You are on page 1of 247

Brlanne Keith lisa n sını Boston Üniversitesi İngil izce Edebiyatı bölü­

m ü nde, yü ksek l isansını da Massa c h usetts Ün iversitesi'nde ayn ı bö­


l ü mde ta ma mlad ı . Özel likle Henry David Thorea u üzerine çalı ş m a l a r
ya pmaktad ı r;The Thorea u Soc i ety'n i n ed itorya l d a n ı ş ma n l ı k ku ru l u n­
d a d ı r. Editör ve yaza r ola rak çalışmalarına devam etmektedi r.

Özlem Özarpacı 1 979 yı l ı n d a İsta n b u l'da doğ d u . 2002 y ı l ı nda İsta n­


bul Bilg i Ün iversitesi Sinema ve Televizyon Bölü m ü'nden mezu n o l d u .
B i r s ü re televizyon sektö rü nde ça lıştı; 2007'de n bu ya na çeviri ile u ğ ­
ra şmakta d ı r. Çevi rd iği başlıca kita p l a r a rasında, Augustus romanı i l e
öd ü l ala n yaza r Joh n Will i a ms'ın 1 960 y ı l ı nda yazd ı ğ ı Butcher's Cros­
sing, Rick Spri ngfield'ı n N ew York Times Çok Sata nla r ı n d a n ola n Olur
Böyle B*ktan Şeyler (Magnificent Vibration) ve Di lbert'ın ya ratıcısı Scott
Ada m s'ı n felsefi ro m a n ı Tanrt'nın Enkazı (God's Debris) b u l u n m a ktad ı r.
Brianne Keith

AMERiKAN

EDEBIYATI 101
EDGAR ALLEN POE VE HARPER LEE'DEN
NATÜRALİZM VE BÜYÜLÜ GERÇEKÇİLİGE,
AMERİKAN EDEBİYAT! HAKKINDA BİLMENİZ GEREKEN HER �EY

lng ilizceden çeviren:

Özlem Özarpacı
Say Yayınları
Herkes lsın Edebiyat

Amerikan Edebiyatı 101: Edgar Ailen Poe ve Harper Lee'den Natüralizm ve


Büyülü Gerı;ekı;lll!)e, Amerikan Edebiyatı Hakkında Bilmeniz Gereken Her
Şey / Brianne Keith
Özgün adı: American lit 1O1: From Nathaniel Hawthorne to Herper lee and Natura­
lism to Magica/ Realism, an Essential Guide to American Writers and Works

© 2017, F+W Media ine.


Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın tamamı ya da bir kısmı hiçbir koşulda çoğaltıla­
maz. iletişim ad resi: Adams Media Subsid iary Rights Department, 1230 Avenue of
the Americas, N ewYork, NY 10020.
Adam s Media, bir Simon and Schuster markasıdır.

Türkçe yayın hakları Kesim Ajans aracılığıyla© Say Yayı nları


Bu eserin tüm hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılan
kısa alıntılar hariç yayınevinden yazılı izin alınmaks ızın alıntı yapılamaz, hiçbir şe­
kilde kopyalanamaz, çoğaltı lamaz ve yayım lanamaz.

ISBN 978-605-02-0751-4
Sertifika no: 10962

lngilizceden çeviren: Özlem Özarpacı


Yayın koordinatörü: Levent Çeviker
Yayıma hazırlayan: Eda Okuyucu
Kapak uygulama ve sayfa düzeni: Artemis lren

Baskı: Lord Matbaacılık ve Kağıtçılık


Topkapı-lstan bul
Tel.: (0212) 674 93 54
Sertifika no: 45501

1. baskı: SayYayınları, 2019

Say Yayınları
Ankara Cad. 22/12 • TR-34110 Sirkeci-lstanbul
Tel.: (0212) 512 21 58 ·Faks: (0212) S12 50 80
www.sayyayi ncilik.com • e-posta: say@sayyayinci lik.com
www.facebook.com/sayyayi nlari • www.twitter.com/sayyayin lari
www.instagram.com/sayyayincilik

Genel dağıtım: Say Dağıtım Ltd. Şti.


Ankara Cad. 22/4 • TR-3411O Sirkeci-lstanbul
Tel.: (0212) 528 17 54 ·Faks: (0212) 512 50 80
i nternet satış: www.saykitap.com • e-posta: dagiti m@saykitap.com
iÇİNDEKİLER

G i riş ...................................................................................................................... 9

1. BÖLÜM: YENiDÜNYA EDEBIYATI.. .................................................. 11


Ameri ka'n ı n Keşfi ......................................................................................... 12
Yerl i Amerikan Edebiyatı .......................................................................... 16
Tutsa klık H i kayeleri ..................................................................................... 19
Pü ritenler ........................................................................................................ 22
Erken Dönem Ameri ka n Şiiri ................................................................... 27
Ayd ı n lanma ................................................................................................... 33
Jonathan Edward s .
...... ................................................................................ 37

2. BÖLÜM: GELiŞEN CUMHURiYETiN EDEBIYATI ........................ 40


Thomas Pai ne: Sağduyu ............................................................................ 41
Thomas Jefferson .
.................. ..................................................................... 45
Benja m i n Fran kl i n'in Eserleri ................................................................... 49
John ve Abigail Ada m s .............................................................................. 53
Phi l i p Frenea u .
......................................................................... ..................... 57
Washıngton lrvin g ...................................................................................... 61
James Feni more Cooper ........................................................................... 65

3. BÖLÜM: BiR AMERiKAN EDEBİYATI YARATMA ....................... 69


Henry Wadsworth Longfellow ...... .. .
... ................................................... 71
Transandanta lizm ve Ka ra n l ı k Romanti kler ....................................... 77
Ralph Wa ldo Emerson .. .
................. . ............................................. ............. 80
Henry David Thorea u .. .
...... . ....... .......................................................... ..... . 85
Natha niel Hawthorn e ................................................................................ 9 1
Herman Melville ........................................................................................... 95
Edgar Allan Poe ................................. .. ................ ........ ...... . . .. ....................... 99

4. BÖLÜM: IÇSAVAŞ EDEBIYATI. ........................................................ 1 03


Ha rriet Beecher Stowe ....•............•..•.....................•..............•..•••.•.•.........• 1 05
Frederick Dou glass ................................................................................... 1 1O
Lydia Maria Child . .
..................................... ....... ......... ........... ...... ............. . . 1 16
Walt Whitman ...................... .. .
............... ............. . . . . .. ...................... . ........ .. .1 21
Emily Dicki nson .
................................................. ........................................ 1 25

5. BÖLÜM: REALi ZM VE NATÜRALi ZM .......................................... 1 30

Mark Twa in .................................................................................................. 1 32


Edith Wha rto n ve Henry James ................................. ......................... . 1 38
Kate Chopin ve Cha rlotte Perkins Gilman ........................................ 1 43
Stephen Crane ve Jack Landon .
............ ...................................... .... .. . . 1 48

6. BÖLÜM: MODERNIZM .
............. ............................. ........... . ............ . .. 1 53
Kayıp Ku şak . .. ...................................................................... ........................ . 1 55
Çılgın Yirmi ler ............................................................................................. 1 60
Ezra Pou nd ve T. S. El iot . .
.... ..................... ...................................... ........ . 1 63
William Faulkner . .
....................... ........... .................... ........ ..... . . ..... ............ 1 68
Willa Cather ve John Stei n beck .
..... .............................................. ....... . 1 73
Ro bert Frost ................................................................................................. 1 79
E. E. Cummings ve William Carlos Wi lliams .
....... ............................. 1 84
Harlem Rönesa nsı ............................................................. ....................... . 1 89

7. BÖLÜM: SAVAŞ SONRASI EDEBIYATI ........................................ 1 95


Beat Ku şağı ve J . D. Sali nger .
............................. ........................ ........... . 1 97
İti rafçı Şairler ................................................................................... ........... . 203
Yirm i nci Yüzyıl Oyu n Yazarları .
......................... ....... ..................... ...... . . 208
Güneyli Gotik Yazarlar . .
..... ..... . . .. ..
. ...... ... ..... . .
. .. . ....... . . .. . .. .... ........ . . . ... . . 2 1 3
. . ..
8. BÖLÜM: ÇA�DAŞ AMERiKAN EDEBIYATI VE SONRASl ..... 21 7
G ü n ü m üz Edebiyatı .................................................................................. 21 9
Yeni Formla r ve Yeni Temalar ............................................................... 227

Teşekkürler ................................................. ................................................. 235


Dizi n ............................................................................................................... 237
GİRİŞ

Ta rihçi bir arkadaş ı m bir defasında bana, "Edebiyatçılar, ri ske


attı kları hiçbir şey olmadığı için böyle acımasızca tartı şı rlar;'
demişti. Amma da laf! (Bir yerlerde kılıçların çeki ldiğini d uyar
gibiyim.) Peki, a rkadaşım ne demek istiyord u ?
Edebiyatı n g ü n d e l i k yaşamlarımızla h i ç b i r i l gisi yokmuş
g i bi görü nse de asl ı nda kesin l i kl e vard ı r. Yazarla r ve edebiyat,
tari hteki orta k b i r zaman ve mekan a n layışını ifade ederler;
onların eserleri aracı l ığıyla kend i m izi ve d ü nya m ızı daha iyi
anlama fı rsatı bulu ruz.
Örneğ i n Mark Twai n'in Huckleberry Finn'in Macera/art kita­
b ı n ı n on dokuzu ncu yüzyı ldaki okuyucuları, H uckleberry'n i n
konuşma ta rzına ken d i mahal leleri n i n sokaklarında bağrışa n
çocu klardan aşina ola bi l i rler; tı pkı g ü n ü müz televizyon prog­
ram l a rı ve d izileri nde kend i sesimizi duym a m ız g i bi. Aristote­
les, sanatın bize ya nsıtı l a n duygular aracı l ığıyla içimizde h isler
uya n d ı rd ı ğ ı n ı söylemiştir. Ayn ı şey edebiyat için de geçerl i d i r.
Bir kitapta okuduğumuz karakterlerin sözleri ve eylem leri ya
da bir şiiri n üslu bu, ton u aracıl ı ğ ıyla bize yansıyan çağ ı mızı n
i na nçları n ı v e değerleri ni anla rız. B u anlayış sayesinde daya­
nışma içine gi rer, a ramızd a ki fa rk l ı l ı kla rı ta n ı m l ayaca k ifadeler
bulu ruz; tüm bunlar da yaşam larım ızı n dokusu n u ol uşturu r.
Ameri kan edebiyatı ned i r ve diğer edebiyatlardan ne fa r­
kı va rd ı r? Basitçe ifade etm ek gereki rse, Amerikan edebiyatı
Am erika l ıl ar ta rafı ndan yazı l m ı ş edebiyat eserlerid ir! Başlan­
g ıçtan g ü n ü m üze dek Amerika l ı ların h i kayelerini, tavı rla rı n ı
v e ina nçları n ı a n latır.
Pek çok açıdan Ameri kan edebiyatı bir yetişme hi kayesi­
d i r (ya da en azı ndan onun başlangıcıd ı r; hala çok genciz!).
Koloni dönemi yazarları hayatta ka lma h i kayeleri ne dair i l k

9
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

deneyimlerini g ü n lükleriyle, şii rleriyle ve tutsaklık h i kayele­


riyle bel gelemişl erdir. Devri mci dönem yaza rları bir ülken i n
kuru l uşu nun sancılarını kitapçıklarla, mektu plarla v e siyasi
meti nlerle belgelemişlerdir. Edebiyatı n ilk dönem yaza rları da
Brita nya'dan edebi bağ ı m sızlı ğ ı n ı kaza n maya ça l ı şan eşsiz bir
Amerikan yazı nı yaratma gayreti ndeyd i .
O n d okuzuncu yüzyı l yazarları iyimserl i k v e u m ut dolu b i r
u l usal kültür altında biçi m lenen, son ra da içsava şla kend i n i
parça laya n b i r ü lken i n mücadelesini belgelediler. On doku­
zuncu yüzyıl sonunda ve yi rminci yüzyılda da bunu kan ıtla­
yaca k m u harebe ya ralarına sa hip, savaşta n harap o l m u ş ama
gelişen bir ülken i n g üçlü kleri karşı sında m izah i bir yaklaşım
bul maya çalışan yazarlar görüldü.
Bunun ard ı n dan doğan "çorak topraklardaki" Amerikalı ya­
za rlar ne kadar dirençli oldukları n ı gösterd i ler; yaza rlar olanla­
ra dayanmakla ka l mayıp aynı za manda gelişmişlerd i ! En yeni­
l i kçi bazı eserler yirm inci yüzyılda ü retildi. Yaza rlar, Amerika n
yazı n ı n ı belirleyen ve i leri götüren yen i formlar, yeni ü s l u plar
ve yen i temaları işleyişe koyan yaratıcı l ı k dalgas ı n ı n "yeni bir
şey yaratma" çağrısına yan ıt verm işlerdi . Ü lke n i n kuru l uşun­
dan itibaren mevcut bulunan ya ratıcı iyi mserl i ğ i, başkaldırı ve
kil ise karşıtl ığı a rac ı l ığ ıyla (Ameri kan kültürü n ü n temel g eçi m
kaynağ ı) bir kez daha beni m sediler. Bu iyi m serl i k, Amerikan
edebiyatında asimile ola n zorl u kimlik yolcu l u kları n ı ifade et­
mek i steyen yaza rlarda hala m evcuttur.
Amerikan edebiyatı, Amerikan r u h u ndaki daya n ı k l ı lığı ve
Ameri ka n kültü ründe rol oynaya n ya ratıcı g üçlerin yüksel işi­
n i yansıtır. Bu kitapla Amerika n edebiyatını ol uşturan pek çok
yazarı, eseri ve edebi akımı tan ıyacaks ı n ız. Arka n ıza yaslan ı n
v e çılgı nca b i r yo lcu l uğa hazır olun!

10
BÖLÜM 1

YEN İ D Ü N YA EDEBİYAT I

Erken dönem Amerikan edebiyatı, Ameri ka'ya yerleşen ilk kolo­


nicilerin yaşam ları, u m utla rı, arzu ları ve değerleri ne dair pek çok
şey öğ retir. Dini adanmışlı kları n ı n boyutu şii rlerinde yankı bulur,
Yenidünya'daki muazza m acıları g ü n l ükleri n i n ve tutsaklık h i ka­
yeleri n i n deri n l i klerine kazı n m ı ştır, d i nsel deneyi mlere duydukları
ina nç, vaazları n ı tutuştu rur. Bu dönemde üretilen şiirler ve vaazlar,
inancı g üçlü tutmak, Yenidü nya'da hayatta ka l m aya çalışan kolo­
nicil ere zorl u ve yü rek burkan deneyi mlerinde amaçla rı n ı n ne ol­
d u ğ u n u hatı rlatmak üzere birleştirilm iştir.
Bu erken dönem Püriten göçmen ler dışında başka gelenl er;
d i n i sığınma d ı şında ta mamen fa rkl ı sebeplerle gelenler de vard ı.
Bazı ları macera arayışıyla, bazıları ekonomik d u ru m larını düzelt­
mek, bazıları da ü l keleri nde hapisten kurtu l mak üzere gelmişl er­
di. Ve fa bii ki hali hazırda orada yaşaya n Amerikan yerl i leri de va r­
d ı . Onların ya şa m ları, h i kayeleri ve düşünceleri de erken dönem
Amerikan edebiyatı n ı n dokusunu oluştura n pa rça lardan biridir.
Bu bölümde onların hi kayeleri n i, üsl upları n ı ve on yed inci yüzyıl
başında i l k İ n g i l iz göçmen ler doğu kıyı larına kolonileri n i kura r
ku rmaz değişen dü nya algılarını yan sıtan seçkiler bulacaksın ız.

11
AMERİKA'NIN KEŞFi
Kaşiflerin Hikayeleri ve "Temas Noktası"

İki kişi i l k kez ka rşı laştıklarında pek çok bilgi alışverişinde b u l u n u r­


lar. Biriyle, özellikle de fa rkl ı kültürden bi riyle i l k kez ka rşılaştığın ızı
düşü n ü n . Gayet doğal olarak hemen karşıdaki kişi n i n görünümü­
nü, kıyafeti ni ve hareketleri ni i ncel ersiniz. Kültürleriniz a rası ndaki
fa rkla r ne kadar fazlaysa o kadar çok bilgiye i htiyaç duyarsın ız.
İşte Gü ney ve Kuzey Amerika yerl ilerinin, kend ininkilerd en çok
fa rkl ı, devasa, çok yel kenli gemilerle kıyı larına yanaşan i l k Avru palı
kaşifleri gördü kleri a n ı düşünün. Aşırı bilgi yüklemesi diye buna
den i r!

iL K iZ L E NiML E R

Avru palı kaşifler bu yeni kıta n ı n yerli l eriyle ka rşı laştıklarında, işin
ucunda her iki taraf için de bilgi a l ışverişinden daha fazlası vard ı .
Avrupa l ı la r bel l i bir a m açla gelm işlerd i : fethedecekleri yen i top­
ra klar b u l mak. Devasa boyutla rdaki bu mücadelen i n son u n da de­
ğişmeyen tek bir kişi ka l m ayacaktı. Peki ya yerlileri n amacı neydi?
Hayatta kalmak.

(Yanlış) Yorumlar
Edebiyat b i l g i n leri n den Mary Louise Pratt'i n, kültü rlerin ka rşı laş­
tığı ve iktidar mücadeleleri n i n doğduğ u bu ta rz etkileşimler için
kulla n d ı ğ ı bir ifade va rd ı r: utemas nokta sı'� İki kü ltü r karşı laştığında
bu i l i şki n i n kayıtla rı, her kültürün tavırları, inançları ve hedefleriyle
dolu o l u r. Pratt, bu temas noktalarında çok fazla şeyin risk a ltında
old u ğ u n u ve meti n l eri n egemen l i k ve boyu n eğme, güç ve baskı­
ya d a i r ipuçları bulmak ad ı na d i kkatle oku n ma l arı gerektiğini i l eri

12
Amerika'nın Keşfi

s ü rer. Ta m bir tari h oluşturmak içi n her i ki ta rafı n görüşüne de i h­


tiyaç va rd ı r.
Berna l Diaz del Castillo ( 1 492-1 584) Historia verdadera de la
conquista de la Nueva Espana'yı [Yeni İspa nya'n ı n Fethinin Gerçek
H i kayesi; 1 632) yazd ı ğ ı nda, hiç şüphesiz Meksika'n ı n İ spanyollarca
fethinin ta ri h i nde kendisine de bir rol biçiyordu. Yaşa m ı n ı n büyük
kısm ı n ı Batı H i nt Adaları'nda geçi ren Diaz'a, yen i topraklar üze­
rinde hak talep etme seferlerinde Hernando de Soto ve Hernan
Co rtes eşl ik etti. Bu ka n l ı seferler, daha sonra gece leri uyuyamadı­
ğını söyleyen Diaz üzeri nde silin mez izler bıra ktı. Seksen dört ya­
şı nda, kör ve sağır olan Diaz h i kayesi ni yazmaya koyu ldu. Historia
verdadera de la conquista de la Nueva Espana kitabında Azte kleri n
İ spanyollara nası l hediyeler sundukları nı a n latır:

[Aztek] prensi Qui ntalbor ... hediyeler ... sun d u ... Bun l a rdan i l ki b i r

tekerlek büyü k l ü ğ ü n d e, oldukça kalite l i a l t ı n d a n ya p ı l ma, gü neş

b i ç i m l i bir d i skti ... Işı l ışıl parlayan, g ü m üşten ya pılma ay şek l i nde

b i r başka d i s kin üzerinde de fig ü rler va rd ı ve çok ağır olduğundan

b i r servet değeri ndeyd i ... Quintalbor, made n l erden ç ı kt ı ğ ı hal le­

riyle küçü k·.lt ı n tanec i k l eriyle dolu [bi r] m i ğfe r de getirdi, bun l a r

ü ç b i n peso değerin deyd i . M i ğ ferdeki a l t ı n l a r b i z i m i ç i n yirmi b i n

pesodan fazla ed iyordu ç ü n k ü ülkede g üzel made n l e r olduğunu


kanıtl ıyorlardı.

Bu parag rafta, fethe çıkan pek çok İspa nyol askeri g i b i Diaz'ı n
da aklı nda ya lnızca tek bir şey olduğu görü l ü r: Aztekler ele geçiril­
d i kten son ra kazanacakları şeyler. Bu basit hed iye değiştokuşun­
da Diaz, Aztekleri n hed iye sunmakla ne demek istedikl eri ni pek
u m u rsamaz; hed iyelerin işaret ettikleriyle, ya ni ülkede mevcut
bu l u nan a ltınla ve do layısıyla da ele geçirip ispa nya'ya göndere­
bilecekleri mallarla daha çok ilgilen i r.
Peki, bu görüşmedeki Quintal bor'u n h i kayesi nasıld ır? Gayet
fa rkl ı olduğu ta h m i n ed iliyor. Quinta lbor hed iye sunarak ne dt>
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

mek istiyord u ? Aztek kültüründe h ediyeler ne anlama gel iyord u ?


Hediyeler n a s ı l b i r mesaj veriyordu?
Qui ntalbor, halkı n ı n Diaz ve istilacı arkadaşları tarafı ndan kö­
lel eşti rilmesi, toprakları n ı n ele geçi rilmesi ve yıkımı hakkında yaz­
mış ol sayd ı bu metin b i r oto-etnografi (teri me fazla ta kılmayın)
örneği ol u rdu. Oto-etnografık bir m etinde yazar, parçası olduğu
daha geniş b i r tari h i bağ lam içinde kendi h i kayesini anlatarak onu
bu bağ lamla ilişkilendiri r. Quinta l bo r b i r a nlamda, tarihe "kaza­
n a n" olarak geçen Diaz'ı n anlatım ıyla kendi h i kayesini ve Aztekle­
rin h i kayesini "yeniden ele geç i rm işti r'�

Ne anlama geliyor?
Oto-etnografi, "oto-" öneki ve bireylerle kültürlerdeki geleneklerin
bilimsel açıklaması anlamındaki "etnografi" kelimesinin birleşi­
minden oluşmuştur.

Yen i dü nya yerl i leri sonunda Avru palı fatih lerle ilk karşı laşma­
larına dair kendi hikayelerini ya rattılar. İspanyol ları n gelişinden
son raki onyıl lar içi nde Aztekler İspa nyolcayı ve Latin alfabesi ni
öğ rendi ler, kendi eserleri nde esaret ve yıkım ı n deh şetin i belgele­
d i ler. En eski kaynaklardan b i ri bel ki de ı 528'den ka lan bu Nah uatl
(Aztek) şi i ridir:

Kırık mızraklar yollarda;


saçımızı başımızı yolduk kederden.
Evler artık çatısız ve duvarları
kıpkırmızı kanla kaplı.

Y E N iD Ü N YA H İ K AY E L E R i

Diaz'ı n hi kayesi, Yenidü nya'daki pek ço k kaşifi n hi kayelerinden


ya l n ızca b i rid ir. H i ç şüphesiz hepimiz ı 492'de "mavi okya nuslara

14
Amerika'n ın Keşfi

yelken aça n" Kolomb'u ve m etin l eri n i biliyoruz. 1 400'1e rin orta­
sında icat edilen matbaa sayesinde Avrupa'da bu seferleri finanse
eden kra l ve kraliçel ere gönderi len resm i açıklamal ar, mektuplar,
g ü n l ü k yazı ları ve bu çağ dan ka l a n bu "keş if yol c u l u kları"nı anla­
ta n h ikayel er de d ah il, bir dizi başka metne de sahibiz. Tüm bu
metinleri n bir a maca hizmet ettiğini u n utm amak gerekir: Kendi
ü l kelerindeki ka rar mercileri ni etki lemek, bu seferlere ya ptıkları
yatırım ların başarı lı ve üretken sonuçlar verdiğine dair sermaye­
da rla rı ikna etm ek; bazılarıysa daha şa hsi bir sebeple, ka şifleri n şa­
hit oldukla rı yıkım ve dehşeti i l k elden anlatmak için yazı l m ışlard ı .

Bartolome de Las Casas (1474-1566)


De Las Casas, Yenidünya'da yaptıklarından pişmanlık duyan kaşif­
lerin bir örneğidir. 1502 yılında İ spanya'dan Hispanyola seferiyle
Yenidünya'ya gelmiş, daha sonra İspanya'nın denizaşırı toprak­
lardaki vahşi politikalarl nı düzeltme çabasıyla kendi sömürüleri
hakkında yazmıştır. Brevisima relacion de la destruccion de las Indias
[Batı Hint Adaları'nın Yıkımına Dair Çok Kısa Süren Bir Bağlantı;
1 5 52) eserinde Hıristiyanların yerlilere nasıl da "atları, kılıçları ve
kargılarıyla katliamlar ve tuhaf zalimlikler" yaptıklarını anlatmış ,
günümüz okuyucularını dehşete düşürecek uygulamalar ı detaylı
şekilde aktarmıştır. Yerlilerin silahlarının "cılız" olduğunu söyleyen
ve "bu yüzden de Yerlilerin birbirleriyle yaptıkları savaşlar çocuk
oyunundan pek farklı sayılmazdı" diyen de Las Casas, İ spanyolların
yok ettiği dünyaya bir bakış sunmuştur.

15
YERLİ AMERİKAN EDEBİYATI
Sözlü Gelenekler

Yenidü nya'nı n yerli leri n i n h i kayeleri ni ta n ı m lamak için "yerli Ame­


rikan edebiyatı" ifadesini kullanmak, aslı nda Yenidünya yerl i le ri n i n
yazılı gelenekleri o l madığından ya n l ış bir ifaded i r. Kıtadaki yerli
ka bilelerin h i kayeleri n i yazd ı kları gelişmiş bir a lfa beleri yoktu.
Yerli kü ltürleri n sözlü gelenekleri vard ı . Bir h i kaye, genelli kle
geceleri ateş etrafı nda bir h i kaye a n latı cısı tarafı ndan anlatı larak
nesilden nesle aktarılırd ı . Her bir hi kaye a n latıcısı jest ve m i m i kle­
riyle, ses tonuyla ve detaylardaki ufak tefek değişiklikleriyle hika­
yelere kendi ruh u n u kattığından h i kayeler de değişird i . Öykü n ü n
ana fi kri aynı ka lsa da h e r nes l i n hi kaye anlatıcı sıyla yeni bir yaşa­
ma ve a n lama kavuşurd u .

Bazı Yazılı Gelenekler


Bazı kültürlerin yazılı formlarda eserleri vardı; Aztekler kayıt tut­
mak için deniz kabuklarını karmaşık biçimde düzenler, diğer kül­
türler de önemli hikaye ve mesajları kaydetmek üzere hiyeroglifler
ve başka resimsel çizimler kull a nırlardı.

Da hası, Avru palılar geldiğinde Amerika kıtasındaki yerli u l us­


ların ortak bi r dili yoktu. Hatta ne o zaman ne de başka bir za man
ortak bir yerli Ameri ka n kültü rü vard ı . Yüzlerce ka bile ve ulus kıta­
ya yay ı l m ış, topl uluklarını fa rklı biçim lerde d üzenlemişlerdi. Fa rklı
ekonom i k ve po l itik sistemlere, fa rkl ı dil yapılarına ve fa rkl ı gele­
neklere sahi plerdi. Daha organize kabile topl u m la rıyla avcı-topla­
yıcı topl uluklar bir arada yaşıyorlard ı . Gerçek an lamda kültü rleri n
bir karı şımıyd ı bu.

16
Yerli Amerikan Edebiyatı

Avrupalıların komedya la rı, tragedya la rı, soneleri ve li ri kleri va r­


ken yerli kültürler kendi hikaye a nlatı m formlarını geliştirdi ler. On­
ları temsil eden birkaç tür şöyledir.

H iL E B A Z MA S A L L A R I

Hilebaz masalları, Amerikan yerli kültüründe yaygındı. Hilebazlar


genellikle, gittikleri her yerde sorun yarata n zorba, çocuksu şakacı­
lard ı r. Kurallara göre oynamayı umu rsa maz, otoriteye de pek sayg ı
d uymazlar. Sihirli yetenekleri vardır ve canları isted iğinde, genellik­
le yakalanmaktan kurtulmak ya <ta yaramazl ık yapmak için cinsiyet

değiştirebilirler. H ilebazlar yayg ı n olarak bir hayva nla ilişkilendiri-


lirler. Batıda çakal (coyote), güneydoğuda tavşan, kuzeydeki büyük
d üzlüklerde bir örümcekti r. Hilebaz, bela çıkara n tiplerdir ama aynı
zamanda önemli bir mesaj verirler: Yarattıkları sıkıntılar sayesinde
insanları neye değer verd i kleri ve ne bildi kleri üzeri ne düşün meye
zorlarlar. Bilindik bir hi lebazla ilgili hikayeler genel l i kle farklı bö­
l ü mlerden oluşan d iziler şeklinde bir araya toplanırd ı .

Çakal ve Balık
Clatsop Chinook hilebaz masalındaki karakter Çakal, balık yakala­
mak ve onları nehirde tutmak için uyması gereken balıkçılık tabula­
rını öğrenir. Başarısız olduğu her seferden sonra dışkısına danışır,
dışkısı da ona doğru düzgün balık yakalama, kesme ve pişirmeyle
ilgili yeni bir sır verir.

YA R AT I L I Ş H iK AY E L E R i

Avru pa l ıl ar gibi yerl i Amerikan kü ltürleri n i n d e nası l meydana


geldiklerine ilişkin kend i h i kayeleri mevcuttur. Amerikan yerli le­
ri n i n yaratılış hi kayeleri kültürlerin, d ü nya üzeri ndeki rol leri ni an-

17
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

lamalarına yard ı mc ı olur. H i kayeler genel l i kle doğada geçmekte


ve a ntropomorfık karakterler, doğaüstü olaylar, karmaşık temalar
içermekteydi . Pek çok yerli kültürde, tıpkı Yahudi-H ı ri stiyan gele­
neklerde (ve dü nya üstü ndeki diğer d i n i geleneklerde) olduğu
gibi "büyük tufan" h ikayeleri de vard ı .

R I T Ü E L H i K AY E L E R i

Her kültürd e olduğu gibi yerli Amerikan kültürleri n i n her biri, yen i
yaşa mı karşılamak, yaşa mdaki geçiş dönemleri n i kutlamak v e öl ü­
leri gömmek için belirli ritüel lere sahipti. Ö neml i ritüellerin yü rü­
tülmesine i l işkin bilgiler şarkılar, danslar ve m üzik aracı l ı ğıyla pay­
laşıl ıyo rd u . Ritüellerin nasıl olduğuna dair h ikayeler sıklı kla uzu n
şarkı dizileri n i n içine işlen iyord u.

Mojave Şarkı Dizileri


525 şarkıdan oluşan bir Mojave şarkı dizisi yaratılış hikayesini an­
latır. Şarkı dizisi, biri öldükten sonra günlerce söylenir. Dizi ölen
kişinin, ölümden sonraki yaşam yolculuğunda ona yardımcı olur.

18
TUTSAKLI K H İ K AYELERİ
Erken Dönem Yenidünya Edebiyatı

Amerikan edebiyatında i l k oluşan türlerden biri tutsaklık h i kayele­


rid i r. Tutsaklı k hikayeleri bir düşman tarafı n d a n tutsak edi len kişi­
nin deneyim leri n i a nlatır ve genelli kle yazarın, tutsak eden kişin i n
i n a n ç veya gelenekleri n i onaylama masıyla ayırt edilir. Bu h i kaye­
lerde tüyler ü rpertici olaylar ve bunların üstesinden gelmek için
gereken güç ve cesaretten bahsed i l i r'-'meri ka n edebiyatı ndaki en
eski tutsaklık h i kayeleri n den bazıları kad ı nlar tarafından yazı l m ış­
tır. Bu sebeple bu a n latı lar sıklıkla bize kadı n l a rın, kolonicilerin i l k
g ü n l erindeki deneyi mlerine i l i ş k i n büyüleyici bir bakış açısı sunar.

A ME R i K A N Y E R L i L E R iY L E iLiŞ K i L E R

Amerikan yerl i leriyle ilk İ n g i l iz koloniciler arası nda işlerin kötüye


g itmesi pek uzun sürmed i . Altmış yıl içinde Mayflower Pilgri m leri­
n i n, civar yerli Amerikan kabileleriyle ya ptıkları d ostane anlaşma
bozu lmuştu ve sava ş çı kmıştı. Kolonicil er, Metacomet'i n Wa mpa­
n oag ka bilesinden üç kişiyi Plymouth, Massachu setts'te infaz et­
tiği n de, Metacomet ya da (İngilizce adıyla) Kral Philip kolonicilere
savaş açtı. Kabile üyeleriyle birl i kte yerl eşi m yerlerine sal d ı rı p ev­
leri yaktı, erkek, kad ı n ve çocu kla rı öld ü rd ü ve onlarca koloniciyi
rehi n aldılar. Bu sa l d ı rılar İ l k Yerli Savaşı ya d a Kral Philip Savaşı
olarak bilinir.
Püriten bir pa pazı n karısı Mary Rowlandson, bu sa ldırılar sıra­
sında reh i n alınanlard a n biriyd i. Bu tutsakl ı ğ ı n ı A Narrative of the
Captivity and Restoration of Mrs. Mary Rowlandson [Bayan Mary
Rowlandson'ın Esir Alın ışı ve Ku rtu luşunun H ikayesi; 1 682] kita­
b ı nda anlattı. Bu an latısı nda, sal d ı rı sırasındaki olayları ve üç ayl ı k
tutsakl ı ğ ı n ı oldukça detaylı biçimde anlatır. Sal d ı rganların "dolu

19
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

gibi yağa n" kurşun larıyla köyü nasıl yerle b i r ettikleri n i, gözlerin i n
önünde erkeklerin ka rı nlarını deştikleri n i aktarır. Bir kurşun da ona
ve çocuğ una i sa bet etmiştir:
Bir [kurşun] yan tarafıma saplandı ve (görün üşe ba kılırsa) aynı kur­
şun karn ı mdan çıkıp kol l a rımdaki sevgi l i evladımın eline isabet etti.

Çocuğ u kucağında, ken d i n i tutsak alanlar ta rafından bu sah-


neden, bildiği yaşamdan uzaklaştırı l ı p Kuzey Ameri ka'nın sık o r­
manlarında yaklaşık 240 kilometre yürümek zorunda kal mıştır.
Yolcul u ğ u n dokuzu ncu gününde çocuğu ölmüştür; diğer iki çocu­
ğu daha sonra farkl ı kabi lelere satıl m ı ştır.
Bu tutsaklık h i kayeleri nde asıl ilginç olan tutsak edenle tutsak
edilen arası ndaki karmaşık i l i şkidir. Rowlandson kayı nbiraderi n i n
acımasızca katled ilişini izlemiştir:

Evden çıkar çıkmaz kayınbiraderim (evi savunurken boğazından


veya yakınında bir yerden yara aldığı için) düşüp öldü, bunun üzerine
yerliler onu aşağılayarak bağırıp çağırdılar ve hemen başına dikilip
kıyafetlerini çıkardılar.

Ancak daha sonra, a krabalarını böyle vahşice öldüren insanlar­


da bir şefkat ve nezaketle karşılaşmıştır. Açlıktan çıldırmak üzerey­
ken Amerikan yerl isi bir kadı n ı n kendisine nasıl yiyecek verdiğin­
den bahseder:

Ama açlığımı yatıştırmak için bir şeyler aramaya gitmeye çok heves­
liydim, yerlilerin çadırları arasında gezinirken birine girdim ve bana
çok nazik davranan bir yerli kadınla karşılaştım; bana bir parça ayı
eti verdi... İngilizlerin ara sıra ayıyı güzelce pişirdiklerini görmüştüm,
bazıları seviyordu bu eti, ama sırf onun ayı olması düşüncesi bile
beni ürpertiyordu. Ama şimdi, vahşi bir yaratığın midesini bulandı­
racak olan şey bana lezzetli geliyordu.

Bir za manlar ayı yeme d üşüncesi Rowlandso n'ı ü rpertirke n


gerçek b i r açlı kla karşı karşıya ka ldığında bunu " l ezzetl i" bulm uş­
tur. Rowla ndson son unda kocasının verdiği fidyeyle üç ayl ı k tut-

20
Tutsa klık H ikayeleri

saklığın ard ı ndan serbest kal ı r ancak hiç şüphesiz bambaşka biri
olm uştur. Onun h ikayesi, i radesi sürekli sınanan ve Tan rı'ya inancı
tazelenen, yiyecek konusunda bile cesareti n i a rtı ra n bir kad ı n ı n
h i kayesid i r.

Son Mohikan
Tutsaklık teması daha sonra Amerikan kurmaca yazınında James
Fenimore Coo per'ın Son Mohikan (1826) ro Janında olduğu gibi
tekrar ortaya çıkmıştır.

Rowland son'ı nki gibi tutsa klık h i kayeleri bize on yed inci yüz­
yılda Amerika'daki yerleşi mcilerin yaşadığı ciddi sı kı ntı lara dair i l k
elden bilgiler sunar. Evleri gibi görd ü kleri kıymetli topraklarda h a k
iddia eden Amerika n yerl i l eri v e İ n g i l iz ye rleşimcilerin, bi rbi rleriyle
temaslarından son ra nas ı l sonsuza dek ve geri dön ü l mez biçimde
değiştiklerini fazlasıyla gözler önüne serer.

21
PÜ RİTEN LER
Tan rısal Edebiyat

Ameri ka'n ı n kuruluşunu düşü n ü nce aklınıza ne gel iyor? Mu hte­


melen Pilgrim ler, değil m i ? ( Ya da pü ritenler... Peki, ama ne farkları
va r ki?) Di nsel özg ü rlük arayışı mı? Ya da belki de ilk Şükra n Günü
yemeğ inde tokalaşan A merikan yerl i leri ve Pilgri mlerin o tan ıdık,
ışıltı l ı görüntüsü? Bunların hepsi de "doğru� ama nasıl?

H E R K E S B iR B iR iND E N FA R K L I

Ameri ka'n ı n kuru luşu genelli kle Kuzey Amerika kıtası ndaki İ n g i l iz
koloni leriyle i lişkilendirilir; bu ko loni leşmen i n önemli bir unsuru
Pi l g ri m l er ve d i n i zu lümden kurtuluş arayışlarıd ı r. Ayn ı zamanda
Aziz Pilgrim William Bradford'un Amerika n yerlileriyle barış an laş­
masıyla da başla r. Ayrıca dinle hiç ilgisi olmayan başka amaçlar
taşıyan insanlarla da ilgilidir Amerika'nı n kuruluşu. H atta Mayf­
lower'daki yolcu ların hepsi pü riten değ ildi; bazılarının daha "dü n­
yevi" amaçları vardı. Kimileri daha iyi bir ekonom i k ve sosyal de­
vi n i m için, kimileri keşfetmek ya da sırf eğlencesine, kışkırtıcı b i r
macera a rayışıyla gel m i şti bu raya.
Amerika'd a ki İ n g i l iz koloniciliği üç ana kolo n i n i n kuru l masıyla
başladı: 1 607 yılı nda Jamestown'da kurula n koloni Ka pta n John
Smith tarafı ndan, 1 607 yılında kurulan Plymouth Kolonisi Wi lli­
am Bradford ta rafı ndan, 1 630 yı l ı nda kurulan Massachu setts Bay
Kolonisi de John Winthrop tarafından yönetil iyord u. Bradford'ı n
Plymouth Kolonisi'n i n Ameri ka l ı ların akıl larında en çok yer eden
olmas ı n ı n pek çok sebebi olabilir, bunlard a n en önemlisi de ko­
lon i n i n üzerine ku ru ld u ğ u idea l d i r: yaşa ve yaşat. Bu ifade, deyim
yeri ndeyse Amerikan idea l i n i n temel taşı o l m uştu r.

22
Püritenler

J O H N S M I T H ' I N J A M E S TO W N KO L O N i S i

Öncel i kle i l k ku rula n la başlaya l ı m : Jam estown yerleşi mi. 1 607 yılı­
n ı n Mayıs ayında bir grup İ n g i l iz, Kuzey Amerika'nı n g ü n ü m üzde
Virg i n ia olarak bi linen ka ra parçasına i l k kalıcı yerleşim yerlerini
kurmaya ba şlad ı. Bu koloniciler d i n leri n i uyg ulama özg ürliağü,
ama çoğ u n l ukla da ekonomik özgürlük arayı şı ndayd ılar. Ken d i
memleketleri ndeki ekonomik ve sosyal sistemlerden bunalmışlar,
özg ü rl eşmek istiyorlard ı .
Jamestown Kol onisi zorl u b i r başlangıç yaptı. Kıtl ı k, hasta l ı k ve
komşu ka bilelerle hasmane ilişkiler koloninin devam l ı l ı ğ ı n ı sürekli
olarak tehd it ed iyord u. John Smith adlı gösterişçi bir ka pta n, ida­
reci olarak kol o n i n i n kontrolünü ele geçirince, Powhatan kabilele­
riyle d ostane ticaret il işkileri kurarak kolo n i n i n istikrarlı hale gel­
mesi ne yard ımcı old u. Bu tica ret an laşması kolo nicilerin ilk yı llarda
hayatta ka lmaları nı sağladı ve Amerikan idea l i n i n mihenk ta şların­
d a n başka biri n i n de sembo l ü oldu: ekonomik özg ü rlük kaza nmak
için özg ü rlük.
Pocahontas'ı d uymuşsunuzd u r, değil mi? İşte bizzat John
Smith'e göre, güya Poca hontas'ın, babası Şef Powhata n onu öl­
d ü rmek üzereyken kend ini ona siper ederek hayatını ku rta rd ı ğ ı
k i ş i işte bu Kapta n John Smith'ti. (Smith'i n h i kayeleri süslemekten
h oşla ndığı b i l i n i r, bu yüzden kimse tam olarak gerçeği n ne oldu­
ğunu bi lmiyor.) Hatta John Sm ith'i n A Description of New England
[Yeni İ ngi ltere Tasviri; 1 6 1 6] adlı eserind eki d oğa l yaşama ilişkin
tasvirleri ve Powhatan kabi lesiyle koloniciler arasındaki i l işkilerin
kayıtları, Ameri ka'nı n kuru ld u ğ u bu ilk döneme dair bir kaşifi n
can l ı, hayal gücü yü ksek, i l k elden h i kayesini sunar.
Şimdi de sıra d iğer iki ko lon ide: Massachusetts Bay Ko lonisi ve
Plymouth Kolo nisi. Bu iki ko loni de pü riten ideal lerle kuru l m u ştur,
ancak h i kayelerinde önemli farklı l ı klar vard ı r.

23
Amerikan Edebiyatı 1 O 1

J O H N W I N T H R O P ' U N M A S S A C H U S E T T S B AY
(K R A L iY E T ) K O LO N iS i

Massach usetts Bay Kolonisi 1 630 yıl ı nda, g ü n ü m üzde Massach u­


setts olarak b i l i nen yerde John Winthrop tarafından kuruldu. Ja­
mestown kolonici leri g i bi Winth rop da Yen id ünya'ya İ ngiltere'de
yaşa d ı ğı ekonomik sıkıntı l a r sebebiyle yönelmiş, a nca k en çok da
püriten ka rşıtı pol itikalar sebebiyle buna mecbur ka l m ıştı. Winth­
ro p hem ekonom i k hem de d insel özgürl ü k bulma a rayışındaydı.
Winthro p'un püritenlik a n layı şı püritenliğin "seç i l m işlik" özel­
liğine vurg u yapıyord u; b u na göre pü ritenler, örnek o l u ştu rması
açıs ı n d a n Ta nrı tarafı n d a n seçi l m i ş bir azı n l ı ktı. Wi nthrop ve ce­
maati ayrı l ı kçı değ il muhal ifti; ya ni İ ngi ltere Kil isesi'nden ayrılmak
istem iyorlard ı . Ken d i l eri parlak bir ö rnek oluştura ra k memleket­
lerindeki ki l i seyi "a rı n d ı rma" niyeti ndeydiler. " H ıristiyan Hayırse­
verliği Model i " (A Model of Ch ristian Charity) a d l ı ünlü vaazı nda
Winth rop, kolonileri n i n Ta nrı ta rafı ndan, insanların bak ı p örnek
alabi lecekleri "tepedeki b i r şehir" olmak üzere g örevlendirild i ğ i n i
yazm ı ştır. Dünya n ı n gözlerin i n üzerlerinde olması Wi nthrop i ç i n
ç o k önemliyd i:

Üstlendiğimiz b u işte Tanrı'ya karşı yanlış davranışlarda bulunursak


ve bizden yardımını esirgemesine sebep olursak tüm dünyaya ibre­
tialem oluruz. Düşmanlarımızın Tanrı hakkında kötü sözler etmesine
fırsat vermiş, Tanrı'nın pek çok kıymetli hizmetkarının yüzünü kara
çıkartmış oluruz ve onların dualarını üzerimize lanet olarak çekeriz,
ta ki gitmekte olduğumuz o güzel topraklarda tamamen telef olana
dek.

Wi nth rop gerçekten de ko lonisi n i n yaşayacağı düzenli ve sıkı


bir sistemi d i kkatle dokudu ve b u işe de yara d ı : On iki kez yönetici
seçi ldi.

24
Püritenler

W I L L I A M B R A D F O R D ' U N P I L G R I M KO L O N i S i

Yaklaşık 80 kilometre güneydeki N ew Plymouth'taysa Wi lliam Brad­


ford ken d i pü riten kolonisini ku rdu. Bradford kolonisini 1 620 yı­
l ı nda, püriten yoldaşlarıyla birlikte seya hat ettiğ i gem isi (gem i n i n
a d ı n ı bildiği nize e m i n i m ! ) rota dan çıkıp Plymouth Rock'ta karaya
otu rd u ktan so n ra kurdu. Kolonisi, yayg ı n olara k Pilgri m ler olarak
bildiğimiz (hani şu uzu n siyah şapkaları, toka l ı aya kkabıları tipler)
kişi lerde n olu şuyord u. Winthrop'un kolon isi n i n a ksine Bradford
ve bera beri ndeki pü ritenler ta m bir d i n i özg ü rl ü k istiyorlard ı . İn­
g i ltere Kilisesi'ni iyileştirmekte bir ya rar görmüyor, yal n ı zca ondan
kurtu l m a k istiyorlard ı : Onlar hem m u h a l if hem de ayrı l ı kçıyd ı l a r.
Bradford ko lon isi n i n geçmişi hakkında yazm ıştı; b u n l a rd a n
biri n d e Bradford'un gündelik ya şamdaki her işa reti n a s ı l Tanrı'n ı n
"seçimi"ne bağ ladığı görü l mekted ir. Hoşgörüsüz davranan biri
aniden ö l d ü ğ ü nde, Bradford bunu böyle davra n ışların ödü l l endi­
ri lmeyeceğ i ko nusunda Ta nrı'dan bir işa ret ol ara k yoru m l uyordu.

İki Lider, İki Tarz


Wi nthrop'un kolonisi di kkat çekici ölçüde, Bradford ' u n kinden
daha fazla içsel çekişmel erden m u starip oldu. Wi nthrop farkl ı ku­
ral lar dayattıkça ko loni daha da parça landı. Bradford'un ko lonisi
daha istikrarl ıyd ı ve Amerikan yerl il eriyle elli yı ldan uzu n süren i l k
barış an laşmaları ndan birin i ya pmıştı.
Yan i a n l ayacağ ı nız üzere iki liderl i k tarzı aynı püriten l i k şem­
siyesi altına g i rm iyordu ve bu i ki pü riten gru p birbiri n i n ayn ı sı
deği ldi. Liderl ik ta rzları, hedefleri ve yö neti m ya pıları fa rklıyd ı . B u
fark, her bir l i d erin a n ı l d ı ğ ı edebiyat formlarına ya nsımış olara k
görü lmekted i r: J o h n Sm ith'i n The Generali Historie o f Virginia [Vir­
gi na'n ı n Genel Ta ri hi; 1 624) bir kaşifi n h i kayesi gi biyken, Wi l l iam
Bradford' u n Of Plymouth Plantation [Plym outh Plantasyonu; 1 651]
Plymouth ko lonisinin bakış açıs ı ndan ko l o n i n i n sa kin ve top l u bir

25
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

tari h i n i sunar; John Winthrop' u n vaazı " H ı ri stiyan Hayı rseverliği


Modeli" ise okuyucuları, pü riten i l kelerin ve kolonisinin uğraşları­
nın faydaları kon usunda ikna etmeyi hedefleyen orijinal bir retori k
örneğidir.

Püritenliğin İçyüzü
Püritenlerin ana inançları şunlardı:

• İngiltere Kilisesi, Roma Katolik Kilisesi'nin etkisinden "arın­


dırılmalıdır"; hiçbir papa ya da piskopos , bir Hıristiyan ruhun
Tanrı'yla ilişkisine müdahale etmemelidir.
• Tanrı, kurtaracaklarını ve lanetleyeceklerini zaten seçmiştir
(seçilmişlik doktrini) ; çoğumuz zaten ahlaken bozuk doğarız.
• İsa, çarmıha gerilişine inananları kurtarması için Tanrı'yla an­
laşma yapmıştır (inayet ahdi) .

26
ERKEN DÖNEM AMERİKAN ŞİİRİ
Sınır Bölgelerinden Yükselen Sesler

Eserleri yayı mlanan i l k Amerika n şai rleri, sıradan bir koloni ci n i n


dine v e akıncı yaşa m ı na i l işkin endişelerini temsil ed iyordu v e şiir­
leri ibadet, H ı ristiya n doktri ni ve Yenidünya'da a kıncı olmanın zor­
lukları tema ları n ı ele al ıyord u. Anne Bradstreet, Edward Taylor ve
Phillis Wheatley eserleriyle e rken dönem Amerikan yaşantısı n ı n
i puçları nı bize s u n a n üç ö n e m l i şa i rd i r.

A N NE B R A D S T R E E T

Anne Bradstreet ( 1 6 1 2-1 672) Ameri ka'n ı n eserleri yayımlan mış i l k


şa i rid i r v e üstü ne üstl ük Amerika'n ın eserleri yayı m l a n m ı ş ilk ka­
dm şairidi r. Genç kızken babası n ı mem n u n etmek için şiir yazmaya
başla mış, Yenidü nya'da b i r yerleşimci olup evl endikten sonra da
bu beceris ine geri dönüp ed indiği yepye n i deneyi m l eri d ışavu r­
mak için bir araç olara k ku llanmıştır.
Brad street, John Winthrop'un, ayrı l ı kçı ol maya n a nca k haysi­
yet, neza ket ve Yen i d ü nya'daki ilahi a maçları gibi kendi pü riten
değerleriyle lngi ltere'yi yen i l emeyi uman pü riten grubu olan Mas­
sachu setts Bay Kolonisi'nin bir üyesiydi .
Bradstreet l n g i ltere'de seçkin bir a i l eden gel iyord u v e va rl ı k l ı
ai lelere özg ü bir yetiştiri l m e tarzı nın tüm ava ntajlarından fayda­
lanmıştı; buna o dönem çoğ u kad ı n ı n erişemediği üst ü n bir eği­
tim de dahildi. Bradstreet Kuzey Ameri ka'ya ilk kez adım attığın­
daysa önünde "ye n i bir d ü nya ve yen i kura l lar" olduğ u n u görd ü;
bunlar kendi ülkesindeki ra hat yaşa ntıyla taban taba na zıttı. Şarkı
söyleyip eğlenerek geçi rd i ğ i kolay yaşa m ı n yeri n i şimdi ağır bir ça­
l ışma ve nered eyse sürekli bir açl ık tehd idi a l m ıştı.

27
Amerikan Edebiyatı 1O1

Sevgi Dolu Bir Ef


Bradstreet'in en ünlü şiirlerinden biri "To My Dear and Loving
Husband"dır ["Sevgi Dolu Biricik Eşime"]. Şöyle başlar: "iki kişi bir
olabilirse, biz öyleyiz demektir. / Eşi tarafından sevilen bir eş varsa
da o sensin." Bu satırları, kırk yıl boyunca evli kaldığı eşi Simon
Bradstreet için yazmıştır.

Bazı püritenler bu yeni durumdan ya kın ıyord u ( hatta kimi leri


sınır bölgesindeki yaşa m ı n zorl uklarıyla yüzleşmektense Atlanti k'te
boğ u l mayı diliyordu) anca k Brad street'i n Tanrı'ya ve pü riten de­
ğerlere olan i nancı sağlamlaşmı ştı. G ü n begün Tan rı'n ı n "mucizevi
işl eri"nin bu denli içinde olmak Bradstreet'e Ta nrı'n ı n va rlığını kan ıt­
l ıyordu ve onu, Ameri ka'daki püritenliği koruma çabasının haklı ol­
d u ğ u na ikna etm işti . Bradstreet bu inançlarını şiirlerine ya nsıtm ıştır.

Bradstreet'in Şiirsel Temalar1


Bradstreet'i n şiirleri, o n u n kocası n a d uyd uğu aşkı, evi ni ya ng ın­
da kaybetmesi g i bi önemli olayları ve yaşama dair tefekkü rleri ni
an latır. "A Dialogue Between Old England and N ew" ["Eski ve Yeni
İ n giltere'n i n Diya loğ u"] şiirinde Brad street "eski İ n g i ltere" ve "yen i
İngi ltere" a rasında b i r d iya log haya l eder; bu kon u şmada yen i İ n ­
g i ltere, e s k i İ ng i ltere'yi çektiğ i a c ı l a r ı n beyh u d e olmadığı, Pü riten­
leri n ona bağ l ı l ı ğ ı n ı ko parması n ı n İ n giltere'ye spi ritüel safl ı ğ ı n ı ye­
niden kazandıracağ ı kon usunda (belki biraz ukalaca) tem i n eder.
Yeni İ ngi ltere Eski İ n g i l te re'ye, "Şi kayeti bıra kı p gözyaşlarını sil;'
der. Eski İ n g i ltere, püriten deneyi n başarısı n ı ve zaferi n i görü nce
a rtı k "başka bir hi kaye" anlatmak zorunda ka lacaktır.

E D WA R D TAY LO R (1642-1729)

Bradstreet Ameri ka'da önemli şiirleri ni yaza rken İ n g i ltere'de de


bir başka pü riten Ta n rı'n ı n in ayeti n i yücelten şiirler yazm akta ve

28
Erken Dönem Amerika n Şiiri

pü riten deneyi min bir parçası olmak üzere yola çıkmak üzereyd i.
Edward Taylor'ı n gençlik yı l ları hakkında pek fazla bilgi yok. Da ha
sonra Ya le Ü n iversitesi'n i n rektörü olan toru nu Ezra Sti les, onu
"ufa k tefek a ncak sağ la m, cidd i ve ağırbaşl ı olmasına rağ men tut­
ku lu bir adam" olarak ta n ı mlamıştır. Taylo r'ı n şiirleri, 1 883 yı l ı nda
Ya le Ü niversitesi kütü pha nesi n e m i ras b ı rakılmış olsa da a ncak
1 939 yılı nda yayı m la n d ı ve böylece i nsa nlar bu m uazza m sayıda
eseri keşfed i p okuma i m ka n ı buldu. Taylor'ı n şiirleri kilise dokt­
rin leri üzerine şa hsi düşüncel erdi; onun için s ı kl ı kla vaazlarındaki
fi ki rleri n i ça lışma aracı olm uştur. Taylar keskin zeka sıyla tanı nan,
oldukça aranan bir papazd ı .

Ev Hanımlığı
Ev hanımlığı "evin idaresi"dir. Yeni İngiltere'de bir ev hanımının
görevleri arasında kıyafetler için yün eğirmek de vardır. Taylor bu
görevi şiirlerinde bir metafor olarak kullanır.

Taylor'ı n İ n g i ltere'de bir çiftlikte büyüdüğünü ve bir levazı mcı­


nın oğlu olara k görece sa kin bir hayat sürd ü ğ ü n ü biliyoruz. Taylar
şiirleri nde s ı kl ı kla çiftçilik i m geleri ve çocu kluk yı l l arından aşina ol­
d u ğ u d iya lekti ku l lanm ıştır. Örneğ i n "Hu swifery" ["Ev H a n ı m lığ ı"]
adlı şii ri nde, Ta n rı'nın hizmeti nde olmaya dair kutsa l isteği anlat­
mak için kumaş dokuma metaforu nu kullanır:

Çıkrığın olayım yüce Tanrım.


Kitab-ı Mukaddes'in örekesi olsun çıkrığın.
Sevgim fitil makinesi,
Ruhum da kutsal bobinin.
Sözlerim de senin makaran,
Çıkrığınla eğrilen yünün sarıldığı makara olsun.

Taylor'ın bu şiirdeki dokuma ku lla nı m ı, özel bir tür metafor


olan benzetmed i r. İngi liz şiirinde conceit olara k geçen benzetme,

29
Amerikan Edebiyatı 1o1

normalde uyu m l u görü nmeyen iki konuyu şiir boyu nca karşı laştı­
ra n uzatı lmış metaford u r; bu örnekteki iki l i yün eğirme ve doku­
ma za naatı ile şa irin bedenidir. Benzetmeler, on yed i nci yüzyıldaki
m etafizi k şairler arasında meşhurdu; bu g ru b u n şiirlerinde genel­
li kle, Ta n rı'ya neşe ve adan mışlık hisleri n i ifade ederken karma ş ı k
d i n sel arg ü manlara çözüm ü retmek için benzetmeler kul l a n ı l ı rd ı .
Soyut düşünceyi tutkuyla, s o n derece entelektüel biçi mde bir­
leştirmel eri bakı m ı ndan eşsiz şiirlerd i bu nlar. Taylar özellikle bir
m etafizi k şai rden, George H erbert'tan etkilenm işti. Herbert'ın şiiri
yen i l i kçi ku l l a n ı m ı ken di dönemi içinde etki leyiciyd i. Herbert "Eas­
ter Wings" ["Paskalya Kanatları"] şiiri n i, sayfa boyunca kanat biçi m i
oluşturacak şeki lde yazm ıştır.

Mecaz ve Edatlı Benzetme (Simi/e)


Burası mu htemelen mecazla edatlı benzetme arası ndaki farkı
açıklamak için doğru bölüm. Mecazlar ve İ n g iliz şiirinde simi/e ola­
ra k geçen edatlı benzetmeler, şair ve yazarların bir kon uya hayat
vermek i çin kul landı kları edebi a raçlard ı r. Mecaz, iki şeyi karşılaş­
tırma aracıd ı r. Örneğ i n Ezra Pou nd'un "in a Station of the Metro"
["M etro istasyonunda"] a d l ı şiirinde insan yüzleri çiçeklerin taç­
ya praklarına benzetilir:

Kalabalıkta beliriveren bu yüzler;


Taçyaprakları ıslak, kara bir dalda.

Öte ya ndan simi/e, ya ni edatlı benzetme de i ki şeyi karşı laştı­


rı r, ancak bunu l n g i l izcedeki tike veya as (ikisi d e "gibi" a n l a m ında)
gibi edatlarla ya par. Şa i r Robert Frost, h u ş ağacıyla genç kızları
karşılaştı rd ı ğ ı "Birches" ["Huşlar"] şiirinde edatlı benzetme kul lan ı r:

Görürsün gövdelerinin ormanda eğildiğini


Yıllar sonra, dökerler yapraklarını toprağa
Güneşte kurutmak için saçlarını geriye atan
Elleri ve dizleri üzerine çökmüş genç kızlar gibi

30
Erken Dönem Amerikan Ş i i ri

Sizce de b u n lar "bazen kalaba l ı ktaki i nsanları n yüzleri bembe­


yaz görü n ü r" ya da "gövdeleri bükü l m ü ş huş ağaçları" demekten
çok daha iyi değil mi?

P H I L L I S W H E AT L E Y (1753-1784)

1 76 1 yı lında varl ıklı bir terzi olan John Wheatl ey, ka rısı na a rkadaş­
lık etmesi için g enç, siyahi bir köle satın a l d ı . Sağ l ı ğ ı kötü görünse
de genç kız gayet zeki d u ruyord u. Genç kıza, onu Afri ka'daki mem­
leketi Senegal'den Boston'a getiren gemi sebebiyle Phillis a d ı n ı
verdiler. Dönemin çoğ u köle sah i pleri n i n aksi ne Wheatley a i l esi
genç kıza eğitim imkanı sağlad ı . Bu genç kız, bildiği azıc ı k şeyle
n i hayetinde bir tari h yazacaktı.
Phillis gerçekten de dahi bir çocu ktu. Şiir yazmaya başladı, ilk
şiirini on üç yaşında yayı mladı. "On the Death of the Rev. M r. Geor­
ge Wh itefıeld, 1 770" ["Mu hterem Bay George Whitefıeld'ı n Ö l ü m ü
Üzeri ne 1 770"] şiiri g e n ç şa i ri n büyük yeteneğ i n i gösterir:

Ama ölümün eli onu yakalamış olsa da


Whitefield güçlükle soluk almıyor artık,
Ebedi göklerde görmemize izin veriyor kendisini,
Tüm kalplerde bu parlak görüntü doğuyor;
Mezarın içinde kutsal güven korunurken,
İlahi yaşam küllerini yeniden canlandırana dek.

Wheatley'n i n sa hi pleri o n u n edebiyata olan ilgisini destekledi;


onların teşvi kleriyle genç kız 1 773 yı l ı nda Poems on Various Subje­
cts, Religious and Moral [Dini ve Ahlaki Çeşitli Kon u l a r Üzeri ne Şiir­
ler] adlı i l k şiir kitabını yazmaya koyu ldu. Kita b ı n tartı şma yarata­
cağ ı n ı n fa rkında olan yayı mcı, özel bir ön söz hazırl aya ra k burada,
kita b ı n yazarı n ı n gerçekten de Phillis Wheatley olduğuna şahitl i k
eden on yedi sayg ı n erkeğ i n ifadeleri ne yer verd i.

31
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Kutsal Kitap Sembolizmi


Wheatley şiirlerinde sıklıkla, kölelik hakkında yorum yapmak için
kutsal kitaptan semboller kullanırdı; bu da "On Being Brought
from Africa to America" [''Afrika'dan Amerika'ya Getirilme Üzeri­
ne"] adlı en ünlü şiirinde belirgin biçimde görülebilir.

Çoğu kad ı n ı n eğitim bile alamad ı ğ ı bir dönemde bir kadı nın,
hele ki siyahi bir kölenin şiir kitabı yazması aklın alabileceği bir
şey değildi. Kitabının yayı mlan masıyla, Wheatley şiir kitabı yayım­
layan ilk Afri kalı-Ameri ka lı şair ve i l k Afrikal ı-Amerika l ı kadı n şair
olmuştur.

32
AYDINLANMA
Mantığın Doğuşu

Püritenlerin doğu kıyılarına i l k ad ı m atı şlarından itibaren geçen


yetmiş beş yılda titizl ikle örü l m üş, son derece sofu topl u m ları­
nın teme l i n i oluştura n i nançlarda derin çatlaklar baş göstermeye
baş lamıştı bile. Pü riten ler, ko mü nyon gibi geleneksel ritü eller ve
seçi lmişlik doktri ni g i bi temel fi kirler üzeri nde daha fazla ta rtışı­
yor, bu meselelerde kılı kırk yarıyorlardı. Gruplar taraf olmaya ve
püritenliğin ne demek olduğuna dair yen i iddialarda bulunmaya
başlad ıkça cemaatte çatlaklar oluştu.
İ n g i ltere'deyse pü riten doktri n için çok daha büyük bir tehdit
doğmaktaydı: Yen i bilimsel ve matematik alanındaki keşifler kök
sa lmaya başla m ı ştı; Avru pa ve yen i koloni lere egemen olan siyasi,
bili msel ve d i n i sistemleri yıkmak üzereydi. Bu fikirler g ü n ü m üzde
akıl çağı ya da Ayd ı n la n ma olarak bilinen akımın bir pa rçasıdır.

NEWTON VE LOCKE

Ayd ınlanma çağı, başlangıcını iki fig ürün çal ışmalarına borçludur:
Sör l saac Newton ( 1 642- 1 727) ve John Locke ( 1 632- 1 704). İki l i n i n
matemati k v e b i l i m alanındaki keşifleriyle fel sefi çalışmaları o ka­
dar etki l iyd i ki, nihayetinde püriten d ü nya görüşü nü tepeta klak
eden ve on sekizinci yüzyıldaki iki d evasa siyasi devrim e (Ame­
rikan ve Fra nsız Devri mleri) zemin hazırlaya n yepyeni bir felsefe
doğurmuştur.
Old u kça büyük bir olay, d eğ i l mi? Asl ı nda Newton ve Locke'un
niyeti böyle bir za man bo mbasını ateşlemek değildi, en azı ndan
püriten lerin dibinde. Locke püriten ebeveynlerce yetiştiri l m işti ve
önemli eseri İnsan Anltğı üzerine Bir Deneme'deki ( 1 690) fi kirleriyle
H ıristiya n l ı k öğretisi n i n çeliştiğ i n i düşü n m üyordu.

33
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Tabula Rasa ve Aklın Gücü


Locke'un makalesi teoride, doğuştan ideler felsefi kavra m ı n ı ya da
insanları n içleri nde hali hazırda ideler ve bi lgiyle doğduğu düşün­
cesini çü rütmekteyd i . O bunun yeri ne, her insanın tabula rasa ya
da deneyim ve duyulardan elde edilen fikir ve bilgilerin yazıldığı
"boş bir levha" olarak doğd u klarını i l eri sürd ü . Beş duyu m uz aracı­
lığ ıyla edin ilen gözlem ve duyu m ların biri kmesi n i n ya nı sıra algı la­
d ı klarımız da nihayetinde bizde yen i bilgiler oluşturur.
Tıpkı Locke gibi Newton da Doğal Felsefenin Matematiksel İlkele­
ri-Principia (1 687) ad lı eseri ni yayı mladığında H ı ristiyan lık öğretisi­
n i çürütme niyetinde değildi; evrenin yasa ları için temel bir zem i n
s u n maktaydı. Ancak Locke'un felsefi a rgümanları i l e Newton'ın
yeni bili msel keşifleri ve sunduğu ya pıl arla d ü nyaya yeni bir gözle
bakı lmaya başlandı. Doğa artı k a k ı l yoluyla bilinebilecek düzenli
bir si stem olarak görü lüyord u. Sadece kendi aklımızla da onun ya­
sa larını anlayabil iyord u k; bunun için Ta nrı'ya i htiyaç yoktu.

Doğa Kanunlar1
Şimdi b u n u detaylandıra l ı m . i nsanlar sadece akıl yoluyla doğa ka­
n u nlarını a n layabilir. Bu ne demek? Bu şimdi bize gayet açı k gele­
bilir. Zihin leri mizi kul lanara k doğ a n ı n kan u n ları n ı keşfedebilece­
ğ i m izi, doğa n ı n işleyi ş i n i sağlayan bu "ka n u n lar"ı n b i l i m i n sa n la­
rı n ı n keşifleri n i dayandırd ı ğ ı (ve keşifleri ni s ı nama ve çürütm eye,
tekra r sınama ve çürütmeye tabi tuttuğu) kan u n l a r olduğunu ar­
tık bi liyoruz.

Tanrı Artık Pusuda Beklemiyor...


Ancak on yedi nci yüzyıldaki sıradan biri n i n, hele ki pü ritenleri n
evren hakkı ndaki düşüncesi böyle değildi. Büyük ora nda evrenin
Ta nrı eliyle yö neti ldiğine inanıl ıyord u. Günlük hayatta başı nıza
gelen şeyler Tan rı'n ı n cömertliğinin (ya da cezaları n ı n) işaretleri
olara k yoru mlan ıyord u. O el ma neden (tam önünüze, hatta ne-

34
Ayd ınlanma

redeyse kafa n ıza) düşmüştü? Eh, mu htemelen Ta n rı bir mesaj


vermeye çalışıyord u . Belki unutma manız için -eşi n ize biraz fazla
beyaz yalan söylediği n ize dair- uyarıl ıyord u n uz! Ta n rı sizi izl iyor­
du. Gündelik yaşa m içinde olup bitenler, sem bol i k ve mecazi ola­
rak görülebilen ve görül mesi gereken bir tür "vah iy" olarak kabu l
edi l i rdi. Tanrı böyle gizemli yollarla kendi n i ifşa ed iyordu; Ta n rı'n ı n
yolu ndan gitmek i ç i n bu mesajları n şifresi n i çözmek de sizin ve
rahipl eri n işiydi.
Hepi mizin bildiği üzere, N ewton içinse o elma bambaşka bir
sebepten düşmüştü: yerçeki mi. N ewton'ın çığır açan yerçeki m i
kan u n u keşfiyle dü nya d a h a ma ntıksal bir yer h a l i n e geldi. B u
da Ta nrı'n ı n artık başrolde olmadığı yeni b i r düşünce biçi m i n e
yol açtı. Dünya artık m a n t ı k yol uyla kavranabiliyordu, işleyişi de
a rtık Tanrı'n ı n vah iyleri değildi. Ayrıca daha dostan e bir yere dö­
n üşm üştü, Tan rı dersler vermek için pusuda beklemiyordu artık.
Locke'ı n tabula rasa fikri, pü ritenleri n düşü ndüğü gibi ahlaken bo­
zuk doğmad ığımızı, daha ziyade tem iz bir ahlaki l evhayla d ü nyaya
geldiğimizi ima ed iyordu.
Ayd ı n lanma çağ ı n ı n keşifleri her alanda m u azzam etki ler yara­
tarak zamanın düşü nce biçi m i n i n gidişat ı n ı tamamen ve d ramatik
biçimde değiştird i . Bilim insanları, fi lozofla r, siyasetçiler ve diğer
düşü n ü rler a rtık d ü nyayı sem bol ik biçimde oku maya ça l ı şm aktan­
sa ken di insan doğam ızın ne anlama geld iğini ve aklın yetileri n i
kavra maya ça lışıyorlardı. Dini liderler v e d ü ş ü n ü rler de bu keşifle­
re bir ya n ıt vermek zo rundayd ı . Deizm ve deistler, Ta nrı'n ı n varl ığı­
nın İ ncil'le değ i l evrenin yasaları n ı n g üzel l iğiyle kanıtla ndığ ı n ı i leri
sürerek bu yen i bilimsel bu lu şları d i nl e uzlaştı rmaya ça l ı ştı.

'"Öğrenmeye cüret edin! Kendi aklınızı kullanma


cesaretiniz olsun!"
Aydınlanma çağı İngiltere'de kök salmış olsa da savunduğu fikirler
dört bir yana yayıldı. Alman filozof Immanuel Kant 1784 yılında

35
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

yazdığı '"Aydınlanma Nedir?' Sorusuna Yanıt" başlıklı makalesinde


bu çağrıyı yapmıştır ve bu, Aydınlanmanın sürekli alıntılanan tanı­
mıdır. Kant aydınlanmayı, zekasını kullanmaya cüret eden bireyin
cesur eylemi olarak tanımlar.

..• Ama Locke


Doğal olara k bu ça l ka ntı ların Avrupa ve Ameri ka'd a üretilen ede­
biyat eserleri üzerinde etkisi oldu. Halka dönük ibadet içeri kli me­
tinleri n yeri n i daha şahsi, coşku lu g ü n l ü k yazı ları ve kayıtlar aldı.
Wi lliam Bradford'ın ki g i bi topl umsa l tarih kita pları da nihayetinde
yeri n i daha retori k bir ya pıya sa hip siyasi makalelere bıraktı. Ar­
tık kürsü lerden çınlayan püriten vaazların ard ı nda Locke'un sesini
duyabilird i n iz. i nsanları n zi h i n l eri, Locke ve Newton'ı n yaktığı me­
şalelerin ışığıyla aydınlanıyord u. i nsa nlar a rtık d ü nyala rı n ı içten
d ı şa, her şeyiyle öğrenmeye cesaret ediyordu.

36
JONATHAN EDWARDS
Cehennem Ateşinin Vaizi

On sekizi nci yüzyı lda ailenizle birl i kte ki lise sıralarında otu ra n bir
p ü riten olduğ u n uzu h aya l ed in. Kürsü den heybetli bir adam size
sesleniyor. Sakin, sağ lam ve g ü rl eyen bir ses to nuna sa hip. Güna­
ha batarsa nız tıpkı i ncil'deki İsrailoğ ulları gibi öfkeli Ta n rı ta rafı n­
dan nasıl cezalandırı l acağın ızı ve hayatı nızın nasıl mahvo laca ğ ı n ı
anlatıyor.
Günaha düştü ğ ü n üz anda ru h u n uzun nasıl da "bi r ateş fı rı n ı na
ya da cehennem ateşlerinden bir ocağa" dönüştüğünü ve kaçınıl­
maz şekilde içine atılacağınız cehennemin nasıl da yerlerde "ölüm
okları"n ı n ve "çürü k şeylerin" bulunduğu bir yer olduğunu a nlatır­
ken etrafı n ızdaki insanları n derin soluklar aldığını ve çok korktuk­
larını görü rsün üz. Vaiz d evam ettikçe ağ lamaya başlayanlar bile
olur. Sonunda cemaatten g itti kçe daha çok kişi korkuyla çığ l ı k atı p
-daha fazla ka ldıra mıyorlar- "Kurtar beni!" d iye bağırıyor. Ancak
vaiz kita bı eli nde, istikrarl ı bir sesle deva m edere k sert mesajlarını
i letiyor.

Hepiniz Günahkiırsınız!
Ta ri hçilere göre vaiz Jonathan Edwards ( 1 703- 1 758) 8 Tem m uz
1 74 1 'de ü n l ü "Öfkeli Ta n rı'nın Ell erindeki G ü n a h karlar" başl ı kl ı va­
azını Connecticut'taki kürsüsünden verdiğinde d u ru m işte böyl e,
ya n i pek de hoş değildi. işte vaazdan bir alı ntı:

Bu ... isa'nın yolundan çıkan herkes için geçerlidir. O sefil dünya, o


cayır cayır yanan alev gölü altınızda uzanıyor. Tanrı'nın gazabının
kızgın alevlerinden korkunç bir çukur var; cehennemin ağzı ardına
dek açık bekliyor; üzerinde duracağınız ya da tutunacağınız hiçbir
şey yok; cehennemle aranızda boşluktan başka bir şey yok; sizi ayak­
ta tutan yalnızca Tanrı'nın gücü ve iradesidir.

37
Amerikan Edebiyatı 1 O 1

E S K iY E D Ö NÜ Ş

Edwa rds konuşmasın ı yaptığı dönemde Ayd ı n lanma çağ ı çoktan


başlam ı ştı bile. Locke'u n fikirleri kolonilere sızmıştı ve tah m i n edi­
leceği üzere ters bir tepki yaratmıştı. Bazı teolog lar bu yen i fikirler
karşısında püriten kiliseyi "eski" haline geri döndürmeye çalıştı. Jo­
nathan Edwards da bu teologlard a n biriydi.

Locke'un Hazinesi
Edwards Locke'u oku muştu, hatta onun eserlerinden "hazin e"
olara k bahsediyordu. O n u n duyular ve deneysel bilgi teorisinden
faydalanarak Locke'un, cemaatin i n H ı ristiya n l r k öğretisin i anla ma­
ları n ı n ve sebatla uyg ulamaları n ı n yeterli o l madığı konusundaki
ina ncı n ı doğrulad ığını düşünüyordu. Tanrr'n ı n l ütfu n u n ne a nla­
ma geldiğini anlamak için d insel adan mışlık hisleri n i deneyi mle­
yerek anlama ları gerekiyord u.

Tanrı Coşkusu
Kişi ancak Tan rı aşkı n ı n coşkusunu h issederek gerçekten kurtuluşa
doğru i lerleyebi l i r ve a h laken yoz, günahkar tabiatından uza kla­
şa bilirdi. Edwards'ı n vaazı nda yazdığı üzere isra i loğulları'n ı n kor­
kunç yazgısı bize şunu öğ retiyord u:

insanın sağduyusu ve yaşamlarını koruma çabaları ya da başkala­


rının çabaları onları bir an bile güvence altına almaz. Bu ilahi takdir
ve evrensel deneyim de buna şahitlik eder. insanın bilgeliğinin dahi
onu ölümden kurtarmadığının açık kanıtı mevcut; aksi olsaydı, dün­
yadaki bilge ve sağduyulu insanların erken ve beklenmedik biçimde
ölmeleri konusunda diğerleriyle aralarında bir fark görmemiz gere­
kirdi: Ama gerçek nedir? Vaiz bölümü 2: 1 6: "Nitekim bilge de akılsız
gibi ölür."

İ ncil'i bol bol okusanız da, kiliseyi sık ziya ret etseniz d e, diğer
hayı rlı işlerle uğraşsan ız d a Ta nrı'dan bedava kurtuluş kazanamı-

38
Jonathan Edwards

yord u n uz. Dua ları n ızı eksiksiz etseniz, öğ retiyi ha rfiyen uygula­
sanız da cehennemden kaça mazd ı nız. Ta n rı deneyi miyle h i ssetti­
ğ i n iz esrim e hali ve hazla kurtulu şa taşınabilird i niz ve ancak bu
şekilde anlamış olurd u n uz. Edwards bu düşüncesi n e sıkı sı kıya
bağ l ıyd ı .
Edwards Amerikan tari hi ndeki en zorlayıcı zihinl erden biriyd i .
Büyükbabası bir d ö n e m "Connecticut Vadisi Pa pası" old u ğ u nd a n
v e o bölgede büyük n üfuz s a h i b i olduğundan o n u n yeri n i doldur­
mak için çok çaba l a ması gerekiyordu . Edwards on üç yaşındayken
Ya le'e girmiş, bi rkaç yıl sonra da mezu n olmuştu. Yaşa m ı n ı n büyü k
kısmında g ü nde on üç saat çal ı ş ı r, "en faydalı şeki lde gelişmeyi,
asla bir sa n iye bile kaybetmemeyi" isterdi. Bir vaiz olarak kariyeri­
ne başladığında cemaati ne, en başta püritenleri yaşamlarını riske
atarak okyanusu geçmeye ve Yenidü nya'da tırnaklarıyla kazıyarak
bir yaşam kurmaya iten hisleri aşılamakla ömrünü geçi rd i .

39
BÖLÜM 2

G ELİŞEN CU M H U R İYETİ N
E D E B İ YAT I

1 750 i l e 1 800 yı l ları a rasında Amerika l ı l a r İngiltere'yle devri m ni­


teliğinde bir ayrı l ı k yaşad ı l a r. Bu dönemde ü retilen yazı lar kişisel
ve kendini a rayış n iteliği ndeki eserlerden ziyade ilk dönem İ n g i l iz
yerleşimci lerle ilgiliydi . Bu noktada koloniler a rtık görece istikrarl ı
v e kurulu b i r düzene sahipti; i n sanlar eğitim a l ı p yaşamları n ı iyi­
leşti rmeye kararlıyd ı .
Kon uşmalar, risaleler, broşürler, bildiri ler, beya nlar. . . Devrim ru­
h u ndan açıkça etki lenen Ameri ka bu süreçte ka musal yazı la rla do­
lup taşıyo rd u. The Autobiography of Benjamin Frank/in [Benjamin
Franklin'i n Otobiyog rafisi; 1 79 1 J gibi ka musal fig ü rleri n yaşam ları
ve dönemleriyle başlıca olayları kaydetm e amacı taşıyan şahsi ya­
zılard a bile ka musal bir doku vard ı . i nsa nlar, tari h i n içi ne karışacak
heyecan verici, deği şken bir süreçten geçti kleri ni bil iyorlardı.
Devri m dönemi ndeki edebi eserlerin çoğ u yal n ızca siyasi değ i l
rad i ka l d i d e . Thomas Pai n e g i bi yaza rla r, İ n g i ltere ve kolonilerdeki
pol itik sistemlerle alakalı deri n sonuçlara varmak için Aydınlanma
düşüncesinden faydalanan önem l i eserler ürettiler. Thomas Jef­
ferson'ı n "Bağımsızlık Bildirgesi': rad i ka l bağımsızl ı ğ ı n dili haline
gelerek Amerikan bilincini ve Ameri ka n özg ürlük an layışını şekil­
lendirdi. Bu dönem i n son u na doğru insanlar yen i ü l kelerine uy­
g u n yen i bir edebiyat özlemi duymaya başladı.

40
THOMAS PAI N E: SAGDUYU
Halka Çağrı

Korse terzisi bir adamın oğl u olan Thomas Paine ( 1 737-1 809) içi­
ne doğd uğu dü nyayla an laşmazlık yaşıyordu. Sekiz yaşındayken
din lediği bir vaaz sırasında H ı ristiya n l ı kta acımasız bir yön oldu­
ğ u n u fa rk etti ve ka lan yaşamı boyu nca dine sırtı n ı döndü. Pai ne
güçlü bir zekaya sa h i pti; Ta nrı vergisi aklına güven m e hevesi onu
Ayd ı nlanma çağ ı n ı n simgesi yaptı . N i h ayetinde bu isyankar zekası
onu Am erika n bağım sızl ığının en güçlü söz bili mcisi olarak tarihe
geçird i . Paine'in karmaşık a rgümanları dam ıtara k canlı, a n laması
kolay kon uşmalara dönüştürme becerisi olmasayd ı kolon iciler bir
dava için bi rleşemeyebi l i rlerd i .

Adams'ın Paine Hakkındaki Düfünceleri


John Adams 1805 yılında şöyle yazdı: "Dünyada, son otuz yılda
halk ya da meseleler üzerinde Tom Paine'den daha etkili olmuş biri
var mıdır, bilmiyorum.''

Radikal Paine
Th omas Pa ine pek çok dava uğruna m ü cadele etti: Gider verg isi
memuru olara k daha iyi bir maaş için diğer memurları sen d i kalaş­
tı rmaya ça lıştı (o dönemde emsal siz bir hamle); Philadelphia'da bir
risa le yaza rı olara k Amerikan Devri mi davasının en parlak sözcüsü
oldu; Fran sız Devrim i'ni n kon uşmacısı olara k (şaşırtıcı bir şeki lde)
kra l ı n ida m ı na karşı çıkarken buldu kend ini. Yaşamı boyunca üç
ana şey için uğraştı: verasete d ayalı monarşi n i n kaldırıl ması, insan­
ların hak eşitl iği ve aklın üstü nlüğü.

41
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Sıra Dıtı Bir Dost


Pai n e otuz yed i yaşına dek Amerika'ya gelmedi. Vergi mem u rları n ı
send i kalaştırma girişimi dalga konusu olarak son landıkta n kısa b i r
süre sonra Benjamin Franklin o n u fa rk etti v e Ameri ka'ya gel mesi
için masrafları n ı karşıladı. Fra n k l i n, kişi n i n ken d i n i iyi leştirmesine
dair Ayd ı n lanma idea l i ne bağ lılıkları bakı mından Pai n e'de m u hte­
melen kendini görmüştü.

Risaleler ve Brotürler
Risaleler ve broşürler, on altıncı yüzyıldan on sekizinci yüzyıla dek,
özellikle de toplumsal kargaşa sırasında oldukça popüler iletişim
yöntemleriydi. Ucuzlardı, halka hemen ulaşıyorlardı ve siyasi fi­
kirleri hızla yaymanın etkili bir yoluydu. Paine'in Sağduyu'su gibi
risaleler arkalı önlü basılıyor, katlanıyor, basit bir bağla tutturulu­
yordu. Broşürler genellikle tek yaprak olarak tek tarafa basılıyorlar­
dı, günümüzdeki el ilanları gibiydiler. Bunların meşhur bir örneği
matbaacı John Dunlap tarafından 4-5 Temmuz 1776'da basılan
Dunlap broşürüdür. Yeni kabul edilen Bağımsızlık Bildirgesi'nin
bir kopyasını sunuyordu.

Pai n e 1 774 yılında Philadelphia'ya geldiğinde bağ ı msızlı k da­


vası büyük bir heyeca n dalgası yaratma ktayd ı. Boston Çay Partisi
bir yıl önce olmuştu ve iki nci Kıtasal Kongre de mevcut bağımsız­
lık d u ru m u n u tartışmak üzere yakında toplan acaktı. Koloni l erdeki
herkes bağımsızl ı k istemiyord u; bazıları koloni lerin, Britanya ol­
maksızı n öze l l i kle de ekonom i k olarak hayatta kala mayacağ ından
endişeleniyord u. Ard ı ndan Pa ine'in risa lesi Sağduyu 1 776 yı l ı nda
yayı mlandı. Risale yan g ı n gibi dört bir yan ı sardı ve yaklaşık yarım
mi lyon adet satıldı. Bağ ımsızlı k davasında kolon icilerin ka lpleri n i
v e zi h i n leri ni kaza n mayı başard ı .

42
Thomas Paine: Sağduyu

Halk1n Savunucusu
Pa ine'in risalesinin başarısı bi rkaç ana noktaya dayan ıyord u: Ka r­
maşı k içtihatlar anlaşılır biçimde sadeleşti rmişti; i nsanların d uy­
g u la rı n a h itap eden güçlü, ya l ı n bir d i l ve d i kkatle ya pılandırılmış
arg ü m anları tasvir etmek için basit analojiler kullanmıştı. Her za­
man halkın savunucusu olan Pa ine risa lelerin i, siyasetin doğası
g i bi ka rmaşık bir şeyi "okumayı za r zor bilen leri n a n lamaları" adına
"hiçbir resmi ifade" olmaksızı n, "alfa be kadar yal ı n" bir d i ld e yazd ı.
Pa i ne1n yazı m tarzı, siyaseti anlamak için tek gerekenin sağd uyu
olduğu na dair Ayd ı nlanma düşüncesi n i (ve demokratik düşünce­
yi) ya nsıtıyord u.

Retorik
Retorik, köken olarak "konuşmacı" ya da "hatip" anlamına gelen
İngilizce rhetor kelimesinden gelir ve ikna etme amacıyla konuşma
ve yazı anlamına gelir. Retorik sanatının uzun bir geçmişi vardır,
bunun tanımı da resmi olarak Aristoteles tarafından Retorik adlı
eserinde yapılmıştır. Aristoteles bir konuşmacının, dinleyicisini
ikna etmek için üç aracı olduğun söyler: güvenilirliği, dinleyicileri­
nin duyguları ve mantığı. Thomas Paine'in Sağduyu'su işte bu üçü­
nü başarılı bir şekilde harmanlar.

Şüpheli kolon ici leri n bağ ı msızl ı k karşıtı her argüman için, Pai­
ne basit analojilerle açıkladığı karşı argüma n ları titizlikle öne sü­
rüyord u. Britanya'n ın yard ı m ı olmaksızın artık gelişememekten
end işelenen kolonicileri, "yemek yeme al ışka n l ı ğ ı Avrupa'da sür­
d ü kçe" Amerika n eya letleri için ticaret a la nı olaca ğı n ı i leri sü rerek
ikna etmeye çalıştı. Etkili bir analoji olan ebeveyn-çocuk benzet­
mesi n i (Britanya'nı n koloni lerle i l işkisinde sıklı kla ku l la n ı l a n bir
metafor) ku llanarak şöyle yazm ıştır: "Bir çocuk sütle beslendiği
için onun hiç et yemeyeceği ya da yaşamlarımızı n i l k yi rmi yı l ı n ı n
son raki yirmi yıl ı n emsali olacağ ı iddiasında da bulunabiliriz:•

43
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Pa ine üç önemli eser d a h a ü retti: The American Crisis [Amerikan


Krizi; 1 775], İnsan Haklar1 [ 1 79 1 ] ve Akıl Çağı [1 807] . The American
Crisis [Amerikan Krizi] o kadar ilham veri ciydi ki George Washing­
ton, Delaware Nehri'ni geçmeden önce bunu askerlerine okutm u ş­
tu.
N i h ayeti nde Pa ine sert ka ra kteri nden ötü rü Ameri ka'da göz­
den d üşerek lngi ltere'ye geri döndü ve b u rada, ana a rg ü m a n ı
verasete dayalı monarşi karşıtl ığı v e hak eşitl iği ile toprak refor­
mu olan insan Haklar1'n ı yazd ı. B u n u n a rdından yazd ı ğ ı Akıl Çağı,
ya l n ızca a kl ı n Ta nrı'n ı n ifşası için yeterli kaynak olabileceğ ine dair
Locke'un görüşlerinin bir devam ı n itel iğindeyd i . i nsanlar o n u n Hı­
ristiya n l ı ğ ı kınama kon usunda fazla i leri gitti ğini düşündüğü içi n
neredeyse herkes ta rafı ndan a l aya alındı ve dışlandı.

"İnsan ruhunun sınandığı zamanlar bunlar"


Paine etkili yazı yazma konusunda ustaydı. The American Crisis
[Amerikan Krizi] şöyle başlıyordu: "İnsan ruhunun sınandığı za­
manlar bunlar. Yaz askeri ve neşeli bir vatansever bu krizde, ülkesi­
ne hizmetten kaçınacak; ama şimdi hazırda beklediğinden insanla­
rın sevgisini ve övgüsünü hak ediyor."

Paine s ı k sık gözd en düşmüş, alay konusu ol m u ş, işlerden atıl­


mış ve ü l kelerden sürg ü n ed i l m i şti. Belki de bu işteki en büyük iro­
ni, kuru l masına büyük katkı sağladığı bir ü l kede, yan i Amerika'da
küçü m senen bir adam olara k ölmesiyd i.

44
THOMAS J EFFERSON
Bağımsızhk Bildirgesi Yazarı

Thomas Jefferson ( 1 7 43- 1 826) Autobiography [Oto biyog rafi; 1 82 1 ]


adlı eseri nde Bağ ım sızl ı k Bildirgesi etrafı nda gerçekleşen olayları
ilk elden a n latır. Hala bi rkaç koloni ayak d i riyor ol masına rağ men
Britanya'dan bağımsızl ı ğ ı n ı yazı l ı şeki lde bildirme konusunda
Kongre'ni n nasıl baskı altında hissettiğinden ba hseder:

Bu müzakereler sırasında New York, New Jersey, Pensilvanya, De·


laware, Maryland ve Güney Carolina kolonilerinin henüz ana daldan
kopma olgunluğuna erişmediği, hızla o yönetime yaklaştıkları orta­
ya çıktığı için bir süre onları bekleyip kararı 7 Temmuz'a ertelemenin
en sağduyulu yaklaşım olduğu düşünülmüştür; bu da mümkün ol­
duğunca kısa ertelemede Bağımsızlık Bildirgesi hazırlamak üzere bir
komite atanmıştır.

Bağı msızlı k Bildirgesi'ni yazmak için oluşturulan komitede


John Adams, Benjamin Fra n k l i n, Roger Sherman, Robert Livings­
ton ve Jefferson yer a l ıyord u . Böylece kom ite Bağ ı msızlık Bildirge­
si'ni; Ameri ka'n ın Brita nya'dan bağımsızlığının başl ıca belgesi ni
hazı rla maya koyu ldu.

H Ü K ME D iC i B iR K A R A KT E R

Jefferson'ı n toru n u, büyükbabası n ı "hük medici" bir ya pıda, "turp


gibi sağlıklı" ve "g üçlü" m izaçlı biri olara k ta n ı m l ıyord u. Jefferson
kolonilerin bağ ı msızl ı kları n ı ilan etmesi gerektiğine yü rekten ina­
n ıyordu ve bu cesur, cüretkar yaklaşı m ı diline de s ı k l ı kla yansıyor­
du. Jefferson'ın üslubu ya lın, doğrudan ve zorlayıcıyd ı . Kolonici­
leri n Britanya'dan ayr ı l ma a rzularını ifade etmek için yazı larında
"zo rba l ı k'; "kafir'; "on u r" ve "özg ü rlük" g i bi old u kça g üçlü ifadeler

45
Amerikan Edebiyatı 1 O 1

kullanıyord u. Tesirli d i l i, on sekizi nci yüzyılda koloniciler için ba­


ğı msızl ığın ne anlama geld iğini şekil lendird i .

Siyasi Bir Yazar


Jefferson 1 774'te Bağım sızlı k Bildirgesi'n i yazmaya başlamadan
iki yıl önce, A Summary View of the Rights of British A merica [lngi­
l iz Ameri ka'sı Haklarına Dair Bir Özet; 1 774) başlıklı, Brita nya'n ı n
Amerika üzerindeki t ü m otoritesinin gön ü l l ü bir şekilde kabul­
lenildiğini ve d i led ikleri za man koloniciler tarafından h ü kü msüz
kılı nacağ ı nı bildiren bir risale yayı mladı. Cesurca bir açıkla mayd ı
b u . Oldukça etki li bu risa l e, Jefferson'ı n sadece b i r rad i kal olarak
değ i l becerikli bir siyaset yazarı olarak da tan ı nmasını sağladı.
Kongre'n i n ondan Bağı msızl ı k Bildirgesi'ni yazmasını istemesinin
sebeplerinden biri de buyd u.
Jefferson, Bağım sızl ık Bildirgesi'ni üç haftadan kısa sürede, 1 1
Haziran 1 776 ile 28 Haziran 1 776 ta ri hleri arası nda hazırladı. Au­
tobiography'de [Otobiyografi; 1 82 1 J şöyle yazar: "Bağımsızl ı k Bil­
d i rg esi'ni hazı rlaya n komite bu n u yapmamı istedi." Ve ekler: "28
Temmuz Cuma g ü n ü meclise su nuldu ve orada oku n u p masada
bırakıl ması kararlaştırıldı." Kongre hafta so nu boyu nca masada
d u ra n belgeye dönüp sonraki ü ç gün boyun ca - 1 , 2, 3 Tem m uz­
üzerinde tartıştı. Bi rkaç d üzeltmeyle de sonu nda 4 Tem m uz 1 776
g ü n ü bildirgeyi ka bul etti.

Yaratılan Tarihin Kaydı


Jefferson, Kong re'ni n tartışma kayd ı olara k Bağı msızl ı k Bildirge­
si'n i n orijinal halinin ta ma m ı n ı Autobiography'de [Otobiyog ra­
fi; 1 82 1 ) yayımlaya rak revizyonlara ili şkin açıklamaları da ekledi.
Orijinal versiyonda Ko ngre'n i n çıkardığı ya da değiştirdiği yerleri n
altı n ı çizip düzeltil m i ş h a l i n i kenar boşlu klarına ekledi.

46
Thomas Jefferson

Paralel Yapı
Paralel yapı, yapısal anlamda benzerlik gösteren ifade, yan cümle­
cik ve cümle kullanımını anlatan bir dilbilgisi terimidir. Örneğin şu
satırlara bakalım:

Biz şu gerçekleri, tüm insanların eşit yaratıldığını, yaratıcıları­


nın onlara belirli haklar bahşettiğini, bu haklar arasında yaşam,
özgürlük ve mutluluk arayışı hakkı olduğunu aşikar görüyoruz. •

Her yan cümlenin nasıl "that" [bkz . * dipnot] kelimesiyle baş­


ladığını görebilirsiniz . Aydınlanma yazarlarının çoğu yazılarına,
akılcı düşünceyi yansıtan bir netlik ve zarafet katmak üzere paralel
yapı kullanmayı tercih etmiştir. Jefferson'ın cümlelerinin bu denli
hatırda kalmasının sebebi de budur. (Hadi Bağımsızlık Bildirgesi'n­
de daha çok paralel yapı örneği bulmayı bir deneyin!)

Düzelti lerin çoğ u Ko ng re'n in, Jefferson'ı n zorlayıcı ve kışkırtı­


cı üslubunu nasıl yumuşatmaya çalıştığını gösteri r. "Bu eya letler,
Büyük Britanya kral larına tü m tabi iyetleri n i bırakı p bunlardan fe­
ragat ed iyorlar," gibi cesu rca ve dolaysız ifadeler belgeden çıkarı­
lıp yeri ne daha ılımlı ifadeler kon muştur: "Bu birleşik kol oni lerin
özg ü r ve bağı msız eya letler olmaya hakları vard ı r ve öyledi rler:'
Düzeltmeler Kon gre'ni n, belgeyi daha az m eydan okuya n bir hale
getirme ve belgen i n g ü cü n ü n ateşli, cüretkar ve duygusal ifade­
lerdense ya ptı ğ ı a rgümanın gücüne daya n ması arzu su görü l ü r.
Kong re, Jefferson'ı n orijinal metninden, Kongre'n in boğ uştuğu
iki ana meseleye dair ço k önemli iki parag rafı çıkarmıştır: kö leliğin
deva m etmesi ve İ ng i l izlerle dosta ne i lişkilerin sürdürü l m esi ge­
rekl iliği. Silinen paragraflardan biri #alçakça bir ticaret" olarak ad­
landırd ı ğ ı köleliği kullandığı için Brita nya'yı eleştirirken, bir diğeri

*
lng. orijinali: "We hold these truths to be self-evident, that a l i men a re created
equal, that they a re endowed by their Creator with certai n unal ienable rights,
that among these are life, l i berty, and the pursuit of happiness.• (çev.)

47
Amerikan Edebiyatı 1O1

yozlaşmış bir krala öylece biat ettikleri için İ n g i l izleri k ı nıyord u. Jef­
ferson, bu değişikli kleri ve Kong re'ni n bu kararı n ı n a rd ı nda yata n
sebepleri yazd ıysa da nihayetinde bu düzeltmelerden mem n u n
o l u p olmadığından ba hsetmemiştir. Ancak Jefferson orijinal pa­
ragrafları d a yayımlaya ra k İ n g i liz halkının rehavetinin bu d evri me
yol açtığ ı d ü şü ncesini açık açık belgelemek istediğini gösterm i ştir.

"Ödlekçe Bir DÜfünce"


Jefferson İngilizlerle ilgili olandan açıkça feragat etmek dışında,
herhangi bir şeyi korkakça bulduğunu hiçbir belirsizliğe yer bırak­
maksızın belli etmiştir. İngilizleri eleştiren paragrafı Kongre"nin
neden çıkardığını açıklarken şöyle yazmıştır: tiala birçok kişinin
kafasını kurcalayan, İngiltere'de iyi geçinmek isteyeceğimiz dostla­
rımızın bulunduğuna dair ödlekçe bir düşünce."

İYi BiRİ

1 8 1 2 Savaşı'nda i l k Kongre kütü phanesi İngilizler tarafı ndan yakıl­


d ı ğ ında, Jefferson yaklaşık 6500 eserl i k şahsi kitaplığını Kongre'ye
sattı. Bu koleksiyon, g ü n ü m üzde hala mevcut bulunan Washing­
ton'daki Kongre Kütüphanesi'n i n temeli n i oluşturmuştur. Jeffer­
son yetmiş altı yaşı ndayken Vi rginia Ü niversitesi'ni kurup 1 826
yılında öldüğünde de kitaplığ ı n ı n çoğ unu bu raya bırakmıştır.

Ben Yazdım
Jefferson d i kkate değer birçok başa rıya imza atmaya devam etti:
George Washi ngton yönetimi altında ilk baka n l ı k görevine başla­
mış, 1 796'd a başkan yard ı mcısı olmuş ve 1 800'de Washington'da
resm i bir törenle göreve başlayan i l k başkan olmuştur. Boş vakit­
leri nde başa rıl ı bir mimar, bahçıva n, bilim insanı ve m ucitti. Ama
tüm bunlar bir yana, Jefferson Bağ ı msızl ı k Bildirgesi'ni yazd ığı için
hatırlanmak isted iğini gayet açıkça bel l i etm i şti.

48
BENJAMIN F RANKLIN'İN ESERLERİ
Amerikan Bilgeliği

Benja m i n Franklin ( 1 706- 1 790); ressam, yazar, yayı ncı, d evlet ada­
m ı, m ucit, posta ne müdürü, d iplomat, kurucu baba. Uzu n bir liste,
değ i l m i ? Franklin, Amerikan ta ri h indeki en önem l i isimlerdendi.
İ kinci Kıtasal Kongre'ye seçildi, hem Britanya hem de Fra nsa'da
d iplo mat oldu, ayrıca Anayasa Kongresi üyesiyd i. Pek çok devlet
dairesinde görev aldı ve çift odaklı lens, Fra n k l i n sobası ve parato­
ner gibi icatlarıyla i nsanların ya şam kal itesini yü kseltti. Gerçek bir
kamu çal ı şa n ıyd ı. Ameri ka'n ı n en iyi yaza rl a rı ndan da biriyd i.

Kadınlann Gözdesi
Benjamin Franklin; ressam, yazar, yayıncı, devlet adamı, mucit,
postane müdürü, diplomat ve . . . kadınların gözdesi. Doğru duydu­
nuz, Franklin kadınlar konusunda epey nam salmıştı. Mektuplar,
resimler ve diğer kanıtlar Franklin'in su götürmez bir çapkın oldu­
ğunu ve entelektüel kadınlarla münakaşalara girmekten hoşlandı­
ğını kanıtlıyor.

BiR BABANIN REHBERLİGI

Kurucu Ba ba olarak Franklin'i n dört ana belgenin yazı lışında eme­


ği vard ı : Bağı msızl ık Bildirgesi ( 1 776); Fra nsa'yla ittifak Anlaşması
( 1 778); Bağı msızl ı k Savaşı'nı sonland ı ran Paris An laşması ( 1 783);
Birleşik Devletler'i resm i olarak kuran Amerika Birleşik Devletleri
Anayasası ( 1 787).
Fra n kl i n kariyerine on iki yaşında matbaacı o larak başladı . Ba­
basının mum ya pım işini devra l mak iste medi; abisi Ja mes zaten
matbaacı olduğundan Franklin'i n babası küçük oğ lunu da matba-

49
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

acı ya pmaya ka ra r verdi. Franklin matbaacı l ı ktan hiç hoşlanmadı;


babası n ı denizlere kaçmakla teh d it ettiyse de bu hiç gerçekleşme­
di. Ancak kendi ba şına yaşa mak üzere on yed i yaşındayken Phi la­
delphia'ya kaçtı. O sırada cebinde bi rkaç kuruşta n başka bir şey
olmadığı herkesçe bilin iyordu.

Franklin'in Otobiyografisi
Tüm bu bilgiler, edebiyat tari h i n i n en iyi otobiyografi l erinden biri
olan The Autobiography of Benjamin Frank/in [Benjamin Fra n kl i n'i n
Otobiyografisi; 1 79 1 ] eseri nde belgelenir. Franklin kitabı yazmaya,
İ n g i l iz yönetimine sad ı k ve New Jersey'ni n son koloni valisi olan
oğ l u Wi lliam için yaşa m ı n ı n geç bir döneminde başlad ı . Üslubu
ya lın, doğrudan ve za riftir. Fra n k l i n'i n güçlü bir ta rzı vardı; etkili fi­
i l l er, can l ı detaylar ku llan ıyord u. Eseri nde o g ü n kü haline geli rken
izled iği yoldaki basa makları a n latı r.
Franklin ikinci böl ü mde, bir delika n l ı olarak kendi tabiatı ndan
daha az ateşl i bir tartışma tarzı olan Sokratik yöntemle nasıl tanış­
tığ ı n ı anlatı r. Kayıtsız bir şekilde sohbete dahil olma metodu ima­
j ı n ı n önem l i simgelerinden biri olmuş ve bir d iplomat olarak ona
büyük başarı sağ lamıştır:

Dilimi geliştirmeye niyet ettiğim sırada bir İngilizce gramer kitabı


(sanırım Greenwood'undu) buldum; kitabın sonunda retorik sanatı
ve mantığın tanımları vardı. Man tık bölümü, Sokratik metotta bir
ihtilaf örneğiyle bitiyordu. Kısa bir süre sonra Ksenophon'un Sok­
rates'ten An ı l a r kitabını temin ettim, burada da aynı metodun pek
çok örneği mevcuttu. Metot beni büyüledi, hemen benimseyip kendi
keskin çelişki ve mutlak kanıtlama yöntemlerimi bırakıp mütevazı
sorgulama ve şüpheciliği sahiplendim ... Bu yöntemden büyük keyif
aldım, sürekli pratik ettim ve üstün bilgi sahibi kişileri bile tavizler
verdirme, öngörmedikleri sonuçlara vardırma, kendilerini kurtara­
madıkları zorluklara sokma ve böylece de ne benim ne de savundu­
ğum şeyin her zaman pek de hak etmediği zaferler kazanma konu­
sunda oldukça becerikli ve uzman oldum.

50
Benjamin Franklin'in Eserleri

Dokuzuncu bölü mde, oldukça detaylı bir şekilde "ahlaki mü­


kemmelliğe u laşmaya dair meşakkatli proje"sini nasıl üstlendiğini
a nlatara k şöyle der: "Keşke hiçbir zaman bir kusur işlemeden ya­
şasam:'Tü m iyi n iyetine rağ m en tekra r kötü a l ı şkan l ıklara dönme­
sinin sebeplerin i analiz etti kten son ra "a lışka n l ığ ı n gaflet a n ı nda
galip geldiği" sonucuna va rı r ve kötü al ışka n l ı kl a rı n ı teker teker
d üzeltmeye ka rar veri r.

FRANKLIN'iN P O O R R I C HA R D 'S A L MA NA C K' I

Fra n k l i n kendi dönem inde öğütlenen farkl ı erdemler hakkında


uzu n uzun düşünmüş ve bu n ları, u stalaşmaya çal ı ştığı on ü ç mad­
del i k düzenli bir li steye dönüştürmüştür: ölçü l ü l ü k, sessizli k, d ü­
zen, azim, tutu m l u l u k, çalışka n l ı k, sam i m iyet, hakkan iyet, ı l ı m l ı l ı k,
temizl i k, d i n g i n l i k, iffet ve tevazu . Hatta her bir erdemdeki i lerle­
mesini gösteren g rafi kler bile ol uştu rmuş, başarısız olduğu g ü n­
lerde g rafiğe bir nokta koymuştur.
Franklin bir matbaa sa hibi olduğu nda, g üçlüklerle ed indiği
bilgileri n i paylaşmaya karar vererek Poor Richard's Almanack [Fakir
Richard'ı n Almanağı; 1 732] a d lı bir seride varlı k, sağ l ı k ve bilgeliğe
giden yol lara dair tavsiyeler veren bir kitap yayı mladı. Seri çok ba­
şarı l ı oldu ve Frankli n'i zeng i n etti. Bu seri Fra n k l i n'in meşhur veci­
zelerin i n tü m ü n ü içerir: "Erken yatı p erken kalkmak i n sanı sağ l ı klı,
varl ıklı ve bilge kıla r'� "Acı yoksa kaza nç da ol maz." (Vecizeler, yaşa­
ma dair gerçekleri ifade eden kısa deyişlerd i r.)

Herkes Hayran Değil


Benjam i n Franklin, Amerikan tari h i n i n en sevi len fig ü rleri nden biri
olabi l i r, ancak h erkes onun hayra n ı değildi. Mark Twain, Essays and
Sketches of Mark Twain [Denemeler ve Anlatı lar] eserinde "Mer­
hum Benjam i n Franklin" adında sert bir makale yazmıştır. Fra n k­
l i n'in, Amerikalıları n zih i n le ri n i etkilemesinden rahatsızl ı k d uyan

51
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Twain, Hfra n klin'in, dehası n ı hiç u ğ r u n a ç a l ı ş ı p didinmeye, a y ışı­


ğında çalışmaya ve sıradan bir H ı ristiyan gibi sabah ı beklemek ye­
ri ne gece n i n bir yarısı nda kalkmaya borçlu olduğuna ve böylesi
katı bir programın her oğlanı Franklin gibi yapacağına dair, insan­
ların zih i nlerine yer etmiş vah i m fi kirlerden kurtulma arzusundan
olduğunu yaza r. Twai n şu iddiadad ır: niçgüdü ve davranışlardaki
bu berbat tuhaflıklar dehanın ya ratıcı unsurları değ i l, yal nızca ka­
n ıtıdır.u Twa in'in Franklin'le alıp verememesin i n sebebi kendi ebe­
veynlerin i n onu çocukken erken yatmaya zorlayarak Mfrankli n'e
benzetmeyen çalışmalarıydı.
Fra n k l i n'in uzun ve etkil eyici yaşantısı onu, kend i başına bir
yerlere gelmeye dair Amerikan idea l i n i n m ü kemmel örneği hali­
ne getirmiştir. Yoksul bir ailede büyümüş ancak çok ça l ışma, sebat
ve ken d i n i işine adaması sayesinde varl ıklı, eğitim l i ve prestij l i bir
yaşama kavuşmuştur.

52
JOHN VE ABIGAI L ADAMS
Amerika'ya Atk Mektuplar1

John Adams'ın ( 1 735-1 826) Amerika'n ı n Kurucu Babaları ndan biri


olarak m u hteşem bir kariyeri oldu. Birinci ve İ kinci Kıtasa l Kong­
relerin üyesiyd i, Bağ ı msızl ık Bildirgesi'n i n yazı l masına ya rd ı m etti,
Benjamin Franklin'le birl i kte Avru pa'ya yapı lan bi rkaç d i plomati k
ziyarette görev aldı ve 1 796 yılında Amerika Bi rleşi k Devl etleri'ni n
iki nci başka n ı o l d u . Keskin siyasi zeka sı v e yen i l i kçi politik çözü m­
leri u l us u n şeki l len mesinde a nahtar rol oynad ı . Peki, a rka planda
başdanışmanla rından biri kimdi dersiniz? Karısı Abigail.
Abigai l Ad ams 1 744 yı l ı nda Weymouth, Massachu setts'te doğ­
muştu. Babası sevilen ve çok sayg ı duyulan, cemaatleri bağımsız
sayan Protesta n bir papazd ı . Abiga i l o ku l da resmi bir eğiti m alma­
m ı ştı ancak son derece zekiyd i ve öğren meye karşı büyük bir açlık
d uyuyord u . B u l d u ğ u her şeyi okuyord u : İ ncil, felsefe, siyasi dene­
meler, şiir ve tari h kitapları. On yed i yaşındayken komşu Bra i ntree
semtinde ya şaya n John Adams'la ta nıştı. Mektu plaşmaya baş ladı­
lar, bi rkaç yıl son ra da evlendiler.

Kıtasal Kongreler
Kıtasal Kongreler, Britanya'yla olan sorunlarla ilgilenmek üzere
oluşturulan on üç koloniden delegelerin toplantılarıydı. Birinci Kı­
tasal Kongre 1774'te, Britanya Massachusetts kolonicilerini Bos­
ton Çay Partisi sebebiyle bazı haklardan mahrum bırakarak ceza­
landırdıktan sonra toplandı. İkinci Kıtasal Kongre 1775 yazında,
Britanya'yla koloniciler arasındaki gerginlikler doruk noktasına
ulaştıktan ve Massachusetts'teki Lexington ve Concord'da ilk sa­
vaş belirtileri görüldükten sonra buluştu. İ kinci Kıtasal Kongre, 4
Temmuz 1776 yılında Bağımsızlık Bildirgesi' ni onayladı.

53
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

J o h n Adams 1 755 yıl ı nda Ha rvard College'da n mezun o l d u ve


kısa süre öğretmen l i k yaptı kta n sonra hukuk oku maya başladı.
Bra i ntree'de bir çiftl ikte yaşayıp hukukla ilgilenmek onu tatm i n
ediyord u, a ncak Boston'da ya şa rsa ailesine d a h a iyi baka bi leceği n i
anladı.
John Boston'da kend i n i sıcak siyaseti n tam ortasında bulu­
verd i. 1 765 damga verg isi ka n u n u na açıkça karşı çıkması ona bir
devrimci olarak ü n kazand ırdı ve Birinci Kıtasal Kongre üyesi ola­
rak h izmet etmeye çağrı l d ı . John Adams Haziran 1 7 74'te P h i la­
delph ia'daki görevi ne başlayarak Abigail'd a n ve ai lesinden on yıl
boyu nca ayrı kal d ı .
Joh n'u n uza kta o l d u ğ u yıllarda J o h n v e Abigail birbirleri ne ü ç
yüzden fazla mektu p yazd ı .

B i r Göz Atsak?
John ve Abiga i l Adams'ın mektupları oldukça kişisel yazışmalar
olmalarına rağmen, devri m tarihinin sı kça okunan ve iyi bel gelen­
miş eserleri haline geldi. Mektuplar, bağımsızl ığı açıklama kon u­
sunda heyetin nihai kara rı n ı şekillendiren fikirler, yaklaşımlar ve
ina nçların arka planına etkileyici bir bakış sunar.

John'un Franklin'le ilgili Görüşü: Harika Biri


John, Temmuz 1 775'te Abigail'a yazdığı bir mektu pta karısının "Dr.
Franklin"le ilgili daha fazla bilgi edinme isteğine yanıt verir. John
yazd ı ğ ı mektupta ya l n ızca kendi düşü nceleri ni değ i l, Franklin'i n
delegeler a rasındaki tartışmalardaki önemli rol ünü de a ktarır:

Dr. Frank/in başından itibaren Kongreye sürekli katılım sağladı. Ta­


vırları gayet soğukkanlı ve ağırbaşlı, pek çok beyefendi hakkındaki
görüşlerinde de oldukça ketum. Hiçbir şeyi varsaymıyor, liderliği ele
almaya da çalışmıyor; ancak Kongre'nin kendi ilkelerini ve düşünce­
lerini bulması ve kendi planlarını benimsemesi görüşünde gibi gö­
rünüyor. ... Kendimizi muhafaza edecek güce sahip olduğumuzu ve

54
John ve Abigail Ada ms

tam bir bağımsızlığı benimseme mecburiyetine sürük/ensek ve ayrı


bir devlet olsak bile bunu sürdürebileceğimizi düşünüyor...

Adams, Franklin hakkında çok iyi şeyler düşün üyord u: "Uma­


rı m şehirdeki meslektaşları n ı n hepsi de onun gibidir."

Siyasi Danışman Abigail


Kolonilerin bağ ı m sızlığa doğru i lerled i ğ i n etleşince Abigail der­
hal kend i fi ki rleri ni paylaştı. 27 Kas ı m 1 755 tari h l i bir mektubun­
da John'a bazı zo r soru lar yöneltti:

insanın tehlikeli bir yaratık olduğuna gittikçe daha çok ikna oluyo­
rum; güç, ister birkaç kişi ister birçok kişide olsun insanı tesiri altı­
na alıp hep daha fazlasını istetiyor. Büyük balık küçüğü yutuyor ve
insan haklarına en sıkıca bağlı olanlar güç kazanınca hükümetin
ayrıcalıklarını elde etmek için can atıyor. ... Mektup arkadaşımın
yalnızca ima ettiği büyük bir imparatorluk kurma fikri artık inanç­
sızlar tarafından bile fark edilebilir diye düşünüyorum. Yine de bunu
kurarken binlerce zorluk çıkmayacak mı? Hükümetin saltanatı öyle
uzun zamandır gevşemiş durumda ki, insanların barış ve toplumun
güvenliği için gerekli olan o kısıtlamalara sessizce boyun eğmeme­
sinden korkuyorum; Britanya'dan ayrılırsak hangi düsturlar benim­
senecek? Özgürlüklerimizi koruyabilmemiz için nasıl bir yönetim
kurmalıyız? Herhangi bir hükümet belirli yasalarla yönetilmeden
özgür olabilir mi?

B u n l ar, sonraki yıllarda delegeleri n de boğuşacağı zorl u sorun­


lard ı . Mesl ekta şla rıyla u l usun kaderi n i belirlemek üzere masaya
oturd u klarında John'un aklında Abigail'ın sesi vard ı .

Hanımefendileri Unutmayın
Abigail, 3 1 Mart 1 776 tari h l i en ü n l ü mektu plarından birinde koca­
sını ve meslektaşları n ı, u l usun Büyük Brita nya'd a n bağı msızl ığına
karar verirken "hanı mefendi leri u nutma"maya teşvik eder:

55
Amerikan Edebiyatı 1 O ı

Hanımefendileri unutmayın ve onlara karşı atalarınıza olduğunuz­


dan daha cömert ve iyi davranın. Eşlerin eline o kadar sınırsız bir güç
vermeyin. Tüm erkeklerin, imkan bulduklarında zorba olacaklarını
unutmayın. Hanımefendi/ere gerekli ilgi ve özen gösterilmezse bir
isyan çıkarmaya kararlıyız ve bize söz ya da temsil hakkı tanımayan
hiçbir yasayı kabul etmeyeceğiz.

Abigail uyarısında haklıyd ı : Nered eyse yüz yı l sonra Seneca


Fal l s, N ew York'ta, El izabeth Cady Sta nton'ı n da a ra l arında b u l u n­
d u ğ u a ktivistler, oy verme haklarını gara ntilemek üzere Ameri­
ka'daki kad ı n la r ad ı na isya n çıkarmak üzere to pla n d ı la r.

56
PHILIP FRENEAU
Amerikan Devrimi'nin Şairi

On sekizi nci yüzyı l ı n sonlarında Amerikan edebiyatı sa hnesi ne ri­


sa leler, broşürler ve bildirgeler egemen olsa da Amerika n şiiri a rka
planda gelişmeye devam ediyord u . Pü riten şairler zem i n i oluştur­
muş, Yenidünya'da yayı mlanan i l k şairler olmuşlardı; a ncak konu­
ları İ n g i l izliğe özg üyd ü. Kolon icil er, şeki l len meye başl aya n yen i
Ameri ka'yı an lata n ke n d i "Ameri kan" edebiyatla rı n ı n ol uşması n ı
a rzu ed iyorlard ı . Kolon iciler Britanya'n ı n egemenliğinden çıkı nca
edebiyatı ndan da kurtu lmak isted iler. Artık Amerikan edebiyatı­
n ı n vakti gelmişti.

Od
Od (İng. ode) bir kişiyi, yeri, şeyi veya fikri kutlayan ya da anan
lirik şiirlerdir. Her çağ bu formu kendi zamanına ve ruhuna göre
uyarladığından yıllar içinde değişmiştir. Antik Yunan şairi Pinda­
ros'un (M Ö 552-442) yazdığı odlar bestelenerek halk seremonile­
rinde söyleniyordu. Roma döneminde şair Horatius (M Ö 65-MS 8)
o kadar şenlikli olmayan, daha derin düşünceler içeren odlar yazdı.
On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyılda İngiliz romantik şairlerin
yazdığı odlar daha kişiseldi ve halka ilişkin temalardansa içsel ça­
tışmaları anlatıyordu.

Yazar P h i l i p Frenea u ( 1 752- 1 832) bu çağ rıya ya n ıt verm ek is­


tedi . Freneau varl ıklı bir aileden geliyordu, Pri nceton Ü nive rsite­
si'nden mezu ndu. Pri nceton'daki öğrenciliğinde geleceğ i n başka­
nı James Mad ison'la oda a rkadaşıyd ı . Bir başka öğrenci a rkadaşı
Hugh Henry Brackenridge'le birlikte "The Rising Gl ory of Am erica"
["Amerika'nı n Yükselen İ htişamı"] adlı bir od yazmışlardı; bu od,
mezu n iyet töreninde oku n mu ştu. Edebiyat kariyeri ne fena bi r
başlangıç sayıl maz.

57
Amerikan Edebiyatı ı O 1

UZAK DENiZLERDE

Ancak Freneau'nün gelecek vaat eden kariyeri nden uzaklaşması


uzu n sürmed i. Gençliğinde Batı H i nt Adaları'nda, uzak bir plan­
tasyonda sekreterlik görevin e başladı. Doğaya hayra n l ı k duymaya
başlamış, adanın o yemyeşil tropik bitki örtüsü n ü n g üzel l i ğ i n i ak­
tarmak üzere tutku l u bir şiir dili geliştirmişti. Coğ rafya hayal g ücü­
n ü kesi n l i kle etki lemişti; buna rağmen üç yıl ı n ard ı n d a n köle eko­
nomis i n i n bir parçası olmaktan usa n ı p eve dönmek istedi. Ama o
kadar kolay değ i l d i bu: Bir İ n g i l iz gemisi tarafından denizde ya ka­
lanıp tutsak edilerek vahşice bir muamele gördü. Bu onda hayatı
boyu nca s ü ren bir İ ng i l iz nefreti doğ u rdu.
Freneau denizde yıllar geçird i kten son ra P h iladel phia'ya dön­
menin bir yol u n u buldu; burada oda arkadaşı James Madison, o n u
Mad ison v e Thomas J efferson'ı n ku rd u ğ u National Gazette'n i n
[Resmi Gazete] başına getirdi. Jefferson ve Madison gazetenin,
Alexa nder Hami lton ve onun federalist politikalarına karşı a nti-fe­
deralist yerg i ler içermesini istiyorlard ı . Freneau ve anti-federalist
arkadaşla rı, Hami lton'ı n politikaları n ı fazla m u hafazakar ve m o­
narş iye tehl i keli ölçüde yakın buluyorlardı.

uAmerikan Devriminin Şairiu


Freneau Philadelphia'da siyasi bir yazar olarak ü n kazandı. Gaze­
te makaleleri, risaleler ve ni hayetinde şiir gibi pek çok türde yazı
yazmı ştı. Şiirleriyle devri m ruh u n u a nlatmaya odaklan m ıştı. İ l k
kon ularından biri olarak da Thomas Pai n e'den başkasına bakması
gerekmemişti.
Pa ine gibi Freneau'n ü n de l ngiliz sistemlerine büyü k bir gare­
zi vardı; Freneau Paine'i devri m i n kahramanca bir tem sili olarak
görüyord u. En ünlü şiirlerinden biri olan uon M r. Pa ine's Rights of
Ma nude ("Bay Pai ne'i n i n san Hakları Eseri Üzeri neu] Freneau, Pai­
ne'i n devri m ruhunu tek bir uyaklı beyitle ya ka lar:

58
Philip Freneau

Böylece insanın kutsal haklarını anlattı kısaca,


Ne de tutarsız kraliyetin planıyla!

i şte Freneau böyle şiirlerle "Amerika n Devri mi'n i n şairi" u nva­


n ı n ı kaza n mıştır.

UA M E R I K A N" B A K I Ş I

Ama Freneau b u n u n l a yetinmedi. Amerika topraklarına göz gez­


d i ren bir şair olarak, "Amerikan" olarak yen iden haya l edilebilecek
başka ko n u lar da a radı. "The l ndian B u rying Gro u n d" ["Yerli lerin
Mezarl ığı"] şiirin de, öl ülerini yatar değil otu rur halde gömme
adetleri n i an lattığ ı Amerika n yerlileri n i över:

Yayı harekete hazır halde eğilmiş,


Ve taştan başıyla okları,
Ancak iyi bir yaşamı gösterir
Ve eski fikirlerin heba olmadığını.

"The Wild Honey Suckle" ["Yabani Hanı meli"] şiirinde, New


England'ın yayg ı n çiçeğ i hanı melini yüceltir. Popüler Amerikan tü­
t ü n ü n ü bile ko n u ed i n m i ştir.

Yaşlandıkça Huysuzlaşan Freneau


Yaşlı bir yazar olarak Freneau artık Amerika için yen i bir tehd it gör­
mekteydi: hala dönüp İngi ltere'ye bakan, üne yen i kavuşmuş Ame­
rikalı yazarlar. "To a New England Poet" ["New England Şairine'1 şii­
ri nde, hala İngi ltere'yi ve tüm o ışıltılı soyl uları öven bu yaza rla rı (bu
örnekte Washington l rvi ng'i) alaya almakta hiç gecikmedi:

lrving'e bakın gitmiş Britanya saraylarına,


Bambaşka bir halkın yanına,
Varlık ve şöhretle dönecek geri,
Ama Yankiler bilmeyecek bile adını.

59
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Başarısız Bir Deneme


Freneau "Ameri kan Devri mi'nin şa iri" olabilir ancak Ameri kan şii ri­
nin babası olduğu söylenemez. Yepyeni konulardan bah setse de
hala İngiliz neoklasik geleneğe uyg u n şiirler yazma ktayd ı; bu ge­
lenek, Freneau'n ü n yoğ un biçimde faydalandığı yapı ve biçimlere,
ka h ra m a n l ığa ve eski klasi k üsl u plara öncel i k veriyord u. Hem ru h
hem de biçim olara k Amerikan edebiyatı ya ratma çabası Frene­
au'den çok son ra da devam edecekti.

Uyaklı Beyit
İngiliz neoklasik gelenekte popüler olan şiir formu heroic couplet,
yani beşli ölçü vezninde uyaklı beyitti. Bu uyaklı beyitler, kafiyey­
le biten birbirine bağlı dizelerdir. İngiliz neoklasik şair Alexander
Pope uyaklı beyitlerin üstadı kabul edilirdi. "An Essay on Man"
["İnsan Üzerine Bir Deneme"] şiiri Aydınlanma ruhunu anlatan
ünlü bir uyaklı beyitle başlar:

O halde bil kendini, varsaymadan Tanrı 'nın baktığını;


İnsandır insanoğlunun asıl uğraşı.

Zemin Hazırlamak
Frenea u fark etm emiş olabilir ancak onun daha sonraki Amerikan
yazarlara m uazzam bir zemi n hazı rladığı herkesçe kabul edi l i r.
Bazı ları Freneau'n ü n "The Wi ld Honey Suckle" ["Yabani Hanı meli"]
şiiri n i, tema olara k yerel bitki leri kullanan Ameri ka n transandan­
talizm i n i n öncüsü olara k görü r. Bazı ları, Fren ea u'n ü n kasvetli şiiri
"The House of N i ght"ta ["Gecenin Evi"] da sonra ki dönem Ameri­
kan gotik yaza r Ed gar Allan Poe'n u n izleri ni görü r.

60
WASHiNGTON I RVING
Edebiyat Haritasına Amerika'yı Yerleştirmek

Ameri ka, d evri min a rdından "özg ürlüğün vatanı� siyasi ve felse­
fi alanda kıymetl i zih i nlerin yuvası haline geldi. Peki kült ü rel bir
merkez m iyd i ? Pek sayıl maz. Amerikalılar politik a nl amda zinci rle­
rinden kurtu lmuş olsalar da İ ng i ltere'nin moda, edebiyat ve m üzik
zevkini izled i kleri nden hala İngi ltere'ye sıkı sıkıya bağ l ıydılar.
Amerikan edebiyatını u l u slararası anlamda yücelten kiş i n i n
yaşa m ı n ı n çoğ u n u Avrupa'da geçiren yaza r Washi ngton l rving
(1 783-1 859) olması i lginçtir. l rvi ng, New York'ta İskoçya doğ u m l u
bir baba v e İ n g i ltere doğ u m l u b i r a n n e n i n çocuğu olarak d ü nyaya
geld i . Gençl iğinde bol bol Shakespea re gibi büyü k yaza rların pek
çoğ u n u okud u a ncak yaza rlığa değil, maceraya ilgi d uyuyord u. On
dört yaşındayken den ize kaçma g i rişim leri nde b u l un sa da George
Washi ngton sebebiyle oğul larına bu ismi veren ebeveynleri n i n
o n u n i ç i n d a h a büyük haya l l eri vard ı . Denizcilik yerine l rving'i h u­
kuk okumaya zorlad ılar.

Gerçek Bay lrving Ayağa Kalkabilir mi Lütfen?


Irving kariyeri boyunca Geoffrey Crayon, Jonathan Oldstyle, Ant­
hony Evergreen gibi pek çok lakap kullanmıştır. A History of New
York'u [New York Tarihi; 1809] yayımlarken detaylı bir oyun ta­
sarladı; New York Evening Post ta yayınlanan bir makalede, kitabın
'

Diedrich Knickerbocker adında "pek de aklı başında olmayan" gi­


zemli biri tarafından yazılıp bırakıldığı açıklanmıştır.

l rving 1 804 yı lında yirmi bir yaşındayken hastalanı nca a ilesi


sağ l ı ğ ı n ı geri kaza nması için onu Avru pa'ya gönderd i ve l rving
işte bu dönemde İ ng il izleri net bir şekilde gözlemledi. Geri dön­
düğünde erkek kardeşiyle birlikte, New York sahnesindekilerin hi-

61
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

civl i hi kayeleri ve kısa an latılarından oluşan Salmagundi (et, sebze,


kuruyemiş ve meyveden ol uşan bir İngiliz türlüsü) adlı bir dergi
çıka rmaya başladılar. insanlar bu yepyeni, dedikodu türündeki
yazı ları hemen benimsedi (gerçi kimse yaza rın l rving o l d u ğ u n u
bilmiyord u; isimsiz olarak yazıyord u), a n c a k bir y ı l sonra kardeşler
yayı n cıyla anlaşmazl ığa düşünce derg i kepen kleri i n dirdi.
l rving hicve yeteneği olduğ u n u fa rk etti ve Salmagundi'n in
ardından, gerçekleri abartı l ı şekilde sunan ve New York' u n önde
gelen fig ü rlerini alaycı bir ciddiyetle sergileyen gerçek New York
tari h i n i n bir parodisi olan A History of New York'u [New York Ta ri hi;
1 809] yayımladı. Kimse onun iğneleyici ka leminden kaçam ıyordu;
o dönem başka n olan Thomas Jefferson bile maka raya a l ı n m ıştı.
Kita p çok kom i kti ve o dönem büyü k sükse ya pmış, l rving'e u l u s­
lararası başarı kazandırmıştı; Charles Dickens'ın kita bı cebinde ta­
şıdığı söylen iyord u. Bu yen i, hiçbir şeye sayg ı göstermeyen üsl u p
Mark Twa in gibi d a h a so n raki Amerikan h icivci leri üzeri nde m uaz­
zam bir etki bırakm ıştı.

Hiciv
Hiciv, insanların ve toplumun gerçeklerini açığa çıkarma ve bunları
eleştirmek için mizah, abartı ve ironiyi kullanan bir yazı türüdür.
Ünlü hiciv örneklerinden biri Jonathan Swift'in 1929 yılında ya­
yımlanan Alçakgönüllü Bir Öneri adlı yazısıdır. Swift burada yoksul
İrlandalıların, İngiltere'ye borçlarını ödemek için çocuklarını yiye­
cek olarak İ ngiliz zenginlerine satmaları önerisinde bulunarak İr­
landa'ya uygulanan sert İngiliz politikalarını alaya almıştır.

Tü m başarı sına rağ men l rving yi ne de en meşhur hi kayeleri n i


henüz yazmam ıştı: Rip Van Winkle ve Başsız Süvari (1 8 1 9] v e Uykulu
Kuytu Söylencesi. l rving bu hi kayeleri, Geoffrey Crayon adı altında
yayımladığı The Sketch Book of Geoffrey Crayon, Gent. [Bay Geoff­
rey Crayon'ın Kısa Anlatıl a rı; 1 8 1 9] ad l ı bir seride toplamıştır. Seri,

62
Washington l rving

l rving'i n A History of New York [New Yo rk Tarihi; 1 809] eserinden


etki lenen İ n g i l iz yaza r Sör Wa lter Scott, l rving'le a rkadaşl ı k ku ru p
ona kısa a n latı ları için yen i bir ma lzeme; Alman h a l k masalları n ı
sunduğun da ortaya çıkmıştır. l rving, si mgesi haline gelen gerçekçi
karakterlerini Avrupa gelenekleri ve fabllarıyla dokunmuş ota ntik
Amerikan kırsalına zekice yerleşti rerek çal ışmas ı n ı iyice gel iştirmiş
ve ha rika so nuçlar a l m ıştır: Rip Va n Wi n kle, Amerika'n ı n e n kal ıcı
ve kıymetli kara kterleri nden birid i r.

Rip Van Winkle: Benjamin Franklin'in Tembel ikizi


Peki kimdir bu ka rakterler? Rip Van Winkle ve Başsız Süvari 1 8 1 9
yılında The Sketch Book of Geoffrey Crayon, Gent:i n [Bay Geoffrey
Crayon'ı n Kısa Anlatı ları; 1 8 1 9] son kısmı olarak yayımlandı. Burada
l rving, çalışmayarak başa rı kazanan rahat bir figür olan Amerika n
anti-kah ramanını yaratmıştır. Rip, Catskill Dağları yakın ındaki küçük
bir kasabada yaşayan, sevilen bir adamd ı r. Ancak karısı bir iş bulma­
sı için sürekli başın ı n eti ni yer. Rip aylaklık etmeyi, hikayeler anlat­
mayı, hediyeler vermeyi ve Catskills'te tek başına serüvenlere atıl­
mayı sever. Rip karısının dırdırı ndan ku rtulmak için ormana gitmeye
karar verir ve Hollanda'ya özg ü bir kıyafet giymiş, bir fıçı taşı mak için
kendisinden yardım isteyen bir adamla karşılaşır. Dağda birlikte gi­
derlerken dokuz kuka oynayan bir grup adamla karşılaşırlar. Adam­
lar Rip'e bir içki ikram eder, Rip de uyuyakal ı r. Uyandığında yirmi yıl
geçtiğini ve Amerikan Bağımsızl ı k Savaşı'n ı n olup bittiğini öğrenir.
Rip, Amerikan tarihinin en zorl u dönemlerinden biri boyunca uyu­
muş, kılına bile bir şey olmamıştır. Onun hikayesi Amerikalıların, çok
çalışmayı sevmeseler bile yine de kend i çaplarında bir başarı yaka­
layabileceklerine dair umut d uymaları n ı sağlamıştır.

Kısa Anlatı
Kısa anlatılar (İng. sketch) genellikle okuyucunun kültürü dışından,
egzotik bir şey hakkında yazılan kısa tasvirlerdir. Bu anlatıların dili

63
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

sıklıkla, yazar sanki okuyucuyla sohbet ediyormuş gibi teklifsiz ,


gündelik bir üsluptadır. Bu tür anlatıların Irving'in döneminde
meşhur olmasının sebebi, başka yerler hakkında halkın merakını
çabucak yatıştıran metinler olmalarıydı.

Uykulu Kuytu Söylencesi


Ki m i n kafasında va hşi bir at üstünde gece vakti meza rl ıktan geçen
başs ız süvari görüntüsü canlan maz ki? Ta katsiz öğretmen lchabod
Crane ve cılız atı ile kasa balı güzel, Crane'i n aşkı Katrina Va n Tas­
sel, okuyucu ların haya l d ü nya larına derhal kazı nan karakterlerdir.
Hafiften ürkütücü bir atmosfere sahip Ameri ka kırsa l ı n ı n gerçek­
çi tasvirleri, l rving'den sonraki pek çok yazarı etkilemiştir. H i ka­
ye yayı mlandığından beri pek çok kez uyarla n m ış, Sleepy Hollow
[Uyku l u Kuytu; 20 1 3] adlı popü ler bir tel evizyon dizisine de ilham
olmuştur.

64
Plymouth Limanı'ndaki Mayflower gemisinin bir modeli, ziyaretçilere Amerikan ede­
b ıyatı n ı n başlangıcını ol uşturan ilk Avrupalı yerleşimcilerde n oluşan Plymouth Kolo­
n ısi'ni hatı rlatıyor.

Thomas Jefferson, John Locke gibi Aydınla nmacı düşün ü rl erin fik i rl erinden etkilene­
rek Ba ğ ımsızlık Bıldirgesi'ni hazırla d ı . Burada delegeler, 1 776 Tem muz' u n da b i l dirge­
yı ımzal ıyor.
Sol: Abigail Ada ms'ın kocası John'la mektuplaşmaları Amerikan edebiyatındakı en
entelektüel ve romantik il işkilerden birini g özler önüne serer. John Adams, Kıtasal
Kongre'ye katılırken Abigail ona şöyle tembihte bulunur: "Hanımefendileri u n utmayın.'

Sağ: Henry Wadsworth Longfellow, "Pa u l Revere's R ide" ["Paul Revere'ni n Gezi ntisi"]
şiirinde dörtnala giden bir atın rit m i n i yakalamayı başarm ış, aynı za manda da b i r
Amerikan sembolü ya ratmıştır.

Henry David Thoreau 1 845 yılında Massach usetts'teki Wa lden Gölü kıyılarında bır ku­
lübe inşa etmiş ve doğayla iç içe yaşa mak üzere buraya yerleşmiştir. Bunun sonucun­
da, Walden Gölü kitabı nesi ller boyu çevrecilere esin kaynağı o l m u ştur.
Nathaniel Hawthorne' u n
Yedi Çatılı Ev v e Kızıl Harf
gibi eserleri A m erika'n ı n
püriten geçmişiyle
sancılı i l işkisi n i
ya nsıtır. Hawthorne'un
kendisi de Salem cadı
yargılamalarını yöneten
a i l e büyüklerinden
biri yüzünden uta nç
d uyuyord u .

Thoreau'n u n
yazıları, Amerikan
transandantal izm i n i n bir
dışavurum uydu.
Edgar Ailen Poe'nu n meza rındaki kuzg u n tasviri ziya retçilere yaza rın en ü n l ü edebi
ya pıtları ndan birini hatırlatma ktadır. Poe, Amerikan got i k edebiyat ı n ı n ilk yazarların­
dandı.

Ha rriet Beecher Stowe, Tom Amca'nın


Kulübesi rom a n ı n d a kölel i ğ i n
kötül ü kleri konusunda kuzey l i leri n
epey öfkelenmesine sebep olm uştu.
Raoman her ne kadar aşırı d u ygusal
bulunarak el eştiri lse de İ çsavaş'a g i den
yıllarda o l d u kça popülerd i .
Köle olarak doğan
Frederick Douglass,
konuşmalarında
ve Özgürlük Yolu:
Amerikalı Köle
Frederick Douglass/n
Yaşam Öyküsü adlı
otobiyografisinde
köleliğe şiddetle karşı
çıkmıştır. Douglass,
İçsavaş patlak
vermeden önce köle lik
karşıtla rının sözcüsü
haline gelmiştir.

Belki de başka
hiçbir şai r Amerikan
edebiyatının edebi
üslubunu Walt
Whitma n'dan daha
iyi somutlaştı rmaz.
Çimen Yapraklan,
gelişen bir ülkenin
coşkusunu kutla rken
şiirsel anlamda da çığır
açmıştır.
Robert Frost'un "Stopping by Woods on a Snowy Evening" [Karlı Bir Akşamda Ormana
Uğramak] gibi çok beğenilen şiirleri, şairin çok sevdiği New England'ın keskin tonları
ve ritimlerini yansıtır.
JAMES FENIMORE COOPER
Amerikan Romanının Babası

James Feni more Cooper ( 1 789- 1 85 1 ) edebiyat ka riyeri ne bir an­


lık hevesle başlamıştı r: Evi nde oturmuş bir İ n g i l iz rom a n ı oku rken
gururla karısına, ken disinin daha iyisini yazabi leceğ i n i bildird i . Ka­
rısı Susan bunu ka nıtlaması için ona meydan okuyu nca Cooper da
onunla idd iaya tutuştu. Bir yıl içinde İ ngi liz sosyetesi hakk ı ndaki
ilk rom a n ı Precaution'ı [İhtiyat, 1 820] tamamladı. Kitap ta m bir fi­
yaskoyd u.
Pes etmeyen ve yeteneğine son derece g üvenen Cooper yıl­
madı. Sonraki üç yıl içinde iki ro man daha yayı mladı: 1 82 1 'de The
Spy [Casus] ve 1 823'te The Pioneers [Akı ncı lar] . The Spy [Casus],
Amerikan Devri mi'n i n ilk ta rihi aşk romanlarında n bi riyd i. Cooper,
The Pioneers [Akı ncılar] ile önemli bir yaza r olarak kendini kan ıt­
ladı. Roman 3500 adetten fazla sattı ve Cooper'ı n en çok bilinen
kara kteri Natty B u m ppo ortaya çıktı. Natty Bum ppo ilk ku rg u sal
Ameri ka n kah raman ıyd ı .

A S I ŞA KACI COOP E R

Cooper gençliğ inde pa rla k bir öğrenciydi a ncak sürekl i başı nın
belaya g i rmesine sebep olan asi bir ya n ı vard ı . Yale'deyken barut
bul u p bununla sınıf arkadaş ı n ı n ka pısını patlat m ı ştı. Sın ıfa bir eşek
b ı ra ktığı nda üniversite yönetici leri onu okuldan attılar. Kendi dö­
nemi ndeki pek çok genç gibi o da denizi n vaat ettiği maceraların
büyü süne ka pılıp den izci old u. 1 809 yı l ı nda İ ng i l iz ticaret gemisi
Stirling ile denize açı l d ı . Denizdeyken korsan sald ırı larıyla, ayyaş
ve çı lgın den izcil erle ka rşılaştı; İ n g i l iz Kra l iyet Donanması'nda
zo rla hizmet etmek üzere seçi ldi. N i hayeti nde varl ıklı bir ai leden
gelen Susan De Lancey'yle ta n ı ştıkta n sonra yerleşik hayata geçti.

65
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Cooper'ın babası öldüğ ünde, çift o n u n N ew York'taki devasa m ü l­


kü n e taşındı.
Beyaz ebeveynler tarafından yetişti ri len Natty Bum ppo, aynı
zamanda Delaware yerl i l eri arasında yetişip onların becerileri n i
öğrenir. H ı ri stiyanlardan eğiti m a l d ı ğ ı i ç i n de h e r iki d ü nyayı da ta­
n ı m a ktad ır. Mohikanlar tarafı ndan evlat ed i n i l en N atty, Mohikan
şef Chingachgook'la birlikte seyahat eder. Natty güçlü, beceri kli
biri d i r ve vahşi yaşa mda nasıl hayatta kal ı n acağı n ı bilir. Hem sınır
bölgesinde hem de Yenidü nya'da bilgeliğe sa hip bir kahramandır.

Natty'nin isimleri
Natty Bu m ppo'n u n birçok takma adı vard ı . Gen çken, geyi kleri
hemen fark etm e becerisinden ötü rü Ha wkeye (Şa h i n Göz) laka­
b ı n ı kaza n m ı ştı. i n s a n l a r ona uKılavuz" derlerdi, ç ü n kü orma nda
kaybol m u ş, çaresiz hal deki pek çok New E n g l a n d l ıya yol göste­
rird i . Dürüstl ü ğ ü nden ötürü uYa l ı n Dil� tüfeğini ku l l a n m a beceri­
sinden ötü rü d e uGeyi k Avcısı" laka b ı n ı kaza n m ı ştır. Son olara k da
yaşl ı l ı ğ ı nda giyd i ğ i g eyik derisi çoraplar sebebiyle UDeri Çora pn
lakabı n ı a l m ı ştır. The Leatherstocking Ta/es ta [Deri Çorap H i ka­
'

yeleri; 1 84 1 ] Cooper, Amerikan değerleri ve Amerikan yerl i leri


hakkı n d a g ü n ü m üzde hala geçerl i l i kleri n i koruya n bazı arketip­
ler yaratm ı ştır. Son Mohikan rom a n ı ndaki C h i n gachgook "soylu
Kızı lderi l i "yi simgelerken H u ron şefi Magua, uintikamcı b i r yerli "
örneğ i d i r. N atty B u m ppo d ü rüstl ü k, o n u r v e beceri g i b i Ameri­
kan değ erleriyle eşa n l a m l ı o l m u ştur. "Son Mohikan" ifadesi, "bir
ı r kı n hayatta kalan son asil üyesi" anlamına g e l m i ş ve hem beyaz
adam Natty hem de Ameri kan yerlisi Chin gachgook'u temsil et­
m i şti r. The Leatherstocking Ta/es [Deri Çora p H i kayeleri], Natty'n i n
yaşa m ı ndaki başlıca ö n e m l i olayları izler. Cooper b u n ları d üzen­
siz biçimde yaza ra k N atty'n i n ya şlı b i r adam olduğu The Pioneers
[A kı n c ı l a r] ro m a n ıyla ba şlamışt ı r.

66
James Fen imore Cooper

YAYI N TA R i H i KiTA P A D I N ATTY' N I N YA Ş A M I N DAKI


DONEM
1 84 1 The Deerslayer Natty'nin gençliği; hem sınır böl-
[Geyik Avcısı] gesi nin hem de Yenidünya'n ın bir
bireyi olarak kendi kon umuyla ilk
yüzleşmesi.
1 826 Son Mohikan Natty kahramanlığının doruğun-
dayken; Fra nsız-Kızılderili Savaşı
dönem inde geçer.
1 840 The Pathfinder Tam anlamıyla bir aşk hikayesi;
[Kı lavuz] orta yaşlı bir adam olan Natty
genç bir kadınla mutlu bir yuva
ku rmak ister (ama ya pmaz).
1 82 3 The Pioneers Natty'n in ya şlıl ığı; medeniyetin
[Akıncılar] saldırısıyla yitip giden bir soylu-
luk örneği.
1 82 7 The Prairie Natty yaşa mının son yıl larında;
[Ovalar] sını r bölgesi ndeki oldukça bece-
1 riksiz akıncılara yard ı mcı olur.

Mark Twain: Yazarların Korkulu Rüyası


Mark Twain, eğer iyi olduğundan yeterince emin değilseniz kita­
bınızı incelemesini isteyeceğiniz biri değildi. Asla bir başka yazıyı
eleştirmekten çekinmeyen Twain, Cooper'ın eserini 1895 yılında
yazdığı ''Fenimore Cooper'ın Edebi Suçları" adlı meşhur ve çok ko­
mik makalesinde inceledi. Twain'in, Cooper'ın ihlal ettiğini söyle­
diği "edebiyat sanatının kuralları"ndan (Twain Cooper'ın The De­
ers laye r'da [Geyik Avcısı] bu 1 1 5 kuralın en az 114 tanesini ihlal
ettiğini söyleyerek örnekler verir) bazıları aşağıdaki gibidir:

• Aşın süslü dil: "Yazarlar mübalağadan uzak durmalıdır."

67
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

• Akla sığmaz karakterler: "Bir hikayedeki karakterler sohbet


ederken konuşmalar doğal olmalıdır ve normal insanlann o
şartlardaki konuşmalarına benzemelidir."
• Manbkdışı olay örgülsü: "Bir hikayedeki karakterler sadece ola­
sılıklarla sınırlı kalmalı, mucizeleri bir kenara bırakmalıdır."

Amerikan Romamnın Babası


Cooper buna devam ed i p Natty hakkında beş kita p daha yazacak,
bunların tam amı na The Leatherstocking Ta/es [Deri Çorap H i kaye­
leri; 1 84 1 ] denecekti. Dü nya çapında herkes Natty Bumppo kara k­
teriyle ve Amerikan yaşa m ı n ı n zorlu klarıyla büyü lenmişti. Egzotik
Amerikan sınır bölgesinde geçen girift, sürükleyici ve heyecan
uya n d ı ra n h ikaye örg üleri, h a l k ı n Bumppo'nu n hi kayeleri n i daha
çok merak etmesin i sağladı. James Fenimore Cooper bu kitaplarla
"Amerikan ro ma n ı n ı n babası" olarak yeri ni sağ l a m l a ştırm ı ş oldu.
Yaşa m ı boyu nca Cooper'ı n edebiyat alanındaki itibarı göklere
yü ksel irken şahsi itibarı yerle bir oldu. Amerika ve i n g iltere'deki
eleştirmenler yazılarına sal d ı rdığında o da eleşti rmenlere sa ldır­
mak ve iti barı nı koru mak için sayısız davaya bulaştı. İ n sa n lar New
York'ta ki d evasa mülkünde piknik yaptı klarında onları da dava etti.
Kibirli bir çatlak olarak nam saldı. Yaşam ı n ı n sonlarında öylesine
rezil olmuştu ki ailesinden yaşam ı n a dair herhan g i bir h i kayen i n
yayı m l a n masına izin vermemeleri n i talep etti. Problemli kişiliğine
rağmen Cooper'ı n Ameri kal ı yazarlar arasındaki ünü g ü n ü m üzde
bile gayet sağ lamd ı r.

68
BÖLÜM 3

B İ R A MERİK A N EDEBİYAT I
YA R AT M A

1 840 iti barıyla Amerika politik olara k ken d i n i kabul ettirmiş­


ti anca k Amerika n edebiyatı hala a rayı kapatmaya çal ı şıyord u.
Washington l rving ve James Fen i more Cooper Amerikan ede­
biyatın ı dünya n ı n gözünde yü kseltmi ş, vahşi Amerikan doğası
içinde geçen kitaplarla Avru pa'yı etkisi altına a l m ı ştı; ama yi ne de
u lusun, ru hunu tan ı m laya n b i r edebiyatı yoktu hen üz. Amerika,
yakın geçmişindeki önem l i fi g ü rlerin ya n ı sıra Amerikan yerl ile­
ri n i de anma a macıyla geleneksel ölçüleri ve formları kullanarak
zarif yapıda şiirler yaratan Ha rvard 'ın önde gelen profesörü Henry
Wad sworth Lo ngfellow ile u l u sal şai ri n i bulduğ u n u sandı. Ancak
Amerikan edeb iyatın ı n gerçek ş i i rsel üslubunu bulmasına bi rkaç
on yıl va rd ı hala.
1 840'tan kısa bir süre sonra Ameri ka'da Amerika n Rönesansı
denen b i r ya ratıcı l ı k patlaması oldu; bu dönemde küçük bir g rup
yaza r, Ameri ka n yazı n ı ndaki e n iyi ve ya ratıcı eserlerden bazı ları n ı
ü retti. Bu akım, on sekizi nci yüzyı l so n u ve on dokuzu ncu yüzyı l ı n
başı nda Avru pa'd a n e s i p geçmiş v e d a h a d ramatik, i mgesel ve iç­
g ü d üsel bir edebiyata yol aça n romantik akımın peşinden gelmiş­
ti. Amerikalı yaza rlar kend i içlerinden gelen ve her tü r biçi m i alan
ya ratıcı eserl er ü retmek adına a rtık eski edebi form lar ve gelen ek­
lerden bağı msızlaşabilecekleri n i hissediyorlardı.

69
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Yaza rlar bu eserleri ü reti rken u l u s da b i r sonraki krize yaklaş­


maktaydı: İçsavaş. Ha rriet Beecher Stowe, Frederick Doug lass ve
Lyd ia Maria Child gibi bir grup yazarsa çok g eçmeden ü lkeyi i kiye
bölecek bir konu üzeri ne eserler ü retti: kölelik.

70
HENRY WADSWORTH LONGFELLOW
Amerika'nın İlk Önemli Şairi

Bilin baka l ı m şu meşh u r d izeleri kim yazd ı ?

Dinlerseniz duyacaksınız çocuklarım


Paul Revere'nin gece yarısı gezintisini

Yan ıt? On dokuzu ncu yüzyı lda Amerika'nı n sevilen şairi ve


Amerikan edebiyatındaki ("Pa u l Revere's Ride" ["Pa u l Revere'n i n
Gezi ntisi"] şiirindeki d izeler de dahil) en kalıcı şii rlerden bazı ları­
nın ya ratıcısı Henry Wadsworth Lo ngfel low ( 1 807- 1 882). Lo ngfel­
low Amerika'ya edebi anlamda bir önem kazandırd ı : 1 884 yılı nda
Lo nd ra'daki Westminster Abbey Şairler Köşesi'ne bir büstü ko n u l­
d u, böylece lngi ltere'de onurla ndırılan i l k Amerika l ı şair oldu.
Peki kimdi Longfellow? Henry Wadsworth Longfellow, 1 807
yı l ı nda Portland, Maine'de doğdu. Old u kça seç kin bir ai leden geli­
yord u; babası iyi eğitimli bir avu kattı, büyü kbabası da Bağ ı m sızl ı k
Savaş ı'nda general olarak görev a l m ıştı. Lo ngfell ow, Maine'deki
Bowdoin College'da okudu; burada gelecekte önemli kon u m lara
gelecek birta kım kişilerin ya n ı s ı ra geleceğ i n ü n l ü yaza rı Natha n iel
Hawthorne'la ta n ı ştı. Longfellow'un babası (ta bi i ki de) o n u n hu­
kuk okuması n ı istiyord u a ncak okuldaki son senesinde Longfel low
bir mektup yazarak babasın a şöyle bir açıklamada b u l u ndu: "En
çok arzu ettiğ i m şey edebiyatı n gelecekteki iti barı nı a rtı rma ktır,
tüm ru h u m bu tutkuyla ya nmaktad ır:'

A M E R I K A L I E S T ET i KÇ i

Longfellow, Bowdoi n'de geçirdiği yı l larda bil hassa diller konusun­


da uzmanlaştı. Longfellow mezun olduktan kısa bir süre sonra dil
kü rsüsü kuru lduğunda oku l bu görevi ona önerdi. Ü niversite Long-

71
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

fellow'u dil becerisini daha d a a rtırması, edebi geleneklere dair bil­


gisini derinleştirmesi ve Avrupa kültürlerine aşina ol ması için Avru­
pa'ya gönderdi; böylece nihayetinde bir Avrupa kültü rü "estetikçisi"
olacaktı. Longfellow Avrupa'yı gezerek geleneklerin i, zevklerin i ve
Avru pa'daki başl ıca ülkelerin sa natları n ı özümseyerek üç yıl geçirdi.

Şür Dersi
Şiirde dizeler ölçülere, vurgulanan ve vurgulanmayan hece kalıp­
larına dikkat edilerek yazılır. Ölçü birimine ayak denir. Şiir çeşitli
ölçü biçimlerinde ya da ayakların birleşimiyle yazılır. Örneğin bir
dizede dört trocheenin (bir vurgulu bir vurgusuz ilerleyen uyak
ölçüsü) birleştiği şiir ölçüsüne trochaic tetrameter (tetra "dört" de­
mektir) denir.

AYA K T U R L E R I (VURGULU· S) O R N E K L E R ( K A L I N LA R
! V U RG U S U Z U) VURGULU)
lamb (bir vurg u- U/S Sha l l 1 com pare thee to a
suzu n a rd ından sum m e r's day? ( B i r yaz gü-
bir vu rgu l u hece nüne mi benzeteyim seni?)
ölçüsü)

Trochee (bir vu r- S/U Speak in tones so plain and


gulu bir vurgusuz childli ke (Konuşara k çok
hece ölçüsü) yal ı n ve çocuksu bir sesle)
Dactyl ( bi r uzu- S/U/U Lou d from its ro c ky c a ver -

n u n a rd ı n d a n i k i ns (Kayalık mağarala rıyla


kısa hece ölçüsü) g ü rült ü l ü )

Anapest ( i k i k ı sa U/U/S Li sten, my c h i l d ren an d you


bir uzun ölçüsü) shall hear (Din lerseniz duya-
ca ksınız çoc u kla rı m )

Spondee (iki uzun SiS With swift, slow; sweet,


hece ölçüsü) sour; ad azzle, dim (H ızlı ve
yavaş; tatl ı ve ekşi; parla k ve
sol ukla)

72
Henry Wad sworth Longfel low

Longfellow İspanya'dayken bir başka ü n l ü Amerika l ı yaza r


Washi ngton l rving'le tan ı ş ı p bi r sü re o nunla kal d ı . l rvi ng, tıpkı
kend i popü ler versiyonu g i bi, Lo ngfellow'u da Avrupa ya şamına
dair kendi gözl emlerini yazmaya teşvi k etti. Longfellow, 1 834'te
New-Yorker dergisinde ( 1 925 yılı nda yayı n hayatın a başlayan g ü­
n ü m üzün meşhur New Yorker dergisiyle bir bağ la ntısı yoktur) ya­
yı mlanan "The Wondrous Ta le of a Littl e Man in Gosling Green"i
["Gosling Green'deki Küçük Bir Ada m ı n Fevkalade H i kayesi"] yaz­
maya başladı a n ca k ilgisini kaybed ip projeden vazgeçti.
Longfe l l ow Avrupa turu ndan son ra yeni ya şamına başladı:
Bowdoin'de profesörlüğe başladı, çocu kluk a rkadaşıyla evlendi ve
rahat bir yaşam sürdü. Gerçi ra hatı biraz fazla yeri ndeydi; yurtd ı­
şı ndaki kozmopolit deneyimlerden sonra yeni yaşamı ona boğ u­
cu geldi. Longfellow karısıyla birlikte Cambridge, Massachusetts'e
taşı n m aya ve Harvard Co l lege'da on sekiz yıl boyunca sürd ü receğ i
profesörl ü k görevine başla maya ka ra r verd i.

Avrupa'yı Amerika'ya Taşıma


Lo ngfe l low Ha rva rd 'da, nihayet haya l i ni kurd u ğ u edebi kariyeri ni
oluştu rm aya baş l a m ı ştı. Okulda bir ya ndan modern d i l ler böl ü­
m ü n ü kurarken edebiyat derslerinde okutu lması standart haline
gelen The Poets and Poetry of Europe [Avrupal ı Şairler ve Şiir Sanatı;
1 845] adlı bir antoloji yazd ı. Bu antoloji Amerika l ı l a rın, Avru pa'n ı n
engin edebiyat geleneğiyle b a ğ kurmasına yardımcı oldu.
Temelde bu, Longfellow'u n kel imeler d ünyasına yaptığ ı en bü­
yük katkıyd ı : Avru pa'yı Ameri ka'ya taş ı m ı ştı. "Defence of Poetry"
["Şi i r Savu nması"] makalesi nde ş u n u savu n u r: "Bi r ulusun gerçek
görkemi ... nehirleri n i n haşmetinde, dağları n ı n yüksekl iğinde,
göğ ü n ü n güzelliğinde değil, zi hi nsel g ücünde -zekası n ı n haşme­
tinde- ve ah laki doğası nın yüceliği, deri n liği ve safl ığında yatar:'
Longfellow Amerikan kültü rü n ü n entelektüel Avrupa'da yüksek
bir yere geld iğini görmek istiyord u.

73
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Kendi yazılarında b u n u pratiğe, Avrupa vezin lerin i Ameri ka'ya


özg ü kon u l a ra uya rlayara k dö küyo rd u. Aşağıda bazı ü n l ü örnekle­
ri bulabilirsiniz.

"The Song of Hiawatha" ["Hiawatha'mn Şarkısı"]


"The Song of H iawatha" ["H iawatha'nı n Şarkısı"; 1 855] Oji bwe
yerl isi H iawatha'n ın h i kayesini anlatmak üzere epi k şiirle trochaic
ölçüyü birleşti rmi ştir. Longfellow şiiri n ölçüsünü, yurtd ışındayken
okud uğu Kaleva/a adlı Fi nce epik şiirden (desta ndan) örnek a l m ı ş­
tır. Longfel low bu Fince şiirin trochaic tetrameter, ya n i i l k heceye
vurg u ya pan ölçüsü nün Amerika n yerli leri nin kon u şmaları n ı n rit­
m i n e çok iyi uyu m sağ ladığ ı n ı d ü ş ü n m üştü. Bu da old ukça ritmik
bir şiir ortaya çıkarıyordu:

Bir ulusun efsanelerini sevenler,


Bir halkın baladlarını da sever,
Uzaklardan gelen sesler gibi,
Durup dinlemeye çağırır bizi,
Konuşarak çok yalın ve çocuksu bir sesle,
Zar zor ayırt eder insan bunların,
Şarkı mı yoksa sözler mi olduğunu;
Dinle bu yerlilerin efsanesini,
Bu Hiawatha'nın şarkısını!

Her bir dizenin i l k hecesindeki vurguyu duyabil iyor musu nuz?


Böyle şiirler genel likl e riti m ve ölçü ko n u sunda m ü kem mel örnek­
ler olarak görü l ü rdü. Şiir son derece popüler oldu ve 50.000 kop­
yadan fazla sattı.

"Paul Revere's Ride" ["Paul Revere'nin Gezintisi"]


"Paul Revere's Ride" ["Pa u l Revere'ni n Gezi ntisi"] Longfel low'un
popü ler şiir derlemesi Ta/es of a Wayside /nn 'i n [Yol Kenarında­
ki Handan H i kayeler; 1 863] ilk şiiridir. Bu derlemedeki şiirlerinde

74
Henry Wadsworth Longfellow

Longfell ow, ortaçağ dönem i n i n İ n g i l iz yaza rı Geoffrey Chaucer'ın


başya pıtı Canterbury Hikayeleri' n i [ 1 476] örnek a l dı. Longfell ow,
u l u s u n u n ya kın geçmişindeki önemli figürleri a nm ak için a nlatı
ta rzını ve koşuk form u n u ku llandı. "Pa u l Revere's Ride" ["Pa u l Re­
vere'ni n Gezi ntisi"] dört nala giden bir atın ritmini tutturmak üzere
seçi len anapestic tetrameter (bir d izede dört anapestic ayağın yer
aldığı vezin) ile yazı l m ıştır:

Dinlersen duyacaksın çocuğum,


Paul Revere'nin gece yarısı gezintisini
Nisanın on sekizinde, yetmiş beşte:
O meşhur günü ve yılı anımsayan
Bir adam zor bulunur artık yaşayan.

Dörtnala giden atı duyabil iyor musunuz? Şiir kendi dönemin­


de son derece popü lerd i ve belki de Longfel low'u n en çok hatır­
lanan şiiriyd i .

Ahenksiz
Longfellow'un şiirleri okuma ve ezberleme örnekleri olarak sınıf­
larda sık sık kulla nılırdı. Ancak yıllar geçtikçe "The Song of Hiawat­
ha" ["Hiawatha'nın Şarkısı"] gibi şiirlerdeki bu ritmik tarz insanla­
ra çocukça gelmeye başladı ve şiir sanatını fazla duygusal gösterdiği
için eleştirildi .

Ateş Başı Şairleri


Longfe l low, Ateş Başı Şai rleri denen bir grubun üyesiydi; bu ifade,
İngiliz usta larla aynı seviyedeki i l k Amerikan şairler g rubu için kul­
l a n ı l ırd ı . Gru pta ki diğer şairler arasında Ol iver Wendel l Holmes Sr.,
James Ru ssel l Lowell ve Wi l l i a m Cu l l en Brya nt da vard ı . Bu şa irler
gelen eksel biçeml eri tercih ed i p deneyd en kaç ı n d ı lar. Kendi dö­
nem lerindeki tartışmalı kon u ları, mantı ktan ziyade okuyucuları n

75
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

duyguları na h itap eden yumuşak, romantik üsluptaki eserlerinde


işledi ler.
Lo ngfel low kendi dönem inde bir edebiyat deviydi. Şiirden
para kaza n m a n ı n son derece zor olduğu bir çağda bir dönem
Longfel low'un şiir gel i ri, Ha rva rd 'daki kaza ncıyla ya rışacak nokta­
ya gel mişti. Ancak yıl lar içinde gözden düştü; şiirl eri de duyg usal
deri n l i kten yoksu n ve Ameri kan ru h u n u n ca n l ı l ı ğ ı n ı ya nsıtamadı­
ğ ı gerekçesiyle eleşti ri ldi. Adeta Longfellow bi raz fazla ince, edebi
form lardaki u stalığı da Amerikan kültürü n ü n farkl ı zevkleri n i kap­
saya mayacak kadar asildi. Longfellow'un popü ler olması ve göz­
den düşmesi, edebiyat alanı ndaki cazibe unsurları n ı n ve değerle­
ri n nesiller boyu nca nasıl değiştiğine dair iyi bir dersti r.

76
TRAN SAN DANTALiZM VE
KA RAN LIK ROMANTi KLER
Arpacı Kumrusu Kız Kardeşler

Avrupa'da on sekizinci yüzyıl ı n sonlarında baş gösteren oldukça


ilginç bir akım, Ralph Wa ldo Emerson adlı genç bir Ü niteryen ra­
h i pl e Amerika'ya ulaştı. Bu akım romantizmd i ve Batı dü nyasın ı n
edebi, siyasi ve d i n i çeh resini ta mamen değiştirdi.

"Bu sabah gördüğüm büyüleyici topraklarda hiç şüphesiz yirmi,


otuz kadar çiftlik var. Miller bu arsanın sahibi, Locke şuranın, Man­
ning de ormanın ötesinin. Ama hiçbiri bu manzaranın sahibi değil."

-Ralph Waldo Emerson, "Nature" ["Doğa"]

ROMANTİZM

Roma ntizm doğa, duygula r ve bi rey üzeri ne odaklanan fiki rler ve


edebi eserlerde görülen bir akımdı. i nsanoğ l u n u n özü ndeki iyi liği,
insa n ı n doğayla doğrudan bağ lantısı n ı ve bireyi n değeri ni yücel­
tiyord u.
İ n g i l iz yazarlar William Word swo rth ( 1 770- 1 850) ve Samuel
Taylor Coleridge ( 1 772- 1 834), 1 798 yılında yayı mlanan Lyrica/ Bal­
lads [Li rik Ba ladlar] adlı topl u şii rleriyle buna ka pı açm ışlard ı . Bu
eser, Coleridge'i n şiiri "Yaşlı Gemici" ile başl ıyor, Wordsworth'un
şiiri "Ti ntern Abbey" ["Ti ntern Ma nastı rı] ile son lanıyord u . Liri k ve
d ramatik bu derlem e "insa nların kullandığı gerçek d i l "de yazıl m ı ştı
ve o l d u kça d uygu l uyd u. Wordsworth ve Co leridge kitabın önsö­
zünde "s ı radan ya şamdaki d u rum ve olaylar" aracı l ı ğ ıyla "doğamı­
zı n temel i l keleri n i n" izin i sürmek isted iklerini beli rtmişlerdi.

77
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Ayd ı n lanmanın mantık, yapı v e d üzene uyma konusunda zi h­


ni katı biçimde dizgi nlemesinden ve ka l b i n aklın ya n ı n da iki nci
planda ka lmasından mem n u n ol mayan roma ntikler, i nsan zih n i
ve ka l b i n i n ya ratıcı g ü çlerine vurg u yaptılar. Avrupa ve Ameri ka'da
Frenea u'n ü n ki ler gibi neoklasik şiirler kenara iti ldi ve Lo ngfel low
gibi yaza rla r za rifçe ölçüiendiri l m i ş şiirlerinde hareketin coşku l u
d ra m ı ndan ve l i r i k doğasından i l h a m aldılar.

T R A N S A N D A N TA L İ Z M

Bu akım Am eri ka'da tra nsanda ntal izm olarak eşsiz bir biçim a l d ı;
ufak çaplı ancak kalıcı olan b u akım on dokuzuncu yüzyı l ı n başın­
da Amerika'nın entelektüel gelişi m i n i n rotası n ı değiştird i . Ralph
Wa ldo Emerson ( 1 803-1 882) romantik döneme ait fikirleri alıp
"Natu re" ["Doğa"] adlı kısa ma kalesi nde bun ları ilahiliğe dair ken­
dine has yeni düşünceleriyle harmanladı; tra nsandantal dönemde
yol gösterici olan bu makale on dokuzuncu yüzyı lda birçok yen i
yaza r v e d ü ş ü n ü re ze min oluşturd u .
Tra nsandantal izm, ya n i aşkı ncılık akı m ı n ı n özü nde bi reyi n
Ta nrı'yı deneyim lemek için sezgi ler yoluyla, d uyu larla algılanan
fiziksel d ü nya n ı n ötesine g eçebileceği inancı vard ı . Tra n sa ndanta­
listler, Ta n rı'nın akıl yol uyla bi l i n ebileceğ i n i söyleyen Locke'un ya
da kil ise üyelerine duyg u yol uyla Ta n rı'ya u laşmaları n ı sa l ı k veren
Jonatha n Edwa rds'ın a ksine, Tanrı'yı deneyi m l emek için yalnızca
sezg i n i n gerektiğine i nan ıyorlardı.

Hawthorne ve Transandantalistler
Yazar Nathaniel Hawthorne, yenilikçi Üniteryen rahip George Rip­
ley (1802-1880) tarafından 1 841 yılında kurulan ve talihsiz bir
kurum olan Brook Farın Transandantal Ütopya Komünü'ne alındı.
Hawthorne, karısı Sophia'yla evlenebilmek için para biriktirmek
umuduyla komüne katılmıştı ancak çok geçmeden hayal kırıklığına

78
Transandantalizm ve Kara n l ı k Romantikler

uğradı. "Altın madeni" olarak adlandırılan gübreleri sevgi dolu bir


şekilde küreme işine atanmıştı ve buna katlanamıyordu. Sophia'ya
içini dökerek çiftçiliğin bu kadar zor olacağını tahmin etmediğini
ve ruhu "tamamen gübre yığınına gömülmeden" oradan kaçma­
yı arzuladığını söyledi. Transandantalizme karşı ömrü boyunca
nahoş duygular beslemeye de devam etti.

Karanlık Romantikler
Romantik akı m ı n daha kara n l ı k bir tarzı da on dokuzuncu yüzyı lda
ortaya çıktı: Başl ıca bir grup yazar -diğerleri n i n yan ı sıra Nathaniel
Hawthorne, H erman Melvi lle ve Edgar Allan Poe- g ü nah, suçl u l u k
v e kötü l ü k g i b i d a h a kara nlık temalar hakkında yazmaya başladı.
Bu yaza rlar insan kal b i n i n daha kara n l ı k yanıyla i l g i leniyor, roman­
tikleri n ve tra nsandantalistlerin neşel i bakış açılarıyla tatmin ol­
m uyorla rdı. i n san doğas ı n ı n yüzleşmesi zo r ya nlarına baktı lar. Te­
maları n ı aktarmak için detektifl i k h i kayeleri ve psikoloj i k romanlar
g i bi yen i formlar ya rattı lar.

79
RALPH WALDO EMERSON
Amerika'nın Platon'u

Washington l rving ve Henry Wadsworth Longfellow Amerika'yı


edebiyat sah nesine yerleştirmiş olsalar da detayları belirleyen
Ralph Wa ldo Emerson'd ı . Em ersen sayesinde Amerika sonunda
kendi edebiyat ı n ı n kurucusuna, kend i "yerli" fi lozofu na kavuştu.
Em ersen Amerika l ı ların d i kkati n i kendi edebiyat gelecekleri ne,
yeni idealler geliştirmeye ve ta mamen yeni bir Ameri kan bili nci
şeki llendi rmeye çevird i.
Emersen, 1 836'da "Natu re" CUDoğa"] makalesi n i n yayı mlanma­
sıyla g ü n ü m üzd e Ameri ka l ı transandantal istler olarak bilinen ede­
bi ve felsefi grubun merkezi haline geldi. Bu entelektüeller, sanat­
çılar ve yazarlar, bu "Concord l u bil ge"n i n ne söyleyeceğ i n i d uymak
için akı n akın ona gidiyorlard ı . Fikirleri ni paylaşmak, transandan­
tal izm in, Amerika l ı kad ı n ve erkekleri n zi hinl erinde ve ruhlarında
ne a n la m a geldiğini ayrıştırmak üzere düzen l i olarak Boston'da
bu lu şuyorlard ı . Bu grup (başta aşağı layı cı bir ifadeyle) "Tra nsan­
da ntal Ku l ü p" olarak a n ı l maya başlandı. Grup, Emerson'ı n "Nature"
["Doğa"] makalesi ni manifestoları olarak kullandı.
Emersen bu ya pıtaşı niteliği ndeki maka lede Amerika l ı l a r
için yepyeni bir entelektüel v e spiritüel çerçeve sunar. "Nature"
["Doğa"], kısa bir makale olmasına rağmen Emerson'ı n yaşam ı bo­
yu nca ben i m sed iği tüm fi kirleri içeri r:

• Evren iki şeyde n oluşmuştur: doğa ve ru h.


• Doğa'nı n bir pa rçası old u ğ u n uz için Tanrı'n ı n da bir parçası sı­
nız.
• Doğayla iletişim kurd uğ u n uzda Ta n rı 'yla da i leti şim kurmuş
olursun uz. Ta n rı sizden ayrı ya da doğada n ayrı var olmaz.
• Doğa sizi ina nca ve ma ntığa geri kavuştu rabilir.

80
Ralph Waldo Emerson

Emersen bu makaleyi, genç yaşa m ı ndaki önemli bir kırılma


noktası n ı n a rdından yazd ı. Yal n ı zca bi rkaç yıl evl i l i ğ i n ardından i l k
karısı Ellen'ı kaybetm işti. Bu hassas kriz döneminde kendisine des­
tek olması gereken spiritüel ve entel ektüel gelenekler, Üniteryen
bir rah i p olan Emerson'ı hayal kırıkl ığına uğratm ıştı. Boston Üni­
teryenizmi için, kilise cemaatin i n spiritüel ve d uygusal ihtiyaçları­
n ı ka rşılayamadığı için bir "ceset kadar soğ uk" dedi. Elem içinde ve
spiritüel bir destek a rayışıyla Avrupa'ya g itti .

Marazi Merak
Emerson karısının ölümüyle öylesine çıldırmıştı ki, bir yıl sonra
mezarını ziyarete gittiğinde içine bakmak için tabutunu açmıştı .

Emerson yenilenmiş ve yu rtd ış ındaki entel ektüel görüşme­


lerden cesa retlenmiş olarak geri döndü; bu görüşmeler a ras ı nda
Thomas Cariyle ve romantik dönem in iki önemli yaza rı, Wi l l iam
Word sworth ve Samuel Taylor Coleridge ile ta n ı şması da va rd ı.
Hem bu yaza rlar hem de İ ncil'i sadece kutsal bir metin olmaktan
çıkarı p edebi yo ru mlara aça n yen i Alman fi lozoflar onda derin bir
etki bıraktı. Emerson tüm bu taze fi ki rleri bir a raya getirip yeni ve
güçlü bir fel sefi sistem oluşturdu.
Emerson' u n "Natu re" ["Doğ a"] ma kalesi, Amerika l ı la r için spi ri­
tüelliği yeniden tan ı m laması ve spi ritüel li ği n merkezi n i, akıl ya da
kilise doktri ni ye rine bi reyi ve kişisel sezg iyi koym ası bağ lamı nda
önemlidir. S p i ritüelliği mizin ve ya ratıcılığın köken ine doğa yol uyla
ulaşacağım ızı yaza r:

Ormanda, akla ve inanca döneriz. Orada, doğanın tamir edemeye­


ceği hiçbir şey; hiçbir utanç, hiçbir musibet (gözlerimi bana bırakır)
başıma gelemez gibi hissederim. Ayaklarım çıplak toprakta, başım
tasasız havaya batmış ve sonsuz uzaya doğru kalkmış haldeyken
tüm o kötücül bencillik/er kaybolur gider. Saydam bir göz küresi olu-

81
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

rum. Hiçbir şeyim ben; her şeyi görüyorum; Evrensel Varlık'ın akın­
tıları içimde dolaşıyor; Tanrı'nın bir parçası ya da taneciğiyim ben.

Bu oldukça yüklü bir m esaj ve a rd ı ndaki anlamı çözmek için


cilt cilt kitap yazı labilir; a n cak özü nde Emerson şu önem li mesajı
verir: Kişi, ru hunu can l a n d ı rmak ve Tanrı'n ı n doğası n ı gerçekten
a n lamak için toplumdan ve o n u n tuzaklarından uza klaşmalıdır.
Tü m formal iteleriyle din bile d ikkat dağıtıcı bir şeye, Tan rı 'yı kavra­
mada bir engele dön üşebil i r. Ondan önce yaşam ı ş olan Jonathan
Edward s cemaat üyelerin i n kalplerinde bu tarz bir esrik coşkuyu
korkuyla uyandı rmaya ça l ı şı rken, Emerson bu nu okuyucu ları n ı n
kal bine neşe v e özsayg ı aşılayarak yapar.

Kurbağagölcüleri
Herkes transandantalizm hayranı değildi elbette. Edgar Allan Poe,
"Şeytanla Asla Kafan Üstüne Bahse Girme" adlı kısa hikayesinde,
akmı ı n takipçilerine Boston Parkı'ndaki göletten esinlenerek "kur­
bağagölcüleri" (frogpondians) adını takmıştı. Poe özellikle de, fikir­
lerini paylaştıkları sözde şiirleri "en yavan biçimde" düzyazıya çevi­
ren transandantalist yazım tarzını hiç beğenmiyor, bunu şatafatlı
ve karaktersiz buluyordu.

Em erson'un aşıladığı iyimserlikle dolu b i r grup yen i yaza r, en­


telektüel ve sanatçı, önceliği bi reye vere n eserler ü retmeye başla­
yarak yen i bir Amerikan kimliği yarattılar. Emerson son raki yıllarda
yazmaya, transandantal izm i n prati k yön leri n i bir d izi konferan s,
kon u şma ve makaleyle açıklamaya devam etti.

''A M E R i K A N A L i M i "

Bir entelektüel transandanta l izmi nasıl görüyord u ? Emerson bu­


nun yan ıtını, 1 837 yıl ı nda, "Natu re" ["Doğa"] yayı m l a n d ı ktan bir yıl
sonra, Harvard Phi Beta Kappa Soci ety'de ya ptığ ı "The American

82
Ralph Waldo Emerson

Scholar" ["Am erikan Al i m i"] başl ıklı konuşmada verd i. Bu kon uş­
mada d i nl eyicileri kendi zeka larına ve kend i bireysel l i kleri n i n gü­
cüne g üven meye teşvik ed erek şu nları söyledi: "Avru pa'n ın zarif
düşü nceleri n i çok uzu n süre d i n ledi k . ... Kendi ayaklarımızın üze­
rinde duracağız, kend i elleri m izle çal ışacağız, ken d i zih n i m izden
g eçenleri paylaşacağız." "Aşı rı etki lenme," diye yazm ı ştır, "dehanın
düşmanıdır� Yen i bir alim türünden, "Amerikan a l i mi"nden i l k kez
bahsetm i ş, onun kend i zekasını kullanacak kada r cesur bi ri, "sı ra­
dan bir d ü şü n ü r" ya da "daha kötüsü, başkaların ı n düşünceleri n i
tekrarlayan bir papağan" değ i l, "düşü nen bir adam" olduğ u n u söy­
lemiştir. Bu heyecan verici konuşma d i nl eyenleri çok etki led i ve
dönemi n önde gelen entelektüelleri nden Ol iver Wendel l Holmes
Sr., konuşmayı Amerika'nı n "entelektüel Bağı msızl ı k Bildirgesi" ola­
rak adlandırdı.

ilahiyat Okulu Söylevi


Transandantalizm d i n ada mla rı n ı n çalışmalarına nasıl uyarlana­
caktı ? Emersen bunun yanıtın ı 1 5 Temmuz 1 838'de, Harvard İ l a h i­
yat Oku l u mezu nlarına ya ptığı kon u şmada verecekti. Bu söylevde
Emersen d i n öğretisi n i n etkisini sorguladı ve gerçeğ i n, Ta nrı'n ı n
nefaseti n i n kilise d uvarla rı n ı n v e onları koruya n rah i plerin d ışı nda,
kend i ba şına bir müessese olduğunu ileri sürdü. Şöyle yazm ı ştı r:

Kimse için ... bu gerçeğin kehanetleri asla tükenmez, tek bir katı şart­
la korunur; bu kendi başına bir müessesedir. Ona başkası aracılığıyla
erişilemez. Doğrusunu söylemek gerekirse başka bir ruhtan alabile­
ceğim şey bilgi değil, kışkırtılma olur ancak.

Bu düşü ncesi n i açıklamak üzere bir kıssa anlatır: "Bir keresinde


bir daha kili seye gitmememi söylemek için yan ı p tutu şan bir vaiz­
le karşılaştı m ." Kilise sıraları arasında geçen bu sah n eyi tarif eder:

Tipi sarmıştı etrafımızı. Tipi gerçekti; vaiz yalnızca bir hayalet gibiy­
di; bir ona, bir de onun ardındaki pencereden dışarı, karın meteorlar

83
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

gibi o güzelim yağışına bakan göz, b u ikisi arasındaki hüzünlü zıtlığı


hissetti.

Boston Ü niteryenleri için Emerson'un transanda ntal görüşleri


kafırlikti; Ta nrı'yı algılamak için bireyi n bir rah i be i htiyacı yoksa bu,
ki lise de gereksiz demekti. Dahası Emerson'ı n düşü ncesi ne göre
Tanrı kilisenin korunaklı duvarları arasında değil, d ışarıda, doğa­
dayd ı. Bu konuşma rah i pleri çok öfkelend i rd i ve Harva rd, Emer­
son'ın otuz yı l boyu nca okulda kon uşma ya pmasını yasaklad ı.

"Özgüven"
Peki sıradan bir birey için transandantalizm ned i r? Emerson'ı n pek
çok ü n l ü alı ntısı, 1 84 1 'de yayı mlanan "Self-Reliance" ["Özg üven"]
a d l ı makalesinden çıkmıştır: "i nsan olmak isteyen, toplum kural­
ları n ı n dışına çıkmalıdır:· ve "Nihayetinde kendi zi h n i n izi n bütün­
lüğü d ı şında kutsal olan hiçbir şey yoktu r." Makale, Emerson'u n
bireyi n ilahiliğine d u yd u ğ u üstün g üvenle parı ldar. Emerson bi­
reye "oza n la rı n ve bilgelerin gök kubesin i n ışıltısından daha fazla,
kendi zi h n i nde parı ldaya n o ışı ltıyı tespit ed i p onu izlemeyi öğren­
meye" teşvi k eder. Emerson herkes için ka lıcı mutl u l u k ve tatm i n i n
yol u n u n bireysel soru mlu luk, toplum kuralları n ı n d ı ş ı n a ç ı k m a ve
"özg üven" olduğ u n u i leri sü rer.
İ lahiyat Oku lu'ndaki söylevi nden sonra Emerson'ı n itibarı d i n i
toplu l u k içinde yerle b i r olduysa da yaza r v e d üşünür olarak d a h a
yen i ü n kazanmaya başlamıştı. Söylevi yaptığ ı sırada hen üz otuz
beş yaşı ndaydı. Yaşa m ı n ı n ka lan on yıl larında Emerson seçkin bir
makale yaza rı ve konuşmacı olarak bir alay d i n leyici ve taki pçi
edindi, böylece Amerikan edebiyatı n ı n temelini oluşturdu. Ma­
kalel eri nden ol uşa n i ki ciltlik eseri n yayı mlan masıyla (Essays: First
Series [Biri nci Seri Makal eler] ve Essays: Second Series [İkinci Seri
Maka leler] ) nesir yazarı, düşünür ve Amerikan idea l i n i şekillendi­
ren bi ri olarak kalıcı l ı ğ ı n ı garanti lemiş oldu.

84
HENRY DAVID THOREAU
Doğa Yazar1

Emerson'ı n hemen ardından gelen on dokuzuncu yüzyılın en


önemli yaza r ve düşün ürlerinden biri de Henry David Thorea u'd u r
( 1 8 1 7-1 862). O da Concord 'da yaşamıştı, Emerson'un tra n san­
dantalistler g ru b u n u n başlıca üyelerindendi. Bir defasında şöyle
demişti: "Dünyadaki en kıymetl i yerde ve tam vaktinde doğ m u ş
o l m a n ı n verd iği şaşkı n l ı ğ ı h içbir za man üzeri mden atamad ı m :'
Gerçekten öyl eyd i, doğru za manda doğru yerde doğmuştu.

"Bana Aylak Deyin"


Yalnızca bir konuşma dinlemek için otuz kilometre yol yürümek
son derece uzun gelse de Thoreau için iyi geçmiş bir gün demekti
bu. Thoreau yaşamı boyunca uzun yürüyüşler yapmıştır ve kendi­
sine katılmak isteyenleri yanından kovduğuna dair kötü bir üne
sahiptir. Yürüyüşü, kişinin içsel canlılığını yenileyebilen kutsal bir
sanat olarak görüyordu.

Thorea u'nun Emerson'la ne za man tanıştı ğ ı n ı ki mse kesi n ola­


ra k bilmez. Bir rivayete göre Th orea u'n u n, Emerso n'ı n konuşması­
n ı d i nlemek üzere Concord'dan Boston'a (otuz kilometreden daha
fazla bir mesafe) yürüdüğü g ü n ta n ı ş m ı şlard ı r. Em ersen on u n bu
yaptığ ı n ı öğrenince konuşmaları n ı d i n lemesi için b u zaval l ı adamı
evi ne davet etmişti r. Nasıl baş lamış olursa olsun on ları n dostl u kları
edebiyat tari h i ndeki en ü n l ü ve ka l ı c ı dostl uklardan biri o l m u ştu r.
Th orea u 1 8 1 7 yı l ı n da Concord'da doğ m u ştu. Kısa bir süre New
York ve Boston'ta çal ışmış ama nered eyse hayatı boyu nca Con­
cord'da ya şa m ı ştır. "Concord 'da epeyce" g ezd i ğ i n i söylemi şti r; ger­
çekte n de ço k sevd iği meml eketinin keski n bir gözlemcisiyd i . Tho­
rea u 1 833-1 837 yı l l arı a rasında Ha rva rd 'a devam etti ve öğretmen

85
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

oldu, a ncak oku lun bedensel ceza politikalarına katılmadığı için


bu pek uzu n sürmedi. Ka lan yaşa m ı nda kariyer a n l a m ı nda orad an
oraya sürüklendi; ta m i rci l i k, ha ritacıl ık yapmış, babası n ı n kalem
işinde ça lışmıştır. Komşuları onu, gerçek bi r iş tutturu p hayatını
rayına otu rtmayı reddeden bir ayl ak olara k görüyord u.

İyi Yatama Sanatı


Emerson bile Thoreau'nun yeteneklerini kullanıp bir kariyer
edinmesini diliyordu; ancak anma konuşmasında Emerson, Tho­
reau'nun "bilgiye dair büyük tutkusundan vazgeçmeyi ve sığ bir
meslek ya da zanaatla kısıtlanmayı reddederek çok daha geniş bir
çağrıya, iyi yaşama sanatının çağrısına kulak vermeyi hedeflediği­
ni" itiraf eder.

Thorea u otuz sekiz yaşındayken, hala kardeşi John' u n ölümüy­


le kederli ve ça resizce bir amaç a rayışı içinde, Concord 'd a ki Wal­
den adlı bir gölün kıyısına taşınmaya dair öneml i bir karar verdi.

Yazar Thoreau
Thoreau 1 845'ten 1 847'ye kadar Wa lden Göl ü kıyılarında, Emer­
son'ı n sa hibi olduğu bir a razide yaşadı. Küçü k bir kulübe inşa etti
(çivilere varıncaya dek t ü m masrafları çıkardı); bu rayı b i r masa, bir
yatak ve b i r sa ndalyeyle döşedi ve g ü n leri n i fasulye ekip biçerek,
gölette balık avlayarak ve yazı yazarak -çoğ u n l u kla, kardeşiyle
birl i kte Concord ve Merrimack Neh i rleri nde çıktıkları kano yolcu­
l u ğ u n u a na n bir kitap yazıyord u- geçird i . Thoreau bu deneyi m i
bir sadeleşme deneyi olarak görüyord u: "Bilinçli yaşa mayı, hayatın
yal nızca elzem gerçekleri n e yönelmeyi, bu yaşa m ı n öğretecekle­
rini öğrenip öğrenemeyeceği m i görmeyi ve ö leceğ i m zaman ya­
şam ı m ı gerçek bir şeki lde yaşamamış old uğumu keşfetmemeyi
d i liyoru m:' Bu deneyle insanların yaşa mlarında gerekl i görd ü kleri
n e kadar çok şeyin asl ı nda dikkat dağıtıcı u n s u rlar old u ğ u n u ve

86
Henry David Thoreau

kişi n i n her zam a n bilinçli basit l i kte bir yaşam sürmeyi seçme şansı
olduğunu göstermek istemiştir.
Thoreau, başya pıtı Walden'da tüm deneyi m i n i a n latır. Kitap,
ka ra kteristi k aforizma, paradoks, ş i i rsel nesir i l e fel sefe, topl u msal
eleştiri ve edebi göndermelerden oluşan bir karışı m ı n ku l l a n ı m ı
bağ l a m ı nda transandantal yazı n ı n iyi bir örneğidir. Temelde Wal­
den Gölü, nası l -ve bil gece- yaşa n ması gerektiğine dair devasa bir
rehberd i r. Tho reau'n u n Walden Gölü kitabı Amerikan kültüründe
bir materya l izm man ifestos u haline gelm işti r; tüket i m i n ve spiritü­
el yozl aşma n ı n panze h ri ola ra k g ü n ü m üzde de hala ku l lan ı l m ak­
tad ı r.

Paradoks Ustası
Emerson gibi Thoreau da en çok alıntılanan Amerikan yazarlardan­
dır. Thoreau oldukça ustalıklı, vecize formunda paradoksal ifadeler
konusunda çok başarılıydı . "Bizler tren yolunun üzerinde gitmeyiz ,
o bizim üzerimizde gider," ve "Cennet başımızın üzerinde olduğu
kadar ayaklarımızın da altındadır," gibi ifadeler transandantal dü­
şüncenin özünü sunar.

Siyasi Eleştirmen Thoreau


Thorea u i nzivasından dönd ü kten son ra, savaş ve kölelikle a lev
alev yanan bir d ü nyayla karşı karşıya buldu kend ini. Meksi ka-A­
merika Savaşı patlak verdiğinde Thoreau çileden çıktı. Savaş, ib­
reyi Kuzey Birliği'n i n köle sa hibi eya letlerinden ya na dönd ü rme
amacındayd ı. Köleliği destekleyen bir hükü mete destek vereme­
yeceği düşü ncesiyle o yıl vergi ödemeyi reddedi nce hapse atı ldı.

Nezarette Bir Gece


Bu hadise üzerine düşünen Thoreau en ü n l ü siyasi maka lelerinden
bi ri olan "Resista nce to Civil Governm ent"ı ["Sivi l Yöneti me Dire-

87
Amerikan Edebiyatı 1 O 1

niş"] ka leme aldı. Burada bireylerin, vicdanlarını hükümsüz kılma


konusunda h ü kü m ete asla izi n vermemeleri gerektiğ i n i ileri sür­
müş ve "haksız şekilde mahküm eden bir hükümette adil i nsan ı n
gerçek yeri de hapistir" demiştir. Şöyle b i r i fa d e kullanmıştır: " B u yıl
bin kişi verg i borcunu ödemese bu, vergiyi ödeyip Devlet'in şiddet
eylemlerinde b u l u n masına ve masumları n ka n ı n ı tatmasına i m ka n
tanı ması n ı n aksine şiddetli v e zalimce b i r tutu m ol maz. Hatta bu,
barışçıl devri min ta nımıd ı r, tabii böyle bir şey m ü m künse:'

Sivil İtaatsizlik
Gandhi ve Martin Luther King Jr. daha sonra Thoreau'nun bu güç­
lü makalesini, pasif direniş hareketleri için bir temel olarak kullan­
dılar. King, The Autobiography of Martin Luther King Jr. 'da [Martin
Luther King Jr.'ın O tobiyografisi] şöyle yazar: " İyiyle işbirliği et­
mek kadar kötüyle işbirliği etmemenin de ahlaki bir yükümlülük
olduğuna ikna oldum. Bu fikrin anlaşılmasını sağlama konusunda
Henry David Thoreau'dan daha belagatli ve tutkulu kimse olma­
mıştır. Onun yazıları ve şahsi tanıklığı sonucunda bizler, yaratıcı
protesto mirasının varisleriyiz ."

"A Plea for Captain John Brown" ["Önder John Brown için
Savunma"]
Thoreau 1 859'da John Brown'ı n Ha rpers Ferry'deki ayaklan ması­
nın ard ı ndan, siyasi olaylara karşı öfkesi n i ifade etmek üzere bir
kez daha kalemi eline aldı. Bas ı n ı n Brown'ı deli o lara k n itelendir­
mesinden ti ksinen Thoreau Brown'ı i sa'yla, Brown'ı n infazı n ı da
i sa'n ı n Pontius Pilatus ta rafından i nfazıyla karşı laştırd ı . Thoreau,
Brown'ı n bir ka hraman old u ğ u n u cesu rca söyleye rek şöyl e ded i :
"Sha rp'ı n tüfekleri n i n v e taba ncaları n ı n bir kez ols u n doğru amaç
uğruna ku l l a n ı ldığ ı n ı düşün üyoru m . Aletler, onları kulla nabi lecek
kişi lerin e l l erindeyd i:' Bu ateşli, su çlayıcı kon u şmada Thoreau hal­
kı, Brown'ı n asıl madan önceki son kon u şması n ı n i l a h i l iğ i n i fa rk

88
Henry David Thoreau

etmed i ğ i içi n kınadı. "Bi r ka n ıt görd ü ğ ü n üzde bile onu an laya m ı­


yo rs u n uz:·

John Brown'ın Harpers Perry İsyanı


16 Ekim 1859'da John Brown ve yirmi bir destekçisi köle ayaklan­
masına destek vermek üzere Harpers Ferry, Virginia'daki federal
cephaneliğe baskın düzenlemeye kalkıştı. Plan başarılı olmadı ve
adamlarından on tanesi öldürülürken Brown da yakalandı. Brown
vatan hainliğinden suçlu bulundu ve 2 Aralık 1859'da asıldı. Har­
pers Ferry olayları hem kölelik meselelerini alevlendirdi hem de
İçsavaş'ın patlak vermesine vesile oldu.

Gerçek Bir Transandantalist


"A Plea for Captai n John Brown" ["Önder John Brown İ çin Savun­
ma"] yazısı nda Thorea u 'n u n transandantalist ta n ı m ı n ı görü rüz:
"Eylemlerinde nad i r rastl anan bir sağduyuya ve dol aysız bir ifade
g ü cüne sa h i p bir adam: Her şeyden öte bir tra nsandantalist, bir
fikir ve i l ke insan ıyd ı; onu fa rkl ı kılan buyd u . Bir a n l ı k, gel i p geçici
isteklere teslim ol maz, davası n ı bir ömür boyu sürd ü rü rdü:'

B İ L i M i N S A N i THOREAU

Thoreau ya şa m ı boyunca doğal yaşa m ı n g üçlü bir g özlemcisi


oldu, bazen neh i rde tek bir noktayı izleyere k koca bir gün geçi­
rird i . Bir noktada, dönem i n önde gelen H a rvard l ı b i r biyol oğu ve
jeoloğ u olan Lou i s Agassiz, Thorea u'yu ke nd isi için n u m u ne top­
lamakla görevl end i rdi. Th orea u'n u n keskin doğa gözl emleri ileriki
yaşa m ı nd a onu da kendi bili msel teori leri n i gelişti rmeye yöneltti;
buna "Th e S u ccession of Forest Trees" ["Orman Ağaçl arı Dizisi"]
makalesinde belgelediği to h u mların dağ ı l ı m teo risi de d a h i l d i r.
Ayn ı za manda Charles Darwi n'i n Tazı Yolculuğu eseri n i de i l k oku­
yanlardandır.

89
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Thoreau'nun Günlükleri
Bilim insanları günümüzde iklim değişikliğini incelemek üzere
Thoreau'nun günlüklerini kullanmaktalar. Çiçeklerin açtığı, yap­
rakların renk değiştirdiği zamana ve mevsimsel değişikliklerin
diğer işaretlerine dair tuttuğu detaylı kayıtlar, bilim insanlarının
onun zamanından bu yana iklimin nasıl değiştiğini anlamalarına
yardımcı oluyor.

Thoreau öldüğü nde, Emerson'ın ikinci derece öneme sa h i p


bir öğrencisi gibi görü l üyord u . Şimd iyse ken d i alan ı nda edebi ve
felsefi bir dev olarak ka bul ed i l iyor. Çok parlak bi r üslu pçu, rad i­
ka l bir siyaset fel sefecisi, keski n bir topl u msal eleşti rmen ve çevre
koru ma hareketin i n babası olara k tanınıyor. Tari h, Thorea u'yu i l k
okud ukları za manı hayatlarında bi r dönüm noktası olara k gören
ve Th orea u'n u n onca övd üğü doğa n ı n i l ahi kıvılcı m ı n ı yakalama
u m u duyla Walden Gölü'nü ziyaret eden lerle dol u d u r.

90
NATHANIEL HAWTHORNE
Amerlka'n1n Karanhk Yüzü

On dokuzu ncu yüzyıl New England'ında kasvetli bir papaz evi ha­
ya l ed i n lütfen. Burada loş bir od a n ı n arkalarında arpacı kum rusu
gibi kara kara düşünen bir yazar old u ğ u n u ve bu yaza rın A meri­
kan edebiyatı tarihinde suçl u l u k, günah ve ru hun daha derin boş­
lukları konusunda en ünlü tari hçil erden biri olacağ ı n ı düşünün.
İşte karşı n ızda Nathaniel Hawthorne ( 1 804- 1 864): ka lplerimize
koca man kızı l bir "N* ha rfi ko n d u ran ve a l ış ı l m a d ı k bir Amerikan
kah ramanı olan Hester Pryn ne'ı ya ratan adam.
Ü n l ü eseri Kızıl Harfi n g i rişi nde Natha niel Hawthorne şöyle der:

Bu tanıdık odada halıya bembeyaz vuran ve tüm desenlerini öyle be­


lirgin gösteren ay ışığı -her nesneyi o kadar detaylı biçimde görünür
kılıyor ki, ama yine de sabah ya da öğle vaktinin görünürlüğünden
çok farklı bu- bir aşk romanı yazarının, aldatıcı misafirleriyle yakın­
laşması için en uygun ortamı sunar. Bu bilindik dairede biraz evcil
bir manzara var: her biri kendi başına olan sandalyeler; orta sehpası,
üzerinde bir dikiş kutusu, bir iki kitap ve sönmüş bir lamba; kanepe;
kitaplık; duvardaki resim; açık seçik görülen tüm bu detaylar, alışıl­
madık ışıkla öyle ruhani bir havaya bürünüyor ki sanki gerçek varlık­
larını yitirip zihnin ürünleri haline geliyorlar... Bu sebeple, bu tanıdık
odamızın zemini tarafsız bir alana, gerçek dünyayla masal diyarı
arasında, hakikatle hayalinin buluşabileceği ve birbirlerini etkiledik­
leri bir yere dönüşüyor.

Bu Hawthorne'un, okuyucusunu s ı radan bir roman okumak


üzere olmad ı kları konusunda uya rışıd ı r. U h revi, son derece zen gin
i mg elerle dolu ancak yine de old ukça g erçek olan bir şey ya rat-

" "A" h a rfi, İngil izced eki adultress (zi na yapan kad ın) ke limesini te msil etse de
romanda bu açık bir şekilde belirtilmez. (çev.)

91
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

mak üzere "haki katle haya l i n i n" buluşabildiği bir a ş k hi kayesi oku­
yacaklard ı r.
Hawthorne'un romantizm anlayışı n ı tasvi r etmek için evcil bir
ma nza ra üzerine vuran ayı seçmesi şaşı rtıcı değil: Hawthorne bir
m ü nzeviydi ve odasına kapanarak saatl er geçiri rdi. Otuz üç yaşına
dek, u l us u n bir sonraki büyük yazarı olmaya kararlı b i r şekilde an­
nesi n i n evi nde kendi ken dine bir nevi sürg ü n hayatı yaşadı. Ger­
çekten de büyü k bir yaza r olduğu nda çeki ngen bir mü nzevi i maj ı
çizerek tuhaf kişi liği nden kurnazlıkla faydalandı. İ şin d oğ rusu tü m
yaşa m ı boyu nca aşırı derecede çeki ngen biriyd i ve edebiyat dün­
yasında başarı sağ l a maya kafayı ta kmıştı.

Daha Değil
Hawthorne, üniversiteden sonra evde geçirdiği o yıllarda 1828
yılında kendi başına yayımladığı Fanshawe adlı bir roman yazdı.
Bunu deneyimsiz bir yazarın acıklı çabası olarak görüp utanarak
romanı hemen geri çekti.

Mükemmel Bileşim
Hawthorne günah ve suçluluk üzeri ne olan romanı Kızıl Harfi kolo­
ni dönemi Sal em'inde ku rduğunda mükemmel bileşi m i n i buldu. O
dönem eleşti rmenler kurmaca yazarlarını, gerçek a n lamda Ameri­
ka'ya özgü "yerli" romanlar ü retmek üzere koloni tarihini yazmaya
teşvik ed iyorla rdı. Lyd ia Maria Child'ın 1 824 yı l ı nda yayı mlanan aşk
romanı Hobomok koloni dönemi Salem'inde geçiyordu. Hawtho rne
da onun izinden g itti ancak Child'ı n aksine Hawthorne'un Salem'le
şahsi bir bağı va rdı; büyü k-büyükbabası John Hathorne, kötü bi r
üne sa hip Salem cad ı ya rg ı lamaları ndaki yarg ıçlardan bi riyd i ve asla
pişma n lı k duymayan tek ya rgıçtı. Hathorne ai lesi bu gerçekten öyle
utanıyordu ki, aileleri n i n içine bulaştığı şeylerden kendilerin i uzak­
laştırmak için soyadlarına bir "w" ekled i ler.

92
Nathaniel Hawthorne

Utancın Kızll Damgası


Kızıl Harf, kocası l ngi ltere'deyken hamile ka l ı p Pea rl adlı bir çocuk
doğ u ra n püriten H ester Prynne'ın hikayesini a n latır. Püriten top­
l u l u k onu suçunu iti raf etmek üzere darağacına çıkmaya ve g ü na­
h ı n ı n sem bolü olarak üzerinde kırm ızı bir •A• harfı taşımaya zorlar.
Hester'ın kocası Roger Chi l l i ngworth topl u l uğa geri d ö n ü p
Pearl'ün babas ı n ı n kim old uğunu öğrenmek üzere ta kı ntı l ı b i r
a rayışa g i ri n ce, i ro n i k b i ç i m d e bu kişi n i n Papaz Art h u r Dimmes­
dale olduğunu keşfeder. C h i l l i ngworth'ü n bu ç ı l g ı nca a rayı şı
D i m mesd ale'ı n ruhuna ağır gelir ve suç l u l u k hissi ken d i n i fiziksel
olarak d ı şavurarak son unda onu öldürür. C h i l l i ngworth bu yenil­
giyle çöker. Bu i şten suçsuz çıkan sadece Hester olur ve bu çet i n
sı navı verip kend i n i Ta n rı'ya adar.
Kita p, Amerika'nı n i l k psikolojik romanı olarak u sta l ıklı bir şe­
kilde evrensel suçl u l u k ve günah te mala rıyla alego riyi ha rma nlar.
Roman, Ameri kal ı ların Pü riten m i rasından doğan dönem i n bazı
a h laki meseleleri ne değ i n m i ştir. Hawthorne bu temalara •g erçek·
olarak niteled iği bir bakış açıs ıyla yaklaşmış, i n a n c ı n kara n l ı k ta raf­
larıyla yüzleşmekten korkmamışt ı r.

SAPKI N EV

Kızıl Harf yayım landıkta n kısa bir süre son ra Hawthorne 1 85 1


yılı nda, Yedi Çatılt Ev adlı bir başka ro man yayı m lad ı. B u eser de
Salem'de g eçiyord u ve Hawthorne yi ne aile geçmişinden esi n l en­
mişti. Roman, Hawthorne' u n akrabalarının Salem'deki evi nden
esi n l enen üçgen çat ı l ı bir evd e geçmekted i r. Hawthorn e bi r kez
daha günah ve suçl u l u k tem alarını keşfe çıkm ış, bu defa onları bü­
yücü l ü k ve la net gibi doğa üstü elementlerle birleştirmiştir.
Romanda A l bay Pyncheon, cad ı l ı kl a suçlanan ve ö l ü me
ma h ku m ed ilen Matthew Mau le'un m ü l k ü n ü sa htekarlı kla ele ge­
çirir. Maule ö l meden önce Pyncheon ai l esi n i lanetler ve a l bayı n

93
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

yeni e v pa rti sinde kon uklar Pyn cheon'u koltuğu nda ölü bulur. Kı­
zıl Harfteki Dim mesdale'ın cesedi gibi burada da ev, sahipleri n i n
işlediği g ü n a h ların yü küyle za man içinde tü kenir.

M U T L U Y U M B E N, G E R Ç E KT E N!

Kara n l ı k, psi kolojik konulara eği l i m i n e rağ men Hawthorne eşi


Soph ia'yla m utlu bir yaşam sürdü. Evlili kleri sırasında Hawthorne
uzun süreler, en iyi eserleri ni yarattığı durg u n l u k evreleri geçirir­
d i . Çift, birbirine güzel aşk mektupları yaza rd ı; büyük bir ai leleri
vard ı. Karısı, Hawthorne'un 1 864 yılında arkadaşı olan eski başkan
Franklin Pierce'la New Hampshire'da yaptı kları yü rüyüş turunda
ka lp krizi nden öldüğünü öğrenince yı kılmıştı.

Hawthorne'un Mirası
Hawthorne oldukça gi rift, psi kolojik dramlarda Ameri ka'nın geç­
mişinin karanl ı k ya nları n ı gözler önüne serdi. Başka yaza rlar Ame­
rika'n ı n pü riten geçm işinin hapsinden, i n sa n doğası n ı n özü ndeki
iyi l i ğ i ve bir tür iyi mserl i k çıka rmaya çabala rken Hawthorne, kes­
kin ve sorg u layıcı bir bakışla i nsan ı n başarısızl ıkları n ı n gerçekleriy­
le yüzleşti. Karakterleriyle suçlu l u k h i ssin i n i n sa n ruh u na yaptığ ı
yıkıcı etki lerin ya nı sıra, aynı za manda insa n i tutku ların anlayışla
karşı lanması n ı n yarattığı ku rta rıcı gücü de gözler önüne sermiştir.
Hawthorne bu çabalarından dolayı bir başka yazar H erman
Melvi l le'i dost olarak kazandı ve ikili, Ameri ka'n ın romantik dö­
nem i n i n #kara n l ı k" yaza rları olarak nam sa ldı. Romantik dönem,
kimin uyazar" ve neyin bir uroman" sayılabileceğ ine dair düşünce­
leri değiştirdiği nde i ki yaza r da romantizm türünde yeri ni alarak
yazı larına fantasti k u nsurlar eklemekle birlikte, eserleri gerçekçi
a nlatılar olma özell i ğ i n i korumuştur.

94
H ERMAN MELVI LLE
Amerika'nın Karanlık Romantiği

B u g ü n zorl u k çeken yaza rlar, Herma n Melvi l l e'i n ( 1 8 1 9- 1 891 ) de


b u n u kolayca başarmadığını bil erek tesel l i bulabilir. Melvi lle'i n
edebi başarısı ve başarısızl ığı onun döneminde de şimdiki g ibiyd i :
Yazar büyük bir çıkış ya par, ha l k d a h a fazlası n ı ister ama yaza r a rtık
o noktada değildir. Bir sanatçı olarak gel iştiğinden aynı türde işler
ü retemez, halk onu reddeder, yazarın yıldızı söner. İ şte g ü n ü m üz­
de Melvi lle'i böyl e; yıld ızı halkın zevkleri n i oldukça aşan, ya n l ı ş an­
laşılmış bir deha olara k tan ıyoruz.

On Dokuzuncu Yüzyılda Yolculuk Hikayeleri


Yolculuk hikayeleri, on dokuzuncu yüzyılda en popüler türlerden
biriydi. Hem eğitici hem de eğlendirici olan macera hikayeleri dış
dünyanın davranışları, gelenekleri ve inançlarına dair bir bakış
sağlıyordu. Amerikalılar, özellikle de dünya içindeki kendi yerleri­
ni anlama aracı olarak yabancı kültürleri öğrenmekten büyük keyif
alıyorlardı.

U Z U N Y I L LA R

G ü n ü m üzde Melvi l le'i başyapıtı Moby Dick'le tanıyoruz, ancak ken­


di döneminde Typee: Polinezya Hayatma Bir Bakış [ 1 846] ve Omoo
[ 1 847] adlı i l k i ki eseriyle çok meşh u r olmuştu. Melvi lle otobiyog­
rafik seyahat a nlatısı Typee: Polinezya Hayatma Bir Bakış'ı, 1 84 1 yı­
lında balina avı gemisi Acushnet'i terk etti kten son ra yamyamlar
tarafı ndan tutsa k a l ı nış deneyi mine daya narak yazd ı . Marq uesas
Adaları'ndaki yamyamlar n eyse ki dostane, eğlenceli yamyamlardı;
Melvi lle aylar sonra oradan ayrılıp ü l kesine geri dönebi ldi. i nsan-

95
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

l a r bu egzotik hikayeyle büyülendiler, kita p da Melville'e a n ı nda


başarı getirdi. Bunun a rdından Polinezya Adaları'ndan daha fazla
hi kaye içeren Omoo adlı kita bı geldi. Görü n ü şe bakılırsa Melvil le'i n
önünde uzu nca bir edebi başa rı yolu uza n ıyord u.

Romantizm Arzusu
Yeni kazandığı şöhreti, yen i eşi ve yaza r Natha niel Hawthorne'la
başlayan dostluğu sayesi nde keyfi yeri nde olan Melvill e, 1 849'da
yayı mlanan bir başka eseri Mardi'yi yazmaya başladı. Hawthorne
gibi Melville de artık romantik eserler yazmakla ilgilen iyord u; böy­
lece gerçek yaşamda nsa fikirlerin sembolik temsiline daya l ı bir
eser üretebilecekti.
Mardi, felsefi bir arayış olması ba kımı ndan Moby Dick'in ha ber­
cisid i r. Kita p eleşti rmenlerce yerlere vuruldu ve yine heyeca n veri­
ci deniz maceraları okumak i steyen halk tarafından da redded ildi.
Mora l i bozu lan Melville dostu Hawthorne'a şöyle yazd ı: uEn çok
yazmak isted iğim şey yasakla ndı. Bir kaza nç g eti rm eyecek. Öte
ya ndan başka türlü de yaza mam artık. Yan i bu kitap, yazd ı ğ ı m son
ma nasız şey oldu, tüm eserlerim büyü k bir hatadan i ba ret:'

Balinanın Öyküsü
Melvi l l e'in ba şyapıtı Moby Dick pek çok açıdan karmakarışıktır;
fa rkl ı üsluplar, a n latıcılar ve edebi form ların bir ka rışı m ı d ı r. Sözl ü k
açıklama ları, sözcük etimoloji leri, balina avına d a i r rehberlik mad­
deleri içerir ve g i rift, katman l ı c ü m l e yapı larına, kutsal kitap gön­
dermelerine sa h i ptir. Bi raz ko medi, bi raz trajedi, biraz da desta n­
dır ve oldukça uzu ndur. Onca karmaşıkl ığına rağ men kita p tüm
bunların u staca bir karışı m ı d ı r.
Moby Dick, edebiyat d ü nyas ı n ı n en ü n l ü c ü m l elerinden bi riyle
açı l ı r: uismai l deyi n bana:• Kita b ı n anlatıcısı olan İsmail, karada ye­
terince zam a n geçird i ğ i n i düşünerek ba l i n a avı gemisi Pequod'un
m ü rettebat ı n a katıl maya ka ra r veri r. Den ize açıl mayı beklerken

96
Herman Melville

handaki odası n ı bir başka mü rettebat üyesi olan ve Gü ney Deni­


zi'nden gelen ya myam-zı pkıncı Queeq ueg'le paylaşır. Gem i yola
çıkana dek gizemli ka pta nları Ahab'la ta nışmazlar. Ahab mü rette­
bata bu n u n a lelade bir balina avı yolculuğu olmadığını, görevleri­
nin bir d efasında Ahab'a saldırarak bacağını kapan Moby Dick adlı
heybetli, beyaz, erkek balinayı bulmak olduğ u n u duyurur. Müret­
tebat artık Ahab'ın bu saldırının öcü n ü almak için çıktığı saplantılı
macerasının bir parçasıd ır. Moby Dick'le üç kez karşılaşı rlar; so­
nunda büyü k beyaz ba lina gem iye çarpar, zıpkı n ı n ipi kendi boğa­
zı na dolanan Ahab'ı da peşi nden denizin deri nliklerine sürükler.
Queequeg1n tabutu üzerinde denizde süzülen lsmail ise, bu h i ka­
yeyi a nlatmak üzere mürettebattan sağ kurtulan tek kişidir.

Kendi İfadesiyle
Kaptan Ahab, kendi ifadesiyle, bu çılgınca maceranın ardında ya­
tan sebepleri açıklar:

Gözle görünen her şey karton maskelerden ibaret. . . . İnsan saldı­


racaksa maskenin içinden saldırsın! Mahküm nasıl dışan çıksın
duvarı delmeden? Beyaz balina da beni sıkıştırıp duran o duvar
işte. . . . Beni yoruyor, üstüme çöküyor; onda zalimce bir güç, es­
rarengiz bir kötülük görüyorum. İşte asıl nefret ettiğim de o an­
laşılmaz şey; ister beyaz balinanın avukatı ol ister koruyucusu,
yine de onu mahvetmeme engel olamayacaksın.

Temelde Moby Dick a legorik bir macera anlatısıdır, ancak ki­


tabın giriftl iği pek çok yoru ma olanak sağ lar: Bazı ları onu doğayı
kontrol altına al maya ça lışan bir adam ı n kibrinin uya rı nitel iğin­
deki öyküsü, bazılarıysa hem Ahab'ın hem de lsmail'in yaşamdaki
anlam arayışı (Moby Dick = Tanrı ya da Tanrı'n ı n kayıtsızlığı} gibi
görür. Hem Ahab hem d e lsmail için balina, tarif edi l emez doğayı
sembol ize eden bu g izemli, devasa ya ratık kitabın merkezinded ir.
Her ikisi de kend ilerince bali nayla uzlaşmaya çalışır: Ahab zı pkı-

97
Amerikan Edebiyatı ı O ı

n ıyla, lsmail de balina a natomisi ne, sözl ü kteki ba l i n a avcılığı te­


ri m leri ne, balina avı reh beri nden paragraflara dair bitmek tüken­
mek bil meyen listeleriyle.

Sürgün
İ smail Yaratılış kitabında, İbrahim'in toplum dışına itilmiş oğlu­
nun adıdır. Melville, İsmail adını kullanarak anlatıcısını bir anlam­
da toplumdan sürgün eder.

Girdaba Doğru
Moby Dick i l k yayımlandığ ı nda pek ses geti rmedi; hak ettiği yere
gelip son unda bir edebiyat başya pıtı olarak kabul edil mesi yetmiş
yı ldan uzun za man aldı. Kita b ı n ithaf ed ildiği Hawthorne, kita bı
öven bi rkaç kişiden bi riyd i .
Melvil le, Typee: Polinezya Hayatma Bir Bakış v e Omoo'dan sonra
bir daha asla aynı şöh reti ya ka layamadı ve yaşa m ı n ı n ka lan bö­
l ü münde çoğ u n l ukla pek fark ed ilmeden çalıştı; yazı larıyla geçim
sağlamasın ı n tek yol u n u n halkı n zevkine h itap etmekten geçmesi,
onu çok sinirlendirm işti. Moby Dick'ten sonraki, ticaretl e i n san ru­
h u n u n nasıl da bağdaşmad ı ğ ı n ı anlatan kısa hi kaye Kdtip Bartleby
[ 1 853] ve Emerson gibileri n i n i n san doğası n ı n iyiliğine d uyd uğu
i nancı hicveden Sağlam Adam: Bir Maskeli Geçit [ 1 857] gibi eser­
leri bu kızg ı nlığın göstergesid i r. Melvi lle adı sa n ı duyu lmadan öl­
müşse de g ü n ü m üzde ( bazı ları için) büyü k Ameri ka n roman ı n ı n
yazarıd ı r.

Edebiyat ve Kahve
Bir dahaki sefer Starbucks'a uğradığınızda aklınıza şu gelsin: Star­
bucks kahvelerinin adı, meşhur gemi Pequod'un kaptan yardımcısı
Starbuck'tan gelir.

98
EDGAR ALLAN POE
Gammaz Yüreğinde

Poe modern detektifl i k h i kayeleri n i n ve modern kısa h i kayelerin


ya ratıcısıdır, birçok popüler psikolojik macera h i kayesine i l h a m
o l m u ş ve Amerikan edebiyatındaki en ü n l ü şiirlerden b i r i n i yaz­
mıştır. Adı dehşet ve kuzgunla eşanlamlıdır. O, Edgar Allan Poe'd u r
( 1 809- 1 849).

P O E ' NU N G E NÇ L I G I

Poe'nu n yaşa m ı da neredeyse yazı ları kadar d ramati kti. Ebeveyn­


leri oyuncuydu; ancak babası Poe iki yaşındayken ailesini terk etti,
a n n esi de bundan kısa bir süre sonra öldü. Böylece Poe küçük bir
çocukken öksüz kaldı. N eyse ki John Allan adında Vi rginalı va rlıklı
bir tacir onu ya n ı na aldı ve ona "Edgar Allan Poe" adını verd i.
Allan, Poe'yu Vi rg i n i a Ü niversitesi'ne gönderdi anca k Poe, ne­
redeyse babası o n u ü niversite n i n kapısına bıraktığı andan itibaren
başı n ı belaya soktu. ilk yıl ı n sonunda büyük kumar borcu sebebiy­
le okuldan ayrı lmak zoru nda kald ı. Yaza r olara k bir ka riyer yapma­
ya kararlı şekilde Boston'a doğru yola koyuldu.

B A Ş A R I B A S A MA K L A RI NI TI R MA NMA K
( TA B i i B ÖY L E D E NE B i L i R S E )

Poe, Tamerlane and Other Poems [Ti murlenk ve Diğer Şiirler; 1 827]
adlı şiir kitabını kendi başına yayımladı ama bundan ticari bir ba­
şarı elde edemed i. N i hayetinde akrabalarıyla bağ la ntı kurmak
üzere Boston'dan Baltimore'a g itti ve burada halası ve onun kızı
Virg i n ia'yla birl i kte yaşam aya başladı. 1 835'te Vi rg i n ia henüz on
üç, Poe ise yi rm i a ltı ya şındayken kuzen iyle g izlice evlendi.

99
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Poe yazar olarak b i r kariyer edi n m e haya l i nden vazgeçmemiş­


ti; sonra ki on yılı Doğ u Kıyı ları, New York, Philadelph ia, Ba ltimore
ve Richmond'daki başl ıca edebiyat merkezleri arası nda kısmi ba­
şarılar ed i nerek geçirdi. Yazıla rıyla hiçbir za man g eçi m i n i doğru
düzg ü n sağ layamadı; esrarengiz bir şekilde bir a ra sokakta öldü.
Tüm bu drama ve yoksul l uğa rağmen kendi edebiyat m i rasını ya­
ratmayı başardı.
Poe'nu n başlıca eserleri üç kategoriye ayrı lır: edebiyat eleştirisi,
şiir ve kurmaca. Tek tek i nceleyelim.

Edebiyat E le şti ri si
Başhca eseri : urhe Philosophy of Compositionu [UKompozis­
yon Felsefesını
G ü n ü m üzde Poe'yu en çok got i k kısa h i kayeleriyle özdeşleştiri­
yoruz, a nca k Poe kendi döneminde edebiyat eleştirmen liğiyle de
b i l i n i rdi. O dönemde Longfellow'un gözden d üşeceğ i n i ta h m i n
e d e n birkaç yazarda n biriyd i v e bu da o n a bazı eleştirmenlerin
saygısını kazandırm ıştı. Şiir sa natının kuralları n ı çıka rdığı HThe P h i­
losophy of Com position" ["Kom pozisyon Felsefesi"; 1 846] maka­
lesin i n kon usu olarak kendi eserleri n i kullandı. Bir şiirde şunların
olması gerektiğini i leri sürdü:

• Tek seferd e okunmalıdır rEğer şiir yarım kal ı rsa d ünya işleri
araya girer ve bütü nsellik gibi şeyler ma hvolur." ).
• Gerçeklerdense güzell i kle i l g i len melidi r (HZevk ... en saf haliyle
... güzel li ğ i n tefekkü ründe bulunur." ).
• Ders vermeye çalışmamalıdır.
• Gerçekçi detayla rdansa yaratacağı etkiyle ilgilenmelidir rGü­
zel l i k, ş i i ri n tek meşru yetki alanıdır:').

Poe bu kura l ları gel iştirerek özünde kısa h i kaye için de bir ar­
güma n oluşturm uştur.

1 00
Edgar Allan Poe

Şiir
Başhca eseri: "Kuzgun"
İşte Poe'n un ü n l ü şiiri "Kuzg u n"un ilk kısmı (yüksek sesle okuyu n
lütfen):

Vaktiyle kasvetli bir gece yarısı, düşünüp dururken ben, zayıf ve bitkin,
Unutulmuş ilimlerin antika ve tuhaf birçok cildi üzerinde
Başımı sallarken, yarı uyuklar vaziyette, bir anda duyuldu bir tıklama,
Sanki biri hafifçe vurur, vurur odamın kapısına,
"Misafirdir bu," diye mırıldandım, "tıklatan kapımı
Ancak böyledir, dahası değil."

Şılurtıcı
"Kuzgun"a herkesin hayran olduğu söylenemez. Ralph Waldo Emer­
son'un tepkisi şöyle olmuştu: "Bu şiirde hiçbir şey görmüyorum."
Şiirdeki ses ve ritim vurgusunu aşın bularak Poe'ya "şıkırtıcı" laka­
bını taktı.

"Kuzgun" aşık olduğu Lenore'u n ölü m üyle çıldıra n bir şa iri an­
latan on sekiz stanza l ı k (kısı m l ı k) bir baladdır. Gerçek veya haya l i
bir kuzg un, şai re m u sal lat olara k sürekl i şu sözü tekra rlar: "Bir daha
asla:' Şiirin güçlü ritmi Poe'nun, şiirin zevk veren ve o kuyucuda etki
uyandıra n bir şey olması d ü şü ncesi n i yansıtır.
Balad, genel l i kle bir h ikaye anlatan ve sıklıkla bestelenen bir
l i ri k şiir formudur. Baladlarda genel likle m üzi kal bir karakteristik
vard ı r. Pek çok pop şarkısı (özellikle de aşk şarkıları) baladd ı r.
Poe'n u n diğer önemli şiirleri arasında "An nabel Lee� "Denizde­
ki Kent" ve "Helen'e" yer a l ı r.

Kurmaca
Başhca eseri: "Gammaz Yürek" ve "Altın Böcek"
"Doğ ru !" diye başlar Poe'n u n en ü n l ü kısa h i kayesi "Gammaz Yü­
rek." Öykü, gotik ku rmaca n ı n en iyi örnekleri nden biri d i r.

1 01
Amerikan Edebiyatı 1 O 1

Bu çok kısa hi kaye, okuyucuyu deli olmadığına i kna etmeye ça­


lışa n bir katil tarafından an latı lır. Kati l, kurba n ı n ı n ("kem bakışlara"
sah i p olduğunu düşündüğü ev sahibinin) cesedi n i nasıl parçalara
ayırdığını ve odasındaki döşemelerin a ltına saklad ı ğ ı n ı anlatır. Polis
soruştu rmaya geldiğinde her şey yol u nda gider; ta ki anlatıcı, ku r­
ba n ı n ı n ka lp atışları olduğunu d ü şündüğü bir ses duyana kadar:

Gittikçe arttı, arttı, arttı ses! Yine de adamlar hoşça sohbet edip gü­
lümsemeyi sürdürüyorlardı. Duymamış olma/art mümkün müydü?
Yüce Tanrtm! Hayır, hayır! Duymuşlardı, şüpheleniyorlardı! Biliyorlar­
dı, dehşetimle alay ediyorlardı sadece!

ıstı ra p içindeki katil döşeme tahtalarını söküp atarak suçunu


itiraf eder. Ada m ı n suçluluk d uygusu, kurba n ı n ı n kal p atışının se­
siyle ortaya çıkmıştır. Bu psikolojik unsur, Poe'nu n eserlerin i n ka­
rakteristik özelliği h al ine gelm i ştir.

ilk Detektiflik Hikayesi


Poe'n u n kısa hikayesi "Altın Böcek': "Ga m maz Yürek" gibi korku
hikayelerinden belirg i n biçimde fa rkl ıyd ı. Poe "Altın Böcek" ile
bir g izem i n çözüme kavuştuğu bir tür olan detektifl i k h i kayele­
ri n i yaratmıştır. Poe'n u n karakterleri rasyonel kişi lerd i r ve hi kaye,
gizemin çözü l mesi (göm ü l ü, büyü k bir hazi nenin keşfi) sürecine
psikolojik d ramdan daha çok vurgu ya par.
Poe'nu n diğer önemli kısa h i kayeleri a rasında "Kızıl Ö l ü m ü n
Maskesi� "Amontillado Fıçısı" ve "Çalınan Mektup" yer alır.
Poe'n u n mantı ktansa yaratı lan etkiye vurg u yapa n ve hem duy­
gulara hem de psikoloj i k temalara öncel i k tan ıya n estetik felsefesi
onu kend i dönemi ndeki romantik geleneğin içine yerleştirir; an­
cak Nathaniel Hawthorne ve Herman Melvi l l e gibi o da mela n koli
ve i n sa n ru h u n u n kara n l ı k tarafla rına olan b üyü k i lgisi sebebiyle
"kara n l ı k roma ntik" olarak ka bul ed ilir. Poe yaşarken bir hayli ilgi
görd üyse de asıl şöh reti öldükten son ra kazandı ve edebiyata kat­
kısı çok daha iyi anlaşıldı.

1 02
BÖLÜM 4

İÇ S AVA Ş E D E BİYAT I

1 85 5 itibarıyla Ameri ka'n ı n yen i bir krize doğru sürüklendiği gayet


açık bir hal a l mıştı. Sa n ayi Devrimi sırası nda patlayan ve Amerika'yı
şeki llend iren yen i teknoloj i ler artık ulusu böl mekle teh d it ed iyor­
du. Kuzey, buhar makinesi, demiryol u ve buharlı matbaa gibi i cat­
ları ben i mseyerek hızla bir sa nayi merkezi haline gel iyord u. Öte
ya ndan g ü ney bu yen i icatları benimsemede daha ağır ka l m ı ştı.
Yeni teknolojiler n e kad a r hari ka olsa da g ü neyli lerin gözü nde on­
ların sağlad ı ğ ı ekonom i k faydalar hala köl elik siste m i nden daha
ava ntaj l ı d eğ i ld i. Sonuç olara k g ü ney çoğ u n l u kla tarıma d eva m
ederken Kuzey ü retime doğru geçiş ya ptı.
Kuzey sanayileşti kçe i nsan hakları meselelerinde daha çok d u­
ya rl ı l ı k kaza n d ı ve köleliğe bakışı g itti kçe katılaştı. Kuzeyd eki kö le­
l i k karşıtları köl eleri n suistimal ed i l m esi n i se rt bir d i l le eleşti riyor,
kölel i k siste m i n i n so n l a n masını ta lep ed iyorlard ı . Thomas J effer­
son'ın Bağ ı msızl ı k Bild irgesi'n i n i l k taslağ ı ndan etkilenen köl e l i k
suçla maları a rtık t a m a n la m ıyla bir to p l u msal refo rm hareketi ne
dönüşmüştü. Bu d u ru m, bu tür çağrı ları kendi ekonomisine bir
tehdit olarak gören gü neyl i l eri çok öfkelendird i .
Bu tartışma ları n edebiyata m uazza m bir etkisi o l d u . Kölel i k me­
selesiyle harekete geçen yaza rlar, köleliğin ul usa duyg u sal, spiritü­
el, siyasi ve ekonomik yüklerini keşfe çıkan yepyeni konuşmalar, an­
latı lar, siyasi risa leler ve romanlar ürettiler. H arriet Beecher Stowe,

1 03
Amerikan Edebiyatı 1 O 1

Frederick Douglass ve Lydia Maria Child gibi yazarla r hem ü l kenin


düşüncelerini beli rleyi p hem de ulusu birbirine ya bancılaştıran
eserler ü rettiler. Öte ya ndan Wa lt Whitman ve Emily Dickinson da
son ra ki on yı llarda Amerikan edebiyatı nda devri m ya ratacak şiirler
üzeri nde sessiz sedasız çalışmaktayd ı.

1 04
HARRI ET BEECHER STOWE
Büyük Bir Savaş Başlatan Kadın

Ha rriet Beecher Stowe ( 1 8 1 1 - 1 896) ta rafı ndan yazı lan Tom Am­
ca'nın Kulübesi [ 1 852] yayı mlandığı ilk yı l ı n son u nda gerçekten
en çok satan kita p oldu. Yayı m l a n ışı n ı n daha ilk gününde 3000,
birinci yı lın sonu ndaysa 3 50.000 kopya satmış, böylece Ameri ka n
tari h i n i n en çok satan kita bı olmuştu. 1 860 itiba rıyla, ya ni yayı m­
lanması n ı n ardından sekiz yıl geçtiğinde yi rmi üç dile çevril m i ş ve
Avru pa'da da bi rkaç baskı ya pmıştı. Bir noktada ondan daha çok
satmış tek kitap lncil'di! Maineli, pek ta n ı n m aya n bir kad ı n ı n ka­
leminden çıkmış bu tek kita p çok büyük bir öfke ve övg ü dalgası
ya ratm ış, hassas Kuzey Birliği'n i n de kölelik ka rşıtı b i r sözl ü sa ldırı
başlatmasına sebep olmuştur.

S TO W E L I NC O L N' L A TA NI Ş I YO R

i n sanlar genel likle Tom Amca'nın Kulübesi'n i n İçsava ş'ı tetiklediğini


söyler. Bir rivayete göre Abraham Lincoln, lçsavaş'ı n başla ngıcın­
da Stowe'la ta nışması nın ardından ona şöyle demiştir: "Demek bu
büyük savaşı başlatan hanı mefendi sizsin iz." (Mu htemelen böyl e
bir şey olmamıştır.)

Tom Amca ve Kulübesi


Peki Tom Amca'nın Kulübesi ne anlatır ve nasıl bir savaş başlatmış­
tır? Kitap iki kölenin; çok sevi len Tom Amca ve El iza'n ı n hikayesi ni
an latır. Çiftl i k sa hibi Bay Shel by'n in borçları sebebiyle Tom ve Harry
(El iza'nı n oğlu) yaşamları n ı n büyü k kısmında ça lıştıkla rı Kentucky
Çiftliği'nden başka bir yere satılaca klard ı r. Yaşa mları fa rklı bir yön
alır; Tom Amca kaderine razı gelip yeni sa hibine gönderi l i r. Ancak

1 05
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

oğlundan ayrı düşme fi kriyle çılgına dönen El iza kaçmaya ka rar


verir. Tom, yeni sa h i bi n i n ölümü n ü n ard ı ndan, sonunda kendisini
döverek öldürecek olan acımasız köle sah i bi (ve Amerika n ede­
biyatı ndaki en za l i m karakterlerden biri) Simon Leg ree'n in eline
düşer. Eliza ise kocas ıyla buluşur, oğullarıyla birlikte sağ sal i m Ka­
nada'ya kaça rlar.

Dur Bakahm: Edebi Bir Suç işledin


Stowe şöh reti öyle pek sorunsuz kazanmamıştı: Kita bı eleşti ren ler
Stowe'u, siyahi ler hakkında klişe propaganda yaptığ ı ve Tom'u, za­
l i m l i kleri ne rağmen sahi pleri ne sad ı k ve pasif, itaatkar bir H ı risti­
yan olarak beti mlediği için tenkit ettiler. Zaten eleştirmenler şöyle
parag rafları hiç beğen mez:

Her şeyimi yitirdim, karımı, çocuklarımı, evimi ve nazik efendimi;


oysa beni özgür bırakacaktı, bir ha�acık daha yaşayabilseydi. Bu
dünyada her şeyimi yitirdim, sonsuza dek yitip gitti her şey; şimdi
cenneti de yitiremem, hayır, bunca şeyden sonra bir de kötü kalpli
biri olamam!

Bu paragrafta Tom, sahiplerine düşmanl ı k duyacakken tüm


ıst ı rabına rağmen iyi bir Hı ristiyan olmaktan vazgeçmemeye ka­
rar verir. Kitaba kusur bulanların beli rttiği bir başka edebi hataysa
eseri n aşırı derecede karmaşık olay örgüsüdür. İ nsa n l a r kita bı sa­
dece politi k bir mesaj aracı olarak görmüştür.

Tom Amca'nın Kulübesi: Siyasi Arka Plan


Stowe eserin i, 1 850 yı l ı nda çıkan Kaçak Köl e Ka n u nu'ndaki bir
maddeye çok öfkelendikten son ra yazd ı . Kaça k bir köleye yard ı m
eden herkesi s u ç l u duruma düşüren böl ü m karşısı nda pek çok ku­
zeyli Stowe'u n öfkesi n i paylaşıyordu. Yasa, kuzey i le g ü n ey arası n­
da g itti kçe a rta n geri l i m i yatı ştırmak üzere siyasi bir uzlaşı n iyetiy­
ken onları iyice böl m üştü.

1 06
Harriet Beecher Stowe

Gü ney eyaletleri, köle sahibi olm a n ı n bir "hak" olduğ u n u iddia


ederek kölel iğin ahlak dışı olduğunu kabul etmeye pek yanaşmı­
yord u . Kölelik karşıtlığı 1 800'1erde gitti kçe artmış ve kuzeyle gü­
ney arasında bu meseleyle ilgili bir çözüm b u l u n masına dair baskı
oluşm uştu. Kuzeyliler uzu n za mandır g ü n ey eyaletlerinden kaça n
kölelere yard ı m ediyord u. Kaçak Köle Kan u n u o naylandığında a r­
tık kuzeyli ler köleliğe suç ortağ ı olmaya zorlan ıyorlardı.

Kölelikten KopUf
Pennsylvania, New Hampshire, Massachusetts, Rhode Island ve
Connecticut gibi birçok kuzey eyaleti köleliğin ahlaki yönünü kabul
edip 1787 gibi erken bir tarihte kendi eyaletlerinde köleliği kaldır­
maya başlamışlardı bile.

Acıyla Bağ Kuran Stowe


Köleli k meselesi Ha rriet Beecher Stowe'u yıllarca rahatsız etmişti.
Cincinnati'de büyü müş, komşu eya let Kentucky'den Ohio'ya ge­
çen pek çok kaçak köleyle ka rşılaşm ıştı. Stowe'un, kocası Jamai­
ka'da bir çiftl ik sahibi olan ve köleleri ne zali mce d avranan halası
Mary Hubbard'ı n an l attığı hi kayeler Stowe'u deri nden etkilemişti.
Stowe, oğlu Samuel'ı bir ya şına gel meden ko leradan kaybedi nce
bu ö l ü m sebebiyle kö lelik meselesiyle daha şahsi bir bağ kurdu;
artık köleleri n çektiği acıları çok daha iyi a n l ıyord u.
Stowe'u n babası Lyman Beecher, eva njel i k Ka lvenist bir d i n
adam ıyd ı v e çocu kları nı d a (kızları d a h i l ) eva njel izm ad ı na ça l ı ş­
maya teşvik ed iyordu. Halasından cesaret alan Stowe, son unda
kölelikle ilgili bir kitap yazarak d ü nyada bir iz bırakmaya karar
verdi. N iyeti "Afri ka lı lara ka rşı sem pati ve hassasiyet uyandıracak"
ve kölelik meselesiyle ilgili insanları n "doğru hislere" kavuşmasına
yard ı mcı olacak bir kitap yazmaktı. Okuyucuların hisleri ne h ita p
ederek old u kça duyg u l u ve gerçekçi bir üslup ku l landı.

1 07
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Sorun insanlarda Değil Sistemde


Kitap d i kkatle düşünülmüş kölel i k karşıtı bir ça lışma olmak bir
yana, siyasi bir mesaj verme amacı bile pek taşımıyordu. Hatta
Stowe, kuzeyli kölelik karşıtla rı n ı haya l kırıkl ığına uğratan bir şekil­
de soru n u n bizzat köle sah ipleri nde değil köleli k sistemi nde oldu­
ğunu düşün üyordu. Stowe'un düşü nceleri siyasiden ziyade daha
dini ve duygusal bir doğaya sah i pti. Stowe'un niyeti ne olursa ol­
sun, kitap kuzeyle g ü ney arasındaki geri l i m i tı rmandırd ı ve köle­
l i k meselesi n i açığa çıkard ı . Artık herkes, köl elik yandaşı ve karşıtı
ifadelerle ateş püskürmekteydi . Gü neyliler kitabı tahrik edici bir
propaganda a racı olarak görürken kuzeyliler onu ahlaki bir hi kaye
olara k değerlendi riyord u.

Hususi Kurumumuz
Ö zellikle güneyli siyasetçiler, nahoş buldukları kölelik ifadesi yeri­
ne köleliği ifade etmek için "hususi kurum" ifadesini kullanıyordu.

Kölelik Karşıtı Bir Kadın


Stowe, kita b ı n ı n başarısıyla derhal ünlü oldu, artık dönem i n i n
en meşhur kad ı n ıyd ı. Amerika v e Avrupa'da konuşmalar ya pmaya
davet edildi, o da bu fırsatı kölelik karşıtlığı hakkında kon u şarak
değerlendird i .
O dönemde, kölel i k g i b i i htilaf ya rata n siyasi kon u l a r hakkın­
da kad ı n ların halka konuşma yapmaları şok ed ici b i r d u rumdu.
Kızg ı n g ü neyl iler Stowe'u niyetlerini sorgu layı p kölelere ya pı lan
zal i m l i klere d a i r h i kayeler uyd urmakla suçlad ılar. Stowe ise onu
eleştirenleri s u sturma k için köl elerin istismar ed i l d i ğ i gerçek
olayları belgelediği A Key to Uncle Tom's Cabin [Tom Amca'nı n Ku­
l ü besi'ne Açı kla ma; 1 853] a d l ı eseri ka leme aldı. Zekası sayesinde,
kad ı n l a ra siyasi meseleler hakkında halk ö n ü n d e kon uşabilme
fırsatı yarattı.

1 08
Harriet Beecher Stowe

Tam Amca'nın Kulübesi güçlü bir edebi eser olmamasına rağ­


men, kölelik konuşmaları n ı yönlendirme ve meseleyi heyeca n l ı bir
hale geti rmedeki üstü n başarısı sayesinde Amerikan edebiyatı nda
önemli bir eser olarak yeri ni sağ lamlaştırd ı .

1 09
FREDERICK DOUGLASS
Köleliğin Gerçekleri

Ha rriet Beecher Stowe'u n Tom Amca'nm Kulübesi kitabının kölelik


hakkında büyük tartış malar yarattığı yıl, Frederick Doug lass ( 1 8 1 8-
1 895) adlı eski bir köle, kölel i k üzeri ne Amerikan tari h i ndeki en
güçlü kon uşmalardan birini yaptı. "What to a Slave Is the Fou rth
of July?" ["Bi r Köle için Dört Tem m uz Ne Anlama Gel i r?"] başl ı k l ı
konuşma 5 Tem m uz 1 852 yıl ı nda Rochester, N ew York'taki Kölel i k
Karşıtı Kad ı n la r Derneği'nde bir g r u p kad ına ya pıldı.

ACI B i R i RO N i

Douglass, özenle hazırladığı konuşmasında d i nleyicilerine zor bir


soru yöneltir: "Sizl er, özel likle bugün kon uşmamı isteyerek be­
n i m l e dalga geçmek mi i sted i niz?" Douglass şöyle açıklar: "Dört
Tem m uz sizin bayra m ı n ız, ben i m değil. Siz sevi ni rken ben yas tut­
malıyı m . Zincirlere vuru l m uş bir adamı ışıklı, özgürlük mabed ine
doğru sürü klemek ve coşku l u m a rşlara eşl i k etmeye davet etmek,
i nsan l ı k dışı bir alay ve kafi rce bir i roniydi." Bu ifadeler, mu hteme­
len bi rkaç kad ı n ı n yerleri n d e h uzu rsuzca k ı m ı l d a n malarına sebep
o l m u ştur.

Douglass'ın Çocukluğu
Frederick Augustus Washington Bailey, 1 8 1 7 yı lında Tu ckahoe,
Maryland'de doğdu. Annesi Ha rri et Ba i l ey siyahi bir köleyd i.
Dou glass'ın babasının kim olduğu h i ç ortaya çı kmasa da bu kişi­
nin a n nesi n i n beyaz sah i b i Aaron Anthony olduğu va rsayılıyordu.
Dougla ss, a n nesi n i n 1 826 yı l ı nda öl mesinin a rd ı ndan hizmetçi
olarak çal ışmak üzere H u g h ve Sophia Auld'la birl i kte yaşamaya

1 10
Frederick Douglass

Balti more, Maryland'e gönderildi. Sophia, Dougla ss'a oku ma yaz­


ma dersleri vermeye başlad ıysa da kocası öğren d i kten sonra bunu
bırakmak zoru nda ka ldı. O dönem pek çok kişi gibi Soph ia'n ı n ko­
ca sı da kölelere okuma yazma öğ retmenin onları köleliğe uyg u n
olmaktan çı karacağını düşünüyord u. Hatta güneyde p e k ç o k yer­
de kölelere okuma öğretmek suçtu.

Duygusuz Bir Uygulama


Kölelik sırasında ev idaresine engel teşkil edebilecek yakın bir bağ
gelişmesini önlemek üzere köle bebekleri ailelerinden ayırmak yay­
gın bir uygulamaydı. Douglass'ın annesiyle ilişki kurmasına izin
verilmemişti; onunla ilgili hatırladığı tek şey annesinin her gece
uyumak için onun yanına yatması, sabahleyin de ortadan kaybol­
masıydı.

Öğrenme Açhğı
Doug lass, mahal ledeki beyaz çocu kları n ken disine g izlice ders
vermeleri sayesi nde ça lışmayı sürd ü rmenin yol ları n ı buldu. Doug­
lass daha sonra onlardan şöyl e bahsetmiştir: "Bu oğlan lardan iki
üç tanesi nin ismini vermeyi çok i sterdim, s ı rf on lara duyduğum
şükran ve sevg iyi sunmak adı na; ama maal esef ihtiyatlı olmal ıyım,
ken d i m zarar göreceği m için değil, ancak onları utandırabiliri m .
Çünkü bu H ı ri stiyan ü l kede kölelere oku ma öğretmek neredeyse
affed i l mez bir suçtu r:'

Bir Köle Ayaklanıyor


Douglass on beş yaşında, yeterince h ızlı çalışmad ığı için Edwa rd
Covey adlı köle terbiyecisine gönderildi. Dougla ss, Covey'yi şöyle
tarif ed iyo rdu: "Uzu n yıllar köle sa hipliği ya para k sertleşm i ş, acı­
masız bir adam. Bazen bir köleyi kı rbaçlarken bundan büyü k zevk
al ıyor g i bi görünüyor:• Covey, Douglass'ı ayla rca kı rbaçla d ı ktan

111
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

sonra Douglass b i r gün ona ka rşı koyd u v e i k i saatten uzun süren


bir boğ uşmanın ardından Covey'yi mağlup etti. Bu d u ru m u daha
sonra şöyle anlatır: "Savaşmaya kararlıyd ı m ve savaştıktan sonra
da doğru ld u m ." Doug lass bu olaydan kısa bir süre sonra da kuzeye
kaçtı.

Yeni Bir Yaıam


Doug lass kuzeye ilk geldiğinde zor za manlar geçirdi; bekar ve ya l­
n ızd ı, üstelik ka lacak yeri de yoktu. Yıllarca yazıştığı Anna Mu rray
adlı kad ın bir köleyle bul uştu. Sonunda evlenip New Bedford'a
yerleştiler; burada Frederick soyadım ki m l iğini gizlemek için
"Douglass" olara k değiştirdi.

Douglass Akıl Hocasıyla Tanıııyor


Douglass New England'd ayken, on dokuzuncu yüzyı lda kölelik
karşıtlığının ateşli bir savunucusu olan William Lloyd Garrison'la
ta nıştı. Doug lass, Ga rrison'ı n, ru hunu besled iği için "g ıdam" ded iği
kölelik karşıtı gazetesi Liberator'ı okumaya başladı.

Şakaaı Yok
Garrison son derece açık sözlüydü. Liberator'ın ilk sayısında şöyle
yazmıştı: "Ilımlı bir şekilde düşünmeye, konuşmaya ya da yazmaya
hiç niyetim yok . BENİ H E RKES DUYACAK."
. .

Garrison, derhal Douglass'ta ki h ita bet pota nsiyeli n i fark etm i ş


v e onu Amerikan Kölel i k Ka rşıtlığı Derneği'ni temsil etmeye davet
etm işti. Douglass, belagatli ve güçlü üsl ubuyla ünlü bir kon uşmacı
oldu. Köleliğin acımasızlığına dair anı ları nı paylaşmak üzere (aynı
za manda kendini de koru mak için, çünkü hala yasa l olarak kaça k
bir köleydi) i ki yıllığına Avru pa'ya bile gitti. Köleliğin feshi hareke­
ti nin artık güçlü bir sözcüsü va rd ı .

1 12
Frederick Douglass

Usta Bir Konuşmacı Doğuyor


Peki Douglass nasıl görünüyord u, neler söylüyor, i nsanlarda ne his­
ler uyand ırıyordu? işte onu ilk elden izleyen bi rkaç kişi nin aktardık­
ları:

Toplantıdaki ilk konuşmasını asla unutmayacağım; zihnimde yarat­


tığı o sıra dışı heyecanı, gafil avlanan kalabalık üzerinde oluşturduğu
o güçlü etkiyi, isabetli yorumlarının başından sonuna dek dinmeyen
alkışları. Sanırım kölelikten hiç o on olduğu kadar şiddetle nefret et­
memiştim ...

- Williom Lloyd Gorrison, Özg ü r l ü k Yolu: Amerika l ı Köle Frede ric k


Doug l a ss'ı n Yaşam Ö y kü s ü nün önsözünden
'

Boyu 1 .BO'den fazlaydı ve konuşmak üzere bir ok gibi dimdik ayağa


kolktığındoki o haşmetli yapısı, kaslı oma zarif bedeni, ışıltılı gözleri
ve her şeyden öte yoğunluk, derinlik ve gürlüğüyle [Doniel] Webs­
ter'ınkine rakip olan sesiyle dinleyenlerin asla unutmayacağı ideal
bir hatipti.

-isimsiz bir izleyici

Dougl ass d i n leyicileri n duyg u larına h ita p etmede ustayd ı.


1 842 yılında bir kölelik karşıtlığı to plantısı nda d i n leyicilere kendi­
ni, konuşa bi l mek için "bu kafayı, bu uzuvları ve bu bedeni" efend i­
sinden çal ı p kaça n bir "hırsız ve soygu ncu" olarak tan ıttı. Köleliğe
dair ca n l ı, d uyg u yüklü açıklamaları d i n l eyicil eri büyü lüyo rd u.

Usta Bir Yazar Doğuyor


Do uglass, hikayeleri ni 1 845 yı l ı nda (Garrison'ı n ön sözüyle) Ame­
rikan Kö lelik Karşıtlığı Derneği ta rafı ndan bası lan Özgürlük Yolu:
Amerikalı Köle Frederick Douglass'ın Yaşam Öyküsü başlıklı kitapta
to pla maya başladı. Kitap ca n l ı detayları ve belagatli, oldukça geliş­
miş üslu buyla kö lelik karşıtlarında büyü k heyecan ya rattı. Ya l n ızca
Amerikan ta ri h i ndeki en ü n l ü köle lik hi kayesi olmakla ka lmayı p
aynı zamanda A merikan tari h i ndeki en ü n l ü otobiyografilerden
de biri oldu.

1 13
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Retorik Yazım
Retorik yazımda, yazarlar savundukları şeyi kurmak ve destekle­
mek üzere pek çok teknik kullanırlar. Douglass'ın konuşmaları,
yazarın bir konu sunduğu, verileri belirttiği, argümanlar ve kar­
şı argümanlar önerdiği, sonra da sonuca vardığı klasik argüman
tarzındadır. Douglass konuşmasındaki temaları desteklemek için
ironiyi kullanır. Retorik sanatına öyle hakimdir ki bu sayede Afri­
kalı-Amerikalıların da en az beyazlar kadar zeki oldukları ve eşit
muameleyi hak ettikleri savını destekler.

D O U G LA S S G E R Ç E K B A� I M S I Z L l � I N A
K AV U Ş U YO R

N i h ayeti nde Garrison'ı n rad i kal tutum u Douglass'la a raları nda çat­
laklara sebep oldu. Ga rrison, kiliseler ve siyasi parti ler dahil olmak
üzere tüm ku ru m ları n yozl aşmış olduğ u n u ve kölelik karşıtl ı ğ ı ha­
reketinin hiçbir kurumla bir a rada olmaması gerektiğ ini düşünü­
yord u . Dahası Garrison Anayasa'n ı n kölelik ya nlısı bir belge oldu­
ğu na, Kuzey Birliği'nin dağ ı l ması gerektiğine inan ıyord u.
Douglass'ın yu rtdışındaki deneyim leri ona biraz nefes a l ı p
kendi fikirleri n i geliştireceği bir alan su ndur; böylece düşünceleri
daha prag matik hale geldi. Douglass Anayasa'n ı n kölel i k ya nl ısı ol­
madığ ı n ı ve kurtu luş adına ustalıkla ku l l a n ı la bi leceği n i düşünme­
ye baş lad ı. Bu durum güneyl i köleleri soyutlayacağı için Kuzey Bir­
l iği'n i n dağılmasını istemiyord u . Ga rrison kendini ihanete uğramış
hi ssederek Dougla ss'a Liberator'da acımasızca sald ı rd ı . Anlaşmaz­
lıkları lçsavaş'tan sonra da sürdü ve kölel i k karşıtl ığı hareketindeki
başl ıca böl ü n üşün başlangıcı oldu.

1 14
Frederick Douglass

Douglass: Herkesin Özgürlük Savaşçısı


Doug lass, Afrikal ı-Amerikal ılar adına çalışmaların ı sürd ü rürken bir
yandan da kadınlar için u ğ raştı: 1 848'deki i l k kadı n hakları toplan­
tısına katıldı ve yaşamı boyunca kad ın hareketini destekledi. Ay­
rıca Ameri ka yerlilerinin hakları için de savaştı. En g üçlü özgü rl ü k
sözcülerinden biri olarak tarihte yer etti.

115
LYDIA MARIA CHILD
Halkı Eğitmek

Lyd ia Maria Child ( 1 802-1 880) kariyeri ne kurmaca yazarı olara k


başla mış olsa da son unda on dokuzu ncu yüzyı ldaki kölelik karşıtı
hareketi n en güçlü yazarlarından ve eğitmenlerinden biri haline
geldi. Child, yazılarıyla baştan sonra her tür i nsan hakları mesele­
sini konu eden etki l i bir topl u msa l eleştirmen oldu. Konu ne olur­
sa olsun Child'ın başlıca rolü halkı eğitmekti: On d okuzu ncu yüz­
yı lda Ameri ka'yı kasıp kavura n i nsan hakları meselelerinde halkı
eğitme, ta rafsız kılma ve bu meselelerle ilgilen meye yönlendirme
amacı ndayd ı.

KÖ L E L i K K A R Ş I T I B A Ş L A N G I Ç L A R

1 802 yılında Medford, Massachusetts'te kölelik karşıtı bir ai lede


doğan Child a ltı kardeşin en küçüğ üyd ü . Daha sonra Ha rva rd
İ lah iyat Okul u'nda d i n ada m ı ve profesör olan a bisi Co nvers'i n,
Child'ı n yaşa m ında çok büyü k etkisi oldu. Convers, Child'ı M i lton,
Scott, Gi bbon ve Shakespeare g i bi önem l i İ ng i l iz yaza rl arla tan ış­
tırd ı ve kız kardeşi n i yaza r olması için teşvi k etti.
Child 1 82 1 yı lı nda, sayg ı n bir edebiyat derg isi olan North
American Review'da, ku rmaca yazarla rına New England koloni ta­
ri h i n i konu ed in meyi öneren bir eleşti rmen i n makalesini okud u.
Bu öneriden ilham alan Chi ld, koloni dönemi Salem'de geçen ve
eski kocası n ı n sa ndıkları gibi ölmed i ğ i n i öğrendikten sonra ka rısı
Mary'den asil bir şekilde ancak acılar içinde ayrılan bir Amerikan
yerlisinin h i kayesini anlatan Hobomok [ 1 824] adlı ro manı yazmaya
koyu ldu.

1 16
Lydia Maria Child

Korkusuz Bir Kalem


1 825 yı l ı nda yayı mlanan bu aşk romanı, on dokuzu ncu yüzyı l ı n İ n­
g i l iz edebiyat devi Sör Wa lter Scott ta rafından icat edilen tarihsel
kurmaca türü nü "Amerikalı laştıran" ilk romanlard a n biri oldu. An­
cak kitap, yen i bir türe öncü l ü k etmek ve Child'ın edebiyat yazarı
olara k başa rısını göstermekten fazlası n ı ya parak onun korkusuz
ka lem i n i n de ilk parıltı ları nı gözler önüne serdi. Hobomok'ta ge­
çen fa rklı ı rklardan karakterleri n evliliği kon usu, Child'ı n ta rtışmalı
kon u l a r ve topl umsal reform alanında açık sözl ü bir yaza r olarak
kariyeri n i n başlangıcı n ı bel i rled i .

Herkesin Annesi Child


Yi rm i l i yaşlarında Child'ın yazı ları çoğ u n l u kla çocu klar, kad ı n lar ve
eğitim kon uları na odakla nmaktayd ı . H i kayeler, şii rl er, ta rih ve bul­
macalar içeren ve tutu m l u l u k, sıkı ça l ı şma g i bi değerleri yü celten
(Franklin'i n Poor Richard's Almanack'ı [Fakir Richard'ın Almanağı;
1 732) g i bi) The Juvenile Miscellany [Gençlere Derlemeler] adlı ayl ı k
çocuk derg i s i n i n ed itörlüğ ü n ü ya pmaya başladı. Dergi temelde
eğitici nitelikte olsa da Child derg iyi ırksa l eşitlik g i bi ta rtışmalı
kon ulara çekme n i n yol l a rını bulara k genç okuyucuların zi h i n lerini
bir tür anlayışla doldu rmayı amaçl ıyord u.

Akıncı Yemek Kitapları


Tutumlu ve tasarruflu olmayı vurgulayan yemek kitapları akıncılık
döneminde popüler kitaplardı. Kitaplar, Batı'ya göç eden ailelerin
rahatça taşıyabilmeleri için küçük boyutlardaydı.

Child daha son ra d i kkati ni kad ınlara ve ev idaresi ne çevi rerek


The Frugal Housewife, Dedicated to Those Who Are Not Ashamed
of Economy [Tutu m l u Ev Kad ı n ları: Ekonom iden Uta n maya n l a ra
Ada n m ı ştır; 1 829) kita b ı n ı yazd ı . Bu eser görü n ü rde ev idaresi ne

1 17
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

dair i puçları, tarifler, g ı d a satın a l ma v e depola maya dair pratik


bilgiler içere n akıncı lara yönelik bir yemek kitabıydı, a ncak ken d i
kendine yetmen i n erdemine i lişkin vurg u, Chil d'ın e v ya şantıs ı n ı n
statüsü n ü yü kseltme ve h izmetka r tutmaya bütçeleri elvermeyen
alt sınıftan kad ın ları orta sın ıfa taş ı ma giri şi m i n i gösteriyord u.
1 83 1 yı l ı nda Chi ld'ın, kölelik karşıtı hareket i n yıldız lideri Wi l l i­
a m Lloyd Ga rrison'la ta nış ması hayatında bir dönüm noktası oldu.
Ga rrison'ı n desteğ iyle, kendi dönemi için rad i ka l bir ifadeyle köl e
sa h i plerine h i ç b i r tazm inat vermeden kölelerin derhal serbest bı­
rak ı l masını savu n a n An Appeal in Favor of That Class of Americans
Called Africans [Afri ka l ı Olarak Ad landırılan Amerika l ı l a r Ya ra rına
Çağrı; 1 833] eseri yayı mladı. Kita p onun kuzeyd eki kö lelik karşıtı
elit to p l u l u ğ a g i rmesi n i sağladıysa da topl u m u n geneli ta rafı n­
dan d ı ş l a n m asına sebep oldu. North American Review dergisi nin
ed itörü halk önünde o n u kınadı ve Child'ı n derg isi The Juvenile
Miscellany'n i n üyeliklerinde büyü k düşüş yaşa n d ı .

Kölelerin Serbest Bırakılmasına Dair Meseleler


Serbest bırakma karşıtları, kölelerin hepsini bir anda serbest bı­
rakmanın ekonomide çöküşe sebep olmasından endişeleniyordu.
Child, bu durumun ekonomiye dramatik bir etki yapmadan pratik
anlamda nasıl gerçekleşebileceğini göstererek bu korkuları yatıştır­
maya çalıştı.

Kölelik Karşıtlığını Halka Anlatmak


Child 1 835 itibarıyla deva m eden başarı sızl ıktan son ra toparlandı
ve ana akımın dışında yeniden ü nlenmeye başladı. Kölelik karşı­
tı yazılarına devam etti, i nsanları eğitme ve Afrika lı-Amerika l ı lara
i l işkin halkın görüşleri ni değiştirme işine gi rişerek hedefi n i geniş­
l etti; "siya h i lerin de insan oldu kları n ı , diğer i n sanlarla aynı koşul­
larda iyi veya kötü olarak değerlendirilebi lecekleri n i halkın zi h n i­
ne yerl eşti rme" amacı ndayd ı.

1 18
Lyd ia Maria Child

1 84 1 yıl ında kölel i k karşıtı, National Anti-5/avery Standard'ın


[Ul usal Kö lelik Ka rşıtl ığı Gazetesi] ed itörü oldu ve gazeteyi yava n,
ya ln ızca d üşü nceleri i letmek için kullanılan akademik bir a raç ol­
maktan çıkarıp ai lelerin okud uğu bir gazeteye dön ü ştürd ü . Gaze­
ten i n ti raj ı o kad ar a rtm ı ştı ki Wi l l ia m Lloyd Ga rrison'ı n başı çeken
kölel ik karşıtı gazetesi Liberator'a bile ra kip olmuştu. Child kölel i k
meselesini evlere sokm ayı ve pek çok insanı kö lelik ka rşıtl ığı ta ra­
fı na çe kmeyi başarm ı ştı.

"AY I P S İ Z E B AYA N C H I L D ! "

Child'ı n kölelik ka rşıtı bir yaza r olarak sa nsasyonel şöhreti, en ü n l ü


makalesi "Correspondence Between Lyd ia Ma ria C h i ld a n d Gov.
Wise and M rs. Mason, of Vi rg i n ia"yı [Lyd ia Maria Child i le Vi rg i nia
Va lisi Wise ve Baya n Mason Arası ndaki Yazışma"; 1 860] yayı m ladı­
ğ ı nda doruk noktasına u laşt ı . 300.000'den fazla broşür kuzeydeki
ve g ü n eydeki tüm evlere dağ ıtı ldı.
Broşü rde, Vi rgi n i a va lisi ve onun eşiyle Child a rasındaki, 1 859
yılı ndaki meşh u r Ha rpers Ferry baskını sebebiyle John Brown hak­
kı ndaki ha l ka açı k bir tartışma belgelen iyord u. Artık doru k nok­
tas ına ulaşan köle l i k meselesiyle i l g i l i kuzeyle g ü n ey a rası ndaki
başl ıca ta rtışma ko nu l a rı n ı n altı çizilmişti.
Baya n Mason mektuplarında Chi ld'ı kınayarak John Brown gibi
"yüz kara l arı"nı desteklediği için ayı p ettiğ i n i söyl üyord u. Chi ld,
kö lelik karşıtla r ı n ı n g ü neyden sa ldırı larını çekti kleri ni, köl eliğin
olduğu eya letlerdeki yasa ların "eğitim ve geleneğ i n dayattığı ön­
yarg ı l a rla bozulmamış m ü şfi k bir kal pte ya da d ü şünen bir zi hi nde
tiksinti uya n d ı rması" gerektiği n i bildikleri ni söyl eyerek ya nıt verd i .
C h i ld kölelikten kurtu lmak için insanların sağduyu larına v e ahlaki
ya pılarına hitap etmeye çalışıyor ve kesi n l i kle kölel ik meselesi yü­
zünden hiçbi r gü neyl i n i n ö l m esini iste miyord u .

119
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

(Douglass Gibi) Herkesin Savaşçısı


Child yaşa m ı boyu nca kend i n i insa n hakları meselelerine adadı.
1 860 yılında, eski bir köle kızı n yaşamı n ı n kayıtlarına daya l ı lnci­
dents in the life of a Slave Gir/ [Köle Bir Kızı n Yaşa mından Olaylar]
kitabını yayı mladı. Kitap daha sonra siyahi kad ı n ların i l k otobi­
yog rafilerinden biri olarak kabu l ed ildi. Kad ınlara sayg ı gösteri len
topl umları n nası l olduğunu g östermek adına İ ncil'i n gönderildiği
zamanlardan on dokuzu ncu yüzyıla dek tarihten örnekler sundu.
Ameri ka n yerli leri n i n haklarına i l işkin yazı ları, 1 869 yılında ABD
Yerli Delegeler Kurulu'nu n oluşmasını sağlad ı . Frederick Douglass
gibi Chi ld'ı n da asıl am acı ı rkı, cinsiyeti ya da sınıfı ne olursa olsun
tüm i n sanların hakları ve eşitl i ğ i n i n sağ l a nmasıydı.

1 20
WALT WH ITMAN
Demokrasi Ozan1

Bu böl ü m e parl a k bir başa rıyla, ya n i Amerika'n ı n ilk gerçek şairi,


"demokrasi ozanı" Walt Whitman'la ( 1 8 1 9- 1 892) edebi ala nda bü­
yü k bir yü ksel işe geçen Ameri ka'yla devam ed iyoruz.
Ralph Wa ldo Emerson, The Poet-Şair ad l ı makalesinde, ideal
bir şa iri n nasıl olması gerektiğ i n i ve kend i kültürü ve çağ ı için neyi
başard ı ğ ı n ı tan ı m l a r. Tü m bu nları m uazzam detayla rla sundukta n
son ra Emerson okuyucuya şöyle der:

Tarif ettiğim şairi beyhude yere bekliyorum. ... Zaman ve doğa bize
pek çok hediye bahşeder; ama herkesin beklediği oturaklı insanı,
yeni dini, uzlaştırıcıyı getirmedi henüz. ... Amerika'da, emsalsiz ge­
reçlerimizin değerini bilen ve çağın barbarlığı ve materyalizmi iÇinde
Homer'de görüp hayranlık duyduğu o tanrıların bir başka karnavalı­
nı amansız gözleriyle seçen bir deha yok henüz; ... bizim gözümüzde
Amerika bir şiir; heybetli coğrafyası göz kamaştırıyor ve uygun ölçü­
yü daha fazla beklemeyecek.

Emersen hakl ıyd ı . Ameri ka'n ı n altın ölçü leri fazla beklemesi
gerekmedi; maka l enin yayı mlan masından sonra on yı l içinde Wa lt
Whitman edebiyat sahnesine fı rtına g i b i g i rerek Çimen Yaprakları
[ 1 855] adlı yepyeni ölçü lere sa h i p başyapıtı n ı yayı m ladı.

Y E N İ A M E R i KA N Ş i i R i

Amerika, Çimen Yaprakları'yla son unda hem biçi m hem de içeri k


a n l a m ı nda Amerikan deneyi m i n i dışavu rabil eceğ i şiir sanatı na
kavuşmuş oldu. Lo ngfel low Ameri ka'ya has ko nular hakkı nda yaz­
m ı ş olsa da gelen eksel şiir formları n ı ve yap ı larını ku l l a n d ı ki bu
da okuyucu ların hoşu n a gitmiş olsa da ta m a n l a m ıyla Ameri ka'n ı n

1 21
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

r u h u n u ya nsıtm ıyord u. Whitma n'ı n şii rleri d a h a derine temas edi­


yordu; çok güçlüyd ü, dönemin barbarlığından ve materya l izmin­
den bahsediyordu, üstelik yepyeni bir üsl up olan "ba rba rca çı ğ l ı k"ı
ku l l a n ıyord u.

Yeni Şiirsel Biçimler


Whitman kendi döneminin neredeyse tüm edebi s ı n ırla rından ku r­
tu ldu: Balad gibi geleneksel form ları yok saydı, kafiye kulla nmak­
tan kaçındı ve geleneksel temalarla konulara burun kıvırd ı . "Ser­
best ölçü" denen yepyeni bir form kullandı; bu formda uzun dizeler,
doğal konuşma ritimleri ve soka kta duyabileceğ i niz türde sözcük­
ler bulunuyord u. Şii rleri nde düzenli bir tem po ya da kafiye yoktu.
Hatta onun şiirlerinde düzenli sayı labilecek pek bir şey olduğu da
söylenemezd i, sayfa d üzeni bile okuyucu için kafa ka rıştırıcıyd ı .
Başta Whitma n'ı n şiirleri n i kimse beğenmedi. Lo ngfel low, John
Greenleaf Whittier ve önde gelen eleştirmen Ja mes Russell Lowel l
g i b i edebiyat devleri şiirleri sa çma sapan buldular. Ancak bilhassa
bir kişi, Whitman'ı n dehası nı fa rk ed ip ondan şöyle bah setti: "Ame­
ri ka'n ı n karşılaştı ğı en sıra dışı zeka ve bilgelik örneğ i ." Kim old uğu­
n u ta h m i n etti n iz m i ? Tabii ki Ralph Waldo Emersen.

Barbarca ve Açık Seçik


Emersen, Whitman'ın çağ ı n sesini duyurarak yepyen i bir tarzda
form ve içeriği bi rleştirmek su retiyle şiirler yarattığ ı n ı fa rk etm işti.
Ancak Whitma n'ı n şii rleri o kadar şa şırtıcı, o kadar yen iyd i ki Em er­
sen bile bunlarla biraz soru n ya şıyord u. Whitma n'ı n şiirleri n i n bazı
kısı m ları a lenen cinsel içeriğe sah i pti ve kad ı n l a erkeğin birleşme­
sinden doğa n o coşkulu, doğa l hazzı yüceltiyord u. "Elektrikli Vü­
cud u n Şarkı sını Söyl üyorum" şii rin de, cinsel bir kucaklaşma için­
deki şairle bir kad ı n ı şöyl e tasvi r eder: "Tüyler, memel er, baca kları n
kıvrı m ı, kayıtsızca dökülen eller yayıl m ı ş, benimkiler de yayı l m ış:'
Bunlar, hala old u kça Pü riten olan Ameri ka'ya pek uym uyord u.

1 22
Wa lt Whitman

Bu heyecan verici şiirler neye benziyord u ? Çimen Yaprakları ki­


ta bındaki uKendi Şarkı mu ad l ı şi i rden Whitma n'ı n o meşhur ke ndi­
si nden, ya ni şairden bahsed işi n i bulabilirsin iz:

Kutluyorum kendimi ve söylüyorum şarkımı,


Bende olan sende de olacak,
Çünkü her bir atomum ait sana da.

Aylak aylak çağırıyorum ruhumu,


Bir çimen yaprağını izleyerek eğilip bırakıveriyorum kendimi öylece.

( 1 89 7 -92 versiyonu)

Şiirin d üzen l i bir d ize uzunluğu olmadığını ve öylece i lerled iği­


ni görebil irsiniz; şiirdeki ifadeler, şiirse l d ü şü ncenin ifadesi kadar­
d ı r. Şa i r kesin ölçüler ya da kafiyelerle kim seyi etkilemeyi hedef­
lemez; doğayla bütü n l eşen ru h u n hazzı nı kutlayan bi r şai rd i r bu.

Transandantal Şair
Emersen şu satırlarda tra nsa ndanta l izm fel sefesi ni nası l fa rk eder­
d i, bir düşünün:

Artık hiçbir şeyi ikinci, üçüncü elden yaşamayacaksın,


ve bakmayacaksın bir ölünün gözlerinden,
beslenmeyeceksin kitaplardaki hayaletlerden,
Benim gözlerimle de bakmayacak, benden de bir şeyler almayacaksın,
Herkesi dinleyecek, süzeceksin kendi fi/trenden.

Whitman: Orijinal uHippi"


Whitman'ın yaşa mı da şiirleri ndeki üslup kad a r özg ür ve ku ra lsız­
dı. West H i l l s, Long lsland'da doğmuş, yaşa m ı n ı n büyük kısm ı n ı
Brooklyn'de geçi rmişti. On b i r yaşında çal ışmaya başlamış, yirm i l i
yaşla rında öğretmen l i kten gazeteciliğe kadar bir sürü tu haf işte
çalışmıştı. Bu sayede ya şa m ı n her alanından i n sanla bağlantı ku r­
muştu. Dik kafa l ı ve rad ikal görüşleriyle ça lışmaktan hoşla nmayışı
yüzü nden sık sık kovu l uyord u. Whitman otuzlu yaşlarında hasta

1 23
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

babasıyla ilgi lenmek i ç i n Brooklyn'e d ö n d ü v e bu sırada Çimen


Yapraklarl'nı yazmaya başladı. Sıkış tıkış bir çatı katı nda yaşadı,
hatta bir a ra erkek ka rdeşiyle aynı yatağı paylaştı.

D E M O K R A S i OZA N I W H I T M A N

Whitman'ın yaşad ığı deneyi mleri şiirlerine aktarması ona "demokra­


si ozanı" unvanını kazandırdı. Şai r kendini bir itfaiyeciyle ("kaburgası
kırık, ezil miş bir itfaiyeciyim ... Haykırışları n ı d uydu m yoldaşlarım ın"),
"kovalanan köle"yle ("Kovalanan köleyim, köpeklerin ısırışıyla irkili­
yoru m") ve on dokuzuncu yüzyı lda Amerika toprakları nı ku ran d iğer
kişilerle özdeşleştiriyord u. Onların deneyim lerini tasvi r eden sesler,
manzaralar, kokular kullanarak pek çoğunun sesi oldu. Whitman'ı n
şiirleri, dönemi n Amerikalılarının deneyi mlerini ifade ediyordu.

Whitman'ın Yıldızı Parlıyor


İçsavaş'tan çok sonrası na, 1 890'1ara dek yaşayan Whitman, Ame­
ri ka'daki bazı büyü k değişiklikl ere şa hit oldu. Abra ham Lincol n'ı n
ölümü nden büyü k üzüntü d uyd u ve yeniden ya pılanma dönem iy­
le İçsavaş'ta n çıkan Amerika onu hayal kırıkl ı ğ ı na uğ rattı. Onun bu
kı rg ı n l ı klarına rağmen son yı llarında eserleri g itti kçe daha çok tak­
d i r ed i ldi; i nsa nlar onu ka ba ve zevksiz bir şa i r gibi değil, gerçekten
orijinal bir so l u k olara k görmeye başlamıştı. Ö l ü m ü ne dek Çimen
Yaprakları üzerinde ça l ı şmaya devam ederek 1 855'teki orijinal ba­
sımı nda on i ki olan şiir sayı s ı n ı üç yüze yü kseltti. Şiirl eri g ü n ü m üz­
de hala popü lerl i ğ i n i koru maktad ı r.

Lincoln'ın Ölümü
Whitman'ın en ünlü şiirlerinden ikisi -"Ön Bahçede Leylaklar Son
Açtığında" ve "Ey Kaptan ! Canım Kaptanım!- Lincoln hakkındaydı.
Whitman için Lincoln'ın ölümü çok önemli bir dönemin kapanışını
simgelediğinden ağıt niteliğinde şiirler yazmıştı.

1 24
EMI LY DICKI NSON
Beyazh Münzevi

Şai rler asi ti plerdir. Mevcut şiir ya pıları işe ya ra mazsa şairler amaç­
larına uyd u rmak için sözcükleri eğ i p bü ker, evi rir çevi ri rler. Gele­
neksel bir ölçü, şa irin kafasının içindeki m üziği ya nsıtmazsa onu
da değişti rirler. Bir uyak d üzeni fazla sı n ı rlayıcı gelirse ortadan kal­
d ı rırlar. Dilin ilerleme biçimlerinden biri de budur.
Whitman, New York'ta (ironik bir biçimde) ai lesi n i n evi nde ya­
şaya ra k tüm ka lıpları yıkıyorken, sessiz mü nzevi Emily Dickinson
( 1 830- 1 886) d a aynı şeyi Batı Massachusetts'teki evi nden yapıyor­
du. Bu iki yaza r çocu klu kları nı geçird i kleri oda l a rda çalışı p didine­
rek ve çılgın, haşarı edebiyatçılar olarak şiirde yepyeni bir çağ ı n
öncü lüğünü ya ptılar. Kendi za manları n ı n ilerisindeki t ü m yaza rlar­
d a olduğu gibi on ları da nasıl değerlendirmek gerektiğ i n i kimse
bilm iyord u.

"Yüz Karası" Whitman


Kendisinde Whitman'ın şiirleri sorulduğunda Dickinson bunların
"yüz karası" şeyler olduğunu duyduğunu, kendisinin de hiç okuma­
dığını söyledi.

Emily ve Walt: iki Acayip Tip


Şiirde modernizm akımının öncülüğünü ya ptı kları için isi mleri her
ne kadar bir arada anı lsa da Dicki nson hiçbir şekilde Whitma n g i bi
ka ba saba biri değ i l d i . Amherst, Massachu setts li seçkin bir a i leden
gel iyord u ve m üthiş bir eğitim alm ıştı. Gençliğinde sosya l etkin­
liklere, kitap ku l ü plerine ve sınıfı ndaki diğer normal aktivitelere
katılan diğer genç kızlar gi biyd i. Anca k otuzları n ı n başı iti barıyla

1 25
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Emily topl u mdan el ini eteğ i n i çekti. Evden bir daha ayrıl madı, ya l­
nızca a i lesiyle görüştü ve sadece beyaz kıyafetler g iyme alışka n lığı
geliştirdi.

Yazdan Çok, Basdan Az


Dickinson'ın, yaşamı boyunca yazdığı yaklaşık iki bin şiirden yal­
nızca yedi tanesi yayımlandı. Yayıncılık dünyasına kısa ve acılı bir
girişten sonra Dickinson şiirlerini kendine sakladı.

Kimse ta m olarak ne olduğunu bilm iyo r. Bazı ları Dickinson'ı n


kötü biten bir aşktan dolayı hüsrana uğrad ı ğ ı n ı (pek çok akade­
misyen bu -kadın ya d a erkek- gizem li aşığı n kim olabi leceğ i n i
bulmaya ça l ışmıştır), bazıl arı baskıcı ba basın ı n onu etkilediğini,
kimileri de şairin potansiyelini gerçekleştirmek ve eserlerin i ü ret­
mek için "normal" yaşamdan vazgeçip (bir ba kıma Thoreau gibi)
tek başı na çalışması gerektiğini fa rk ettiğ ini söyler. Sebep ne olur­
sa olsun Dicki nson ça lışm ış ve yaşa m ı boyu nca ya klaşık iki bin şiir
yazm ıştır.

Dickinson'm Simgesel Üslubu


Dickinson'ı n üsl u bu çağ ına göre oldu kça sıra d ışıyd ı . O kadar ki
yayım layabil mek için editörler sık sık biçem sel özellikleri çıka rıyor,
şii rleri daha geleneksel bir form ve üsluba sokuyorla rd ı . Ya onun
kendine has üslubunun önem i n i fa rk etmemi şlerdi ya da halkın
anlamaması ndan ve şii rleri saçma bul masından çeki n m i şlerd i . Şi­
i rlerin orijinal hal leriyle yayı m l a nabi lmeleri yüz yıldan uzun sürd ü .
Dicki nson üslup bakı m ı ndan en ç o k iki açıdan hatı rla nır: tire­
leri ve "eğik kafiye" ya da "bozu k kafiye" kullanımı. Bu özell i klerin
yan ı sıra ku llandığı imgeler de yirm i nci yüzyıl modern şiiri n i n
(buna sıra gelecek) ol uşmasına ya rdımcı oldu.

1 26
Emily Dickinson

Gizli Tutkular
Dickinson'ın da sütten çıkmış ak kaşık olduğu söylenemezdi: 249.
şiirine bir bakın. Kendisinin de incelediği, metafizik şair John Don­
ne gibi o da özenle işlenmiş benzetme ya da uzatılmış metaforlar
kullanarak spiritüel tutkuyu cinsel arzuyla birleştirmiştir.

Eğik kafiye ya da bozuk kafiye veya ağır kafiye (bunu an latan


bir sürü terim mevcut!) sesl eri n benzer ancak birebir olmadığı ka­
fiye türüdür. Dickinson'ın 465. şiiri n i ele alalım:

Bir Sinek vızıltısı duydum -öldüğümde­


Odanın Durgunluğu
Havanın Durgunluğu Gibiydi­
Fırtınanın Kabarışlarında-

Bu dizelerde Room/Storm (Odanı n/Fırtı nanın) i kilisi bir eği k ka­


fiye örneğidir. Sesler benzer a ncak ünlü sesler birbirine kesi nlikle
eş değ i l d i r. Kel imeler bile sa nki kafiyeli olmaları gerekirmiş gibi
görü n ü r. Ama Dicki nson eğ ik kafiye kullanara k uyaklarda daha
çok olasılığa açı k olmak adına kend i n i özg ü rleştirmiştir.
Eğik kafiye sayesinde ayn ı zamanda pek çok şiirini dayandır­
dığı balad formuyla da bir ahenksizli k hissi yaratmıştır. i nsanlar,
Longfellow g i bi yazarları n kullandığı mükemmel na b a bn uya k dü­
zen i n i d uymaya çok alışkındı.
Dickinson'ı n tire kul la n ı m ı da oldukça sıra dışı ve nevi şa hsına
m ü n hasırdı. Şii rleri n i n çoğ u tirelerle biterdi; onun döneminde ga­
yet alışılmadık bi r şeyd i bu. Hatta eski dostu ve ed itörü, ölümü­
n ü n ardından onun şiirleri ni yayı mla rken başl ıklar ekleyip uyakları
geliştirerek ve geleneksel noktalama işaretleri ni ku llanarak şii rlere
çekidüzen vermiştir. Ancak Dicki nson'ın niyeti bu değildi. Bir yı lan­
la karşılaşmayı an latan 986. şiiri yayı m landığında olana bakın. Bu
Dickin son'ı n versiyonu:

1 27
Amerikan Edebiyatı 1 O 1

Çimenlerde ince Biri


Ara sıra gezinir-
Onu görmüş olabilirsiniz-ya da belki görmediniz
Aniden çıkıverir-

Düzen lenmiş hali:

Çimenlerde ince Biri


Ara sıra gezinir-
Onu görmüş olabilirsiniz-ya da belki görmediniz
Çıkıverir aniden.

Şiirin son undaki tire kaldırılıp yerine nokta kon u nca şiirin an­
lamı değişmekte; tireyle yaratılan geri l i m hissi yok olmaktad ı r.
Anlatıcı n ı n doğadaki bu karşılaşmadan dolayı ne kadar rahatsız
hissettiğini gösteren bu devrik ya pı {"Çıkıveri r anid en") açık bir tire
yeri ne nihai bir nokta n ı n ard ı na sıkışır ve artık anlatıcı daha ra hat
ve kend inden emin görü n ü r.
Dickinson'ı n şiirleri tercih ettiği konu seçimi itiba rıyla da kendi
dönemi için a l ışılmadıktı: ölüm. Diğer yaza rlar ölüm hakkında yaz­
dılarsa da Dickinson gibi keskin, korku suz bir üsluba sa hip değ i l ler­
di. Di l i idareli kullanışı ve etkileyici, somut i mgelemleri Dickinson'ı n
konuya ya klaşı mını oldukça felsefi ve entelektüel açıdan cesur kı l­
m ı ştır. 465. şiiri nde, ölüme yaklaşan an latıcı n ı n zi h n i nden geçenleri
paylaşır. Kendine has üslu buyla da şiiri bir tireyle sonlandırır:

Mavi-dengesiz tökezleyen Vızıltı­


/şıkla aramda-benim-
Sonra Pencereler çöktü-ve sonra
Göremez oldum-

Dicki nson'ın şiirin so nunda tire ku llan ması bizi şü pheli bir bek­
lenti içi nde bırakır; bu şiirin noktayla bittiğini bir d ü ş ü n ü n . Dickin­
son başka bir şey daha ya par gerçi; tireden önce "Göremez oldu m,"
ifadesiyle baş başa b ı rakır bizi. Bu acaba bedenin ruhla birlikte öl-

1 28
Emily Dickinson

düğünü mü ima etmektedir? Beelzebub'ın ya da Sineklerin Tanrt­


st'n ın yaygın sem bolü olan sinek, dönem i n okuyucuları için epey
ra hatsız ed ici olsa gerek. Şiir d ra m ve gerilim ya ratmayı başa rır,
ö l ü m ü n ve ölümsüzlüğün doğasına dair rahatsız edici felsefi bir
ifade sunar.
i n sa nların, onun şiirleri n i tam anlamıyla kucaklamaları yıllar
sürse de Dicki nson artık sa rsıl maz bir üne sa h i ptir. Wi l l iam Carlos
Williams ve Robert Frost gibi onlarca yazar, Dicki nson'dan ilham
aldığını söylemiştir. Felsefi üslubu ve tema ları, som ut imgelemleri,
noktalama işaretleri ve uyakları son derece sıra dışı kul l a n ı m ı sa­
yesinde on dokuzu ncu yüzyı l ı n en önemli şairleri nden biri ol muş,
tüm bunları da Amherst'ta ki küçücük odasında başarmıştı r.

1 29
BÖLÜM S

R E A L İ Z M V E N ATÜ R A L i Z M

lçsavaş'ta n sonraki on yı llar içi nde Amerika kend i n i yeniden oluş­


turmak gibi devasa bir işle karşı ka rşıya buldu ken d i n i . İçsavaş
600.000 kişinin canına mal oldu; bu sayı her iki Dü nya Savaşı, Kore
Savaşı ve Vietna m Savaşı'nda ölenlerin topla mından daha fazladır.
Refa h dönem i n i n ardından ülke a rtık borç içindeyd i. İdeal izm dö­
nem i n i n a rdından ü l ke a h laki açıdan harap d u rumdayd ı.
Ancak g elecek ayd ı n l ı ktı. Savaş pek çok şeye mal olsa d a ülkeyi
ileri ta şıyacak teknolojik ve ekonomik bir gelişmeyi de ateşlem işti.
ilk kıta lararası demiryolu, elektriğin i nsa nları n evleri ne dek ulaş­
ması ve telefonun icadı, i n sa nları eşi görü l memiş biçimde birbiri­
ne bağ ladı. Devasa köm ü r, petrol, demir, altı n ve g ü m ü ş yata kları
i nsa n ları batıya çekti ve böylece zen ginleşti ler. Ü l ke, d ü nyadaki en
zengin u l u slardan biri olma yol u ndaydı.
Ancak ü l ke ekonomik açıdan gelişirken spiritüe l ve entelektüel
anlamda gerilemekteydi. i nsanlar on ları savaşa sürükleyen Ame­
rikan ideallerine soğu k bakmaya başla m ı şlardı; özel l i kle de sava­
şın, siyahilere eşitlik vaa d i n i yerine getirmeyen ve hayal kırıklığı
ya rata n yeniden ya pılanma dönemi pol itikaları sebebiyle. Realizm
denilen ve Ameri ka'n ı n gerçekte nasıl olduğ u n u gösteren yen i bir
edebiyat akımı gelişti. Mark Twa i n gibi yaza rlar, meseleleri roman­
tizm i n sahteliğinden sıyrıl m ı ş, gerçekçi bir şeki lde ele alma peşi n­
deyd i .

1 30
Realizm ve Natüralizm

Buna ek olarak Charles Da rwin'i n doğal seçilim adlı yeni teori si


insanları n doğadaki yerleri hakkındaki fikirleri n i kökü nden değiş­
tirmeye başlamıştı. En iyilerimiz püritenlerin sandığı gibi Tanrı ta­
rafından "özel olarak seçilerek" değil, "en uygunun hayatta kalma­
sı" i l kesiyle bunu başarmış olabilird i . Amerika zeng i n olmak için
pek çok fı rsat barındıran, ayn ı za manda yoksulluk ve u m utsuzluğa
da ka pı açan muazza m bir sanayi leşmenin eşiğindeyd i. Binlerce
göçmen u l usa akın ederek onları sömü rmek üzere hazır bekle­
yen soyg u ncu ba ronların açgözlü pençeleri arasına d ü ştü. Bu nun
sonucunda natüralizm adı veri len yen i bir edebiyat akımı doğdu.
Stephen Crane ve Jack London gibi yaza rla r insanları n doğayla
ilişkilerine bakıp kayıtsız bir evrende tutsak kalmış va rl ı klar gördü­
ler. Henry James ve Ed ith Wharton gibi yazarlar da bireyin toplum­
la i l i şkisine ba kıp baskıcı bir ö rümcek ağının içinde tutsak kalmış
insanlar görd ü ler. i nsanlar yaşamda, hayatta kalmak dışında hiçbir
amaç görm üyordu; bireyler bir a n lamda topl u m larının ürünüyd ü
ve n ihayetinde d e kontrolleri d ışındaki yasala ra tabiyd i ler.

1 31
MARK TWAIN
Amerikalı Mizahçı ve "Amerikan Edebiyatı Dekanı"

Mark Twa i n ( 1 835- 1 9 1 O) (on dokuzu ncu yüzyı lda Amerika edebi­
yat merkezi olan) ülkenin kuzeydoğusunda doğmamıştı, va rl ıklı
bir aileden gelm iyordu ya d a ü n iversite mezu nu değildi; ayrıca
haya l i ndeki meslek de yaza rlık değil, nehir teknesi kaptanlığ ıy­
d ı . Bunlara rağ men Twa i n edebiyat alanınd a büyü k bir sayg ı n l ı k
kazandı v e dünya çapında üne kavuştu, o d ö n e m i ç i n neredeyse
emsalsiz bir şeyd i bu. Günümüzde hala Ameri ka'n ın en iyi yaza rla­
rı ndan ve mizahçılarından biri olarak bilinir.

Bay Clemens ve Bay Twain


Mark Twain'in gerçek adı Samuel Clemens'ti. Takma adını, nehir
teknecilerinin sular teknenin güvenle geçebileceği iki kulaç (üç bu­
çuk metre) derinliğe ulaşınca bağırarak kullandıkları ("Mark twa­
in ! ") ifadesinden almıştır.

Twa in M issouri'nin durg u n bir nehir kasabası olan Hannibal'da


büyüdü; burada va kti n i n çoğ unu nehir kıyılarında gezi n i p buhar­
lı tekneleri n geçişini izleyerek geçiri rd i . Twa i n on i ki yaşındayken
babası öldüğünde okulu bırakı p aile büyük bir sefa lete düşmesin
diye çalışmaya başladı. İlk işi matbaacı çıraklığıyd ı.
Twain bi rkaç yı l ça lıştıktan sonra sıkılıp işten işe atlaya ra k Ame­
ri ka'da dolandı. M i ssissippi Nehri'ne yolu d ü ştüğünde çocuklu­
ğ u nd a buharlı teknelere duyduğu sevgi yeniden ca nlandı ve bir
nehir teknesi kapta nına, kend i sine mesleği öğretmesi için 500
dolar teklif etti. M i ssissippi Nehri'nde yol almayı öğ renerek ve ser­
tifi ka l ı bir d ü menci olara k burada mutlu mesut bi rkaç ay geçi rd i .
N e h i r teknesinde d ü menci o l d u ktan b i r yı l sonra kardeşi Hen ry'ye

1 32
Mark Twai n

de teknede bir iş ayarla d ı . Anca k teknen i n kaza n ı patlayı nca kar­


deşi traj i k bir biçimde öldü.
Twain, dü menci l i k ya ptığı sırada oldukça iyi maaş a l ıyord u, so­
nu nda mali açıdan g üvendeyd i . Maalesef İçsavaş'ın çıkması nehir
tekneci liği işini d u raklattı ve Twai n de bir kez daha işsiz bir şekil­
d e ken d i n i sokaklard a buldu. Gerçi ta mamen eli boş değildi: Mis­
sissippi Neh ri'nde d ü mencil i k işinde yaşad ı kları sayesinde hem
başya pıtı olan Huckleberry Finn'in Maceraları'nı [1 885) hem d e dü­
menci l i k g ü n leri nden sevg i dolu bir a n ı kita bı olan Mississippi'de
Haya t'ı [1 883) yazmıştı.

Huckleberry Finn'in Maceraları


0Modern edebiyat eserleri n i n tümü tek bir kita pta n, Mark Twai n'i n
Huck/eberry Finn'in Maceraları eseri nden türer,0 d iye yazm ıştı Er­
nest Hemingway. Epey iddialı bir ifade, değ i l mi? Peki Hemingway
tam olara k ne demek istiyord u ?

Kendini Değerlendirme
Twain'in ille eleştirmeni kimdi dersiniz? Kendisiydi. İlle kitabı The
Innocents Abroad [Gurbetteki Masumlar; 1869) yayımladığında, ki­
tap hakkı nda isimsiz ve övgü dolu bir de değerlendirme yazısı ya­
yımladı.

Twa in'in Huckleberry Finn'in Maceraları 'ndan önce kimse, Ame­


ri ka'n ın küçük bir kasa bası nda büyü müş bir oğ lanın kitabın a n latı­
cısı olması bir ya na, bi r roma n ı n ana ka ra kteri olabilecek değerde
olduğunu düşü nemezd i . Roma n l a rda g ü ndelik dil ku lla n ı m ı du­
yu l madık bir şey ol masa da (Ha rriet Beecher Stowe Tom Amca'nın
Kulübesi'nde g ü n l ü k konuşma d i l i kullanm ıştı) bu üslup Huckle­
berry Finn'in Maceraları ' n daki gibi kita bın bütü n ü n ü kaplam ıyor­
du. Yine Stowe g i bi ü n l ü yazarları n aksi ne Twai n d uyg usa l l ı k vası­
tasıyla kara kterlerini yu muşatmıyor, onları tüm önyarg ı ları, kaba

1 33
Amerikan Edebiyatı 1 O 1

saba konuşmaları v e ırkçı eği l i m leriyle birlikte sun uyord u. Twa in


bu şekilde, Amerikan edebiyatında realizm akımının öncülüğünü
yaparak yen i bir ulusal sol u k yarattı.

T W A I N' I N TA R Z I

Twain1n yazım stili oldukça belirgindir. Kısa bir paragrafta bile üslu­
buna dair genel bir kanıya varabilirsiniz. Örneği n Huckleberry Finn'in
Maceralart'nın ilk sayfasında ana karakter Huckleberry Fin n1 n oku­
yucuya kend ini tanıttığı parag rafa bir bakalım:

Tom Sawyer'ın Macera l a rı adlı kitabı okumadıysanız beni tanımaz­


sınız; ama bunun önemi yok. O kitap Bay Mark Twain tarafından
yazılmıştı ve Twain çoğunlukla gerçekleri anlatmıştı. Abarttığı şeyler
olduysa da çoğunlukla gerçekleri anlatmıştı.

Bu paragrafta İçsavaş öncesindeki Mississippi Nehri vad isinde


büyümüş fakir bir oğlanı d i n leriz; on dokuzuncu yüzyıl romanları­
nın tipik karakteri değildir elbette bu. Ayn ı zamanda Twai n'in hiciv
üslubuna has özeliklerin ilk izleri ni de görm üş oluruz: Twa i n, rea liz­
min edebi amaçları-roma ntik süslemeler olmaksızın gerçekleri ak­
ta rmak- hakkında alaycı bir yorumda bulunmak için Huckleberry
Finn1 ku llanır. işte tüm bunlar tek bir parag rafta n anlaşılır.
Genel anlamda Twai n'i n tarzı nda şu beli rleyici özel likler bulu­
nurdu:

• Genellikle Amerika'n ı n merkezin i n dışında yaşaya n ugerçek" in­


sa nların ağzı ndan g ü ndelik dil ya da yerel lehçe ku llanımı,
• Sıra dışı bir kah rama n: Huckleberry Finn örneğinde, güneyli,
fakir bir oğlan,
• lçsavaş'ı n ardından Amerika'd a yükselen toplumsal ve d insel
i kiyüzlülüğü gözler önüne seren yergisel üslup.

1 34
Mark Twain

Realizm
Realizm, on dokuzuncu yüzyıl sonlarında Amerika'daki başlıca
edebiyat akımıydı. Romantizmi reddediş niteliğindeki akım, gerçe­
ği aktarma çabasıyla sanatta sıradan yaşamın detaylarını -nahoş
olanları bile- sunuyordu. Edgar Alla n Poe'nun yazılarındaki gibi,
gotik edebiyatta yer alan doğaüstü unsurlar geride kalmıştı. Akım
sayesinde belirli bir bölgenin yerel lehçeleri, gelenekleri ve inançla­
rı gibi unsurların önem kazandığı bir yerelcilik anlayışı doğmuştu.
Akım aynı zamanda, zayıfları avlayan ve bireyin özgür iradesini yok
eden sanayi ekonomisinin yükselişi döneminde doğanın tahrip edi­
ci güçlerini inceleyen natüralizm akımının da doğmasına yol açtı.

Huck ve Jim1n Maceralar1


Huckleberry Finn'in Maceraları, Huck'ı ve Jim adlı kaçak bir köley­
le birlikte yaşadıkları maceraları konu edi n i r. H uck ve Jim ıssız bir
adada karşılaşırlar, her ikisi de sığı nacak bir yer aramaktad ı r: Huck
ona kötü davranan babasından kaçar, Jim d e kendisini satmak
i steyen köle sa h i binden. Başta H u ck, kaçak bir köleyle nehirden
kaçma planı yapmaktan ra hatsız olur ama sonra Jim'i n sırrı n ı sa k­
la mayı kabul eder. Planları sa l la nehirde yol a l ı p buharlı bir tek­
ne bulmak ve oradan da özg ür bir eya let olan l l l i nois'a g itmektir.
Yolculuk sırasında Huck ve J i m, iki d ü şman g ü neyli aile a rasındaki
kan davasına karışır ve biri d ü k biri de kayıp veliaht olduğ u n u id­
dia eden iki dola ndırıcı n ı n eline d ü şerler. Bir d izi karışıklık ve sıkın­
tının ardından H u ck ve Jim rota larından iyice uzaklaşmış, kölel i k
bölgeleri ne daha da ya klaşmı şlardır; burada Huck'ın vicda nı bir
teste tabi tutul u r. J i m, d ü k ve veliaht tarafı ndan satıl ı r ve dolandırı­
cılar kaça k köleleri n yakalanması karşılığında verilen öd ü l parasını
alırlar. Huck'ı n yol arkadaşı şimdi, gerçek sahibi gelinceye dek onu
a l ı koya n yerli bir ailenin eli ndedir.

1 35
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

ilk Daktilocu
Mark Twain eserlerini yazmak için daktilo kullanan ilk yazarlardan
biriydi. Ancak ileriki yıllarda otomatik bir yazı makinesine yüklü
miktarda yatırım yapmış ve batmıştır.

Huck. Ji m'i terk edi p etmeme kon usunda bir kriz yaşa r. Romanın
başında, H uck'ı ya nına alan Dul Douglas ve kız kardeşi ahlak ve d i n
konu larında eğiterek Huck'ı medenileşti rmeye çal ışmıştır. Ş i m d i
de doğru şeyi yapma konusunda kafası karışmış o l a n H uck, kaçak
kölenin yerin i bildirmek üzere Jim'in sahibine bir mektup yazmaya
koyu lur. Ancak Jim'in, maceraları sırası nda kendisi için yaptığı onca
şeyi hatı rlayarak mektubu göndermemeye karar verir:

Çok yakındım. Mektubu elime aldım. Titriyordum çünkü karar ver­


mek zorundaydım, sonsuza dek. iki arada bir derede kaldığımın
farkındaydım. Bir süre öylece inceledim, nefesimi tutmuştum, sonra
kendi kendime dedim ki: "Tamam o zaman, cehenneme gideceğim."
Ve mektubu yırtıp attım.

Twain, böyle bir vicdan m u hasebesi krizi yaratarak aslında d i n i


kuru m ların v e onların kölelere benzeyen destekçileri n i n i kiyüzlü­
lüğünü ortaya serer. Huck kötü biri olarak aslında iyi davra nmak­
tad ı r; başla ngıçta kendisini meden ileştirmeye ça lışa n o m utaassıp
kad ı n lardan çok daha insani olduğu açıktır. Twa in, Amerikan kül­
türü n ü n deri n l i kleri ne işlemiş bu i kiyüzlü l ü ğ ü g özler önüne sere­
rek Amerikan başarı hikayesine bir alternatif sunmuştur. Gerçek
başarı, toplumun yozlaştırıcı etkisinden uzakta, yaba n ı l l ı kta bulu­
nabilmekted i r.

Ağzını açıp aptallığını tasdik etmektense kapalı tutup aptal gibi görün­
mek daha iyidir.
-Mark Twain

1 36
Mark Twain

Twain'in lleriki Yaşamı ve Mirası


Twa i n toplamda başlıca on beş eser yazd ı; bunlar a rasında ü n l ü
miza h yazı ları v e kişisel ka h ramanı J o a n Arc'ın geçmişini a nlattığı
eser (bunu en iyi kitabı sayar) de vardır. Yazıları ve m iza hi eserleriy­
le u l uslararası başarı kazandı ve ileriki yıllarında Oxford ve Ya le'den
fah ri doktorluk aldı. Edebiyat m i rası g ü n ü m üzde de g eçerliliğini
koru maktadı r: 1 998 yıl ı nda en prestij l i m izah öd ü l l eri o n u n adına
düzenlenmiştir. Mark Twai n Ameri ka Mizah Öd ü l ü n ü kazananlar
arasında Richard Pryor, Steve Marti n, Whoopi Gold berg ve Tı na
Fey gibi sanatçılar yer almaktad ı r.

1 37
EDITH WHARTON VE HENRY JAMES
Edebiyatın Kaymak Tabakası

Victoria çağ ında zeng i n ve ü n l ü olmanın nasıl bir şey old u ğ u n u


merak ediyorsanız, on dokuzuncu yüzyılda zengin v e ü nlülerin
edebiyat alanındaki resmi temsilci leri Edith Wharton ( 1 862- 1 937)
ve Henry Ja mes'ten ( 1 843-1 9 1 6) başkasını a ramanıza gerek yok.
Wharton ülkedeki en varlıklı a ilede doğu p büyüm ü ştü: "Jones­
larla aşık atmak" deyişi Wharton'ı n teyzesi Mary Mason Jones ve
onun New York, Beşinci Cadde'deki lüks dairesinden gelmekted i r.
James d e a kademisyen lerden oluşan seçki n bir ailede büyü­
müştü; kardeşi Wi lliam James önde gelen bir felsefeci ve psikolog­
du. Her iki yaza r da içsavaş'ta n son ra ortaya çıkan sosya l ve politik
yapıların kara n l ı k yanlarına n üfuz etmek üzere rea lizmi ku llanmı ş­
tır.
Wha rton ve James, on dokuzuncu yüzyı l ı n sonlarında hızla
gel işen ekonomi neticesinde, genellikle konu m u n gerektirdiği
kibarlık ve erdem lerden yoks u n yen i zen g i n bir kesimin oluştu­
ğu Ya ldızl ı Çağ'ı n üyeleriyd i ler. Bu ifadeyi Mark Twa in 1 873 yılın­
da yazd ığı The Gilded Age: A Tale of Today [Yaldızl ı Çağ: Bugünün
H ikayesi; 1 873] ad l ı romanında ku llanm ıştır; romanda Twain,
sa hte topl u msa l maskeleri n i nce perdesi ardına gizlenen yozlaş­
mayı h icveder. Yozlaşmış i ş i n sanları, i l kesiz vurguncular ve rezi l
siyasetçiler genell ikle h ızlı gelişimin getird i ğ i yasal boşlu klardan
faydalan ıyord u. "Yald ızlı" ifadesi bir şeyi i nce bir altı n tabakasıyla
ka plamayı anlatır.
Henry James'i n (Ta n rı'dan isa'n ın i kinci kez gelişine i l işkin bir
dizi va hiy aldığına inanan) babası, Emanuel Sweden borg'un kur­
duğu d i n i bir akım olan Swedenborgculuğa inanan ü n l ü bir en­
telektüel ve felsefeciydi. Wharton'ı n ai lesi emlak, ba n kacıl ı k ve
nakl iye alanlarında büyü k iş i nsa n larından oluşuyord u . Ja mes de

1 38
Edith Wharton ve Henry James

Wharton da mükemmel eğiti m ler a l m ış, gençlik yıllarını Avru pa'd a


geçi rmişti; onların sın ıfındakiler için a l ışıldık bir d u r u m d u bu.
Avrupa'da za man geçirmek sarsıcı bir deneyi m olabi lir. James
ve Wharton, Avru pai yaşantı larına rağ men özleri nde Amerikan­
lard ı ve Amerikan kültü rüyle Avru pa kü ltürü birbirinden oldukça
farkl ıydı. Wharton Ameri ka'ya döndükten sonra kend isi ve Ame­
rikalı arkadaşları için şöyle demişti r: "Eski ve yeni, ... sa klı g üzel lik,
gelenek, bi raz ra hatlık, biraz kaba lık" arasında sıkışıp ka lm ış, "Avru­
pai bir sırça köşkte büyü m üş, zavallı ve tu haf tipler�
Wharton ve James ayn ı entelektüel çevrelere g i ri p çıkıyorlar­
dı, 1 880'1eri n sonunda tanışmışlard ı . James halihazırda ü n l ü bir
yaza rdı, Wharton da yü kseli şe geçmeye başlamıştı. Wharton, bir
ça lışması hakkında Ja mes'i n fikrini sorana dek ya kın laşmam ışlard ı .
James acımasız ancak dü rüst yorumlard a bulunarak Wharton'ın
g üveni n i ve sadakatini kazanmış oldu. Verim l i ve uzun bir dost­
l u kları oldu.

H E N RY J A M E S ' I N R O M A N L A R I

Henry James'in romanları, A meri ka'da varlıklı bir sınıfın doğd uğu
Yenidünya'yla Eski Dünya (Avrupa) arasındaki değişen, g i rift i l işki­
leri belgeler. Psikolojik gerçekçilik adında yen i bir real izm türü be­
n i m seyen James, karakterleri n i n psikoloj i leri n i n keşfi ve deneyi m­
leri n i n gerçekçi tasvi rleri a racıl ığıyla Amerikan ve Avrupa değerle­
ri n i n zem i n l erini i nceled i. Sonuç olarak üslubu g i rift, dola m baçlı
bir hal alabil iyordu ve oku ması çok güçtü ( m u htemelen insanları n
genellikle okumamalarına rağ men o n u n kitaplarını okudu kları n ı
söylemeleri n i n sebebi d e b u ; ç o k zorlar!}
James, kısa romanı Daisy Miller'da [ 1 878) başkarakteri Da isy
M i ller'ı n psikolojisi aracı lığ ıyla Eski ve Yenidü nya'yı keşfe çıkar. Da­
isy, hayatının baharında Avrupa'ya seyahat eden genç bir kad ın­
dır. Gerçek bir hanımefe n d i n i n flört kon usunda nasıl davranması

1 39
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

gerekti ğ i n i bil mediğinden ya ptığ ı bi rkaç va h i m g a f onu ya kışıklı


ve don a n ı m l ı Avru pal ı ta l i bi nden eder. Daisy'n i n toyl uğu aslında
Amerikan kültürü n ü n, Avru pa kü ltü ründeki önya rgılarla baş et­
medeki yetersizl iğinin bir temsilidir. Ja mes bir d iğer ü n l ü rom a n ı
Bir Hammefendinin Portresi'nde [ 1 88 1 ] bir a n d a zen g i n o l u p derhal
dola n d ı rıcıları n hedefi haline gelen Amerika l ı genç bir kad ını a n la­
tı r. Burada da Eski D ünya ile Yen i d ü nya çarpışır ve James'i n kara k­
terleri, çağ ı n değişen şartla rı içinde ahlaki kon u m ları n ı koru mak
için uğraşırlar.

E D I T H W H A R TO N

Wharton'ın da Eski Dü nya ile Yenidünya'nı n çatışması sebebiyle


Amerika'nı n karşı karşıya kaldığı sorunları yansıtan, kendine has
bir real izm anlayışı vard ı . Kendi sınıfından bir kad ı n ı n maruz kal­
dığı boğucu şartların son derece farkında olan Wharton, bireysel
özgü rl ükleri n i tehdit eden, toplumsal zoru n l u l u klarla sınırlanan
karakterlerin sunulduğu g i rift romanlar yazd ı. Wharton kend i sını­
fın ı n a h laki körl ü ğ ü n ü ve yozlaşmayı d ikkatlice gözlemler.
Keyif Evi [1 905] roman ı nda, çok iyi şartlara ancak çok kötü ta­
lihe sah i p yirmi dokuz yaşındaki genç bir kadı n olan Lily Bart'ı n
h ikayesini a n latı r. Lily, tüm servetini yitird i kten sonra toplum için­
de konu m u n u geri kaza nmaya uğraşır. Lily karmaşık bir karakter­
dir; bir ya ndan kon u m u n u geri kazanma arzu su duyar, bir yandan
da doğru olduğu nu h issettiği şey o içsel özleme karşı gel meyi ba­
şa ra maz. Ta mamen topl u m u n kural larına göre oyna mayı başara­
madığından bu onun sonu olur.
Wharton Masumiyet Çağı [1 920] romanı nda, bir a nda aşık ol­
duğu kad ı n la evlenme d ü şüncesi ka rşısında her defasında engel­
lenen ü st sınıf bir adamın h i kayesi ni anlatır. Bu kad ı n, nişanlı oldu­
ğu m ü kemmel ve sı kıcı sosya l kelebeği n tam zıdd ıdır. N i h ayetinde
başkarakter gerçekten sevd iği kad ı n la evlenemez ve kaderi ne tes-

1 40
Edith Wharton ve Henry James

lim olur. Wharton romanı, Birinci Dü nya Savaşı'n ı n i nsa nların ya­
şa mları n ı nasıl pa ra m parça ettiğine ve on ları yen i bir gerçeklikle
baş başa bıraktığına şa hit olduktan son ra, ellili yaşlarında yazd ı .
Pek ç o k açıdan başkarakteri n kaybı, savaşta n sonra yitirilen Ame­
rikan rüyasını yansıtır.

Adabımua,eret Romanlan
Wharton'ın eserleri, realizmin adabımuaşeret romanlan denen bir
alt türüne dahildir. Bu romanlar karakterlerin, sosyal normlara
ne kadar uygun hareket ettikleriyle sessizce değerlendirildikleri
dünyaların zengin tasvirlerini sunar. Mark Twain'in Huckleberry
Finn 'in Maceraları romanındaki Huck gibi sosyal normların dışın­
da hareket eden karakterler aslında doğru davranmalarına rağmen
yanlış kabul edilirler. İ ngiliz yazar Jane Austen da adabımuaşeret
romanları yazmış, Gurur ve Önyargı gibi popüler romanlarında on
dokuzuncu yüzyıl İ ngiliz toplumunun kusurlarını göz önüne ser­
mek için komedi öğeleri ve hafif bir üslup kullanmıştır.

Realizmi n diğer yaza rları gibi Wharton da detaylar konusu nda


çok d ikkatliyd i. Romanları, Victoria çağ ı na özg ü oturma odala rı­
n ı n, m ü kemmel şeki lde kabartı lmış ka nepe m i n derleri n i n ve üzer­
lerinde otu ra n zengin g iyi m l i ve bıkkın kad ı n ların can l ı ve zengin
tasvi rleriyle dol uyd u. Roma n l arı yüzeyde i n sanları n, zengin ve ün­
lü lerin yaşa mlarına d uyd ukları doğal mera kı gidermekted i r.
Üst sın ıfın tüm bu gerçekçi tasvi rlerin i n altındaysa Wharton
kendisini ustalıklı ve ü n l ü bir yaza r yapan o keski n, hicivsel, i nce
zekasını kon uştu ruyord u . Detaylara odaklanara k üst sı nıf yaşa m ı­
n ı n uzaktan bir gözlemcisi gibi davranırken bir ya ndan da bu ya­
şamı sessizce hicved iyord u. Bu tarzıyla da to plum meka nizmaları
analizi nde bili msel bir ya klaşım ben i m sed iği için natü ra list akım
yaza rlarında ndı. Rom a n larında üst sınıf prensiplerinin, kişi n i n bi­
reyselliğini ve özg ür i radesini kısıtla ma biçim leri ni ortaya koyd u.

1 41
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Geç Ancak Harika B i r Başlangıç


Wha rto n geleneksel evlilik müessesesine sabırla şa ns verd i, ancak
on yı l l ı k evl i l iğ i n ardından sevmed iği bir adamla mutlu bir evl iliği
va rmış g i bi davra n maya çalışmakta n zi h i nsel açıdan yıpra n m ış, si­
n i r krizi n i n eşiğine gelm işti. Elit kesim i n bir üyesi olara k bir yazar
değil, kocasının d i lsiz bir süs eşyası gibi davranması bekleniyordu.
Ai lesi, a rkadaşları ve çevresi onun yazarl ık arzusuna d estek verme­
mişti.
Sonuç olara k Wha rton ilk romanını ancak otuz altı yaşında ya­
yımladı. Geç bir başlangıç ya pmış olsa da yaklaşık kırk yıl içinde
elli kitap yayımlamıştır. 1 92 1 yı lında (on i kinci romanı) Masumiyet
Çağ ı yla Pulitzer Ödülü'nü kazanan i l k kad ı n yazar ol muştu. N obel
'

Edebiyat Öd ülü için de toplamda üç kez aday gösteril m i ştir.

1 42
KATE CHOPIN VE CHARLOTTE PERKINS
GiLMAN
ilk Feministler

Gün içinde neyle uğraşmış olursanız olun, kocanız eve döndüğünde onu
bir tebessümle karşılayın. Mümkün olduğunca güzel görünün. Eviniz
öyle güzel, öyle aydınlık olsun ki, kocanız evden uzaktayken bunu hatır­
layarak geri dönme isteği duysun.
-Hill's Manual of Social and Business Forms
[Hill'in Sosyal ve Görevsel Formlar Kılavuzu; 1888]

On dokuzuncu yüzyıl ı n sonunda kadı n ların topl um içindeki rol le­


ri değişmeye başladı. Önceden kad ı n ların başlıca görevi bir eş ve
anne olmaktı. işleri evle ilgilen mek, çocu kların eğitimini sağ lamak
ve eşleri ne, özel l i kle de toplum içindeki mevki lerine destek ver­
mekti.
Ancak zaman değişiyord u. Kad ınlar a rtık fa bri kalard a i ş bula­
biliyor, kendi paralarını kazanabiliyord u. Kölelik ka rşıtl ığı gibi top­
l u m sa l reform hareketleri, kad ı nları da erkeklerin ya nı sıra sa hnede
görüyord u. Kad ınlar artık topl u msal m eselelerde daha aktif roller
alabil iyord u. Boşa nma yasa ları yu m uşamaya; boşa nma talebi nde
bulunma ve çocu kların velayetini alma kon u larında kadınlara çok
daha fazla hak ta nı maya başlam ıştı. Önceden, bir boşanmanın a r­
d ı ndan velayet otomati k olara k erkeğe veril iyord u . Ü l ke daha çok
sanayileştikçe ve toplu msal açıdan i lerledikçe kad ınlara evlerin dı­
şında daha büyük roller ve kendileri n i tanımlamak için yen i yollar
beli rmişti.

1 43
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Değifİme Direnç
Kadınların eş ve anne olarak rolleri ulus içinde o kadar kutsal ve
elzem görülüyordu ki bu roller değişmeye başladığında ulusun özü­
nün tehdit altında olduğu hissi oluştu.

Kad ı n la r, bu yen i fırsatlar karşısında ken d i yönlerini bul maya


ça ba larken geri l i m arttı. Bir kad ı n ai lesi ne, eşine, ülkesine nasıl
en iyi şeki lde hizmet edebili rd i ? Kad ı nların karşı karşıya kald ığı
baskılar, dönemin önemli iki ça lışmasında an latı l m ı ştır: Charlotte
Perkins G i l ma n'ın Sarı Duvar Kağıdı [ 1 892) eseri ve Kate Chopin'i n
Uyanış'ı [1 899].

CH A R LOT TE PERKI NS G i L M A N

Charlotte Perkins Gilman ( 1 860- 1 935) hem özel yaşamında hem


de yazılarında muhalif bi riydi. Büyük halası da on dokuzu ncu
yüzyıl ı n bir başka g üç l ü ve m u halif kadın figürü Harriet Beecher
Stowe'dan başkası değildi.
Gilman daha bebekken babası onları terk etti. Annesinin buna
tepkisi tuhaftı: Charlotte'u dayanıklı biri olarak yetiştirmek için
ona ilgi göstermed i . Bu şeki lde Charlotte'u, kendi deneyi m lediği
hayal kırı klığından koruyabileceği n i düşünmüştü.
El bette ki bu d u rum, çocu kluğunu "acı dolu ve yal n ız" olarak
niteleyen Gilman'ı derinden ya ralamıştı. Gilman da m u htemelen
kend i n i koru mak için asla evlenmemeye karar verm işti. Ancak ya­
kışıklı ve genç sanatçı Charles Walter Stetson'la tan ışınca fikri de­
ğişti. Charlotte yi rm i dört yaşındayken evlendiler. Kötü başlayan
evlilikleri, kızları Katheri ne'i n d oğ u m u n u n ardından Charlotte'un
doğ u m sonrası depresyonu sebebiyle iyice çöktü.
Charlotte evl iliğin kend isini boğduğuna ve depresyona soktu­
ğuna i kna o l m uştu. Akıl sağ lığ ı n ı koruma gayretiyle Stetson'dan

1 44
Kate Chopin ve Charlotte Perkins Gilman

boşandı. Stetson hemen yen iden evlendi ve Cha rlotte da bi r baş­


ka cesu r hamleyle kızlarını onlarla yaşa maya gönderdi. Kendi de
to plumdan dışlanmış bir şeki lde yaşadı.
On dokuzu ncu yüzyılda Gilman'ınki g i bi d epresyon hallerin i
tedavi etme yöntem i hastaya "isti ra hat tedavisi" vermekti. isti ra hat
tedavi si, m ü m kü n olduğunca ev işleriyle ilgilenmeyi, kalem, kur­
şunkalem veya fı rçaya dokun mamayı ve g ü nde ya ln ızca iki saat
zi hinsel efor sa rf etmeyi içeriyord u. (Bu tedavi n i n kendisi insanı
delirtmeye yeter.)
El bette Gilman da bu çok kıymet veri len tedavi yönteminden
şüphe duyuyordu . istira hat tedavileri n i n kad ı n la r üzerindeki yıkı­
cı etki leri n i anlattığı Sarı Duvar Kdğıdı adlı bir h i kaye yazdı. İnsan­
lar bu portre ka rşısında çok öfkelenip h i kaye n i n kad ı n ları del i l iğe
iteceğ i n i iddia ettiler. Gilman da kend ini "Why 1 Wrote The Yellow
Wallpaper'' ["Sarı Duvar Kôğıdı'n ı Neden Yazd ı m ?; 1 9 1 3]" makale­
sinde savunarak "İnsanları delirtmeye değ il, delirmekten ICu rta r­
maya çalış ıyord u m ve işe de yara d ı," dem iştir. Ancak o dönem­
de i n sa n l a r öyküyü bir toplum eleştirisi olarak göremiyor ya da
görmeyi redded iyord u. Onu, deli bir kad ı n hakkında ta li hsiz bir
hikaye olarak değerlendiriyorlard ı .
Poe'n u n "Gam maz Yü rek" hikayesini andı ran sa hnelerde, bir
kad ı n ı n yavaş yava ş nas ı l akl ı n ı yiti rdiği an latı l ı r. İyi niyetli kocası,
depresyondan kurtulabilmesi için onu bir odaya kapatır. Yapacak
hiçbir işi olmaya n kad ın odadaki duvar kağ ıtlarına bakar. Hal üsi­
nasyon görmeye, parmakl ı k olara k değerl endird iği kağıttaki de­
senlerin a ras ı nda bir kad ı n ı n sürünüp d u rd u ğ u n u hayal etmeye
başla r.
Sonunda a nlatıcı tamamen aklın ı yiti ri r. Kocası odaya geldiğin­
de kad ı n ı n duva r ka ğıtl arını yırt ı p attığını, daireler çizerek odada
yürüd üğünü görür. Kad ı n yolu n u kaybetmemek için omzunu du­
vara yaslar. Anlatıcı, ken dini d uvar kağ ıdı ndaki kad ı n la özdeşleşti­
rir. Koca sı ona ne ya ptı ğ ı n ı sorduğunda şöyle açı klar:

1 45
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Sonunda çıktım oradan ... Sana ve Jane'e rağmen. Hem kağıdın da


çoğunu yırtıp attım ki beni bir daha içeri koyamayasın!

Deh şete ka pılan kocası bayı l ı r, kad ı nsa her defasında koca s ı n ı n
üzeri nden geçerek odada dolanmaya deva m eder.

K AT E C H O P I N

Kate Chopin ( 1 85 1 - 1 904) St. Louis, M i ssou ri'de doğdu. On dokuz


yaşındayken Oscar Chopin adlı genç bir pam u k ban keriyle evlen­
d i ve birl i kte New Orlean s'a taşı n d ı lar. On i ki yıl süren mutlu bir
beraberl ikl eri oldu. Maa lesef Osca r 1 882 yılı nda öldü, Chopin de
kendisinin ve çocu kları nın geçi m i n i sağlamak zorunda ka ldı.
Chopin para kaza n m a k için yazmaya başladı. Bunda başarı l ıy­
d ı; g ü n eyli bir bölgesel kurmaca yaza rı olarak ün kaza n d ı . 1 899
yı l ı nda Uyamş adlı rom a n ı n ı yayımladığındaysa başarısını yitird i .
Mahareti sebebiyle roman övg ü a lsa da Chopi n'i n cinselliğin in far­
kında ve bir eş, bir a n n e olmanın dışı nda kendi k i m l i ğ i n i bul maya
kararl ı bir karakter tasviri o dönem için şok ediciyd i . Kitap kı nandı
ve kütü phanelerde yasaklandı.

Uyanış
Uya n ı ş on dokuzu ncu yüzyı l ı n sonunda Louisiana'da geçer. Roma­
nın kah ra m a n ı Edna Pontel lier başarılı bir eşe ve sevgi dolu, tatlı
çocuklara sah i p, nispeten mutlu evl iliği olan bir kad ındır. Ailesi n i
sevse de ki m l i k hissi bağ l a m ı nda o n a ta m bir tatmin sağlamaz.
"Gerekli ol maya n l ardan vazgeçebilirim, paramdan vazgeçebili­
rim, çocu klarım içi n yaşa m ı mdan vazgeçebi l i ri m a m a kend i mden
vazgeçemem:• Chopi n'in o kuyucuları için, bir annenin eş ve a n ne
olarak görevleri nden tam bir tatmin d uymaması neredeyse kafi r­
lik gi biyd i.
Edna onlardan uzak olduğunda çocukları n ı özlediğini söyler,
ama onlara karşı "d üzensiz, d ü rtüsel" bir sevg i duyduğunu düşü-

1 46
Kate Chopin ve Charlotte Perkin s Gilman

n ü r. Ailesiyle birl i kte geçirdiği huzurl u bir yaz tati l i sırası nda ai lesi­
ni sevd iği ancak ya ln ızca onlar için yaşamadığı gerçeğiyle "uya n ı r':
Piya nosuyla Edna'daki uyanışı teşvik eden ve bağ ı m sız biri olan
Matmazel Rei sz'den etki lenen Ed na bir sevg i l i ed inir. Maalesef iş­
ler iyi gitmez. Edna, kend i n i ta m anlamıyla gerçekleştirmen i n tek
yol u n u n i ntihar etmek olduğuna ka ra r veri r. "Ru hu ya l n ızl ı ğ ı n de­
ri n l i klerinde gezi n meye d avet eden" den izin "başta n çıkarıcı" se­
sine ku lak veri r. Okya nusta açı l ı rken kolları ve baca kları yoru lur,
çocu klarıyla kocasını düşün ür: "Yaşa m ı n ı n bir parçasıydılar. Ama
onun bedenini ve ru h u n u ele geçi rebilecekl eri n i düşün melerine
gerek yoktu:'
Chopi n de Gilman da karakterleri n i kaderleri ne mahküm ola­
ra k beti mled i kleri nden natüralist yaza rlar olara k değerlendiri l i r;
ka ra kterlerin kaderleri ni hayetinde topl u m u n ya pılarıyla belirlen i r
(natüra l i st yazarlardan son ra ki böl ümde d a h a ç o k bahsed ilecek).
Chopi n'e göre Ed na Pontell ier'i n nihai i ntihar eylemi kah ramanca,
olumlu bir eylem olara k okunabilir; karakter, topl u m u n bir kadı­
na sunabi leceğ i d uyg usal açıdan ölü bir sona teslim olmakta nsa
kendi yaşa m ı n ı kendisi terk etm işti r. Gilman için mesaj biraz daha
kasvetli sunulmuş olsa da ayn ıdır: Kad ı n ların, topluma ka bul edi­
lebi lmeleri n i n tek yol u psikoloj i k, duygusal ve ruhsal ca n l ı l ı ktan
yoksun olmalarıdır. Top l u m u n Gilman'ın başka h ramanını iyi leşti r­
me çabaları, onu yaşayan a nca k psi kolojik açıdan boş bir ku rba na
dönüştürmüştür.

1 47
STEPHEN CRANE VE JACK LONDON
Halkın Sesi

İnsan, doğanın kendisini önemli görmediğini ve kendisi gidince evrenin


hasar alacağını düşünmediğini anladığında önce tapınaklara taş atmak
ister; a tılacak hiçbir taşın ve tapınağın olmadığı gerçeğine derinden nef­
ret duyar. Doğanın gözle görünür herhangi bir dışavurumu, hiç şüphe­
siz, insanın fırlattığı öfke taşlarıyla dolu olurdu.
-Stephen Crane, The Open Boat [Açık Tekne; 1897]

S T E P H E N C R A N E : H I Z L I YA Ş A G E N Ç Ö L

Stephen Crane ( 1 87 1 - 1 900) ka pa n ı ş saati n i n çokta n geçtiği kö h ne


bir barda rastlayacağı nız türden biriyd i . Fa hişelerle a h baplık eder,
ard ı a rd ı na sigara içerd i ve 1 890'1arda New York'ta ki Bowery böl­
gesi nin demirbaşıyd ı . Yaşa dığı sü rece bir gemi kazasından ku rtul­
du, gemiyle Yu nanistan'a yolcu luk etti, ünlü yazarlarla haşı r neşir
oldu, kendisinden çok daha büyük yaza rlara ilham oldu ve yen i bir
edebiyat alanı geliştirdi. Üstelik tüm bunları yirmi sekiz yı l l ı k kısa
yaşa m ı nda başard ı .
Crane 1 87 1 yı l ı nda Newa rk, New Jersey'de doğ d u . On dört ço­
cuğun en küçüğüyd ü . Ba bası bir vaizd i ve Crane'in de kend i yolun­
dan gitmesini istiyord u. Crane bir ilah iyat oku l u na kaydold uysa da
bu iki yıl sürdü. New York ve Pen n sylva nia'da bi rkaç kez daha oku­
la gitme teşebbüslerinde bulunduktan son ra muhabir ol arak New
York Tribune'da işe başlad ı .
Crane, New Yo rk'ta yaşa m ı n ka ranlık tarafla rıyla yüzleşti. Ten­
derloin fa hişeleri n i n d üzen l i müşterisi haline geldi ve on la rı n ya­
şam şartlarına ka rşı bir hassasiyet gelişti rd i . Yirmi yaşı ndayken evl i

1 48
Stephen Crane ve Jack London

bir kad ına evlenme teklif etti ancak çok ünlü bir genelevin patro­
n içesi olan Cora Taylor'la evlendi.

insan Yaşamı Çirkin, Acımasız ve Kısadır


Crane, Bowery'deki deneyi mlerinden yola çıkara k ilk romanı Sokak
Kızı Maggie'yi [ 1 893] yazdı. Maggie zorl u bir geçm işe sahiptir; ebe­
veynleri a l koliktir ve Maggie a i lesi nin duygusal ve fizi ksel şiddetine
maruz ka l m ıştı r. Savu nmasız bir halde kendisini seven ve terk eden
Pete adlı bir meyhanecinin eline dü şer. Ai lesi Maggie'yi yüz ka rası
olarak görüp evden atar. Evsiz ka lan Maggie fahişelik yapmaya baş­
lar. Ancak Maggie öldükten sonra insanlar onun aslında özü nde iyi
bir kız olduğu nu, şartlar yüzü nden bu hale geldiğini a n lar.
Roman, Crane'i n yeteneğ i n i fa rk eden dönem in önem l i eleşti r­
menl erinden Wi lliam Dea n Howel ls'ı n dikkati ni çeker. iki yı l son ra
Crane en ü n l ü ro manı olan Kanlı Madalya'yı [ 1 895] yaza r. C ra n e
h içbir sava şta b u l u n m a m ı ş o l masına rağ men, savaşın psikolojik
etki leri n i n tasviri dikkate değer biçimde gerçekçid i r. Ese r, bir aske­
rin gözü nden İçsavaş'ı n hi kayesini anlatır.
Cra n e 1 897 yı l ı nda Kü ba'n ı n İspa nya'dan bağ ı m sızl ığı savaşına
dahil oldu ve Kü ba l ı devrimci ler içi n m ü h i m mat taşıyan bir gem iy­
le adaya doğru yola çıkt ı . Bu sırada gemi batı nca, Crane lasti k bir
botun içinde diğer üç kişiyle birl i kte otuz saat denizde sürüklen­
d i kten son ra Fl orida'ya ç ı ktı. Bu deneyim, C rane'i n b i r başka baş­
ya pıtı olan kısa h i kayesi The Open Boat'a [Açı k Tekne] zemin oldu.

Doğanın Oyuncakları insanlar


The Open Boat [Açık Tekne], -Crane'i n diğer tüm eserleri nden çok
daha fazla- natü ral izm i n başl ı ca ça l ı şmalarından biri haline geldi;
bu yen i edebi akım Fran sız yaza r �mile Zo la ta rafından başlatıl­
mıştı. Natüral izm, ka lıtım, çevre ve şa ns fa ktörl eri n i n insan ya şa mı­
nın gid işatını nasıl etki led i ğ i n i i ncel iyord u. Natü ralistler genellikle
roma nlarında o l d u kça kasvetli tabl olar çiziyo rd u; bu ta blolarda

1 49
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

i n sanlar şartları n esiriyd i v e yaşa mları üzeri nde çok a z kontrol le­
ri ol uyordu. Gerçekçi yaza rlar gibi natüralist yazarlar da ya şa m ı
m ü m k ü n olduğunca gerçekçi bir şeki lde tem sil etm e amacınday­
dılar. Natüral izm, rea l izm in daha negatif bir alt kol u gibidir; t ı pkı
kara n l ı k romanti klerin transanda nta lizm i n kasvetli kolu olma ları
gi bi; mada lyon un daima iki yüzü va rdır.

Emile Zola
E mile Zola'nın 1871-1893 yılları arasında yayımlanan yirmi cilt­
lik serisi Les Rougon-Macquart, natüralizmin başlıca eserlerinden
biri olarak kabul edilir. Romanlar, edebiyatta natüralizm akımının
önemli bir özelliğini temsil eder: karakterlere bilimsel metotla yak­
laşma ve karakterlerin durumları, kalıtımsal özellikleri, çevreleri ve
davranışlarının mesafeli, objektif bir yolla kaydedilmesi.

Soğuk, Kayıtsız Bir Evren


The Open Boat [Açık Tekne] bir botla den izde sürüklenen dört
adam la; makine yağcısı, aşçı, kapta n ve anlatıc ıyla başlar. Acı masız
ve kayıtsız denizle karşı karşıyadı rlar:

Hiçbiri gökyüzünün rengini bilmiyordu. Gözleri deniz seviyesinde,


onlara doğru sürüklenen dalgalara kilitlenmişti. Köpük beyazı tepe­
leri hariç arduvaz rengindeydi bu dalgalar. ... Ufuk daralıp genişliyor,
yükselip alçalıyordu ve tüm bu süre boyunca o çizgi, sivri kayaları an­
dıran dalgalarla çentik çentikti.

Adamlar so nunda karayı görür ve ca n h ı raş bir şeki lde k ıyıya


varmaya ça l ı ş ı rlar. Va hşi dalgaların a rası nda n ya l n ızca üç adam
ku rtu l mayı başa rır. ister kaya l ı k ister sa kin, acımasız ya da yumu­
şak olsun, deniz ni hayetinde adamları n endişeleri karşısı nda kayıt­
sızdır. İ nsan l ı k ve doğa arasındaki bu çatı şma, natüra l izmin başl ıca
kara kteri sti kleri nden biri n i vurguluyordu: Hayatta ka l m a k şa ns işi­
dir ve insa n l ı ğ ı n verd i ğ i mücadeleler pek çok açıdan beyh uded i r.

1 50
St e phen Crane ve Jack Londo n

Jack London ve Vahşetin Çağrısı


Stephen Crane, Ameri ka'da natüralizm akımını başlatmış, Jack
Lo ndon ( 1 876- 1 9 1 6) da ona yen i bir bakış açısı katmıştır. En ü n l ü
roma n ı Vahşetin Çağrtsı [ 1 903] natüralizmi s ı ra d ı şı bir karakterin,
b i r köpeğ i n perspektifi nden keşfe çıkmıştır.
Crane gibi Londo n'ın da yaşa m ı zorlu kla rla geçmişti. Gençliğin­
de işten işe atlamış -isti ridye korsanlığı, fok avcı l ı ğ ı gemilerinde
ça lışma, ba l ı k avı devriyeleri ne kat ı l ma- ve söm ürüye, kötü ça l ı ş­
ma koşulların a ve ülkedeki işçi lerin karşı laştığı zorl u klara ilk elden
şa hit olm uştu. Bir dönem sosyalizmi keşfed i p köşe başlarında ko­
nuşmalar ya pa ra k "Oakland l ı sosya list oğ lan" lakabını kaza n m ıştı.
1 890'1arda Lo ndon disiplinli bir şekilde g ü nde bin kel i m e yaz­
maya koyu ldu. Ağ ı r işlerle dolu talihsiz yaşa m ı ndan kurtu lmak içi n
çırpınan London, tek kurtu l u ş u n u n yazarlık olduğunu düşün üyor­
d u . 1 899 yı l ı nda hi kayeler yayı mlamaya başladı; elli kitabın ard ı n­
dan ü l kenin en va rlı k l ı ve başa rı l ı yazarlarından biri oldu.
London'ı n Vahşetin Çağrtsı romanı ona 1 903 yılı nda şöh reti getir-
di. Roman, 1 896 yı lı ndaki Klond ike Altına Hücu mu dönem inde geç­
mekted ir. Kendi deneyi mleri nden, vahşi yaşam kavgasına i l k elden
tan ı k olmuş, bunu da romanını şekillend i rmek için kullanmıştır.

Sopa ve Diş Yasası


Romanda, Kaliforn iya'da bir çiftli kten çal ı n ı p Alaska'ya kıza k kö­
peğ i olara k satılan ve "medeniyetin kalbinden sökü l ü p ilkel liğin
ortasına atı lan" Bu ck a d l ı evcil bir köpeğ i n hi kayesi a n latı l ı r. Buck
artık va hşi yaşa m ı n içine girdiğinden "ku rt" haline geri dön meli ve
"sopa ve d i ş yasası"n ı öğren melidir. Roman, en g ü ç l ü n ü n h ayatta
ka lmasına dair edebi bir örnek haline gelmiştir.

Antropomorfizm
Antropomorfizm, yazarın hayvanlara ya da cansız nesnelere insani
özellikler yüklediği edebi bir araçtır. Antropomorfizm, yazarların

1 51
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

hassas toplumsal meseleleri tehditkar olmayan bir üslupla incele­


mesine olanak tanır. Ö nemli örneklerinden biri George Orwell'ın
1945 yılında yayımlanan Hayvan Çi�liği adlı eseridir. Orwell bu
aracı Stalin'i hicvetmek ve diktatörlüğün tehlikelerini anlatmak
için kullanmıştır.

Edebiyatta natüralizm g ü n ü m üzde de va rl ığ ı n ı sürd ü rür, ger­


çi yıllar içinde yumuşa m ı ştır. Natü ra listlerin felsefi d u ruşu genel
anlamda karamsar olsa da n i hai hedefleri i n sa n doğasın ı g özler
önüne sererek iyileştirmektir.

1 52
BÖLÜM 6

MODERNİZM

On dokuzuncu yüzyı l ı n i kinci yarısındaki muazza m genişleme dö­


neminin ardından Amerika kendini başka bir fela keti n eşiğinde
bu ldu: bir dünya savaşı. Birinci Dü nya Savaşı, 1 9 1 4- 1 9 1 8 yı l la rı a ra­
sındaki dört kısa fakat acımasız yılda d ü nyayı tamamen değiştirdi.
Ameri ka izole bir siyasi oyu ncu olmaktan ç ı k ı p dü nya sa hnesinde
nasıl ilerleyeceği bell i ol mayan bir ü lkeye dönüştü.
Değ işen za ma n l a r insanları hem ruhsal hem de d uyg usal açı­
dan şüphe içinde bıra kıyordu. Savaştan evlerine dönen askerler
için gerçekl i kle baş etmek bir soru ndu; nasıl bir ya şa ma geri dön ü­
yo rlard ı ? Eskiden onları destekleyen gelen ekler ve inançlar a rtık
boş ve manasız geliyord u.
Edebiyatın buna ya n ıtı gelenekleri n dışına çıkmak oldu. Bir ya­
ratıcı l ı k patlamasıyla yazarlar, çağa haki m olan köksüzlük h isleri n i
v e i nanç kaybını a kta ra n yen i form lar denemeye başlad ı . Gelenek­
sel form lar bu yen i çağ ı n ruh halini ifade edemiyor gibi görü n ü­
yo rd u artık. Şair Ezra Pou nd yaza rla rı "yenil ikçi eserler ü retm eye"
davet ediyord u. T. S. El iot da yen i dönem i n genel an lamda ifade
biçim leri ni, to n u n u ve edebi ru h halini beli rleyen önemli eserler
yayımladı. Tü m bu yaratıcı en erj i sayesi nde edebiyatta modernizm
denen yen i bir akım doğdu.
İ l g inçti r ki modernizm i n ka l binde çok önemli bi r i ro n i yata r:
İ l erle meye ve eski gelenekl erle i na nçları geride b ı rakmaya dair

1 53
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

b i r heyecan olsa da aynı za manda geleneklerin kaybolmasından


d uyu lan b i r hüzün de va rd ı . Sonuç olarak hem edebiyatı çok i l e­
rilere taşıyan eserler ü reten hem de bir şekilde gelenekleri koru­
ya b i l mek a d ı na on ları temki n l i bir şekilde yeniden ca nlandırmaya
çalışan yazarlar görebil irsi n iz. Yazarla r ya kaostan besle n m i ş ya da
eski pa rça ları end işeyl e bir araya getirmeye ça l ışm ıştır; bazıla rıysa
tüm bu olanlardan gülü necek bir şeyler çıkarmayı başarmıştır.

1 54
KAYIP KUŞAK
Çllgın Yirmiler

Nesiller gelir, nesiller geçer, ama dünya sonsuza dek kalır. . . Güneş do­
ğar, güneş batar, hep doğduğu yere koşar.
-İncil, "Vaiz"

Kayıp Kuşa k, savaşta n sonra yetişki n l iğe adım ata n yirm i l i ve otuz­
lu yaşlarındaki nesil içi n uygun bir ifade gibi görü nüyordu. Çok
büyü k bir katliama şahit olan a skerler şimdi d ö n m ü ş, kendilerini
evleri nde ya bancı g i bi hi ssed iyorlard ı. Savaşa katı l maya n gençler
de en az onlar kad ar hoşn utsuzd u; çoğ u ü l kelerindeki parça lanma
hissinden kaçmak için Avrupa'ya gitmişti (üste l i k içki içme yaşı da
daha d ü ş ü ktü).
Amerika l ı göçmen Gertrude Stein ( 1 874- 1 946) pek çok açıdan
Kayı p Kuşak'ın edebiyat alanındaki "d işi kuş"u g i biydi. Yazarlara
tavsiyeler verdi, o nlara destek oldu ve dönemin bazı bel irleyici sa­
natsa l fe l sefeleri n i ha rekete geçird i .
Ken disi de bir yaza r v e entelektüe l olan Stein gençken Pari s'e
gitmiş, yaşa m ı n ı n büyük kısmı nda orada ka lm ıştı; ancak kend ini
asla bir göçmen olarak görmüyor, her zaman önce l i k l e bir Ameri­
ka lı olarak değerlendiriyord u. Pa rtneri Alice B. Toklas'la paylaştığı
daire yaza rlar, entelektüeller, sanatçılar ve Amerika l ı göçm enler
için bir m erkez haline gelm işti. Stei n'ın portresi n i yapan Pablo Pi­
casso ve o n u n "Kayı p Kuşa k" ifadesi n i Güneş de Doğar [1 926) ro­
manı nda öl ü m süzl eştiren Ernest Hemin gway, Stein'ın eşiğinden
adım atm ı ş yıld ızlardan bazıla rıyd ı.
Kayıp Kuşak ifades i n i d e ilk kullanan Ste i n'dı. G üya Paris'te bir
gün a ra ba ta m i rcisi nin, yeterince h ızlı hare ket etmeyen genç iş-

1 55
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

çilere, "Hepiniz kayıp b i r kuşaksın ız," dediğini duymuştu. B u ifade


Stein'ı n aklına yer etmişti.

Gertrude Stein'm Tarzı


Gertrude Stein'ın modernizm çağının deneysel ruhunu pek çok açı­
dan kavrayan radikal bir yazım tarzı vardı. Bizzat bir kelimenin iş­
levini kökten değiştirmeyi hedefliyordu. Stein'a göre bir kelimenin
anlam taşıyan bir şey olması fikri fazla geleneksel, fazla ataerkil bir
yaklaşımdı. Stein kelimelere nesne muamelesi yapardı.

E R NE S T H E MI NG WAY

Ernest Hemingway ( 1 899- 1 96 1 ) Oak Park, l l l inois'da, sessiz sedasız


orta s ı n ı f bir ailede büyüdü. Yirm i l i yaşlarındayken, Birinci Dü nya
Sava şı sırasında kısa bir süre ambulans sürücülüğü yaptı kta n son ra
ü l kede kalmayı zor bulan gençlerden biriyd i . Oak Park'ı n sükuneti,
henüz deneyim lediği savaşı n gerçek d ra m ıyla ka rşılaştırı l ı nca sah­
te görün üyord u . Hemingway, karısıyla birl i kte eşyaları n ı toplayıp
Toronto Star'ı n Avrupa m u habiri olarak işe başlamaya karar verd i .
Pa ri s'e geldikten kısa bir süre son ra da Gertrud e Stei n'la ta n ı şt ı .
Stei n, Hemin gway'in yaşa mındaki en etkili isiml erden biri
oldu. Hemingway, yazd ı kları üzeri ne Stein'ı n kendisine verdiği
çok önem l i bazı tavsiyel eri oldukça cidd iye aldı: "Çok fazla ta svi r
va r, üstelik p e k başa rılı oldu kları da söylenemez. Baştan başla ve
bu kez kon sa ntre ol:' H e m i ngway, Stei n'ın tavsiyesi ve aracılığıyla
ü n l ü yaza rlar, sanatçılar ve entelektüel lerle kurd u ğ u pek çok yen i
i l i şkiyle o kendine h a s ü s l u b u n u geliştirm eye başl adı.

Ernestine'den Papa'ya
Hemingway'in annesi bir kız çocuğu olmasını o kadar çok istiyordu
ki Ernest'e kız kıyafetleri giydiriyor, saçlarını uzatıyor ve ona "Er­
nestine" diyordu. Hemingway bunu fazlasıyla telafi etti: Ününün

1 56
Kayıp Kuşak

zirvesindeyken yirminci yüzyılın en erkeksi yazarlarından biri ola­


rak değerlendiriliyordu. Ü nlü lakabı da "Papa"ydı.

uvanlltıcı Sadelikten
Hemi ngway1n üslubu edebiyat d ü nyasında efsanevidir. Yirminci
yüzyı l yazı mında o kadar etki li olm uş, o kadar yayg ı n laşm ıştı ki
bazı ları onu artık bir üslup olarak değil, olması gereken olarak gö­
rüyord u.

Buzdağı Teorisi
Hemingway'in yazım tarzıyla ilgili ünlü bir teorisi vardı: buzdağı
prensibi. Şöyle açıklıyordu bunu: Buzdağlarının "sekizde yedisi su­
yun altındadır. . . . Eleyebileceğinizi bildiğiniz her şey . . . buzdağınızı
güçlendirecektir". Hemingway'in yazıları, o buzdağının en kuvvetli
sekizde birlik bölümünü temsil eder. Yazılarını özenle budaması sa­
yesinde okuyucuyu söylenmemiş olanı, kelimelerin ardındaki ger­
çekliği anlamaya hazırlar.

Eleşti rmenler Hemingway'ln üslubu için "ya n ı ltıcı sadelikte':


"maskülen� "enerjik" gibi ifadeler ku l l a n ıyord u. Cü ml eleri o kad ar
ya l ı n , doğ rud an ve basitti r ki sanki bir çocuk yazm ış gibi görü n ü r.
Ancak böyle değildir; bu cüm leler büyü k bir usta tarafı nda n, bü­
yük bir etki bırakacak şekilde maharetle yazı l m ı ştır.

Güneş de Doğar
Hemingway'in Güneş de Doğar'ı, Kay ı p Kuşak'ı n roma n ı oldu.
1 920'1erde geçen roman, Fransa ve lspa nya'da amaçsızca dolanan
bir grup göçmen in h i kayesini anlatır. İ ki ana kara kter, Jake Barnes
ve Lady Brett Ash ley birbiri l erine aşıktır; ancak Ja ke'i n savaşta al­
d ı ğ ı yara sebebiyle i ktidarsız ka l ması sonucu i l işkileri n i tamam ı na
erdire mezl er, Brett de bu olmadan ya pamaz:

1 57
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

-Birlikte yaşasak olmaz m ı Brett? Sırf birlikte yaşasak?


-Sanmıyorum. Seni herkesle aldatırım, sen de buna dayanamazsın.
-Şu an dayanıyorum ama.
-O zaman farklı olurdu. Sorun bende Jake. Böyle biriyim işte ben.
-Bir süre kasabaya gitsek olmaz mı?
-Bir işe yaramaz. istersen gideriz tabii. Ama kasabada sessiz sedasız
bir yaşam süremem ben. Gerçek aşkımla olmaz.
-Biliyorum.
-Ne kötü değil mi? Seni sevdiğimi söylemem hiçbir işe yaramıyor.

Gelecek Umudu
Güneş de Doğar iki alıntıyla başlar: "Hepiniz kayıp kuşaksınız,"
(Gertrude Stein'a atfen) ve bu bölümün başındaki İ ncil'in "Vaiz"
bölümünden bir alıntı. Hemingway bu iki alıntıyı kullanarak kas­
vetli de olsa bir umut ışığı sunar: Kendi nesli kaybolmuş olabilir;
ancak tüm bunlar evrenin döngüsel doğasının bir parçasıdır. Bir
kuşağın ruhu da tıpkı yeryüzünün yeniden canlanması gibi yeni­
den hayat bulacaktır.

Jake ve Brett, Kayı p Kuşa k'ı bel i rleyen inançları n ve ru hun çö­
zü l ü ş ü n ü sem bol ize eder; "Seni seviyoru m," cüm lesi bile artık bir
anlam ifade etmemektedi r.
Romana ya bancı laşma teması haki mdir; ancak Hemingway,
topl umdan geri ka lanı destekleyecek bazı alternatif i n a nçlar ve
değerler sunmaya ça lışır. Dostluk, sada kat, baskı a ltı nda zarafet ve
meta net, sık sık Hemi ngway'i n romanlarında alte rnatif değerler
olara k s u n u l u r; güçsüz de olsa yen i bir temeld i r bu. Hem i ngway,
Güneş de Doğar'da Kayı p Kuşa k'ı n yeni ka h ramanı olara k bir ma­
tadoru seçer. Jake şöyle der: "Yaşamı son una dek yaşaya n, işine
cesa ret, zeka, disiplin ve sanat katan kişi matadordur."
Hemi ngway onca ü ne, servete ve dostlarına rağmen öl meden
önce ya l n ızla şmış bi riyd i . 1 954 yılı nda Nobel Ôdü lü'nü kaza ndı-

1 58
Kayıp Kuşak

ğında şöyle bir cümle kurmuştur: "Yazmak, en iyi ihtimalle ya l n ız


bir i şti r." 1 96 1 yılında da i ntihar etm işti r.

Son Bafyapıt
Hemingway edebiyata muazzam katkılarda bulundu. Muhteşem
başyapıtlarından biri de Yaşlı Adam ve Deniz 'dir. [1952) . Bu, büyük
bir kılıçbalığı yakalamaya çalışan yaşlı bir balıkçının hikayesidir.
Bunu başarsa da sudaki kan kokusuna gelen köpekbalıkları balıkçı­
nın teknesini çevreler ve balığın büyük kısmını yer.

1 59
ÇILG IN YiRM i LER
Caz ÇaOı

Ancak Kayı p Kuşak için her şey o kadar da va h i m d u ru mda değildi.


Çılgın yirmiler gösterm işti ki, geleneklere bağ l ı l ı k hissi olmadığın­
dan insanlar aynı za manda bolca eğlenebil iyorlard ı. "Uçarı kızlar"
denilen kad ı n lar saçla rı nı kısacık kestiri p göz ka maştırıcı kıyafetler
giyiyor, kuralları takm ıyor, daha özg ür düşünceli ve bağ ı msız bir
ru hla sosya l norm ları açı kça redded iyorl ard ı . Alkol yasağı yasadışı
a l kol üreti m i ve satışı n ı teşvik ettiğinden büyük şehirlerde gizlice
içki satılan yerler türed i. Charlie Cha plin beyaz perdenin önde ge­
len fig ü rüyken, Duke Ellington d a caz sah nesi nin yıld ızıyd ı . Çılgın
yirmiler yaratıcılık, ka lıpların dışına çıkma ve yaşa m l a dopdol uydu.

Büyük Buhran
Tüm bu refah fazla uzun sürmedi. 1929 yılında borsa çöktü ve
Amerika yıllarca sürecek büyük bir ekonomik krize girdi.

i nsa nlar ayn ı za manda bu yı l l a rda daha zen g i n old ular. Fiyatla r
ve verg i ler düşüktü, bu yüzden de üst sın ıfta n sayılmak için fazla
zengin olmak gerekm iyord u. Pek çok kişi oldukça az bir parayla ra­
hat bir ya şam sürebil iyord u. 1 920'1erde bir genç olsa nız ya şa m ı nız
g üzel geçebil irdi.

F. S C O T T F I TZ G E R A L D

Yazar F. Scott Fitzgerald ( 1 896- 1 940) 1 920'1 eri n kara n l ı k ta raflarını


da göz ardı etmeden, tüm o neşeli ve hayat dolu ya nları hakkında
yazd ı. Fitzgerald çılgın yi rmi leri n ve Caz Çağı'n ı n ruhunu aktarırken
Hemingway'den çok daha gösteri şçi ve zengin bir üslup kullandı.

1 60
Çılgın Yirmiler

Mu.htepern Gatsby
F. Scott Fitzgerald'ın romanı Muhteşem Gatsby [1925] yirmileri ta­
nımlıyordu. Lirik bir üslupla yazılmış şatafat, cazibe ve ışıltılı bir
yaşam hikayesidir. Eserin özünde çağa damgasını vuran Amerikan
rüyası romantizmi vardır; aynı zamanda bu hayalin sonunda nasıl
boş çıktığı da görülür.

Nick, Tom, Daisy ve Jay Gatsby: Oyuncular


H i kaye, kuze n i Daisy ve kocası Tom'u n yaşadığı West Egg, Long ls­
land'a taşı nan orta batılı Nick Carraway'in ağzından a n latılır. Ya n
tarafta ki d evasa konağ ın sa h i bi gizemli Jay Gatsby, N ick'i n ço k
ilgisini çeker. Bir gece Gatsby'ni n verd iği çok büyü k bir partide iş­
ler biraz çığırı ndan çı kar. Herkes sarhoş olur, çiftler kavga etm eye
baş lar, bir ara ba kazası bile yaşa n ı r. N ick ve Gatsby arkadaş olur ve
N ick, Gatsby'n in o g ize m l i d ış görü n üşün ü n a rd ı nda yata n gerçeği
öğrenmeye ba şlar.
Nick, Gatsby'n in ya kınlarda ol ması n ı n sebebi n i n, yı llar önce
yaşadı kları i l işki n i n ard ı ndan g izlice Da isy'yi yeniden kaza n m a ça­
bası old u ğ u n u öğrenir. Gatsby tüm düşünceleri ni yeniden birl eş­
meleri etrafı nda toplar; Da isy ve i l işki leri yaşa m ı n ı n gerçe k anla­
mıdır. Roma n ı n ahlaki unsuru olan N ick, Gatsby'yi geçm işin tekrar
yaşa namayacağı konusu nda uyarır.
Son u nda Gatsby'n in haya l leri yı kılır ve gerçeklerle yüzleşmek
zo runda ka lır. Daisy'ni n "sonsuz kayıtsızl ığı" sebebiyle asla Tom'u
terk edemeyeceği acı verici bir netl i kte ortaya çı ka r. Da isy'n i n as­
lında Gasby'n i n ideal ize ettiği kişi n i n bir gölgesi old u ğ u anlaşı l ı nca
da Gatsby'n in aslında Da isy'yi değil, onun bir temsi l i n i sevdiği net­
leşir. Romanda Gatsby'n in haya l leri Ameri kan rüyasıd ı r; Da isy'n i n
sığ l ığı v e materya l ist tutu mu da Ameri kan rüyasının sa htel iğini
temsil eder. Partideki tüm o g ü l ü mseyen, hoş yüzlerin heps i n i n
altında u m utsuzl u k vard ır.

1 61
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Fitzg era ld'ı n yaşa mı da Gatsby'n inkinden çok fa rkl ı değildir.


Ka rısı Zelda'yla birl i kte Caz Çağ ı 'n ı n en göz ö n ü n d e ve ışıltı l ı iliş­
kilerinden biri n i sürdürd ü ler. (Kendi dönemleri n i n Brad ve Ange­
l i na'sı gibiydi ler; ama onlarda daha çok içki ve kavga va rd ı .) Ze lda,
Fitzg erald'ın "uçarı ların i l ki" dediği, sosyeteden şen şakrak bir si­
mayd ı; Fitzge rald da zengin, başa rıl ı ve yakışı klı bir yazardı. Çılgın
pa rti l eri, gösterişli ve savurgan ya şam ta rzları halkın ilgisini çeki­
yord u. Ama ni hayetinde bu yaşa m on ların son u n u getirdi; Fitzge­
ra ld ayyaş, başarısız bir yazara dönüştü, Zelda da akıl hasta nesine
yatı r ı l d ı . İ l i şkileri n i n neden çöktüğüne dair he rkes i n b i r fi kri va r
gibi görün üyordu. Fitzgerald'ı n ta rafı nı tutanlar, onun yeteneğ i n i
körelttiğini söyl eye rek Zelda'yı suçluyor, Ze lda'nın ta rafı nı tuta n­
larsa Fitzge rald'ı n ilgisizliği n i n onu akıl hastanesi ne sü rükled i ğ i n i
i d d i a ediyord u . Fitzgerald The Beautiful and the Damned [G üzel ve
La netli; 1 922] ro ma n ı n ı Zelda'yl a olan ta l i hs iz evl i l i klerinden esin­
lenerek yazmıştı r.
Belirsizl i k ve karmaşa, i sti krar ve abartı, i syan ve uyumlu luk:
1 920'ler aşırı in işler ve çı kışlarla dolu bir çağd ı. Onca kaosu n orta­
sında kimse gerçekte n m erkezin neresi olduğ u n u bilmiyord u. He­
m i ngway ve Fitzgerald da çağı n iki uç kutbunu örnekl iyord u : me­
ta netli b i r gayesizli k ve umursamaz aşırı l ı k. Her ikisi n i n de özü nde
daha anlamlı bir yaşam çağrısı yatıyord u.

1 62
EZRA POU N D VE T. S. ELIOT
Modernlzmln iki Devi

Ezra Pound ( 1 885- 1 972) ve T. S. Eliot ( 1 888- 1 965) modernizm i n


ö n d e g e l e n iki fig ü rüyd ü : Ça ğ ı n ton u n u, ifade biçimleri n i v e ko­
n u l a rı n ı beli rleyi p ş i i ri yeni bir döneme taşıd ılar. El iot'ı n "Çorak
Ü l ke" [ 1 922] ş i i ri, çağ ı n en önem l i şiirleri nden biri haline geldi ve
Po u nd da -Wi l l i am Butler Yeats, Robert Frost ve Eliot'ı n d a ara­
l a rında b u l u n duğu- önemli şa irlerin eserl erine ya ptığı ya ratıcı
katkılarla mod ern izmi n ard ı ndaki itici g ü ç oldu. Pou nd'un üze­
rindeki etkisi o kad ar büyü ktü ki El iot başl ı ca eseri "Çora k Ü l ke"yi
il miglior fabbro (benden daha üstün za naatkar) d iyerek Po und'a
ithaf etti.

ll Miglior Fabbro
Eliot'ın kullandığı il miglior fabbro sözü Dante'nin İlahi Komedya'sı­
nın "Araf " bölümüne bir anıştırmadır; burada Dante bu ifadeyi, on
ikinci yüzyılın usta ozanı Arnaut Daniel'a bir saygı duruşu niteli­
ğinde kullanır. Eliot da Pound'a aynı jesti yapmıştır.

Y E N i B i R Ş E Y YA P I N I

Pound'un daha en ba şından edebiyat içi n büyü k bir hırsı va rd ı .


G e n ç b i r i ola rak amacı nın "şi i r hakkında yaşaya n herkesten daha
ço k bilgi ed i n mek" olduğunu yazmıştı. Bu hedefi ne ulaşmad ığını
söylemek epey zo r.
"Yeni bir şey ya p ı n!" Pou nd'un sloga n ı, şa i r arkadaşları na çağ­
rısı buydu. "Şi i r de en az nesir kadar iyi yazı l m a l ı d ı r" ve "Di l i i n ce­
likli olmalıdır," demiştir. Romantizm i n bi reye ve yoğ un duygulara
atfettiği önem iti ba rıyla fazla i leri gittiğini, se rbest ölçü nün fazla

1 63
Amerikan Edebiyatı 1 O 1

"gevşek" bir hale geldiğ i n i düşün üyord u. Ş i i r d i l i n e yen i bir d üzen


getirmekten başka bir şey istem iyord u.

Erkeksi Şür
Pound şakaya gelmezdi: Jujitsu ustasıydı ve becerilerini arkadaşla­
rı üzerinde kullanmaktan çekinmezdi. Bir gün bir restoranda Ro­
bert Frost'u omzunun üzerinden atarak ufak bir gösteri sunmuştu.

Bu i l keler onun, kısa süreli a ncak sonraki şairler ve şiir sanatı


üzeri nde d ramatik etki leri olan imgecilik a k ı m ı n ı geliştirmesine yol
açmıştır. İ mgeci lik şöyl ed i r:

• Kon u n u n doğrudan incelen mesi, aşırı "edebiyatçılık" ya pı lma­


ması
• Gereksiz d i l kulla n ı m ı n ı n olmaması
• Ritm i n ya pay ölçü lerle değ i l, şiirin "müziği" i l e sağlan ması

Bunun son ucunda ol uşan şiirler, (şi i ri ağı rlaştıra n "kita p kel i­
meleri" yeri ne) g ü ndelik bir d i l, (devri k cüm leler yeri ne) sade bir
üsl u p ve şiiri ifade etmek için yoğ u n i mgel eri n ku l l a n ı ldığı ürün­
lerdi. Pou nd'un imgeci şiirin en iyi örneklerinden bazı ları nı yazd ı­
ğ ı n ı düşündüğü şai r H. D:n i n "Sea Lily" ["Deniz N i l üferi"]şiiri nden
bir böl ü m şöyl ed ir:

Kamış,
kesilmiş ve parçalanmış
ama iki katı zengin­
seninki gibi büyük bir baş
tapınak basamaklarında sürüklenir,
ama paramparça oluyorsun
rüzgarda.

Şiirde tüm d uyg usal içeri k damıtılarak merkezd eki tek bir im­
geye dönüşür: kesilmiş, parça lanmış ve rüzgarda para mpa rça olan
ka m ı ş.

1 64
Ezra Pound ve T. S. Eli ot

iki Dev Tanışıyor


Pou nd ve Eliot 1 9 1 4 yı l ı nda Lond ra'da ta nıştı. Eliot, Birinci Dü nya
Savaşı'n ı n patlak vermesi nin ard ı ndan okud uğu Almanya'dan bu­
raya geçmişti. Eliot da hoca l ı k yaptığı l ndiana'daki Wa bash Colle­
ge'daki yetki l i lerle bir d izi çatışma n ı n ardından "kültürsüz Ameri­
ka lıla r"dan kaçma k için Lon d ra'ya gelm işti. Pou nd'un tan ımadığı
Eliot, hali hazı rda Pou nd'un pek ço k i l kesi ve i nancı n ı ka psaya n
şiirler yazıyord u. İ ki l i derhal dost oldu ve El iot, Pou nd'un cesa ret­
lendirmesiyle şiirleri n i yayı mlamaya başl adı.
O sıralar Eliot, daha son ra modern şiirin alametifa ri kası haline
gelen "J. Alfred Prufrock'ı n Aşk Şarkısı" [1 9 1 5] şiiri üzeri nde ça l ışı­
yordu. Şiir, yaşa mın anlamını bula maya n ya da eyleme geçeme­
yen orta yaşlı bir ada m ı n bakış açısı ndan d ramatik bir monolog­
d u r. Meşhur başlangıcı şöyled i r:

Gidelim o zaman, senle ben,


Akşam göğe yayıldığında
Narkozlu bir hasta gibi masada uzanan;

Ş i i rdeki içsel monolog ka rarsızl ı kla boğ ulan ve iletişi m kurma


yetisinden yoksun bir adamı gösterir: "Cü ret edebilir miyi m ? .. /
Demek isted iğim bu d eğ i l d i kesinli kle. / Bu değildi kesi n l i kle." Şiir,
modern topl u m u n başına musallat olan ya bancılaşma hissi n i ba­
rındırı r ve çağ ı n şiir d i l i n i bel i rler.
Pou nd bi rkaç yı l son ra yayı mladığı "Hugh Selwyn Mau berley"
[ 1 920] şii riyle aynı tonu ya ka lar:

Üç yıl boyunca, kendi çağından kopuk,


Çabaladı ölü şiir sanatını
Diriltmeye; "yüce" olanı eski anlamda
Sürdürmek için. Baştan yanlış-

Eliot da Pou nd da şiirlerinde, modern topl u m u n d u ru m u n u


ifade etmek içi n d ra matik mon olog v e klasi k a n ıştı rmalar g i b i

1 65
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

geleneksel form lar kulland ı l a rsa da b u n u pa rça l ı b i r biçimde yap­


tılar. Şiirleri yoğ u n ve oku n ması zordu; genel bir d üzen leri ol ma­
d ı ğ ı ndan ve zorlayıcıydılar, muğlak a n ı ştırmalar ku l l a n d ı klarından
pek çok kişi bunları ko layca yo rum layam ıyord u. Ancak ta m da bu
yüzden, modern to p l u mdaki spiritüel l i kten mahrum olma ve pa r­
çalan mışlık h i ssi n i ifade etmede böyle derin bir etkiye sa h i plerd i;
i nsa nlar kend i kültürleriyle bağlantılarını yitirmişti.

"Çorak Ülke"
Eliot 1 922 yı l ı nda "Çora k Ül ke"yi yayı mlad ığı nda şa i r arkadaşı Wil­
liam Carlos Wi l l iams şiirin "a l aycı bir ku rşu n gibi" vurd u ğ u n u söy­
lemişti. Artık şa irler temsilci leri gibi gördü kleri Eliot'ı n yan ı ndan
ayrı l m ıyorlard ı.
Edebi a n lamda şiirin başlığı, Birinci Dü nya Savaşı m u h a rebe
alanlarına bir refera nstı r: cesetler ve yıkımla dolu ço ra k bir ü l ke.
Metaforik a n l a mda başl ı k ve şiirin kendisi, sava şta n kaynaklanan
spi ritüel ve duygusal çora k l ı ğ ı temsil eder. Şiirde seks meyve ver­
mez, ö l ü m yeniden d i ri lişe geçit vermez ve inançlar ka lıcı değ i l d i r.
Dü nya, beyh udeliği n ço ra k ü l kesid i r.

E L I OT V E P O U N D ' U N YO L L A R I AY R I L I YO R

Böylesine inanç kaybı yaşa nan b i r d ü nyada i nsa nlar ne ya pacaktı?


Eliot ve Pou nd'un şai r olarak çözü m yol l arı fa rklıyd ı . Din ve gele­
nekler yerle bir o l m uş ola b i l i rdi; ancak El iot için spi ritüel l i ğ i n ye­
n iden kaza n ı l ması yen i bir d üzen ya da b i r "bütü n" oluştu ra b i l i rd i .
Öte yandan Pou nd, yeni gerçekliği o l d u ğ u h a l iyle ka bul etmişti
ve kaosla daha barış ı ktı. Kültü re her şeyden daha çok inan ıyord u
ve modern to pl u m u n soru nlarına gelenek değil özenle ye niden
ya p ı lan d ı rılan bir topl u m panzehir olabil irdi ancak.
İ k i l i, özel yaşam larında da farkl ı yollar tuttu. "Çora k Ü l ke"yi yaz­
mak El iot'ı n akıl sağ l ı ğına mal oldu ve ş i i ri yaza rken bir akıl has-

1 66
Ezra Pound ve T. S. Eli ot

tanesi ne kapat ı l d ı . Ancak iyi leşi p i nancı n ı yen i l eyerek Episkopal


kilisesine mensup oldu. El iot altm ış yaşındayken Nobel Edebiyat
Öd ü l ü kaza narak m uazza m bi r ka riyeri taçlandırd ı . Öte ya ndan
Pou nd yıllar içinde pol itik meselelerin içine daha çok g i rd i ve İkinci
Dünya Savaşı sırasında İtalya'da, Ameri ka ka rşıtı faşist radyo yayın­
ları yaptığı için vatan hainliğinden yarg ı la nd ı . Pou nd, ölüm ceza­
s ı ndan k ı l payı kurtu lara k yasa l olara k akli dengesi n i yiti rmiş ka b u l
ed ildi v e akıl hasta nesine yatı r ı l d ı . Bu radayken yaşa m ı n ın başya­
p ıtı olan, Cantos'u [Ka ntolar] bitirdi; eserd e yan l ı ş yola saptığ ı için
pişman olan bir adam görü l ü r.
Pou nd'un son derece deneysel şii rlere sa hip Cantos'u n u n
[Kantolar] tıpkı El iot'ı n "Ço ra k Ü l ke"s i g i b i modern edebiyat üze­
rinde deri n bir etkisi oldu. Klasik a n ıştırmalar, ya bancı edebiyat
eserleri nden a l ı nt ı parça lar ve özg ü n d i l ku l l a n ı m ı, çağ ı n spi ritü­
el ça resizl iğini sunuyor ve bug ü n fi lm ler, radyo ve te levizyonlar­
da karşı laştığ ı m ız parça l ı hi kaye an latı m ı n ı ö nced en ku ruyord u.
Pou nd, Whitman'ı n Çimen Yapraklart'nın şiir sa natındaki her yan l ı ş ı
yaptı ğ ı n ı düşünse de (ya da b e l k i de ta m da bu yüzden) Cantos
[Ka ntolar] için bu şiiri temel a l d ı . ( B u n u bir d üşünelim!)

1 67
WILLIAM FAU LKN ER
Güneyin Yazar1

İnsanın yalnızca hayatta kalmakla yetinmeyeceğine, aynı zamanda ya­


şama baskın çıkacağına inanıyorum.
-William Faulkner, Nobel konuşması

Wi l l i a m Fa ulkner ( 1 897- 1 962) N ew Alba ny, M i ssissi ppi'de doğ­


d u ve ya kındaki bir kasaba olan Oxfo rd, M i ssissi ppi'de büyüd ü.
Liseyi hiç bitirmemesine rağ men o l d u kça çok fazla kitap oku d u .
Fau lkner gençliğinden itibaren yazar olmaya kararlıyd ı .
1 9 1 8 yı l ı nda savaşın d ram ı n ı deneyi m lemeye c a n ata rak İ ngi liz
Kra liyet Hava Kuvvetleri'ne yazı ldı. Şansı na, hiçbi r şey göremeden
Birinci Dü nya Savaşı sonlandı. H izmetleri için h ü kü metten kaza n­
dığı parayla M i ssissippi Ü n ive rsitesi'ne gidebi ldi. Bu rayı da biti r­
medi ve yi rmi üç yaşı nda oku l u bırakıp yaza r olmak üzere New
York'a gitti .
Fau l kner New York'ta altı ay geçi rd i kten sonra pes edip evi ne
döndü. Bir süre posta ne m ü d ü rü olara k ça l ı ştı ancak bu ta bii ki
uzun s ü rmedi. Fau l kner kötü şa nsına ve New York'ta a rad ığı onayı
b u rada bulamamasına rağ men yaza rl ığa geri dönmeye kara r ver­
d i . Asıl adına ( Falkner) bir "u" ekleyip kend i n i gerçek bir yazar ilan
etti.

FA U L K N E R S O N U N D A Ç I K I Ş I N I YA P I YO R

Fa u l kner başta şi i r yazmaya yoğ u n laştı. Şii rlerden o l u şa n i l k kitabı


The Marble Faun [Duyg usuz Keçi Ta n rı; 1 924] ya l n ızca elli adet sat­
tı. Bu n u n ard ı ndan kurmaca yazmayı denedi. Arkadaşı Sherwood

1 68
Wil l i a m Faulkner

Anderson'ı n yard ı m ıyla yayı mlanan i l k roma n ı Soldiers' Pay [ 1 926]


ilk gerçek başarısıyd ı ; bu kitapla gerçek b i r yazar olara k adından
söz ettird i . Bu hafif sayı labilecek başarısıyla keyiflenen Fa ulkn er,
daha sonraları başya pıtı Ses ve Ö fke [ 1 929] haline gelecek eseri
üzerinde çalışmaya koyuldu.
Kitap 1 929 yılında yayımlandı ve yi rm inci yüzyıl Amerika n
edebiyat ı n ı n başyapıtları ndan biri kabul ed ildi. Okuması kolay bir
kitap değ i ldi. (Size aksi n i söyleyen herkes m u htemelen palavra
atıyord u r.)

Yenilikçi Yazar
Roman, dönemi için old u kça deneyseldir. Fau l kner bilindik h ikaye
anlatı m l a rı n ı n neredeyse her tür özel liğiyle oynar:

• Anlatım: H i kaye dört bakış açısından, ya ni tek bir anlatıcıyla


değil çoklu a n latıcılarla aktarılır.
• Kronoloji: H ikaye kronolojik sırayla a n latı l m az (sü reksiz za­
man).
• Bilinç akışı: Bazı kısımlar bilinç akışı denilen edebi bir yöntem­
le, ya n i karakteri n zi h n i n i n içinden an latı l ı r; bu ta rz, doğal bir
biçimde d ü şü nceden düşünceye atlaya n zi hni taklit eder.

Roman, dört farkl ı bakış açısı ta rafından a ktarılan dört kısma


ayrı l ı r: Compson a i lesinden üç erkek kardeş ve Com pson ai lesi n i n
hizmetkarı Dilsey. Com pson a i lesi eski gü neyi v e onun tü m değ er­
leri n i temsil eder: onur, erdem ve siyahi lerle beyazla rı n eşit olma­
dığı fi kri. Romanda Caddy Compson evl i l i k dışı bir şeki lde hamile
kalarak ai lesi için bir utanç kayn ağı o l u r. Her bi r erkek kardeşi n i n
bakış açısı ndan eski g ü neyi n değ erleri ne nasıl m eyda n oku n d u ­
ğ u nu, nihayetinde bu değerleri n İçsavaş'ı n etkil eriyle v e endüstri
dönemi ve deva m ı n ı n ye n i faydacı l ı k a n l ayış ıyla değişen top l u m
dalgasıyla n a s ı l hükü msüz kal d ı ğ ı n ı görü rüz. Yal nızca Caddy'n i n
otuz üç yaşı ndaki zi h i n sel engelli abisi Benjy'n in perspektifi nden

1 69
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

bakı nca Cad d y ' n i n cesa reti v e güzelliğine d a i r bölü k pörçü k a ncak
şefk a t l i bir şeyler sezin ler gibi olu r u z.

Bilinç Akıt ının Öncüleri


Faulkner, bilinç akışı yönteminin yazılarında kullanan ilk yazar de­
ğildi. İrlandalı yazar James Joyce ve İngiliz yazar Virginia Woolf
bu üslubun öncüleriydi. James Joyce'un Ulysses [1922) romanı ve
Woolf'un Deniz Feneri [1927) kitabı bu stilin başlıca eserleridir. An­
cak Faulkner'ın uyguladığı bilinç akışı yöntemi, okunması en kolay­
lardan biri olarak değerlendirilir.

Tü m olay, 1 928 yı lı n ı n bir hafta son undaki Paska lya tati l i nde
gerçekleşi r ve b i r de 1 9 1 O yılına ait bir geri dönüş içeri r. Cesa retini­
zi toplayı p bu işe girişme n iyetindeyseniz bu tabloda kitabın derli
toplu bir ha ritası n ı bulabi l i rsiniz:

K R O N O LO J i A N L AT I C I O N E M L I O L AY

Bölüm 1 : 7 Benjy Otuz üç yaş ı n d a ve z i h i nsel e n g elli


N i s a n 1 928 Compson Benjy, kokula r, tatla r ya d a keli melerle
(kutsal cu ma; tet i klenen bir a n ı d a n öteki n e atla r.
geçm iş) Za man mefh u m u yoktu r. B i r şeyler
zi h n i n i teti kleyerek onu kız kardeş i
Caddy'n i n büyükan nesi n i n cenazesi-
n i g örebilmek i ç i n ağaca t ı r m a n d ı ğ ı
(bu n u ya pabilecek cesa rete b i r t e k o
s a h i ptir) b i r za mana göt ü rü r; Quent i n
o n u n ça m u rlu iç ça maşı rına b a ktı ğ ı n ı
hatı rla r.

Bölüm 2: 2 Quentin Ha rva rdlı b i r öğrenci olan Quentin


Haziran, 1 9 1 0 Compson intihar etmek üzered i r. Caddy'n i n
(Quenti n'i n beka ret i n i kaybed i p h a m ile kalma s ı n ı
i nt i h a r ett i ğ i kabullenemez. B u n u a iles i n i n şerefi n i
g ü n; geçmiş) yit i r i ş i ola ra k g örür.

1 70
William Fau l kner

K R O N O LOJ i A N L ATI C I O N E M L I O L AY

Böl ü m 3 : 6 Jason Erkek kardeşlerin en a h la ks ızı o l a n


N i san, 1 928 Compson Jason Compson, Caddy'n in, henüz b i r
(Pa s ka l ya'dan ergen o l a n kız kardeş i n e gönderd i ğ i
ö nceki pa rayı ça l a r. Okuyucu o n u n bakış
c u m a rtesi; a ç ı s ı n d a n Caddy'n i n boşa nd ı ğ ı n ı ,
geç m i ş) Quenti n'i n kend i n i s u da boğ d u ğ u n u,
Benjy'n i n de h ad ı m ed i l d i ğ i n i öğre n i r.

Böl üm 4: 8 D i l sey Di l sey a i l e n i n h izmetka rıd ı r. O n u n-


N isan1 928 kisi en kolay a n l a ş ı l ı r ba kış açısı ve
(Paska lya a n latıd ı r. Dil sey yozl u ğ u, açgözl ü l ü ğ ü
günü; ş i m d i k i v e o n u r takıntısıyla Compson a i lesi n i n
za m a n ) n a s ı l kend i ken d i n i m a hvetti ğ i n i yan-
sıtır: "Başı da görd ü m, sonu da:' d er .

Yoknapatawpha
Fa u lkner' ı n nered eys e tüm eserleri g ü n eyi ele a l ı r. B u n l a r ı n çoğu,

büyük bir yoks u l l u ğ u n ve kla n temelli bir t o p l u m u n h ü k ü m sür­


düğü kurg u Yoknapatawpha i lçesinde geçer. Aileler onu rları için
savaşır ve soy l a rı onlar için özel bir gurur kaynağıdır. Fa ulkner'ı n,
Ses ve Ô fke'yle ayn ı yıl yayım lanan Sartoris ro man ı Yokna patawp­
ha'da geçen o n dokuz rom a n ı n ı n ilkidir; soylu g ü neyli top l u m u n
geri leyişini v e n i hayeti nde yo k oluşu n u a n latır. Ku rmaca a l a n ı nd a
g ü neyi n efsaneleri ve gerçeklerin i n , yü ksel işi ve çöküşü n ü n böyle
kapsa m l ı i rdelenişi d i r Fa u l k ner'ın "g ü neyi n yaza rı" olarak değer­
lendi ri l mesin i sağlayan.

Senaryo Yazarı Faulkner


Faulkner'ın diğer önemli eserleri Döşeğimde Ölürken [1930] , Abşa­
lom, Abşalom! [1936] ve Kurtar Halkımı Mu sa dır [1942] . Faulkner
'

neredeyse tüm önemli türlerde eser vermiştir. Kısa bir süreliğine


-aslında para kazanmak için-Hollywood'da senaryo yazarlığı bile

1 71
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

yapmıştır. Bunlardan e n önemlisi, Raymond Chandler'ın roma­


nından uyarlanan ve Humphrey Bogart'ın oynadığı Derin Uyku'dur
[1948] .

Faulkner ve Modern Dünya Görüşü


Fa u lkner "ses ve öfke" ifadesi n i Shakespeare'in Macbeth'i nden (5.
Perde, Sahne 5) a l m ı ştır:

Yaşam yürüyen bir gölgeden ibaret, zavallı bir oyuncudan


Sahnedeki süresince böbürlenen ve içi içini kemiren,
Sonra bir daha sesi duyulmaz: bir masal bu
Bir budalanın anlattığı, ses ve öfkeyle dolu,
Hiçbir anlamı olmayan.

Macbeth bu sözleri son perdede, karısı Lady Macbeth'i n öldü­


ğünü öğ ren diği ve sonunda endişe, korku ve pa ra noyayla yitip
gittiğ i sırada söyler. Bu satırlar, bir nevi on dokuzu ncu yüzyıl natü­
ra listlerinkine benzeyen, doğaya dair pesimist bir bakış açısı sunar.
Modernistleri n kend i leri n e sorduğu ve eserlerinde keşfe ç ı ktığı
başl ı ca soru lar yaşa m ı n bel irli bir anlamı n ı n olup olmadığı, varsa
da b u n u n ne olduğ u d u r.
Fau lkner yaşa m ı n bir anlamı old u ğ u n u, her bi reyi n kalbi nde
evrensel gerçekle rin var olduğunu ve yaza rların da sa m i m i, yü rek­
ten gelen eserler ü retirlerse bunları ifade edebi l eceğ i n i söyleyebi­
l i rd i . O n u n d ü nya görüşü Macbeth'i n kinden çok daha iyimserd i r.
Fau lkner yazılarıyla geniş çapta bir başarı elde ettiğinde k ı rk
dokuz yaşı ndayd ı . O ana kad ar i nsa nlar onu biraz eksantrik ve ger­
çek bir önem atfedilemeyecek kadar ana akım d ı şında bir yaza r
olarak değerl end i riyo rd u . N i h ayeti nde üç önem l i edebiyat öd ü l ü
kaza n dı : 1 950 y ı l ı nda Nobel Edebiyat Öd ülü, 1 95 1 yıl ında Am eri­
ka n U l u sa l Kitap Öd ü l ü ve 1 955 yı l ı nda Pulitze r Ku rg u Öd ü l ü .

1 72
WILLA CATHER VE JOHN STEINBECK
Batının Ya za rları

Topraktan başka bir şey yoktu: Ülke filan değil, içinden ülkelerin türe­
diği toprak sadece.
-Willa Cather, Antonia

Mark Twai n gibi yazarlarla on dokuzu ncu yüzyı lda başlayan zen­
g i n Amerikan gerçekçiliği ve bölgeciliği geleneği, yen i bir odak
noktasıyla yirminci yüzyı la da si rayet etti: Amerika çayı rları nda
yaşa m . Ülke kurul uşu n u ve batıya doğ ru yayı l ı ş ı n ı tama m ladığın­
dan, ü l ken in bu ca nlı kısımlarında yen i bi r sosya l doku oluş maya
başlamıştı.
Yaza rla r çayı rları n g üzelliğini, yerleşimci lerin, göçmen i şçi leri n
ve buralarda g ezi nen yersiz yu rtsuzları n korku larını ve endişeleri­
ni, onları kapana kıstıran sosya l ve ekonom i k g ü çleri an lattılar. Bu
yen i gerçekleri en iyi şekilde a n lata n iki yaza r vard ı : Willa Cather
ve John Stei n beck.

W I L L A C AT H E R

Willa Cather ( 1 873 - 1 947) yirmi nci yüzyı l ı n başı nda orta batı böl­
geci l i ğ i n i n en ü n l ü yazarlarından bi ri haline geld i . Popü ler olan
çayı r üçlemesi okuyuculara on dokuzu ncu yüzyıl sonu Nebraska
coğrafyası na, burada tırnaklarıyla kazıyarak yaşamları n ı ku rmaya
çalışan i nsa n ların cesa ret ve tutu m larına dair bir bakış sundu.
İ lg i nçtir ki Cather çok kısa bir süre çayırlık bölgede yaşa m ı ştı.
Vi rg i n ia'dan Nebraska'ya dokuz ya şındayken gelip genç bir kad ın
olarak buradan ayrı l d ı . Ü n l ü çayır roma nlarını, otuz üç yaşı ndan

1 73
Amerikan Edebiyatı 7 O 1

so nra ya şamaya başlad ığı New York'ta yazd ı . Cath er romanları n ı


yaza rken çocu kluğundan v e gençliğinden bi ldiği çayır bölgeleri­
nin coğrafyası ve topl u m u ciddi ölçüde değişm işti.

Antonia
Antonia [ 1 9 1 8] Cather'ı n en popü ler roma nlarından olmasa da en
iyil eri nden b i ri d i r. Roman, döne m i n tipik i ki öykü s ü n ü anlatır: ya­
bancı göçmenle Amerika l ı göçmen hikayesi. Cather onların hem
birbirine benzeyen hem de traj i k biçimde farkl ı olan deneyi mle­
ri n i n izini sü rer.
A ntonia Shi merda, ai lesi daha iyi bir yaşam kurmak için Ameri­
ka'ya taşınan Bohemyalı bir göçmendir. Jim Burden ise ebeveynleri
öldükten son ra oraya taşınmak zoru nda kalan Vi rg i n i a l ı bir öksüz­
d ü r. Her i kisi de Nebraska çayı rlıklarına çocukken gelir. Okuyucu­
lar, bu öncülerin yaşa m ları boyu nca katlandı kları ya l n ızl ı k ve tecri­
de, deneyi m l erinden ed i n d i kleri cesa ret ve bağ ı m sızl ığa, hayatta
kalmak için g üvendikl eri topl u l u k ruhuna şah itl i k ederler.
A ntonia'n ın babası çayı rlardaki yaşa mın baskısı yüzü nden i nti­
har edi nce A nto n ia'yla J i m'i n yaşa mları kesişir. A nto nia'n ın babası
hiçbir zaman Ameri ka'ya gitmenin iyi bir fikir old u ğ u n u d ü şü n me­
mişti r; karısı zengi n olma u m u d uyla aileyi bu raya sürüklemiştir.
J i m'i n ailesi isti kra r gösterg esi ola n bir ev sa hi biyken A ntonia'n ın
ba bası bir ev ya pmayı başaramamıştır. Cather'ın romanı, diğer
modernizm h ikayeleri g i b i Amerikan rüyasın ı n boşl u ğ u n u vurgu­
l a r. A ntonia'n ın babası, Yenidü nya'da bir anlam bulamayarak ger­
çek memleketi n i n özlemi içinde ö l ü r.

Vagon sarsıldı, hiç bilmediğim yerlere taşıyordu beni. Evimi özlediğimi


sanmıyorum. Hiçbir yere varmasak da fark etmezdi. Yeryüzüyle göğün
arasında yok olmuş, silinmiş gibi hissediyordum. O gece dualarımı oku­
madım: Ne olacaksa olacaktı.
-Willa Cather, Antonia

1 74
Wi l l a Cather ve John Steinbeck

A ntonia yi ne de hayatta ka lmayı başa rır. Dayanıklılığı, cesa reti


ve sebatı, çayır yaşa m ı n ı n değeri n i n gerçek sem bo l leri o l u r.

J O H N STE I N B ECK

Cather'ı n romanları on dokuzu ncu yüzyı l ı n son larındaki çayır ya­


şa m ı n ı anlatı rke n John Stein beck'i n ( 1 902- 1 968) hi kayeleri, yi r­
mi nci yüzyı l ı n ba şındaki çayı rlı kları ve 1 930'1 a rda b u rayı vuran
afetten son ra olanları anlatır.

Tozlu Otuzlar
1 9 30' 1 a rda o rta batı çayı rları n ı b i r fe l a ket vurd u . Tozl u otuzlar ya
da "toz ça nağı" olarak b i l i n e n dönemde şiddet l i kura k l ı kl a r ya­
şa n d ı, bölgeyi toz fı rtı na l a rı kapladı ve m i lyo n l a rca çiftçi ye rle­
rinden oldu. Büyü k Ovalar'daki ya k l a ş ı k 40 m i lyon hekta r l ı k a razi
b u n d a n etki lendi. Aileler çift l i klerini terk etti, eşya l a rı n ı toparla­
yı p iş b u l m a k içi n batıya doğru yola koyu l d u . Yoğ u n toz ta bakası
içinde tü m eşyaları n ı taşıya n göçmen ler ü l ke n i n dört bir ya n ı na
dağıldı.
Bu felaketin yaşa n ması n ı n sebebi, elli yıl boyu nca çiftçi lerin
hala çayırl ı k bö lgenin ekolojisini anlamamış ve oraya uygun ta rım
uyg u l a maları gelişti rmemiş olmalarıyd ı . Çayı rla rın, yüzey to p rağ ı ­
n ı n ne kada r hayati bir parçası o l d u ğ u n u , engin çayır kö kleri n i n
toprakta n e m i ha psettiği n i v e böylece top rağı sabit tuttuğ u n u
bilmiyorlard ı . Çiftçiler yı l la r boyu meka n i k eki p m a n larla toprağ ı
di kkatsizce altüst ederek öyle bir d u ru ma geti rdiler ki toprak so­
n u n da toza dönüştü.
Toz b u l utları öyl es ine yoğ u n ve siyahtı ki i n sa nlar onlara "kara
tipi" diyord u. Tozla r kil ometrelerce ilerledi, bazı ları Beyaz Sa ray'ı n
ön ba hçesi ne kadar ulaştı. Toz çanağı ifadesi, ku rakl ı k ve toz fı rtı­
nalarına maruz ka lan herhangi bir bölgeyi ifade etmek a macıyla
sözl ü klere bile g i rd i .

1 75
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Toz Çanağı Ekolojisi


1935 yılında botanikçi Paul Sears, bu trajedinin ardındaki ekolojiyi
açıklama ve insanları aynı hataları yapmamaları için uyarma ama­
cıyla Deserts on the March [Yürüyen Çöller; 1935) adlı kitabı yazdı.

Steinbeck ve Okiler
Onların bu kötü durumundan etkilenen Stein beck, göçmenlerin
batıya yolculukları hakkında yazmaya karar verd i . Kita bı için araş­
tırma ya pmak üzere Oklahoma'ya g itti ve iş b u l m a k için Ka l iforni­
ya'ya g iden göçmen işçi lere katıldı. Şa h it oldukları onu derinden
etki led i. Kızg ın Kal iforniya l ı l a r yemek vermeyi reddettiklerinden
açl ı k içindeki Okileri (Oklahom a l ı göçmen leri ifade eden bir terim)
izledi. Stein beck Ka liforniya l ı ların bu davranışları n ı "kınamanın
ötesine geçen bir suç" olara k tan ı m lad ı.

Gazap Üzümleri
Stein beck, onların deneyim leri ni başya pıtı Gazap Üzümleri'ne taşı­
dı. Roman 1 939 yılında yayı mlandığ ında Stei n beck'e büyük bir ün
kaza n d ırd ı ve yirminci yüzyı l ı n en önemli yazarlarından biri olarak
edebiyatta ki yeri ni sağ lam laştırd ı . Halk, Stein beck'i n h i kayesi nde­
ki ku rmaca Joad a i lesi n i n hikayesi nden çok etki lendi; Oklahomalı,
kiracı çiftçi bir aile olan Joad lar toz çanağı sebebiyle evleri nden
olm u şlard ı . Yü rek bu rkan öykü leri, evleri n i yitiren ve çalışmak için
Ka liforn iya'ya gidip burada da Büyük Buhran'ı n tüm iş bulma şa ns­
ları nı yok ettiği gerçeğiyle karşılaşan pek çok Oki'yi temsi l eder.

Kalem Kağıt
Steinbeck, Cennetin Doğusu [1952) romanını yazmak için 300 ka­
lem kullandı. O dönem daktilolar olmasına rağmen Steinbeck ka­
lemle yazmayı tercih etmişti.

1 76
Wi lla Cather ve John Steinbeck

Hi kaye, yerlerinden olan çiftçi lerin söm ü r ü l ü ş ü n ü a n latma k


üzere natü ra lizm ve sembolizmi ha rma nlar. Natü ralist bir roman
olara k çiftçi lerin kaderleri n i n nihayetinde nasıl o dönemki Ame­
ri ka'n ı n ta rımcı l ı k sisteminin güçl eriyle şeki l lendiğini tasvi r eder.
Roman, Amerikan edebiyatındaki en şok ed ici sa hnelerden bi riyl e
son bu l u r: açlıktan ölmek üzere olan bir adamı emziren bir kad ı n .
O n u n bu davra n ışı, iş insa nla rı n ı n kita p boyu an latı lan acımasız
söm ü r ü l eri n i n karşıtı olara k özgecil ya rd ı m seve rliğin ve m erha­
metin sembolüd ü r.
Kita p ya rım mi lyondan fazla sattı, ü stelik ya lnızca Ameri ka'daki
adet sayısıyd ı bu. Steinbeck bu eser için başka önemli öd üllerin yan ı
sıra Pulitzer Öd ü l ü ve Amerikan U l usal Kita p Öd ülü'nü de kaza ndı.

Merhametli Bir Yazar


Stein beck bir yazarın görevi n i n, her şeyi n ötesi nde i l etişim kur­
mak old u ğ u n u d ü ş ü n üyord u . Özünde yazmanın "d iğer bireyl erle
i letişim ku rma metodu ya da tekniği" old u ğ u na i nan ıyord u; No­
bel yemeği ko nuşmasında bir yaza rın a macı n ı n "g elişim amacıyla
kurduğumuz kara n l ı k ve teh l i keli düşl erimizi eşeleyi p gün ışığ ına
çıka rara k [insa n l ı ğ ı n] pek çok acı hatası ve başarısızlığ ı n ı g özler
ö n ü n e sermek" olması gerektiğ i n i söylemişti r. Stei n beck'i n yazı la­
rı n ı n özü n d e her za man güçlü bir merhamet d uyg usu ve insanl arı
kör ederek nihayeti nde birbi rleri ni, gerçek kurtu l uş yol u muzu an­
lamakta n a l ı koya n g üçlerin fa rkına varmaya bir çağrı vard ı r.

Fareler 11e İnsanlar


Steinbeck'in Fareler ve İnsanlar romanı 1937 yılında , Gazap Üzüm­
le ri nden iki yıl önce yayımlanan, yine göçmen işçilerle ilgili bir
'

başka hikayedir. Steinbeck romanı, gençken göçmen işçilik yaptığı


kendi deneyimlerine dayandırmıştır. Romanın ilk taslağını köpeği
Max yemiştir.

1 77
Amerikan Edebiyatı 1 O 1

Stei n beck de Hem i n gway gibi sade b i r üsl u p ku llandı. Sonuç


olarak, romanlarının oku nması görece kolay olduğundan halk
arası nda po püler oldu. Edebiyat ca miasında kabul g örmesi uzu n
sü rse de (popüler olması n ı n "edebi" olmadığı a n la mına geld i ğ i n i
d ü ş ü n üyorlardı) son unda 1 962 yı l ı nda Nobel Edebiyat Öd ü l ü'n ü
kazandı.

Toz Çanağı Edebiyatı


Gazap Üzümleri, toz çanağı edebiyatının -bu terim, tozlu otuzlar­
da ki felaketi anlatan roma n l a r ve kısa h i kayeleri ta nı mlamak için
ku l l a n ı l ı r- en ünlü örnekleri nden biridir. Bir başka örnek de Fre­
derick M a nfred'in yazd ı ğ ı The Golden Bow/ d u r [Alt ı n Ça nak; 1 937].
'

Kitabın başkahramanı, "şansını yeniden denemek" üzere toz ça­


nağ ı n a geri döner. 1 94 1 yı l ı nda yaza r James Agee, fotoğ rafçı Wa l­
ker Eva ns'la birlikte Büyük Buh ran'dan za ra r gören yoksu l ortakçı
çiftçi lerin yaşamları n ı n bir kayd ı nitel iği ndeki Let Us Now Praise
Famous Men1 [Ünlü i nsan ları öveli m Şimdi] hazırlad ı. Fotoğ rafçı­
ların, oyu n yaza rları n ı n ve diğer sanatçıların eserleriyle birl i kte bu
ça lışma da dönem i n kültürel bir i konog rafisini oluştu rur.

1 78
ROBERT FROST
Amerika'nın Bölgesel Şairleri

Robert Frost ( 1 874- 1 963) Ameri ka'n ın en sevi len şa i rlerinden biri­
d i r. "Sarı bir ormanda ikiye ayrı ldı yol u m" ya da "Uyumada n önce
daha çok yol gideceğ im," d izeleri ni kim bi lmez? Bel ki laf arası nda
kullan ıyorsunuzdur bile. Frost'un şiirleri o kadar popü ler oldu ki
d eyi mlerim izi n içine yerleşti. Öyle ki John F. Ken nedy, 1 960 yılında
başka n l ı k töreni nde "The Gift Outrig ht" ["İçten Bir Armağa n"J şiiri­
ni oku ması için onu davet etti.
Robert Frost, Pou nd ve El iot'ın dönem inde şiir yazıyord u ve
Pou nd'un arkadaşıyd ı . ( Pound'un jujitsu hareketiyle Frost'u de­
virişini hatırlayı n.) Üslupları ve konuları son derece farklı olsa da
Pou nd, Frost'u n şiirlerine hayrandı.
Pou nd ve Eliot muğlak a n ıştı rma lar ve zorlu klarla dolu mo­
dernist şiirlerini yazad u rsunlar, Frost ta mamen fa rklı bir şey de­
n iyordu. Frost, Eliot ve Pou nd'un şiirlerinde görd ü ğ ü soyutlama
ve bariz yüceli klerden hoşla n m ıyord u; her anlamda şiir sanatı n ı n
aya kları yere bassın istiyord u.

Frost'un Üslubu
Frost, şa irin geleneksel form lar ku llanara k kaos içi ndeki d ü nyaya
yeniden bir anlam ve d üzen kazandırabi leceğ i ne inanıyord u. Ge­
nel olara k Frost'un şi i rleri şun larla kara kterize edi l i r:

• Anlaşı l ı r bir ifade


• Sone ve uya klı beyitler
• Uyaksız d izeler
• Konuşma dili
• Doğal riti mler
• Bö lgeselci lik

1 79
Amerikan Edebiyatı 1 O 1

Uyaksız d izeler beşli hece ölçüsü nden oluşur, ya n i b i r satırda


beş iambic aya k b u l u n u r. Shakespea re, Mi lton ve Wordsworth g i bi
pek ço k önemli yaza r gayet uyum sağ layabi len bir vezin türü olan
uya ksız d izeleri ku llanm ıştır. Frost, ko nuşma d i l i n i n doğa l riti m leri­
ni ya kalama i m ka n ı verdiği için uya ksız d izeleri tercih etti.
Frost aynı za manda şiir sanatının, sesin anlamla örtüşmesi ge­
rektiğine inanıyord u. Bunu derken Frost şiiri n vezin, ritim, uya k ve
ses kul lanımıyla a n l a m ı ortaya sermesi gerektiği n i anlatıyordu.
Frost'un ustal ı k l ı bir şeki lde sesle anlamı örtü ştü rmesi şii rleri n i n
bu kadar po püler olmasında büyü k ö n e m taşıyor.

New England Dili


Frost, New England coğ rafyasından çıkan sa m i m i, doğal bir d i le
sa h i p şiirler yazd ı . Anca k New England çayı rları, çiçekleri ve çiftl i k
yaşa m ı na dair tüm o şen, pastora l tasvi rlere rağ men bir mela n ko l i
t ı n ı s ı v e yaşa m ı n kara n l ı k deri n l i kleri n i eşeleme de mevcuttur b u
şiirl erde. Ç ü n kü Frost neticede Birinci Dü nya Savaşı'n ı n a rd ı ndan
yazmaya başlaya n bir modernizm çocuğ uyd u ve to pl u m u n ya­
bancı laşmış haletiruh iyesine karş ı l ı k gel mesi gerekiyord u .

Yaşam Güzel, Karanlık ve Deri n Bir Deneyim


Frost şiirlerinde evreni keşfetmek için doğayı k u l l a n ı r. Pek çok ese­
ri doğa üzeri nde yoğ u n l aştığ ı için bazıları Frost'u Amerikan tran­
sandanta l istleriyle ka rşılaştırır. Ancak tra nsa ndantal istler doğayı
Ta n rı'n ı n bir d ı şavu ru m u olarak görü rken, Frost doğa n ı n "hiçbi r
dışavu rumu, d ı şavu racak hiçbir şeyi" ol mad ı ğ ı n ı d ü şü n ü r. Ko n u
itibarıyla doğa n ı n v e insan ru h u n u n kara n l ı k yön lerini araştırmak
üzere doğayı kullanma bağ la mında daha ziyade Hawthorne ve
Melvi l le'e; doğayı n i hai olara k kayıtsız ve nedensiz görmesi bağ la­
m ı nda da Stephen Cran e'e benzer.

1 80
Robert Frost

Ormana Uğramak
Frost, "Stopping by Woods on a Snowy Eveni ng" ["Ka rl ı Bir Akşa m­
d a Orma na Uğramak"; 1 923] şiirinde kış mevsiminde bir orma nı
tasvi r eder. Anlatıcı, karın içinde bir at arabasıyla giderken kar ya­
ğışını izlemek üzere atı d u rduru r. "Küçük atı m tuhaf bulmuş olmalı
/ Yakınlard a bir çiftli k yokken d urmayı" d iye düşü n ü r anlatıcı. Şiir,
şai ri n düşünceleriyle son bulur:

Orman güzel, karanlık ve derin


Ama tutmam gereken sözler var benim,
Ve uyumadan önce daha çok gideceğim,
Ve uyumadan önce daha çok gideceğim.

Şiirdeki sesler ve son i ki satırı n tekrarlanması okuyucuya bu­


nun sıradan bir orman sahnesi olmadığı ve altta daha hüzünlü bir
ton barı ndı rd ı ğ ı i pu cu n u verir.
Peki, şiir ne demekted i r? Frost'u n şiirlerinde bunu anlamak hiç­
bir zaman kolay değildir. Frost'u n dili ışıltılı bir ya l ı n lıktad ı r ama
her zaman bu n u n altında ka ra n l ı k, şekilsiz bir şeyleri n pusuda
bekled iği hissi ni verir. Ki m i leri şiiri ölüm üzeri ne bir tefekkür ola­
rak okur. Frost buna katılsa da niyetinin tam olarak bu olmad ığını
söylemiştir; buna siz karar vereceksin iz.
Frost'un diğer popüler şiirleri a rasında "Gidilmeyen Yol" [ 1 9 1 6],
"Mend ing Wa ll" [Onarılacak Duvar; 1 9 1 4] ve "Ateş ve Buz" [1 920]
yer a l ı r. "The Death of the H i red Man" [Rençperin Ölümü; 1 9 1 4]
g i bi şii rleri daha uzun ve öyküseldir.
Frost'un yaşa m ı pek çok trajedi barındırı r: Çocu klarından i ki­
si küçük yaşta ölmüş, biri i ntihar etmiş, bir kızı doğumdan son ra
ölmüş, bir d i ğer kızı da s i n i r krizi geçirmiştir. B i r noktada Frost da
intihara m eyletmişti r.
Frost uzu n bir yaşa m sürdü; öldüğünde seksen dokuz yaşın­
dayd ı. Yaşam ı boyu nca şii rleriyle geniş ça pta ün ve dört Pulitzer
Öd ü l ü kaza n d ı .

1 81
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

E D W I N A R L I N G TO N R O B I N S O N

Edwi n Arli ngton Robinson ( 1 869- 1 935) da Frost gibi eserleri nde
kara n l ı k temalar işleyen bir başka New Engla ndlı şai rd i r. O da şiir­
leri n i oluşturmak üzere geleneksel formlar kul l a nm ış, eserleri nde
New England l ı sıradan insanlara yer vermiştir.
Meşh u r şiiri uRichard Corynde [ 1 897] Robinson her şeye sa h i p
olan ama h i ç b i r şey hi ssetmeyen bir karakter ya rattı. Ş i i r a na ka­
ra kteri n i ntiha rıyla biter:

Ve böylece çalışarak bekledik ışığı,


Katıksız kaldık ve lanetledik ekmeği;
Sonra Richard Cory, sakin bir yaz akşamı,
Eve gidip kafasına bir kurşun sıktı.

Robinson'ı n Richa rd Co ry tasvi ri sessiz, sofi sti ke New Eng­


land'ın sarsıcı bir resmini sunar. O hoş, karlı kış ma nzarası n ı n a ltın­
da bir kurşu n gibi delip geçen bir mesaj çı nlar: Modern d ü nya safi
bir ça resizli kten i barettir.

C A R L SA N D B U RG V E Ş İ KAGOLU Ş A i R L E R

Yeni yüzyı l ı n başla ngıcına dek New England edebiyatın merkezi


sayı lıyordu. Cari Sandburg ve Şikagolu şa i rler, orta batıyı temsil
eden ca n l ı şiirsel eserler yarata ra k bu a l g ıya meydan okudular. Ge­
lişen bir şeh ir ve ken d i ça p ı nda bir kültür merkezi olan Ş i kago'yu
öven şii rler ü rettiler.
Şikago ekol ü n ü n üç önem l i şairi olan Cari Sandburg ( 1 878-
1 967), Edg a r Lee Masters ( 1 868- 1 950) ve Vachel Lindsay ( 1 879-
1 93 1 ) rahat bir konuşma d i l i ve gerçekçi l i k ku l l a n d ı . Şiirlerinde yir­
mi nci yüzyı l ı n başında orta batı kültürü n ü ta n ı m laya n d iya lektleri,
içsel yaşa m ı ve po p ü l i st hassasiyetleri ku lla ndıla r.

1 82
Robert Frost

S poon Nebri
Edgar Lee Masters'ın Spoon River Anthology [Spoon Nehri Antolo­
jisi; 1915] tek bir ortak noktaları olan 250 orta batılı hakkında­
dır: Hepsi ölüdür. Ö lümün içinde güvende olan bu insanlar artık
yaşamları boyunca deneyimledikleri çaresizlikler, başarısızlıklar ve
kayıp düşleri hakkında dürüstçe konuşma özgürlüğüne sahiptirler.

Yi rminci yüzyı l ı n i l k ya rısındaki bölg esel şairler, s ı radan insan­


ların iç yaşa mları ve coğ rafya a racılığ ıyla Ameri ka'yı yen iden keşfe­
derek modernizme kendi izleri n i bıra ktılar. Whitman gibi bu şairler
de i nsa n ların sesi oldu lar; a ncak bu ses ler a rtık daha böl ü k pörçük­
tü ve Ameri ka'n ı n u m utları ve haya l leri, büyük d ü nya savaşları nın
saçt ı ğ ı deh şetle gölgelendiğinden um utsuz bir tona bürü n m ü ştü.

1 83
E. E. CUMMINGS VE WILLIAM CARLOS
WILLIAMS
Deneysel Şairler

Amerika'nın en yen ilikçi şai rleri nden bazı ları modern izm döne­
m i nden çıktı. T. S. El iot ve Ezra Pou nd gibi şairler çağ rıyı yaptı, pek
çok şa ir onların bu çağrısına ya nıt verd i. 1 920'1ere gelindiğinde
Amerikan şiiri yen i çağı a nlayan ve tanımlayan yen i bir ses, anlam
ve üslup b u l ma yol u ndayd ı .

E. E. C U M M I N G S

En beli rgin yen i l i kçi şair E. E. Cum mings'ti ( 1 894- 1 962). Ti pog rafi­
n i n -yazı n ı n sayfada görünüş biçimi- ya nı sıra d i l bilgisi, heceleme,
noktalama, ritim ve formla (yani dilin neredeyse tüm kurallarıyla)
da oyna r, genel l i kle adını küçük harflerle yaza rd ı. Nevi şa hsına
mün hasır tarzı kurallara karşıtl ığın görsel bir sembol üydü ve dö­
nem i n deneysel ton u n u vurg u l uyordu.

"Büyüyüp gerçekten kimsen o olmak cesaret ister."


-e.e. cummings

Şiiri n, sadece bir sayfada yazı l ı sözcü kleri sessizce okuma eyle­
m i olmadığı kolayca u n utulabilir. Şiir sesli oku n m a k için yazı l m ı ş
bir eserd i r. (Bir d a h a ş i i r okurken önce sessizce, sonra da yü ksek
sesle okuyup a radaki fa rkı gözlemleyi n.) Satırların bitiş biçi m i, ne­
rede bittikleri vs. tüm bunlar şiiri gözle oku m a n ı n birer parçasıdır.
Şiir oku rken anlam oluşturma sihrine hem gözler hem kulaklar
dahildir.
Bir şiirin ne söyled iği, o n u n nasıl söyled iğinin bir son ucudur.

1 84
E. E. Cummings ve William Carlos Wil l iams

Emily Dickinson'ı n şiirleri n i n o karakteristik tirelerin yeri ne


noktalar konduğu nda nası l değiştiğini hatırlayı n; ed itörler tire ye­
ri ne nokta koyduklarında şi i rdeki tered düt ve beklenti h issi körelir.
Frost'un anlam yaratmak için sesi nasıl dengeli bir şekilde kul lan­
d ı ğ ı n ı da hatırlayın; tüm bunlar şiir deneyi m i n i yaratmada bilinçli
eylemlerd i r.
Cummings bunu şiirlerinde daha da bariz şekilde yaptı . Şiiri şiir
yapan neredeyse her şeyle oynadı. işte bir örnek:

kalbini yanımda taşıyorum(kalbimin


içinde)asla onsuz değilim(gittiğim
her yere sen de geliyorsun canım;ve yaptığım
her şey senin yapışın sevgilim)
korkuyorum

Bunlar i m la hatası değil; "i" ( /ng. ben) gerçekten de küçük harfle


yazı lmak istenm iştir. Keli meler a rasında boşluk bırakıl martıası da
kasıtl ıdır. Peki bu nlar ne anlama gelir?
işte E. E. Cummings'in g üzelliği burada; şiirleri o kadar oyu n baz
ki bir kere düşün meye baş ladınız mı olası l ı klar sınırsız görünür!
Küçük harfle yazı l m ı ş "i" ( İng. ben) ben liğin küçü ltü lmesini işaret
ediyor, kel ime a ralarında boşluk olmaması da an latıcın ı n, sevgili­
sinin kal bini içinde (h atta tam göğsü n ü n için de) taşımasından do­
ğan yakınlığı vurg u luyor. Son satırda bırakı lan beyaz boşlu kla da
a n latıcı n ı n korku su görü n ü r kıl ı n ı r.
E. E. Cummings toplamda iki binden fazla şiir yayı mladı. Zeki­
ce bir planla mayla ken d i n i şiirleri ne adaması n ı sağ layacak şekil­
de parasını idareli kullandı ve çılgın yi rm i lerde bohem bir sanatçı
gibi yaşadı. Edebiyat öd ü l lerinden kazandığı meblağlar (ki bunlar
epey fazlayd ı) ve ai lesi n i n kendisine borç verdiği paralarla idare
ediyordu. Ne ü n ne de servet u m u runda oldu.
Cummings kurallara ateşli bi r şeki lde ka rşı çıkan biri ve roman­
tik geleneğ i n d i namik bir pa rçası gibi görül üyord u; Whitman'ın

1 85
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

ye n i l i kçi l i ğ i n i n gerçek varisiydi. Ancak i l g inçtir ki C u m m i n g s tüm o


kural yı kıcı lığının a ltında aslında bir m u hafaza kar sayı l ı rd ı. Yaşamı­
nın i leriki dönemlerinde, 1 93 1 yı l ında Sovyetler Birl iği'ne ya ptığı
bir gezi nin ard ı ndan sosya list politikalarla haya l kırklığına uğrayıp
cumhuriyetçiliğe döndü.

W I L L I A M C A R LO S W I L L I A M S

Şai r Wi lliam Carlos Wil liams ( 1 883-1 963) da Pou nd'un yen i l i kçi
eserler ü retme çağrısına uyup bunu uyg u ladı. Pou nd'un isted iği
ve imgeci lik hareketiyl e hayata geçirdiği yen i l i kçi liğin çoğ u Wi lli­
ams'ın son derece yaratıcı şii rleri nde ifade bulur. Wi lliams bir an­
lamda "Pound'dan çok Pou nd cu"yd u; çünkü Pou nd her ne kadar
yen i l i kçi olsa da Wi l l iams onun yeterince i lerlemed i ğ i n i d ü şü n ü ­
yo rd u. Po u nd'un etkisi yirminci yüzyıl başlarında o kadar güçl üy­
dü ki Wi lliams yaşam ı n ı Pound'dan önce, Pou n d 'dan sonra olarak
i kiye bölebi l i rd i.

Dr. Williams
E . E. Cummings'in aksine, William Carlos Williams'ın asıl mesleği
şairlik değildi. O eğitimli bir hekimdi. Kırklı yaşlarında New Jer­
sey'deki bir hastanede pediyatri bölüm şefi oldu ve ölümüne dek
bu görevi sürdürdü.

Wi l l i ams, Eliot ve Pound'un a ksine şiiri n düze n i n tü m izlerin­


den sıyrıldığını ve modernizm dönem i n i ka ra kterize eden "ya pı sız­
lık" h i ssi kaza n d ı ğ ı n ı görmek istiyordu. Şiiri n dilde, kon u ş u l d u ğ u
şekliyle bir te meli olması n ı istiyord u. "Beş li hece ölçüsüyle . . . öl­
ç ü l ü dö rtl ükl erle" ve "senel erle" (en azı ndan o dönem ku l l a n ı l d ı ğ ı
şekliyle) i ş i bitmişti. Bir ş a i r için büyü k sözler.
Her şeyden çok da şiirin doğ rud an iletişim kurmas ı n ı istiyord u.
Sonuç olarak da şiirleri son derece i mgesel bir hal aldı. En popü-

1 86
E. E. Cummings ve William Carlos Williams

ler şiirlerinden biri olan "Kırm ızı El Ara bası"nı n [ 1 923] bi rkaç satırı
şöyled i r:

ne çok şey
bağlı

kırmızı
el arabasına

yağmurla ışıldayan

Tü m şiir tek bir i mgeye daya n ı r: kırm ızı el arabası.

Ulantı
Şairin bir dizeyi, dilbilgisine göre bitiş noktasında sonlandırmama­
sına ulantı denir. Ulantı Fransızca enjambment kelimesinden gelir;
bu kelime "karşıya geçme" (Fr. jambe: bacak) anlamına gelir. Ulantı
kullanmayan dizeler noktalama işaretiyle biter. Ulantı, dizeler dil­
bilgisine göre bitmesi gereken kelimelerle sonlanmadığından şiirde
her türden gerilim hissini yaratabilir.

"Kırmızı El Arabası" pek çok yen i l i kçi u nsur taşır. Cummings


g i bi Wil l iams da küçü k harf ku l l a n ı r. Alışılmadık kısalıkta d izeleri
vard ı r. Satır son ları (ulantılar) okuyucuyu yavaşlatır ki bu da şiirde
ya pılmak i stenen i yans ıtı r: Yavaşlayıp kırm ızı e l a rabasına ne çok
şeyin bağ lı olduğu n u d üşün mek. Şiir, edebi h i lel erden s ıyrı l ı r, oku­
yucuyu kel imelere ve ayn ı za manda etrafı nı sara n şeylere d i kkatle
ve yen i bir gözle ba kmaya zorlar. Wi lliams, merkezdeki somut bir
imgeye bağ l ı, old u kça düşünsel bir şiir yaratı r.
E. E. Cu m m i ng s ve Wil l ia m Carlos Wi lliams modern izm i n yeni­
l i kçi şairl eri nden ya ln ızca i kisiyd i . Onlar g i bi daha pek çok şa ir va r­
d ı . Şair Wallace Stevens fikirler ve bilinç üzerine yoğu n laşa n olduk­
ça düşünsel ve i m gesel ş i i rler yazd ı. Eserl eri fe lsefi, ku l l andığı d i l
sınırlı v e kesindi. 1 955 yılı nda Pulitzer Ö d ü l ü kaza n d ı . Otuz i ki gibi

1 87
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

genç bir yaşta ö l e n Hart Crane, Amerikan şiiri yazmak i ç i n büyük


bir azi mle yola başlad ı . Merkez i mge olarak Brooklyn Köprüsü'nü
kullanan uzu n şiiri "The Bridge" [Köprü; 1 930] T. S. Eliot'ın "Çorak
Ül ke"si gibi dönemin ruh halini daha iyi mser bir havada ya nsıtan
epik bir şiirdir.
Modernizmin yenilikçi yaza rları nın hepsi çağın çalkantı, kar­
maşa h isleri n i ve dinamik enerjisini ya nsıtan ca n l ı eserler ürettiler.

1 88
HARLEM RÖNESANSI
Afrikalı-Amerikan Edebiyatın Başlangıcı

Siyahilerde güzellik, güç ve kuvvet anlamında hiçbir eksiklik yoktur.


-Langston Hughes

1 9 1 5- 1 929 arasında kuzeyde Afri kal ı-Amerikan yazı n ı ve ya ratıcı­


lığı patla ması oldu. Pek çok fa rklı türden siyahi yaza r, siyahi Ame­
rikan yazı n ı n ı n modern dönem ini şeki l lendiren ro manlar, otobi­
yog rafi ler, şiirler ve siyasi edebiyat eserleri ürettiler. Bu döneme
Harlem Rönesansı den i l i r.

KUZEYE GÖÇ

Birinci Dü nya Savaşı 'n ı n ard ı ndan bin lerce Afri kal ı-Ameri ka l ı gü­
neydeki çiftl iklerden kuzeyd eki şehirlere göç etmeye başlad ı .
1 920'1 eri n k ı s a süreli ekon omik refahı sırasında Ch icago v e New
York gibi şehirler, daha iyi bir yaşa m u m u d uyla g ü neydeki Afri ka­
l ı-Ameri ka l ı ları cezbeden iş fı rsatla rıyla dol uyd u .

Çekim Merkezi Harlem


Bu göç dalgası kuzeydeki büyü k şehirl erde old u kça yen i l i kçi fi kir­
ler, müzik ve sosya l değişime dair güçlü bir çağrıyla dolu bir süreci
ateşled i . New York, Man hatta n'daki Harlem mahal lesi Afri kal ı-A­
meri ka l ı entelektüe l l er, yazarlar ve sanatçı ları n birbi rleri n i n fi kirle­
ri nden ve ya ratıcı eserleri nden beslendiği zengin bir kü ltürel mer­
kez h a l i n i aldı. Kura l tan ı m ayan tavı rla r, yeni a kı m lar ve ı 920'1e­
rin bu "her şey kabu l" dönem i n i temsil eden a l ış ı l m ı ş ı n d ı ş ı ndaki
ya şam tarzla rı, yen i Afri kal ı-Am eri kan edebiyatın ı n patlama sıyla
Harlem'de şeki l lendi.

1 89
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Yeniden Doğuf
Rönesans kelimesi Fransızcadan gelir ve "yeniden doğuş" anla­
mındadır. Kültürel yeniden doğuşları temsil eden edebi ve kültürel
akımlar genellikle rönesans terimiyle anılır. Harlem Rönesansının
bu ismi almasının sebebi, Amerika'da Afrikalı-Amerikan sanatı ve
kültürünün yeniden doğuşu olarak görülmesiydi.

RICHARD WRIGHT

Richard Wrig ht ( 1 908- 1 960) Harlem Rönesansının en seçkin Afri­


kalı-Amerikan yaza rları ndan biri oldu. Ba şya pıtı Native Son [Yerli
Oğ lan] 1 940'ta yayı mlandığında anında iki yüz elli bin adet sattı.
Ta rtı şma l ı roman, okuyucularına oldukça zor bir soru yöneltiyor­
d u : Şiddet ne za man kişisel bir zoru n l u l u k halini alır?

Bigger'ın Çıkmazı
Native Son [Yerl i Oğ lan] va rl ı kl ı ve beyaz Dalton a i lesi n i n ya n ı nd a
şoför o l a r a k işe başlaya n, y i r m i bir ya şındaki Afri ka l ı -Ameri ka l ı
Bigger a d l ı b i r g e n c i kon u a l ı r. Bigger, Şi kago'daki geceko n d u
böl gesinde yaşar; zen g i n o l m a k için kuzey şeh i rl eri n i doldura n
p e k ç o k siya h i Ameri ka l ı g e n c i n t i p i k b i r örneğ i d i r.
Bigger kazara ailenin güzel kızı Mary Dalton'ı öldürdüğünde iş­
ler kötüleşir. Bigger bir gece Mary'yi eve getirdikten son ra onu içeri
taşımak zoru nda ka lır çünkü genç kız yürüyemeyecek kadar sar­
hoştu r. O sırada uyanan kör Baya n Da lton, Bigger kızı yatağına ya­
tırırken Mary'nin odasına gelir. Genç kızın odasında bulunduğu için
ona tecavüz etmekle suçlanma ihtimali olduğunu fark eden Bigger,
korku içinde kızı yastıkla sustu rmaya çalışırken kazara Mary'yi boğar.
Bigger şimdi metafori k olarak yakalanmıştı r: Korku ve ırk çatışması­
nın tetiklediği bir şiddet döngüsüne girer. Bigger sonunda kendisini
bu kadere sürükleyen insa nları ve güçleri çok daha iyi anlar. Ölüme
mahkum olsa da onurlu ve cesur bir şekilde ölür.

1 90
Harlem Rönesansı

Caz Çağı
Harlem Rönesansının yanı sıra Caz Çağı da yaşanıyordu. Müzik açı­
sından son derece yenilikçi bir dönem olan Caz Çağı, aksak ritimler,
doğaçlamalar ve oldukça canlı bir tona sahip bir müzik türü olan ca­
zın yükselişine şahit oldu. Caz, 1920'lerde Şikago ve New York'taki
kulüplerde gelişip canlandı. Duke Ellington ve Louis Armstrong gibi
müzisyenler bu dönemde ünlü oldular.

Wrig ht'ı n kitabı, insanların Ameri ka'daki siyah ilerle ilgili me­
seleler karşı sındaki kayıtsızl ı ğ ı n ı n yanlışlığını gösteriyordu. Yaza r
eşitsizl i k, ı rkçılık ve şiddet g i bi mesel elerle ilgili can l ı ve ra hatsız
edici bir resim çiziyordu; rom a n ı okumak epey zorlayıcı bir dene­
yi m olabi l i r.
N i hayeti nde modern dönemin pek çok yaza rı gibi Wright da
Amerika'da haya l kırıklığına uğrayı p Paris'e kaçtı. Işıklar şehri Wright
için doğru bir yer oldu: Fransızlar onu büyü k bir yaza r olarak adde­
dip Hemingway, Fau l kner ve Fitzgerald'la eş tuttu lar.

Natüralizme Dönüt
Native Son [Yerli Oğlan] , natüralizmin diğer kitapları gibidir: Ka­
rakter, nihayetinde kaderini belirleyen karmaşık toplum kuralla rı
içinde mahsur kalır.

Z O R A N E A L E H U R S TO N

Harlem Rönesansından çıkan b i r başka ü n l ü yazar da Zora Nea­


l e H u rston'd ı ( 1 89 1 -1 960). Hu rston, Afri kal ı-Amerika l ı kad ınları n
sesi oldu. Eserleri n i n çoğ u n da, yi rminci yüzyıl başında siyahilerin
ki mlik meseleleri gibi temaları i ncelemek üzere Afri kal ı-Amerikan
fol kloru nu ku l l a n ı r.

1 91
Amerikan Edebiyatı 7 0 1

Afrikalı- Amerikan Folklorunu Koruma


H u rston, Barnard Col lege'da öğrenciyken Afri kalı-Amerikan folk­
loruyla i l g i len meye baş lad ı . 1 927 yı l ı nda mezun olduktan son ra
siyahi leri n sözlü gelenekleri üzeri ne ça l ı şmaları nı sürd ü rmesi için
Col u m bia Ü niversitesi'nden burs kazandı. H u rston, oto-etnografı k
(Bölü m l'de bahsedilen oto-etnog rafı terim i n i hatı rlayın ) Afrika­
lı-Amerika n folkloru hikayesi Mu/es and Men [Katırlar ve i nsanlar;
1 935] ve başyapıtı Tanrı'ya Bakıyorlardı'yı [ 1 93 7] yazma k için ant­
ropoloj i k çalışmaları ndan faydalandı.

Tanrı'ya Bakıyorlardı
Tanrı'ya Bakıyorlardı [ 1 937] gü neyli siyahi genç bir kad ı n ı n k i m l i­
ğini bulma yolcu l u ğ u n u anlatır. H u rston, Jan ie'ni n yaşadı klarını,
duyduğu hi kayelere ve g üçlü ancak kötü davranan sevg i l isiyle
yaşad ı ğ ı kendi deneyim leri ne dayandırır. Janie melezd ir ve hem
beyaz hem de siyahi topl u l uklarda geri l i m olduğ unu görür.

Yeterince Politik Değil


Kita p ilk yayı m l andığı nda bazı siyahi yazarlar H u rston'ı ka ra kterler
kon usunda yeteri nce cesur davra n mamakla eleşti rd i ler. Richard
Wrig ht, H urston'ı n ka rakterleri n i n "Ameri ka'nı n zencileri görmek
isted iği şeki lde dar ve g üvenli bir yörü ng ede" hareket etti kleri n i
söyled i. Wri ght g i bi yazarlar eserl eri ni, Afri ka l ı-Am eri kal ı l a r ı n karşı
ka rşıya ka ldığı ve önem l i sosyopol iti k meselelere çok gerekli bir
v u rg u ya pmak için ku l l a n ıyorlar, bunun d ı şı n da ka lan eserleri zi­
ya n, daha da kötüsü başa rısızl ı k ol arak değerl end iriyorlard ı .

En İyi 1 0 0 Eserden Biri


Tanrı 'ya Bakıyorlardı, Time dergisinin 1923'le 2005 yılları arasında
yayımlanmış en iyi 100 romandan oluşan listesine girmeyi başardı.
Oprah Winfrey 2005 yılında bu eserin, aktris Halle Berry'nin baş­
rolde olduğu film uyarlamasının yapımcılığını üstlendi.

1 92
Harlem Rönesansı

Ancak yıllar sonra akadem isyenler, Harlem Rönesansı döne­


m i nde Afrikalı-Amerikan gelenekleri n i n canlanması n ı n önemine
odakla n ı nca Hursto n'ı n eseri başka bir gözle değerlendirildi.

L A NG S TON H U G H E S

Belki de Harlem Rönesansından çıkan en popüler edebi fig ü r


Lan g ston H ug hes'tu ( 1 902-1 967). Hug hes yirmileri n başarılı b i r
şa iri v e yaza rıydı, g ü n ü müzde de h a l a popülerl i ğ i n i korumakta­
d ı r. Hug hes'u n ışıltılı, her za m a n g ü l ü m seyen yüzü, edebiyatta ki
en ta nıd ı k yüzlerden biri d i r ve Caz Çağ ı 'n ı n o d i n a m i k enerjisi n i n
b i r si mgesi h a l i n e gelmiştir.

Caz Şairi
H urston gibi H u g hes da Afrika l ı-Amerikal ı ların sözlü gelenekleri n i
v e folkloru n u akta rmak istiyordu. H u g hes şiirlerinde caz ritimleri n i
ya ka lamaya çal ıştı:

Vızıldayan uyuşuk, aksak bir ritim,


Yumuşak bir mırıltıyla sallanıp duran
Bir zencinin çaldığını işittim.
Lenox Caddesi'nde geçen gece
Eski bir gaz lambasının soluk ve donuk ışığında
Sallanıyordu tembel tembel.. .
Sallanıyordu tembel tembel.. .

-"The Weary B l ues" ["Bit k i n B l ues"; 1926)

H uges'un eserleri, siya h i l eri gelekleri ndeki g u ru rla birleştirme


amacı ndayd ı .

Politik Sesler
Booker T. Washington ve W. E . B. Du Bois on dokuzuncu ve yirmin­
ci yüzyılın iki önemli siyasi figürüydü; Afrikalı-Amerikalıların geli-

1 93
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

şimi hakkındaki tartışmalarda ana hatlarını belirledikleri fikirler


bugün hala geçerliliğini korur. Washington siyahilerin, ayrımcılığı
bir kenara bırakarak eğitim ve sıkı çalışma sayesinde kendilerini
geliştirmeye odaklanmalarını istiyordu. Du Bois buna katılmıyor­
du; ayrımcılığı göz ardı etmenin onu daha kalıcı hale getireceğini
düşünüyordu. Du Bois, Afrikalı-Amerikalılar için en önemli insan
hakları organizasyonu olan NAACP'nin (Ulusal Siyahilerin Gelişimi
Derneği) kurucusuydu.

B Ü Y Ü K B U H R A N PA R T i N i N S O N U O L U YO R

El bette tüm güzel şeylerin bir sonu vard ı r; Harlem Rönesansı da


1 929 yı l ı nda borsan ı n çökmesiyle son buldu. Her şey değişse de
Harlem Rönesansında ü reti len eserler, yirm i nci yüzyıl ı n başında
yaşaya n Afri kalı-Ameri ka l ı l a rı n sesi ol maya deva m ediyor.

1 94
BÖLÜM 7

S AVA Ş S O N R A S I E D E B I YAT I

Otuzlardaki Büyük Buhran'ı n ve 1 945'te başlayan İ ki nci Dü nya Sa­


vaşı'n ı n ardından Ameri ka göreceli bir sa kinlik, isti krar ve uyu m
dönemine g i rd i . Ameri kan edebiyatı ve kü ltü rüyse bunun ta m ter­
si bir d u rumdayd ı .
l 940'1a r v e SO'lerde aşağı layıcı a n l a m d a "beatn ikl er" olarak a n ı ­
lan küçü k bir yazar g rubu m üstehcen v e deneysel eserler üretme­
ye başl adı ve tabu olan hemen hemen her kon uyu g ü n yüzü ne
ç ı kard ı la r. Yazılarındaki tüm o kabalığın altında önemli bir mesaj
yatıyordu: Ameri kan kü ltü rüne hala umutsuzl u k hakimd i. Yazıla­
rında Amerikalıların istikrar ve konfor için nasıl ca n l ı l ı k ve yaratıcı­
l ı kları n ı feda ettiklerini ya nsıttılar.
1 950'1eri n sonu, 1 960'1arı n başı nda da şiir sa natı bu mesajı baş­
ka bir açıdan incelemeye başladı: öznel "ben·� İtirafçı şiir denilen
yeni bir tür, siyasi açıdan m u hafaza ka r bir dönemde ta bu sayı lan
depresyon, ölüm ve ilişkiler gibi konu ları oldukça öznel ve mah­
rem bir bakış açısından i nceledi ler. Anne Sexton, Sylvia Plath ve
Robert Lowell'ın eserleri, sonraki on yıllar boyu nca yazarlara ilham
veren yeni bir tür gel iştirdi.
Yi rmi nci yüzyı l ı n oyun yaza rlarını da u n utmaya l ı m; onlar da
bu dönemde ken d i leri n i gösterdiler. Eugene O'Nei l l, Tennessee
Wi l l iams ve Arth u r Miller, dönemin en önem l i oyu n yazarla rından
üçüyd ü . Eserleri nde Amerikan a i l esini i nceleyip sıklıkla şöyle soru-

1 95
Amerikan Edebiyatı 1 O 1

lar sord u la r: Ameri ka n rüyası aile biri m i n i nasıl etkil iyor? Top l u m
baskısı ne bağ lamda aile dinamiklerinde rol oynuyor? Bu oyu n ya­
za rları, yi rm inci yüzyılda Ameri ka n toplumunun gerçekle fa ntezi
a rası ndaki çizgiyi nasıl yıktığını ve aile üyeleri a rası ndaki bağ ların
nasıl çatırdadığını gösterir.
Son olarak da yirminci yüzyı lda g oti k yen iden canlandı; bu
defa d i kkati n i güneye çevi rmişti. Amerika'da Edgar Allan Poe gibi
yazarlarla başlaya n gotik gelenek, g ü n eyi inceleyen Wi lliam Fa ulk­
ner, Flannery O'Connor ve d iğer yazarlarla yeniden hareketlendi.
Bu yaza rların eserleri, gü neyli soyl u kesi m i n çöküşünün ve mo­
dern topl u m u n yü ksel işinin nasıl bir geri l i m ya rattığ ını gösteri r.
Yaza rlar a rtık g ü neyli topl umların kötü l ü klerine daha az, modern
d ü nyadaki yabancılaşma ve kayı p hissinden doğan sessiz a ncak
teki nsiz unsu rlara daha çok oda klan ıyordu. Flannery O'Connor,
g rotesk ve m iza h i üsl u buyla modern edebiyatta ki eşsiz g ü neyl i
sol uklardan bi ri oldu.

1 96
BEAT KUŞAGI VE J. D. SALI NGER
Karşı-Kültür Kulübü

Kayı p Kuşak nasıl ki "kayı p"tı, Beat Kuşağı da öyle bitikti. Bunlar,
Büyük Buhra n za manı nda büyü müş, İ kinci Dü nya Savaşı'nı atlat­
mış ve huzu rlu ancak boğ ucu bir konfor döneminde yetişkinliğe
erişmişlerdi. Beat Kuşağı üyeleri uyuştu rucu, cinsel l i k ve Doğu fel­
sefeleriyle ilgileniyord u; tüm bunlar, kültürde son derece eksik ol­
duğunu gördü kleri bir şeyi bulma g i rişimiyd i: ca n l ı l ı k ve ya ratıcılık
h issi.

Dean 'le ben, Amerika yı ve Amerikalı insanın özündeki iyiliği B ULMAK


için Whitman sonrası Amerika 'da yolculuğa çıktık . . . . Bu aslında Tan­
rı yı bulmak için ülkede gezinen iki Katolik arkadaşın hikayesiydi. So­
nunda onu bulduk.
-Jack Kerouac, Letters: 1 957-1 969 [Mektuplar: 1957-1969]

Beat Akımı Doğuyor


Pek ço k edebi akım gibi Beat akımı da evleri nde ya da barlarda
oturup yaşam, sanat ve edebiyattan konuşan bir g ru p arkadaş­
la başladı. Jack Kerouac, Ailen Gi nsberg ve Wil lia m S. Burroughs,
1 944 yıl ı nda New York' u n yeraltı mekanl arı nda tanışmış üç yaza r­
d ı . Hepsi de kend i biçi m l erinde Beat hareketi n i n babası ve evsiz­
lerin, modern kesimin ve 1 9SO'l erdeki Beat Kuşağı ru h u n u n söz­
cüsüydü.

Beat Kelimesi
Beat kelimesi Beat Kuşağı için pek çok anlama geliyordu: Kerouac,
bu ifadeyi ilk kez arkadaşı Herbert Huncke sokaklarda geçen hayatı
yüzünden "bitik" [İng. beat] olduğunu söylediğinde duymuştu. Bu

1 97
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

ifade aynı zamanda caz ritimlerine v e akımın beatifi.c yani kutsal,


coşturucu hedeflerine de bir gönderme niteliğindeydi. Beat ismi,
gazeteci John Clellon Holmes (Kerouac'ın bir arkadaşı) New York
Tim es ta meşhur makalesi "This Is the Beat Generation"ı [" İ şte bu
'

Beat Kuşağı"] yayımladığında resmiyet kazandı.

JACK KEROUAC
Jack Kerouac ( 1 922- 1 969) Lowell'da, Massachusetts'teki depresif
bir fa brika kasa basında doğdu. Dışarıdan ba kıld ığ ında Kerouac
tüm Beat Kuşağı üyeleri arasında "en Amerika n" olandı. Ya kışı klı,
atletik ve sosya l bi riydi.
Kerou ac, a i lesi ni büyük bir sefaletten kurta rma çabasıyla futbol
bursuyla bir üniversiteye g i rmeye ça lıştı. Co l u m bia Ü n iversitesi'ne
gi rmeyi başa rınca ai lesiyle birl i kte New Yo rk'a taşı ndı lar. H içbir
oyu na çıkamayacağı an laşı l ı nca Kerouac oku lu b ı ra k ı p ticaret ge­
m i leri ne g i rd i . İzi nli olduğu za manlarda d üzen l i olara k New York'a
gelir, Col u m bia'da ed indiği arkad aşlarını -Ginsberg, Bu rroughs ve
eski bir h ü kü m l ü olan Neal Cassady- ziya ret ederdi.

Yolda
Kerouac yaza r ol maya kararlıyd ı . Yedi yı l l ı k çalışma ve gözden
geçirmenin ard ı ndan 1 95 7 yı lında Beat Kuşağı'n ı n kutsa l kita bı
ve a k ı m ı n ı n baş l ı ca eseri n itel iğindeki rom a n ı Yolda'yı yayımladı.
Roman, Kerouac'ın roma nda ö l ü m süzleştirmesi nin ard ı ndan Beat
Kuşağı'n ı n bir başka etki leyici fi g ü rü haline gelen Neal Cassady'yle
ya ptı kları bi rkaç yo lculuğa daya n ı r.
Roman, "yolda" yaşamanın spontanlığ ı n ı ya ka lamak üzere bi­
l i nç akışı ta rzı nda yaz ı l m ıştır. Kerouac'ın roma n ı nda gerçek özg ür­
lük, boş bağ l ı l ıkların olmadığı yoldad ır. Tek bağ l ı l ı k yolcu l u ğadır.
Kerouac ça lışması bö l ü n mesin diye sayfaları bi rbi ri ne bantlar,
böylece tek tek değil hepsini birden daktiloya takard ı. Kerouac, rö-

1 98
Beat Kuşağı ve J. O. Sa l i nger

portajlarda kita bı birbirine bağ l ı kağ ıtla rdan tek bir ruloyla üç haf­
ta içinde yazdığını iddia ederek ilahi bir i l hamla ve ateşli nöbetler
halinde yaza n biri i maj ı çizmeyi ku rnazl ıkla başa rm ıştır.
Yolda'n ın ell iler ve altm ışlar kültüründe ve sonrasında muaz­
zam bir etkisi oldu. Hala kült bir eser kabul ed i l mektedi r. Bob Oy­
lan, J i m Morrison ve Hu nter S. Tho m pson gibi pek çok ü n l ü m üzis­
yen ve yaza r, bu romanın eserleri nde etki li old u ğ u n u söyl emiştir.

Rahat bir yatakta tutsak şekilde yatmaktansa, rahatsız bir yatakta öz­
gür olmak her zaman yeğdir.
-Jack Kerouac, Yolda

WILLIAM S. BU RROUGHS

Kerouac ve Ginsberg, arkadaşları William S. Burroughs'u (1 9 1 4-


1 997) edebiyat alanındaki babaları olarak görüyorlardı. B u rroughs
hiç ş ü phesiz grubun en aşırısıyd ı, hem yazılarıyla hem de yaşa mıyla.
Burroug hs varl ı k l ı bir ai leden gel iyord u; büyü kbabası bir ek­
leme maki nesi (hesap maki nesi n i n ilk versiyo n u ) icat etm i ş ve
1 BOO'lerde başarı l ı bir fi rma kurmuştu. Burroughs 1 936 yıl ı nda
Harva rd Üniversitesi İ n g i l izce böl ü m ü nden mezu n o l d u ktan son­
ra ai lesi ona yüklü bir harçl ı k sağ ladı; bu sayede Burroughs yıl larca
ça l ı şmadan yaşayabildi. Za ma n ı n ı uyuşturucu ku llanıp fah i şelerle,
uyuştu rucu satıcıl arıyla ta kı lara k ve etrafı ndaki sanatçılara i l h a m
olara k geçird i .
Burroughs 1 940'1arda N e w York yera ltı d ü nyas ı n ı n g ediklileri n­
dendi; burada Kerouac ve Ginsberg'le ta n ı ştı. 1 949 yıl ında uyuştu­
rucu suçlamal arıyla tutu klanı nca bu yaşa m ı n son uçlarıyla yüzl eş­
mek zorunda kaldı. Ka rısı Joan'la Meksi ka'ya kaçm aya karar verd i;
birlikte mari h ua na yeti şti rd i ler ve Burroughs antropoloji yü ksek
l isansına başlad ı .

1 99
Amerikan Edebiyatı 1 O 1

Kesik Parmak
Burroughs yirmi beş yaşındayken, Crow Kızılderili kabilesine giriş
ritüelinin bir parçası olduğunu iddia ederek sol serçe parmağını
kesti. Burroughs'un bunu gösterdiği psikiyatrist onu akıl hastane­
sine yatırdı.

Bu rroughs'un başı, William Tel l efsanesini başarısız bir şeki lde


yeniden ca nlandırmaya ka l ktıklarında ka rısını vurup öldürü n ce
yeniden belaya girdi. Ölü m ü n kazayla gerçekleştiğine kara r veri­
l i nce hapis yatma ktan ku rtu lsa da ellilerin ka lan kısmı ve altm ış­
ları Avrupa ve Kuzey Afrika'da gezi nerek geçirdi. Bu rroughs daha
son ra "Joa n'ı n ölümü ol masa asla yaza r ola mazd ı m . ... Yan i Joan'ın
ö l ü m ü beni istilacı, çirki n ruhla temasa geçird i ve çıkış yol u m u
bu l m a k için yazmaktan başka bir çaremin o l m a d ı ğ ı yaşam boyu
sürecek bir mücadeleye sürükledi," dem iştir.

Çıplak Şölen
Bu rroug h s 1 959 yı l ı nda başlıca eseri Çıplak Şölen'i yayı mladı. Ki­
tap Bu rroughs'un kend i deneyi m leri ne daya n ı r ve öteki benliği
Wi lliam Lee ta rafı ndan a n latıl ı r. Son derece tartışma ya ratan kita­
bın yazarı, pornografi, tecavüz ve uyuşturucu kul l a n ı m ı sahneleri
sebebiyle Boston'da m ü stehcen l i kle suçla ndı. Üslu bu, kon usu ve
paranoya nöbeti n i an dıra n yapısı sebebiyle kita p Beat Kuşağı'nın
bir başka önemli ça l ı şması haline geldi.

A L L E N G I N S B E RG

Ai len G i nsberg ( 1 926- 1 997) Beat Kuşağı'n ı n önde gelen şai riyd i .
Şiir kole ksiyonu Uluma [ 1 956], beat akı m ı n ı n şii rsel merkezi o l d u
v e kuşağ ı n spi ritüel özlem leri v e haya l kırıklıkları n ı d i l e getird i .
Ginsberg g r u b u n en eğit i m l i v e sa kin üyesiyd i; gerçi kışkırtıcı lıkta

200
Beat Kuşağı ve J. O. Salinger

diğerleri nden kalır ya n ı yoktu; en azından Kerouac'la m u kayese


ed i ldiği nde. Bu konuda Bu rroug h s başı çekiyor.
Ke rouac gibi Gin sberg de Col um bia'da okudu. Bağ ı m l ı lar ve
suçl ularla zaman geçirmeye başlayın ca ün iversitede başı derde
gird i . Temizl i kçilere, te m izlik za m a n ı n ı n geld i ğ i n i bildirmek için
tozlu camlara m üstehcen resim ler çizdiği anlaşılı nca da okuldan
atıldı.
Burroughs, Joan'u öldü rmekten tutu klanınca G i nsberg bir süre
epeyce korktu. Araştırmacı olara k sa kin bir iş bulup "normal" biri
olmaya ça lıştı. Ta bii ki bu pek uzu n sürmedi. Gin sberg son u nda
San Fra ncisco'ya gitti; burada da kend i n i şiir d ü nya sına kaptı rı p
ü n l ü oldu.

Aya Ulumak
"El biselerinizi n eteklerin i ka l d ı rın hanı mefendiler, cehenneme gi­
riyoruz:• İşte şa i r Wi lliam Carlos Wi l l ia ms, Ginsberg'i n 1 956 yılında
yayımlanan şiir koleksiyo n u Uluma'yı böyle tanıtm ıştı.
Ginsberg Uluma'daki şiirlerini 1 955 yı l ı nda San Fra nci sco'da bir
mekanda okuduğu nda anında cinsel sapkınlık sembolü haline gel­
di. Şiirin insa n cinsel liği ve homoseksüell i k hakkı ndaki açı k tasvi rle­
ri halkı adamakıllı tiksi ndirmişti. İşte meşhur şiirin ünlü başl angıcı:

Neslimin en üstün zihinlerinin yok olduğunu gördüm delilikle,


histerik, çırılçıplak açlık içinde,
şafakta zenci mahallelerinde sürüklenerek,
çaresizce uyuşturucu ararken,

H a l k ı n Uluma'ya gösterdiği tepki ler pek çok açıdan Whitma n'ı n


Çimen Yaprakları'na gösterd iklerine benziyordu; Whitman gibi
Ginsberg de müstehcen eserler ü reten bir başka şa i r olarak görül­
müştü. Ta bii şimdi her iki eser de klasi kler a rası nda ye r alıyor.
Arkadaşları a rası nda Beat Kuşağ ı'n ı n deneyselciliğine en çok
i n anan Gi nsberg'd i . Yeraltı d ü nyasını keşifleri n i n spi ritüel değeri-

201
Amerikan Edebiyatı 7 o 7

ne i n a nıyo rd u ve b u n u n gerçek bir şiirsel i l hama yol açtığına i kna


olmuştu.

J . D. S A L I N G E R

1 950'1erin genç nes l i n i n edebi tem si l i, J. D. Sali nger'ı n ( 1 9 1 9-20 1 O)


Çavdar Tarlasında Çocuklar [ 1 95 1 ) roma n ı n ı n ku rmaca başka h ra­
m a n ı Holden Cau lfie ld'd ı r. Sa l i n ger'ı n gençliğin öfkesinin tasvi ri o
kadar ikna edici ve sa m i m i d i r ki pek çok genç, Salinger'ı n kendi­
lerini ta n ı d ı ğ ı n ı ve onların d a Salin ger'ı tanıdığ ı n ı d ü ş ü n m ü ştü; ki
bunun yaza rı old u kça rahatsız ettiği ortaya ç ı ktı. H atta Sa l inger,
Çavdar Tarlasında Çocukları n muazzam başarısından o kadar ra­
hatsız oldu ki N ew Hampshire'daki ücra bir dağ kasabası olan Cor­
nish'e kaçtı.
Sal i n g er, Amerika'da edebiyat ı n en ünlü m ü nzevi lerinden b i ri
oldu. Yıllarca röportaj vermeyi ya da 1 96 1 'deki son h i kayeleri n i n
a rd ı n d a n herha ngi b i r şey yayım lamayı reddetti; a nca k yazmaya
deva m ettiğ i n i söylem işti. 20 1 O'da ö l d ü ğ ü nde herkes yazarı n ya­
yı mlanmamış ese rlerine kimin erişi m hakkı olduğunu ve bu nların
yayı mlanıp yayı m lan mayacakları n ı öğre n mek için ca n atıyord u .
Bu mesel eyle i l g i l i onlarca maka l e yayı m l a n d ı . i nsanlar hala bu ele
avuca sığmaz m ünzevi n i n yaşa m ı na bir bakış ata bilm ek için ya n ı p
tutuşuyor.
Çavdar Tarlasında Çocuklar ve Holden Ca u lfield hala muha l if
gençliğ i n sesi olmayı s ü rd ü r ü r. Kita p kı rkta n fazla baskı ya ptı, mil­
yon larca adet satt ı ve hala her yıl i k i yüz binden fazla satıyor.

202
iTİ RAFÇI ŞAiRLER
Öznel Şiirler

1 950'1erde iti rafçı şiir denen bir tür şekillenmeye başladı. Şa i r


Robert Lowel l, Sylvia Plath v e Anne Sexton bu küçü k ça p l ı ama
önemli a k ı m ı n temsilcil eri oldular. Şii rleri nde, terapisti nizle ko nu­
şacağ ı n ız türden ko nu ları tartışıyorla rdı.
Yi ne bu akım da küçük meka n la rda birl i kte çalışan ve kon uşan
küçük bir grupla başladı. Bu defaki meka n bir bar değil, Baston
Ü niversitesi'nde Robert Lowell'ın d ers verd i ğ i sın ıftı.
Robert Lowe l l Baston Ü n iversitesi'nde ya ratı cı yaza rl ı k hocasıy­
dı. Anne Sexton, terapisti ona kendi ken di n i terapi yöntemi olara k
ş i i r yazmasını önerdiğinde bu dersi almaya başl a m ıştı. Plath derse
katıldığı nda ikisi a rkadaş oldular. Her ikisi n i n d e akıl hastal ığı, inti­
har eğ i l i m i ve şiir sevg isi kon u larında orta k bir geçmişi vard ı .
Sexton, Lowell'ın v e Heart's Needle [Kalbin İğnesi; 1 959) a d l ı ol­
dukça öznel bir şiir koleksiyonu yazan W. D. Snodgrass isimli bi r baş­
ka şa irin etkisiyle "itirafçı" bir şiir türü geliştirmeye başladı. Sexton,
halihazırda bir şair olan Sylvia'yı da şiirlerini bu yöne taşıması konu­
sunda teşvi k etti. Üç şair -Lowell, Plath ve Sexton- birbirleri nin eser­
lerini besleyerek akımın mihenk taşı niteliğinde yapıtlar yarattılar.

R O B E RT LOW E L L

Lowel l ( 1 9 1 7-1 977) 1 95 9 yılında Life Studies [Yaşam İ ncelemeleri]


ad l ı şii r kita b ı n ı yayım ladığında akımın ana fig ü rü oldu. Snodgrass
gibi diğer şairler de bu ta rzda yazmaya başlad ı larsa da en çok onun
bu eseri ilgi çekti. Lowell, akı m ı n yerleşmesi n i sağ l ayaca k kadar et­
kisi olan ü n l ü ve seçkin bir şai rd i .
Life Studies'de [Yaşam İ n celemel eri] Lowel l'ın ebeveyn leriyle
ilişkisi, ebeveyn leri n i n evl iliği ve kendi d uyg usal çö kü ntü leri gibi

203
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

oldu kça mahrem kon u lar ta rtı şıl ıyordu. "Waking in the Blue" ["Ma­
vide Uya n ı ş"] adlı bir şiirinde Lowell, Massachusetts'te ü n l ü bir akıl
hastanesi olan Mclean Hastanesi'ndeki deneyi m i n i tasvi r eder.
Göz önü nde ve ta n ı n mış New Englandlı bir a i leden gelen Lowell
gibi bi ri için, yaşad ığı sinir krizi hakkında şiir yazma k oldukça ce­
sur bir ha rekettir. Çünkü o dönemde akıl hasta lığı açı kça tartışılan
değ i l, örtbas ed ilen bir şeyd i.

S Y LV I A P L AT H

"Robert Lowe l l 'ı n Life Studies iyle [Yaşam İ ncelemeleri] açığa çı­
'

kan bu ye n i d ö n ü m noktas ı be n i çok heyeca n l a n d ı rıyor; bu ol­


d u kça ciddi, o l d u kça özn el, d uyg usal deneyi m l eri n böyle deri n­
lerine i n i l m esi n i n kısmen ta bu o l d u ğ u n u d ü ş ü n ü rd ü m . Örneğ i n
Robert Lowe l l 'ı n a k ı l hastanesin deki deneyi m i h a k k ı n d aki ş i i rleri
ço k i l g i m i çe kti ." Böyle der Lowe l l 'ı n öğ ren cilerinden Sylvia Plath
( 1 932- 1 963), Peter Orr' u n The Poet Speaks: lnterviews with Con­
temporary Poets [Şa i r Soh betl eri : Çağdaş Şai rlerle Röportaj l a r]
a d l ı eseri nde.
Plath mu htemelen iti rafçı şa i rlerin en ü n l ü südür; bunda kor­
kunç ve dramatik ö l ü m ü n ü n de etkisi vard ı r: Plath kend i n i mut­
fağa kil itleyip kapı n ı n altı n ı bezle kapam ı ş, gazı açmış ve kafasını
saki n ce fı rına sokmuştur.
Plath'in ö l ü m ü okuyucuları arasında bir öfke patla masına yol
açarak onu fe minizmin kült fig ü rü haline getird i . Plath'i n fa n ları
şa i ri n ölümünden kocası Ted Hughes'u su çlaya ra k onu intihara
sürüklediğini iddia ettiler. Plath'i, kocası ve anneliğin gerekl ili kleri
sebebiyle boğ u l a n bir kad ın olarak resmettiler.
Asl ında Plath, H u g hes'la ta n ı şmada n önce de intihara meyi lliy-
d i . Sekiz yaş ı nda babası n ı kaybettikten so n ra kısa yaşa mı boyu nca
akıl hasta l ı kla rıyla cebel leşti. Sm ith Co llege'd aki i l k ve son sen el eri
arasında aşırı m i ktarda uyku ilacı alarak intihara kalkıştı.

204
itirafçı Şairler

Plath, elektroşok tedavisinden sonra okula döndü ve Cambridge


Ü niversitesi'nde okumak üzere Fulbrig ht bursu kazandı, Hug hes'la
da burada tanıştı. Plath, Sexton ve Lowell'la tanışmadan önce de
u mut vaat eden bir şairdi.

Sylvia'nın Ölümü
Arkadaşlıkları süresince Sexton ve Plath akıl hastalıkları ve intihar
girişimleri hakkında birbirlerine içlerini açtılar. Sexton, Sylvia'nın
ölümünü anmak için "Sylvia's Death" ["Sylvia'nın Ö lümü"; 1963]
adlı bir şiir yazdı. Şiirde Sylvia'ya "hırsız" der: "uzun zamandır de­
lice istediğim o ölüme / ardımızda bırakacağımızı söylediğimiz o
ölüme / nasıl süründün tek başına."

Sevgili Babacığım
Sylvia'n ı n "Daddy" ("Ba bacığ ım"] şiiri iti rafçı şii rleri n en ünlü örnek­
lerinden biridir; bunun sebebi kısmen şok ed ici imgeleri ama ayn ı
zamanda Plath'in şahsi acısını mitik, evrensel g erçeklere ustal ıkla
dönüştürme biçi m i d i r. (Freud bu şiiri yoru m l asa bayra m ederd i.)
işte bir örnek:

Bir kazık saplı koca kara kalbine


Köylüler de hiç sevmedi seni.
Dans edip tepiniyorlar üstünde.
Hep biliyorlardı zaten onun sen olduğunu.
Babacığım, babacığım, adi herif artık atlattım.

Şiirde anlatıcı (görünüşe bak ı l ı rsa Plath'i n kendisi) babası n ı n


ölümünün acı masız etkisi altındadır. Babası g i b i yaşa mış, "nefes al­
maya, hatta hapşırmaya korkar" olmuştu. Onu bir yabancı gibi "Al­
man dili nde, Polo nya kasabasında" arıyor ve yi rmi yaşında da ken­
disi olarak: "Yirmi yaşında dened i m ölmeyi / Ve sana, sana, sana
geri dönmeyi" (ayn ı yaşta ki i ntihar g i rişi m i n e ve mezarın ötesinde
ona katı l ma g irişi mine açık bir referans). Otuz yıl ı n ardından a n la-

205
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

tıcı babası n ı n, kendi kafasındaki imgesinden kurtul maya hazırd ı r:


"Her za man korktum senden, Luftwaffe'ından, ıvır zıvırı ndan ... ba­
bacığ ı m, artık atlattım."
Plath babasının, kendi üzerindeki baskıcı psikolojik etkisini res­
metmek için bir Nazi ta rafı ndan ezi len Yahudi benzetmesiyle Nazi
Almanyası i mgesi kullan ıyor. Çok etki leyici.

A N N E S E X TO N

Anne Sexton ( 1 928- 1 974) da m u azzam deri n l i kte ve etkileyici şi­


irler yazd ı. Sexton, kendine has bir d uyg usal güç ve dolaysızl ı kla
derin kon ulara girerek kocası ve çocu klarıyla ili şki leri, men strüas­
yon, kürtaj, mastü rbasyon ve ensest hakkında yazdı. Şiirl eri yoğ u n
ve şok ediciydi; bu da iti rafçı şiirlerin başlıca özel liğidir.

Delilik
Bedlam, 1200'lerin başında Londra'da tımarhane olarak hizmet
veren Bethlehem Kraliyet Hastanesi'nin popüler adıydı. Artık bu
ifade "delilik" veya "kaos" anlamına geliyor.

Sexto n yirm i l i yaşla rın ı n so nlarında şiir yazmaya başladı. İ l k şiir


yazma kursuna kend isiyle birlikte gel mesi için bir arkadaşı nı çağ ı r­
dı. Kısa bir süre içinde sonelerle büyü lendi ve her g ü n şiir yazm aya
başladı. ilk şiir kitabı To Bed/am and Part Way Back'i [Bed lam'e Gidiş
ve Ya rı Dön üş] 1 960 yı lında yayı mladı.
Hiçbir za man "itirafçı" ifadesini pek ben imseyemeyen Sexto n,
şiirl erindeki bazı kıs ı m ların aslında doğru olmadığını iti raf etti.
Onun için şi i rsel tekni k ve sem bol i k imgelemler gerçek detaylar­
dan üstü ndü.
Sexto n eserl erinden do layı ödül kazandı. Live or Die [Yaşa ya
da Öl; 1 966] adlı şiir koleksiyonuyla 1 966'da Pul itzer Ödü l ü aldı.
Ancak bir süre sonra alkol ve uyku i l açlarına olan bağ ı m l ı l ı ğ ı işine

206
itirafçı Şairler

ket vurmaya başlad ı . Bazı el eşti rmenler onun sonraki dönem ça lış­
maları n ı "dobra bir pem be d izi" olarak görüyord u. Sexton son u n ­
da 1 974 yı l ı nda araba ça lışır haldeyken kend i n i ga raja kilitleyerek
i ntihar etti. Öldüğünde kırk altı ya şı ndayd ı .
İti rafçı şiir, sadece kişi n i n kirli ça maşırları nı y a da g ü n l ü kleri n i
kısa d izeler h a l i n d e yazması deği ldir. itirafçı şiir, yen i bir şiir bi­
çemiydi; şairin "Ben" ya da "maske"den sıyrı l ı p şiirsel bir mesafe
a l a ra k öznel meseleleri derin lemesine eşel emesiyle ortaya ç ı kan
yen i bir soluktu. Bu şairler hem anlatıcıydılar hem de değildiler.
Bazı durumlarda iti raf ettikleri şeyler doğru bile değildi ki aslında
söylenen şeyi n şiirsel gerçeklere dönüşmesi daha önemliydi. Bu
şairlerin son derece yetenekli olduklarına hiç şüphe yok.
G ü n ü m üzde itirafçı şiirler, kad ın cinselliği ve AIDS konu larını
açık açık ta rtışan S haron Olds ve Marie Howe gibi yazarların eser­
lerinde va rlığ ı n ı sürdürü r.

207
YİRMiNCi YÜZYIL OYUN YAZARLARI
Amerikan Rüyası ve Aile

Yi rminci yüzyıl tiyatrosu n u n çoğ u tek bir tema etrafı nda toplanır:
aile. Yüzyı l ı n en başarı l ı oyu n yazarlarından üçü nün bu Amerika'ya
özg ü temayı nasıl i ncelediğine bakalım.

EUGENE O'NEI LL

Eugene O'N eill ( 1 888- 1 953) bir otel odasında doğ u p bir otel oda­
sında öld ü . Hatta son sözleri de şöyleyd i: "Bi liyord u m, bil iyord u m .
Otel odası nda doğdum, otel odası nda öleceği m." Oldukça başa rı l ı
o l a n oyu n yazarı, tiyatroyu A meri ka'da saygı n bir edebi araç statü­
süne taşıdı.

Eugene O'Neill' ın Hayaleti


O'Neill'ın öldüğü Sheraton Oteli şimdi Bostan Üniversitesi'nin bir
yurdu. Öğrenciler O'Neill'ın hayaletinin ha.la öldüğü odaya musal­
lat olduğunu iddia ediyor.

Gezg i n bir tiyatro oyu n cu su n u n oğlu olan O'Neill küçük yaş­


tan itibaren tiyatronun içindeydi. Gençliğ i n i n çoğ u Monte Kristo
Kontu'n u sa hneleyen g ezici tiyatroda rol alan babasıyla birl i kte
yollarda geçti.
O'Nei l l yaşa mı boyu nca Broadway'i n başlıca oyun yaza rı u nva­
n ı n ı elinde tuttu. Oyu n ları Beyond the Horizon [Ufkun Ötesi; 1 920]
ve Anna Christie [ 1 922] Pu litzer Öd ülü kazandı. Ebeveynlerin i ve
erkek kardeşini kaybettikten son ra Desire Under the Elms [Karaa­
ğaçların Altı ndaki Tutku; 1 924] ve Strange lnterludes'u [Tuhaf Ara­
lar; 1 928] yazd ı. En büyük yeteneklerinden biri bi reysel ıstı rabını
güçlü, d ramat i k bir esere dön üşt ü rebilmesiydi.

208
Yirminci Yüzyıl Oyun Yaza rları

Long Day's Journey lnto Night [Uzun Bir Günün Akşamı]


Ancak en büyük eserleri nden birinin sahnelen mesi ancak ölümün­
den üç yıl sonra, 1 956 yılında oldu. 1 940'1arda O'Neill, nsefı l bir evden
öl memek için zengin ol maya takıntı lı bir baba ve morfin bağ ı m lılığı
oğulları üzeri nde büyük gerginlik yarata n bir annenin olduğu bir
aile hakkındaki yarı otobiyog rafi k eseri Long Day's Journey lnto Ni­
ght'ı [Uzun Bir Günün Akşamı] yazmaya başlad ı. Eser o kadar bi rey­
seldi ki O'Nei ll karısına, eseri n ölümünden yi rm i beş yıl geçinceye
kadar bası lmaması n ı şa rt koştu (ama bel li ki karısı onu din lemedi).

Oona ve Charlie
1943 yılında, O'Neill'ın on sekiz yaşındaki kızı Oona -babasıyla
aynı yaştaki- kırk dört yaşındaki Charlie Chaplin'le evlendi. O'Neill
o kadar sinirlendi ki kızını evlatlıktan reddetti. (İlginç bilgi: Chap­
lin Oona'yı J. D. Salinger'dan çalmıştı! ) Oona ve Charlie'nin kızları
Geraldine, başarılı bir oyuncu olarak Doktor Jivago [1958] gibi film­
lerde oynadı. Geraldine'in, büyükannesinin adını alan kızı Oona da
Taht Oyunları dizisinde (Robb Stark'ın Kızıl Düğün'de öldürülen
karısı Talisa rolünde) yer aldı.

O'Nei l l 1 936 yıl ında Nobel Edebiyat Öd ü l ü'n ü kazanan ilk oyu n
yaza rı oldu. Öd ü l konseyi O'N eil l'ı norijina l trajedi konseptini be­
nim seyen dramati k eserleri ndeki g ü ç, d ü rüstl ü k ve derin d uyg ular
içinn onurla n d ı rd ı .

TEN NESSEE WILLIAMS

Oyu n yazarı Tennessee Wi lliams ( 1 9 1 1 - 1 983) da O'Neill gibi kötü


bir aile orta mı nda yetişti ve şahsi soru n ları n ı dram başya pıtlarına
dönüştü rme g ü cüne sa hipti.
Thomas Williams 1 9 1 1 yı l ı nda M ississippi'de doğdu. Babası si­
n i rli bir aya kkabı satıcısı, an nesi abart ı l ı bir kişi l i ğ i ve nJoneslarla

209
Amerikan Edebiyatı 1 O 1

aşık atma" arzu su olan b i r e v kad ı n ıyd ı. Sonuç olarak ebeveynleri


sürekl i ta rtı şırd ı .
Ten nessee'n in babası terfi edince St. Lou is, Mi ssouri'ye taşın­
d ı l a r. İş stresi ve taşı nma telaşı d u ru m u iyice kötüleşti rince babası
epeyce içmeye ve hem karısı na hem de çocu klarına karşı çok daha
kötü davra n m aya başladı. Sonuç olara k Tennessee e rg e n l i k yıl ları­
nı gitti kçe çalkantı lı bir hala alan bir evde geçirdi. Ten n essee daha
son ra düşünü nce evdeki gerg i n l i ğ i n başl ıca kayn ağ ı n ı n "ya n l ı ş bir
evl i l i k" olara k adland ı rd ı ğ ı annesiyle baba s ı n ı n evlil iği o l d u ğ u n u
gördü.
Babası gibi bir işte çalışma k için pek gönü l l ü ol mayan bi rkaç
g i rişimden son ra Wi l l ia ms, yi rmi sekiz yaş ı nda New Orlea ns'a ta­
şınd ı . Yazar ol maya kararlı bir şekilde a d ı n ı Tennessee olarak değiş­
ti rdi ve oyu nlar yazmaya başladı. 1 945 yı l ı nda, otuz dört yaşınday­
ken Wi l l i a m s Sırça Hayvan Koleksiyonu oyu nu Broadway'de sa h n e
a l ı nca başa rıyı ya ka ladı.

Sırça Hayvan Koleksiyonu


Sırça Hayvan Koleksiyonu, yi rm i l i yaşlarındaki i ki çocuğuyla St. Lou­
is'de yı k ı k bir binada yaşayan gü neyli, orta yaşlı bir kad ı n ı n hika­
yesid i r. Bir za manlar g ü n ey sosyetesi n e girmiş olan kad ı n , geçir­
diği çocuk felci n i n ardından aksaya n ve dol ayısıyla da çeki ngen,
içe dönük b i ri olan kızı nın gel eceğ i n e kafayı ta kmıştır. Kad ı n oğ l u
Tom'u, k ı z ka rdeşine biri n i b u l ması i ç i n teşvik eder; oğlan da J i m
adı nda ki bir meslektaşı n ı bu l u r. İşler yü rü m eyince anne oğ l u na
za l i mce sa l d ı rı r. Oyu n Tom'un, kız ka rdeşine iyi d i l ekl erd e bu l u n u p
evi terk etmesiyle son b u l u r.
Wi l l iams oyu nu yetiştiği ailenin d i nami kleri ne, kad ı n ı da kendi
annesine dayandırmışt ı r. Oyu n, g ü n eyli soyl u kesi min çö küşünü
ve to p l u m sa l s ı n ı f takıntısı n ı n aile bağ ı n a etki leri ni resmeder.

210
Yirminci Yüzyıl Oyun Yazarla rı

A RT H U R M i L L E R

Arth ur M i l ler ( 1 9 1 5-2005) yirm i nci yüzyıl ı n en büyü k oyu n yazar­


larından biri olarak değerlendirilir. Büyü k B u h ra n'ı n babası üzeri n­
deki yıkıcı etki lerine şa hit olduktan sonra, Buhran'ı n Amerika'n ın
ru h u nda yarattığı deri n çalkantılara odakl a n d ı . M i l ler, Amerikan
d ra m ı ndaki en u n utu l maz fig ü rlerden biri n i ya rattı: Wi l ly Lo man.

Willy Loman: Amerika'mn En Hüzünlü Adamı


M i l ler, başyapıtı Satıcı'nın ôlümü'n ü ( 1 949] yazarken tek bir şeyi
açı kça göstermeye odakla n d ı : Ana ka ra kteri, geçmişe dair hayali
gerçekliğe şimdi n i n gerçekliğine inandığı g i bi i nan ıyord u. Wi l ly
Loman'ı n Amerikan rüyasına duyduğu inatçı inanç onu trajik bir
ka h raman ve empati figürü haline geti rir. Wi lly Loman bir an lamda
Jay Gatsby gibidir; Amerikan rüyasının, i n sa n zi h n i nde gerçekli kle
i l l üzyon arasındaki çizgiyi nasıl parça layabildiğini sembol ize eder.

Satıcı'nın Ôlümü
Loman, yaşlanmakta olan Brooklyn l i bir satıcıd ır ve otuz dört yıl
boyu n ca sad ı k şekilde hizmet verdiği fi rmadan düşüncesizce ko­
vul ması ve oğlu Biff'i n satış alanında bir iş bulamaması (ve bu lmak
i stememesi) gerçeğiyle bir türlü uzlaşamaz. Şi rketi tarafından kü­
çük düşürü l m ü ş olmasına rağmen yine de ticaretin başa rıya giden
tek yol old uğunu düşünür; öte yandan Biff bu işi bir çıkmaz soka k
gibi görür: Daha ziyade d ışarıda, elleriyle ya pacağı bir işi tercih
eder.
Willy, geçm işten bahsettiği (ve m evcut durumundan kaçtığı)
şizofreni krizleri ne benzer bir d izi nöbeti n ardından dağıl maya
başlar. Bir kızg ı n l ı k a n ı nda Biff, Wil ly'yi g erçeklerle hem kendisi n i n
h e m de babasının sırad a n yaşa m lara mahku m orta lama adamlar
old uğuyla yüzleşti rmeye ça l ışır. "Ba ba;• der, "ben bir hiçim! Hiçim
baba. Göremiyor musun b u n u ? İ nadımdan fi l a n söylem iyoru m .

21 1
A merikan Edebiyatı 1 0 1

Gerçekten ben buyum''. Willy s ı ğ b i r ba kış ve boş değerlerle hare­


ket ettiğinden buna d i reni r. Oğl uyla gerçek bir i l işki ku rmayı başa­
ra maz çünkü ba şka, daha haya l i bir gerçekl iğin; Amerikan rüyası­
nın tesiri altındad ı r.

Deha ve Vücut
1956 yılında Miller, aktris ve seks sembolü Marilyn Monroe'yla ev­
lendi. Sorunlu evlilikleri 1961 yılında, Monroe'nun ölümünden bir
yıl önce sona erdi. İnsanlar buna, "Amerikan Dehası"yla "Amerikan
Vücudu"nun evliliği adını vermişti.

Satıcı'nm Ölümü 1 949 yı lında çıktı ğ ı nd a Broadway'i kasıp kavu­


rarak pek çok ödü l kazandı. Hala yirminci yüzy ı l ı n en önemli oyu n­
larından biri olarak ka bul edi l i r.
M i l ler, Senatör Joe McCa rthy'ni n Ameri ka Birleşik Devl etleri'n­
de kom ü n izm sem patizanlarına karşı sansasyonel bir kampa nya
yü rüttüğü dönemde yaşadı. Kom ü n istlerin h ü kü meti n içine sızd ı­
ğına i l işkin suçla maları pek çok devlet görevl isin in, po litikacı n ı n,
eğlence d ü nyasından kişi lerin ve yaza rla rı n sorg u l a n masına se­
bep oldu. M i ller da bu suçlamalardan nasibini aldı ve dönemi, bu
soruşturmaları on yed inci yüzyı ldaki Salem cadı mahkemeleriyle
ka rşılaştırd ı ğ ı Cadı Kazanı oyu n uyla ölüm süzleştird i .

21 2
GÜNEYLİ GOTİK YAZARLAR
Korku ve Komedi

Edg a r Allan Poe'n un gotik korku sunu Mark Twai n'i n alaycı miza hı
ve Stephen Crane'i n natü ral izmiyle bi rleştirirseniz o rtaya ki m çı­
kar? El bette ki 1 9SO'lerin g ü n eyli yazarı Flannery O'Con nor. Ayn ı
zamanda yen i b i r edebi türünüz de ol u r: Güney gotik edebiyatı.

G Ü N E Y G OT İ K E D E B I YAT I

G ü n ey goti k edebiyatı, 1 940'1ar ve 1 9SO'l erde yazarlar g ü neyl i


topl u m u n durumunu i n celemek için g otik h i kaye a n latım öğele­
rin i ku l l a nm aya başlad ığında öne ç ı ktı. Yi rmi nci yüzyılda Wi l l i a m
Fau l kner g ü neyli geleneklerin çöküşünü Ses ve Ô fke'deki Benjy g i b i
zi h i nsel engel li ka rakterler aracı l ığ ıyla i n celediğinde bir tür g ü ney
goti k edebiyatı şeki l lendi rmeye ba şlam ıştı. Flan nery O'Connor da
1 9SO'ler g ü neyi n i a n lattığı g rotesk hi kayelerle buna deva m etti.
Amerikan goti k geleneği, to plum hakkında sorular sormak ve
i n sa n ru h u n u n kara n l ı k ta raflarını gözl er önüne sermek için daha
kara n l ı k temalar kullanan Nathaniel Hawthorne ve Herma n Melvil­
le gibi karanlık rom antiklerle başlam ı ştı. Ölüm g i bi temaları keşfe
çıkmak için goti k unsu rları m iza hla harman laya n Edgar Allan Poe
i l e de deva m etti. Yi rminci yüzyıla gelindiğinde d ra mati k doğaüstü
unsurlar ye rleri n i daha gerçekçi, grotesk unsurlara b ı ra karak g ü n ey
goti k edebiyatına dön üştü. Bu çarpık form lar güneyin kö klü ı rkçı­
l ı k, akra ba evl ili kl eri, soyutlanma ve deli lik geçm işinden türemişti r.

Grotesk
Grotesk kelimesi "güldüren acayiplikte ya da çirkinlikte" anlamı­
na gelir. Edebi bir terim olarak da fiziksel deformasyonların edebi
araç olarak kullanımıdır. Deformasyon genellikle insan bedenine

21 3
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

odaklanır. Karakterin bacağı çarpık olabilir ya d a Kafka'nın Dönü­


şüm'ündeki Gregor Samsa gibi daha uç durumlarda insan/hayvan
karışımı biri olabilir. Tanıdık olanla (insan bedeni) tanıdık olmaya­
nın (deformasyon) birleşimindeki amaç tiksinti, belki komedi ama
aynı zamanda karakterin içinde bulunduğu zor duruma bir empati
uyandırmaktır. En basit haliyle bile grotesk unsurlar sizi rahatsız
hissettirme niyetindedir.

Güney goti k edebiyatındaki karakterler genellikle ya bir biçim­


de deforme olmuştur ya da akli dengeleri bozuktur. G ü ney gotik
hikayeleri n i n ve roma n larının geçtiği yerler gü neyi n u n utu l m uş,
izbe kasabalarıdır. Eserlere genellikle şiddet ve ahlaksızl ık hakim­
d i r; iyiyle kötü birbirine karıştığ ı ndan i nsan kend i n i kiminle özdeş­
l eşti receği nden emin olamaz. Genel l i kle kafa ları karışm ı ş, top l u m
içindeki yerlerini bul maya çalışan ka rmaş ık ka ra kterler g ü n eyi n
ka ra n l ı k yö n lerini vurgula r. Gü ney gotik edebiyatı yaza rları, gü­
neydeki soru n l u top l u m d üzenini i ncelemek ve k ı rılgan yapıyı ifşa
etmek için bu a raçları kullanırlar.

F LA N N E RY O'CO N N O R

Flannery O'Connor ( 1 925-1 964) Sava n nah, Georgia'da yaşa­


ya n seçkin ve Katol i k ina ncına sıkıca bağ lı bir aileden gel iyord u.
O'Connor güçlü bir inanca sa h i p ve eserlerinde kurtul uş, ilahi l ütuf
tema ları n ı işlemiş olsa da çal ışmalarında udi nden bağ ı msız d i n sel
bi r fa rkındalı klaH Katol iklik ve inanç kavramlarını incelediğini söy­
lemişti r; ya ni ku rmaca eserlerinde dog mati k olmaktan kaçı n m ı ştır.
(Aşırı dogmatik olmak edebiyatta genelli kle pek kabul görmez.)
O'Connor'ı n h i kayeleri sizi yeri n izd en zı platmayı hedefler:
Eserleri d u rd u k yere ortaya ç ı ka n irkiltici şiddet eyl eml eri, a n i son­
lar, yoz ve biçimsiz kara kterler ve korku nç kazalarla dol u d u r. Tü m
eserleri n i n altında grotesk bir m iza h yatar.

214
Güneyli G otik Yazarla r

Her Çıkışın Bir inişi Vardır


En ü n l ü kısa hikaye kitabı olan Her Çıkışın Bir İnişi Vardı ra [ 1 965]
ad ı n ı veren öyküde ü n iversite mezu n u genç bir adam olan J u lian,
ı rk ayrı m ı n a son verildiğinden beri hala otobüste tek ba şına g it­
m eye korka n a n n esine hafta l ı k YMCA [bi r çeşit H ı ristiya n hareketi]
kursun a giderken eşli k etmek üzere eve döner.

Evrim ve Teoloji
Her Çıkışın Bir İnişi Vardır başlığı Pierre Teilhard de Chardin'in
bir çalışmasına referanstır. De Chardin, evrim teorisiyle teoloji­
yi harmanlayıp "Omega Noktası" (Tanrı'nın harekete geçirdiği ve
insanların da ona doğru evrimleştiği bilincin nihai zirvesi) adında
yeni bir teori geliştirir. "Kendinize karşı dürüst olun," diye yazar
ve "daha büyük bir bilince ve sevgiye doğru iyice iyice yükselin . . .
çünkü her çıkışın bir inişi vardır".

J u l ia n a n n esi n i n otobüsteki ı rkçı davra nışlarına g itti kçe daha


ço k sin irlenir. An nesi masum (ancak küçük gören ) bir tavı rla siya h i
bir o ğ l a n a bozuk para vermeye kalkı nca J u l i a n ç o k öfkelen i r (ço­
cuğun a nnesi de HKimse n i n pa rasın ı al maz o!" d i ye bağ ırır). J u l i a n
v e annesi otobüsten i n d i klerinde Ju lian bu davranışından ötü rü
ona kıza r.
Annesi ka l p krizi g eçi rere k (yüzü çarpı l m ı ş, bir gözü a rkaya, bir
gözü oğ l u na bakar halde) ka ldırıma yığıl ıverince h i kaye a niden bi­
ter. O'Connor eserlerindeki sarsıcı şiddet eyl eml eri n i n ya da va hşi­
l i klerin ka ra kterleri n i "g erçekliğe g etirme ve ken d i i nayet a n la rı n ı
ka b u l etmeye hazı rla ma" a macıyla ku l l a n ı ld ı ğ ı n ı açıklamıştır. i l a h i
l ütuf, O'Connor'ı n eserlerinde önem l i b i r temadı r.

215
A merikan Edebiyatı 1 0 1

hahi Lütuf
İ lahi lütuf, insanların kendilerini aşmaları, arzulara direnmeleri ve
ruhlarını arındırmalarını mümkün kılan ilahi güç olarak tanımla­
nan teolojik bir kavramdır.

C A R S O N M CC U L L E R S

Carson McCul lers ( 1 9 1 7- 1 967) Col umbu s, Georgialı bir kısa h i kaye
yaza rıyd ı. Top l u m u n dışında yaşaya n eksantri k, yersiz yu rtsuz ka­
ra kterleri sayesinde gü ney gotik edebiyatı nda kendine yer ed indi.
En i y i b i l i nen eseri Yalnız Bir Avcıdır Yürek [ 1 940) güneyde yaşaya n
sağ ı r ve d i l siz bir ikili hakkı ndad ı r. Bu iki a rkadaş, top l u md a kendi­
lerine yer ed i n meye çalışan masum, engel l i ka ra kterlerd i r.

E U D O R A W E LT Y

Eudora Welty ( 1 909-200 1 ) d e b u ifadeden nefret etm esi ne rağ­


men (eti ketlerden nefret ederd i) g ü neyl i goti k yaza rlardan kabul
ed i l i r. Eserlerinde, insanların bir m ekana -on u n eserleri nde g ü ne­
ye- bağ l a ntıları n ı v u rg u l ayan bir kısa hi kaye yaza rı ve roma ncı d ı r.
The Optimist's Daugh ter [ İ yimser Ad a m ı n Kızı; 1 972) ro man ıyla
1 973 yı l ı nda Pul itzer Ö d ü l ü kazand ı .

CORMAC MCCARTHY

Çağdaş bir yazar olan Cormac McCarthy (d. 1 933) eserleri nde gü­
ney gotik geleneğ i n i sürd ü rür. Border Trilogy [Sı n ı r Ü çlem esi; 1 999]
romanları ve Yol [2006] gibi kita pları şid dete eğ i l i m l i, meşum karak­
terler barı n d ı rı r; g ü n eybatı ve Meksi ka-ABD s ı n ı rı ndaki kasabalar­
da soyutlama, a h laksızl ı k gibi temaları işler. McCa rthy eski kovboy
hi kayelerini daha kasvetli ve sa pkın bir ta rzda yeniden yoru mlar.

216
BÖLÜM &

Ç A G D A Ş A M E R İ K A N E D E B İ YAT I
VE SONRASI

Çağdaş Amerikan edebiyatı genel likle edebi a k ı m ları bel i rleme­


nin ve orta l ı k sa kinleşti kten sonra hangi eserleri n kal ıcı olacağı n ı
bel i rlemenin henüz ço k erken o l d u ğ u 1 945 yılı ndan itibaren yazı­
lan edebi eserleri ta n ı m l a r.
Netleşen şeyse bu yı l l a r boyunca ü reti len eserlerin ço k çeş itl i
old u ğ u d u r: Amerikan kültürü n ü n çeşitliliğ i n i ya nsıtan yen i sol u k­
lar, bakış açı ları ve üsl u plardan zengin bir doku. Whitman kend ini
ve doğ d u ğ u ye r olan New York'u "katm a n l ı " b i r şey olara k ta n ı m la­
m ı ştı; Amerika ve Ameri ka n edebiyatı da ayn ı teri mle tanımlana­
b i l i r: Amerikan edebiyatı katma nlar i çeri r, her b i ri n i n sonuca ayrı
bi r katkısı vard ı r.
1 9SO'lerden 1 970'1ere dek yaza rlar suç ve popü ler kültü rü
i n celerken eserlerindeki gerçek ve ku rmaca çizgisini b u l a n ı klaş­
tı rmaya başlad ı l a r. Tru man Ca pote, To m Wo lfe ve N o rman Mailer
g i bi yaza r l a rı n hepsi de ku rg u d ı ş ı ro man ve ye n i gazetecil i k gibi
yen i formlara katkı sağ l a d ı l a r. Amerikan ba n l iyölerinde yaşam
a rttı kça ve i n sa n l a r b u n a l m ı ş hissetm eye başlad ı kça orta sınıf
baskı n tema ha l i ne geldi. Büyü l ü gerçekç i l i k -gerçekle kurmaca­
yı, fa nteziyle gerçekliği harman laya n ve i l k olarak Latin Amerika l ı
yaza rlar ta rafı n d a n geliştirilen edebi a k ı m - Amerikan ku rmacas ı ­
na g i ri ş ya ptı .

21 7
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

S o n olarak bir başka edebiyat akımı savaşın biti mi nden sonraki


ilk birkaç on yı l içinde ortaya çıktı: Postmodernizm, an latım biçi m i,
yaza rın otoritesi, m etin l e okuyucu arası ndaki ilişki ve hi kaye anla­
tı m ı n ı "normal" kılan di ğer unsurlarda yen i l ikler deneyen yaza rla­
rı n eserleri n i ifade ediyord u . Postmodernistler, a n l a m ı n doğasına
dek hemen hemen her şeyi sorg u ladılar.
Yaza rlar form u n sını rlarıyla oynamaya ve yen i tema ların sınır­
larında gezin meye deva m ed iyor. Geçtiğ i m iz ya rım yüzyılda ve
son rasında yaza rla r neler ya pmış bir baka l ı m .

218
G Ü N Ü MÜZ EDEBİYATI
Çalkantıh Postmodernizm

Amerikan edebiyatı pek çok açıda n aynı potada eriyen yaza rların
bu deneyi m i n izi n i sürdüğü bir yetişme hi kayesi. Çok kültürlü ya­
zın, yazarların kendi yolcu lukları n ı inceled iği ve Amerika l ı o l m a n ı n
anlamı hakkında yazdığı son ya rım yüzyıl boyu nca baskın tema
oldu. i şte en öne çıkan yaza rla r ve temaların bir özeti.

A M E R İ K A N -YA H U D i E D E B i YAT I

Amerikan-Ya h u d i edebiyatı 1 950'1erde, Saul Bel l ow'un modern


çağ la Amerika n-Yahudi kimliğinin çatışma ları n ı i rdeleyen usta l ı klı
h i kayeleriyle başladı. Amerikan-Ya h u d i edebiyatı, asimilasyonun
te mel i n de bu l u nan ya bancılaşma ve ya l n ızlık hisleriyle hayatta
ka lmak için gereken miza h a nlayışı, sa bır ve metaneti vurgular.

Saul Bellow
Saul Bel low ( 1 9 1 5-2005) yi rm inci yüzyı l ı n en çok öd ü l almış yaza r­
larından biri. Üç kez Amerikan U l usal Kita p Öd ülü, bir kez Pul itzer
Öd ü l ü ve 1 976 yı lında da Nobel Edebiyat Öd ülü kazandı. Ka na­
da göçmeni olan Bellow, ahlaki soru m l u l u k ve acıdan çıkış yo lu
olarak eğitim ve başa rıyı vurg u l uyord u. The Adventures of Augie
March [Augie March'ın Macera ları; 1 953] roman ı na ad ı n ı veren ve
doğ u ştan zeki başka h raman kendi n i eğitime ada maz ve yaşamda
öylece savru lmayı seçer. İ sveç Akademi si'nden Ka ri Ragnar Gie­
row, Bellow'u n Nobel Öd ü l ü sun u m kon uşmasında onun eseri n­
den şöyle bahseder: "Çağ ı m ızın d i lemması olarak adland ırabi lece­
ğ i m iz, eylem leri mizd e bizi yö neten ya da eyl emde bulunmamıza
engel ola n içsel ya da dışsal zorl uklara kes kin bir bakış."

219
Amerikan Edebiyatı 7 O 7

Philip Roth
Philip Roth'u n ( 1 933-201 8) romanları, Amerikan Yahudileri n i n
d ü nya savaşları ndan sonra çıktığ ı asimilasyon yolcu luğunu -ki m­
likleri n i n nası l ta n ı mland ı ğ ı n ı, değişi m i n i ve savaş sonrası yı l l a rı n ı n
refa h ı nd a soykı rı m ı n a n ı larıyla n a s ı l karmaşık bir hal a l d ı ğ ı nı- keş­
fe çıkar. Roth zaman zaman kışkırtıcı olmaktad ı r; i n sa n ların klişe­
lere ne kadar kolay ka pıldıkları n ı gösteri rken kimi d u rumlarda Ya­
hudil er, Ya hudilerin kurba n ı olur. Gerçekle kurmaca, yaza rla meti n
a rasındaki ilişki Roth' u n eserleri nde esnektir. Pek çok rom a n ı n ı n
başkah ra ma n ı, ayn ı za manda Roth'u n öteki k i m l i ğ i o l a n Nathan
Zuckerman a rac ı l ı ğ ıyla Roth kendi kita plarıyla ilişkisini i nceler (bu
da postmodern ro manların bir başka özelliği olan ü stku rmaca n ı n
b i r u ns u rudur.)

Soykırım
1945 yılında savaşın bitiminde, 6 milyondan fazla Doğu Avrupalı,
Hitler rejimi tarafından sistematik biçimde öldürüldü.

Elie Wiesel
Elie Wiesel ( 1 928-20 1 6) i n sa n l ı ğ ı n en kötü olaylarından biri olan
soyk ı rı m dan kurtu l m u ştur. Nazi askerleri onu ve tüm ailesini Ro­
ma nya'daki köyl erinden a l ı p bir to pl a m a ka m pına götürm ü ş;
b u radan ya l n ızca Wiesel ve iki ablası kurtu lmayı başa rm ıştır. Bu
olayla yıkılan Wiesel Ta n rı 'ya i n a n cı n ı yitirdi. Şahit old uğu va hşe­
ti a n latmak için g ü c ü n ü toplayı p 1 958 yı l ı nda Gece'yi yayı mladı.
Eser Wiesel'ı n babası n ı n ve h a l kı n ı n öld ü rü l ü ş ü n ü izlerken hisset­
tiği aşağılanma, uta nç ve suçl u l u ğ u anlatır. Wiesel yaşa m ı n ı zul ü m
gören t ü m i n sa n l ar a d ı n a ko n u ş u p ça l ı ş maya adam ış, 1 986 yı l ı nda
Nobel Barış Ö d ü l ü'nü kaza n mıştı r.

220
Günümüz Edebiyatı

Ç A G D A Ş A F R İ K A L l - A M E R i K A N E D E B İ YAT I

Çağdaş Afri ka lı-Ameri kan edebiyatı eserleri n i n büyü k kısm ı n ı n


merkezi nde geçm işin acıları v e h a l a varlığını sürdüren ı r k ayrı mcı­
l ığ ı nasıl geride bırakılır sorusu va rd ır: Sa ldırgan bir öfke yo luyla m ı
yoksa barı şçı l d i renişle mi? Afri ka geleneğ i n i yeniden şeki llendire­
rek mi yoksa ta mamen asimi le olarak m ı ? Son yetmiş yı llık Afrika­
l ı-Amerikan edebiyatı eserl eri protesto, gözlem ve güçlü bir d u ruş
n itel iğindeki canlı, tutku lu çalışmalardır.

Ralph Ellison
Ralph Ellison ( 1 9 1 4- 1 994) Richard Wrig ht'ın Native Son'undaki
[Yerl i Oğ lan] Bigger'a alternatif bir siyahi ka h raman yarattı. El­
l ison'ı n Görülmeyen Adam [ 1 952] roma n ı n ı n a n latıcısı eğiti mli,
bilinçli, sofi stike biridir ve bir a d ı yoktu r. Ellison 1 952 yıl ında bu
modern ist roma n ı yayı m ladığı nda Am eri ka'n ı n en önemli Afri­
kal ı-Ameri ka n yazarlarından biri haline geldi. Afri ka l ı-Amerikan
kültü rü n ü n siyahi lerin mağduriyetl eri yeri ne onu görün mez kılan
-hem siya h i ler hem beyazlar için- ka rmaşık g ü çlere oda klanan bir
res m i n i sunduğu için en tartışmalı isi m l erden de bi ri oldu. Ellison
içi n özgürlüğe giden yol kiş i n i n kültürü n ü kınamak değil onu sa­
hi plenmekten geçiyord u . Afri kal ı-Amerikan kü ltürü nü zengin ge­
leneklere, ritüellere ve bir kimliğe sa hip, ben i m sen mek isten ecek
bir kültür olarak sundu.

James Baldwin
Ja mes Ba ldwin ( 1 924- 1 987) Harlem'de yoks u l siya h i bir genç ola­
ra k yo l u n u bulam ıyormuş gibi hi ssetti ği ni anlatır: uEl bette siya h i
olduğumu bil iyord u m ama a y n ı za manda ze ki olduğu m u n da fa r­
kı ndayd ı m . Sad ece akl ı m ı nas ı l ku llanacağ ı m ı ya da ku l l a n ı p kul la­
na mayacağ ı m ı b i l m iyord u m ama eli mdeki tek şey oyd u:' Yaşad ı ğ ı
zorlu kları tutku l u bir d i l l e anlatt ığı ku rmaca oto biyog rafisi G o Tel/

22 1
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

i t o n the Mountain [G it Onu Dağda An lat; 1 953] Afri kalı-Ameri kan


edebiyatın ı n klasiklerinden oldu. Ellison gibi Baldwin de bölücü
bir sa l d ı rga n l ı k yeri ne topl u l u ğ u n önem ini vurg u ladı. Tı pkı Ellison
g i bi o da bu yüzden acımas ızca eleşti ri ldi. Baldwi n i nsan hakları
ha reketinin i l k sözcü lerinden oldu.

Ton l Morrison
Toni Morrison ( 1 93 1 -20 1 9) 1 993 yılında Nobel Edebiyat Ödülü kaza­
nan i l k Afrikalı-Amerikan kadı n oldu. Usta bir hikaye anlatıcısı olan
Morrison'ı n roman ları, çağ lar boyunca yaşa nan ı rk çatı şmalarını ve
fa rklı ki m l i kleri keşfe çı kar. Şöyle yaza r: "Afrikal ı-Amerikan özellikle
de erkek yazarların erken dönemdeki pek çok kita bını kendime ya­
kın hissetmedi m . Ben i asıl ilgilendiren, bahsettiğim zaman içindeki
Afri kal ı-Amerikalı insanların deneyi m l eriydi. Konu her za man, ister
iyi ister kötü ister vasat olsun, Afri kal ı-Amerikan kültürü ve halkıyd ı;
işte benim evrenimdi bu." Morrison'ın en iyi eserleri nden biri olan
Sevilen [ 1 987] tekra r esir olduklarını görmektense çocukların öl­
dürmek gibi korku nç bir karar veren eski köle Sethe ha kkı ndadır.
Morrison'ı n kitapları cesu r ve güçlü bir dile sa hiptir.

Henry Dumas
Toni Morrison'ın "muazzam bir dehan dediği Henry Dumas Afrika­
lı-Amerikalı bir şairdi. Şiir koleksiyonu Play Ebony, Play Ivory [Oyna
Siyah, Oyna Beyaz] ölümünün ardından 1974 yılında yayımlandı.
Dumas , 1 968 yılında polis tarafından New York'ta bir metro istas­
yonunda vurularak öldürüldü. Neden öldürüldüğü hala bilinmiyor.
Dumas öldüğünde henüz otuz üç yaşındaydı.

Ç A G D A Ş Y E R L i A M E R İ K A N E D E B I YAT I

Eleşti rmen Ken neth Lincol n 1 983 yı l ında 1 960 yılı ndan itibaren
yerl i Ameri ka lılar ta rafı ndan ü retilen eserleri tan ı m lamak için "Yer-

222
Günü m üz Edebiyatı

li Amerika n Rönesansı" ifadesin i ku llandı. Amerikan yerl ileri ve


akadem isye n ler İ ng i l izceyi kullanara k sözl ü gelenekl eri yeniden
sah ipleniyor, kendi leri n i köle edenleri n d illerinde deneyi m l eri n i
aktarıyorlard ı. Li ncoln, akımın başla ngıcını N. Scott Momaday'in
eseri olarak bel irlemiştir.

N. Scott Momaday
Kiowa yerl isi bir yaza r olan N. Scott Momaday (d. 1 934) Oklaho­
ma'da doğmuş ve yaşa m ı boyu nca hem ana akım kültü re (Sta n­
ford Ü n iversitesi'nde profesörd ü r) hem de yerl ilerin ya şad ığı böl­
gel erdeki ya şama ya k ı n olmuştur. Mo mad ay'i n eserleri ki m l i ğ i n
şekillenmesinde hayal g ücü n ü n v e mitlerin ö n e m i n i vurgular.
Şöyle yazar: "Ne haya l edersek oyuz. Mevcudiyetimiz ken dimizle
i l g i l i tasavvurumuza daya n ı r. Hayatta ya pabileceği m iz en iyi şey
en azı ndan tam anlamıyla kim ve ne old uğumuzu haya l etmekti r
ve i şte o olu ruz:' House Made of Dawn [Şafaktan Ev; 1 969] romanı
kendi deneyi m l erinden ve Navajo ve San Carlos Apache ka bilele­
rindeki yaşamından esi n lenm işti r. Roman, ku rmaca alanında Pu­
l itzer Ödü l ü a l d ı .

Louise Erdrich
Louise Erd rich (d. 1 954) Chi ppewa l ı bir a n neye ve Alman-Ameri­
kan bir babaya sa hipti. Ebeveynleri yazması için onu cesaretlen­
dirmişti; yazd ığı her h i kaye için ona beş sent ödüyorlard ı ve bun­
ları birikti rmesi için küçük kitaplar haline getiriyorlardı. Erd rich'in
çocu klu ğu, çoğ una kita plarında da yer verd iği an nesi n i n h i kayele­
riyle dolu geçti . Roma n ı Love Medicine [Aşk İ lacı] 1 984 yı lında U l u­
sal Kita p El eşti rmenler Ödül ü'nü kazandı. Erd rich'i n h i kayeleri nde
safka n ve melez Am erikan yerl ileri n i n aile, cinsel l i k ve kimlik so­
ru n ları anlatı l ı r.

223
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Yerli Amerikalı m ı Amerikan Yerlisi mi?


İnsanlar genellikle hangi ifadeyi kullanmaları gerektiğini merak
eder. 1977 yılında Cenova'da bir konferansta yerliler, oybirliğiyle
"Amerikan yerlisi" ifadesini tercih etti. Amerikan yerlisi aktör ve
aktivist Russel Means'in dediği gibi: "Amerikan yerlileri olarak kö­
leleştirildik, Amerikan yerlileri olarak koloni haline getirildik ve
özgürlüğümüzü de Amerikan yerlileri olarak kazanacağız . Sonra da
canımız ne isterse o şekilde adlandıracağız kendimizi."

L AT i N A M E R i K A E D E B İ YAT I

Latin Amerika edebiyatı nispeten yen i bir alan ama hızla gelişti.
Latin Amerikan edebiyatı kültü rlerarası köprü oluşturma ve asimi­
lasyon mesel eleri ni konu ed i n i r.

Sandra Cisneros
Belki de en göz önü ndeki Latin Amerika l ı yaza r Sa n d ra Cisneros'tur
(d. 1 954). Büyük başarı kaza nan ilk roma n ı Mango Sokağı'ndaki Ev
( 1 984] Amerika'daki okulları n vazgeç i l mezleri ndendir. Şikago'da
büyüyen genç bir Latin Amerikalı kad ı n ı n hayat dolu hi kayesi,
kad ı n cinselliği ve kimliği gibi ciddi kon u ları tartı şırken m iza h ve
cazibe u n surları n ı harmanlar. Cisneros şöyle yaza r: "Bence yeryü­
züne bu hi kayel eri a n latmak içi n geldi m . İçinde bulunduğunuz
topl u m u n ya raları n ı iyi leştirmeye ya rdımcı olmak için bildiklerin izi
ku lla n ı n . Kend i ta ri h imizi a n latmamız gerek:'

Bildungsroman
Cisneros'un Mango Sokağı 'ndaki Ev romanı, hikaye içinde ana ka­
rakterin yetişkinliğe geçişini anlatan bir tür olan bildungsroman
örneğidir; bu Almanca bir edebiyat terimidir. Karakterin geçirdiği
psikolojik, duygusal ve fiziksel değişimler türün başlıca özelliğidir.

224
Günümüz Edebiyatı

Julia Alvarez
Julia Alvarez (d. 1 950) Dom i n ikli-Amerika l ı bir şair ve romancıdı r.
İ l k romanı How the Garcia Girls Lost Their Accents [Garda Kızla rı
Aksanlarını Nasıl Yitirdi; 1 99 1 ] Latin Amerika l ı ların göç etmeleri n i
ve kültürel entegrasyonun zorl u klarını tartışı r. Oldukça öznel bir
roman olan eser, Dom i n i k Cum h u riyeti'nden göç eden dört kız
kardeşin New York kültürü içinde yerlerin i bulma çabasını a nlatır.
Bireyleri kimliklerine bağ lama ve ondan ayırma yetisi bağlamında
d i l, Alvarez'in eseri n i n konusunu oluşturur.

Richard Rodriguez
Richard Rodriguez (d. 1 944) Latin Amerika n kültürü bağlamında dili
keşfe çıkan bir başka Latin Amerikalı yaza rd ır. Yazılarında, çocuğun
yeni yerleştikleri ülkenin dilini öğrendikten son ra ebeveynleriyle ay­
rılışı temasın ı inceler. Rodriguez kendi deneyim leri nden ötü rü, çift
d i lde eğitim konusun u n sözcüsü haline gelmiştir; çocukları kültüre
entegre etmek için çift d i lde eğitim yerine ülkenin dilini yoğu n bi­
çimde öğren menin çok daha faydalı ve etki li olduğunu savu nur.

Junot Diaz
Junot Diaz (d. 1 968) Dom i nikli-Amerikalı bir yazardı r; şu anda Mas­
sachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MiT) ders vermektedir. Oscar
Wao'nun TuhafKısa Yaşamı [2007] romanıyla Pul itzer öd ülü almıştır.
Eserleri nde Ameri ka'da maskülen l i k ve Dominik kimliğini inceler.

A S YA L l - A M E R I K A N E D E B I YAT I

Asyal ı-Amerikan edebiyatı da görece yen i ancak hızla genişleyen


bir alandır. Her yıl yeni ve güçlü eserler yayı mlanmaktad ı r. Jhum pa
Lah i ri gibi yazarla r Asyal ı-Amerikan göçmenlerin deneyi mleri n i
a ktarıp a l a n ı genişleti rken Chang-rae Lee g i bi yazarlar d a yetmiş­
ler ve seksenlerde Maxine Hong Kingston ve Amy Tan'in belgele­
diği asimi lasyonun acı verici deneyi m i n i anlatmayı sürd ü rm ü ştü r.

225
Amerikan Edebiyatı 1 O 1

Maxine Hong Kingston


Maxine Hong Kingston (d. ı 940) Çinl i-Amerikalı bir yazardır. Anı­
larını yazdığı The Woman Warrior [Kadı n Savaşçı; ı 976] kita bında
Kaliforniya'da yetişen Çinli-Amerikalı genç bir göçmen olarak ya­
şantısındaki cinsiyet ve etn i k köken unsurları n ı i ncelemek üzere
m it, fabl ve gerçek verileri harmanlar. Anlatıcısı, kültürel kimliği
i n celeyen pek çok çağdaş romanın merkezi nde yer alan önemli
bir soru sorar: "Çi nli-Amerikalılar içinde hangi özel li klerin Çi n'e has
olduğ u n u anla maya çalıştığın ızda, çocu kluğa, yoksu l luğa, çılgın­
lığa, tek bir aileye, çocu kluğunuzu hikayelerle damga laya n a n ne­
n ize has şeyleri, Çin'e has olanlardan nasıl ayırı rsı nız? Hangisi Çin
geleneği, hangisi film lerd i r?"

Tripmaster Monkey [Yolculuk Lideri Maymun]


Kingston 1989 yılında, 1960'lar San Francisco'sunun bohem at­
mosferinde geçen bir yirminci yüzyıl yolculuğunu anlatan Tripmas­
ter Monkey [Yolculuk Lideri Maymun] adlı kitabı yayımladı . Kitabın
baş kahramanı Wittman Ah Sing, Walt Whitman'a bir gönderme­
dir. Kingston, karakterlerin "Amerikalılık"larını abartmak için do­
ğuyla batıyı birleştirir.

Amy Tan
Amy Tan (d. ı 952) günü müzü n en popüler Çinli-Ameri ka l ı yazar­
lardandır. Roma nı The Joy Luck Club [N eşe ve Şa ns Ku l ü bü; ı 989]
yirmi beş dile çevri ldi ve g i şe rekorları kıran bir fil m i de çeki ldi; Oli­
ver Stone fil m i n baş yapımcısıydı, Tan da yardımcı senaristti. Tan
geç yaşta yazmaya başladı; i l k romanını a ncak otuz yedi yaşında,
serbest yazarl ı k işinin sı kıcı l ığ ı ndan kaçmak için yazmaya başla­
d ı ktan sonra yayı mladı. Roman, ı 940'1arda Ameri ka'ya gel mek
için Çi n'den kaça n Asya l ı dört kad ı n ı n hi kayesini ve Amerika l ılaşan
kızla rıyla aralarındaki gerg i n l iği an latır.

226
YENi FORMLAR VE YEN i TEMALAR
Yeni Çağın Edebiyatı

Amerika deneyler ü l kesid i r. Yaza rlar yen i çağa uyg u n olara k edebi
formları ve temaları geni şletip değişti rmeyi sürd ü rü rken Ameri­
kan edebiyat dünyasında son yetmiş yılda neler olduğuna bir ba­
kalım.

YENi FORM: KURGU DiŞi ROMAN


V E 11 Y E N I G A Z E T E C I L I K 11

Yi rminci yüzyı l ı n ikinci ya rısı nda ortaya çıkan en heyecan verici


yeni formlardan biri kurg u d ışı ro mandır. Kurg u dışı romandaki
tüm detaylar gerçektir ancak kurmaca yazı nın edebi tekni kleri kul­
lanılarak şeki l lendiri l m iştir. Gerçekle kurmaca tekn i ğ i n i n bu karışı­
m ı yazara sadece raporlama ve h i kaye a n latı m ı ndan daha büyü k
bir ifade a l a n ı tanır.
Başlang ıçta insanlar kurgu dışı roma n ı h ayal gücü noksa n l ığ ı n­
dan musta ri p tükenmiş bi r roma ncının son çaresi olara k görüyor­
lard ı . Ancak bu formun, her türden büyük yaza rlar için zengin bir
ya ratıcı l ı k kaynağı old uğu ortaya çıktı. Önem l i yazarların eserlerin­
de formun nasıl şekillendiğine bir baka l ı m .

C A P OT E ' N I N B A Ş A R I S I

Tru man Ca pote ( 1 924- 1 984) Soğukkanlılıkla [ 1 965] adlı eseriyle


Ameri ka'da kurg u d ı şı roma n ı n öncüsü oldu. Kitap, Kansas'ta vah­
şice öldürülen Clutter a ilesi n i n h i kayesini ve onların katil leri Perry
Sm ith ve Richard H ickock'un i nfazları n ı a n latır. Tru man Capote
kita p için altı yıl boyu nca titizlikle araştırma yaparak aile üyel eri,

227
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

kom şular v e hatta katil lerle röportajlar yaptı. Hatta kita bın yazı m
süreci nde kati llerle arkadaş olması meşhurd u r.
Her şeyden önemlisi Ca pote ukusursuz g erçeklikte" bir eser
yaratmaya kararlıydı. Kitap yayımlandığı nda büyük bir sansasyon
yarattı; New York Times onu bir başyapıt olarak göklere çıkarınca
Capote'n i n d e şöh reti kesi n l i k kazandı.
Peki Ca pote'yi (maalesef ki) böyle olağan bir cinayeti a ltı yı l bo­
yunca araştırmak üzere kilometrelerce uza kta ki Ka nsas'a götüren
şey neyd i ? Bunu, George Plimpton'ı n Truman Capote: Conversati­
ons [Tru man Capote ile Sohbetler] kitabındaki UThe Story Beh ind
a Nonfıction Novel" [uKu rgu Dışı Roma n ı n Ard ı n daki H ikaye"] adlı
makalede şöyle açıklar:

Hikdye kısaydı, olayı anlatan birkaç paragraf vardı sadece: Eisen­


hower yönetiminde, Tarım Kredisi Kurulu'nda görev yapan Bay Her­
bert W. Clutter, karısı ve iki genç çocuğu Kansas'ın ıssız bir yerindeki
buğday ve sığır çiftliğinde sebebi hiç bilinmeyen bir şekilde vahşice
öldürülmüştü. Bunda gerçek anlamda sıra dışı hiçbir şey yoktu; bir
yılda insan buna benzer bir sürü cinayet haberi okur. ... Bu haberi
okuduktan sonra bir anda böyle bir suçu incelemenin bana yazmak
istediğim türde bir kitap hazırlamak için çok geniş bir alan sağlaya­
bileceğini fark ettim. Ayrıca insan ruhunun doğası gereği cinayet za­
man içinde eskiyecek bir konu değildi.

Harper Lee
Ca pote Soğukkanlılıkla kitabını yazarken ya l n ız değildi: Çocuk­
l u k a rkadaşı Harper Lee'den epey yard ı m almıştı. Ca pote ve Lee,
Monroevi l le, Alaba ma'da büyü m ü ş, zorlu a i le ya şantıları ve sosya l
sıkıntılar sebebiyle yakın arkadaş olmuşlardı. Tru man efemine ol­
duğu içi n alay kon usu ol uyor, çoğ undan daha g üçlü olan Lee de
onu savu nuyord u. Lee, Cl utter ai lesi cinayeti ni araştırmak için Ca­
pote'yle birl i kte Ka nsas'a gitti ve h i kayeyi kurma sına ya rd ı mcı ol­
mak için ayl arca ya n ı nda ka ldı. Uyu m l u kişiliğiyle yerel halkın kal-

228
Yen i Form lar ve Yeni Temalar

bini kazandı ve Ca pote'ni n normalde g ü çlükle edi neceği bi lgileri


toplayıp rö portajlar ya ptı. Lee 1 960 yı l ı nda kendi ro manı Bülbülü
Ôldürmek'i yayım ladı. Scout a d l ı bir genç kızın ve beyaz bir kad ı na
tecavüzle suçlanan siya h i bir adamın adil şeki lde ya rg ı l a n ması için
uğraşa n avu kat ba basın ı n hikayesi olan kitap g ü neydeki ırkçı l ığ ı n
m i henk taşı haline geldi. Kita p Pulitzer Öd ü l ü kazandı ve hala her
yıl mi lyonlarca adet satıyor.

Gerçekle Kurmacanın Birle$tiği Diğer Biçimler


Ca pote, kurgu dışı romanda kend i n i tamamen anlatı n ı n d ı ş ı nda
bırakır. Kita pta bir anlatıcının izi ne neredeyse hiç ra stlanmaz; Ca­
pote kitabı o bjektif bir edebi eser olarak sunmak için çok uğraş­
m ı ştı r. Başka yaza rla rsa ku rg u dışı romanı genişleterek yen i yön­
lere taşı makta, anlatıda yeni şeyler deneyerek öznellik katman ları
eklemektedi rler.

GONZO GAZETECİLİGi

H u nter S. Th om pson ( 1 93 7-2005) kendi düşü nce ve deneyim leri n i


esere katan gonzo gazeteci/iği adlı bir yazım stili geliştird i . Thom p­
son bir m u habir gibi davra n ı r an cak eseri n gerçek olayların objek­
tif bir s u n u m u olduğu iddiasında b u l u nm az. Ayn ı zamanda eserde
adı geçen muhabir Thom pso n'ı n gerçek ya şamdaki Tho m pson'la
aynı kişi olması şart değ i l d i r.

Yeni Gazetecilik
Capote'ni n Soğukkanlılıkla kitabına ve g onzo gazetec i l iğine ben­
zer bir ta rzda bir başka kurg u dışı/ku rgu karı şımı ortaya çı karak
yeni gazetecilik ad ı n ı a l d ı . Tom Wo lfe ( 1 930-20 1 8) The Kandy-Ko­
lored Tangerine-Flake Streamline Baby, [Şeker Ren k l i Mandal i n a
Ka buğu Desen l i Aerod inamik Bebek; 1 965] adlı to plu maka leler
kita bıyla bu forma öncü lük etti. Yen i gazetecilik şa hsi ve öznel

229
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

"yaratıcı" ha berci l i k formuyd u . Ca pote'ye yeni gazetecilik hak­


kındaki d üşü nceleri sorulduğu nda şöyle acımasızca bir yorumda
bu l u n m uştur (Truman Capote: Conversations'ta n [Truman Capote
ile Soh betler] ): "Temelde gazetecilik konusunda yetenekli olan bir
yaza rı n yaratıcı ha berci l i k işine g i rişmesi faydasız çü n kü işe yara­
maz . ... Ya ratıcı bir m u habir o lma k içi n çok iyi bir ku rmaca yaza rı
olmak zoru ndası n ız."

MAILER'IN ZAFERİ

Narman Mai ler'ı n ( 1 923-2007) The Executioner's Song [Celladın


Şarkısı; 1 979) adlı eseri 1 980 yı lında ku rmaca a la nı nda Pul itzer
Öd ülü kaza n ı nca yeni gazeteciliğin en başa rı l ı eseri oldu. Belki de
türün en d uyg usal örneklerinden biri ola n eserde Mailer'ı n, den­
gesiz ve soru n l u bir katil olan G a ry Gil more'un ba şına gelenleri ve
infazı n ı a ğ ı rbaşlı biçimde ka bullenişini sunuşu old u kça trajik ve
etki leyicid i r.

Y E N İ T E M A : O R TA S I N I F

Orta s ı n ıf, 1 960'1arda ve Ameri ka'n ı n banl iyö ya şa m ı na geçtiği


ve iş bul ma, evl i l i k sürd ü rme, çocuk yeti şti rme ve mülk edinme
döngüsü n ü n d uyg u ları köreltici etkileri nin görü ldüğü 1 980'1er
boyu nca kurmaca n ı n en önemli teması haline geldi. Yaza r John
U pd i ke ( 1 932-2009) orta s ı n ıf yaşa m ı n sıkıntıları n ı 1 960 yı l ı nda
Tavşan Dibe Vurdu 'yla başlayan po pü ler Tavşan serisi kitapla rında
an latmıştır.
Konu olarak neden orta sın ıfı seçtiği soru l duğunda U p d i ke,
"Orta nokta l a rı severi m. Uçları n çarpıştığı, m uğlaklığın huzu rsuzca
h ü küm sürd ü ğ ü yerd i r burası:' demiştir. U pdike orta sınıf bir aile­
den geliyord u; Pen nsylva n ia'da, öğretmen ve yaza r ebeveyn lerin
çocuğu olara k d ü nyaya gelmişti.

230
Yeni Formlar ve Yen i Temalar

Updike'ı n Tavşan serisi kitapları orta sınıfta n alelade bir adam


ve Updike'ın öteki ben liği olan Ha rry "Tavşan" Angstrom'un ba­
şından g eçenleri a n latı r. Dört roman Angstrom'un 1 950'1erden
1 990'1ara dek olan ya şa m ı n ı aktarı r. Romanlar boyu nca Angstrom
orta yaş krizi geçi rir, Vietnam Savaşı'nı yeniden yaşar ve son u nda
yaşlanır.

Jobn Cheever
Bir başka orta sınıf analizcisi de John Cheever'dır (1912-1982) .
Cheever romanları ve hikayelerinde banliyödeki profesyonel ya­
şamın tuzaklarını incelemiştir. Kısa hikaye koleksiyonu The Way
Some People Live [Kimilerinin Yaşantıları; 1943] kitabını inceleye­
bilirsiniz .

Büyülü Gerçekçilik
Gerçekçilik, Ameri kan edebiyatında Mark Twai n ve Wi lliam Dean
H owell s'a uzanan kö klü bir geçm işe sa hip. Yirm inci yüzyı lda bu
akım, en bilindik olara k ( 1 982 yı l ı nda N obel Edebiyat Ödü l ü kaza­
nan) Gabriel Ga rda Marq uez ve lsa bel Ailende g i bi Lati n Ameri ka l ı
yazarla rı n eserl eri nden etki lenerek "büyü lü" bir yöne kayd ı .
Peki, ned i r bu büyü lü gerçekçilik? Büyü l ü y a da gerçe kdışı un­
surları gerçekçi bir bağ lam içinde sunmaktır. Ma rq uez'in büyü l ü
gerçekçilik ve rsiyonunda mel ekl eri n yeryüzü ne in mesi g i b i olaylar
gerçekleşir ve h i kayedeki kimse b u n u n gerçekl iğini sorgula maz.
Fa nteziyle gerçekl iğin bu pü rüzsüz ha rma n ı sayesinde yazarlar
ana akım kültür dışı nda kalan gerçekl i kleri (ve dolayı sıyla alterna­
tif bakış açılarını) nispeten güve n l i bi r bağ lam içinde keşfeder.
Büyü l ü gerçekç i l i k a k ı m ı , Marq u ez'den esi n l enerek Amerikan
edebiyatına yirm i nci ve yi rm i b i ri nci yüzyı l l a rda sızmayı başa r­
d ı . Yaza r J u n ot Diaz Oscar Wao'nun Tuhaf Kısa Yaşamı [2007] a d l ı
rom a n ı nda eski la netler v e sih irli fi ravunfarelerinden bahseder;

231
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Jonathan Safran Foer de Her Şey Aydınlandı [2002] romanında


Ya hudi d iasporası n ı incelemek üzere büyü l ü gerçekçi l i k tekniğini
ku l l a n ı r.

Postmodernizm
Postmodernizm koskoca bir böl ü m s ü rebilecek bambaşka bir
konu. Amerikan edebiyatı bağ la m ı nda ne olduğuna kısaca bir
baka l ı m . Genel a n lamda postmodern izm, modern istlerden sonra
gelen eserleri ve modernistlerle onların d ü ş ü n ü ş biçimlerine karşı
çıkan her şeyi ta n ı mlar.
Modernizm, klasik ve geleneksel formlardan kopuş peşindey­
ken postmodernizm modernizme muhalif olmuş ve yaza rla me­
tin, yü ksek sanatla popüler kültür a rası ndaki sınırla rla oynayara k
gerçeklik fi kri n i n bizzat kendisi n i sorgulamıştır.
Roth ve U pd i ke gibi yaza rlar meti nle olan i l işkileri n i keşfetmek
üzere öteki ben l i kler yaratara k yaza rla metin arasındaki sın ırı muğ­
laklaştırm ışlard ı r. Ti m O'Brien Taşıdıkları Şeyler [ 1 990] roma nında
bunu çok g üzel ya par. Roman, bir askeri n savaş s ı rasındaki dene­
yi mleri n i akta rır. O'Brien roma nı nda h i kaye anlatı m ı n ı n doğasını
ve gerçekliği sorgular, bazı durum larda da gerçek liğe dair kendi
"versiyon ları" asl ı nda olanlardan daha gerçektir. Çok ya kın geç­
mişte yaza r David Foster Wa llace, postmod ernizmin ana özel liği
olarak metnin gerçekl i ğ i n i sorgulamak üzere sürekli di pnot ve son
not ku llanarak hi kaye an lat ı m yöntemlerinde yeni şeyler dened iği
eserler yazd ı. lnfinite Jest [Sonsuz Şa ka; 1 996] roma nı pek çok eleş­
tirmen ta rafı ndan yi rminci yüzyı l ı n İ ng i l izce en iyi ro ma n larından
biri olarak değerl endiri l i r.

Tbomas Pyncbon
Thomas Pynchon (d. 1937) kendiyle bir hayli meşgul olan yazım
tekniğiyle postmodern edebiyatın iyi bir örneği olan bir başka ya­
zardır. 1974 yılında kurmaca dalında Amerikan Ulusal Kitap Ödülü

232
Yen i Form lar ve Yen i Temalar

kazanan Gravity's Rainbow [Yerçekiminin Gökkuşağı; 1973] kitabı­


na bir göz atın.

Diğer Formlar ve Temalar


Son birkaç on yılda öne çıkan bazı temaları n kısa bir listesine ba­
ka lım:

• Teknoloji: Dij ital çağ ı n yükseli şiyle birl i kte teknoloji, edebi­
yatta daha bask ı n bir tema haline gelerek bili m kurg u türünü
genişletti. "Siberp u n k" ve "post-siberp u n k" gibi teri m ler kül­
türde bilgi teknoloj i l eri nin rolünü keşfeden türl eri ta n ı m laya n
ifadeler o l d u . Bu alanların nası l heyeca n veri ci şeki l l er aldığını
g örmek için William G i bson Neuromancer, Pattern Recognition
[Neuroman cer, Örüntü Ta n ı ma; 2003] ve Neal Stephen son'ın
Parazit [ 1 992] ve Cryptonomicon [ 1 999] romanlarını i nceleye-
.

bilirsin iz.
• Kıyamet edebiyatı: Görü nüşe ba k ı l ı rsa her yüzyı l sona erer­
ken insanlar dünya n ı n da son u n u n geleceğini d ü ş ü n üyor. Kı­
ya met edebiyatı da en az İ ncil kad ar eski, ancak Cormac Mc­
Carthy ( Yol) gibi yazarların yirminci yüzyı l ı n bitim i nde kıyamet
edebiyat ı n ı ne noktaya taş ıdığ ına bakmakta fayd a var.
• Anı ve tarihi roman: İ n sa n l a r başkaları n ı n hayatları n ı ve tari­
hi sevdi kleri ne göre, bu ikisini bir a raya getirdiğinizde yi rm inci
yüzyı l ı n son u ve yirmi birinci yüzy ı l ı n başında üreti len o l d u kça
zengin bir a n ı ve tari hi roman koleksiyonu oluşur. Televizyo n
seri leri ve fi l m ler içi n i l h a m kaynağ ı oldu klarından bu türler
daha da popü ler hale geldi ler.

E. L. Doctorow ve Wi l l i a m Ken n edy gibi yaza rla r, öncelikli ola­


ra k tari hi romanlarıyla bilinirler; ayn ı za manda eserleri nin başarı l ı
fi l m (ve Broadway) uyarla maları n ı da görmüşlerd i r. Doctorow'un
Ragtime [ 1 975] romanı, Time dergisi n i n Tü m Zama n l arın En İyi 1 00

233
Amerikan Edebiyatı 1 0 1

Ro manı l i stesine g i rmiş, (Narman Mail er'ı n küçü k b i r rol aldığı)


fi lm versiyonu da sekiz dalda Oscar'a aday gösteri lmiş, Broadway
müzika li de dört To ny Öd ü l ü kazanm ıştır. Kennedy'i n lronweed
[Dem i rotu; 1 983] romanı Modern Library' n i n En İ yi İ ngil izce 1 00
Roman l istesinde yer a l ı r, ayrıca Pul itzer Öd ü l ü kazan mıştır ve
(Jack Nicholson ve Meryl Streep'in oynadığı) fi lm versiyonu dört
dalda Oscar'a aday gösteri lmiştir.
Da ha yeni olara k da El iza beth Gil bert hem a n ı hem ta rihsel
ku rmaca alanında yazd ı. Anı kita bı Ye, Dua Et, Sev [2006] New York
Times çok sata nları a rasındayd ı ve Julia Roberts'ın oynadığı ba­
şarı lı bir sinema uyarla ması çeki ldi; 201 3 yı l ı nda yayımladığı ve
Da rwi n'i n yaşad ığı çağda geçen kita bı The Signature of Ali Things
[Her Şeyi n işareti], Barba ra Kingsolver'ı n New York Times için yazd ı­
ğı incelemeye göre ntari hsel ve haya l i olanı öyle usta l ı kla harman­
lar ki iyi bir kurg u dışı roman okumak g i b i d i r�
El bette ki sürekli yen i formlar ve te malar türem eye devam edi­
yor ve edecek. Bu yüzd en okum aya deva m ed i n !

234
TEŞEKKÜ RLER

Kita p yazma k muazza m bir çaba ve destek işi. Yaza rken bana des­
tek olan herkese, özellikle sürekli cesa retlendirmeleri sayesinde
ilerleyebildiğim Bill, Richard ve Scott'a teşekkür etmek isteri m.
Annemle babama ve beni her anlamda eğ iten K'ye teşekkürler. Ti­
tiz ve özenli editörl üğü için Peter Archer'a, neşeyle rehberl ik ed i p
destek veren Eileen M u llan'a v e kitabın oluşmasına katkı sağ laya n
tüm Ada m s Media ekibine teşekkür ediyoru m. Son olarak da beni
yine bir başka hari ka projeye yönelten Katie Corcora n Lytle'a da
teşekkü rl er.

235
DiZiN

A Casti l l o, Berna l Diaz del 1 3, 1 4

Ad a m s, J o h n ve Abigail 4 1 , 45, 53, Cat her, Wi lla 1 7 3, 1 74, 1 75

54, 55 Chaplin, Charlie 1 60, 209

Agassiz, Lou i s 89 Cheever, John 23 1

Agee, Ja mes 1 78 C h i ld, Lyd ia Ma ria 70, 92, 1 04, 1 1 6,

Alvarez, J u l i a 225 1 1 7, 1 1 8, 1 1 9, 1 20

Anderson, Sherwood 1 69 Chopin, Kate 1 44, 1 46, 1 47

Ayd ı n lanma çağı 33, 35, 38, 4 1 Cisneros, Sandra 224

Azte kler 1 3, 1 4, 1 6 Coleridge, Samuel Taylor 77, 81


Cooper, James Fenimore il , 65,
B 66, 67, 68, 69
Ba ldwin, James 22 1 , 222 Covey, Edward 1 1 1 , 1 1 2
Beat Kuşa ğ ı 1 97, 1 98, 200, 201 C rane, Stephen 1 3 1 , 1 48, 1 49, 1 5 1 ,
Bell ow, S a u l 2 1 9 1 80, 2 1 3
B i l d u ng sroman 224 C u m m i ngs, E. E. 1 84, 1 85, 1 86, 187
b i l i nç a kışı 1 69, 1 70, 1 98
o
Bradford, Wi l l i am 22, 25, 36
Bradstreet, A n ne 27, 28 Darwin, Charles 89, 1 3 1 , 234

B rown, John 88, 89, 1 1 9 De Las Casas, Bartolome 1 5

Bu rroug h s, Wi l l i a m 5. 1 97, 1 98, D iaz, J u not 225, 23 1

1 99, 200, 20 1 Dicki nson, E m i ly 1 04, 1 25, 1 26,

Büyük B u h ra n 1 60, 1 76, 1 78, 1 94, 1 27, 1 28, 1 29, 1 85

1 95, 1 97, 2 1 1 Doctorow, E. L. 233

büyü l ü gerçe kç i l i k 2 1 7, 23 1 , 232 Dou g la ss, Frederick 70, 1 04, 1 1 0,


1 1 1 , 1 1 2, 1 1 3, 1 1 4, 1 1 5, 1 20
c Du Bois, W. E. B. 1 93, 1 94
Ca pote, Tru man 2 1 7, 227, 228, Du mas, Henry 222
229, 230

237
Amerikan Edebiyatı 7 0 7

E Hemin gway, Ernest 1 33, 1 55, 1 56,

Edward s, Jonathan 37, 38, 39, 78, 1 57, 1 58, 1 59, 1 60, 1 62, 1 78,
82 1 91
E l i ot, T. S. 1 53, 1 63, 1 65, 1 66, 1 67, Holmes, O l iver We ndell Sr. 75, 83
1 79, 1 84, 1 86, 1 88 Hughes, La ngston 1 89, 1 93
E l l ison, Ralph 22 1 , 222 H u g h es, Ted 2 04, 205
Emersen, Ralph Wa ldo 77, 78, 80, H u rston, Zora Neale 1 9 1 , 1 92, 1 93
8 1 , 82, 83, 84, 85, 86, 87, 90, 98,
1 0 1 , 1 2 1 , 1 22, 1 23
Erdrich, Lou i se 223 l rving, Was h i ngton 59, 6 1 , 62, 63,
64, 69, 73, 80
F
i m gec i l i k 1 64, 1 86
Fa u l k ner, Wi l l i a m 1 68, 1 69, 1 70,
1 7 1 , 1 72, 1 9 1 , 1 96, 2 1 3 J

Fem inizm 204 Jefferson, Thomas 40, 45, 46, 47,


Fitzgera ld, F. Scott 1 60, 1 61 , 1 62, 48, 58, 62, 1 03
1 91
Foer, Jonathan Safran 232 K

Fra n klin, Benja m i n 40, 42, 45, 49, Ka nt, l m m a n uel 35, 36
50, 5 1 , 52, 53, 54, 55, 63, 94, 1 1 7 Kayıp Kuşak 1 55, 1 57, 1 58, 1 60,
Frost, Robert 30, 1 29, 1 63, 1 64, 1 97
1 79, 1 80, 1 8 1 , 1 82, 1 85 Kennedy, Wi l l i a m 233, 234
Kerouac, Jack 1 97, 1 98, 1 99, 20 1
G
Kingston, Maxine Hong 225, 226
Garrison, Wi l l i a m Lloyd 1 1 2, 1 1 3,
1 1 4, 1 1 8, 1 1 9 L
G i l bert, El izabeth 234
Lee, Ha rper 228, 229
G i l man, Charlotte Perki ns 1 44,
L i ncoln, Ken n eth 222, 223
1 45, 1 47
Lindsay, Vachel 1 82
G i n s berg, Ailen 1 97, 1 98, 1 99, 200,
Loc ke, John 33, 34, 35, 36, 38, 44,
20 1
77, 78
H La ndon, Jack 1 3 1 , 1 48, 1 5 1

Harlem Rönesa nsı 1 89, 1 90, 1 9 1 , Lo ngfellow, Henry Wa d sworth 69,

1 93, 1 94 7 1 , 72, 73, 74, 75, 76, 78, 80,


H awthorne, Natha n i e l 7 1 , 78, 79, 1 00, 1 2 1 , 1 22, 1 27
9 1 , 92, 93, 94, 96, 98, 1 02, 1 80, Lowell, James Russe l l 75, 1 22
21 3 Lowell, Robert 1 95, 203, 204, 205

2 38
Dizin

M R

M a i ler, Narman 2 1 7, 230, 234 Robinson, Edwin Arli ngton 1 82


Ma nfred, Frede rick 1 78 Rodrig uez, Richard 225
M a rq uez, Gabriel Ga rda 2 3 1 roma ntizm 77, 92, 94, 96, 1 30, 135,
Ma sters, Edgar Lee 182, 183 1 6 1, 163
Melvil le, Herman 79, 94, 95, 96, 98, Rot h, P h i l i p 220, 232
1 02, 180, 2 1 3 Rowlandson, Mary 1 9, 20, 2 1
M i l ler, Arth u r 1 95, 2 1 1, 2 1 2
s
modernizm 1 25, 1 53, 1 56, 163,
1 74, 1 80, 1 83, 1 84, 1 86, 1 87, S a l i nger, J. D. 1 97, 202, 209

1 88, 232 Sandburg, Cari 1 82

Momaday, N . 5cott 223 Sexton, A n n e 1 95, 203, 205, 206,

Morrison, Ten i 222 207


S m ith, J o h n 22, 23, 25, 204
N
Ste i n beck, J o h n 1 73, 1 75, 1 76,
natüralizm 1 30, 1 3 1 , 1 35, 149, 1 77, 1 78
1 50, 1 5 1 , 1 5� 17� 1 91 , 2 1 3 Stein, Gertrude 1 5 5, 1 56, 158
Newton, lsaac 33, 34, 35, 36 Stowe, H a rriet Beecher· 70, 103,
1 05, 1 06, 1 07, 1 08, 1 1 O, 1 3 3,
o
1 44
O'Brien, Tim 232
O'Co n nor, Flan nery 1 96, 2 1 3, 2 1 4, T

215 Ta n, Amy 225, 226


O'Neill, Eugene 1 95, 208, 209 Taylar, Edwa rd 27, 28, 29, 30
Thompson, H u nter S. 1 99, 229
p
Thorea u, H e n ry David 85, 86, 87,
Pa i ne, Thomas 40, 4 1 , 42, 43, 44, 58
88, 89, 90, 1 26
P lath, Sylvia 1 95, 203, 204, 205, 206
Twa i n , Mark 9, 5 1 , 52, 62, 67, 1 30,
Poe, Edgar A l l a n 60, 79, 82, 99, 1 00,
1 32, 1 33, 1 34, 1 36, 1 37, 1 38,
1 0 1 , 102, 1 35, 145, 1 96, 2 1 3
141 , 1 73, 2 1 3, 23 1
postmodernizm 2 1 8, 2 1 9, 232
Po u n d, Ezra 30, 153, 1 63, 1 64, 1 65, u

166, 1 67, 1 79, 1 84, 1 86 U l antı 1 87


pü ritenler 1 1, 1 9, 22, 23, 24, 25, 26, U pd i ke, J o h n 230, 2 3 1 , 232
27, 28, 29, 33, 34, 35, 36, 37, 38,
39, 57, 93, 94, 1 22, 1 3 1 w

Pyn chon, Thomas 232 Welty, Eudora 2 1 6

239
Amerikan Edebiyatı 1 O 1

Wheatley, Phyl l i s 27, 3 1 , 3 2


Whitman, Wa lt 1 04, 1 2 1 , 1 22, 123,
1 24, 125, 1 67, 1 83, 185, 1 97,
20 1 , 2 1 7, 226
Wiesel, E l ie 220
Wil l ia m s, Ten n essee 1 95, 209, 21 O
Wi l l i a m s, Wi l l i a m Carlos 1 29, 166,
1 86, 187, 20 1
Wi nthrop, John 22, 24, 25, 26, 27
Wolfe, Tom 2 1 7, 229
Wordsworth, Wil l ia m 77, 8 1 , 180
Wrig ht, Richard 1 90, 1 9 1 , 1 92, 221

240

You might also like