Professional Documents
Culture Documents
Ahkam Ayetleri Muhatasarı
Ahkam Ayetleri Muhatasarı
DERS
FATİHA SURESİ
﴾الر ْحمن٢﴿
َّ َ﴾ال َح ْمد لله َرب ْالعَالَمين١﴿
ْ الرحيم
َّ الر ْح َمن
َّ ب ْسم الله
﴾اهدنَا٥﴿ َّاك نَ ْستَعين
َ َّاك نَ ْعبد وإي
َ ﴾إي٤﴿ ﴾ َملك يَ ْوم الدين٣﴿ الرحيم
َّ
َ َط الَّذينَ أَنع
مت َعلَيه ْم غَير ال َمغضوب َ ﴾ص َرا٦﴿ يم َ الص َرا
َ ط المستَق
َّ َعلَيه ْم َولَ ال
﴾٧﴿ َضالين
1- Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
2,3,4- Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün)
maliki Allah'a mahsustur.
6,7- Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve
sapıklarınkine değil. (Fatiha 1-7)
RAB: Kendisine ibadet edilen, her şeyin yaratıcısı, sahibi, rızık vereni ve ıslah edicisidir.
ALEM: Allah'ın yarattığı ilk varlıktan son varlığa kadar bütün mevcudattır.
Not: Allah ve Rahman isimleri Allah'ın dışında hiç kimse için kullanılmaz.
a) Şafilere göre; Besmele hem Fatiha'dan hem de diğer surelerin başından bir ayettir.
c) Hanefilere göre; Besmele Kur'an'dan tam bir ayettir. Sureleri birbirine bağlamak için
indirilmiştir. Fatiha Suresinden bir ayet değildir.
1
Şafiilerin Delilleri
a) Enes (r.a)’a Resulullah (s.a.v)’in namazda nasıl okuduğu soruldu, o da; ‘‘Resulullah
(s.a.v) namazda çok uzun okurdu,’’ diyerek Besmele ile başladı ve "Hamd olsun, alemlerin
Rabbi ,Rahman, Rahim, Din gününün sahibi ve mutasarrıfı Allah'a. Yalnız sana ibadet ederiz,
yalnız senden yardım isteriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet,
gazaba uğrayanlarınkine, sapıklarınkine değil" suresini okuduktan sonra da Resulullah
(s.a.v)’in okuduğunu ben de size aynen okudum dedi. (Buhari)
b) Akli Delil: Kur'an'dan olmayan bir şeyi sahabe Kur’an’a hiçbir şekilde koymaz.
Malikilerin Delilleri
a) Hz Aişe (r.a)’anın " Resulullah (s.a.v) namaza tekbirle, kıraate ‘de "Elhamdülillahi Rabbil
Alemin" ile başlardı", sözleridir. (Müslim, Nesai, Tirmizi,İbni Mace)
b) Enes Bin Malik (r.a) dedi ki: ‘‘Ben Resulullah (s.a.v) ,Ebubekir (r.a) , Ömer (r.a) ve
Osman'ın (r.a) arkalarında namaz kıldım. Onlar kıraate yalnız "Elhamdülillahi Rabbil alemin"
ile başlarlardı. "Müslim'in diğer bir rivayetine göre: "Onlar besmeleyi ne kıraatin başında ne
de sonunda okurlardı." diye geçmektedir. (Buhari, Müslim)
Hanefilerin Delilleri
a) Ashabı Kiram'dan nakledilen; "Biz besmele nazil olana kadar surelerin başlangıcını ve
sonunu bilmiyorduk" sözleri (Ebu Davut)
b) Kıraat ve Fıkıh alimleri, Kevser Suresinin 3, İhlas Suresinin 4 ayet olduklarına ittifak
etmişlerdir. Şayet besmele bu surelerden bir ayet olsaydı Kevser Suresinin 4, İhlas Suresi'nin
5 ayet olması gerekirdi.
a) Maliki’lere göre; besmele yalnız farz namazlardaki Fatiha ve diğer surelerin başında gizli ve
açık olarak okunmaz. Farz dışındaki sünnet ve nafile namazlarda isteyen okuyabilir.
b) Hanefi’lere göre; besmele namazlardaki her rekâtta Fatiha suresinden önce okunur. Diğer
surelerin başında okumak ise güzeldir.
c) Şafii’lere göre; besmele cehri namazlarda açıktan sessiz namazlarda gizli okumak gerekir.
d) Hanbeli’lere göre; besmele namazda gizli okunur. Açık okunması sünnet değildir.
a) Cumhura göre (Maliki, Şafi, Hanbeli) Fatiha'nın namazda okunması namazın sıhhatinin
şartıdır. Fatiha Suresini bilip de okumayan kimsenin namazı sahih olmaz.
2
b) Hanefilere göre; namaz, Fatiha okunmaksızın da sahih olur. Namazda Kur'an'dan 3 kısa
ayet veya 1 uzun ayetin okunması ise farzdır.
a) Şafiler ve Hanbeliler; imamın arkasında namaz kılan kimsenin, İmam gizli veya açık okusa
da Fatiha'yı gizlice okumasının farz olduğuna hükmetmişlerdir.
b) Malikilere göre; kıraatin gizli olduğu namazlarda imama tabi olanın Fatiha'yı gizlice
okuması, kıraatin açık olduğu namazlarda da okumaması gerekir.
c) Hanefilere göre; kıraatin gizli veya açık olduğu namazlarda, imama tabi olan kimse
Fatiha'yı okumaz.
2.DERS
إنَّ َما َح َّر َم َعلَيْكم ْال َم ْيتَةَ َوالد ََّم َولَ ْح َم ْالخنزير َو َما أه َّل به لغَيْر الله فَ َمن
﴾١٧٣﴿ اضْط َّر َغي َْر بَاغ َولَ َعاد فَال إثْ َم َعلَيْه إ َّن اللهَ غَفور َّرحيم
173- Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesileni
haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına saldırmadan ve
haddi aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki Allah çokça bağışlayan
çokça esirgeyendir. (Bakara 173)
ŞER’İ HÜKÜMLER
Birinci Hüküm: Murdar bir hayvanın yalnız eti mi, yoksa herhangi bir uzuv veya
parçasından faydalanmak mı haramdır?
Cessas (r.h.) der ki: Ayetteki “haram kılma” ifadesi, menfaatlenmenin bütün türlerini
kapsar. Ölmüş ve murdar olmuş bir hayvanın herhangi bir parçasından hiçbir şekilde
faydalanılamaz. Çoban köpeği ve av için eğitilmiş hayvanlara dahi o etten yerdirmek
haramdır. Çünkü murdar bir eti onlara yedirmede sahipleri için bir tür menfaatlenme vardır.
(Ahkam-ül Ku’ran c.1, s. 132.)
3
Zaruret halinde ise “Kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa kimse saldırmamak ve haddi
aşmamak şartıyla onun üzerinde günah yoktur “(Taha 82) ayeti gereği hayatta kalabilmek için
yenilmesinde bir günah yoktur. Aksi takdirde haramdır.
Ayet, ölmüş hayvanın, kanının, domuz etinin ve Allah adıyla değil, başka varlıkların ismi ile
kesilen hayvanların etlerinin haram olduğunu açıklamıştır. Yalnız ölen hayvanların bazılarının
etlerinin yenilebileceğini ifade eden hadisler rivayet edilmiştir. Örneğin;
a) Resulullah (s.a.v.)’in: “Bize ölmüş hayvanlardan iki tür ve iki kan helal kılınmıştır: Balık
ve çekirge ile ciğer ve dalak” hadisidir. (Müsned, İbn-i Mace, ed Dare Kutni, İbn-i Kesir
c.1, s.205)
b) Resulullah (s.a.v.)’in: “Denizlerin suyu temiz, içinde yaşayıp ölen ise helaldir.” hadisi
(Muvatta) ve başka rivayetler…
Üçüncü Hüküm: Hayvan kesildikten sonra, içinden çıkan ceninin (yavrunun) hükmü nedir?
Hanefi’lere göre ceninin eti yenilmez. Eğer hayvan kesiminden sonra içinden canlı bir
cenin çıkarsa mübarek hayvanlar gibi kesilerek yenir. Kesilmedi takdirde cenin etinin
yenilmesi haramdır. İmam Şafii İmam Muhammed ve İmam Ebu Yusuf (r.h.)’a göre; bir
hayvanın kesiminden sonra içinde ölü olarak çıkan cenin etinin yenilmesinin helal olduğuna
hükmederler. Çünkü Resulullah (s.a.v.)’in “ceninin kesimi, anasının kesimi iledir” hadisini delil
alırlar. (Ebu Davud)
İmam Malik'e göre; hayvanın kesimden sonra, içinden çıkan ceninin organları tam ve
düzlenmiş ise eti yenir. Eğer organları tamamlanmamış ve tüyleri çıkmamış ise yenilmez.
Kurtubi ise “Hayvanın kesiminden sonra içinden ölü olarak çıkan cenin eti yenir. Zira
cenin, hayvanın organlarından herhangi bir organ gibidir. Hayvanın organları yendiği gibi
ceninde yenir,” der. (Kurtubi Tefsiri c.2, s. 201)
İ.Ata'ya göre ölmüş hayvanın iç yağı ve derisinden faydalanmak caizdir. İç yağlar, gemilerin
yağlanmasında ve derileri de tabaklandıktan sonra kullanılması caizdir
Cumhur ise kesinlikle ölmüş hayvan eti ile diğer organların haram olduğu görüşündedir. Bu
görüşlerini de “O, size ölüyü haram kıldı” (Bakara 173) ayeti ile tespit ederler.
4
Beşinci Hüküm: Hayvan kesildikten sonra et veya damarlarda kalan kanın hükmü nedir?
Ayet, domuz etinin haram olduğunu beyan etmiştir. Bazı zahiri mezhebi alimlerine göre
domuzun eti haram, iç yağları helaldir. Çünkü Allah (c.c.) ayette “domuz eti” demiş, “iç yağı”
dememiştir, derler.
Cumhur, domuz iç yağının, eti gibi haram olduğuna hükmetmişlerdir. Domuz şer-i
hükümler ile kesilse dahi yine haramdır. Onun etinin haram oluşun da sayısız tıbbi ve
toplumsal hikmetler vardır.
Ebu Hanife ve İmam Malik'e göre, domuz kılının dikişte iğne yerine kullanılması caizdir.
İmam Şafi'ye göre ise domuzun kılından dahi istifade etmek haramdır. Çünkü kılda onun
bir parçasıdır.
İ.Malik'e göre; zaruret halinde olan kimse, murdar hayvan etinden doyuncaya kadar
yiyebilir. Çünkü zaruret hali, haram hükmünü kaldırır ve o eti mübah kılar.
Cumhura (Hanefi, Şafi, Hanbeli) göre ise zaruret halinde olan kişi murdar hayvan etinden
hayatını kurtaracak kadar yiyebilir. Çünkü o eti yemeyi mübah kılan zarurettir. O haldeki
kişide ancak zaruret miktarınca yiyebilir.
3.DERS
5
َوإثْمه َمآ يَ ْسأَلون ََك َعن ْالخ َْمر َو ْال َميْسر ق ْل فيه َما إثْم َكبير َو َمنَافع للنَّا
أ َ ْكبَر من نَّ ْفعه َما َويَ ْسأَلون ََك َما َذا ينفقونَ قل ْال َع ْف َو َك َذل َك يبين الله لَكم
﴾٢١٢﴿ َاآليَات لَعَلَّك ْم تَتَفَ َّكرون
219. Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah
ve insanlar için birtakım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha
büyüktür. Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. «İhtiyaç fazlasını» de. Allah
size âyetleri böyle açıklar ki düşünesiniz. (Bakara 219)
a) “Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki; her ikisinde de büyük bir günah
ve insanlar için birtakım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı zararı
faydasından daha büyüktür.” (Bakara 219)
Ayetteki “menfaatler” tabirinden maksat, Kurtubi’nin dediği gibi; “İçindeki menfaatler
ticaretindeki karlardır. Çünkü Araplar, Şam bölgesinden çok ucuza aldıkları içkiyi, Hicaz
bölgesine getirerek fahiş fiyatla satarlardı.
Zararlara gelince; insanın en değerli varlığı aklıdır. İçki içerek insani duygulardan uzaklaşan
insan hayvan derecesine iner. Aklı ve malı zayi ettiği için Allah içkiyi haram kılmıştır. Nesai Hz.
Osman (r.a.)’ten şöyle rivayet eder: “İçkiden kaçınınız. Çünkü o bütün kötülüklerin anasıdır.”
Sahabe gündüz ve genellikle ayakta oldukları beş vakit namaza giderken ayetteki
nehiyden dolayı sarhoş olmamaları gerektiğini anladılar. Ancak az bir kısmı içmeye devam
ediyorlardı. Günde beş vakit dışında kalan vakit hem kısa hem de insanın bedenini
dinlendirmesi gereken vakit olması sebebiyle içki Müslümanların hayatından büyük oranla
çıkmış oldu.
c) “Ey iman edenler! İçki, kumar, (tapılmak için) dikili taşlar ve fal okları ancak şeytan işi
bir pisliktir. Bundan kaçının ki kurtuluşa eresiniz” (Maide 90) Bu ayet son merhaleyi ve
kesin hükmü ifade etmiştir. İçkinin şeytan işi bir pislik olduğunu ve iman edenlere
haram olduğunu belirtmiştir. İçkinin İnsanın aklını ve malını zayi etmesi zarar olarak
6
yeter. İslam şeriatı insana zararlı olan ve insanın muhtaç olmadığı şeyleri haram
kılmıştır. İnsana faydalı ve insanın muhtaç olduğu şeyleri de helal kılmıştır. Bu durum
şeriatın en faydalı, en iyi, en güzel ve her tür kötülük ve zarardan koruyan hayat
sistemi ve ilahi düzen olduğuna şahitlik ve ispat eder.
ŞER’İ HÜKÜMLER
Birinci Hüküm: “Hamr (şarap)” nedir? Her sarhoş edici içecek hamr mıdır?
Hanefi’lere göre; sadece üzüm şırasından yapılan sarhoş edici içkiye hamr denir. Üzüm
dışındaki maddelerden yapılan sarhoş edici içkiye ise nebiz denir.
Maliki, Şafii ve Hanbeli mezheplerine göre ise hamr; üzüm, arpa ve diğer tüm maddelerden
yapılan sarhoş edici içeceklerdir.
Cumhur görüşünü birçok delille ispat eder. Aşağıdaki iki hadiste bunlardandır.
a) İbni Ömer (r.a.)’dan Resulullah (s.a.v.) “haram kılınan hamr, üzüm, buğday, hurma,
arpa ve darıdan yapılır. Aklı örten (çalışmaz hale getiren) her şeye hamr denir.
(E.Davud)
b) Ümmü Seleme (r.a.) annemizin “Resulullah (s.a.v.) her sarhoş edici şeyi yasaklamıştır”
rivayetidir. (E.Davud)
Bütün İslam alimleri her türlü kumarın kesinlikle haram olduğuna hükmetmişlerdir. Çünkü
Allah, “Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki onlarda büyük günah … vardır” ayeti ile haram
kılmıştır. Bir bardak çay karşılığında oynanan bir oyun dahi haramdır.
Allah (c.c.) insan aklına, malına ve aile hayatına büyük zararlar verdikleri için içki ve kumarı
kesinlikle haram kılmıştır.
Bazı Alman Doktorlar kendi devlet adamlarına; siz meyhane ve içki fabrikalarının yarısını
kapatın, bizde hastane ve hapishanelerin yarısının kapanacağına size söz verelim,
demişlerdir.
4.DERS
YİYECEK MADDELERİNDEN HARAM OLANLAR
ت َعلَيْكم ْال َم ْيتَة َوالدَّم َولَ ْحم ْالخ ْنزير َو ََٓما اه َّل لغَيْر اللّٰه به ْ حر َم
َّ َو ْالم ْنخَنقَة َو ْال َم ْوقو َذة َو ْالمت َ َرديَة َوالنَّطي َحة َو ََٓما ا َ َك َل ال
سبع ا َّل َما َذ َّكيْت ْم
7
َ َو َما ذب َح َعلَى النُّصب َوا َ ْن تَ ْست َ ْقسموا ب ْالَ ْز َلم ٰذلك ْم ف ْسق ا َ ْليَ ْو َم يَـئ
اخش َْون ا َ ْليَ ْو َم ا َ ْك َم ْلت لَك ْم دينَك ْم
ْ الَّذينَ َكفَروا م ْن دينك ْم فَ َال ت َ ْخش َْوه ْم َو
َواَتْ َم ْمت َعلَيْك ْم ن ْع َمتي َو َرضيت لَكم ْال ْس َال َم دينا فَ َمن اضْط َّر في
﴾يَ ْسـَٔلون ََك َما ََٓذا٣﴿صة َغي َْر مت َ َجانف لثْم فَا َّن اللّٰهَ غَفور َرحيم َ َم ْخ َم
َالطيبَات َو َما َعلَّ ْمت ْم منَ ْال َج َوارح م َكلبين َّ اح َّل لَه ْم ق ْل اح َّل لَكم
س ْكنَ َعلَيْك ْم َوا ْذكروا ا ْس َم اللّٰه َ تعَلمونَه َّن م َّما َعلَّ َمكم اللّٰه فَكلوا م ََّٓما اَ ْم
﴾٤﴿ساب َ سريع ْالح َ ََعلَيْه َواتَّقوا اللّٰهَ ا َّن اللّٰه
Murdar hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilmiş, boğulmuş, vurularak
öldürülmüş, yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanarak öldürülmüş hayvanlarla -henüz canı
çıkmadan yetişip kestiklerinizin dışında- yırtıcıların yediği hayvanlar, dikili taşlar önünde
(sunaklarda) boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla paylaşmanız size haram kılındı. Çünkü
bunlar doğru yoldan sapmaktır. Bugün, kâfirler dininiz hakkında ümitlerini yitirmişlerdir.
Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size
nimetimi tamamladım, sizin için din olarak İslâmiyet’i beğendim. Kim açlıktan bunalıp
çaresiz kalırsa, günah sınırına varmaksızın yiyebilir. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı ve
esirgeyicidir.
Kendileri için nelerin helâl kılındığını sana soruyorlar. De ki: "İyi ve temiz olanlar size helâl
kılınmıştır." Yırtıcı hayvanlardan olup Allah’ın size öğrettiği ile eğiterek avcı hale
getirdiğiniz hayvanların sizin için yakaladıklarından da yiyin; üzerine Allah’ın adını da anın.
Allah’tan korkun, şüphesiz Allah’ın hesabı pek çabuktur. (Maide 3-4)
ŞER’İ HÜKÜMLER
Bunlar: Murdar ölmüş hayvanlar, kan, domuz eti, putlar için kesilen hayvanlar, Allah
(c.c.)'tan başkaları adına kesilen hayvanlar, boğularak ölen veya öldürülen hayvanlar, sopa ile
dövülerek öldürülen hayvanlar, yüksek bir yerden düşerek ölen hayvanlar, diğer bir hayvanın
vurmasıyla ölen ve arslan, ayı, kurt gibi yırtıcı hayvanların öldürdüğü hayvan etlerinin
yenilmesi haramdır.
Ancak Allah (c.c.), sopayla dövülen, yüksek bir yerden düşen, diğer evcil bir hayvan
tarafından vurularak düşürülen, yırtıcı hayvanlar tarafından yaralanan hayvanlar ölmeden
önce şer’i bir şekilde kesilirse etlerinin helal olduğunu istisna etmiştir.
Şafi ve Hanefilere göre; bu tür hayvanlardan herhangi birine ulaşıldığında onda hayat
alameti- kuyruğunu sallaması, ayağını çekmesi gibi varsa kesildiği takdirde eti helaldir.
İmam Malik’in bir görüşüne göre, bu tür hayvanlar kesilmediği takdirde hemen ölürse kesim
onu helal kılmaz. Çünkü o zaten ölmektedir.
8
İkinci Hüküm: Şer’i kesim nasıl yapılır?
İmam Malik'e göre; şer’i kesim, hayvanın nefes borusu ve şah damarları kesilerek yapılır.
İmam Şafi'ye göre; hayvanın nefes borusu ve yemek borusunun kesilmesi yeterlidir.
Şah damarının kesilmesine gerek yoktur. Çünkü nefes ve yemek borularının kesilmesi
hayvanın hayatına son verir.
İmam Ebu Hanife'ye göre şer’i kesim, yemek, nefes borularının veya şah damarlarından
herhangi birinin kesilmesiyle olur.
Kan akıtan her alet diş ve tırnak hariç kesim aleti olabilir. Ebu Hanife'ye göre diş ve tırnak
kendi başlarına kesici olursa onlarla da kesim yapılabilir.
Vahşileşen veya kuyuya düşen bir deve av hayvanı gibidir. Av hayvanın da kesim nasıl şart
değilse besmele ile atılan ok veya kurşun kesim sayılıyorsa vahşileşen deve hakkında da
kesim sayılar. Çünkü vahşileşen hayvanları yakalayıp şer’i usule göre kesmek pek mümkün
değildir.
5-DERS
ََل ي َؤاخذكم اللّٰه باللَّ ْغو َٓفي ا َ ْي َمانك ْم َو ٰلك ْن ي َؤاخذك ْم ب َما َعقَّ ْدتم ْالَ ْي َمان
طعمونَ اَ ْهليك ْم ا َ ْو ْ سط َما ت َ ساكينَ م ْن اَ ْو َ طعَام َعش ََرة َم ْ ارت َٓه ا
َ َّفَ َكف
ارة َ َّك ْس َوته ْم ا َ ْو ت َ ْحرير َرقَبَة فَ َم ْن لَ ْم يَج ْد فَصيَام ث َ ٰلثَة اَيَّام ٰذل َك َكف
ظوا ا َ ْي َمانَك ْم َك ٰذل َك يبَين اللّٰه لَك ْم ٰا َياته لَعَلَّك ْم َٓ َاحف
ْ ا َ ْي َمانك ْم ا َذا َحلَ ْفت ْم َو
صاب َ ﴾ يََٓا اَيُّ َها الَّذينَ ٰا َم َٓنوا انَّ َما ْالخ َْمر َو ْال َميْسر َو ْالَ ْن٩٨﴿ َت َ ْشكرون
﴾٨٩﴿ َاجتَنبوه لَعَلَّك ْم ت ْفلحون ْ َطان ف َّ َو ْالَ ْز َلم ر ْج م ْن َع َمل ال
َ ش ْي
9
Allah size rasgele yeminlerinizden dolayı değil, bile bile ettiğiniz yeminlerden ötürü
sorumlu tutar. Onun keffareti; ailenize yedirmekte olduğunuzun ortalamasından, on
düşkünü yedirmek, yahut giydirmek veya bir köle azad etmektir. Kim de bunları
bulamazsa; üç gün oruçtur. İşte bu, yemin ettiğiniz vakit yeminlerinizin keffaretidir.
Yeminlerinizi tutun. Şükredersiniz diye Allah ayetlerini size işte böyle açıklar.
Ey iman edenler; içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları; ancak şeytan işi pisliklerdir.
Bunlardan kaçının ki, felaha eresiniz. (Maide 89-90)
İmam Kurtubi bu hususta der ki; fakihler ğamus yemin hakkında ihtilaf etmişlerdir.
Fakihlerin cumhurunun ittifak ettiklerine göre ğamus yemin; yalan ve kandırma
yeminidir. Bu yemin olarak kabul edilmemektedir. Bundan dolayı kefaret vermekte
farz değildir.
10
Hanefilere göre, hamr sadece üzüm suyundan kaynatılmış veya mayalanmış şaraba
denir. Aklı yok eden, ancak üzüm suyundan olmayan içecekler her ne kadar haram
iseler de bunlara hamr, denilmez.
Cumhura göre, üzüm suyu ve onun dışındaki mayalanmış veya kaynatılmış her içecek
hamr’dır ve haramdır. Çünkü Enes bin Malik (r.a)’ten şöyle rivayet edilmiştir: ‘Hamr,
haram kılındı. Hamr ise üzüm, hurma,bal,buğday,arpa ve darı suyundan yapılır. Bütün
fakihler sarhoş edici her maddenin haram olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.
6.DERS
ش َٓعَائر اللّٰه لَك ْم في َها َخيْر فَا ْذكروا ا ْس َم اللّٰه َ َو ْالب ْدنَ َجعَ ْلنَاهَا لَك ْم م ْن
طعموا ْالقَانـ َع َو ْالم ْعت َ َّر ْ َ ت جنوب َها فَكلوا م ْن َها َوا ْ َاف فَا َذا َو َجب َ َعلَ ْي َها
َّ ص ََٓو
﴾٣٣﴿ َس َّخ ْرنَاهَا لَك ْم لَعَلَّك ْم ت َ ْشكرون َ َك ٰذل َك
لَ ْن يَنَا َل اللّٰهَ لحوم َها َو َل د ََٓم ُ۬اؤهَا َو ٰلك ْن يَنَاله الت َّ ْق ٰوى م ْنك ْم َك ٰذل َك
﴾٣٣﴿ َس َّخ َرهَا لَك ْم لت َكبروا اللّٰهَ َع ٰلى َما ه َٰديك ْم َوبَشر ْالم ْحسنين َ
Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için
onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine
Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen
fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin
hizmetinize verdik.(Hac-36)
1- Ayetteki ‘el-büdün’ kelimesi deveyi olduğu gibi sığırı da ifade eder mi?
Alimler, büdün (tekili ‘bedene’) kelimesinin erkek veya dişi deveye kullanıldığı
konusunda ittifak etmişlerdir.
Hanefiler, bedene, deveye denildiği gibi sığıra da denilir görüşündeler.
Delilleri;
11
a) Cabir (r.a), ‘Biz bedeneyi yedi hisse olarak keserdik’ dedi. Bunun üzerine ‘ sığırda
yedi hisse olarak kesilir mi’? diye soruldu. ‘Sığır da bedenedir’ cevabını
verdi.(Müslim)
b) İbn-i Ömer (r.a) ‘ben bedeneyi ancak deve ve sığır biliyorum’ demiştir.
Şafilere göre; hakikatte bedene, sadece deveye denilir. Sığıra ise ancak mecaz
yoluyla bedene denilebilir. Birisi bir bedene adamış olsa ve deve yerine sığır kesse
bu caiz olmaz, mutlaka deve kesmesi gerekir.
Delilleri;
Cabir (ra) şöyle rivayet etmiştir Resulullah(sav) " bir bedene (deve) yedi kişiye bir
sığır da yedi kişiye kafi gelir"buyurdu (Ebu Davud) hükümleri her ne kadar aynı
olsa da ayrı ayrı zikr edilmeleri bunların farklı olduğunu gösterir.
Zahir olan "bedene" kelimesinin deve için kullanılmasıdır. Zira Allah (cc) "o halde
onlar ayakta dur (up boğazlanir)larken..."(Hac 36) buyurmuştur. Ayakta sadece
deve kesildiğine göre "bedene" kelimesi sığırı ifade etmez.
12
kesim günleridir.’ (Müsned c3, s326) buyurmuştur. Bu zaman diliminde kurbanlar
kesilmez ise kaza edilmelidir ve sahibi zamanında kesmediği için günah işlemiştir.
İmam Malik ve İmam Ahmed’e (r.anhuma) göre, hac kurbanlarının kesim günleri
Kurban Bayramının birinci, ikinci, ve üçüncü günleridir. Dördüncü günü kurban
kesmek sahih değildir.
Hanefilere göre ise, hac kurbanları konusunda Maliki ve Hanbelilerle aynı
görüştedir. Nafile, ceza ve adak kurbanları ise her zaman kesilebilir, demişlerdir.
Hac kurbanlarının kesim yeri ise Mekke Haremi’dir. Resulullah (s.a.v) ‘Mina’nın
her yeri kesim yeridir…’ buyurmuştur. (Ebu Davud, Tirmizi)
7.DERS
لَ ْي َ َعلَى ْالَعْمٰ ى َح َرج َو َل َعلَى ْالَع َْرج َح َرج َو َل َعلَى ْال َمريض
َح َرج َو َل َع ٰلَٓى ا َ ْنفسك ْم ا َ ْن تَأْكلوا م ْن بيوتك ْم ا َ ْو بيوت ٰابََٓائك ْم ا َ ْو بيوت
ا َّم َهاتك ْم ا َ ْو بيوت ا ْخ َوانك ْم ا َ ْو بيوت اَخ ََواتك ْم ا َ ْو بيوت اَ ْع َمامك ْم ا َ ْو
َالتك ْم ا َ ْو َما َملَ ْكت ْم َمفَات َح َٓه َ بيوت َع َّماتك ْم ا َ ْو بيوت ا َ ْخ َوالك ْم اَ ْو بيوت خ
صديقك ْم لَ ْي َ َعلَيْك ْم جنَاح ا َ ْن تَأْكلوا َجميعا ا َ ْو ا َ ْشتَاتا فَا َذا َدخ َْلت ْم َ ا َ ْو
َٓ
طيبَة َك ٰذل َك يبَين َ ار َكة َ َسلموا َع ٰلى ا َ ْنفسك ْم تَحيَّة م ْن ع ْند اللّٰه مب َ َبيوتا ف
﴾٣٦﴿ َاليَات لَعَلَّك ْم ت َ ْعقلون ٰ ْ اللّٰه لَكم
Gözleri görmeyen için bir sakınca yoktur, topal için bir sakınca yoktur, hasta için de bir
sakınca yoktur. Sizin için de kendi evlerinizden, babalarınızın evlerinden, annelerinizin
evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın
evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden,
anahtarı elinizde bulunan evlerden ve arkadaşınızdan yiyip içmenizde bir sakınca yoktur.
Birlikte veya ayrı ayrı yemenizde sizin için bir günah yoktur. Evlere girdiğinizde, Allah
katından mübarek ve güzel bir selâmlama ile kendinize selâm verin. Düşünesiniz diye Allah
size âyetlerini işte böyle açıklıyor. (Nur 61)
Nüzul Sebebi
Said bin Müseyyeb (rh.)’den şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.v.) ile sefere çıkan bazı
kimseler evlerinin anahtarlarını körlere, topallara, hastalara ve akrabalarına bırakırlar ve
onlara ihtiyaçları olduğu taktirde evdeki yiyeceklerden yiyebileceklerini söylerlerdi. Onları
13
yemeleri halinde ev sahipleri razı olmayabilir düşüncesiyle yemek yemezlerdi. İşte bu sebeple
bu ayet nazil oldu. (İbni Cevzi c. 6, s. 64. Vahidi)
ŞER’İ HÜKÜMLER
1- Ayetteki evlerde yemek yemeden maksat nedir?
Ayeti Kerime akraba evlerinde yemek yemenin mübah olduğuna delalet eder. Allah (c.c.)
'un ayette saydığı akrabalarda, izinsiz de olsa yemek yeme mübahtır.
1- "Kendi evleriniz"den maksat, çocukların evleridir. Zira çocukların evleri, babalarının evi
gibidir.
İbni Abbas (r.a.) bu ayetin tefsirinde, "kişi müvekkilinin hurmasından yer, sütünden
içebilir" demiştir.
Ayet akrabaların ve sadık dostların evlerinde yemek yemenin mübah olduğunu beyan
etmiştir. Ayet inmeden önce hiç kimse, günah olacağı endişesiyle başkasının evinde yemek
yemezdi. İnsanın sadık dostunun malından, aradaki dostluk ve saygıdan dolayı, o
bulunmadığı zaman bile yemesi mübahtır.
İnsanın yemekte başkasına ortak olması caizdir. Ayette, "Hepiniz bir arada toplu olarakta
dağınık dağınıkta yemenizde bir sakınca yoktur" buyurulması buna delalet eder. Eğer bir
topluluk bir yemeğe ortak olursa beraberce yemeleri caizdir.
14
İslam’ın başlangıcından bu ayet inene kadar Müslümanlar, başkalarıyla birlikte yemek
yemekten, onlardan fazla yiyip haklarına girecek korkusuyla kaçınırlardı. Bundan ötürü aynı
kaptan dahi yemezlerdi.
İ. Cessas şöyle diyor: Mevzumuz olan ayet, yakın akrabasından bir şey çalan kimsenin elinin
kesilmeyeceğine delalet eder. Çünkü Allah (c.c.) ayette yakın akrabaların birinin evine izinsiz
olarak girmelerini ve yemek yemelerini mübah kılmıştır. El kesilmesine sebep olan hırsızlık ise
saklanıldığı yerden birşeyi gizlice almaktır. Ayetteki evlere girme ve mallarından yeme
müsadesi ise açıkça gösteriyor ki çalınan mal onlardan gizli bir şey değildir.
Sadık dostun evinden yapılan hırsızlık ise böyle değildir. Bunda el kesilir.
8.DERS
Nüzul Sebebi
İmam Buhari, Ömer bin Hattab (r.a.) 'tan şöyle rivayet eder. "Resulullah (s.a.v.) 'e "Ya
Resulallah: Evinize iyi adamlar da kötü adamlar da geliyor. Mü'minlerin annelerine
15
emretseniz de örtünsünler. Bu daha hayırlı olur" dedim. Bunun üzerine, "Bir de onun
zevcelerinden lüzumlu bir şey istediğiniz vakit perde arkasından isteyin..." ayeti nazil oldu.
ŞER’İ HÜKÜMLER
1- Bir evde davetsiz yemek yeme caiz midir?
İbni Kesir (rh.) şöyle der: Allah (c.c.) mü'minlere Resulullah (s.a.v.) 'in evlerine izinsiz olarak
girmelerini yasakladı. Çünkü onlar cahiliye devrinde birbirlerinin evlerine, İslam’ın
başlangıcında da Resulullah (s.a.v.) 'in evlerine izinsiz olarak girerlerdi. Allah (c.c.) bir ikram
olarak bu düzeni gönderdi. (İbni Kesir c 3)
Fakihler, evlere izinsiz olarak girmenin caiz olmadığında ittifak etmişlerdir. Açık bir izin
olmadan birisinin yemeğini yemek de caiz değildir. Çünkü Resulullah (s.a.v.) "Müslümanın
malı ancak gönül hoşnutluğu ile helal olur" buyurmuştur. İzin, gönül hoşnutluğunu, izin
vermemekte gönül hoşnutluğu olmadığını gösterir.
"Yemeği yediğiniz zaman dağılın" ayeti, yemekten sonra ayrılmanın zaruri olduğuna delalet
eder. Ancak yemekten sonra beklemek, oturmak haram değildir. Yalnız İslami terbiyeye
aykırıdır.Çünkü bu davranış ev sahiplerine eziyettir.
3- Hicap emri yalnız Resulullah (s.a.v.) 'in zevcelerine mi, bütün kadınlara mıdır?
Ayet her ne kadar Resulullah (s.a.v.) 'in zevceleri hakkında nazil olmuşsada hükmü bütün
mü'min kadınlari içine almaktadır. Zira o hükümler toplumsal ahlak kuralları ve ilahi irşad
yollarıdır ki bunlarda bütün halk eşittirler.Her zaman ve her yerde ahlaki fitne kadınlarla
erkeklerin İslami kurallar dışında bir arada bulunmalarından ve konuşmalarından
doğmaktadır.Kadınların örtünmesi emri de yalnız Resulullah (s.a.v.) 'in zevcelerine has bir
hüküm değil, bütün mü'min kadınlara umumi bir emirdir.Çünkü Allah (c.c.) "Ey Peygamber!
Zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına elbiselerini dıştan örten bir örtü giymelerini
söyle ..." buyurmuştur. (Ahzap 59)
Bazı âlimlere göre ise onlar için iddet yoktur. Çünkü iddet, evlenmeyi mübah kılan bir
bekleme müddetidir.
İ. Kurtubi şöyle demiştir: İkinci görüş daha sahihtir. Çünkü Resulullah (s.a.v.) "Ben
vefatımdan sonra ehlimin nafakasını bırakmadım" buyurmuştur. Buradaki "ehil" kelimesi
Resulullah (s.a.v.) ’in eşlerini ifade etmektedir. Resulullah (s.a.v.) 'den sonra onların
nafakalarının beytülmaldan verilmesi gerekir. Çünkü onların başkaları ile evlenmeleri
haramdır. Bu durum onların nikahlarının bekâsına delalet etmektedir. Mademki nikahları
bakidir, onlar için iddette yoktur. Çünkü onların ahirette de Resulullah (s.a.v.) ’in zevceleri
16
olması kâfidir. İnsanlar için vefatla birlikte evlilik bağı koptuğu halde, Resulullah (s.a.v.) için
devam etmektedir.
9.DERS
﴾٢٦﴿ َاركا َوهدى ل ْلعَالَمين َ َإ َّن أ َ َّو َل بَيْت وض َع للنَّا لَلَّذي ببَ َّكةَ مب
يم َو َمن َد َخلَه َكانَ آمنا َولله َعلَى النَّا
َ فيه آيَات بَينَات َّمقَام إب َْراه
َ ع إلَيْه
سبيال َو َمن َكفَ َر فَإ َّن الله غَني َعن َ َ ح ُّج ْالبَيْت َمن ا ْست
َ طا
﴾٢٧﴿ َْالعَالَمين
Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet),
Mekke'deki (Kâbe)dir.
Orada apaçık nişâneler, (ayrıca) İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur.
Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr
ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir. (Ali İmran 96-97)
ŞER’İ HÜKÜMLER
Fakihlere göre Kâbe’de öldürme, bir organı kesme ve başka bir şekilde cinayet işleyen bir
kişinin cezası olan kısas hükmü yine Kâbe’de infaz edilir. Çünkü Allah (c.c.) “Onlar Mescid-i
Haram yanında sizinle savaşana kadar onlarla savaşmayın. Fakat orada sizi öldürürlerse sizde
onları öldürün. Kafirlerin cezası böyledir” buyurmuştur. (Bakara 191)
Kâbe dışında işlenen bir suçtan sonra Kâbe’ye sığınan suçlu hakkında; Hanefi ve Hanbelilere
göre, şer’i had gerektiren bir günah işleyen kişinin daha sonra Kâbe’ye sığınması halinde
cezası Kâbe’de icra edilemez. Çünkü Allah (c.c.) “… Kim oraya (Kâbe’ye) girerse güven içinde
olur” buyurmuştur. Maliki ve Şafiilere göre ise; Kâbe dışında öldürme, organ kesme veya
başka bir şekilde cinayet işleyip Kâbe’ye sığınan kişinin cezası olan kısas hükmü hemen orada
infaz edilir.
Delillerinden birisi şu hadistir: Resulullah (s.a.v.): “Şüphesiz Kâbe asi (halifeye karşı), hırsız
ve adam öldüren katili kendisine sığınsa dahi korumaz.”
17
İkinci Hüküm: Fakir ve kölenin hac yapma hükmü nedir?
Ayette belirtilen mali güce sahip olmayan fakire hac yapmak farz değildir. Bu halde hac
yaparsa hac farizasını eda etmiş olduğu icma ile sabittir.
Ebu Hanife'ye göre, köle hac yaparsa nafile hac yapmış olur. Azad edildikten sonra zengin
olursa yeniden hac yapması farzdır. Baliğ olmayan çocuğun hac yapsa dahi buluğdan sonra
hac yapmasının farz olduğu gibi.
İmam Şafi'ye göre; farz olan haccı şekil itibariyle eda eden fakirin haccı geçerli olduğu gibi,
hac vazifesini yapan kölenin de haccı geçerlidir. Kölelik, fakirlik haccın farz olması hususunda
eşittir. Köleye cuma namazı farz değildir. Ancak köle cuma namazı kılsa öğle namazının farzı
ondan düşer.
Hanefilere göre; mahreminin yanında bulunması kadın için haccın farz olma şartlarındandır.
Delillerinden biri “Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kadına yanında kocası veya mahremi
olmaksızın üç günden fazla yolculuk yapması haramdır” hadisidir.
Şafii ve Hanbelilere göre; bir kadın hacda birkaç kadınla birlikte olursa namus emniyeti
sağlanmıştır yanında mahremi veya kocasının bulunması haccın farz, şartlarından değildir.
a) Müslüman olmak
b) Akıllı olmak
c) Baliğ olmak
d) Gücü olmak (para ve sağlıklı olmak)
e) Kadının, mahreminin olması
Cumhura göre, konumuz olan ayetin zahiri, haccın ömürde bir defa yapılmasının farz
olduğunu beyan eder.
Ebu Hureyre (r.a.)’ın rivayet ettiği hadiste, Resulullah (s.a.v.) bir gün hutbede “Ey insanlar!
Allah (c.c.) size haccı farz kıldı. Kimin gücü yeterse haccını yapsın” buyurdu. Biri ayağa
kalkarak, “Ya Resulullah her sene mi hac yapılacak? diye üç kere sorduğu halde, her
defasında Rasulullah (s.a.v.) sustu ve sonra; “Ey insanlar! “Evet” deseydim, size her sene hac
farz olacak ve buna güç yetiremeyeceksiniz…” buyurdu.
18
10.DERS
َس َر منَ ْال َه ْدي َول َ َوأَت ُّمواْ ْال َح َّج َو ْالع ْم َرة َ لله فَإ ْن أ ْحص ْرت ْم فَ َما ا ْست َ ْي
ت َ ْحلقواْ رؤو َسك ْم َحتَّى يَبْل َغ ْال َه ْدي َمحلَّه فَ َمن َكانَ منكم َّمريضا أ َ ْو به
ص َدقَة أ َ ْو نسك فَإ َذا أَمنت ْم فَ َمن ت َ َمت َّ َع َ أَذى من َّرأْسه فَف ْديَة من صيَام أ َ ْو
س َر منَ ْال َه ْدي فَ َمن لَّ ْم يَج ْد فَصيَام ثَالثَة َ ب ْالع ْم َرة إلَى ْال َحج فَ َما ا ْست َ ْي
س ْبعَة إ َذا َر َج ْعت ْم ت ْل َك َعش ََرة َكاملَة َذل َك ل َمن لَّ ْم يَك ْن َ أَيَّام في ْال َحج َو
أ َ ْهله َحاضري ْال َم ْسجد ْال َح َرام َواتَّقواْ اللهَ َوا ْعلَمواْ أ َ َّن اللهَ شَديد
َض فيه َّن ْال َح َّج فَال َ ﴾ال َح ُّج أ َ ْشهر َّم ْعلو َمات فَ َمن فَ َر١٢٦﴿ ْ ْالعقَاب
ث َولَ فسوقَ َولَ ج َدا َل في ْال َحج َو َما ت َ ْفعَلواْ م ْن َخيْر يَ ْعلَ ْمه الله َ ََرف
﴾١٢٧﴿ الزاد الت َّ ْق َوى َواتَّقون يَا أ ْولي األ َ ْلبَاب َّ َوتَزَ َّودواْ فَإ َّن َخي َْر
196. Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen
kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim
hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak
üzere fidye gerekir. (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar
umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesmeyen
kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki,
hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir.
Allah'tan korkun. Biliniz ki Allah'ın vereceği ceza ağırdır.
198. (Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek bir lütfu (kazancı) aramanızda
size herhangi bir günah yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı
zikredin ve O'nu size gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz siz daha önce yanlış gidenlerden
idiniz (Bakara 196,198)
ŞER’İ HÜKÜMLER
Şafii ve Hanbeli’lere göre, hacc yapan kimse için umre yapmak farzdır. Hacc mevsimi
dışında yapılan umre ise sünnettir.
Kur’an’dan dillerinden biri; “Haccı da umreyi de Allah için tam yapın…” ayetinde “tam
yapın” ifadesi umrenin hacc gibi farz olduğuna işarettir.
19
Sünnetten olan delilerden biri Resulullah (s.a.v.)’in “Kıyamet gününe kadar umreyi hacca
dahil ettim” hadisidir. (Müslim)
Kur'an'dan delillerinden biri “…Ona bir yol bulabilenlerin Beyt’i hacc etmesi Allah'ın
insanlar üzerinde bir hakkıdır…” (Ali İmran 97) ayet haccın farz olduğunu ifade ettiği halde
umreden bahsetmemiştir.
Sünnetten dillerinden biri de Resulullah (s.a.v.)’in “Hacc cihattır. Umre ise teattir” hadisidir.
(İbni Mace, İbni Ebi Şeybe)
Maliki, Şafii ve Hanbeli’lere göre, İhsarın sebebi sadece düşmandır. Çünkü ayette “… Fakat
alıkonursanız, o halde kolayınıza gelen kurbanı gönderin…” ayeti, Resulullah (s.a.v.) ve
arkadaşlarının Hudeybiye'de ihramlı oldukları halde, Mekke müşrikleri tarafından
alıkonulmaları hususunda nazil olmuştur. Ayetin nüzul sebebi ve tarihi İhsarın sadece
düşmanların engellemesinden doğduğunu ortaya koyar.
Hanefi’lere göre, hacc ve umre yapan kimsenin Mekke'ye girmesine engel olan düşman,
hastalık, baskın, azığın elden çıkması, bineğin kaybolması ve kadının mahreminin yolda
ölmesi gibi sebeplere ihsar denir.
“Fakat alıkonursanız o halde kolayınıza gelen kurbanı gönderin…” ayetinin zahiri ihsara
delildir. Arap dilinde de ihsar hastalıktan dolayı evde kalmak anlamında kullanılır. Öyleyse
ihsar, düşmanla olduğu gibi hastalık ve benzeri engellerle de olabilir.
Üçüncü Hüküm: Hacc ve Umre niyetiyle ihrama girdikten sonra alıkonan kişi ne yapmalıdır?
“…Fakat alıkonursanız, o halde kolayınıza gelen kurbanı gönderin…” ayeti, ihramlı iken
Beytullah'a gitmesi engellenen kimsenin, bulunduğu yerde veya Mekke'de kurbanını
kestirdikten sonra ihramdan çıkabileceğini ifade eder. Kesilecek kurban deve, sığır ve koyun
olabilir.
Şafii, Maliki ve Hanbeli’lere göre, insan nerede alıkonursa orada kurbanını keser.
Hanefi’lere göre ise, “Hacc veya umre niyetiyle ihrama giren kimse, Mekke’ye gitmesine
engel olduğu takdirde kurbanını Mekke'ye göndererek orada kestirir.
İbni Abbas (r.a.) bu hususta, “Hacc veya umre niyetiyle ihrama giren kimsenin, Mekke'ye
gitmesine engel olunursa kurbanını gücü yeterse Mekke'ye gönderip kestirmesi vaciptir.
Gücü yetmezse alıkonulduğu yerde keser” demiştir.
20
Dördüncü Hüküm: Temettü Haccı yapan kimse, kurban bulamazsa ne yapmalıdır?
“… Kim hacca kadar umre ile faydalanmak isterse kolayına gelen bir kurban’ı (kesmesi vacip
olur)…” ayeti, Temettü haccı yapanların kurban kesmelerinin vacip olduğunu belirtmiştir.
Kurban kesmeye gücü olmayanlar ise “… Kurban kesmeyen kimse hacc günlerinde üç,
memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür.” (Bakara
196) ayetine göre on gün oruç tutmalıdır.
Hanefi’lere göre, kişi bu orucu hacc aylarında tutar. Yani umresini bitiren kişi hacc için
ihrama girmeden önce bu orucu tutar.
Şafii’lere göre, kişi bu orucu sadece hacc niyetiyle ihrama girdiği günden bayrama kadar ki
zamanda üç gününü tutar. Çünkü ayette “…Hacc günlerinde (ihramlı olarak) üç gün oruç
tutmak (vacip olur) buyurulmuştur. Memleketine ve ailesine döndüğünde de yedi gün oruç
tutmalıdır.
Hanbeli’ler ise “yedi günlük orucu, yolda da tutabilir. Ülkesine ve ailesine kavuştuktan
sonra tutmak şart değildir” diyerek üç günlük oruç konusunda Şafiiler ile aynı görüştedirler.
Beşinci Hüküm: Temettü haccı için kesilen kurban, hangi şartlarda vaciptir?
Alimlere göre; temettü haccı yapan kişinin kurban kesmesi için 5 şart gereklidir?
Bu beş şart temettü haccı yapan kişide olursa kurban kesmesi vacip olur.
“… Ailesi, Mescid-i Haram’da bulunmayanlara aittir” ayeti, Mekke halkının temettü haccı
yapamayacağına delalet eder. İbni Abbas (r.a.) ve Ebu Hanife (rh.a.) bu görüştedirler.
İmam Malik, İmam Şafii ve Ahmet Bin Hanbel’e göre; Mekkeli’ler kerahatsiz olarak temettü
haccı yapabilirler. Onların kurban kesmesi veya yerine oruç tutması gerekmez.
İmam Malik'e göre hacc ayları; Şevval, Zilkade ile Zilhicce’nin tümüdür.
İmam Şafii ve İmam Ahmet Bin Hanbel’e göre; Şevval, Zilkade ve Zilhicce ayının ilk on
günüdür. Umre ise yılın tüm aylarında yapılabilir.
21
Sekizinci Hüküm: Hacc aylarından önce, hacc için ihrama girmek caiz midir?
İmam Şafii'ye göre, hacc aylarından önce, hacc için ihrama giren kimsenin yapacağı hacc
ibadetleri hacc yerine değil umre yerine geçer. Vakit girmeden kılınan namazın vakit namazı
değil, nafile namaz sayılması gibidir.
İ.Ahmed’e göre, hacc aylarından önce hacc için ihrama girmek her ne kadar caiz ise de
mekruhtur.
a) İhrama giren kişiye ailesi ile cinsi münasebette bulunması, öpmesi, şehvetle sarılması,
dokunması ve cinsi münasebetle ilgili konuşması haramdır.
b) Hacc ibadetini engelleyecek günahları işlemek haramdır.
c) İnsanlarla tartışmak, bağırıp çağırmak, kavga etmek haramdır.
d) Koku sürmek, dikişli elbise giymek, tırnak kesmek, saç kesmek, kadınların yüzlerini
tamamıyla örtmesi, eldiven takması, hayvan avlamak, ürkütmek, çiçek ve yaprak
koparmak haramdır. Fıkıh kitapları geniş bir şekilde bu bilgileri vermektedir.
Alimler, Arafat'ta vakfe yapmanın, haccın en büyük rüknü olduğunda icma etmişlerdir.
Çünkü Resulullah (s.a.v.) “Hacc arafat’tır” buyurmuştur (Müsned İ.Ahmed ve Kütüb-i Sitte)
Cumhura göre; Arafat'ta vakfe yapma zamanı, Zilhicce ayının 9. günü öğle vaktinin girişi ile
başlar, 10. güne bağlayan gecenin şafak vaktine kadar devam eder. Bu süre içerisinde
vakfesini yapan vazifesini yerine getirmiştir. Ancak vakfesini gündüz yapan akşam namazı
vakti girene kadar Arafat'tan ayrılmamalıdır.
İmam Malik (rh.a.) “Güneş batmadan Arafat'tan ayrılan kimsenin, haccı sahih değildir.
Ertesi sene hacc yapması farzdır” der.
İmam Şafii, İmam Ahmet bin Hanbel ve Ebu Hanife’ye göre, güneş batmadan önce
Arafat'tan ayrılıp tekrar Arafat’a dönmeyen kimsenin bir kurban kesmesi vaciptir.
11.DERS
ŞER'İ HÜKÜMLER
Birinci Hüküm: Safa ile Merve arasında sa'y yapmak farz mıdır, sünnet midir?
a) Şafii ve Malikilere göre; say yapmak, haccın rükünlerindendir. Herkim say yapmazsa haccı
batıl (geçersiz) dir.
Delillerinden birisi Resulullah (s.a.v.)'in "say yapınız zira Allah (c.c.) muhakkak onu size
farz kılmıştır" hadisidir. (İbni Mace, Ahmet bin Hanbel)
b) Hanefilere göre; say haccın rüknü değil, vaciplerindendir. Kişi hacda say yapmayı terk
ederse kurban (koyun ve keçi) kesmesi gerekir.
Delillerinden birisi: "Bunları (Safa ile Merve’yi) güzelce tavaf etmesinde üzerine bir beis
yoktur" ayetinden, onları tavaf edenler için bir günahın olmaması say'ın farz değil vacip
olduğu anlaşılır.
c) Hanbelilere göre; say yapmak vacip değil, sünnettir. Bir kimse say'ı terk ederse haccı
tamamdır ve kurban kesmesi de gerekmez.
Delillerinden birisi "...Kim gönlünden koparak (vacip olmayan amellerden) bir hayır işlerse
mükafatını görür. Çünkü Allah, itaatlerin ecrini veren, (her şeyi de) hakkıyla bilendir" ayeti
sa'y yapmanın haccın farz veya vaciplerinden değil, açıkça sünnet olduğunu ifade eder.
Sünnetden delillerinden birisi ise "Hac Arafat'tır" hadisidir. Arefe vakfesini yapan kimsenin
haccının tamam olduğunu ifade etmesi, sa'y'ın sünnet olduğunu ortaya koyar.
12.DERS
ص ٰلوة فَا ْغسلوا وجوهَك ْم َواَيْديَك ْم الَى َّ يََٓا اَيُّ َها الَّذينَ ٰا َم َٓنوا ا َذا ق ْمت ْم الَى ال
سحوا بر ُ۫ؤسك ْم َوا َ ْرجلَك ْم الَى ْال َك ْعبَيْن َوا ْن ك ْنت ْم جنبا َ ْال َم َرافق َو ْام
َ ضى ا َ ْو َع ٰلى
سفَر ا َ ْو ََٓجا َء اَ َحد م ْنك ْم منَ ْال َٓغَائط َٓ ٰ اط َّهروا َوا ْن ك ْنت ْم َم ْر َّ َف
سحوا ْ َطيبا ف
َ ام َ صعيدا َ سَٓا َء فَلَ ْم تَجدوا ََٓماء فَتَيَ َّمموا َ ا َ ْو ٰل َم ْستم الن
23
بوجوهك ْم َواَيْديك ْم م ْنه َما يريد اللّٰه ليَ ْجعَ َل َعلَيْك ْم م ْن َح َرج َو ٰلك ْن يريد
﴾٣﴿ َطه َرك ْم َوليت َّم ن ْع َمتَه َعلَيْك ْم لَعَلَّك ْم تَ ْشكرون
َ لي
Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi
yıkayın; başlarınızı meshedin, ayaklarınızı da topuk kemiklerine kadar (yıkayın). Eğer cünüp
olursanız temizlenin. Şayet hasta veya yolculuk halinde veya içinizden biri ayak yolundan
gelirse yahut kadınlarla cinsel ilişkide bulunursa, bu hallerde su bulamadığınız takdirde
temiz bir toprağa yönelin (teyemmüm edin), yüzünüzü ve ellerinizi onunla meshedin. Allah
size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez, fakat O sizi tertemiz kılmak ve üzerinizdeki
nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz. (Maide 6)
ŞER’İ HÜKÜMLER
Birinci Hüküm: Abdesti bozulmayan kişinin namaz kılacağı zaman yeniden abdest alması
farz mı?
“Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve
başlarınızı mesh edip her iki topuğa kadar ayaklarınızı yıkayın” ayetine zahiri ister abdestli
ister abdestsiz namaza kalkan herkesin abdest alması gerektiğine delalet eder.
Alimler ise ancak abdesti bozulan kişinin namaza kalkacağı zaman abdest alması
gerektiğinde ittifak etmişlerdir.
Şüphesiz teyemmüm, abdestin karşılığıdır ve onun yerine geçmektedir. Ayette
teyemmümün sadece suyun bulunmadığı yerde abdestsiz kişi için farz olduğu
bildirilmektedir.
Ayrıca Resulullah (s.a.v.), Mekke'nin fethedildiği gün bütün namazlarını tek abdest ile
kılmıştır.
Fakihler başı mesh etmenin abdestin farzlarından olduğuna ittifak etmişlerdir. Çünkü Allah
(c.c.) “… Başlarınızı mesh edin…” buyurmuştur.
Maliki ve Hanbeliler ihtiyaten başın tamamının mesh edilmesinin farz olduğuna
hükmetmişlerdir. Ayetteki ifadenin “siz başlarınızı mesh edin” anlamında olduğunu
belirtmişlerdir.
Hanefiler, Resulullah'ın fiiliyatını- O, başının ön kısmına meshederdi- dayanarak başın dörtte
birinin mesh edilmesinin farz olduğunu belirtmiştir.
Şafiler ise başın birkaç kılının mesh edilmesi kâfidir, derler.
Cünüplük şer’i bir hükümdür. Cünüp olan kişi gusledinceye kadar namaz kılmaktan, Kur’an
okumaktan, Kur’an’ı tutmaktan ve mescide girmekten kaçınmalıdır. Cünüplük iki sebepten
meydana gelir.
24
a) Meninin gelmesi. Resulullah (s.a.v.), “Gusletmek, ancak su(meni) sebebiyledir”
buyurmuştur.
b) Erkek ile bayanın ferclerinin birbirine temas etmesi.
Resulullah (s.a.v.) “İki sünnet yeri birbirine temas edince gusletmek farzdır” buyurmuştur.
Maliki ve Şafiilere göre boy abdesti alırken ağız ve buruna su vermek farz değildir.
Hanbeli ve Hanefilere göre boy abdesti alırken ağız ve buruna su vermek farzdır.
Delilleri ise ayetteki “temizlenme” emri, vücudun dış parçalarını ve yıkanması mümkün olan
iç uzuvları kapsar. İç uzuvların yıkanması mümkün olanları ise ağız ve burundur. Öyleyse boy
abdestinde ağız ve buruna su vermek farzdır.
Ayetin zahiri, hasta için kayıtsız şartsız teyemmümün caiz olduğuna delalet etmektedir.
Ancak teyemmümü sadece suyun hastalığına zarar vereceği kişiler alabilirler.
Maliki ve Hanefilere göre suyun kullanılması ile hayat tehlikesi veya bir organın sakat olma
ihtimali varsa teyemmüm caizdir. Hastalığın artması veya uzamasına sebep olacaksa da yine
de teyemmüm alınabilir.
Eğer hastalık bazı organlarda ve abdest azalarında çoğu sağlam ise sağlam yerler yıkanır,
hasta ve yaralı organlar meshedilir. Teyemmüm caiz değil.
İmam Şafi'ye göre ise uzuvların sağlam yerlerini yıkar, yaralı olan yerlere su vurmayarak
teyemmüm eder.
İmam Malik’e göre ise abdest azalarında yara ister az ister çok olsun fark etmez. Hastanın
teyemmüm etmesi caizdir.
Hanefi ve Şafilere göre yüz ile dirseklere kadar elleri temiz toprakla mesh etmek farzdır.
Maliki ve Hanbelilere göre ise yüz ile bileklere kadar elleri mesh etmek farzdır.
13. DERS
25
Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-Doğrusu
bu Kitap, sadece arınmış olanların dokunabileceği, saklı bir kitap'da mevcutken Alemlerin
Rabbi tarafından indirilmiş olan Kuranı Kerim'dir. (Vakıa 75-80)
26
4)Resulullah (s.a.v)’de müşriklerin isnat ettikleri kötü sıfatların olmadığını göstermek için
yapılan yeminler (Kalem 1,2)
14. DERS
''Gecenin birazı müstesna (namaza) kalk'' ayetinin zahiri, Resulullah sav' e gece (teheccüd)
namazının farz olduğuna ve bu farziyetin sadece ona mahsus olduğuna delalet eder.''Gecenin
bir bölümünde, sadece sana has bir nafile olmak üzere, teheccüd namazını kur'an'la
kıl...''(İsra79) ayetide gece namazının Resulullah sav’e farz olduğuna delalet eder.
İbni Abbas ra şöyle der: Gece namazının Resulullah sav'e farz edilişi ile nesh edilişi arasında
bir sene vardır.(Razi c:3 s:333)
Müfessirlerden bir cemaat, ''Bu sureden başka sonunun başını nesh eden bir sure yoktur''
demişlerdir.(İbni Cevzi c:7 s:389 Kurtubi)
27
Bu hüküm müzzammil suresi 20.ayet ile nesh olmuştur.
Alimler, Kur'an'ın tecvidle, harflerin çıkış yerlerine uygun olarak okunması hususunda
ittifak etmişlerdir. Buna göre;
Hanefi ve şafilerin görüşü ise; kur'an'ı sesi güzelleştirerek okumak caizdir. Bu görüş, Ömer
bin Hattap ra, İbni Abbas ra, İbni Mesud ra, Abdurrahman bin Esved ra'tan nakletmişlerdir.
Diğer bir rivayettede şöyle buyurmuştur:''Şüphesiz ezan kolaydır. Eğer ezanı zorlamadan
okuyacaksan oku. Yok eğer ezanı zorlayarak, sesini güzelleştirerek, teganni ederek
okuyacaksan okuma.'' (Dare Kutni)
İ.Malik rh'a namazda kur'an okurken sesin güzelleştirilmesi sorulunca''Ben onu beğenmem
onlar kur'an okurken karşılığında para almak için seslerini güzelleştirirler'' cevabını vermiştir.
İ.Ahmed rh' tan şöyle dediği rivayet edilmiştir:''Sesi güzelleştirerek Kur'an okumayı
beğenmem. Böyle okumak bidattır ve dinlenmez.''
İ.Taberi şöyle demektedir: Ömer bin Hattab ra, Ebu Musa El Eşari ra'a ''bize Rabbimizi
hatırlat''derdi. Ebu Musa ra' ta sesini güzelleştirerek kur'an okurdu. Hz.Ömer, ''Kur'an
okurken sesini güzelleştiren Ebu Musa gibi güzelleştirsin '' derdi.
28
15.DERS
َولَ تَنكحواْ ْالم ْشر َكات َحتَّى يؤْ م َّن َوأل َ َمة ُّمؤْ منَة َخيْر من ُّم ْشر َكة َولَ ْو
أ َ ْع َجبَتْك ْم َولَ تنكحواْ ْالمشركينَ َحتَّى يؤْ منواْ َولَعَبْد ُّمؤْ من َخ ْير من
ُّم ْشرك َولَ ْو أ َ ْع َجبَك ْم أ ْولَئ َك يَ ْدعونَ إلَى النَّار َوالله يَ ْدع َو إلَى ْال َجنَّة
﴾٢٢١﴿ َلَعَلَّه ْم يَت َ َذ َّكرون َو ْال َم ْغف َرة بإ ْذنه َويبَين آيَاته للنَّا
221. İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir
kadından, imanlı bir câriye kesinlikle daha iyidir. İman etmedikçe putperest erkekleri de
(kızlarınızla) evlendirmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kişiden inanmış bir köle
kesinlikle daha iyidir. Onlar (müşrikler) cehenneme çağırır. Allah ise, izni (ve yardımı) ile
cennete ve mağfirete çağırır. Allah, düşünüp anlasınlar diye âyetlerini insanlara açıklar.
(Bakara 221)
ŞER’İ HÜKÜMLER
Birinci Hüküm: Kitap Ehli (Yahudi ve Hristiyan) kadınlarla evlenmek haram mıdır?
Cumhura (dört mezhebe) göre; “(Ey mü’minler!) Allah’a ortak koşan kadınlarla, onlar
imana gelinceye kadar evlenmeyin” ayeti (Bakara 221) puta ve ateşe tapan müşrike
kadınlarla evlenmenin haram olduğuna delalet eder. Kitap ehli kadınlar ile evlenmek caizdir.
Çünkü Allah (c.c.) “… Hür ve iffetli mümin kadınlar ile sizden önce kendilerine kitap
verilenlerden hür ve iffetli kadınlarla onlara mehirlerini vermeniz, iffetli olmanız, zina
etmemeniz ve gizli dostlar edinmemeniz şartıyla size helal kılındı…” (Maide 5) buyurmuştur.
İbni Ömer (r.a.) ise kitap ehli kadınlarla evlenmeye haram demiştir ve “Allah (c.c.), müşrik
kadınlarla evlenmeyi haram kılmıştır. Bir kadının Hz. İsa (a.s.) veya Hz. Meryem’in Rab
olduğuna inanarak söylediklerinden daha büyük bir şirk tasavvur edemiyorum” demiştir.
29
16.DERS
امتَحنوه َّن اَللّٰه ْ َيََٓا اَيُّ َها الَّذينَ ٰا َم َٓنوا ا َذا ََٓجا َءكم ْالمؤْ منَات م َهاج َرات ف
ا َ ْعلَم باي َمانه َّن فَا ْن َعل ْمتموه َّن مؤْ منَات فَ َال ت َ ْرجعوه َّن الَى ْالكفَّار َل
ه َّن حل لَه ْم َو َل ه ْم يَحلُّونَ لَه َّن َو ٰاتوه ْم ََٓما ا َ ْنفَقوا َو َل جنَا َح َعلَيْك ْم اَ ْن
صم ْال َك َوافر َو ْسـَٔلوا َ وره َّن َو َل ت ْمسكوا بع َ ت َ ْنكحوه َّن ا ََٓذا ٰاتَيْتموه َّن اج
ََٓما ا َ ْنفَ ْقت ْم َو ْليَ ْسـَٔلوا ََٓما ا َ ْنفَقوا ٰذلك ْم ح ْكم اللّٰه يَ ْحكم بَ ْينَك ْم َواللّٰه َعليم
ش ْيء م ْن اَ ْز َواجك ْم الَى ْالكفَّار فَ َعاقَبْت ْم فَ ٰاتوا َ ﴾ َوا ْن فَاتَك ْم٦٩﴿َحكيم
ت ا َ ْز َواجه ْم مثْ َل ََٓما ا َ ْنفَقوا َواتَّقوا اللّٰهَ الَّـ َٓذي ا َ ْنت ْم به ْ َالَّذينَ َذ َهب
ي ا َذا ََٓجا َء َك ْالمؤْ منَات يبَاي ْعن ََك َع ٰلَٓى ا َ ْن َل ُّ ﴾ يََٓا اَيُّ َها النَّب٦٦﴿ َمؤْ منون
َشيْـٔا َو َل يَ ْسر ْقنَ َو َل يَ ْزنينَ َو َل يَ ْقت ْلنَ اَ ْو َل َده َّن َو َل يَأْتين َ ي ْشر ْكنَ باللّٰه
بب ْهتَان يَ ْفتَرينَه بَيْنَ اَيْديه َّن َواَ ْرجله َّن َو َل يَ ْعصين ََك في َم ْعروف
﴾٦١﴿فَبَاي ْعه َّن َوا ْست َ ْغف ْر لَه َّن اللّٰهَ ا َّن اللّٰهَ غَفور َرحيم
Ey inananlar! İnanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin
sebebini inceleyin. Allah onların imanlarını çok iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduklarını
öğrenirseniz, inkarcılara geri çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkarcılara helal değildir Onlar da
bunlara helal olmazlar. İnkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin: Bu
kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde bir engel yoktur.
İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın; onlara verdiğiniz mehri isteyin; inkarcı erkekler de
hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler. Allah'ın hükmü budur; aranızda
O hükmeder. Allah bilendir, Hakim'dir. Ey mümin erkekler! Eğer inkar eden (kafir olan)
eşlerinize sarfettiklerinizden inkarcılara bir şey geçecek olursa ganimetten, eşleri giden
mümin erkeklere sarfettikleri miktar kadarını verin. İnandığınız Allah'a karşı gelmekten
sakının. Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir ortak koşmamak, hırsızlık
yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, başkasının çocuğunu sahiplenerek
kocasına isnadda bulunmamak ve uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana
beyat etmek üzere geldikleri zaman, onları kabul et; onlara Allah'tan bağışlanma dile;
doğrusu Allah, bağışlayandır, acıyandır. (Mümtehine 10-11-12)
30
AYETTEKİ ŞERİ HÜKÜMLER
1-Anlaşmalarda yapılan akit, erkekleri içine aldığı gibi kadınları da içine alır mı?
İ.Kurtubi rh. şöyle der:..Anlaşma metninin zahiri erkekleri kapsadığı gibi kadınları da
kapsamaktadır. Ancak Allah cc. kadınların anlaşma metninden çıkarılmalarını konumuz olan
ayetle beyan ederek iki sebepten dolayı kadınları erkeklerden ayırmıştır. Birincisi, kadınlar
erkeklerin beşeri arzularını tatmin ettiklerinden Allah cc. mümin kadınları müşrik erkeklere
haram kılmıştır. İkincisi, kadınlar erkeklerden daha yumuşak kalplidir ve işkenceye
dayanamadıkları için dinden kolay dönebilirler. Fakat müşrik bir kadın medine'ye hicret
ederse o korunmayarak iade edilir.(Kurtubi c 18 s 32)
2-Müşrik bir kadın Müslüman olarak İslam ülkesine gelirse hükmü nedir?
''Bunlar onlara helal değildir. onlarda bunlara helal olmazlar'' ayeti, müslüman olan bir
kadın ile müşrik kocası arasındaki bağların koptuğuna delalet eder.
Ebu Hanife rh'a göre, kadınla kacasının ayrılmasının sebebi, kadının müslüman oluşu
değil, kocasının memleketinden ayrılıp islam ülkesine gelmesidir.
''Allah'a ortak koşan kadınlar iman etmedikçe onlarla evlenmeyin...''(Bakara 221) ayeti,
müşrik bir kadınla evlenmenin haram olduğunu belirtmiştir.
Alimler, bu ayetlerin hiç bir semavi kitap tanımayan putperst müşrik kadınlar hakkında
olduğunda ittifak etmişlerdir.
31
Fakihler, hiçbir semavi dine inanmayan müşrik bir kadınla evlenmenin haram olduğuna
icma etmişlerdir.
Sadece Abdullah bin Ömer ra'a Hristiyan veya yahudi bir kadınla evlenme sorulunca
cevaben ''Allah cc müşrikleri müminlere haram kılmıştır. Ben bir kadının İsa as'a veya Allah
cc'ın kullarından bir kula Rab demesinden daha büyük bir şirk tanımıyorum '' demiştir.
Resulullah sav kadınların biatını musafaha ile değil sözle almıştır. Resulullah sav'in kadınlarla
musafaha yapması, kadınlarla tokalaşmanın haram olduğunu gösterir.
Buhari Hz.Aişe ra'den şöyle rivayet etmiştir: Resulullah sav, kocalarını terk ederek hicret
eden mümin kadınları önce imtihan eder ve sonra ''Ey Peygamber! mü'min kadınlar...
geldikleri zaman biatlerini kabul et '' ayetinin ihtiva ettiği şart ve hükümleri bildirirdi. Bunları
kabul eden kadınlara ''Senden sözle biat aldım'' buyurur. Allah cc'a yemin ederim ki
Resulullah sav'in eli biatta hiç bir kadının eline değmemiştir.
5-Ayetteki ''... Emredeceğin herhangi bir iyilik hususunda sana asi olmamaları...''
ifadesinden maksat nedir?
a)Bu ayetten maksat, cenaze üzerine yüksek sesle ağlamamaktır. Bu İbni Abbas ra'ın
görüşüdür.
b)Zeyd bin Eslem ra göre, maksat; cenaze üzerinde ağlarken bağırıp çağırmamak, yüzü
tırmalamamak, saçı yolup parçalamamaktır. Cahiliye döneminde kadınlar bunları yaparlardı.
c)Resulullah sav'in bildiği İslam şeriatının bütün hüküm ve adaplarını aynen kabul etmek ve
bütün yasaklardan kaçınmaktır. Tercih edilen görüş budur.
İ.Kurtubi rh. ''Bu ayetin tefsirinde sahih olan görüş, Resulullah sav'i emrettiği herşeyi yapmak,
yasak ettiği her şeyden de kaçınmayı emrettiğidir.''demiştir.
17.DERS
ÇOCUK EMZİRME
َو ْال َوال َدات ي ْرض ْعنَ أ َ ْولَ َده َّن َح ْولَيْن َكاملَيْن ل َم ْن أ َ َرا َد أَن يت َّم
ضا َعةَ َوعلَى ْال َم ْولود لَه ر ْزقه َّن َوك ْس َوته َّن ب ْال َم ْعروف لَ ت َكلَّف َ الر
َّ
32
آر َوال َدة ب َولَدهَا َولَ َم ْولود لَّه ب َولَده َو َعلَى َ إلَّ و ْسعَ َها لَ ت
َّ ض نَ ْف
َ ْال َوارث مثْل َذل َك فَإ ْن أَ َرا َدا ف
َصال َعن ت َ َراض م ْنه َما َوتَشَاور فَال
جنَا َح َعلَيْه َما َوإ ْن أ َ َردت ُّ ْم أَن تَ ْست َ ْرضعواْ أ َ ْولَ َدك ْم فَالَ جنَا َح َعلَيْك ْم إ َذا
َسلَّ ْمتم َّمآ آتَيْتم ب ْال َم ْعروف َواتَّقواْ اللهَ َوا ْعلَمواْ أَ َّن اللهَ ب َما ت َ ْع َملون
َ
﴾٢٣٣﴿ بَصير
233. Emzirmeyi tamamlatmak isteyen (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler.
Onların örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafına aittir. Bir insan ancak gücü
yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne, çocuğu sebebiyle, hiçbir baba da çocuğu
yüzünden zarara uğratılmamalıdır. Onun benzeri (nafaka temini) vâris üzerine de gerekir.
Eğer ana ve baba birbiriyle görüşerek ve karşılıklı anlaşarak çocuğu memeden kesmek
isterlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı (süt anne tutup) emzirtmek istediğiniz
takdirde, süt anneye vermekte olduğunuzu iyilikle teslim etmeniz şartıyla, üzerinize günah
yoktur. Allah'tan korkun. Bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı görür. (Bakara 233)
ŞER’İ HÜKÜMLER
Kocasından tamamen ayrılan bir kadının, çocuğunu emzirmesi farz değildir. Çocuğu
emzirmek, babaya aittir. Ancak kadın çocuğunu kendisi emzirmek isterse ücretini çocuğun
babasından alır.
Cumhura göre “emzirirler” ifadesi emri değil, sünneti ifade eder. Kadının çocuğunu
emzirmesi sünnettir. Ancak çocuk başka bir kadından emmiyorsa, baba da süt anne tutma
gücüne sahip değilse ya da gücü var da bulamıyorsa bu durumda annenin çocuğunu
emzirmesi farzdır.
33
Cumhura (Maliki,Şafii,Hanbeli) göre; haram olmayı gerektiren süt emme süresi, tam iki yıl
olarak tespit edilir. Tam iki yıl süt anne emen çocuk, o kadının nesebinden olan çocuk gibi
haramlığı icabet ettirir. Çünkü Resulullah (s.a.v.) “Neseb ile haram olan, süt ile de haramdır”
buyurmuştur. Süt ile haram olabilmesi için, çocuğun doğumundan itibaren iki yaşını
dolduruncaya kadar ki sürede emmesi lazımdır.
Bu durumda olan çocuğa emdiği kadının çocukları, kız kardeşleri, annesi veya kocasının kız
kardeşleri, erkek kardeşleri haramdır. Çünkü bunlar emen çocuğun, süt kardeşleri, teyzeleri,
süt halaları ve süt babaanneleri olmuşlardır.
Ebu Hanife'ye göre; haram kılan süt müddeti, iki yıl altı aydır. Çünkü Allah (c.c.) “Onun bu
taşınması ile sütten kesilmesi otuz aydır. (Ahkaf 15) buyurmuştur. Ayetten anlaşılan, sütün
geçerlilik müddetinin tam otuz ay yani iki buçuk yıl olduğudur.
Altıncı Hüküm: “… Mirasçıya düşen (vazife) de bunun gibidir” ayetinden, maksat nedir?
İ.Ahmed'e göre “mirasçıdan” kasıt; çocuğun varisleri olan kadın ve erkeklerdir.
İ. Ebu Yusuf ve İ. Muhammed'e göre “mirasçıdan” maksat; çocuğun yakın akrabalarıdır.
18.DERS
34
َ اب لَكم منَ الن
ساء َ طَ َوإ ْن خ ْفت ْم أَلَّ ت ْقسطواْ في ْاليَتَا َمى فَانكحواْ َما
ت أ َ ْي َمانك ْم
ْ ع فَإ ْن خ ْفت ْم أَلَّ ت َ ْعدلواْ فَ َواح َدة أ َ ْو َما َملَ َك َ ََمثْنَى َوثال
َ ث َوربَا
﴾٣﴿ َْذل َك أ َ ْدنَى أَلَّ تَعولوا
Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten
korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın.
Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile
yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır. (Nisa 3)
ŞER’İ HÜKÜMLER
İ. Mücahit ve Hasan Basri (rh.a) derler ki; “Adını kullanarak birbirinizden dilekte
bulunduğunuz Allah'tan… korkun” ifadesi İnsanların birbirlerine, “Allah aşkına ve akrabalık
bağlarının aşkına senden şunu istiyorum” gibi sözleridir.
İbni Abbas (r.a.); “adıyla sözleşmeleri yaptığınız ve birbirinizle sözleştiğiniz Allah'tan korkun.
Akrabalık haklarına riayet etmemekten sakının, bilakis onlara iyilik yapın ve ilişkilerinizi
kesmeyin” anlamındadır.
Yani rahim hakkı için insanlar birbirlerinden bir şey talep edebilirler.
Alimler, baliğ olmayan yetim çocuğa buluğa varana kadar malının ona verilemeyeceği
hususunda ittifak etmişlerdir. Çünkü Allah (c.c.), “Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri
(gözetip) deneyin, eğer onlarda akıllıca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını
kendilerine teslim edin” (Nisa 6) buyurmuştur.
Üçüncü Hüküm: Ayetteki “nikahlayın” tabiri nikah akdinin farz mı, mübah mı olduğuna
delalet eder?
Cumhura göre ayetteki “nikahlayın” tabiri nikah akdinin mübah olduğu anlamındadır.
Fahrettin Razi (rh.a.) der ki: “Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır” ayetinde Allah (c.c.)
gücü yetmeyenlerin evlenmemelerinin evlenmelerinden daha hayırlı olduğunu
buyurmaktadır. “Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır” ayeti, nikahlanmanın farz olduğuna
değil, gücü yetmeyenler için evlenmemenin sünnet olduğuna delalet eder. (Tefsir-ül Kebir c9)
35
İ. Zemahşeri (rh.a.) der ki: Ayet tüm insanlara geldiğinden sayı ifade eden kelimelerin
tekrarı bildirilecek şekilde gelmelidir. Evlenmek isteyen her kimse, ayette belirtilen sayılar
nispetinde nikahlanabilir. İki kadınla evlenmek isteyen iki, üç kadınla evlenmek isteyen üç,
dört kadınla evlenmek isteyen dört kadınla evlenecektir… (Zemahşeri c. 1. s. 360)
“Sizin için helal olan (diğer) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikah edin” ayeti,
dörtten fazla kadınla evlenmenin haram olduğuna delalet eder. Bütün müfessirler ve fakihler
bu hususta icma etmişlerdir.
19.DERS
َ َ سل
ف إنَّه َكانَ فَاحشَة َ َولَ تَنكحواْ َما نَ َك َح آبَاؤكم منَ الن
َ ساء إلَّ َما قَ ْد
ت َعلَيْك ْم أ َّم َهاتك ْم َوبَنَاتك ْم َوأَخ ََواتك ْم َ َو َم ْقتا َو َساء
ْ ﴾ حر َم٢٢﴿ سبيال
َو َع َّماتك ْم َوخَالَتك ْم َوبَنَات األَخ َوبَنَات األ ْخت َوأ َّم َهاتكم الالَّتي
سآئك ْم َو َربَائبكم الالَّتي َ ضا َعة َوأ َّم َهات ن
َ الرَّ َض ْعنَك ْم َوأَخ ََواتكم من
َ أ َ ْر
سآئكم الالَّتي َدخ َْلتم به َّن فَإن لَّ ْم تَكونواْ َد َخ ْلتم به َّن
َ في حجوركم من ن
َصالَبك ْم َوأَن ت َ ْج َمعواْ بَيْن
ْ َ فَالَ جنَا َح َعلَيْك ْم َو َحالَئل أ َ ْبنَائكم الَّذينَ م ْن أ
َ األ ْختَيْن إَلَّ َما قَ ْد
َ َ سل
﴾٢٣﴿ ف إ َّن اللهَ َكانَ غَفورا َّرحيما
22. Geçmişte olanlar bir yana, babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin; çünkü bu bir
hayasızlıktır, iğrenç bir şeydir ve kötü bir yoldur.
23. Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş
kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, eşlerinizin anaları, kendileriyle birleştiğiniz
eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer onlarla
(nikâhlanıp da) henüz birleşmemişseniz kızlarını almanızda size bir mahzur yoktur. Kendi
sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı;
ancak geçen geçmiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. (Nisa 22-23)
36
Nüzul Sebebi: Ebu Kays bin el Eslet (r.a.), babası ölünce geri kalan annesi olmayan (üvey
anne) kadınla evlenmek istedi. Kadın ona, “seni kavminin salih kişilerinden biri olman
itibariyle evlat kabul ediyorum. Yine de Resulullah (s.a.v.)'e gidip durumu arz edeyim,”
diyerek Resulallah (s.a.v.)'e geldi ve “Ya Resulullah! Bu hususta ne dersiniz” diye sordu.
Resulullah (s.a.v.) ona “Evine dön” cevabını verdi. Hemen arkasından, “Babalarınızla evlenmiş
olan kadınlarla evlenmeyin” ayeti nazil oldu. Böylece cahiliye döneminin bu kötü adeti de
ortadan kalktı. (Beyhaki)
ŞER’İ HÜKÜMLER
Mehir, kadına verilen bir hediye, yapılan bir bağıştır. Bu bakımdan net bir ölçü ve miktarı
yoktur.
Fakihler, mehrin üst sınırının olmadığında ittifak etmişlerdir. Alt sınırı konusunda ise özetle
aşağıdaki gibi farklı görüşler ortaya koymuşlardır:
a) İmam Malik'e göre, mehrin en azı üç dirhem, yani bir çeyrek altındır.
b) Ebu Hanife'ye göre, mehrin en azı on dirhem, takriben bir tüm altındır.
c) İmam Şafii ve Ahmet bin Hanbel'e göre, mehrin ez azı için bir sınır yoktur. Az veya çok
kıymetli olan her şey mehir olabilir.
Ebu Hanife (rh.a.) Derakutni’de geçen “on dirhemden aşağı nikah mehri olmaz” hadisini
delil getirmiştir.
İmam Şafi ve Ahmet ise; Resulullah (s.a.v.) sahabeler den birini evlendirirken “seni
Kur'an'dan ezberlediğin miktar ile evlendiriyorum” buyurduğu hadisini delil alırlar.
İkinci Hüküm: Ayetteki “kuvvetli teminat/ misakan galiza” dan maksat nedir?
b) Süt yoluyla haram olan kadınlar: Süt anneler, Süt kız kardeşler, Süt teyzeler, Süt halalar,
Süt kız kardeş kızları, Süt kardeş kızları, Süt kızları
c) Dünürlük yoluyla haram olanlar: Babalarının hanımları (üvey anneler), Oğullarının eşleri
(gelinler), Karınızın annesi (kaynana), Karıların eski eşlerinden olan kızları (üvey kızlar)
37
Bir kız bir erkekle nikahlandığı zaman, kocası için annesi ebediyen haram olur. Fakat bir
kadın birisiyle nikah akdi yaparsa, kızı o adam için zifafa girinceye kadar helaldir. Yani, adam
isterse annesi ile yaptığı nikah akdini bozarak kızıyla evlenebilir.
Ayet, kendileri ile evlenilmesi geçici olarak haram olan kadınları iki kısma ayırmıştır:
1- İki kız kardeşi birlikte veya aralıklı olarak nikahlamak haramdır. Çünkü Resulullah
(s.a.v.) “Bir kadının teyzesi veya halası ile birlikte bir erkeğin nikahı altına girmesi
haramdır” buyurmuştur. (Buhari- Müslim)
2- Başkasıyla evli bulunan bir kadınla veya iddetini bekleyen bir kadınla evlenmek de
geçici olarak haram kılınmıştır. Çünkü ayette “evli kadınlar da size haram kılındı” (Nisa
24) buyurulmuştur.
Dördüncü Hüküm: Bir kişi evliliğinden önce veya sonra kaynanası ile zina yaparsa karısı
kendisine haram olur mu?
İ.Ebu Hanife, İ.Ebu Yusuf ve İ.Muhammed'e göre; bir kimse karısının annesiyle zina yaparsa
bu ister evlilikten önce ister sonra olsun, karısı ona haram olur.
İmam Şafi'ye göre; karısının annesiyle zina yapan kimseye karısı haram olmaz. Çünkü haram
(zina) helal bir şeyi haram kılmaz. İ.Malik’te aynı görüştedir.
Ayetteki “nikah”tan maksat cinsi münasebet midir, yoksa nikah akdi midir? olduğu
konusundaki ihtilaf yukarıdaki iki farklı görüşün sebebi olmuştur.
Hanefilere göre, nikahtan maksat cinsi münasebet iken, Şafiilere göre nikahtan maksat
nikah akdidir.
Bazı kadınlarla evlenmenin haram kılınması, nesebe/soya verilen önem ve ona tanınan
şereftir.
İkrime İbni Abbas (r.a.)’ten şunu aktarmıştır: Bir kişi karısının annesiyle zina yaparsa bunun
hükmü nedir? diye sorulunca, İbni Abbas (r.a.) “O kişi iki büyük günah işlemiştir. Birisi, zina
yapması, ikincisi de zinayı karısının annesi ile yapmasıdır. Fakat bu kişinin karısının annesi ile
zina yapması eşini ona haram kılmaz” buyurmuştur.
Beşinci Hüküm: Mut’a nikahı nedir? Fakihlerin mut’a hakkındaki görüşleri nelerdir?
Mut’a, hür bir kadını belli bir miktar para karşılığı belirli bir süre için beşerî arzularını tatmin
etmek üzere kiralamaktır.
Bütün alim ve fakihler mut’a nikahının haram olduğuna icma etmişlerdir. Yalnız şii rafiziler
buna karşı çıkmış ve mut’a’yı meşru kabul etmişlerdir.
38
Tirmizi, İbni Abbas (r.a.)’tan şunu rivayet etmiştir: “Mut’a nikahı İslam'ın başlangıcında
vardı. Bir erkek tanıdığı bulunmayan bir memlekete gidince orada bir kadınla evlenirdi. Kadın
onun eşyasını korur, temizlik ve yemek işlerini görürdü. Ne zaman ki, “Şu var ki zevcelerine
yahut sağ ellerinin sahip olduklarına (kendi cariyelerine) karşı (olan durumları) müstesnadır…
(Mu’minun 6) ayeti nazil olunca mut’a haram kılındı.
a) Cinsi münasebette bulunmak bir erkek için sadece karısı ve cariyesi ile mubahtır.
Ayette “… ve onlar ki, iffetlerini korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu
(cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı) kınanmazlar.’’ (Mu’minun 5-6)
buyurulmuştur.
b) İ.Malik, Hz. Ali (r.a.)’ten şu hadisi rivayet etmiştir: Resulullah (s.a.v.) Hayber günü,
kadınların mut’a ile nikahlanmasını ve evcil eşeklerin etinin yenilmesini haram
kılmıştır. (Buhari- Müslim)
c) İ. Mace ise; “Resulullah (s.a.v.) mut’a nikahını haram kıldığında hutbede bütün
Müslümanlara hitaben, “Ey Mü’minler! hepiniz biliyorsunuz ki ben mut’a nikahına
müsaade etmiştim. Haberiniz olsun. Allah onu kıyamet gününe kadar kesin olarak
haram kılmıştır” rivayeti aktarılmıştır. (İ.Mace, Müslim)
d) Mut’a nikahı arzuları tatmin için yapılır. Evliliğin gayesi ise çocuk yapmak ve
yetiştirmektir. Böylece nesep, veraset ve iddet gibi hükümler korunmuş olsun.
e) Abdullah bin Ömer (r.a.) Resulullah (s.a.v.) bize mut’a nikahı ile evlenmeye müsaade
ettiği halde sonra ebediyyen haram olduğunu bildirmiştir. Allah'a yemin ederim ki evli
bir kimse, bir kadınla mut’a nikahı yaparsa onu recmeder veya ettiririm” demiştir.
(Şevkani)
20.DERS
35. Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve
kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur;
şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır. (Nisa 34-35)
ŞER’İ HÜKÜMLER
İkinci Hüküm: Serkeş kadına verilecek cezalar ayetteki tespite göre mi yapılmalıdır?
Bazı alimlere göre zikredilen cezalar ayetteki sıralamaya uygun olarak yapılmalıdır.
Serkeşliğinin başında kadını dövmek mübah değil haramdır. Sıralama mutlaka takip
edilmelidir. Bu görüş İ.Ahmed (rh.a.)’ın görüşüdür.
Said bin Cübeyr (rh.a.) der ki: “Serkeşlik yapan kadına kocası önce nasihat eder, nasihatı
tutmazsa yatağını terk eder. O da ıslah etmezse döver. Eğer dövmekte ıslah etmezse biri
kadının, diğeri erkeğin tarafından olmak üzere iki hakem gönderilir. Hakemler geçimsizliğin
hangi taraftan olduğunu tespit ederek gidermeye çalışırlar. (İbnul Arabi c, 1., s 420.)
40
Üçüncü Hüküm: Hakemlerin akraba dışından olmaları caiz midir?
Ehli sünnet alimleri ayeti, “hakemlerin karı kocanın ailelerinden olması farz değil
müstehaptır” şeklinde tefsir etmişlerdir. Ancak karı koca arasındaki halleri akrabalar daha iyi
bilirler. Anlaşmalarını da yabancılardan daha çok arzu ederler.
Dördüncü Hüküm: “(Eğer karı ile kocanın) aralarının açılmasından endişe ederseniz…”
ayetinin muhatapları kimlerdir?
Bu ayetteki hitap doğrudan doğruya cemiyeti idare eden kadı, hâkim ve vali gibi idareciler
dir.
Beşinci Hüküm: Hakemlerin karı kocadan izin almadan onları birbirlerinden ayırma yetkileri
var mıdır?
Ebu Hanife ve İ.Ahmed'e göre; hakemler ancak karı kocadan izin aldıktan sonra onları
birbirinden ayırabilirler. Çünkü onların biri kadının, diğeri erkeğin vekilidirler. Vekalet
hukukunda da müvekkilin izni şarttır.
İmam Malik'e göre, hakemler, karı kocadan izin almadan maslahat gereği onları
birleştirebilir veya ayırabilirler. Eğer maslahat onların ayrılmalarında ise hakemler onları
ayırma ve kocanın, nikah akdinde tayin edilen mehirden borçlu ise onu, değilse ayrıca bir
miktar para ödemesini karar alma yetkisine sahipler.
21.DERS
صاره ْم َويَ ْحفَظوا فرو َجه ْم ٰذل َك ا َ ْز ٰكى لَه ْم َ ضوا م ْن ا َ ْب ُّ ق ْل ل ْلمؤْ منينَ يَغ
﴾وق ْل ل ْلمؤْ منَات يَ ْغضضْنَ م ْن٣٩﴿ َ َصنَعون ْ ا َّن اللّٰهَ خَبير ب َما َي
َ ظنَ فرو َجه َّن َو َل يبْدينَ زينَتَه َّن ا َّل َما
ظ َه َر م ْن َها ْ َصاره َّن َويَ ْحف َ ا َ ْب
َو ْليَضْربْنَ بخمره َّن َع ٰلى جيوبه َّن َو َل يبْدينَ زينَتَه َّن ا َّل لبعولَته َّن ا َ ْو
ٰابََٓائه َّن ا َ ْو ٰابََٓاء بعولَته َّن ا َ ْو ا َ ْب َٓنَائه َّن ا َ ْو ا َ ْب َٓنَاء بعولَته َّن ا َ ْو ا ْخ َوانه َّن ا َ ْو
ْ سَٓائه َّن ا َ ْو َما َملَ َك
ت ا َ ْي َمانه َّن اَو َ بَ َٓني ا ْخ َوانه َّن ا َ ْو بَ َٓني اَخ ََواته َّن اَ ْو ن
ظ َهروا ْ َالتَّابعينَ َغيْر ا ُ۬ولي ْال ْربَة منَ الر َجال اَو الط ْفل الَّذينَ لَ ْم ي
سَٓاء َو َل يَضْربْنَ با َ ْرجله َّن لي ْعلَ َم َما ي ْخفينَ م ْن َ َع ٰلى َع ْو َرات الن
﴾٣٦﴿ َوبوا الَى اللّٰه َجميعا اَيُّهَ ْالمؤْ منونَ لَعَلَّك ْم ت ْفلحون َٓ زينَته َّن َوت
41
Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış
onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.
Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini
korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünen kısmı müstesna, açmasınlar. Başörtülerini
yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini kocaları veya babaları ve kayınpederleri veya
oğulları veya kocalarının oğulları veya kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya
kız kardeşlerinin oğulları veya müslüman kadınları veya cariyeleri veya erkekliği kalmamış
hizmetçiler, ya da kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına
göstermesinler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey
inananlar! Saadete ermeniz için hepiniz tevbe ederek Allah'ın hükmüne dönün.
(Nur 30-31)
3-Kalp kuvvetlenir
4-Kalp kötü şeylerle meşgul olmaz, Allah ile meşgul olmaya alışır.
İslam şeriatı yabancı kadınlara bakmayı kesin olarak yasaklamış ve insanın karısı ve
mahremi olan kadınlardan başkasına bakmasını haram kılmıştır.
Resulullah sav, Hz.Ali ra'a ''ya Ali ! yabancı bir kadını gördüğünde ona ikici defa
bakma.Çünkü ilk bakışın irade dışındadır ve onda bir vebal yoktur.İkinci defa bakarsan
bu,iradenle olduğu için haramdır.'' buyurmuştur.(Tirmizi, Ahmed)
Kasıt olmaksızın ani olarak bir kadını görmekte bir vebal yoktur. Yabancı bir kadını ani
olarak gören bir kimsenin ikinci defa bakması haramdır.Çünlü ikinci bakış irade ile olmuştur,
fitne ve fesada yol açar.
42
yalanlar ya da tastik eder''buyurmuştur. Gözünü sakındıran mü'min kazanır.Resulullah
sav.''Bir müslüman bir kadının güzelliğini gördükten sonra gözünü sakınırsa Allahu teala ona
zevk olacağı bir ibadet nasip eder''buyurmuştur.(Müsned,İ.Ahmed)
a)Erkeğin erkeğe karşı avreti: Cumhura göre erkeğin erkeğe karşı avreti göbek ve diz dahil
olmak üzere ikisinin arasıdır.
Cerhed El eslemi ra'ten rivayetle dedi ki:Resulullah sav'le beraber oturuyorduk. Benim
uyluğum açık idi. Bana,''uyluğununun avret olduğunu bilmiyor musun?'' buyurdu.(E.Davud,
Tirmizi)
İster ikisinin mahremi olsun, ister namahrem olsun, erkeğin kadına karşı avreti diz kapağı
ile göbek dahilarasıdır.Yalnız karı koca arasında avret mahalli yoktur.
Onlar, eşleri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten korurlar. Doğrusu bunlar
yerilemezler. (Muminun 5-6)
c)Kadının kadına karşı avreti:
Kadınların kadınlara karşı avreti erkeklerde olduğu gibi göbek ile diz arasıdır.Bir kadına diğer
bir kadının diz kapağı ile göbeği arasındaki kısma bakması haramdır. Avret mahalli
haricindeki yerlere bakması ise caizdir.
''Bunlardan görünen kısmı müstesna'' ayetinde kasıtsız bir şekilde istemeden kendi
kendine açılan kısımlardır. Bu açıklamayı yapan Şafi ve Hanbeliler Ahzap 53'üde delil olarak
aktarmışlardır.
Ey inananlar! Peygamber'in evlerine, yemeğe çağırılmaksızın vakitli vakitsiz girmeyin;
43
fakat davet edilseniz girin ve yemeği yiyince, dağılın. Sohbet etmek için de girip
oturmayın. Bu haliniz Peygamber'i üzüyor, o da size bir şey söylemeye çekiniyordu. Allah
gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamber'in eşlerinden bir şey isteyeceğinizde onu
perde arkasından isteyin. Bu sayede sizin gönülleriniz de, onların gönülleri de daha temiz
kalır. Bundan sonra ne Allah'ın Peygamber'ini üzmeniz ve ne de O'nuneşlerini
nikahlamanız asla caiz değildir. Doğrusu bu, Allah katında büyük şeydir. (Ahzap 53)
Maliki ve Hanefiler'e göre kadının elleri ile yüzü hariç bütün vücudu avret
mahallidir.Delillerden birisi''Bunlardan görünen kısım müstesna'' ayetidir. Yüz ve ellerin açık
olması zaruri olduğundan bu ayet bunların avret sayılmayacağına işaret eder, demişlerdir.
Ayette istisna edilenler yüz ve ellerdir, demişlerdir.
2-Baba ve dedeler.
3-Kocanın babası.
5-Kadının kardeşleri. Bunlar ister anne baba bir, ister yalnız anne veya babadan kardeşleri
olsun fark etmez.
Bu erkekler, kadınla akrabalık vesilesi ile bir arada yaşadıkları için bir fitnenin uyanması
mümkün değildir.Bundan dolayı kadın bunların önünde ziynetlerini açabilir.
Hz.Ömer ra, Suriye valisi Ebu Ubeyde bin cerrah ra'a yazdığı mektupta,''bana gelen
haberlere göre müslüman kadınlarla zımmi kadınlar aynı hamamda birlikte
44
yıkanıyorlarmış.Buna mani ol.Çünkü zımmi bir kadının bir müslüman kadını, çıplak olarak
görmesi caiz değildir.''demiştir. Bu mektubu alan Ebu Ubeyde ra halkı toplayarak,''hangi
kadın özürsüz olarak sırf temizlenmek için zımmi kadınlarla hamama giderse Allah cc.
müslümanların yüzünü ağarttığı gün o kadının yüzünü karartır''demiştir''(Kurtubi c 12. s233)
İbni Abbas ra'ta şöyle der: ''Müslüman kadınların yahudi veya hrıstiyan kadınlara
vücutlarını göstermeleri haramdır. Zira olanlar müslüman kadınların vasıflarını gidip
kocalarına ve erkeklerine anlatırlar.(kurtubi c12 s233)
İbni Abbas ra, kölenin hanım efendisinin saçlarını görmesinde bir beis yoktur demiştir.
İ.Malik 'in görüşüde budur.
Ayet kadına ihtiyacı olmayan erkekleri erkek lik hükmünden istisna etmiştir.Kadınlığın ne
demek olduğunu bilmeyen ve kadına karşı herhangi bir arzusu olamayan akılsız denilecek
kadar ahmak erkekler karşısında kadınların ziynetlerini açmalarında bir vebal yoktur.Çünlü
bunlar kadınlara kötü bir gözle bakmazlar.
İbni Abbas ra'a göre ''erkeklikten yana ihtiyacı olmayan ''erkeklerden maksat ,kadına hiç
ihtiyaç duymayan erkeklerdir.
İ.Katade 'ye göre: yalnız karnını doyurmak için eve gelen erkeklerdir.
İ.Mevdudi şöyle demektedir: ''Doğrusu bu hükmü ibadet kastı ile okuyan bir
hanım,bugünkü evlerde , lokantalarda, kahvelerde,otel ve işyerlerinde çalışan bütün genç
erkeklerin bu hükmün kapsamına girmediğini bilerek onlardan kaçınmalıdır.(Mevdudi,Nur
suresi Tefsiri178)
Bazı alimlere göre ayetteki çocuklar, henüz büluğ çağına ermemiş olan çocuklardır.
Diğer bazı alimlere göre ise; çocukluğundan dolayı kadının gizli yerleri ile gizli olmayan
yerlerini birbirinden ayırt edemeyen çocuklardır.
45
İkinci görüş daha sahihtir.Çünkü ayette zikredilen çocuklar,kadınların vücudu ,tavır ve
hareketleri hususunda cinsi şuura ulaşmayan küçük çocuklardır. Yaş itibariyle on yaşından
aşağı olmalıdırlar.Kadınların gizli yerlerine muttali olan çocuk ,buluğ çağına ermese
dahi,kadınların ona karşı ziynetlerini örtmesi daha uygundur.
Fitneden emin olmak şartıyla kadınların sesi avret değildir.Çünkü Resulullah sav'in eşleri
erkeklerle konuşur ve hadis rivayet ederlerdi.Şüphesiz konuştukları ve hadis rivayet ettikleri
erkekler arasında onların mahremi olmayan erkeklerde bulumaktaydı. Bunların
konuşmalarına hiç bir sahabi de itiraz etmemiştir.
22.DERS
ت ا َ ْي َمانك ْم َوالَّذينَ لَ ْم يَبْلغواْ يََٓا اَيُّ َها الَّذينَ ٰا َمنوا ليَ ْستَأْذ ْنكم الَّذينَ َملَ َك
َضعونَ ثيَابَك ْم من َ َ ص ٰلوة ْالفَ ْجر َوحينَ ت َ ث َم َّرات م ْن قَبْل َ ْالحل َم م ْنك ْم ث َ ٰل
شاء ث َ ٰلث َع ْو َرات لَك ْم لَ ْي َ َعلَيْك ْم َو َل ََٓ ص ٰلوة ْالعَ يرة َوم ْن بَ ْعد َّ
َ الظه
ط َّوافونَ َعلَيْك ْم بَ ْعضك ْم َع ٰلى بَ ْعض َك ٰذل َك يبَين َ َعلَيْه ْم جنَاح بَ ْع َده َّن
طفَال م ْنكم ْالحل َم ْ َ﴾وا َذا بَلَ َغ ْال٣٩﴿
َ اليَات َواللّٰه َعليم َحكيم ٰ ْ اللّٰه لَكم
فَ ْليَ ْستَأْذنوا َك َما ا ْستَأ ْ َذنَ الَّذينَ م ْن قَبْله ْم َك ٰذل َك يبَين اللّٰه لَك ْم ٰايَاته َواللّٰه
﴾٣٨﴿َعليم َحكيم
Ey iman edenler! Elinizin altındaki hizmetçilerle içinizden henüz ergenlik çağına gelmemiş
olanlar yanınıza gelmek için sizden üç vakitte izin alsınlar. Sabah namazından önce, öğle
46
sıcağından dolayı (istirahata çekilirken) elbisenizi çıkardığınızda ve yatsı namazından sonra.
Bunlar, örtülmesi gereken yerlerinizin açık bulunabileceği üç vakittir. Bunlar dışında ne size
ne de onlara bir sakınca vardır. Bunlar sıkça yanınıza girip çıkan, birbirinizle iç içe
olduğunuz kimselerdir. Allah size âyetleri işte böyle açıklar, Allah her şeyi bilir, yerli
yerinde yapar.
Çocuklarınız ergenlik çağına gelince, onlardan önceki ergenler nasıl izin alıyorlarsa onlar da
öyle izin alsınlar. Allah âyetlerini işte size böyle açıklıyor; O her şeyi bilir, yerli yerinde
yapar. (Nur 58-59)
Nüzul Sebebi
Esma binti Ebi Mirsed (r.a.)'nın kölesi istemediği bir zamanda odasına girmiş. Bunun
üzerine Esma (r.a.) Resulullah (s.a.v.)'e giderek "istemediğimiz vakitlerde hizmetçilerimiz
odalarımıza giriyorlar" dedi. Bunun üzerine "Ey iman edenler! Sağ elinizin malik olduğunu..."
ayeti nazil oldu. (Alusi c. 18 , s. 209.)
ŞER’İ HÜKÜMLER
1- Ayetin muhatabı kimlerdir?
"Ey iman edenler! Sağ elinizin malik olduğu..." ayetinin zahiri, hitabın erkeklere olduğuna
delalet eder.
Bazı müfessirlere göre, Ayetteki "Ey iman edenler!" hitabı ister erkek, ister kadın olsun,
imanlı olan herkesedir. Buna göre ayetteki hükme bütün kadın ve erkekler dahil
olmaktadırlar.
Cumhura göre izin alma hükmü, hem köleleri hem de cariyeleri içine almıştır. Bunlar ister
büyük ister küçük olsunlar hüküm aynıdır.
Ayetteki hitabın zahiri henüz büluğa ermemiş küçük çocuklara ise de buluğa ermiş büyük
çocuklarıda içine alır. Çünkü Allah (c.c.) erkeklere, kölelerine, hizmetçilerine ve çocuklarına,
odalarına izin aldıktan sonra girmeleri gerektiğini öğretmelerini emretmektedir.
Ayetteki "sizden izin istesinler" emrinin zahiri, izin istemenin farz olduğuna delalet eder.
Bazı alimlerde ayetin zahiriyle hükmetmişlerdir.
Cumhur ise ayetteki izin istemenin farz değil, müstahap olduğu görüşündedir. Çünkü bu
ayet insanlara güzel ahlakı ve edebi öğretmektedir. Buna göre baliğ olanlar bir ev ve odaya
47
gireceklerinde her zaman izin isterler. Hizmetçiler, köleler ve çocuklar ise yalnız ayette
belirtilen üç halvet vaktinde izin istemek zorundadırlar?
İbni Abbas (r.a.) , "Bir ayet vardır ki halkın çoğu gereğini yapmaz. Bu, izin ayetidir. Ben
yanımda oturan cariyeme odama izin isteyerek girmesini emrediyorum" buyurmuştur.
(Zemahşeri c. 3, s. 200.)
"Sizden olan (hür) çocuklar buluğ çağına ulaştığı ..." ayeti çocukların yalnız ihtilam olmakla
mükellef ve baliğ olduklarına işaret eder.
İhtilam ve aybaşı çocukların mükellefiyet yaşı olan buluğ çağına erdiklerinin en açık
alametidir.
İmam Ebu Hanife (r.h.) 'a göre, ihtilam olmayan çocuğun mükellefiyet yaşı 18'dir.Çünkü
Allah (c.c.) "Yetimin malına, rüşdüne erinceye kadar en güzel şekilden başka suretle
yaklaşmayın" (En'am 152) buyurmuştur. Çocuğun rüşde erme yaşı İbni Abbas (r.a.) 'tan da
rivayet edildiği gibi 18'dir. Kız çocukları erkek çocuklarından daha çabuk geliştikleri için buluğ
yaşları 17 olarak tespit edilmiştir. İmam Şafi, İmam Ahmed, İmam Ebu Yusuf ve İmam
Muhammed (rh.)'a göre, erkek ve kız çocuklar 15 yaşına girdikleri zaman baliğ ve mükellef
sayılırlar. Dayanakları İbni Ömer (r.a.) 'dan yapılan şu rivayettir. "Uhut savaşında Resulullah
(s.a.v.) 'e 14 yaşında bir çocuk arz olundu. Resulullah (s.a.v.) çocuğun savaşa katılmasına izin
vermedi. Hendek savaşında ise 15 yaşına girmiş bir çocuğun savaşa katılmasına izin verdi."
(Müsned)
Fakihlerin tercih ettiği görüşe göre, buluğ çağı ya ihtilam ile veya 15 yaşına girmek ile tespit
edilir. Yalnız İmam Şafi (rh.) koltukaltı ve etek kılının bitmesinin buluğa delalet ettiği
görüşündedir.
İmam Şafi (rh.) kıl bitmesinin buluğa delalet ettiğini esirlik,cizye ve anlaşma gibi
hükümlerin icrâsında kabul etmiştir. Yoksa kılın bitmesinin mutlaka buluğa delalet ettiğini
söylememiştir.
Bazı fakihler, "... sizden olupta henüz buluğ çağına girmemiş ..." ayetine dayanarak, henüz
baliğ olmayan fakat aklı eren çocuklara fazların yerine getirilmesi emredilir, görüşündedirler.
Bu emir onlar için farz olduğundan değil, onların öğrenip alışmaları içindir.
İbni Ömer (r.a.) 'ten de şu rivayet edilmiştir: "Biz çocuklarımıza sağını solundan ayırt ettiği
zaman İslam’ı öğretiriz."
48
İbni Mesud (r.a.) 'tan da "çocuk 10 yaşına girdiği zaman yaptığı iyilikler, ibadetler defterine
yazılır. Büyükler hakkında günah olan şeyleri yaptığı takdirde ihtilam oluncaya kadar
yazılmaz" demiştir.
23. DERS
49
c)Abdurrezzak ve bir topluluğun rivayetine göre müminlerin annesi ümmü Seleme
(r.anha) şöyle demiştir; Bu ayetin nüzulünden sonra Ensari kadınları siyah çarşaflara
büründüler. Hepsinin başına birer karga konmuş gibi oldular. (Cessas c3 s372)
50
Resulullah (s.a.v), ‘‘harama bakan göz zanidir. Güzel koku sürünerek erkeklerin arasına
çıkan kadın da (zaniyedir)’’ buyurmuştur. Diğer bir rivayette de; ‘‘Bir kadın güzel koku
sürünerek erkeklerin arasından geçer ve erkekler o kokuyu alırlarsa o kadın zaniyedir’’
buyurmuştur.
f)Kadın ne erkek elbisesi giymeli ne de gizlediği elbise erkek elbisesine benzemelidir.
Çünkü Ebu Hureyre (r.a) ‘‘Resulullah (s.a.v) kadın elbisesi giyen erkekle, erkek elbisesi
giyen kadını lanetlemiştir’’ buyurmuştur. (Ebu Davud, Nesai)
Not: Kadınların örtünme hususu Ahzap 53,59 ve Nur 31. Ayetlerde geçmektedir.
24. DERS
ZİHAR VE KEFARETİ
سم َع اللّٰه قَ ْو َل الَّتي ت َجادل َك في زَ ْوج َها َوت َ ْشت َ َٓكي الَى اللّٰه َواللّٰه َ قَ ْد
ظاهرونَ م ْنك ْم م ْن َ ﴾ اَلَّذينَ ي٦﴿يَ ْس َمع ت َ َحاو َرك َما ا َّن اللّٰهَ َسميع بَصير
ي َولَ ْدنَه ْم َوانَّه ْم لَيَقولونَ م ْن َكرا َّٰٓنسَٓائهم ما ه َّن امهاتهم ا ْن امهاتهم ا َّل ال
ٔ ْ َ َّ ْ َ َّ َ ْ َ
ظاهرونَ م ْن َ ﴾ َوالَّذينَ ي١﴿منَ ْالقَ ْول َوزورا َوا َّن اللّٰهَ لَعَفو غَفور
سا ٰذلك ْم َّ سَٓائه ْم ث َّم يَعودونَ ل َما قَالوا فَـت َ ْحرير َرقَـبَة م ْن قَبْل ا َ ْن يَت َ ََٓما َ ن
ش ْه َريْن َ ﴾ فَ َم ْن لَ ْم يَج ْد فَصيَام٣﴿تو َعظونَ به َواللّٰه ب َما ت َ ْع َملونَ خَبير
طعَام ستينَ م ْسكينا ٰذل َك ْ سا فَ َم ْن لَ ْم يَ ْستَط ْع فَا
َّ متَتَابعَيْن م ْن قَبْل اَ ْن يَت َ ََٓما
﴾٤﴿لتؤْ منوا باللّٰه َو َرسوله َوت ْل َك حدود اللّٰه َول ْل َكافرينَ َع َذاب اَليم
Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü Allah
işitmiştir; esasen Allah konuşmanızı işitir. Doğrusu Allah işitendir, görendir. İçinizde
karılarını "zıhar" yapanlar bilsinler ki, karıları anneleri değildir; anneleri ancak, onları
doğuranlardır. Doğrusu söyledikleri kötü ve asılsız bir sözdür. Allah şüphesiz affedendir,
bağışlayandır. Karılarını zıhar yoluyla boşamak isteyip, sonra sözlerinden dönenlerin,
ailesiyle temas etmeden bir köle azad etmeleri gerekir. Size bu hususta böylece öğüt
verilmektedir. Allah, işlediklerinizden haberdardır. Azad edecek köle bulamayanın,
ailesiyle temastan önce iki ay birbiri peşinden oruç tutması gerekir. Buna gücü yetmeyen,
altmış düşkünü doyurur. Bu kolaylık, Allah'a ve Peygamberine inanmış olmanızdan
ötürüdür; bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır; inkar edenler için can yakıcı azap vardır.
(Mücadele 1-4)
51
1- Zihar talak gibi meşru mudur? Haram mıdır?
Zihar cahiliye döneminde ki talakın en ağır şekliydi. Çünkü ziharla eş ebedi haram olan anne
gibi ebedi haram kılınıyordu. Bu sebeple zihar yapan birisinin eşini tekrar alması hiçbir
şekilde caiz değildi. İslam bu hükmü iptal etti. Ancak ziharın, keffaret verinceye kadar geçici
bir haramlığa sebep olduğunu belirtti. Eğer bir kişi eşine talak yapsa ve bu talaktan maksadı
zihar olsa bu zihar değil talaktır. Çünkü muteber olan niyet değil, sözdür.
Şafiler ziharın büyük günahlardan olduğuna hükmetmişlerdir.
Alimler ziharın haram olduğuna ittifak etmişlerdir.
52
Fakihler kadının zihar yapamayacağında ittifak etmişlerdir. Kadının kocasına “sen bana
anamın sırtı gibisin’’ demesi batıl bir sözdür ve keffaret gerektirmez. Nikah akdi ve talak
erkeklerin hakkıdır.
İmam Ahmed (rh)’tan gelen bir rivayete göre, zihar yapan kadına kocası yaklaşırsa keffaret
vermesi şart olur.
7- Zihar anne ile benzetmeye mi mahsustur?
Alimlerin cumhuruna göre, Kur’an’da ve Sünnet’te olduğu gibi, zihar sadece anneye teşbihle
yapılır. Şayet kişi eşine “sen bana annemin sırtı gibisin’’ derse zihar yapmış olur. “Sen bana
kardeşimin veya kızımın sırtı gibisin’’ derse zihar olmaz boş söz söylemiş olur.
İmam Ebu Hanife, İmam Şafii ve İmam Ahmed (rh)’a göre, mahrem olan bütün kadınlar
anneye kıyas edilir. Çünkü bunlara göre; zihar, kişinin eşini haramlık bakımından herhangi
bir mahremine benzetmesidir. Ziharda illet ebedi haramlıktır. Kişinin mahremleride ebedi
haramdırlar.
Resulullah (s.a.v) bir adamın eşine “bacım’’ dediğini duyunca bunu çirkin görerek yasakladı.
8- Ziharın keffareti nedir?
Zihar keffareti bir köle azat etmektir. Köle yoksa aralıksız iki ay oruç tutmaktır. Buna güç
yetiremezse altmış yoksulu doyurmak gerekir.
Hanefiler’e göre azat edilecek köle; mümin, kafir, büyük, küçük, erkek, dişi hatta emme
döneminde olan bir bebek dahi olabilir.
Şafii ve Malikiler’e göre ise zihar keffaretinde azat edilecek köle mümin bir köle olmalıdır.
Ebu Hayyan (rh) şöyle der: Açık olan şudur ki bir adamı doyuracak kadar yedirmek
gerekmektedir. Yoksa şu ölçüde veya bu ölçüde yemek vermek diye bir şey yoktur. (Ebu
Heyyan c.8 s.234)
Şafi ve Malikiler’e göre yedirilecek keffaret yemeğinin ayrı ayrı altmış kişiye verilmesi
lazımdır.
Hanefiler’e göre ise bir fakire altmış gün ve her gün için yarım sa’ verilmesi kafi gelir.
(Kurtubi c.17 s.287, Razi c.8 s.158)
9- Zihar yapan kimse keffaret vermeden eşiyle temasta bulunursa keffareti ağırlaşır mı?
İmam Ebu Hanife (rh)’a göre, zihar yapan kişi keffareti vermeden eşi ile münasebette
bulunursa Allah (c.c)’a isyan etmiş ve günaha girmiş olur. Vakti geçtiğinden dolayı keffarette
ondan düşer.
Cumhura göre ise bu durumda olan kişi bu günahından dolayı tevbe ederek keffareti
verinceye kadar ailesiyle bir daha temasta bulunamaz. Verilecek keffaret miktarında bir
artma olmaz.
53
25.DERS
ساء في ْال َمحيض َ َويَ ْسأَلون ََك َعن ْال َمحيض ق ْل ه َو أَذى فَا ْعتَزلواْ الن
ط َّه ْرنَ فَأْتوه َّن م ْن َحيْث أ َ َم َركم الله ْ َى ي
َ َ طه ْرنَ فَإ َذا ت َ َّ َولَ ت َ ْق َربوه َّن َحت
سآؤك ْم َح ْرث لَّك ْمَ ﴾ ن٢٢٢﴿ َطهرين َ َب ْالمت ُّ ب الت َّ َّوابينَ َويحُّ إ َّن اللهَ يح
فَأْتواْ َح ْرثَك ْم أَنَّى شئْت ْم َوقَدمواْ ألَنفسك ْم َواتَّقواْ اللهَ َوا ْعلَمواْ أَنَّكم
﴾٢٢٣﴿ َُّمالَقوه َوبَشر ْالمؤْ منين
222. Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde
olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri
vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri
de sever, temizlenenleri de sever.
223. Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için
önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın. Allah'tan korkun, biliniz ki siz O'na
kavuşacaksınız. (Yâ Muhammed!) müminleri müjdele! (Bakara 222-223)
İ. Taberi Mücahid’ten şunu nakletmiştir: Mücahit dedi ki; “Kur’an'ı baştan sona kadar İbni
Abbas (r.a.)’tan üç defa okudum. Her ayetin bitiminde anlamını soruyordum. “Kadınlarınız
sizin (evlat yetiştiren) tarlalarınızdır.” O halde tarlalarınıza dilediğiniz gibi gelin…” ayeti
gelince, İbni Abbas (r.a.) “Kureyşliler Mekke de iken eşlerinin doğru yoluna diledikleri şekilde
yaklaşıyorlardı. Mekke'den Medine'ye hicret ettiklerinde Medineli kadınlarla evlenenler
diledikleri gibi cinsi münasebette bulundular. Bu durumdan şikayetçi olan Medineli
kadınların durumunu Resulullah (s.a.v.) duyunca, işte bu ayet onların şikayetlerini giderecek
şekilde nazil oldu. Yani erkek, “eşinin doğru yolundan dilediği şekilde faydalanabilir” demiştir.
(Taberi Tefsiri c. 2, s. 395.)
ŞER’İ HÜKÜMLER
a) İbni Abbas (r.a.) göre; ay hali olan kadının bütün vücudundan kaçınılır. İbni Abbas (r.a.)
konu hakkındaki ayetin zahirine göre hüküm vermiştir.
b) Hanefi ve Maliki’lere göre; ay hali olan kadının diz kapağı ile göbeği arasından kaçınılması
farzdır. Delilleri Hz. Aişe (r.a.)’nin rivayet ettiği; “Resulullah (s.a.v.)’la birlikte bir kabın
54
suyuyla gusül abdesti alırdık. Ay halim olunca peştamal bağlamamı emreder ve onun
üzerinden benden menfaatlenirdi. (Muttefekun Aleyh) hadistir.
c) Şafiilere göre; ay hali olan kadından, cinsi münasebet dışında her türlü faydalanma
helaldir. Delilleri; Resulullah (s.a.v.)’in “Ay halindeki eşlerinizden cinsi münasebetin
dışında her bakımdan faydalanabilirsiniz. (Müslim) hadisidir.
İkinci Hüküm: Ay Halindeki hanımıyla cinsel ilişkiye giren erkeğin vermesi gereken kefaret
nedir?
Ay halindeki bir kadınla cinsi münasebette bulunmanın haram olduğuna tüm İslam alimleri
icma etmişlerdir.
Cumhura (Malik, Şafii, Hanefi) göre; ay halinde karısıyla cinsi münasebette bulunan
kimsenin tevbe ve istiğfar etmesi gerekir. Bu günahı bir daha işlememesi gerekir. Kefaret
konusunda nas olmadığı için bu hükmü vermişlerdir.
Ahmet bin Hanbel’e göre; bunu yapan kişinin mutlaka bir veya yarım altın sadaka vermesi
gerekir. Çünkü İbni Abbas (r.a)’ten gelen rivayette Resulullah (s.a.v.) “Ay halindeki hanımıyla
cinsi münasebette bulunan kimsenin bir veya yarım altın sadaka vermesi lazımdır
buyurmuştur. (Kütüb-i Sitte)
Bazı muhaddisler; bir kişi eşiyle ay halinde iken cinsi münasebette bulunursa bir altın,
kesilmesi sırasında bulursa yarım altın vermesi farzdır, demişlerdir.
55
Ebu Hanife (rh.a.)’a göre; ayetteki temizlemeden maksat, kanın durmasıdır. Ay hali
müddetinin en çok on günlük vaktini tamamlayan ve önce gusül abdesti almayan kadınla,
eşinin cinsi münasebette bulunması helaldir. On günlük süre bitmeden kan kesilirse gusül
edinceye kadar eşiyle erkeğin cinsi münasebette bulunması haramdır. Gusülden sonra helal
olur.
İmam Malik, Şafii ve Ahmet bin Hanbel’e göre; ayetteki temizlenmeden maksat, kadının
cünüplükten gusül abdesti alarak kurtulmasıdır. Yani gusül abdesti almadan adet kanı kesilen
kadınla cinsi münasebet helal değildir.
Alimler, ay halindeki kadının namaz kılması, oruç tutması, Kâbe’yi tavaf etmesi, camiye
girmesi, Kur’an’a dokunması, tutması veya okuması ile kocasıyla cinsi münasebette
bulunmasının haram olduğunda ittifak etmişlerdir.
26.DERS
Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına (evlenmeden) dört ay on gün
beklerler. Bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında yaptıkları meşru
işlerde size bir günah yoktur. Allah yapmakta olduklarınızı bilir. (Bakara 234)
ŞER’İ HÜKÜMLER
Birinci Hüküm: Bu ayet kocası ölen kadının bir sene iddet beklemesini emreden ayeti nesh
eder mi?
Cumhura göre; “İçinizden ölenlerin (geride) bıraktıkları zevceleri, kendi kendilerine dört ay
on gün beklerler” ayeti (Bakara 234) “sizden ölüp de (dul) eşler bırakan kimseler, eşlerinin,
56
evlerinden çıkarılmadan, bir yıla kadar bıraktıkları maldan faydalanmaları hususunda
(sağlıklarında) vasiyet etsinler…” (Bakara 240) ayetini nesh etmiştir.
Kocası ölen hamile bir kadının iddeti, çocuğu doğurması ile biter. Çünkü Allah (c.c.) “…
hamile kadınların iddetleri ise çocuklarını doğurmalarıdır” (Talak 4) buyurmuştur. Cumhur bu
görüştedir.
Hz. Ali ile İbni Abbas (r.a.)’dan gelen rivayete göre; hamile olan kadının iddeti iki süreden
uzun olanıdır. Doğum yapması dört ay on günden uzun ise iddeti doğum yapmasıdır, kısa ise
iddeti dört ay on gündür.
Üçüncü Hüküm: İhtad/yas tutma nedir? Kocası ölen kadın, ne kadar tahdid yapar?
İhtad kocası ölen kadının, koku sürmeyi, kına yakmayı, güzel elbiseler giymeyi ve evlenme
konusundaki söz ve eylemleri terk etmesidir. İddeti boyunca bunlardan kaçınmak zorundadır.
Ayet umumu ifade ettiği için, kocası ölen yaşı küçük, adetten kesilmiş, hür ve cariye
kadınların hepsinin ihdad yapmaları farzdır.
27.DERS
236. Nikâhtan sonra henüz dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden
kadınları boşarsanız bunda size mehir zorunluğu yoktur. Bu durumda onlara müt'a (hediye
cinsinden bir şeyler) verin. Zengin olan durumuna göre, fakir de durumuna göre vermelidir.
Münasip bir müt'a vermek iyiler için bir borçtur.
237. Kendilerine mehir tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden boşarsanız,
tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların hakkıdır. Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikâh bağı
elinde bulunanın (velinin) vazgeçmesi hali müstesna, affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz),
takvâya daha uygundur. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta
olduklarınızı hakkıyla görür. (Bakara 235-237)
ŞER’İ HÜKÜMLER
Birinci Hüküm: İddet bekleyen kadına, evlenmek maksadıyla talepte bulunmanın hükmü
nedir?
58
Kocası ölen veya üç talakla tamamen boşanmış kadınlara iddet süreleri içinde çıtlatma ve
ima yoluyla evlilik teklifi yapılabilir. Çünkü ayette “… çıtlamanızda bir vebal yoktur”
buyurulmuştur. Örneğin bu durumda ki kadına “seni beğeniyorum” gibi ifadelerle
çıtlatılabilir.
İddet bitene kadar nikah akdi yapmak haramdır. Bu halde kıyılan nikahla cinsi münasebet
kurulursa nikah feshedilir ve İ.Ahmet ile İ.Malik’e göre bunlar bir daha ebediyen
evlenemezler. Çünkü bu akid helal olan bir şeyi haram kılmıştır. Bu hüküm Hz. Ömer (r.a.)’ın
hükmüdür.
İmam Şafii ve Ebu Hanife’ye göre; iddet süresi içinde kıyılan nikah fesh edilir. Kadının iddeti
feshedilen nikahın tarihi ile başlar. İddeti bitince istediği her erkekle evlenebilir. Hz. Ömer
(r.a.)’ın bu konuda verdiği hükümden döndüğü de söylenmiştir.
Üçüncü Hüküm: Evlendikten sonra cinsi münasebette bulunmadan boşanan kadının hükmü
nedir?
a) Nikah akdi sırasında mehir tayin edilen ve cinsi münasebette bulunulan boşanmış kadın
üç hayız veya temizlenme süresi iddet bekler ve kocası onun mehrinden hiçbir şey
alamaz. Delil: Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle
salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size helâl
olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik
edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de karı ile kocanın,
Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının
(erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın
koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa işte onlar
zalimlerdir. (Bakara 229)
c) Nikah akdinde mehir tayin edilen ve cinsi münasebette bulunmadan boşanan kadın iddet
beklemez ve belirlenen mehrin yarısını alır. Delil: Kendilerine mehir tayin ederek
evlendiğiniz kadınları, temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların
hakkıdır. Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde bulunanın (velinin)
vazgeçmesi hali müstesna, affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz), takvâya daha
59
uygundur. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı
hakkıyla görür. (Bakara 237)
d) Nikah akdinde mehir tayin edilmeyen ve cinsi münasebette bulunulan kadın boşanınca
kadın iddet bekler ve kendisine anne, teyze, kız kardeş veya halalarına verilen mehirden
aşağı olmamak üzere bir mehir (mehri misil) verilmelidir. Delil: (Harp esiri olarak) sahip
olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. Allah'ın size emri
budur. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla
(mehirlerini vererek) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık
kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden sonra (bir miktar indirim için)
karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir. (Nisa
24)
Dördüncü Hüküm: Her boşanan kadına mal veya para verilmesi farz mıdır?
Cumhura (Hanefi, Şafii, Hanbeli) göre; boşanan her kadına nikah akdinde bir mehir tayin
edilmemiş ise nakit para veya mal verilmesi farzdır. Nikah akdinde bir mehir tayin edilmiş ise
bunun verilmesi müstehaptır. Delil: Boşanmış kadınların, hakkaniyet ölçülerinde
(kocalarından) menfaat sağlamak haklarıdır; bu, Allah korkusu taşıyanlar üzerine bir
borçtur. (Bakara 241)
İmam Malik'e göre ise, boşanan her kadına nakit para veya mal verilmesi farz değil,
müstehaptır. Çünkü ayette “… bu iyilik yapanlar için bir vazifedir” buyurulmuştur. Farz
olsaydı kesin bir ifade kullanılırdı, demiştir.
Ebu Hanife'ye göre; boşanılan bir kadına en az namazda bütün bedenini örtecek bir elbise
vermek gerekir.
İmam Ahmed'e göre ise; faydalandırma, kocanın fakirlik ve zenginlik durumuna göre
ayarlanır. Bu zamanın kadısının ictihadı ile belirlenir.
60
28.DERS
َ يََٓا اَيُّ َها الَّذينَ ٰا َم َٓنوا ا َذا نَ َك ْحتم ْالمؤْ منَات ث َّم
طلَّ ْقتموه َّن م ْن قَبْل ا َ ْن
سرحوه َّن َ سوه َّن فَ َما لَك ْم َعلَيْه َّن م ْن عدَّة ت َ ْعتَدُّونَ َها فَ َمتعوه َّن َوُّ ت َ َم
﴾٤٨﴿ س َراحا َجميال َ
Ey iman edenler! Mümin kadınlarla evlenme akdi yapıp da sonra, birleşmeden onları
boşadığınızda onlar üzerinde, hesaplayıp bekleteceğiniz bir iddet hakkınız yoktur. Onları bir
şeyler vererek memnun ediniz ve güzellikle boşayınız. (Ahzap 49)
ŞER’İ HÜKÜMLER
1- Bir kadın nikah akdinden önce boşanabilir mi?
Şafi ve Hambeli'lere göre bir kişi evleneceği kadının talakını nikaha bağlar ve sonra o
kadınla evlenirse talak gerçekleşmez. İbni Abbas(r.a.) bu görüştedir.
Resulullah(s.a.v.) "İnsan sahip olmadığı birşeyi adayamaz.Sahip olmadığı bir köleyi azat
edemediği gibi, sahip olmadığı bir kadını da boşayamaz" buyurmuştur. (Tirmizi)
Hanefi ve Maliki'lere göre ise evlenilmeden önce talak bir kadının nikahına bağlanırsa (Ben
Hind ile evlenirsem, o benden boştur) denilirse ve o kadınla evlenirse talak gerçekleşir ve
kadın boş olur.
Bunlara göre, talakta hem nikah mülkiyetine hem de talakın nikah mülkiyetine izafe
edilmesine dayanılmıştır.
Cumhur ise halvet halde münasebet gibi, mehrin tamamını ve iddeti icap ettirdiği
görüşündedir. Çünkü Sevban(r.a.) 'ten rivayetle Resulullah(s.a.v.) "Her kim kadının
61
başörtüsünü açıp bakarsa ister münasebette bulunsun, ister bulunmasın onun mehrini
vermesi icap eder" buyurmuştur. (Derakutni)
3- Tek talakla boşanan bir kadını kocası geri aldıktan sonra onunla cinsi münasebette
bulunmadan tekrar boşarsa kadının iddeti ilk talaktan itibaren mi sayılır, yoksa geri
aldıktan sonraki talakın gerçekleşmesinden itibaren mi sayılır?
İmam Şafi(rh.) 'a göre kadının iddeti birinci talaktan itibaren sayılır. Yeniden iddet saymaya
gerek yoktur.
İmam Ebu Hanife ve İmam Malik(rh.) 'a göre ise kadının iddeti, kocanın geri aldıktan sonra
yaptığı ikinci talaktan itibaren sayılır.
"Onları faydalandırın" ayetinin zahiri, temastan önce boşanan kadınlara ister nikah akdinde
onlara bir mehir tayin edilsin ister edilmesin, bir miktar mal verilmesini icap ettirir.
1- Hasan Basri(rh.) 'a göre; boşanan her kadın için mehir tayin edilsede edilmese de bir
miktar mal vermek farzdır.
3- Malikiler'e göre; bütün boşanan kadınlara talakdan sonra bir miktar mal verilmesi
müstehaptır.
29.DERS
ت ْ وره َّن َو َما َملَ َك َ ْت اج َ ي ا َٓنَّا ا َ ْحلَ ْلنَا لَ َك ا َ ْز َوا َج َك الّٰـتَٓي ٰاتَي
ُّ يََٓا اَيُّ َها النَّب
يَمين َك م ََّٓما ا َ َٓفَا َء اللّٰه َعلَي َْك َوبَنَات َعم َك َوبَنَات َع َّمات َك َوبَنَات َخال َك
س َها ْ ََالت َك الّٰتي هَا َج ْرنَ َمعَ َك َو ْام َراَة مؤْ منَة ا ْن َو َهب
َ ت نَ ْف َ َوبَنَات خ
صة لَ َك م ْن دون ْالمؤْ منينَ قَ ْد َ ي ا َ ْن يَ ْست َ ْنك َح َها خَال ُّ للنَّبي ا ْن ا َ َرا َد النَّب
ْ ضنَا َعلَيْه ْم َٓفي ا َ ْز َواجه ْم َو َما َملَ َك
َت ا َ ْي َمانه ْم ل َكي َْال يَكون ْ َعل ْمنَا َما فَ َر
﴾٣٩﴿ َعلَي َْك َح َرج َو َكانَ اللّٰه غَفورا َرحيما
62
Ey peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verip de elinin
sahip olduğu kadınları, seninle birlikte hicret eden amca kızlarını, hala kızlarını, dayı
kızlarını, teyze kızlarını, kendini peygambere mehirsiz olarak bağışlar da peygamber de
onunla evlenmek isterse böyle bir mümin kadını -ki sonuncusu diğer müminlere değil,
zatına mahsustur - sana helâl kıldık. Müminlere eşleri ve sahip oldukları kadınları hakkında
hangi kuralları geçerli kıldığımızı biliyoruz. Sana mahsus olanı güçlük çekmeyesin diye
meşrû kıldık. Allah çok bağışlayıcı, pek esirgeyicidir. (Ahzap 50)
ŞER’İ HÜKÜMLER
1- "Ücret" ve "Hibe" kelimeleriyle nikah yapılabilir mi?
Fakihler, nikah akdinin ancak "nikah" ve "evlenmek" gibi sarih lafızlarla yapılacağında ittifak
etmişlerdir. Çünkü Kur'an ve Sünnette "nikah" ve "evlenme" lafızları açık bir şekilde
gelmişler.
Mübah kılma, helal kılma, emanet verme veya alma, rehim ve temettü kelimeleriyle nikah
akdinin caiz olmadığında da ittifak edilmiştir.
2- Resulullah (s.a.v.) 'e nikahla helal olmak İçin hicret etmek şart mıdır?
Ayetin zahirine göre, kendisiyle hicret etmeyen kadınları Resulullah (s.a.v.) ’in nikahlaması
helal değildir. Çünkü ayetin devamında, "... seninle beraber (Medine’ye) hicret eden..."
buyurulmuştur.
Müfessirlerin cumhuru ise hicret her ne kadar ayette geçiyorsa da Resulullah (s.a.v.) ile
evlenmenin helal olma şartlarından olmadığı görüşündedirler.
Ebu Hayyan (rh.) şöyle der: Ayetteki "... seninle beraber (Medine’ye) hicret eden..." tahsisi
ise Resulullah (s.a.v.) ile hicret eden akraba kadınlarının hicret etmeyenlerden daha faziletli
olduğunu beyan etmektedir.Yoksa diğer kadınları haram kılmak manasında değildir. (Ebu
Hayyan c. 7, s. 341.)
3- Resulullah (s.a.v.) 'in indinde kendisini hibe eden kadın var mıydı?
Alimlerin çoğunluğuna göre birçok kadın kendilerini Resulullah (s.a.v.) 'e hibe etmişlerdi.
Ümmü Şerik, Havlete binti Hakim, Leyla binti El Hatim bunlardan bazılarıdır. İbnü’l Arabinin
İbni Abbas (r.a.) ve Mücahit (rh.) ’tan yaptığı rivayete göre Resulullah (s.a.v.) 'in nikahında
kendini hibe eden kadınların hiçbirisi yoktu. (Taberi c. 22,s. 23.)
63
Cumhura göre "Onlardan kimi dilersen geri bırakır, kimi de dilersen yanına alabilirsin" ayeti,
Resulullah (s.a.v.) 'e zevcelerinden dilediğinin yanında kalmasını mübah kılmıştır ve taksimat
ona farz değildir.Bununla beraber Resulullah (s.a.v.) adil bir şekilde taksimat yapardı.
a) Ta'limi Hikmet: Resulullah (s.a.v.) 'in çok evlenmesindeki esas gaye, Müslüman olan
kadınlara öğretmenler yetiştirmekti.Çünkü şer'i hükümleri kadınlara öğretecek olanlar yine
kadınlardı.Resulullah (s.a.v.) bayanlara bazı hükümleri hayasından dolayı aktarmakta
zorlanıyordu.Eşleri aracılığı ile bu zorluğu da aşmıştır.
b) Teşri'i Hikmet: Teşri'i hikmet, çirkin olan bazı cahiliye adetlerini iptal edip yeni hükümler
koymaktır.Örnek olarak Arapların İslam'dan önceki evlat edinmeleri gösterilebilir.O dönemde
yabancı bir çocuk evlat edinildiğinde ona öz evlat muamelesi yapılırdı.Öldükten sonra miras
ona kalır, evlat edinenin karısı çocuğunun öz annesi gibi kabul edilir, çocuğun karısı da
babanın öz kızı sayılırdı.Bunları iptal etmek için Resulullah (s.a.v.) 'in Peygamberlik öncesi
evlat edindiği Zeyd bin Harise (r.a.) 'ın evlenip sonradan boşandığı (Resulullah (s.a.v.) 'in
halası kızı) Zeynep binti Cahş (r.a.) 'e ile evlenerek bütün bu cahiliye adetlerini iptal etmiştir.
c) İctimai Hikmet: Resulullah (s.a.v.) 'in evliliklerindeki ictimai hikmetler, birinci halifesi olan
Hz. Ebu Bekir’in kızı, ikinci halifesi olan Hz. Ömer’in kızı ve diğer Kureyş kadınlarıyla
evlenmesinde en açık şekilde görülür. Resulullah (s.a.v.) 'in bu kadınlarla evlenmesi sonucu
Kureyş aileleri arasında sağlam bağlar meydana gelmiş, kalpler birleşmiş ve Resulullah (s.a.v.)
'in iman daveti etrafında birleşmişlerdir.
d) Siyasi Hikmet: Resulullah (s.a.v.) bazı kadınlarla evlenerek o kadınların ailelerini çevresinde
toplamıştır. Herkesçe bilinir ki bir kabileden veya aşiretten bir kız alındığı zaman o kabile ve
aşiretle büyük bir yakınlık sağlanır. Tabii ki insanlar o yakınlarını yardımına ve himayesine
çağırır.Bu ve başka sebeplerde mevcuttur.Resulullah (s.a.v.) 'in evlilikleri incelendiğinde bir
çok hikmet daha görülecektir.
1-Hz. Hatice (r.a.) 2- Hz. Sevde (r.a.) 3- Hz. Aişe (r.a.) 4- Hz. Hafsa (r.a.) 5- Hz. Zeynep (r.a.)
(binti Cahş) 6- Hz. Zeynep (r.a.) (binti Huzeyme) 7- Hz. Ümmü Seleme (r.a.) 8- Hz. Ümmü
Habibe (r.a.) 9- Hz. Meymune (r.a.) 10- Hz. Cüveyriye (r.a.) 11- Hz. Safiyye (r.a.)
64
30.DERS
TALAK VE HÜKÜMLERİ
طلقوه َّن لعدَّته َّن َوا َ ْحصوا ْالع َّدة َ َواتَّقوا َ طلَّ ْقتم الن
َ َسَٓا َء ف َ ي ا َذا
ُّ يََٓا اَيُّ َها النَّب
اللّٰهَ َربَّك ْم َل ت ْخرجوه َّن م ْن بيوته َّن َو َل يَ ْخر ْجنَ ا ََّٓل ا َ ْن يَأْتينَ بفَاحشَة
ظلَ َم نَ ْف َسه َل ت َ ْدري لَعَ َّل َ مبَينَة َوت ْل َك حدود اللّٰه َو َم ْن يَتَعَ َّد حدو َد اللّٰه فَقَ ْد
﴾ فَا َذا بَلَ ْغنَ ا َ َجلَه َّن فَا َ ْمسكوه َّن ب َم ْعروف ا َ ْو٦﴿اللّٰهَ ي ْحدث بَ ْع َد ٰذل َك ا َ ْمرا
ش َها َدة َ للّٰه ٰذلك ْمَّ ي َع ْدل م ْنك ْم َواَقيموا ال ْ فَارقوه َّن ب َم ْعروف َواَ ْشهدوا َذ َو
الخر َو َم ْن يَتَّق اللّٰهَ يَ ْجعَ ْل لَه ٰ ْ يو َعظ به َم ْن َكانَ يؤْ من باللّٰه َو ْاليَ ْوم
﴾ َويَ ْرز ْقه م ْن َحيْث َل يَ ْحتَسب َو َم ْن يَت َ َو َّك ْل َعلَى اللّٰه فَه َو١﴿َم ْخ َرجا
﴾٣﴿ش ْيء قَ ْدرا َ َح ْسبه ا َّن اللّٰهَ بَالغ ا َ ْمره قَ ْد َجعَ َل اللّٰه لكل
Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınızda, onları, iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti
sayın; Rabbiniz olan Allah'tan sakının; onları, apaçık bir hayasızlık yapmaları hali bir yana
evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Allah'ın
sınırlarını kim aşarsa, şüphesiz, kendine yazık etmiş olur. Bilmezsin, olur ki, Allah bunun
ardından bir hal meydana getirir.
Kadınların iddet süreleri biteceğinde, onları ya uygun bir şekilde alıkoyun, ya da onlardan
ayrılın; içinizden de iki adil şahit getirin; şahidliği Allah için yapın; işte bu, Allah'a ve ahiret
gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye
kurtuluş yolu sağlar, ona beklemediği yerden rızık verir. Allah'a güvenen kimseye O yeter.
Allah, buyruğunu yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü var etmiştir.
(Talak 1-2-3)
Allah cc ''... mümin kadınları boşayacağınız vakit iddetlerine doğru boşayın'' ayetiyle talakı
mübah kılmıştır. Resulullah sav'de talak hususunda, ''Allah'ın mübah kıldıklarından en kızdığı
şey talaktır'' ve''Allah cc'ın helallerden en sevmediği şey talaktır.'' buyurmuştur.(Cessas c 3 s
453)
Hanefi ve Hanbeliler'e göre talak mahzurludur. Çünkü talak ile bir nimet olan nikaha
nankörlük edilmiş olmaktadır. Nitekim Resulullah sav'de ''Bir kadından zevkini aldıktan sonra
boşayan kimseyi Allah cc lanetler '' buyurmuştur. Talak ancak zaruri olduğu zaman mübahtır.
65
a)Kadını boşamak vaciptir.
1)Erkek eşine kızarak dört ay ona yaklaşmayacağına yemin ederki buna ila denir-ve dört ayın
bitiminden sonra eşiyle anlaşamayacağına kanaat getirirse boşaması gerekir.
2)Karı koca arasındaki geçimsizliği gidermek için birisi kadın, diğeri erkek tarafından iki
hakem tayin edilir. Hakemler karı kocanın arasını bulamazlarsa bunların ayrılmaları vacip
olur.
b)Talak menduptur: koca karısının haklarını yerine getiremiyor veya sevmiyorsa boşanması
menduptur.
c)Talak haramdır
Buna bid'i talak 'ta denir. Ay halinde iken kadını boşamaktır ki buda haramdır.
Yukarıda sayılan hallerin hiç biri yoksa o zaman kadını boşamak mekruhtur.(Alusi C28
S132)
Hanefiler' e göre talakın sünni olabilmesi için iki şartın olması gerekir. Birincisi vakittir.
Kocanın karısıyla münasebette bulunmadığı temizlik vaktinde veya kadının hamile olduğu
ortaya çıktığı zaman talak yapılmalıdır. İkincisi sayı şartıdır. Bir temizlik halinde sadece bir
talak yapılmalıdır.
Adet gören kadını bir talakla boşamamalıdır. Talak yapıldığı zaman kadın temiz olmalı ve koca
kadınla münasebette bulunmamış olmalıdır. Daha önce ay başı halinde iken talak verilmemiş
olmalıdır. Talak karşılıksız yapılmalıdr. Daha geniş tafsilatlar için fıkıh kitaplarına müracaat
edilebilir.
Şafi ve Hanbeliler'e göre talakın sünni olması için aybaşı halinden temizlenen kadını
münasebette bulunmadan bir talakla boşamak lazımdır.
Fahrettin Razi rh. şöyle der: ‘‘...küçük yaştaki, hiç münasebette bulunulmayan ve
adetten kesilen kadınlar hakkında sünni veya bid'i talak diye bir şey yoktur. Çünkü bunlar
iddetlerini üç aybaşı temizliği ile değil, ancak ay hesabı ile bekler’’(Razi c:8 s:223)
66
3-İddet bekleyen bir kadın evinden çıkabilir mi?
''Onları evlerinden çıkarmayın, kendileride çıkmasınlar. Apaçık bir hayasızlığı yapmalrı hariç''
ayeti, boşanan bir kadının iddeti devam ettiği müddetçe kocası ile yaşadığı evden
çıkmamasına delalet ederöKocasının onu çıkarması caiz olmadığı gibi kendisininde -zaruret
olmadıkça- çıkması caiz değildir.
İ.Malik ve. Ahmed rh.’a göre iddetini bekleyen bir kadın ihtiyaçlarını karşılamak için sadece
gündüzleri evinden çıkabilir.
İ.Şafi rh'a göre, ric'i talak ile boşanan bir kadın ne gündüz ne gece evinden çıkabilir. Bain
talak ile boşanan kadın ise sadece gündüzleri çıkabilir.
İ.Ebu Hanife rh' a göre, boşanan kadın ne gündüz ne de gece evinden dışarı çıkabilir.
Sadece kocası ölen kadın iddet beklerken sadece gündüz çıkabilir.
4-İddet bekleyen kadının evden çıkmasına sebep olan ‘‘hayasızlık’’tan maksat nedir?
İ.Ebu Hanife rh'a göre ''hayasızlık'' tan maksat iddet bekleyen kadının iddetli döneminde
hiç bir zaruret olmadan evden çıkmasıdır. Abdullah bin Ömer ra bu görüştedir.
İbni Abbas ra'dan yapılan rivayete göre ''hayasızlık'' tan maksat iddet bekleyen kadının
kocasına dil uzatmasıdır. Eğer iddet bekleyen kadın kocasına karşı terbiyesizce konuşursa onu
evden çıkarması helal olur.
İbni Abbas ra'dan yapılan başka bir rivayete göre ''hayasızlık'' tan maksat zina, zina iftirası,
hırsızlık gibi günahlardır. Bu günahlardan birini işleyen kadın evden çıkarılır.
5-Karısını bir veya iki talakla boşayan kişin daha sonra tamamen boşamasında veya geri
almasında şahit bulundurmasının hükmü nedir?
İ.Ebu Hanife rh'a göre böyle bir durumdan sonra şahit bulundurma ister ayrılıkta ister
yeniden birleşmede olsun, menduptur. Alışverişte şahit tutmak mendup olduğu gibi evlilik
akdi de alışveriş akdi gibi bir akit olduğu için hükümleride aynıdır.
İ.Malik, İ.Şafi ve İ.Ahmed rh. a göre eşini tekrar almak isteyen kişiye şahit tutması vaciptir.
Tamamen boşarsa şahit bulundurması menduptur.
67
31.DERS
İDDETİN HÜKÜMLERİ
ŞERİ HÜKÜMLER
Kadınlar iki sebepten dolayı ayhali görmezler: Birisi yaşlılık, diğeri de yaşın küçüklüğüdür.
Böyle adet görmeyen kadınların iddeti ise üç aydır.
Bazı fakihlere göre hayızdan kesilme yaşı altmış, bazılarına göre elli beş diğer bazılarına
göre kadının akrabalarına bakılarak hayızdan kesilme yaşı belirlenirken bazılarına göre de
yaşadığı coğrafyaya göre göre hayızdan kesilme yaşı belirlenmektedir.
68
Adet gören bi kadının iddeti içerisinde adet görmez ve bunun sebebi bilinmezse Hanefi ve
Şafiler'e göre onun akraba ve yakınlarının hangi yaşta adetten kesildiklerine bakılır. Eğer
kadının yaşı soyunun kadınlarının adetten kesilme yaşına ulaşmamışsa iddeti yine adettedir.
Eğer iddeti başladıktan sonra adetten kesilen kadının yaşı akrabalarının adetten kesilme
yaşına ulaşmışsa üç ay iddet bekler. Çünkü adet görmeyen kadının iddeti üç ay dır.
İ.Malik ve İ.Ahmed rh'a göre ise böyle bir kadın dokuz ay bekler. Çünkü hamileleğin süresi
dokuz aydır.Eğer bu süre zarfında gebeliği meydana çıkmazsa adetten kesilmiş olduğu
anlaşılır ve adetten kesilenlerin iddeti olan üç ay bekler.
İ.Taberi rh. bu ayetin manası hakkında, ''Adetten kesilen kadının iddeti hususunda şüpheye
düşerseniz, onların iddeti üç aydır''demiştir.
İ.İkrime ve İ.Katade rh.'a göre ayetteki ''şüphe'' den maksat, ay başı halleri düzensiz olan
kadınların durumudur. Çünkü bir kadının bazen bir ayda bir kaç kere adet görür, bazen de bir
kaç ayda bir defa adet görür.
''İçinizde ölenlerin geride bıraktıkları eşler kendi kendilerine dört ay on gün iddet
beklerler''(Bakara 234) ayeti de kocası ölen kadının dört ay on gün iddet beklemesine delalet
eder.
Cumhur, kocası ölen gebe kadının iddetinin de doğum yapınca sona ereceği görüşündedir.
İ.Malik, İ.Şafi ve İ.Ahmed rh. a göre üç talakla boşanan kadına ev verilecek fakat nafaka
verilmeyecek.
İ.Ahmed rh'ın bir başka görüşüne göre ise üç talakla boşanan kadına ne ev ne de nafaka
vermek icab eder. Çünkü o kadın tamamen ayrılmıştır.
Malikiler'e göre evlilik devam ettiği sürece çocuğu annesinin emzirmesi farz dır. Baba
karısını boşarsa o zaman kadının çocuğunu emzirmesi farz değildir. Eğer çocuk annesinden
başkasının memesini tutması annesinin onu emzirmesi vacip olur.
69
İ.Ebu Hanife rh' a göre boşanan bir kadının çocuğunu emzirmesi hiç bir halde farz değildir.
Çocuk başkasının memesini ister emsin, ister emmesin.
32.DERS
İSLAM’DA TALAK
صنَ بأَنفسه َّن ثَالَثَةَ قر َوء َولَ يَح ُّل لَه َّن أَن يَ ْكت ْمنَ َما َو ْالم َ
طلَّقَات يَتَ َربَّ ْ
َخلَقَ الله في أ َ ْر َحامه َّن إن ك َّن يؤْ م َّن بالله َو ْاليَ ْوم اآلخر َوبعولَته َّن
صالَحا َولَه َّن مثْل الَّذي َعلَيْه َّن
أ َ َح ُّق ب َرده َّن في َذل َك إ ْن أَ َرادواْ إ ْ
ب ْال َم ْعروف َوللر َجال َعلَيْه َّن َد َر َجة َوالله َعزيز َحكيم ﴿َّ ﴾٢٢١
الطالَق
سان َولَ يَح ُّل لَك ْم أَن ت َأْخذواْ
ساك ب َم ْعروف أ َ ْو ت َ ْسريح بإ ْح َ
َم َّرتَان فَإ ْم َ
شيْئا إلَّ أَن يَخَافَا أَلَّ يقي َما حدو َد الله فَإ ْن خ ْفت ْم أَلَّ يقي َما
م َّما آتَيْتموه َّن َ
ت به ت ْل َك حدود الله فَالَ ت َ ْعتَدوهَا
حدو َد الله فَالَ جنَا َح َعلَيْه َما في َما ا ْفت َ َد ْ
طلَّقَ َها فَالَ تَح ُّل َو َمن يَتَعَ َّد حدو َد الله فَأ ْولَئ َك هم َّ
الظالمونَ ﴿ ﴾٢٢٢فَإن َ
طلَّقَ َها فَالَ جنَا َح َعلَيْه َما أَن
ى تَنك َح زَ ْوجا َغي َْره فَإن َ
لَه من بَ ْعد َحت َّ َ
ظنَّا أَن يقي َما حدو َد الله َوت ْل َك حدود الله يبَين َها لقَ ْوم
يَت َ َرا َجعَا إن َ
ساء فَ َبلَ ْغنَ أ َ َجلَه َّن فَأ َ ْمسكوه َّن ب َم ْعروف
طلَّ ْقتم النَّ َ
يَ ْعلَمونَ ﴿َ ﴾٢٣٢وإ َذا َ
أ َ ْو َسرحوه َّن ب َم ْعروف َولَ ت ْمسكوه َّن ض َرارا لَّت َ ْعتَدواْ َو َمن يَ ْفعَ ْل َذل َك
سه َولَ تَتَّخذ َواْ آيَات الله هزوا َوا ْذكرواْ ن ْع َم َ
ت الله َعلَيْك ْم ظلَ َم نَ ْف َ
فَقَ ْد َ
70
َْو َما أَنزَ َل َعلَيْك ْم منَ ْالكتَاب َو ْالح ْك َمة يَعظكم به َواتَّقواْ اللهَ َوا ْعلَموا
﴾٢٣١﴿ ش ْيء َعليم َ أ َ َّن اللهَ بكل
Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden) üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti)
beklerler. Eğer onlar Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanmışlarsa, rahimlerinde
Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl olmaz. Eğer kocalar barışmak isterlerse, bu
durumda boşadıkları kadınları geri almaya daha fazla hak sahibidirler. Kadınların da
ödevlerine denk belli hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe
sahiptirler. Allah azîzdir, hakîmdir.
Eğer erkek kadını (üçüncü defa) boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekle
evlenmedikçe onu alması kendisine helâl olmaz. Eğer bu kişi de onu boşarsa, (her iki taraf
da) Allah'ın sınırlarını muhafaza edeceklerine inandıkları takdirde, yeniden evlenmelerinde
beis yoktur. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Allah bunları bilmek, öğrenmek isteyenler için
açıklar.
İ.Taberi (rh.a.), İbni Abbas (r.a.)’ten şu rivayeti aktarmıştır. “Cahiliye devrinde bir kimse
karısını boşar, iddeti dolmadan eşini geri alır sonra yine boşardı. Bu çok sayıdaki boşama ve
geri almaların sebebi kadınlara eziyet etmekti ve başkaları ile evlenmelerine engel olmaktı.
Bunun üzerine Allah (c.c.) “Kadınları boşadığınızda iddetlerini tamamlayınca ya onları iyilikle
tutun ya da iyilikle bırakın” ayetini indirdi. O bozuk aile sistemini düzeltti. (Taberi c. 2., s. 480)
ŞER’İ HÜKÜMLER
71
Birinci Hüküm: Boşanan, boşanmış hamile ve ay hali görmeyen kadınların iddet süresi ne
kadardır?
Baliğ, hamile olmayan, adetten kesilmiş ve kocasıyla cinsi münasebette bulunan bir kadını
eşi boşadığında bu kadının üç kur beklemesi gerekir. Çünkü ayette; “Boşanmış kadınlar, kendi
kendilerine üç kur (temizlik veya hayız süresi) beklesinler.” buyurulmuştur (Bakara 228)
Nikahlı olduğu halde karı koca arasında cinsi münasebet yoksa kocası tarafından boşanan
kadının iddet süresi yoktur. Çünkü ayette; “Ey iman edenler! Mü’min kadınları nikahlayıp da
sonra kendilerine dokunmadan, onları boşadığınız zaman, sizin için üzerlerine sayacağınız bir
iddet yoktur…” (Ahzap 49) buyurulmuştur.
Kocası tarafından boşanan hamile kadının iddet süresi, doğuma kadardır. Çünkü ayette; “…
hamile kadınların iddetleri ise çocuklarını doğurmalarıdır.” buyurulmuştur (Talak 4)
Hiç ay hali görmeyen kadın ile yaşlılıktan dolayı adetten kesilen kadının iddet süreleri üç
aydır. Çünkü ayette; “Kadınlarınızdan adetten kesilenlerin iddetinde şüphe ederseniz, onların
iddetleri üç aydır. Hiç adet görmeyenler de böyledir…” buyurulmuştur. (Talak 4)
Kocası ölen kadın ise dört ay on gün iddet bekler. Çünkü ayette; “Sizden ölen ve geride eş
bırakan erkeklerin eşleri dört ay on gün iddet beklerler…” buyurulmuştur. (Bakara 234)
İmam Şafii ve İmam Malik (rh.a.)’a göre kur; ay halinden temizlemektir. İmam Ahmed'in bir
görüşü de budur.
İmam Ebu Hanife ile İmam Ahmed (rh.a.) göre; kur hayızdır.
Üçüncü Hüküm: “Allah'ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri onlara helal olmaz”
ayetinin anlamı nedir?
Allah kadınlara rahimlerini emanet etmiştir. Rahimlerinde olanı (çocuk, hayız gibi) Allah'ın
dışında sadece kadınlar bilirler ve boşanma durumunda rahimlerde olanı bazı sebeplerden
dolayı gizlemelerini Allah onlara haram kılmış ki nesepler karışmasın.
Dördüncü Hüküm: Talak-ı ric’i (ilk veya ikinci talak)’nin hükmü nedir?
“… Kocaları iddet süresi içinde isterlerse eşlerini geri almaya (herkesten) çok layıktırlar…”
ayeti ile Allah ric-i talakla erkeğin, yeni bir nikah kıymadan, mehir vermeden, eşinin rızasını
almadan, velisine haber vermeden hanımını geri alabileceğini mübah kılmıştır. Şahit tutması
ise sünnettir.
İmam Ebu Hanife ve İmam Malik’e göre; koca eşini öper, sarılır veya cinsi münasebet
kurarsa iddet süresi içinde onu geri almış olur.
72
İmam Şafii'ye göre ise, iddet süresi içinde koca bu fiillerle değil, ancak açık bir ifade ile
ri’cat gerçekleşir. Mesela “Ailemi, tekrar nikahıma aldım” demek gibi.
Beşinci Hüküm: Üç talakı ifade eden bir cümle ile üç talak mı, yoksa bir talak mı meydana
gelir?
Cumhura göre üç talakı ifade eden bir cümle ile üç talak gerçekleşir. İmam Buhari (rh.a.)
sahihinde, “Boşanmak iki defadır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak ya da güzellikle
salmaktır…” ayetinin tefsirinde, üç talakın bir cümlede meydana geleceğine dair bir bölüm
açmıştır. Bu talakın bir veya iki defa yapılmasında geniş bir ruhsat vardır. Bir kişi, bu geniş
ruhsattan yararlanmayarak, üç talaktan meydana gelen bir cümle ile eşinden ayrılırsa
hanımından tamamen boşanmış olur. Sahabenin icması bu yöndedir.
Zahiri mezhebi, İ.Tavus ve İ.Teymiye (rh.a.)‘ın görüşlerine göre; üç talakı ifade eden bir
cümle ile bir talak gerçekleşir.
Bu görüşte olan âlimlerin delilleri, İ.Ahmet ile Müslim’in Tavus’tan, onunda İbni Abbas’tan
rivayet ettiği hadistir.
İkinci delil; Eşinden üç talak ile ayrılan İbni Ömer’e (r.a.), Resulullah (s.a.v.)’in üç talakı bir
talak sayarak, “Ailenizi geri alınız” diye emrettiği hadistir. Bunların dışında başka delilleri de
vardır.
Cumhurun görüşü asıldır. Ona uymak en doğrusudur. İkinci bölümdeki müctehid alimlerin
görüş ve delilleri de Allah'ın bu ümmete bahşettiği bir rahmettir. Talakın ehemmiyetini
bilmeyen, hükümlerini anlamayan, nefsine hâkim olamayan zayıf ve cahil bir kısım
Müslümanın böylesi bir hata işlemeleri konusunda bir çıkış yoludur bu fetva, Allah en
doğrusunu bilir.
İmam Malik ve İbni Abbas (r.a.) ve İ.Mücahid’e göre maksat; sünnete uygun talakın iki
defa olduğudur.
Cumhura göre “Talak iki defadır” ifadesinden maksat; Talak-ı ric’i dir. Yani, kişi karısını iki
talakla boşarsa geri alma hakkı vardır. Üçüncü talaktan sonra ise geri alma hakkı kalmaz.
Yedinci Hüküm: Erkeğin, eşinden talak karşılığı mal alması mübah mıdır?
Fıkıhta, kocanın hanımından aldığı bir mal karşılığında onu boşamasına hul’ denir.
Cumhur göre (Hanefi, Hanbeli), erkeğin karısından hul’ yoluyla ayrılması doğrudan doğruya
talaktır.
73
Buhari’de ki şu hadis bu konunun delili ve açıklamasıdır: “Sabit Bin Kays (r.a.) hanımı Cemile
binti Abdullah (r.a.) Peygamberimiz (s.a.v.)'e gelerek, “Ya Resulullah! Kocamla bir arada
hayat sürmem mümkün değildir. Allah (c.c.)’a yemin ederim ki onun ahlak ve dinin den dolayı
değil, yalnız İslam’dan sonra tekrar küfre dönmek ve kafir olmak istemiyorum. Evimin
bahçesinden kocamın birkaç kişiyle geldiğini gördüm. Onlar içinde rengi en siyah, boyu en
kısa ve yüzü en çirkin olarak kocamı gördüm,” dedi. Bu sırada gelen ve hanımının
konuşmasını dinleyen Sabit bin Kays (r.a.) “Ya Resulullah! Malının en iyisi olan bahçemi ona
mehir olarak verdim. Eğer beni istemiyorsa bahçemi geri versin, ondan üç talakla ayrılayım”
dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) kadına, kocasının sözlerine karşı ne diyeceğini
sorunca, kadın; “evet, boşadığı takdirde bahçesini, dilerse daha fazlasını da veririm” dedi.
Resulullah (s.a.v.)’de bahçeyi kocasına verdirdi ve ikisini birbirinden ayırdı.
Cumhur, kendi isteğiyle kocasından ayrılmak isteyen kadından, erkeğin verdiği mehirden
fazlasını alabileceğinin caiz olduğuna hükmetmişlerdir.
Sekizinci Hüküm: Üç talakla kocasından ayrılan bir kadının şer’i hükmü nedir? Kadının
kendisini boşayan kocasıyla, tekrar evlenmesi helal midir?
“Eğer erkek kadını (üçüncü defa) boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekle
evlenmedikçe onu alması kendisine helal olmaz. Eğer bu kişi de (ikinci koca) onu boşarsa,
(her iki tarafta) Allah'ın sınırlarını muhafaza edeceklerine inandıkları takdirde, yeniden
evlenmelerinde bir beis yoktur. (Bakara 230) ayeti üç talak ile kocasından ayrılan bir kadının,
ikinci bir erkekle evlendikten sonra ikinci kocası onu boşarsa iddeti bittikten sonra tekrar ilk
kocası ile evlenebileceğini ifade etmiştir.
Cumhura göre, ayetteki “nikah” tan maksat, nikah akdi değil, cinsi münasebettir. Yani üç
talakla boşanan bir kadının evlendiği ikinci kocası ile cinsi münasebet kurması şarttır. Sadece
nikah akdi kıyılarak boşanırsa ilk kocası ile evlenemez.
Muhallil üç talakla ayrılan bir kadınla, kendisini boşayan kocasına helal olması niyetiyle
evlenen kimseye denir.
Resulullah (s.a.v.) sahabelere, “size emanet alınan teke’yi haber vereyim mi? dediğinde,
sahabeler; evet, Ya Resulallah” dediler. Resulullah (s.a.v.) “emanet alınan teke, muhallil’dir.
Allah (c.c.), onu da tahlil yapanı da (ilk kocayı) lanetlesin” buyurdu. (İ.Mace, Beyhaki, Hakim)
Hanefiler ile bazı Şafii fakihleri muhallil nikahının mekruh olduğuna hükmederler. Çünkü o
şahsa muhallil denilmesi, nikahın sahih olduğuna açıkça delalet eder, demişlerdir. İ.Evzai
“Muhallil nikahı, çok çirkin olmakla beraber, caizdir” der.
74
Cumhurun dillerinden biri de şu hadistir: Rasulullah (s.a.v.), “Allah (c.c.), muhallile de onun
için nikah yapılan birinci kocaya da lanet etsin” buyurdu. (Ahmed, Tirmizi, Nesai). Eğer nikah
sahih olsaydı, Rasulullah (s.a.v.) onları lanetlemezdi, demişlerdir.
Hz. Ömer (r.a.) “Bana muhallil ve kadının ilk kocası gelirse ikisini de recmederim” demiştir.
Hak olan görüş, cumhurun görüşüdür. Çünkü nikahtan kasıt sadece sözleşme olan akit değil
aile hayatının devamıdır. Yapılan nikahı zamanla kayıtlamak onu geçersiz kılar.
33. DERS
İSLAM’DA SAVAŞ
ب الرقَاب َحتَّٰٓى ا ََٓذا اَثْ َخ ْنتموه ْم فَشدُّوا َ َفَا َذا لَقيتم الَّذينَ َكفَروا ف
َ ض ْر
ارهَا ٰذل َك َولَ ْو
َ َض َع ْال َح ْرب ا َ ْوز َ َ ْال َوثَاقَ فَا َّما َمنا ًّ بَ ْعد َوا َّما ف ََٓداء َحتّٰى ت
ضك ْم ببَ ْعض َوالَّذينَ قتلوا في َ ص َر م ْنه ْم َو ٰلك ْن ليَبْل ُ۬ َوا بَ ْع
َ َ شاء اللّٰه َل ْنت
ََٓ َي
﴾٤﴿سبيل اللّٰه فَلَ ْن يض َّل ا َ ْع َمالَهم َ
Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun; sonunda onlara üstün
geldiğinizde onları esir alın; savaş sona erince onları ya karşılıksız, ya da fidye ile salıverin;
Allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü öç alabilirdi, bunun böyle olması, kiminizi
kiminizle denemek içindir. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin işlerini boşa çıkarmaz.
(Muhammed 4)
75
Bu ayet-i kerime’den maksat; iman yayılana, küfür yok edilene kadar, kelimetullah
yüceltilip küfür kelimesi alçaltılana kadar savaşmaktır. Bu manayı “yeryüzünde fitne
kalmayıncaya ve din tamamıyla Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın’’ (Enfal 39) ayetide
ifade etmektedir.
76
34.DERS
سبيل الله الَّذينَ يقَاتلونَك ْم َولَ ت َ ْعتَدواْ إ َّن اللهَ لَ يحب َ َوقَاتلواْ في
﴾ َوا ْقتلوه ْم َحيْث ثَق ْفتموه ْم َوأ َ ْخرجوهم م ْن َحيْث١٢٢﴿ َْالم ْعتَدين
ش ُّد منَ ْالقَتْل َولَ تقَاتلوه ْم عن َد ْال َم ْسجد ْال َح َرام َحتَّى َ َأ َ ْخ َرجوك ْم َو ْالفتْنَة أ
﴾ فَإن١٢١﴿ َيقَاتلوك ْم فيه فَإن قَاتَلوك ْم فَا ْقتلوه ْم َك َذل َك َجزَ اء ْال َكافرين
﴾ َوقَاتلوه ْم َحتَّى لَ تَكونَ فتْنَة١٢٢﴿ انت َ َه ْواْ فَإ َّن اللهَ غَفور َّرحيم
﴾١٢٣﴿ َالظالمين َّ َويَكونَ الدين لله فَإن انت َ َهواْ فَالَ ع ْد َوانَ إلَّ َعلَى
صاص فَ َمن ا ْعت َ َدى َعلَيْك ْم َ ش ْهر ْال َح َرام َو ْالحر َمات ق َّ ش ْهر ْال َح َرام بال
َّ ال
فَا ْعتَدواْ َعلَيْه بمثْل َما ا ْعت َ َدى َعلَيْك ْم َواتَّقواْ اللهَ َوا ْعلَمواْ أ َ َّن اللهَ َم َع
سبيل الله َولَ ت ْلقواْ بأَيْديك ْم إلَى الت َّ ْهل َكة َ ﴾ َوأَنفقواْ في١٢٤﴿ َْالمتَّقين
﴾١٢٥﴿ َب ْالم ْحسنين ُّ َوأ َ ْحسن َواْ إ َّن اللهَ يح
190- Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü
Allah aşırıları sevmez.
191- Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz
de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da onlar sizinle
savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onları
öldürün. İşte kâfirlerin cezası böyledir.
192- Eğer onlar (savaştan) vazgeçerlerse, (şunu iyi bilin ki) Allah gafûr ve rahîmdir.
193- Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar
onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.
194- Haram ay haram aya karşılıktır. Hürmetler (dokunulmazlıklar) karşılıklıdır. Kim size
saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah
müttakîlerle beraberdir.
195- Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Yaptığınızı güzel
yapın; Allah güzel yapanları sever. (Bakara 190-191-192-193-194-195)
77
ŞER’İ HÜKÜMLER
Müslümanlar Mekke'de azınlık ve mahsur, zayıf ve güçleri yok iken aynı evlerde müşrikler
ile beraber yaşarken maddi manevi zarar ve yıkıma uğramamaları için savaşmakla
emrolunmadılar. Medine'ye hicret edip müşriklerden ayrılıp kendi devletlerini kurarak maddi
manevi hazırlıklarını tamamlayınca cihat ile memur oldular.
Hz.Ebu Bekir, İbni Abbas, Said bin Cübeyr ve daha başka sahabelerden, “Kendileriyle
savaşılanlara (müminlere), zulme uğramış olmaları sebebiyle, (savaşmaları konusunda) izin
verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardım etmeye elbette mutlak suretle kadirdir.” (Hac 39)
ayetinin, savaş hakkında nazil olan ilk ayet olduğu rivayet edilmiştir.
Buhari ve Müslim’de İbni Abbas (r.a.) ‘ten “Mekke fethedildiği gün halka hitaben
Resulullah (s.a.v.) “Ey Müslümanlar! Şüphesiz Allah (c.c.) gökleri ve yeri yarattı günden
bugüne kadar, Mekke hareminde kan dökmeyi haram kılmıştır. Benden önceki ve sonraki
kişilerin kişiler için kan dökmek haramdı. Ancak bugün bir süre bana Mekke hareminde
savaşmak helal kılındı. Şimdi ise Mekke fethedilmiştir. Kıyamet gününe kadar da burada kan
dökmek haramdır” buyurdu” diye rivayet edilmiştir.
Mücahit “… fakat (orada) sizi öldürürlerse siz de onları öldürün” ayetine göre, Mekke
hareminde kesinlikle savaş yapılmaz. Bir müşrik size orada saldırır ve savaşmak isterse
elbette ona teslim olmak değil, nefis müdafası yaparak savaşmak gerekir, der.
Mekke hareminde Müslümanlar saldırı savaşı değil savunma savaşı yapabilirler.
Allah (c.c.) “Aşırı gitmeyin. Şüphesiz ki Allah, aşırı gidenleri sevmez” (Maide 87) ayeti ile
aşırı gitmeyi yasaklamıştır. Müslim'de bir rivayette Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Allah (c.c.) ‘a inanmayan, kafir olan her şahısla savaşınız. Gaddarlık yapmayınız. İnsanların
kulak burun ve dudaklarını, çocukları, kilise ve havralarda ibadet eden rahipleri öldürmeyiniz”
Buhari ve Müslim’de İbni Ömer (r.a.) ‘dan rivayet edilen başka bir hadiste şöyledir: “Bir
savaşta öldürülmüş bir kadın cesedi bulundu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) kadın ve
çocukların öldürülmesini yasakladı.”
Savaşlarda Müslümanlarla savaşmayan veya Müslümanlara karşı düşmana yardım
etmeyen kadın, yaşlı, sakat, çocuk, rahip ve abidler gibi insanlar öldürülmezler. Öldürülenlere
müsle yapmak caiz değildir.
78
35.DERS
شيْئا َوه َو َخيْر َ ْسى أَن ت َ ْك َرهوا َ ب َعلَيْكم ْالقتَال َوه َو ك ْره لَّك ْم َو َع َ كت
َشيْئا َوه َو شَر لَّك ْم َوالله يَ ْعلَم َوأَنت ْم ل َ ْسى أَن تحبُّوا َ لَّك ْم َو َع
ش ْهر ْال َح َرام قتَال فيه ق ْل قتَال فيه َّ ﴾ يَ ْسأَلون ََك َعن ال٢١٦﴿ َت َ ْعلَمون
سبيل الله َوك ْفر به َو ْال َم ْسجد ْال َح َرام َوإ ْخ َراج أَ ْهله م ْنه َ صد َعن َ َكبير َو
َ َّ أ َ ْكبَر عن َد الله َو ْالفتْنَة أ َ ْكبَر منَ ْالقَتْل َولَ يَزَ الونَ يقَاتلونَك ْم َحت
ى
ت َوه َو ْ طاعواْ َو َمن يَ ْرتَد ْد منك ْم َعن دينه فَيَم َ َ يَردُّوك ْم َعن دينك ْم إن ا ْست
ص َحاب النَّار ْ َ ت أ َ ْع َماله ْم في ال ُّد ْنيَا َواآلخ َرة َوأ ْولَئ َك أْ ط َ َكافر فَأ ْولَئ َك َحب
﴾٢١٧﴿ َه ْم في َها خَالدون
216. Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir
şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de
mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
217. Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir
günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah'ı inkâr etmek, Mescid-i Haram'ın
ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır.
Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi
dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim, dininden
döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider.
Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar. (Bakara 216-217)
ŞER’İ HÜKÜMLER
Birinci Hüküm: Haram aylarda savaşmak, mubah mıdır?
Taberi bu husus da “Ata, bana Mekke Haremi ve haram aylarda insanların savaşmasının
haram olduğuna yemin ederdi. Yalnız din düşmanları Müslümanlara saldırdığı vakit, Mekke
Haremi haram aylar olmasına bakılmaz ve nefsi müdafaa yapılır” der. (Fafrettin Razi c. 6,
s.33.)
İkinci Hüküm: Riddet (İslam’dan çıkmak) insanın amelini yok eder mi?
“… Sizden kim dininden döner ve kafir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da
ahirette de boşa gider” (Bakara 217) ayetine göre, riddet insanın ibadet ve amellerin yok
eder.
Ebu Hanife ve İmam Malik’e göre, mürted olarak ölen kimsenin ameli yok olur.
İmam Şafii’ye göre ise, amelin yok olması riddetle değil, küfür üzerine ölmek ile ilgilidir.
Ebu Hanife ve İmam Malik’e göre, mürted olan kişi bir daha iman ederse riddetten önce
yapmış olduğu haccı iade etmelidir. İmam Şafii’ye göre, hacc iade edilmez.
79
36.DERS
لَّ يَتَّخذ ْالمؤْ منونَ ْال َكافرينَ أ َ ْوليَاء من د ْون ْالمؤْ منينَ َو َمن يَ ْفعَ ْل َذل َك
سه َ ش ْيء إلَّ أَن تَتَّقواْ م ْنه ْم تقَاة َوي َحذركم الله نَ ْف
َ فَلَ ْي َ منَ الله في
﴾١٩﴿ َوإلَى الله ْال َمصير
Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun
Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden
sakınmanız başkadır. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız
Allah'adır. (Ali İmran 28)
İmam Kurtubi (r.h.) tefsirinde İbni Abbas (r.a.)’ten rivayetle şunu aktarmıştır: Bu ayet,
Ubade bin Samit hakkında inmiştir. Hendek savaşına hazırlanan Resulullah (s.a.v)’e “Ya
Resulullah! Benim beş yüz Yahudi dostum var. Onların bize yardım için savaşa gelmelerini
uygun görüyorum. Ne buyuruyorsunuz?” dedi. Resulullah (s.a.v)'e yapılan bu teklif üzerine,
Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kafirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa ona Allah'tan
başka hiçbir şey yoktur…” ayeti nazil oldu.
ŞER’İ HÜKÜMLER
a) Malikiler, nüzul sebebindeki Ubade bin Samit (r.a.) hadisi ile Hz. Aişe (r.a.)’den rivayet
edilen “Atılgan, yiğit ve savaş bilen bir müşrik, Bedir savaşına gitmeye hazırlanan
Resulullah (s.a.v.)’e gelerek kâfirlerle savaşmak için izin istedi. Resulullah (s.a.v.) ona,
“geri dön. Ben hiçbir zaman müşriklerden yardım istemem” buyurdu. Hadislerine
dayanarak savaşta kâfirlerden yardım istemenin caiz olmadığına kesinlikle hükmetmiştir.
b) Cumhura (Şafii, Hanbeli, Hanefi) göre, savaşta kâfirlerden yardım istemek iki şartla
caizdir:
1- Kafirlerin yardımına ihtiyaç duyulması
2- Onlara güvenilmesi
80
Cumhur, Malikilerin delil getirdiği ayet ve hadislerin, Resullullah (s.a.v.)’in fiili hadisleriyle
nesh edildiğini söyleyerek onların “yardım alınamaz” görüşünü red etmişlerdir.
İbni Abbas (r.a.)’a göre takiyye; düşman şerrinden korkan mü’minin, kalbi imanla mutmain
olduğu halde lisanen küfrü icab ettiren bir sözü söylemesidir. Takiyye fiille değil sadece sözle
olur.
Bazı alimlere göre; takiyye şudur: Kişinin şahsını ve malını düşmanlardan korumak için
kalben değil, dil ile küfrü gerektiren sözlerin kullanılmasıdır. Gerektiği hallerde takiyye
yapmak, Allah tarafından mü’minlere verilen bir ruhsattır. Ancak takiyyeyi terk etmek
azimettir ve daha hayırlıdır.
Üçüncü Hüküm: Kafirleri dost edinmek ve onları İslam Devleti'nde çalıştırmak caiz midir?
Bazı alimler Ali İmran 28 ayetine dayanarak, Müslümanların işlerini kâfirlere yaptırması,
onları işçi ve hizmetçi olarak çalıştırması caiz değildir. Hatta onlara herhangi bir oturumda
saygı göstermek ve onlar için ayağa kalkmak haramdır, derler. Çünkü ayette “Ey iman
edenler! Müşrikler ancak bir necistirler…” (Tevbe 28) buyurulmuştur.
İbnül Arabi (rh.a.) bu hususta şöyle der: Hz. Ömer (r.a.) Ebu Musa El-Eş’ari (r.a.)’ın Yemende
bir zimmiyi kendi işlerinde kâtip olarak çalıştırdığını duyunca “çalıştırdığınız zimmiyi derhal
bırakınız” diye emretmiştir.
İ.Cessas’ta “Kafir babanın hiçbir hususta Müslüman çocuğu üzerinde etkinliği ve hakkı
yoktur,” der.
Dördüncü Hüküm: Kafir ve fasıklarla maslahat gereği bağlantıya girilip iş yapılır mı?
81
37.DERS
SAVAŞTA NAMAZ KILMAK
ص ٰلوة َّ ض َربْت ْم في ْالَ ْرض فَلَ ْي َ َعلَيْك ْم جنَاح ا َ ْن ت َ ْقصروا منَ ال َ َوا َذا
ًّ ا ْن خ ْفت ْم اَ ْن يَ ْفتنَكم الَّذينَ َكفَروا ا َّن ْال َكافرينَ َكانوا لَك ْم َعدوا
طائفَة م ْنه ْم َمعَ َك ََٓ ص ٰلوة َ فَ ْلتَق ْم
َّ ت لَهم الَ ت فيه ْم فَاَقَ ْم َ ﴾وا َذا ك ْن٦٩٦﴿
َ مبينا
طائفَة ََٓ س َجدوا فَ ْليَكونوا م ْن َو ََٓرائك ْم َو ْلتَأْت َ َو ْليَأْخ َٓذوا ا َ ْسل َحتَه ْم فَا َذا
َصلُّوا َمعَ َك َو ْليَأْخذوا ح ْذ َره ْم َواَ ْسل َحتَه ْم َو َّد الَّذين َ صلُّوا فَ ْلي َ ا ْخ ٰرى لَ ْم ي
َكفَروا لَ ْو ت َ ْغفلونَ َع ْن اَ ْسل َحتك ْم َواَ ْمتعَتك ْم فَيَميلونَ َعلَيْك ْم َم ْيلَة َواح َدة
ضى ا َ ْن َٓ ٰ طر ا َ ْو ك ْنت ْم َم ْر َ َو َل جنَا َح َعلَيْك ْم ا ْن َكانَ بك ْم اَذى م ْن َم
ض َٓعوا ا َ ْسل َحتَك ْم َوخذوا ح ْذ َرك ْم ا َّن اللّٰهَ ا َ َع َّد ل ْل َكافرينَ َع َذابا َ َت
﴾٦٩١﴿مهينا
Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin sizi gafil avlamalarından korkarsanız namazı
kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.
Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman onlardan bir bölük seninle
beraber namaza dursun, silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secde ettiklerinde ötekiler
arkanızda olsunlar, sonra henüz namazlarını kılmamış bulunan (bu) bölük gelip seninle
beraber namazlarını kılsınlar ve bunlar da ihtiyat tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar. Kâfirler
isterler ki, siz silâhlarınızdan ve eşyanızdan gafil (uzak ve unutmuş) olasınız da üzerinize
ansızın bir baskın yapsınlar! Eğer yağmur yüzünden bir zarar görürseniz veya hasta
olursanız silâhlarınızı bırakmanızda size bir günah yoktur. Yine de ihtiyat tedbirinizi alın!
Allah elbette kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. (Nisa 101-102)
Nüzul sebebi: Ebu Ayyaş Ez Zuraki’den rivayetle; “Biz Usfan’da iken Halid bin Velid
komutasındaki müşriklerle karşılaştık. Müşrikler kendi aralarında,” Müslümanlar öyle bir
haldeler ki saldırırsak yeniliriz. Biraz sonra onların namaz vakitleri gelir. Namaz kendilerine
babalarından ve çocuklarından daha sevimlidir. Namaza durdukları vakit onlara saldırırsak
muvaffak oluruz” dediler. Bunun üzerine Hz. Cebrail “Sen de içlerinde bulunup da namaz
kıldırdığın vakit…” ayetini getirdi. (İ.Kesir c. 1, s. 181.- İ.Cevzi c. 2, s. 181.)
ŞER’İ HÜKÜMLER
“Yolculuğa çıktığınız zaman… namazı kısaltmanızda üzerinize bir vebal yoktur” ayeti seferde
namazı kısaltmanın meşru olduğuna delalet eder. Ayetteki sefer ifadesi mutlak geldiği için
her çeşit yolculuğu kapsamıştır.
82
İmam Şafii ve İmam Ahmed'e göre; seferde namazı kısaltmak ruhsattır. Kişi dilerse namazını
kısaltarak iki rekât kılar, dilerse tam olarak kılar.
Delillerinden biri, “Sefere çıktığınız zaman… namazı kısaltmanız da bir vebal yoktur”
ayetinin zahiri, namazı kısaltmanın vacip olmadığını bildirmektedir.
Bir diğer delilde; Hz. Aişe (r.a.)’den rivayet edilen, Resulullah (s.a.v.) ile umre için Mekke'ye
gittim. Oraya varınca Resulullah (s.a.v.)'e, “Yolda namazımı bazen kısaltarak, bazen de tam
olarak kıldım. Orucumu da bazen tutuyor, bazen tutmuyordum” dedim. Bana hiçbir kusur
bulmayarak, “Güzel yapmışsın ey Aişe” buyurdu” hadisidir. (Razi c. 11, s. 18.) Eğer namazı
kısaltmak vacip olsaydı. Hz. Aişe (r.a.)’ye “güzel yapmışsın ey Aişe” demezdi Resulullah
(s.a.v.)
İ.Ebu Hanife'ye göre; seferde namazı kısaltarak iki rekat olarak kılmak vaciptir. Seferinin
namazını iki rekât olarak kılması namazını tam kılması demektir.
Delillerinden birisi, Hz. Aişe (r.a.)’nin şu rivayetidir: “Namaz başlangıçta iki rekât olarak farz
kılınmıştı. Sonra mukimler için arttırılarak dört rekât yapıldı. Seferdeki namaz ise ilk haliyle iki
rekât olarak kaldı” hadisidir. (Buhari- Müslim)
İ.Malik'e göre; bir kişi sefer sırasında namazını tam olarak kılmışsa iki rekât olarak tekrar
iade etmesi lazımdır. Çünkü seferde namazı kısaltmak vacip değil sünnettir.
Şafii ve Hanbelilere göre; cihat, hac, umre, ilim talebi, ticaret ve meşru olan ibadet ve taat
seferlerinde namaz kısaltılarak kılınabilir. Yol kesme, kumar oynamaya vb. masiyet
seferlerinde namaz kısaltılarak kılınamaz.
Malikilere göre; mübah olan her yolculukta namazı kısaltmak ve orucu tutmamak caizdir.
Hanefilere göre; namazın kısaltılması şartı seferi olmaktır. Hem ibadet ve taat seferlerinde
hem de masiyet seferlerinde namaz kısaltılabilir.
Üçüncü Hüküm: Namazı kısaltmayı mübah kılan seferin müddeti ne kadar olmalıdır?
Zahiri mezhebine göre; namazın kısaltılması için seferin kısa veya uzun olması arasında bir
fark yoktur.
Şafii, Hanbeli ve Malikilere göre; namazın kısaltılabilmesi için çıkılacak seferin en az iki
günlük olması gerekir. Bu iki günlük yol şer’i ölçülere göre 16 fersahtır. 1 fersah yaklaşık 5,76
kilometredir. 16x5,76= 92,16 kilometredir.
Hanefilere göre; namazın kısaltılabilmesi için yolculuğun üç günlük olması gerekmektedir.
Buna göre yolun uzunluğu 24 fersah olmalıdır. 24x 5,76=138,24 kilometredir.
İ.Evzai’ye göre; en kısa mesafe bir günlük olmalıdır. Bu da 8 fersahlık yol demektir.
8x5,76=46,08 kilometredir.
İmam Ebu Yusuf'a göre; “Sen de içlerinde bulunup da…” ayeti gereği savaş sırasında namaza
dair ihtiva ettiği hükümler Resulullah (s.a.v.)’e ve onunla beraber bulunan ordusuna
mahsustur.
Cumhura göre; savaş meydanında ayetin namazla ilgili ihtiva ettiği hükümler her ne kadar
Resulullah (s.a.v.)’e hitap etse de bu hitap aynı zamanda ümmeti de kapsar.
83
Savaşta kılınan korku namazının kılınış şekli ihtilaf konusudur. Bir şekli de şu rivayette
anlatıldığı gibidir:
“Resulullah (s.a.v.) savaşta sahabelerle namaz kıldığında askerini iki kısma ayırarak birinci
kısmıyla bir rekât kıldıktan sonra ayakta bekledi. Kendisi ile bir rekât kılanlar namazlarının
ikinci rekatlarını kendi başlarına tamamlayarak nöbete geçtiler. Nöbette olan diğer kısım
silahları üzerlerinde olduğu halde ayakta bekleyen Resulullah'a uyarak bir rekatlarını
Resulullah’la birlikte kıldılar. Bunlar da bir rekâttan sonra Resulullah'tan ayrılarak namazları
kendi başlarına tamamladılar. Resulullah tahiyyatta onları bekledi. Resulullah (s.a.v.)’e
yetişerek birlikte selam verdiler.” (Müslim c. 1, s.575.)
38. DERS
ŞER’İ HÜKÜMLER
84
Resulullah (s.a.v) Sad bin Ebi Vakkas (r.a)’a öldürdüğü Said bin el-As’ın kılıcını,
ganimeti paylaştırmadan önce vermiştir. Bu durumdan dolayı imam gerekli görürse
taksimden önce bazı mücahitlere fazladan verebilir.
İmam Malik’e göre ise bu durum mekruhtur. Ona göre bu uygulama dünya için
savaşmaya işarettir. Halbuki İslam’da savaş ilayı kelimetullah içindir.
﴾٦٣﴿ار َ َيََٓا اَيُّ َها الَّذينَ ٰا َم َٓنوا ا َذا لَقيتم الَّذينَ َكفَروا زَ ْحفا فَ َال ت َولُّوهم ْالَ ْدب
َو َم ْن ي َوله ْم يَ ْو َمئذ دب َر َٓه ا َّل مت َ َحرفا لقتَال ا َ ْو مت َ َحيزا ا ٰلى فئَة فَقَ ْد بََٓا َء
﴾٦٣﴿ضب منَ اللّٰه َو َمأ ْ ٰويه َج َهنَّم َوبئْ َ ْال َمصير َ َبغ
ْت َو ٰلك َّن اللّٰهَ َرمٰ ى َ فَلَ ْم ت َ ْقتلوه ْم َو ٰلك َّن اللّٰهَ قَتَلَه ْم َو َما َر َمي
َ ْت ا ْذ َر َمي
﴾٦٣﴿سميع َعليم َ َسنا ا َّن اللّٰهَ ي ْالمؤْ منينَ م ْنه بَ ََٓالء َح َ َوليبْل
Ey müminler! Toplu halde kâfirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkanızı dönmeyin.
(Korkup kaçmayın). (Enfal -15)
Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilmek veya bir başka topluluğa katılmak maksadı
dışında, o gün arkasını düşmana dönen kimse Allah'dan bir gazaba uğramış olur. Onun
varacağı yer cehennemdir. Ne kötü bir dönüştür! (Enfal – 16)
Sonra onları siz öldürmediniz ve lâkin onları Allah öldürdü, attığın vakıt da sen atmadın ve
lâkin Allah attı, hem de mü'minlere güzel bir imtihan geçirtmek için, hakikat Allah semi'dir,
alimdir. (Enfal-17)
Güç kazanmak amacıyla geri çekilerek düşmana kuvvetli bir taarruz yapmak veya
cephede tek kalan bir Müslüman askerin ordunun kuvvetli kanadına katılmak için geri
çekilmesi hariç, ayet savaştan kaçmanın haram olduğunu belirtmiştir.
85
Resulullah (s.a.v) ‘yedi helak edici amelden kaçının’ buyurdu. Sahabe, bunlar nelerdir
ya Resulullah?’ dediler. ‘Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak, haksız yere adam
öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaşta cepheden kaçmak ve iffetli mümin
kadınlara zina iftirasında bulunmak’ buyurdu. (Muttefekun aleyh)
Allah (cc) ‘Şimdi Allah sizden (yükü) hafifletti. Bildi ki sizde muhakkak bir zaaf vardır.
O halde eğer içinizden (azimli) sabırlı yüz (kişi) olursa iki yüzü yenerler. Eğer sizden bin
(kişi) olursa iki bine galip gelirler, Allah’ın izniyle’ (Enfal-66) ayeti ile bunu beyan
etmiştir.
Müslümanlara sayı bakımından kendilerinden birkaç kat fazla olan düşmanla
savaşmak farz değildir. Ancak kafirler Müslümanların vatanına saldırırsa, o zaman
sayıya bakılmaz. Yalnız erkekler değil, kadın, çocuk ve yaşlıların da savaşmaları farz
olur.
İbn-i Ömer (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir; ‘ Bir savaşta düşmanın karşısından
kaçtık. Bu halimizle Resulullah (s.a.v)’in huzuruna nasıl çıkacağımızı düşünüyorduk.
Çünkü biz, ‘ Allah’ın gazabıyla’ dönmüştük. Nihayet bir sabah namazından önce
Resulullah (s.a.v)’in yanına vardık. Resulullah (s.a.v) gecenin karanlığından bizi
tanımayarak, ‘gelenler kimlerdir?’ diye sordu. 'Biz cepheden kaçanlarız’ dedik. Bunun
üzerine Resulullah (s.a.v) ‘hayır, siz cepheden kaçanlar değilsiniz. Siz, bize iltihak
ederek kuvvet kazananlarsınız.’ Buyurdu. Elini öptük. O da bize ‘ben sizin
cemeatinizdenim ve Müslümanların cemeatindenim.’ diyerek ‘tekrar savaş için bir
tarafa çekilenin, yahut diğer bir fırkaya ulaşıp mevki tutanın hali müstesna…’ ayetini
okudu. (Tirmizi, Suyuti)
Ayette zikredilen haller dışında zaruret karşısında cepheden kaçmak caizdir. Düşman
tarafından kuşatılma sırasında veya mücahitlerin su ve erzak yollarının kesilmesi
halinde kaçmak caizdir.
40. DERS
لرسول َولذي ْالق ْر ٰبى َّ سه َول َ ش ْيء فَا َ َّن للّٰه خمَ َوا ْعلَ َٓموا اَنَّ َما غَن ْمت ْم م ْن
سبيل ا ْن ك ْنت ْم ٰا َم ْنت ْم باللّٰه َو ََٓما ا َ ْنزَ ْلنَا َع ٰلى َّ ساكين َوابْن ال َ َو ْاليَتَامٰ ى َو ْال َم
﴾٤٦﴿َعبْدنَا يَ ْو َم ْالف ْرقَان يَ ْو َم ْالتَقَى ْال َج ْمعَان َواللّٰه َع ٰلى كل َش ْيء قَدير
86
Eğer Allah'a ve hakkı batıldan ayıran o günde, iki topluluğun karşılaştığı günde kulumuza
indirdiğimize inanıyorsanız, bilin ki, ele geçirdiğiniz ganimetin beşte biri Allah'ın,
Peygamber'in ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır. Allah her şeye
Kadir'dir. (Enfal-41)
İmam Şafi’ye göre ganimet; savaş yoluyla kafirlerden kazanılan mallardır. Fey ise;
sulh yoluyla savaşsız bir şekilde kafirlerden alınan mallardır.
İmam Mücahid’e göre; ganimet savaşta alınan taşınır mallardır. Taşınmaz olanları da
fey’dir.
Ayet, ganimetin beşte birinin kimlere verileceğini şu şekilde sıralamıştır; Allah (cc)
yolunda, Resulullah (s.a.v)’in, hısımlar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmış yolculardır.
Geri kalan dört hisse de mücahitler arasında paylaştırılır.
a) Bazı müfessirlere göre, Allah için ayrılan hisse sadece Kabe’ye harcanır.
b) Müfessirlerin cumhuruna göre ise ‘Allah’ lafzının ayette zikredilmesi O’na bir pay
ayrılması için değil, Müslümanlara her işin başında Allah kelimesinin anılmasını
gerektiğini bildirmek içindir.
Resullullah’a ayrılan pay ise onun tarafından dilediği şekilde kullanılır. Hısımlardan
maksat ta Resulullah (s.a.v) hısımlarıdır. Bazı alimlere göre bütün Kureyş kabilesi,
bazılarına göre Haşimoğulları’dır.
İmamı Azama göre; ganimetin beşte biri, üçe bölünür. Yetimlere, yoksullara ve yolda
kalmış yolculara verilir. Çünkü Resullullah (s.a.v)’in vefatı ile kendisinin ve
akrabalarının beşte birden olan hakları, ortadan kalkmıştır.
Yolculardan maksat ta, yolda parası bitmiş kendi memleketinde zengin olsa dahi
yardım olacağı kimseleri olmayanlardır.
Malikilere göre ise ganimetin beşte birlik kısmı ise beytül mala konulur. İmam
zikredilen gruplara gerek gördüğünde harcama yapar.
Ayetin zahiri ganimetin mücahitler arasında eşit olarak dağıtılmasına delalet eder.
Resulullah (s.a.v), atlı bir mücahide iki pay verirken yaya olana bir pay
vermiştir.(Darekutni). Buhari’de ibn-i Ömer (r.a) rivayetine göre de Resulullah (s.a.v)
atlı mücahide iki pay, yaya olan mücahide bir pay vermiştir. Cumhur da bu görüştedir.
Çünkü atın belirli bir masrafı ve meşakkati olmakla beraber savaşta faydaları da
çoktur.
87
Bazı alimlere göre ilk ayette ganimetin Allah’a ve Resulune ait olduğu, bu ayette ise
ganimetin beşte dördünün mücahitlere ait olduğu belirtildiği için bu ayetin ilk ayeti
nesh etmiş olması gerekir görüşüne sahiplerdir.
Sahih olan ise bu ayetin ilk ayeti nesh etmediğidir. Bu ayet ilk ayetin icmalen
bildirdiğini tafsili olarak beyan etmiştir.
41. DERS
﴾٦﴿ َضنَاهَا َوا َ ْنزَ ْلنَا في ََٓها ٰايَات بَينَات لَعَلَّك ْم ت َ َذ َّكرونْ ورة ا َ ْنزَ ْلنَاهَا َوفَ َر
َ س
اجلدوا ك َّل َواحد م ْنه َما مائَةَ َج ْل َدة َو َل تَأْخ ْذك ْم به َما ْ َالزاني فَّ لزانيَة َو َّ َ ا
الخر َو ْليَ ْش َه ْد َع َذابَه َماٰ ْ َرأْفَة في دين اللّٰه ا ْن ك ْنت ْم تؤْ منونَ باللّٰه َو ْاليَ ْوم
َّ لزاني َل يَ ْنكح ا َّل زَ انيَة ا َ ْو م ْشر َكة َو
الزانيَة َّ َ ﴾ ا١﴿ َطائفَة منَ ْالمؤْ منين ََٓ
﴾٣﴿ ََل يَ ْنكح ََٓها ا َّل زَ ان ا َ ْو م ْشرك َوحر َم ٰذل َك َعلَى ْالمؤْ منين
Bu, bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini) farz kıldığımız bir sûredir. Düşünüp öğüt almanız
için onda apaçık âyetler indirdik.(Nur-1)
Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe
inanıyorsanız, Allah'ın dini konusunda o ikisine acımayın. Onların ceza görmesine,
inananlardan bir topluluk da şahit olsun. (Nur-2)
Zina eden erkek, ancak zina eden veya putperest bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadınla
da, ancak zina eden veya putperest olan bir erkek evlenebilir. Bu, müminlere yasak
edilmiştir.(Nur-3)
88
sahipken gayri meşru bir yola girerek başkasının nesebini bozduğu için cezası daha
şiddetli olarak recm edilmesi emredilmiştir.
Sopa cezası kesin olarak nas ile (Nur-2) sabittir.
Recm, mütavatir sünnetle sabittir;
Recm, Resulullah (s.a.v)’in fiili, kavli hadisleri, sahabe ve tabiinin icmai ile sabittir.
Resulullah (s.a.v)’in Maiz ve Gamidiye gibi kimselere recmi uyguladığı tevatüren tespit
edilmiştir. Ondan sonra da raşid halifeler recmi uygulamış ve zanileri recm etmişlerdir.
Daha sonra da bütün fakihler her zaman her yerde Allah’ın kesin emri olduğunu delilleri
ile ortaya koymuşlardır.
89
Delillerinden birisi, ‘‘Müşrik ve kafirler cizyeyi kabul ettikleri zaman Müslümanların
bütün haklarına sahip olurlar. İşledikleri suçlara karşılıkta Müslümanlara uygulanan
cezaların aynısı uygulanır.’’ Hadisinin umumudur.
Diğer bir delil de; şayet bu ceza zımmilere uygulanmazsa aralarında zina yaygınlaşır ve
dolayısıyla çok az bile olsa Müslümanlar arasında da yayılabilmesidir. Buna engel olmak
için zımmiye de aynı cezayı uygulamak gerekir, görüşündeler.
90
İmam Mücahid (r.h)’a göre ‘zümre’’den kasıt bir veya birden fazla kişi, İmam İkrime ve
İmam Ata’ya göre iki ve daha fazla kişi olmalıdır. İmam Malik (r.h)’ta bu görüştedir.
b) İmam Şafi (r.h) homoseksüelliğin cezasının zina gibi olduğuna hükmetmiştir. Yani bu
kötü işi yapanlar bekar ise onlara yüzer sopa, evli ise recm ile cezalandırılır, demiştir.
Delillerinden biri Ebu Musa El Eşari (r.a)’den gelen şu rivayettir; Resulullah (s.a.v) ‘Bir
erkek diğer bir erkekle cinsi münasebette bulunursa onların her ikisi de zanidir’
buyurmuştur.
c) Hanefilere göre zina ile homoseksüellik ayrı şeylerdir. Homoseksüellik erkek erkeğe
bir münasebet iken zina bir erkek ile bir bayanın cinsi münasebet kurmalarıdır.
Bundan dolayı homoseksüellerin cezası zina cezası olmayıp ta’zir edilmeleri
(dövülerek terbiye) gereklidir.
91
Ancak İmam Ahmed’e (r.h) göre, hayvanla temasta bulunan kişinin cezası
homoseksüellerin cezasıdır. Yani hem hayvan hem de o kişi öldürülür.
42. DERS
93
a) Maliki, Hanifi ve Hanbelilere göre, bir topluluğa zina iftirasında bulunan kişiye had (80
sopa) cezası uygulanır. Kur’an, sünnet ve kıyastan delilleri vardır. Kur’an’dan delilleri;
‘‘Namuslu ve hür kadınlara (zina) iftirası atan sonra dört şahit getirmeyen kimselere
seksen değnek vurun’’(Nur 4) ayeti iftira edipte ispat edemeyen kişiye seksen sopa
vurulmasını ifade etmiştir. İftirayı ister bir kişiye, ister bir topluluğa yapsın sonuç seksen
sopadır. Bunun üstüne çıkmak ayete muhalafettir.
b) Şafilere göre; iftira atılan toplulukta kaç kişi varsa o kadar ayrı ayrı had(80 sopa) atılır.
Şafiler de aynı ayeti (Nur 4) delil getirmişler ve bu ayet bir kişiye atılan iftirayı bildirmiş,
birden fazla kişiye atılan iftiraların cezası da o kişilerin sayısınca katlanır, demişlerdir.
94
Bu üç hükümden sonra ‘‘Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır’’ (Nur
5) ayetinde ki istisna fakihler arasında ihtilaf konusu olmuştur.
İmam Ebu Hanife (r.h)’e göre; ayetteki tevbe ve ıslahtan sonraki istisna ‘‘onlar fasıkların
ta kendileridir’’ bölümü ile ilgilidir. Tevbe edip kendini ıslah edenler fasıklıktan kurtulur.
Fakat sonradan Dünya’nın en adil insanı olsa dahi şahitliği kabul edilmez.
İmam Malik, İmam Şafi ve İmam Ahmet (r.anhum)’a göre istisna hem ‘‘onların
şahitliklerini ebeden kabul etmeyin’’ ve ‘‘onlar fasıkların ta kendileridir’’ kısımlarını
kapsar. Buna göre müfteri tevbe eder ve kendini ıslah ederse hem fasıklıktan kurtulur
hem de şahitliği kabul edilir. Çünkü tevbe bütün günahları siler ve tevbe eden günah
işlememiş gibidir, fermanları delillerinin başındadır.
43. DERS
ش َها َدة ا َ َحده ْم َ ََوالَّذينَ يَ ْرمونَ اَ ْز َوا َجه ْم َولَ ْم يَك ْن لَه ْم ش َه ََٓداء ا ََّٓل ا َ ْنفسه ْم ف
َت اللّٰه َ سة ا َ َّن لَ ْعنَ ﴾ َو ْالخَام٣﴿ َصادقين َّ ش َها َدات باللّٰه انَّه لَمنَ ال َ ا َ ْربَع
َ ﴾ َويَ ْد َر ُ۬ؤا َع ْن َها ْالعَ َذ٣﴿ ََعلَيْه ا ْن َكانَ منَ ْال َكاذبين
اب ا َ ْن تَ ْش َه َد ا َ ْربَ َع
ب اللّٰه َعلَ ْي ََٓها ا ْن َ ضَ سةَ ا َ َّن َغ َ ﴾ َو ْالخَام٩﴿ َش َها َدات باللّٰه انَّه لَمنَ ْال َكاذبين َ
﴾٨﴿ َصادقين َّ َكانَ منَ ال
Eşlerine zina isnat edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her
birinin şahitliği; kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair, Allah adına dört defa
yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci defada da; eğer yalancılardan ise, Allah’ın lânetinin
kendi üzerine olmasını ifade etmesiyle yerine gelir. Kocasının yalancılardan olduğuna
Allah'ı dört defa şahit tutması, cezayı kadından savar. Beşincisinde, kocası doğrulardan ise
kendisinin Allah'ın gazabına uğramasını diler.
(Nur 6-7-8-9)
95
Cumhur aynı ayeti delil getirmiş ve Münafikun 1-2 ayetleri de delil getirerek şahitlik
kelimesi ile yeminin kast edildiğini ifade etmişlerdir.
3- Kafirlerin, Kölelerin ve Zina İftirasından Ceza Alanların Lian Yapması Caiz midir?
Hanefilere göre lian şahitliktir ve şahitlik şartları hem koca da hem de eşinde
olmalıdır. Aksi halde lian yapamazlar. Dolayısıyla kafirlerin, kölelerin, iftira cezası
almışların şahitlik yapmaları caiz olmadığı için lian yapmaları da caiz değildir.
Maliki, Şafi ve Hanbeliler’e göre; yemini sahih olan her kişinin lian yapması da caizdir.
Buna göre; hür, köle, müslüman, gayri müslim, adil, fasık her kişinin lian yapması
geçerli ve caizdir. Çünkü liandan maksat, tarafların zina veya iftira lekesini
üzerlerinden atmalarıdır. Buna Müslümanlar muhtaç olduğu gibi gayri müslim olanlar
da muhtaçtırlar.
96
Şafiler’e göre koca lian yapınca ayrılık gerçekleşir.
9- Liandan Sonra Kendini Yalanlarsa Karısı Ona Tekrar Verilir mi?
İmam Malik ve İmam Şafi (r.h)’a göre; kadın o adama tekrar helal olmaz. Çünkü lianın
getirdiği ayrılık ebedi bir ayrılıktır. Resulullah (s.a.v)’de buna hükmetmiştir.
Ebu Hanife’ye göre (r.h)’a göre; koca liandan sonra kendini yalanlarsa ona iftira haddi
vurulur ve lian geçersiz olur. Böylece onun müfteri olduğu ortaya çıkar ve karısının
ona dönmesi helal olur.
10- Liandan Sonra Liana Vesile Olan Çocuk Annesine Verilir mi?
Koca Çocuğu inkar ettikten sonra lian yapılırsa çocuğun nesebi kocadan ayrılır,
nafakası da düşer. Kocası ile çocuk arasındaki veraset ortadan kalkar. Ancak çocuk
anneye aittir. Anneden miras alır ve öldüğü takdirde de annesi onun malına varis olur.
Bu durumdaki çocuklar hakkında Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: ‘‘O çocuk
annesinin malına varisçi olduğu gibi annesi de onun malına mirasçı olur. Çocuk
vasıtasıyla karısına zina iftirası atan kimse lian yapmazsa ona had vurulur.’’ (Müsned-i
İmam Ahmed)
44. DERS
97
Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara yakışırlar. İyi kadınlar iyi
erkeklere, iyi erkekler de iyi kadınlara yakışırlar. Bunlar, onların söylediklerinden
uzaktırlar. İşte bunlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızık vardır.
(Nur 22-23-24-25-26)
4.Hayırlı bir işi terk için yapılan yemin sahih olur mu?
98
Cumhura göre, hayırlı bir işi terk için yapılan yemin sahihtir. Ancak hayırlı bir ameli terk için
yemin etmek caiz değildir. Ayette ''Ey iman edenler! Rüku edin ,secdeye kapanın ; rabbinize
ibadet edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.''(Hac 77) buyurulmuştur.
İ. Alasu rh. şöyle der: Bu ayetin zahiri hayırlı bir işin terki için yemin etmenin kesinlikle
haram olduğuna delalet eder.
Bazı alimlere göre dersin ayetinden dolayı resulullah sav'in zevcelerine iftira atanlar
kafir olurlar .Konu hakkında imam Alusi rh. detaya girerek şöyle der; Bu hususta uygun olan
hüküm,ayetin nüzulundan sonra zevcelere iftira atanların kafir olacağıdır.Çünkü bu ayette
onların temiz her fenalıktan uzak oldukları açıkça ifade edilmiştir. Fakat bu ayetin
nüzulünden önce iftira atanların kafir olduklarına dair açık bir delil yoktur.Şu da var ki
onlara iftira atmakta Resulullah sav'e ..... kınama kastı varsa (Abdullah bin übey bin selül
allah'ın laneti üzerine olsun) küfürlerinden şüphe edilmez. Ama Resulullah sav'e ta'n kastı
olmadan sırf başkalarına uyularak söylenmişse (mistah ve hassan bin sabit ra gibi)bunlar
ancak şiddetle kınanırlar .(ruhul meani c.18 s.127)
Hiç bir müslümana lanet okunması caiz değildir. Ancak fısk ile meşhur olup bilhassa
insanlara zarar ve eziyeti dokunan, zalimlere alet olarak müslümanlara zulmeden kimselerin
lanetlenmesi caizdir.
Ayette Resulullah sav'in zevceleri için ''onlar için mağfiret ve çok şerefli rızık vardır''
buyurulmuştur.Bu ayet kesin olarak Resulullah sav'in bütün zevceleri hakkında nazil
olmuştur. Ayetin işaret ettiği ''çok şerefli rızık''cennettir.
Zira Allah cc, ''sizden kim ,Allah'a ve Resulune itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükafatını
iki kat veririz. Ve ona (cennette)bol rızık hazırlamışızdır.'' (Ahzap 31) buyurmuştur. Bu ayet
delil alınarak bütün zevcelerinin Resulullah sav ile cennette olacaklarına hükmedilmiştir.
99
İ.Fahreddin Razi rh. buhususta , ''Allah cc temiz kadınların temiz erkeklere ''(Nur26)
olduğunu beyan etmiştir. Şüphesiz Resulullah sav' den daha temiz bir erkek olması mümkün
değildir. O zaman onun zevcelerinin detemiz olmaları icab eder.''der.(c 23 s 195 TK)
45.DERS
صالحينَ م ْن عبَادك ْم َوا ََٓمائك ْم ا ْن َّ َوا َ ْنكحوا ْالَيَامٰ ى م ْنك ْم َوال
ـرا َء ي ْغنهم اللّٰه م ْن فَضْله َواللّٰه َواسع ََٓ َيَكونوا فق
﴾و ْليَ ْست َ ْعفف الَّذينَ َل يَجدونَ ن َكاحا َحتّٰى ي ْغنيَهم اللّٰه٣١﴿ َ َعليم
ت ا َ ْي َمانك ْم فَ َكاتبوه ْم َ َ م ْن فَضْله َوالَّذينَ َي ْبتَغونَ ْالكت
ْ اب م َّما َملَ َك
ا ْن َعل ْمت ْم فيه ْم َخيْرا َو ٰاتوه ْم م ْن َمال اللّٰه الَّـ َٓذي ٰا ٰتيك ْم َو َل
ضَ صنا لت َ ْبتَغوا َع َر ُّ ت ْكرهوا فَتَيَاتك ْم َعلَى ْالب َٓغَاء ا ْن اَ َر ْدنَ ت َ َح
ْال َح ٰيوة ال ُّد ْنيَا َو َم ْن ي ْكر ْهه َّن فَا َّن اللّٰهَ م ْن بَ ْعد ا ْك َراهه َّن غَفور
﴾٣٣﴿َرحيم
İçinizdeki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi olanları evlendirin. Eğer yoksul
iseler, Allah onları lütfü ile zenginleştirir. Allah lütfü bol olandır, bilendir.
Evlenemeyenler, Allah kendilerini lütfü ile zenginleştirene kadar iffetli davransınlar.
Kölelerinizden hür olmak için bedel vermek isteyenlerin, onlarda bir iyilik görürseniz,
bedel vermelerini kabul edin. Onlara Allah'ın size verdiği maldan verin. Dünya hayatının
geçici menfaatini elde etmek için, iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın.
Kim onları buna zorlarsa bilsin ki Allah hiç şüphesiz onu değil zorlanan kadınları bağışlar
ve merhamet eder. (Nur 32-33)
En kuvvetli görüşse son görüştür. Buna bina en müslümanlara düşen görev gençler için
evlilik imkanlarını kolaylaştırmak, evliliğe mani olan engelleri kaldırmaktır.Zira evlilik ,
insanları ve nesli haramdan korumanın tek yoludur.
100
2-Evlilik farz mıdır, müstehap mıdır?
Zahirelere göre evlenmek farzdır. Evlenme imkanı olduğu halde evlenmeyen günahkardır.
Şafilere göre evlenmek mübahtır. Evlenmeyenede günah yoktur.
Cumhura (Hanefi, Maliki ve Hanbeliler) göre evlenmek mübahtır. Resulullah sav ''Kim
benim fıtratımı severse benim sünnetimi işlesin.Nikahta benim
sünnetimdir''buyurmuştur.(Cessas c3 s394)
Şafi ve Hanbeli'lere göre, kadın kendi başına nikah akdi yapamaz.Yaptığı taktirde yapılan
nikah geçersizdir.''içinizden bekarları evlendirin'' ve ''müşrik erkeklerede onlar iman
edinceye kadar(mü'min kadınları)nikahlamayın ''(Bakara221) buyurmuştur. Bu iki ayettede
Allah cc kadınlara değil erkeklere hitap etmiştir.Bu hitap,evlilik hususunda selahiyetin
erkeklere verildiğini göstermektedir.
Eğer kadınların kendi başlarına evlenmeleri caiz olsaydı verilen velayet hakları düşmüş
olurdu. Kadın genelde kadınlık duygularının etkisi altında kaldığı için ona evlilik muhayyerliği
verilmemiştir. Evlilik maksatlarının en kamil manada gerçekleşmesi için evlilik işi kadınların
velilerine verilmiştir.
Resulullah sav şöyle buyurmuştur;''Nikah ancak veli ile yapılır'' (Müsned, Tirmizi, Ebu
Davud)''Hangi kadın velisinden izin almadan nikahlanırsa onun nikahı batıldır.''(Tirmizi,İbni
Mace)
5-Hür bir erkeğin bir cariye ile nikah akdi yapması caiz midir?
Şafilere göre ayetteki ''evlendirin'' umumi ifadesi hür bir erkeğin bir cariye ile nikah
akdi yapmasına delalet etmez.Ancak hür bir kadınla evlenmeye güç yetiremezse o zaman
cariye ile evlenebilir.Çünkü ayette ''sizden kim hür ve müslüman kadınları nikahla alacak
bolluğa güç yetiremezse o halde sağ ellerinin malik olduğunuz mümin cariyelerinizden
(alsın) (Nisa25) buyurulmuştur.
101
Alimler, ‘‘...kölelerinizden, cariyelerinizden salih olanaları evlendirin''ayetine dayanarak
efendinin köle ve cariyesini kendilerinden izin almadan evlendirme hakkına sahip olduğuna
hükmetmişlerdir.
Alimler,''Eğer fakir iseler Allah onları fazlıyla zengin yapar''ayetine dayanarak, fakirlik
sebebiyle nikah akdinin feshedilemeyeceğine hükmetmişlerdir. Aynı zamanda Allah cc
fakirliği nikaha mani olacak hallerden saymamıştır. Bilakis fakirleri evlenmeye teşvik etmiş
olanları zenginleştireceğini vaad etmiştir.
Resulullah sav şöyle buyurmuştur: Üç sınıf insana Allah cc 'ın yardımı haktır: Kendini
haramdan korumak için evlenen, ödemek niyetiyle efendisiyle mükatebe yapan köleye ve
yalnız Allah için savaşanlara''(Tirmizi, İbni Mace)
Alimler ,'' Nikaha (evlenmeye) imkan bulamayanlar Allah kendilerini fazlından zengin
kılıncaya kadar (zinaya karşı) iffetlerini korusun ''ayetine dayanarak mut 'a nikahının batıl
olduğuna hükmetmişlerdir.
Mükatebe, kişinin kölesi ile hürriyetine karşılık taksitle ödeyeceği bir para üzerinde yazılı
anlaşma imzalamasıdır.
4 mezhep=Cumhura göre köle mükatebe istediği taktirde efendinin mükatebe yapması farz
değil sünnettir. Zahirilere göre farzdır.
10-‘‘Onlara Allah’ın size verdiği maldan verin’’ ayetinin muhatabı kimlerdir? Ve verilecek
malın ölçüsü nedir?
1)Ayetin muhatabı zekat vermeleri farz olan zenginlerdir. Zenginler, bu ayet ile
zekatlarından bir miktarını da mükatebe yapan kölelere vermekle emr olunmaktadırlar.
İbni Abbas ra ''Bu ayetin vermeyi emrettiği mal, zekatın taksimine dair ayetle sayılan
sınıflar içindeki mükatebe yapan kölelere verilmesi icab eden maldır.
İ.Ahmed göre verilmesi farz olan bu malın miktarı mükatebe akdinde belirtilen malın dörtte
biri kadar olmalıdır.
102
Maliki ve hanefiler'e göre ise verilecek mal farz değildir.
11)Zinaya zorlama nedir ve zorla yapılan zinada erkek ve kadından had düşer mi?
Cumhura göre zorla yaptırılan zinada bir günah olmadığı gibi hem erkekten hem de
kadından had düşer. Bu hususta erkekte kadın gibidir. Çünkü Resulullah sav''Benim
ümmetimden hata ile yapılan, unutularak yapılan ve zorlanarak yapılan işlerin günahları
kaldırılmıştır.''(Kütubi Sitte) buyurmuştur.
Ebu Hanife rh'a göre erkeğin zinaya zorlanması ondan zina haddini düşürmez. Çünkü
erkek tehdit ile korkar zorlanır ve temas gücünü yitirir.
46.DERS
ŞER'İ HÜKÜMLER
a) Mescid-i Haram'dan maksat, Kâbe’dir. "(Namazda) yüzünü artık Mescid-i Haram tarafına
(Kâbe)'ye çevir " ayeti buna delildir.
103
b) Mescid-i Haram'dan maksat, Mekke'dir. "Kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan Mescid-i
Aksa'ya kadar götüren (Allah her eksiklikten) münezzehtir. (İsra 1) ayeti buna delildir.
c) Mescid-i Haram, Mekke'nin harem bölgesini ifade eder. "Ey iman edenler! Müşrikler ancak
bir necistir. Onun için bu yıllarından sonra onlar Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar..."(Tevbe
28) ayeti buna delildir.
İkinci Hüküm: Namazda Kâbe’nin bizzat kendisine mi, yoksa bulunduğu yere mi yönelmek
farzdır?
Şafii ve Hanbelilere göre namazda bizzat Kâbe’nin kendisine yönelmek farzdır. Kur'an'dan
aldıkları delillerinden biri; "(Namazda) yüzünü artık Mescid-i Haram tarafına (Kâbe)'ye çevir"
ayetinin zahiridir.
Sünnetten aldıkları delil ise Buhari ve Müslim'in Üsame bin Zeyd'den rivayet ettikleri şu
hadistir: "Resulullah, Mekke'nin fethinde Kâbe içindeki putları temizlettirdikten sonra içine
girdi ve her tarafına dönerek dua etti. Kâbe’nin içinden çıkıp karşısında iki rekât namaz
kıldıktan sonra da Resulullah, sahabelere Kâbe’yi göstererek "Şu (Kâbe) sizin kıblenizdir"
buyurdu.
Sünnetten aldıkları delillerden biri de, "Batı ile doğunun arası kıbledir" (İbni Mace, Tirmizi)
hadisidir.
Şafii ve Hanbelilere göre; Kâbe üzerinde kılınan namaz sahih değildir. Çünkü Kâbe
üzerinde namaz kılan kimse Kâbe’ye değil başka bir tarafa yönelmiştir.
Hanefilere göre; Kâbe üzerinde kılınan namaz, kerahatle sahihtir. Çünkü kıble, Kâbe değil,
onun bulunduğu yerdir. Kâbe üzerine çıkmak ise edep dışıdır.
Kurtubi şöyle demiştir; Kıble ayeti, Maliki'nin görüşünü açıkça teyit eder. Zira "Namazda,
yüzünü artık Mescid-i Haram tarafına (Ka'be)'ye çevir" buyruğu, namaz kılan kimsenin secde
yerine değil, karşısına bakmasını emretmektedir.
104
Cumhura göre; namaz kılan kişinin secde ettiği yere bakması sünnettir. Zira namaz kılan
kişinin, namazda iken secde yerine bakmasının Kâbe’ye yönelmesine hiçbir zararı olmaz.
"Secde yerine bakmak sünnettir" ifadesinden kasıt, namazda başka bir şeyle meşgul
olunmaması ve kalbe huşunun yerleşmesine vesile olmasıdır.
47. DERS
ص ٰلوةَ َوا َ ْنت ْم س َك ٰارى َحتّٰى ت َ ْعلَموا َما َّ يََٓا اَيُّ َها الَّذينَ ٰا َمنوا َل ت َ ْق َربوا ال
ضى ا َ ْو َٓ ٰ سبيل َحتّٰى ت َ ْغتَسلوا َوا ْن ك ْنت ْم َم ْر َ تَقولونَ َو َل جنبا ا َّل َعابري
سَٓا َء فَلَ ْم تَجدوا ََٓماء َ سفَر ا َ ْو ََٓجا َء اَ َحد م ْنك ْم منَ ْال َٓغَائط ا َ ْو ٰل َم ْستم الن
َ َع ٰلى
ًّ سحوا بوجوهك ْم َواَيْديك ْم ا َّن اللّٰهَ َكانَ َعفوا َ امْ َطيبا ف َ صعيدا َ فَتَيَ َّمموا
﴾٤٣﴿غَفورا
Ey iman edenler! Siz sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, yolcu olan müstesna
olmak üzere, cünüp iken de gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur
veya yolculuk halinde bulunursanız yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse ya da
kadınlara dokunup da –bu durumlarda– su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprağa
yönelin (teyemmüm edin); yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve
bağışlayıcıdır. (Nisa 43)
Nüzul Sebebi
Tirmizi, Ali bin Ebi Talib (r.a.)’tan rivayet etmiştir: “Abdurrahman bin Avf (r.a.) bizi bir
yemeğe davet etti. Yemekle beraber şarap içtik. Şarap beni sarhoş etti. Namaz vakti gelince
beni imam yaptılar. Fatiha’dan sonra sure olarak Kâfirun suresini okurken “Sen de ki, ey
kafirler! Ben sizin ibadet ettiğinize ibadet edeceğim” şeklinde yanlış okudum. Bunun üzerine,
“Ey iman edenler! Siz sarhoşken namaza yaklaşmayın…” ayeti nazil oldu.
Fahrettin Razi bu ayetin tefsirinde şöyle der: Ayetin inişinden sonra sahabeler gündüzleri
içki içmezlerdi. Sabah namazına uyandıkları zaman sarhoşluk hali tamamen gitmemiş olurdu.
Daha sonra Maide Suresi’nin 90. Ayetiyle içki kesin olarak haram kılındı.
ŞER’İ HÜKÜMLER
105
Ebu Hanife’ye göre; “salat” tan kasıt bizzat namazdır?
İlk görüşe göre sarhoşken namaz kılmanın, ikinci görüşe göre ise namaz kılınan yerlere
gitmenin haram olduğudur.
Ayet, teyemmümü mübah kılan dört sebep beyan etmiştir: Bunlar; hastalık, yolculuk, ayak
yoluna gidip abdest için su bulamamak, cinsi münasebette bulunduktan sonra gusül için su
bulamamak
Hz. Ali, İbni Abbas (r.a.) ve Hasan Basri (rh.a.) göre; mülamesat, kadınlara dokunmaktan
maksat, cinsi münasebettir. Hanefilerde bu görüştedirler.
Abdullah bin Mesut, Abdullah bin Ömer ve İ.Şa’bi’ye göre ayetteki mülamesat’tan kasıt
kadının elinin erkeğe, erkeğin elinin kadına dokunmasıdır.
Hz. Aişe (r.a.)’ den şöyle rivayet edilmiştir: “Resulullah (s.a.v.) abdest aldıktan sonra
kadınlarına elini dokundurur, yeniden abdest almadan da namaz kılardı” (Taberi c. 5, s. 105.)
“Lems” kelimesi her ne kadar “el ile dokunma” anlamında ise de Kur’an’da birçok kez
kinaye yoluyla “cima” kelimesi yerine kullanılmıştır. Örnek ayetler:
Ey iman edenler! Mümin kadınlarla evlenme akdi yapıp da sonra, birleşmeden onları
boşadığınızda onlar üzerinde, hesaplayıp bekleteceğiniz bir iddet hakkınız yoktur. Onları bir
şeyler vererek memnun ediniz ve güzellikle boşayınız. (Ahzap 49)
Karılarına zıhâr yapıp da sonra dediklerinden dönenlerin, onlarla temas etmeden önce bir
köle âzat etmeleri gerekir. Size öğütlenen işte budur. Allah yapıp ettiklerinizden tamamen
haberdardır. (Mücadele 3)
106
Ebu Hanife’ye göre; yerden çıkan taş, toprak, kerpiç, kiremit gibi her şeyle teyemmüm
edilmesi caizdir.
İ.Şafi’ye göre; teyemmüm ancak el yere vurulduğu zaman ele yapışan (kum hariç) toprakla
yapılırsa caizdir.
48. DERS
Alimler, sarhoş eden içkinin haramlığından, şeriatın onu pis göstermesinden, ona murdar
ismi verilmesinden ve ondan şiddetle kaçınılması emrinden dolayı bizzat kendisinin de
necis olduğu hükmüne varmışlardır.
Bazı alimlere göre ‘mescitleri imar’dan kasıt camileri inşa etmektir. Bu maddi imardır ve
Resulullah (sav) ‘Kim Allah için bir orman tavuğunun yuvası kadar veya ondan daha küçük
bir mescit imar ederse, Allah’da ona cennette bir ev (köşk) yapar. (ibn-i Huzeyme)
buyurarak buna teşvik etmiştir.
Diğer bir kısım alime göre maksat, mescitlerde namaz kılmak, ibadet etmek ve diğer
hayırlı işleri yapmaktır. Bu imar manevi imardır. Ayetteki ibarenin hem maddi hem de
manevi imarı kapsadığı alimler cumhurunun ifadesi ve görüşüdür.
107
Bazı alimlere göre ayetteki ‘mescit’ten maksat, Mescid-i Haram (Kabe)’dir. Çünkü o
bütün mescitlerin kıblesi ve en efdalidir.
Diğer bazı alimlere göre ise ayetteki ‘mesacid’ kelimesinden maksat, bütün mescitlerdir.
Çünkü kelime genel anlam ifade etmekte ve Mescid-i Haram ile tüm mescitleri
kapsamaktadır.
49. DERS
َ يََٓا اَيُّ َها الَّذينَ ٰا َم َٓنوا انَّ َما ْالم ْشركونَ نَ َج فَ َال يَ ْق َربوا ْال َم ْسج َد ْال َح َر
ام
ََٓ ف ي ْغنيكم اللّٰه م ْن فَضْل َٓه ا ْن
شا َء َ َبَ ْع َد َعامه ْم ٰه َذا َوا ْن خ ْفت ْم َع ْيلَة ف
َ س ْو
﴾١٩﴿ا َّن اللّٰهَ َعليم َحكيم
Ey iman edenler! Müşrikler ancak birer pisliktir. Onun için bu yıllarından sonra Mescid-i
Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, (biliniz ki) Allah dilerse sizi kendi
lutfunden zengin edecektir. Şüphesiz Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir. (Tevbe-28)
İmam Zemahşeri, Keşşaf adlı eserinde ibni Abbas (ra)ın bu ayetin zahirine dayanarak
''müşriklerin kendileri de köpek ve domuz gibi necistir'' dediğini rivayet etmiştir.
108
İmam Taberani Hasan basri'nin ''her kim bir kafir ile tokalaşırsa hemen ellerini yıkasın''
dediğini rivayet etmiştir.
Fakihler ise iade edilenlerin tersine kafirlerin vücutlarının temiz olduğuna hüküm
vermişlerdir. Çünkü kafirler Müslüman olunca vücutlarının temiz olduğu üzere icma vardır.
Ayriyeten Resulullah (sav) kafirlerle tokalaştıktan sonra abdest yenilemeden namaz kılmıştır.
Çünkü necis olan kafirlerin dışı değil, içleridir. Onlar cenabetten yıkanmaz ve necasetten
sakınmazlar.
Cizye; kitap ehlinin Müslümanlara kendilerini korumalarına karşılık ödedikleri vergidir. Cizye
onların bir bakıma İslam'a girmemelerinin cezasıdır.
Kimlerden alınır?
İmam Ahmed bin hanbel e göre; cizye Yahudi, Hristiyan ve mecusiler den alınır. İmam
Şafii’de bu görüştedir.
İmam Evzai'ye göre cizye bütün kâfirlerden alınır.
İmam Malik ve Ebu hanife'ye göre putperest Araplar hariç diğer tüm kâfirlerden alınır.
Cizye sadece bâliğ erkeklerden alınır. Kötürüm, topal, kör, yaşlı, kadın, çocuk ve manastırlar
kapanmış kişilerden alınmaz.
Cizyenin miktarı;
Hanbeli ve Hanefilere göre; her yıl için gayrimüslimlerin zenginlerinden 48 dirhem, orta
hallilerinden 24 dirhem, çalışma gücü olan fakirlerden ise 12 dirhem olarak cizye alınır.
Malikilere göre; zengin fakir ayrımı yapmadan aralarında geçerli para altın ise her zimmiden
4 altın gümüş ise 40 dirhem alınır.
50.DERS
ص ٰلوة م ْن يَ ْوم ْالجمعَة فَا ْسعَ ْوا ا ٰلى ذ ْكر َ يََٓا اَيُّ َها الَّذينَ ٰا َم َٓنوا ا َذا نود
َّ ي لل
﴾ فَا َذا قضيَت٨﴿ َاللّٰه َو َذروا ْالبَ ْي َع ٰذلك ْم َخيْر لَك ْم ا ْن ك ْنت ْم ت َ ْعلَمون
109
َص ٰلوة فَا ْنتَشروا في ْالَ ْرض َوا ْبتَغوا م ْن فَضْل اللّٰه َوا ْذكروا اللّٰه َّ ال
َُّٓ َارة ا َ ْو لَ ْهوا ا ْنف
ضوا الَ ْي َها َ ﴾ َوا َذا َرا َ ْوا ت َج٦٩﴿ ََكثيرا لَعَلَّك ْم ت ْفلحون
ارة َواللّٰه َخيْر َ وك َٓقَائما ق ْل َما ع ْن َد اللّٰه َخيْر منَ اللَّ ْهو َومنَ الت َج َ َوت َ َرك
﴾٦٦﴿ َالرازقين َّ
Ey inananlar! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman Allah'ı anmaya koşun; alım
satımı bırakın; bilseniz, bu sizin için daha iyidir. Namaz bitince yeryüzüne yayılın; Allah'ın
lütfundan rızık isteyin; Allah'ı çok anın ki saadete erişesiniz. Onlar bir kazanç veya bir
eğlence gördüklerinde, seni ayakta bırakarak oraya yöneldiler. De ki: "Allah katında olan,
eğlenceden de kazançtan da hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en iyisidir." (Cuma 9-10-11)
Nüzul sebebi: Cabir bin Abdullah ra şunları söylemiştir: Cuma günü Resulullah sav ayakta
hutbe okurken Medine'ye bir ticaret kervanı geldi. Sahabe koşarak oraya gitti. Yalnız ben,
Ebu Bekir ra ve Ömer ra'ında içinde bulunduğumuz oniki kişi kaldı. Bunun üzerine, ''Onlar bir
ticaret, yahut bir oyun, bir eğlence gördükleri zaman...''ayeti nazil oldu. (Buhari, Müslim,
Tirmizi, Ahmed bin Hanbel)
Cuma gününün faziletine dair bir çok hadis vardır. Bunlardan bir tanesi de İ.Malik rh'ın
Muvatta' sında yaptığı şu rivayettir: Resulullah şöyle buyurdu: ''Üzerine güneşin doğduğu
günleri en hayırlısı cuma günüdür. Adem as o gün yaratıldı, cennetten o gün çıkarıldı.
Yeryüzünde insan ve cinlerin dışında bütün canlılar cuma günü, fecirden güneş doğana kadar,
kıyametin kopacağı korkusuyla kıyametin gürültüsünü beklerler. Cuma gününde öyle bir vakit
vardır ki namaz kılan bir müslüman o vakit Allah cc'tan ne dilerse Allah cc onu ona mutlaka
verir.''
''Ey iman edenler! cuma günü namaz için çağrıldığınız zaman hemen Allah'ı zikretmeye gidin
ve alışverişi bırakın''ayeti, cuma günü alışverişi terk ederek namaza gitmeyi farz kılar.
Bazı alimlere göre, ayetteki ''nida''dan maksat, minareden okunan ezandır.Diğer bazı
alimlere göre ise ayetteki ''nida'' dan kasıt, imam minbere çıktıktan sonra karşısında okunan
ezandır.
2-Ezan okunurken veya ezan okunduktan sonra yapılan alışveriş sahih midir?
Ayetteki''Alış verişi bırakın'' cümlesi, ezan okunduktan sonra alışveriş ve diğer muamelatın
haram olduğuna delalet eder.
110
İ.Kurtubi rh. şöyle der: Hangi vaktin yapılan alışverişi haram kıldığı konusundan iki görüş
vardır. Birincisi, cuma günü alışverişin haram olduğu vakit zeval vaktinden cuma namazının
bitimine kadar olan vakittir. Dahhak, Ata ve Hasan Basri bu görüştedir. İkincisi ise hutbe
ezanından namazın bitimine kadar olan vakittir. İ.Şafi rh. bu görüştedir.
İ.Malik rh. ın görüşüne göre, namaz için ezan okunduğu zaman alış veriş terk edilmelidir.
Ezan okunduktan namazın bitimine kadar olan zaman için de yapılan akitlerin hepsi
geçersizdir. Sadece köle azad etmek, talak ve nikah gibi muameleler geçerlidir.
İ.Kurtubi rh. İbnül Arabi rh' tan naklen şöyle der: İbnül Arabi' ye göre ezan okunduktan
sonra yapılan şey ister alışveriş gibi çok yapılan muamelelerden olsun, ister nadir olarak
yapılan muamelelerden olsun bütün muameleler geçersizdir. Zira alış verişin yasak
edilmesinin sebebi insanı cuma namazından alıkoymasıdır. Öyleyse cuma namazından
alıkoyan bütün akitler şer'an haram ve geçersizdir.
Ayetteki''Allah'ı zikretmeye gidin ''ifadesi, hutbenin cumanın sıhhat şartı olduğuna delalet
eder.
Cuma namazının iki rekat kılınmasının sebebi hutbe ve vaazı dinlemektir. Buna göre cuma
hutbesi farzdır. Fukaha cumhurunun görüşü budur.
Hanefi fakihlerine göre, cuma günü okunacak hutbenin örfen hutbe olması şart değildir.
Şart olan zikirdir. Zikir sayılan herhangi bir şeyin namazdan önce okunması yeterlidir.
Resulullah sav'in buna devam etmesi ise farz olduğuna değil vacip veya sünnet olduğuna
delalet eder.
Şafi ve Hanbeliler'e göre ise hatibin hutbenin bütün şartlarını içeren iki hutbe okuması
şarttır. Hutbelerin şartları ise Allah cc'a hamd etmek, Resulullah sav'e salatü selam getirmek.
Kuran'dan bir ayet okumak ve halka takvayı tavsiye etmektir. Şafilere göre hutbede
mü'minlere dua etmekte şarttır.
Malikiler'e göre hutbede tek bir şart vardır. Oda halkın örfüne göre hutbe veya vaaz
sayılabilecek kadar halka Allah cc'ın azabını bildirmek veya cennetle müjdelemektir.
Fakihler, cemaatin cumanın sıhhat şartlarından olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Çünkü
Resulullah sav ''cumayı cemaatle kılmak her müslümanın üzerine farz olan bir haktır. Ancak
köle, kadın, çocuk ve hasta müstesna'' buyurmuştur.(Ebu Davud)
Hanefiler'e göre cuma namazının kılınabilmesi için imamla birlikte en az dört kişi olması
gerekir.
111
Şafi ve Hanbeliler'e göre, Cuma namazının kılınabilmesi için en az kırk kişi bulunması
gerekir. Malikiler ise cuma namazı kılacakların belirli bir sayıda olmasını şart koşmamışlardır.
51.DERS
شيَاطين َعلَى م ْلك سلَ ْي َمانَ َو َما َكفَ َر سلَ ْي َمان َولَك َّن َّ َواتَّبَعواْ َما تَتْلواْ ال
شيْاطينَ َكفَرواْ يعَلمونَ النَّا َ الس ْح َر َو َما أنز َل َعلَى ْال َملَ َك ْين ببَاب َل َّ ال
َوت َو َما يعَل َمان م ْن أ َ َحد َحتَّى يَقولَ إنَّ َما ن َْحن فتْنَة فَالَ وت َو َمار َ هَار
ت َ ْكف ْر فَيَتَعَلَّمونَ م ْنه َما َما يفَرقونَ به بَيْنَ ْال َم ْرء َوزَ ْوجه َو َما هم
ضآرينَ به م ْن أ َ َحد إلَّ بإ ْذن الله َويَتَعَلَّمونَ َما يَض ُّره ْم َولَ يَنفَعه ْم َ ب
َْولَقَ ْد َعلمواْ لَ َمن ا ْشت َ َراه َما لَه في اآلخ َرة م ْن َخالَق َولَبئْ َ َما ش ََر ْوا
﴾١٢٢﴿ َسه ْم لَ ْو َكانواْ يَ ْعلَمون َ به أَنف
102- Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların)
uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi.
Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe
ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak
imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe,
kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden
ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye
zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen
şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı.
Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi! (Bakara 102)
ŞER'İ HÜKÜMLER
‘‘«Siz atın» dedi. Onlar atınca, insanların gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük bir
sihir gösterdiler.’’ (ARAF 116)
112
İkinci Hüküm: Sihri öğrenmek ve öğretmek, mübah mıdır?
Ebu Bekir el-Cessas " Selef, sihirbazın öldürülmesinin farz olduğunda ittifak etmişlerdir"
demiştir.
Hanefilere göre; Sihirbazın yaptığı sihir, kesin olarak tespit edilirse tevbeye davet
edilmeden öldürülür. Sihirbazın "sihri terk ederek tevbe ettim" sözü de makbul değildir.
İbn-i Sücca " Erkek ve kadın sihirbazlarla ilgili şer'i hükümler, mürted kadın ve erkek
hakkındaki hükümler gibidir, demiştir.
Malikilere göre; sihir yapan Müslüman ise tevbeye davet edilmeden öldürülür. Zira onun
açıklamaları, gizli mürted olduğundan tevbe ettiğine delil olamaz. Yalnız ehli kitap sihirbazları
Müslümanlara zarar vermedikleri sürece öldürülmezler.
Şafilere göre; sihirbazın küfrüne mücerred olarak hüküm verilemez. Ancak sihirbaz, sihri
ile adam öldürüp "benim sihrim adam öldürür" veya "ben onu öldürmek için yaptım" derse
kısasen öldürülür. Sihrin "Bazen öldürür, bazen de öldürmez" derse kısas yapılmaz, sadece
diyet alınır.
Hanbelilere göre; sihir yapan kimsenin adam öldürsün veya öldürmesin küfrüne hüküm
verilir. Tevbe ettiği takdirde, tevbesinin kabulü konusunda iki görüş vardır. Ehl-i Kitap’tan
olan sihirbazlar, Müslümanlara zarar vermedikleri müddetçe öldürülmezler.
52.DERS
َس ْخ م ْن آيَة أ َ ْو ننس َها نَأْت ب َخيْر م ْن َها أ َ ْو مثْل َها أَلَ ْم تَ ْعلَ ْم أ َ َّن الله
َ َما نَن
﴾١٢٦﴿ ش ْيء قَدير َ ََعل
َ ى كل
113
106- Biz, bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek)
mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir.
(Bakara 106)
ŞER'İ HÜKÜMLER
Cumhur neshin olduğunu şöyle ispat ederler: Hz. Muhammed (s.a.v)'in peygamberliği
bütün delillerle ispatlanmıştır. Onun peygamberliği, ve getirmiş olduğu şeriatın daha önceki
şeriatları nesh etmesi ile de neshin varlığı kesinleşmiştir.
Tevrat'ta Hz. Âdem (a.s.) 'ın oğulları ile kızlarının birbirleriyle evlenmeleri yazılı iken daha
sonra bütün semavi kitapların ittifakı ile kaldırılmıştır.
Cumhurun neshi ispat için birçok delilleri vardır bir kısmı şunlardır:
1-Biz, bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka
daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir. (Bakara 106)
2-Biz bir ayetin yerine başka bir ayeti getirdiğimiz zaman -ki Allah neyi indireceğini çok iyi
bilir- "Sen sadece uyduruyorsun" dediler. Öyle değil, fakat onların çoğu bilmezler. (Nahl-
101)
4-Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına (evlenmeden) dört ay on gün
beklerler. Bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında yaptıkları meşru
işlerde size bir günah yoktur. Allah yapmakta olduklarınızı bilir. (Bakara 234)
5-Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki
yüze (kâfire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip
gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde
114
zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, (onlardan) iki yüz kişiye
galip gelir. Ve eğer sizden bin kişi olursa, Allah'ın izniyle (onlardan) iki bin kişiye galip
gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal 65-66)
Böylesi ayetlerin hükmü tamamen ile nesh edildiği için bunlarla amel etmek haramdır.
Örneğin, süt emzirme konusunda, Hz. Aişe (r. anha)’dan şu şekilde rivayet edilmiştir:
"Kur'an'ı Kerim’de, " On defa emzirme vaki olursa süt emzirmeyle ilgili hüküm meydana
gelir" ayeti vardı. Daha sonra bu ayetin hükmü ve okunması beş defa ma'lum emme ile nesh
edildi.
Fahrettin Razi, Hz. Aişe (r. anha)'den yapılan rivayette, ayetin birinci bölümü -on defa
emzirmenin bilinmesi- hem okunma hem de hükmü bakımından nesh edilmiştir. İkinci
bölümü -beş defa emzirmenin bilinmesi- ise okunması bakımından nesh olunmuşsa da İmam
Şafii'ye göre hükmü devam etmektedir" der. (c.1,s.230)
İmam Zerkeşi "Burhan" adlı kitabında konu ile ilgili bir bölümde şöyle der; nitekim Nur
Suresi'nde okunması nesh olunan "Yaşlı bir erkekle yaşlı bir kadının (ikisi de evli) birbirleriyle
veya ayrı ayrı başkalarıyla zina yapması ile Allah'ın azabı için elbette onları taşlayacaksınız
şüphesiz Allah (c.c.) yegâne galip ve hikmet sahibidir" ayetinin hükmü baki ve geçerlidir.
Hatta Hz. Ömer (r.a.): "Eğer halkın, "Ömer, Allah'ın (c.c.) kitabına bir ayet ekledi"
demeyeceklerini bilsem bu ayeti, Nur Suresi'ne elimle yazardım" demiştir. (Buhari)
Bu kısım Kur'an'da İmam Zerkeşi'nin dediği gibi 63 surede mevcuttur. Namazın iki rekât
olarak kılınmasını emreden ayetin hükmü daha sonra namazın dört rekât olarak kılınmasını
emreden ayet ile nesh oldu.
Hac ‘da Müslümanlarla cahiliye adeti üzere hac yapan müşrik ve kitap ehlinin yapacakları
ibadetlerin birbirinden ayrılmasını emreden ayette buna örnektir.
Alimlerin Kur’an’ın Kur’an’la, sünnetin sünnetle ve mütevatir bir haberin yalnız mütevatir
bir haberle nesh edilebileceği üzerinde ittifakı vardır.
115
İmam Şafii’ye (rh.) göre ayeti, yalnız ayet nesh eder. Ayetin hadisle nesh edilmesi caiz
değildir.
İmam Şafii (rh.), " Biz nesh ettiğimiz veya unutturduğumuz bir ayeti ya ondan daha
hayırlısını yahut onun benzerini getiririz." ayetine dayanarak, ayetin hadisle nesh
edilmeyeceğini savunur.
Cumhura göre bir ayet diğer bir ayetle nesh edildiği gibi, sahih bir hadisle de nesh edilir.
Çünkü ayet ve hadisin ihtiva ettiği hükümler yine Allah'ındır.
Örneğin; "Evli bir kadınla bir erkek zina yaptıkları zaman yüzer değnek vurun" hükmü: Zina
eden kadınla zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun..." (Nur 2) ayeti ile sabit iken,
vasıf ve fiileri belirtilen kadın ve erkeğin ölünceye kadar taşlanarak öldürerek nesh etmiştir.
Burada hükmü nesh eden Resulullah (s.a.v.)'in fiili hadisidir.
Dördüncü Hüküm: Nesh eden hüküm, nesh edilen hükümden daha ağır ve daha zor olur
mu?
Nesh eden hükmün, nesh edilen hükümden daha ağır, daha hafif veya benzer olması
caizdir.
Allah'ın zina eden hakkındaki ilk hükmü, zina edenlerin hapsedilmesi iken daha sonra bu
hüküm kaldırılarak bekar ise yüz sopa evli ise recmi emreden hüküm gelmiştir. Böylece nesh
eden hüküm nesh edilenden daha ağır olmuştur.
Kocası ölen kadının iddet müddetinin bir sene olduğunu emreden hükmün nesh edilerek,
iddet müddetini dört ay on güne indiren hükmün, nesh edilenden hafif olduğunun örneğidir.
Kıblenin Mescid-i Aksa'dan Kâbe’ye çevrilmesi ise nesh eden hükmün nesh edilenin
benzeri bir örneğidir.
Alimlerin cumhuruna göre nesh, yalnız emreden ve yasaklayan ayetlerde olur. Haber
bildiren ayetlerde olmaz.
53.DERS
116
إ َّن الَّذينَ يَ ْكتمونَ َما أَنزَ ْلنَا منَ ْالبَينَات َو ْاله َدى من بَ ْعد َما بَيَّنَّاه للنَّا
َّ في ْالكتَاب أولَئ َك يَلعَنهم الله َويَ ْلعَنهم
ْ﴾إلَّ الَّذينَ تَابوا١٥٢﴿ َالالعنون
160- Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır.
Zira ben onların tevbelerini kabul ederim. Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça
esirgeyenim. (Bakara 159-160)
ŞER’İ HÜKÜMLER
Birinci Hüküm: Bu ayet sadece Yahudi ve Hristiyan alimleri hakkında mı nazil olmuştur?
İkinci Hüküm: Kur'an okutmak ve dini ilimleri öğretmek için ücret almak caiz midir?
Ebu Bekir el-Cessas (r.h.) derki: “Hakikat, indirdiğimiz o açık açık ayetlerimizi ve doğruyu
gizleyenler yok mu?” (Bakara 159) ayeti, dini ilimlerin açıklanmasının gereğine delalet eder.
İlmi bir meselenin açıklanması karşılığında ücret almak caiz değildir. İnsanın yapmakla
yükümlü olduğu ibadet karşılığında ücret alması uygun olmaz. Bu ibadetlerden birisi hatta en
büyüğü, bilmeyenlere onu öğretmektir. (Ahkâmul Kur’an c.1, s. 125)
İslami toplumlardaki bütün fertler İslami ilimlere gereken ehemmiyeti göstermiş olsalar
şer’i ilimleri öğretecek özel şahıslara pek ihtiyaç kalmazdı. İlmi hususlarda kendini ispat etmiş
117
alimlerin verdikleri bilgiler doğrultusunda hareket etmek yeterli olurdu. Ancak bu gibi bir
durum söz konusu olmadığı için günümüzde İslami topluluklar zarurete binaen şer’i ilimleri
öğrenecek, onları öğretecek ve bunun dışında başka işlerle uğraşmayacak kişilere muhtaç
kalmışlardır. Bu halde maaş konusu gündeme gelmiş ve mübah sayılmıştır.
54.DERS
179- Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.
(Bakara 178-179)
ŞER’İ HÜKÜMLER
Birinci Hüküm: Köle karşılığında hür, zimmi karşılığında Müslümana kısas yapılır mı?
Cumhura (Maliki, Şafi, Hanbeli) göre, hür köleyi, Müslüman zımmiyi öldürürse hür ve
Müslümana kısas yapılamaz.
Cumhurun Kur'an'dan delillerinden biri “Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas
farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın öldürülür” (Bakara 178) ayeti ile kısasta
eşitliğin nasıl olacağı açıklanmıştır.
Sünnetten delilerden birisi ise “Müslümana, kâfirle kısas yapılmaz” (Buhari) hadisidir.
Hanefi’lere göre; hür köleyi, Müslüman zımmiyi öldürürse hür ve Müslüman kimselere
kısası yapılır.
118
Delillerinden birisi “Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı…”
ayetinde, katilin öldürülmesini farz kılmıştır. Bu ayet, genel anlamı ifade ettiği için hür, köle
Müslüman ve zımmi bütün katilleri kapsar. “Hür ile hür köle ile köle…” ayeti ise cahiliye
devrindeki zulmü ortadan kaldırmak için emredilmiştir, demişler.
Diğer bir delilleri ise Maide 45. ayetin zahiridir. Tevrat'ta onlara şöyle yazdık: Cana can,
göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılık ve cezadır). Yaralar da kısastır (Her
yaralama misli ile cezalandırılır). Kim bunu (kısası) bağışlarsa kendisi için o keffâret olur.
Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir. (Maide 45)
Cumhura (Şafi, Hanefi, Hanbeli) göre, oğlunu öldüren babaya kısas yapılmaz. Çünkü
Resulullah (s.a.v.) “oğlunu öldüren babaya kısas yapılmaz” buyurmuştur.
İ.Cessas bu hususta Resulullah (s.a.v.)’in “oğlunu öldüren babaya kısas yapılmaz” hadisi
meşhurdur. Sahabelerden hiçbiri Hazreti Ömer (rh.a.)’ın bu hadisle ilgili uygulamasına
muhalefet etmemiştir. Onun bu uygulaması hadisi manen mütevatir kılmaktadır, der.
(Ahkam-ül Kur’an c. 1, s. 168)
İmam Malik (rh.a.) ise “Bir baba, oğlunu işkence yaparak kasten öldürürse kısas yapılır, der.
(Cessas, Ahkam-ül Kur’an c. 1, s. 168, İ.Arabi, Kurtubi) Yalnız öldürmek kastı ile değil, terbiye
etmek için döverken çocuk ölürse babaya kısas yapılmaz.
Üçüncü Hüküm: Bir toplum bir adamı öldürürse o toplumun tümüne kısas yapılır mı?
Cumhura (dört mezhebe) göre, bir adamı öldüren bir topluluğun tüm fertlerine kısas
yapılır.
Resulullah (s.a.v.) “Eğer mü’min kanının dökülmesine yer ve gök ehli iştirak ederse
Allah(c.c) tümünü ateşte yüzüstü yakar.” buyurmuştur (Tirmizi)
Hz.Ömer (r.a.) zamanında Sana kentinde bir genç 7 kişi tarafından öldürüldü. 7 kişiye de
kısas yaptıran Hz. Ömer(r.a.) daha sonra; “Bu gencin öldürülmesine Sana kenti insanları
iştirak etseydi, tümüne kısas yaptırırdım” buyurmuştur. (İbn-i Kesir Tefsiri, c. 1, s. 210.)
Zahiri mezhebi ve İ.Ahmed'in başka bir görüşüne göre; bir adamı öldüren bir toplumun,
bütün fertleri öldürülmez.
İ.Ahmet bib Hanbel (rh.a.) “öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı” ayetini açıklarken
“Allah (c.c.) kısasta eşitliği şart koşmuştur “diyerek bir kişi için bir topluluğun öldürülmesinin
bu eşitliği aykırı olduğunu belirtmiştir.
119
Maliki, Şafi ve İ.Ahmed'ten bir rivayete göre; katil, maktülü ne ile öldürmüş onunla
öldürülür. Boğarak öldürmüşse boğarak, taş ile öldürürse taş ile öldürülür.
Delilerinden birisi “Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı” ayeti ve Enes (r.a.)’ın “Bir
Yahudi, bir kadının başına taş vurarak öldürmüştü Resulullah (s.a.v.)’de onu taş vurarak
öldürttü” hadisidir (Cessas, Ahkam-ül Kuran c. 1, s. 186)
Ebu Hanife ve İ.Ahmed'in diğer görüşüne göre kısas ancak kılıç ile yapılır. Çünkü kısasta
talep edilen; bir cana karşılık bir canı öldürmektir ve “Kısas ancak kılıçladır" hadisi
delillerindendir.
Alimler, kısası İslam Devlet Başkanı veya tayin ettiği kişinin kısası uygulayacağı konusunda
ittifak etmişlerdir. Çünkü İmam, fenalık ve kötülüklere meydan vermeden aralarındaki
dünyevi işleri ve davaları adil bir şekilde uygulasın. (Kurtubi Tefsiri c. 2, s. 207)
55.DERS
ب َعلَى الَّذينَ من قَبْلك ْم َ ب َعلَيْكم الصيَام َك َما كتَ يَا أَيُّ َها الَّذينَ آ َمنواْ كت
﴾ أَيَّاما َّم ْعدو َدات فَ َمن َكانَ منكم َّمريضا أ َ ْو َعلَى١١٣﴿ َلَعَلَّك ْم تَتَّقون
طعَام م ْسكين فَ َمن َ سفَر فَعدَّة م ْن أَيَّام أخ ََر َو َعلَى الَّذينَ يطيقونَه ف ْديَة َ
ع َخيْرا فَه َو َخيْر لَّه َوأَن تَصومواْ َخيْر لَّك ْم إن كنت ْم َ َت
َ ط َّو
ي أنز َل فيه ْالق ْرآن هدى للنَّا َ ضانَ الَّذ
َ ﴾ َش ْهر َر َم١١٤﴿ َت َ ْعلَمون
َش ْه َر فَ ْليَص ْمه َو َمن َكان
َّ َوبَينَات منَ ْاله َدى َو ْالف ْرقَان فَ َمن شَه َد منكم ال
َمريضا أ َ ْو َعلَى َسفَر فَعدَّة م ْن أَيَّام أخ ََر يريد الله بكم ْالي ْس َر َولَ يريد
120
بكم ْالع ْس َر َولت ْكملواْ ْالع َّدة َ َولت َكبرواْ اللهَ َعلَى َما َه َداك ْم َولَعَلَّك ْم
﴾١١٥﴿ َت َ ْشكرون
183- Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de
farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.
184- Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu
olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu
kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir
fakiri doyuracak fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu
kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha
hayırlıdır.
185- Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık
delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda
oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka
günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı
tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz
içindir. (Bakara 183-184-185)
ŞER’İ HÜKÜMLER
Birinci Hüküm: Ramazan ayı orucundan önce, Müslümanlara oruç farz mıydı?
Cumhura göre, “…sizden önceki (ümmetlere) oruç farz kılındığı gibi size de farz kılındı”
ayetinin ifadesi kapalıdır. Ramazan ayı ifadesi ile bu kapalılık giderilmiştir. Buna göre ise
Ramazan ayından önce farz oruç yoktur.
İ.Katade ve İ.Ata’ya göre Ramazan ayı orucundan önce her aydan üç gün oruç tutmak
Müslümanlara farzdı görüşü mevcuttur.
a) Zahiri mezhebine göre, yolculuk kısa veya uzun, hastalık hafif veya ağır bir hastalık
olsun fark etmeksizin hepsinde kişi Ramazan orucunu tutmayabilir. Delilleri ise
konumuz olan ayetin zahiridir.
b) Bazı alimlere göre; “orucu tutmama ruhsatı” kişi oruç tuttuğu takdirde çok meşakkat
çekecek hasta ve yolcuya mahsustur.
c) Cumhura (dört mezhebe) göre; oruç tutmamayı mübah kılan, hastayı yoran,
iyileşmesini geciktiren ve hastalığı arttıran oruçtur. Zahmete ve yorgunluğa sevk eden
121
uzun yolculukta oruç tutmamayı mübah kılar. Delillerinden birisi “Allah size kolaylık
diler, zorluk dilemez” ayetidir. (Bakara 185) Ayette oruç tutmama ruhsatı, meşakkat
ve zorluğun giderilmesi için verilmiştir. Hafif hastalık ve yakın yolculukta zorluk ve
meşakkat yoktur.
a) El-Evzai, oruç tutmamayı mübah kılan yolculuk bir gün olmalıdır, der. Delil olarak da;
Bir günden az yolculuklar kısadır. Yolcu genelde evinden ayrıldığı gün tekrar evine
dönmesi mümkün olmayan kimsedir. Yolculuk müddeti bir günden az olan kimsenin,
orucu tutması mübah değildir.
b) İ.Şafi ve İ.Ahmed’e göre; orucu bırakmayı mübah kılan yolculuk iki gün iki gece
olmalıdır. Bu mesafede 16 fersah (128 km) olarak takdir edilir.
Diğer bir delil ise Resurullah (s.a.v.) ‘in “Ey Mekkeliler! Yolculuğunuz dört bürd’den (128
km) az olursa namazlarınızı tam kılınız” hadisidir. (İ.Şafi, İ.Abbas (r.a.) ‘ten rivayet etmiştir.)
c) Ebu Hanife ise “orucu tutmayı mübah kılan yolculuk, üç gün üç gece olmalıdır, der.
Buda 24 fersah (112 km)’ tır.
Delillerinden birisi Resurullah (s.a.v.) ‘in şu hadisidir: Mukim kimse bir gün bir gece
ayağından mestini çıkarmadan mesh yapar. Seferi olanlar ise üç gün üç gece ayağında
mestini çıkarmadan mesh yapar.” (Cessas Ahkam-ül Kur’an c. 1, s. 204.) Resurullah (s.a.v.)
seferinin üç gün üç gece mesh yapabileceğini beyan etmiştir. Ruhsatlar ancak şeriatın tayin
ettiği ölçülerdir. Buna göre oruç tutmamayı ve namazı kısaltarak kılmayı mübah kılan sefer üç
gün üç gece olmalıdır.
Dördüncü Hüküm: Misafir ve hasta için orucu bırakmak ruhsat mıdır, azimet midir?
Hanefi, Şafii ve Malikilere göre, yolculukta orucu rahatlıkla tutabilen kimse için orucunu
tutması daha faziletlidir. Çünkü Allah (c.c.) “Oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır, bilirsiniz”
buyurmuştur.
122
Seferde orucu rahatlıkla tutamayan kimse için orucunu açması daha faziletlidir. Çünkü
ayette “…Allah size kolaylık diler, güçlük istemez” buyurulmuştur.
Hanbeli’lere göre; ruhsat buyruğuna dayanarak yolculukta oruç tutmamak daha faziletlidir.
Çünkü Allah (c.c.) azimetlerin yapılmasını istediği gibi ruhsatlarında yapılmasını sever ve ister.
Bu konuda Ömer bin Abdülaziz (rh.a.) “Yolculuk sırasında oruç tutmak veya tutmamaktan
hangisi daha kolaysa onu yapmak daha faziletlidir” der.
Altıncı Hüküm: Kazaya kalan Ramazan orucunu başka bir zamanda peş peşe tutmak farz
mıdır?
Hz.Ali, İbni Ömer ve İ.Şa’bi’ye göre, Ramazan orucunu kazaya bırakan hasta veya seferi
daha sonra bu orucu aralıksız olarak kaza etmesi farzdır. Ramazan orucunun peş peşe tutmak
farz olduğu gibi kazasında öyle olmalıdır, derler.
Cumhura (dört mezhebe) göre, bir kimse için kazaya kalan Ramazan orucunu başka bir
zamanda dilediği şekilde aralıklı veya aralıksız tutması caizdir. Çünkü Allah (c.c.) “…tutamadığı
günler sayısınca başka günlerde tutar” buyurmuş ve peş peşe olmasını emretmemiştir.
Yedinci Hüküm: “…Gücü yetmeyenler üzerine de bir yoksul doyumu fidye (lazımdır)…”
ayetinde, “gücü yetmeyenlerden” maksat, kimlerdir?
İ.Buhari, Ata’dan, o da İbni Abbas (r.a.) ‘tan: “…Gücü yetmeyenler üzerine de bir yoksul
doyumu fidye (lazımdır)…” ayeti çok yaşlı kadın ve erkekler hakkında nazil olmuştur. Oruç
tutmaya güçleri olmadığından yedikleri her gün için bir fakiri doyururlar. (Buhari)
Hamile ve emzikli kadın, kendi veya çocuğunun sağlığı için endişe edip korkacak olursa oruç
tutmaz. Çünkü onun hükmü hastanın hükmü gibidir. Fakihler hamile ve emzikli kadınların,
oruçları tutmamaları ve bunları kaza etmeleri konusunda ittifak etmişlerdir. Kaza ile beraber
fidye vermeleri konusunda ihtilaf etmişlerdir.
Hanefi’lere göre bu durumdaki kadın tutamadığı gün sayısınca kaza ederek Ramazan
dışında orucu tutar.
Delilerden biri şudur: Hamile ve emzikli kadın hasta gibidir. Hasan Basri (rh.a.) şöyle der:
“Hangi hastalık, hamilelikten daha ağırdır? Hamile veya emzikli kadın, orucunu tutamadığı
takdirde açar ve yalnız kaza eder.
Şafii ve Hanbeli’lere göre hem kaza eder hem de fidye verir. Bu iki mezhebe göre, “yalnız
çocukların hayatından endişe eden hamile ile ilgili emzikli kadın, oruç tutamazlarsa hem kaza
eder hem de fidye verirler. Ancak kendi hayatlarından ya da hem kendi hem de çocukların
123
hayatlarından endişe ederek oruç tutmadıkları takdirde başka bir zaman da sadece kaza
etmeleri gerekir” derler.
Ramazan ayı, hilali görmekle tespit edilir. Oruca en az adil bir kişinin hilali görmesinden
veya Şaban ayının 30'a tamamlanmasından sonra ki gün başlanır. Hilali gözetlemeksizin
matematik ve astronomik hesaplarla belirlenen oruca ve Ramazan'a itibar etmek caiz
değildir. Çünkü o Resulullah (s.a.v.) “Hilali gördüğünüz zaman oruç tutunuz. Hilali
gördüğünüzde de bayram ediniz. Eğer hava bulutlu olur da hilali göremezseniz Şaban ayını
30’a tamamladıktan sonra oruca başlayınız” buyurmuştur. (Buhari, Müslim)
Cumhura göre Ramazan ayının başlangıcı için adil bir kişinin hilali görmesi yeterlidir. İbni
Ömer (r.a.) “Halkla beraber Ramazan ayı hilalini gözetlemeye çıktık. Hilali gördüm ve
Resulullah (s.a.v.) ‘e söyledim. O, oruç tuttu ve halka da oruç tutmalarını emretti” rivayetini
yapmıştır. (Ebu Davut, Hâkim)
Şevval ayı hilali görülmez ise Ramazan ayı 30'a tamamlanır. Tüm fakihlere göre bir adil
şahidin görmesi yeterlidir.
İ.Malik'e göre, Ramazan ayı hilallini tespiti için iki adil görgü şahidinin “biz hilali gördük”
şehadetleri lazımdır. Çünkü hilalin iki kişi tarafından görülmesi şahitliktir.
Onuncu Hüküm: Ramazan ayı hilalinin, ülkelere göre doğuş yerlerinin farklı oluşuna itibar
edilebilir mi?
Hanefi, Maliki ve Hanbeli’lere göre; ülkelerin hilal doğuş yerlerinin farklı oluşuna itibar
edilemez. Bir ülke halkından bir veya daha çok insan Ramazan ayı hilalini görür ve haber
bütün ülkelere ulaşırsa hepsinin oruç tutması farzdır. Çünkü Resulullah (s.a.v.) ‘in “Ramazan
hilalini gördüğünüzde oruç tutun. Şevval ayı hilalini gördüğünüzde de bayram ediniz”
buyruğu tüm ümmetedir.
İ.Şafi'ye göre ise, Ramazan ayı hilalini her şehir halkının ayrı ayrı görmesi gerekir. Bir şehir
halkının hilali görmesi diğer şehir halklarını hükmen bağlamaz.
Onbirinci Hüküm: Hata ile Ramazan orucunu bozan bir kimsenin hükmü nedir?
Cumhura (dört mezhebe) göre; “güneş battı” zannıyla orucunu açan kimse ile “şafak
doğmamıştır” zannıyla sahur yiyen kimsenin orucu sahih değildir. Çünkü Allah (c.c.) “Bütün
gece fecri (sadık) olan ak iplik, kara iplikten seçilinceye kadar yiyin, için sonra da geceye
kadar orucu tamamlayın” buyruğunda, “güneş batıncaya kadar, orucunuzu tamamlayın”
beyanı vardır. Bu emre aykırı hareket, orucun kaza edilmesini icap ettirir.
124
Onikinci Hüküm: Cünüplük, oruç tutmaya engel midir?
Buhari ve Müslim Hz.Aişe (r.a.) ‘den “Resulullah, oruçlu olduğu halde cünüp olarak yatar,
daha sonra guslünü alarak sabah namazına giderdi” diye rivayet etmişlerdir. Yeme, içme ve
cinsi münasebette bulunmanın yasak olduğu vakitte Resulullah (s.a.v.) ‘in cünüp olduğu
görülmektedir. Cünüplük orucu bozsaydı Resulullah (s.a.v.) ‘in mutlaka şafaktan önce
yıkanması gerekirdi. Buda göstermektedir ki cünüplük orucun sıhhatine zarar vermez ancak
kişinin namaz kılması için gusletmesi farzdır.
Onüçüncü Hüküm: Nafile oruç tutan kimse, orucunu bozarsa kaza etmesi farz mıdır?
Hanefi mezhebine göre, nafile oruç tutan kimse orucunu bozarsa daha sonra bu orucu kaza
etmesi farzdır.
Kur'an'dan bir delilleri “… sonra geceye kadar orucu tamamlayın” ayeti bütün oruçlar için
genel bir emirdir. Farz veya nafile oruçlardan birini tutmaya başlayan insan için onu
tamamlaması farzdır.
Sünnetten delilleri; Hz.Aişe (r.a.) ‘den rivayet edilen, “Hafsa ile oruç tutmuştuk. Bize
sevdiğimiz bazı yiyecekler hediye edildi. Onlarla orucumuzu bozduk. Resulullah (s.a.v.) eve
gelince Hafsa benden önce bozduğumuz orucun hükmünü sordu. Resulullah (s.a.v.) “öyleyse
ona karşılık olarak bir gün kazaen oruç tutunuz” buyurdu. (Cessas c. 1, s. 278.)
Şafi ve Hanbeli’lere göre, nafile oruç tutan kimse, orucunu bozarsa o orucu kaza etmesi
farz değildir. Nafile orucu tutan kimse orucunu bozup bozmamakta serbesttir.
Kur'an'dan bir delilleri; “… iyilik edenlerin aleyhine bir yol (sorumluluk) yoktur.” (Tevbe 91)
ayeti, nafile oruç tutan bir kimsenin, orucunu bozduğu takdirde onu kaza etmesinin farz
olmadığına delildir.
Sünnetten delillerinden biri; Resulullah (s.a.v.) ‘in “Nafile oruç tutan kimse serbesttir.
Dilerse orucunu tutmaya devam eder. Dilerse acar (bozar) hadisidir. (Hâkim, İsnadı sahihtir
demiştir)
Maliki’lere göre; nafile oruç tutan kimse, orucunu bizzat kendi istediği ile bozarsa kaza
etmesi farzdır. Kendi rızasının dışındaki bir sebepten ötürü bozarsa kaza etmesi farz değildir.
125
Onbeşinci Hüküm: İtikâf süresi ne kadardır? İtikaf boyunca oruç tutmak şart mıdır?
56.DERS
126
ŞER’İ HÜKÜMLER
“Allah, sizi yeminlerinizdeki “lağv” den dolayı sorumlu tutmaz…” ayeti lağv yemininde
günah ve kefaret olmadığına delalet eder.
İmam Şafii ve İmam Ahmed’e göre; lağv yemini: Yemin kastı olmaksızın ağızdan çıkan
“vallahi” sözüne denir. Mesela, yemin kastı olmaksızın kişinin “Vallahi böyledir veya şöyledir”
demesi gibi.
İmam Ebu Hanife ve İmam Malik'e göre; lağv yemini: Bir şey hakkında zan ederek yemin
etmektir. Mesela “hilali gördüm” zannıyla yemin etmektir. Halbuki kişinin gördüğü hilal değil,
bulutların arasında bir yıldızdır.
Buhari Hz. Aişe (r.a.)’den “Allah, sizi yeminlerinizdeki lağvden dolayı sorumlu tutmaz”
ayeti, bir kimsenin konuşmasında, “Vallahi böyledir” veya “Vallahi böyle değildir” demesi
üzerine nazil olmuştur” rivayetini yapmıştır.
İla; kişinin eşiyle dört aydan fazla cinsi münasebette bulunmamak üzere Allah (c.c.)’ın
ismiyle yemin etmesidir. Bir kişinin eşine “Vallahi sana yaklaşmayacağım” veya “Vallahi
seninle cinsi münasebette bulunmayacağım” demesi gibi.
Ebu Hanife'ye göre; yemin ederek karısını dört ay terk eden ve sürenin bitiminde de
yeminden dönmeyen kimse eşinden bir talak ile boşanmış olur.
İmam Malik, İmam Şafii ve İmam Ahmed'e göre; dört ay müddetin dolması ile kişi eşinden
boşanmış olmaz. Ancak hâkim tarafından erkeğe yeminden dönmesi veya karısını boşaması
emredilir. Erkek hâkimin emrini yerine getirmezse hâkim kendi yetkisiyle boşanma kararı
verir.
Cumhurun delili “Eğer boşanmaya karar verirlerse (ayrılırlar)…” ayeti, talakın ancak koca
tarafından bilfiil yerine getirileceğine işaret eder. Dört aylık müddetin geçmesi yeterli
değildir. Süre dolduktan sonra, yemin yapan kimse, ya hanımını boşar veya yemininden
döner.
İmam Ebu Hanife, İmam Şafii ve İmam Ahmed'e göre; bir kişi ila yeminini karısına kızdığı
zaman yaptığı gibi, razı olduğu zaman da yapabilir.
127
Delil: “Kadınlara yaklaşmamaya yemin edenler…” ayetinde, genel bir ifade vardır. Ailesine
kızarak ve çocuğun sağlığını düşünerek yemin eden kişi, ila yeminini yapmış olur. Çünkü
ayetteki ifade iki yemini de kapsar.
Fakihler “… Eğer erkekler (süre içinde keffaret vererek eşlerine) dönerlerse şüphe yok ki
Allah çok bağışlayıcı, hakkıyla esirgeyicidir.” Ayetteki “dönmek (fey)” den maksadın, ne
olduğu hususunda ihtilaf vardır.
Bazı alimlere göre fey/dönmek’ten maksat, cinsi münasebettir. Yani yeminden sonra
şeriattın belirlediği süre içinde kişi eşiyle cinsi münasebette bulunursa dönmüş olur. Bu
şekilde dönüş yapmayıp dört aylık müddeti dolduran kimseden eşi boşanmış olur.
Diğer bazı alimlere görede; hastalık, misafirlik ve mahkûmiyet gibi meşru özürleri olmayan
adam için, ayetteki “fey” den maksat, cinsi münasebette bulunmaktır. Bu özürleri olan
kimsenin, diliyle “eşimden uzaklaşma hususunda yapmış olduğum yeminden döndüm”
demesi yeterlidir. Bu da dört mezhebin görüşüdür.
Başka bazı alimlere göre ise; fey’den maksat, kişinin “yaptığım yeminden döndüm”
demesinin yeterli olacağıdır.
57.DERS
َطان من َّ الَّذينَ يَأْكلونَ الربَا لَ يَقومونَ إلَّ َك َما يَقوم الَّذي يَت َ َخبَّطه ال
َ ش ْي
ْال َم َذل َك بأَنَّه ْم قَالواْ إنَّ َما ْالبَيْع مثْل الربَا َوأ َ َح َّل الله ْالبَ ْي َع َو َح َّر َم الربَا
ف َوأ َ ْمره إلَى الله َو َم ْن َ َسل
َ ى فَلَه َماَ ظة من َّربه فَانت َ َه َ فَ َمن َجاءه َم ْوع
﴾ يَ ْم َحق الله ْالربَا٢٧٥﴿ َص َحاب النَّار ه ْم في َها خَالدون
ْ َ َعا َد فَأ ْولَئ َك أ
ْ﴾ إ َّن الَّذينَ آ َمنوا٢٧٦﴿ ب ك َّل َكفَّار أَثيم
ُّ ص َدقَات َوالله لَ يح
َّ َوي ْربي ال
الز َكاة َ لَه ْم أَ ْجره ْم عن َد َربه ْم َّ صال َحات َوأَقَامواْ ال
َّ ْصالَة َ َوآتَوا َّ َو َعملواْ ال
128
َ﴾ يَا أَيُّ َها الَّذينَ آ َمنواْ اتَّقواْ الله٢٧٧﴿ ََولَ خ َْوف َعلَيْه ْم َولَ ه ْم يَ ْحزَ نون
ْ﴾ فَإن لَّ ْم ت َ ْفعَلواْ فَأ ْ َذنوا٢٧١﴿ َي منَ الربَا إن كنتم ُّمؤْ منين َ َو َذرواْ َما بَق
ْ َ أ َ ْم َوالك ْم لَ ت
َظلمونَ َول ب َح ْرب منَ الله َو َرسوله َوإن تبْت ْم فَلَك ْم رؤو
ْ ت
﴾٢٧٢﴿ َظلَمون
275. Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi
kalkarlar. Bu hal onların «Alım-satım tıpkı faiz gibidir» demeleri yüzündendir. Halbuki
Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir
de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim
tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.
276. Allah faizi tüketir (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir.
Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.
277. İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya, onların mükâfatları
Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.
278. Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz
alacaklarınızı terkedin.
279. Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resûlü tarafından (faizcilere
karşı) açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer tevbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir;
ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz. (Bakara 275-279)
ŞER’İ HÜKÜMLER
a) Riba nesie (zaman faizi) İ.Taberi şöyle der: Cahiliye devrinde faizle para veren kimse,
tayin edilen süre için borçludan bir ücret alırdı. Eğer borçlunun vade sonunda ödeme
gücü olmazsa alacaklıya “ödeme gücüm yok, borcumu yeniden ertelersen fazla para
veririm” derdi. Alacaklı kabul ettiği takdirde borç, ilave edilen yeni faizle birlikte
ertelenirdi. İşte buna kat kat faiz denmektedir. Çünkü vade uzadıkça alınan faizin
yüzde oranı da yükselmektedir. Allah bunu haram kılmıştır. (Taberi c. 4, s. 90.)
Günümüzdeki kredi sistemi bunun üzerine kurulmuştur.
129
b) Riba fadl (fazlalık faizi): Cins aynı olduğunda fazlalık ve eksiklik olmamalıdır. Bir ölçek
buğdayın, diğer bir buğday türünden iki ölçeğe, hurmanın başka bir çeşit hurmadan
iki ölçeğe satılması faizdir. Kalite ve başka sebepler söz konusu ise her bir malın para
türüne çevrilmesi sonra diğer malın alınması icap eder. Zeytinin zeytinle, arpanın arpa
ile, üzümüm üzüm ile eşit olarak değiştirilmesi caizdir. Bu cinslerdeki fazlalık veya
eksiklik faizdir.
Cinsler değişirse yani bir ölçek buğdayın, iki ölçek arpa ile satılması veya alınması
caizdir.
Çünkü Resulullah (s.a.v.) “Altının altınla, gümüşün gümüşle, buğdayın buğdayla, arpanın
arpayla, hurmanın hurmayla, tuzun tuzla aynı ölçüde, aynı şekil ve kalitede alınması ve
satılması mübahtır. Artık kim bundan fazla arttırırsa veya arttırmak isterse faiz istemiş olur.
Faizi alanda verende bunda da ortaktır.” Diğer bir hadiste de “Altın gümüşle, buğday arpa ile
satıldığı veya alındığı takdirde, mal ve bedel aynı anda alınıp verilirse helaldir” buyurdu.
(Buhari)
Faiz bütün çeşitleriyle az veya çok olsun haramdır. Faizin iki kısmından birine dahil olan
her çeşit faiz haramdır. İsminin kâr payı, kredi gibi aldatıcı kelimelerle ifade edilmesi sonucu
değiştirmez. Konunun ayeti bu durumu (Bakara 275) açıklamıştır. Çünkü faizin ferdi,
toplumsal, ekonomik açılardan birçok zararı vardır. İslam şeriatı da zararlı olan şeyleri
yasaklamıştır.
58. DERS
Yanlışlıkla olması dışında, bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir
mümini öldüren kimsenin mümin bir köle âzat etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir
diyet vermesi gereklidir; ancak ölünün ailesi diyeti bağışlarsa o başka. Öldürülen, mümin
olmakla birlikte size düşman olan bir topluluktan ise mümin bir köle âzat etmek lâzımdır.
Eğer kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine teslim edilecek bir
diyet vermek ve mümin bir köleyi âzat etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin Allah
tarafından tövbesinin kabulü için iki ay peşpeşe oruç tutması lâzımdır. Allah her şeyi
bilmektedir, hikmet sahibidir.
Kim de bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde devamlı kalmak üzere cehennemdir.
Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.
Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. Size selâm
verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek "Sen mümin değilsin" demeyin;
çünkü Allah katında sayısız ganimetler vardır. Daha önceleri siz de böyleydiniz. Derken
Allah size lutufta bulundu. Bu sebeple iyi anlayıp dinleyin. Hiç şüphe yok ki Allah bütün
yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisa 92-93-94)
ŞER’İ HÜKÜMLER
Birinci Hüküm: Adam öldürme kaç türlüdür? Bunların hangisinde keffaret vermek farzdır?
a) Kasten adam öldürmek: Kılıçla, bıçakla, silahla veya öldürücü bir aletle bilerek bir
adam öldürmektir. Bu tür adamı öldürmenin cezası kısastır.
b) Hata ile adam öldürmek: bu kendi içinde iki kısma ayrılır.
Birincisi; kişi bir müşriği ya da bir av hayvanını öldürmek amacı ile ateş eder ve kast ettiği
şeyi değil de bir Müslüman’ı vurup öldürür.
İkincisi ise, üzerinde küfür alameti gördüğü bir adamı müşrik olduğu zannıyla öldürür.
Halbuki öldürdüğü kimse müşrik değil, Müslümandır. Bu şekilde öldürmek hata ile
öldürmektir. Çünkü birinci şekilde fiilde hata, ikincide ise kasıtta hata vardır.
c) Kasta benzer öldürme (Şibhi amd): Öldürücü bir aletle olmayan, ince bir sopa, taş
veya elle vurularak gerçekleşen öldürmelerdir. Öldürenin amacı dövmektir. Vurucu
kasıtlı olduğu için kasta benzer (şibhi amd) öldürme denmiştir.
131
Cumhura göre, şibhi amd öldürme hadisesinde tam bir kasıt olmadığı için bu tür
öldürmelerden kısas düşmektedir. Öldürme olayı mücerred bir hatadan da olmadığı
için ödenecek diyet hata ile öldürmenin diyetinden daha fazla olmalıdır, demiştir.
Kasten adam öldürmek kısası gerektirir. Katil, anne babasını öldürmüşse mirastan mahrum
edilir.
İ.Şafi ve Ahmed’e göre, öldürülen kişinin velisinin kısası affetmesi halinde katilin keffaret
vermesi farzdır. İ.Ahmed’in Müsned’teki şu rivayeti onun delillerindendir: Beni Selim
kabilesinden birkaç kişi gelerek Resulullah (s.a.v.)’e “Ya Resulullah! Bir arkadaşımız bir adam
öldürdü” dediler. Resulullah (s.a.v.), “O cani kişi bir köle azad etsin ki Allah, azad ettiği
kölenin uzuvlarına karşılık onun uzuvlarını azad etsin” buyurdu. Hadis kasıtlı öldürmelerde de
keffaretin farz olduğuna açıkça delalet eder.
Ebu Hanife’ye göre, kasten adam öldürene keffaret yoktur. Çünkü keffaret de ibadet
manası vardır. Kasten adam öldürmek ise büyük günahlardandır. Büyük günahlar hiçbir
zaman ibadete sebep olamazlar. Öyleyse kasten adam öldüren için keffaret farz değildir.
a) Ebu Hanife’ye göre; kasten adam öldürmek herhangi bir kesici, öldürücü silahla veya
yakarak öldürmektir. Taşla, sopayla veya kesici olmayan bir şeyle yapılan öldürme
şibhi amd’tır.
b) Ebu Yusuf ve Muhammed’e göre; kasten adam öldürmek, öldürmek niyetiyle
vurmaktır. Vurulan alet ister silah ister taş, sopa ve benzeri şeyler olsun fark etmez.
Yeter ki vurulan şeyin kesinlikle öldürücü olmayan bir şey olmasıdır.
c) İ.Şafi’ye göre; kasten adam öldürmek, vurulan alet ne olursa olsun vuruştaki kasıt
adamı öldürmek ise ve adamın bu vuruştan dolayı öldüğü tahakkuk ederse bu kasten
öldürme olur. Şibhi amd ise, öldürme kastı olmadan ve öldürücü bir alet dışında bir
şeyle vurulup da ölen kişinin kasıtsız öldürüldüğü yani şibhi amd olduğu ortaya çıkar.
Allah (c.c.) azad edilecek kişiye iki şeyden birini tercih ederek yerine getirmeyi farz kılmıştır.
Bunlar: a) Mü’min bir köle azad etmek.
132
b) Ölen kişinin velisine diyetini vermektir.
İbni Abbas (r.a.) ve Hasan Basri’ye göre azad edilecek köle namaz ve oruç ehli olmalıdır.
İ.Malik, Şafi ve Ebu Hanife’ye göre; anne ve babasından biri Müslüman olan köle bir çocuğu
azad etmek yeterlidir.
İ.Ahmed’e göre; iki görüş nakledilmiş birincisi, anne ve babasından biri Müslüman olan köle
bir çocuğun azad edilmesi, ikincisi ise; azad edilecek kölenin mutlaka mükellef olan, namaz
kılan ve oruç tutan birisi olması gerekir.
Dördüncü Hüküm: Hata ile adam öldürmede diyet kimin üzerine farzdır?
İbni Kesir (rh.a.) şöyle der: Yanlışlıkla öldürülen adamın diyetini katilin malından değil,
babası tarafından yakın akrabalarının ödemesi farzdır.
Ebu Hureyre (r.a.) şunu rivayet etmiştir: Huzeyl kabilesinden kavga eden iki kadından biri
diğerini attığı bir taş ile öldürdü. Ölen kadın hamile idi. Kabileden bir heyet gelerek Resulullah
(s.a.v.)’den bu hadise hakkında bir hüküm istediler. Resulullah (s.a.v.) katil kadının ölen
kadının karnındaki çocuğa karşılık bir köle azad etmesini, katil kadının baba tarafından yakın
akrabalarının da ölen kadının diyetini ödemelerine hükmetti. (Buhari-Müslim)
Beşinci Hüküm: Kasten veya hata ile adam öldüren katilin tevbesi kabul edilir mi?
Alimler, diyetin 100 deve olduğu ve diyetin üç yılda eşit taksitler halinde ödenmesi gerektiği
konusunda ittifak etmişlerdir.
İbni Cevzi şöyle der: Altı çeşit diyet vardır. Altın olursa 100 tane, gümüşten olursa 12.000
dirhem, deveden verilirse 200, koyundan 10.000 tane, ipek elbiseden olursa 200 adet verilir.
Bu diyet Müslüman bir erkeğin diyetidir. Müslüman hür bir kadının diyeti ise bunun yarısıdır.
Bu görüş Cumhurun görüşüdür. (İbni Cevzi c. 2, s. 164.)
Altıncı Hüküm: Kasten adam öldüren katilin tevbesi kabul edilir mi?
İbni Abbas (r.a.)’a göre; “Kim bir mü’mini kasten öldürürse cezası ebedi kalıcı olmak üzere
cehennemdir” ayeti bu hususta nazil olan en son ayet olmasından dolayı katilin tevbesi kabul
edilmez. (Kurtubi c. 5, s. 332.)
Fakihlerin cumhuruna göre kasten adam öldürenin tevbesi kabul edilir. Allah, “Şüphesiz ki
Allah, kendisine eş koşulmasını bağışlamaz. Onun dışındaki (günahları) dilediği kimseler
bağışlar” (Nisa 48) buyurmuştur. Ayetteki “onun dışındaki” ifadesinden maksat, şirk dışında
kalan günahlardır. Bu günahlardan biriside kasten adam öldürmektir.
Küfür, adam öldürmekten daha büyük bir günah olduğu halde ondan dönüp tevbe edildiği
ve bu tevbe kabul edildiği halde kasten adam öldürenin tevbesi neden kabul edilmesin.
133
Adam öldürmek küfürden daha hafif bir suç olduğuna göre onun tevbesinin kabulü
diğerinden daha evladır. Cumhurun bunların dışında daha birçok delili vardır.
59.DERS
َ َانَّ َما َج ٰ َٓزؤا الَّذينَ ي َحاربونَ اللّٰهَ َو َرسولَه َويَ ْسعَ ْونَ في ْالَ ْرض ف
سادا
َط َع اَيْديه ْم َوا َ ْرجله ْم م ْن خ َالف ا َ ْو ي ْنفَ ْوا من َّ َصلَّ َٓـبوا ا َ ْو تقَ ا َ ْن يقَت َّ َٓلوا ا َ ْو ي
الخ َرة َع َذاب ٰ ْ ْالَ ْرض ٰذل َك لَه ْم خ ْزي في ال ُّد ْنيَا َولَه ْم في
سبَا نَ َكالَ ط َٓعوا اَيْديَه َما َج ََٓزاء ب َما َك َ سارقَة فَا ْق َّ سارق َوال َّ ﴾وال٣٣﴿
َ َعظيم
﴾٣٩﴿منَ اللّٰه َواللّٰه َعزيز َحكيم
Allah’a ve peygamberine karşı savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya
çalışanların cezası ancak ya öldürülmeleri veya asılmaları yahut el ve ayaklarının çapraz
olarak kesilmesi ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. Bu, onların dünyada
uğradıkları aşağılayıcı cezadır. Âhirette ise onlar için büyük bir azap vardır. (Maide 33)
Hırsızlık eden erkek ve kadının yaptıklarına karşılık bir ceza, Allah’tan bir ibret olarak
ellerini kesin. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir. (Maide 38)
Nüzul Sebebi: Ukl kabilesinden sekiz kişi Resulullah (s.a.v.)’e gelip Müslüman olarak biat
ettiler. Medine’nin havası onlara ağır geldiğinden hastalandılar. Bu hastalıklarını Resulullah
(s.a.v.)’e arz edince onlara “çobanımızla beraber develerin yanına çıkıp onların süt ve
idrarlarından için” buyurdu. Onlar da gidip develerin süt ve idrarlarından içip sıhhat buldular.
Sonra Resulullah (s.a.v.)’in çobanını öldürüp develeri çaldılar. Haber Resulullah (s.a.v.)’e
ulaşınca peşlerine bir birlik göndererek onları yakaladı. Resulullah (s.a.v.)’in emri üzere elleri
ve ayakları kesilip gözleri oyuldu. Sonra Medine’nin Harre denilen siyah taşlık bölgesine
atıldılar ve ölünceye kadar öyle kaldılar. (Buhari-Müslim-Muvatta)
134
ŞER’İ HÜKÜMLER
Birinci Hüküm: Ayette şer’i hükümleri açıklanan muharipler, yol kesenler kimlerdir?
Ayet, Allah (c.c.) ve Resulü’nün (s.a.v.) dostları ile savaşanlar ve fesat çıkaranların
hükümlerini açıklamıştır. Allah (c.c.) bunlar için öldürmeye, asmaya, el ve ayaklarının
çaprazlama kesilmesine ve savaştığı bölgeden sürülmelerine hükmetmiştir.
İ.Malik’e göre; “muharip”, ister şehirde, ister çölde silahla halka zulmeden ve onları
korkutandır.
Ebu Hanife’ye göre, “muharip” çöl veya kırda halka silahla saldıran kimselerdir.
İ.Şafi’ye göre, şehirde hırsızlık yapan ve yol kesen her kişiye “muharip” denir.
İbni Münzir’e göre, ayet umumilik ifade eder. Muharipliği bir yere veya şahsa tahsis etmeye
kimse yetkili değildir. Nerede ve ne zaman yapılırsa yapılsın iş aynı iştir.
İkinci Hüküm: Ayette bildirilen hükümler arasında bir tercih yapılır mı?
Malikilere göre, imam (yönetici), muharipler hakkında ayette bildirilen hükümlerden birini
tercih edebilir. Ayetin zahiri böyledir.
Örneğin bir kişi bir adamı hem öldürmüş hem de malını alımışsa imam aşağıdaki dört
hükümden birini tercih edebilir:
a) İmam dilerse böyle bir caniyi önce el ve ayaklarını çaprazlama kestirip sonra öldürür.
b) İmam dilerse o caniyi el ve ayaklarını çaprazlama kestirdikten sonra astırır.
c) İmam dilerse caninin el ve ayaklarını çaprazlama kestirmeden astırır.
d) İmam dilerse caniyi öldürür başka bir şey yapmaz.
Üçüncü Hüküm: Asma cezası nasıl uygulanır?
Ebu Hanife’ye ve İ.Malik’e göre, cani canlı olarak ölmeyecek şekilde bir veya üç gün asılır.
Bu, kötü kimselerin ibret almaları için yapılır. Asılan adam bir veya üç gün sonra
süngülenerek öldürülür.
İ.Şafi’ye göre, canlı olarak asılacak kişinin namazına engel olmamak için öldürülür sonra
asılarak teşhir edilir. Tabi bu arada yıkanır, kefenlenir ve cenaze namazı kılınır öylece asılır.
Hırsızlık, akil ve baliğ bir kişinin muayyen bir miktarda para veya malı, haksız olarak
saklandığı yerden gizlice almasıdır.
135
Ebu Hanife’ye göre çalınan para veya mal en az 10 dirhem gümüş para veya karşılığı mal
olursa hırsızın eli kesilir. Şayet 10 dirhemden aşağı olursa el kesme cezası uygulanamaz.
İ.Malik ve Şafi’ye göre, el kesme cezasının uygulanması için çalınan para veya malın 1 altın
liranın dörtte biri veya 3 dirhem gümüş para yada karşılığı mal olmalıdır. Bu miktarın altında
olan malların çalınmasında el kesilmez.
Ebu Hanife’nin delili, Resulullah (s.a.v.)’in “Çalınan mal veya para 10 dirhem gümüş paradan
aşağı olursa hırsızın eli kesilmez” hadisidir. (Zeylai, Nasbür Raye c. 3, s. 355)
“Resulullah (s.a.v.); hırsızın eli ancak bir altın liranın dörtte biri veya onun değerinde bir malı
veya daha fazlasını çalması halinde kesilir” buyurdu. (Müslim)
Bir tam altının dörtte biri ise 1540 tl ise çeyteği 385 tl’dir.
Şeyh Sayis (rh.a.), alimler tarafından yapılan muhtelif miktar taktirlerinin en yükseğini kabul
etmek daha uygundur, demiştir.
Çalınan malın saklı, kapalı bir yerde olması cezanın uygulanması için şarttır. Aynı zamanda
çalınan malın hırsız için helal olduğu yolunda bir şüphede bulunmamalıdır.
“Erkek hırsızla kadın hırsızın … ellerini kesin” ayeti hırsızların ellerinin kesilmesine delalet
eder.
Fakihler kesilecek elin sağ el olduğunda ittifak etmişlerdir. Cumhur (dört mezhep imamı),
hırsızlıkta elin dirsek veya omuzdan değil bilekten kesilmesine hükmetmişlerdir.
Cumhurun Delillerinden;
Resulullah (s.a.v.), hırsızın elini bilekten kestirmiştir. Ayrıca Hz. Ali ve Hz. Ömer (r.a.)’nın
uygulamaları da budur.
Hırsızın eli kesildikten sonra, ikinci kez hırsızlık yaptığı taktirde bu defa bütün fakihlerin
ittifakıyla sol ayağı bilekten kesilir. Çünkü Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Birisi
hırsızlık yaptığı zaman elini kesin. İkinci defa hırsızlık yaparsa sol ayağını bilekten kesin”
(Derakutni)
Hanbeli ve Hanefilere göre; el ve ayağı kesildikten sonra üçüncü defa hırsızlık yapan
kimsenin hiçbir yeri kesilmez. Çaldığı ödetilir ve tevbe edinceye kadar hapsedilir.
Maliki ve Şafilere göre ise üçüncü defa hırsızlık yapan kimsenin bu kez de sol eli bilekten
kesilir. Yine tevbe etmeyip dördüncü defa hırsızlık yaparsa sağ ayağı da bilekten kesilir.
136
Ebu Hanife’nin, “ben bir kişiyi yemek yiyecek elden, yürüyecek ayaktan mahrum
bırakmaktan Allah (c.c.)’a sığınırım” dediği rivayet edilmiştir. Bu görüş, Hz.Ali, Hz.Ömer ve
diğer bazı sahabelerden de rivayet edilmiştir.
60.DERS
يََٓا اَيُّ َها الَّذينَ ٰا َمنوا َل ت َ ْدخلوا بيوتا َغي َْر بيوتك ْم َحتّٰى تَ ْستَأْنسوا
﴾فَا ْن لَ ْم١٣﴿ َسلموا َع ٰلَٓى ا َ ْهل َها ٰذلك ْم َخيْر لَك ْم لَعَلَّك ْم ت َ َذ َّكرون
َ َوت
تَجدوا في ََٓها ا َ َحدا فَ َال ت َ ْدخلوهَا َحتّٰى يؤْ َذنَ لَك ْم َوا ْن قي َل لَكم
َارجعوا ه َو اَ ْز ٰكى لَك ْم َواللّٰه ب َما ت َ ْع َملونْ َارجعوا ف ْ
﴾لَ ْي َ َعلَيْك ْم جنَاح اَ ْن ت َ ْدخلوا بيوتا َغي َْر َم ْسكونَة في َها١٩﴿َعليم
﴾١٨﴿ ََمتَاع لَك ْم َواللّٰه يَ ْعلَم َما تبْدونَ َو َما ت َ ْكتمون
Ey inananlar! Evlerinizden başka evlere, izin almadan, seslenip sahiplerine selam
vermeden girmeyiniz. Eğer düşünürseniz bu sizin için daha iyidir. Eğer evde kimseyi
bulamazsanız, yine de size izin verilmedikçe içeriye girmeyiniz. Size "Dönün" denirse
dönün. Bu, sizi daha çok temize çıkarır. Allah yaptıklarınızı bilir. İçinde size ait bir eşya
olan, oturanı bulunmayan evlere girmenizde herhangi bir günah yoktur. Allah, açığa
vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir. (Nur 27-28-29)
Nüzul sebebi: Bir kadın Resulullah sav'e gelerek ''ya Resulullah! Ben odamda hiç kimsenin
hatta babamın ve evladımın dahi görmelerini istemediğim bir kıyafetle iken yanıma birisi
habersiz girerse ben ne yaparım?''dedi.Bunun üzerine ''Ey iman edenler !kendi ev ve
odalarınızdan başka ev ve odalara gireceğinizde ...''ayeti nazil oldu.(Taberi)
137
Günümüzde kapıyı veya zili çalmak ayette meşru kılınan izin istemenin yerini tutar.
Ayet, izin istemenin sayısını belirtmemiştir. Resulullah sav'in sünneti izin istemenin üç defa
olduğunu belirtmiştir.
Ebu Hureyre ra'ten :''İzin istemek üçtür. Birincisinde haberdar olurlar. İkincisinde
kendilerine çeki düzen verirler. Üçüncüsünde giriş izni verirler veya reddederler.''(Tefsirul
kebir c.23 s.197)
Ebu Musa El Eş'ari ra' ten rivayetle ; Resulullah sav,....''sizden biriniz bir evden üç kere
izin ister de izin verilmezse geri dönsün!..'' buyurmuştur.
Meskun yerlere izinsiz giren kimse hane halkını kendisine haram olan durumlarda
görmekten emin olmaz. Hane halkını güvene almak onları rahatsız etmemek için izin
istemeyi İslam ihmal etmez ve emreder.
İslam 'ın yüksek edeplerinden biri de mahremlerin odasına bile izin istiyerek girmektir.
Sahabilerden birisi ,''Ben annemin odasına girerken mi izin isteyeceğim ?'' diye sordu.
Resulullah sav ''EVET '' dedi. aynı adam,''Benden başka anneme hizmet edecek kimse
yoktur. Odasına her girişte izin mi isteyeceğim?'' dedi.Resulullah sav'' sen anneni çıplak
görmek ister misin ?''buyurdu.Adam , ''Hayır, annemi çıplak görmek istemem''deyince,'' o
zaman her girdiğinde izin iste ''buyurdu.(Muvatta)
Ziyaretçi kapının sağ veya sol yanında ve yan olarak durmalıdır. Çünkü Resulullah sav. bir
eve gidince kapının tam önünde ve yüzünü kapıya dönerek durmazdı. Kapının sağ veya sol
tarafında, yanını çevirerek durur ve selam verirdi.(Buhari, Ebu Davud)
İzin istemek farz, selam vermek sünnettir. İzin istemenin farz oluşu halkı haramdan
korumak içindir. Çünkü hadiste ''İzin istemek ancak gözlerin haramdan korunması
içindir''buyurulmuştur.(Buhari, Müslim)
Selam vermek ise sevgiyi artırmak içindir. Zira Resulullah sav ,''sizi ,onu yaptığınız
taktirde birbirinizi çok seveceğiniz bir şeye davet edeyim mi?'' dedi.Sahabiler,''Evet, ya
Resulullah !''dediler.Resulullah sav,''aranızda selamı yayın''buyurdu.(müslim)
138
Ayetin zahiri ister erkek,ister kadın ,ister sağlam ister kör olsun bir kapıya giden herkes
için izin istemenin farz olduğuna delalet eder.Alimlerin cumhuru bu görüştedir..
Ayetin zahiri bütün zaman ve hallerde evlere izinsiz girmenin haram olduğuna delalet
etmektedir. Bir ev de yangın çıkması, hırsızların girmesi gibi halleri görenlerin izinsiz
girmeleri caizdir.(Tefsirul kebir c 23 s 200)
Bir kimsenin yabancı bir evi gözlemesi kesinlikle haramdır. Bunu yapan kişiye verilecek
ceza hususunda ihtilaf vardır.
1-İ. Şafi ve İ. Ahmed bin Hanbel rh'a göre; ev halkı evi izinsiz gözetleyenin gözünü kör
etseler kısas edilmezler. Ayrıca gözetleyen kişide hiç bir hak talep edemez.
Delilleri:
a)Ebu Hureyre ra'ten: rivayetle Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu, ''her kim bir evi izinsiz
gözetlerse, ev halkı onun gözünü vurarak kör etse onun gözü heder olmuştur.
(Buhari,Müslim)
b)Sehl bin Sad'ten şöyle nakledilmiştir:''Bir adam Resulullah sav'in odalarından birini
gözetliyordu. Resulullah sav,elindeki uzunca bir demir parçasını adama göstererek ,''Eğer
evime muttali olmak için gözetlediğini bilsem şu demiri gözlerine sokardım.İçeri girmek için
izin istemek ancak gözleri haramdan korumak
içindir,''buyurdu.(Buhari,Müslim,Tirmizi,Ahmed)
İ.Malik ve İ.Ebu Hanife rh'a göre;Bir evi gözetleyen kişinin gözünü kör etmek
cinayettir.Dolayısıyla kısas yapılır veya diyeti ödenir.
61.DERS
139
صاله في َ سانَ ب َوال َديْه َح َملَتْه ا ُّمه َو ْهنا َع ٰلى َو ْهن َوف َ ص ْينَا ْال ْن
َّ َو َو
اك َع ٰلَٓى َ ﴾ َوا ْن َجا َه َد٦٤﴿ ي ْال َمصير َّ ََعا َميْن اَن ا ْشك ْر لي َول َوال َدي َْك ال
صاحبْه َما في ال ُّد ْنيَا َ ا َ ْن ت ْشر َك بي َما لَ ْي َ لَ َك به ع ْلم فَ َال تط ْعه َما َو
ي َم ْرجعك ْم فَانَبئك ْم ب َما ك ْنت ْم َّ َي ث َّم ال
َّ ََاب ال
َ سبي َل َم ْن اَن َ َم ْعروفا َواتَّب ْع
﴾٦٣﴿ َت َ ْع َملون
Biz insana anne babasıyla ilgili öğütler verdik. Annesi, güçten kuvvetten düşerek onu
karnında taşımıştır; çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bunun için (ey insan), hem
bana hem anne babana minnet duymalısın; sonunda dönüş yalnız banadır.
Eğer anne baban, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa
bu durumda onlara uyma ama yine de onlara dünyada iyi davran; yüzünü ve özünü bana
çevirenlerin yolunu izle; dönüşünüz yalnız banadır, O zaman yapıp ettiklerinizin sonucunu
size bildireceğim. (Lokman 14-15)
Nüzul Sebebi
Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a.) 'dan şöyle rivayet edilmiştir: "Anneme karşı çok saygılı ve hayırlı
idim. Ben Müslüman olunca annem, oğlum senin icat ettiğin din nedir? And olsun ki sen bu
dini terk edene kadar hiçbir şey yiyip içmeyeceğim" diye yemin etti. Ona, 'Anne, böyle
yapma. Muhakkak ben hiçbir şey için dinimi terk etmem', dedim. Annem bir gün bir gece
hiçbir şey yemedi. Bitkin bir hale geldi. Yine ikinci gün de bir şey yemedi. Gittikçe meşakkati
arttı. Bu halini görünce yanına giderek, "Anne sen bilirsin. Allah’a yemin ederim ki senin yüz
canın olsa hepsi de teker teker senden çıkmış olsalar ben yine de dinimi terk etmem. Dilersen
ye dilersen yeme" dedim. Annesi Sa'd'ın bu sebatını görünce yemek yemeye başladı. Bu
hadise üzerine "Eğer onlar senden ilimde (yeri) olmadık herhangi bir şeyi bana eş tutman
üzerinde seni zorlarlarsa kendilerine itaat etme." ayeti nazil oldu. (İ.Kesir, Tefsir c. 3, s. 445)
ŞER’İ HÜKÜMLER
1- Haramlığa sebep olan süt emzirmenin müddeti ne kadardır?
Şafi, Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre, "Anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler"
(Bakara 233) ayeti gereği çocuklar iki yaşını doldurana kadar bir kadından süt emerlerse o
kadın süt annesi, çocuklarıda süt kardeşleri olurlar.
Hanefi mezhebine göre ise "Onun bu taşınması ile sütten kesilmesi (müddeti) otuz aydır"
(Ahkaf 15) ayetine dayanarak harama sebep olacak emme müddetinin iki sene altı ay
olduğuna hükmetmişlerdir.
Meşru emme süresi içinde Hanefilere göre çoçuk bir defa Şafilere göre beş defa emerse süt
çocuğu olur. Emziren kadın süt anne, kadının çocukları da süt kardeş olurlar.
140
2- Gebeliğin şer'i müddeti ne kadardır?
Fakihler, "Onun bu taşınması ile sütten kesilmesi (süresi) otuz aydır" (Ahkaf 15) ile "Sütten
ayrılması da iki yıl (sürmüştür) ayetlerine dayanarak gebelik müddetinin en az altı ay
olduğuna icma etmişlerdir. Zira bu iki ayetin farkı gebeliğin en az altı ay olduğunu
göstermektedir.
Fakihlerin Cumhuru, oğluna zina iftirası atan babaya had uygulanamayacagı gibi, çocuklarını
öldüren anne ve babaya da kısas uygulanamayacağına ittifakla hükmetmişlerdir. Anne ile
baba çocugun dünyaya gelme sebebidirler. Çocuk ise onların helakine sebep olamaz.Bu
görüşü Resulullah (s.av.)'in "Baba çocugundan dolayı kısas edilmez" hadisi destekler. (Tirmizi)
İ.Kurtubi şöyle der: "Günah işlemekte veya farzlardan birisini terk etmekte anne ve babaya
itaat edilmez. İtaat ancak mübah olan işlerde gereklidir.
Hasan Basri (rh.) "Bir anne şefkatinden dolayı çocuğunun yatsı veya sabah namazına mani
olmaya çalışırsa ona bu hususta itaat edilmez demiştir. (Kurtubi c. 4, s. 64.)
Allah'a isyanda hiç bir mahluka itaat edilmez. Bundan dolayı haramları işleme konusunda
hiç kimseye itaat edilemez.
"Bana dönenlerin yoluna uy" ayetinin zahiri selefin ve salih mü'minlerin yolundan gitmenin
farz olduğuna delalet eder. Münafık ve kafirlerin yoluna gitmenin de haram olduğuna işaret
eder.
Anne ve Babaya itaat, Allah'a itaat şartına bağlanmıştır. Bu itaat şeriatın kabul ettiği sınırlar
çerçevesinde olmalıdır. Bu çerçeve içinde ne Allah'ın hukukuna tecavüz vardır ne de kulların
hukuku zayi olur.
62.DERS
َما َجعَ َل اللّٰه ل َرجل م ْن قَ ْلبَيْن في َج ْوفه َو َما َجعَ َل ا َ ْز َوا َجكم الَّٰٓئ
ظاهرونَ م ْنه َّن ا َّم َهاتك ْم َو َما َجعَ َل ا َ ْدعيََٓا َءك ْم ا َ ْب َٓنَا َءك ْم ٰذلك ْم قَ ْولك ْم
َ ت
141
﴾ ا ْدعوه ْم ٰلبََٓائه ْم ه َو٤﴿ سبي َل َّ با َ ْف َواهك ْم َواللّٰه يَقول ْال َح َّق َوه َو يَ ْهدي ال
سط ع ْن َد اللّٰه فَا ْن لَ ْم ت َ ْعلَ َٓموا ٰابََٓا َءه ْم فَا ْخ َوانك ْم في الدين َو َم َواليك ْم
َ ا َ ْق
ت قلوبك ْم َو َكانَ اللّٰهْ طأْت ْم به َو ٰلك ْن َما تَعَ َّم َد
َ َولَ ْي َ َعلَيْك ْم جنَاح في ََٓما ا َ ْخ
﴾٣﴿غَفورا َرحيما
Allah bir kişinin göğüs boşluğunda iki kalp yaratmamıştır, annelerinize benzeterek haram
olsun dediğiniz eşlerinizi anneleriniz kılmamış, evlâtlıklarınızı da gerçek oğullarınız
yapmamıştır. Bunlar sizin kendi iddianızdır; hak ve hakikati Allah söyler, doğru yolu da O
gösterir.
Evlâtlıklarınızı babalarının soyadlarıyla anın. Bu Allah katında adalete daha uygun bir
davranıştır. Eğer onların babalarını bilmiyorsanız o zaman kendileri sizin din kardeşleriniz
ve dostlarınızdır. Yanıldığınız hususta size günah yoktur, fakat bilinçli ve kasıtlı olarak
yaptıklarınızdan sorumlusunuz. Allah çok bağışlayıcı ve ziyadesiyle esirgeyicidir. (Ahzap 4-
5)
ŞER’İ HÜKÜMLER
1- Peygamberlerden günah sadır olur mu?
Zihar; bir erkeğin hanımına "sen bana anamın sırtı gibi haramsın" diyerek ondan
ayrılmasıdır. Cahiliye döneminin en çirkin boşanma çeşitlerinden biriydi.Onların inancına
göre zihar yapılan kadın kocasına annesi gibi olurdu.İslam bunu iptal etti ve böyle olmadığını
bildirdi.Zihar yapanada ceza olarak, köle azadı, peşpeşe iki ay oruç tutmayı yada altmış
miskini doyurmayı emretmiştir.
İçinizden karılarına zıhâr yapanların karıları asla onların anaları değildir. Onların anaları
sadece, kendilerini doğuran kadınlardır. Gerçek şu ki, onlar çirkin ve asılsız bir söz
söylüyorlar. Şüphesiz Allah affedicidir, bağışlayıcıdır.
Karılarına zıhâr yapıp da sonra dediklerinden dönenlerin, onlarla temas etmeden önce bir
köle âzat etmeleri gerekir. Size öğütlenen işte budur. Allah yapıp ettiklerinizden tamamen
haberdardır.
Buna imkân bulamayan, temastan önce peş peşe iki ay oruç tutar. Buna da gücü yetmeyen
altmış fakiri doyurur. Bu, Allah’a ve resulüne imanınızı göstermeniz içindir. İşte bunlar
142
Allah’ın koyduğu kurallarıdır. Kâfirleri elem veren bir azap beklemektedir. (Mücadele 2-3-
4)
İslam, cahili döneme mahsus olan evlatlığın öz çocuk gibi olduğu itikadını da iptal ederek
haram kılmıştır. Cahiliyede edinilen evlat öz çocuk kabul edilirdi. Bu durum ise haramdır.
Resulullah (s.a.v.) "Her kim başka bir kimseye babası olmadığını bile bile nesep iddia ederse
o kimseye cennet haram olur" buyurmuştur. (Buhari-Müslim)
İ. Katade (rh.)'a göre "hata" birisine kasıtsız olarak 'oğlum' veya 'baba' denilmesidir.
Ayette Allah (c.c.) birisine hata ile 'oğlum' denmesinin haram olmadığını fakat yabancı bir
çocuğu kasıtlı olarak kendisine nispet etmenin haram olduğunu bildirmektedir.
Fakat bazı âlimler "kardeşim" denilen kişinin fasık olmamaları gerektiğini şart koştular.
Çünkü fasıka hürmet etmek haramdır.
63.DERS
ي ا َ ْو ٰلى ب ْالمؤْ منينَ م ْن ا َ ْنفسه ْم َوا َ ْز َواج َٓه ا َّم َهاته ْم َوا ُ۬ولوا ْالَ ْر َحام
ُّ اَلنَّب
بَ ْعضه ْم ا َ ْو ٰلى ببَ ْعض في كتَاب اللّٰه منَ ْالمؤْ منينَ َو ْالم َهاجرينَ ا ََّٓل ا َ ْن
﴾٣﴿ ت َ ْفعَ َٓلوا ا ٰلَٓى ا َ ْوليََٓائك ْم َم ْعروفا َكانَ ٰذل َك في ْالكتَاب َم ْسطورا
143
Peygamber müminlere kendilerinden daha yakındır, eşleri de onların anneleridir.
Aralarında kan bağı bulunanlar Allah’ın kitabında (mirasçılık bakımından) birbirlerine, diğer
müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar; dostlarınıza lutufta bulunmanız başkadır.
Bu hüküm kitapta kayıt altına alınmıştır. (Ahzap 6)
ŞER’İ HÜKÜMLER
1-Müslüman fakirlerin borçlarını ödemek imam üzerine vacip midir?
Bazı âlimler, İmamın üzerine beytülmalden fakirlerin borçlarını ödemesi farzdır, demişlerdir.
Çünkü İmam her şeyde Resulullah (s.a.v.) 'e uymak zorundadır.Resulullah (s.a.v.) ise "Eğer
öldüğünde geriye yetim ve borç bırakırsa bana getirin.Çünkü o mü'minin en yakını benim"
buyurmuştur.Yani Resulullah (s.a.v.) vefat eden fakir mü'minin borcunu ödemeyi ve
yetimlerine bakmayı üstlenmiş ve bunun kendisine farz olduğunu bildirmiştir.İmamda
Resulullah (s.a.v.) 'in halifesi olduğu için vefat eden fakirin borçlarını ve yetimlerine bakmayı
beytülmalden karşılamalıdır. (Kurtubi c. 14, s. 122.)
2- Resulullah (s.a.v.)'in zevceleri hem erkek, hem kadın mü'minlerin mi anneleridir, yoksa
sadece erkek mü'minlerin mi?
b) Yalnız erkeklerin anneleridir. Sahih olan görüşte budur.Çünkü bu ayet Resulullah(s.a.v.) 'in
eşlerinin haramlık bakımından erkeklerin anneleri gibi olduğuna delalet etmektedir.Bu husus
kadınlar için düşünülemez.Bir kadın Hz. Aişe(r.a.) 'ya anne deyince, Hz. Aişe(r.a.) ona, "Ben
senin annen değilim.Biz yalnız sizin erkeklerinizin anneleriyiz" dedi," der. (İbnü’l Arabi c 3)
Alimler, konumuz olan ayetle, "sizin Allah’ın peygamberine eza vermeniz doğru olmadığı
gibi kendinden, sonra zevcelerini nikahla almanız da ebedi (caiz) değildir. (Ahzap 53) ayetine
dayanarak, Resulullah(s.a.v.) 'den sonra bütün zevceleriyle evlenmenin haram olduğuna
hükmetmişlerdir.
Veraset sadece nesep ile olabilir.Bazı fakihler bu ayeti delil alarak, pay sahipleri ve asabe
(baba tarafından akrabalar) yakınları bulunmayan bir kimsenin malının beytülmala
kalmasından, zevilerham denilen dayı, teyze gibi kimselere bırakılması daha uygun olduğuna
hükmetmişlerdir.Fakihler cumhuru bu görüştedir.
144
64.DERS
ُٓ
َ ُاِ َّن اللّٰهَ َو َم ٰل ِئ َكتَهُ ي
َ صلُّونَ َعلَى النَّ ِب اي ِ يَُٓا اَيُّ َها الَّ ۪ذينَ ٰا َمنُوا
صلُّوا َعلَ ْي ِه
﴾٣٣﴿ س ِل ُموا تَسْل۪ يما َ َو
Allah ve melekler peygambere salât ediyorlar; ey iman edenler, siz de ona salât ve selâm
okuyun. (Ahzap 56)
Ebu Talha (r.a.) şöyle anlatıyor: "Resulullah (s.a.v.) bir gün yüzünde müjde alametleri
olduğu halde yanımıza geldi. "Ya Resulullah! Yüzünüzde bir müjde alameti görüyoruz, bu
nedir?" dedik. Resulullah(s.a.v.) , "Bana bir melek geldi ve "Ey Muhammed! Rabbin diyor ki;
sana kim bir kere salat getirirse ben ona on kere selam veririm. İster misin?" dedi. (Nesai,
Müsned, İbni EbiŞeybe)
Resulullah (s.a.v.) "Kıyamet günü halkın en evlası, dünyada iken bana en çok salat
getirendir" buyurdu. (Tirmizi)
Resulullah (s.a.v.) "Kim bana bir kere salat ve selam ederse Allah ona on kere salat ve selam
eder. Onun on günahını siler, derecesini on kat arttırır" buyurmuştur. (Müslim)
ŞER’İ HÜKÜMLER
1- Resulullah (s.a.v.) 'e salat ve selamın okunuş şekli nasıl olmalıdır?
Buhari ve Müslim Ka'b bin Ucre (r.a.) 'ten şöyle rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (s.a.v.) 'e, Ya Resulullah! Sana selam vermeyi biliyoruz. Fakat nasıl salat
edeceğiz?" diye soruldu. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "şöyle deyin: Allahümme salli ala
Muhammedin ve ala ali Muhammed. Kema sallayte ala İbrahime, inneke hamidun Mecid.
Allahümme barik ala Muhammedin ve ala ali Muhammed. Kema barekte ala ali İbrahime
inneke hamidun Mecid. (Allah'ım, İbrahim'e ve onun ailesine salat ve selam ettiğin gibi
Muhammed'e ve ailesine de salat ve selam eyle. Muhakkak sen övülmeye layık ve şanı yüce
145
olansın. Allah'ım, İbrahim'i ve alini mübarek eyleğin gibi Muhammed'i ve alinide mübarek
eyle. Sen Hamid ve Mecid'sin)"
İbni Saib (rh.) "Selamın manası, Peygamber (s.a.v.) 'e boyun eğmek, muhalefet etmemek,
her halükarda onun bütün emirlerini aynen yerine getirmektir" der.
Bazı alimlere göre Allah (c.c.) 'un Peygamberine salat etmesi, onun şanını yüceltip onu
övmesidir. İmam Buhari bu görüştedir.
Diğer alimlere göre Allah (c.c.) 'un Peygamberine salat etmesinden maksat, ona rahmet ve
mağrifet etmesidir. Hasan Basri (rh.) ve Said bin Cübeyr (rh.) bu görüştedirler. (İbni Cevzi c. 6.
, s 398.)
Peygambere, meleklerin salat getirmesinden maksatta ona dua ve ümmetine mağrifet talep
etmeleridir.
Cumhura göre Resulullah (s.a.v.) 'e salat ve selam getirmek zikir ve tespih gibi bir ibadet ve
Allah'a yaklaşma vesilesidir. Ömürde bir defa salat ve selam getirmek farzdır. Her mecliste
veya onun isminin anıldığı her yerde ona salat ve selam getirmek sünnettir.
Alimlerin bir kısmına göre, Resulullah (s.a.v.) 'in isminin her zikredilişinde salat ve selam
getirmek farzdır.
Bazılarına göre, bir mecliste Resulullah (s.a.v.) 'in isminin her zikredilişinde salat ve selam
getirmek farzdır.
Bazılarına göre, bir mecliste Resulullah (s.a.v.) 'in ismi kaç kere zikredilirse zikredilsin, bir
defa salat ve selam getirmek farzdır ve yeterlidir.
Diğer bazı alimlere göre de Resulullah (s.a.v.) 'e salat ve selam getirmek vaciptir. Ömürde
sadece bir defa salat ve selam getirmek yeterli değildir.
Şafi ve Hanbelilere göre "Ey iman edenler! Siz de ona salat edin" ayeti gereği namazda salat
ve selam okumak vaciptir. Salat ve selamsız namaz sahih değildir.
146
Hanefi ve Malikilere göre aynı ayetteki emir ömürde bir defa salat ve selamı emrettiği için
ve herkes yaptığı için hükmü sünneti müekkededir. Salat ve selam okumadan kılınan namaz
kerahetle sahihtir.
Bazı alimlere göre peygamberlerden başkasına da salat ve selam okunur. Çünkü salat
duadır. Dua ise herkese yapılır. Nitekim Resulullah (s.a.v)’den ‘‘Allahümme salli alâ âli Ebi
Evfa/ Allah’ım! Ebi Evfa’nın âline salat ve selam eyle’’ buyurduğu rivayet edilmiştir.
Alimlerin çoğunluğuna göre salat, peygambere ait bir hususiyettir. Bundan dolayı
peygamberin dışındakilere salat etmek caiz değildir.
Diğer peygamberler zikredilince onlara selam ve rahmet okunur. Sahabe ve tabiin ismi
geçtiğinde ‘radiyallahu anh/Allah ondan razı olsun’ denir salat peygamberlik şiarıdır.
65. DERS
HEYKEL, RESİM, VE FOTOĞRAFLA İLGİLİ HÜKÜMLER
147
a)Buhari ve Müslim’de Hz. Aişe (r.anha)’den, o da Resulullah’tan (s.a.v) şöyle rivayet
edilmiştir. ‘‘Kıyamet günü bu suretleri yapanlara azap edilecek ve yarattıklarınıza can
veriniz denilecek.’’
b)Buhari, Müslim ve diğer sünenlerde Resulullah (s.a.v)’in şöyle dediği rivayet edilmiştir;
‘‘Kıyamet günü bu suretleri yapanlara azap edilecek ve yarattıklarınıza can verin
denilecek.’’
c)Buhari, Müslim ve Müsned’te Ebu Hureyre (r.a)’ten Resulullah (s.a.v)’in şöyle
buyurduğu rivayet edilmiştir; ‘‘Allah’u Teala şöyle buyurdu: Yarattıklarım gibi yaratmaya
kalkışanlardan daha zalim kim vardır? Eğer onlar yaratıcı iseler bir zerre, bir dane(arpa,
buğday vb.) yaratsınlar.’’
Başka bir rivayette; ‘‘Her suret yapan ateştedir.’’(Buhari-Müslim-Nesai)
Diğer bir rivayette de; ‘‘Şu suretlerin sahipleri kıyamet günü en şiddetli azapla
azaplandırılacaklardır. Onlar o azap içindeyken yaptıklarınıza can verin’’ buyurmuştur.
(Buhari-Müslim)
d)Müslim, Ebu Heyyac el Esedi’den şöyle rivayet etmiştir; Hz. Ali(r.a) bana ‘‘ben seni
Resulullah (s.a.v)’in beni gönderdiği gibi gönderiyorum. Nerede bir suret görürsen yok et!
Nerede tapınak haline gelmiş bir kabir görürsen onu yer ile aynı hizaya getir’’ dedi.
e) Buhari, Müslim ve Nesai’den gelen rivayetlerde Resulullah (s.a.v)’in eşlerinden ümmü
Seleme ve ümmü Habibe (r.anhuma) Habeşistan hicretlerinde içinde resim ve heykel
bulunan Mariyete adındaki kiliseden bahsedince Resulullah (s.a.v)’in başını kaldırarak
‘‘onlardan salih bir kişi öldüğü zaman onun yanı başında bir tapınak yaparlar ve içine de
ölen kişinin suret ve heykellerini koyarlar. Kıyamet günü onlar Allah (cc)’nın
yarattıklarının en şerlisidirler’’ buyurdu.
Mezhep imamları resim ve heykelin yapımı, satımı ve saklanmasının haramlığı
hususunda ittifak etmişlerdir. Ancak alimlerden bir kısmı bazı suretleri istisna etmişlerdir.
148
c)Kız çocuklarının oynaması için yapılan oyuncak bebekler de haram değildir. Hz. Aişe
(r.anha)’nın bebek oyuncakları vardı ve Resulullah (s.a.v) ona birşey dememiştir.
Alimler, çocukların oynamaları için yapılan bebekleri, zaruretten dolayı mubah kabul
etmişlerdir. Çünkü kız çocukları gelecekte ki çocuk bakım ve terbiyesini bebeklerle
oynayarak öğrenmektedirler. Ayrıca bu oyuncaklar kalıcı değil kısa sürede bozulurlar.
149
uyandıracak çıplak bir resim veya şekil hakkında hiçbir akıllı insan helaldir diyemez,
haramlığından şüphe edemez.
66. DERS
3- Bir demet sapla vurmak Eyyüp (a.s)’a özel Bir hüküm müdür? Genel bir hüküm müdür?
İmam Mücahid (r.h)’a göre, bu hüküm Eyyüp (a.s)’a özel bir hükümdür. Bu görüş ibn-i
Abbas (r.a)’tan nakledilmiştir. İmam Malik ve İmam Ahmed (r.h)’ta bu görüştedir.
150
İmam Ata ile Ebi Leyla ise bu hükmün umumi ve bütün Müslümanları kapsadığını
belirtmişlerdir. Hakikaten bu ruhsat Allah’ın bir fazl ve keremi olarak bütün ümmet için
bir ruhsattır. İmam Şafi ve İmam Ebu Hanife (r.h)’ta bu görüştedirler.
4- Terbiye için kadına vurulacak darbın ayrı ayrı vurulması şart mıdır?
İmam Malik (r.h) ve İmam Ahmed (r.h)’a göre tek tek vurmadığı takdirde yeminini yerine
getirmiş olmaz. Yeminini yerine getirmesi için kaç sopa vuracağına yemin ettiyse onları
tek tek vurmalıdır. (Alusi, Kurtubi, Cessas, İbnul Arabi)
İmam Ebu Hanife (r.h) ve İmam Şafi (r.h)’a göre ise bu durumda olan kişi on sopayı bir
araya getirerek bir defa vurması, yeminini yerine getirmesi için yeterlidir. On sopa ile bir
defa vurduğunda yalnız bir sopa isabet etse bile sonuç aynıdır. Tek tek vurmasına gerek
yoktur. (Cessas, İbnul Arabi)
67. DERS
68. DERS
152
يََٓا اَيُّ َها الَّذينَ ٰا َم َٓنوا ا ْن ََٓجا َءك ْم فَاسق بنَبَأ فَتَبَي ََّٓنوا ا َ ْن تصيبوا قَ ْوما ب َج َهالَة
﴾ َوا ْعلَ َٓموا اَ َّن فيك ْم َرسو َل اللّٰه لَ ْو٣﴿ َصبحوا َع ٰلى َما فَعَ ْلت ْم نَادمين ْ فَت
َّب الَيْكم ْالي َمانَ َوزَ يَّـنَه َ يطيعك ْم في َكثير منَ ْالَ ْمر لَعَنت ُّ ْم َو ٰلك َّن اللّٰهَ َحب
صيَانَ ا ُ۬و ٰلَٓئ َك همْ في قلوبك ْم َو َك َّرهَ الَيْكم ْالك ْف َر َو ْالفسوقَ َو ْالع
﴾٩﴿﴾ فَضْال منَ اللّٰه َون ْع َمة َواللّٰه َعليم َحكيم٣﴿ َالراشدون َّ
ت ا ْح ٰديه َما ْ َصلحوا بَ ْينَه َما فَا ْن بَغ ْ َ طائفَتَان منَ ْالمؤْ منينَ ا ْقتَتَلوا فَا ََٓ َوا ْن
تْ َعلَى ْال ْخ ٰرى فَقَاتلوا الَّتي تَبْغي َحتّٰى ت َ َٓفي َء ا ٰلَٓى ا َ ْمر اللّٰه فَا ْن َٓفَا َء
﴾ ۚنَّ َما٨﴿ َب ْالم ْقسطين ُّ صلحوا بَ ْينَه َما ب ْالعَ ْدل َوا َ ْقسطوا ا َّن اللّٰهَ يح ْ َ فَا
﴾٦٩﴿ َصلحوا بَيْنَ اَخ ََويْك ْم َواتَّقوا اللّٰهَ لَعَلَّك ْم ت ْر َحمون ْ َ ْالمؤْ منونَ ا ْخ َوة فَا
Ey inananlar! Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın,
yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz.
Bilin ki, içinizde Allah'ın Peygamberi bulunmaktadır. Eğer o, bir çok işlerde size uymuş
olsaydı şüphesiz kötü duruma düşerdiniz; ama Allah size imanı sevdirmiş, onu
gönüllerinize güzel göstermiş; inkarcılığı, yoldan çıkmayı ve baş kaldırmayı size iğrenç
göstermiştir. İşte böyle olanlar, Allah katından bir lütuf ve nimet sayesinde doğru yolda
bulunanlardır. Allah bilendir, Hakim'dir.
Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltiniz; eğer biri
diğeri üzerine saldırırsa, saldıranlarla Allah'ın buyruğuna dönmelerine kadar savaşınız;
eğer dönerlerse aralarını adaletle bulunuz, adil davranınız, şüphesiz Allah adil
davrananları sever.
Şüphesiz müminler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını
düzeltin; Allah'tan sakının ki size acısın. (Hucurat 6-10)
153
b)Ashabıma sövmeyin, nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki sizden biriniz
Uhud dağı kadar altın infak etse yinede sahabilerden birinin infak ettiği bir avucun
sevabına nail olamaz.(Buhari, Muslim, Tirmizi, Ebu Davud)
c)Ashabım hakkında Allah’tan sakınınız. Benden sonra onları hedef almayınız. Her kim
onları severse bende onu severim.
154
Hanefiler ise bidat ehlinin şahitliğinin kabul edileceğine, Peygamber’den (s.a.v) yaptığı
rivayetin ise kabul edilemeyeceğine hükmetmişlerdir.
5- Bağy fırkasının malları ganimet midir, yoksa sulhtan sonra onlara geri verilir mi?
Cumhura göre, bağy fırkasının İmama karşı isyanı onlarla savaşı helal kılar. Onların
çocuklarını helal kılmaz, çünkü onlar kafir değiller, fasık müminlerdir. Onlarla savaşma
emride onları tekrar müminlerin safına döndürmek içindir.
Hariciler, Hz. Ali (r.a)’a isyan ettikleri zaman, Hz. Ali onlara; “Siz anneniz olan Aişe’ye mi
sövüyorsunuz? Siz başka kadınlardan size helal olan şeylerin ondanda mı helal olmasını
istiyorsunuz? Şayet böyle bir şey yaparsanız kafir olursunuz.’’ dedi. (Cessas c.3 s.402)
İmam Kurtubi (rh) şöyle der: Bize göre itimad edilecek olan Sahabenin bağilere karşı tavır
ve hareketleridir. Onlar bağilerle savaşlarında kaçanların peşinden gitmemiş, yaralılara
saldırmamış, esirleri öldürmemiş, kadın ve çocuklarını köle edip satmamış, mallarınıda
ganimet olarak taksim etmemişlerdir. Bizim önderlerimizde ancak ve ancak Sahabe-i
Kiram’dır. (Kurtubi c.16 s.320)
155
69.DERS
سحوا يَ ْف َسح َ سحوا في ْال َم َجال فَا ْف َّ َيََٓا اَيُّ َها الَّذينَ ٰا َم َٓنوا ا َذا قي َل لَك ْم تَف
َاللّٰه لَك ْم َوا َذا قي َل ا ْنشزوا فَا ْنشزوا يَ ْرفَع اللّٰه الَّذينَ ٰا َمنوا م ْنك ْم َوالَّذين
﴾يََٓا اَيُّ َها الَّذينَ ٰا َم َٓنوا ا َذا٦٦﴿ا ُ۫وتوا ْالع ْل َم َد َر َجات َواللّٰه ب َما ت َ ْع َملونَ خَبير
ط َهر ْ َ ص َدقَة ٰذل َك َخيْر لَك ْم َوا َ ي ن َْج ٰويك ْم ْ الرسو َل فَقَدموا بَيْنَ يَ َد َّ نَا َجيْتم
ي ْ ﴾ َءا َ ْشفَ ْقت ْم اَ ْن تقَدموا بَيْنَ يَ َد٦١﴿فَا ْن لَ ْم تَجدوا فَا َّن اللّٰهَ غَفور َرحيم
ص ٰلوة َ َو ٰاتوا َّ اب اللّٰه َعلَيْك ْم فَاَقيموا الَ َ ص َدقَات فَا ْذ لَ ْم ت َ ْفعَلوا َوت َ ن َْج ٰويك ْم
﴾٦٣﴿ َالز ٰكوة َ َواَطيعوا اللّٰهَ َو َرسولَه َواللّٰه خَبير ب َما ت َ ْع َملون َّ
Ey inananlar! Toplantılarda, size, "Yer açın" denince yer açın ki Allah da size genişlik versin;
"Kalkın" denildiği zaman da hemen kalkın ki, Allah, içinizden inanmış olanları ve
kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah işlediklerinizden haberdardır. Ey
inananlar! Peygamberle hususi olarak konuşacağınızda, bu konuşmanızdan önce fakirlere
sadaka veriniz; bu, sizin daha iyi ve daha temiz olmanız içindir. Eğer sadaka verecek bir şey
bulamazsanız üzülmeyiniz. Allah şüphesiz bağışlayandır, acıyandır. Hususi konuşmanızdan
önce sadaka vermekten ürktünüz mü ki bunu yerine getirmediniz? Ama Allah, tevbenizi
kabul etmiştir. Öyleyse namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Peygamberine itaat edin.
Allah, işlediklerinizden haberdardır.
(Mücade 11-12-13)
Zira sahabiler şehadeti çok arzu ettikleri için savaş saflarındaki yerlerini kimseye vermezlerdi.
156
2-Bir şahsın yerine izinsiz oturmak mübah mıdır?
Müslümanlar oturduğu zaman, yeni gelen kimse yer gözetmeden bulunduğu yere
oturmalıdır. Ancak şurası muhakkaktır ki ictimi terbiye kuralları, faziletli ve ilim ehli kişilerin
meclisin önünde oturmasını gerekli kılar. Bu yüksek edep Resulullah sav'in meclisindeki
sahabilerin edep ve terbiyesi idi. Onlar önce hicret edenleri tercih ederlerdi. Ayrıca ilim ve
fazileti de göz önünde tutarlardı.
Resulullah sav. ''kim yerinden kalkar ve sonra yerine dönerse o yerde oturmaya
diğerlerinden daha layıktır.''buyurmuştur.(Müslim)
3-Dışarıdan gelen alim, salih kişi için ayağa kalkmak caiz midir?
Fukahanın cumhuru, dışarıdan gelen alim ve faziletli kişiye hürmet gösterme amacıyla
ayağa kalkmanın caiz olduğuna hükmetmişlerdir. Çünkü ona gösterilen saygı dininden ve
salahından ötürüdür.
Dışarıdan gelen bir insana, eğer fasık değilse ve kibre yol açmıyorsa ayağa kalkılması
caizdir. Yalnız şu var ki meclise giren insan her giriş ve çıkışından cemaatin ayağa kalkmasını
istiyorsa o zaman kalkmak mekruhtur. Resulullah sav. ''Halkın kendisi için ayağa kalkmasını
isteyen kimse ateşdeki yerini hazırlasın '' buyurmuştur.(Ebu Davud)
Resulullah (sav) Sa'd bin Muaz ra'ı beni kureyzaya hakim tayin etti. Sa'd bin Muaz ra oraya
gelince Resulullah sav ''Efendinize ayağa kalkın''(İbni Kesir) buyurdu. Hükmettiği bölgede
yöneticiye kalkmak, onun hüküm ve emirlerinin daha geçerli olması içindir.
4-Resulullah (sav) ile mahrem konuşmadan önce sadaka vermek vacip midir?
Bazı alimlere göre ayetteki emir vücub içindir.''Eğer bulamazsanız şüphe yok ki Allah çok
bağışlayıcı, çok esirgeyicidir'' ayeti terki sahih olmayan farzı veya vacibi emreden bir ayettir.
Diğer bazı alimlere göre ise ayetteki emir, sünneti ifade eder. Ayette ''Bu, sizin için daha
hayırlı, daha temizdir''buyurulmuştur. Bu ifadenin emrin hemen akabinde gelmesi ayetteki
emrin farz değil sünnet olduğuna delalet eder.
Alimler, bu aytin nesh edildiği konusunda ittifak etmişlerdir. Bu ayet kendisinden sonraki
''Gizlice konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz değil mi ?'' ayeti ile nesh
edilmiştir.
70.DERS
157
YETİM MALLARININ ÖNEMİ VE KORUNMA YÖNTEMLERİ
6. Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri (gözetip) deneyin, eğer onlarda akılca bir
olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (de geri alacaklar)
diye o malları israf ile ve tez elden yemeyin. Zengin olan (veli) iffetli olmaya çalışsın, yoksul
olan da (ihtiyaç ve emeğine) uygun olarak yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman
yanlarında şahit bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter.
10. Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar;
zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir. (Nisa 5-6-10)
Nüzul Sebebi: Cahiliye devrinde, ölen kimselerin geriye bıraktığı maldan hakları olduğu halde
kadınlara ve küçük çocuklara hiçbir şey verilmezdi. Allah (c.c.) bunun için “Ana baba ile yetkin
hısımların bıraktıklarından erkeklere…” ayetini inzal buyurdu. (Suyuti, Dürrül Mensur c. 2,
s.123)
ŞER’İ HÜKÜMLER
158
d) İ.Taberi (rh.a.)’a göre; mal ve servetini layıkıyla koruyamayanlardır.
Fakihlere göre, “Allah'ın geçiminize dayanak kıldığı mallarımızı aklı ermezlere (sefihlere)
vermeyin” (Nisa 5) ayeti gereği, sefihlerin malları üzerindeki tasarruf etme haklarını
ellerinden almanın farz olduğudur.
a) Çocuklar, malının kıymetini bilmeyip sağa sola savurur. Bu durumda velisi tarafından
mallarına olgunluğa erene kadar el konulur.
b) Delidir, malını kullanma ehliyetine sahip olmadığı için velisi malına sahip çıkar.
c) Malını israf eden, kötüye kullanan bir kimsedir. Bu durumda da malına el konulur.
İflas eden Tacirinde malına el konulur.
İmam Şafi (rh.a.), buluğ çağına varıp, olgun olan kimseye dindar olma şartı eklemiştir. Yani
fasık bir kişinin servetine tevbe edinceye kadar haciz konulur. Sadece ana ihtiyaçları
karşılanır. Tevbe edip hallerini düzeltince malı kendisine teslim edilir.
Ebu Hanife (rh.a.) göre; sefih kişi buluğ ve rüşd olgunluğuna erince malı ona teslim edilir.
Dindar şartı aranmaz.
Cumhur, yaşlı kimselerin mallarına da çocuklar gibi iyi kullanmadıkları, israf ettikleri
takdirde haciz konulacağı görüşündedir.
Ebu Hanife (rh.a.) göre; bir kişi 25 yaşına girdikten sonra malını kullanmaya aklı ersin veya
ermesin malı kendisine teslim edilir.
İbni Abbas (rh.a.) şöyle der: Bir kimse saçlı sakallı olduğu halde alacağını vereceğini, hesap
ve kitabını bilmeyebilir. Böyle insanlar çocuklar gibi olurlar. Çocuk tasarruftan nasıl men
edilirse onlarda öyle edilirler. (İbnü'l Arabi)
“… Zengin olan (veli) iffetli olmaya (yetimin malından yememeye) çalışsın. Yoksul olanda
(ihtiyaç ve emeğine) uygun olarak yesin” (Nisa 6) ayeti, vasi fakir olduğu takdirde, israf
etmeksizin, bakım karşılığı olarak yetimin malından bir miktarını yiyebileceğini ifade eder.
Vasi zengin ise Allah'ın kendisine verdiğine kanaat ederek yetimin malından sakınması
farzdır.
Hz. Ömer (r.a.) hilafeti döneminde, “Ben şu anda, mal hususunda yetimlerin vasileri
gibiyim. Zengin olursam hazineden yemekten kaçınırım. Fakir olursam ihtiyacım kadar
hazineden alırım. Sonradan zengin olunca daha önce aldıklarımın tamamını geri öderim”
demiştir.
Hanefi alimleri, vasinin ister zengin ister fakir olsun yetimin malından yiyemeyeceği, hatta
borç bile alamayacağı görüşündedirler. (Cessas)
159