You are on page 1of 220

Zeynep Çolakoğlu

1984 doğumlu. Ege Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde okudu.


Yüksek lisansını Ege Üniversitesi ve Institute of Chemical Technologies
Pragueıda tamamladı. Halen izmirıde Kimya Yüksek Mühendisi olarak
çalışmaktadır.
8004-2009 yılları arasında altı sayı Black Metal fanzini çıkardı.
2002-2010 yılları arasında İzmir, Brno ve Prag'oaki çeşitii konser
organizasyonlarında görev aldı.
2004-2010 yılları arasında aktif olan İzmir Uluslarararası Rock
Festivalimde görev aldı. 2010'da Çek Cumhuriyetimde düzenlenen
Uluslararası Brutal Assault Festivalime basın mensubu olarak katıldı.
2007-2008 yılları arasında genel yayın yönetmenliğini Altay Öktem'in
yaptığı Karakalem Edebiyat dergisinde yazı dizileri hazırladı, deneme ve
kısa öyküler yazdı.
Virgül Dergisinin 101. Sayısında ve KarşıyakaLife dergisinin Ekim 2012
tarihli sayısında Altay Öktem ile yaptığı söyleşiler yayınlandı.
Yüxexes dergisinin Gürültü ekinde «Symrna Kıyıları» adı altında İzmirli
rock / metal gruplarının tanıtımını yaptı.
Yasakmeyve dergisinin 41,42 ve 43. sayılarının Yasakmeyve-Karakalem
ekinde mitoloji ile ilgili araştırma yazıları yazdı.

Halen kısa öyküler yazmaya, edebiyat ve müziğin buluşm asına yönelik


çalışm alar yapmaya ve Pan Promotions'la birlikte metal müzik konser
organizasyonları düzenlemeye devam etmektedir.
Marjinal Kitap 13

ISBN: 978-605-5334-14-7
Laika Yayıncılık Sertifika No: 12654

© Marjinal Kitap
© Zeynep Çolakoğlu

Tüm hakları saklıdır.


Yayıncının izni olmadan, fotokopi, film vb
yöntemlerle çoğaltılamaz.

1. Baskı: Ocak 2013

Dizi Genel Yayın Yönetmeni: Altay Oktem


Düzelti: Ezgi Ergenel
Kapak: Sevinç Aydın
Kapakta Kullanılan Resim: Gustave Dore
Grafik Uygulama: Mehmet Büyükturna

Baskı ve Cilt: Kayhan Matbaacılık


Kayhan Matbaacılık Sertifika No: 12156
(Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 244 Topkapı / İstanbul
Tel: 0 212 612 31 85)

Marjinal Kitap, Laika Yayıncılık tescilli markasıdır.


Firuzağa Mah. Hüseyin Ağa Bahçe Sok. No: 6/2
Çukurcuma - Cihangir / İstanbul
Tel: 0212 245 56 9?
laikaU'laika.conı.tı
Büyülü Sözlük
Zeynep Çolakoğlu
Önsöz
Büyülü Sözlük’ün temelleri, sevgili üstadım Altay Ûktem’in
Şeytan Aletleri adlı kitabıyla buluştuğum anda atılmaya başlandı.
Ardından üstatla sanatı, felsefeyi, yaşam tarzını ve çeşitli ideolo­
jileri kapsayan bu karanlık bakış açısını, black metal’i tartışmaya
başladık. Attığım her adımla taşıdığım, beni ben yapan, yazıya
dökülmek için içimde filizlenen bu kara sevda, Yüxexes dergisi­
nin Karakalem bölümünde yayımlanan Büyülü Sözlük sayfasında
kendini göstermeye başladı. Baktıkça, dinledikçe ve duyumsa­
dıkça beni içine çeken bu kara tutku, sık ormanların nefesinde,
en asi med-cezir dalgalarının hırçınlığında, phlegethon nehrinin
kızıl sularının öfkesinde, en çok da içimde, damarlarımdan geçen
kanın her bir damlasında can buldu, ölümsüzlük kazandı. Kö­
kenlerine sıkı sıkıya bağlı “heavy” bir yürek taşıdığımdan heavy
metal ve türevlerini de Büyülü Sözlük’le buluşturdum. Böylece
şarkılara şiirsel bir dille katılan mitolojik, edebi, felsefi, efsanevi
sözcüklerin ve müzikal terimlerin arkasındaki gerçekleri araştır­
maya ve bunu aynı karanlık ruh hali içinde olanlarla paylaşma­
ya karar verdim. Melodiler yaratılmasına ve şarkı sözleri yazıl­
masına ilham veren bütün bu büyülü sözcüklere, hayatımızda
apayrı yeri olan konserleri, festivalleri ve bu ‘yaşam tarzı’na dair
olan kavramları da eklemeyi ihmal etmedim. Umuyorum Bü­
yülü Sözlük okuyucuda, yerin kat kat altında Gerion’la yapılan
tutku dolu bir gezi etkisi yaratır. Tüm dünyada kaosun izleri­
ni belirginleştirir ve dingin sularda açan birer Lotus çiçeği olur
düşlerde. Büyülü Sözlük’ün her maddesi, ruhumu adadığım bu
karanlık felsefe için birer mihenk taşı. Black metal başta olmak
üzere metal müziğin bütün köklü tarzlarını icra eden, bu felsefe­
nin can damarlarından biri olan bu grupların izledikleri yollarda
hu terimleri ve bu terimlere gönderme yapan alegorik ifadeleri
bulmanız mümkün. Ancak bu şekilde kitabın büyüsü ifadesini
bulduğu gruplarla ve onların şarkılarıyla tamamlanıp iki boyutlu
olmaktan sıyrılacak ve kaçınılmaz olarak gerçek paradoksal do­
ğasına kavuşacaktır.
Kelimelerin dokusundaki dehşeti en karanlık, en kanlı ta­
rafından keşfetmeniz dileğimle... Kuzgun size yol gösterecektir
Dore’nin gravürlerinde...
Kitap süreci başladığından beri desteklerini eksik etmeyen
Altay Ûktem’e, bu çalışmanın hayata geçmesini sağlayan Meh­
met Gözüpek’e, bu sürecin başından itibaren desteğini ve inan­
cım esirgemeyen ikizim Meme Çolakoğlu’na ve Barkın Aldemir’e
ve burada tek tek adlarını anamadığım için gizemli kalmalarına
neden olduğum herkese teşekkürler.

Zeynep Çolakoğlu
İçindekiler

1. Acedia 11
2. Algı Kapıları 14
3. Alice Cooper 16
4. Amon Amarttı 19
5. Anka Kuşu 20
6. Anubis 22
7. Araf 23
8. Armagedort 29
9. Ars Moriendi 31
10. Astaroth 32
11. Astarte 34
12. Azazel 36
13. Avalon 38
14. Baal 39
15. Baphomet 41
16. Beelzebub 44
17. Behemoth 46
18. Beta Lugosi 48
19. Belenos 50
20. Beiial 51
21. Blitzkrieg 53
22. Blues 54
23. Bodom Gölü 56
24. Burzum 58
25. Cerberus (Kerberos) 60
26. Cesur Yeni Dünya (Brave New World) 62
27. Cthulhu 64
28. Çanlar Kimin için Çalıyor (For Whom The Bell Tolls) 67
29. Dagon 70
30. Diabolus İn Musica 72
31. Dimmu Borgir 74
32. Dionysos 76
33. Ehrimen 79
34. Elysian Fields 81
35. Engizisyon 82
36. Eurynomos 85
37. Excalibur 88
38. Faust 90
39. Fenris (Fenrir) 92
40. Gerion 94
41. Golgotha 95
42. Gorgoroth 96
43. Iron Maiden (Demir Bakire) 98
44. Kantaşı 101
45. Katalepsi 103
46. Katatoni 105
47. Katharsis 107
48. Kharon (Charon) 110
49. Kıyametin Dört Atlısı (Four Horsemen Of Apocalypse) 112
50. Kuzgun 114
51. Lethe 116
52. Leviathan 119
53. Lilith 121
54. Lotus Çiçeği 128
55. Mandragora (Mandrake) 129
56. Marduk 130
57. Melankoli 133
58. Memento Mori 139
59. Melek Tavus 140
60. Midian 141
61. Mithraizm 143
62. Mizantropi 145
63. Morgan Le Fay 148
64. Necronomicon 150
65. Nemesis 156
66. Nergal 158
67. Nocturno Culto 160
68. Non Servianı 161
69. Odin 162
70. Operadaki Hayalet 164
71. Ölüm Dansı 165
72. Panzerfaust 166
73. Ptılegethon 167
74. Psikokinezi 168
75. Ragnarok 170
76. Requiem 172
77. Sabbath Ayinleri 173
78. Sandman 176
79. Sagaris 179
80. Satyr 180
81. Sarnath 182
82. $wastika 184
83. Şeol 186
84. Tiamat 188
85. M l ı 190
86. Ihor'un Çekici 192
87. Iransilvanya 194
88. Valhalla 196
89. W.A.S.P. 198
90. Wraith 200
91. Corna (Şeytan Boynuzları) 201
92. Headbanging 203
93. Corpsepaint (Ceset Makyajı) 204
94. Mosh 206
95. Pogo 208
96. Stage Diving (Sahne Dalışı) 209
97. Crowd Surfing (Kalabalık Sörfü) 210
98. Circle Pit 211
99. Wall Of Death (Ölüm Duvarı) 212
Kaynakça 213
11

1. Acedia
Roma Katolik inancına
göre 7 ölümcül günahtan biri
olan Acedia, Tanrı’nm istek­
lerine karşı ruhsal kayıtsızlık
gösterme, spiritüel olarak da
hayata karşı kasvet veya do­
nukluk anlamına gelir. Orta­
çağda, rahiplerin yakalandığı
bir tür kaygı hastalığının da
adı olmuştur. O döneme ilişkin
metinlerde, Acedia hastalarının
huzursuzca, kaygı içinde sağa
sola koşturduklarından söz edi­
lir. Hastalar oldukça bitkin ve melankoliktirler çünkü hesabını
vermek zorunda oldukları bir günahın içinde olduklarını düşün­
mektedirler. Acedia’yt tembel ruh halinden ayıran nokta, öncelik
verilmesi gereken şeylerin ertelendiği ama sürekli bunun düşü­
nüldüğü bir tür ilgi ya da duygu yoksunluğu olmasıdır.
Acedia, Hristiyanlıkta tembellik olarak da algılanan bir çeşit
kötülüktür ve bu kötülüğün kimliklendirilmiş hali öğle-şeytam
ya da öğle-cinidir. Acedia 7 ölümcül günah arasında en incelik­
li ve tinsel olanıdır. Bu nedenle keşişlerin en çok korktuğu gü­
nahtır. Acedia’ya öğle-şeytam denmesinin nedeni, gün ortasında,
saat dört civarında keşişleri etkisi altına alması ve ciddi sıkıntılara
neden olmasıdır. Öğlen vakti, aynı gece yarısı gibi çoğu kültürde
tinsel güçlerin yoğun faaliyet zamanı olarak kabul edilir. Bu tür
güçlere, doğaya, pagan geleneklerine düşman olan Hristiyanlık,
yarattığı düalizmle günahları şeytanlaştırarak kötülükle özdeşleş­
tirmiştir.
Acedia, etkisi altına aldığı keşişleri sürekli pencereden bak­
maya, hücresinden dışarı çıkmaya, akşam yemeği saatine ne ka­
dar kaldığını anlamak için dikkatle güneşe bakmaya, bu arada
kendinden ve inancından uzaklaşmaya zorlar. Keşişin yüreğine,
12

bulunduğu mekâna, yaşamına yönelik bir nefret aşılar ve bu nef­


reti azizlerle, anılarla ve düşüncelerle birleştirir. Ona cesaret ve­
recek hiç kimse kalmadığını, daha kolay bir iş bulabileceğini ve
daha başarılı olabileceğini düşünmeye yönlendirir.
Orta Çağ’m başlangıcında Acedia birbirinden ayırt edilmesi
çoğu kez olanaksız olan üç ayrı anlamda kullanılmıştır. Bunlar;
tembellik/ üşengeçlik, cin bilimi / spiritüel deneyimler ve melan­
kolidir. Zamanla sınırlar netleşmiş ve Acedia, genel olarak geçi­
mini sağlayamayan, toplumsal ve dini görevlerini yerine getirme­
yi beceremeyen, hüzünlü, melankolik insanları tanımlamak için
kullanılmaya başlanmıştır. Hemen ardından kişileştirilen Acedia,
artık bir melankoli şeytanı olmuş ve bu önemli şeytana insanları
tembelleştirme, hüzünlendirme, sonra da ölüme sürükleme özel­
likleri atfedilmiştir.
Bu noktada melankoliye yakından bakmakta fayda var: Me­
lankoli, dünyaya gelmesine anlam veremeyen, ilişkilerini sürekli
sorgulayan ve bütün bunlar yüzünden acı çeken, korkan, sürekli
güvensizlik duyan insanın durumudur. Melankolik insan, yanlış
bir yaşamın yadsınması anlamında; sonsuzluk / geçicilik, ilerle­
me / tahrip, umut / umutsuzluk, dağılma / yoğunlaşma, yapıcı­
lık / yıkıcılık, düş-uyku / uyanıklık, gerçeklik / kurgusallık geri-
limleri arasındaki bu alegorik
dünyada, suskun bir bekleyiş
içinde, kendine ait hüznün ve
çelişkilerin arasında yaşamayı
bir yaşam tarzı ve haz kayna­
ğı edinmiş gibidir. Melanko­
li, aslında sancılı bir yaratma
sürecidir. Alman şair Johann
Christian Friedrich Höldcrlin
ve Fransız şair Charles Bea-
udelaire melankolinin birer
yüzü gibidirler ve yaratıcılık­
ları, özgünlükleri melankoliy­
le sarmaş dolaştır. Belki de bu
yüzden, Serol Teber’in belirt­
tiği üzere melankoli lamını şu
şekilde üçe ayrılmıştır:
13

* “Melancholia lmaginations” grubuna giren melankolikler


imgelem gücünün yüksek olduğu, sanata, ressamlığa, mi­
marlığa ve teknik alandaki yaratıcı etkinliklere yönelme eği­
limindedirler.
* “Melancholia Rationis” grubuna girenler, doğa bilimine, bi­
yolojiye, tıbba ve politikaya eğilim göstermektedirler.
* “Melancholia Mentis” grubundakiler ise sezgi gücünün yük­
sek olduğu, tanrısal gizemi anlamaya, sezinlemeye başlamış
büyük din bilgelerinden/spiritüel kişilerden/filozoflardan
oluşan son derece az sayıdaki özel kişilerdir.

Acedia’yı en güzel tasvir eden eser ise kuşkusuz Albrecht


Dürer’in M elencolia I gravürüdür. Dürer’in “Acı Çeken Adam” ve
“Passion” (Tutku) tabloları da melankolik ifadeleriyle ünlüdür.
Domenico Fetti’mn “Melankoli” ve Hieronymus Bosch’un, için­
de Acedia’nm da resmedildiği “7 Ölümcül Günah” adlı tabloları
bulunmaktadır.
Sebastian Brant’m “Deliler Gemisi”, Michel Foucault’un “De­
liliğin Tarihi”, Erasmus’un “Delilliğe Övgü”, Dostoyevski’nin “Ye­
raltından Notlar”, Goethe’nin “Genç Werther’in Acılan”, Thomas
Moore’un “Ütopya” ve Campanella’mn “Güneş Ülkesi” varoluşun
karanlık ve hezeyanlı taraflarına dikkat çeken, çoğu zaman dün­
yaya iyimser gözle bakmaya çalışanlara sert yanıtlar veren eser­
lerdir.
Georg Fredrich Flandel, 1738 tarihli Saul Oratoryası’nda
melankoliyi işlemiştir. Acedia adında Amerikalı melodik death
metal / metalcore grubu vardır. İsveçli melodik black / death me­
tal grubu Sacramerıtum ise “Thy Black Destiny” albümündeki
“Rapturous Paradise (Peccata M ortali)” parçasında Acedia’yı
konu edinir. Acedia aynı zamanda İzmir’de hazırlanan mizant-
ropik, ekstrem ve ruhunu black metal felsefesine adamış bir fan-
zinin adıdır.
14

2. Algı Kapıları
Algı Kapıları (The Doors Of
Perception) Aldous Huxley’in
meskalin adlı maddenin beynin
programını bozması ve insanın
algılama biçimini değiştirme­
sini konu edinen bir kitabıdır.
Beat kuşağını derinden etkileyen
bu kitap adını William Blake’in
“Cennet ve Cehennemin Evliliği”
adlı kitabındaki “Unutulmaz Bir
Düş” adlı şiirinde geçen “Algının
kapıları temizlense her şey insana
olduğu gibi -sonsuz- görünür”
dizesinden almıştır. 601ı, 70’li
yılların psychedelic rock grubu The Doors’un ismine esin kayna­
ğı olan, yine Aldous Huxley’in Algı Kapıları adlı kitabıdır.

“Cehennemden işittiğime göre, altı bin yılın sonunda dünya­


nın yanıp kül olacağına ilişkin eski inanış doğru.
(...)
F akat öncellikle, insanın ruhundan ayrı bir bedeni olduğu
kanısını y ok etm ek gerekecek; bunu görünür yüzeyleri y ok ederek
ve saklanm ış olan sonsuzu ortaya çıkararak, Cehennemde yararlı
ve iyileştirici olan aşındırıcılarla, cehennemsel yöntem lere göre
levhalara basarak ben yapacağım .
Algının kapıları temizlense her şey insana olduğu gibi -so n ­
suz- görünür.
Çünkü insan, her şeyi yalnızca mağarasının dar yarıkların­
dan görebilecek kadar kendini kapattı.”
William Blake

(Cennet ve Cehennemin Evliliği, William Blake, Bordo-Si-


yah Yay. 2005, Türkçesi: Tozan Alkan)
15

Amerikalı trash / death / metal-


core grubu Shadow Fail “The Art
Of Balance” albümündeki “Mystery
Of One Spirit” parçasında algı ka­
pılarını konu edinir. Aynı şekilde
black metal grubu Ulver’in “Themes
From William Blake’s The Marriage
of Heaven and Hell” albümünde­
ki “A Memorable Fancy”, Norveçli
senfonik black metal grubu Limbo-
nic Art’m aynı adlı albümündeki
“Moon In The Scropio”, Amerikalı
trash metal grubu Nevermore'm “In
Memory” EP’sindeki “The Sorrowed Man”, Fransız endüstriyel
black metal grubu Antilhesis’in aynı adlı albümündeki “Nether-
world” ve Polonyalı black / death metal grubu Behem oth’un “De-
migod” albümündeki “XUL” adlı parçalarda algı kapılarından
söz edilir.
16

3. Alice Cooper
Alice Cooper, gerçek adı Vincent
Damon Furnier olan bir shock rock
müzisyeni ve öncelikle de bu müzis­
yenin grubunun adıdır. Vincent “Wel-
come to my Nightmare” adlı albümle
solo kariyerine başlamış ve adını Alice
Cooper olarak değiştirmiştir. Alice Co­
oper grup olarak müzikal kariyerine
1969’da başladı ve 2005 yılma kadar
24 albüm yayınlayarak heavy metal ve
punk rock tarihine adını altın harflerle
yazdırdı. En önemlisi de, sahne şovla­
rında teatral öğeleri ilk kez kullanarak
shock rock türünün yaratılmasında ön ayak oldu. Bıçaklar, kırbaç­
lar, kan, giyotin, elektrikli sandalye, boğa yılanı ve tabi Vincent’in
meşhur göz makyajıyla tamamlanmış yırtık pırtık kadın kıyafetleri
klasik Alice Cooper şovunun en göz alıcı öğeleridir.
Grubun ve doğrudan Vincent’in Alice Cooper adını alması,
Vincent’m Quija seanslarından birinde kendisinin 17. yy da ya­
şamış bir cadının reenkamasyonu olduğunu öğrenmesiyle baş­
ladığına dair bir söylenti vardır. Grup ise, yaptığı açıklamalarda
bir erkeğin yırtık pırtık kadın kıyafetleri giyerek, kadın makyajı
yaparak çift cinsiyetli bir cadı rolü yapmasının ortalığı karıştıracak
potansiyelde bir malzeme olduğunu; zaten shock rock’m dehşete
düşüren, korku filminden fırlamış hissi uyandıran rahatsızlık veri­
ci görüntülerden oluştuğunu söylemiştir.
Artık Alice Cooper olarak tanıdığımız Vincent Damon Fur­
nier, John Carpenter’m yönettiği fantastik korku filmi “Prince
of Darkness”da bir sokak serserisini canlandırırken 1980 tarihli
Alan Rudolph’un yönettiği müzikal komedi “Roadie” filminde de
kendisini oynamıştır. 1973’te Alice Cooper’m bir şovuna tanıklık
etmiş olan sürreal ressam Salvador Dali, şovun sürreal olduğu­
na dikkat çekerek “First Cylindric Chromo-Hologram Portrait of
Alice Cooper’s Brain” adlı bir hologram yapmıştır. Dali’nin “Slave
Market with Disappearing Büst of Voltaire” adlı tablosu üzerine
17

çalışan resim öğrencileri, Alice Cooper, grup elemanları Dennis


Dunaway ve Glen Buxton ile birlikte “Dada” albümünün kapak
çalışmasını yapmışlardır. Bugün modem rock türünde albümler
çıkarmaya devam eden Alice Cooper’m ayrıca kendine ait bir res­
toranı bulunmakta, internetten de yayın yapan Planet Rock On­
line Radyosunda DJ’lik yapmakta, alkol sorununun azalmasıyla
birlikte golf dereceleri elde etmektedir.
Alice Cooper’m albümlerinin dışında görsel arşivi de bir hayli
kabarıktır. “GoodTo See You Again, Alice Cooper” 1974 yapımı bir
Alice Cooper filmi olup 2005’te DVD versiyonu çıkmıştır. Filmde
“Billion Dollar Babies” turnesine ait görüntüler, “Cooper Çetesi” ve
Alice Cooper’un kan ve şiddet içeren iğneleyici doğaçlamaları bu­
lunmaktadır. 1975 yapımı “Alice Cooper: The Nightmare”, Alice
Cooper’m kabus kapanma kısılmış, bir türlü uyanamayan Steven
adlı bir karakteri canlandırdığı, “Welcome To My Nightmare” al­
bümünün tanıtımı olan özel bir televizyon yayınıdır. “Alice Co­
oper and Friends”, Alice Cooper’la birlikte The Tubes, Nazareth
ve Sha sha gruplarının performanslarını da içeren, televizyon için
yapılmış bir canlı müzik yayınıdır. Bu yayın DVD olarak yayınlan­
mamış olup Alice Cooper’m oldukça sarhoş olması nedeniyle “en
kötü performansım” diye nitelendirdiği “Lace and Whiskey” albü­
münün tanıtım turu olan “King of the Silver Screen”den görüntü­
ler içermektedir. Ayrıca Alice Cooper 1978 yapımı Sgt. Pepper’s
Lonely Hearts Club Band adlı Amerikan müzikalinde ve 1992 ta­
rihli Wayne’s World adlı Amerikan komedi filminde rol almıştır.
1982 yapımı “Class of 1984” adlı macera gerilim filminde T m The
Future” adlı parçayı seslendirmiş, 1987 yapımı korku filmi “The
Prince of Darkness”da evsiz zombilerden birini canlandırırken,
film için “Prince of Darkness” parçasını yazmıştır. Bir korku filmi
klasiği olan 1986 tarihli 13. Cuma filminde ise Alice Cooper’m
“He’s Back (The Man Behind the Mask)”, “Teenage Frankenstein”
ve “Hard Rock Summer” parçaları soundrack olarak kullanılmıştır.
Alice Cooper’m en son 2008’de “Along Came a Spider” albümü,
2010’da “Theatre of Death: Live at Hammersmith 2009” adlı live
albümü, 2009’da “Keepin’ Halknveen Alive” single’ı, 2009’da “Po-
ison: The Best of Alice Cooper” compilation’ı çıkmış olup 2012’de
“Welcome 2 my Nightmare” stüdyo albümünün yayınlanmıştır.
18

4. Amon Amarth
Amon Amarth, J.R.R.
Tolkien’ın eseri Yüzüklerin
Elendisi’nde kara büyücü
Sauron’un kıyamet çatlakların­
da tek yüzüğü dövdüğü volka­
nın adıdır. Hüküm Dağı ya da
Kıyamet Dağı anlamına gelen
bu kelime Elf dili Sindarin’de
“Orodruin” olarak geçer. Yü­
zük bu dağda dövüldüğü için
ancak bu dağın lavları tarafın­
dan yok edilebilir. Sauron’un
Mordor’a yerleşmeyi seçmesi­
nin nedeni de budur. Dünya­
nın merkezinden çıkan Amon
Amarth lavları Sauron’un de­
mir ocakları ve büyüleri için
kullanılır. Sauron güçleriyle
dağın alevlerini kontrol et­
meye çalışır. Üçüncü çağda
Sauron’un yenilgisi ve tek yü­
züğün bu dağda yok edilme­ TedNasmith.com
siyle birlikte Amon Amarth
patlar. Tolkien, eserinde kullandığı “crack of down” (kıyamet
çatlakları) tabirini Willıam Shakspeare’in Macbeth’mden almıştır.
Vokalde Johan Hegg, gitarda Olavi Mikkonen ve basgi-
tarda Ted Lundström’un olduğu isveçli Senin adlı death metal
grubunun kadrosuna davulcu Fredrik Andersson ve gitarist Ola­
vi Mikkonen’in katılmasıyla birlikte grup Viking mitolojine yöne­
lerek adını Amon Amarth olarak değiştirmiş ve metal camiasına
hızlı bir giriş yapmıştır. Orodruin adında Amerikalı doom metal,
HollandalI black / doom metal ve Amerikalı black metal grupları
vardır. Kıyamet çatlakları anlamına gelen SammaÜı Naur adında
Polonyalı black / death metal ve Flying Nazgûl olarak da bilinen
Alman black metal grupları da bulunmaktadır. Amerikalı Pagan
19

black metal grubu Hithlum'un “In The Land Of Mordor, Where


The Shadows Lie” albümünde “Amon Amarth Awakening (Re-
turn Home to Reclaim)” adında bir parçası olup, Alman melo­
dik black metal grubu Dark Fortress “Tales From Eternal Dusk”
albümündeki “Immortality Profound - Dreaming... (Chapter
1 )” ve “Immortality Profound - Throne of Sombre Thoughts
(Chapter 2 )” parçalarında Amon Amarth dağından bahseder.
20

5. Anka Kuşu
Anka Kuşu, Farsça “otuz
kuş” anlamına gelen, Simurg
ya da Zümrüdü Anka olarak
da bilinen, kartal veya şahine
benzeyen yırtıcı, mitolojik bir
kuştur. Kafdağı’nda yaşadığı­
na inanılır. Yüzü insan yüzü­
ne benzeyen, uzun boyunlu,
renkli tüylü, süslü bir masal
kuşudur. Mısır mitolojisine
göre alim sarısı ve kırmızı tüy­
leri olan bu kuş, alevler içinde
ölüp küllerinden tekrar doğar.
Efsaneye göre hayat döngüsü­
nün sonunda tarçın dallarından yaptığı yuvasını tutuşturan Anka
Kuşu’nun küllerinden yeni bir Anka doğar. Ölümsüzlük ve ye­
nilmezlik kelimeleriyle anılan Anka’nın gözyaşlarının yaraları
iyileştirdiği düşünülür. Ateşin, dirilişin ve tanrısallığın sembolü
olarak kabul edilen Anka Kuşu güneşle ve özellikle de tam güneş
tutulmasıyla da ilişkilendirilir.
Antik çağlarda, özellikle Mısır ve Mezopotamya’da tutulma
esnasında ortaya çıkan güneş koronasının içindeki güneşi kuşa
benzettiklerinden, kanatlı güneş diski şeklindeki sembolleri be­
nimsemişlerdir. Fars sanatında Simurg olarak geçen Anka Kuşu
köpek ya da insan başına, aslan pençelerine sahip kanatlı dev bir
tavus kuşu olarak tasvir edilir. İran efsanelerinde oldukça yaşlı
olan bu kuş, tüm zamanların bilgisine sahip olan, bereket ve bil­
gelik taşıyan, kanatlarının her dokunuşunda hastalıkları tedavi
eden tanrısal bir kuştur. İran’da Simurg, Ortadoğu’da Anka Kuşu
olarak bilinen bu kuş batıda Feniks, Türk anlatılarında ise Kerkes
olarak anılır. Hikâyeye göre Simurg’un bilgeliğine ihtiyaç duyan
kuşlar bir araya gelip Kal dağında yaşadığı düşünülen Simurg’u
bulmaya giderler. Zorlu bir yolculuktan sonra Kaf dağına ulaş­
tıklarında Simurg’un “otuz kuş” anlamına geldiğini ve aradıkları
21

bilgeliğin aslında otuzunun bir araya toplanmasıyla oluştuğunu


öğrenirler.
Anka Kuşu sembolizmde “kendini aramak” anlamına gelir.
Tek tanrılı dinlerin Pagan tanrılarını kötülükle özdeşleştirmek
adına şeytanlaştırması çabasından ne yazık ki alevlerinden doğan
Anka Kuşu da nasibini alır. Anka kimi yerlerde, şeytanın kılığına
büründüğü bir hayvan olarak geçer.
Sylvıa Plath, Dante ve Shakespeare eserlerinde Anka’dan
esinlenirler. Phoenix Reigrı (Anka Saltanatı) adında Amerikalı
power metal, The Phoetıbc adında Japon heavy metal, Phoenix
Rising adında Norveçli power metal grupları vardır. Amerikalı
Progressive metal grubu Artension ve AvusturyalI black etkili
trash / death metal grubu Destroyer 666’nın “Phoenix Rising”
adında albümleri, Amerikalı metalcore / melodik death metal
grubu D ead to F ail’un “The Phoenix Thronone” adında bir al­
bümü bulunmaktadır. Kanadalı trash metal grubu Annihilator’m
“Set The World On Fire” albümünde ve İngiliz doom metal
grubu CathedraVm “The Vllth Corning” albümünde“Phoenix
Rising” adında bir parçaları bulunmaktadır.
22

6. Anubis
Ölümün lordu olarak da anılan Anu­
bis (Anpu) eski Mısır mitolojisinde kuyru­
ğu gür kıllarla kaplı, çakal başlı kara tanrı
olup Osiris ve Isis’in oğludur. Çakalların
mezarlar etrafında dolaşması nedeniy­
le çakal başlı olarak resmedilen Anubis
ölümle beraber anılır. Ölen Osiris’i mum­
yaladığı için “mumyalama tanrısı” olmuş­
tur. Bu yüzden mumyalamayla görevli ki­
şiler Anubis maskesi takarlar. Görevi tüm
ölüleri korumak ve yüceltmektir. Ölen
kişi diğer dünyada yargılanırken Anu­
bis terazinin bir kefesine ölünün kalbini,
diğerine de hakikat tanrısı Maat’m başlı­
ğından alınmış tüyü koyar. Eğer ölünün
kalbi diğer kefedeki tüyden hafifse onu Osiris alır, ağırsa timsah
dişleriyle ölüleri mideye indiren, gövdesi yarı aslan yarı suaygırı
olan canavar Ammit’e atılarak yok edilir. Yani dünyada dürüst
ve ahlaklı bir yaşam sürmüş olanlar gölgeler altında sonsuza dek
bir öte-dünya hayatı sürmeye hak kazanırken, Maat’ı ihlal etmiş
olanlar ya şeytanların dişleri arasında ezilir ya da Ranın ateşinde
öğütülürler.
Anubis tanrılar arasında en korkutucu olanıdır ve ölüleri tek­
rar hayata döndürebileceğine inanılır. Çakal başlı Anubis, öteki
dünyaya giden ölülerin rehberi Hermes’le de özdeşleştirilmiştir.
Anubis adında Alman speed / trash ve Anubis Gate adında
DanimarkalI power / progressive grupları bulunmaktadır. Anu­
bis, parçalarında Mısır mitolojisine yer veren Catamenia, White
Skull, Aeternus, Mereyful Fate gibi gruplara da ilham kaynağı
olmuştur.
23

7. Araf
Arapça “kum tepesi” an­
lamına gelen “urf” un çoğulu
olup İslamiyet’te Cennet ve
Cehennem arasındaki dağa ve­
rilen addır. Hristiyanlıkta ise,
Katoliklere göre öldükten son­
ra geçilen armdırıcı ateş anla­
mında olup Protestanlara göre
var olmayan bir yerdir.
Birçok insan için ikili dü­
zenden (Cehennem-Cennet)
üçlü düzene (Cehennem-Araf-
Cennet) geçiş 1150 ile 1250
yılları arasında gerçekleşti.
İnanışa göre iyi insan elbette cennete gider, kötü insansa cennete
girmeden önce acı çekmeli ve tövbekar olmalıdır. İşte AraPın işle­
vi budur. Bu kilise öğretisine göre son nefesinde kaderi belli olan
insanoğlunun tam da o anda Şeytan tarafından ruhunun ele ge­
çirilmesi söz konusudur. Bu sahne “Ölülerin Yeri” adıyla Rohan
Master tarafından resmedilmiştir. Araf öğretisi 1274’e kadar tam
olarak resmiyet kazanmamıştır. Fransız tarihçi Le Goff akademik
bir çalışma olan “AraPın Doğuşu” adlı kitabında “Araf (Purgato-
rius)” isminin ilk olarak XII. yy’ın ikinci yarısında kullanıldığını
yazmıştır. Ama önemli Ortaçağ uzmanlarından Aron Gureviç’e
göre kilise AraPı resmen kabule hazır hale gelmeden çok daha
önce Araf düşüncesinin yerleşmiş olduğuna dair kanıtlar mev­
cuttur.
XII. yy’da AraPa dair anlatılan hikâyelerden biri de şöval­
ye Owen’m yolculuğudur. Owen günahları yüzünden, özellik­
le de kilisenin mallarım çaldığından dolayı büyük vicdan azabı
çeker. Bu yüzden County Donegal’de Lough Derg’deki Station
Adası’nda V. yy’da kurulmuş olan Aziz Patrick’in AraPma gitme­
ye razı olur, trlanda’nın kuzey batısında bulunan adadaki bir ma­
ğaranın AraPa bir giriş olduğuna inanılır. Orwen geceyi orada ge­
24

çirir. Aralarında, alevleri ayırt


edilemeyecek kadar büyük
bir hızla dönen cehennemi bir
tekerleğin de bulunduğu ür­
kütücü şeylerle ve demonlarla
karşılaşır. İsa’nın adını anarak
demonlardan kurtulur.
Buradan çıkınca kendini
hayır işlerine verir ve kutsal
topraklara giderek hacı olur.
Bu hikâyedeki gibi, yeraltı­
na inen geçitlerin sık olduğu
İrlanda ile birlikte Sicilya’da
birçok Araf girişi olduğu dü­
şünülmüştür. Özellikle Etna
Yanardağının da bir Araf girişi
olduğu kabul edilmiştir. Hatta “Sicilya’ya yelken açmak” deyimi,
cehenneme gitmek anlamında kullanılır.
Aynı yüzyılda Trent konsili yeni hazırladığı ilmihalinde
Araftan şöyle söz eder:
“Lekeli hiçbir şeyin giremeyeceği ebedi ülkeye onlar için bir
giriş açılabilmesi için, dindarların ruhlarını, geçici bir cezayla arı-
tıldıkları bir Araf ateşi vardır. Orada tutulan ruhlara inançlıların
duaları ama özellikle de sunağa yapılan kabul edilebilir adak yar­
dım eder.”
İşte bundan sonra Araf kavramı kilisenin elinde güçlü bir
propaganda aracına dönüşmüştür. Çünkü Araf cennetten dışla­
nan kitleye yeni bir şans veriyor, çoğu insanın inandığı hayaletle­
re açıklık getiriyordu. Araf olgusuyla beraber, burada geçirilecek
. sürenin kısaltılması için yardım istenecek kişi olarak arabulucu
ve şefaatçi Meryem de gündeme gelmiştir. Bu noktadan sonra
Meryem’e giderek artan doğaüstü özellikler yüklendi, yüzlerce
yargı sahnesinde Meryem ön plana çıkarıldı. Çünkü o günahsız
doğumun lekesiz ürünüydü. Böylece adil görünen Araf teorisi
geç Protestanların da dikkat çektiği gibi bazı sorunlar yarattı. Bu
sorunların başında da Meryem’e putperestçe tapmılması geliyor­
25

du. Sonuçta kilisenin bir ceza indirimi uygulamasına dönüşen


Araf düşüncesi, dua etmek, oruç tutmak ve hacca gitmek bir
yana, kıldan gömlek giyerek kendini kırbaçlatmak, Haçlı seferle­
rine katılıp savaşmak ve kiliseye yüklü bağışlarda bulunmak gibi
eylemlerin de yaygınlaşmasına neden olmuştur.
Dante, İlahi Komedya adlı eserinin ikinci bölümünde Arafı
tasvir eder. Dante’ye göre, cennetten düşüp yere çarpan Lucifer’m
ve meleklerinin ağırlığıyla, yerde yarıçapı 3950 mil olan bir delik
açılmıştır. Bu etkiyle yer değiştiren madde yukarı ve geriye doğru
bir basınç oluşturmuş ve güney yarıküredeki ıssız bir adada ters
bir huni gibi yükselen Araf Dağı oluşmuştur. Araf tepesi üzerin­
de yeryüzü cenneti vardır. Dante, geleneksel olarak cehennemin
dördüncü nehri olan Lethe’yi de Araf a yerleştirmiştir. Cehenne­
min girişi bir yeryüzü kubbesiyle kaplıdır. Dante’nin Araf mm
Inferno (Cehennem) farkı buradaki günahların eylemden ziyade
güdülenmeden kaynaklanıyor olmasıdır ve Araf daki tüm günah­
lar bir tür aşk yüzünden işlenenlerdir. Araf m ilk üç katında baş­
kalarına zarar veren sapkın aşktan (sırayla Kibir, Kıskançlık ve
Öfke günahları); dördüncü katta melankoli / tembellik günahı
olan Acedia’yla ilişkili olan eksik ya da kusurlu aşktan; son üç
katta da (sırayla Açgözlülük, Oburluk, Şehvet günahları) bir şeye
ya da birine duyulan aşırı ve hastalıklı aşktan muzdarip olan ki­
şiler bulunmaktadır.
Eserde Araf m katlarını tek tek gezen şair birinci katta kibirli
ruhları yüreklerindeki ağırlık nedeniyle iki büklüm olmuş va­
ziyette sürünürken ve aşağılanırken görür. İkinci katta kıskanç
ruhlar bedenlerini kaba kıl bir kumaşla örten gri pelerinler giy­
miş, hepsinin göz kapakları delinmiş ve demir telle dikilmiştir.
Üçüncü katta öfkeli ruhlar öfkenin gözleri kör eden etkisine gön­
dermede bulunacak şekilde keskin ve yoğun duman altında bağı­
rıp çağırarak yürümektedirler. Dördüncü katta tembel ve melan­
kolik ruhlar yaşamlarındaki uyuşukluk ve isteksizlik yüzünden
durmaksızın hareket etmekle cezalandırılmışlardır. Günahkar
ruhlar sürekli koşuşturduklarından şairle çok az konuşabilirler,
bu yüzden, bu bölüm eserdeki en kısa kantodur.

“Çabuk, çabuk! Aşkın azlığı zam an yitirtm esin!”


26

İlahı Komedya, Kanto XVIII / Dante (İlahi Komedya / Dante,


Oda Yayınları 2003, Türkçesi: Seyhan Satar)

Beşinci katta açgözlü ruhlar yüzüstü yerlere serilmiş, ağla­


makta ve iç çekmektedirler. Buradaki günahkârlar, yaşarken göz­
leri dünyasal olandan başka bir şey görmediği ve gökyüzüne hiç
çevrilmediği için yere mahkum edilmişlerdir. Altıncı katta obur
ruhlar yaprakları yemyeşil olan, dallarında iştah açıcı meyveler
bulunan bir ağacın altında meyvelere ulaşmaya çalışmakta ve
haykırmaktadırlar. Ağaç meyvelerini görüş açılarından hiç çı­
karmaz ama sonsuza dek ulaşamayacakları bir yükseklikte tu­
tar. Yedinci katta şehveti ruhlar uçsuz bucaksız ateşten duvarda
canlı canlı yanmakta, alevler onları küle dönüştürmemekte ama
sonsuz bir ıstırapla cezalandırmaktadır. Arafta günahkârlar ger­
çekten istediklerinde ve işledikleri günahı içsel anlamda düzelt­
tiklerinde arınarak bulundukları katı terk edebilirler. Araf'ın son
katı olan ve şehvet günahına gönderme yapılan yedinci kattaki
uçsuz bucaksız ateşten duvarı geçebilenler ise Âdem’le Havva’nın
yeryüzüne gönderilmeden önce bulundukları, masumiyet simge­
si olan cennet bahçelerine ulaşırlar.
Cehennemin girişiyle ilgili ilginç bir gelişme 28 ağustos
1990 tarihli The Weekly World News’de yer almıştır. Bu habe­
re göre cehennem Sovyet mühendislerinin Batı Sibirya’da petrol
için kazdıkları bir noktada, yüzeyin dokuz mil altındadır. Çünkü
söylenene göre mühendisler dumanın kokusu ve lanetlenmişle­
rin çığlıklarını duyunca deliği kapatmışlardır.
Görsel olarak Araf Dağı’nı ortaya çıkartan Dante olmuştur.
İlahi Komedya’da yarattığı Cehennem görüntüleriyle bu imgele­
mi hayran kalınacak bir sanatsal noktaya taşımıştır. Hatta İlahi
Komedya’da tasvir edilen yolculuk psikanalizde de kullanılmaya
başlanmış ve cennete çıkmadan önce geçilen cehennem ve Araf
basamakları “ruhun karanlık gecesi »ni deneyimleme ve bu dav­
ranışları inceleme ve sorgulama sürecinde acılı bir süreçten geç­
me olarak yorumlanmıştır.
Shakspeare’in Hamlet’indeki Hayalet de Araf inancına gön­
derme yapar:
27

“Ben babanın ruhuyum senin ve bir süre için


Mahkûmum geceleri karanlıkta gezmeye,
Gündüzleri ateşler içinde kalm aya,
Yanıp tükeninceye dek işlediğim günahlar.
A çıklam am y asa k olm asaydı eğer
Yaşadığım zindanın sırlarını,
Öyle şeyler anlatırdım ki sana,
Tek kelimesi aklını başından alır,
Kaynayan kanını donduruverirdi;
Gözlerin iki şaşkın yıldız gibi
Fırlardı yuvalarından.
O bukle bukle saçların ayrılıp birbirinden
Diken diken kıllarına dönerdi
Ürkmüş bir yaban kirpisinin.
Ama et ve kandan ku laklara duymak yok
Ruhlar dünyasının sırlarını
Dinle, dinle ama, dinle!
Sevgili babanı gerçekten sevdinse eğer...»
Hamlet/ Shakespeare

(William Shakespeare, Hamlet, Türkiye İş Bankası Kültür


Yayınları, 2001, Türkçesi: Sabahattin Eyüboğlu)

İngiliz romantik şair John Keats de Hyperion’un Düşüşü adlı


kendi ölümünü anlattığı epik şiirinde kendini AraPm merdiven­
lerinin başında bulur. Ona Araf a tırmanmasını Kraliçe Moneta
emretmiştir. Korku içinde ve buz gibi soğuğun verdiği acıyla
büzülerek itaat eder ve artık ölmenin ne demek olduğunu öğre­
nir. Çünkü şiirin de tanrısı olan güneş tanrısı Hyperion’un ardılı
Apollon olarak yeniden doğmak üzere şair benliği acı çekmeli,
ölmeli ve cehennemi fethetmelidir.
Iron Maiden’m 1981 tarihli “Killers” albümünde “Purga-
tory (Araf)” adlı bir parçası ve aynı adlı EP’si bulunmaktadır.
İsveçli power metal grubu Persuader’m 2004 tarihli “Evolution
Purgatory”, Alman heavy / speed metal grubu Running Wild’m
1984 tarihli “Gates Of Purgatory”, İsveçli progressive death me­
28

tal grubu Edge Of Sanity’nin 1994 tarihli “Purgatory Afterglovv”


adında albümleri vardır. Amerikalı heavy metal / hard rock gru­
bu Virgin Steele’in “Invictus” albümünde “Dust From the Bur-
ning (A Season in Purgatory)”, FinlandiyalI heavy metal grubu
Morningstar’m “Rivendell” albümünde “My Purgatory”, İsveçli
heavy metal grubu Bloodhound’un “Book Of D ead” albümün­
de “Flam es Of Purgatory” ve İsveçli trash / speed metal grubu
Witchery’nin “Restless and D ead” albümünde “Into Purgatory”
adlı parçaları vardır.
29

8. Armagedon
Armagedon etimolojik olarak lbranice “Har” ve “Megido”
kelimelerinden türetilmiştir. Megiddo Dağlan anlamına gelir.
Bugün İsrail’in kuzeyinde bulunan antik Megiddo şehri Asur ve
Mısır ticaret yollarının kesişme noktasında, stratejik anlamda
önemli bir şehirdir ve tarihi boyunca pek çok savaşa tanık ol­
muştur. Pek çok inanca ve kültüre göre kitle imha silahları ve
büyük felaket anlamına gelir. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce de,
Birinci Dünya Savaşı’na basın tarafından “Büyük Savaş” anlamına
gelen Armagedon adı verilmiştir.
Eski Ahit’e göre Armagedon, dünyanın sonu geldiğinde kö­
tüyle iyinin arasında geçecek olduğu düşünülen savaştır. Yine
bazı Hristiyan inanışlarına göre ise şeytan, demonlar tarafından
kışkırtılan ve kendinden yana olan dünya krallarını tsa’ya ve se­
çilmiş kişilere karşı Megiddo Dağlarının olduğu bölgede topla­
yıp son bir savaş başlatacaktır. Tanrı’mn lanetlenmişler üstüne
salgın, sel, dolu taneleri, kuraklık göndermesiyle seçilmişler ka­
zanacak ve milenyum çağı başlayacak, şeytan da ateş ve kükürt
gölüne atılarak ebediyen yok edilecek ve dünya günahlardan te­
mizlenecektir. Diğer taraftan, bu kehanetin günümüz dünyasın­
da farklı bir yorumu da mevcuttur. Hitler; askeri, ekonomik ve
politik yönden bir dönem dünyada kasırgalar estirmiş, “Antich-
rist” fenomeninin ilk örneği olarak kabul edilmiştir. Daha sonra
gözler İrak savaşı nedeniyle Amerika’ya, sonu gelmez Israil-Fi-
listin savaşları yüzünden de İsrail’e çevrilmiş, böylece, diğer bir
“Antichrist (Deccal)” de bu bölgelerden çıkmıştır.
Armagedon Bruce Wills, Liv Tyler ve Ben Affect’in başrol­
lerini paylaştığı, dünyayı tehdit eden bir göktaşını konu alan
Armageddon adlı filme konu olmuştur. Omen (Kehanet) serisi
ise Hristiyan bakış açısıyla ve Incil’den esinlenmelerle Armage­
don konusunu işleyen bir korku serisidir. Müzikte de oldukça
sık kullanılan bu tema, Im paled N azarene, Bathory, Venom,
Primal Fear, Napalm Death, Iron Maiden gibi farklı türlerde
müzik yapan pek çok metal grubu tarafından şarkı sözlerinde
kullanılmıştır. Black metal’de söz sahibi olan Norveçli kült grup
30

M ayhem’in “Püre Fucking Arm ageddon” adlı 1986 tarihli de-


mosu ve aynı adlı parçası, Norveçli black metal grubu Dimmu
Borgir’in de “Dealh Cult Arm ageddon” adlı 2003 tarihli albümü
bulunmaktadır. Armageddon ayrıca değişik türlerde müzik ya­
pan pek çok gruba da isim olmuştur.
31

9. Ars Moriendi
Ars Moriendi, geç Ortaçağ’da
nasıl iyi ölüneceğine dair dini
bakış açıları içeren ve Latince
“Ölüm sanatı” anlamına gelen
metinlerin adıdır. 15.yy.’da mil­
yonlarca insanın ölümüne ne­
den olan kara vebanın etkisi Ars
Moriendı’nin yazılmasına neden
olmuştur. Ars Moriendi, ölüm
döşeğinde zihindeki erdemlerin
ve kötü alışkanlıkların arasında
bocalayan, iyi ve kötü ruhlarla
mücadele eden bir kurban olarak
resmedilir. Sanatta ve edebiyatta
ölüm dehşetine duyulan bu ilgi aslında Barok döneminin karak­
teristik özelliklerindendir. Özellikle XIV. ve XV. yüzyıllarda Ars
Moriendi ya da “Ölüm Sanatı” denilen karikatür kitapçıkların­
da ölümün kişileştirilmesi en çok etki uyandıran konudur. Bu
bakış açısından yola çıkılarak bu kitapçıklarda çarmıha geriliş,
Meryem’in İsa’nın cesedini kucağında tutması, azizlerin şehit
oluşları ve ölüm döşeği imgelerinin yüzlerce resim ve kabartma­
ları yapılmıştır.
Ars Moriendi AvusturyalI melodik death metal ve Fransız
atmosferik black / dark metal gruplarının adıdır. Alman black
metal grubu Luncır Aurorcı’nın “Ars M oriendi” adında bir albü­
mü, PakistanlI death metal grubu Dusk'm “My Infinite Nature
A lone” albümünde “Ars
M oriendi” adında bir parça­
sı vardır. Ars Moriendi aynı
zamanda black metal grubu
Marduk’un 2001 yılında ya­
yınlanan “La Grande Danse
M acabre” albümünün ens­
trümantal introsunun adıdır.
32

10. Astaroth
Ashlaroth, Astarot ve As-
teroth isimleriyle de bilinir ve
farklı kaynaklara göre farklı an­
lamlar taşır. Köken olarak Yunan
tanrıça Astarte / Ashtart’dan tü­
retilmiştir. Tekil hali Astharthe,
çoğul hali ise Astaroth olan bu
kelimenin çoğul hali olan Asta­
roth, Sümer’de Inanna, Babil ve
Mısır’da ise Istar olarak bilinen
savaş, aşk ve verimlilik tanrıça­
sıdır. İsrail kralı Yoşiya henüz şeytanla özdeşleştirilmemiş olan
aşk ve bereket tanrıçası Astaroth için Zeytinlikler Dağı’nda bir
tapmak inşa ettirmiştir.
Daha sonra Astaroth, Ortaçağ Hristiyan edebiyatında “Kara
Efendi” olarak şeytan’a verilen adlardan biri olmuştur. Hristiyan
gnostik kaynaklarında verilen demon kıdem listesinde de hü­
kümdardır. Çoğu kültürde Astaroth, Ea (Şeytan) ve Enlil (Beel-
zebub) ezelden beri var olan yaratıcılardır ve bunlardan Astaroth
baş tanrıçadır, insanlara ve şeytanlara yol gösterir ve cehennemin
veznedarlığını yapar.
Astaroth’un karanlık tarafa yönelik bu özelliklerine Hristi-
yanlığm ayak izleri de eklenince diğer yaratıcılarla birlikte Asta­
roth da cehennemde yerini alarak bambaşka özellikler kazanmış­
tır. Şeytan biliminde, yardımcıları Aamon, Pruslas, Barbatos ve
Rashaverak adlı demonlarla birlikte 40 alaylık ruhların efendisi
olup cehennemin acımasız büyük düklerinden biridir. Sanatta
sol elinde bir yılan taşıyan, ejderha kanatlarına benzer kanatları
olan ve kurt ya da köpek sırtında bir şeytan olarak resmedilir.
Bununla birlikte kibirlilik ve tembellik gibi özellikleriyle insa­
noğlunu ayartır, insanı görünmez yapabilir, saklı hâzinelerin bu­
lunmasına ön ayak olur, geçmişi, geleceği, yaradılış hikayesini ve
düşen melekleri bilir, sorulan her soruyu cevaplar, matematik ve
el sanatlarıyla uğraşır. Büyücüler onu çarşamba günleri çağırır ve
geldiğinde nefesinin saldığı şiddetli pis kokuyu bertaraf edecek
33

gümüşten sihirli bir yüzük takarlar. Faust’u ziyaret eden cehen­


nemin 7 prensinden biridir. 16. yy şeytan bilimcileri Astaroth ile
Ağustos ayı arasında bir bağ kurarlar; Astaroth’un insanoğluna en
güçlü şekilde ağustos ayında saldırabildiğine inanılır.
Astaroth adında AvusturyalI black metal, Polonyalı power
metal grupları, ayrıca Legions O f Astaroth adında Amerikalı bir
black metal grubu bulunmaktadır. Melodik black metal grubu
Catam enia’nın “C aosborn” albümünde “The Fallen Angel Pt I
(A saroth& Astarte)”, progressive metal grubu Mago Deoz’un
“F inisterra” ve “Folhtergeist” albümlerinde “A staroth” adlı par­
çaları vardır. Heavy metal grubu “lnquisicion” demosundaki
“May d ay ’s Eve”, Mercylul Fate “M elisa” albümündeki “At the
Sound o f the Demon B ell”, black metal grubu Bewitchcd ise orji-
nali Black Widow’a ait olan “Come To The Sabbath” adlı parça­
sında Astaroth’u anlatır. Black metal grubu Root çoğu parçasın­
da, özellikle de “Hell Symphony” albümünde Astaroth ve diğer
şeytanlarla iç içedir. Gotik doom metal grubu Draconian m “The
Closed Ey es Of P aradise” adlı albümü Lucifer, Astaroth ve Deliah
arasındaki atışmalara yer verir.
34

11.Astarte
Asıarte, Bugün Suriye,
Filistin ve Lübnan’ı içine
alan Kenan diyarında bu­
lunan, deniz tanrıçası As-
herah ve Baal’m bakire kız
kardeşi Anath ile birlikte
anılan bir tanrıçadır. Antik
Phoenicia’da verimliliğin,
anaçlığın ve savaşın büyük
tanrıçası, dünyaya hayat veren evrenin anasıdır. Asurlularda As-
larte olarak bilinir ve kardeşi Allatu dönüşü olmayan ülkede ölü
ruhların yöneticisidir, lbraniler Astarte adını boşet (utanç) sözcü­
ğüyle benzer bir tını oluşturmak amacıyla Aştoret şeklinde kulla­
nırlar. Fenikeli koloniler tarafından Tarit olarak bilinen Astarte,
hilal şeklinde ay ve boynuzlarla, genellikle nü olarak resmedilir
ve utanç tanrıçası olarak bilinir. Venüs’ü gösteren yıldızın etrafı­
na sarılmış halka, aslan, kumru ve at diğer sembolleridir. Tarih
öncesi dönemlerin bereket tanrıçası olan Astarte, Yunan’da aşk
tanrıçası Afrodit ve Demeter olarak geçer ve tapmaklarda yapı­
lan kutsal fahişeliğe başkanlık eder. Eski Mısır’da Isis ve Flalhor,
Hindistan’da Kali olarak bilinir. Ortaçağ Hrisliyan geleneğinde
ise Asherah / Astarte / Isis / Işthar olarak bilinen Astarte şeytan-
laştırılmıştır.

“Bu askerlerle birlikte Fenikelilerin Astarte dediği hilal boy­


nuzlu
Cennet kraliçesi Astoreth geldi;
Mehtap ışığında görülen bu parlak im aja
Fenike bakireleri yemin ettiler,”
John Milton, Kayıp Cennet

(John Milton, Kayıp Cennet, Pegasus yayınları, 2006, Türk-


çesi: Enver Günsel)
35

Aslarte adında bir Yuna’" black metal grubu vardır ve bu


grubun “Quod Superius, Sicui Inferius” adlı albümünde “Astar-
te” adlı bir parçası bulunmaktadır. Fin melodik black melal gru­
bu Catam enia’nm “Chaos Born” albümünde “The Fallen Angel
Pt. 1 (Astarolh & A starte)” adında bir parçası vardır. Betray My
SecreLs aynı adlı albümündeki “From The G oddess” parçasında,
Opera IX “The Cali Of The W ood” albümünün aynı adlı parça­
sında ve “MalevenLum” albümündeki “Princess Of The Ancient”
parçasında, Cradle O f Filth “The Principle OfEvil M adeF lesh” al­
bümünün aynı adlı parçasında, Mystfier ise “W icca” albümünde­
ki “An Elizabethan Devil W orshipper’s Prayer B o o k ” parçasında
Astarte’den bahseder, lnternal Suffering tüm karanlık tanrıçalara
ve antik demonlara seslen­
diği “Awaiking o f the R ebel”
albümündeki “Ascension
To İm m ortalıty” parçasında
Astarte’yi de unutmaz. Do­
ğaüstü olaylar, vampirler,
cadılar ve goth kültürünün
müzikal yansımalarından
biri olan Inkubus Sııkkubus
adeta bir pagan ayini müzi­
ği yaptığı konsept albümü
“W ytches” de diğer cadılarla
birlikte Astarte’yı de anar.
36

12. Azazel
Azazel teriminin
“Tanrının güçlü kulu” an­
lamına gelen “azaz” ve “el”
sözcüklerinden türetildıği
düşünülmektedir. Çün­
kü başlangıçta Azazel çöl
tanrısıdır ve adını güneşe
kızgınlığını veren Kenan
tanrısı “Asiz” den almıştır.
Bununla birlikte Aza­
zel üzerinde Mısır tanrısı
Seth’in de büyük etkisi
olmuştur. Eski Ahit’te ge­
çen az sayıdaki şeytanlar­
dan biridir. İsa’yı baştan çıkarmıştır ve genellikle Mazdaizmde,
özelde Zerdüştlükte, Ahriman (Ehrimen)’m uğursuz ordula­
rında ıssız yerlerin veya çöllerin cinidir ve günah keçisi olarak
cisimleşmiştir. Hristiyan gnostik kaynaklardaki deıııon kıdem
listesinde “büyük prens” konumundadır. Azazel’in günah keçisi
olarak cisimleştirilmesi Eski Ahit’te anlatılan şu hikayeye daya­
nır: Musa’nın kardeşi Harun, Tanrıya kurallara uygun olmayan
oğullarını kurban olarak sunduğu için cezalandırılmıştır. Cezası­
nı ödetmek üzere Tanrı Musa’ya görünür ve der ki: Harun, Yahu-
diler için iki teke alınacak, tapmağa gidilecek ve Tanrının uygun
gördüğü teke kurban edilirken, diğeri Şeytanın yardımcılarından
Azazel’e sunulmak üzere bir uçurumdan atılacaktır, işte bu, ünlü
günah keçisidir. Eğer Harun bunu gerçekleştirmezse ölüm ceza­
sına çarptırılacaktır. İbranilerdeki eski bir inanışa göre insanoğ­
lunun günah işlemesi içinde kötülük olmasına değil, kendisini
Azazel ya da Semyaza demonlarma teslim etmiş olmasına bağlı­
dır. Azazel, insanoğlunu günaha kışkırtırken Tanrıya karşı çıkan
bir konumdadır ama günahlarından dolayı insanoğlunu ceza­
landırırken Tanrının hizmetkârı konumunda tasvir edilir. Yani
tanrısal doğadan ne kadar uzak görünürse görünsün Azazel de
37

itham edici ve cezalandırıcı işlevleriyle Tanrının hizmetkarı, sila­


hı, aracıdır ve Tanrının kişiliğinin bir yönünü temsil etmektedir.
Azazel ayrıca dünyadaki tüm haksızlıkları öğretmiş, gele­
cekle ilgili gizleri açıklamış ve yeryüzünü kirletmiştir. Levililer’in
kitabına göre gökyüzünde olup bitenleri yeryüzünde açıklayarak
ispiyonculuk suçu işleyen Azazel bağışlanamaz. Bu yüzden Tanrı
baş melek Rafael’i, Azazel’i bağlaması, taşa tutarak öldürmesi ve
karanlıklara atması için görevlendirmiştir. Yine Levililer’e göre
Azazel insanlara kılıç, bıçak, kalkan, zırh gibi şiddete teşvik eden
silahları kullanmayı ve kibirli olmaya teşvik eden ayna yapımını,
resmetme sanatını, kaşları boyamayı, değerli taşlar kullanmayı
öğretmiştir. Yeryüzü, Azazel’in öğrettikleriyle bozulmuştur. Aza­
zel en eski kötülük prensidir ve Iblis’le aynı anlama gelen şeyta­
nın ta kendisidir. İbrani demonları arasında Azazel dışında hiçbir
demon “kötülüğün yüceltilmesi’’ aşamasına taşınmamıştır.
Azazel adında İsrailli death metal, Meksikalı heavy metal ve
Return Of Azazel olarak da bilinen Sırbistanlı trash metal grup­
ları, Dawn Of A zazel adında Yeni ZelandalI death metal, Kült ov
A zazel adında da Amerikalı black metal grupları vardır. Hollan­
dalI black metal grubu Countess’in “The B ook Of The H eretic” al­
bümünde “On the Wings o f A zazel”, Alman melodik black metal
grubu Mystic C ircle’m “Kriegsgötter II” albümünde ise “A zazel’s
Soulfly” adlı parçalar bulunmaktadır.
13. Avalon
Avalon, Keltcede elma anla­
mına gelen “abal” kelimesinden
lüretilmiştir ve elmalarıyla ünlü
efsanevi Britanya adasıdır. Günü­
müz Ingiltere’sinde adı Glastonbury
olan Avalon, Isa’nın da ziyaret ettiği T HE
ve Britanya’nın ilk kilisesinin inşa
edildiği yerdir. Kral Arthur efsa­ M lsTs
nesiyle de anılan Avalon, efsanede OF
Arthur’un yaralarını iyileştirdiği A val o n
yerdir ve Arthur un buraya gömül­
düğü söylenir. Kutsanmış adalar
olarak da bilinen Avalon, Yunan ve
Keli mitolojilerinde tanrıların kahramanları kabul ettiği cennet-
lir.
Marion Zimmer Bradley’in 1979 tarihli “The Mists of Ava­
lon” adlı romanı Uli Edel adlı yönetmen tarafından sinema­
ya uyarlanmıştır. 2004 yılında Diana L. Paxson’m Ancestors of
Avalon adında fantastik romanı yayınlanmıştır. “The Mists Of
Avalon”dan sonra Marion Zimmer Bradley’in romanı “The Fo-
rest House’ m devamı olarak Marion Zimmer Bradley ve Diana L.
Paxson tarafından “Lady of Avalon” piyasaya sürülmüştür.
Avalon adında Brezilyalı trash / power metal, Alman Prog­
ressive metal, HollandalI heavy metal grupları ile isle o f Avalon
adında Ingiliz power metal grubu bulunmaktadır. Alman folk
black / death metal grubu Suidakra’mn “Emprise To A valon’’,
Brezilyalı heavy / power metal grubu D ark Avenger’in ise “Tales
O f A valon” adında birer albümleri vardır, isveçli power metal
grubu Platitude’un “N ine” albümünde “Avalon Farevvell”, Noc-
Lurnal Rites’m “New W orld M essiah” ve Grave Digger’m “Exca-
libur” albümlerinde de “Avalon” adında birer parçaları bulun­
maktadır.
39

.Baal
Baal kuzeybatı Sami
dillerinde tanrılar, ruhlar
ve demonlar için kullanı­
lan ve elendi, hükümdar ya
da lord anlamalarına gelen
onur verici bir unvandır.
İlk Helen, Hristiyanlık mis­
yonerleri insanlara yeni bir
din sunarken, yeni tanrılar
yaratmak yerine farklı adlar
ve görünümler altında hal­
kın tanrılarına tapmalarına
izin verdiler. Çok tanrılı
pagan dinindeki tanrıların çoğunu şeytan ya da demon ilan ede­
rek onlara salt kötülük yüklediler ve bunu da halka benimset­
tiler. Aslında Baal, ölüm / yaşam karşıtlığına dayalı savaşımda
yaşama ilkesinin karşılığıdır. Merkezinde bereketliliğe tapınma
bulunan Kenan inancının başlıca tanrısal figürleri Baal, Anath ve
onların düşmanı ölüm ve kısırlık tanrısı Mot’tur.
Asurluların tanrısı olan Hadad yerine kullanılan Baal,
Şam’daki fırtına ve yağmur tanrısıdır. Hadad yapısında karşıtlık
taşır; yani ne evrensel kötü ne de evrensel iyidir. Tam tersine
ikisini de içinde barındırır. Baal’a, Incil’in Yahudi yazarları tara­
fından şeytansı özellikler ithaf edilse de o aslında Kenan diyarı­
nın kurtarıcısı, yaşam ve bereket tanrısıdır. Boğa ve hilal şeklinde
boynuzlarla anılır. Baal adına ilk kez bu kabilelerde rastlanmıştır.
Baal erkek tanrıları, Balat da dişi tanrıları simgelerken, evrensel
yaşamın bu ikilinin birleşmesinden oluştuğuna inanılırdı. Ke­
nan mitine göre Baal dünyayı yakıp yıkan Mot’la, yani ölümle
mücadele eder ama yenilir ve dünya çölleşir. Baal’m kız kardeşi
aşk ve savaş tanrıçası Anath, Mot’tan intikam alarak onu öldürür
ve Baal’ı canlandırarak doğayı yeniden diriltir. Mot da yeniden
canlanır ve Baal ile birlikte, yaşam ve ölümden ibaret olan, sonu
gelmeyen bir savaşa girerler. Anath ile Baal arasında ise yalnızca
40

bir kardeşlik ilişkisi yoktur. Anath ile Baal birer ikiz, kökteş ve
zıtların birliğidir. Baal bir boğa olarak inek biçimindeki Anath’la
çiftleşir. Hem Baal hem de Anath Mot’la savaşır ve Yam adlı kötü
ejderhayla mücadele ederler. Ama Anath’m şiddeti her zaman
insanlığın lehine olmaz; öfkesi bazen insanların dünyasını yok
edebilecek güçte öldürücü bir çılgınlığa dönüşür. Yani Anath
tanrının yok edeci gücünü temsil eder.
Hristiyanlıkta Baal, yüksek rütbeli bir şeytan ya da iblisin ta
kendisi olarak geçer. Kimi zaman Baal’m Süryani demonu Baal
Zebûb ile karıştırıldığı da olmuştur. Erken Hristiyan şeytan bi­
limcileri Baal’ı Bael olarak telaffuz edip, cehennemin doğu tara­
fında 66 demonluk bir lejyonu yöneten başlıca şeytanlardan biri
olarak tanımlamışlardır. Bazı kaynaklarda Baal’ın kasım ayında
en güçlü olduğu, ondan yardım isteyenleri zeki ve görünmez
yaptığı, insanların boğuk sesler çıkarmasını sağladığına inanıldığı
söylenir. Şeytan Baal, kedi, karakurbağası ve insan kombinasyo­
nu şeklinde örümcek ayaklarla resmedilir.
Baal adında Meksikalı melodik death metal, Baal Gad-
rial adında AvusturyalI black metal, Baal Zebuth adında Rus
black metal, Baalplıegor adında tspanyol death metal, Tertip­
le Of Baal adında Fransız black metal, Intesdne Baalism adın­
da Japon death metal grupları vardır. KolombiyalI black metal
grubu Inquisition'm “Invoking The Majestic Throne Of Satan”
albümünde “Rituals of Human Sacrifice for Lord Baal”, İsveç­
li senlonik death metal grubu Therıon’un “Symphony Masses /
Ho Drakon Ho Megas” albümünde “Baal Reginon” adlı parça­
ları bulunmaktadır. Ayrıca lnqusition’m “Empire Of Luciferian
Race”, Nile'm “Ramses Bringer Of W ar”, AncierıL'm “The Anci-
ent Horadrim”, D esaster in “Nekropolis Karthago” adlı parçala­
rı da Baal’ı anlatır.
41

15. Baphomet
Asıl olarak Tapmak
Şövalyeleriyle ortaya atılan bu ido-
lün tam olarak nasıl ortaya çıktığı
hakkında birçok spekülasyon mev­
cuttur. Tapmak şövalyeleri bu puta
tapınmakla suçlanmış, engizisyon­
da yargılanmış ve papalık tarafın­
dan “Baphomet” şeytan ilan edil­
miştir. Baphomet’in keçi sakalı ve
keçi ayaklarıyla eski çağların boy­
nuzlu hermafrodit tanrısı Mendes
veya Pan ile ilişkili olduğuna ya da
KN' iCHTÜ T f M Î İ A k . S ' COD
masonik bir simge yerine geçtiğine
dair düşüncelere karşı çıkılmakta­
dır. Baphomet adının türetildiği kaynaklara göz atmak gerekirse;
Von Hammer, Baphomet’in Yunanca “baphe” (vaftiz) ve “metis”
(bilgelik) sözcüklerinden türetildiğini savunur. Muhammet’in
Fransızcada da “Mahomet” şeklinde okunması da Tapmak
Şövalyeleri’nin Haçlı Savaşları sırasında Kudüs’te, bir şekilde
İslam’dan etkilenmiş olabileceğini düşündürmektedir. Nitekim
Tapmak Şövalyelerinin lideri Jacques de Moley’in Fransa kralı
Philip taralından idam ettirilmesinin nedeni olarak tapınakçıların
“Baphomet” adında bir puta tapmaları gösterilmiştir.
Eliphas Levi, Baphomet’in “İnsanlar arasındaki barışın ba­
bası” anlamına gelen “Templi omnium hominum pacis abbas”
sözcüklerinin baş harflerinin tersten yazılarak oluşturulduğunu
ileri sürer. Dr. Hugh J. Schonfield’a göre Baphomet, Yunancada
hikmet anlamına gelen “Sophia” kelimesine İbrani alfabesinde
kullanılan ve harflerin sondan başa doğru yazılmasına dayanan
bir şifreleme tekniğinin uygulanmasıyla türetilmiştir. Tapmak
Şövalyeleri tarafından güç kazandırdığına inanılan baş biçimin­
de, iki, üç yüzü, sakalları ve yakut kırmızısı parlayan gözleri olan
bu ikon üyelik seremonilerinde kullanılırdı. Fransız okülisyent,
kabala bilgini ve majisyen Eliphas Levi’nin yaptığı betimlemeye
42

göre Baphomet, vücudunun üst kısmı kadın, alt kısmı erkek olan,
keçi kafalı ve kanatlıdır. Alnındaki düz pentagram aydınlanma­
nın sembolüdür. Kollarından biri yukarıda bulunan beyaz hilali
gösterirken diğeri aşağıdaki siyah hilali gösterir ki bunun anla­
mı merhamet ve adaletin mükemmel uyumluluğudur. Göğsü ve
kolları insansı özellikleri simgeler. Kollarından biri kadın diğeri
erkek koludur. Boynuzları arasında evrensel dengeyi ve ruhun
maddeye hükmettiğini simgeleyen bilgelik alevi parlamaktadır.
İkonun yüzü günahkarın dehşetini yansıtır. Genital organların
yerine çizilmiş çubuk sonsuz hayatı, vücudundaki pullar suyu,
etrafındaki yarım çember atmosferi, tüyleri ise geçiciliği sembo­
lize eder.
Ordo Templi Orientis (O.T.O - Doğu Tapmak Tarikati)’in
İngiltere sorumlusu Aleister Crowley bir dönem Baphomet tak­
ma adını kullanmıştır. Crowley’e göre Baphomet zıtlarm birlik­
teliğidir; kadın ve erkeğin dengeli zıtlığıyla ilgili olan bu terim
şehveti de simgeler ve cinsel birleşimden doğan bir sihirdir.
Levi’nin çizimlerinde şeytanla eş anlamda kullanılan Baphomet,
şeytan tarot kartının simgesi olmuştur. Alnında düz pentagramla
çizilen Baphomet, insanoğlunun mikrokozmosdaki yerini ifade
ederken, ters pentagramla çizilen versiyonu şeytanı simgeler ve
şeytan kilisesinin resmi sembolü olarak kabul edilmiştir. Bun­
lara ek olarak Baphomet figürü Levi’nin Ortaçağ okült çalışma­
ları, Ortaçağ sabbath ya da tapmak ayinleri, mısır mitolojisi ve
Mendes’ten esinlenmelerinin sonucu olarak geliştirdiği, Hristi-
yanlığa karşı paganlar tarafından yapılmış, kelt mitolojisinde de
izine rastlanan hiyeroglif bir figürdür.
Baphom et adında Amerikalı death metal, Alman death /
trash metal, adını daha sonra Banished olarak değiştiren Ameri­
kalı death metal, B aphom et’s Throne adında Polonyalı senfonik
black / death metal, Temple Of Baphom et adında DanimarkalI’
black metal grupları bulunmaktadır. Polonyalı black metal grubu
Behem oth’un “Zos K ia Cultus” albümünde “Horns ov Baphom et”,
Amerikalı death metal grubu N ecrophagia’mn “Cannibal Holoca-
ust” EP’sinde “Baphom et Rises”, İsviçreli folk / power metal gru­
bu Excelsis in “Kurt Of Koppigen” albümünde “Baphom et’s Oath
43

or Just a D ream ”, Alman speed metal grubu Grave Digger’in


“Knighls Of The C ross” albümünde “Baphom et”, Rus black me­
tal grubu Umbral Presence’m “...Et Germinet C haos” albümünde
“Invokation to B aphom et”, Polonyalı senfonik black metal grubu
Moon’un “Satan’s W ept” albümünde “Baphom et’s Srıikes”, Rus
black mMetal grubu Blackdeath’in “Satürn Sector” albümünde
“Obey B aphom et”, KolombiyalI black metal grubu Inquisition’m
“Magnificent Glorification Of Lucifer” albümünde “İm paled by
The Cryptic Horns o f Bap­
hom et”, İsveçli death metal
grubu SatharieVin “Lady Lust
Lilith” albümünde “The great
Necropolis / Baphom et Erec-
ted”, Fin black metal grubu
Behexen’in “Rituale Satanum ”
albümünde “Baphom et’s
C ali” adlarında parçaları ve
Fin black / heavy metal grubu
Meressin’in “The Baphom et’s
Cali" adında albümü bulun­
maktadır.
44

16. Beelzebub
”Lord of Zebûb” yani
“Sineklerin Tanrısı” an­
lamına gelen Beelzebub,
Baal’in şeytan ya da de-
mon özelliği kazanmış
hali olarak bilinir ve Ba-
alzebub ya da Baalzebul
olarak karşımıza çıkar.
Beelzebub veya Beelze-
boul adına Eski Ahit’te
Ekron Tanrısı olarak rast­
lanır. Yeni Ahit’de bu ad
İbranicede Beelzeboul,
Latince Incil’in 15. yy
versiyonu olan Vulgata’da ise Beelzebub şeklinde çevrilmiştir.
Bu adın kökenleri kesin değildir. Beelzebub, Yeni Ahit’de sık sık
Şeytan’ın adı olarak geçmesine karşın Eski Ahit ya da Apokaliptik
yazında Beelzebub’un sözü edilmez. İsraillilerden önce Kenan ül­
kesinde yaşayan halkın inancına göre Beelzebub sinekleri yaratıp
yok eder ve halk sineklerden korunmak için bu tanrıya tapar.
Hristiyan yazıtlarında şeytanın diğer adı ya da daha önemsiz
bir şeytan olarak görünen Beelzebub, 16. yy. yüksek cehennem
hiyerarşisi içinde şeytanın baş teğmenlerinden biri, 17. yy ek-
zorsist Sebastian Michaelis’ye göre düşmüş meleklerin en ünlü­
lerinden biri, 18. yy.’da da Lucifer ve Astarotlı ile birlikte kutsal
olmayan üçlü olarak tarif edilir. Hristiyan gnoslik kaynaklarında
demon kıdem listesinde hükümdar konumundadır. Yahudi tek
tanrıcılığında ise Şeytanin Lucifer’dan sonra aldığı kimliktir. As­
lında Beelzebub, Hristiyanlık ve Yahudilikte karşı-tanrılar olarak
algılanan Baal’lerden biridir. Bu karşı-tanrılarla girişilen mücade­
le sonucunda Beelzebub da şeytanlaştırılmıştır.
Beelzebub, Kral Süleyman’ın Eski Ahit’inde demonların
prensi olup sabah yıldızı Venüs ile ilişkilendirilır. Hristiyan Or­
taçağ edebiyatında “haset” ile en çok bütünleştirilen demondur.
45

John Milton, Kayıp Cennet adlı eserinde Beelzebub’u ikinci de­


recede düşmüş melek olarak tanımlarken, Sebastien Michaelis
ölümcül günah olan gururla ilişkilendirir. Peter Binsfeld oburluk
demonu, Francis Barrett ise sahte tanrıların prensi olarak nitelen­
dirir. Cadı ayinlerinde de bu isme rastlanır.
Sineklerin Tanrısı, William Golding’ın Nobel ödüllü, insanın
içindeki temel kötülüğün ortaya çıkışını konu edinen alegorik bir
romanıdır. Brezilyalı black metal grubu Mystifier’m “Goetia” al­
bümünde “Beelzebutlı” adında bir parçası vardır. Arjantinli death
metal grubu LoboLomy “Legions Of The Beelzebub”, Amerikalı
Progressive metal grubu Mastermind “Angels Of The A pocalypse”
albümündeki “2000 Years", KolombiyalI black metal grubu In-
quisüion “Invoking The Majestic. Throne Of Satan” albümündeki
“Hail The King Of Ali H eathens”, Amerikalı death metal grubu
Vital Remains “lııto Cold D arkness” albümündeki “Scrolls Of
A Millenium P asl”, Kanadalı death metal grubu D ead Jesus "...
When Your Soul Is The Sickness” albümündeki “Hymns Of The
Unholy”, isveçli death/ trash metal grubu Entombed “Sons Of Sa­
tan Praise The L ord” albümündeki “Satan”, Norveçli black me­
tal grubu Tsjuder “Kili F or Satan” albümündeki “Kili F or Satan
(The Kings Birth)" adlı parçalarında Beelzebub’dan söz ederler.
46

. Behemoth
Ibranice hayvan anlamına
gelen Behemah sözcüğünün ço­
ğulu olan Behemoth’a, bu çoğul
eki “devasa büyük bir hayvan”
anlamı kazandırır. Behemoth,
eski Mısır tanrısı Taueret’den ya
da bufalodan türediği düşünü­
len bir çöl cinidir. Rusça’da su
aygırı anlamına gelen Behemoth
kelimesinin kullanışı ise aynı
mitolojik anlamı karşılamaz.
Eski Ahit’te Behemoth şöy­
le tanımlanır: “...kuvveti belin-
dedir, kudreti de karın adale­
lerinde. Kuyruğunu erz ağacı gibi diker, kemikleri tunçtan bo­
rulardır, kaburgaları demir çubukları gibidir. Tanrının baş eseri
odur, yaratanının kılıcıdır...” Kitabı Mukaddes’te ise su aygırı
biçiminde betimlenen dev hayvan ya da ejderhadır. Behemoth
çoğu dini kaynakta ve Milton’m eseri Paradise Lost’ta Leviathan
ile birlikte düşen meleklerden biridir. Ejderha Rahab, Leviathan
ve Behemoth, Âdem ve Havva’nın cennetten kovulmasına neden
olan yılanla ilişkilendirilerek bundan sorumlu tutulur. Behemoth
cennetin doğusunda bulunan Dundayin adlı görünmez bir çöle,
Leviathan da okyanusların boşluğuna gönderilerek iki yaratık
birbirinden ayrılmıştır. Behemoth’un dişisi Leviathan’a, oburluk­
la ünlü Behemoth’u okyanusları yutmasından alıkoyma görevi
verilmiştir. Bir İbrani efsanesine göre de dünyanın son savaşında
Behemoth’la Leviathan tüm yaratıkları, ardından birbirlerini öl­
dürürler ve insanoğlu onların etinden yararlanır. Diğer bir İbrani
inanışına göre, dünyanın en güçlü hayvanı olan Behemoth ancak
tanrı tarafından öldürülebilir.
Aslında Behemoth’un demonolojideki yeri tartışmalıdır.
Kimi kaynaklara göre bir cehennem hizmetkârı olup açgözlülük­
le ilişkilendirilen bir yaratıkken; diğerlerine göre Mısırlılardan
47

İbranilere miras kalmış dinozor, fil, tilki, kurt ya da köpeğe ben­


zeyen devasa büyüklükteki korkunç bir hayvan olarak resmedi­
lir. Behemoth’un şeytanın ta kendisi olduğuna dair bir düşünce
de mevcuttur.
Behemoth ilk başlarda black metal yapan daha sonra türünü
black / death tarzına doğru evrimleştiren Polonyalı metal gru­
buna isim olmuştur. Behemoth’un söz yazarı ve vokali Nergal’in
aynı zamanda tarihçi olması bu grubu felsefi açıdan bambaşka bir
yere taşımıştır. Grup bugüne kadar Svetıievith (Storming N ear
the Baltic), Groın, Pandemorıic Incanlatiorı, Satanica, Thelem a 6,
Zos K ia Cullus (Here and Beyond), Demigod, The Apostasy ve
2009’da da Evangelion adlı albümleri yayınlamıştır.
48

18. Bela Lugosi


Bela Lugosi asıl adı Bela
Perene Dezsö Blaskö olan
aktörün sahne adıdır. 1956
yılında ölen aktör, günü­
müzde Romanya’ya ait olan
Lugos’da doğmuştur. İlk
olarak Hamilton Deane ve
John L. Balderston tarafından
Bram Stoker’in romanından
uyarlanan Dracula oyunu ile
dikkat çeken Lugosi, 1931’de
Tod Browning’in yönetmen­
liğindeki filmde oynadığı
Dracula rolüyle asıl ününe kavuştu. Delici mavi bakışları, karan­
lık çekiciliği ve sergilediği aldatıcı şeytani görünümüyle Dracula
karakteriyle özdeşleştirilen Lugosi, az bir makyajla bile dehşet
verici tiplere dönüşebilen yüz hatları ve aksanlı konuşması ile
Dracula’dan sonra da korku filmlerinin tipik karakteri haline gel­
di. 107 kadar filmde rol aldı, en çok ses getiren filmleri Murders
in lhe Rue Morgue (Rue Morgue’da Cinayetler), The Raven (Kuz­
gun), Son o f Frankenstein (Frankenstein’ın Oğlu), The B lack Cat
(K ara Kedi), The Invisihle Ray (Görünmez Ray) ve White Zombie
(B eyaz Z om bi)’dir. 2 0 06’da da arşiv görüntülerinden oluşan Ter-
ror in the Tropics çekilmiştir. Lugosi’nin hayatı, üzerine yapışan
Dracula kimliği ve gittikçe kötüleşen uyuşturucu bağımlılığı ise,
Lugosi’yi canlandıran Macar aktör Ivan Dargas tarafından Lugosi
- the Shadow o f the Vampire adlı filmde anlatılmıştır.
Vampir mitinin de şekillendiği Dracula hikâyesinde kültür­
lü, nazik, çekici, aynı zamanda görkemli ve kasvetli bir şatoya
sahip olan soylu vampirin; ölüm, kan ve şehvetten oluşan gizem­
li dünyası anlatılır. Bu dünyanın kapıları 1930’larda aralanır ve
edebi şöhretiyle de karanlıklarda hüküm sürmeye devam edecek
olan Dracula’mn ağzından Bela Lugosi aracılığıyla şu sözler dö­
külür:
49

“Kan yaşamdır! Kan yaşam dır!”


Dracula

(Dracula, Bram Stoker, hhaki Yayınları, 2007, Türkçesi: Ni-


ran Elçi)

Dracula karakteri için boşuna seçilmemiştir Bela Lugosi.


Onun vahşi ve çekici görsel etkisi, acımasız zihninin derinlikle­
rinde konuşlanmıştır:

“Sanırım ben yalnız bir kurda benziyorum. Tam olarak in­


sanları sevmediğimi söylemiyorum am a gerçeği söylem ek g ere­
kirse sadece onların kalplerinin y a da zihinlerinin derinliklerine
bakabilm e şansı y akaladıktan sonra sevebiliyorum ”.
Bela Lugosi

(Bela Lugosi Röportajı 1932, Röportajı yapan: Dorothy West,


Talkiııg Picture Epics, Inc., Frank R. Wilson-lntimate Interviews,
Yönetmen: Grace Elliott)
Bela Lugosi, 1956 yılında kalp krizinden öldüğünde Kalifor­
niya’daki Holy Cross Mezarlığına Dracula sahne kostümüyle gö­
mülmüştür. Lugosi’nin bir heykeli Budapeşte’deki Vajdahunyad
Kalesi’nde bulunmaktadır.
İngiliz post / punk ve ilk gotik rock gruplarından Bauhaus’un
1979’da çıkardığı “Bela Lugosi’s Dead” single’ı İngiltere’de goth
rock harekelinin öncüsü olmuştur. “Bela Lugosi’s D ead” parça­
sı black metal Opera IX, trash metal Sepııllııra, endüstriyel me­
tal Electric Hellfire Club, endüstriyel rock Godhead, rock Until
December, endüstriyel rock D recim Disciples, gotik XIII Stoleti,
elektronik gotik / punk XPQ21 ve Brazilya müzikleri icra eden
Nouvelle Vague grupları tarafından coverlanmıştır. Amerikalı de-
ath metal grubu Necroplıagia nın “Season Of The D ead” albü­
mündeki “Insane fo r B lood” parçası Bela Lugosi’ye adanmıştır.
50

19. Belenos
Kek mitolojisinde “parlayan”
anlamına gelen Belenos, aynı za­
manda ateş ve iyileştirme anlamla­
rına da gelir. Roma imparatorluğu
döneminde Apollon’la ılişkilendi-
rılen Belenos’un, 19. yy’da Baal’la
aynı anlama geldiği düşünülmek­
teydi. Baal’la ilişkilendirilmesiyle
Belenos da kavram kargaşasından
nasibini aldı. Çünkü Baal, Doğu
Akdeniz Bölgesi’nde pek çok tan­
rının, ruhun ya da şeytanın adı
olarak geçmekteydi. Hadad olarak bilinen Baal, güneşin, yağmu­
run, gök gürlemesinin, verimliliğin ve tarımın tanrısı, cennetin
hâkimi olarak bilinmesinin yanında Incil’de geçen en önemli
şeytanlardan biri ya da şeytanın ta kendisi, cehennemdeki tartış­
masız kraldır. Hadad olarak bilinen Baal insan, koç ya da boğa
şeklinde resmedilirken, şeytan Baal ise insan, kurbağa ve kedi
kombinasyonu olarak resmedilmiştir. Güneşin tanrısı Belenos en
eski Pagan figürlerinde ise Kelt tipi atlı savaş arabasında, elinde
güneş diskiyle güneşe doğru ilerlerken çizilmiştir.
Senlonik death metal grubu Therion’un, 1996’da çıkardığı
“Theli" albümünde yer alan “To Mega Tlıe-
rion ” adlı parçada grup, iyileştirme özelliği
olan Baal ya da Belenos’tan söz eder. Kelt
kültüründen aldığı yoğun ilhamla müzik
yapan Fransız pagan black metal grubu Be­
lenos da, müziğine kattığı zenginliklerden
dolayı kendine bu ismi seçmiştir.
51

20. Belial
Belial sözcüğünün Yu­
nanca kökenli olmasının yanı
sıra, Babil tanrısına yapılan
açık bir gönderme olduğu da
düşünülmektedir. Kötülüğü
simgeleyen bu terim kimi za­
man kötülüğün kişileştirilmesi
ya da “aldatma ruhu” olarak da
kullanılmaktadır. Eski Ahit’te
Belial’in kişiliğinden çok az
söz edilir ve bu terim genel­
likle bağışlanamayacak insan­
lar için kullanılır. İbrani ina­
nışına göre insanoğluna bilgi
vermek, böylece yeryüzüne
adalet ve dürüstlük getirmek
amacıyla inen bazı gözlemci melekler, insanoğlunun kızlarına
arzu duyup kirlendikten sonra Belial ve Mastelma’nın başkanlı­
ğında kötülüğün eline geçmişlerdir. Bu meleklerin çocuklarının
da yeryüzüne yıkım getiren ve insanoğlunu günaha teşvik eden
devler olduğu söylenir. Eğer bir kişinin zihni zina düşüncesi ta­
rafından ele geçirilmezse, Belial’in o kişiyi yenemeyeceğine dair
bir inanış vardır. Şeytan, İbranileri yoldan çıkarmak için Belial’i
görevlendirmiştir. Karanlıklar prensi Belial, aynı zamanda “gü­
naha teşvik edici”, “kötü varlık”, “dünyanın hâkimi” ve “demo-
nun prensi” olarak da bilinir. Bir Yahudi öyküsüne göre Belial
Kral Manasse’yi büyücülüğe, sihire, falcılığa, zinaya, adil olanlara
zulmetmeye ve hakiki tanrıdan yüz çevirmeye teşvik etmiş, Kral
Manasse de Yehova’yı terk edip lblis’in hizmetine girdikten sonra
Beliar olarak anılmaya başlanmıştır.
Belial, Hristiyan Ortaçağ edebiyatında “kara efendi” olarak
algılanan Şeytan’a verilen adlardan biridir. Hristiyan gnostik kay­
naklarındaki demon kıdem listesinde kral vekili olan bir şeytan­
dır. Belial, Eski Ahit’te hem cinlerin yardımcısı olarak, hem de
bağışlanamayacak davranışlar içindeki insanları belirtmek üzere
52

kullanılır. Şeytanlaşan Belial gazap, nefret ve yalanla iç içe res­


medilir. Zina, savaş, kan dökme, sürgün, ölüm, panik ve yıkımın
efendisi olarak karşımıza çıkar.
Belial, Şilili grind / death metal grubuna ve başlarda black
/ death metal, daha sonra punk rock türünde eserler veren Finli
bir gruba isim olmuştur. Grand B elial’s Key adlı Amerikalı black
metal, parçalarında flüt ve çello kullanan Lord Belial adında İs­
veçli black metal, Paragon Belial adlı Alman black metal grupları
vardır. Çek black metal grubu Big Boss’un 1998 tarihli “B elial’s
W ind”, Fin black metal grubu Pest’in 2003 tarihli “Hail The
B lack Metal Wolves Of B elial” ve Lord B elial’in 2004 tarihli “The
Seal O f B elial” adında albümleri vardır. Lord B elial’in efsane al­
bümü “Erıter The Moonlight Gate”deki “Belial- Northern Prince
Of Evil” parçası ise baştan sona Belial’i anlatmaktadır.
53

21. Blitzkrieg
İlk kez 2. Dünya Savaşı’nda Alınanlar tarafından kullanılan,
hıza ve beklenmedik bir anda yapılan baskına dayanan bir savaş
taktiğidir. Almancada Yıldırım Savaşı anlamına gelir. Siper sava­
şının yerine piyade birliklerini destekleyen tankların, zehirli gaz­
ların ve uçakların kullanıldığı hareketli bir savunmadır. Bu dokt­
rine göre topçu hazırlık ateşiyle başlayan taarruz, piyade birlik­
lerinin yıpranan düşman siperlerini ele geçirmesiyle devam eder.
Piyade birliklerini destekleyen tanklar birliklerin ilerlemekte zor­
landığı yerlerin direncini kırar, tank birlikleri için tehlikeli olabi­
lecek noktalar ise bombardıman uçaklarının hedefidir. Yıldırım
Savaş’mda tanklar birinci derecede önemlidir ve zafere tankların
etkin kullanımıyla ulaşılabileceği düşünülür. Tankların hedefleri
düşman karargâhı gibi ileri noktalardır. Böylece düşmanın askeri
gücünün zayıflatılarak tümüyle işlemez hale getirilmesi hedefle­
nir. Nazi Almanya’sının bu taktiği uygulayarak kazandığı ilk za­
fer 1939 -1 9 4 0 Polonya Seferidir. Hava koşulları ve arazi yapısıy­
la doğrudan ilişkili olan bu taktik Almanlara 1941-1945 yılları
arasında Doğu cephesinde Ruslara karşı mağlubiyet getirmiştir.
MetalUca’nın 1983’te çıkardığı “K ill’Em A li” albümünde
“B litzkrieg” adlı bir parçası vardır. Bu albümde MetalUca, İngiliz
New Wave Of British Heavy Metal grubu Blitzkrieg’in 1980 ta­
rihli demosundaki “B litzkrieg” adlı parçayı cover’lamıştır. D ark
Tranquility’nin 2005 yılında tekrar yayımladığı “The G aîlery”
albümünde Blitkrieg’i anlatan “The Sacred R eich” adlı bir parça­
sı vardır. Bu parça Amerikalı trash metal grubu Sacred Reich’in
1987 tarihli “Ignorance” adlı albümündeki “Sacred R eich” adlı
parçanın cover’ıdır. Theriorı 1987’de Christofer Johnsson tarafın­
dan bir death metal grubu olarak kurulduğunda adı Blitzkrieg'di.
Slayer’m 1983 tarihli “Show No M ercy” albümündeki “The F i­
nal Com m and” parçası Blitzkrieg’le ilgilidir. Yngvvie M almsteen’in
1999 tarihli “Alchem y” albümünde “B litzkrieg” adlı enstrüman­
tal bir parçası vardır.
54

. Blues
Blues kelimesi etimolojik olarak
“mavi şeytanlar’dan türetilmiş ve ilk
kez George Colman’m “Blue Devils:
A Farce In One Act (Mavi Şeytan­
lar; Tek Perdelik Oyun)” metninde
kullanılmıştır. 1619’da doğan blues,
Afrika’dan Amerika’ya köle ticare­
tiyle getirilen zencilerin kendi pagan
kültürlerini korumak adına yarattık­
ları bir müzik türü gibi görünse de,
aslında bundan çok daha fazlasını
içeren kültürel bir birikimdir. New
Orleans ve Memphis bölgelerindeki
pirinç tarlalarında çalışan kölelerin
alışkanlığı, çalışırken hep bir ağızdan şarkılar söylemekti. Şar­
kılar ayinsel bir havada söylenir ve ritim duygusu ön plandadır.
Şarkıların sözlerini de özgürlük, birlik, beraberlik, umut, haksız­
lık gibi konular oluşturur.
Bunun yanında, blues’un şeytani bir tarafı da bulunmakta­
dır. Şarkılar şeytan, ruh ve cinlere yapılan göndermeler içerir.
Hatta blues tarihinin en etkili müzisyenlerinden olan Robert
Johnson’m Mississipi Deltasında ruhunu şeytana sattığı ve bunun
üzerine şeytanın ona eşsiz bir çalma kabiliyeti ve etkileyici şarkı­
lar yapma yeteneği bahşettiğine dair bir efsane de bulunmakta­
dır. Robert Johnson’un en ünlü şarkıları “Crossroads Blues”, “Me
and the Devil Blues” ve “Hellhound on my TraiF’dir. Johnson’un
bıraktığı şeytani müzikal miras, 60’larda blues rock türünün ona
sahip çıkmasıyla tekrar gündeme gelmiştir. Blues rock türevinin
ortaya çıkmasındaki mihenk taşlarından biri kuşkusuz Jimmy
Hendrix’tir. Hendrix, blues, funk ve cazı “psychedelic” seslerle
birleştirip müzikte çığır açmış, hem söz, hem de ritim açısından
okült bilimlerin etkisinin hissedildiği inanılmaz parçalara imza­
sını atmıştır. Hendrix, yönetmen Neill Franley’in çektiği Tuhaf
Frekanslar II filmine de konu olmuştur. Filmde Hendrix’in yaz­
55

dığı lanetli bir eser vardır ve Hendrix bitmek bilmeyen notalar


yığınıyla boğuşurken ölür.
50’.li yılların önemli blues ustaları; blues, caz ve soul müzik­
leri birleştiren piyanist, saksafoncu ve şarkıcı Ray Charles, onu
takiben Fats Domino, Sony Boy Williamson, Howlin’ Wolf, B.
B. King, Muddy Waters, Willie Dixon, Chuck Berry ve Johnnie
Ray’dir. Blues’dan rock’n
roll’a geçiş ise Elvis Presley
ve Bili Haley ile gerçek­
leşmiştir. Led Zeppelin,
ZZ Top, Janis Joplin, Eric
Clapton, Jimi Hendrix
blues etkileşimli rock yo­
rumlarıyla rock müziğinin
evriminde önemli rol oy­
nayan müzisyenlerdir.
56

. Bodom Gölü
5 Haziran 1960 yılın­
da Finlandiya’nın başkenti
Helsinki’nin güney kıyısında­
ki Espoo’da bulunan Bodom
Gölünde bir cinayet işlenmiş­
tir. Maila İrmeli Björklund,
Anja Tuulikki Maki, Seppo
Anlero Boisman adlarında üç
gencin öldürülüp Niis Wil-
helm Gustafsson’un yaralan­
dığı bu olay Fin medyasında
2005 yılına kadar popülerliğini korumuş ama katil hâlâ buluna­
mamıştır. Polis raporlarına göre katil onları çadırlarında bıçak­
layarak öldürmüştü. 1960’larda delil yetersizliğinden kapanıp
rafa kaldırılan dava 2003’de davaya atanan Markku Tuominen
adlı dedektifin hayatta kalan Nils Gustafsson’un katil olabilece­
ği iddiasıyla tekrar açılmıştır. DNA örnekleri ve Nils Wilhelm
Gustafsson’un cinayette almış olduğu yaralar tekrar incelenmiş,
Nils’in diğer kurbanlarla aynı yaraları aldığını, bu yaralarla üç
kişiyi öldüremeyeceğini ve davanın zaman aşımından dolayı
kapanması gerektiği kararma varılmış ve Nils beraat etmiştir.
1972’de Bodom gölü civarında yaşayan bir adam intihar notunda
Bodom Gölü katili olduğunu iddia etmiş ama polis cinayet gecesi
adamın evinde olduğunu ispatlamıştır.
2003 yılında Profesör Jorma Palo cinayet hakkmdaki teori­
sini kitaplaştırmışım Kitabında 1960 yılında civardaki yakın bir
hastanede doktor olarak çalıştığını, cinayetten kısa bir sııre son­
ra hastaneye yaraları için gelen şüpheli bir adamla karşılaştığını
yazar. Adam Alman asıllı Hans Assman’dır ve profesör adamın
Doğu Almanya için çalışan bir ajan olduğunu iddia eder. Ama
polis adamın cinayet gecesi başka bir yerde olduğuna dair bilgiler
elde ettiğini söyleyerek davayı kapatır. Kitapta olayın diplomatik
yoldan üstünün örtüldüğü iddia edilmektedir.
1993 Finlandiya Espoo’da kurulan Children Of Bodom gru­
57

bu adını Bodom cinayetlerinden almıştır. Grup, şarkı sözlerin­


de ölüm ve kişisel sözlerin yan ısıra Bodom cinayetini de işler;
“Children Of B odom ” adlı single’lanndan yine kendi adını taşıyan
parçalarında, “Something Wild” albümündeki “L ake Bodom ”,
“Follow The Reaper” albümündeki “Bodom After Midnight”,
“Hate Crew Deathroll” albümündeki “Bodom Beach Terror”,
“Are You Dead Yet” albümündeki “Bastards O f Bodom ” parçala­
rında konu Bodom cinayetleridir. Bir söylentiye göre cinayetten
sağ kurtulan Nils acımasız celladı gördüğünü söyleyerek akıl has­
tanesine yatmıştır. Acımasız cellat yani “The Grim Reaper” Child­
ren of Bodom tarafından “Roy” olarak isimlendirilir ve grubun
maskotu olup her albüm kapağında farklı pozlarda karşımıza
çıkar.
58

24. Burcum
Burzum, J.R.R.
Tolkien’in Yüzüklerin
Efendisi adlı eserinde Sa-
uron tarafından yaratılmış
olan Mordor’un kara dilin­
de ‘karanlık’ anlamına gelir.
Eserde burzum kelimesine
yüzüğün üzerindeki yazıtta
rastlanır; yazıtta geçen “ash
nazg durbabatuluk agh
burzum ishi krimpatul” ifa­
desinin anlamı “Bir yüzük
hepsini bir araya getire­
cek ve karanlıkta birbirine
bağlayacaktır.
Norveç Bergen’den çıkan black metal grubu Burzum da
adını bu eserden almıştır. Burzum’un tek elemanı olan Varg
Vikemes’m yaptığı açıklamaya göre grubun isminin Yüzüklerin
Efendisi’nden alınmasının nedeni, eserin İskandinav mitolojisiy­
le olan benzerlikleri ve paganların yaşadıkları yıkımın Mordor
diyarındaki yıkımla çok fazla benzeşmesidir. Varg’m Yüzüklerin
Efendisi hakkmdaki genel değerlendirmesine bakarsak;

“...hobbitler sıkıcıdır, cüceler kapitalist düzenin askerlerine


benzer ve onlar da aynı şekilde sıkıcıdırlar, elfler etkileyici, alımlı
ve ölümsüzlüklerinden ve doğaya yakın olm alarından dolayı ha­
rikalar am a monotonlar ve yanlış tarafta savaşıyorlar. Sauron ise
dünyaya m acera, zorluk ve meydan okum a kazandıran bir Odin
aslında. Sauron’un gözü, tek yüzüğü ve Barad-Dur kulesi, Odin’in
gözü, yüzüğü Draupnir ve gizli ritüel bölgesi H liğskjdlf ile olduk­
ça benzer. Eserdeki Uruk-Hai ırkı da İskandinav m itolojinde ge­
çen cesaret ve kuvvetiyle meşhur “B erserk’le r le eşdeğerdir.”

(Varg Vikernes, Aralık 2004, http://www.burzum.org)


59

Varg, “karanlık” anlamına gelen Burzum kelimesini seç­


mesinin temel nedeni olarak Hristiyanlarm karanlığının elbette
onun aydınlığı olmasından kaynaklandığını söyler. İskandinav
mitolojisinden ve insanlarından da esinlenen Tolkien’in karanlık
güçleri ve öfkeli karakterleri kötü göstermek adına çarpıttığını
ileri sürer. Gondor’a saldıran karanlık güçlerin Charlemagne’nin
Fransa’sına saldıran Vikingler, Rohan’a saldıran karanlık güçle­
rinse Hristiyan İngiltere’ye saldıran Vikingler olduğunu ve savaşı
kaybetseler de inançları uğruna savaştıkları için bu savaşların an­
lamlı olduğunu dile getirir.
Burzum 11 yıl aradan sonra 2010’da Belus, 2011’de fallen
stüdyo albümlerini yayınlamıştır.
Ayrıca Alman black metal grubu N argaroth’un “B lack Metal
İst K rieg” albümünde “The Day Burzum Killed M ayhem ” adlı bir
parçası vardır. FinlandiyalI doom metal grubu Reverend Bizarre
“İn The Rectory Oj The Bizarre Reverend” albümündeki “Cirith
Ungol” parçasında, AvusturyalI black metal grubu Summoning
“Lef The Mortal Heroes Sing Your F am e” albümündeki “A New
Power Is Rising” parçasında, Alman melodik black metal grubu
D ark Fortress “Tales From Elernal D usk” albümündeki “İmmor-
tality Projound - Captured In Eternity’s Eyes (Chapter 3 ) ” par­
çasında yüzüğün hikâyesinden söz eder ve burzum kelimesini
telaffuz ederler.
60

25. Cerberus (Kerberos)


Cerberus ya da Kerberos
Yunan mitolojisinde yeraltı ül­
kesi Hades’te bekçilik yapan,
sırtında bir sürü yılan başı
bulunan üç başlı (bazı yer­
lerde yüz başlı) bir köpektir.
Yeraltında yaşayan ve büyük
patlamalarla lavlar püskür­
ten dev Typhon ile korkunç
Ekhidna’nm çocuklarından
biridir. Onun sayesinde ölü­
ler asla Hades’i terk edemez,
yaşayanlar da Hades’e adım
atamaz. Ölülerin girmesine izin verir ama dışarı çıkmalarına asla
göz yummaz. Kapıdan geçebilen birkaç kişiden biri olan Orphe-
us, karısı Eurydike’i ölümden kurtarmak için onu şarkılarından
biriyle uyutmuş ve içeri girmeyi başarmıştır. Herkül’ün son işi de
Olympos’a girmeye hak kazanmak için Kerberos’u yeraltı dün­
yasından kaptığı gibi Kral Eurystheus’un huzuruna götürmektir.
Bu Herkül’ün on iki görevinden biridir ve bunu Kerberos’u ba­
yıltıp nefessiz bırakarak başarmıştır. Orijinalinde 5 0 -1 0 0 kafası
olan bu yaratık daha sonra William Blake taralından üç başlı ve
zaman zaman da yılan kuyruklu ve yeleli olarak resmedilmiştir.
Kerberos Ortaçağ Hristiyanlığı tarafından kara efendi olarak bili­
nen ve şeytana verilen önemsiz adlardan biri olarak geçmektedir.
Kerberos dini kaynaklarda ge­
nellikle pençeli ayakları, uzun
kolları ve köpek benzeri üç
başıyla bir demon olarak res­
medilir.
AvusturyalI black metal
grubu Abigor bir zamanlar
Cerberus adıyla bilinirdi, bu­
nun dışında, Cerberus adın­
da pek çok grup vardır. Şarkı
61

sözlerinde Kerberos’u kullanan grup sayısı da olgukça fazladır.


Amerikalı dooıu metal grubu Lair O f The Minotaur “C arnage”
albümündeki “Enemy Of G ods”, HollandalI black metal grubu
Unlord “G ladiator” albümündeki “H elis G atesA re Opened”, Yu­
nan black metal grubu Ntıer Mataron “Up From The A shes” al­
bümündeki “The Silent Kingdom Of H ades”, Yunan black metal
grubu Necrom antia “Scarlei Evil Witching B lack” albümündeki
“Pretender To The Throne (Opus I: The U serper’s Spaw n)”, Kana­
dalI epik black metal grubu E dipse Elernal “Reigtı Of The Unholy
Blackened Eınpire” albümündeki “Sacrifice Love To The Gods Of
H ale”, Norveçli melodik black metal grubu Ancient “The Camian
C hrotıicle” albümündeki “Song o f K aiaplıas”, İtalyan epik black
metal grubu Stormlord ise “Supreme Art O fW a r” albümündeki
“A Descenl Itıto The Kingdom O f The Shades” adlı parçalarında
Cerberus’tan bahsederler.
62

26. Cesur Yeni Dünya (Brave New World)


Cesur Yeni Dünya, İngiliz yazar Aldoux Huxley’in tüyler ür­
perten bir ütopik romanıdır. Huxley bu kitabı HG Wells’in ro­
manı “Men Like Gods”dan esinlenerek yazdığını ama bu romanın
tersine negatif bir ütopya olarak tanımlanabileceğini söyler. Ame­
rika gezisine çıkan Huxley’in, Henry Ford’un Avrupa’yı Ameri­
kanlaştırma politikasıyla ilgili kitabıyla karşılaşması da yaratım
sürecinde onu etkileyen olaylardandır. 26.yy Londra’sında geçen
romanda bireylerin kimliğini kaybetme korkusu canlandırılır.
Savaş ve yoksulluğun olmadığı bu ütopyada aile, kültür, sanat,
din, hatta felsefe ortadan kaldırılmış; tüm insanlar eşit, tekno­
lojik açıdan ileri ve mutludurlar. Üreme teknolojisi, öjenik ve
hipnopedi (uykuda öğretim) sayesinde toplum değiştirilmiştir.
Rasgele seksten haz almak, acı duymamak ve kötü hatıralardan
kaçınmak üzere alman uyuşturucu kullanımı sonucu tüketim
için tüketimi amaç edinmiş hazcı bir toplum yaratılmıştır. Kitap
ana karakterin kaçınılmaz yıkımıyla ironik bir biçimde biter. Ki­
tabın adı da Shakespeare’in Fırtına adlı eserindeki Miranda’nın
konuşmasından alınmıştır:

“MİRANDA
Ah, harika bu!
Ne hoş y aratıklar bunlar böyle!
insanoğlu ne de sevimliymiş!
Hey güzelim yeni dünya,
Şu insanlarına b a k !”
Shakespeare

(William Shakespeare, Fırtına, Remzi Kitabevi, 2011, Türk-


çesi: Bülent Bozkurt)

Iron M aiden’m 2000 yılında çıkardığı albümünün adı Brave


New World’dur. Kitaba gönderme yapan albümde aynı adı taşı­
yan bir de parça bulunmaktadır:
63

“Ejderha krallar, ölen kraliçeler, kurtuluş şimdi nerede


Hayatımı kaybettim, düşlerimi kaybettim, kem iklerim etimi
parçalıyor
Sessiz çığlıklar kahkaha atıyor burada, ölürken doğruyu
söyleyeyim size
Siz bu cesur yeııidünyada planlandınız ve lanetlendiniz”
Iron Maiden
64

27. Cthulhu
“Sonsuza kad ekar y atabilen ölü değildir,
Ve tuhaf uzak zam anlarda ölüm bile ölebilir.”
Abdul Alhazred, Necronomicom
(H.P. Lovecraft, Cthulhu’nun Çağrısı)

Yüce eskilerin lideri Cthulhu, su­


larla kaplı R’lyeh şehrinde uzanmış,
düş kurmakta ve yıldızlar doğru ko­
numa geldiğinde Pasifik Okyanusunda
bulunan harçsız şehir R’lyeh’de büyü­
leriyle koruduğu müritleriyle birlik­
te yeniden doğmayı beklemektedir.
Kendilerini bir arada tutan büyüler
hareketlerini önleşe de, onlar evrende
olup bilen her şeyi bilen, düşünceyle
iletişim kuran varlıklardır. Duyarlı in­
sanların düşlerinde konuşan Yüce Es­
kilerin insanoğluna bıraktığı yegane şey delilik, çılgınlık ya da
cinnettir.
Lovecraft, gizemi Cthulhu’ya ithaf etmiş olacak ki, doğru­
dan bir tanımlamaya rastlanmaz öykülerinde. Cthulhu düş gör­
mektedir ve yılların karanlığında yıldızlar doğru konuma geldi­
ğinde içeriyi dışarıdan ayrılan kapının insan müritlerince açılıp
dünyaya bir gün daha hükmedeceği günü beklemektedir. Cthul­
hu müritleri tarafından yapılan ayinlerde ağızlardan hep şu ilahı
dökülür:

“R ’lyeh’deki evinde ölü Cthulhu düş görerek bekliyor. ”

(H.P. Lovecraft, Cthulhu’nun Çağrısı, İthaki Yayınları, 2000,


Türkçesi: Dost Körpe)

Ayinlerin odak noktasında oyma bir heykelcik bulunur


daima. Cthulhu belli belirsiz antropoit hatları olan, ahtapot ka­
65

falı, yüzünde sayısız dokunaçları bulunan, ürkütücü, kauçuk


bedenli, ön ve arka ayaklarında muazzam pençeleri ve sırtında
ensiz kanatları olan bir yaratıktır. Mürekkep balığı, ejderha ve
insanın tek bedende olağanüstü delilikte buluşmasına benzer.
Lovecraft’m yarattığı mitoslarda yüce Cthulhu’ya tapan ve hizmet
edenler genellikle insan ırkındandır, Gröndland’da Eskimolar,
Louisiana’daki Vodoo çemberleri buna örnektir. Hikayeye göre
Norveçli denizci Gustaf Johansen’in gemisiyle okyanusun orta­
sında öklit dışı, çamurlu, yeşil, harçsız, ceset şehir R’yleh’e ge­
lir, Cthulhu yaratığını uyandırır, asırlardır bekleyen Cthulhu da
kendisine ait olanı, ona gelen ve onu bilen canları birer birer alır.
Cthulhu mitosu iki aşamada gelişmiştir. İlk aşama
Lovecraft’ın yaşadığı süre boyunca Lovecraft’m rehberliğine
bağlı; ikinci kısım ise Lovecraft’m ölümünden sonra August
Derleth’in kategorize edip genişletmeye çalıştığı kısımdır. Lo-
vecraft kendi deyimiyle uydurduğu mitolojiyi, hikâyesinde ge­
çen varlıkları tanımlamak ve hikâyeye bir arka plan oluşturmak
üzere kullanmıştır. Cthulhu, insanlığı ve hizmetkârlarını diğer
Lovecraft tanrılarından daha fazla ve daha açık şekilde hor gö­
rür. Mitosta insanoğlunun beyninin sınırlarından dolayı bu ya­
ratıklarla ilgili herhangi bir şey insanları delirtebilir. Ne iyi, ne
de kötü durumdadırlar; çünkü mitosa göre iyi ve kötü, anlam
veremediğimiz, açıklayamadığımız şeyleri tanımlayabilmek için
bizim türümüzün icat ettiği kavramlardır. Cthulhu mitosu sa­
dece Cthulhu’nun Çağrısı adlı öykü için yaratılmamış, aynı duy­
guları kışkırtan diğer hikâyelerde de kullanılması amaçlanmıştır.
Önemli olan Cthulhu’nun kasvetli karanlığının bunu duyumsa-
yabilen herkese pek çok farklı yönden ulaştırılmasıdır. Cthulhu
Mitosu 7 hikâye serisi içerir;
Cthulhu’nun Çağrısı (Şubat, 1928), Dunwich Korkusu (Ni­
san,1929), K aranlıktaki Fısıldayan (Ağustos, 1931), Deliliğin
Dağlarında (Mart-Nisan, 1936), Innsmouth Üzerindeki Gölge
(Nisan,1936), Zamanın Dışındaki Gölge (Haziran, 1936), K aran­
lıktaki Avcı (A ralık,1936).
Lovecraft’ın mitosunda can bulanlar, insan karşıtlarına göre
oldukça güçlü ve korkutucudur. İslak Innsmouth sokaklarında
karanlıkta kol gezen sürüngen yaratıkların tıslamalarının veya
66

öklitdışı kapılardan birinin açılamasıyla Cthulhu’nun serbest kal­


ma çığlıklarının duyulduğu dilimler, okuyucunun zihnine zifiri
bir karanlık ve korku çöktürür. Hatta karşılaşmasalar dahi, onlar
hakkında bilgi sahibi olmak bile kurban durumundaki insanoğlu
için delirmek demektir. Ama Lovecraft’ın bu kadim tanrı fikriy­
le önce gerilimi arttırmak, daha sonra mitosa dahil ettiği insan
karakteriyle perde arkasındaki gizemi aydınlatıp başkahramanm
kurtuluşuna (kurtuluş denilebilirse) kadeh kaldırmak şeklindeki
eğilimi göz ardı edilemez. Hikâyelerde dünyaya yakın canlandı­
rılan vahşilikler, Lovecrall’ta Clhulhu’ya yakın anlamına gelir.
Cthulhu bir tür vahşilik ve yabanilikle özdeşleştirilmiştir.
Sonuç olarak Cthulhu Mitosu kozmik varlıklar, dış tanrılar
ve saklanmış tehlikelerle dolu, kanınızı donduracak bir evren se­
rer gözlerinizin önüne. Hikâyelerde hep o bildik kasvetli doku ve
Lovecraft mitolojisiyle örülmüş bir arka plan mevcuttur. Cthul­
hu, edebiyattan sinemaya hatta müziğe ilham kaynağı olmuş bir
mitostur.
Cradle O f Filth’in Midian albümünde “Cthulhu Davın”,
M etallica’nın Ride The Lightning albümünde “Cali O f Cthulhu”
ve “The Thing That Should Not B e”, Venom’un Cast İn Stone al­
bümünde “The Evil One”, Bal Sagoth’un The Chthonic Chronic-
les albümünde “Shackled to tlıe Trilithon o f Kutulu” adlı parça­
ları bu mitostan esinlenmiştir. “The Cali o f Cthulhu” adında bir
de siyah beyaz film çekilmiştir. Son sözü Lovecraft’m Cthulhu
çağrısına bırakırsak;
67

28. Çanlar Kimin İçin Çalıyor


(For ffhom The Bell Tolls)
“Çanlar Kimin İçin Çalıyor”, ge­
nellikle aşkı ve ölümü konu edinen
Amerikalı savaş romanı yazarı Ernest
Hemingway’in 1940 tarihli kitabının
adıdır. Yazarlığın yanında gazeteci­
lik de yapan Hemingway savaşlarla
beslenmiş ve edindiği her izlenimi
bir bir romanlarına işlemiştir. Yazar,
Birinci' Dünya Savaşında Kızılhaç’la
birlikte cepheye katılmış, Yunanlıla­
rın geri çekilişini izlemek için Trak­
ya ve İstanbul’a gelmiş, İkinci Dünya
Savaşı’nda da Nazileri izlemek üzere yine cephede bulunmuştur.
İspanya İç Savaşında da nasyonal faşistlere karşı bir tutumla cep­
hede gazetecilik yapmıştır.
“Çanlar Kimin İçin Çalıyor” yazarın en uzun eseri olup ko­
nusunu Ispanya İç Savaşı zamanında geçen gerçek bir olaydan
alır. Romanda Robert Jordan, İspanya İç Savaşı’nda cumhuriyet­
çilerin yanında yer alan bir gerilladır. Amerikan asıllı Jordan, pat­
layıcı kullanma konusunda usta olup daha sonra başka yerde de­
nemek üzere, görev gereği stratejik açıdan önemsiz bir köprüyü
havaya uçurur. Birlikte savaştığı Maria’ya aşık olur ve Franco’cu
birliğin saldırısına uğrayarak hayatını kaybeder. Hemingvvay, ro­
manın başlığını şair John Donne’un 1624 tarihli metafizik şiiri
“Meditation XVIl»den almıştır.
M etallica’mn 1984 tarihli “Ride The Lightnirıg” albümünde
“F or Whom The Bell Tolls” adlı bir parçası bulunmaktadır. Er­
nest Hemingway’in aynı adlı eserinden esinlenen grup şarkı söz­
lerinde İspanya İç Savaşı’nda beş cumhuriyetçi askerin çalıntı at­
larıyla faşistlerden kaçmaya çalıştıkları sırada düşman uçak saldı­
rısıyla öldürüldüğünü anlatır. Metallica şarkının “Time marches
on” satırının geçtiği riffleri aslında Angel W iıch grubunun “Angel
68

Of D eath” adlı parçasından almıştır. Parçanın bas solosuyla baş­


layan canlı versiyonu da M etallica’nın kazada ölen basçısı Cliff
Burton’a adanmıştır. W.A.S.P.’ın da “Headless Children” adlı al­
bümünde “F or Whom The Bell Tolls” adlı bir parçası bulunmak­
tadır. Sözü önce Hemingway’e, sonra da M etallica’ya bırakırsak;

“Ada değildir insan, bütün hiç değildir bir başına; an akara­


nın bir parçasıdır, bir dam ladır okyanusta; bir toprak tanesini
alıp götürse deniz, küçülür Avrupa, sanki yiten bir burunmuş,
dostlarının y a da senin bir yurtluğunmuş gibi, ölünce bir insan
eksilirim ben, çünkü insanoğlunun bir parçasıyım ; işte bundandır
ki sorup durma çanların kimin için çaldığını; senin için çalıyor...
Joh n Donne”

(Çanlar Kimin İçin Çalıyor, Ernest Hemingway, Bilgi Yayıne­


vi, 2011, Türkçesi: Erol Mutlu)

“Tepede kavgasını yapıyor günün erken saatlerinde


İçinin derinliklerinde sürekli dondurucu bir soğuk var
Patlıyor silahlar, ileri doğru koşuyorlar sonsuz grilikte
Savaşm ayı sürdürüyorlar, çünkü haklılar
Evet, am a kim ka rar veriyor buna?
Bir tepe için insanlar birbirini öldürebilirler, neden? Bilm iyorlar
Katlanılan y ara la r gururlarını test ediyor
Beş adam, şiddetlenen parıltının ortasında hala yaşıyorlar
Bildikleri mutlak acı yüzünden akıllarını yitirm işler
Çanlar kimin için çalıyor
Zaman ilerliyor
Çanlar kimin için çalıyor
Gökyüzüne bir kez daha bak ölmeden önce
Bu senin son bakışın olacak
Kararm ış gürleme m uazzam gürleme dolduruyor parçalanan
gökyüzünü
Mahvolmuş h ed ef dolduruyor ruhunu acım asız bir haykırışla
69

Yabancı şimdi gözleri, bu gizem e


Sessizliği çok şiddetli duyuyor
Şafak söküyor, her şey yitmiş var olm a istenci dışında
Şimdi ne olacağım görüyorlar, görm ek için köreltilm iş gözleri
Ç anlar kimin için çalıyor
Zaman ilerliyor
Ç anlar kimin için çalıyor”
Metallica “For Whom The Bell Tolls”
70

29. Dagon
Dagon, bugün Suriye, Filis­
tin ve Lübnan’ı içine alan Kenan
diyarının bereket sorumlusu ol­
duğuna inanılan tahıl ve tarım
tanrısıdır. Dagon’a dair şeytani
özellikler İbrani kökenlidir. İb­
rani geleneklerinde ve Katolik
Hristiyan inancında balık-tanrı
olarak geçer. Roma imparatoru­
nun emriyle yakılan ve yakılma­
dan önce paganizmin kült merkezlerinden biri olan Marneion
tapmağı Dagon’a ithaf edilmiştir. Denize kıyısı olan antik Azotus,
Gaza, Ascalon ve Arva şehirlerinin önde giden tanrısı olup bel­
den yukarısı insan görünümündedir. Kimi kaynaklara göre Der-
ceto, Atargatis ya da Astarte’yle ilişkilendirilir. Sümer ve Akad
inançlarında güçlü ve savaşçı bir koruyucudur. Kral Hammurabi,
Fırat nehri boyunca kontrol altına aldığı yerleri Dagan olarak da
geçen Dagon’un yardımıyla aldığını söylemiştir.
Dagon, .1917’de H.P.Lovecraft’m yazdığı kısa hikâyelerden
biridir. Bu hikâyede anlattığı deniz tanrısı Dagon ile Lovecraft,
Cthulhu Mitosuna giriş yapmış olur. Stuart Gordon tarafından
çekilen 2001 tarihli “Dagon” adlı korku filmi de aslında Da­
gon hikâyesinden çok Lovecraft’m Innsmouth Üzerindeki Göl­
ge hikâyesinden alıntılar içerir. Dagon’dan Milton da bahseder.
Milton’m Kayıp Cennetinde Dagon yine eski inançlarda geçen
şekliyle kullanılmıştır:
“Orada y ere düştü ve kendisini çok sevenleri utandırdı
Dagon’du adı, deniz yaratığıydı, üstü erkek
Alt kısmı balıktı-am a alnı açıktı, genişti
Azotus’ta büyümüş, yetişmişti, kıyı boyunca korkarlardı on­
dan,
Filistin’de, Gath ve A skelon’da, E kron ve G aza’nın sınırla­
rında. ”
John Milton, Kayıp Cennet
71

(Kayıp Cennet, Adem ile Havva'nın Cennetten Kovuluş


Öyküsü, John Milton, Pegasus Yayınları, 2006, Türkçesi: Enver
Günsel)

Dagorı adında Amerikalı black metal grubu vardır. İsveçli


senfonik death metal grubu Therion’un “Sirius B ” albümünde
“Cali Of Dagorı” adında bir parçası, İsveçli melodik black metal
grubu Mörk Gryning in “Tusen Âr Har G âtt” albümünde “Da-
gon” adında enstrümantal bir
parçası vardır. İngiliz epik he-
avy metal grubu Bal-Sagoth
“The Chthonic C hronicles” al­
bümündeki “Shackled To The
Trilithon Of Kutulu”, Ameri­
kalı death metal grubu Nile “İn
The Beginning” albümündeki
“B lack Handl Of Set”, Ameri­
kalı black metal grubu Kült ov
A zazel “Triumph Of F ire” al­
bümündeki “A har Of Satan”,
King Diamond “The D ark Si-
des” albümündeki “The L a k e”,
İtalyan epik metal grubu Holy
Martyr ise “The Shadow Över
Innsmouth” adlı parçasında
Dagon’dan söz etmiştir.
72

30. Diabolus İn Musica


Latince “Müzikte Şeytan”
anlamına gelen bu sözcük, mü­
zik terimiyle söylemek gerekir­
se içinde üç tam nota barındı­
ran artık dörtlü ya da eksiltil­
miş beşli aralığa verilen addır.
Üç tondan oluştuğu için triton
da denir. Artık dörtlü majör
ve minör gamların IV-VI1. de­
receleri arasında bulunurken,
artmış dörtlü aralığının çevrimi
olan eksilmiş 5 ’li aralığı, majör
ve minör gamların VII. ile IV. dereceleri ve yalnız minör gamların
II. ile VI. dereceleri arasında bulunur. Kullanılması zor bir aralık
olup dizideki en uyumsuz sestir. Uyumsuzun uyumsuzu olarak
de nitelendirilen triton, Ortaçağ müzik teorisinden tamamen çı­
karılmıştır. Elde edilen uyumsuz sesin nedeni de irrasyonel bir
sayı olan 1/V2 oranında titreşime neden olmasıdır. Çünkü bu
oranda titreşen kütleler birbirinden ne kadar uzakta olurlarsa ol­
sunlar aralarında asla uyumlu bir ilişki olmaz.
Tritona atfedilen şeytanilik, müzikte kullanıldığında spritüel
bir gerilim yaratmasından kaynaklanır. Ezginin güzel duyulması
için dizinin kök notasına gitmesi ya da örneğin kök notasıyla bir­
likte beşinci derece tonik notasını kullanması gerekirken, bunun
yerine kök notasıyla beşinci derece notayı yarım ton düşürerek
mükemmele tamamlanmayı eksilttiğinden dolayı triton’da bir as­
kıda kalmışlık ya da rahatsız edici bir uyumsuzluk duyumsanır.
Korku filmlerinde kullanılan tüyler ürpertici tınılar da bu geri­
limler sayesinde elde edilmektedir. Triton bir oktavın yarısı olup
bir diziyi iki eş parçaya ayırır ve tersten de aynı ses elde edilir.
Aslında triton, ruhun okült, karanlık ve dehşet dolu tarafım sim­
geleyen bir tür Satürn sesidir. Tritona atfedilen alegorik anlamlar
bununla sınırlı değildir. Güneşin kutsal rakamı olması, hekzagra-
mın okült sayısı olarak da geçen şeytanın rakamı 666’mn tritonla
73

bağlantısı, lanetli üçlü tritonun üç tam ses, yani altı yarım sesten
oluşması gibi. Tritonun ruhun okült, karanlık ve gizli kalmış ta­
rafım harekete geçirmek için kullanıldığına dair düşünceler de
vardır.
Klasik müzikte Liszt’in Dante Sonate, Jean Sibelus’un Fourth
Symphony ve Benjamin Britten’in War Requiem adlı eserlerin­
de triton tınılardaki kararsızlığın ironik bir etki yaratmasından
ötürü kullanılmıştır. Bir enstrümanı üflerken konuşmak anlamı­
na gelen sözlü flütün mucıdi Amerikalı avangard besteci George
Clumb da triton aralıklarıyla oldukça haşır neşir bir başka mü­
zisyendir.
Rock müziğin temellerinde önemli bir yere sahip tri­
ton ilk olarak B lack Sabbath'm “Black S abbath” adlı parçasın­
da kullanılmıştır. Diamond H ead’in “Am I Evil”, M etallica’nırı
“For Whom The Bell Tolls”, “Enler Sandm an”, Rıısh’m “XYZ”,
Jimmy Hendrix’in “Purple H aze” parçalarında, King Crimson’m
“L arks’ Tongues In Aspic”, “Starless and Bible B lack” ve “R ed”
albümlerinde sık sık kullanılmıştır. Black metal gruplarının da
kullanmaktan keyif aldığı tritona verilebilecek en kara örnekler
Profanatica’nm “Weeping In H eaven”, M ayhem’in “Funeral F og”,
Burzum’un “Ea, Lord o f D epths” parçalarıdır. Müziğinde triton­
dan vazgeçemeyen Slayer da 1998 tarihli albümünün adını “Di-
abolus In M usica” koymuştur.
74

31. Dimmu Borgir


Dimmu Borgir, Kuzey
Cermen dillerinden olan
İzlandacada (İzlandaca
bugün İzlanda’nın resmi
dili olup eğitim seviyesine
bağlı olarak bazı Norveçli­
ler tarafından da kullanıl­
maktadır) ‘Kara Kale’ ya da ‘Büyük Kara Kale’ anlamına gelmekte­
dir. Kelime anlamı olarak ‘Dimmu’ sisli karanlık, ‘Borgir’ ise kale
/ taht anlamındadır. Yükselen sülfürik dumanı nedeniyle İzlanda
efsanelerinde bu bölge dünya ile cehennemin bağlantı noktası
ve elflerle trollerin yerleşim yerleri olarak geçer. Yine tzlanda’nın
kuzeyinde bulunan bir doğa harikası olan ve Myvatne Gölünü
de içine alan aktif volkanların bulunduğu, lavlarla şekillenmiş ve
doğal sit alanı ilan edilmiş sisli bölgenin adı da Dimmu Borgir’dir.
Dimmu Borgir aynı zamanda 1993’te Oslo (Norveç)’te Shag-
rath, Silenoz, Tjodalv tarafından kurulan melodik black metal
grubunun adıdır. Grubun müziği, akılda kalıcı klavye melodileri,
agresif gitarlar, yıkıcı davullar, vahşi / çiğ vokallerle birlikte yer
yer melodik / operavari vokal partisyonlarıyla süslenmiş özellikle
8 0 ’lerin black metal ve heavy metal klasiklerinden ve Wagner,
Dvorak gibi klasik müzik ustalarından etkilenerek oluşturulmuş­
tur. Black metal, püre ve melodik black metal olarak ilk ana yol
ayrımına geldiğinde, Dimmu Borgir’m kendine özgü melodik ve
daha sonra senfonik black metal tarzıyla ve black metal’e özgü
karanlık felsefeye bağlı kalarak müzik yapmayı sürdürdüğü söy­
lenebilir.
Kariyerine 1994’te ilk EP’si olan “înn I Evigheters Morte
(Karanlığın Sonsuzluğu İçin de)” ile başlayan grup 2003’te çı­
kardığı senfonik black metal albümü “D ealh Cult Arm ageddon”
dan iki parçayı da Hellboy filmine film müziği olarak vermiştir.
Grubun kariyeri boyunca 1996’da Cacophonous Records’dan çı­
kardığı tamamen Norveççe şarkı sözlerinden oluşan “Stormblast
(Fırtına)” albümü yoğun atmosferi ve taşıdığı klasik müzik et­
75

kileriyle black metal tarihindeki ilklerdendir. Grup daha sonra


2005 yılında bu melankolik albümü tekrar kaydetmiştir. Peter
Tangtgren prodüktörlüğünde Nuclear Blast’dan çıkan 1997 ta­
rihli “Enthrorıe Darkness Triumphant” ve 1999 tarihli “Spiritu-
al B lack Dimentions” ise özgünlüğüyle adından hep söz ettirmiş
olan albümler arasındadır. Özetle “konuştuğum gibi yarataca­
ğım” anlamına gelen ve ilk kez 1904’te İngiliz okültisyen ve maji
ustası Aleister Crowley’in kitabı “Book o f Law (Kanun K itabı)”m
III. Bölümde kullanılan “A brahadabra” 2010 yılında grubun al­
büm ismi olarak seçilmiştir. Albümde Norveç Radyo Orkestrası
ve Schola Cantorum Korosuyla birlikte yer alan 101 müzisyen
ve kapak tasarımını yapan Joachim Luetke’ye göre Abrahadabra,
post-apokaliptik bir çerçevede H.P Lovecraft’a göndermede bu­
lunurken, insanoğlunun ötesindeki güçlerin saltanatını karakte-
rize etmektedir.
76

32. Dionysos
Yunan mitolojisine göre dünya ilk
kurulduğunda her şeye ışık getiren, hem
erkek hem de dişi özellikte olan Phanes
vardır. Phanes, Uranos’u doğurur, Ura-
nos da Zeus’un babası olan Kronos’un
babasıdır. Zeus titanları yendikten sonra
Phanes’i yutar, dünyayı ele geçirir ve ken­
dini yaratıcı tanrı ilan ederek Titanlar da
dâhil olmak üzere her şeyi başlan yaratır.
Bu arada Zeus’un bir erkek çocuğu olur.
Zeus’un düşmanı Titanlar bu çocuğun
yani Dionysos’un aynayla dikkatini çeker,
onu kaçırır ve yutarlar. Athena parçalanan
çocuğun kalbini kurtarır ve Zeus’a getirir.
Zeus kalbi yer, ölümlü Semele’yle birleşir
ve Dionysos tekrar dünyaya gelir. Zeus
oğlu yeniden canlanınca katilleri yıldırımlarıyla cezalandırır, ya­
nıp kül olan Titanların küllerinden de insanlar doğar. Böylece
insan doğasının maddesel yarısı Titanlardan, ruhsal yarısı ise Ti­
tanların parçalayıp yuttukları Dionysos’tan gelir.
Dionysos’un yaşama attığı ikinci adım da huzur içinde olma­
mıştır. Zeus’un kıskanç karısı tanrıça Hera’nm ‘Zeus sana neden
yüzünü göstermiyor’ diye kandırdığı ölümlü Semele, Zeus’tan
kendisine yüzünü göstermesini istemiş, her zaman yıldırım ve
şimşeklerle dolaşan Zeus’un bu görüntüsüne dayanamayarak
orada ölmüştür. Aslında Dionysos, Zeus’un onu Semele’nin
karnından çıkarıp kendi baldırına yerleştirmesiyle yeniden do-
ğabilmiştir. İşte bu nedenle ona anadan olma, babadan doğma
ya da “iki kez doğan” anlamına gelen Dionysos adı verilmiştir.
Dionysos’un Roma mitolojindeki adı da şarap, bitki büyütme,
bereket ve tiyatro tanrısı olan “Bacchus (Baküs)”tür. Üzüm as­
ması, sarmaşık, panter, asa ve bolluk boynuzu simgeleriyle be­
timlenir. İçgüdüselliği, yaratıcı taşkınlığı, giz içinde saklı gerçeği,
yabanıl ve başına buyruk güzelliği ifade eder.
77

Dionysos, Hera’nm nefreti uzun süre üzerinde olduğu için


oğlağa dönüşerek gizemli Nysa ülkesinde yaşamak zorunda
kalır. Hayatı sık sık seyahat ederek Hera’dan kaçmakla geçer.
Sonra üzümü, şarabı ve sarhoşluğu keşfeder. Gezgin Dionysos
Frigya’dan geçerken verimliliğin büyük tanrıçası Kybele ile kar­
şılaşır ve Kybele ona kendi sırlarını açıklar. Bundan sonra verim­
lilik, dram ve şarap tanrısı olarak anılan Dionysos, şarabın içgü­
düsel, sosyal ve faydalı etkilerini temsil eder. Dionysos’a göre her
şarap kadehinin bir anlamı vardır; birincisi sağlık, İkincisi aşk
ve zevk, üçüncüsü uyku, dörtten fazlası ise kızgınlık ve şiddete
yol açabilecek duygu karmaşasını simgeler. Doğa tanrısı olarak
da anılan Dionysos’un simgelediği asıl kuvvet doğanın kendisi
değil, insanla doğa arasındaki ilişkidir. Yaşam enerjisini ön plana
çıkarır. Dionysos en çok da yaratılan esrimeyle tanrıya ulaşma
amacına hizmet eden bir semboldür.
Dionysos ölüler diyarıyla da ilişkilidir. Bu yüzden kimi za­
man yılan formuna bürünür. Onun adına yapılan Anthesteria
bayramları ölülerin de bayramıdır. Dionysos’un gecenin karan­
lığında kalmış başka ayinsel tarafları da vardır. Bu gizli dernek­
lerde transa geçmek adına uyuşturucular kullanılır, şarap içilir
ve tanrının bedenini temsil ettiği düşünülen çiğ et yenir. Bu çıl­
gın eğlencelerde Dionysos’un etrafında eğlence düşkünü Silenos,
Satyros, Mainad’lar bulunur, şaraptan sarhoş olmuş bir şekilde
dağ tepe koşar, bağırır, danaları öldürürler. Bu eğlencelerin bi­
rinin başında bulunan kadınlardan Agaue, onları engellemeye
çalışan hükümdar oğlu Pentheus’u o esriklikle tanıyamayarak
parça parça eder, sarhoşluğu geçince de dehşet ve çaresizlik içine
düşer.
Dionysos bir kadının inceliğine sahip, çevresine neşe dağıtan
ve biraz kibirli bir yeryüzü tanrısı olarak bilinir. Hiçbir zaman
kurtarıcı rolü üstlenmemiştır. İnsanların ve tanrıların acılarına
karşı kibirli bir kayıtsızlık gösterir. Kendisinin temsil ettiği cinsel
coşkuya rağmen büyük aşk maceraları yaşamamış, Giritli prenses
Ariadne ile evlenmiştir.
W. F. Nietzsche eserlerinde Dionysos’u içinde delilik ve
tutkuya odaklı hisler barındıran ve sanatta yaratıcılığın sembolü
78

düşünceler anlamında kullanır. Dionysos, Nietzsche’nin eserle­


rinde duyguların, Dionysos’un tam zıddı olan Apollon da aklın
yerini tutar. İzmir’in Bergama ilçesinde Helenistik döneminden
kalma Dionysos tapmağı, Seferihisar ilçesinde de Teos Dionysos
Tapmağı, Yunanistan Atina’da Dionysos Tiyatrosu ve Lübnan’da
Bacchus tapmağı bulunmaktadır.
Dionysos çoğu gruba şarkı sözlerinde ya da doğrudan şarap
kadehinde ilham kaynağı olmuştur. Müzik hayatına atmosferik
black metal tarzıyla başlayan ve şu an extreme avant-garde metal
yapan Lux Occulta’mn tamamen Dıonysos’a adanmış 1997 tarihli
“D ionysos” adlı bir albümü bulunmaktadır. The Doors grubunun
vokalisti Jim Morrison ise şarkı, şarap, kadın ve şiire olan tutku­
sundan dolayı kendini Dionysos’la kıyaslamış, Dionysos bir süre
sonra da lakaplarından biri haline gelmiştir. Polonyalı black me­
tal grubu Behemoth “Satanica” albümündeki Starspawn parça­
sında Dionysos ile Apollo’yu karşılaştırmıştır. Kanadalı Rock gru­
bu Rush ise “A Farew ell to Kings and H em ispheres” albümünde
Yunan mitolojinden ödünç aldığı Apollo&Dionysos kavramlarını
alegorik bir şekilde kullanarak toplumsal düzene göndermeler
yapmıştır. Ayrıca Dionysos’un bir başka yazılışı olan “Dionysus”
adında İsveçli neo-klasik power metal grubu bulunmaktadır.
79

33. Ehrimen
Zerdüştçülük dinine
göre ezeli tanrı Hürmüz
(Ahura Mazda) ilk olarak
ikiz melekler Spenta Main-
yu ile Agra Mainyu’yu ya­
ratır. Bu meleklerden akılla
ilişkilendirilen Spenta Ma-
inyu kendi hür iradesiyle
iyiliği seçerken, maddeyle
ilişkilendirilen Agra Mainyu ise kötülüğü seçmiştir. Agra Mainyu
daha sonra Ehrimen veya Ahriman isimleriyle de anılmaya baş­
lanmıştır. Bir başka anlatıma göre ise Zerdüştlüğün ikircikli doğa­
sında iyiliğin sembolü salt Ahura Mazda, kötülüğün sembolü ise
Ehrimen’dir. Zerdüştçülük dininde Ehrimen ile Spenta Mainyu
arasında hep bir çatışma vardır. Bu çatışmada bir tarafta melekler
ve baş melekler varken diğerinde cinler, şeytanlar ve demonlar
bulunur ve hedefi insan ruhu olan bu çatışmanın dünyanın ta­
rihi olduğu düşünülür. İnsanlar bu ikisi arasında seçim yapmak
zorundadır. Bilge tanrıyı ve onun egemenliğini seçenlerin ödü­
lü sonsuz dürüstlük ve ölümsüzlükken, yalan ülkesinde hüküm
süren Ehrimen’i seçenler hem Bilge Tanrı tarafından yargılanıp
cezalandırılacak, hem de kendi vicdanlarınca mahkûm edilecek­
lerdir. Bu inanç sistemi özünde diyalektik düşünebilmeyi ve ve
insanın özgürleşebilmesini temel almıştır. Manicilikte ışık tanrısı
gökleri, erdemleri, doğanın güzelliklerini içine alan bir ruhtur.
Şeytan ya da Ehrimen olarak kişileştirilen madde ise karanlık,
demonlar, ateş, sis ve kadını bünyesinde toplar. Bu inanışa göre
Ehrimen taralından yaratılan Âdem çalıntı ışıkla aydmlatıhrken,
Havva tamamen bir karanlık yaratığıdır ve görevi Âdem’i baş­
tan çıkarmaktır. Maniheist Kozmoloji ve Kozmogoniye göre üç
kozmik zaman dilimi vardır. Bunlar Mazi, Hâl ve İstikbaldir.
Mani’de iyilikle kötülük ayrı ayrı bulunur, Hal’de karanlık ışığı
yok etme savaşına girişir (bu inanışa göre şu an dünyanın hal
evresinde olduğu düşünülmektedir), istikbalde ise bu iki ilke
80

birbirinden ayrılıp kozmosun sonu gelecektir.


Esenliler tarafından yeniden yapılandırılan Mazdaizmde
(Zerdüştilik) ilk kez karşıtlık içermeyen salt bir kötülük tanrısı
olarak ortaya çıkan Ehrimen, Şeytan konusunda tek tanrılı din­
lere model oluşturdu. Bundan sonra yaşamın, iyilerin ödüllendi­
rilip kötülerin cezalandırılacağı öbür dünyaya bir hazırlık evresi
olduğu düşünüldü. Mazdaizmde daha önce tanrısal içkinlikte
birbiriyle uzlaşan iyilik ve kötülük olgusu birbirinden koparıl­
dı, iyilik resmiyet kazandı, kötülük için bir cinbilim oluşturuldu.
Zamanın sonunda Ehrimen’in insan bedeniyle ortaya çıkan Mitra
tarafından yenilgiye uğratılacağı ve kıyamet yargısının başlatıla­
cağı ileri sürüldü.
Ehrimen 1996’da “Diaboli-
cal C arnage”, 1999’da “II Ade-
rissa” adlı demolarım çıkarmış
ve en son 2009’da ise üç parçalık
bir promo yayınlamış Ankaralı
black metal grubunun adıdır.
Ahriman adında Macar, Angra
Mainyu adında hem Alman hem
de Romen black metal grupları
bulunmaktadır. İsveçli black
metal grubu D ark Funeral’m gi­
taristi Micke Svanberg’in sahne
adı Lord Ahriman’dır.
81

34. Elysian Fields


Elysian Fields, Yunan
mitolojisinde kutsanmış­
ların ve kahramanların
tanrılar tarafından kabul
edildiği bir tür cennettir.
Dünyayı çevreleyen de­
vasa Oceanus nehrinden
geçen kutsanmış kralların
ölümlü akrabaları da daha
ölümü tatmadan burada
yaşarlar. Yunan mitolojisinde geçen “Elysium” kelimesi ise yeral­
tı dünyasının bir bölümü olarak tanımlanır ve Yunanca “Elysion”
kelimesinden gelir. Elysion kelimesinin Mısır’a özgü kamış tar­
laları anlamına gelen “ialu” teriminden türetildiği düşünülmek­
tedir. Bu bölge Mısır mitolojisinde Osiris’ın yönetiminde yeraltı
dünyasının cenneti “Fields of Aaru” olarak geçer. Doğuda, gü­
neşin yükseldiği yerde olan bu bölge, sonsuz kamış tarlalarının
bulunduğu, balık tutmak ve avlanmak için ideal verimli Nil del­
tasına benzer bir yer olarak tarif edilir. Aslında bir Pagan sözcüğü
olan Elysium, Hristiyan din adamlarınca benimsenerek cennetle
eş değer bir anlam yüklenmiştir. Elysian Fields, Rönesans’tan
sonra yerini Valhalla kelimesine bırakmış ve kelimeye yavaş ya­
vaş daha neşeli ve parıltı bir yeri tarif eden bir anlam yüklenmiş­
tir.
Sözlerinde yunan mitolojisini işleyen The Elysian Fields
adında Yunanlı melodik black metal grubu vardır. Alman gotik
black metal grubu Ahyssaria’m n “Ali The Dying On E arth” albü­
münde “Elysian Fields o f Anathemised Entities” adında bir Ame­
rikalı trash metal grubu, Megadeth’in “Youthanasia” albümünde
“Elysian Fields” adında bir parça bulunmaktadır.
82

35. Engizisyon
Engizisyon, Latince zor kul­
lanılarak yapılan soruşturma an­
lamına gelen “inquisitio” kelime­
sinden türetilmiştir. Ortaçağ’da
temelleri atılan bu mahkemeler
temelde üç çeşittir. Ortaçağ en­
gizisyonunda dini doktrinlere ve
o dönemdeki felsefi ve siyasi dü­
şüncelere karşı gelenler cezalan­
dırılmış, İspanyol engizisyonunda
Hristiyan olmayan herkes kitle
halinde öldürülmüş, Roma engi­
zisyonunda ise cadı ve büyücü avı yapılmıştır. Engizisyon kuş­
kusuz en kanlı yaratıcılık örneğini cadı avında ortaya koymuş ve
o zaman icat edilen işkence aletleriyle tarihe geçmiştir. Bu işken­
celer arasında en bilineni cadılıkla suçlanan kişinin önce elleri
ve ayaklarının mengenelerle sıkıştırılması, sonra da kollarından
ve bacaklarından gerilerek cadının cinlerden iyice kurtulabilme­
si için direğe bağlanıp kutsal su, ateşle kutsama, dualar okuma,
kızgın demir dokundurma gibi uygulamaların akabinde başarısız
olduğu düşünülen arınma ayinin ardından kurbanı diri diri yak­
maktır. Bununla birlikte yüz, kol veya kaba ette bulunan belirgin
ben veya ten lekeleri o kişinin şeytanla işbirliği yaptığına dair bir
işaret, hatta kimi zaman kanıt bile sayılmaktaydı.
Engizisyon mahkemeleri kutsal bilgeliğin önderliğinde, yı­
kıcı davrananları idam etmek üzere XIII. yüzyılda kuruldu. Bu
mahkemelere göre Şeytan, Tanrı’nm düşmanı, Tanrının yeryü-
zündeki vekilleri de İmparator ve onun kilisesi olup imparator
ve kilisenin herhangi bir düşmanının Şeytan’ın ta kendisi olduğu
kabul edildi. Papa IX. Gregorıus sapkınların aranıp bulunmasını,
düzenlerinin bozulmasını ve bütün kanunların Şeytan ve yandaş­
larının aleyhinde değiştirilmesini emrediyordu. Kilise, Yahudi ve
Müslümanların ayırt edici bir rozet takmasını da istiyordu. Hatta
kiliseye yardım eden otoritelere özgürce kılıç kullanma hakkı ve­
83

riliyordu. Ama asıl neden Şeytanın ele geçirmeye çalıştığı insa­


noğlu falan değildi. Kilise de devlet de kendini özgür düşünceli
bilginlerin, yeni kurulan Toledo Çevirmenler okulunun yayım­
ladığı halkı aydınlatıcı eserlerin ve Avrupa’nın düşünce odağı
Paris’ten yayılan yem fikirlerin tehdidi altında görüyordu.
1486’da Katolik kilisesinin iki engizisyon rahibi tarafından
yazılan “Malleus Maleficarum (Cadıların Kafasına İndirilen Bal­
yoz)” adlı kitap kadınların çok olduğu yerde cadı olur, kadınların
çoğu cadılık ve büyücülükle uğraşır, kadının aldatmaya yatkın
kin dolu doğası onu şeytanla anlaşmaya götürür gibi kadına dair
önyargı ve saçmalıklarla doluydu. Hatta esere göre bir kadının
cadı olduğundan şüphe ediliyorsa ve kadın itiraf etmeyi redde­
diyorsa, suçunu itiraf edene kadar kadına işkence edilmelidir. O
zaman Katoliklerden farklı olarak Protestanlar engizisyona karşı
çıkmışlardı, çünkü kendileri de kurban olabiliyorlardı ama onlar
da bu saçma sapan eseri kabul ediyorlardı.
Daha sonra, 1692 yılında Salem kasabasında yaşanan cadı
yargılamaları Hristiyan dünyasının son büyük cadı avı olarak ta­
rihe geçmiştir. İşin trajikomik yanı 1696’da Salem mahkemeleri­
nin, bu cadı avının bir hata olduğunu resmen kabul etmesi ve bu
hatadan dolayı bir günlük oruç lutulmasıydı.
Katolik kilisesine bağlı olan bu mahkemeler tarihte eşi gö­
rülmemiş pek çok işkence ve ölüm şekline imza atmışlardır.
Kurbanın ağzına büyük hunilerle bir seferde litrelerce su, idrar
boşaltılması, kalçalarının kızgın kerpetenlerle sıkılması, parmak­
larının mengenelerde sıkıştırılması, çivili sandalye ve ölüm askı­
larının kullanılması bu işkencelerden bazılarıdır. "Böğüren Boğa”
adı verilen en büyük işkencelerden birinde ise metalden yapılmış
olan boğanın karnındaki kapak açılır, suçlu canlı olarak içeri ko­
yulur ve ardından kapak kapatılırdı. Boğa ateşe tutulurken içinde
kavrulan mahkûm bağırmaya başlardı. Bu da boğadan böğürme
sesine benzer bir ses çıkmasına neden olurdu. Sesin şiddetine
göre kişinin suçunun ne boyutta olduğu anlaşılırdı. Şayet kişi hiç
bağırmadan can verdiyse, ailesine mahkûmun iyi bir Hristiyan
olduğu söylenirdi.
Kopernik’in tezini savunarak, evrende dünyadan başka bir­
çok gezegenin bulunduğunu iddia eden Italyan filozof Giardano
84

Bruno (1 5 4 8 -1 6 0 0 ), engi­
zisyon mahkemelerinin en
şiddetli işkencesine çarptı­
rılmış, kazığa bağlanıp diri
diri yakılmıştır. Bruno’ya
yapılan işkenceden sonra
güneşin evrenin merkezin­
de olduğunu savunan Ga-
lileo Galilei ise bu tezinden
vazgeçmiştir. Ölmeden
önce günah çıkartmayı ka­
bul etmediği için ölüsüne
gömülecek yer verilmeyen efsanevi müzisyen&keman virtüözü
Paganini (1782-1840) ancak 1896’da Parma’da bugünkü meza­
rına gömülebilmiştir. İhbarların bir bir değerlendirildiği engizis­
yonda sorgulama sırasında suçlu olduğu düşünülen kişinin bir
an önce suçunu itiraf etmesi için çeşitli psikolojik oyunlara baş­
vurulur, yine itiraf etmezse bu sefer işkence yapılırdı. Bernardo
Gui engizisyon sorgucularmın en ünlüsü olup daha sonra başpis­
koposluğa kadar yükselmiştir.
Umberto Eco’nun sinemaya uyarlanan “Gülün Adı” adlı ro­
manı engizisyonu olanca vahşetiyle gözler önüne serer. Metal ca­
miasından Morbid Angel, Sepultura, Deicicle, Sodom, Haggard,
Kamelot, King Diamond, Dark Tranquility gibi devlerin şarkı söz­
lerinde oldukça sık yer bulur engizisyon. Morbid A ngelın “Igno-
m inious” albümündeki “Inquisition Burn With M e)”, Marduk’un
“Dark Endless” albümündeki “Holy Inquisition", K am elot’un
“The Fourth L egacy” albümündeki “The Inquisitor” parçaları en­
gizisyonu anlatır. Senfonik heavy metal grubu Apocalyptica’mn
1998’de çıkardığı “Inquisition Symphony” adlı albüm, adını al­
bümde bulunan Sepultura cover’ı “Inquisition Symphony” den
alır. 1988’de kurulan Inquisition (Engizisyon) ise adını şarkı söz­
lerine de taşıyan KolombiyalI bir black metal grubudur.
85

3i. Eurynomos
Yunanca “ölümün prensi” anlamına gelen “Eurynomos”,
Yunan mitolojisinde yeraltında ikamet eden ve cenazeleri yiyen
efsanevi bir yaratıktır. Yunan mitolojisindeki Hades ve Roma mi­
tolojisindeki Orcus’la ilişkilendirilen Eurynomos bazı yerlerde de
Hecate’in hizmetkârı olarak geçer. Yunan gezgin ve coğrafyacı
Pausanias’m anlattığına göre Eurynomos, Yunan ressam Poly-
gnotos tarafından resmedilen, tarih içinde kaybolmuş toprak­
tan gelen bir canavardır. Eurynomos mavi-siyah renkte, akbaba
derisi üzerinde oturan ve Hades’te bulunan cinlerden biridir ve
sadece kemikler kalıncaya kadar cesetlerin etlerini kemirir. Ken­
di karanlığında kaybolmuş bir mit olacak ki, Homeros’un eseri
Odyssey’deki Minyas ve Dönüşler adlı şiirde Hades’ten ve orada­
ki dehşetten bahsedilirken “Eurynomos” adı geçmez. Eurynomos
bir yandan da Yahudilerin Beelzebub yani Sineklerin Tanrısı’na
ya da Etrüsklerin Karun’una çok benzer. Kuzey İtalya’dan ge­
len, sonra da Roma’ya entegre olan ama Roma ve Yunan mito­
lojilerinden çok daha geniş bir yeraltı dünyası ve demonolojisi
barındıran Etrüsk Mitolojisinde, Yunan mitolojisindeki kayıkçı
Charon’a eşdeğer olan Kharun ya da Karun, ölülerin ruhlarına
işkence eden bir iblis ve yeraltı dünyasının girişinin bekçisidir.
Akbaba burunlu, sivri uçlu kulaklı, kızıl saçlı, tüylü kanatlı mavi
bir ifrit olarak betimlenmiştir.
Diğer taraftan 0ystein, Norveçli black metal grubu
Mayhem’in kurucusu ve gitaristi, Deathlike Silence adlı bir mü­
zik şirketinin ve Oslo’da “Helvete (Cehennem)” adlı aykırı bir
plak dükkânının sahibidir. Sahne adı olarak ilk önce “Destructor
(Yıkan / Yok eden)” adını kullanan Oystein, daha sonra Euryno­
mos kelimesini değiştirerek “Euronymous” olarak kullanılmaya
başlamıştır.
8 0 ’lerin sonunda “Inner Circle” adlı bir oluşumda black
metal gruplarını toplayan Euronymous, sanılanın aksine şeyta­
na tapan ve Aleister Crowley, Anton LaVey gibi fikir babalarının
izinden giden biri değildir. Sadece Hristiyan dogmalarını tersine
çevirip nefret ve küfrü yasalaştırmıştır. Antik pagan kültürleri­
ne ve Viking kökenlerine sahip çıkan bir öncüdür. İlham aldığı
86

şeyler; mizantropi, doğanın karanlık tarafı, antik efsaneler ve her


şeye karşı bir nefret tutkusudur.

“Tüm kam mazur görün.”


Dead, 8 Nisan 1991

Euronymous adı sadece mitolojide değil, gerçek hayatta da


kanla var olan, hatta çevresine kan sıçratan bir isim olmuştur. Eu­
ronymous bir müzisyenden öte black metal’in görsel ve ideolojik
anlamda ilk yaratıcı, bizzat uygulayıcı ve öğreticilerindendir. İşte
bu bir süre sonra odak noktası olmuştur. Daha sonra black metal
camiasında çok fazla şey ifade eden Burzutn, Darkthrone, Im-
mortal, Emperor gibi gruplar hep Euronymous’un elleriyle kur­
duğu Mayhem’den ilham almışur. 8 Nisan 1991’de, Mayhem’in
21 yaşındaki vokalisti, Euronymous’a gölgesinden de yakın olan
Per “Dead” Ohlin, Euronymous'la birlikte Mayhem’in müzikle­
rini yarattıkları Oslo’nun dışında, Krakstad’da bulunan eski bir
evde, Burzıım’dan Varg ‘Grishnackh’ Vikernes’m yılbaşı hediyesi
olarak gönderdiği mermileri silah koleksiyonunda yer alan bir si­
laha doldurmuş ve intihar etmiştir. Dead’in dağılmış kafatası Eu­
ronymous ve yandaşlarına kolye malzemesi olmuş, hatta bu kol­
yelere bir tür tılsım anlamı yüklemişlerdir. Bu ölüm trajediden
öte Mayhem’in black metal camiasındaki çığlığı olmuş, Dead’in
kan revan içindeki resmi­
ni de Mayhem’in “Dawn
of the Black Hearts” al­
bümünün kapağına taşı­
mıştır. Mayhem yarattığı
ölümsüz eserlerle birlikte,
aslında biraz da üzerine
sinen ölüm kokusuyla
ünlenmiştir. Mayhem’in
Dead ve Euronymous’lu
zamanlarında konser şov­
larına çıkardıkları kuz­
gunlar da bu ruh halini
87

çok güzel yansıtır. Yıl 1993’e gelince o bilindik koku kendini


yeniden gösterir, bu sefer de Euronymous, Burzum’un kurucusu
ve tek elemanı olan Varg Vikernes ‘Count Grishnackh’ tarafın­
dan 12 yerinden bıçaklanarak öldürülür. Öldürülme nedenine
dair pek çok spekülasyon bulunmaktadır. Bu nedenler arasında
Euronymous ve Varg Vikernes arasında Inner Circle’daki liderlik
çekişmesi, Burzum’un Deathlike Silence’dan bir türlü çıkamayan
albümü ve aralarında geçen çeşitli anlaşmazlıklar yüzünden yük­
selen tansiyon gösterilebilir. Bununla birlikte İsviçreli trash /
black metal grubu Hellhammer’ın 1983 tarihli Satanic Rites adlı
demosunda “Eurynomos” adlı, iblis Eurynomos’u anlatan bir
parça bulunmaktadır.
88

37. Excalibur
Excalibur hakkında iki ayrı efsane vardır. Robert de Boron’un
Merlin adlı şiirinde “Sword in the Stone (taştaki kılıç)” olarak
geçen Excalibur, saplandığı taştan sadece Kral Arthur’un çekip
çıkarabildiği ve bu sayede gücünü ve hâkimiyetini ispatladığı bir
kılıçtır. Sir Thomas Malory’nin kaleme aldığı Kral Arthur efsane­
sine göre ise Excalibur, Kral Arthur’un Kral Pellinore’la dövüştü­
ğü kılıcın kırılması sonucu gölün hanımı tarafından Kral Arthur’a
verilen kılıçtır. Daha sonra büyücü Merlin’in kehanetinde gerçek­
leşeceğini söylediği gibi Kral Arhur’un şövalyelerinden Sir Mord-
red ona ihanet eder. Kral Arhur kılıcıyla Mordred’i öldürür ama
kendisi de ölümcül bir yara alır. Ölüm döşeğinde Kral Arthur
Excalibur’u Sir Bedivere’e verir, göle atmasını ve sonra da gör­
düklerini ona anlatmasını ister. Sir Bedivere kılıcın değerli taşlar­
la bezeli kabzasını görünce göle atamaz, bir ağacın altına saklar,
krala da “yalnızca derin sular, karanlık dalgalar ve rüzgâr” gör­
düğünü söyler. Kral tabii ki buna inanmaz ve Sir Bedivere’i geri
gönderir. Sir Bedivere üçüncü gidişinde kılıcı göle atar ve gölden
bir el kılıcı kabzasından kapar ve tekrar sulara gömülür. Artık
Kral Arthur göle gitmesinin vakti geldiğini anlar. Gölün kıyısında
onu görkemli bir gemi, gölün hanımı ve üç peri kızı bekliyordur.
Kral gemiye binerek yaralarının iyileşeceği Avalon’a doğru yol
alır. Bu efsaneyle birlikte çoğu insan Kral Arthur’un Avalon’da
yaşadığına ve Britanya tehlikeye düştüğünde dönüp ülkesini kur­
taracağına inanmaktadır. İşte bu nedenle Kral Arthur’un büyülü
güçlere sahip kılıcı Excalibur Büyük Britanya’nın haklı egemen­
liğiyle de ilışkilendirilir. Bu iki kılıç kimi yerde aynı kılıç olarak
geçse de, bazı kaynaklarda birbirinden farklı olduğu söylenir. Le
Morte d’Arthur adlı eserin yazarı Sir Thomas Malory her iki kılı­
cın da aynı kılıç olduğunu iddia etmiştir.
Excalibur kelimesinin eski Fransızcadaki Caliburn kelime­
sinden, “Caledfwlch” adlı efsanevi bir İrlanda kılıcından ya da
Latince “Ex calce liberatus (taştan sağlanan özgürlük)” ifadesin­
den türetildiği düşünülmektedir. Sir Thomas Malory’e göre ise
Excalibur, çelik kesen anlamındadır. Söylencelere göre yeryüzü­
89

ne düşen bir meteorun madeninden yapılmış Excalibur kılıcı­


nın sıra dışı özellikleri vardır. Bunlar kılıcın çekilir çekilmez 30
meşale yakılmış gibi düşmanlarının gözünü kamaştırması, güçlü
kını sayesinde sahibinin ölümcül yaralar almaması ve yaralanan
yerin kanamamasıdır. Arthur un üvey kız kardeşi Morgan Le Fay
sevgilisi Accolon’un etki alanını genişletip Arthur’u bozguna uğ­
ratmak adına Excalibur’u ele geçirip Arthur’a karşı kullanmaya
çalıştığı, işe yaramayınca da koruyucu kınını göle attığı ve kının
bir daha bulunamadığı da söylenmektedir.
Excalibur filmi 1 9 8 l ’de John Boorman tarafından, Thomas
Malory’nin eserinden uyarlanarak beyazperdeye aktarılmıştır.
Alman power / şpeed metal grubu Grave Digger’m “Excalibur”
adlı konsept bir albümü bulunmaktadır. İsveçli neo klasik po-
wer metal grubu Stormwind’in “Rising Symphony” albümünde,
Ispanyalı power / progressive metal grubu Ay alan dı m “Eternal
E lam e” albümünde, isveçli trash etkili power metal grubu M or­
gana Le F a’nm “KnowingJust As I ” albümünde “Excalibur” adlı
parçaları bulunmaktadır.
90

. Faust
Faust adı ilk olarak bir
Yahudi efsanesinde kullanıldı.
Sonra Christopher Marlovve
(1 5 6 4 -1 5 9 3 ) tarafından oyu­
na dönüştürüldü ve bu efsane
nihayet Goethe’nin “Faust”
eseri sayesinde okült felsefe­
nin derinliğiyle taçlandırıldı.
Zamanını felsefe, tıp, doğa
bilimleri, teoloji ve gizemler
üzerine düşünerek ve araştır­
ma yaparak geçiren, dünyevi
hazları anlamsız bulan Faust,
Şeytanın (Mefistofeles) canını
sıkar. Bir bunalım anında Mephistofeles kanın eşsiz bir özelliği
olduğunu açıklar ve Faust’un kanıyla bir anlaşma imzalar. Faust
dünyevi bir haz duyumsarsa ruhunu şeytana satacaktır. Bundan
sonra Faust majik bir içkiyle gençleşir, aşkı tadar, cinayet işler ve
cadılar ayinine katılır ama Mefistofeles daha çok bekleyecektir.
Marlowe’un eserinde şeytana yenilmiş ve cehenneme gönderilmiş
bir ruh olarak gösterilen Faust, Goethe’de ise Mefistofeles’e yenil­
meyen bir insanlık trajedisidir. 1 480-1538 yılları arasında Dr.
Johann Faust ya da Faustus adında simyacı, astrolog ve majisyeıı
olan gerçek bir kişinin yaşadığına da inanılmaktadır. Bununla
birlikte 16. yy. da bugün Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da
adını Johannes Doktor Faust’dan alan ve pek çok efsaneye ta­
nık “Faust Evi” bulunmaktadır. Efsaneye göre Johannes Doktor
Faust bu evde simya deneyleri, kara büyü, witchcraft ve şeytan
çağırma ayinleri yapmış, yaşadığı sürece eriştiği bilgiye karşılık
öldüğünde Şeytan tarafından tavan arasında açılan bir delikle
cehenneme tutsak edilmiştir. Faust Evi her el değiştirdiğinde sa­
hipleri hep bu tavan arasında çeşitli deneyler yapmış, büyüyle
uğraşmış ve eninde sonunda kara sanatlara bulaşmışlardır. Evin
tavan arasında şeytan tarafından açıldığı düşünülen delik birkaç
kez kapatılmaya çalışılmış ama her seferinde de ertesi gün tekrar
91

açıldığı ve etrafa sülfür kokuları yayıldığı görülmüştür. Şeytanın


intikam almasından korkan yerel halk bu işten elini çekince ev
sahibinin ısrarı üzerine delik yabancılar tarafından onarılabilmiş-
tir. Sihir gösterileriyle Prag akşamlarını renklendiren yabancı uy­
ruklu bu ev sahibinin de sonu farklı olmamıştır; gösteriye katılan
kara pelerinli bir bayan ve iskeletler ev sahibinin sihir gösterisini
mahvedip ev sahibini de yanlarına alarak tavan arasında açtıkları
delikten onu cehenneme taşımışlardır. Perili ev olarak kabul edi­
len Faust Evi şu anda ziyaretçilere kapalıdır.
Faust efsanesi üzerine 1800’lü yıllarda pek çok oyun ve ope­
ra bestelenmiştir. Wagner’in Faust uvertürü ile Litszt’in Faust
senfonisi en ünlülerindendir. Faust konseptine metal müzikte
de rastlamak mümkündür. Dr. Faust adında Rus death metal ve
Faust Again adında Polonyalı trash / death metal grupları vardır.
İngiliz melodik black metal grubu Cradle O fFilth’in “Nympheta-
m ine” albümünde “Absinthe With Faust”, Brezilyalı Black metal
grubu Mystifier’ın “G oetia” albümünde “The True Story About
Doctor Faust’s Pact With M ephistopheles” adında birer parça bu­
lunmaktadır.
92

39. Fenris (Fenrir)


İskandinav mitolojisinde devasa büyüklükte ve korkunç
görünümlü bir kurt olarak resmedilen “bataklık çalıları kurdu”
Fenris veya Fenrir, ateş ruhu olarak geçen ama şeytan kavramım
da tam olarak karşılamayan Loki’nin Angrboda’dan olan üç oğ­
lundan en büyüğüdür. Efsaneye göre tanrılar Fenris ve ailesinin
bir gün dünyanın yıkımına neden olacaklarını düşündüklerin­
den Fenris’i kafese kapatırlar. Ama Fenris bir anda başı göklere
kadar uzanan, ayakları da yere basan devasa büyüklükte bir ya­
ratığa dönüşür. Fenris’i koyabilecek hiçbir kafes olmadığından
tanrılar Fenris’i güçsüz olduğunu ve onu zincirleyeceklerini söy­
leyerek kandırmaya çalışırlar. Aslında Fenris onları kandırmış­
tır çünkü zincirler kat kat bile olsa, o kolaylıkla zincirleri par­
çalayacak kuvvettedir. Bunun üzerine tanrılar cücelerin yaptığı
Gleipnir adında incecik ama sihirli bir zincirle bağlarlar Fenris’i.
Mitolojiye göre bu zincir kedilerin adımlarının gürültüsünden,
balıkların nefesinden, kuşların tükürüğünden, kadınların saka­
lından ve dağların köklerinden yapılmıştır. İşte bu yüzden kedi
adımları sessiz, balıklar soluksuz, kuşlar tükürüksüz, kadınlar
sakalsız, dağlar da köksüzdür. Bu incecik zinciri kırmaya tenez­
zül etmeyen Fenris tanrılardan bir istekte bulunur. Zincirliyken
tanrılardan birisi elini Fenris’in iki çenesi arasına koyacaktır. Tyr
haricinde hiçbir tanrı yanaşamaz bu isteğe, Fenris de Tyr’in elini
kopararak gücünü tekrar kanıtlar ama sihirli zincirden kurtula­
maz. Bunun üzerine Fenris’in iki çenesi arasına bir kılıç konur ve
Gleipnir ile Gioll adındaki taşa bağlanır. Kıyamet gününde Loki
dünyadaki bütün bağlar, zincirler kopana dek dünyayı sarsar.
Fenris kurdu da böylece zincirlerinden kurtulup alevler fışkıran
gözleriyle tanrılar ve devler arasındaki savaşa katılır, tabii ki dev­
lerin, başka bir deyişle şeytanların ve deccalun tarafında yer alır.
Yeryüzünden gökyüzüne kadar açtığı ağzıyla tanrıların babası
Odin’i yutarak yok eder, Odin’in oğlu Vidar’m çenesini yırtma­
sıyla da Fenris yok olur. Fenris; Fenrir, Fenrisülfr, Flröğvitnir,
Fenris wolf, Fenrisulf, Fenrisulven, Fenrisülvur, Fenrisülfur ve
Vânargand isimleriyle de anılır.
Fenriz black metal grubu Darkthrone’un kurucusu, söz
yazarı, davulcusu olan Gylve Fenris Nagell’in takma adıdır.
Darkthrone’u ve kendisini spot ışıklarından uzak tutması, konser
performanslarının black metal’i şova çevirdiği düşüncesiyle red­
detmesi, Lord Ol Chaos eserini onaylamaması ve Darkthrone’un
Norveç Alarm Awards ödülü için aday gösterilmesini reddetmesi
Fenriz’in bilinen en sert, tavizsiz tavırlarmdandır.
Müzikal projeler dışında Fenriz’in Darkthrone’un diğer ele­
manı Nocturno Culto ile birlikte bir de Peaceville Records’a bağlı
Tyrant Syndicate Productions adlı bir şirketi vardır.

“Müzisyenler enstrümanlarını sever. Ben bunu anlayam ıyo­


rum. Ben tamamen başka bir şeyim. Ben KAYITLARI seviyorum. ”

(Fenriz / Acadia Magazine, Darkthrone röportajı, Ağustos


2009, sayı: 6)

Ayrıca, Fenris adında HollandalI Viking black metal grubu,


Fenrisulfr adında Amerikalı trash / black grubu bulunmaktadır.
Norveçli black metal grubu Eııslaved’in İskandinav mitolojisiyle
ilgili “Frost” albümünde ve İsveçli black metal grubu Throne Of
A haz’m “On Tvviliglıt Enthroned” albümünde “Fenris” adında
parçaları vardır. Sözlerinde dünya mitolojilerinden esinlenen İs­
veçli epik folk Viking metal grubu F olkearth’m “A Nordic Poem ”
adlı albümünde “Wolfsong in Moonlight (Fenris Unbound)” adlı
bir parçası bulunmaktadır. Amon Amarth, Naglfar, Countess,
Signs O f Darkness, Thyrfiııg, Forlorn ve Helheim şarkı sözlerinde
Fenris’den bahseden gruplardandır.
94

40. Gerion
Dante’nin İlahi Komedya adlı
eserinde cehennemde gezintiye
çıkan şair ve rehberinin cehenne­
min bir çukuruna inmesine yardım
eden yaratıktır Gerion. Görünüşü
yumuşak olup bedeni yılan bede­
nidir. Derisinin, şairde hayranlık
uyandıracak zengin bir dokusu
vardır. Aynı bir şahın gibi ineceği
noktaya döne döne iner, hızlı ve
sert hareketlerle bir anda ortadan
kaybolur. Dante, Gerion’un deri­
sini anlatırken “Türkler bile kumaşlarında böyle güzel desenler
işlememiştir” şeklinde bir göndermede bulunur.
“G erion”, Flowing Tears&Witherecl Flowers adlı Alman go­
tik metal grubunun 1997’de çıkardığı “Joy P arade” albümünde­
ki enstrümantal bir parçanın adıdır. Gerion adında Arjantinli ve
Guatelamalı iki heavy metal grubu bulunmaktadır.
95

41. Golgotha
Latincesi Calvaria olan Calvary
ve Gr. Kranıon kelimeleriyle eş an­
lamlı Golgotha, İsa’nın çarmıha ge-
rildiği tepeye verilen addır. Başka bir
deyişle, bir yığın kafatasının bulun­
duğu tepe veya kafatasına benzeyen
yer anlamına gelir. Golgotha, aynı za­
manda Behemoth (İsa’nın cehenneme
gönderildiği şehir) şehrinde insan ke­
mikleri ile dolu ve aynı zamanda ken­
dini İsa Mesih olarak tanıtan tarikat
liderinin çarmıha çivilenerek, bir sal­
gın hastalığın önüne geçmeye çalıştığı tepeciğin ismidir. Romalı
İmparator Büyük Konstantin, İsa’nın kabrinin bulunduğu düşü­
nülen Calvary’i yakınlarına 3 2 6 -3 3 5 yılları arasında kutsal kabir
kilisesini inşa etmiştir. Hristiyan efsanelerine göre Isa’nın mezarı
ve gerçek haç Konstantin’in annesi lmparatoriçe Helena tarafın­
dan bu bölgede bulunmuştur. Bugün Kudüs’ün dışında bulunan
bu kilise bazı tarihçiler tarafından Isa’nın mezarının olduğu yer
olarak kabul edilmekte ve kilisede bulunan, uzunluğu 7 metre,
genişliği 3 metre ve boyu 4.80 metre olan bir taşın Calvary’nin
yerini belirlediği düşünülmektedir. Golgotha kelimesi Isa’nın
çarmıha gerilme sahnesini resmeden resim veya heykeller için de
kullanılmaktadır. Roma Katolik kilisesine bağlı mezarlıklar için
de “calvary” kelimesi kullanılmaktadır.
Golgotha, Hristiyanlık inancında kurtarılma ve arınma gibi
anlamlar barındırdığından kutsal kabul edilir. Rob Halford 2002
tarihli “Crucible” albümündeki “Golgotha" parçasıyla bunu açıkça
ortaya koymuştur. Jo e Satriani’nin “Surfing With The Alien” albü­
münde Golgotha ile ilgili “Hill o f the Skull ” adlı bir parçası bulun­
maktadır. Ayrıca black metal gruplan Dark Funeral, Rotting Christ,
Behemoth, İmpaled Nazarene, Cradle Of Filth, Calvarium, Golgot-
has Pyre şarkı sözlerinde Golgotha’ya farklı perspektiften yaklaşır­
lar. Bunlardan FinlandiyalI black metal grubu Calvarium’un “The
Skull o f G olgotha” adlı albümü bulunmaktadır.
96

42. Gorgoroth
J.R.R Tolkien’in orta
dünyasındaki bir platonun
adı olan Gorgoroth, volkanik
serpintilerle kaplı olduğun­
dan hiçbir bitkinin yetişme­
diği çorak bir yerdir. Plato­
nun ortasında Kıyamet Dağı
yükselir. Gorgoroth’un en
önemli özelliği Mordor’un
ordusunu topladığı ve silah
yapıp 3 .Çağ savaşma hazır­
landığı yer olmasıdır.
Malzemesinin dünya mitolojileri ve dilleri olduğu bilinen
Tolkien’in Gorgoroth’u yaratırken nelerden esinlendiği düşünü-
ledursun, Ortaçağ Hristiyan edebiyatında şeytanın ‘kara efendi’
olarak algılanan alaycı adlarından biri de Gorgorant’tır.
Norveçli black metal grubu Gorgoroth’un bu adı almasının
nedeni ise Mordor’da bulunan ölü Gorgoroth düzlüğünün ka­
ranlık ve kötülük barındırması ve bu sözcüğün tınısında bulu­
nan şeytaniliktir. Gorgorotlı’dan Ghaal, bir elinde şarap kadehi
ve tartışmasız karanlık kimliğiyle “Bir Metalcinin Yolculuğu” adlı
belgeselde röportaj boyunca söylediği iki sözcükle de özetlemiş­
tir sanki bu adın arkasında yatan anlamı. Gorgoroth kabaca “en
büyük dehşetin yeri” olarak çevrilebilir.
2007’de Gorgoroth üyeleri Gaahl, King ve Infernus arasın­
da patlak veren isim hakkı tartışması, 2009 yılında Oslo yerel
mahkemesinin isim hakkını grubun kurucusu Infernus’a verme­
siyle son bulmuştur. Bunun üzerine Gaahl ve King, God Seed
adlı black metal grubunu kurmuş, ancak vokalist Gaahl’ın metal
müziğe ara vermesi nedeniyle King, grubun adını Ov Hell olarak
değiştirerek Dimmu Borgir’den Shagrath’ı vokalist olarak gruba
dahil etmiştir.
Ayrıca, sözlerinde Tolkien’in eserlerinden etkilenen İspan-
yalı folk etkili black metal grubu Lugburz’un “Behind the Gates o f
97

B lack Abyss” albümünde “Ered


G orgoroth” adında bir parçası
vardır. AvusturyalI epik black
metal grubu Summoning “Minas
M orgul” albümündeki “Dor Da-
edeloth” parçasında, HollandalI
black metal grubu Cirit Gorgor
“Otıwards To The Spectral De­
f i l e ” albümündeki “Wandering
Cirith G orgor” parçasında Gor­
goroth düzlüğünü konu edin­
miştir.
98

43. Iron Maiden


(Demir Bakire)
1975’te bas gitarist Steve
Harris tarafından kurulan New
Wave Of British Heavy Metal
(NWOBHM) türünün öncüsü,
pek çok grubun ilham kaynağı
olan Iron Maiden, adını Ortaçağ­
da engizisyon mahkemeleri ta­
rafından kullanıldığı düşünülen
“iron maiden (demir bakire)” adlı
işkence aletinden almıştır.
Iron Maiden vokalde Paul
Di’Anno, gitarlarda Dennis Strat-
ton ve Dave Murray, basta Steve Harris ve davulda Clive Burr’den
oluşan kadrosuyla Kanada ve İngiltere’de platin plak ödülü alan,
kendi adım taşıyan, “Phantom o f the O pera”, “Running F ree”,
“Sanctuary” ve “Iron M aiden” parçalarıyla meşhur ilk albümü
“Iron M aiden”\ 1980’de yayınladı. 1981’de bu kez gitarlarda
Dennis Stratton yerine Adrian Smith’in yer aldığı kadrosuyla ta­
mamını neredeyse Steve Harris’in yazdığı “K illers” albümü ya­
yınlandı. Bu albümdeki “Murders In The Rııe M orgue” parçası
adını Edgar Alan Poe’nun aynı adlı öyküsünden esinlenerek ya­
zılmış olup, albümdeki diğer dikkat çekici parçalar; “Floating”
parçasının yeniden düzenlenmiş hali olan, grubun beşinci ve en
başarılı single’larmdan “PurgaCory” ve “W rathchiîd”dır. 1982’de
en iyi -heavy metal albümleri arasında yer alan “Nıımber Of The
B east” albümü vokalde sesinden bir daha ala vazgeçemeyeceği­
miz Bruce Dickinson, gitarlarda Adrian Smith ve Dave Murray,
basta Steve Harris ve davulda Clive Burr’den oluşan kadroyla
çıktı. Bu albüm EMI’m “Rock Tarihini Şekillendiren Albümler”
kategorisinde değerlendirilmekte olup Kanada’da platin plak
ödülü kazanmış, albümün tüm parçaları uzun süre listeleri iş­
gal etmiştir. Davula Nicko McBrain’in geçmesiyle grup 1983’de
99

“Piece O f Mind" albümünü çıkardı. Bu albümde ilk kez albümle


aynı adlı bir parça bulunmuyordu ve grup farklı kitap ve filmler­
den esinlenerek yazdığı parçalarla entelektüel birikimini gözler
önüne sermişti. Albümdeki “Tc Tame a Land” Frank Herbert’in
Düne romanından, “The Trooper>: Tennyson’un Charge of the
Light Brigade’inden, “Stili L ife” Clark Ashton Smith’in Genius
Loci’sinden, “W here Eagles D are” Alistair MacLean’in aynı adlı
romanından, “Q uestfor F ire” yönetmen Jean-Jacques Annaud ve
yazar G. K. Chesterton’m aynı adlı filminden, “Sun and Steel"
bir Samuray efsanesi Miyamoto Musashi’den ve “Revelations” da
Aleister Crowley’den esinlenerek yazılmış parçalardır. “2 Minu-
tes to Midnight” ve “Aces H igh” adlı muhteşem parçaların single
olarak da çıktığı “Pow erslave” albümü 1984’te yayınlanmıştır.
Samuel Taylor Coleridge’in “Rime of the Ancient Mariner (İhti­
yar Denizcinin Ezgisi)” eserinin müziksel bir anlatımı olan albüm
Mısır’a özgü bir konsepte sahiptir. Syth’lerin İron Maiden müzi­
ğine dâhil olduğu ilk albüm 1986 tarihli “Som ere In Tim e”dır.
Albüm, “W asted Years” ve “Stranger in a Strange Land” sing-
le’larıyla ünlüdür. Mistisizm, ahlak, reenkarnasyon gibi felsefi
konular etrafında dönen konsept albüm “Seveth Of a Seveth Son”
1988’de aynı kadroyla çıkar. Gitara Janick Gers’in geçmesiyle ya­
yınlanan “No Prayer fo r the Dying” albümünden çıkan single’lar
ise “Holy S m oke” ve “Bring Your Daughter... to the Slaughter”dır.
1992’de çıkan “L ear O f The D ark” kuşkusuz hem grubun hem
de heavy metalin mihenk taşlarındandır. Konserlerinin olmazsa
olmaz parçası haline gelen “F ear O f The D ark”, ballad tarzın­
da “Wasting Love”, politik konulu “Afraid to Shoot Strangers”
ve “From Here to Eternity” ile bu albüm unutulmazlar arasına
girmiştir. Grup bundan sonra Bruce Dickinson’m solo kariyeri
için gruptan ayrılıp vokallere Blaze Bayley’nin geçmesiyle “The
X F actor”, “Virtual IX” albümlerini, Bruce Dickinson ve Adrian
Smith’in geri dönüşleriyle de “Brave New World", “Dance O f De-
ath ”, “A Matter O f Life and D eath” ve 2010 yılında “The Final
Frontier” albümlerini yayınlamıştır.
Iron maiden işkence aletine geri dönersek; işkenceden
çok idam etmek amaçlı kullanılan bu alet, yüzü İsa’nın anne­
100

si Meryem’e benzeyecek şekilde yapılmıştır. İnsan biçimcilik­


ten temel alan bu yapısının nedeni, Meryem’in günahkârları
cezalandırdığı etkisini yaratmak olduğu söylenebilir. 2.1 metre
uzunluğunda, 0.9 metre genişliğinde, içine herhangi bir insanın
girebileceği büyüklüktedir. Duvar kenarlarında çiviler bulunur
ve, sadece bir kez kapanıp açılabilir. Kimi zaman mahkûmların
gözünü korkutmak amaçlı da kullanılan bu alet, yavaş ve acı çe­
kerek gerçekleşen bir ölüm cezasına hizmet eder. Aletin duvar­
larına yerleştirilmiş çiviler, içine girecek kişi için ayarlanabilir ve
hareket edebilir özelliktedir. Çiviler hayati organları hedef alma­
dığından (hedef organlar sırt, göğüs, gözler, kol ve bacaklardır)
mahkûm içinde kan kaybından, kapalı kalmanın sıkıntısından
ve havasızlıktan acı çekerek ölür. Demir bakire aletinin orijinali
Almanya’nın Nuremberg kentindeki Nuremberg kalesinde bu­
lunmuş, 1944 yılındaki hava saldırısının kaleyi tahrip etmesiyle
yok olmuştur. Demir bakirenin varlığına ilişkin tartışmalar yay­
gındır. Demir bakirenin 19. yüzyılda lahişeleri ve yasadışı işler
yapanları cezalandırmak amacıyla kullanılan, içinde çiviler olma­
yan, tahtadan bir alet olduğunu iddia edenler de vardır.
Iron maiden adlı alet, İngiliz grup Iron Maiden başta olmak
üzere sanatın pek çok alanına ilham kaynağı olmuş ya da sanat
tarafından bu dehşet gözler önüne serilmiştir. Bram Stoker’m
“The Squaw” adlı hikâyesi iron maiden ile ilgilidir. Yazar Ale-
jandra Pizarnik “The Oxford Book Of Gotik Tales” adlı eserinde
Kontes Bathory’nin bu aleti kullandığım yazar. Iron maiden adlı
işkence aleti Tim Burton’un “Sleepy Hollow” ve “The Nigtmare
Before Chrismas” adlı filmlerinde vurgulanır. Trash metal grubu
Demolilion Ham m er’m 1992 tarihli “Epidemic O f Violence” adlı
albümündeki “Skull Fracturing N ightm are” adlı parçası demir
bakireden bahseder.
101

44. Kantaşı
Kantaşı doğada ender
olarak bulunan ve kimyasal
yapısı demir oksit olan bir
tür hematit taşıdır. Heliot-
rop olarak da bilinir. Suya
battığında kızardığı için,
güneş ve dönmek anlamla­
rına gelen Yunanca “helios”
ve “trepein” kelimelerinden
Heliotrop ismi türetilmiştir.
Kantaşı en çok Hindistan,
Amerika, Brezilya ve Avustralya’da bulunur. İrlanda’nın Rum
adalarında da çıkarılmaya başlanmıştır. Yarı transparan görü­
nümlü kantaşı en çok zümrüt yeşili ya da çok koyu yeşil üzerinde
kırmızı lekeli şekilde bulunur. Kandamlasma benzeyen bu leke­
lerden ötürü kan taşı adını almıştır. Kan taşı kimi yerlerde kan
yeşimi olarak satılsa da aslında kuarzm kriptokristalin çeşidi olan
koyu yeşil bir kalsedondur. Kalsedon doğada pek çok renkte ve
türde bulunmaktadır. Bunlar arasında süt beyazı zemin üzerine
ağaçsı yeşil ve kahverengi lekeli (Moss Agale), turuncudan kah­
verengiye çalan bir kırmızıda (Carnelian), açık kahveden koyuya
uzanan (Sard), elma yeşili (Chrysoprase), sarı-kahverengi bantlı
ve gün ışığında farklı renkleri yansıtan (Kaplan Gözü), beyazdan
kurşuni siyaha uzanan (Plini veya Chert), opak kırmızı renkte
(Yeşim) ve koyu yeşil üzerine kırmızı lekeli (Kantaşı) bulunur.
Kantaşmm üzerinde görülen kırmızı lekeler demir oksitten, taşın
yeşil rengi ise içerdiği klorit parçacıklarından gelmektedir. Kan-
taşı kristal bir yapıda olmasına rağmen kristallerin ince yapısı
nedeniyle ancak elektron mikroskobunda görülebilir.
Kan taşının bilinen en önemli özelliği kanamayı, özellikle
burun kanamasını durdurmasıdır. Gladyatörlerin savaşta aldık­
ları yaralardan kaynaklanan kanamaları durdurmak üzere yan­
larında kantaşı taşıdıkları bilinmektedir. Kan taşma atfedilen
mistik özellikler de vardır. Bu mistik özelliklerin başında İsa’nın
102

haça gerildiğinde ayaklarının ucunda bulunan yeşim taşma dö­


külen kanlarının kantaşmı oluşturduğuna dair inançtır ve bu
inanç nedeniyle kimi heykellerde şehitliği ima etmek için kulla­
nılır ve şehit taşı olarak da bilinir. Simyacılar kan zehirlenmesini
tedavi etmek, özellikle yılan ısırıklarında yılandan bulaşan zehri
kandan atmak üzere kan taşını kullanmışlardır.
Kan taşı vampir efsanelerinde de rol oynarlar. Efsaneye göre
vampirizm hizmetkârları kan taşı yüzükleri takarlar. Bu taş ka­
namayı durdurur ve bir ayin sırasında kullanılmışsa, o kişi bü­
yüleme ve öldürme yeteneklerine sahip olur, Gümüş bir yüzüğe
takılan kan taşıyla ölüler ülkesine canlı olarak girilebilir. Eski
çağlarda büyücü olarak adlandırılan kişiler kan taşını genellikle
kanamaları durdurmak üzere kullanmışlardır. Kan taşı, necro-
mansi ayinlerinde de kullanılır. Eski Mısırlılar düşmanlarını boz­
guna uğratmak için kantaşmm özelliklerinden yararlanmışlardır.
Bu özellikler arasında fiziksel gücü arttırmak ve taşıyana cesaret
vermek vardır. Ayrıca savaş zamanında kantaşmm, onu yanında
bulunduranları stratejik bir yere odaklanmak istediklerinde gö­
rünmez kılacağına inanmışlardır. Günümüzde değerli taşlar kul­
lanılarak yapılan takı tasarımlarının yaygınlaşmasıyla da kantaşı-
nın sıkıntıyı, bunalımı ve şüpheciliği uzaklaştıran kimi psikolojik
etkileri olduğu ileri sürülmektedir
Bloodstone (Kantaşı) adında şu an dağılmış İsveçli death me­
tal ve Alman power metal grupları bulunmaktadır. Norveçli Black
/ death metal grubu Tvvin Obscenity'nin 2001 tarihli “Bloodstone”
adında albümü, tngiliz heavy metal grubu Judas Priest’in 1998
tarihli “Screaming F or Vengeance” albümünde ve Fin power me­
tal grubu Stratovarius’un 2001 tarihli “Intermission” albümünde
“Bloodstone” adında parçaları vardır. Alman power metal grubu
W izard “Son O f D arkness” albümündeki “Dawn Of Evil” parça­
sında kantaşmı anlatır.
103

45. Katalepsi
Katalepsi geçici olarak duygu­
larım kaybetme, kasların sabitliği
ve duruştaki kararlılık gibi terim­
lerle açıklanmakla birlikte katato-
nik şizofreniyle de ilişkilendirilen
fiziksel bir durumdur. Katalep­
si, hipnotik fenomen olarak hafif
transta verilen telkine bağlı olarak
derin transta da ortaya çıkan hare­
ketlerin yavaşlaması ve daha sonra
kaybolması haline denir. İlk kata-
laepsi göz kapakları, kol ve bacak­
larda olur, orta ve ileri derecede
katalepside tüm vücut kaskatı ke­
silir. Bir teoriye göre hipnotizma uygulanan kişiye kolunun tahta
gibi serleşip konumunu değiştirmeyeceği telkin edildiğinde, uy­
gulanan çok büyük kuvvetlere rağmen kolun yerinin sabit kaldı­
ğı görülmüştür. Sahne hipnotizmacılarının büründüğü katalepsi
haliyle de kişi alçı kadar sert bir bedenle bir hareketi yorulmak­
sızın defalarca yapabilir ve normal bireylerin deneyemediği kas
kuvveti güçlerine başvurabilir. Katalepsi kelimesinin kullanılı­
şında sıklıkla karşılaşılan bir diğer kelime de “mumsu katılık”tır.
Bu ifadenin kullanılmasının nedeni kol ve bacakların duruşunun
dışarıdan biri tarafından muma şekil verirmişçesine yönlendiril­
mesi ve kişinin uzun süre bu durumda kalabilmesidir. Uzmanlar
bu durumun fizyolojik temellerden bağımsız, kontrol edilebilir
zihinsel temellere dayanan bir düzensizlik olarak tanımlar. Kendi
kendine ortaya çıkmayan bu kararlılık hali, kokain kullanımında
ya da şizofreni, epilepsi, parkinson gibi hastalıkların sonucunda
veya hipnotizmaya bağlı olarak görülebilir. Bazı durumlarda ka­
talepsi halinin duygusal şoklarla ortadan kaldırılabileceği de söz
konusudur.
Catalepsy (Katalepsi) adında dağılmış death ve trash me­
tal türlerinde pek çok grup olmakla beraber K atedra Patologii
104

olarak da bilinen kolonyalı death / grind grubu Catalepsy hala


yoluna devam etmektedir. Death metal grubu The Red C hord’un
“Fused Together In Revolving D oors” albümünde “C atalepsy”,
Fransız grind / death metal grubu Benighted’m “Psychose” albü­
münde “Lost In C atalepsy”, AvusturyalI gotik / doom metal gru­
bu C halice’in “An Iüusion To The Temporary R eal” albümünde
“Catalepsy In Staccato Rain” adlı parçalan vardır. Death metal
grubu Gorguts’un “Considered D eath” albümündeki aynı adlı
parçasında, Sadistle Intent adlı Amerikalı death metal grubunun
“Resurrection” Eksindeki “Asphyxiation” parçasında katalepsi
halinden bahseder. Sonuç olarak katalepsi hali yer yer trash, spe-
ed, doom metale ilham kaynağı olmuşsa da asıl death metal’in
konusudur ve death metal gruplan tarafından müziksel bir forma
sokularak işlenmiş bir kavramdır.
105

46. Katatoni
Katatoni kas tonusu ve
aktivitesinde görülen, kendini
katılaşma şeklinde gösteren bir
durum olup ciddi zihinsel ve
fiziksel hastalıklarla ilişkili bir
düzensizliktir. Tek başına de­
ğerlendirilemeyen bu düzensiz­
lik genellikle katatonik şizofre­
ni, depresyon, ilaçların uyuştu­
rucu maksatlı kullanımı ve doz
aşımı gibi durumlarla birlikte
değerlendirilir. Tam olarak ne­
den kaynaklandığı bilinmeyen
katatonik semptom genellikle
ruhsal dengedeki bozukluklardan kaynaklanır. Katatonia iki uç
durumu da içinde barındırır. Uyuşukluk halinde bireyler hare­
ket etmekten, herhangi birisiyle göz temasına girmekten kaçınır,
suskun, sabit olup hiçbir sosyal davranış örneği göstermez. Uya­
rılma halinde ise birey hiçbir amacı olmaksızın herhangi bir ak-
tivite için bile oldukça hiperaktiftir, kendine ve başkalarına şid­
det uyguladığı da görülebilir. Aynı biçimde saatlerce kalakalan
katatonik bireyler tedavi edilmezlerse uyarılma hali yüzünden
yorgunluktan ölebilirler. Katatonia hali en çok bireylerin etra-
fındakilerin el hareketlerini taklit etmesi veya konuşulanları pa­
pağan gibi tekrarlaması şeklinde kendini gösterir. Bundan başka
konuşmamakta direnme, yüzünü ekşitme, uygunsuz hareketleri
üstüne alınma, etrafındakilere ve kendisine şiddet uygulamaya
çalışma ve hayvani sesler çıkarma gibi belirtilerin katatonia’ya
işaret ettiği düşünülmektedir.
İsveçli death / grind metal grubu General Surgery, “Necro-
logy” albümündeki “Severe Catatonia In Pathology” parçasında,
Amerikalı brutal death metal grubu Suffocation, “Human W aste”
albümündeki “C atatonia” parçasında ve Amerikalı doom metal
grubu Fail Of Em pyrean, “Anhedonia” albümündeki “The Çata-
106

torıic” parçasında katatoni durumunu


anlatır. Melankoliyi, acıyı, depresyo­
nu hatta ölümü notalarla ve sözlerle
ifade eden müzisyenlerden oluşan İs­
veçli metal grubu Katatonia da ismini
bu semptomdan almıştır. Grup müzi­
ğe başladığında doom / death tarzın­
da icra ettiği müziği “Torıight’s Deci-
sion” albümüyle depresif rock türüne
taşımış, 2001 yılında çıkardığı “The
Last F air Deal Göne Down” albümü
adını blues artisti Robert Johnson’m
aynı adlı parçasından almış, 2009
yılında “The Night is The New D ay”
albümünü çıkarmıştır.
107

47. Katharsis
Yunancada arınma ve temiz­
lenme anlamlarına gelen “kathar-
sis”, ilkçağ felsefesinde ve özellikle
tiyatroda sıklıkla karşılaşılan bir
kavramdır. Bu arınma, işlenmiş
bir günah ya da günahlara karşın
ödenen ağır bir bedel ya da tapınak
dinlerinin emirleri üzerine adale­
tin yerine gelmesi adına kan dök­
mek anlamındadır. Tıbbi anlamda
bağırsakları temizleyen herhangi
şifalı bitki, ilaç gibi müshil görevi
yapabilecek armdırıcılar da “kat­
harsis” olarak adlandırılır. Modern
psikoterapi tarafından da benimsenen sözcük, bireyin geçmişin­
de deneyimleyip itiraf edemediği derin duyguları ifade eder.
Katharsis’in arınma anlamındaki tam karşılığına Aristoteles’in
Poetika adlı eserinde rastlanır. Poetika’da “Tragedyanın ödevi,
acıma ve korku duyguları uyandırıp ruhu tutkulardan temizle­
mektir” şeklindeki savı ileri süren Aristoteles’e göre sanat, salt
bir estetik anlayışından öte kitlelere ahlaksal çözülme sağlaya­
bilecek ve bu sayede onları armdırabilecek bir boyutta olmalı­
dır. Bu tragedya sisteminde trajik kahraman hayatındaki köklü
değişim yüzünden acı çeker, yanlışlıklar yaparak seyircide anlık
nefret uyandırmaz. Seyirci de farkında olmadan yaratılan karak­
terle kendini özdeşleştirerek her zaman kötü biten sonla dehşete
düşer ve bu sayede arınma sürecine girer. Bu durumda katharsis
drama yazarının şekillendirdiği bir sistemin, seyircinin bilinçaltı­
na işlenmesi olarak düşünülebilir.
Katharsis’in dinsel arınmaya karşılık gelen anlamına ise Or­
taçağda rastlanır. 11 .yüzyılda Katharsis, Avrupa’da ortaya çıkan
heretik bir Hristiyan mezhebidir. 14. yüzyıla kadar Kuzey İtalya
ve Fransa’da yayılmıştır. Doğudan gelen tacir ve misyonerlerle
getirildiği düşünülen bu mezhep doğu düalizmi ve gnostisizm
108

karışımı bir dünya görüşüne sahiptir. Bu görüşe göre iyilik tinsel,


kötülük ise maddi dünya ve insan bedeni kökenlidir. Bu yüzden
et yemek ve cinsel ilişkiye girmek bu mezhep üyelerine yasak­
lanmıştır. Bu çağda kendilerine Cathars, Katharlar ya da Katha-
rosçulara adı verilen bu grup, ruhun ve bedenin günahlardan
arınması için kendini kırbaçlama gibi yöntemler kullanmıştır.
Mistisizm’de vücut bulan katharsis’e göre ise ancak duyular dün­
yasından geri çekilerek arman ruh, madde engelinden tamamen
bağımsızlaşmış bir şekilde tanrıya dönebilir.
Ares Tapınağı’nda yapılan Katharis Törenini ele alırsak; O
dönemlerde de günümüz kiliselerinin bazılarında olduğu gibi
papazlara ve bakire olan rahibelere ilişki yasaklanmıştı. Eğer
rahibeler şehvetlerinin kurbanı olup zina yapmaya kalkışırlarsa
Ares Rahipleri, tapmağın içerisinde kocaman, sacdan bir meşale­
nin içine serpiştirdikleri güzel kokulu Katharsis otlarının üzerine
Tanrıların içkisi olan kırmızı şarabı dökerek kutsal ateşi yakar ve
Katharsis törenini başlatırlardı. Bu törende rahipler, kutsal ateş
sönünceye kadar rahibelerin ırzına geçer, verdikleri bu acıyla ra­
hibelerin ruhlarını Ares adına günahlarından armdırırlardı. Me­
şalenin içinde yanan Kutsal Ateş Ares’in öfkesini temsil ederdi.
Ateş ne zaman sönecek olursa o zaman Ares’in öfkesinin yatış­
tığı ve törenin artık sona erdirilebileceği anlaşılırdı. Eğer Kutsal
Ateş sönene dek rahibe dayanırsa tamamen ruhu günahlarından
arındırılmış olur, ama eğer dayanamayıp ölecek olursa da ruhu
Hades’e gönderilirdi. Günahkâr bir şekilde ölüp cennete girişi
yasaklanmış olan rahibenin bedeni Euronymous’un, ruhu ise
ölüler ve günahların Tanrısı Hades’in payı olurdu.
Aynı yasayı çiğneyen rahipler olursa, bu rahipler iribaş hay­
vanlar ile ilişkiye sokulurdu. Elrisliyanlığa topyekûn karşı olan
Kalharlarm hızlı bir biçimde taraftar kazanmaları sonucu 14.
yüzyılın sonunda engizisyon desteğiyle kilise tarafından heretik-
lere karşı yürütülen mücadele amacına ulaşmış, Katharosçular
yakılarak ortadan kaldırılmıştır. Katharosçuların ardandan ki­
lisenin cadılara bakış açısı değişmiş ve cadı olarak ithaf edilen
herkesi tehdit olarak görmeye başlamışlardır.
Pythagorasçılar katharsis’i müzik aracılığıyla ruhun günah­
109

lardan arındırılması olarak yorumlar. FinlandiyalI black melal


grubu B lack Kalharsis, KTHRSS olarak da bilinen Alman black
melal grubu Katharsis, Hot W aler olarak da bilinen Fransız hard
roc k/ heavy melal grubu Catharsis, Rus power speed metal gru­
bu Catharsis müzik camiasında kalharsis kelimesini gruplarında
isimleştirirken, şarkı sözlerinde katharsisi işleyen FinlandiyalI
gotik / doom metal grubu Em braze ile İsveçli power metal gru­
bu Pathos’un 2002 tarihli “K atharsis” adlı albümleri bulunmak­
tadır. Fin black metal grubu Satanic W arm aster’m 2002 tarihli
“Black Katharsis” adlı EP’si vardır. Norveçli melodik black metal
grubu Dimmu Borgir’in ise 1999 tarihli “Spiritual Black Dimen-
sions” adlı albümünde “The Insighl And The C atharsis” adlı bir
parçası yer almaktadır.
110

48. Kharon (Charon)


Kharon, astronomide
Plütonun üç uydusundan en
büyük olanıdır. Yunan mitolo­
jisinde Kharon derin karanlık
/ siyahlık ya da gölge anlamı­
na gelen, Kaos’un oğlu Erebus
ile dünyanın kraliçesi, büyük
gece tanrıçası Nyks’in oğlu­
dur. Eski Yunan’da cesetlerin
dilinin altına veya yanı başına
koyulan madeni para asık yüz­
lü, yaşlı kayıkçı Kharon için­
dir. Kharon, Hades’te ölüleri, eğer bir madeni parayla gelirlerse ye­
raltı nehirlerinden biri olan Akheron nehrinden (kimi kaynaklarda
bu nehir Styks olarak da geçmekte; bu durum Kharon’un her iki
yeraltı nehriyle de ilgilendiğinden kaynaklanmaktadır) karşıdan
karşıya geçirecek olan kayıkçıdır. Bu bedel ödenmezse ruh diğer
yakada sonsuza dek acı çekecektir. Kharon’un bir diğer özelliği de
sadece uygun ayinlerle gömülen ya da yakılan ölüleri kabul etme­
sidir. Mitolojiye göre hiçbir canlı Akheron nehrini kayıkçı Kharon
olmadan geçemez ve yaşayanlar daha ölmeden Ölüler Ülkesi’ne
giremez. Ama mitolojide de istisnalar vardır. Eski çağların en ünlü
müzisyeni Orpheus bu istisnalardandır. Orpheus, yeni evlenmiş
olduğu karısı Eurydike’nin topuğundan bir yılanın sokmasıyla öl­
mesinin ardından dayanamayıp Ölüler Ülkesi’ne girmeye çalışır.
Acheron’a iner, şarkılarıyla Ruhlar Ülkesi’nin halkını en başta da
kayıkçı Kharon’u etkiler. Kharon onu kayığına alır ve karısını geri
getirmek adına yalvarması için Ruhlar Ülkesi egemenleri Hades
ile Persephone’nin huzuruna götürür. Kharon genellikle huysuz
ve sıska olan yaşlı bir adam şeklinde resmedilir. Dante, İlahi Ko­
medya adlı eserinde cehennemin 3. katında ilk karşılaşılan kişinin
Kharon olduğunu yazar.
Kharon, Etrüsk mitolojisinde ise insanların canlarını alan,
sivri kulaklı, çarpık burunlu kötü bir cin, bir ölüm tanrısıdır.
n ı

Koyu mavi renkteki bu yaratık büyük olasılıkla Yunan mitoloji­


sindeki satyr ya da paır’dan etkiler taşıdığından kıllı görünümlü­
dür, saçı sakalı uzundur ve birbirine karışmış durumdadır. Gıcır­
dayan dişlen ve buruşuk dudakları vardır. Zaman zaman kanatlı
olarak ya da bedeninden yükselen yılanlarla betimlenir. Ölmek
üzere olan insanların başına vurmak üzere elinde bir tokmak ta­
şır. Bu tokmağın yerini kimi kaynaklarda çengel almıştır ki bu
değişimde de şeytanın üç uçlu çatal mızrağının etkili olduğu dü­
şünülmektedir. Etrüsklerde Kharon kötülük imgesinin bir tür
kişileştirilmesidir ve bu isim Yunanlılardan alınmıştır. Kharon
şeytani tarafını da şeytan ikonografisini etkilen bu Etrüsk kültü­
ründen alır. Ortaçağ Hristiyan edebiyatında ise şeytana atfedilen
ve “kara efendi” olarak bilinen isimlerden biridir.
Charon Fin gotik etkili melodik heavy metal grubuna isim
olmuştur. Lancl O f Charon adında Bulgar gotik etkili dark / death
metal grubu ve 1999’a kadar Charon olarak bilinen ve bugün
adını Stigmatic Chorus olarak değiştiren Rus senfonik black me­
tal grupları vardır.
Charon rock / metal gruplarının sözlerinde oldukça sık rast­
lanan bir konudur. Rus black / death metal grubu Sathanas’m
“Armies O f C haron” adında albümü, İsveçli gitar virtüözü
Yngwie Malmsteen’in “Inspiration” albümünde “The Sails Of
C haron”, DanimarkalI heavy metal müzisyeni King Diamond’m
“Fatal Portrait” albümünde “Charon", Yunan black metal gru­
bu Asfarte’nin “Doomed
D ark Years ” albümün­
de “Thorns Of Charon
(P tl) - Astarte’s C ali”,
İngiliz death metal grubu
Benediction’m “Organised
C haos” albümünde “C ha­
ron” ve İtalyan speed / po-
wer metal grubu Raising
Fear'm “M ytos” albü­
münde “C haron” adında
parçaları bulunmaktadır.
112

49. Kıyametin Dört Atlısı


(Four Horsemen Of
Apocalypse)
Dört atlı, Incil’in altıncı bölü­
mü olan vahiy kitabının sekizinci
mısrasında bahsi geçen kıyamet
adılarıdır. Özel güçleri olan bu
ölüm şövalyeleri kıyametin ha­
bercisidir. Kimi yerde de “Antich-
rist” yani deccal oldukları söyle­
nir. Beyaz, kırmızı, siyah ve yeşil
(donuk renkli ya da kül rengi)
renkli bu atlılar sırayla sahte barış ya da salgın, savaş, kıtlık ve
ölüm getirirler. Ölüm atlısının yeşil rengi günümüzde kullanılan
rengi karşılamayıp, burada tasvir edilmek istenen hastalıklı yeşile
çalan solgun bir renk ya da yeni ölmüş ceset rengidir.
Incil’de anlatılanlara göre zaferin tacını takan ve pruva ta­
şıyan beyaz atlı hiçbir güç kullanmadan fethedebilecek özelliğe
sahiptir ve bir çağın bitişinin, İsa’nın yeniden dirilişinin sembo­
lüdür. Deccal olarak geçer ve bir süreliğine sahte barış getireceği
düşünülür. Büyük bir kılıç taşıyan, kan dökücü kırmızı atlı sava­
şın ve yıkımın sembolüdür. Demir (III) oksit yönünden zengin
bir özelliğe sahip olduğu için kırmızı olan Mars gezegeni Pagan
inanışlarına göre savaş tanrısı olarak nitelendirilmiştir. Bu ne­
denden dolayı kırmızı atlı Mars’la da ilişkilendirilir. Terazisiyle
resmedilen siyah atlı, kırmızı atlının getirdiği yıkımdan sonra­
ki kıtlığın sembolüdür. Yiyecek kıtlığı, yüksek fiyatlar ve açlığa
rağmen siyah atlı Tanrı’nm emriyle şarap ve yağa dokunamaz ve
bunlar hala ulaşılabilir durumdadır. Tırpan taşıyan kül renkli atlı
da ölümün sembolüdür. Özellikle rengiyle çürümüşlük, hastalık
ve ölümü çağrıştırır. Savaş, açlık, salgın ve vebayla toplu ölümler
getirir. Yeraltı tanrısı Hades’in ya da cehennemin onu takip ettiği
söylenir. “B ook Of D aniel” a göre dünyayı mahveden dört kral ya
113

da dört şeytan olan bu atlılar, dördüncü krallığın on birinci kralı


deccal olarak adlandırılır. Son olarak bu dört atlının getirdikle­
riyle yıkıma uğrayan insanoğlu iyi-kötü mücadelesinde iyilerin
galip gelmesiyle yeni bir çağın başlangıcına tanık olur.
Four Horsemen, M etallica’nm 1983 tarihli “K ill’Em A li”
albümünden bir parçadır. M etallica’y h özdeşleşen bu kavram
daha sonra bir M etallica tribute albümü olan “A Tribute To
Four Horsemen”e de isim olmuştur. Polonyalı black / death gru­
bu Belphegor 2006 tarihli “Pestapokalypse VI” albümünün kon-
septine bu konuyu dâhil etmiş, kapaktaki kuzgun başlı rahipleri
de mahşer atlılarına benzetmiştir.

“Dört atlı y aklaşıyor


Üstlerinde deriler ve sürdükleri atlarıyla
Hayatını alm aya geliyorlar
Gecenin karanlığında
Ya dört atlıyla gidersin
Ya da kaderini seçer ve ölürsün”
M etallica
114

50. Kuzgun
Kuzey yarım kürenin ılıman
iklimli bölgelerinde genellikle yal­
nız görülen büyük siyah bir kuş
türüdür kuzgun. Karga türleriyle
birlikte genus corvus ailesinden
gelir. Bu tür kuşlar siyah olduğu
için birbirlerini gün içinde kolay
tamyabilme özelliğine sahiptir.
Kuzgunun evcilleştirilip insan ko­
nuşmasını taklit edebildiğine dair
efsaneler vardır.
Kargalar, özellikle kuzgunlar
ölüm ve günahın sembolü olarak
bilinir. Tektanrıcı dinler, pagan
tanrılarını kötülükle özdeşleştirmek adına şeytanlaştırıp kuzgun
siluetine bürünmüş bir şekilde betimlemişlerdir. Olhello’daki
“Kuzgun hastalık dolu evin üzerinde dolanır” deyişi kuzgunun
karanlık tarafına göndermedir. Kuran’da Maide suresinin 31.
ayetinde Allah’ın, Kabil’e kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini
göstermek üzere, yeri eşeleyen bir karga gönderdiği yazar.
Vikinglerin, üzerinde kuzgun işlemesi olan “Reafen” adlı bir
bayrağı vardı, inanışa göre bayrak dalgalanırsa savaş kazanılır,
hareketsiz kalırsa kaybedilirdi. Eski İngilizcede “hraefn” olarak
geçen kuzgun İskandinav mitolojisinde “hrafn” olarak bilinir ve
savaş / kan dökme anlamlarına gelir. İskandinav mitolojisinde
ise Hugin ve Munin adlı kuzgunlar Odin’in omuzlarında oturur
ve dünyadan haberler verirler. Tolkien de eserlerinde kuzgunu
haber taşıyan kuşlar olarak kullanmıştır. Edgar Allan Poe “The
Raven (Kuzgun)” adlı şiirinde kuzgun üzerinden alegorik bir an­
latımla spritüel mesajlar verir.
115

“Derken ciddi ve haşin suratıyla bu abanoz kuş,


Kederim i gülümsemeye dönüştürdü,
‘Sorgucun kırkılm ışsa da hiç kuşkusuz’ dedim
‘K orkak değilsin sen,
Gecenin kıyısından gelen
Suratsız ve yaşlı kuzgun-
Gecenin Plutonian kıyısındaki saygıdeğer adın nedir,
Söyle bana ’
Kuzgun dedi ki “birdahaasla.”

(Edgar Alan Poe, Bütün Şiirleri, İthaki Yayınları, 2006, Türk-


çesi: Oğuz Cebeci)

Şiir boyunca suratsız, çirkin, azametli eski zaman kuşu Kuz­


gun, Yunan mitolojisinde bilgelik, üretkenlik ve savaş tanrıçası
Palas (diğer adıyla Athena) büstünün üzerine konar ve hiç kalk­
madan şairin her sorusuna o bildik uğursuz cevabı verir: “Bir
daha a s la ”. Ölümün sembolü Kuzgun’da melankoli rüzgârları
eser ve şair, sevgili Lenore’unun anılarıyla acılarını törpüler. As­
lında Poe, Kuzgun adlı şiiriyle güzel bir kadının ölümünü dün­
yanın en şiirsel konusu yapar. Edgar Allan Poe’nun bu eserinin
çizimleri de Fransız ressam Gustave Dore’ye aittir.
Raven 1974’de kurulmuş olup hala aktif olan ve “On&On”
single’ıyla akıllarda yer alan İngiliz heavy metal grubunun adıdır.
Kuzgun, black’den doom’a, power’a ve heavy’ye kadar metalin
pek çok dalında müzisyenlere ilham kaynağı olmuş ve şarkı söz­
lerine kattığı karanlık anlamlarla çok sık karşılaşılan bir kavram
haline gelmiştir. Kuzgundan ilham alan gruplardan bazıları The-
rion, Sonata Arctica, My Dying Bride, Opera IX, Wasp, Cradle
O f Filth, Moonspell olarak sayılabilir. Moonspell “Irreligious” al­
bümündeki “Raven Claws", Tvangeste “Firestorm ” albümündeki
“Raven (Under The Raven’s B lack W ings)”, Carparthian Forest
“Through Chasm, Caves And Titan W oods” albümündeki “The
Eclipse / The Raven...”, Amon Amarth “The Crusher” albümün­
deki “As LongA s The Raven F lies” parçalarıyla kuzgunun gölge­
sini müziğe düşürmeye devam etmektedir.
116

51. Lethe
Yunancada unutkanlık veya gizleme anlamlarına gelen bu
kelime Yunan mitolojisinde Hades’te bulunan nehirlerden biri
olan “Unutkanlık nehri (River of Oblivion)”dir. Lethe, uzun ve
acı suyuyla cehennemde Styx nehrinin komşu nehridir. Ölüler
bu nehrin sularından içmek zorundadır ve bu sayede dünyada
yaşadıkları eski anılarından arınmış olurlar.
Antik Yunan inancına göre, reenkarnasyondan sonra ruhun
eski hayatım hatırlamaması için bu nehrin suyundan içmesi şart­
tır. Lethe aynı zamanda Yunan şair Hesiod’un Theogony adlı ese­
rinde savaş tanrısı Ares’in kardeşi, uyumsuzluk, çatışma ve kaos
tanrıçası, diğer bazı kaynaklara göre ise de su perisi Eris’in kızı
olarak geçen unutkanlığın kişileştirilmiş halidir. Bazı mistik din­
lerde Mnemosyne adında, Lethe’nin tam tersi, her şeyi bilmeye ve
hatırlamaya yarayan bir nehir vardır ve insanlar Lethe ve Mne­
mosyne arasında bir seçim yapmak zorundadır. Dante, İlahi Ko­
medya adlı eserinde Lethe’yi Araf dağlarının çıkan ve dünyanın
merkezine akan bir nehir olarak betimlemiştir. Eserde diğer üç
cehennem nehiriyle birlikte Lethe’nin suyunun da Girit’teki 1da
Dağı’nın içindeki büyük bir metal heykelin gözyaşlarından aktığı
yazar. Bahsedilen heykel Babil’in kudretli kralı Nabukadnezar’m
Daniel peygamberin kitabında anlattığı rüyasında geçer. Fran­
sız şair Baudelaire’in “Le Lethe” adında bir şiiri vardır. Altay
Öktem’in “Lethe ırmağının kıyısında durdum ve ağladım” şiiri ise
Lethe boyunca nefessiz yol almak, bu ırmağın karanlık sularında
boğulmak için birebirdir.
117

“Lethe ırmağının kıyısında durdum ve ağladım

lethe ırmağının kıyısında durdum ve ağladım


yorgundu omuzlarım, bileklerim ağrılı
indirdim m eleklerim i, yüzümü yıkadım
suyla değil, eski bir trajediyle elbette
çakıl taşlarıyla oynamaktı tek çarem
girdap oluşturmuyordu, belki değmiyordu suya
en yassı taş bile kaymıyordu ırm akta
indirdim om uzlarımdan m eleklerim i
çünkü iblisler daha yakındı bana

lethe karanlıktı, güzelliği yansıyordu yüzüne


çift meleksiz bir hayatı özleyen her ölümlüye
bir nasihat vardı suda, bir durgunluk, bir siluet
dikenleri söktüm bileklerimden, aşilimi okşadım
ve şaşkın m elekleri savurdum tutup kanatlarından
yolculuk yalnızlıktı, yol tam bir muamma
dört kanatla gidilen y er yoktu hayatta

ne hayatta, ne dışında hayatın, ne de burada

lethe ırmağının kıyısında durdum ve ağladım


anladım, insanı öldürmeyen şey, başka bir insanı
öldürüyor hiç bilmediğimiz bir coğrafyada
yeşil yılan lar sarılıyor dallara, sardunyalar toprağın kustuğu
nilüferler göllerin nefretle fırlattığı
parazittir aslında, bülbüller korkak kanatlıları göğün
çünkü dünya kurulduğu yerden başlıyor çatlamaya

bir yudum içeyim suyundan lethe, sunduğun ilk dişiyle


sevişeyim kıyında, ölü yum urtalar akıtsın kanla karışık
baldırları sütun beyazı, göğüs uçları
bir y ara sa kanadı kadar kara ve alımlı
ve tüylü olsun, ağzımı doldursun ince bir p arlaklıkla
koyu, pıhtılı ve ölümü taşıyan kutsal çanağından
boşalan kanla boyansın dudaklarım , yutağım, karnım
ölüm hep hissettirsin kendini, inmesin daha aşağıya
118

ne hayatta, ne dışında hayatın, ne de burada


lethe, kimsenin ulaşamadığı bir durgunluktur suda.”
Altay Öktem

(Dört Kırıtık Opera, Altay Ûktem, Komşu Yayınları, 2009)

İsveç melodik death metal grubu Dark TranquiUity’nin “The


G allery” albümünde “L ethe”, Children O f Bodom ’un klavyecisi
Janne Warman’in solo projesi W armen’m “Accept the F act” adlı
albümünde “Waters O f L ethe” adında parçaları vardır. Şarkı söz­
lerinde Lethe mitini kullanan Nocte Obducta adlı black metal
grubunun ,1999’da çıkardığı “Lethe (Gottverreckte Finsternis)”
adlı bir albümü de bulunmaktadır. Sözü D ark Tranquility’nin acı
dolu müthiş parçası Lethe’ye bırakırsak...

“Parçalayan sıvından ver bana


Ve ödünç ver bana
Boş ve güçlü unutkanlığın tatlı merhemini ve lütfunu
Lehte

Lethe
Benim tek arkadaşım ve rehberim !
Yakın tut beni (içten-samimi sarıl bana).
Senin parm aklarınla boğulurken,
Senin aşkınla boğulurken
Nefret ettiğim yaşam sen olduğun için
(sen) benim lethe'msin.
Gözlerim deki alevlerle ve üstümdeki okyanusla
Tutkulu özlem lerde (iç geçirm e) sürükle beni
Ve bana (...'sız) sensiz yaşayabileceğim bir hayat bağışla!”
D ark Tranquillity
119

52. Leviathan
İbranice balina anlamına ge­
len Leviathan kelimesi Eski Ahit’te
dişi bir deniz canavarı olarak kul­
lanılır ve anlamında bir kötülük
olgusu barındırır; çünkü balina
cehennemin açık ağzının simge­
sidir. Leviathan’m inanılmaz gü­
zellikte bir derisi vardır. Onu kimi
zaman timsah ya da balık olarak
görürüz, kimi zaman da okyanu­
sun ta kendisidir. Leviathan’a de-
monik özellikler yükleyen ya da
şeytan olarak nitelendiren Muse­
vilik ve Hristiyanlıktır. Leviathan
Fenike mitolojisinde ise çoktanrıcılığm gücünü simgeleyen bir
canavardır.
Leviathan, Kudüs İncilinde ağzından alevler çıkaran, bu­
run deliklerinden duman fışkıran bir tür ejderha olarak resme­
dilir. Yedi başı vardır ve siyah, alev rengi, altın sarısı ve beyaz
olmak üzere dört renkte başı olan büyük bir canavardır. Ejder
Leviathan bir iblistir çünkü ejderha, demonlarm benzemeyi en
çok tercih ettikleri canavarlardan biridir. Hristiyanlık inancı­
na göre İsa, Leviathan’m burnuna halka geçirerek onun gücü­
nü kırmıştır. Böylece bu iblis sadece İsa’nın izin verdiği ölçüde
insanları ayartabilecektir ve ancak İsa’nın misyonuna katılanlar
Leviathan’m kötülüğünden kurtulabilecektir. Diğer demonlar
gibi Leviathan’m da kendisine aitmiş gibi gösterdiği ışık, aslında
ondan yansıyan cehennem alevleridir. İlkel kaos mitiyle de iliş-
kilendirilen Leviathan aynı zamanda Rahab gibi kaos cini olarak
da geçer. Leviathan, Kenan mitolojisindeki kötü ruh Lotan’dan
türetilmiştir. Babil mitolojisindeki Tiamat ve Yunan mitolojisin­
deki Hydra’ya benzer şekilde denizlerde dolaşan yedi başlı bir
ejderhadır. Yaygın olarak kötülük kavramını temsil eder.
Mikon, Paradise Lost adlı eserinde Levaithan’ı betimler.
120

Thomas Hobbes’un bahsettiği Leviathan mutlak güç ve yetkilere


sahip egemen bir devleti ifade eder. Levaithan adında Arjantinli
trash metal, İsveçli black metal, Türk black / doom metal, Wrest
olarak da bilinen Amerikalı black metal grupları vardır. Amerika­
lı death metal grubu Six Feet Under’m “Legions Of The Undead”
albümünde, İngiliz blac k/ speed metal grubu Venom’un “Resur-
rectiorı” albümünde, HollandalI death metal grubu Sinister’m
“D iabolical Summoning” albümünde “Leviathan” adında parça­
ları vardır. İngiliz Melodik black metal grubu Cradle O f Filth
“Thornography” albümündeki “Under Pregnant Skies She Comes
Alive Like Miss Leviathan” adlı parçada bu dişi canavardan bah­
seder. Amerikalı progressive metal grubu Mastadon’un da “Levi­
athan ” adlı bir albümü vardır.
121

53. Lilith
Lilith
Alevlerden gelen şeytani bir güzellik
Gözlerinden taşan derinliklerde
Aynalardan içinize işler bakışları
O, tüm varoluşa ve eşitsizliğe karşı
İlk baş kaldıran, bir “non serviam”

Lotus
Kendini ölümle bağdaştırabilen bir hayat kad ar gerçek
K aran lıklan da ku caklayabilecek bir gecedir O
Bağımsızlığın ve özgürlüğün ilk timsali
Bereket sembolü, yeniden doğuşun simgesi,
Tarih sayfalarından hınçla silinmiş ilk şamanın adıdır kendisi

Leila

Tanrının K ızıldeniz’in derinliklerine düşürdüğü bu acılı ruh


Bir b aşka düşen Lucifer’la birlikte olur K ızıldeniz’de
Parlak kızıl saçları dalgalanır gecede
O kusursuz bir sanat eseridir
Kusurlu yaradılışa öfkeli ilk kadın efsanedir
Bence kadınların bir kısmı gerçekten de ondan gelir
Onun o fırtın alar kadar asi ruhundan
Engin, özgün ve bilgece düşüncelerinden

Ve bu gelenler...
Cennetten kovulduğundan beri ondan korkan
Âdem’in zavallı kemiğinden geldiğine inanan
İnandıkça Âdem’e bağlanan
Dişiliğini bir günah gibi boynunda taşıyan
Havva kızlarının aksine
122

Ay ışığında Şeytan la dans edenlerdir.

Eski Sümerce lil, fırtına ve rüzgâr anlamına gelirdi. Buna,


geceleri dolaşan, erkeklere saldıran ya da onların kanını içen
Babil-Asur kökenli “Umutsuzluk Bakiresi” nin adı olan Lilitu’yu
da ekleyebiliriz. Böylece Lilith “Dişi Şeytan veya Rüzgâr Hayale­
ti” anlamına gelir. İbrani kökenli laila kelimesi ise gece hayaleti
anlamında kullanılır ve geleneksel hikâyelerde Lilith ile bağdaş­
tırılır. Barbara G. Walker’a göre ise Lilith, Sümer-Babil kökenli
“lotus” anlamına gelen lilu kelimesinden türetilmiştir. Lotus çiçe­
ği ise kadın cinselliğine bir gönderme olarak bilinir. Bu nedenle
Mısır ve Hindistan’ın Lotus’uyla, yani verimlilik tanrıçalarıyla öz­
deşleştirilen Lilith yeniden doğuşun ve spritüel saflığın da sem­
bolü haline gelmiştir. Bir gece yaratığı ve ikincil tanrı olan Lilith,
kanatlı ve sivri tırnaklıdır. Çevresinde, gecenin uğursuz avcıları
olan baykuşlar ve çakallar gezinir.
Musevi kaynaklarda Lilith sıklıkla ayla ilişkilendirilmiştir.
Bu kaynaklara göre yaratıcı tanrı dişi, aydan, erkek güneşe karşı
zayıflamasını emretmiş ama dişi ay buna karşı çıkarak tanrının
emirlerine karşı isteksiz davranmıştır, tşe Lilith’in de enerjisini
bu dişi aydan aldığı söylenmektedir. Ancak bu kaynaklar Lilith’le
birlikte tasarladıkları geri plan hayalleriyle sadece acımasız bir
cinsiyet kavgasına neden olmuşlardır. Kuzey mitolojisinin bu
konudaki tutumu bilgecedir; dişi gece (Tanrıça Nott) erkek
günü doğurur (Tanrı Dag) ve her ikisi de uyumlu bir şekilde
hükümdarlıklarını dönemsel olarak sürdürür. Dişi gecede erkek
ay (Tanrı Manı) parlarken erkek günü de dişi güneş (tanrıça Sol
/ Sunna) aydınlatır ve muazzam bir dengeyle ve uyumla hareket
ederler.
Lilith’i sadece yaradılış mitoslarında ya da sayfalarından artık
çıkarılmış olduğu kutsal kitaplarda aramak yersiz. Çünkü Lilith
onlardan da önce Sümer mitolojinde vardır. Lilith, LÛ. 2000’ler-
deki Sümer yaradılış hikâyesinde karşımıza çıkar. Bu hikâyeye
göre parlaklığıyla dünyayı aydınlatan, bir zamanlar gökyüzü­
nün ve yeryüzünün tanrıçası olan Venüs yıldızı İnanna, Lilith
123

karşısında aciz kalır ve yardım ister. Erkek kardeşi güneş tanrısı


Utu ona yardım etmez ama Uruk kahramanı Gılgamış yardımına
koşar. Hikâyeye göre Gılgamış’m İnanna’nm karşısında hüküm­
darlık haklarını kuvvetlendirmesi için bu tanrıçayı kurtarması
gerekmektedir. Lilith’in varlığı bu kahramanlık hikâyesinde göl­
gede kalmıştır ve hikâyenin sonu hiç de iyi bitmez. Çünkü Uruk
kahramanı elde ettiği ödüllerle çevresine, özellikle de ülkesinin
kadınlarına zarar verir ve bu aşırılıkları yüzünden yeryüzü olaya
el koyar.
Lilith görsel anlamda ilk kez l.Ö. ikinci yüzyıldan kalma bir
kilden kabartmada yüzünü gösterir. Bu kabartmada Lilith dua
ve kutsama pozisyonunda, ellerinde “yaşam sembolü” iki halka
tutan güzel bir kadındır. Mısır mezarlarında da bulunan bu hal­
kalar ebedi döngüyü ve iki sonsuzun birleşmesini simgeler. Lilith
bu kabartmada kanatlı ve ayakları kuş pençeleri olarak resmedi­
lir. Öyleyse Lilith’e tanrıça da diyebiliriz. Çünkü uçma kabiliyeti
olmayan hiçbir büyük tanrıça yoktur ve bu özellikten dolayı tan­
rıçalar için yer ve zaman sınırlarını aşabilme özelliğine sahiptir.
Kuş pençeleriyle de Lilith’in hayvani-şeytani tarafına gönderme
yapıldığı düşünülebilir.
Lilith betimlemeleri eski çağdan kalma kabartma kil heykel­
le sınırlı kalmaz. Bir başka görüye göre de Lilith, parlak kızıl sarı
saçları, gül kırmızısı şehvetli dolgun dudakları, içe işleyen ba­
kışları, etrafa saçtığı gül kokusuyla nefes keser. Onun altın kızıl
saçları gecenin içerisinde koştururken bir kuyruklu yıldız gibi
arkasından uçuşur. Yanında bulundurduğu aynası onun kadmsı-
lığmın, ilk insan Âdem’de olmayan kanatlarıysa tam bir özgürlük
aşığı olduğunun simgesidir. Bedeninin göbek deliğinden aşağısı
bir ateş sütunudur. Arzuların çepeçevre sardığı bu ebedi güzellik
aslında iki tarafın da özgür ve eşit olduğu ilk aşkın yaratıcısıdır.
Ölümsüzdür ve O da Afrodit gibi bir aşk tanrıçası olduğundan
asla yaşlanamaz.

Faust: Bu kim?
Mefisto: Ona iyi bak, o Lilith’dir (Hz. Âdem’in ilk karısı).
Faust: Kim dedin?
124

Mefisto: Âdem’in ilk karısı! Onun güzel saçlarından ve yü­


züne büyük bir parlaklık veren o mücevherlerinden kendini
koru! O, bunlarla bir delikanlıyı ele geçirirse, bir daha ke­
sinlikle bırakmaz!
Goethe, Faust

(Goethe, Faust, Dünya Klasikleri, Beda Yayınları, 2004,


Türkçesi: Fatoş Toprak)

Kitab-ı Mukaddes’te Ardat Lili olarak geçen Lilith, Musevilik


ve Hristiyanlıkta Âdem’le birlikte yaratılan ilk kadındır. İnanı­
şa göre Lilith Âdemle eşit olduğunu düşünüp onun isteklerine
boyun eğmeyi reddeder, Tanrıya karşı asi davranır ve cennet­
ten kovulur. Din ve ahlak kurallarını yaratanların olmasını iste­
diği gibi uysal, erkeğe bağımlı, kanaatkâr değil, aksine, başına
buyruk, zapt edilemez, bağımsız ve gücünün farkında olan, bu
yüzden de kötülük kaynağı olarak görülen bir kadındır. Aslında
erkeğin kadına ve cinselliğe karşı duyduğu korkunun, hatta zeki,
akıllı ve cinsel yönden aktif bir kadınla sevişme konusundaki ye­
teneksizliğinin bir simgesidir. Ayrıca Sümer, Babil, Pers ve Tüton
mitolojilerinde Lilith’in vampir kadın, tüm bedenlerin sonu, öten
baykuş, köpek ve yılan olduğuna inanılır. Lilith’le Âdem ara­
sındaki asıl uyuşmazlık Lilith’in cinsel ilişkide Âdem’in altında
kalmayı reddetmesidir. Âdem’in fiziksel zorlamalara kadar ileri
gitmesiyle de Lilith bir tek kendisinin bildiği tanrının gizli ismini
söylemiş ve uçarak oradan uzaklaşmıştır.
Bu konum tartışmasına isimlerden devam edersek: Âdem ke­
limesi İbranice Adamah kelimesinden türemiştir ve anlamı toprak
ya da ekilecek alandır ki, Âdem topraktan yaratıldığı için ona bu
isim verilmiştir. Buna karşılık Lilith’in ismi fırtına ve rüzgârlarla
ilişkilidir ve aynı zamanda kendini göklere çıkaracak kanatları
vardır. Bu durumda kimin toprağa, kimin göğe yakın olduğu
açıktır. Buna “uçmak” eyleminin yer ve zamanın sınırlarını ihlal
edebilme ve bilincin genişlemesi özelliğini ve Âdem’in aslında
Toprak Ana’dan şekillendiğini de eklersek, Lilith’in Âdem’den
talep ettiğine hak vermekte kimse şüpheye düşmeyecektir.
125

Mitler Lilith’in Âdem’le uğraşmaktan asla vazgeçmediğini


söyler. Ortaçağ demonologları Lilith’in, kendisinin yerini alması
için Havva’nın yaratılmasının ardından bu duruma kızarak yılan
kılığına girdiğini, Âdem’le Havva’nın yasak meyveyi yiyip cen­
netten kovulmalarına neden olduğunu ileri sürerler. Tanrının
cennetten düşürüp Kızıldeniz’in dibine attığı Lilith’e Tanrı tara­
fından günahkâr ebeveynleri olan çocukları öldürme görevi veril­
miş ama Lilith bunu da tam olarak yerine getirmeyi reddederek,
sadece nazarlığı olmayan yeni doğmuş bebekleri cezalandırmış­
tır. Ayrıca Lilith’in, gecenin karanlığında uyuyan Âdem’i uya­
rarak ondan yüzlerce cin doğurup üzerine saldığı, saldırdığı ve
bazen de boğarak intikamını aldığı söylenir. Mitolojide Succubus
ile de ilişkilendirılen kanatlı dişi şeytan Lilith, Yunan mitoloji­
sinden geceleri dolaşan, erkekleri baştan çıkartıp çocukları öldü­
ren şehvet düşkünü gece yaratığı Lamialar ile birleştirilmiş ve bu
imge Ortaçağda giderek doğaüstü bir varlık olmaktan çıkmış ve
sonunda cadılık kavramı üzerine odaklamlmıştır.
Lilith’in baştan çıkarıcı tarafının bir parçası da kuşkusuz ay­
nalardır. Her ayna onun lanetli dünyasına bir giriş kapısıdır. İşte
Lilith aynaya çok sık bakan genç kızlarla ilgilenir; onların gözle­
ri aracılığıyla vücutlarına girer ve ele geçirir. Ama ele geçirmese
de zaten birtakım kadınlar ya Lilith’in soyundan gelmektedir ya
da içindeki o tinsel bağı keşfedip Lilith’e tapınmaktadır. Grimm
masallarında da sıklıkla buna değinilir ve bu kadınların Lilith’le,
Diana ve Heredias gibi tanrıçalarla birlikte fırtmasız gecelerin
sessizliğinde arazilerde dolaştıkları söylenir. İşte kadınlara atfe­
dilen cadılık o zamandan başlar, böylece var olan tüm kötülük­
ler cadılık kisvesi altında kadınlara yüklenerek tarihi bir günah
keçisi bulunmuş olur. Bu da, yüzyıllar boyunca etkisi devam
eden kıyımlara neden olmuştur. Lilith’le Kral Solomon’u baştan
çıkarmaya çalışan Saba Kraliçesi arasında da bir benzerlik ku­
rulmuştur. Etrafında dönen tüm bu fırtınalı efsaneler ve taşıdığı
isyanla Lilith, dile geldiğinde tüyleri diken diken olan erkeklerin
ve adını bile anmaktan çekmen kadınların inadına ilk leminist
sembol olarak kabul edilmiştir.
126

“İbrani geleneğine göre öyle. Lilith genç erkeklerin düşlerine


giren bir hayalete dönüştü sonra, özellikle de güzel saçlarıydı onu
tehlikeli y ap an .”
Thomas Mann, Büyülü Dağ

(Thomas Mann, Büyülü Dağ, Can Yayınları, 2011, Türkçesi:


İris Kantemir)

Lilith artık Incil’de yer almıyor ama Ortaçağda sofu Musevi


ve Hristiyan erkeklerlere korku salıyordu. Meniyle birlikte ruh­
larının da çıktığına inandıklarından, bu durum sofular için ol­
dukça korkunçtur. Hatta Lilith’in kızları Lamia ve Hora’nm bu
sofuların erotik rüyalar görmesine neden oldukları, böylece Suc-
cubus ya da Succubae’nin meniyle yeni bir ruhu ele geçirdikle­
rine inanılırdı.
Bir de, Lilith efsanesiyle canlanan kadın cinselliği konusu
vardır. Lilith özgür aşkı ve zevk veren cinselliği savunan bir im­
gedir. Türünün devamına indirgenen, saklanan, konuşulmayan,
hatta kadının zevk almasının bir tabu olduğu cinsellik, Lilith
imgesiyle birlikte pek çok din tarafından lanetlenmiştir. Lilith’in
cinsel çekiciliğiyle ve nefes kesen güzelliğiyle özdeşleştirilen
“Şehvet” de Katolik Hristiyanlarca 7 ölümcül günahtan bin ola­
rak kabul edilmiştir. Aslında Lilith kavramı ahlak koyucuların
kadına dair içini boşalttıkları her şeyin biriktiği bir noktadadır.
Kadının gündelik hayatta, toplumda ve ilişkilerindeki rolünü
kendi belirlemek isteyen ve kadının doğasını inkâr eden ataerkil
zihniyete psikolojik anlamda bir tokattır Lilith.
Lilith adında Bolivyalı black / doom metal ve Luxûria de
Lilith adında Brezilyalı black metal grupları vardır. İsveçli me­
lodik death metal grubu Sathariel’in “Lady Lust Lilith” adında,
İsveçli senfonik death metal grubu Shadowseeds'nin de “Dream
Of Lilith” adında albümleri vardır. Black etkili gotik metal grubu
Theatres Des Vampires’in “Bloody Lunatic Asylum” albümün­
de “Lilith’s C hild” adında, Rus black metal grubu Blackdeath’in
“Satürn Sector” albümünde “Retum Brom Lilith’s Cunt” adında,
İngiliz gotik rock grubu Inkubus Sukkubus’un “Vampyre Ero-
127

tica” albümünde “Heart Of L ilith” adında, İsveçli black metal


grubu Lord Belial’in “Kiss The G oat” albümünde “Lilith - De-
monic Queetı O f The Black Light” adında, İsviçreli trash metal
grubu Coroner in “Mentol Vortex” albümünde “Son Of Lilith”
adında, Yunan black metal grubu Thou Art Lord’un “Eosforos”
albümünde “F or The Lust O f Lilith” adında parçaları bulunmak­
tadır. Lilith senfonileri Cradle o f Filth’in 2010 tarihli “Darkly
D arkly Venüs A ersa” albümündeki “The Cult o f Venüs A versa”
açılış parçası ile sonsuza dek devam etmektedir.

“Casus belli
In lıoc signo vinces
Veritas vos liberabit

Casus belli
In hoc signo vinces
İn aeternum, amen

Cradle Of Filth- The Cult of Venüs Aversa


128

54. Lotus Çiçeği


Nelumbo Speciosum ya da Ni­
lüfer çiçeği olarak da geçen Lotus
Hint geleneklerinde ilahi bir anlam
taşır ve ilahi güzellikle ilişkilendi-
rilir. Eski Mısır’a Persler tarafından
getirilen bu çiçek, mavi lotus veya
kutsal lotus olarak bilinir. Sığ su­
larda yetişir, kokulu iri çiçekleri
vardır, yaprakları suyun yüzeyine
uzanır, kök gövdesi suyun altın­
daki çamurdadır, çiçek ve yaprak
sapları da suyun içindedir. Çiçek
fiziksel evreni ve insanın gelişimini
simgeler ve sularla sembolize edi­
len kaostan doğan kutsal düzen olduğu düşünülür. Çiçeğin nite­
lediği düzen üç aşamalıdır ve su, hava, ışık yardımıyla gerçekle­
şen bu aşamalar; çamurda köklenmesi, saplarını suda uzatması ve
suyun yüzeyinde çiçek açmasıdır. Budist rahipler genellikle lotus
çiçeğinin üzerine oturmuş bir şekilde resmedilir. Hinduizm’de
Brahma bazen lotus çiçeğinden doğarken, lotus çiçeğinin üzerin­
de otururken bazen de Vişnu’nun göbeğinden doğarken resme­
dilir.
B lack Lotus adında Kanadaîı bir black / folk metal grubu
vardır. Fransız doom metal grubu M isanthrope’un “Variatiorı On
Inducdve T heories” albümünde “And Also The Lotus” adlı, My
Dying Bride’m “Songs Of Darkness, Words Of Light” albümünde
ise “The Blue Lotus” adlı lotus ile ilgili bir parçaları bulunmakta­
dır. Bal-Sagoth, “A B lack Moon Broods Över Lem uria” albümün­
de kendinden geçiren Black Lotusla ilgili sözler yazmıştır.
129

55. Mandragora
(Mandrake)
Bir diğer adı Adamotu olan bu bı
lümü insan bedenine benzer ve bir efs
korkunç bir çığlık atar ve bunu duyan
re, Romeo vejuliet’te adamotundan şö

“ya duyarsam topraktan sökülen ;


-Çıldırırmış bu çığlıkları duyan ölümlı

Shakespeare, Romeo vejuliet, IV

(Shakespeare, Romeo vejuliet, Remzi Kitabevi, 2009, Türk-


çesi: Özdemir Nutku)

Guillermo del Toro’nun yönetmenliğini yaptığı Pan’ın Labi­


renti (Pan’s Labyrnt) adlı fantastik filminde Ofelia, annesini iyi­
leştirmek için yatağının altında sakladığı insan görünümlü mand­
ragora bitkisini her gün iki damla kanla besler. Mandragora, ya­
pısında % 0,3 oranında Hiyosiyaminlerle Skopolamin alkaloitleri
taşıdığından zehirlidir. Ağrı kesici, yatıştırıcı, cinsel gücü arttırıcı
etkileri vardır. Tarsus’lu Dioscorides’e göre adamotu köklerinin
kabuğundan uyutucu etkisi olan bir şarap yapılabilir.
Alman power metal grubu Edguy'm “M andrake” adında al­
bümü, DanimarkalI heavy metal grubu Mercyful Fate in “Dead
Again” albümünde “M andrake” adında, Fransız avant-garde
doom metal grubu Misanthrope'un “Miracles: Totem T aboo” al­
bümünde “M iracle 3: The M andrake” adında parçaları vardır.
Portekizli gotik / dark metal grubu Moonspell “The Antidote” al­
bümündeki “The Southern D eathstyle” parçasında, Iron Maiden
“Seventh Son Of A Seventh Son” albümündeki “M oonchild” par­
çasında Mandragora’dan bahseder.
130

56. Marduk
Marduk başlangıçta Sümer tanrısı
Amar-Utuk “Güneş-Tann’nın Kalçası”,
tbranilerin Merodach’ı, Babil şehrinin
hatta tüm Babil imparatorluğunun va­
sisi olan yargı ve ilkbahar ışığı tanrısı­
dır. Simgeleri Jüpiter de denilen yıldız
ve ejderha-yılan Mussussu’dur. Bütün
tanrıların en yeteneklisi ve akıllısı olan
Marduk korku veren bir görünümde
bir çifte tanrıdır. Yüzündeki ışıklar sa­
çan dört adet göz her şeyi görmesini,
dört geniş kulak da her şeyi duymasını
sağlar. Dudaklarını ne zaman oynatsa *■
ağzından ateşler saçılır. Göklerin güne­
şi Marduk’un başında on tanrı halesi olup ışınlarının parlaklığı
ona bakanları dehşetle karışık bir huşu içine düşürür. Marduk’un
gücüyle kaosun içinden düzen, ölü maddeden yaşam ortaya çı­
kar ve her yıl doğa yenilenir.
Babil mitolojisinde kendi çocuklarını yok etmek isteyen
Apzu, veziri Mummu ile genç tanrıları öldürme planları yapar.
Bunu öğrenen genç tanrılar Apzu’yu öldürüp Mummu’yu hap­
setmek üzere su-tanrı Ea’yı görevlendirirler. Ea bir büyü yapar
ve büyükbabasını yok eder. Onun gövdesi üzerinde bir ev inşa
eder, diğer tanrıları bu evde ağırlar. Babil tanrısı Marduk bu evde
doğar. Kocasının yok olduğunu gören Tiamat çok öfkelenir ve
intikam almak adına devler ve canavarlar ordusu kurar. Üstün
yeteneklerle donatılmış Marduk, Ea diğer adıyla Enki’nin yene­
mediği Tiamat’la savaşarak onu yener ve baş tanrı olur.
Efsaneye göre Tiamat’m bedenini uzunlamasına parçalara
böler ve benekli sırtını yukarı doğru fırlatarak gökyüzünü oluştu­
rur. Sonra karnını aşağıya doğru atar ve yeryüzüyle okyanusları
yaratır.
Sümerler her sene Paskalya’ya denk gelen bahar şenliklerin­
de üç önemli tören gerçekleştirirdi. tikinde baş tanrı Marduk ve
131

kaosun ejderhası arasında geçen savaşı anlatan bir dram gösterisi


yapılır. İkincisinde kral, Marduk’un heykeli önüne getirilir, tüm
unvanları kaldırılır, başrahip tarafından yüzüne tokat atılır. To­
kat gözyaşına neden olursa ertesi yılın refah içinde geçeceği dü­
şünülürdü. Son olarak da kutsal bir evlilik gerçekleştirilir; tanrı
rolündeki kral, tanrıça rolündeki üst düzey rahibelerden biriyle
cinsel ilişkiye girerdi.
Marduk’un yargılama özelliğine Mezopotamya kültündeki
insanın yaratılış mitinde rastlarız. Eski bir tanrı dan Kingu başcin
olmuş ve evrende düzensizlik tohumları ektiğinden Marduk’un
emriyle ölüme malıktım edilmiştir. İkilik taşımayan bu salt kötü
cinin kanından da insan doğmuştur. Yani Kingu’nun oğlu insan
temelde kötüdür hatta şeytanın ta kendisidir.
Marduk, yağmurların, rüzgârların ve soğuğun sorumluluğu­
nu kendi üstüne alarak Tiamat’m tükürüğüyle bulutları yarattı.
Tiamat’m başını yeryüzündeki dağları oluşturacak şekilde yerleş­
tirdi ve Dicle ile Fırat nehirlerinin Tiamat’m gözlerinden akması­
nı sağladı. Daha sonra da tanrılara hizmet için kan ve kemikten
vahşiler yaratıp ona “insan” adını verdi. Kaostan düzen çıkaran
bu Babil tanrısının yeryüzündeki kenti Babil’de bir tapmağı da
bulunmaktadır.
Marduk, Incil’e göre ise cehennemin bir bölümünü kontrol
etmekle görevli bir şeytan anlamındadır. Ayrıca dünyaya kaos
getirdiğine inanılan hipotetik bir gezegenin de adıdır. Aslında
Marduk, bir gezegen olarak AzerbaycanlI astronomi yazarı Zec-
haria Sitchin’m Sümer yaratılış efsanesi Enuma Eliş’deki tanrıla­
rın adlarım gezegen adlarına yapılan birer gönderme olarak yo­
rumlamasıyla meşhur olmuştur. Zecharia Sitchin’in bu konudaki
yorumlarının akademik anlamda etimolojik bir araştırma içerme­
diğini ve antik yazıtların çeviri ve yorumlanmasında hata yapıldı­
ğını ileri süren uzman bilim adamı ve tarihçilere göre Marduk ge­
zeni hipotetik bir gezegendir. Sümer kozmolojisinde Marduk’la
özdeşleştirilen Nibiru ise kelime anlamı kesin olarak bilinmeyen,
Sitchin’e göre Jüpiter’le Mars arasında yer alan Tiamat gezege­
niyle felakete yol açan bir çarpışma geçirmiş bir gezegen ya da
uzayda bir bölgedir.
132

Marduk, 2005 ve 2007 yıllarında Türkiye’de konserler ver­


miş bir İsveçli black metal grubudur. Grup oldschool black metal
olan türünü teknik black metale taşımış, albüm isimlerini “Rom
5: 12” den itibaren Incil ayetlerinden seçmeye başlamıştır. Grup
2 0 0 5 ’le 15. yıldönümü adına “W arshau: Dance Of D eath” can­
lı kaydını, 2006’da “Blood Puke Salvalion” DVD’sini, 2007’de
“Rom 5:1 2 ”, 2009’da ise “W onnw ood” stüdyo albümlerini ya­
yınlamıştır.
133

57. Melankoli
“M elankolik kafa şeytanın banyosudur.”
Martin Luther, 1566

Yunanca kara safra anlamına gelen melankoli, Ortaçağda


kara safrası fazla olanların melankoliye yakalandığına inanılma­
sına neden olmuştur. Aslında melankoli, temelde dünya ve diğer
insanlarla ilişkilerini sürekli sorgulayan ve kimi zaman acı ver­
diği halde düşünmekten asla vazgeçmeyen insanın, kendi kişisel
yazgısını kendisinin belirleme istemidir. Bunun yanında melan­
kolik insanın yaralı ve yanlış bir yaşamın yadsınması olarak son-
suzluk/geçicilik, umut/umutsuzluk, dağılma/yoğunlaşma, düş/
uyanıklık, gerçek/sanal gerilimleri arasında yaşamayı yaşam tarzı
edinen ve bundan zevk alan bir yapıda olduğu da düşünülebi­
lir. Bu, sıradan bir var oluşa karşı bireysel ve tek kişilik de olsa
karşı çıkmak, geri çekilmek ve yadsımak; bu yüzden de sıklıkla
ölüme ya da intihara sürükleyen anlamlı bir başkaldırıdır. Me­
lankoli antik çağda filozof hekim Efesli Rufus’un yazdığı üzere,
beraberinde nedensizmiş gibi görünen endişe, korku, kararsızlık,
yemeklerden ve insanlardan tiksinme, bir şeye karşı aşırı düş­
künlük, huzursuzluk, ölüm üzerine konuşma isteği getiren kara
bir yazgıdır.
Ölüm kokan trajedilerin anti-kahramanları olan melanko­
liklerde görülen uyumsuzluk, karmamama ve intihar eğilimle­
ri, saldırgan bir yapının aksine, oldukça barışsal bir girişimdir.
Çünkü gelinen bu gerilimli noktada en çok özlem duyulan şey
dinginlik, en çok korkulan da bu dinginliğin düzen ve otorite
tarafından bir başka düzen haline getirilmesidir. Melankoliklerin
dünyaları çelişkiler ve zıtlıklarla doludur. Bilgi açlığı ve bilginin
anlamsızlığı, her şeyi evetleme ile tahrip etme, varlık ile yokluk
bu çelişkilerin başında gelir. Gizli bilimler, kabala ve hiçlikle il­
gilenen “De Occulta Philosophia” ran yazarı Agrippa da Satürn
gezegeni ve diğer göksel olaylarla melankoli arasında bağlantılar
kurmuştur. Satürn gezegeninin insanları dalakları üzerinden na-
134

sil etkilediğini ve bunlara karşı nasıl önlem alınması gerektiğini


yazmış, melankoliklerin bilge, yetenekli, imgelemleri ve anlayış­
ları güçlü sanatkâr kişilikler olduğunu ileri sürmüştür.
Melankolikler kendi aralarında üçe ayrılır; Birinci gruba dâhil
olan “melancholia imaginations” imgelem gücünün yüksek oldu­
ğu kişiler olup sanat ve teknik alandaki yaratıcı etkinliklere eğilim­
lidir. İkinci grupta bulunan “melancholia rationis” doğaya, biyo­
lojiye, tıbba ve politikaya eğilimlidir. Üçüncü grup “melancholia
mentis”de bulunanların ise sezgi gücü yüksektir ve bunlar tanrısal
gizemi anlamaya, sezinlemeye başlamış bilge kişiliklerdir.
Sıradan insanlarda görülen melankoli bir tür hastalık olan
depresyon olarak nitelendirilirken, doğaları gereği melankolik
olanlarda görülen özgünlük ve tutku onlardaki yeteneklerin kara
sanatlarda orta çıkmasına neden olmaktadır.
Melankoliye ilişkin ilginç bir anekdot olarak İtalya’da Fono-
rimalı Johannes tarafından yapılan araştırma verilebilir. Araştır­
maya göre melankoli karasevdanın bir diğer adıdır ve karasevda­
dan ölen insanların otopsileri yapılmış ve beyinlerindeki üçüncü
karıncığın kuruduğu tespit edilmiş. İmgelem bozukluklarının,
hezeyanların ve sanrıların beynin bu bölgesinin kurumasından
kaynaklandığı düşünülmüş.
Ortaçağdaki melankoli anlayışı ise daha farklıdır. Hristiyan
din bilimcilere göre melankoli yani Acedia yedi ölümcül gü­
nahtan dördüncüsüdür. O zamanlar melankolinin bir kişilik ve
yaşam tarzı olduğu asla kabul edilmez, melankolinin olsa olsa
inançsızlık, tanrısal düzene başkaldırı ve bunun sonucunda
oluşan tanrısal bir ceza olduğu düşünülür, melankolikler izle­
nir, kovuşturulur hatta melankoli tanısı konulanlar öldürülür­
dü. Acedia ortaçağda içinde tembellik, üşengeçlik, spiritüellik ve
hüzünlü ruh halinin hepsini birden kapsayan bir kavram ve bir
melankoli günahıdır!

Acedia sessizdir evet, geçm ek bilm ez saatlerin, ıssız lim anla­


rın, karan lıklar bağlam ış bir yüreğin ve ister çizgisel olsun ister
olmasın duımuş, donmuş bir zamanın günahıdır.
Acedia kim yasal bir ölümü sim geler adeta. Onun işi sızm ak
sonra da eritmektir. Aynı su gibi. Denizden doğar bu yüzden, dal­
135

gaların arasına karışır, belki de insanlar denizi seyrederken işte


bu yüzden bu kadar ejkârlam r.
Gündelik hayatı yavaşlatıp engellediği düşünülse de o kadar
içindedir ki Acedia, gündelik hayatın bile. İnsan ömrü yıpranır­
ken toprak bedeninde, Acedia çoktan sızmıştır ruhuna. Ama onun
karışımı farklıdır. Acedia titizdir bir kere. Bir cerrah gibi halleder
işini ve cinayetlerinde hep biraz sanatsallık vardır. K arasevda­
dan ölenler kitaplara konu olurken, çoğu şairin parm ak izinde
kara safra bulunmuştur. Acedia onlara okyanuslar kadar derin
bir zenginlik bağışlam ıştır bağışlam asına am a araladığı cehen­
nemin kapısıdır. Ve bu kapıdan kederle, karadüşüngüyle yavaş
yavaş sızar, canlılığını etkisiz hale getirir ve dam arlarında kara
safra akıtm aya başlar. Gözlerini kaçırırsın lacivert bakışlarından
çünkü asla kaldıram ayacağını düşünürsün bu yoğunluğu. Bem be­
y a z teninden Dürer’in“M elancholia I” gravürü yansır, ağır adım ­
larından dökülen tarihsilikte zaman tutuklu kalır, deviniminin
yarattığı titreşimlerde O’nu, A cedia’y ı duyarsın.

Sanatın pek çok formunda ifadesini bulan melankoli, Serol


Teber’in yazdığı “Melankoli-Normal Bir Anomali” kitabında ge­
niş bir bakış açısıyla incelenmiştir. John Milton şiirlerinde me­
lankoliyi konuk eder defalarca. Alman şair Hölderlin ağır depres­
yon, hezeyanlar ve melankoli içinde geçirdiği söylenen hayatının
ikinci döneminde büyük yapıtlar kaleme almış, çeviriler yapmış­
tır. Baudelaire, J Janin’e yazdığı mektupta kendi keyifsizliğini
onun üstün mutluluğundan daha değerli bulduğunu ileri sürer
ve onun çok kolay hoşnut olduğunu düşünerek ona sadece acır
ve devam eder:

“Yeryüzünde gördüğünüz şeylerin size yetip yetmediğini


sormaya kadar varacağım. Nasıl olur! Yalnız gösteri değiştirmek
için bile olsa, çekip gitmek istemediniz mi hiç! Ölümü sevmeye­
ne acımak için pek ciddi nedenler var elimde.”
Baudelaire

(Serol Teber, Melankoli “normal bir anomali”, Say Yayınları,


1997)
136

Albert Dürer’in meşhur gravürü “Melancholia I” içerdiği me­


lankolik ayrıntılar ve bu psişik ruh halinin resmi olması nede­
niyle sanatta önemli bir yere sahiptir. “Melancholia I” melankoli
kavramının her kıvrımının yakalandığı, özellikle de asla çalma­
yacak çan, yarıda kalmış kum saati, her şeyin donduğu anlar yı­
ğınında uzaklara dalmış bir figürle melankoli kavramının don­
durucu etkisini, diğer pek çok ayrıntılarla beraber veren eşsiz bir
eserdir. Zaman melankolide daha farklı ele alınır, çünkü sadece
melankoliklerce hissedilen bir “zaman farkı” vardır. Melanko­
liklerde özbenliğin zamanıyla dış dünyanın zamanı farklılaşır
hatta zaman durma noktasına gelir. İşte o anda geçmiş zaman
geçmemekte, şimdiki zaman yapışmakta ve melankolik insanın
mutlak varlığı hareketsiz, kımıltısız kalabilmekte, düşünceler ve
duygular duracak düzeye gelmektedir. Melankolinin verili norm
sistemlerine uymayan insanların yaşam şekli olduğu ve bu insan­
ların içi boşaltılmış bir şimdiki zamanda kısıtlı kaldıkları söyle­
nebilir.
Melankoli kavramının sanattaki yansımaları ağırlıklı olarak
Dürer kaynaklıdır. Ressam Lucas Cranach, Dürer’den etkilenerek
birçok melankolik yüz resmetmiştir, Goethe, Faust’ta, özellikle
de Genç Werter’in Acıları adlı romanında melankolik kişilikleri
bu kez kelimelerle çizmiş, hatta “Werter Sendromu” kavramını
ortaya çıkararak melankoli ve intiharın acı birlikteliğini tartışma­
ya sunmuştur.

“Gökkuşağı gibi duygulu şiir,


ancak karanlık bir temelden çıkarılır,
bu yüzdendir ki, dehasına şairin,
m elankolik öğeler katılır.”
Goethe
(Serol Teber, Melankoli “normal bir anomali”, Say Yayınları,
1997)

Ressam Francisco Goya, “Kapris” yapıtıyla, aslında bir an-


ti-melankoli yazarı olan Robert Burton “Melankolinin Anatomi­
si” adlı çalışmasıyla, James Thompson yaşadığı kenti Dürer’in
gravüründeki kasvetli gri dünyayla benzeştirerek kaleme aldığı
137

“Karanlık Gecede Kent” şiiriyle, Fransız şair Theohile Gautier


“Melankolia” şiiriyle ve yazar ve ressam John Ruskin eserlerinde
melankoliye derinlemesine nüfus ederlerken hep Dürer’den ve
özellikle de onun hastalıklı “Melancholia 1” gravüründen etkilen­
mişlerdir. Romantik akımının öncüsü, fırça dokunuşlarıyla eks­
presyonistleri, egzotik tutkularıyla sembolistlerin ilham kaynağı
Fransız ressam Delacroix, Goethe’nin Faust’unu resmederken en
büyük ilham kaynağı yine Dürer’dir. Baudelaire’in “kötü melek­
lere tutkun kan gölü” diye tanımladığı Delacroix, Faust’tan başka
Byron’un şeytansı şiirlerini ya da kan dökücü Arap’ların kovala­
dığı kana susamış aslanları aslında hep kan dökme, insan kırımı,
yangın sahneleri, şeytani varoluşlar ve melankolinin sarıp sarma­
ladığı tinsel ve bedensel acılı karakterleri kullanarak resmetmiş-
tir. Bugün hala tartışma konusu olan şeyse Victor Hugo’nun dik­
kat çektiği Dürer’in Melancholia F i ile Shakspeare’in Hamlet’i ve
Walter Peter’m dikkat çektiği Leonardo da Vincinin Mona Lisa’sı
arasındaki benzerliktir. Dürer’in spritüel bir oto portresi olduğu
düşünülen “Melancholia I” ile Hamlet ve Mona Lisa başlı başına
tarihin eskitemediği üç büyük gizemli kişilikleridir.
Müziğin melankoliklere yeni bir soluk getirdiği, melankolik­
leri ölümün kıyısından sözde yaşama döndürdüğüne dair savlar
olsa da müziğin çokça içinize bakan karanlık ve derin bir kuyu
ya da uçurumun ta kendisi olduğu da bir gerçektir. Yine de aslo-
lan şey müziğin antik çağdan beri ruhla madde, mikrokozmozla
makrokozmoz arasındaki harmoniyi sağladığı, yaşam ya da ölüm
adına ne denilirse denilsin bir şeyleri anlamlandırdığı ve yaşama
ya da ölüme neden olduğu kesin.
Haggard'm “And Thou Shalt Trust... The S eer” albümünün
kapağında yine Dürer’in “Melancholia 1” gravürünün kullanılmış
olduğunu görürüz. Melankoli kimi insanlara özgü bir duygusal
karmaşa hali olabilir ama melankolinin bir diğer özelliği de onun
dalga dalga notalarla taşınabilmesidir. Bundan sonrası algı kapı­
larını tamamen açmış, bu kara dumanın bedenine nüfus etmesine
izin veren dinleyiciye kalmıştır. Genellikle Cathedral, Empryium,
Macbelh, M elancholy Cry gibi doom metal gruplarında ifadesi­
ne çok rastladığımız melankolinin en popüler olduğu parça Iced
Earth’ün “M elancholy (Holy M artyr)” adlı parçasıdır. Black me­
138

talden Dark ambient’a kadar pek çok türle anılan Ulver’in 2003
tarihli “A Quick Fix o f M elancholy” EP’si, power metal grubu
Pyramaze’nin 2004 tarihli “M elancholy B east”, göre / grind gru­
bu Cadaverous Condition’m 1993 tarihli “İn M elancholy”, Rus
speed / trash metal grubu Dr. Faust’un 1992 tarihli “Pathologial
Anatomy Of The B lack M elancholy” albümleri bulunmaktadır.
M elencolia Estetica, melankolik ruh halinin bir türe dönüştü­
rüldüğü Italyan bir black metal grubu olarak geçse de aslında
Climaxia’nm tek kişilik karanlık bir yeraltı projesidir.
İsveçli melodik death metal grubu D ark Tranquilily’nm ef­
sane albümü The Gallery’den “...O /M elancholy Burning” , Fin­
landiyalI black metal grubu Sargeist’in Disciple Of The Heinous
Path albümünden “B lack Treasures o f M elancholy” DanimarkalI
death metal grubu llldisposed’urı Four Depressive Seasons albü­
münden “Never Ceasing M elancholıc Spring”, Amerikalı melo­
dik death metal grubu Corpus Cristii’nin Tormented Belief al­
bümünden “M elancholy Beginning”, FinlandiyalI melodik dark /
black metal grubu Thy Serpeni’in Forests Of Witchery albümün­
den “L ikeA Funeral Veil O f M elancholy” , Alman dark/ senfonik
folk metal grubu Empyrium’un “Songs of Moors & Misty Fields”
albümünden “Ode to M elancholy” ve Aydınlı doom metal grubu
Dimness Through Infinity’nin
Nymp albümünden “in The
Föresi o f M elancholy” par­
çalan bu iflah olmaz ruh
halinin rock müzikteki di­
ğer temsilcileridir. Bu ruh
halinin müziksel anlamda
en iyi anlatımı kuşkusuz
Uîver’in gece şarkıları anla­
mına gelen “Kveldssanger”,
Empyrium'un “Songs of Mo­
ors <5r Misty Fields” ve en çok
da Lacrim as Produndere’nin
“La N aissance D’u nR eve” al­
bümlerinde gizlidir.
139

58. Memento Hori


Latince “Öleceğini hatırla” anlamına gelen Memento Mori,
ölümü hatırlatan bir obje veya resimli semboldür. Bu semboller
kurukafa, kemik, tabut, ölünün küllerinin saklandığı kap, ölüm
meleği, ters meşale, mezarlık, kuzgun, selvi, salkımsöğüt vb.den
oluşur. Hans Holbein’in ünlü ‘Danse Macabre (Ölüm Dansı)’,
Hans Memling’in ‘Earthly Vanity and Divine Salvation (Dünyevi
Kibir ve İlahi Kurtuluş)’ adlı tablolarıyla Shakspeare’in Macbeth
adlı eseri memento mori temasına verilebilecek ünlü örnekler­
dendir.
Memento Mori İsveçli power / doom metal grubunun adı­
dır. Portekizli gotik / dark metal grubu MoonspeU’in “Memori-
a l” albümünde, İngiliz doom metal grubu Anathem a’ran “An
Iliad O f W oes” demosunda, İsveçli gotik / doom metal grubu
Draconian’m “D ark Oceans We C ry” demosunda ve Amerika­
lı power metal grubu K am elot’un “The Black H a h ” albümünde
“Memento M ori” adında parçaları bulunmaktadır.
140

59. Melek Tavus


Melek Tavus, Yezidilik
inancında tanrı Azra tarafın­
dan yaratılan ve kendisine ev­
renin akışını sürdürme görevi
verilen tanrı-melektir. Bu inan­
ca göre Yüce Tanrıya ibadet
etmeye gerek yoktur, o yarat­
tığı insanlara asla zarar vermez
ama içi kötülüklerle dolu “Me­
lek Tavus” olarak adlandırılan
ve yedi kutsal ruhtan biri olan
şeytandan korunmanın yolu
sevgisini kazanmaktır. Yezi-
diler “Melek Tavus “hakkında
söz edilmesinden rahatsız olurlar ve mavi renkten özellikle nefret
ederler. Melek Tavus, tavus kuşuna benzeyen bir şekilde resme­
dilmiştir. Yezidilik dışında Azrail ve şeytan olarak da adlandırılır.
Melek Tavus’tan Yezidilerin Kara Kitap (Black Book)’mda ayrın­
tılı bir şekilde bahsedilmiştir.
Melektaus adında Şilili death metal grubu vardır. Guatema­
lalI atmosferik black / doom metal grubu Noctis Invocat “Depres-
siva Vox C lam antis” albümündeki “Eternal Drecıms Of F ire” par­
çasında ve Çek black metal grubu Root “The B o o k ” albümündeki
aynı adlı parçasında Melek Tavusu anlatır. Dodheimsgard ve Ta-
ak e de sözlerinde Melek Tavus’tan bahseden black metal grup­
larıdır. İsveçli senfonik death metal grubu Therion’un “Sirius B ”
albümünde “M elek Taus” adında bir parçası bulunmaktadır.
141

. Midian
Midian, tek tanrılı dinlerde
tanrı tarafından insanları aydın­
latmak üzere seçilmiş kışı ola­
rak geçen İbrahim’in çocukları­
na verilen addır. Kelime anlamı
olarak çalışma hükmü anlamına
gelir. Aynı zamanda bugünkü
Lübnan-israil dolaylarının da
adıdır. Midian’m asıl ilgi çeken
kullanımı fantaslik-korku öykü­
leri yazarı Clive Barker’ın Kabal
kitabmdadır. Midian, çılgınların,
toplum dışında kalanların, par­
yaların ya da genel olarak dün­
yadaki diğer insanların varlığından bile bihaber olduğu ay kavini
insanlarının sığınak yendir. Buradaki insanlar korkunç görü­
nümlü olup kendi içlerinde huzur içinde yaşarlar ve kendilerine
gecedölü derler. Sığmaklarına normal insanları asla sokmazlar,
onlara karşı büyük bir nefret taşırlar, geceleri dışarı çıkarlar, göl­
geye, sise ve kurda dönüşebilirler ve Baphomette adlı tanrı-ruh
tarafından yönetilirler.
Nightbreed “Gecedölü” adıyla sinemaya da uyarlanan kitap­
larından biri olan “K abal”da ay dölü neslinin kapalı kapılar ve
mezarlıklar altında varoluşuna tanık oluruz. Midian adlı yeraltı
şehrinde yaşayan gecenin çocukları tüm dehşet uyandıran görü­
nümleriyle gün ışığından ve insanlıktan uzakta var olmaya çalı­
şırlar. Ama kendi gibi olmayanlara lanetler yağdıran insanoğlu
birbirine verdiği rahatsızlığı diğerlerine de verir, her zaman yap­
tığı gibi acılarla, öfkeyle, karanlıkla örülmüş bir nesli yok etmeye
çalışır. Roman, özellikle insanoğlunun ötekini yok etmeye yö­
nelik yıkıcı eylemleri, kendi zavallı varoluşunu kurtarmak adına
giriştiği günah keçisi arayışları ve inadına karanlığın huzur dolu
gizemiyle süslenmiştir. “K ab al”, İngiliz gothic black Metal grubu
Cradle Of Filth’in Midian adlı konsept albümüne de ilham kay­
142

nağı olan, mistik bir atmosferde geçen, ancak dolunayla aydınla­


nabilen buruk bir 12 saatin, yani gecenin öyküsüdür.
Ayrıca Midian bir Amerikalı black metal grubunun adıdır.
İsveçli melodik death metal grubu Crown Of Thorns’un “The
Burning” albümündeki “Ecırthborn” ve River Of Change grubu­
nun “W here Reality Cannot Enter”HYPERLINK “http://www.
darklyrics.com/lyrics/riverofchange/whererealitycannotenter.
html” albümündeki “Midian” sözlerinde midian konseptini işle­
yen diğer parçalardandır.
143

61. Mithraizm
Perslerde “göksel ışı­
ğın yaratıcısı” olarak anılan
bir güneş-tanrıdır. “Mihr”
(Mithra’nm Farsça karşılığı)
yalnızca “güneş” anlamına
gelen bir sözcük olmakla
kalmaz, aynı zamanda “dost,
arkadaş” anlamını da taşır.
l.Û. üçüncü yüzyıl başların­
da, Pers İmparatorluğunun
Batı sınırlarında bulunan askeri yönetimler Mithra’ya “ilahi sa­
vaşçı” olarak tapmaya başladılar. Böylece Mithra, artık sevgi dolu
güneş tanrısı olmaktan çıkıp gücün dostu, askerlerin “yenilmez”
tanrısı haline gelmiştir. Mithra, kendi zaferini güven altına almak
için, doğanın prototipi olarak kabul edilen, büyük bir boğa kur­
ban etmiştir. Bu kurban edilen boğa sayesinde, doğanın verimli­
liğe kavuştuğuna inanılır. Mithra ve boğa resimleri de bu inanışı
doğrular.
Mithraizm, İlk olarak Roma imparatorluğunda yayılmıştır.
Sadece erkeklere açık olan Mithracılık bir asker için gerekli olan
özdenetim ve benzeri erdemleri içerdiğinden Roma ordularında
büyük kabul görmüştür. Bugün dini Şii Müslümanlık olan İran
bayrağında bile Mithra’mn simgesi olan aslan ve güneş yer almak­
tadır. Mithracılığm içerdiği sembolizm ve gizemcilik ritüellerinin
masonluk ve Hristiyanlıkta da etkisi görülmektedir. Mithraizm
inancına ait pagan bir ayinde tanrının bedeni olarak ekmek, kanı
olarak da su sembolize edilmiş, daha sonra su şaraba dönüştü­
rülmüştür. İnsanlar bu ayinlerle tanrıya yakınlaştıklarına inan­
mışlardır. Bir tür İran gizemciği olan mithraizmin ana düşüncesi
evrensel kurtuluştur ve amacı insanları fizikötesi gizleri egemen
kılarak ölümden önce mutlu etmektir.
Amerikalı doom metal grubu The Obsessed’in “The Obses-
sed ” albümündeki “Red D isaster” parçasında mithra’ya gönder­
melerde bulunur. Mithra adında Brezilyalı bir heavy metal grubu
144

bulunmaktadır. Son zaman- M M — f -M


larmda endüstriyel metal mamm
H M H İİ
yapmaya başlayan İtalyan
black / doom metal grubu
Death SS, “Heavy Demons”
albümündeki “Baplıom et”
siillıiifcii
parçasında mithradan bah- -
seder.
B-r/..--;.,,- J. t

W v .;- '
|A
145

. Mizantropi
Mizantropi insanlığa kar­
şı duyulan nefret, güvensizlik ve
toplumdan izole olma arzusuyla
bütünleşen mizaca verilen addır.
Yunanca insanoğlundan nefret et­
mek ya da kin duymak anlamına
gelen kelimelerden türetilmiştir.
Mizantropiklerde görülen kendini
çevresinden soyutlamış ruh hali
kimi zaman kendini diğer insan­
lardan üstün görme kibriyle el ele
yürür. Mizantropi hiciv yazarları tarafından kara komedilerde ve
dramlarda özellikle seçilen konulardan biridir. William S. Gilbert,
Jonathan Swift, Charles Dickens, Moliere ve Shakespeare mizant­
ropi düşüncesini benimseyen yazarlardandır. Kafka’nın Dönüşüm
ve Açlık Sanatçısındaki karakterler mizantropik bakış açıları geti­
ren, Shakspeare’in Othello’su mizantropik karakterler barındıran
ünlü eserlerdendir. Alman filozof Schopenhauer da mizantropiye
ithafen şöyle der:

“İnsan var oluşu bir hata olm alı.”

Mizantropi iletişim kurmayı reddetme ve yabancılaşma kav­


ramlarının nedeni olan ruhsal bir süreç değil, daha çok bunların
arkasında yatan öykülerden biridir. Çünkü mizantropik mizaç­
taki insanların da kendi etraflarında iletişim kurdukları nitelikli
bireyler vardır. Aslında mizantropi izolasyon ve yabancılaşma
duygularıyla içten içe varlığını sürdürmekte ve içinde bulunduğu
kişiyi ani bunaltı ya da bulantılarla bir fırtınadan diğerine sürük­
lerken dışarıdan bakanlar için tamamen görünmez olmaktadır.
Mizantropikler için hayatın dayanılamaz hafifliği Sartre’m “Çıkış
Yok” adlı eserinde dillendirdiği gibi cehennemin başka insanlar
olmasında yatmaktadır. Mizantropide bir tür bireysel anarşizm
vardır, sevecen yüzlerle sarıp sarmalanmış sahte varoluşlara ve
146

vıcık vıcık olmuş sevgi kavramına karşı duyulan tiksinti ön plan­


dadır ve bu ruh halinde asıl olan şey insanların katlanılamaz ol­
duğudur.
Black metal, mizantropik yaşam tarzıyla uyumlu bir felse­
fe de olduğundan, mizantropi black metal grupları tarafından
müziklerinde ve şarkı sözlerinde sıklıkla ifadesini bulan bir ruh
halidir. Amerikalı black metal grubu Misantropy 1997’den beri
faaliyet göstermektedir. Misanthrope adında KolombiyalI black
metal, Fransız doom metal, Misanthrope Count Mercyjul adında
Rus trash / death metal grupları bulunmaktadır. Alman black me­
tal grubu G rausam keit’m 2001 yılına kadar çıkardığı 21 demo-
dan birinin adı da “Endless M isanthrophy” dir. Suicide Solution
adlı Alman black metal grubunun aynı adlı demosunda “Misant­
hrophy D ream s”, FinlandiyalI death/grind grubu Rotten’m “Fail
O f M ankind” albümünde “M isantrophy” adlı bir parçası vardır.
Melodik black metal gruplarından Dimmu Borgir'in “Puritanical
Euphoric M isanthropia” albümünden “Kings Of Carnaval Crea-
tion” parçası aslında çok tanıdık bir senaryoyu, bir mizantropun
gözünden kralları tarafından iyilik oyunlarıyla kandırılarak ezi­
len insanları anlatır. Dimmu Borgir 2002 yılında da toplama par­
çalardan oluşan “W orld M isanthropy” EP’sini çıkarmıştır. Ingiliz
black metal grubu Hecate Enthroned, 2004 tarihli Redimus al­
bümündeki “C hoose M isanthropy” parçasıyla bu mizacı kendile­
rince yorumlamıştır. Eskişehirli black metal grubu Episode 13’in
2008 tarihli “Pitch Black” albümlerinde “Misanthropy fo r the
Beginners” adlı enstrümantal bir parçaları bulunmaktadır. Söz­
lerinde yoğun bir mizantropiyi işleyen Alman black metal grubu
W intermoon’un 2003 tarihli demosundaki “Kingdom o f H ate”
bu duygu durumunun en iyi ifadelerindendir. Yine black metal
gruplarından Darkthrone, Nattefrost, Carpatian Forest, Burzum,
H ecate Enthroned ve yaptığı müziğe “Misanthropic Black Metal”
diyen N argaroth da mizantropiyi benimseyenlerdendir. Death
metal türünün isim babası Death grubunun da “Sym bolic” albü­
münde “M isantrope” adlı bir parçası bulunmaktadır:
“M izantropik
însanoğlundan nefret eden
Hep biraz umut var
Aklına sahip olanlar için
Onlar geldi, gördü ve fa rk ın a vardılar
K arar: T ehlikeli”
Death
148

63. Morgan Le Fay


Morgan Le Fay’in hem kara
büyüler yapan hem de iyileştirme
özelliğine sahip güzel bir kadın,
yaşlı bir cadı, büyücü, peri ya da
denizkızı şeklinde resmedilme -
sinin nedeni ikircikli doğasıdır.
Kontrol, baştan çıkarma, mani-
pülasyon ve büyü konularında
özel yetenekleri vardır. Sir Tho-
mas Malory’nin “Morte d ’A rthur”
adlı eserinde Büyük Britanya kralı
Arthur’un üvey kız kardeşi olarak
geçer. Efsaneye göre Morgan, sev­
gilisi Accolon’un savaşta Arthur’u
yenebilmesi için Excalibur adlı kılıcı çalar ama bu işe yaramaz,
bunun üzerine Arthur’u koruyan kılıç kınını çalarak onu göle
atar. Arthur’un saltanatı boyunca da onun gelmiş geçmiş en
azılı düşmanı olarak bilinir. Bir bölümünde Arthur efsanesini
anlatan Tröste Tristan” adlı hikâyeye göre Morgan, Arthur’un
sarayındaki kâfirleri ortaya çıkarmak için büyülü bir içki getirir
ve bu içkiyi gerçekten sadakati olmayanlar dökmeden içemez.
Morgan Le Fay’in iyileştirme özelliği orijinini Kelt mitolojisinden
alır. Morgan, diğer dokuz kız kardeşiyle birlikte “Avalon (isle of
Apples / The Fortunate isle)” u yönetir, iyileştirme ve şekil de­
ğiştirme özelliğine sahiptir ve Arthur’u bu adaya getirerek yara­
larını iyileştirmiştir. Antropolog Norma Goodrich de bu özelliği
doğrularcasına Morgan’ın orijinal adının Morgue olduğunu ve
Morgan’m, büyücü Merlin’ın iyileştirme zanaatında öğrencisi ol­
duğunu iddia eder.
Edebiyatta, özellikle fantastik pek çok hikayede ve 7. sanatta
hem iyi hem de kötü rollerde karşımıza çıkan Morgan Le Fay,
kimi yerlerde Kelt dişil spirıtüalizmiyle ilişkilendirilir, dişil gü­
cün sembolü ve pagan kültürünün ateşli savunucularından ol­
duğu ileri sürülür. Morgan’ın kötü resmedildiği Kral Arthur ef­
149

sanesinin bir versiyonunda Arthur’un üvey kardeşi, nefret dolu


Morgan, Arthur’dan doğurduğu oğlu Mordred’in Arthur’la sava­
şıp onu tahttan indirmesi için pagan geleneklerine ve büyülerine
başvurur. Mordred büyüdüğünde gerçekten de ortalığı karıştırır,
çıkardığı savaşta hem Arthur’un hem de kendisinin ölümüne ne­
den olur. Morgan Le Fay günümüzde feminizmin bir sembolü
haline gelmiştir. Şekil değiştiren peri anlamına gelen “Fata Mor-
gana” olarak da bilinir.
Yönetmen Steve Barron’un çektiği “Büyücü Merlin” filmi
Arthur Efsanesi, Lady Morgana ve Excalibur’u merak edenler için
keyifle izlenebilecek uzun metrajlı bir fantastik film olma özelli­
ği taşıyor. Morgana Le Fay isveçli bir power metal grubu olup
grubun 1999’da yine aynı adlı bir albümü bulunmaktadır. Pek
çok gruba esin kaynağı olmuş Morgan Le Fay’i şarkı sözlerinde
kullanan gruplar ve parçaları arasında; Therion, Sirius B (2004),
“The Wondrous World O f Punt”, Fates W aming, Awaiken The
Guardian (1986), “Fata M organa” ve Grave Digger, Excalibur
(1999), “Morgan Le F ay ” bulunmaktadır.
150

64. Necronomicon
“Yeryüzündeki en merhametli şey, insan zihninin çevresin­
deki her şeyle bağlantı kurm a konusundaki yetersizliğidir her­
halde. ”
Cthulhu’nun Çağrısı, H.P. Lovecraft

(Cthulhu’nun Çağrısı, H.P. Lovecraft, İthaki yayınları, 2000,


Türkçesi: Dost Körpe)

Milattan önce 730’da Ab- J


dul Alhazred tarafından yazılan I
Necronomicon’un adı bazı kay- |
naklarda rüzgârın fısıldamasına .
benzeyen gecenin sesi anlamına l
gelen “Al A zif olarak geçmektedir. |
Necronomicon kelimesi köklerine ş-
ayrıştırılarak incelendiğinde ise j
ölüler kitabı, ölüler yasasının im- i
gesi, ölü isimler kitabı anlamlarına I
gelmektedir. Lovecraft mektupla- §
rında Necronomicon’u kendisinin
uydurduğunu söylese de bazı çev- '
reler çok tehlikeli olduğunu iddia j
ettikleri bu kitabı büyü ritüelle- *
rinde temel aldıklarını ve orijina­
linin halen var olduğunu iddia etmektedirler. Necronomicon’a
Lovecraft’m eserlerinden bakacak olursak; bu kavram karşımı­
za ilk olarak “The Hound” adlı hikâyede çıkar. Necronomicon,
dehşet dolu şeyler fısıldayan yasaklı bir kitaptır. Cthulhu mezhe­
bine göndermede bulunan dizeler, Necronomicon’da geçmekte­
dir. Ama bu dizeler de çift anlamlar içerir. “Dunwich K orkusu”
öyküsünde Dr. John Dee, Necronomicon’u orijinal dili Arapça-
dan İngilizceye çevirir. Lovecraft’m bu öyküsünde Liber Logaeth
Necronomicon’un İngilizce çevirisi olduğunu ileri sürer ve bir
başka karakter Wilbur Whateley ise elindeki Necronomicon’da
151

eksik olan 751. sayfadaki büyü için Miskatonic Üniversitesinin


kütüphanesine gider. “Charles Dexter W ard V akası” adlı öy­
küde ise ilginç bir şekilde Joseph Curwen’in kütüphanesinde
“Qanoon-e-Islam” adlı bir kitabı kitaplığa kaldıran John Merrit,
huzursuz bir şekilde bunun Necronomicon olduğunu keşfeder.
Lovecraft’m dünyasında sürprizler tükenmez. “M edusa” ve
“K aranlıktaki Fısıldayan” öykülerinde Necronomicon’dan biraz
bahsedilir ve nihayet “Deliliğin D ağlarında” öyküsünde okur
Lovecraft’m bu lanetli kitabının sayfalarında gezinirken bulur
kendini. “Deliliğin D ağlarında” öyküsünde başkarakter Miska­
tonic Üniversitesinin kütüphanesinde o iğrenç kitabın kapağını
açtığına bin pişman olur. Necronomicon’u okuyan Dyer ve Pa-
bodie, Clark Ashton Smith’in şiirde ve resimde görülebilir kıldı­
ğı kâbuslarının Necronomicon’a dayandığını fark eder. Bundan
sonra başkarakter insanın huzurunu kaçıran ölü Antarktika kıta­
sında korku dolu ilksel mitleri; Leng’in, Migo’nun şeytani plato­
sunu, insanlık öncesi çağrışımlar yapan Pnakotik elyazmalarını,
Cthulhu Kültünü, Necronomicon’u ve bu kitapta bahsi geçen
biçimsiz tsathoggua efsanelerini düşünür. Kötülüğün yazılı ilk
örneği Necronomicon, buraya kadar hakkında verilen bilgiler
ışığında “M üzedeki K orku ”, “Gümüş A nahtar” (Ekim 1932-Ni-
san 1933), “Sonsuzluğun Dışında” (1933), “Eşikteki Şey” (21-24
Ağustos 1933), “Zamanın Dışındaki Gölge” (Kasım 1934-Mart
1935), “Alonzo Typer’ın Günlüğü” (Ekim 1935), ve “K aran lıkta­
ki Avcı” öykülerinde de izler bırakmaya devam eder.
Lovecraft’m bizzat “N ecronom icon’un T arihi”( 1927) adlı
eserlerinde bahsettiği üzere orijinal başlığı “Al Azif’ olan Nec­
ronomicon, Arap’lar tarafından demonlarm ulumalarından mey­
dana gelen gecesel sesleri tanımlamak üzere kullanılır. 8.yy’da
Yemenli deli şair Abdul Alhazred tarafından yazılmış, cehennem
çukuru ve uzay dışında var olan insan ruhunu zapt etmiş akıl
almaz varlıkları görünür bir halde ortaya çıkarmaya dair for­
müller içermektedir. Abdul Alhazred İskenderiye’den Pencap’a
kadar seyahat etmiş ve çok okuyan biridir, dillere karşı bir ye­
teneği olduğundan pek çok elyazmasmı tercüme etmiş, geçmişi
aydınlatmak için geleceği araştırmak üzere Nosradamus’a benzer
152

teknikler ve haşiş karışımları kullanmıştır. Abdul AlHazred, neo-


platonist Yunan filozofu Proclus ile benzerlikler taşır. Proclus
da astronomi, matematik, felsefe ve metafizikte genel görüşle­
rin izinden gitse de, karanlık bir tarafı vardı ki, bu özelliği ona
Hekate’i görünür kılmak adına maji teknikleri uygulatmıştır. Bu
sayede de gizemli Mısır ve Kildani inanışlarına ön ayak olmuştur.
Abdul Alhazred, 12. yy biyografi yazarı Ebn Khallikan tarafın­
dan anlatıldığına göre gün ışığında görünmez bir yaratık tara­
fından zapt edilmiş olup birçok tanığın gözleri önünde vahşi bir
şekilde yok edilmiştir. Onun Yog-Sothoth ve Cthulhu’ya tapan
umursamaz bir Müslüman olduğu da söylenenler arasındadır.
Babil harabelerini ziyaret etmiş, 10 yıl tek başına Arabistan’ın
güneyindeki kızıl çöl olarak da bilinen, kötü ruhlar ve ölüm ya­
ratıklarının korumasındaki Roba el Khaliye çölünde yaşamıştır.
Alhazred ömrünün son yıllarını Suriye’deki Damascus şehrinde
geçirmiş, Necronomicon’u burada yazmış ve sonra da ortadan
kaybolmuştur. Lovecraft “Festival”, “İsimsiz Şehir” ve “T akip”
öyküleri ışığında Necronomicon’un, artık kaçınılmaz deneylerin
korkunç teşebbüslere neden olduğu Ortaçağın sonlarında, patrik
Michael tarafından yakılıp yok edildiğini yazar. Bu olaydan sonra
Olaus Wormius adlı birisi tarafından gizlice Latinceye çevrilen
bu karanlık kitap, papa Gregory IX tarafından Latin versiyonun
ilgi toplamaya başladığı yıl olan 1232’de yasaklanmıştır. Artık
Necronomicon’un Latin versiyonu beş ayrı yerde saklanmakta­
dır. Bunlar; Britısh Museum, Bibliotheque Nationale, Harvard
Üniversitesi Widener Kütüphanesi, Buenos Aires Üniversitesi ve
Arkham Miskatonıc Üniversitesinin kütüphanesidir. Bunun ha­
ricinde kitabın kimi kopyaları bazı kişilerde de bulunmaktadır.
Salem ailelerinden Pickman’larda Yunanca versiyonu bulunduğu
ileri sürülen kitap, bulunduğu kişiye uğursuzluk getirmekle kal­
mayıp okunduğu takdirde pek çok korkunç sonuçlara da yol aç­
maktadır ki Yunanca versiyon, Pickman ailesinden R.U. Pickman
ile 1926’da ortadan kaybolmuştur. Lovecraft’tan sonra 1979’da
Justin Geoffry tarafından yazılan “Arab’ın Kitabı” adlı eser de
Necronomicon’la ilgili gizemlere cevaplar arar. Kitaba göre
Necronomicon 7 ciltten oluşan 900 sayfalık Latince çevirisiyle
153

Lovecraft’m bahsettiği yerlerde saklanmaktadır. 1933-38 yılları


arası Hitler hükümetinden okült bilimlere meraklı olan kişilerce
kitabın kimi kopyaları kirli işlere hizmet amacıyla kullanılmak
üzere elde edilmiş. Kitabın kopyaları bulundukları kütüphane­
lerde ortadan kaybolurken British Museum defalarca soyulmuş
ve burada da Necronomicon katalogdan silinerek yeraltında bir
depoya kaldırılmıştır. Bugün bilinen hiçbir kütüphanede gerçek
Necronomicon’un kaydı bulunmamaktadır.
Necronomicon gerçeğine dönersek, Lovecraft, Robert E.
Howard’a yazdığı bir mektupta Lord Dunsday’in Pegana’sı gibi
Cthulhu, Yog-Sothoth, R’lyeh, Nyarlathotep, Nug, Yeb ve Shub-
Niggurath kültlerinin de kendi uydurması olduğunu söyler. Nec­
ronomicon ise objektif bir gerçekliğe sahip olmak adına yazılmış­
tır. Abdul, Lovecraft’m 5 yaşındayken ‘Binbir G ece M asalları”
adlı eserin Andrew Lang versiyonunda geçen ve Lovecraft’m en
sevdiği düş karakteridir. Lovecraft o yıllarda kafasına sarık takıp
yüzüne sakal yapıp kendine de Abdul Alhazred ismini vererek
eğlendiğini ve sonra bir gün bu eski hatıralarının adına bu ka­
rakterin hipotetik kitap Necronomicon’un hipotetik yazarı ola­
rak canlandığını söyler. Gerçekten alıntılarmışçasına kurgulan
Necronomicon artık karanlık ve lanetlenmiş olaylarla bağlantı
kurmak için hazırdır. Yine Lovecraft, Robert Bloch’a yazdığı bir
mektupta deli Arap Abdul Alhazred diye birinin yazdığı Necro­
nomicon diye bir kitabın olmadığını, bu korkunç lanetli cildin
kendi hayal ürünü olduğunu, başka yerlerde bahsi geçen Necro-
nomicon’larm da kara mitoloji & efsanelere arka plan kurmak,
sentetik bir folklor yaratmak adına bir grup yazar tarafından (Lo­
vecraft halkası) yapılan anıştırmalar olduğunu ve bu yazarlarının
hiçbirinin okuyucuları aldatmak istemediklerini söyler.
Lovecraft’m yazdığı tüm bu açıklayıcı mektupların aksine
Necronomicon’un bir tür arketip okült kitap olduğuna dair bir
inanış da vardır. Bu inanışa göre Lovecraft, referanslarını fantastik
rüyaları olarak gösterdiğinden (Lovecarft, Necronomicon ismi­
nin bir rüyasında ortaya çıktığını söylemiştir) üstün bir bilinç dü­
zeyinde olup Necronomicon’u keşfedip eserlerinde kullanmıştır.
Bu yanlış anlamalar aslında piyasada birçok versiyonu bulunan
154

Simon adlı bir kişi tarafından düzenlenmiş Necronomicon’lardan


kaynaklanmaktadır. Bu kitaplar Sümer ve Babil mitolojisini te­
mel alarak Lovecraft’la karşılaştırmalar yapmakta ve Lovecraft’m
kendi mitolojisini yaratırken bu kaynaklardan etkilendiğini ileri
sürmekle birlikte içlerinde demonlara yönelik Sümer büyüleri
bulundurmaktadır. Yine bu kitaplar Lovecraft’m Yaşlı Varlıklar
ve Yüce Eskiler diye tabir ettiği varlıkları Hristiyan miti “aydmlık-
karanlık”, “tanrı-şeytan” çatışmasına benzetmekte, Sümer mito­
lojisi ve okült bilimlerinden etkilenen okültisyen Aleister Crow-
ley ile Lovecraft arasında bağlantı kurmaya çalışmaktadır. Hatta
başka bir bilinç düzeyine çıktığını söyleyen Crowley’in bu sırada
Cthulhu’nun çağrısını duyduğunu iddia etmektedir. Crowley’in
meşhur kitabı “Maji Teorisi ve Uygulaması” ile gizemli “Nec-
ronom icon” yeni başlayanlar için tehlikelerle örülü bir kaynak
olarak geçmekte, maji konusunda kontrollü kimselere tavsiye
edilmekte, buna dair pek çok uyarılar içermektedir. Tartışmala­
rın kaynağı Ryan Parker’m yazdığı “Necronomicon Bilgi K ayna­
ğ ı” adlı kitabında geçen iddialara dayanır. Parker’a göre Sümerce
yeraltı anlamına gelen “kutu” ve bir yerin sahibi anlamına gelen
“lu” kelimelerinden “Kutulu” türetilmiş ve yeraltmm yöneticisi
Tiamatu’ya eşdeğer Cthulhu yaratılmıştır. Aslında Sümerce “kur”
kelimesi dağ, bilinmeyen yer anlamlarına gelip yeraltıyla özdeş­
leştirilir, Tiamat ise yaradılıştan önce var olan, göklerin ve yerin
hamili bir tanrıçadır.
Ama Lovecraft’m öykülerinde yarattığı isimleri var olan bir
mitolojiden aldığı düşüncesi onun yaratıcılığına zıt bir anlam teş­
kil etmekle birlikte imgelem kalitesine de dil uzatmak anlamı­
na gelmektedir ki bu kitabın iddia ettiği Sümerce varlık isimleri
Sümer mitolojisinde bulunmamaktadır. Bunun yanında Necro­
nomicon, Yunanca ölü anlamına gelen “necro” ve uygulama, ge­
lenek ya da kural anlamına gelen “nomos" kelimelerinden türe­
tilmiş “Ölülerin Uygulama K itabı” şeklinde çevrilebileceğinden
eski Mısır’ın tarihi “Ölüler K itabı” veya Tibetçe “Bardo Thodol”
ile sıklıkla karıştırılır. Ama bu kitaplar Necronomicon gibi ölüleri
ve kimi şeytani ruhları çağırmak üzere yazılmamıştır. Kitapla ilgi­
li bütün tarihler karışık ve her kaynağa göre farklı farklıdır. Ale-
155

ister Crowley’in okuyup etkilendiği ve “The Book Of The Law”ı


yazdığı söylencesi ortalıkta dolaşsa da bir kitap olmasına rağmen
Necronomicon’un varlığına dair hiçbir kanıt olmayıp bu kitap ve
kitapla ilgili araştırmaların tarihinin bile Lovecraft tarafından uy­
durulmuş olma ihtimali de vardır. Bunun yanında ölüme dair ol­
dukça güçlü negatif enerji formlarının yerine geçen Necronomi-
con, sadece merak edenleri bile içine çekebilecek ve buna hazır
olmayanları paramparça edebilecek yoğunlukta bilgiler yığınıdır.
Necronomicon’da bilginin bedeli çok ağırdır.
Ölümünden sonra Cthulhu mitosu Lovecraft’ın yakın arka­
daşı August Derleth tarafından devam ettirilir, Lovecraft’m hayali
kitabı Necronomicon’un gölgesi, hakkmdaki spekülasyonlarla
birlikte hala kapkara üzerimizdedir. Mercyful F ate’in “Tim e” adlı
albümünde “The M adA rab” adlı bir parçası vardır. Adı Necrono-
micorı olan ve hala aktif Kanadalı death Metal, Alman trash metal
ve Japon trash / death metal olmak üzere üç tane de grup bu­
lunmaktadır. İngiliz gotik-black metal grubu Cradle O f Filth’in
“Lovecraft and Witch H earts” albümü, İngiliz punk grubu Rudi-
mentary Peni’nin tamamen Lovecraft üzerine bestelenmiş nere­
deyse bir biyografi niteliğindeki konsept albümü “C acophony”
ve M etallica’mn “Cali Of Cthulhu” ve “The Thing That Should
Not B e” parçaları en bilindik örneklerlerdir. Venom, Behemoth,
Symphony X, Blue Öyster Cult, B lack Sabbath, Brovvn Jenkins,
Electric Wizard, D ark Moor, M orbidAngel, GWAR, Nile, Adagio,
Philosopher, Aarni, Dragonland, Bal-Sagoth, Crypticus, 1349,
Therion, Yyrkoon, Manticora, Azathoth, The Axis o f Perditon ve
Vesania gibi pek çok grup da Lovecraft’m eserlerinden etkilenir.
Lovecraft beyazperdeye de kan sıçratmaktan çekinmez. Bu­
nun en belirgin örneği de Stuart Gordon tarafından çekilen ve
Lovecraft’m “Innsmouth Üzerindeki G ölge” hikâyesinden uyarla­
nan “D agon” filmidir. “Cthulhu’nun Ç ağrısı”, “Uyku Duvarının
Ötesinde”, “Cthulhu”, “N ecronom icon” adlarında daha pek çok
film Lovecraft’m yarattığı kozmik evrenin izlerini taşır.
156

65. Nemesis
Nemesis, Yunan mitoloji­
sinde gece tanrıçası Nyks’ın kızı,
adaletin habercisi, cezalandırma
ve intikam tanrıçasıdır. Ruhun
bedenden bedene dolaşmasına
karar verir, ölçüsüzlüğe, guru­
ra ve kibire tahammül edemez.
Nemesis efsanesinin kökeninin
Symrna yani bugünkü İzmir’e da­
yandığı düşünülür. Hatta eskiden
İzmir’de basılan paraların üze­
rinde karaborsacıları korkutmak
için Nemesis’in resmi bulunduğu
söylenir. Nemesis aynı zamanda
dönüşüm, dönüştürmek anlamını da taşır. Örneğin vücudundan
ayrılan bir ruh o esnada Nemesis gerçekliğini ortaya koymaktadır.
Mitolojide cezalandırılarak Kentauros ve Minotauros’a dönüştü­
rülmüş insanlar gibi. Yine mitolojide peşine takılan Zeus’tan kaç­
mak için kaz kılığına giren Nemesis, Zeus’un da kuğu kılığına
girmesiyle Zeus’la birleşmiş ve Troyalı Helen dünyaya gelmiştir.
Bir başka mitolojik anlatıma göre ise Helen, Zeus ile Leda’nın
kızıdır.
Nemesis kelimesi “hak edileni veren” ya da “kader dağıtıcı”
anlamlarından gelir. Dengeyi bozacak herhangi bir kızgınlık ve
rahatsızlığı asla cezasız bırakmayan bir kader tanrıçası, yazgıla­
rından kaçmaya çalışanlara karşı uygulanan tanrısal bir öçtür.
Kimi yerlerde “korku” nun annesi olarak da geçer. Ciddi bakışlı,
sol elinde gücü, kontrolü ve dengeyi simgeleyen kamçı, dizgin,
kılıç veya terazi ile resmedilir. Günümüzde bir kişinin ya da fik­
rin tam karşıtı anlamında kullanılmaktadır.
Nemesis ile ilgili bir efsaneye göre karşılarına çıkan hiçbir
gücün onları yenemeyeceğini düşünen cesur Pers ordusu Atina’yı
da ele geçirmiş, savaş sonrasında kesin zafere ulaştıkları düşünce­
siyle ganimet olarak da “Parian” adlı Yunan mermerinden almış,
157

zaferi kutlamaya başlamışlardır. Yunan heykeltıraş Phidias’m bu


mermerden gizlice Nemesis’in heykelini yapmasıyla da Pers or­
dusunun gururu intikam tanrıçası tarafından cezalandırılmış ve
savaşı Yunanlılar kazanmıştır.
Satyricoriun 1996 tarihli “Nemesis Divina” albümü grubun
kariyerindeki en başarılı albümlerindendir. Cradle Of Filth’in
“N ym phetam ine”, Arch Enemy’nin “Doomsday M achine” albü­
münde “N em esis” adlı parçaları bulunmaktadır.
158

66. Nergal
Babilln tanrısı olarak
geçen Nergal kültünün ma­
kamı antik Sümer’de Kutha,
günümüzde Tell-lb rahim
şehridir. Kutha şehri aynı
zamanda Sümer mitoloji­
sindeki yeraltı dünyasıdır.
Nergal, Babil astrolojisinde
Mars gezegeniyle ilişkilen-
dirilir, savaş, ateş, salgın ve
yıkımın öfkeli kötü tanrısı­
dır. Asur-Babil mitolojisinde karısı Ereşkigal ile birlikte cehen­
nem yöneticisi bir tanrıdır. Negal’a yüklenen şeytani özellikler
Hristiyan temellidir. Nergal, Yunanlıların yarı tanrısı Herkül ve
savaş tanrısı Ares’le de bir tutulur. Babil gravürlerinde tapmakları
ve yapıları koruyan aslan gövdeli bekçilerin Nergal’i sembolize et­
tiği düşünülür. Sümer mitolojisindeki Nergal ile yeraltmı yöne­
ten ölüm kraliçesi Ereşkigal’in hikâyesi ise yeraltı krallığını terk
edemeyen Ereşkigal’in düzenlenen şölenden ona da pay verilmesi
için vezirini yüce semaya göndermesiyle başlar. Ereşkigal’in vezi­
ri küçük tanrı Nergal’in hakaretine uğrar ve Nergal, Ereşkigal’den
özür dilemeye mahkûm edilir. Nergal, tanrıların tavsiyesi üzerine
yeraltında hayatta kalabilmek için ona sunulan ekmek, et, bira ve
sudan hiçbirini kabul etmez. Ama Ereşkigal ona bedenini sunun­
ca bunu reddedemez. Bir hafta sonra Ereşkigal’le nişanlandıkları­
nı tanrılara söylemek bahanesiyle yeryüzüne çıkmaya çalışır. Bu
tuzağa düşmeyen Ereşkigal, geri dönmediği takdirde yaşayanları
yutmak üzere ölüleri göndereceğini ve ölüleri yaşayanlardan çok
kılacağını söyler. Nergal, Ereşkigal’in vezirleri onu almaya gel­
diğinde kendini kel, felçli ve topal gösterse de yeraltına inmek
zorunda kalır ve mitolojik kaynaklara da Ereşkigal’in eşi olarak
geçer. Nergal demonolojide çölün ve ateşin tanrısı olup güneşin
negatif etkilerini temsil eder. Sineklerin tanrısı Beelzebub’un da
casusudur.
159

PolonyalI black / death grubu Behem oth’un gitar / vokal’inin


sahne adı Nergal’dir. Şarkı sözlerinde Mısır mitolojisini işleyen
death metal grubu Nile’m “Amongst The Catacom bs Oj Nephrerı-
K a ” albümündeki “Der Rache Kreig Leid Der A ssyriche” parçası
Nergal mitinden bahseder. Şarkı sözlerinde mezopotamya ve Sü­
mer mitlerini işleyen folk etkili black / death grubu Melekesh'in
“Djinn” albümünde de Nergal’in bahsi geçer.
160

. Nocturno Culto
İspanyolca “Nocturno” kelimesi İn­
gilizcede “Nocturnal” a karşılık gelip ge­
ceye özgü, gecesel ya da en basitinden
gece anlamına gelen bir kelimedir. Bunun
yanında içgüdüleriyle “Gece avlanan” an­
lamını taşır, içgüdüsel bir avlanma hissi­
dir. “Culto” kelimesi de İspanyolca olup
tapınma, dini ayin, kült anlamlarının ya­
nında aydınlanmış ve üstün seviyede bir
kişilik olarak da tanımlanabilir. İki kelimeyi yan yana getirdiği­
mizde oluşan “Nocturno Culto” sözcüğünden ise “geceye tapan”,
“gecesel ayin”, “geceye özgü kült” anlamalarını çıkarmak müm­
kün.
Metal müzik piyasasında ise Nocturno Culto, Dcırkthrone’un
gitaristi, basçısı ve vokali olan Ted Skjellum’un sahne adıdır.
Nocturno Culto 1988’den beri Darkthrone kadrosunda yer al­
makta ve 2 0 0 8 ’den beri Sarke adlı black / trash metal grubunda
vokal yapmaktadır. Nocturno Culto, Satyricon'un 1966 tarihli
“Nemesis Divina” albümünde “Kveldulv” adıyla ritim gitarlarda
yer almıştır.
Nocturno Culto solo proje olarak da dört yıllık bir çalışma­
nın ardından 2007 yılında Peaceville Records’dan “The Misant-
Tırope” adlı belgesel filmi yayınlamıştır. Belgeselde müzisyen­
leriyle, konserleriyle Norveç black metal camiası, mizantropik
yaşam tarzı, Norveç ormanlarından doğal görüntüler ve eski sirk
performansçısı Knut “Ali Baba” olarak bilinen sağa ressamı ile ya­
pılan röportajlar vs. gibi yerel kültüre dair farklı bakış açıları ile
birlikte D arklhrone, Auro N oir ve Nocturno Culto’dan müzikler
bulunmaktadır.
161

68. Non Semam


Latince “boyun eğmem” anlamına gelen “Non Serviam” ta­
biri edebiyatta Milton, James Joyce ve Nietzsche’nin eserlerinde
Lucifer’a atfedilir. Milton’m Kayıp Cennet adlı eserinde şeytan,
cennette boyun eğmektense cehennemde hüküm sürmeyi tercih
ettiğini vurguyarak bu kavramı asi bir duruştan acılar içinde bir
reddedişe götürür. Non Serviam sıradan bir baş kaldırıştan öte
tahribat yaratma ve bozguna uğratma kavramlarına yakınsamak­
tadır. Kökeninde anarşi barındıran bu sözcük ayrıca bazı kültü­
rel, politik ve dini gruplar tarafından dayatılana uymayacaklarını
belirtmek amaçlı kullanılmaktadır.
Non Serviam adını daha sonra anlaşılmadığı düşüncesini ile­
ri sürerek NS olarak kısaltan bir dönem Türkiye’de çıkmış önem­
li rock / metal müzik dergilerinden birinin adıdır. Yunan black
metal grubu Rotting Christ’m 1994 tarihli “Non Serviam ” adlı
bir albümü bulunmaktadır. Non Serviam aynı zamanda mitolo­
jik şarkı sözleriyle tanınan İsveçli bir black / death grubunun da
adıdır.
162

69. Odin
Eski Norveççeden türetilmiş Odin kelimesi İskandinav
mitolojisi ve paganizminde baş tanrı olarak geçer ki bu Yunan
mitolojisindeki Zeus’a, Kelt efsanelerindeki Lugus’a, Germen
mitlerinde ve Nibelungen destanında Wotan’a, Anglo Saxon
efsanelerinde de Wooden’a karşılık gelir. Tanrıların en yaşlısı,
ölümlülerin babasıdır. Odin hem büyük öfke hem de şiirsellikle
ilişkilendirilir. Bu yüzden bilgelik, savaş, zafer, ölüm, şiir, büyü,
kehanet ve avlanma tanrısıdır. Şamanist kökenden geldiğinden
iyileştirici özelliği de vardır. Aesirler ve Vanirler olarak ikiye ay­
rılan Viking tanrılarından Aesirler’in en önemlilerindendir. Hem
tanrıların babası ve diğer iki kardeşiyle insan ırkını yaratıp kaderi
çizendir. Işıldayan şehir Asgard’dan cenneti ve yeryüzünü yöne­
tir, kutsal bilgelik çeşmesinden içebilmek için bir gözünü feda
etmiştir. Odin şekil değiştirebilen bir tanrıdır. Dünyada seyahat
ederken beyaz bıyıklı, uzun sakallı, tek gözü kör yaşlı bir ihti­
yar olarak görünür, geniş kenarlı bir şapkayla mavi palto giyer.
İskandinavya ve Britanya Hristiyanlaştırılmadan önce oradaki
halkların kullandığı Cermen dillerinin harflerini oluşturan runik
alfabenin yaratıcısıdır. Savaşçıları Valkyry’ler Ragnarok savaşında
Odin m yanında yer almaları için savaşlarda ölenlerin ruhlarını
toplayıp Valhalla’ya getirirler. Diğer mitolojilerden farklı olarak
kuzey tanrıları ölümlülerle aynı değişmez kaderi paylaşırlar.
Ragnarok savaşında ünlü insan savaşçılar devlere karşı tanrıların
yanında savaşacak olsa da devler tanrıları yenecektir. Tanrıların
hükümdarı Odin bu durumu bilir ancak kaderine mahkûmdur
ve değiştirmek için hiçbir şey yapmaz. Odin savaşçılara hem za­
fer hem de yenilgi getirir ve kendisine tapanlardan insan kurban
etmelerini ister.
Odin, oğlu Thor’un çekicinden sonra en güçlü silah olan
mızrak Gungnir’in, büyülü yüzük Draupnir’in, ona Loki tara­
fından hediye edilen sekiz bacaklı at Slepnir’in ve HuginnH-
YPERLINK “http://en.wikipedia.org/wiki/Huginn_and_Mu-
ninn” HYPERLINK “http://en.wikipedia.org/wiki/Huginn_and_
Muninn”(Düşünce) ve Muninn (Hafıza) adında dünyayı dola­
163

şıp ona haberler getiren iki kuzgunun sahibidir. Bu iki kuzgun


Odin’in dünya üzerindeki gözleridir. Freki ve Geri adındaki
kurtları da Odin’in yanından ayrılmaz.
Odin aynı zamanda J.R.R. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisin­
de adlı eserinde bulunan Gandalf la benzer özellikler taşır. Görü­
nüş olarak Odin’e bir hayli benzer şekilde tasvir edilen Gandalf
da tek başına seyahat eder, Ortadünya’nm en hızlı atma sahiptir
ve runik alfabeyi insanlara hediye eder. Yalnız Odin, zalimliğiyle
Gandalftan ayrılır.
Richard Wagner’in “Der Ring des Nibelungen” adlı opera­
sında başkarakter Odin’dir. Odin’le ilgili şarkı sözlerinin yanı
sıra heavy metal Tanrıları M anowar 2006’da “Sons Of Odin” adlı
bir EP çıkarmıştır. Tarzlarını Viking melodik death metal olarak
nitelendirebileceğimiz Amon Am arth’da da Odin’le ilgili sözlere
rastlarız. Norveçli black metal gruplarından D arktkrone ve Ens-
laved ile birlikte Bathory, Thyrfing, Ancient Riies, Cirit Gorgor
gibi gruplar da şarkı sözlerine Odin’i konuk edenlerdendir.
164

70. Operadaki Hayalet


Fransız yazar Gaston Leroux’un go­
tik, korku, fantastik ve macera türünde­
ki romanının adıdır. Operadaki Hayalet
daha sonra Andrew Lloyd Webber’in
gelmiş geçmiş en uzun müzikaline ve
ardından da beyazperdeye uyarlanmış­
tır. Operadaki Hayalet adında piyasada
bulunan diğer romanlar orijinal roman
Gaston Leroux’unkinden uyarlamalar­
dır.
Operadaki Hayalet’in konusunu Paris Opera’sımn dehlizleri­
ne saklanmış ve orada yaşamını devam ettiren müzikal deha Erik
oluşturur. Yüzü deforme olduğu için maske takan bu hayalet
operanın sopranolarından Christine’e âşık olur, Christine’e ken­
disinin bir “müzik meleği” olduğunu ve ölü babasının şan dersle­
ri vermesi için onu gönderdiğini söyleyerek onu yanında tutmaya
çalışır. Christine’e olan aşkı yüzünden operanın primadonnası
Charlotte’un ayağını kaydırır, gösterilerini protesto eder.
Chrisüne’in çocukluk aşkı RaouPIa olan yakınlığı ise hayaleti kız­
dırır ve hayalet Christine’i beş günlüğüne yaşadığı dehlize kaçı­
rır. Christine burada Erik’in operadaki hayalet olduğu gerçeğiyle
yüzleşir. Erikle Christine’in Othello düetinde Christine, Erik’in
maskesini indirir ve herkes Erik’in deforme olmuş yüzünü görür.
Bunun üzerine Erik, Christine’i kaçırır ama Christine’in ondan
başka kimseyi sevmeyeceğine dair yemin etmesi, ondan iğren­
mek yerine ona sıcak davranması ve onu öpmesi sonucu Erik
ikna olur. Christine’i serbest bırakır ve Raoul’le evlenmelerine
izin verir. Hayaletin son dileği operayı havaya uçurduktan sonra
Christine’in gelip cesedini ona verdiği yüzükle gömmesidir.
Iron Maiden’m 1980 tarihli “Iron M aiden” albümünde
“Phantom Of The O pera”, Iced E arth’ün 2001 korku filmi ikonla­
rından esinlenerek oluşturduğu “H orror Show ” adlı albümünde
“The Phantom Opera G host” adlı parçaları yer almaktadır. Meat
Loafun “I’d Do A nythingfor Love” adlı klibi de “O peradaki Ha­
y a le t” ve “Güzel ve Ç irkin ” eserlerinden esinlenerek çekilmiştir.
165

71. Ölüm Dansı


Ölüm dansı geç Ortaçağda sanatın çeşitli formlarını kullana­
rak yapılan ölümü kişileştirme çabalarının bir ürünüdür. La Dan-
se Macabre, Dance Of Death, Totentanz şeklinde deyişleri de bu­
lunan bu kelime, Barok çağına gelindiğinde popülaritesini yitiren
cehennem kavramının tahtına oturan ve ölüm dansı adı altında
pek çok esere konu olmuş bir kavramdır. Ölümün dans kelime­
siyle birlikteliği ise alaycı bir mizaha işaret eder. Holbein’in tahta
baskı resimlerinde bu durum oldukça belirgindir.
«Dance Of Death», İngiliz heavy metalinin yaratıcılarından
lron M aiden’m 2003 yılında çıkardığı albümlerinden biridir, is­
veçli black metal grubu M arduk’un 2001 yılında çıkardıkları al­
bümlerinin adı “L a Grande Danse M acabre” dır. Amerikalı speed
/ power metal grubu Riot’un «The Privilege OfPovver» albümün­
de “Dance o f D eath” adında bir parçası bulunmaktadır.
İsveçli death metal grubu N ecrophobic “The Nocturnal Si­
lence” albümündeki “A w akening...” parçasında, Amerikalı black
/ death metal grubu Pessimist “Cul t Of The Initiated” albümünde­
ki “Pyrosexual” parçasında, isveçli progressive death metal gru­
bu Opeth “My Arms, Your H earse” albümündeki “Demon O f The
F ail” parçasında, Ukranyalı senfonik black metal grubu Noktur-
nal Mortum “To The Gates Of Blasphemeous F ire” albümündeki
“Bestial Summoning” parçasında ölüm dansından bahseder.
166

72. Panzerfaust
Panzerfaust, piyade birlikleri tarafından kullanılan ama düş­
mana yakından etkinliği göz önünde alındığında da ölümcül
olmasıyla dikkat çeken ve İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların
geliştirerek ucuza mal etmiş olduğu bir tank savar silahtır. Zırh
eldiveni ve zırhlı yumruk kelimelerinden türetilmiştir. Panzer­
faust bir roket atardan farklı olarak geri tepmeyen ve önceden
doldurulup kullanıldıktan sonra atılan, küçük bir namludan
meydana gelir. İkinci dünya savaşında kullanılan tanklarla topçu
sınıfına ait silahları yok etmek amaçlı olarak kullanılan Panzerfa­
ust hafif topla aynı hız ve menzile sahiptir. Ama Panzerfaust’un
tipik kullanım alanı; daha geniş bölgeleri daha düşük hız ve daha
kısa mesafeden vurmaktır. İkinci Dünya Savaşı’nda Rus tankla­
rına ciddi zararlar veren bu silahın modern versiyonu “Rocket
Propelled Grenade” in kısaltması olan RPG tanksavar silahlarıdır.
Panzerfaust’un, Panzerfaust 30, Panzerfaust 60, Panzerfaust 100,
Panzerfaust 150, Panzerfasut 250 olmak üzere 5 çeşidi vardır ve
en yaygın kullanılan çeşidi Panzerfaust 60’dtr. 5-10kg ağırlığın­
da olup boyu 1metre, etki menzili ise 60 metredir.
“Panzerfaust”, D arkthrone’un 1995 çıkardığı albümünün
adıdır. Bu albümün kayıt aşamasında Zephyrous gruptan ayrıl­
dığından sadece Fenriz ve Nocturno Culto İkilisinin çıkardığı ilk
albüm olma özelliğini taşır. Panzerfaust adında Kanadalı, Fransız
ve Alman black metal grupları vardır. Fin punk ve trash metal et­
kili black metal grubu
B lackthrone’un 2001
tarihli “Panzerfaust
Division B lackthron e”
adlı albümü bulun­
makla birlikte tsveçli
trash / death grubu
D efleshed’in “Royal
Straight F lesh ” albü­
mündeki “Fiction”
parçası panzerfaust’u
anlatır.
167

73. Phlegethon
Yunancada ateş saçan ırmak anlamına gelen phleget­
hon, yunan mitolojisinde Hades’teki beş nehirden biridir. Ya­
kıt tüketmez, daima yakıcı ve yanıcıdır. Dante ünlü eseri İlahi
Komedya’da phlegethon’dan cehennemin 7 halkasının bir parça­
sı olan ve tiranların, katillerin, yağmacıların, hırsızların ve diğer
insanlara şiddet uygulayan günahkarların işkence çektiği kay­
nayan kan nehri olarak bahseder. Phlegethon ile Styx nehirleri
paraleldir. Mitolojide Styx’in Phlegethon’un alevleriyle tükenip
Hades’e gönderilen bir tanrıça olduğu söylenir. Hades, Styx’in
akmasına izin vermiştir, Styx ve Phlegethon bu yer altı dünyasın­
da bir yerde birleşirler.
Phlegethon Fin trash / death metal grubunun adıdır.
M ystıfier’m “Profanus” albümündeki “Beyond The Rivers Of
H ades”, İsveçli melodik black metal grubu N octes’in “Vexilla Re-
gis Prodeunt İnferni” albümündeki “The Tost G arden”, Portekizli
black / death metal grubu İn the Umbra’nın “Midnight İn The
Garden O f H ell” albümündeki “C rescent”, Kanadalı melodik de­
ath metal grubu Beyond Within'in “Etem al Pestilence” albümün­
deki “River Of H ate” parçaları phelegethon’u anlatır.
168

74. Psikokinezi
Psikokinezi, ruhun maddeye egemenliği anlamında olup
duyu ötesi algıyı kullanabilen kişilerce bazen farkında olmadan
bazen de yeteneğini kullanarak zihin gücüyle nesnelerin harekete
geçirilmesi ya da fiziksel olayları etkileme anlamına gelir. Psiko­
kinezi, telekinezi olarak da bilinir. Tele; uzak, uzaktan anlamına
gelen Yunanca bir sözcüktür. Kinezi ise hareket demektir. Te­
lekinezi kabaca uzaktan hareket anlamını gelir. Psikokinezi de­
yince akla gelenlerden İsrailli medyum Uri Geller’in ünlü kaşık
bükme gösterisi, bazı çevrelerce cismin içindeki moleküllerin bir
çeşit enerji formuyla harekete geçirildiği şeklinde açıklanmakta-
dır. İnanç konusu farklı şekillerde ele alınıyor olmakla birlikte
Amerikalı ünlü parapsikolog Rex Stanford’a göre dualar teleki­
nezi yasasına dayanmaktadır; yani bir tür yoğun konsantrasyon
ve düşünce enerjisinin telekinetik etkisi söz konusudur. Psiko-
kinezinin bilimsel açıklaması da şöyle yapılmaktadır: “Çevremiz
elektriksel güç alanlarıyla örülmüş, sarılmış durumdadır, bu ara­
da biz de kendi elektriksel enerjimizi yayarız, bununla birlikte
psikokinetik enerji sadece zihin tarafından yaratılmamaktadır,
gözler güçlü elektrik alanı olup doğru konsantrasyonla bir ener­
ji gücü meydana getirir ve etkileri arttırılabilir”. Bununa birlikte
insan vücudundan çıkan ve insan, hayvan, bitki ve eşyaya etki
eden güç (Biyoplazmik Enerji), maddeler üzerindeki vibrasyon­
lara tesir eden güç (Psikometri), manyetizma, hipnotizma ve bu
yollarla yapılan tedaviler, nazar, sihir ve büyü gibi kavramlar da
psikokineziye dâhil edilmektedir.
Psikokinezi’ye 13. Cuma, Matrix ve Yıldız Savaşları film­
lerinde, son zamanların gözdesi “Heroes” dizi filminde; Step-
hen King’in eserlerinde, çizgi romanlarda, korku ve vampir
hikâyelerinde fantazyayı destekleyen alışılageldik bir unsur ola­
rak rastlanır.
Jack Black ve Kyle Glass İkilisinden oluşan rock / folk /
komedi / akustik rock türlerinin karışımından oluşan ve kendi
deyimleriyle “mock rock (alaycı / sahte rock)” grubu Tetıacio-
us D’nin şarkı sözlerinde psikokineziye rastlamak mümkündür.
169

“Tenacious D: The Pick of Destiny (Kaderin Penası)” aynı za­


manda Liam Lynch’in yönetmenliğinde oyuncular arasında Jack
Black, Kyle Glass, Ronnie James Dio, Meat Loaf ve Dave Grohl’un
bulunduğu bir rock filmidir.
170

75. Ragnarok
Ragnarok kelimesi eski Norveççe tanrıların ya da tanrısal
güçlerin yok edilmesi ya da korkunç sonu anlamındadır. İskan­
dinav mitolojisinde kışların kışı yani yaz olmaksızın ard arda ge­
len ve insanoğlunu yeryüzünden silen üç kış anlamındaki Fim-
bulvetr (Fimbuhvinter)’dan önce gelen tanrıların kıyametidir.
Tanrılar ve Odin ile Aesir’e karşı Loki ve onun etrafında toplan­
mış canavarlar, devler arasında geçen ve tüm evrenin paramparça
olduğu bir savaştır. Ragnarok üç aşamada gerçekleşecektir, tik
olarak Loki ve Angerboda’nm dölleri kurt Fenris, yeraltı tanrıçası
Hel ve deniz yılanı Jörmungandr’nin doğuşu ve tanrıların bunla­
rı bağlamak için gerçekleştirdiği eylemler, İkincisi masumiyet ve
huzur tanrısı Baldr’m ölümü ve Loki’nin bağlanması, üçüncüsü
ise Fimbulv/inter’in gelişidir. Savaş ışık tanrısı Fleimdall’m bo­
rusunu öttürmesiyle başlar ve bu savaşta Thor Jörmungandr’ı,
Fenris Odin’i yener ve öldürür. Thor, Jörmungandr’m zehriyle
ölürken Fenris de Odin’in oğlu Vidar tarafından öldürülür. Tek
elli Tyr, canavar tazı Garm ile çarpışır ve ikisi de ölürler. Sonun­
da ateş devi Surt’ın her yöne alev topu fırlatmasıyla dokuz katlı
dünya yanar, bütün nesiller yok olur ve dünya denizin dibine ba­
tar. Güneş sönerek simsiyah olur ve gökyüzüne alevler içinde du­
manlar yükselir. Dünya’nm batışı tanrıların dünya düşmanlarına
karşı sürdürdükleri son savaştır. Bu yıkımdan sonra yaşayan bazı
tanrılar ve yeniden doğanlarla birlikte denizden bambaşka bir
dünya yükselir. Zayıflık ve sefaletin olmadığın bu dünyada tan­
rılar ve insanoğlu huzur içinde yaşar. Ragnarok, Hristiyan inan­
cındaki Armageddon’dan farklıdır. Armageddon’da tanrı şeytana
karşı bizzat zafer kazanırken, Ragnarok’da hem iyi hem de kötü
güçler yok edilir ve yeniden doğuş gerçekleşir.
Ragnarok adında Götterdâmmerung olarak da bilinen Nor­
veçli black metal grubu ve İngiliz pagan / folk metal grubu var­
dır. Wrath o f Ragnarok ise başlarda black / trash tarzında olan,
son dönem ise doom metal yapan ve “R agnarok” adlı albümleri
bulunan Amerikalı bir gruptur. Progressive Viking metal gru­
bu Tyr’in “R agnarok” adında bir albümü vardır. İsveçli death
171

metal grubu Unleashed’in “W arrior” albümünde, Norveçli Pa­


gan black metal grubu K a m p fa f m “Mellom Skogkledde A aser”
albümünde, Norveçli Viking black metal grubu Forlorn’un “The
Crystal P alace” albümünde, UkraynalI senfonik folk black me­
tal grubu N octum al Mortum’un “W eltanschauung” albümünde,
Alman Viking black metal grubu N achtfalke’nin “Land 0 / Frost”
albümünde ve Alman punk etkili progressive death metal gru­
bu Totenmorıd’un “Lichtbringer” albümünde “R agnarok” adında
parçalan bulunmaktadır. Ayrıca Brezilyalı melodik power metal
grubu N ordheim ’in “...And The Raw Metal Pow er” albümünde
“Damnation o f Gods (R agnarok)” adlı ve Norveçli Progressive
black metal grubu Enslaved’in “Blodhm n” albümünde “I Lenker
Til R agnarok” adında parçaları vardır.
172

76. Requiem
Roma Katolik kilisesinin gerçekleştirdiği bir tür ölüm ritüeli-
ne “requiem” denir. Bu ritüellerde söylenen ölüm ağıtları da yine
“requiem” olarak adlandırılır. 18. yy.’da cenaze için bestelenen
requiem’lerden farklı olarak konserler için de requiem’ler beste­
lenmeye başlanmış ve bu alışkanlık 19.yy.’da da devam etmiştir.
Buna örnek olarak Gossec, Berlioz, Verdi ve D vorak’m dramatik
konser oratoryoları verilebilir. 20.yy.’da bestelenen savaş requ-
iem’leri ise farklı olarak sözlerinde requiem ilahisinden başka
şiirlerden alıntılar bulundurması ve savaşta ölen insanlar için
bestelenmesiydi. Yazılan en ünlü requiem’ler; Mozart’ın “Requi-
em in D Minör”, Verdi’nin “Messa da Requırem”, Brahms’m “Ein
Deutsches Requirem” ve Dvorak’ın “Requiem” idir.
Requiem rock müzikte de pek çok gruba ilham kaynağı ol­
muştur. Jeth ro Tull’m «Minstrel in the Gallery», Opetlı’in “Orc-
hid”, Saxori un “Solid Ball Of R ock”, Lcımb o f God’m “Sacram ent”
ve Stratovarius’un “lnterm ission” albümlerinde “Requiem ” adlı
parçalan bulunmaktadır. Pink Floyd’un 1983’te çıkardığı “The
Final Cut” adlı albümünün ikinci başlığı “A Requiem fo r the
Post-W ar Dream" dir. Blind Guardian’m “İmaginations From the
Other Side” albümündeki “Script F or My Requiem ” adlı parça­
sı, Bathory'nin 1994 tarihli “R equiem ” ve Heccıte Enthroned’un
“Slaughter Of Innocence, A Requiem F or The Mighty” adlı albüm­
leri vardır. Ayrıca Requiem adı pek çok gruba isim olmuştur.
“Requiem fo r a D ream ”
ise Hubert Selby, Jr ’in
romanından sinemaya
uyarlanmış, uyuştu­
rucunun paramparça
ettiği dünyalardan ke­
sitler sunan kasvetli ve
vurucu bir Darren Aro-
nofsky filmidir.
173

77. Sabbath Ayinleri


Sabbath kelimesi tanrının insanoğlunu 6 günde yaratıp 7.
günde dinlenmesine saygı göstermek amacıyla tek tanrılı dinlerin
haftanın bir gününü Sabbath yani dini tatil ilan etmesiyle orta­
ya çıkmıştır. Müslümanlar için Cuma, Yahudiler için cumartesi,
Hristiyanlar için pazar günü Sabbath olarak kabul edilir ve hafta­
nın bu günü dünya işlerine ara verilip sadece ibadete ve şükrana
ayrılmıştır.
Ortaçağ’da kullanılan Cadıların Sabbath’ı kavramı ise gece
yarısı başlayan ve sabah horozu ötmeden sona eren cadı toplan­
tıları anlamına gelir. Witch’s Sabbath (Cadı Toplantıları) olarak
da bilinen bu toplantılara katılmak için kadınların bazı hayvan­
ların üzerine binerek uzun yol yaptıklarını itiraf etmeleri ve buna
inanmaları gerekirdi. Black Sabbath ya da Black Mass olarak da
bilinen bu toplantılar, ıssız yamaç veya ormanlık alanlardaki açık
arazilerde düzenlenir, toplantı boyunca keman, gayda ve tef ça­
lınır, vals benzeri bir dans edilir, Katoliklerin Aşai Rabbani ayini
ile dalga geçilerek bunun tam tersi gerçekleştirilirdi. Bu toplan­
tıların sonu ise cadıların şeytanla birleşmesiyle sona ererdi. Bazı
kaynaklarda şeytanın bir keçi, satyr ya da bir sürü demon şek­
linde göründüğü düşünülürken, bazılarında ise bir medyumun
bedenini kullanarak bu törene katıldığı şeklinde inançlar vardır.
Bu törenlerde cadılar ayak topuklarına kadar bedenlerine özel
bir yağ sürerlerdi ki bu yağın insan yağı ve uyuşturucu içerikli
bir madde olduğu ileri sürülmüştür. Bu yağın sürülmesiyle ca­
dılar kimi zaman tavşan, köpek, kedi gibi evcil hayvanlara, kimi
zaman da fare, baykuş, karga gibi kırsal kesim insanlarınca sevil­
meyen hayvanlara, en çok da kurda dönüşme yetisi kazanırlardı.
Cadının amacı dönüştüğü bu yırtıcı hayvan kılığında insanlara ve
hayvanlara zarar vermekti. Bu kılıkta geceleri evlere sızarak be­
şikteki çocukları parçalar, yetişkinleri yatağında boğar, bazen de
kundaktaki çocuğu çalarak yerine şekilsiz bir hilkat garibesi bı­
rakırdı. Çocukların bu ayinlerde katledilmesi onlardan elde edi­
lecek yağın gençlik iksiri olarak kullanılmasından kaynaklanırdı.
İşte bu uyuşturucunun etkisinden olsa gerek bu toplantıla­
rın aslında birer düş gücünün ürünü olduğu düşünülmektedir.
174

Aslında bu Sabbath ayinleriyle ilgili yazılanların büyük çoğunlu­


ğu engizisyon yargıçları, rahipleri ve jürilerine dayanmaktadır.
İki rahip tarafından yazılan Malleus Maleficarum bu yazılanlar
arasında en popüler olan eserdir. Bu kitapta kadınların cadılığa
(kötülüğe) yatkın olduklarına dair erken dönem Hristiyanlıktan
beri kabul gören düşünce ispatlanmaya çalışılmış, Ortaçağ yazı­
nında özellikle de Dominiken tarikatı içinde kabul görmüş sko­
lastik felsefenin ve demonoloji konseptinin izlerine rastlanır.
Sonuçta Sabbath ayinleri şaman geleneklerini gerçekleştir­
mekte olan veya bazı halüsinojenler yüzünden hayaller âlemine
dalan ya da sırf cadı avı adına engizisyon kurulları tarafından
işkenceyle cadı olduğu itiraf ettirilen ve yargıçların tanımlama­
larına evet demek zorunda kalan kimselere yüklenmiştir. De-
monologlarm cadıların işledikleri suçları anlattıkları propaganda
resimleri de cadıların aleyhinde kullanılabilecek birer delil olarak
gösterilmiştir. 13. yüzyılda Sabbath törenleri söz konusu oldu­
ğunda karşımıza bir de Hristiyanlık için esas düşmanlardan olan
Yahudilik çıkar. Yahudiler, Sabbath ayinlerinde şeytana kurban
ettikleri Hristiyan çocuklarının kanlarını içmekle, ilaç yapımın­
da kullanmakta ve bu çocuklardan elde ettikleri yağı sürmekle
suçlanmışlardır. Yahudilerden başka heretikler, ilk Hristiyanlar,
cüzamlılar, 14.yüzyıla gelindiğinde kimi papalar, piskoposlar
ve Templer Şövalyeleri de kara büyü yapılan bu sapkın ayinlere
katılmakla suçlanmışlardır. Genel bir çerçeveye almak gerekirse,
suçlanan kesim kilise ve devletin kutsal saydığı değerleri ya yok
sayan ya da bunlara karşı çıkan kimselerdir.
Rock’m dallanarak heavy metal türünün ortaya çıkmasına
neden olan İngiliz grup Black Sabbath, adında bu ayinin izle­
rini taşır. 1979a kadar B lack Sabbath’da vokalist olan Ozzy
Osborne’un 1982 tarihli solo albümü “Speak O f The Devli” da
“B lack S abbath” adlı bir parçası bulunmaktadır. Mercyful Fate'in
“Come to the S abbath” adlı parçası King Diamond ve Ford Belial
tarafından cover’lanmıştır. Belphegor’un “Blutsabbath” adlı bir
albümüyle birlikte ayinsel bir atmosfer ve konseptte geçen “Wal-
purgis Rites” albümünde “Enthralled Toxic Sabbath” adında bir
parçası bulunmaktadır. Negura Bunget “From The Transilvanian
175

F öresi” demosundaki “Into The Mountains King R ealm ”, Bewitc-


Iıed “At The Gcıtes Oj H ell” albümündeki “Sabbath o f Sin”, Em-
peror “Wrath Of The Tyrant” albümündeki “W itches’ S abbath”
parçalarında sabbath ayinlerinden bahsetmiştir.
176

78. Sandman
"... S abahlan uyandığımızda gözlerim izdeki çapakların sa­
hibi Sandman’dir. Uykuya dalm adan önce gelir ve rüya görm em iz
için gözlerim ize büyülü bir kum serper. Uyanışa doğru o büyülü
zerrecikler çap aklaşır...”
Sandman, Neil Gaiman

(Neil Gaiman, 1.Kitap, Sandman Düş Müziği, Arkabahçe Ya­


yıncılık, Türkçesi: E. Ece Esmer, Koray Özbudak)

raKier çizgi romarnarua rasuanan ıııasKeu D i r suç avcısıuır. la -


zar Gardner Fox ve çizer Bert Christman tarafından yaratılmıştır.
Yeşil takım elbiseli, fötr şapkalı ve gaz maskeli Sandman ilk kez
1939’da “Adventure C om ics” sayı 4 0 ’da canlandırılmıştır. West-
ley Bernard, “Wes” Dodds’un ikincil kişiliğidir, “Kumlu Gladya­
tör” takma ismini kullanır, kötü karakterlerin gerçekleri söyle­
meleri için zor kullanan ve ardından onları uyutan gaz tabancası
kullanır, dedektif becerileri ve savaş sanatlarına yatkınlığı vardır.
Bir süredir tarihe karışmış olan Sandman 1970’lere gelindi­
ğinde DC Comics aracılığıyla Joe Simon ve Jack Kriby tarafından
bambaşka bir halde tekrar diriltilir. Sandman artık rüya boyu­
tunda yaşayan, çocukları karabasandan koruyan, günlük haya­
tın kaygılarıyla boğuşmaktansa uygun ölçüde kâbus görmelerini
sağlayan bir karakterdir. İlk olarak 1974’te The Sandman # l ’de
177

karşımıza çıkar. Rüya ve gerçeklik boyutlarında güvenlik arma­


sıyla dolaşabilen Sandman, her zaman yanında taşıdığı rüya tozu
kesesiyle dilediği birinin uykuya dalarak rüya görmesini sağlaya­
bilir. 1980’lerde ise Neil Gaiman tasarladığı aynı isimli bambaşka
bir Sandman’le çizgi roman dünyasında devrim yaratır. Sand­
man, Gaiman’m hünerli kalemiyle ilk kez Dünya Fantezi Ödülü
kazanan ve artık entelektüeller için çizgi roman adıyla anılan 10
ciltlik bir çizgi roman olur.
Gaiman, Sandman serisini Düş Ülkesi, Cehennem, Faerie,
Asgard ve Diğer Ebedilerin Ülkeleri olmak üzere çeşitli alanlarda
devam ettirir. Modern zamanda geçen öykülerinde Amerika ve
İngiltere sokaklarını da kullanan yazar, karakterlerin ebedi özel­
liklerini vurgulamasına tarihi olayları anlatır ve zamanda yolcu­
luklar yapar. Gaiman’m Sandman’i ilk etapLa genç, soluk benizli,
zayıf, uzun siyah saçlı, tuhaf bakışlı, çıplak ve küçük bir hücreye
hapsolmuş bir şekilde ortaya çıkarır. Artık Düş olarak da hitap
edilen Sandman, seri boyunca Japon kimonolarından esinlene­
rek tasarlanmış uzun koyu renkli bir pelerinle resmedilir. Sand­
man, aralarında Gaiman’ın da bulunduğu Dave McKean, Leigh
Baulch, Sam Kieth, Mike Dringenberg, Todd Klein, Robbie Busch
ve Malcolm Jones lIFden oluşan kalabalık bir grup tarafından
çizilir. 75 sayılık seri 1996’da sonuçlandırılıp DC Comics’in kült
çizgi romanlarından biri haline gelir, karton kapaklı versiyonları
ve artık kitaplara bölünen sayılarıyla piyasaya sürülür.
Sandman serisi için çizgi roman yerine artık grafik roman
tanımlaması kullanılır. Sandman içinde barındırdığı korku, fan­
tastik, mitolojik öğelerin yanında, süper kahramanların etrafında
dönen kalıpları alaşağı eder. Bunlardan en baskını alışılageldik
eril Azrail betimlemelerine rağmen Sandman’de ölümün dişi bir
karakter olarak canlandırılmasıdır. Eser çeşitli mitolojiler, efsa­
neler ve dini kaynaklardan esinlenerek şekillendirilmiştir.
Flikayeye göre Endless (Ebediler) ailesi üyeleri büyükten kü­
çüğe; Kader (Destiny / Poünos), Ölüm (Death / Teleute), Düş
(Dream / Morpheus / Oneiros), Yıkım (Destruction / Olethros),
İhtiras (Desire / Epithumia), Umutsuzluk (Despair / Aponoia)
ve Hezeyan (Delirium / Mania)’dır. Delirium zamanın başında
178

Delighı (Sevinç)’tır ancak daha sonra mevcut karakteri olana


Hezeyan’a bürünmüştür.
Birinci kitapta Ebediler ailesinin üyelerinden, yunan mitolo­
jisinde rüya tanrısı Morphous olarak bilinen Dream (Düş), okült
bir grup tarafından yanlışlıkla bu dünyaya çağrılır ve Düş’ün ce­
hennemin derinliklerine kadar ineceği uzun yolculuğu başlar.
Ebediler ailesi seri devam ettikçe farklı hikâyelerle karşımıza çı­
kar. Neil Gaiman hikâyenin başlangıcından itibaren hikâyenin
adı da dâhil olmak üzere şaşırtıcı ve sürükleyici şifreleme taktik­
lerini kullanır ve yarattığı Ebediler Ailesi üyeleriyle kimi zaman
her insanın kalbindeki karanlık korkusunun ve karanlığın vücut
bulduğu bir kâbus olur. Hikâyenin anlatım tarzı geçtiği zamana
ve mekâna göre değişir, olaylar genellikle mistik bir atmosferde
gerçekleşir. Öykü, bünyesindeki her şeyi yansıtır size, mitolo­
jiden edebiyata hatta gündelik yaşama dair göndermelerle do­
ludur, kendinizden çok şey bulur ama bir türlü karşısına geçip
bakamayacağınız kara bir aynayla karşılaşırsınız.

“İnsanlar rüyaların gerçek olmadığını düşünür çünkü m ad­


deden, partikülden m eydana gelm ezler. Rüyalar gerçektir am a
onlar bakış açılarından, imgelerden, hatıralardan ve kelim e
oyunlarından yapılmıştır. ”
Sandman-Düş Müziği

M etallica’mn “Enter Sandman”, LordVnin “Blood Red Sand-


m an ”, Blind Guardian’m “Mr Sandman” , Heavenly’nin “The
Sandman” ve Wiz’in “Mr. Sandm an” adlı parçaları vardır. Death
/ doom metal grubu Officium Triste “Mountains of Depressive-
ness” albümündeki “Dreams o f Sorrow ” parçasında Sandman’i
anlatır. Sentenced “North From Here” albümündeki “Beyond The
Wall o f Sleep” parçasında Lord Ego, Sandman’e melankolik bir
bakış açısıyla haykırır. Genesis, “A Trick Of the T ail” adlı albü­
mündeki “Mad Man M oon” parçasının bir pasajında Sandman’ı
konuşturur.
179

79. Sagaris
Sagaris, bugün Rusya’nın
güneyinde ve Ukrayna’da ya­
şayan kabileler, Persler ve
Amazonlar tarafından kulla­
nılan bir tür silahtır. Bir tür
savaş baltasına benzeyen sa­
garis kimi kaynaklarda tek,
kimi kaynaklarda çift bıçaklı olarak tasvir edilir. Amazon’ların
kullandığı çift başlı balta olan Labrys’m, Sagaris’in geliştirilme­
siyle icat edildiği düşünülmektedir.
Sagaris kelimesinin Yunan mitolojisinde Frikyalı nehir
tanrısı Sangarius’dan türetildiği bir başka anlamı daha vardır.
Türkiye’nin üçüncü büyük nehri olan Sakarya Nehrinin adını da
Sangarius’dan aldığına dair araştırmalar bulunmaktadır. Mitolo­
jide Sakarya Nehri’nin yerin ve göğün kızı, tanrıların anası, Titan
Rhea’yı küstürüp suya dönüşmekle cezalandırıldığı anlatılır.
Adını iyiliği ve kötülüğü ayıran Sakarya nehrinin eski adı
Sagaris’den alan İzmirli black metal grubu Sagaris, 2 0 0 6 ’da “Ra-
ising the Oldest” adlı albümünü çıkarmışım Belçikalı black /
doom / death / metal grubu Sagaris 2004 yılında çıkardığı demo-
nun ardından dağılmıştır. Sagaris isimli Slovenyalı death metal
grubunun ise 2009’da “R ebom ” adlı demosu çıkmıştır.
180

80. Satyr
Ormanlarda ve dağlarda
yaşayan, yarı insan yarı vahşi
hayvan şeklinde nitelendirilen
yaratıklara “Satry” denir. Yunan
mitolojisinin sanata kazandırdı­
ğı bu kavram tüylü, boynuzlu,
atkuyruklu ve koç bacaklı ya­
ratıklar olarak resmedilir. Pan
ve Dionysos’la beraber anılan
Satyr’ler şarap içen, kaval, gayda,
zil eşliğinde dans eden ve şehvet
duygusuyla özdeşleştirilen, aynı
zamanda “doğal gücü” simgele­
yen kır cinleridir. Yarı insan yarı
at ya da teke olan satyrler muzip bazen de kötücül yaban cin-
leridir. Nymphelerin ve ölümlülerin ardına düşerler. Üreme ve
üretkenliği koruma yetisinden yoksundurlar, orman ve yabanıl
çevrelerin kişilikleri olup korku salarlar. Satry’lerin en ünlüleri
Marsyas ve Silenos’tur. Aslında yaşlanan Satyr’lere ve Satyr’lerin
liderlerine Silenos denir. Satyr Marsyas, dikkatsizlikle Athena’nm
uğursuz flütünü aldığından Apollo tarafından derisi diri diri yü­
zülerek cezalandırılmıştır. Silenos ise Dionysos’un gece gündüz
sarhoş dolaşan lalasıdır. Silenos’lar yassı burunlu, kalın dudaklı,
boğa bakışlı ve son derece bilge yaratıklar olarak tasvir edilir.
Roma mitolojisinde de bahsi geçen Satry’ler, Roma’da kırsal
ruhlardan biri olan Pan’la beraber ağaçlık alanların ruhları olarak
şiirin imgelem gücüne katkıda bulunmuşlardır. Zaten kırların ve
çobanların tanrısı Pan, sürülerin ve tarlaların koruyucusu Fau-
nus ve satyrler o kadar özdeşleştirilmiştir ki, çoğu yerde birbirine
dönüşmüştür. İlk başta satyrler, faunuslar ve Pan’da görülen keçi
kulakları, bazen keçi Kuyruğu, çatal toynakları, çift boynuzları ve
kıllı vücutları, daha sonra teologlarca Şeytan’m simgesi olmuş­
tur. İşte Hristiyan geleneğinde şeytanın keçi ayaklı ve bu orman
yaratıklarına çok benzer olarak resmedilmesinin kökeni yine bir
başka Pagan mitidir.
181

Ama konunun hem tuhaf hem de komik bir yanı da vardır


ki, Hristiyan öğretisinin insanla hayvan arasındaki ayırımın fi­
ziksel değil tinsel olduğunu ileri sürmesidir. Çünkü bu sayede
bir satyr bile dünyada yükselebilir. Bu düşüncenin ışığında Altın
Efsaneyi derleyenler, Aziz Antonios ile karşılaşan ve dünyayı kur­
taracak ortak Tanrılarına dua etmesi için ona yalvaran bir saty-
rin öyküsünü bulmuşlardır, lö.yy’da yapılmış “Aziz Antonios ile
Aziz Pavlus’un Karşılaşması” adlı resimde de bu efsaneyi destek­
ler nitelikte insan başlı bir at olan kentaur ve bir satyr kibarca
Aziz Antonios’un yolunu bulmasına yardım ederler.
Satyr’lerin karakteristik özellikleriyle bağlantısı olan “Sati­
re (Hiciv)” kavramı da Roma’da edebi anlamda güven ve inancı
sarsan kuramlara, kişilere ve sosyal olaylara yöneltilen keskin
eleştiri niteliğinde kullanılmaya başlanmıştır. Albert Dürer re­
simlerinde, W.F. Nietzsche eserlerinde Satyr kavramından ilham
almıştır. Norveçli black metal grubu Salyricon adını türetmede
bu terimi kullanırken, Salyricon'un vokalisti Sigurd Wongraven
de takma isim olarak “Satyr” i kullanmaktadır. Alman folk/black
metal grubu Thiasos Dionysos’un 2005 tarihli “Satyr” adlı bir
albümü bulunmaktadır. D arklhrone “Panzerfaust” albümünü
Satyr’e adamıştır. FinlandiyalI gotik metal grubu Satyrian yine
satyr kavramından ilham alan bir başka gruptur. “Silenoz” sahne
adıyla tanınan Erkekjetter Silenoz, kurulduğundan beri Dimmu
Borgir’de gitarist olarak bulunan, “For Ali Tid”, “Storm blast”,
“Godless Savage Gar den” albümlerindeki kimi parçalarda özgün
clean vokallerine rastladığımız bir black metal müzisyenidir.
182

81. Sarnath
Sarnath, Hindis an’daki Ganj nehri kenarında bulunan kut­
sal Varanasi şehrine 13 km. uzaklıktaki bulunan bir yerin adıdır.
Buda, Bodhgaya’da aydınlandıktan sonra ilk dersini burada ver­
miştir. Budistler için bir tür hac merkezi olan Sarnath için Kral
Ashoka birçok tapmak yaptırmış ve manastırlarda Budist öğreti
verilmeye başlanmıştır. Sarnath’ n kutsal bir yer olarak görülme­
sinden dolayı 3.yy.’da Sarnath’da pek çok sanat eseri yapılmıştır.
Sarnath şehri Lovecraft’ın “The Doom That Came to Sarnath
(Sarnath’a Gelen Kıyamet / Sarnat’m Ölüm Hükmü)” adlı kısa
öyküsünde de geçer Hikayede antik bir metropolis olan Sarnath,
on bin yıl sonra Mnar’m kalbindeki ıssız ve engin gölün kıyısında
keşfedilir. İnsanlar Sarnath’a yerleşir ve on asır sonra Sarnath en
zengin şehirlerden biri haline gelir. Görkemli Sarnath dünyanın
bir harikası ve bütün insanlığın gurur kaynağıdır. Şehrin cad­
deleri atların, fillerin ve develerin geçtiği granit döşeli bölümler
dışında akik taşıyla döşenmiştir. Duvarlarla çevrili bahçeleri ve
içlerinde birer billur gölcüğü bulunan tuhaf bir sanatla inşa edil­
miş Sarnath evleri sırlı tuğla ve kadıköy taşmdandır. Sarnath’m
hiçbir yerde bilinmeyen parlak, çok renkli bir taştan yapılmış bi­
rer kuleyi andıran on yedi tapmağı azametli ve hayran olunacak
yapılardır. Tüm bunların yanında, aniden bir günden fazladır
bekleyen lanet ortaya çıkar, ağır sisler, garip ışık oyunları, kadim
tanrı büyük su-kertenkelesi Bokrug’un dirilmesiyle Samath’m
batan sütunlarında Lovecraft’vari bir gizem kol gezmeye başlar.
Lovecraft, öyküsündeki Sarnath’ı, Hindistan’daki tarihi şehir
Sarnath’dan bağımsız türettiğini söylemiştir.
Şarkı sözlerinde İskandinav mitolojisi, H.P. Lovecraft, Fried-
rich Nietzsche, Edgar Allan Poe ve J.R.R. Tolkien’in eserlerinden
etkiler taşıyan İsviçreli black metal grubunun adı Sarnath’dır.
Sarnath adında ilk başlarda death / doom, şu an ise melodik me­
tal türünde eserler veren FinlandiyalI bir grup ve günümüzde
dağılmış olan İstanbullu black metal grupları da bulunmakta­
dır. Lovecraft’tan yoğun bir şekilde etkilenen hatta “Lovecrafti-
an D ark” adlı bir albümü de bulunan dark / black metal grubu
183

Dawn Of Relic’in “One Night In C arcosa” albümünde “The Last


Dance o f Sarnath” adlı bir parçası vardır. Doom / gotik metal
grubu Thalarion “H ellium” adlı albümündeki “Revealing The
Sarnath” parçasında, death metal grubu Septic Flesh “Mystic
Places Of Dawn” albümündeki aynı adlı parçasında Sarnath’tan
söz etmektedir.
184

. Svvastika
Sanskrit kökenli swastika
sözcüğü iyi anlamındaki “su” ve
olmak anlamındaki “asti” sözcük­
lerinden oluşmuştur. İngiltere’de
Anglo Saxonlarca “fylfot”, Latin-
cede “crux ansata”, Fransızcada
“croix gamee”, Japoncada “man-
j i ”, Çince’de “wan”, Yunan alfa­
besindeki gammaya benzer dört
parçadan oluştuğu için Yunancada “gammadion” ve İskandinav­
ya Vikinglerince “Thor’un çekici” anlamına gelen “Mjöllnir” ola­
rak bilinir. En çok Mısır’da geliştirilmiş, güneşe tapınmayı esas
alan ilk çağ Heolitik kültüründe dinsel bir sembol olarak kulla­
nılmıştır.
Swastika aslında Budizm kökenlidir. Budistler Hindistan’dan
ayrılmadan önce Hindistan’da da kullanılmıştır. Hatta
Hindistan’da ortaya çıkmış olan Caen mezhebinden olanlar sim­
ge olarak swastika’yı benimsemişlerdir. Swastika’ya bir Hint tapı­
nağındaki Buda’mn yontulmuş devasa ayak izinde rastlanır ve bu
sembol Çin, Tibet, Tayland, Japonya gibi yerlerde dinsel ayinler­
de kullanılır. Vişnu’nun 108 sembolünden biri olup swastika’nm
kollarının saat yönüne dönük halinin güneş ışığını simgelediğine,
başarı ve uğur getirdiğine inanılır ve Budistlerce kullanılır; saat
yönüne ters olan halinin ise geceyi simgelediğine ve uğursuzluk
getirdiğine inanılır ve siyah şapkalılar olarak da bilinen Bon di­
ninin rahipleri tarafından kullanılır. Majik bir sembol olarak da
kullanılan swastika araştırmacı James Churchward’a göre yaratı­
lışı sağlayan ateş, toprak, su ve havadan oluşan dört temel güç ya
da yaratıcı gücün dört hali şeklinde yorumlanmıştır. İkinci dün­
ya savaşında kurulan Alman Nazi partisinin swastika’yı amblem
olarak benimsemesinden dolayı günümüzde özellikle Avrupa’da
swastika tabudur ve akla ilk gelen ırkçılık simgesi olduğu için
ne kadar farklı bir kökenden gelirse gelsin ya da başka amaçlar
adına yapılırsa yapılsın reddedilir.
185

Svvastika adında İtalyan ambient black metal grubu, Alman


NS black metal grubu, Swastika ya da Sunwheel olarak da bilmen
Polonyalı NS black metal grubu ve DevilHate, Kült Ov Swastika
ya da Orchiâ olarak bilinen İtalyan black metal grubu bulunmak­
tadır. NS black metalin önde gidenlerinde Polonyalı Graveland
sözlerinde swastika’yı kullanır. Politik sözlerle karşımıza çıkan
İsveçli heavy metal grubu F reak Kitchen “D ead Soul Men” al­
bümündeki “B lack Spider F lag” parçasında, AvusturyalI death
metal grubu Cadaverious Condition “For Love I Said” albümün­
deki “...And Then Forgotten” parçasında, HollandalI death metal
grubu The Monolith Deathcult “The White C rem atorium ” albü­
mündeki “Army o f the D espised” parçasında, AvustralyalI blac-
kened trash / death metal grubu Destroyer 666 “Unchain The
W olves” albümündeki “Unchain The W olves” parçasında, Ame­
rikalı trashcore grubu Pantera “The Great Southern Trendkill”
albümündeki “13 Steps to N ow here” parçasında, Amerikalı trash
metal grubu Flotsam & Jetsam “Doomsclay F or The D eceiver” al­
bümündeki “Der F u hrer” parçasında, Alman black metal grubu
The True Frost “Öpen The Portals To D arkness” albümündeki
“Satanic DNA (Blood o f the D ragon)” parçasında ve DanimarkalI
death metal grubu K onkhra “Reality C h eck” albümündeki “War-
m onger” parçasında swastika’dan bahsetmektedir.
186

83. Şeol
Eski Sümerlerin
ölümden sonraki ha­
yata bakış açılarını an-
lamlaştırdıkları Şeol,
insanoğlunun nasıl ya­
şamış olursa olsun, öl­
dükten sonra varlığını
sürdürmek için çamu­
ra ve pisliğe batmak­
tan başka çaresinin
kalmadığı bir yerdir.
Tek tanrılı dinlerde ce­
hennem, çukur ve me­
zar anlamlarına gelen
Şeol, sembolik olarak bedenin ebedi istirahata terk edildiği yer
ve umutsuzluk anlamlarında da kullanılır. Ölü insanların beden­
leri orada mutsuz, yalnız, gölgemsi bir durumda ayrılmış olarak
yatar. Hem iyiler hem de kötüler öldükten sonra oraya giderler.
Apokaliptik yazarların ölülerin yeniden dirilişini yalnızca haklı
olanlarla sınırlayarak, haksızların yeraltında kaldıklarını belirt­
melerinden sonra Şeol bir cezalandırma yeri olarak algılanmaya
başlamıştır. Şeol, din değiştiren Yahudilerin ateşle cezalandırı­
lacağı yer olan Gehenna ile birleştirildikten sonra Hristiyanlıkta
cehennem düşüncesi olarak yerleşmiştir.
tbranice Şeol kelimesi Eski Ahit’te sık sık geçer. Kimi zaman
cehennem, kimi zaman çukur, kimi zaman da mezar olarak çev­
rilir. Şeol sadece ölüler ülkesi değil aynı zamanda açılmış ağzıyla
ruhları yutan doyumsuz bir varlıktır. Bu özelliğinden ötürü Hris-
tiyan ikonografisinde cehennemin ağzı olarak betimlenir. Şeol’un
Tolkien’in meşhur üçlemesi Yüzüklerin Efendisi’nde geçen dev
örümcek Shelob’un adının türetilmesinde orijin olarak kullanıl­
dığına dair bir görüş de bulunmaktadır.
“S heol”, İsveçli melodik black metal grubu N aglfar’m mito­
lojik yansımalar barındıran albümlerinden biridir. Bundan başka
Sİıores o f Sheol adında AvusturyalI black metal, Sheol adında Po­
187

lonyalı black metal gruplan vardır. Belçikalı black metal grubu


Avatar'm “...Memoriam Dracorıis” albümünde “Sands o f S heol”
adında bir parçası bulunmaktadır. Hate, Cradle Of Filth, Vader,
Ancient, Behemoth, Exhorder, N ecare gibi çeşitli gruplar da söz­
lerinde Şeol temasından etkilenenler arasındadır.
188

84. Tiamat
1. Üstte değirmi gök daha adsızken,
2. altta da yağız ye ad almamışken;
3. onları doğurtan ilk öncel Absû,
4. Mummu. ve Ti’âmat, hepsini doğuran,
5. hâlâ sularını ayırmamışken,
6. otlaklar da yoktu, bir sazlık bile görünmüyordu;
7. (öteki) tanrıların hiçbiri var edilmemişti henüz;
8. daha adlarıyla çağrılmamış, yazgıları yazılmamıştı;
9. (işte o zamanlarda) yaratıldı tanrılar onların bağrından
10. Lahmu’yla Lahâmu geldiler dünyaya, (ve) aldılar adla­
rını.
Enuma Eliş

(Enuma Eliş, Babil Yaratılış Destanı, Alexander Heidel, Ay­


raç Yayınevi, 2000, Türkçesi: İsmet Birkan)

Babil ve Sümer mitolojisinde ana


tanrıça olarak bilinen Tiamat, Me-
zopotamyalıların geleneksel şekilde
tanrılarını korku ikonuna dönüştür­
düklerinden dişi deniz ejderhası, ce­
hennem ırmağının tanrıçası olarak da
bilinen tuzlu suların tanrıçası, tüm
yaşamı besleyen toprak ana ve tüm
yaşamın yaratıcısıdır. Tiamat daha
sonra önemsiz bir yaratığa dönüş­
müştür.
Kaosun tanrıçası Tiamat ile koca­
sı ve tatlı suların tanrısı Abzu kozmik
boşluğu sularla dolduran yaratıcılar­
dandır. İkisinin birlikteliğinden tanrılar doğmuş ve bu tanrıların
zamanı hep gürültüyle geçmiştir. “Evrensel sessizliğin” ilkesi olan
Abzu-Tiamat bu gürültüyle tedirginliğe düşer. Anne Tiamat onay
189

vermese de Abzu, bu gürültüye son vermek için veziri Mummu


ile çocuklarını öldürmeye karar verir. Bunu öğrenen genç tanrılar
Apzu’yu öldürüp Mummu’yu hapsetmek üzere gökyüzüyle yer­
yüzünün birleşmesinden doğan su-tanrı Ea’yı görevlendirirler.
Ea bir büyü yapar ve büyükbabasını yok eder. Kocasının yok ol­
duğunu gören Tiamat çok öfkelenir ve intikam almak için devler
ve canavarlar ordusu kurar. Tiamat’la karşı karşıya gelmiş diğer
tanrılar da savaşçı Marduk’u göksel güçler adına savaşa gönderir­
ler. Sümer destanı Enuma Eliş’te diğer tanrılardan üstün kılınmış
Marduk, Tiamat ve yarattığı demonlar, bedeni kan yerine zehirle
dolu uzun dişli canavar yılanlar ve ejderhalarla savaşır, düşmanı
olan dişi ejderhayı ışıktan bir ağla yakalar, ağzından fırtına saçar,
oklarıyla onu deler ve Tiamat’ı ortadan kaldırır. Marduk alışıldık
bir başka senaryoda, bu sefer de Sümer’de ataerkil bir seremoni­
de kötülüğün kaynağını, yani ‘kadm’ı ortadan kaldırarak kahra­
man olmuştur. Tiamat başlangıçtaki kaosta karanlıklarla çevrili
bir yaratıcı figür olarak var olmuştur ve çok başlı ejderha şeklin­
de resmedilmiştir.
İlk zamanlarında death metal yapan, daha sonra ise trash /
black metal tarzına yönelen Abzu şarkı sözlerinde Sümer, Kelt
mitolojileri ve okültizmi kullanmasıyla tanınır. Tiamat, bu gruba
ilham kaynağı olmuştur. 2006 yılında “Metal B lack” albümüy­
le sahnelere hızlı bir dönüş yapan I. kuşak black metal grup­
larından Venom da albümle aynı adlı “Metal Black" parçasında
Tiamat’dan bahseder. Tiamat, rock metal camiasında ise ilk baş­
larda death metal yapan, daha sonra gotik / atmosferik metal /
rock türüne yönelen İsveçli grup Tiamat olarak bilinir. Grup ay­
rıca Trem blika adıyla black metal türünde eserler vermiş olup,
şimdilerde Tiamat adıyla yoluna devam etmektedir.
190

85. Thoth
Thoth, Mısır panteonunda insan
biçiminde, iblis başlı bilgelik tanrısı ola­
rak geçer. Ra’nm kalbi ve dilidir. Ra’nın
botunda tanrılardan yalnızca Maat’la
birlikte Thoth bulunur, bilim, büyü,
yazı, arabuluculukla uğraşır ve ölüleri
yargılar, iyi ile kötü arasında üç epik sa­
vaşı yönetmiştir. Thoth’un Mısır dilinde
yazılışına dikkat edildiğinde, şeytanın
en eski isimlerinden birinden türemiş
olduğu gerçeğiyle karşılaşılır ve sözcük
“iblis gibi olan kişi” anlamına gelmek­
tedir. Thoth’un bilinen diğer isimleri A,
Sheps, Lord of Khemennu, Asten, Khen-
ti, Mehi, Hab, and A’an’dır. Thoth, antik Mısırlılarca her şeyi ya­
ratan, yazıyı bulan ve ruhların günahlarını terazisiyle tartan bir
Ay-tanrıdır. Hilal’in eğrisi Thoth’un iblis gagasına benzetildiğin-
den “iblis başlı” denilmiştir. Bu aysı özelliğinden dolayı totem
hayvanı habeş maymunu da denilen babundur. İblis başlı insan
ya da köpek başlı maymun olarak betimlenir. Bu gecesel hayvan
ancak günün başlamasıyla uyumaya gider. Bazı hiyerogliflerde
Ra’nın oğlu olarak geçerken, bazılarında da dilinin gücüyle ken­
dini yarattığı ileri sürülmektedir. Yunanlılar tarafından tanrıların
en genç ve akıllısı olan, yazının ve büyünün mucidi Hermes’le
özdeşleştirilir. Yunanlılar Thoth’a özdeş Hermes Trismegisthos
adını da kullanır. “Üç kez büyük Hermes” anlamına gelen bu
ad Mısır mitolojisine göre bütün sanatların ve bilimlerin kuru­
cusudur. Ayrıca Hermes Trismegisthos’un Helenistik dönemde
astroloji ve simyayla ilgili pek çok kitap yazdığı kabul edilen eski
bir Mısır kralı olduğu da söylenmektedir.
Thoth’u albümlerinde en çok işleyen Amerikalı death metal
grubu Nile’dır. Nile, “Annihilation O f The W icked” albümündeki
“Cast Down The H eretic”, “Black Seeds O f Vengeance” albümün­
deki aynı adlı ve “Itı Their D arkened Shrines” albümündeki aynı
191

adlı parçalarında Thoth’u anlatır. Kanadalı death metal grubu


K ataklysm ’in “The Mystical Gate Of R eincam ation” albümünde­
ki “Frozen In Time (Chapter 1 - Will Of Suicide)” parçası, Ame­
rikalı death metal grubu Rellik’in “Heritage Of Abominatiorı” al­
bümündeki “Exhume The Ancient W argods” parçası, Cradle Of
Filth’in “Damnalion And A D ay” albümündeki “Doberman Pha-
rao h ” parçası da Thoth ile ilgilidir.
192

86. Thor'un Çekici


Thor, İskandinav mitolojisin­
de Odin ve Frigga’mn oğlu olup
Odin’den sonra gelen en önemli
tanrıdır. Tüm tanrıların ve ölüm­
lülerin en güçlüsüdür. Şimşek, yıl­
dırım, yağmur tanrısı olarak da
anılan Thor’un baş düşmanı yılan
Jormungand’dır. Dev görünüşlü gök­
sel güçler tanrısı Thor, Ragnarok’da
yılan Jormungand’ı öldürür ama
onun zehrinden kendisi de ölür. Yi­
yip içmekten hoşlanır ve kalender bir
tavır sergiler. Tanrıları ve insanları canavarlara karşı korur. İngi­
lizcedeki Perşembe (Thursday) günü de Thor’un adından gelir.
Savaşçı tanrı Thor’un sahip olduğu üç sihirli nesnesi vardır;
Bunlar çekici Mjöllnir, Mjöllnir’i kullanırken giydiği demir eldi­
venleri ve gücünü ikiye katlayan altın kemerdir. Vikingler swas-
tika için Thor’un çekici anlamına gelen “Mjöllnir” kelimesini kul­
lanırlar. Parçalayıcı anlamına gelen bu çekiç, Brokk adındaki bir
cüce tarafından yapılmıştır. Çekiç Thor’un onu kolaylıkla sakla­
yabilmesi için küçülen bir yapıda, bir bumerang gibi düşmana
atılınca tüm gücüyle çarpıp Thor’a geri dönecek şekilde tasarlan­
mıştır. Thor’un çekici gökgürültüsü ve şimşeğe neden olur, böy­
lelikle bereketin sembolü olan yağmurlarla ilişkilendirilir. Aynı
zamanda bu çekicin kötü ruhları uzaklaştırdığına, tanrıların evi
Asgard’ı ve ölümlülerin evi Midgard (Ortadünya)’yı devlerin ve
iblislerin saldırılarına karşı koruduğuna inanılır. Thor’un çeki­
ciyle ilgili en ünlü efsanede anlatılanlara göre; Tanrıların evini
yapan dev Thrym, evlilik teklifini reddeden aşk tanrıçası Freyja
için Mjöllnir’i çalarak, Freyja’yı fidye olarak ister. Bunun üzerine
gelinlik giyip Freyja’nm mücevherlerini takan Thor, onu görür
görmez çekici bırakan Thrym’den çekicini kurtarır ve Thrym’i
yok eder. Odin’in kartalı gibi Thor’un Mjöllnır’i de sadece bir pa­
gan motifi olmakla kalmamış Hristiyan haçına karşı bir pagan ri-
tüel aleti şeklinde varlığını devam ettirmiştir. Devlere, yaratıklara
193

ve dünyaya kaos getirebilecek bütün güçlere karşı bir savaş aleti


görevi yapan Mjöllnir, kutsama ayinlerinde ve büyü ritüellerinde
de kullanılan bir alet olarak geçer.
Yapılan kazı çalışmaları ve araştırmalara göre 10. yy.’da Hris-
tiyanlığın hızla yayılmaya başladığı Danimarka, İsveç ve Norveç
gibi ülkelerde folklorik bir öğe olan Mjöllnir’in, yükselen Hristi-
yan değerlerine ve haça karşı tepki olarak kullanıldığı görülmüş­
tür. Çekicin tasarımıyla oynayan paganlar tarafından bugün de
kullanımı süregelen doğrudan haç sembolüne karşıtlık anlamına
gelen ve temelini pagan sembolü Mjöllnir’den alan ters haç sem­
bolünün ortaya çıkarıldığı düşünülmektedir. Bugün İskandinav
Pagan inanışı Asatru’yu benimseyenlerce, Pagan kültürünü yü­
celtenler, karanlık sanatlarını Pagan temeller üzerine kuran black
metal gruplan ve kimi Norveçli balıkçılar tarafından Mjöllnir bir
aksesuar olarak kullanılmakta ya da dövmesi yaptırılmaktadır.
PolonyalI black metal grubu Thor’s Hammer çıkardığı 6
eserden sonra, bu proje adına yapabileceği her şeyi yaptığını ilan
ederek dağılmıştır. 1989’da Testator adıyla kurulan Fin grup,
1990’da adını Thor’s Hammer a, 1991’de ise M om ingstar’a de­
ğiştirmiş olup demolarmda black metal türünü icra etmekle bir­
likte, bugün M omingstar adıyla heavy metal yapan bir gruptur.
Amerikalı heavy metal grubu Manowar, Amerikalı epik metal
grubu W arlord, Polonyalı black / death melal grubu Abused Ma-
jestry, Viking müziği yaptığını söyleyen Alman black metal gru­
bu N achtfalke, Belçikalı folk black metal grubu Lem uria ve Po­
lonyalI death metal grubu D ecapıtated ve İsveçli melodik death
grubu Amorı Amarth sözlerinde İskandinav mitlerinden, Thor
efsanesinden bahseden gruplardır. Alman epik power metal gru­
bu W izard’in “Odin” albümünde “Thor’s H am m er” adında bir
parçası bulunmaktadır.
194

87. Transilvanya
Transilvanya Alpleri ile Karpat Dağlarının çevrelediği pla­
tonun adıdır. Tarihte ilk başta Romenlerin, 9.yy’da Macarların,
lö.yy’da Osmanlı İmparatorluğu döneminde “Erdel” olarak
Türklerin hâkimiyetinde olan bölge, 1848 Avusturya-Macaris-
tan savaşı olmak üzere pek çok savaşa tanık olmuştur. En son 2.
dünya savaşıyla Transilvanya’da yaşayan Romenler bölgenin Ro­
manya sınırlarına dâhil olduğunu ilan ettiler. Günümüzde hala
Romanya sınırları içerisinde bulunmaktadır.
tik kez 1075’te Ortaçağ Latin kaynaklarında “Ultra Silvam”
olarak kullanılan “Transilvanya” kelimesi “ormanın ötesi” anla­
mına gelir. Macarca “Erdely” denilen bölge, Osmanlı İmparator­
luğunda Erdel Beyliği olarak geçer. Aynı zamanda Almancada
“Siebenbürgen” yani bu bölgedeki “7 Sakson Şehri” olarak kul­
lanılır.
Bu bölge vampir efsaneleri, gotik mimarisi ve karanlık at­
mosferiyle pek çok müzisyene ilham kaynağı olmuştur. 17.yy.
da ise büyük ölçekli cadı avlarının yapıldığı bir yer olarak ta­
rihe geçmiştir. W. Behringer’e göre Osmanlı nüfusu altındaki
Macaristan’da Türk otoritelerinin cadıları mahkemeye çıkarmak
istememesi nedeniyle burada cadılara karşı linç hukukunun uy­
gulanması sıradanlaşmıştır. Transilvanya’mn karanlığını görünür
kılan şüphesiz Bram Stoker’m 1897’de yazdığı Dracula romanı­
dır. Romanın başarısı Transilvanya’nm bir vampir yerleşkesi ola­
rak ün salmasına ve vampir konulu pek çok sanat eserinde kul­
lanılmasına neden olmuştur. Dracula’nm şatosu olarak bilinen
Bran Kalesi de burada bulunur.
Transilvanya, kelime anlamında barındırdığı kana susamış­
lıkla ikinci kuşak black metalin yaratıcılarından D arkthrone’a
ilham vermiş, “Transilvanian Hunger” adlı bir albümü ve bu
albümde aynı adı taşıyan en karanlık ve tek İngilizce şarkı söz­
lerine sahip parçanın ortaya çıkmasına önayak olmuştur. Iron
Maiden’m “Iron M aiden” adlı 1980 yılında çıkan ilk albümünde
“Transylvania” adlı enstrümantal bir parçası vardır. Tarihi savaş­
ları ve tarihi karakterleri black metal’de en iyi işleyen gruplardan
195

Marduk “Heaven Shall Burn... When W eA re G athered” ve “Nigh-


twing” albümlerinin şarkı sözlerinde Transilvanya ve Kazıklı
Voyvoda olarak bilinen Vlad Tepeş’ten bahseimektedir. Grubun
“Nightwing” albümü ne yazıkki Türkiye’de yanlış anlaşılmış ve
Osmanlı devletine, hatta Türklere karşı bir duruş olarak değer­
lendirilmiştir. Oysa M arduk’un kurucusu Morgan’m sözleriyle
grup, taraf tutma, olayları kutsallaştırma ya da tarihi bir karakteri
kahramanlaştırma gibi tutumlardan oldukça uzak olup çarpıcı
karakterleri ve hayal edilecek zenginlikteki tarihi olayları sözle­
rinde ve müziğinde işlemiştir. Marduk dinsel eleştirileri, tarihte
dikkat çeken karakterleri, dökülen kanları ve savaşları tutkulu ve
şiirsel bir şekilde, ironik diliyle sözlerinde işlemesiyle ön plana
çıkmıştır. Bu nedenle müziği alt başlıkta "savaş müziği” olarak
bile adlandırılabilir. Bununla birlikte bölgenin diğer bir adı olan
Siebenbürgen adında İsveçli bir melodik black metal grubu da
bulunmaktadır. Romen topraklarından çıkmış atmosferik black
metal grubu Negura Bunget ise yaptığı türü, ilham aldığı toprak­
ların etnik yapısını, spiritüal yapısını ön plana çıkarmak amacıyla
“Transilvanian Black Metal” olarak tanımlamaktadır.
196

88. Valhalla
Valhalla İskandinav mitolojisinde Odin’in şölen salonu anla­
mına gelir. 540 kapısı vardır. 800 savaşçıyı alabilecek kapasitedir.
Duvarları bir zırh kadar sağlam, ışıksızdır ve hiçbir yerdedir. Batı
kapısının üzerinde kartallar uçuşur ve kurt bekçileri vardır. Sa­
vaşlarda ölen kahramanlar ve Odin’in savaşçı ruhlarının bir kıs­
mı Ragnarok savaşı için Valkryr’ler tarafından toplanarak buraya
getirilir. Ruhlar her gün Valhalla’da savaşa hazırlanırlar. Her gece
bakire Valkürler’in sunduğu kızarmış domuz ve “mead (met)”
adındaki armdırıcı bal likörüyle şölen yaparlar. Vikinglerin fark­
lı bir cennet anlayışı olan Valhalla’da getirilen cesur savaşçıların
ruhları ebediyen burada birbirleriyle savaşırlar. Valhalla’ya gire­
meyen ruhlar ya cehenneme (Hel) gider ya da Hel’in en alt bölge­
si olan, karanlık ve soğuk olan Nillheim gibi yeraltmdaki değişik
yerlere gönderilir. Valhalla tipik bir ölüm ötesi varoluşa inanıştır.
Almanya’da bulunan Valhalla tapmağı 1807’de Bavaria pren­
si I. Ludvving tarafından etnik Alman tarihini anmak için yaptı­
rılmıştır. Bu tapmak İskandinav mitolojisinde geçen Valhalla’dan
farklı olarak sadece savaşlarda ölen kahraman savaşçılar için de­
ğil, aynı zamanda yazar, bilim adamı ve dini liderlerin de adma-
dır.
1986 yılında Peter Madsen tarafından “Valhalla” adında,
İskandinav mitolojisine göndermeler yapan bir çizgi film çekil­
miştir. B lack Sabbath’m “Tyr”, B athory’nin “H am m erheart”,
M anowar’m “W arriors o f the W orld”, Yngwie M almsteen’in “At-
ta ck ”, Grave Digger’in “Rhingold”, Pantera’mn “I’m The Night”
albümlerinde “V alh alla” adında parçaları vardır. İsveçli death
metal grubu Unleashed “Midvinterblot” albümünde “Valhalla
Awaits”, Belçikalı black metal grubu Ancient Rite s “Dim Carco-
s a ” albümünde “Victory or V alhalla (Last Man Standing)” Ame­
rikalı hard rock grubu White Lion “Fight to Survive” albümünde
“The Road to V alh alla”, sözlerinde İskandinav mitolojisinden
vazgeçmeyen M anowar “Into Glory R ide” albümünde “Gates o f
V alh alla” adlı parçalarıyla Valhalla efsanesini devam ettirmek-
teler. Blind Guardian, Manowar, Amon Amarth, İron Maiden,
Led Zeppelin, fe tr o Tull, M otörhead gibi gruplar şarkı sözlerinde
197

Valhalla’dan ilham almıştır. Valhalla adında 1989 yılında kurul­


muş bir death metal grubu, 1997’de kurulmuş İspanyol power
metal grubu ve 1998’de kurulmuş AvusturyalI Viking metal grup­
ları vardır. Ayrıca 1987-1989 tarihleri arasında D arkthrone’dan
Fenriz’in de yer aldığı Valhall adında Norveçli bir doom metal
grubu bulunmaktadır.
198

89. W.A.S.P.
Wasp, en basit anlamıyla İngilizce yaban arısı demek olup
kısaltma şeklinde anlamlan da bulunmaktadır. İlk olarak kuzey
Amerika’da türetilmiş WASP “White Anglo-Saxon Protestan (Be­
yaz Anglosakson Protestan)” anlamına gelir. Daha sonra İngilizce
konuşan ve Avusturya gibi etnik gruplar barındıran ülkelerde de
kullanımı yaygınlaşmıştır. Bu anlamının dışında bazı elit sosyal
grupları ifade etmek açısından kullanıldığı da görülmüştür.
W.A.S.P.’m müzikseverler için anlamı ise 1982’den bu yana
heavy metal ateşiyle dipdiri ayakta duran, inanılmaz sahne şovla­
rı gerçekleştiren, hem imajda, hem de sözlerde ekstremeyi bizzat
yaşayan, yaşatan, vokal & gitarda Blackie Laıvless’m olduğu ef­
sane bir gruptur. W.A.S.P’ın 1989’da çıkardığı “Headless Child-
ren” grubun en iyi albümü olmuş, bunun yanı sıra “Wıld C hild”,
“Blind In T exas”, “I W anna Be Som ebody”, “L.O.V.E. M achine”,
“Atıimal” ve “Sleeping In The F ire” gibi parçalan da grubun kla­
sikleri arasında yer almıştır. Bir teatral shock rock grubu olan
W.A.S.P. sahne şovları ve şarkı sözleriyle pek çok skandala ne­
den olmuş, ilk kez Animal (Fuck Like A Beast) single’ınm çık­
masıyla bir tür ebeveyn müzik araştırma ve müdahale merkezi
olan PMRC (The Parents Music Resource Çenter) başta olmak
üzere pek çok sansür kuruntunu peşine takmıştır. Amerika’da
ünlendikten sonra ise sahnede gerçekleştirdikleri vahşi perfor­
mansları bir ölçüde törpülemek zorunda kalmışlardır. Bu perfor­
manslar, kafatasından içilen kan, baltayla çiğ et kesme ritüelleri,
Blackie’nin yırtıcı kostümleri ve özellikle Tormentor parçasına
has teatral gösterilerdir. Grup korku ve vahşet öğelerini teatral
bir havada sahnede sergilerken konseptleriyle uyum içinde olan
kışkırtıcı müzikleri, fanların da şovlara dâhil olduğu büyük gös­
terilere imza atmalarını sağlamıştır.
Grup 8 0 ’lerde yapılan bir röportajda W.A.S.P.’ın anlamı için
yine olay yaratacak şekilde “We Are Sexual Perverts (Biz Cinsi Sa­
pıklarız)” demiş olsa da grubun kısaltmayı bu şekilde kullanma­
sının nedeni insanları şok etmek ve tepki çekmek üzerine kurulu
shock rock kökenleri olsa gerek. Grubun türünü ise geleneksel
199

heavy metal / hard rock ya da spesifik bir yaklaşımla hard’n he-


avy olarak kategorize edebiliriz. Grubun adıyla ilgili spekülas­
yonların sürmesi üzerine, en sonunda Blackie şöyle bir cevap
vermiştir: “We Ain’t Sure Pal (Emin değiliz, dostum)”.
Grubun 2009 yılında mahşerin dört atlısını konu alan on
dördüncü stüdyo albümü “Bdbylon" yayınlanmıştır. Albümde
Chuck Berry’nin 1964 tarihli “St. Louis to Liverpool” albümün­
den, Vrijinya’dan Kaliforniya’ya doğru yapılan br seyahati an­
latan “Promised L an d” parçasının cover’ı bulunmaktadır. Parça
60’lardan bugüne kadar Jonny Rivers, Freddy Weller, Elvis Pres-
ley, Meat Loaf da dahil olmak üzere pek çok müzisyen tarafından
cover’lanmıştır. W.A.S.P. ise bu coverlardan Elvis’inkine gönder­
me yapacak şekilde adı pek çok yerde Elvis sandviçi olarak ge­
çen fıstık ezmesi, muz ve jambon sandviçten bir notu albümün
sonuna iliştirmiştir.
200

90. Wraith
Pek çok inanış ve efsanede yeri olan
Doğa Ruhları veya Elemanteller’den
olan “wraith”ler, bir kimsenin ölü­
münden az önce ortaya çıkan ve o ki­
şiye çok benzeyen görüntüsüne denir.
Belirsiz orijin olarak da tanımlanan
wraith’ler, ölümün habercisi olup altı
grupta incelenen elemantellerden su
ruhlarına (Undine) dâhil edilir. Man­
daca ‘hayalet’, eski Norveççe ‘koru- „ ■* '
yucu melek’ kelimelerinin orijinin- '-AA- ’
den geldiği düşünülmektedir. J.R.R.
Tolkien, Yüzüklerin Efendisi’nde yarattığı başka bir dünyaya ait
gölge hayaletler olan Nazgul efendisini (Ringwraith) İngilizce
acıdan kıvranmak anlamına gelen “writhe” fiil kökü ve “wraith”
kavramından türetmiştir. Cisim halleri kendi dünyalarında daha
güçlü olan Ringwraith’ler iki dünya arasında kalmış gibidirler ve
kurbanlarını kendi dünyalarına çekme özelliğine sahiptirler. Star-
gate Atlantis adlı bilimkurgu televizyon dizisi ve aynı adlı filmde
wraith’lere rastlanır. Burada wraith’ler, böceklerden geliştirilmiş,
beslendiği insanlardan transfer ettiği DNA’yla insan benzeri bir
yapıya bürünmüş soluk mavi- açık yeşil derisi, sarı dişleri, beyaz
/ kızıl / siyah saçları olan agresif yaratıklardır. Kendi aralarında
telepatik bir iletişim sistemi geliştirmişlerdir ve yenilenme özel­
liklerinden dolayı öldürülmeleri zordur.
1986’da Mike Marvm tarafından “The Wraith” adlı bilimkur-
gu-korku-aksiyon türünde bir film çekilmiştir. Müzik camiasın­
da ise 1987’de kurulup 1996’da son albümü “Schizophrenia’’yı
çıkaran W raith adlı Ingiliz geleneksel melodik metal grubu, ka­
ranlık İskandinav mistisizmi içeren şarkı sözleriyle yine Wraith
adlı Amerikan black metal grubu bulunmaktadır. Ringwraith
adında, şarkı sözleri tamamen J.R.R Tolkien’in üçlemesi Yüzük­
lerin Efendisine dayanan Italyan black metal grubu vardır. Sie-
benburgen, Bal-Sagoth, ELernal Tears O f Sorrow ve Celtic Frost
şarkı sözlerinde “wraith” kavramına rastladığımız gruplardır.
201

91. Corna
(Şeytan Boynuzları)
Şeytan Boynuzlan Corna,
Mano Cornuta, Horned Hand,
Horned Devi! isimleriyle bili­
nir. İtalyanca boynuzlu el ya da
boynuz anlamına gelen “corna”
kelimesi Akdeniz ülkelerinde
elle yapılan müstehcen bir an­
lam ifade eder. Yine Akdeniz
ülkelerinde birinin arkasın­
dan kafasının üstüne doğru bu
işaret yapıldığında karısı veya
kocası tarafından aldatıldığı ya
da kabaca boynuzlandığı anlamına gelir. Corna, işaret ve serçe
parmaklar açık, orta ve yüzük parmakların kapalı, başparmağın
ise orta ve yüzük parmağı örtmesiyle gösterilir. Sadece serçe par­
makla başparmak açık bir şekilde yapılan el hareketi ise Ameri­
kan işaret dilinde ve Hawaii’de kullanılan selamlama jestlerinden
olup “seni seviyorum” anlamına gelir. Wicca inancına göre ise
işaret ve serçe parmağın açık tutulmasıyla yapılan bu el hareketi
boynuzlu tanrıya ulaşmak adına bir tür duyarga işlevi görmek­
tedir.
16 Mayıs 2010 yılında kaybettiğimiz, heavy metal kültürü­
nün en büyük müzisyenlerinden Ronnie James Dio sayesinde
tanınan bu el işareti, zamanla bu kültürün vazgeçilmez parça­
sı olmuştur. Dio, corna’yı büyükannesinden öğrendiğini ve bir
Italyan olan büyükannesinin bir tür batıl inanç olan bu hareketi
kem gözlerden, lanetten ve cadı olduğu sanılan kişilerden korun­
mak ya da kötü şansı uzaklaştırmak için kullandığını söylemiştir.
Dio, 1979’da Ozzy Osborne’nun yerine B lack Sabbath’a vokalist
olarak girdiğinde Ozzy’nin barış işareti gibi bir işaretle seyirciye
hitap ettiğini ve corna’yı yapmaya başladığım, kendisinin de özel
anlamlar yükleyerek bu geleneği devam ettirdiğini belirtmiştir.
202

Dio’nun metal seyircisini selamlamak için kullandığı corna ka­


ranlığın işaretidir. Bu yüzden, bu işareti yapmadan önce mutla­
ka bir miktar karanlığın çökmesini beklemiştir. Dio, corna’mn
içinde metal aşkı taşımayan kişilerce kullanıldığı zaman anlamını
kaybettiğini ya da bu el hareketinin başparmakların açık tutula­
rak yapılmasıyla tammamen farklı bir harekete dönüştüğünü ve
“seni seviyorum” anlamına geldiğini söylemiştir.
Anton LaVey 1960’larda corna’yı bir tür satanik selamlama
ilan etmiştir. Heavy metal’in gelmiş geçmiş en meşhur selamlama
işareti olarak da bilinen corna, şeytan boynuzları, metal boynuz­
ları, keçiboynuzları, rock yumruğu, metal işareti olarak da dile
getirilir. Kiss’in bas gitaristi ve vokalisti olan Gene Simmons ise
corna’nın heavy metal’e ilk defa “Love Gun” albümünün kapağıy­
la kendisi tarafından taşındığını iddia etmektedir. Ancak “Love
Gun” albüm kapağına dikkatli bakıldığında, Gene’nin corna işa­
retini yapan elinin kalçasının yanında durması ve başparmağın
orta ve yüzük parmakları kavramamasından dolayı iddiası kabul
edilmemektedir. Yine de Gene’in “Love Gun” albümünden önce
sahnede corna ile poz verdiği ve fotoğraflarında bu işareti kullan­
dığı gerçeği ortaya çıksa da, corna'yı metal müziğine kazandıran
kişinin Dio olduğu kabul edilmiştir. M etallica’nın gitaristi Kirk
Hammet tarafından coma’dan yola çıkılarak serçe parmak ve
başparmak açık duracak şekilde tüm parmakların kapatılmasıyla
daha fazla metal anlamına gelen bir işaret de türetilmiştir.
203

92. Headbanpg
Headbatıging, heavy metal ile anlam kazanmış bir terim olup
bu tür müzikler eşliğinde yapılan kafa sallama hareketidir. Sade­
ce konser terimi olmakla kalmayıp heavy metalin nüfus ettiği her
ortamda çılgınca yapılan bu hareket, rock-metal kitlesinin vaz­
geçilmez alışkanlığıdır. Bu hareketi yapanlara da “headbanger”
denir. Bu terimin 19 68’de Amerika’da gerçekleşen Led Zeppeîin
konserinin ön sıralarında bulunan seyircilerin müziğin etkisiyle
kafa sallamalarıyla Lüretildigi söylenir. Çeşitli headbanging türleri
mevcuttur. En çok bilineni yukarı-aşağı yönde kafa sallamadır.
Diğerleri, döndürerek kafa sallama, yarım daire çizecek şekilde
sallama, yatay sekiz çizecek şekilde sallama, yanlara kafa salla­
ma, tüm bedenle birlikte kafa sallama vs. şeklinde özetlenebilir.
Headbanging davul vuruşları esas alınarak yapılır; müziğe göre
çok sert ve hızlı olabileceği gibi daha yavaş ve seri de olabilir.
Grupların sahne performansı değerlendirilirken önemli bir gö­
rüntü teşkil eder. Bu görüntüyü grupça en iyi ve seri yaratanlar­
dan biri de İsveçli melodik death metal grubu Amon Am arth’dır.
Headbanging sırasında denge oldukça önemlidir. Bacakların açık
durması, bir bacağın önde diğerinin arkada durması, döndürerek
sallamada ellerin dizlerde olması ya da sahneye tutunma dengeyi
korumayı sağlar. Headbanging için söylenebilecek en doğru şey,
hep birlikte yapılan headbanging’in verdiği hazzın bambaşka ol­
masıdır.
204

93. Corpsepaint
(Ceset Makyajı)
Artık tek bir kelime haline
gelmiş olan corpsepaint, yani ce­
set makyajı black metal grupları
tarafından konserlerde ve fotoğraf
çekimlerinde dehşet dolu bir at­
mosfer ve şok etkisi yaratmak için
kullanılan özel bir tür siyah-beyaz
makyajdır. Bu makyajla cesetsi çü­
rümüşlük, karanlık, nefret dolu,
kötü, insanlık dışı ve ölümcül bir atmosfer yaratılmış olur. Bu
makyajda genellikle yüzün tamamı beyaz, göz ve dudak çevresi
de siyah boyanır. Bunun yanında kan görüntüsü oluşturmak için
Gorgoroth ve Ragnarok gibi gruplar tarafından corpsepaint’te
kan kırmızısı da kullanılırken; May hem, Törmen tor ve Aborym
gruplarından tanıdığımız Atilla Csihar bu makyaja neon renkle­
rini, D odheimsgard da başka renkleri ilave etmiştir.
Corpsepaint’e Alman folklorunda rastlandığına dair bir
düşünce varsa da, Corpsepaint asıl İskandinav mitolojisindeki
Oskorei’nin Viking savaşçıları olan ölü ruhların görüntüleriyle
benzeşir. Corpsepaint’in black metal’e geçişi ise Michael Moy-
nıhan ve Didrik Soderlind’in yazdığı Lord Ol Chaos adlı kitaba
göre Brezilyalı birinci kuşak black metal grubu Sarcofago’nun
“I . N . R . I albümüyle olduğu iddia edilir. Ayrıca 1920’de Robert
Wiene tarafından çekilmiş bir ekspresyonist filmde, ilk korku fil­
mi olarak da değerlendirilen The Cabinet of Dr. Caligari’de de
corpsepaint makyajına rastlanır. Alman yapımı olan bu filmin
de Oskorei benzeri bir Alman efsanesinden esinlendiği düşü­
nülmektedir. Tam olarak corpsepaint olmasa da ilk aykırı sahne
makyajı, 1960’larda 4 oktavlık sesiyle tanınan İngiliz rock’n roll
müzisyeni Arthur Brown tarafından yapılmıştır. Sonra 70’lerde
Kiss, Alice C ooper ve King D iam ond; takip eden yıllarda da The
Misjits, The Damned’den Dave Vanian, H ellhamm er ve Celtic
205

F?'os(’da ilk örnekleri görülmüştür. Norveçli black metal grup­


ları Darkthrone, Mayhem, Emperor, Immortal ve Satryicorı,
corpsepaitıt’i black metale kazandıran ve bu türün vazgeçilmezi
yapan gruplardır. Kimi black metal grupları Corpsepaint’in her­
kesçe benimsenmesi, makyajın artık inandırıcılığım kaybetmesi
ve yaratılmaya çalışılan oldschool ruhtan eser kalmaması gibi ne­
denlerle bu makyajı yapmaktan vazgeçmişlerdir.
203

92. Headbanging
Headbarıging, heavy metal ile anlam kazanmış bir terim olup
bu tür müzikler eşliğinde yapılan kafa sallama hareketidir. Sade­
ce konser terimi olmakla kalmayıp heavy metalin nüfus ettiği her
ortamda çılgınca yapılan bu hareket, rock-metal kitlesinin vaz­
geçilmez alışkanlığıdır. Bu hareketi yapanlara da “headbanger”
denir. Bu terimin 1968’de Amerika’da gerçekleşen Led Zeppelitı
konserinin ön sıralarında bulunan seyircilerin müziğin etkisiyle
kafa sallamalarıyla türetildiği söylenir. Çeşitli headbanging türleri
mevcuttur. En çok bilineni yukarı-aşağı yönde kafa sallamadır.
Diğerleri, döndürerek kafa sallama, yarım daire çizecek şekilde
sallama, yatay sekiz çizecek şekilde sallama, yanlara kafa salla­
ma, tüm bedenle birlikte kafa sallama vs. şeklinde özetlenebilir.
Headbanging davul vuruşları esas alınarak yapılır; müziğe göre
çok sert ve hızlı olabileceği gibi daha yavaş ve seri de olabilir.
Grupların sahne performansı değerlendirilirken önemli bir gö­
rüntü teşkil eder. Bu görüntüyü grupça en iyi ve seri yaratanlar­
dan biri de İsveçli melodik death metal grubu Amon Am arth’dır.
Headbanging sırasında denge oldukça önemlidir. Bacakların açık
durması, bir bacağın önde diğerinin arkada durması, döndürerek
sallamada ellerin dizlerde olması ya da sahneye tutunma dengeyi
korumayı sağlar. Headbanging için söylenebilecek en doğru şey,
hep birlikte yapılan headbanging’in verdiği hazzm bambaşka ol­
masıdır.
207

sayılırlar ve mosh çember dışına taşlığı anlarda yavaşlar. İsteme­


yenler katılmadığı halde, konser sırasında pek çok kişinin mosh
dalgası yüzünden rahatsız olduğu, hatta ezilme tehlikesi geçirdiği
de bir gerçektir. Ama yine de mosh dansı yapanlara göre mosh,
“crowd surfing” ve “stage diving” den farklı olarak ağır yaralan­
malara neden olmayan, hatta insanlar arasında yakınlaşma sağ­
layan bir danstır. Mosh genellikle bir tür extreme eğlence olarak
görülmekle birlikte, stres atma yolu veya mosh pit’te bulunan­
ların kendi şiddet eğilimlerini tatmin etme aracı olduğu da dü­
şünülmektedir. Fincede argo bir kelime olarak geçen “moshata”
hem mosh dansı, hem de headbang yapmak anlamına gelir.

#
208

95. Pogo
Pogo, konserlerde diğer insanlara doğru zıplayıp çarparak
yapılan bir dans şeklidir. Pogo dansının çıkışı punk rock’dır. Juli-
en Temple’m yönetmenliğini yaptığı The Filth and the Fury adın­
da Sex Pistols’la ilgili belgesel filmde Sex Pistols’m basçısı pogo-
yu kendisinin icat ettiğini ileri sürer. Filmde Sid’in konserlerdeki
kalabalık kitlenin görüş alanını engellemesi dolayısıyla, hoplayıp
zıplayan hareketler yaptığını ve pogoyu ilk bu şekilde başlattığı
dile getirilir. Pogo, diğer extreme danslardan mosh, stage diving
ya da crowd surfing’ten daha sonra keşfedilse de konserlerde ya­
pılan tüm bu danslar genellikle pogo adıyla bilinir.
Pogo dansı yapan gruba “pogo mob” denir. Pogo dansçıları
ya oldukları yerde ya da değişik yönlere zıplarlar. Vücutları her­
hangi bir darbeye karşı gergindir ve pogo mob içinden göz göze
geldikleri kişiye çarpmak için hazırdırlar. Pogo da mosh gibi mü­
ziğin hızlanmasıyla yaralanma riski yüksek olan bir danstır ama
mosh’da olduğu gibi yere düşen mutlaka kaldırılır. Pogo’nun “pig
pogo (domuz pogosu)” olarak adlandırılan ve şiddet içeren bir
versiyonu da vardır. Pig pogo tekmeleme ve vurma da içerir. Bu
türde yaralanma riski daha fazla olsa da birine pig pogo’yu kulla­
narak kasıtlı zarar vermek hiçbir zaman kabul görmez. Kimi pogo
dansı tutkunları inanılmaz dayanma güçleriyle konser boyunca
yaptıkları pogo’yla övünürken maalesef bir yandan da grubun
konser performansına hiç tanık olamadan konserden ayrılırlar.
209

96. Stage Diving (Sahne Dalışı)


Stage Diving, konser sahnesinden seyircinin üzerine atla­
mak anlamına gelen bir konser terimidir. Stage diving’in hemen
akabinde Crowd Surfing gerçekleşir. İlk stage diving 1964’te
Hollanda’da Rolling Stones konserinde, seyircilerin ayaklanma­
sıyla yapılmıştır. İngiliz progressive rock grubu Genesis’in vo­
kalisti ve flütçüsü Peter Gabriel ve Amerikan rock yıldızı, aktör
ve besteci Iggy Pop sahne adıyla bilinen James Newell Osterberg
ilk stage diving yapan müzisyenlerdir. Stage diving rock / metal
konserlerinde grup tarafından gösterinin parçası olarak da yapıl­
maktadır. Ancak stage diving yapan kişi kalabalığın çekilmesiyle
veya tutamamasıyla, kalabalıktaki kişiler de stage diving yapan
kişinin çarpmasıyla diğer konser gösterilerinin aksine ciddi yara­
lanmalar geçirebilir.
210

Crovvd Surfing, bir kişinin rock, metal, punk ve indie kon­


serlerinde kalabalığın yoğun olduğu sahne önünde stage diving
yaptıktan sonra elden ele taşınarak konser mekânının bir başka
kısmına ulaştırılmasıdır. Extreme konser danslarından biri olan
crowd surfing yaralanma riski olan bir eylemdir. Elden ele taşı­
nırken sörfçünün kazayla düşürülmesi, sörfçünün giysisinde bu­
lunan zincir, çivi, vs. elden ele dolaştıran kitleden birine takılma­
sı veya bu esnada birilerinin arada kalıp ezilmesi bu eylemdeki
tehlikelerden birkaçıdır. 2000 yılında gerçekleşen Roskilde Fes­
tivalindeki Pearl Jam konserinde crovvd surfing yüzünden dokuz
kişi ölmüş ve arada yaralananlar olmuştur. Bu olaydan sonra da
crowd surfing yasadışı bir eylem kabul edilmiş ve ikaz edici tabe­
lalar hazırlanmıştır ama aslında bu tabelalar sorumluluğu crovvd
surfing yapan kişiye yüklemekte ve sörfçünün konserden atılma­
sına yaralanmalar olmadığı takdirde rastlamlmamaktadır.
211

98. Circle Pit


Circle Pit, mosh pit’e benzer şekilde, punk, trash, death,
black ve hardcore konserlerinde, katılanlann birbirlerini iterek
ve zıplayarak yaptıkları bir dans türüdür. Mosh pit her yöne
doğru olurken, circle pit saat yönünün tersinde ve oluşturulan
çemberin içinde yapılır ve mosh pit’e göre daha az şiddet içe­
rir. Punk konserlerindeki circle pil'te mosh, ska, skank, vs gibi
danslar yapılırken; hardcore ve metal konserlerindeki circle pit’te
daha çok birbirini itme, koşma, zıplama ve çarpma hareketlerine
tanık olunur. Punk’da bu harekete her kesimden daha geniş bir
katılım sağlanır ve daha yumuşak bir formu icra edilir. Bu dans
esnasında düşen ya da yaralanan mutlaka kaldırılır ve çemberden
dışarı çıkarılır. Amerikalı metal grubu DevilDriver'm konserle­
rinde 45 kişiden 300 kişiye kadar ulaşabilen circle pit’ler olduğu
söylenmektedir. Lam b Oj God, Sick Of it Ali, S lay erv e Anti-Flag
gruplarının konserlerinde circle pit’e sıklıkla rastlanır.
212

99. Hail Of Death (Ölüm Duvarı)


Wall o f Death, punk, metalcore, hardcore konserlerinde
rasüanan ve genellikle Amerikalı grupların tekelinde bulunan
bir eğlence şeklidir. Braveheart olarak da bilinen bu harekette,
aralarında yaklaşık 10 metre uzaklık bulunan wall o f death’s. ka­
tılmış iki grup birbirlerine doğru hızla koşarak sert bir şekilde
çarparlar. Hareketin “Braveheart” olarak adlandırılması nedeni
“Braveheart” filminde, İngiliz ve İskoç birliklerin savaş alanında
birbirlerine doğru koşmasıdır. Wall o f death, 2003 Ozzyfest kon­
seriyle Amerikalı metalcore grubu C him aira’nın vokalisti Mark
Hunter’in bizzat hareketi organize etmesiyle popülerlik kazan­
mıştır. Amerikalı punk / rock grubu Flatfoot 56’de konserlerinde
“Battle of the Bones” parçasını çalmadan, Amerikalı metalcore
grubu Lam b o f God şovlarının sonunda «Black Label» parçasıyla
seyirciyi wall o f death’e hazırlayan diğer gruplardır. Amerikalı
grind / death metal grubu Cephalic Carnage, Amerikalı metalco­
re grubu Throwdown wall o f death’i konserinde organize eden,
özellikle parçalarının hızlanan yerinde gerçekleşecek bir çarpış­
ma yaratan ve kendilerine göre ölüm duvarı stilleri geliştiren
gruplardır.
Başta headbanging olmak üzere bir heavy metal selamı olan
corna ve daha çok uç türlerde karşılaşılan ceset makyajı bu kül­
tür, ideoloji, felsefe ya da yaşam tarzı için bir zenginliktir. Gerçek
dinleyiciler ve müzisyenler tarafından, başka kimsenin anlaya­
mayacağı bir tutkuyla gerçekleştirilir. Bununla birlikte mosh,
pogo, stage diving, crowd surfing, circle pit ya da wall of death,
hangisi olursa olsun rock / metal kültüründe gelenekselleşmiş uç
dansların hepsi türün vazgeçilmezlerindendir.
213

Kaynakça
Link, Luther. Şeytan Yüzü Olmayan Maske. Çev. Emek Ergün.
İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2003

Akın, Haydar. Ortaçağ Avrupası’nda Cadılar ve Cadı Avı. Anka­


ra: Dost Kitabevi Yayınları, 2001

Campbell, Joseph. Yaratıcı Mitoloji Tanrının Maskeleri. Çev.


Kudret Emiroglu. Ankara: İmge Yayınevi, 2001

Teber, Serol. Melankoli “Normal Bir Anomali”. İstanbul: Say Ya­


yınları, 1997.

Davenport-Hines, Richard. Gotik, Ankara: Dost Kitabevi Yayın­


ları, 2005

Tetzner, Reiner. Cermen Tanrı ve Kahramanların Efsaneleri 1.


Cilt. Çev. Arzu Yarbaş. İzmir: tlya Yayınevi, 2004

Tetzner, Reiner. Cermen Tanrı ve Kahramanların Efsaneleri


2.Cilt. Çev. Arzu Yarbaş İzmir: 11ya Yayınevi, 2004

Zingsem, Vera. Lilith, Çev. Devrim doğan Yüzer. İzmir: tlya Ya­
yınevi, 2006

Agizza, Tosa. Antik Yunan’da Mitoloji, Çev. Z. Zühre tlkgelen.


İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2001

Ansell-Pearson, Keith. Kusursuz Nihilist Politik Bir Düşünür


Olarak Nietzsche’ye Giriş. Çev. Cem Soydemir. İstanbul: Ayrıntı
Yayınları, 1998

Alkan, Erdoğan. Baudelaire ve Satanizm. İstanbul: Broy Yayınla­


rı, 1999

Bataille, Georges. Edebiyat ve Kötülük. Çev. Ayşegül Sönmezay.


İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1997
214

Rosenberg, Dona. Dünya Mitolojisi, Çev. Koray Akten, Erdal


Cengiz, Anıl Ulaş Cüce, Kudret Emiroğlu, Tuluğ Kenanoğlu,
Tahir Kocayiğit, Erhan Kuzhan, Bengü Odabaşı. Ankara: İmge
Kitabevi Yayınları, 2006

Brooke, Elizabeth. Büyücülük Klavuzu. Çev. Bülent Akcan. İs­


tanbul: Gün Yayıncılık, 1997

Crow, W.B. Büyünün, Cadılığın ve Okültizmin Tarihi, Çev. Ful­


ya Yavuz. İstanbul: Dharma Yayınları, 2002

Jung, Cari G.tnsan ve Sembolleri. Çev. Doç. Dr. Ali Nahit Baba-
oğlu. İstanbul: Okuyan Us Yayın, 2007

Messadie, Gerald. Şeytanın Genel Tarihi. Çev. İşık Ergüden. İs­


tanbul: Kabalcı Yayınları, 1998

Russel, Jeffrey Burton. Kötülüğün Tarihi 1: Şeytan. Çev. Nuri


Plümer. İstanbul: Kabalcı Yayınları, 1999

Russel, Jeffrey Burton. İblis / Erken Dönem Hristiyan Geleneği.


Çev. Ahmet Fethi. İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2000

Russel, Jeffrey Burton. Kötülüğün Tarihi 3: Lucifer / Ortaçağda


Şeytan. Çev. Ahmet Fethi. İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2001

Russel, Jeffrey Burton. Kötülüğün Tarihi 4: Mephistopheles /


Modern Dünyada Şeytan. Çev. Nuri Plümer. İstanbul: Kabalcı
Yayınlan 2001

Picknett, Lynn. Şeytanın Gizli Tarihi. Çev. Özlem Yaşayanlar. İs­


tanbul: Neden? Kitap, 2007

Turner, Alice K. Cehennemin Tarihi. Çev. Ayhan Sargüney. İs­


tanbul: Ayrıntı Yayınları, 2004

Estin, Colette, ve Laporte Helene. Yunan ve Roma Mitolojisi.


Çev. Musa Eran. Ankara: Tübitak Yayınları, 2002

Korkmaz, Esat. Şeytan Tasarımı Terimleri Sözlüğü. İstanbul:


Anahtar Kitaplar Yayınevi, 2006
215

Moynihan, Michael, ve Soderlind Didrik. Lords Of Chaos: The


Bloody Rise Of The Satanic Metal Underground. 1997. Los An­
geles: Feral House, 2003

Atacan, Can. Başlangıçtan Bugüne Heavy Metal. İstanbul: Stüdyo


lmge/ERA, 1998

Feridunoğlu, Lale. Müziğe Giden Yol. İstanbul: tnkilap Kitabevi,


2004

Simon. Necronomicon. New York: Avon Books, 1980

Dante, Alighieri. İlahi Komedya. Çev. Seyhan Salar. İstanbul:


Oda Yayınları, 2003

Goethe, J. Wolfgang Voıı. Faust. Çev. Fatoş Toprak. İstanbul:


Beda Yayınları, 2004

Milton, John. Adem ile Havva’nın cenneten kovuluş öyküsü / Ka­


yıp Cennet. Çev. Enver Günsel. İstanbul: Pegasus Yayınları, 2006

Barker, Clive. Kabak Çev. Berna Kılmçer. 2000. İstanbul: Oğlak


Yayınları, 2009

Lovecraft, H.P. Cthulhu’nun Çağrısı. Çev. Dost Körpe. İstanbul:


Ithaki Yayınları, 2000

Lovecraft, H.P. Dagon, Çev. Kozan Demircan. İstanbul: Altıkırk-


beş Yayınları, 2000

Poe, Edgar Alan. Bütün Hikayeleri. Çev. Dost Körpe. 2006. İs­
tanbul: Ithaki Yayınları, 2011

Poe, Edgar Alan. Şiirler. Çev. Oğuz Cebeci. İstanbul: Ithaki Ya­
yınları, 2006

Mclver, Joel. Extreme Metal. Omnibus Press, 2000

Leroux, Gaston. Operadaki Hayalet. Çev. Erhan Cindaş. İstan­


bul: Ithaki Yayınları, 2003
216

Acedia Black Metal Fanzini. Sayı 5. İzmir, 2007

Blake, William. Cennet ve Cehennemin Evliliği. Çev. Tozan Al-


kan. İstanbul: Bordo Siyah Klasik Yayınlar, 2005

Shakespeare, William. Hamlet. Çev. Sabahattin Eyüboğlu. İstan­


bul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2001

Stoker, Bram. Dracula. Çev. Niran Elçi. İstanbul: İthaki Yayınları,


2007.

Shakespeare, William. Fırtına. Çev. Bülent Bozkurt. İstanbul:


Remzi Kitabevi, 2011

Hemingway, Emest. Çanlar Kimin İçin Çalıyor. Çev. Erol Mutlu.


Ankara: Bilgi Yayınevi, 2011

Shakespeare, William. Othello. Çev. Özdemir Nutku. İstanbul:


Remzi Kitabevi, 1993

Öktem, Altay. “Dört Kırıtık Opera”. Yasakmeyve. İstanbul: Kom­


şu Yayınları, 2009

Mann, Thomas. Büyülü Dağ. Çev. İris Kandemir. tstanbul: Can


Yayınları, 2011

Shakespeare, William. Romeo ve Juliet. Çev. Özdemir Nutku,


tstanbul: Remzi Kitabevi, 2009

Gaiman, Neil. Sandman Düş Müziği. Çev. E.Ece Esmer ve Koray


Özbudak. İstanbul: Arkabahçe Yayıncılık, 2000

Heidel, Alexander. ENÛMA ELlŞ / Babil Yaratılış Destanı. Çev.


İsmet Birkan. Ankara: Ayraç Yayınevi, 2000
B ü y ü lü S ö z lü k , b a k tık ç a , d in le d ik ç e ve
d u y u m s a d ık ç a insanı İçine ç e ke n bu ka ra
tutkunun, sık orm anların nefesinde, en asi med-
cezir dalgalanan hırçınlığında, Phlegethon nehrinin
kızıl sulannın öfkesinde, en çok da İnsanın içinde,
dam arlarından geçen kanın her bir dam lasında
can buluyor, ölüm süzlük kazanıyor. Kökenlerine
sıkı sıkıya bağlı “heavy" bir yürek taşıyan Zeynep
Çolakoğlu, heavy m etal ve türevlerini de Büyülü
S ö z lü k le buluşturuyor. Ş arkılara şiirsel bir dille
katılan mitolojik, edebi, felsefi, efsanevi sözcüklerin
ve m üzikal te rim le rin a rka s ın d a ki g e rç e kle ri
araştırıyor ve bunu aynı karanlık ruh hali İçinde
olanlarla paylaşıyor.

Um arız Büyülü S ö zlük okuyucuda, yerin kat kat


altında G e rlo n la yapılan tutku dolu bir gezi etkisi
yaratır. Tüm dünyada kaosun izlerini belirginleştirir
ve dingin sulard a açan b irer Lotus çiçeği olur
düşlerde.

Kelim elerin dokusundaki dehşeti en karanlık, en


k a n lı ta ra fın d a n k e ş fe tm e n iz d ile ğ iy le ,.

Kuzgun size yol gösterecektir Dore'nin


gravürlerinde...

You might also like