Professional Documents
Culture Documents
w AHLAK
LÜĞATÇESİ
M UHARRÎRÎ
Sabık Diyanet İşleri Reisi,
Fatih Müderrislerinden
y e 'Y A Y I N E V l
Dinî ve Felsefî
AHLAK
LÜGATCESl
BİLMEN B A S I M E V i — 19 67
ve Felsefî
M UHARRİRÎ
Sabık Diyanet îşleri Reisi,
Fatib Müderrislerinden
b il m e n
Y A YİN EV İ
PK. .30 ^ FATİH ÎSTANSÜl
( E l i f ) harfi
(İhtikâr): Toplayıp yığmak, haps et cağını ihsas ettiği gibi insanın her gay
mek. İleride yüksek baha ile satmak için ri ahlâkî hareketi de kendisinin sukuta
nasin muhtaç olduğu zahire vesaire gibi mahkûmiyetini ihtar eder durur.
bir malı satmayıp saklamak. «Rağbet ihsas elldğim çün nazma
Muhtekir, halkın hayatına mânen kas tab’ı yardan»
tettiği için canî mesabesindedir. «Hep feramuş ettiğim eş’ar geldi
«Eyleyen ifatikâı-, kâr etmez» hatıra»
«Talibi kâr, îhtikâr etmez» Es’at MuhİK Pa^a
Lâedri (İhsan): Bağışlama, iyilik etme, atiye
(İhtimâl): Yüklenmek, mümkün ol vermek, muhtaçlara muavenet etmek;
mak, akla karîn bulunmak, hakikate bayır namına yapılması münasip olanı
benzemek, bedenî it’ap etmek, mesaibe yapmak.
karşı sabır ve sebat göstermek, mekâ- Mahalline masruf olmayan ihsan,
rüıten müteessir olmamak, alâm ve ek- şure zare saçılan tohum gibidir ki, se
dar anında heyecan ve ızlıraptan nefsi mere vermez.
haps edivermek. «Kesbi feyzet kalma her bi behrenin
ihtimâl, azimkâr zatlara has bii' me ibsânuıa»
ziyettir. «Merd için düşmek ölümdür düşma
€<Tslep nasılsa tabiî netice öyle çıkar» nın damanına»
«Meşiyetin sana zulm etmek ihtimâli «Ver cilayı itilâ niir’at istikbaline»
mi van> «Bakma halkı âlemin I2ezyif-ü istih-
AMf sanına»
(İhtiyat): Basiret. Tedbirli bulunmak. Kemalüddin Feıuarî
Bir işin ilerisini gözeterek basiretkarâne (İhtiyar): İrade ,seçmek, bir şey’e
harekette bulunmak. İstenilmeyen bir kendi arzusu ile katlanmak. Bir şeyin
hâle düşmemek için bazı hususlarda ta hayırlısını, alâsıni tercih ve intihap et
li aff uz ve ihtiraz üzere olmaktır. mek. Hayra ve hayırdan evlâ ve efdal
İhtiyata riayet, muvafafkiyet nişâne- olan şey’e meyi eylemek.
sidir. ^İnsarılarda bir «ihtiyarı ahlâkî» var
«Evci tahkîka suud ister isen» dır. Madem ki ,insanlar, kanunî ahlâ
«Rif’at erbabını taklide özen» kînin hükümlerine riayetle mükelleftir
«İhtiyat eyle ki, bazan da olm*» ler, O hâlde iradeye, ihtiyar’a da mâ
€<Rehnüma zanolunan şey rehzen» liktirler. Zira teklif, ihtiyari muktazidir.
Naci Vakıa kanun-i ahlâkî ahkâmı mecbu
(İhtiyaç): Yokluk, zarûret. Bir şeyin ridir. Fakat bu bir mecburiyet-i ahlâki
vücuduna his edilen lüzum. yedir, yoksa adî ve tabiî bir mecburi
İnsan ihtiyaçsız olamaz. Ancak in yet değildir^
san ihtiyaçlarını azaltmalıdır ki, rahat (^Kaza ve kader, itiyat, veraset, tak
yaşayabilsin. Bu da ehemmi mühimme lit vesâir tabii saikler ihtiyara münafi
tercih ile kabil olabilir.' bulunmamaktadır. İnsanların ihtiyara
«Yarab nedir bu keşnıekeşiderdi mâlik bulunmaları - bir atiye-i İlâhîye,
ihtiyaç» bir muktezay-i hikmet olarak- bedihi-
«Insanm ihtiyacı ki bir lokma yattan madutturA
nanedii^} Herkes isti’dadına uygun, ahlâka mu
Ziya Paşa vafık olan mesleki ihtiyar etmelidir.
(İhsas): His etmek, agâh olmak, bir «Biliyoruz aM ile butlanımızı hak
şeyi duymak, bir şeyi his ettirmek, bit semin»
şeyi hasse vasıtası ile idrâk eylemek. «(Haddizâtında ubudiyete efyak
Duvarın her rahnesi duvarın yıkıla sensin»
AHLÂK LÜGATÇESt
«Bir büyük liitf-i h ü d a^ , kadriai hakikat olarak fena bir hâli isnat et
bilmek gerek» mek.
«Ruhunu tenvir eden parlak, nezîh İftira, bir cinayettir ki, hâneleri vi
bir itikat» ran, mâsumları nalân ve giryan eder.
Nasailti «Kendi sui hâlini takdire isnat
(İtimait); Güvenme .emniyet, bir şey’e eyleyen»
kalben istinat ve ittikâ etmek. <^yl!emi$ olmaz mı Hallâk-ı Keıim’e
Mücerrep olmayan kimselere itimat, iftka»
hatadır. Faniye itimat eden, inkisar-ı Nasuhî
hayâle uğrar . (İfrat); Mübalağa, pek ileri varma,
eğmeyiz edaniye dünyayı dûn bir hususta müblağa suretUe haddi iti
için» dali tecavüz etmek.
«Âltâih’adır tevekkülüınüz, itin^dı* İfrat, bir şeye ikdamda israf göster
nuz»9 mektir. Mukabili olan tefrit ise bir şe
' pgıln ye ikdamda taksir gösterivermektir.
(İgza): Müsamaha, Nasin aserât ve İfrat da, tefritte mezmumdur. İtidal
hatiatmdan tecavüz, tab’an kerîh görü den ayrılmamalıdır.
len şeyden tegâfül, bir şey’i görmemez «likanı edier mürtekibi ziUet-ü şb-kat»
likten gelerek hakkmda sükût etmek. «İfratı tama, kıUeti dîn, gayreti
İgza; §ime!-i_küberadır.
«Edlemez kimse bed end^i leimi İrza» Rifat
«Ne kaıdar its« de hakkuı kermle îfşay:;i_raz, hiyanettir, ebrarın kalble-
igTa^> mâne olan bir mes’eleyi başkalarına ih
Nasuhî bar ve işaa etmek.
(îgfal): Aldatmak ,ihmâl etmek, ka İfşay-i raz, hiyanettir. İbrarm kalble-
yıtsızlıkla bir şey’i terk eylemek. Bir ri esrar hâzineleridir. İfşay’i raz eden
kimseyi yanlış bir fikir ile veya hUe kimse emniyetten, vüs’ati sadrdan mah
ve desise ile gaflete düşürmek. rumiyetini göstermiş olur.
Biraz vicdanı olanlar nasi iğfale cür’ «Acz-ü hayrettir a d ^ a eylemek
et edemezler. ifşayı raz»
«Dikkatle bak ntuhitiııe, aklanma «Ehli gayret dafaraa fahlıar kendin
dan sakın» gösterir»
«İğfale muıufazır bu gün, enzar uzak (İkbal): Baht, saadet, teveccüh, arzu,
yakın» tali’in müsaadesi, refah sebeplerinin bu-
Tevfik HayaıH sulı, bir adamın kendi işine doğru git
(Afald): Havaî, öteden beriden, hari mesi.
cî hadisât. Enfüsînin zıddı = Objektif. İkbal ile lâbeka müsavidir. Tez ge
Haricî hadisât. Tafradan hac için Mek- len ikbalberk gibi seriüzzevâldir. İkbali
ke-i Mükerreme’ye gelen zat. zamanında dostlarmı terkeden, idban
Ufuk, gök kenan, nahiye. Cem’i; zamanmda bir yari gam küsar bulamaz.
A f^ . ccÂkil olanlar eylemez ikbale iltifat»
insan mütefekkir olmalı, afakî söz «Görmüş mü kimse ruzi baharın
lerle vaktini zayi etmemelidir. bakasım»
«Müsabihaır eyledim â f ^ İKp mihri Nasuhî
nübiiıvvetie» «Haili bir bed ashn ikbale tahartiil
«Benani şânma şayestedir enküşteri etmesin»
levlâh» «Çünkü müsialtbelde ya Firavn, yâ
Nazil Nemrut olun»
(Iftiraı): Yalan. Bir kimseye mugayiri Nevresi Cedit
AHLÂK LÜGATÇESİ 13
Bari bn* güiD haftada öns^'eti ta Çalış celbi kulübe kimseler incin
limdir» mesin senden»
«Kasdi şan, rağbeti cemiyeti «Cihan iıder durur kalbi hazinin
âzinedön» infialinden»
Sami Nasuhî
(İnsan): Âdem, beşer, namuslu ve <İnkıbaz): Büzülme, çekilip toplan
vicdanlı zat. Ruh ile cesetten müteşelc- ma., Nâhoş bir hâlden dolayı kalbin sı
kil, mütefekkir, itilâya müstait bir matı- kılıp futur ve kasvete duçar olması.
lûk. insanlarda inbişat ve inkıbaz halle
İnsanı kâmil odur ki, saf bir kalbe, ri tulü ile gurup gibi biribirini takip
nezih bir akideye, güzel bir terbiyeye eder.
mazhar bulunur. «Ruhi derrake verir beyhude sözler
«İnsan odur ki, ayine veşkalbi sal inkıbaz»
ola» «Kasvet averdir deruma ahli cehlin
«Sinende neyler âdem isen Idneyi sohbeti»
peleıdı» Nasuhî
Baki (Enfüsi): Ruhî halat. Nefiste hadis
olan şey. zıddı afakîdir.
(İnisaniyet): İyilik, tab’ı beşer, insana Bütün enfüsî ve afakî mevcudat, bir
yakışacak surette vuku bulan muame haalık-ı hakîm’in varlığına şahittir.
le. Mahlûkat hakkmda hayırhahlık has «Ey mihri nübüvvet! Sem mümlâin-
leti. mtidür inkâr»
İnsan ölür, fakat yaptığı insaniyet öl «Pür şa’şaadu' feyzin ile enfüs-ü
mez. âfak»
«Desit’i gavvasâju insafa gelir bir gün Muallim Naci
çıkar» (İnkâr): Tanunamak, bilmemek, red
«Bu meseldir ki, insaniyet et etmek, bir şeyi itiraf ve tasdik etme
ummana at» mek, tasavvur etmediği bir şeyin kalbe
Lebibi Amedî vurudu.
«Ey mezaristam! ne âlemsin, ne iUvî İnkârın mukabili ikrardır.
fıtretm!» İnkâr iki kısımdır. Biri kalben inkâr
«Sende püı^an en güzin evlâdı dır ki, lisan bunun tercümanı olur. Di-
in^niyetin«> ctrri lisanen inkârdandır ki. Kalp bu
M. Akif nun hilâfına kani bulunur. Küfn inadı
(İnsaf): Adilâne hareket, hakka ria bu kabildendir.
yet ve hakikati itiraftan ibaret âli bir fZ â tı hakkı görmedikleri için inkâr
meziyet. edenler, kendi akıllarını da inkâr etmiş
İnsaf, zade-i diyanettir. Dinsizden olurlar. Artık öyle akılsız kimselerin is-
insaf beklemek, zehirden şifa ummaya bat ve inkârının ne kıymeti olabilir?3
benzer. «Günıeşîn zerre kadar kadirine gelmez
«Etmiyor hiç ^ r , aJü sehergâb ^ a î> noksan»
«Meğer insaf vere Hazr««t-i AHâh «Eylese nûH dbantabım haffaş inkâr»
^na» Bâki
Vakıf (inkisar): Kırılmak, birisi hakkında
(İnfial): Küsmek, gücenmek, mütees yapılan bed dua. Bir mahalden diğerine
sir olmak. Nâhoş bir muameleden mü geçerken ziyanın istikametini değiştir
tevellit inkisarüıatır. mesi. Gayri mülayim bir hâle maruzi-
Her şeyden münfail olan, hiç bir va yetten dolayı kalbi nhüzün ve keder için
kit münşeıih olamaz. de kalması.
AHLÂK ^ÜGATÇESİ 17
B H arfi
(Bâhl):(Boş, beyhûde, esassız, haki Ahmedürrüfaî hazretleri demiştir ki;
kate mugayir şey. Aslen ye vasfen gay Bâtıl parlasa da nihayet söner, hak da
ri sahih olan muamele. İndel’fahs, yâ sönük görülse de elbet parlar.
ni koşmak, bahis etmek zamanında se «Bâtıl hemişe bâtıl ve beyhûdedir
batı olmayan şey^ veli»
ccMüşkül budur kî, sureti haktan
Ölüme karşı saldıran şecaetli kimse zuhur ide»
ye kamnın tasavvur edilen betalet ve
Bâki
sükûneti itibarile Betal, Bettal denir.
(Bahis): Araştuma, tetkik, kesif ve
Akıl ve mantığa kıymet verilmeyen talep. Muaraza tarikiyle mükâleme. Ha
yerde bâtıl, hak suretinde tezahür eder. fi olan bir mes’eleyi tafahhus. Teftiş ve
Her anlamadığını bâtıl sanmak, hü- tahkiki müstelzim olan husus. Bir mad-
meka işidir. F ;2
18 DİNÎ VE FELSEFÎ
denia hakikatine, izahına müteallik ma kullahı eda ve nezri ifa edene «bar» de
kale. Bir mesele hakkmda tamiki fikr nir. Cem’i «ebrar»dı^
ve istidlâl tariki ile söz söylemek. Bir; hem itikadî, hem de amelî ola
Münazara âdabma riayet etmeyenler bilir. Birrü tekva insan için Hak Tealâ’
ile bahs etmek hatadır, nın pek büyük bir lütuf ve üısâmdır.
c<Baihsi ilm eyle bevechi â'^p» €<£y eden perverdigârın bkr-ü ihsânm
«(Danhp mağ latayı etme şitap» ümit»
«Hasmmı eyler isen de ilzam» «Bir şfl^este simedot ref’i melâl
«Yine itatyibine eyk ikdam.» ettim nü hiç»
Vehbi İffet Mufaemed efendi
^ ı ı h t = Hisset): Cimrilik, tamahkâr (Beşaret): Müjde. İnşirahı kalbi mu
lık, malını lâyık olan mahalle sarfet- cip olup eseri yüzde z ^ r olan surûr
mekten insanı men eden bir ruhî me aver haber.
leke. Nefs, mesrur olunca kan intişara baş
1 Rağıbı İsfahanı diyor ki: Buhl: Şim p layıp beşerede alâmeti zahir olur. Bu
kufrandır. Küfran ise mukaddimeî kü- münasebetle meserretaver habere beşa
fürdür.>^ ret denilmiştir.
«Buhl ile olduğuyçün pek merdut» Ruhları temiz olan kimseler başkala
«Girmedi mushafa ı^m i Nemrat» rına befaretli haberler vermekten mah-
Vehbi zuz olurlar.
(Baht): Tali, kısmet hüsni tesadüf. ccNedamettir k u su ru n d a hicap eylerse
Takdir-i İlâhînin nef’i İnsanîye muva bu* adem»
fık surette tecellisi. cfSalâh-ı nefse istid^ıııa! mt
Meşru emellerine, nail olan her in beşarettir»
san, bahtiyardır. Safa
<i d^ odnr k i,etmeye tağyir vazmı»> (Beşaşet): Şadlık, güler yüzlülük, ta-
«Ddıal-ü baht kendine yâr obnı^ lâkatı vecih. Ruhtaki neşve ve safiye
olmamış» tin simada tecellisi.
Seyit Vehbi Beşaşet ,hüsn-i ahlâk alâmetidir.
(Bedahet): Bedihîlik, vazıh ve aşikâr «Her dem küşade çehre-i feyzibeşaşet
olmak. Düşünülmeksizin birden bire söz ol»
söylemek. Bir şeyin delil ve isbattan «Gösterme halka rûyi huşunet
Kerim isen»
müstağni bir halde bulunuşu.
Bedahete karşı münakaşa, bir heze Hersekli Arif Hikmet
(Basiret): Feraset, marifet, delil, göz
yandır.
açıklığı .Kalbe muhtes bir kuvve-i müd
«Sun^t hakkı bil^bed^dK gösterir»
rike. Kalp gözü ile görmek hasleti.
«Bir mükemmel ievb-i kudretken Basiret ve intibahı mucip jibretâver
hallere delâil ve berahine «besair» de
«Görmüyor bu levh-i h^Hanıet perveri» nir.
«Bk bıkun çe^nanı zuhnet iktiran» Ebsara ziyabahş olan sey’e de «mub-
Nasuhî sire» denilir.
(Birr): Takva. Hayır ve hasene, ih Mukaddesatı inkâr etmek, nur-ı ba
san, fi’li hayırda tevessü .Hak Tealâ’ya siretten mahrumiyetin bir neticesidir.
ziyadesile itaat gösterilmesi. «Bî baisiret olantaz UNkfaiSM feyzi
v ^ a y a , babaya itaat ve merhamet (Udar»
hususundaki tevessüe «birrür;galideyn» «H ^kese nur göriimnez cebeli
denir. Mukabüi «ukuk» tur. Musada»
Hak’ka ziyadesil^ muti olana, hak Rahmi Pır Mehmet Çelebi
AHLÂK LÜGATÇESÎ 19
(Bataet): Ağır davranışı deruhde edi <Bağy): Azgınlık, serkeşlik, itidal had
len bir vazife ve hizmeti ifa hususunda dini tecavüz talebi, bilfiil tecavüz bu
gösterilen ağır hareket. lunsun bulunmasın.
Bataet, ruhî rehavetten neş’et eden Bağyler iki türlüdür; Biri adUden ih
vahîm bir Ulettir ki, sahibinin yüksek sana tecavüz gibi memduh olan bağy-
derecelere suuduna mâni olur. lerdir. Diğeri de haktan bâtıla tecavüz
«Kaza he rfeyzâni, ber lûtfımu bir gibi olan bağylerdir ki, bunlar mezmum-
vakt için saklar» dur.
«Fütur efme sakın devletteki za’f-u
bataetten>} Bir veliyyül emre karşı isyan eden
N am ık Kemâl şahsa bağı denir. Cem’i bugattır.
(Batalet): Atalet ,işsizlik, kahraman Fuhş ve fücura düşen bir kadına da
lık, muhtelif maişet ve marifet meslek merei bağiye denilir. Cem’i: Bağiyat’dır!
lerinden birine salik olmayıp âvâre bir Bir şeyi kemâli içtihat ile talebe de
hâlde bulunuş. «iptiğa» denilir. Matlûp olan şey mem-
Batalet, sefalet ve mezelletle tev’em- dûh ise, bunu talebe «iptiğai memduh»
dir. nâmı verilir. Vech-i İlâhîyi "Ştiğa gibi.
«finin batalet-ü gayret ne hâsıl H ak’ka karşı yapılan bir bağy ve is
eder» yan, mücasirinin felâketini intaç eder.
«Bakın şimendüfer’c, kârvanı görün» «Kendin ne zanneder o beyabanni-
MnaUinı Naci şin gol»
(Batş): Kuvvet, cesaret, savlet, unf «Bağı ve tağı olduğun anmaz, o
ve şiddetle tutuş, insandaki satvet ve bül’fuzul»
celâdet hassesinin kuvveti galibânesi. Sami
Erbabı batş ile pençeleşen, kendi ha-
yatma kast etmi şolur. <Bakaı): Sebat, ebediyyet, bir şeyin ilk
haü üzere kalması. Zıddı «fena»dır..
«YıMınm da olsa gaddi^ın ne Ahirete «darı baka» denir. Baka ile
kıymeıt hatşine» muttasif olana da «bakı» denilir.
«Hakkın uğrar akıbet k^ıhar
mıknatısıııe» Bakı olanlar, iki kısımdır. Biri bilâ
Nasuhî müddetin bizatihi baki olandır. Bu, Hak
(Buğz): Adavet, kin, nefsin hoşlan Tealâ Hazretleridir ki, ezelîdir, ebedî
madığı bir şeyden nefret etmesi. Muka dir ,onun hakkmda fenâ mutasavver de
bili «hub» dur. ğildir. Diğeri de Cenab-ı Hak’kın ipka
Şiddetli buğza, düşmanlığa «beğza» buyurması ile bakı olandır. Cennet, ce
denir. hennem gibi.
İrfandan, vicdan selâmetinden mah Namaz gibi sevabı insan için bakı
rum olan kimseler, diyanet ve fazilet olan amâli hayriyeye de «bakıyatLsali-
eshabma karşı buğz ve hasetten kendi hât» nâmı verilniiştir.
lerini alamazlar. İnsanların bir baka âlemine mütevec
«Görülüp durmaz idK buğzı-u hasetten cih olduklarını bilip tasdik etmeyenler,
bir eser» kendilerinin birkaç gün sonra ebediyen
«Ruhlar hikmeti takdire nüfuz etse sönüp mahv olacaklarından müteessir
idi» olmayan bi şuur, atiyi görmekten mah
Nasuhî rum kimselerdir.
20 DİNÎ VE FELSEFÎ
«Bakayı faak tanıyan, sa’yi bir vazife (Belâhet): Hamakat, bönlük, fehim-
bilir» de kıUet, sözde teşevvüş, tedbirde fesat
«Çalış çalış ki, baka sa’y olursa hak tan ibaret olan bir keyfiyet.
edilir» Belâhet sahiplerinin hâllerine kız
Akif maktan ziyade acımak lâzım gelir.
(Bükâ): Ağlamak, hüzün ve elemin «Mücessem bir belâhatken vücudi
tesirile kalbi ngaleyanı ve onun netice nahvet alûdlu»
si olarak ref’i savt ile gözyaşlarmm se- «Nice âlimleri ehli cehalet zan îder
yelânı. Gözyaşlarmm seyeİânı anmdaki cahib>
savt. Nasuhî
Bir âfetzedenin bükâyi hazinini tes (Bül’fazûl): Boş boğaz, lüzumsuz ye
kine çalışmak, bir büyük ibadettir. re söz söyleyen. Fazi füruşlukta bulu
ccSefahettir hayattın intifası neşve nan şahıs.
halinde» Bulfuzul olanlardan selim tabiat sa
«Bükayi rûktur ki, çehreye aksi hipleri teneffür eder.
şetarettir.» «Mebhaısi vahdette seraser fuhul »
Safâ ccMüttehidür’reydir olma fazûb>
(Belâ): Gam, musibet, âfet, ceza, ga Hersekli Arif Hikmet
yet müşkül iş, elem ve ıztıraba sebep, (Bıüıalemuın): Renkten renge giren.
zarar ve ziyane vesile olan hâdise. Bir meslekte, bir fikirde sebat etmejren
Esasen elbisenin eskiyip yırtıkaasma mütelevain adam.
«belâ» denir. Gam ve keder de cismin Bukalemun olmak, bir eseri cünûn-
yıpranıp nehafet bulmasına sebep oldu dur.
ğu için belâ nâmını almıştır.
tcEbnayi zama», desti televvünd®
Meşakkati mucip olması itibarile tek zebundur»
life, imtahan ve ihtibara da «belâ» de «Bîr renkte sebat eylemez bukale
nilmiştir. Bazı belâlar, sahiplerinin kö mundur»
tü hareketleri neticesidir. Bu gibi ceza Nasuhî
mahiyetinde olan belâlardan tahaffuz
etmelidir. (BüPheves): Hevesatma uyan. Yeni
varlık bulmuş olduğu cihetle hevaperes-
Hazreti Cüneyt diyor ki: belâ, arifle tâne harekette bulunan kimse.
rin siraci, müritlerin vesılei intibahi, ga
fillerin de sebebi helâkidir. Bül’heveslik, asaletten mahrumiyet
alâmetidir.
«Şem’ı giıyâm ^ le suzaın^ gonca hoa
alûdedir>ı «Fehimâ şairam bül’heveste kalmîunış
«Var nu bir dil kim belâyı dehrden insaf»
asudedir» Kanaat eylemez manzume divanı
Seyit Sabfi çalar çarpar»
Fehîm
(Beladet): İzansızlık, kalın kafalılık,
basiret nurundan mahrumiyet. (Behaıra): Sebep, vesile, kusur, asıl
Faziletle reziletin beynini tefrik ede sız özür. Bir şey hakkında dermeyan
memek, belâdetten neşet eder. edilen gayrı hakikî sebep ve illet.
Hak, zahirdir. Onu bilmemek husu
«Arifâne ta’n eden ahmaklan
mazur gör» sunda hiç bir behane kabule şayan ola
«Lezzeti irfanı bîman beladet maz.
anlamaz» «Herkes zamanını gözetir irtihsıl
Nasuhî için»
AHLÂK LÜGATÇESİ 21
T H arfi
(Teessür): Acı duymak. Hüzün ve «Arşi azametgâhina feryad-ü emnim»
keder. İnfial. Birini takip etmek. Bir «Ümit ederim ki, getiıir cuş-u
şeyin tesiri altında kalmak. Huruşe»
Nâhoş hâdiseler, en ziyade hassas «Gufranmı Yârabbi! Müıuıcatı
rulıları teessüre düşürür. hazinim»
«Sinirlerind eteessür denen îenalık Nasuhi
yok» (Tebzii'): Dağıtmak, serpmek, israf
«Tabiatında utam nakk aşinalık yok» yolu ile malları sarfetmek. Bi rşeyi sarfı
Akif lâyik olmayan mahalle sarf edivermek.
(Te’dip): Uslandırma, edep ve terbi Tebzir de takdir de ahlâken mez-
ye. Adâbı insaniye ile terbiye. İsaetten mumdur.
dolayı muakabeki, fazilete, hüsni riya «Müncer olur zamanı İmzin bir
zete vesile olur. iKdamete»
Ana, babanm te’dip etmediğini za «Gencinei hayatım debzir edenlerin»
mane te’dip eder. Nasuhi
«Haddizatında kim ohnazsa edip» (Tebessüm): Gülümseme. Gülmenin
c<FeIeğin siUesi eyler te’dip» mebadisi ki, bu hâlde nihayet ön dişler
Vehbi açılıp görünür.
(Teenni) Temkin ile hareket. Yavaş Tebessüm derecesini geçen gülme
gitmek. Bir iş hakkında acele etmeyip ler, vakara münafi, ciddiyete mugayir
dûr endişâne harekette bulunmak. Bu dir.
na «teöde» de denir. «Handesi idi tebessüm o gülün»
Fevtünden korkulmayan işlerde teen «Yâni Sultam mülûki Ri^ülün»
ni lâzımdn-. Hakanı
«Teenni, maye-i ikbâli ehUi istika- (Tecazıüp): Tenazü, çekişmek, çeki
metto'» lip uzamak, iki şey arasındaki temayül
Pertev Paşa ve incizap. Kalplerin biribirine karşı te
(Teemmül): Tedebbür ve tefekkür. mayül ve takarrübü.
Güzelce anlamak için bir şeye tekrar ^Bâzı ruhlar arasındaki tecazüp ve
tekrar atfı nazar. Şayam dikkat veya tealüf, ervah âlemindeki muarefenin bir
mahalli şüphe olan mes’ele. Husulü nişânesidir>.
uzak görülen bir emri hayri ümit. «Cihîme rahm-ü şefkatle mvraır kıl ki,
Teemmülsüz iş gören, teessürden kur sana karşı»
tulamaz. «Bütün kalpterde bîr hissi tecazüp
«YUksetmede ila n ım ı ettikçe parlasm dursun»
teemmül» Nasuhi
22 DİNÎ VE FELSEFÎ
(Tecahül); Bilmez gibi görünme. Bir İlâhînin kalbi mü’minde lemeam. Gu-
şey hakkmda gafil ve cahil gibi bir va yup nurlarından kalplerde münkeşi'f
ziyette bulumnak. hâlet.
Tecahüii arifâne, bir meziyettir.. Kalp bir teceUigâhi İlâhîdir, onu ma-
Umur-i hayriyede tecahül câiz değil siyet ile kirletme.
dir. «Tecellî neşvesin ehli şikem idrâk
«Get arif ol ki, marifet olsım kabil mi»
tecahülün» «EcMst andıkça zahit ekl-ü şUrbün
Şeyh Galip lezzetin söyler»
(Tecrübe); Denemek, görgü. Bir şey Rs^ıp
veya bir kimse hakkmda malûmat edin «Tecellî neşvesin ehM şikem idrâk
mek için vuku bulan mükerrer atfı na mak, birisini cehle nisbet etmek. Der-
zar. meyan edilen bir mes’eleye vakıf olma
Defeat ile tecrübe etmediğin kimse dığını iddia suretile birisinin cehaletine
lere pek itimat eyleme. kail oknak.
«Tecrübe eMi bunu böyle bilür» Herkesi techil etmek, cehaletten neş’
«Kim ki çok söyöye ol çok yanılır» et eder.
Ataî «Eyleme kimıseyi kalfa techiL>
(Tebşir): Müjde vermek. Surur izha- «Etme mahluk-ı hüdayı tahcO»
rma, yüzümün beşerisini basta vesile (Tahkir): Hakaret, bed: muamele, hor
olacak bir şeyi bir kimseye haber ver ve zelil görmek. Bir kimseye kadrini
mek. tenzil edecek surette muamelede bulun
Tebşir; memduh, tenfir ise mezmum- mak.
dur. Bir zatm veya bir meslek erbaıbmın
«Tuttu giilbaıddzafer arşı azimi öyle» fazilet ve ulviyetini isbat için bir takım
«Etti CibrOi Emin, ruhî üveysi tdbşir» esafilin tahkir ve tezyifine uğramakta
Hakkı Bey ohnası kâfidir.
(Tecerriid); Soyımmak, yalnız olmak. «Güzel ahlâklait m atınım olanlar pek
Teehhülü terk ile sebükbârane teayyüş. değersizdir»
Masivadan alâkayı keserek barigahi «Bozuk tıynetidir ol kimseler, tah
ahadiyete tevecciih. kire lâydGtu»
«Teehhül şartlaırmı camı olmayatar NasuJıi
hakkında tecerrüt bir vecîbedir.» (T^ıakküm): Hakimane bir vaziyet
«Kim üıtiyar eıfo^rse makâmı almak. Keyfince harekette bulunmak.
tecemidi» Bir madde hakkında nufuzi hükm. Biri
«İsahi zinde gibi refiıd’mıekan oIur>> ni dürüstâne muamelât ile hüküm ve
HUdayi nüfuzu altına almaya çalışmak.
(Tecessüs): Teftiş. Araştırmak. Nasin Nasa tahakküm etmek isteyenleri,,
ayıplarmı veya esrarını anlamaya ça tehekküme müstahik olurlar .
lışmak. Halkın hususî hallerini dikkat «Fazilet ehline dâim tahakkümdü
le taharri etmek. cühelâ»
Tecessüs, bayağı insanlara, satıkaış «Cihanda kaidedir tâ cihan' cihan
vicdanlara has bir zemîmedir. olalD>
«Eüne nar-ı tecessüsü ^ab> Arif Hikmet
«Nefeiıû teddyeyle kıl işgal» (Tehalli): Donanma, zinetlemnek.
Ahmet Şakir Mekârimi ahlâk ile, âlîadap ile tezey-
(Tecelli): Baht, taU, kader, ^ ılıp gö yün.
rünmek. Bir hakikatin zuhuru. Feyzi «Cevheri ismetle mütahalU olmayan
AHLÂK LÜGATÇESİ 23
«Cihan cihan terakki, zaman zaman «Bu mazmunu hayal eyler teselMyap
utıun» olur gönlüm»
«Olur mu cehl ile kabil bekayi «Bana derdi veren bir gün verir elbet
cem’iyyat» te dermanu>
Arif Hilunet Hâzık
(Tezkiye-i Nefs): ^ e fs i tathir etmek. (Tesliye); Avutmak, teselli vermek.
Nefsi hâli salâha getirmek. Nefsi ilim Bir kimsenin hüznünü izale, inşirahını
ve irfan üe, mehasini ahlâk ile islâh ve temin edecek veçhile tatyibi kalbine ça-
tasfiye eylemek. hşmak.
Bir kimsenin hüsni hâl esbabından Tesliyeti hakimâne, kalbin en ateşin
olduğunu isbata ve mahn zekâtini ver âlammı teskin eder.
meğe de tezkiye denir. «Az çok hayâlden gelir insana
tesliyet»
Bir kimse kendi nefsinin salahma ka «Hep iğbirardu-, yüzü gülmez
il olup da iftihar makâmmda olarak öy hakikatin»
le bir iddiada bulunmamalıdır. Bu ba Abdülhak Hamit
kımdandır ki, «tezkiye-i nefs caiz de (Teslim): İnkiyat, rıza, boyun eğme.
ğildir» denilmiştir. Bir şeyi birinin hıfz ve himayesine ver
İslâhı hâl manâsında olan tezkiye-i mek, selâm ve tasliye. Bir dâvanm sıh
nefs, ik ikısımdır. Biri fi’len tezkiyedir hatini itiraf. Bir emre bilâ’itiraz inkiyat,
ki, nefsin taharet ve nezahatini temin Kazayı rıza ile istikbal. Emr-i İlâhîye
edecek şeyleri araştırmaktır. Bu pek inkıyat ve bihase bizzahir tabı ve mas
mahmuttur. lahata mülayim görülmeyen şey hakkm-
Diğeri de kavlen tezkiyedir ki, bir da terki itiraz.
kimsenin kendi nefsinin taharetine, sa Hakka teslimi umur edenler, nimet
lâhına kail olması, Nefsini medh-ü se le mihneti, red ile kabulü, ikbal ile id-
nada bulunmasıdır. Bu tezkiye ise mez- barı müsavi görürler.
mumdur-’J «Rindanı Hûda, perverimana bu
«Gâh tahd^i niem eıi amma» mahalde»
«Eykme tezkiye-i nefs aslaı» «Ne çarha^ ne kavli hükemaya nazar
Vehbi eyler»
«Vermez feleğin d«vrl çep endazıma
(Tesanüt): Biribirine dayanmak. Bir
hükmü»
cemiyet efradının biribirine muzaheret
«Kor hikmeti teslimi kaza-ü kader
ve muavenet etmesi. Aralarmda tesa
eyler»
nüt bulunmayan cemiyetler, nihayet pe
Nef’i
rişan olurlar.
(Teşeüm)^[Bir şeyi uğursuz saymak.
«Yüz gösteren sıkıntıları iktıham İnsanın rûyet ve semai dairesine dahil
için» olup hilâfi tabii olduğu cihetle nefsi
«İcap eder tesanüdü efradı mîlletin» nin teneffüsünü celbedeın bir hâdiseyi
Nasuhî şum, uğursuzluğa alâmet addetmesi.
(Teselli): Acıyı unutmak. Bir acıyı «Tatayyür» de bu kabildendir.
unutturmak için avutmak. Mağmum Müslümanlıkta tefeül câiz ise de te:_
olan bir kalbin nasihatla veya bazı hâ şeüm ve, tatayyür câiz d e ğ ild ir^
diseleri mülâhaza ile yahut taltif ve ccSenin eyo^Im eniş güCtaruıa ben
tebşir ile açılması. iltifa:t etmem»
İnsan musibet amnda kendisinden «Teşeüm eybmem, bin kerre bay
daha feci, vaziyetlerde olanları görüp kuşlar gibi ötsem>
düşünmekle müteselli olmalıdır. Nasuhî
AHLÂK LÜGATÇESİ 25
«Tasavvuf nefsini pâk eylemekti]-» (Taassup): Bir şey ile iktifa edip hoş
«Fena ile am hâk eykmektk» nut olmak. Milletine, akrabasma veya
Hüidaî zulüm görenlere müzaheret kaydmda
(Tatyip); Gönül almak. Lütûf ile mu bulunmak. Âdetlerde ve maddî, mane
amele. Güzel söz ile veya lütuf ve ihsan vî hususlarda fazla sebat ve gayretkeş
ile bir kimsenin hâtırmı hoş etmek. lik göstererek taraftarlıkta bulunmak,
Müteessir bir kalbi tatyip etmek, fa '^ a a s s u p iki türlüdür .Biri ta^n ü tten ,
kir bi rşahsı ihtiyaçtan kurtarmaJt ka temerrütten ibaret olup mezmumdur..
dar memduh bir harekettir. Diğeri de salabetten, metanetten ibaret
«Herkesi faalince kıl tal^ibe saff-ı olarak memduhdur.""
makderet» Taassup, lâfzı, pek ziyade sui istima
«Çehre-i feyzinde renki ademiyet le uğrayan bir kelime olmuştur^
parlasm»)
Nasuhî Muhik olan bir mes’elede, meselâ di
nî ahlâkî bir vazifede sebat etmek, gay
(Tazallüm): Mazlûmiyet göstermek,
retkeşlik göstermek bir meziyettir ki,
zulme veya musibe İve felâkete duçar
buna «salabeti Ahlâkiye» nâmı da ve
olduğunu beyan etmek. Birinin zulmün
rilir.
den, haksız hareketinden şikâyet gös
termek. İşte böyle bir meziyeti «taassup» diye
Tazallum-ı hâl, ruhun his ettiği bir tezyife çalışanlar, meziyeti ahlâkiyeden
ihtiyaçtır. mahrum olduklarını göstermiş olurlar.
«Bh-er lisanı tazallüm uzattı her «İsnadî ta a ^ p olunur merdi gayura»
makber» ccDinsizlere tevcihi reviyet yeni çıktı»
«Zavallı taşlara lâkin batkanı mı var» Ziya Paşa
Akif (Taizim): Büyüklemek. Hürmet et
(Tfflia:): Söz dokundurmak. Dokuna mek, büyük sayılan bir zat hakkmdaki
cak söz söylemek. Muammalı bir su hürmet ve tekrim .Bir şey hakkmda bü
rette yazı yazmak, bir şeyin kusuruna yük sayıldığına delâlet edecek surette
îmada bulunmak. Birine ait olmak üze muamele yapmak.
re kinaye tariküe söz söyleyivermek. Emr-i İlâhîye tazim, mahlûk-ı hüda-
Ciddiyete münafi, inkisar-ı hâtu-a bâ- ya şefkat; müslümanlarm şıandır.
di olacak tarizlerden kaçmmahdır. «Peder-ü> madere tezim eyle»
«Var iken ekte delili kafî» «Yâni î&at ile tekrim eyle»
«Tigi lâ yüsıelü amuna y ef al» Vehbî
«Ukaliâ bir yere gelse butamaz» (Tayip); Ayıplamak, takbih. Bir kim
«HMuneti Haldc’a tarize mab^> seye ayıp ve kusur isnat etmek.
Şeyh Vasfı Kendi aybmı gören, başkalarmı ta
(Taziye): Taziyet, karibi ölen bir yip edemez.
kimseye teselli verecek sözler söylemek.
Bir musibet vukuımda sabır ve taham «Elihazer kimseyi kılma tayip»
mül tavsiyesinde bulunarak hüzün ve «Gelmesin başına ol aybı acîp»
kederi izaleye çalışmak. Nasin örfünde «Kılma noksao-ı viicu& handle»
mevt hâline tahsis edilmiştir. «Yoksa mayup olursun sen dte»
Vehbi
Taziye, İçtimaî bir vazifedir.
«Etme^ sırrını akim temyiz» (Tegafiil): Gafilce hareket, bilmez gi
c<Hamıe-i hayreti ettim tehziz» bi görünmek. Nasin mesavisine ait bir
«Ne ac^pdir ki ,yazarmış âd>em» şeyi görmemezlikten gelmek.
«Taziyetnâmeyi tebirk âmız» Yerindeki tegafül, hakîmâne hareket
Hâmit lerden sayılır.
AHLÂK LÜGATÇESİ 27
lilâne evzaa mukarin sözlerle cemile dim ve kalben müteellim olup o masi-
göstermek. yeti bir daha işlememeye azm etmek.
Nasin temellûkuna aldanan, akılsız Samimî, halisane, azimkârane olan bir
dır. MütemelJik, umduğuna eremez, tövbeye «tevbe-i nasuh» denir.
gösterdiği denaette yanma kâr kalır. Nasuh, çok halis, çok temiz veya pek
«Etme temeUûk sakm çaı-faı denî ziyade nafi ve muslih demektir. İsm-i
ptrveve» mensûbu (Nasuhî) dir.
«Lûtfımun, ihsainuun ak«i numaj'an «Tevbe Yârabbi! Hata yoluna
olur»' gittiklerime»
(Televvün): Döneklik. Renkten ren «Bilip ettiklerime, bilmeyip
ge girmek. Bir, hâlde sebat etmeyip va ettiklerime»
kit vakit tebdili fikir ve harekette bu Nizamüddin
lunmak. «Kerime mücrimin inkân cürm-i
Mütelevvin olanlar, seciyesiz kimse diğerdir»
lerdir. «Olur mu tevbe günahkâre itirafı
Televvün; ahlâkm zafmdan, menfa kadar»
at düşkünlüpnden neş’et eder. Hâmi
ccHezar ahbap ola nehl4 televvünden (Tevbih): Tekdir, azarlama. Bir kim
vefa gelmez» se hakkmda ayıplarını saymak suretile
Ragıp Paşa levm ve tekdirde bulunmak.
(Tevazu): Mahviyet. Alçak gönüllü
lük etmek. Müstahak olduğu mertebe Hakîmâne bir tab’a mâlik olanlar,
nin dununa tefazzulan razı olarak o veç katî lüzum görülmedikçe kimseyi tev
hile muamelede bulunmak. bih etmezler.
Tevazu, itilâya vesiledir. Mütekeb- «İykaz eder ekser bizi hamuşi-i
birlere karşı tekebbürde bunlumak, te- emvat»
vazua’ münafi değildir. «Bir makber olur n^ıM Hevbihi
^Rufaî Hazretleri demiştir ki; dâvâlıla semavat»
Hamit
rın patırdısı, Hak Tealâ’ya tevazuan
ses çıkarmayanların şerefini iskat et (Teveddüt): Sevmek, dostluk, taaş-
mez.) şuk,. Bir kimse hakkında temellük ve
«O rütbe mürtefi bünyaddu* k a^ ı müdaheneden berî olarak muhabbet iz
tevazu kim» har etmek.
«Riyazi cennete nczzare kabÜdir Beyinlerinde teveddüt bulunmayan
zemininden» bir cemiyet efradı, müttehit, mütesanit
Faizî bir kitle halinde bulunamazlar.
«Ruşen olmaz mı tevazu pişekânın «Eşyaıda tenanül-ü tevalüt, hükm-i
izzeti» ceryâni hikmetindir»
«Afitap oldukça gevher çini şebnem «Fıtraittaı temayül-ü teveddüt, feyz-l
haktan» seryâni hilanetindir»
Sami Ekrem
«M azhan feyz olamaz düşmiyecek (Tevfik): Münasip düşürmek. Avn-i
hâke nebat» İlâhî. İbadet-ü taat kudretini yaratmak.
ccMiitevazi olanı rahmeti rahımın' Cenab-ı Hak’km kendi rızay-i şerifine
büyütür» kulunun işini muvafık kıknası.
(Tevfae): Günahtan rücu. Dinen mez- Tevfik lâfzi, esasen saadette de şaka-
mûm olan şeyden memduh olan şeye in vette de, müstâmel iken muahharen sa
tikâl. Beşeriyet hasebile yapılan bir ma- adette, müstahsen umurda mütearef ol
siyetten — masiyet olduğu için— na muştur.
30 DİNÎ VE FELSEFÎ
(S e) harfi
(Sar): Kin tutmak. İntikam almak, (Si’ka): Mutemet, sözüne, özüne ina
maktulün velisi, kan dâvasmda bulu nılacak kimse. Sözüne, işine itimat olu
narak katil hakkmda kısas icra ettir nan zat. Cem’i «sikat»dır.
mek. Yemin ile müekket olan akıt ve ahde
İntikam almaya «ahzi sar» denir. «misak» denir.
Bir mücrimi afvetmekten mütahassıl Zamanımızda bir kimseye «si’ka»
zevk, ahzısardan husule gelecek zevk dir diyebilmek için bin vesika lâzım
ten daha ziyadedir. dır.
«Leîm odür ki, hemen kaydı alızı
sare düşer» «Fecri kâzip gibi her söyled^in çıkîı
«Felek nüfuzuna tesîritam verdikçe» yalan»
(Sebat): Kınuldamamak. Bir halde «Sika sannuş seni, aldanııuşım ey
durmak, ahdinde sebat etmek. Bir mes köhne felek»
Nasuhî
lekte, bir kanaatte, bir fikirde ber ka
rar almak. Basar ile veya basiret ile (Sena): Medih. Tazbn ile yâd. Bir
görülebilen mevcut. Zıddı, «zeval»dir. zâtı mehasinini zikr ve tadat suretile
Sebatsız kimseler ile arkadaş ohna, son meth etmek.
ra yarı yolda kalırsın. Lâyik olmayanları senada bulun
«Mamendi şecer naibit olur sabit mak, ya cahüden veya müdaheneden
olurlar» neş’et eder.
f<Herlıangi eMi isen anda sebat «Gaibâne beni zem eyleyen a’da
et»> yeğdir»
Ziya Paşa «Yüzüme karşı sena ham olan
(Servet): 2Lenginlik. Emvalin kesreti. ihvanımdan»
Menkul ve gayri menkul mallarm he- (Sevap): Ecr, yapılan ibadet ve ta-
yet-i mecmuası. atın mükâfatı. Nezd-i İlâhîde makbul
Bir kimsenin hâiz olduğu fazi ve ma ve ecr-i uhrevîyi calip olan amel.
rifet. Haysiyet ve fazilete manevî ser Herkes niyetinin güzelliğine göre se
vet denir. vap kazanır.
Meşrû servet, büyük bir nimettir. «Lisanı pâk NebevMen yalanlar
«Ezdiyat nüfus, servettfa^> uyduruyor»
«Baisi izz'ü mülk-ü miOettir» «Siıkılimadan da sevap işin im diyip
«Haıngi bir yerde say okv mıûtat» duruyor»
«Olmaz evlâddan güzel kat» Akif
Mustafa Sabri
(Cim) H a r f i
(Cah): Mansıp, menzilet. Mehabet. (Cebanet): Cübün, korkaklık, yürek
Nufûzu kelâm. Nas yanmda uluvv-i sizlik. Havf ve haşyet melekesi. Bir şe
kadr. ye havf dolayısiyle ademi iktidar. Kavi
CahU olanlar, cah ile şerefyap ola
mazlar. olması lâyık olan bir hususta kalbin
<^«Ne cah iledir, ne mal itedir>> zafiyet göstermesi.
«Beğtm ululuk kemâl iledir»/ Erkeklere cebanet yakışmaz.
32 DİNİ VE FELSEFÎ
«Meydanı yazık bir sürü divaneler rete kapılarak sanki cesetten hariç bu
aldı» lunuyormuş gibi olması.
«Yerleşti cebanet ,gökünü her yere Cenab-ı Hak’kın bir insanı taraf-ı
saldı» mânevisine cezbetmesinden husule ge
«Yârap!. Bu günün akşamı îerdaye len kûdsî bir halet.
mı kaldı» (Bu mükevvenatm her levhası, ruhu
Akif cezbedar edecek kadar lâtif, bedî bir
(Cebir): Kırığı düzeltmek, zorlamak. eser-i kudrettir^
Gurur, kahır ve unf ile muamele. Riya «Ey ehli cezbe himmet edin kuşça
zi ilimlerin bir şubesi olan muameie canıma»
ilmi. Bir şahsm rızasmı almaksızın ken «Ol damığehten avnile şayetki kur>
disini bir fiile sevk ediş. Bir nevi kahır tula»
ve şiddet suretilc bir şeyi islâh etmek. Beliğ
Başkasını kahren islâh etmesi için di (Cerbeze):\Natika perdazlık. Becerik
ğer bir şahıs hakkında yapılan cebre li olmak. Mahcubiyeîîen beri, kemali cü
«icbar» denilir. Lâkin bilâhere mücer retle kelâma, tavzihi fikre kadir olmak
ret ikraha da icbar Itlak olunmuştur. melekesi.^
^Abdin ihtiyarını selb ve inkâr edip Cerbeze, kuvvei müdrikenin ifratıdır.
Cenab-ı Hak’ka cebir isnat eden bir Edebe karin ,hayre müteveccih olma
taifeye «cebriye, mücbire» denilmiştir^ yan bir cerbeze şarlatanlıktan sayılır.
Cebr ve kahr iî? vücuda getirilen bir «Hıfzetmek ile cerbezeî felsefiyatı»
müessese payidar olamaz.
«Zaımetmeki oldun rehi tahkikte
«İtilâi mülke hadimdir adalet, âkıb>
m e rb a ^ t» Sami
«Cebî^ü tazyik ik olmaz bir terakki (Cürm): Günah, Suç, Emr-i İlâhîye
mÜDceli» muhalif yapılan herhangi bir hareket.
NasuM Cürme cüret, ne büyük bir cehalettir.
(Cedel): Cidal, hırçmlık gösitemıek. «Sevadı cürm ile kesmem ümidi
Münazaai fikriye. Münazaa ve m ügal^ nuri rahmetten»
be tankı l e yapılan miibahese ve müna «Hicabı zulmeti bir lâhzada lienvir
zara. edier mehtap»
Cedel’in asıl lügavi manâsı, fitili bü Hami
küp muhkem yapmaktır. Veya bir kim (Ceza): Terbiye, ukubet. Suç sahibi
senin arkadaşını katı bir yere bırakma ne mahsus eziyet. Bir amel’e tekabül
sıdır. Mücadele yapanlardan her biri- eden şey —^mükâfat veya mücazat— ki,
de kendi fikrini takviyeye çalıştığı ve âmilini ya hayr ile tebşir eder veya şer
yahut arkadaşını hâli mağlûbiyete dü ile tevıd eyler.
şürmek istediği cihetle o husustaki mü- Ceza kelimesi türkçede yalnız azap,
na^erei mahsusaya bu cedel adı veril ukubet, manâsında kullanılmaktadır.
miştir. Kıyamet gününe «ruzi ceza» denil
Hakkı izhar ve ilâya hadim olmayan miştir.
bir cedel, hodbinlikten ve kalp kırmak Herkes yaptığının cezasını ergeç gö
tan ibaret bir harekettir . rür.
«Kesmiş atmıştır anı etme ced^I» «Dursun kefi hükmünde terazuyi
«Tiği lâyüselü amma yefab> adaleli»
Hakanı «Havfun var ise maıhkeme-i ruri
(Cezbe); Coşkunluk. Meczubiyet. Ru cezadan»
hun heyecanı. Ruhun hayret ve meser Ziya Paşa
AHLÂK LÜGATÇESİ 33
(■(Csvdet): Ciyadet. İyi olmak. Bo Bir şahsın kendi cehlini bilmesi bir
zukluktan berî bulunmak. Halis olma. cehli basittir. Bunun izalesi umulur.
Zihnin, fikrin, Karîhanm sıhhat ve in Cehlini bilmemesi ise bir cehli mürek
tizamı^ keptir ki, bunun izalesi müşküldür.
CeVaeti fehm; suhuletle, sıhhatle te Bütün fenalıklarm menşei, cehalet
fehhüm melekesi, melzumdan lazime
tir.
sıhhati intikâl demektir.
Cevdeti fehme, sıhhati fikre mâlik Aristotalis demiştir ki: Dünyada en
olmayanlar, eâzimin asârını takdir ede büyük saadet, sıhhat ,orta halde taay
mezler. yüş ve izale-i cehalettir.
«Hamei rengimmi ku-dı nihayet «Etme ar öğren oku ehlinden»
rûzigar» «Her şejin ilmi güzel cehlimdıen»
«Cevdeti efkânm mahv eyledi dfcvîi Vehbi
zaman»
Nasuhî «Cihanda gün görelim bizd® derse
(Cehalet); Cehl. Bilmemek. İlim ve niz şayet»
marifetten mahrumiyet. Suiahlâk. Bir «Zulamı cehli nııhıusıet nişaıu
şeye mahiyetine muhalif bir surette iti kaldmnız»
kat. Muhyeddin Raif
( H ) harfi
(Hacet): İhtiyaç, zaruret, lüzumlu olan ruhanî, seriüzzeval keyfiyet. 2^vk
şey. İnsanın kendisini severek müftekır ve hacalet gibi. Mazi ile istikbâl ara
olduğu husus. Cem’i: hacat ve havaiç’ sındaki mevhum zaman.
tir. İnsanın hâli kalime uygun olmalıdır.
Mürüvvet sahipleri herkese arzı ha «Kimdir bu rüzgârda asûde hal
cat edemezler. olaib>
«Kendini görmeğe yoktur hacet» «Tarihi sergüzeşti selef ezberîmdiedir»
(cBümeye arif Oe nadâni» Hazik
«Zâdtei tab’ı ile zahir olur» (Hal&î): Hal. Suret. Keyfiyet. Bazı
«Herkesin meıtebei irfanı» ruhî hâdiselerin gayrı sabit bir surette
kalpte tecellisi.
(Hazırcevaplık): Yerine göre alelfevr, Bir kimsenin mahiyetini anlamak is
münasip, zarifâne cevap verebilmekten terseniz, haleti nahiyesine güzelce dik
ibaret bir hassedir ki, zihnin kuvvet ve kat ediniz.
sür’atından neş’et eder. «Ekser kişinin suretine sireti uymaz»
Tabiî olmayan, tekerrür eden hazır «Yarap bu ne hikmettir, ılâhî bu ne
cevaplık; nâhbş bir his uyandırır, sahi halet»
binin hafifliğine delâlet eder. Ziya Paşa
«Göz ucuyla âşııka gâh lût{ eder gâhi (Hubbi Vatan): Yurt sevgisi. İnsa
itap» nın doğup büyüdüğü mahalle, milleti
«Bir fliale yer komaz ol gamzeî nin hükümran olduğu arazi sahasına
haizar cevap» kalben mail ve mıünoezip olması.
N e îl Bir milletin tarihî an’anelerini, mad
(Hal): Keyfiyet, mecal. Kuvvet ,ta- dî ve manevî bütün varlığını sineî ih
kat, cezbe, derd-ü keder. Oluş, bulu tiramında saklayan vatandır. Bunun i-
nuş. Her şeyin içinde bulunduğu müte- çindir ki, her millet kendi vatanına
gayyir vaziyet. İnsana vakit vakit, arız kalben mümcezip ve merbuttur.
AHLÂK LÜGATÇESÎ 35
«Hatkı âlem bittabi’ hubbi vatan «Ki desti raşedar iîe dolu pey
mecluptur» manecem olmaz.»
«Hin giUistâna değişmez bum bk Santi
vkaneyî» (Haı-am): Memnu, yapılması gayrı
Esat Mublis Paşa caiz şey. Bir şeyin memnuiyeti ya tes
(Hicap): Mahcubiyet. Utanmak. Per hiri İlâhî ile olur. Hazreti Musanm ço
de. Nahoş ,edebe münafi bir halden do- cukluğunda süt annelerin sütlerinden
îayı kalbin üzülüp sıkılması. imtinai gibi. Veya bir beşerin men’i ile
Hicap, temiz kalplerin harice akse olur. Kanunî memnuiyetler gibi. Veya
den bir rengin lemasıdır. akıl cihetinden olur. Habaisten insan
ccistemjez ehli sala rengi hicabı ların içtinabı gibi veyahut şer’i şerif ci
imtihan» hetinden olur. Bilcümle müharematı di
«Vecfai erbabı hayaıdia ar kendin niye gibi.
gösterir» Halâl ve haram tammayan bir şak
Leskofçali Arif sa hiç bir hususta itimat edüemez.
(Hiddet): Öfke. Dargınhk. Titizl'k. «Kasidem hâlimi arz eylemişken»
Ruhu tchyiç eden nâboj bir haletten dj~ «Deriga sormaidın bir kere h a l^ »
!;'ıyı kuvvc-i {iazabîyetin feveran et «Şu son mısraımı olsım son hitabım»
mesi. «Haram olsun sana sihri hatalim»
Hiddetle oturan, nedametle kalkar. i j a l f e j . . , . , Naci
«Rabı salaha gidip, sulh-ü süllûk (Hürmet): itibar, şeref ve haysiyet.
eMi ol» Bir zat hakkında yapılan riayet ve ih
(dFIisse uyup herkese, hiddetü şiddet tiram. Bir şeyin şer’an haram olması.
neden» Ebeveynine hürmet etmeyen, evlâ
Hüdai dından hakaret görür.
(Hazaket): Ustadlık. Bir mesleğin bü «Hürmet et hünmet et aman kaleme»
tün dekayıkma vakıf olacak surette ka «Olima mağrur.dcvlet-ü haşeme»
zanılan ihtisas ve maharet. Sahibine Halil Edip
«Hazık» denir. (Hürriyet): Azadelik. Kendi salâhiye
Tabibin, hazakati kavMnde değil, fı- ti zatiyesini istimal edebilecek. Kudre
ündedir. te mâlikiyet. Alâiki kat’, hakayıka te
«Doktorun gerçi hazakattan nasibi veccüh. Malı meşru surette kazanıp
yoksa da» müstahsen mahallere sarfa, gayrı meş
«Bir nazarda kurtarır biman renci ru surette kazanıp gayrı müstahsen yer
rubton» lere sarfetmeden men’i nefse kudret.
Nsföuhî Her istediğini yapmak hürriyet değil,
«Elden çıkınca kadrini anlar sipıhri behimiyyettir. Asıl hürriyet, şehevata,
dun» heva-ü hevesata esir olmamaktır.
cfHazık gibi sühanveri hayli zaman «Kendi istikbâlM temine gayret
arar» Omeyen»
Hazık «Akıbet bin parça eyler cevher-i
(Hırs): Tamah, aç gözlülük. Şiddetli hürriyeti»
arzu. Bir şey hakkında ziyadesile rağ Nasuhî
bet ve meyelan göstermek. (Hazm): Hazamet, sebat. Doğru rey.
Adi şeyler hakkmdaki hırs, bir fakrı Rüşt ve basiretle muntazam ,ihtiyatkâ-
kalbîdir. Mealî halkındaki hırs ise ru rane bir surette hareket ve umuru ida
hun ulviyetine delildir. re.
«Tefâşî hırsı bîca, âdemi mahrumi Akıbeti meçhul veya meşkuk işlere
kâm eyler» girmek, hazme münafîdir.
36 DİNÎ VE FELSEFÎ
Hazm ile azm. İM kanat mesabesin gular, birer asabî maraz değil, birer
dedir. ŞaMkai amale yükselmek bu iki fazileti ruhiyedir.
sinin birleşmıesiyle kabil olabilir. «Ağlanm ağlatam^am, his ederim
«İltizami kemali hazm eyle» söyleyemem»
«Ralli ihlâsa öyle azm eyle» «Dili yok kalbimin ondan ne ladat
Naci bizarım» Akif
<Hüzün) : Gam, keder, gusse, mah- «Acımak nâili rahm olmayı mtaç
zuniuk hâli. Gamdan dolayı nefiste hu eyler»
sule gelen huşunet. Bir mekruhun vu «Bunu bizzat beyan eylemede
kuu veya bir mahbubun fevti dolayısiy- peygamber»
le insana arız olan inkisarı kalp. «fAcıjan ki; acısuüaır size de emri île»
intikam arzusu ile galeyana gelen «Merhamet hissini talim ediyor
kalp kaıu, mıafevka karşı mımkaıbiz olup ümmetine»
hüzne ve maduna karşı münbasıt ve Tahirül Mevlevi
münteşir olarak gazaba sebep olur. Bi (Hassasiyet); İçU, duygulu bir hâlde
naenaleyh hüzün ile gazabın menbaı bulunmak. Ruhun çokça duygulu bir
birdir. hâlde bulunuşu.
Halk için hüzün, ruhun hummasıdır. Mâkul olan bir hassasiyet, memduh-
Hak için hüzün kalbin ziyasıdır. dur.
Sokrat daima şad ve handan bulu «Bak ne engin ruha mâliktir zamane
nurdu. Sebebini soranlara demişti ki; âdemi»
ben hiç bir şeye kalben merbut olmam «Hiç duymaz gark olur da en
ki, fıkdanından mahzun olayım. Ve mukaddes g3 yesi»
dünya metamdan hiç bir şeyin husulü «Pek talatum hiz olur ammaM
nü gözlememki ,ademi husulünden do hassasiyeti»)
layı elem çekeyim. «Ger batarsa beş kunışlıiik bir
«Teessüf e y l^ e mağlûp isen dıe küçük sermayesi»
leşkerii hüzne» Nasuhî
<ıHüd>a imdat eder mansur olursun (Hasep): Asalet. İyi soy. Şerafeti za
böyle kabnazsm» tiye. Bi rkimsenin bizzat hâiz olduğu
Şemsettin fazilet ve irfan. İnsamn kendisine ve-
<Hfâ): Duygu. Anlama. Ruhtaki duy âba-ü ecdadına ait mefahir. Şan ve
ma kuvveti hasse cihetinden husule ge şeref.
len 'liın ve fehm. Havas vasıtası ile İnsanın hakikî şerefi ,hasebile değil,
haricî eşyanın tesirini duymaya yara edebi iledir.
yan meleke. Beş hasseden biri üe vuku «Hakka minnet, o şehi ziilhasebiib>
bulan anlama. Hasse; arazi cismiyenin «Yâni peygamberi âli neseWn»
bilinmesini temin eden bir kuvve-i nef- «Eyledi makdemi ferruh fali»
siyedir. «Paye-j ali Kureyşi âli»
İnsanlarda görme, işitme, koklama, H ^nî
tatma, dokunma namiyle beş hasse var (Hasbıhal): Ahibba ve asdika ile
dır. Bunlara «havassı haniise», «meşairi dertleşmek, hikâyeî halde bulunmak.
hams» denir. Vukua gelecek bir şeyi Hasbıhal, naireyi teessürü teskin
şevki tabii ile müphem surette evvel eder.
den anlamaya da «hissi kablelvuku» «Tefe’ül eyleyip dıU, mushafî hath
denilir, izarından»
Selimülkalp olanlar, rakikulhis olur «Scvadi âyeü nur oldu zahir hasbi
lar. halimde»
Hissi haya, hissi merhamet gibi duy Sami
AHLÂK LÜGATÇESt 37
Hüsn-i kaza, bir eseri fazL-ü zekâdır. «Ey muhterem refiklsrffi?' hazz-u
«Kalbimde hüsnü niyet mevcut ise §e\'k ile»
mubakkak» «Tahsili fernı-ü daniş’e ikdamı tam
«Hüsn-i kaza}^ eyler Allâh seni edin»
muvaffak» Hamdi bey
Nasulîî «Huzuza sakm hasrı aefs eykme»
(Hüsn-i nazar): Güzelce bakış. Bir «Ki hep zevk için gelmedik âiems»
hasse-i kalbiye ki, sahibi daima halkın
mahasinini görür, uyubunu görmez. (Hak): Cenab-ı Allâh. Adil ve in
Nasin zahir olan ayıplarını da ifşa et saf. Doğruluk. Bir adamın emeğine
meyip bir sureti hakîmanede setr ve mukabil lâyık olduğu maddî ve mane
izalesine çalışır. vî ecir. Sabit, vakıa mutabık şey. Bir
Hüsn-i nazar, ruhun nezahat ve saf- kimse içi nsabit olan meşru iktidar. İn
vetinden neg’et eder. sanın sahip olduğu manevî kuvvet,
«loîtinaa etme ö^ale hazer et» sanm bazı şeyleri icra veya mütalebe
«Rahm-ü ^fkat üe hüm4 nazar et» edebilmeğe salâhiyettar olması. Cem’i
Vehbi «hukuk» tur.
(HEşroet): Tantana. Etba ve ensar Bu salâhiyet bakımından hakkın
sebebi ile husule gelen azamet ve me menşei hususunda müteaddit nazariye-
habet. Debdebe ve ihtişam. 1er vardır. Şöyle ki:
Büyüklük haşmetle değil, faziletledir. [(Hakkın menşei; Fransız feylesofların
dan «Helvetiyus»a göre «şevk» dir.
«Ey mtiıaızzanı felek!. Ey mesti
Despot Dotrasi’ya göre «ihtiyaç»tır.
giKur-u nafıvet» HollandalI «Spinoza»ya göre «menfa
«O ufûl eyleyen ecramına mağrur ati içtimaiye»dir. îngiliz feylezofların-
olmît»
dan «Hops»a göre «kuvvet» dij^
«Ben senin şa’şaai şânma kıymet
vermenii» TBu nazariyeler pek mecruhdur. Fey
«Güvemp haşmeü bî suduna me^ur lesofların cumhuruna göre de «akıl ile
ohnai» hürriyet»tir. Mademki, insan bir takım
Nasuhî vazifelerle mükelleftir, artık o vazife
leri kendi hürriyeti dairesinde yapa
(Hasafiet); Metaneti rey. Doğru dü
bilmek hakkına da mâlikti»^
şünüş. Akıl ve rüşdün kuvveti. Diraye
ti kâmilei <[^Felsefei diniyeye nazaran ise hak
kın menşei; Cenab-ı AUâh’m lihikmetin
Nazarı hasafet, perde-i istikbâli kal
tecelli eden bir atıfeti süphaniyesidir..
dırarak umurun avakıbine nüfuz eder. Beşeriyetin vücudu, cîe^m ı, selâmet ve
«Faziletkâr olan ehli kesnale peyrev saadete mazhaiı^eti bir takım haklara
olmazda» nâiliyetine vabeste olduğundan hâkimi
ffiSelehkârasıe (liaklidi hasafet zanne mutlak hazretleri beşeriyet, bu haklan
der cahil» ihsan buyurmuştur.^
Nasuhî Hak ile vazife arasmda büyük bir
(Haz): Hisse, meserret. Hoşlanma. münasebet vardır. Hak çok kere vazi
Zevk ve lezzet. Hayır cilietinden olan fenin bir neticesi olur, Bazan da vazi
mukadder nasip. Cem’i huzuz ve huzu- feden ayrılır. Meselâ: İnsan başkala
zat’dır. rın m hürriyetine riayetle muva2zaftır.
Ulvî, ruhanî hâdiselerden mahzuz Bunun neticesi olarak kendi hürriyeti
olmayanlar; güzel bazlardan, manevî ne de başkalarının riayet etmeleri hak
zevklerden mahrum kimselerdir. kına mâliktir. Fakat insan, ihsan: üe de,
AHLÂK LÛGATÇESİ 39
Nâhoş bir hâdisenin zuhur veya te- (Hayret): Şaşırmak. Bir işde gösteri
vakkuundan kalpte husule gelen bir rik len tereddüt ve tahayyül haleti. Bir hu
kat ve iztiraptır ki, eseri yüzde nüma- susta vechi savabı bilmeyecek bir hâle
yan olur. gehnek.CjBazı âli hissiyatın galeyanın
Haya; herkese nasip olmayacak ka dan roünbais rûhanî bir neşve üe balın
dar kıymettar olduğundam bir dürr-i ye istiğraka dalmak.^)
tim gibi nedret kesbetmededir.
«Şermdir gazel ruyi îman» Mütehayyır kimseye «hair» denir ki,
«Bi hayaldi iki âlemd« yaman» asimda suların toplanıp biriktiği mevzi
Nabi demektir.
(Hayat): Dirilik, yaşayış tarzı. Bir <Hilkatin kndretin hedialart-
canlı mahlûkun müddeti ömrü. İnsan nı mülâhazadan mütahassıl hayretler,
da his ve hareketi, ilim ve iradeyi te sahiplerinin ulvî nazarlara sahip olduk
min eden kuvvet. larına şahadet ettiği için pek memduh-
Hayat, şöyle birkaç veçhile müsta tur. Adî umurun müşahede ve mütala
meldir. asından husule gelen hayretler ise sa
(1): Nebatat ve hayvanattaki kuvvei hiplerinin fikren zayıf, kalben marîz ol-
namiye. duklarma delâlet edeceği cihetle mez-
(2): Hayvanata ha solan kuvvei hes- mumdur.)
sase. Canlı mahlûkata «heyevan» de
nilmesi bu itibar iledir. «Esrar! Ehli hayrete bas ıstıla>h var»
(3): Kuvvei amilei âkile . «Her bî haberle söyleşilir sanma
(4): Gam ve gussenin kalkmasından hali dil»
ibaret olan halet. «Hüzün ve keder ile Esrar Mehmet Dede
geçen bi rzaman, hayattan madut de
ğildir» denilmesi bu itibar iledir. «Eğer maksut eserse mı^aı
(5): Ebedi olan uhrevî yaşayış. berceste kâfidir»
(6): İlim ve kudretle ittisafı muktazı, «Acep hayretteyim ben şeddi İsiken-
mevtin ve zevalin uruzuna münafi olan der hususunda»
bir sıfatı celile.
Bu manâca olan hayat, AUâh-ü Te- (Hiyle): İhtiyal. Desise. Mekr, Du
alâ Hazretlerine muhtastır. bara, sahte oyun. Birini aldatma niye-
Dünya hayatı, menbaı kurumuş seri- tile yapılan şey. Kuvvet, çare. İnsanı
ülcereyan bir nehre benzer. Buna mağ^ kerih gördüğü şeyden sevdiği şeye tah
rur olmamalı. vile vesiJe oJari şey. Umur ve mesalihin
«Bir ufki itÜllâ ajçılır, yüİGselir hayat» tasarruf ve idaresinde gösterilen haza
«Yükselmeyen düşer ya terakki, ya kat ve kudretle cevdeti fikir ve nazar.
inhitat» Mahlası şerî.
(Haysiyet): Değer. Namus. Şeref vc Menahi irtikâbma hail olacak bir
itibar. Adap ve mekâi'imi insaniyete ri hiyle, memduhtur. Halkı mutazarrır
ayetten mütahassıl âli bir haslet. edecek hiyleler ise mezmumdur.
Sözde durmamak, haysiyete münaf «DeğiMîr muı^ı zâtok, hiyM sayyad-
dir.
dkn gafil»
«Nesin bilmem, ne buhium noldun
aya» «Niiraız^ üe akıl mekri diişmandan
«Ne haysiyette istikbar edersin» emin olmaz»
H erekti Arif Beliğ
DİNÎ \ I I FLSEFÎ
(Hı) H arfi
(Hatır): Gönül. Fikir. Zihin. Kuvvei «Hud’a a ı u ^ yaraşırken çenge»
hatiza. Keyf. Hal, itibar. Düşünce ve «Boyamak halkı siezamı renge»
hıfz etme kuvveti. Vehbi
Hatır için hakikat feda edilemez. (Hizmet): Vazife. Birinin hesabına
«Kesri hatır, giinehin ekberidû-» veya menfaatına yapılan iş. Büyüklere
«CüBÜeten masiyetin bedderidir» bir hürmet hissi ile görülen iş.
«Eyk hatırlan tamire şitap» Hak için yapılan hizmet, zayi olmaz.
«Eyleme arşı İlâhîyi harap» «Medan izz-ü refah ihtiy^ı
Naci mihnettir»
(Hâtıra): Fikir. Hatırda kalmış olan «Hükümet ise garaz halka hizmet
husus. Kalbe varid olan ruhanî hitap, edelim»
gerek rabbani, melekî olsun ve gerek Kemâl
nefsanî ve şeytanî olsun. (Hızlan) : İmdattan, muavenetten
^Eslâfın uluvvu kadrine en büyük şa mahrum kalmakla zelil olmak. Kendi
hit, asırlardan beri milyonlarca halkm sinden yardım umulan zatm yardunı
lıaîıra-i ihtiramında yaşamakta olma- terketmesi. Kudreti masiyeti halk et
larıdır.v mek.
«Vekarı çoktan unutlun, hayayı Vadil hizlan’a düşenleri Cenab-ı Hak
kaid^dln» tan başkası kurtaramaz.
«Mukaddesatı ısırdın, hudaya «Oteaız alûd£Î çirM hızlan»
saldırdın» «Camei ilmü Uhası irfan»
«Ne hatıratına hüırmiet, ne ananatınl Nabi
yad» (Hasasct); Bayağılık. Soysuzluk. Fru-
«Deden de böylemi yapmıştı ey mayelik. Mürüvvet erbabmın tab’ına,
sefil evlât» tarzı hareketine muhalif olan bir has
Akif leti zemime.
(Hacalet): Utanma, şaşırma. Fartı Kötü huya, fena tabiata; «hasise» de
hayadan dolayı nefsin hayrete düşme nir.
si. Mahcubiyet. Gayri ahlâkî bir hare Neslen hasaset, insanm elinde değil
ketten dolayı sahibine teveccüh eden dir. Fakat fikren, ahlâken hasaset in
zillet. sanın ©lindediir. Bundan çalışırsa kur
Hacaleti müstelzinn olacak şeyler tulabilir.
den sakınmak, her kimse için lâzım «Hayır umma eğer sadn cÜıan olsa
dır. d^ bilfarz»
«Ey mürtekibi har, bu ne zilet ki, «Herkim ki, hasiaıset ola iık-u
çekersin» güherinde»
«Bir kaç kuruşa müddeti ömrünce Ziya Paşa
hacaleb> (Hisset): NakesUlc. Cimrilik. Behillik
(Hud’a): Aldatma. Dubara. Desise. hasleti zemimesi.
Muktazai zahirisinin hilafı maksut olan Hisset erbabmın gözlerini topraktan
bir fiil. Bir maksadı temin için kavlen- başka hiç bir şey doyuramaz.
veya fiilen yapılan saniakârane hare «İhtiraz eylîye gör hıs»tten»
ket. «Kendini kurtar o süfüyyeten»
Hayra müteveccih olan hud’alar Vehbi
memduh, şerre müteveccih olan hud’a (Huşu): Sükûn ve tezellül. Tevazu
lar ise mezmumdur. göstermek. Gönül alçaklığı. Hakka in
AHLÂK LÜGATÇESÎ 43
kıyat, kalpte daim olan havf, havf-ü «Bütün nevi beşer hakkında vicda
muhabbetle miknteziç edibâne bir va nen hayu-hah ol»
ziyet. «Esirge safveti ruhiyenl hissi
t'AIelekser cevarihte asan görülen te- husumetten»
zMlül ve tevazua «Hu§u» kable bulıı- Nasuiîi
nan.huzu ve tezellük de «zaraa» deni (Hasise): Haleti mahsusa. Birinin
lir. i zâtına veya sıfatına has olup başkasın
Huşua mukarin olmayan ibadetler, da bulunmayan keyfiyet. Cemi «hasa-
atebei ülûhiyete lâyık olamaz. is» dir.
«Yüzünü sui" o ulu dsrgâlıa» Hakikati tahaırî, bir İnsanî hasise
«Kıl huşu ile niyaz Aüâh’a» dir.
Vehbi «Ey Mtifatım hiç bir zaman
(Huşumet); Sertlik. Katılık. Tabiatta unuîmaidığım»
mevcut gılzet. Mukabili «Lin»dir. Bun «Gelir mi müddeti ömründe bu
lar yerine göre bazan memduh, bazan kuîmı yade»
da mezmum olur. «Kibara yadı sigar adet olmamış
Huşunet, ağaçları deviren kasırga iken»
rüzgârına benzer. Rıfk ve nezaket ise «îHaısiaedîr sana bu fazli harikulâde»
çiçeklerin açılmasına yarayan nesimi Muallim Feyzi
andırır. (Huzû): Tevazu. Sükün ve inkıyat.
«Güzel bir maiksadı temin eğer Ser furu kılmak. Esnayi ibadette göste
maksut ise sence» rilen mahviyetkârane vaziyet.
«Ha2 ier kıl muihtoem dostum!. Bu Namaz kılarken huzû ve huşûa pek
beyhude huşunetten» ziyade riayet etmelidir.
Nasuhî
«Ulviyeti vekarı, ciddiyeti edası»
(Haşyet)r Korku, Tazim ile mümte-
«Bidar olan kulübü eyler huzua
ziç, batına raci havf. Kendisinden ale-
lekser korkulması iktiza eden bir şeye dav0î»
Ferit
ilimden münbais bir saygı ve sakınma.
CHaşyetuUah ile tenevvür etmeyen (Hata): Günah, kusur, bir cihetten
bir kalp, zulmet ve kasvetten kurtula- udul etmek. Kasde mukarin olmayan
m azj yanlışlık.
«Bir girdibadı haşyet, teşkil eder Hata bir kaç kısma ayrılır. Şöyle ki:
önümde» (1): İradesi lâyık olan şeyin gayrisini
«Ervahı afilinin tekbiri itilâsı» irade edip yapmak. Bu tam bir hata
Ferit dır. Sahibi bununla muaheze olunur.
(Haslet): İyi veya kötü huy. Mah (2): Yapılması lâyık olan şeyi irade
sus veya gayrı mahsus olan mutat sı ettiği halde yanhşlikla bunun hüâfmı
fat. Cem’i «hisab> dir. yapmak. Bunun sahibi iradesinde mu-
İnsamn kıymeti zatiyesi, haiz oldu sip, fiilinde muhti olmuş olur. Böyle
ğu hasletlere göre taayyün eder. bir muhti, muaheze olunmaz, (rtifia an
«Ri)d(a mani deseler de faraza» ümmetiy elhata-ü vennisyan) hactısT^ri
«Müminiîi feasîetidir şerm-ü baya» fi bunu natıktır. Müctehitlerin hatala
Vehbi rından dolayı muaheze olunmamaları
Dâvacılıkta bulunmak. Bir kimsenin da bundan dolayıdır.
hakkında beslenilen adavet hissi. Gafletten münbais hataya «sehiv»
Âkil odur ki, hiçbir kimsenin husu namı da verilir ki, bu da iki kısımdır.
metine meydan vermez. Biri, vücuduna insanın sebebiyet ver
(Husumet): Münazaa, düşman olmak. mig olduğu sehivdir. Bundan dolayı
44 DİNÎ \ £ FEÎ^EFÎ
«Hıyanet ketm olıuunaz mutlâka Hayrı ahlâkî ile haz ve menfaat ba
eî-geç zuhur eyier» zan ittihat eder, bazan etmez. Meselâ:
«Kapılma tali’in gösterdiği cüzîce İfayı vazifeden mütahassıl bir inşirahı
imhale» kal'bî, hem hazdır, hem de bir hayrı ah
Safâ lâkîdir. Fakat vazifeye münafi bir hâl
(Kayır): İyilik. Herkesin muhabbet den müteve]!it bi rlezzet, her ne kadar
ve rağbet ettiği nafi şey. Rızayi İlâhîyi bir haz ise de bir hayrı ahlâkî değildir.
isticlaba vesile olan amali hasene. Ahlâkiyatın müteveccih olduğu en
Hayır iki kısımdu'. Birisi' hayrı mut büyük hayra, en büyük kemale «hayrı
laktır ki, herhalde ve herkesçe mergup âlâ, sultanülhayır» ünvanı verilmişriı^
bulunur. Cennet gibi, diğeri hayri mu- Hayrın zıdSî şerdir.
kaj'yettir ki, bazı kimseler hakkında ha Hayrı âlâ; en büyük bir gayedir. En bü
yır olduğu hâlde diğer kimseler hakkın yük bir mefkûreî ahlâkiyedir.
da şer olur. Servet gibi. Bunun içindir Hayır; nefsimizin hevesatına tabaiyet-
ki, Kur’anı Hakimde mal hem hayır te değil, rabbımızın evamirine riayet
hemı de şer olmak üzere tavsif buyurul- tedir.
muştur. «Bfr hayrm olmadan dedim eyvah
Çok mala «hayır» ıtlak olunur. Di masdan»
ğer bir İtibarla da hayır şöylece iki kı «Gitli heva yolunda hayatım yazık
sımdır; günah»
(1): Hayrı mutlak. Bu haddi zâtında Elcrem
iyi, nafi olan şeydir. Servet, hüsnü ma (Hayırhahlık); Nasin hayır ve menfa-
işet gibi. atına nail olmasını istiyerek bu uğurda
(2); Hayrı ahlâkî. Bu, Kanunî ahlâ elden geldiği kadar çalışmak.
kînin teklif ve tasvip ettiği şeydir. Mah- Hayırhahlık, insaniyetin en parlak te-
za bir vazifei ahlâkiye olmak üzere isti celliyatından mâduttur.
kamet dairesinde hareket gibi. Tecrübe etmediğin kimselerin hayır-
Hayrı mutlâk ile hayrı ahlâkî bazan hahlığma pek inanma.
içtima eder, bazan etmez. Meselâ: Rı- «Adem oMıır ki, hayırhah olaraık»
zayi hak için fakirlere muavenette her «Herkesin dierdîrae bir çare arar»
iki hayır mevcuttur. Gösteriş için mua «Bir felâketzedeye baksa olur»
venette ise yalnız hayrı mutlak vardır. «Gözîeri hüzıı ile eşkâbe misar»
Hayrı ahlâkî yoktur. Nasuhî
{DJ Harfi
(Daiye): Bais, medar, cazim. ve k a ti mak, Cenab-ı Hak’tan hayır ve rahmet
sebep. Saika^kalbiye. İnsanı bir husu niyaz etmek. Şer’an câiz olan bir şeyi
sa teşvik ve imale eden kuvvetli bir ha barigâhi kibriyadan istirham.. Dergâhi
leti derûnî. İlâhîye arzi ihtiyaç etmek ve lisanı *13^
Bazı daiyeler, birer haile tevlit eder. zarrû ile acz ve meskenet izhar eylemek.
eZalİHie o, hakkııı ne senin ohnağa »Takdire iktiran eden dua, karini ica
ezîenı» bet olur. Resûl-i Ekremı, sallallâh-ü te-
«Hep daiyei cah imiş, oldum işe alâ aleyhi ve sellem efendimiz; «Yâısb-
sgâh» bü. Ben şikaktan, nifak ile suî ahlâk
Abffoftsji Hsîîîiî tan sana sığmırım» diye dua buyur
(Dua): Nida, Cenab-ı Allâh’a yalvar muştur.
AHLÂK LÜGATÇESI 47
( Z a l ) h a r fi
(Zekâ): Zireklik, zihin keskinliği. ki, bu memduhtur.
Fehm ve idrakteki sür’at. Bir şeyin kün- Mu’minlerin bû: birine karşı «ezilJe»
hüne sür’atle intikâl etmek. Mukaddime olması bu itibar iledir.
lerden neticeleri kolaylıkla çıkarmak Servetini, kudretini suiistimâl eden
melekesi. bir kimise zilletten kurtulamaz.
İnsan zekâsına mağrur olarak teen («cHaki^rii hüner pişeyi zillet sanma»
ni ve tefekkürü terketmemelidir. «Pertevi mitıryere düşse de pamat
«Bir katibi pür zekântn faunıneti» olmaz>^
ccKarşısında titretir bir mitleti» Raşidî Kadtm
Mehmeıi: Celâl (Zem): Çekiştirme. Takbih etme. Bi
(Zikr); Anma, hatıra getirme. Kısa risinin aleyhinde fena lâkırdılar söyle
ca kayd. Beyan ve ifade. Mahfuzatı is mek.
tihzar^ Gaflet meydanından müşahede Zemm-ü kadh; nişânei adavettir. Teşef
fezasına huruç. Cenab-ı H^k’km ismi fü sadr için müracaat edilen çarelerin
celili_ile lisanı ubudiyeti tezyirij; en fenasıdır.
fC eî^ - ı Hakkı zikr: ~ vâ^~ aZ am e^ «Zemm-ü gıybet eder ehlini
trfekkur suretile olur. Bundan îıeyBH bedlnam»
veicIâl hasıl olur. Ya kudretim mülâha «Behre mend olduğu yo'kîur nem-
za tariki ile olur. Bundan, hâvf ve hü- mam» Nabi
zün tevellüt eder. Veya niâmir celilesi- (Zimmet): Borç. Ahdüeman. Hima
ni tezekkür suretile olur. Bundan şükür ye. Hak ve hürmet. Muahede ve misak.
\g Timndrwcûda g e fc Y ahut^^^ i ba Kefalet ve zaman. Bir vasıftır ki, insan
o sâyede lehin© ve aleyhine olan hak
da ibret~velntibah husule gelir. ların vücubuna ehl olur.
T5iger bir itibar il© z ik rık i kısımdır. Beraeti zimmet, asildir.
Biri mahfuzatuı kalpte huzurudur. Bu «Kaıdhn hııkuka rkyet, bir vedbei
na z ik r i^ k a lp denir. Diğeri de mah- zimmettû'»
fuzatın Im n a gelmesidir. Buna da «Mep-eb»î ehK mürüvvette vefa
riMlisan deniliri zinunettû'»
B u iki kısımdan her biri ya nisyan- «Zevla erbabı muhabbette dem
dan sonra veya nisyansiz olarak idamei adetdr» Vasıf
hıfz suretUe vaki olur. (Zevk)îi^Tatmak. Hoşlanmak. Eğlen
^ Bir ismin, bir zatın methü sena ile ce. İstihza. Haz ve sürür. Kuvvei zaika.
yâdolunmasma «zikri cemil» denir. BLr şeyin lezzetini duymak keyfiyeti.
Ruhun gıdası, zikri ılâhîddr J Bir sözün ahengini, derecei belâgatini,
«Uyandır çeşmi cam halbı gafletten nüket ve mezayasmı anlamaya vesile
seher hiz ol» olan bir kuvvei ruhiye, zevki hakikî,
«Çemen bülbülleriyle sıtpbudem fezail sayesinde temin edilen hazzı ru
zikreyle meviâyı» hanîdir.]
(Zillet): Zül. Denaet, Alçaklık. Ha- Zevki sıurî, mekülât ve meşrubat gibi
kirlik. Meskenet. İnsanın namus ve hay maddî sebeplerden biri ile husule gelen
siyetini, şerefi İnsanîsini ihlâl eden ve hazzı cismanîdir.
başkasmm kahrından husule gelen ha Zevk lâfzı; Kur’anı Kerim’de alelek-
let. ser azap, bazan da rahmet hakkmda
Başkasmm kahrı yüzünden olmayıp varit olmuştur.
ta insanm bililtizam nefsini hemcinsine (Zuku azabennar), (ve lein ezaknel-
karşı bif lütuf ve merhamet maksadı ile insane na’maye bâ’de darrae messethü.)
mütevazı göstermesi haline «zül» denir F : 4
50 DLNI VE FELSEFÎ
(R e) Harfi
(Rabat): Dinlenmek. İstirahat, asû- «{Gemûi hurşidi gamdan dergehi
de. Müsterih. Iztırap ve kederken beri icIâldfe»
olmak. Amalin husulü, ihtiyaçlarm ze «Saye-i Ummetpenaiıi re’fefiiıdk
vali sebebi ile husule gelen sükûneti maitlabım» Rıza
ruhiye. (Rey): Nazar, müşahede, mütalaa,
görüş. Neticei tefekkür olan hüküm,
Mihnetsiz rahat, bulutsuz rahmet ol
marifeti amiyâne, istenilen bir şey hak-
maz. kmda icalei hatır.
«Gelir mi âleme insan ya sade raüu^t
Musib olmadığı zahir olan bir reyde
için»
İsrar etmek, insafsızhk alâmetidir.
«Araımıadıaıiı bulunur mu define!
âmıaJ» Hayatî şuunun en muzlim safhaları
Tevfîk Fikret Uim ve tecrüte erbabının barikai re’yi
(Rastgû) : Doğru sözlü, bîperva, mü- ile tenevvür eder.
dahenesiz kimse. Rastgûluk, huşunete «Kimse takdir edemez âlemde»
mukarin olmamak şartile büyiik bir «Kendi mahiyetini re’yi ile»
meziyyetdir. fcMüınferit vasıtai ru’yet iken»
«Zem edıenter ehli irfanı bugün «Göremez kendisini dide bile»
ulki^lanır» Kemâl Bey
«l'a’nci cüîthalctğrar lıer edibi (Rütbe): Sıra, derece, mertebe ve
rastgu» menzile.
Nasuhİ İnsanın ilim ve irfan, fazilet ve mezi
(Refet): Acıma, esirgeme. Lütuf ve yet itibarile haiz olduğu manevî mevki.
merhamet. İkram edihnesi istenilen kim İlim rütbesi, bütün rütbelerin fev-
seyi beşaşet ve istinas suretile taltif. kindedrr.
Re’fetkâr olmayandan hayır gelmez. Surî, itibarî rütbelere mağrur olmak,
Necip olan kimselerin kalpleri şefkat hakikî rütbelerden mahrûmiyet nişane
ve re’fetin bir teoelligâhı bulunur. sidir.
AHLÂK LÜGATÇESİ sı
«Ayin«si iştir kişinin lâfa bakıbnaz» (Redaet): Kötülük. Fasitlik. Bir kim
«Şahsm görünür rütbei aMı e^riudei^ senin tab’mda, simayı ahlâkında görü
Ziya Paşa len bayağılık.
(Reca): Yalvarma, umma, maznun Hangi bir bâtılı tervice çalışmak,
veya malûm olan bir emareye binaen nefsin redaetinden neş’et eder.
mahbup olan bir şeyin husulünü bekle «Güftan haber verir şeririn»
mek, ümit etmek. Cenab-ı Hak’km rah- «Tab’ında olan redaetinden»
meti,_vasıasma nazar, kerem ve ihsânı- Nasubi
nı bilip kuvvetle ümit etmek.
Müminin kalbi havf ile reca beynin (Rezalet): Alçaklık, maskaralık. Pek
de bulunmalıdır. ziyade çirkin ve nasin takbihini müs-
Reca kesildiği gün hayatı şerare sö telzim olan ve redaetinden dolayı ken
ner. disinden içtinap olunan halet.
«Demi mesihten et^ıt recayi himmet İffet ve haysiyete ademi riayet, pek
der» büyük bir rezalettir.
«Bu deyri köhnede bizdie duaya «Ilûbdur vaız’ı vekar-ü temkin»
muhtacız» «Olasın cümle rezaletten emin»
Ragıp Vehbi
«Ederse de müsaade viran edbr dün» (Rezilet): Kötü şey. Haddizatmda
«Nev devletanı asr katında reca mezmum. İnsan için noksam müstelzim
galat» olan huy. İtidal mertebesinden hariç
Nabi olup ifrat veya tefrit dairesine dahil
(RaAmet); Acımak, esirgemek. Ta bulunan haslet. Cem’i «rezail»dir.
hin meylü rikkati. İsaili hayri irade. Ce- Adalete, marifete, iffet ve şecaete
nab-ı Hak’km kuluna badelmevt lütuf münafi olan he rhareket, bir rezUettir.
ve ihsanı. «Uluvvi kaıdrini izhar edıen îazlm
Rahmet bir rikkattir ki, haline açını rezilettir»
lan bir kimse hakkında ihsanı iktiza «Ziyanım şânını itam eden â&ka
eder, bazan mücerret rikkat, bazan da zûlmettB»
mücerret ihsan yerinde kuUamlır. Nasuhî
Halka merhamet etmeyen, halikın
(Rüşt): Baliğ olmak. Doğruluk, doğ
rahmetme müstahık olamaz.
ru yolda yürümek. Hidayet ve salâh.
«Kavli kudsidk ez Usauı Nebevi»
Malda hüsnü tasarruf. Dinde zahiren
«Sebekat ralımeti alâ ga^bı»
ve bâtmen vücûhi salaha ihtida. Sahi
Abmıet Şakir Paşa
bine «reşit» denir. Rüştün hilâfı «Gay»
«Bu kadar oünmü seyyiatımla»
dır.
«Rahmet Ümidimin budıu' sebebi»
«Ki buyurmuş Hüd^yi azze ve ceb> Dinî ve İçtimaî hayatında istikamet
«Sebakat raihmcti alâ ga^bi» görülmeyen kimse pîr olsa da reşit ola
Mehmet Emin maz.
(Rabavet): Gevşeklik. Tembellik. İh c<Dadışi fıtrîdir ehli servete dad-ü
mal. Vazifeyi ifâ hususunda gösterilen sited»
atalet. «AklU rüştü âdeme hak m al^n ew£İ
Uzayıp giden bir rahavet, ruhî ma- v^ir»
radardan sayılır. Beliğ
«Bu meskenet, bu rahavet tarîki (Rişvet): İş görmek için birine veri
Hak’da neden» len hediye. Hakkı iptal için veya bâtı
«Tariki nelsii havada koşup dwur- lı terviç için yahut mutlâka maksadı te
ken sen» min için müstahak olmayan kimseye ve-
Naisuhî rUen akçe vesaire.
52 DİNÎ VE FELSEFÎ
Rişvet almakta vennekte aynı dere «Görmedik, gûş ederiz çarhı kühende
cede bir denaettir. hazık»
Adaletin tecellisine mâni, kalplerden «Bir zaman var imiş erbabı kemâle
insaniyet ve merhamet hislerinin zevali rağbet»
ne bais olan en muzlim arıza, rişvettir. Hazık
«Ceımıeti almak olmaz aJcçe ile»
(Refahiyet): Refahet, refah, suhuletle
«{Girmek olmaz behişte rişvet ile»
dirlik. Hayatî sebeplerin husulü ile ma
Fuzûii
işetin vüsat kesbetmesi hali. Yaşayış
«Feylesofaımı şikest ohnıış bütün ta bolluk ve kolaylık. Siai sadre huzu
nabunlan» ru kalbe mazhariyet.
aHaM^ü akdi kâri devlet hep ye^ Müsrif, muhteris, hevesatma mün-
rişvettedir» hemik olan kimse, refahi hale nâil ola
Beliğ maz.
(Rıza): Razı olmaık, hoşnutluk, mem «Riyasız cemi esbabı refahat sa?b
nuniyet. Muvafakat. Mukadderata bo im^ Hazık»
yun eymek. Ahkâmı kazayı na hoş gör {«Fakiri sardı bir köhne hasıra bu
meyip ferah ve surûr ile istikbal etmek. riyasizhk»
İsabet eden belâdan veya fevt olan Hazık
emelden dolayı mutayye bülkalp ohnaik.
Rıdvan da rıza manasınadır. Rızayi- (Refakat): Yoldaşlık. Maddî veya
azîm, rızayı İlâhî olduğundan Kur’anı manevî bir tankta teşriki mesaide bu
Kerîm’de rıdvan lâfzı rızayı İlâhîye tah lunmak.
sis buyurulmuştur. Süfeha ile refakatta bulunan, menzi
Cennet© «Ravzaî Rıdvan» deoüdiği li maksuda kavuşamaz.
gibi cennetin kapıcısı olan meleke de, {«Düşsen d l^ bir refiki hasa»
«Rıdvan» ismi verilmiştir . {{Eyler seni dağdar firkat»
Ahlâkı İslâmiyeninı en büyük gayesi, ««Âlemde kusursuz hüMsa»
rızayı ilâhîyeye nâiliyettir. «İnsanai kemâl eder refakat»
Naci
(cSakini deırgebi tesümü nza ol daim»
(Rîfat): İtibar, yükseklik. İnsanın za
«Ber muıad etmeye hizmcılte mukîm
hiren veya batinen mazhar olduğu yük
i^ rler»
sek mertebe.
Ruhî
Hakikî bir rifat, mal ile değil, kemâl
(Riayet): Gözetme, saygı, hürmet. iledir.
Bir adete, bir an’aneye, W thnî kaide «İlmü irfan sebebi rifaıttir»
ye muvafık hareket. ««Âlim olmak ne büyük devtetür»
Hakka riayet, dünyada da ukbada da Vehbi
vesilei saadettir. «Balâ n e ^ rifat olan gerçi çoksa
<cHak söyleyen evvel dahi menfur
îdi gerçi» «{Bu âlem içre az bulunur ehli hal
«Hainlere ammaj ki, riayet yeni çıktı» olan»
Ziya Paşa Şeyhülislâm Muhamıneıt Mekki
(Rağbet): Arzu, istek, dilemek, hüsnü (Rıfk): Mülâyemet. Yavaşlık. Tatlı
kabul. Hangi bir şey hakkında gösteri lık. Nezaket ve nevazişle, hayırhahane
len kuvvetli, vasi temayül. muamele. Cemile müeddi olan şeye hüs
''Zaman, âlimdfen ziyade cahile rağ ni inkıyat.
bet eder. Çünkü mahiyetinin bilinmesi Rıfk üe hareket, vesile-i muvaffaki
ni istemez.\ yettir .
AHLÂK LÜGATÇESİ 53
<cHüsıı-ü bulkı, ruyi rabm-ü şeStatin «Bu bicran böyle kalmaz nur-i vusîlât
pirayesb> berk urur birgün»
«Lutf-ü tab^ı, kimyayı nfk*u hümin « B u r u duymaktayım ben ruhumun
cevheri» gizli hitabındiaıı»
Çevri Nasubî
(Rüya):tUyku esnasında görülen şey.
(Rekabet): Gözlemek. Engel olmak. Uvku halinde ruhun iltihak ettiği âlemi
Başkasının husulü meramına mâni olu- gayptan bâzı hakikatlara ıttılaı.
vermek suretile kendi şöhretini, men •'IRuyalar, rüyayı sadıka ,rüyayı kâzi-
faatini temine çalışmak. be kısımlarına müınkasemdir. Sadık rü
İlim, sanat ve ticarette emsaline te y a ] ^ ruhun melekût âlemine iUis^i şu-
fevvuk etmek daiyesüe faaliyet göster
mek. rüyalar da uyanıklık esnasındaki
İktisat sahasındaki rekabet, terakki- ktîruntulS^an, mizacın bozuKluğûndan,
yata saik olabUir. Fakat gayri me§ru re bazı şeytanî ükaattan neş’et eden asılsız
kabetler, ahlâka münafi, husumet ateşi şeylerdi^
ni teşdide badidir.
Birçok rüyalarm parlak bir surette
Bazan iki zümre arasındaki reka
zuKuru, rutıun viıcudıma ve başka hır
betten üçüncü bir zümre müstefit olur.
âlemin mevcudiyetine pek güzel bir şa
«cSay’ü gayıret etm eyenle mabv ohır» hittin ■
«Bir rekabetgâhtır sahıû câıan»
Nasubi ^B u âlem şöyle bir rüya imiş, yahut
(Rikkat): İncelik. Naziklik. Acımak. muvakkatmiş»
«Evet ukbada antarsm ne müthiş bii'
Kalbin seriüMnfial bir halde - bulunuşu.
Başkalarma_arız olan ezadan: müteezzi
Akif
olmak hasleti.
Rikkat, nezih kalplere has bir mezi (Rüyet): Fikir, bir şeyi dikkatte mu
yettir. ayene, basiret. İsabetkârano düşünmek
Rikkat, tecessüm etşe soluk yaprak ve tedbiri umurda bulunmak hassesi.
lar üzerinde parlayan berrak jaleler şek Eshabı rüyetten olmayanlar, umurun
linde numayan olur. neticelerini güzelce tahmin edemezler.
«Salibi aramıdır Naci diU rikkat <cGaye-i hiıikatini rüy«t için insana»
şirişt» <cÇeşmi irfan Ue bir nûr-i r e v ^ e t
«Mâlik oisam kaşki bi rkalbe senki ^zuıt»
hareden» Nasuhî
Naci (Rehber): Yol gösteren. Klâvuz. Mür
şit, fazilet ve marifet sahasmda insana
(Rıdı):fCaıı. Kuvvet. Cevvaliyet. Nef yol gösteren, delâlette bulunan zat.
si natıkar Mabihil hayat olan kuvvet. Bir kimse ümen, irfanen ne kadar
Bir maddeden çıkarılan hülâsa. Haki yükselse de yine bir çok hususlarda
kati insaniyeden ibaret olan bir lâtif rehberden müstağni olamaz. Mihaniki
emri rabbani\ , bir hâlde hareket eden bir saatin bile
Kur’anı Kerim, uhrevî lıayata sebep rehberliğine muhtaç olmuyor muyuz?
olduğu, İsa Aleyhisselâmda ölülm üıya
eylediği cihetle «Ruh» tesmiye edilmiş «Mizana vur ^riiştUğün ahbabı
lerdir. elbazar»
Ruhumuz ebediyet âlemine mütevec «Rehber tasavvıu- eylediğin rehzen
cihtir. Kendisini fezaü ve kemalât ile olmasııı»
teçhiz etmeye çalışmalıyız. Nevresi Kadim
54 DİNÎ VE FELSEFÎ
(Riya): Yalandan gösteriş, iki yüdii- nefsü hevaya muhalefet, tehzibi ahlâka
lük. tabasbus. Nasin teveccühünü celb gayret etmek.
için kendisini muttasif olmadığı bir hâl Bedenî hareketlere, talimlere «Riya
de göstermek. Cenab-ı Hak’tan başka zeti Bedeniye» denir. Riyazetle meşgul
sını mülâhaza suretile amelde ihlâsı hesap ve hendese gibi müsbet üimlere
terketmek. ve bu ilimlerde mütehassıs olan kimse
Riya, şirki hafidir. Sahibinin hamaka ye de «Riyazi» denilir. Cem’i «Riya-
tine, hasaseti tab’ına delâlet eder. ziyun»dur.
(,«Bchcy sufi sen otmazsaın seza
dehlizi Mana» îtidal dairesinden hariç, îslâmiyetin
«Hasır asa yüzün zerd eyleme gel taalimine münafi olan riyazetler mez-
mumdur.
bu riyadan geç»\
Hazık «Şeş c iltte n semine vechüUâh
(Riyazet): Nefsi kırmak, yiyip içmeyi nurun görmeyip»
azaltmak suretile nefsi terbiye etmek. Rüyeti dünya için zalıit rizaJetter
Şehvanî garadardan iraz, hükmi şeri geçer»
ata inkıyat, emrazı tabiatı müdavat. Hayali Melunet Bey
( Z i ) harfi
(ZebunkeşUk): Kuvvetsizleri ezmek, însanın kendi zumuna büyük bir
nâsa aciz hallerinden bilistifade gerek kıymet vermesi, kibir ve gururundan
fiilen ve gerek kavlen eziyet ve hakaret neş’et eder.
etmek hasleti leimânesi.
Zebunkeş '^' olanlar bilmelidirler ki, «Hud prestanı zum ite aUâmeî
devran olur»
kendileri de bir gün daha kuvvetli bir
pençenin zebunu olacaklardır. «Mektebi irfana gelse tıfh ehcet
han olur»
«Siyaısetin fcamı servet, hayatı Hazık
satveltir»
«Zebunkeş Avrupa bi riıak tanır ki, (Zelle): Sürçüp kayma. Cüzîgünah.
kuvvettir» Bilâ kasdin ve bilâ ilmin vuku bulan anî
Akif hata.
Rızaya şayan olmayacak bir hâle bi
(Zahmet): Mihnet. Zor, yorgunluk. lâ kast mâruz olmak.
Sıkıntı, ruhu muztarip edecek meşak Eazimin zellesi, kalben teellümlerini
katli halet. mucip olacağından mânen teraJckılerine
Tahsili maali hususundaki zahmetler, vesile olur.
vesile-i rahmettir.
«Görmüyor kendisinin pür hezeyan
«Rûşioa tıynet olan harrii gurbet kellesiııi»
geçmez» «Görüyor başkasınm zerre kadlar
«Mihr tebdil buruç etm e^ zahmet zellesini»
geçmez» Nasuhî
Hâmi
(Ziynet): Süs. İnsana ne dünyada ne
(Zum): Doğru veya yanlış bir fikir. de ahirette şîngetirmiyecek: halet.
Zannı mercuh. Zannı fasit .Bir şey hak- Ziynet, üç nevidir. (1): Ziyneti nef-
kmda (felile mukarin olmaksızm tahas- siye. İlim ve güzel itikat gibi. (2): Ziy
sül eden fikir ve kanaat. neti bedeniye. Kuvvet ve Sabaliat gibi.
AHLÂK LÛGATÇESİ 55
(Sin) H a r f i
(Saika): Sevk eden, iten hal. İnşam «Çeşuıi im’an ile bir kez nazar
hangi bir fi’le sevk eden keyfiyet. Ha ettim gittim»
leti derûnî. «Bu gam abat cihandan güzıer ettiın
gittim»
İnsanların faaliyeti ahlâkiyesinin baş
hca saikleri; lezzete meyi, menfaat, ih Nasuhî
tisas vazife fikri, hayır ve kemâle, ve (Seb): Şetim. Söğüp sayma. Bir kim-
rizayı İlâhîye nâUiyet emelidir. Bu sâ- serun mezmum sıfatlarmı apaçık söy
ikalara göre muhtelif ahlâkî meslekler lemek. Bir şahsı naks ve is;tihkarmı
teessüs etmiştir. müstelzim olan bir haletle yad etmek,
Nazarı islâmda ahlâkın en birinci sâ- seb ve şetmin, lisanı edebe yakışmaz.
iki, en metin esası, en ulvî gayesi nzayi
İlâhîye nâUiyettir. Binaenaiteyh insan fMeşahirden «MuhaUep» bir herifin
vazifeî ahlâkiyesini maddî bir lezzet ve ve şitmine uğrar, fakat hiç cevap
ya menfaat için yapmamalıdır, belki rı vermez. Ne için bu kadar Mim göster
zayı Hakka nâiliyet için yapmalıdır. din? diye sorarlar. Derki, ben onun
mesavisine vakıf değLldm, belki bir şey
«Mülitezemdi geceler her dîH zulmet le ona bühtanda bulunmuş olurum ,di
hahe» ye sükût ettim.)
«Düşman olmuştu cihan, pertevi
mihrü maıhe» «Eslâfe sebb-ü şetm eyleyen se£ih»>
«HaleiÜ halkı çalıştıkça ben «Ahlâfının şütumuna ohnaz mı
i«tiknahe» müstahik»
«Başladım saikai yes öfe âh^ vahe» Nasuhî
56 DtNÎ VE FELSEFÎ
Şın Harfi
(Şeamet): Uğursuzluk. Yüm^ ve bere (Şecaet): Yiğitlik. Bahadırlık. Meta
ketten berî. Nuhuset alût bir halet. neti kalbiye. Korkulacak ahvâlde kork
Şeamet baykuş tadeğildir. Belki bay mamak ve indeUı^ûm mehalike ikdam
kuş sedasının bülbül sedasına tercih etmek hassesi. Kendisinden mutedil ah
ediİmesindedir. vâl zuhur edecek surette kuvvei gazabi-
«Düştük meşami! raic-ü ina-ü yenin mühezzep olması.
şeamete»
«Bir haneline geldik egerçi ikamete» Şücan ile muaşeret, şecaatle ittisafa
Meşami hadimdir.
60 DLNÎ VE FELSEFÎ
«M«yani güftiigûda bed meniş iyhaıtı «Şer’a san! ki, harekatı ümem»
eder kuphun» «Feyzi şeriatla oIih- muntazam»
«Şecaet arz ederken jmeıdi kıplî Nasub'ı
sirkatin söyler» (Şeref); Mecd. İzzet. Mümtaziyet.
Ragıp Ululuk. Mehasin ve fezaU sayesinde
(Şuh.): Tama, fazla cimrilik. Hırsa husule gelen ve seOıibi için mübaihata
mukarin buhul. Başkalarmm malmdan vesile olan manevî yükseklik.
infaJc ve itayı men edecek derecede his İnsanın şerefi nukut üe değil, cud
set. ve sucut iledir.
«Merdi kâmil şerefin ber ter eder
Ehli şuhun tabmdaki habaset, sözle
gurbette»
rinden tereşşuh eder.
«Kadri artar gıUıerin çdssa eğer
«Bedmeniş tezyit ederken kendi kânuiıdlaın»
bulılii şubbunu» Sezai
«Hiç utanmaz da dbauı bubi ite (Şereh): Şerahet. Ziyade hırs. Gale-
tavsif edter» beî şehvet. Bir şey’e ziyade düşkünlük.
Nasufaî İffet ve nezahete münafi haleit.
(Şahsiyet): Mevcudiyeti ferdiye. Bir Birçok facialar, birer zadei şerehtir.
adamın şahsı ve zatı itibariyle mevcu «Dünyaya tapaa^r, bütün erbabı
diyeti, hüviyeti. Meziyet veya vukufu cünundiur»
veyahut nüfuz ve mevkü itibariyle bir €<Hus - u şerehin pençei kahrında
ehemmiyet ve temayüzü hâiz insan. zebundur»
Nasuhî
Esasen uzaktan görülen ayaktaki bir
(Şelaıret): Şenlik. Kurnazlık. Neşve.
insanın karartısına «şahıs» denir. Şah
Ruhun inbisatmdan mütehassıl, neşve-
sa ait sözlere ,işlere de «şahsiyat» de-
nilmıektedir. li, beşaşetaver bir halet.
Şen ve şatır olanlar, bulunduldan
Herkesin şahsiyetine riayet edip şah raechslere inşirah bahş olurlar.
siyat ile meşgul olmamak, şerefi insa^ «Büübül şetareti handam
niyeti muhafaza icaba^mdandır. güldürür»
«Herkesin ehvaluun, etvamun» «Takfidi zag, hepki hıramaım
«Bir güzel miratıdır şahsiyyeti» güldürür»
Nasuhî Yahya
(Şer): Kötülük. Fenalık. Muzur. Hay (Şiar): Nişan. Alâmeti farika. Paro
re münafi, tab’a gayri mülayim olan la. Eser. Bir cemaatin, bir milletin ha-
şey. Bazan şer sanılan şey, mualecatta saisinden olaaı memduh veya mezmum
kullanılan bir zehir gibi nâfi olur. bir amel veya sıfat.
«Çok bayır olur kim çeldlürsiin Kendi şiarını tezyif eden bir millet,
kiril amfeiB» kendi milliyetinden istifa etmiş olur.
«Her tab’uıa boş gebBİyeni şer mi «Misali mah televvün değ3 bize»
saıiırsım> «Felekte m ^ kemaliz nümudumıız
Muallim Naci bn -^»
Nabi
(Şeriat): Şer’i şerif. Tarikatı İlâhîye.
Kanuni üâhî. Dinin ameliyata ait ah (Şetaat); Aıaya girmek. Bir suçlu ve
kâmının hey’eti mecmuası. ya muhtaç kimse için tavassut eyle
Şeriatı garra; insanı abi hayat men- mek. Suçlu veya muavenete muhtaç ve
baıtıa isal eden bir muazzam, mübarek ya atıfete sezavar olanlar haMcmda vu
yoldur. ku bulan afv veya lütuf ve ihsan ricası.
AHLÂK LÜGATÇESİ 61
Elden gelen şefaati diriğ etmek, bir ne sûz olsa da şikâyet edecek mahallin bu-
vi hasaset eseridir. lunmamaa, andan daha düsûzdur.
c<Daıiişşi£ai haşirde biman ma’siyet» «Baisi şekva bana hüzra umumîdir
«Şehdişefaattnden umar şerbeti şifa» kemâl»
Fuzûli «Kendi derdi güıdümiin bilâhi gel
(Şefkat): Acıyıp esirgeme. Esirgeye mez yadıma»
rek sevmek. Havf ile mümteziç, rikkat Namık Kemal
ve rahmetten münbais derûnî bir halet (Şükür): İyiliğe karşı minnetdarlık
ki, başkalarına âtız olan veya olması gösterilmesi. İyiliğe karşı kavlen veya
melhuz bulunan nâhoş ahvâl muvace fiilen izhar olunan kıymetşinaflhk. Gö
hesinde tecellî eder. rülen nîmet ve muaveneti lisaıni sena
Şefkatsiz bir kalp, rahmetsiz bir bu ile yad ve mukabilinde münasibi veçhi
lut gibidir. le güzel hizmet.
«Her acize şefl^t et, şefi ob> Görülen bir lûtü fve nimeti biltitasa-
«Mahluka tavazu öt, refi ol» vur izhar etmek bir şükürdür. Zıddı kü
Abdullah Vassıf für ve küfrandır ki, nimeti nisyan üe
(Şakavet); Şakilik. Haydutluk. Bed setir ve inkâr eylemektir.
tıynetlik. Fısk ve fucura inhimak. Hi Şükür, nimetin artmasma vesiledir.
dayeti ilâhîyeden, saadeti ezeliyeden Görülen iyiliğe şükretmemek, tabiattaki
mahrumiyet hali. leametden İleri gelir. Minnete veya şah
Akıbet bizce meçhul olduğundan si bir fayda düşüncesine mukarin olan
kimsenin ebedî şakavetine kat’i surette iyilikler, şükre lâyık olamaz.
hüküm edemeyiz. «Şukr eder nimeti gayet efzun»
«Şîhabi nahısi bir mihri saadlet zam- «Kaüri ımnet olur pek melun»
nedıer cahü»> Vehbi
«Şaikavet beı^ını nuri hidayet zan- (Şemail): Ahlâk. Tahsine şayan olan
nı^ie]* cabib> sıfatı kerîme. Yüksek şemail, sahibinin
Nasuhİ safhai hayatım bir hâle gibi tezyin
(Şek): Şüphe, tereddüt. İki nakızin eder.
insan indinde mütesavi bir hâlde bulu «Geldikçe semaili hayâle»
nuşu. Filân şey mevcut mudur. EteğU «Gözgark oluyur sirişki ale»
midir diye tereddüt edilmesi gibi. Han Naci
gi bir hususta neSsin kat’î bir hüküm (Şematet): Düşmanm sevinç gürültü
vermeyip isbat ile nefi arasında tered sü. Bir kimseye isabet eder beliyyeden
düt etmesi. dolayı düşmanlannm surur izhar etme
Neticesi meşkûk olan bi rişe mübaşe si.
ret; kârı akıl değildir. Şematet, musibetlerin cihamşumul ol
«Haiki dergahın ararlar bî şek» duğunu bilmemekten miitevellet bir ca-
«Maktan mahiye dlek muIkü melek» habttir.
Hakaui «Ademi gayret ik bazı umur»
(Şikâyet): Şekva, İştikâ. Kendisinin, «tntikainı almağa eyler mecbur»
veya başkasının derdine, âdemi hoşnu- «Ba husus ede semaltet ada»
ddsine müteâllik mutazahlmâne ifade.. «Ana taikait getirilmez aslâ»
Mafizzamiri izhar. Vehbi
Her şeyden şikâyet, havsalanın dar (Şevk): Neşve. Şiddetli arzu. Nefsin
lığından neş’et eder. şiddetle alâkadar olduğu şeye incizabı.
Acizlere şikâyette bulunmak abestir. Likayı mahbube nâiliyet hususunda kal
Şikâyeti mucip olan hâl, ne kadar dil- bin niza ve heyecanı.
62 DİNİ VE FELSEFÎ
Bazı şevkler, birer şihap gibi seriüz- hususta nam kazanarak halk arasında
zeval olur. marufiyet kesbetmek.
€<Bii bağda nice mümkündür istiarei Şöhret, âfettir. Esası çürük olan şöh
şevk» ret, sukut mukaddimesidir.
«Tefavüt olmayacak bülbül-ü
gurubında» «Kaka acep mi şöhreti dillerde
Nailî halemin»
(Şahadet): Şahitlik etmek. Delalet «Merdi sahiyi akıbet ihsâm andmr»
eylemek. Basar veya baısiretle olan mü Osman Vasıf
şahededen mütahassıl ilimden sadır (Şehvet): Arzu, istek, tab’a mülâyim
cian söz. Hakkın varlığım tasdik ve iti olan şeyi talep için nefsin hareketi. Ha
raf. Dinî İslâmî müdafaa, hududı İslâ- yat sahiplerinin biribirine olan meyli
miyeyi muhafaza için adayı din ile ya tabiîleri. Kendisi ile bir şeye karşı me
pılan cihatta bir müminin zuln^n öldü yil ve iştiha husule gelen kuvvet.
rülmesi. İslâmm şartlarından olan (Eş- Akla galebe eden şehvet, çirkini gü
hedüen Jâ ilâhe illâllâh ve eşhedü enne zel gösterir. Şehvetine esir olan, neşvei
Muhammeden abdühu ve resûlühu) ke hürriyete nâil oL-unaz.
lâmı şerifi. Şehvet iki kısımdır. Biri şehveti sâ-
Hak Tealâ Hazretlerinin mukaddes dıkadır ki, bunsuz beden miuhtel olur.
varlığına bütün zerrati kâinat, şahadet Açlık zamanında taama olan iştiha gi
edip durmalctadır. bi. Diğeri de şehveti kâzibedir ki, bu
E l gıpta o muhterem şühedaya ki, nun temin edilmemesinden dolayı be
vücutlarından serpilen lâtif kan katre- den muhtel olmaz.
leri, birer zülaHebediyet gibi İslâm mil «Alır mı söylesen bin kıssadan bir
letinin devamı nayatma hadim bulunu hissei ibret»
yor. «E ot İ gafletü şehvet olan merdi
«Ömerî eyledi şahadet gû» sefahıe^âr»
«Âyeli tâ ilahe illâ hu» Nasuhî
Safi
(Şehamet): Kuvvet. Zekâ, riüfuzi na (Şeyf£a»et): Hiyle. Fesat. Kurnazlık.
zar. Şecaat ve haşmete mukarin olan Kuvvei mümeyyizenin ifratından ibaret
şiddeti zekâ. Zekâ ile memzuc şecaet ve desisekârane bir haslet.
basalet. Zikri cemili istilzam eden bü İnsandaki her kuvvei zemimeye «şey
yük işlere mübaşeret hırsı. tan» denilmiştir. Çünkü bu kuvvetlerde
Ca’li şahametler, daha yükselmeden insaaaı şeytani recîm gibi fenalığa sevk
sukut eden balonlara benzer. Hakikî şa etmek ister. Bir hadisi şerifte, (Elhase-
hametler ise asırlardan asırlara intikâl dü şeytanün) buyurulmuş olması bunu
edesn muazzam âbideleri andırır. gösteriyor.
«Şehamet dini, gayret dini ancak Şeytanetine güvenen, akıbet bir gün
miislümıanhktır» döğünür.
«Hakild miislüinanılık en büyük bir «Terk edip şeytaneti safderun ol
kahramıanlıktır» zira»
Akif «Aldatır sonra seni al ile ayyar
(Şöhrcil): Önlenme. Ad ve san. Mah- felek»
les veya lâkap. Nas arasmda zıdıur. Bir HUmî
AHLÂK LÜGATÇESI 63
(Sat) Harfi
(Sabır); Acıya katlanmak:. Darlıkta (Sadakat): Doğruluk. Samimî dostluk.
imsâki nefs. Tab’a gayrı mülâim olan Meveddette itikadın sıdkı. Garaz şaibe
halata telâş göstermeyip bilâ ıztırar ta sinden hâli ve her ve/çhile halis mu
hammül ve mukavemet. Akıl ve şer’in habbet. Zahiren ve batmen doğrulukla
iktiza etmediği hususlarda hapsi nefs. ittisaf.
Sabr anümeası, masiyetlerden bitte- Zamane dostlarının sadakat ve ciddi
vekkı nefsin bu baptaki temayülâtma yetine itimat, safderunluktur.
mukavemet etmektir. «Kâr etmiyor sadakat-ü iffet
Sabralel’mesaip, teveccüh eden musi zamıaını&die»
betlere, "hederlere bilâceze tahammül «Sermayei husuli rica, irtikâp imiş.»
eylemektir. Hersekli Arif Hikmet
Sabır bir lâfzı umûmidir. Yerine gö (Sıdk); Doğruluk. Hulûs. Selâmeti
re şecaat, kanaat, kitmam sır, rahtas- kalp. Kelâmın nefsiiremre muvafakati.
sadr natnmı alır. Hükmün vakıa, mafizzihnin harice mu
Musibetten dolayı hapsi nefse ise yal tabakatı, Sözün hem' mıafızzamire hem
nız «sabır» denilii' ki, mukabili «ceze» de muhberün anha birlikte mutabık ol
dir. ması.
Sabır eden zafer bulur. Müdafaası Bir kalbin bir sıdk ve safa menbaı
mümkün olan haksızlıklara karşı ta olduğunu sahibinin asârı, harekâtı hâri
hammül etmek ise sabur değil, meske ciyesi pek güzel gösterir. Güneşin bit
nettir. merkezi nur olduğuna neşrettiği ziyadan
«Saıbırdiır ukde kuşayi her kâr» büyük şahit mi olur?
«Er%ir sabır ile subha şeb-i târ» «Sidk-u sebai: m«.sleğimizdir ki
Nabi eylemez»
(Sohbet): Görüşüp konuşma. îhtilât. «Bin tig^ karşı tehallüf zehaibımız»
Münasebet. Tabiat ve seciyeleri muva Nanuik Kemal
fık olan zatlarm toplaşarak teatii ke (Sadâkaı): Rizayi hak için fakirlere
lâmda, müdavelei efkârda bulunmaları. verilen para ve saire. Cenab-ı Hak’tan
Hava sıhhat üzerinde ne gibi tesir sevab ricası ile vücuda getirilen mües
lerde bulunursa sohbet de ruh üzerinde sesçi hayriye. Buna (Sadakai cariye) de
aynî tesirlerde bulunur. denir.
«Naıdfaınliar edier sobbed nadm h
telozzüz» İnsanm ömrü içinde görebileceği ni
«DivaneJeriıı hemdenin divane hayet bir iki günlük bir mesudiyet, za
gerektir.» manın bir sadakası demektir. Fİkat bu
(SıMtat): Sağhk, doğruluk, gerçeklik, na nâiliyet için bir çok yalvarmak, göz
vücudun illetlerden, marazlardan selâ yaşları dökmek icap eder.
meti. Sahibinden sudûr eden ef’al ve «Sıdk-u iMâs ile ver kim sa^kat»
asarm selâmet ve intizamımı istilzam «Malına, ömrüne gelsün berekât»
eden keyfiyeti mahsuBa. Vehbi
Sıhhata münafi her hareket, bir nevi
(Safa): Safilik. Berraklık. Edence,
intihardır. endişesizlik. Kederden hâli, kalbin neş-
«Halk içiiMİe mtılteber bir nesne yok
vesine bâdi olan halât. Bir şeyin şaibe
devlet gibi» den halis bulunması.
<cOıhnaıya devlet ctbanda bir nefes
sıhhat gibi» Herkes zevk-u safaya inhimaki nis-
Sulton Süleyman betinde elem çeker.
64 DİNÎ VE FELSEFÎ
«Cihanda h®r salayı bin keder teksp (Salâbet): Metanet. Katılık, sağlam
edler ahir» lık. Mukaddesatı, akaidi diniyeyi, güzel
«Ç ıkam ı sineden derdi köhen an’aneleri muhafaza ve siyanet husu
âheste aheste» sunda insanın muttasif olduğu kuvveti
NasuM kalbiye.
(Satayi Zihin); Fikrin berraklığı. Mat Salâbet ile taassubi cahilaneyi bir
lubu büâ teşevvüş ihraca, meseleleri ol görenler, kendi cehaletlerini teşhir et
duğu gibi idrake nefsin istidadı. miş olurlar.
Safayı zUın Ue yapılmayan ihm mü «Taassîiıp sanma bizlerdte tecelli ey
zakereler hederdir. leyen halet»
«Safayi zihn Ue mecmuaı ekvana «Mukaddes bir salâbettir, muazzam
baıkdıkça» bir şabamettir»
«cNice es'ari ulviyet tecelUsaz olur Nasuhî
birden» (Salâh): İyilik. İyi hal, ademi fesat,
Nasuîıî hüsni tertip. Her hayricami, faziletlerin
(Sıfat): Hâl, bir mevcudun hâiz oldu içtimamdan hâsıl olan âlî bir sıfat.
ğu vasıf veya suret ve keyfiyet. Salâh tabiri ,bazan fesat ,bazam de
Kibriya ve azamet, sıfatı üâhîyeden seyyie mukabilinde kullanılır.
olduğu cihetle insanların bu sıfatlarla Salâhı hâlden, mahrum' olanlar, fe
ittisafa yeltenmeleri pek büyük bir had lah bulamazlar.
na şinaslıktır. «Günler gelip geçmekkiedir»
«O gazal-i harama nâfe ısıfat» «Kuşlar gibi uçmaktadW.»
«Hali müşkini verirdi zineb> «Ebü fesiadın yeri yar»
Hakanı «Ehli saEh uçmakt^ir»
Hüdai
(Safh); Uzaklaşma. Yüz çev irm e.^
mazia/yn. Bir kimsenin yaptığını başma (Sılairabm): Akrabayı arayıp sor
kalkmayıp hakkında afv ile muamele mak. Ziyarete gitmek. Gurbetteki kim
de bulunmak. senin memleketini ziyarete gitmesi.
Akraba üe güzelce görüşmek, onlar
Safh, afüden eblağdır. Çünkü insan,
dan muhtaç olanlara muavenet etmek,
bazan afv ederde safh etmez.
hasta olanlarım iyadette bulunmak, gâ-
Afv ve safh ile ittisaf nezüıül’kalp ib olanlarmı araştırmak, isaette bulu
zevata has bir meziyettir. nanları af eylemek; vefa ve mürüvvet
«Ref edier cephei sîyalıondan» ten mümbais, İçtimaî vazifelerin en gü
«Desü kudret ,bicaibı masiycti» zellerinden mıâduttur.
«Tejinimiıni afv-ü safh-ü merhameti» «Sıliaidır mıusiiliei raıbmeti Rab»
«Yetişir kurtarır günabımdiaıa» « I^ t’ı rateı etmek olur buüde
Emîn Hakî
sebep»
(Safvet): Safilik. Temizlik. Kalbin «Akraba olsaı da faraza düşmeib>
gill-ü gişten berî, nezîh ihtisasları havi «Ecnebiden yine elbet ehven»
olması. Vehbi
Kalbinde saffet olmayandan hayır (Salef): Hububatm âdemi nemiası.
bekleme. Bulanık su, harareti teskin Birinin mıekanet ve haysiyetten mahru
edemez. miyeti. Birine hoşlanmadığı sözü söyle
«Âdemıde ne piraye ne ziver ist®r» mek. Lâfü güzaf üe. beyhude yere öğün-
«Mablûk idiği surete mazhar ister» mek. Bir kimsenin, keııdi kudiret ve is
«Bî fâidedir ziynet ve arayişlfer» tidadı fevkinde kiyaıset ve zarafet iddi
«Bak ayineye safveti cevher îstCT» asında bulunması.
AHLÂK LÜGATÇESÎ 65
D v e Z© Harfi
(Dılık): Gülmek. Gülenin işitip etra- «Feryadı bırak, kendine gel^ çünkü
fındakilerin işitemiyeceği veçhile gül zaman dar»
me. Nefsin sümrundan dolayı veçhin «Uğraş ki telâfi edecek bunca zarar
inbisatı ve dişlerin inkişafı suretiyle var»
olan gülümsemek. B ir şeyin hoşa git (Dalal):/Dalâlet. Hak’tan bâtıla
mesi sebebi il© ruhun, harice hareket udul. Tarîki müstakimden, caddeî diya
etmesinden mütehassü bir halet. netten huruç. Fısk ve i^van vadisine
Yerinde olmayan dıhk, hiffet alâme duhûl. Matluba lysaTedSeE^ şeyinTlik-
tidir. dam. Matluba, gayei hayatiyeye iysal
«MudbOiâtı dehre ben ölsemı de edemiyecek olan bir tarîka sülük. Neh-
tasvirimi güler» ci istikametten kasden veya sehven az
Nad veya çokça udûl etmek .Salikin mak
«ttüba etmiş, kaza ehB salip» sadına asla yol bulamaması.^:
«Dıhki Istilızayaı l^ ık , pek garip» Dalâletin mukabili hidayettir.
Mebmet Celâl Fransuva Bakon; zihni hataya düşü
(Zarar): Ziyan. Hasar. Noksan. İn ren bâtıl fikirleri «dalâlet = hayalet»
sanın menfaatine münafi. Ziyamnı mu namile şu dört kısma ayırmıştır:
cip hal. (1 ):(«Kabile dalâletleri»; Insanm ta
En büyük zarar, zararı kâr sanmak biatından münbais umumî hatalardır.
tır. Çünkü bu halde zarardan^ kurtul İnsanlarm kendilerini merkezi kâinat
mak kabE olmaz. ad etmeleri gibij
^ F ; 5
66 DİNİ VE f e l s e f i
(2): «Mağara dalâletleri» Eşhasa ait bu veçhile vücut vermiş olması. Bu iki
olup tarzi terbiyeden .itiyattan ve sâi- manâya olan idlâl, adalet ve hikmet
reden neg’et eden hususî hatalardır. muktezası olduğundan Cenab-ı Hak’ka
(3): «Meydan dalâletleri»: İçtimaî isnat olunur.
münasebetlerden ve bahusus sahte be- (3): Batili bir şeyi tezyin ederek o şe
lâgatlardan mümbais hatalardır. Bir yi yapmaya insanı sevk ve imâle et
maksadı terviç için irad edilen nutuk mek. Bu hâlde idlâl, dalâlete sebep ol-
lar, gazetelerde yazılan mak:aleler ba- nmış olur. Bu manâca idlâl, Cenab-ı
zan bu hatalara sebebiyet verir. Hak’ka isnat olunamaz. Hak Teaiâ,
(4): «Temaşa dalâletleri»; Nazariye- bundan münezzehtir.
lerden, mesleklerden mütevellit haitalar-' Dini İslâm, hidayet yolunu da, dalâ
dır. Felsefî veya siyasî bir meslek hak- let yolunu dai bizlere açıkça göstermiş
kındaki yaldızlı södere bakarak o mes- tir. Altık dalâlet yolunu iltizam eden
leke karşı gösterilen incizap çok kere ler. Kendilerini hiçbir veçhile mazur
böyle bir hata teşkil eder. sayamazlar.
Dalâlet: Basirete ârız ruhanî bir ma «Hazer kıl gıtm e^n ralli dalâle»
razdır ki, insana zulmeti nur, şuru sü «fSüIûk eyle lârîkı itidâle» Hiidaî
rür gösterir. (Ziys^et): Yemeye dâvet etmek. Bâzı
Dalalete düşürmeye, doğru yoldan zievata ikram maksadı ile dostâne bir
çıkarmaya da «idlâl» denir. surette yemek yedirmek. Misafire se
Mamafih idlâl, şöylece üç manâya mahat tariki ile mechûdu bezi eyle
gelir: mek.
{ ! ) : Bir kimsenin vuku bulan dalâ Dünya bir ikametgâh değH, bir ziya-
letine hükmetmek. fethanedir. Onun içindir ki, insan dün
(2): Bir kimsenin kendisine mevdu yadan tehi dest olarak çıkar gider.
olup dalâlet ve hidayete seviyyen müs- «Bir dan 2%afetki cihan huni
tait bulunaıa bir kuvvet ve cibilleti da behini»
lâlete sarf ile dalâleti iktisap ettiğinden «Naçîz hevanunda olur nzkına
dolayı o kuvvetin mucidinin o dalâlete kâfib> Eltrem
( D İ ) H a r fi
(Taat): İtaat. İbadet. Zühtü takva.. kevvenat arasmdaki âhenk ve intizam.
Cenab-ı Hak’kın emir ve nehyine ria Eşyayi kevniyede mündemiç kuvvet.)'
yet. Emre taven muvafakat. Mürseliy- tTabiatm fevkinde ve haricinde olan,
nin sünnetlerini ihtiyar, ülemânm sebi yâni gayrı tabiî bulunan haUerdfen bah
line sülük, emrin nuzûlü, hükmün hu seden, felsefeye «mafevkattabia = me
lulü anında izharı inkiyat, tafizik» denilir.^
Hayatm iğtimam edilen en kıymetli
Tabiatı talih edenler, kendi nâçiz şah
zamanı,, ibadet ve taate masruf olan
siyetlerine birer hisse-i ülûhiyet ayır
vakitlerdir.
mış olurlar. Ne cahilane cür’et!.
«Cürmüne muterif ol ,taate ma^-ur
olma» «Olaulaar feyziyabi intibah âsan
«Kîşifaıhaınıei hikmette sakım isterler» kudretten»
Ruhi «AlU'lar hissel ibret Itemaşayı
(Tabiat): Mizaç, huy, âdet, zevk. Ci- tabiattein» Elo-em Bey
billet. Zerafet. Cevher. Yaratılıştaki hâl (Taraıb): Sevinç. Şenlik. Maddî veya
ve keyfiyet, fe sa n m mintarafiHâh mef- manevî bazı lezzetlerin husulü dolayı-
tur olduğu-iseciyye. Mahlûkatın mâhi- süe izhar edilen meserret ve iptihaç.
yeti. Kâinatm hey’eti mecmuası. Mü- Ruhlarm tarabma, kederine sebep
AHLÂK LÜGATÇESİ 67
(Z) Harfi
(ZaraM ): Kibarhk, incelik. Letâfet. ıcSenkbaozubn olan taıhribi kalbi
Yakışıklılık. Zekâya mükarin, hoşayen- âlenae»
de kavi ve fiU ite ittisaf keyfiyeti. «Haşrolur Haccac ^ bin Kabe
Fıtrî zarafetler, zekânın harice akse bünyat etse de»
den birer lem’asıdır. Cali zarafetler, su Kemâl
nî ^çeklerden dâha taravetsizdir. (Zan): Sanmak. Farz ve tahmin. Ta
«Harfgir obna, zarafet satea» savvur. Karinelerden mütahassıl gayri
«Sözüne kizb>U denığu katma» kat’î marifeti. İki nakizten ikisini de da-
Vehbi ire-i ihtimâlde görmekle beraber biri
nin hakkmdaki ihtimâli daha galip gö
(ZuMim): Gadr, Haksızlık, Adalete
rüp onun vücuduna kâil oİmak. Bıma
münafi hareket. Hak’tan bâtüa intikâl.
«itikadı râcih» de denir.
Bir şeyi mavüzia lehi olmayan mahalle
İki nakızden yahıız birine kaü olup-
vazı. Bir hakkı müstahıkkından men’i.
ta diğerini hiç hatıra getirmemek ise
İnsanın uhdesine teveccüh eden şah «husban» dır. Böyle bir hüküm ve iti
sî, İçtimaî; İlâhî vazifelerden hangi bi kat ise tareyanı şekke mâruz bulunur.
rini terketmesi bir zulümdür. Zıikn ate Kendi zanniyatuu birer sabit haki
şi dünyada mazlunu, ukbada zalimi ya kat mahiyetinde telâkki etmek; hodpe
kar. sent, gayri münısif kimselere has bir
^Sokrat idam için götürülürken ağla nakısadır.
makta olan refikasına «n© için ağhyor- «fiudur zaıtnım bu imsalc ile ey şufai
sun?» dipe sorar. Kadmcağız: «Zuknen cüıan^ıaı»
katiolunuyorsun» deyince Sokrat: «Ya «Güneş olsan zâya endazi farkı
sen arzu eder misin ki, ben bihakkın âlemi olmazsın»
katlolunayım» dîye tesellide bulunur^ Hami
Ayın Harfi
(Âite): Familya. EhHbeyt. Zevç, zev «Evet mücalıede mahsulüdiir hayatı
ce, evlât ve sair yakın akrabadan müte beşer»
şekkil küçük bir cemiyet. «O olmadıkça ne efrad olur ne
âileler»
Âüe hayaıtımn saadeti, efradı arasın Akif
da muhabbet ve tesamüdün vücudu üe (Âdiet): Usûl. Görenek. Alı§ıl™ı§ Şey-
tecelli eder. Nüfusta mütakarrer, selîm tabiatlar in
AHLÂK LÛGATÇESİ 69
dinde makbul olup nas arasmda mü- yine imtisal. Mükellef olanlarm Cenabı
kerreren icra kılınan şey. Tekerrür Hak’ka tazim için yaptıkları amel, ta-
eden fiiller. Tabiaıt mesabesinde olup at, takva.
teatisi, sühulet kesbeder. Bunun için Kudret bedialarmı ibretle temaşa,
dir ki, âdete «tabiati saniye» denihniş- ruhanî bir ibadettir.
tir. İbadet iki kısımdır. Biri, ibadeti bit-
Âdetlere muhalefet muvafık değildir. teshirdir.
Çünkü âdetler efkârı umumiyenin mu- Bu itibar üe bütün kâinat kendisine
hassalasıdır. Binaenaleyh, âdetlere mu mahsus bir hâl üe Cenabı Hak’ka iba
halefet, efkârı umumiyeye hürmetsizlik det etmektedir.
demektir. Diğeri de bilihtiyar ibadettir. Bu veç
Muzir, gayri ahlâkî jeyler müstemir- hile ibadet ise akıl ve iz’an sıahipleriae
ren irtikâp öiüse de âdetten mıâdut ol mahsustur.
maz. İbadet, ubudiyetten eblağdır. Çünkü
(cHuıyibed, âdeiiS bed, meşrebi bed» ibadet, gayei tezellüldür. Buna kâina-
«Edler erbabuu merdudiebed» tm haliki ve razık ve mürebbisi olan Ce
Nabi nabı Haktan başkası müstahık olamaz.
(Ar): Hayâ. Hicap. Şîn. Utanmak, «Yok bî garaz muamelie ehli
utanacak şey. Halkın tayibini müstel- /amanedle»
zim olacak bir şeyi irtikaptan husule «Kimse ibadiet etmez Mi (%ıuiiet
gelen inkisarı nefs. ubıtasa» Nabi
Arlanmak hissi, ahlâkın güzel bir mü «Beyhude gezip başını hülyalara
eyyidesidir. Yazıldar olsun bu nezih salma»
histen mahrum olanlara! «Cemiyeti kalbin ile sen eyle ibadet»
«Etme âr öğren, oka ehJândleıı» «Ey Hamdi! Cihan lezzetini terk
«Her şeyin Omi güzel cebMncten» ediversen»
Nabî «Bir zevk ile it Hazreti Kuır’anı
(Afiyet): Sıhhati beden. Nasa ihti tiMret» Erzurumlu Ahmet Hamdi
yaçtan vareısjte, halkın eza ve cefasm- (Ubudiyet): KuHuk^ TezeUül izhar et
dan azade olarak asûde bir hâlde ya mek. İtaati müfrita. Âlemlerin halik ve
şayış. mâliki olan Cenab-ı Hak’km emirleri,
Hazreti Şiblî diyor ki; «Afiyet, di nehiyleri dairesinde hareket. İbadetler
nin bid’atten, amelin âfetiten, nefsm §eh ve taaüer hususunda taksiri rüyet.
vetten, kalbin ünmiyeden selâmetidir. Ubudiyetin hülâsası, ahidlere vefa,
Afiyetin en b ü y ^ bir nimet oMuğu mefkuda sabır, umuru habîr ve basir
zevalinden sonra anlaşıhr. olan zatı ehadiyet© tefvizdir.
«Zınuıindla eğeır ohnasa ümidi afiyet» «Maızban feyzi uibudiyet damdır
<cHa2iD eylemezdi vaz*ı etibbayı
faastallar» Nabi «Yoksıa manide kişi şekl ile insan
(Akıbet): Son. Bir işim neticesi. Bir olimaz» Gaü{> bey
amel üzerine terettüp eden savap. Ba- (Abes): Malâyani. Beyhude şey. Saç
zan izafet hallinde ukubet manâsma ge- ma. Boş şey. Fâidesiz oyun. Fâidesi
lir. gayri malûm veya sahih bir garaz ve
Bir amelin kıymeti, çok kere bidaye gayeye gayrı müstenit şey.
tiyle değU, âkıbetiyle mütenasip olur. Abes ile iştigalin neticesi nedamet
«KâritevveMe kişi âkıbet e n ^ tir.
gerek» «Var iken eMle müdara cenkü
«Her işin âkıbeti âkile derpiş gerek» kavgadır abes»
(İbadet): Kulluk. Tapmak. İnkıyat. «Düşmaıni bed 9îyııete amimai muda-
Diyanet. Cenabı Hak’km emir ve neh- Hazık
70 DİNÎ VE FELSEFÎ
<cAkü etiDıez abes yere hande» bir hân terketmesi için sevüen kimse
Baki hakkında serdedilen hitap.
(İbret): îhtar. Ders almacak hâdise.. Dostların itabı acı ilâca benzer. Dos
İntibaM mucip vaka. Ahlâkı tehzip için tunun ıtabma tahammül etmeyen, düş-
nümune ittihazına lâyık husus. Bir hal manmm, şematetine giriftar olur.
den diğer bir hâle geçmek. CüziyatB Hahsâne c^ ay an itap, muhabbet ra
fenâsmı müşahede He., bütün mükejCTe- bıtasını kat eder.
natm fenâsma intikâl. «Satveti cahüıe biUâh edemez»
Geçmişlerden ibret a<lmayanlar, ge «Kimse bir bi medede lûtfu itap»
leceklere ibret olurlar. «Kdlamıaz cuşişi abı gevher»
Hâdisattan ibret almamaması, bu «Ne haisi gark ve ne mûri sîrap»
mıüzahim hâdiselerden her birinin baş ŞeyhûÜslâm Arif Hikmet
ka bir ibret olup insana hayreti verme (Ateh): Bunamak. Sersem olmak. İh
sinden olmalıdır?. tilâü şuuru mucip bir âfet ki, sahibinin
<cBir göz ki anm obuaya ibret fehmi_ka]îl, sözü^üşevveş, tedbûU a-
nazannda» sit olur. Sahibine «matuh» denir.
«Ol düşmauıdtr sahibiniıı baş Akülarınm kesdiğine de kesmediği
üzeriııde» ne de karışmak cüretini gösteren nîm
«Çeşmi zevilbesaire her senM münevverler, matuhîn zümresinin ,sera-
makbere» medanmdan sayılırlar.'
cdVUr’atı saf çehrei ibret değil midir» «Ma’na bulunmıaz yıazdıklanndla»»
Şeybüiislâııiı Arif Hikmet «Maıtuha benzer hep nev siibanlar»'
(Abus): Nahoş. Keıüh şey. Çatık çeh- (A c ^ ): Şaşma, derin hayret. Taac
reU. Somıurtgan. Ekşi yüzlü. Yüzü hiç cüp. Bir şey hafckındaiki bir cehl dolayı-
gülmeyen. ı süe insana ârız olan halet. Binaenaleyh
Abusulvech olanlardan hayır bekle Allâh-ü Tealâ’ya taaccüp isnat oluna
me. Berdi hazandan' safa umıulmaz. maz. Çünkü o allamürguyubtur.
«Çehreni kıhnıa taaıssıupla abus» Acep lâfzı, şaşılacak garip, acip,
«Demıesmter bu ne şaıhısı menhus» müthiş, harikulade şey manâsında da
«Eyleyip kâhiçe harhı külEeb> müstâmeldir. Acaba yerinde de kuHanı-
«Eyle akran üe hüsni üMet» lır.
Vehbi Müstakbel hayatı dstib’ad edenler,
(Ubus): Ubuset. Çehre çatıklığı. Gö acaba ilk devrei hilkati bir kene dü
ğüs darlığındam mütahassıl takgttub ~ şünmezler mi?
yüz ekşiliği. <cGörüıken keyfe yabyil’aırz-ı her yıl
Suihulk veya helecani kalp neticesi didei inkâr»
olmak üzere yüzde nümayan olan na «Ufaımuaz mı acep bir keme me
hoş bir vaziyet. yuhyiPiizamjndan» Eşrefi Cedit
Ubuset erbabı ile sohbet; rujaa sıkjet, «Keneni eyliyor bugün takdte>
tab’aj>urudet iras eder.'^ «Size bir şairi edep perver»
« H u s ^ i asnn etme nazar güftü- «Size karşı bu KİIki pür tazim»
gûsımfl» «İbtiramiaıtmııı beyan eyler»
«Şir iltifaıt eder mi küâbın gulnama» «A<^ba şairâni İstanbı^»
«Lâzım değil inayeti ehli tekebbü- «Nezdinkde olur muyum m ^bıd»
riin» Nasuhî
«Bahşeyledûn atasım vechi ubusıuna» <Ucüp): Gurur. Kendini bdr şey san
Nahîö mak. İnsanm kendi nefsini müstahık ol
(İtap): Tekdir. Azarlamak. Paylamak. duğu mertebenin fevkinde tasavvur et
Kendisinden sudur eden gayri münasip mesi.
AHLÂK LÜGATÇESİ 71
için esafili nasa serfurû edemez. dan muhtelif vazifeleri deruhte ederek
/«Yaşamıaktaıı cihanda zillet Üe» medeniyet hayatmı husule getiren muh
Hıöimek evlâ değil mi izzet ile»*^ telif İçtimaî tabakalar teşekkül etmiş
Nad olmazdı.
(Uzlet): İnziva. Bir tarafa çekilmek. «Kendi iâlikbalini temine dâim
Tenhaca oturmak. Nas ile üıtüât et gajTet et»
meyip küşeî vahdete çekilivermek. «Hadisatı âlemin sen b^ona u^u
Meydana atdanlar için bilkülJiye uz y ü ^ n e» Nasuhî
let kabil değUdir. Elverir ki, insan kes (İşret); Sohbet. Muaşeret. İçki. Müs^
ret içinde kendi varhğmı gaip eümdesin. kirat istimali. Meşrubati küûliyeden bi
«Kesrette zevki vahdeti idrâk sa^b rinin istimalile yapılan gayri meşru
imiş» zevk-u safa.
(cŞirndS ferağı hatır ile uzlet etmişiz» İşretin sonu, zillet ve nikbettir.
(Uzûbet): Ergenlik. Bekârlık. Alâık «İşret, beşeriyete belâdır»
kaydmdam mümkün mertebe azade kal «Ayyaşa büyük bir iptilâdlır»
mak maksadı ile teehhülü terketmek. «Muitlak bilelim ki, müskiratın»
Bilâ mazeret uzubeiti ihtiyar edenler, «Her ıkatresi meskenet fezadır»
cemiyetin gayri müsmir uzuvlarmdan <cBir mıerdi nezihi pak tıynebı
sayılırlar. «İşret ile hiç edcrmi üMet»
İçtimaî hayatın nahoş safahatına şa Nasuhî
hit olanlar, uzubet tarikini ihtiyarda (Aşk): Alâka. İptilâ. Çok sevnıek. İf
mâzur görülebilirler. latı muhabbet. Çok hoşa giden ve se
«Eğer yoksa güzel bir âite tesisine vilip ele geçirilmek istenilen bir şeye
im'kân» doğru insanı muttasıl' sevk eden bir he
«Teehhüldleın uzubet şüphesiz bin yecan! hissî. Bir şey hakkında kalbin
kat n»üreccahtİD> Nasubi pek ziyade alâka ve incizap göstermesi.
<Azm): Azime. Kast. Kat’î niyet. Mü ı^Aşk, iki kısımdır. Biri aşkı hakikîdir
ekket irade, ^ i rişe nefsi tavtm. Bir ki, mj^add^ a ta karşı olan şiddeti j nu-
ameli işlemeye raptı Jcalb ile kast ve te habbmen lbMİtBîr=::Biına aşkı rahma
veccüh. Çok kere azm’ı kasıttan mukad ni de~05iöfîir^ayidar olur, pek mem-
dem husule gelir. Şiddeti, zafı kabil duhtu^-
bulunuiji Diğeri de aşkı mecazîdir ki, âİelâde
En büyük muvaffakiyetler, azimkar şeylerden her hangi birine karşı olan
zevatın tarihi hayatmı tezyin etmekte şiddeti alâkadan ibarettir. Bu, seriuzze
dir. valdir ve mezmumdur. Buna aşkı şe-
«Âîiyi karanlık göm ek azmi bırak hevanî de denir.
mak» Merkezi aşk olaU' bir kalp. İndifaata
«BMntem ki ölüm var mıdır ondan başlamış bir volkan gibidir. Bir aşkı
düdıa alçaik» mecazîninj saihibi, maşukasma karşı gös
«Hüsrana rıza verme, çalış aamâ terdiği ubudiyet ve meskenetle kendi
bırakma» kadrini tenzil, kuvvei aküyesini tatil et
«Kendin yatacaksan bite evlâdım miş olur.
yakma» Akif «Müptelâyı mıHıneti HIMar eder a ^
(Usr); Usret. Güçlük. Zorluk. Sıbn- âdleml»
tı. İnsamm yaşadıkça mâruz kaldığı bâ «Kâh olur mıensûr veş b e r ^ e ^ r
zı müşkül. Takatfersa halet. aşk âdeno»
Hiçbir şeyde usret olmaısaydı mede «Hiisn ile kaim olduğuycün aşk»
niyetten eser buluomaadı. Çünkü o hâl «Olamaz istinade pek şayan»
de herkes aynî derecede bulunacağın Hamit
AHLÂK LÛGATÇESİ 73
G ayın Harfi
(Gabaıvet): Budalalık. Kalın kafalı «Gıpta etme bakıp ehü caha»
lık. Zekâdan mahrumiyet. Fehm ve fe- «Düşme ol ka’n bulunmıaz çaha»
tanetteki kusur. Bir şeyi anlamak hu Vehbi
susunda zihnin betaeti. (Gaye): Âkıbeit. Son. Ecel. Matlûp.
Gabi olanlar, kendi hâllerinden mü Meram. İnsanm istihdaf ettiği •netice.
teessir olmazlar. Çünkü kendi hâlleri Mefkûre. Gayei hayaliye. İ d ^ .
ni anlamalarma gabavetleri mânidir. Bir insıamn fikrindeki ulviyet, takip
ettiği gaye ile mütenasiptir.
«Ey heykel gabavet-ü nekbet <cBir g ^ e i hayat olamaz hiç bir
yerinde dur» zaman»
Beyhûdle sözkrlnle bizi etme «B d' giilşeni safa-vü tarp sandığuı
bîh'uzıır» dhan»
Nasuhî Nasuhî
(Gıpta): İmrenme. Birisinin nâil ol (Gadf): Haksızlık. Vefasızlık. Cevr-ü
duğu nimetin misline nâüiye tarzusu. cefa. Ahdi terk. Bir şeyi ihlâl. Bir kim
Âlî şeyler hakkmda gıpta müstah- seye zarannı müstelzim olacak surette
sendir. Şu kadar var ki, kuru gıpta fay yapüan hiyanet ve zulüm.
da vermez. Gıpta edilen şeyin esbabı Gadr ile abat dan, az sonra berbat
husulünü temin© çalışmak lâzımdır. olur.
AHLÂK LÛGATÇESİ 77
«Pervane gerçi handesine şem’in elîm bir halet. Ruhen, fikren çekilen
aldiamr» manevî ıztırap.
«Bilmez aını ki ,çok kişi vakti gazap Dünyada herkesin gamı, derecei irfa
güler» niyle mütenasiptir. Cahilleri münşerih
Necati eden bazı hadisat, âlimleri günlerce
(Gaflet): Dalgınlık. Boş bulunmak. gamnâk eder.
Bihaberlik, ihmâl. Sehiv ve terk. İbre ^«Neşve tahsil eMğûı sağar da sen
ti mucip şeylerden mütenebbih olma den gambdır»
yıp bî haberâne bir hâlde bulunuş. «Bir dbkuıi: bin ah dinle kâsei
GafleıÜe geçen günleri eyyamı haya- fağfûrdan»\
tiyeden tenzil etmelidir. Âli efendi
«cGeçer ya haıbı gaflet, j'a gami «Ey yan vefa ^ r feryat»
ke^bi mâişetle» «Bir gamzedeyim hezar feryat»
«Budur evkatı delirin ma hasal «Sinemdeki derdi bilse eyler»
leylü nehannd^} «Her nıh-ı safa medar feryab>‘
Arif Hikmet Nasuhî
^(Haıbı gafletten uyanıp ziyneti «Devleti dünya için aslâ ne gankin
eşcara bak» ol ne şad»
«Kudreti Haikka naızw kıl, revnakı «Ber karar olmaz bilirsin, hali âlem
ezhara bak>^ ey gömü»
Bayezidi Sani Bakı
«Gafletle hitama erdi ömniın» (Gamz): Siayet. Gammazlık. Göz
c;Düştünt yere şeremsar feryat» kırpma. Gözile, kaş ile, göz kapamak
«Ey Mtfü azîm girdüganm!» ile yapılan işaret. Bi rkimsenin aleyhin
«Afv et beıâ pek gÜDahkânın» de hafiyyen verilen bedıhahâne, müna-
Nasiiiıî fikâne malûmat.
(Gıkeit:): Huşunet. Kabalık. Katı vü- Ahlâksız cemiyetler efradı arasmda
rekli olmak. Mülâyemete, nezakete, gammazlık pek revaç bulur.
hüsni muaşerete muhalif muamele. G öA rim gamz eyliyor agyane gizli
Nezaket ve nezahet ne kadar mem- hâtitni»
duh ise mukabili olan gjlzette o kadar «Sözlerim faşeyliyor diüiii!>'aya
mezmumdur. mafil’ballnıî»
«Hatırı yaranı kırma elhazer» Nasuhî
«Gılzetü şiddet yalkışmaz âdleme» (Gay); Gavaye. Dalâl. Sapıklık. Fasit
Nasıthî itikattan neş’et eden cehl. Bâtıl olan şe
(Guluv): Hücum. İsyan. Ayaklanma. ye inhimak.
Bir şeyin tasvir ve tavsifmde göSîterilen Salikin maksadma îsal edecek müsta
gayri makbul mübalağa. Din hususun kim bir tarîkten mahrumiyeti. Mukabili
da lüzumsuz yere müfrit ve mütaassıp «rüşt» tür.
clmak. Haddi teacvü zetmek. Gay ve dalâle müptelâ olan, bir nefs,
Guluv ,çehrei hakikati, setreder. serkeş bir at gibidir ki, sahibini yerlere
«Başlar hecaıya görmez lütf-u atarak çiğner gider.
cudkınn» «İdlâl edlemez miilhit olan ehli
»MedhMkki guluvvuna aManma
«Maksur kalır kendisine gayy-ü
Naisuhî âalâli»
(Gam): Esef, Keder, kaygu ,tasa. Hâ Nasuhî
sıl veya muntazar bir zararın tasavvur (Gıybet): îgtiyap. Çekiştirmek. Biri
veya itikadı sebebiyle kalbe ânz olan sinin aleyhinde söz söylemek. Birisi
AHLÂK LÜGATÇESİ 79
( F a ) H a rfi
(Facia): Afet. Felâket. Görüp işiten icİtilasiyçün güzel bir fâldir biı-
leri mahzun ve mükedder bırakan hâdi miU^m»
se. Nâsi derdnâk edecek surette tertip «HaMu takdir eyleyip bâtcldlan
edilen oyun. etmek ihtiraz»
Birçok hâdiseler; birer facia demek Naisufaî
tir. Hayfaki, bunlardan müteessir olan (Fetret): Zaaf. Uyuşukluk. Hükûmet-
hassas ruhlar pek az bulunur. sizlik. Bir hükümetin munkati olduğu
«Pür zehr olan meşimei £isk-u zaman. Fasılaî saltanat. İki peygambe-
fücûrdan» rizişan arasındaki cehaletle geçen za
«Her gün (eveSüt etmede bin kanlı man.
facia» İnsamn gaflet ve şehvetle geçen za
Nasuhî manı, hayatınm bir fetret devresi de
(Fail); Tali, uğur, yümün tutm'ak. mektir.
Beklenilen bir şeyin husulüne bir işaret «Hakkın en şa’şaalı nuru tecelli etti»
elde edebilmek maksadı ile kitap aç «Doğdu iman güneşi, leyılei fetret
mak gibi bir teşebbüste bulunmak ve bitti»
böyle bir teşebbüsün gösterdiğ inetice. Nasuhi
Bir takım usul ile insanın taliine ait (Fitne); Belâ. Mihnet. Fesat. Ayart
şeyler söylenmek. ma. Kavga. Şuriş. İmtihan. Nâsin ah
Fal ile istibşar tecviz edilebilir. Fa vâlini tebyine medar olan şey. Kendi
kat vehm ve teşvişe düşmemek şartiyle. sinden azap husule gelen hâdise. Nas
Bülbüllerin yerinde baykuşların ötüş arasmda nifak ve şikakı ve ihtilâfı ara
mesi pek de fali hayır olmasa gerektir. yı mucip halet, musibet.
80 DÎNÎ VE FELSEFÎ
Tarafı İlâhîden vuku bulan. fitn&.^alâ.- «Bilmem sana ey menbaı iz’an olan
vecİTılHikme vuloıbulacağmdan mem- insan!»
duhtufrteanîS~Caf2Iın<fan vuku buJan «Dalmak yakışır mı bu kadar fı^ -u
fitne, emri İlâhîye müstenit oknaymca fücura»
hikmete mugayir ve binaenaleyh mez- «Tabiise çalış nefsini girdabı
mum bulunmuş olur. bevadan»
Fitne, asimda halisini redîsmden «At kendini irfan ile bîr lüccei
ayırmak için altını ateşe sokmak de nura» NaisıM
mektir. <Fubuş); Fahişe. Kötülük. Haddi te
Hayre müteveccih olmayan bir ha cavüz. E fa l ve akvâlden kuphu azîm-
yat, bir servet sahibi için bir fitnedir. olan şey. îffet ve namusa muhalif ha
«Fitnedir naimıei cayi hafa» reket. Faziha. Edebe muhalif, utamla-
«Leane Allâh^ii limen eylıazaha» cak iş.
(Füfüvvet): Merdlik. Yiğithk. Deli Erbabı fuhuş ile görüşmek, zehirlen
kanlılık. Gençlik. Şerefi nefs. Kerem ve miş havayı teneffüs etmekten daha mu-
seha. dÇostlann aseı^atma karşı afv ve zırdir.
safh ile muamele, Başkalarmm ^ n a - «Bir nûletio hayatım malıveyleyeB
fiini kendi menfaatlerine tercih edecek zebir»
derecede âlicenaplık^ «E&admın tutuhnuş olduğu fubş-ü
Sahibini şeriat ve mürüvvete münafî fücurdur» Nasubi
hâllere mübaşeretten siyanet eden bir (Fabşa): Tabı selimin nefret, aklı
hey’eti nefsiye. müstakimin nakısa'-ad ettiği şey. Şeri
Yapılması icap eden bir fedakârlığı şerifin ruhsatı haricinde bulunan şeh
kendisi kadir olduğu hâld© yapmayıp vanî lezzetler.
ta başkalarına havale eden kimse fü- Fahşa denilen hâüe, zührevî bir has
tüvvetsizlik göstermiş olur. talığa tutulmuş olan be^lika bir fahi-
«Şendedir mahzeni esran muhabbet şeden daha çirkindir. Hayfaki bu mü-
sende» levves çehrenin görülmesine zulmeti
«Semdedir madeni envan fütiirvez şehvet mâni olmaktadır.
senden» «Düşen bir kimsenin kurtulması
Şeyh. Galip gayette müşküldür»
(Fütur): Rehavet. Zaf. Gevşeklik. «Hûda bıfz eylesin girda<bei fahşa
Bıkmak. Usanmak. Yes. İhtiyarlık gi ve mıünkerden»
bi, ruhî ıztırabat gibi hâUer sebebiyle Nasuhi
insanda husule gelen maddî veya ma (Faıhr): Meziyet. Teşerrüf. İz. Öğün-
nevî rehavet ve ye’s. mek. Böbürlenmek. Fezaili tadat sure-
Hâdiselerin ulvî emellere muhalif te tile İ2harı fazl. Menakıbı tadat ile nas
cellisi, hassas nıhları futur’a duçar eder. üzerine tetavül. Mal ve câh gibi insan
^<Sen badirei delffe balcıp düşme dan hariç olan şeyler ile mübahat.
fütora» Seriüzzeval olan şeyler ile fahr ve
«Haıfckın gelecektir nice eltafı mubahatta bulunmak, insanın hamaka-
zıdıura>^ tma delâlet eder.
Nasubî j(,«Dünya ile fahr etmeki, yeksan olur
(İFücur); Fuhşiyat. Masiyeti irtikâp. ahir»
Tariki Hak’tan çıkmak. Bir heyeti nef «Dervişi aba puş ik sultanı
siye ki, İnsanı şeriat ve mürüvvete mu cihanban»
halif umura sevkeder. «Cahilin fahn cem’î mal 3edtr»
Fucur’a müptelâ olanlar, fecri saade «Arifin izzeti kemal üedÛT)^
ti göremezler. Vehbi
AHLÂK LÜGATÇESİ 97
(Feda): Kurban. Fidye. B irtsîri kur- Firak ateşi ile tutuşan bir kalbi vus
taımak için verilen şey. Esirgememek. lat rahıkından başka bir şey teskin ede
İnsanı bir bedel mukabilinde bir naibe- mez.
den hıfzetmek. Bir şeye mukabil değer «Ol kadar yareledi tin firakın beni
li bir şeyi bezi ve işar eylemek. Tevec kim»
cüh eden nahoş bir şeyden halasa mu «Ne belâ çektiğimi yaredıen Allah
kabil verilen şey. büir» RuM
Ulvî gayeler uğrunda feda edilemt- (Ferah):rHaz. Sevinmek. Sürür. Gö
yecek hiç bir şey yoktur. nül açıklığı/Tabın cereyanı veçhile nef
<«Hâsılı ey şeM iklhni vefa» sin dahilden harice inbisat etmesi. Bir
«Sana caıımı da feda, ben de feda»^ âcil lezzetten dolayı sadrm inşirahı. Bir
Hakani emele nâüiyetten veya m'ahasini tabiatı
«Ey halikı arz-ii sema» temaşadan mütehassıl zevki kalbî.)
«Canım sana olsun feda» Ferah, alel’ekser dünyevfolan lezzeti
«Kılma dili maJızunıunu» bedeniyede müstâmeldir.
«Feyzi lâtifinden cüda» Bu dünyada daima ferîh ve fahur
Nasuhi yaşayabihnek için ya deli veya her tür
(Firaset);fAnlayış. Sürati intikâl. Nu- lü İnsanî duygulardan mahrum bulım-
fûzi nazar. Bir insanın çehresinden ah malıdır.
lâk ve istidadını anlamak ilmi. İdrâk «Sebatı yok bu âlemin ana kim
nurlarmın sevatıı = yükselip meydane İtimat eder»
çıkmasıdır ki, k^lpleıds_J£iB©aB-ed£liek «Ferah gelir terah gider, terah gelir
eşyayı müşahe ^ y e vesije-olşt^ ferah gidier»
-'Fîfa^et iki kısımdır. Biri sebebi bi Naci
linmeksizin husule* gelir. Bu bir nevi (Fırsat): Nevbet. İstifade etmek sı
ilhamdır. Diğgri de smaat tarikiyle, rası. Bir maksadın husulüne ve bir hu
muhtelif tabiatlara vukuf vasıtasiyle ta- susun icrasına elverişli hâl veya müsa
hassül eder. Bu kisbîdir. it zaman.
Herkesin rey ve tahmini, derecei fi- Fırsat, berkin lemeanı gibi seriüzze-
rasetinin miyandır. valdir. Ebedî saadete nâiüyet için ha
«Sen ehli k&male hizmet eyle» yattan daha kıymetli fırsat olamaz. El-
«Derâ edfep ol hitabetinden» gıpî;a bu fırsatı fevt etmiyenlere.
«Adaba riayet et M halin» «Goncaî bagı sabavet «»Smadân»
«Gizli kalamaz firasetindenjı «Eyle tahsili kemalâtaı şitop»
Nasuhî «Bî hüner tazyü evkat etme kim»
(Ferağ): Feraget .Azadelik. Vaz geç «Had temlirrül’ fasatü mcrres
me. Şugli, iştigâli terk etmek. Alâkalar sehab»
dan, ihtiraslardan tecerrüt ederek hu- Nasuhî
tamı dünyaya karşı istignakârâne bir va (Fürumaye): Soysuz. Alçak. Asalet
ziyet olmak. ten mahrum. Bed tıynet kimse.
Ferağı kalbe mâlik olanlar, dünya Furumayelerin parlaması, fecri kâzi-
nın âlâyışı ile bi huzur olmazlar. bi andırır. Yazıklar olsam bunlardan zı
^«Nemayi kalbe sebep, dtevleti kar ya umanlara!.
naat imiş» «İlıtiram eyle şerifüıuıesebe»
«Cihamda cayi safa, kûşeî feragat «Sahibi arzu vekarü edtebe»
imiş>^ «İhtüât etme fürumaye üe»
Fitnat «Müpîbzel zümresi pes paye ile»
(Firak): Firkat. Hicran. Ayrılık. Dos Vehbi
tun dosttan ayrılarak'uzak düşmesi. F : 6
98 DİNÎ VE FELSEFÎ
(Feryat); Figan. Ellıan. Ait-ü enîn. lir, Fakat mütearef olan çok günah ılz
Sızlama. Yaygara. Vaveyla. İstimdat husûlüdür,
veya izharı teessür için çıkarılan bulent Fısk’a devamın neticesi, sui hatime
avaz. dir.
Bu dünyada rakık hissiyat eshabı «Fasıkları, tacirleri taklide çalışma»
için feryat ve figan etmemek kabil de «Bir faciadır akıbeti fi^ -u i^cunııı»
ğildir. Hayfaki bu feryat ve figandaa Nasuhî
müteessir olacak olan yine kendi has (Füsûle): Rezalet. Ademi himmet.
sas kalpleridir. Dünya ve ahiret umuruna ademi ihti
«Feryadı amdeBpe sebep nevbahiair- mam.
diT.» Behai Fikri ahiretle füsulet ve atalet bir
«Dert ehline miilteca buluım^z» yerde içtima edemez.
ftBir pareye sad hezar feryat» «İtaat etmemek emr-i hüdaya bir
Naci filsulettir»
«Şüımaü cihaın vabestei hulkıni «Belayı felce ruhu uğratan m ii^ ş
meşiyyettir» atalettir»
ftAb^tir desti gerdûni sit'sm bün- Naısuhi
yaıddian feryat» (Fezahat): (Fazüıa. Ayıp. Âr. Reza
Ziya let. Rusvaylık. Mesaviden olan şeyleri
(Feza?): îs^ a se . Dehşet. Korku. Fe hiç sıkılmaksızm apaçık bir surette ic
lâket muvacehesinde zaaf göstermek. ra etmek denaetiT'.
Haifâne gürültü. İmana korkunç bir Hangi bir muhitte fezahat erbabı
şey5en ârız olan nefret ve inkibaz. nın çoğalması, o muhitte efkârı umu-
Hayatmı şehvet ve gafletle geçiren miyenin sükût etmiş olduğunu gösterir.
kimseye ihtizar anmdaki feza’ ve enîni «Mucip ne ki suhre oldu halim»
fayide vermez. «Hami oldu fezahata mıakalim»
«Elde fırsat var ikejı ahlâkı tehzip Galip
etmeİ» (Fazl): Fazilet. Ziyadelik. Arlık. İyi
«Fâide vernıez nedamet ehüııe ab~ü lik. Mevhibe. Kerem' ve ihsan. İlim ve
feza’» Nasuhî marifet. İnsanın zatında tecelli eden
(Fesat): Bozulmak. Bozuklulc. Çü meziyeti mahsusa. Ahlâk ile beraber
rüklük, Butlan. Ademi salah. B ir mad Uim. Muka'bili «naks»tır.
denin suretinin zevali.''Umumun istira İnsanın şerefi fazl-ü irfanı iledir, ser-
hatını sâlip, zarar ve ziyamnı calip hâ vet-ü samanı ile değildir.
dise. Bir şeyin itidal dairesinden az ve «Erzan meta’ı fazl-ü hüner o rütbe-
ya çokça çıkması. Zıddı salahdır. kim»
Bir taraftan vücuda gelip hir taraf «Bin marifelt zemamede bir afeıine-
tan mahv olan bu cihana «âlemi gün-ü dir»
fesat» denir. «Ebnajı dehr her hünere aferin
Salah iddiasında bulunan ehli fesaı- verir»
tan Allah’a sığın. «Yârap bu aferîn ne tiikenmez
(«Zinhar etme çehreî na malffenıe hazinedir»
nazar» Nabi
«Zîrald çeşm, kalbine tohnu fesat (Faadlet): Yüksek seciye. Hajslet.
eker»^ İlim ve marifet. Fazl cihetile olan yük
(Fısık): Sefahata dalmak. Tariki Hak sek derece. Ahlâkî vazifelere riayet me
itan çıkmak. Allâh-ü Tealâ’ya asî ol lekesi. Yaratılıştaki iyilik. Ruh ve di
mak. mağ temizliği. İ'vilik etmek. Fenalıktarı
Fısk, az ve çok günah ile husule ge yekinmek hususunda sabit ve müstemir
AHLÂK LÛGATÇESİ 99
ıstiûaf. <Sıf-5.îı ham ide, eseri b aşk alan - (Faz): Kötü sözlü. Natiraşide. Mua
nu teaddi etsjıı etm esin. C em ’i; Fezailî şeretinden insamn müeteezzi olduğu
dir. bed huy. Hoyrat kimse.
^F e^ zıl ise cud-ü Kerem gibi başka Faz ve anit olan şahsa yaklaşma. O
sına teaddi eden Kerim hasletlerdir:) bir volkan gibi etrafına ateş saçar.
Fazilet; nefsin bütün melekeleri sra- «Düşman olur sadıkın»
smda husule gelen bir âhenkten, bir in «Fazz-u anit olursan»
tizam ve imtizaçtan ibarettir - diye dc «Yarin oluf adular»
tarif olunmuştur . «Halka müfid olursan»
E f’ali fazılayı ifâ melekesine de fa NaKuM
zilet denilmiştir. (Feza^t): Kötü sözlülük. Kötü yara
Fezaili asliye: Hikmet, adalet, şe dılış. Kasveti kalp. Halka şiddetle mu
caat, iffetten ibaret olmak üzere dörttür. amelede bulunmak. Gilzet ve fezazet
Bunlardan da bir takrm faziletler teşa’ erbabı çok kere en adî bir sadme ile
up eder. yıkılır gider. Katı bir kayanm berhava
Faziletle hakikî saadet, tevemdir. olmasına pek az miktar barut kâfidir.
«Nedir cünni fazileıt kim ansn erba <cDost ohna natiraşide eşhastan
bım yarap!.» kaçın»
«Perman lıal<4i matazun-ü haikıribî «Nutkund^i fezazeti ruha elem
neva gördüm» verir»
Hersekli Arif Naisuhî
ifBir fazBetmidir behey cahil!»
(Fakr): İhtiyaç. Yoksulluk. Ademi
«Başlamak ehli fazlı tenkide»
gma. Haceti zarûriyenin vucudu. Muh
«Pek gülünç haldir ki bir şebtab»
tacı ileyh olan şeyin fıkdanı. Sefahet
«tNisbet etsin kusûr hurşide»
ve atalet neticesi olmayan fakr, insanın
Na^hî
kadrini tenzil etmez. Hazreti Cüneyide
(Fetaııet):V^itnat, zireklik. Kolay an
sormuşlar ki: Nasin en azizi kimdir?
layış. Cevdeti istidat. İdraki fıtrî. Basi
Haline razı olan fakırdır» diye cevap
ret, k ^ s e t. Rumuz ve işaret ile veya
vermiştir.
sair bir suretle işkâl edilmesi istenilen
hangi bir şeyi süratle anlamak mele- İnsanlar muttasil fakr-ü ihtiyaç için
de çırpınıp durdukları hâlde azamet fu-
Halkm aciz damarlarını bulup kanı ruşluktan vazgeçemiyorlar. Ya ihtiyaç
nı emmek, bir fetanet işi değil, bir de- tan azade olsalardı neler yapmazlardı.
naet ve habaset eseridir. ctZevkıyabım fakr ile kanma etoem
«Ne bir sni halef kim kendisi serfuru»
mat’un iken kalkar» «İzzeti dünya için gerduna etmem
«Bütün eslafa ta’m bir fetanet zan serfuru»
eder cahib> Hazik
Nasuhi (Fikir): Fikret, düşünmek, hatır, id
(Fıtrat): Tıynet. , Hilkat, yaratılış, râk. İzmar. Tasavvun zihnî. Kuvva^
kuvvei fatıra. -Dinî İlâhîyi kabule müte- müfekkire. Düşünülen'şey. İtikat. Zu’m
heyyi olan cibilleti asliye. niyet, rey. <JVIeçhule vusul için malû
Hiç bir kimse fıtraıti asliyesini zayi lüm umuru tertip. Dakik umuru idra
etmedikçe mülhid olamaz. ke vesile olan bir kuvvei nefsiye.?
^«Baık kemali fıtrat>ü ulviyete» Her söylenilen şeyi hemen tasdik ve
«Bîr haırita arz ederler hazrete» ya inkâr edivermek, fikirsizlik alâme
«Derki ol sultam afaki sebat» tidir. Akıllarmm kesmediği her haki
«Bir şehe etmez kifayet kâinat>^ kati hemen inkâr ediverenlere mütefek
Mehmet Celâl kir denilmesi istihzaya mahmuldür.
100 DİNÎ VE FELSEFÎ
K af Harfi
(KabiHyet): Müstait oJmak. Fıtrî is ahmda aynî neticelerin tevellüdü itiba
tidat. İktidar. Liyakat. İlim^ ve hüner riyle bir hâdisenin muntazaman ve mü-
iktisabma miiteheyyi bir hâlde bulu kerreren vukuu.CBşyanm tabiatmdan
nuş. mütehassıl' levazımı zaruriye. Cazibe
Bâzı kabiliyetler henüz keşfedilme kanunu gibi^
yen altın ve gümüş madenlerii gibi mes Kanuni fıtrattaki ittırat, bizlere her
tur bir hâlde bulımur. şeyde sebat ve devamın lüzumunu gös
terir.
Bir şahsa kabiliyetinden ziyade vazi
fe tahmil etmek, hem kendisine hem Sehapasa yürürler yerdie camili
de başkalarına zulümdür. gördüğüm dağlar»
«Bütiin zerrat bir katnunı isthnrara
«Kabüyettir buısûti matlabm ser tabidir»
mayesi» Ziya Paşa
«Elde istidat olun^ kâr kendin (Kanımı Ahlâld): însanlarm uhdele
gösterâ» rine ahlâken. terettüp eden vazifeleri
Asım Çelebîzade muhtevi bir kanundur. Bu kanun, in
(Kanun): Kaide, Kaziye, usul ve ni sanlara vazifelerini telkin eder. Bu su
zam. Malûm musikî âleti. Münasebatı retle insanlarda bir «Mükellefiyeti Ah-
beşeriyeyi veya bir devlet içindeki ef- lâkıyye» vücuda getirir.
râdın münasebatı şahsdyesini tanzim Kanum ahlâkî üe vazife bir itibara
edip riayeti mecburî bulunan kavait ve göre bir mefhumun iki muhtelif safha
usulün hey’eti mecmuası. Aynî şerait sı mesabesindedir.
102 DÎNÎ VE FELSEFÎ
{jCanunı ahlâkî; feylesoflara göre bir be. Bir şahsuı ilim ve irfan, fazilet ve
kanuni aklîûır, ehli edyana göre bir ka meziyet itibariyle hâiz olduğu mertebe.
nuni akJî ve emidir.^ Birçok zevatm kadri öldükten sonra
Kanuni <ıhıâkînın tatbik olunmadığı itiraf olunur. Çünkü artık rekabet ih
muhıtıerûe insaniyet sukut eder, İçtimaî timali kahnamış gibidir.
manzume dağılır, umumî hayat fecî bir «Merdi dâima şerefin berter eder
surette söner gider. Gayri ahlâkî lâkır gurbette»
dılar pek fenadır. «Kadiri artar güherin çıksa eğer
«3u çirkin sözlerinle âbmi dilgir kânından»
edersin sen» Sezayi
«Bunu tecviz eder mi bir düşüm (Kader): Kudret. Takat. Takdir. Kıs
kanuni ahlâki» met. Miktar. Tali. Hüknıi ilâhî. Kaza
Nasuhi yı Rabbani. Cenab-ı Hak’kın ilmi e ^ -
(Kabahat): Kusur, suç. Hafif cürüm.
Kötü iş’ Ser’i şerifin, tab’ı selîmin ka- cut ve ademini biiip tahdit ve tayin bu
bih ad ettiği fiil. yurması.
Kendi kabahatini bilmemekte başka ve kaderin bir muktezayi
bir kabahattir. met oluğuna her mu'mın KâflldlFT^
«Ne kabahat, ne de bir cünha, C«Kim olıir zor ile maksûduna
cinayet işler» rehyabi zafer»
«Hükmi vicdana muvafd^ hareket «GelJr elbette zuhura ne ise hukm-i
elise Idşi» kad^» ^
AB Ulvî (Kudrei): İktidar. Mitaat. İktidar.
(Kubfa): Kabahat. Şenaet. Çirkinlik. İmkân, vüsu, şevket, servet. ZL^hayatın
Dünyada zemmi, ahirette ikabı müstel bir şeyi birirade terk veya ademi terke
zim amel. kenaisTıTe mütemekkin, olduğu siîât.
Herkes kendi ahlâk ve etvarının HireJkâtımızın nazımı, kuvvetimizin
hüsn-^kuphuna tamamen muttali ola- menbaı olan h ^ tım ız ı güzelce idare
mıyaır"Kâşki insanın zahirini gösterir ve muhafaza etmeliyiz. Aksi talcdirde
maddî ayineler gibi batınım gösterir lokomotifini parçalıyarak vagonları mu
aynalar da bulunsa. attal bir hâlde bırakan bir buhar kuv-
«Ziyayı âkl ile te&ikı hüsnü kuph veıtine döner."'
olunur» ^«Ey kudreti küliyeyi inkâr edfin
«Ki nûr-i mihrdir elvaiıi eyleyen ahmak»
teşha-» «Ba>zuy*i metinin mi eder âl^emi
Şntasi tedvir»
(Kath): Söğüp sayma. Birisinin ırzı «Baştan başa bî faidedir sa’y-ü
na, nesebine dahi ve ta’n etmek. sebatın»
Eğer insanlar bir insaf nazarı ile ken «Tedibirine uymazsa eğer şiveî
di nasiyei hallerine bakacak olsalardı takdîr»^
birbirlerini zem ve kad’ha cür’et ede (KadirdanIık)/îlerkesLn kadr ve me
mezlerdi. ziyetinin derecesini bilip ona göre hak
«Müstenididir garaza medh ile kathı kında muamelede bulunmak hasleti.
halkm» Kadirdanhk, msfet ve faziletten neş’
«Kuru bir lâf ile memnun-u et ede^.
miikedder ohna» «Kesbi hüner âliemdıe değildir hüner
Nasuhî ancak»
(Kadr): Mikdar, kemiyet, kıymet, de «Ehli hünerin kadrini bülnekte
ğer. Meziyet ve haysiyet. Menzile. Rüt hünerdir» Beliğ
AHLÂK LÜGATÇESÎ 103
«Etme hevayi gayre mahal kalbi ahlâkı hasene ile amalı^salihayı ahlâkı
akdesi» kabıha ile amali seyyieden tefrik ve se
«Esnama mesken eyleme beyti lâmet ve saadet sebeplerini tayin ey
mukaddesi» lemektir^
UsuJî ( Kuvvei amîle, makûl bir sebebe bi
«lîakka tevcih etmedikçe kalbini» naen âza ve adaJâtı tahrik ederek hari
«Kmtuluş yoktur çalışma nMüe» cî fiillerin suduruna mebde ve illet
«(Jvle çüanıaz pUrhatar bir râh ite» olan kuvvettir.
«Vasıl olmaz maksada bir rabMe» Kuvvei âmilenin bir şıkkı kuvvei şe
Nasubî heviye, diğer bir şıkkı da kuvvei^^Sa-
(Kanaat): İktisat, rıza, yemek içmek biyediç/
te itidal. Az şey ile iktifa. Muüâk’a rı "Ç Akla tabi olmayan bir kuvvei âmile,
za, kısmete razı olmak. Ülfet edilen tahayyül ve tevehhüme müstenit olan
şeylerin fıkdanı indinde sükûn.(' Kefaf bir muharrik kuvvei hayvaniye mesa
üzere iktisar. Varidat ile masarifat ara- besindedir.
stnı tesviy^ Kuvvei şeheviyenin eseri cezbi me
nafi, tahsili lezaiz gibi şeylerdirTlKLuv-
veM T^emektir. Yoksa muüâi^ az ile vei gazab^enin eseri de mazarratları
biliktifa atalet dairesinde yaşamak de def, muhataralı umura ikdam, tecebbür
mek değildir. ve tekebbür gibi şeylerdir.
Kanaat, aym gmadır. Çünkü gına, Kuvvet, bazan löadret manâsmda, ba
ademi ihtiyaçtır. Kanaatli kimse ise bir zan da bir şeyi yapabilmek için müte-
çok şeylere gayri muhıtaçtıç<^ heyyi bir halde, kabiliyetli bir hilkatte
«Fakuün kiiUü zi hırsın ganiyyün bulunmak manâsında müstâmeldir.
küllü men yakna» Kuvvet, hakkı setredebilirse de im
«Hûda aynnnasın bir kimseyi her ha edemez. Hakkı teyit etmeyen bir
giz kanaatten» kuvvet, İçtimaî hey’et için bir musibet
«Vahdet güziaıi küşei kaifi kamaat nl» tir.)
«tAiEka "gîBî küşade peri evd «Çarpışmalı mı ta bu kadar hak ile
kuvvebı
şöhi'et ob> Sami
(Kuvvet): Kudret. Liyakat. Nüfuz. «Çiğıteımeli mi ta bu kadar hak ve
hakikat»
Salabet. Güç. Zor. Züıayatın meşak
katli işlere temekkünü. Aslı «kuvve»- Ekrem Bey
dir. «KemaH kudretine sanı’in delîl
ohnaz»
Nefsi İnsanîdeki kuvvetlere «kuvayi «Anasırın hiribiriyle ibtilâfı k^lar»
akliye» denir. Diğer bir itibar ile insan (Kaltramanlık): Bahadırlık. Yiğitlik.
larda «kuvvei. âlime, kuvvçi amile» nâ Hüküm ve ferman sahibi olmak hase
mı ile iki nevi kuvvet vardı^ biyle azimkârlık. Bir çok mehalike gö
Ç Kuvvei alimede iki kısımdır. Biri ğüs gerebihnek ve azûn ile hareket et
hikmeti nazariye cihetile alim olan kuv mek hasleti.
veıttir. Diğeri de hikmeti ameliye cihe Kahramanlık zorubazu ile değildir..
tile alim bulunan kuvvettir. Bunlardan Belki nefsin ihtiraslarına, gayri meşru
birincisine «Akli İlmî», diğerine de «pk- temayüllerine galebe iledir.
11 amelî» ıtlak oîunur.y «Ey Ömer!. Biz bir bölük merdaıu
-(Aklı İlmînin eseri; külliyatı, hakayı- aîıen peykeriz»
kı, mevcudatı, envai makûlâtı idrâktir. «PcfaJtivainı namdanz, k a b ra m ^
Akli amelînin eseri de smaatı fikriyeyi saf dieriz»
bil’re’y edillesinden istinbat etmek ve Safi
AHLÂK LÜGATÇESİ 105
K â f Harfi
(Kâm): Murat. Arzu. Maksut. Da müver sayıldıkları hâlde dünyanın en
mak. Umniye insan için gayei hayali bedbaht kimseleri bulunmuş olurlar.
ye ittihaz edilen şey. Sahibine «kâmü- ^«Akıbet cümlemizin menzil hâk
ver» denir. olsa gerek»
^Dünyada bihakkın naili kâm olmuş «Kime etmiş bu feleik kâm ^ muram
bir zata tesadüf olunamaz) üzere vefa»?
Birçok kimseler vardır ki, pek kâ- Reisiilküttap Arif
106 DÎNÎ VE FELSEFÎ
L âm Harfi
(Lâübali): Lakayt. Gailesiz. Teklif disi yer ,ne de başkalarına yedirir. Be-
siz. Saygısız. Çekinmez. Bir şey hak hîl ise malini kendisi yediği halde baş
kında alâkadarlık göstermemek hâli. kasına yedirmez./
Lâübali meşrep olanlarm hayatların
Leimin malmı el, kendisini yer yer.
da intizam görülmez. «Kimse leime yar olamaz iltMat
«Lâübali vazi rahat bahşa manidir ile»
hıred» «Sengi siyaha cazibei kehrülKi abes»
«Bunda hasretkeş olur vazı cununa Beliğ
huşlar» (Lezzet): Tareb. Haz. Çeşni. Lâtif,
Ragıp
his maddeten veya mânen taba mülâ-
(Leame): ^ ç a k lık . Bazı kimselerin yim gelen şeyi ihsas.
tab’ınde merkûz olan fevkal’ade hasa- Kervanlı. Aristib ile Yımanlı «Api-
seit, vo denaet . kür»e nazaran ahlâkm esası lezzettir..
Hayatınm büyük bir kısmı bahasına çJnsan için gayei ahlâkiye, hayrı âlâ zevk
kazandığı bir şeref ve haysiyeti adî bir ve safadır. Bunlara göre insanm haz
menfaat uğrunda fedadan çekinmeyen zını temin, meyelanmı tatmin eden her
kimse artık yaşadıkça leametden kur şey, lezzettir, her lezzet ise hayırdır..
tulamaz. Ne bâtıl zehap !J)
«Yarap bu ne siizişi kıyamet» Bu mesleği kabul edenler, hüsni ah
«Hd^anfei basregni alâmet» lâktan teceiTÜt etmiş, behimiyet dere
«Ol neM faansı pûr leâmeb> kesine düşmüş, beşeriyetin başına belâ
«Eymez mi bu fUtne nediaınet» kesilmiştir.
Hamit Gayei^ayatiyesi, fanî lezzetlerden
(Leim):!Qyle alçak kimse ki, servet ibaret olan kimseden cemiyeti beşeriye
ve sâmana mâlik olduğu hâlde ne ken faziletkârane hareket beklememelidir.
AHLÂK LÛGATÇESİ 109
Lehv ve lu’b ile iştigâl edip duran «Dâvayı buluğ eyliyoruz kUtehiz
kimseler, sinni şeyhuhata erseler de is- el’ân»
batı rüşt etmiş olamazlar. şîriz» Muallim Naci
«Kim maili lehv-ü lüub-u şüld(er-ü
Mim Harfi
(Matem): Y e’s. Nevha. Hüzün ve ke (Malihulya): Karasevda. Kuruntu. Me
der. Vefat veya şâir güria bir nıusibet rak. Daimî hüzün. Bâtıl ham hayal .
vukuunda meyusiyet alâimi izhar ede İnsanın kendisini bir kuruntu eseri ol
rek ağlamakta, ah-y eninde bulunmak. mak üzere zengin tasavvur etmesi.
Binlerce dilsuz hâdiselere saha olan Gözleri makbereye müteveccih oldu
dünya bir matem haneden başka birşey ğu hâlde kalpleri tükenmez emellere
değildir. müstağrak bulunan salhürd^zevat, bi
«Kimdir o murde rûh kt feryada rer mücessem maliyülya addedilmeye
başlamaz» lâıyktırlar.
«Matem şiari âleme ettikçe bir «Kim verir kıymet hayata maMhuIya
nazar» Najsuhî olmaisa»
«EJ iydJ ekber eyledi ben mâlem «Kim eder rağbet bu hâke hubbi-
eyledim» Halim Giray dünya olmasa» Nasuhî
(Mal): Mülk ve servet, kıymettar şey. (Me’yûsiyet): Yese düşmeklik. Takip
İnsanm tasarrufu aJtmda bulunan eşya. edilen bir emelin ademi husulü hakkın
İnsanm tab’ı nâil olup ta hacet vakti daki kanaatten mütehassıl bir hâli nev-
için iddihar olunan şey. midî.
Bir yerden diğer bir yere nakli ka
Me’yûsiyet, faaliyeti hayatiyeyi sön
bil olan mallara «emvaiynenkule» nak
dürür. Zamanenin muhtelif tahavvülâ-
li kabil olmayanlara da «emvali gayri
tına şahit olanlar, uğradıklan bir nik-
menkule» denir.
bet ve mağlûbiyetten dolayı o kadar
En büyük felâket, kıÜeti mal ile kes
me’yus olmamalıdırlar. Hiç bir' muz-
retti iyaldir.
lim' gece yoktur ki, bir münevver fecre
«Mal; hayatm vesilei refahıdır, yok
müntehi olmasın.
sa gayesi değildir.
«Şöhreti mal iledir m^abedi «Me’yûsi sıhbat olm^ ne denlü
İstâmın da» mariz isen»
«Camii köhııei bî vaikfa cemaat «Hak’tan ümit kesmemedir kâri
gehnıez» Nabi agebî»
(Maı^yam): Manasir, halen ve me- «Eksıer bulur devasını çok kimse
alen fâidesiz boş lâkırdı. İnsan için derdinin»
arzu edilmeğe lâyık olmayan beyhûde «Her inleyen öleydi kalırdı cihan
şey. Kadri hacetten ziyade söylemeğe ftchî» Nihat Bey
lâkırdıyı lüzumsuz yere tekrar ve tat- (Mübalât): Dikkat. Takayyüt. Kayır
vîl eylemeğe. «Fuzûli kelâm» denir ki, mak. Say-ü itina. Dinî veya dünyevî bir
bu da malâ yâni cümlesindendir. Ma- husus hakkındaki fikir ve endişe.
lâ yani ile vakt geçirenlerin natıkıyyet Mübalâtı diniyesi olmayan kimse
vasıfları, nahikıyyete tebeddül etmiş den hayır gelmez.
olur. «Ahkâmı Hakka karşı mubalâtı
«Hüsn>i dûıdîr dedi şahi mâni» olmayan»
«Terki lâyelzenn-U malâ yani» «Artık hukuki gayre riayet eder mi
Nabi hiç» Nasuhî
AHLÂK LÜGATÇESİ 111
(Mübalağa): İzam. Bir şeyi büyüt Menfaat veya hatır için kanaatim
mek. Çok çahşmak. Bir şeyin veya bir tebdil eden, metaneti kalbiyeden mah
kimsenin memduh veya mezmum olan rumiyetini göstermiş olur.
eysafmı müstebat veya muhal görüle («Eder tedvki âlem bir mekinin
cek derecede büyük tasvîr etmek. Bu kuvvei azmi»
yoldaki tasvîr ve beyan; aklen ve âde- «Cihan titrer sebatı payı erbabı
ten mümin olursa «tebliğ» aklen, müm mıetanettem») Kemal
kün, âdeten muhal olursa «iğrak» ak (Mücadele): Münazaa, müşacere, kav
len ve âdeten muhal olursa «gulüv» nâ ga; atışma, hasmı ilzam ve ifham için
mmı ahr. usulü dairesinde yapılan münakaşa ve
Lüzumsuz mübalağalar sözün kıyme muaraza.
tini iskat eder. Kailinin ciddiyet ve sa lüzumsuz yere yapılan mücadele,
mimiyetten mahrumiyetini gösterir. bâiih terviçten başka bir şey yaramaz.
«Aldanma sen sitaj'işiıie şahsı ^«Çarpışmayan şüunı hayat ile tnahv
mügSlin» olur»
«Mest etmesin sakm seni bir neşvei «Bir sahai mücadeledir sahnei
gUTÛr» cihan»> Nasuhî
«Rengi hulus'u sıdkıtan azade (Mücazat): Mutlaka ceza. İyiliğe mu
olduğun» kabil verilen mükâfat ve kötülüğe mu
«Kavlindeki mübalağalar gösterir kabil terettüp eden ceza. Ekseri kötü
durur» Nasuhî lük mukabilindeki cezada müstameldir.
(Mübahat): Öğünmek. Nazlanmak. Bu dünyada hiç bir fenalığm müca-
Tefahür. Maddî veya manevî bazı es zatsız kalmadığı emsâli tarihiyesile sa
bap ve evsafa binaen fahrü gurur iz bittir. Binaenaleyh halka kötiilükte bu
har edivermek. lunanlar, elde ettikleri muvakkat bir
Fenaya karîn olan şeyler ile meba- fırsata mağrur olmasınlar.
hat, fikri hikmötten mahrtmıiyet neti «Zalimlere lâyıksa âdem neyliye
cesidir. mazlûmi»
«Var ise bir hünerin arz ile isbat «Elyak görünür hal bu ki, gaddara
ejle» mücazat»
«Otamaz mahzı mübahat bu dâvaya «Masuma didii görmemıek olsun mu
delik) Ragıp mükâfat»
(Mebde): Asıl. Başlamak. Başlangıç. «Yetmez bunu ifaya hayatın günü
Bir şeyin başlandığı zaman. Beşeriye malûmi» Hamit
tin dünyaya getirilmesi haleti. (Mücamele): Güzelce ülfet ve mua
Beşeriyet âleminde görülen bir çok şeret. Birisiyle samimî surette dost ol
fazihalar, mebde ve meaddan birer gaf mayıp sureten güzelce, nazikâne mua
let neticesidir. mele edişmek.
«Filhakika zille benzer mi memat» Siyaset sahasında carî olan müca
«Zâil olmazken hakikaıtta hayat» mele, bazan en galibâne muharebeler
«Mevt vermez yâıri ömre hatime» den daha ziyade maksadı temine hiz
«Belki meb’de dir bu dievri daime» met eder.
Hamit «İkbal ederse ger sana dehr-l
«Olur mu salîki agâha bir mesirei desisekâr»
îeyz» «Alıkıuna bn* mücamelei
<cVücu't âleminin meb’de ve meadı kâzibânedm> Nasuhî
kadar» NaMi K a d ^ (Mecaz): Bir lâfzm bir karine ile
(Metanet): Rüsuh. Sağlamlık. Daya- mevzun lehinin gayrinde istimali.
mklık. İnsanm fikrinde sabit, azminde Manayi hakikat mütaazır olmadıkça
kavi, akidesinde sahibi rüsuh olması. manâyı mecaza gidilemez.
112 DİNÎ VE FELSEFÎ
^ « S o fî mecaz anladı yare muhabbe- Muhabbet diğer bir itibar ile de iki
thn» kısımdır. Biri, tabiidir ki, hem zevilha-
«Âlemde kimise bilmedi gitti haki- yat hem de cemadat arasında caridir.
Demir ile miknatıs arasmdaki cazibe
Edimeli Em?î bu kabildendir. Diğeri, ihtiyar ve şuu
«Mecaz erbabıdır azerdei ağyar ra mukarindir ki, yalnız insanlar ara
olan yoksa» sında carîdir.
«Hakikat bağınm verdi miitarrasında Muhabbet, rûhı kâinattır.
har olmaz» «Tek olmasın esasi muhabbet
Şeyhülislâm İsmail Asını halelpezir»
(Miicahede): Uğraşma. Rene ve me «Mazurdur merasime dair kusurlar»
şakkat. Nefsi emmare ile veya düşma (Mihnet): Dert. Gam. Belâ. Musibet.
nı din ile yapılan cenk-ü cidal. Nefs ile Eziyet. İnsan için vesile-i imtihan olan
muharebe ederek onu meşakkatli gör belâ ve keder.
düğü hayırlı amale sevk etmek .Abdin Muvaffakiyete nâiliyet için belâ ve
nefsinden infisali, kerîm olan Rabbına mihnete tahammül etmek gerektir.
mânen ittisali. Cehd, meşakkat, cülıd YuiSüf gibi envai mihen çekmeye
ise vüsü ve takat manâsınadır. muhtaç»
Mücahede, hem el ile hem de dil ile «Âsan değil ihvana veliyyünniam
olur. Bir hadîsi şerifte: «Küffar ile el ohnaık» Nabi
leriniz ve lisanlarınız ile mücahede edi (Muhalefet): Uyumsuzluk. Uygun gel
niz» diye buyurulmuştur. memezlik. Başkasının kavline veya fi
Nefsi ile mücahede edemeyen, âlî iline gayrı muvafık bir surette hareket
mertebelere irtika edemez. etmek.
« D ^ il mi cenki hayatm zebunu Asıl ihtilâf, iki kimseden veya züm
âdemde» reden her biri diğerinin tuttuğu yolun
€<Mucalıedcyle yaşar çaresiz bu gayrisini tutup gitmesi demektir.
âlemde» Kavlen olan ihtilâf, nas arasında ba
«Evet., mücahede mahsulüdür zan tenazuu muktezi olduğundan bu
hayatı beşer» cihetle muhalefet, münazaa ve müca
«O olmadıkça ne efrat olur, ne dele manâsına istiare olunmuştur.
aileler» Nefsinin temayülâtma muhalefet ede
(Muhabbet): Ülfet. Meveddet. (^Alâ miyen, mabudunun mukaddes emirleri
ka, sevgi, dostluk telezzüz olunan veya ne mütabaat edemez.
faziletten sayılan bir şeye ruhun meyelâ «Hakkm nesimi feyzine mazhar olan
nı. Nefsin hayır gördüğü veya hayır zan zevat»
nettiği şeyi irade etmesi^j Tabiatı insa- «Nefsin hevayı şumuna eyler
niyenin kendisinden hazettiği veya ken nudıalefet.» Nasuhî
disinde hayır ve kemal gördüğü bir şe (Meth): Öğmek. Sitayiş. BiUhtiyar
ye meyi eylemesi) yapılan ef’ali cemileden dolayı lisanen
Muhabbet, bir itibar ile iki kısımdır. vuku bulan sena. Buna fiilde munzam
Biri, bir garaza ve n efi şahsiye müste olunca «tazim» denilir.
nit olur. Paraya muhabbet gibi. Diğe Erbabı fazilet hakkındaki methü se
ri de sevilen şeyin zatındaki bir kemal na, kadirşinaslık nişânesidir. Edaniyi
den mümbais olur. Bazı meşahir ve methetmek, ealiye hakaret demektir.
menazir hakkındaki muhabbef, gibi Bi «İndimde medihalar şereftir»
rinci kısım, seriüzzevaldir. Garaz feN't «Memduh değilse methe ehra»
olunca muhabbette nihayet bulur. Naci
AHLÂK LÜGATÇESİ 113
(Madde): Asıl. Unsur. Cevher. Key gelen refah ve tealî manzarası. Vahşi-
fiyet. Maya. Cisim. El ile tutulup göz yâne halleri terk ile faziletkârane bir
ile görülebilen şey. Kanunların, nizam surette yaşayış.
namelerin fıkraları. Fazilete mukarin olmayan maddî te
Maddeye mensup, cismanî, fi’lî olan rakkiler, medeniyeti fazıladan madut
şeylere «maddî» denir. Cem’i maddi olamaz.
yattır. «Olmaz afakta nûri medeniyet lâmi»
Maddiyat ile uğraşan, yalnız maddî «Doğmasa burci maarifle süreyyayi
şeylere inanan şahıslara da «maddi- edep»
yun» denilmektedir. (Medine): Şehir. Belde. Resûli Ek
Maddenin ötesini göremeyenler, ha rem Efendimizin hicret buyurmuş ol
yattan mahrum, cemadat kabilinden sa dukları mübarek şehir. Medenî bir hey’
yılmaya lâyıktırlar. etin ictimagâhi olan büyük şehir. Cemi
( «Gözlere çmpaır dururken bir nice medaindir.
a.'sân bak» Medineler şu iki kısma ayrılır.
«Buınlan bir adî madde zen eder 1— Medinei fazıla. Bu hayrat ve ke-
gâHI beşer» ! malâta hizmet, İçtimaî mesaliha riayet
Nasuhî için ihrazı temeddün etmiş zatların ika
(MUdara): Müdaıat. Yüze gülmek. metgâhı elan medinedir.
Zahiren dostluk göstermek. Sulh ve sa 2— '^edine-i gayrı fazıla. Bu da şer
lah üzere olmak. Nasa mücamelede, il- ve mefsedete cür’et, bâtıl akidelere ve
tifatkârane muamelede bulımmak. ya gayrı meşrû şehvetlere inhimak için
Müdara, muvaffakiyete vesiledir. Lü kisvei temeddüne bürünmüş eşhasm
zumsuz müdara; müdaheneden madut, mukim bulundukları Medinedir ki, Me
tenzili kadre baistir. dinei cahile, Medinei fasika, Medinei
«Halavetyap olur mu nimeti civmıı dallg^ nevilerine a y r ılır "
dünyadan» İslâmiyet nuru beşeriyet ufuklarında
«Dehen şu olmayanlar bûsi damanı parlar parlamaz yüzlerce Medinei gay
mUdaraı^n» ri fazıla birer Medinei fazılaya münka-
Ragıp lip olmuştur.
(Müdahene): Yüze gülmek. Dalka «Malıkûm olur sıdoıta medaini
vukluk. Yalan yere muhabbet göster fazıla»
mek. Birinin yüzüne karşı kalbindeki- «Bir sabnei fazayih olunca erazıle»
nin hilâfına olarak muhabbet ve hulus «Bir merkezi fazilet-ii irfan olur
izhar etmek. eğer»
Müdahimler, seciyeden mahrum kim «Islâhı hâl ederse medaini cahile»
selerdir. Bunlarm alkışlarına aldanan- Nasuhî
1ar ise humekadan madutturlar. (Mezellet); Aşağılık. İtibarsızlık. İn
«Can sıikar dersin eğer bn’ kimse sanın kadrini tenzil eden alçaklık hali.
doğru söylese» Hâline kanaat etmeyen, çok kere
«Bir müdahin bin yalan söyler de mezellete giriftar olur.
sıkmaz canını» «Eşkim fUtaide oldu hadzı mezellete»
Naci «Piraye olmadı o güher gûşi
(Medeniyet): Şehrilik. Ulum ve sa rağbete»
nayie, İçtimaî terakkıyata muvafık su Sâmi
rette maişet. Millî, İçtimaî ve ferdî ha (Mezemmet): Ayıp. Kabahat. Ayıp
yatın yüksekliği. Ulûm ve fünunun, ti- lama. Takbiha şayan olan fiil ve hare
care tve sanayiin terakkisinden husule ket.
F : 7
114 DİNÎ VE FELSEFÎ
halif irad edilen delil ki, buna «mua- (Marifet): Hüner. San’at. Bilgi. Ma-
raza bilgayır» denir. İki delîl sureten hirâne oyun. Umi rabbanî. Bir şeyi vec
biribiri gibi olursa «muara^a—bilmisil» hi cüzî ile bilm ekrBir şeyi tefekkür ve
n â mı nı alır. Muarızm delili hasmının eserint4©d«bbü^-s«r6tile_Jdrâk-^imek..
delilinin aynı olunca da «kaJp» namiy- MukabUi inkârdır. Tefekkür ve tedel)-
le yâdolunur. bür neticesinde insanın kavuşacağı il
Güzel bir niyete mukarin olmayan mi kasır.
muaraza, fayda yerine zarar tevlit eder. Marifeti beşeriyenin dereceleri mü-
^(Gerdûn ile muarazaya venneyiz tefavittir.^Bir şeyi bilâdelil bilmek, bir
^vaz» amiyâne marifettir. Delili ile, illeti ta-
«Yoktur sirişti hilkatünizde liyesiyle bilmek, bir marifeti ilmiyedir.
Delili ile, gayesi ile,, illeti ûlası ile bil
Hazık mekte bir marifeti felsefiyedicj
aTeslîmdir mmvrazanm seyfi saıuni» Süleymani Daranî diyor ki: Eğer ma'
Keçecizâde İzzet rifet tasvîr ve teşhîr edilecek olsa ce
(Muavenet): Teavün. Yardım etmek. mâlini temaşa âlemi beyhûş ederdi.
İnsanların biri birine hizmet ve ina «İbkayı nama bais otur cevheri
yette bulunması. îıüner»
İnsan kabre girmedikçe başkalarının «Elbet cihanda mai'ifet insanı
muavenetinden müstağni olamaz. andırır»
Yerine masruf olan muavenet, mün- Osman Vasıf Bey
bit yere ekUen tohum gibi nema bulur.
(Maruf): Meşhur. Bilinmiş şey. Ha
^«Pamalı ruzigâr olan edıan dferdî-
yır ve üısan. Akim idrâk ve şer’i şeri
ment»
«fİster lisaıu hâl il'e senden fin tahşin ettiği şey. Cenab-ı Hak’km
rızasını calip. Kitap ve sünnete muva
mıuavenet»X
Nasıdiî fık olan her hangi bir husus. Mukabili
Münkerdir.
(Mucize): İnsanları acze düşüren ha
dise. Tabiî kanunlara muhalif olarak Hükemadan biri diyor ki: Kerîmler
vücuda gelen fevkalâde bir şey. (|^Bir hakkmdaki marûfi hayır, leîmler hak-
Peygamberi Zîşan’dan sıdkını isbat jçin kındaki marûfi da şer takip eder. Bu
kudreti İlâhîye île sadır olup herkesi yağmur meselidir ki, ondan sedef için
acze düşüren, hayrette bırakan, bir ce inci olur, yılanlar içince de zehir ke
mislini itjran kabil olmayan harikul’ade silir.
bir şey.^ «Kabili ecr olursa çevri nola»
Mucizeler, aklî ve hissî kısımlarına <fEmri maruf ve nehyi ımiıııkerdîr»
ayrılır. Fuzuli
Kur’an-ı Mübin, bir mûcizei akliye (Masiyet): Günah. Suç. İtaatsizlik.
dir ki, fasahat ve belagatı ile bütün Cenab-ı Hak’km emirlerine ademi in-
üdeba ve bülegayı acz ve hayrete dü kiyat. Tab’a mütabaat, şer’a muhalefet,
şürmüştür. İn^ıkakı kamer hâdisesi de halayık ve fevahişi irtikaba mücaseret.
bir mucizei hissiyedir. Cem’i measidir.
Cenab-ı Hak’kı tasdik, onun muaz Eğer herkesin masiyeti kendi siması
zam kudretmi itiraf eden bir kimse, mu na aks etse idi, birçok kimseler, birer
cizeleri inkâr edemez. ifrite dönerdi.
«Her âyeti bî n a :^ Kur’an» «Gurun nefs ile müstağrakı m eı^ı'
«Bu* mıucizei ebed karilidir» iken»
«Füılıaını mübine uymamaktau» «Kulum dediği Hudanın bize inayet
(cÂleniıdc büyUk kebîre olmaz» imiş»
Nasuiû Hazık
AHLÂK LÛGATÇESt 119
«Bais jıedir tm mertebe kibm «İş bitti, sebatm sonu yoktur, deme,
guruFuna» yılma»
«£y nevresîde nazlı ni^ali tabiatın» «Ey milleti merhume! Sakın ye’se
«Olmuş lebûıü kahrı biraz kM kapılma»
mülâhaza» Mehmet Akif
«Binlerce salhurde şecerler (MiHiyet): Kavmiyet. Bir milleti di
meş^etin» ğer milletlerden tefrik ye temyiz eden
Nasulu ahvâl ve hususatın heyeti mecmuası.
(Mülâtafa); Nüvaziş. Şakalaşmak. Lu Kendi milliyetini tezyif eden, o mil
tûf ve şefkatle muamele. Lâtife tarzın liyetten istifa etmiş olur.
da vuku bulan nüvaziş ve iltifat. «MilUy^eti nisyan ederiz her
Lâtif obnayan mülâtefa, tenzili kad işimizde»
re, inkisarı kalbe sebebiyet verir. «Efkân firenge ılebaiyyet yeni çıktı»
«Bais olur kulubumıuzıun inkişafına» Ziya Paşa
«Bir nefhai nesim demıektir (Meleke); Mümarese. Tecrübe ile el
mülâtafa» de edilen iktidar ve maharet. Hasse.
Nasııhi Alışkanlık. İnsanın nefsindeki sıfatı
(Melâl): Melâlet. Usanmak. Can sı râsiha. Bazı ef’al sebebi ile nefiste hu
kılmak. Bir şey ile çokça iştigalden sule gelip adimüzzeval veya batiüzze-
nefse ânz olan zaaf ve futur. val olan keyfiyet. “Cem’i melekatdır.
Zamanın muz’iç takallübatma şahit Melekâti nefsaniye; âlî, sâfil veya
olan hassas bir ruh için giriftarı melâl fazıl, redi’ kısımlarına ayrılır. Şecaat
olmamak kabil değildir. ve iffet melekâti fazıladandır. Haset,
«Vareste ohnak iaîeyen âdem hırs, hayasızlık ta melekâti rediyye-
melalden» dendir.
«Aynlmasın işinde rehi itidal/den»
Melekâti nefsiye, kuvvei akliye,
Ati Ruhi
kuvvei şehvaniye, kuvveî gazabiyedir.
(Melâmet): Azarlamak. Kmamak.
Kuvvei akliyenin itidali hikmet, ifratı
İtapta, serzenişte bulunmak. Bir kim
cerbeze, tefriti belahettir. Kuvvei şeh-
seyi yapmış olduğu bir muameleden
vaniyenin itidali iffet, ifratı şereh, tef
dolayı tayip ve tevbih etmek. riti humûddur.
Sefahatten mütehassıl yüz karalarını
gözlerden serpilen giryei melâmet izale Kuvvei gazabiyenin itidali şecaat, if
edemez. ratı tehevvür, tefriti cebanettir. Haddi
«Nihali masiyetin meyvesi melâmet itidalde bulunan kuvvetler birer fazilet
tir. İfrat ve tefrit halindeki kuvvetler
imiş»
ise birer rezilettir.
«Bu güılistanımızın bâsıh nedamet
nniş» Hazık İnsan kendi melekelerinin mâlikidir,
<^illet): Bir dine veya bir ırka men memlûkü değildir. Binaenaleyh mele
sup cemaat. Bir toprak üstünde yaşa kelerine güzelce hâkim olmalıdır.
yan müşterek menşe ve lisana veya öte «Kim için olsa fazilet meleke»
den beri müşterek menfaatlara mâlik «YükseKr kaidti döıner bir m el^e»
olan bir insan zümresi. Asıl manâsı: Nasuhi
Din ve şeriattır. Binaenaleyh bir ırka (Müm^at): Yoldaşlık. Beraber yü
mensup kimseler'm hey’eti mecmuası rümek. Uygunluk. Başkasmm fikrine
na millet denilmesi miiveUettir. arzusuna hizmet edercesine muamele
«MOletim nev’i beşerdir, vatanım rûyi de bulunmak.
zemin» diyenlerden mensup oldukları Yerinde olan mümaşat, hüsni idare
cemiye thayır bekelmemelidir. den maduttur. Salabeti fikriyeye mâlik
122 DİNÎ VE FELSEFÎ
olanlar, onun bunun gayri meşru ama ileri gitmek için nefislerin nefasette
line mümaşat edemezler. yarışması hissi. Bu son manâca müna-
«Hakkı iptal ederek bâtılı isbat fese, muhasededen ayrılır, uluvvi him
edemem» metten sayılır.
ccUnutup halikımı halka mümaşat Bir cemaat efradı arasında yüz gös
edemem» Nasulıi teren munafese; kemâlât sahasında mü
(Mumatala): Borcu uzatmak. Uhde sabaka hissinden ibaret olursa o cema-
ye terettüp eden bir borcun edasmı ve atm itilâsını, aksi takdirde ise sukutu
ya bir vadin zamam ifasmı bilâ zaru nu intaç eder.
retin uzatıp durmak. «Bu meclisi münafese âmîz âlemin»
Mumatala da bulunanlar, itimat ve «Değmez neşatı vuslatı, hüzni
emniyete şayan olamazlar. vedama
(cDeğmez sevabı -tecrübe ettim^ Nabi
günahına» (Münakaşa): Atışma. Gürültülü mü
«İlarazda buhınma mumaül bahase. Birinden mufassal hısap iste
olanlara» mek. Bir İlmî mes’ele hususunda hara
Nasuhî retli mücadele ve münazaada bulun
(Münacat): Gizlice dertleşmek. Ce- mak.
nab-ı Hak’ka yalvarmak. Allâh-ü Tc- .'-jdihiyat hakkında bile münakaşa
alâ’ya dua ve tazarruu havi manzume. dan geçinmemek, nîm münevverler için
Hak Tealâ’nm manevî huzurunda yal bir moda olmuştur.
varmak. Kemâli ibtüıal ile duada, tazar «Değil hakayıkı şer’in, bugün
ru ve niyazda bulunmak. bedlhiyat»
Yamk bir kalpten barigahi ülûhiyete «Bilâ münakaşa ikrar olunmıyor..
yükselen hazin, hazin münacaatlar, el heyhat» Akil
bette kabule kârîn olur. (Minnet): Lutûf ve ihsan. Şükür ve
«İlâhî sensin ol kaza hacat» hamd. İyilik etmek. Yapılan iyiliği, lu
«Ki lâzımdır sana arzı münacat» tûf ve ihsanı birer birer sayarak başa
Vehbi kakmak. Nimeti kesire.
(Münazara): İlm-i adap kaideleri da Minnet iki veçhile olur. Birisi, bir
iresinde mubahase. Hangi bir mes’ele kimse hakkında bil’fiil ibzali nimette
hakkmda mücerret izharı savap mak bulunmaktır. Diğeri de yapılmış bir iyi
sadı ile iki taraftan basiret üzere vuku liği lisan ile yad ederek başa kakmak
bulan nazar ve mübahase. tır. Bu minnet nas arasında müstak-
Hodbin olanlar, münazara âdabma behtir. Meğer ki, küfrani nimet zama-.
riayetkâr olamazlar. Münazara usulü nında olsun.
ne riayet etmeyenler ile mubahasede Minnet, Allâh-ü Tealâ’ya yakışır..
bulunmak abestir. Nasin minnete mukarin olan iyiliği kö
cfizhan haikka çahşmaz zevat ile» tülükten mâduttur.
«Beyhûdedîr yapılan bir münazara» Vaktiyle çalışmış olanlar, bir takım
Naisuhî esâfilin minnetine mâruz kalmazlar.
(Münafese): Rekabet. Muhasede ve «Minnet Hiidâya devleti dünya
muaraza. Bir şeyi takipte biri ile yarı fena bulur»
şa çıkmak. Nefîs, kıymettar bir şeyi «Bakı kalır sahîfeî âlemde âdımız»
daha evvel elde edebilmek suretile te- Bakı
ferrüt ve kesbi imtiyaz etmek için kav- (Menfaat); Nefi. Fayda. Kâr, ka
len ve filen vuku bulan muhalefet ve zanç. Hayrın artması, şerrin eksilmesi.
münakaşa. Başkasında görülen bir ke İnsanın dünyada veya ukbada selâmet
male imrenip ona yetişmek veya daha ve saadetine hizmet eden şey.
AHLÂK LÛGATÇESİ 123
(NUN) Harfi
(Waz): Şive. Cilve. İstiğna. Şımarık Nankörlük, bedmayelerin şiarıdır.
lık. Huysuzluk. Bir şeyden müstağni gö «Bezi etme lûtf-u cudunu nankör
rünmek. Kendisine daha ziyade kıymet olanlaraı»
verdirmek için alınan tavır ve vaziyet. «Yağmur verir mi faMe pur şur
Dünya, «naz ehline niyaz eder, ehli olan yere»
niyaza naz» Nasuhî
«Bilen hâki sitanbuldur rusümi, (Necat): Kurtulmak. Tehlikeden ma
şive-ü nazı» suniyet. Dünyada veya ahirette mih
«Kenarın dilberi nazik te olsa net ve azaba sebep olacak şeyden ha
nazenin olmaz» Nabi
lâs bulmak.
(Namus): Irz. İffet. Şeriat. Kanun.
Doğruluk. Edep ve haya, emniyet ve is Hakkıngösterdiği yolu takip etme
tikamet gibi faziletlerin muhassalası yenler, bir necat sahiline kavuşamazlar.
olan nezih bir haslet. «Yoktur hulustu sıdk giM mucibi
Cibrili Emîne «Nanusi Ekber» de necat»
nir. Namus bir sâbit meziyettir, onun, «Mihrabı sıdka rahat ed^ istinat
bunun telâkkisine tabi değildir. eden»
Namus öyle nazik bir cevherdir ki, Fehmi Bey
en ufak bir ârıza ile münkesir olur da
bir daha yapılamaz. (Necabet): Asalet. Aslı ve nesli te
«Olmasm farz eyle biç encamı kâr miz olmak, güzel huyluluk. İnsanın as
endişesi» len, neslen, neseben temiz kanlı, şerif-
«Elverir insan isen namûs-ü ar ünnefs, ker’mürruh olması.
endişesi» Ziya Paşa İnsanın necabetine sımayı halinde
(Nankörlük): Küfranı nimet. İyiliği parlayan bir fazilet leması şahadet eder
unutmak. Görülen bir iyiliğin kadrini Necip kimselerin hacaletaver hâllere
bilmemek ve şükrünü yerine getirme cür’et etmeleri daha büyük bir kusur
mek denaeti. teşkil eder.
126 DİNÎ VE FELSEFİ
Nifak ehlinin hulûskârlığı, zehirli su tifade olunan şey. Mukabili «zarar»dır.
yun berrak görünüşüne benzer. Maddî bir nefi uğrunda manevî za
«Sirişki çeşmine ehli nifakın itimat rarlara katlanan kimseden daha sefîh
etme» kim olabilir.
«Esasında binanın reşhı âb olsa «Cehdıeyle kim mülâhazai nef’i
metin olmaz» dünyevî»
(Nefret): Bir şejfden veya bir kimse-- «Hükmi kazada etmiye ehli hata
den kaçınmak. Kerih görülen şeyden seni»
tevahhuş ederek muhterizâne bir vazi Fuzulî
yet almak. (Nüfuz): Öteye geçmek. Carî ve me-
Halkın nefretini celp edecek hâller r’i olmak. Hatır sayılması. Bir kimse
den sakınmamak, mürüvvete münafidir. nin emir ve hükmünün beynen nas caıî
İnsanlarda görülen her kusur, nef ve müessir olması.
rete vesile olmamalıdır. Dikenden nef Maddî kuvvete istinat eden nüfuz, o
ret eden, güle vasıl olamaz. kuvvetin devamı müddetince devam
ccHayrelteyim tagayyurı ahvâli eder.
âleme» «Sarfetme sen haşin olanlaı-a karşı
«Bu haldir müvellidi esbabı nüfuzunu»
nefretim» «Senki siyaha çarpsa ziya münkesir
Hilmi olur»
Nasuhi
(Nefs); İnsan, şahıs, ferd, ruhi İnsa
■(Nemime): Siayet. Söz götürmek. Bir
nî ve hayvanî.fBir şeyin hakikati. Tab’ı
kimsenin gıyabında aleyhine olarak
İnsanînin dünyevî lezzetlere meyelanı.
söylenilen lâkırdıları o kimseye eriştir
Hayat, his ve hareket kuvvetlerini hâiz
mek.
olan ve nefsi natıka denilen bir lâtif
Nemîme; denaetin delili, fikri melâ-
cevheri nuranî)
Tehzîbe mazhar olmayan nefsler, ne netin neticesidir.
«Muhyi! feleki nemîme kâre»
fîs olamaz.
«Bir nefs için iltifat değmez»
«Âdıayı adüVvün bulunan nefsini zapt Muhiddi» Raif
rapt et» «Gelmesin semtine erbabı nifak»
f<Geç her dii seraden dilini halika «Şahsı nemmami rezili! ahlâk»
r ^ t et» Vehbi
(Nefes): Nefha. Okuyup üflemek. (Niyaz): Rica. Dua. Hacet. Rağbet.
Hayatımızın imtidadını temin için her Yalvarma. Bir şeyin husulunü istirham
lâhza alıp verdiğimiz soluk. Soluk alıp kârane bir surette istemek.
verecek kadar az bir vakit. Ağızdan be Niyaza karşı naz eylemek, bir âdeti
dene girip çıkan hava. Fereç = geniş müstemirredir. Dünyanın bize tevec
lik. cüh etmemesi, bizim dünyaya fazla iş
Alıp verdiğimiz her nefes; bizi haya tiyak ^östermemizdendir.
tımızdan bir hatve daha uzaklaştırmış «Eyleme kimseye arzı hacet»
oluyor da biz yine nefeslerimizi boş ye «Olma hamkeştei ban minneb>
re zayi edip duruyoruz. «Dihenin hahiş için eyleme baz»
«Hikmeti felsefeden eyle güzer» «Olma alûde lebi harfi niyaz»
«Evliya nüshasına eyle nazar» Nabi
«Nefesi pâki azîzâni tarik» (Niyet): Kast, tasavvur, garaz, bir
«Eder inşam karînîtalddk» maksat için bdr şeyin ifasma veya ter
Nabi kine kalben azim ve teveccüh etmek.
(Nefi): Fayda. Menfaat. Hayır. Ka İfâ edilen bir vazifei ahlâkiyenin,
zanç. Hayre vusul için kendisinden is knoneti, niyete göre tebeddül eder.
AHLÂK LÛGATÇESİ 129
V av Harfi
(Vecd); İstiğrak. Dalgınlık. Zevk ve 4— ^i^Akliyuna göre vicdan, tecrübe
şevk haleti. Aşkı İlâhîden münbais bir mahsulü olmaktan daha ziyade fıtrîdir,
zevki ruhanî TTiTKîîa i k - toşırah insan hilkaten bir vicdanî kuvvete mâ
ve hey^an. liktir. Bu nazariye diğerlerine faik gö
^ “Şu 'bedi kâinatın milyonlarca letâif rülmektedir
TC mehasiıjini bir nazarı istiğrak ile te Vicdan, insanın yolunu tenvir eden
maşa edip te vecde gelmemek, hassas bir ,meş’alei_^erumdir. Sui misal ile,
bir rulıtan mahrumiyet alâmetidi^ sui telkinat ile televvüs eden bir vicdan,
«Aşk-u şevk eMi vecd-u hal ister» kesif bulutlar ile mestur olan bir gü
«Ne kemâl ister ve ne mal ister» neşe benzer.
Ahi («N e kabahat, ne de bir cünha, ci-
(Vicdan): (Duygu. Bir hissi derunî. m yet eyler»
Muhakeme iakliyenin neticesi. Tabiî «Hükmi vicdana muvafıh hareket
bir kuvvet. Hüsni ahlâk. Batınî bir his etse kişi»
ile duyulan şey. İyiliği fenalıktan, hay «Kimi vicdana Okundu, kimi cism^ü
rı şeıden temyize medar olan bir va- can^>
sıtai kalbiye)-^ «Zevk namiyle ne yapdımsa peşima;ı
Vicdanı ahlâkî, bir fiilin kıymeti ah oldum») Namık Kemal
lâkiyesini takdir edebilecek rulıî bir (Vahşet): Yabanilik. Yalruzlık. Kor
hassedir. ku. Gam ve gussa. Halk ile ülfet ve in
Vicdan; fıtnmidir, kisbî midir? saniyete münafi, medeniyet usulüne
Bu hususta başlıca dört nazariye var muğayir, mürdüm girîzane bir halet.
dır: İnsanların âdî düşünceler dolayısiyle
1—(_İskoçya mektebine göre vicdan, biribirine düşman kesilmeleri, büyük
bir hassei derûnidir. İnsan, vicdanî has bir vahşet nişânesidir.
se sayesinde iyiliğe rağbet eder. Kötü <cHalk^n gönlümün ol mertebedir
şeylerden kaçınır. vahşeti kim»
2— Herbert spenser’e göre vicdan, «Ak^m âdem deyu mir’ata nigâh
bir zadei tecarubîdir. İptidaî insanlar bu eyliyemem»> Nabi
hasseye bir takım amellerin mahiyetim ( V ^ y ) : İlhâm. Süratli işaret. lİâm.
tecrübe ede ede nâil olmuş, bu hasse Gizlice ihbar. Teshîr. Allâhü Tealâ ta
onlardan da bizlere irsen intikâl ede rafından bir şeyin enbiyayı izamdan
rek tekâmüle mazhar olmuşturj> birine bildirilmesi ve bu suretle bildi
3—( Tedaiyi havatır nazariyesine gö rilen şey.
re vicdan ,t®übelerin mahsulüdür.. Vehiyler, vahyi metlüv ile vahyi gay
Tedai ve itiyatların neticesidir. Her İç rı metlüv kısımlarma ayrılır. Kitf’an-ı
timaî hey’ette velayet ve hâkimiyeti hâ Azîm, vahyi metlüdür. Ehadisi Kudsi-
iz olan zatlann emirlerine, nehiylerine ye de vahyi gayri metlüdür.
ittiba oluna gelmiş, bu suretle bir itiyat Cibrile «Eminül’vahy» denir.
vücuda gelerek vicdani ahlâkî teessüs 4. Evliyaullâhm mazhar oldukları par
lak parlak ilhamat, tabi oldukları pey
F : 8
o DESÎ VE FELSEFÎ
(2 Doktor «Güstav Löyun» diyor ki: külye tecerrüt, kemâli insaniye müna-
«Ahlâkı yalnız akli sırfa istinat ettir fîdir.
mek tehlikeli bir ıiayâld\r. Dini, tasav- Ahlâkı kemâl mesleği, aklı esas tu
vufi, hissi istinatgahı bulumuiiyan ah tuyor, ihtisasa da talî derecede mevki
lâk, muvakkattir.» veriyor. Bu cihetle hazza, nef’e, jlıti-
Filhakika kant ta büâhara kendi sasa müstenit meslekleri de makul bir
mebnayi ahlâkîsini tadile mecbur ol surette ihtiva etmiş oluyor. Binaenaleyh
muştu^ bu meslek diğerlerine faiktır.
Vazifenin kudsiyeti mücerıcd akıl Maahaza bu meslek nazarında kemâl
dan değil, belki her veçhile adil, kud i!e saadet arasında tam bir mutabakat
ret ve h i^ e te rnili v v’lan zati ekda^i vardır. Halbuki bu mutabakat çok ke
İlâhînin iradei ezeliyesinden nej-et et re hariçte mütecelli olmuyor. İnsan bu
mektedir. dünyada istediği kemâle eremiyor, er
Eğer vazife böyle bir iradenin eseri se de o nisbette mes’ut olamıyor.
olmasa idi, elbette kudsiyeti hâiz ola Bu hâlde mücerret kemal mefhumu
mazdı. na müstenit bir meslekî ahlâkî, beşeri
Vazifenin böyle ulviyeti hâiz olma yetin bu husustaki ruhî ihtiyaçlarını
sı ise onu ifa edecek insanın her türlü tatmin edebilir mi? İnsanı hiç bir ye’se
ihtisaslardan, menfaat mülâhazasından, düşürmeksizin mane\â bir kuVvetle şeh
tecerrüdünü icabetmez. Mücerret vazi rahi kemalâta sevk edebilir mi? Hey
fe fikrine müstenit olup bir gayei ha- hat!.
yaliyeye müteveccih olmayan hareket Artık tebey^n ediyor ki, ahlâkı ke
ler; beşeriyeti neşvei hayattan, zevki mâl mesleki de gayri kâfidir. Ahlâk için
emelden mahrum bırakır. Elverir ki, daha ulvî, daha manevî bir esasa ihti
ahlâk ile takip edilen gayei hayaliye, yaç vardır ki, o da dini mübini İlâhîden
meşrû olsun. başka değildir.
2— Ahlâkı kemal veya hayır mesle Vazifenin cem’i «vezaif»tir. Ahlâkı
ğine gelince: amelî kısmmda vazifeler şu nevilere
(^Bu, Eflâtunun «hakikiye» mesleğine ayrılır.
racidir. Bu mesleği en güzel izah eden 1— Dinî vazifeler: Bunlar, insanla-
Alman feylesoflarmdan «Laypiniç» ile rm itikada, ibadetlere dair diaen mü
«Volf» dür. Bunlara göre bir hayrı ta kellef oldukları vazifelerdir.
bii vardır. Bu hayı bizim irademize ik 2— Şahsî vazifeler; Bunlar insanın
tiran edince «hayrı ahlâkî» olur. Bu, kendi bedeni ile ruhuna müteallik olan
hayr bizim tabiatımızm kemâlinden iba vazifeleridir. Hıfzıssıhha kaidelerine ri
rettir. Bizim vazifemiz de bu kemâli ayet, tenviri zihne gayret gibi.
fiile çıkarmakla bizi mükellef kılan bir 3— Ailevî vazifeler: Bunlar âüe aza
kanunî ahlâkîden başka değildir. İnsan ve efradının mütekabil vazifeleridir.
hem kendisi için hem de başkaları için İtaat, rnuhabbet ,muavenet gibi.
vusûlü mümkün olan en yüfeek kem â-, 4— İçtimaî vazifeler: Bunlar İçtimaî
li arzu etmelidi^ hey’eti teşkil eden efradın karşılıkh va
Kemalâtı insaniye ,bilcümle insanı zifeleridir. Adalet ,ihsan, hayat ve hür
melekelerin melekei akla tabi olarak riyet haklarma riayet gibi.
âhengidar bir surette inkişaf etmesidir. 5— Medenî vazifeler: Bunlar da me
İnsan kendisinin kuvvei gazabiye ve denî ve siyasî bir hey’et vücuda getir
şeheviye gibi safil melekelerini âlî ıne- miş olan hükümetle efradı ahalinin mü
lekelerine tâbi tutarsa o sâfil meleke tekabil vazifeleridir. Ahaliyi himaye,
lerden de meşrû surette müstefit ola vatanı müdafaa, askerlik hizmetini ifa,
bilir. Yoksa o safil melekelerden bil- vergileri ita gibi.
132 DESÎ VE FELSEFÎ
H e Harfi
(Hecr): Hicran. Ayrüık. Firkat. Kat’ı 1— Akıl, fetanet, zarurî marifet ita
ülfet. Bir kimseni ndarıhp dostunu, ar- sı. Bu bütün mükellefler hakkmda va
kadaşmı terk etmesi. İnsanm başkasm- ki ve şâmildir.
dan ya bedenen veya lisânen veya kal 2— Hak yola bilfiil tevfik ve isal et
ben müfarakat etmesi. mek.
Bir hadisi şerifte: «Müslüman için 3— Ahirette cennete bilfiil isal et
helâl olmazki, kardeşini üç günden zi mek.
yade hecr ede» buyurultnıu§tur. Bu üç veçhile hidayet buyurmak. Ce-
Hicranm mukabili vuslattır. nab-ı Hak’ka mahsustur. Ondan baş
«Bil kadn demi vustetiy^ffâm kası bu veçhile kimseye hidayet ede
Riyazi!» mez.
«Her vuslatin aıhır sonu, hicran
olacaktır» Riyazi Mübarek Peygamberler lisanı
(Hiciv): Heca. Bûrini şiir ile zem. Bi ile, kitaplar inzalile ve bu gibi vasıta
riyle eğlenmek. Birinin ayıplarını man larla nasi tariki hakka davet ve teşvik.
zum söz ile tadat ederek şerefini ihlâle Bir hüda şahikası olan Furkam Mü-
çalışmak. bin, bütün beşerieyt için bir itüâ ve hi
Lüzumsuz hiciv, hezeyan alûd dimağ dayet rehberidir.
lara yakışır. «cHidlayet menzilhıe yettiter :^y ile
«Değil hicv eylemek şür, aşûraıyı akranın»
m e ^ eder şair» (cDalâlet içre sen kaldın sana ol ar
«Kİ azar eylemez zuvvao sahib cah, yetmez mi?» Fuzııli
beytinde» Beliğ (Hed^): Zayi etmek. Mubah otoak.
(H ii^ ): Hidayet. Hidayet bulmak.. Bâtıl, naçiz olan ve yok yere giden şey.
Hak yolu. Tarîki hakkı beyan. Doğru Birinin kanını beyhude yere dökmek.
yola gitmek. Matluba isal edecek şeye Harîs olanlarm hayatı; ya ermek is
delâlet. Tankı hakka bilfiil isal. tedikleri ümniyelerinüı hayalile veya
İnsanların hidayete nâniyetleri, su erdikleri ümniyelerinin havfi zevalile
dört veçhiledir: heder olur gider.
134 DİNÎ VE reLSEFÎ
«Alayişe meyi eyllyen âdem zarar «Ruh için kabil değildir henım-ü
eyler» gamdan kurtuluş»
«Kıymetli ollaıı ömrünü gayet heder «Terk edip dünyayı eski yurduna
eylea» azm etmeden»
Nasuhî Nasulıî
(Hezeyan): Beyhude, manâsız söz (Himmet): Azim. Niyyet. Kasdı kal-
söylemek. Fâidesiz, manâsız lâkırdı. bî. Teveccühi /uhanî. Lûtfu k;erem. İra
Kendilerini münevver, mütefekkir sa dei bülent. Kalbin bütün runânî kuv
nan bazı zavallı kimselerin ahlâka, di vetleriyle canibi hakka veya sair âlî bir
yanete nıünafi olan sözleri, yazıları, bi gayeye teveccüh ve kasıdda bulunma
rer hezeyan nümunesi olmak üzere sa- sı.
-hifei âlemde rntoesem bulunmaktadır.
^<Ey herzevekili kâinatm!» Paıiak görülen bir takım nakesler-
« H ^ hezeyana kanmadın mı?» den himmet beklemek, saikalardan zi
«Can sıkmak içİB miâfa- hayatuı» ya ummaya benzer.
«Elverdi, henüz usamnadın nu?>0 «Her zaman mir’atı ufviyata naıshi
Naci dildtat et»
«Gözlerinden in’ikâsi berki himmet
«Dairende hezeyan söyletme»
parlasm»
«Ohır olmaza yalan söyletme»
«Haneni etme havadishaıne» Nasuhî
«Sana lâzım dieğil ol efsane» (Hüner): Marifet. San’at. Bilmek. In
Vehbi sanın mümaresesi neticesi olaıak üzere
(He^): Lâtife. Şaka tarzmdaki lâkır kazandığı san’atkârâne bir kemâl.
dı. Söylenilen sözün ne hakikî manâ Kendi mahdut hünerlerini izam eden
sını ne de mecazî manâsmı kasdetme- 1er, bir kıvılcım parçasını el çabukluğu
mek. Mukabili «cid»dir. Hezle ait hikâ ile nuranî bir daire şeklinde gösterenle
yelere «Hezliyyet» denir. re benzerler.
Hezle düşMn olan kimse, zinane- «Hurşidi marifci mütecelU olur mu
nin maskarası olur da bunun hiç far- hiç»
kma varamaz. «Bir y^deki vesilei idbaır ohır
ccEyleme hezl-ü mizahı pî^» hüner»
«Düşürür do^lîm teşvişe» «Zulmetle nuru, cehl ile kfanı bir
Nabî bilen»
(Hem): Hüzün. Endûh. Gaile. İk «MiUetlerin sitarei ömrü söner
dam. Kalbin bir şeye bilâ’azim meyli.. gider»
Tasmime mukarin olmayan kast. Tas- Nasuhî
mim bulunursa «azm» olur.
(Heva): Arzu. Bâtıl şey. Beyhûde
Seyyie hakkındaki hem, fiile iktiran arzu. Gelip geçici, anî heves. Nefsin
etmedikçe mes’uliyeti icap etmez. Ka şehvetlerden istilzaz ettiği şeye şer’î bir
sene hakkındaki hem, fiile iktiran et daiye olmaksızın meyelan etmesi.
mese de sevabı müstelzim olur. Azm Hevasına tabı olan kimse, kasırgaya
ise herhâlde mes’uliyeti icap eder. tutulmuş dümensiz yelkene benzer.
Denizler deltalardan vareste olama tfAvret gibi mağhıbi heva obna er
dığı gibi mutabahhır ,mütefekkir olan ol er»
lar da hem ve gamdan bir dem azâde «Nefsin seni ram etmeye sen nefsim
olamazlar. ram et»
135
(Heves); Şevk. Aîzu. İstek. Bir şey veya kederden mütevellit her hangi coş
hakkmdaki nakıs, ham aşk ve sevda. kun bir his. Kalpte husule gelen cuşiş
Gelip geçici anî arzu. ve ıztırap. Manâsız. Saçma söz. Bir
Nev heveslerin göğüslerini kabar hastalık sebebi ile vuku bulan sayıkla
tan aşk ve muhabbet parıltısı, sabun ma.
köpüğünden mütehassıl balonlar gibi Ulvî gayeler uğrunda gösterilen he
hemen söner gider. yecanlar, ne kadar memduh ise süflî
«Desti âdadeyiz AUâh için ey ehli emeller peşinde gösterilen heyecanlar
vatan» da o kadar mezmumdur.
«Yetişir terk edelim gayn heva-ü «Âlemin kanlı şüunatı gelince yâde»
hevesi» Namık Kemâl «Heyecan vermededir sinei rUduat
(Heyecan): Meyil. Taharrük. Zevk zade» Nasuhî
(Y) Harfi
(Yeis): İyas. Meyusiyet. Ümitsizlik. mahiyet ve keyfiyetini cemi’i havas ile
Rahmeti ilâhîyeden kunut, yâni kal’ı kemayenbağı bilmektir. Diğer bir tarif
ümit. Hangi bir şeyin husulünden ta ile: sıfatları. Cenab-ı Hak’t ı
mamen na ümit olmak. sıfatlarında fanî olup kendi onunTğ~~ti^
Yeis, ruhi islâma münafidir. men ve suhûden~ve^ilen baka bul
« D o ^ mudur ye’s ile olmak tebâh» maktır.
«Yok mu gelip gayrete bn* intibâh» Yakîn; marifet ve dirayetin ve emsâ
«Beklediğin subhı kıyamet midîr» linin fevkında olan ilmin sıfatı olur. İl
«Gün batıyor, sen anyorsun saıbah» mi yakîn denir, marifeti yakîniye de
Muhammed Akif nilemez.
(Yiiısr); Kolaylık. Zenginlik. Bir şe
yin fili veya terki hususundaki suhu Bir şey hakkında düşünüp taşınma
let. dan kanaati yakîniye hasıl etmişçesine
Gece ilegündüz, hazan ile bahar bi- hüküm veren kimselerin sözlerine iti
ribirini takip ettiği gibi usr ile yüsr de mat olunamaz. Öyle bir kimse, akrebi
yekdiğerini takip eder, elverir ki, insan yelkuvanından daha sür’atle hareket
metin olsun. eden bozuk bir saati andırır.
«Bir birin takip eder subh-u mesa» «Arif ol, zahidi b i ^ olma sakın»
«Bi tavakkuf usr-u yüsrü âlemin» «Hmunet et ta olasın ehüyakîn»
Nasuhî Vehbi
(Yakîn): Şekten halî olan ilim. Va (Yemin): Kuvvet. Sağ cihet. Sağ el.
kıa mutabık olan sabit. Cazim itikat. And. Bir haberi namı hüdaya kasem
Bir şeyin hakikati üzerine kalbin sü ile veya talik ile takviye etmek. Mese
kûn ve tamanıneti. Safayi kulup ile mü lâ: Vallâhi ben doğru söylüyorum, de
şahedei guyuptur. mek kasem suretile bir yemindir. Filân
Yakînin şöyle üç mertebesi vardır: zat gelirse kölem azat olsun demek te
1— İlmelyakîn. Bu bir şeyi tevatür şart4r4^k suretile bir yemindir.
ile veya sikatın kavilleri ile bilmektir. Cenab-ı Hak’km namı akdesine ya
pılan yeminler, şöylece üç kısımdır;
2— Aynelyakîn. Bu bi rşeyi göz ile
1— Yemini gamûs. Bu yalan yere
görüp anlamaktır. bile bile yapılâiTyemindir. Bu kebair-
3— Hakkalyakîn. Bu da bir şeyin dendir.
136 DİNÎ VE FELSEFÎ AHLÂK LÜGATÇESİ
— SO N —