck’ın (1744- olabilir. Bu mekanizma, özellikle küçük popülasyonlar-
1829) türleşme mekanizması için bireylerin çevreye da, canlıların belli yönlere anlık, eşsiz olaylarla sürük-
uyumunun kalıtılabileceği fikrini kurgulaması Engels lenebilmesini mümkün hale getirir. M. Kimura (1924-
tarafından öncü fikirler olarak adlandırılır. Nihayetinde 1994) çalışmalarında, genomda mutasyonların belli
bu birikimin zafere ulaşmasını sağlayanın, Darwin’in bir hızla gerçekleştiğini ve bu mutasyonların çoğunun
(1809-1882) kalıtılabilir varyasyona sahip canlıların zararlı olmak yerine canlının seçilimi açısında nötr ol-
doğal seçilim yoluyla uyarlanma tarifi olduğunu belirtir duğunu göstermiştir. Bu süreç, genetik sürüklenme
(DD, s. 41). Böylece, organik ile inorganik doğa arasın- yoluyla evrim olarak tarif edilir ve adaptasyonlu evrim
daki uçurum en aza indirilmiş, cansız maddeden canlı mekanizmasıyla birlikte işler (Futuyma, 2008). Yani,
maddeye doğru iki düzlem arasında bir geçiş ilişkisi rastlantısal süreçler, zorunlu genetik mekanizmalar
kurulmuş olur. Bu karmaşık ilişki, günümüz çalışmaları içinde belli bir esneklik kapasitesi üretir.
için genotipten fenotipe geçişe, birey oluş ile soy oluş
arası bağlantıya ve en genel anlamıyla gen, organizma, Bir popülasyonun gen sıklığının kuşaktan kuşağa
çevrenin karşılıklı etkileşimine kadar uzanmaktadır. değişimi mikro evrim olarak düşünülür. Makro ev-
rimden anlaşılansa daha büyük grupların (takson)
Darwin, evrimi varyasyon düzeyinde şans (tüm ne- oluşturduğu dalların yaşam ağacındaki örüntüleridir
denlerin bilinemediği durumlar) ve seçilim düzeyin- (EA, elektronik). Genellikle ortak köken, biyolojik

320
özelliklerin çeşitlenmesi (ıraksaması) gibi sorular yeni amprik bulgularla birlikte sorgulanmaya başlan-
çözülmeye çalışılır. Makro evrim süreci incelenirken mıştır. Darwin’in doğal seçilim yoluyla türleşme for-
Gould (2001), türlerin jeolojik zaman içindeki hayat- mülasyonu, insanın evrimine uzanan boyutuyla buraya
ta kalma başarısına bakılması gerektiğini öne sürer. katkı yapmaktadır. Türlerin Kökeni’nde insana dair he-
Örneğin, yaşam sadece var oluşlarla değil bunun yanı men hemen hiçbir şey söylemeyen Darwin, daha ileride
sıra büyük ölçekli kitlesel yok oluşlarla da meydana İnsanın Türeyişi kitabını yazma gereği duymuştur. Ki-
gelmiştir. Diğer önemli bir örüntü ise makro evrimin tapta bilimsel yönteme uygun biçimde anatomik, emb-
sürekli varyasyon birikimi ile yeni soyları vermesi ye- riyolojik, güdük organlar gibi kanıtları sunmuş ve insa-
rine, yansız varyasyon birikimi ve dinamik genomik nın daha basit canlı formlardan evrildiğini tanıtlamıştır.
süreçlerle sıçramalı türleşme, kesintili ve dönemsel Türkçe’de ayrıca basılan “Seksüel Seçme” bölümünde
denge görüntüsüdür. Buradan çıkarak yaşam, mikro ise detaylı örneklerle eşeysel seçilim anlatılmaktadır.
düzeylerdeki olaylarla değil geniş ölçekte bakılınca an- Darwin, nihayetinde insanın maymunla ortak ataya sa-
laşılır ve Engels’e benzer bir ifadeyle “Canlılık tarihsel hip olduğunu söyler.
bir problemdir” demektedir Gould.
Tabii bu fikirlerin, soylu kral, zengin fabrikatör ve sı-
Evrimsel karmaşıklaşmaya, canlı çeşitliliğinin giderek radan halk fikrinin yıkılmaya başladığı, insanlar arası
artması olgusuna doğru ilerlersek canlılığın en eski fo- eşitlik fikrinin türediği atmosferden etkilenmediğini
sil örneklerine 3 milyar 700 bin yıl önce rastlıyoruz (EA söylemek zordur. Ancak, Darwin’in burjuva aile kökleri
ve PL, elektronik). En son ortak atadan beri canlılığın bu dönemdeki mücadeleyi, rekabete dayalı bir var olma
milyonlarca tür ürettiğini biliyoruz. Engels, Haeckle’in savaşı olarak algılamasını kolaylaştırmış görünüyor
(1834-1919) çalışmalarına dayanarak moneralar, çe- (Akad ve Nalçacı, 2012). İnsan topluluğunun eşitsiz bir
kirdekli hücreler, koloni hücreleri, gövdeleşmiş canlı- yazgısı olduğunu düşünen Malthus’un tezlerini alıp do-
lar gibi tanımları anlamaya çalışır (DD, s. 330). Güncel ğaya giydirir ve bu mercekle topladığı olguları özellik-
filogenetik çalışmalar ise yaşamı karmaşık bir çalıya le eşeysel seçilim konusunda insana uygular. Maltusçu
benzetmemize sebep olmaktadır. Jeolojik zaman içinde nüfus anlayışı ve rekabet fikri Marx ve Engels tarafın-
çekirdekli hücrenin evrimi çok hücreliliği ortaya çıkar- dan doğal seçilim kuramının en sorunlu tarafı olarak
mış; çok hücreli canlılar bitki, mantar ve hayvan türleri- görülür. İnsanların salgın veya açlıktan kitleler halinde
nin çeşitlenmesine yol açmış; çok hücreli hayvanlar da ölmesinin doğal bir süreç olmadığı, toplumsal örgütle-
kambriyen patlama zamanında oluşan vücut planları nişten kaynaklı olduğu ifade edilir. Maltusçu indirgeme
üzerinden süngerler, hidralar, yumuşakçalar, eklemba- birçok rastlantısal ve tarihsel süreci ihmal ediyor, can-
caklılar, derisidikenliler ve omurgalılar gibi dalları ver- lıların yeni habitatlara göçü, iklim ve coğrafyanın deği-
miştir (EA ve PL, elektronik). şimi, eşeysel seçilim sürecinin özgünlükleri (var olma
savaşımı ile ilişkilendirilse dahi) gibi etkenleri önemsiz-
Ancak canlıları gözlenebilir biyolojik özelliklerine da- leştiriyor (DD, s. 234) biçiminde eleştirilir.
yanarak iç içe olarak hiyerarşik gruplama yolu, türlerin
birbirlerinden ayrı yaratılma fikrini desteklemekten Engels, Doğanın Diyalektiği’nde, insanın oluşumunu
çok derin ortak özellikler ve türemiş özellikleri des- maddi evrimsel süreçlerin ürünü biçiminde düşünen
teklemektedir. Çünkü tekil biyolojik özellikler tahmin görüşten yanadır. Ancak insanın farklılaşmasının, ev-
edildiği ölçüde gruplar içinde yaygın olmayabiliyor rimsel ve embriyolojik olduğu kadar tarihsel olduğunu
veya iki farklı grup olarak düşünülen dalların ortak bi- da düşünmeliyiz, der. Jeolojik zaman içinde dik yürüyüş
yolojik özelliklerini taşıyan ara formlar bulunabiliyor; evrilir, el ayaktan ayrılır ve böylece konuşma ve beyin
her durumda istisnalar ortaya çıkıyor. Örneğin, Engels gelişiminin temelleri atılmış olur. Elin özelleşmesi aleti
akciğerli balık Lepidosiren türünü, kafatası olmayan ve alet de özgün insan aktivitesini doğurur; yani insa-
omurgalı Amphioxus türünü, ön üyeleri kanata evrilmiş nın doğa üzerindeki dönüştürücü etkisi, üretim, böyle-
tüylü dinozor Archaeopteryx türünü paylaşıyor eserin- ce ortaya çıkar (DD, s. 45). İnsan türlerine (homo cinsi)
de (DD, s. 41). Güncel bir örnek olarak karaya çıkışın ve insansılara (hominin) bakarsak, başka özelliklerinin
için geçiş türü olan Tiktaalik roseae fosilide buna örnek yanında, biyolojik türemiş özellik olarak emek ile yarat-
verilebilir. Bu fosil hem boyun kemikleri hem solungaç mayı ele alabiliriz.
yarıklarının izlerini, hem yüzgeçlerinde ışınlar hem de
ışın gerisinde ön üyelere evrilecek kemikleri taşımak- Genel manada insan, emeğiyle yarattığı aletin ve kar-
tadır (EA, elektronik). Bunlar ve başka “tuhaf” örnekler, maşıklaşan sosyal ilişkilerin uzantısı olarak tarihin
yaşamın çeşitliliğinin kladogram ağacının sınırlarına akışıyla değişen bir toplumsal bilinç elde eder. Bilinçli
sığmadığını, dallanmanın çok geniş bir yelpazede davranışların bir kat daha karmaşıklaştırdığı sosyallik
olduğunu düşündürür. ile biyolojik evrimin ötesinde bir kültürel gelişim hızı-
na erişerek daha gelişkin kavramlar, düşünsel yapılar,
felsefi sistemler üretir. Biyolojik cepheden bakınca dü-
şünceyi artan sinir bilimsel yolakları ile açıklayabilir,
İŞTE İNSAN! beyindeki moleküllerin fizikokimyasal hareketlerine
17. yüzyılda ayrıcalıklı, yaratılmış insan soyu görüşü, indirgeyebiliriz ama bu Sofokles’in tragedyalarını veya

MADDE, DIYALEKTIK VE TOPLUM | CILT 2 | SAYI 4 321


eşit oy hakkı talebini veya eşitlikçi ütopyaları anlam- Maddenin bu sıçramalı hareketi ancak diyalektik bir
landırmaya yetmez. Engels’in vurguladığı gibi bu meka- bakışla anlaşılabilir. Mekanist bir materyalizm algısı,
nistik çözümleme, düşünceyle ilgili her şeyin çözülmüş kesintisiz indirgeme yaptırarak temel maddeyi, başlan-
olmasını sağlamaz (DD, s.271). gıcı, ilk nedeni aranmaya yol açmaktadır. Farklı olarak
diyalektik materyalizm ise başlangıcı ve sonu olmayan
Belirlenimciliğin (determinizm) bir türevi olan zihinsel bir devinimini, maddenin sürekli değişimini ve dönüşü-
belirlenimcilik çerçevesinin içine hapsolduğumuz za- münü temel almaktadır.
man bilinç, özgür irade veya yaratıcılık yok olur. Benzer
bakış sosyobiyolojinin tezlerinde veyahut güncel ola-
rak evrimsel psikolojinin toplumu, biyolojik ilişkilerle
çözümleme çabalarında görülebilir. İddia, insanın yüz KAYNAKLAR
binlerce yıl içinde evrilen zihinsel “mimari”si sayesin- EA. Evrimi Anlamak. 10.09.2019 tarihinde erişilmiştir. http://www.evrimi-
anlamak.org/e/Evrim_101_-_İçindekiler
de kararlarını aldığı fikridir. Bu mekanizma ile insan
sorunlarını “kaç, vur, seviş, soyun için feda et” gibi ba- US. Understanding Science. 10.09.2019 tarihinde erişilmiştir. https://undsci.
sitleştirip duruma uygun otomatik olarak yanıtlar verir, berkeley.edu/article/whatisscience_01
diye düşünülür. Oysa bunlar anılık beliren içgüdüler, PL. The Phylogeny of Life. 10.09.2019 tarihinde erişilmiştir. https://ucmp.
tekil etkenlerin sabit yanıtları olamazlar. Bu yaklaşım berkeley.edu/alllife/threedomains.html
yanıtların kültürel, coğrafi ve bireysel zenginliğini açık- UUPT. The Unique Universal Phylogenetic Tree. 10.09.2019 tarihinde erişil-
lamayı beceremez. Yanıtlar hem toplumsal hem kişisel miştir. http://www.talkorigins.org/faqs/comdesc/section1.html
tarihimizin birikiminin sonuçları olabilirler (McKinon, Akad, F. ve Nalçacı, E. (2012). Evrim Teorisinin Doğuşu: 19. Yüzyıl İngilte-
2010). re’si Bir Tesadüf müydü?, Evrim Sürüyor içinde (ed: Z.Ö. Durmuş, I. Akış),
İstanbul: Yazılama Yayınevi. ss. 137-148.
Burada nedensellik zincirini biraz daha geriye ve derin- Akış, I. (2018). Evrimin Mekanizmalarına Diyalektik Materyalist Bir Bakış,
lere götürmek de sorunu çözmez. Güneş sisteminin olu- Bilimsel Verilerin Işığında Diyalektik Materyalizm (ed: E. Nalçacı, I. Akış,
şumuna, hatta evrenin ortaya çıkışına kadar gitmek bizi M.A. Olpak), İstanbul: Yazılama Yayınevi. ss. 51-83.
kurulmuş saat gibi işleyen evren anlayışından kurtar- Darwin C. (1996). Türlerin Kökeni (çev: Ö. Ünalan), Ankara: Onur Yayınları.
maz. Bu belirlenimci dizge tanrıcı görüşten sıyrılamaz.
Dawkins R. (2001). Gen Bencildir (çev: A.Ü. Müftüoğlu), Ankara: TÜBİTAK.
Tek yönlü ilerleyen nedensellik anlayışı yerine karşılıklı
nedenleri, oluşlardaki rastlantı ve olasılıkları ve sıçra- Descartes, R. (1998). Yöntem Üzerine Düşünceler (çev: A. Timuçin), İstanbul:
yışları görmek, çelişen niteliklerin türettiği yeni nite- Cumhuriyet.
likleri kavramak daha kapsamlı çözümlemeye olanak Engels, F. (2006). Doğanın Diyalektiği (çev: A. Gelen), Ankara: Sol Yayınları.
verir. En tanıdık ifadeyle “bütünün parçaların toplamın- Friedman, B. (2002 ). Genetikte Devrim, İdealizme Karşı Diyalektik ve Tarihsel
dan ibaret olmadığı”nı düşünebiliriz ve bunu sadece Materyalizm içinde (çev. ed. H. Özdal ), İstanbul: Evrensel Basım Yayın.
parçalara ayırarak anlayamayız. Maddenin devinimi, ss. 117-127.
yeni ve üst bir organizasyonudur, eskinin üstüne binen Futuyma, D. (2008). Evrim (çev. ed. A. Kence, N. Bozcuk), Ankara: Palme Ya-
yeni ilişkiler ağıdır. Dolayısıyla insan bilinci de kendi yıncılık.
biyolojik alt yapısının üstüne binen, ondan daha fazlası
Gould, S.j. (2001). Yaşam Nedir, Tarihsel Bir Problemdir. Yaşam Nedir? Ge-
olan bir yetenektir. lecek Elli Yıl içinde (çev: T. Gürer), İstanbul: Evrim Yayınevi. ss. 41-60.

Jones, S. (2006). Neredeyse Bir Balina, Türlerin Kökenine Güncel Bir Bakış
(çev: L.C. Yılmaz), İstanbul: Evrensel Basım Yayın.

SONUÇ Klug, W.S., Cummings, M.R. (2003). Genetik Kavramlar (çev. ed. C. Öner), An-
kara: Palme Yayıncılık.
Durağan bir evren algısından hareketli bir evren olu-
şuna geçerek yaşadığımız düşünsel sıçramayı devam Lewontin, R. (2007). Üçlü Sarmal (çev: E.D. Özsoy), Ankara: TÜBİTAK.
ettirmemiz gerekmektedir. Hareketin mutlak anlamda Mayr, E. (2008). Biyoloji Budur (çev: A. İzbırak), Ankara: TÜBİTAK.
duracağı bir ilk an olmasının imkânsızlığı, çözümleme
McKinnon, S. (2010). Neoliberal Genetik (çev: M. Doğan), İstanbul: Boğaziçi
süreçlerimizin içinde yer almalıdır artık. Üniversitesi Yayınevi.

Özmen, S. (2019). Yaşamın Kökenindeki Kimyasal Evrim, Madde Diyalektik


Cansız maddeden canlı maddenin oluşması, maddenin
Toplum Dergisi, Cilt2, Sayı 2.
deviniminde bir dönüşüme, değişime denk geldiği ve
önceki var oluş biçimine yeni bir nitelik kazandırdığı Schrödinger, E. (1999). Yaşam nedir? (çev: C. Kapkın), İstanbul: Evrim Ya-
yınevi.
anlaşılmalıdır. Böylece maddenin, yeni işleyiş mekaniz-
maları geliştirerek yeni olanakların kapısını açtığı ve
doğadaki zengin canlı çeşitliliğini ortaya çıkarabildiği
görülmektedir. Milyarlarca yıl süren evrimsel sürecin
birikimiyle jeolojik zamana göre daha yakın dönemde
farkındalık veya bilinç olgusu ve ardından tarihsel bilin-
cin oluşabildiği insan ortaya çıkmaktadır.

322

You might also like