You are on page 1of 274

GELENEKSEL KAYSERİ EVLERI

Vacit İMAMOGLU
Prof. Dr. Mimar
Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi

Kayseri'nin yetiştirdiği
Anadolu mimar ve ustalarının
kardeşi
Mimar Sinan' a
Bu kitap TÜRKİYE HALK BANKASl'mn
Bir Kültür Hizmetidir.

This book is a public service of


TÜRKİYE HALK BANKASI

Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları


TÜRKİYE HALK BANKASI' nındır ve bütün hakları
saklıdır. Yazarından İzin almaksızın
resim, fotoğraf ve belge alıntı sı yapılamaz,
çoğaltılamaz.

TÜRKİYE HALK BANKASI owns all rights to this book including


rights of produetion, distrubution and sale. No picture,
photograph or document may be reproduced or quoted
without the written permission of the author.

Türkçe ve İngilizce Metin / Turkish and English Texts Vacit İMAMOGLU

Şiirler / Poems Vacit İMAMOGLU

Özdeyiş Çevirileri / Translation of Sayings Vacit İMAMOGLU

Fotoğraflar / Photographs Hasan SALTıK, Vacit İMAMOGLU

Renk Ayırımı / Color Separatİon Detay Repro

Yapım / Published by LAGA Basım-Yayın Ltd. Ştİ.


Tel: 426 38 27- Ankara

Bu kitap Temmuz 1992 tarihinde 2000 adet basılmıştır.

This book was printed in July 1992 in a run of 2000.


içiNDEKİLER

ÖNSÖZ

YAZARıN ÖNSÖZÜ

i. BÖLÜM - KAYSERİ VE GELENEKSEL EVLERİ... 1

1. GİRİş 3

1.1. Tarihi Ev ve Mahallelerin Geçmişine Bir Bakış 3

2. KAYSERİ KENTİ , 7

2.1. Yaşamdaki Alçakgönüllülük-Kaynakların Sakınılarak Kullanımı 13


2.2. Mahalle ve Sokaklar 14
2.3. Yaşama Biçimi;Yaz ile Kış Arasındaki Farklılaşma 17
2.4. Korunma ve Emniyetle İlgili Kaygılar 19

3. EVLER 23

3.1. Geleneksel Evlerin Genel Karakteri 23


3.2. Mimarlıkta Hakim Olan Dil: Güçlü, Keskin, Diri, Prizmalar 24
3.3. Planlar.. 28
3.4. Avlular 29
3.5. Toplumsal Cinsiyet ve Mahremiyet : 32
3.6. Evlerin Dine Göre Farklılaşması 33
3.7 . yapım.................... .. 38

4. İç MEKANLAR 41

4.1. Odalar 42
4.2. Sofa 47
4.3. Tokana 49
4.4. Harem Odası, 51
4.5. Köşk 52
5. MİMARİ VE DEKORATİF öGELER 57

5.1. Süslemeler... 57
5.2. Çıkmalar 59
53. Duvar Elemanları 62
5.4. Pencereler 67
5.5. Kepenkler... 71
5.6. Kapılar 72
. 5.7. Tırabzanlar, Parmaklıklar, Korkuluk Duvarları, Çörtenler 79

6. TEKNİK HİzMETLER : 83

6.1. ısıtma 83
6.2. Aydınlatma 85
6.3. Temiz Su ve Kanalizasyon 85
6.4. Ev işleri ve Bakımı 87

7. DUYGUSAL VE PSİKOLOJİK BAZI BOYUTLAR 89

7.1. Sağlık........................................................................................................................................... 89
7 .2. Duyum 90
73. inanç ve Batıl inançlar 95
7.4. Sosyal ve Psikolojik Boyutlar 96

8. BİRİNCİ BÖLÜMÜ BİTİRİRKEN 99

TABLO 1 Kayseri'nin İklim Verileri 102

II. BÖLÜM - İNCELENEN EYLER 103

1. Gavremoğlu Evi 105


2. Baldöktü Evi 113
3. Öztaşçı Evi 117
4. Bezircioğlu Evi 125
5. Tosunağa Evi 131
6. Ça1ıka Evi 137
7. Çayırağası Evi 143
8. Camcıoğlu Evi 149
9. imamoğlu Evi 157
10. Güpgüpoğulları Konağı 171
11. Zennecioğulları Konağı 175
12. Mollaoğulları Konağı. 179

ŞONSÖZ VE ÖNERİLER 183

NOTLAR 188

SÖZLÜK 194

KAYNAKÇA 196
ÖNSÖZ
Bugüne kadar Anadolu'nun çeşitli yörelerinde ve Balkan'larda bulunarı Osmanlı dönemine ait gelenek-
sel konut mimarisinin özelliklerini araştıran çeşitli monografı ve kitaplar yayınlanmıştır. Geleneksel ko-
nut konusunu işleyen çalışmalara şimdi bir yenisi eklenmiş bulunuyor: Vacit İmamoğlu'nun yazdığı Gele-
neksel Kayseri Evleri.
Geleneksel Kayseri Evleri'nin onu benzeri monografilerden ayıran kendine özgü bir yanı var. O da ese-
rin, bu tür çalışmalarda çoğu kez olduğu gibi, mimarinin yapısal ve işlevsel yönlerini inceleyenbir teknik
çalışmanın ötesine geçerek bina ile yaşam arasındaki bağlantıyı güçlü bir biçimde vurgulamasıdır. Vacit
İmamoğlu geleneksel Kayseri evlerini dışarıdan bakıp değerlendirmiyor, mimari çevreyi içinde yetiştiği
sosyalortam bağlamında ele alıp evlerin içinde kendi yaşamının bir kesitini okuyucu ile paylaşıyor, gele-
neksel Kayseri evlerini müslüman ve hıristiyan evi ayrımı gözetmeksizin incelediği gibi, bugün Türk-Os-
manlı eviyle özdeşleşmiş olan geniş saçaklı, kiremit örtülü, eli böğründeli ahşap ev türünü sorgulayarak
bunun Batı Anadolu ve Balkanlar için geçerli olsa da Anadolu'nun öteki bölgelerini kapsayacak biçimde
genelleştirilmenıesi gerektiğine işaret ediyor; Orta Anadolu' da gelişen konut mimarimizin inceliklerini
okuyucuya duyarlı bir tarzda sunarken çağdaşlaşma yaftası altında kültür mirasımızın acımasızca yok edi-
lip elden çıkmasına karşı duyduğu tepkiyi her vesileyle dile getiriyor; günümüz insanının duyarsızlığın-
dan, çevreyi biçimlendirme sanatının altüst edilmiş olmasından yakınıyor.
Geleneksel Kayseri Evleri adlı eseri Orta Anadolu konut mimarisini çok daha iyi anlamamızı sağlayacak
önemli bir çalışma olarak tanımlıyor, yazarını yürekten kutluyorum.

Prof. Dr. Aptullah Kuran


Boğaziçi Üniversitesi
Mimarlık Tarihi Öğretim Üyesi
YAZARIN ÖNSÖZÜ
Türkiye' de geleneksel konut mimarisi ile ilgili araştırmalarda karşılaşılan en önemli zorluklardan biri ya-
zılı kaynak yokluğudur. Zaman zaman gezginlerin kent düzeni ve bina nitelikleri üzerine yazdıklarına
rastlasak da, bunlar çoğunlukla mimari açıdan yararlı olmaktan uzaktır. Osmanlı Devleti'nin resmi ka-
yıt, tapu ve kadı sicillerinin yeni yeni (1988 yılında) halka açılınası bu yoldan gelebilecek bilgi birikimi
için zaman gerektirmektedir. Yazınımızdaki roman, öykü, fıkra ve benzeri eserlere İstanbul ve birkaç
kent dışındaki birçok yerleşim hemen hiç konu edilmemiştir. Sözlü iletişinıle aktarılan bilgiler de tıpkı
geleneksel evler gibi hızla yokolmaktadır.

Bu tür çalışmalarda karşılaşılan başka bir güçlük de var olan evlere ilişkindir. Çeşitli zaman dilimlerini
temsil edecek ayakta kalmış örnek bulmak hemen hemen olanak dışıdır. Bu nedenle de evlerde oluşan
plan gelişmeleri ve mimari evrim üzerine söz etmek güçleşmektedir. Evlerin yapılış tarihlerini gösteren
kitabelerin az sayıda olınası, şimdiki sahiplerinin verdiği bilgilerin güvenilirlik derecesi ile ilgili belirsizlik-
ler araştırmacının karşılaştığı diğer zorluklar arasındadır.

Kayseri'nin geleneksel yaşam ortamının son zamanlarında dünyaya gelmem benim için bir şanstı.
1943'te modern hayat biçimi başlamadan önce doğmakla, geleneksel düzenin belli başlı bazı boyutlarını
yaşamak, görmek veya işitmek olanağını buldum. Kendi anılarım ve geleneksel yaşamın birçok yönünü
kendisi yaşamış olan aile büyüklerim ve Kayserililer bu tür yaşam ve çevresi ile ilgili birçok sorunun ya-
nıtlanmasında bana yardımcı oldular.

Atlarımız, arabacılarımız ve faytonlarla ilgili öyküleri sadece annem, babam ve ağabeylerirnden dinle-
dim. On - yirmi yıllık bir gecikme ile arabanın yerini otomobil almıştı: Pırıl pırıl rneşin çamurluklu fay-
ton ve doru atlara karşı sokaklara girip çıkamayan gösterişli, hantal "Buick" ve "Plymouth"lar ! Atların
devrini kaçırmış olsam da, soğuk kış günlerinde alt kattaki ahırımızda doğan buzağıların dünyaya gelişle-
rini, doğar doğmaz ayakta durmaya çalışmalarını ve havanın durumuna göre mangal veya soba kenarına
getirilip ısıtılmalarını gördüm. Bahar esintilerinde havada "gelin gibi süzülen" boyum kadar uçurtmalar
uçurdum. Karlı kış günlerinde taze ekmek ve kesilmiş kamış kokan, büyükannemin sahibi olduğu loş ma-
halle fırınında "halka-kete" veya peynirli-kıymalı pidelerin pişmesini sabırla bekledim; kullana kullana lif-
leri iyice belirginleşmiş hafif is kokan tahta seki, hamur dolu bakır leğenler, fırıncıların aceleci, becerikli
kürekleri. ..

Bir evin kapısını çalınca, evde erkek olmaması durumunda kadınları rahatsız etmemek için saygıyla arka-
sını dönüp kapıdan uzakta bekleyen erkekler; parlak yaz günleri inşaat alanlarının yerini belirleyen yonu
taşı ustalarının melodik çekiş sesleri, ya da bir gemici fenerinin titrek ışığında, yerine göre "soğukluk",
yerine göre su mahzeni kazan, nemli, serin, kar beyazı "tirem"e yorulmak bilmeden kazma sallayıp uzun
tüneller açan işçiler.tiremin geniz yakan ekşi, kendine özgü keskin kokusu unutulması güç anılarım ara-
sında. Bakır güğümlerde mahalle çeşmesinden taşınıp, su küpüne boşaltılan, kışın kat kat buz tutan içme
suyu; yine kış günleri yağan ve damlardan kürenen karla dar sokaklarda oluşan küçük tepecikler, biz ço-
cukların akşam ezanına kadar kan ter içinde bu tepeciklerle boğuşması - altına tüneller kazıp üstünde kı-
zak kayması - ve hiç unutamıyacağım - fayton çeken atların buzda kayıp gürültüyle düşmeleri, düştükten
sonra bütün güçleriyle kalkmak için çırpınışları, arabacıların korkulu, acı dolu telaşları ...

Son yirmibeş yılda Kayseri'ye istediğim sıklıkta gitme olanağını bulamadım. Her gidişim de kentin eski
sokak ve mahallelerinin yavaş yavaş yok oluşlarına üzüntü ile tanık oldum. Sanki resmen ilan edilmeyen
ama herkesçe bilinen veya paylaşılan bir "yok etme kararı" ile önce birkaç sokak sonra birkaç mahalle,
ve son zamanlarda da eski olan hemen herşeyin yıkıldığını gördüm. Uzun bir aradan sonra, 1985'te gidi-
şim de durum inanılmaz bir düzeydeydi; kentin geleneksel alanları adetabombalanmış bir görünüm için-
deydi. Bu halini gördükten sonra Kayseri üzerinde çalışmaya başladım. Çok defa yalnız, birkaç kez de
uzman ve teknisyenlerle kente gittim, bilmediğim birçok boyutunu öğrenmek için ev sahipleri ve yaşlılar-
la görüştüm.

Eski mahalle ve evlere verilen zarar çok büyük olmasına karşın Kayseri hala yok olmamıştır, genel hava-
sı ile eski ve önemli bir kent olma özelliğini sürdürmektedir. Kanımca Kayseri kültür mirası ve mimarisi
ile iyi korunması, sergilenmesi, hiç değilse belgelenmesi gereken kentlerimizden biridir.

Bunları söylerken Richard England'ın mimarlıkla ilgili şu sözlerini yinelemek isterim:


"Gelenek, işin alfabesi
Form ve biçimler, dili
Mimarlık da ezgisidir."
(Abel, 1987)
Bu kitap, az sayıda da olsa geleneksel Kayseri evlerinin bir bölümünün kayda geçmesi, okuyucuya sunul-
ması ve mimari çevre özelliklerinin tartışılması için kaleme alınmıştır. Ayrıca insanların yaşama biçimi,
günlük ev hayatında karşılaştıkları güçlükler, evleri ile ilgili tutumları, sahip oldukları ve devam ettirme-
ye çalıştıkları değer sistemleri sunulmaya çalışılacaktır.

Kitap iki bölüm olarak hazırlanmıştır. Birinci bölümde, Türkiye ve Kayseri ile ilgili kısa açıklamalardan
sonra, mahalle ve evler hakkında bilgiler verilecektir. Daha sonra iç mekan ve odalar, mimari eleman-
lar, evlerdeki teknik hizmetler anlatılacak, genelolarak evlerin sunduğu duyum, duygu ve psikolojik bazı
boyut zenginliklerine değinilecektir.

Kitabın ikinci bölümünde, çoğu geçen yüzyılda yapılmış dokuz ev ayrıntıları ile sunulacaktır. Ayrıca Neci-
be Çakıroğlu'nun (1952) daha önce incelediği tarihi üç ev ve bugünkü durumları kısaca anlatılacaktır.
Hayatımın ilk onaltı yılını geçirdiğim eve ek olarak kentin eski mahallelerinden seçilen sekiz ev bu çalış-
manın iskeletini oluşturmaktadır. Evlerin seçiminde ilk sahiplerinin sosyo - ekonomik düzeylerine bakıl-
mamıştır. Böyle bir karar için ilk neden, sistematik ve kontrollu bir karşılaştırma yapabilmek için her bir
grubu temsil edecek yeterli sayıda ev bulunamamasıdır. İkinci neden, alt gelir grup evlerinin mimari yön-
den ilgi çekici olmayışı, ayrıca zayıf strüktürleri ve zaman içinde uğradıkları değişimierin belirsizliği nede-
ni ile ilk durumları hakkında açık seçik bilgi edinmenin olanaksızlığıdır. Seçilen dokuz ev bu nedenlerle
orta ve üst sosyo - ekonomik düzeyaileleri için yapılmış evlerdir. Çok açık seçik olmasa da evlerden beşi
müslüman, dördü hıristiyan nüfusa aittir. Müslüman evleri Lala, Han, Gavremoğlu, hıristiyan evleri Ta-
vukçu ve Büyükbahçebaşı mahallelerinde yer almıştır.
Birkaç evin ilk sahibi maalesef belirlenememiştir. Kayseri Tapu SicilIerinin eski yazıdan yeniye geçirilme-
si 1948-49 yıllarında yapılmış ve evlerin o yıllardaki sahipleri sicillere kaydedilmiştir. Eski sicillerin elde
edilememesi nedeni ile evlerin çoğu 1948-49'daki sahiplerinin isimleri ile anılacaktır.

Çalışmada dokuz evin ayrıntılı rölevesi çıkartılmış, fotoğrafları çekilmiş, bulunabilen ev sahipleri ile gö-
rüşmeler yapılarak evin kullanım biçimi ve evde geçen hayat anlaşilmaya çalışılmıştır. Son üç evin durum-
ları ise fotoğrafla saptanmış, çizimleri Çakıroğlu'nun (1952) kitabından yararlanılarak üretilmiştir.

Araştırma sırasında daha birçok ev (yaklaşık altmış kadar) incelenmiş ve fotoğrafı çekilmiştir. Bunların
bir bölümü hala kullanım halinde, bir bölümü boş, yıkılacağı günü beklemekte, diğerleri yarı yıkık du-
rumdadır. Kitapta şu anda var olmayan bazı sokak ve evlerin 1970'li yıllarda çekilmiş fotoğraflarına da
yer verilmiştir. Ayrıca ne fotoğrafı ne çizimi ne de kendileri var olan, sadece benim ve birçok Kayseri'li-
nin anısında yaşayan çok sayıda ev ve sokak da kitabın yazılmasına yardımcı olmuştur.

Necibe Çakıroğlu'nun 1952'de yayınladığı tarihi üç evin burada bir daha sunulma nedeni ise ilk kaynağa
inemeyen okuyucuya, tanınmış bu üç ev hakkında fikir vermek ve bugünkü durumlarını göstermektir.
Kayseri'nin tanınmış üç ailesine ait bu ev-veya konak-çok iyi bilinen bazı mimari özellikleri ile uzun yıl-
lar dilden dile dolaşmış, müslüman evleri için model olarak kullanılmıştır.

Bu çalışma birçok kimsenin katkısıyla gerçekleşti: Yayında yer alan fotoğrafların birçoğunu Hasan Saltık
çekti. Ele alınan evlerin ölçülüp çizilmesinde ekip başkanları Nimet Özgönül, Neriman Şahin ile yardım-
cıları Nihan Koç, Yeşim ı)nal, Handan Yavuz, Mustafa Kanlıoğlu sabır, özveri ve titizlikle çalıştılar. Ev-
lerle ilgili tüm çizimleri Nimet Özgönül son haline getirdi. Bayram Sokak'la ilgili fotogrametrik çalışma-
yı Şinasi Kılıç ile Kemal Gülcan yürüttü; sokak cephesinin son çizimini Nihan Ertürk yaptı. Hepsine ayrı
ayrı teşekkür ederim.

Keza, Kayseri' deki yaşam ve ev kullanımı ile ilgili çeşitli incelik ve ayrıntıları anlamamda birçok kişi yar-
dımcı oldu. Bunlar arasında ağabeylerim Kamil İmamoğlu ve Hulusi İmamoğlu, yengem Seyide (Cıngıllı-
oğlu) İmamoğlu'na; ev sahipleri Zarife (Gavremoğlu) Şişli, Yılmaz Gavremoğlu, Alaaddin Üstündağ,
Ömer Zenger, Hafıza (Çayırağası) Zenger, Hacı Ali, Pembe ve Muharrem Çayırağası ve adını buraya
yazamadığım birçok kimseye; evlerin incelenmesi, ölçülmesi ve fotoğraflarının çekilmesi için pratik bir-
çok sorunu çözen yeğenlerim Nazmi ve Ahmet İmamoğlu'na, dost, arkadaş ve akrabalarım İshak Şahin,
Şadan Doğan, Ali Yavuz, Ömer Çayırağası, Mehmet İmamoğlu, Sümer ve Mürrevver (İmamoğlu) Salır-
lı'ya ve yardım ve gayretleri için çok sayıda Kayseri'liye; kitabın metnini birçok defa özen ve sabırla dak-
tilo eden Zeliha Sôzüpişkin ve İbrahim Dolanbay'a; metni okuyup yapıcı eleştirilerini esirgemeyen Asım
Yahyabeyoğlu, İlhan Özdilek ve değerli hocam Prof. Dr. Aptullah Kuran'a; uzun süren bu çalışma bo-
yunca gerek kitabın düzenlenmesi, gerek dilinin düzeltilmesinde bana destek olan, herşeyden de çok bu
süre boyunca evdeki ve Kayseri'deki çalışmalarım sırasında gösterdikleri sabırdan dolayı eşim Olcay'a,
çocuklarım Çağrı ve Selen'e; ve çalışmanın her aşamasında beni destekleyen Orta Doğu Teknik Üniversi-
tesi Mimarlık Fakültesindeki tüm arkadaşlarıma, ve özellikle Haluk Pamir, Kemal Aran, Selahattin
Önür, Suna Güven, Ömür Bakırer, Jale Erzen ve Emre Madran'a; Halkbank yetkililerine; Araştırma Fo-
nu ile çalışmanın bir bölümünü destekleyen Orta Doğu Teknik Üniversitesi Yönetimine teşekkürü bir
borç bilirim.

Bütün bunlardan daha da önemlisi, incelediğim ev ve sokakları tasarlayan ve yapan isimsiz ustalara olan
minnet borcumdur. Onların yarattığı mimari çevrede duyduğum heyecan ve hayranlığın bir bölümünü
okuyucularımla paylaşma başarısını gösterebilirsem kendimi mutlu sayacağım.

Ankara, Nisan 1992


BİRİNCİ BÖLÜM
.
KAYSERI
VE .
GELENEKSEL EVLERI

Mimarlık, geçmişten bugisne ve


yannlara uzanan bir yolculuktur.

Richard England

ı
--------~~teichus
Amastri ~ ADon EUXINUS
Parthenium

H rianopolis

Melitaıe

Şekil 1 - Roma Devrinde Kayseri'nin konumu ve çevresindeki tarihi yollar (Kaynak c.c. Vermeule, Roman
Imperial Art in Greece and Asia Minor, s.9. Cambridge: Harvard Universty Press, 1968)
Figure 1 - Roman Kayseri and histarical main roads within the vicinity (C. C. Vermeule, Roman imperial Artin
GreeceandAsiaMinor,p.9. Cambridge, Mass,' Harvard Universty Press, 1968)

2
ı. GİRİş
Bir yeri anlamak, anılannı
b ilmey i gerektirir.

Richard England

Bu kitap, Kayseri' deki geleneksel evleri ve yaşam biçimlerini sunmak amacıyla hazırlanmıştır. Hızla bü-
yüyen diğer birçok Türk kentinde olduğu gibi Kayseri de, son otuzbeş - kırk yıl içinde mimari geçmişi ile
ilgili tüm değerlere sırtını dönerek büyük değişmeler göstermiştir. Ev ve tarihi mahallelerin mimari özel-
liklerinden söz etmeden önce kentin ve Türkiye'nin tarihi üzerinde kısaca durulacaktır.

ı.ı. TARİHİ EV VE MAHALLELERİN GEÇMİşİNE KISA BİR BAKıŞ


Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki 800 yıllık Türk yönetimi Anadolu'da özgün bir uygarlığın doğması-
nı sağlamış, doğu ve batının sahip olduğu maddi ve manevi potansiyelleri verimli ve başarılı bir sentezle
kullanarak sanat ve mimarlık eserlerini "şaheserler" düzeyine eriştirmişti, Osmanlılar yükseliş devirlerin-
de Doğu Avrupa, Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Anadolu'yu yönetmiş, tüm eski uygarlıkları ve Akdeniz'i
koruyucu bir şemsiye altında toplamıştı. Bu gücün kaynağı tabii ki yalnız askeri nedenlere bağlanamaz.
İyi işleyen bir devlet düzeni, sağlam temellere oturtulmuş, nitelikli sosyal, kültürel ve idari kurumlar bu
gücün diğer bazı öğeleridir. İmparatorluğun başarısı ve görkemi çok sayıda resmi bina ve eserde kendini
göstermiş, kentlerde ve başkentteki külliye, cami, türbe, medrese, hamam, çarşı, bir dereceye kadar da
padişah köşk ve sarayları ile ülkenin çeşitli yerlerindeki kervansaray, yol ve su yollarına yarısımıştır. Ku-
rumsal yapılarda görülen bu gösterişli, anıtsal nitelik, konut mimarisinde yoktur. Bireylerin sahip olduğu
ekonomik kaynakların yetersiz oluşu, ya da dinden (Müslümanlıktan) kaynaklanan yaşam felsefesi ile olu-
şan zamanın sosyal norm ve değerleri, konutların genelde, mütevazı, rahat (informel) ve kendiliğinden
oluşan (spontane) nitelikler taşımasına neden olmuştur. Bu dünyanın geçici olduğu, temel işlevinin öbür
dünya için (cennet) bir deneme veya hazırlık evresi olduğu düşüncesi sade ve gösterişten uzak bir yaşam
öngörmüş, insanların lüks ve şaşaadan uzaklaşmasına neden olmuştur. Bu düşüncenin doğal sonucu ola-
rak da Selçuklu ve Osmanlı kültürlerinde açık seçik kişisel ifade kullanan sanatçıya rastlamak hemen he-
men olanaksızdır.

3
Şekil 2 - Erciyes Dağı. Sönmüş bir volkan olan Erciyes, çok geniş bir alan için nirengi noktasıdır
(Fotoğraf, A. Gabriel, 1931)
Figure 2 - Mount Erciyes, an extinct va/cana, acts as a reference point in a large region (Photograph, A. Gabriel,
1931)

Şekil 3a .: 1940'lı yıllarda Kayseri (Fotoğraf, Hayri Tolgay)


Figure3a - Kayseri in tlte1940's (Photograph by Hayri Tolgay)

4
Şekil3b - Matrakçı Nasuh'un Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Şekil3c - 1960'lı yıllarda bir mahallenin tepeden
Irakeyn, (1533 - 35) adlı minyatürlü kitabında görünüşü. ODTÜ Mimarlık Fakültesi
yer alan Kayseri Kalesi, Develi, Karahisar Arşivi ~.
ve İncesu
Figure 3h - Miniature drawing of Kayseri and its vicinity Figure 3c - A neighbourhood in 1960's. METU Faculty
by Nasuhi - Matraki - from Beyan-ı Menazil-i of Architecture Archives
Sefer-i Irakeyn, 1533 - 35
Birey, "kendilik" kavramını saklamak, ortaya koyduğu esere ancak üstü kapalı bir şekilde yansıtmak du-
rum undadır. Yaratılan eser genelde daha önce yapılanların, topluma mal edilenlerin bir devamı, bir
adım daha ileriye götürülmesidir. Ani değişiklikler ne beklenmekte ne de kabul görmektedir.
Batı dünyasındaki gelişmeler yanında, askeri alandaki yenilgiler, sosyal, ekonomik, adli kurumlardaki bo-
zulmalar ve iç çatışmalar Osmanlı İmparatorluğu'nu yok etti. Yerine kurulan Cumhuriyet cesur atılımlar-
la 600 yıllık dini monarşiye son verip gelişmiş batı dünyasını model olarak aldı. Laik Türkiye Cumhuriye-
ti,şeriat yerine İsviçre'nin medeni, İtalya'nın ceza hukukunu benimsedi. Yasama, yürütme ve yargı or-
ganları yeni tanımlar kazandı ve "Kuvvetler Ayrılığı" kuralları gereği, birbirlerinden tamamen ayrıldı.
Türkçeye ters düşen Arap harflerinin terkedilip Latin alfabesine geçiş, kıyafetle ilgili kararlar ve benzeri
atılımlar İmparatorluğun temel taşlarını değiştiren ve hızla gelişen batı dünyasına ayak uydurmak için ya-
pılan sessiz devrimlerdi. Yeni bir ruh ve anlayış okuma yazma bilenlerin sayısını artırdı, ekonomiyi geliş-
tirdi, Anadolu'nun yüzünü değiştirdi. Nüfus artışına paralelolarak kentler büyüdü, sayıları çoğaldı, ula-
şımda atılımlar yapıldı, bir dereceye kadar endüstrileşme ve tarımda makineleşme gerçekleşti.
Bu gelişmelere koşut olarak, kentler ve kentteki konutlar gözle görülecek değişiklikler geçirdi. Özellikle
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra gerçekleşen hızlı kentleşme, kent yaşamında, ailenin yaşama biçiminde
ve fiziki çevrede köklü değişikliklere neden oldu.
5
Şekil 3d - 20. yüzyıl başında Kayseri (Kaynak: A. Gabriel, 1931)
Figure 3d - Kayseri in early 20th Century (Source: A. Gabriel, 1931)

6
2. KAYSERİ KENTİ
Sezar'ın hakkım Sezar'a
Tann'mn hakkım Tann/ya verin.1

Hz. İsa
Kayseri İç Anadolu'nun tarihi kentlerinden biridir. Eski İpek Yolu üzerinde, Erciyes Dağı'nınkuzeyin-
de, Karasu Irmağı'nın düzlüğünde kurulmuştur. Kente karakter veren Erciyes Dağı 3.916 ID yüksekliğin-
de sönmüş bir yanardağdır ve 50-60 km yarı çapında bir alanın ufuk çizgisinde görkemli bir şekilde yer
alır. Yanardağın oluşturduğu tüf kayaları Kayseri ve civarında yonu taşı üretimine ve taşın yaygın kuUa-
nılınasına neden olmuştur. Erciyes, bu temel yapı malzemesinin kaynağını oluşturmasının yanı sıra, Kay-
seri ve civarı için kaliteli su deposu görevini yapar, kentte yönleri belirler: Güneyde - kıble yönünde - yer
alması nedeni ile insanlara yol gösterir; ibadet edecekler, yüzlerini Erciyes'e dönüp ibadet eder, namaz-
ıarını kılarlar. Dağın kuzeyeteklerinde halkın yaz aylarını geçirdiği ünlü bağ ve bahçeler vardır. Karsız
kalmayan sert piramit başı, heybetli konik gövdesi ve tepecikleri ile Erciyes adeta mimari bir varlıktır,
belki binlerce yıl sanatçı ve mimarlara esin kaynağı olagelen bir varlık. Bu çerçevede ilk akla gelen isim-
lerden biri Mimar Sinan'dır. O'nun özgün cami kompozisyonları ve özellikle Sülaymaniye'si dalga dalga
kubbe, yarı kubbe ve diğer kitleleri ile, coşkulu, gür sesli bir çağlayanı, Erciyes'i anımsatır. 2
Tarihi daha eski devirlere kadar gitse de, Kayseri, Hitit İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra kurulan
Geç Hitit Kent Devletleri döneminde (İ. Ö. XII -IX. yüzyıllarda) Mazaka adı ile anılmış, İ. S. 17 yılında
Roma eyaleti olunca "SezarjKayser kenti" adını almıştır. 647 yılından başlayarak birçok defa Araplarla
BizansWar arasında el değiştirmiş. Araplarca "Kayseriye" diye isimlendirilmiştir. Kent ilk olarak bugün
bulunduğu konumun güneyinde, hafıf engebeli bir araziye kurulmuştur. Bugün kullanılmayan bu alanha-
la "Eskişehir" diye anılmakta 've değerli birçok yıkıntı ve eseri içinde saklamaktadır. Erken Bizans devrin-
de bilinmeyen nedenlerle kent Eskişehir'den bugünkü yerine taşınmış, iç ve dış kalesi inşa edilmiştir. Da-
ha sonra .Selçuklu hakimiyeti ile Kayseri, Anadolu'nun en önemli merkezlerinden biri olmuş, çok sayıda
sivil ve dini kamu yapısına kavuşmuştur. Hızla parlayan kent surların dışına taşmış, önce kalenin kuzey,
sonra diğer yönlerinde büyümüş, yeni mahalleler kazanmıştır.f Kent altın devrinin sonlarında, Selçuklu
Beyliklerinden Karaman ve Dülkadiroğulları'nın da yıkılması ile Osmanlı idaresine geçmiştir: Onaltıncı
yüzyılın ikinci yarısında 40.000 nüfusu ileKayseri, Bursa'dan sonraAnadolu'nun en büyük kentidir. Nü-
fusunun dörtte üçü Müslüman, geri kalanı Hıristiyandır. 1650 yıllarında kente gelen'Evliya Çelebi, "Aşa-

7
Şekil 4a - İç kale duvarları Şekil 4b - 20. yüzyıl başında iç ve dış kale
(Kaynak: A. Gabriel, 1931)
Figure 4a - Inner city walls Figure 4b - Inner and outer city walls
(Source : A. Gabriel, 1931)

ğı şehir bir düz ve geniş. yerde dört köşe traş edilmiş taş ile bina edilmiş köhne bir kaleyi havi büyük va-
roştur. Bu varoş bin kadar kiremitli altlı üstlü mamur evleri havidir. Dairen madar etrafı eski surdur.
Beş adet kapısı vardır. Bu surun etrafı hendektir" (s.68), diye yazar. Evliya Çelebi kenti çok hareketli ve
renkli bir ticaret kenti olarak tanımlar, iki bedesteni, kapalı çarşıları ve hanları ile Bursa ve Edirne'ye
benzetir.
Kayseri 1835'te büyük bir depremle yıkılmış; Cumhuriyet'e kadar çeşitli ekonomik ve politik nedenlerle
nüfusu zaman zaman artıp azalmıştır.f Yirminci yüzyıl başlarında üçte bir oranını geçen Hıristiyan nüfus
Cumhuriyet'ten sonraki nüfus değişim anlaşması gereği azalma göstermiştir. Bu nedenle yüzyılın başın-
da Kayseri'de 56.000 kişi yaşarken 1927 sayımında bu sayı 40.000'e düşmüştür. 1950'de 65.000 olan niı-
.fus bugün 400.000 kadardır.
Ahmet Nazif Efendi bu yüzyıl başlarında Osmanlı Devletinin resmi istatistiklerine dayanarak kentin ge-
nel durumunu şöyle özetlemektedir:

Kayseri şehri 12.811 hane ve 56.178 kişilik bir nüfustan ibaret olup (içinde) 3.722 dükkan ve
mağaza, 12,0fırın, 30 han, 11 hamam, 250 ambar ve samanlık, 150 cami ve mescid-i şe/if, 56
sıbyan mektebi, altısı erkek, üçü kızlara mahsus olmak üzere dokuz resmi ilkokul, bir mülki
idadi, iki kütüphane, 39 medrese, sekiz kulliye. 123 çeşme ve sebil, bir Hiikiimet Koııağı, bir
Askerlik Dairesi, bir Giıherçile Fabrikası, bir Guraba Hastanesi, iki Belediye Bahçesi ve şeh-
rin civarında 1.675 bahçe ve 6.068 bağ ve 4.484 parça ekili tarla ve 52 çayır ve 205 mera var-
dır. (Ahmet Nazif, 1987, s.9).
Kent, İstiklal Savaşı ve sonrasında durgun bir dönem yaşamış; 1930'lardaki erıdüstrileşme hareketi ile ye-
niden toparlanmıştır. İkinci Dünya Savaşının sıkıntılarını yaşadıktan sonra, hızla gelişmiş, kısa zamanda
. çarpıcı değişimler geçirmiştir. Otuz-kırk yıl içinde çok sayıda geleneksel mahallesi yok edilmiş, boşalan
alanlara beş altı katlı, yoğun apartman blokları yapılmıştır. 1950'li yıllarda başlatılan bu harekette, önce
İç Kale'nin güneyinde yer alan tipik Ortaçağ özellikleri taşıyan mahalleler yıkılarak yerine, ızgara planlı
merkezi iş alanları (banka, büro ve işhanları) yapılmıştır. Surların kuzey yanında yer alan daha seyrek do-
8
kulu eski mahalleler ise yerlerini yavaş yavaş yeni apartman bloklarına terketmiştir. Bu yıllarda kent, bü-
yük bir inşaat alanına dönmüş, yıkıntı ve bina artıkları "modern" bina inşaatları ile yanyana yer almıştır.
Selçuklular ve Osmanlılar zamanından kalan kamu yapıları ve camiler, devlet politikası gereği iyi korun-
-muş veya onarılmıştır. Evler ise, arsalarının gelecekteki değeri gözönünde tutularak ya yıkılmış, ya da ba-
kımsız bırakılıp yavaş yavaş yıkıma terk edilmiştir. Bugün bile kentin birçok yerinde geleneksel mahalle-
lerin birkaç köşesi ile kötü durumda da olsa evlerin son örneklerini görmek mümkündür.

Şekil 4c - 1970 Ortalarında eski kent dokusu ve çevresi. İncelenen evlerin yerleri şöyledir:
ı. Gavremoğlu, 2. Baldöktü, 3. Öztaşçı, 4. Bezircioğlu, 5. Tosunağa, 6. Çalıka, 7. Çayırağası,
8. Camcıoğlu, 9. İmamoğlu, 10. Güpgüpoğulları, ıı. Zennecioğulları, 12. Mollaoğulları evleri
(197S'te kentin ikinci master planını yapan Sayın Mimar Yavuz Taşçı'nın izni ile)
Figure 4c - Old quarters around 1975. Houses examined are: 1. Gavremoğlu, 2. Baldöktü, 3. Öztaşçı,
4. Bezircioğlu, 5. Tosunağa. 6. Çalıka, 7. Çayırağası, 8. Camcıoğlu, 9. İmamoğlu. 10. Güpgupoğullan,
11. Zennecioğuilan, 12. Mollaoğullan
(By the permission of architect Yavuz Taşçı, who designed the second (1975) master plan of the city)

9
Şekil Sa - Hunat (Mah - Peri, ay yüzlü) Hatun Külliyesi, yapım tarihi 1237 - 38
FigureSa - Hunat (Malı - Peıi; moon - faced) Hatun Kulliye. built in 1237 - 38

Şekil Sb - Hunat Hatun Külliyesi'ndeki, Hunat Şekil Sc - Sahabiye Medresesi girişi


Hatun Kümbeti
Figure Sb - Tomb of Hunat Hatun Figure Sc - Gate of SahabiyeMedrese

10
Şekil Sd - Hunat Hatun Külliyesi'nde kullanılan çatı formları (Cami üstüne gelen yarım küre kubbe, sonradan
yapılmıştır.
Figure 5d - Basic [orms utilized as roof elements in Hunat Hatun Kulliye. The hemispherical dome over the mosque is
alater construction

Şekil Se - Çifte Medrese (1206) Şifahane avlu ve eyvanı


Figure Se - The courtyard and eyvan of Şifalıiye seetion of Çifte Medrese built in 1206

11
Şekil5f - Hunat Hatun Camii'nde erkek-kadın bölümlerinin ayrılışı
Figure Sf - Separaıioıı of the [enıa!e and ıııale sections in Hunat Hatun Mosqııe - a casual way of coping with the
problem

Şekil 5g - Kutluğ Hatun Kümbeti'ne yaslanan geleneksel Şekil Sh - Ali Cafer Kümbeti
bir ev (Fotoğraf 1989'da çekilmiştir.)
Figure Sg - Ahause constructed.near Kuıluğ Hatun 's Figure Sh - Ali Cafer Tomb
toıııb (photographed in 1989)

12
2.1. YAŞAMDAKİ ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK - KAYNAKLARıNıN
SAKINlLARAK KULLANIMI
Kayseri ovası sert kara iklimi ve sulanabilen alanlarının sınırlı olması nedeni ile evrensel ölçülerde fazla
verimli sayılmaz. Kentin belli başlı zenginlik kaynaklarından biri ticaret yolları üzerindeki stratejik konu-
mu; diğeri tahıl, meyva ve sebze üretiminde büyük potansiyele sahip olan, hinterlandıdır. Sahip oldukları
kaynakların mütevazı düzeyi nedeni ile, geleneksel Kayseri aileleri bir tür kendi kendine yeten (subsis-
tent) ekonomi içinde yaşadılar. Bağ ve bahçeleriİı yaygın kullanımı, köylerle yakın ilişki, bu tür ekonomi-
nin birkaç belirtisidir. Köyden gelen tahıl, baklagil, yumru bitkiler, evde bakılan kümes hayvanları ve ev-
cil' hayvanlar ailenin birçok gereksinimini karşılamıştır.
Sebzecilik, şehrin yakın çevresindeki bahçe ve bostanlarda yapılırdı. Ayrıca ailelerin yaz aylarını geçirdi-
ği bağ ve bahçelerde meyva sebze yetiştirilirdi, Aile ortamında üretilmesi güç veya olanaksız olan ku-
maş, ~ıcker, gazyağı, tuz ve benzeri bazı maddeler çarşıdan satın alınırdı. Hiçbir şeyin kötüye kullanılma-
sı veya boşa harcanması söz konusu değildi. İşe yarayabilecek herhangi bir şeyin atılmasının günah olaca-
ğı fıkri çeşitli atasözleri ve dini özdeyişlerle güçlendirilmiş; bilinçlere yerleştirilmişti. Hayvanların yiyebi-
leceği meyva - sebze artıkları, bayat ekmek ve benzeri şeyler hayvanlara vt?!,ilir; yanabilecek şeyler - kuru
ağaç dalları, budanmış asma, çubuk dalları (gilamada), ot, çekirdek kabuk arı, tezek, berdi, kamış, ek-
mek, yemek pişirmek veya ısınmak için ocak, tandır veya sobalarda yakılır dı. 5 Bir bakıma elde var olan
malzemenin dikkatli kullanım zorunluluğu ve yokluğunun neden olabileceği sorunlar, geleneksel yaşa-
mın ekonomik çerçevesini belirleyen en önemli etkendi. 6
Böyle bir yaklaşım bir bakıma yirminci yüzyıl ölçüleri ile çok güç bir yaşam biçimi ortaya koymaktadır.
Ancak bu durum, doğal çevrenin korunması ve ekolojik dengeler açısından sorunları en aza indirgeyen
ideale yakın bir durumdur. Böyle bir yaşamda çöp ve kirlilik sorun değildi; hele endüstrİ artığı ve hava
kirliliği söz (veya hayal) konusu olamazdı.
Isınmak, su ısıtmak, meyva ve sebze kurutmak için güneş; sıcak günlerde soğutucu ve soğuk su olarak,
kış aylarında kuyu ve inlere depolanan, kar .kullanılırdı. 7 Toprak altına kazılan soğukluklar, et, sebze ve
meyvaların saklanması için uygun ortamlardı. İnsanlar doğanın sunduğu tüm kaynakların farkındaydı ve
bunları hırpalamadan kendi çıkarları için en iyi şekilde kullanmasını biliyorlardı.

Şekil6a - Kayseri'den bir sokak (1970) Figure 6a - A street from Kayseri (1970)

13
Şekil 6b (1970) ve 6c (1988) - Kayseri'den sokak örnekleri
Figııres 6b (1970) and 6c (1988) - Examples of streets from Kayseri

2.2. MAHALLE VE SOKAKLAR


Geleneksel Kayseri mahalleleri, insan ölçeğindeki dar sokakları, bu sokakların kesiştiği yerlerde veya ca-
mi, mescit, okul önlerindeki organik meydanları ve çıkmaz yolları ile bir Ortaçağ görünümü taşır. Sokak-
lar ve çıkmazlar dardır. İki faytonun ancak geçebileceği genişlikteki ana yollar bile zaman zaman çok da-
ralır. Sokaklar ancak birkaç ev boyunca düz gider, çoğunlukla girintili, çıkıntılıdır; birbirleriyle dar veya
geniş açılarla birleşir, zaman zaman meydancıklar oluştururlar. Sokakların iki yanındaki ev ve avlular da
değişkenlik gösterir; kah 3-4 m yüksekliğinde devamlı bir bahçe duvarı ile bir-iki katlı evler; kah çıkmala-
rı birbirine yaklaşıp tünelimsi bir etki yaratan iki katlılar. .. Değişen sokak açılarının üst kat1arda düzel-
mesini sağlayan çeşitli boyut ve şekildeki çıkmalar, dramatik etkileri yanında, yayaları yağmurdan, kar-
dan, güneşten korur.
Geleneksel sokakların dolaşan insanda bıraktığı en belirgin etki, bitmeyen değişkenlik ve her köşede sun-
duğu sürprizlerdir. Hiçbir çizgi,. hiçbir köşe birbirinin aynısı değildir. Benzer olan yanları, Arnavut kaldı-
rımı ile kaplanmış yüzeyleri, iki yanda devam eden taş duvarlar, çeşme başlarının bitmeyen ıslaklığı ve
atık suların gittiği bahçeler veya' üstü kapalı çukurlardır. Yollardaki daralma ve genişlerneler ışık miktarı-
ın değiştirir. Köşe başlarındaki kuruyemişçiler, fırınlar sokaklara güzel koku, meydancıklar çocuklara
oyun olanağı verir. Cami avluları, kahveler, yaşlıların oturup güneşlendiği, ahbaplık ettiği yerlerdir. Baş-
ka bir deyişle geleneksel Kayseri sokakları zamanının yaşam biçimine göre oluşturulmuş, iki ve üç boyut-
ta devamlı değişkenlik gösteren güneş - gölge oyunları yaratan, ısı, ışık, rüzgar, koku, ses açısından renk-
li, zengin ve sürprizli mekanlardır. Kayseri sokak ve meydanları, 1930'lu yıllarda elektrikle aydınlatılma-
ya, 19S0'lerde parke taşı ile kaplanmaya başlanmıştır.

14
Şekil 6d (1970) ve 6e (1989) - Kayseri'den sokak örnekleri
Figures 6d (1970) and 6e (1989) - Examples of streets from Kayseıi

Şekil6f - Egemenlik Sokağı (1970) Figure 6f - Egemenlik Street (1970)

Şekil 7a - Sokakların kesiştiği bir köşe (1970) Figure 7a - A street iıııersecıion (1970)

15
Jennings (1976) onaltıncı yüzyıl sonunda, Kayseri'nin 72 mahalleden oluştuğunu söylemektedir. Bunla-
rın ellisi müslüman, onüçü hıristiyan, dokuzu iki toplumun birlikte oturduğu mahallelerdir. (s. 32) Faroq-
hi (1987) ise onyedinci yüzyılda kentteki toplam mahalle sayısının 61 olduğunu belirtmektedir. Bunların
otuzbeşinde müslüman, ondördünde hıristiyan, geriye kalan onikisinde ise iki toplum-karışık olarak yaşa-
maktadır (s. 59). Daha sonraki dönemlere ait kapsamlı bir araştırma olmaması ve eldeki kaynakların çe-
lişkili bilgiler içermesi nedeni ile onsekiz ve ondokuzuncu yüzyıllardaki mahalle ve nüfus oranları hakkın-
da etraflı bilgi vermek şimdilik olanaksız görünmektedir. Ancak dinleri farklı iki toplumun ma"halle düze-
yindeki oranının onaltıncı yüzyıldan 1920'lere kadar büyük değişmeler göstermediğini kabul edebiliriz.f
Bu kitapta tanıtılan evler, uzun yıllar müslüman olarak bilinen Gavremoğlu, Lala, Han ve genelolarak
hıristiyan ailelerin oturduğu Tavukçu ve Büyükbahçebaşı mahallelerinden seçilmiştir.
Müslüman mahallerinde yer alan kamu yapıları çoğunlukla mescit, cami, mahalle mektebi gibi yapılar-
dır. Hıristiyan mahallelerinde ise kilise ve ilgili birimleri merkezi bir konum taşır. "Faroqhi (1987) onal-
tıncı yüzyıl sonu, onyedinci yüzyıl başlarında üzerine bina yapılmış altıyüz arsadan onikisinde cami, dör-
dünde kilise bulunduğunu belirtmektedir (s. 61). Ahmet Nazif Efendi'nin bu yüzyıl başları için verdiği sa-
yılar, kiliseleri dışlamakla birlikte, kentte 150 cami ve mescid-i şerif, dokuz ilk, beş ortaokul, bir lise, 39
medrese, iki kütüphane olduğuna işaret etmektedir (Ahmet Nazif, 1987, s. 9). Ancak onaltıncı yüzyıldan
yirminci yüzyıla kadar kentte yaşanan değişiklik ve evrimi bilmek bugün için çok güç, hatta olanaksızdır.
Bina yapımında taşın temel yapı malzemesi olarak kullanımı, moloz olsun, kesme olsun bir duvar veya
sokak boyunca benzer boyutlarda işlenmesi sokak ve mahallelerde ölçek ve dil birliğinin yakalanmasına
yardımcı olmuştur. Sokaklar ağaçsızdır. Az sayıdaki ağaç, çeşme yakınlarında, meydan, meydancık, cami
veya kilise avlularında yer almaktadır. Sokaklardaki bu kuruluk ve çıplaklığa karşın, evlerin bahçe ve av-
luları yeşildir. Her evde en azından birkaç meyva ağacı, bir üzüm asması, mevsimlik çiçek ve sebzelerin
yetiştirildiği bir toprak parçası yer alır. Bu yeşillik öğesi belki birçok Ortaçağ kentinde olduğu gibi Kayse-
ri'de de kamu mekanı ile öznel mekanları ayıran önemli öğelerden biridir.
Mahalle kavramı geleneksel Kayseri yaşamında önemli bir yere sahipti. "Mahalle" kent içinde sadece fizi-
ki bir varlık olmanın ötesinde sosyal bir birimdi de. Çoğunlukla komşular arasında hoşgörü, anlayış; sos-
yal ve ekonomik dayanışma hatta güçlü bir birlik ve beraberlik görülürdü. Aileler oturdukları sokak ve
mahalledeki insanlara karşı saygılı ve sorumlu, yakın komşuları ile sıcak bir dostluk içindeydi. Doğum,
ölüm, nişan, düğün, müslüman çocuklarının sünneti ve dini bayramlar, komşuları biraraya getiren önem-
"'.
"

Şekil 7b - Büyükbahçebaşı mahallesi'ne adını veren büyük bahçe (Dar sokakların açıldığı bahçe, geniş bir alana
ferahlık verir. Doğu ucundaki bir çeşrneden sulanır, sebze yetiştirmek için kiralarıır, Evliya Çelebi,
mahalleden ve buradaki suyun güzelliğinden söz eder, (s. \70)
Figııre 7b - The green open space whiclı gaye the name to its neighbourhood: Büyükbahçebaşı (large garden vicinity]

16
li olaylardandı. Müslümanlar Hıristiyanlara, onlar da Müslümanlara ilgi ve saygı gösterirlerdi. Mahalle
sakinleri genel olarak okul, çeşme, fırın, bakkal, bazen de hamam gibi ortak tesis ve hizmetlerden birlik-
te yararlanır, sosyal ve kültürel değerleri paylaşırlardı. İçme suyu mahallede yer alan çeşmelerden birin-
den getirilir, evde yoğurulan ekmek hamuru, hazırlanan halka, kete, un kurabiyesi, tatlı tuzlu gibi yiye-
cekler mahalle fırınına götürülürdü. Fırınlar soğuk günlerde yaşlılar ve mahalle işlerini gören (bekçi gi-
bi) hizmetliler için bir toplanma yeriydi. Benzer yaş grubundan çocuklar, oturdukları sokak veya alana
göre küçük gruplar oluşturur, birlikte oynarlardı. Oyun gruplarını ve çocuklar arası etkileşimi, din ben-
zerliğinden çok, evlerinin ve ilgi alanlarının yakınlığı belirlerdi.

Geleneksel yaşamın önemli bir kurumu da hamamlardı. Her evde yıkanma olanağı bulunsa da hamam-
lar, insan yaşamında vazgeçilmez bir yere sahipti. Erkek olsun kadın olsun, belli aralarla (haftada, onbeş
günde veya üç haftada bir) hamama giderdi. Temizlenme ve dinlenme yanında hamama gitme, özellikle
kadınlar için, bir sosyalleşme boyutu taşımaktaydı; aile bireyleri komşuları ve akrabaları ile günün uzun-
ca bir bölümünü yıkanıp eğlenerek, yemek yiyerek geçirirlerdi. Oğullarını evlendirecek anneler için kız
beğenmek, kız ailelerinin davranış biçimlerini gözleyip gelin adaylarını sınamak, hamamların doğal orta-
mında rahatça yapılabilmekteydi. .~'

2.3. YAŞAMA BiçiMi - YAZ iLE KIŞ YAŞAMı


ARASINDAKİ FARKLıLAŞMALAR
Bir giizellik anlayışı geliştirmek, güzel sanatlar ve
benzeri tinsel değerleri benimseyip ondan zevk almayı
öğrenmek için, mimarlar yaptık/an evler kadar bahçe de tasarlamalıdırlar.

Luis Barragan9

Anadolu'nun birçok yerinde geleneksel yaşam, yaz aylarında farklılaşma göstermektedir. Yörenin iklim
özellikleri, yaz günlerindeki ısı düzeyi, sıcak gün sayısı ve bölgenin ekonomik gücüne bağlı olarak farklı
yaklaşımlar gözlenir. Bu yaklaşımların en basiti, yaz boyunca evin kuzeye bakan bölümlerini veya üst kat-
larını daha yoğun kullanmak, avlu veya damda yatmak gibi fazla dikkat çekmeyen, pratik ve külfetsiz bir
yaklaşımdır. Diğer bir yaklaşım ev veya eklernelerinin yazlık ve kışlık diye iki ayrı bölüm halinde inşa
edilmesidir. Yaz veya kışın evin bir bölümü kullanılmamaktadır. Başka bir yaklaşım ise, Kayseri'de oldu-
ğu gibi, sulu, yüksek bir yer veya serin yamaçlara basit bir bağ evi yapıp yaz aylarını orada geçirmektir.
Evliya Çelebi ta onaltıncı yüzyılda "Kayseri'de 103 adet gezinti ve safa yeri" bulunduğunu söyler, bugün
de "bağ" olarak kullanılan birkaçının özelliklerinden söz eder (s. 75). Bu sayı abartılı da olsa geleneksel
bağ yaşamının önemine işaret etmektedir. Geleneksel Kayseri'de çok yoksullar ve dış dünya ile ilişkileri-
ni yürütecek erkek üyeleri olmayan aileler dışındaki yerli nüfusun hemen hepsi dağ eteklerindeki bu yaz-
lıklara göçerdi. Bağ adı verilen ve yalnız yaz aylarında kullanılan bu yerler kentten yüksekte, serin yaz
rüzgarlarına açık konumlardaydı. Bahçe ve bağlar içine seyrek olarak serpiştirilmiş evler her aile için tek-
lifsiz, özgür ve rahat bir ortam sağlardı. Kentin yoğunluğu fazla yaşam ve yerleşim özelliklerine karşın
bağlar, üzüm asmaları, ağaç, çiçek ve sebze tarhları ile dağınık bir yerleşim içinde zengin bir kır yaşamı
sunmaktaydı. Topoğrafya ve doğadaki çeşitlilik, her yerleşim için diğerlerinde bulunmayan manzara, su
olanakları; yetiştirilen meyva ve sebzede tat ve renk farklılıkları getirmekteydi.
17
Bağlardan en çok yararlananlar yaşlı erkekler, kadın ve çocuklardı. Büyüklerinden bağımsız olarak yöre-
nin doğasını, bitki ve hayvanlarını tanıma olanağı bulan çocuklar, yaşıtlarıyla büyür, doğada özgürlüğün
tadını çıkarır; kadınlar rahat bir sosyalortam ve doğa güzelliği içinde gezer, tozar, kış için hazırlık yapar-
dı. Yaşlı erkekler bağda kalır, vakitlerini ibadet ve akranlarıyla görüşerek geçirir; yetişkin ve gençler gün
ışırken binek hayvanı (at, eşek, katır) veya brik araba ile kente, işlerine iner; güneş batarken bağlarına
dönerlerdi.I'' Aslında, bağda yapılacak işler kenttekinden daha az değildi; normal ev işlerine ek olarak
bağ ve bahçelerin bakımı, meyva ve sebzelerin toplanıp kurutulması, kış için diğer hazırlıkların yapılması
gerekirdi. Kurutulan meyvalar arasında erik, kayısı, dut, vişne, armut, üzüm; sebzeler arasında patlıcan,
biber, kabak, fasulye, bezelye en yaygınlarıydı. Ayrıca kış için reçeller, pestiller, domates, biber salçala-
rı, yaprak salamurası, erişte, makarna, nişasta, bulgur, soğan, sarmısak, v.b., yiyecek ve malzemeler ha-
zırlanırdı. Bağlarda üzümün ayrı bir yeri vardı: Taze taze asılıp saklandiğı gibi sıkılıp üzüm suyu olarak
hazırlanır, mayalandırılıp sirke yapılır, kaynatıIıp çeşitli pekmez (çalma pekmez, kara pekmez, bal başı
veya bal durusu, vb.) pestil, köfter, badem/ceviz sucukları yapılırdı.U .
Farklı dinden olanların bağları da farklıydı. Müslümanlar Erciyes eteklerindeki Hisarcık, Karadere,
Eşek Meydanı, Eğribucak, Mahrumlar gibi yerlere göçerken Hıristiyanlar ya "Eskişehir" gibi kente yakın
bağları, ya da Ali Dağı yakınlarındaki Talas, Endürlük veya Germir'i yeğlerlerdi.12 Şu veya bu nedenle
bağa göçme olanağı bulamayan aileler kentteki evlerinin avlusunda veya yarı açık mekanlarında yaşar,
dış mutfaklarında yemeklerini pişirir, eyvan ve koşklerinde yatar ve otururlardı. Kış hazırlığı bu tür aile-
ler için de pek farklı değildi; yiyecekler köylerden getirilir veya çarşı-pazardan satın ahnırdı. Kayseri'nin
ünlü pastırma ve sucuğu da evlerde çoğunlukla sonbaharlarda, sıcaklar geçtikten sonra, aileye yetecek
kadar üretilirdi.l-'

Şekil 8 - Hisarcık yolu üstünde basit bir bağ evi. Küp ve dikdörtgen Şekil 9 - Sucuk: Kayseri'nin ünlü yiyecek-
prizmalar bu tür evlerin geleneksel öğeleridir lerinden biri
Figure 8 - A simple bağ house near Hisarcık: Rectangular prisms and Figure 9 - Sucuk, a speciality of Kayseri
cubes are the constituent elements of these summer houses
18
Şekil 10 - 1929-30 yıllarında kale ve kapalı çarşı (A. Gabril'den alınmıştır, 1931)
Figııre 10 - Citade! and covered bazaar around 1929-30 (From A. Gabriel, 1931)

2.4. KORUNMA VE EMNİYETLE İLGİLİ KAYGıLAR


Bizanslılar zamanında, sağlam iç ve dış kalesi ile, Kayseri askeri saldırılara karşı çok iyi korunmuştu. An-
cak Selçuklularla birlikte hızla gelişip zenginleşen kent, sur dışına doğru yayılmış, savaşlara daha duyarlı
bir hale gelmişti. Bugün dış surlar çoğunlukla yokolmakla birlikte, birkaç kez onarılan iç kale iyi durum-
dadır. Kalenin içinde var olan tek eski yapı onbeşinci yüzyıldan kalma bir .camidir, Gerek iç, gerek dış
sur çevresindeki kent dokusu ile ilgili bilgi maalesef çok kısıtlıdır.
Planları ve sokaklarla ilişkileri incelendiğinde, Kayseri evlerinin tasarımında soğuk ve sıcağa karşı birlik-
te daha iyi korunma gayreti yanında emniyet, hatta kavga ve çatışmalara karşı korunma kaygılarının da
önemli bir role sahip olduğu görülür. Tarihine dikkatli bir bakışla, kentin zaman zaman kavga ve savaşla-
ra sahne olduğunu, Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra Beylikler arasında el değiştirirken, ayrıca
Moğol, Memlük ve Osmanlıların eline geçerken büyük zararlara uğradığını biliyoruz. Onaltıncı yüzyıl
sonlarında Osmanlı yönetiminde birçok kez Celali isyanları ile tahrip olmuş, uzun yıllar yerel yönetimle
merkez arasındaki uyuşmazlık ve huzursuzluk nedeni ile çok sayıda kaçınılmaz, tatsız olaylar yaşamıştır.
Mehmet Nazif Efendi geçen yüzyılda bile şanssızlıkların sürdüğünü, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya ait
8.000 askerin kenti bir süre istila edip, halka büyük zarar verdikten sonra 183S'te kentten ayrıldığını yaz-
maktadır (s. 190). Arada sırada yinelenen bu savaş, isyan, istila olaylarının Kayseri halkının emniyet anla-
yışını etkilernesi, fiziki çevreye olan tutumunu şekillendirmesi doğaldır. "Kapını bastır komşuyu hırsız tut-
ma" ve benzeri deyişler kentte bu konudaki genel anlayışı iyi yansıtmaktadır.
Tabii, evleri korunaklı yapmanın bir nedeni sokak kavgaları ve savaşlar ise, diğeri yaz aylarında kenti bı-
rakıp bağlara gitmekti. Yazın terkedilmiş bir görünüm e giren mahalle ve sokaklar hırsızlara rahat bir ça-
lışma ortamı sunmaktaydı. Geçen yüzyılın ilk yarısından önce yapılan evlerde emniyet kaygıları ön plan-
dadır. Tanzimattan sonra gelen huzur ve güven, bu tür önlemlerin gevşemesine neden olmuştur.
Geleneksel evlerin pencereleri genelolarak az sayıda ve küçüktür. Duvardaki yerleri veya yönleri ne
olursa olsun, ister sokağa ister avluya açılsın, hepsi demir çubuklarla, bazen de kundaklamaya karşı, de-
mirle birlikte kümes teli ile korunmuştur. Ayrıca sokağa bakan pencerelerin hemen hepsi ahşap veya de-
19
mir saçtan yapılmış kepenklere sahiptir. Kepenkler evleri kışın soğuktan, yazın güneşten, rüzgar ve toz-
dan korusalar da en belirgin işlevleri gerektiğinde içeri ile dışarıyı ayırmaları, emniyet ve koruma için
çok etkili birer araç olmalarıdır. Kent evleri gibi yazlık evler de kepenklerle donatılmıştı; bina kullanıl-
madığı zaman kepenkleri kapatılıp emniyete alınıyordu.
Yaşlılar, yapılan bazı görüşmelerde, zengin ailelerin çok zaman rakip veya düşmanları olduğundan, ken-
dilerini umulmadık saldırılara karşı korumak zorunda hissettiklerinden sözetmişlerdir. Yüksekliği dört--
beş metreye varan avlu ve bahçe duvarları bu tür kaygıların var olabileceğine işarettir. Sokaktan görün-
memek ve mahremiyetin sağlanması için iki metre gibi bir yükseklik yeterli olabilecekken, insanların bu-
nun iki katı yükseklikte duvar yapma zahmetine katlanması herhalde korunma amacına yöneliktir. Bu
yüksekliğin nedeni belki de sokak kavgaları, yağma ve çapuleuluk sırasında saldırganların at veya araba-
dan içeri atlamalarına engel olmaktır. 14
Uzun yıllar kan davası ve çetecilik nedeni ile sokak kavgalarına sahne olan Urfa, Diyarbakır ve diğer ba-
zı güneydoğu Anadolu kentleri benzer durumlar göstermektedir. Daha ciddi ve uzun süren sorunlarla et-
kilenen bu kentlerde duvarlar yine yüksek, pencereler az ve avluya dönük; evler, özellikle de üst gelir
grubundaki, geniş ailelerin evleri, birer küçük kale görünümündedir. Kayseri'nin Anadolu'nun ortasın-
da, daha emin bir coğrafi konumda bulunması, kentte bu tür önlemlere daha ölçülü yaklaşılmasına ne-
den olmuştur.

20
21
3. EVLER
Bir eseryapıldığı zaman içinde geçerlidir.
Onu varedengerçeklerin kavranması başka bir
dönemde yapılacal~ bir esereesin kaynağı olabilir.
"\

Louis 1. Kahn
Geleneksel Kayseri evleri kendine özgü karakter taşır. Güneydoğu Anadolu evleri ile benzerlik gösterse
de, bu benzerlik daha çok taşaı her iki durumda da ustaca ve yaygın kullanımından kaynaklanmaktadır.
Yüzyıllar ca Kapadokya'nın başkentliğini yapan, Anadolu'nun tam ortasında yer alan kent, göreceli ola-
rak diğer ülkelerle az ilişkiye girmiş, mimarlıklarından da az etkilerımiştir. İki bölgeyi dikkatli bir analiz-
le ele alacak olursak Kayseri' deki yapıların güneydoğu Anadolu' dakilere kıyasla daha alçak gönüllü, da-
ha gösterişsiz ve yalın olduğunu görürüz. Türkiye'nin diğer bölgeleriyle karşılaştırılınca da Kayseri evleri
bambaşka bir dünya sergiler; bi! yandan gizem, sürpriz ve dram dolu; diğer yandan ince, masum ve tek-
~~ ~.

3.1. GELENEKSEL EVLERİN GENEL KARAKTERİ


Evim ihtiyacımı gören soğuk bir araç değil,
bir mimarlık eseri, sığınağımdır.
Luis Barragan
Kayseri'nin geleneksel evlerinin bir bölümü Necibe Çakıroğlu tarafından incelenmiş ve 1952 yılında ya-
yınlanmıştır. Çakıroğlu dört büyük, dört küçük kent evi ile birkaç bağ evini incelemiş, mimari çizimleri
ile yapı detaylarını sunmuştur.lv Bugün onun incelediği kent evlerinden sadece Güpgüpoğulları Konağı
ayakta kalmış, Zennecioğulları ve Mollaoğulları evleri yarı yarıya yıkılmış, diğer evlerse tamamen yok ol-
muştur. Güpgüpoğulları Konağı Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmektedir.

Kayseri üzerine yazılmış iki yüksek lisans tezi vardır. Yayınlanmamış olan bu tezlerden ilki Latife Özka-
ramete'nin 1983 yılında Kayseri bağ evlerinin tipolojisi üzerine yaptığı bir çalışma, diğeri Gonca Gündoğ-
du'nun 1986'da tarihi kent merkezinde yer alan evlerle ilgili benzer bir çalışmasıdır. Suraiya Faroqhi
(1987) onaltı ve onyedinci yüzyıl kadı sicillerini inceleyerek Ankara ve Kayseri'yi ele almış, buralarda yer
alan evleri, ev sahiplerini, kentlerin sosyal ve ekonomik yapısını açığa kavuşturmaya çalışmıştır. Faroq-
hi'nin Kayseri'den sunduğu ev örnekleri çoğunlukla Necibe Çakıroğlu'nun (1952) kitabı ile, Latife Özka-
ramete'nin (1983) yüksek lisans tezine dayanmaktadır. Sicillerden çıkardığı bilgi ise orijinaldir ve o devir-
deki evler, odalar (s. 86-94) ile kent evleri tipolojisi üzerine (s. 107-112) bilinmeyen birçok boyuta ışık
tutmaktadır.
23
Genel olarak geleneksel bir Kayseri evi, yoğun kent dokusu içinde doğal ve gösterişsiz bir yapım süreci-
nın sonucu, avlu veya bahçe etrafında asimetrik olarak büyüyen/gelişen içe dönük bir yapıdır. Avlulu ev
formu, tarihten bu yana nasıl İran, Orta Doğu ve Akdeniz ülkelerinde. başarıyla kullanılmışsa, tasarımın-
daki sonsuz çeşitliliği ve değişik yaşam biçimlerine uyum potansiyeli ile Anadolu ve Kayseri' de de yaygın
olarak kullanılmıştır.
Evler yapıldığı devirde geçerli olan görüş ve düşünce çerçevesinde, ev sahibinin istek, gereksinim ve ter-
cihleri gözönüne alınarak ustalar tarafından yapılırdı. Kayseri'de "eğitim görmüş mimar" kavramı ancak
Cumhuriyet'ten sonra, belki 1930'lu yıllarda çıkmış, o zamana kadar da bu tür hizmete pek gereksinim
duyulmamıştır.
Batı dünyasının aksine, Anadolu'da ev, genellikle sahibinin zenginliğini ve soyluluğunu anlatacak bir
araç olarak kullanılmamıştır. Kendiliğinden, doğalolarak gelişen planlar, eğri, dar sokaklar boyunca sıra-
lanan evler alçak gönüllü, dostça bir hava yaratmıştır. Yalnız ondokuzuncu yüzyıl sonunda, İmparatorlu-
ğun gelişmiş diğer kentlerinde olduğu gibi, hıristiyan aileler Avrupa'yı modelolarak seçmiş, onlar gibi ya-
şamayı, onlar gibi gösterişli evler yaptırmayı yeğlemişlerdir.

3.2. MiMARLIKTA HAKİM OLAN DiL: GÜÇLÜ, KESKİN, DiRİ PRİZMALAR


Mimarlık, ışığın gölge ile
buluşmasını yansıtan bir aynadır.
Richard England
Ondokuzuncu yüzyıl ortalarından önce yapılan evlerin büyük çoğunluğu, bodrumu olan tek katlı yapılar-
dı. Evlerin önemli kitlelerinin genel karakteri ve açıklıkları Selçuklu ve güneydoğu Anadolu mimarisin-
den çizgiler taşımaktaydı. Şekil 11 ve ı2'den de görüleceği gibi bu tür evlerin avluya bakan cepheleri Ur-
fa" Diyarbakır, Mardin evlerini andırmaktadır; coğrafi konumları nedeni ile bu kentlerdeki mimari karak-
ter Suriye, Mısır, İran ve Afganistan'dan izler taşır)7
//

Şekil 11 - Güpgüpoğulları Konağı'run sofa cephesi Şekil II - Halil İbrahim Gömlekçioğlu Evi'nin sofa
cephesi - Tavukçu mahallesi, 18. veya
19. yüzyıl
Figure 11 - Sofa elevation of Güpgüpoğullan Konak Figure 12 - Sofa elevation of Halil İbrahim
Gömlekçioğlu House in Tavukçu
neighbourhood (18 th or 19 th century]

24
Şekil 13a - Bekir Erener Evi'nin köşe odası - Tavukçu mahallesi, 19. yüzyıl. Ze~n katta sokağa kapalı olan ev, üst
katta açılır. Resimdeki odanın sokağa bakan sekiz, avluya bakan üç penceresi vardır. Pencerelerin
kepenkleri kapatılınca oda üstteki yıldız penceresinden aydınlanır
"-
Figure 130 - Bekir Erener House in Tavukçu neighbourhood (19th century}. The projectian of başoda. There- are no
perforations on the ground level, however the room on the upper levet comer has eighı windows looking
on the streets and three to the courtyard. Note the timber shutters and smail star window on top
-----.

Şekil l3b - Mühendis Kadir Bey Evi - Şekil 13c - Ömer Taşçıoğlu Evi (II) - Lala mahallesi
Büyükbahçebaşı mahallesi 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başı
Figure 13h - House of Kadir Bey, the engineer - . Figure 13c - Ömer Taşçıoğlu House (II), Lala
Büyükbahçebaşı neighbourhood neighbourhood - early 20th century
Şekil 13d - Hacı Ahmet Ağa Evi - Büyükbahçebaşı mahallesi - 20. yüzyıl başı
Figure Bd - Hacı Ahmet Ağa House; in Büyükbahçebaşı neighbourhood - early 20th century

Şekil13e - Reşit İmamoğlu Evi. 1919'da Mustafa Şekil 13f - Türüncü Evi (1892) - Tavukçu mahallesi.
Kemal bu eve konuk edilmiştir Çok dar bir sokakta getirdiği köşe
çözümü ilginçtir
Figure Be - Reşit İmamoğlu House. White visiting Figure 131 - Tiauncü House (1892) Tavukçu
Kayseıi in 1919, Mustafa Kemal stayed neighbourhood. An ingenious solution for
at this house comer in a narrow street

26
Şekil 14a - Öztaşçı Evi sofa kapısı Şekil 14b - Öztaşçı Evi harem ŞeIqH4c - Kayseri Müzesi'nden bir
odası pencereleri pencere kafesi
Figure 14a - Sofa door of Öztaşçı Figure 14b - Harem room windows Figure 14c - A window lattice
House of Öztaşçı House (Kayseri Museum)

Şekil 15 - Gavremoğlu Evi safasının avluya bakan yüzü


Figure 15 - The courtyard elevation of Gavremoğlu sofa

27
Onyedinci ve onsekizinci yüzyıllardan örnekleri varsa da Kayseri evleri daha çok ondokuzuncu yüzyılda
dikey yönde büyümeye başlamış, geleneksel planlarda bazı değişmeler olmuş, evlere bir üst kat eklenmiş-
tir. Başkabir öğe de çoğunlukla üst kata yerleştirilen, yarı kapalı köşk'Ierdir,
Evler genelolarak farklı yüksekliklerdeki kare ve dikdörtgen prizmalarının bir araya gelmesi ile oluşmuş-
tur. Sofa gibi önemli hacimler diğerlerinden daha yüksektir. Damlar düzdür, köşeler, pencere ve kapı ke-
narları sert, keskin çizgilere sahiptir. Yüzeyleri oluşturan muntazam, yumuşak dokulu yonu taşları kitle-
lerin yalınlık etkisini daha da artırır. Üst katlarda yer alan oda ve köşkler ahşap veya taş payandalar üze-
rinde dışarı çıkarak güneş-gölge oyunlarını daha da dramatik bir hale getirir. Cephelerde süs ve bezerne
kullanımı nadirdir, kullanıldığı zaman da prizmaların kitle etkisini ikinci dereceye indirmez. Hatta bu
süsler, parlak güneş altında yumuşak düz yüzeylerdeki ışık gölge oyunlarını artırır, kapı, pencere ve di-
ğer boşlukların daha da vurgulanmasına neden olur.
Örneklerden de görüleceği gibi, taş, Kayseri'de ustaca kullanılmıştır. Taş ustalığının ataları Selçuklular,
kentte olağandışı örnekler sergilemiş, Orta Asya kökenli, kuvvetli, yalın prizma, piramit ve silindirler in-
.şa etmişlerdir. 18 Bu formların düzgün yüzeyleri, bıçak keskinliğindeki köşeleri, güneş altında binaların
saf kitlelerini daha da vurgular. Cami ve kamu yapılarının girişleri ile önemli yüzeyleri zarif dekoratif oy-
malarla bezenmiştir. Figürler geometriktir, oymaları derin değildir. Taş işleme ve kullanma geleneği son-
raki nesillerce de iyi özümlenmiş, gerek kamu yapıları gerek ev yapımında ustaca kullanılmıştır.

3.3. PLANLAR
Hangi dinden olursa olsun Kayseri'deki dar ve orta gelirli aileler, birbirine benzer küçük evlerde yaşa-
mışlardır. Daha iyi durumdaki ailelerden Müslümanların evleri genelde basit bir plan şemasına sahipti;
sofa (Kayseri deyimiyle sufa) adı verilen büyük oda, evdeki kapalı mekanların çekirdeğini oluştururdu.
Evin en önemli mekanı olan, aynı zamanda diğer odalara geçiş olanağı veren sofanın bir yanında harem
odası (oturma ve yatak odası) diğer yanında tokana (mutfak, kış odası) bulunurdu. Ailenin başka bir oda-
ya gereksinimi olduğu zamanlar evin bir ucuna yeni bir oda inşa edilirdi. Örneğin mali durumu yerinde
olan bir ailenin, evdeki oğullarından birinin evlenmesi ve eve gelin getirmesi durumunda, var olan oda-
lardan birinin yanına yeni bir oda yapılır, odalar kapalı bir hal veya koridorla birbirine bağlanırdı. Şekil
61 ve 69' da yer alan Gavremoğlu ve Baldöktü evleri bu tür bir büyümenin örnekleridir. Bilimcilerin ge-
nel olarak paylaştığı kanının aksine, belki Anadolu'nun birçok kentinde olduğu gibi, Kayseri'deki gele-
neksel aileler ve evleri oldukça küçüktü.l? Az sayıdaki üst gelir grubu bir yana bırakılırsa, evlerin çoğu
oturulabilecek birkaç odaya sahipti. Bu konuda Faroqhi'nin görüşü şöyledir: ".... evlerin küçük olması ge-
niş ailelerin genelde bir çatı altında oturmadığını gösteren bir işaret olarak alınabilir. Büyük olasılıkla
yaygın olan adet, yeni evlenen bir çiftin, tercihan diğeraile üyelerinin oturduğu mahalle veya bölgede ay-
rı bir eve taşınmasıdır" (Faroqhi, 1987, s. 20). Kanımca bu eğilim, belki arsası sıkışık ve yeni bir oda ek-
leyecek kadar büyük olmayan aileler için geçerlidir. Yine de, evlenince anne - babasındanayrı bir eve ta-
şınan genç çiftlerin akrabaları ile aynı mahallede oturması, büyük olasılıkla geniş aile işlevinin devamı-
nın, bu defa aynı çatı yerine aynı mahalleçerçevesinde sürdüğüne işaret etmektedir. Başka bir deyişle
genç aileler büyüklerinden fiziki olarak ayrılmış olsa bile işlevsel ve psikolojik olarak geniş aile yaşamını
sürdürmüşlerdir.
Geleneksel eyler genelolarak bir veya iki katlı idi. Ayrıca altlarında birer bodrum (yerel deyimle zerzem-
bij-katı yer alırdı.20 İki katlı evlerin üst kat odaları ve varsa köşkleri, çoğunlukla bahar ve yaz aylarında,
alt katları ise, kışın kullanılırdı. Bodrum katları evin bir bölümünün veya tümünün altını kaplar, servis ve
depolama işleri için kullanılırdı. Bu katın ayrılmaz bir parçası da ahır dı. Çoğunlukla bir samanlığa bağlı
olarak düzenlenirdi. Bodrumda ayrıca tahıl ve un ambarları ile taze ve kuru yiyeceklerin depolanacağı
bir hacim bulunurdu. Faroqhi'nin (1987) Kayseri kadı sicillerinden elde ettiği bilgilere göre 1690 yılları
sonlarında sicile kayıtlı evlerin yarıdan çoğunda en az bir ahır yer almaktaydı (s. 99).
28
Her evde üzüm asmak için bir düzen yer alırdı. Kışın yakılacak odun, yazdan alınır ya bodruma yerleştiri-
lir, ya da avlu çevresinde korunmuş bir köşeye istiflenirdi. Üst gelir grubu evlerinin uygun bir yerinde
hizmetçilerin oturup yatacağı bir bölüm yer alırdı; arabacı(lar) atlara yakın bir yerde, bodrumda ve ahır
içinde asma kat niteliğindeki tahtalı adı verilen bölümde yatardı. Ailelerin sosyo-ekonomik durumuna gö-
re evde birkaç tür hayvan beslenirdi; sütü için inek, bazan manda; eti ve yumurtası için kümes hayvanla-
rı; binmek ve arabaya koşmak, yük taşıtmak için de at, eşek, katır bazan deve.

3.4. AVLULAR
Avlu veya Kayseri ağzı ile havlu/hayat evin ayrılmaz bir parçası idi. Faroqhi'nin (1987) bulgularına göre
onyedinci yüzyıldaki evlerin yüzde yetmiş sekizi'nin avlusu vardı (s. 100,104). Evlerin bir bölümü birden
fazla avluya sahipti. Haremlik kısmındakine içeri hayat, selamlık kısmındakine dışarı hayat adı verilirdi.
Ayrıca avlularda atlık, arabalık olarak kullanılan veranda, sundurma gibiüstü korunmuş mekanlar olduk-
ça yaygındı. Bu yaklaşım şekli 1950'li yıllara kadar Kayseri'de egemen olmuştur. Geleneksel evler ilke
olarak içe dönüktür. Avlu, evin geometrik merkezi ve bir anlamda (yaşamı) hayatıdır. Her birim, yüksek
avlu veya bina duvarları ile çevrilmiş, sokağa ve diğer evlere kapatılarak'mahremiyeti sağlanmıştır. Kom-
şularla ne kadar samimi olsalar da avlu ve evde mahremiyetin korunmasj; özellikle Müslüman aileler
için büyük önem taşımıştır. Böyle bir yaklaşım uzun vadede komşular arası sosyal mesafenin korunması-
na ve karşılıklı saygının devamına da yardımcı olmuştur.

Soğuk kış günleri dışında çamaşır, bulaşık yıkama, yemek pişirme, salça kayiıatma, halı-kilim dokuma,
kış için yiyecek hazırlama gibi günlük faaliyetlerin birçoğu avludayürütülmüştür. Açık ve yarı-açık alan-
lar için kullanılan çok sayıda sözcük ve deyim, bu gibi alanların Kayseri' de ne denli önemsendiğine ve
yaygın biçimde kullanıldığma bir işarettir.

Odalar avluya yönlendirilmiştir. Mutfak, kiler, abdesthane, varsa hamamgibi servis mekanları avlu çev-
resinde ver alır. Bodrumdaki (ve bazan yarım bo drum daki) ahır ve depoların da avlu ile ilişkileri vardır,

Şekil 16a - Gazioğlu Evi - Tavukçu mahallesi, 19. yüzyıl. Köşkün avluya bakan yüzü yabancı izler taşır
Figure 160. - Gazioğlu House in Tavukçu neighbourhood, 19th century. The elevation of the kiosk oriented
to the gardeıı/courtyard carries foreign features

29
Şekil 16b ,- Zarif sütun ve kemerleriyle iyi tanımlanmış Şekil 16c - Yoksul bir ailenirı avlusu - Büyükbahçebaşı
bir avlu - Atpazan Sokağı, 19, yüzyıl mahallesi, 19, yüzyıl sonu
Figure 16b - A well defined courtyard - of a 19th century Figure 16c - A poor man 's courtyard in Büyükbahçebaşı
house, Note the elegance and the quarter, end of 19th century
slendemess of the arehes and the column

Şekil 16d - Hilmi Kuşoğlu Evi - Büyükbahçebaşı mahallesi, 19, yüzyıl (Fotoğraf 1970 yılında çekilmiştir)
Figure 16d - Hilmi Kuşoğlu House in 1970, Büyükbahçebaşı neighbourhood, 19th century

30
Şekil 16e - Güpgüpoğulları Konağı'nın harem bölümü
Figure 16e - Güpgüpoğullan Konak, harem seetion

pencere ve kapıları avluya açılır. Hayvanların ve eşyanın gireceği birkaç kapı ile havalandırma amacıyla
açılan birkaç pencere dışında, bu servis mekanlarının sokakla ilişkisi kısıtlıdır.

Geleneksel evlerin avlularında her zaman taşla kaplanmış bir yüzey, bitki yetiştirilecek bir toprak parça-
sı, bir ocak, bir kuyu, bazan da bir çeşme, bir havuz yer alırdı. Birkaç meyva ağacı, üzüm asması, çiçek
ve sebze köşeleri avluya renk ve hareket getiren doğal öğelerdi. Ayrıca sarmaşık, hanımeli gibi bitkilerle
kapatılan çardak ve kameriye gibi gölgelikler sıcak günlerde oturma ve ev işlerini yapmak için uygun or-
tamlar sağlardı. Avluya bakan bina cepheleri özenle işlenir, korkuluklar, yer döşemeleri bazan da cephe-
ler süslenirdi.

Kayserililer içme sularını genellikle mahalle çeşmesinden getirirlerdi. Ayrıca evlerin çoğunun kendi kuyu-
su vardı. Kuyu sularının çoğunlukla tuzlu oluşu ve içmeye elverişli olmaması, bu suyun sadece temizlik
için kullanılmasına neden olmuştur. Evdeki kuyu suyunun içilmemesinin bir diğer nedeni helanın avluya
yerleştirilmesi ve foseptik suyundan olumsuz etkilenme ihtimalidir. Erciyes Dağı'na yakınlıktan dolayı ai-
lelerin birçoğu bahar ve yaz aylarında, özellikle Ramazan ayında, hayvan sırtında Erciyes'ten getirilen
kar ve buzdan yararlanmıştır. Bazı aileler de özellikle bağlarda, avlu ve damlarına kışın yağan karları,
bahçe veya avlu altına kazılmış kar kuyularına doldurur, sıcak günlerde kullanudı. Evlerde devamlı akan
suyun olmaması, kullanılmış atık su miktarının çok aza inmesine ve çoğunlukla toprak tarafından emil-
mesine olanak vermiştir. Tuvaletler su kuyusundan ve evin oturulan bölümlerinden uzak bir noktada, de-
rince bir septik çuku~la bağlantılı olarak inşa edilmiştir. Böyle bir düzenleme ile, hem çok az su ile te-
mizlenen tuvaletten gelecek koku sorunu çözülmüş, hem de foseptikten su kuyusuna gelebilecek sızıntı-
lar engellenmeye çalışılmıştır.
31
3.5. TOPLUMSAL CİNSİYET VE MAHREMİYET
Anadolu'nun son sekiz yüzyıldır Müslüman çoğunluklu bir ülke olması, fiziki çevresinin çeşitli boyutları-
na da yansımıştır. İslam dininin geleneksel yorumu, toplumsal yaşamın büyük çoğunluğunda kadın ve er-
keğin ayrılmasım öngörmüştür. Böyle bir yaklaşım büyük evlerin planlarına yansımış, evlerin birbirinden
ayrı (veya ayrılabilen) iki bölümden oluşmasına neden olmuştur: Kadınlar için ayrılan haremlik (dahili-
ye) ve erkekler için planlanan selamlık (hariciye). Genellikle haremlik bölümü ailenin oturduğu öne~li
mekanları ve servis birimlerini içermektedir. Selamlık ise erkek konukların kabul edilip ağırlandığı bö-
lümdür. Güpgüpoğulları ve Zennecioğulları gibi Kayseri'nin ileri gelen ailelerinin evlerinde bu iki bö-
lüm, birbirine bitişik, giriş kapıları, avluları ve servis mekanları ayrı, bağımsız iki binayadönüşmüş.rbun-
lardan selamlık olam erkekler için bir tür büro veya işyeri kimliğine bürünmüştür.U Orta halli ailelerin
evlerinde ise selamlık, altında ahırı olan, giriş düzeyinde veya birinci katta, dışarıdan merdivenli, bir ve-
ya iki odalı bir bölümdür. Anadolu'nun birçok yerinde evlerin birinci katında, manzaralı ve özenle düzen-
lenmiş bir başoda, selamlık görevini yüklenmiştir. Sonraları, yirminci yüzyılda, bu oda "misafir odası" na
dönüşmüş, yaygın olarak kullanımını sürdürmüştür. Kayseri evlerinde hemekadar başoda deyimine uy-
gun bir oda yoksa da, birinci katta bulunan selamlık 'odasırıırı bu işlevi yerine getirdiğini söyleyebiliriz.

Ailede erkeklerin rolüönemli görünse de, Kayseri'de kadın evin direği olagelmiştir. Yemeği pişiren, ço-
cukları büyütüp terbiye eden, evi çekip çeviren, insan ilişkilerini düzenleyen odur. Hali vakti yerinde
olan aileler işlerin bir bölümünü hizmetçilere yaptırmıştır. Ailenin ilişkide olduğu yakın köylerden getiri-
len fakir kız çocuklarının evlatlık (veya besleme) olarak büyütülmesi; evlenme yaşına kadar ev işlerinde
çalıştırılıp kısmeti çıktığında da "evin kızı" olarak evlendirilmesi oldukça yaygınbir adettir.
Para kazanma, ailenin geçimini sağlama ve evi için alışveriş yapma erkeğin göreviydi. Erkekler gün boyu
kadınsız (veya kadının pek giremediği) bir dünyada yaşamıştır. Hatta geceleri bile bağda olsun, kentte ol-
sun, aralarında düzenledikleri "oturma" toplantılarında kadınlardan ayrı kalmışlardır. Sünnet düğünleri,
nişan ve evlenme törenleri bile erkek ve kadın grupları için ayrı ayrı yapılagelmiştir. Bu tür ayırımlar top-
lumsal cinsiyete bağlı iki ayrı dünyamn yaratılmasına, her cinsiyetin diğerinin sorun ve ayrıcalıklarına ya-
bancı kalmasına neden olmuş, aile ve toplumda çağdaş ölçülere uymayan etkileşimler doğurmuştur.

Şekil16f - Çayırağası Evi Figure 161 - Çayırağası House

32
Müslüman evlerinde aranan önemli özelliklerden biri kadınlara sağlanan mahremiyettir. Avlu çevresine
örülen yüksek duvarlar, zemin katta sokağa pencere açılmaması, üst kat pencerelerinde zaman zaman
kafes kullanımı, evin oturma bölümünün sokaktan uzağa konulması, emniyet ve güvenlik açısından oldu-
ğu kadar kadını erkekten ayırmaya yönelik bir dizi tasarım kuralı olarak da görülebilir. Geleneksel Kay-
seri' de kadınlar erkeklerin karışamıyacağı bir dünyada yaşayabilmeli, çalışmalı, dinlenmeli, konuklarını
ağırlayabilıneliydi. Bu nedenle, eğer varsa, bir evin selamlık odası veya bölümü avluya değil de sokağa
yönlendirilmiş, ev sakinlerinin ve komşuların mahremiyetini bozmıyacak şekilde planlanmıştır. Müslü-
man evlerin satışında evlerin" kuyu gibi mahrem" olması satışları hızlandıran önemli bir etken olmuş;
bu durum uzun süre geçerliliğini korumuştur.ö-Ancak Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Müslümanla-
rın mahremiyet anlayışı yavaş yavaş değişime uğramış, gerek mahremiyet gerek karşı cinsle etkileşim de
çağdaş ölçütler çoğunlukla benimsenmiştir.

3.6. EVLERİN DiNE GÖRE FARKLıLAŞMASI


Kayseri, Müslümanların azımsanmıyacak bir Hıristiyan azınlıkla uzun süre birlikte yaşadığı birkaç Ana-
dolu kentinden biridir. Daha öncesi hakkında aydınlatıcı bilgiye sahip değilsek de onaltıncı yüzyılda Kay-
seri'deki nüfusun beşte biri Hıristiyandı. Kentte dört kilise, oniki cami bulunuyordu.23 Hıristiyan nüfu-
sun oranı zaman zaman iniş çıkışlar göstermiş, Cumhuriyet'ten önce üçte bir oranını bulmuştur. Hıristi-
yanlığın iki mezhebine bağlı "Gregoryan Ermeriiler" ve "Ortodoks RumIar" Müslümanlarla birlikte, ba-
rış ve uyum içinde yaşamışlardır. Kentte yalnız Müslümanların ve yalnız Hıristiyanların oturduğu mahal-
leler yanında, bu iki dine mensup ailelerin yüzyıllarca yan yana oturduğu mahallelerde bulunmaktaydı. 24

Daha öncesi hakkında bilgiler açık değilse de, geçen yüzyılda RumIarın çoğu ticaretle uğraşmıştır. Bu
grubun ekonomik durumu Ermenilerden daha iyidir. Ermenilerin uğraş alanları terzilik, kunduracılık,
halı dokumacılığı, marangozluk, taşçılık, duvarcılık gibi el sanatları; pastırmacılık, müzisyenlik gibi ima-
lat ve hizmet sektörleriydi. Müslümanlar arazi, mal, mülk sahibi idiler, buradan sağladıkları gelirle yaşar
veya esnaflıkla, ticaretle hayatlarını kazanırlardı.25 Bunlardan daha önemlisi, Müslümanlar askerlik yap-
mak zorundaydı ve bu görev uzun yıllar sürebilir, acılarla sona erebilirdi. 1923 yılında Cumhuriyetin ku-
rulınasından sonra nüfus değişim anlaşması gereği Kayseri RumIarı Yunanistan'a göç etmişlerdir. Erme-
nilerin kentten ayrılışı ise yavaş yavaş olmuş, önce az sayıda, 1960'lı yıllarda çok sayıda insan Ankara, İs-

Şekil 17a- BayramSokağı'nınkuzey-batıcephesi- Tavukçumahallesi,1890'lar.Evlerin çoğunluğuHıristiyan


aileler için tasarlanmıştır
Figure l Za- The north-west elevation of Bayram Street - Tavukçu neighbourhood, 1890'5. These houses were mainly
designed for Christian families

33
tanbul, Marsilya, Paris, Boston, Los Angeles, Buenos Aires gibi daha kozmopolitan ve zengin kentlere
taşınmıştır. 1950'den önce beş olan kilise sayısı bugün ikidir, bunlardan Gregoryan Ermeni kilisesi bir-
kaç bin Ermeniye halen hizmet vermektedir.
Geleneksel Kayseri evlerinin dini açıdan sınıflandırılması bugün kolay bir iş değildir. Öncelikle, nüfus ço-
ğunluğunun Müslüman olması o zamandan kalan konut stokunun da Müslüman ağırlıklı olmasına, Hıris-
tiyan örneklerin sınırlı kalmasına yol açmıştır. Bu sınırlılık 1835 depremi öncesi için daha da belirgindir,
çünkü o zamandan günümüze kalan az sayıda ev, sadece Müslümanlara aittir ve bu durum iki grubu kar-
şılaştırma olanağını ortadan kaldırmaktadır. Bir başka neden, nüfusun gelir düzeyidir, dinleri ne olursa
olsun yerli Kayseri'lilerin büyük çoğunluğu alt ve orta düzeylerde gelire sahipti ve aynı olmasa da büyük
olasılıkla benzer plan ve nitelikler taşıyan mütevazı evlerde oturmaktaydılar. Gelir düzeyi yüksek olan
gruplarda ise ayırım daha kolaydır ve dikkatli bir gözlemci, yaşları ilerlemiş Kayseri'lilerin de yardımı ile
zengin hıristiyan evlerini müslümanlarınkinden ayırabilir.
Ondokuzuncu yüzyıl sonunda Hıristiyanlar, özellikle de Rumlar, Kayseri'de varlık içinde yaşamış; kentte
ve Talas, Germir, Tavlusun, Endürlük gibi yazlıklarda göz kamaştıran evler yaptırmışlardır. Bu devirde
Hıristiyan azınlık kent içinde tam bir kentsoylu gibi yoğun ("concentrated") bir hayat sürmeye başlamış-
tır. Bu tür yaşam, belki kendi dindaşları ile birarada olmak için sahip oldukları arsayı daha iyi kullanma
kaygısından (RumIarın küçük de olsa Rum mahallesindeki arsaları yeğlerneleri gibi), belki de etkileşim
içinde bulundukları Avrupa kentleri ve İstanbul'da gördükleri daha konforlu kent evlerine ve oradaki ya-
şama şekline özenmelerinden kaynaklanmıştır. Bu devirdeki hıristiyan evleri iki-ikibuçuk katlıdır, bahçe-
si veya yeşil alanı iyice küçülmüştür, planı "içe dönük" olmaktan "dışa dönük" olmaya yönelmiştir.26

Şekil 17b· Şekil ı7a'dan bir ayrıntı Figure 17h· A detail from Figure 17a

34
Şekil 18a - İshak Şahin Evi, mutfak ocağı - Endürlük, 19. yüzyıl
Figure l8a - A typical fireplace in the kitchen of İshak Şahin'« House - Endurluk, 19th century

Bu yüzyıl başında, zengin müslüman evlerinin bitmemiş, organik kurguları devam ederken hıristiyan ev
planları, daha derli toplu, simetrik, her işlevi içinde toplayan, bitmiş dikdörtgenler şekline dönmeye baş-
lamıştır. Plana veya bina kitlesine birşey eklenmesi veya çıkarılması, genel düzeni bozacak bir değişiklik-
tir.27 Odalar yine bir avlu, veya üstü kapalı merkezi bir hol çevresine yerleştirilmiştir. Müslüman evlerin-
de görülen sofa-tokana-harem sıralaması veya hiyerarşisi yoktur. Onun yerine tüm odalar benzer şekil-
de, önem sırası gözetilmeden veya vurgulanmadan yapılmıştır. Bu devirdeki zengin hıristiyan evlerinde
sofa görülmez; sofaya benzer tek mekan avlunun yerini almaya başlayan ortadaki "merkezi hol" veya "sa-
londur". Bu mekan bazan (İmamoğlu evi, Şekil 112) bir kubbe ile kapatılıp yüceltilmişse de sofa ile ben-
zerlik göstermez; çoğunlukla yüksek, karanlık ve soğuk görünüşüyle yaşamaya uygun olmayan bir dağı-
tım mekanıdır. Camcıoğlu evinin dar ve sıkışık merkezi holü ile Çalıka Evinin karanlık orta hacmi bu tür
oluşuma birer örnektir (Şekil 90 ve 102).
İki din grubu üyelerine ait ev planları .arasındaki farklılaşmanın bir nedeni de Müslümanlığın gereği sayı-
lan toplumsal cinsiyet ayırımıdır. Zengin müslüman evleri ayrı ayrı girişleri ve avluları ile haremlik ve se-
Himlık diye ikiye bölünürken, hıristiyan evlerinde böyle bir ayırırna gerek duyulmamış, bu nedenle de hı-
ristiyan evleri tek girişli, tek avlulu (veya merkezi hollü) tasarlanmış, birlik ve bütünlük içinde şekillen-
miştir. Bu tür bir yaklaşım tasarımcıya kolaylıklar getirmiş, düşüncesini kavramsal olarak ortaya koyması-
na, zamanına göre "çağdaş" ve kullanışlı denebilecek kent evleri tasarlamasına olanak vermiştir.
Geçen yüzyılda yapılan hıristiyan evlerinin en önemli özelliklerinden biri, bilinçli olarak getirdikleri "kon-
for" anlayışı ve daha rahat bir yaşam için sundukları mimari çözümlerdir. Bu evler yaşamı kolaylaştıra-
cak bir dizi donatıma yer vermiştir: Bazı odalarında ocak /şömine vardır; tuvaletleri bahçeden kapalı me-
kanlara, merkezi hol çeperlerine alınmıştır; tuvaletlerde ve merkezi holde temizlik ve el yıkamak için
35
Şekil 18b - İshak Şahin Evi odalarındaki Şekil 18e - Sarı Mustafa Evi'nde kapatılmış bir
şörninelerden biri - Endürlük şömine - Büyükbahçebaşı mahallesi
Figure 18h - One of the fireplaees in İshak Şahin Figure 18e - The oecluded fireplace in San Mustafa
House - Endiuiiık House in Büyükbahçebaşı neighbourhood

musluklu küçük su depoları vardır; su kuyuları mutfak veya merkezi holün altına gelecek şekilde kazıl-
mış, kullanıcıya dışarı çıkmadan su çekme olanağı verilmiştir; üst katlara ve dama çıkan merdivenler, dı-
şarıda tek başlarına duran basit birer hizmet elemanı olmaktan çıkmış, bir tasarım öğesi olarak merkezi
hale yerleştirilmiştir.
Hıristiyan ve müslüman evleri arasındaki farklardan biri de pencere sayısı ile ilgilidir. Hemekadar geçen
yüzyıl sonu, bu yüzyıl başında yapılan Kayseri evlerinin hemen hepsinde pencere sayısı eski evlere kıyas-
la artrnışsa da, bu artış hıristiyan evlerinde daha fazladır. Pencere sayısındaki artış Hıristiyan azınlığın ge-
tirdiği bir yenilik mi, yoksa diğer Anadolu kentlerinde olduğu gibi Kayseri' de de görülen genel bir tutum
değişikliği midir? Bilmiyoruz. Hıristiyan evlerinin merkezi hale bakan odalarının hem hale hem de soka-
ğa bakan pencereleri vardır. Zaman içinde 'odaların sokak pencerelerinin sayısı artmış, iç mekanlar daha
aydınlık ve ferah bir görünüm kazanmıştır.
İki din grubu evleri arasındaki bir fark da bodrumların kullanımına ilişkindir; Müslümanlar sadece gerek-
sinim duydukları kadar, genellikle sofa ve tokana altlarına bodrum yapmışlardır. Hıristiyanlar ise tüm
evin altını, hatta (Çayırağası ve İmamoğlu evlerinde olduğu gibi) orta avlu veya holün altını bile bodru-
ma dönüştürmüştür. Genelolarak her evde bulunan ahır, samanlık, odunluk, tahıl ambarları ve depola-
ra ek olarak hıristiyan bodrumlarında şarap üretmek için bir de şırahane yer almıştır.
Düz dam Kayseri evlerinde hakim bir ôzellikti, Avlu ve bahçelerinin göreceli büyüklüğü nedeni ile ola-
cak müslüman evlerinde damların kullanımı sınırlı kalmıştır, ulaşımı güçtür. Hırıstiyanlarsa hiç olmazsa
son yüzyılda dama çıkmak için muntazam merdivenler ve çeperlerine korkuluk duvarları (parapet) inşa
etmiş ve damı çamaşır, sebze, meyva, pastırma, sucuk, vb. yiyecek kurutmak için kullanmıştır. Böylece,
bir bakıma daha sıkışık arsa düzenleri ve yoğunlaşan yaşam biçimi ile bahçeleri küçülen Hıristiyanlar,
36
Şekil 19 - Carncıoğlu Evi'nin cephesi - Figure 19 - Elevation of Canıcıoğlu House

kullanabilecekleri dış alanların hepsini, (ve damlarını) değerlendirmişlerdir. Müslüman damlarındaki çör-
tenler sadedir. Hıristiyanlarınki ise hayvan ve canavar başı biçiminde gösterişli elemanlardır. Bazan cep-
hede kullanılan diğer oyma ve kabartmalarla bir bütün oluşturacak şekilde kullanılmıştır.
Zenginlik ve batıdan gelen etkiler hıristiyan evlerine yeni bazı öğeleri de getirmiştir: İçeride ve dışarıda
kullanılan karint ve iyon stili sütunlar, giriş cepheleri ve salonlara konan heykeller, oda duvarları ve ta-
van eteklerine yapılan resimler, tavanlara yerleştirilen üç boyutlu, karmaşık süslemeler gibi.
Ondokuzuncu yüzyıl sona ererken Kayseri evlerinde geleneksel eşya yanında, batı türü eşya ve mobilya
da kullanılmaya başlanmıştır. Bu eğilim yalnız Hıristiyanlar değil Müslümanlarca da benimsenmiştir. Ye-
niliklere açık Hıristiyan azınlıkla yan yana ve dostça bir ortamda yaşayan Müslümanlar onlardan etkilen-
miş, görüp benimsedikleri yenilikleri almaktan çekinmemişlerdir. Bu değişikliklerin yayılma nedenlerin-
den biri de duvar ustalarının ve marangozların genel olarak Hıristiyan - çoğunlukla.Ermeni olmaların-
dan - kaynaklanmış olabilir. Akademik eğitim görmüş mimar bulunmaması nedeni ile yapım ve ayrıntı-
37
larla ilgili kararların çoğunu ustalar vermiştir. Kararlarında hernekadar ev sahiplerinin isteklerini göz
önüne alsalar da, bu insanların kendi görüş ve düşüncelerini eserlerine yansıtmaları doğaldır. Müslüman
evlerindeki plan şeması zaman içinde belki pek değişmemiş, özgür, esnek nitelikleri, prensipte ayın kal-
mışsa da, geçen yüzyıl ortalarında mekanlar arası ilişkiler daha liberal bir şekilde yorumlanmaya başla-
mış tır. Ayrıca evlerin içeriye bakmaları, içe dönük düzenleri değişmeye uğramış, genellikle üst katta yer
alan selamlık odaları sokağa bakan pencereleri ile dışa dönük bir nitelik kazanmıştır. 28 Genelolarak
tüm odalardaki pencere sayısı artmış, oda içindeki süslemeler çeşitlilik kazanmış, duvar üstlerine, tavan
eteklerine ve şerbetliklere, manzara, çiçek, meyva resimleri yapılmıştır. 29 Hıristiyan resim' ve süslemele-
rinde manzara ve ölü doğa yanında hayvan figürleri, kent görüntüleri de yer almış, müslüman evlerinde
bitki, çiçek ve doğa görüntüleri ön plana geçmiştir.

3.7. YAPIM
Geleneksel Kayseri evinin yapımında iki temel malzeme kullanılmıştır: Taş ve ahşap. Bunlara ek olarak
kullanılan bir malzeme de demirdir. Sütun elemanlarının bağlanmasında demir kuşaklar, ayrıca duvarla-
rın güçlendirilmesi, yatay elemanlarla bağlanması, deprem yüklerine karşı yapıyı güçlendirmesi için de-
mir lamalar kullanılmıştır. Pencere ve merdiven korkuluklarında çubuk, kepenk ve kapı yapımında saç
levhalar halinde demirden yaygın olarak yararlanılmıştır. Demirin taşla bağlantısı genel olarak bağlantı
ayaklarına kurşun 'dökülerek yapılmıştır. Köşk ve eyvanlardaki gergi elemanları yine demirdir. Sütun ve
kemerlerin birleşme yerlerine de kurşun dökülmüştür. Duvarlar, kemerler, tonozlar, kolon veya fıl ayak-
ları genelolarak yonu diye adlandırılan tüf ürünü, hafif kesme taştan yapılmıştır. Temeller, duvarların
nem alabilecek bölümleri, ön ve arkası ayrı ayrı taştan yapılan bileşik (kompozit); duvarların alt bölümle-
ri ile görülmeyecek yüzleri ise ağır, yoğun, gözeneksiz bir çeşit bazalt olan karataş'tan - yerel deyimle
cingi (zenci) taştan - örülmüştür. Daha çok ırmak yataklarından toplanan bu taş, küçük boyutları, sertli-
ği ve şekil verme güçlüğü nedeni ile çoğunlukla moloz türü duvar yapımında kullanılmıştır. Düşük mali-
yetli ve dayanaklı oluşu, alt ve orta gelir grubu evleri ile, bağ evleri ve bahçe duvarı yapımında yaygın kul-
lanılmasına neden olmuştur. Avluların, merkezi hallerin, sekialtı gibi geçiş alanlarının döşenmesinde kul-
lanılan malzeme yine taştır. Bu defaki, ince tabakalar halinde kesildiği için sal adı verilen sert yapılı bir
volkan tüfü; genelolarak geldiği yerin adı ile ispile taşı diye bilinen taştır. Altı ila sekiz santimetre kalınlı-
ğında tabakalar, halinde kesilen, kırmızı, siyah ve gri renkli olabilen sallar önemli görülen yatay yüzeyle-
rin kaplanmasında ,bazan mermerle birlikte dekoratif olarak kullanılmıştır.
Duvar kalınlık ve kompozisyonları binaların yaşı ve duvarların yerine göre değişme gösterir. Ondokuzun-
cu yüzyıldan önce yapılmış evlerin duvarları genellikle kalındır ve moloz taş duvarla kesme taşın bileşik
olarak kullanılmasıyla oluşmuştur. Avlu ve sokağa bakan yüzeyler yonudur ve iç taraftaki moloz taş du-
varla birlikte örülmüştür. Ondokuzuncu yüzyılda, büyük deprem sonrası yapılan binalarda kompozit du-
var kullanımı azalmış, temel ve toprağa yakın bölümlerin yapımı ile sınırlanmıştır. Genel olarak 60-80
cm olan kompozit taş duvar kalınlığının eski evlerde 120 cm'ye kadar çıktığı görülür. Kesme taş duvar
kalınlığı genel olarak 25-30 cm kadardır, yeni (yirminci yüzyılda yapılan) binalarda bu boyut 20 eni'ye ka-
dar indirilmiştir. Moloz taş duvar çoğunlukla çamur, kesme taş kireçli harçla inşa edilmiştir. Yonu taşla-
rının yüzey boyutları benzerdir (eni 30 cm boyu 75-80 cm kadardır) ve yüzyıllar boyu yakın standartlarda
kalmıştır.
Döşeme yüzeyleri daire kesitli tomruklar üzerine çakılan tahtalardan oluşmuştur. Çoğunlukla Toro~lar'-
dan getirilen 20-25 cm çapında dayanıklı katran çamı, kabuklarından soyularak 20-25 cm aralarla oda
döşemesinin iskeletini oluşturacak şekilde yan yana yerleştirilmiştir. Sağlam bir taşıyıcı sistem yaratan bu
yüzey üzerine 2,5 - 3,0 cm kalınlığında tahta çakılarak sıcak bir döşeme elde edilmiştir. Ayrıca geçiş me-
kanları ve merkezi hallerde tomruklar bazan sal tabakaları ile kaplanmış, buralarda yıkanabilen taş yü-
38
zeyler elde edilmiştir. Damların yapımı da benzerdir; taşıyıcı kiriş olarak kullanılan ağaçların üstü tahta
ile kaplanmış, tahtanın üstüne bir tabaka gözenekli, su emme kapasitesi çok yüksek, yerelolarak kevek
(veya pomza) diye adlandırılan ufak taş parçacıkları serilmiştir. Nemin taşıyıcı kirişlere geçmesini önle-
yen bu tabaka 10-15 cm kalınlığındadır ve killi çamurla örtülmüştür. Bu kil tabakasının da üstüne tuzla
kanştırılmış 15-20 cm derinlikte bir tabaka killi toprak serilmiştir. 30 Damların eğimi yüzde üç ila beş ka-
dardır; yağmur suyu taştan yapılmış çörtenlerle aşağı atılır; dam toprağı bahar ve sonbaharda gözden ge-
çirilir; otları yolunur; yuvak denen taş silindirlerle bastırılarak düzeltilirdi. Dam yükünü taşıyan tavanda-
ki silindirik ağaçlar ya olduğu gibi bırakılıp boyanmış, verniklenmiş ya da süslü ahşap elemanlarla düz
bir tavan oluşturacak şekilde dekoratif olarak kapatılmıştır.

39
4. iç MEKANLAR
Taşın türküsünden doğar.
mekanın sessizfiği

Richard England

Geleneksel Kayseri evlerindeki yaşam ve deneyim günümüzde yapılmış olanlardan çok farklıdır. Gele-
nek ve yapım sistemleri gereği, eski evlerde odalar birbirlerinden tamamen ayrı hacimlerdir ve herbiri te-
ker teker algılanır. Odalar, boyutları farklı, yalın prizmalardır; herbirinin oranı ve atmosferi değişiktir.
Her oda genel olarak birden çok işlevi yerine getirir ama yine de odanın.asıl işlevi açıktır ve genel atm os-
ferinden hangi amaç için yapıldığı kolayca anlaşılır; loş, yüksek tavanlı, ciddi ve mağrur sofalar; İnsan öl-

Şekil 20 - İshak Şahin Evi'nden bir oda - Endürlük Şekil 21a -. Öztaşçı Evi, harem odasının sekialtı, 1877
Pigure 20 - A room in İshak Şahin House - Endürlük Figure 2la - Sekialtı of the harem room of Öztaşçı
House. IR77

41
çeğinde, sıcak rahatlatıcı atmosferleri ile harem odaları; süslerden arınmış, sade, işe yönelik, tokanalar;
hepsinin ortak olan yanı temiz prizmatik hacimleri, oymalarla süslenmiş gömme dolapları, halı veya ki-
lim serilmiş ahşap döşemeleri ve onları çevreleyen alçak sedirleri.U Geleneksel mekanların hepsi iyi-dü-
şünülmüş, iyi-dengelenmiş, sakin ve huzur vericidir.

4.1. ODALAR
Büyüklüğü ve karakteri farklı olsa da Kayseri evlerinin odaları bazı ortak özelliklere sahiptir. Bu özellik-
ler evin yapıldığı zamana ve yaptıranın bağlı olduğu dine göre pek değişmez. Örneğin sekialtı adı verilen
oda-giriş bölümleri, odanın asıl zemininden (sekisinden) iki veya üç basamak, daha aşağıdadır. Asıl zemi-
ne geçmeden ayakkabılar sekialtında çıkarılıp, bu iş için yapılmış dolap veya tereklere yerleştirilirdi. So-
fa ve tokanaların, sekialtında büyücek bir saldan oyulmuş ortası delikli, işlemeli, kare, altıgen, sekizgen
veya daire şeklinde bir çağ taşı bulunurdu. Taş, bu alan yıkandığı veya insaİılar abdest aldığı, elini yüzü-
nü yıkadığı, bulaşık yıkadığı zaman, atık suyu bağlı olduğu bir çukura akıtırdı. Odanın asıl döşemesi ah-
şaptan yapılır ve ailenin mali durumuna göre, halı, kilim, keçe veya hasırla örtülürdü. Sekialtı ile asıl ze-
min basamaklar, derinliği az dolap ve raflar .ile ayrılır, bu ayırım ayrıca özenle tomalanmış ahşap korku-
luklarla daha da vurgulanırdı.

Her odanın iki veya üç yanında ahşaptan yapılmış sedirler yer alırdı. Yirmibeş ila 40 cm yüksekliğinde
70-80 cm genişliğindeki sedirlere ot şilteler yerleştirilir, üstleri sedir halıları ile kaplanırdı. Yine sediı
için yapılan halı kaplı ot yastıklar duvara yaslanır, oturanların rahatını sağlardı.

Şekil ılb - Öztaşçı Evi'nin harem odası korkuluk Şekil ıle - Gavremoğlu Evi sofasının sekialtındaki
detayı çağ taşı
Figııre 2lb - Detail of the balustrade of the Figııre 2le - çağ (drain) stone of the sekialtı of the sofa-
harem room of Öztaşçı House Gavremoğlu House

42
Şekil 22a - Sarı Mustafa Evi başadası Şekil 22b - Şükriye Yapışlar Evi otumıa odası sedir
ve zarları
Figure 22a - Başoda of San Mustafa House Figure 22b - Sedir and zars of the living room of
Şükriye Yapışlar House

Şekil 22e - Gazioğlu Evi zemin kat oturma odası


Figure 22c - Ground floor living room of Gazioğlu House

43
Şekil 23a - Öztaşçı Evi, sofa zarları Şekil 23b - Öztaşçı Evi, harem odası zarları
Figure 23a - -Zars of the sofa of Öztaşçı House Figure 23b - Zars of the harem room of Öztaşçı House

Şekil 23c - Bezircioğlu Evi, harem odası zarları


Figure 23c - Zars of the harem room of the Bezircioğlu House

44
Odaların bir, bazan iki duvarı açık veya kapalı. dolaplarla donatılırdı. Müslüman evlerinde bu dolaplar-
dan biri küçük bir yıkanma kabini (gusülhane) olarak düzenlenir, odada yatanlara dışarı çıkmadan temiz-
lenme, yıkanma, daha önemlisi islami inanışa uygun olarak .gusül (boy) abdesti alma olanağı verirdi. Do-
laplardan biri yatak ve yorganların yerleştirilmesi için kullanılırdı. Yüklük adı verilen bu dolap yaklaşık
75 cm derinlik, ı50 cm genişliktedir. Geceleri yatmadan önce yüklükten çıkarılan yatak, yorgan, yastık
ve çarşaflar sedir veya yere serilir, sabahleyin toplanarak tekrar yüklüğe kaldırılırdı. Dolaplardan birkaçı
günlük hayata gerekli olan kap kacak, lamba, kitap, nargile vb. eşyaların yerleştirilınesi için kullanılırdı.
Kayseri'de dolaplar, dolap kapakları, gilve denen bir yanı açık, küçük nişler ve odanın dört duvarı ahşap-
la bitirilmiştir. Her oda 220 ila 270 cm yüksekliğe kadar motifli lambiri veya panolarla kaplanmıştır. Mo-
tifler, ahşap panoların kabartılması ve/veya çeşitli renklerde boyanması ile elde' edilmiştir. Yöresel ola-
rak zar adı verilen bu pano sistemi, odalara belli bir atmosfer kazandıran güçlü bir tasarım aracıdır. Ay-
rıca ahşabın yüksek ışınım (radyasyon)" sıcaklığı ve sıcak görünümü, iklimsel olduğu kadar görsel olarak
rla cana yakın ve rahat bir ortam elde edilınesine yardımcı olmuştur.
"
Gelişmiş bir sistemle taş duvarlara raptedilen bu panolar hiç çivi kullanılmadan üretilıniş ve geçmelerle
birbirlerine monte edilmiştir, Kapı, pencere, dolap kapakları ve diğer bütün yüzeyelemanları zarın ayrıl-
maz birer parçası olarak yorumlanmıştır. Herbir eleman, küçük veya büyük, özen ve ustalıkla işlenmiş,
sade veya süslü bir biçimde oyulmuş ve çoğunlukla boyanmıştır. Şekil 25 değişik zamanlarda yapılmış üç
sofadan zar örnekleri vermektedir.

Kayseri evlerinde oda tavanları da dikkatle ele alınmıştır. Düz damı (çatıyı) taşıyan direkler ya aşağıdan
görülecek şekilde meydanda bırakılmış, ya da ahşapla kaplanmıştır. Birinci durumda, değişik renklerde
boyanmış direkler, damdaki toprağı tutan ahşap yüzeyin altında sade figürler olarak ortaya çıkar, ağırbaş-
lı ve sade bir görünüm yaratır. Ahşap kaplandığı durumlarda, tavanlar zarla uyum içindedir, malzeme ve
renklerin katkılarıyla dekoratif bir yüzey oluşturur.

Şekil 24a - Göbekli bir tavan Şekil 24b - Sarı Mustafa Evi başodasının tavanı
Figure 24a - A centrally arranged göbek type of ceiling Figure 24b - Ceiling of the başoda of Sarı Mustafa House

45
Şekil 24c - Bezircioğlu Evi
sofasının tavanı
Figure 24c - Ceiling of
Bezircioğlu sofa

Şekil 24d - San Mustafa Evi


odalarından birinin
tavanı
Figure 24d - Ceiling of one of the
rooms in San
Mustafa House

Şekil 24e - Sarı Mustafa Evi


başodasının tavan
eteklerinden ayrıntı
Figure 24e - Painted ceiling
mouldings of the
başoda of San
Mustafa House

46
Odalar çok amaçlı olarak oturma, yatma, yemek yeme, ibadet etme gibi çeşitli amaçlar için kullanılmış-
tır. Belli bir faaliyet için gereken şeyler ortaya getirilir, kullanıldıktan sonra yerlerine kaldırılırdı. Gece
sedirlere serilen, gündüz dürülüp yüklüğe yerleştirilen yatak ve yorganlar, yemek yeneceği zaman ortaya
konulan, yendikten sonra kaldırılan daire biçimli, alçak yer sofrası, namaz kılmak için yere serilen secca-
de ... hafif, kolay taşınan eşyalar, portatif sehpa veya masalar, çok sayıda şilte, yastık ve benzeri aksesuar
oda zeminlerinin düzgün, yalın ve eşyadan arınmış görünmesine, kullanışlı ve ferah atmosferler elde edil-
mesine yardımcı olmuştur. Ondokuzuncu yüzyıl sonlarına kadar Kayseri'de batı dünyasının kullandığı an-
lamda mobilyaya pek rastlanmaz. İnsanlar sedirde veya yerde minder, şilte üstlerinde, yastıklara dayana-
rak, bağdaş kurarak veya başka şekilde ayaklarını altlarına alarak oturmuşlardır. Batıdan gelen etkilerle
yeni değer ve yaşam biçimleri hali vakti yerinde ailelerce benimsenİnce sandalye, koltuk, kanepe, masa,
konsol, sehpa, karyola gibi eşyalar evlere girmiştir. Ya İstanbul'da üretilen, ya da Avrupa'dan ithal edi-
len bu eşyalar uzun süre benimsenememiş, bir statü sembolü olarak odaların bir köşesinde iğreti nesne-
ler olarak tek tük sergilenmiştir.
Yukarıda da sözü edildiği gibi hıristiyan evlerindeki odalar ilke olarak müslümanlannkinden farklı değil-
dir. Ancak müslüman evlerinde görülen özelleşmiş odalar, hiç değilse geçe~zyıldan bu yana zengin hı-
ristiyan evlerinde görülmez. Orada odalar genelolarak birbirine benzer. Bu nedenle aşağıda sadece müs-
lüman evlerinde yer alan özel odalarla, hepsinde var olan yarı-açık mekanlar tanıtılacaktır.

4.2. SOFA
Geleneksel Kayseri evlerindeki sofa sözcüğü mimarlık yazınımızda bugüne kadar yerleşmiş olan anlamın-
dan farklı bir anlam taşır. Sedat Hakkı Eldem'in (1954,1984) "Türk evi plan tipi" sınıflandırmasına te-
mel olarak aldığı sofa, ev düzenİne yön veren bir dağıtım mekanıdır. Kayseri' de de sofanın böyle bir gö-
revi vardır, ancak bu görevarka planda kalır.

Kayseri evlerinin en etkileyici odası sofadır. Büyük boyutları ve atmosferi ile özel bir önem taşır: Sofa bo-
yu 7-8 m, genişliği 4-5 m, yüksekliği 5-7 m arasında değişen temiz bir prizıhadır. (Örneğin, Güpgüpoğul-
ları Konağının sofası yaklaşık 10 m boyunda, 5 m eninde ve 7 m yüksekliğindedir). Kitlesinin yüksekliği
ile diğer odalardan kolayca ayırdedilir. İç dekorasyonu için gösterilen titizlik ve harcanan enerji de sofa-
nın ev içindeki sembolik önemini gösterir. Zarif ahşap panoları; duvar, pano ve tavandaki boyama, re-
sim ve yazıları; iyi düşünülmüş mimari ayrıntıları; özenle seçilerek döşenmiş halı, kilim, halı-yastık ve er-
kan minderleriyle sofa, yüzyılların bir kültür ürünüdür. Sofalar evlerin adeta vitrini, ailenin dış dünyaya
göstermek istediği yüzüdür. Tasarımlarına yaklaşımdaki renklilik ve çeşitlilik, bu mekanın ne kadar özel
olarak işlendiğine ve yapı yapma sanatı ile insanların evlerine olan sevgi ve duygusal bağlarının yeğinliği-
ne birer işarettir.

Şekil 2Sa - Öztaşçı sofası Figure 2Sa - Sofa of Öztaşçı House

47
Şekil 25b - Güpgüpoğullan sofası
Figure 25b - Güpgüpoğullan sofa

Şekil 25c - Hacı Mükremin


Sıpahioğlu Evi sofası (1877)
- Hasinli mahallesi
Figure 25c- Sofa of Hacı Mükremin
Sıpahioğlu House.(1877) -
Hasinli neighbourhood

Şekil 2Sd - İshak Şahin Evi merkezi


mekanı - Endürlük .
Figure 2Sd - Central hall of İshak Şahin
House - Endürlük

48
Sofa, kapısı ve kapısının üstünde veya yamnda yer alan bir veya iki penceresi ile avluya açılır. Dışarıya
açılan başka penceresi olmaması nedeni ile loş, dramatik ve gizemli bir karakter taşır.
Sofaların pencere ve kapısımn, ona bağlı olarak da evlerin baktığı yön genellikle kuzeydir. Halbuki Kay-
seri'nin bulunduğu iklim koşullarında bunun tam aksi bir yönlendirme uygun olurdu. Güneş alan duvar-
lar ve ne kadar az sayıda olsalar da, güneye bakan pencereler iç mekanların daha iyi ısınmasına ve aydın-
lanmasına yardımcı olacaktır. Yaşlı Kayseri'lilerle bu konuda yapılan görüşmeler, var olan yönlendirme-
nin İslam dininden kaynaklanmış olabileceğini göstermiştir. Belki böyle bir düzenleme ile kıble yönü ile
ilgili tereddütler ortadan kalkmakta, namaz kılacak insan hangi evde olursa olsun döneceği yönü kolayca
bulmaktadır. Başka bir deyişle, insan sofa kapısım arkasına almakla ibadet edeceği yönü belirlemiş ol-
maktadır. Bu yön aynı zamanda sofamn en güzel duvarının yer aldığı güney yönüdür ve döşemeden tava-
na kadar özenle oyulmuş etkileyici bir mihrap görevini yüklenmiştir. Dua ederken bakılacak, Tanrımn
büyüklüğüne (ve belki O'na yaklaşmak için bir araç olarak kullanılan sanatın büyüklüğüne) hayranlıkla
şahit olunacak bir güzellik öğesi ... Bu tür yönlendirme için başka bir neden de, namaz sırasında, kimse-
nin namaz kılan insanın önünden geçmeme gereği olabilir. Kapıya ve dolaşım için ayrılan sekialtına arka-
sını dönerek namaz kılan bir insanın önünden kimse geçemeyecek, onu rahatsız etmeyecektir. Kul1amcı-
lar tarafından da ifade edilmekle birlikte böyle bir yorum sofanın ve evl~~in kuzeye yönlendirilmesini
açıklayıcı yeterli bir neden olmayabilir. Bu konunun daha iyi araştırılması ve diğer müslüman ülkelerde-
ki durumla karşılaştırılmasında yarar vardır.
Sofa evin girişi, kabul yeri, misafir odası, oturma odası, ibadet yeri, yaşlılar için yatak odası olmak gibi
birçok görev yüklenmiştir. Ev planındaki konumu gereği, sofa eve girip çıkanların denetlendiği bir yer-
dir. Hacim ve kitle olarak da evin en önemli odası ... Sofa kullanım açısından günümüz Kayseri evlerinde-
ki salona benzerlik göstermektedir. Bugün her yeni evin (veya apartman dairesinin) bir salonu olmasına
karşın, ailelerin büyük çoğunluğu bu mekanı pek kullanmamaktadır. Ailenin oturduğu yer, yatak odası
büyüklüğündeki bir oturma odasıdır. Salon misafirlere ayrılmıştır; resmi gezmeler, düğün, bayram ve
ölüm gibi önemli günler için düzen içinde tutulan bir mekandır. Bu adet, diğer bazı kentlerimizde, evleri
geniş, hali vakti yerinde olan ailelerde de belirgin ve yaygın olarak görülmektedir (İmamoğlu, 1988;İma-
moğlu ve İmamoğlu, 1990). Geleneksel evlerde ailenin dışa açılan resmi yüzü olan sofa, çağdaş yaşama
uyarlanmış, adeta ismi "salon" olarak değiştirilerek işlevi sürdürülmüştür. Geleneksel yaşamda da aileler
günlük hayat1arımn çoğunu bugünkü oturma odasına benzer mütevazi bir yer olan harem odasında geçir-
meyi yeğlemiştir.
Genelolarak sofaların altında bir bodrum bulunurdu. Bodriım, sofanın tabanı (sekisi) ile sekialtı arasın-
daki düzey farkından yararlamlarak oluşturulan 30-35 cm yüksekliğinde bir boşluk yardımı ile aydınlatı-
lır ve havalandırılırdı. Sonbaharda bağlardan toplanan üzümler hevenk halinde sofanın altına, bodruma
asılır, uzun süre eve koku salardı.

4.3. TOKANA
Tokana veya togana, mutfak, kış odası ve depo olarak kullanılan bir mekandır. Sekialtında yer alan, ye-
mek pişirmek için yapılmış bir ocak, tokanamn en belirgin elemanıdır. Yemek pişirilip kotarılan, bula-
şık, çamaşır yıkanan taş kaplı sekialtı bölümünden sonra tokananın asıl döşemesi (sekisi) gelir. Sekia1tın-
dan 50-60 cm daha yüksek olan ve ahşaptan yapılan bu bölüm yemeklerin hazırlandığı, kışın oturulan ve
yemek yenen bölümdür. Tokananın en arkasında yiyeceklerin depolandığı, bazan hazın odası diye adlan-
dırılan depo ve dolaplar yer almıştır. Depolar çoğunlukla içine>konan yiyeceğe göre ölçüleri değişen iyi,
işçilikle yapılmış, üstten kapaklı "ambar" adı verilen muntazam büyük ahşap kutulardı. Un, bulgur, yar-
ma, ceviz, v.b., yiyecekler üstten bunlara doldurulur, günlük kullanım için ambarların altındaki sürgülü
kapaklar açılarak kolayca kaplara alınırdı. Tokanaların altı da genel olarak bodrum şeklinde planlanmış-
tır ve soğuk tutulması gereken yağ, peynir, et, kavurma, meyva, v.b., yiyeceklerin depolanmasına ayrıl-
49
mıştır. Sofanın altındaki bodruma da geçiş veren bu mekanın tokanayla bağlantısı, sekialtına çıkan dar
bir merdivenle sağlanmıştır.
Tokanadaki iş yapma sırası oldukça basitti: Bir uçtaki depo veya dolaplardan alınan ham maddeler orta
bölümde hazırlanır, diğer uçtaki ocakta pişirilirdi. Pişirme işinin genellikle odunla yapılması, tokanada is-
ter istemez is ve kurumun oluşmasına neden olmuştur. Ayrıca bakır tencere, tava, güğüm, sini, tepsi, le-
ğen, leğençe, süt, yoğurt kabı gibi yer tutan kap kacak; su, gilaburu, turşu küpleri ve ocakta yakılacak
odun yığınları tokanaya pek de düzenli olmayan bir işlik havası vermiştir. Bu nedenlerle tokanaların ta-
van ve duvarları süslenmeden, olduğu gibi bırakılmıştır; duvarlar çıplak taş veya sıva kaplıdır, tavan di-
rekleri çıplak, boyasız çoğunlukla islidir. Tokana, duvarın üst yanında veya tavanındaki küçük pencereler-
le aydınlanır. Az sayıda (bir veya iki) penceresi, islenmiş duvar ve tavanıyla loş bir mekandır. Bütün bu
özellikleri ile tokana ailenin ancak kısa süreler için kullandığı bir hizmet odası ve/veya mutfağıdır.
Faroqhi onyedinci yüzyıl kadı sicillerinden Kayseri evlerini incelerken tokanayı veya o zamanki deyimiyle
tabhaneyi evin başodası veya asıloturma veya yaşama odası olarak tanımlamaktadır.V Bir mutfak için

Şekil 26 - Zennecioğullan Konağı'nın tokanası Figure 26 - Tokana of Zennecioğullan Konak

50
gereğinden büyük tutulmuş boyutları ve ev içinde ocağı bulunan tek mekan olması nedeni ile, tokana kı-
şın oturmaya en elverişli oda olarak yorumlanabilir. Ancak, tokananın ondokuz ve yirminci yüzyılda kul-
lanım şekli böyle değildir. Belki çok soğuk havalarda, kısa bir süre için, oturma odası gibi kullanılsalar
da asıl işlevleri yemek hazırlığı, pişirilmesi, bulaşık ve çamaşır yıkama faaliyetlerini barındırmaktır. Önce-
Iikle, tokanaların ocağı, şömine gibi, mekanı ısıtmak için tasarlanmış bir ocak değildir. Büyük davlum-
bazları ve geniş bacaları ile ısı ve dumanı atmaya yönelik olarak yapılmışlardır. Ayrıca yaşlı Kayseri'liler-
le yapılan görüşmeler, hiç değilse üç-beş kuşak boyunca tokananın ev içinde bir servis mekanı olduğunu
göstermiştir. Sofa resmi havası, harem gündelik, rahat atmosferi ile ailelerin çoğunun yaşadığı yer olagel-
miştir. Ancak başka odası olmayan çok yoksul aileler tokanayı oturma odası olarak kullanmıştır. 33 Böyle
durumlarda, yüksekliği elverişli olduğu için, tokananın dip tarafına ahşaptan asma bir kat eklenmiş, an-
ne babaya yatacak bir yer sağlanmış, çocuklar aşağıda, oturulan bölümde yatırılmıştır. Elimizdeki bilgi-
ler onyedinci yüzyıldan ondokuzuncu yüzyıla kadar tokana kullanımında büyük değişiklik olup olmadığı-
nı açıklayıcı nitelikte değildir. Faroqhi'nin kullandığı onyedinci yüzyıl kadı sicilleri de belki oda kullanımı-
nı, özellikle Kayseri'dekileri açıklamaya yeterli görülmeyebilir.
Zengin evlerinin tokanadan başka, çoğunlukla avlu çevresinde bir mutfaklan daha olurdu. Bu mutfak,
havaların uygun olduğu zamanlarda yemek pişirmek ve kış için erişte, makarna, yufka, tarhana, salça,
turşu, pastırma, ~ucuk gibi yiyeceklerin hazırlığı sırasında kullanılır dı.

4.4. HAREM ODASı


Harem sözcüğünün de ifade ettiği gibi evdeki harem odası veya bölümü yabancıların girmesi istenme-
yen, "mahrem" kalması istenen bölümdür. Aile bireyleri özelliklekadın ve çocuklar, ev içinde geçirecek-
leri zamanın çoğunu harem odasında geçirmişlerdir. Erkekler de akşamları ve tatil günleri burada otur-
muşlardır. Kış günleri mangal veya iskembi çoğunlukla buraya yerleştirilmiş, bebek ve küçük yaştaki ço-
cuklar anne babalarıyla burada yatmışlardır.
Sedirleri, gömme dolapları ve gusülhanesi ile harem odası da çok amaçlı -olarak kullanılan bir odadır.
Ancak boyut olarak sofa ve tokanadan daha küçük, genel atmosfer olarak da daha sıcak ve samimidir.
Harem odası bir bakıma günümüz Kayseri'sindeki oturma odasına benzer, yalnız harem odasının asıl iş-
levlerinderı biri uyuma/yatma faaliyetidir. Bu faaliyet bazan sadedir; oda yalnız eş ve bebeklerin yatması
için düzenlenmiştir, bazan da (Mollaoğulları Konağında olduğu gibi) daha karmaşıktır; ön ve arka ol-
mak üzere ikiye bölünen oda, gerekirse daha büyük çocukların yatmasına olanak tanır. .

Şekil 27a - Öztaşçı Evi harem odası Şekil 27b - HaCı Mükremin Sıpahioğlu Evi harem odası
Figure 27a - Harem room of Öztaşçı House Figure 27b - Harem room of Hacı Mükremin Sıpahioğlu
House

51
Şekil 27c' - Hacı Mükrernin Sıpahioğlu Evi Şekil 27d' - Güpgüpoğulları Konağı selamlık odası
selamlık odası (Fotoğraf 1987'de restorasyon sırasında
çekilmiştir)
Figure 27e - Selamlık room of Hacı Mükremin Figure 27d - Selômlık room of Güpgiipoğuitan Konak
Sipalıioğlu House (Plıotograplıed in 1987 during its restoration)

4.5. KÖŞK
Bahçe veya avlu çevresinde yarı kapalı oturma birimi olarak yapılan köşkler hiç değilse onaltıncı yüzyıl-
dan bu yana Kayseri evlerinin ayrılmaz birer parçası olmuşlardır.H Şekil ve düzenlemeleri evden eve de-
ğişen köşkler, katı bir kurala bağlı olmaksızın boyut, dış ve iç mekanlarla ilişki, malzeme kullanımı açı-
sından çeşitlilik ve esneklik gösterirler. Güpgüpoğulları ve Zennecioğulları konaklarındaki erken örnekle-
rinde köşkler, zemin katta binaya bitişik bağımsız strüktürlerdir. Üstte ahşap kolonlarla taşınan hafıf bi-
rer .örtü ile kapanmış, iki yanlarından avluya açılmışlardır (Bkz. sf. 170 ). Ôztaşçı, Çayırağası ve benzer
ondokuzuncu yüzyıl evlerinden bazılarının köşkleri ise eyvan şeklindedir. Bir oda gibi evle kaynaşmış
olan bu tür köşklerin tavanı ve üç duvarı kapalı, dördüncü duvarı avluya açıktır35 (Şekil 16d, 29). Tavanı
diğer odalarla aynı yükseklikte olan bu köşklerin avluya bakan yanları bazı evlerde daha sonra kapatıl-
mış, odaya dönüştürülmüştür (Şekil 72, 97).
Üçüncü köşk tipi belki daha yeni bir türdür ve zemin katın üstüne yarı açık bir oda olarak yapılmıştır.
Avluya üstü açık bir merdi~enle bağlanmıştır, iki ve bazan üç yanı açıktır. Çayırağası evinin yıkılan üst
kattaki köşkü ile Tosunağa evinin sonradan odaya çevrilen üst kat kuzeyodası ve daha birçok köşk bu tü-
re örnektir (Şekil 30, 86).. Genelolarak ondokuzuncu yüzyıl ve sonrası yapılan ve bazan bitişiğindeki bir
oda ile birlikte düşünülen bu tür köşkler aile için üst katta rahat, havadar ve özgür bir yaşam sağlamış-
tır.
Bir dördüncü köşk tipi, diğer odalarla birlikte, bir üst kat olarak planlanıp yapılan türdür. Camcıoğlu,
Kuyumcuoğlu, Mühendis Kadir Bey ve benzeri evlerdeki bu köşkler en gelişmiş tip olarak yorumlanabi-
lir. Bir veya iki yanındaki odalarla benzer bir şekilde ele alınıp çıkmalar üstüne inşa edilen kemer veya
camsız pencereleri ile bir yandan sokağa bakarlar, diğer yanları avlu ile ilişki içindedir ve yakındaki bir
merdivenle avluya bağlanır. Bu tip köşkler üst katta yer alan bir oturma odası gibidir, ayrıca diğer odala-
ra ve hizmet mekanlarına geçiş verir.
Güpgüpoğulları konağında olduğu gibi evlerin bazıları birden fazla köşke sahiptir. Bunlar bazan değişik
katlarda veya evin harem veya selamlığında ayrı ayrı yer almışlardır. Bunlara ek olarak avluçevresine ya-
pılan portikolar, kapı üstlerine konulan sundurmalar, bahçe ve avludaki çardak ve sayegahlar, açık hava-
da geçen faaliyetlerde aile hayatını zenginleştiren mimari elemanlar olagelmiştir (Şekil 16a, f, 29).
52
Şekil 28 - Bir bağ köşkü - Göncü Evi, Hisarcık
Figure 28 - Kôşk of Göncü House in Hisarcık - a summer resort

Kôşk ve diğer yan açık mekanlar yapıldıkları zamana ve tasarımcılarına bağlı olarak büyük farklılıklar
gösterir. Basit bir sundurmadan, gelişmiş olgun örneklere kadar geniş bir bant oluştururlar. Ancak ço-
ğu, ana kitlelerden ayrı kalmaları, narin yapıları ve Kayseri'nin ağır iklim koşulları sonucu hemen hemen
yok olmuşlardır. Arta kalan iyi örnekler de daha çok dayanıklı malzemeden üretilen ve pek bakım gerek-
tirmeyen köşklerdir. Hepsi de dışarıda geçecek bir yaşamın rahat ve zevkli olması için planlanmıştır. Taş
duvar ve kemerleri, ahşap veya taş kolonları, taştan yapılmış sedirleri, dekoratif korkulukları ve taş döşe-
meleri ile kôşkler serin, havadar odacıklardır. Özenilerek yapılan köşklerin tavan ve döşemesi de süslü-
dür, mermer havuz veya selsebiller mekana renk, hareket kazandırır. Bu tür köşklerinevle bağlantıların-
da arkadlar kullanılmıştır; avlu, bahçe veya sokağa açılan yanları süslü kemer, korkuluk ve benzeri ele-
manlarla bezenmiştir. Kış ayları dışında, havaların uygun olduğu zamanlarda ailenin toplumsal faaliyetle-
rinin birçoğu köşklerde geçmiştir: Konuklar oraya alınmış, orada ağırlanmış; ev işleri orada görülmüş,
çocuk ve yaşlılar zamanlarının çoğunu orada geçirmişlerdir. Köşklerde kullanılan eşyalar odalarda kulla-
nılanlardan pek farklı değildir, ancak köşktekiler bahar aylarında görülen ani sağanak ve fırtınalardan ko-
lay etkilenmeyecek veya kolayca toparlanabilecek nitelikte, daha sade, hafif ve basit eşyalardır. Koşkle-
rin bir duvarında rahat bir yaşam için gerekli eşya ve nesnelerin konacağı bir veya iki dolap yer almıştır.
Heme"n her ailenin yazın göçeceği bir bağ evi olduğuna ve yazları kent içinde oturmadığına göre Kayseri
evlerinde yarı-açık mekanlara niçin bu kadar önem verildiğini anlamak kolay değildir. Açıklamalardan
birkaçı, yaşamla ve mevsimlerle ilgili, o zamanki kavrarnlara bağlanabilir. Evlerin genel düzenleri - bu-

53
günkünden farklı olarak - mecbur kalmadıkça insanların iç mekanlarda oturmadıklarına işaret etmekte-
dir. Bunun nedeni çok açık değildir ve hayat felsefesinden, ısınma şekline kadar birçok nedene bağlana-
bilir. Ancak bu konu burada tartışılmayacaktır. Mevsimlere ilişkin tavırları açıklamaksa daha kolay gö-
rünmektedir. Orta Anadolu tüm yıl boyunca güzel, güneşli günleri olan bir iklime sahiptir. Takvime bağ-
lı olmaksızın, diğer mevsimlerde de yaz günleri veya pastırma yazları yaşanabilir. Geleneksel Kayseri'lile-
rİn yapmak istediği de, kısa süreler için bile olsa doğanın sağladığı olanaklardan yararlanmaktır. Hava
çok soğuk olmadığı zaman, Kayseri'liler yakıt kullanıp içeride oturmak yerıne, dışarıya, güneşe çıkmış; .

Şekil 29 - Avluya bakan eyvan tipi bir köşk Büyükbahçebaşı mahallesi (1970)
Figure 29 -An eyvan-type köşk onented to the courtyard in Büyükbahçebaşı neighbourhood (1970)

Şekil 30a - Büyükbahçebaşı mahallesinden bir köşk, Gazez Kirkor Evi (1970)
Figure 30a -An example from Büyükbahçebaşı neighbourhood, House of Kirkor. the milliner (1970)

54
soğuk, yağmurlu, karlı, rüzgarlı havalarda ise içeriye girmişlerdir. Ayrıca, yaz günleri bütün aile bağda
otururken, ailenin birkaç üyesi zaman zaman eğitim, iş, hastalık gibi çeşitli nedenlerle bir süı:e kentte
oturmak zorunda kalmışlardır. Bu gibi durumlarda dış mekanlar daha serin olmaları ve gece esen serin-
letici rüzgarlara geçit vermeleri nedeni ile yeğlenmiş, yaşama Vf; uyuma amacıyla kullanılmıştır.

Kabul edilebilir açıklamalardan biri de geleneksel Kayseri evlerinin yönlendirilmesi ile ilgilidir. Genel
olarak sofaların ve onlara bağlı olarak evlerin, kuzeye bakması iç mekanları oldukça serin, hatta soğuk
yapmıştır. Ev sahipleri, büyük bir olasılıkla, her fırsatta içeriden güneş ve sıcak havaya çıkmak ve dışarı-
da oturmak istemiş olabilirler. 36
"

Şekil30b - Şükriye Yapışlar Evi köşkü - şekiİ 31a - Güpgüpoğulları Konağı'nın selamlık köşkü
Büyükçeşme Sokak, 20. YÜZrı!,
başı
Figure 30b - Köşk of Şükriye Yapışlar House; Figure 31a - Selamlık kôşk: of Güpgüpoğullan Konak
Büyükçeşme street, beginning of
the 20th century

Şekil 31b - Kuyumcuoğlu Evi - Bayram Sokak. Şekil 31c - Kuyumcuoğlu Evi ~öşkünün içten görünüşü
Köşk ortada, giriş kapısının üstündedir
Figare 31b - Kuyumcuoğlu kôşk from outside (central Figure 31c - Kuyumcuoğlu kôşk from inside
bay with three windows), Bayram Street

55
56
5. MİMARİ VE DEKORATİF ÖGELER
-:
~ Güzelliğin her zerresi
bitmeyen bir mutluluk kaynağıdır
Iohn Keats
Bina ve mekan yapma sanatı, tasarımeının ayrıntılara göstereceği özen ve duyarlılığa yakından bağlıdır.
İyi çalışan bina detayları, yaşanan çevreye işlevlerinin de ötesinde zenginlik getirebilir. Diğer yandan de-
tayları incelik taşımayan binalar, genel atmosfer ve etkileri ne denli başarılı görünse de zaman içinde mo-
noton ve sıkıcı olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Mimarideki yaşam ve deneyimi duygusal ve bilişsel yön-
den hoş, samimi ve uzun ömürlü kılan şey biraz da ayrıntılara yansıyan kültür zenginliği ve mimari bilgi
birikimidir. Bu nedenle Kayseri evlerinin bazı eleman ve dekoratif öğelerine yakından bakmakta yarar
vardır.

5.1. SÜSLEMELER
Sofaya girenlerin gözleri kamaştr
'dünyada böyle usta var mıymış' derlerdi.
Zarife (Gavremoğlu) Şişli
Evlerin cepheleri genel olarak sade görünüşlüdür. Yalın, dikdörtgen prizmalar düzgün yüzeylere sahip-
tir; düz dam çizgileri, dışarı taşan birinci kat odaları ve iyi yontulmuş, perdahlı, kesme yonu taşları bu et-
kiyi daha da kuvvetlendirir. Dış yüzeylerde süs kullanımı nadirdir, kullanıldığı zaman da ölçü elden bıra-
kılmamış, kapı ve pencerelerde renkli taş kullanımı veya oymalar ile süslü çörtenler, payandalar, pence-
re ve korkuluk demirleriyle sınırlı tutulmuştur. İslam dininin geleneksel yorumu, insan figürünün resim
ve oymalarda kullanılmasına izin vermemiştir. Bu nedenle Kayseri müslüman evlerinde kullanılan süsler
de çoğunlukla stilize edilmiş bitki ve hayvan motifleri ile geometrik şekillere dayanmıştır. Hıristiyanlar
ise daha zengin bir süs repertuvarına sahiptir ve daha çeşitli yollarla evlerini süslemişlerdir: İnsan ve hay-
van resimleri, hayvan heykelleri,klasik stilde sütunlar, gösterişli tavanlar ve idoller.
Genelde tüm evlerin, ve özellikle müslüman evlerinin, dışındaki sadelik ile içlerindeki görkem arasında
açık bir tezat vardır. Bu tezat bir bakıma iyi bir Müslümanda aranan özelliklerin fiziki dünyaya yansıma-
sı olarak da alınabilir: Basit, yalın dış görünüşürı içinde yaşayan, görkemli kıvıl kıvıl bir iç dünya, bir ruh,
bir yaşama sevinci...37 Ahşap, boya ve tekstilin incelikli kullanımı, odalarda zengin atmosferler oluştur-
muştur. Daha önce de tartışıldığı gibi, odadaki tüm kapı, pencere ve dolapları içine alan tahta zarlar,
57
Şekil 32 - Hacı Mükremin Sipahioğlu Evi'nin selamlık odasından bir dolap altı
Figure 32 - A detail from the selamlık room of Hacı Mukretnin Sıpahioğlu House

Şekil 33 - Camcıoğlu ve Kuyumcuoğlu evlerinden Şekil 34a - San Mustafa Evi'nin orta holündeki aslan
ayrıntılar figürü - hayvan figürleri hıristiyan
evlerinde kullanılmıştır
Figure 33 - Details from Camcıoğlu and Kuyumcuoğlu Figure 34a - A lion ftgure in the central hall of the San
Houses Mustafa House, a christian feature

58
Şekil 34b - Sarı Mustafa Evi'nden bir ayrıntı
Figure 34b - A detait from San Mustafa House

dört duvar boyunca tekrar eden ahşap yüzeyler, özenle oyulup boyanmış motiflerle insanın uzanabileceği
yüksekliğe kadar çıkar.38 Zaman zamab.zarların.üst kenarı raf (terek) şeklinde bitirilmiş; bazı dekoratif
elemanların yerleştirilmesi için kullanılmıştır. Zarın üstünde sıvalı düz bir bant vardır. Bu bant zaman za-
man resim veya yazılarla süslenmiştir. Daha sonra tavan gelir, sade veya görkemli görünüşü ile odayıbü-
tünler. Sedirlere ve yereserilmiş Anadolu halı ve kilimleri, sedirlerdeki halı yastık ve minderleri, onlarla
uyum içindeki yastık örtüleri, sedir makatları ve el örmesi perdeler iç mekan tasarımını tamamlayan di-
ğer öğelerdir. Hemen hemen her evde malzeme ve detaylara kılı kırk yaran bir özenle yaklaşılmıştır.

5.2. ÇıKMALAR
Kayseri evlerindeki birinci kat odaları .genel olarak dışarı çıkma yaparlar. Çıkmaların yapılma nedenleri,
a) Odayı büyütmek.
b) Daha iyi perspektif ve görünüş elde etmek, Ve
c) Çıkmaların altını - girişleri, merdivenIeri yağmur ve kardan korumaktır.
Çıkmalar, ahşap kiriş, taş ve demirin birlikte kullanılmasıyla üretilmiştir. Genel olarak dekoratif kesme
taşlar duvardan dışarı doğru çıkarılmış, üstlerine yerleştirilen ahşap kirişlere demir elemanlarla bağlan-
mıştır. Üst kat döşemesinin bir parçası olan kirişlere bu katın dışa taşan yapı elemanları taşıtılmıştır. Çık-
malar, duvar üstüne konan taş konsol ve döşemede sağlanan dengelerle, kendi başlarına durdukları gibi
bazen de ahşap payandalarla alttan desteklenmiştir (Şekil 13 a,c).
Çıkmalar odanın ve sokağın durumuna göre tasarlanmıştır. Yerine göre planları dikdörtgen, üçgen veya
daire biçiminde olabilen çıkmalar, binalara güçlü mimari ifadeler kazandırmıştır.ô?
59
Şekil 35a - Bayram Sokak'taki çıkmalar Figure 3Sa - Projections in Bayram Street

Şekil35b - Tosunağa Evi çıkmaları Şekil 35ç- Reşit İmamoğlu Evi çıkmaları
Figure 3Sb - Projection of Tosunağa House Figure 3Sc - Projection of Reşit İmamoğlu House

60
Şekil 35d - Şükriye Yapışlar Evi çıkmalan Şekil 35e - Endürlükterı bir çıkma örneği
(Mehmet Asatekin'in izni ile)
Figure 35d - Projection of Şüloiye Yapışlar House Figure 35e - An example from Endürlük (witlı the
permission of Mehmet Asatekin)

Şekil3SC - Rıfat Çalıka Evi'nin (büyük olasılıkla selamlık bölümünün) çıkması - Lala mahallesi, 20. yüzyıl.
(Bu ev kitabın ikinci bölümünde incelenen Çalıka Evi'nin bitişiğindedir)
Figure 351- Projection of Rıfat Çalıka House (probably of the selamlık section). Lala neighbourhood 20th century.
This is the house adjacent to Çalıka House examined in pan II

61

~----------------- --
-'
Şekil35g - Üçgen çıkmalarla bir köşe çözümü - Şekil 35h - Bekir Erener Evi'nin ahşap payandalarla
Tavukçu mahallesi taşınan çıkması
Figure 35g - Resolution of a corner by the help of Figure 35h - Projectian of Bekir Erener House
triangular projeaions- Tavukçu supported by timber elemerus
neighbourhood'

5.3. DUVAR ELEMANLARı: DOLAPLAR, ŞERBETLİKLER, GUSÜLHANELER

Evi kargaşadan koruyan düzenin sihri


dolaplarda saklıdır.
Gaston Bachelard
Gömme dolaplar geleneksel Kayseri evlerinin ayrılmaz parçası olagelmiştir, Adadaki çeşitli faaliyetlere
hizmet etmek için tasarlanan dolaplar, değişik ölçü ve tipte yapılmıştır. Her odadaki dolaplardan biri, ya-
tak ve yorganların konduğu yüklüktür. Eni 150 cm, derinliği 75 cm kadardır. Yüksekliği döşeme seviye-
sinden başlayarak 150-200 cm'ye kadar çıkar; bölmesiz ve iki kapaklıdır.Bir başka dolap tipi, daha kü-
çük eşya ve nesnelerin konması için tasarlanmıştır. Bunlar yerden 70 cm yükseklikten başlayıp 200
cm'ye kadar çıkan, 60-70 cm eninde, :ı0-50 cm derinliğinde, raflı dolaplardır. Kitap, defter, günlük çeşit-
li eşya veya temizlik malzemesinin depolanması için kullanılmışlardır. Üçüncü dolap tipi, bardak, fincan,
tabak gibi narin ve kırılabilir cani ve porselen eşyanın depolanması için tasarlanmış; derinliği 25-30 cm,
eni yerine göre, 60-80 cm olan, kapakları sonraları canılanmış raflı dolaplardır. Odaların giriş veya şer-
betlik duvarına yakın bir yerde, yerle 70 cm arası veya 70 cm ile 200 cm arasına yapılmışlardır. Bir dör-
düncü dolap tipi, oda girişlerinde, bazan sekialtı ile seki arasında ayırıcı olarak görev yapan dar dolaplar-
dır. Eni 90-100 cm, derinliği 25-30 cm, yüksekliği 70-80 cm kadardır; terlik, ayakkabı veya günlük ya-
şamda hemen ~l altında olması istenen ufak tefek eşyayı koymak için tasarlanmıştır.

Her odada küçük bir dolap üzerine, duvara gömük olarak yerleştirilmiş bir şerbetlik nişi vardır. Şerbetli-
ğin alt tarafı mermerdir ve tezgah olarak kahve pişirmek, şerbet, limonata hazırlamak veya odaya servis
62
Şekil 36a - Gavremoğlu Evi sofasından bir dolap Şekil 36b - Gavremoğlu Evi sofasından başka bir
dolap örneği
Figure 300 - A cupboard in thesofa of Gavremoğlu Figure 36b - Another example from Gavremoğlu's sofa
House

yapmak için planlanmıştır. Şerbetlikler genel olarak duvarlardan birinin ortasında, odak noktası oluştura-
cak şekilde planlanmıştır. İki yanında süslü raf veya küçük nişler yer alır. Nişlerden sonra da genellikle
simetrik olarak yapılmış dolaplar sıralanır. Şerbetliği çerçeveleyen ve gilve adı verilen ufak nişler, gözö-
nünde bulunması istenen, gaz lambası; sürahi, gümüş vazo, buhurdanlık gibi değerli dekoratif eşyanın
konması için planlanmıştır. Şerbetlik tezgahının altındaki dolap da hergün kullanılan bardak, tabak, ça-
nak, kahve ocağı, kahve cezvesi, fincan gibi odaya gerekli hizmeti sağlayacak eşyalara ayrılmıştır. Şerbet-
lik girintileri (alkovları) genel olarak özenle ele alınmış, ya oymalı ahşapla kaplanmış ya da çeşitli manza-
ra bitki ve çiçek resimleri ile boyanmıştır.

Müslüman evlerinin çoğunda, dolapların- bulunduğu duvarda bir gusülhaneye yer verilmiştir. Altı taşla
döşenmiş, suyun gideceği bir deliği olan gusülhane küçük bır yıkanmakabinidir. Su kapları ile, yıkanır-
ken oturacak bir kürsüsü vardır. Kapısı zarın bir parçası olarak tasarlanmıştır ve odadan bakıldığı za-
man, dolap kapılarından ayırdedilemez.

Genelde duvar birimlerinin boyutları ergonomik açıdan kusursuzdur. Bu özellik, marangozluk sanatında-
ki ustalık ve bilgi birikimine bağlanabileceği gibi, bir bakıma tasarımdaki pragmatik sorunları yerinde
çözme yaklaşımından da kaynaklanmış olabilir.
63
Şekil 36c - Gavrernoğlu Evi sofasının güney zarları Şekil 36d - Bezircioğlu Evi harem odasındaki
(yüklükler altta yer almaktadır) yüklüklerden biri .
Figure 36c - South wall of Ga vrem oğlu 's sofa Figure 36d - A yüklük of the harem room in Bezircloğlu
(Yüklük is at the lower section) House

Şekil 36e - Gavremoğlu Evi sofası batı duvarı Şekil36f - İshak Şahin Evi'nin dolapları, Endürlük
Figure 36e - West wall of Gavremoğlu's sofa Figure36j - Cupboard units of İshak Şahin House,
Endürlük

64
Şekil 36g - Öztaşçı Evi sofasındaki yüklük ve gilveler
Figure 36g - A yük/ük and gilves of the sofa in Öztaşçı House

Şekil 37a - Tütüncü Evi'nin şerbetliği Figure 37a - Şerbetlik of Tutuncu House

65
Şekil 37b - Sarı MustafaEvi'nin odalarından Şekil 37c - Sarı Mustafa Evi başadasının şerbetliği
birindeki şerbetlik
Figure 37b - Şerbetlik iıı one of the rooms of Figure 37e - Şerbetlik of the başoda of San Mustafa
San Mustafa House House

Şekil37d - Müftü Evi'nin şerbetliği Şekil 37e - Öztaşçı Evi'nin harem odası şerbetliği
Figure 37d - Şerbetlik of Müftii House Figure 37e - Şerbetlik of the harem room of Öztaşçı
House

66
5.4. PENCERELER
Kayseri'de ondokuzuncu yüzyılortalarından sonra yapılan evlerin pencere alanları daha önce yapılanlara
kıyasla daha büyüktür. Bunun başlıca nedeni, büyük olasılıkla, önceki devirlerdeki yüksek pencere camı
maliyeti ve elde etme güçlüklerine bağlanabilir (Bakırer, 1983, 1986). Küçük ve az sayıda pencere yap-
manın bir başka nedeni, yakacak olarak kullanılan odunu yakın çevreden bulma güçlüğü - ve daha iyi koc
runmuş ev yapma eğilimi olabilir. Üçüncü bir neden de, az penceresi olan evlerin emniyet bakımından
daha güvenli olmalarıdır. Ondokuzuncu yüzyıl öncesi evlerin pencere alanı inanılması güç denecek kadar
düşük düzeylerdedir. Ne kadar önemli olursa olsun, odaların pencere sayısı birkaçı geçmez. Örneğin, so-
falardaki toplam pencere alanının taban alanına oranı yüzde üç ile altı arasındadır. Bu oran, diğer oda-
larda-biraz daha yüksektir, ancak tokanalarda yüzde bir veya ikiye düşer. Bu kadar küçük pencere açma-
nın yukarıda sayılan olası nedenlerine ek olarak, bir de cam bulunamadığı zamanlarda, çetin kış soğukla-
rına karşı pencerelere kağıt yapıştıtma ve çıkarma zahmetidir. Bütün bu kaygılarla tasarımcılar, gelenek-
sel Kayseri evlerinde olabilecek ölçü ve oranların en küçüğünü uzun süre kullanmışlardır. Böyle bir yak-
laşım karanlık olmasa da iç mekanlara loş bir atmosfer vermiştir. O kadar ki kullanıcılar kapıları, özellik-
~,
le sofa kapısını, çok zaman açık tutarak odalara daha fazla ışık almaya çalışmışlardır.
Daha önce de söylendiği gibi, geçen yüzyılortalarından önce yapılan evler genellikle tek katlıdır ve pen-
cereleri avluya bakar. Daha sonraki devredeki değişim ve gelişmeler eve bir kat daha çıkılmasına neden
olmuştur. Bu tür evlerin üst kat pencerelerinin hem avluya hem sokağa bakma olanağı çıkmış, giderek
de pencere sayısı artmıştır. Odaların toplam pencere alanının taban alanına oranları yüzde onbeş ila otu-
za kadar yükselmiş, Kayseri' de yepyeni, belki daha çağdaş bir iç mekan anlayışı yerleşırıeye başlamıştır:
Aydınlık, ferah ve dışa dönük.

Şekil 38a - Mazgal tipi pencereleri olan bir ev Figure 38a -A series of de ep revealed windows of ahause

67
Pencere boyutları, geleneklerden sapmadan ve büyük olasılıkla yonu boyutlarına bağlı olarak standart tu-
tulmuştur: Enleri 80-90 cm boylan 140 -150 cm kadardır. Dikdörtgen veya üstü kemerli olabilir, söveli
ve sövesiz tipleri vardır. Pencere demirleri pencerelerin ayrılmaz bir parçasıdır, yonularda açılan delikle-
re sade bir biçimde yerleştirilmişlerdir. Sokağa bakan pencereler kepenklidir.
Ondokuzuncu yüzyıl ortalarından sonra yapılan pencerelerin denizlik yükseklikleri 70 cm kadardır. Bu
boyut sedir yastıklarının üst kenarından birkaç santimetre daha fazladır, ve yastıkları devirmeden pence-
renin açılmasına olanak verir. Ayrıca sedirde oturan insanın dışarıyı rahat görmesini sağlar. Tavan yük-
seklikleri 350 cm'yi geçen odaların pencere üstlerinde küçük pencerelere yer verilmiştir. Yıldız pencere-
si adı verilen ve kare, dikdörtgen, oval, eş kenar dörtgen ve bazı ilginç şekillerde yapılan bu pencereler,
kepenkler kapatıldığı zaman odaya az da olsa ışık sağlar, havalanmasına yardımcı olur (Şekil 39 b, c). Şu
anda hepsinin camı ve çerçevesi varsa da, yıldız pencereleri ilk yapıldıklarında büyük olasılıkla Urfa,
Mardin ve Diyarbakır örneklerinde olduğu gibi, açık bırakılmış ve odanın devamlı olarak havalandırılma-
sını sağlamıştır.
Yıldız pencereleri gibi yüksekte fakatgerçek pencere ölçülerinde yapılmış başka bir pencere tipi genel
olarak sofa kapıları üstüne yerleştirilen oval pencerelerdir. Şekil 40'ta görüldüğü gibi basıt oymaların çer-
çevelediği bu pencereler dekoratif pencere demirleri ile bezenmiştir. Gerek açık' renkli yonu duvarda
oluşturduğu derinlik, gerek dekoratif çerçevesi ve demirlerİ ile bu pencereler yalın cephelerde hem şe-
kil, hem ışık kontrastları yaratan özgün elemanlardır.

Şekil 38b - Tütüncü Evi'nin zemin katındaki pencerelerden biri


Figure 38b - One of the windows of the ground floor of Tütüncü House

68
Şekil 38c - Şekil 38a'nın yakından görünüşü Şekil 38d - Ömer Taşçıoğlu (I) Evi'nin birinci kat
pencereleri-Lala mahallesi, 20. yüzyıl başları
Figure 38c - Detail of a window set of Figure 38a Figure 3&1 - Fırst floor room windows of Ömer
Taşçıoğlu (I) House - Lala neighbourhood,
early 20th .century

Şekil 38e - Ahmet Çavuş Evi'nin pencere ve yıldız Şekil39a - Şükriye Yapışlar Evi pencereleri
penceresi - Tavukçu mahallesi
Figure 38e - Windowand star window of Ahmet Çavuş Figure 39a - Windows of Şükriye Yapışlar House
House - Tavukçu neighbourhood

69
Şekil 39b - Gazioğlu ,~vi'nin avluya bakan cephesi Şekil 39c - Camcıoğlu Evi'nin yıldız penceresi - aslan /
canavar şeklindeki çörten dikkat çekicidir
Pigure 39b - Elevation of Gazioğlu House oriented Figure 39c - Star windows of Canıcıoğlu House - note
to the garden the gargoyle in dragon / lion shape

Şekil 40a - Sofa kapısı üstüne yerleştirilmiş oval bir Şekil 40b - Gavremoğlu Evi'nin sofa kapısı üstündeki
tepe penceresi (büyük olasılıkla) bir hıristiyan pencereleri
evi - Tavukçu mahallesi, 19. yüzyıl sonu
Figure 40a - An ova/. top windowover the door of a Figure 40b - Windows over the sofa door of Gavremoğlu
(probably) christian sofa door - Tavukçu House
qual1ef; end of 19th century

70
5.5. KEPENKLER
Kayseri evlerinde sokağa bakan zemin ve bodrum kat pencerelerinde mutlaka kepenk kullanılmıştır. Üst
katlarda kepenk kullanımı ev sahibinin isteğine kalmıştır. Kepenkler ahşap veya demir saçtan yapılmış,
sade, göze batmayan renklerde boyanmıştır. En çok kullanılan kepenk türü çift kanatlı ahşap olanlardır.
Demir saç kepenkler daha çok hıristiyan evlerinde kullanılmıştır. Kepenkler yonu duvara açılmış yuvala
ra kurşunla raptedilir, basit demir menteşelerle açılıp kapanırlardı. Daha az kullanılan bir kepenk türü,
oda zarı ile duvar arasında yatay bir çizgi üstünde kayan tek parça ahşap bir panodur. Hafıf kabartmalı,
desenli yüzü zarla uyum içindedir. Öztaşçı evi ile İmamoğlu evinin doğu ve kuzeye bakan pencereleri bu
tipte kepenklerle donatılmıştır (Şekil 41 a ve 112).
Kepenkler yazın bağa göçerken kapatılır, evin dış etkilerden korunmasını sağlardı. Ayrıca kullamlmayan
oda ve bodrumlarda kepenkler hiç açılmaz, oturulan odalarda ise çok soğuk kış günlerinde bir bölümü,
geceleri de hepsi kapatılırdı. Fırtınalı bahar aylarında rüzgar ve rüzgarın getirdiği toz ve pisliği azaltıp dı-
şarıda tutmak, sıcak günlerde de güneş ışınımını (radyasyonunu) azaltmak için kullanılan etkili araçlardı.
Kepenkler kapatıldıkları zaman demir çengellerle pencere demirlerine bağlanır, emniyete alınır; dışarı-
~
dan açılması olanaksız hale getirilir; açık durduğunda da yine cephedeki demir kelebeklerle duvara bağ-
lanır veya pencere demirlerinden uzatılan çubuklarla sabitleştirilirdi, Çevre denetimi ve güven sağlama
bakımından son derece işlevsel olan bu elemanlar aynı zamanda yalın cephelere verdikleri hareket ve
renkle, estetik bir işlev de yüklenmişlerdi.

Şekil 40c - Şekil 40b'deki pencerelerin sofadan görünüşü


Figure 40c - Insıde wiew of two windows in Figure 40b
71
•..
-----------~ -.•...
HU
~ (

t t1(
~
------.- $i t

Şekil 41a - Öztaşçı Evi harem adasının kayarak Şekil41b - Kuyumcuoğlu Evi'nin Yalçın Sokağa bakan
kapatılan ahşap kepenklerinden biri pencerelerindeki saç kepenkler
Figure 41a - Sliding shutter of Öztaşçı harem room Figure 41b - Sheet iron shutters of Kuyumcuoğlu House
on Yalçın Street

5.6. KAPıLAR
Ev veya odalarla ilişki kurulurken ilk kullanılan yapı elemanı olan kapılar, Kayseri' de önemle ele alınmış-
tır. Avluya çoğunlukla iki kanatlı büyük bir kapıdan girilirdi. Birkaç kilidi, en az iki tokmağı olan kalın,
kuvvetli ahşaptan yapılmış avlu ve sokak kapıları, bazan metal levhalarla kaplanarak daha da sağlam ve
dayanıklı kılınmıştır. Kapıyı çerçeveleyen duvarlar kesme taştır; kapı üstlerine özen gösterilmiş, bazan ya-
zı veya küçük motiflerle bezenmiştir. Motifler Hitit kaynaklı rozetlerden, ay-yıldız, bitki motiflerine ka-
dar değişir. Binanın yapıldığı zamanı gösteren tarihler, Arap veya Latin rakamları ile yazılmıştır (Şekil
42,43). Metal kaplanan kapılarda, metali alışaba çakmaya yarayan çivi veya kabaralar dekoratif birer ele-
mana dönüştürülmüş, kapıya ay-yıldız, selvi gibi desenler oluşturacak şekilde çakılmıştır.
Kapı tokmaklarından üstte olanları ağırdır, tok bir ses verir; alttakiler, bazan çevrilerek kapı dilinin açıl-
ması İçin de kullanılan hafif toka veya tutacaklardır. Üstteki tokmaklar erkekler, alttakiler çoğunlukla ka-
dın ve çocuklar tarafından kullanılmıştır. Böylece kapi çalındığı zaman, evdekiler kapıda ne tür bir misa-
fir olduğunu kolayca anlamış, kapıyı hazırlıklı olarak açmışlardır. Eve girip çıkanı haber vermek amacıy-
la kullanılan bir diğer öge de çanlardır.
Avlu kapılarinın bazıları "çatal kapı" diye adlandırılan hayvan ve arabaların rahatça girebileceği büyük-
lükte yapılmıştır. Böyle durumlarda boyutları büyüyen kanatlar herzaman açılmamış, günlük yaşamda iki
kanattan birinin ortasına yapılan küçük ölçülü, ikinci bir kapı ile veya ayrı bir giriş kapısı ile eve girilmiş-
tir . Bir zenginlik ifadesi olarak alabileceğimiz çatal kapılar güneydoğu Anadolu başta olmak üzere eski
Osmanlı topraklarının birçok yerinde görülür.
72
şekil 42a - Bir müslüman evinin kapısı Şekil 42b - Tosunağa Evi avlu kapısından bir ayrıntı
Figure 42a - Door of a mos/em house Figure 42b - A detai! of Tosunağa courtyard door

42c - Öztaşçı Evi'nin kapısı Figure 42c - Door of ÖztaşçıHouse


73
Şekil 42d - Bir müslüman evinin kapı detayı Figure 42d - A detail from a moslem house door

Şekil 43a - Sarı Mustafa Evi'nin kapısı Şekil 43b - İmamoğlu Evi'nin kapısı
Figure 43a - Door of San Mustafa House Figure 43b - Door of imamoğlu House
74
Şekil 43c - Canıcıoğlu Evi'nin kapısı Şekil 43d - Çayırağası Evi'nin kapısı
Pigure 43c - Door of Camcıoğlu House Figare 43d - Door of Çayırağası House

şekil 44 - Kuyumcuoğlu Evi girişinden ayrıntı


Pigure 44. - A detail from the entrance of Kuyumcuoğlu House

75
Şekil 4'5a - Gavreınoğlu Evi'nin sofa kapısı Şekil 45b - Öztaşçı Evi'nin sofa kapısı
Figure 45a - Sofa door of Gavremoğlu House Figure 45b - Sofa door of Öztaşçı House

Şekil 45c - Bir hıristiyan evinin sofa kapısı üstüne Şekil 46a - Eyvana açılan bir oda kapısı
işlenmiş yapıın tarihi - 1873
Figure 45c - Construction date (1873) carved. over Figure 400 - A room door opening to an eyvan
the sofa

76
Şekil 46b - İmamoğlu Evi'nin orta hole açılan bir oda Şekil 47a - Öztaşçı Evi'nde sofadan harem odasına
kapısı ve tepe penceresi açılan kapısı
Figure 46b - Door and the top window of a room, opening Figure 47a - Door beween the sofa and harem room
to the main hall of İmamoğlu House of Öztaşçı House

Oda kapılarından en gösterişlileri sofa kapılarıdır. çoğu ahşabın karmaşık geçmelerle, ustaca birleştiril-
mesiyle yapılmıştır ve malzeme kullanımından kaynaklanan bir estetiğin örneklerini oluşturur. Bazıları,
basİt bir kanadın avluya bakan yüzüne kabartma desenli, ahşap panoların yapıştırılmasıyla oluşturulmuş-
tur. Sokak kapılarının büyüklüğüne karşın, sofa kapıları küçük ölçülerde tutulmuştur. Tek veya çift ka-
natlı, 180 cm'yi geçmeyen yüksekliktedir. Bilinçli olarak insan ölçülerine. yaklaştırılan boyutları ve üstle-
rindeki kemer, baygın kemer veya lentolan ile sofa kapıları insana önemli bir yere girmekte olduğunu
ammsatır (Şekil 45,70).
Diğer oda kapıları da ölçü olarak küçük tutulmuştur, ancak sofa kapısından daha sadedirler. Bu kapıla-
nu çoğu çekici, parlak renklerle boyanmıştır (Şekil 46 ve 47). Bugün hemekadar dış mekanlara açıları ve-
ya dışarıda yer alan ahşap kapılar boyasız izlenimini veriyorsa da, bu durum onların hiç boyanmadığı an-
lanuna gelmez; bunun nedeni büyük olasılıkla, uzun süre dış koşulların etkisiyle boyalarının dökülmüş ol-
masıdır. Kesinlikle bildiğimiz birşey Mekke'ye gidip 'hacı' olan ev sahiplerinin sokak kapılarını yeşile bo-
yatmalarıdır. Tabii ki diğer ev kapılarının da hava koşullarından korunmak ve rengin getireceği estetik
değer ve simgesel anlamları kullanmak için boyanmış olduklarını düşünebiliriz.
okak kapıları, büyük sağlam kilitlerine ek olarak, içeriden bastırılan demir kol ve sürgülere de sahipti.
Duvardan güç alan demir dirsekler, kapı kanatlarının üstündeki yuvalara yerleştirilince bir üçgen oluştu-
rur, kanatların açılmasını olanaksız hale getirirdi. Ayrıca iki kanatlı kapıları ortadan birleştiren "bastırık"
adı verilen sürgüler, tek kanatlıları duvara bağlayan diller, hemen her evde kullanılmış, çok önemsenen
ev içi güven ve emniyetini sağlama almıştır. .
Ondokuzuncu yüzyıl ortasından sonra yapılan zengin hıristiyan evleri kent evi karakterini taşır. Plan kur-
guları gereği, bu tür evlerin avlusu sokaktan uzaktır ve ana girişleri asıl kitlenin ortasında, ortadaki salon
veya holde yer alır. Ahır, depo gibi servis mekanlarının kapıları insan ölçülerinde. işlevsel şekilde yapılır-
ken ana kapılar dikkat çekicidir. Merdiven, kolon ve eğri çizgileriyle Sarı Mustafa Evi, ve.tüm kitle yük-
sekliğindeki kemeri, onu tutan kolonları ile İmamoğlu Evi, tek girişin iyi vurgulandığı örneklerdendir.
Bu tür evlerinbir bölümünde ise kemer, tonoz veya küre parçalarıyla kapatılan girişler, cephe simetrisi
ve ışık gölge karşıtlığı da küllanılarak yine güçlü ifadeler sergilenmiştir.
77
Şekil 47b - Öztaşçı Evi'nde harem odasının tokanaya Şekil48 - Birhıristiyan evinin kapı kolu. Ahşap kapı
açılan kapısı saçla kaplanrnış, kabaralarla süslenmiştir
Figure 47b - Door beetween the harem room and the Figure 48 - A door handIe of a christian house on a
tokana of Özıaşçı House timber door covered with sheet iron

Şekil 493 - Bir avlu kapısı kilit örneği Şekil 49b - İmamoğlu Evi sokak kapısının kilit ve kolları
(yanda çeşmeler görülmektedir)
Figure 49a - Lock of a courtyard door Figure 49b - Lock and levers in İmamoğlu House
(Note the fountains on two sides)

78
5.7. TlRABZANLAR, PARMAKLIKLAR, KORKULUK DUVARLARI,
ÇÖRTENLER
Kayseri evlerindeki dış merdiven tırabzanları, balkon ve köşk parmaklıkları çoğunlukla dekoratif olarak
kullamlan demirden yapılmıştır. Şekil 50 ve 92'de görüldüğü gibi bu demirler "S" harfi veya salyangoz bi-
çimi bir dizi eğrinin kullamlması ile oluşturulmuştur. Bazı durumlarda aynı desen ve elemanlar pencere
demiri olarak da kullanılmış, cephe öğelerine dekoratif bir bütünlük, cephelere güçlü ifadeler kazandır-
mıştır. Demirin bu şekilde hem koruyucu bir işlev yerine getirmesi, hem süsleme malzemesi olarak kulla-
mlması iç ve güneydoğu Anadolu'nun taş yapılarında oldukça yaygındır.
Oda içlerinde kullanılan korkuluklar ahşaptır (Şekil 21 a, 51 a). Genel olarak tomada üretilmiş süslü si-
lindirik elemanlar sekileri sekialtından ayırmış, varsa, oda altındaki bodrumlara korkuluk görevi yapmış;
çocukların aşağı düşmesini önlemek için kullanılmıştır. Ahşap korkuluklar, odadaki sedir, dolap, merdi-
ven gibi diğer ehşap elemanlarla renk ve boyut olarak uyum ve dekoratif bir bütünlük içindedir. Odala-
rın bazılarında kullamlan bu tür elemanlarda yer yer eski Mısır mobilya çizgilerini ammsatan ifadeler
vardır.
Korkuluk duvarları çoğunlukla damlarda kullanılmıştır. Yükseklikleri 50 ile 90 cm arasındadır. Sade ve
işlevsel olarak ele alınmış, fazladan ağırlık yaratmamaları için balkon, merdiven, -köşk gibi fazla yük is-
tenmeyen yerlerde kullanılmamıştır.
Kayseri'deki düz toprak damların suyu çörtenlerle aşağı atılmıştır. Eğimle buraya yöneltilen yağmur ve
kar suları duvardan dışarı çıkan, sade veya süslü taş çörtenlerle, duvarı ıslatmadan aşağıya akıtılmıştır.
Müslüman damlarında basit taş bir oluk, hıristiyanlarınkinde hayvan ve canavar başı biçiminde gösterişli
heykelciklere dönüşen çörtenler, yalın ve düz cephelere az da olsa hareket getiren mimari elemanlardır.
Çoğunlukla cephede kullanılan diğer oyma ve kabartmalarla bir bütün oluşturacak şekilde ele alınmıştır ~

Şekil SOa - Camcıoğlu Evi üst kat pencere demirleri Şekil 50b - Merdivenlerde kullanılan dövme demir
tırabzanlar
Pigure 50a • Window"balS of Camcıoğlu House Figure 50b - Wrought iron railings used on stairs

79
Şekil Sla - Gavremoğlu Evi'nin sofasındaki Şekil Slb - Tütüncü Evi'nin korkuluk duvarlan
korkuluklar
Figure 51a - Balustrade in the sofa of Gavremoğlu Figure 51b - A parapet from Tütüncü House
House

Şekil S2a - Stilize edilmiş bir hayvan / yunus Şekil S2b - Bir alt gelir grubu evinin çörteni (Çörten
şeklinde bir çörten ve bacalarm işlevsel sadeliği dikkate değer)
Figure 52a - A stylized animal / dolphin figure employed Figure 52b - A gutter in low ineome family house. Note
as a gargoyle the simplicity of the gutter and the chimney

80
Şekil 52c - Kayseri Müzesi'nden ejderha başlı bir çörterı
Figure S2c - A gargoyle in a dragon shape. (Kayseri Museum)

Şekil 52d - Mühendis Kadir Bey Evi köşkünün demir korkuluklan


Figure S2d - Wrought iron railings of engineer Kadir Bey's House

81
6. TEKNİK HİzMETLER:
Evlerin Konfor ve Bakımı, Temiz ve Pis Su Düzeni

-,
Geleneksel konut ve kentlerimizi değerlendirirken, geçen yüzyılda bina donanımlarında sağlanan büyük
ilerlemeleri ve kent alt yapısı ile ilgili gelişmeleri ölçüt olarak almak haksızlık olur. Yüz - yüzelli yıl gibi
kısa bir süre içinde evlerde sağlanan ısısal konfor, su, kanalizasyon, elektrik, gaz donanımları, ev araç ve
gereçleri, çoğumuzun bilincinde olmadığı çarpıcı gelişmelerdir. Yine de yakın geçmişteki genel durumu
anlamakta yarar vardır. Bu yöndeki bilgi birikimi bize hem mimari geçmişimizle yakından ilgili olan ama
bugüne kadar pek de önemsenmeyen bazı boyutları aydınlatmak, hem de kısa sürede konforla ilgili altya-
pı, teknik gelişme, anlayış ve standartları göstermek bakımından yararlı olabilir.

6.1. ıSıTMA
Kayseri deniz düzeyinden 1068 metre yükseklikte, denizlerden uzakta, kara ikliminin hakim olduğu bir
kenttir. İklimle ilgili bilgileri kısaca özetleyen Tablo I'in de gösterdiği gibi, kentte kışlar genellikle so-
ğuk, yazlar sıcak geçer. Kış aylarında çok kar yağar, ve haftalarca ısı donma noktasının altında kalabilir.
~u ağır koşullara karşın geleneksel Kayseri evlerinde ısınma ile ilgili çok az önlem alınmıştır. Ondoku-
zuncu yüzyıldan önce yapılan evlerde ocağın olduğu tek mekan tokanaydı ve oradaki ocağın temel işlevi
de yemek pişirmekti, Diğer odalarda ısınma ile ilgili kalıcı bir düzenleme görülmez: Evlerde en yaygın
olarak kullanılan ısınma araçları, çeşitli tip ve büyüklükteki mangallardı. Bunlar ya ocakta kor haline gel-
miş ateşten alınan parçalarla, ya da avluda özelolarak hazırlanıp yakılan odun kömürü ile hazırlanır, çev-
resini ısıtırdı, İnsanlar istediklerinde mangalı yanlarına çeker, ya da çevresinde toplanır ısınmaya çalışır-
lardı. Kış günü yerel deyimle ancak "odanın soğuğunu kıran" mangallar, kesinlikle bugünkü anlamda bir
ısıtma aracı değildi.
Kayseri evlerinde mangalın bir kullanımı da "iskembi" adı verilen bir düzende görülür. Üzeri özelolarak
yapılmış birkaç kat yorganla kapatılan, kare şeklindeki bir masanın altına ısı kaynağı olarak bir manga!
konur, masa ve çevresini ısıtırdı. Genellikle iki sedirİn birleştiği bir köşeye, ya da sedirlerden birinin önü-
ne kurulan iskembinin etrafına insanlar oturur; ellerini, ayak ve bacaklarını iskembiye sokar, ısınmaya ça-
lışırdı. Mangaldan çıkabilecek kıvılcımlara karşı iskembi masasının alt yüzü metalle kaplanmış, mangalın
konduğu döşemeye de metal bir altlık yerleştirilmiştir. Anadolu'nun birçok yerinde tandır diye de isim-
lendirilen bu düzenin benzerleri Çin ve Japonya'da da görülmektedir. Çin'de "kong," Japonya'da "kotat-
su" diye anılan bu ısınına şeklinin değişik yerlerde bugün bile kullanılıyor olması, sadece belli bir yöreye
veya tarihin bir devresine özgü olmadığına bir işarettir. 40 Şurası açıktır ki birçok yerde olduğu gibi, gele-
neksel Kayseri yaşamında da, odaların değil İnsanların ısıtılması amaçlanmış, tüm önlemler bu yönde
alınmıştı (Küçükerman, 1985).
83
Geçen yüzyıl sonlarında bazı hıristiyan evlerinde odalar şörnineli olarak yapılmıştır. Şekil IS b ve IS c'-
den de görüleceği gibi bu şömineler İstanbul ve batı Anadolu'da kullanılanlara benzer. Ancak kullanım-
ları kentte yaygınlaşmamış, hatta bulundukları zaman içinde değiştitilmiş veya iptal edilmişlerdir. Başka
bir deyişle Kayseri'de şömineler ya beğenilmedikleri, ya da büyük bir olasılıkla masraflı ve verimsiz ola-
rak algılandıkları için benimsenmerniş; hiç değilse daha sonraki kullanıcıları tarafından istenmeyip iptal
edilmişlerdir.
Ondokuzuncu yüzyılda odun, 1930'lu yıllarda da kömür sobasının Kayseri evlerinde kullanıldığını biliyo-
ruz.41 Yakacak yönünden yoksulolan kent, 1927 yılında Ankara - Kayseri demiryolunun tamamlanması
ile rahatlamış; muhtaç olduğu odun ve kömüre kavuşmuştur. İnsanlar evlerindeki odalardan hiç olmazsa
birinde soba yakıp, belirli süreler için de olsa ısınma olanağına kavuşmuştur.
Yukarıda sözü geçen mangal, iskembi gibi araç gereçle ısınarak konforlu bir hayat sürdürmek tabii ki
olanaksızdır. ısıtma standartlarınınbugünkülerle kıyaslanması söz konusu olamıyacağı gibi, evlerin genel
düzeni günlük yaşamı daha da güçleştirrnekteydi. Dış alanların yoğun şekilde kullanımı, göreceli olarak
korunmuş veya "soğuğu kırılmış" odalardan sık sık dışarı çıkıp tuvalet, merdiven, kuyu v.b., yerlere git-
mek; eve su getirmek; damdaki, avludaki karları temizlemek zahmetli işlerdi, İnsanlar kışın soğukla baş e-
debilmek için, davranışlarını değiştirir, erken yatar, uzun süre yatakta kalır, yünden yapılmış kalın ve
çok katlı giysiler ve kürkler giyer, kalori değeri yüksek besinlerle beslenirdi. 42
Bugün birçok kimseye yabancı gelecek ısı kaynaklarından biri de odaların altındaki ahırlarda beslenen ev-
cil hayvanlardı. At, inek, manda gibi hayvanların yaydığı ısı, ahşap döşemelerden odalara çıkar, ısılarını
bir miktar yükseltirdi. Ancak gerek hayvanların, gerek artıklarının kokusu sıcaklıkla birlikte yukarı çıkar,
başka tür sorunlara neden ol~du.

Şekil 53 - İmamoğlu Evi tuvaleti hava deliği Şekil 54 - Bir mangal


Figure 53 - An air vent of a wc. from İmamoğlu Figure 54 - An example of a mangal (brazier)
House
84
6.2. AYDıNLATMA
Evlerdeki aydınlatmanın yetersiz ve zahmetli oluşu, İnsanların genellikle güneş battıktan kısa süre sonra
yatıp, güneşindoğuşu ile kalkmalarına neden olmuştur. Yaz günleri bu bakımdan rahattır; günlerin uzun-
luğu yanında, hava sıcaklığının uygun olınası, yaz geceleri güneş battıktan sonra ve ay ışığında dışarıda
oturmaya, gökyüzünden yararlanmaya olanak sağlamıştır. Gerek uzun kış geceleri, gerekse mevsimden
bağımsız olarak aydınlatma gerektiren birçok faaliyet, yapay aydınlatmayı zorunlu kılmıştır. Aydınlatma
araçları çoğunlukla eski çağlardan kalma basit, az ışık veren türdendir. Odalar organik maddelerin bu
araçlarda yakılınası ile aydınlatılır, alevli yanma nedeni ile devamlı dikkat ve denetleme gerektirirdi. Çe-
şitli mumlar, yağ, bezir yağı yakan bezir çıraları, meşale ve benzeri ateşler is, kurum ve çok zaman koku
yayarak çevrelerini aydınlatırdı. Kayseri'de geçen yüzyıl sonlarına kadar hakim olan aydınlatma şekli bu-
dur. Ancak petrolün bulunup tüm dünyada yaygınlaşması ile gaz yağı lambaları ortaya çıkmış, aydınlat-
mada göreceli bir rahatlık sağlanmıştır. Geleneksel araçlardan biraz daha iyi denetlenen cam kutu veya
fanus içinde yakılan idare lambaları, gemici fenerleri, gaz lambaları ve avizeler Kayseri evlerine de gir-
miş, daha kolay bir gece yaşamına olanak tanımıştır, Yine de 1930'lu yıllarda elektrik enerjisinin kente
gelmesine kadar, evlerdeki aydınlatma standartları herhangi bir ciddi faaliyete olanak verecek düzeyde
olmamıştır. Kayseri yakınlarındaki Bünyan hidro-elektrik santralının çalışmaya başlaması ile elektrik
enerjisi kente getirilmiş, evler ancak o zaman çağdaş aydınlatma şekline kavuşmuştur.

6.3. TEMİz SU VE KANALİZASYON


Yerler sakız gib i
ev giimuş gibi tertemiz
Seza (Zeyrek) İmamoğlu

Geleneksel yaşamın güçlüklerinden biri de evlerde akar suyun olmamasıdır. Hemekadar kentin konumu
su kaynakları yönünden büyük avantajlara sahipse de, su getirmek için kullanılan alt yapı Kayseri' de ye-
tersiz kalmıştır. Romalılar zamanında pişmiş topraktan yapılına künklerle kurulan su şebekesi fazla geliş-
tirilememiş, gereken düzeylerde evlere yayılamamıştır. Çeşitli zamanlarda çoğunlukla bir vakıf veya kent
yöneticisi tarafından "hayrat" olarak onarılan veya yapılan kapalı su yolları, sadece mahalle çeşmeleri ile
kentin ileri gelen ailelerinin konaklarına bağlanmıştır.

Nüfusun büyük çoğunluğu içme suyunu çeşmelerden veya komşu olduğu konaklardan sağlamıştır. Su, ev-

Şekil55a - Atpazan Sokağı'ndan bir çeşme (arka planda bir hamam görülmektedir)
Figure 5Sa - A fountain on Atpazan Street (note the Turkislı bath in the background)

85
Şekil SSb - Büyükçeşme Sokağı'ndan bir çeşme Şekil SSc - Bir avlu Çeşmesi (Kayseri Müzesi)
Figure 55b - A [ounıain on Büyükçeşme Street Figure 55c - A courtyard [ountain (Kayseri Museum}

ler e çeşitli boylardaki kalaylı bakır güğümlerle taşınmış; kullanılacağı zaman ibriklere ve başka kaplara
boşaltılmıştır. Kayseri'de kullanılan bakır ibrik, güğüm ve kap kacağın "Kayseri tipi" diye bilinen, kendi-
lerine özgü formları vardır.
Evlerdeki diğer bir su kaynağı avlulara kazılmış kuyulardı. Faroqhi'nin (1987) bulgularına göre 1690 yıl-
larında kadı sicillerindekaydı olan evlerin yüzde kırkı - çoğu kuyu olmak üzere - kendi özel suyuna sahip-
ti43 (s. 98-99). Çoğunlukla tatsız ve sert olmasına karşın, kuyu suları evlerin temel gereksinimlerine ya-
nıt vermiştir. Ev, avlu ve tuvalet temizliği; abdest almak, yıkanmak, bulaşıkları ve yerleri yıkamak gibi
günlük işler, ancak bu su sayesinde yapılabilmiştir.
Sıcak su, ocak veya mangallardan sağlanan bir yan üründü. Su dolu kazan veya tencereler, tokana veya
dış mutfaklarda, odun veya odun-kömürü ateşine yakın tutulur, uygun zamanlarda ateş üstüne konur, lSI-
tılırdı.
Kayseri'de daha ciddi bir sorun lağım veya kanalizasyonla ilgilidir. Kentin düz bir ovaya kurulmuş olma-
sı, sağlıklı bir kanalizasyon yapımını güçleştirmiştir. Bugün bile bu sorun bir dereceye kadar devam et-
mektedir. Geleneksel evlerde abdesthaneler arsa çeperlerine, mümkün olduğu kadar evden ve kuyudan
uzak bir yere yerleştirilmeye çalışılmıştır. Bahçeye kazılan bir çukur foseptik olarak kullanılmış, dolduğu
zaman da bu işi yüklenen bir grup insan tarafından boşaltılmıştır. Evlerde kullanılan su miktarının sınırlı
olması ve insanların yıkanmak için hamama gitmesi atık su hacmini de azaltmış, atılan su bahçedeki top-
rak ve bitkiler tarafından fazla bir sorun olmadan yok edilmiştir. Sokaklardaki. yağmur ve kar suları, so-
kakların birleştiği yer veya meydan ortalarına kazılıp Üstü kapatılan çukurlara akıtılmış; zamanla toprak
tarafından emilmiştir. Kayseri 195D'li yıllardasuya, 197D'lerde yaygın olmasa da, kanalizasyona kavuş-
muştur.
86
Şekil 55d - Lala mahallesi'nden bir çeşmeve ezan Şekil 55e - Bedesten civarındaki Asmalı Mescit Çeşmesi
okuma yeri
Figure 55d - A fountain in Lala neighboumood and a Figure 55e - Asmalı Mescit Fountain, near Bedesten
smail structure for calling to prayer

.:
6.4. EV iŞLERİ VE BAKıMı
Müslümanlık kolay mı?44

Ayşe (Sipahioğlu) İmamoğlu

Geleneksel evlerin bakımı başlı başına bir işti, Özellikle toprak damlar düzenli bir bakım gerektirirdi.
Yağan karın fazla bekletilmeden aşağı atılması (yerel deyimle kürünmesi), toprağın yuvak denen taş silin-
dirle sıkıştırılması, bahar aylarında otlardan temizlenmesi gerekirdi. Beş-altı yılda bir de üst katmandaki
toprak elden geçirilir, gerekiyorsa çorak adı verilen tuzla kanştırılmış kille değiştirilirdi.

Diğer önemli bir sorun ahşaplarla ilgilidir. Rutubet veya sudan etkilenip de iyi havalandırılamıyan çatı
ve döşemelerin bazı bölümlerindeki direk ve ahşap elemanlar, mantar ve~benzeri mikro organizmalar-
dan etkilenerek zamanla çürümüş, ara sıra değiştirilmesi gerekmiştir. Yeni kesilmiş nitelikli bir ağaç,
normal koşullar altında rahatlıkla birkaç yüzyıl dayanırken, birçok evde ahşabın değişik koşullarda tek-
rar tekrar kullanılması dayanıklılığını azaltmış, sorunlara neden olmuştur.

Daha sıradan bir sorun evlerin temizliğidir. Kadınların geleneksel rolü ve dışarıda çalışmaması, evlerin
temizliğini tamamen onların yüklenmelerine neden olmuştur. Yerler sık sık fırçalanıp, sabunla ovulmuş;
zarlar belli aralarla sabunlu bezlerle silinmiştir. "Bal döksen yalanır" ve "gümüş gibi pml pırıl" sözleri te-
mizliğe verilen önemi ve temizlikte aranan standardı gösteren, yaygın yöresel deyimlerdir. Günlük yüzler-
ce ev işi arasında, oda, avlu ve kapı önlerinin süpürülmesi, tuvaletin yıkanması da vardır. Ayrıca kadın
ve çocuklar, ocak, mangal veya soba küllerinin temizlenip, odun veya kömürlerinin yerleştirilmesi, yakıl-
maya hazır hale getirilmesi, en yakın mahalle çeşmesinderı su taşınması, is tutmuş mutfak kaplarının kil,
kül veya kumla ovulup yıkanmasından sorumluydu. Zaman alan işlerden biri de evdeki hayvanların besle-
nip bakılmasıdır. Kümes hayvanlarının işi göreceli olarak kolaydı ve çoğunlukla çocukların sorumluluğu-
na verilirdi; ineklerin sağılması, atların tım ar edilmesi ise beceri ve zaman isteyen işlerdi ve çoğunlukla
hizmetçi, arabacı gibi yardımcılara yüklenirdi.

Geleneksel evlerin çamaşır yıkama işi de kolay değildi. Kuyu sularının sert olması nedeni ile çamaşır gü-
nü - genellikle pazartesi ve perşembe günleri - mahallede iş görebilecek genç delikanlı veya kızlar eve
gün boyu çeşmeden "iyi" su taşırdı, Çamaşır günü, telaşlı ve zahmetli bir gündü; evdeki kadınlar ve ba-
zan bu iş için gelen bir çamaşırcı kadın, çamaşırları kaynatır, kazanlarda ısıtılan suyu leğenlerine alır, sa-
atlerce çitiler, yıkarlardı. Yıkanan çamaşırlar avlu veya dama gerilmiş sicimlerde kurutulurdu.
87
7. DUYGUSAL VE PSİKOLOJİK BAZI BOYuTLAR
Mimarlığın temel öğesi
duygudur.

Richard England

Yirmi-otuz yıl öncesine kadar geleneksel evlerde oturan Kayseri'liler, o tür yaşamın güçlüklerini çok iyi
bilirler. En çok yakındıkları konular ısıtma, temizlik ve bakımla ilgilidir. Yine de başta kadınlar olmak
üzere, hemen hepsinin eski evlerine duygusal bağlılıkları vardır. Yakın komşuluk ilişkileri, doğa ile de-
ranılı iç içelik, zamanın sorun olmadığı rahat bir tempo ve belki gençlikleri ile ilgili bazı hoş anılar, özel-
likle kadınların evlerine nostalji ile bağlanmalarına neden olmuştur. İnsanların evlerine ilişkin bu tür dü-
sünce ve duyguları aşağıdaki başlıklarla sunulmaya çalışılacaktır.

.1. SACLIK
Eski evimde baş ağrısının ne olduğunu
bilmezdım.
Zarife (Gavremoğlu) Şişli
Eski ve yeni Kayseri evlerinde yaşama olanağı bulan insanların çoğu geleneksel ev ve yaşama biçiminin
ugünkülere kıyasla daha sağlıklı olduğunu savunmaktadır. Onlara göre taştan yapılmış, tavanı ve zarları
ahşap olan odalar, bugünkü betonarme binalara üstündür. Çağdaş konutlar, tuğla duvarları, betonarme
dôşemeleri, geniş pencereleriyle insanların daha sık grip, romatizma ve uykusuzluk sorunu çekmelerine
eden olmaktadır. Eski evlerde de yaşama olanağı bulmuş bu gibi insanların, ilerlemiş yaşları nedeni ile
talığa daha yatkın olmaları doğaldır; ve belki de kendi sağlık sorunlarının oturdukları ev tipi ile bir
ilişkisi yoktur. Elimizde eski ve yeni evleri sağlık açısından karşılaştıran araştırmalar olmadığı için bu ko-
nda bir yargıya varmak güçtür. Ancak geleneksel evlerle ilgili olarak söylenebilecek birkaç olumlu bo-
yut şunlardır:

ı) Yaşanan hacimleri saran yüksek ışırum sıcaklığına sahip ahşap yüzeylerin çokluğu ve
2) Daha rahat soluma olanağı veren büyük hacimler.

Bir başka boyut da avlu, bahçe, dış merdiven kullanımı nedeniyle geleneksel evlerde yaşayanların daha
ırhareket etmek zorunda oluşlarıdır. Hem yaşama biçimi, hem plan düzenlemeleri bu tür çevrede be-
89
denin ister istemez daha çok çalışmasına, belki zorunlu bir beden eğitimine girmesine neden olmuş ve gi-
derek insanların sağlıklı bir bedene kavuşmalarını sağlamış olabilir. 45

Diğer yandan, yukarıdakilere karşıt olarak geleneksel evlerin şu sorunları gösterilebilir: Dışarıya yapıl-
mış tuvaletler, akar su yokluğu, yarı-kırsal bir tutum la evlerde hayvan beslenmesi, ısıtılamayan odalar ...
Bunların hepsi rahatsız, sağlıklı olmayan ve kesinlikle güç bir kent yaşamına neden olmuştur. Hastalık
ve yaşlılıkta, özellikle kış aylarında dışarıda yer alan bir tuvaleti kullanmak, elini buz tutmuş bir ibrikle yı-
kamak kolay şeyler olmasa gerekir. İç ve dış mekanlar arasındaki ısı farkları, ısınma ile ilgili düşük stan-
dartlar ve ısının dağılışındaki dengesizlikler birçok hastalığa zemin hazırlamış ve erken ölümlere yol aç-
mış olabilir.

7.2. DUYUM
Annemin evinde unutamadığtm şey, suyla ovulmuş
tahtaların, taşların kendine özgü mis kokusu
veyıkanmış avlu sallannın kuruma şekli,
temizliğidlr.
Seyide (Cıngıllwğlu) İmamoğlu
Farklı bir yaşam biçimi ve zaman anlayışı ile geleneksel aileler, doğayı ve doğa olaylarını derinlemesine
inceleme olanağı bulmuş, duyularını tüm kapasitesi ile kullanmışlardır. 46 Büyük olasılıkla, bugünkü çağ-
daş İnsanın günlük koşuşmaları arasında farkına bile varmadığı bazı incelik ve ayrıntıların zevkini çıkar-
mışlardır. Örneğin, soğuk bir kış günü uzun süre dışarıda kalan bir insanın soba kenarİna geldiğinde duy-
duğu haz, veya toprak dama düşen yağmur tanelerinin sesi, ya da hırçın bahar rüzgarının çıkardığı uğul-
tu ile duyulan ürperti. .. Bunların hiçbiri günümüz insanının pek yaşadığı veya önemseyeceği bir deneyim
değildir. Yerli Kayseri'lilerin birçoğu, açık sofa kapısından avluya yağan karı seyretmenin zevkinden söz
etmiştir. Kapının açık tutulması nedeni ile üşüyüp üşümedikleri sorulunca, böyle bir keyif için üşümeye
çoktan razı olduklarını söylemişlerdir. 47
Evler yeterince ısıtılamadığı, akar suyu olmadığı halde kadınlar ev temizliğine aşırı titizlik göstermişler-
dir. Avluların süpürülüp yıkanması, oda döşemelerinin fırçalanması, zarların silinmesi evin doğal işlerin-
dendi. Birçok kadın bu tür (emizlik sonrası durumdan ne kadar haz duyduklarını belirtmiş, su ve sabun-
la fırçalanmiş ahşap döşeme ve yıkanmış yer taşlarının uyandırdığı ferahlatıcı temizlik ve tazeliği hiç unu-
tamadıklarını ve bugünkü evlerinde bir daha da tadamadıklarını söylemişlerdir. Özellikle ıslak çamın ver-
diği ferahlatıcı kokuyu ...
Buna benzer bir başka duygu yağmurla ilgilidir; hemen herkes yağmurun yağmaya başlamasıyla etrafa ya-
yılan toprak kokusunu en çok zevk aldıkları olaylardan biri olarak göstermişlerdir. Toprakla haşır neşir
olanların iyi bildiği bu deneyim, yağmurun özlendiği kuru bölgelerde, belki bereket habercisi olarak psi-
kolojik bir rahatlık boyutu da taşımaktadır.
Geleneksel evlerdeki odaların kendine özgü kokuları vardı: Yatak odaları lavanta ve sabun kokardı. Ken-
dine özgü güzel kokusu nedeni ile sedir ağacından yapılan çeyiz sandıkları bu odalarda yer alır, çamaşır
ve değerli giysiler sandıklarda tutulurdu. Süslü bohçalara sarılı temiz giysiler sandıktaki yontulmuş çıra,
sabun, lavanta ve karanfil gibi güzel kokulu bitkilerin katkısıyla daha da temiz görünür, yatak odalarına
bu tür koku yayardı. Odaların bazıları çardak (asma kat) veya bodrumlarına asılan üzüm kokusu ile do-
lar ya da hasırlara serilmiş elma, armut, ayva gibi sonbahar meyvalarının aromasını taşırdı. Diğer yan-
dan erkeklere ayrılan veya erkek konukların kullandığı odalar ve "erkeksi" diyebileceğimiz bir kokuya sa-
hipti: Halı, kilim, perde, şilte ve yastıklara sinmiş derin bir kahve ve tütün kokusu ...
90
Şekil 56a - Yonu taşının dokuyu vurgulayarak kullanılması _ San Mustafa Evi'nin girişinden bir aynntı
Pigure 56a - Use of yonu stone - entrance of San Mustafa House

şekil 56b - Camcıoğlu Evi yaz odasında kullanılan basit bir zar elemanı - dokunmaya davet eden, ipeksi bir
kaymaklık
Pigure 56h - A simple wood panel in Camcıoğlu House - a surface as smooth as silk:

91
Şekil 57 • Sokağa açılan bir tuvalet penceresi/havalandırma deliği (Kesiti ve duvardaki konumu, tuvaletın dışandan
görünmesini olanaksız kılarken, içeriye bir miktar ışık girmesini ve havalandırılmasını sağlamaktadır.
Duvar ustasının, basit görünen böyle bir soruna gösterdiği ilgi ve görsel duyarWık dikkate değer)
Figure 57 •A toilet windowjvent opening to a street (Due to its cross seetion and positioning on the wall, privacy is
secured within the toi/et, necessary light and ventilation are provided. Note the care and sensitivity of
the mason witha mundane problem)
-,

TAŞ DEYip DE GEÇME'

Şu yonu taşı yok mu şu yonu taşı


kucaklasan da, sanlıpöpsen de
koynunda yatsan da yıllar boyu
doyamazsın güzelliğine.

Çocukken atın olur, götürür hayaller ülkesine


büyüyünce evin olur, ısıtır, toparlar yuvanı
ölünce taş olur mezarına
üzgün, boynu bükükdikilir başucuna.

Yonu bu, taş değil de


can dolu, kan dolu
ölesiye bir dost
ölesiye Anadolu.
92
Şekil 58 - Güpgüpoğullan Konağı harem bölümündeki havuz
Figure 58 - The pool of the harem seetion of Güpgüpoğullan Konak

Eski evlerin unutulması güç kokularından biri de kahve çekirdeklerinin kavrulması ile eve yayılan koku-
dur. Mutfaktaki ocak veya evdeki herhangi bir ateş üstünde "kahve tavasında" kavrulan kahvenin kokusu
evin her tarafına dağılırdı.

Geleneksel yaşamda dokunmamn da önemli bir yeri vardı. İnsanlar günlük yaşamlarında ahşap, taş gibi
yapı malzemesinin dokusunu, sıcaklığım, yaş ve kuru hallerini, sertliğini, yumuşaklığını yakından bilir ve
kullamrdı. Ev ve onu oluşturan bahçe, hayat, dam, kapı, pencere, kepenk gibi elemanlar adeta aile birey-
lerinin bir uzantısı, kişiliğinin bir parçasıydı. Malzeme ve elemanlar şefkatle korunup bakılır, dikkatle
kullamhrdı. Kayseri' de eşiklere, bahçedeki taş koltuklara, sedirlere minder veya halı serilerek oturma
adeti vardı.

Eski evlerdeki tırabzanlar, korkuluklar, yere yakın taşlar el süre süre parlamış, kapı kenarları aşınmıştır.
Pürüzsüz yonu yüzeyler, ahşap zarlar yüz sürecek-kadar yumuşak, dokunması hoş malzemelerdir. Sıcak
günlerde sulandığında, yonu ve sallar hızla suyu emer, yavaş yavaş buharlaştınp çevreyi serinletirdi. Kısa-
cası, eski Kayseri'de insanlar çevreyle içiçe olmuşlar, yalnız evcil hayvanları, kedileri, buzağıları, güver-
cinleri değil, evi oluşturan malzeme ve eşyaları da dokunarak, okşayarak, bakımıarım yaparak sevmiş,
benimsemişlerdir.
Yukarıdakilere kıyasla daha az paylaşılan bir deneyim, selsebil ve havuzlardaki su sesidir. Kendi suyu
olan konakların avlu veya koşklerinde özenle tasarlanmış havuz ve çeşmeler yer almıştır. Şekil 58 ve 59,
Güpgüpoğulları ve Zennecioğulları konaklarında bu tür elemanlardan arta kalan ayrıntıları göstermekte-
dir. Bu havuzlar dış alanlarda geçen yaşam için odak noktası olmuş, yemek yeme, konuk ağırlama, din-
lenme, ibadet etme ve benzeri faaliyetlerde alışılmışın dışında atmosferler yaratmıştır. Özellikle sıcak ha-
valarda buharlaşma ile sağlanan serinlik yanında, havuzdan veya selsebilden gelen su sesi çevresine hoş
ve dinlendirici bir hava getirmiştir.
93
/

Şekil 59 - Zennecioğullan Konağı, harem bahçesindeki havuzun, havuza su boşaltan mermer parçası
Figure 59 - A detail of a pool - a marble unit for potaing water into the pool, Zennecioğullan Konak

Şekil 60 - Hacı Mükremin Sipahioğlu Evi'nin selamlık oda kapısınınüzerindeki yazı (Yazı içeriği için, bkz. not 48)
Figure 60 - Inscription over the selômlık room door of Hacı Mükremin Sıpahioğlu House (See note 39 for the content]

94
7.3. İNANÇ VE BATIL İNANÇLAR
Geleneksel evlerin dikkat çeken bir yanı da, ev sahiplerinin inanç ve düşüncelerini şu veya bu şekilde du-
varlarda sergilemesidir. Örneğin, müslüman evlerinde kapı üstleri veya duvara, dikkat çekecek bir yere
asılmış dua veya dini yazılar oldukça yaygındır. Kur'an'dan veya hadislerden seçilen ve (ilk gelişimi onü-
çüncü yüzyılda başlamış, Osmanlılar devrinde gelişmiş) hat sanatının seçkin örneklerini temsil eden de-
koratif Arap harfleri ile küfi, sülüs, nesih, talik tarzlarında yazılmış bu sözler uzun süre duygusal boyutla-
rı ile insanları etkilemiş, görünüşleri ile odaları süslemiştir.

Kutsal yazılar gibi Kur' anlar da odaların yüksek bir yerine veya sofa kapılarına asılmış, okumak için alı-
mp, sonra tekrar yerine yerleştirilmiştir. Dini inançlar gereği, Kayseri'liler bir işe başlar, önemli bir iş ya-
parken Tanrı'mn adını anar, dua ederlerdi. Bir binanın temeli atılırken de benzer uygulama ile bir koç
kurban edilir, eti işçilere ve mahalledeki yoksullara dağıtılırdı.
_ azarlıklar evlerin giriş kapılarının üst1erini veya kolay görülecek yüzlerini süslerdi. Kompozisyonları
farklılaşmakla birlikte, nazarlığı oluşturan malzemeler çoğunlukla üzerlik otu, sarmısak, çeşitli boncuk,
at nalı veya hayvan iskelet başlarıdır. Ayrıca duvarlarda zaman zaman yoıiudan oyulmuş veya çiniye yazıl-
mış "maşallah"lar, evi "nazardan" koruyacak sözcüklerin yazıldığı kitabeler d.~
yer almaktadır. Nazarla il-
gili bir başka gelenek tütsülerdi. Kayseri' de çoğunlukla "un tütütmek" diye adlandırılan bu işlemle, ev ve
ev halkı kötü nazarlardan korunmaya çalışılırdı. Tütsülerin, kendisine nazar değdiği düşünülen bir hasta-
mn iyileşmesine veya ev halkımn, kem gözlü yabancıların kötü nazarlarından korunmasına yardımcı ola-
cağı inancı vardı. "Un tütütme" işlemi çok basitti; bir ateş tavasına kor halinde birkaç parça ateş alınır,
üzerine "un, tuz, çörek otu, varsa üzerlik otu ile kuru soğan ve sarmısak kabuğundan" yapılmış bir karı-
ŞIm dökülerek güzel kokulu yoğun bir duman elde edilirdi. Bu işlem bir hasta içinse onun yatağımn ba-
şında yapılır, dumanı içine çekmesi istenirdi; tütsü bir yabancının nazarına engel olmak içinse. yabancı,
evden gittikten sonra onunla görüşen tüm ev halkı için yapılır, odada ve evde kısa bir süre dolaştırılırdı.
Zaman zaman böyle açık bir neden olmadan da tütsü yapılır, adadaki mangal ateşinin üstüne yukarıda
sözü edilen karışım serpilerek odanın güzel kokması sağlanırdı.

Yaşlı Kayseri'lilerin birçoğu eski evlerinin bereket .9olu olduğunu söylemişlerdir. Böyle bir düşünce, bir
bakıma geçmişte ve günümüzde varolan "bereket" ve nicelik anlayışına, bir bakıma da eldeki kaynakların
knllanılış biçimine bağlanabilir. Geçmişte hali vakti yerinde olan ailelerin tarla ve bahçelerinden gelen
ürünler "katır-at-eşek yükü" veya "kağnılarla" ölçülür, bollukları nedeniyle ev ortamında depolanması ve
saklanması sorun olurdu. Çeşitli sebze, kavun, karpuz, üzüm, elma, armut, uzun süre dayanmaz; asma,
kurutma, tur şu kurma, kaynatma, salça, reçel-marmelat yapma gibi çeşitli yollarla saklanmaya çalışılırdı.
Bugünün ölçüleri çerçevesinde bu yiyecek bolluğunun muhafazakar ve dindar bir toplum tarafından Tan-
rı mn verdiği bereket olarak görülmesi doğal karşılanabilir. Diğer bir neden, geçmişte var olan tüketime
ilişkin tutumdur; elde var olan şeylerin dikkatli kullanılma gereği ve "kötü günler için" saklanmasıdır.
Gösterişe yönelik tüketim, o zamanki topluma yabancıydı ve yöresel deyimle insanlar bir bakıma "Allah
ne verdiyse" iyi-kötü onunla yetinmek zorundaydı. Böyle bir durumda "bereket ve bolluk" kavramı, "az
tüketmek ve hiçbirşeyi ziyan etmemek" gibi daha çok psikolojik bir kavrama dönüşmektedir ki, bunun
da geleneksel Kayseri halkının ekonomiye yönelik tutum ve bilinci ile kaynaşmış olduğu söylenebilir.
sıCAK YAZ GÜNLERİ
Ya yaz yağmurlarında ıslanan taşın kokusu?
Unutabilir misin kolayına
Unutabilir misin, o masum
cana yakın yonunun
k~kana suyu yudumlayışını?

95
7.4. SOSYAL VE PSİKOLOJİK BOYUTLAR
Geçmişte gerek aile, gerek komşuluk ilişkilerindeki yakınlık bugünkünden çok farklı bir yaşama biçimi
oluşturmuştu. Geniş aile düzeninde yaşayan aileler, ne denli küçük olursa olsun, genellikle üç kuşağı
temsil eden çocuklar, anne-baba ve büyüklerin (ağababa ve/veya büyükanne) biraraya gelmesi ile oluş-
muştu. Çok yakın ilişki, sevgi ve saygı bağlarının bulunduğu ailede, büyükbaba ve büyükanne otoriteyi
temsil ederdi. Torunların özel bir yeri vardı; bir sevgi çemberi içinde masallar dinler, komşu ve akraba
çocukları ile oynar, ninniler dinleyerek uyurlardı. Büyüdükleri zaman da çocuklar, anne-babalarına bak-
makla yükümlüydiı. Aile bireyleri ve akrabalar arasındaki yakın bağlılık o zamanki sosyal düzenin bir so-
nucu ve çağdaş batı toplumlarında sergilenenden çok farklıydı. Geleneksel ailelerde var olan güçlü sev-
gi-saygı bağları bugün yavaş yavaş kaybolmaya yüz tutmuştur. Yine de Kayseri'de anne-baba, büyükan-
ne-büyükbabaya gösterilen saygı, minnet ve sorumluluk duyguları (eskiye kıyasla azalmış olsa bile) hala
güçlü ve bağlayıcıdır.
Yakın toplumsal ilişkilerden bir diğeri komşuluk düzeyindedir. Kökeni çok eskilere dayanan komşularım
sevip sayma geleneği, özellikle kadınlar açısından çok önemli olmuş, mahallede neredeyse evlerdekine
yakın sıcak ve samimi bir ortam oluşmasını sağlamıştır. Sık sık yapılan ziyaretler (gezme), yardımlaşma
ve dertleşmeler komşuları yakınlaştırmış, sosyal ve psikolojik birçok sorunun çözülmesirıe yardımcı ol-
muştur.
İnsanlar arası etkileşimi artıran bir gelenek de çeyiz hazırlığıdır. Kız çocuklarının doğmasıyla- başlayan,
uzun ve zahmetli bir süreç olan çeyiz, evdeki kadınların, zaman zaman da akraba ve komşuların yardım-
laşması ile hazırlamrdı. Birçok insanın belli roller üstlendiği bu süreçte kadınlar, sabır ve anlayışla, yo-
ğun bir etkileşim içine girerlerdi. Kadınlararası ilişkileri güçlendiren bir kurum da hamamlardı; yakın iliş-
ki içinde olan komşular küçük gruplar oluşturur, düzenli aralarla hamama gider, zaman zaman yanl~ına
aldıkları yiyecek, içecek ve çalgı aletleri ile müzikli eğlenceler düzenlerlerdi.
Erkekler de komşularını ara sıra, bazan da düzenli bir program içinde gece oturmaları çerçevesinde ziya-
ret ederlerdi. Oturmalar genellikle haftada bir olur, katılan komşular sıra ile toplantılara ev sahipliği ya-
parlardı. Oturmalarda toplumun günlük sorunları tartışılır, kitap okunur, şakalaşılır, müzik aletleri çalı-
nırdı.49

İNSANSIZ

İnsan nefesi olmadan


nasıl ısınacak
O görkemli sofalar?
Nasıl aydınlanacak
Harem odaları
karanlık tokanalar?

96
98
8. BİRİNCİ BÖLÜMÜ BİTİRİRKE~:
Mekanlar da sahipleri gibi zaman içinde gelişti ve yok oldu

Mimarlıkta devrim değil evrim.


Richard England

Bu çalışmanın ana çizgileri belki mimarlılda ilgili olan ve olmayan diye iki gruba ayrılabilirdi. Ancak bu
iki grup birbirleriyle o denli içiçedir ki, bunları ayırmak pek de anlamlı olmayacaktı. Bu çalışmada sergi-
lenen en şaşırtıcı durum zamana ilişkin olanıdır ve dünyamızı şekilleridirirken zamanın ne kadar belirleyi-
ci bir etken olduğunu çarpıcı bir şekilde göstermektedir. Aşağı yukarı yarım yüzyıl gibi kısa bir zaman di-
limi içinde, Kayseri' de temel birtakım değişiklikler olmuş, uzun bir geçmişe sahip bina yapma ve çevreyi
şekillendirme sanatı alt üst edilmiştir. Yeni teknolojilerin kullanılarak, konfor standartları yüksek, çağ-
daş fiziki çevrelerin oluşturulması doğaldır. Ancak bunların eski çevreleri gözden çıkarmak veya yok et-
mek pahasına yapılması da hiçbir anlam taşımamaktadır. Türkiye'nin birçok eski kentinde olduğu gibi,
Kayseri'de de değerli bir mimarlık ve kültür mirası maalesef ortadan kaldırılmıştır. Bu olaya tanık olan
kuşaklar, şu veya bu şekilde etkin veya edilgin bir rol oynamış, tüm dünyaya ve gelecek kuşaklara karşı
sorumlu ve mahçup duruma düşmüşlerdir.
Yerli Kayserililerin yaşama karşı tutumu doğal, alçak gönüllü ve teklifsizdi. Kayda değer özellikleri, çalış-
kan ve gayretli olmalarıydı. Bir yandan dindar ve tutucu, diğer yandan hoşgörülü ve açık fikirliydiler. İn-
sanlardaki bu niteliklerin başlıca nedeni büyük olasılıkla Kayseri'nin bir ticaret kenti ve Romalılardan bu
yana zengin bir kültürel geçmişe sahip olmasıdır. Kentin nüfusunun 600 yıl boyunca, 1950'li yıllara ka-
dar, pek değişmediğini biliyoruz. Kent halkının özenerek sahip çıktığı değerlerden biri "dini ayrı" olanla-
ra ve kendi değer sistemleri dışında bir değer sistemine sahip olanlara karşı gösterdiği hoşgörü ve saygı-
dır. Bu nitelikleri ile Kayseri iyi bir Osmanlı kentiydi. Farklı din ve ırktan gelen insanların kardeşçe yaşa-
dığı, kan davasının güdülmediği, aşırı politik veya askeri çıkışların, isyanların olmadığı, oldukça güvenli
bir kent...
Böyle bir kültürel geçmiş ve mütevazı ekonomik kaynaklar, kentin fiziki çevresinin oluşmasına yansımış-
tır: Binalar anonim, gösterişten uzak, eklenerek büyüyen ve tamamlanmamış ifadeler taşır. Geleneksel
Kayseri evi, yirminci yüzyıla kadar adeta yaşayan bir varlık, devam eden bir süreç, bir inşaat alanıdır. Bit-
miş, tamamlanmış bir üründen çok, aile arsası üstünde kuşaklar boyu süren organik bir gelişmede bir
99
"an", bir "aşama" dır. Eski Kayseri' de arsalara durmadan oda veya hizmet mekanlarının eklenmesi, çıka-
rılması veya değiştirilmesi doğal bir şeydi. Bunun bir sonucu olarak da, kitle ve hacimler üst üste biner,
iç içe girer, duvar ve yüzeyler birbirlerine yapıştırılırdı. Anne-babası ölen kardeşler arasında evler prag-
matik bir şekilde bölünür, var olan odalar yetmediği zaman bahçe veya avluya bağımsız yeni birimler ya-
pılırdı. Bu tür organik gelişmeyi Kayseri evlerinde hiçbir devirde, hiçbir şey durduramamıştır. Ancak yir-
minci yüzyıla girerken bu esnek tutum çoğunlukla hıristiyan toplum tarafından değiştirilmeye başlanmış,
Avrupa'ya özenilerek bitmiş, dış çeperi dikdörtgene tamamlanmış, "planlı" evler üretilmiştir. Bu tür ev-
ler bile zaman içinde oda, banyo, veya mutfak eklenerek değiştirilmiştir. Kısacası, Kayseri evleri tıpkı sa-
hipleri gibi gelişmiş, sonra yok olmuştur. Var olan ve kuşaklar boyu yaşayan şey, ailelerin sahip oldukla-
rı arsa veya topraktır. Toprağın kalıcılığı içinde, yapılar çeşitli zamanlarda belli evrim ve değişiklik göste-
rerek varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Bu tutumun ortaya koyduğu sonuç, mimari bakımdan hiç de sıradan ve alışılagelmiş değildir. Evleri oluş-
turan sade, güçlü prizmalar, dış alanlarla bütünleşmiş yarı kapalı mekanları, çıkmalar ve onların yardımı
ile elde edilen güneş-gölge oyunları evrensel değerler taşır. İki temel yapı malzemesi olarak kullanılan
taş ve ahşap, ev ölçeğinde olsun, mahalle ölçeğinde olsun, çevreye saf, temiz, uyumlu ve güçlü anlatım-
lar kazandırmaya yardımcı olmuştur. Yapı ustaları geçmişteki formları, müşterinin günlük gereksinim ve
isteklerine uydurmaya çalışan, genellikle' diğer' din veya bir üst sosyal sınıfın bazı değer ve düşüncelerini
tasarladığı, binaya aktaran meslek adamlarıdır. Bu tutumları ile evlerin birçoğunda mimari form, ele-
man ve dekorasyon öğelerini seçmeci (eklektik) bir biçimde toplamış, zengin tasarımlar oluşturmuşlar-
dır. Bu nedenle de, çoğu zaman Kayseri' deki binaları analiz etmek veya elemanların bazılarını tek bir di-
ni veya sosyo-ekonomik gruba yüklemek güçleşmektedir.

Kayseri ev-yaşamında ortaya çıkan büyük değişikliklerden biri, dış mekan kullanımına ilişkin alanıdır.
Bir kuşağın ömür süresi kadar kısa bir zamanda, geleneksel kent yaşamının ağırlık merkezi olan avlu,
bahçe, köşk ve verandalar tamamen terkedilmiş; insanlar kendilerini yoğun bir kent yaşamı içinde, apart-
man dairelerindeki sıkışık bir düzende bulmuş ve uyum göstermeye çalışmışlardır. Yalnız, kent evlerinde-
ki bu değişikliğe karşın, Kayseri halkının bir bölümü yazlıklarını kullanmaya devam etmektedir. Bağlar
hala gözdedir ve bağ evlerinin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Ancak doğal nüfus artışı ve çevre kasaba
ve kentlerden gelen göçler nedeni ile Kayseri nüfusu bugün hızla çoğalmakta, bağa göçenlerin, göçme-
yenlere oranı azalmaktadır. Eskisinden farklı olarak, bağlar artık sadece hali vakti yerinde veya zengin
ailelerin göçtüğü lüks yerlei-olma yolundadır.

Başka bir değişiklik inanç ve davranışlarla ilgilidir. Evrenin dini bir bakışla yorumlandığı, sade, alçak gö-
nüllü, ve yavaş seyreden bir geleneksel yaşam, yerini zaman-bilinçli ve maddiyatı ön plana alan, çağdaş
bir yaşama bırakmak üzeredir. Cumhuriyetle gelen laikliğin benimsenmesi ile dinin günlük yaşamdaki
gücü azalmış, toplumda kadın-erkek ayırımı ve görsel mahremiyet gereksinimi, tamamen olmasa bile,
büyük çapta önemini yitirmiştir.

Geleneksel evlerin dikkat çeken ortak bir yanı dolap, şerbetlik ve zar yüzeylerin odaların ayrılmaz parça-
sı olarak bir bütün halinde düşünülmesidir. Ev sahiplerinin sosyo-ekonomik düzeyi ne olursa olsun tüm
evlerde bu bir zorunluluktur. Bir anlamda ev yapmak, veya oda yapmak dolaplı, terekli, duvarları ahşap-
la kaplı, kullanışlı, olgun bir eser ortaya koymaktır. Bu kadar önemsenmesi ile de Kayseri'de görkemli
ve uzun bir geçmişi olan bina ve iç mekan yapma sanatı çok sayıda güzel örnekler ortaya koymuştur. Ör-
neklerin bazıları birer "kültür ve tarih müzesi" olarak saklanacak nitelikte, hayal gücü, yaratıcılık ve bece-
ri ile yapılmıştır. Taşın bina dışında kullanılışı gibi, ahşap da içeride duvar panosu olarak duyarlı bir şe-
kilde ele alınmış; güçlü ve zarif motiflerle bezenmiş; vernikle veya boya ile özenle bitirilmiştir. Zar yapı-
mında çivi veya herhangi bir metalin kullanılmaması, el aletlerine bağımlı o zamanki tekniklerle bu ol-
gunlukta panolar üretilmesi hayranlık vericidir.
100
Müslüman olsun, hıristiyan olsun evlerin bir çoğunda, şerbetlikler, zarların bitiminden tavana kadar olan
duvarlar çeşitli fresk veya resimlerle bezenmiştir. Genellikle işlemeli olan tavanlar da duvardakilere ben-
zer veya onları tamamlayıcı renklerde boyanmıştır. İç mekanlarda geleneklere bağlı renk kullanımı çok
ustacadır ve rengin atmosfer yaratmada ne denli güçlü ve gerekli olduğunu sergilemektedir. Ancak renk
konusundaki bu birikim ve duyarlılığın günümüz Türk mimarlığında ne derece sürdürüldüğü veya mimar-
larımıza esin kaynağı olduğu tartışmaya açıktır. Sonuç olarak, geleneksel evlerin oda sayılarının az oldu-
ğunu, fakat her odanın dikkat ve özenle yapıldığını, yüksek nitelikli, renk ve hayat dolu, çekici mekanlar
olduğunu söyleyebiliriz.

Geleneksel evlerin temel sorunları, teknik donatım yokluğu ve düşük konfor standartlarında yatmaktay-
dı. Özellikle kadınlar yemek pişirme, bulaşik, çamaşır yıkama, ev temizliği ve evde beslenen hayvan bakı-
mı gibi faaliyetlerde ciddi güçlüklerle karşı karşıya kalmışlardır. Dış alanların, avlu, bahçe ve tuvaletlerin
yoğun kullanımı, kadınların durumunu daha da güçleştirmiştir. Ancak her ailede değişik kuşaktan gelen
aile bireylerinin birbirine sosyal destek vermesi ve gücü yeten ailelerin hizmetçi çalıştırması ile ağır ev iş-
leri paylaşılmış veya başkalarına devredilmiştir. Gerek kadın, gerekse erkek için geleneksel yaşam genel-
likle güçtü ve bugünün ölçüleri çerçevesinde büyük fedakarlıklar gerektiriyordu.

Kayseri bugün hızla gelişen, gelecek vaad eden bir kenttir. Önemli bir geçmişi temsil eden mimari eser-
leri, kötü durumda olsa da bazı geleneksel evleri hala ayaktadır. Ekonomik yaşamda 19S0'li yıllardan bu
yana ortaya çıkan hızlı gelişme ve daha yüksek standart arayışı, Kayseri'lilerin hemen hepsinin kentin ye-
ni yerleşim bölgelerindeki apartman dairelerine taşınmasına neden olmuştur. Eski evlerine duygusal ve
psikolojik bağlarla bağlı olan yaşlı kuşak bile, bu kolay temizlenen, kaloriferle ısınan "çağdaş" konutlar-
daki rahat ve kolay yaşama biçiminin çekiciliğine karşı koyamamıştır. Tüccar atalarına benzer bir tutum-
la "yeni"yi çekici ve arzu edilir bulmuş; eski evlerini yeni yaşama şekline uyarlama yerine, apartmanda
oturmaya razı olmuştur. Hernekadar eski evlerin konforlu hale getirilmesi zor değilse de pahalıdır. Düz
damların çatı ile kapatılması, su ve kalorifer donatımının kurulması, dar yollara kanalizasyon döşenmesi,
otomobillerin park edilmesi, evde iş görecek insan ve hizmetçi bulundurulması kolay çözülecek sorunlar
değildi. Bunlardan daha da önemlisi, genel gidiş veya "moda"nın eskinin korunması ve oradaki konfor
standartlarının yükseltilmesi değil, apartman yaşamının yeğlenmesiydi. Bu nedenle de eski evler kaderle-
rine terkedilmişlerdir. çarşıya yakın olanları yıkılmış, yerlerine çok katlı yeni binalar yapılmış; uzakta
olanlar, çoğunlukla kırsal alanlardan gelen dar gelirli ailelere devredilmiştir. Gelir düzeyi düşük olan bu
aileler hiçbir mimari veya estetik kaygı gütmeden evleri başka ailelerle paylaşmak için bölmüş, gereksi-
nimlerine göre değiştirmiştir. Ortaya çıkan son durum oldukça karanlıktır: Çok az sayıdaki eski ev öz-
gün halinde kalabilmiş, kalanlar da hemen önlem alınmazsa hızla yok olacak bir duruma itilmiştir,

Tüm yaratılmışların köküdür zaman,


veyaratılmamışlann; zevklerin ve acılann.
Zaman ki olmayanı var eder. Zaman ki yıkıp yerle bir eder.
Zamandır herşeyi harabeye çeviren, silbaştan herşeyi yenileyen.
Herşeyi uyurken gözetleyen, şu başedilemeyen. dizginlenemeyen zaman.

Mahabarata : Adiparva
101
TABLO i. Kayseri'nin iklim Verileri

Yıllık/en
A Y L A R i ii iii IV V VI Vii VIII iX X XI XII düşük veya
en yüksek

Aylık Ortalama Sıcaklık (Co) - 2_1 O_O 4.5 10.5 15_5 19.2 22.5 22.0 17_1 11.6 5.3 0.6 10.6

Ortalama Yüksek Sıcaklık (Cu) 4.2 6.0 10.8 17.4 22_7 27.0 30_6 30.8 26_3 20.5 13.6 7.0 18.1
Ortalama Düşük Sıcaklık (Co) , - 6_8 -5.3 - L7 2.6 6.8 9.5 1L4 10.9 6.8 3.1 - 0.6 -4.1 2.7

Kaydedilmiş En Yüksek Sıcaklık (C ) 18_0 22.6 28_6 30.7 33_6 37.6 40.7 40.6 35.7 33.6 26.0 18.4 40.7
Kaydedilmiş En Düşük Sıcaklık (Co) - 32.5 -3L2 -26.6 -9.6 - 6.9 .- 0.6 2.9 L4 - 3.8 - 12.2 - 20.7_ -28.4 -32.5
-.-
Aylık Ortalama Nisbi Nem (%) 77 75 70 64 62 56 50 49 55 65 73 78 64
Aylık En Düşük Nisbi Nem (%) 21 17 13 8 10 9 8 6 8 9 16 22 6

Yüksek Sıcaklığın 30 veya Üstünde Olduğu


Ortalama Gün Sayısı
- - - 0.1 L5 7.4 18.7 18.9 6.0 0.3 - - 53.0

Günlük En Yüksek Sıcaklık Farkı (Co) 32.8 26.1 29.1 28.6 29.6 29.3 28.8 29.9 30.4 30.6 26.5 25.2 30.6

Donlu Günler Sayısı 27.3 23.0 19.8 7.4 0.8 - - - Ll 7.3 16.0 23.5 -125.2

En Yüksek Kar Örtüsü Kalınlığı (cm) 30 35 21 12 - - - - - - 42 25 42

Ortalama Yağış Miktan (mm) 36.7 35.6 39.5 53.6 46.7 38.2 6.9 6.9 16.4 2L7 30.0 36.2 368.4

Ortalama Rüzgar Hızı (m/see) L6 L9 2.4 2.5 2_1 L8 L8 L7 L5 L4 L3 1.6 1.8

~' ,

Hakim Rüzgar Yönü ve Hızı (mlsee) W3.0 W2.7 W2.9 W3.0 NW2.8 NW3.0 NW2:8 NW2.8 NW2.8 SI.9 S1.8 SL9 NW2.6

Kaynaklar : Meteoroloji Bülteni, Ankara: T:C. Gıda, Tanm ve Hayvancılık Bakanlığı, DMİ Genel Müdürlüğü 1974 ve Aylık Meteoroloji Bültenleri 1985-1987

~
II. BÖLÜM
İNCELENEN EVLER

Herşey söylenip bittiğinde


geriye kalacak olan binadır.
Richard England

103
L GAVREMOGLU (Zarife Şişli) EVİ
Gavremoğlu Mahallesi, Tavlusun Çıkınazı No:lO
Yapını Tarihi: H.1188 (1774)
Knllanım Şekli: Boş
Kültür Bakanlığınca korunmaya değer görülmüştür.
Gavremoğlu'nun kızı, Zennecioğlu'nun
gelini misin ki böyle guharıyorsun
(kabanyorsun) ?
Kayseri deyimi

Tanım
- depreminde ayakta kalabilmiş evlerden biridir. Ailenin adı ile bilinen mahallede, yine aynı adla anı-
bir çeşme vardır. İncelenen ev boş arsaya dönüşrnek üzere olan bir çıkmazda yer almıştır; kuzeyinde-
. dar bir avlu ile doğusunda kalan çıkmaz sokağa bağlanmıştır. Doğusundan ve güneyinden başka evle-
bitişiktir; batısı dar bir sokağa bakmaktadır. Kuzeyindeki parsel şu sırada boştur, yakın bir zamanda
civanndaki iş merkezleri ile birleşmeye hazır durumdadır.
Etin derli toplu bir planı vardır. Özenle dekore edilmiş, bir sofa merkezde yer almış; doğusuna harem
. harem odası, bir tokana ve bir oda), batısına selamlık bölümü (bir tokana ile iki oda) yerleştirilmiş-
ir, Selfimlıkla harem arasında geçişi sağlayan mabeyn bölümünün kapısı avluya açılmış; böylece erkek
tıkların aileyi pek rah;tslZ etmeden içeri girip çıkması sağlanmıştır.

kapısından sonra salla döşeli bir yol ve dört basamaklı bir merdiven vardır. Merdivenden indikten
a ortasında elips biçiminde bir havuzu olan geniş bir platform yer alır. Harem odasının ~daralttığı bir
dan sonra kare biçimli esas avluya gelinir. Verevine salla döşeli avluyu doğudan harem odası, batıdan
- lanılık, güneyden sofa tammlar. Sofa kapısına yakın bir yerde kuyu, avlunun kuzey kenarında bir tuva-
ye çeşme vardır. Sofa kapısı avlu düzeyinde, mabeyininki 65 cm daha yukarıda bir platform üzerinde-
. Gavremoğlu ailesinin çocuklarından 1922 doğumlu 'Zarife (Gavremoğlu) Şişli'nin hatırladığı kadarıy-
bahçedeki çeşme, 1930'larda kuyularının tatlı suyu çekildiği zaman yapılmıştır. Bu tarihten sonra kuyu
sannca çevrilmiş, yağmur suyu kuyuya verilmiş, ayrıca avlu ve damdan atılan karla kuyu doldurulmuş, bi-
su ile de ev temizliği yapılmış, çiçekler sulanmıştır.
105
Sofanın güney duvarındaki Arap rakamlarıyla düşülen tarih büyük olasılıkla evin yapım yılını göstermek-
tedir (Hicri 1188, Miladi 1774). Ancak selamlıktaki iki odanın genel karakteri ve oranları bunların daha
sonraki bir tarihte yapılmış olabileceği düşüncesini uyandırmaktadır. Zarife Şişli böyle bir eklemenin ya-
pılış tarihi ile ilgili bir bilgiye sahip değildir. Onun hatırladığı, babasının evinin incelenen eve güneyden
bitişik olduğu ve harem bölümünün güneyindeki odanın, o tarihlerde babasının evine ait olduğu, Ve ikin-
ci bir giriş olarak kullanıldığıdır. Sonradan bu giriş kapatılmış, ışık almayan bir odaya dönüştürülerek Za-
rife Şişli'ye devredilmiştir. Yine onun verdiği bilgiye göre, selamlıktaki tokana (bkz. Şekil 61, tokana II),
orijinalinde oda olarak yapılmış, sonradan tokanaya çevrilmiştir. Bu tokana dışındaki tüm odaların altın-
da bodrum katı yer almıştır. At ve inekler harem bölümünün altında banndırılmış; peynir, turşu, pek-
mez, patates, soğan, meyva gibi yiyecekler sofanın altında saklanmıştır. Selamlığın kuzeyadasının altı yi-
ne hazın odası olarak (büyük olasılıkla un, tahıl ve hayvan yemi koymak için) ortadaki odanın bodrumu
da samanlık olarak kullanılmıştır. Selamlıktan aşağı inen bir merdiven buradaki tokananın (No.II) alt
kat1a bağlantısını kurarken, haremin tokanası (No.I) iki merdivenle aşağıdaki ahırlara bağlanmıştır. Bu-
gün hayvanların eve nasıl girip çıktığını gösteren herhangi bir iz yoktur. Ancak Zarife Şişli daha önce ha-
rem bölümünün doğusunda ve güneyinde bu iş için yapılmış iki kapı bulunduğunu söylemektedir.

Sofanın avluya bakan kuzey duvarındaki yonular özenle işlenmiştir. Şekil 40 b'den de görüldüğü gibi ka-
pı ve pencerelerin sövelerle belirlendiği cephede derin olmayan Selçuklu motifleri kullanılmıştır. Sofa
2
4,50 m x 8,50 m x 6.50 m boyutlarındadır; 12 m büyüklüğündeki sekialtı bölümü taşla kaplıdır, ortasın-
da bir çağ taşı vardır. Asıl döşeme, sekialtından 67 cm daha yukarıdadır; güney ve batı yanlarına sedir
yerleştirilmiştir. Güzelliği ile ünlü olan bu sofanın duvarları zarif ve gösterişli zarlarla kaplıdır. Özellikle
tavana kadar yükselen güney duvarı adeta oya gibi işlenmiş bir "altar" görünümündedir (Şekil 36 c). Du-
varın ortasında büyük bir yüklük dolabı, yüklüğün iki yanında birer küçük dolap (bkz. Şekil 36 a, b ve
67) ve her dolabın üstünde 270 cm yüksekliğe kadar açık raflar yer almıştır. Duvarın üst bölümünde yine
dolapların bulunduğu, eskiden armut serilen veya hevenk üzümü asılan bir çardak vardır. Çardağa ula-
şım, taşınabilen (seyyar) bir merdiven yardımı ile yapılmıştır. Duvarın ortasında yer alan ahşap üzerine
oyulmuş yazıda "Maşallah-1188" yazmaktadır. Zarife Şişli eskiden bu yazının biraz üstünde altın bir boy-
nuzun asılı olduğunu söylemiştir. '

ODA
ROOM

Şekil 61 - Gavremoğlu Evi'nin zemin kat planı Figııre 61 - Grouııd j700r plan of Gavremoğlu House

106
Şekil62 - Sofadan geçenkesit (Gavre~o~lu~_~i~e62- Seetion throughthe sofa (Gavremoğlu House)

şekil 63 - Gavremoğlu Evi'nin kuzey cephesi Figure 63 - North elevation of Gavremoğlu House

şekil ~a - Avlunun kuzey kenarındaki tuvalet Şekil64b - Çeşme (Gavremoğlu Evi)


Pigure64a - Exterior toilet of Gavremoğlu House Pigure 64b - The [ountain (Gavremoğlu House)

ıo7
Şekil64c - Taşbanka (Gavremoğlu Evi) Figure 64c - The stone bank (Gavremoğlu House)

Tavanda direkleraçık bırakılmıştır. Eşit aralarla, arka arkaya sıralanan direkler biri siyah ikisi kahveren-
gi olarak boyanmıştır. Üstlerindeki tavan tahtası eşkenar dörtgenler oluşturacak şekilde çakılan çıtalarla
süslenmiştir. Fondaki tahta yüzey ile öndeki figürler, direklerde kullanılan siyah ve kahverengiyi tamam-
layıcı renklerde boyanmıştır (Şekil 66).
Sofanın doğu.ve batı duvarları yerden 270 cm yüksekliğe kadar ahşap, üstte kalan bölümü sıva ile kaplan-
mıştır. Roma duvar resimleri karakterindeki fresklerin işlendiği sıva yüzeyler zamanla damdan sızan ru-
tubet nedeniyle tahrip olmuştur. Doğu duvarında pek seçilerneyen, batı duvarında soluk lekeler halinde
hala görülebilen fresklerde doğa ve mimari elemanlara (yivli sütunlar, v.b.) yer verilmiştir. Duvarların
alt bölümünde kullanılan dolap, raf ve süsleme elemanlarının bir araya getirilişi, oranları, renk kurgusu,
o zamanki tasarım anlayışının ne denli ince, duyarlı ve bütüncül olduğuna ve işçilik becerisinin niteliğine
ışık tutmaktadır. -
Sofanın kuzey duvarında ikis~.yukarıda biri kapı düzeyinde olmak üzere üç pencere yer almıştır. Toplamı
2,70 m2 olan pencere alanı, 'sofa tabanının % 7'si kadardır. Tüm açıklıkların kuzeye bakması sofaya loş
bir görünüm vermektedir. Kompozisyon içinde yer yer yeşil, kahverengi, bej ve kırmızıya boyanmış dan-
tela inceliğindeki ahşap elemanlar kuzey ışığında olgun, ağırbaşlı ve olağandışı güzellikte bir atmosfer
oluşumuna katkıda bulunmaktadır.
Zarife Şişli, evlerinde bir evliya bulunduğunu, kendisinin de dört-beş yaşlarında iken evliyayı sofalarında
beyaz bir koyun şeklinde gördüğünü söylemiştir. Kendisi ve ailesinin diğer üyeleri, evlerindeki eski mut-
luluk, bolluk ve bereketin bu evliyadan kaynaklandığı inancındadır. İnanılması kolayolmayan böyle bir
düşünceye, o zamanındini, felsefi ve toplumsalortam özelliklerinin ışığında bakmakta yarar vardır. Her-
şeyden önce "evliya" kavramı Anadolu'da yaygındır. O zamanın koşullarında günlük yaşamda yadırgana-
cak bir olgu gibi algılanmamalıdır. Ayrıca Gavremoğlu ailesi geçmişi ve sosyo-ekonomik düzeyi ile ken-
tin en üst kesimini temsil eden, ve büyük olasılıkla zaten bolluk içinde yaşayan bir aileydi. Bu tür maddi
bir rahatlığa, insanların o devirdeki dini inançları da eklenince, bireylerin Tanrı'ya duyduğu minnet duy-
gusu olağanüstü boyutlara erişmiş, bolluk ve bereketin kaynak nedeni kolayca' Tarirı'ya ve "evliya"lara
yüklenmiş (atfedilmiş) olabilir. Buna ek olarak, toz toprak içindeki bir Ortaçağ kentinin, günlük durağan
yaşamında bu derece görkemli ve parıltı dolu bir sofa, varlığı ile insanları olağanüstü duygu ve düşünce-
ye yöneltmiş, efsaneye, doğa üstü evliyaların varlığına' inarıdırrnış olabilir.
108
Şekil 65 - Sofanın güney duvanndaki yazı Şekil 66 - Sofa tavanından bir aynntı
(Gavrernoğlu Evi) (Gavrernoğlu Evi)
Figure 65 - Inscription on the south wall of the sofa. Figure 66 - A detai! from the ceiling of the sofa
(Gavremoğ!u House) (Gavremoğ!u House)

Zarife Şişli, ailesinin genellikle sofada oturduğunu, kışın sedirlerin birleştiği güneybatı köşesine bir is-
kembi kurduklarını, iskembinin boş kalan iki kenarından birine bir sandık, diğerine taşınabilir küçük bir
sedir yerleştirdiklerini hatırlamaktadır. Ona göre herkes ve özellikle çocuklar iskembide oturup ısınmak-
tan çok mutlu olur; geceleri iskembi masasının ortasına konan bir idare lambası sofayı aydınlatır; eve ko-
nuk geldiğinde idare kaldırılır, yerine gösterişli bir gaz lambası yerleştitilirdi. Sekinin doğusuna kurulan
bir talaş sobası, bir sabah, bir akşam olmak üzere, iki kez yakılır, sofanın ısıtılrnasını sağlardı.

Harem adasının kapısı sofanın sekialtına açılır. Odaya, üç yüksek basamakla çıkılan ve sekialtından 100
2
cm yukarıda bulunan açık kısa bir geçitle girilir. Harem odası 15 rn büyüklüğünde 310 cm yüksekliğin-
de, oranları ve yüzeylerinin ele alınış şekli ile sıcak ve cana yakın bir atmosfere sahiptir; bu haliyle sofa-
dan farklılık gösterir. Odanın tabanı tahta, duvarları 220 cm yüksekliğe kadar zarla kaplıdır. Adadaki
tek sedir, kuzey duvarı boyunca yerleştirilmiştir. Odanın güneyinde süslü bir şerbetlik, doğusunda bir gu-
sü1hane vardır. Üç pencerenin herbiri ayrı bir yöne bakmakta, sedirde oturanlara hem kuzeyden, hem
doğudan bakış açıları (vista) sunmaktadır. Zar ve pencerelerin üstünde kalp şeklinde dekoratif küçük yıl-
dız pencereleri yer almakta, .açık tutulduğu zaman odanın devamlı havalanmasını sağlamaktadır.

elômlıktaki iki oda, karakter olarak harem odasına benzeyen, ahşap döşemeleri, 200 cm yüksekliğe ka-
dar çıkan zarları, şerbetlikleri ile günlük ev yaşamına uyan boyutlara sahip, rahat ve sade görünüşlü oda-
lardır. Pencereleri sokağa bakar. Selamlığın tokanası (No. II) geniş ve yüksek tavanlıdır. Pencerelerden
biri batıdaki. sokağa bakar, diğeri yerden 350 cm yüksekte güneye yönlerıdirilmiştir.

Zarife Şişli, ev temizliğini kadın ve çocukların yaptığını, yerlerin süpürülmesi veya silinmesi, hayatın te-
mizliği, halı ve kilimlerin silkelenmesinden (veya çırpılmasından) onların sorumlu olduğunu söylemiştir.
Ona göre pencere sayısı az olduğu için ev temizleme işi zor değildi ve işini bitiren ev kadını hemen her-
gün bir komşusuna gider, ya da komşusunu oturmaya çağırırdı. Zarife Şişli, bağa göçrnek için kiraz ağaç-
Iannın çiçeklerinin dökülmesini yada ayvaların çiçek açmasını, kente inmek için de ikinci kar yağışını
109
Şekil 67 - Sefanın güney duvarındaki yüklük Şekil 68 - Sofanın güney duvarındaki yüklük
kapakları (Gavremoğlu Evi) kapağından bir ayrıntı (Gavremoğlu Evi)
Figure 67 - Yük/ük doors on the south wall Figure 68 - A detait from yüklük doors
(Gavremoğlu Houseı, (Gavremoğlu House)

beklediklerini söylemiştir. Bağda erişte, makarna, reçel, salça yaptıklarını; patlıcan, fasulye, erik, kayısı
ve benzeri yiyecekler kuruttuklarını; kentteki evlerine inince de sucuk, pastırma üretip turşu kurdukları-
nı söylemiştir, Ayrıca ailelerinin bu işleri meslek olarak yapanlara yün eğirttiğini; kışın giyecekleri çorap,
yelek, ceket-fanilaları kendilerinin ördüğünü belirtmiştir. Yumuşak deri mestler, pantuflalar ayakları; ba-
şörtüler, takkeler başları soğuktan korumuştur. Zarife Şişli'nin babası da kışın, belki diğer hali vakti ye-
rinde Kayseri'liler gibi, kürk giymiştir.
ilgilenenler için not
Gavremoğlu ailesi (Germiyanoğullan ile bir ilgisi olabilir), Kayseri'nin ünlü ailelerinden biridir. Hakla-
rında çıkmış dört deyimden 'biri olan "Hasmın Gavremoğlu ise Allah yardımcın olsun" deyimi, ailenin
. \. \

yüzyıllar boyunca sahip olduğu güce bir işarettir. Bugün Kayseri' de 1733 (H. 1146) yılında kurulmuş Dir
Gavremoğlu Vakfı vardır. Vakfın kuruluş senedinde kurucu kendi evini şu şekilde tanımlamaktadır:
... dahiliyesinde bir sofa bir taphane (tokana) ve bir harem odası ve bir gilar (kiler) ve bir ha-
mam ve burma çeşme ve bir matbah (mutfak) ve iki köşk ve avlu ve bahçe. Ve hariciyesinde iki
oda ve bir sayegah ve taht-ı ahır (altı ahır olan oda) ve bir havluyu müştemil kendi sakin oldu-
ğum menzilSO
Yukarıda tanımlanan ev incelenen evle aynı mahallededir, ancak onunla olan ilişkisi henüz açık değildir.
1949 yılında yeni yazı ile yazılmış "Kayseri Tapu Kayıtlarına" göre incelenen ev Gavremzade Hacı Abdül-
kadir Ağa'ya aitti.
Hangi ölçüt e vurulursa vurulsun evin sofası yöreselolmanın çok ötesinde, evrensel değerler taşımakta-
dır. Kentin bir daha yerinekonamayacak bu kültür hazinesi gelecek kuşaklara özenle saklanmalı, gelen-
lerin gözlerini kamaştırmaya devam etmelidir.
Son not: 1989 yılında Gavremoğlu evinin iki tokanasının damı da çökmüştür. Genel bakımsızlık nedeniy-
le bugün sofa da tehlike içindedir.
110
HERŞEY GEçİCİ (YA DA FANİ DÜNYA)
Dert değil yok olması
Gavremoğlu sofasının
Tadını çıkardıktan sonra
Görkemli bir yaşamın
Tıpkı sahipleri gibi
ağırbaşlı, efendi.
Dert değil toz toprağa dönüşmesi sıvaların,
Çürümesi çöplüklerde
Yada yanması, çingene alametlerinde
İkiyüz yıllık zarların
Arabesk şarkılar eşliğinde.
Sorun değil bir daha gün görmemesi fresklerin
Akdeniz'in kokusunu Anadolu'nun göbeğine getiren,
Sorun değil işlemeli taşların moloza dönmesi
Enkaz olması yüz sürülesi kapıların,
dolap kapaklarının.
Zaman bunu gerektiriyorsa ne yapalım
Üç beş kuruşa
ya da bir karış arsaya
Tamah ediyorsa torunları
Selçukluların.
Bir tek sorun, yoksun kalması evlatların
Yoksun kalması seyretmekten yüzünü sofaların,
Tepede keyifli bir ay, arkada Erciyes .
Dağı varken,
Yoksun kalması, gençliğin, canım havasını solumaktan odaların
Yoksun kalması, insana korku veren güzellikleri tatmaktan
yaşayıp, sindirmekten içine
Binlerce yılın inceliğini.

Ne önemİ var kardeşim


Ne önemi var yoksa
Bir öbek taşla, üç-beş kereste parçasının?

111
Şekil 69 - Baldöktü Evinin sofa kapısı Figure 69 - Sofa door of Baldöktü House

112
2. BALDÖKTÜ EVİ
Lala Mahallesi, Kaya Sokak No: 17
Yapım Tarihi: Yaklaşık olarak 1860-1870
Kullanım Şekli: Boş

Tanım

Güneyden ve batıdan dar sokaklar, doğudan iki dönüm büyüklüğünde bir sebze bahçesi ile çevrilen evin
iki avlusu vardır. Ön avlu zamanla değişikliğe uğramış, doğu tarafına 1950'lerde iki katlı bir ev yapılmış-
tır. Bu avlu bir arabanın gireceği büyüklükte iki kanatlı büyük bir çatal kapı ile Kaya Sokağı'na açılır, bü-
yük olasılıkla atların ve arabaların barınması için kullanılırdı. Ön avludan evin iç avlusuna ve selamlığa
birer kapı ile girilir, bu yolla erkek konuklar ev halkını rahatsız etmeden selamlığa alınabilirdi.
Ev, iç avluyu derli toplu bir şekilde çevreleyen "U" biçimli bir plana sahiptir. Yapı ayrıntıları, evin deği-
şik bölümlerinin değişik zamanlarda yapıldığına işaret etmektedir. En eski bölüm,. güneyde yer alan so-
fa, tokana ve harem odalarının oluşturduğu bölümdür ve büyük olasılıkla 100 yıldan eskidir. Görünüşe
göre yirminci yüzyıl başlarında eve batıdaki selamlık bölümü, 1930'lu yıllarda da doğudaki iki katlı bö-
lüm eklenmiştir.
Ortada, özenle döşenmiş, 5,4 m x 6,5 m boyutlarındaki avlu adeta üstü açık merkezi bir oda gibidir. Do-
ğuda içinde ocağı, çağı ve helası olan bir yaz mutfağı ve üst kata çıkan bir merdivene sahip bir hal bulu-
nur. Bunlar ve güneyde yer alan sofanın kapıları bu avluya açılır. Kemerli sofa kapısı 160 cm yüksekliğin-
dedir ve değişik çeşit ve renkteki taşların sade ve dekoratif bir şekilde kullanılması ile tanımlanmıştır (Şe-
kil 69). Avludaki genel geometrik düzen, buraya bakan kapı, pencere ve duvar oranları, yer ve duvarla-
rın düzgün taş yüzeylerindeki güneş-gölge oyunları, samimi, sakin ve huzur verici bir atmosfer oluştur-
maktadır.

Evin en eski bölümünün altında bir bodrum (zerzembi) vardır, avlu tarafındaki duvarı yonu, diğer duvar-
ları 100 cm kalınlığında moloz cingitaştan yapılmıştır. Bu bölümde çok az sayıda pencere kullanılmıştır:
Sofanın iki penceresi giriş kapısının yanlarında yer almıştır; tokananın duvar ortasında, yüksekte olan tek
penceresi ise güneydeki dar sokağa açılır. Harem adasının üç penceresi doğudaki sebze bahçesine yön-
lerıdirilmiştir. Evin batı tarafında, 1900'lerde yapılan selamlığın iki adasınınsokak tarafındaki duvarı cin-
gitaş, diğer duvarları yonu taşından yapılmıştır. Bu bölümün kuzey tarafındaki oda pencereleri ön avlu-
ya, diğer odanınkiler sokağa bakmaktadır.
113
\ Ü

~ L. _

SOFA HAREM

~
TO KANA

Şekil 70 - Baldöktü Evi'nin zemin kat planı


Figure 70 - Ground f/oor plan of Baldöktü House

114
Sofa ve tokananın ahşap döşemeleri sekialtından 30 cm yüksektedir. Yükseklik farkı alt katta yer alan
bodrumun havalanmasına, bir dereceye kadar da ışık almasına olanak verir. Yiyecek depolamak için kul-
lanılan bodrum katına bağlantı, tokanadaki bir merdiven yardımı ile yapılmaktadır. Yaşanan tüm mekan-
ların duvarlan dekoratif zarla kaplanmıştır; dolap kapakları ve harem odasındaki gusülhane kapısı zarlar-
la uyum içindedir. Tokana ve yaz mutfağının duvarları ise sıva ile bitirilmiştir.

Evin en son yapılan iki katlı doğu kanadı genellikle sebze bahçesine yönlerıdirilmiştir. Bu bloğun üst katı-
mn iki ucunda birer oda, ortasında bir mutfak vardır. Her üç mekana da ulaşım aşağıdaki holden çıkan
merdivenle sağlanmıştır. Bu bölümün üst katı hemekadar kendine ait bir tuvalete sahip değilse de, bü-
yük olasılıkla, Baldöktü ailesinin evlenecek oğullarından biri için bağımsız bir birİm olarak tasarlanmış
olmalıdır.

İster dışarı, ister avlulara baksın, tüm pencerelerde koruyucu demir kullanılmıştır. Özellikle üç tarafın-
dan odalarla, ön avludan yüksek bir duvarla çevrilen iç avlunun korunma gereksinimi yoktur. Ancak evin
çeşitli zamanlarda, parça parça inşa edilmiş olması, ve bu aşamalar hakkında bilgi sahibi olmayışımız,
durumu açıklamada güçlük yaratmaktadır. Nedenleri ne olursa olsun, Kayseri'deki diğer evler gibi bura-
da da pencerelerin tümü bu tür demir parmaklıklarla donatılmıştır.

Baldöktü evi moloz taş duvarları, düz toprak damı ile dışarıdan basit bir bina izlenimi verir. Ancak iyi öl-
çülendirilmiş avlu ve odaları, sade fakat ustaca tasarlanmış zarları, dolap ve şerbetlikleri, geometri kulla-
nımında sergilediği başarı ve akılcı estetikle geleneksel Kayseri evlerinirı iyi bir örneğidir.

İlgilenenler için not:


Baldöktü Evi Mayıs 1987'de sahipleri tarafından yıktmlmıştır.

TORUNLARIMIZA MİRAS
Bir tarih yok oluyor
sessiz
çarpıcı
Bir tarih yok oluyor
gözler önünde
Bir tarih, yüzyılların imbiğinden süzülmüş

Nesiller boyu dokunan halı


Dört düvelden renk ve koku
Çiğneniyor ayaklar altında
Eziliyor orduların gazabında
"Bastığı yerde ot bitmez" misali,
Peki ama gelecek kuşaklara
Nasıl verilecek bunların hesabı?

115
116
3. ÖZTAŞÇI (Çırak Mustafa) EVİ
Han Mahallesi, İnce Sokak No: 22
Yapım Tarihi: 1294 (1877)
Kullanım Şekli: Boş
Kültür Bakanlığınca korunmaya değer görülmüştür.
Duyarlı bir mimann gören elleri
duyan göıJeri vardır.
Richard England

TamID
Evin bir kapı ile birbirine bağlanmış iki büyük avlusu vardır. Sokağa açılan ön avlunun güney doğusun-
da, şerhetlik ve dolapları hala görülen, iki katlı bir yapının kalıntıları yer alır. Evi yaptıran Çırak Musta-
fa'nın torununun torunlarından Hafıza Zenger'in ifadesine göre, eskiden bu binanın alt katında bir ahır
odası, ahırlar ve samanlık; üst katında bir selamlık odası ve bir sergah yer almaktaydı. Erkek konukların
çoğu bu iki mekana kabul edilip buralarda ağırlanmaktaydı. Bu binadan başka ön avluda, hizmetçileriri
kullandığı açık bir mutfak bulunuyordu. At ve mandalar ahırlarda besleniyor, iş gören zenci hizmetkar-
lar, kendi deyimi ile "Arap bacılar" manda sütünden yoğurt, kaymak üretiyorlardı.
Avlular yüksek duvarları ile sokak ve diğer evlerden tamamen kopuk, bağımsız, huzurlu ortamlar oluş-
turmaktadır. Ne komşuya açılan, ne komşuların buralara bakan bir penceresi vardır. Sessizliği bozan tek
şeyağaçlardaki kuş sesleri ve yaprakların hışırtısıdır. Birkaç meyva ağacı, bakımsız kalmış güller ve
üzüm asmaları hüzünlü, ama bir zamanlar hayat dolu, zengin bir Osmanlı ailesinin yaşamından arta ka-
lan saygı değer bir dekorun parçalarıdır.
Ev ikinci avlunun güney batısında yer alır. Organik bir şekilde büyüyen planın bir ucunda sofa, diğerinde
yaz mutfağı vardır. Sofaya, dolayısıyla evin kapalı bölümlerine giriş özenle tasarlanmıştır. Harem adası-
nın doğu duvarına bitişik ve.üstte ki bir çift sofa penceresinden birinin altına asimetrik olarak yerleştiri-
len sofa kapısı taş oymalarla çerçevelerımiştir. Oymalar fazla derin değildir, işlenen tema bir çift gelenek-
sel "düğüm" figürü çevresinde oluşturulmuştur. Figürlerin güçlü düz çizgileri, kapı üstü kemerinin zarif
eğrileri ile kontrast içindedir. Simetrik olarak kullanılan Hitit, Selçuklu ve Orta Doğu kaynaklı sade, fa-
kat etkili motifler tasarımı zenginleştirir. Kapının tam üstüne, stilize edilmiş (boynuz biçimli) bir motifın
ortasına Arap harfleriyle binanın yapım tarihi olan 1294 (1877) yazılmıştır. Çift kanatlı ahşap kapılardan
birinin dekoratif orta tablası sökülınüştür (Şekil 45 b).
117
-
2
Evin girişi ve en önemli mekanını oluşturan sofa, 5,40 m yüksekliğinde ve 34 m büyüklüğünde dikdört-
gen bir prizmadır. Sofaya girer girmez dikkat çeken şey, odayı çepeçevre saran, vernikli ahşap yüzeylerin
uçuk rengi ve bununla kontrast yapan karşı duvardaki fresklerdir. Zar üstlerinden başlayıp tavana kadar
çıkan, biri gerçek, diğer ikisi illüzyonla yaratılmış absidIer fresklerin ana temasını oluşturur. Şekil 75' de
görüldüğü gibi çift kapaklı bir yüklüğün üstüne gelen merkezi absid içeri gömüktür; çeşitli doğa öğeleri,
bir nehir, nehir üstünde bir köprü, belki bir deniz parçası, denizdeki yelkenliler; ferah, dalgalı bir peyza-
ja serpiştirilmiş birkaç bina. Ortadaki absidin iki yanında ve onun yarı büyüklüğündeki absidIere de man-
zara resimleri yapılmıştır: Dekoratif ağaç, bulut ve mavi gökler. .. Resinilerin hepsi naif, dekoratif ve ro-
mantiktir.
Sofa kapısının iç tarafında, kapı üstündeki zarif bir girintiye, yine Arap harfleriyle, "Maşallah" ve "1294"
yazılmıştır (Şekil 76). Bu duvarı kaplayan zarların üstünde ve sofa pencerelerinin altında, dikdörtgenler-
den oluşmuş bir fresk bantı vardır. Pembe, gri, kahve renklerinin kullanılması ile yapılan dekoratif bitki
ve çiçek motifleri duvar boyunca ve üstteki pencere yanlarında devam eder. Harerne açılan kapı üstünde-
ki duvar da resimlerle süslenmiştir. Ön planda simetrik, iki katlı bir bina kompleksi, arkada tek katlı iki
bina ve ağaçların olduğu karmaşık bir kent parçası sergilenmektedir (Şekil 75 b).
Sofanın girişindeki sekialtı taşla kaplıdır. Ortasında süslü bir çağ taşı vardır. Seki döşemesi ise ahşaptır
ve sekialtından 48 cm daha yukarıdadır. Odanın üç yanı 30 cm yüksekliğinde ahşap sedirlerle çevrilidir;
duvarlar dolaplarla donatılmıştır. Sofanın üç penceresinden ikisi yüksekte, giriş kapısının üstündedir ve
güneye yönlendirilmiştir. Diğeri döşemenin 60 cm üstünden başlar ve doğuya bakar (Bakınız Şekil 73,
Kesit 2). Sofadaki toplam pencere alanının taban alanına oranı %6 kadardır. Avlu kapısı açık tutulduğu
zaman bu oran %l1'e yaklaşmaktadır. Sofa, inceltilmiş zengin ayrıntıları ve ferah atmosferi ile sakin,
gösterişli bir mekandır.

@
....._ ..

i
f, ie

III .:
<'
il
; ,<; ,',
!

C.
ii
!..... ...
~
: :!"
i) GJ~'''~~
9' ,1

e
i,
,
a
';
'i i ........., 'h'"
. ..... ....•
"""'" '(]

iB . . ~.
'. ~i
' :
i,
+'""-
i ı<- i
i:W: 'i!:!:" ,ii:
~ı i[
~
1<,
, _._.-

i' ıl '--

Şekil 71 - Öztaşçı Evi'nin bodrum kal planı


Figure 71 - Basement floor plan of Öztaşçı House

118
Şekil 72 - Öztaşçı Evi'nin zemin kat planı Şekil 73 - Boyuna ve enine kesit (Öztaşçı Evi)
Figure 72 - Ground floor plan of Öztaşçı House Figııre 73 - Longitudinal and transversal sections

Şekil 74 - Öztaşçı Evi'nin doğu ve güney cepheleri


Figure 74 - East and south elevations of Öztaşçı House

119
Şekil 75a - Sofanın kuzey duvarındaki freskler (Öztaşçı Evi)
Figure 75a - Frescoes of the sofa on the nortlı wall (Öztaşçı House)

Safanın güneyinde harem odası, batısında tokana vardır. Harem odası 6,20 m x4,20 m x 4,15 m boyutla-
rında olup iki yanı 20 cm yüksekliğinde sedirle, duvarları olağandışı güzellikteki zarlarla donatılmıştır. İn-
ce bir işçilik örneği olan ahşap işleri bugün de adeta el değmemişcesine iyi durumdadır. Ev sahiplerinin
ifadesinegöre, bu odanın t'ar birimlerinin (küçük panoların) tasarımı için üç marangoz ustası yarışmış,
her biri bir birim üretmiştir. Ev sahipleri bunlardan birini seçmiş, odanın duvarları bunlarla donatılmış-
tır (Şekil 23 b). Ancak diğer ustaların ürettiği birimler de, belki sanatçıya olan saygı nedeni ile, odanın
duvarlarına yerleştitilerek sergilenmiştir. Batı duvarının ortasında şerhetlik alkovu, yanlarında gilve ve
dolaplar vardır. Şekil 37 e'de de görüleceği gibi şerbetlik, katı bir simetri içinde çiçek ve ağaç motiflerİ
ile boyanmıştır. Oda tavanı abartılı denecek kadar ağır süslemelere sahiptir. Tamamen ahşap malzeme.
ve çok ince bir işçilikle üretilen tavanın en önemli öğesi ortadaki elipstir. Kat kat, çıtaların çakılması ile
dantela gibi işlenen elipsin tam ortasında lamba asmak için yapılmış 60 cm boyunda ahşaptanyapılmış
süslü bir eleman (kanca) yer alır.
Harem odası, yerden 55 cm yukarıda 80 cm x 125 cm boyutlarında iki pencereye sahiptir. Dışarıda de-
mir parmaklıklari, zarı ile yonu duvarı arasında kayarak açılıp kapanan ahşap kepenkleri vardır. Hafıza
Zenger, kepenklerin geceleri kapatıldığını, kışın da soğuktan korunmak için bu iki pencereye dışarıdan
(ikinci kat) bir camekan takıldığını belirtmiştir. Aynı duvara, ikisi pencere üstlerine gelmek üzere, elips
şeklinde, üç yıldız penceresi yerleştirilmiştir. Harem odasında pencere alanının taban alanına oranı % 7
kadardır.
120
Evin iki tokanası vardır. Tokanalar moloz taş duvarları, tavanıarında çıplak bırakılmış kiriş ve direkleri,
bnnlan taşıyan ahşap kolonları, basit döşemeleri, penceresiz, izbe görünüşleri ile diğer mekanlardan çok
klı, ilkel ve kabadır. Sofaya bitişik olan birinci tokana iki bölüme ayrılmıştır: Zemini taşla kaplı olan
sekialtı ile, ondan 45 cm yukarıda geniş bir ahşap seki. Mekan ayrıca ortadaki dört direk nedeni ile, gör-
selolarak tekrar bölünmüştür. Kolonlar tavandaki ağır bir kirişi, o da damın direklerini taşır. Sekialtın-
da yer alan iki dik merdivenle bodrumIara inilir. Sekialtının damında, ahşap elemanların sekizgen taban-
h bir düzenle birbiri üzerine yerleştirilmesi sonucu elde edilen kare şeklinde bir tepe penceresi vardır.
Diğer pencerelerde kullanılan ızgara tipinde bir demir parmaklık burada da kullanılmıştır. Mekanın tek
sşık kaynağı ve hava bacası olan bu açıklık kış aylarında büyük birkaç salla kapatılmış, tokananın soğuğa
re kar yağışına karşı korunmasını sağlamıştır. Tepe (dam) penceresinin altında, yere oyulmuş bir ocak,
biraz batısında da, karataştan yontulup toprağa gömülmüş, silindirik bir dibek taşı vardır. Ahşap plat-
formda hazırlanan yemek, yerde, açık ateşte pişirilmiş, odalara taşınmıştır.
Tokanadan dip tokana adı verilen ikinci tokanaya çift kanatlı bir kapı' ile girilir. Ayrıca harem odasının
da buraya bağlantısı vardır. İki dikdörtgenin kesişınesi ile elde edilen bu ~ekanın tavanı, her iki bölüm-
deki birer kiriş ve ortada, bunların altındaki biter direk yardımı ile taşınmaktadır. Dip tokananın tabanı
topraktır, aydınlatılması ve havalandırılması birinci tokanadaki gibidir ve batı tarafındaki bir dam pence-
resi ile yapılmaktadır.
Evin, kapalı hacimlerine ek olarak güneye doğru uzayan bölümünde, avluya bakan ve avludan 120 cm
yükseltilmiş eyvan şeklinde bir köşkü, bir yaz mutfağı ve bir tuvaleti vardır. Köşkün avluya bakan tarafı
sonradan kapatılarak odaya dönüştürülmüştür. İki penceresi, oranlarıyla harem odasırunkilere uydurul-
muş, ancak süslenmeden, sade bırakılmıştır. Tabanı verevine yerleştirilmiş kırmızı ve siyah renkli, kare
şekilli salla döşelidir. Oda haline getirildikten sonra köşesine bir gusülhane eklenmiştir. Yaz mutfağının
bir penceresi vardır. Avludan 40 cm yukarıda olan girişbölümünde büyük bir ocak, arkada biraz daha
yüksek olan platformda iki dolap yer alır.

şekil 75b - Sofanın güney duvarındaki freskler Şekil 76 - Sofa giriş kapısı ve üzerindeki yazı ve
(Öztaşçı Evi) pencereler (sofadarı görünüş - Öztaşçı Evi)
Figure 75h - Frescoes of the sofa on the south wall Figure 76 - Sofa door and the inscription as seen from
(Öztaşçi House) inside (Öztaşçı House)

121
Avlunun binaya bitişik bölümleri salla kaplanmış, kalan bölümleri çiçek ve ağaçla bezenmiştir. Avlunun
güney duvarına açılan bir pencere yandaki sokakla ilişki kurulan tek yerdir. Bu avlunun giriş avlusu ile
. bağlantısı kuzeydeki bir kapıdan yapılmaktadır. Sofa kapısına yakın köşede, ev çevresindeki taşlık yıkan-
dığı zaman suyun gideceği bir çağtaşı vardır. Aynı köşede güneye bakan, yerden 55 cm yükseltilmiş 2m x
3 m boyutlarında bir platform yer alır. Burası büyük olasılıkla, evin köşkü odaya çevrildikten sonra, dışa-
rıda oturmak, sebze, meyva kurutmak, yün çırpmak gibi günlük faaliyetler için kullanılmıştır.
Şekil 71' de görüldüğü gibi, evin büyük bir bodrum katı vardır; hemen hemen sofa, harem, tokana ve köş-
kün altını kaplar. Bodrum tokana ve yaz mutfağına doğrudan, sofaya ise üstü tahta kapakla kapatılabilen
bir merdivenle bağlanır. Avluya açılan, demirli küçük pencerelerden hava ve ışık alır, Hafıza Zenger'in
ifadesi ile, "sonbaharda buradaki üç ambar buğdayla doldurulur, patates ve soğanlar hasırlara serilir,
küplere turşular kurulurdu. Pekmezler küplerde, peynirler çömleklerde saklanırdı. Bağdan getirilen
üzüm, güzel kokusu için sofanın 'altındaki bodruma asılırdı. Güzel havalarda sofada, kış gelince sobanın
kurulduğu harem odasında oturulurdu. Büyük boyutlara sahip olan sofa ise ısıtılmaz, kışın hemen he-
men boş kalırdı. Eve gelen erkek konuklar, ilk avluda ağırlanmayacak kadar aileye yakınsa sofaya, kadın
misafirler harerne alınırdı. Aile yemeklerini çoğunlukla haremde, yer sofrasında yerdi. Köşk odaya çevril-
dikten sonra evin ağababası (büyükbaba) orada yatmış, kışın bir soba da oraya kurulmuştur. Çamaşırın
yıkandığı yer avludaki yazlık mutfaktır. Kazanlarda kaynayan su ile yıkanan çamaşırlar, bahçeye gerilen
iplerde kurutulmuştur."
Şekil 14 a, b ve 74'te görüldüğü gibi sofa kapısı ve harem odasının pencere yanları süslenmiştir. Düz yü-
zeyler arasında dikkat çeken-oymalar güneş ışığında etkili bir görünüm verir. Ev, avlu ve avlu duvarları
ile uyum içinde, yeşilliklerle kaynaşmış, formalolmayan alçak gönüllü bir güzellik taşır. Yüksek tavanlı,
resmi görünüşlü sofası; samimi, sıcak atmosferli harem odası ile ondokuzuncu yüzyıl Anadolu sivil mi-
marlığının lirik, çarpıcı örneklerindendir.

Şekil 77 - Sofa zar1arı (Öztaşçı Evi) Figure 77 - Wall panels of the sofa. (Öztaşçı House)

122
İlgilenenlere not: Hafıza Zenger'in verdiği bilgiye göre, evi yaptıran Mustafa (Öztaşçı?) giyimine önem
vermeyişi nedeni ile halk arasında "Çırak Mustafa" olarak tanınmıştı. Üstüne başına dikkat etmese de
eYİnİ yaptırmak için halk deyimi ile "bir eşek torbası altın" harcamıştır. Takma isminden (lakabından) do-
layı ev 'Çırak Mustafa Evi' olarak bilinmektedir.

Son not: 1 Nisan 1989 günü çizimlerin son kontrolünü yapmak ve eksik kalan tavan resimlerini çekmek
için, Kayseri'ye gittiğimde evin yıkılmış olduğunu gördüm. Edindiğim bilgiye göre önce harem oda~ının
tavanı çalınmış (!), sonra evin tüm zarları sökülerek yeni yapılan bir evde kullanılmak üzere İstanbul' a
_ örürülınüş.

sekil 78 -Tokananın dama açılan penceresi (Öztaşçı Evi) Figure 78- The roof opening of the tokana (Öztaşçı House)

YIKALIM BEYLER, İLERLEYELİM

Böyle yok olacakmış demek ki


bizim evlerimiz de
Ne savaş, ne sel
ne yer sarsıntısı,
ne de dillere destan
bir Pers istilası.
Kendi insanımız
kendi evini
kendi başına yıkacakmiş
güpegündüz
Düşünmeden,
- belki biraz utanarak.
Ne kadar akıllı geçinse
ne kadar hakinı görünse. de duruma
Değerli hemşehrilerim
Böyle dap dazlak ortada kalacakmış.
123
124
4. BEZİRCİOGLU EVİ
Tavukçu Mahallesi, Yalçın Sokağı No:21
Yapım Tarihi: Bir bölümü 1900'lerde; bir bölümü 1947.
Kullanım Şekli: Alt katları boş, üst katı kiradadır.
Erciyes Üniversitesi'nin malıdır.
Bir bahçenin yapımı ve verdiği keyif, insanı güzelliğe,
içgüdüselolarak onu kullanmaya,
hatta devamlı onunla uğraşmaya alıştırır.

Luis Barragan

Tanım
Dış alan ve bahçenin egemen olduğu ev örneklerinden biridir. Kuzeyde 4,5 m yükseklikte bir duvarla so-
kaktan ayrılır; diğer yanları 10-12 m yüksekliğindeki, komşu evlerinin duvarları ile çevrilidir (batıda Ku-
yumcuoğlu ve Camcıoğlu evleri yer alır). Hiçbir komşu evin avluya bakmaması nedeni ile ev tamamen
mahrem, yaklaşık 25 m boyu, 10 m eniyle de avlusu ferah ve sakindir.
Ev, sokaktan görülıneyen ve sokağa açılmayan üç ayrı kitleden oluşur. Kitleler rahat bir şekilde 400 m 2
lik arsaya dağıtılmıştır. Girişte, sokakla aynı düzeyde büyük bir taşlık vardır. Taşlığın doğu yanında bir
tuvalet, açıkta bir lavabo, üst kata çıkan merdivenin ilk basamakları yer alır. Doğu duvarının yüzünde, bi-
tişikteki eve açılan bir kapının izleri görülür. Büyük olasılıkla bu kapı, Bezircioğlu evinin hareminden
(bugünkü ev) o zamanki selamlık bölümü olan bitişik eve (Bekir Erener Evi) açılmakta, ikisi arasındaki
bağlantıyı kurmaktaydı. Helanın yanında sonradan konduğu anlaşılan bir lavabonun üst tarafında, beyaz
mermere yazılmış "Bezircioğlu 1947" yazısı vardır. Buradaki tarihin çeşmenin mi yoksa evin doğudaki bö-
lümünün yapım tarihi mi olduğu pek açık değildir. Taşlığın batı tarafında evin iki odalı bölümü ve odala-
rın buraya açılan üç penceresi yer alır.
Evin doğusundaki kitlelerden ilki iki katlıdır. Bu kitlenin zemininde kare bir holden girilen sofa, bir ha-
rem odası ve bir hamam vardır. Bağımsız bir ev niteliği taşıyan bu katın üstünde, açıktan bir merdivenle
çıkılan 4,3 m2 büyüklüğünde teras ve terasa açılan İki adalı bağımsız bir bölüm yer alır. İki katlı bu bina-
nın güneyine eklenen ikinci kitle, bir mutfak ve bir odadan oluşur. Üçüncü kitle ise batıda, iki odalı, bod-
rumu olan bir birimdir. Girişi ve girişteki ocağı çinko bir çatı ile korunmuştur.
125
Şekil 79 - Bezircioğlu Evi'nin zemin kat planı Figııre 79 - Ground floor plan of Bezircioğlu House

\.

ODA
ROOM ODA
ROOM

Şekil 80 - Bezircioğlu Evi'nin birinci kat planı Figure 80 - First floor plan of Bezircioğlu House

126
Evin birinci bölümünün yapım tarihi açık değildir. İki olasılıktan biri, şimdiki evin 1947 yılında, bir ne-
denle yıkılan eski bir evin yerine yapılmış olmasıdır. Buradaki mekanların bir araya geliş şekli, döşeme
ve çatısında beton kullanılmış olması, kapı ve pencere oranları, bu bölümün evin diğer iki bölümünden
ve diğer geleneksel Kayseri evlerinden farklı olduğunu göstermektedir. Diğer bir olasılık, eskilik nedeni
ile binanın tehlike oluşturması ve 1947'de köklü bir restorasyon veya yenileştirmeden geçmesidir. Bu ye-
nileme sırasında özgün yapıya beton döşeme ve şimdiki cephesi eklenmiş olabilir.

Bu bloğun zemin katındaki sofa, camlı bir bölme ile ikiye ayrılmış, girişe yakın olan bölüm, giriş holüne
dönüştürülmüştür. Buradaki yer malzemesi taştır, kare bir göbek merkez olacak şekilde tasarlanıp renkli
salla dôşenmiştir. İç tarafta kalan asıl sofa kare şeklindedir, geleneksel gömme dolapları, süslü zarları ve
ahşap tavanı, ahşap döşemesi ile geleneksel karakter taşır. Ancak diğer ev sofaları ile karşılaştırdığımız-
da, daha küçük, daha basık ve önündeki bölme nedeni ile belki daha loştur, Girişin kuzeyinde yer alan
2
6 m lik hamamın tabanı ve duvarlarının 110 cm yüksekliğe kadar olan alt bölümleri, kar o mozaikle kap-
lıdır. Hamamın kuzey batı köşesinde su ısıtmak için odunla yakılan, bakır kazanlı bir termosifon, yerde
suyun gideceği bir süzgeç vardır. Hamamın genel düzeni ve donanımı 194Q'lı yıllarda Kayseri'de yapıl-
mış başka örneklere benzerlik gösterir. ~

Harem odası, ortadan geçen bir aksa göre simetrik olarak tasarlanmıştır. Aksın ortasında şerbetlik, iki
yanında dolaplar vardır. Bahçe tarafında ise 130 cm x 160 cm boyutlarında iki pencere yer alır. Çiçek ve
bitki motiflerinin işlendiği yeşil, sarı ve portakal renklerinin hakim olduğu zarlar odayı çepeçevre sarar
(Şekil 23 c). Tavan, vereville çakılmış çıtalarla özenle süslenmiş, kahverenginin tonlarına boyanmıştır.
Oranları, 3 m'yi biraz geçen tavan yüksekliği, çarpıcı renk kullanımı, simetrik düzeni ile harem odası çe-
kici ve etkili bir atmosfere sahiptir. Bu bloğun üst katındaki odaları, ikişer pencereyle avluya bakar. Gü-
neydeki odanın ayrıca güneye açılmış 250 cm yükseklikten başlayıp, tavana kadar çıkan iki penceresi da-
ha vardır. Dolaplar kısa kenara yerleştirilmiştir; oda döşemeleri ahşap, dolap kapakları, zarlar ve tavan
alt kattakiler kadar etkileyici olmasa da süslüdür.

Evin ikinci bölümü tek katlıdır. Giriş alanı, yemek pişirrnek ve bulaşık yıkamak için düzenlenmiş bir mut-
faktır. Tabanı taş döşelidir. Tek pencere ile avluya açılır. Pencere önünde, dökme mozaik bir eviye, kar-
şı duvarda ocak ve iki dolap yer alır. Mutfaktan sonra gelen odanın döşemesi ahşaptır ve 25 cm daha yu-
karıdadır. Güney duvarına bir çift dolap yerleştirilmiştir. Bu bölümün tavanı beton bir plakla örtülmüş-
tür. Pencere oranları hernekadar geleneksel karakter taşısa da, çatıda beton kullanılması, hiç olmazsa ça-
tının 1940'larda yapıldığına (veya yenilendiğine) bir işarettir.
i
i
====-- ==---=--_1 ı1

:1

Şekil 81 - Kesit (Bezircioğlu Evi) Figure 81 - Seetion (Bezircioğtu House}

127
2 2
Evin üçüncü bölümü, girişi oluşturan 13 m 'lik bir oda ile, içeride yer alan 18,5 m 'lik bir odadan oluşur.
Girişteki odanın döşemesi taştır, bodruma ve 50 cm daha yukarıda olan iç odaya merdivenlerle bağlan-
mıştır. İçerideki büyük odanın zemini ahşap kaplıdır. Odaların batı yanı dolaplarla donatılmış, damları
geleneksel yöntemle direklerle kapatılmış, toprakla örtülmüştür. Bodrumu, dışarıdaki ocağı ve sundur-
ması ile, bu bölüm de bağımsız olarak kullanılabilen, belki aileden bir çiftin, belki hizmetçilerin yaşadığı
bir bölümdür.
Evin hayvanlara ayrılmış bir mekanı yoktur. Büyük olasılıkla bu işlev, selamlık olarak kullanıldığını dü-
şündüğümüz doğuda yer alan ev içinde çözülmüştür. Evi oluşturan üç ayrı bölüm doğuda ve kuzeydeki
taş kaplı teras ve yollarla bağlanmıştır. Girişten 100 cm daha aşağıda kalan bahçeye, yaşama mekanları-
nın ortasına gelecek şekilde, bir havuz yerleştirilmiştir. Dört basit taş kolonun üstüne konan ve beşik bir
tonozun çizgilerini taşıyan demir bir çatkı, havuzun üstünü kapatmakta, sarmaşıkların sarılmasıyla yeşil
bir çardak oluşturmaktadır. Taşla kaplanmış alanların bahçeden ayrılması, taşlıkların kıyısındaki taş ba-
balar ve babaları bağlayan çift sıra yatay lama demirler yardımıyla yapılmıştır. Sofa kapısının önüne ge-
len yerde babalar, çiçek dikilen, taştan oyma, saksıların konduğu kaidelere (pedestal) dönüşür. Gerek
buradaki çiçekler, gerek taş babalara ve demirlere sarılan hanımeli ve sarmaşıklar, taşlıkların görünüşü-
nü yumuşatır, bahçenin diğer bölümleri ile kaynaşmasını sağlar. Ayrıca girişteki taşlığın sınırını belirle-
yen ve merdiven tırabzanı olarak kullanılan dekoratif demir parmaklıklar bahçedeki atmosfere güçlü bir
dekor oluşturur.
Yapım tarihi ve geçmişi ile ilgili belirsizlikler bulunan Bezircioğlu Evi, içerdiği öğelerin çeşitliliği ile ek-
lektik bir karakter taşır. Yaşama hacimlerinin biraraya gelişindeki organik düzen, olağanüstü yüksek du-
varlarla çevrili geniş bahçesi- havuz ve çevresinde oluşturulan doğal renk ve doku, eve kendine özgü bir
atmosfer verir. İç mekanlarındaki süslemeler seçkin, özenli ve çarpıcıdır. (1949 Tapu kayıtlarına göre ev
Saadet Bezircioğlu'na aitti, bir süre önce Erciyes Üniversitesine geçmiştir).

Şekil 82 - İki katlı ana kitlenin güney parçası (Zemin Şekil 83 - Harem odası zarlan (Bezircioğlu Evi)
kat pencereleri harem odasına aittir)
Figure 82 - Partial view of the major pan, the room on Figure 83 - Wood panels of the harem room
the ground level is the harem room (Bezircioğlu House)

128
Or<'
r /~'oi
..r-
r'"lj-J -
f ;
,
i

- / "".'.
)
),--

.#

.,.

\
\

,J
r
r.
0: ~ ~ i "
..•,

J
Şekil 84 - Bezircioğlu Evi'nin üçüncü bölümünün girişindeki ocak
Figure 84 - The enannce area of the third pan of Bezircioğlu House with the ftreplace

129
130
5. TOSUNAGA EVİ
Lala Mahallesi, Lale Sokak No: 2
Yapım Tarihi: 1896 (Ev sahibi Alaaddin Üstündağ'ın verdiği bilgiye göre)
Kullanım Şekli: Evin doğu bölümü halı tezgahı deposu ve halıcı bürosu olarak; güney bölümünün zemin
katı gön deposu olarak kullanılmaktadır. Diğer bölümler boştur.

Tanım

İnceleme sonunda evin iki ayrı yapıdan oluştuğu kanısı doğmuştur: Sütunlarla çevrili bir iç avlu etrafına
yerleştirilmiş açık karaktere sahip kuzey yapısı ve kitlesel, kapalı bir blok düzeninindeki güney yapısı.
Ev, Kayseri Lisesi'nin doğusunda, bir konut adasının köşesinde yer alır; eve Lale Sokak'tan, kuzeydeki
büyük bir avlu kapısından girilir. Yapılışindan bugüne kadar birçok değişiklik geçiren evi kuzey ve güney
diye iki bölümde elealmakta yarar vardır.

Kuzey bölümü orijinalolarak sütunlarla çevrili bir avlu ve avlunun doğusunda yer alan, dıştan merdiven-
li, iki katlı bir yaşama birimi ile, kuzeybatı köşesindeki bir köşkten oluşmaktaydı. Bu bölüm zaman için-
de aşağıdaki değişikliklere uğramıştır.

ı. Sütunlu avlu güney-kuzey doğrultusunda, batıya gelen sütunları içine alacak şekilde inşa edilen bir du-
varla ikiye ayrılmıştır. Böyle bir değişiklikle, batıda: kapalı, yeni bir bölüm elde edilirken, doğuda kalan
avlu küçülmüş, gösterişli bütünlüğü yok edilmiştir.
2. Kapalı bir duruma getirilen (herhalde kiraya verilmek üzere) batıdaki bu birime girebilmek için, biri
batıdan, biri kuzeyden olmak üzere, iki sokak kapısı açılmıştır.
3. Batıdaki bu birimin içine, zemin kat1a üst katı bağlayan bir merdiven yapılmıştır.
4. Ev sahibi Alaaddin Üstündağ'ın orijinalinde köşk olduğunu söylediği, üst kat, kuzey-batı köşesi de son-
radan değiştirilmiştir. Köşkün doğusuna - avlu tarafına - bir duvar yapılmış; kuzey ve batısındaki birer
çift açıklık camlatılıp, pencereye çevrilmiş; böylece yarı açık bir mekan olan köşk, kapalı bir odaya dö-
nüştürülmüştür.

5. Bu odanın (köşk) yanına bir mutfak yapılmıştır.


6. Üst kattaki mekanları bağlamak ve aşağıdan çıkan merdivene sahanlık vermek üzere merdiven önün-
de, üçgenimsi, garip bir alan oluşturulmuştur (Şekil 88). Bu çıkıntının avludan görünüşü, değişikliğin ne
131
_" C_~--~l---~~·
h'-- -;-l\'lrı--- (~'\ \
i i ~i f:~L------~-----:r----------------------------ı \
i'
'-ı~
:'~

'o~1
li

L
li
J L
i'
l \

~~L \1<S
AVLU
COURTVARD '" ~
I'",

(::::T-._._ .. ." _
,=~:!.-=;;o--ı
W~ı11
S~~:ı.E
1 \
i

:---1
:
~
i ,
r--'"

i
i
j
,
MUTFAK
KITCHEN /~
! !
ı.:, ı' L •.• ----------------- _
L . _

Şekil 85 - Tosunağa Evi'nin zernin kat planı Figure 85 - Ground floor plaıı o] Tosunağa House

ODA
ROOM

KÖŞK
K'OSK
ODA
ROOM

i
~~
---=--=---

Şekil 86 - Tosunağa Evi'nin birinci kat planı Figure 86 - First floor plan of Tosunağa House

132
denli beceriksizce yapıldığını göstermektedir. Merdivene bitişik odanın kuzey duvarına bir kapı açılmış,
özgün olarak güneydeki yapıya ait olan bu oda, merdiven sahanlığına bağlanmıştır. Bu tür ekleme ve de-
ğişikliklerle, buradaki birinci kat bağımsız bir konuta dönüştürülmüştür. (Bu değişiklikler 1950 yılı dolay-
larında gerçekleştirilmiştir.)
Evin güney bölümü, özgün olarak alt katta yer alan ahırlar ve üst kattaki üç oda ve bir mutfaktan oluş-
maktaydı. Odalar küçük bir hole, hol de iki kanatlı kemerli bir kapı ve merdivenlerle kuzeydeki avluya
açılmaktaydı. Bu bölümde yapılan değişiklikler şunlardır:
1. Zemin katta, ahıra ikinci bir kapı açılmış, kapı girişine bir tuvalet eklenmiş, üst kat1a bağlantı kurmak
üzere, avlu duvarına bitişik, beton bir merdiven inşa edilmiştir.
2. Merdivenirr üst kata bağlanma şekli, üst kattaki giriş holünü ve büyük odanın holle ilişkisini alt üst et-
miştir. Büyük odanın hale açılan kapısı ve yanlarındaki birer pencere taşla örülmüş, holle ilişkisi kesil-
miştir.

3. Giriş holünün tam karşısında yer alan geleneksel bir ocağın bulunduğu mutfak, ahşap bir bölme ile iki-
ye ayrılmış, batıya penceresi olan bölüm bir odaya dönüştürülmüştür.
Bu şekilde yapılan değişikler sonunda Tosunağa Evi üç bağınısız birime ayrılmıştır: Avlulu ev, güneydeki
abırlı ev ve batıdaki koşk-odalı ev. Bugünkü durumu ile avlulu ev, avlu ve onun doğusunda, uzunca bir
kitle içine giren dört mekandan oluşur. Zemin katında bir ahır ile bir mutfak, üst katında iki oda vardır.
Mutfakta büyük bir ocak, ocak yanında yukarı çıkan dar bir merdiven ve girişle ocak arasında bir kuyu
ağzı yer alu. Avlu, dışarıdan çıkan bir merdivenle yukarıdaki odalara ve evin güney bölümüne bağlanır.
Yukarıdaki odaların pencere ve kapıları avluya bakar (Şekil 86). Köşedeki odanın sokağa yönlerıdirilmiş
iki penceresi daha vardır; uzun duvarına iki dolap ve bir şerhetlik yerleştirilmiştir. Her iki odanın da dö-
şemesi ahşap; duvarları zarla kaplı, pencere önleri sedirlidir.
Güneyde kalan bölüm, yapılan değişiklikler sonucu karakterini yitirmiştir. Giriş holünün yok edilmesi,
sokağa bakan büyük adasının, batıdaki köşklü birime verilmesi buranın bütünlüğünü bozmuştur. Ancak
yapılan değişiklikler evin dış görünüşünü etkilememiştir. Genel pencere düzeni, büyük odanın sokağa çı-
kış biçimi ve malzeme kullanımı sade fakat güçlü bir sokak cephesi oluşturur. Şekil 35 b' de görüldüğü gi-
bi taş çıkmaların tasarımı işlevsel, dekoratif ve enerjiktir, taşıdıkları prizmanın sade (ama kendi içinde
de karmaşık) kitlesi ile zıtlık yaratır. Pencere söveleri, dekoratif pencere demirleri, yatay taban ve çatı
çizgileri cepheye ağır sakin bir ifade verir.

Şekil 87 - Tosunağa Evi'nin genel görünüşü Figure87 - General view of Tosunağa House

133
Doğudaki odalardan birinin tek penceresi, güneydeki bir bahçeye yönlendirilmiştir. Diğer odamn, alışıl-
mışın dışında bir pencere düzeni vardır; kuzeye açılan iki pencere, oda tabamndan 350 cm yukarıda,
evin kuzey bölümünün damına bakmakta, odadaki insanların dışarıyı görmesine engel olmaktadır. Bu gi-
bi sorunları olsa da, bu iki odamn 220 cm yüksekliğe kadar çıkan zarları özenle tasarlanmış, kapı, dolap
ve pencerelerle ustaca bütünleştirilmiştir. Bunlara ek olarak odalarda kullamlan yüzey elemanlarımn
oranları ve renk düzeni etkileyicidir. Bu iki oda, duyarlı bir tasarımcımn, oda ölçeğinde aranan, samimi,
içten ve sade bir atmosfer yaratmada gösterebileceği beceri ve başarının güzel örneklerindendir: Şekil 89
b ve c, odaların hole açılan kapılarım, Şekil 89 a da kuzeye bakan odanın bir bölümünü göstermektedir.
Alaaddin Üstündağ'ın verdiği bilgiye göre, ailesi evin güneyindeki bu bölümünde oturmuş, üstte oturma,
alt katta hizmet mekanları yer almıştır. Alt kat bir samanlık, hayvanlara bakanlar' için bir ahır odası ile
manda ve atlar için ayrı ayrı birer ahırdan oluşmaktaydı. Burası güneyde bahçeye, kuzeyde evin avlusuna
ve alt kat mutfağına, pencere ve kapılarla bağlanmıştı. Ayrıca sokağa açılan bir de kapısı vardı. Büyük
odanın altına gelen, mandaların durduğu ahırı sokağa bağlayan bugünkü kapı sonradan açılmıştır.
Evin batı tarafında yapılan değişiklikler, hemekadar cepheyi fazla etkilememiş olsa da, plan, kesit ve me-
kan niteliklerini bozmuştur. Büyük olasılıkla taş sütunlar üstünde taşınan köşk, eskiden avlu ile üst katla-
n bütiınleştirmiş; bugün var olmayan mimari değerlerle, çekici bir ortam oluşturmuştu. Bugünkü duru-
mu ile köşk diğer odalardan farklı değildir, batıya bakan duvarındaki açıklıklardan biri yonu ile kapatıl-
mıştır. Diğer odalardan tek farkı iyi bir işçilikle yapılan süslü taş döşemesidir. Kırmızı renkli, sekizgen
sallarla, siyah karelerin biraraya getirilmesi ile elde edilen bu desen, 19S0'li yıllara kadar birçok Kayseri
evinin köşk ve yazlıklarında kullanılmıştır.
İIgilenenlere not: Ev Seladin Hamamı'nın arkasında yer almaktadır. Alaaddin Üstündağ'ın verdiği bilgi-
ye göre, ataları bu hamamdaki kurnalardan birinin kullanım (irtifak) hakkını Üstündağ ailesi için satın al-
mış ve resmi kayıtlara geçirmiştir.

Şekil 88 - Giriş kapısından avluya bakış (Tosunağa Evi) Şekil 89a - Birinci katta kuzeye bakan odanın zarları
Figure 88 - Courtyard as seen from the entrance area Figure 89a - Wood paneling in one of the first floor
rooms oriented to the nortlı
134
Şekil 89b ve c - Güney bloğu üst kat oda kapıları (Tosunağa .Evi)
Figure 89b and c - Doors of the upper f/oor rooms on the southeast (Tosunağa House)

135
6. ÇALlKA EVİ
Lala Mahallesi, Kaya Sokak, No:4 ~
Yapım Tarihi: 1900'lerin başı.
Kullanım Şekli: Evin güney bölümü yarı yıkık, kuzey bölümü kiradadır.

Tanım
Güneyi sokak, diğer yanları komşu evler ile çevrelenmiş, iki katlı "L" biçiminde büyük bir yapıdır. Girişi,
itle İle sokakarasında yer alan, avludandır. Yaşlı komşulardan elde edilen bilgiye göre ev, kuzeyde, da-
ha önceleri Rıfat Çalıka'ya ait olan evle birlikte bir bütün oluştururken, bölünerek bugünkü durumuna
geririlmiştir.P! Nitekim iki evin genel düzeni ve dış kapılarımn karşılaştırılması bu bilgiyi doğrulamakta-
dır. İki evin avlusu birbirine bitişiktir. Bitişikteki ile karşılaştırıldığında, incelenen evin avlu duvarına son-
radan açılmış kapısı oldukça basit ve özensiz kalır.
Ev kitlesi 48 m2'lik avluyu güneyden ve batıdan çevreler; avlunun diğer iki yam (doğudaki sokak ve ku-
zeydeki diğer eve ait avlu) 4 m yüksekliğindeki yonu duvarla kapatılmıştır. Avlunun ortasında bir kuyu,
güney kenarında bir çeşme, kuzey-batısında bir tuvalet vardır. Çeşme 19S0'li yıllarda şehir suyu bağlanın-
ca yapılmış, kuyu kullamm dışı bırakılmıştır. Güneyde, üstü açık bir merdiven avluyu üst kata bağlar.
Zemin kat iki bölümden oluşur: Batıda mutfak ve ilgili mekanları, güneyde asıl yaşama bölümü. Mutfak
200 cm eninde, girişin karşısında ocağı olan bir mekandır. (Ocak sonradan dolaba dönüştürülmüştür.)
Güneyinde yiyeceğin depolamp hazırlandığı bir hazın odası, kuzeyinde ahçı veya hizmetçinin oturup yattı-
ğı bir oda vardır.
Güney bloğunun zemindeki odaları 29 m 2 büyüklüğünde, uzunca bir dikdörtgen holün çevresine sıralan-
mıştır" Hale avludan, çift kanatlı bir kapı ile girilir; kapı yanlarındaki birer pencere, holü aydınlatır. Ho-
liin diğer ucunda, girişin tam karşısında, üst kata çıkan bir merdiven ve iki yamnda birer küçük depo yer
alır. Hal çevresindeki dört odanın ikisinin penceresi hole, birininki sokağa bakar, güney-batı köşedeki
ördüncü odanın tek penceresi ise bitişiğindeki odaya açılır. Ancak bu pencerenin demirli olması ve bu-
londuğu yan yıkık duvarın yan yana inşa edilmiş iki duvardan oluşması, köşedeki odanın büyük olasılıkla
ere sonradan eklenmiş olabileceğine bir işarettir. İki penceresi hale açılan bitişik odanın kapısı, 140 cm
eninde, kısa bir koridorla giriş alanına bağlanmıştır.
EYin üst katı da, zemine benzer şekilde, iki bölümden oluşur; ancak bu bölümler avlu merdiveninin çıktı-
-= yan kapalı bir terasla birbirlerine bağlanmıştır. Batı kanadı, iki oda ve onları bağlayan eyvan-şeklinde-
. bir köşkten oluşur. Köşkün avluya bakan yüzü, iki korint başlıklı sütunla taşınan, üç kemerle bitirilmiş-
137
(

KUYU
~[QJ WELL

AVLU
COURTYARD

Şekil 90 - Çalıka Evi'nin zemin kat planı Figure 90 - Ground floor plan of Çalıka House

'1
·IF~-------""";'-ı-I----"----'T~---'----I.~ /'"~=*"\I\
1
i
ODA KÖŞK ODA !
ROOM KIOSK ROOM i

J
~

HAL
HALL

rrrJ
_~J

ODA

Şekil 91 - Çalıka Evi'nin birinci kat planı Figure 91 - First floor plan of Çalıka House

138
tir (Şekil 96). Buradaki iki odanın zarları ve şerbetliği; kuzeydekinin gömme dolapları vardır. Teras, son-
radan yapılmış, ı40 cm eninde bir beton balkonla kuzey uçtaki tuvalete bağlanmıştır. Köşkün ön yüzü
camla kapatılmış, odaya dönüştürülmüştür.
Üst katın güney bölümü alt kat planına benzer; yalnız dışarıdaki merdiven ve terasın konumu nedeni ile
orta holü daha küçüktür. Holün güney ucunda, dama çıkan bir merdiven ve merdiven altına yerleştiril-
miş bir tuvalet vardır. Şekil 96'da görüldüğü gibi holün girişindeki teras, köşkle birlikte düşünülmüş; ora-
da kullanılan sütun ve kemerlerin aynıları ile donatılmıştır. Evin doğu tarafında, 30 m2 büyüklüğünde fe-
rah bir oda; odanın güneyinde büyücek bir banyo odası ve bir yüklük yer alır. Ortadan hafif bir ahşap
bölme ile ikiye ayrılan oda, sekiz pencere ile hem avluya, hem sokağa bakar. Pencereler, söveleri ve üst-
lerinde yer alan, oval biçimli, yıldız pencereleri ile temiz, simetrik çizgiler verir. Pencere demirleri, deko-
ratif merdiven ve balkon korkulukları ile uyum içindedir. Sokağa bakan pencereler ayrıca çift kanatlı ah-
şap kepenklerle donatılmıştır. Bu odadaki toplam pencere alanı 11 m2'ye ulaşır ve oda taban alanının %
37'si kadardır. Oda duvarlarını bağlayan muntazam ve gösterişli zarlar- o zamanın iyi örneklerindendir.
Evin güney bloğunun gerek alt, gerek üst katındaki odalar viran durumdadır. Oda isimleri, ne amaçlarla
ve nasıl kullanıldıkları hakkında bilgi edinilememiş olması, evdeki günlük yaşamın yeniden canlandırılma-
sını güçleştirmektedir. Büyük ölçülere sahip böyle bir evde, alt kattaki mutfak ve mutfakla ilgili hizmet
alanları dışında, ahır, samanlık, eşya ve yakacak deposu bulunmaması dikkat çekicidir. Işık almayan kö-
şe odaları depo olarak kullanılmış olsalar bile, evin hayvan beslerneye uygun yeri yoktur. Büyük olasılık-
la orijinal Çalıka evi ikiye bölündüğü zaman, bu gibi hizmet mekanları kuzeydeki evde kalmış, o zaman-
dan sonra da burada hayvan beslenmemiştir.
Evin her iki katındaki odaları düzene sokan ve dolaşımı sağlayan orta holler, tek taraftan (kuzeyden) ışık
aldığı için oldukça karanlıktır. Odaların bir bölümü, gelenekler dışında, dolapsız yapılmıştır. Diğer yan-
dan, üst katta yer alan evin en önemli odası özenle tasarlanmış, aydınlık, dışa dönük, ferah atmosferi ile
çağdaş bir mekan anlayışı getirmiştir. Ev, büyük olasılıkla bu yüzyıl başında, geleneksel, içe dönük, bit-
memiş görünümlü bir düzenden, dışa dönük, bitmiş ve katı bir düzene geçiş sırasında büyük bir hıristi-
yan ailesi için yapılmıştır. Oda sayısındaki artma, bodrum veya yarım bodrum katından vazgeçme, tuva-
let ve banyonun ev içine alınması getirilen yenilikler arasındadır. Güçlü, prizmatik çizgileri, derli toplu
avlusu, dekoratif demirleri ve sütunlarıyla bu yüzyıl başının iyi örneklerinden biridir. Özellikle sokağa ve
avluya bakan olgun ve iyi tasarlanmış cepheleri bu mekanlara zengin boyutlar getirmiştir.

Il

~~M~~F~,··ıl. i
ı
i
i
i
i

ii
I
i
ı
i
i

i
i
iI
-1- _

Şekil 92 - Kesit (Çalıka House) Figure 92 - Seetion (Çalıka Hoııse)

139
Şekil 93 - Şu anda bitişik eve ait olan, özgün avlu kapısı
Figure 93 - The anginal courtyard door

Şeld194 - Girişten birinci kata bakış


Figure 94 - The view of the upper level from the entrance

140
Şekil 95 . - Birinci kata çıkan merdiven (Çalıka Evi)
Figure 95 - Exterior staircase climbing up to the first floor (Çalıka House)

şekil 96 - Köşkterı bir ayrıntı (Çalıka Evi) Figure 96 - A detail from the kiosk (Çalıka House)

141
142
7. ÇAYlRAGASI (Alim Efendi) EVİ
Setenönü Caddesi, No: 20 Kiçikapı
Yapım Tarihi: Yaklaşık 1880-1900
Kullanım Şekli: Zemini halıcı bürosu ve deposu; bodrumu kahvehane.

Tanım
Sahibi Hacı Ali Çayırağası'nın ifadesine göre ev bir Ermeni ailesi (belki bir keşiş) için yapılmış; Cumhu-
riyerten sonra birkaç kez el değiştirmiştir. Hacı Ali Çayırağası, evi 1936 yılında, Alim Muhaddisoğlu'n-
dan 3350 liraya satın almış; 30 yıl kullanmıştır. 52 Organik büyüyen, geleneksel Katırcıoğlu Mahallesinde
bir köşe arsasına yerleşmiş; iki yanı yol, düzgün olmayan diğer yanları, komşu evlerle belirlenmiştir. Üst
katı yıkılmış olan ev, bodrum ve zemin kadardan oluşur. Zeminin geometr-ik merkezi ve dağıtım alanı,
2
65 m büyüklüğünde, yamuk şekilli bir avludur. Avlunun kuzeyinde mutfak ve depolar, diğer yanlarında
çeşitli yaşama birimleri yer alır. Evin sokağa bakan güney bölümünün avluya açılan kapı ve pencereleri
Çayırağası zamanında kapatılmış; sokağa bir kapı açılarak, burası, kiraya verilecek, bağımsız bir konuta
dönüştürülmüştür. Yapılan diğer bir değişiklik, evin batısında yer alan eyvan şeklindeki köşkün avluya
bakan yüzünün kapatılarak odaya çevrilmesidir. Sonradan "yaz odası" diye adlandırılan bu mekan avlu-
dan 83 cm yukarıdadır; kare şeklinde, gri ve kırmızı sallarla döşenmiştir.
Evin üst katındaki büyük köşk 1950'li yıllarda yıktmlmıştır. Köşkü taşıyan taş çıkmaların bazı kalıntıları
evin güney-batı köşesinde bugün de görülebilir (Şekil 99). Avlunun kuzey-batı köşesinde de, üst kata çık-
mak için kullanılan yıkılmış bir merdivenin, heykel inceliğinde yontulmuş basamakları vardır.
Avlunun güney tarafı, evin girişi ile birleşen kolonlu bir bölüm le kapatılmıştır. Avlu tarafından üç kısa
kolon, yarım daire şeklindeki iki kemeri taşır. Evin giriş kapısının yanında bir tuvalet, tuvalete bitişik ola-
rak da mermer tablalı bir çeşme yer alır. Başka bir binadan getirildiği anlaşılan çeşmenin üstünde bir
kuş (güvercin?) figürü vardır (Şekil 101 b). Bodrum katı kuzey-batıdaki bir merdivenle avluya bağlanır.
Avlunun güney-doğu köşesinde, büyük odanın giriş kapısı yanında, bir kuyu ağzı vardır. Kapalı mekanla-
nn herbiri kapı ve pencereleriyle avluya açılır.
2
Odaların duvarları zar, tabanIarı ahşaptır. Doğudaki büyük odanın (28 m ) bir yamuk oluşturan dış çizgi-
leri, bir ucuna yerleştirilen dolaplar yardımı ile dikdörtgene çevrilmiştir. Çayırağası ailesinin oturma oda-
sı olarak kullandığı bu mekanın odak noktasını, dolapların ortasına yerleştirilen şerbetlik oluşturur. Bura-
ya bitişik olan oda, evin büyük babasının (Osman Çayırağası) 1950 yılındaki ölümüne kadar onun, o za-
mandan sonra da anne-baba yatak odası olarak kullanılmıştır.
143
------ _--ı \
•... ----:-------------------~
---- i

\
\ \
\i \i
\ \
\\ \
~~
\ / i
\ i
\ °l

r--- \
j \

i 1 _-.
1

·
------~ i {)
i
\
L_,
. ~~=====~-i\ \
o AVLU
COURTYARD \
\
\
ODA \
ROOM \
\

\ \

ODA
ROOM
~====~====T7~H===~~==~:=~1
===c==~~==~~==~~\ rj

ii \
\
.\
\
ODA ODA
ROOM ROOM \ \

Şekil 97 - Çayırağası Evi'nin zemin kat planı Figure 97 - Ground floor plan of Çayırağası House
\~

'I

Şekil 98 - Çayırağası Evi kesiti Figure 98 - Seetion of Çayırağası House ~m.

144
Girişe bitişik, ikinci büyük oda (24 m2) evin misafir odasıdır; sokağa iki, avluya bir pencere ve çift kanat-
lı bir kapı ile açılır. Kısa kenarındaki dolaplarının tüm kapakları ayna kaplıdır. Sonradan kapatılan ey-
vaır/kôşk (veya yaz odası) yaz aylarında yatak odası olarak kullanılmıştır. Evin bugün depo olması nede-
ni ile sedirlerinin çoğu yerlerinden sökülmüştür.
Evin kuzeyi yiyecek depolama, hazırlama ve pişirme işlerine ayrılmıştır. Ortada, girişi karşılayan büyük
bir ocağa sahip bir mutfak, doğuda hazın odası, batıda ambar yer alır. Yandaki mekanların ikişer duvarı
boydan boya dolaplarla, tabanıarı ahşapla kaplıdır. Ambarın bodruma inen dik bir merdiveni vardır. Bu
mekanda eskiden varolan bir ocak Çayırağası ailesi zamanında yıktınlmış, yerine bugünkü derin dolaplar
yaptmlmıştır.
Evin altı (avlu dahil), bütünüyle bodrum olarak tasarlanmıştır. Batıdaki bir kapı ile sokağa da açılan bod-
rumun, batı (yol) tarafı hizmetçilere, doğusu seyislere ayrılmıştır; ayrıca ahır, samanlık, yiyecek ve yaka-
cak depolarına sahiptir. Buradaki odalar, alt katta olmalarına karşın, özenilerek tasarlanmış, duvarları
ahşap zar ve dolaplarla donatılmıştır. Hem sokağa, hem avluya açılan pencereleri ile yeterli ışık alma ve
havalanma olanakları vardır. Çeperlerindeki kalın cingi taş duvar, ortadaki kolon ve tonozlar üst katı ta-
şır. Çayırağası aile bireylerinin ifadesine göre avluya yağan yağmur ve kar, zlimanla avlu altına gelen ah-
şap kirişleri çürütmüş, yer yer yenilenmelerini zorunlu kılmıştır. Bodrum kat, her zaman serin olması ne-
deni ile yiyecek saklamak için elverişli bir ortam sunmuş; kışlık yiyecekler buraya depolanmış; yaz başın-
da hazırlanan peynir çömlekleri yerdeki kumlara gömülmüş; soğan, patates hasırlara serilmiştir. Evin ge-
niş bir alana yayılmış olması, kar yağdığı zaman sorun olmuş, damdaki ve avludaki karın kürenmesi iki
kişinin bir gününü almıştır.
Çayırağası ailesinin burada büyüyen çocukları, çevredeki ev damlarının benzer yükseklikte olmasından
yararlanıp, mahalle arkadaşları gibi damları bir çocuk bahçesi olarak kullanmışlardır. Güzel havalarda
da damdan dama atlayıp tırmanarak, yaklaşık 150 ın uzaklıktaki Hatıroğlu (Katırcıoğlu) Camiine kadar
ulaşmış zaman zaman caminin minare şerefesine kadar çıkmışlardır.
Not: 1 Nisan 1989 tarihinde yapılan çizim kontrolü sırasında, misafir odası duvarındaki çeşmenin kuş fi-
gürlü mermer tablasının yok olduğu görülmüştür.

Şekil 99 - Sokaktan giriş cephesinebakış (ÇayırağasıEvi) Figure99- View from the street (Çayırağası House)

145
Şekil 100 - Çayırağası Evi'nin avlu su Figure 100 - The courtyard of Çayırağası Hal/se

Şekil 101a - Çayırağası Evi oturma odasının şerbetliği


Figure 101a - Şerbetlik of living room of Çayırağası House

146
Şekil ıuıs - Çayırağası Eyi çeşmesi Figure lOlb - The [ounıain of Çayırağası House

147
148
8. CAMCIOGLU EVİ
Tavukçu Mahallesi, Bayram Sokak, No: 3
Yapım Tarihi: 1900'ler
Kullanım Şekli: Boş
Erciyes Üniversitesinin malıdır. Kültür Bakanlığınca korunmaya değer görülmüştür.
"Duygusal mimarlığa" inanıyorum. Mimarlığın kendi güzelliği ile hare-
ket etmesi insanlık için çok önemlidir; teknik yönden geçerli olabilecek
çözümlerden sadece kullanana güzellik ve duygusal bir mesaj sunabilene
mimarlık denir.
Luis Barragan

Tanım
İncelenen evler içinde yapımcısının ismini kitabesinde belirten tek örnektir (Şekil 104). Balkon kemerle-
ri üstüne, pendentif altındaki bir yonuya kabartılarak yazılan Ermenice yazıda evin yapım tarihi belirtil-
meden, yapımcısının adı "Kalfa Acemoğlu Cagor" (veya Zagor) olarak verilmektedir.53 Cagor, severek,
özenerek tasarladığı anlaşılan bu güzel cepheye adını yazmadan edememiş olsa gerek.
Ev, Hıristiyan halkın çoğunlukta olduğu Tavukçu Mahallesinde, 150 m2 büyüklüğündeki bir arsa üzerine
yapılmıştır. Küçük avlusu, daracık giriş holü, bitişikteki diğer evlerle ilişkisi, o zamanki kent yaşamının
oldukça yoğunlaştığını göstermektedir. Acemoğlu Cagor Kalfa, kısıtlı bir arsada Camcıağlu ailesinin is-
tekleri ile, gelecekteki kent yaşamını kendine göre yorumlamıştır. Camcıoğlu ailesininyaşama şeklini bil-
mediğimiz için, evin ne kadar işlevselolduğunu tartışmak pek anlamlı değildir. Ancak bize kalan, ahşap,
demir ve taşın ustaca kullanıldığı, ayrıntıların incelik ve özenle çözüldüğü, güçlü görüntüde bir binadır.
Ev, sokaktan üç basamakla inilen yarım bir bedrum ve üstteki iki kattan oluşur. Üç metre enindeki sal
kaplı giriş holü, sokaktan 50 cm yukarıda, evdeki başlıca dağıtım alanıdır. Yanlarındaki odaların ahşap
döşemeleri holden 100 cm daha yüksektir. Üst kata çıkan dik bir merdivenin sahanlık düzeyinde, sokak
kapısına bitişik bir tuvalet yer alır. Hol doğuda avluya açılır. Buradaki odaların ikisi sokağa, üçüncüsü
hale bakan pencereleri ve çift kanatlı kapıları vardır. Büyük olasılıkla, güneydeki oda, oturma; kuzeyde-
ki, misafır odası olarak kullanılmıştır.
Giriş katındaki üçüncü oda (herhalde anne-baba yatak odası), avlunun kuzeyindedir; kapı ve pencereleri
avluya açılır. Ayrıca misafir odasına bir kapı, hale bir pencere ve alt kata bir merdivenle bağlanmıştır.
149
*~-
TERAS
TERRACE
+"l-
ADA
ROOM

L_ - L

Şekil 102 _- Camcıoğlu Evi'nin zemin ve birinci kat planları


Figure 102 - Ground and first floor plans of Camcıoğlu House

rr----- - - - -----

DO

Şekil 103 - Kesit (Camcıoğlu Evi) Figııre 103 - Seetion (Camcıoğlu House)

150
Taş kaplı avlu 13 mı büyüklüğündedir. Sonradan eklenmiş olması gereken güneydeki odaya çıkan merdi-
ven ve bodrumdaki mutfağa inen iki basamak buradadır. Boyutları kısıtlı olsa da avlu, kuyu, ağaç gibi ge-
leneksel öğeler içerir; ve aile yaşamının geçtiği üstü açık bir oda gibidir. Alttaki mutfağın kemerli bir ye-
mek ocağı, bodrumdaki şarap mahzeni ve depolarla bağlantısı vardır. Ayrıca dolaylı olarak kuzeydeki
ahırlara ve sokağa açılan ahır kapısına buradan erişmek olasıdır.
Evin üst katı, merkezde yer alan bir köşkün çevresinde düzenlenmiştir. Köşkün kuzeyinde bir oda, güne-
yinde bir yaz odası, batısında planı daire parçası ("segment") olan bir balkon vardır. Sokağakonso! ola-
rak taşan balkonun ön tarafındaki iki kemer, üstte üçgen şeklindeki bir alınlığı (pediment'i) taşır. Soka-
ğa bakan tüm elemanlar süslüdür. Buradaki odaların tabanı kırmızı ve siyah karo taşlarla döşeli, duvarla-
rı. zar kaplıdır. Yüksek tavanları, geniş, rahat boyutları ve açık karakterli planları ile odalar ferah ve ha-
. vadardır. Yaz odası bir camekanla köşkten ayrılır. İki mekan arasında tavanı taşıyan iki kemer, kemerle-
ri taşıyan üç ince sütun vardır (Şekil 106 ve 108). Doğramalar, yarım daire şeklindeki kemerleri izler, ke-
merlere gelen camlar renklidir. Yaz odasının batı duvarında iki dolap: biri köşe olmaküzere, sokağa ba-
kan üç, balkona bakan bir penceresi vardır. Otuz santimetre yüksekliğindeki. iki sedir, doğu ve batıdaki
pencereler önünde sıralanır. «.

Üst kattaki değişikliklerden biri köşkün doğu ucuna, aşağıdan çıkan merdivenin üstüne yerleştirilen bir
tuvalettir. Döşemeden üç basamakla çıkılan küçük bir kabinin içinde alaturka bir tuvalet taşı vardır. Tu-
valet atıkları, merdivenin köşesine yerleştirilen kalın bir künk boru ile aşağıdaki foseptiğe indirilmiştir.

Şekil 104 - Köşk üstündeki kitabe (Camcıoğlu Evi) Şekil 105 - Camcıoğlu Evi'nin sokak cephesi
Figure 104 - Inscription plate over the kiosk . Figııre 105 - Street elevation of Camcıoğlu House

151
Üst katta, sokağa dönük odalardan başka, kuzeyde bir mutfak ve sonradan eklenmiş bir oda yer alır.
Odanın avluya ve komşu bahçelerine bakan iki penceresi vardır. Pencerenin komşuların bahçesine bak-
ması alışılmamışbir durumdur. Ayrıca odanın yüksekliği, pencere oranları, evin diğer bölümleri ile hiç-
bir benzerlik göstermez. Büyük olasılıkla bu oda 1940'lı yıllarda eklenmiştir. Güneyde, alt kata sonradan-
yapılan odanınbetonarme damı, burada teras olarak kullanılmıştır. Çevresi 90 cm yüksekliğindeki korku-
luk duvarları ile çevrili olan teras, beton bir geçitle köşk ve küçük odaya bağlanır. Yaz odası ve köşkün
doğu cephesi kemer ve Venedik panjurları ile süslüdür. Dam düzeyini cephedeki taş bir korniş belirler
(Şekil 110).
Evin sokak cephesi özenle tasarlanıp yapılmıştır. Üst katın bütünüyle dışarı taşınan kitlesi eve güçlü bir
ifade verir. BL!güç, çatı ve döşeme çizgilerini gösteren süslü kornişler, ortadaki pediment ve balkon çık-
maları ile daha da belirginleşir. Düzgün yonu yüzeyler, balkon üstündeki oymalı pediment ve kemerlere
fon oluşturur. Bu yumuşak yüzeylere açılan boşluklar (balkon, pencere, çeşitli biçimlerdeki yıldız pence-
releri), önlerindeki dekoratif demir korkuluklarının da etkisiyle, öğle sonrası güneşinde etkili bir derin-
lik, devamlı bir gölge ışık oyunu yaratır. Giriş kapısı çevresindeki oymalar, üst katı taşıyan süslü taş kon-
sollar, balkon kemerleri ucundaki aslan heykelcikleri, ortadaki kirabenin altında yer alan insanla baykuş
arasındaki kabartma figür ve ahşap süsler dikkat çeken diğer öğelerdir.
Üst kattaki yaz odası dahil, tüm odaların duvarları iyi işçiliği olan zarlarla kaplıdır. Tavanlar süslenmiş,
dolaplar özenle tasarlanmıştır. Pencerelerde kepenk kullanılmamış, onun yerine, giriş katında dışa taşan
kafese benzer şekilde yapılmış demirler, üst katta ise daha hafif ve gösterişli parmaklıklardan yararlanıl-
mıştır. Üst kattaki köşe pencerelerinin ayrıntıları ustaca yapılmıştır. Balkon korkuluk demirleri, ortadan
kenarlara doğru alçalan mızrak şekilli elemanlar ve onların arasına yerleştirilmiş 'S' harflerinden oluşur.
Bu demirler altlarındaki daire plana oturan kabartma taş ve kornişlerle, cephenin ortasını daha da ön
plana çıkarır.

Şekil 106 - Köşkü yaz odasından ayıran ahşap bölme ve pencereJer (Camcıoğlu Evi)
Figııre 106 - Interior windows separating the kiosk from the summer room (Camcıoğlu House)

152
-
şekil 107 - Camcıoğlu Evi yaz odasının terasa bakan pencereleri
Figure 107 - Windows of the summer room of Camcıoğlu House oıiented towards the ıerrace

şekil 108 - Köşkteki ince sütunlardan biri Şekil 109 - Camcıoğlu Evi'nin kümes teli ile sarılmış
(Camcıoğlu Evi) pencere demirleri
Ffgf.lre 108 - One of the slender columns of the kiosk Figure 109 - Projecting window bars with chicken wire
(Camcıoğlu House) Camcıoğlu House

153
Camcıoğlu evi, Kayseri'deki geleneksel yaşamı değiştirmeye, daha çağdaş (veya Avrupai) şekle sokmaya
çalışan girişimlerden birinin ürünüdür. Tuvalet ve merdivenin kapalı mekana alınması, dışarı çıkmadan,
odadan odaya veya hole geçme olanağı, köşkle odaların birlikte ele alınması, üst kata bir mutfak getiril-
mesi, hep ondokuzuncu yüzyıl sonlarında yapılan yeniliklerdir. Bunların yiınında, avlu çok küçülmüş, eve
bir' giriş holü ve köşkün önüne bir balkon yapılmıştır. Odaların avlu ve iç mekanlara bakan pencereleri
varsa da ev daha çok dışa-dönük bir karakter taşır. Cephede kullanılan pediment, korniş, ve heykel ele-
manları batıdaki mimarlık örneklerinden alınmış; ancak süslemelerde yöresel motifler kullanılmıştır. Ör-
neğin, yaz odası doğu cephesindeki stilize edilmiş ayçiçeği (veya papatya) ve yumurta figürleri ile tüm ke-
merlerin kilit taşlarında kullanılan bitki motifleri Kayseri evlerinin birçoğunda ve mezarlıklarında yaygın
olarak kullanılagelen motiflerdir.
Canıcıoğlu evini, çevresindeki beş evle birlikte Erciyes Üniversitesi satın almış; ancak 5-6 yıldır onarımı-
na başlayamamıştır. Ev olağandışı cephesi, ağır ve güzel süslemeleri, seçkin işçiliği ile hıristiyanevlerinin
en iyi örneklerindendir. Çevresi hemen hemen yok olmuş durumdaysa da, Canıcıoğlu evi, Bayram So-
kak'taki diğer üç komşusuyla, Anadolu kalfa ve ustalarının, estetik anlayışını, taş ve ahşaba olan sevgisi-
ni ve onları kullanmadaki becerisini etkili bir biçimde sergiler.
İlgilenenlere not: Kayseri' de Camcıoğlu üzerine söylenen bir deyim iyi bilinir:
Oku Camcıoğlu oku
Elinle yedin bu boku.
Osmanlı İmparatorluğu'nunson zamanlarında başlayan milliyetçilik hareketlerinin Kayseri'deki temsilci-
lerinden biri Canıcıoğlu olmuş; zenginliğinin kendisine verdiği güçle, etkili bir şekilde Ermeni ayrımcılığı-
ın desteklemiştir. Yüzyıllar boyu birlikte yaşadığı Ermenilerin toplumdan kopma isteğini anlamakta güç-
lük çeken Kayseri halkı, bu hareketin tatsız olaylarla bitmesinden sonra, yukarıdaki sözlerle Camcıoğ-
lu'nun bu yöndeki vaaz ve kışkırtmalarının rolüne işaret etmektedir.

154
ŞekilllO - Camcıoğlu Evi cephe oymalarının yakından gorunuşu
Figure 110 - A close up view of omaments of Canıcıoğlu House

155
9. İMAMOGLU EVİ
Büyükbahçebaşı Mahallesi, Egemenlik Sokak No: 18
Yapım Tarihi: 1890'lar
Kullanım Şekli: Evde üç aile birarada yaşamaktadır.
Kültür Bakanlığınca korunmaya değer görülmüştür.

Mimaride yaratıcılık; akıl ile


gön1ün,yaşamı~eik
kucaklamasıdır.
Richard England
Yerleşimi ve genel durumu

Ev, geçen yüzyıl sonunda hali vakti yerinde 8- 10 Ermeni ailesinin, kentin güney batısında, bir tür koope-
ratif kurarak geliştirdikleri bir kent parçasında yer alır (Bkz. Şekil 111). Doksan derece açılarla kesişen
ızgara düzenindeki sokakları, güney yanında yaklaşık bir hektar büyüklüğündeki (Büyükbahçe diye bili-
nen) bir sebze bahçesi, doğusunda bir çeşme, kuzey yanında kilise ve okulu ile bu mahalle parçası zama-
nının ileri standartları kullanılarak planlanmıştır. Arnavut kaldırımı ile kaplanan sokakların kesiştiği yer-
2
lerde yağmur suyu için çağlar yapılmış; evier benzer büyüklükte (yaklaşık 400-500 m ) dikdörtgen arsala-
ra yerleştirilmiştir. Bu tutum ve planlama anlayışı evlerin tasarımında da sürdürülmüş, bir kaç tip plan
kullanılarak aynı dili konuşan bir mimari yaratılmıştır. Evlerin herbirinin, birkaç basamakla inilen, hiz-
metlere ayrılmış bir bodrumu, küçük de olsa arkada veya yanda birer açık alanı veya bahçesi, düz damla-
rı vardır. Yonu taşından yapılmış cepheleri ızgara planlı sokaklarda devamlılığı ve bütünlüğü sağlayan,
sade ama güçlü ifadeler taşır. Plan ve cephelerde hiçbirşey rastlantıya bırakılmamış; her ev bilinçli, katı
bir simetri içinde planlanmış; yerleşik bir kent kültürü, olabildiği kadar yalın ve açık bir şekilde dışa vu-
rulmuştur. Biri üç katlı, diğerleri iki katlı olan evlerde kullanılan iki tip plan ağırlık taşır: Evlerin yarısı-
na yakını ortadaki taş kaplı, dikdörtgen bir avlu çevresine yerleştirilen odalar ve bir eyvan veya portiko-
dan oluşur. Eyvan, genelde avlunun kısa kenarında, sokak kapısının karşısına gelecek şekilde yerleştiril-
miştir. Evlerin beşinde ise, ortadaki dağılım alanı bir kubbe ile kapatılmış, ev ve odalarla daha da kay-
naştınlmıştır (Bakınız Şekil 111 ve 115). İncelenen ev bu gruba girer; kuzeyindeki evle birlikte, iki kar-
deş için yapılmıştır; planları birbirine benzer; kitleleri, aralarında ortak kullandıkları bir bahçe ile ayrılır.
157
Şekil ı11 - 1940 sonlarında Büyükbahçebaşı mahallesi. Bahçenin kuzeybatısındaki alan 19. yüzyıl sonunda
geliştirilmiştir
Figııre 111 - Bahçebaşı neighbourhood towards the end of 1940. The seetion in the northwest of the "Bahçe" was
developed at the end of the 19th century .

1. İmamoğlu Evi 2. Tataslı Şevki Aksoy Evi 3. Jandarma Okulu 4. Endürlük'lü İbrahim Şahin Evi 5. Şekerci Hilmi Ağa Evi 6. Şe-
kerci Muhittin Aga Evi 7. Hacılar'lı Kazım Aga Evi 8. San Mustafa Evi 9. Mehmet Ali Germir'li Evi 10. Adviye Hanım Evi 11. Kü-
çük kilise (19S0'lerde dokuma atelyesi olarak ku\lanılmaktaydı) 12 Gazezler (tuhafiyeci) Kirkor Evi 13. Polis Hüsnü Efendi Evi 14.
Kaleli Esma Hanım Evi 15. Abid Sıpahioğlu Evi 16. Kilise (19S0'lerde kubbe ve duvarları yıkıfrnak üzereydi) 17. İstiklal İlkokulu
IS. Fırın 19. Mescit 20. Dükkanlar 21. Şükriye Yapışlar Evi 22. Rıfat Hisarcıkıı Evi 23. Aptullah Karaağa Evi 24. Nedim Bey Evi
25. Mahmut Hafız Evi 26. Sulama Havuzu 27. Galip İzmir'li Evi 28. Sait Peşkircioğlu Evi 29. Ahmet Hüsrevoğlu Evi 30. Apti Gür-
büz Evi 31. Leblebiciler Evi 32. Hacı Ahmet Ağa Evi 33. Şoför Ömer Efendi Evi 34. Sabit Ağa Evi 35. Mühendis Kadir Bey Evi 36.
Terzi Hikmet Hanım Evi ç: Sokak Çeşmesi D: Sokak Drenajı
1. İmamoğlu House 2. House of Şevki Aksoy from Talas 3. School of gendarmes 4. House of İbrahim Şahin from Eridürlük. S. Ho-
use of Hilmi Kuşoğlu, the confectioner 6. House of Muhittin Nalbantoğlu the confectioner 7. House of Kazım Aga from Hacılar
S. Sarı Mustafa House 9. House of Mehmet Ali from Germir 10. House of Adviye Hanım 11. Chapel 12. House of Kirkor, the mil-
liner 13. House of Hüsnü Efendi, the policeman 14. House of Esma Hanım from the citadel 15. Abid Sipahioğlu House 16.
Church 17. İstiklal (Indepence) Primary School IS. Bakery 19. Mesjit 20. Grocery shops 21. Şükriye Yapışlar House 22. Rifat Hi-
sarcıklı House 23. Aptullah Karaağa House 24. Nedim Bey House 25. House of Mahmut Hafız 26. Irrigation Pool 27. Galip İzmir-
li House 28. Sait Peşkircioğlu House 29. Ahmet Hüsrevoğlu House 30. Apti Gürbüz House 31. House of Leblebicis (the seller of
chick peas) 32. Hacı Ahmet Aga House 33. House of Ömer Efendi, the driver 34. House of Sabit Aga 35. House of Kadir Bey, the
engineer 36. House of Hikmet Hanım, the tailor Ç: Street fountain D: Street Drain

158
~==----= rı
ARKA BAHçe
GAAAJ

BACKYARO GARAGE

\ i

SANDıK ODAsı
CHEST ROOM
~'
MisAFiR ODAsı
GUESTROOM
~

"r"
~ TERAS
~ TERRACE

Y ~ L __
.
'-c:~

BAHçe
GAROEN
GRAND MOTHEA'S
ROOM
'1"'-.

____ i
i
1/
i.!= ----- -- --=----=L.'::=::ıw=~~__==~~~~~~,JJ

Şekil 112 • İmamoğlu Evi zemin kat planı Figure 112· Ground floor plan of İmamoğlu House

ekil 113 - Enine kesit (İmamoğlu Evi) Figııre 113- Transversal seetion (İmamoğlu House)

159
o
--8 'Ü=;;] ını
mn .....~:.
r=
r ',-

di r--------------------------l r------------,
I, ,/ .... -- ... '\ / ... ----"'\ ~1 l,

ıt) ii

UJD
i 1

i ii :
J
1 \ \

l----L-----L---L- LU

Şekil 114 - Boyuna kesit (İmamoğlu Evi) Figure 114 - Longitudinal seetion (İmamoğlu House)

ŞekilllS - Büyükbahçe ve batısından iki ev: Solda İmamoğlu, sağda Talaslı (Şevki Aksoy) evleri, Talaslı Evi'nin
orta holünü örten kubbe ilk halinde, taş olarak bırakılmış; İmamoğlu'nunki yıkılarak yerine resimde
görülen camlı kubbe oturtulmuştur (Fotoğraf 1970 yılında çekilmiştir. Talasli Evi sonradan yıkılmıştır)
Figure 115 - Public open space and two of the houses builı in the area, İmamoğlu on the left, Şevki Aksoy House 0/1
the right. Note the central elements covering the main hall. Şevki Aksoy House has the anginal stone
dome, İmamoğtu's has a glazed one

160
İmamoğlu evi, sokakların kesiştiği bir köşede, güneydeki büyük sebze bahçesine bakacak şekilde yerleşti-
rilmiştir. Girişi doğudandır, güney batısında ve kuzeyinde birer küçük bahçesi vardır. Evin yaşama bölü-
mü orta hal çevresine simetrik olarak sıralanmış altı odadan oluşur.
Osman İmamoğlu, evi 1932 yılında Emlak-ı Milli'den açık artırma ile satın almış; bir süre tamir ettirip
istediği değişiklikleri yaptırdıktan sonra ailesi ve annesi ile birlikte oturmakta olduğu dedesi Hacı Mükre-
min Sipahioğlu'nun Hasinli Mahallesi'ndeki evinden buraya taşınmış ve 1959 yazına kadar kış ve bahar
aylarını bu evde geçirmiştir. Evde yaptığı en önemli değişiklik, merkezdeki holü kapatan elips tabanlı taş
kubbeyi yıktınp, yerine çelik ve camdan bir kubbe yaptırmasıdır. Hafif bir iskeletten oluşan yeni kubbe-
de, damdan açılıp kapatılan, dört adet çift kanatlı pencere vardır. Saydam, yarı ,saydam.Ne çeşitli renkte-
ki pencere cam ı ile oluşturulan kubbe, ışık ve güneşin içeri alınmasım sağlamış, evin ortasında, aydınlık,
ferah ve iç açıcı bir atmosfer yaratmıştır.
Bu kadar önemli olmasa da evde yapılan diğer değişiklikler şunlardır:
ı. Sokak kapısının iki yanındaki odaların (misafir ve oturma) şömineleri kapatılıp dolaba dönüştürülmüş-
tür. Oturma odasındaki şöminenin bir parçası dolap üstünde bir süs olarak {(orunmuştur (Şekil 120).
2. Restorasyon sırasında kepenkler, pencere çerçeveleri, kapılar, tavanlar, duvarlar, orta hal ve sandık
odası dışındaki beş odanın zarları boyanmış; sandık odası ile zerzembinin zarları verniklenmiştir.
3. Kuzeyde yer alan zerzembinin sokak tarafına büyük boyutlarda ( 200 cm
'x 120 cm x 180 cm) dört
adet ahşap tahıl ve un ambarı yapılmıştır. Ailenin kent yakınlarındaki tarlalarından gelen ürünler ambar-
lara depolanmıştır. Güneyde ahır olarak kullanılan alt kata da, seyisler için bir tahtalı yapılmıştır.
4. 1942 yılında, kuzeydeki bahçenin sokak tarafına, kuzeydeki evle birlikte, arabalar için birer garaj ek-
lenmiştir. Komşu evin sahibi İbrahim Şahin'in de rızası ile garajlar uyumlu bir şekilde tasarlanmış; ben-
zer oran ve renkte kullanılan yonularla, evlerin doğal birer parçası haline getirilmiştir.
5. 1945 yılında evin batı yanına terastan geçilen, bir hamam (çamaşır yıkama) lavabo bölümü eklenmiş-
tir. Silindirik beton kolonlarla bahçeden yükseltilen bu bölüm, betonarme ve taşlainşa edilmiş; o zama-
nın çağdaş sıhhi tesisatı ve araçları ile donatılmıştır (ayaklı, beyaz bir emaye küvet, odun la ısıtılan bir ter-
mosifon, musluk bataryalan, lavabo, 120 cm yüksekliğe kadar renkli seramik karo ile kaplı duvar ve dö-
şemeler) Kiremit "kaplı çatı arasına bir su deposu yerleştirilmiş; böylece, hamama, bitişikteki mutfak ve
terasa kullanım suyu verilmiştir.

Şekil 116 - İmamoğlu Evi'nin dış görünüşü Figure 116 - Exıerior view of the İmamoğlu House

161
6. Batı tarafındaki kare planlı terasın üstüne çelik bir strüktür yapılmış; bunun ve bitişiğindeki mutfağın
çatısı oluklu çinko levhalarla örtülmüştür.

7. 1954 yılında mahalleye şehir suyu gelince, su tesisatı yeniden düzenlenmiş; rahat bir yaşam için eve ye-
ni musluk ve lavabolar eklenmiştir.

Tanımı
2 2
Ev, 475 m büyüklüğünde bir arsanın 310 m lik bölümüne oturur. Kitlesinin iki katı, sallığı ve sonradan
2
eklenen mutfak ve hamamı ile birlikte yaklaşık 570 m kapalı ve yarı kapalı kullanım alanı vardır.
Girişi, gösterişli bir kemerin tanımladığı büyük bir girinti içine yerleştirilmiştir. İki sütunun taşıdığı dış
kemerden sonra, merdivenlerle asıl kapıya çıkılır. Kapı çevresi ve üstü yumuşak çizgili oymalarla belir-
lenmiş; yanlarına birer sütun yerleştirilmiştir. Çift kanatlı, demir saçla kaplanmış kapının üstünde, yarım
daire şeklinde bir pencere görülür. Pencerenin camları renkli, önü radyal demirlerle süslüdür. Sağ ve sol-
daki odaların girişe bakan, kapıya gelen gideni denetleyen birer penceresi ve pencereleri kapatmak için
tek kanatlı ahşap kepenkleri vardır.
Kapı bir giriş halüne açılır; hal kubbeli orta mekana ve daha sonra gelen servis holüne bağlanır. Bu üç
alan, planda ayrı ayrı birimler gibi görünseler de, orta mekanın birer parçasıdırlar ve hep birlikte bir bü-
tün oluştururlar. Giriş holünde, kapının iki yanına gelen köşelerde güzel birer çeşme vardır. Taştan oyu-
larak yapılan ve pastel mavi ve akua renklerle boyanan çeşmelerin üstlerinde birer depo, önlerinde birer
lavabo yer alır. Üstten doldurulan su, kullanıldıktan sonra giriş kapısının eşikleri altından sokağa atılır.
2
Evin altı odası, 30 m lik orta alan ve giriş holünün çevresine sıralanmıştır. Holler taşla döşelidir. Orta
holün salları siyah, kırmızı ve gri renkte olup üstteki cam kubbenin merkezini vurgulayacak bir düzene
göre yerleştirilmiştir; tam ortada sekizgen bir Afyon mermeri, ve bir göbek çevresinde verevine yerleşti-
rilmiş karalar yer alır. Orta mekandaki sekiz korint kolon, kubbeyi tutan dört kemeri taşır. Kemerlerin
kesiştiği dört köşeye, pandantiflerin altına, birer aslan heykeli yerleştirilmiştir. Ortadaki odaların kapı
yanlarında çiçek saksısı koymak için ikişerden dört pedestal vardır. Elips tabanlı cam kubbenin ortasın-
dan büyük bir avize sallanır. Ayrıca kubbeyi taşıyan kemerlerin tepe noktalarına, avize veya lambaları
kaldırıp indirmek için birer makara yerleştirilmiştir. Kente elektrik geldikten sonra makaralar kuş kafesi
asmak için kullanılmıştır. Kemerler, buraya bakan oda pencereleri, yıldız pencereleri ve kapı çevreleri
oymalarla vurgulanmış; gri, mavi pastel renklerle boyanmış; pencereler dekoratif demirlerle donatılmış-
tır . Geniş boyutları, bol ışıkla yıkanan heykelsi elemanları, renkli yüzeyleri ile orta mekan renk ve hayat
doludur. Gündüz ve gece, dolaşım alanı olması yanında, çeşitli aile faaliyetlerine uygun bir ortam oluştu-
rur.

Evdeki üçüncü hol, simetrik olarak bodruma inen ve dama çıkan birer çift merdiveni barındırır. Dama
çıkan merdivenIerin altında birer tuvalet ve odun-kömür deposu bulunur. Bu merdivenlerin üçüncü basa-
mağının yanlarında, duvarlara oyu lu birer niş vardır. Güneydeki nişin tepesine bir makara yerleştirilmiş;
altındaki bir kapaktan, alt kattaki mutfağın kuyusuna ulaşılmış; gerektiğinde makara yardımı ile kuyudan
su çekilmiştir.
2
Evin servis halünden içe doğru açılan iki kanatlı bir kapı ile batısındaki 10 m lik sallık adı verilen bir te-
rasa çıkılır. Teras güney ve batısındaki bahçeden taş ayaklarla yükseltilmiştir; kuzeyinde asıl kitleye son-
2
radan (1920'li yıllardan önce) eklenmiş 6,5 m büyüklüğünde bir mutfak vardır. Bahçeye güneydeki bir
merdivenle inilir. Merdiven yanında bir su tulumbası, bahçede bir kümes, bir karadut, birkaç ağaç ve ba-
harda sebze ekilen bir alan yer alır. Eve 1945'te eklenen hamam bölümünün önüne, su deposuna su ba-
san, bir elektrik motoru yerleştirilmiştir.
Evin tümüne yayılan ve iki bölümden oluşan alt katın (veya bodrumun) her iki bölümü de hem sokağa,
162
Şekil 117 - Salondan bir görüntü (İmamoğlu Evi) Figure 117 - Central hall of İmamoğlu House

163
Şekil LLS - İmamoğlu Evi'nin giriş holü Şekil 119 - İmamoğlu Evi'nin servis holü
Figure 118 -Entrance hall of Imamoğlu House Figure 119 - Service hall of Imamoğlu House

Şekil UO .: Oturma odasında kapatılarak dolaba çevrilen şörninenin üstündeki oymalı taş (İmamoğlu Evi)
Figure 120 - Stone moulding over the original Jireplace of the living room (Imamoğlu House)

164
hem de dik birer merdivenle salon diye adlandırılan kubbeli orta mekana bağlıdır. Güney bölüm kendi
içinde üçe ayrılır: Bunların ilki, evin tam ortasında, s~lon~ taş tonoz ve kemerlerle taşıyan, basık ve ka-
ranlık bir hacimdir ve samanlık olarak kullanılmıştır. Ikincı hacim, sokakların kesiştiği köşeye gelen ahır-
dır. Samanlığa bir tonoz, doğudaki sokağa iki kanatlı bir kapı ve kare şeklinde iki pencere ile açılır. Bu
bölümdeki son hacim, aşkana (veya aşhane) diye anılan ana mutfaktır; ahıra büyük bir kapı ile bağlanır;
batıdaki küçük bahçeye iki yatay penceresi vardır. Aşkananın kuzey duvarında büyük bir ocak; ocağın he-
men yanında kuyu; onun da yanında salona çıkan dik bir merdiven ve tek kanatlı, ağır merdiven kapısı
yer alır. Yerde bulaşık suyunun gideceği bir çağ, doğu duvarında gömme bir dolap vardır; güney tarafa,
kuru kayısı, erik, şeker, pirinç, ceviz, badem, baklagil v.b. yiyeceklerin saklandığı "göz-göz" adı verilen
dörder ayaklı, üstten doldurulan, yatay, büyük dolaplar yerleştirilmiştir.
Alt kattaki mutfağın kull~nım sıklığı 1940'lı yılların sonlarına doğru azalmış; sadece geleneksel yemek,
tatlı ve sütlü yapımı için kullanılmıştır. Ahırda her zaman bir veya iki inek beslenmiş; taze süt ve yoğurt,
evden eksik edilmemiştir.
Alt katın zerzembi olarak adlandırılan kuzey bölümü, depo olarak kullanılmıştır. Sokağa açılan, çift ka-

Şekil 121 - Salondaki süslü kolon ve kemerler Şekil 122 - İmamoğlu Evi'nin servis holünün iki yanından
(İmamoğlu Evi) dama çıkan merdivenler. Üstte, daire şeklindeki
iki pencere, merdivenleri aydınlatır
Figure 121 - Decorated columns and arehes of Figure 122 - Staircases in the service hall of Imamoğlu
the central hall tlmamoôlu House) House going up to the roof Note the Iwo circu/ar
windows illuminating the staircases

165
natlı saç kapının bir yanında tahıl ambarları; diğer yanında odun yığılan bir alan vardır. Orta alan salla
kaplıdır, burada meyva ve sebzeler yere serilen hasırlara yayılmış, hevenk üzümleri tavandaki çengellere
asılmıştır. Zerzembinin batı ucu ise bir oda gibi ele alınıp iki duvarı dolaplarla kaplarımıştır. Üstteki oda-
ların pencere altlarına gelecek şekilde yerleştirilen, 40 cm x 60 cm boyutlarında, altı pencere, burayı ay-
dınlatıp havalandırır. Pencerelerin kuzeye bakması hacmin 70 cm kadar toprağa gömük olması, zerzem-
biyi loş, serin, meyva ve sebze saklamaya elverişli bir ortam haline getirir.
2
Evin iki odası 22 m , dördü 29 m'büytikluğündedir. Odalar geniş, ferah, dışa dönük ve iyi donatılmıştır.
2
Girişe yakın olan iki odanın yedişer penceresi vardır. Bu pencerelerin toplam alanı 10 m kadardır ve ta-
ban alanının % 38'ine yaklaşır. Ortadaki küçük odalarm herbiri ikisi dışarı, ikisi salona bakan, dörder
pencereye sahiptir. Bu odaların pencere alanı 5,8 mı olup pencerelerinin taban alanına oranı % 26 ka-
dardır. Tüm odaların ayrıca hol ve salona açılan kapılarının üstlerinde, birer tepe penceresi yer alır (Şe-
kil 46 b). Bunlara ek olarak, yine her odanın dışarı bakan, dar kenarının orta çizgisinde elip s şeklinde,
camlanmış birer yıldız penceresi vardır.

Odaların taşla döşeli küçük birer sekialtı alanı, birer şerbetliği, gömme dolapları ve 270 cm yüksekliğe çı-
kan oymalı zarları vardır. Tüm kapılar 8 cm kalınlığında olup özenle tasarlanmışlardır. Tüm pencereler
demir parmaklıklı, sokağa bakanlar kalın, ızgara şeklinde; diğerleri narin ve dekoratiftir; sokağa bakan-
lar demir saç; batı ve kuzeydeki iç bahçelere bakanler. ah jap kepenklerle donatılmıştir. Ahşap kepenk-
ler yatay yönde kayarak açılıp kapanan tiptedir. Odaıar 400 cm yükseklikte, göbekli, süslü tavanıara ve
ahşap döşemelere sahiptir.

i
b

'\ J
\.
.
\

Şekil 123 - Oturma adasının şerbetliği (alt kısmı1970 Şekil124a - Anne - baba yatak adasının zarları
sonrası görülen renge boyanmıştır)
Figure 123 - Şerbetlik of the living room, the lover portion Figure 124a- Wood paneling of the parents' room
was repaired around 1970's

166
Evin Kullanımı

İmamoğlu ailesi her yıl, Mayıs ayında, uzun hazırlıklardan sonra, bağa göçmüş, evi kapatmıştır. Yaz bo-
yunca kepenkleri kapalı tutulan ev, kış için alınan odun, kömürü yerleştirmek, kağnılarla köyden gelen
samanı, kelek ve kavunu taşımak için sadece birkaç kez açılmıştır. Aile Ekim ayında 3-4 gün süren "dip
bucak" bir temizlikten sonra eve dönmüştür. Evin büyüklüğü, evcil hayvanlar beslenmesi, büyüyen çocuk-
ların ve yaşlı büyükannenin bakım işleri, yemeklerin odun ateşinde pişirilmesi, 19S0'li yıllara kadar içme
ve çamaşır yıkama suyunun güğümlerle taşınması, evde birden fazla hizmet görecek insan çalıştırılması-
na neden olmuştur.
Girişteki odalardan güneye bakanı oturma, diğeri misafir odası olarak kullanılmıştır. Kuzeydeki küçük
oda, giysi sandıklarını barındırması nedeni ile "sandık odası" diye adlandırılmış, önce lisede okuyan ço-
cuklardan birine, daha sonra evlenen oğullardan biri ve eşine yatak odası olmuştur. Aynı sıradaki son
oda, zarlarının rengi (ve belki de önceleri, elma, armut, üzüm gibi bağdan getirilen meyvaların saklandı-
ğı yer olması) nedeni ile "yeşil oda" adını almıştır. Bu oda 1948'de evin ilk evlenen oğlu ve eşine verilmiş-
tir..
Güneyde, oturma odasına bitişik olan oda, anne-babanın yatak odasıdır; yüksek, büyük bir pirinç karyo-
la ve giysi sandıkları içerir. Bitişiğindeki oda büyükannenin odasıdır, yine karyola, sandık ve bir piyanosu
vardır. Her odada oturma ve yatma için kullanılan bir veya iki sıra ahşap sedir bulunmaktadır. Katlana-
rak yüklüklere yerleştirilen yün yatak ve yorganIar akşamlan çıkarılarak çocukların yatması için sedirlere
(bazen yere) serilmiştir. Misafir odası dışındaki odalara zaman zaman büyükler için birer karyola, an-
ne-baba yatak odasına bir çocuk karyolası, gelin odalarına birer beşik yerleştirilmiştir. Hizmet gören kız-
lar ve bir kadın aşçı, yatak odalarından birinde; havalar soğuksa oturma odasında yatmıştır. Oturma oda-
sına kurulan bir kömür sobası kış günleri ve geceleri yakılmış; birçok faaliyetin burada toplanmasına ne-
den olmuştur. Diğer odalar herbirine kurulan odun sobaları yardımıyla sadece kullanım süreleri boyun-
ca ısıtılmıştır.
~~~~~~~~~~~

Şekil 124b - İmamoğlu Evi'nde dama çıkan Şekil 124c - İmamoğlu Evi'nin salonundaki dört aslan
. merdivenlerin yanında yer alan küçük heykelinden biri
glıintilerden biri
Figure 124b- One of the symmetrical small alcoves on the Figure 124c- One of the four lion figures in the central
staircase climbing up to the roof hall of Imamoğlu House

167
Şekil 124d - İmamoğlu Evi'nin giriş hclünün tavanı Figııre 124d - Cei/ing of the en tran ce hall of Imamoğlu House

Aile, yaşamının çoğunu oturma odasında geçirmiştir. Sonbaharda, bağdan kente göçtükten sonraki ye-
di-sekiz ay, ve özellikle kış günleri yemekler burada yenmiş; yakın dost ve komşular burada ağırlanmış;
çocuklar burada ders çalışmış; ev işlerinin bazıları burada yapılmış; yemeklerin bazıları burada hazırlan-
mıştır. Kış günleri buraya kurulan bir kömür sobası odak noktası olmuş; yemek ısıtma, çay yapma, kesta-
ne pişirme, kahve kavurma, çocuk bezi kurutma gibi birçok faaliyeti çevresinde toplamıştır.
Odanın aydınlık ve rahat bir havası, süslü şerbetlik ve zarları, göbekli tavanı vardır. Giriş karşısındaki kö-
şede aile büyüklerinden birinin üniformalı bir fotoğrafı; duvar ortasında sarkaçlı bir saat; yan duvarda
büyücek bir ayna; sobanın kurulduğu iç duvarda yağlıboya birkaç doğa ve ölüdoğa resimleri yer almıştır.
Odanın kuzeyinde, eski şöminenin yerine yapılan dolapta radyo ve kitaplar; onun önünde, açıldığı zaman
daire şekline gelen katlanabilir bir yemek masası, 5-6 tane "thonet'' sandalye vardır. Yerlere güzel hava-
larda kilim, soğuklarda halı ~pilmiş, sedirler halı ve halı yastıklarla donatılmıştır. Yastık örtüleri, sedirle-
rin etekleri (makatları) ile aynı kumaştan ve perdelerle renk uyumu içindedir.
Odalardan en özenilerek döşeneni misafir odasıdır. Ortada süslü, tavandan sarkan, zarif bir "art nou-
ve au" avize; batı duvarı boyunca sıralanan "thonet" sandalyeler; büyük, aynalı, ceviz bir konsol ve önün-
de yine, ceviz, büyük bir yemek masası vardır. Masa kare şeklinde, ince "Manchester" bir halı ile kaplan-
mış ve yemek masası olarak çok seyrek kullanılmıştır. Yere ve pencere altlarındaki sedirlere lacivertin
hakim olduğu benzer desen ve renkte kaliteli halılar serilmiş; sedirlere, bunlarla uyumlu halı yastıklar
yerleştirilmiştir. Perdeler, bordo-siyah-taba, yastık örtüleri ve sedir makatlan, kahve, bordo renklerde-
dir. Odanın kepenkleri genellikle kapalı tutulmuş; resmi bir konuk geldiği zaman açılmıştır. Girişin karşı-
sındaki duvara asılan, karakalem, büyük, kalpaklı bir Mustafa Kemal portresi odaya hakimdir. Dikkatle
seçilmiş gümüş ve kristal kül tablaları, sigara kutulan, tepsi, şekerlik, v.b. aksesuar, masa, konsol ve oda-
ya panltı katar. Oda loş, gizernlidir; içinde halı ve kumaşlara sinmiş hafif naftalin ve sigara dumanı karı-
şımı bir koku taşır.

Evde 1940'lı yılların sonu ile 1950'li yıllarda üç düğün yapılmıştır. Dörder gün süren düğünler sırasında
holler, salon, misafir odası ve evin bir odası konukların eğlencesine ayrılmış; geleneksel tüm adetler yeri-
ne getirilmiştir.
168
Erlenen çiftlerden biri (amcam ve eşi) İstanbul'da oturacağı için düğünden sonra sadece birkaç gün mi-
safir odasında kalmış; diğerleri (ağabeylerim ve eşleri) evin kuzeyindeki birer odaya yerleşmiştir. Gelin
odası diye adlandırılan bu odalar gelinin çeyizleri ile donatılmış; genç evliler (ve çocukları) yedi-sekiz yıl,
kentin yeni gelişen mahallelerindeki yeni yapılmış apartman dairelerine taşınıncaya kadar ailenin bireyle-
- olarak, aileyle birlikte yaşamışlardır.

E" hem çocuklar, hem ?üyükler için ilginçliğini hiç yitirmemiştir. Dışındaki soğuk, sade, hantal ifade,
içerilerde görülmez. Her oda, her mekan, zarları, tavanları, genel renk kompozisyonları, Anadolu halı
"'" kilimlerindeki ağırbaşlı yaşama sevinciyle dolup taşmıştır. Odalar hem geleneksel kimlikleri içinde
Çü amaçlı olarak, hem (misafir odasında olduğu gibi) özelleşmiş olarak kullanılmıştır. Orta hcl/salon
birçok amaca hizmet etmiştir; gündüz veya gece, oturmak, konuk kabul etmek, yemek yemek, çeşitli ev
işleri yapmak, hamur açmak, yün çırpmak, çocuklar için oyun, hatta pingpong, futboloynamak için uy-
gun bir ortamdır. Loş ve gizemli zerzembi, eski-yeni yüzlerce oynayacak nesrie ile doludur: Kristal gaz
lambaları, nargileler,
. .
ütüler, benzinli ocaklar, eski fotoğraflar, kılıç, kama, eski giysiler, melon şapkalar,
fesler ... Çok dik basamakları çocuklar için hem korku, hem beceri kazanma ortamıdır. Aynı şekilde 260
, ~
m- büyüklüğündeki dam, erişte, makarna, kus kus, pastırma, sucuk, çamaşır kurutma işlevi yanında, ço-
cuklar için oyun oynama, piknik yapma, uçurtma uçurma, v.b. faaliyetlere olanak vermiştir. Oda ve alt
katlardaki niş, yüklük ve dolaplar çocukların devamlı karıştırdığı, içlerine girip de çıkmak. istemedikleri
çekici yerlerdir. Kuyu, tonozlu samanlık, kümes, dam, hamam ve sallığı taşıyan pilotiler, çocuklara oyun
oynama ve gelişmeleri için birçok deneyim ve fırsat sunan öğelerdir.

Evin pencere, kepenk, dolap detayları ergonomik yönden kusursuz, boyut ve oranları ile kayda değer ele-
manlardır. Hayatı kolaylaştırmak için getirilen bazı ayrıntılar dikkate değer: Servis holüne açılan iki tuva-
lerin duvarına yerleştirilen taştan oyma su depoları ve çeşmeler; giriş kapısı yanındaki lavabolar; kuyu-
nn mutfak altına kazılmış olması; geleneksel avlunun üstünün kapatılarak bir hole dönüştürülmesi. İçe-
ri çekilen tuvaletleri, merdivenleri ve kapalı holleri ile ev, geleneksel Kayseri yaşamından fazla birşey yi-
tinneden, tamamen kapalı, iklime karşı korunmuş bir kutuya dönüşmüştür.

Yapıldığı zaman, ilerici bir anlayışla, sahibine o zamana kadar görülmemiş yenilikler ve konfor sunan
ev: ne ilginçtir ki 60-70 yıl içinde yine aynı nedenlerle terkedilmiştir. Birçok aile gibi, İmamoğlu ailesi
anne-baba'nın ilerleyen yaşları nedeni ile daha rahat ve çağdaş bir yaşam istemiş; evlerini bu amaçla
iyileştirmek gayreti sonuç vermeyince de (eve kalorifer ve sıcak su tesisatı yapılması, damın kiremitle
kaplanması, v.b.), diğer komşuları gibi 1959 yılında, gönülsüz de olsa evden ayrılmış; bir apartman daire-
sine geçmiştir. Ev birkaç yıl boş kaldıktan sonra kırsal alandan Kayseri'ye gelen birine satılmış; o zaman-
dan bu yana da birden fazla aileyi barındırmak için, önemli değişiklikler geçirmiş; hırpalanmış ve hızla
mimari değerlerini yitirmiştir.

CAM KUBBELİ EV

Kristal pencereden kar yağışını dinleyen nine


Karın mutlak sessizliğini
Kristal kubbeden gökyüzünü gözleyen çocuk
Göz kamaştıran güneşi tadar.

Ahşaba emdirilmiş gün ışığı, göz nuru


İsimsiz ustaların sevgisi
ısıtır çocuğu, nineyi.

Kaç kez daha yaşanacak dersiniz


Toprak damda yağmur sesi
Avlularda sonbahar?
169
10. GÜPGÜPOGULLARI KONAGI
Cumhuriyet Mahallesi, Tennuri Sokak
Yapım Tarihi: 1419 - 1497
Kültür Bakanlığı'nın malıdır, müze-ev olarak korunmak üzere onarılmaktadır.

Tanım
Kayseri' de bugüne kadar onarılan iki geleneksel evden biridir. Restorasyonunda yapının bazı incelikleri
verilememiş, hatta bozulmuş olsa da, konağın gelecek kuşaklara kalmasının sağlanması sevindiricidir.
Çakıroğlu'na göre (1952) evin eski bölümleri 1419 ile 1497 yılları arasında yapılmış, ekleme ve değişik-
likler onsekizinci yüzyıla kadar devam etmiştir. Konak, kuzeye bakan, herbirinin kendine ait avlusu bulu-
nan haremlik ve selamlık bölümlerinden oluşur. Selamlık bölümü haremlikten daha sonra yapılmıştır;
doğuda dış kale duvarına yaslanır; iki katlı, yoğun bir kitleye sahiptir. Alt katı hayvanlara ve onların yiye-
ceklerinin depolanmasına ayrılmıştır. Üst kat, dışarıdan çıkılan bir merdivenle ulaşılan bir orta hol çevre-
sinde düzenlenmiştir. Hal, kuzey yanda yarı açık bir köşk, doğuda bir selamlık odası ve batıda bir kabul
salonu ile çevrelenir (Şekil 125). Bu odaların birer şöminesi vardır; duvar ve tavanıarı süslüdür. Üst ka-
tın güneyinde bir tokana, bir hizmetçi odası, bir servis holü ve kahve ocağı adı verilen bir mutfak vardır.
Harem bölümü sofa çevresinde gelişmiştir. Sofa'nın doğusunda harem odası; batısında tokana; güneyin-
de büyük bir ambar ve bir hizmetçi odası bulunur. Tokana'nın kuzeyinde kadın konuklar için eve sonra-
dan eklenen bir kabul (veya misafir) odası vardır. Misafir odasının batısında, yine kahve ocağı diye adlan-
dırılan bir mutfak ve ona bitişik bir köşk yer alır. Çakıroğlu (1952, s.33) misafir odası ile mutfağın sonra-
dan, belki o zamanki ev sahibinin ikinci karısı için yaptırılmış olabileceğinden söz eder. Buradaki köşk,
ahşap kolonlar üzerine yükselen ahşap bir çatıdan oluşur; kolonlar ince uzun, tavan işlemelidir (Bkz. sf.
LO). Köşkün önünü dekoratif taşlarla yapılmış bir çeşme ve bir havuz süsler (Şekil 125 ve 58). Avlu taş
kaplıdır. Selamlığa bir kapı ile bağlantısı vardır. Ölçüleri ve elemanlarının kullanım biçimi, olgun ve ba-
şarılı bir tasarım anlayışının ürünüdür.
Harem avlusunun (içeri hayatın) kuzeyindeki servis bölümleri bugün tamamen yok olmuştur. Çakıroğ-
hı'nun planları 1950'li yıllarda burada açık bir mutfak, bir odunluk ve iki tuvalet olduğunu gösterir.
ofa cephesi simetriktir; kapı ve pencereleri korniş şeklindeki kabartınalarla çerçevelere alınmıştır. Kapı-
nın iki yanında dekoratif birer girinti vardır. Kapı ve pencere kemerleri belki Mısır etkisiyle beyaz ve si-
yah taşların süs oluşturacak şekilde kullanıhnasıyla yapılmıştır. Kapıda iki, pencerelerde birer kemer kul-
171
Selamlık Bölümü 1. katı : 1.Hol 2.Seıamlık 3.GusÜlhane 4.Tokana S.Servis holü 6.Hizmetçi odası 7.Kabul odası
8.Kahve ocağı.
Selômlık. Sectionfırstflnor: ı. Hall 2.Seıamlık 3.GıısÜlhane 4.Tokana S.Service hall 6.Servant's room
7. Reception room 8.Kitchenette.

ıL:
\ ;
i ,

~15
L_~~-_-_-::.-] .. selamlık"
10

14
9

8 13

Şekil12S - Güpgüpoğıılları Konağı zemin kat ve selamlık bölümürtün birinci kat planları (Kaynak: Çakıroğlu, 19S2)
ı.Sofa 2.Harem Odası 3.Tokana 4.Misafir odası S.Ambar 6.Geçit 7.Hizmetçi odası 8.Avlu-güney girişi 9.Kahve ocağı
10.Köşk Tl.Hamam odası 12.Hamam 13.Ahır 14.Samanhk lS.Çeşme 16.Havuz
Figure 125- Ground floor of the Güpgüpoğullan Konak and the fırst f/oor of the selamlık seetion
(Souree: Çakıroğlu, 1952) LSoja 2.Harem room 3. Tokana 4. Guest room 5.Storage 6.Passage 7.Seıvant's room
8. Courtyard - south entrance 9.Kitehenette 10.Kiosk ll.Hamam(Bath)room 12.Hamam 13.Stable 14.Hay storage
172 l S.Fountain 16.Pool
lanılmış; pencere üstlerine ayrıca birer motifli beyaz taş yerleştirilmiştir. Sofa 5 m. en, 10 m. boy ve 7
m. yüksekliği ile alışılmışın dışında büyük bir mekandır. İnce zar işçiliği ve etkileyici renkleriyle Kayseri
sofalarının en güzellerindendir.

eki! ll6 - Güpgüpoğulları Konağı'nın selarnlık yapısı


Figure 126 - Selamlık building of Güpgiipoğuüan Konak

Şekil ll7 - Güpgüpoğulları Konağı'nın harem bölümünün batı cephesi


Pigure 127 - West elevation of the harem seetion of Güpgüpoğullan Konak

173
11. ZENNECİOGULLARI KONAGI 54
Yanıkoğlu Mahallesi
Yapım Tarihi: H.10oı (1593)
Bugün yarı yıkık durumdadır.
Zennecioğlu'nun hamam parasını
verecek adam mısın?
Kayseri deyimi55
Tanım
Haremlik ve selamlığı bir merdiven holü ile bağlanmış görkemli bir yapıdır. Harem bölümünün sofa cep-
hesinde bulunan kitabe, bu bölümün yapım tarihini 1001 (1593) olarak verir (Bkz. sf. 174). Harem'in ge-
nel düzeni, kullamlan form ve boyutlar, Güpgüpoğulları konağına benzerlik gösteren evin, yazılı tarihte
yapıldığına bir işarettir. Bugün var olmayan ve planını Çakıroğlu'nun (1952, s.30) tezinde gördüğümüz
selamlık bölümü ise çok daha sonra, belki 1840'lı yıllarda, büyük depremden sonra yapılmıştır. İki katlı
yapının alt katı hakkında bilgi olmasa da sokaktan bir merdivenle çıkılan asıl kat, merkezi bir hol çevre-
sinde planlanmıştır. Hale açılan yedi mekanın ortada olanlarının birer ocağı; köşedeki dört odanın dolap
ve sedirleri vardır. Kuzey-doğu köşedeki odadan harem bölümüne geçilir.
Harem bölümü kuzeye yönlendirilmiş, geleneksel dar ve uzun bir plana sahiptir. Sofa merkezde yer alır;
doğusunda tokana; batısında harem odası vardır. Ayrıca harem odası yanına bir de misafir (veya Çakı-
roğlu'nun dediği gibi belki bir selam) odası yapılmıştır. Misafir odasının üstünde "Yıldız Köşkü'' adı ile
anılan bir oda ile bahçedeki köşk eve sonradan eklenmiştir. Çakıroğlu, Yıldız Köşkü hakkında şunları ya-
zar: "... bu oda, evin beyinin ikinci defa evlenerek İstanbul' dan getirdiği bir hanım için yapılmıştır. Oda-
nın bütün duvarları İstanbul'un manzaraları ile süslenmiştir. .. Oda güzel bir renk armonisi içinde insana
çok iyi tesir ediyor. Tavan da ahşap oyma ve boyalıdır. Duvarlar direk aralarında alçı sıva ve üzerleri bo-
yalı zarif desenlerle süslüdür. Mimari tarzına bakılırsa XVIII. asrın ortalarında yapıldığı tahmin edilir."
(1952, s.33).
Bahçedeki mermer havuz ve selsebil bugün çok kötü durumdadır. Çakıroğlu (1952) bu elemanların o za-
manlar İstanbul'da yapılanlarla olan benzerliğine değinir ve oradan ısmarlanıp getirildiğini söyler. Nite-
kim 1960 sonlarında Konak'tan sökülen mermer bir çeşmenin İstanbul Yıldız Sarayı'ndaki çeşmelere
olan Çarpıcı benzerliği böyle bir düşünceyi desteklemektedir56 Bu öğeler tek tek getirilmemiş bile olsa,
İstanbul'lu birkaç ustanın bu işleri yapmak için Kayseri'ye geldiği düşünülebilir.
175
Sofa cephesi, simetrik olarak yerleştirilen kapı, pencere ve onları çerçeveleyen dikdörtgenlerden oluşur.
Sofa kitlesi, harem odasından biraz yüksek, tokana ile aynı düzeydedir. Tüm cephe yonudur. Harem oda-
sı bugün yarı - yıkıktır; yalnız tavan eteklerindeki freskler bugün bile el değmemişcesine iyi durumdadır.
"Realistik-romantik" diyebileceğimiz manzara resimleri, ileri bir teknik ve olgun bir sanat anlayışı sergiler,
Harem bölümünün tüm odalarının zar ve ahşap döşemeleri sökülmüştür. Harem odası ve misafir odasın-
daki şömine kalıntıları ile oda ve bodrumIarın gösterişli hacimlerinden başka konakta birşey bırakılma-
mıştır.

Haremin en ilginç yerlerinden biri tokanasıdır (Şekil 26). İnanılmaz ölçüleri (6m x lOm x 6m), çok bü-
yük ocağı, duvarlara asimetrik olarak yerleştirilmiş mazgala benzer pencereleri ile bir Ortaçağ yapısı gö-
rünümü taşır. Tavan kirişlerini destekleyen ahşap payandaları, isle kaplı yüzeyleri bu görünüşü daha da
belirginleştirip, güçlendirir. Tokana'nın bu şekilde abartılan yorumu, belki zengin bir Kayseri ailesinin o
zamanki yaşamda yüklendiği toplumsal rol ve kente özgü konukseverliğin ölçülerinin bir belirtisidir. Zen-
necioğulları, uzun süre kenti yönetmiş olmanın güç ve deneyimleri ile mutfaklarını adeta Beyliklerinin
bir uzantısı gibi görüp o ölçülerde tutmuş, Osmanlılığın verdiği gönül zenginliği ve elaçıklığını rahat bir
biçimde mimariye yansitmışlardır.
Tokana'nın doğusuna servis alanları yerleştirilmiştir; bir giriş ve bir soyunma alanına sahip olan hamam,
tokanaya bitişiktir. Doğusunda açık mutfak, onun yanında, en dışta da doğuya açılan iki tuvalet vardır.
Servis birimleri bugün yarı yıkık durumdadır.

Şekil 128 - Zennecioğulları Konağı zemin kat planı Figure 128 - Ground f100r plan of Zennecioğullan Konak
(Kaynak: Çakıroğlu, 1952) (Source: Çakıroğlu. 1952)
I.Sofa 2.Harem odası 3.Tokana 4.Hamam I.So]a 2.Harem room 3. Tokana 4.Hamam(bathroom)
S.Soyunma odası 6.Hamam girişi 7. Misafir odası S.Dressing room 6.Entrance to hamam 7. Guest room
8.Merdiven 8.Staircase and the kiosk.

176
Şekil129 - Zennecioğulları Konağı harem bölümünün avlusu (Yıkık olan oda harem odasıdır)
Figure 129 - Courtyard of the Zennecioğullan Konak. The demolished room is the harem roO/11

SEZAR'ıN KENTİ

Hani evler varmış


gözlerini kamaştıran içine girenlerin c

Evler, fildişinden,
el emeği, göz nurundan
Binlerce yılda, binlerce ustanın
taş taş üstüne koyarak yaptığı evler
Bahçesinde leylaklar açan
odasında lavanta kokan

Evler, çocuklara ninniler söyleyen,


Çeyizlerin işlendiği, sevgi yumağı evler...
Avlusunda fesleğen
damında papatyalar açan
Nereye gittiler, neredeler şimdi?

Nereye gitti onca birikim,


Nerede şimdi taşı konuşturan
tahtaya can veren,
odaları şenlendiren eller?

Nice oldu bin yılların Kayseri'si,


Bin yılların imparatorluk kenti?
Kayseri böyle yorgun, böyle çaresiz mi bakacaktı,
Hoyratlıklar içinde
Böyle köksüz mü kalacaktı?
177
178
U. MOLLAOGULLARI (Gavrernoğlu II) KONAGI
Yanıkoğlu Mahallesi, Meşe Sokak
Yapım Tarihi: H.1198 (1784)
Bugün bakımsız, harap olmak üzeredir.

Tanım
Çakıroğlu (1952), o zamanki sahibinin Mollaoğulları olması nedeni ile evi bu adla anmıştır. Ancak bir
görüşe göre de ev, Gavremoğulları için yapılmış; Mollaoğullarına gelin giden kızlardan birine miras yolu
ile düşmüş; o zamandan sonra da bu isimle anılmıştır57
Kendilerine ait birer avlusu olan haremlik ve selamlık birimleri harem avlusu çevresinde bir "L" oluştura-
cak şekilde yerleştirilmiştir. Her bölüm kendi avlusuna bakar; avluların birer köşkü ve havuzu vardır; bö-
lümler, avluları aracılığı ile bağlanır. Bugün arsada sadece kalıntıları görülen selamlık hakkındaki bilgiyi
Çakıroğlu'ndan alıyoruz: Avludan girilen bir holün çevresine yerleştirilen şömineli bir selamlık ve bir ka-
bul odası; bir hamam, bir mutfak (kahve ocağı) ve iki ahır. Selamlığın köşkü selamlıktan kopuk, harem
kitlesine bitişiktir. Çakıroğlu'nun tanımı ile köşk "Bilhassa mimari bakımdan güzel bir incelik arzeder ...
Kôşklerde kullanılan malzeme ahşaptır. Sütunlar ahşap, saçak ve tavan ahşap üzerine oymadır." (1952,
s.36)
Harem bölümünün, taşla kaplı avlusuna ek olarak bir de bahçesi vardır. Avlu, kuzeyden selamlık duvarı,
güney ve batıdan haremliği oluşturan hacımlar tarafından tanımlanmıştır. Merkezdeki büyük bir sofa ve
harem odası doğuya yönlendirilmiştir. Tokana ve ikinci bir oda güneyde yer alır; hepsinin kapısı sofanın
sekialtına açılır. Harem odası ikiye bölünmüştür. Avluya bakan ve şöminesi olan büyük bölüm, herhalde
arıne-babaya, arka bölüm ise çocuklara ayrılmıştır.
Harem kôşkü bugün yıkıktır. Avluyu tanımlayacak şekilde, güneye yerleştirilmiştir. Bir yanı avluya ve
önündeki sekizgen bir havuza, diğer yanı bahçeye açıktır (Şekil 130). Evin tuvaleti, haremle selamlık av-
lularını bağlayan kapı yanında, harem odasına bitişiktir.
Sofa cephesi klasik öğelerle süslenmiştir. Oymalar derin olmayan, "Barok" diyebileceğimiz çizgiler taşır.
Kapının üstünde evin yapım tarihi 1198 (1784) olarak yazılıdır. Pencereler, yine simetrik olarak kapı üs-
tünde yer alır (Şekil 131, 133). Bugün, sofadaki duvar kaplamalarından sadece birkaç parçanın izi kal-
mış; evde ahşap olarak ne varsa sökülüp götürülmüştür. Sağlam görünüşlü olsa da, binaya hemen sahip
çıkılmazsa, selamlık ve köşkleri gibi herşeyi kısa sürede tamamen yok olacaktır.
179
, - ····· .. -1
~.... ""; f·········_-- ""l.J
~ [ r:~
..ii

ŞekilBO - Mollaoğullan Konağı zemin kat planı (Kaynak: Çakıroğlu, 1952)


I.Sofa 2.Sekialtı 3.Ambar 4.Tokana S.Oda ô.Köşk 7.Havuz 8.Çocuk odası 9.Harem odası
Figure 130 - Oral/nd floor plan of Mollaoğullan Konak (Source: Çakıroğlu. 1952)
l.Sofa 2.Sekialtı 3.Storage 4. Tokana S.Room 6.Kiosk 7.Poll 8. Child's room 9.Harem room

ŞekilBl - Mollaoğullan Konağı'nın harem bölümü (Sekizgen havuz ön planda görülmektedir)


Figure 131 - Harem seetion of Mollaoğullan Konak. Note the 'position of the octagonal pool

180
Şekil 132 - Sofa cephesindeki oymalar
ÇıRA
Figure 132 - Stone mouldings over the sofa door
Tırnaklarıyla yontmuş direklerini
Mollaoğulları Konağının
Isınmak ya da yemek pişirrnek için
çingene.

Torosların çamı iyi tutuşturur odunu,


İkiyüz yılın ağacı iyi yanar
Hele kitaplara geçmiş
bir kültür mirası,
dillere destan bir güzellikse.

Bilmez mi yoksul neyi yakacağını


Neyin değerli, neyin değersiz olduğunu
Nelerin saklanacağını toplumda?

Almış keseri eline


yontar da yontar hatılı
yıkılmaya beş kalana kadar..

Ama hainlikmiş, ama açgözlülük,


Ama kadirbilmezlik.
Neylesin fakir
karın mı doyar boş sözlerle?

Beli bükük Mollaoğulları konağı


Çatırdar da çatırdar
Şekil 133 - Sofa kapısı üstündeki iki pencereden biri Yirmibirinci yüzyıla on kala.
Figure 133 - One of the top windows of the sofa

ISI
IS2
SON SÖZ VE ÖNERİLER
Görünmeyen bir savaşın
Görünen makinalan
Ezipyok ediyor
Renkli dünyasını
Anadolu'mun
İlk bölümdeki değerlendirme ve tartışmalar ile bu bölümde ele alman evler, Kayseri'nin nasıl bir bina
yapma geleneğine sahip olduğunu göstermektedir. Gerek planlama ve yapım biçimlerindeki süreklilik,
gerek ayrıntılardaki ustalık, kentin en az 600-700 yıldan bu yana yerleşmiş bir kent yaşamı ve sağlam bir
kent evi yapma kültür ve becerisine sahip olduğuna işaret etmektedir. Bu zaman süresi belki çok daha es-
·kilere götürülebilirdi; ancak 1835'deki büyük deprem evlerin çoğunu yıkınıştır. Bu depremden ayakta ka-
labilen en eski ev 1419'da yapımına başlanan Güpgüpoğulları Konağıdır. Restorasyonu tamamlanmak
üzere olan bu konak ve benzerleri olgun bir tasarım anlayışını yansıtır. İncelenen konak ve birkaç ev her-
nekadar "halktan biri" içinyapılmadığını belli eden amtsal boyutlara ve gösterişli öğelere sahipse de, o ta-
rihlerde kentte var olan sivil mimarinin nitelikleri hakkında açık bir fıkir vermektedir: Sofa'nın hakim ol-
duğu "sofa-harem-tokana" üçlüsünden oluşan yerleşmiş bir plan tipi; gelişmiş yapım tekniği; güçlü ve ya- .
im strüktür; ince bir ahşap işçiliği. Bu niteliklerin ortaya koyduğu ürün de temel olarak sade, diri prizma-
lar; renkli, sıcak ve çarpıcı iç mekanlar; ölçülü ve sevimli avlulardır. Bu gelenek yüzyıllar boyu sürdürül-
müş, konut ve çevresinin oluşturulmasında başlıca rolü oynamıştır. Benzer re~ ve ölçüde kullanılan taş,
avlu ve sokaklarda görsel bir bütünlük sağlanmasına yardımcı olmuştur. Damların düz, cephe açıklıkları-
nın az olması, bu bütünlüğü çok zaman dramatik boyutlara ulaştırmıştır. Kuşaktan kuşağa devredilen bil-
gi ve birikim, mahalle ve konutlarla ilgili çeşitli sorunların çözülmesi ve fıziki çevrenin oluşturulmasında
etkili olmuş, başarılı, sayısız seçenekler üretmeye yardım etmiştir.
Bu çalışmada; Kayseri' de varolan sivil mimari geleneğinin ortaya koyduğu örneklerden ancak bir bölü- .
mü incelenmiş, değerlendirilmiştir. Bu evlerin sivil mimarlık tarihindeki yerini daha iyi anlayabilmek için
yapıldıkları çağlarda Türkiye ve Türkiye dışındaki diğer örneklerle karşılaştırılması. gerekir. Bu tür bir
araştırma, hem Kayseri'nin Anadolu sanat ve kültüründeki yerine; hem de Anadolu'nun Orta Doğu ve
Avrupa'daki konumuna ışık tutabilir. Özellikle zaman zaman gündeme gelen "Türklerin göçebelik özel-
liklerini aşıp aşamadığı" tartışması böyle bir araştırınayla yeniden sorgulanabilir.
Bu çalışma, ilk örneğini onbeşinci yüzyılda bulduğu geleneksel Kayseri evinin - konfora ilişkin boyutlar
dışında - mimari açıdan çok sağlam bir yere oturduğu düşüncesini ortaya çıkarmıştır. Kayseri evinin mi-
mari değerleri, kitle düzenlemeleri, avlular ve özellikle sofalarda yaratılan iç mekan niteliklerinde görül-
mektedir. Sistematik ve nesnel bir karşılaştırma yapılabilirse, Kayseri sofalarının hem tasarım, heni du-
yum açısından dünyanın en başarılı addedilen örnekleriyle yarışabilecek üstün nitelikleri vardır.
İleride yapılabilecek bir başka çalışma, taş ve ahşap işleme teknikleri ve bu işi yapan ustaların (veya o
günkü mimarların) ev yapımındaki rolünün irdelenmesi olabilir. Selçuklu ve Osmanlı geleneğini devam
ettiren Kayseri taş ustalarının Anadolu'nun birçok yerinde çalıştığı, önemli mimari eserlere katkıda bu-
lunduğu söylenegelmektedir. Ağırnas'lı Mimar Sinan'dan, Erken Cumhuriyet Devri yapıları ve Anıtka-
bir'in yapımında çalışan Tavlusun'lu, Ağırnas'lı, Reşadiye'Ii, Akçakaya'lı (Kayseri'li) birçok usta bu görü-
şü kuvvetlendirmektedir. Bu konunun açıklığa kavuşması ve Türkiye' deki taş ustalarının dünkü ve bugün-
kü durumunun irdelenmesi, kendi başına ilginç olduğu gibi, hem restorasyonla uğraşan mimarlara yar-
dımcı olacak, hem mimarlık tarihimizin bir bölümüne ışık tutacaktır.
Kayseri evlerinin en önemli özelliklerinden biri de şüphesiz ahşabın ustaca kullarnldığı geniş yüzeylere sa-
hip olmasıdır. Evlerdeki zarları, dolapları ve tavalılan üreten marangozların ve onların geliştirdiği teknik
183
lerin araştırılmasında yarar vardır . Yakınlarında orman olmayan bir kentte, büyük bir duyarlılık ve bece-
ri ile yapılan ahşap işleri, malzemenin ne kadar ekonomik ve rasyonel kullanılabileceğine işaret etmekte-
dir. Herşeyden önemlisi ahşap, bütünleştirici bir tasarım anlayışı ile ele alınmış; boyutları, ayrıntıları ve
dokusu ile insana sıcak ve cana yakın bir ortam yaratmıştır. Kayserili için ahşap koklanacak, dokunulup
okşanacak bir canlıdır, bir dosttur. Bu duyguyu, bu yakınlığı sağlayan bilgi ve becerinin yeniden gözlen-
mesi, öğrenilmesi, mimarlığa kazandırılması gereklidir.
Geleneksel Kayseri evlerinden alınacak bir ders de iç mekanlarda renk kullanımıdır. Genellikle ahşap yü-
zeylerin boyanması ile elde edilen atmosfer son derece uyumlu ve etkileyicidir. Ayrıca zaman zaman zar-
ların üst tarafında kalan duvar yüzeylerine ve tavanın duvarlarla birleştiği tavan eteklerine yapılan resim
ve freskler odalara zengin boyutlar katmıştır. Fresklerin çoğu Roma peyzaj resimlerini andırır; bazıları
yapıldığı devirdeki Avrupa peyzaj resimlerinden farksızdır. Örneğin Zennecioğulları Konağının (1593)
harem odasındaki freskler, çağdaşı Avrupa peyzaj resimlerinden farksızdır ve gelişmiş bir teknik ile 01-
gUl~bir sanat anlayışını yansıtır. Resim ve fresklerle ilgili çalışmalar bu resimlerin yapıldıkları yıllardaki
konumumuzu ve diğer ülke sanat ve sanatçıları ile ilişkilerimizi görmemize, ne tür etkilerin içinde oldu-
ğumuzu anlamamıza yardımcı olacaktır. Ayrıca zarlarda ve resimlerde kullanılan boya analizleri renk
üretmede o günlerde ne gibi ham maddelerin kullanıldığını anlamamıza, zar boyamalarında geçerli pren-
siplerin zaman içinde nasıl değişip geliştiğini görmemize yardımcı olacaktır. Bu çalışmaların Orta Doğu
ülkeleri ve özellikle Mısır'la ilişkili olarak yürütülmesi bu konudaki bazı soruların yanıtlanmasını sağlaya-
caktır.
Bu bölümde ele alınan dokuz ev ve üç konaktan Gavremoğlu, Öztaşçı, Camcıoğlu ve İmamoğlu evleri
ile konakların hepsi resmi kurumlarca koruma altına alınmış görünmektedir. Ancak konaklardan sadece
biri restore edilmiştir; diğerleri yok olmak üzeredir. Evlerden Öztaşçı Evi çalışma sırasında yıktırılmıştır;
diğerleri acil müdahale gerektirmektedir. Korunmaya alınmamış evlerdeki durum da pek farklı değildir;
Baldöktü Evi çalışma sırasında yıktmlmıştır. Çalıka Evi yarı haraptır, diğerleri bakımsızdır.
Hepsi olmasa da evlerin çoğu yöresel özellikler yanında evrensel değerler de taşımaktadır. Bunların bir-
kaçı birer kültür hazinesi niteliğindedir ve gelecek kuşaklara mutlaka saklanmalıdır. Kağıt üzerinde ko-
runmaya alınmış görünen evlere yıllardır hiçbir müdahale yapılmamıştır. Gavremoğlu ve Öztaşçı evleri-
nin koruriması için çeşitli düzeylerdeki resmi ve özel kurumlara yaptığım başvurular maalesef sonuç ver-
metniştir. Etkili bir kampanyaile korunmaya değer görülen evlerin mutlaka ele alınması, kurtarılması ge-
rektiği kanısmdayım. Bu bireysel "kurtarma çabaları" yanında, grup olarak "doku-veya "sokak" ölçeğin-
deki korumaların yapılma ı da zorunludur. Ne kadar iyi bir örnek olursa olsun, tek ev zamanının kent ve
mahalle yaşamını anlatmay'a yetmez. Herşey bir bütün içinde daha anlamlı, daha etkilidir. Kayseri'nin
henüz yıkılmamış eski sokaklanndan birkaç örnekle, kent dokusunu iyi yansıtan belli alanlarının bir bölü-
münün korunmasında büyük yarar vardır. Mahalle ölçeğinde olsun, ev ölçeğinde olsun çizimlerin, fotoğ-
rafların anlatamadığı birçok deneyim ve duyum ancak bu şekilde yaşanabilir. Louis 1. Kahn'ın deyimiyle
bir binayı anlayabilmek için insanın "binaya dokunması" gerekir, içine girmesi, etrafında dolaşması, bina-
yı ve çevresini doğrudan doğruya algılaması zorunludur. Geleneksel evler ve çevresi ancak bu yolla gele-
cek kuşaklara aktarılabilir. Bu iş için kentte korunmaya değer görülen doku ve sokakların saptanması,
restorasyonu ve yeniden kullanımı için kapsamlı bir araştırmaya girilmesi ve bu projeyi desteklemek için
yurt içi ve yurt dışında etkili bir kampanya başlatılması gereklidir.
Birkaç yıllık bir gecikmenin Kayseri'ye ve ülkemize onarılmaz bir kayıp oluşturacağı kanısındayım. Böyle
bir durumda da bize Attila İlhan'ın dizeleri ile şunları söylemek düşecektir-
sanki gökyüzünde bir buluttular
nereye kayboldular şimdi kimbilir
ne (konaklar) sevdim zaten yoktularSS

184
BİR ÇOCUK MASALI

Başı dumanh bir dağ Erciyes sonra güruh halinde.


İşi çok, derdi çok Evler çığlık çığlığa
Pek belli olmaz havası avlular feryat figan.
Bakarsın Ağustos'ta kar yağdırır
Kısa zaman içinde - kalbur saman içinde -
Temmuz'da dolu.
tanınmaz hale gelir kent
Bizim Erciyes sakindir, ulu bir dağ Harabeye döner mahalleler
rahat ve güvenli tıpkı savaş sonrası
Kalıbına uyan bir kişilik yani. Bahçeler per perişan
Aslı bir yanardağ ne leylak, ne meyva kokusu
kızarsa duman attırır Evler ev değil bir moloz deposu
Bulutları salar üstüne kodunsa bul sofaları
büyür, heyula kesilir.
Erciyes bakar bakar da şaşar
Erler dayar sırtını Erciyes' e Bunlar mı Evliya Çelebi'nin "akıllı" dedikleri
Dostluğunu kullanır, Bunlar mı "şairi ö~ol,keskin zekalı"lar?
güzelliğinden yararlanır Bir dinleseler duymazlar mı şu çığlıkları,
Taşı Erciyes'tendir, suyu Erciyes'ten atalardan gelen şu yakınmaları?
canı Erciyes'ten evlerin. Hiç çekmemişler mi dedelerine
Hiç kalmamış mı sağduyuları?
aklın mı canını, Erciyes' e seslenir
yıktın mı damını Erciyes' e yakınır Önce kızar Erciyes,
Diyeceğim, Erciyes yaratır evleri göstermek istemez yüzünü,
Erciyes güzelleştirir bahçeleri. şimşeklerini salar kente
düzeltmek için durumu.
Erciyes evlerin içine de girer Sonra dağıtır bulutlarını, boş verir
Duvarlara zar Değmez diye düşünür,
Pencerelere manzara Zaten bu güzellikler
Odalara renk olur bu hergelelere çok gelir
Çocukların, büyüklerin içeri girince En iyisi cezalandırmak der
gözlerini kamaştıran aslında ufak ufak
ne tahtaların oyması ve kendi kendine söz verir
ne ressamların boyası Bir tek ev bırakmıyacağına ayakta.
Erciyes'tir, Erciyes'in havası.
Üfler yellerini ovaya
T avanda gördükleri de insanların süs değil Herşeyi siler süpürür
Erciyes'in yelidir Masallarda bile bırakmaz
Ferahlatır, dinlendirir kentin başdöndürücü geçmişini
Biraz da içini ürpertir. gözler görmedik evlerini.
İşler yolunda giderken Bu yüzden bilmez çocuklar
-Augustus'tan bizim çocukluğumuza dek yani- nasıl oyulur taşlar
keyifle yuvarlanıp giderken millet nasıl boyanır resim
Bİrden düzen bozulur nasıl konuşur zarlar.
Yıkmaya başlar torunlar Bu yüzden kızgındır babalar
dededen kalma evleri. anneler böyle sabırsız
ok "bulvar" yok "modern kent görünümü" Çekingen sanatçılar
yıkar da yıkar ...
Ve
Önce tek, tük - korkarak iki gözü iki çeşme çocuklar.

187
NOTLAR
ı. Kayseri İ.s. 17 yılında, diğer bazı Roma kentleri gibi Latince Caesarea (Yunanca Kaisareia) adını aldı.
Aziz Markus'un İncil'ine göre Ferisiler İsa'ya "Sezar'a vergi ödemeli mi, ödememeli mi?" diye sormuşlar, pa-
ralann üstünde Sezar'ın resmi olduğuna dikkati çeken İsa, "Sezar'ın hakkını Sezar'a, Tann'nın hakkını Tan-
nya verin" demiştir. (Meydan-Larousse, C7, s.121)
2. Mimar Sinan 1489 yılında Kayseri'ye 7-8 km. uzaklıktaki Ağımas köyünde doğmuştur. O bölgedeki bir-
kaç köy gibi, Ağımas da taşçı ustalan ile ünlüdür.
3. Kayseri Kalesi, surlan ve topoğrafyası hakkında dahafazla bilgi için bkz: Gabriel (1931), İslam Ansiklope-
disi (1967), Faroqhi (1987). Faroqhi aynca 16. ve 17. yüzyıllarda kentin ekonomik düzeni, kent yaşamı, nü-
fusu ve nüfus kompozisyonu üzerine bilgi verir.
4. W.F. Ainsworth (1842), 1835 yılı Ağustos ayında kentte büyük bir deprem olduğunu, birçok bina ve mina-
renin yıkıldığını, 665 kişinin öldüğünü yazar. Ahmet Nazif (1987) depremi şöyle anlatır: "1250/1835 senesi
Ağustos'unun ikinci, yani 1251/1835 sene-i hicriyesi Rebiülahirinin ondokuzuncu günü akşamdan sonra sa-
at ikiyi çeyrek geçe "bir zelzele-i aziyme" (büyük bir deprem) olup pek çok "hane ve emôkin" (ev ve mekan-
lar) "harap ve münhedim" (harap olup yıkılmış) olduğu gibi bin altmış dört nüfus telef olduğu resmen ta-
hakkuk etti" (s.189). Kentte bu nedenle, 1835 öncesinden kalan ev sayısı çok azdır.
5. Kentin yakacak ihtiyacını karşılamak için Erciyes eteklerinde Kızıtören ve Hacılar köylerindeki makiler ke-
silmiş; eşek ve katırlara yüklenerek kente taşınmış, zaman içinde bu yörelerin doğal bitki örtüsü böylece yok
edilmiştir.
6. Bu konuda Kayseri'de yaygın olarak kullanılan bazı atasözleri şunlardır:
- Sıçanın sidiği denize fayda
- Sakla samanı, gelir zamanı
- Ak akçe kara gün içindir
- İşten artmaz, dişten artar
- Yemeyle yakmaya ne dayanır?
7. Bahar ve yaz aylannda testerelerie kesilerek kalıplar halinde Erciyes'ten getirilen kar, cadde ve meydanlar-
da, tahta tezgahlar üzerinde ıslak bezlerie örtülerek konııımaya çalışılır; kalıplar halinde alıcıya satılırdı. İp-
le bağlanan kar kalıbı suyu damlaya damlaya eve götürülür, su, ayran v.b. içine katılarak soğutmada kulla-
nılırdı. Bazen iç kısmı çinko,-*dışı, ahşap, arası kum veya kül ile yalıtılmış ilkel buz kutıılan bu kar kitleleri
ile soğutıılur, dondurma yapmak, yiyecekleri konımak için kullanılırdı.
8. Bakınız Yurt Ansiklopedisi, Cik 7, s.4697 -4698, ve İslam Ansiklopedisi, Cilt 6, s.486-487.
9. Emilio Ambasz, 1976, s.8.
lO.Araba konusunda Sayın Avukat Asım Yahyabeyoğlu'nun açıklamalan bana yardımcı oldu; kendisine te-
şekkür ederim. Yahyabeyoğlu'na göre tek atla çekilen iki tekerlekli brik arabalar üç aşamadan geçmiştir. Yö-
reselolarak "sakal oynatan (sallayan)" olarak da anılan bu arabalann en eski tipi, ahşap iskelet üstüne geçi-
rilmiş demir çember tekerlekliydi. Daha sonra demir çemberin yerini fayton lastiği almış; en son aşamada
ise tekerlekler otomobillastiğine dönüştürülmüş ve arabaya rahatlığın bir ifadesi olarak "Lord" adı verilmiş-
tir.

11. Kayseri bağlan hakkında daha fazla aynntı için bkz: Çakıroğlu (1952), Özkaramete (1983), Faroqhi
(1987)
12. Bu konudaki bilgilerin çoğu Dr. Kamil İmamoğlu'ndan alınmıştır. 1927'de doğan ve geleneksel Eğribu-
cak bağlannda büyüyen K İmamoğlu. 1942'den sonra (1954'e kadar) yazlannı Talas'ta geçirmiştir.
13. Kayseri'de halk arasında 'etlik yapma' olarak adlandırılan pastırma, sucuk yapma işi için genellikle bir
188
düve (veya inek) i/e bazan bir koyun kestirilir; inekten pastınna için parça çıkanldıktan sonra kalan kısım,
koyun eti ve özellikle koyun kuyruğu ile karıştınlarak sucuk yapımı için hazırlanırdı.
14. Son yüzyıl ve ötesinde kentin emin ve sakin olduğuna, herhangi bir şiddet olayının kaydedilmediğine dik-
kat çeken Dr. Kamil İmamoğlu. bu düşünceyi paylaşmamaktadır. Ona göre avlu ve bahçe duvarlannın yük-
sek tutulması, genelolarak içeride mahremiyetin korunması ve yazın olabilecek ufak tefek hırsızlıkların en-
gellenmesi içindir.
15. Burada, plan tiplerine dayanarak ortaya konan "Türk Osmanlı ev tipi" kuram veya sınıflamalan hakkın-
da şüphelerim olduğunu belirtmek isterim. Prof. Sedat Hakkı Eldem'in Türk Evi Plan Tipleri kitabıyla orta-
ya attığı bu düşünceyi, hemekadar birçok yazar benimsemiş görünse de, eldeki bulguların çoğu, Anadolu'-
nun batı yöreleri ve Balkanlardaki ömekler için geçerlidir. Böyle bir kuramın kabulü veya geliştirilmesi Ana-
dolu 'nun çeşitli bölgelerindeki evlerin sistematik olarak bir süre daha aynnttlanyla incelenmesini gerektirir.
16. Çakıroğlu'nun incelediği başlıca evler şunlardır: 1. Güpgiipoğulları, 2. Zennecioğullan, 3. Mollaoğullan.
4. NAslandağı. Çakıroğlu ayrıca dört küçük kent evinden kısaca söz etmiş, sekiz tane de bağ evi ince/emiş-
tir.
17. Moğol, Memluk ve İranlı'ların 13. ve 15. yüzyılda kentle olan etkileşimini ve bunun fiziki çevreye yansı-
masını daha ayrıntılan ile gôrmek için bkz: Faroqhi (1987, s.3-4, 41), Uzunçarşılı
-, (1969) ve Çakıroğlu
(1952, s.22-24) ~
18. Bkz: L'asie Centrale, Tresors de I'Architecture, Moscou: Editions Planeta, 1987, Messidor; L.Golombek
and D. Wilber; The Timurid Architecture of Iran and Turan, Vol.I-II, Princeton, New Jersey; Princeton Univer-
sity Press, 1988; ve Samarkand, a museum in open, CCCP, Tashkent: lzdatelsvo Literaturi: lsskusstva Ime-
mi Gafura Gularna, 1986.
19. Bu düşünce Faroqhi'nin 16. ve 17. yüzyıldaki ev büyüklükleri hakkındaki bulgulan ile paraleldir. Faroq-
hi ayrıca, zaman içinde Kayseri evlerinin oda sayılannın arttığını, niteliklerinin yükseldiğini gösterir (1987,
5.107-112).
20. Evliya Çelebi 1650 yıllannda Kale içindeki evlerin "alt/ı, üstlu" (iki kat/ı) olduğunu yazar (s.68). Oysa
Faroqhi'nin 1600 yılı tapu sicillerinden ince/ediği tüm evlerin sadece %2'sUki katlıdir. 1690 yılında bu oran
%l1'e çıkmıştır (s.94).
ıl. Osmanlılar zamanında resmi devlet binalannın bulunmaması son birkaç yüzyılda yerel yönetici/eri evle-
rinin selamlık bölümlerini bir resmi büro haline getimıeye zorlamış olmalıdır. Bu konuda yardımlan için
ODTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. İlhan Tekeli'ye teşekkür ederim.
22.1902 doğumlu, babam Osman İmamoğlu'nun çocukken defalarca duyduğu "Efendi efendi, ben sana ev
satmıyorum, kuyu satıyorum, kıymetini bil" sözleri bu konuda Kayseri'de yaygın olan değer yargılarını iyi
açıklamaktadır.
23. Evliya Çelebi 1650 yıllannda Kayseri'ye yaptığı gezide, kentte üç kilise, bir sinagog ve 17 cami bulundu-
tunu yazar. Cami/er hakkında kısa bilgiler verirse de diğer binalar için birşey sôylemez. Başka herhangi bir
kaynağin, Kayseri'de dikkate değer bir musevi topluluğunun varlığından söz etmemesi, Evliya Çelebi Seya-
hatnamesinde adı geçen sinagogun varlığını da şiipheye düşürür. Kayseri'de anlatılan bazı anekdot ve fıkra-
lar, stereotipik (kalıpyargısal) bir musevi topluluğunun bir bakıma dünyaya bakış ve tutum açısından kendi-
lerine bu kadar benzerlik gösteren Kayseri'lilerle birlikte olmasının gilçlüğiinü ve getirebileceği sorunlan iyi
anlatır. Belki de onyedinci yüzyılda bir sinagoga sahip olacak kadar büyük Kayseri musevi topluluğu zaman
içinde azalarak son yüzyılda tamamen kentten ayrılmıştır.
24. Onaltı ve onyedinci yüzyılda farklı din gruplannın mahalleleri hakkındaki ayrıntılı bilgi, Faroqhi'de
(1987, s.59-61) vardır. Faroqhi ayrıca bir dini grubun diğerine sattığı evler (s.120), müslüman ve hıristiyan
evlerinin fiyat/an (s.135-139) ve bu iki grupta hakim olan ev çeşitleri üzerine bilgi verir. (s.165-171) Jennings
de (1976, s.27-34) onaltıncı yüzyılda Kayseri nüfus kompozisyonu ve bu kompozisyondaki değişiklikleri
189
açıklar. Dido Satiriyu, Benden Selam SöyleAnadolu'ya (Matomena Homata, 1970, Türkçe Çevirisi 1982) ad-
lı kitabında Birinci Dünya Savaşı'na kadar batı Anadolu'daki Ortodoks Rumların Müslümanlarla nasıl
uyum içinde yaşadıklarını anlatır. Kayseri'de de iki dini topluluk arasındaki dostluk ve anlayışın pek farklı
olduğu söylenemez.
25. Zengin Müslümanlann Kayseri'yi çevreleyen köy ve kırsal alanlarda tarla ve bahçeleri olmuş; buralan
ortakçıya (yancıya) vererek gelirlerinden yararlanmış; bazan tamamen bununla geçinmişlerdir.
26. Bina kitabelerinin az sayıda oluşu, olanların fazla bilgi vermeyişi; evlerin tapu dökümünün henüz yapıl-
mamış olması; satış senetlerinin yokluğu ve nüfuslanndaki azalma, Rum ve Ermeni evleri arasında yapıla-
bilecek ayınmı bugün olanaksız kılmaktadır. Burada böyle bir ayınm yerine bu iki grup birlikte ele alınacak
ve müslüman evleri ile karşılaştırılacaktır. Bildiğimiz kadanyla Rum evleri genelde Ermenilerinkinden daha
görkemliydi. Talas'taki Rum evleri hemen hemen yok olduysa da, Endürlük'te birkaç ömek hala görülebilir.
Bu konuda bana yardımcı olan (Endürlük'te bu tip bir evi olan ve özenle koruyan) İshak Şahin ile Talas ve
evlerini aynntılan ile bilen ve anlatan Prof.Dr. Kamil İmamoğlu'na teşekkürü bir borç bilirim.
27. Burada kullanılacak en uygun terim belki de Christopher Alexander'ın Notes on tire Synt1resis of Form
(1964) kitabında kullandığı şekli ile "se/f-conscious" yani 'dikkati kendine dönük' sözcükleridir.
28. Örneğin Çalıka, Tosunağa, Bekir Erener evlerinde alt katta hiç pencere kullanılmazken üst, kattaki oda-
ların sokağa bakan geniş pencere yüzeyleri vardır.
29. Roma tarihi uzmanı Dr. Suna Güven, Kayseri duvar resimlerinde görülen bazı tiyatro öğeleri ile Roma
duvar resimleri arasındaki benzerliklere işaret etmiştir. Türk ve Roma resimleri ile ilgilenenler şu kaynaklara
başvurabilirler.
Leach, E. W Rhetoric of space: literary and artistic representations of landscape in Republican and
Augustan Rome. Princeton, NJ.: Princeton Univ. Press, 1988.
Picart, G.RomanPainting. Greenwich, Connecticut: New York Graphic Society, 1968.
Renda, G. Batılılaşma Döneminde Türk Resim Sanatı 1700-1850. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Ya-
yınlan C-17, 1977.
Ank, R. Batıltlaşma dönemi Anadolu tasvir sanatı. Ankara: Türkiye İş Bankası Yayınlan 168, 1976.

30. Çakıroğlu (1952) Kayseri'deki geleneksel kent evlerinin, Özkaramete (1983) bağ evlerinin yapı detaylan
üzerine geniş bilgi verir.
31. 1600 ve 1690 yılı kadı sicilierindeki Kayseri evlerinin sofa, oda, tabhane ve diğer mekanlannın dağılımı-
nı görmek için, bkz Faroqhi (1987, s.86-115)
32. Faroghi'nin (1987) kitabında bu konuda bir belirsizlik olduğu söylenebilir. Kitabın 66. sayfasında tabııa-
nenin (bazı durumlar dışında) evin asıl otıırma odası gibi yorumlanabileceği söylenirken, 89. sayfada sofa-
nın tercih edilen oda olduğu belirtilir. Bu konuya açıklık kazandırmak için 1988 Şubatında Sayın Suraiya
Faroqhi ile yapılan kişisel görüşmede, kendisi 17. yüzyıl Kayseri evlerindeki asıl yaşama/oturma yerinin tab-
hane olduğunu belirtmiştir.
33. Kamil İmamoğlu ve Asım Yahyabeyoğlu "tokananın sadece bir servis birimi olduğu, belki başka odası
olmayan ailelerin burayı otıırma odası olarak kullandığı" düşüncesini desteklemektedir.
34. Evlerdeki yan-açık mekanlan şöyle gruplayabiliriz:
ı. Çardak, en geçici, sade ve hafif bir tiptir, genellikle ahşaptan yapılır. Bitki ve çiçeklerin sanıması
ile gdIgesi yoğuntaşır. 2. Sayegah, yine, kapı üstünü veya bir alanı korumak ve gölgelemek için yapı-
lan basit bir gölgeliktir. 3. Önme, duvarlan ve damı olan, kalıcı bir yan-açık mekandır, bağlarda çok
kullanılmıştır. 4. Köşk, örtmenin geliştirilmiş bir şeklidir. Onsekiz ve ondokuzuncu yüzyılda bir mima-
ri hacım olarak ön plana geçmiş ve çok kullanılmıştır. Karamete uzmanlık tezinde (1983) örtme ve
çeşitleri hakkında aynntılı bilgi verir.
190
Faroqhi (1987), onyedinci yüzyılda veranda ve sundurma türü mekanların önemine işaret eder.
Onun bulgularına göre örtmesi olan evoranı 1600 yılında % 17,8 iken, 1690'da % 56,6'ya çıkmıştır.
Aynı süre içinde sayegtihlı ev oranı % 4,2'den % 13,5'a yükselmiş, çardağı olan evlerin oranı ise de-
ğişmemiş, % 4 civarında kalmıştır (s. 94-96).
35. Eyvan, avlulu evlerde sık kullanılan, örtmenin geliştirilmiş bir tipidir. Üstü ve üç yanı kapalı, açık yanı
ile avluya yônlendirilmiş yan açık bir odadır. Güneydoğu Anadolu evlerinde eyvanlann en görkemli örnekle-
ri görülebilir (Bkz: İmamoğlu 1980).
36. Kayseri evlerinin tutarlı bir şekilde kuzeye yôrüendirilmeleti ile ilgili olarak hem Çakıroğlu (1952), hem
belki o zamana kadar başka kaynak olmaması nedeni ile Çakıroğlu'ndan yararlanan Goodwin (1971) yön-
lendirme nedenini, evleri sıcağa karşı korumak olarak görürler. Yalnız, Kayseri'nin genel iklim koşullarını
düşününce, bu görüşe katılmak olanaksızdır. Kent hemekadar kış ve yaz, aşın soğuk ve sıcak günler geçirse
de soğuk mevsim, sıcak olandan daha uzun ve problemlidir. Aynca Kayseri'lilerin yaz aylarında, bağlara
gôçme adetleri vardır ve kentteki evlerini üç-dört ay kullanmazlar. Bu nedenle zaten yazın boş kalan evlerin
baktığı yön. önemli olmasa gerekir. Bilinçli olarak seçilecek bir yön varsa o da kuzeyolmamalıdır. Kuzeye
bakmanın başka bir açıklama şekli belki Kayseri'nin Mısır ve Orta Doğu ülk'eleri ile yoğun etkileşim içinde
bulunması ve yapı ustalannın bazı fiziki fonnlar gibi, yônlendirme ile jlgili kalıplan da oralardan almış ve
pek sorgulamadan kullanmış olmalandır. Çok zayıf da olsa bir başka açıklama şekli kuzeye bakan sofa
cephelerine Erciyes Dağı 'm fon olarak getirmek ve eve yaklaşırken, sofa'nın düz dikdörtgen yüzü ile birlikte
bu etkileyici volkanın piramidini insanlara evle birlikte algılatmaktır.
37. Bu görüş belki metaforik bir şekilde açıklanabilir. İyi bir müslümanda aranan özelliklerin başında sade
bir dış görünüş (suret) altında zengin ve renkli bir iç dünyadır (ruh). Evler de aynı düşünce veya felsefenin
bir yansıması olarak yorumlanmış olabilir.
Bu konudaki ana düşünceyi, 14. yüzyıl ozanımız Yunus Emre'nin şu dizeleri iyi özetler:
Bize didar gerek, dünya gerekmez.
Bize mana gerek, dava gerekmez.
Abdullah Rıza Ergiiven, Yunus Emre.
38. Sn. Asım Yahyabeyoğlu. Kayseri'de değişik bir zar turünün de kullanıldığina işaret etmiştir. Zan oluştu-
ran iki temel eleman vardır: Küçük panolar ve bunları tutan bir çerçeve sistemi. Yahyabeyoğlu, bazı evlerde
ahşaptan tasarrnf sağlamak için çerçeve sisteminin oymalı ahşaptan yapıldığını, ortalannda kalan dikdört-
gen boşlukların ahşap yerine sıva ile doldurulup dekore edildiğini söylemiştir.
39. Gonca Gündoğdu uzmanlık tezinde (1986) Kayseri evlerinin çeşitli çıkma, kapı, pencere ve yıldız pence-
relerinin ayrıntı ve profillerini verir.
40. Bu bilgiyi bana veren Kore'nin Pusan kentindeki Dong-A Üniversitesi, Mimarlık Bölümü öğretim üyele-
rinden Prof Sung-Kon Kim'e teşekkürü bir borç bilirim. ProfKim benzer bir aracın Japonya'da kullanıldığı-
na işaret etmiştir. Bu benzerliği ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim üyelerinden Prof Dr. Mete
Tunçoku da Japonya'da gözlemiştir. Prof Tunçoku Japonların kotatsulannın Kayseri'deki iskembiye çok
benzediğini; ancak kotatsudaki ısı veren mangalın döşemeye yapılan bir çukura yerleştirildiğini; masa çevre-
sindeki insanların da ayaklarını bu çukura indirerek yere oturduklarını belirtmiştir. Bugün kotatsulann kulla-
nımlan hala devam etmekte ise de, mangalin yerini artık elektrikli ısıtıcılar almış, üzerine oturulan minder-
ler de elektrikli hale dönüştürülmüştür.
41. Anadolu'da kullamlan soba çeşitleri konusunda bana yardımcı olan ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama
Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof Dr. İlhan Tekeli'ye teşekkür ederim. Prof.Tekeli'ye göre kömür sobası,
Anadolu 'ya 19. yüzyılda Batıdan getirilmiştir. Bu zamandan önceki sobalar genellikle odun ve talaş sobasıy-
dı. 1930'lu yıllarda bir Bulgaristan gôçnıeni olan Şakir Zümre Türkiye'de kömür sobası üretmiş ve hızla ya-
yılmasım sağlamıştır. Kuzine tipi sobalarise pek benimsenmemiştir.
191
42. Bu konuda Dr. Kamil İmamoğlu'nun yardimlarına teşekkür ederim.

43. Faroqhi bu durumu 17. yüzyıl için gerçekten olağanüstü bir olgu diye değerlendirir ve belki de Kayseri'-
nin "yaşamaya uygun, temiz bir kent" olarak ün kazanmasmda başlıca rolü oynamış olabileceğine işaret
eder. Evliya Çelebi bu konuda "Üç bin adet su kuyulan olup her evde mutlaka bir, ya iki kuyu bulunmak
mukarrerdir. Şehrin dört tarafmda yüzonyedi adet anklarla kaynaklı akan pıııar vardır. Çoğu Erciyes yayla-
sından çıkar" (s.73). Çeşmelerle ilgili olarak da kentte "yüzlerce" çeşme olduğunu, kalabalık yerlerde cadde-
nin sağ ve solunda sebiller bulunduğunu söyler. (s.70)

44. Cıngtllıoğlu ailesinden gelen biiyükannem Ayşe (Sipahioğlu] İmamoğlu bu sözleri ile iyi bir Müslüma-
nın yerine getirmesi gereken zorunlu davranışlann geleneksel bir evde ne denli zor olduğuna işaret ederdi.
Abdest alıp beş vakit namaz kılmak, Ramazanda sahura kalkıp yemek çıkarmak; oruç tutmak, fakirleri do-
yurmak; erkeklerden kaçmak, v.b. birçok davranış özveri ve gayret ister. Aynca kadının aile içinde yüklendi-
ği geleneksel rol gereği yapacağı çok sayıda iş vardır. "Müslümanlık kolay mı?" sorusu, odun ateşinde ye-
mek pişiren, mangal veya iskembiden başka ısınma aracı olmayan, geceleri gaz veya idare lambası kullan-
mak zamnda olan, dışandaki bir tuvalete gidip, buz tutmuş ibriklerdeki su ile abdest alan ve doğrusu sam
sormaktan çekinmeyen bir insanın sormakta haklı olduğu bir sorudur. (Büyükannem bu somsu ile tabii din-
darlığın diğer bazı boyut/anna da işaret eder: Aile bireyleri, akrabalar, evde hizmet gören yardımcılar ve ev-
latlıklar gibi insanlara karşı sosyal ve ahlaki yükümlülükler ve belki de en önemlisi Tanrı ile olan bireysel
bağlar).

45. Evliya Çelebi'nin sağlıkla ilgili yommuna çok abartılı da olsa burada değinmeden geçemiyeceğim: "Bu
eski şehir Erciyes dağı eteğinde olduğundan havası soğuk olup bütün halkı zinde olup kimi yüzünde, kimi
yüzaltmış ile yiizyetmiş arasında vefat ederler." (s.72)
46. Bu düşünce birçok kimse tarafından paylaşılmaktadır. Örneğin, Kayseri kökenli psikolog, ODTÜ Öğre-
tim üyesi Doç.Dr.Urnur Talaslı, Kayseri'lilerin en dikkate değer özelliklerinden birinin duyuma verdikleri
önem olduğunu söyler. Ona göre, bunun en açık kanıtı Kayseri'lilerin yemek ve tat almaya ilişkin zaaf ve tu-
tumlarıdır. Gerçekten de Kayseri'de yemek hazırlığı ve pirişilmesine harcanan emek ve zaman, olağandışı
boyut/ar taşır. Kayseri'ye özgii mantı, börek, yaprak sarma; tava, tandir. giiveç, pehli, aşure, ağız, kadayıf,
baklava gibi evde hazırlanan bazı yemek vetatlılar çok zaman ve emek gerektirir. Misafir için hazırlanan ve-
ya düğünlere çıkanlan yemekler 10-15 çeşitten az değildir ve belli bir sıra içinde sunulur. Benzer yemek ade-
ti ancak Konya, Afyonkarahisar. Gaziantep gibi birkaç geleneksel kentimizde kalmıştır.
-,
Kayserililerin zevk aldığı başka bir deneyim, yıkanma ile ilgilidir. Türk hamamlannın verdiği çok boyutlu du-
yum ve zevk, hamamların Kayseri'de bu denli popüler olmasını sağlamış olmalıdır. Hamam kullanımı ve
Batılı gözü ile hamam L. Thorntoıı'un Women as Portrayed in Orientalist Paintings (Paris: ACR Edition Inter-
n ation ale, 1985, s.66-87) kitabında renkli bir biçimde verilmektedir.
47. Evliya Çelebi'ye göre "Şehrin kışı şiddetli olduğundan şehir halkı ilimle meşguldür. Zeki tabiatlı ve tez
anlayışlı olduklanndan şairleri çoktur." (s.72)

48. Bu Arapça yazıda:


"Li hamsetuıı ıufi'u biha lıarre'l-vebai'l-hanma;
el-Mustafa ve 'l-Murtaza v'ebnahuma ve 'I-Fatıma.
1313
Ya müfettihü'l-ebvab iftah lena hayrü'l-bab" yazmalaadir.
Türkçeye çevirisi şöyledir:
Benim beş (şahsiyet) im var; onlarla sôndürurum vebanın yakıcı ateşini: Mustafa (Hz. Muhammed)
ve Murtaza (HzAli) ve iki oğulları (Hz.Hasan, Hz. Hüseyin) ve Fatıma.

1313
192
Ey kapılan açan (Allah'a hitap), bizim hayır kapımızı aç
Serbest çevirisi:

Şu beş (şahsiyet)' le veba hastalığının yakıcı ateşini sônduriirum: Mustafa (Hz. Muhammed), Murta-
za (HzAli) iki oğulları (Hz.Hasan, Hz. Hüseyin) ve Fatma.

1313 (1895)

Ey kapılan açan (Allah) bizim hayır kapımızı aç.

Yazıyı okuyup çevirisini yapan ODTÜ Tarih Bölümü öğretim üyelerine ve özellikle Öğr. Gör. Murat Uluğte-
kin'e teşekkürü bir borç bilirim.

49. Benzer toplantılar Anadolu'nun birçok kentinde yapılmıştır. İ. Numan (1981) bir makalesinde Çankı-
n'da yapılan bu tür "yaran sohbetlerini" aynntılan ile anlatır.

50. Kayseri'deki Gavremoğlu Vakfı 1733 yılında kurulmuştur. Metindeki alıntı Vakfııı kuruluş senedinden,
Vakıf Başkanı Sayın Yılmaz Gavremoğlu'nun izni ile verilmektedir. Kendisine teşekkür ederim.

51. Rıfat Çalıka, 1930'lu yıllarda Türkiye Cumhuriyeti'nin Adalet Bakanlığını yapmıştır.

52. Bu konuda verdiği bilgi için Hacı Ali Çaytrağası'na teşekkür ederim.

53. Yazıyı okuyan ve Türkçe'ye çeviren Ankara Üniversitesi, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi öğretim üyesi
Prof Dr. Yavuz Ercan'a teşekkürü bir borç bilirim.

54. 'Zennecioğullan ~ Dulkadiroğullan (veya Zulkadiroğullan ailesine sonradan verilen isimdir).


Dülkadiroğullan 1339 yılından başlayarak Maraş ve Elbistan'ı, 15. yüzyılda da Malatya ve Kayseri'yi bir sü-
re yonetmiştir. 1515 yılında Osmanlı Padişahı (Yavuz) Sultan Selim (I) e yenilip de teslim olunca isimleri-
ni değiştirmeye zorlanmış ve Zennecioğullan adını almışlardır. (Çakıroğlu 1952, s.29) İ.H.Uzunçarşılı'ya gö-
re (1969) Osmanlı Padişahlarındaıı üçü Dülkadiroğullan ailesinin kızlan ile evlenmiştir. Bunlar, şehzade
iken evlenen Çelebi Sultan Mehmet (I) Fatih Sultan Mehmet (II) ve yine şehzade iken evlenen Sultan Baye-
zid II'dir (s.171-173).

55. Değerli Türkçe öğretmenim Kazım Yedekçioğlu Kayseri Ağzı Deyimler kitabında "haddini bilmekle" il-
gili bu deyimi "Zennecioğlu'nun hamam parasını verecek adam mıyım?" olarak verir (s.439). (Kayseri gele-
neklerine göre berbere, hamama önce gidenler, üstlerine gelen ahbaplannın paralarını verirler. Zennecioğlu,
Kayseri'nin zengin, tanınmış, soylu ağalanndandır. Onun hamam parasını vermeye kalkmak, Ağa'ya karşı
bir saygısızlık, haddini bilmezlik olur. Kaldı ki Ağa, bol bahşişlerle gönül alır, ağalığına yakışır şekilde davra-
nır. Avanıdan birinin buna gücü yetmez, yapabileceği şey değildir.)

Dr. Kamil İmamoğlu bu deyimin daha çok hamamcı açısından yorumlanması gerektiğini belirtiriZenneci-
oğlu'nun hamam parasını venneye kalkmak, harnameının Ağa'dan alacağı yüklü bahşişe, bir bakıma engel
olmaktır. Verilmek istenen mesaj: "sen böyle rolü üstlenmeye kalkışacak adam olamazsın" veya "değilsin"
mesajıdır.

56.Adı geçen mermer çeşme, aile çocuklanndan birinin Talas'taki yazlık evinin bahçesine dekorasyon ama-
cıyla yerleştirilmiştir.

57. Bu bilgiyi Yılmaz Gavremoğlu vermiş, Kemalettin Karamete'nin yazısını da kanıt olarak göstenniştir.
Bkz: Erciyes Halkevi Dergisi, Cilt 14, 2, 1940, s.455.

58. Bu dizeler Attila İlhan'ın Böyle bir sevmek, (Ankara: Bilgi Kitabevi, 1977) adlı şiir kitabındaki aynı adlı
şiirinden alınmış, son dizede "kadınlar" yerine "konaklar" sözcüğü kullanılmıştır.
193
SÖZLÜK
Aşkana - Aşhane, mutfak, yemek pişirilen yer.
Berdi - Sazlık ve bataklıklarda yetişen, vasıflı bölümü hasır dokumada kullanılan uzun elyaflı,
kuvvetli bitki.
Cingitaş - Yoğun dokulu bazalt, karataş. Kesme tipte olabildiği gibi ırmak yataklarından rno-
laz olarak da toplanır. Neme ve suya dayanıklıdır.
çağ - Kirli suyun gideceği yer. Toprağa kazılmış pis su deposu ile bağlantısı olan süzgeç.
Çardak - Üstüne sarmaşık, asma veya çiçek sarılmak üzere yapılmış kafesli çatı.
Çorak - Toprak damlara serilip sıkıştırılan tuzla karıştırılmış bir çeşit killi toprak.
Çörten - Yağmur oluğu. ,.
Dip tokana - Tokanadan (mutfaktan) sonra gelen tokana. İçerideki, uzaktaki ikinci tokana.
Eyvan - Üç yanı ve üstü kapalı, bir yanı avluya açılan yarı açık mekan. Avluya açılan cephesi
genellikle kemerlidir.
GUamada - Kuru çubuk veya üzüm asması dalları. Geleneksel hamur işlerini (katmer, şebit,
yağlarna, bazlama, vb.) pişirmek için açık ateşte yakılır.
GUar - Kiler, yiyeceklerin saklandığı mekan.
Gilve - Geleneksel Kayseri evlerinde şerbetliklerin iki yanında yer alan, gündelik araç gere-
cin konduğu, ahşap hücrecik.
Havlu - Avlu, hayat.
Hazın/Hazin odası - Yiyeceklerin saklandığı oda, kiler.
Hevenk - Bir ip veya çalıya geçirilmiş veya birbirine bağlanmış yemiş bağı. Genellikle üzümle-
rin uzun süre dayanması için tavandan asılmak üzere hazırlanması.
Hevenk üzümü - Asılarak uzun süre dayanan kokulu, lacivert-siyah renkli, kalın kabuklu, iri,
'yuvarlak taneli üzüm.
194
İskembi - Bazı bölgelerimizde tandır diye de adlandırılan bir tür ısınma düzeni. El, ayak ve
bacakları ısıtmak için, bir masanın altına mangal konulup, üstüne yorgan örtülerek kurulan
düzen.
Köfter - Üzüm şırasının nişasta ile kaynatılması ile hazırlanan, tepsilere dökülerek kurutulan
~mp~li ~
Köşk - Evin yarı-açık yaşama birimi. Ev veya bahçeye yapılan, iyi havalarda kullanılan, üstü
kapalı ama bir veya iki yanı açık pavyon.
MabeyinjMabeyn - Harem ile selamlık arasındaki geçiş alanı. Eski konaklarda bu alan bir da-
ire kadar büyük olabilir.
Menzil- Konak, ev.
Örtme - Kayseri bağ evlerinde çok sık kullanılan yarı-açık mekan. İki veya üç duvarı ile basit,
düz bir damı olan yazlık oda.
Sal - Ev veya avlularda yer kaplamasında kullanılan, 6-8 cm kalınlığında taş levha.
-,
Sallık - Sal kaplı yüzey, teras.
Sayegah, sergah - Gölgelik, güzel havalarda kullanılan üstü kapalı teras.
Seki - YÜkseltilmiş oda döşemesi, genellikle ahşap tabanlı oturma alanı (Tahtalı olarak da ad-
landırılır)
Sekialtı - Odanın giriş alanı, asıl döşemeden alçak olan, ayakkabıların çıkarıldığı yer. Odanın
taş kaplı, servis veya dağılım alanı.
Selsebil - Suyu süslü, eğimli bir yüzeyden akan çeşme/havuzcuk. Üzerinden su akan yüzey.
Şerbetlik - Odalarda genellikle duvara simetrik olarak yerleştirilen süslü girinti. Kahve pişir-
rnek, şerbet hazırlamak için kullanılan yarım daire bir tezgahı vardır. Üstü ya yağlı boya re-
sim, ya ahşap elemanlarla süslüdür.
Tirem - Yumuşak tüf kayası.
Togana-Tokana - Ana mutfak. Yoksul ailelerin kışın da oturduğu mutfak-oda.
Üzerlik otu - (Peganum Harmala) Kayseri'de kapı üstleri veya duvarlara nazarlık olarak ası-
lan ot.
Yıldız penceresi - Duvarların üst bölümlerine açılan küçük tepe penceresi. Genellikle pence-
re üstleri veya oda aksları üzerine açılmıştır.
Yonu - Yontulmuş, muntazam duruma getirilmiş yapı taşı. Kayseri'de kullanım şekli ile: Erci-
yes Dağı'nın oluşturduğu tüf kayalarından yontulan gözenekli hafif taş. Çoğunlukla krem ve-
ya bej - pembe renktedir.
Yuvak - Toprak damları sıkıştırmak için yuvarlanarak kullanılan silindirik, ağır taş.
Zar - Kayseri'de odaların iç yüzünü kaplamak için kullanılan ahşap kapı, dolap ve panolar bü-
tünü.
Zerzembl - Bodrum; oturma katı altında yer alan, depo olarak kullanılan mekan(1ar).
195
KAYNAKÇA
ABEL, C. (1987). Transformations, Richard Englıııul, 25 Years of Architecture. Malta: Mid-Med Bank Lt.

AHMED NAZIF, (1987). Kayseri Tarihi. Osmanlıca metinden çevirerek hazırlayan Mehmet Paiamutoğlu, Kayseri:
Özel İdare Md. ve Belediye Birliği Yayınlan.
AINSWORTH, WF (1842). Travels and Rescarehes in Asia Minor, Mesopotamia, Chaldea and Armenia. v.2, Londan:
John W Parker.

ALEXANDER, C. (1964). Notes on the Syntlıesis of Form. Cambridge, Mass, and London: Harvard University Press.
AMBASZ, E. (1976). The Architedure of Louis Barragan. New York: The Museum of Modem AI1.
B/jCHELARD, G. (1964). The Poetics of Space. (Trans. by MJolas) New York: The Orion Press.
BAKIRER, Ö. (1985). Ottoman Glass Manufacture and Venetian Impacts, XXV Intemationaler Kongress für Kunst-
geschichte, CIHA, Wien Austria, 4-10 Sept. 1983. Akten: Europe und die Kunst des Islam. 15. bis 18 Iahrhunderts,
Wien, 147-157.
BAKIRER, Ö. (1986). Onaltıncı yüzyılOsmanlı Mimarisinde Pencerelere İlişkin Biçim ve Malzeme Özellikleri, II
Uluslararası Türk-İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi, İstanbul 28 Nisan-Z Mayıs 1986. Bildiriler. İstanbul:
İTÜ, 113-125.
, .
BERI<, C. (1951). Konya Evleri. İstanbul: İTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınlan.
ÇAKIROOLU, N. (1952). Kayseri Evleri, İstanbul: İTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınlan.

ÇAYIRDAO, M. (1981). Kayseri'de Kitabelerinden XV ve XVI. Yüzyıllarda yapıldığı anlaşılan ilk Osmanlı Yapılan,
VakıJ1ıır Dergisi, XIII. Sayı, 531-582.

(ELDEM) EDHEM, H. (1982). Kayseri Şehri- Selçuklu tarihinden bir bölüm. Hazırlayan Kemal Göde, Ankara: Kül-
tür ve Turizm Bakanlığı 524.
ELDEM, S.H. (1954). Türk Evi P/ıııı Tipleri. İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi.
ELDEM, S.H. (1975). TürkMimari Eserleri. İstanbul: Binbirdirek Matbaacılık.
ELDEM, S.H. (1984). TürkEvi Osmanlı Dönemi i. İstanbul: TAç.
The New Encyclopedia Britannica, Micropedia. (1974). Vol. V, Chicago, London: William Bentoıı/Helen Hamingway,
738-9.
ENGİNBAŞ, D. (1953). Diyarbakır Evleri. İstanbul: İTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınlan.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi. (1970). Beşinci Kitap, Turkçeleştiren: Zuhuri Danışman, İstanbul: Zuhuri Danışman
Yayınevi 60-79.

196
FAROQHİ, S. (1987). Men of Modest Substance-House Owners and House Property in Seventeentlı Century, Ankara and
Kayseri. Cambridge, London, New York: Cambridge University Press.

GABRIEL, A. (1931). Monuments Turcs d'Anatolie. 2 Vols. PG/is. Vol. I, Kayseri-Niğde.

GABRIEL, A. (1954). Kayseri Tiirk Arutları. Çeviren: AA. Tiaenk, Ankara: Güneş Matbaası.

GOODWIN, G. (1971). A History of Ouoman Architeaure. London, Thames and Hudson, 444-5.

GÜNDOGDU, G. (1986). Kayseri Sit Alanı içinde yer alan Sivil Mimarlık Örnekleri üzerine bir Araştırma. Yayınlan-
mamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi, Restorasyon Ana Bilim Dalı. ,

HÜSNÜ, H. (Der.) (1934). Kayseri Sözlüğü. Kayseri: Yeni Matbaa.

İMAMOGLU, V. (1980). Microclimatic Elements of Houses in Turkish Arid Zones. In Gideon Golany (Ed.) Housing
in Arid Lands: Design and Planning. London: The Architectural Press, New York: Halsted Press Division, John Wi-
ley and Sons, 45-74.

İMAMOGLU, V. (1988). Children's home environment in three socio - economic - status groups in Ankara. O.D.T.Ü
Mimarlık Fakültesi Dergisi. Cilt 8, No: 1, 45 - 57.

İMAMOGLU, V. & İMAMOGLU, E.o. (1990). Housing and living environments of urban families in Ankara. Open
House International, Vol. 15, No: 2 and 3, 9 13. -;

İslam Ansiklopedisi. (1967). Ci/t 6. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, İkinci Baskı.

JENNİNGS, R.C. (1976). Urban Population in Anatolian in the Sixteenth Century: A Study of Kayseri, Karaman,
Amasya, Trabzon, and Erzurum. Int. J. Middle East Stud., 7, 21-57.

KARPUZ, H. (1984). Türk İslam Mesken Mimarisinde Erzurum Evleri. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınlan:
562 Sanat Eserleri Dizisi, 5.

Kayseri İIYıHığı. (l973).Ankara: Ayyıldız Matbaası.

KÖMÜRCÜOGLU, E. (1950). Ankara Evleri. İstanbul: İTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınlan.

KUBAN, D. (1975). Sanal Tarihimizin Sorunları. Türk Ev Geleneği üzerine GÖzlen?'ter. İstanbul: 192-211.

KURAN, A. (1987). Sinan. Washington D.C.: Institute of Turkish Studies, Inc.

KÜÇÜKERMAN, Ö. (1985). Kendi MekanınınArayışı İçinde Türk Evi. İstanbul: Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu
2. Basım.

Meydan-Larousse. (1985). Cilt 7, İstanbul: Meydan Yayınevi, 117-121.

NUMAN İ, (1981). Çankın'da Yaran Sohbetleri ve Sohbet Odalan. Vakıflar Dergisi, XIII. Sayı, 591-633.

ÖNEY, G. (1966). Kayseri Hacı Kılıç Cami ve Medresesi. Belleten, Cilt ~ Sayı 119, Temmuz, 377-418.

ÖZDOGAN, K (1948). Kayseri Tarihi. Kayseri.

ÖZKARAMETE (Bayraktar), L (1983). An Evaluation and a Typological Study of 'Kayseri Bağ Evleri'. Unpublished
MArch. Thesis, Ankara: METU Department of Architecture.

SÖZEN, M. (1975). Türk Mimarisinin Gelişimi ve Mimar Sinan. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlan: 149.

STRATTON, A. (1972). Sinan. London: Macmillan.

Tarih İçinde Ankara. (1984). Eylül 1981 Seminer Bildirileıi, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi.

Türkiye İstatistik Cep YıHığı (1986). Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Yayım No: 1210.

UZUNÇARŞILI, in. (1969). Anadolu Beylikleri. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayını (2.Baskı).

YEDEKÇİOGLU, K (1989). Kayseri Ağzı Deyimlerı 1. Kayseri: Özel İdare Matbaası.

Yurt Ansiklopedisi. (1983). cıu 7, İstanbul: Anadolu Yayıncılık A.Ş., 4685-4763.

197
VAcİT İMAMOGLU
Vacit İmamoğlu 31 Ağustos 1943'te Kayseri'nin Talas Bucağında doğdu. Baba tarafindan Kayse-
ri'li, anne tarafindan İstanbul'ludur.. Babaannesi Sipahioğlu Hacı Mukretnin Efendi ile Havva
Cıngtllıoğlu 'nun kızlan Ayşe Sipahioğlu, büyükbabası İmamzade Osman Efendi ile Behiye ha-
nım'ın oğullan Mehmet İmamzadedir. Ailesi, iriyapılı olmalan nedeni ile Kayseri'de "Camızlar"
lakabıyla anılır. Kışın kentte, yazın önceleri Eğribucak, sonra Talas'ta oturan Osman-Seza İma-
moğlu ailesinin yedi oğlundan altıncısıdir.
Vacit İmamoğlu İstiklôl İlkokulu'nu ve Kayseri Lisesi'ni bitirdi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi
(ODTÜ) Mimarlık Bölümü'nden lisans ve yüksek lisans; New York'ta Pratt Institute'tan iklim ve
mimarlık üzerine bilim iamanliğı derecelerini aldı. İngiltere ve Amerika Birleşik Devletlerinde yar- .
dimcı mimar ve mimar olarak çalıştı.
1969 yılında ODTÜ Mimarlık Bölümüne asistan olarak girdi. 1972 yılında Öğretim Görevlisi ün-
vanını aldı. Mimari Psikoloji alanında doktora yapmak için Glasgow'daki Strathclyde Üniversite-
si'ne gitti; 1975'te doktorasını tamamlayıp ODTÜ'ye döndü. 1984 yılında doçent, 1989 yılında
profesör ünvanını aldı. Bir süre University of Califomia Los Angeles (UCLA) 'de konuk öğretim
üyesi; Strathclyde Üniversitesi ve Califomia-SaruaMonica'daki Southem Califomia Institute of
Architecture (Sci.Arch.) 'ta öğretim üyesi olarak çalıştı. İsveç, İngiltere vebirçok Avrupa idkesin-
.de seminer ve konferanslar verdi. 1990 yılında Profesör Haluk Pamir ve Necdet Teymur'la OD-
TÜ deki "11. Uluslararası İnsanlar ve Fiziki çevreleri" IAPS Konferansını düzenledi. 1986 yılın-
dan beri ODTÜ Mimarlık, Bölüm Başkanlığını yürütmektedir.
Vacit İmamoğlu 'nun ''Binalara ilişkin zihinsel plan, kullanım ve değerlendirmeler" başlıklı bir ki-
tabı, mimari psikoloji, yöresel mimarlık, konut kullanımı, 'yaşlılar ve konutlar' konuıçınnda arqş-
tırmalan vardır. Yansı yurtdışı kaynaklarda yer alan yaklaşık 50 bilimsel makale ve bildirisi; Kay-
seri, Ankara ve İzmir - Çeşme'de ev ve villa tasanmlan bulunmaktadır .
. ,
Vacit İmamoğlu. ODTÜ öğretim üyelerinden sosyal psikolog, Profesör Dr. E. Olcay (Kaya)
İmamoğlu ile evlidir. Çağrı adlı bir oğlu, Selen adlı bir kızı vardır.

198
TRADITIONAL DWELLINGS IN KAYSERI·

by
Vacit iMAMOaLU
B. Arch., M. Arch., M.Sc., Ph.D.
Professor of Alehileetme
Middle East Technical University, Ankara

To Mimar Sinan
The child of Kayseri
The brother of Anatolian
builders

201
CONTENTS
ACKNOWLEDGEMENTS .203
PREFACE : 204
PART 1.. 206
1. INTRODUCTION .207
1.1. An Oveıview of the Historical Background of Turkey 2fJ7
2. THE TOWN OF KAYSERİ _ 208
2.L Modesty in Living - Careful Utilization of Resources 209
2.2. Neighbourhoods 209
2.3. Living Patterns: Summer - Winter Differentiation 210
2.4. Concem for Security and Defense .211
3. HOUSES 212
3.1. General Characteristics of Traditional Houses 212
3.2. Solidity and Prisms: A Prevailing Architectural Language 213
3.3. Layouts of Plans 213
3.4. Courtyards 214
3.5. Gender and Privacy 215
3.6. Differentiation of Houses with Religion .216
3.7. Construction .218
4. INTERIORS AND SEMI - OPEN SPACES 219
4.1. Rooms 219
4.2. Sofa 220
4.3. Tokana 221
4.4. Harem Room 221
4.5. Köşk 222
5. DECORATlVE AND ARCHITECTURAL FEATURES .223
S.L Decoration : 223
5.2. Projections ::: .224
5.3. Wall Units .224
5.4. Windows .224
5.5. Shutters .225
5.6. Doors 225
5.7. Balustrades, Railings, Parapets and Others .226
6. TECHNICAL SERVICES .227
6.1. Heating 227
6.2. Lighting 228

::!: ~:::;e::~~~a:n: ~~:~~:~;k··:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::~


7. SENSORY, AFFECTlVE AND PSYCHOLOGICAL DIMENSIONS 229
7.1. Health ,..:, .229
7.2. Sensory Aspects :-. 230
7.3. Beliefs and superstitions , 231
.7.4 Social and Psychological Aspects 231
8. CONCLUSION TO PART i 232
PART II - DWELLINGS SURVEYED .235
1. Gavremoğlu House 236
2. Baldöktü House 238
3. Öztaşçı House 239
4.·Bezircioğlu House 242
5. Tosunağa House 243
6. Çalıka House 245
7. Çayırağası House 246
8. Camcıoğlu House , 247
9. İmamoğlu House ......................................................................................................................................................................................................................•.......
249
10. Güpgüpoğullan Korıak , 252
11. Zennecioğullan Konak 253
12. Mollaoğullan Konak 0 ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• 254
. CONCLUDING REMARKS .255
NOTES GLOSSARY BIBLIOGRAPHY 260,264, 266

202
ACKNOWLEDGEMENTS
This work was realized by the help of many. Hasan Saltık visited Kayseri twice with me to take most of
the photographs included in this book. Nimet Özgönül coordinated thd~measurement of houses and
produced the final drawings. Members of her team Neriman Şahin, Nihan Koç, Yeşim Ünal, Handan
Yavuz and Mustafa Kanlıoğlu were most industrious and helpful. i have to thank also Şinasi Kılıç and
Kemal Gülcan for their photogrammetric studies, and Nihan Ertürk for drawing the north-west
elevation of Bayram Street.
In understanding the living patterns and various characteristics of houses a number of people were most
helpful. Among them are my brothers Kamil İmamoğlu and Hulusi İmamoğlu, my sister-in-law Seyide
(Cıngıllıoğlu) İmamoğlu, house owner s Zarife (Gavremoğlu) Şişli, Hafıza (Çayırağası) Zenger, Hacı Ali,
Pembe and Muharrem Çayırağası, and many whose names i will not be able to mention. In solving
problem s like obtaining permission to examine, photograph, and measure the houses, I had the help of
my nephews Nazmi and Ahmet İmamoğlu, and friends İshak Şahin, Şadan Doğan, Ali Yavuz, Ömer
Çayırağası, and many natives of Kayseri.
In undertaking this project my wife Olcay was most supportive and understanding. All my colleagues at
the Middle East Technical University (METU) Facu1ty of Architecture supported me in carrying out the
project at various stages. Among them my special thanks are due to Selahattin Önür, Suna Güven,
Ömür Bakırer, Helmut Klassen, and Emre Madran. I would like to acknowledge the partial support
provided by METU through the Research Fund (AFP), and Prof. Dr. Wendy Craik' s editarial service. I
thank Zeliha: Sözüpişkin for her patience in typing the manuscript and HALKBANK for making this
publication possible.
But mostly I would like to thank the unknown builders of the houses I studied for alluring me to these
fascinating environments. i shall feel a sense of fulfillment if I can share same of this contagious
excitement with the readers.

203
PREFACE
One of the difficulties of researching past residential architecture in Turkey is the shortage of written
sources in the field. Although general impressions of travellers on the character of buildings and town
layouts can be found occasionally, these are far from being useful for architectural purposes. Since
sources like offical records or judicial fıles were only recently opened to the public, at the present time
one cannot depend on this kind of material, which is usually piecemeal. Novels or written stories are
almost non-existent, and oral testimony is quickly disappearing, like the houses themselves.
Anather difficulty is related to the existing houses in the area; one cannot find examples representing
different time periods. it is, therefore, difficult to taIk about the development or evalutian of plans. The
lack of inscriptions indicating the construction dates and the reliability of information conveyed by the
current owners present further difficulties.
However, i was fortunate to liye in the last remaining portian of a traditional milieu in Kayseri. Born in
1943 before the boom of modern life, i experienced some of the substantial aspects of living in such a
place. My own memories and first-hand information from my grandmother, parents, older brothers,
and other relatives, as well as indigenous residents of Kayseri, darified some of the questions related to
traditional living and character of this architectural environment.
Although i missed the era of horses and carriages by some ten to twenty years, i clearly remember how
our maids and cook treate\' a newly-born calf on a cold winter day; how i had the most enjoyable time
flying home-made kites on -our flat - earthen roof; and how i enjoyed the smelI and warmth of cosy
neighbourhood bakeries on snewy days. i stili recall the melodious hammering of stone-cutters giying
shape to ashlar masonry on the construction sites; or the cave diggers in summer resorts working aLLday
long carving out moist, cool, snow-white earth to form reservoirs or cool basements underground. i alsa
remember people fetching drinking water from the neighbourhood fountain, poured into lovely
terracotta water jars which kept it cool in summer, but froze and cracked in winter nights. Streets were
blocked by winter snow forming small mounds, while we children sledged over, and sometimes made
tunnels or caves underneath.
Over the last twenty-five years i could not visit Kayseri very frequently. However, each one of my few
visits turned into a kind of heartache with many sad feelings mainly due to the silent demolition of the
old sections of the town. First a few streets, then entire neighbourhoods and lately almost everything
have been pulled down. The visit i paid in 1985 after a long interval was the worst: the traditional
portions looked exactly like a bombed town. Then i started to work out a project which led to the
production of this book. .

204
As part of the project, i paid several visits to Kayseri, sametimes alone or with teams of experts and
technicians, and carried out interviews with the house owners and elderly native residents who helped
clarify same of the dimensions i would never have known. Destruction within the old sections was very
serious, but Kayseri was still an old city and one could sense the historic atmosphere left over from her
ancestors. Kayseri definitely merits better preservation and representation, or at least documentation of
her cultural heritage. In saying this I share Richard England's idea that
Tradition is the alphabet,
Form is the language,
Architecture is the poem.
(Abel, 1987)
This book therefore is an attempt to record and illustrate a few of the traditional Kayseri dwellings, and
to discuss the general characteristics of the architectural environment. In addition, it attempts to explain
how people lived, what hardships they faced in their daily lives, what attitudes they had and which values
they wanted to keep in relation to their dwellings.
The book is arranged in two main parts. The first part, after giying .!Jrief information on the new
Turkish State and the town of Kayseri, illustrates various dimensions of neighbourhoods and houses. it
then continues with interiors, architectural elements, technical services and sensory, affective and
psychological dimensions of dwellings in general.
The second part of the book deals in detail with nine individual houses, and in general with three
histarical konaks which were examined ear1ier by Necibe Çakıroğlu (1952). After a survey of what is left
in the historical core of the city taday, nine houses were selected including the one where I spent the
first sixteen years of my life. In the selection of these houses, I did not intend to represent the whole
socio-economic strata for the following reasons. Firstly, the number of houses representing each
stratum is not sufficient to make a systematic comparison. Secondly, houses of the lower
socio-economic status group were neither architecturally interesting not in their original forms, mainly
due to their po or structural condition or major alterations. Hence, the selected nine houses belong to
the families of middle and upper classes of traditional Kayseri. As for the religious grouping, five of
them were built for Muslims and four for Christians. The muslim houses were in Lala, Han and
Gavremoğlu, while those of the christians were in the Tavukçu and Büyükbahçebaşı neighbourhoods.
The attempt to trace the first owners of the houses examined was not always successful. Ownership
records (Tapu Sicili) were renewed in Kayseri around 1948-49 for the neighbourhoods in question in
order to replace the Arabic script with the Latin one. Since the previous records are not yet ap en to the
public, most of the houses here will be named after their registered owners in 1948-49.
During the survey, many other houses (approximately sixty in number) were examined and
photographed. Some were still in use, others were empty or partly demolished. There are. alsa
memories of a number of houses and streets which do not exist any more, but I and same of my
companions clear1y remember them. Although their photographs or architectural drawings are not
available they were helpful in writing this book.
The aim of including three histarical konaks that were already surveyed by N. Çakıroğlu in 1952 was to
introduce them to readers who may not be able to reach the references or who may not have knowledge
of the Turkish language. In addition, it is aimed to shed same light on their present condition. These
three konaks belonged to well-known muslim families of the town and same of their architectural
features were well known and taken as a model for many dwellingsin Kayseri.

205
PARTI
KAYSERİ AND ITS TRADITIONAL DWELLINGS

Architecture is a journey through

the past, present and juture.

Richard England

206
1. INTRODUCTION
In order to know a place one
must know us memories.
Richard England
This book aims to iliustrate traditional dwellingsand living patterns in the town of Kayseri in central
Anatolia. Like many other rapidly developing traditional Turkish towns, Kayseri has shown drastic
changes in the last thirty-five to forty years, ignoring its inherited physical environment. Before
discussing the architectural characteristics of dwellings and the historical neighbourhoods of Kayseri, an
overview of the historical background of Turkey will be useful.

1.1. AN OVERVIEW OF THE HISTORlCAL BACKGROUND OF TURKEY


After the establishment of the modern Turkish Republic in 1923, a rapid transformation in various
fields took place within the Anatolian peninsula. Turkish rule in Anatolia und er the Seljuks and
Ottomans over a period of 800 years had produced a distinctive civilization. The synthesis of the
spiritual and physical potentials of the East with those of the West gaye birth to fecund and impressive
results in the arts and architeeture. In the golden period during the 16th and 17th centuries, the
Attornan Empire ruled Eastern Europe, North Africa, the Middle East ~nd Anatolia. However, it was
not only a military power, but also a well - organized state exhibiting high-level administrative, social
and cuItural institutions. The reflection of this achievement can easily be seen in the grandiose
institutional buildings of the large cities of the Empire, such as külliyes, mosques, medreses,
bath-houses, caravanserais, covered bazaars, tombs, bridges, roads, aquaducts and to a certain extent
Sultans' palaces. However, this monumental character was not applied to residential architecture, which
was rather humble, spontaneous and informal ın nature, originating perhaps from modest economic
resources, as well as from the generallines of Islam and social norm s and values prevailing at that time.
This world İs a temporary home where individuals must prepare themselves for the other world
(heaven): Henee they must liye a humble, simple life avoiding the unnec((ssary frivolities and luxuries of
this world. As a result, one cannot find a trace of individualistic artistic expression in Seljuk and
Ottoman cu1ture; the self should be hidden and everything should be produced in a subtle way, the
end-product generally being a further step of what was achieved previously, thus leading to a gradually
evolving perpetuation of the communal achievement. Abrupt changes were not expected nor tolerated.
When continuous military defeats, deterioration of many social, economic and judical institutions and
internal conflicts destroyed the Empire, a new state, the Turkish Republic, was established in the
twentieth century in Anatolia, ending the theocratic monarchy of 600 years. The new Republic
introdueed many drastic changes, mainly taking the advances of the Western World as a model. The
tate became secular; religious Islamic laws were replaced by European civil and penal codes. Judiciary,
legislative and governmental powers were separated and redefined. Arabic script, which was unsuitable
for the Turkish language, was abandoned and the Latin alphabet was adopted. Traditional costumes
were changed into contemporary Western attire. it was a silent revolution changing the nature of an
empire in order to keep pace with the fast developing occident. A new mentality and spirit increased the
literacy rate in the country, developed the economy, and changed the face of Anatolia into a more
modern one. Cities grew in number and size, transportation developed, and a considerable level of
industrialization and mechanization of agriculture was achieved.
Parallel to this progress, cities and urban dwellings have shown obvious changes. Especially after the
Second World War, a rapid urbanization led to dramatic changes in urban life-style and physical
environment.
207
2. THE TOWN OF KAYSERİ
Render to Ceaser the things that are Caesar's
And to God the things that are God's.1
Iesus Christ
Kayseri is a historical town in Central Anatolia which was on the famous Silk Road. The preserit-day
city of Kayseri is built on the northern side of Erciyes (Argaeus) mountain, in the plain of the Karasu
river. Mount Erciyes is an extinct volcano 3916 m high and it dominates the skyline for an area of fifty
to sixty kilometers around.
Erciyes is the formatiye cause of rich tufa rocks in the vicinity, which are used for producing excellent
light-weight "yonu" (ashlar) blocks for construction. Erciyes is not only a source of the primary building
material, and a reservoir for high-quality water but als o a reference point in Kayseri. Since it is İn the
south ("kıble") direction, people orient themselves according to Erciyes and Muslims pray towards it.
On its northern slopes are situated the well-known orchards and vineyards where people spend their
summer. With its snow-capped head and distinct conical form, Erciyes has acted as a dominant
architectural element and perhaps a source of inspiration for architects and artists for hundreds of
years. In this regard one ean recall Mimar' Sinan, the arehiteet of Süleymaniye and Selimiye mosques,
both of whieh, in one way or an other, remind one of Erciyes, whose conical cascades seem to be
reflected in the ingenious use of domes.e (See Figure 2)
Although the history of Kayseri may be traced baek to earlier period s, during the first millennium B.C.,
Kayseri was named as Mazaca, Later, after the establishment of the Roman province in 17 A.D., it was
called Caesarea,' and, with the Arabic rule, Kaysariye. it was originally laid out on a hilly site south of
the present city. Today, although it is not inhabited, people still refer to it as the old city - Eskişehir. In
the early Byzantine period, the city, for unknown reasons, moved to its present location. Byzantines
constructed the present citadel and outer city walls. Later on, during the Seljuk period, Kayseri became
one of the most important centers of Anatolia with many religious and secular public buildings. The
flourishing city spread beyond the eitadel and a number of town quarters were established, first on the
northern side then all around the city walls.3 The city lived its golden period under the Seljuk rule. With
the elimination of the Seljuk principalities, Karaman and Dulkadir, Kayseri became an Ottoman city. In
the Iate sixteenth century with its population of 40000, Kayseri was the largest city of Anatolia after.
Bursa, four-fifths of its population being muslim and the remaining christian. Evliya Çelebi visited
Kayseri around 1650. He reports that "the lower city is laid on a large plain, having a worn down citadel
built of ashlar. .. There are 1000 houses of more than one storey covered with tiles ... The city walls have
five gates. Walls are surrounded with large ditches" (p.68). He deseribes the city as a lively urban setting
comparable to Bursa and Edirne with its two bedestens, covered bazaars and hans. Kayseri had a major
earthquake in 1835 destroying many of its buildings and killing more than 660 people (Ainsworth, 1842,
Ahmet Nazif, 1987). For various economic, political and military reasons its population fluctuated until
the establishment of the Turkish Republic. At the beginning of this century the town had a population
of 56000, one third of it being christian (Ahmed Nazif, 1987). However, due to the First World War
(particularly the wars in Dardanelles, Yemen, Caucasia), the Turkish War of Independence and the
population exchange programs with other nations after the establishment of the Republic, the
population of Kayseri dropped to 40000 in 1927. it gradually increased to 65000 in 1950 and is over
400000 today. (See Figure 3)
The economic boom af ter the Second World War gradually forced Kayseri to turn into a so-called
"modern" town with medium-height, densely built apartment buildings at the expense of destroying the
historical quarters. In thirty-five years drastic changes have taken place and a rich corpus of traditional

208
urban houses have disappeared. A grid-iron plan was imposed upon the city causing the destruction of
the medieval-type old town. Hence the southern portion of i was allocated for the establishment of the
central business district, and the northern portion for the new residential areas. In the 1950's, the town
turned into a construction site and remained so for years. Although public and religious buildings -
mostly from the Seljuk period - were kept in good condition or restored as government policy,
residential buildings were widely ignored, if not deliberately destroyed, mostly for their prospective land
value. At the present time one can still see sman portions of traditional neighbourhoods and the last
representatives of houses in quite poor condition.

2.1. MODESTY IN LIVING - CAREFUL UTILIZATION OF RESOURCES


The Kayseri plains with their limited irrigation and harsh continental elimate cannot be considered very
fertile. What prosperity Kayseri had, in universal terms, was due to its strategic location on the main
trade routes and a moderately rich agricultural hinterland providing grain, fruits and vegetables. In the
past, mainly due to the modesty of available resources, natives of Kayseri had a sort of subsistence
economy. Wide use of orchards and elose links between the town and nearby villages were indications of
such an economy. Grains, peas and beans were brought from the villages, while live-stock and poultry
were raised within the family unİts. Horticulture was carried out around the town or summer orchards
where families spent three to four months. Only a few items were bought and sold for household usage:
salt, sugar, fabrics, or products that were difficult to produce within a family cirele. Nothing was wasted
or misused: various proverbs and religious sayings emphasize that the waste of anything usable is a sin.4
Nothing was thrown away; edible things were fed to animals; flammable things such as "gilamada" (dead
vine tree branches), weeds, nut-shells, even "tezek" (dried cow and water-buffalo dung) were utilized as
fuel for cooking or heating in "tandır" (a special oven) or "ocak" (the fire place). Careful use of material
and prevailing scarcity determined the character of traditionallife.
The natural outcome of such an approach was perhaps a very difficult life for individuals in
twentieth-century terms, but it definitely created no problems in the ecological balance of the natural
envİronment. No waste in modern terms was produced; no industrial waste, hence no pollution. The
sun' S radiation was used to warm water; snow was packed in wells and caves in winter and used as a
cooler and water source İn summer; caves dug into the ground made use of low subterranean
temperatures and were used to store meat and hortİcultural products. People were aware of natural
resources and did their best to utilize them for their benefit.

2.2. NEIGHBOURHOODS
The neighbourhoods or "mahalle"s in traditional Kayseri had a medieval character, with well-scaled
narrow streets and cul-de-sacs, a few public buildings and organic open spaces at the intersectİon of
roads or İn front of public buildings, The maze-like continuity and monotony of streets was interrupted
either by projections of upper rooms of houses or by surprise landmarks like pyramidal caps of
"kümbets", hemispherical domes of mosques or Turkish baths, minarets or public fountains. Towards
the end of the sİxteenth century there were fifty muslim, thirteen christian and nine mixed "mahalles" in
Kayseri (Jennings, 1976, p.32). In the seventeenth century all-muslim mahalles deelined to thirty-five,
the number of christian quarters was fourteen, while twelve town-quarters contained a mixed population
(Faroqhi, 1987, p.59). Although thorough research is not available for the later periods, one can infer
from the available sources that this proportion was more or less steady until the 1920' s.5 Houses
examined in this book were situated in mahalles like Gavremoğlu, Lala, and Han, which were muslim,
and Tavukçu and Büyükbahçebaşı. generally non-muslim. (See Figure 4c)
Public buildings usually consisted of mosques and neighbourhood schools, or sometimes churches when
209
the population of the mahalle was christian. In the Iate sİxteenth and early seventeenth centuries, there
were twelve mosques and four churches out of approximately sİx-hundred built-up plots of land
(Faroqhi, 1987, p.61). The use of cut stone as the main building material in nearly identical dimensions
in prosperous neighbourhoods or rubble stone in poor sections helped to create a matching scale along
streets and somewhat unified the environment. Few trees were found along the streets, near fountains,
or mosques; greenery was concentrated mainly in private gardens or courtyards. This in turn provided a
clear contrast between public and private domains. Compared to the monotonous, stone-paved,
stone-surrounded streets - dazzling under sunshine - courtyards of houses provided a different
atmosphere. Here, carefully arranged volumes of rooms and sheds dynamically interacted with the open
space and greenery, enhancing a rich play of light and shadow, colour and texture. Thus, upon entering
a private courtyard, the harshness of the public domain suddenly disappeared and a humane, domestic
atmosphere suitable for a simple, yet colourful everyday life came into being, (See Figures, 5,6 and 7)
Until the deterioration of traditional life, the concept of neighbourhood was very important in Kayseri.
Neighbourhood was not only a physical entity within the city but also a social unit, providing social and
economic cooperation among neighbours. Neighbourhood cohesion was strong and widespread.
Families were concerned with their neighbours and neighbourhoods. They were on good terms with
nearby households and respectful to all. Marriages, religious holidays, circumcision ceremonies of
muslim children, and funeral ceremonies were important occasions that brought the neighbours
together. Neighbours shared common facilities like a bakery, a Turkish bath, a school, one or two
fountains, and sometimes a grocery shop. Drinking water was fetched from the street fountains;
traditional pastries and sweets were prepared at home and taken to the bakery, which was at the same
time a kind of winter public- room for the elderly and local officials like the neighbourhood guard.
Children of similar ages played together and formed sub-groups according to the streets or areas they
lived in and identified themselves as such. Proximity rather than religion was the important tie in
interaction. Although houses included at least a smaIl bathing cubicle, public baths were important
facilities. People used to go to Turkish baths at periodic intervals (once a week, once in two or three
weeks). These were social events especiaIly for women; family members with their neighbours and
relatives used to spend the greater portion of aday eating and entertaining themselves in addition to
cleansing themselves.

2.3. LIVING PATTERNS: SUMMER - WINTER DIFFERENTIATION


ibelieve that architects slwuld design gardens
to be used as much as the houses they bui/d, to develop a sense of beauty
and the taste and inclinaiion toward thefine arts and other spiritual values.
Luis Barragan
Traditional dwellings in many parts of Anatolia exhibit evidence of summer-winter differentiation in
!iving. Depending on the severity of summers and the economic power of families, this differentiation
could be quite modest, even unnoticable, like using north-oriented portions of the house or the upper
levels more often in summer; or quite elaborate such as having two distinct quarters for winter and
summer in the same dwelling; or having a simple, even spartan summer house at a higher altitude and
moving there in summer months. Kayseri was a town where the latter trend prevailed at least after the
sixteenth century. (See Figure 8)
Evliya Çelebi reports that there was a total of 103 such resorts "for enjoyment and entertainment" in
and around the city (p.75).6 With the exception of very few families too poor or who did not have adult
males capable of arranging the families' interaction with the external world, Kayseri natives moved to
210
summer resorts on the outskirts of Mount Erciyes. These resorts (called "bağ", meaning vineyards) were
on higher elevations than the town and received cooling summer breezes. Scattered houses formed a
kind of low-density community and provided informal living for every family. Fruit and Yine trees,
vegetables and flowers created a rich country atmosphere different from the one in the town where
concentrated living prevailed.
Bağs gaye opportunities to children for exploring the local flora and fauna, quite independent of adults;
women could produce dry and preserved food for winter consumption, and enjoy nature. Men rode on
horseback or drove carts to the town for their business every morning and returned home at sunset.
Women worked even harder; in addition to their usual housework, with the collaboration of children,
they took care of the orchard, dried fruits (apricot, cherries, berries, plums, pears, raisins, almonds,
walnuts) and vegetables (pepper, squash, eggplants, peas, beans, etc.), prepared juices, pastes, vinegar,
"pekmez" (molasses or grape syrup) , "pestil" (fruit pulp), "köfter" (grape candy), ete. Christians and
Muslims of ten moved into different bağ districts. While the muslim population preferred the outskirts of
Mount Erciyes - Hisarcık, Karadere, Eşek Meydam, Marumlar - Christian s liked Eskişehir (the old
settlement area), Germir, Talas and Endürlük. 7 Families who for any rea~pn could not move to bağs in
summer lived mainly in courtyards or semi-open spaces of their town-houses and utilized summer
kitchens for cooking, eyvans and kiosks for living and sleeping. Food preparation for winter was carried
out more or less in asimilar way; this time receiving the food mainly from villages or buying from the
market. Famous Kayseri "pastırma" (Iocal pastrami) and "sucuk" (sausages) were home-produced in the
autumn after the disappearence of summer he at. (See Figure 9)

2.4. CONCERN FOR SECURITY AND DEFENCE.


With her strong citadel and outer dty walls Kayseri was well equipped against military threats during
the Byzantine era. However, with its fast growth and prosperity under Seljuk rule, the town expanded
outside the walls and became more vulnerable. The citadel at the present.time is in good condition, but
the outer walls have been extensively destroyed. There is nothing left within the citadel except for a
small mosque dating from the fifteenth century, and we have very little information on the urban fabric
within the outer walls. Most of the houses examined here are outside the walls. (See Figures 3d, 4b, 4c
and 10)
in general, house layouts and their relations with streets indicate that there was a deep concern for
security and even for defence in the design of Kayseri houses. A close look at the history of the town
indicates that it suffered extensively from skirmishes and wars for long periods. Af ter the collapse of the
Seljuk state it had troubles due to changing hands between the Seljuk principalities, Mongols and
Memluks, af ter which it was taken over by Ottomans. During the early Ottoman rule, towards the end
of the sixteenth century, Kayseri was hit several times by Celali uprisings. Vnrest and various eonflicts
of long duration between the loeal and central govemments added to unfortunate and mostly
unavoidable events. All the se must have influenced the security concepts of the inhabitants and shaped
their attitudes towards their physical envİronment. Sayings like "keep your door closed and do not temt
the thieves" seem to have been generally accepted mottoes.
if one of the reasons for ereating safe houses was protection in wars and street fights, the other was the
custom of maving up to the summer res ort s in summer time. At that time residential areas of the city
looked deserted and empty streets attracted thieves. In the nineteenth century with the establishment of
a more peaceful atmosphere in the city, safety measures were loosened. In general, however, houses
had small windows, regardless of the position or orientation - whether towards the courtyards or streets
- and were equipped with iron bars, sometimes with additional rabbit or chicken-mesh. Furthermore,
almost all windows facing the street had shutters helping to create better climatic and environmental
211
control (against heat, wind, dust, cold, etc.) but at the same time they were very efficient instruments to
shut off the interior spaces for security or defence. Houses in summer resorts also were equipped with
window shutters which could be closed when the buildings were not in use.
Same of the interviews with the elderly people indicated that well-to-do families used to have rivals or
enemies and so had to protect themselves against unexpected attacks. Four to five-meter high waIls
surrounding gardens or courtyards enclosing individual dwellings provide evidence of such concern: half
that height would be sufficient for separation from the street or maintenance of visual privacy. Theyare
most probably a precaution against somebody peeping in or jumping inside from a horse or a carriage in
a street clash or pillage.f One can find similar evidence in many other histarical towns in Turkey.
Diyarbakır, Urfa and other cities in southeastern Anatolia suffered for several centuries from street
fights due to blood feuds and banditry. As a result, houses were conceived as castles for the extended
families, and built as such.

3. HOUSES
The time of a work holds its own validity from
which a sense oftruth can be drawn
to inspire a work of another time.
Louis L. Kahn
Traditional Kayseri houses are unique in character. Although one may find some resemblances between
southeasterrı AnatoIian and Kayseri houses, these are mainly due to the common use of stone. As the
capital of Cappadocia and geometric center of Anatolia, Kayseri had !ittle contact with other countries
and hence was little influenced by their architecture. A careful analysis of two regions wiIl show that
Kayseri buildings are purer in form, less pretentious and less monumental than those in southeastern
Anatolia. Compared to other regions of Turkey, Kayseri and its houses definitely represent a different
world: intricate, mysterious, full of surprises and drama, but subtle, modest and informal in character. 9

3.1. GENERAL CHARACTERISTICS OF TRADITIONAL HOUSES


My house is my refuge, an emotional piece of arehitecture,
not a cold piece of convenience.
Luis Barragan

Same of the traditional Kayseri houses were studied and published by Necibe Çakıroğlu in 1952. She
examined four large and four smail-size town houses and a few summer dwellings, and provided
architectural drawings as well as construction details.10 Among these, only GüpgüpoğuIları Konak
survives today and is now under restoration. Zennecioğulları and Mollaoğulları konaks are half-ruined,
while the others have disappeared totaIly. There are two unpublished Master's theses on Kayseri. One
of them, by Latife Özkaramete (1983), gives a typological survey of traditional summer resort houses,
and the other one, by Gonca Gündoğdu (1986), makes a similar survey for town houses in the historical
core of the city. Suraiya Faroqhi in her book on Kayseri (1987) investigates the town and its population
in the sixteenth and the seventeenth centuries through "kadı" registers. The information she gives on
houses is taken mainly from N. Çakıroğlu's 1952 monograph, and Özkaramete's 1983 Master's thesis.
However, she provides valuable information about the houses and theİr room s (pp.86-94) and the
typology of urban houses (pp.107-112).
In general, a traditiona! Kayseri house is the outcome of a natural and unpretentious building process,
inward looking and asymmetrically growing around a courtyard or a garden. The fact that this histarical
form of house is quite common in many Anatolian, Middle Eastern, Mediterranean and Persian cities,
212
with an endless variation in their design, shows a good correspondence between the form and the style
of living.
Houses were generally designed and built by masons, according to custom, as well as, to the opinions,
desires and requirements of the owner. Formally educated architects were neither available nor needed,
at least until 1930' s.
Unlike the Western World, house in Anatolia was seldom used to express the wealth and nobility of its
owner. Spontaneous and informal development of plans and the repetition of houses on narrow,
winding streets created a humble and friendly atmosphere. Only towards the end of the nineteenth
century did christian families look to a European type of living and build pretentious houses in Kayseri
and in many other progressive towns of the Empire.

3.2. SOLIDITY AND PRISMS : A PREVAILING ARCHITECTURAL LANGUAGE


Architecture is the mirror
where shadow meets light.
Richard England
Houses built before the mid-nineteenth century were generally single-storey with a basement. The
openings and the general character of the main structures carry features of the Seljuk and southeastern
Anatolian styles. As can be seen in Figures 11 and 12, the elevations facing courtyards resemble those
in Diyarbakır, Urfa and Mardin, where one can deteet the effects of Assyrian, Persian, Afghan and
Egyptian architecture.U In the nineteenth century houses in Kayseri began to grow in a vertical
direction. In addition to some developments of traditional plans, a new floor and semi-open kiosks were
added to houses as an upper level. (See Figure 13)
Traditional Kayseri houses were composed of simple rectangular prisms: flat roofs, sharp corners and
straight edges for openings on smooth stone surfaces, and projections of volumes on upper floors
increased the effects of purity in these prisms. Decorative figures and designs on surfaces were seldom
used and when they were used, they in no way subordinated the prismatic effect of the volumes. They
only reinforced the play of light and shadow on the smootlı stone surface under the intense sunshine,
and emphasized doors or windows. Love of pure and primary forms is quite obvious in the public and
private buildings of Kayseri. A1though it is not an easy task to manipulate and put the se forms into use
on domestic scale, Kayseri builders were quite successful in that respect. Furthermore, they made use of
these forms in powerful, sturdy and lively expressions.
As one can detect from examples, stone was masterfully used. Seljukids, the ancestors of masons in the
town, exhibited extraordinary examples of stone workmanship. In contrast with the strong, pure
reetangular prisms, they employed delicate decorative carving to emphasize the entrance and other
important architectural elements of mosques and public buildings. This tradition seems to have been
well assimilated and put into use in dwellings. (See Figures 14 and 15)

3.3. LAYOUTS OF PLANS


A typical traditional Kayseri house is a produet of rooms planned around an open space in a free yet
dynamic equilibrium. Some of the import ant design features are the use of the courtyard as an extension
of the house, a sensitiye site treatment solving problems related to odd-shaped building lot s, and an
ultimate respeet for privacy of neighbours. '
People of low and moderate income, irrespeetive of religion, lived in small houses of similar design. In
general, a simple plan dominated muslim houses for at least four hundred years: a main hall or sofa
(native pronunciation "sufa") was the nucleus for the enclosed portian of a house. it served as a major
213
space as well as a distribution hall to other rooms; on one of its sides was the harem (living room and
bedroom) and on the other tokana (kitchen). With the inereasing demands of the family for another
room, a new room was added relatively easily to one of the wings of the house. For example, with the
extension of the family by marriage - generally a bride moving into the house of a well-to-do family - a
new room was constructed adjacent to an existing one, and an interior corridor or hall was created. (See
Baldöktü and Gavremoğlu houses in Figs. 61 and 69) Contrary to the prevailing opinion among scholars
that families and hence traditional houses were large in Anatolia, dwellings in Kayseri and probably in
most towns were rather small in size,12 containing onlyone or two inhabitable rooms. As S. Faroqhi
argues, ".... the relative smallness of the houses themselves can be taken to indicate that it was not
common for extended families to liye under one roof. More probably it was customary for a newly
married couple to move to a separate house, preferably in the same town quarter that other members of
the family already inhabited" (1987, p.20). However, this may be a trend for the families who lived on a
smaIl building lot, which did not give the possibility of constructing a room for the newly married.
Young families who did not liye under the same roof still lived in the same neighbourhood with their
relatives which probably enabled them to continue the functions of an extended family. Houses were
generally single-or two-storey with a full or partial basement.İf Upper levels of two-storey houses which
generally contained a köşk (a semi-open kiosk) were used in the spring and summer, lower levels in
winter. Basements were allocated to services and storage. An "ahır" (stable) connected to a "samanlık"
(bam) was the most common function at this level. Then came the storage area for grains, flour and
various dried and fresh food. By the Iate 1690' s more than half of all dwellings documented in the
Kayseri kadı registers possessed at least one ahır (Faroqhi, 1987, p.99).
Every house had some provision for hanging grapes. Winter fuel, generally fire wood, was stored either
in the basement or in a protected shed on the periphery of the courtyard. In the houses of the rich,
living and sleeping rooms and a kitchen were provided for the servants, while cart drivers used the
basement leveL. Depending on the socio-economic status of the family, a number of animals were kept
in the house; cows for milking, horses, mules or donkeys for transportation, poultry for eggs and meat.

3.4. COURTYARDS
The Turkish word "avlu" or, in the local Kayseri tongue "havlu", corresponds to a courtyard. These
courtyards were considered indispensable portions of Kayseri houses. S. Faroqhi (1987) has indicated
that seventy-eight percent of houses possessed a courtyard in the seventeenth century (pp.100-104).
Same houses had more'than one courtyard, and porches and verandas were quite popular. This trend
continued until the 1950's. Houses looked inward and courtyards were the geometri c and activity foci of
houses. Dwellings were screened from the outside either by room s or by high walls, and courtyards
could not be seen from the street s or neighbouring houses. Despite friendship with neighbours,
maintenance of privacy within the house and courtyard was important, especially for muslim families.
This, in turn, hel pe d mutual respect and social distance among families.
Except on cold days in winter, many of the familyactivities - such as cooking, baking, preparation of
food for winter storage, weaving carpets and rugs and laundry - were carried out in the courtyard. The
use of a rich terminology for open and semi-open spaces in Kayseri indicates the importance and
generous use of such exterior areas and spaces in traditional houses.
Rooms were oriented towards the courtyard. Service spaces like the kitchen, pantry, bath, WC, stable,
and store rooms were at this level or, sometimes half a storey down. These service spaces were entered
through the courtyard and had no windows onto the streets.
The courtyard always had a paved area, a planted section, a well and sometimes a pool. In the open
part, there were fruit trees, vines, flowers and vegetables. A summer shed covered with greenery was

214
one of the focal points in the courtyard and provided additional shade for sitting and doing housework.
Facades of courtyards were carefully treated; pavements, balustrades and sametimes elevations of
rooms being decorated. (See Figure 16)
Kayseri residents in general received their drinking water from the public fountains. In addition, most
houses possessed their own wells. However, water from wells was generally brackish and fit only for
elearıing purposes. Being in the vicinity of Erciyes Mountain, many houses kept themselves supplied
with snow and ice brought from the mountain especially during the fasting period of Ramadan. Some
families stored the winter snow which fell into their courtyards and roofs in special ice wells, dug under
the courtyard, for use during warm days.
Lack of a running water system minimized the amount of waste water which was absorbed by the
ground: so toilets were located as far away from the wells and inhabited portions of the dwellings as
possible. This arrangement solved the problem of odour from toilets and to a certain degree the danger
of contamİnatİon of the well from the cess-pit.

3.5. GENDER AND PRIVACY


Anatolia, mainly a muslim land for the last eight hundred years, carries in varying degrees an "Islamic"
character in its buildings. According to Islam, men and women are to be segregated for most social and
public events. Thus, plans of large houses provided two separate (or separable) sections: one for women
called haremlik (dahiliye) and one for men called selamlık (or hariciye). In general the haremlik area
constituted the major spaces and services where the family lived. In the selamlık men received and
entertaİned their guests. Sometimes İn same of the upper and middle socio-economic-status dwellings,
like Güpgüpoğulları or Zennecioğulları konaks, these two sections became completely independent
adjacent buildings with separate entrances, courtyards and service spaces. The selamlık grew into an
office or work-space for men.14 In modest - size houses, however, the selamlık consisted of a room or
two near the entrance or on the first floor, served by an exterior staircaselocated near the entranee, and
a stable on the basement level. In some other Anatolian cities a carefully decorated room named
"başoda" (the major or the head room) on the first floor, with an outside view, carried the function of
the selamlık, and later in this century turned İnto a misafir odası (guest room). Although Kayseri houses
did not have a başoda in the literal sense, the upper floor selamlık room acted as such.
As Küçükerman (1985) says, women were the masters and at the same time servants of the houses.
They cooked, deaned and maİntained the house. In well-ta-do families female servants and cooks
recruited from the nearby villages were employed. In Kayseri, men earned the money or seeured the
living and did the shopping. They lived in an almost female-free world during the dayand even on same
nights when they came together for "men-only" social gatherings and eelebrations both in the town and
summer resorts. Circumcision, engagement and wedding ceremonies were carried out for men and
women separately. This segregation ereated two different worlds of gender and alienated each one from
the problems and privileges of theother.
Visual privacy for women was one of the primary requirements in a Turkish house. Constructing high
peripheral walls around the courtyards, opening no windows to the streets on the ground level,
sometimes employing wooden grills in front of the upper floor windows in addition to situating the living
quarters away from the streets were important features to secure privacy in traditional designs. Women
should be able to work or entertain their guests at home without the interference of men. This is one of
the reasons why a selamlık room or section, if there was one, was oriented to the street, away from the
courtyards and living quarters. When a muslim house was put up for sale, one of its important assets
was its privacy, well expressed by the words of a seller: "Sir, you have to appreciate that I am not selling
you a house, but a well".15 This aspeet, however, changed with time and in the last century Mus1ims
became more tolerant of privacy restrictions.
215
-
3.6. DIFFERENTIATION OF HOUSES WlTH RELIGION
Kayseri was one of the few Anatolian cities in which a substantial christian minority lived. Although we
are not sure about early periods, from the sixteenth century onwards about one fıfth of the population
was christian. There were four churches and twelve mosques at that period.İ? The proportion of
christian population remained more or less the same until the establishment of the Republic. Two
subgroups, Gregorian Armenians and Orthodox Greeks, lived with the Muslims in a friendly and
cooperative way. Besides all-muslim and all-christian town quarters there was a substantial number of
mixed neighbourhoods. ı7
The Greeks were mainly involved in trade and were better off than the Armenians who dealt with
handicrafts Iike dress-making and shoe-making, carpet weaving, carpentry, sculpting, construeting,
producing pastırma, playing music, ete, Muslims were landowners or traders, and they served in the
army sametimes for years. With the establishment of the Turkish Republie in 1923, most of the Greek
population in Kayseri moved to Greece through an exchange program, and after the 1960's the
Armenians gradually left the town to settle in Ankara and İstanbuL. Taday there is one Gregorian
ehureh in use and an Armenian community of a few thousand people.
The differentiation of houses according to religion is by no means an easy task in Kayseri. The great
majority of the population being Muslim, the prevailing house type was apparent1y muslim too. Hence,
the material available for the non-Muslim group is quite limited. More important is the shortage (or
non-existence) of information from the period prior to 1835. As Ainsworth (1842) and A. Nazif (1987)
point out, a major earthquake destroyed a great proportion of dwellings in 1835. Therefore, what is
extant taday generally belongs to the period after this disaster. Almost all the dwellings that survived
this incident belong to Muslims. Anather reason is the distribution of population according to income.
The majority of Kayseri natives, regardless of their religion, were of lawand middle ineome type, living
in modest houses, most probably of similar, if not identical character and layout. However, a careful
researcher with additional information from the community may be able to distinguish between the
houses of well-to-do people of different religions. In the nineteenth century, Christians and especially
Greeks lived a prosperous life and built spectacular houses in and around the town. Partly due to this
economic prosperity and partly due to the Iimitations in the size of building lots available in their
preferred town quarters - Greeks, perhaps preferring to live in all-Greek neighbourhoods - the
Christian minority gradually came to liye a more concentrated urban life. Their houses became two or
three storeys, the green are as in dwellings got smaIler and instead of using an introverted plan layout
they looked for other soliitions as weıı.18 Their close cantacts with İstanbul and Europe must have
inspired and influenced them with a self-conscious, extrovert, European-type architecture. (See Figure
17)

As compared to the extendable, organic eharaeter of muslim houses, christian houses had a symmetrical
and geometric plan; generally a self-contained, complete rectangle such that any additions or
subtractions of space would ruin the general layout.19 Rooms were arranged around a courtyard or an
enclosed central hall. The sofa-tokana-harem combination or hierarchy seen in muslim houses was not
looked fAL Instead, rooms were treated with equal importance. The sofa did not exist, and the only
space resembling the sofa was the central hall which was sametimes covered with adome. However,
this central space was far from being similar to asofa: it only aeted as a distribution area and was not
suitable for living as it was dark, cald, too high or too narrow. (See Camcıoğlu House in Figure 102)
The differences between the plans of different religious groups were alsa due to the requirement of
segregating gender in Islam. While the rich muslim houses had two separate quarters, haremlik and
selamlık for women and men with generally two separate entrances for the respective quarters,
216
Christians did not need such a division. Hence, a unity in plan - single entry, single central hall or
courtyard - was a possible and natural solution giving the designers the chance to conceptualize their
ideas and create relatively modern town houses.
One of the important characteristics of christian houses in the last century was the increasing desİre for
a relatively comfortable life. Hence dwellings were better equipped: they had fireplaces in some rooms,
toilets eonstrueted within the enclosed areas adjacent to main halls, indoor water reservoİrs or tanks
equipped with faucets, and wells within the kitchens or main halls, all contributing to a comparatively
less troublesome life. (See Figure 18)
Another change apparent due to Western styles in building was the increased number of perforations
for windows. Yet, we are not sure whether this increase was introduced by the Christian minority or
simply became a fashion in Kayseri, as in other towns of the country. However, it is more Or less clear
that christian houses at the turn of the century had more windows than muslim ones. Rooms looking to
the central hall of christian houses had windows towards the street as'well, As time passed the number
of windows on the street side seems to have increased, and thus interiers became more luminous and
spacious. Anather difference was in the utilization of basements. While Muslims built only as much
basement space as needed, generally under the sofa and tokana, christian houses utilized the bottom of
the whole floor, even below the central hall or courtyard. (See Çayırağası and İmamoğlu Houses) In
addition to a stable, abarn, general store-room, storage for fırewood and grains, Christians had a
şırahane (wine cellar).
The flat roof was a dominant feature in Kayseri. Muslims, perhaps content with their relatively larger
courtyards and gardens did not have easy access to and did not use their roofs much. Christians on the
other hand, constructed regular stairs to dimb roofs, built parapets and often used the roofs to dry
Cıothes, pastırma, sucuk, fruits, ete, This may be mainly due to their concentrated living and dimİnished
garden sizes, which forced them to make use of other potential open areas within and around dwellings.
As compared to the simplicity of gutters on muslim roofs, the gutters of christian houses were in
elaborate shapes of beasts or animals which fitted well with other sculpted elements that they employed
on their elevations.
Prosperity and Western influences introduced other foreign features into christian houses too. One can
see ionic and corinthian columns outside and inside, sculptures on façades and in main halls, frescoes of
various kinds in rooms, and intricate, three-dimensional decorations on ceilings. (See Figure 19)
Towards the turn of the century, Western type of furniture and household devices were used besides
conventional ones. This trend was assimilated by Muslims as well. Living in a friendly community and
having very close contaets with novelty-seeking Christians, Muslims were affected by these changes and
welcomed features they thought appropriate for a muslim family. The fact that masons and carpenters
generally were non-Muslims (mostly Armenian) was another reason for these changes. Since
formally-educated architects were non-existent, masons in collaboration with the owners of the houses
made most of the decisions. Hence they carried out at least same of their ideas and promoted elements
they liked. Although the basic plan and the free, informal character of muslim dwellings did not change,
by the mid - nineteenth century the relationship between spaces became more relaxed. Also, the
inward-looking character of muslim houses was revised to a large extent: first-floor rooms, generally
allocated for men's use as selamlık. gained an extroverted character and started to have windows
overlooking streets.20 In general the number of windows in all room s increased, interior decorations
became more versatile, and paintings of landscapes, flowers and fruit decorated the upper parts of
walls, mouldings of ceilings and service alcoves.21 While Christians used animal figures and townscapes
in paintings, muslim decorative schemes were generally confined to vegetation and scenery.
217
3.7. CONSTRUCTION
Kayseri houses were built with two basic materials: stone and timber. In addition, same ironware was
used in reinforeing the walls and floors and as window bars or balustrades. Walls, arches, piers, and
barrel vaults were generally built of cut stone, locally called yonu, a light weight tuff. For foundations,
lower portions, the unseen sides of composite walls, and areas or sections which might be affected by
water, a non-porous, dense, dark colored basaltic rock - karataş (meaning black stone) - was used.
Courtyards and floors of transitional spaces like sekialtı or central halls were paved with a harder type
of volcanic tuff called sal which comes in greyish and reddish colors cut in thin layers of 6-8 cm. The
thickness and composition of walls varied with the age of the structure and position of the walls. Houses
built before the nineteenth century generally had thicker wallscomposed of rubble karataş and
cut-stone together. Wall façades faeing courtyards and streets were generally of yonu, with a rubble
stone infill. More re cent buildings, from the nineteenth century onwards, utilized composite walls on
foundations and lower levels and built the other floors out of cut-stone. While the basement and the
composite stone walls in old houses were around 60-80 cm thick, reaching a maximum thickness of 120
cm, the upper floor cut-stone walls were around 25-30 cm in thickness and sometimes as thin as 20 cm.
In all cases this type of construction combined with wall panelling provided a perfect sound insulation to
rooms. The surface dimensions of yonu stones were around 30 cm by 75-80 cm and seem to have
remained almost standard for centuries. Yonu blocks of ashlar walling brought from the quarry in rough
form were sculpted into perfect prisms with grooves on vertical and horizontal sides. Each stone of a
layer was carefully laid over the previous course and all joints were plastered from inside and outside
with gypsum. Later, a gypsum mortar in fluid form, called gypsum soup, was poured into grooves from
one corrıer, until all joints were filled with it. When dry, the left over gypsum mortar on the facade was
peeled off.
The mortar used in composite, or rubble stone walls was generally lime-based. However, mud was alsa
utilized in constructing rubble stone walls of the law ineome people or walls of gardens and courtyards.
While exteriors of houses were left exposed (stone), interiors above wood panelling were covered with a
plaster lime mixed with flax. In many houses one can find examples of 200-300 year old plaster in
perfect condition taday.
Floors were of timber planks laid on timber floor beams of circular cross section. Durable Taurus pines
with diameters of 20-25 cm '*
were used as beams, set 20 cm apart and spanning the width of the room; if
used to construct the floor, pine logs were covered with timber planks 2.5-3.0 cm in thickness or with
paving stone (sal). In roof construction beams were covered with timber bo ards carrying alayer of
light-weight absorbent gravel, then dayand earth mixed with salt, forming a flat roof.22 Logs in ceilings
were either exposed to the interior or covered with decorated wood boards.
In constructing the houses there is overwhelming evidence of building skill: precise and efficient stone
walls, hane st and straightforward utilization of timber. Structures were reinforced by timber bond
beams, secured to the upper parts of walls by the help of connecting wrought-iron bars. The fınal
building form was a strong, long-lasting and complex structure making use of all the accumulated
expertise of a high level building culture.

218
-------------------------

4. INTERIORS AND SEMI-OPEN SPACES


From the sound of stone comes the silence of space.
Richard England
The experience one gets in a traditional house is very different from that in a modern dwelling. Due to
the nature of the plan layout of a traditional house, one can onlyexperience one space at a time. Rooms
are simple prisms and have different dimensions and different proportions and atmospheres. A1though
theyare mu1tifunctional, they clearly show their main funetions to the observers: lofty, formal, dark
sofas; relaxing, warm harem rooms; austere, utilitarian tokanas. What they have in eommon is the
prismatie dean volume, built-in eupboards adorned with mouldings, plain floors surrounded by sitting
platforms, aLLcovered with loeal kilims or carpets.23 In all cases, however, traditional rooms are
well-thought out, well-balanced, peaeeful and restful. (See Figure 20, 25 and 27)

4.1. ROOMS
A1though different in size and eharaeter, rooms (odas) had some eommon charaeteristics in Kayseri
houses. Some of these eharaeteristies did not vary with the religion of the 'owner or date of eonstruction.
~
The entry area of each room for example was two or three steps lower than the main floor (seki) area
and called sekialtı, meaning lower portion of the platform. This portion was paved with stone and in
sofa and tokana had a stone drain (çağ) to take away the water when it was washed or used for ablution
or washing the dishes. The main floor area, seki, on the other hand was built of timber and covered
with kilim, rugs, carpets, rush matting or felt. Sekialtı and the main floor were separated by balustrades
and shallow cupboards. (See Figure 21)
When entering rooms, people took off their shoes and placed them in cupboards before going up to the
main floor. A built-in wooden sitting platform called sedir ran round the periphery of the room. Sedirs
were 25 to 40 cm in height and 70 to 80 cm in width and furnished with cushions and pillows laid on top
of straw mattresses to provide comfortable seating. (See Figure 22)
One or two walls of the rooms were allocated for open or closed cupboards and in muslim houses a
small washing cubicle cal1ed gusülhane - ablution space - was part of this arragement. The main
function of cupboards was to store utensils used everyday (beds, quilts, lamps, cups, books, nargiles,
kavuks, ete.) and of gusülhane for body-washing and ablution without leaving the room. The finishes of
these storage spaees as well as other walls were painted wood panelling with earving to a height of 2.20
to 2.70 m. This panelling is locally ealled zar, meaning membrane. it provided a high mean radiant
temperature in the room, was easy to dean, and helped to ereate a warm finished atmosphere.
Attaehed to stone walls, these panels eombined the door, windows, eupboards and unified all the
fınishings. The designs and carvings on the wood panels were delicate, repetitive, and often painted in
various colours to increase the aesthetic appeal of the surface. They were produced and mounted
without using any nails and secured to the stone wal1sby iron pegs in regular intervals. Figure 23 shows
some examples of wood panelling in rooms built at various dates. Ceilings were als? decorated:
application of various ornamentation gaye special importanee and visual appeal, (See Figure 24)
Since rooms were used for various purposes - sitting, dining, praying, sleeping - objects or articles
needed for a particular activity were brought into the room and removed when the activity was
completed. Beds were spread out on sedirs or on the floor at night, and rolled up in the morning and
stored in the cupboards. Meals were eaten on a low, circular floor table (yer sofrası) quickly set and
removed. Praying was carried out on the floor by spreading out a seccade (prayer rug) and rolling it up
after the prayer. Use of portable interior elements, convertible low tables, and generous use of pillows
and mattresses helped to provide an uncluttered, plain floor surface and hence a spacious atmosphere.
219
No furniture in the Western sense existed until the end of the nineteenth century; sitting and kneeling
on sedirs or the floor was common, When Western values and living styles came into fashion, especially
in rich families, chairs, sideboards, tables, chests of drawers and bedsteads were either imported from
Europe or brought from manufacturers in İstanbuL.
As discussed above, rooms in rich christian houses were not differentiated as dearly as in muslim
houses. Hence we shall have a dose look at the special room s in muslim houses.

4.2. SOFA
The sofa is the most impressive space in Kayseri houses. With its large dimensions, 7-8 m in length, 4-5
m in width and 5-7 m height, it is quite special (the sofa of Güpgüpoğulları Konak is about 10 m long, 5
m wide and 7 m high). The attention paid to its interior decoration is alsa special and elaborate. With
its fine wood panelling and details, meticulous painting on panels and ceilings, selection of the best
carpets, kilims and carpeted pillows for furnishing, this room appears as the showpiece of the house.
Photographs taken from a number of sofas illustrate a colourful variety of design approaches all having
a comman aspect; a special treatment of the space. (See Figure 25)
The sofa opens to the courtyard with a door and one or two flanking windows or openings on top. This
is the only side of the sofa with an opening to the outside, with other walls being dosed and the interior
space dimly lit, dramatic and mysterious in character.

The openings of the sofa are consistent1y oriented towards the north, in line with the orientation of the
house. In the climate of Kayseri one would expect just the opposite. No matter how small the windows
are, when theyare orient ed to the south, they help to warm up the space. Discussions with the local old
people somehow indicated that this might have originated mainly from the Islamic religion. When
Muslims prayed five times a day, they orient ed themselves towards Mecca. Sofas were designed in such
a way that, fırst of all, nobody would doubt which direction to turn for the prayer which is approximately
true south in Kayseri, the wall opposite the entrance. Secondly, no one should pass in front of the
praying person during the prayer. This aspect is worth further investigation and comparison with other
muslim countries because it emphasizes the influence of religious beliefs and practice on building.
The sofa was used for a number of purposes; as a reception hall, a guest room, aliving room, a prayer
hall and, for the old members of the family, a sleeping room. Because of its position, it was a dominant
space within the house and ıteople using this space had an eye on other people coming in and going out.
The sofa resembles the salon (the living room-guest room) of contemporary urban dwellings in Turkey
and particularly in Kayseri today. Although every house has a salon, the majority of families do not use
it regularly. Instead they use a smaller family living room "oturma odası" for daily living and reserve the
salon for guests and important occasions like religious holidays, social gatherings and deaths. This
custom is more pronounced with the increase in the economic power of the family, hence the size of
their dwellings (İmamoğlu, 1988). In traditional houses too, the sofa was the public face of the house
and seems to continue this function by changing its name and character in adapting to contemporary
living. The family in old days, as today, spent their daily life in a less extravagant harem room, more or
less similar to the sitting room of our time.

In general, a basement was placed under the sofa, because of the difference in levels between the
sekialtı and the main floor (seki), and was lit and ventilated through the sofa by the help of a 30-50 cm
slit. Grapes harvested in autumn were hung in the basement under the sofa and their aroma was felt
throughout the whole space for the greater portion of the year.

220
4.3. TOKANA
The tokana or togana is an elaborate combination of kitchen, winter room and storage. A large
fireplace located on the sekialtı area is the dominant element. Preparation of some of the food, cooking,
baking and dish-washing took place on this stone-paved sekialtı. Then came the sitting platform; a 50-60
cm high timber floor was used for food preparation, sitting and dining in winter. The last seetion of the
tokana, at the end, was the storage space or cupboards for food and grains. One can see a functional
flow of cooking in this space. Raw material is taken from the storage or hazın (food storage) room at
one end or downstairs, prepared in the middle, and cooked at the other end. The presence of a
fireplace and burning creates smoke and saat. Firewood as the main fuel occupies space and causes a
certain duttering added to the crowding of voluminous pots and pans all around the room. Hence the
tokana does not ask for special treatment. Its walls are either plastered or left as exposed stone and the
eeiling is without decoration. All dues indicate that it was a utility space and used only for short
intervals when necessary. Windows in the tokana were high and small, so lighting was generally dim.
(See Figure 26) A staircase leading to the basement under the sofa and tokana was sited in the sekialtı
area, and provided access to a cool basement where meat, fresh food, grapes, butter, cheese, ete. were
kept. '
S. Faroqhi, studying seventeenth century houses in Kayseri through kadı registers, deseribes the tokana
(or tabhane, her own preferred word) as the principal room or the main living space.24 Because of its
impressive size for a kitchen, and being the only room with a hearth within the enclosed portion of the
dwelling, the tokana may seem to be the most convenient place in winter. However, it is only a service
space and/or a workroom and must have been used only for short intervals by the family when the
weather was really cold, or during the preparation of meals and cleaning. First of all, fıreplaces in
Kayseri tokanas were designed mainly for cooking, not for heating purposes. Secondly, interviews with
the old people in Kayseri indicated that at least the last few generations did not consider the tokana as
the main living space. The sofa as a more formal room and the harem as a casual room were the main
living spaces for the majority of families, only the very poor people using the tokana as such.2S We are
not sure whether same changes in living patterns took place from the seventeenth to the nineteenth and
twentieth centuries. Information taken from kadı registers that Faroqhi relies upon is perhaps not
suffıcient to explain the living patterns in dwellings particularly in Kayseri.
In addition to the tokana, rich family houses had another kitchen usually located off the courtyard. This
space was used for cooking when the weather was suitable and when various types of food [pickles,
pastırma, erişte (vermicelli), makarna (macaroni), ete.] were being prepared for winter.

4.4. HAREM ROOM


As the name indicates harem (harem room or room s) was the private quarter of the house. Family
members, children and women spent most of their indoor time in the harem. Men lived in this space as
well in the evenings, weekends and on holidays. it was the space where a mangal (brazier) or an iskembi
was kept in winter and where parents and babies or young children slept at night.
By the help of built-in cupboards and bathing cubicles, the harem room was also a multi-purpose space.
But its character was different from the sofa and tokana, being smaller in size, and cozy and homely in
many respects. it more or less corresponded to the family sitting rooms of contemporary Kayseri
houses, with a sleeping function added. (See Figure 27)

221
4.5. KÖŞK
Semi-open living units, köşks (or kiosks) were integral part s of many of the dwellings at least from the
sixteenth century onwards.26 They could be in various forms and arrangements. In earlier examples like
Güpgüpoğulları and Zennecioğulları konaks, köşks were separate structures at ground level adjacent to
the building. They were covered with high roofs supported by columns, and open to the courtyards on
two sides (page 170). Öztaşçı, Çayırağası and some other houses had their köşks in an eyvan form, like
a room integrated with the building but open to the courtyard on one side.27 Their ceilings were at the
same height as the other rooms and later on they were enclosed and turned into ordinary rooms
(Figures 28,29,72,97).

A third type of köşk was a more recent version formed by adding a semi-open room on top of the main
building. it was connected to the courtyards with stairs and had two or three sides open. The
demolished köşk of Çayırağası House, the room in the northern corner of Tosunağa House and many
other examples illustrate this arrangement (Figures 30, 86). Generally built from the nineteenth century
onwards, they were sometimes combined with a room on one side and offered a free, airy upper level
living space to the family.

A fourth, perhaps the most developed type of köşk, was built over the main floor together with other
rooms in an integral way. As can be seen in Camcıoğlu, Kuyumcuoğlu, and Mühendis Kadir Bey houses
these kiosks were treated like a room; they were well - defined with adjacent rooms on two sides,
opening to the street with unglazed windows on projections on one side and to the courtyard on the
other. These köşks acted as open living rooms as well as distribution spaces for the other room s and
facilities on that leveL.Stairs connecting the courtyard to the upper level were sited nearby. (See Figures
13b, 31 and 102)
Some houses like Güpgüpoğulları Konak possessed more than two types of köşks on one or two
different levels. In addition to porticos around the courtyards or the extensions of the roofs in front of
rooms were other types of semi-operı spaces enriching the family life by giying miscellaneous options for
activities. (See Figure 16f)
Köşks and other semi-open spaces exhibited a great variety in character depending on their designers.
They varied from a simple shed to highly sophisticated semi-open spaces. Generally, however, köşks
were all designed for outside living with stone paved floors combined with marble pools or selsebils
(ornate fountains with water-runuing down a sloping marble surface) whenever possible, exposed stone
walls, stone columns and arehes. if there were any sedirs, they were built of stone and had decorative
balustrades when needed. Sometimes köşks had decorated ceilings and floors, elegant arcades or stone
framed unglazed perforations. In spring and autumn many of the social activities took place in köşks;
visitors were entertained, house work was done and children and the elderly spent most of their time
there. The furnishings were not very different from those in a room. However, they were simpler and
more practical; in case of sudden rains or wind-storms they could be taken care of easily or would not
be affected at alı. One or two cupboards were provided to store the necessary equipment for
comfortable living. Since every family had a summer house in a resort and virtually did not liye in town
houses during summers, one wonders why semi-open spaces were so important in traditional dwellings
in Kayseri. A few of the possible explanations are related to the definitions of concepts of living and
seasons. The general arrangements of houses indicated that people having different notions of living
from what we have today, did not confine themselves indoors unless it was necessary. Why this is so is
not clear and will not be discussed here. The other concept, weather, offers an easier explanation: the
elimate of central Anatolia is good enough to offer beautiful sunny days all the year around. The.
summers are not confined to certain days in the calendar and mayaıso vary from year to year. What
, .

222

i
natives wanted to do was to maximize their benefit from nature in a spontaneous way. if it was not too
cold they would not consume any fuel inside, but come out into the sunslıine; if it was rainy, windy or
cold they would go inside. Besides, even in summer time, when the family was in a summer resort, at
least a few of its members might have stayed in the town for certain reasons (business, educatİon,
medical treatment ete.). In such cases the exterior spaces were preferred for living and sleeping due to
lower ambient temperatures and cool night breezes.
The most eanvincing explanation, however, may be related to the orientation of traditional houses in
Kayseri. The fact that the sofas are mostly oriented towards the north, renders interiors rather cold.
Therefore, householders might have escaped from these cold interiors to the warmth of air and sun
whenever this was possible.28

5. DECORATIVE AND ARCHITECTURAL FEATURES


A thing of beauty is ajoy forever
JohnKeats
The art of building and space-making is closely related to the care and sensitivity of the designer to
details which add much to the living environment. No matter how successfuf the overall atmosphere and
harmony of a house is, it may run the risk of becoming monotonous and boring if it does not have fine
details. it is the touch of culture and accumulation of knowledge that makes architectural experience
pleasant, genuine and long lasting, both intellectually and affectively. For this reason it may be
worthwhile to have a close look at some of the elements and decorative features used in Kayseri houses.

5.1. DECORATION
People with dazzled eyes asked: could there be such
an usta on earth?
Zarife (Gavremoğlu) Şi§li

House elevations in general have a simple appearance. Pure rectangular prisms are expressed by plain
surfaces: flat roofs, projected first floors and smooth ashlar finishes help to emphasize this effect
further. Decoration on exteriors İs rare, and if there İs any, it is confined to changes of stone color, a
few mouldings on the entrances and windows, sculpted gutters, sills, corbelling stones and decorative
window grills. Since Islam did not allow the sculpting and drawing of human figures, decorative carvings
are in the form of geometric motifs, and stylized flower or animal figures. Christian houses, on the
other hand, were richer in their decorative repertoire, utilizing more mediums, such as, idols, animal
sculptures, columns of classical styles, paintings of human or anİmal figures, and sumptuous ceilings.
(See Figures 32, 33 and 34)
In general, there is a contrast between the simplicity of exteriors and the ornateness of interiors,
especially in muslim houses.29 Delicate use of wood, paint and fabrics creates a rich atmosphere witlıin
the rooms. As discussed above, repetitively used wood panelling with different coloured moldings run
around cach room, making a 220 to 270 cm high band which visually combines doors, windows, open
shelves and cupboards. Over this zar panelling band, a plain plastered surface is found, which
sometİmes has a painted band over the zar or at the skirts of the ceiling, before a decorated ceiling.
Generous use of Anatolian carpets and kilims over the sitting platform, floors and pillows, with
matching fabrics on platform skirts and curtains unifies and complements the interior design. A
meticulous care for details and material is apparent in almost every house.

223
5.2. PROJECTIONS
First floor rooms were generally projected out in order to enlarge the space, give a better perspective of
the street, and protect the lower level from rain, snow or sunlight. (See Figure 35)
Projections were rea1ized by a mixed use of stone and timber. In general, decorative stone units
corbelling out as a buttress supported heavy timber beams, over which the upper level was constructed.
Sametimes timber elements were used as buttresses (Figures 13a, d). In connecting timber with stone,
iron bar s were utilized.

The projections were designed according to the position of the room and the street. They could be
simple rectangles, triangles or cireles, all creating strong architectural expressions.S'

5.3. WALL-UNITS : Cupboards, "Şerbetlik"s, "Gusülhane"s


In the cupboard there lives acentre of order,
which protects the whole house against chaos.
Caston Bachelard
Built-in cupboards were integral parts of traditional Kayseri houses. They were of different sizes and
designs to serve miscellaneous functions within the rooms. At least one of the cupboards (yüklük) in
every room was allocated for storing ro lle d- up woolIen beds and pillows. They generally started from
the floor level and went up to 200 cm without any divisions. Another type was the one for storing less
bulky goods, bundles and utensils. A third type was designed for storing delicate and smaller items such
as porcelains, glassware, coffee cups, ete. These cupboards were rather shallow and located near the
entrance area or the şerbetlik(place for serving fruit drinks) of the particular room. A fourth type was h
narrow, sametimes self-standing cupboard located in the entrance area for storing slippers, shoes, or
immediately needed paraphernalia. (See Figure 36)
In each room there was a recessed apse over a low built-in cabinet called a "şerbetlik" which acted as
the visual focus in the room. it was usually in the middle of one of the walls and had decorated cells of
shelves on both sides framing the alcove. Next to the shelves was a set of cupboards. Decorated small
open shelves, called" gilve" were used for placing or exhibiting valuable household utensils or art objects
like kerosene lamps, pitchers, nargiles, books, ete. The cupboard below the şerbetlik counter was used
to store the daily used porcelains, glassware, coffeepots, or utensils to make coffee or şerbet. Şerbetlik
alcoves were painted with care; various scenes, bunches of flowers and still-Iifes were composed in
different combinations. (See'Figure 37)
In most of the houses a gusülhane (bathing alcove) was located among the wall units. Because of the
Islamic requirement for bodily ablution af ter sexual intercourse, a cell large enough to wash one' s body
was provided as the continuation of cupboards. A water tank, or a bucket to keep the water, anda stool
to sit on were the basic items within this unit. Its floor was paved with st one, and had a drain. As a
subtle consideration for privacy one could not differentiate a gusülhane from cupboards because of the
careful design of wood panelling, and the integration of all cupboards.
In general, dimensioning of wall units was ergonomicalIy correct. This may be partly due to
accumulation of knowledge in the field and partly due to pragmatic design concerns.

5.4. WINDOWS
Kayseri houses built after the mid-nineteenth century had relatively more fenestration area than those
built earlier. The scarcity, hence the high price, of plate glass in the country before this time may be the
main reason why the earlier houses had such few windows (Bakırer, 1983, 1986). Other reason may be
224
the shortage of wood in the vicinity or the need for better security. Even the most important rooms had
very few windows; the proportion of window area to room area ranged between three and six percent in
sofas. This figure was a little higher for other rooms but decreased to one to two percent in tokanas.
A1though this seems a strikingly low window area, the severe winter conditions in the town, and the
necessity and difficulty of using paper to cover and uncover the windows must have forced the designers
to use absolutely minimum sizes. This of course gaye dim, even dark, interiorso Keeping the doors open,
usually sofa doors, could provide extra light. (See Figure 38)
As mentioned earlier, houses before the mid-nineteenth century were generally single-storeyed, and
windows were oriented to courtyards. After this period, developments and changes added an upper level
to houses. The windows of upper levels looked both to courtyards and streets. Hence alarger
fenestration area came into existence. The proportion of window area to room area increased by fifteen
to thirty percent. Gradually a new interior atmosphere was created; light, extroverted and perhaps more
contemporary.
Window sizes were determined by the dimensions of cut stone and were more or less standard,
measuring either 80x140 cm or 90x150 cm. Window bars were intrinsic parts of all windows and
shutters were used on windows looking to the streets. Shutters were dosed during cold winter nights for
preservation of heat, or in stormy spring days against dust storms, or f~r security when the family-
moved into the summer resort house during the summer months.
The sill heights in houses built from the mid-nineteenth century onwards were about 70 cm. Depending
on the height of pillows set on sedirs, somebody sitting on the sedir could easily see outside. In rooms
with ceiling heights over 350 cm, one or two small windows were sited above the main ones. These
windows, named "star windows", had various shapes (ovals, rectangles, or diamonds) and provided a
minimum amount of light when the shutters of regular windows were dosed. (See Figures 39, 41)
Although at the present time star windows are all glazed, in their original form they, like the examples
in other parts of Anatolia, must have been unglazed to provide continuous ventilation.
Besides the star windows, at a high level, usually over the sofa door, .sometimes a large, elliptical
window was used. As can be seen in Figure 40, these windows had simple mouldings framing them.
They had decorative iron bars and in general constituted strong architectural accents on simple
rectangular wall surfaces.

5.5. SHUTfERS
Shutters were integral elements of ground floor and basement windows looking over streets, whereas
their usage was not essential on the high levels. They were made of either timber or İron and painted in
plain colours. The most commonly used shutters were a double-wing kind and hinged with iron
elements embedded into the stone with lead. A less often used type is the horizontal, sliding wooden
shutters housed between the wood panelling of the room and inside the stone walL.The harem room of
Öztaşçı House and windows at the east and north sides of the room s of İmamoğlu House had sliding
shutters (Figures 41a, 112).

When dosed, shutters were atta ched to window bars from the inside with steel hooks. Thus, they were
tight and secure, keeping out indement weather, or intruders.

5.6. DOORS
As the first contact points with the house or the rooms, doors were important architectural elements.
Usuallya main gate opened onto the courtyard. it was generally a hinged double door of heavy timber
with one or two locks and two handles. One of the handles, the heavier one fıxed on a higher level, was
225
-- --------------------:

used by men, and the other on the lower level by women and children. The sound produced by either of
them gave a clear message about the type of visitor. Courtyard doors were sometimes covered with
metal to give more strength and durability. In this case the nails were arranged in so as to create a
figure Cacrescent, astar, or some other design). Walls or lintels framing these doors, espeeially above
them were elaborately handled. Arehes with rosettes and inseriptions or beams with subtle eurves and
small decorations were a few of the main decorative devices (Figures 42, 43, 44 and 47).
Some of the street doors were large enough to let a carriage through. In such eases they were double
and opened only when necessary. At other times a wicket door cut out from one of the wings served as
the regular entrance for people. Large doors of this type are also quite common in the southeastern
Anatolian cities and are to a certain extent an expression of prosperity.
Sofa doors were perhaps the most elaborate of all. Intricate tongue and groove eonneetions usually
created a functional aesthetic of timber. Sometimes extra carvings or mouldings were applied on the
exterior. In contrast to the street doors, sofa doors were small, They were single or double swinging and
did not exceed a 180 cm height to provide a conscious human scale. The smooth arehes over them
further reinforeed the feeling of entry and welcome (Figures 45, 69).
Doors of other rooms were also small, and generally simpler in design. They were painted in bright
charming colors (Figures 46, 47). None of the exterior doors reveal traces of paint today, due to
weathering over time. We know that in Kayseri the exterior doors of the houses of hacı (pilgrims to
Meeca) were painted green and hence there is no reason to believe that the exterior doors in general
were left exposed and without symbolic values of colour.
Exterior doors, in addition to elaborate locks, were equipped with iron bars for bracing them from
inside; and timber or steel levers to give extra strength when the doors were closed. This is of course in
line with the deep concern for security.
The christian houses built in the nineteenth century had a single main door opening to the street.
Others were service doors like those to stables, storage rooms, ete. Hence, a single entry was strongly
emphasized by using stairs, columns, and curved surfaces, as in the case of Sarı Mustafa House, or a
high arch in the ease of İmamoğlu House. Some others had subtle arches, as well as eomplex cylindrical
or spherical curves (See Figures 43 and 44).

5.7. BALUSTRADES, RAILINGS, PARAPETS, GUTTERS


Railings of exterior stairs a~d balconies were generally made of decorative iron bars. As can be seen in
Figures 50 and 92 they were combinations of various swirling curves repeated within a therne.
Sometimes the same element s were used as window bars, creating a uniform and powerful expression
on elevations. The use of decorative iron is widespread in stone buildings all over central and
southeastern Anatolia.
Timber balustrades were used inside the room s (Figures 2la and b, Sla) to separate the sekialtı areas
from the main floors, or to provide a visual barrier between sekialtı and basement below the floor of the
particular room. Wooden balustrades were decorative element s well integrated with other timber units
within the rooms. A careful observer may see the traees of historica! Egyptian design on some of the
balustrade handles.
Parapets were built of stone and were generally simple. Their heights were between 50 and 90 cm. (See
Figure Slb)

226
6. TECHNICAL SERVICES:
Comfort, Maintenance, Water Supply and Sanitation
The rapid development of domestic conveniences in the nineteenth centuryand the refined services
available in our contemporary cities should not be a measure in evaIuating traditional houses. However
it is necessary to point out the general situation in the recent past to understand our architectural
heritage better and to appreciate the strides taken in a relatively short period of time in standards of
comfort and technical infrastructure.

6.1. HEATING
Kayseri being far from any coas~ and having an altitude of 1068 m has a continental elimate. As can be
seen from Table 1 which summarizes some of the climatic data, it has cold winters and hat arid
summers. In the winter months temperatures may stay below freezing point for weeks and snowfall can
be quite deep. Although severe winter conditions prevail in Kayseri, very few heating precautions were
taken. With the exception of large residences and konaks, in houses built before the nineteenth century
the space with a hearth was the tokana and its major function was cooking. Other rooms did not have
any permanent heating. A widely used heating device was the brazier, called "mangal" in Turkish, a
portable ehareoal burner, whieh was prepared in the eourtyard and taken in when it was ready. People
made a circle around the mangal in order to warm themselves. As noted by Küçükerman (1985), it was
the person rather than the room which was heated. (See Figure 54)
By using a brazier as a heat source under a table, an interesting setting was formed: a large heavy quilt
eovered the table to keep the heat in; the table was set in a corner surrounded by sedirs; people sat
around the warm table - called iskembi - and so warmed their feet, legs and hands. Since similar devices
(with the name of kang) were alsa utilized in China; one may trace iskembi back to the earlier history of
central Asia.31 Large residences and at the turn of the century some christian houses employed
fireplaees in rooms. As can be seen in Figure 18, these fireplaces were similar to the ones used in
western Anatolia and İstanbuL. However the ir alterations or complete closure in later periods makes
one doubt their effieieney or popularity in Kayseri. We may say that at least Iate oceupants were not
favorable towards fıreplaces, perhaps sharing a local belief that "nothing to be eaten or burned can last",
hence, implying the difficulty of financing heat and food expenses.
Stoves burning firewood were used in the nineteenth centuryand the adoption of coal burning ones
around the 1930's parallels the progress of the transportation system in the country.32 Upon the
completion of the Ankara-Kayseri railroad in 1927, coal and fırewood could be transported to Kayseri
where fuel was scarce.
it is quite obvious that heating with the above mentioned devices was in no way adequate for
eomfortable living and thus, the heating levels must have been uncomfortably law by today's standards.
In addition, the organization of the plans was such that individuals had to go out of the relatively
war!ller spaces for various reasons: to fetch water from the well or street fountain or to use the exterior
toilets, stairs, ete. Winter living was difficult if not grim, and people tried to adapt to these conditions by
changing their behavior such as by going to bed earlier and staying there longer, wearing heavy clothes
and furs, and feeding themselves with food high in calories.33
One indirect way of heating was through the body heat of domestic animals. Stables under the sofas or
harem ·rooms to some extent warmed the upper level, although the odour of animals and dung created
other problems.

227
6.2. LIGHTING
In general people went to sleep shortly after sunset, mainly beeause of the inadequacy and diffieu1ties of
lighting, and woke up with sunrise. Summer nights were relatively easy to cope with, beeause people
spent most of their time outside or in serni-open spaees, making use of and enjoying the dusk and
moonlight. Long winter nights and some activities, however, required artificial lighting provided by
simple devices with rather low powers of ilIumination, inherited perhaps from antiquity.
Artificial light generally required the use of organic materials, .such as wood and oil products or their
derivatives. Various linseed oil burners, candles, torches and fires were used as the common sources of
light until the turn of the last century. In the early 1900's, with the introduction of petroleum products,
kerosene lamps came into use, henee a more comfortable situation came into being; simple or elaborate
lamps and ehandeliers started to light the rooms. Until the spread of electrification in Kayseri in the
early 1930's the lighting levels in houses were too law to carry out any serious tasks at night.

6.3. WATER SUPPLY AND SANITATION


Floors as white as a chicle,
House g/ittering like si/ver.
Seza (Zeyrek) İmamoğlu
One of the difficulties in traditional living was the unavailability of running water in homes. Although
the location of the eity had -the advantage of having great water resourees, its supply was limited by the
current pipe network. Traditional terracotta pipes, used sinee the Roman period, were not improved to
spread water within the town at a desirable level. Public fountains had water supplied as did all of the
large residences and konaks like Güpgüpoğullan, Zennecioğullan and Gavremoğulları. Even so the
majority of people still had to fetch their "good" drinking water from the nearest fountain, in special
copper water holders ealled güğüm, and store it. (See Figure 55)
Wells dug into courtyards were the other sources of water supply. S. Faroqhi (1987) points out that
almost forty percent of all houses documented in kadı registers - even in the 1690's - possessed a private
water supply, generally in the form of a well (pp. 98,99).34 Though the well water was generally of low
quality and brackish it was heavily used for house deaning, dish-washing and ablutions and for deaning
the toilets, tokanas and courtyards, Hat water was a by-product of fires in fireplaees and braziers.
Buckets full of water were kept near 'the wood or chareoal fires in tokanas or exterior kitchens and
heated when it was convenient.
Sewage disposal was a more serious problem. Sinee the eity was laid out on flat land the construction of
a proper sewage system was diffieult. Toilets were located on the periphery of the building lot as far
away from the wells as possible. A ditch dug into the garden served as a cess-pit. Since the amount of
water used at home was limited, and bathing generally took place in publie baths, waste water was
somehow absorbed by the ground and plants, and hence did not require speeial treatment. The city of
Kayseri did not have piped water until the mid-1950's, nor a sewage system until the 1970's.

6.4. MAINTENANCE AND HOUSEWORK


It is not easy to be a good Muslim.35
Ayşe (Sipahioğlu) İmamoğlu
Maintenanee of dwellings was a substantial job in traditional dwellings, the most important one being
the care of flat earthen roofs, which needed regular maintenanee. Snow had to be deared away rapidly,
228
the earth had to be pressed by a eylindrieal heavy roller (called yuvak) after the winter, weeds had to be
deared in spring time. Every four to five years the top layer of soil had to be replaeed by a new layer of
day mixed with salt (locally called çorak).
Another major problem was the deeay of timber in unventilated, wet eonditions. In such eonditions
parts of the roof and floor beams or logs were affected by fungi and slowly rotten, and so required
replaeement from time to time. Although a good quality, fresh log would be expeeted to last a few
hundred years under normal conditions, due to the common trend of its re-use in residential
arehiteeture, timber eame to be more vulnarable to decay.
A more mundane maintenanee problem was related to house deaning. Sinee no women worked outside
their homes, it was their job to keep house. Floors were scrubbed with soap and brushes and wall
panels deaned at regular intervals. Courtyards were swept and toilets washed every morrıing. Among
other rnorning duties of women and children were the preparation of fireplaces and stoves, fetehing
water from the nearest public fountain and washing or scrubbing sooty kitehen utensils. The most
time-consuming and diffieult housework perhaps was feeding and looking after the domestie animals.
Hens and chickens were relatively easy to look after compared to cows and horses which needed
additional helpers, such as stable boys or servants. -;
Laundry was not an easy task either. Sinee the well water was not suitable for washing, it was necessary
to have water brought from the fountains. On a laundry day - generally Monday or Thursday - young
boys or girls in the neighbourhood fetehed "good water" several times, and "laundry-women" helped
with the job to be earried out. Laundry was afterwards dried on ropes in the garden or on the roof.

7. SENSORY, AFFECTIVE AND PSYCHOLOGICAL DIMENSIONS


Emotion is thefundamental element of architecture.
Richard England
People, who lived in traditional houses a few decades ago knew the difficulties of living in such a
physieal environment. Their criticisms were concentrated mainıyon heating conditions and maintenance
of the environment. However all, especially women, had a sentimental attachment to their houses.
Friendly neighbours, a relaxed way of living, dose contact with nature, and perhaps various memories of
their youth made the women especially nostalgic about their old houses. People' s general concerns in
this respect may be grouped under the following subtitles.

7.1. HEALTH
inever knew what a headache was in my old house.
Zarife (Gavremoğlu) Şişli
People, who have the experience of living both in traditional and contemporary houses, insist that the
old type of living, in houses built out of timber and stone was healthier than that of today, in apartments
bui1t of concrete and brick. They think that concrete buildings induce rheumatism, sleep disorders and
more frequent influenza. Of course older people might be more vulnerable to sickness due to their
advaneed ages, and although we do not really know whether differences between two types of houses
are significant in terms of health, we may accept the positive contributions of the higher mean radiant
temperatures of wood, surrounding living spaees and larger volumes. The general arrangements of the
229
traditional houses, courtyards, stairs, gardens, ete. might have increased the amount of movement of
residents, so physical exereise might have been a positive faetor for better health of the body.36
In contrast one may argue that outside toilets, lack of running water, and keeping domestic animals at
home must have ereated an uneomfortable, unhealthy and definitely diffieult urban life. In siekness and
old age, the hardship one faces in winter in going to an outside toilet or washing hands with frozen
water is considerable. Sharp thermal contrasts between inside and outside in winter, low standards and
uneven heating must have caused disease and premature deaths.

7.2. SENSORY ASPECTS


i miss most of all the purity and eleanliness of
woodenfloors and the patio of my mother's house.
Seyide (Cıngıllwğlu) İmamoğlu

With a very different life style and concept of time, members of a traditional family had the time and
opportunity to explore natural phenomena deeply, hence utilized their senses to their utmost capacity.37
They probably enjoyed details of life a modern man would not even notice in his daily hustle. For
example the delight of a person coming dose to a hot stove after working outside on a winter day, or
hearing the tapping of rain on a flat earthen roof or the blowing of spring winds while going to sIeep are
experiences a modern man would not much notice or appreciate. A number of Kayseri natives reported
that it was a pleasure for them to watch through the open door of their sofas, the snow falling down into
the courtyard. When asked if they did not feel coId with an open door, they said it was worth it.38
Despite the lack of running water and proper heating, women were meticulous in deanliness. They
swept the courtyards, scrubbed the timber floors, and deaned the wall panels. Many of them said that
they had never got mor e pleasure in freshness and deanliness than from scrubbed timber floors and
washed stone pavements. The subtle smell of wet pine planks was something they have never forgotten.
Another such feeling was related to rainfall; the smell of the earth after it started raining was perceived
as one of the most enjoyable experiences by almost every native.
Rooms had their own scents. Bedrooms, for instance, smelt of lavender or soaps. The chest boxes of
brides kept in bedrooms were constructed of cedar-wood for its special scent and were used to keep
underwear and valuable dresses, packed in bundles. Lavenders, soaps and other materials with [me
perfumes reinforced the sense of deanliness and produced a pleasant odour. Some of the rooms smelt
of grapes that were hung or fruits that were spread out on mats in the basements or mezzanines nearby.
Rooms allocated to male guests had a masculine aroma: an odour of deep coffee and tobacco smoke
permeated carpets, pillows and curtains. Another unforgettable odour was that of roasting coffee beans
in the kitchen. The heavy smoke was fondly inhaled by everybody.
Tactile experiences of stone and timber were also intense: the warmth of timber, compared to stone, its
different textures and properties, the variations in its colour and feel when wet or dry. In short, the
house and its elements were fully explored, enjoyed and manipulated: garden, courtyard, flat roof,
shutters, ete., were like the extensions of family personalities affeetionately eared for, and sensitively
appreeiated. (See Figures 56 and 57) A less common experience was the sound of water in decorative
pools. Old konaks supplied with water possessed carefuly designed pools and fountains in their
courtyards or köşks. Figures 58, 59 show the meagre remnants of some details from the pools of
230
Güpgüpoğulları and Zennecioğulları konaks. These pools were focal points of outdoor living activities
like dining, entertaining guests, resting, or praying. The splash of water into pools provided a cooling,
and pleasant atm osphere on a warm day or night.

7.3. BELIEFS AND SUPERSTITIONS


Decorative plates carrying various verses from the Koran or inscriptions with God's words could be seen
hung in central positions in most muslim houses. (See Figure 60) They were considered a religious
"must'' as well as decoration. The holy Koran was hung in its special cover in a high position in a room
or on the sofa door, since any important action or enterprise should be begun with the word of God.
For example, laying the first foundation stone of a building required a prayer and the sacrifice of a
sheep or goat, which then was distributed to the poor in the neighbourhood. Houses had also certain
amulets on top of the entrance doors or above wells, such as üzerlik weeds, horse shoes, garlic, beads,
animal skulls or plates of verses.
Many Kayseri natives who are nowold think that their traditional hoıises were blessed by divine
generosity. This may be partly due to the differing concepts of quantity in the past and present, and
partly due to the attitude towards the utilization of resources.Food was abundant compared to today's
norm s and market economy. Agricultural and horticultural products used to come in large quantities in
the past (for instance, two horse-loads or cart-loads), and the main problem was storage and
preservation. Melons, grapes, pears, apples, and vegetables did not last very long, and pickling,
jam-making, or drying were the traditional ways of preserving. The attribution of abundance to a divine
power in a religiously conservative society is understandable. Another reason may be the general
attitude towards consumption and careful utilization of whatever was at hand. Whilst conspicuous
consumption was unknown, the materials available satisfied most needs. ın this case we may say that
plenty was rather a psychological concept originating mainly from spending less and wasting nothing: a
concept interwoven within the general traditional attitudes.

7.4. SOCIAL AND PSYCHOLOGICAL ASPECTS


The Cıosely knit social structure of the past, both in familyand neighbourhood cireles, created a
different liJe style from today's. Regardless of family size children, parents and grandparent(s) generally
lived together. Because of the patriarchal system and the intense concern for and love between family
members, grandparents represented authority, children love and affection. In general, special care was
given to children; they grew up in a favorable atmosphere, listened to fairy tales and stories told by
grandparents; played with children of relatives and neighbours and went to sleep listening to lullabies.
When they grew up, it was their duty to look after their parents. Attachment and loyalty among the
family members and relatives was both a necessity and a result of the social system, which displayed a
totally different picture from what Western society has today. Hence one can see strong ties and
attachments among traditional families and a longing for such relationships among people. This trend at
a less intense level still prevails, and concepts like respect, gratitude and responsibility towards parents
and grandparents are stilI strong and binding.
Another social network was the neighbourhood. Old traditions of loving and respecting neighbours
created a warm milieu, especially for women. Frequent visits and help brought them close to each other
and solved many social and psychological problems. The preparation of the trousseau (çeyiz) for girls
231
was a long and patient work partly shared with mothers, relatives and nei.ıshbours. it increased the
frequency of women's visits between houses. Another neighbourhood activity for women was the
Turkish bath; smaIl groups were formed to go to baths at regular intervals, sometimes with parties
there, with food and music.
Men also had evening visits within the neighbourhood, sometimes at regular intervals. Discussion on
daily matters, entertaining, book reading, story telling, playing musical instruments and singing were
amongthe activities. Men took it in turns to be host for these weekly meetings.40

8. CONCLUSIONS TO PART I:
Spaces Grew, Spaces Died Like The Owner s
An arhitecture of evoluüon,
not revolution:
Richard England
The topics of this study should perhaps be grouped into architectural and non-architectural ones.
However, theyare so inextricably intermingled with each other that it is not meaningful to group them
separately. The most intriguing aspect is the one exhibited by time: one can see how decisively time is a
determining factor in shaping our world. In the relatively short period of about half a century, major
changes occurred in Kayseri which totally altered a long history of building and shaping the physical
world. This was perhaps an unavoidable outcome, but the way it happened is open to discussion. No
matter what happened or might have happened, it is embarrassing for the present generation to see that
the heritage of a valuable period is nearly ruined today.
The attitude of Kayseri natives towards life was humble and informaL. They were industrious, religious
and moderately conservative, yet open-minded and tolerant. The "trade" or "merchant city" character,
the rich cultural background of the town - going back to the Roman period, ending with the Ottoman -
was perhaps one of the reasons for such qualities. We know that the population did not vary for at least
600 years and some values were maintained jealously, one being respect for other religions and values.
Due to this character Kayseri was a good Ottoman city: people of different origins and religions lived
side by side, there was no blood feud recorded in her history, and no radical political action was taken.
This cultural background with modest economic resources was reflected in creating the physical
environment with its unfinished, additive and unpretentious way of building. Kayseri houses are good
examples of built culture; skillful, innovative and evocative. They carry inspİration from the past and
look to the future. Rooms are arranged around a courtyard in a sort of loose yet dynamic design
principle. Solemnity and integrity of structures and precise and efficient use of materials in their
inherent beauty are two of the underlying aesthetic features.
The traditional Kayseri house until the twentieth century was a living entity, a process, anatural
phenomenon, not a finished product but an ongoing organic process within a family lot over several
generations. Continuous additions or alterations of rooms or service spaces on the ground or upper
levels were considered natural. As a result, overlapping and intermingled volumes, and superimposed
walls and planes were common. Houses were divided among brothers and sisters after their parents
passed away, independent units being added at the expense of smaller gardens or courtyards. Notlıing
stopped this organic process in any period. This flexible and dynamic attitude towards building has
undergone some changes in this century with practices borrowed from Europe, generally by the
christian community, who built complete and finished rectangular houses. Even these houses, too, were
altered either by adding rooms or service spaces, or changing their functions. In short, spaces grew and
spaces died just like their owners, but the family lots were continuously in use. Evolution or change
232
within continuity, perhaps reflecting the essence of life, was the implicit principle.
The outcome of this attitude, however, was far from ordinary in architectural terms. Houses of simple,
solid prisms, with integrated open spaces and enclosed volumes, and shaded and unshaded surfaces and
projections brought forth universal values. Stone and timber were the two basic construction materials
which helped to produce purity, uniformity and power in the house as well as the neighbourhood.
The end-product is humble, sturdy, long-lasting yet attractive, pleasing and inspiring buildings. The
contrast between exterior and interior of houses is noteworthy too. Simple, powerful, monochromatic
and somewhat "masculine" exterior expressions are in clear contrast with the complexity, delicaey,
colourfulness and "femininity" of the interiors; theyare like seeret paradises for families.
The builders were professionals who acted as agents for integrating forms of the past with the current
needs and desires of people, usually reflecting the ideas of "the other" religion or social class in his task
of the present. Hence an eclectic and rich combination of architectural forms, elements, decorations
came into being within individual houses. This, of course, makes it difficult to analyze buildings or to
attribute elements to any single religious or socio-ecorıomic group.
One of the most dr astic changes that took place in one generation is related to the use of exterior space:
extensive use of courtyards and open spaces in traditional home-life has<disappeared to a great extent
today. In a relatively short period people gaye up living in the courtyards, gardens, köşks, and verandas,
and became adapte d to a concentrated urban life, generally squeezed into apartment flats. However, a
compensation for such a change is the continuing use of summer resorts by the natives. The popularity
and hence the number of such "bağ" houses continues to grow. However, due to the fast-growing
population, the relative proportion of people moving to these houses is less taday. Unlike in the past,
"bağ"s are considered a luxury where only wealthy families can afford to liye.
A simple and humble traditional life with a religious interpretation of the cosmos changed into a
modern, time conscious, materialistic one. With the acceptance of secularism religion has somewhat lost
its power in everyday life. Traditional visual privacy requirements and segregation of sexes have lost
their importance and will seemingIy disappear altogether in the near future.
An outstanding common feature in Kayseri houses is the integrated cupboard units, şerbetlik and wall
panelling in rooms. Regardless of the socio-economic status level these were essential elements in every
house. Since they were an important feature, it is natural that in a long history of building imaginative
and elaborate examples were created, some of which are worth keeping for culture and history
museums. Like the use of stone on exteriors, timber was sensitively treated inside for wall panels, and
worked in bold or delicate patterns, varnished or painted carefully. They were produced without nails or
other fıxing devices in their construction. Paintings and frescoes of various kinds decorated şerbetliks
and walls above panels, regardless of the religion of the owner. Ceilings were generally decorated with
wood inlay to create geometric patterns that enhance the centering quality of rooms, and painted in
colours similar to or harmonizing with the walls.
In conclusion, one can say that though traditional dwellings had few rooms, they were carefully designed
and created high quality, colourful, and livable environments.
Low standards of comfort and lack of technical amenities were major problems in the traditional way of
living. Women faced serious hardships in cooking, washing, house Cıeaning and looking after domestic
animals. The extensive use of exterior spaces, courtyards, gardens, exterior toilets worsened their
problems. On the other hand, there was a social support system within the different generations of the
familyand the possibility of employing servants if the family could afford it. In general, life was difficult
and asked for a lot of sacrifice from males and females alike.
233
Kayseri today is a fast growing city with a promising future. Her historical monuments and a few of her
traditional dwellings in poor condition are stili extant as representatives of an important past. The rapid
changes in economic life and need for higher standards of living since the 1950's made many native
families move into modern flats in newly established districts of the town. Although most of the older
generations were psychologically attached to their "old" houses they could not resist this new style of
living in centrally heated, easily deaned, "modern" apartment flats. As descendants of traders they
considered the "new" as desirable and promising, hence they did not go to the trouble of modernizing or
adapting their traditional dwellings. it would be expensive and unfashionable. Instead they left them to
their fate. In business districts, houses were demolished and replaced by new buildings; if they were not
in the central areas, they were occupied by low-income people, most1y of rural origin, who made
alterations and divisions without the least architectural concern. Consequent1y, a gloomy final picture
emerges; very few traditional houses are in their original form and theyare likely to disappear soon if
immediate action İs not taken.
Time is the root of created beings,
And the uncreated; of pleasure and of pain.
Time doth create existence. Time destroys,
Time shatters all, and all again renews.
Time watches white all sleep. Unvanquished Time.

Mahabarata: Adiparva

234
PART II

DWELLINGS SURVEYED

When all is said and done


there remains the building.

Richard England
235
ı. GAVREMOGLU (Zarife and Musa Şişli) HOUSE
Gavremoğlu Mahallesi, Tavlusun Çıkınazı No:10
Construction Date: H 1188 (1774)
Current Use: Empty
o dear, what is this pride?
Are you Gavremoğlu's daughter
or Zennecioğlu's bride?
An anonymous local saying
Description
There is an elongated courtyard on the north side of the house which connects it to the street on the
east. The building is a compact one, connected to other houses on the east and south while to the west
it looks onto a street. An elegant1y decorated sofa acts as the core of the house, with the harem (a
room, a tokana and harem room) on its east and on its west the selamlık seetion (again a tokana and
two rooms). A mabeyn - a passage between the selamlık and harem - has a separate entrance from the
courtyard, enabling nıale visitors to come in without disturbing the family. (See Figure 61)
From the courtyard a paved path leads down to a four-step staircase. At the foot of the stairs is a large
platform with an elliptical pool in the middle which may be alater addition. After a narrow passage
created by the location of the harem room, comes a diagonally paved courtyard which is bounded by the
sofa on the south, the selamlık on the west and the harem room on the east. A well is located near the
sofa dOOLThere is a toilet on the periphery of the courtyard with a fountain next to it. The entrance to
the sofa and mabeyn are differentiated with a 65 cm level difference, the latter being higher. According
to one of the descendants of the first owner, Ms. Zarife Şişli, who was born in 1922, this fountaİn was
built around 1930, when their well with "sweet" drinkable water dried up. After that time the well was
converted into a cistern where the water from rain and snow falIing on the roof and the courtyards was
collected, and was used only for Cıeaningpurposes and watering plants.
An inscription on the sofa wall indicates the date of construction of the house as H1188 (1774).
However, the general characteristics and proportions of the two rooms in the selamlık suggest that they
were constructed later than the rest of the house. Ms. Şişli did not recall these rooms being built later,
. but she reported that her fajher's house (Gavremoğulları family) was on the south side and the present
one had another entrance in the east through the (untit1ed) room in harem section. This room then
belonged to her father's house: She also pointed out that the tokana (II) was a room in the selamlık in
the original plan but was converted into a kitchen later. With the exception of tokana ii all the room s
have a basement. Horses and cows were kept under the harem section; cheese, pickles, pekmez, onions,
potatoes and fruits were kept under the sofa. The basement under the north room of the selamlık was
used as a further hazın (food storage) room possibly for flour, grains, and animal foder while that in the
middle served as hay storage. One staircase here connects the lower level to tokana ii and two to
tokana i in the harem section.
At present there are no clues as to how animals were taken in and out of these basements. However,
Ms. Şişli reported that there were formerly two doors in the east and the south of the harem seetion for
this purpose.
The north elevation of the sofa has been given a special treatment. As can be seen in Figure 40b and
Figure 63, the sofa door and the two high windows were framed and finely decorated. Though simple
and flat in character, this facade has a Seljuk character. The sofa is 4.5 x 8.5 x 6.5 m in size. it has a
sekialtı of 12 m2, paved with stone, and with a drain in the middle. The main floor is 67 cm above this
236
entry area and has sedirs in the south and the west sides. This sofa is well known in Kayseri for its
beautiful atmosphere. As can be seen in Figure 36a, the delicate and lavish design on the south wall
goes up to the ceiling and gives an altar-like impression. This wall has a central cupboard with open
shelves on either side rising to 2.70 m. The upper portion is called çardak (meaning mezzanine) which
also ineludes cupboards used for hanging the so-called hevenk grapes and storing pears. A portable
ladder was used to reach this upper section. According to Ms. Şişli, there used to be a golden horn in
the middle of this wall above a plate inscribed with the date of construction and "Maşallah'' meaning
"May God Preserve". The ceiling is composed of evenly spaced logs supporting the wood sheathing
which has equilateral guadrangles created by timber laths. The colour scheme of the sheathing and
figures complements that of the logs which are painted in such a way that two brown and one black
follow each other. (Figures 65 and 66)
The east and west walls of the sofa also are wood panelIed up to 2.70 m and plastered above that
height. The proportions and articulation of elements, their colour schemes and delicacy of workmanship
indicate the sensitive, subtle and coherent design concept prevaIent at the time.
The north wall of the sofa has three windows; two of them high and set in a deep reveal, the third one
at door level. The total window area of the sofa is 2.70 mı and constitutes 7 percent of the floor area.
Since all the openings are oriented to the north, the sofa is rather dark. The greens, browns, beiges and
scarlets of the lace-like wood panels und er the north light create a sober but sophisticated and
extremely pIeasant interior. (See Figures 67 and 68)
Ms. Şişli reported that there was an evliya (a saint) in their sofa appearing from time to time in the
shape of a white sheep. She elaimed to have seen this apparition once at the age of four or five. She and
her family believed that it was the main reason for the abundance of goods and fortune in their family in
the past, a belief reinforced by the atmosphere of this room, which glittered like gold in the modest,
ordinary daily life of a dusty medieval town. '
This sofa is similar to the Güpgüpoğulları sofa and perhaps represents another classic example of
elegant interior design in a well-to-do Kayseri family house. Ms. Şişli reported that her family lived in
this room and that, in winter, an iskembi was set on the southwest corner of the sedirs by adding a chest
and a movable side sedir, forming a square around the iskembi. According to Ms. Şişli, family
members, especially children, used to enjoy sitting around this warm table. An oil lamp was set on the
iskembi at night, and when the visitors came, it was replaced with an elegant kerosene lamp. A saw-dust
stove which was situated on the east side of the platform was lit twice aday, once in the morrıing, once
in the evening.
The harem room is 1.00 m higher than the sekialtı of the sofa and is reached by three high step s and an
angular passage-like connection. Each of the three windows of the room is oriented towards the
courtyard in a different direction. SmaIl, heart-shaped decorative top windows built over the wood
panelling are traditional features providing some light and continuous ventilation when opened. There is
a gusülhane on the east, and a decorated şerbetlik on the south side. A single sedir row is placed on the
north side, providing vistas both from the east and the north. This ı5 m2 room has a ceiling height of
3.10 m and is quite cozy and different from the sofa in its proportions and treatment of its surfaces.
Two rooms in the selamlık seetion are also similar in nature to the harem room, with timber floors,
wood paneling up to 220 cm height, and domestic proportions.
Tokana i in the harem seetion is 8.5 mı in size. However, the stairs lately added to the south for giving
access to the adjacent room take a large portion of the floor and interrupt the space. Two elements, a
skylight and a large hearth, dominate the tokana. The skylight formed by timber corbelling gives light
and air; the hearth with its large size and design indicates a different way of cooking. Next to the hearth
237
there is an aleove with shelves for storing kitchen utensils. The stone paved floor slopes towards a drain.
Two steep staircases connect the basement to the tokana and provide direct access for women to the
cows and horses. '

Ms. Şişli reported that the women and children were responsible for deaning the house. They swept or
wiped the rooms, swept the courtyard and shook the kilims and carpets. Since windows were few, house
deaning was not as difficult. Af ter deaning the house, women paid visits to each other in the
neighbourhood almost every morning, In summer, as report ed by Ms. Şişli, they moved to their summer
house when the cherry blossoms started falling and quinces flowered (probably in early May). They
stayed there until the first two snowfalls (November) and produced erişte, makama, jams, tomato paste
and dried eggplants, beans, apricots, plums, ete, After moving back to their town house they prepared
sucuk, pastırma, pickles, ete, In winter people wore woolen underwear. Ms Şişli's family had the wool
spun; then the socks, vests, jackets, ete, which they needed were knit. Soft leather boots (called "mes")
which kept the feet warm were common. Her father wore a fur coat in winter, perhaps like the other
well-to-do men in the town.
A note of İnterest: The Gavremoğlu family was one of the well-known families in Kayseri for centuries.
Among sayings about them, two are as follows:
- May God be on your side, if your rival is Gavremoğlu.
- Why are you as proud as if you were Gavremoğlu's daughter or Zennecioğlu's bride?
At the present time there is a Gavremoğlu foundation in Kayseri established in H 1146 (1733). The
owner in the foundation charter deseribes his house as consisting of two parts: The first part is dahiliye
(inside) and indudes a sofa, "a taphane (tokana), a harem room, a gilar (pantry), a bath, a fountain, a
kitchen, two kiosks, a courtyard and a garden. The second, the hariciye (selarnlık) consists of two
rooms, a sayegah, a taht-ı ahır (stable room) and a courtyard.V The house deseribed above is in the
same area, but we do not know much about its relation to the present one. According to ownership
records of 1949, the house surveyed here belonged to Gavremzade Hacı Abdülkadir Ağa.

2. BALDÖKTÜ HOUSE
Lala Mahallesi, Kaya Sokak No: 17
Construction Date : approximately 1860-1870
Demolished in May 1987
Description -:
The building had a U-shaped compact plan with a courtyard in the middle (Figure 70). A close look at
its construction details indicated that it was not designed and built at one particular time. The oldest
seetion which probably dated back more than a hundred years was composed of the three basic spaces
of sofa, tokana and harem on the south. it seems that a single storey selamlık wing in the west was
added to this core at the begining of this centuryand a double storey east wing around the 1930's. The
house was surrounded by narrow streets on its southem and westerrı sides, by a vegetable garden to its
east and a neighbouring house to the north. The courtyard and the selamlık doors used to open into a
forecourt which was probably disrupted later by the building of a two-storey dwelling on its east side
around the 1950's. A double-swinging main gate, wide enough for a carriage to pass through, was
located in this forecourt. With such an arrangement it was possible to take carriages and horses into the
forecourt and accommodate them. Male visitors could come into the selamlık seetion without disturbing
the family.
A finely paved, 5.4 x 6.5 m rectangular courtyard in the middle was like an open central room. A
summer kitchen with a hearth, toilet and drain, ahalı induding a staircase going up to the first floor,
and the sofa door opened to this courtyard. The elevation of the sofa looking at the courtyard had subtle
238
decorations created by the variations in kind and colour of st one used. The proportions of walls and
windows facing the court, the smooth st one surfaces, and the light and shadow cast on the floor created
a quiet, cool and restful atmesphere.
The old seetion (the core) of the house had a basement and was constructed with 100 cm thick black
rubble stone (çingitaş); only the wall facing the courtyard was built of yonu stone. (See Fig. 70) This old
core had few perforations: the sofa had a window on each side of its entrance door; the tokana had a
centrally-located high window opening onto the street to the south, whilst the harem room had a special
treatment, with three windows to the east looking over a two-acre (most probably private) vegetable
garden. The two rooms to the west, constructed around 1900, had yonu st one as the construction
material, except for the street side which was built of rubble stone. On this wing the room in the north
had windows opening onto the forecourt, whilst the windows of the other room looked out into the
street.

The timber floors of the sofa and the tokana were raised 30 cm above the sekialtı area, thus providing
some light and ventilation to the basement. The tokana included a stair to this lower level, which was
used as food storage, Decorated wood panelling covered the walls of all living spaces, providing
cupboards in every room and a gusülhane in the harem room. The walls of the tokana and kitchen, were
plastered.
The latest addition - the two-storeyed block on the east - was mainly oriented to the vegetable garden.
The upper floor here housed two rooms at the two ends and a kitchen in the central portion. All three
spaces were reached by a staircase from the halı. Though this up per level did not have a toiIet, it was a
kind of an independent dwelling unit, probably added as accommodation for the family of a lately
married son of Baldöktü' s.
All the windows, whether facing streets or courtyards, were fitted with iron bars. This is unusual, since
the inn er court, surrounded by living spaces on three sides and by a high wall on the forecourt side,
should not require such elements.
The building, with its rubble stone walls and flat roof, looked quite ordinary from the outside. However,
its well-proportioned courtyard and rooms and masterfully designed wall panelling represented a good
example of a traditional dwelling in Kayseri.

3. ÖZTAŞÇI (Çırak Mustafa) HOUSE


Han Mahallesi, İnce Sokak No: 22
Construction Date: H 1294 (1877)
Current Use: Empty
A sensitive architect has hands
that see, and eyes that/eel.
Richard England
Description
The house has two large courtyards connected by a gate. On the southeast side of the forecourt the
remains of a two-storey building still exist. According to Hafıza Zenger - one of the grandchildren of
the family - this building had stables, a stable-room and a hay storage on the ground level, and a
selamlık room and a sergah on the first floor, In this forecourt there was also an open kitchen used by
servants. Water buffaloes and horses were kept in the stables. Black women (arap bacılar-black sisters)
looked af ter the buffaloes and made cream out of their milk. Most of the maIe visitors were received
and entertained in the selamlık and sergah.
Tbere are no openings to the streets and no neighbours' windows looking over the courtyards. A
239
peaceful silence is broken only by the breeze on the leaves, or bird-song. A few fruit trees, unattended
roses and vines constitute a sad but respectful decor representing the final vestiges of the life of an
Ottoman family that once lived with elegance and love.
The house proper is on the southwest side of the second courtyard. The sofa is located at one end of an
organically grown structure, the summer kitchen on the other. The inscription above the outside of the
sofa door gives the construction date as H1294 (1877). (See Figures, 42c, 71 to 74)
A 34m2 sofa with a 5.40 m ceiling height acts as the main hall and the entrance to the house. Upon
entering, one sees the pale colour of the varnished timber boarding all around and, opposite the
entrance, three apses created by paintings in alcoves above the timber surfaces. (See Figure 75) As seen
in Figure 75a, the central apse was set deep over a double-doored cupboard and has a landscape which
includes a bridge, ariver and perhaps a portion of sea with sailing ships, and in the background, a
spacious, undulating landscape with a few buildings. The apses on either side are half the size of the
middle one and contain landscapes with a primitive and romantic flavor.
A recess above the entrance door has the inscription "maşallah" and H1294 as the construction date of
the building (Figure 76). Above the wood panelling of this wall and below the windows, there is a band
of frescoes in rectangular discrete units. Decorative flower figures repeated in pink, greyand brown
colour are painted on the plastered walL.Similar frescoes were applied to window reveals, this time in
blues and whites. The painted wall surface next to the windows, above the harem door, depicts a
symmetrical, two-storey building complex, with trees and two single-storey pavilions in the background
(Figure 75b).
The sofa has a stone paved entran ce area (sekialtı), with a drain; the main floor (seki) is 48 cm above
the entrance surrounded by 30 cm high sedirs on three sides. There are cupboards all around the room.
The light sources are the two high windows to the south above the entrance and a window looking to the
east at anormal height in the sekialtı area. (See seetion 2 in Figure 73) The ratio of window to floor
area is about 6 percent; if the door is kept open, this ratio reaches 11 percent. However, the sofa in
general, has a spacious, stately character, with a high degree of sophistication.
On the southwest side of the sofa is the harem room which connects also with the tokana. it is 6.20 x
4.20 m in size with 20 cm-high sedirs on two sides. lts ceiling is 4.15 m high. Decorations on the harem
walls and ceiling are metieulous and intact. As it was reported, three carpenters competed for the
design of the wood panels for this room. Each produced a design and the owner chose one of them,
which was then used to decorate the room. However, the other two designs were also mounted on one
of the walls, indicating perhaps a respect for the creative effort of the carpenters (Figure 27a). In the
middle of the west side of the room is a şerbetlik alcove. As can be seen in Figure 37e, it is painted with
symmetrical flower and tree patterns. The ceiling decoration, all· in wood, is very elaborate with a
delicately moulded ellipse with a pole at its center to hold a lamp hanging 60 cm down.
Two 80 x 125 cm windows start at 55 cm height, at the top of the pillow of the sedir level, and constitute
7-8 percent of both wall and floor area. These windows have iron bars outside and horizontally-sliding
wooden shutters which were closed at night and in the summer when the family moved to the
summer-house. In winter a set of glazed window-frames were fıxed to the windows from outside, so that
heat loss was minimized.
There are two tokanas in the house. The one next to the sofa has a paved seetion with a stone mortar
(grinder) embedded in the floor for grinding or crushing grain and a large wooden platform 45 cm
higher than the paved area for preparing meals. Two staircases connect the two basements to the paved
area. The other tokana is called dip tokana (dip meaning inner, bottom) and is connected to the harem
room via a door and a paved seetion and to the other tokana with double doors. The floor is pressed
earth. Both tokanas are lit by skylights, which are often used in such "dead-end" spaces in Kayseri
240
(Figure 78). These roof openings, eonstrueted by eorbelled timber, provided light and ventilation in
good weather, but they were eovered with large slabs of stone in winter to reduee heat loss and prevent
snow coming in. Exposed rubble stone walls, tree-trunks used as eolumns supporting exposed beams
crossing large spans, and utilitarian treatment of floors all indicate that these tokanas are very different
from the living rooms in their eharaeter.
Adjacent to the harem room, there is an eyvan - type kiosk, followed by a summer kitehen and a toilet;
all orient ed toward the courtyard. The floor of the kiosk is 1ıo cm higher than that of the courtyard. The
open front of the kiosk was later enclosed by a wall with two windows and turned into a room. As is
seen in Figures 14a, b and 74, elevations of the harem and sofa are decorated around the windows and
door. As shown in Figure 71, the house has a substantial basement area which covers the lower portions
of sofa, harem, tokana and kiosk. According to the owners' reports, in autumn three store- houses were
filled with wheat, onions and potatoes were spread out on rush mats, pickles and molasses were kept in
earthenware jars, and cheese in earthen pots.
Grapes were hung in the storage under the sofa for their fragrance. The family lived mainly in the sofa
when it was warm and in the harem room in winter. In winter a stove was put in the harem room which
then be came the main living space for the family. The sofa being unheated ~\s unoccupied in winter. In
general male visitors were taken to the sofa and females to the harem room. The family had their meals
in the harem room on a floor table. The grandfather used the kiosk as his bedroom, with a stove in
winter.
The laundry was washed in the outside kitchen and dried on ropes in the courtyard.
A note of interest: The first owner and builder of the house, according to the information given by his
descendants, paid so little attention to his personal attire that he was called "çırak Mustafa" (çırak
meaning apprentice). However he had spent a considerable amount of money - the local expressian was
"a donkey saek full of gold" for the construction of his house. Because of the nickname of the owner, the
house was called "Çırak Mustafa's."
A final note: During avisit to check the drawings before publication on April 1, 1989, it was seen that
the house had been demolished. According to the information given, first the ceiling of the harem room
was stolen and then the zars of the house were bought by someone from İstanbul to ineorporate into a
new building.

LET'S DEMOLlSH GUYS, LET'S GO FORWARD


So this would be how
our traditional houses would disappear
Neither because of wars
nor floods
Neither due to a shattering earthquake
nor due to a Persian invasion
bloody and legendary ...
Our own people would destroy
their own houses
over their heads
in broad daylight
without much thought
- a little ashamed perhaps-
241
No matter how wise they look
No matter how dever they liye on
My honourable compatriots
Would stand still with their bare heads
Under the blazing sun
like kahlibises.
4. BEZİRCİOGLU HOUSE
Tavukçu Mahallesi, Yalçın Sokağı No: 21
Construction Date : PartIy 1900 (?) and 1947
Current Use: Lower levels are empty, upper level rented.
The construction and enjoyment of a garden accustoms
people to beauty, to its instincıive use, even to its pursuit.
Luis Barragan
Description
Bezircioğlu House is a good example of a "garden dominated'' type of house. it is separated from the
street by a 4.5 m high wall, and surrounded on the other sides by the 10-12 m high blank walls of
neighbouring houses, giying a well-defined, peaceful and private milieu with a feeling of spaciousness.
The house is İn three parts, all hidden from the street. The stone-paved entrance platform at the street
level is 100 cm higher than the garden. To the east of this area are a toilet, a fountain, part of an
exterior staircase going up and the traces of a door which used to link the platform to the adjacent
house. On the west side is a wall with the three windows of the two rooms placed there. it is probable
that the house next door (Bekir Erener's house) was formerly the selamlık seetion of alarger complex.
A marble inscription plate on the fountain carries a construction date of 1947. it is not certain whether
this signifies the construction date of the fountain or both the fountain and some of the parts of the
house to the east connected with it. The major part of the house is formed by three separate sections;
the first, on the lower level, an independent living unit comprising asofa, a harem and a bath room, and
on the first floor two rooms over the sofa-harem, reached by an exterior staircase and a 4.3 m2 terrace;
the second, on the south side the kitchen quarter; the third, a two room unit to the west, with a
basement. The entry area of ~. this last part has a zinc roof, and iron bars protecting the entry and the
hearth nearby. (See Figures 79 to 82)
The construction date of the first part of the house is uncertain, There are two possible explanations. it
may have been built in 1947 to replace an old building. Thi use of concrete on the floor and the ro of
slabs, the proportions of windows and doors, and the layout of the spaces make this part quite different
from the other two parts of the house, as well as from other traditional dwellings in Kayseri. Or it may
be that, since the structure was unsafe, a major renewal was carried out around 1947, when only the
facade and concrete slabs were İntroduced to the original building.
On the lower level, a glazed partition divides the sofa into two. The entry area has a decorative stone
paving and acts as a circulation space. The remaining inner portion is traditional; square - shaped with
cupboards, wall panelling, a timber floor and a decorated timber ceiling. However, compared to other
sofas it is smaller and darker due to the partition in the middle. The 6 m2 bathroom is paved and lined
with eonerete tiles up to 110 cm. A copper eylindrieal tank over a stove in the north serves to heat the
water. There is a drain in the floor.
The harem room has two squarish windows opening to the garden. On the opposite side a şerbetlik acts
242
as the axis for a symmetrical cupboard arrangement (Figures 23c and 83). Wood panels painted with
green and orange flower and fruit motifs surround the room. The ceiling is decorated with diagonal
laths on the surface.

The second part of the house with the kitchen has a cooking and washing space designed as the entry
area. it is paved with stone and has cupboards next to the hearth. The main space is 25 cm higher than
the entry, with cupboards on the far wall and a timber floor. A concrete slab covers the top of this
building. The use of a concrete slab in this part is an indication of re cent construction, even though the
proportions of the windows are traditional, suggesting the renewal of the roof in the 1940's.

The third part of the house consists of an entrance room of 13 m2 and a larger one of 18.5 m2• The
former, paved with stone, gives access to the basement and the other room by staircases. The larger
room is 50 cm higher than the entry-room and has a timber floor. Both space s are equipped with
built -in cupboards and covered with a timber earthen roof. it seems that. this part, with its outside
hearth, could have been used independent1y either by servants or family members. (See Figure 84)

The house does not have spaces allocated to animals. Its living quarters are c~nnected by stone paving
on the entry area as well as to the east and north. There is a pool in the garden, in the geometric center
of the living quarters. Four simple columns holding an iron structure create a çardak over the pool,
defıning the area. Stone pedestals and iron bars along the paved portions separate these areas from the
garden. Decorative balustrade s, flower pedestals, ivy and roses dimbing up the iron bars make this an
attractive area.

Although Bezircioğlu House has an edectic character and no dear history, the informal growth of its
built -up parts, its large open spaces, pool and surrounding greenery, and its dignified interior
decorations make it an interesting example.
(According to ownership records of 1949 the house belonged to Ms. Saadet Büyükbezircioğlu.)

5. TOSUNAGA HOUSE

Lala Mahallesi, Lale Sokak No: 2


Construction Date: 1896 - as reported by Alaaddin Üstündağ, owner of the house
Current Use: The east part is used as an office and storage for a carpet maker; the first floor of the
western and southern portions is empty; the ground level of the south side is used as coarse leather
storage.

Description

The layout of this house suggests that it was originally a combination of two structures: the northern
portion having a colonnaded courtyard and an open layout, and the southern portion a totally dosed,
solid building.

The house is located in a corner lot and entered via the courtyard to the north. Several alterations have
changed the original character of the house. The changes made on the northern portion are as follows:

1. The colonnaded courtyard was divided by building a wall in the north-south direction to create an
endosed portion to the west, thus diminishing the size of the courtyard and ruining its elegance.
243
2. Two doors were added to this later west portion to get access from the streets, one to the north and
the other to the west.
3. A staircase was built in the west to connect the ground level to the upper.
4. The present owner Alaaddin Üstündağ suggests that the present room in the northwest corner was
originally a kiosk. By building a wall to the east (courtyard) side and glazing the windows, the kiosk
was turned into a room.
5. A kitchen was situated next to the kiosk room.
6. To connect the spaces at the first floor level and provide a landing to the staircase, a strange
triangular area was formed opposite the staircase (Figure 88). A door was opened in the north wall
of the room adjacent to the new staircase which originally belonged to the southern portion of the
house. Af ter these piecemeal changes and additions, the upper level in the west became an
independent living unit. The dates of these alterations must be around 1950.
The changes carried out in the southern portion are as follows:
1. A toilet was built in the entrance area of the stables at ground level, and a concrete staİrcase was
constructed to connect the first floor,
2. The construction of this staircase ruined the entrance hall on the first floor, occluding the two
interior windows and the door originally opening into the hall.
3. A light-weight partition was added to the room next to the hearth.
The house was finally turned into three independent units: the house with the courtyard to the north,
the southern portion or the house in the south and a more recently created flat to the west. (Figures 85
to 87)
At present the house with the courtyard has four enclosed spaces in the form of a two-storey elongated
block on the eastern side of the courtyard. On its lower level there is a cowshed and a kitchen and
above are two habitable rooms. The kitchen has a large hearth, a narrow staircase next to the hearth
going up to the room above, and a well. An exterior staircase links the courtyard to the two rooms
above and also serves the upper level of the southern black. Two rooms here have their windows
looking onto the courtyard (Figure 86). The corner room has a şerbetlik and cupboards on its longer
side and two windows looking onto the street. Both of these rooms have timber floors, wood panelled
walls and sitting platform s und er the windows.
The house to the south has lo st its character since its largest room was given to the lately formed flat in
the west. The street ele~ation is simple and powerful, due to its window arrangements and the
projection of the solid volum e of the largest room. As seen in Figure 35b, the stone corbelling for the
projection is very vigorous. One of the rooms to the east has its window laoking over a garden in the
south. The other room has a very different character; its windows are 350 cm above the floor level
looking at the roof of the northern portion. This arrangement prevented people from seeing outside.
However, these two rooms have caıefully designed wall panelling up to the level of 220 cm. The
integration of panels with doors, cupboards and windows and the ir general color seheme indieate the
sensitiye touch of the designer. The doors of these two rooms are shown in Figures 89b, and c.
According to Mr. Üstündağ, his family lived in the south portion of the house the ground floor of whieh
was allocated for services; two stables, one for horses, the other for water buffaloes, and a tahtalı
(stable room) and hay store.
The lately formed west seetion of the house seems to harmonize with the other elevations. However, in
plan and section, it ruined the general layout and the spaces within the house. The original kiosk, most
probably built on eolumns, must have had an arehiteeturally important role in blending the eourtyard
244
and the upper levels. At present, one of its windows is occluded and it is not much different from the
other rooms. However, its original floor which has a fine pattern of red octagonal and black square
tone slabs of good workmanship still exists. This pattern was employed in Kayseri in several kiosks and
summer houses until the 1950's.
A note for those interested: This house is near a Turkish public bath named "Seladin Hamamı", Mr.
Üstündağ has reported that his predecessors have bought usage of a kurna (basin) at this bath for the
familyand their right was officially registered in records.

6. ÇALIKA HOUSE
Lala Mahallesi, Kaya Sokak No: 4
Construction Date: Early 1900's
Current State : Partly ruined, partly rented as a house.
Description
This substantially large house opens onto the street in the east and is surrounded by houses on other
sides. it is an L-shaped two-storey building without a basement, and enclosing.a courtyard. Information
given by the elderly neighbours indicates that the house was part of alarger dwelling which included the
adjacent house to the north then belonging to Rıfat Çalıka.43 The comparison of the gates and general
arrangements of these two houses supports this idea. Both courtyards are similar and adjacent whilst the
gate of the surveyed house is a flimsy later addition compared to the larger more permanent-Iooking
gate of the other house. (See Figures 90 to 93)
The house occupies the south and west sides of a 48 m2 square courtyard. The 4 m high walls of the rest
of the courtyard separate it from the street to the east and the courtyard of the adjacent house to the
north. The court has a well in the center, a fountain on the south edge and a toilet on the north. The
fountain must have been established around 1950 when the city water was provided and the well
abandoned. An exterior staircase leads up to the first floor.
The ground level of the house has two distinct parts: a kitchen quarter to the west and the main house
ro the south. The kitchen comprises a 200 cm-wide entrance hall with a hearth at the end (later turned
into a cupboard) and two spaces, one for food storage and preparation, the other for the cook' s or
servant' s sleeping area.
The main living quarter at the ground level is arranged around a 29 m2 central hall, entered and lit from
the courtyard. The other end of the hall has a staircase going up to the first floor and two smaIl storage
areas. Of the four rooms here; two have their interior windows looking into this central area. One room
looks onto the street whilst the fourth one has no windows, except one opening onto the adjacent room.
The fact that this interior window has iron bars and that the half-broken wall between the two spaces is
a double one indicates that the corner room is alater addition, probably used for storage. The adjacent
room is reached via a 140 cm wide corridor connected to the entrance area of the hall.
The upper floor is also in two parts which share a semi open terrace. The western part is made of two
rooms and an eyvan - type kiosk which has two corinthian columns supporting three arehes (Figure 96).
Both the rooms here have şerbetliks and one is equipped with cupboards. A lately added concrete
balcony connects a toilet to the other parts of the house. The front of the kiosk was later glazed to
enclose it.
The southern portion of the first floor is a replica of its ground level. However, its central hall is smaller
due to the positioning of the exterior staircase and the width of the terrace. At the south end of the hall
is a toilet next to a staircase leading to the flat roof. As is seen in Figure 95, the terrace is integrated
with the kiosk by identical columns and arches. A 30 m2 spacious room has a large gusülhane (small
bathroom) and a cupboard on its south side. The room is oriented to both the courtyard and the street
2A5
by means of its eight windows. Each window is emphasized by relief stone framing, and has an oval "star
window" above. The total window area of this room, which is 11 m", adds up to 37 percent of its floor
area. The elegant iron window bars and interior wood paneling of the room are good representatives of
their period. Windows on the street side have timber shutters.
All rooms in the southern portion, both at the ground and the first floor levels, are in a decrepid
eondition and, since no information was found as to how they were used, it is difficu1t to reconstruct the
daily life in this dwelling. Although there is a kitchen quarter at ground level, there is no basement,
stables or similar service spaees, which might have remained in the other house after the division. The
distribution areas (halls) at both levels are relatively dark. Some of the rooms were not equipped with
cupboards. The most important room on the upper level however, was carefuUy designed and represents
a quite modern understanding of space; filled with light, extrovert and spacious. In general the house
seems to have been designed for a large christian family at the turn of the century, when the transition
started to occur from inward-looking and informal to outward-Iooking and formal plan layouts. The
number of rooms increased, and basements or half-basements were eliminated. An integrated toilet and
bathroom constructed on the upper level are among the novelties introduced.
7. ÇAYIRAGASı HOUSE
Setenönü Caddesi No: 20, Kİçikapı
Construction Date: Approximately, 1880-1900
Current Use; Storage and office for acarpet maker.
Description
Mr. Çayırağası has reported that this house had originally been built for an Armenian familyand
changed hands after the establishment of the Republic. He bought it from Alim Muhaddisoğlu in 1936
for 3350 TL (Turkish Liras) and lived there for 30 years.44 The İrregular house plan is the result of
being on a building lot at a corner of an organically developing neighbourhood. A 65 m2 trapezoidal
courtyard is the geometric center and distribution area for the house. it is surrounded by the kitchen
and storage rooms to the north, and various living spaces on the other sides. Part of the building to the
south, facing the street, was altered by the Çayırağası familyand turned into an independent flat by
closing its windows and doors on the courtyard side and opening a door to the street. Another change
brought about later was the enclosing of the smaIl eyvan in the west into a room. This room, then called
a "summer room", is 83 cm above the courtyard and paved with red and white square slabs of stone.
There used to be a kiosk on the upper level which was tom down around 1950. The remains of
projecting stone supports in the southwest corner at roof level can still be seen in Figure 99. There are
also some remains of an elegant sculptural staİrcase going up to the upper level in the northwest portion
of the courtyard.
The central court is paved with stone and has a colonnaded portion in the south, extending towards the
entrance via a passage. A fountain and a toilet are located in this part. (See Figure 101b) A staircase
connects the basement to the courtyard level. There İs a well to the east, near the entrance of the
largest room of the house. All of the enclosed spaces have windows oriented to the courtyard.
Rooms have timber floors and wood panelled walls. The irregular shape of the large room (28 nr') in
the east was turned into a rectangle by the use of cupboards. This room was the living room of the
Çayırağası family where a şerbetlik in the center acts as the focal point. The room next to the living
room was used as the bedroom for the grandfather until his death in 1950 after which it became the
parents' bedroom.
The second largest room (24 nr') is located near the entrance, has two windows oriented to the street
and one to the courtyard, and was used as the guest room. All cupboard doors in this room are
mirrored. The lately enclosed eyvan (summer room) was used as a bedroom in summer time. Due to
246
the present use of the house, the sedirs in the rooms were removed, and the plan therefore does not
indude their positions.
The northern part of the house was allocated for food preparation and cooking. A central large
fireplace faces the entry with the hazın room to its east and a store room to its west. Both of these
spaces have extensive cupboards and timber floors. The storage room used to have an other fıreplace for
cooking but the Çayırağası family altered it later and built the present cupboards. A staircase connects
the store room to the basement.
The basement level covers the whole area. it has a separate entrance to the west and comprises living
quarters for the servants and stable boys (Iocated in the west and the east respectively), hay, firewood
and other store room s, and stables. Although the basement rooms are at a lower level, they were
carefully treated; walls were wood panelled, built-in cupboards were provided and windows were
opened both to the street and the courtyard sides to give cross-ventilation and sufficient daylight. St one
columns, arehes and vaults support the upper level.
According to the reports of the Çayırağası family, the rain and snowfall in the courtyard caused the
decay of timber beams used on the floor requiring their replacement from time to time. The basement
was co ol and suitable for storing food. For example, they buried earthen cheese pots in the sand to
preserve them. Because of the relatively large size of the house, two people ıısed to work a whole day to
clean snow from the roof and the courtyard.
Roofs in the vicinity were of similar heights and, children reported that they used the roofs as adventure
playgrounds in good weather, and could jump from one roof to another all the way to the
neighbourhood mosque (Katırcıoğlu Mosque) ıso m away. Then they used to climb up to the minaret.

8. CAMCIOGLU HOUSE
Tavukçu Mahallesi, Bayram Sokak No: 3
Construction Date: 1900's
Current Use: Empty.
i believe in an "emotional architecture". It is very importatü for humankind that
architecture should move by its beauty; if there are many equally valid technical
solutions to a prob lem. theone HI hich offers the user a message of beauty and emotion,
that one is architecture.

Luis Barragan

Description
Among the houses examined, this is the only house on which the builder's name is engraved: "Kalfa
Acemoğlu Cagor" (Builder Cagor, the son of Persian).45 A stone slab symmetrically placed over the
balcony prodaims the name of the builder but not its construction date. it must have been irresistible
for Cagor to carve his name af ter designing such a grandiose façade.
The building is on a relatively sm all lot (150 m2) in the ehristian dominated Tavukçu neighbourhood. Its
tiny eourtyard and narrow entrance hall indicate the dense urban life prevalent at the time. Mr.
Acemoğlu had to resolve the needs of the Cam cıoğlu family in a restrieted area with his own
interpretation of a future urban living. Sinee we are not sur e about the details of the Camcıoğlus' life, it
is not easy to evaluate the funetional aspeet of the building, but what is left today is quite noteworthy; a
masterful use of st one, timber, and iron, and a delicate utilization of details create a strong overall
image.
The building has three levels; a half-sunken basement, and two floors. A 300 em wide entranee hall is
50 em above the street level and acts as the main distribution area for the house. Rooms on its two
247
sides are elevated 100 cm above its floor leveL.A toilet adjaeent to the main entranee door is reaehed
from the landing of a steep stairease going up to the first floor. The east end of the hall opens to the
eourtyard. Eaeh of the two rooms here has two windows onto the street and a third one onto the
entranee hall. The room to the south was probably used as the family living room and the other as the
guest room. (See Figures 102 to 105)
At ground level there is a third room - perhaps the par ents' room - loeated on the north side of the
eourtyard. it is oriented to the eourtyard by means of its windows and door. it alsa has an access to the
guest room by another door and to the basement by a stairease. The eourtyard is 13 m2 in size. it is
paved with stone, like the entranee hall, and has a stairease going up to the room in the south (probably
a Iate addition) and two steps leading down to the kitehen. Though smaIl in dimensions, it has the usual
elements of a eourtyard, like a well and a tree, and acts as an open air room for the extension of the
family living. The kitehen has a traditional arehed fireplaee for cooking and eonnects with the wine
eellar and storage space at the basement leveL. This part is alsa accessible from the street. it İs
eonneeted to the stable on the north side of the house, which alsa has an access to the street and was
used for aceommodating domestic animals.
The first floor is organized around a central kiosk which has a room on its north and a summer room on
its south side. A curved projeeting baleony with two deeorated arehes above looks over the street. The
floors of these two rooms are paved with black and red square stones, with fine wood paneling and have
an airy, spacious atmosphere. The summer room is separated from the kiosk by a glazed timber
partition of two arehes placed over three slender stone columns (Figure 106). In the west side of this
room is a set of cupboards, One alteration at this level is the construction of a toilet on the east end of
the kiosk, 48 cm above the floor, over the staircase. A drain is placed in the corner to take the waste
down to the septie tank. '
In addition to the room looking over the street in the north, there are alsa a kitchen and a lately added
room. This room has a window onto the courtyard and a second one looking over the neighboring
gardens - an unusual feature. Its height, arrangement and window proportions are quite alien to the
house and indieate that it was built around 1940. The roof of the lately added room in the south is made
of eonerete and is used as a terraee. it is surrounded with 90 cm high parapet walls and is linked to the
kiosk and the recently built room by a narrow extension of the concrete. The east elevation of the
summer room has deeorated arehes and venetian blinds onto the terraee (Figure 107).
The street elevation is earefully treated. The projectian of the mass of the upper floor is a strong feature
aecentuated by the cornice-defining the roof line, the pediment above, and the deeorative band over the
stone projeetions at floor leveL.The smooth stone surfaees act as a background to the mouldings on the
pediment as well as the seulpted features over the baleony. The use of voids - windows, top windows in
different shapes, and the baleony - with decorative iron bars plaeed in front of them - display a
continuous play of light and shadow in the afternoon sun. The mouldings around the main door, the
corbels holding the upper floor, the two lion figures at the sides of the decorated arehes and the owl
figure under the inscription are other notable element s of the facade.
All interiors including the summer room upstairs are covered with fine wood panels. Ceilings are
deeorated, cupboards designed with care. The windows do not have shutters but eage-like projecting
iron bars on the ground level and lighter deeorative bars on the upper floor. Two windows at the
corners of the ~pper storey are handsomely detailed.
This house seems to be one of the attempts to modernize traditional life in Kayseri. The efforts to
enclose the toilet, to link the rooms without going into a hall or outside, constructing an interior
stairease, integrating the kiosk with other rooms and providing a kitchen on the upper floor are all
novelties that were introdueed at the end of the nineteenth century. The eourtyard beeame diminished
248
and an entrance hall and a balcony in front of the kiosk were introduced. Although its room s have
indows looking inwards, the house in general is of a more extrovert type. The use of pediment,
comice, and sculptural element s was probably borrowed from Western countries. However most of the
motifs utilized - sunflowers, eggs on the summer room elevation facing the terrace, floral mouldings of
me key stones - are local in character, and can be seen in other houses as well as on gravestones in
r yseri. (Compare Figures 110 and 38 d)

9. İMAMOGLU HOUSE
Büyükbahçebaşı Mahallesi, Egemenlik Sokak No: 18
Construction Date: 1890's
Current Use: The building is divided in several parts and accommodates three families.
Creativity in architecture is thejoining of head
and heart in ajoyous response to life.
Richard England
Description
This is an Armenian house built with nine others at the turn of the century. A housing cooperative
seems to have been formed with the participation of a prosperous Armenian community to establish a
"modern" neighbourhood with a grid-iron street pattern in the southwest of Kayseri. An open vegetable
field called Büyükbahçe (the large garden) formed the south edge, and a church and a school became
the north border for the neighbourhood. The houses constructed here have self-conscious, complete
rectangular outlines, are built on similar sized lots, and have half-sunken basements for services, and
flat roofs and simple rectangular elevations well fitted to the grid-iron streets. Their plan layouts are
similar also. However, half of the houses have a rectangular courtyard and a portico or an eyvan on one
side of the court while the other half have a domed central hall as the main distribution space (Figures
111, 115). The present house is the representative of the latter group looking onto the large vegetable
garden to the south, and it shares a garden with an almost identical house to the north. These two
houses were built for two brothers.
Osman İmamoğlu bought the house from Emlak-ı Milli (National Real Estate Office) around 1932 and
moved into it after restoration and some alterations. The major change he made was tearing down the
elliptical stone dome over the central hall, and having a steel dome-shaped structure erected instead.
This light-weight structure was glazed with plain and some coloured glass. This alteration provides a
light and sunny interior compar ed to the dark and cold one under the previous stone dome.
Other changes were rather minor, such as:
1. Two fıreplaces, one İn the guest room next to its şerbetlik and the other in the living room, were
changed into cupboards. Original mouldings over these fireplaces can still be seen over the
cupboards (Figure 120).
As part of the restoration process, shutters, window frames, doors, ceilings and wood panelling in
five rooms were painted. The sixth room and the basement cupboards and ceilings were left
varnished.
3. Large grain and flour storage boxes were constructed in the north basement to store the crop
coming from the family fields in a nearby village. A tahtalı (stable room) was built in the south
basement to accommodate the stable boy.
4. A garage for the carriage was built in the north garden in 1942.
5. Around 1945 a bathroom-laundry-lavatory quarter was added to the west side of the house. it is
reached from the terrace. it was constructed on piloti columns of concrete and stone and equipped
249
with piped water and contemporary bathroom fıxtures. A water reservoir was placed on the roof to
provide water both to this annex and to the adjacent kitchen and terrace.
6. The roof of the kitchen and terrace was covered with zinc sheets over a steel structure.
7. Around 1954 piped city water was connected to the house, new lavatories were added and a more
convenient water system was established.
An elegant arch resting on two columns defınes the entrance to the house. The deeply recessed door up
five step s is further defined by a moulded arch and two flanking columns. The semicircular windowover
the door has coloured glass, and decorated iron bars. After this impressive entrance one com es to a
sequence of halIs; the entrance hall, central hall and service halı. Although they appear as distinct
identities in plan, theyare dominated by the central hall and perceived as a unified space. The entrance
. hall, which has a handsome fountain on either side of the double swinging do or, gives access to the
guest and living room s on its sides and leads to the central halı.
2
The main floor of the house has six rooms symmetrically arranged around the entrance and the 30 m
central hall. The floors of the se halls are paved with st one, the centralone having a geometric pattern of
black and red square units emphasizing the centre. Some of the important elements here (Figures 121,
124c) are eight corinthian columns at the corners to support four arehes which in turn support the
dome, four pedestals on either side of the room doors, and four lion figures under the pendentives. A
chandelier hangs from the center of the glazed dome. Small pulleys, each hung from the apex of the
four arches, were used to move the lighting fıxtures up and down before the use of electricity in the
town, and were later use d for hanging bird cages. This central hall is light, colorful and well adapted to
the various household activities.
~
The third hall accommodates two pairs of staircases symmetrically placed, one pair to the basements,
the other to the flat roof. Two toilets, and two storage spaces used to store firewood and coal are
sİtuated under the roof staircases. At the third step of the roof staircases are small alcoves in the wall,
the one to the south having a bucket -size hole at the bottom from which it was possible to draw water
from the well by means of a pulley fıxed above the apse-shaped alcove. The well was also accessible
from the kitchen downstairs.
The service hall opens onto a zinc-roofed, stone paved terrace at its west end. On the north side of this
terrace is a kitchen which was addedlater (built before 1920's). Its south and west sides look onto a
garden which had a few trees, a water pump and a chicken coop.
The basement of the house ~overs the whole lot and is in two parts, both of which are connected to the
street as well as to the central hall by steep stairs, The south part of the basement comprises three
parts. The first is a central hay storage constructed out of arehes and barrel vaults under the central
hall. The second part is adjacent to tire street and indudes a stable and stable room from which a door
and two square windows open onto the street The third part is the main kitchen (aşkana or aşhane)
separated from the stable area by a large door. it has two horizontal windows looking onto the small
garden to the west, a large hearth, a well next to it, a drain in the floor, and a steep staircase up to the
central hall.
The northern part of the basement is mainly use d for storage. Near the street entrance it has grain
storage units and an area for keeping firewood, in the middle, hooks for hanging grapes; and on the
western side, a room-like part with various cupboards. This part of tbe basement is lit and ventilated by
the help of six 40 x 60 cm windows symmetrically placed under each room and looking onto the adjacent
garden. With mats spread on the floor, this cool environment offered a suitable milieu for preserving
fruits. .. .

The house has two 22 m2 and four 29 m2 rooms. Theyare all of similar character; extrovert, spacious,
and well equipped. Two corner room s near the entrance have seven windows with one of them looking
250
towards the entranee for observation. The total window area is 10 mı making up 38 percent of the floor
area. The least fenestration is in the smaller eentrally loeated rooms. These have four windows, two
looking onto the central hall. The total fenestration of eaeh of these rooms is 5.8 m2 making up 26
percent of the floor area. Over eaeh door there is alsa a small top window opening to the halls (Figure
46 b). In addition each room has an elliptieal, glazed star window looking outside.
Every room in the house has a small sekialtı area paved with stone (for leaving shoes), a şerbetlik,
cupboards, and wood paneling on all sides up to the height of 270 cm. Doors are thick and carefully
deeorated, windows have iron bars with sheet iron shutters on the street side and wooden ones on the
west and the north sides that face the private gardens. Wooden shutters are a sliding type. Ceilings are
400 cm high and decorated; floors are made of timber sheathing.
The İmamoğlu family used the room to the south near the entranee as the living room and the one to
the north as the guest room. The other four rooms were mainly used for sleeping. Each room had one
or two rows of sedirs, for sitting or sleeping. Rolled up beds were stored in eupboards, taken out at
night and spread over the sedirs or floors for children to sleep on. Parents and grown-ups had Western
type beds. Maids (ealled kızlar-girls) and a female cook slept either in-one of the bedrooms or in the
living room. On eold winter days the living room was heated for the greater.portion of the dayand night
by a coal stove. Other room s were heated for limited periods of time or nofat all. Stoves in these rooms
were of the wood-burning type.
A concentrated life went on in the living room especially in winter. Meals were eaten, informal visitors
and friends were entertained, children studied, same of the meals were prepared and various house
work was carried out. The activities of heating up water, cooking meals, roasting chestnuts or coffee,
drying napkins, ete. made the stove a foeal point.
The guest room was the most elaborately furnished space. An elegant art nouveau ehandelier hung from
the center of the decorated eeiling, and a large walnut dining table and a console are set with a row of
thonet ehairs. The table had a fine carpet spread over it and was rarely used for dining purposes. The
floor and the sedirs below the windows were eovered with carpets and carpeted pillows, all with similar
design and color schemes. The fabrie and eolour of the eurtains alsa matched the skirts of the sedirs and
pillow covers. Window shutters were generally kept dosed, and opened only when formal visitors came.
A eharcoal portrait of Atatürk hung in the middle of the wall facing the entrance and dominated the
room. Accessories like ash trays, cigarette boxes, candy trays, ete. made of silver or erystal were
carefully selected. The room was generally dim and had a tobacco smelI mixed with the smell of
naphthaline.
Three brides were reeeived in the house in Iate 1940's and early 1950's. The main hall, the guest room
and one other room were alloeated for the entertainment of guests during the four-day wedding
ceremonies. One of the couples (my unde and his wife) was going to liye in İstanbul, so they stayed in
the guest room for only a few days. Each of the other two couples (brothers and sisters in law) was
given a room (the n called the bride's room) on the north side of the house and lived there for seven or
eight years as members of the family until they moved to a modern apartment flat in the newly
developed seetion of the eity.
The house is interesting for children as well as for adults. The central hall, for example, was used for
many purposes: playing ball games dayand night, dining, doing various housework, or entertaining
guets. The basements were dim and mysterious, full of objects to play with. Steep staircases were
challenging to dimb up and down. The roof was large enough (260 m2 in area) for many activities; flying
kites, picnicking and playing various games, in addition to the usual funetions of drying dothes, erişte,
makarna, pastırma and sucuk. Cupboards and storage spaces encouraged children to look for novelty.
The well, the roof, the ehieken coap, and the vaulted hay-store offered other opportunities.
251
The details of cupboards, window frames and shutters are worth recording beeause of their good
proportions and correet ergonomies. Some details are sineere attempts to ease life: such as toilets
equipped with water tanks inside and faucets, fountains in the entry hall, the well dug within the aşkana
(lower Ievel kitehen) area and the traditional courtyard turned into an enclosed hall. With its interior
staireases and internal eirculation the house turned into a eomplete, closed box, without sacrifieing
anything of traditionalliving. .
it is interesting that, although it was a progressive house built to provide a comfortable life for its
inhabitants, it was abandoned for the same reason. The İmamoğlu family, like many other families,
looked for a modern, eentrally heated, more eomfortable flat, and moved out of the house İn 1959.
After a few years, it was sold to somebody moving from a nearby village. At the present time, the house
is oecupied by three families of ruraI origin.

HOUSE WITH A GLASS nOME


The grandma looking through the erystal glass
listens to
the silenee of the snow-fall,
The ehild locking through the crystal dome
tastes the warmth of the dazzling sun.
Sunshine and eye strain soaked into timber
and the love of unknown masons
warms up the child and the grandma.
How many more times do you think
rain will tap over the earthen roofs?
How many more times autumn leaves
will fall on patios and pergola eaves?

10. GÜPGÜPOGULLARI KONAK46


Cumhuriyet Mahallesi, Tennuri Sokak
Construetion Date: 1419-1497
Presently under restoration. ""
Description
This is one of the two traditional houses being restored in Kayseri. Although the quality of the
restoration is open to debate, at least the building will have the chanee to survive to future generations.
According to N; Çakıroğlu (1952), its oldest parts were eonstrueted between 1419 and 1497. Later
additions and alterations went on until the eighteenth century. The house comprises separate haremlik
and selamlık sections, eaeh having its own courtyard.
The selamlık. a Iate eonstruetion, is a two storey building which uses the outer eity wall as its east wall.
The ground level is alloeated to animals and fodder. The upper level is arranged around a hall reached
by an exterior stairease. In the northern seetion there is a semi-open köşk joined by a selamlık room on
the east and a reception room on the west. Each of these room s is decorated and equipped with a
fıreplaee. On the south area are a tokana, a servant's room, a service hall and a eoffee preparation
room.
The harem seetion is grouped around the sofa. On the east side of the sofa is a harem room and on the
west a tokana. A large store room and a servant's room adjoin the sofa on the south. On the north side
. 252
of the tokana is a lately added ladies' reception or guest room. Adjacent to that is a kitchen or a service
space for making coffee. N.Çakıroğlu interprets these Iate additions as an independent living quarter,
perhaps for the second wife of the owner. The west end of the haremlik seetion is defined by an elegant
zöşk with timber columns and ceiling. (See Page 170) In front of it are a fountain and a pool (Figure
- ).
The north side of the haremlik seetion has totally disappeared taday. it used to have service spaces such
as a summer kitchen with a wood store eonnected to it, and two toilets. The main courtyard is paved
with stone and has a gate to can ne ct the haremlik to the selamlık section.
As seen in Figure 11, the sofa elevation is symmetrieally arranged and moulded. The use of yonu with
black (cingitaş) and white stones in forming arehes shows same Arabic character. The sofa measuring 5
m by 10 m with a ceiling height of 7 m and delicate wood panelling and impressive colour schemes
offers a very fine example of a Kayseri sofa.

11. ZENNECİOGULLARI KONAK 47

Yanıkoğlu Mahallesi
Contruetion Date: H 1001 (1593)
Present Situation: Half ruined
who areyou to offer paying Zennecioğlu's bath house bill? 48
An anonymous local saying
Description
For the Iast two centuries the house has comprised two independent harem and selamlık buildings
ana che d by a hallway. The inscription on the sofa wall gives a construction date for the harem seetion as
H1001 (1593). The selamlık, on the other hand, was built much later, probably around 1840 after the
major earthquake. Taday the selamlık has completely disappeared.
The harem seetion has a classical linear plan oriented to the north. The sofa is in the central position
with the harem room to its west and the tokana to its east. A guest room (ör perhaps an origina!
selamlık room) is attached to the harem room. According to Çakıroğlu (1952) the köşk in the courtyard,
as well as the one above the guest room called Yıldız Köşkü (Star Kiosk), were built later. The Yıldız
Köşkü was planned for the second wife of the owner in the eighteenth century. Since the bride was a
native of İstanbul, the walls of the köşk were painted with scenes of the latter.
The marble pool and selsebil in the large garden are in a very bad condition taday. However, Çakıroğlu
(1952) points out their resemblances to those in İstanbul, and thinks that the pool and the selsebil were
ordered and brought from there. This is quite likely, because one fountain, removed from
Zennecioğulları Konak around 1960, is very similar to the ones in Yıldız Palace in İstanbul.f?

The elevation of the sofa has shallow geometric carvings (Figure 129). The harem room is half
destroyed but the frescoes on the ceiling mouldings are intact and present high quality art work. They
include scenery with fine details.
All the rooms in the harem seetion have been stripped of their timber floors and wall panelling.
However, there are some fragments of fireplaces in the harem room and the guest room.
One of the most interesting parts of the house at present is its tokana (Figure 26). With its huge
dimensions (measuring 6 x 10m area and 6m height), very large hearth, and asymmetricaIly Iocated
windows in deep reveals, it is medieval in character. Its walls darkened with saat and timber buttresses
supporting the roof beams further emphasize its powerful impact. This monumentaI tokana is
253
interpreted by manyas an indication of the importance given to hospitality in a wealthy Ottoman family.

The service spaces behind the tokana include a bathroom, a vestibule and an anteroom; there are an
open kitchen and two toilets to the east, away from other units. This service portion too is half ruined
taday.

THE CITY OF CAESAR


There used to be houses, the story tells,
that blinded people by their glitters
Houses of ivory
Houses of workmanship
products of meticulous eye strain,
Houses built in thousands of years
. by thousands of masterbuilders
Houses constructed stone over st one
Houses with gardens full of bIossoming roses
Houses with rooms smelling lavender.
Houses that sung lullabies
Houses where trousseaus were assembled
Houses of affection and love.
Houses with courtyards full of basils
Houses with roefs covered with daisies.
Where are they now
Where have they gone?
Where are the masons who sculpted stones
that sung?
Hands of carpenters that gaye life to lumber?
Hands that created joy and happiness in homes?
What happened to the city of Kayseri of millenia?
Divine residences of Seljuks, caesars and emperors?
W ould Kayseri be so worn-down,
~
so helpless
In the roughness of upstarts?
Would she be so lonely,
so homeless?

12. MOLLAOGULLARI (Gavremoğlu II) KONAK50


Yanıkoğlu Mahallesi, Meşe Sokak
Construction Date: H 1198 (1784)
Present Situation: Half ruined.
Description

Although N.Çakıroğlu (1952) named this konak "Mollaoğulları" after its later owner, it actually
belonged to the Gavremoğlu familyand was later inherited by one of Gavremoğlu's daughters who
married a member of the Mollaoğullan family. The konak had independent and opposed haremlik and
. selamlık buildings, each facing its own garden. The selamlık, built around 1850, comprised several
rooms and an elaborate kiosk adjacent to the harem section. The selamlık today has been completely
2s4
demolished, only a few of its stones remain scattered on the site.
The harem seetion has a garden and a paved courtyard. The built up portion of the house faces east,
making an "L-shape" on the south side defining the courtyard. A large sofa acts as the central unit
allowing access to other spaces via its sekialtı. On its south are the tokana and another room. On its
north the re is a large harem room divided by a partition. The large front seetion of the harem room had
a fireplace, and was probably used by the parents while the rear was allocated to their child.
The kiosk is now in ruins. it was attached to the harem room elongating the short side of the
"L-shaped" building and defining the courtyard. it used to look onto both the garden and the courtyard.
The remains of an octagonal pool located in front of the kiosk in the courtyard are still visible (Figure
131). There is a toilet next to the bedroom near the door connecting the harem to the selamlık section.
The elevation of the sofa is ornate. The construction date of the house, H1198 (1784) is moulded in
Arabic script on the symmetrically designed facade (Figure 133). Some pieces of the wood panelling of
the sofa can still be seen, but all other decoration has been stripped away. Although the building looks
sturdy, it is badly in need of repair and maintenance. Un1ess immediate action İs taken it will fall to
ruins, like its selamlık and kiosk. -;

CONCLUDING REMARKS
Vısible machines of an invisible war
are shauering the colourful world
of my Anatolia
the beautiful

The general overview of traditional Kayseri houses provided in the first part and the detailed
examination of specific houses explained in the second one have shown that Kayseri had a sophisticated
building tradition. In addition to a deep-rooted understanding of planning and construction, the mastery
in details indicate that people of Kayseri had the cumulative culture and the ability to build high-quality
town houses at least for 600-700 years. Most probably this time limit could have been extended to much
earlier periods if some of the older houses had survived the 1835 earthquake. The oldest house that
survived this disaster is Güpgüpoğulları Konak which is under restoration today. This konak, built from
1419 onwards, and similar large houses reflect a high-level of architectural design concept. Although
their large sizes and extravagant components indicate that they were not built for ordinary people, they
are still good representatives of high quality residential architecture that existed at that time. This
consisted of a well-established plan scheme made up of three main spaces - sofa-tokana-harem - with
sofa dominating a well-developed construction technique; a simple yet powerful structural identity; and
a sensitiye treatment of timber and stone. The outcome of such an approach, in principle, 'is lively
simple prisms; warm, colourful and surprising interiors; and well-scaled and sympathetic courtyards.
This tradition was mainly responsible for creating the residential architecture and its environment in
Kayseri which continued for several hundred years. Stone of similar size and colour used on walls
helped to keep unity and integration in streets and courtyards. This unity was somehow emphasized or
dramatized by the small-sized fenestration and horizontal roof lines. Accumulated knowledge and a
thorough understanding of society were transferred from generatian to generatian and carefully utilized
to cope 'with housing and environmental problems. This approach seems to have been quite effective in
finding endless solutions and created a successful physical environment.
This study was confined only to a limited number of traditional houses in Kayseri. In order to
understand their importance in the sphere of residential architecture, it is necessary to compare them
with contemporaneous examples from other parts of Turkeyand of the world. Such a study may help us
255
not only to understand the importance of Kayseri in Anatolian arts and architecture, but als o may shed
some light on the role of Anatolia in MiddIe Easterrı and European architecture. Such a study wouId
provide an opportunity to re-examine and question the validity of the casuaI supposition that "the Turks
have a migrant cuIture"

This study, starting with an early example of a 15th century house, has indicated that traditional Kayseri
had a well-established residential architectural character. Although it had a different understanding of
comfort and lacked most of the related amenities in the contemporary sense, the architectural ass et of
the tr adi tion al Kayseri house is to be found within the arrangement of masses, courtyards and especially
the qualities created within sofas. A systematic and thorough comparative study of residential interiors
may provide an opportunity to see how the sofa interiors in Kayseri compare with the most successful
international examples and may assure its assets both in terms of design and use of materia1.

Future research should be carried out on Anatolian "usta"s or masterbuilders, carpenters and their roles
in constructing houses. Kayseri masons, descendants of Seljuk and Ottoman masterbuilders, are
well-known and probably had an important role in producing monumental buildings in addition to their
mundane house building. (Mimar) Sinan of Ağırnas was definitely not the earliest masterbuilder of
Kayseri, but the most well-known one. Many people of similar ability and visions must have spread
around the Ottoman Empire and built extraordinary buildings. The last representatives of such "usta"s
of Kayseri (from Tavlusun, Ağırnas, Reşadiye, Akçakaya) worked on early Turkish Republican Period
buildings all over the country inc1uding the Mausoleum of Atatürk in Ankara and produced spectacular
workmanship. Research on Turkish masons of yesterday and today would be an interesting project that
could sh ed light on Turkish architectural history as well as on the future prospects of this craft. In
addition to such contributions, restoration architects and technicians may make use of fındings in
restoring monuments and histarical houses.

One of the outstanding characteristics of Kayseri houses is, of course, the masterful use of timber on
large surfaces. it is a useful task to investigate the prevailing techniques and names and styles of
carpenters who created the most lovely timber wall panels, ceilings, cupboards, ete. in Kayseri. Being
far from forested areas, it is astonishing to see how skillfully and lovingly they used timber. In addition,
timber was treated with such an understanding of design that a mature unity was achieved within rooms.
As a result, timber with its.dimensions, details and texture created a warm, humane aura in rooms. For
an aged Kayseri person timber is more than a material. it is almost a living thing; something to touch
and love, something to smell, to rub the che ek against, a good friend. it is necessary to relearn what
sort of knowledge and ability created this friendship and affection towards this material, and how we
can regain and reutilize a similar knowledge and sensitivity in contemporary architecture.

A good lesson that the traditional Kayseri dwellings teach us is the use of colour in interiors. Basically,
it is the paintwork applied on timber panels (and sometimes above the panel walls and ceilings) that
harmonizes the colour scheme and unifies all design elements within the space. In some cases frescoes
painted on the ceiling skirts and the walls above timber panels enrich the visual dimensions of rooms.
Most of these frescoes are reminiscent of Roman landscape paintings, and some of them are similar or
sometimes identical to European landscape paintings of its own period. For example, frescoes on ceiling
. skirts of the harem room of Zennecioğulları Konak (1593), probably paintedat the end of the 18th
century, are almost identical with some of the European landscape paintings at that time and reflect a
sophisticated artistic understanding and well-developed technique. Studies of Anatolian and European
landscape paintings may help us figure out the interaction between the artists of respective countries
and their products.

Furthermore, systematic dye analyses may shed light on the type of raw material used for producing

256
colour at different periods of time in Anatolia, and on changing styles and trends in timber and wall
paintings. In this respect, it will be useful to make comparisons with the practices in the Middle Easterrı
countries, especially Egypt, to answer some of the relevant questions raised in this study.
Among the nine houses and three konaks examined in Part II, Gavremoğlu, Öztaşçı, Camcıoğlu,
İmamoğlu houses and all three konaks seem to be under the protection of the Turkish Government.
However, onlyone of the konaks is being restored, while the others are left to their destiny. Of the four
houses to be protected, Öztaşçı House was demolished during the course of this study, and others are in
need of immediate action. Five houses which are not listed also share a similar fate. Among these,
Baldöktü House was also demolished during the course of this study, Çalıka House is in a dilapidated
condition, and others are in no better state.
The majority, if not all, of the houses e~amined in this book have universal as well as local architectural
values. A few of them can be considered as good examples of Turkish cultural heritage and should
definitely be preserved for future generations. Houses that were officially listed for protection in Kayseri
were not acted upon until today and most probably will fall to ruins before their restoration expenses
are financed. My personal attempts at private and public official levels to protect Gavremoğlu and
Öztaşçı houses have not been successfuL.I believe that a more effective campaign should be initiated to
protect the houses that are listed as representatives of cultural heritage. In iiodition to these individual
houses, a group of them - an ensemble on a street or as part of a neighbourhood - should be preserved
in order to have a complete picture of the town life of the past. No matter what drawings and
photographs we may have at the house or neighbourhood scale, it is not possible to have a complete
picture of a town or street life without direct experience. I share Louis i. Kahn's idea that in order to
understand a bui Iding one should touch it, walk around, go inside and directly experience it. The
traditional house, neighbourhood or street should convey its messages to the future generations in a
similar way. Hence it is necessary to have a comprehensive (restoration) project to specify which area(s)
or street/s) should be protected and to restore and revitalize the dwellings.
I believe that a few year's delay for starting such a project may be a great loss not only for Kayseri but
also for the whole country and the world. if such an unfortunate time comes, then all we can do might
be to share Attila İlhan's sentiment by reciting some lines from his poem titIed, "Böyle bir sevmek":Sl
as if they were clouds in the sky
who knows where they are now
never existed perhaps, the houses iloved.
A FAIRY TALE FOR CHILDREN

Erciyes, or Argeus as some say, is a mountain


with clouds all around.
She's got lots to do and her worries too.
You cannot guess what she is up to
She may create hails in July
Or snowfall in August.
Our Erciyes is peaceful in nature, a great mount.ain
She isconfident and quite at ease
In other words, has got a personality that fits
her body of elegance.
She İs a volcano in origin,
may defeat completely if she wants
257
She may send her douds or avalanches over you
grows bigger and
becomes a bogy
if she desires to.
Houses lean upon Erciyes
Enjoy her beauty and
use her friendship
Their stones are out of Erciyes
the ir water springs from Erciyes
Their souls come from Erciyes.
if you hurt them, they call for Erciyes
if you bring down their roofs they complain to Erciyes
Hence, Erciyes creates the houses
Erciyes beautifies the gardens.
Erciyes enters the houses too
turns into panels on walls
Scenery in windows
Colour in rooms.
When children and grown-ups enter a space
what glares and glitters their eyes
are neither the lovely wood carvings
nor the beautiful colourings
it is Erciyes in fact, the atmosphere of Erciyes..
What they see on ceilings are not decorations
but the blow of Erciyes
that relaxes and opens to heavens
vibrating whoever enters.
When things were in''order
-i mean from the times of Augustus
to OUT childhood -
things were running smoothly,
people gay and happy.
Then a sudden change carne into being
As people started tearing down
the houses of their ancestors
With the mission of opening some "boulevards" or
"creating a modern town"
they demolished and demolished ...
Only a few at the beginning - with a little fright -
Hereafter carefree, in groups of many
Houses in panic,
screaming and crying,
gardens shouting up and dying.
In a short period - in the twinkling of an eye -
the city becarne odd
258
neighbourhoods ruined
like leftovers of a war
Gardens were desolate
neither existed lilacs, nor the smell of fruits
Houses were no more homes
but debris of rubbles and stones
Sofas were non - existent
or piles of logs.
Erciyes looked around and got bewildered
Were these the guys who were named
as "wise" by Evliya Çelebi?
Were these the people "with many poets",
"individuals of prudence"?
Would not they hear the cry of the town
if they listened to,
or the complaints and curses their ancestors do?
Had not they ever taken after their grandparents
Have they used up all their minds?
Got furious Erciyes, at first
She did not want to show her beautiful face
she thundered and sent her lightnings over
to put things in order.
Then she thought again and decided not to worry
Judging that such beauties
were too much for the reckless.
The best thing she said
was to punish little by little,
And promised that
She would not let a single house standing.
Then blew over the plains
sweeping all the dwellings.
Keeping her promise,
She did not let the houses appear
not even in tales.
Doomed and erased
the glorious past of the city
the houses that no human eye could ever see.
That is the reason why children do not know
how to mould stones
how to paint frescoes
and do not know the language
nar the songs of pine logs.
That is the reason why fathers are so angry,
mothers so impatient
artists so timid,
and children melt into tears
so often in the city.
259
NOTES
ı. In 17 A.D. Kayseri was renamed Caesarea, [ike severalother Roman cities, after the Roman emperor Tiberius. In
the Gospel of St. Mark the Pharisees asked Iesus Chtist whether they should or not pay tax to Caesar. Pointing to
Caesar's portrait on the coins in circuiation, Christ responded by this well-known saying. Meydan Larousse, c.7, p.12L.

2. Mimar Sinan was bom in approximately 1489 in the village of Ağımas near Kayseri, well-known for its stone
nıasons.

3. For more information about the city walls and topography see Gabriel (1931) and S.Faroqhi (1987). Faroqhi also
gives information ab out the economic activities, urban way of life, size and composition of population in Kayseri
during the 16th and the 17th centuries (pp.41-64).

4. In this respect we can mention a few of the Turkislı proverbs and sayings commonly used in Kayseri:

- A rat's urine is a profit to the sea. (Sıçanın sidiği denize fayda)


- Save the straw, there will be a time to use it. (Sakla samanı, gelir zamanı)
- One cannot save by working more but by eating less. (Işten artmaz, dişten artar)
- Silver coins are for gloomy days. (Ak akçe kara gün içindir)

5. See Yıırt Ansiklopedisi, Cilt 7, İstanbul: Anadolu Yayımcılık A.Ş., 1983, pp.4697-4698 and İslmn Ansiklopedisi, Cilt
ô.İstanbul : Milli Eğitim Basımevi, 1967 (2nd edition), pp.486-487.

6. For funher details on bağs see Çakıroğlu (1952), Özkaramete (1983) and Faroqhi (1987).

7. Information on bağs was s"!.pplied mainly by Dr. Kamil İmamoğlu. who was bom ın 1927 and grew up ın a
traditional bağ - Eğribucak. From 1942 onwards, he has spent his summers in Talas.

8. Dr. Kamil İmamoğlu does not share this view, stating that for a long time the town was quiet and safe, and no
evi den ce of violence can be [ound at least for the last one hundred years or more. According to him the height of
garden walls was mainly for securiııg pıivacy and for prevention of petty thefts.

9. I have same doubts about theories or statements about "an Oııoman-Turkislı


house type" mainly based on plan
typoiogies. The idea was initiated by Prof Sedat Hakkı Eldem and canied on by his [ollowers since the publication of
Türk Evi Plan Tipleri. No matter how reliable the results are, theyare generally valid [or houses in the westem patts of
Turkeyand the Balkans. I believe that detailed chronological as well as regional studies are necessary for the
establishment or improvement of such a theory.

10. The Imge houses N. ÇakıriJğlu surveyed were:


1. Gilpgupoğullan, 2. Zennecioğul!an, 3. Mollaoğullan. 4. N'Aslandağ. She also studied briefly [our anonymous small
houses and eight bağ houses.

11. See S. Faroqhi (1987, pp.3-4, p.41), i.H. Uzunçarşılı (1969) and N. Çakıroğlu (1952, pp.23-29) for the interaction
of Mongols, Memluks and Persians with the town during the 13th to 15th centuries and their influence on the physical
environment.

12. This idea is [uıther supported by S. Faroqhi's findings on house sizes in the 16th and 17th centuries. She alsa
discovered that in time botlı the number of rooms and quality of houses improved (Pages 107-112).

13. Evliya Çelebi in his book implies that around 1650 the houses within the city walls weıt' more than one storey
(p.68). In this respect, however, we have to rely on S.Faroqhi's findings: ..."dwellings built on more than one level
were all but unknown in the years shortly before and af ter 1600. But during 1690's, the fully developed dwelling,
containing tabhane, sofa, and oda, came to be the type of house most [avoured by owners of two-storey buildings."
(1987, p.ll1) In 1600 two-storey houses constituted less than 2% of the total sample of houses she examined.
However this proportion increased to 11% by 1690. (p.94)

14. The lack of government offices in the Ottoman period tm til the last century must have forced the local rulers to
establish their offices in the [orm of Selamlık adjacent to their residences. I am indebted to Prof Dr. İlhan Tekeli of
the Faculty of Architecture, Middle East Technical University for his contribution on this issue.

260
15. This is an expressian my father Osman İmamoğlu (bom in 1902) heard many times when he was a child. The
Turkish is "Efendi efendi, ben sana ev satmiyorum, kuyu satıyorum, kıymetini bil".

16. Evliya Çelebi on his trip to Kayseri around 1650 reports three churches one synagogue and 17 mosques. He names
and gives infannation ab out each mosque but not about churches. The existence of a synagogue is dubious, for to the
author's knowledge no other sources give any indication of the existence of a considerable Jewislı community in the
town. On t!ıe contrary there are jokes and anecdotes about the difficulty for Jews and Kayseri natives to live together,
perfıaps due to the resemblance of the attitudes to life of these two groups.

17. See S.Faroqhi on the details of town quarters in the 16th and 17th centuries with respect to religion (p.59-61). She
alsa gives infannation abalif houses sold to other religious groups (p.120), prices of muslim and non-muslim houses
(p.135-139), and housing patterns among these two groups in Kayseri (pp. 165-171). R.C. Jennings (1976) is alsa
informative about population composition and changes in the 16th century in Kayseri (pp.27-34). For a general
impression of Orthodox Greeks and Muslims living harmoniously elsewhere in Anatolia see Dido Sotiriyu, Benden
Selam Söyle Anadolu ya (Matomena Homata) 1982. Turkish trans., First edition 1970.

18. Mainly due to the lack of infannation - like building inscriptions, legal documents of ownership, bills of sale, ete. -
no differentiation between Greek and Aımenian houses will be made here. Instead these two groups will be treated as
one and be compared witlı muslims. We know that Greeks had more elaborate houses, a few of them being still in
use in Talas and Endiatük, the suburbs of Kayseri. On this matter my thanks m-e due to İshak Şahin who owns a
house in Endürliık, and Dr. Kamil Imamoğlu. who knows Talas very well. '

19. Here perhaps one can employ the term "self-conscious architecture" as used by Christopher Alexander in his Notes
on the Synthesis of Form (1964).

20. See Çalıka and Tosunağa houses, where upper floor rooms have large areas of [enestration (oriented to the street),
whereas lower levels have none.

21. Dr. Suna Güven who is a specialist in Roman history, suggests that Kayseri landscape paintings of theatrical
elemeııts were veıy reminiscent of aııcient Roman wall paintings.

22. N.Çakuvğlu (1952) provides a good account of construction details of Kayseri town houses, and LıÖzkaramete
(1983) of bağ houses.

23. S.Faroqhi (1987) gives detailed accounts of the distribution of sofa, oda, tabhane and other in Kayseri houses
according to kadı registers in 1600 and 1690, pp.86-115.

24. Although this point is not clear in her book Dr. S. Faroqhi in private communication stated that the tabhane was
the main living space in Kayseri houses in the 17th eentUlY. (Statemeııt on page 66 is congruent to this idea, but not
so on page 89).

25. Dr. Kamil İmamoğlu strongly suppons the idea that the tokana was only a service space, perhaps used as a living
space only by those who did not have anather room to use.

26. The semi-open spaees can be grouped as follows:

1. The çardak is the most temporary and least efaborate type, usually constıucted witlı timber, 2. The sayegalı is a
porch or veranda, a simple structure for giving shade to or protecting an area, 3. An örtme is a permanent semi-open
sapece defined by walls and a proper roof, 4. Kôşk: is a more sophisticated architectural unit than ôrtme, developed in
the eighteenth or nineteentlı century in Kayseri. For more infannation on ônme see Karamete (1983).

Faroqhi (1987) points out the importance of verandas and other porch-like spaees in Kayseri in the seventeentlı
century. According to her findings the percentage of houses wittı ôrtmes increased from 17.8% to 56.6% between 1600
and 1690. In the same preiod sayegahs incerased from 4.2 % to 13.5 % white çardaks stayed around 4 %, pp. 94-96.

27. The eyvan or iwan is an elaborate ôrtme, an architectural unit employed in many courtyard type houses. An eyvan
is closed on three sides and on top and conneeted to the courtyard at its open end. Elegant eyvan examples can be
seen in southeastem Turkey - See İmamoğlu. 1980.

28. Witlı respeet to the orienıation of houses, botfı Çakıroğlu (1952) and Goodwin (1971) explain the orientation of

261
il

Kaysen houses towards the nortlı as providing shelter from the heat. However, this is unlikely due to the general
climatic conditions of Kayseri. In yeariy accounts botlı winter and summer can be moderately intemperate and the
cold season is tonger than the hot in Kayseri. Besides, Kaysen natives have the custom of moving up to the bağs in
summer, avoiding the city heat. Since town houses are not used in summer for at least three to [our months, it seems
difficult to explain the north orientation of these houses as related to the desire to escape the heat.

One may argue pernaps that due to the close interdetion witlı Egypt and Middle Eastem countries in early periods, the
physical fonns might have been borrowed from these regions witlı their usual orientations, and were retained as a
pattem.

29. This may be interpreıed in a meıaphoric sense. The inner self (soul) should be muclı richer, more exeiting and
more rewarding compared with the ordinary, simple outer physical appearance of a good Muslim. Hence a house
might have been an expression of this philosophy.

In this respect Yunus Emre, the 14th century Turkish poet and philosopher sums up the main idea:
Bize didar gerek, dünya gerekmez
Bize mana gerek, dava gerekmez

meaning "We are seeking the face of Lover (the Lord), not this world. We are seeking the Meaning, not the worldiy
concems. " Abdullah Rıza Ergiiven, Yunus Emre.

30. Gonca Gündoğdu (1986) provides various profiles 'and detai/s of projections, doors, windows and star windows of
Kayseri houses.
31. I am indebted to Prof Sung-Kon Kim from Dong-A University, Pusan, Korea, who supplied this infonnation. Prof
Kim pointed out that a similar device was also used in Iapan. Prof Mete Tunçoku of METO, also pointed out this
simiiarity witlı Iapan. According to Tunçoku Iapanese "kotatsu" is similar to iskembi, except that the heat source is
placed in a lower, ditch-like portion of the floor so that people can sit on the floor around the table. Eleetne heaters
now replace the conventional braziers of kotatsus, and people warm themselves in the same manner, with additional
cushions heated by electricity.

32. I thank Prof İlhmı Tekeli of METU for providing infoımation about the type and use of stoves in Anatolia.
According to him coal buming stoves were brought from the West in the 19th century. Before that wood buming
stoves wen~ in use. Around 1930 Şakir Zümre, a Bulgarian immigrant, started to produce coal stoves in Turkeyand
caused the spread of this type all over the country. The attempt to introduce cucina however was not successful in
Turkey.

33. On this matter I have to acknowledge Dr.Kamil İmamoğlu's help.

34. Faroqhi (1987) evaluates this phenomenon - a truly remarkable one for the 17th century - and she thinks that it
may be one of the reasons forJhe city's reputation of being a healthy place to live (p.99).

Evliya Çelebi is more generous in this respect.stating that every house has one or two wells giving a total of 3000 for
the city as a whole (p.73). As for the fountains, he mentions that there are "hundreds" of fountains in the city, which
receive their high quality water from Erciyes (p.70).

35. The original saying is stated in the form of a question form by my grandmother: "Müslümanlık kolay mı?" It
implies the hardship people come across in a traditional religious society, especially women, who still continue to have
so many responsibilities in their houses. Islamic religion requires prayer [ive times aday; ablutions, [asting, feeding the
poor, ete. and these practices take up considerable time. It must have been quite difficult to meet the requirements of
muslim religion in poorly equipped houses where, although expectations for maintenance and housework were high,
there was virtually no heating, lighting, running water, proper kitchens or bathrooms in a modem sense.

36. Evliya Çelebi interprets this issue in the following exaggerated manner: ",.. Because the city lies down on the skirts
of Erciyes Mountain it is cold and all its population is vigorous, same die at the age of 100, some at 160 or 170
years." (p.72)

37. This idea is shared by many, including some scholars. For example Dr. Umur Talaslı, an expenmental
psychologist at METO, is a Kaysen native, and he streesses that the most notable characteristics of the people is their

262
sensuous living. According to him the most apparent evidence of this is their attitude towards food. It is true that the
time and energy spent on preparing and cooking food is extraordinary. Special Kayseri dishes like mantı, bôrek,
katmer, erişte, vine leaf or cabbage sarma, grilled lam b, tava, tandır, giiveç, pehli, aşure, ağız, kadayıL, baklava are all
time-consuming. A special meal, prepared for a guest of honour or for weddings, includes 10-15 dishes served in a
well-established order. Similar eating rituals are prevalent only in a few traditional Turkish cities like Konya,
Gaziantep and Afyonkarahisar.

The other sensory experience Kayseri natives love is that of Turkish public baths. These warm (often hat) and steamy
interiors with light holes on their dam es create very special milieus. Humidity creates a surrealistic atmosphere and
involves several dimensions of human senses:

1. Kinesthetic experience of water on the body; pouring, washing, playing, changes in texture of fingertips due to
lnvolvement with water.
2. Rubbing and cleaning the body from top to tae.
3. Experiencing hat, polished marble surfaces and heat radiating planes.
4. Experiencing moisture - laden air both on the bodyas in the lungs; sweating, and relaxing.
5. Olfactory experience of the space and one's cleaned body - smell of soaps, perfumes and perhaps the
building.

The central platform (göbek taşı) of a Turkish public bath is the hottest. For having a 'proper' washing one has to lie
down on the platform and get sweated. Although this is true everywhere where such baths exist, the high popularity of
baths in Kayseri may panly be due to the pleasure one gets from the multi-dimensio:iaı sensory experience in such
spaces.

38. According to Evliya Çelebi n•••• Because of the severe cold experienced in the town, townsmen are occupied with
science. Theyare intelligent in nature and sharp in understanding, hence there are many poets among them." (p.72)

39. The inscription, in Arabic language and alphabet, reads on the first line:

Li hamsetun utfi'u biha harre'l-vebail-hatıma; el-Mustafa ve'l Murtaza v'ebnahuma ve 'I-Fatıma and on the second
line: 1313 Ya müfettihül-ebvab if tah lena hayrü'l-bab.
The English translation is as follows:
The first line:

i have five people: Mustafa (the prophet Muhammed), Murtaza (Ali) and hisfwO sons (Hasan, Hüseyin) and
Fatma witlı whom i would put off the buming fever of plague.

The second line:

o (Lord) You are the one opening all doors 1313 (1895) Open our door of blessing (as well).

i am indebted to the faculty members of the Department of History and panicularly to Instructor Murat Uluğtekin of
METU for reading and transtating the script.

40. Similar meetings were held in many pans of Turkey. Numan (1981) gives a detailed account of such meetings in
Çankın, a small town in central Anatolia.

41. Zarife (Gavremoğlu) Şişli still remembers people saying. upon seeing Gavremoğlu's sofa with dazzled eyes, "Could
iJıere be such a master builder on earth?"

42. The charter of Gavremoğlu Foundation, established in 1733, reads in Turkish:

".... Kayseri mahallitanında Huvandı mahallesinde vaki eksenn kendim müceddeden bina eylediğim menzilimin etrafı
erbaası Hacı İbrahim ve Hacı Mehmet ve Hacı İsa milkleri ve Bayram Bey Mescid-i Şerifi Vakfı ve tariki am ile
mahdut dahiliyesinde bir sofa ve bir taphane ve bir harem odası ve bir gilar ve bir hamam ve burma çeşme ve bir
matbalı ve iki köşk ve avlu ve bahçe. Ve hariciyesinde iki oda ve bir sayegah ve taht'ı ahır ve bir havluyu müştamil
kendi sakin olduğum menzil."
(With the permission of Yılmaz Gavremoğlu, the head of the Foundation)

43. Rıfat Çalıka was Turkey's Minister of Iustice in the 1930's.


263
44. My thanks to Hacı Ali Çayırağası for providing infonnation on the topic.

45. Translation by Professor Dr. Yavuz Ercan from the Faculty of Letters, Ankara University.

46. This house as well as the following two are called konak, due to their relatively large size and separate haremlik
and selamlık sections. All three are supplied with water and possessed large building lots. Kayseri, fonnerly had even
larger konaks - reported by the elderly and S. Faroqhi (1987, p.93) with more than 15 - 20 rooms.
47. 'Zennecioğullan' is the later name of Dulkadiroğullan (or Zülkadiroğullan) who ruled Maraş and Elbistan from
1339 onwards and Malatya and Kayseri for a period during the fifteenth century. Af ter their conquest by the Ottoman
(Yavuz) Sultan Selim i in 1515, they were forced to change their family name Zennecioğullan (Çakıroğlu 1952, p.29).
According to İ.H. Uzunçarşılı (1969), three Ottoman sultans mamed daughters of the Dulkadiroğullan family: Çelebi
Sultan Mehmet (I) (when a princeı, Fatih (Conquerorı Sultan Mehmet (II) (when a princeı and Sultan Bayazid II.
(pp. 171-3)

48. The Turkish expression reads as: Zennecioğlu'nun hamam parasını verecek adam mısın?
49. The fountain in question was reused by one of the descendants of the family as a decorative element in a summer
residence in Talas.
50. According to Kemalettin Karamete this konak, now owned by Mollaoğullan. belonged to Gavremoğultan family.
Erciyes Halkevi Dergisi, Cilt 14, 2, 1940, p.455.

51. The following lines were translated from Turkish by the author:
sanki gökyüzünde bir buluttular
nereye kayboldular şimdi kimbilir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular

The underlined kadınlar (women) were exchanged with houses.


Attila İlhan (1977) Böyle bir sevmek, Ankara: Bilgi Kitabevi. The poem has the same title as the book.

GLOSSARY
Ahır· Stable, cowshed.
Arap - Black, dark colored.
Aşkana, aşhane • Kitchen.
Avlu - Courtyard.
Bağ· Vineyard, orchard or large garden outside the city.
Bağevi . House in vineyard or orchard,
Bahçe - Garden. ~
Başoda - Principle room in a dweııing (not used in Kayseri)
Bezirci • Linseed oil trader, oil presser.
Camcı- Glass trader.
Camız - Water buffalo.
Cingitaş - Black stone, dense basaltic rock, karataş.
Çağ· Drain.
Çardak. Trellis, simple, temporary structure to provide shade generally constructed of timber, covered with vines or ivy, Also
used to mean mezzanine.
Çarşı - Shopping quarter, shopping street.
Çayır. Meadow.
Çeşme • Public fountain.
Çorak - Name given to soil mixed with salt, used on flat roofs.
Çörten • Gutter.
Dahiliye· Inside, harem seetion of a house.
Develik· Camel stable, large space.
Dip tokana- Further, inner, the second kitchen; additional kitchen space.
Efendi - Person of high status, man educated in a medrese.
Evliya- Saint.

264
Eyvan - A semi-open space closed on three sides and on top and connected to the courtyard by its open end.
Fırın - Baking oven, public or neighbourhood oven.
Gilamada - Dry branches of Yine tre es used as fuel.
Gilar - Pantry.
Gilve - Cellular small shelves on two sides of a şerbetlik.
Göncü - Leather manufacturer.
Gusülhane - Built-in bath eubicle in wall units, generally used for ablution.
Güğüm - Copper water holder.
Hacı - Pilgrim, person who has visited Mecca.
Hamam - Public Turkish bath, or bathing room.
Haremlik - Seetion allocated to family use in a large house.
Harem odası - Room for family, women and children.
Hariciye - Outer (public) seetion of a large house, selamlık.
Havlu - Courtyard.
Hazın or haz ın odası - Food storoge room.
Hevenk grapes - Grapes suitable for preserving; a kind of thick-skinned, seeded, large-sized grapes with a dark violet to dark
grayish colour.
Hevenk - Bunehes of fruits hung from the eeiling by the help of tree branches or ropes.
İmam - Muslim prayer !eader.
İmaret - Pious foundation, publie kitchen.
İskembi - Table with brazier beneath for use in winter.
Kadı - Judge in the Muslim religious court; key administrator on the distriet level
Kale - Citadel, citywalls.
Karataş - Black stone; dark basaltic stone used as construetion material for foundations or in areas where water-proofing is
necessary.
Kervansaray - Caravanserai.
Kiler - Pantry.
Konak - Residence of a wealthy family in town.
Köfter - Dry sweets prepared from grapes.
Köşk - Semi-open living space in a house.
Kuma - Basin in a Turkish bath, generally of marble.
Kuyu - WelL.
Kuyumcu - Goldsmith.
Külliye - Building complex, including a mosque, medrese, imaret and hamam.
Mabeyn - Hallway between haremlik and selamlık sections of a large house.
:\1ahalle - Neighbourhood, town quarter.
C\.fatbah - Kitehen.
Medrese - High school where muslim lawand religious studies are taught,
Menzil - House, residence .
Mescit - Sman, loeal mosque.
:'Iiiılk - Freehold property.
Ocak - Fireplace.
Oda - Room.
Oğlu - Son of, descendant of.
Örtme - Shed; semi-closed space with a permanent roof surrounded by walls on two or three sides.
Pasrırrna - Local pastrami, consisting of slightly hot, spicy beef.
Pekmez - Molasses, boiled grape juice.
Sal - Hard voıCano tuff cut in slabs, employed for floor eovering.
Samanhk - Straw and fodder storage, barn.
Sayegah, sergah - Porch, veranda.
Seccade - Prayer rug.
Sedir - Sitting platform, continuous along two or tree sides of a room and eovered with cushions.
Seki - Raised main floor, platform.

265
Seki altı - Entrance area of a room, lower than seki.
Selamlık - Portian of a large house allocated for male visitors, office.
Selsebil - Omate fountain with water running down a sloping marble surface.
Sicil - Kadı's register.
Sofa - Main room and hall providing access to harem room and tokana.
Sucuk - Local sausage of mineed beef and spices.
Şeriat - Muslim religious law.
Şerbetlik - Aleove for preparing and serving beverages, central wall unit in a room.
Şırahane - Wine cellar.
Taht-ı ahır - Stable room.
Tandır - Built in oven.
Tarik-i am - Public street.
Taşçı - Mason.
Tezek - Dried dung, used as fuel on ocaks or tandırs.
Togana - tokana - Main kitchen and winter family room of the poor.
Usta - Master builder.
Üzerlik otu - Weed used as an amulet hung over doors or wells.
Vakıf - Pious foundation.
Yıldız penceresi - Star window; small window on the higher portian of wall, generallyabove the main windows.
Yonu - Tuff stone, easily cut, widely used in ashlar form.
Yuvak - Cylindrical stone used to press the earth on fiat roofs.
Yüklük - Storage space allocated for rolled-up beds and quilts.
Zar - Membrane; timber wall panel covering interior surfaces of rooms.
Zerzembi - Basement, storage space under main floor.

BIBLIOGRAPHY
ABEL, C. (1987). Traıısformations, Richard EnglaJuJ, 25 Years of Architeaure. Malta: Mid-Med Bank Lt.
AHMED NAZİF (1987). Kayseri Tarihi. (History of Kayseri) Mehmet Palamutoğlu prepared the manuscript from the
original Ottoman text. Kayseri: Özel İdare Md. ve Belediye Yayınlan,
AINSWORTH, WF. (1842). Travels and Researches in Asia Minor, Mesopotamia, Chaldea and Armenia. London: Jolın
W Parker.
ALEXANDER, C. (1964). Notesontlıesynthesisofform. Cambridge, Mass and London: Harvard University Press.
AMBASZ, E. (1976). The Architecture of Luis Barragan. New York: Tlıe Museum of Modem An.
BACHELARD, G. (1964) The Poetics of Space (Trans, by M.Jolas) New Yonc Tlıe Orion Press.
BAKıRER, Ö. (1985). Ottoman Glass Manufacture and Venetian Impacts. xxv.
Internationaler Kongress für
Kunstgesclıicte, ClHA, Wie~,Austria, 4-10 Sept. 1983. Akten: Europe und die Kunst des Islam, 15. bis 18
Iahrhunderts, pp. 147-157. '
BAKIRER Ö. (1986). Onaltıncı yüzyılOsmanlı Mimarisinde Pencerelere İlişkin Biçim ve Malzeme Özellikleri. II
Uluslararası Türk İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi, İstanbul 28 Nisan-Z Mayıs. Bildiriler. İstanbul: İTÜ,
pp. 113-125.
ftERK, C. (1951). Konya Evleri, İstanbul: İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi Yayınlan.
ÇAKIROGLU, N. (1952). Kayseri Evleri. İstanbul: İ.T.ü. Mimarlık Fakültesi Yayınlan.
~
ÇAYIRDAG, M. (1981). Kayseri'de kitabelerinden xv. ve XVI. yüzyıllarda yapıldığı anlaşılan ilk Osmanlı yapılan.
Vakıflar Dergisi XIII Sayı 531-582.
(ELDEM) EDHEM, H. (1982). Kayseri Şehri - Selçuklu tarihinden bir bölüm. Hazırlayan Kemal Gôde. Ankara:
Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınlan: 524.
ELDEM, S.H. (1954). TürkEvi Plan Tipleri. İ.T.Ü Mimarlık Fakültesi.
ELDEM, S.H. (1975). Türk Mimari Eserleri (Works of Turkislı Architecture). İstanbul: Binbirdirek Matbaacılık.
ELDEM, S.H. (1984). Türk Evi, Osmanlı Dönemi i (Turkish Houses, Ottoman Period I) İstanbul: TAç.
The New Encyclopedia Britannica, Micropedia. (1974). Vol. V. Chicago, London: William Bentori/Helen Hemingway,
pp. 738-9.

266
ERGİNBAŞ, D. (1953). Diyarbakır Evleri. İstanbul: İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi Yayınlan.
Evliya Çelebi Seyaluunamesi. (1970). Beşinci kitap. Türkçeleştiren: Zuhuri DANIŞMAN. İstanbul: Zuhuri Danışman
Yaymevi, pp. 60-79.
FAROQHI, S. (1987). Men of modest substance - House owners and house property in seventeenth - century Ankara and
Kayseri. Cambridge, London, New York: Cambiridge University Press.
GABRIEL, A. (1931). Monuments Tııres d' Anatolie. 2 Vols Pa/is: 1931-1934 Vol. I, Kayseri-Niğde.
GOOD WIN, G. (1971). A History of Ottoman Arclıitecture. London: Thames and Hudson, pp. 444-5.
GÜNDOGDU, G. (1986). Kaysefi Sit alanı içinde yer alan sivil mimariık ôrnekleri uzerine bir araşttrma:
Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi, Restorasyon Ana Bilim Dalı.
HÜSNÜ, H. (Der.) (1934). Kayseri sözlilğii. Kayseri: Yeni Matbaa.
İMAMOGLU V. (1980). Microclimatic elements of houses in Turkish arid zones. In Gideon Golany (Ed) Hoıısing in
Arid Lands: Design and Planning. London: The Archiıectural Press, New York: Halsted Press Division, John Wiley
and Sons, pp. 45-74.
İMAMOGLU, V. (1988). Children's home environments in three socio-economic status groups in Ankara. METU
Journal of the Faculty of Architecture, Vol. 8, no. 1, pp. 45-57.
İslam Ansiklopedisi. (1967). Cilt 6. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, İkinci Baskı.
JENNINGS, R.C (1976). Urban Population in Anatolia in the siaeenth century: a 'study of Kayseri, Karaman,
-;
Amasya, Trabzon and Erzurum. Int. J. Middle East Stud. 7, 21-57.
KARPUZ, H. (1984). Türk İslam mesken mimarisinde Erzurum evleri. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları:
562 Sanat Eserleri Dizisi: 5.
Kayseri İl YıUığı. (1973). Ankara: Ayyıldız Matbaası.
KÖMÜRCÜOGLU, E. (1950) Ankara Evleri. İstanbul: İTU Mimarlık Fakültesi Yaymlaıı.
KUBAN, D. (1975). Sanat Tarihimizin sorunları. Türk Ev Geleneği üzen'ne gözlemler, İstanbul, pp. 192-211.
KURAN, A. (1987). Sinan. Washington D.C: Institute of Turkish Studies, Ine.
KÜÇÜKERMAN; Ö. (1985). Kendi mekanın arayışı içinde Türk evi, (Turkish House in search of spatial identity).
İstanbul: Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu (Turkish Touring and Automobile Ascociation), 2. basım (2nd
edition).
Meydan - Larousse. (1985). Cilt 7, İstanbul: Meydan Yayınevi, pp. 117-121.
Iv1JMAN, İ. (1981). Çankın'da yaran sohbetleri ve sohbet odalan. Vakıflar Dergisi XIII. Sayı, 1981, 591-633.
ÖNEY, G. (1966). Kaysefi Hacı Kılıç Cami ve Medresesi. Belleten, Cilt xxx, Sayı 119, Temmuz, 377-418.
ÖZDOGAN, K (1948). Kayseri Tarihi. Kayseri.
ÖZKARAMETE, (Bayraktar) L. (1983). An Evaluation and a typological study of Kaysefi Bağ Evleri. Unpublished
M. Aren Thesis. Ankara: METU, Department of Architecture.
SÖZEN, M. (1975). Türk Mimarisiningelişimi ve Mimar Sinan. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlan: 149.
STRATTON, A. (1972). Sinan. London: Macınitlan.
Tarih İçinde Ankara. (1984). Eylül 1981 Seminer Bildirilefi Ankara: Ona Doğu Teknik Üniversitesi.
Türkiye İsüıtistik Cep YıUığı. (1986). Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Yayın No: 1210 space.
UZUNÇARŞILI, İ.H. (1969). Anadolu Beylikleri. Ankara: Tiirk Tarilı Kurumu Yayım (2. Baskı).
Yurt Ansiklopedisi. (1983). Cilt 7. İstanbul: Anadolu Yayıncılık A.Ş. pp. 4685-4763.
YEDEKÇİOGLU, K (1989). Kayseri Ağzı Deyimler 1. Kayseri: Özel İdare Matbaası.

267
VAcİT İMAMOGLU
Vacit İmamoğlu was bom on August 31, 1943 in Talas, Kayseri. He is the sixtlı of the seven sons of Seza
(Zeyrek, a native İstanbul family of military officers) and Osman İmamoğlu, of a native Kayserifamily. His
father is a descendant of Ayşe Sipahioğlu (daughter of Hacı Mükremin Sipahioğlıi - and Havva
Cıngillıoğlu) and Mehmet İmamzade (son of Osman İmamzade and Behiye). His family was nick-named
as "Camızlar" (Buffaloes) in the town because of their tali and largebody builds.
Vacit İmamoğlu had his early education at İstiklal Primary School and Kayseri High School (Lise). He
stııdied architecture at the Middle East Technical University (METU), Ankara, Turkeyand Pratt Institute,
New York. He worked as an assistant architect and architect in Britain and the United States.
He joined the Faculty of Architecture at METU in 1969 as a teaching assistant. Af ter becoming an
instructor in 1972, he went to Scotland to work on Architectııral PsycJıology.He received his PJı.D.degreein
1975 from The School of Architecture and Building Science, University of Strathclyde, Glasgow. He
retumed to METU and became an associate professor in 1984 and a professor in 1989.
Vacit İmamoğlu has taught at the Universityof Stratlıclyde and Soutlıem California Institute of Architecture
(Sci. Arch), Santa Monica, California; lectured and gave conferences and seminars in Sweden, Britain,
other European countries and USA. He spent a year at (UCLA), University of California, Los Angeles
School of Architecture ands. Urban Design, as avisiting senolar. He organized the eleventh IAPS
(International Association for People and tlıeir Surroundings) Conference together witlı Professor Haluk
Pamir and Necdet Teymur in 1990 of METU He is the chairperson of the Department of Architecture at
METU since 1986.
Vacit İmamoğlu has worked on arclıitecturalpsychology and vemacular architecture. He has conducted
international researclı projects on housing and housing for the elderly . He has published in English and
Turkish and designed houses in various parts of Turkey. He is married to Prof Dr. E. Olcay (Kaya)
İmamoğlu. a social psychologist and has two children, çağrı and Selen.

268

You might also like