You are on page 1of 122

m Dinî ve Felsefî

w AHLAK
LÜĞATÇESİ

M UHARRÎRÎ
Sabık Diyanet İşleri Reisi,
Fatih Müderrislerinden

OMER NASUHİ BİLMEN

y e 'Y A Y I N E V l
Dinî ve Felsefî
AHLAK
LÜGATCESl
BİLMEN B A S I M E V i — 19 67
ve Felsefî

Bu eser, Ahlâkiyata ait ohıp muhaveratunızda, edebiyatımızda,


müstamel bulunan (770) kelimeden müteşekkildir. Bu kelimelerin ev­
velâ Usanmuzda delâlet eiîtiği lii ^ t manalarına işaret olunmuş, sonra
da istüahî manaları gösterilmiştir. Bu kelimelerden her birine ait bir
iki faMeli, hakimâne vecize yazılmış ve yine ba kelimeleri havi obnak
üzere faafızalân tezyin edecek tarzda ahlakî, edebî birer beyit veya bi'
rer k ıfa ilâve edihniştir.

îzalı edilen kelimeler eski lügat ve istilah teıübindeki alfabej'e


göre gösterilmiştir.

M UHARRİRÎ
Sabık Diyanet îşleri Reisi,
Fatib Müderrislerinden

OMER NASUHİ BİLMEN

b il m e n

Y A YİN EV İ
PK. .30 ^ FATİH ÎSTANSÜl
( E l i f ) harfi

(İbtikac): Seviuç, insanın yüzün­ obnak için belâyadan»


de güzellik v e .küşayiş eseri görülecek «İttika eyleyin berayadait»
veçhile mesrur olması. Naci
vYüzün güzelliği ve kendisinde 6U- (Eser) ; Nişan, alâmet. Bir insanın
rûnm zuhuru hâlme «behcet» denir) ilimlere, fenlere veya sair medenî sebep­
tüm sahasındaki muvaffakiyetten lere müteallik olmak üzere vücude ge­
husule gelen ibtihac, zeval bulmaz. tirdiği şey .Maziye karışmış bir şey’in
«Nakşı zaiMir umıiir-ı d^ehre kılma vücuduna kendisi ile istidlâl olunacak
îtîbaır» tarik, nişâne. Cem’i «Asar»dır.
«Oka hasıl fakrden büza-ü ginadan
îbtibac» İnsanlardan rivayet olunan mekâri-
me, eslâfın iftihara lâyık eserlerine «me-
(İbtilâ) : Bir şey’e düşkün olmak. asir» denir.
^İmtihanı İlâhî. İnsana arız olan na­ Beşeriyete faydalı olan her eser, sa­
hoş halet./ Meşakkati mucip olan bir hibinin namını ipkaya vesile olur.
şey ile mükellefiyet. Bir şeyin cevdet ve
redaetinin zuhuru için vukubulan im­ «Asarımı sahaifi âfaka neşr için»
tihan. «Asarmu sabaifi âfaka neşr için»
Bazan insanın itilâsı, iptUâsı ile mü- «Hamem Vekilidir lebi hamuşumun
tenasip olur. benûn» N ^i
«İşret fci, faaıyaıta zabmzcndif» (İsm) : Günah. Ukubeti müstelzim
«Bilmem buna iptM nedendk» olan amel. Sevaba naihyeti betaete uğ­
Nasıdû ratan fül. Şer’an ve tab’an kaçınılması
(İbtal) : Bozmak, kaldırmak, fesh ve vacip olan şey. Cemi; Asam’dır.
ilga etmek. Hak veya bâtd olan bir şe­ Birr mukabilinde kullanılır.
yi ifsat ve izâle eylemek. İsm, bir zulmettir ki, kalbi istilâ eder,
Bâzı hakikatleri mahv ve tağyir eden onu istipar nuru ile izâle etmeli.
kimseye «muptil» denir. «Tevbe, tiryakı lütf-ü rahmettir.»
İnsan; hakkı ihyaya, bâtüı ibtale ça­ «Marazı isntıe bür’i saattk»
lışmalıdır. Abmet Şaki;
«Sıkılmaz yaptığından sayeder de (İdibad): Çalışma, sây-ii gayret, fi­
haiklkı ibtale» kir ve kanaat. Bir mes’elenin hakika­
«Onu kendbıce parlak bir zdiâvet tini veya hükmünü delillerinden çıkar­
zanneder caM» mak için fikri itap ile sarfı makderette
Nasuhî bulunmak. Din eimmesinin şer’î mes’e-
(İftîka):^Cenal>ı Hak’tan korkmak, leleri âyetlere, hadislere veya icma ile
gayri meşru şeylerden ihtiraz ve içtinap kıyasa tevfikan tayin hususundaki cehd
etmek;) ve ikdamları. Bir insanın tehzibi ahlâk
İttika; sahibinin siyretini tezyin, ahi- hususunda kudreti yettiği kadar çahş-
retini temin eder. ması.
AHLÂK LÜGATÇESİ

Bütün terakkiler, zadei içtihattır. Lâyık olmayanlara karşı gösterilen


Cahillerin içtihada yeltenmeleri, te- ihtiram, bakıra sürülen yaldız gibi çok
şehhiyat namını alır. zaman devam etmez.
«Bir büyük ilm-ü fazileü, bir büyük ("«HayrüFems bence kitabı
fıtrî zekâ» «Ol yan mibıilâıne aman üıtiıam'
«Olmadan bir ferd için kabÜ d elidir edin» )
içtitaad» Hamdı
Nasuhi (İhtisas): His etmek. Kalpte zuhur
<tctimaiyat): İçtimaî hey’etlere ait eden âlî veya sefil duygu. Hevas vası­
ilim, medeniyet nâmına bir kısmı yan- tası ile ruhta husule gelen teessür.
hş hareketler, gayr-ı hakikî ihtiyaçları Bâzı feylesoflar’a göre ahlâkın en gü­
arttırdığı gibi içtimaiyatm külfetli, gay­ zel esası ,ihtisastır. İnsan kendi kalbi­
ri samimî adab ve şeraiti de hayatm ta­ nin ihtisaslarma tâbi olmalıdır. İş bu ih­
biî mecrasmı değiştirerek muhataralı tisas mesleğinden üç mezhep vücude gel­
bir cereyan alır. miştir.
«Başlayınca âlemi tenvire Kur’ao-ı 1— Hasse-i ahlâkîye mezhebi: İskoç-
Hâkîm» yalı Haçson‘"aTyor ki: İnsanda hayrın
«Her tara£ gark oldu nûr-i hîkmet>'ü fıtrî mülhimi olmak üzere bir hasse-i
ıdviyete» ahlâkiye vardır, Ahlâkm yegâne istinat-
«İçtimaiyaita bir öyle uezsdıaıi ve^^i gâhı bu hassedir.
y ,» 2— Tecazü£^mezhebi: İngiliz Âdam
«Kudsiyan reşk aver oklu ruhi in- Ismit’e göre dîlâkiyatm en güzel isti-
sadlyyete» ııatgâhı tecazüp hissidir. İnsan başkala-
Nasubî ıının tecazübünü, teveccüh-i _ kalbîsini
(İhtirâ») ; Sakınmak, tahaffiiz. Tecrü­ temin için, tenafiirüne meydan verme­
be edilmeyen kimselere meyil ve itimat mek için ahlâkî vazifelerini ifaya çahşır.
etmeyip üıtiyatkârane bir vaziyet almak.
Hurs, hıfz etmektir. Haris de bir 3— Şefkat _wya diğerkâmlık mezhe­
mevkiin muhafızı demektir. bi: AlmanyalI Şopenhavr’a göre; ahlâ­
«İbtirasi terk eden, ibtirasa> kurban kın esası şefkattir. Aşk ve muhabbet­
tir. Şefkat, en nezîh bir hi&tir. Bu sa­
olur»
«Ademi mahcup eder hırs-u tamaı» yede hodkâmhk yerine diğerkâmlık ka­
«Muhteris olmaktan eyle ihtiras» im olur.
Nasuhî ^İhtisas mesleki ahlâkîsi, ihtiva ettiği
(İbliras) : Şiddetli bir heves. Bir şey bütün mezhepler ile beraber nakıstır.
h a ^ m d a his edüen şiddetli bir arzu. Vakıa ihtisas ile ahlâk arasmda bü­
Aşk ve kin gibi ruhu tehyiç eden şey. yük bir münasebet vardır. Âli bir ihti­
Hırs; şerehin, arzunun ifrat derecede sas, bazan insana güzel bir rehber olur.
bulunmasıdır. Mahaza ihtisaslar gayri muttarittir..
«Pak oku rulılflr, & tirî^te niıağlûp Çok kerre akla, kemalâtı fibriyeye mu­
obnaz» halif bir tarzda tecellî eder.
«Nedir insan! bu Uılîrası sefili» Binaenaleyh ahlâk için bir kaide-i
«Bâr hayati tebahi ca'vide» esasiye teşkil edemez.
«Ki giçer serbesCT mesavide» İnsanm kalbi adalet ve merhamet gi­
«Bir günün var mı vaclbüttebcîb> bi âli ihtisaslarm teoeUigâhı ohnalıdır.")
Hüseyin Daniş «Düşündürür beni r e n ^ gurubu
(nıtiram): Saymak, hürme tetmek. lıurşidin»
Faziletkâr zatlara, mübarek, ulvî ma­ «Düi bazinime bk başka ihtisas verâr»
kamlara karşı gösterilen tazim.
DİNÎ VE FELSEFÎ

(İhtikâr): Toplayıp yığmak, haps et­ cağını ihsas ettiği gibi insanın her gay­
mek. İleride yüksek baha ile satmak için ri ahlâkî hareketi de kendisinin sukuta
nasin muhtaç olduğu zahire vesaire gibi mahkûmiyetini ihtar eder durur.
bir malı satmayıp saklamak. «Rağbet ihsas elldğim çün nazma
Muhtekir, halkın hayatına mânen kas­ tab’ı yardan»
tettiği için canî mesabesindedir. «Hep feramuş ettiğim eş’ar geldi
«Eyleyen ifatikâı-, kâr etmez» hatıra»
«Talibi kâr, îhtikâr etmez» Es’at MuhİK Pa^a
Lâedri (İhsan): Bağışlama, iyilik etme, atiye
(İhtimâl): Yüklenmek, mümkün ol­ vermek, muhtaçlara muavenet etmek;
mak, akla karîn bulunmak, hakikate bayır namına yapılması münasip olanı
benzemek, bedenî it’ap etmek, mesaibe yapmak.
karşı sabır ve sebat göstermek, mekâ- Mahalline masruf olmayan ihsan,
rüıten müteessir olmamak, alâm ve ek- şure zare saçılan tohum gibidir ki, se­
dar anında heyecan ve ızlıraptan nefsi mere vermez.
haps edivermek. «Kesbi feyzet kalma her bi behrenin
ihtimâl, azimkâr zatlara has bii' me­ ibsânuıa»
ziyettir. «Merd için düşmek ölümdür düşma­
€<Tslep nasılsa tabiî netice öyle çıkar» nın damanına»
«Meşiyetin sana zulm etmek ihtimâli «Ver cilayı itilâ niir’at istikbaline»
mi van> «Bakma halkı âlemin I2ezyif-ü istih-
AMf sanına»
(İhtiyat): Basiret. Tedbirli bulunmak. Kemalüddin Feıuarî
Bir işin ilerisini gözeterek basiretkarâne (İhtiyar): İrade ,seçmek, bir şey’e
harekette bulunmak. İstenilmeyen bir kendi arzusu ile katlanmak. Bir şeyin
hâle düşmemek için bazı hususlarda ta­ hayırlısını, alâsıni tercih ve intihap et­
li aff uz ve ihtiraz üzere olmaktır. mek. Hayra ve hayırdan evlâ ve efdal
İhtiyata riayet, muvafafkiyet nişâne- olan şey’e meyi eylemek.
sidir. ^İnsarılarda bir «ihtiyarı ahlâkî» var­
«Evci tahkîka suud ister isen» dır. Madem ki ,insanlar, kanunî ahlâ­
«Rif’at erbabını taklide özen» kînin hükümlerine riayetle mükelleftir­
«İhtiyat eyle ki, bazan da olm*» ler, O hâlde iradeye, ihtiyar’a da mâ­
€<Rehnüma zanolunan şey rehzen» liktirler. Zira teklif, ihtiyari muktazidir.
Naci Vakıa kanun-i ahlâkî ahkâmı mecbu­
(İhtiyaç): Yokluk, zarûret. Bir şeyin ridir. Fakat bu bir mecburiyet-i ahlâki­
vücuduna his edilen lüzum. yedir, yoksa adî ve tabiî bir mecburi­
İnsan ihtiyaçsız olamaz. Ancak in­ yet değildir^
san ihtiyaçlarını azaltmalıdır ki, rahat (^Kaza ve kader, itiyat, veraset, tak­
yaşayabilsin. Bu da ehemmi mühimme lit vesâir tabii saikler ihtiyara münafi
tercih ile kabil olabilir.' bulunmamaktadır. İnsanların ihtiyara
«Yarab nedir bu keşnıekeşiderdi mâlik bulunmaları - bir atiye-i İlâhîye,
ihtiyaç» bir muktezay-i hikmet olarak- bedihi-
«Insanm ihtiyacı ki bir lokma yattan madutturA
nanedii^} Herkes isti’dadına uygun, ahlâka mu­
Ziya Paşa vafık olan mesleki ihtiyar etmelidir.
(İhsas): His etmek, agâh olmak, bir «Biliyoruz aM ile butlanımızı hak
şeyi duymak, bir şeyi his ettirmek, bit semin»
şeyi hasse vasıtası ile idrâk eylemek. «(Haddizâtında ubudiyete efyak
Duvarın her rahnesi duvarın yıkıla­ sensin»
AHLÂK LÜGATÇESt

«İhtiyarm dahi mûtisi muhakkak (İhlâs): Garazsız muhabbet, safveti


sensİD» kalb, hüsn-i niyyet, yapılan bir işte gös­
«Abdi aciz ne yapar kadiri mutlak terilen samimiyet, bir amelin Küdürat-
sensin» tan safi, zahir ve batmda müsavi olma­
İzzst Molla sı.
(AhMk): Huylar, hasletler, seciyeler, (^İhlâsın hakikati, masıvaUâhtan tama­
tabiatlar. Bi rtakım ruhî melekelerki o men tearri ve tecerrüt demektir^
sâyede insanlardan bir kısım fiiller su­ Her amelin kıymet-i ahlâkiyesi, mu-
huletle sâdır olur. Müfredi «Hulk»dur. karın olduğu ihlâs ile mütenasiptir .
Kendi ahlâkını islâh edemiyen, başka « E h ti ihlâsım teveccüh ettiğim
iarını irşat edemez. dergâh bir»
«Oyuncak sanmayın ,ahlâkı miUî «Bir nefes tevhitten ayrılmadım
luh-ı millidir» Atlâh bir»
Onun iflâsı eo korkunç ölümdür, Naci
mevti küllidir» (Uhuvvet); Meveddet. Hasbî surette
M. Akii olan ahiret kardeşliği.
(Ahlâkiyat): Ahlâka ait eserler, mü- Müslümanlarm arasmda bir uhuv-
bahasalar ve mülâhazalar. vet-i diniye vardır ki, uhuwet;;j nesebi-
Ahlâkı tehzip edebilmek için ahlâ­ yeden daha kıymetlidir.
kiyat ile iştigâl etmelidir. Uhuvvet kaidelerine riayet eden zat­
«H üsd-İ ahlâk ile kaimdir kemıalât-i lar, kibrit-i ahmerden daha azizdir.
heşer» «Hakk-ı ubuvvetteB olur ba haber»
«Kafotl-i tehzâptir her v e ^ e «U:du, asaletil obm kimseler»
ablâkuuz» Nasuhî
«Müstaid kılmış bizi kesbi kemâl-U (İhtibar): Sorup haber almak, bir şe­
hilonete» yi iyice bilmek, bir şeyi tecrübe eyle­
«Kadri kısamyet-i i’iâ eden Hallakı- mek.
BOZıt İhtibar, ihtiyardan evvel olmahdır.
Nasuiıi «Payidar obuaz geçersen bakma
(AMâkıyuıı): Ahlâk âlimleri. Ahlâk sa’d^ü nahsuıa»
ilminin kaideleri ile, mes’eleleri Ue uğ­ «İhtibar ettim sipihrin anladım
raşan, ahlâka dair kitap veya makale etvaruu»
şc-khnde nazarî ve amelî eserler yazan Nasuhî
zatlar. (Edep): Haya, nezaket, zarafet, güzel
Ahlâkıyımdan olmak başka, ahlâk sa­ terbiye, edebiyat ilmi, mekârimi ahlâk
hibi olmak yine başkadır. Ahlâksız ile ittisaf, insanı mucibi ar olan hâller­
kimselerin nasa ahlâk dersi vermeleri, den vikaye eden nezih bir meleke.
kendi hanesi zulmet içinde bulunan bir Edep, bir atiye-i İlâhîyedir, edepten
şahsın başkalarınm hânelerini tenvire mahrumiyetin zararı sahibine inhisar
çalışmasma benzer. etmez, İçtimaî hey’ete de sirayet eder.
«Istinat eitmez ise dini mübıni Hakka» C;«E^p bk taçhr nûr>i hüdadan»
«Kurtıdup yiUcsetemez biç binayı «Onu koy başına kurtul belâdan»)
ahlâk» Lâedri
«Bulamaz meslekî ahlâkîsiiıe bs^m (A<kıp): Edepler, terbiyeler. Nas ile
muaşeret ve muamele hususunda riayeti
«Ne kaıd^ etee taharri ulemayı icap eden müstahsen usul, münazare ye
ahlâk» mübahase usûlünü bildiren ilmi mah­
Nasobl sus.
8 Dî n ! ve FELSEFİ

Muaşeret adabına riayet etmek, her «Zb-a bu terazi o k a ^ sıkleti


medenî insan için bir vecîbedir. çekmez»
ccErbab-ı kalem, terbiyet amûzi Ziya Paşa
ümemdir» (Eza = Eziyet): İncitmek, cevr-ü ce­
«A<Mb-ı ümem ma hasal^ı feyz-i fa, ruhun teellümünü mucip olacak su­
kalemidir» rette yapılan muamele, zihayatm nefsi­
«Kaidr-ı kalemi ada kî, iclâl^i azbni>} ne veya cismine veya mahna -gerek
«Nezdi ki, İlâhide bile cayi kasem­ dünyevî ve gerek uhrevî olsun- getirilen
dir» zarar ve ziyan.
Avni Bey Maali uğrunda çekilen eziyet, vesUe-i
(Edebiyat): Manzum ve mensûr edebî n f’attir.
yazılar. Lisana müteallik edibâne, şaira­ «Bin türlü ceia gördü mesiha
ne yazılmış eserler. süfehadan»
«Edebiyat ile tanh-ü siyer» «Çekti nice alâm:>ü eza me£har-ı
«Siyret-i eM-i edeptir yeksen» ekvan»
Vehbi Naci
Diyanete muhalif, ahlâka münafi ya­ (İrade): Dilemek ,istemek, emr-ü fer­
zılar, sözler, zahiren ne kadar parlak man, insanm müteaddit şeylerden biri­
görünseler de, haddizatında birer mu­ ni diğerlerine tercihan kast ve ihtiyar
zır şerareden başka değildirler. etmesi.
«Divânece söjsler nü demektir İrade, kerahet ve ıztırara münafi bir
edebiyat» sıfattır.
İradesini hayra tevcih etmeyen, ve­
«Asardı terekki diyoruz biz buna cih olamaz.
heyhat» «Verdim size irade-i cüziyemi bugün»
Naci
«Ettim havale nefsimi katahar-ı
C{îdbar): Talihsizlik, dünya varlıgımn âleme»
ve mansıplardan, mertebelerden sayılan Hamit
şeylerin insandan yüz çevirmesi.^ (İsaet): Kötülük, fazilete muhalif ha­
İdbar, ikbâlin mukabilidir. İkbal Ue reket. Manevî mes’uhyeti icap eden her
sermest olan ruhları ancak idbar uyan­ hangi bir kavil veya fiil.
dırır. İsaeti terk, akıl ve asalet nişânesidir.
«Hemişe saıbr-ı kıl pişe eya mihnet «Yoktur sahabet etmeye bir kimsede
keşi idbar» mecaL>
ccGüIistana döner beytül’bazen aheste «Vicdana karşı şahsı günahkâr-ü
mıücrimi»
Sami «Vicdamdiir isaeti fülinde ademin!»
«Dâvacısı, şuhûdu, kavanini^
(İdrak): İz’an, anlamak, erişmek, ke­ hâkimi»
mâle ermek, bir şey’in gâyesine, niha­
Ekrem Bey
yetine kavuşmak, bir şey’in mahiyeti­ (Esard;): Esirlik, kölelik, meşru bir
ne akıl erdirmek. hürriyet hakkını istimalden mahrumiyet
Bir çocuğun idraki, onun bülûğ çağı­ hâli.
na ermesi demektir. Esaret, nezîh ruhları nâlân, irfan sa­
Eğer herkes kendi idrakinin derece­ hiplerini müteessjrüj’vîcdan eden en bü­
sini müdrik olsaydı cihanda bu kadar yük bir musibettir. Esarete hürriyet nâ­
ihtilâflar görülmezdi. mı verilmesi ise en bariz bir felâkettû'.
«İdkraki mflaıli bu: küçük akla «Kemendi cangüdajzı ejder-i kahr
gerekmez» oka cellâdm»
AHLÂK LÜGATÇESÎ

«Müreccehtir yine bin kerre zencîri mertebeyi talep etmemehdir.


esaretten» <«Çok mu namerdin felâketten selâ­
Kemâl met bulması»
(Esbap): Sebepler, vasıtalar, bahane­ «Herkese gelmez belâ, erbab-ı istih­
ler, bir maksad avusul için maddî veya kak arar»)
manevî şirrette vasıta olan şeyler. Eşref
Esbaba tevessül, tevekküle mâni de­ (İstirahat): Rahat bulmak, huzûr-i
ğildir. HaUak-ı Kerîm, her hâdiseyi bir kalbe nâiliyet.
sebebe rapt etmiştir, muktazasmca ha­ ^En büyük istirahat ,kalbin heyecan­
reket icap eder. dan kurtulması hâlinde tecellî eder.
«Gerçe esbaba teşebbüs lâzım» İnsan, istirahat-ı vicdaniyesini temi­
«İi!ika<hn olsa amma cazım» ne çalışmalıdır. Maddî istirahat, çok
<cKi hakikatte Hüdadır rezzak» kere atalete sebep olacağından ahlâk
«O eder âlemi ancak irzak» nokta-i nazarından o kadar temenniye
Vehbi şayan olam a^'
(İstibdat): Şahsî istiklâl, keyfî ve za­ «Bir büyük bardu* insana düyun»
limane idare, kimsenin fikrinden istifa­ «İstirahat yüzü görmez medyûn»
de etmeyip kendi re’yi ile hareket et­ Nasuhî
mek. Şer’i şerife ve kanuna riayet et­ (İstidlal): Bir şey’i delil ile anlamalc.
meksizin keyfemayeşa tahakkümde, ida- Delile istinat ile netice çıkarmak.
re-i umurda bulunmak. Hak’kın varlığına her zerre büyük
İstibdad, tabiat-i beşeriycde merkûz- ve parlak bir delildir. Binaenaleyh, Hak
dur. Tealâ’mn varlığına istidlâl için bir zer­
Çehre-i istibdat, bazan tezeyyün ede­ re bile kâfidir.
rek hürriyet şeklinde mumayan olur. «Katreden bahre eder edtt-i kulup
«Bî nasibiz ol kadar fikri mıeâliden istidlâl»
ki biz» Yusuf KâmM Paşa
«Eyleriz takdis istibdadı şehr ayin (İstidat): Meyi, kabiliyet, bir şey’i ka­
ile» bule, bir şey ile ittisafa fıtrî bir suret­
Lâedr! te amade bulunmak.
İnsanın müstait olmadığı şeyler hak-
(İstiskal): Bir şeyi sakil ve kerih ad­
kmdaki mesaisi akametle neticelenû.
detmek. Birine soğuk muamele yaparak «Olsa istidad-ı arif, kabil-i idtâld
kendisinden hoşlanmadığını anlatmak. vahy»
İstiskal, nezaket ve insaniyete müna- «Enu'-i Hak irsaline her zerredir bir
fîdir. Kimseyi istiskal etmemeli ve kim­ GebraiL>
senin istiskaUne mâruz olmamaya dik­ Fuzuli
kat etmelidir. Muaşeret usulüne riayet (İstiğfar): Günahlarm afv edilmesini
etmiyenler, istiskale uğrarlar. istemek. Mağfiret-i ilâhîyeyi istirham.
«Kâse Kysan Mrihkini eder istiskal» Yapılan bir masiyetin, fasit bir amelin
«Cümle^n olsa da menrnun veliyyün kuphunu görüp setr ve islâhını talep et­
nimet» mek.
Hazık Günahkârların en büyük medetresi,
(İstHıkak): Hak kazanmak, bir şey’e istiğfardır.
liyakatli bulunmak. Bir şey’e hakkı ol­ «Libaısin: pâk edip tekrar telvis eyle­
mak haleti ve mâlikiyet ve tasarruf sa­ mez âkil»
lâhiyeti. «Değil lâik günaha cür’et ist^ifaı^dan
Herkese istihkakına göre muamele sonra»
etmeli, bir kimse müstahık olmadığı bir Bel^
10 DİNÎ VE FELSEFÎ

(İstiğna): Nazlanmak, muhtaç olma­ «Kimseyi etme sakın istihza»


mak, ademi tenezzül, kendisini ihtiyaç­ «Görme Hak’ikın kulunu hezle seza»
tan vareste göstererek masa arzı ifti- Vehbi
kardan vikaye-i nefs. (İşaret): Alâmet, iyma, parmakla ve­
Müstağni meşrep olmayanlar, ziüet ya göz, kaş ile yapüan hareket, ehl-i
ve hakaretten kurtulamazlar. basirete münkeşif olacak surette serairi
«Elhazer olma geda çeşm-ü deni» ilân.
«Kalbin olsn hele gayette gani» Bâzı işaretler, sarahatten daha beliğ­
«Bilüriim liecriibe ile alâ» dir. Arif olana bir işaret yeter.
r ı^ idigün istiğna» «İşare teyleyip eşcar, semtilâ
Vehbi tenahiyi»
«Öper emvaç, kalkıp perde-i kudret
(İstikamet): Cihet, doğruluk, deruhte penahiyi»
edilen vazifede şeri’ ve kanuna muva­
Lâedri
fık hareket. Sadakat ve itidal dairesin­
de harekette bulunmak. Şeri ve aklın (İşfak): Şefkat ve rahmete mukarin
irşadile abdin tarik-ı ubudiyette müruru. olan havf, endişe. Lâyık olanlar hak­
Selâmet, istikamettedir. İstikameti kında gösterilen eser-i şefkat.
herkes sever, hayfaki herkes müstakim Müşfik bir pederin ilk vazifeâ, evlâ­
olmaz. İstikamet yüzünden görülecek dının terbiyesini temine çalışmaktır.
nikbet, muvakkattir, sonu selâmettir. Münafık bir şahıs, müşfik olamaz.
«Halkı taJu-ip eyleyip de kendin abat Çünkü nifak ile işfak, bir kalpte içtima
eyleme» edemez.
^«Bu cihanda ev yapıp ukbayı berbai «Soldurup foî renk-ü nüzhet etm ^ ek
ey!eme»J çün riL^âr»
«Nefin için zalimi bi raıhniie ûndıat «Sakla sen agus>i işfakında berki
eyleme» iffetin»
«Alemi tenfir eden ahvali mutad Nasuhî
cyîeme»
«Müstakim ol, Hazret-i Allâh (İsrar): Ayak direme, şiddetli azm,
bir fikir veya iddiada sebat edip dön­
utandırmaz seni»
memek, bir şeyi kat’î surette İltizam et­
Sait Paşa
mek. Masiyet-i irtikâba devam ve em-
(İstiklâl): Azımsamak. Kimseye tâbi sâlini icraya azm-.
olmayıp başlıbaşma olmak. Bir hükü­ Hakperest olanlar, batılda İsrar ede­
metin kendi hukukuna tamamen sahip mezler.
olup başka devletlerin müdahelesinden «Etmeyip re’yi hatada İsrar»
azâde bir hâlde bulunuşu. «Avdet elt rahi savaba tdorar»
İstiklâlin büyük bir nimet olduğunu, Vehbi
esaret altında inleyip duranlar bihakkın
(İslâh): Düzeltme, bir şey’i iyi bir hâ­
takdir ederler.
le getirmek. Husumetlerini izale edecek
cfDüşmeden pençesinin ^lına istik­
veçhile beynennas tavassut, İslahı za-
bâlin»
«Biliniz kadrini hürriyetin, istiklâMıı» tüyl’beyn, yâni aralarmda iğbirar bûlîr-
nan kimseleri barıştırmak bir vazife-i
Akif
insaniyedir.
(İstihza): Eğlenme, alay etme, nasi «Mahv-ü ifna değil, islâh-ı b e ş « ^
masharahğa ahnak, onun bunun kusu­ maksub>
runu bularak zevklenmek. «Şemi itfa kolay »mma ki, ne göçtür
İstihza, müstehzinin tabiatındaki de- iş’al»
naete şahadet eder. Şinasi
AHLÂK LÜGATÇESÎ 11

«Umumîdir Safa! nasihlik isti’dîadı «Göster ki sonar görmeyesin ateşi


âlemde» nedem»
«Hüner evvelce kendi nefsini islâha Tevfik Hayatî
gayrettir» (İtiraz): Bir şey’e muhalefet etmek,
Safa bir şey’in ademi muhikkiyeti ve gayr-i
(İîaat): Dinlemek, inkiyat, bie 'Zİtın muvafık bulunması hakkında dermeayn
e^mrine göre seve seve hareket, Cenab-ı edilen mütalâa.
Hak’kın ahkâm-ı diniyesine riayet. Her şey’i hemen kabul edivermek.
İtaat, marufta carîdir. Rızayı hakka- Kıllet-i muhakemeden ileri geldiği gibi,
muhalif olan hususlarda halka itaat, ce­ herşey hakkında itiraz etmek de hodbin­
halet ve meskenetten neş’et eder. likten, hafif meşreplikten neş’et eder.
«Sahibi hakkında elbet pek hicap
«Etmek itaat, peder-ü mâdere» iver olur»
«Vactbedir tıfli edep pervere» «Hüsn-i niyetten tevellüt etmeyen
Na&uhi bir itiraz»
lJİtminan*i kalp): Gönlün emin olma­ N ^ uhî
sı, kalbin sukûnu, ademi ıztırabı. Bir (İ’tizar): Özür dermeyan etmek. Bir
şey hakkında kalbin kemâl-i_merbuti- hususta özür serdederek o hususun ter­
yet ve sükûnetle kani oknası.f viç veya affmı temenni eylemek. O
Bu kâinatın bedîalarına nazar edip özür ,hakikî olsun ,olmasın, kabule şa­
de bir haalık-ı hakîm’in varlığı hakkın­ yan bulunsun bulunmasın.
da itminan-i ^ I b e nâil olmamak kabil Yolunda olmayan itizar da ayrıca bir
olamaz. kusurdur.
«Maksadın temini itminan ise» «Aleti zulm olarak halkı dilazâr
«Zikri h a k to olmasın kalbin tehî» edenin»
«Taze kıl şam-ü seher imaıunı» « î’tizan olamaz biç kabule şayan»
«Kul hüverraJunan-ii ameımâ bihî» Nasuhî
Muallim Naci (İtiraf): İnkâr etmeyip ikrar ve iz­
(İtibar): Sayma, ehemmiyet vermek. harda bulunmak. Bir hakikati ,meselâ
Farz ve tahmin, hürmet, ihtiram, ibret kendi aczini görüp kabul ve ikrar eyle­
ahmak. Bir kimsenin haiz olduğu emni­ mek.
yet sayesinde kazandığı şeref ve haysi­ Kusuru itiraf bir meziyettir. Kendi
yet. noksanını muterif ohnayan, ölünceye
îtibar, İktisadî hayatın ruhudur. Na- kadar noksandan kurtulamaz.
keslere itibar ederi bilâhere şermesar «Noksanıma vardır itirafun»
olur. «Beyhude d^ğil veleyki lâfim»
Şeyh Galip
«Har olsa ab*ı çeşmi Bahaî acep (İtikat): İnanmak, kanaat, gönül bağ­
değO» lamak. İyman etmek. Dinî umuru kal­
«Bisyar olan güber^e de bi itibârdır» ben tasdikte bulunmak. Bu veçhile ina­
Babaî nılan bir şey’e akide, mütekade denir.
(İtidal): Yavaşlık, muvazenet, orta Cem’i akait, mutekadattır.
hâlde ohnak, musavat-i tamme, ifrat ile Doğfu i’tikatlar tebcüe lâyıktır. Bâtıl
tefrit beyninde mutavassıt olarak bir i’tikaüar ise pek muzu- olacağmdan iza­
nehci kavim üzere bulunuş. lesi amme menfaatleri icabatındandır.
İtidal tarikinden ayrılmayan, ergeç Bozuk akideleri tashihe çalışmak,
gaye-i emeline vasal olur. doktorlarm hastalıkları tedavi etmesi­
«Buhran içinde kalsa cSıan, itidali ne benzer ki, takdire şayan bir hareket­
dran» tir.
12 DİNÎ VE FELSEFÎ

«Bir büyük liitf-i h ü d a^ , kadriai hakikat olarak fena bir hâli isnat et­
bilmek gerek» mek.
«Ruhunu tenvir eden parlak, nezîh İftira, bir cinayettir ki, hâneleri vi­
bir itikat» ran, mâsumları nalân ve giryan eder.
Nasailti «Kendi sui hâlini takdire isnat
(İtimait); Güvenme .emniyet, bir şey’e eyleyen»
kalben istinat ve ittikâ etmek. <^yl!emi$ olmaz mı Hallâk-ı Keıim’e
Mücerrep olmayan kimselere itimat, iftka»
hatadır. Faniye itimat eden, inkisar-ı Nasuhî
hayâle uğrar . (İfrat); Mübalağa, pek ileri varma,
eğmeyiz edaniye dünyayı dûn bir hususta müblağa suretUe haddi iti­
için» dali tecavüz etmek.
«Âltâih’adır tevekkülüınüz, itin^dı* İfrat, bir şeye ikdamda israf göster­
nuz»9 mektir. Mukabili olan tefrit ise bir şe­
' pgıln ye ikdamda taksir gösterivermektir.
(İgza): Müsamaha, Nasin aserât ve İfrat da, tefritte mezmumdur. İtidal­
hatiatmdan tecavüz, tab’an kerîh görü­ den ayrılmamalıdır.
len şeyden tegâfül, bir şey’i görmemez­ «likanı edier mürtekibi ziUet-ü şb-kat»
likten gelerek hakkmda sükût etmek. «İfratı tama, kıUeti dîn, gayreti
İgza; §ime!-i_küberadır.
«Edlemez kimse bed end^i leimi İrza» Rifat
«Ne kaıdar its« de hakkuı kermle îfşay:;i_raz, hiyanettir, ebrarın kalble-
igTa^> mâne olan bir mes’eleyi başkalarına ih­
Nasuhî bar ve işaa etmek.
(îgfal): Aldatmak ,ihmâl etmek, ka­ İfşay-i raz, hiyanettir. İbrarm kalble-
yıtsızlıkla bir şey’i terk eylemek. Bir ri esrar hâzineleridir. İfşay’i raz eden
kimseyi yanlış bir fikir ile veya hUe kimse emniyetten, vüs’ati sadrdan mah­
ve desise ile gaflete düşürmek. rumiyetini göstermiş olur.
Biraz vicdanı olanlar nasi iğfale cür’ «Acz-ü hayrettir a d ^ a eylemek
et edemezler. ifşayı raz»
«Dikkatle bak ntuhitiııe, aklanma­ «Ehli gayret dafaraa fahlıar kendin
dan sakın» gösterir»
«İğfale muıufazır bu gün, enzar uzak (İkbal): Baht, saadet, teveccüh, arzu,
yakın» tali’in müsaadesi, refah sebeplerinin bu-
Tevfik HayaıH sulı, bir adamın kendi işine doğru git­
(Afald): Havaî, öteden beriden, hari­ mesi.
cî hadisât. Enfüsînin zıddı = Objektif. İkbal ile lâbeka müsavidir. Tez ge­
Haricî hadisât. Tafradan hac için Mek- len ikbalberk gibi seriüzzevâldir. İkbali
ke-i Mükerreme’ye gelen zat. zamanında dostlarmı terkeden, idban
Ufuk, gök kenan, nahiye. Cem’i; zamanmda bir yari gam küsar bulamaz.
A f^ . ccÂkil olanlar eylemez ikbale iltifat»
insan mütefekkir olmalı, afakî söz­ «Görmüş mü kimse ruzi baharın
lerle vaktini zayi etmemelidir. bakasım»
«Müsabihaır eyledim â f ^ İKp mihri Nasuhî
nübiiıvvetie» «Haili bir bed ashn ikbale tahartiil
«Benani şânma şayestedir enküşteri etmesin»
levlâh» «Çünkü müsialtbelde ya Firavn, yâ
Nazil Nemrut olun»
(Iftiraı): Yalan. Bir kimseye mugayiri Nevresi Cedit
AHLÂK LÜGATÇESİ 13

(İktisat): Tasarruf, idaje ,itidal üzere be ilka buyurulan halet/


hareket .umuru idarede tebzir ve takdi­ Diyanet nuru ile münceli olmayan
re meydan vermiyerek itidal dairesiu- kalpler, ilhama makes olamaz.
de hareket etmek, servetin istihsâlinden «Eyliyor tal’atı her kalbe hakaik
ve tevzi ile istihlâkinden bahs eden bir ilham»
ilim. tfHîkmet amiz olan ol çehre-î nevvara
İktisada riayet eden, fakir olmaz. ıiataıı»
Servetle ademi iktisat içtima etmez. Nasıdiî
c<Rebbeıi efali olan iktisa6> (Elem): Acı, şiddetil veca, nahoş bir
«HÜ5n-i maişetle olur ber murat» hâdise sebebi üe hâsıl olan hüzn;;;! ru­
Nasulıî hani. «elîm» de elem verici demektir.
(İkrah): Tiksinmek, iğrenmek, bir ^.Nezîh vicdanlı zatlar için en büyük
kimseye istemediği bir şeyi yaptırma­ elem, bir takım gayr-i ahlâkî hâdisele­
ya cebir. ri görüp durdukları hâlde men’ine muk­
İkrah ile husule gelen hareketler, bi­ tedir bulunmamalarıdır.^
raz sonra atalete münkalip olur. «Elemin kays’e kıyas etme dili
^«insana sadakat yakışır görse de reııcûrun.»
ikrah» «Yok idi aldı ne derdi var idi
«Yaırdımmıdır doğruların Hazret-i ınecnunını»
Ailâfa>^ (Emanet): Eminlik, başkasına ait ol­
Ziya Paşa mak üzere bir kimsenin nezdinde bu­
(ntifat): Aşinalık, hatır sormak, üıti- lunan şey. Bu şey hıfz için verilmiş ise
mam etmek, talettüfkârane muamele, «Vedia» nâmını alır. Büâ noksan ve
bir zata hüsn-i teveccüh izhar eylemek. bilâ tehir edâsı mükellefe vacip olan
Bir tarafa yüz çevirmek. Güzel sözler­ vazife-i diniye.
le bir zatın hatırım tatyibe çalışmak. Emanete hiyanet, bir büyük cinayet­
Mültefit olanları herkes sever. tir,
«Marifet iltifata tabidüi'» «Hain ohna ver emanetle cihana
«Müşterisiz meta zayidk» şöhreti»
Naci «Herkesin destindedir âlemde züll^ü
(ÎHıad);^Yan çizmek, doğru yoldan rif’ati»
çekilmek, itikattan nükül eylemek, din (İmtihan): Deneme, tecrübe, bir şah­
sahasmdan ayrılmak. Cenab-ı Halc’kın sın bir husustaki iktidarını, kabiliyetini
vücud-i_jkdesini inkâra veya sair sa­ anlamak için hakkında yapılan deneme
hih, sabit m ütekadati^iniyeyi red ve muamelesi.
tezyife cür’et denaetinde bulunmak. Dünya bir dar-i imtihandır. Elgıpte
ÎUıad en büyük, en muzır bir cina­ bu imtihanda muvaffak olanlara.
yettir. Bu cinayetin sûi tesirile İçtimaî ZctSafa peziri reha var ntı kaydı
hayat zehirlenir, felce uğrar. Muhiti be­ mihnetten»
şeriyet, ahlâk ve fazilet nurlarmdan «Bu hakidanı fena, da<r-ı imtihan
mahrum kalır.'^ olalı»^
«Sütur-i ald’ü şer’i hnn’i ilhad ile Hersekli Arif Hikmet
hâk eyte» (İmtizaç): Giçinme, birbirine uymaî:.
«Eğer b<B* mlUetiıı aMâkmı ifsat tab’an veya hissen uygun olmak, küçük
lâzımsa» veya büyük bir İçtimaî hejr’et arasında­
Abdullıalim Memdah ki güzel âhenk ve intizam.
(IMıam): Kalbe doğmak. Kalbe ha- Kenid âUesi efrâdı ile imtizaç edeme­
beri ilka e mek, taraf-i_ İlâhîden veya yen kimseden vatandaşları hayır bekle­
melei âlâ cihetinden feyz tarikiyle kal­ memeli.
14 DÎNÎ VE FELSEFÎ

«İmtizaç ik gözet hakkı civar» (Ümit): Umma, emel, me’mûl, arzu


«Çekmesin kimse yüzünden azar» edilen bir iyiliği beklemek.
Nabi Bazı ümitler, inşam birer serap gibi
(İmdat): Yardım. Muhtaç olanlara inkisarı hayâle uğratır.
muavenet etmek. Bir zümreye muave­ «Sen olmadan ey hayâli ümit»
net için sevk edilen kuvvet. Ruhî, ma­ «Kabil midir izdiyadı ömrüm»
nevi noksanlarm telâfisi için teveccün «Sayendedir imtidadı ömrüm»
eden inayet+i İlâhîye. «Binler yaşa ey nihali ümit»
Bîçarelerin imdadma koşmak kadar Naci
vicdani münşerüı eden bir hareket yok­ (Emniyet): İtimat, güvenme, korku­
tur. suzluk. İnsanda kavlen, fiilen doğruluk­
QcSana senden gelir bir işde ancak tan mütahassıl âli bir haslet.
dat lâzımsa» Esasen havfin zevaJile nefsin mutma­
«Üm,idin kes zaferden gayrden imdat in olmasma: «em’n», eman», «emane»
lâzınısa»y' denir. Eman, medar-ı emniyet olan şey
Kemâl manâsına da gelir.
^(Emıibilmarûf): İyiliğe ait buyuruk. Bir İçtimaî hey’etin taahsi, muhitle­
Şer’an, aklen müstahse nolan tarika ir­ rindeki emniyetin derecesile mütenasip-
şat, fazilet ve diyanetle ittisafa tergip) tir.
Hakîmâne bir surette yapılmayan em- «İstinat eylerse bir ümmet, büyük bir
ribil mâruftan aksülamel husule gelir. kuvvete»
Emribilmaruf’tan roünfail olanlar, ta­ «Memleket, millet bütün mazhar
bibi müdavisinin verdiği ilâçları red olur emniyete»
eden muhtellüşşuur hastalara benzerler. Nasuhî
«Pek mukaddes bû- vazife emri bil- (İnabe = İnabet): Nedamet etmek, bir
mâtuftnr» tarika intisap, masiyetleri terk ile hak­
«Emribilmaı-ûf eden bayfaki pek ka rücu. Iztıran terk, istiğfara mülâze-
menfurdur» met, gafletten zikre, vahşetten ünse te­
«Hüsniniyetle çıkıp da nebyi münker veccüh.
eyleyen» Hakka inabet edenler, daima muvaf­
«Asırunızdâ bir büyük cani gibi fak olurlar.
makhm-dur» «Girdabe-i fenadan kurtulmak
Nasuhî isteyenler»
(Emel): Umma, arzu, husulüne inti­ Terk eyleyip hevayı, Hak’ka inabe
zar olunan şey. Bir şeyin husulünü kuv- etsin»
ve-i karibede görüp ummak. Nasubi
Hırs;cahe, haddinden fazla şeylere (Enamyet = Enaiyet): Benlik, gurur,
nâiliyet arzusuna ve uzunuzun kurun­ kendisini beğenmek, hodbinlikten ibaret
tulara «tuliemel» denilir. mezmum bir haslet.
Meşrû bir emel, terakkiyata sâiktir. Pençe-i kudrette zebun olduğunu dü­
Emel bulunmasaydı hayattan hiç bir şünen bir'ınsan, enaniyette bulunamaz.
zevk almamazdı. «Lâfı davayı enaniyet ne lâyık akile»
Tûli emel ise devası bulunmayan bir «Herkesin âlemde bînmaıvefki bin
marazdır. maduna var»
«Emelden olduğumuz böyle dûr Esat Muhlis Paşa
bizdendir» (İnbisat): (^Yayılma, açılma, tevessü,
« D ^ felekfe rahavet kusûr küşayışi kalp, nefsin hissettiği bir haz-
bizdendir» dan dolayı münşerih ohnası^
Koca Ragıp Bu kelimenin aslı olan bast, bir şeyi
AHLÂK LÜGATÇESt 15

neşr ve tevsi etmek manâsmadır. Bezl-û İntikam almaya kadir olanlar, bu


itaya da «bastı yed» denilir. muvaffakiyetin bir şükrânesi ohnak
ihvanı ba safa ile musahabet, kalbin üzere intikamı terketmelidirler.
inbisatmı temin eder. «Muzaffer vakti fırsatta adu>dan
«Eyyamı imbisat iledir lezzeHi hayat» intikam almaz»
«Tufanı gamdia ademe lâzım mı Ömıi «Mürüvvetment olan na kâmi-i
Nıdı» dUşnmnla kâm almaz»
Esat Paşa
Ragip
(İntihar): Katli nefs, kendi kendini öl­
«Tegafül gösterip şermende-i ihsan
dürmek. Bir takım gayr-i meşru şeyleri
e d » yok^»
iltizam ile ebedî hayata suikast etmek
«Adıldan merd olan fırsat deminde
fazihası.
intikam almaz»
Muvakkat bir ıztıraptan kurtulmak Beliğ
için intihara cür’et edenler, müstakbel
(İnzar) : Tahzir, korkutarak men et­
hayatın ebedî ızüraplarını neden hiç
mek, bir şeyin zararlarmı, mahzurlarını,
düşünmüyorlar?.
tehlikelerini göstermek. Bir şeyin lâzim-
«Ohnuş da olsa balbuki badii ül’ihtiraz olduğunu ilâm ve ihtar eyîe^
iştihar» mek.
«Cinnet değilse ayni cinayettir
intihar» Dostlarmın inzanna iltifat etmeyen,
Hamil düşmanlannm şematetine müptelâ olur.
«Igtirabi şemsi taMp eyleyen hunîn
(İntizar): Gözlemek, beklemek, bek­ şafak»
lenilmek. İşleri maslahatlara göre ter­
tip ederek neticesini teferrüs etmek. «Her münevver ruh için bir nükte-i
İntizar, ateşten daha şiddetlidir. Bi­ inzardır»
naenaleyh hiç bir kimsenin intizanna NasuM
meydan vermemelidir. (İnziva): Çekilip bir bucakta tenhace
€<Değmez meserreti elemi intizanna» oturmak. Halvetgüzin olmak. Dünya
«Ey devri caınu devleti davram umurundan el çekerek köşe-i vahdette
bekleyen» vakit geçirmek.
Hâmi •^em iyet hayatı, inzivaya münafîdir.
(İıdizaın): EHizgünlük, umurun lâyıkı Fenâ kimselerle hemnişin olmaktan ise
veçhile mürettep bulunması. köşe-i inzivaya çekilmek elbette hayır-
Bir insanm işlerindeki intizam, fik­ lıdır>
rindeki selâmete delâlet eder.
«İntizaın-ı kâr için düşmandan ^lErbab-ı garazla ülfet eylemekten»
istiE^n rey» «Elbet iyidir çekilmek inzivaya»^
«Rabi firdevsi berini sormadır Nasuhî
iblisten» (Üns = Ünsiyet): Alışıklık, ülfet, baş­
Avui kaları ile hüsni suretle görüşüp konuş­
«İntizam-ı âlemin U^iiFesası seyf ise» mak, ahibbanın mütemayil olduğu şeye
«Hasmı ilzam eylemekçUn haklı inbisatı kalp ile temayül ve takarrup et­
bucceittir kalem» mek.
(İntikam): Öç almak, acı çıkarmak, Zünnune göre üns; halvetle istilzaz,
görülen fena bir muameleye mukabü ve sohbetten ist^haştır. Uns’ün zıddı «nii-
teşeffii sadre hâdım ohnak üzere diğer fûr» dur.
bir muamelede bulunmak. Buna «ahzi Munis kimseleri herkes sever. Na-
sâr» da denir. kesler ile yine nakesler ünsiyet edebilir.
16 DÎNÎ VE FELSEFÎ

Bari bn* güiD haftada öns^'eti ta­ Çalış celbi kulübe kimseler incin­
limdir» mesin senden»
«Kasdi şan, rağbeti cemiyeti «Cihan iıder durur kalbi hazinin
âzinedön» infialinden»
Sami Nasuhî
(İnsan): Âdem, beşer, namuslu ve <İnkıbaz): Büzülme, çekilip toplan­
vicdanlı zat. Ruh ile cesetten müteşelc- ma., Nâhoş bir hâlden dolayı kalbin sı­
kil, mütefekkir, itilâya müstait bir matı- kılıp futur ve kasvete duçar olması.
lûk. insanlarda inbişat ve inkıbaz halle­
İnsanı kâmil odur ki, saf bir kalbe, ri tulü ile gurup gibi biribirini takip
nezih bir akideye, güzel bir terbiyeye eder.
mazhar bulunur. «Ruhi derrake verir beyhude sözler
«İnsan odur ki, ayine veşkalbi sal inkıbaz»
ola» «Kasvet averdir deruma ahli cehlin
«Sinende neyler âdem isen Idneyi sohbeti»
peleıdı» Nasuhî
Baki (Enfüsi): Ruhî halat. Nefiste hadis
olan şey. zıddı afakîdir.
(İnisaniyet): İyilik, tab’ı beşer, insana Bütün enfüsî ve afakî mevcudat, bir
yakışacak surette vuku bulan muame­ haalık-ı hakîm’in varlığına şahittir.
le. Mahlûkat hakkmda hayırhahlık has­ «Ey mihri nübüvvet! Sem mümlâin-
leti. mtidür inkâr»
İnsan ölür, fakat yaptığı insaniyet öl­ «Pür şa’şaadu' feyzin ile enfüs-ü
mez. âfak»
«Desit’i gavvasâju insafa gelir bir gün Muallim Naci
çıkar» (İnkâr): Tanunamak, bilmemek, red
«Bu meseldir ki, insaniyet et etmek, bir şeyi itiraf ve tasdik etme­
ummana at» mek, tasavvur etmediği bir şeyin kalbe
Lebibi Amedî vurudu.
«Ey mezaristam! ne âlemsin, ne iUvî İnkârın mukabili ikrardır.
fıtretm!» İnkâr iki kısımdır. Biri kalben inkâr­
«Sende püı^an en güzin evlâdı dır ki, lisan bunun tercümanı olur. Di-
in^niyetin«> ctrri lisanen inkârdandır ki. Kalp bu­
M. Akif nun hilâfına kani bulunur. Küfn inadı
(İnsaf): Adilâne hareket, hakka ria­ bu kabildendir.
yet ve hakikati itiraftan ibaret âli bir fZ â tı hakkı görmedikleri için inkâr
meziyet. edenler, kendi akıllarını da inkâr etmiş
İnsaf, zade-i diyanettir. Dinsizden olurlar. Artık öyle akılsız kimselerin is-
insaf beklemek, zehirden şifa ummaya bat ve inkârının ne kıymeti olabilir?3
benzer. «Günıeşîn zerre kadar kadirine gelmez
«Etmiyor hiç ^ r , aJü sehergâb ^ a î> noksan»
«Meğer insaf vere Hazr««t-i AHâh «Eylese nûH dbantabım haffaş inkâr»
^na» Bâki
Vakıf (inkisar): Kırılmak, birisi hakkında
(İnfial): Küsmek, gücenmek, mütees­ yapılan bed dua. Bir mahalden diğerine
sir olmak. Nâhoş bir muameleden mü­ geçerken ziyanın istikametini değiştir­
tevellit inkisarüıatır. mesi. Gayri mülayim bir hâle maruzi-
Her şeyden münfail olan, hiç bir va­ yetten dolayı kalbi nhüzün ve keder için­
kit münşeıih olamaz. de kalması.
AHLÂK ^ÜGATÇESİ 17

İnsan ne inkisar etmeli, ne de kim­ (lysâr); Saçmak, bezi etmek, intihap


senin inkisarma sebebiyet vermeli. ve tercih eylemek, ikram ve izazda bu­
«Desti çevrinle şikest etaıe gönül lunmak. İki şeyden birini diğerme tak­
nıir’atını» dim. Kendi muhtaç olduğu bir şeyi ter­
«Kıyma desti çevrine gel inkisanm- cihen başkasma vermek.
dan sakm» İysâr, sahanın en yüksek mertebesidir.
Nazım «Düşmanlara bir gim dedirir kudreti
(tbanet): Tahkir etmek. Hiyanette bu­ mevlâ»
lunmak. Bir kimseye bigayri hakkm «Tallahi, lekad âsıereke Atlâh-ü
hakaret eylemek. aleyna»
Hilkatinde denaet olan, halka ihanet Ziya Paşa
eder. «cMüyesser ohnaz ise bari mülkün
«Kelâmı-ı sıdka bedel irtikâbı lâfzı ihyası»
diirûğ» «O yolda ölmeye iysarı ku^et
«Mubataba ne zarar, kendüye eyliyelim»)
ihanettir» Kemâl Bey
Nâbi (İman): İnanmak, kanaat getirip ka­
(Ehliyet): İktidar, liyakat, maharet, bul etmek, hakkı teslimde bulunmak.
salâhiyet,mensubiyet, bir hususta kaza­ Dinî umuru bilip kabul ve tasdik eyle­
nılan meleke, bir işin uhdesinden gele­ mek. Mukabili inkâr ve ilhaddır.
bilecek bir hâlde bulunmak. İnsanların hayvanlardan, cemadattan
Ehil de; liyakatli olma ve akraba, ef­ yüksek olmaları, imanları sayesindedir.
radı âile demektir. İmandan mahrum olan bir kalb, zi-
Vazifeşinas, hakperest olan bir zat, yâdan mahrum, zuln^talût bir haneye
daire-i eMiyeti haricine çıkmaz. benzer.
ccSöykyince nakesan ,erbabı ehliyet «İnandır o cevher ki, îlâM! ne
susar» büyüktür»
«Bülfmlan hamûş otur, zagan olunca «İmansız olan pash yürek sinede
nağmesaz» yiiJdür»
Nasuhî M. Akif

B H arfi
(Bâhl):(Boş, beyhûde, esassız, haki­ Ahmedürrüfaî hazretleri demiştir ki;
kate mugayir şey. Aslen ye vasfen gay­ Bâtıl parlasa da nihayet söner, hak da
ri sahih olan muamele. İndel’fahs, yâ­ sönük görülse de elbet parlar.
ni koşmak, bahis etmek zamanında se­ «Bâtıl hemişe bâtıl ve beyhûdedir
batı olmayan şey^ veli»
ccMüşkül budur kî, sureti haktan
Ölüme karşı saldıran şecaetli kimse­ zuhur ide»
ye kamnın tasavvur edilen betalet ve
Bâki
sükûneti itibarile Betal, Bettal denir.
(Bahis): Araştuma, tetkik, kesif ve
Akıl ve mantığa kıymet verilmeyen talep. Muaraza tarikiyle mükâleme. Ha­
yerde bâtıl, hak suretinde tezahür eder. fi olan bir mes’eleyi tafahhus. Teftiş ve
Her anlamadığını bâtıl sanmak, hü- tahkiki müstelzim olan husus. Bir mad-
meka işidir. F ;2
18 DİNÎ VE FELSEFÎ

denia hakikatine, izahına müteallik ma­ kullahı eda ve nezri ifa edene «bar» de­
kale. Bir mesele hakkmda tamiki fikr nir. Cem’i «ebrar»dı^
ve istidlâl tariki ile söz söylemek. Bir; hem itikadî, hem de amelî ola­
Münazara âdabma riayet etmeyenler bilir. Birrü tekva insan için Hak Tealâ’
ile bahs etmek hatadır, nın pek büyük bir lütuf ve üısâmdır.
c<Baihsi ilm eyle bevechi â'^p» €<£y eden perverdigârın bkr-ü ihsânm
«(Danhp mağ latayı etme şitap» ümit»
«Hasmmı eyler isen de ilzam» «Bir şfl^este simedot ref’i melâl
«Yine itatyibine eyk ikdam.» ettim nü hiç»
Vehbi İffet Mufaemed efendi
^ ı ı h t = Hisset): Cimrilik, tamahkâr­ (Beşaret): Müjde. İnşirahı kalbi mu­
lık, malını lâyık olan mahalle sarfet- cip olup eseri yüzde z ^ r olan surûr
mekten insanı men eden bir ruhî me­ aver haber.
leke. Nefs, mesrur olunca kan intişara baş­
1 Rağıbı İsfahanı diyor ki: Buhl: Şim p layıp beşerede alâmeti zahir olur. Bu
kufrandır. Küfran ise mukaddimeî kü- münasebetle meserretaver habere beşa­
fürdür.>^ ret denilmiştir.
«Buhl ile olduğuyçün pek merdut» Ruhları temiz olan kimseler başkala­
«Girmedi mushafa ı^m i Nemrat» rına befaretli haberler vermekten mah-
Vehbi zuz olurlar.
(Baht): Tali, kısmet hüsni tesadüf. ccNedamettir k u su ru n d a hicap eylerse
Takdir-i İlâhînin nef’i İnsanîye muva­ bu* adem»
fık surette tecellisi. cfSalâh-ı nefse istid^ıııa! mt
Meşru emellerine, nail olan her in­ beşarettir»
san, bahtiyardır. Safa
<i d^ odnr k i,etmeye tağyir vazmı»> (Beşaşet): Şadlık, güler yüzlülük, ta-
«Ddıal-ü baht kendine yâr obnı^ lâkatı vecih. Ruhtaki neşve ve safiye­
olmamış» tin simada tecellisi.
Seyit Vehbi Beşaşet ,hüsn-i ahlâk alâmetidir.
(Bedahet): Bedihîlik, vazıh ve aşikâr «Her dem küşade çehre-i feyzibeşaşet
olmak. Düşünülmeksizin birden bire söz ol»
söylemek. Bir şeyin delil ve isbattan «Gösterme halka rûyi huşunet
Kerim isen»
müstağni bir halde bulunuşu.
Bedahete karşı münakaşa, bir heze­ Hersekli Arif Hikmet
(Basiret): Feraset, marifet, delil, göz
yandır.
açıklığı .Kalbe muhtes bir kuvve-i müd­
«Sun^t hakkı bil^bed^dK gösterir»
rike. Kalp gözü ile görmek hasleti.
«Bir mükemmel ievb-i kudretken Basiret ve intibahı mucip jibretâver
hallere delâil ve berahine «besair» de­
«Görmüyor bu levh-i h^Hanıet perveri» nir.
«Bk bıkun çe^nanı zuhnet iktiran» Ebsara ziyabahş olan sey’e de «mub-
Nasuhî sire» denilir.
(Birr): Takva. Hayır ve hasene, ih­ Mukaddesatı inkâr etmek, nur-ı ba­
san, fi’li hayırda tevessü .Hak Tealâ’ya siretten mahrumiyetin bir neticesidir.
ziyadesile itaat gösterilmesi. «Bî baisiret olantaz UNkfaiSM feyzi
v ^ a y a , babaya itaat ve merhamet (Udar»
hususundaki tevessüe «birrür;galideyn» «H ^kese nur göriimnez cebeli
denir. Mukabüi «ukuk» tur. Musada»
Hak’ka ziyadesil^ muti olana, hak Rahmi Pır Mehmet Çelebi
AHLÂK LÜGATÇESÎ 19

(Bataet): Ağır davranışı deruhde edi­ <Bağy): Azgınlık, serkeşlik, itidal had­
len bir vazife ve hizmeti ifa hususunda dini tecavüz talebi, bilfiil tecavüz bu­
gösterilen ağır hareket. lunsun bulunmasın.
Bataet, ruhî rehavetten neş’et eden Bağyler iki türlüdür; Biri adUden ih­
vahîm bir Ulettir ki, sahibinin yüksek sana tecavüz gibi memduh olan bağy-
derecelere suuduna mâni olur. lerdir. Diğeri de haktan bâtıla tecavüz
«Kaza he rfeyzâni, ber lûtfımu bir gibi olan bağylerdir ki, bunlar mezmum-
vakt için saklar» dur.
«Fütur efme sakın devletteki za’f-u
bataetten>} Bir veliyyül emre karşı isyan eden
N am ık Kemâl şahsa bağı denir. Cem’i bugattır.
(Batalet): Atalet ,işsizlik, kahraman­ Fuhş ve fücura düşen bir kadına da
lık, muhtelif maişet ve marifet meslek­ merei bağiye denilir. Cem’i: Bağiyat’dır!
lerinden birine salik olmayıp âvâre bir Bir şeyi kemâli içtihat ile talebe de
hâlde bulunuş. «iptiğa» denilir. Matlûp olan şey mem-
Batalet, sefalet ve mezelletle tev’em- dûh ise, bunu talebe «iptiğai memduh»
dir. nâmı verilir. Vech-i İlâhîyi "Ştiğa gibi.
«finin batalet-ü gayret ne hâsıl H ak’ka karşı yapılan bir bağy ve is­
eder» yan, mücasirinin felâketini intaç eder.
«Bakın şimendüfer’c, kârvanı görün» «Kendin ne zanneder o beyabanni-
MnaUinı Naci şin gol»
(Batş): Kuvvet, cesaret, savlet, unf «Bağı ve tağı olduğun anmaz, o
ve şiddetle tutuş, insandaki satvet ve bül’fuzul»
celâdet hassesinin kuvveti galibânesi. Sami
Erbabı batş ile pençeleşen, kendi ha-
yatma kast etmi şolur. <Bakaı): Sebat, ebediyyet, bir şeyin ilk
haü üzere kalması. Zıddı «fena»dır..
«YıMınm da olsa gaddi^ın ne Ahirete «darı baka» denir. Baka ile
kıymeıt hatşine» muttasif olana da «bakı» denilir.
«Hakkın uğrar akıbet k^ıhar
mıknatısıııe» Bakı olanlar, iki kısımdır. Biri bilâ
Nasuhî müddetin bizatihi baki olandır. Bu, Hak
(Buğz): Adavet, kin, nefsin hoşlan­ Tealâ Hazretleridir ki, ezelîdir, ebedî­
madığı bir şeyden nefret etmesi. Muka­ dir ,onun hakkmda fenâ mutasavver de­
bili «hub» dur. ğildir. Diğeri de Cenab-ı Hak’kın ipka
Şiddetli buğza, düşmanlığa «beğza» buyurması ile bakı olandır. Cennet, ce­
denir. hennem gibi.
İrfandan, vicdan selâmetinden mah­ Namaz gibi sevabı insan için bakı
rum olan kimseler, diyanet ve fazilet olan amâli hayriyeye de «bakıyatLsali-
eshabma karşı buğz ve hasetten kendi­ hât» nâmı verilniiştir.
lerini alamazlar. İnsanların bir baka âlemine mütevec­
«Görülüp durmaz idK buğzı-u hasetten cih olduklarını bilip tasdik etmeyenler,
bir eser» kendilerinin birkaç gün sonra ebediyen
«Ruhlar hikmeti takdire nüfuz etse sönüp mahv olacaklarından müteessir
idi» olmayan bi şuur, atiyi görmekten mah­
Nasuhî rum kimselerdir.
20 DİNÎ VE FELSEFÎ

«Bakayı faak tanıyan, sa’yi bir vazife (Belâhet): Hamakat, bönlük, fehim-
bilir» de kıUet, sözde teşevvüş, tedbirde fesat­
«Çalış çalış ki, baka sa’y olursa hak tan ibaret olan bir keyfiyet.
edilir» Belâhet sahiplerinin hâllerine kız­
Akif maktan ziyade acımak lâzım gelir.
(Bükâ): Ağlamak, hüzün ve elemin «Mücessem bir belâhatken vücudi
tesirile kalbi ngaleyanı ve onun netice­ nahvet alûdlu»
si olarak ref’i savt ile gözyaşlarmm se- «Nice âlimleri ehli cehalet zan îder
yelânı. Gözyaşlarmm seyeİânı anmdaki cahib>
savt. Nasuhî
Bir âfetzedenin bükâyi hazinini tes­ (Bül’fazûl): Boş boğaz, lüzumsuz ye­
kine çalışmak, bir büyük ibadettir. re söz söyleyen. Fazi füruşlukta bulu­
ccSefahettir hayattın intifası neşve nan şahıs.
halinde» Bulfuzul olanlardan selim tabiat sa­
«Bükayi rûktur ki, çehreye aksi hipleri teneffür eder.
şetarettir.» «Mebhaısi vahdette seraser fuhul »
Safâ ccMüttehidür’reydir olma fazûb>
(Belâ): Gam, musibet, âfet, ceza, ga­ Hersekli Arif Hikmet
yet müşkül iş, elem ve ıztıraba sebep, (Bıüıalemuın): Renkten renge giren.
zarar ve ziyane vesile olan hâdise. Bir meslekte, bir fikirde sebat etmejren
Esasen elbisenin eskiyip yırtıkaasma mütelevain adam.
«belâ» denir. Gam ve keder de cismin Bukalemun olmak, bir eseri cünûn-
yıpranıp nehafet bulmasına sebep oldu­ dur.
ğu için belâ nâmını almıştır.
tcEbnayi zama», desti televvünd®
Meşakkati mucip olması itibarile tek­ zebundur»
life, imtahan ve ihtibara da «belâ» de­ «Bîr renkte sebat eylemez bukale­
nilmiştir. Bazı belâlar, sahiplerinin kö­ mundur»
tü hareketleri neticesidir. Bu gibi ceza Nasuhî
mahiyetinde olan belâlardan tahaffuz
etmelidir. (BüPheves): Hevesatma uyan. Yeni
varlık bulmuş olduğu cihetle hevaperes-
Hazreti Cüneyt diyor ki: belâ, arifle­ tâne harekette bulunan kimse.
rin siraci, müritlerin vesılei intibahi, ga­
fillerin de sebebi helâkidir. Bül’heveslik, asaletten mahrumiyet
alâmetidir.
«Şem’ı giıyâm ^ le suzaın^ gonca hoa
alûdedir>ı «Fehimâ şairam bül’heveste kalmîunış
«Var nu bir dil kim belâyı dehrden insaf»
asudedir» Kanaat eylemez manzume divanı
Seyit Sabfi çalar çarpar»
Fehîm
(Beladet): İzansızlık, kalın kafalılık,
basiret nurundan mahrumiyet. (Behaıra): Sebep, vesile, kusur, asıl­
Faziletle reziletin beynini tefrik ede­ sız özür. Bir şey hakkında dermeyan
memek, belâdetten neşet eder. edilen gayrı hakikî sebep ve illet.
Hak, zahirdir. Onu bilmemek husu­
«Arifâne ta’n eden ahmaklan
mazur gör» sunda hiç bir behane kabule şayan ola­
«Lezzeti irfanı bîman beladet maz.
anlamaz» «Herkes zamanını gözetir irtihsıl
Nasuhî için»
AHLÂK LÜGATÇESİ 21

«Vakti gelince hastalığı bir ikdam eden kimselerin insanlarm ara­


behanedir» sında yaşayıp durmaları, vicdan sahip­
(Beht): Şaşkınlık, şaşalama, bir şeyi lerini beht-ü hayret içinde bırakmaya
ansızın çekip almak, yalan söylemek, kâfidir.
iftira etmek, dehşet ve hayretin galebe­ «Kâinatın seyre daldıkça garip
si. însana ârız olan hayret haleti. etvaruu»
İşitenlere beht ve hayret veren yalan «Çehre-i vicdanıma bir beht>ü hayret
ve iftiraya «bühtanı azîm,» denir. gelmede»
Faziletleri inkâr, fazihaları tervice Nasuhi

T H arfi
(Teessür): Acı duymak. Hüzün ve «Arşi azametgâhina feryad-ü emnim»
keder. İnfial. Birini takip etmek. Bir «Ümit ederim ki, getiıir cuş-u
şeyin tesiri altında kalmak. Huruşe»
Nâhoş hâdiseler, en ziyade hassas «Gufranmı Yârabbi! Müıuıcatı
rulıları teessüre düşürür. hazinim»
«Sinirlerind eteessür denen îenalık Nasuhi
yok» (Tebzii'): Dağıtmak, serpmek, israf
«Tabiatında utam nakk aşinalık yok» yolu ile malları sarfetmek. Bi rşeyi sarfı
Akif lâyik olmayan mahalle sarf edivermek.
(Te’dip): Uslandırma, edep ve terbi­ Tebzir de takdir de ahlâken mez-
ye. Adâbı insaniye ile terbiye. İsaetten mumdur.
dolayı muakabeki, fazilete, hüsni riya­ «Müncer olur zamanı İmzin bir
zete vesile olur. iKdamete»
Ana, babanm te’dip etmediğini za­ «Gencinei hayatım debzir edenlerin»
mane te’dip eder. Nasuhi
«Haddizatında kim ohnazsa edip» (Tebessüm): Gülümseme. Gülmenin
c<FeIeğin siUesi eyler te’dip» mebadisi ki, bu hâlde nihayet ön dişler
Vehbi açılıp görünür.
(Teenni) Temkin ile hareket. Yavaş Tebessüm derecesini geçen gülme­
gitmek. Bir iş hakkında acele etmeyip ler, vakara münafi, ciddiyete mugayir­
dûr endişâne harekette bulunmak. Bu­ dir.
na «teöde» de denir. «Handesi idi tebessüm o gülün»
Fevtünden korkulmayan işlerde teen­ «Yâni Sultam mülûki Ri^ülün»
ni lâzımdn-. Hakanı
«Teenni, maye-i ikbâli ehUi istika- (Tecazıüp): Tenazü, çekişmek, çeki­
metto'» lip uzamak, iki şey arasındaki temayül
Pertev Paşa ve incizap. Kalplerin biribirine karşı te­
(Teemmül): Tedebbür ve tefekkür. mayül ve takarrübü.
Güzelce anlamak için bir şeye tekrar ^Bâzı ruhlar arasındaki tecazüp ve
tekrar atfı nazar. Şayam dikkat veya tealüf, ervah âlemindeki muarefenin bir
mahalli şüphe olan mes’ele. Husulü nişânesidir>.
uzak görülen bir emri hayri ümit. «Cihîme rahm-ü şefkatle mvraır kıl ki,
Teemmülsüz iş gören, teessürden kur­ sana karşı»
tulamaz. «Bütün kalpterde bîr hissi tecazüp
«YUksetmede ila n ım ı ettikçe parlasm dursun»
teemmül» Nasuhi
22 DİNÎ VE FELSEFÎ

(Tecahül); Bilmez gibi görünme. Bir İlâhînin kalbi mü’minde lemeam. Gu-
şey hakkmda gafil ve cahil gibi bir va­ yup nurlarından kalplerde münkeşi'f
ziyette bulumnak. hâlet.
Tecahüii arifâne, bir meziyettir.. Kalp bir teceUigâhi İlâhîdir, onu ma-
Umur-i hayriyede tecahül câiz değil­ siyet ile kirletme.
dir. «Tecellî neşvesin ehli şikem idrâk
«Get arif ol ki, marifet olsım kabil mi»
tecahülün» «EcMst andıkça zahit ekl-ü şUrbün
Şeyh Galip lezzetin söyler»
(Tecrübe); Denemek, görgü. Bir şey Rs^ıp
veya bir kimse hakkmda malûmat edin­ «Tecellî neşvesin ehM şikem idrâk
mek için vuku bulan mükerrer atfı na­ mak, birisini cehle nisbet etmek. Der-
zar. meyan edilen bir mes’eleye vakıf olma­
Defeat ile tecrübe etmediğin kimse­ dığını iddia suretile birisinin cehaletine
lere pek itimat eyleme. kail oknak.
«Tecrübe eMi bunu böyle bilür» Herkesi techil etmek, cehaletten neş’
«Kim ki çok söyöye ol çok yanılır» et eder.
Ataî «Eyleme kimıseyi kalfa techiL>
(Tebşir): Müjde vermek. Surur izha- «Etme mahluk-ı hüdayı tahcO»
rma, yüzümün beşerisini basta vesile (Tahkir): Hakaret, bed: muamele, hor
olacak bir şeyi bir kimseye haber ver­ ve zelil görmek. Bir kimseye kadrini
mek. tenzil edecek surette muamelede bulun­
Tebşir; memduh, tenfir ise mezmum- mak.
dur. Bir zatm veya bir meslek erbaıbmın
«Tuttu giilbaıddzafer arşı azimi öyle» fazilet ve ulviyetini isbat için bir takım
«Etti CibrOi Emin, ruhî üveysi tdbşir» esafilin tahkir ve tezyifine uğramakta
Hakkı Bey ohnası kâfidir.
(Tecerriid); Soyımmak, yalnız olmak. «Güzel ahlâklait m atınım olanlar pek
Teehhülü terk ile sebükbârane teayyüş. değersizdir»
Masivadan alâkayı keserek barigahi «Bozuk tıynetidir ol kimseler, tah­
ahadiyete tevecciih. kire lâydGtu»
«Teehhül şartlaırmı camı olmayatar NasuJıi
hakkında tecerrüt bir vecîbedir.» (T^ıakküm): Hakimane bir vaziyet
«Kim üıtiyar eıfo^rse makâmı almak. Keyfince harekette bulunmak.
tecemidi» Bir madde hakkında nufuzi hükm. Biri­
«İsahi zinde gibi refiıd’mıekan oIur>> ni dürüstâne muamelât ile hüküm ve
HUdayi nüfuzu altına almaya çalışmak.
(Tecessüs): Teftiş. Araştırmak. Nasin Nasa tahakküm etmek isteyenleri,,
ayıplarmı veya esrarını anlamaya ça­ tehekküme müstahik olurlar .
lışmak. Halkın hususî hallerini dikkat­ «Fazilet ehline dâim tahakkümdü
le taharri etmek. cühelâ»
Tecessüs, bayağı insanlara, satıkaış «Cihanda kaidedir tâ cihan' cihan
vicdanlara has bir zemîmedir. olalD>
«Eüne nar-ı tecessüsü ^ab> Arif Hikmet
«Nefeiıû teddyeyle kıl işgal» (Tehalli): Donanma, zinetlemnek.
Ahmet Şakir Mekârimi ahlâk ile, âlîadap ile tezey-
(Tecelli): Baht, taU, kader, ^ ılıp gö­ yün.
rünmek. Bir hakikatin zuhuru. Feyzi «Cevheri ismetle mütahalU olmayan
AHLÂK LÜGATÇESİ 23

kadınlara takındıkları îıuByyâf, kıy­ «Vakıa her kâr hasıldır yed-i


met vennciz.» takdirden»
«Ki bilip tahlıye-ü tahliyeyi» «Akdân geçmez yine serriştei
«Veresin zâtına hoş terbiyeyi» tedbiridıca»
Vehbi (Tezellül): İzhari zillet. Onun bunun
huzurunda müdahene veya celbi men­
(Tahammül): Yüklenmek, katlan­ faat maksadı ile kendini hakir ve zelil
mak. Nâhoş ahvâle sabır ve metanetle göstermek.
mukavemet. Teveccüh eden, ahvâl ve Tezellül; zahiren tevazua müşabih,
mezahime katlanarak ses çıkarmamak. haddizatında ise denaeti tabi’dan mün-
Mukadderata tahammül, vazife-i ubu bais bir rezilettir.
diyettir. «Ne çirkin bir tezellUdür, aman sıen
«Her kim eylerse li^ihammüli sade- sakla AUâhun!»
matı dehre» «Perestiş eylemek dünya için her
«Bulur elbette umuruiıda hiidadan ziilli mevhûme»
behre» Nasuhi
(Tedai); Birbirini çağırm'ak, bir fik- (Terbiye); Akştumak. Besleyip bü­
etmek. Hak’tan meşgul eden şeylerden yütmek. Hafi fbir cezaya uğratmak..
iraz. Mesaviden, rezail-i ahlâktan te- Birinin ahlâkını, etvarım usûlü daire­
cerriit. sinde islâh ve tanzim. Talim ve tehzıp
Tahalli, tehaUiden mukaddemdir. semeresi olan güzel haslet.
<cNeyyir-i vahdet olur mu incilâ Terbiye-i etfal, efdal-i amâldir .
bahşiderûn» «Feyz-i enzarm senin bi kadri
«Masivadan e tm e k ç e beytt-i kalbi kıymettar eder»
tahliye» «Terbiyetle rîze-i senki eder gevher
Nasuhî güneş»
Ali Ruhî
(Tedai): Birbirini çağırmak, bir fik­ (Tereddi); Fenalaşma. Tabiatmı de­
rin. diğerini dâvet etmesinden, hatıra ge­ ğiştirme. Maddî ve manevî kıymetini,
tirmesinden ibaret bir fi’li zihnî. Tedaii meziyetini gaib etmek. Ahlâkî bir sukut.
efkâr. Hakikî rehberlerin izlerini bırakan
Tedaii efkâr usulünden istifade ede­ milletler, tereddi ederek medeniyet âle­
rek muhataplarına bâzı şeyler söylet­ mindeki mevkilerinden mahrum kalır­
mek isteyenler; çok kere maksatlarım lar.
gizleyemiyecekleri cihetle muhatapları­ «Payidâr olmaz hayatı mahv olur
nın inkisân hatırma esbebiyet vermiş bir milletin»
olurlar. «cSarsılıp bünyanı ahlâkı tereddi
«Hürşk olunca garip, faıı%eti dhanı» eylese»
«Bir kuvvei tedai ,iBta eder deruna» Nasuhi
Nasuhi (Terakki): Artmak, ilerlemek, yük­
selmek, ilmen, ahlâken, iktisaden da­
(Tedbir): Bir işin başa çıkması içia ha iyi bir hâle gelmek. Zıddı «tedenni»
kurulan düzen. Bir şeyin lâzım gelen dir.
esbabmı evvelce düşünüp hazırlamak. Terakki etmeyen cemiyetler; ya te­
Hayrı şerden ayırmak için um ânm akı­ denni eder, ya tavakkuf. Tedenni ile
betlerine nazar. tavakkuf ise mukaddime-i izmihlâldir.
Tedbire, mukarin olmayan bir mu­ Fazilete mukarin olmayan bir terak­
vaffakiyet, sahibinin fetanetine delâlet ki, ihtizar halind e parlayan bir sıhhat
etmez. lem’asına benzer.
24 DİNÎ VE FELSEFÎ

«Cihan cihan terakki, zaman zaman «Bu mazmunu hayal eyler teselMyap
utıun» olur gönlüm»
«Olur mu cehl ile kabil bekayi «Bana derdi veren bir gün verir elbet
cem’iyyat» te dermanu>
Arif Hilunet Hâzık
(Tezkiye-i Nefs): ^ e fs i tathir etmek. (Tesliye); Avutmak, teselli vermek.
Nefsi hâli salâha getirmek. Nefsi ilim Bir kimsenin hüznünü izale, inşirahını
ve irfan üe, mehasini ahlâk ile islâh ve temin edecek veçhile tatyibi kalbine ça-
tasfiye eylemek. hşmak.
Bir kimsenin hüsni hâl esbabından Tesliyeti hakimâne, kalbin en ateşin
olduğunu isbata ve mahn zekâtini ver­ âlammı teskin eder.
meğe de tezkiye denir. «Az çok hayâlden gelir insana
tesliyet»
Bir kimse kendi nefsinin salahma ka­ «Hep iğbirardu-, yüzü gülmez
il olup da iftihar makâmmda olarak öy­ hakikatin»
le bir iddiada bulunmamalıdır. Bu ba­ Abdülhak Hamit
kımdandır ki, «tezkiye-i nefs caiz de­ (Teslim): İnkiyat, rıza, boyun eğme.
ğildir» denilmiştir. Bir şeyi birinin hıfz ve himayesine ver­
İslâhı hâl manâsında olan tezkiye-i mek, selâm ve tasliye. Bir dâvanm sıh­
nefs, ik ikısımdır. Biri fi’len tezkiyedir hatini itiraf. Bir emre bilâ’itiraz inkiyat,
ki, nefsin taharet ve nezahatini temin Kazayı rıza ile istikbal. Emr-i İlâhîye
edecek şeyleri araştırmaktır. Bu pek inkıyat ve bihase bizzahir tabı ve mas­
mahmuttur. lahata mülayim görülmeyen şey hakkm-
Diğeri de kavlen tezkiyedir ki, bir da terki itiraz.
kimsenin kendi nefsinin taharetine, sa­ Hakka teslimi umur edenler, nimet­
lâhına kail olması, Nefsini medh-ü se­ le mihneti, red ile kabulü, ikbal ile id-
nada bulunmasıdır. Bu tezkiye ise mez- barı müsavi görürler.
mumdur-’J «Rindanı Hûda, perverimana bu
«Gâh tahd^i niem eıi amma» mahalde»
«Eykme tezkiye-i nefs aslaı» «Ne çarha^ ne kavli hükemaya nazar
Vehbi eyler»
«Vermez feleğin d«vrl çep endazıma
(Tesanüt): Biribirine dayanmak. Bir
hükmü»
cemiyet efradının biribirine muzaheret
«Kor hikmeti teslimi kaza-ü kader
ve muavenet etmesi. Aralarmda tesa­
eyler»
nüt bulunmayan cemiyetler, nihayet pe­
Nef’i
rişan olurlar.
(Teşeüm)^[Bir şeyi uğursuz saymak.
«Yüz gösteren sıkıntıları iktıham İnsanın rûyet ve semai dairesine dahil
için» olup hilâfi tabii olduğu cihetle nefsi­
«İcap eder tesanüdü efradı mîlletin» nin teneffüsünü celbedeın bir hâdiseyi
Nasuhî şum, uğursuzluğa alâmet addetmesi.
(Teselli): Acıyı unutmak. Bir acıyı «Tatayyür» de bu kabildendir.
unutturmak için avutmak. Mağmum Müslümanlıkta tefeül câiz ise de te:_
olan bir kalbin nasihatla veya bazı hâ­ şeüm ve, tatayyür câiz d e ğ ild ir^
diseleri mülâhaza ile yahut taltif ve ccSenin eyo^Im eniş güCtaruıa ben
tebşir ile açılması. iltifa:t etmem»
İnsan musibet amnda kendisinden «Teşeüm eybmem, bin kerre bay­
daha feci, vaziyetlerde olanları görüp kuşlar gibi ötsem>
düşünmekle müteselli olmalıdır. Nasuhî
AHLÂK LÜGATÇESİ 25

(Teşedduk): (;^Fesahatfuru§luk içiîi retle idare ve siyanet.


avurd çatlatmak ve ağanı eğip bükmek Servet, zade-i tasarruftur.
suretile söz söylemek. «Mülkünde hak tasarruf eder
Teşedduk suretile konuşmak, sakin kcyfemayeşaa>
ruhları davul sedası gibi müteellim «İsterse kevni yok eder isterse var
eder„^ eder»
r«Bilürüz çok müteşeddık çelebL> Ziya Paşa
icNazigaıne açılır gönce gibi» (Tasannu-ı kelâm): Seci ile, ıstilâhat
«Istılâh üzre ıtekeUüm ej'ler» ve istiarat ileT^müzeyyen ibareler ile söz
«Bakıp etrafa tebessüm eyler» söylemek hevesi.
«Bi maıhal fıkraya ağaz eyler» Âkil, mütefekkir zatlar, tasannü-ı
«Zan eder kim hüner ibraz eyler») kelamdan kaçınırlar.
Vehbi ^Ulemadan bir zat, mukaffa ve ım -
(Teşvik); Fışkırtmak. Şevka getir­ secca bi rsurette dua eden~^ir adama:
mek. Meyil ve rağbeti tahrik edecek su- «Ne yapıyorsun? Rabbine fesahat mı
retet bir kimseyi bir cihete sevka çalış­ satıyorsun?» diye üıtarda bulunmuştur. >
mak. Tabiî bir halde olan seci, tasannudan
Dost odur ki, insanı ilim ve fazilet sayılmaz.
yoluna teşvik eder. /içKıymet verir mi insan, beyhude
«Nazrai şehvetle bakma çehre-i na- kılü kale»
m ^em e» «Ehli şuur olanlar, bakmaz tasannü-ı
«Nefsi emmaren seni şiddıetle teşvik kelâme»3
etse de» Nasuhî
Nasuhi (Tasavvur): Niyet, meram, fikri dü­
(Tesadüf): Biribirine rast gelmek, şünce, hatıra getirmek. Mülâhaza et­
rastgele vaL olan hâdise. mek, bir şeye zihinde bilâ hüküm suret
İşlerini tesadüfe bırakmak istemiyen- vermek.
1er, hilkatin daimî kanunlarmdan istifa­
Akıllarmm her ermediği şeyi inkâr
de yollarmı keşfe çalışmalıdırlar.
edenler, güzel bir fikir ve tasavvurdan
Eğer buhar kuvveti keşfedihnesey-
mahrum kimselerdir.
di engin denizlerde seyr-ü sefer, rüzgâr­
ların inayetine bağlı kalırdı. «Nücûm»i na mütenâhi bütün
«Hafice hikmete ,kanun-ı hakka çalışmaktaı>
makrundur» «Sükûn tasavvuru kabil mi budı
«Tesadüfi samJan hadisat^ı gûna gün» mutlakta»
N ^uhî (Tasavvuf): [^Şeriat adabı ile zahiren
(Tesaddür); Göğüs kabartma. İleride ve batînen tahalli semeresi olarak hu­
yürüme. Sadr-ı meclisi işgâl etmek. Bir sule gelen feyz-i İlâhî!)
meclisin en yukarısma geçip kurulmak. <^Cenab-ı Hak’ka raptı kalb ile ma-
Lâik olmadıkları makâma tesaddür sivadan alâkayı kesmek. Terk-i deavî ve
edenler, az sonra o makâmı terketmek kitm anıjnaani, alâiki n e f s iy ^ n tecer-
mecburiyetine uğrarlar. rüd. Zemaimden teberri. Hakikî ilimle­
(cTesıaddür eylemek sadre değit âli re taalluk. İlâhiyat ile ve batmî umur
nesepdendir» ile iştigâl eden bir felsefe şubesi. Kalb
«Oturmak ziri merdümıde haya-ü hem hânesini tasfiye ve tahliye.
edeptendir» Şer’i ilimleri tahsil etmeden tasavvuf
(Tasarruf): Bir şeyi bissalaha zapt ve ile iştigâl etmek, daha hâne tedarik edil­
idare. Bir malı idare ve iktisat daire­ meden t e ^ ı ş ve tezyine kalkışmak de­
sinde kullanmak. Malları güzel bir su­ m ekti^
26 DİNÎ VE FELSEFİ

«Tasavvuf nefsini pâk eylemekti]-» (Taassup): Bir şey ile iktifa edip hoş­
«Fena ile am hâk eykmektk» nut olmak. Milletine, akrabasma veya
Hüidaî zulüm görenlere müzaheret kaydmda
(Tatyip); Gönül almak. Lütûf ile mu­ bulunmak. Âdetlerde ve maddî, mane­
amele. Güzel söz ile veya lütuf ve ihsan vî hususlarda fazla sebat ve gayretkeş­
ile bir kimsenin hâtırmı hoş etmek. lik göstererek taraftarlıkta bulunmak,
Müteessir bir kalbi tatyip etmek, fa­ '^ a a s s u p iki türlüdür .Biri ta^n ü tten ,
kir bi rşahsı ihtiyaçtan kurtarmaJt ka­ temerrütten ibaret olup mezmumdur..
dar memduh bir harekettir. Diğeri de salabetten, metanetten ibaret
«Herkesi faalince kıl tal^ibe saff-ı olarak memduhdur.""
makderet» Taassup, lâfzı, pek ziyade sui istima­
«Çehre-i feyzinde renki ademiyet le uğrayan bir kelime olmuştur^
parlasm»)
Nasuhî Muhik olan bir mes’elede, meselâ di­
nî ahlâkî bir vazifede sebat etmek, gay­
(Tazallüm): Mazlûmiyet göstermek,
retkeşlik göstermek bir meziyettir ki,
zulme veya musibe İve felâkete duçar
buna «salabeti Ahlâkiye» nâmı da ve­
olduğunu beyan etmek. Birinin zulmün­
rilir.
den, haksız hareketinden şikâyet gös­
termek. İşte böyle bir meziyeti «taassup» diye
Tazallum-ı hâl, ruhun his ettiği bir tezyife çalışanlar, meziyeti ahlâkiyeden
ihtiyaçtır. mahrum olduklarını göstermiş olurlar.
«Bh-er lisanı tazallüm uzattı her «İsnadî ta a ^ p olunur merdi gayura»
makber» ccDinsizlere tevcihi reviyet yeni çıktı»
«Zavallı taşlara lâkin batkanı mı var» Ziya Paşa
Akif (Taizim): Büyüklemek. Hürmet et­
(Tfflia:): Söz dokundurmak. Dokuna­ mek, büyük sayılan bir zat hakkmdaki
cak söz söylemek. Muammalı bir su­ hürmet ve tekrim .Bir şey hakkmda bü­
rette yazı yazmak, bir şeyin kusuruna yük sayıldığına delâlet edecek surette
îmada bulunmak. Birine ait olmak üze­ muamele yapmak.
re kinaye tariküe söz söyleyivermek. Emr-i İlâhîye tazim, mahlûk-ı hüda-
Ciddiyete münafi, inkisar-ı hâtu-a bâ- ya şefkat; müslümanlarm şıandır.
di olacak tarizlerden kaçmmahdır. «Peder-ü> madere tezim eyle»
«Var iken ekte delili kafî» «Yâni î&at ile tekrim eyle»
«Tigi lâ yüsıelü amuna y ef al» Vehbî
«Ukaliâ bir yere gelse butamaz» (Tayip); Ayıplamak, takbih. Bir kim­
«HMuneti Haldc’a tarize mab^> seye ayıp ve kusur isnat etmek.
Şeyh Vasfı Kendi aybmı gören, başkalarmı ta­
(Taziye): Taziyet, karibi ölen bir yip edemez.
kimseye teselli verecek sözler söylemek.
Bir musibet vukuımda sabır ve taham­ «Elihazer kimseyi kılma tayip»
mül tavsiyesinde bulunarak hüzün ve «Gelmesin başına ol aybı acîp»
kederi izaleye çalışmak. Nasin örfünde «Kılma noksao-ı viicu& handle»
mevt hâline tahsis edilmiştir. «Yoksa mayup olursun sen dte»
Vehbi
Taziye, İçtimaî bir vazifedir.
«Etme^ sırrını akim temyiz» (Tegafiil): Gafilce hareket, bilmez gi­
c<Hamıe-i hayreti ettim tehziz» bi görünmek. Nasin mesavisine ait bir
«Ne ac^pdir ki ,yazarmış âd>em» şeyi görmemezlikten gelmek.
«Taziyetnâmeyi tebirk âmız» Yerindeki tegafül, hakîmâne hareket­
Hâmit lerden sayılır.
AHLÂK LÜGATÇESİ 27

«Etsen ne olur biraz temayiil» «l)ü$i<p ti;feîiLüre pirâne kudtetiii


«cLâyık mı buna beca ttegafiil» lâhî»
AU Ulvî «Kemâli acz ile tıflâne ağlarmı gahi»
(Tefeiil): Uğur sayma, fal açma. Bir Ekrem
hadiseyi hayır mukaddimesi, muvaffa­ (Tefviz): Bk işi birine havale etmek.
kiyet nişânesi ad etmek. Bir işi birisinin uhdeisne vermek. Husu­
Bir gencin akılâne ,edibâne yaşama- lü temermi olunup ademi husulünden
.sı ile istikbâlinin müemmen olduğuna havf edilen bir şeyi Cenab-ı Hak’ka ha­
tefeül edilebilir. valede bulunmak.
«Her ne dem hâli perişanım lefeiil Umurunu alîm ve kadîr olan Hak
eylesem» Tealâ’ya tefviz eden, muvaffakiyete na­
«Hande eyler güyiya mecmuayi il olur.
falim benim» ^Hakka tefvizi umur et, ne elem çek
Esrar Dede nc keder»
(Tefahur): Mübahat, öğünme, servet «Gelir elbette zuhura ne ise hükm-i
ile hüsn-ü an ile veya aba-ü ecdat ile kad^r»^
l'ahr-ü gurur izhar etmek. Vasıf
Kabili zeval olan şeyler ile tefahür, (Takdir): Beğenmek, kadrini bilmek,
belâhet nişanesidir. kıymet biçmek, farz ve tahmin. İtayi
«Ne İ2Z-Ü cah>ü neseple, ne k e^ i kudret.
mal S^Jr» Cenab-ı Hak’kın vaki olacak şeyleri
«Fakat tefafaür-ı ehli dilin Kemal âlemi ezelde müktâzavı hikmetme gore'
iledk» miktarı fnahsus ve vech-i mahsus üze-
Velıbi-i Kadi.ni re tayin buyurmuş olması.
(Tefrit): Taksir, ilımâl, itidal nokta­ ""'î^TcaîrTllaEm m 'bİr tecellisi demek
sından'aşağı kalmak. Bir hususta itidr^l olan bu manzume-i kâinat, bir takım
haddini noksan suretile tecavüz etmek. esbap ve müsebbebat silsilesinden mü­
Mukabili ifrattır. teşekkildir.
Cahil, ya müfrit veya müferrit olur. Binaenaleyh, takdire itikat, tedbire,
«Madem ki, kurtulup bize ezdadldan esljıaba tevessüle mâni değüdirj
m u h al»
«Değil tedbir ile bir ferd kadir
«Olsaydı ban anda da bir haddi-i
mahv-ü isbata»>
itidi^>
«Sııtûri nüshai takdire kimdir h ^ e
fcTe&îttir anın daM e£sus gayeti»
uydurmuş»
«İfrata yaki müncer olur hep
nihayeti»
Halil Edip (Taktir): (Nafakayı azaltmak. İnfak
(Tefekkür): ^^Düşünmek. Derince mü­ ve iaşe hususunda kadr-i marufa riayet
lâhaza. Bir mes’ele hakkında imali fik- etmeyip bilâ zaruretin tazyik göstermek.
retmek. Kuvve-i fikriyenin nazar-ı akıl Taktir, hassetten, Cenab-ı Hak’ka
hasebile cevelân etmesi.\ ademi itimattan neş’et edeceği için mez-
^Ilalpte sureti hâ^ıd olmayacak şey mumduı^ı
bakk:nda tefekkür mümkün olamaz. Bu­ «Ne tebzir eyle emvalin, ne de ılak-
nun içindir ki, Cenaib-ı Hak’km nimet­ tir’e meyi eyle»
leri tefekkür olunur, zâtı akdesi tefek- «Bulun her bir işinde sen Kemali
klır c.ıunamaz.) itidal üzre»
Acaibi hilkati tefekkür sayesinde gaf­ Nasuhi
let pder, kalp tenevvür eder . (Taklit): Takınmak, kuşanmak, nü-
Bir takımı cühelâya mütefekkir denil­ mune ittihaz etmek. Bir şeyin sahtesi­
mesi, tehakküme mahmtüdaır. ni yapmak. Bir şeyin nazirini vücuda
28 DÎNÎ VE FELSEFÎ

getinnek ameliyesi. Başkasının sözünü hasinine galip olmasıdır. Bu memduh-


veya tarzı ameilni müstahsen görüp bilâ tur.
burhan kabul ve o veçhile hareket et­ Diğeri de bir kimsenin güzel fiil­
mek. leri, başkalarmm mahasininden fazla
Eazim-in asârını, mehasinini taklit; olmadığı hâlde kendisini öyle yüksek
şayânı takdir bir harekettir. Nasin me- görmesidir ki, bu mezmumdur.
savisini taklit ise bir eser-i hamakattır. Ukûbeti büyük olan günaha «Ke­
uEhl-i taklid ile ruşendil edier mi bîre» denir. Cem’i «Kebair»dir.
ülfet» I Mahlûkı hüdaya karşı tekebbürde bu­
«Berki gül gonceitasvîrde, şebnem lunanlar, hiç beklenilmeyen bir badire­
mi olm'» den dolayı hâki mezellete düşer giderleri)
Ragıp «Huasadi aşna etme nazar, güftü-
(Takva): [Günahtan sakınmak. Ce- gûsuna»
nab-ı Hak’km emirlerine, nehiylerine ri­ «Şir iltifat eder mi kilabm gulusuna»
ayet. Adab-ı şeriatı muhafaza. Dergâtıi «Lâzı mdeğil inayeti ehl^i tekebbü­
ulûhiyetten tebit edecek şeylerden k - rün»
tinap. Ukubatı ilâhîyeden tevakki. Tak­ «Bahşeyledim atasmı vedı^i
va bir âli h a ^ ttir ki, insanın suretini übusuna»
tezyin, siretini tenvir, uhrevi saadetini (Tekdir): Azarlamak. Bulandırmak.
temin eder^ Birisi hakkında hüzün ve kederini mu­
«Besdif erbabı fikrete bu hitap» cip olacak surette muahezede bulun­
«Fettekullabe ya ülil ebsar!» mak.
Ahmet Şakir Paşa Hakimâne bir tarzda yapılmayan
(Tekasül): Üşenmek, yapılacak işte tekdirler, tesirsiz kalır.
tenbelcesine, âtılâne bir surette davran­ «Nash ile yola gelmeyeıü etmeli
mak. tekdir»
İlim ve irfan yolunda tekâsül göste­ «Tekdir ile uslanmayanın hakkı
renler, fazilet sahasına kavuşamazlar. kötektir»
«Tekasül ayıptır insıana he rmeslekte, Paşa
her yerde» (Tekclliif): Külfetli iş yapmak. Gös­
«Çahşmakıtır medarı mâzhaıriyet teriş için özenmek. Meşakkatli bir işe
cümle amale» katlanmak. Usuli muaşerette ,hayat-ı iç-
Safa timaiyede âdetten ziyade külfet ve zah­
(Tekâmül): Pek mükemmel bir hâle met ihtiyar etmek.
gelmek. En son mertebe-i kemale ka- Tekellüf, samimiyete münafîdir.
\’uşmak. «Çün hâne s^nindh- ey dK)sb>
(Yanlış telekkiyata u la y a n hâdisattan «TekÜf-ü tekellüfe ne bacet»
biri de kâinatta hissedilen tekâmiUdür. (Taltif): Lütfetmek, yumuşatmak. İyi­
Bütün bunlar birer eser-üçudrettir/ lik ile gönül ylmak. Bir kimse hakkm-
«Yükselir evvel güneş somra zevale da kavlen veya filen lütuf ve nüvazişte
yüz tutar» bulunmak.
«Mebde-i idbar olur evci tekâmül Mahalline masruf olmayan taltif, za­
saındığtn.» ittir.
Naisuhi «İltiyiim ile o güftan fâtif»
(Tekebbür): Kibirlenmek. Müteazzi- «Daim eylerdB Kulûbu taltif»
mâne bir vaziye talmak. Tekebbür, iki Hflicaitt
veçhiledir: Biri, bir zâtm güzel fiilleri­ (Temellük): Tebasbus. Müdahene.
nin hadd'izâtında çok, başkalarmm me- Yaltaklanmak. Bi rkimse hakkmda ze-
AHLÂK LÜGATÇESÎ 29

lilâne evzaa mukarin sözlerle cemile dim ve kalben müteellim olup o masi-
göstermek. yeti bir daha işlememeye azm etmek.
Nasin temellûkuna aldanan, akılsız­ Samimî, halisane, azimkârane olan bir
dır. MütemelJik, umduğuna eremez, tövbeye «tevbe-i nasuh» denir.
gösterdiği denaette yanma kâr kalır. Nasuh, çok halis, çok temiz veya pek
«Etme temeUûk sakm çaı-faı denî ziyade nafi ve muslih demektir. İsm-i
ptrveve» mensûbu (Nasuhî) dir.
«Lûtfımun, ihsainuun ak«i numaj'an «Tevbe Yârabbi! Hata yoluna
olur»' gittiklerime»
(Televvün): Döneklik. Renkten ren­ «Bilip ettiklerime, bilmeyip
ge girmek. Bir, hâlde sebat etmeyip va­ ettiklerime»
kit vakit tebdili fikir ve harekette bu­ Nizamüddin
lunmak. «Kerime mücrimin inkân cürm-i
Mütelevvin olanlar, seciyesiz kimse­ diğerdir»
lerdir. «Olur mu tevbe günahkâre itirafı
Televvün; ahlâkm zafmdan, menfa­ kadar»
at düşkünlüpnden neş’et eder. Hâmi
ccHezar ahbap ola nehl4 televvünden (Tevbih): Tekdir, azarlama. Bir kim­
vefa gelmez» se hakkmda ayıplarını saymak suretile
Ragıp Paşa levm ve tekdirde bulunmak.
(Tevazu): Mahviyet. Alçak gönüllü­
lük etmek. Müstahak olduğu mertebe­ Hakîmâne bir tab’a mâlik olanlar,
nin dununa tefazzulan razı olarak o veç katî lüzum görülmedikçe kimseyi tev­
hile muamelede bulunmak. bih etmezler.
Tevazu, itilâya vesiledir. Mütekeb- «İykaz eder ekser bizi hamuşi-i
birlere karşı tekebbürde bunlumak, te- emvat»
vazua’ münafi değildir. «Bir makber olur n^ıM Hevbihi
^Rufaî Hazretleri demiştir ki; dâvâlıla­ semavat»
Hamit
rın patırdısı, Hak Tealâ’ya tevazuan
ses çıkarmayanların şerefini iskat et­ (Teveddüt): Sevmek, dostluk, taaş-
mez.) şuk,. Bir kimse hakkında temellük ve
«O rütbe mürtefi bünyaddu* k a^ ı müdaheneden berî olarak muhabbet iz­
tevazu kim» har etmek.
«Riyazi cennete nczzare kabÜdir Beyinlerinde teveddüt bulunmayan
zemininden» bir cemiyet efradı, müttehit, mütesanit
Faizî bir kitle halinde bulunamazlar.
«Ruşen olmaz mı tevazu pişekânın «Eşyaıda tenanül-ü tevalüt, hükm-i
izzeti» ceryâni hikmetindir»
«Afitap oldukça gevher çini şebnem «Fıtraittaı temayül-ü teveddüt, feyz-l
haktan» seryâni hilanetindir»
Sami Ekrem
«M azhan feyz olamaz düşmiyecek (Tevfik): Münasip düşürmek. Avn-i
hâke nebat» İlâhî. İbadet-ü taat kudretini yaratmak.
ccMiitevazi olanı rahmeti rahımın' Cenab-ı Hak’km kendi rızay-i şerifine
büyütür» kulunun işini muvafık kıknası.
(Tevfae): Günahtan rücu. Dinen mez- Tevfik lâfzi, esasen saadette de şaka-
mûm olan şeyden memduh olan şeye in­ vette de, müstâmel iken muahharen sa­
tikâl. Beşeriyet hasebile yapılan bir ma- adette, müstahsen umurda mütearef ol­
siyetten — masiyet olduğu için— na­ muştur.
30 DİNÎ VE FELSEFÎ

Binaenaleyh filân kimse şu fenalığa «Müstait kılmış bizi kesbi kemal-ü


muvaffak oldu, denilmez. Belki şu iyi­ hikmete»
liğe muvaffak oldu denilir. «Kadri insaniyeti i’lâ eden
Sa’y ile tevfik, iki refiktir. Hallakmuz» })
«Hak yol, aramak vacibedir akli Nasuhi
selîme» (Tehekküm): Deprenmek; yıkılmak,
«Tevflkinl isterse Hûda rahbe reyler» ziyâde gazap. Ciddî bir tavır ile istih­
Nefî zada bulunmak.
(Tevkır); Ağırlamak, izaz. Bir zat “ Halka karşı tehekkümde bulunmak,
hakkında gösterilen kemâl-i ihtiram ve fazilet-i ahlâkiyeden mahrumiyet ese­
tazim. ridir,
Lâyik olan zatları tevkır etmeyen «Fazilet ehUne daim tchekkümü
bir cemiyet, tevkıre lâyık olacak zatlar­ cühelâ»
dan mahrum kalır. «Cihanda kaidedir tâ cihan cihan
«Eyle ı^iranı bcgayet tevkır» olaıl»
«Seni de pîr id® ol rabbı kadk» Arif Hikmet
Vehbi (Tehevvür): Ziyade hiddet. İfratı ga­
(Tevekkül); ^ a k k a itimat. Cenab-ı zap. Bir hâdise üzerine sonunu düşü-
Hak’ka bilkülliyye ikbal ile masivadan nülmeksizin birden bire hiddetlenmek.
iraz. Kudret-i beşeriyenin yetişemediği Muvafık olmayan yerde ikdam etmek.
hususlarda sa’yi terk ile hakka teslimi Bir işe mülâhazasızca saldırmak.
umur. Esbaba tevessül etmekle bera­ Tehevvür, kuwe-i gazabiyeye ait bir
ber işin muvaffakiyete iktiranım Cena­ halettir ki, insan bu yüzden ikdamı mu­
bı Hak’tan beklemek. vafık olmayan şeylere ikdam edip atı­
Esbaba tevessül, tevekküle mâni de­ lır. Bir insanm bir cemiyete karşı mu-
ğildir. Esbaba tevessülü terk edenlere kateleye kıyam^ etmesi gibi.
«mütevekkilîn» değil «müteekkilîn»
Tehevvürün neticesi, nedamettir.
d e n ir ^
Hak’ka tevekkül edenler, metin, «Olmaz bu hiddetinle çehre-i maksud
azimkâr, sahibi seciye olacakları cihet­ cilveger»
le her işte muvaffakiyete nâü olurlar. «Öğret sen itidial, ruhi tehevvür
şiarına»
«Sal keştii vücudunu bahn teveMUI»
«Aç baıdüıbıâm bimmeti yan gel de Nasuhî
seyre bak» (Teyakkuz): İntibah, uyanmak, gaf­
(Tehzibiaıhlâk): Ahlâkı düzeltmek, lete mağlûp olmayıp uyanık, mutâbas-
güzel, safî bir hâle getirmek. Ahlâkî sır bir hâlde bulunuş.
melekelerin fenalarmı tarh ve izale, iyi­ Zamanın muhtelif hâdisatından mü­
lerini tenmiye ve i’lâ ameliyesi. teyakkız olmayanlar, emvata mülhak
Tehzibi ahlâka muvaffak olanlar me­ demektirler.
sutturlar. «Şuunatı dhan tykaz ederken halkı
«Hüsn«i a h l^ ile kaimdir Kemalâti gafletten»
beşer» «Neıfen mıahnım kaldm huftc ruhum
c<Kabili tebaptir her veçhyie sen teyakkuzdan»
ahlâklınız» Nasuhî
AHLÂK LÜGATÇESt 31

(S e) harfi
(Sar): Kin tutmak. İntikam almak, (Si’ka): Mutemet, sözüne, özüne ina­
maktulün velisi, kan dâvasmda bulu­ nılacak kimse. Sözüne, işine itimat olu­
narak katil hakkmda kısas icra ettir­ nan zat. Cem’i «sikat»dır.
mek. Yemin ile müekket olan akıt ve ahde
İntikam almaya «ahzi sar» denir. «misak» denir.
Bir mücrimi afvetmekten mütahassıl Zamanımızda bir kimseye «si’ka»
zevk, ahzısardan husule gelecek zevk­ dir diyebilmek için bin vesika lâzım­
ten daha ziyadedir. dır.
«Leîm odür ki, hemen kaydı alızı
sare düşer» «Fecri kâzip gibi her söyled^in çıkîı
«Felek nüfuzuna tesîritam verdikçe» yalan»
(Sebat): Kınuldamamak. Bir halde «Sika sannuş seni, aldanııuşım ey
durmak, ahdinde sebat etmek. Bir mes­ köhne felek»
Nasuhî
lekte, bir kanaatte, bir fikirde ber ka­
rar almak. Basar ile veya basiret ile (Sena): Medih. Tazbn ile yâd. Bir
görülebilen mevcut. Zıddı, «zeval»dir. zâtı mehasinini zikr ve tadat suretile
Sebatsız kimseler ile arkadaş ohna, son­ meth etmek.
ra yarı yolda kalırsın. Lâyik olmayanları senada bulun­
«Mamendi şecer naibit olur sabit mak, ya cahüden veya müdaheneden
olurlar» neş’et eder.
f<Herlıangi eMi isen anda sebat «Gaibâne beni zem eyleyen a’da
et»> yeğdir»
Ziya Paşa «Yüzüme karşı sena ham olan
(Servet): 2Lenginlik. Emvalin kesreti. ihvanımdan»
Menkul ve gayri menkul mallarm he- (Sevap): Ecr, yapılan ibadet ve ta-
yet-i mecmuası. atın mükâfatı. Nezd-i İlâhîde makbul
Bir kimsenin hâiz olduğu fazi ve ma­ ve ecr-i uhrevîyi calip olan amel.
rifet. Haysiyet ve fazilete manevî ser­ Herkes niyetinin güzelliğine göre se­
vet denir. vap kazanır.
Meşrû servet, büyük bir nimettir. «Lisanı pâk NebevMen yalanlar
«Ezdiyat nüfus, servettfa^> uyduruyor»
«Baisi izz'ü mülk-ü miOettir» «Siıkılimadan da sevap işin im diyip
«Haıngi bir yerde say okv mıûtat» duruyor»
«Olmaz evlâddan güzel kat» Akif
Mustafa Sabri

(Cim) H a r f i
(Cah): Mansıp, menzilet. Mehabet. (Cebanet): Cübün, korkaklık, yürek­
Nufûzu kelâm. Nas yanmda uluvv-i sizlik. Havf ve haşyet melekesi. Bir şe­
kadr. ye havf dolayısiyle ademi iktidar. Kavi
CahU olanlar, cah ile şerefyap ola­
mazlar. olması lâyık olan bir hususta kalbin
<^«Ne cah iledir, ne mal itedir>> zafiyet göstermesi.
«Beğtm ululuk kemâl iledir»/ Erkeklere cebanet yakışmaz.
32 DİNİ VE FELSEFÎ

«Meydanı yazık bir sürü divaneler rete kapılarak sanki cesetten hariç bu­
aldı» lunuyormuş gibi olması.
«Yerleşti cebanet ,gökünü her yere Cenab-ı Hak’kın bir insanı taraf-ı
saldı» mânevisine cezbetmesinden husule ge­
«Yârap!. Bu günün akşamı îerdaye len kûdsî bir halet.
mı kaldı» (Bu mükevvenatm her levhası, ruhu
Akif cezbedar edecek kadar lâtif, bedî bir
(Cebir): Kırığı düzeltmek, zorlamak. eser-i kudrettir^
Gurur, kahır ve unf ile muamele. Riya­ «Ey ehli cezbe himmet edin kuşça
zi ilimlerin bir şubesi olan muameie canıma»
ilmi. Bir şahsm rızasmı almaksızın ken­ «Ol damığehten avnile şayetki kur>
disini bir fiile sevk ediş. Bir nevi kahır tula»
ve şiddet suretilc bir şeyi islâh etmek. Beliğ
Başkasını kahren islâh etmesi için di­ (Cerbeze):\Natika perdazlık. Becerik
ğer bir şahıs hakkında yapılan cebre li olmak. Mahcubiyeîîen beri, kemali cü
«icbar» denilir. Lâkin bilâhere mücer­ retle kelâma, tavzihi fikre kadir olmak
ret ikraha da icbar Itlak olunmuştur. melekesi.^
^Abdin ihtiyarını selb ve inkâr edip Cerbeze, kuvvei müdrikenin ifratıdır.
Cenab-ı Hak’ka cebir isnat eden bir Edebe karin ,hayre müteveccih olma­
taifeye «cebriye, mücbire» denilmiştir^ yan bir cerbeze şarlatanlıktan sayılır.
Cebr ve kahr iî? vücuda getirilen bir «Hıfzetmek ile cerbezeî felsefiyatı»
müessese payidar olamaz.
«Zaımetmeki oldun rehi tahkikte
«İtilâi mülke hadimdir adalet, âkıb>
m e rb a ^ t» Sami
«Cebî^ü tazyik ik olmaz bir terakki (Cürm): Günah, Suç, Emr-i İlâhîye
mÜDceli» muhalif yapılan herhangi bir hareket.
NasuM Cürme cüret, ne büyük bir cehalettir.
(Cedel): Cidal, hırçmlık gösitemıek. «Sevadı cürm ile kesmem ümidi
Münazaai fikriye. Münazaa ve m ügal^ nuri rahmetten»
be tankı l e yapılan miibahese ve müna «Hicabı zulmeti bir lâhzada lienvir
zara. edier mehtap»
Cedel’in asıl lügavi manâsı, fitili bü­ Hami
küp muhkem yapmaktır. Veya bir kim­ (Ceza): Terbiye, ukubet. Suç sahibi­
senin arkadaşını katı bir yere bırakma­ ne mahsus eziyet. Bir amel’e tekabül
sıdır. Mücadele yapanlardan her biri- eden şey —^mükâfat veya mücazat— ki,
de kendi fikrini takviyeye çalıştığı ve­ âmilini ya hayr ile tebşir eder veya şer
yahut arkadaşını hâli mağlûbiyete dü­ ile tevıd eyler.
şürmek istediği cihetle o husustaki mü- Ceza kelimesi türkçede yalnız azap,
na^erei mahsusaya bu cedel adı veril­ ukubet, manâsında kullanılmaktadır.
miştir. Kıyamet gününe «ruzi ceza» denil­
Hakkı izhar ve ilâya hadim olmayan miştir.
bir cedel, hodbinlikten ve kalp kırmak­ Herkes yaptığının cezasını ergeç gö­
tan ibaret bir harekettir . rür.
«Kesmiş atmıştır anı etme ced^I» «Dursun kefi hükmünde terazuyi
«Tiği lâyüselü amma yefab> adaleli»
Hakanı «Havfun var ise maıhkeme-i ruri
(Cezbe); Coşkunluk. Meczubiyet. Ru­ cezadan»
hun heyecanı. Ruhun hayret ve meser­ Ziya Paşa
AHLÂK LÜGATÇESİ 33

(Ceze’): Feryadüzarî, Ağlayarak şi­ yan olan şey.Zatî ve suverî güzellikten


kâyette bulunmak. Sabırsızlıkla telâş ibaret olan nezih bir sıfat. Cenab-ı
asarı göstermek. İnşam sadedinde bu­ Hak’kın rıza ve lûtf ile tecellisi.
lunduğu şeyden men ve kat’eden hü- Akil olan, seriüzzeval olan bir cema­
zâin. le mağrur ohnaz.
Ceze’, hüzünden ehastır. Aslında ipi «Bir dilbere dil verki, cemali ola
ortasından kesmek manâsmadır. baki»
'Metin olan zatlar; öyle her nâhoş «Meyi eylediğin sureti dilber mi
hâdiseden dolayı ceze’ ve feze’de bu­ sanırsın» Nâci
lunmazlar. ^(Cemiyet): Encümen, h e /e t, cemaat,
«Mâbudunu münkir bulunan şahsa düğün, topluluk, bir yere toplanış. Ef-
ahiren» rad-ı beşerden bir kısmınm bir yerde
«fFeıyadü ceze’ etmesi bir fâide beraberce yaşayış hâli. Sözün münse-
vermez» cim, ahenkdar olması.
Nasuhî Cemiyetlerin ruhu, diyanet ve fazi­
(C^aaret): Cüret, yiğitlik, cesur, bî lettir.
perva olmak, mühataralara, mehlekele- «O cemiyet ki, vkdanında hâkim
re karşı ruhun müttasif olduğu muka­ havfi yezdlandır»
vemet melekesi. «Bütün dünyaya sahiptir, bütün ak­
Çok kerre cesaıret, vesîlei muvaffaki­ vama sultandır»
yet olur. Cüreti câhilâne ise mezmum- Akif
dur. (Cinnet): Cunun, Delilik. Muvazenei
ttCüıhiIüm ettiğim cesarellür» akliyenin bozukluğundan mutahassd bir
c<Af edin kılmayın beni taİK;îb> haleti ruhiyedir ki, ef’al ve akvalin ta­
Hamid rîki akl üzere cereyanına mâni olur.
(Celâdet): Metanet, şecaet, kuvvet, Akîl suretinde görülen bir takım kim
yeğitlik. Şiddet ye metanete mukarin selerin tarzı hareketleri tetkik edilirse,
olan bahadırhk. İslâm mücahitlerinin mecnun olduMan tahakkuk eder.
nasiyelerindie parlayan celâdet leması, «Münevver sandığın bir çok zeva­
bulutların çarpışmasından mütehassıl tın tarzı etvan»
saikalardan daha dehşetlidir. «H^dkat bin olanlorca bker
« N ^ es odur ki havf ile kuvvet burhanı cinnettir»
perest iken» Naısuhî
«Erbabı acze karşı celâdet nümün (Cud): Cömertlik, sahavet, nasa arzı
olur» hacet etmelerine meydan vermeksizin
N a^î lutûf ve ihsanda bulunmak meziyeti, id
(Celâl): Celâlet. Ululuk. Hiddet, fe­ d ih 4 edilen şeyleri, ister mal ve ister
veranı Gazap, azamet-i kadr. Beynen- ilim, olsun bezi etmıek.
nas mehabet. Hak Tealâ’nm kahr ve Ömerülfaruk hazretleri buyurmuşlar­
şiddetle tecellisi. dır ki: İmarete o kimse yakışır ki, ken­
Cenab-ı Hak’km celâlinden cemâli­ disinde şu dört haslet bulunur. Bilâ §e-
ne sığınırız. refcud, bilâ buhl insak. BUâ za’f mü-
«Namıik CeMl-ü caıhi tenezzülle layemet, bilâ’unfı şiddet.
is t^ e z » «Bahşiş nabem ^al, cuddan olmaz
«Baş eğmez asûmam uluvvi madut»
cenabımız» «Sıfn makûsu ile artaımu hesabı
Kemal rakamın»
(Cemal): Hüsnüan. Yüz güzelliği. Yehbü Kadîm
Zahirî ve batınî güzellik. İstihsane, şa­ F :3
34 DÎNÎ VE FELSEFÎ

(■(Csvdet): Ciyadet. İyi olmak. Bo­ Bir şahsın kendi cehlini bilmesi bir
zukluktan berî bulunmak. Halis olma. cehli basittir. Bunun izalesi umulur.
Zihnin, fikrin, Karîhanm sıhhat ve in­ Cehlini bilmemesi ise bir cehli mürek­
tizamı^ keptir ki, bunun izalesi müşküldür.
CeVaeti fehm; suhuletle, sıhhatle te­ Bütün fenalıklarm menşei, cehalet­
fehhüm melekesi, melzumdan lazime
tir.
sıhhati intikâl demektir.
Cevdeti fehme, sıhhati fikre mâlik Aristotalis demiştir ki: Dünyada en
olmayanlar, eâzimin asârını takdir ede­ büyük saadet, sıhhat ,orta halde taay­
mezler. yüş ve izale-i cehalettir.
«Hamei rengimmi ku-dı nihayet «Etme ar öğren oku ehlinden»
rûzigar» «Her şejin ilmi güzel cehlimdıen»
«Cevdeti efkânm mahv eyledi dfcvîi Vehbi
zaman»
Nasuhî «Cihanda gün görelim bizd® derse­
(Cehalet); Cehl. Bilmemek. İlim ve niz şayet»
marifetten mahrumiyet. Suiahlâk. Bir «Zulamı cehli nııhıusıet nişaıu
şeye mahiyetine muhalif bir surette iti­ kaldmnız»
kat. Muhyeddin Raif

( H ) harfi
(Hacet): İhtiyaç, zaruret, lüzumlu olan ruhanî, seriüzzeval keyfiyet. 2^vk
şey. İnsanın kendisini severek müftekır ve hacalet gibi. Mazi ile istikbâl ara­
olduğu husus. Cem’i: hacat ve havaiç’ sındaki mevhum zaman.
tir. İnsanın hâli kalime uygun olmalıdır.
Mürüvvet sahipleri herkese arzı ha­ «Kimdir bu rüzgârda asûde hal
cat edemezler. olaib>
«Kendini görmeğe yoktur hacet» «Tarihi sergüzeşti selef ezberîmdiedir»
(cBümeye arif Oe nadâni» Hazik
«Zâdtei tab’ı ile zahir olur» (Hal&î): Hal. Suret. Keyfiyet. Bazı
«Herkesin meıtebei irfanı» ruhî hâdiselerin gayrı sabit bir surette
kalpte tecellisi.
(Hazırcevaplık): Yerine göre alelfevr, Bir kimsenin mahiyetini anlamak is­
münasip, zarifâne cevap verebilmekten terseniz, haleti nahiyesine güzelce dik­
ibaret bir hassedir ki, zihnin kuvvet ve kat ediniz.
sür’atından neş’et eder. «Ekser kişinin suretine sireti uymaz»
Tabiî olmayan, tekerrür eden hazır­ «Yarap bu ne hikmettir, ılâhî bu ne
cevaplık; nâhbş bir his uyandırır, sahi­ halet»
binin hafifliğine delâlet eder. Ziya Paşa
«Göz ucuyla âşııka gâh lût{ eder gâhi (Hubbi Vatan): Yurt sevgisi. İnsa­
itap» nın doğup büyüdüğü mahalle, milleti­
«Bir fliale yer komaz ol gamzeî nin hükümran olduğu arazi sahasına
haizar cevap» kalben mail ve mıünoezip olması.
N e îl Bir milletin tarihî an’anelerini, mad­
(Hal): Keyfiyet, mecal. Kuvvet ,ta- dî ve manevî bütün varlığını sineî ih­
kat, cezbe, derd-ü keder. Oluş, bulu­ tiramında saklayan vatandır. Bunun i-
nuş. Her şeyin içinde bulunduğu müte- çindir ki, her millet kendi vatanına
gayyir vaziyet. İnsana vakit vakit, arız kalben mümcezip ve merbuttur.
AHLÂK LÜGATÇESÎ 35

«Hatkı âlem bittabi’ hubbi vatan «Ki desti raşedar iîe dolu pey
mecluptur» manecem olmaz.»
«Hin giUistâna değişmez bum bk Santi
vkaneyî» (Haı-am): Memnu, yapılması gayrı
Esat Mublis Paşa caiz şey. Bir şeyin memnuiyeti ya tes­
(Hicap): Mahcubiyet. Utanmak. Per­ hiri İlâhî ile olur. Hazreti Musanm ço­
de. Nahoş ,edebe münafi bir halden do- cukluğunda süt annelerin sütlerinden
îayı kalbin üzülüp sıkılması. imtinai gibi. Veya bir beşerin men’i ile
Hicap, temiz kalplerin harice akse­ olur. Kanunî memnuiyetler gibi. Veya
den bir rengin lemasıdır. akıl cihetinden olur. Habaisten insan­
ccistemjez ehli sala rengi hicabı ların içtinabı gibi veyahut şer’i şerif ci­
imtihan» hetinden olur. Bilcümle müharematı di
«Vecfai erbabı hayaıdia ar kendin niye gibi.
gösterir» Halâl ve haram tammayan bir şak­
Leskofçali Arif sa hiç bir hususta itimat edüemez.
(Hiddet): Öfke. Dargınhk. Titizl'k. «Kasidem hâlimi arz eylemişken»
Ruhu tchyiç eden nâboj bir haletten dj~ «Deriga sormaidın bir kere h a l^ »
!;'ıyı kuvvc-i {iazabîyetin feveran et­ «Şu son mısraımı olsım son hitabım»
mesi. «Haram olsun sana sihri hatalim»
Hiddetle oturan, nedametle kalkar. i j a l f e j . . , . , Naci
«Rabı salaha gidip, sulh-ü süllûk (Hürmet): itibar, şeref ve haysiyet.
eMi ol» Bir zat hakkında yapılan riayet ve ih­
(dFIisse uyup herkese, hiddetü şiddet tiram. Bir şeyin şer’an haram olması.
neden» Ebeveynine hürmet etmeyen, evlâ­
Hüdai dından hakaret görür.
(Hazaket): Ustadlık. Bir mesleğin bü­ «Hürmet et hünmet et aman kaleme»
tün dekayıkma vakıf olacak surette ka­ «Olima mağrur.dcvlet-ü haşeme»
zanılan ihtisas ve maharet. Sahibine Halil Edip
«Hazık» denir. (Hürriyet): Azadelik. Kendi salâhiye­
Tabibin, hazakati kavMnde değil, fı- ti zatiyesini istimal edebilecek. Kudre­
ündedir. te mâlikiyet. Alâiki kat’, hakayıka te­
«Doktorun gerçi hazakattan nasibi veccüh. Malı meşru surette kazanıp
yoksa da» müstahsen mahallere sarfa, gayrı meş­
«Bir nazarda kurtarır biman renci ru surette kazanıp gayrı müstahsen yer­
rubton» lere sarfetmeden men’i nefse kudret.
Nsföuhî Her istediğini yapmak hürriyet değil,
«Elden çıkınca kadrini anlar sipıhri behimiyyettir. Asıl hürriyet, şehevata,
dun» heva-ü hevesata esir olmamaktır.
cfHazık gibi sühanveri hayli zaman «Kendi istikbâlM temine gayret
arar» Omeyen»
Hazık «Akıbet bin parça eyler cevher-i
(Hırs): Tamah, aç gözlülük. Şiddetli hürriyeti»
arzu. Bir şey hakkında ziyadesile rağ­ Nasuhî
bet ve meyelan göstermek. (Hazm): Hazamet, sebat. Doğru rey.
Adi şeyler hakkmdaki hırs, bir fakrı Rüşt ve basiretle muntazam ,ihtiyatkâ-
kalbîdir. Mealî halkındaki hırs ise ru­ rane bir surette hareket ve umuru ida­
hun ulviyetine delildir. re.
«Tefâşî hırsı bîca, âdemi mahrumi Akıbeti meçhul veya meşkuk işlere
kâm eyler» girmek, hazme münafîdir.
36 DİNÎ VE FELSEFÎ

Hazm ile azm. İM kanat mesabesin­ gular, birer asabî maraz değil, birer
dedir. ŞaMkai amale yükselmek bu iki­ fazileti ruhiyedir.
sinin birleşmıesiyle kabil olabilir. «Ağlanm ağlatam^am, his ederim
«İltizami kemali hazm eyle» söyleyemem»
«Ralli ihlâsa öyle azm eyle» «Dili yok kalbimin ondan ne ladat
Naci bizarım» Akif
<Hüzün) : Gam, keder, gusse, mah- «Acımak nâili rahm olmayı mtaç
zuniuk hâli. Gamdan dolayı nefiste hu­ eyler»
sule gelen huşunet. Bir mekruhun vu­ «Bunu bizzat beyan eylemede
kuu veya bir mahbubun fevti dolayısiy- peygamber»
le insana arız olan inkisarı kalp. «fAcıjan ki; acısuüaır size de emri île»
intikam arzusu ile galeyana gelen «Merhamet hissini talim ediyor
kalp kaıu, mıafevka karşı mımkaıbiz olup ümmetine»
hüzne ve maduna karşı münbasıt ve Tahirül Mevlevi
münteşir olarak gazaba sebep olur. Bi­ (Hassasiyet); İçU, duygulu bir hâlde
naenaleyh hüzün ile gazabın menbaı bulunmak. Ruhun çokça duygulu bir
birdir. hâlde bulunuşu.
Halk için hüzün, ruhun hummasıdır. Mâkul olan bir hassasiyet, memduh-
Hak için hüzün kalbin ziyasıdır. dur.
Sokrat daima şad ve handan bulu­ «Bak ne engin ruha mâliktir zamane
nurdu. Sebebini soranlara demişti ki; âdemi»
ben hiç bir şeye kalben merbut olmam «Hiç duymaz gark olur da en
ki, fıkdanından mahzun olayım. Ve mukaddes g3 yesi»
dünya metamdan hiç bir şeyin husulü­ «Pek talatum hiz olur ammaM
nü gözlememki ,ademi husulünden do­ hassasiyeti»)
layı elem çekeyim. «Ger batarsa beş kunışlıiik bir
«Teessüf e y l^ e mağlûp isen dıe küçük sermayesi»
leşkerii hüzne» Nasuhî
<ıHüd>a imdat eder mansur olursun (Hasep): Asalet. İyi soy. Şerafeti za­
böyle kabnazsm» tiye. Bi rkimsenin bizzat hâiz olduğu
Şemsettin fazilet ve irfan. İnsamn kendisine ve-
<Hfâ): Duygu. Anlama. Ruhtaki duy­ âba-ü ecdadına ait mefahir. Şan ve
ma kuvveti hasse cihetinden husule ge­ şeref.
len 'liın ve fehm. Havas vasıtası ile İnsanın hakikî şerefi ,hasebile değil,
haricî eşyanın tesirini duymaya yara­ edebi iledir.
yan meleke. Beş hasseden biri üe vuku «Hakka minnet, o şehi ziilhasebiib>
bulan anlama. Hasse; arazi cismiyenin «Yâni peygamberi âli neseWn»
bilinmesini temin eden bir kuvve-i nef- «Eyledi makdemi ferruh fali»
siyedir. «Paye-j ali Kureyşi âli»
İnsanlarda görme, işitme, koklama, H ^nî
tatma, dokunma namiyle beş hasse var­ (Hasbıhal): Ahibba ve asdika ile
dır. Bunlara «havassı haniise», «meşairi dertleşmek, hikâyeî halde bulunmak.
hams» denir. Vukua gelecek bir şeyi Hasbıhal, naireyi teessürü teskin
şevki tabii ile müphem surette evvel­ eder.
den anlamaya da «hissi kablelvuku» «Tefe’ül eyleyip dıU, mushafî hath
denilir, izarından»
Selimülkalp olanlar, rakikulhis olur­ «Scvadi âyeü nur oldu zahir hasbi
lar. halimde»
Hissi haya, hissi merhamet gibi duy­ Sami
AHLÂK LÜGATÇESt 37

(Haset): Kıskanmak, çekememeK. Mukabili «sui hulk»dir. Cem’i mahasi-


Başkasının bilistihkak nâil olduğu ni­ ni ahlâk, mesavi ahlâktır.
metlerden müteellim, bihuzur olup o Hüsni hulk, sahibi için pek büyük
nîmellerin zevalini istemek. bir nimettir.
Haset bir ateşdir ki, hasidin kalbini «Oku bin can ile ihyai ulum»
yakaı. Mahsudun sahai ikbalini parla­ «Hüsni hulk anda serapa malûm»
tır. Vehbi
Abdullah il Ensarî hazretleri demiş­ «Cunun aılâmetidir sui hulk ey
tir ki: Her kim kassami ezlin yaptığı Hilmi»
kısmette zulüm ve hata etmediğini bi­ «Nlşone-i ukalâdır mahasini ahlâk»
lirse hasedden kurtulur. Hibni
«Hasedi kalbi adu, lûtf ite zâil (Hüsni semt): Güzel siyret. Nefsin
ohnaz» kemalini temin eden şeylere muhabbet
«Seniki de muzmer olaıı aleşe ab ve rağbeti.
erimez eser» Hüsni semte mâlik olmayanlar, bedî
(Hasret): İştiyak, iç çekme. Görece­ eserleri müşahededen zevk alamazlar.
ği gelmek. Ahbabm iftirakından müta- «Zahirî W hüsni bî aram ile
hassıl elîm bir halet. Telehhüf ve tees­ fahrtemesin»
süfte son dereceye vasıl olmak, bir hal­ «Hüisini semt-ü hüsni tiynetten
deki kalp tamamen melhufi teessür mücerret sineler»
olur. Fevt olan veya husulü beklenilen Nasuhî
bir şey için' şiddeüi bir arzudan mün- (HUsini şirket): Ortaklık güzelliği.
bais teessüf ve ızturap. Şeriklerin ve diğer muamelecilerin is-
Hasretle geçen günler, hayattan ma- tihsanmı celbedecek bir tarzda hareket­
dut- olamaz. te bulunmak.
«Kanaai eytemezken mazrai didm na Hüsni şirket sahibi hayatta muvaf­
fak olur.
evvel»
«Hüsnü fıtrattan muatra olduğun
«Değil mektuba şûndi, b» selâına
ilan edıer»
hasret oMtnn ben»
«Etmeyenler itina dünyada hüsni
(Hüsün): Sun güzellik. Maddî ve şirkete»
manevî letâfet. Bir şeyin tab’a mülâyim
Nasuhi
veya sıfatı kemal veyahut motih-ü sena­ (Hüamzian): Zan güzelliği. Bir kimr
ya mahal olması. Dünyada medhi, uk- senin veya bir hâdisenin iyiliği hakkm­
bada savabı müstelzim olan şey. da vicdanî kanaat.
Hüsn-i suri insana şeref vermez. Hüsnizan ,kalbin safvetinden neş’et
Sureti hasen, siyreti kabih olanlar eder. Şu kadar var ki, hazme münafi
hakkmda. olduğundan daima memduh olamaz.
«Hane güzel amma, içinde oturan Mukabili «Sûizan» dir.
çirkin» denir. «Suizantdan ictiırap eyk veliâkiiı
«Fikri neyli' arzu, hüsn-i mecazklen elhazar»
abes» «Herkesin haikku^a gösterme zâ^de
«Nefhai maksut almmaz goncai hüsnizaiı»
tasvirden» Nasuhi
Hersekü Arif Hikmet (Hüsnikaza): Hakka riayet güzelliği.
(Hüsnihıulk): Huy güzelliği. Bir me- Güzelce hüküm. İhvanm, ahibbanm ve
lekei nefsiye ki, kendisinden daima sair insanlarm haklarına hüsn-i suretle
müstahsen fiiller suhuletle sadır olur. riayet ve bu hususta minnet ve neda­
Nefsin evsaf ve melekâtmda itidal. metten tecerrüt.
3S OİNÎ VE FELSEFÎ

Hüsn-i kaza, bir eseri fazL-ü zekâdır. «Ey muhterem refiklsrffi?' hazz-u
«Kalbimde hüsnü niyet mevcut ise §e\'k ile»
mubakkak» «Tahsili fernı-ü daniş’e ikdamı tam
«Hüsn-i kaza}^ eyler Allâh seni edin»
muvaffak» Hamdi bey
Nasulîî «Huzuza sakm hasrı aefs eykme»
(Hüsn-i nazar): Güzelce bakış. Bir «Ki hep zevk için gelmedik âiems»
hasse-i kalbiye ki, sahibi daima halkın
mahasinini görür, uyubunu görmez. (Hak): Cenab-ı Allâh. Adil ve in­
Nasin zahir olan ayıplarını da ifşa et­ saf. Doğruluk. Bir adamın emeğine
meyip bir sureti hakîmanede setr ve mukabil lâyık olduğu maddî ve mane­
izalesine çalışır. vî ecir. Sabit, vakıa mutabık şey. Bir
Hüsn-i nazar, ruhun nezahat ve saf- kimse içi nsabit olan meşru iktidar. İn­
vetinden neg’et eder. sanın sahip olduğu manevî kuvvet,
«loîtinaa etme ö^ale hazer et» sanm bazı şeyleri icra veya mütalebe
«Rahm-ü ^fkat üe hüm4 nazar et» edebilmeğe salâhiyettar olması. Cem’i
Vehbi «hukuk» tur.
(HEşroet): Tantana. Etba ve ensar Bu salâhiyet bakımından hakkın
sebebi ile husule gelen azamet ve me­ menşei hususunda müteaddit nazariye-
habet. Debdebe ve ihtişam. 1er vardır. Şöyle ki:
Büyüklük haşmetle değil, faziletledir. [(Hakkın menşei; Fransız feylesofların­
dan «Helvetiyus»a göre «şevk» dir.
«Ey mtiıaızzanı felek!. Ey mesti
Despot Dotrasi’ya göre «ihtiyaç»tır.
giKur-u nafıvet» HollandalI «Spinoza»ya göre «menfa­
«O ufûl eyleyen ecramına mağrur ati içtimaiye»dir. îngiliz feylezofların-
olmît»
dan «Hops»a göre «kuvvet» dij^
«Ben senin şa’şaai şânma kıymet
vermenii» TBu nazariyeler pek mecruhdur. Fey­
«Güvemp haşmeü bî suduna me^ur lesofların cumhuruna göre de «akıl ile
ohnai» hürriyet»tir. Mademki, insan bir takım
Nasuhî vazifelerle mükelleftir, artık o vazife­
leri kendi hürriyeti dairesinde yapa­
(Hasafiet); Metaneti rey. Doğru dü­
bilmek hakkına da mâlikti»^
şünüş. Akıl ve rüşdün kuvveti. Diraye­
ti kâmilei <[^Felsefei diniyeye nazaran ise hak­
kın menşei; Cenab-ı AUâh’m lihikmetin
Nazarı hasafet, perde-i istikbâli kal­
tecelli eden bir atıfeti süphaniyesidir..
dırarak umurun avakıbine nüfuz eder. Beşeriyetin vücudu, cîe^m ı, selâmet ve
«Faziletkâr olan ehli kesnale peyrev saadete mazhaiı^eti bir takım haklara
olmazda» nâiliyetine vabeste olduğundan hâkimi
ffiSelehkârasıe (liaklidi hasafet zanne­ mutlak hazretleri beşeriyet, bu haklan
der cahil» ihsan buyurmuştur.^
Nasuhî Hak ile vazife arasmda büyük bir
(Haz): Hisse, meserret. Hoşlanma. münasebet vardır. Hak çok kere vazi­
Zevk ve lezzet. Hayır cilietinden olan fenin bir neticesi olur, Bazan da vazi­
mukadder nasip. Cem’i huzuz ve huzu- feden ayrılır. Meselâ: İnsan başkala­
zat’dır. rın m hürriyetine riayetle muva2zaftır.
Ulvî, ruhanî hâdiselerden mahzuz Bunun neticesi olarak kendi hürriyeti­
olmayanlar; güzel bazlardan, manevî ne de başkalarının riayet etmeleri hak­
zevklerden mahrum kimselerdir. kına mâliktir. Fakat insan, ihsan: üe de,
AHLÂK LÛGATÇESİ 39

muvazzaftır. Halbuki, bunua mukabi­ Hakikat o kadar şa’şaalı bir simaya


linde bir hakka mâlik değildir. mâliktir ki, onu görmeye her göz ka­
Hak lâfzı, şöyle birkaç veçhile müs- dir olamaz, ^
iâmeldir. «Hakikat sene emeçhul olsa da
(1): Hangi bir şeyi hikmet mukte- bence müberbendii'»
zasına göre icad eden zat. Bu cihetle «Güneş b a l a r a pünhan ise biynaya
AUâh-ü Tealâ Hazretlexine «Hak» de­ S'uşendir»
nir. Namık Kemâ9
(2); Hikmet muktezasma göre icat (Hıkd): Kin. Gizli buğuz, Filhal ah-
edilmiş olan şey. Bu itibarla «ölüm zi intikam ile teşeffii sadr edilemediğin
haktır» Be’ıs haktır denilir. den dolayı kalpte muzmer olan adavet
(3); Vakıa mutabık surette olan, iti­ ve hissî intikam.
kat. Bu cihetle şu zatm akidesi haktır, Hıkd, sahibini daima bî huzur eder.
denilir. «Çok zaman kin tutmadır hıkdiU-
(4); İcabı veçhile ,icabı derecede ve cemel»
icap eden zamanda vaki olan kavi ve «Hasleti mezmmnedîr sanma güzel»
amel. Filân zatm §u hususta kavli ve­ Vehbi
ya fiili haktır denilmesi gibi, (Hikmet): Bilgi, felsefe. Sırrı hafî,
(5): îfası dinen, ahlâken vacip, lâ­ İlim Ue amelin içtimamdan husule ge-
zım gibi olan şey. Dindaşlarımıza yar­ . len bir âli sıfat.
dım etmek üzerimize bir hakür, denil­ Adap ve ahlâka, mevizelere müteal­
mesi bu kabildendir. lik muhtasar, beliğ fıkralar. Temyiz ve
Hak, gayTi kabili iptaldir. Hak, kuv­ idrak kuvvetinin itidal halinde bulun­
vete muvakkaten mağlûp olsa da niha­ ması. Her veçhile mühezzep olup ken­
yet galebe eder. disinden itidal üzere e fal sadır olan
«ZeviUıayata bakın, koşmuyor mu kuvvei nazariye .İlim i e fül ile hakka
hakkı hayat»
isabet.
«Peşinâe cümle nebatat, cümle
hayvanab> Cenab-ı Hak’ka isnat olunan hik­
«Müessiratı tabiatla dâim uğra^rak» metten murat, «Bütün diziyat ve kül­
«Bütün cihan gibi onlar da istiyor liyatı bilmesi ve bunları som derece
yaşamak» ihkâm ve itkan üzere icat etmesi» de­
(Hakkamyct)-. Adalet, insaf, Hak ve mektir.
İnsanlara nazaran hikmet, eşyanın
hakikata mutabık muamele,
hakayıkmı bikaderU imkân bilmek ve
İnsaf sahipleri hiç bir işde hakkani­
hayrata çalışmak demektir.
yetten ayrılmazlar.
«Bir münevver nıfatan elbet olurlar Hikmetle muttasıf olan zata ve hik­
bî nasip» meti mutazammm olan şey’e «hakîm»
«Bakmayanlai' çehrei pür nurı denir. Lokman hakîm, Kur’an-ı Ha­
hakkaniyete» kim gibi^
NaiSuhî Cah ve mansıp erbabmm her sözü­
(Hakikat): Sadakat, vefadarlık. Hu­ nü hikmet sanmak, zengin bir adamın
kuk şinaslık hassesi. Bir şeyin sabit yüzüğündeki adî bir taşı pırlanta elmas
mahiyeti. Bir lâfzın mevzuı lehinde isti­ sanmaya benzer.
mali, İnsanı hakka takrip, masıvadan «İsterim her yerde bir hurşidi hik­
teb’it ede nve kalbi ihya Ve tenvir ey­ met parlasın»
leyen şey. Vakıa mütabık itikat. Riya- «Her cîhatten pertevi iltm^ü îaz^iet
kârane olmayan kavil ve amel. Zeval­ parlasın»
den masun olan şey. Nasırfıî
40 DİNÎ VI. 11LSEFÎ

(Hilm); Tabiat yavaşlığı. Hiddeti ve şahametinin parlak bir nişanesidir.


terk, şiddete tahammül. Gazab naire- «Söz tut, keremü inayet eyle»
stni itfa. Gazabm heyecanından, nefsi «Esrarı deme ,himayet eyle»
zapt ve imsak. Galip
Hilm, yeriade olmak şartı ile pek (Hamiyeti); Hiddet ,şiddet, dinî mu­
memduhtur. Onun bunun hakaretine ve hafaza, milletin hukukunu himaye, na­
zulmüne tahammül etmeye «iozilam ve mus ve haysiyeti töhmetten vikaye hu­
hlimi hımarî» denir ki, mezmumdur. susunda gösterilen gayret ve ihtimam
uSıfâtı büsme çalış olma gazup» hassesi.
«Haik seni lataıaya ta kim mağzup» Hak ve hakikata karşı bâtıl akidele­
«G«rçi hilm oldu pesendidie nUma» ri muhafaza için gösterilen cahilâne
ccOlmaya hilmi hımarî anmut» gayrete «Hamiyeti Cahüiye» denir.
Vehbi «Tefevvuk yabi irfan eylemek aMadı
(Hamaset): Bahadırlık. Kahramanca elzemdir»
şiir. însanın fıtraten haiz olduğu şeca­ «Hamiyet meslekindi gayreti ecdiat
at ve metanet. En büyük hamaset, nefs lâzımsa»
ile mücahede uğrunda gösterilen meta­ Kemâl
net ve gayrettir. (Hamd): Meth-ü sena. Şükran. Bir
«Görüfsün^ bi^edtersin var^ vic- zat hakkında muttasi folduğu fazıl ve
danwlaı îmaıun» keremden, mezayay^^^cemileden dolayı
«Ne müthiş bir hamaset çarpıyor lieclittaziın] senada bulunmak.
göğsünde Kur’anıa» Hamd; medihten ehas, şükürden
Akif eamdır. Şöyle ki: Medh; hem lutûf ve
(Hamakat): Ahmaklık. Budalalık. ihsan gibi ihtiyarî, hem de hüsnü ce­
Avanaklık. Zihinde mütemerkiz olan mal gibi gayri ihtiyarî şeyler mukabi­
durgunluk. linde carîdir, Hamd ise yalnız ihtiyarî
Aklen mümteni olan şeylere inan­ olan şeyler mukabilinde caridir.
mak, hamıakatten. ileri geldiği gibi ak­ Şükre gelince; Bu yalnız nimet mu­
len mümteni olmayan herşeyi hemen in kabilinde ifa edilir. Hamd ise hem ni­
kâr edivermekte hamakatten başka de­ met mukabilinde, hem. de nimet kabi­
ğildir. linden olmayıp mahmudun zatına ait
(jsm aî; zekâvet ve faısahatine hayret âli evsaftan dolayı yapılır.
ettiği bir çocuğa; «Şendeki bu zekâyı Hamd lâfzı, zatı bariye karşı istimâl
alı pyüzbin altın verseler razı olur mu­ edilen bir kelimeî tazim ve şükrandır.
sun?» der. Çocukta şöyle cevap verir: Biz her an Cenab-ı Hak’km nimetle­
«Vallahi razı olmam. Çünkü o hâlde rine müstağrak bulunmaktayız. Bina­
hamakatim cihetile bir iş işlerim ki, yüz enaleyh ona daima hamdü senada bu­
bin altım mahv eder de yanıma yalnız lunmak bizim için bir vecibei ubudi­
hamakatım kalır.».^ yettir.
«Kemaıtât ehlinni tenkide cür’et «Hamıd o baraka lâ, kıüdı Susan»"
eyleyen cahil!» «Bir avuç toprağa şekli insan»
«Senînçin kurtuluş yoktur hama- Vehbi
katten, cebalelı^en» «Hamdı Huda, ayinei n^tun>
Nasuhi «Babı hüda hamidte meftuhtur»
(Himaye): Koruma, esirgemek, siya- Baki
net etmek. Birisini fenalıktan ,tecavü- (Haya): Edep, mahcubiyet, utan­
zattan muhafazaya ikdam. mak. Ar ve namus. Nefsin çirkin şey­
Bir zatm dinini, mukaddesatmı, na­ lerden sıkılması ve bunun için o ka-
musunu himayeye çalışması, hamiyet bih şeyleri terketmesi.
AHLÂK LÜGATÇESİ 41

Nâhoş bir hâdisenin zuhur veya te- (Hayret): Şaşırmak. Bir işde gösteri­
vakkuundan kalpte husule gelen bir rik len tereddüt ve tahayyül haleti. Bir hu­
kat ve iztiraptır ki, eseri yüzde nüma- susta vechi savabı bilmeyecek bir hâle
yan olur. gehnek.CjBazı âli hissiyatın galeyanın­
Haya; herkese nasip olmayacak ka­ dan roünbais rûhanî bir neşve üe balın
dar kıymettar olduğundam bir dürr-i ye istiğraka dalmak.^)
tim gibi nedret kesbetmededir.
«Şermdir gazel ruyi îman» Mütehayyır kimseye «hair» denir ki,
«Bi hayaldi iki âlemd« yaman» asimda suların toplanıp biriktiği mevzi
Nabi demektir.
(Hayat): Dirilik, yaşayış tarzı. Bir <Hilkatin kndretin hedialart-
canlı mahlûkun müddeti ömrü. İnsan­ nı mülâhazadan mütahassıl hayretler,
da his ve hareketi, ilim ve iradeyi te­ sahiplerinin ulvî nazarlara sahip olduk­
min eden kuvvet. larına şahadet ettiği için pek memduh-
Hayat, şöyle birkaç veçhile müsta­ tur. Adî umurun müşahede ve mütala­
meldir. asından husule gelen hayretler ise sa­
(1): Nebatat ve hayvanattaki kuvvei hiplerinin fikren zayıf, kalben marîz ol-
namiye. duklarma delâlet edeceği cihetle mez-
(2): Hayvanata ha solan kuvvei hes- mumdur.)
sase. Canlı mahlûkata «heyevan» de­
nilmesi bu itibar iledir. «Esrar! Ehli hayrete bas ıstıla>h var»
(3): Kuvvei amilei âkile . «Her bî haberle söyleşilir sanma
(4): Gam ve gussenin kalkmasından hali dil»
ibaret olan halet. «Hüzün ve keder ile Esrar Mehmet Dede
geçen bi rzaman, hayattan madut de­
ğildir» denilmesi bu itibar iledir. «Eğer maksut eserse mı^aı
(5): Ebedi olan uhrevî yaşayış. berceste kâfidir»
(6): İlim ve kudretle ittisafı muktazı, «Acep hayretteyim ben şeddi İsiken-
mevtin ve zevalin uruzuna münafi olan der hususunda»
bir sıfatı celile.
Bu manâca olan hayat, AUâh-ü Te- (Hiyle): İhtiyal. Desise. Mekr, Du­
alâ Hazretlerine muhtastır. bara, sahte oyun. Birini aldatma niye-
Dünya hayatı, menbaı kurumuş seri- tile yapılan şey. Kuvvet, çare. İnsanı
ülcereyan bir nehre benzer. Buna mağ^ kerih gördüğü şeyden sevdiği şeye tah­
rur olmamalı. vile vesiJe oJari şey. Umur ve mesalihin
«Bir ufki itÜllâ ajçılır, yüİGselir hayat» tasarruf ve idaresinde gösterilen haza
«Yükselmeyen düşer ya terakki, ya kat ve kudretle cevdeti fikir ve nazar.
inhitat» Mahlası şerî.
(Haysiyet): Değer. Namus. Şeref vc Menahi irtikâbma hail olacak bir
itibar. Adap ve mekâi'imi insaniyete ri­ hiyle, memduhtur. Halkı mutazarrır
ayetten mütahassıl âli bir haslet. edecek hiyleler ise mezmumdur.
Sözde durmamak, haysiyete münaf «DeğiMîr muı^ı zâtok, hiyM sayyad-
dir.
dkn gafil»
«Nesin bilmem, ne buhium noldun
aya» «Niiraız^ üe akıl mekri diişmandan
«Ne haysiyette istikbar edersin» emin olmaz»
H erekti Arif Beliğ
DİNÎ \ I I FLSEFÎ

(Hı) H arfi
(Hatır): Gönül. Fikir. Zihin. Kuvvei «Hud’a a ı u ^ yaraşırken çenge»
hatiza. Keyf. Hal, itibar. Düşünce ve «Boyamak halkı siezamı renge»
hıfz etme kuvveti. Vehbi
Hatır için hakikat feda edilemez. (Hizmet): Vazife. Birinin hesabına
«Kesri hatır, giinehin ekberidû-» veya menfaatına yapılan iş. Büyüklere
«CüBÜeten masiyetin bedderidir» bir hürmet hissi ile görülen iş.
«Eyk hatırlan tamire şitap» Hak için yapılan hizmet, zayi olmaz.
«Eyleme arşı İlâhîyi harap» «Medan izz-ü refah ihtiy^ı
Naci mihnettir»
(Hâtıra): Fikir. Hatırda kalmış olan «Hükümet ise garaz halka hizmet
husus. Kalbe varid olan ruhanî hitap, edelim»
gerek rabbani, melekî olsun ve gerek Kemâl
nefsanî ve şeytanî olsun. (Hızlan) : İmdattan, muavenetten
^Eslâfın uluvvu kadrine en büyük şa­ mahrum kalmakla zelil olmak. Kendi­
hit, asırlardan beri milyonlarca halkm sinden yardım umulan zatm yardunı
lıaîıra-i ihtiramında yaşamakta olma- terketmesi. Kudreti masiyeti halk et­
larıdır.v mek.
«Vekarı çoktan unutlun, hayayı Vadil hizlan’a düşenleri Cenab-ı Hak
kaid^dln» tan başkası kurtaramaz.
«Mukaddesatı ısırdın, hudaya «Oteaız alûd£Î çirM hızlan»
saldırdın» «Camei ilmü Uhası irfan»
«Ne hatıratına hüırmiet, ne ananatınl Nabi
yad» (Hasasct); Bayağılık. Soysuzluk. Fru-
«Deden de böylemi yapmıştı ey mayelik. Mürüvvet erbabmın tab’ına,
sefil evlât» tarzı hareketine muhalif olan bir has­
Akif leti zemime.
(Hacalet): Utanma, şaşırma. Fartı Kötü huya, fena tabiata; «hasise» de
hayadan dolayı nefsin hayrete düşme­ nir.
si. Mahcubiyet. Gayri ahlâkî bir hare­ Neslen hasaset, insanm elinde değil­
ketten dolayı sahibine teveccüh eden dir. Fakat fikren, ahlâken hasaset in­
zillet. sanın ©lindediir. Bundan çalışırsa kur­
Hacaleti müstelzinn olacak şeyler­ tulabilir.
den sakınmak, her kimse için lâzım­ «Hayır umma eğer sadn cÜıan olsa
dır. d^ bilfarz»
«Ey mürtekibi har, bu ne zilet ki, «Herkim ki, hasiaıset ola iık-u
çekersin» güherinde»
«Bir kaç kuruşa müddeti ömrünce Ziya Paşa
hacaleb> (Hisset): NakesUlc. Cimrilik. Behillik
(Hud’a): Aldatma. Dubara. Desise. hasleti zemimesi.
Muktazai zahirisinin hilafı maksut olan Hisset erbabmın gözlerini topraktan
bir fiil. Bir maksadı temin için kavlen- başka hiç bir şey doyuramaz.
veya fiilen yapılan saniakârane hare­ «İhtiraz eylîye gör hıs»tten»
ket. «Kendini kurtar o süfüyyeten»
Hayra müteveccih olan hud’alar Vehbi
memduh, şerre müteveccih olan hud’a­ (Huşu): Sükûn ve tezellül. Tevazu
lar ise mezmumdur. göstermek. Gönül alçaklığı. Hakka in­
AHLÂK LÜGATÇESÎ 43

kıyat, kalpte daim olan havf, havf-ü «Bütün nevi beşer hakkında vicda­
muhabbetle miknteziç edibâne bir va­ nen hayu-hah ol»
ziyet. «Esirge safveti ruhiyenl hissi
t'AIelekser cevarihte asan görülen te- husumetten»
zMlül ve tevazua «Hu§u» kable bulıı- Nasuiîi
nan.huzu ve tezellük de «zaraa» deni­ (Hasise): Haleti mahsusa. Birinin
lir. i zâtına veya sıfatına has olup başkasın­
Huşua mukarin olmayan ibadetler, da bulunmayan keyfiyet. Cemi «hasa-
atebei ülûhiyete lâyık olamaz. is» dir.
«Yüzünü sui" o ulu dsrgâlıa» Hakikati tahaırî, bir İnsanî hasise­
«Kıl huşu ile niyaz Aüâh’a» dir.
Vehbi «Ey Mtifatım hiç bir zaman
(Huşumet); Sertlik. Katılık. Tabiatta unuîmaidığım»
mevcut gılzet. Mukabili «Lin»dir. Bun­ «Gelir mi müddeti ömründe bu
lar yerine göre bazan memduh, bazan kuîmı yade»
da mezmum olur. «Kibara yadı sigar adet olmamış
Huşunet, ağaçları deviren kasırga iken»
rüzgârına benzer. Rıfk ve nezaket ise «îHaısiaedîr sana bu fazli harikulâde»
çiçeklerin açılmasına yarayan nesimi Muallim Feyzi
andırır. (Huzû): Tevazu. Sükün ve inkıyat.
«Güzel bir maiksadı temin eğer Ser furu kılmak. Esnayi ibadette göste­
maksut ise sence» rilen mahviyetkârane vaziyet.
«Ha2 ier kıl muihtoem dostum!. Bu Namaz kılarken huzû ve huşûa pek
beyhude huşunetten» ziyade riayet etmelidir.
Nasuhî
«Ulviyeti vekarı, ciddiyeti edası»
(Haşyet)r Korku, Tazim ile mümte-
«Bidar olan kulübü eyler huzua
ziç, batına raci havf. Kendisinden ale-
lekser korkulması iktiza eden bir şeye dav0î»
Ferit
ilimden münbais bir saygı ve sakınma.
CHaşyetuUah ile tenevvür etmeyen (Hata): Günah, kusur, bir cihetten
bir kalp, zulmet ve kasvetten kurtula- udul etmek. Kasde mukarin olmayan
m azj yanlışlık.
«Bir girdibadı haşyet, teşkil eder Hata bir kaç kısma ayrılır. Şöyle ki:
önümde» (1): İradesi lâyık olan şeyin gayrisini
«Ervahı afilinin tekbiri itilâsı» irade edip yapmak. Bu tam bir hata­
Ferit dır. Sahibi bununla muaheze olunur.
(Haslet): İyi veya kötü huy. Mah­ (2): Yapılması lâyık olan şeyi irade
sus veya gayrı mahsus olan mutat sı­ ettiği halde yanhşlikla bunun hüâfmı
fat. Cem’i «hisab> dir. yapmak. Bunun sahibi iradesinde mu-
İnsamn kıymeti zatiyesi, haiz oldu­ sip, fiilinde muhti olmuş olur. Böyle
ğu hasletlere göre taayyün eder. bir muhti, muaheze olunmaz, (rtifia an
«Ri)d(a mani deseler de faraza» ümmetiy elhata-ü vennisyan) hactısT^ri
«Müminiîi feasîetidir şerm-ü baya» fi bunu natıktır. Müctehitlerin hatala­
Vehbi rından dolayı muaheze olunmamaları
Dâvacılıkta bulunmak. Bir kimsenin da bundan dolayıdır.
hakkında beslenilen adavet hissi. Gafletten münbais hataya «sehiv»
Âkil odur ki, hiçbir kimsenin husu­ namı da verilir ki, bu da iki kısımdır.
metine meydan vermez. Biri, vücuduna insanın sebebiyet ver
(Husumet): Münazaa, düşman olmak. mig olduğu sehivdir. Bundan dolayı
44 DİNÎ \ £ FEÎ^EFÎ

sahibi muaheze olunur. Sarhoştan bilâ (Hulk):(Huy, tabiat, meleke-i ruhiye.


kast zuhûr edeni müıLkerat gibi. İnsanın metbu olduğu seciye. Kendi­
Diğeri, vücuduna insanın sebebiyet sinden it’abı fikre muhtaç olmaksızın
vermediği sehvdir. Bu mafûdur. suhuletle fiiller husule gelen bir rasih
(cDünyayi müstaiddi beka anladın hey’eti nefsiye. Kendisinden bilihtiyar
gönüb> efali hasene sadır olan hey’eti_rasiha-
c<Sehv eykdin savabı hata anladın ya «hulki hasen» denir. Kendisinden
gönül» ef'ali kabiha husuel gelen hey’eti rasi-
Naibî hayada «hulki kabih» denilir. Mahaza
(Hazık alûdei isyan ve hatayım bu hey’etlerden sudur eden fiillere de,
ancak» <-hulki hasen», «hulki kabih» adı veri­
«Kesniıem ümidimi şaliinşelıi lir. Cemi; «ahlâkı hasene», «ahlâkı ka­
levlâkimden» biha» dır. «Ahlakı hamide», «ahlâkı
Hazik zemime» tabirleri de bu cümledendir..
(Hiffet): Hafiflik, hoppalık. Sebat­ Güzel huylu kimseye «haluk» denir.^>
sızlık, şuursuzluk. Vekardan, temkin­ Hulkuni tahsLn v etehzibe çalışma­
den mahrumiyeti hali. yan kimse, insaniyet şerefini muhafaza
Meşreplerinde hiffet olanlar, kimse­ edememiş olur.
den hürmet göremezler.
«Ne tekebbür ederek âleme nakvet «Say eder hulıkum etmeye fıelızip»
göster» «Saliki rafai din olan dana»
«Ne d® pek hoppa olup herkese hif ­ «Hüsıni hulk için buyurdu resul»
fet göster» «Ekmelül müminime imana»
Nasuhî Okcuzade
<HalâiS): Kurtuluş. Kurtulmak. R^- (Hatk): Yaratmak. İcad. Ahali. Bir
hun rezaili ahlâk ile mülevves olma­ şeyi müstakim bir halde takdir etmek.
dan beraeti. Bir şeyi bir asıldan intikâl suretile ol­
Nefsü havanm pençei kahrından ha­ maksızın ibda eylemek. Bir şeyi başka
lâs olmak için bir çok mücahedeye lü­ bir şeyden vücuda getirmek.
zum vardır. Halk, mahlûk manâsında da müsta­
«Bir halâs imkânı var: Ahlâkımın: meldir. Halk üe hulk esasen birdir.
yükselineli» Ancak halk; basar ile müdrek olan hey’
«Sade bir sözdür fakat hikmetlerin ete, surete, eşkale mahsustur. Hulk ise
en mücmeli» basiretle idrak olunan kuvvetlere, se­
Akif ciyelere muhtas olmuştur.
<Hulf)s Sözde durmamak, vade ria­ insanın hulk Ue iktisap ettiğüi fazi­
yet etmemek. Verilen sözü yeirne getir­ lete «halak» denir.
meyip muhalefette bulunmak. Bütün hulk, bir bediayı kudrettir.
Vadinde hulf edenin dostluğuna Bu bediayı güzelce muhafaza etmelidir.
mağrur olma.
p<Hakka testimi vücut eden teessüf «Halkı âlem dört şeyi etmiş bina»
'eytemez» «Ben yiyeyhn sen yeme, ben İyiyim
«Öyle bir ikânı keremdir vadine sen fena»
hırif eylemezrt (Halvet); Tenha mahal. Tenhaya çe­
pcBh- ^puyu-Deıtdiederse bin kapu kilmek. Hasseleri muhafaza. Nas ile
^ y le r k ii^ > istinası terk, kalbin nefsanî hadseler-
«Hazreti Allah, efendi! fâtihül den, İnsanî hatavaittan halî olması.
ebvabtır») Cemiyet içinde halvet, eazime has bir
Şemsettin Mehmet meziyettir.
AHLÂK LÜGATÇESİ 45

«Şehi halyetsarayı limajalkdı nun mülâhazasından mütehassıl ıztırabı


]Vfohaınjn^İ£a ' kalp. Havfın zıddı «Emn»dir.
« H a r imS ikahp Kav.«ap.Ynîii jy>hinyılıı Havf kelimesi, dinî ve dünyevî umur­
MıÜSSnîtınet^irH. da müstâmeldir.
Şeyh Rıza Allâh-ü Tealâ’dan havfın manâsı,
«Hüner halvetnişiıu encümen masiyetlerden içtinap ile ibadet ve ta-
tadır yoksa» atı taharrî etmektir. Yoksa bununla me­
«Kemingâfaı riyadır Kûşegoi inziı^a selâ; Arslandan anlaşılarak kalbe hutur
olmak» eden havf gibi bir şey murad olunmaz.
Rıza Ali Paşa Bir hadisi şerifte «Hikmetin başı
(Hulus): Doğruluk, saıtıirniyet. Safi­ mehafetuUahtır» diye buyuruhnuştur.
lik. Kalbin gill-ü gişten berî olması. İba Hak Tealâ’dan havf, vesileî saadettir.
deÛerde, taatlerde gösterilen güzel ni­ Halktan havf ise, bir meskenet nişane­
yet ve samimiyet. sidir.
Zamanenin hulûskârlığma aldan­ «Olur mu gevheri maksûda destres
mak, saf detuuluk alâmetidir . hirkiz»
«Biganelerin birbirine arzı bubısu» «Bu bahri pür baterin havf eden
«Çinganckrin şüpheli imanıııa; nihenginden»
Hami
benzer»
(Hınnud:): Bir ârıza bulunmaksızm (Hayâl): Hayalet, tahayyül ve tasav­
bekârlığı LHtiyar etmek. Şehvet şerare­ vur. Esassız bâtıl şey. Mütehayyıledc
sini imha, tabiî meyelani inkisaraı duçar mürtesem olan sûret. Mütehayyilenin
ederek mütecerridane yaşamak. bittersim gözönüne getirdiği şekU. Su­
Mühim bir maslahata müstenit ol- reti mücerrede. Rüyada veya aynada
n?adıkça humud keyfiyeti, istihsana, şa­ veyahut merinin gaybubetinden sonra,
yan olama/. kal'bde görülüp tasavvur olunan suret..
Bir şeyin hayalinin nefiste husulüne
«Fırsat dü^nce ^ stine pür iltihap de «tahayyül» denilir.
olur» «Zebi tasavvuru bâtıl, zehi hayali
«Aldanmayın siz ateşin n e£^
muhal»
bumuduna» Ahmet Paşa
Nasuhî
Nasin mezarları hakikatten ziyade
(Havzıbâtıt): Faidesiz sohbetlere dal­
hayâle müteveccihtir.
mak. Fısk ve fucura, müstehcen lâtifele «Olmıaisın ta;b’ı lâtifin zulniıEli alûdı
re, işret meclislerine, gayri meşru aşk
haj'al»
ve sevda hikâyelerine, zalemenin jyş ve
«Levhai fikrinde bir rengi hakikat
tereffühüne müteallik bâtıl lâkırdılar ile
parlasın»
iştigâl. Havz kelimesi, esasen suya dal­ Nasuhî -
mak, su içinde yürümek manasınadır.
Havzı bâtıl, ruhu âtıl bırakır. (Hiyanet): Hainlik, nankörlük, ema­
nete ademi riayet. Ahde ademi vefa.
«Lâyık d ^ l tdıalüküıııüz havzı
Gizlice nakzı ahd ile hakka muhalefet.
bâtıla»
Nasin hukukuna, namus ve haysiyetine
ccÇıkmıaz anukıbalıra düşenler
tecavüz. Mukabili «emanettir»
sevahilö»
Hıyanet, cezasız kalmaz, hain olan­
Nasuhî
lar, mes’ut olamazlar.
(Haıvf): Korku, istenilmeyen bir şe­ «Haini uğratır Alfâh kabre»
yin âtiyen husule geleceği zanni veya «Bulur erbabı sadakat behre»
kat’î emareye binaen beklenilerek bu­ Vehbî
46 DÎNÎ \ ' L TJ']S,SEFÎ

«Hıyanet ketm olıuunaz mutlâka Hayrı ahlâkî ile haz ve menfaat ba­
eî-geç zuhur eyier» zan ittihat eder, bazan etmez. Meselâ:
«Kapılma tali’in gösterdiği cüzîce İfayı vazifeden mütahassıl bir inşirahı
imhale» kal'bî, hem hazdır, hem de bir hayrı ah­
Safâ lâkîdir. Fakat vazifeye münafi bir hâl­
(Kayır): İyilik. Herkesin muhabbet den müteve]!it bi rlezzet, her ne kadar
ve rağbet ettiği nafi şey. Rızayi İlâhîyi bir haz ise de bir hayrı ahlâkî değildir.
isticlaba vesile olan amali hasene. Ahlâkiyatın müteveccih olduğu en
Hayır iki kısımdu'. Birisi' hayrı mut­ büyük hayra, en büyük kemale «hayrı
laktır ki, herhalde ve herkesçe mergup âlâ, sultanülhayır» ünvanı verilmişriı^
bulunur. Cennet gibi, diğeri hayri mu- Hayrın zıdSî şerdir.
kaj'yettir ki, bazı kimseler hakkında ha­ Hayrı âlâ; en büyük bir gayedir. En bü­
yır olduğu hâlde diğer kimseler hakkın­ yük bir mefkûreî ahlâkiyedir.
da şer olur. Servet gibi. Bunun içindir Hayır; nefsimizin hevesatına tabaiyet-
ki, Kur’anı Hakimde mal hem hayır te değil, rabbımızın evamirine riayet­
hemı de şer olmak üzere tavsif buyurul- tedir.
muştur. «Bfr hayrm olmadan dedim eyvah
Çok mala «hayır» ıtlak olunur. Di­ masdan»
ğer bir İtibarla da hayır şöylece iki kı­ «Gitli heva yolunda hayatım yazık
sımdır; günah»
(1): Hayrı mutlak. Bu haddi zâtında Elcrem
iyi, nafi olan şeydir. Servet, hüsnü ma­ (Hayırhahlık); Nasin hayır ve menfa-
işet gibi. atına nail olmasını istiyerek bu uğurda
(2); Hayrı ahlâkî. Bu, Kanunî ahlâ­ elden geldiği kadar çalışmak.
kînin teklif ve tasvip ettiği şeydir. Mah- Hayırhahlık, insaniyetin en parlak te-
za bir vazifei ahlâkiye olmak üzere isti­ celliyatından mâduttur.
kamet dairesinde hareket gibi. Tecrübe etmediğin kimselerin hayır-
Hayrı mutlâk ile hayrı ahlâkî bazan hahlığma pek inanma.
içtima eder, bazan etmez. Meselâ: Rı- «Adem oMıır ki, hayırhah olaraık»
zayi hak için fakirlere muavenette her «Herkesin dierdîrae bir çare arar»
iki hayır mevcuttur. Gösteriş için mua­ «Bir felâketzedeye baksa olur»
venette ise yalnız hayrı mutlak vardır. «Gözîeri hüzıı ile eşkâbe misar»
Hayrı ahlâkî yoktur. Nasuhî

{DJ Harfi
(Daiye): Bais, medar, cazim. ve k a ti mak, Cenab-ı Hak’tan hayır ve rahmet
sebep. Saika^kalbiye. İnsanı bir husu­ niyaz etmek. Şer’an câiz olan bir şeyi
sa teşvik ve imale eden kuvvetli bir ha­ barigâhi kibriyadan istirham.. Dergâhi
leti derûnî. İlâhîye arzi ihtiyaç etmek ve lisanı *13^
Bazı daiyeler, birer haile tevlit eder. zarrû ile acz ve meskenet izhar eylemek.
eZalİHie o, hakkııı ne senin ohnağa »Takdire iktiran eden dua, karini ica­
ezîenı» bet olur. Resûl-i Ekremı, sallallâh-ü te-
«Hep daiyei cah imiş, oldum işe alâ aleyhi ve sellem efendimiz; «Yâısb-
sgâh» bü. Ben şikaktan, nifak ile suî ahlâk­
Abffoftsji Hsîîîiî tan sana sığmırım» diye dua buyur­
(Dua): Nida, Cenab-ı Allâh’a yalvar­ muştur.
AHLÂK LÜGATÇESI 47

«Esiri keşmekeşi ızhrap iken ebli» «Iztırabım dikkati endişedendir kim


«Bakayı caha dua bed dua değil de edeı-»
nedir» «Fartı riıkkat, mübtelayi inkisar
Naibî ayineyi»
(Dâva): İddia. Hallimüşkül bir mcs’ (Delâlet): Alâmet. Yol göstermek.
ele. Bir hakkı müdafaa için mahkeme­ Erbabı hacete rehberlik etmek. Hayırlı
ye müracaat. Varhk, fazıl ve kemal id­ işlere tergip ve teşvikte bulunmak.
diasında bulunmak haleti. Başkalarının delâletine muhtaç olan­
Delilsiz dâva abestir. ları delil ittihaz etmek hatadır .
«Varsa asarın buak erbabı takdir «Perhizi gaıraalût, şu eyyamı cefada
eylesin» «Aklımca delâlet küar edvan
«Adleme dâvayı irfan hücceti bakaya»
hüsranıdır» «Pür dert göçüp ehli salah ermemek
Naci olmaz»
«Bir âlemi diğer de mükâfat! hü-
(Davet): Dua, celp, ziyafet. Birinin
daj'a»
teveccüh ve ikbalini talep. Bir kimseyi
(Delil): Rehber, alâmet, kılavuz. Bir
ziyafet için bir mahalle çağırmak.
dâvayı, bir meseleyi isbata yarayan şey.
çDavetlere icabet, muktezayı m ürü\-
Birnice adî işlerde delile muhtaç
vettir. Meğerki menahiyi irtikâba vesi­
olan insanların hak yolunda kendileri­
le olsun.^
ni delilden müstağni görmeleri kadar
«Dünyada zuhur eden fecayi» cehâlet olamaz.
«Eyler bizi intibaha dâveb> «Terakkiden, temeddünden dem
Nasahî vurmak faide vermez»
(Dirayet): Zekâ, temkin. Becerikli­ «Burnu ispat için elbette bh- parlak
lik. Tecrübeye mukarin zekâvet ve fe- delil ister»
tanet. Mukaddimeyi ihzar, icalei hatır Nasuhî
ve istimali nazar gibi vesileler sayesin­ (Denaet): Zillet, alçaklık. Bir şahsın
de husule gelen marifet. Binaenaleyh di­ muttasif olduğu mezelleti_ahlâkiye.
rayet tabiri Cenab-ı Hak’ka isnat edi­ Kendi menfaatim başkalarmın mazar
lemez. ratında aramak pe kbüyük bir denaet-
Yüzsüzlük veya seciyesizlik sayesin­ tir.
de kazanılan bir mevkii dirayete hami (^«Müini zalimin düny^a erbabı
etmek, dirayetsizlik nişanesidir. dlenaettiı-»
Dirayetli kimselerin lâik oldukları Köpektk zevk alan sayyadı bî insafa
mevkiden mahrumiyetleri, dirayetsiz hizmetten»)
kimselerin müstahik olmadıMarı mev­ Namık Kemâl
kilere nâiliyetlerinden hayırlıdır. (Dünya): Küre-i arz. İçinde yaşadı­
ğımız bu âlem. İnsanı fikri ahirettert
«Beybu^dir Kemal ve dirayet zahil, zikri İlâhîden gafil bırakan şey"
zemanede» >.Sakinidünya; rahilrB'nîiisı da mera-
«Babı kibaırı asra hüner intisaptır» hildir.
Herseldi Arif Hikmet İnsan yaşadıkça dünyası için çalış­
(Dilikat): İncelik. İhtimam ile bak­ maya mecburdur. Elverir ki, dünyayı
mak. Bir hususta ihtimam: Ee sarfı zihin bir g^aye değil, bir vesile telâkki etsin.
de bulunmak. Tecessüs ve ehemmiyet «Âdem oldUr ki, ayağm çekicek
vermek. dünyadan»
Her işte dikkat, vesilei muvaffakiyet­ «Zikri bÜhayr ile âltemde güzel adı
tir. Kala» Naâbî
48 DİNÎ VI i Î LSEFÎ

(Dostluk): Hûllet. Arkadaşlık. İki Diğerkâmlık; bir mahviyet ve teva­


veya daha ziyade kimse arasında husu­ zu, bir hayırhahlık eseridir.
le gelen samimâne muhabbet ve irtibat. «Ammenin netini lemine şitap eyle­
Dostluğun devamı; sebebinin devam meyen»
ve ademi devamına tabidir. «Kendi amalini terk ile diğerkâm
Kendi efradı âilesile iyi geçinmeyen, olamaz»
kendi menfaati uğrunda en âlî gayeleri Nasuhî
fedadan çekinmeyen kimse ile dostluk
(Din): İtikat. Ceza, şeriat. Millet,
rabıtası tesis edilemez. İbadetü taat. Hakka iman yolu. Her
«İştirak eyle abibbanın sururu hangi bir cemaatin Cenab-ı Hak’ka arzı
hümüne» ubudiyet için ihtiyar ettiği tarik. Pey-
«Böyledir nezdi ekâbirde şiarı gamberanı Zîşan Hazeratmm tebliğine
dositî» memur oldukları ahkâmı celilei ilâhîye-
Nasuhi nin hey’eti mecmuası.
(Devlet): Baht. Tah. Saadet. Serve-
Ebedî saadet din ile kaimdir.
tü sâman. Bir hükümete, bir memleke­
Bir dinî İlâhînin feyzi lahûtisinden
te mâlik olan bir İçtimaî hey’et.
müstafiz olamayan kalpTerSe marifet
Devlet ile dövlet birdir. Bazılarına
ve hikmet çiçekleri küşayış bulamaz.
göre devlet, mülkü- cahde, dövlet ise
malda müstâmeldir. insanlara, hayvanlara, ecramı feleki-
Bazılarınca da devlet masdardır. Döv yeye veya herhangi bir mahlûka prestiş
let ise biaynihî elde^n ele dolaşıp duran edenler; hakikî bir dinden mahrum kal­
şeyin ismidir. mış, pek bedbaht kimseler demektir.
Bir devlete nâiliyet, büyük bir bahti­ «He rcemaatten beş on dinsiz zuhur
yarlıktır. eyler, bu ha^>
«Asudelik ümidin edıer zıUı asırdaıı» «Pek tabiidir, fakat ilhadı bir
«Asrm devamı devletim© itimat kavmin muhal»
eden» «Hangi milkttir ki, efraıdlnda yoktur
Nabi hissi din»
(Deha): Harikulâde zekâ. Kuvve-i «En büyük akvaniia bir bak, dini
nazariyenin ifratından mütahassıl, hari- her şeyden metin»
kûlâde zekâvet. Sahibine dâhî denir. Akil
Cemi dühattır. (Diyanet): Din. Dindarlık. Hissi dinî.
^Bir dehâ, milyonlarca zekânın heyeti Dinin ahkâmına riayet, muktezasmca
mecmuasına muadildir. hareket.
Dahîlerin hataları da dehaları kadar
büyüktür. Dehâ elektrik şeraresine ben­ Diyanetsiz kimselerin ufki amâli
zer. Ne kadar parlak ise o kadar da mahdut, istikbali mefkut, kalplerinin
hatarnâktu-^ kapıları bütün faziletlere mesduttur.
«Yoktur dühat içinde ölürken uiûl «Diyanet bahş edıerken hal-ü
eden» istikbale emniyet»
«Maısmuıdur hayatı eazim düşün- ciDiyanetaz nasıl bilmem yaşar
cedjen» âlemidte bir millet»
Abdülhak Hamit «Hayat-i milleti temin edlen kuvvet
(Diğerkâmlık): Başkasmm muradını diyanettir»
iltizam. Başkasının maksadını, arzusu­ «Bunu taröı tesbit eyliyor maJızı
nu kendi maksadı üzerine tercih etmek hakikattir»
hasleti. Nasuhî
AHLÂK LÜGATÇESI 49

( Z a l ) h a r fi
(Zekâ): Zireklik, zihin keskinliği. ki, bu memduhtur.
Fehm ve idrakteki sür’at. Bir şeyin kün- Mu’minlerin bû: birine karşı «ezilJe»
hüne sür’atle intikâl etmek. Mukaddime olması bu itibar iledir.
lerden neticeleri kolaylıkla çıkarmak Servetini, kudretini suiistimâl eden
melekesi. bir kimise zilletten kurtulamaz.
İnsan zekâsına mağrur olarak teen­ («cHaki^rii hüner pişeyi zillet sanma»
ni ve tefekkürü terketmemelidir. «Pertevi mitıryere düşse de pamat
«Bir katibi pür zekântn faunıneti» olmaz>^
ccKarşısında titretir bir mitleti» Raşidî Kadtm
Mehmeıi: Celâl (Zem): Çekiştirme. Takbih etme. Bi­
(Zikr); Anma, hatıra getirme. Kısa­ risinin aleyhinde fena lâkırdılar söyle­
ca kayd. Beyan ve ifade. Mahfuzatı is­ mek.
tihzar^ Gaflet meydanından müşahede Zemm-ü kadh; nişânei adavettir. Teşef
fezasına huruç. Cenab-ı H^k’km ismi fü sadr için müracaat edilen çarelerin
celili_ile lisanı ubudiyeti tezyirij; en fenasıdır.
fC eî^ - ı Hakkı zikr: ~ vâ^~ aZ am e^ «Zemm-ü gıybet eder ehlini
trfekkur suretile olur. Bundan îıeyBH bedlnam»
veicIâl hasıl olur. Ya kudretim mülâha­ «Behre mend olduğu yo'kîur nem-
za tariki ile olur. Bundan, hâvf ve hü- mam» Nabi
zün tevellüt eder. Veya niâmir celilesi- (Zimmet): Borç. Ahdüeman. Hima­
ni tezekkür suretile olur. Bundan şükür ye. Hak ve hürmet. Muahede ve misak.
\g Timndrwcûda g e fc Y ahut^^^ i ba­ Kefalet ve zaman. Bir vasıftır ki, insan
o sâyede lehin© ve aleyhine olan hak­
da ibret~velntibah husule gelir. ların vücubuna ehl olur.
T5iger bir itibar il© z ik rık i kısımdır. Beraeti zimmet, asildir.
Biri mahfuzatuı kalpte huzurudur. Bu­ «Kaıdhn hııkuka rkyet, bir vedbei
na z ik r i^ k a lp denir. Diğeri de mah- zimmettû'»
fuzatın Im n a gelmesidir. Buna da «Mep-eb»î ehK mürüvvette vefa
riMlisan deniliri zinunettû'»
B u iki kısımdan her biri ya nisyan- «Zevla erbabı muhabbette dem
dan sonra veya nisyansiz olarak idamei adetdr» Vasıf
hıfz suretUe vaki olur. (Zevk)îi^Tatmak. Hoşlanmak. Eğlen­
^ Bir ismin, bir zatın methü sena ile ce. İstihza. Haz ve sürür. Kuvvei zaika.
yâdolunmasma «zikri cemil» denir. BLr şeyin lezzetini duymak keyfiyeti.
Ruhun gıdası, zikri ılâhîddr J Bir sözün ahengini, derecei belâgatini,
«Uyandır çeşmi cam halbı gafletten nüket ve mezayasmı anlamaya vesile
seher hiz ol» olan bir kuvvei ruhiye, zevki hakikî,
«Çemen bülbülleriyle sıtpbudem fezail sayesinde temin edilen hazzı ru­
zikreyle meviâyı» hanîdir.]
(Zillet): Zül. Denaet, Alçaklık. Ha- Zevki sıurî, mekülât ve meşrubat gibi
kirlik. Meskenet. İnsanın namus ve hay maddî sebeplerden biri ile husule gelen
siyetini, şerefi İnsanîsini ihlâl eden ve hazzı cismanîdir.
başkasmm kahrından husule gelen ha­ Zevk lâfzı; Kur’anı Kerim’de alelek-
let. ser azap, bazan da rahmet hakkmda
Başkasmm kahrı yüzünden olmayıp varit olmuştur.
ta insanm bililtizam nefsini hemcinsine (Zuku azabennar), (ve lein ezaknel-
karşı bif lütuf ve merhamet maksadı ile insane na’maye bâ’de darrae messethü.)
mütevazı göstermesi haline «zül» denir F : 4
50 DLNI VE FELSEFÎ

n a ^ ı şerifinde olduğu gibi. «Zihni veikkadınm evsafını yazdıkça


İnsan zevki hakikîye nâiliyete çalış­ şenim»
malıdır. Zevki sûr! rü’yadaki hayalete «Geceler gölgemin etrafına pervane
benzer, nazarı ahlâkta hiç bir kıymeti gelir.»
yoktur. Nedim
icihtilâfalile uğraşmakta d^hrin zevk «Zûhûl): Müsamaha, hayrette kal­
yok» mak. Hüzün ve nisyan iras eden meş­
«Zevk anın mirsadı ibrelttea temaşa- guliyet. Bir şeyi unutur gibi görünerek
sındaıdıi'» kasden terketmek.
Naci
Münevver, mütefekkir zatlara zûhûl
(Zihin): Hatır, anlama kuvveti. Kuv-
yakışmaz.
vei hafıza. Kuvvei müfekkire. Ulûm
ve fununu idrake vesile olan kuvvi'.i «Bitmede ömırün s«nin, artık bu
nefsiye. Dimağı beşerde fıtraten mevcut gafletten uyan»
«Eylemek Jâyık mıdır yahu vazi-
olan anlajyış.
Eslâfin sergüzeştini mütalâa saye­ fendlen zûhûl»
sinde zihin münceli olur. N a^tıî

(R e) Harfi
(Rabat): Dinlenmek. İstirahat, asû- «{Gemûi hurşidi gamdan dergehi
de. Müsterih. Iztırap ve kederken beri icIâldfe»
olmak. Amalin husulü, ihtiyaçlarm ze­ «Saye-i Ummetpenaiıi re’fefiiıdk
vali sebebi ile husule gelen sükûneti maitlabım» Rıza
ruhiye. (Rey): Nazar, müşahede, mütalaa,
görüş. Neticei tefekkür olan hüküm,
Mihnetsiz rahat, bulutsuz rahmet ol­
marifeti amiyâne, istenilen bir şey hak-
maz. kmda icalei hatır.
«Gelir mi âleme insan ya sade raüu^t
Musib olmadığı zahir olan bir reyde
için»
İsrar etmek, insafsızhk alâmetidir.
«Araımıadıaıiı bulunur mu define!
âmıaJ» Hayatî şuunun en muzlim safhaları
Tevfîk Fikret Uim ve tecrüte erbabının barikai re’yi
(Rastgû) : Doğru sözlü, bîperva, mü- ile tenevvür eder.
dahenesiz kimse. Rastgûluk, huşunete «Kimse takdir edemez âlemde»
mukarin olmamak şartile büyiik bir «Kendi mahiyetini re’yi ile»
meziyyetdir. fcMüınferit vasıtai ru’yet iken»
«Zem edıenter ehli irfanı bugün «Göremez kendisini dide bile»
ulki^lanır» Kemâl Bey
«l'a’nci cüîthalctğrar lıer edibi (Rütbe): Sıra, derece, mertebe ve
rastgu» menzile.
Nasuhİ İnsanın ilim ve irfan, fazilet ve mezi­
(Refet): Acıma, esirgeme. Lütuf ve yet itibarile haiz olduğu manevî mevki.
merhamet. İkram edihnesi istenilen kim İlim rütbesi, bütün rütbelerin fev-
seyi beşaşet ve istinas suretile taltif. kindedrr.
Re’fetkâr olmayandan hayır gelmez. Surî, itibarî rütbelere mağrur olmak,
Necip olan kimselerin kalpleri şefkat hakikî rütbelerden mahrûmiyet nişane­
ve re’fetin bir teoelligâhı bulunur. sidir.
AHLÂK LÜGATÇESİ sı

«Ayin«si iştir kişinin lâfa bakıbnaz» (Redaet): Kötülük. Fasitlik. Bir kim­
«Şahsm görünür rütbei aMı e^riudei^ senin tab’mda, simayı ahlâkında görü­
Ziya Paşa len bayağılık.
(Reca): Yalvarma, umma, maznun Hangi bir bâtılı tervice çalışmak,
veya malûm olan bir emareye binaen nefsin redaetinden neş’et eder.
mahbup olan bir şeyin husulünü bekle­ «Güftan haber verir şeririn»
mek, ümit etmek. Cenab-ı Hak’km rah- «Tab’ında olan redaetinden»
meti,_vasıasma nazar, kerem ve ihsânı- Nasubi
nı bilip kuvvetle ümit etmek.
Müminin kalbi havf ile reca beynin­ (Rezalet): Alçaklık, maskaralık. Pek
de bulunmalıdır. ziyade çirkin ve nasin takbihini müs-
Reca kesildiği gün hayatı şerare sö­ telzim olan ve redaetinden dolayı ken­
ner. disinden içtinap olunan halet.
«Demi mesihten et^ıt recayi himmet İffet ve haysiyete ademi riayet, pek
der» büyük bir rezalettir.
«Bu deyri köhnede bizdie duaya «Ilûbdur vaız’ı vekar-ü temkin»
muhtacız» «Olasın cümle rezaletten emin»
Ragıp Vehbi
«Ederse de müsaade viran edbr dün» (Rezilet): Kötü şey. Haddizatmda
«Nev devletanı asr katında reca mezmum. İnsan için noksam müstelzim
galat» olan huy. İtidal mertebesinden hariç
Nabi olup ifrat veya tefrit dairesine dahil
(RaAmet); Acımak, esirgemek. Ta­ bulunan haslet. Cem’i «rezail»dir.
hin meylü rikkati. İsaili hayri irade. Ce- Adalete, marifete, iffet ve şecaete
nab-ı Hak’km kuluna badelmevt lütuf münafi olan he rhareket, bir rezUettir.
ve ihsanı. «Uluvvi kaıdrini izhar edıen îazlm
Rahmet bir rikkattir ki, haline açını­ rezilettir»
lan bir kimse hakkında ihsanı iktiza «Ziyanım şânını itam eden â&ka
eder, bazan mücerret rikkat, bazan da zûlmettB»
mücerret ihsan yerinde kuUamlır. Nasuhî
Halka merhamet etmeyen, halikın
(Rüşt): Baliğ olmak. Doğruluk, doğ­
rahmetme müstahık olamaz.
ru yolda yürümek. Hidayet ve salâh.
«Kavli kudsidk ez Usauı Nebevi»
Malda hüsnü tasarruf. Dinde zahiren
«Sebekat ralımeti alâ ga^bı»
ve bâtmen vücûhi salaha ihtida. Sahi­
Abmıet Şakir Paşa
bine «reşit» denir. Rüştün hilâfı «Gay»
«Bu kadar oünmü seyyiatımla»
dır.
«Rahmet Ümidimin budıu' sebebi»
«Ki buyurmuş Hüd^yi azze ve ceb> Dinî ve İçtimaî hayatında istikamet
«Sebakat raihmcti alâ ga^bi» görülmeyen kimse pîr olsa da reşit ola­
Mehmet Emin maz.
(Rabavet): Gevşeklik. Tembellik. İh­ c<Dadışi fıtrîdir ehli servete dad-ü
mal. Vazifeyi ifâ hususunda gösterilen sited»
atalet. «AklU rüştü âdeme hak m al^n ew£İ
Uzayıp giden bir rahavet, ruhî ma- v^ir»
radardan sayılır. Beliğ
«Bu meskenet, bu rahavet tarîki (Rişvet): İş görmek için birine veri­
Hak’da neden» len hediye. Hakkı iptal için veya bâtı­
«Tariki nelsii havada koşup dwur- lı terviç için yahut mutlâka maksadı te­
ken sen» min için müstahak olmayan kimseye ve-
Naisuhî rUen akçe vesaire.
52 DİNÎ VE FELSEFÎ

Rişvet almakta vennekte aynı dere­ «Görmedik, gûş ederiz çarhı kühende
cede bir denaettir. hazık»
Adaletin tecellisine mâni, kalplerden «Bir zaman var imiş erbabı kemâle
insaniyet ve merhamet hislerinin zevali­ rağbet»
ne bais olan en muzlim arıza, rişvettir. Hazık
«Ceımıeti almak olmaz aJcçe ile»
(Refahiyet): Refahet, refah, suhuletle
«{Girmek olmaz behişte rişvet ile»
dirlik. Hayatî sebeplerin husulü ile ma­
Fuzûii
işetin vüsat kesbetmesi hali. Yaşayış­
«Feylesofaımı şikest ohnıış bütün ta bolluk ve kolaylık. Siai sadre huzu­
nabunlan» ru kalbe mazhariyet.
aHaM^ü akdi kâri devlet hep ye^ Müsrif, muhteris, hevesatma mün-
rişvettedir» hemik olan kimse, refahi hale nâil ola­
Beliğ maz.
(Rıza): Razı olmaık, hoşnutluk, mem­ «Riyasız cemi esbabı refahat sa?b
nuniyet. Muvafakat. Mukadderata bo­ im^ Hazık»
yun eymek. Ahkâmı kazayı na hoş gör­ {«Fakiri sardı bir köhne hasıra bu
meyip ferah ve surûr ile istikbal etmek. riyasizhk»
İsabet eden belâdan veya fevt olan Hazık
emelden dolayı mutayye bülkalp ohnaik.
Rıdvan da rıza manasınadır. Rızayi- (Refakat): Yoldaşlık. Maddî veya
azîm, rızayı İlâhî olduğundan Kur’anı manevî bir tankta teşriki mesaide bu­
Kerîm’de rıdvan lâfzı rızayı İlâhîye tah­ lunmak.
sis buyurulmuştur. Süfeha ile refakatta bulunan, menzi­
Cennet© «Ravzaî Rıdvan» deoüdiği li maksuda kavuşamaz.
gibi cennetin kapıcısı olan meleke de, {«Düşsen d l^ bir refiki hasa»
«Rıdvan» ismi verilmiştir . {{Eyler seni dağdar firkat»
Ahlâkı İslâmiyeninı en büyük gayesi, ««Âlemde kusursuz hüMsa»
rızayı ilâhîyeye nâiliyettir. «İnsanai kemâl eder refakat»
Naci
(cSakini deırgebi tesümü nza ol daim»
(Rîfat): İtibar, yükseklik. İnsanın za­
«Ber muıad etmeye hizmcılte mukîm
hiren veya batinen mazhar olduğu yük­
i^ rler»
sek mertebe.
Ruhî
Hakikî bir rifat, mal ile değil, kemâl
(Riayet): Gözetme, saygı, hürmet. iledir.
Bir adete, bir an’aneye, W thnî kaide­ «İlmü irfan sebebi rifaıttir»
ye muvafık hareket. ««Âlim olmak ne büyük devtetür»
Hakka riayet, dünyada da ukbada da Vehbi
vesilei saadettir. «Balâ n e ^ rifat olan gerçi çoksa
<cHak söyleyen evvel dahi menfur
îdi gerçi» «{Bu âlem içre az bulunur ehli hal
«Hainlere ammaj ki, riayet yeni çıktı» olan»
Ziya Paşa Şeyhülislâm Muhamıneıt Mekki
(Rağbet): Arzu, istek, dilemek, hüsnü (Rıfk): Mülâyemet. Yavaşlık. Tatlı­
kabul. Hangi bir şey hakkında gösteri­ lık. Nezaket ve nevazişle, hayırhahane
len kuvvetli, vasi temayül. muamele. Cemile müeddi olan şeye hüs
''Zaman, âlimdfen ziyade cahile rağ­ ni inkıyat.
bet eder. Çünkü mahiyetinin bilinmesi­ Rıfk üe hareket, vesile-i muvaffaki­
ni istemez.\ yettir .
AHLÂK LÜGATÇESİ 53

<cHüsıı-ü bulkı, ruyi rabm-ü şeStatin «Bu bicran böyle kalmaz nur-i vusîlât
pirayesb> berk urur birgün»
«Lutf-ü tab^ı, kimyayı nfk*u hümin « B u r u duymaktayım ben ruhumun
cevheri» gizli hitabındiaıı»
Çevri Nasubî
(Rüya):tUyku esnasında görülen şey.
(Rekabet): Gözlemek. Engel olmak. Uvku halinde ruhun iltihak ettiği âlemi
Başkasının husulü meramına mâni olu- gayptan bâzı hakikatlara ıttılaı.
vermek suretile kendi şöhretini, men­ •'IRuyalar, rüyayı sadıka ,rüyayı kâzi-
faatini temine çalışmak. be kısımlarına müınkasemdir. Sadık rü­
İlim, sanat ve ticarette emsaline te­ y a ] ^ ruhun melekût âlemine iUis^i şu-
fevvuk etmek daiyesüe faaliyet göster­
mek. rüyalar da uyanıklık esnasındaki
İktisat sahasındaki rekabet, terakki- ktîruntulS^an, mizacın bozuKluğûndan,
yata saik olabUir. Fakat gayri me§ru re­ bazı şeytanî ükaattan neş’et eden asılsız
kabetler, ahlâka münafi, husumet ateşi­ şeylerdi^
ni teşdide badidir.
Birçok rüyalarm parlak bir surette
Bazan iki zümre arasındaki reka­
zuKuru, rutıun viıcudıma ve başka hır
betten üçüncü bir zümre müstefit olur.
âlemin mevcudiyetine pek güzel bir şa­
«cSay’ü gayıret etm eyenle mabv ohır» hittin ■
«Bir rekabetgâhtır sahıû câıan»
Nasubi ^B u âlem şöyle bir rüya imiş, yahut
(Rikkat): İncelik. Naziklik. Acımak. muvakkatmiş»
«Evet ukbada antarsm ne müthiş bii'
Kalbin seriüMnfial bir halde - bulunuşu.
Başkalarma_arız olan ezadan: müteezzi
Akif
olmak hasleti.
Rikkat, nezih kalplere has bir mezi­ (Rüyet): Fikir, bir şeyi dikkatte mu­
yettir. ayene, basiret. İsabetkârano düşünmek
Rikkat, tecessüm etşe soluk yaprak­ ve tedbiri umurda bulunmak hassesi.
lar üzerinde parlayan berrak jaleler şek­ Eshabı rüyetten olmayanlar, umurun
linde numayan olur. neticelerini güzelce tahmin edemezler.
«Salibi aramıdır Naci diU rikkat <cGaye-i hiıikatini rüy«t için insana»
şirişt» <cÇeşmi irfan Ue bir nûr-i r e v ^ e t
«Mâlik oisam kaşki bi rkalbe senki ^zuıt»
hareden» Nasuhî
Naci (Rehber): Yol gösteren. Klâvuz. Mür­
şit, fazilet ve marifet sahasmda insana
(Rıdı):fCaıı. Kuvvet. Cevvaliyet. Nef­ yol gösteren, delâlette bulunan zat.
si natıkar Mabihil hayat olan kuvvet. Bir kimse ümen, irfanen ne kadar
Bir maddeden çıkarılan hülâsa. Haki­ yükselse de yine bir çok hususlarda
kati insaniyeden ibaret olan bir lâtif rehberden müstağni olamaz. Mihaniki
emri rabbani\ , bir hâlde hareket eden bir saatin bile
Kur’anı Kerim, uhrevî lıayata sebep rehberliğine muhtaç olmuyor muyuz?
olduğu, İsa Aleyhisselâmda ölülm üıya
eylediği cihetle «Ruh» tesmiye edilmiş­ «Mizana vur ^riiştUğün ahbabı
lerdir. elbazar»
Ruhumuz ebediyet âlemine mütevec­ «Rehber tasavvıu- eylediğin rehzen
cihtir. Kendisini fezaü ve kemalât ile olmasııı»
teçhiz etmeye çalışmalıyız. Nevresi Kadim
54 DİNÎ VE FELSEFÎ

(Riya): Yalandan gösteriş, iki yüdii- nefsü hevaya muhalefet, tehzibi ahlâka
lük. tabasbus. Nasin teveccühünü celb gayret etmek.
için kendisini muttasif olmadığı bir hâl­ Bedenî hareketlere, talimlere «Riya­
de göstermek. Cenab-ı Hak’tan başka­ zeti Bedeniye» denir. Riyazetle meşgul
sını mülâhaza suretile amelde ihlâsı hesap ve hendese gibi müsbet üimlere
terketmek. ve bu ilimlerde mütehassıs olan kimse­
Riya, şirki hafidir. Sahibinin hamaka ye de «Riyazi» denilir. Cem’i «Riya-
tine, hasaseti tab’ına delâlet eder. ziyun»dur.
(,«Bchcy sufi sen otmazsaın seza
dehlizi Mana» îtidal dairesinden hariç, îslâmiyetin
«Hasır asa yüzün zerd eyleme gel taalimine münafi olan riyazetler mez-
mumdur.
bu riyadan geç»\
Hazık «Şeş c iltte n semine vechüUâh
(Riyazet): Nefsi kırmak, yiyip içmeyi nurun görmeyip»
azaltmak suretile nefsi terbiye etmek. Rüyeti dünya için zalıit rizaJetter
Şehvanî garadardan iraz, hükmi şeri­ geçer»
ata inkıyat, emrazı tabiatı müdavat. Hayali Melunet Bey

( Z i ) harfi
(ZebunkeşUk): Kuvvetsizleri ezmek, însanın kendi zumuna büyük bir
nâsa aciz hallerinden bilistifade gerek kıymet vermesi, kibir ve gururundan
fiilen ve gerek kavlen eziyet ve hakaret neş’et eder.
etmek hasleti leimânesi.
Zebunkeş '^' olanlar bilmelidirler ki, «Hud prestanı zum ite aUâmeî
devran olur»
kendileri de bir gün daha kuvvetli bir
pençenin zebunu olacaklardır. «Mektebi irfana gelse tıfh ehcet
han olur»
«Siyaısetin fcamı servet, hayatı Hazık
satveltir»
«Zebunkeş Avrupa bi riıak tanır ki, (Zelle): Sürçüp kayma. Cüzîgünah.
kuvvettir» Bilâ kasdin ve bilâ ilmin vuku bulan anî
Akif hata.
Rızaya şayan olmayacak bir hâle bi­
(Zahmet): Mihnet. Zor, yorgunluk. lâ kast mâruz olmak.
Sıkıntı, ruhu muztarip edecek meşak­ Eazimin zellesi, kalben teellümlerini
katli halet. mucip olacağından mânen teraJckılerine
Tahsili maali hususundaki zahmetler, vesile olur.
vesile-i rahmettir.
«Görmüyor kendisinin pür hezeyan
«Rûşioa tıynet olan harrii gurbet kellesiııi»
geçmez» «Görüyor başkasınm zerre kadlar
«Mihr tebdil buruç etm e^ zahmet zellesini»
geçmez» Nasuhî
Hâmi
(Ziynet): Süs. İnsana ne dünyada ne
(Zum): Doğru veya yanlış bir fikir. de ahirette şîngetirmiyecek: halet.
Zannı mercuh. Zannı fasit .Bir şey hak- Ziynet, üç nevidir. (1): Ziyneti nef-
kmda (felile mukarin olmaksızm tahas- siye. İlim ve güzel itikat gibi. (2): Ziy­
sül eden fikir ve kanaat. neti bedeniye. Kuvvet ve Sabaliat gibi.
AHLÂK LÛGATÇESİ 55

(3): Ziyneti hariciye. Cah ve mal gibi. asla rağbet etmemiştir^


Manevî ziynetten mahrum olanlara Zehadet, kazancı terk üe ataleti ih­
maddî ziynetler bir şeref ve kıymet tiyar etmek değildir. Belki dünyanm
vermez. varlığına, fanî lezzetlerine kalben rağ­
«Zeynep Ko meyU ziyneti dünyaya bet etmemektir.
zen gibi» «Hilyei ehli dîn, zehadettîr»
«Merdane var, sade dil ol, terki «Zahit olmak, büyük saaıd'ettk»
ziynet et» Naisuhî
Zeynep Haımın
(Züht): 2Lehadet, Takva. Perhizkâı- (Ziyaret): Birini gidip görmek. Sîn-
hk. Menhiyattan kaçmarak ibadete ev- nen, ilmen veya mevkien büyük olan
katı hasretmek. Hakkm rızasına, ahiı-et bir zatı görmeye gitmek. Hürmete şa­
yan bir şey’e tebrik kasdile takarrüp et­
nimetlerine nâiliyet için teveccüh eden
dünya varlığına, huzuzatına ademi rağ- mek.
b0t. Ziyaret muhabbeti arttırır. Büyükle­
Züht, dünyayı celbe kudret' haünde ri ziyaret, baş ağrısı verecek kadar sıkı
tasavvur olunur/îbnül Mübarek kendi­ sıkı olmamalıdır.
sine zahit!, diye nitap edenlere demiş­ «Gâh ahbabı ziyaret eyle»
tir ki: «Ben nasıl zahit olabilirim ki, za­ «Leyk etvarıma dikkat eyle»
ten hiç bi rşeye mâlik değilim. Zahit, «Sezicek şaibeî istMıal»
Ömer ibnül Aziz’dir ki, kendisine dün­ «Kalka gör durma oturma filhal»
ya saltanatı teveccüh ettiği halde ona VehW

(Sin) H a r f i
(Saika): Sevk eden, iten hal. İnşam «Çeşuıi im’an ile bir kez nazar
hangi bir fi’le sevk eden keyfiyet. Ha­ ettim gittim»
leti derûnî. «Bu gam abat cihandan güzıer ettiın
gittim»
İnsanların faaliyeti ahlâkiyesinin baş
hca saikleri; lezzete meyi, menfaat, ih­ Nasuhî
tisas vazife fikri, hayır ve kemâle, ve (Seb): Şetim. Söğüp sayma. Bir kim-
rizayı İlâhîye nâUiyet emelidir. Bu sâ- serun mezmum sıfatlarmı apaçık söy­
ikalara göre muhtelif ahlâkî meslekler lemek. Bir şahsı naks ve is;tihkarmı
teessüs etmiştir. müstelzim olan bir haletle yad etmek,
Nazarı islâmda ahlâkın en birinci sâ- seb ve şetmin, lisanı edebe yakışmaz.
iki, en metin esası, en ulvî gayesi nzayi
İlâhîye nâUiyettir. Binaenaiteyh insan fMeşahirden «MuhaUep» bir herifin
vazifeî ahlâkiyesini maddî bir lezzet ve­ ve şitmine uğrar, fakat hiç cevap
ya menfaat için yapmamalıdır, belki rı­ vermez. Ne için bu kadar Mim göster­
zayı Hakka nâiliyet için yapmalıdır. din? diye sorarlar. Derki, ben onun
mesavisine vakıf değLldm, belki bir şey­
«Mülitezemdi geceler her dîH zulmet le ona bühtanda bulunmuş olurum ,di­
hahe» ye sükût ettim.)
«Düşman olmuştu cihan, pertevi
mihrü maıhe» «Eslâfe sebb-ü şetm eyleyen se£ih»>
«HaleiÜ halkı çalıştıkça ben «Ahlâfının şütumuna ohnaz mı
i«tiknahe» müstahik»
«Başladım saikai yes öfe âh^ vahe» Nasuhî
56 DtNÎ VE FELSEFÎ

(Seciyye): Huy, tabiat ,şahsiyeti ah­ (Serbestlik): Azadlık. Hüküm altın­


lâkiye. Alüâkiyat hususunda sabit bir da bulunmamak. Lâkaydâne hareıket.
kanaat v emesieke sahibiyet hâli. Lüzûmsuz yere mahcup davranmamak
Seciyye bir kabiliyettir ki, insan o hali. İstikametten, malûmattan münba-
sâyede kendini idare eder. O sayede is serbestlik meanduhtur. Terbiyeye mü-
hürriyeti fikre mâlik olur. Yine o saye­ nafi, mugalataya mukarin olan serbest-
de onun bunun hevesatma âlet olma­ hali. İstikametten, malûmattan münba-
dan, vicdanma muhalif hareketlerde bu­ lik ise hayasızlıktan maduttur.
lunmadan kurtulur. «Millete serbestli efkâr lâzımdır ki,
Dünyada nedret kesbeden mıezaya- Hak»
dan biri de seciyyedir. «Kârgâhi akh hürriyetle tninyat
«AfakunızdaM zerrin televvüiLat» eylemiş»
<tBir kvlıai gurubu demektir sedj- Hersekli Arif Hikmet
yenin» (Sebep):\j3ais. Bahane. Bir şeyin vü­
Nasuhî cuda gelmesini intaç eden vesile. Kâi­
(Sahafet): Bozukluk, zayıflık, fikirde, natta lihikmetin carî olan alelâde vası­
akidede olan fesat. Kariha darlığı, akıl ta. Cem’i: esbaptır.)
gevşekliği. Yağmurlar nebatatm neşv-ü nemasma
Sahafet bir marazdır ki, sahibini ebe­ sebep olduğu gibi insanm çalışması da,
dî hayattan mahrum bırakır. tefeyyüzüne bir sebeptir.
«Fıkriııdeki sahafete bakmaz db bî €«lerki esbap değil gerçi savap»
edtep» «Bî müsebbip neye kadir esbap»
«Ibnü fazUet ehlini tenkide say eder.'> (Sür’ati fehm): Çabuk anlayış. Der-
Nasuhî meyan edilen mes’eleyi bilâ tevakkuf
(Sahavet): Seha. El açıklığı. Cömert­ anlamak. Levazimden melzumata, ka­
lik. Bezli lâyık olan şeyi münasip ma­ ziyelerden akislerine sür’atle intikâl me­
halline suhuleti© sarf ve isal etmek me­ lekesi.
lekesi. Bi rtakım büyük keşifler, sür’atı
Sahavet, tıynetteki feyz ve nezaha- fehm eseridir. Ârşimit prensipleri, cazi^
tın bir nişanesidir. be kanunları bu sâyede vücuda gehniş
«Sebebi izzet olur cudii ata» değil midir?.
«Halka şirin görünio' ehU safaa» «Feyzi fıtratla mücehhez bulunan'
Vehbi merdi hakînu>
(Sır): Gizli iş veya söz. Gizli kalma­ «Sür’atı fehıninie âlemkıri haıyran
sı istilzam edilen husus. Akhn eremi- eyler» Nasulıî
yeceği iş. Bir şey hakkmda başkasma , (Serkeşlik): Baş kaldırmak. İnatçılık.
mahremâne surette tevdi edilen haber. İz’an ve itaat dairesinden bî edebâne
Cem’i «esrar»dar. bir surette çıkmak.
Ebrarın kalpleri, esrar hâzineleridir. Serkeş olanları zamanenin siUei te’
Insanm kıendî mahremâne tasavvur­ dibi bir gün yola getirir.
larım baş.kalarmdan saklaması bir hazm «Serfıeşlik etme böyle ey tevseni
ve ihtiyat mukte^rasıdır, zamane»
Başkalarmm esrarmı ketmetmesi de, «Destinde rûzigarın bir gün zebun
vefa ve kerem ieaplarmdandır. olıu-sun»
«Raıhat etmekse eğer maksadrü Nasuhî
mafilb’ülin» (Sürür): Meserret. Sevinç. Gizli tutu­
<cSımnı kelm«de gör nezdi abibbada lan ferah. Bir emelin husulünden veya
bile» mütekarrıbilhusul olmasından mütevel­
Faik lit ruhanî bir neşve.
AHLÂK LÛGATÇESÎ 57

İlim ve irfan sahasındaki muvaffa- ve manevî yoksulluk neticesi olan haki-


kıyyetten mütahassil bir siirur, cihanın râne vaziyet. Bayağı, aşağı işlere süfli-
bütün lezzetlerine faiktir. yat denir.
«Bin gûn« gam mukabil olur her Ataletten ayrılmayan, sefaletten ku r ­
sünınıma» tulamaz.
«Sanmış fazilet ehli felek galiba beni» «Temaşa eyleyince tarzı isti^ıamı
Erzunmılu Vehbi âlemden»
(Saadet): Bahtiyarlık. Mutluluk. Ahi- «O yüksek hali bir vaz’ı sefalet
ret nimetlerine nâiliyet. Servet ve sıh­ zanneder cahil»
hatin fazileti nahiyenin içtimaından mü- Nasuhî
tahassıl matlup bir halet. İnsanın hay- (Sefahet): Budalalık. Süse, eğlenceye
re nâiliyeti için takdiri İlâhînin mua­ inhimak. Hiffeti akıl. Nefsin hevesatı-
veneti. Her ferdin kendine has olan na kapılarak zevk-u safa âlemlerinde
kemâle nâiliyeti. yaşayıp durmak.
Saadet; bir hayrî İzafîdir. Bk kimse Noksanii akıldan dolayı nefse an /
hakkmda saadet sayılan bir şey, diğer olan hiffete «sefeh» denir.
bir kimse hakkında saadetten madut Sefahetin sonu iflâstır. Sefahet, mi­
olmayabilir. rasyedilerin şiarıdır.
Fisagor’sa, Bokrat’a, Eflâtun’a göre «BiUd sefahet denilen haile»
insan, nefsi natıkadan ibarettir. Bu ci­ «Parçalamıştır nice bin âik»
hetle nefse ait olan faziletler, insanın Nasuhî
saadetim temine kâfidir. (Safsata): Batıl ve yanlış kıyas. Doğ­
Aristoya, revakıyyun’a, tabiiyûndan ru gibi görünen sakimünnetice akval.
bir cemaate göre insan, ruh ile bedenin Safsata; aciz alâmeti, haksızlık nişa­
mecmuundan ibarettir. Binaenaleyh bir nesidir.
insanın kemali saadeti hem ruhan hem «Bin safsata, bir mısraı b«rcesteye
de bedenen mes’ud olması ile kabildir. değmez»
Hakikî saadet; hayatm gayesidir, akıl «İndimde esaiiiri Felâtûn hezeyandın»
ve faziletin de semeresidir. Avni
«Sa^eti ezelî kabili zeval olmaz»
€«Güneş yer üstüne düşmekle payimal (Sükût): Susmak. Lüzumsuz yere söz
Oiimaz» söylemeyi büihtiyar t^-k etmek .
Fuzulî Sükût, medarı selâmettir. Heyecan
engiz hâdiseler karşısında sükût edebil­
(Sa’y): Emek. Çahşmak, çabalamıak.
mek bir mücahede demektir.
Hızlı yürümek. Bu: maksadın husulünü
Büyük bir mahzur olmadığı hâlde
temin için elden gelen cehdü gayreti
haktan sükût etmek caiz olamaz.
sarfetmek.
Meşhudumuz olan bütün terakkiler, «Cedetkârame hamuşu kadar rengm
sa’yü gayretin neticesidir. cevap olmaz»
■^«îîîsaıM kâmil obnağa sa’yeyle, «Sükûtun merdidâoa hasmını ilziam
adem ol» için saklar»
«Bakı! Kalan bu kubbede bir hoş Raşit
sada ûîîiş»ı]> (Sükûn): Sükûnet. Durmak. Durgun­
Baık! luk. Rahat. Asayiş. Hareketsizlik. Ha­
«Sen terakkiyata sa’y-ü gaiyret et ki, reketten soma husule gelen sebat. Hu­
rûz-ü şeb» sumetlerde, muharebelerde hafiflik gös-
«Dehre karşı Mlayi şaüi millet termeyip maksadı temin için müteenoi-
parîasm» yâne harekette bulunmak.
Nasuhî Sükûn ve vekara mukarin olmayan
(Sefalet): Aşağılık, düşüklük. Maddî bir hareket, sahibinin kadrini tenzile,
58 DÎNÎ VE FELSEFÎ

maksadını tavika badi olur. taklitten ibaret olduğu için memduh de


«Nucûm-i namüteııahi Iriitün ğildir.
çalışmakta» «Aşinayı rûhı kudse halet efzadır
«Sükûn liasavvuru kabil mi bu’di sema»
mutlakta» «Teşnegam be^oni aşka şevk bahşa-
Akif dır sıema’»
(Sekine): Sekinet. Rahat. Aram. Ve- Enis Recep Dede
kar ve temkin. Kuvveti kalp. Azîm hâ­ (Sulta): Kahır. Galebe. Bir kim iy e
diseler karşısında muztarıp olmayıp sü­ karşı yapılan müdahale ve tahakküm.
kûnet ve itminan ile ittisaf. Hakkın sultasmdan kaçman, halkın
Herkesin metaneti ruMyesi, mesaip sultasına tutulur.
muvacehesinde gösterdiği sekinetle mii- Nefsin sultasmdan kurtulan başkası­
tena&iptir. nın sultasmdan emin olur.
«Beyhude çaı^pmasın yıkamaz sad- «İnkişafatına mâni ftkrtn»
mei zamaıı» «Sar san sultasıdif eşrann»
«Dağlar gibi medn olan ehli sekinıeti» «Yıkılır baıkmaz isen bir günde»
NasuM «Hırzi can eylediği asamb>
(Selamet): Sag ve salim olmak. Ha­ Nasuhî
yırlı âkıbet. Zahirî ve batmî âfetlerden (Suizan): Fena kuruntu. Bir kimse­
arî ohnak. İnsaniyete münafi, refah ve nin ef’al ve harekatı hakkında tahas-
saadete mâni hallerden beri bulun­ sül eden kötü zan.
mak. İhtiyatkâr olanlar, kuvvetli karinele­
Bedenin selâmeti sıhhat ve servetle, re mukarin olmadıkça hiç bir kimse
ruhun, selâmeti de diyanet ve faziletle hakkında ne sui zanda ne de fazla hüs­
kaimdir. nü zanda bulunurlar.
«Sokarsa burnunu herkes dü^nıne- «Olma anhar ey rehini suizan»
den ber işe» «Münkiri ehli dilit hatır şiken»
«Kahr selâmeti müliyemiz öbür Cevrî
gelişe» (Sui karin): Kötü yoldaş. İnsanm ken
Akif dişile hem sohbet olduğu fena, ahlâk­
(Semahait): Cömertlik. Hilm ve rıfk. sız arkadaş.
Bezü vacip olmayan şey’i tafazzûlan i’ta Sui karinden kaçmıltnıalıdır.
etmek. Tabii ve gayrı tabiî surette vu­ {(Semtine uğramtasm sui karın»
ku bulam cömertlik hâli. Sahibine «Se­ «Şerlerinden seni hak etsin emin»
mih» denir. Vehbi
Semih odur -ki, yaptığı lutûf ve ih­ ( «Seyyiat insana nefsi kemterininden
sanı istisgar eder, istiksar etmez. gelür»
«Lâkin bu mu şivei mıdiabbet» «Her bacalet âdeme sui kaiiinindten
«İnsaf kıl ey mebi semahat» gelür»
Galip «İzzetli zilet mekâiKi hep mekinin'
Ç'(Sema’): İşitme. Tarikat erbabınm den gelür» /
suveri mahsusada zikretmeleri. Güzel «İSiiikamet müştekimülhale düninden
bir savtı insanın li&anmdan veya başka gelür»
bir şeyden işetip telezzüz etmel^ «Müştakımı ol Hazretl Allâh utan­
Semadan hâsıl olan harekat, eğer na dırmaz şeni»'.
mevzun ise ıztrrap ve eğer mevzun ise I Sait P a^
raks ve tasfık namırii alır. (Sevda): Aşk. Hüzün. Merak. Mali-
Ruhanî bir cezbe tesirıle olmayıp su­ hülya. Ahlatı erbaadan biri. Mütezayit
nî, iltizamî suretle olan semalar, birer heves. Bir şey haJckmda his edilen şid­
AHLÂK LÛGATÇESİ 59

detli meyil ve indzap. (Siya^t): Ceza, mücazat icrası. Bir


Bazı gençlerin sevdadan hayır um­ devleti idare etmek sanatı. Politika. Dip­
maları, pervanelerin ateşi nur sanma- lomatlık. Amme umurunu lisan ve si-
larma benzer. nan ile zapt ve idare. Milletin umıuru-
«Müebbet rıdu sevdadır, rühı ziba nu, devletin mesalüıini mihveri lâyıkın-
muvaikkattır» da cereyan ettirmek suretile olan hâ­
«Mühali^dıdıir güneş, tayfi nukuş kimlik.
efza, muvaklrattır»
Yaşar Şadî İçtimaî ahengin nazımı, hüsni siya­
(Suai): Sonnıak. Dilenmek, üoruian settir. Ferd için en güzel siyaset, siya­
şey. İştibah edüeü bir meselenin künh setle ademi iştigâldir.
ve hakikatini anlamak maksadı ile vu­ Henüz ilim ve irfan ile mücehhez ol­
ku bulan bahis ve istifsar. madan siyaset sislerine dalanlarm di­
Bilinmesi hikmet ve maslahata muva mağı bir daha ilim ve irfan ziyalarına
fık olmayan şeylerden sual etmemelidir. makes damaz.
Saile sui muamelede bulunmak, mes’
uliyeti aMâkıyeyi muciptir. ccEtme siyasetle sakın işügâi»
«Berki siyasetle yanar perr-ü bal»
«Atıbna dur süham ehli bâM anla­
madan» NâiS'Uİi!
«Cevaba etme tasaddi suaJi a n l^ a * (Sîyret): Meslek. Sünnet. Ahilâk ve
dan» etvar. Tercümei hâl. Hey’eti nefsiye.
Naci İnsanın mânen tuttuğu hayırlı veya ha­
(Suhuleti taallüm): Kolaylıkla öğre­ yırsız yol.
niş.
İnsanın kıymeti sureti üe değil, siy-
İstenilen hangi bir mes’eleyi saye
reti iledir.
muhtaç olmaksızın kolaycaı anlayabil­
mek kuvveti. Nefsin bir takım havatır «Çiğnenîrsek biz bu gün çiğnenmek
ve alâikı bertaraf ederek matlup olan istilıkaknnız»
meselelei’e tamamiyle teveccüh etmesi. «Çünkü inızet nerd^, bir bak nerde-
Mutabahhir âlîrnler, o bî payan ma­ dir ahlâkımız.»
lûmata suhuleti taallüm sayesdnde nail «Miişiiimanliik pâk sıyretten ibaret­
olmuşlardır. ken yazık»
«Atiyyeî hüdadlır suhuleti taalUm» «Öyle saplandık ki, levsiyyata hâlâ
«Fas^etiî hünerdi setikai tekelMim» çdcmadA»
Nasnhi A!df

Şın Harfi
(Şeamet): Uğursuzluk. Yüm^ ve bere­ (Şecaet): Yiğitlik. Bahadırlık. Meta­
ketten berî. Nuhuset alût bir halet. neti kalbiye. Korkulacak ahvâlde kork­
Şeamet baykuş tadeğildir. Belki bay­ mamak ve indeUı^ûm mehalike ikdam
kuş sedasının bülbül sedasına tercih etmek hassesi. Kendisinden mutedil ah­
ediİmesindedir. vâl zuhur edecek surette kuvvei gazabi-
«Düştük meşami! raic-ü ina-ü yenin mühezzep olması.
şeamete»
«Bir haneline geldik egerçi ikamete» Şücan ile muaşeret, şecaatle ittisafa
Meşami hadimdir.
60 DLNÎ VE FELSEFÎ

«M«yani güftiigûda bed meniş iyhaıtı «Şer’a san! ki, harekatı ümem»
eder kuphun» «Feyzi şeriatla oIih- muntazam»
«Şecaet arz ederken jmeıdi kıplî Nasub'ı
sirkatin söyler» (Şeref); Mecd. İzzet. Mümtaziyet.
Ragıp Ululuk. Mehasin ve fezaU sayesinde
(Şuh.): Tama, fazla cimrilik. Hırsa husule gelen ve seOıibi için mübaihata
mukarin buhul. Başkalarmm malmdan vesile olan manevî yükseklik.
infaJc ve itayı men edecek derecede his­ İnsanın şerefi nukut üe değil, cud
set. ve sucut iledir.
«Merdi kâmil şerefin ber ter eder
Ehli şuhun tabmdaki habaset, sözle­
gurbette»
rinden tereşşuh eder.
«Kadri artar gıUıerin çdssa eğer
«Bedmeniş tezyit ederken kendi kânuiıdlaın»
bulılii şubbunu» Sezai
«Hiç utanmaz da dbauı bubi ite (Şereh): Şerahet. Ziyade hırs. Gale-
tavsif edter» beî şehvet. Bir şey’e ziyade düşkünlük.
Nasufaî İffet ve nezahete münafi haleit.
(Şahsiyet): Mevcudiyeti ferdiye. Bir Birçok facialar, birer zadei şerehtir.
adamın şahsı ve zatı itibariyle mevcu­ «Dünyaya tapaa^r, bütün erbabı
diyeti, hüviyeti. Meziyet veya vukufu cünundiur»
veyahut nüfuz ve mevkü itibariyle bir €<Hus - u şerehin pençei kahrında
ehemmiyet ve temayüzü hâiz insan. zebundur»
Nasuhî
Esasen uzaktan görülen ayaktaki bir
(Şelaıret): Şenlik. Kurnazlık. Neşve.
insanın karartısına «şahıs» denir. Şah­
Ruhun inbisatmdan mütehassıl, neşve-
sa ait sözlere ,işlere de «şahsiyat» de-
nilmıektedir. li, beşaşetaver bir halet.
Şen ve şatır olanlar, bulunduldan
Herkesin şahsiyetine riayet edip şah­ raechslere inşirah bahş olurlar.
siyat ile meşgul olmamak, şerefi insa^ «Büübül şetareti handam
niyeti muhafaza icaba^mdandır. güldürür»
«Herkesin ehvaluun, etvamun» «Takfidi zag, hepki hıramaım
«Bir güzel miratıdır şahsiyyeti» güldürür»
Nasuhî Yahya
(Şer): Kötülük. Fenalık. Muzur. Hay (Şiar): Nişan. Alâmeti farika. Paro­
re münafi, tab’a gayri mülayim olan la. Eser. Bir cemaatin, bir milletin ha-
şey. Bazan şer sanılan şey, mualecatta saisinden olaaı memduh veya mezmum
kullanılan bir zehir gibi nâfi olur. bir amel veya sıfat.
«Çok bayır olur kim çeldlürsiin Kendi şiarını tezyif eden bir millet,
kiril amfeiB» kendi milliyetinden istifa etmiş olur.
«Her tab’uıa boş gebBİyeni şer mi «Misali mah televvün değ3 bize»
saıiırsım> «Felekte m ^ kemaliz nümudumıız
Muallim Naci bn -^»
Nabi
(Şeriat): Şer’i şerif. Tarikatı İlâhîye.
Kanuni üâhî. Dinin ameliyata ait ah­ (Şetaat); Aıaya girmek. Bir suçlu ve­
kâmının hey’eti mecmuası. ya muhtaç kimse için tavassut eyle­
Şeriatı garra; insanı abi hayat men- mek. Suçlu veya muavenete muhtaç ve­
baıtıa isal eden bir muazzam, mübarek ya atıfete sezavar olanlar haMcmda vu­
yoldur. ku bulan afv veya lütuf ve ihsan ricası.
AHLÂK LÜGATÇESİ 61

Elden gelen şefaati diriğ etmek, bir ne­ sûz olsa da şikâyet edecek mahallin bu-
vi hasaset eseridir. lunmamaa, andan daha düsûzdur.
c<Daıiişşi£ai haşirde biman ma’siyet» «Baisi şekva bana hüzra umumîdir
«Şehdişefaattnden umar şerbeti şifa» kemâl»
Fuzûli «Kendi derdi güıdümiin bilâhi gel­
(Şefkat): Acıyıp esirgeme. Esirgeye­ mez yadıma»
rek sevmek. Havf ile mümteziç, rikkat Namık Kemal
ve rahmetten münbais derûnî bir halet (Şükür): İyiliğe karşı minnetdarlık
ki, başkalarına âtız olan veya olması gösterilmesi. İyiliğe karşı kavlen veya
melhuz bulunan nâhoş ahvâl muvace­ fiilen izhar olunan kıymetşinaflhk. Gö­
hesinde tecellî eder. rülen nîmet ve muaveneti lisaıni sena
Şefkatsiz bir kalp, rahmetsiz bir bu­ ile yad ve mukabilinde münasibi veçhi­
lut gibidir. le güzel hizmet.
«Her acize şefl^t et, şefi ob> Görülen bir lûtü fve nimeti biltitasa-
«Mahluka tavazu öt, refi ol» vur izhar etmek bir şükürdür. Zıddı kü­
Abdullah Vassıf für ve küfrandır ki, nimeti nisyan üe
(Şakavet); Şakilik. Haydutluk. Bed setir ve inkâr eylemektir.
tıynetlik. Fısk ve fucura inhimak. Hi­ Şükür, nimetin artmasma vesiledir.
dayeti ilâhîyeden, saadeti ezeliyeden Görülen iyiliğe şükretmemek, tabiattaki
mahrumiyet hali. leametden İleri gelir. Minnete veya şah
Akıbet bizce meçhul olduğundan si bir fayda düşüncesine mukarin olan
kimsenin ebedî şakavetine kat’i surette iyilikler, şükre lâyık olamaz.
hüküm edemeyiz. «Şukr eder nimeti gayet efzun»
«Şîhabi nahısi bir mihri saadlet zam- «Kaüri ımnet olur pek melun»
nedıer cahü»> Vehbi
«Şaikavet beı^ını nuri hidayet zan- (Şemail): Ahlâk. Tahsine şayan olan
nı^ie]* cabib> sıfatı kerîme. Yüksek şemail, sahibinin
Nasuhİ safhai hayatım bir hâle gibi tezyin
(Şek): Şüphe, tereddüt. İki nakızin eder.
insan indinde mütesavi bir hâlde bulu­ «Geldikçe semaili hayâle»
nuşu. Filân şey mevcut mudur. EteğU «Gözgark oluyur sirişki ale»
midir diye tereddüt edilmesi gibi. Han­ Naci
gi bir hususta neSsin kat’î bir hüküm (Şematet): Düşmanm sevinç gürültü­
vermeyip isbat ile nefi arasında tered­ sü. Bir kimseye isabet eder beliyyeden
düt etmesi. dolayı düşmanlannm surur izhar etme­
Neticesi meşkûk olan bi rişe mübaşe­ si.
ret; kârı akıl değildir. Şematet, musibetlerin cihamşumul ol­
«Haiki dergahın ararlar bî şek» duğunu bilmemekten miitevellet bir ca-
«Maktan mahiye dlek muIkü melek» habttir.
Hakaui «Ademi gayret ik bazı umur»
(Şikâyet): Şekva, İştikâ. Kendisinin, «tntikainı almağa eyler mecbur»
veya başkasının derdine, âdemi hoşnu- «Ba husus ede semaltet ada»
ddsine müteâllik mutazahlmâne ifade.. «Ana taikait getirilmez aslâ»
Mafizzamiri izhar. Vehbi
Her şeyden şikâyet, havsalanın dar­ (Şevk): Neşve. Şiddetli arzu. Nefsin
lığından neş’et eder. şiddetle alâkadar olduğu şeye incizabı.
Acizlere şikâyette bulunmak abestir. Likayı mahbube nâiliyet hususunda kal
Şikâyeti mucip olan hâl, ne kadar dil- bin niza ve heyecanı.
62 DİNİ VE FELSEFÎ

Bazı şevkler, birer şihap gibi seriüz- hususta nam kazanarak halk arasında
zeval olur. marufiyet kesbetmek.
€<Bii bağda nice mümkündür istiarei Şöhret, âfettir. Esası çürük olan şöh­
şevk» ret, sukut mukaddimesidir.
«Tefavüt olmayacak bülbül-ü
gurubında» «Kaka acep mi şöhreti dillerde
Nailî halemin»
(Şahadet): Şahitlik etmek. Delalet «Merdi sahiyi akıbet ihsâm andmr»
eylemek. Basar veya baısiretle olan mü­ Osman Vasıf
şahededen mütahassıl ilimden sadır (Şehvet): Arzu, istek, tab’a mülâyim
cian söz. Hakkın varlığım tasdik ve iti­ olan şeyi talep için nefsin hareketi. Ha­
raf. Dinî İslâmî müdafaa, hududı İslâ- yat sahiplerinin biribirine olan meyli
miyeyi muhafaza için adayı din ile ya­ tabiîleri. Kendisi ile bir şeye karşı me­
pılan cihatta bir müminin zuln^n öldü­ yil ve iştiha husule gelen kuvvet.
rülmesi. İslâmm şartlarından olan (Eş- Akla galebe eden şehvet, çirkini gü­
hedüen Jâ ilâhe illâllâh ve eşhedü enne zel gösterir. Şehvetine esir olan, neşvei
Muhammeden abdühu ve resûlühu) ke­ hürriyete nâil oL-unaz.
lâmı şerifi. Şehvet iki kısımdır. Biri şehveti sâ-
Hak Tealâ Hazretlerinin mukaddes dıkadır ki, bunsuz beden miuhtel olur.
varlığına bütün zerrati kâinat, şahadet Açlık zamanında taama olan iştiha gi­
edip durmalctadır. bi. Diğeri de şehveti kâzibedir ki, bu­
E l gıpta o muhterem şühedaya ki, nun temin edilmemesinden dolayı be­
vücutlarından serpilen lâtif kan katre- den muhtel olmaz.
leri, birer zülaHebediyet gibi İslâm mil­ «Alır mı söylesen bin kıssadan bir
letinin devamı nayatma hadim bulunu­ hissei ibret»
yor. «E ot İ gafletü şehvet olan merdi
«Ömerî eyledi şahadet gû» sefahıe^âr»
«Âyeli tâ ilahe illâ hu» Nasuhî
Safi
(Şehamet): Kuvvet. Zekâ, riüfuzi na­ (Şeyf£a»et): Hiyle. Fesat. Kurnazlık.
zar. Şecaat ve haşmete mukarin olan Kuvvei mümeyyizenin ifratından ibaret
şiddeti zekâ. Zekâ ile memzuc şecaet ve desisekârane bir haslet.
basalet. Zikri cemili istilzam eden bü­ İnsandaki her kuvvei zemimeye «şey­
yük işlere mübaşeret hırsı. tan» denilmiştir. Çünkü bu kuvvetlerde
Ca’li şahametler, daha yükselmeden insaaaı şeytani recîm gibi fenalığa sevk
sukut eden balonlara benzer. Hakikî şa­ etmek ister. Bir hadisi şerifte, (Elhase-
hametler ise asırlardan asırlara intikâl dü şeytanün) buyurulmuş olması bunu
edesn muazzam âbideleri andırır. gösteriyor.
«Şehamet dini, gayret dini ancak Şeytanetine güvenen, akıbet bir gün
miislümıanhktır» döğünür.
«Hakild miislüinanılık en büyük bir «Terk edip şeytaneti safderun ol
kahramıanlıktır» zira»
Akif «Aldatır sonra seni al ile ayyar
(Şöhrcil): Önlenme. Ad ve san. Mah- felek»
les veya lâkap. Nas arasmda zıdıur. Bir HUmî
AHLÂK LÜGATÇESI 63

(Sat) Harfi
(Sabır); Acıya katlanmak:. Darlıkta (Sadakat): Doğruluk. Samimî dostluk.
imsâki nefs. Tab’a gayrı mülâim olan Meveddette itikadın sıdkı. Garaz şaibe­
halata telâş göstermeyip bilâ ıztırar ta­ sinden hâli ve her ve/çhile halis mu­
hammül ve mukavemet. Akıl ve şer’in habbet. Zahiren ve batmen doğrulukla
iktiza etmediği hususlarda hapsi nefs. ittisaf.
Sabr anümeası, masiyetlerden bitte- Zamane dostlarının sadakat ve ciddi­
vekkı nefsin bu baptaki temayülâtma yetine itimat, safderunluktur.
mukavemet etmektir. «Kâr etmiyor sadakat-ü iffet
Sabralel’mesaip, teveccüh eden musi­ zamıaını&die»
betlere, "hederlere bilâceze tahammül «Sermayei husuli rica, irtikâp imiş.»
eylemektir. Hersekli Arif Hikmet
Sabır bir lâfzı umûmidir. Yerine gö­ (Sıdk); Doğruluk. Hulûs. Selâmeti
re şecaat, kanaat, kitmam sır, rahtas- kalp. Kelâmın nefsiiremre muvafakati.
sadr natnmı alır. Hükmün vakıa, mafizzihnin harice mu­
Musibetten dolayı hapsi nefse ise yal tabakatı, Sözün hem' mıafızzamire hem
nız «sabır» denilii' ki, mukabili «ceze» de muhberün anha birlikte mutabık ol­
dir. ması.
Sabır eden zafer bulur. Müdafaası Bir kalbin bir sıdk ve safa menbaı
mümkün olan haksızlıklara karşı ta­ olduğunu sahibinin asârı, harekâtı hâri­
hammül etmek ise sabur değil, meske­ ciyesi pek güzel gösterir. Güneşin bit
nettir. merkezi nur olduğuna neşrettiği ziyadan
«Saıbırdiır ukde kuşayi her kâr» büyük şahit mi olur?
«Er%ir sabır ile subha şeb-i târ» «Sidk-u sebai: m«.sleğimizdir ki
Nabi eylemez»
(Sohbet): Görüşüp konuşma. îhtilât. «Bin tig^ karşı tehallüf zehaibımız»
Münasebet. Tabiat ve seciyeleri muva­ Nanuik Kemal
fık olan zatlarm toplaşarak teatii ke­ (Sadâkaı): Rizayi hak için fakirlere
lâmda, müdavelei efkârda bulunmaları. verilen para ve saire. Cenab-ı Hak’tan
Hava sıhhat üzerinde ne gibi tesir­ sevab ricası ile vücuda getirilen mües­
lerde bulunursa sohbet de ruh üzerinde sesçi hayriye. Buna (Sadakai cariye) de
aynî tesirlerde bulunur. denir.
«Naıdfaınliar edier sobbed nadm h
telozzüz» İnsanm ömrü içinde görebileceği ni­
«DivaneJeriıı hemdenin divane hayet bir iki günlük bir mesudiyet, za­
gerektir.» manın bir sadakası demektir. Fİkat bu­
(SıMtat): Sağhk, doğruluk, gerçeklik, na nâiliyet için bir çok yalvarmak, göz
vücudun illetlerden, marazlardan selâ­ yaşları dökmek icap eder.
meti. Sahibinden sudûr eden ef’al ve «Sıdk-u iMâs ile ver kim sa^kat»
asarm selâmet ve intizamımı istilzam «Malına, ömrüne gelsün berekât»
eden keyfiyeti mahsuBa. Vehbi
Sıhhata münafi her hareket, bir nevi
(Safa): Safilik. Berraklık. Edence,
intihardır. endişesizlik. Kederden hâli, kalbin neş-
«Halk içiiMİe mtılteber bir nesne yok
vesine bâdi olan halât. Bir şeyin şaibe­
devlet gibi» den halis bulunması.
<cOıhnaıya devlet ctbanda bir nefes
sıhhat gibi» Herkes zevk-u safaya inhimaki nis-
Sulton Süleyman betinde elem çeker.
64 DİNÎ VE FELSEFÎ

«Cihanda h®r salayı bin keder teksp (Salâbet): Metanet. Katılık, sağlam­
edler ahir» lık. Mukaddesatı, akaidi diniyeyi, güzel
«Ç ıkam ı sineden derdi köhen an’aneleri muhafaza ve siyanet husu­
âheste aheste» sunda insanın muttasif olduğu kuvveti
NasuM kalbiye.
(Satayi Zihin); Fikrin berraklığı. Mat Salâbet ile taassubi cahilaneyi bir
lubu büâ teşevvüş ihraca, meseleleri ol­ görenler, kendi cehaletlerini teşhir et­
duğu gibi idrake nefsin istidadı. miş olurlar.
Safayı zUın Ue yapılmayan ihm mü­ «Taassîiıp sanma bizlerdte tecelli ey­
zakereler hederdir. leyen halet»
«Safayi zihn Ue mecmuaı ekvana «Mukaddes bir salâbettir, muazzam
baıkdıkça» bir şabamettir»
«cNice es'ari ulviyet tecelUsaz olur Nasuhî
birden» (Salâh): İyilik. İyi hal, ademi fesat,
Nasuîıî hüsni tertip. Her hayricami, faziletlerin
(Sıfat): Hâl, bir mevcudun hâiz oldu­ içtimamdan hâsıl olan âlî bir sıfat.
ğu vasıf veya suret ve keyfiyet. Salâh tabiri ,bazan fesat ,bazam de
Kibriya ve azamet, sıfatı üâhîyeden seyyie mukabilinde kullanılır.
olduğu cihetle insanların bu sıfatlarla Salâhı hâlden, mahrum' olanlar, fe­
ittisafa yeltenmeleri pek büyük bir had lah bulamazlar.
na şinaslıktır. «Günler gelip geçmekkiedir»
«O gazal-i harama nâfe ısıfat» «Kuşlar gibi uçmaktadW.»
«Hali müşkini verirdi zineb> «Ebü fesiadın yeri yar»
Hakanı «Ehli saEh uçmakt^ir»
Hüdai
(Safh); Uzaklaşma. Yüz çev irm e.^
mazia/yn. Bir kimsenin yaptığını başma (Sılairabm): Akrabayı arayıp sor­
kalkmayıp hakkında afv ile muamele­ mak. Ziyarete gitmek. Gurbetteki kim­
de bulunmak. senin memleketini ziyarete gitmesi.
Akraba üe güzelce görüşmek, onlar­
Safh, afüden eblağdır. Çünkü insan,
dan muhtaç olanlara muavenet etmek,
bazan afv ederde safh etmez.
hasta olanlarım iyadette bulunmak, gâ-
Afv ve safh ile ittisaf nezüıül’kalp ib olanlarmı araştırmak, isaette bulu­
zevata has bir meziyettir. nanları af eylemek; vefa ve mürüvvet­
«Ref edier cephei sîyalıondan» ten mümbais, İçtimaî vazifelerin en gü­
«Desü kudret ,bicaibı masiycti» zellerinden mıâduttur.
«Tejinimiıni afv-ü safh-ü merhameti» «Sıliaidır mıusiiliei raıbmeti Rab»
«Yetişir kurtarır günabımdiaıa» « I^ t’ı rateı etmek olur buüde
Emîn Hakî
sebep»
(Safvet): Safilik. Temizlik. Kalbin «Akraba olsaı da faraza düşmeib>
gill-ü gişten berî, nezîh ihtisasları havi «Ecnebiden yine elbet ehven»
olması. Vehbi
Kalbinde saffet olmayandan hayır (Salef): Hububatm âdemi nemiası.
bekleme. Bulanık su, harareti teskin Birinin mıekanet ve haysiyetten mahru­
edemez. miyeti. Birine hoşlanmadığı sözü söyle­
«Âdemıde ne piraye ne ziver ist®r» mek. Lâfü güzaf üe. beyhude yere öğün-
«Mablûk idiği surete mazhar ister» mek. Bir kimsenin, keııdi kudiret ve is­
«Bî fâidedir ziynet ve arayişlfer» tidadı fevkinde kiyaıset ve zarafet iddi­
«Bak ayineye safveti cevher îstCT» asında bulunması.
AHLÂK LÜGATÇESÎ 65

Tasallüfde yaltaklık ve haddinden (Sofi): Zahit, mütteki. Ehli tasavvuf­


hariç fazlü zarafet iddiasına çalışmak tan olan veya onlardan geçinen kimse.
mahâsmadır. Şeriat ve tarikat-Jdgt^ üe mnttasif, saf-
Şüeranm bir çok fahriyeleri tasallüf vetj,-afelâkiy£j^ mütehalü zat.
kabilLndendir.
Salef, kizb ile ucübden mürekkep bir <^«So£î giM mağrurı ibadet d ^ liz biz»
rezilettir ki, sahibi başkalarına nazan «Miiskin ve giinakkârU syehrû
hakaretle bakar. zuafayız»^
«Bir l a f t ı r , bir yalandır hodfıuruş- Hilmi
luk doğrusu»
<cÂdemı Ken yüz çevirme sen teva- Her sofî görülen safi oknaz. Her par­
zadm saloib» lak gördüğün taş, ehnas değildir.
Nasuîıî (Sıyîmet): Himaye. Hıfz. Korumak.
(Savap): Doğru, dürüst hareket. Doğ Mukaddesatı, namus ve haysiyet saha-
ru fikir ve rey. Hakka isabet. Akü ve sini başkalarmm tecavüzlerinden vika­
ger’in mıuktezası veçhile cevap. Haddi-
ye.
zâtında mahmut ve merzı olan şey, adlü
ihsan gibi. İnkârı kabü ohnayacaik bir Nakesleri sıyanet, yılan yavrularını
veçhile nefsul’emirde sabit olan emr. beslemeye benzer.
Seylabei havadise tutulanı rahi sava-
«Sıyanıet beklesin bizd«n diehalet
bı taldp edemez.
eyteyen âdâ»
«Öldümiıe ey avüMmin AltâM ekberî»
fiNunmla ki^fi rahi sava^ eyliyen- «Mürüvvet beklenir etbette erbabı
leri» a d etten »
Naci Hüseyin' Haşim

D v e Z© Harfi
(Dılık): Gülmek. Gülenin işitip etra- «Feryadı bırak, kendine gel^ çünkü
fındakilerin işitemiyeceği veçhile gül­ zaman dar»
me. Nefsin sümrundan dolayı veçhin «Uğraş ki telâfi edecek bunca zarar
inbisatı ve dişlerin inkişafı suretiyle var»
olan gülümsemek. B ir şeyin hoşa git­ (Dalal):/Dalâlet. Hak’tan bâtıla
mesi sebebi il© ruhun, harice hareket udul. Tarîki müstakimden, caddeî diya­
etmesinden mütehassü bir halet. netten huruç. Fısk ve i^van vadisine
Yerinde olmayan dıhk, hiffet alâme­ duhûl. Matluba lysaTedSeE^ şeyinTlik-
tidir. dam. Matluba, gayei hayatiyeye iysal
«MudbOiâtı dehre ben ölsemı de edemiyecek olan bir tarîka sülük. Neh-
tasvirimi güler» ci istikametten kasden veya sehven az
Nad veya çokça udûl etmek .Salikin mak­
«ttüba etmiş, kaza ehB salip» sadına asla yol bulamaması.^:
«Dıhki Istilızayaı l^ ık , pek garip» Dalâletin mukabili hidayettir.
Mebmet Celâl Fransuva Bakon; zihni hataya düşü­
(Zarar): Ziyan. Hasar. Noksan. İn­ ren bâtıl fikirleri «dalâlet = hayalet»
sanın menfaatine münafi. Ziyamnı mu­ namile şu dört kısma ayırmıştır:
cip hal. (1 ):(«Kabile dalâletleri»; Insanm ta­
En büyük zarar, zararı kâr sanmak­ biatından münbais umumî hatalardır.
tır. Çünkü bu halde zarardan^ kurtul­ İnsanlarm kendilerini merkezi kâinat
mak kabE olmaz. ad etmeleri gibij
^ F ; 5
66 DİNİ VE f e l s e f i

(2): «Mağara dalâletleri» Eşhasa ait bu veçhile vücut vermiş olması. Bu iki
olup tarzi terbiyeden .itiyattan ve sâi- manâya olan idlâl, adalet ve hikmet
reden neg’et eden hususî hatalardır. muktezası olduğundan Cenab-ı Hak’ka
(3): «Meydan dalâletleri»: İçtimaî isnat olunur.
münasebetlerden ve bahusus sahte be- (3): Batili bir şeyi tezyin ederek o şe­
lâgatlardan mümbais hatalardır. Bir yi yapmaya insanı sevk ve imâle et­
maksadı terviç için irad edilen nutuk­ mek. Bu hâlde idlâl, dalâlete sebep ol-
lar, gazetelerde yazılan mak:aleler ba- nmış olur. Bu manâca idlâl, Cenab-ı
zan bu hatalara sebebiyet verir. Hak’ka isnat olunamaz. Hak Teaiâ,
(4): «Temaşa dalâletleri»; Nazariye- bundan münezzehtir.
lerden, mesleklerden mütevellit haitalar-' Dini İslâm, hidayet yolunu da, dalâ­
dır. Felsefî veya siyasî bir meslek hak- let yolunu dai bizlere açıkça göstermiş­
kındaki yaldızlı södere bakarak o mes- tir. Altık dalâlet yolunu iltizam eden­
leke karşı gösterilen incizap çok kere ler. Kendilerini hiçbir veçhile mazur
böyle bir hata teşkil eder. sayamazlar.
Dalâlet: Basirete ârız ruhanî bir ma­ «Hazer kıl gıtm e^n ralli dalâle»
razdır ki, insana zulmeti nur, şuru sü­ «fSüIûk eyle lârîkı itidâle» Hiidaî
rür gösterir. (Ziys^et): Yemeye dâvet etmek. Bâzı
Dalalete düşürmeye, doğru yoldan zievata ikram maksadı ile dostâne bir
çıkarmaya da «idlâl» denir. surette yemek yedirmek. Misafire se­
Mamafih idlâl, şöylece üç manâya mahat tariki ile mechûdu bezi eyle­
gelir: mek.
{ ! ) : Bir kimsenin vuku bulan dalâ­ Dünya bir ikametgâh değH, bir ziya-
letine hükmetmek. fethanedir. Onun içindir ki, insan dün­
(2): Bir kimsenin kendisine mevdu yadan tehi dest olarak çıkar gider.
olup dalâlet ve hidayete seviyyen müs- «Bir dan 2%afetki cihan huni
tait bulunaıa bir kuvvet ve cibilleti da­ behini»
lâlete sarf ile dalâleti iktisap ettiğinden «Naçîz hevanunda olur nzkına
dolayı o kuvvetin mucidinin o dalâlete kâfib> Eltrem

( D İ ) H a r fi
(Taat): İtaat. İbadet. Zühtü takva.. kevvenat arasmdaki âhenk ve intizam.
Cenab-ı Hak’kın emir ve nehyine ria­ Eşyayi kevniyede mündemiç kuvvet.)'
yet. Emre taven muvafakat. Mürseliy- tTabiatm fevkinde ve haricinde olan,
nin sünnetlerini ihtiyar, ülemânm sebi­ yâni gayrı tabiî bulunan haUerdfen bah­
line sülük, emrin nuzûlü, hükmün hu­ seden, felsefeye «mafevkattabia = me­
lulü anında izharı inkiyat, tafizik» denilir.^
Hayatm iğtimam edilen en kıymetli
Tabiatı talih edenler, kendi nâçiz şah
zamanı,, ibadet ve taate masruf olan
siyetlerine birer hisse-i ülûhiyet ayır­
vakitlerdir.
mış olurlar. Ne cahilane cür’et!.
«Cürmüne muterif ol ,taate ma^-ur
olma» «Olaulaar feyziyabi intibah âsan
«Kîşifaıhaınıei hikmette sakım isterler» kudretten»
Ruhi «AlU'lar hissel ibret Itemaşayı
(Tabiat): Mizaç, huy, âdet, zevk. Ci- tabiattein» Elo-em Bey
billet. Zerafet. Cevher. Yaratılıştaki hâl (Taraıb): Sevinç. Şenlik. Maddî veya
ve keyfiyet, fe sa n m mintarafiHâh mef- manevî bazı lezzetlerin husulü dolayı-
tur olduğu-iseciyye. Mahlûkatın mâhi- süe izhar edilen meserret ve iptihaç.
yeti. Kâinatm hey’eti mecmuası. Mü- Ruhlarm tarabma, kederine sebep
AHLÂK LÜGATÇESİ 67

olan, zamamıı muhtelif teceUiyatıdır. «HUsni beyana, şive-vü âhenge


Bahartn feyzi kudûmiyle pürahenik olan dikkat eb>
bülbül, hazan gelince sükûta mecbur «Tezyin eder kelâmı hatibin
olur. talakalli»
«Eğlen dbanla çekme taab ol iarb Nasnhî
giirân» (Tama): Hırs, aç gözlülük, harîsane
«Danittarptır ehli^te her zaman ümit. Bir şeyin husulünü hisset ve ha-
zemiıı» Naci sasetle mümtaziç bir halde istemek.
(Tarikat): Manevî yol. Din büyük­ Nefsin bir şeye şehvetindien dolayı meyi
leri ıtarafmdan tutulup gösterilen mane­ etmesi.
vî yollardan her biri. Mesaliki sufiye- Tama; gözü kör, kulağı sağır eder.
den hangi birisi. Hak yolunun salikleri- Tama ile izzeti nefs bir arada içtima
ne has olan âlî siyret. edemez. Arslanın pençesinden kurtu­
Han:gi bir hususta insanm sülük etti­ lan, artık derisine tama etmemeli.
ği iyi veya fena mesüek’e «tank» de­ «Sahibi hırsuı tama rüsvâdır»
nir. «Kimyayı şeref, istiğııadv»
Şeriata muhalif olan herhangi bir ta­ «Âliet hnnmetim har ohna»
rikat, bir rahi dalâlettir. «Gördüğüm şeye talepkâr olma»
«Samnıa kim rabi şeriat başka»> Nabi
«MesleJci ehli tarScat başka»
(Taharet): Temizhk. Yıkanmak. Mad
Vehbi
dî veya manevî nezafet. Azayı mahsu-
<;Ta’!ıı): Ta’ne, teşni. söğme. Söz vur­
sayı vechi mahsus üzere yıkamak.
ma. Bir kimseyi zebandarazlık suretile
zem ve ta’yip. Birisinin adaletten, şa­ İnsan yalnız bedeninin değil, ruhu­
nun da taharetine dikkat etmelidir. Ta­
hadete ehliyetten mahrumiyetine kâil
haret haldcındaki bütün ayati Kur’ani-
olmak.
ye, bu iki kısma hami olunur.
Ta’mn asıl manâsı, bir şeye mızrak­
la, boynuz ile ve bu gibi bir şey ile vur­ «Ehü imâna nezafet lâzım»
maktır. ! ' I «Came de yâıni< taharıet tâzun»
Nasin ta’n ve teşnünden korkan, hiç «Giyme süfüyet ite kirK libas»
bir mevcudiyet gösteremez. «Pak esvaba nazar eyler nas»
«Sen dc aiklm var ise bir nesne Vehbi
tahsS et yürib> (Tiyb): Güzel koku. Sürünülecek gü­
«Âlemiırtai’n etme th^ak i^e, zel kokulu şey. Helâl mal. Lezzetli şey.
ayyaşîna» Hasselerin istilzaz ettiği maddî veya
Seyit Vehbi manevî şey.
«Mekalü. Ta’ni cahÜdten ne gam er­ Eğer tiyb şeyler ile iktifa olunsa
babı irte a » idi fertler, cemiyetler ara&mda müna-
ccAUiarlar taşı elbette dirahh meyvc- zaattan eser görülmezdi.
dar üzre» «Dilerhn haktan aya necli necip»
Mekali «Bağımızda olasın sünbüli <îyp»
(Talâikat): Selaset. Serbest söyleyiş.. Vehbî
Güleryüzlülük. Fesahati lisaniye. Mak­ Amali salihadan, nufûsi zekiyeden
sadı Kemali vuzuh ve intizamı ile ko­ her birine de «tîyb» denir. Muİkabili
layca ve serî bir hâlde ifade etmek kud­ «hubs» tur ki, mahsus olsun, makûl ol­
reti.: I : 1■ M i sun hasase.t ve redaetinden dolayı ke­
Bâzı kimseler mücerret hsamlarmda- rih görülen şey demektir. Bu; itikatta
ki talakat sayesinde bir takım mugala­ ki butlana, sözdeki yalana, fuldeki çir­
talara hakikat rengi verirler. kinliğe şâmildir.
68 DİNÎ VE FELSEFÎ

Mahzurattan olup nefse tevafuk et­ (Tıynet): Yaratıhş. Fıtret. CibiUet.


meyen şeylere «habais» denir. İnsanın hilkaten hâiz olduğu mahiyet
(Tayyip): İyi, hoş, âlâ. Lâtif. Helâl ve kabiliyet.
olan şey. Gayet pâkize. Lezzetâver olan
Tıynetleri bozuk olanlara yaklaşma-
husus.
malıdır. Tıynetleri berbat olanlar, çir-
C Fıtratında nezahat olmayan kimse, kâb^ı sefahatten dilşat olurlar.
habis şeyleri tayyibata tercih eder. Hün-
fesanm pis böceğinin hali buna şahittir.) «Nadir bulunur tıyneti kâmilde
««Cism-ii caıun senin ey kudı^ti rab» kusur»
«Gül gibi tayyip-U ılabirdir Jıep» «Kemi mayeden eyler ne kim eylerse
Hami zuhur»

(Z) Harfi
(ZaraM ): Kibarhk, incelik. Letâfet. ıcSenkbaozubn olan taıhribi kalbi
Yakışıklılık. Zekâya mükarin, hoşayen- âlenae»
de kavi ve fiU ite ittisaf keyfiyeti. «Haşrolur Haccac ^ bin Kabe
Fıtrî zarafetler, zekânın harice akse­ bünyat etse de»
den birer lem’asıdır. Cali zarafetler, su­ Kemâl
nî ^çeklerden dâha taravetsizdir. (Zan): Sanmak. Farz ve tahmin. Ta­
«Harfgir obna, zarafet satea» savvur. Karinelerden mütahassıl gayri
«Sözüne kizb>U denığu katma» kat’î marifeti. İki nakizten ikisini de da-
Vehbi ire-i ihtimâlde görmekle beraber biri­
nin hakkmdaki ihtimâli daha galip gö­
(ZuMim): Gadr, Haksızlık, Adalete
rüp onun vücuduna kâil oİmak. Bıma
münafi hareket. Hak’tan bâtüa intikâl.
«itikadı râcih» de denir.
Bir şeyi mavüzia lehi olmayan mahalle
İki nakızden yahıız birine kaü olup-
vazı. Bir hakkı müstahıkkından men’i.
ta diğerini hiç hatıra getirmemek ise
İnsanın uhdesine teveccüh eden şah­ «husban» dır. Böyle bir hüküm ve iti­
sî, İçtimaî; İlâhî vazifelerden hangi bi­ kat ise tareyanı şekke mâruz bulunur.
rini terketmesi bir zulümdür. Zıikn ate­ Kendi zanniyatuu birer sabit haki­
şi dünyada mazlunu, ukbada zalimi ya­ kat mahiyetinde telâkki etmek; hodpe­
kar. sent, gayri münısif kimselere has bir
^Sokrat idam için götürülürken ağla­ nakısadır.
makta olan refikasına «n© için ağhyor- «fiudur zaıtnım bu imsalc ile ey şufai
sun?» dipe sorar. Kadmcağız: «Zuknen cüıan^ıaı»
katiolunuyorsun» deyince Sokrat: «Ya «Güneş olsan zâya endazi farkı
sen arzu eder misin ki, ben bihakkın âlemi olmazsın»
katlolunayım» dîye tesellide bulunur^ Hami

Ayın Harfi
(Âite): Familya. EhHbeyt. Zevç, zev­ «Evet mücalıede mahsulüdiir hayatı
ce, evlât ve sair yakın akrabadan müte­ beşer»
şekkil küçük bir cemiyet. «O olmadıkça ne efrad olur ne
âileler»
Âüe hayaıtımn saadeti, efradı arasın­ Akif
da muhabbet ve tesamüdün vücudu üe (Âdiet): Usûl. Görenek. Alı§ıl™ı§ Şey-
tecelli eder. Nüfusta mütakarrer, selîm tabiatlar in­
AHLÂK LÛGATÇESİ 69

dinde makbul olup nas arasmda mü- yine imtisal. Mükellef olanlarm Cenabı
kerreren icra kılınan şey. Tekerrür Hak’ka tazim için yaptıkları amel, ta-
eden fiiller. Tabiaıt mesabesinde olup at, takva.
teatisi, sühulet kesbeder. Bunun için­ Kudret bedialarmı ibretle temaşa,
dir ki, âdete «tabiati saniye» denihniş- ruhanî bir ibadettir.
tir. İbadet iki kısımdır. Biri, ibadeti bit-
Âdetlere muhalefet muvafık değildir. teshirdir.
Çünkü âdetler efkârı umumiyenin mu- Bu itibar üe bütün kâinat kendisine
hassalasıdır. Binaenaleyh, âdetlere mu­ mahsus bir hâl üe Cenabı Hak’ka iba­
halefet, efkârı umumiyeye hürmetsizlik det etmektedir.
demektir. Diğeri de bilihtiyar ibadettir. Bu veç­
Muzir, gayri ahlâkî jeyler müstemir- hile ibadet ise akıl ve iz’an sıahipleriae
ren irtikâp öiüse de âdetten mıâdut ol­ mahsustur.
maz. İbadet, ubudiyetten eblağdır. Çünkü
(cHuıyibed, âdeiiS bed, meşrebi bed» ibadet, gayei tezellüldür. Buna kâina-
«Edler erbabuu merdudiebed» tm haliki ve razık ve mürebbisi olan Ce­
Nabi nabı Haktan başkası müstahık olamaz.
(Ar): Hayâ. Hicap. Şîn. Utanmak, «Yok bî garaz muamelie ehli
utanacak şey. Halkın tayibini müstel- /amanedle»
zim olacak bir şeyi irtikaptan husule «Kimse ibadiet etmez Mi (%ıuiiet
gelen inkisarı nefs. ubıtasa» Nabi
Arlanmak hissi, ahlâkın güzel bir mü «Beyhude gezip başını hülyalara
eyyidesidir. Yazıldar olsun bu nezih salma»
histen mahrum olanlara! «Cemiyeti kalbin ile sen eyle ibadet»
«Etme âr öğren, oka ehJândleıı» «Ey Hamdi! Cihan lezzetini terk
«Her şeyin Omi güzel cebMncten» ediversen»
Nabî «Bir zevk ile it Hazreti Kuır’anı
(Afiyet): Sıhhati beden. Nasa ihti­ tiMret» Erzurumlu Ahmet Hamdi
yaçtan vareısjte, halkın eza ve cefasm- (Ubudiyet): KuHuk^ TezeUül izhar et­
dan azade olarak asûde bir hâlde ya­ mek. İtaati müfrita. Âlemlerin halik ve
şayış. mâliki olan Cenab-ı Hak’km emirleri,
Hazreti Şiblî diyor ki; «Afiyet, di­ nehiyleri dairesinde hareket. İbadetler
nin bid’atten, amelin âfetiten, nefsm §eh ve taaüer hususunda taksiri rüyet.
vetten, kalbin ünmiyeden selâmetidir. Ubudiyetin hülâsası, ahidlere vefa,
Afiyetin en b ü y ^ bir nimet oMuğu mefkuda sabır, umuru habîr ve basir
zevalinden sonra anlaşıhr. olan zatı ehadiyet© tefvizdir.
«Zınuıindla eğeır ohnasa ümidi afiyet» «Maızban feyzi uibudiyet damdır
<cHa2iD eylemezdi vaz*ı etibbayı
faastallar» Nabi «Yoksıa manide kişi şekl ile insan
(Akıbet): Son. Bir işim neticesi. Bir olimaz» Gaü{> bey
amel üzerine terettüp eden savap. Ba- (Abes): Malâyani. Beyhude şey. Saç­
zan izafet hallinde ukubet manâsma ge- ma. Boş şey. Fâidesiz oyun. Fâidesi
lir. gayri malûm veya sahih bir garaz ve
Bir amelin kıymeti, çok kere bidaye gayeye gayrı müstenit şey.
tiyle değU, âkıbetiyle mütenasip olur. Abes ile iştigalin neticesi nedamet­
«KâritevveMe kişi âkıbet e n ^ tir.
gerek» «Var iken eMle müdara cenkü
«Her işin âkıbeti âkile derpiş gerek» kavgadır abes»
(İbadet): Kulluk. Tapmak. İnkıyat. «Düşmaıni bed 9îyııete amimai muda-
Diyanet. Cenabı Hak’km emir ve neh- Hazık
70 DİNÎ VE FELSEFÎ

<cAkü etiDıez abes yere hande» bir hân terketmesi için sevüen kimse
Baki hakkında serdedilen hitap.
(İbret): îhtar. Ders almacak hâdise.. Dostların itabı acı ilâca benzer. Dos­
İntibaM mucip vaka. Ahlâkı tehzip için tunun ıtabma tahammül etmeyen, düş-
nümune ittihazına lâyık husus. Bir hal­ manmm, şematetine giriftar olur.
den diğer bir hâle geçmek. CüziyatB Hahsâne c^ ay an itap, muhabbet ra­
fenâsmı müşahede He., bütün mükejCTe- bıtasını kat eder.
natm fenâsma intikâl. «Satveti cahüıe biUâh edemez»
Geçmişlerden ibret a<lmayanlar, ge­ «Kimse bir bi medede lûtfu itap»
leceklere ibret olurlar. «Kdlamıaz cuşişi abı gevher»
Hâdisattan ibret almamaması, bu «Ne haisi gark ve ne mûri sîrap»
mıüzahim hâdiselerden her birinin baş­ ŞeyhûÜslâm Arif Hikmet
ka bir ibret olup insana hayreti verme­ (Ateh): Bunamak. Sersem olmak. İh
sinden olmalıdır?. tilâü şuuru mucip bir âfet ki, sahibinin
<cBir göz ki anm obuaya ibret fehmi_ka]îl, sözü^üşevveş, tedbûU a-
nazannda» sit olur. Sahibine «matuh» denir.
«Ol düşmauıdtr sahibiniıı baş Akülarınm kesdiğine de kesmediği­
üzeriııde» ne de karışmak cüretini gösteren nîm
«Çeşmi zevilbesaire her senM münevverler, matuhîn zümresinin ,sera-
makbere» medanmdan sayılırlar.'
cdVUr’atı saf çehrei ibret değil midir» «Ma’na bulunmıaz yıazdıklanndla»»
Şeybüiislâııiı Arif Hikmet «Maıtuha benzer hep nev siibanlar»'
(Abus): Nahoş. Keıüh şey. Çatık çeh- (A c ^ ): Şaşma, derin hayret. Taac­
reU. Somıurtgan. Ekşi yüzlü. Yüzü hiç cüp. Bir şey hafckındaiki bir cehl dolayı-
gülmeyen. ı süe insana ârız olan halet. Binaenaleyh
Abusulvech olanlardan hayır bekle­ Allâh-ü Tealâ’ya taaccüp isnat oluna­
me. Berdi hazandan' safa umıulmaz. maz. Çünkü o allamürguyubtur.
«Çehreni kıhnıa taaıssıupla abus» Acep lâfzı, şaşılacak garip, acip,
«Demıesmter bu ne şaıhısı menhus» müthiş, harikulade şey manâsında da
«Eyleyip kâhiçe harhı külEeb> müstâmeldir. Acaba yerinde de kuHanı-
«Eyle akran üe hüsni üMet» lır.
Vehbi Müstakbel hayatı dstib’ad edenler,
(Ubus): Ubuset. Çehre çatıklığı. Gö­ acaba ilk devrei hilkati bir kene dü­
ğüs darlığındam mütahassıl takgttub ~ şünmezler mi?
yüz ekşiliği. <cGörüıken keyfe yabyil’aırz-ı her yıl
Suihulk veya helecani kalp neticesi didei inkâr»
olmak üzere yüzde nümayan olan na­ «Ufaımuaz mı acep bir keme me
hoş bir vaziyet. yuhyiPiizamjndan» Eşrefi Cedit
Ubuset erbabı ile sohbet; rujaa sıkjet, «Keneni eyliyor bugün takdte>
tab’aj>urudet iras eder.'^ «Size bir şairi edep perver»
« H u s ^ i asnn etme nazar güftü- «Size karşı bu KİIki pür tazim»
gûsımfl» «İbtiramiaıtmııı beyan eyler»
«Şir iltifaıt eder mi küâbın gulnama» «A<^ba şairâni İstanbı^»
«Lâzım değil inayeti ehli tekebbü- «Nezdinkde olur muyum m ^bıd»
riin» Nasuhî
«Bahşeyledûn atasım vechi ubusıuna» <Ucüp): Gurur. Kendini bdr şey san­
Nahîö mak. İnsanm kendi nefsini müstahık ol­
(İtap): Tekdir. Azarlamak. Paylamak. duğu mertebenin fevkinde tasavvur et­
Kendisinden sudur eden gayri münasip mesi.
AHLÂK LÜGATÇESİ 71

Ucüp; hubbijıefsten neş’et eder. (Özür): Mazeret .Bahane. Mâni. Bir


Dalkavukların alkışlarına aldanan, işin vuku veya ademî vukuu için der-
ucüpten kurtulamaz. meyan edilen sebep. Bir kimsenin uh­
«Yüz K^uhıtuş ifcen benUğiınK semti desinden mükellef Oilduğu bir vazife^
zevale» nin sukutunu müştekim olan halet.
«Düşmek ne revadır güzelim ucb-ü Hakikî özürleri kabul etmemek, ma­
gurura» Nasuhi zur görülmiyecek bir kusurdur.
(Acefe); Çabukluk, sabırsızlık, bir «Var ümidim ki ede ehli usul»
şeyi vaktinden evvel elde etmeğe çalış­ (Özrümü şayestei hüsni kabuL>
mak, nazar ve fahmi bitterk sabırsız­ Çevri
lıkla hareket etmek, acelelik, bir garaz (Örf); Âdet. Veliyülemrin hükmü.
ve şehvet muktezası olduğundan butun Bir yerin âdetine ve icabı hâ,le göre ce­
Kurani Kerîmde mezmum olarak zikr reyan eden hüküm ve icraat.
olunmuştur. Akıllarm şahadetiyle sabit, selîm ta-
Acele işin sonu, nedamettir. İcap biatlarm kabulüne mazhar olup nas
eden hususlarda sür’at göstermek, ace­ arasında müstemirren cereyan eden şey.
leden sayılmaz. Örf ve âdetin makbul olması, İçtimaî
^«Tutulur avcı da bir dame sen etme hayatın inkişafmı temin hikmetme meb-
acele» nidir.
«Bir gün dbette düşer pençei gîri c<Sureti kal’iyede sabit iken bir
ecele» ^ Nasulıî hükmi din»
(Adi): Adalet. Doğruluk, insaf, isti­ «Câiz olmaz bir mufaaUf örfe etmek
kamet. Herkesin hakkına riayet, zul­ ittübaı» NsisuM
mün zıddı, İçtimaî vaılığm ruhu, ada­ (İrfanı): Bümıek. Anlayış. î^Hakikata
lettir. Adaletten mahrum kalan bir ce­ vukuf. Hijlkatin müsaadesiyle insanda
miyet, ölüme mahkûmdur. husule gele5~5îaTifgt-TO- iz’a!nrfaalirE?an
«Hakknt ohır adaleti hıer yerde ul^ v e te . hakavijd eşyaya, m e le k ti
müncetî» ila v e y e ıtola. Bîr~~5e^. eserini tedeb-
« Ahır bulur fenalık edenler cezasını» bür ve tefekkür ile idrak etmek^
Naisuhi İrfan, ilimden ehasür. Zıddı inkâr­
(Adaıvet); Garaz. Buğz. Düşmanlık. dır. Bu cihetle Cenab-ı Hak’ka irfan is­
Bir kimseye karşı kalpte temekkün nat olunamaz. Meselâ, «AUâhüYâ’le-
eden izrar ve intikam hissi. mü» denir, «AUâJıü, yarrfü» demlemez.
Fitratlarmda safvet ve nezalıet olan ^Hiç bir insjinı tasavvur olunamaz ki,
insanların kalpleri gayri meşru adavet­ k^Lbinde bir irfan lem’ası tecelli etsin
lere mahal olmaktan mütealidir. de kendi halikinin vahdet ve azametini
«Kimseye etme adaıvet izhar» tasdik ve tebcile şitaban olma&m>
Şayet ol dostun olur alıır kâr» ^cÇeşmi insaf gibi âküie mizan ohnaz»
«Halin anlatma dahi dostuna sen» «Kişi noksanun bihnıek gibi irfan
«GM^rek beHd olursun düşman» olmaz»'>
Vehbi (İzz); îzzet. Şeref. Kadrü kıymet. Ned
(Udvan): Zulüm. Di^mankk. Hııkur ret. Kuvvet. Vekar ve haysiyeti mıdıa-
ka tecavüz. Başkasmm haklanna teca­ faza zilleti müstelzim şeylerden nefsin
vüz meyli derûnîsi. yüksek tiutuhnası. İnısanı üıanete, mak-
İrfan ile hissi udvan ,bir kalpte içti­ huriyet ve mağlûbiyete uğramaktan
ma edemez. men eden âlî bir haslet,
«Eder vesilei udvan huluâ niyyetiıü» inade, hamiyyeti cahilâneye de tehek-
«Mukarin etmeye AUâh> bed' kümane kümen izzet denildiği vaMdir.
seni» Sajt Paşa İzzeti nefis eshabı âdi bir menfaat
72 DİNÎ VE FELSEFÎ

için esafili nasa serfurû edemez. dan muhtelif vazifeleri deruhte ederek
/«Yaşamıaktaıı cihanda zillet Üe» medeniyet hayatmı husule getiren muh­
Hıöimek evlâ değil mi izzet ile»*^ telif İçtimaî tabakalar teşekkül etmiş
Nad olmazdı.
(Uzlet): İnziva. Bir tarafa çekilmek. «Kendi iâlikbalini temine dâim
Tenhaca oturmak. Nas ile üıtüât et­ gajTet et»
meyip küşeî vahdete çekilivermek. «Hadisatı âlemin sen b^ona u^u
Meydana atdanlar için bilkülJiye uz­ y ü ^ n e» Nasuhî
let kabil değUdir. Elverir ki, insan kes­ (İşret); Sohbet. Muaşeret. İçki. Müs^
ret içinde kendi varhğmı gaip eümdesin. kirat istimali. Meşrubati küûliyeden bi­
«Kesrette zevki vahdeti idrâk sa^b rinin istimalile yapılan gayri meşru
imiş» zevk-u safa.
(cŞirndS ferağı hatır ile uzlet etmişiz» İşretin sonu, zillet ve nikbettir.
(Uzûbet): Ergenlik. Bekârlık. Alâık «İşret, beşeriyete belâdır»
kaydmdam mümkün mertebe azade kal­ «Ayyaşa büyük bir iptilâdlır»
mak maksadı ile teehhülü terketmek. «Muitlak bilelim ki, müskiratın»
Bilâ mazeret uzubeiti ihtiyar edenler, «Her ıkatresi meskenet fezadır»
cemiyetin gayri müsmir uzuvlarmdan <cBir mıerdi nezihi pak tıynebı
sayılırlar. «İşret ile hiç edcrmi üMet»
İçtimaî hayatın nahoş safahatına şa­ Nasuhî
hit olanlar, uzubet tarikini ihtiyarda (Aşk): Alâka. İptilâ. Çok sevnıek. İf
mâzur görülebilirler. latı muhabbet. Çok hoşa giden ve se­
«Eğer yoksa güzel bir âite tesisine vilip ele geçirilmek istenilen bir şeye
im'kân» doğru insanı muttasıl' sevk eden bir he­
«Teehhüldleın uzubet şüphesiz bin yecan! hissî. Bir şey hakkında kalbin
kat n»üreccahtİD> Nasubi pek ziyade alâka ve incizap göstermesi.
<Azm): Azime. Kast. Kat’î niyet. Mü ı^Aşk, iki kısımdır. Biri aşkı hakikîdir
ekket irade, ^ i rişe nefsi tavtm. Bir ki, mj^add^ a ta karşı olan şiddeti j nu-
ameli işlemeye raptı Jcalb ile kast ve te­ habbmen lbMİtBîr=::Biına aşkı rahma­
veccüh. Çok kere azm’ı kasıttan mukad ni de~05iöfîir^ayidar olur, pek mem-
dem husule gelir. Şiddeti, zafı kabil duhtu^-
bulunuiji Diğeri de aşkı mecazîdir ki, âİelâde
En büyük muvaffakiyetler, azimkar şeylerden her hangi birine karşı olan
zevatın tarihi hayatmı tezyin etmekte­ şiddeti alâkadan ibarettir. Bu, seriuzze
dir. valdir ve mezmumdur. Buna aşkı şe-
«Âîiyi karanlık göm ek azmi bırak­ hevanî de denir.
mak» Merkezi aşk olaU' bir kalp. İndifaata
«BMntem ki ölüm var mıdır ondan başlamış bir volkan gibidir. Bir aşkı
düdıa alçaik» mecazîninj saihibi, maşukasma karşı gös
«Hüsrana rıza verme, çalış aamâ terdiği ubudiyet ve meskenetle kendi
bırakma» kadrini tenzil, kuvvei aküyesini tatil et­
«Kendin yatacaksan bite evlâdım miş olur.
yakma» Akif «Müptelâyı mıHıneti HIMar eder a ^
(Usr); Usret. Güçlük. Zorluk. Sıbn- âdleml»
tı. İnsamm yaşadıkça mâruz kaldığı bâ­ «Kâh olur mıensûr veş b e r ^ e ^ r
zı müşkül. Takatfersa halet. aşk âdeno»
Hiçbir şeyde usret olmaısaydı mede­ «Hiisn ile kaim olduğuycün aşk»
niyetten eser buluomaadı. Çünkü o hâl­ «Olamaz istinade pek şayan»
de herkes aynî derecede bulunacağın­ Hamit
AHLÂK LÛGATÇESİ 73

(İsmeli): Masumluk. İrtikâbına te- sene zarfmda kazanabildiği bk cevheri


meKkümie beraber masiyetlerden içti­ iffeti behimî bir zevk için bir anda elin­
nap melekesi. Cenabı Hak’km siyaoe- den çıkarır.
tiyie bü’cümle kabayihten mahfuziyet. «Ziynetine, zevkine düşkün kadm»
Bir muhaddereiiin yüzünde parlaym nu «Nafiledir munaya değmez adut»
ru ismet, kendisine pırlanta elmaslar­ «Sevgili bir zevce için zib-ü fer»
dan yüzbin kat ziyaûe ziynet verir, «Sütrei iffetle bezenmek yeter»
idahanunül eylemez zon havaya Nasuhî
perdei ismet» (Af): Bağışlamak. Suçtan geçmek. Azl
«Giriban çakü gül, desti bidadı etmek. Günahkâr kimse hakkında lâyık
sabadendir» Namdi Kemâl olduğu müahezeyi, ukubeti bü’ihtiyar
ftKesrette zevki avhdeti idrâk sa’b tafjzzulan terk etmek.
kümen izzet denildiği vakidir. intikamın zevki nihayet bulur. Affın
(isyan): Günah. Serkeşlik. Emre âde­ neşvesi nüıayet bulmaz.
mi inkiyat. Evamire itaat etmeyip ayak­ «Siyrabi afv olursa nola gülşeni
lanma. Cenab-ı Hak’km emir ve nelıyi amebt
dairesinde hareketi terk. «Mecrayı cûyi rahmeti seyü günâh
Mabudı kerîmine isyan eden bir rûh, açar» Vahidi
nezîh K is^ata teeeUigâh olamaz. (Akıl): Tefekkür. Mülâhaza. Zihin.
«Yeter jengaver otdu mıas^etle kalbi Zekâ. Hatır. Rey ve tedbir. Kuvvei hâ-
nuraınî» fıza. Fehm ve idrâk. Anlamak. .Düşün­
«Yeter çîrkabi isyan eyledi alûde me hassesi.
damanD> Mehmet Hazık Akü iki kısımdır. Biri akli garizidir
(Atalet): I>urgualuk. İşsiz kalmak. bu sayede ısair hayvanlardanT' temayüz
İnşam faaliyeti hayatiyeden mahrum bı eder. Nazariyatı idrake saadetine vesile
rakan bir rehaveti ruhiye. olacak hususları ihzara muvaffak olur.
Atalet sahibi, daha ölmeden mevta­ Akıl iki kısımdır. Biri akli garirî dir
ya iltihak etmiş sayılır. ki, ilmi kabul için hazırlanmif^bulunan
Tabiat âlemini tenkil eden bütün ruhanî kuvvettir. Diğeri de aUi müste-
maddeler, haddi zâtmda atalete mah­ fatdır ki, tecrübeler suretile veyi^iktisa
kûmdur. Bunlardaki bütün sükûn ve bi marifet ve tevarüs tarikiyle husule
hareket, 'bütün, faaliyet; tabiatm fevkin­ gelen bir melekedir.
de bulunan bir kudreti fatıranm eseri­ Diğer bir taksime göre de akli mead
dir. İle akli maaş kısnuna aynlır.
İşsiz, tenbel, ataletle muttasif kim­ Başka bir taksim e göre cb akıl iki
seye «âtıl» denilir. kısmıdır: Biri ilmi kabul için mütehey-
<cSamna biter cehl>ü atalette iş» yi bulunan bir kuvvettir. Buna
«Kâ£üei sa’ya yürü sen yetiş» matbu denir. Herkeste mevcuttur. Diğe­
Nasuhî ri de bu kuvvetle insanın iktisap ve is­
(İffet): Namus. Safiyet. Temizlik. tifade ettiği ilimdir. Buna da akli mes-
Zühdü vera. Perhizkâriıİc. Nefsi behimî mû denilir.
temayüllerden meni melekesi, f Muhar­ Kur’am Hakîm’de küffann ademi
rik olan kuvvei şehvaniyenin mühezzep akl Ue zem olunmaları bu ikinci mâna
ve mü^dep bir halde bulunuşu. Şeriat itibariyledir.
ve mev^det veçhile umura mübaşeret^ Herkesin kıymeti insaniyesi, itilâyı
Ruhlarını iffeti eUâ edemiiyen kadın­ kadri akimın derecatı ile mütenasiptir.
lara bedenlerini tezyio eden mücevher­ Aklını istimâl etmeyen kimse, hâzi­
ler hiç bir kıymet veremez. nelere malik iken açlıktan ölen, bîçare­
En büyük sefih odur ki, otuz kırk lere benzer.
74 DÎN! VE FELSEFÎ

«Dînîni, dünyasmı id r^ eden bir vazifelerine, manevî terakkilerine müte­


âikılm» allik mes’elelerin hey’eti mecmuasıdır..
ccBir takım eclâfa peyrev olması İki kısma aytüu;
kaıbil midir» (1): İlmi Ahlâkı nazarî; Nazariyatı
Nasulıj ahlâkiyeyi ihtiva eder, ahlâk üe istih­
«Âdiemi insaiDi eden idıaiktir» daf edilen hayri âlâyı tayine çalışır.
«Akli safi-vü zamiri pakidir» (2) İlmi ahlâkı âmelî; mesaili ahlâki
Çevri yenin tatbikatından ve ahlâkî vazifele­
«Eylemiş kendine isnad ukuli aşere» rin aksam ve efradından bahseder.
«Özge mecnun imiş evvel gelen cî" Sıhhatimizi temin için ilmi tıbba ne
babı bikem» kadar ihtiyaç var ise fazilet tahsili için
«On dleğil cümlesi bir akla olaydı de ilmi ahlâka o kadar ihtiyaç vardır.
malik» ^Kapüma dehıin iğfalâtma ahlâk
«Böyle bîc^unı giderdi barekâb âlem» bahsindte»
Namık Kemâl «Sana ol fende vicdanın yeter ü ^ d
(Ukubet): Azap. Eziyet. İşkence. Gü­ lâzımısa»!- Namık Kemâl
nah mukabelesinde terettüp eden ceza, (Ulviyet); Yükseklik. Alicenaplık.
ukûbetle kabahat beyninde bir müsa­ T abiattaki manevî j aÜYÜklük.
vat bulunması muktezayı hilonettir. Rûhaniyata, maneviyata müteUlik
«Dokuıuna) ehli halin kalbine haıhr şeylere: «Ulviyat» denir.
şiken olma» Ulviyeti tab’a mâlik olanlar; âlî him
«Mükedder eyleyenler haılkı kurtul­ met, hayırhah, iffetperver olurlar.
maz ukubetten» ’Nasuhi «Buradla münzevî sükûnu edep»
(Ukuk): Anaya, babaya isyan. Ebe­ «Burada canişîn demek azamet»
veynin emirlerine muhalefet, kendıileri- «Zahir olmıış kemâti kudreli Rab»
ne eziyet etmek. «Sanki bir kâinatı pür hayrat»
Ukukı_yâlideyn, pek büyük bir cina­ «Berk urur her taıâfta ulviyet»
yettir ki, küfranı nimetten, kudsî umde­ Nazım
lere ademi riayetten ileri geür. (Ulüvv-i himmet): Himmet büyüklü­
«EUıazer obnayasm ehli ukuk» ğü, yüksekliği. B ir hassei rûhiyeki, in­
«Ki odur ekberi erbabı fusuk» san o sâyede kemâli zatîye, cemâli ha­
Vehbi kikîye nâiMyet için bir n a z a ra ^ â -
(îlim): Vukuf. Bilgi. Bir §eyi hakkiy- lik olur, cihanm seriüzzieval olan ikbal
le bilmek. Meseleleri delilleriyle idrak ve idbarına iltifat etmez.
etmek. Bir şeyin- suretinin akılda hus.u- Adî umûr üe uğraşmak, menfaat mü­
lü. Aralarında münasebet ve alâka bu­ lâhazası Ue ona buna perestiş etmek
lunan bir takım kaidelerin, mes’elelerin ulüvvi himmetten mahrumiyet eseridir.
müdtevven hey’eti. Tetkik ve tetebbu «UHivvı himmet îstignaı eder arzı
üzerine müesses malûmatm hey’eti umu temellukta»
miyesi. «^pehrl sufleye naz ettiren tab’ı
Yarasalar güneşin düşmanı olduğu bütendimdir»
gibi cahiller de erbabı ilmin basmıdır. (Ömr): Yaşayış. Müddöti hayaıt. Be­
İman ve amele mukarin olan ilim, denin hayat ile imareti müddeti. İnsar
ahlâkı yükseltir. nm doğduğu günden öleceği güne ka­
«îlmin utuvri kadrini b erv e^ dar olan müddet.
bîhteıiıii» Ömrünün dakikalarmı beyhude yere
«îsbait eder şidıadeti bel yestevüle- elden çıkaran, telâfisi gayri kabil za­
tm» rarlara uğramış olür.
{îlmi Ahlâk): İnsanların seciyelerine, İnsamn dünyadaki ömrü, ebedî ha­
AHLÂK LÜGATÇESÎ 75

yata nazaran bir şiliap yarıltısım andı­ «Yoktur şîrişti hilkatimizde


rır. Elgıpta bu parıltıdan istifade çare­ iua<hmız»
sini bulanlara. (İnayet): İtina. Himmet İltifat. İyi­
«An ol günü ki, âhir olur nevbahari lik etmek. Kasda müsaade. Bir şeyin şâ
Ömr» nma, muhafazasına itiaa. Lütûf ve ih­
«Berki hazana dönse ger«k rûyi lâle san hususunda iltizama ihtimam. Sayü
renk» Baki gayret.
«Kim iltifat ederse bu dehrin insan için en büyük felâket, bigâne­
safasma» lerin inayetine iltica etmektir.
«Fash baharı ömrünü vakfı hazan «Gurûn nefs ile müstağrakı measi
e<ier» Naısuhi iken»
(Âmel): Meşgale. Kâr. İcra. Kasda «Kulum dediği hudanm bize inayet
mukarin olan iyi veya fena iş. imiş» Hazik
Amel, fiilden ehastır. Çünkü fiü, bi- (An’ame): Eski âdet. Menkulât. R i­
lâkast vuku bulan herhangi harekete de vayet. Bir hususun ağızdan ağıza geçe­
ıtlak olunur. Bu cüıetle hayvanata, ce- rek nakoUunagelmesi.
madata da isnat olunabüir. Amelde ise Öteden beri rivayet edüegelen şeyle­
kast lâzundır. re «an’anat» denir.
Ameli sâlih; ibadet ve taattır. Başka An’aneleriiı makulünü gayri maku­
bir tabir üe halikın hakkını eda, mah­ lünden fark ve temyiz edemiyenlerin
lûkun hakkını murakabedir. ananat hakkında söz söylemeleri büyük
îlim ile amel, bir mahiyetin iki su­ bir cür’ettir.
rette tecellisidir. «Ne hatıratma hüımet, ne ain’aııaitııu
Bir ümin; veya sam’atm kavait ve esa- yâd»
satma tatbikan bilfül yapüan bir işe «Deden de böyle mi yapmıştı ey
«amelî» denir ki, mukabili «nazarî» sefil evMt» Akif
dir. (Unf): Sertlik. Kabalık. Bir husus
İnşamın hareketini uyduaracağı kaidei hakkmda cebir ve şiddet göstermek.
sâlûneye de «düstu^’amıel» namı veri- Unf ile yapılan işler, akamete mah­
kûm olur. Unf ve şiddet kasırga gibi­
«İtimi amel veş g örm ed i» dir. Bununla bir çok şey yıkılırsa da,
«Hoş meyveli bir b^içe» hiç bir şey yapüamaz.
«Ettim rtyazı âlemi» «Unf ile halkı kapm an sürme»
«Nice zaman geştü güzar» «Kiniiseye damem dıest öptürme»
Vehbi «Ne kadar cahm olursa^ ah»
«Gehmez idi vücudla şu umran, şu «Damenin buseden olsun halı»
intizam»> Nabi
«Sayü amıel d e k le r i dünyaıda (Ahdi): Zaman. Devir. Söz vermek.
olmasa» Reşat Bey Yemin, misak. Müraatı lâzım gelen mu­
<ıİııat): Muhalefette sebat etmek. Sa- kavele, Bir şeyi muhafaza ve bir şey’e
vap olsun, olma,sın bir fikirde, bir işte halbehal müraat etmek.
lüzumundan ziyade İsrar eylemek. Ahde riayet, şiarı insaniyettir.
Bir mes’elede inat etmek, muaşeret c<Çeşmim görürdü âlemi bir güİKtan
usulüne, münazara âdabma münafîdir. o ifem»
Hüner o meseleyi tenvîr etmektir. «Ömrün bahar mevsimi, ahdi
([Eşyaaun hakayıkını inkâr eden taife­ şebaptır» Arif Hikmet
ye «inadiye» denilmiştir.^- (Uhdle): Vazife. Söz vermek. Üstüne
«Genhm Se mumıraya vmneyiz almak. Hak ve mâlikiyet dairesi. Bir
cevaz» işin hakkını eda edebilmek hâli. Bir işi
70 DİNÎ VE FELSEFÎ

tekeffül etmekten zimmettie husule ge­ Kendi uyubunu gören, 'başkalarmın,


len bit haleti mahsusa. Mes’uliyet. ayıplarını göremez.
Uhde, yani mes’uliyet, rivayet edene Ömer ibnil’hatap hazretleri: «Ayıp­
aittir. larımı bana ihda eden kimseye Allâh
Her işi ehlinin uhdesine tevdi etme­ rahmet buyursun» demiştir.
lidir. 6<Ayıbi diğerden edip gazzı basar»
«Âkıbet mahcup kalmaz mı deruhte «Kendi aybm görür eslmbı nazar»
ejieyen» Vehbi
icKendi vüs’ü takati fevkindeki bir
«N ^ır bulunma aybma âlemde
hizmeti» Najsufai
kbnsenin}> ^
(İyad®t); Hastayı ziyaret. Bir hasta­
«BedhaM nakesan bile olmaı Kerîm
nın hal ve haturmı gidip sormak.
iseib>^ Nâiliyi Kadîm
İyadet, İçtimaî bir ibadet demektir..
Bu sayede muhabbetler artar, gizli hu­ (İyş): Yaşamak. Tarzı hayat, Zevk-u
sumetler zâil olur. Bu vazifeyi yapan safa. Zevk ve neşve ile hayatı imrar.
bir müslüman, rahmeti üâMyeye dalar. İyş’ten müştak olan «maişet» de mabi-
«Ey munis ruhum! avdet eyle» hiliş olan levazımı hayatiye demekıtir.
«Yaktın beni narı hasretinle» İyş tabiri hayattan ehastır, hayat sa­
«Ben hastayı gel ziyaret eyle» hibi olan mahlûkata muhtesdir. Cenab-ı
«Sıhhat bulurum iyadetinte» Hak’ka isnad olunamaz.
Nasuhî Hayat tâbiri ise hem zatı hakka, hem
(Ayıp): Leke, hata, kusur. Uıfâna- de mahlûkata isnat olunur.
cak şey. Çirkin görülen hal. Bir şeyin Mücerret iyşünuş ile geçen bir haya-
kadrini, kıymetini tenkısa sebep olan tm sonu hüsrandır.
maddî veya manevî bir ârıza. Cem’i «Bir kimâe<nin bu meclisi {anidte
uyuptur. Nabiya.»
Nâsin uyubunu taharri etmek, büyük «Görmek, müyesıser olmadı iyşi
bir ayıptır. dJemadtemin» Nabi

G ayın Harfi
(Gabaıvet): Budalalık. Kalın kafalı­ «Gıpta etme bakıp ehü caha»
lık. Zekâdan mahrumiyet. Fehm ve fe- «Düşme ol ka’n bulunmıaz çaha»
tanetteki kusur. Bir şeyi anlamak hu­ Vehbi
susunda zihnin betaeti. (Gaye): Âkıbeit. Son. Ecel. Matlûp.
Gabi olanlar, kendi hâllerinden mü­ Meram. İnsanm istihdaf ettiği •netice.
teessir olmazlar. Çünkü kendi hâlleri­ Mefkûre. Gayei hayaliye. İ d ^ .
ni anlamalarma gabavetleri mânidir. Bir insıamn fikrindeki ulviyet, takip
ettiği gaye ile mütenasiptir.
«Ey heykel gabavet-ü nekbet <cBir g ^ e i hayat olamaz hiç bir
yerinde dur» zaman»
Beyhûdle sözkrlnle bizi etme «B d' giilşeni safa-vü tarp sandığuı
bîh'uzıır» dhan»
Nasuhî Nasuhî
(Gıpta): İmrenme. Birisinin nâil ol­ (Gadf): Haksızlık. Vefasızlık. Cevr-ü
duğu nimetin misline nâüiye tarzusu. cefa. Ahdi terk. Bir şeyi ihlâl. Bir kim­
Âlî şeyler hakkmda gıpta müstah- seye zarannı müstelzim olacak surette
sendir. Şu kadar var ki, kuru gıpta fay­ yapüan hiyanet ve zulüm.
da vermez. Gıpta edilen şeyin esbabı Gadr ile abat dan, az sonra berbat
husulünü temin© çalışmak lâzımdır. olur.
AHLÂK LÛGATÇESİ 77

«Çok görmüşüz zevalini gaiMar (^«Akla mağrur olma, eflâtum-i vakt


olanlanıt» olsan eğer»
«Hengam-ı fırsatında dil azar «Bir edibi kâmili gördükte bili
nlanTann» mektep ob>)
Nabi (Garize): Huy. Cibület. Şevki tabiî,
(Gurbet): Gariplik. Yabancılık. Di- İnsanın meftur olduğu tabiat.
yaıı gurbet. Yabancı yei’ .İnsanm do­ Bir kısun garizeler, muzlim görünür­
ğup büyüdüğü veya mUetiniıı hâkim se de terbiye ve tehzip sayesinde nura-
bulunduğu; malıalden başka bir yerde niyet kesbeder, elmasa münkahp olan
bulunması. fahmi mahsus gibi.
Vatan muhabbeti cibiUîdir. Gurbet «Huzuri âlemi ihlâl eden derdi
bu mulıaıbbetin daha ziyade tecellisine hamakat»
vesile olur. €cGaıİ23 bir marazdır gayrı kabildir
tedavisi»
«Zevki gurbetle geçer her keder Nasuhî
amTtifl muh]i^> (Gussa): KIygu. Tasa. Boğazda ka­
«Neyleyim mevkÜ şadîde vatan lıp teneffüise zorluk veren şey, her şey.
ya dai geür» Bir şeyi mülâhaza neticesinde kalbe
Esat Muhlis ârız olan sıkıntı.
(Garaız): Arzu, maksat, hedef, idraki Bazan korkulan bir şeyin neticesi
araştırılan gaye. Bedhahane emel. Bir hayır olur da insan boş yere gussa çek­
şeyden beklenilen fayda .Failin fiile sev miş bulunur.
kini mucip olan şey. «Zevali gussesin geçsin diye nimet
İnsanın ef’al ve harekâtı garazdan VCTİr yoksa»
hâli olamaz. «Felek sanman ki erbabı dilin şad
Elverir ki, bu garaz, gayri meşrû ol- olduğun i^tier»
masm. «Etfale kıbllegâh analar kucağıdır»
Şahsî husûmetlere, sui niyetlere «ağ- «Zira o yer, vef-ü mürüvvet
razı nefsaniye» denir. ocağıdır»
«E tm ed e vazı kitabı hikmet amuzi «Korkar çocuk dahîl olur agûşi
^ cu d » madere»
«İkti^bı ibıı-ii fahsiB mesaildir
garaz» Nenni teranesile uyur gussa dağıtır»
Nabi Ekrem Bey
(Guı*ur): Kurulma. Aldanma. Gaf­ (Gazap): Darılma, kızma. Teşeffiî
let. Hüsün gibi, servet gibi fanı, seriüz- sadr husulü için kalp kamnm galeyanı
zeval şeylere itimat ile fahr ve mıüba- ânında vücuda gelen bir tegayyüri nef-
hat izhar etmek. sanî.
Mal, cah ,sehvot, şeytan ^bi insanı Akla münkat olan kuvvei gazabiye,
tegrir edfen şey’e de «gurur» denilir. bir memdüh kuvvettir fci, insan be sâ-
Hergün ufûlüne şahit olduğumuz kev yede mehalike karşı mukavemet ve
kebeler, erbabı gururu uyandırmaya müdafaada bulunur.
kâfidir. Ziyade gazap, nûri aklı söndürür, ba­
sar ve basireti kor eder .
«Hazır ol bezmi miıkâfaıta eya mıesti «Nur idi âyine-i veçhi Nebi»
gurım> «Zahir olurdu nza-vU gazabı»
«Rabuei senki siyeh, penbeî «Kemdi nefsi içm ol pak nesep»
mimıdaiitdır» «Etmedi kimseye ömründe gazap»
Sami H ^an l
78 DİNÎ VE FELSEFÎ

«Pervane gerçi handesine şem’in elîm bir halet. Ruhen, fikren çekilen
aldiamr» manevî ıztırap.
«Bilmez aını ki ,çok kişi vakti gazap Dünyada herkesin gamı, derecei irfa
güler» niyle mütenasiptir. Cahilleri münşerih
Necati eden bazı hadisat, âlimleri günlerce
(Gaflet): Dalgınlık. Boş bulunmak. gamnâk eder.
Bihaberlik, ihmâl. Sehiv ve terk. İbre­ ^«Neşve tahsil eMğûı sağar da sen­
ti mucip şeylerden mütenebbih olma­ den gambdır»
yıp bî haberâne bir hâlde bulunuş. «Bir dbkuıi: bin ah dinle kâsei
GafleıÜe geçen günleri eyyamı haya- fağfûrdan»\
tiyeden tenzil etmelidir. Âli efendi
«cGeçer ya haıbı gaflet, j'a gami «Ey yan vefa ^ r feryat»
ke^bi mâişetle» «Bir gamzedeyim hezar feryat»
«Budur evkatı delirin ma hasal «Sinemdeki derdi bilse eyler»
leylü nehannd^} «Her nıh-ı safa medar feryab>‘
Arif Hikmet Nasuhî
^(Haıbı gafletten uyanıp ziyneti «Devleti dünya için aslâ ne gankin
eşcara bak» ol ne şad»
«Kudreti Haikka naızw kıl, revnakı «Ber karar olmaz bilirsin, hali âlem
ezhara bak>^ ey gömü»
Bayezidi Sani Bakı
«Gafletle hitama erdi ömniın» (Gamz): Siayet. Gammazlık. Göz
c;Düştünt yere şeremsar feryat» kırpma. Gözile, kaş ile, göz kapamak
«Ey Mtfü azîm girdüganm!» ile yapılan işaret. Bi rkimsenin aleyhin­
«Afv et beıâ pek gÜDahkânın» de hafiyyen verilen bedıhahâne, müna-
Nasiiiıî fikâne malûmat.
(Gıkeit:): Huşunet. Kabalık. Katı vü- Ahlâksız cemiyetler efradı arasmda
rekli olmak. Mülâyemete, nezakete, gammazlık pek revaç bulur.
hüsni muaşerete muhalif muamele. G öA rim gamz eyliyor agyane gizli
Nezaket ve nezahet ne kadar mem- hâtitni»
duh ise mukabili olan gjlzette o kadar «Sözlerim faşeyliyor diüiii!>'aya
mezmumdur. mafil’ballnıî»
«Hatırı yaranı kırma elhazer» Nasuhî
«Gılzetü şiddet yalkışmaz âdleme» (Gay); Gavaye. Dalâl. Sapıklık. Fasit
Nasıthî itikattan neş’et eden cehl. Bâtıl olan şe­
(Guluv): Hücum. İsyan. Ayaklanma. ye inhimak.
Bir şeyin tasvir ve tavsifmde göSîterilen Salikin maksadma îsal edecek müsta­
gayri makbul mübalağa. Din hususun­ kim bir tarîkten mahrumiyeti. Mukabili
da lüzumsuz yere müfrit ve mütaassıp «rüşt» tür.
clmak. Haddi teacvü zetmek. Gay ve dalâle müptelâ olan, bir nefs,
Guluv ,çehrei hakikati, setreder. serkeş bir at gibidir ki, sahibini yerlere
«Başlar hecaıya görmez lütf-u atarak çiğner gider.
cudkınn» «İdlâl edlemez miilhit olan ehli
»MedhMkki guluvvuna aManma
«Maksur kalır kendisine gayy-ü
Naisuhî âalâli»
(Gam): Esef, Keder, kaygu ,tasa. Hâ­ Nasuhî
sıl veya muntazar bir zararın tasavvur (Gıybet): îgtiyap. Çekiştirmek. Biri­
veya itikadı sebebiyle kalbe ânz olan sinin aleyhinde söz söylemek. Birisi­
AHLÂK LÜGATÇESİ 79

nin mesavisine veya işitince münfail «Yine âdemde hamjyyet lâzım»


olacağı hangi bir hâJine dair giyabında «Bazı halatta gayret lâzım»
bilâ luzûm söylenilen lâkırdı. Vehbi
Gıybet; mürüvvete münafidir, riş^i (Gayz): Hışım. Kızgınlık. Mukaddi-
muhabbeti keser, nairei adaveti te§fe meî gazap. Kalp kanmın feveranmdan
eder. " husule gelen hararet ki, dargmiığa mün­
«Gayret konuyor derde eder gıybete tehi olur.
aşaz» Cehalet ve ilhat sahiplerinin olanca
«Ifşaıyi uyup etmemidiir gayreti gayz ve adaveti, fazilet ve diyanet er­
aihbap» babına müteveccihtir. Fakat bugayz ve
(Gayret): Sa’y ve ikdam. Kıskanmak. adavet, kendi sahiplerinden başkasına
Çekememek. Âile bayatmı himaye hu­ zarar vermez.
susunda, kuvvei gazabiyenin feveranı.
«Ey sarsarı felâket-ü nikbet unutma
Muazzez ve mukaddesi bir şeye, namus
kim»
ve haysiyete veya vatan ve millete halel
verecek şeylere karşı galeyan eden bir «İmba eder zamane senin de bu
hissi âlî. gayzîni»
Naısuhî
Gayret, himmet ve salabetten tevel­
lüt eder. Şer’i şerifini kabul etmediği «Hüısıü fikrefiten olanlar maibrum»
şeylerden nefsi haraset eyler. «Her'kesin fikrîni terviç eyi®r»
Nefsi ve ehl-ü i ^ i hakimda gayret­ «Bir işi anlamadan hitanı etmek»
siz olan kimseden nezahatı hayatiye nâ- «Herkesin gayzini tebyiç eyler»
mma bir şey bekleme!. Nasubî

( F a ) H a rfi
(Facia): Afet. Felâket. Görüp işiten­ icİtilasiyçün güzel bir fâldir biı-
leri mahzun ve mükedder bırakan hâdi­ miU^m»
se. Nâsi derdnâk edecek surette tertip «HaMu takdir eyleyip bâtcldlan
edilen oyun. etmek ihtiraz»
Birçok hâdiseler; birer facia demek­ Naisufaî
tir. Hayfaki, bunlardan müteessir olan (Fetret): Zaaf. Uyuşukluk. Hükûmet-
hassas ruhlar pek az bulunur. sizlik. Bir hükümetin munkati olduğu
«Pür zehr olan meşimei £isk-u zaman. Fasılaî saltanat. İki peygambe-
fücûrdan» rizişan arasındaki cehaletle geçen za­
«Her gün (eveSüt etmede bin kanlı man.
facia» İnsamn gaflet ve şehvetle geçen za­
Nasuhî manı, hayatınm bir fetret devresi de­
(Fail); Tali, uğur, yümün tutm'ak. mektir.
Beklenilen bir şeyin husulüne bir işaret «Hakkın en şa’şaalı nuru tecelli etti»
elde edebilmek maksadı ile kitap aç­ «Doğdu iman güneşi, leyılei fetret
mak gibi bir teşebbüste bulunmak ve bitti»
böyle bir teşebbüsün gösterdiğ inetice. Nasuhi
Bir takım usul ile insanın taliine ait (Fitne); Belâ. Mihnet. Fesat. Ayart­
şeyler söylenmek. ma. Kavga. Şuriş. İmtihan. Nâsin ah­
Fal ile istibşar tecviz edilebilir. Fa­ vâlini tebyine medar olan şey. Kendi­
kat vehm ve teşvişe düşmemek şartiyle. sinden azap husule gelen hâdise. Nas
Bülbüllerin yerinde baykuşların ötüş­ arasmda nifak ve şikakı ve ihtilâfı ara­
mesi pek de fali hayır olmasa gerektir. yı mucip halet, musibet.
80 DÎNÎ VE FELSEFÎ

Tarafı İlâhîden vuku bulan. fitn&.^alâ.- «Bilmem sana ey menbaı iz’an olan
vecİTılHikme vuloıbulacağmdan mem- insan!»
duhtufrteanîS~Caf2Iın<fan vuku buJan «Dalmak yakışır mı bu kadar fı^ -u
fitne, emri İlâhîye müstenit oknaymca fücura»
hikmete mugayir ve binaenaleyh mez- «Tabiise çalış nefsini girdabı
mum bulunmuş olur. bevadan»
Fitne, asimda halisini redîsmden «At kendini irfan ile bîr lüccei
ayırmak için altını ateşe sokmak de­ nura» NaisıM
mektir. <Fubuş); Fahişe. Kötülük. Haddi te­
Hayre müteveccih olmayan bir ha­ cavüz. E fa l ve akvâlden kuphu azîm-
yat, bir servet sahibi için bir fitnedir. olan şey. îffet ve namusa muhalif ha­
«Fitnedir naimıei cayi hafa» reket. Faziha. Edebe muhalif, utamla-
«Leane Allâh^ii limen eylıazaha» cak iş.
(Füfüvvet): Merdlik. Yiğithk. Deli­ Erbabı fuhuş ile görüşmek, zehirlen­
kanlılık. Gençlik. Şerefi nefs. Kerem ve miş havayı teneffüs etmekten daha mu-
seha. dÇostlann aseı^atma karşı afv ve zırdir.
safh ile muamele, Başkalarmm ^ n a - «Bir nûletio hayatım malıveyleyeB
fiini kendi menfaatlerine tercih edecek zebir»
derecede âlicenaplık^ «E&admın tutuhnuş olduğu fubş-ü
Sahibini şeriat ve mürüvvete münafî fücurdur» Nasubi
hâllere mübaşeretten siyanet eden bir (Fabşa): Tabı selimin nefret, aklı
hey’eti nefsiye. müstakimin nakısa'-ad ettiği şey. Şeri
Yapılması icap eden bir fedakârlığı şerifin ruhsatı haricinde bulunan şeh­
kendisi kadir olduğu hâld© yapmayıp vanî lezzetler.
ta başkalarına havale eden kimse fü- Fahşa denilen hâüe, zührevî bir has­
tüvvetsizlik göstermiş olur. talığa tutulmuş olan be^lika bir fahi-
«Şendedir mahzeni esran muhabbet şeden daha çirkindir. Hayfaki bu mü-
sende» levves çehrenin görülmesine zulmeti
«Semdedir madeni envan fütiirvez şehvet mâni olmaktadır.
senden» «Düşen bir kimsenin kurtulması
Şeyh. Galip gayette müşküldür»
(Fütur): Rehavet. Zaf. Gevşeklik. «Hûda bıfz eylesin girda<bei fahşa
Bıkmak. Usanmak. Yes. İhtiyarlık gi­ ve mıünkerden»
bi, ruhî ıztırabat gibi hâUer sebebiyle Nasuhi
insanda husule gelen maddî veya ma­ (Faıhr): Meziyet. Teşerrüf. İz. Öğün-
nevî rehavet ve ye’s. mek. Böbürlenmek. Fezaili tadat sure-
Hâdiselerin ulvî emellere muhalif te­ tile İ2harı fazl. Menakıbı tadat ile nas
cellisi, hassas nıhları futur’a duçar eder. üzerine tetavül. Mal ve câh gibi insan­
^<Sen badirei delffe balcıp düşme dan hariç olan şeyler ile mübahat.
fütora» Seriüzzeval olan şeyler ile fahr ve
«Haıfckın gelecektir nice eltafı mubahatta bulunmak, insanın hamaka-
zıdıura>^ tma delâlet eder.
Nasubî j(,«Dünya ile fahr etmeki, yeksan olur
(İFücur); Fuhşiyat. Masiyeti irtikâp. ahir»
Tariki Hak’tan çıkmak. Bir heyeti nef­ «Dervişi aba puş ik sultanı
siye ki, İnsanı şeriat ve mürüvvete mu­ cihanban»
halif umura sevkeder. «Cahilin fahn cem’î mal 3edtr»
Fucur’a müptelâ olanlar, fecri saade­ «Arifin izzeti kemal üedÛT)^
ti göremezler. Vehbi
AHLÂK LÜGATÇESİ 97

(Feda): Kurban. Fidye. B irtsîri kur- Firak ateşi ile tutuşan bir kalbi vus­
taımak için verilen şey. Esirgememek. lat rahıkından başka bir şey teskin ede­
İnsanı bir bedel mukabilinde bir naibe- mez.
den hıfzetmek. Bir şeye mukabil değer­ «Ol kadar yareledi tin firakın beni
li bir şeyi bezi ve işar eylemek. Tevec­ kim»
cüh eden nahoş bir şeyden halasa mu­ «Ne belâ çektiğimi yaredıen Allah
kabil verilen şey. büir» RuM
Ulvî gayeler uğrunda feda edilemt- (Ferah):rHaz. Sevinmek. Sürür. Gö­
yecek hiç bir şey yoktur. nül açıklığı/Tabın cereyanı veçhile nef­
<«Hâsılı ey şeM iklhni vefa» sin dahilden harice inbisat etmesi. Bir
«Sana caıımı da feda, ben de feda»^ âcil lezzetten dolayı sadrm inşirahı. Bir
Hakani emele nâüiyetten veya m'ahasini tabiatı
«Ey halikı arz-ii sema» temaşadan mütehassıl zevki kalbî.)
«Canım sana olsun feda» Ferah, alel’ekser dünyevfolan lezzeti
«Kılma dili maJızunıunu» bedeniyede müstâmeldir.
«Feyzi lâtifinden cüda» Bu dünyada daima ferîh ve fahur
Nasuhi yaşayabihnek için ya deli veya her tür­
(Firaset);fAnlayış. Sürati intikâl. Nu- lü İnsanî duygulardan mahrum bulım-
fûzi nazar. Bir insanın çehresinden ah­ malıdır.
lâk ve istidadını anlamak ilmi. İdrâk «Sebatı yok bu âlemin ana kim
nurlarmın sevatıı = yükselip meydane İtimat eder»
çıkmasıdır ki, k^lpleıds_J£iB©aB-ed£liek «Ferah gelir terah gider, terah gelir
eşyayı müşahe ^ y e vesije-olşt^ ferah gidier»
-'Fîfa^et iki kısımdır. Biri sebebi bi­ Naci
linmeksizin husule* gelir. Bu bir nevi (Fırsat): Nevbet. İstifade etmek sı­
ilhamdır. Diğgri de smaat tarikiyle, rası. Bir maksadın husulüne ve bir hu­
muhtelif tabiatlara vukuf vasıtasiyle ta- susun icrasına elverişli hâl veya müsa­
hassül eder. Bu kisbîdir. it zaman.
Herkesin rey ve tahmini, derecei fi- Fırsat, berkin lemeanı gibi seriüzze-
rasetinin miyandır. valdir. Ebedî saadete nâiüyet için ha­
«Sen ehli k&male hizmet eyle» yattan daha kıymetli fırsat olamaz. El-
«Derâ edfep ol hitabetinden» gıpî;a bu fırsatı fevt etmiyenlere.
«Adaba riayet et M halin» «Goncaî bagı sabavet «»Smadân»
«Gizli kalamaz firasetindenjı «Eyle tahsili kemalâtaı şitop»
Nasuhî «Bî hüner tazyü evkat etme kim»
(Ferağ): Feraget .Azadelik. Vaz geç­ «Had temlirrül’ fasatü mcrres
me. Şugli, iştigâli terk etmek. Alâkalar­ sehab»
dan, ihtiraslardan tecerrüt ederek hu- Nasuhî
tamı dünyaya karşı istignakârâne bir va­ (Fürumaye): Soysuz. Alçak. Asalet­
ziyet olmak. ten mahrum. Bed tıynet kimse.
Ferağı kalbe mâlik olanlar, dünya­ Furumayelerin parlaması, fecri kâzi-
nın âlâyışı ile bi huzur olmazlar. bi andırır. Yazıklar olsam bunlardan zı­
^«Nemayi kalbe sebep, dtevleti kar ya umanlara!.
naat imiş» «İlıtiram eyle şerifüıuıesebe»
«Cihamda cayi safa, kûşeî feragat «Sahibi arzu vekarü edtebe»
imiş>^ «İhtüât etme fürumaye üe»
Fitnat «Müpîbzel zümresi pes paye ile»
(Firak): Firkat. Hicran. Ayrılık. Dos­ Vehbi
tun dosttan ayrılarak'uzak düşmesi. F : 6
98 DİNÎ VE FELSEFÎ

(Feryat); Figan. Ellıan. Ait-ü enîn. lir, Fakat mütearef olan çok günah ılz
Sızlama. Yaygara. Vaveyla. İstimdat husûlüdür,
veya izharı teessür için çıkarılan bulent Fısk’a devamın neticesi, sui hatime­
avaz. dir.
Bu dünyada rakık hissiyat eshabı «Fasıkları, tacirleri taklide çalışma»
için feryat ve figan etmemek kabil de­ «Bir faciadır akıbeti fi^ -u i^cunııı»
ğildir. Hayfaki bu feryat ve figandaa Nasuhî
müteessir olacak olan yine kendi has­ (Füsûle): Rezalet. Ademi himmet.
sas kalpleridir. Dünya ve ahiret umuruna ademi ihti­
«Feryadı amdeBpe sebep nevbahiair- mam.
diT.» Behai Fikri ahiretle füsulet ve atalet bir
«Dert ehline miilteca buluım^z» yerde içtima edemez.
ftBir pareye sad hezar feryat» «İtaat etmemek emr-i hüdaya bir
Naci filsulettir»
«Şüımaü cihaın vabestei hulkıni «Belayı felce ruhu uğratan m ii^ ş
meşiyyettir» atalettir»
ftAb^tir desti gerdûni sit'sm bün- Naısuhi
yaıddian feryat» (Fezahat): (Fazüıa. Ayıp. Âr. Reza­
Ziya let. Rusvaylık. Mesaviden olan şeyleri
(Feza?): îs^ a se . Dehşet. Korku. Fe­ hiç sıkılmaksızm apaçık bir surette ic­
lâket muvacehesinde zaaf göstermek. ra etmek denaetiT'.
Haifâne gürültü. İmana korkunç bir Hangi bir muhitte fezahat erbabı­
şey5en ârız olan nefret ve inkibaz. nın çoğalması, o muhitte efkârı umu-
Hayatmı şehvet ve gafletle geçiren miyenin sükût etmiş olduğunu gösterir.
kimseye ihtizar anmdaki feza’ ve enîni «Mucip ne ki suhre oldu halim»
fayide vermez. «Hami oldu fezahata mıakalim»
«Elde fırsat var ikejı ahlâkı tehzip Galip
etmeİ» (Fazl): Fazilet. Ziyadelik. Arlık. İyi­
«Fâide vernıez nedamet ehüııe ab~ü lik. Mevhibe. Kerem' ve ihsan. İlim ve
feza’» Nasuhî marifet. İnsanın zatında tecelli eden
(Fesat): Bozulmak. Bozuklulc. Çü­ meziyeti mahsusa. Ahlâk ile beraber
rüklük, Butlan. Ademi salah. B ir mad­ Uim. Muka'bili «naks»tır.
denin suretinin zevali.''Umumun istira­ İnsanın şerefi fazl-ü irfanı iledir, ser-
hatını sâlip, zarar ve ziyamnı calip hâ­ vet-ü samanı ile değildir.
dise. Bir şeyin itidal dairesinden az ve­ «Erzan meta’ı fazl-ü hüner o rütbe-
ya çokça çıkması. Zıddı salahdır. kim»
Bir taraftan vücuda gelip hir taraf­ «Bin marifelt zemamede bir afeıine-
tan mahv olan bu cihana «âlemi gün-ü dir»
fesat» denir. «Ebnajı dehr her hünere aferin
Salah iddiasında bulunan ehli fesaı- verir»
tan Allah’a sığın. «Yârap bu aferîn ne tiikenmez
(«Zinhar etme çehreî na malffenıe hazinedir»
nazar» Nabi
«Zîrald çeşm, kalbine tohnu fesat (Faadlet): Yüksek seciye. Hajslet.
eker»^ İlim ve marifet. Fazl cihetile olan yük­
(Fısık): Sefahata dalmak. Tariki Hak sek derece. Ahlâkî vazifelere riayet me­
itan çıkmak. Allâh-ü Tealâ’ya asî ol­ lekesi. Yaratılıştaki iyilik. Ruh ve di­
mak. mağ temizliği. İ'vilik etmek. Fenalıktarı
Fısk, az ve çok günah ile husule ge­ yekinmek hususunda sabit ve müstemir
AHLÂK LÛGATÇESİ 99

ıstiûaf. <Sıf-5.îı ham ide, eseri b aşk alan - (Faz): Kötü sözlü. Natiraşide. Mua­
nu teaddi etsjıı etm esin. C em ’i; Fezailî şeretinden insamn müeteezzi olduğu
dir. bed huy. Hoyrat kimse.
^F e^ zıl ise cud-ü Kerem gibi başka­ Faz ve anit olan şahsa yaklaşma. O
sına teaddi eden Kerim hasletlerdir:) bir volkan gibi etrafına ateş saçar.
Fazilet; nefsin bütün melekeleri sra- «Düşman olur sadıkın»
smda husule gelen bir âhenkten, bir in­ «Fazz-u anit olursan»
tizam ve imtizaçtan ibarettir - diye dc «Yarin oluf adular»
tarif olunmuştur . «Halka müfid olursan»
E f’ali fazılayı ifâ melekesine de fa­ NaKuM
zilet denilmiştir. (Feza^t): Kötü sözlülük. Kötü yara­
Fezaili asliye: Hikmet, adalet, şe­ dılış. Kasveti kalp. Halka şiddetle mu­
caat, iffetten ibaret olmak üzere dörttür. amelede bulunmak. Gilzet ve fezazet
Bunlardan da bir takrm faziletler teşa’ erbabı çok kere en adî bir sadme ile
up eder. yıkılır gider. Katı bir kayanm berhava
Faziletle hakikî saadet, tevemdir. olmasına pek az miktar barut kâfidir.
«Nedir cünni fazileıt kim ansn erba­ <cDost ohna natiraşide eşhastan
bım yarap!.» kaçın»
«Perman lıal<4i matazun-ü haikıribî «Nutkund^i fezazeti ruha elem
neva gördüm» verir»
Hersekli Arif Naisuhî
ifBir fazBetmidir behey cahil!»
(Fakr): İhtiyaç. Yoksulluk. Ademi
«Başlamak ehli fazlı tenkide»
gma. Haceti zarûriyenin vucudu. Muh­
«Pek gülünç haldir ki bir şebtab»
tacı ileyh olan şeyin fıkdanı. Sefahet
«tNisbet etsin kusûr hurşide»
ve atalet neticesi olmayan fakr, insanın
Na^hî
kadrini tenzil etmez. Hazreti Cüneyide
(Fetaııet):V^itnat, zireklik. Kolay an­
sormuşlar ki: Nasin en azizi kimdir?
layış. Cevdeti istidat. İdraki fıtrî. Basi­
Haline razı olan fakırdır» diye cevap
ret, k ^ s e t. Rumuz ve işaret ile veya
vermiştir.
sair bir suretle işkâl edilmesi istenilen
hangi bir şeyi süratle anlamak mele- İnsanlar muttasil fakr-ü ihtiyaç için­
de çırpınıp durdukları hâlde azamet fu-
Halkm aciz damarlarını bulup kanı­ ruşluktan vazgeçemiyorlar. Ya ihtiyaç­
nı emmek, bir fetanet işi değil, bir de- tan azade olsalardı neler yapmazlardı.
naet ve habaset eseridir. ctZevkıyabım fakr ile kanma etoem
«Ne bir sni halef kim kendisi serfuru»
mat’un iken kalkar» «İzzeti dünya için gerduna etmem
«Bütün eslafa ta’m bir fetanet zan serfuru»
eder cahib> Hazik
Nasuhi (Fikir): Fikret, düşünmek, hatır, id­
(Fıtrat): Tıynet. , Hilkat, yaratılış, râk. İzmar. Tasavvun zihnî. Kuvva^
kuvvei fatıra. -Dinî İlâhîyi kabule müte- müfekkire. Düşünülen'şey. İtikat. Zu’m
heyyi olan cibilleti asliye. niyet, rey. <JVIeçhule vusul için malû­
Hiç bir kimse fıtraıti asliyesini zayi lüm umuru tertip. Dakik umuru idra­
etmedikçe mülhid olamaz. ke vesile olan bir kuvvei nefsiye.?
^«Baık kemali fıtrat>ü ulviyete» Her söylenilen şeyi hemen tasdik ve­
«Bîr haırita arz ederler hazrete» ya inkâr edivermek, fikirsizlik alâme­
«Derki ol sultam afaki sebat» tidir. Akıllarmm kesmediği her haki­
«Bir şehe etmez kifayet kâinat>^ kati hemen inkâr ediverenlere mütefek­
Mehmet Celâl kir denilmesi istihzaya mahmuldür.
100 DİNÎ VE FELSEFÎ

«Olmasın tab’ı lâtifiıı zulmetâlûdi ^cHıfz etmek ile cerbezei felsefiyatı»


hayal» «Zannetmek! oldun rehi ’^ hkikîe
«Levhai filoinde bir rengi hakikat âkil»
parlasın» «Bildin mi nedir mebde ile semti
Nasuhi meadb>
(Felâh): Necat. Zafer. Kurtuluş. Kor «Hm anlama ey tîre derun! nakşı
kudan kurtularak selâmet ve rahata za- sevadi>^
feryap olmak. Matluba kavuşmak. ^■(Fena): Zeval bulmak. Devamsızlık,
Felah, iki kısımdır. Biri dünyevî fe­ ^ fiy e lisanında fena; nairei şekvetin
lahtır ki, dünya hayatmm kendisiyle itfasıdir.
trjjp oldu^ saadete zaferdir. Tuli ha­ Baka da sebili ibadete sülüktür.
yat, gına, iz ve refah gibi^Diğeri de uh- Fena’; mezmum vasıflarm sukutu­
revî felâhtır ki, bu da şu dört şeyile dur. Baka ise memduh vasıfların vücu­
husule gelir: BUâ fena beka, bilâ fakr dudur.)
gına, bilâ zül izzet, büâ cebi ilim.) l^Fena’: Hakkm azametinde, müşahe­
Zevale müteveccih olan bir güneşin desinde müstağrak olarak mülk ve me-
tluunu bir eseri felâh sanma. Asıl fe­ lekût âlemini ademi ihsastır.
lah, zulmeti nefsü havadan ebediyyen Masivadan tecerrüt ile deryayı_aha-
kurtuluşla kabü olabilir. diyete istiğraka «Fena fUlâh» denir^
Bütün kuvayı kevniye yekdiğerine
«Nedir muraıdı bilinnıez, fakat , tahavvul ettiği gibi dünya hayatı da
haldmi ezeb> büsbütjp fena pezîr olmayıp kudreti
«Cihanı mareke halk eylemiş, haiyatı İlâhîye ile bir ebedî hayata münkalip
cedel» olur.
«Kimin kolunda mesaî denen vefaiı Bir hikmeti üâhîye eseri olan baka-
yı kuvvet kanunu bunu muktazıdır.
ccGörülmüyorsa ümit etmesin sonun~ «Bii'dîr Ziya! fena’da tahkik ile
da felah» taisavvur»
(Felsefe): Hikmet. Herkesin düşünce «Van yoğu d h ^ m hep emri Mbarî»
tarzı. Hikmet^ ve marife^ muhabbeti, Ziya
îleli Jiv el ilmîTf^yanın hakikatlerini «Ey zairi rûşen nazar»
takati bepiriye derecesinde idrak. Sa­ «Fanidir efradı beşer»
adete nâiliyeft içia takati beşeriye nis- «Daim budiur hükmi kader»
betinde ahlâkı İlâhîye ile ittisafa ik- «Bak! kalır, fani gider»
dar^ Mantık, ahlâk, ruhiyat, mabadet- (Fevz): Galibiyet. Muvaffakiyet. Ha­
tabia, İlahiyat kısımlarına münkasem lâs. Kurtuluş. Korkulan şeyden maaz-
bir ilmi âli. Eazımı hükemadan her bi­ zafer necat bulmak. Selâmet husûli ile
rinin ittihaz etmiş olduğu meslekî mah beraber hayre zaferyap olmak.
sus, usuli hakimane. Marazi zevalde olan bir ikbali bir
( Hikmete'müteâllik efkâr ve mütale- sabahı fevzü felâh hayal edenler, uya­
ata: «Felsefiyat» denir) nık iken tatlı tatlı rüya gören matuh­
İ^Kendi mahdut felsefelerine güvene­ lara benzerler.
rek bir çok hakayıkı inkâra yeltenenler, «Bir kimse kim Allâhına teslimi
meşimei maderi bir muhiti kül sanan kalibeder»
zavallı ceninlere benzerler\'”^ «Amadldkii fevz He âsûde haldır»
AdanMı Arif Hikmet
«Matlabm eyle mealii umûr» (Fehm):^,^Vnlayış. Muhatabm lâfzın­
«Vadii felsefeden eyle ubur» dan manâsını tasavvur. Haricî umur­
Nabi dan bir şeye sür’atle intikâl. Eşyayı cü-
AHLÂK LÜGATÇESİ 101

ziyeyi idrak melekesi.") «Saltasında itUâdan bir eser etmez


\^Akıl küDiyatı anlar. Meselâ: Alelıt­ zuhur»
lak adlin güzel, zulmün çirkin olduğu­ «Bir mubite tab-u revnak vermedik­
nu idrak eder. Fehm melekesi ise han­ çe üm-ii fen»
gi bir fiilin adi ve hangi bir fiilin zulm Nasuhî
olduğunu anlayıp tayin edçrj (Feyz): Kerem. Mevhibe. Tesir. İha­
ta. Varidat. Bolluk, ilerlemek. Çok su.
^Fehmlerin mahdudiyeti de bir lulfi Yüm ve bereket. Manevî saadet. Ihm
İlâhîdir. Çünkü insan bir çok hâdisele ve marifet. Cûş-ü huruş. Zuhûr ve te­
rin ledünyanmı tamamen anlayabilecek celli. Saf ayi ruhanî. Nefsi natıkaya vu­
olsaydı bir dakika bile yaşayamazdı.!^ ku bulan îKaatıy İlâhîye, {^eyzi İlâhî;
Feyzi akdes, fey^ mukaddes kısımları­
C«Fehın etmeyen dtekayıkı naıkşı sa­ na ayrılır. Feyzi akdes’e nâiliyet için
nayii» istidat şart değUdir. O bir İhsam süp-
«İbretsitani âleme amıa gelir gider») hanîdir.y
Aİıf Kuluh hazin hazin ıtazarruatı, feyzi
İlâhîyi cuş’u huruşa getirir. Nitekim
(Fen): Nevi, çeşit. Hile. İlimlerden nesimin lâtif lâtifJıübûbi, bahri muhi­
bir şube. Beşerî bilgilerin ameliyat ile tin talyumuna bais olur.
sabit olan kısmı. Cem’i «Fünun»dur. «Küşa<ylş yab ©edh efkân hep îeyzl
İnsan kendi dimağım müteaddit ilim­ c3®Hndîr»
ler ve fenler ile tezyine çalışmahdır ki, «Olur ezhar pür nüzhet semamn
hakikaten münevver bir aHm olabilsin. afitabından»
Meşhurdur ki, bir çiçekle yaz gelmez. Naısuhî

K af Harfi
(KabiHyet): Müstait oJmak. Fıtrî is­ ahmda aynî neticelerin tevellüdü itiba­
tidat. İktidar. Liyakat. İlim^ ve hüner riyle bir hâdisenin muntazaman ve mü-
iktisabma miiteheyyi bir hâlde bulu­ kerreren vukuu.CBşyanm tabiatmdan
nuş. mütehassıl' levazımı zaruriye. Cazibe
Bâzı kabiliyetler henüz keşfedilme­ kanunu gibi^
yen altın ve gümüş madenlerii gibi mes­ Kanuni fıtrattaki ittırat, bizlere her
tur bir hâlde bulımur. şeyde sebat ve devamın lüzumunu gös­
terir.
Bir şahsa kabiliyetinden ziyade vazi­
fe tahmil etmek, hem kendisine hem Sehapasa yürürler yerdie camili
de başkalarına zulümdür. gördüğüm dağlar»
«Bütiin zerrat bir katnunı isthnrara
«Kabüyettir buısûti matlabm ser­ tabidir»
mayesi» Ziya Paşa
«Elde istidat olun^ kâr kendin (Kanımı Ahlâld): însanlarm uhdele­
gösterâ» rine ahlâken. terettüp eden vazifeleri
Asım Çelebîzade muhtevi bir kanundur. Bu kanun, in­
(Kanun): Kaide, Kaziye, usul ve ni­ sanlara vazifelerini telkin eder. Bu su­
zam. Malûm musikî âleti. Münasebatı retle insanlarda bir «Mükellefiyeti Ah-
beşeriyeyi veya bir devlet içindeki ef- lâkıyye» vücuda getirir.
râdın münasebatı şahsdyesini tanzim Kanum ahlâkî üe vazife bir itibara
edip riayeti mecburî bulunan kavait ve göre bir mefhumun iki muhtelif safha­
usulün hey’eti mecmuası. Aynî şerait sı mesabesindedir.
102 DÎNÎ VE FELSEFÎ

{jCanunı ahlâkî; feylesoflara göre bir be. Bir şahsuı ilim ve irfan, fazilet ve
kanuni aklîûır, ehli edyana göre bir ka­ meziyet itibariyle hâiz olduğu mertebe.
nuni akJî ve emidir.^ Birçok zevatm kadri öldükten sonra
Kanuni <ıhıâkînın tatbik olunmadığı itiraf olunur. Çünkü artık rekabet ih­
muhıtıerûe insaniyet sukut eder, İçtimaî timali kahnamış gibidir.
manzume dağılır, umumî hayat fecî bir «Merdi dâima şerefin berter eder
surette söner gider. Gayri ahlâkî lâkır­ gurbette»
dılar pek fenadır. «Kadiri artar güherin çıksa eğer
«3u çirkin sözlerinle âbmi dilgir kânından»
edersin sen» Sezayi
«Bunu tecviz eder mi bir düşüm (Kader): Kudret. Takat. Takdir. Kıs­
kanuni ahlâki» met. Miktar. Tali. Hüknıi ilâhî. Kaza­
Nasuhi yı Rabbani. Cenab-ı Hak’kın ilmi e ^ -
(Kabahat): Kusur, suç. Hafif cürüm.
Kötü iş’ Ser’i şerifin, tab’ı selîmin ka- cut ve ademini biiip tahdit ve tayin bu­
bih ad ettiği fiil. yurması.
Kendi kabahatini bilmemekte başka ve kaderin bir muktezayi
bir kabahattir. met oluğuna her mu'mın KâflldlFT^
«Ne kabahat, ne de bir cünha, C«Kim olıir zor ile maksûduna
cinayet işler» rehyabi zafer»
«Hükmi vicdana muvafd^ hareket «GelJr elbette zuhura ne ise hukm-i
elise Idşi» kad^» ^
AB Ulvî (Kudrei): İktidar. Mitaat. İktidar.
(Kubfa): Kabahat. Şenaet. Çirkinlik. İmkân, vüsu, şevket, servet. ZL^hayatın
Dünyada zemmi, ahirette ikabı müstel bir şeyi birirade terk veya ademi terke
zim amel. kenaisTıTe mütemekkin, olduğu siîât.
Herkes kendi ahlâk ve etvarının HireJkâtımızın nazımı, kuvvetimizin
hüsn-^kuphuna tamamen muttali ola- menbaı olan h ^ tım ız ı güzelce idare
mıyaır"Kâşki insanın zahirini gösterir ve muhafaza etmeliyiz. Aksi talcdirde
maddî ayineler gibi batınım gösterir lokomotifini parçalıyarak vagonları mu
aynalar da bulunsa. attal bir hâlde bırakan bir buhar kuv-
«Ziyayı âkl ile te&ikı hüsnü kuph veıtine döner."'
olunur» ^«Ey kudreti küliyeyi inkâr edfin
«Ki nûr-i mihrdir elvaiıi eyleyen ahmak»
teşha-» «Ba>zuy*i metinin mi eder âl^emi
Şntasi tedvir»
(Kath): Söğüp sayma. Birisinin ırzı­ «Baştan başa bî faidedir sa’y-ü
na, nesebine dahi ve ta’n etmek. sebatın»
Eğer insanlar bir insaf nazarı ile ken­ «Tedibirine uymazsa eğer şiveî
di nasiyei hallerine bakacak olsalardı takdîr»^
birbirlerini zem ve kad’ha cür’et ede­ (KadirdanIık)/îlerkesLn kadr ve me­
mezlerdi. ziyetinin derecesini bilip ona göre hak­
«Müstenididir garaza medh ile kathı kında muamelede bulunmak hasleti.
halkm» Kadirdanhk, msfet ve faziletten neş’
«Kuru bir lâf ile memnun-u et ede^.
miikedder ohna» «Kesbi hüner âliemdıe değildir hüner
Nasuhî ancak»
(Kadr): Mikdar, kemiyet, kıymet, de­ «Ehli hünerin kadrini bülnekte
ğer. Meziyet ve haysiyet. Menzile. Rüt­ hünerdir» Beliğ
AHLÂK LÜGATÇESÎ 103

(Kudisiyet): Manevî taharet ve neza- «Düşer ibrami ahıbbaiyk ya gaflet


het. Aziz, mukaddes olmak. Nakısalar- iyle»
dan tertemiz olarak fazail ve mahasin «Yoksa ben kastiyle tedbiri günalı
ile hâizi memduhiyet olmak. eyliyemem» Nabi
(^Câîâtî=ı HâTlca, meleklere, âlemi (Kaza): Takdir. Hükmi üâhî. Bela
lâhut ahkâmına müteallik umura «kud- ve musibet, hâkimlik. Hatadan neş’et
siyat» denir. Nerih itikadiyata, müba­ eden hal^Nagah zuhur olarak başa ge­
rek tarihî hatırata, dinî teberrukâta da len musibet. Zimmette sabit olan şeyin
«mukaddesat» unvanı verilir.’) mislini teslim. Cepab-ı Hak’kın müm-
Birçok zevatm kulûbi müsliminde küna^ zamanı gelince takdiri ezelîsi
hürmet ve muhabbetle yaşamaları, hâiz veçhile sahal vucude çıkarması. Rük-
oldukları nezahet ve İcudsiyyetin bir mi ezelîsinin vuku bulması . >
mükâfatıdır. (]p^aza, kaderden ehastır. Kader, tak­
«Fikr olundukça uiuw-i payei diri sabıktır. Kaza ise bilfiil halM
kudüiyetin» fasıldır, icad ve ibdadır/"
«/Vrzı takdis eyleyip hayran olur in­ Q.Hazxeti Ömer, Şam’da Taun olduğu­
san sana» nu haber alınca, şehre girmemiş^_«A1-
«Ya Resul Allâlı!. Olurdum maısiyct lâj>ü Tealâ’nın kazasından kaderine fi­
Ic ben tebah» rar edl^rum» demişti. Uemelc"ki. ka-
«Olmasa gönlümde ger Allâhîi bir za hâline gelmemiş oİan kaderin inaye­
iman sana» ti İlâhîye ile bertaraf olması mercûdurD
Müstecabîzade İsmet ^im m ei eşariyyeye göre kaza ile ka­
derin tarifleri makûstur. Yâni onlara
(Kasvet); Kasavet, gam, gussa, me­ göre kaza takdü: manâsinadır. Kader de
lal. Keder, sıkıntı, âdemi haJisiyet. Gaf­ biFfül icat demektir)
let ve şehvetten münbais, merhamet ve Kazayı İlâhîye rızadan başka çare
şefkat gibi rakık hislere münafi olan yoktur. Cihana meydan •okuyanlar da
yürek katılığı. yakaJarını pençei kazadan kurtaramaz­
Kasveti kalp sahipleri, ölülerden sa- lar.
yihrlar. Kasvetli bir kalp, suları kuru­ «Ne mıümkündür bula ey nailî hükmi
muş senkîn bir menbaı andırır. kaza legyir»
«Bozulmak miimtemdır semUvüşti
«Ey tehi destti belâ dlite! Kasavet
hamei takdir»
çelone»
Naiü
«Erişir gam yime vakti kerem,
(Kalo): Gönül. Yürek. Bir şeyin mer­
Allâh-ü Kerîm»
Fazıl kezi. Nefsi natıka. (Bedenirı içinde en
mühim hayajtî bir vazifeyi ifâ eden si-
(Kast): Niyet, arzu, gaye, matlup, ta­ nevberîüşşekil bir uzuv. Yürek denilen
savvur, azm, his eylediğimiz meyelanı lâhmi cîsmahiye taalluk eden bir lâtifei
mahsus. Arzu edilen bir şeyin icrasına rabbaniye.)
teşebbüs.. Merkezi hayat olan malûm uzva
( Cenab-ı Hak’ka irade, halk isnat kalp denilmesi, daima takaUüp etmesi
filıınur. kast, avm— f»l tma" ve kendisine hâtıraların sür’atle ve aled-
ınaz. devam vurud etmesi itibariyledir.
Kasta mukarin olmayan amel, kıy­ /fKalp öyle bir harikai kudrettir ki,
metsizdir. kendisi bedeni İnsanî Ue muhat görül­
Kastın nezaheti, maksadm ulviyyeti, düğü hâlde kâinatın bir çok esrar ve
gayrı meşru vasıtalara meşruiyet vere- Iprliinniyatınî 'mnHit alacâlT bir VTisata
m ezj
104 DİNÎ VE FELSEFİ

«Etme hevayi gayre mahal kalbi ahlâkı hasene ile amalı^salihayı ahlâkı
akdesi» kabıha ile amali seyyieden tefrik ve se­
«Esnama mesken eyleme beyti lâmet ve saadet sebeplerini tayin ey­
mukaddesi» lemektir^
UsuJî ( Kuvvei amîle, makûl bir sebebe bi­
«lîakka tevcih etmedikçe kalbini» naen âza ve adaJâtı tahrik ederek hari­
«Kmtuluş yoktur çalışma nMüe» cî fiillerin suduruna mebde ve illet
«(Jvle çüanıaz pUrhatar bir râh ite» olan kuvvettir.
«Vasıl olmaz maksada bir rabMe» Kuvvei âmilenin bir şıkkı kuvvei şe­
Nasubî heviye, diğer bir şıkkı da kuvvei^^Sa-
(Kanaat): İktisat, rıza, yemek içmek­ biyediç/
te itidal. Az şey ile iktifa. Muüâk’a rı­ "Ç Akla tabi olmayan bir kuvvei âmile,
za, kısmete razı olmak. Ülfet edilen tahayyül ve tevehhüme müstenit olan
şeylerin fıkdanı indinde sükûn.(' Kefaf bir muharrik kuvvei hayvaniye mesa­
üzere iktisar. Varidat ile masarifat ara- besindedir.
stnı tesviy^ Kuvvei şeheviyenin eseri cezbi me­
nafi, tahsili lezaiz gibi şeylerdirTlKLuv-
veM T^emektir. Yoksa muüâi^ az ile vei gazab^enin eseri de mazarratları
biliktifa atalet dairesinde yaşamak de­ def, muhataralı umura ikdam, tecebbür
mek değildir. ve tekebbür gibi şeylerdir.
Kanaat, aym gmadır. Çünkü gına, Kuvvet, bazan löadret manâsmda, ba
ademi ihtiyaçtır. Kanaatli kimse ise bir zan da bir şeyi yapabilmek için müte-
çok şeylere gayri muhıtaçtıç<^ heyyi bir halde, kabiliyetli bir hilkatte
«Fakuün kiiUü zi hırsın ganiyyün bulunmak manâsında müstâmeldir.
küllü men yakna» Kuvvet, hakkı setredebilirse de im­
«Hûda aynnnasın bir kimseyi her ha edemez. Hakkı teyit etmeyen bir
giz kanaatten» kuvvet, İçtimaî hey’et için bir musibet­
«Vahdet güziaıi küşei kaifi kamaat nl» tir.)
«tAiEka "gîBî küşade peri evd «Çarpışmalı mı ta bu kadar hak ile
kuvvebı
şöhi'et ob> Sami
(Kuvvet): Kudret. Liyakat. Nüfuz. «Çiğıteımeli mi ta bu kadar hak ve
hakikat»
Salabet. Güç. Zor. Züıayatın meşak­
katli işlere temekkünü. Aslı «kuvve»- Ekrem Bey
dir. «KemaH kudretine sanı’in delîl
ohnaz»
Nefsi İnsanîdeki kuvvetlere «kuvayi «Anasırın hiribiriyle ibtilâfı k^lar»
akliye» denir. Diğer bir itibar ile insan­ (Kaltramanlık): Bahadırlık. Yiğitlik.
larda «kuvvei. âlime, kuvvçi amile» nâ Hüküm ve ferman sahibi olmak hase­
mı ile iki nevi kuvvet vardı^ biyle azimkârlık. Bir çok mehalike gö­
Ç Kuvvei alimede iki kısımdır. Biri ğüs gerebihnek ve azûn ile hareket et­
hikmeti nazariye cihetile alim olan kuv mek hasleti.
veıttir. Diğeri de hikmeti ameliye cihe­ Kahramanlık zorubazu ile değildir..
tile alim bulunan kuvvettir. Bunlardan Belki nefsin ihtiraslarına, gayri meşru
birincisine «Akli İlmî», diğerine de «pk- temayüllerine galebe iledir.
11 amelî» ıtlak oîunur.y «Ey Ömer!. Biz bir bölük merdaıu
-(Aklı İlmînin eseri; külliyatı, hakayı- aîıen peykeriz»
kı, mevcudatı, envai makûlâtı idrâktir. «PcfaJtivainı namdanz, k a b ra m ^
Akli amelînin eseri de smaatı fikriyeyi saf dieriz»
bil’re’y edillesinden istinbat etmek ve Safi
AHLÂK LÜGATÇESİ 105

(Kahkaha): Yüksek sesle gülmek. (Kısicançlık): Çekememezlik. Birinin


Hem gülenin hem de etrafmda bulu- şeref ve ikbalini çekememek. Kendisin
nanlarm işitecekleri derecede gülmek. de olmasını istediği bir şeyin başkasın­
Kahkaha gafletten, hafiflikten neş’et da olmasından müteessir ohnak. Bir
eder. heyecanı kalbidir ki, insanm kalben
«Kati şermendi o dinia senedi» alâkadar olduğu şeylere başkalarının
«K ahk^a etmedi derler ebedî» münasebet ve ihtisas tedarik etmesi
Hakanı endişesinden tevellüt eder.
{Kıyasi ne£s): Başkaları hakkında ken Kıskançlık, vehme müstenit, rekabet­
di nefsine tatbik ile hüküm vermek. ten mütevellit bir nevi cinnettir. Fakat
Kıyasi nefs ,insanı çok kere hataya namus ve haysiyet hususundaki kıs­
düşürür. Binaenaleyh her yerde kıyasi kançlık, iffet ve gayretten madut bir
nefs câiz değildir. Meselâ insan kendi­ has,!eti merdânedir.
sinin haksızlığa uğramasmı istemez.. «Kendi ehli beytim kıskanmayan
Nefsine kıyasen başkalarmm da haksız­ bir âdemin»
lığa uğramasmı istememelidir. Bu bap­ «Pek bozuktur tıyneti ondian îazikt
ta kıyasi nefs pek memduhtur.'] Fakat bekleme»
ahlâksız olanlar, kendi nefislerine kıya- Nasuhî
sen bütün âlemi ahlâksız zan ederler. (Kılükal): Güftüğü. Dedikodu deni­
Böyle bir kıyas ise asla doğru değildir) len faydasız lâkırdılar. Dünya umuru­
«İşte -gördün mü- bir vaziEe ^anas» na ve sâireye müteallik lüzumsuz bahis
«Nefsine etme ehli azmi kıyas» ve cidal.
Naci Hakilerin ulviyat hakkındaki kılüka-
(Kaıyitsizlik): Lâübalî bir hâlde bu­ li, semavîlerin handesini celbeder. Nite
lunmak. Aldırma siz bir hâlde yaşa­ kim bülbüllerin sevda petestâne terâne-
mak. Gâilesiz ,endi§esiz olmak. Hiçbir si, güllerin tebessümü ile karşılanır.
şeyi kendine vazife edinmemek hali. «At riyayı elden isliâha çaihş efalini»
Kayıtsız bir adamın' hayatmda inti­ «Boşboğazlık etme t a ^ eyfe İolü-
zamdan, halinde sebat ve istikametten kalini»
eser görülemez. (Kıymet): Beha. Bedel. Değer. Bir
«Merdila kaydı giriftar edemez şeyin hâiz olduğu meziyet, itibar.
damı em«b> Mukaddesata ehemmiyet ve kıymet
Eşref Muâitafa Paşa vermeyen, her türlü kemalâtı insaniye-
«Yiiblur kevkebei şan-U şeref» den ebediyen mahrum kahr.
«Bu k^tsîzliğe dakbkça beşer» ««Bir gevherbn ki hâki »yalı içre
«Dikkat et mevbîbei hükaline» kalmışım»
«Bozmadan nıbunu sen eyle hazer» «Sarrafı dehr bitmez nda
Nasuhî kıymetim» Emri

K â f Harfi
(Kâm): Murat. Arzu. Maksut. Da­ müver sayıldıkları hâlde dünyanın en
mak. Umniye insan için gayei hayali­ bedbaht kimseleri bulunmuş olurlar.
ye ittihaz edilen şey. Sahibine «kâmü- ^«Akıbet cümlemizin menzil hâk
ver» denir. olsa gerek»
^Dünyada bihakkın naili kâm olmuş «Kime etmiş bu feleik kâm ^ muram
bir zata tesadüf olunamaz) üzere vefa»?
Birçok kimseler vardır ki, pek kâ- Reisiilküttap Arif
106 DÎNÎ VE FELSEFÎ

«Nadanı kâmperver eder taliı Kitmanı sır; sabırdan hazm ve ih­


büienb> tiyattan neş’et eder. İfşayı su: ise sabır­
«Ehli kemâli sâil eder bahü vazgiin» sızlıktan, zıykı sadırdan husule gelir.
(Kibir): Büyüklük. Tecebbür ve aza­ «Keşiifaz eyleme bigânelere»
met. Istikbar. Tekebbür. İnsan kendi «Verme yol meclise divânelere»
nefsini mertebesinin fevkmda görmek. «Herkesi mahremi esrar etme»
Kibir, insana muhtes icabı jıefsten «Sırrım ziyveri bazar etme»
mütevellit bir halettir. Istikbar, şöylece Nabi
iki veçhiledir. (Keder); Gam. Gussa, kaygu. Bula­
1— Bir insanm büyük olmayı iste­ nıklık. Safanm zıddı’ Sevilen ve arzu
yip araştırmasıdır. Bu vechi lâyıkı ile edilen bir şeyin zıya ve fıkdanmdan hu
olmak şartiyle memduhtur. sule gelen kalp ıztırabı.
2— Bir insamn haddizatmda büyük insanlar dünyada kedersiz kimse
olmadığı hâlde kendisini büyük göster­ bulunmadığını bildikleri hâlde yine ke­
meye çalışmasıdır. Bu ise mezmundur. dersiz yaşamak sevdasından vazgeç­
Tekebbür de şöylece iki vechüedir. mezler.
1— Bir zatın ef’ali hasenesinin had­ gcÂbisteni ^fa-vü kederdir leyâl hep»
dizatında çok ve başkalarmm mehasi- «Gün doğmadan meşimei şebden
nine galip olması. Bu memduhtur. neler doğar»Jf
2— Bir insanin efali hasenesi baş- (Kizp): Yalan söylemek. Bir şeyin
kalarmın mehasininden zait olmadığı bile bile hilâfmı haber vermek.
hâlde kendisini öyle göstermeye çahş- Erbabı kizbin ikbali, fecri kâzip gi­
ması. Bu mezmumdur. bi seriüzzevâldir. Kâzipten şehamet ve
Kibr, hamakat ve cehalet eseridir. ulviyet beklenemez.
Mütekebbirlerin yaranı, dalkavuklar­ Bir zat diyor ki, iki şey kizipten in-
dan başka değildir. fikâk etmez. Bu da kesretjjnevait ile
«Âhır yen® hâk olur bu tenler» şiddeti itizardır.
«Bilmem neye kibr eder edenler» İmamı Âzam Hazretleri «Ben asla
V asaf yalan söylemiş değilim» diyen bir ada­
{Kiberinefs): Asr-ü_üsre, fakr-^ gı­ ma: «İşte bu da onlardan biri» demiş
naya, kiber-ü^sigara iltifat etmeyip ci­ tir.
hanın ikbal ve idbannı, nasin red ve- «Merd olan kizbe tenezzül etmez»
kabulünü müsavi'^örmek. Ulüvvi him­ «Zilleti kîzbe tahammül etmez»
mete münafi ahvâlden berî bulunmak «Katı bi ar-u hayadır o habis»
hassesi. «Ki eder kizb Ue ağzm telvis»
Zamanede görülen bir çok müdahe- Nabi
nekârane hareketler, bütün kiberi nefs- (Keramet): (^Kerem ve üısan sıfatiyle
ten mahrumiyet neticesidir. ittisaf. Tekrim_ye tebcili müstelzim ha­
«Kiberinefs ile mümtaz olan erbabı let. Evliya ullâhtan sadır olan bazı ha-
hüner» rikul’âde akv^l ve^ef’al^
«Pek fakir olsa da bir ferde temel­ İnsan; insaniyet dairesince hareket
lük etmez» ettikçe mükerrem bir mahlûktur, ken­
Nasııhî disinden bazı kerametlerin suduru is-
(Kitman): Sır saklamak. Kendisine tib’at olunamaz.
veya başkasma ait olan mahrem husus­ «Zalimlere izhan keraomeıt eser
ları saklayıp, bunların ifşa ve işaasma etmez»
meydan vermemektir. «Kıfanaz dil’i Ffravm mıiinevver
Kitmam fazi, küfram nimeıttir. yedi beyza»
AHLÂK LÜGATÇESİ 107

(Kerem): Mecd ve şeref. U lüw ^:e- (Kelâl): Yorgunluk. Bezginlik. Mü-


nap. İnsandan zuhur eden memduh ah­ taleanm veya işitgâlin çokluğundan do­
lâk ve ef’al. izzeti nefs, sahavet. Neca- layı zihne arız olan bitaplık.
bet. Huy güzelliği. Kadri azîm olan Gayrı muntazan mesai, insana kelâl
şeyi bezi. Suhuleüe ve tıyb-i nefs ile verir.
i’ta. «Kelâl verdi dile çevri devri süfle
Cenab-ı Hak’ka isnat olunan kerem, nihad»
onun mütezahir olan ihsan ve in’amı «Çekilmez oldu odanî cefası âlemde»
demektir. Kemâl
{ Kendi zümresi arasmda şerefli olan «Azminde sabit olmalıdır Kâmcuy
her şey «kerîm» diye tavsif olunur. olan»
«Min külli zevcin kerîm» gibiJt «Hırman olur nasıbei insan
İnsan elinden gelen lütfü keremi lâ­ kelâlden» Ali Ruhî
yık olanlardan diriğ etmemelidir. (Kelâm): Nutuk. Söz. Kuvvei nutki-
«Hüner, ahran abd etmektir ifasan-ü ye. Hars ve sükûna münafi olan sıfatı
niivazişle» mahsusa. Muhataba faideîJhaberiyyeyi
«Kerem görmezse senden ibdî ifade eden lâkırdı. Akaidden bahseden
memlûkiin «sir ofaıraz» Nasuhî bir ilmi mahsus.
(Kesp): Kazanç, çalışıp kazanmak-. Akıl tamam olunca kelâm noksan
Peyda etmek. Celbi nef’a veya def’i za­ olur.
rara musil olan amel. İnsanın derecei irfanını tayine kelâ­
Kesp, iktisaptan eamdır. İktisap yal­ mından güzel miyar olamaz.
nız insanın kendi nefsi için kazanıp «Üslûbi firenkâne dîyip haltı
müstefit olduğu şey hakkında kullanılır. kelâma»
Kesp ise insanın gerek kendi nefsi ve «Yamtakla ne olmuş hû* iki magalata
gerek başkaları için kazanıp elde ettiği nâme»
şeye'itlak olunur. «Üsilûbumuzu mahv ediyor Avrupa
Biz kesp ile memuruz. Tankı kespe derdi»>
sulûk etmemek süneni ilâhîyeye muha­ «Bir Avru|mlı görse bu üslûba
lefet demektir. gülerdi» Naci
ffŞehıdî rahat ıkesbeder tedbiri menzil (Kemal): Fazilet. Mükemmeliyet. Er­
eyleyen» ginlik. İlimü irfan. Âli sıfatlar ile itti-
«Aidi erbaıbı hikem bu ibreti saf. Faziletlerin içtimai, nekıselerin fık­
zenbûrdan» danı. Bir nevin zaten veya sıfaten te­
(KülJet): Meşakkat. Ağır yorucu iş. kemmülüne medar olan hâl ve hassa.
Zait merasim. Meşakkatli iş. Meşakkati İnsanın kemâli yalnız ilmi ile değil­
müstelzim amelde bulunmak. Zorlaya­ dir, belki ilme karîn olan ameliyledir.
rak özenerek yapılan iş. İnsanın bütün faaliyeti hayatiyesi,
Hiç bir hususta külfet sevilmez. Tc- bir gayei kemâle müteveccih olmalıdır..
kellüfle samimiyet bir arada içtima et­ «Yine erbabı bilir ehli kemâlin
mez. kadrin»
ciEyleyip kâhiçe tarhı külfet» «Bezmi cülüıalde Hassan ile bakıl
«Eyle akran ile husn-i iiKet» birdir»
Vehbi İzzet AU Paşa
«Meraisim, meclisi ünsi sebiikrû «Zamanı eyler Cemal!. Ehli kemalin
hana sıklettir» kadUai tayin»
«Miyanı asdıkada şarti ülfelt, terki «01w kûhi bülendin irdfal dûrdan
külfettir» peyda»
Şeyhülislâm Arif HOunet Cemâl
108 DİNÎ VE FELSEFÎ

(Kinaye): Kapalı söz. Telmihen ser­ «Kimyayi saadet ister isen»


zeniş. Bi rşey söyleyip ona münasebe­ «îlmii irfana intisap eyle»
ti olan diğer bir şeyi kastetmek. Manâ­ <rMaiksadinsa nezih bir yaşayış»
sı kapalı olup ancak karinei zaide ile «Ehli şehveıiten içtinap eyle»
anlaşılabilen lâkırdı. Nasuhi
Bazı kinayeler; sarihten daha beliğ, (Kin): Buguz, Hıkd. Başkasmm ma-
daha müessirdir. zan-atmı gizlice arzu. Adavetten dolayı
«Zannum bu gaHba ademden kalpte tutulan gayz.
kinayedir» Esfiayi ümmetin kalpleri kin ve ga­
€<Her kim ekabiıin nazarı kimya raz şaibeleriı^en müberradır.
demiş» Hami «İzharî kin~şSîr3ilizanm ız değit»
(Kîmyayi Saadet): Nefsi rezilden iç­ «Ağ}^ar ile cidal bizim kânmız
tinap ve fezail iktisap suretile tehzip değil» Nabi
ve tahüye etSek. «Olmasın vareste piyç-ü tabi gani­
Fena cereyanlara kapılmayıp nefsi den kinecû»
muzu- temayüllerden men’e' muvaffak «Marı serma dldeye AUâh güneş
olan bir zat, kunyayi saadete nail ol­ göstermesin»
muş demektir. Şehrî

L âm Harfi
(Lâübali): Lakayt. Gailesiz. Teklif­ disi yer ,ne de başkalarına yedirir. Be-
siz. Saygısız. Çekinmez. Bir şey hak­ hîl ise malini kendisi yediği halde baş­
kında alâkadarlık göstermemek hâli. kasına yedirmez./
Lâübali meşrep olanlarm hayatların­
Leimin malmı el, kendisini yer yer.
da intizam görülmez. «Kimse leime yar olamaz iltMat
«Lâübali vazi rahat bahşa manidir ile»
hıred» «Sengi siyaha cazibei kehrülKi abes»
«Bunda hasretkeş olur vazı cununa Beliğ
huşlar» (Lezzet): Tareb. Haz. Çeşni. Lâtif,
Ragıp
his maddeten veya mânen taba mülâ-
(Leame): ^ ç a k lık . Bazı kimselerin yim gelen şeyi ihsas.
tab’ınde merkûz olan fevkal’ade hasa- Kervanlı. Aristib ile Yımanlı «Api-
seit, vo denaet . kür»e nazaran ahlâkm esası lezzettir..
Hayatınm büyük bir kısmı bahasına çJnsan için gayei ahlâkiye, hayrı âlâ zevk
kazandığı bir şeref ve haysiyeti adî bir ve safadır. Bunlara göre insanm haz­
menfaat uğrunda fedadan çekinmeyen zını temin, meyelanmı tatmin eden her
kimse artık yaşadıkça leametden kur­ şey, lezzettir, her lezzet ise hayırdır..
tulamaz. Ne bâtıl zehap !J)
«Yarap bu ne siizişi kıyamet» Bu mesleği kabul edenler, hüsni ah­
«Hd^anfei basregni alâmet» lâktan teceiTÜt etmiş, behimiyet dere­
«Ol neM faansı pûr leâmeb> kesine düşmüş, beşeriyetin başına belâ
«Eymez mi bu fUtne nediaınet» kesilmiştir.
Hamit Gayei^ayatiyesi, fanî lezzetlerden
(Leim):!Qyle alçak kimse ki, servet ibaret olan kimseden cemiyeti beşeriye
ve sâmana mâlik olduğu hâlde ne ken­ faziletkârane hareket beklememelidir.
AHLÂK LÛGATÇESİ 109

«Âmil ol bu hadîs ile bizzat» Seb ve düşnam. Bir kimsenin rahmeti


«Eksim zilo-e hadimil’lezzat» ilâhiyeden mahrumiyetini temenni hu­
Ahmet Şakir susunda söylenilen söz.
(Lütuf): Kerem, İnayet, İhsan. İyi­ Tarafı İlâhîden olan lânet; ahirette
lik, müsaade, gayeye isal, rifk ve nü- ukubet, dünyada hakkın feyz ve tevfi-
vazişle muamele. Meveddete vesile olan kıni kabulden inkıta demektir.
tuhuf ve hedaya. Ona buna lânet etmek şîmei edebe
Hassenin idrak edemiyeceği bazı §ey münafidir,
lere «letâif» denir. Letâfet ise kesafe­ «Bevvali çehi zemzemi lâneılle anar
tin mukabili olup incelik, hoşluk, na­ halk»
ziklik demektir. «Sen kâbe gibi kendini hürmetle
Nazik veya hafi hareketlere vakıf, da benamet»
kik umuru idrake kadir olan zata «Lâ­ (Lağıv): Fesih. İptal. Saçma, çirkin
tif» ıdak olunur. söz. Beyhûde, bâtıl lâkırdı. Muteddün-
Lûtf ile yapılacak bir şeyi unf ile bih olmayan şey.. Üzerine bir fayda
yaptırmak kârı akıl değildir. terettüp etmeyen zait, abes şey. Terk ve
«Elsonma hani lûtfi çarhı sij^eh ilgası icap eden hangi bir şey.
gelime» Boş lâkırdılara lâğviyyat., Tüırehat de
«Baiıti leime gendim âli cenab nir. Bu gibi sözler lüga.'yâni ıslık ve
göster» kuşların savtı mesabesinde bulunur.
Naili Diyanete, ahlâka muhalif sözler lâğv
(Lâitfe): Mizah, şaka. Hoş ve güzel den ibaret olup sahiplerinin çehrei ha­
söz. Hakikî olmayarak mahza eğlence yatında büyük bir leke vücuda getirmiş
veya iltifat gibi bir maksada binaen bir olur.
nükteyi havi olmak üzere söylenilen «İgtinamı fu-sat et, uğraşma lehviyat
söz Veya yapılan şey. ile»
Lâtif olan lâtife, meclise kü§ayiş ve­
«Geçmesin kıymetli ömrün öyle
rir. Çok lâtife sohbetin lezzetini giderir. lâğviyat ile»
«Herze gûyet, lâtife pindaret»
Nasuhi
«Dediler ana lâtife zurefa»
«Ki mahallinde ola cilve nüma» (Levm): Fasi, kmamak, serzeniş. Bir
«Lâfzı endiek ola, mıanâsa keâr» kimseyi yapmış olduğu bir muamele­
«Etmeye kimseyi asla d i ^ » den dolayı ta’yip ve tevbih etmek.
«Bûyi gül gibi aça sineleri» Vaktinde yapılmayan tevm ve tev­
«Sinelerden gidere knıeleri» bih, nebatatı çürüten mevsimsiz yağmu­
ra benzer.
Nabi
(Lüb): Oyun. Sahîh bir maksada de­ «Akseden takdire vechibed fıalindir
lâlet etmeyen iş. Akıl ve hikmete mu­ senin»
halif eğlence. Bunun ash ağızdan akıp «Nefsini levn» eyle, göstermeı
salya denilmekte olan lüaptır. kaderden iştâcâ»
Evkatını lehv-ü lu’ba hasreden, rene Nasufaî
ve teapten kıırtuFâmaz. (Lehv): Oyun .Eğlence. Gaflet. İn­
«Lüib^ lehv ile cü dünya meşbun» sanın kendisini umurı mühimmeden
İstemez âkil olan gayrı oyun» oyalandıracak şey ile işitigâl etmesi. İn­
«Carhı dûn kurdu acayip düzen!» sanın mütelezziz olduğu şey ki insanı
«Aldatır lü’bü ile merd-ü zeni» ilha, vaktim boş yere imha ettikten
Vehbi sonra nihayet bulur.
(Lânc't): Lân, Nefr^, Matrudiyet. Oyun ve eğlence kabilinden olan şey
Sahat tarikiyle tart ve ibat. Beddua. lere «lehviyyât» denir.
110 DİNÎ VE FELSEFÎ

Lehv ve lu’b ile iştigâl edip duran «Dâvayı buluğ eyliyoruz kUtehiz
kimseler, sinni şeyhuhata erseler de is- el’ân»
batı rüşt etmiş olamazlar. şîriz» Muallim Naci
«Kim maili lehv-ü lüub-u şüld(er-ü

Mim Harfi
(Matem): Y e’s. Nevha. Hüzün ve ke (Malihulya): Karasevda. Kuruntu. Me
der. Vefat veya şâir güria bir nıusibet rak. Daimî hüzün. Bâtıl ham hayal .
vukuunda meyusiyet alâimi izhar ede­ İnsanın kendisini bir kuruntu eseri ol­
rek ağlamakta, ah-y eninde bulunmak. mak üzere zengin tasavvur etmesi.
Binlerce dilsuz hâdiselere saha olan Gözleri makbereye müteveccih oldu­
dünya bir matem haneden başka birşey ğu hâlde kalpleri tükenmez emellere
değildir. müstağrak bulunan salhürd^zevat, bi­
«Kimdir o murde rûh kt feryada rer mücessem maliyülya addedilmeye
başlamaz» lâıyktırlar.
«Matem şiari âleme ettikçe bir «Kim verir kıymet hayata maMhuIya
nazar» Najsuhî olmaisa»
«EJ iydJ ekber eyledi ben mâlem «Kim eder rağbet bu hâke hubbi-
eyledim» Halim Giray dünya olmasa» Nasuhî
(Mal): Mülk ve servet, kıymettar şey. (Me’yûsiyet): Yese düşmeklik. Takip
İnsanm tasarrufu aJtmda bulunan eşya. edilen bir emelin ademi husulü hakkın
İnsanm tab’ı nâil olup ta hacet vakti daki kanaatten mütehassıl bir hâli nev-
için iddihar olunan şey. midî.
Bir yerden diğer bir yere nakli ka­
Me’yûsiyet, faaliyeti hayatiyeyi sön­
bil olan mallara «emvaiynenkule» nak
dürür. Zamanenin muhtelif tahavvülâ-
li kabil olmayanlara da «emvali gayri
tına şahit olanlar, uğradıklan bir nik-
menkule» denir.
bet ve mağlûbiyetten dolayı o kadar
En büyük felâket, kıÜeti mal ile kes­
me’yus olmamalıdırlar. Hiç bir' muz-
retti iyaldir.
lim' gece yoktur ki, bir münevver fecre
«Mal; hayatm vesilei refahıdır, yok­
müntehi olmasın.
sa gayesi değildir.
«Şöhreti mal iledir m^abedi «Me’yûsi sıhbat olm^ ne denlü
İstâmın da» mariz isen»
«Camii köhııei bî vaikfa cemaat «Hak’tan ümit kesmemedir kâri
gehnıez» Nabi agebî»
(Maı^yam): Manasir, halen ve me- «Eksıer bulur devasını çok kimse
alen fâidesiz boş lâkırdı. İnsan için derdinin»
arzu edilmeğe lâyık olmayan beyhûde «Her inleyen öleydi kalırdı cihan
şey. Kadri hacetten ziyade söylemeğe ftchî» Nihat Bey
lâkırdıyı lüzumsuz yere tekrar ve tat- (Mübalât): Dikkat. Takayyüt. Kayır
vîl eylemeğe. «Fuzûli kelâm» denir ki, mak. Say-ü itina. Dinî veya dünyevî bir
bu da malâ yâni cümlesindendir. Ma- husus hakkındaki fikir ve endişe.
lâ yani ile vakt geçirenlerin natıkıyyet Mübalâtı diniyesi olmayan kimse­
vasıfları, nahikıyyete tebeddül etmiş den hayır gelmez.
olur. «Ahkâmı Hakka karşı mubalâtı
«Hüsn>i dûıdîr dedi şahi mâni» olmayan»
«Terki lâyelzenn-U malâ yani» «Artık hukuki gayre riayet eder mi
Nabi hiç» Nasuhî
AHLÂK LÜGATÇESİ 111

(Mübalağa): İzam. Bir şeyi büyüt­ Menfaat veya hatır için kanaatim
mek. Çok çahşmak. Bir şeyin veya bir tebdil eden, metaneti kalbiyeden mah­
kimsenin memduh veya mezmum olan rumiyetini göstermiş olur.
eysafmı müstebat veya muhal görüle­ («Eder tedvki âlem bir mekinin
cek derecede büyük tasvîr etmek. Bu kuvvei azmi»
yoldaki tasvîr ve beyan; aklen ve âde- «Cihan titrer sebatı payı erbabı
ten mümin olursa «tebliğ» aklen, müm mıetanettem») Kemal
kün, âdeten muhal olursa «iğrak» ak­ (Mücadele): Münazaa, müşacere, kav
len ve âdeten muhal olursa «gulüv» nâ ga; atışma, hasmı ilzam ve ifham için
mmı ahr. usulü dairesinde yapılan münakaşa ve
Lüzumsuz mübalağalar sözün kıyme­ muaraza.
tini iskat eder. Kailinin ciddiyet ve sa­ lüzumsuz yere yapılan mücadele,
mimiyetten mahrumiyetini gösterir. bâiih terviçten başka bir şey yaramaz.
«Aldanma sen sitaj'işiıie şahsı ^«Çarpışmayan şüunı hayat ile tnahv
mügSlin» olur»
«Mest etmesin sakm seni bir neşvei «Bir sahai mücadeledir sahnei
gUTÛr» cihan»> Nasuhî
«Rengi hulus'u sıdkıtan azade (Mücazat): Mutlaka ceza. İyiliğe mu­
olduğun» kabil verilen mükâfat ve kötülüğe mu­
«Kavlindeki mübalağalar gösterir kabil terettüp eden ceza. Ekseri kötü­
durur» Nasuhî lük mukabilindeki cezada müstameldir.
(Mübahat): Öğünmek. Nazlanmak. Bu dünyada hiç bir fenalığm müca-
Tefahür. Maddî veya manevî bazı es­ zatsız kalmadığı emsâli tarihiyesile sa­
bap ve evsafa binaen fahrü gurur iz­ bittir. Binaenaleyh halka kötiilükte bu­
har edivermek. lunanlar, elde ettikleri muvakkat bir
Fenaya karîn olan şeyler ile meba- fırsata mağrur olmasınlar.
hat, fikri hikmötten mahrtmıiyet neti­ «Zalimlere lâyıksa âdem neyliye
cesidir. mazlûmi»
«Var ise bir hünerin arz ile isbat «Elyak görünür hal bu ki, gaddara
ejle» mücazat»
«Otamaz mahzı mübahat bu dâvaya «Masuma didii görmemıek olsun mu
delik) Ragıp mükâfat»
(Mebde): Asıl. Başlamak. Başlangıç. «Yetmez bunu ifaya hayatın günü
Bir şeyin başlandığı zaman. Beşeriye­ malûmi» Hamit
tin dünyaya getirilmesi haleti. (Mücamele): Güzelce ülfet ve mua­
Beşeriyet âleminde görülen bir çok şeret. Birisiyle samimî surette dost ol­
fazihalar, mebde ve meaddan birer gaf­ mayıp sureten güzelce, nazikâne mua­
let neticesidir. mele edişmek.
«Filhakika zille benzer mi memat» Siyaset sahasında carî olan müca­
«Zâil olmazken hakikaıtta hayat» mele, bazan en galibâne muharebeler­
«Mevt vermez yâıri ömre hatime» den daha ziyade maksadı temine hiz­
«Belki meb’de dir bu dievri daime» met eder.
Hamit «İkbal ederse ger sana dehr-l
«Olur mu salîki agâha bir mesirei desisekâr»
îeyz» «Alıkıuna bn* mücamelei
<cVücu't âleminin meb’de ve meadı kâzibânedm> Nasuhî
kadar» NaMi K a d ^ (Mecaz): Bir lâfzm bir karine ile
(Metanet): Rüsuh. Sağlamlık. Daya- mevzun lehinin gayrinde istimali.
mklık. İnsanm fikrinde sabit, azminde Manayi hakikat mütaazır olmadıkça
kavi, akidesinde sahibi rüsuh olması. manâyı mecaza gidilemez.
112 DİNÎ VE FELSEFÎ

^ « S o fî mecaz anladı yare muhabbe- Muhabbet diğer bir itibar ile de iki
thn» kısımdır. Biri, tabiidir ki, hem zevilha-
«Âlemde kimise bilmedi gitti haki- yat hem de cemadat arasında caridir.
Demir ile miknatıs arasmdaki cazibe
Edimeli Em?î bu kabildendir. Diğeri, ihtiyar ve şuu­
«Mecaz erbabıdır azerdei ağyar ra mukarindir ki, yalnız insanlar ara­
olan yoksa» sında carîdir.
«Hakikat bağınm verdi miitarrasında Muhabbet, rûhı kâinattır.
har olmaz» «Tek olmasın esasi muhabbet
Şeyhülislâm İsmail Asını halelpezir»
(Miicahede): Uğraşma. Rene ve me­ «Mazurdur merasime dair kusurlar»
şakkat. Nefsi emmare ile veya düşma­ (Mihnet): Dert. Gam. Belâ. Musibet.
nı din ile yapılan cenk-ü cidal. Nefs ile Eziyet. İnsan için vesile-i imtihan olan
muharebe ederek onu meşakkatli gör­ belâ ve keder.
düğü hayırlı amale sevk etmek .Abdin Muvaffakiyete nâiliyet için belâ ve
nefsinden infisali, kerîm olan Rabbına mihnete tahammül etmek gerektir.
mânen ittisali. Cehd, meşakkat, cülıd YuiSüf gibi envai mihen çekmeye
ise vüsü ve takat manâsınadır. muhtaç»
Mücahede, hem el ile hem de dil ile «Âsan değil ihvana veliyyünniam
olur. Bir hadîsi şerifte: «Küffar ile el­ ohnaık» Nabi
leriniz ve lisanlarınız ile mücahede edi­ (Muhalefet): Uyumsuzluk. Uygun gel
niz» diye buyurulmuştur. memezlik. Başkasının kavline veya fi­
Nefsi ile mücahede edemeyen, âlî iline gayrı muvafık bir surette hareket
mertebelere irtika edemez. etmek.
« D ^ il mi cenki hayatm zebunu Asıl ihtilâf, iki kimseden veya züm­
âdemde» reden her biri diğerinin tuttuğu yolun
€<Mucalıedcyle yaşar çaresiz bu gayrisini tutup gitmesi demektir.
âlemde» Kavlen olan ihtilâf, nas arasında ba
«Evet., mücahede mahsulüdür zan tenazuu muktezi olduğundan bu
hayatı beşer» cihetle muhalefet, münazaa ve müca­
«O olmadıkça ne efrat olur, ne dele manâsına istiare olunmuştur.
aileler» Nefsinin temayülâtma muhalefet ede
(Muhabbet): Ülfet. Meveddet. (^Alâ­ miyen, mabudunun mukaddes emirleri­
ka, sevgi, dostluk telezzüz olunan veya ne mütabaat edemez.
faziletten sayılan bir şeye ruhun meyelâ «Hakkm nesimi feyzine mazhar olan
nı. Nefsin hayır gördüğü veya hayır zan zevat»
nettiği şeyi irade etmesi^j Tabiatı insa- «Nefsin hevayı şumuna eyler
niyenin kendisinden hazettiği veya ken­ nudıalefet.» Nasuhî
disinde hayır ve kemal gördüğü bir şe­ (Meth): Öğmek. Sitayiş. BiUhtiyar
ye meyi eylemesi) yapılan ef’ali cemileden dolayı lisanen
Muhabbet, bir itibar ile iki kısımdır. vuku bulan sena. Buna fiilde munzam
Biri, bir garaza ve n efi şahsiye müste­ olunca «tazim» denilir.
nit olur. Paraya muhabbet gibi. Diğe­ Erbabı fazilet hakkındaki methü se­
ri de sevilen şeyin zatındaki bir kemal­ na, kadirşinaslık nişânesidir. Edaniyi
den mümbais olur. Bazı meşahir ve methetmek, ealiye hakaret demektir.
menazir hakkındaki muhabbef, gibi Bi­ «İndimde medihalar şereftir»
rinci kısım, seriüzzevaldir. Garaz feN't «Memduh değilse methe ehra»
olunca muhabbette nihayet bulur. Naci
AHLÂK LÜGATÇESİ 113

(Madde): Asıl. Unsur. Cevher. Key­ gelen refah ve tealî manzarası. Vahşi-
fiyet. Maya. Cisim. El ile tutulup göz yâne halleri terk ile faziletkârane bir
ile görülebilen şey. Kanunların, nizam­ surette yaşayış.
namelerin fıkraları. Fazilete mukarin olmayan maddî te­
Maddeye mensup, cismanî, fi’lî olan rakkiler, medeniyeti fazıladan madut
şeylere «maddî» denir. Cem’i maddi­ olamaz.
yattır. «Olmaz afakta nûri medeniyet lâmi»
Maddiyat ile uğraşan, yalnız maddî «Doğmasa burci maarifle süreyyayi
şeylere inanan şahıslara da «maddi- edep»
yun» denilmektedir. (Medine): Şehir. Belde. Resûli Ek­
Maddenin ötesini göremeyenler, ha­ rem Efendimizin hicret buyurmuş ol­
yattan mahrum, cemadat kabilinden sa dukları mübarek şehir. Medenî bir hey’
yılmaya lâyıktırlar. etin ictimagâhi olan büyük şehir. Cemi
( «Gözlere çmpaır dururken bir nice medaindir.
a.'sân bak» Medineler şu iki kısma ayrılır.
«Buınlan bir adî madde zen eder 1— Medinei fazıla. Bu hayrat ve ke-
gâHI beşer» ! malâta hizmet, İçtimaî mesaliha riayet
Nasuhî için ihrazı temeddün etmiş zatların ika­
(MUdara): Müdaıat. Yüze gülmek. metgâhı elan medinedir.
Zahiren dostluk göstermek. Sulh ve sa­ 2— '^edine-i gayrı fazıla. Bu da şer
lah üzere olmak. Nasa mücamelede, il- ve mefsedete cür’et, bâtıl akidelere ve­
tifatkârane muamelede bulımmak. ya gayrı meşrû şehvetlere inhimak için
Müdara, muvaffakiyete vesiledir. Lü kisvei temeddüne bürünmüş eşhasm
zumsuz müdara; müdaheneden madut, mukim bulundukları Medinedir ki, Me­
tenzili kadre baistir. dinei cahile, Medinei fasika, Medinei
«Halavetyap olur mu nimeti civmıı dallg^ nevilerine a y r ılır "
dünyadan» İslâmiyet nuru beşeriyet ufuklarında
«Dehen şu olmayanlar bûsi damanı parlar parlamaz yüzlerce Medinei gay­
mUdaraı^n» ri fazıla birer Medinei fazılaya münka-
Ragıp lip olmuştur.
(Müdahene): Yüze gülmek. Dalka­ «Malıkûm olur sıdoıta medaini
vukluk. Yalan yere muhabbet göster­ fazıla»
mek. Birinin yüzüne karşı kalbindeki- «Bir sabnei fazayih olunca erazıle»
nin hilâfına olarak muhabbet ve hulus «Bir merkezi fazilet-ii irfan olur
izhar etmek. eğer»
Müdahimler, seciyeden mahrum kim «Islâhı hâl ederse medaini cahile»
selerdir. Bunlarm alkışlarına aldanan- Nasuhî
1ar ise humekadan madutturlar. (Mezellet); Aşağılık. İtibarsızlık. İn­
«Can sıikar dersin eğer bn’ kimse sanın kadrini tenzil eden alçaklık hali.
doğru söylese» Hâline kanaat etmeyen, çok kere
«Bir müdahin bin yalan söyler de mezellete giriftar olur.
sıkmaz canını» «Eşkim fUtaide oldu hadzı mezellete»
Naci «Piraye olmadı o güher gûşi
(Medeniyet): Şehrilik. Ulum ve sa­ rağbete»
nayie, İçtimaî terakkıyata muvafık su Sâmi
rette maişet. Millî, İçtimaî ve ferdî ha­ (Mezemmet): Ayıp. Kabahat. Ayıp­
yatın yüksekliği. Ulûm ve fünunun, ti- lama. Takbiha şayan olan fiil ve hare­
care tve sanayiin terakkisinden husule ket.
F : 7
114 DİNÎ VE FELSEFÎ

Mukaddesata muhalif söz, söyliyen- hakkında husule gelen iptilâkârane te­


1er, mezemmetd&n ebediyyen kurtula­ mayül.
mazlar. Ziyade merak aklın bir nevi muvaze­
nesizliğinden neş’et eder.
«Kimseyi fas>l>u mezemmet etme»
«Bazan bir itilâya bizi sevk eder
«Ehli gıybet ile ülfet etme»
merak»
«Gaynnın zemmin eden şahsı deni»
«Bazan da pek yorarak natUvan
«Bilki metheylemez elbette seni»
eder» Nasuhî
Vehbi
(Mezhep): İtikat. Tutulan yol. Bir (Mürakebe): Muhafaza. Göz altında
dinin şubelerinden her biri. Din husu­ bulundurmak./Dinî vecd-ü istiğrak. Ma
sunda ittihaz edilen tarik. İtikadiyata siyadan kait’ı taallûkle barigâhi ülûhiye-
ve ameliyata ait bazı ahkâm hakkmda- te kalben teveccühe
ki ihitlâfat neticesi olarak zuhura ge­ Bîr~dakikaİık mWakabe neşvesi, bu
len şubelerden her biri. fanî cihanm bütün lezzetlerine faiktir..
Ümmeti merhumenin icmama ikti­
ran etmiş olan mezheplerin gayrısma «Bahrimuhiti vıdıdete candan
salik olmiamalıdır. atılmalı»
«Yetişir sana tankı haıneâ» «Ruhani bir mik^ıabeye dalmak
«VeriK ol mezhebe A l ^ şere&> isteyen»
Vehbi Nasuhî
(Mürüvvet): Erkeklik. Yiğitlik. İnsa­
«Ebnayı beşerde kalacak mı bu mıı-
niyet muktezası olan şeyi yapmak. Müs
adab>
tahsen olan şeyleri ahz, mezelleti müs-
«Bihnem ne zaman doğrulacak
telzim olan hallerden içtinap. Evlâdın
mezhebi âlem»
Ziya Paşa bahüyarhğuu görmekten mütehassıl se
vinç. Şer’an, aklen örfen medhi calip
(MimO: Cidal. Münazaa. Başkası- olacak ef’ali cemilenin suduruna meb’
nm sözüne dahi ve taarruz ederek red de olan bir kuvvei nefsiye. Ahnef diyor
ve nakza çahşmak. ki; Mürüvvet, açıkça yapılmasından uta
Mira ve riya ile vakitlerini zayi nılan şeyi gizlice de yapmamaktır.
edenlerin hâllerine pek acmılır.
Şedaidi ihfa, acezeye karşı kuvvet
«İzhan halkka say edter erbabı ve ihtişam izharından imtina, mürüv­
marifeb> vettendir.
«Her an ed^r ddal^ü miradan
mııcand>eb> Nasuhî «DUşmaındian ahzı sâr gibi var mı
(Mııraat): İtibar, Saygı. Hifz etmek. bir safa»
Riayette bulunmak, vakıtlan muhafa­ «Ragıp bu zevka âh mürüvvet
za, taatla iştigâl. Esbabı hayre tevessül, komaz beni»
devaii şerden tevaJckı. Ragıp Paşa
Aba-ü ecdadından müntekü adap ve
(Merhamet): Rahm. Acıma. Esirge­
fezaile muraatta bulunmayan bir cema­
mek. Şefkatte bulunmak. Bîçarelerin
at kendi millî hasailinden tecerrüt et­
hâllerine kalben acıyarak kendilerine
miş olur.
yardım edivermek.
«Hazir-ü nazır iken haa'eti Rab»
«Eyleme terki muraatı edeb» Tamahkârların kalplerinde merha­
Nabi met nuru parlamaz. Merhametsizlerin
(Merak): îptilâ. Vesvese. Kuruntu. başkalarmdan merhamet ummaları ka
Telâş. Üzüntü, Kara sevda. Bir şey dar gülünç bir hâl olamaz.
AHLÂK LÜGATÇESİ 115

^Sim urgı merhametten ben gönne- (Müsakmet): Biribii'iyle sulh yap­


aim nişâne» mak. Barışık bir hâlde yaşamak. Hiç bir
«Ey hace sen görürsen benden kimse hakkmda husumet göstermeyip
selâm söyle»)^ herkes ile sulhü salah üzere bulunmaic.
<cAcımak, nâili rahm olmayı intaç Kendi ailesi efradı ile mücadelede
eyler» bulunup duran kimse, vatandaşlariyle
«cBunu bizzat beyan eylemede mesalemet dairesinde yaşayamaz.
Peygamber» «Mitletferin hayatı, suijtü müsale-
«Acıyın ki, acısınlar size de emri ile» metken»
«Merbamet hissini talim ediyor «Saik nedir bilfaunez harb-ü cidale
ümmetine» TahirüFmevlevî halkı»
(Mizah): Şaka, alay, insanlarm biri- Nasuhî
Zîhayat mahlûkatm muttasif olduğu de- (Müsamaha): Tesahül. Tekasül. Aldr
mamak. Görmemezlikten gelmek. Dik­
mevîlik, safravîlik gibi muhtelif keyfi­
katsizlik, bir hususta suubetle değil,
yetlerin hey’eti mecmuası ki, münafir
rifk-u suhuletle muamele etmek. Terk
unsurlarm tefaulüûden tahassül eder.
edilmesi vacip olmayan bir şeyi tenez-
Herkesin mizacma göre hizmet eden
zühen terk edivermek .
kimse bir dalkavuktan başka değildir.
Bâzı nalâyık hâlleri bir nazarı müsa­
«Mümteziç ol, olma hafifül’mizaç»
maha ile görmek, büyüklük eseridir.
«Zcvcene arz etme sakın iht^^aç»
«Devran görürde fazlını iğmazı ayn
Nasııfaî
eder»
(Mizah): Şaka, alay, insanlarm biri- «Etmez fakat kusurunu görse
biri ile lisanen veya kalemen yaptıkla­ müsamaha»
rı lâtife. Mizahta lâtife yapmaktu'. Nasuhî
B î edebâne mizah, mizacı ifsat eder. (Müsavat): Beraberlik. Tevazün. Fark
Sait binl’as hazretleri demiştir ki: Mi sızirk. Aynı vaziyette olmak. İki şeyin
zah hususunda muktesit ol. Çünkü mi­ bir hususta birliği. İnsanlarm hilkaten
zahın ifratı baha ve zarafeti giderir, ter olduğu gibi vezaif ve hukuk itibariyle
ki ise musahipleri tenfir eder. de aynı vaziyette bulunmaları hâli.
«Hûbdur gerçi letâfetle mizah» Maddî kuvvetlere tapanların müsa­
«Olmaya leyki mUeddiyi silâh» vatı hukukiye umdesine taraftar görün­
Vehbi meleri, zuafayı iğfal içindir.
(Meziyyet): Fazilet. Seciye. Rüçhan. «Yekrenk ve müsavat gerektâ*
Bir inşam mükâfata, hürmet ve riayete nazannjda»
lâyık kılan haslet. İnsanda hususî bir «Tevbihi aıdu, dost nüvazii ahibba»
hâlde tecellî edip başkalarına tefevvu­ Sami
kunu icap eden faziletkârane bir haslet. (Me«avi): Seyyiat. Kötülükler. Uyup
Şahsa ait kıymeti ahlâkiyenin teza- ve nakayıs. Şeri’ ve akla münafi, adabi
yüt idişi. Cem’i; Mezaya ve meziyyat- insaniyeye muhalif olan kötü hâllerin
tır. hey’eti mecmuası. Müfredi: «Su» dur.
Mezaya ekseri sözdeki nikat ve me- Mukabili hasenenin cem’i olan «me-
hasin hakkında kullanılır. Meziyyat ise hasin»dir.
hem bütün fezaili insaniyede hem de Bir çok insan mesaviden hâli olamaz,
mehasini kelâm hakkmda kullanılır. Elverir ki, mehasini mesavisine galip
BaşkaJarının fazlü kemâlini görüp olsun,
itiraf etmek, büyük bir meziyettir. «Beşerdir en ziyade müstaiddîniyk-ü
«Asli re’fet, eşeddi rahmettir» bed mahlûk»
«Re’fet ebl^teri meziyyettir» c<Mesavisi mezayası kadar şayam
Ahmet Şakir hayrettir» Safa
116 DİNÎ VE FELSEFÎ

(Müsahele): Yumuşaklık göstermek. Mes’uliyeti beşeriye, söylece iki kı­


Kolay zan etmek, Rıfk ve sühuletis sımdır.
muamele. Kendi umurunda lâübâliyâne 1— Mes’uliyeti kanuniye; Bu kanu­
davranıp hiç vazifesi değil imi§ gibi mu nî hükümlere münafi hareket neticesi
amelede bulunmak. olmak üzere tevbüı ve mUcazat sure-
Vazifelerinde müsahelekâr olanlar, tile teveccüh eden mes’uliyettir.
mes’uliyeti ahlâkıyeden kurtulamazlar. 2— Mes’uliyeti ahlâkiye; Bu da ih­
«İnsan dâlâle doğru ederken tiyarî fiillerin hesabını vermek ve bu
müsaraat» fiillerin mahiyetlerine göre mükâfat ve­
«cEyler tariki hakta ne dense ya mücazat görmek hali olup kanûnı
müsabele» ahlâkiye ademi riayet neticesinde te­
Nasuhî veccüh eden mes’uliyettir.
(Meskenet): Miskinlik. Beceriksizlik. Mes’uliyeti ahlâkiye, kanuni ahlâkî­
Fakr-u zillet. Elden gelen mesaide ku­ nin müeyyidesidir.
sur ederek zillet ve atalet içinde yaşa­ «Öyle bir gaflet nüfuz etmiş ki,
mak hâli. mhı milfete»
Pek az bir şeye mâlik olan kimseye «Kalmamış kalplide bir yer Sıissi
«fakir», hiçbir şeye mâlik olmayan kim mes’uKyete»
seye de «miskin» denir. Nasuhî
Meskenet, izzeti İslama münafidir. (Müşahede): Rü’yet. Bir şeyi göz ile
«Ey koca şank, ey ebedi meskene!:» göımek. Istibsar.fBir şeyin hakikatini,
«Sen de kımıtdanraaya bir niyet illetini veyahut hassalannı keşf ve ta­
c<Korikuyonıııt garbııı elindenı yarm» yin için hakkında vuku bulan nazar ve
«Kalmayacak çe^kmediğin' mePanet» mülâhaza, kalplerin safayı yakin ile
(Meslek): Usul. Tertip. Yol. Gidiş. melekûti ilâhiyeyf mUtaiaasî ve Cenabı
Mânen tutulan yol. Seciye. İnsamn dün Hak kın haber verdîli gavıplara~ıttıraı.^
yaca veya dince ihtiyar ve takip ettiği Müşahedeyi yapan ruhtur. H aleler,
tarik. âletler ise bu hususta ruhun birer mu­
En fena meslek, mesleksizliktir. avinidir.
Mesleksiz kimseler, iki cami arasın­ Ruhi irfandan mahrum olan gözler,
da kalmış beynamazlara benzerler. vechi hakikati müşahede edemez. Su­
«Tebdili meskk ettiremez iptilâ retlerin manzaralara müteveccih nazar­
bana» larından ne beklenir?
«Gönlüm sebal asasının kabrama-
«Yoiktur gözümde perdei ikbal
mdır»
Naci zulmıetb>
(Mesnet): Derece. Rütbe, Dayanıla­ «Ben hilimîyaı! müşahidi envao'i
cak şey. İnsan için kuvvet ve istmat te­ hâimet&n»
minine elverişli olan mansıp. Hilmi
En büyük mesnet, memuriyete muh­ (Meşrep): Tabiat. Seciye. Şime. Âdet
taç olmayacak miktarda bir servete meslek, yaratılış. Bir şey hakkmda, in­
mâlikiyettir. sanın tabiî meyil ve zevki.
«Ey şebriyan mesnedi temkiiM Izzü Herkesin meşrebi kendi ruhunun saf
cah» vet ve küduretini işraba kâfidir.
«Olmaz bk aısıımaıı iki burşide «Hi^fı tmetirodir Itab’ı ahbabaı ke­
cüvegâb» der vennek»
(Mes’uliyet): Mes’ullük. Bil’ihtiyar ({Değildir meşrebim manendi sahba
yapdan bir şeyden dolayı failine müca- derdi ser veranek»
zat terettüp etmesi. Ragıp
AHLÂK LÜGATÇESİ 117

(Meşakkat): Iztırap. Güçlük. Yorgun (Maslahat): Meşguliyet. Kârlı iş. Bir


luk. Sıkıntı. Bir işten husule gelen ren- işin hayırlı olmasına bais olan şey.
cü, mihnet. «Şakkul’asa» cemaatten ay­ Mefsedetten beri olup kendisinde mü­
rılmak manâsmadır. kellef için fayda bulunan husus. Muka­
Allâh-ü Tealâ yolunda çekilen hiç bili «mefsedet» tir.
bir meşakkat, mükâfatsız kalmaz. Hikmet-ü maslahata göre hareket
«Meşakkatsiz gelen bû* nimetin etmeyen ,hüsrandan kurtulamaz.
kadiri bilinmezmiş» Ehli kenıal^ü edebin her sözü»
«Ommçün vakti kıymetdiannı ıi:azyi «Maslahat-U hikmete maıkrun olur»
eıder insan» Nasuhî Nasuh!
(Meşveret): Müşavere. İstişare. Mü­ (Musibet): Felâket. Nikbet. İnsana
talâa. Müzakere. Danışmak. Tereddüt teveccüh eden kaza ve belâ.
edilen bir şey hakkında başkasının re’ Hangi bir içtimai hey’ete teveccüh
yini istihsal. Bir hususun hayır, men­ eden musibetlerin en büyüğü, bir ta­
faat veya zarar cihetini tayin için mü­ kım eclafın eşrafa galebesidir.
nasip görülen kimse ile müdavelei ef­ «FazU^tdien, diyanetten nasibedar
kâr. okm miUeb»
Meşveret sâyesmde hakikat müm- «Hatâs olmuş oluır etbetki clesti
(kâşif olur. musibetten»
Müşavir; sâdık, mücerrep, cazim, ha Nasuhî
yırhah, farigul’bal, gayrı mağrur, gay­ (Muaşeret): imtizaç. Biribiri ile hoş­
rı mütelevvm olmalıdır. ça geçinmek. Cemiyetlerin münasebatı.
€<Akİ! üe oldu müşerref insan» Nas ile ihtilat ve esdıka ve yaranı bilâ
«Kahna manendi bahaim bajran» sebep hicirden mwanebet.
«Leyk pek akla da mağrur ohna}> Muaşeretin”bir takım adap ve şeraiti
«Meşveret eylemeden dur olma» vardır. Bunlara riayet edümesi insani­
Vehbi yet muktezasıdır. Şu kadar var ki, bun
(Miisahabe): Konuşmak. Hemdem ol ların bir kısmı tekellüfe badi, samimi­
mak. iki veya daha fazla kimselerin yete münafi bir mahiyet aldığmdan tâ­
bir yerde toplanarak sohbet ve muhab­ dile muhtaç bulunmaktadır.
bette bulunmaları. «Buıhnaz fauzûr başkasını bî huzur
Herkes kendi fıtratındaki kimselerin
musahabetinden mütelezziz olur. «HaOa cihanla etm el hüsııi'
Musahabe âdabına riayet etmiyenler muaı^reb»
ile hemsohbet olan, teessürden kurtu­ Nasuhi
lamaz. (Meat): Avdet. Ahiret. Dönülecek
c<Revnak verir mecalisi ibnıü îazilete» yer. Müstakbel hayat. Ahiret âlemi.
«EhM dilrâı musababel âri£âiKsi»> Mebdein| tezekkür, meadmı ^tefek­
NasuM kür etmeyen'^imse, vatanını özlemeyen
(Müsalaba): El ele tutmak. İki kim­ gideceği yeri tayin edemeyen serseri bir
senin mülâkat anında ellerinin safhası­ seyyaha benzer.
nı vechi mâruf üzere biribirine temas «Bildm mi nedir mebde ile semti
ettirmesi. meadi»
Müsafaha, tezyidi muhabbete hadim, «Dm aıdama ey tire derûn ırakşi
tahiyyetüi’ islâmı mütemmimdir. sevaidi»
«Bais oW ıtezayüdi hubb*ü Sami
meveddete» (Muaraza): Muhalefet. Muanede. İti
«İhvanı ba safa ite yapmak raz. Kavga. Biribirine karşı durma. Mü
müsafaha» Nasufai bahase. Hasmın ikame ettiği delile mu­
118 DİNÎ VE FELSEFÎ

halif irad edilen delil ki, buna «mua- (Marifet): Hüner. San’at. Bilgi. Ma-
raza bilgayır» denir. İki delîl sureten hirâne oyun. Umi rabbanî. Bir şeyi vec
biribiri gibi olursa «muara^a—bilmisil» hi cüzî ile bilm ekrBir şeyi tefekkür ve
n â mı nı alır. Muarızm delili hasmının eserint4©d«bbü^-s«r6tile_Jdrâk-^imek..
delilinin aynı olunca da «kaJp» namiy- MukabUi inkârdır. Tefekkür ve tedel)-
le yâdolunur. bür neticesinde insanın kavuşacağı il­
Güzel bir niyete mukarin olmayan mi kasır.
muaraza, fayda yerine zarar tevlit eder. Marifeti beşeriyenin dereceleri mü-
^(Gerdûn ile muarazaya venneyiz tefavittir.^Bir şeyi bilâdelil bilmek, bir
^vaz» amiyâne marifettir. Delili ile, illeti ta-
«Yoktur sirişti hilkatünizde liyesiyle bilmek, bir marifeti ilmiyedir.
Delili ile, gayesi ile,, illeti ûlası ile bil­
Hazık mekte bir marifeti felsefiyedicj
aTeslîmdir mmvrazanm seyfi saıuni» Süleymani Daranî diyor ki: Eğer ma'
Keçecizâde İzzet rifet tasvîr ve teşhîr edilecek olsa ce­
(Muavenet): Teavün. Yardım etmek. mâlini temaşa âlemi beyhûş ederdi.
İnsanların biri birine hizmet ve ina­ «İbkayı nama bais otur cevheri
yette bulunması. îıüner»
İnsan kabre girmedikçe başkalarının «Elbet cihanda mai'ifet insanı
muavenetinden müstağni olamaz. andırır»
Yerine masruf olan muavenet, mün- Osman Vasıf Bey
bit yere ekUen tohum gibi nema bulur.
(Maruf): Meşhur. Bilinmiş şey. Ha­
^«Pamalı ruzigâr olan edıan dferdî-
yır ve üısan. Akim idrâk ve şer’i şeri­
ment»
«fİster lisaıu hâl il'e senden fin tahşin ettiği şey. Cenab-ı Hak’km
rızasını calip. Kitap ve sünnete muva­
mıuavenet»X
Nasıdiî fık olan her hangi bir husus. Mukabili
Münkerdir.
(Mucize): İnsanları acze düşüren ha­
dise. Tabiî kanunlara muhalif olarak Hükemadan biri diyor ki: Kerîmler
vücuda gelen fevkalâde bir şey. (|^Bir hakkmdaki marûfi hayır, leîmler hak-
Peygamberi Zîşan’dan sıdkını isbat jçin kındaki marûfi da şer takip eder. Bu
kudreti İlâhîye île sadır olup herkesi yağmur meselidir ki, ondan sedef için­
acze düşüren, hayrette bırakan, bir ce inci olur, yılanlar içince de zehir ke­
mislini itjran kabil olmayan harikul’ade silir.
bir şey.^ «Kabili ecr olursa çevri nola»
Mucizeler, aklî ve hissî kısımlarına <fEmri maruf ve nehyi ımiıııkerdîr»
ayrılır. Fuzuli
Kur’an-ı Mübin, bir mûcizei akliye­ (Masiyet): Günah. Suç. İtaatsizlik.
dir ki, fasahat ve belagatı ile bütün Cenab-ı Hak’km emirlerine ademi in-
üdeba ve bülegayı acz ve hayrete dü­ kiyat. Tab’a mütabaat, şer’a muhalefet,
şürmüştür. İn^ıkakı kamer hâdisesi de halayık ve fevahişi irtikaba mücaseret.
bir mucizei hissiyedir. Cem’i measidir.
Cenab-ı Hak’kı tasdik, onun muaz­ Eğer herkesin masiyeti kendi siması­
zam kudretmi itiraf eden bir kimse, mu na aks etse idi, birçok kimseler, birer
cizeleri inkâr edemez. ifrite dönerdi.
«Her âyeti bî n a :^ Kur’an» «Gurun nefs ile müstağrakı m eı^ı'
«Bu* mıucizei ebed karilidir» iken»
«Füılıaını mübine uymamaktau» «Kulum dediği Hudanın bize inayet
(cÂleniıdc büyUk kebîre olmaz» imiş»
Nasuiû Hazık
AHLÂK LÛGATÇESt 119

«Ederiz masiyeti, lütf umonz olur, lâkin izalei zünûlu müstelzimdir.


mevlâdan» Birçok günahları apaçık bir halde
«Biz bu mUmelgede de har ekeriz, yapmaktan sıkılmayanlar, Hak Tealâ-
gül biçeriz» nm af ve mağfiretinden müstağni ol-
Nevres duklarmı lisanı hal ile söylemek iazi-
(JVlanevî): Takdirî. Mâna ve medlu­ hasında bulunmuş olmuyorlar ım?.
le mensup. Kuvvede olup fiilî olmayan (!^<Nurı rahmet neye güidürmiye rayı
husus. Maddiyata müteallik olmayıp siyehim»
ruhiyata, ilâhiyata ait bulunan emir. «Tanrının mağfiretinden de büyük
İnsanm hakikî varlığı, manevî bir mü günehim»^
kuvvetle kaimdir. Şinasi
^«Bu hisâztikle cemiyet yaşar dıer- (Mefkûre): Gayei hayaliye. İdeal. Bir
ierse pek yanlış» insanm hayatında takip ettiği yegâne
«Biır ümmet göster, ölmüş mianevi- maksat. Bu, arapcadan uydurma bir
yatite sağ kaImış»S kelimedir.
^ Akif Kendilerini mefkûre sahibi gösteren
«Sezadır âdem için manevî bir bazı kimselerin hayatlarındaki televvü-
istikbal» nat, kendilerinin mefkûreden mahrumi­
«Ki hiç görmediği bir cemale âşıktır» yetini gösterir.
Hamit Mefkûresine sadık adam pek azdır..
(Maişet): Dirlik. Yaşayış. İnsanın Adî bir menfaat uğrunda mefkûresini
kendisi ile geçineceği, hayatmı idame ıferkeden kimse, bir dane için dame dü­
edebileceği şey. şen haris kuşlardan daha fikirsiz sayıl­
Mâişetin yarısı, hüsni tedbirdir. malıdır.
E d ^ y e temellük ariyet bir ömr jaMiUeti ilâya dairdir bütün»>
için değmez» «Ehli iM oı gayreti meşkiireâ»
«Bu sııretle teayyüş fikrini pek «Kâinat etse tebeddiül eytemez»
nabeca buldum» «Hakp^estanm metin mefkûresi»^
(Mugalâta): Sefsata. Yanlış muhake­ Nasuhî
me. Birini galat’a düşürmek. Hakka §e-
bih mukaddimelerden mürekkep olan (Miıkâbere); Bile bile hakkm hilafı­
bâtıl kıyas. Saçma söz. nı iltizam ve müdafaa. Birine kurula­
Bazı kimselerin nutukları, yazıları rak istihfaf ile muamele etmek.fllmî bir
mugalâta için birer parlak misâl teşkil mes’elede izharı sevap için d e ^ , ilza-
eder. mi hasm için yapılan münazara.^
Mugalâta ya cehâletten veya tabiat­ Kendi fasit re’yini terviç için âğız ka­
taki denaetten neş’et eder. labalığı ile yapılan niza.
«Bahsi ibn eyle bivechi adap» Mükâbere ekabire yakışmaz.
«Dm-ılıp maglataya ellime şitap» «Haıkkm önünde feâmil olan serfûru
Vehbi eder»
(Mağfiret): Gufran. İğmaz. Setret- «Erbabı îhn-ü fazla yakışmaz
mek. Yargılamak. Yapılan^irkin bir işi mükabere»>
muahezeye kadir olan zatın örtbas et­ Nasuhî
mesi. Kullarmın günahlarım settarül’u- (Mükaşefe): iı^ikâr etmek. Veliyyül-
yûp olan zatıbarinin setr ve ihfa buyur lâtun kalbinde bazı umurı gaybiyenin
ması. mütecelli olma^. Beyan ile kabili tas-
Mağfiret ,ikap ve itaba münafidir, fa vir olmayan bir huzûri kalbî.J
kat izalei zünûbu müştekim değildir. Mükâşefe bahrme dalmayan, haka-
Af ise bazan ikap ve itaptan sonra yık incilerim elde edemez.
120 DİNÎ VE FELSEFÎ

«Madûndur avalim-ü mevcuttur şayanı teessürdür ki, insanlar bunun


Huda» mekrinden yine gaflet edip duruyorlar.
«Anlar bu sırn valıdeti ehli «Âdâyı zebun sanma, zebun olsa da
mükaşefcş» âda»
Nasuhî «Cevelamna mâni kalemin bir seri
(Mükâfat): Müsavat. İyilikle karşı­ mûd^r.»
lamak. ihsana misliyle veya daha ziya­ «Zinhar çalış olma emin mekri
desiyle mukabele. Bir kimsenin hizme­ aduvdan»
tini ve sayü gayretini takdiren kendisi­ «İklimi dil-ü cana adu mefsede
ne verilen şey. cûdur»
Mükâfatı görülmeyen faaliyet, atale­ Naci
te mübeddel olur. (Mekremejt): Kerem. Necabet. İnsa­
«Sabret siteme ister isen hüsni nın zatında mütecelli olan izzet ve şe­
mükâfat» ref.
«Fiikreyle ne zulm eylediler Yusuf’a C Mekremet, insanın kadrini yükselten
ihvan»
bir'âtiyei süphâniyedir. Bunun kıyme­
Ziya Paşa
tini bilme^nler sukuta mahkûm olur­
(Mekânet); Mekîne. Müknet. Vekar.
la^
Temkin. Metanet. Rütbe. Hüsni hal.
Manevî mertebe. Dayanıklık. İstikamet «Mekremet, cümle beni âdeme ver­
dairesinde sebat. miş mevlâ»
Mekîn olanlar, en dehşetli rüzgârlara «Ki bujıırmuştur ezelden velekat
göğüs geren yalçın kayalara benzerler.. kerremna»
Hafif meşrep olanlarm fikrinde se­ «Ve refa’na ile fazi ehlini kılmış âlâ»
bat, kalbinde mekânet bulunmaz. «Kadir, ikanı akaidce olunsa tevkîr»
^«Şuleî ikbali dehte meylu rağbet «Mekremetlû yazılır mı bize ey gil-
eylemez» ki debîr»
«Arifin pümûr olan kalbi mekânet Sıdkı
perveri»)^ı (Mükellefiyet): Bir şeyin icrası hu­
Nasuhî susundaki isteniliş. Bir vazifenin, bir
(Mitear): Miksîr. Geveze. Lüzumsuz hizmetin, bir fedakârlığın ifa ve itası
yere çok söz söyleyen şahıs. hususundaki mecburiyet.
Miksar olanlar; dostlarını bîzar eder, İnsanlarm şerefi, mümtaziyeti mü­
bigânelerin de handei istihzasına uğ­ kellefiyetleri ile kaimdir. Kendisini mü
rarlar. kellefiyetten azâde sayan kimse, behi-
Serrişte bulup bir iki miksar» miyete iltihak etmiş olur.
«Dersi galatatı etti tekrar» «Ey mültezimi heva-ü şehvet!»
Galip «Mecnun musun ey esîri ;gaflet!»
«Mikiâr-ü zemîm bir celisin» «Etmekte iken bütün avalim»
«Gaybubeti bir azîm nimeı^to «Kanımı üâhîye riayet»
Naci (cŞahsmda tasavvur etmiyorsun»
(Mekr); Fend. Dubara. Birini hile ile «Mabuıduıta karşı bir mükellefiyelb>
maksadından inhiraf ettirmek. Bir mak Nasuhî
şadın husulünü temin için hafi surette (Mülâhaza): Tefekkür. Endişe. Göz
yapılan muamele. ucuyla bakış. Bir işin hakikatına, âkı-
Hayre müteveccih olan mekr, mem- betine aynı basiretle nazar etmek .
duhtur. Hilei harbiye gibi. Şerre âlet Mülâhazasız lâkırdılar, ceviz takırdı
olan mekr ise mezmumdur. sı mesabesindedir.
Dünyanın ne derecelerde mekkâr ol­ Mülâhaza, nufuzi nazara mâlik zat­
duğu binlerce tecrübelerle sabittir. Ne lara has bir meziyettir.
AHLÂK LÛGATÇESİ 121

«Bais jıedir tm mertebe kibm «İş bitti, sebatm sonu yoktur, deme,
guruFuna» yılma»
«£y nevresîde nazlı ni^ali tabiatın» «Ey milleti merhume! Sakın ye’se
«Olmuş lebûıü kahrı biraz kM kapılma»
mülâhaza» Mehmet Akif
«Binlerce salhurde şecerler (MiHiyet): Kavmiyet. Bir milleti di­
meş^etin» ğer milletlerden tefrik ye temyiz eden
Nasulu ahvâl ve hususatın heyeti mecmuası.
(Mülâtafa); Nüvaziş. Şakalaşmak. Lu Kendi milliyetini tezyif eden, o mil­
tûf ve şefkatle muamele. Lâtife tarzın­ liyetten istifa etmiş olur.
da vuku bulan nüvaziş ve iltifat. «MilUy^eti nisyan ederiz her
Lâtif obnayan mülâtefa, tenzili kad­ işimizde»
re, inkisarı kalbe sebebiyet verir. «Efkân firenge ılebaiyyet yeni çıktı»
«Bais olur kulubumıuzıun inkişafına» Ziya Paşa
«Bir nefhai nesim demıektir (Meleke); Mümarese. Tecrübe ile el
mülâtafa» de edilen iktidar ve maharet. Hasse.
Nasııhi Alışkanlık. İnsanın nefsindeki sıfatı
(Melâl): Melâlet. Usanmak. Can sı­ râsiha. Bazı ef’al sebebi ile nefiste hu­
kılmak. Bir şey ile çokça iştigalden sule gelip adimüzzeval veya batiüzze-
nefse ânz olan zaaf ve futur. val olan keyfiyet. “Cem’i melekatdır.
Zamanın muz’iç takallübatma şahit Melekâti nefsaniye; âlî, sâfil veya
olan hassas bir ruh için giriftarı melâl fazıl, redi’ kısımlarına ayrılır. Şecaat
olmamak kabil değildir. ve iffet melekâti fazıladandır. Haset,
«Vareste ohnak iaîeyen âdem hırs, hayasızlık ta melekâti rediyye-
melalden» dendir.
«Aynlmasın işinde rehi itidal/den»
Melekâti nefsiye, kuvvei akliye,
Ati Ruhi
kuvvei şehvaniye, kuvveî gazabiyedir.
(Melâmet): Azarlamak. Kmamak.
Kuvvei akliyenin itidali hikmet, ifratı
İtapta, serzenişte bulunmak. Bir kim­
cerbeze, tefriti belahettir. Kuvvei şeh-
seyi yapmış olduğu bir muameleden
vaniyenin itidali iffet, ifratı şereh, tef­
dolayı tayip ve tevbih etmek. riti humûddur.
Sefahatten mütehassıl yüz karalarını
gözlerden serpilen giryei melâmet izale Kuvvei gazabiyenin itidali şecaat, if­
edemez. ratı tehevvür, tefriti cebanettir. Haddi
«Nihali masiyetin meyvesi melâmet itidalde bulunan kuvvetler birer fazilet­
tir. İfrat ve tefrit halindeki kuvvetler
imiş»
ise birer rezilettir.
«Bu güılistanımızın bâsıh nedamet
nniş» Hazık İnsan kendi melekelerinin mâlikidir,
<^illet): Bir dine veya bir ırka men memlûkü değildir. Binaenaleyh mele­
sup cemaat. Bir toprak üstünde yaşa­ kelerine güzelce hâkim olmalıdır.
yan müşterek menşe ve lisana veya öte­ «Kim için olsa fazilet meleke»
den beri müşterek menfaatlara mâlik «YükseKr kaidti döıner bir m el^e»
olan bir insan zümresi. Asıl manâsı: Nasuhi
Din ve şeriattır. Binaenaleyh bir ırka (Müm^at): Yoldaşlık. Beraber yü­
mensup kimseler'm hey’eti mecmuası­ rümek. Uygunluk. Başkasmm fikrine
na millet denilmesi miiveUettir. arzusuna hizmet edercesine muamele­
«MOletim nev’i beşerdir, vatanım rûyi de bulunmak.
zemin» diyenlerden mensup oldukları Yerinde olan mümaşat, hüsni idare­
cemiye thayır bekelmemelidir. den maduttur. Salabeti fikriyeye mâlik
122 DİNÎ VE FELSEFÎ

olanlar, onun bunun gayri meşru ama­ ileri gitmek için nefislerin nefasette
line mümaşat edemezler. yarışması hissi. Bu son manâca müna-
«Hakkı iptal ederek bâtılı isbat fese, muhasededen ayrılır, uluvvi him­
edemem» metten sayılır.
ccUnutup halikımı halka mümaşat Bir cemaat efradı arasında yüz gös­
edemem» Nasulıi teren munafese; kemâlât sahasında mü
(Mumatala): Borcu uzatmak. Uhde­ sabaka hissinden ibaret olursa o cema-
ye terettüp eden bir borcun edasmı ve­ atm itilâsını, aksi takdirde ise sukutu­
ya bir vadin zamam ifasmı bilâ zaru­ nu intaç eder.
retin uzatıp durmak. «Bu meclisi münafese âmîz âlemin»
Mumatala da bulunanlar, itimat ve «Değmez neşatı vuslatı, hüzni
emniyete şayan olamazlar. vedama
(cDeğmez sevabı -tecrübe ettim^ Nabi
günahına» (Münakaşa): Atışma. Gürültülü mü­
«İlarazda buhınma mumaül bahase. Birinden mufassal hısap iste­
olanlara» mek. Bir İlmî mes’ele hususunda hara­
Nasuhî retli mücadele ve münazaada bulun­
(Münacat): Gizlice dertleşmek. Ce- mak.
nab-ı Hak’ka yalvarmak. Allâh-ü Tc- .'-jdihiyat hakkında bile münakaşa­
alâ’ya dua ve tazarruu havi manzume. dan geçinmemek, nîm münevverler için
Hak Tealâ’nm manevî huzurunda yal­ bir moda olmuştur.
varmak. Kemâli ibtüıal ile duada, tazar «Değil hakayıkı şer’in, bugün
ru ve niyazda bulunmak. bedlhiyat»
Yamk bir kalpten barigahi ülûhiyete «Bilâ münakaşa ikrar olunmıyor..
yükselen hazin, hazin münacaatlar, el­ heyhat» Akil
bette kabule kârîn olur. (Minnet): Lutûf ve ihsan. Şükür ve
«İlâhî sensin ol kaza hacat» hamd. İyilik etmek. Yapılan iyiliği, lu­
«Ki lâzımdır sana arzı münacat» tûf ve ihsanı birer birer sayarak başa
Vehbi kakmak. Nimeti kesire.
(Münazara): İlm-i adap kaideleri da Minnet iki veçhile olur. Birisi, bir
iresinde mubahase. Hangi bir mes’ele kimse hakkında bil’fiil ibzali nimette
hakkmda mücerret izharı savap mak­ bulunmaktır. Diğeri de yapılmış bir iyi­
sadı ile iki taraftan basiret üzere vuku liği lisan ile yad ederek başa kakmak­
bulan nazar ve mübahase. tır. Bu minnet nas arasında müstak-
Hodbin olanlar, münazara âdabma behtir. Meğer ki, küfrani nimet zama-.
riayetkâr olamazlar. Münazara usulü­ nında olsun.
ne riayet etmeyenler ile mubahasede Minnet, Allâh-ü Tealâ’ya yakışır..
bulunmak abestir. Nasin minnete mukarin olan iyiliği kö­
cfizhan haikka çahşmaz zevat ile» tülükten mâduttur.
«Beyhûdedîr yapılan bir münazara» Vaktiyle çalışmış olanlar, bir takım
Naisuhî esâfilin minnetine mâruz kalmazlar.
(Münafese): Rekabet. Muhasede ve «Minnet Hiidâya devleti dünya
muaraza. Bir şeyi takipte biri ile yarı­ fena bulur»
şa çıkmak. Nefîs, kıymettar bir şeyi «Bakı kalır sahîfeî âlemde âdımız»
daha evvel elde edebilmek suretile te- Bakı
ferrüt ve kesbi imtiyaz etmek için kav- (Menfaat); Nefi. Fayda. Kâr, ka­
len ve filen vuku bulan muhalefet ve zanç. Hayrın artması, şerrin eksilmesi.
münakaşa. Başkasında görülen bir ke­ İnsanın dünyada veya ukbada selâmet
male imrenip ona yetişmek veya daha ve saadetine hizmet eden şey.
AHLÂK LÛGATÇESİ 123

(^İngiliz feylesoflarından «Bantam»e rettir. Bir kimse hakkında lüzumundan


göre ahlâkın esası, menfaattir, kıymeti fazla hiddet göstermek gibi.
nef’iyesi en ziyade olan, lezzettir. Ir­ Dinen münker olan şeyler ile ülfet,
maklar denize munsap oldukları gibi faziletten, insaniyyetten mahnuniyyeti
bütün faziletler de hubbi nefse münte­ icap eder.
hi olur. Binaenaleyh insan kendi nefsi­ «Kendini mahv-U perişan eyter»
ni her şeyden ziyade sevmeli, kendi «İçtinap eylemeyen münkerden»
menfaaü için ahlâkî vazifelerini ifa et­ Nasubî
melidir/ (Müvahat): Sadakat. Muhaleset. Ve­
t^îstevart Mil’e göre de ahlâkm meb’ dat. Biribirini kardeş edinmek. Bazı ze-
dei, saadettir. İnsan, azamî saadete nâ- vatm biribirine mücerret rızayı barî
iliyet gayesini takip etmelidir. için kardeşçe muamele yapması.
Azamî saadet ise azamî menfaat Şahsî menfaatlerini her şeye tercîh
demektir. eden kimseler arasındaki muvahat, kurt
Lezzete müstenid mesleki ahlâkî ile ile koyun arasındaki refakata benzer.
menfaate müstenit meslekî ahlâkî esa­ «Leyık sen büsjıi müvalât ede gör»
sen müttehittir. İkisi de hubbi nefse, «Alü-aba ile muvahat edie gör»
lezzetleri taharriye müteveccihtir.) Vehbi
Şu kadar var ki, birinci meslek, yal­ (Miiaheze): Tenkit, Azarlamak. Bir
nız bir sevkı tabiî delâleti ile ezvaja_ kimseye gayrı lâyık bir fiil veya kav­
tahariye sevk ediyor. İkinci meslek ise linden ötürü itap ve serzenişte bulun­
bu yolda biraz daha mahirâne rehber­ mak.
lik ediyor. Hâsılı menfaat mesleki de, Hakîmâne olmayan muahezeler, mat
doğru değildir. lup olan tesiri gösteremez.
Menfaat ,ahlâkın esası, gayesi değil­ <cEhM fesaida âleti şer olma elhıaizer:>
dir. Belki kanûnı ahlâkîye riayetin bir «Vicdanın etmesin seni asla
semeresidir. muaheze» Nasuhı
Mücerret maddî bir menfaat mülâ­ (Müvasat): Birine yarlık etmek. Te­
hazası ile yapılan bir vazifenin kıyme­ sellide bulunmak. Muavenet eylemek.
Birine mâlen ve bedenen yarlıkta, gem
ti ahlâkiyesi olamaz. Ahlâk daha sabit,
hurlukta bulunu vermek.. Başkasını
daha umumî bir esasa müstenit olmalı,
defi zarar, iysali nefi’ hususunda ken­
daha ulvî bir gayeye müteveccih bu­
di nefsi menzilesinde tutmak.
lunmalıdır.
Müslümanların müvasat vazifesine
Kendi menfaatlerini başkalarımı!
riayet etmeleri, aralarmdaki uhuvveti
mazarratında arayanlar, yırtıcı hayvan­
islâmiyye icaplarmdandır.
lardan daha demdirler.
«Bize atfı nazar etmez m ı ^ ey
f<Menfaatlef nıulttelif, efkârii ara
şahidi âmal»
muhtelif»
«Garibiz yurdumuzda, lâyıkız lûtf-u
«Ber taraf artık olur mu ihtisamâti
miivasata» Nasuhî
beşer>)
(Müvalât): Dostluk. Bazı kimselerin
Naisuhî arasmda teessüs eden tesahüpkârâne
«Umuma sûd bahş olmakla kesbi muhabbet ve ünsiyet.
menfaat eyle» Menfaatları muhtelif milletler arasm
«Viicûhi imtifaın eşlemi zira bu da vücuda gelen müvalât, biribirini al
surettir» Safa datmak için bir âlet mesabesindedir.
(Münker): inkâr edilmiş, tanmma- «Bulamazsm bir eser Imyi
mış şey. Haram ve çirkin görülen han­ samimiyetten»
gi bir hareket. Bir kuvvei gazabiyenin «İtimat etme miivatâtma halkm
asarını izhar hususundaki ifrattan iba­ şhndi» Nasuhl
124 DİNÎ VE FELSEFÎ

(Mevt): Memat. Ölüm. Hayvan ve­ «Müstefit olmak için mev’izaden»


ya nebattan kuvvei namiyenin zevali. «Kabiliyetli kulaklar ister»
Ruhun bedenden müfarekatı ile beden «Kesbi feyz eyleyemez barandan»
de tasarrufunun inkttaı. «Kuruyup bitmiş olan meşcereİer»
Lisanı tasavvufta: «Nefsin havasını Nasuhî
söküp atmak.» ruh ile beden arasında­ (Mevhibe): Atiyye. Bahşiş. Kisbe
ki muavenet ve müşareketin inkıta ve mukarin olmaksızın husule gelen bir
infisahı. hal, bir hassei cemile.
I^Kıhçla ölüme «mevti^hmer», boğul Güzel ses, bir mevhibei sübhâniye
mak, suretile olan ölüme de «mevti olduğundan pek kıymetlidir. Binaen­
esvet» denir^ aleyh bunu sûi istimâlden sakınmalıdır.
Tedarikli bulunanlar için mevt, b' «İlimdir maidei rabbani»
vesilei halâstır. Şerîr olanların mevti, «İlimdir mevhibe-i yezdanî»
kendi haklarmda, bir felâket, başkala­ Nabi
rı hakkında ise bir rahmettir. (Müeyyide): Bir şeyi teyit ve takvi­
«Bimarii h ic r^ ile bizarı hayatız» ye eden şey. Bir vazifeyi ifaya mükel­
«Ei minnetü liUâh müteheyyii lefi sevk eden maddî veya manevî bir
mematız» kuvvet .Tabiî, sıhhî, dinî, ahlâkî gibi
Hersekli Arif Hikmet kısımlara ayrılır.
«İntizainı âlemin kanunudur mevtü Meselâ: Muhabbeti İlâhîye bir müey­
hayat» yidedir ki, insanı vazifei diniyesinin
€<Mürtebittff kestî-vü nistîye ifasına saik olur.
cümle kâinat» Zamanın garip cereyanlarına uya­
(Meveddet): Sevmek. Muhabbet. Bir rak hadisat dalgaları arasında nabut
kimse hakkında beslenilen dostluk his­ olan bir nice meşahirin şu elîm sergü­
si. zeştini mülâhaza etmek, hayatımızı hüs
Abbas ibni cerîr diyor ki: Meved­ ni tanzime hizmet edecek bir müeyyi-
det; kalplerin teatufı, ruhların itilâfı, deî tarihiye değil midir?
nefslerin ünsiyetidir. «Lâhûtî bir akîdei rıdiiyeden daha
Zamane adamlarının meveddeti, mal metin»
lannın ser haddinde nihayet bulur. Fe­ «Ahlâk için tasavvur etme olur bir
dakârlığı icap eden noktada meveddet- müeyyi^»
ten eser görülemez. Nasuhi
«Mevedidet samnta kalplerden taşan (Mehabet); Heybet, şan ve şukûh.
şimdi adavettir» Ululuk. Korku. Bir şeyin haddizatında
«Güvenme y ^ sadık sandığın bir hâiz olduğu celâl ve azamet, havfâver
öz hayalettir» halet.
Nasıdiî Mehabet, fıtrî bir hassedir. Ca’lî olan
(Mev’Iza): İrşat. Öğüt. Nasihat ver­ mehabet, duvarda mürtesem bulunan
mek. Dinleyenlerin kalplerini yumuşa­ bir arslan suretinden farklı değildir.
tacak surette sevap ve ikaba dair irat «Kemali havf^ zilletle taparken
edilen söz. Kasvetli kalpleri yumuşa­ ehli ikbale»
tan, donmuş gözleri ağlatan, bozulmuş «Mübarek şahsını sahip mehabet
işleri düzelten hitabe. zanneder calıil»
Tahvife mukarin olan zecr ve mena Nasuhî
veya kalbe rikkat verecek surette hay­ (Maharet): Üstatlık. Zireklik. Bir
rı hatırlatmaya «va’z» denir ki, mev’i- kimsenin bir hususta hâiz olduğu haza­
za, bunvın ismidir. kat ve ihtisas.
AHLÂK LÜGATÇESÎ 125

Bir müesseseyi yıkmak için mihaııikî Tab’an müstakim olanlar, istikamet


bir kuvvet kâfidir, fakat yapmak için ten mahrum olan kimselere meyi ede­
büyük bir maharet ister. mezler.
«Pek maharettir ki, balka bir şihabı «Zeynep ko meyli ziyneti dünyaya
zaili» zen gibi»
«Hamei sehhar bir hurşidi rahşan «Merdine vâr sade dil ol terki zivcr
gösterir» et» Zeynep Hanım
Nasuhî (Mejınenet): Bereket. Yüm. Sad. Sa
(Meyi): Meyelan. İncizap. Muhab­ adet. Uğur. Bir şeyde veya bir zatta
bet. Eğilmek. Bir şey hakkmdaki tevec eseri görülen uğurluluk hali. Mukabi­
cühi kalbî ve hahişi tabiî. Bir cismin li Nahs = Nühuset’dir.
kendisini men eden şeye muvafık bir «Kendi hayatlarını meşru surette
vaziyet almasını temin eden bir key­ tanzim edemeyen kimselerden meyme­
fiyet. Vasattan iki canibin birisine udul net beklenilemez.»
etmek. «Olma tebdili tarika mail»
Meyi, cevr manâsında da müstamel­ «Meymenet yoktur olursun sâil»
dir. Vehbi

(NUN) Harfi
(Waz): Şive. Cilve. İstiğna. Şımarık­ Nankörlük, bedmayelerin şiarıdır.
lık. Huysuzluk. Bir şeyden müstağni gö «Bezi etme lûtf-u cudunu nankör
rünmek. Kendisine daha ziyade kıymet olanlaraı»
verdirmek için alınan tavır ve vaziyet. «Yağmur verir mi faMe pur şur
Dünya, «naz ehline niyaz eder, ehli olan yere»
niyaza naz» Nasuhî
«Bilen hâki sitanbuldur rusümi, (Necat): Kurtulmak. Tehlikeden ma
şive-ü nazı» suniyet. Dünyada veya ahirette mih­
«Kenarın dilberi nazik te olsa net ve azaba sebep olacak şeyden ha­
nazenin olmaz» Nabi
lâs bulmak.
(Namus): Irz. İffet. Şeriat. Kanun.
Doğruluk. Edep ve haya, emniyet ve is Hakkıngösterdiği yolu takip etme­
tikamet gibi faziletlerin muhassalası yenler, bir necat sahiline kavuşamazlar.
olan nezih bir haslet. «Yoktur hulustu sıdk giM mucibi
Cibrili Emîne «Nanusi Ekber» de­ necat»
nir. Namus bir sâbit meziyettir, onun, «Mihrabı sıdka rahat ed^ istinat
bunun telâkkisine tabi değildir. eden»
Namus öyle nazik bir cevherdir ki, Fehmi Bey
en ufak bir ârıza ile münkesir olur da
bir daha yapılamaz. (Necabet): Asalet. Aslı ve nesli te­
«Olmasm farz eyle biç encamı kâr miz olmak, güzel huyluluk. İnsanın as­
endişesi» len, neslen, neseben temiz kanlı, şerif-
«Elverir insan isen namûs-ü ar ünnefs, ker’mürruh olması.
endişesi» Ziya Paşa İnsanın necabetine sımayı halinde
(Nankörlük): Küfranı nimet. İyiliği parlayan bir fazilet leması şahadet eder
unutmak. Görülen bir iyiliğin kadrini Necip kimselerin hacaletaver hâllere
bilmemek ve şükrünü yerine getirme­ cür’et etmeleri daha büyük bir kusur
mek denaeti. teşkil eder.
126 DİNÎ VE FELSEFİ

«Bed asla necabef mi verir hiç «Lutfı suhen, nezaketi tab’a


iinüforına» nûmûııedir»
«Zerdûz palan ursan eşek yine «Olmaz nümayişi arazm cevher
eşektir» olmasa»
Ziya Paşa Sami
(Necdet): Necadet. Hamaset. Baha­ (Neza.het); Züht. İffet. Pâklık. Ayıp
dırlık. Kahramanlık. Ruh ve kalp kuv- lardan ve ahlâka münafi hâllerden ru­
veti. Mehalik ve mehavif anmda ceza’ hun uzak bulunması.
telâş göstefîneyip i ^ r ı metanette bu­ Sefihlere mukarenet, nezahete mü-
lunmak hassesi. nafîdir.
«Bu bezmin eyleyenler himye cami
Asıl necdet ve hamaset, nefsi emma-
hoşgüvarından»
reye galebe halinde tecelli eder.
«Şifayabi nezabat oldular renci
«Kalır pürmevci necdıet, bürc-ii
humaınıdan»
baruyi diyanette»
«Birer takızafer her beyti ulvî Şeyhülistâm Arif Hikmet
nezdi ünunetet» «Her kim olursa sufehad^n bai6>
Abdullah Atıf «Nûr-i nezahatten olur müstefit»
(Nahvet): Gurur. Azamet. Tekebbür. Nasuhî
Büyüklenmek. Bir hususta insanm-ken (Nisyan); Unutmak. Bir şey hakkın­
da badel’ilm arız olan sehiv ve gaflet.
dişine mağrur oluu teazzüm gösterme­
Nisyanın sebepleri üçtür.
si.
1— Za’fi kalb ve hafıza. 2— Gaflet
Neşvei nahvetin humarı, ölünceye
ve zühûl. 3— Kasd, yâni bir şeyi biF
kadar devam eder.
iltizam unutmaya, hafızadan çıkarma­
€<Hİç lâyık mı tekebbür, n^vet-ii ya çalışmak. Böyle amden olan bazı
gılzet bi^e» nisyanlardan dolayı insan muaheze olu
«Her taraftan parlayıp dlurmakda nur. Diğer iki sebeple olan nisyan, mâ-
aczi halimiz» zurdur.
Nasibi Esasen nisyan, bir lûtfi İlâhîdir. Eğer
hayatın fecî tecelliyatı unutulmayacak
(Nedamet): Nedm. Pişman olmak.
Yapılan veya fevt olan bir işten dolayı olsaydı insan bunların müterakim tesi-
ratı altında ezilir giderdi.
akabinde husule gelen teessüf ve tahas­
«MiHiyyeti nisyan ederiz her
sür.
İşimizde»
İslahı hale yardım etmeyen neda-
«EBıârı frenge taibaiyyet yeni çıktı»
metde başka bir felâkettir.
Geçmişe nedamet, fayda vermez. Ziya Paşa
(Neşat): Keyf. Sevinç. Şadlık. Şenlik.
Hüner telâfii mafata çalışmaktır.
«Lutf ile hasidi bedbaha nedamet Kalpte husule gelen neşve ve surur.
gelmez» Manevî zevklerden husule gelmiş ol­
mayan bir neşat ,seraptan mütehassıl
«Telh olan meyveye şükkerle
halâvet gelmez» bir sevinç gibi seriuzzevaldir.
«Bu meclisi münafese amirâ âlemin»
Nabi
«Değmez neşatı vuslatı hüzni
(Nezaket): Zarafet. Kaba olmamak. vedaina»
Muaşeret usulü hususunda kavlen veya Nabi
fi’len gösterilen lâtif, nazik, edîbane (Nush): Nasihat. Va’z. Öğüt. Salaha
muamele. vesile olan hale sevk ve davet, fesadı
Nezaketsiz kimselerle konuşmak, gü mucip olan halden tahzir suretile bir
zelce bir dayak yemek kadar ruhu mü­ kimse hakkında vuku bulan hayırhah­
teessir eder. lık.
AHLÂK LÜGATÇESÎ 127

Nasihat dinlemeyen kimse, verilen «İki hasiyet eder batıi-ü hakkı


nafi ilâcı kabul etmeyen hastaya ben­ temyiz»
zer, «Biri tetküd hab^dir, biri tamiki
Dürüstâne olan nasihatlar, çok kere nazar»
aksül’amel husule getirir. Namık Kemâl
«Nuslı ile yola gelmeyeni etmeli (Nazarty^t)* Nazara mensup umur.
üekdBr» Amelî değil, sırf zihnî ve aklî bir esa­
«Tekdir ile uslamnayamm hakkı sa rapt edilen fikirler.
kötektir» Bir takım hâdiseleri izah için derıne-
Ziya Paşa yan edilen malûmat ve kavaidin hey’eti
(Nutuk): Hitabe. Lâkırdı. Bir cema­ umumiyesi.
ata karşı ikna maksadı ile söylenilen Nazariyeler gide gide ya kesbi kati­
söz. yet ederek bir hakikate münkalip olur.
Fâidesiz nutuklar, muzır rüzgârlara Veya asılsızlığı anlaşılarak fen saha­
benzer. sından atılır.
«Eylesejı tutiye talimi edayi Bir takım vahî nazariyata kıymet ve
İ«elimıât» renler, havada uçan şerareleri birer sâ-
«cSözii insan olur am,ma özü insan bit, münevver yıldız sanan kimselere
olmaz» benzerler.
Fuzuli «Nazariyata boğulmakla geçen ömre
«Nutki lâtifi ehli kemalât olanlarm» yazık»
«Mahzun kalblere vermekte inşkah» «Amelî kıymetidir kıymeti ilmin
Nasuhî artık»
(Nezaiet): Temizlik. Maddeten ve Muhammed Akif
mânen nâpâk şeylerden berî olmak hâ (Nimet): Na’ma. Refah. Servet. Ha­
li. yırlı mal. Mevhibe. İyilik. Fazl-ü ih­
Bedenin nezafeti taharetle, ruhun san. Rahat. Haleti hasene. İnsanın hüs­
nezafeti hüsni ahlâk ile kaimdir. ni mâişetine intizamı hâline, ferah ve
Cisminin nezafetine bakıp ta ruhu­ meserretine vesile olan herhangi birşey.
nun nezafetine bakmayan kimse, yalnız Çok nimete «naîm» denir. Ve nimeti
bardağın temizliğine bakıp ta içindeki tenim yerinde kullanılır.
suyun temiz olup olmadığmı araştırma Bir nimetin kadri, zevalinden sonra
yan kimselere benzer. daha iyi anlaşılır.
«Beyhudedir çalışma bu sun’î İşret gibi sıhhata muzır olan şeylere
tuvaletin» cür’et, küfrâni nimettir. Haiz olduğu­
«Ruhumda yoksa lem’ai feyzi muz hasseleri, kuvvetleri gayelerinin
nezafetkı» gayrına tevcih etmek. Cenab-ı Hak’kın
Nasuhî eltafına karşı küfrani nimet değil de
(Nazar): Zan. Fikir. Niyet. Teem­ nedir?.
mül. Mülâhaza. Teveccüh. Dikkat. Ba­ «Gerçi nimet çok veli hadden
kış. İlme müeddi olan fikir. Bir şeyi tecavüz eünıe kim»
anlamak için basarı veya basireti tak­ «İptilâ baîri^ândır bî huzur eyler
lip ve tevdh etmek. Basiret gözü ile seni»
görebilmek için bk şey’e tevcihi hatır­ (Nifak): İki yüzlülük. Bozgunluk. Ri­
da bulunmak. ya. Din hususunda hiyanet. Lisan ile
Örefanm hüsni nazarı, geceleri ten­ imanı izhar, kalben küfrü ihfa.
vir eden kamer kadar parlaktır. Nifak ile hiyanet birdir. Şu kadar
Hiç bir kimsenin mahiyeti,! rfan sa­ varki. hiyanet, ahd ve emanet itibariy­
hiplerinin nazarlarından mestur kal­ le, nifak ise din itibarile olan hafî mu­
maz. halefete itlak olunur.
128 DİNÎ VE FELSEFÎ

Nifak ehlinin hulûskârlığı, zehirli su­ tifade olunan şey. Mukabili «zarar»dır.
yun berrak görünüşüne benzer. Maddî bir nefi uğrunda manevî za­
«Sirişki çeşmine ehli nifakın itimat rarlara katlanan kimseden daha sefîh
etme» kim olabilir.
«Esasında binanın reşhı âb olsa «Cehdıeyle kim mülâhazai nef’i
metin olmaz» dünyevî»
(Nefret): Bir şejfden veya bir kimse-- «Hükmi kazada etmiye ehli hata
den kaçınmak. Kerih görülen şeyden seni»
tevahhuş ederek muhterizâne bir vazi­ Fuzulî
yet almak. (Nüfuz): Öteye geçmek. Carî ve me-
Halkın nefretini celp edecek hâller­ r’i olmak. Hatır sayılması. Bir kimse­
den sakınmamak, mürüvvete münafidir. nin emir ve hükmünün beynen nas caıî
İnsanlarda görülen her kusur, nef­ ve müessir olması.
rete vesile olmamalıdır. Dikenden nef­ Maddî kuvvete istinat eden nüfuz, o
ret eden, güle vasıl olamaz. kuvvetin devamı müddetince devam
ccHayrelteyim tagayyurı ahvâli eder.
âleme» «Sarfetme sen haşin olanlaı-a karşı
«Bu haldir müvellidi esbabı nüfuzunu»
nefretim» «Senki siyaha çarpsa ziya münkesir
Hilmi olur»
Nasuhi
(Nefs); İnsan, şahıs, ferd, ruhi İnsa­
■(Nemime): Siayet. Söz götürmek. Bir
nî ve hayvanî.fBir şeyin hakikati. Tab’ı
kimsenin gıyabında aleyhine olarak
İnsanînin dünyevî lezzetlere meyelanı.
söylenilen lâkırdıları o kimseye eriştir­
Hayat, his ve hareket kuvvetlerini hâiz
mek.
olan ve nefsi natıka denilen bir lâtif
Nemîme; denaetin delili, fikri melâ-
cevheri nuranî)
Tehzîbe mazhar olmayan nefsler, ne netin neticesidir.
«Muhyi! feleki nemîme kâre»
fîs olamaz.
«Bir nefs için iltifat değmez»
«Âdıayı adüVvün bulunan nefsini zapt Muhiddi» Raif
rapt et» «Gelmesin semtine erbabı nifak»
f<Geç her dii seraden dilini halika «Şahsı nemmami rezili! ahlâk»
r ^ t et» Vehbi
(Nefes): Nefha. Okuyup üflemek. (Niyaz): Rica. Dua. Hacet. Rağbet.
Hayatımızın imtidadını temin için her Yalvarma. Bir şeyin husulunü istirham
lâhza alıp verdiğimiz soluk. Soluk alıp kârane bir surette istemek.
verecek kadar az bir vakit. Ağızdan be­ Niyaza karşı naz eylemek, bir âdeti
dene girip çıkan hava. Fereç = geniş­ müstemirredir. Dünyanın bize tevec­
lik. cüh etmemesi, bizim dünyaya fazla iş­
Alıp verdiğimiz her nefes; bizi haya­ tiyak ^östermemizdendir.
tımızdan bir hatve daha uzaklaştırmış «Eyleme kimseye arzı hacet»
oluyor da biz yine nefeslerimizi boş ye­ «Olma hamkeştei ban minneb>
re zayi edip duruyoruz. «Dihenin hahiş için eyleme baz»
«Hikmeti felsefeden eyle güzer» «Olma alûde lebi harfi niyaz»
«Evliya nüshasına eyle nazar» Nabi
«Nefesi pâki azîzâni tarik» (Niyet): Kast, tasavvur, garaz, bir
«Eder inşam karînîtalddk» maksat için bdr şeyin ifasma veya ter­
Nabi kine kalben azim ve teveccüh etmek.
(Nefi): Fayda. Menfaat. Hayır. Ka­ İfâ edilen bir vazifei ahlâkiyenin,
zanç. Hayre vusul için kendisinden is­ knoneti, niyete göre tebeddül eder.
AHLÂK LÛGATÇESİ 129

«İm tis^ cahidû îiUâh oluptuı «Gözleri maziye baikan mîlletin»


niyetim» «Ömrü temadisi olur nücbetin»
«Dini islâmın mücerret gayretidir «Karşma müstakbeli dikımş huda»
gayretim» «Görmeye lâikin daha yok niyeün»
Sultan Fatih Muhammed Akif

V av Harfi
(Vecd); İstiğrak. Dalgınlık. Zevk ve 4— ^i^Akliyuna göre vicdan, tecrübe
şevk haleti. Aşkı İlâhîden münbais bir mahsulü olmaktan daha ziyade fıtrîdir,
zevki ruhanî TTiTKîîa i k - toşırah insan hilkaten bir vicdanî kuvvete mâ­
ve hey^an. liktir. Bu nazariye diğerlerine faik gö­
^ “Şu 'bedi kâinatın milyonlarca letâif rülmektedir
TC mehasiıjini bir nazarı istiğrak ile te­ Vicdan, insanın yolunu tenvir eden
maşa edip te vecde gelmemek, hassas bir ,meş’alei_^erumdir. Sui misal ile,
bir rulıtan mahrumiyet alâmetidi^ sui telkinat ile televvüs eden bir vicdan,
«Aşk-u şevk eMi vecd-u hal ister» kesif bulutlar ile mestur olan bir gü­
«Ne kemâl ister ve ne mal ister» neşe benzer.
Ahi («N e kabahat, ne de bir cünha, ci-
(Vicdan): (Duygu. Bir hissi derunî. m yet eyler»
Muhakeme iakliyenin neticesi. Tabiî «Hükmi vicdana muvafıh hareket
bir kuvvet. Hüsni ahlâk. Batınî bir his etse kişi»
ile duyulan şey. İyiliği fenalıktan, hay­ «Kimi vicdana Okundu, kimi cism^ü
rı şeıden temyize medar olan bir va- can^>
sıtai kalbiye)-^ «Zevk namiyle ne yapdımsa peşima;ı
Vicdanı ahlâkî, bir fiilin kıymeti ah oldum») Namık Kemal
lâkiyesini takdir edebilecek rulıî bir (Vahşet): Yabanilik. Yalruzlık. Kor­
hassedir. ku. Gam ve gussa. Halk ile ülfet ve in­
Vicdan; fıtnmidir, kisbî midir? saniyete münafi, medeniyet usulüne
Bu hususta başlıca dört nazariye var muğayir, mürdüm girîzane bir halet.
dır: İnsanların âdî düşünceler dolayısiyle
1—(_İskoçya mektebine göre vicdan, biribirine düşman kesilmeleri, büyük
bir hassei derûnidir. İnsan, vicdanî has­ bir vahşet nişânesidir.
se sayesinde iyiliğe rağbet eder. Kötü <cHalk^n gönlümün ol mertebedir
şeylerden kaçınır. vahşeti kim»
2— Herbert spenser’e göre vicdan, «Ak^m âdem deyu mir’ata nigâh
bir zadei tecarubîdir. İptidaî insanlar bu eyliyemem»> Nabi
hasseye bir takım amellerin mahiyetim ( V ^ y ) : İlhâm. Süratli işaret. lİâm.
tecrübe ede ede nâil olmuş, bu hasse Gizlice ihbar. Teshîr. Allâhü Tealâ ta­
onlardan da bizlere irsen intikâl ede­ rafından bir şeyin enbiyayı izamdan
rek tekâmüle mazhar olmuşturj> birine bildirilmesi ve bu suretle bildi­
3—( Tedaiyi havatır nazariyesine gö­ rilen şey.
re vicdan ,t®übelerin mahsulüdür.. Vehiyler, vahyi metlüv ile vahyi gay­
Tedai ve itiyatların neticesidir. Her İç­ rı metlüv kısımlarma ayrılır. Kitf’an-ı
timaî hey’ette velayet ve hâkimiyeti hâ­ Azîm, vahyi metlüdür. Ehadisi Kudsi-
iz olan zatlann emirlerine, nehiylerine ye de vahyi gayri metlüdür.
ittiba oluna gelmiş, bu suretle bir itiyat Cibrile «Eminül’vahy» denir.
vücuda gelerek vicdani ahlâkî teessüs 4. Evliyaullâhm mazhar oldukları par­
lak parlak ilhamat, tabi oldukları pey
F : 8
o DESÎ VE FELSEFÎ

mberi zîşamn kalbini aydınlatan ney mensup bulundukları memleketin hey'


i vahyin birer peyki mesabesindedir.) eti umumiyesi.
«Başton başa gark eyledi envara Mukaddesata merbut, eslâfe hürmet
ciham» kâr, hemşehrileri Hakkında Eâyırhah
«Aiâkı risalette doğan v ^ y i Uâbî» olmayan kimselerin vatanperverlik id­
Nasuhî diası, delilsiz bir dâvadan başka değil­
(Vera); Takva. Sakınmak. Günah- dir.
a içtinap. MehafetuUah. Amali ha- «Kalsm mı gönüldte artık aram»
ideye mülâzemet. Arazı dünyayı elde «Hicranı vatanla nalezendir»
meye koşmayı terketmek. «Her hatvei hâıkî pâki islâm<»
Veram şöyle üç mertebesi vardır: «İndimde eğerki bir vatandır»
1— Haram olan şeylerden kaçm­ Hüseyin Haşim
ak.
(Vaaife): Memuriyet. İş güç. Muay­
2— Şüpheli şeylerden tevakki etmek.
yen. Taam. Birinin deruhde ettiği hiz­
,3— Ihtiyaçlarm bir çoklarından nef-
met. Kanum ahlâkinin ifasmı teklif et­
men eylemektir.
tiği hayır. Bir fiili kanuni ahlâkiye hür­
Kendilerinin vera ve takvasmdan
meten yapmak zarureti.
im vurup duranlar, gürleyip giden
ığmursuz bulutlan hatıra getirirler. Vazifei ahlâkiye; lâzımdır, umumî­
«İbnü kfana karin otmaludir züM-ü dir, lâyetegayyerdir, kabili icradır, mec­
vera» burîdir, bir şert ile, bir istisna üe mu­
«Ciifaelanın v&ra-u züiılüııe alıbnma kayyet olmayıp mutlaktır. Bunlar, va­
sakat» Nasuhî zifenin mümeyyiz vasıflarıdrr.
(Vesvese): Vehim, kuruntu. Dağd^ Vazifenin menşei, ahlâkı diniyeye
ai hatır. İç üzüntüsü. Nefs ve şeyt”^ göre, kuvvei akliye ile teklifatı İlâhîye­
m kalbe ilka ettiği muzır hatıra. Ce­ dir. Felsefî ahlâka göre fıtratı beşeriye ­
li, vesavistir. dir, kemal ve şerefi insaniyi temin fik­
SabitTıakİkatler muvacehesinde te- ridir. Vazifenin esasına müstenit iki
îddüde, vesveseye düşenlerin dimağ­ meslekî ahlâkî vardır: Ahlâkî surî, ah-,
ın tedaviye muhtaç demektir. lâkı kemal. Şöyle ki: Vazife nazariye-
<cUmıır-ı aliirete ehli ziygi nnâemm» sine müstenid her felsefe, bu vazifeyi
«Olur vesaıvisi efzün ter işfibabı ya vunumî, vacibüTifa bir kanun ile
fcatkıır» Hami izah ediyor, yahut bir âhengi umumî,
(Veraset): İrs. Tevarüs. Miras. Tere- bir gayei hayr ve kemâl İle izahta bu­
le ve emvalin varise kalması. Ana ve lunuyor. Birincisinden «Ahlâkı surî»
»abadan intikâl eden haslet vesaire. İkincisinden de «Ahlâkı kemal ve ha:-
Asıl veraset, eslâfın malına değil, yn» mesleki vücuda geliyor.
;üzel ahlâk ve etvarma mâlik olmakla 1— < ^ lâ k ı surî, meslekini en mü­
ecıelli eder. kemmel izah eden «kant»dır. Kant’a
«Erebiyaı v a ı^ ofaıtuş ıılema» ve etbaına göre vazife; aklen mukad­
«Anla kim bu ne veraset, ne guıa» destir, ahlâkın gayesi ve yegâne esası­
Vehbi dır. İnsan vazifesinin sureti amirânesi-
«N uh aymm çsd^p say ede gör sen ne bakmalıdır, vazifelerini mücerret
yoksa» vazife olduğu için yapmalıdır. Bu bap
«Pederm ibn-ü kentali sana' kalmaz ta hiçbir hisse tabi, hiç bir menfaat ile
mo'as» alâkadar olmamalıdır.^
Vehbi Kantm bu nazariyesi, tamamen doğ
(Vatan): Bir kimsenin doğup büyü­ ru değildir. Böyle bir ahlâk, hayalî in­
düğü yer. Bir İçtimaî hey’et efradının sanlar için mutasavver olabilir.
AHLÂK LÜGATÇESİ 131

(2 Doktor «Güstav Löyun» diyor ki: külye tecerrüt, kemâli insaniye müna-
«Ahlâkı yalnız akli sırfa istinat ettir­ fîdir.
mek tehlikeli bir ıiayâld\r. Dini, tasav- Ahlâkı kemâl mesleği, aklı esas tu­
vufi, hissi istinatgahı bulumuiiyan ah­ tuyor, ihtisasa da talî derecede mevki
lâk, muvakkattir.» veriyor. Bu cihetle hazza, nef’e, jlıti-
Filhakika kant ta büâhara kendi sasa müstenit meslekleri de makul bir
mebnayi ahlâkîsini tadile mecbur ol­ surette ihtiva etmiş oluyor. Binaenaleyh
muştu^ bu meslek diğerlerine faiktır.
Vazifenin kudsiyeti mücerıcd akıl­ Maahaza bu meslek nazarında kemâl
dan değil, belki her veçhile adil, kud­ i!e saadet arasında tam bir mutabakat
ret ve h i^ e te rnili v v’lan zati ekda^i vardır. Halbuki bu mutabakat çok ke­
İlâhînin iradei ezeliyesinden nej-et et­ re hariçte mütecelli olmuyor. İnsan bu
mektedir. dünyada istediği kemâle eremiyor, er­
Eğer vazife böyle bir iradenin eseri se de o nisbette mes’ut olamıyor.
olmasa idi, elbette kudsiyeti hâiz ola­ Bu hâlde mücerret kemal mefhumu­
mazdı. na müstenit bir meslekî ahlâkî, beşeri­
Vazifenin böyle ulviyeti hâiz olma­ yetin bu husustaki ruhî ihtiyaçlarını
sı ise onu ifa edecek insanın her türlü tatmin edebilir mi? İnsanı hiç bir ye’se
ihtisaslardan, menfaat mülâhazasından, düşürmeksizin mane\â bir kuVvetle şeh
tecerrüdünü icabetmez. Mücerret vazi­ rahi kemalâta sevk edebilir mi? Hey­
fe fikrine müstenit olup bir gayei ha- hat!.
yaliyeye müteveccih olmayan hareket­ Artık tebey^n ediyor ki, ahlâkı ke­
ler; beşeriyeti neşvei hayattan, zevki mâl mesleki de gayri kâfidir. Ahlâk için
emelden mahrum bırakır. Elverir ki, daha ulvî, daha manevî bir esasa ihti­
ahlâk ile takip edilen gayei hayaliye, yaç vardır ki, o da dini mübini İlâhîden
meşrû olsun. başka değildir.
2— Ahlâkı kemal veya hayır mesle­ Vazifenin cem’i «vezaif»tir. Ahlâkı
ğine gelince: amelî kısmmda vazifeler şu nevilere
(^Bu, Eflâtunun «hakikiye» mesleğine ayrılır.
racidir. Bu mesleği en güzel izah eden 1— Dinî vazifeler: Bunlar, insanla-
Alman feylesoflarmdan «Laypiniç» ile rm itikada, ibadetlere dair diaen mü­
«Volf» dür. Bunlara göre bir hayrı ta­ kellef oldukları vazifelerdir.
bii vardır. Bu hayı bizim irademize ik­ 2— Şahsî vazifeler; Bunlar insanın
tiran edince «hayrı ahlâkî» olur. Bu, kendi bedeni ile ruhuna müteallik olan
hayr bizim tabiatımızm kemâlinden iba vazifeleridir. Hıfzıssıhha kaidelerine ri­
rettir. Bizim vazifemiz de bu kemâli ayet, tenviri zihne gayret gibi.
fiile çıkarmakla bizi mükellef kılan bir 3— Ailevî vazifeler: Bunlar âüe aza
kanunî ahlâkîden başka değildir. İnsan ve efradının mütekabil vazifeleridir.
hem kendisi için hem de başkaları için İtaat, rnuhabbet ,muavenet gibi.
vusûlü mümkün olan en yüfeek kem â-, 4— İçtimaî vazifeler: Bunlar İçtimaî
li arzu etmelidi^ hey’eti teşkil eden efradın karşılıkh va­
Kemalâtı insaniye ,bilcümle insanı zifeleridir. Adalet ,ihsan, hayat ve hür­
melekelerin melekei akla tabi olarak riyet haklarma riayet gibi.
âhengidar bir surette inkişaf etmesidir. 5— Medenî vazifeler: Bunlar da me
İnsan kendisinin kuvvei gazabiye ve denî ve siyasî bir hey’et vücuda getir­
şeheviye gibi safil melekelerini âlî ıne- miş olan hükümetle efradı ahalinin mü
lekelerine tâbi tutarsa o sâfil meleke­ tekabil vazifeleridir. Ahaliyi himaye,
lerden de meşrû surette müstefit ola­ vatanı müdafaa, askerlik hizmetini ifa,
bilir. Yoksa o safil melekelerden bil- vergileri ita gibi.
132 DESÎ VE FELSEFÎ

timi ahlâk’m bu muhtelif vazifelerin­ ccTe^ir eder vekafaatini, sûi halini»


den banseden akşamına: İlâhî, şahsî, «Şahsı leîm, bunu bir hüner sanır»
ailevî, İçtimaî, medenî ahlâk ünvanı Nasıdû
verilmektedir. (Vakar): Heybet. Mekânet, Hüm,
Bütün insanlar uhdelerine düşen va­ sabır, ağırbaşlılık. Ağır meşreplik. Mat
zifeleri lâyıkiyle ifâ edebilecek olsalar lûba teveccüh hususunda temkin ve te­
yer yüzünde bir melekiyet sîması tecel­ enni göstermek.
lî eder durur. Vakar, şimei ricaldir. Vakar üe te­
«Kuluu vazifesi teslimdir, itaattir» kebbür arasındaki fark, hakikî elmas
«Bana kulum dediği lûtfudur, ile sun’î elmas beynindeki fark gibidir.
inayettir» «İhtiram eyle şerifünnesebe»
Nabi «Sahibi ırz-ü vaikar-ii edebe»
(Va’d); Söz vermek. Söz verilen şey. Vehbi
Bir kimsenin bir hususu ifâ edeceğine (Vakit): Münasip zaman. Çağ. Ser­
dair vermiş olduğu söz. Matlup, fâide- vet. Bir iş için mefruz veya muayyen
li şeyler hakkında müstameldir. Cem’i: zamanın nihayeti. însamn yaşadığı ha­
Mevaiddir. yatî anlardan her biri.
Bir fenalığm geleceğini beyan ile kor ^ Zaman, az ve çok bir vakit, bir müd
kutmaya da «vaîd» denilir. Vade’de; det demektir. Dehr ise âlemin mebdei
Ecel, mevt, bir şey için tayin edilen vücudundan inkizasına kadar olan müd
müddet manâsmadır. dettir. Soma herhangi fazla müddete
Vade vefa, metaneti ahlâkiyenin mi­ de dehr denilmekte bulunmuştur;^
yarıdır. Yalancı çıkmamak istersen ev­ Vakit, telâfisi kabü olmayan bir fır­
vel düşün sonra vad et. sattır. Vaktini zayi eden, nakdini gayı
«DiÜ fn ^ tei vadei Idbaır etme» beyleyen kimseden daha bedbahtrr.
«Büzürk naM köbendera ümidi bar ciBize derlerdi vakti mazide»
etme» «Senden edınaya bak ta şükr eyk»
Sami «Şimdi aksi kaziyedir âlem»
(Vefa): Sözü yerine getirmek. Borcu «Send^ â^ya bak ta şükr eyle»
ödemek. Dostlukta sebat göstermek. Akif
Müvasat tankına mülâzemet. Halît=şe­ (Velâyet): Dostluk, karabet, hâkimi­
riklerin ahidlerini muhafaza. Şer’an ve yet. Bir şeyde tasarrufa salâhiyettar ol­
aklen vacip olan şeyin uhdesinden hu­ mak.
ruç. Sâüh bir kulun Cenab-ı Hak’ka ma­
Ademi vefa, kavlen ve fiilen bir ya­ nen kurbiyet kazanması. Allâhü Tealâ’
landır. nm zat ve sıfatına bikaderittaka mari-
Zamane dostlarmdan vefa ummak, tet. İbadet-ü taata muvazebet. Masiyet
şurezardan mahsûlât beklemeye benzer. lerden içtinap ve şehvetlere, fanî lezzet
c<Unutma hüsni üMet ettiğin ahimli lere inhimakten ıraz neticesi olan bir
her yerde» kemali İnsanî.
«Yefadlar d , vefa insana lâyık bir Hazreti Rufaî diyor ki: Velayeti kâ-
m:eziyettİD> müeye mazhariyet; akim kemaline,
Na!zm Paşa uluvvi himmete, sıdkı taviyyete, fiilen,
(Vekahirt): Hayasızlık. Utanmamaz- kavlen sünneti seniyy^e mütabaata
lık. Batılı hak suretinde görüp bî per­ merhumdur.
va irtikâp etmek hâli. Vilâyette karabet, nusret, bir vali­
Zamamn makûs tezahüratından biri nin idaresindeki memleket ve Cenab-ı
de bir kısım vekahetkârane hareketle­ Hak’ka mânen yakmiık manâsmadur.
rin birer fazilet sayılmasıdır. Velîlik iddiasında bulunup duran
AHLÂK LÜGATÇESÎ 133

kimselerin bu iddiaları, kendilerinin ve (Vehim); Zan. Tahmin. Kuruntu..


lâyetten mahrumiyetlerine bir delildir. Korku. Maksada muhalif olmak üzere
«cSeherde feth oka: babı velayet» kalbe ârız olan nâ hoş, garip hâtıra.
«Üyan nalanni giryam ol seher dc» Tereddüt edilen şeyin mercuh tarafı.
Sezayi Radh tarafı «zan» dır.
(Veleh): Tahayyür. Mephûtiyet. Şa§- Bu, insanda bir cismanî kuvvettir ki,
kmlık. Şiddet ve hiddetten l^ y a ifratı bununla mahsusata müteallik olan cü­
hüzünden aklın muvakkat gitmesi. zî manâlar idrâk olunur. Tanıdığımız
Bir takım züppeler, kendi büyükleri­ zatlarm şecaat ve sadakat gibi vasıfla­
nin aküsızhğma kaildirler. Bu zehapla­ rı hakkmdaki vukufumuz bu kabilden­
rı pek te esassız değildir. Çünkü ken­ dir.
dilerinin mecnunca hareketleri büyükle­ Hayalî şeylere, hurafelere vehmiyat
rini veleh ve hayrete düşürmüştür. denir. Vehmine tabi’ olan, akimı zayi
«G ^ıkı lem’ayı gufran ede revamıu etmiş olur.
bak» «Seninçün münker ohnak nm'-i hik­
«Demekliğe velebjundeıı dilimde yok met p(^ tabiîdir»
t^£at» «Ne görmüşsün dhaıtda zuhneti
Ekrem evhamdan başka» İsmet Bey

H e Harfi
(Hecr): Hicran. Ayrüık. Firkat. Kat’ı 1— Akıl, fetanet, zarurî marifet ita­
ülfet. Bir kimseni ndarıhp dostunu, ar- sı. Bu bütün mükellefler hakkmda va­
kadaşmı terk etmesi. İnsanm başkasm- ki ve şâmildir.
dan ya bedenen veya lisânen veya kal­ 2— Hak yola bilfiil tevfik ve isal et­
ben müfarakat etmesi. mek.
Bir hadisi şerifte: «Müslüman için 3— Ahirette cennete bilfiil isal et­
helâl olmazki, kardeşini üç günden zi­ mek.
yade hecr ede» buyurultnıu§tur. Bu üç veçhile hidayet buyurmak. Ce-
Hicranm mukabili vuslattır. nab-ı Hak’ka mahsustur. Ondan baş­
«Bil kadn demi vustetiy^ffâm kası bu veçhile kimseye hidayet ede­
Riyazi!» mez.
«Her vuslatin aıhır sonu, hicran
olacaktır» Riyazi Mübarek Peygamberler lisanı
(Hiciv): Heca. Bûrini şiir ile zem. Bi­ ile, kitaplar inzalile ve bu gibi vasıta­
riyle eğlenmek. Birinin ayıplarını man­ larla nasi tariki hakka davet ve teşvik.
zum söz ile tadat ederek şerefini ihlâle Bir hüda şahikası olan Furkam Mü-
çalışmak. bin, bütün beşerieyt için bir itüâ ve hi­
Lüzumsuz hiciv, hezeyan alûd dimağ dayet rehberidir.
lara yakışır. «cHidlayet menzilhıe yettiter :^y ile
«Değil hicv eylemek şür, aşûraıyı akranın»
m e ^ eder şair» (cDalâlet içre sen kaldın sana ol ar
«Kİ azar eylemez zuvvao sahib cah, yetmez mi?» Fuzııli
beytinde» Beliğ (Hed^): Zayi etmek. Mubah otoak.
(H ii^ ): Hidayet. Hidayet bulmak.. Bâtıl, naçiz olan ve yok yere giden şey.
Hak yolu. Tarîki hakkı beyan. Doğru Birinin kanını beyhude yere dökmek.
yola gitmek. Matluba isal edecek şeye Harîs olanlarm hayatı; ya ermek is­
delâlet. Tankı hakka bilfiil isal. tedikleri ümniyelerinüı hayalile veya
İnsanların hidayete nâniyetleri, su erdikleri ümniyelerinin havfi zevalile
dört veçhiledir: heder olur gider.
134 DİNÎ VE reLSEFÎ

«Alayişe meyi eyllyen âdem zarar «Ruh için kabil değildir henım-ü
eyler» gamdan kurtuluş»
«Kıymetli ollaıı ömrünü gayet heder «Terk edip dünyayı eski yurduna
eylea» azm etmeden»
Nasuhî Nasulıî
(Hezeyan): Beyhude, manâsız söz (Himmet): Azim. Niyyet. Kasdı kal-
söylemek. Fâidesiz, manâsız lâkırdı. bî. Teveccühi /uhanî. Lûtfu k;erem. İra
Kendilerini münevver, mütefekkir sa dei bülent. Kalbin bütün runânî kuv­
nan bazı zavallı kimselerin ahlâka, di­ vetleriyle canibi hakka veya sair âlî bir
yanete nıünafi olan sözleri, yazıları, bi­ gayeye teveccüh ve kasıdda bulunma­
rer hezeyan nümunesi olmak üzere sa- sı.
-hifei âlemde rntoesem bulunmaktadır.
^<Ey herzevekili kâinatm!» Paıiak görülen bir takım nakesler-
« H ^ hezeyana kanmadın mı?» den himmet beklemek, saikalardan zi­
«Can sıkmak içİB miâfa- hayatuı» ya ummaya benzer.
«Elverdi, henüz usamnadın nu?>0 «Her zaman mir’atı ufviyata naıshi
Naci dildtat et»
«Gözlerinden in’ikâsi berki himmet
«Dairende hezeyan söyletme»
parlasm»
«Ohır olmaza yalan söyletme»
«Haneni etme havadishaıne» Nasuhî
«Sana lâzım dieğil ol efsane» (Hüner): Marifet. San’at. Bilmek. In
Vehbi sanın mümaresesi neticesi olaıak üzere
(He^): Lâtife. Şaka tarzmdaki lâkır kazandığı san’atkârâne bir kemâl.
dı. Söylenilen sözün ne hakikî manâ­ Kendi mahdut hünerlerini izam eden
sını ne de mecazî manâsmı kasdetme- 1er, bir kıvılcım parçasını el çabukluğu
mek. Mukabili «cid»dir. Hezle ait hikâ ile nuranî bir daire şeklinde gösterenle­
yelere «Hezliyyet» denir. re benzerler.
Hezle düşMn olan kimse, zinane- «Hurşidi marifci mütecelU olur mu
nin maskarası olur da bunun hiç far- hiç»
kma varamaz. «Bir y^deki vesilei idbaır ohır
ccEyleme hezl-ü mizahı pî^» hüner»
«Düşürür do^lîm teşvişe» «Zulmetle nuru, cehl ile kfanı bir
Nabî bilen»
(Hem): Hüzün. Endûh. Gaile. İk­ «MiUetlerin sitarei ömrü söner
dam. Kalbin bir şeye bilâ’azim meyli.. gider»
Tasmime mukarin olmayan kast. Tas- Nasuhî
mim bulunursa «azm» olur.
(Heva): Arzu. Bâtıl şey. Beyhûde
Seyyie hakkındaki hem, fiile iktiran arzu. Gelip geçici, anî heves. Nefsin
etmedikçe mes’uliyeti icap etmez. Ka­ şehvetlerden istilzaz ettiği şeye şer’î bir
sene hakkındaki hem, fiile iktiran et­ daiye olmaksızın meyelan etmesi.
mese de sevabı müstelzim olur. Azm Hevasına tabı olan kimse, kasırgaya
ise herhâlde mes’uliyeti icap eder. tutulmuş dümensiz yelkene benzer.
Denizler deltalardan vareste olama­ tfAvret gibi mağhıbi heva obna er
dığı gibi mutabahhır ,mütefekkir olan­ ol er»
lar da hem ve gamdan bir dem azâde «Nefsin seni ram etmeye sen nefsim
olamazlar. ram et»
135

(Heves); Şevk. Aîzu. İstek. Bir şey veya kederden mütevellit her hangi coş
hakkmdaki nakıs, ham aşk ve sevda. kun bir his. Kalpte husule gelen cuşiş
Gelip geçici anî arzu. ve ıztırap. Manâsız. Saçma söz. Bir
Nev heveslerin göğüslerini kabar­ hastalık sebebi ile vuku bulan sayıkla­
tan aşk ve muhabbet parıltısı, sabun ma.
köpüğünden mütehassıl balonlar gibi Ulvî gayeler uğrunda gösterilen he­
hemen söner gider. yecanlar, ne kadar memduh ise süflî
«Desti âdadeyiz AUâh için ey ehli emeller peşinde gösterilen heyecanlar
vatan» da o kadar mezmumdur.
«Yetişir terk edelim gayn heva-ü «Âlemin kanlı şüunatı gelince yâde»
hevesi» Namık Kemâl «Heyecan vermededir sinei rUduat
(Heyecan): Meyil. Taharrük. Zevk zade» Nasuhî

(Y) Harfi
(Yeis): İyas. Meyusiyet. Ümitsizlik. mahiyet ve keyfiyetini cemi’i havas ile
Rahmeti ilâhîyeden kunut, yâni kal’ı kemayenbağı bilmektir. Diğer bir tarif
ümit. Hangi bir şeyin husulünden ta­ ile: sıfatları. Cenab-ı Hak’t ı
mamen na ümit olmak. sıfatlarında fanî olup kendi onunTğ~~ti^
Yeis, ruhi islâma münafidir. men ve suhûden~ve^ilen baka bul­
« D o ^ mudur ye’s ile olmak tebâh» maktır.
«Yok mu gelip gayrete bn* intibâh» Yakîn; marifet ve dirayetin ve emsâ
«Beklediğin subhı kıyamet midîr» linin fevkında olan ilmin sıfatı olur. İl
«Gün batıyor, sen anyorsun saıbah» mi yakîn denir, marifeti yakîniye de­
Muhammed Akif nilemez.
(Yiiısr); Kolaylık. Zenginlik. Bir şe­
yin fili veya terki hususundaki suhu­ Bir şey hakkında düşünüp taşınma­
let. dan kanaati yakîniye hasıl etmişçesine
Gece ilegündüz, hazan ile bahar bi- hüküm veren kimselerin sözlerine iti­
ribirini takip ettiği gibi usr ile yüsr de mat olunamaz. Öyle bir kimse, akrebi
yekdiğerini takip eder, elverir ki, insan yelkuvanından daha sür’atle hareket
metin olsun. eden bozuk bir saati andırır.
«Bir birin takip eder subh-u mesa» «Arif ol, zahidi b i ^ olma sakın»
«Bi tavakkuf usr-u yüsrü âlemin» «Hmunet et ta olasın ehüyakîn»
Nasuhî Vehbi
(Yakîn): Şekten halî olan ilim. Va­ (Yemin): Kuvvet. Sağ cihet. Sağ el.
kıa mutabık olan sabit. Cazim itikat. And. Bir haberi namı hüdaya kasem
Bir şeyin hakikati üzerine kalbin sü­ ile veya talik ile takviye etmek. Mese­
kûn ve tamanıneti. Safayi kulup ile mü lâ: Vallâhi ben doğru söylüyorum, de­
şahedei guyuptur. mek kasem suretile bir yemindir. Filân
Yakînin şöyle üç mertebesi vardır: zat gelirse kölem azat olsun demek te
1— İlmelyakîn. Bu bir şeyi tevatür şart4r4^k suretile bir yemindir.
ile veya sikatın kavilleri ile bilmektir. Cenab-ı Hak’km namı akdesine ya­
pılan yeminler, şöylece üç kısımdır;
2— Aynelyakîn. Bu bi rşeyi göz ile
1— Yemini gamûs. Bu yalan yere
görüp anlamaktır. bile bile yapılâiTyemindir. Bu kebair-
3— Hakkalyakîn. Bu da bir şeyin dendir.
136 DİNÎ VE FELSEFÎ AHLÂK LÜGATÇESİ

2— Yemini lâğiv. Bu bilmiyerek Vara yoğa yemin eden insan, halkın


zanna binaen hakikata muhalif ola­ itimadına şayan olamaz.
«İhtiraz üzre bulun olma emin»
rak yapılan yemindir. Bunun affı umu
«iktiza etse veli etme yemin»
lur.
Veîıbi
3— Yemini münakıde. Bu müstak­
«Gönüldür sıdkı dâvayı hulusa
bele ait bir ş^ T akkm d a yapılan ye­ şahidii âdib>
mindir. Bu kısımda yemine riayet eden «Meyanı rast gûyani muhaıbbette
«barr» olur, riayet etmiyen de «hanis» ytmin olmaz»
olup kendisine keffaret lâzım gelir. Bursah Muhammed Talip

— SO N —

You might also like