Professional Documents
Culture Documents
Tom Stoppard'in Rosencrantz Ve Guildenstern Öldüler Oyunlarında Postmodern Söylem TZ HALİ
Tom Stoppard'in Rosencrantz Ve Guildenstern Öldüler Oyunlarında Postmodern Söylem TZ HALİ
POSTMODERN AÇILIM:
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN
ÖLDÜLER VE TRAVESTĐLER
Mesut GÜNENÇ
YÜKSEK LĐSANS TEZĐ
YABANCI DĐLLER EĞĐTĐMĐ ANABĐLĐM DALI
Yrd.Doç.Dr. Erdinç PARLAK
2009
Her Hakkı Saklıdır
I
ATATÜRK ÜNĐVERSĐTESĐ
Mesut GÜNENÇ
TEZ YÖNETĐCĐSĐ
ERZURUM – 2009
II
IIII
ĐÇĐNDEKĐLER
ÖZET ............................................................................................................................. IV
ABSTRACT .................................................................................................................... V
ÖNSÖZ .......................................................................................................................... VI
GĐRĐŞ ............................................................................................................................... 1
SONUÇ .......................................................................................................................... 75
KAYNAKÇA ................................................................................................................. 79
ÖZGEÇMĐŞ .................................................................................................................. 83
II
IV
ÖZET
Mesut GÜNENÇ
2008 – Sayfa: 83
Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Đngiliz Tiyatrosu’nda önemli eserlere imza atan
Tom Stoppard ( 1937 - ) toplum, politika, etik ve sanat gibi farklı konuları içerisine alan
oyunlar yazmıştır. Oyunlarında toplumsal sorunlara değinmek için farklı düşüncelere
sahip insanları sahnede yansıtmaya çalışır. Tüm dünyada gerçekleşen olayları,
yaşanılanları sahnede tartıştırarak onlar hakkında yorum yapılmasını amaçlamaktadır.
Bu çalışmamızın amacı Tom Stoppard’ın Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler
oyunu ile Travestiler oyunlarında postmodern açılımı, postmodern tiyatronun
özelliklerini incelemektir.
Öncelikle oyunun giriş bölümünde modernizmin ve postmodernizmin tanımları,
postmodern söylem, bilim insanları tarafından postmodernizmi oluşturan olgular
hakkındaki düşünceler ve postmodern tiyatro hakkında görüşlerden bahsedilir. Đzleyen
bölümde ise Tom Stoppard ve postmodern söylem hakkında düşünceleri, Tom
Stoppard’ın Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler oyunu ile Travestiler oyunları
postmodern çerçevede incelenir. Sonuç bölümü ise Tom Stoppard’ın farklı düşünceler
ve özgür bireylerin olması gerektiği düşüncesini ve Tpm Stoppard’ın postmodern teknik
ile oluşturulmuş olan oyunlarını içerir
IIIV
ABSTRACT
MASTER THESIS
Mesut GÜNENÇ
2009 – Pages: 83
Tom Stoppard ( 1937 - ) who wrote remarkable works and plays after the World
War II, including different subjects such as society, politics, ethics and art. Tom
Stoppard tries to reflect the men having different ideas in his plays in order to mention
social problems. Discussing the incidents and occurences around the world, he tries to
comment about them. The aim of our study is to examine postmodern expansion and
features of postmodern theatre in Rosencrantz and Guildenstern are Dead and
Travesties.
Firstly, the definition of modernism and postmodernism, postmodern discourse,
thoughts about the phenomenons formed by academician for postmodernism and
thougts about postmodern theatre are mentioned in introduction. In the following
chapter, the thoughts about Tom Stoppard and postmodern discourse and the cause of
looking into Tom Stoppard’s plays: Rosencrantz and Guildenstern are Dead and
Travesties are examined in postmodern perspective. The last chapter displays Tom
IV
VI
Stoppard’s thought including the necessity of different ideas and independent indiviuals
and Stoppard’s plays formed by postmodern technique.
ÖNSÖZ
çalışmalarımda engin kaynak desteğinden dolayı değerli hocam Yrd.Doç. Dr. Gökhan
BĐÇER’E çok teşekkür ediyorum. Hep desteğini gördüğüm, engin bilgilerinden
yararlandığım ve Tom Stoppard’ı ve eserlerini anlamamda ve tanımamda yardımını
esirgemeyen değerli hocam Prof.Dr. Mehmet TAKKAÇ’a, Postmodernizm ile ilgili
engin düşüncelerini benle paylaşan ve yol gösteren değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Fikret
ARARGÜÇ’e teşekkür ederim ve bu çalışmam süresince desteğini hiç esirgemeyen
aileme çok teşekkür ederim.
GĐRĐŞ
Postmodernizmin kolay ve anlaşılabilir bir tanımı yoktur; çünkü farklı
disiplinleri içine alan karışık bir içeriğe sahiptir. Bu yüzden onu tek ve belirli bir tanım
içinde değerlendirmek yerine, çok yönlü bakış açılarıyla açıklamak daha uygun
olacaktır. Kavram olarak “post” öneki bir sürecin sonu1 anlamına gelmekle birlikte
modernizmle devam eden, ondan kaynaklanan ve onun sorunlaştırılması ve aşılmaya
çalışılması anlamına gelmektedir, aynı zamanda postmodernizm, “modernin sonu”2,
“onun devamı”3, “antimodernizm”4 “modernizmin takibi yahut da takip etmesinden
daha ötesi”5 anlamlarında kullanılmıştır. ‘Post’, Đngilizce ve Fransızca da ‘sonrası’
anlamına gelir. Modern durumdan sonra gelen bir aşamayı ve aynı zamanda modern
sözcüğü tarafından belirlenen bir sonraki durumu ifade eder. Bazı düşünürlere göre
postmodern söylemler ve pratikler, çoğunlukla birçok postmodernistin baskıcı ya da
artık tükenmiş olduğunu düşündüğü modern ideolojilerden, üsluplardan ve pratiklerden
net bir şekilde kopup ayrılan anti-modern müdahaleler olarak karakterize edilir. Bazıları
ise postmodernizmin, söylemlerinde görülen aşırılıklara rağmen bir çağın kapanıp başka
bir çağın açılması anlamına gelmediğini belirtir. Özellikle Best ve Kellner “post” ön
ekiyle birlikte tarifler üzerinde geniş bir tahlil yapmışlardır. Onlara göre bu “post” eki,
modernizmin ötesine hamle yapmış, modernizmin bulguları üzerinde baskıcı bir tutum
sergileyen modernizmden açık bir şekilde ayrılmış bir postmodernizm ortaya
çıkarılabilir. John Gardner ise “post-modern, gerçekte yeni, gelişmiş”6 ifadelerini
kullanır.
Daha önce de tartışılmış ve tartışılmakta olan postmodernizmin ne olduğu ve
nasıl tanımlanacağı bir türlü kesinlik kazanmamıştır. Postmodernizmi tanımlamanın
hayli güç olduğu bir gerçektir. Brian Mchale, Postmodernist Fictions adlı kitabında
Postmodernizm hakkında şunu dile getirir : “Postmodernist’ mi? Bu terime dair sorunsal
1
Thurndike Banhard , The Thurndike Barnhard Dictionary,edited by Clerence L.Barnhart and Robert
K.Barnhart,Merchandise Mart Plaza, Chicago, 1989, C.2, s.127
2
Steven Best ve Douglas Kellner;Postmodern Teori, Çev: Mehmet Küçük, Ayrıntı Yayınları, Đstanbul,
1998, s.226 .
3
Jurgen Habermas, Postmoderniteye Giriş: Bir Dönüm Noktası Olarak Nietzsche, Modernite Versus
Postmodernite, Derleyen ve Çeviren: Mehmet Küçük, Vadi Yayınları, Ankara, 1994, ss.131–152.
4
Jean François Lyotard, Postmodern Durum, Çev: Ahmet Çiğdem, Ara Yayınları, Đstanbul, 1990.
5
Brian Mchale, “Postomdernist Fictions”, London and New York: Routhledge, 1987, ( Ihab Hassan,
POSTmodernISM in paracriticisims) s. 5
6
John Gardner, On Moral Fiction, New York, Basic Books, 1978, s. 56
2
olmayan tek bir şey yok, bu terim hakkındaki hiçbir şey tam olarak tatmin edici değil.” 7
“ Modernizm şu ana ait iken postmodernizm sadece geleceğe ait olabilir.”8 Ihab Hassan
ise postmodernizmi “ Đnsanlığın ruhsal birleşimine giden yolda bir aşama olarak” ifade
eder. Postmodernizmi kesin bir tanımla açıklamak olanaksız gibidir çünkü yapılan her
tanımın farklı düşünceleri ve özellikleri içeriyor olması, postmodernizmin belli bir
ideolojiyi ya da öğretiyi hedeflememiş ve postmodern düşünürlerin onu farklı
yorumlamış olmasıdır. Ama genel olarak bilinen ise postmodernizmin, son yirmi yıl
içinde ortaya çıkan kapsamlı bir söylem alanı olduğu ve nerdeyse tüm konulara pozitif
ve negatif yönden yaklaştığıdır.
En genel anlamda postmodern söylemin temel özelliklerinden biri yeni bir
dönemi ifade etmiş olması ve bir önceki dönemi sona erdirip onu izleyen yeni dönemde
farklı alanları kapsamasıdır. Alison Lee’nin belirttiği gibi postmodernizm, felsefe,
sosyoloji, tarih ve psikoloji gibi alanları da içine alır. Postmodern olgu içerisinde bir
fikir ortaya atılmışsa onun karşıt fikrini yine postmodernizm içinde bulanabilir, bu
durum ise postmodern söylemin güvenilir olmadığı düşüncesini akıllara getirebilir.
“Genel anlamda, kendi halinde olan, kendisiyle çatışan, kendi kendine boş veren bir
durumdur”.9
Postmodernizm düşüncesinin ve uygulamalarının tamamının II. Dünya Savaşı
sonrasında ortaya çıkmıştır, ekonomik ve toplumsal koşullar bağlamında başlangıcı ve
kaynakları II. Dünya Savaşı sonrasında bulunabilir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra
günümüzde devamlılığını sürüdüren modernizm ile birlikte yeni bir dönem diye
adlandırılan postmodernizm ortaya çıkar. Postmodernizm öncelikle modernist sanat
biçimlerinden kopan mimarlık, felsefe, edebiyat, güzel sanatlar gibi alanlarda yeni
kültür biçimlerinin işaretleri olarak başlar ve bunun yanında teknolojik gelişimler ve
çok kültürlülük alanlarında da etkisini gösterir. Postmodernizm, toplumsal yaşamdaki,
yeni kültürel, politik ve ekonomik düzen üzerinde ilişki sağlayan periyodik bir
sistemdir. Pastiş, ironi, metinlerarasılık, üst anlatı, benzetim, montaj, kesyap, parçalılık,
yapıbozum, rastlantısallık, süreksizlik, merkezsizlik, tarihsellikten kopma gibi bazı
anahtar kelimeler ile postmodern söylemin sözdizimsel düzeydeki özelliklerini
tanımlanabilir. Anlamsal düzeye bakıldığında öznenin ve sınırların çöküşü kozmik
7
Brian Mchale, “Postomdernist Fictions”, London and New York: Routhledge, 1987 s.3
8
Mchale, a.g.e. s. 4
9
Linda Hutcheon, “The Politics Of Postmodernism”, Routhledge, London, 2002 s.1
3
dünya yerine olası dünyaların ortaya çıkışıdır. Bunlara ek olarak tek olandan
çoğulculuğa, epistemolojikten ontolojik olana doğru yönelmesi, genel geçerlik iddiası
taşıyan önermelerin reddedilmesi, metnin dışının olanaksızlığını öne sürmesi, yoruma
açık seçeneklerle karşı karşıya gelmekten çekinmemesi gibi öğeleri de postmodernizmin
kapsamı içerisinde yer alabilir. Levin ayrıca postmodernizmin farklı özelliklerini şu
şekilde ifade eder:
Postmodernistler için kesin gerçeklik diye bir olgu yoktur çünkü onlar mutlak
doğruluğu reddedip; geçici, yüzeysel ve görünümdeki doğruluğu tercih ederler.
Gerçekliğin, modern dünyada insan zekâsı tarafından kavranabilecek bir olgudan daha
çok; gerçekliğin aslında bilinemez ve düzenlenemez olduğu düşüncesini ortaya koyan;
bir postmodernist görüşün ortaya çıktığını belirten Huston Smith ile birlikte
postmodernizmin daha tinsel ve bütünleyici bir duruma geçişi vurguladığını
anlamaktayız.11 Postmodern düşünceye göre gerçeklik kendi içinde bir derinliğe sahip
değildir bunun tersine sadece göstergelerle ortaya çıkarılmış olan yüzeysel gerçeklikle
ilgilidir.
Tüm bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi bu tanımı yapan yazarların kendi
görüşlerini ortaya koydukları ve postmodernizm tanımının gerçekten de karmaşık bir
yapısının olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu farklılıklarının ortaya çıkmasında
postmodernizm hakkında yapılan farklı yorumların büyük payı vardır. Postmodernizmi
daha iyi anlayabilmek ve çözümleyebilmek için modernizmi incelemenin faydalı
olacağı kanısındayım.
10
Kim Levin, “Farewell to Modernism”, Arts Magazine, Liv. 1979, s.1
11
A.C.H Smith, Orghast at Petropolis: An Account of the Experiment in Theatre, directed by Peter Brook
and written by Ted Hughes , London, Methuen, 1972 s.7
4
Modernizm 20.yy’lın ilk on yılında ortaya çıkan ve hızla yayılan kültürel bir
harekettir. Modernizm, geleneksel, toplumsal, dinsel ve politik düşünceleri yıkan bir
tutum sergilemiştir. Modernizm, aydınlanma ile başlayarak entelektüel dönüşümün
yarattığı dünya görüşünü, hümanizm, dünyevileşme ve demokrasi temelleri üzerine
yükselen, bilimci, akılcı, ilerlemeci ve insan merkezci ideolojiyi ifade eder. Modernizm
aydınlanma ilkelerini temel alan toplumsal projenin adıdır. Aydınlanma ise, inanca karşı
bilgiyi, teolojiye karşı bilimi ön plana alan bir düşünce sistemidir. Modernizm,
aydınlanma düşüncesini temel alır. Đlerlemeye inanır, akıl ve bilimi ilerlemenin aracı
olarak görür. Geleneksel olanı dışlayarak, yeniyi arama eğilimi içerisinde olduğu
görülür. Modernizm, akıl ve bilim temelleri üzerine dayanan dünya görüşünü, sanayi
devriminin yenilikleri ile birleştirerek, evrensel ve sürekli kendini yenileyen bir görüşü
ortaya koyan olgudur. Sanayi devriminden sonra büyük bir güç haline gelen batı
ülkeleri diğer ülkeleri kendine bu sayede bağımlı kılmış; küreselleşen bir teknoloji ve
ekonomi ile tek güç haline gelmişlerdir. Bu dönemde meydana gelen Dünya Savaşları,
soykırımlar, Vietnam savaşı, Japonya’ya atılan atom bombası, sınıf çatışmaları ilerleme
fikrine, diğer bir ifadeyle modernizme duyulan inancı ve güveni sarsmıştır. Lyotard ise
bu sarsılmış güven duygusuna atfen aydınlanma çağı içerisinde yer alan eşitlik, adalet,
özgürlük gibi üstanlatılar kategorisine giren olguların artık anlamlarını yitirdiğini ifade
eder. Modernleşme, hedeflerine ulaşamamış, bu nedenle aydınlanma ve modernleşme
eleştirilmeye başlanmıştır. Nietzsche, modernleşmenin temel ilkelerine karşı çıkmış ve
modernlik kavramının tükendiğini en çok vurgulayan filozoflardan biri olmuştur. Bunun
yanında tanrıya olan inancın yitirilmeye başlanması ve insanların nihilizme doğru
yönelmeleri, bilim ve aklı merkeze alan aydınlanma düşüncesine ve dolayısıyla
modernleşme düşüncesine karşı insanların eleştirel bir tavır takınmasına sebep olur.
Modernizm ile birlikte insanlar, toplum ve benlik kavramını yitirmeye, siyasi ve
ideolojik düşüncelerini bir yana bırakarak pazar ekonomisi için adeta savaşmaya
başlamışlardır. Özellikle, Đkinci Dünya Savaşı’nı izleyen dönemde politik, sanat ve
toplumsal alanda yaşanan hızlı ve köklü değişimler, 1970’lerden sonra iyice göze
çarpmaya başlar ve ortaya çıkan bu çarpıcı durum postmodernizm olarak
adlandırılabilir.
Postmodern söylem 1970’lerden itibaren halkça tutulma eğilimini gösterdikten
sonra, artık belli bir önem kazanmaya başlayan postmodernizm hakkında çeşitli görüşler
5
12
Gencay Şaylan, Postmodernizm, Đmge Dağıtım, Ankara, 2006, s. 226
6
13
Đsmet Emre, Postmodernizm ve Edebiyat, Anı Yayınları, Ankara, 2006 s. 40
14
Tony Burns, “ ‘Zamyatin’s We and Postmodernism’ ” Journal Article Utopian Studies, 2000 s.1
15
Şaylan, a.g.e. s. 38
8
Jameson’a göre, aydın toplum geçmişini bilme yetisini kaybetmiş olduğu için
tanımlanamayan ve belirlenemeyen bir “sürekli şimdi”18 durumunu yaşamaktadır.
Kapitalizmin insanlar üzerinde öğrenme ve algılama gibi etkinliklerini büyük ölçüde
artıran yeni oluşumu görsel medya tarafından belirlenmeye başlanmıştır. Elektronik
medyanın-televizyon ve bilgisayar gibi araçların artık ayrılmaz bir parça olduklarını
vurgulandığından-artan gücünün ve toplum üzerinde sürekli bir değişim ve tüketim
çılgınlığının yaşanmasının bu durumdan kaynaklandığını ifade eder. Jameson
postmodernizmi, kapitalizmi aşan ve etkisiz hale getiren bir kavramdan çok biçim ve
enerjilerin bir yoğunlaşması olarak niteler. Postmodernistler, bu sürekli değişimin ve yeni
teknolojinin ötesine geçmiş ve insanoğlu üzerinde negatif etkilerini tartışmışlardır. Bu
yaklaşım onlara insanı insan ötesi varlık olarak düşünmelerini sağlamıştır. Postmodern
kültürde, kültürün diğer tüm alanlardan ayrılması imkânsız gibidir ve kültür artık daha
fazla topluma muhalefet etme gücünü bulamayacaktır. Kapitalizm ile birlikte ortaya
16
Frederick Jameson, Postmodernism or the Cultural Logic of Late Capitalism, N. 1,Durham, 1992, ss.
47–48
17
Frederick Jameson, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı, Çev: Deniz Erksa, N.
Zekâ(Ed.), Postmodernizm, Đstanbul: Kıyı Yayınları, 1990, s. 93
18
Frederick Jameson, The Politics Of Theory: Ideological in the Postmodernism Debate,The Syntax of
History s. 138
9
19
Frederick Jameson, Postmodernism or the Cultural Logic of Late Capitalism,a.g.e. s.26
20
Sean Homer ve Frederick Jameson: Marxism, Hermeneutics, Postmodernism, London, Routledge,
1998, s.126
21
Steven Connor, Postmodernist Kültür, Çev. Doğan Şahiner, Đstanbul, 2005, s. 79
10
koyabilmek için gereken araçların kültür içinde var olabileceğinin söz konusu
olamayacağını vurgular.
Frederic Jameson ve Jean Baudrillard gibi etkin postmodern düşünürler,
postmodernizmin iki özelliği üzerinde yoğunlaşırlar. Đlk olarak postmodernizmin
antikapitalist, teslim olmayan tarafını belirtirken diğer yandan da son dönemdeki
kapitalizmin kültürel özelliklerini barındıran bir olgu olduğunu ifade ederler. Çeşitli
toplumsal olguların değişimi ile ortaya çıkan postmodern kültürün son dönemde ki
modernizmin( hem estetik hem de politik yönden ) barındırdığı yıkıcılık özelliğini yok
etmeye çalıştığı görülür. Modernizmin son dönemlerde yanlış burjuva değerlerini
yansıtan siyasi bir güç olduğu ve saldırgan kapitalizmin bir yansıması olarak
hatırlandığında bu çabanın gerekli olduğu ortaya çıkabilir. Bu siyasi güce bağlı olarak
insanlar postmodernite çağında taklitlerden oluşan bir dünyaya hapsedilmiş durumdadır
ve gerçeğe ulaşmaları nerdeyse imkânsız gibidir. Postmodern toplumda bireyin bu
duruma tepki göstermesi, onun bir simulakra evreni içinde hapsedilip gerçekten izole
edilmeleriyle sağlanır. Baudillard simulacra∗ kavramı ile medyanın, bireyin tepki
göstermesini, karşı çıkmasını önlediğini vurgular.
Baudrillard, göstergelerin sürekli dallanıp budaklanmalarının; yeni toplum,
kültür, yaşantı ve öznellik biçimleri yaratan benzetimler ürettiği bir postmodern toplumu
irdeler. Göstergelerin kendini anlamlandırma özellikleri vardır. Eserlerinde postmodern
dünyanın bir simülarklar dünyası olduğunu düşünür. Simularklar, kendilerinden başka
hiçbir şeyi temsil etmiyorlardır; göndermede bulundukları başka hiçbir gerçeklik yoktur.
Baudrillard’a göre göstergenin değeri gerçeğin bir kavrayışına duyulan bir inanma ya da
inanmama duygusunun ifadesidir. Onun işlevi gerçekliğin bir yönünü ya da bu inancı
temsil etmek ya da gizlemektir. Bireyin içinde hapis olduğu gerçek ile taklidini
birbirinden ayırmak imkânsızdır. Artık birey bu simulacra dünyasında yavaş yavaş yeni
bir kimlik kazanmaya başlamıştır. Nesnelerin ve olayların yeniden üretildiği gibi bireyde
artık kendini yeniden yapılandırmaktadır. Medya ve simulakra dünyası postmodern
toplumun üyesi olan bireyleri yeniden düzenlemeye başlamıştır. Buna bağlı olarak;
∗
Simulacra: Nesnelerin ya da olayların yeniden üretilmesidir. Taklit düzenlemeleri anlamına da
gelmektedir. Đnsanın dışındaki evrenin taklit yoluyla temsili anlamına gelmektedir. < Bkz. Gençay
Şaylan, Postmodernizm, Đmge Kitabevi, Ankara, 2006, s 247 Baudillard’ın simulasyonla ilgili teorileri,
1970’lerde meta ve göstergenin kapalı bir nesne sistemi’nde özgöndergesel bir döngü oluşturmak için
birleştiğini öne sürdüğü, gösterge sistemleri üzerine erken eserlerinden ileri gelir. <Bkz. Stuart Sim,
Postmodern Düşüncenin Eleştirel Sözlüğü, Çev Mukadder Erkan, Ali Utku, Ankara 2006, s. 379
11
22
Jean Baudrillard, The Procession Of Simulacra, Simulacra and Simulation, Stanford University Press,
1998 s.21
23
Niall Lucy, Postmodern Edebiyat Kuramına Giriş, Çev. Aslıhan Aksoy, Đst. 2003 s.74
24
Christopher Butler; Postmodernism A Very Short Introduction, Oxford University Press, 2002, ss 5–6
12
25
Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Đstanbul: Paradigma Yayınları, 2000 s. 624
13
umutların sona erişini açıklayan “postmodern durumu”26 betimler. Üst anlatılar bilgi ve
özgürlükte sınırsız aşamaları içerirken; Marksist anlatılar kapitalizmden olumsuz şekilde
etkilenen işçi sınıfının şekillenmesinde ve postmodernitede bilgiyi ve siyaseti bağlayıcı
olarak önemli bir rol üstlenir.
Üst anlatılar da artık her şeye inanma olgusu yavaş yavaş kaybolduğu
söylenebilir. Bu da üst anlatıların çöktüğüne işaret eder. Lyotard’ta postmodernizmle
birlikte üst anlatıların tamamen yıkıldığını şu sözlerle dile getirir “ Uç olanı birleştirerek
postmoderni üst anlatılara yönelik bir kuşku olarak tanımlıyorum”27
Artık yaşanılan dünyada paylaşımlar ve insanların etkileri bir kör noktada takılmaktadır.
Lyotard’a göre bu durumun sebebi yasal olmayan düşüncelerin baskı yapması ve her
düşünceye muhalif olunmasıdır. Lyotard, üst anlatıların çöküşünü bilim ve teknolojide ki
gelişmelerin sonucu olarak, bilimsel bilgide vurgunun amaçlardan araçlara doğru
kaymasıyla ve alternatifi olan devlet komünizminin yavaş yavaş gözden düşmesi sonucu
kapitalist serbest girişim ruhunun canlanmasıyla ilişkilendirir.28 Lyotard bunu terörizm
olarak değerlendirir ve sözü edilen terörizm; modernizm döneminde meydana gelen
savaşlardan, yıkımlardan ve atılan atom bombalarından dolayı modernite için geçerli
sayılır.
Postmodernizm bu baskı eğiliminin ortadan kalkması için uğraş veren bir aşama
olarak değerlendirilebilir. Bununla birlikte marksist analizler, ekonomi ya da devrim gibi
siyasal konuları içeren postmodern vurdumduymazlığın ve özgür insan gücü konularının
üst anlatıların yok olmasında etkisi olan en etkili çalışmalardır. Postmodernistlerin amacı,
üst anlatıların yaratıcılığı baskı altına aldığını düşündükleri için, bu otoriteyi yıkmaktır.
Lyotard bu durumu “artık büyük anlatılara başvurmuyoruz”29 şeklinde açıklar. Lyotard
için küçük anlatılar, yöntemleri ve kuralları en düşük seviyede belirlendiği için daha
iyidir. David Carroll bunu şu şekilde yorumlar:
26
Jean-François Lyotard, The Postmodern Condition: A Report on Knowledge, çev. Massumi,
Minnesota, University of Minnesota Press, 1985. s. 32
27
a.g.e. , s. xxiv
28
a. g. e. s. 46
29
Stuart Sim, Postmodern Düşüncenin Eleştirel Sözlüğü, Çev Mukadder Erkan, Ali Utku, Ankara 2006, s. 9
14
Lyotard, artık hiçbir anlam ya da etki taşımadıklarını ileri sürdüğü üst anlatılar
içinde “Hristiyanlık, Aydınlamacı Đlerleme, Hegelci Đdealizm, Romantizm, Nazi Irkçılığı,
Keynesci Dengecilik ve tabi Marksizm gibi öğretiler sayılmakta; buna karşılık kapitalizm
ve liberal söyleme değinilmemekte, onlar üst anlatılar kategorisine sokulmamaktadır”.31
Burada düşünürün ifade ettiği kapitalizmi, insanlığın devam ettireceği ve ulaşacağı son
nokta olarak değerlendirmek yanlış bir tutum olur. Lyotard kapitalizmi ereksel nedenlere
bağlı bir son olarak değil toplumda bir gereklilik olarak ele alır.
Lyotard’ın adlandırdığı şekliyle postmodernistler büyük anlatılar ya da üst
anlatılar karşısında da daima eleştireldirler. Lyotard, bu üst anlatıların etkisini yitirmesi
sonucu otoritenin zaman içinde yok olup gideceğini düşünür. Postmodern Durum adlı
eserinde Lyotard, batı düşüncesinin insan idealini reddettikleri için, bilgi ile avangardın
bir anlamda bağlantılı olduklarını işaret eder, ayrıca Lyotard’a göre insanlık dışında
farklı yöntemler ortaya atılır ve ona göre egemen kültür “kozmik bir karmaşıklaşma
sürecinin”32 belirtisidir.
Lyotard için postmodern durumda üzerinde durulması gereken en önemli
noktalardan birisi de toplumun özgürleşmesidir; evrensel temsil olma iddiasını taşıyan
büyük anlatılarının gerçekleşemeyeceğinin kabulü ile özgürleşme yolunda önemli bir
adım atılacak; toplum, baskı ve sindirmeden kurtulmuş olacaktır. Lyotard’a göre insanın
30
David Carroll, Paraesthetics: Foucault Lyotard Derrida. New York and London: Methuen, 1987 s.158
31
Şaylan, a.g.e. s. 283
32
Jean François Lyotard, The Inhuman : Reflections On Time, çev. Rachel Bowlby, Geoffrey Bennington,
Palo Alto, Stanford University Pres, 1992 s.67
15
33
Waugh Patricia, Postmodernism, A Reader London, Edward Arnold, 1992, ss. 19–20
34
Peter Brook, Modernism/Postmodernism, Essex Longman Group UK Ltd, 1992 s.28
35
Sim, a.g.e. s.50
16
Postmodernizm, eski aşamaya dayalı her şeyin bittiğini, kuram, ideoloji, insancılık ya da
öncü gibi kültürel değer veya eğilimlerin son bulduğunu dile getirir. Mutlak evrensel
doğruların güç kaybettiği, gerçeklik ve hakikat kavramlarının sorgulandığı, göreliliğin
güç kazandığı postmodern toplum nitelenmektedir. Kale bu durumu şu şekilde dile
getirir.
36
Peter Wardy, Being Human: Fulfilling Genetic and Spiritual Potential London:Darton, Longman adn
Todd, 2003
37
Nesrin Kale, Modernizm Postmodern Söyleme Doğru, Doğu Batı, Mayıs – Temmuz, s. 19
17
savunma durumunu da hazırlar. Son 30 yıldır, modern dünyayı insancıl olmayan, temsil
edici olmayan bir bakış açısıyla sürekli eleştirir. Toplumlar üzerinde baskı kuran yaptırım
uygulayan tüm modern yönetim teorilerini reddeder. Daha çok bireylerin değişebildiği,
belirsiz ama onlara ayrı bir ruh veren, bedene sokan postmodern perspektifte ayrı bir
yönetim geliştirir. Ayrı bir yöntem geliştirmiştir ama kendinden önce gelen hakkında
radikal bir kopuş yoktur. Kopuş, “zaten işler halinde olan kurallar bütününde
mümkündür”.38 Burada postmodernizmin yeni fikirlerini düşündüğümüzde geçmişten
kopamadığını daha önce var olanın dağıtılması olarak düşünebilir. Postmodernizmdeki
‘öznenin ölümü, ‘tarihin yok olması gibi kavramları bu düşünce kapsamında tutabilir.
Michel Foucalt, delillik, rastlantı, belirlenemezliğin, peşine düşerek “öznenin ölümü” ne
işaret eder. Foucault belirlenmemiş, dağınık ve bireylerin kendini bulma yolunda
postmodern gücün gerçekten önemli olduğunu vurgulayan yorumları dile getirir.
Postmodern insanlar seçeneklerini ve ufuklarını açık tutmayı tercih eder.
Belirsizlik ıstırabından kurtulmak için her şeye açık olmayı yeğlerler. Postmodern
insanlar kendi özlerini kaybetme tehlikesindedir. Onlar bu yaşam tarzına ayak uydurmak
için bazen müşkül duruma düşer bazen de savrulurlar. Onların bu geçiş hali, tüketim
toplumundan ürünlerin kullanılıp bir kenara atılmasına örnek teşkil edebilir. Burada da
karşımıza kimlik sorusunun karşılığı çıkabilir (Diğerlerinin senin nasıl olman gerektiği
düşüncelerine karşı çıkma).
Postmodernizmin belirlenemezliği ve merkezileşememe durumu birçok yönden
ele alınabilir ve yorumlanabilir fakat esas nokta oldukça basittir; çalışmaların,
söylemlerin estetik ve ahlaki açıdan bugüne mi ya da geçmişe mi ait olduğunu
kavrayacak kesin bir iç ya da dış nokta yoktur.
Daha önce de belirtildiği gibi, postmodernistler kendi aralarında ideolojik olarak
bir ayrımlaşmaya giderler. Kapitalist süreç, yaşamın her alanını etkilemiş olduğu gibi
yeni bir kültürel varlığın yani postmodernizmin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Artık
toplumların da, ekonomik, toplumsal ve kültürel açıdan bir değişim geçirdiği yadsınamaz
bir gerçektir. Özellikle toplumların kültürel bünyesinde öne geçilemez bir değişimin
yaşandığı insanların bu değişim içinde artık yavaş yavaş kendi kültürlerinden
uzaklaşmaları ve uzaklaşmak istememeleri ama bu hayat tarzına uymak zorunda
38
Steven Best and Douglas Kellner, a.g.e. s. 64
18
39
Michael Ryan, Postmodern Siyaset, Çev: Mehmet Küçük, Modernite Versus Postmodernite, Vadi
Yayınları, Ankara, 1994, s. 298
20
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
40
Ihab Hassan, The Postmodern Turn: Essays In Postmodern Theory and Culture, Colombus, Ohio State
University Press, 1987, s. 25
21
yazın, gerçek dünyaya dönmemektedir. Gerçek, kendi içeriği yansıtmadığı bir düzen
olarak vurgulanır. Postmodern yazın, arşivlerle birlikte ayakta kalır. Bu arşivler tarihsel
ve edebi içeriği barındırırlar.
Postmodern edebiyat, modern edebiyatın temel öğelerinden birisi olan ‘insan’
öğesini temel öğe olmaktan çıkarmıştır. Onun yerine, sanal insanı tercih eder.
Postmodernizm, masala ve efsaneye yeniden dönüştür. Bu da toplumun yaşadığı günden
ve gerçeklerden uzaklaştırıldığı anlamına gelebilir. Postmodernizm, sanat ile kitle kültürü
arasındaki mesafenin kapatılmasını hedefler, popüler sanata da kapı aralar. Çünkü bu
anlayışa göre edebiyatın hayata yaklaşması gerekir. Modern edebiyatta özgünlük önemli
iken, postmodern edebiyatta metinlerarası ilişki önem kazanmaktadır. Postmodern
sanatta, modern sanattaki gibi metne bağlılık yoktur; bütünlük yerine parçalılık önem
kazanır. Bu durumda da metinlerarasılık konusu devreye girer. Postmodernistler, konu
dışı pek çok konuyu metne katar; metnin kendi dil özellikleri, içeriği yanında başka
metinleri de görmek ister.
Modernizm, yapıtları belli bir konu ve bu konunun devamı olarak incelerken
postmodernizm metni ya da yapıtı başka bir metinle veya yapıtla ilişkilendirir.
Metinlerarasılıkla ilişki kurmak için başka metinlerle ilişkilendirilmesi gerekir ve farklı
metinlerin üretilmesi de yapı bozumculukla sağlanır. Metnin ayrıştırılarak yeniden
yorumlanması ve yeniden oluşturularak yorumlanması söz konusu olabilir. Ayrıca
metinlerarasılıkta geçmiş dönemlerdeki eserlerde katkı da sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle
geçmiş dönemlerdeki yazarların kullanmamış olduğu sözcükleri, kalıpları
metinlerarasılıkta postmodern yazar kullanabilir. Çünkü bir metne tamamen bağlı kalmak
postmodern düşünceye ters düşer. Bir metnin içinde başka bir metin oluşturma
dolayısıyla önceki metni yeniden şekillendirme söz konusudur.
Postmodern edebiyat yapıbozumu, pastişi de kapsayarak metinlerarasılıkla ilişki
içerisindedir. Diğer bir ifadeyle, postmodern edebiyatta metinlerarasılık çok sık görülür.
Metinlerarasılığı sağlamanın yolu, postmodernizmin pastiş ve parodiyi kullanmasıdır.
Postmodernistler, genelde düşüncelerin ve tarzın taklidini kullanır. Metinlerarasılık,
ölümsüzlüğü ve kalıcılığı ortadan kaldırmak için postmodern yazarlar tarafından
kullanılır. Çünkü artık postmodernizmde kesin yargılar çoktan gücünü kaybetmiş,
parçalanmaya yüz tutmuştur. Frederick Jameson metinlerarasılıkla ilgili şunları
belirtmektedir:
23
46
Jameson, a.g.e. s. 49
47
Madan Sarup, An Introductory Guide to Post-Structuralism and Postmodernism, Athens, University of
Georgia Press, 1993 s. 133
48
Pauline Marie Rosenau, Post-modernizm ve Toplum Bilimleri, Çeviren Tuncay Birkan, Ark yayınları,
1992, s. 16
24
ortaya çıkar. Bunun yanında pastiş yerine bazı postmodern yazarlar, politik içeriğe sahip
parodiyi kullanmayı tercih eder. Parodi, eseri değiştirmeden yeni bir içerik yükleyerek,
eserin gülünç ve abartılı yanlarını ortaya çıkarır. Linda Hutcheon pastişi tercih eden
postmodernist yazarlardandır. Ona göre parodi: “ …parodoksal bir biçimde parodisini
yaptığı (sanatsal biçimi) içerir ayrıca ona meydan okuması açısından bazı anlamlarda
kusursuz bir postmodernist biçimdir”49. Bu terimler postmodernist yazarlara geçmişi
yeniden yorumlama, geçmiş hakkında insanlara bilgi verme olanakları sağlar.
Postmodernizm, eserleri kendi içerisinde yeniden düzenleyerek onları yerer veya
onları yüceltir. Ama şu da bir gerçektir ki; genelde geleneksel eserleri inceleyerek
yeniden düzenleyip eleştirir. Edebiyatta, modernizm ile postmodernizm arasındaki
farklardan birisi de dil konusudur; postmodern edebiyatta dil modern edebiyata göre daha
az benmerkezcidir. Postmodernizmin düzensizliği burada da görülür. Tamamlanmamış,
belirlenmemiş sonuca varılamayan dil özellikleri barındırır. Dolayısıyla eserlerin rastgele
olması kaçınılmazdır.
Postmodern yazın örnekleri geçici ve sonuca ulaşamayan eserler oldukları için
postmodern yazarlar devamlı üretmek durumundadır, gerçi postmodern yazarlar yazma
eylemi kendilerine haz verdiği, belli bir bilgiyi yansıtma derdi olmadığı için hızlı bir
şekilde metin üretebilir, farklı eserler üretmeleri için de dili yeniden tanımlamaları
gerekir:
49
Linda Hutcheon, Politics of Postmodernism, New York, Routhledge, s. 90
50
Postmodern American Poetry, Chicago, University of Illinois Press, 1980, s.viii
25
Bunun yanında postmodern edebiyat için; belli bir zaman içerisinde ele
alınamaması zamana yayılması, olayların kesin bir perspektifte sunulamaması, eserlerin
karışık düşünceleri bir arada tutması özellikleri kalıplaşmış hale dönüşmüştür. Modernist
romanda, herkes tarafından bilinen olayların ve bunların yine karakterler arasında normal
seyrinde ilerlediği ve epistemolojik özellikleri barındırmakta, belli bir bilinci belli sınırlar
ve olanaklar içinde sunar. Postmodern edebiyat bu alışılagelmişliği bozar ve bu konuda
Lunn şunları dile getirir:
51
Eugene Lunn, Marksizm ve Modernizm, Çev: Yavuz Alogan, Đstanbul, Alan Yayıncılık, 1995, ss. 48–49
52
A. g. e s. 56
53
A. g. e. s.70
26
54
Emre, a.g.e. s. 116
27
55
Andreas Huyssen, Mapping the Postmodern, Feminism/ Postmodernism, ed. L Nicholson, Routledge,
London, 1990. s. 137
30
olarak farklı şekilde ortaya çıkabilir, belki oyunun senaryosunda değil ama amaçlı,
eşzamanlı ve fiziksel olarak orda bulunur.
Postmodern tiyatro, seyircilerin estetik görüşlerinin ve beklentilerinin, tiyatronun
günümüz kültürü ve kendi içerisindeki fonksiyonunun değiştiğini diğer bir ifadeyle yeni
bir tiyatro formunun oluşması gerektiği düşüncesini ortaya atar. Onlara göre yirminci
yüzyılda tiyatroda hâkim olan değişikliğe ihtiyaç yoktur ve izleyicilerin geleneksel olanı
arzulaması düşüncelerine dayandırarak “Dinozor Tiyatrosu”56 ifadesini ortaya
çıkarmışlardır. Postmodern tiyatronun bu geleneksel değerlerini yıkma girişimi
sahnedeki performans şeklini de değişime uğratmıştır. Sahnedeki performansını
sergileyen oyuncu, postmodern tiyatroda karakterlerin yorumculuğu rolünü üstlenmiştir.
Aktörler rollere değer katmak yerine, oyun yazarının sadece düşüncelerini uygulama
görevini üstlenmişlerdir.
Postmodern tiyatro, geleneksel sanat ve siyasi görüşe sert bir şekilde karşı çıkar,
geleneksel drama alışkanlığını, karakteri, içeriği reddeder. Bu geleneksel politik görüşe
karşı çıkılması, postmodern tiyatronun kendi içerisinde politik bir görüş olmadığı
anlamına gelmemelidir. Postmodern tiyatro toplumun birebir yaşayışlarının bir parçası
haline gelmiştir.
Postmodern drama, çağdaş tiyatronun büyük bir önem kazandığı 1960’larda
ortaya çıkmış ve artık temsilin, metinden daha önemli olmaya başladığını, asıl önemli
olanın sahneyi birebir yaşamak ve onu hissetmek olduğunu vurgulamıştır:
58
“La Dent, La Paume”, Des dispositifs pulsionnels içinde, Paris, UGE, 1973, alıntı Regis Durand,
“Theatre/SIGNS/Performance”, Innovation/Renovation: New Pesrpectives in the Humanities içinde,
haz.Ihab ve Sally Hassan, Madison, Wis. University of Wisconsin Press, 1983, s. 219
59
Brain Mchale, a.g.e. / alıntı: Vladamir Nabakov Look at the Harlequins, s.208
32
Metinlerarası, her ne zaman bizim iki ya da daha fazla tekst veya özel
metinler ve tarz, tür, okul, zaman gibi daha geniş kategoriler
arasındaki ilişkiyi tanımlamamızla oluşmaktadır. Aslında
metinlerarasılığın ortaya çıkmasında ve başka bir metin içinde
gözükmesinin birçok yolu var fakat hiçbirisi başka bir metinden bir
karakteri ödünç almak kadar etkili değildir.60
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
62
Tom Stoppard, “Something to Declare”, Sunday Times, 25 February 1968, s.47
35
adada olma düşüncemi ortadan kaldırmıştır. Tüm bu duygular gün geçtikçe daha da
güçlenmektedir.”63 ifadeleriyle Stoppard’ın Đngiltere’yi evi olarak gördüğünü ve
Đngiltere’yi kucakladığı anlaşılır. Derbyshire’a yerleşip, Nottinghamshire’daki Doplhin
Okulu’na gittikten sonra Yorkshire’daki Pocklington Okulu’na devam eder. Okulun
hazırlık yıllarında “birkaç öğretmenin şiddet içeren davranışlarından dolayı genellikle
depresif, tatile çıkmak için istekli ve eve düşkünlük”64 gibi duyguları Stoppard’da
görebiliriz.
Stoppard on yedi yaşındayken, Bristol’de Western Daily Press’te, gazete
muhabirliğine başlar. Aslında Stoppard gazetecilik mesleğini çok sever; bu sevgisini,
1978’de yayınlamış olduğu Night and Day oyununda Đngiliz bir gazetecinin Afrika’da
görevdeyken mermilerle karşılaşmasını anlatarak dile getirir. Stoppard gazetecilik
kadar tiyatroyu da çok sever. Hazırlık okulundayken Laurance Olivier’in Hamlet
filmini görmüş ve bundan etkilenmiştir. Ama esas olarak yirmi dört yaşındayken Peter
O’Toole’ un Hamlet olarak göstermiş olduğu performans Stoppard’ı çok etkilemiştir.
“Olması gereken her şey vardı oyunda. Heyecanlı, gizemli ve dokunaklıydı. Akşam
mesaisinden oyunun sonunu izlemek için erken ayrılırdım ya da rakip gazetenin
muhabirinden oyunu benim için takip etmesini isterdim.”65 Stoppard bir süre gazeteci
olarak tiyatro eleştirmenliği yapar ve 1960 yıllarında ise tiyatro için yazmaya karar
vermiştir. Çünkü bu dönemde, daha doğrusu o Đngiliz tiyatrosu için meşhur 1956
yılından sonra sadece Stoppard değil, diğer Đngiliz yazarlar da oyun yazmaya karar
verir ve bu dönemde Britanya adeta bir tiyatro merkezi halini almıştır.∗∗ Samuel
Beckett’ın Waiting For Godot oyunu sergilenmesi, Đngiliz tiyatrosunda çok önemli bir
yere sahip olan Royal Shakespeare Company’nin kurulmak üzere olması ve 1956 da
John Osborne’nun Look Back in Anger oyununun sergilenmesi tiyatronun çok önemli
bir yere ulaştığı kanısını ortaya çıkarabilir.
Stoppard, Yirmi Üç yaşında A Walk On The Water adlı ilk oyununu daha sonra
Enter A Free Man ve Gamplers oyunlarını sergiler. Bu oyunlar sahnede sergilenmediği
63
Paul Allen, “Third Ear”, BBC Radio Three, 1991, reprinted in Delaney, ed. Stoppard in Conversation,
s. 246
64
Mel Gussow, Conversations with Stoppard, London: Nick Hern, 1995, s. 132
65
Jasper Rees, “So, Mr Stoppard, What’s Your New Play About”, Independent, 1995, s.3
∗∗
Post-Osborne dönemi genelde Đngiliz oyun yazarları için bir Rönesans olarak kabul edilmesine rağmen
buna muhalif olanlar vardır. Ronald Hayman (British Theatre since 1955: A Reassessment) Çağdaş
Đngiliz tiyatrosunun yenilkten uzak olduğu, durağanlık gösterdiğini belirtmiştir. Ama oyun yazarlığı
açısından Pinter ve Stoppard’ın önemini de vurgulamıştır.
36
66
Joost Kurman, “An Interview with Tom Stoppard.” Dutch Quarterly Review of Anglo-American
Letters. 10 (1980/1) : 41–57
37
yirmiye yakın kitap, dört yüz civarında da makale yazılmıştır. Bu eserlerden kırk tanesi
Stoppard’ın eleştiri antolojisinde yer bulmuştur.∗∗∗
Stoppard, bireyin kararlılığını, karışık durumlarda neler yapabileceğini,
karakterlerin genellikten çok, daha kişisel hale dönüşümlerini aynı zamanda daha
karışık ve daha derin düşünceleri içeren oyunlar kaleme alır. Stoppard’ın normalde hiç
“felsefe, filoloji, fizik, metafizik, matematik” gibi konularla ilgili bir alt yapısı
olmamasına rağmen onun oyunları “ bu alanlarla ilgili bilgilerle donatılmıştır.”67
Stoppard’ın oyunlarıyla ilgili olarak şunu ifade eder:
∗∗∗
Harold Bloom tarafından 1986 yılında Yale Post Yapısalcılar okulunda hazırlanmış olan Tom
Stoppard buna örnek gösterilebilir. Ayrıca ilk makalelerinden on dört tanesi Modern Drama da ortaya
çıkarken Stoppard’ın kitaplarından seçilmiş dört makaleside yeniden düzenlenmiştir. Kitabın gücü
Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler, Travestiler ve Akrobatlar gibi birbirinden ayrı ve hatta karşıt
eserleri birleştirmesidir. Tom Stoppard A Casebook 1988 yılında John Harty tarafından hazırlanmıştır. Bu
eser yedi tanesi Modern Drama, Theatre Journal, Contemporary Literature gibi dergilerden toplanarak
diğer on bir tanesi de orijinal makalelerden alınarak hazırlanmıştır.
Ayrıca 1975te Clive James’in Encounter adında ki makalesi de Stoppard’ın çalışmasını çağdaş dünyanın
modern fiziğini yansıttığını Einstein’ın perspektifine daha yakın olduğunu belirtmiştir.
67
Mel Gussow, Conversations With Stoppard, Nick Hern Books, London, 1995, s.viii
68
Roger Hudson, Catherine Itzen, and Simon Trussler, “Ambushes for The Audience : Towards a High
Comedy of Ideas, “ Theatre Quarterly 4 (May-July , 1974), 11.
38
69
Tom Stoppard, “Ambushes for the Audience: Towards High Comedy of Ideas, “Theatre Quarterly, 4
(1974), s. 6
70
Mehmet Takkaç, Sahneden Dersler, Tom Stoppard’ın Sahne Oyunları, Ankara, 2007, s.7
39
Stoppard pek çok metinde ya bir provayı dramatize ederek oyunun bir
parçası kılmıştır ya da oyunlarının sahnelenme aşamasında gösterim
içinde gösterim, ya da metin düzeyinde, oyun içerisinde oyun anlatı
teknikleriyle formüle ederek, metinlerinin kendi teatral ve yazınsal
süreçlerini açığa çıkarmalarını sağlamıştır.72
Tom Stoppard eserlerinde belli bir art niyet olmadan alaycılık özelliğini
kullanır. Eserlerinde çevresine neşe saçmakta; keder, sıkıntı, saldırganlık, tansiyon ve
endişeye yer vermemektedir. Stoppard 20.yüzyılda yaşamasına rağmen 19.yüzyıl oyun
yazarlarına daha yakın bir görüntü sergiler. Oyunları genelde gerçekçi olarak kabul
edilmemesine rağmen, hatasız olarak değişmeden eserlerini büyük bir hünerle sunar.
Stoppard bu konuda şunları belirtir:
71
Kenneth Tynan, “Withdrawing with Style From the Chaos,” in Show People: Profiles in Entertainment
( New York: Simon Schuster, 1979 ), s. 83
72
Beliz Güçbilmez, Sophokles’ten Stoppard’a Đroni ve Dram Sanatı, Ankara, 2005, s.201
73
Ronald Hayman, Tom Stoppard, London, Heinemann Books, 1977, s. 142
40
Stoppard, döneminde var olan birçok değişikliğe rağmen yaşayan oyun yazarları
arasında en başarılı ve yenilikçi oyun yazarı olarak kalmayı başarır. Stoppard’ın
karakterleri, “sosyal ve metafizik güçten dolayı yenilmelerine rağmen absürd dünyanın
ahlaki ilkelerinin üstesinden gelen bir insan merhametine sarılmaktadır”.75 Stoppard’ın
karakterleri Dean’e göre çift yönlüdür. “Bir taraftan karakterler daha düzenli, istekli ve
sistematik olarak gözükürken diğer taraftan kararsızlığın bataklığına saplanmış ve kararı
arkadaşından bekleyen bir karakter görünümü karşımıza çıkmaktadır.”76 Ayrıca Dean,
Stoppard’ın kadın karakterlerinin “zihinsel bir kararsızlık içerisinde olduklarını bunun
sebebinin ise sadece erkek hegemonyasının değil aynı zamanda teknolojik
değişikliklerden de77 kaynaklanan bunalmalarının neden olduğunu” belirtir.
Stoppard’ın yer aldığı dönemde oyun yazarları genelde toplumsal konulara
değinirken; Stoppard, daha çok sanatsal alana değinmiştir. Stoppard, sanatın toplumu
olumlu yönden değiştirme yönünde işlevselliği üzerinde durur bunu da Artist Descending
A Staircase, Travestiler oyununda dile getirir. Sanat ve tiyatro ilişkisini özellikle
Travestiler oyununda çok iyi şekilde vurgular. Sanatın, politik oyunları ortaya çıkarmak
için kullanılması yerine toplumun görüşlerini fikir ayrılıklarını anlatması gerektiğini
74
A.g.e, s. 109
75
C.W.E. Bigsby, Tom Stoppard, Harlow, 1976, s.6
76
Joan Fitzpatrick Dean, Tom Stoppard: Comedy As a Moral Matrix, University of Missouri Press, 1981,
s. 18
77
A.g.e, ss. 20–21
41
ifade eder. Stoppard, sanat sayesinde toplumu düzenleyen kanunların oyunlarla birlikte
yine insanlara aktarılabileceğini söyler. Etiksel açıdan toplumun kendini
değerlendirebilmesinin yine tiyatro ve tiyatrodaki sanatçılar aracılığıyla
gerçekleşeceğinin altını çizer.
Stoppard’a göre toplumu geliştiren ve değiştiren en önemli unsurların başında
sanat ve sanatçı gelir. Sanat hakkında, sanatçılar vasıtasıyla farklı dönemlerde farklı
görüşleri ortaya çıkararak, insanları düşünmeye ve sorgulamaya itmiştir. Çünkü
Stoppard, sanatın insanların ruh hallerini, üzüntülerini, sevinçlerini, mizaçlarını ve
beklentilerini yansıttığını bunlara tercüman olduğunu çok iyi bilir.
Stoppard genelde geleneksel ve basmakalıp oyunlar yazmamasına karşın
geleneksel ve tutucu oyunlara karşı bir eğilim gösterir. Politikada, edebiyatta, eğitimde
ve tiyatroda ki tutuculuk özelliğini oyunlarına taşır. Ayrıca genelde seyircilerini
eğlendirmek isterken bir yandan da seyircilerin hoşnutluğunun, oyundan kendi
çabalarıyla ortaya çıkardıkları durumlarla gerçekleşeceğini düşünür. Beceri, ustalık ve
hayal gibi unsurların hem oyunlarda hem de yazarlarda olması gerektiğinin altını çizer.
Đzleyicilerdeki yerleşmiş inanca karşı çıkma, onlarda bir kıvılcım ortaya çıkarma,
keskinlik ve hazır cevap gibi durumları da oyunlarında göstermeyi amaç edinir.
Stoppard, seyirciler için “kesin bir cevap yoksa onlara alternatif cevaplar”78 sunar.
Ayrıca ‘bir oda dolusu insanı eğlendirmenin’ oyun yazarının asli görevlerinden birisi
olduğunu vurgular. Đzleyicilerin oyunu anlaması için özellikle bir uğraş içine girmemiş,
onlara görev yüklemiştir. Toplumu iyi analiz edebildiği için, birbiriyle zıt düşen fikir ve
davranışları gülmece öğelerini kullanıp büyük bir ustalıkla mesajını iletmeye çaba
gösterir:
78
William E. Gruber, ‘Wheels Within Wheels’ Comparative Drama, 15 (1981–82), ss.291–301; excerpted
in Section 3 of Part Two, below.
79
T. Bareham, Tom Stoppard, Rosencrantz and Guildenstern are Dead, Jumpers and Travesties: A
Casebook, MacMillan, 1990, s. 164
42
1994 yılında Stoppard, diğer Đngiliz oyun yazarlarının Đngiliz tiyatrosunun yeni
oyunlar ortaya çıkaramamasını protesto etmek için imza toplanmasına karşı çıkmıştır.
Bunun sebebini Stoppard şöyle açıklar:
80
Gussow, a.g.e s. 114
43
ortaya çıkarır ve seyircilere sunar. “Etik ve fazilet konularına çok dikkat ederken bir
yandan kendini beğenme, bencillik, kendini soyutlama, kaçma ve dikkatsizlik gibi
olgular Tom Stoppard’ın ayıpladığı kendini bilmezliğin ve zihinsel açıdan yozlaşmanın
belirtileridir”81.
Stoppard tiyatroyu bir oyun yazmak ve sergilemekten çok öte bir olgu olarak
düşünür çünkü Stoppard’ın sahnesi yaşamın farklı yönlerin tartışıldığı, sevgi, nefret,
hüzün, ölüm, yaşam, sınıfsal ayrılıklar, politik düşünceler ve akımları, diğer bir ifadeyle
insanlığın var oluşunun belirtilerini barındıran, gerçek hayatı yansıtan bir sahnedir.
Tiyatronun hayattaki yaşananların bir aynası olduğunu, bu yüzden tiyatronun hayatı
öğrettiğini düşünür. Eserlerini ortaya çıkarmadan önce gerçekten çok uğraşan ve çalışan
bir Stoppard vardır; bu yüzden oyunları çarpıcı ve düşündürücüdür. Đnsanlığa değer verir,
insanlığın ne gibi acılar çektiğini olaylardan nasıl etkilendiğini, insanlığın boş
vermişliğini, kayıtsızlığını, haykırışını sahneye taşır. Tiyatroyu, oyun yazmayı, çok
ciddiye alır; oyun yazmak Stoppard için ayrı bir uğraş, adeta ayrı bir sanattır. Oyun
yazmanın sadece oyun yazmış olmak için yazılamayacağını, zor olduğunu ve oyun
yazmaya ne kadar önem verdiğini şu ifadeleriyle ortaya koyar:
Stoppard için farklılıklar çok önemlidir. Stoppard evrensel olarak kabul edilenlere
karşı çıkar; geçmişi yeniden, diğer bir ifadeyle geçmişte unutulanları, unutulan
düşünceleri tekrar ortaya çıkarma gibi bir gayret içerisindedir. Stoppard, tarihi yeniden
harmanlayan, tarihteki düşünceleri yeniden biçimlendiren, unutulmuş olanı, önemsiz gibi
görülen karakterlerin düşüncelerini yansıtan bir yazardır. Ayrıca farklı düşüncelerin
olmasının tiyatroyu, oyunu zenginleştirdiğini, gerçek yaşamı yansıttığını belirtir; bu
81
Richard Andretta, Tom Stoppard: An Analytical Study of His Plays, 1992, s. 382
82
Anthony Jenkins, “Critical Essays On Tom Stoppard”. Massachusetts,: G.K. Hall & Co. 1990 s.1
44
83
Ruby Cohn, Retreats from Realism in Recent English Drama, Cambridge: Cambridge Up, 1991
84
Jean Paul Sartre, Existentialism and Humanism, Çev. Philip Mairet, Brooklyn: Haskell, 1977, s. 29
46
85
Postmodern Fiction, Londra, Methuen, 1987, s. 10
47
86
Daniel K. Jernigan, A British Stage of the Postmodern: Theatre as Cultural Capital ın Tom Stoppard
and Caryl Churchill, Doctorate Thesis, 2001, s. 30
48
Stoppard’ta bilgi bankalarını kullanarak yeni oyunları başlatmış, seyircilerine eski ile
yeninin nasıl bir arada var olabileceğini sunmuştur.
Tom Stoppard önceden yazılmış olana yeniden anlam veren, yeniden
yorumlayan ve yeniden var eden bir postmodern yazardır. Stoppard Rosencrantz ve
Guildenstern Öldüler oyununun konusunu Hamlet’ten, yapısını da Godo’yu Beklerken
oyunlarından ayrıca, Travestiler oyununun konusunu da Oscar Wilde’ın Dürüst
Olmanın Önemi oyunundan ödünç alır. Tom Stoppard, bu eserlerden faydalanıp yeni ve
farklı bir eser üretirken metinlerarasılığı, ironiyi, pastişi, ontolojik sorular gibi
postmodernizmin içinde barındırdığı kavramları kullanır. Tom Stoppard, oyunlarında
bu tekniklere ek olarak gösterge boyutları içerisinde, yansıtmak istediği dünyayı,
zaman zaman da benzetimini bize göstererek oyunlarını ortaya çıkarmıştır.
87
Sarup, a.g.e, 1989, s. 125
49
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Hamlet’i incelerken ilk etapta, benim pastiş yapma gibi bir eğilimim
yoktu. Esas ilgim ve düşüncem hem dramatik hem de komik unsurları
bir arada barındıran bir durum ortaya çıkarmaktı. Bu da
Shakespeare’in oyunundaki ne yaptığını bilmeyen Ros ve Guil
karakterleriydi. Anlattıkları en ufak şeyde bile gerçeklik payı yoktu
ve niçin ölecekleri hakkında da hiçbir şey bilmiyorlardı. 1960 ların
öncesinde ya da daha sonrasında bir genç yazar için bu konu iyi bir
malzemeydi. O dönemde on oyun yazarından sekizi belirlilik ve
belirsizliği bir arada barındıran durumlara ilgisi vardı. Bu yüzden
oyun sahnelendiğinde, çok fazla yorum yapıldı. Bu yorumlar hepsi
makul görüşleri barındırıyordu ama yapılan yorumların hiçbiri
planlı değildi.89
88
Harol Hobson, “ ‘A Fearful Summons’ ”, Sunday Times, 1967, s. 49
89
Roger Hudson, a.g.e. reprinted in Paul Delaney, Tom Stoppard in Converstaion, Ann Arbor: U.
Michigan Press, 1993 s. 57
50
92
Mel Gussow, “ ‘Seriousness comprimised by my frivolity or .. frivolity redeemed by my seriousnees’ ” ,
in Conversations With Stoppard, 1995. Ed. By. London: Nick Hern Books Ltd. s. 14
52
93
Tom Stoppard, Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler, Toplu Oyunları 1, Dost Kitapevi, 2000, s. 29
94
A.g.e. s. 31
95
Takkaç, a.g.e. s. 32
53
Ophelia ve Hamlet arasındaki oyunun ikinci bölümünde daha ayrıntılı bir şekilde
incelenmiş olan sahneye tanık olur.
Rosencrantz ve Guildenstern bu bölümde kelime oyunlarını çok iyi bir şekilde
sergiler. Bu kelime oyunu genelde Hamlet’in melankoli ruh halinin sebebine işaret
eder:
Onların bu durumu Ros’un müzik sesi duymasıyla değişir. Daha sonra Hamlet ve
Polonius belirir ve birinci bölüm Hamlet’in eski okul arkadaşlarına sarılmasıyla biter.
Oyunun ikinci perdesi, özellikle Shakespeare’in Hamlet eserinden yapılmış alıntılarla
doludur. Bu bölümde Ros ve Guil, Hamlet ile birliktedir ve oyuncularda saraya
gelmişlerdir. Oyuncularla birlikte Hamlet ve yardımcısı Polonius dışarı çıkar; Ros ve
Guil yeniden yalnız kalırlar ve Hamlet hakkında yorum yapmaya başlarlar:
Asıl görevleri Hamlet’e yardım etmek olan Ros ve Guil yine belirli bir anlam ifade
etmeyen kendi iç dünyalarına dalarlar.
Hamlet’e olan görevlerini bir anda unutmuşlar, yazı tura oyunu gibi farklı
konulara yönelmişlerdir. Oyuncularla görüşen Hamlet kendisinin yazacağı on iki ya da
96
Stoppard, a.g.e. s. 56
97
A.g.e. s. 60
54
Bu oyundan ayrı olarak oyuncular farklı oyunlar sergiler fakat bir oyun vardır
ki diğerlerinden oldukça farklıdır. Bu oyun ölüm temasını işler. Aslında burada
Stoppard, ölüm olgusunu yaşarken de farklı şekillerde sergilenebileceğini oyunda
vurgulamak istemiştir. Oyuncuların oyunu sergilemelerinden sonra Hamlet ve Ophelia
sahnede belirir. Kendi aralarında konuşurken; sahneye giren Claudius Hamlet’in
tavırlarının kesinlikle normal olmadığını, delirdiğini söyleyerek Ros ve Guil’den
Hamlet’le ilgilenmesini ister. Ros ve Guil, Hamlet’i nasıl aramaları gerektiğini karar
vermeye çalışırken; Hamlet Polonius’un cesedi ile sahneye girer ve cesedi sahneye
bıraktıktan sonra tekrar kaybolur. Aslında çevrede olup bitenler Ros ve Guil’e biraz
garip gelmiştir. Hamlet’te de bir gariplik vardır. Ros ve Guil’e kızar, Kral’ın onları
kullandığını şu sözleriyle ifade eder: “ Bu gibi adamlar Kral’a en iyi hizmeti yaparlar
sonunda. Maymunun fındığa yaptığı gibi, o da bu adamları önce ağzının bir köşesinde
98
a.g.e. s. 62
55
tutar; sonra ortaya alır; sonra da yutuverir. Senden istediği şeyleri topladığın zaman,
seni şöyle bir sıkıverecek ve ey sünger, kupkuru kalacaksın yine.”99
Ros ve Guil aslında kullanıldıklarını biraz geç fark eder çünkü Hamlet’i bu
sahnede Claudius’a teslim ederler ama bu teslimiyetin sadece Hamlet için değil kendi
sonlarını da kapsadığını geç fark ederler. Ros, Hamlet’i Đngiltere’ye götürmenin
herhangi bir sakıncası olmadığını düşünse de Guil, Hamlet’le birlikte kendi sonlarının
geldiğini farkına varır.
Oyunun son perdesi Ros ve Guil’in gemiyle Đngiltere’ye yola çıkmasıyla başlar.
Hamlet aşırı süslü bir şemsiyenin altında yatarken, Ros ve Guil Đngiltere’de Đngiliz
Kralı’nın onları nasıl karşılayacağı hakkında endişe eder. Vakit gecedir, birbirlerine
sorular sorarak hala yaşayıp yaşamadıklarını kontrol eder. Ros’un kafası hala karışıktır
ve bir şeyleri anlayamamakta, düşünememekte ve değerlendirme yapamamaktadır.
Ama hem Ros hem de Guil kendilerini biraz daha güvende hissederler çünkü
gemidedirler. Aynı zamanda ellerinde Claudius tarafından Hamlet’in ölümünü isteyen
bir mektup vardır ama mektubun içeriğinden ikisinin de haberleri yoktur. Haberlerinin
olmaması oyundaki şu ifadelerle anlaşılır:
Ros ve Guil ellerindeki mektupta, onlar ve Hamlet hakkında her şeyi anlatan
ifadelerin yer aldığını düşünür. Fakat Ros’un, Guil’deki mektubu alıp Hamlet’in, hem
Danimarka’nın hem de Đngiltere’nin refahı için başının kesilmesinin gerektiğini
okuduğunda her ikisi de durumun farklı olduğunun farkına varır. Ros ve Guil,
oyuncuların sergilemiş olduğu oyundan dolayı Claudius’un böyle bir şey planladığını
ve bu durumun kendilerini kapsamadığını düşünür ve kendilerini tamamen durumun
dışında tutmak istediklerini, Guil şu sözlerle ifade eder:
99
A.g.e. s. 88
100
A.g.e. s. 100
56
Gemide sadece Ros, Guil ve Hamlet yoktur aynı zamanda ölüm olgusunun ne
demek olduğunu gerçek hayatta ve sahnede nasıl olduğunu iyi bir şekilde analiz eden
ve ölümden korkan oyuncular da gemidedir. Dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta
ise Ros ve Guil’ün mektubu okuduktan sonra kaçmaya yeltenmemeleridir çünkü onlar
hayatın belli bir amacı, yaşadıkları dünyadan da herhangi bir beklentilerinin olmadığını
belirtir ve gemideki oyuncuların ölüm deneyimlerini ifade etmeleri üzerine Guil
oyunculara gerçek ölümün nasıl bir durum olduğunu şu şekilde açıklar:
Gerçek ölüm sahnedekinden çok farklıdır; bir kez öldünmü bir daha oyunda rol
alamayacağının, asla geri gelemeyeceğinin göstergesidir. Oyunun sonunda da nitekim
Hamlet’ten sonra Ros ve Guil de kabul ettikleri ve aslında tam bir tanım bulamadıkları
ölüm kavramını tadarlar.
Stoppard, Shakespeare’in oyunundaki geri planda kalan Rosencrantz ve
Guildenstern’ü kendi oyununda önemli iki karakter şeklinde sunar. Onların görevleri,
amaçları bellidir ve kendilerinde gidişatı değiştirebilecek bir güç yoktur. Ros ve
Guil’de bir şeyleri başarmak için belli bir amaç gözükmemektedir. Başka bir değişle,
bir amaç gözükse bile bunu gerçekleştirebilecek güçleri de yoktur, onların ihtiyacı
olduğu en önemli şey özgürlüktür fakat buna izin verilmez. Oyunun üçüncü bölümünde
101
A.g.e. s. 104
102
A.g.e. s. 114
57
gemiye bindiklerinde onların tek bir rotası vardır o da ölümdür. Aslında onların kaderi
çoktan belirlenmiştir; tıpkı, Oedipus’un kaderinden ne kadar çok kaçmak istese de
bunun mümkün olmadığını fark etmesi gibidir. Ros ve Guil’ün kaderleri kendi istekleri
doğrultusunda belirlenmiş ve sonlarını öğrenmelerine rağmen bunu engellemek için
herhangi bir şey yapmamışlardır. Oyunda ‘ölüm’ en çok vurgulanan kavram olarak
karşımıza çıkmakta, aslında her ikisinin de ölmek için doğdukları anlatılmaktadır.
Stoppard da oyunun ismini koyarken direk seyircilerin dikkatini çekecek ve içlerine
işleyecek bir ad koymuştur oyuna. Stoppard, ölüm olgusu ile birlikte tarihsel bir
sürecide işler; Stoppard tarihsel bir kurgudan boş bir zamana, biten bir zamana dönüş
yapmıştır.
Yazar seyircilerini, oyundaki belirsizliğe daha çok yaklaştırır ve bu belirsizliği
sorgulamalarını ister. Ros ve Guil oyunda devamlı bir şeyleri sorgular ve devamlı
sorular sorar. Aslında bu durumu Stoppard oyunu izleyenlerden ve okuyanlardan da
yani bizlerden de yaşamı sorgulamamızı ister. Eleştirmen Richard Andretta oyun
hakkında şu değerlendirmeyi yapar:
103
Andretta, a.g.e. s. 23
58
Guil burada güneşin nerede olduğunu, yönünü bir türlü tespit edemez.
Normalde sahnede gerçek bir güneşin olamayacağı ya da ele geçirilemeyeceği bilinir.
Guil de bunu belli bir süreden sonra fark eder. Tom Stoppard sahne ışıklarını güneş
gibi gösterip gerçek yaşamla sahne arasında bağ kurmak ve bu kurduğu bağa seyircileri
de dâhil etmek ister. Burada aslında Stoppard, postmodern tiyatronun vurgulamış
olduğu metnin otoritesinden çok, mekânın, sahnenin, ışığın, hareketin göz önünde
bulundurulması gerektiğini vurgular.
Stoppard postmodern bir oyun yazarıdır ve postmodern öğelerin hemen hemen
hepsini kasıtlı olarak kullanır. Ros ve Guil karakterlerini de bilerek seçmiştir.
Postmodern unsurlardan parodi, pastiş, ince alaylar, kelime oyunları gibi öğeleri Tom
Stoppard’ın oyunlarında bulunabilir. Postmodern öğeler arasında kabul edilen,
postmodern oyun yazarlarının özellikle başvurduğu metinlerarasılık kavramını
Stoppard kasıtlı olarak kullanır. Bu yüzden Stoppard’ın oyunlarında metinlerarasılık
çok daha farklı bir anlam kazanır. Bir parodiden veya yeni bir oluşumdan çok daha
fazla şeyi ifade eder. Stoppard Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler oyununda
Shakespeare’in Hamlet eserini kullanarak metinlerarasılığa yer verir.
Stoppard Shakespeare’i, Beckett’ı, T.S. Eliot’u iyi bilen, analiz eden bir oyun
yazarıdır ve Shakespeare’in oyununun içine nüfuz etmeyi ve onu şekillendirmeyi
istemiştir. Stoppard hazır bilgilere yenilerini ekleyerek yeni bir oyun ortaya koyar.
Stoppard okumuş ve incelemiş olduğu oyunlardan yola çıkarak ve onlardan ödünç
alarak yeni bir şeyler üretir. Var olanı yeniden yorumlamış önceki esere farklı bir
anlam yüklemeyi başarmıştır. Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler oyunu da bu
şekilde meydana gelmiş; yazar var olan bir oyundan (Hamlet) yola çıkarak çok başarılı
bir çalışma ortaya koymuştur.
Yine bu oyunun içinde, Gonzago’nun Öldürülmesi oyununun provası yapılır.
Stoppard, Hamlet oyununda olduğu gibi kendi oyununda da oyun içinde oyun
kavramını kullanır. Bu da Hamlet oyununun edebi temsil yönünden bir provası olarak
104
Stoppard, a.g.e. s. 62
59
kabul edilebilir. Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler oyunu esas bir motifi paylaşır.
Stoppard, bu oyunda hayal gücüne dayanan iyi planlanmış bir sorumluluk
oluşturulmasını ister. “Her oyunun dışında kalan alanın gerçek yaşama ait olduğuna
ilişkin ön bilgi, iç oyunun etrafındaki asal oyunu gerçeklik yansımasıyla yeniden
üretir.”105 Gonzago’nun Öldürülmesi farklı bir yaşamı yani sahne yaşamını sergilerken
Shakespeare’in Hamlet’i gerçek yaşamı temsil eder.
Postmodernist söylemin devamlı üzerinde durduğu evrenselliği ya da her şeyi
olduğu gibi kabul etmeme durumunu Stoppard vurgulamak istemektedir. Seyirciden de
sorgulamasını, nelerin olup bittiğini, Ros ve Guil karakterlerini değerlendirmelerini
ister. Çünkü Ros ve Guil karakterlerinin kaderleri önceden belirlenmiş, yaşam sınırları
önceden çizilmiştir. Her iki karakterde kaderlerinin ve yaşam sınırlarının dışına
çıkamamakta, çıkmak istememektedir. Tıpkı Beckett’ın Godot’u Beklerken
oyunundaki Vlademir ve Estragon karakterleri gibidir. Beckett’ın oyununda ki
karakterler de sınırları dışına çıkamamakta, Ros ve Guil gibi ne yaptıklarını
bilememektedir. Stoppard’ın postmodern bir yazar olarak bu oyunda kullandığı en
önemli postmodern söylem öğelerinden biriside kelime oyunlarıdır. Bu kelime oyunları
sayesinde Stoppard kendi tarzını oluşturmuştur. Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler
oyununda Ros ve Guil arasında ki şu diyaloglar kelime oyununa örnek teşkil eder:
ROS: Korkarım.
GUIL: Bende
ROS. Korkarım gününde değilsin.
GUIL: Korkarım günümdeyim
( kısa bir sessizlik)
ROS: Seksen dokuz
GUIL: Servetin yenden paylaştırılmasının dışında bir şeyin göstergesi
olmalı. ( Düşünür) Olası açıklamalar listesi.
Bir: Bunu isteyen benim. Ben aslında, bilinmeyen bir nedenle,
anımsanamayan geçmişimden öç almak amacıyla, iki tarafı da tura olan
paralarla yazı tura oynayarak kendine karşı bahse giren adamım. (
Ros’a bir para atar.)
ROS: Tura.
105
Güçbilmez, a.g.e. s. 209
60
106
A.g.e. s. 29
61
107
Michael Billington, Stoppard: The Playwright, Methuen London, Ltd, 1987, s. 33
62
108
J. Baudrillard, Simülarklar ve Simülasyon, çev. Oğuz Adanır, Doğu Batı Yayınları 2003, s.23
63
109
Niall Lucy, çev. Aslıhan Aksoy a.g.e. s. 71
110
J. Baudrillard, a.g.e. s. 33
111
Lucina Paquet Gabbard, The Stoppard Plays, New York, The Whitston Publishing Company, 1982, s.
7
64
3.2 Travestiler
Tom Stoppard’ın postmodern türe örnek teşkil eden bir diğer oyunu da 10 Haziran
1974’te Londra’nın Aldwych Tiyatrosu’nda sergilenen Travestiler oyunudur.
Stoppard’ın Travestiler oyunu Oscar Wilde’ın The Importance of Being Earnest
(Dürüst Olmanın Önemi) oyunun farklı bir yansıması şeklindedir. Yazar, Rosencrantz
ve Guildenstern Öldüler oyunundaki gibi Travestiler oyununda da başka bir oyunun
(Dürüst Olmanın Önemi) konusunu kullanır. Fakat oyundaki kahramanlar ve olaylar
farklı ve tarihsel bir kurgu içerisinde düzenlenmiştir. Travestiler oyunu farklı ve aykırı
karakterlerin orijinal bir konuyla buluşmasıyla ortaya çıkan bir oyundur. Fakat ilk
okunduğu zaman anlaşılması zordur; çünkü birbirine zıt ve farklı fikirler anlaşılması
zor bir dille verilmiştir. Bu yüzdende Đngiliz tiyatrosunda dil açısından en karışık
oyunlardan biri olarak gösterilir. Oyunun ortaya çıkışında Stoppard şu şekilde bir
değerlendirme yapacaktır:
Yeni bir oyun için bir arkadaşım bana fikir verdi. Bu oyunda 1916’da
Zürih’te birbirlerine devamlı sataşan aynı kafeyi kullanan Dadaist
Tristan Tzara, Lenin vardı beklide Freud’ta eklenebilir. Đki perdelik bir
oyun olunca güzel olacağını düşündüm. Bir bölümde komünist
düşüncelerin ışığında Dadaist bir oyun ve diğer bölümde dadaistler
hakkında politik bir drama.112
112
Mel Gussow, “ Stoppard Refutes Himself Endlessly,” s. 54
113
Ambushes for the Audience: Towards a High Comedy of Ideas, ‘ Interview with Tom Stoppard,
Theatre Quarterly, 1974, s. 14
114
Güçbilmez, a.g.e. s. 257
66
zamanda oyunda, Stoppard karakterleri etiksel açıdan analiz eder. Sanatçının politik
konularla ilgilenmesinin ne gibi sonuçlar doğuracağını oyunda göstermeye çalışır.
Oyun, Birinci Dünya Savaşı’nın sonu, Dadaizmin doğuşu, Rus Devrimi’nin
arifesi gibi birçok tarihsel olayı gündeme getirmektedir. Oyunda ki en önemli karakter
Birinci Dünya Savaşı’ndaki olayları anlatan Henry Carr’dır. Carr yaşlı bir adamdır,
oyunun geneli, yaşlı adamın kontrolü altındadır. Oyun, genelde Carr’ın çeşitli
takıntılarını ve kuruntularını içerir ayrıca, Carr kendini Đngiliz konsolosu olarak tanıtır;
fakat oyundaki uşağı Bennett gerçek konsolostur. Yaşadıklarını hatırlayamaması ve
devamlı unutması onu oyunda güvenilmez birisi haline getirmiştir. Bunun yanında
oyunda, yaşadığı dönemde çok önemli bir esere imza atan James Joyce, politikanın
sözcüsü Lenin, Dadaistlerin temsilcisi Tristan Tzara bulunmaktadır. Ayrıca, Dürüst
Olmanın Önemi oyunundan alınmış olan kadın karakterler Gwen ve Cecily oyundaki
yerlerini almışlardır. Bu karakterler içinde Henry Carr’ın önemli bir yere sahip
olmasının diğer bir nedeni ise oyunda genelde ortak paydada buluşulan kişi olmasıdır.
Oyun Zürih’te bir kütüphanede geçer. Oyunun Đsviçre’de geçmesinin sebebi ise
“Đsviçre’nin tarafsız bir ülke olması nedeniyle, farklı düşüncelerin sahipleri olan ve
farklı ülkelerden gelen karakterlerin bu ülkede buluşturulmasının daha doğru
olacağı”115 fikrinin kabul edilmesidir. Travestiler oyunu farklı fikirlerin, düşüncelerin
varolduğu, seyircilerinde bu farklı fikirleri ve düşünceleri bağımsız bir şekilde
yorumlamalarının istendiği bir oyundur. Oyun, kütüphanede Tzara’nın Dadaist bir şiir
oluşturup okumasıyla başlar. Tekniği, gazeteden kelimeleri seçip, onları rasgele
düzenleyip ve yüksek sesle okumasını içermektedir.116 Joyce ve Gwen bir masada
oturmakta ve Gwen’e Ulysses’teki Oxen in the Sun epizodunun giriş tarafını yazdırır.
115
Takkaç, a.g.e. s. 64
116
Kenneth Tynan: Açılış konuşması, Tristan Tzara’nın tanımsız bir gazeteden kesmiş olduğu kelimeleri
birleştirip bize sunmaktadır. Kenneth Tynan, Profiles: “ ‘Withdrawing with Style from the Chaos’ ” The
New Yorker, December 19, 1977 s. 101
67
Daha sonra aniden Lenin’in eşi Nadya sahneye girerek devrimin olduğunu Lenin’e
söyler. Lenin ve Nadya’nın devrimle ilgili heyecanlı konuşmaları bir süre devam eder.
Stoppard devrim hakkında düşünceleri politik bir karakterle izleyicilere sunmayı
yeğler. Daha sonra Carr sahnede belirir ve uzun konuşmasını yapmaya başlar. Carr
aslında burada geçmişteki anılarını hatırlar fakat parçaları tam anlamıyla birleştiremez:
Carr’ın konuşması uzun bir süre devam eder. Aslında tiyatroda uzun diyaloglar
seyircilerin anlamaları için biraz zordur aynı zamanda bu zorluk Carr’ı canlandıran
karakter içinde geçerlidir. Seyircilerin sahneye odaklanmaları durumunda
sergileyeninde seyircilerinin dikkatini çekmek için büyük bir çaba sarf etmesi gerekir.
Stoppard bu uzun konuşmayı iyi bir şekilde kurgulamış, seyirciler ve halk için iyi bir
meze hazırlamıştır. Stoppard oyundaki karakterleri ve oyunun konusunu neden
seçtiğini, politik ve sanatsal açıdan neler düşündüğünü Carr’ı kullanarak
açıklamaktadır.
Politik açıdan Carr, Dada hakkında olumsuz düşüncelerini de belirtir. Bu
olumsuz düşüncelerinden sonra Stoppard kelime oyunlarını ve cinası kullanarak
Carr’ın kendini anlatmasına izin verir:
Carr ile Bennett bu bölümde yine uzun uzun konuşmaya devam eder. Bu konuşmalarda
Stoppard, Carr karakterinin bu savaş döneminde Đsviçre hakkındaki görüşlerini,
117
Richard Elman, “ The Zealots of Zurich ,” Times Literary Supplement, London, July 12, 2004, s. 744
118
Stoppard, a.g.e. ss.139–40
68
Stoppard, oyunda sanat ve politika gibi konuları Cecily ile birlikte yürütmeyi tercih
eder. Cecily aslında düşüncelerinde sabit bir tutum takınır, kendinden son derece
emindir. Carr karakterinin özellikleriyle benzerlik gösterir; bu yüzdende oyunda Carr’ı
kendine yakın görmüş ve onu aylardır beklediğini ifade etmiştir. Stoppard’ın birinci
perdede Carr’a yüklediği görevi Cecily ikinci perdede üstlenir. Politik açıdan insanlara
Lenin’in sözcülüğünü yapar. Cecily ile birlikte Lenin, diğer karakterler üzerinde baskı
kurmak, onların savundukları düşünceleri bastırmak ister. Özgürlükten yana bir tutum
sergiler, sanatçının ve insanların özgür olmadığı takdirde toplumsal işleyişte bir
kopukluğun olabileceğini düşünür.
Yazar, oyunun sonlarına doğru karakterlerin yaşlanmış hallerini göstererek;
geçmişi sorgulamalarını, zihinde canlandırmalarını, tarihin farklı dönemlerdeki önemli
karakterleri tarihsel aralıkları gözetmeden seyircilere sunmak ister. Stoppard, oyunun
sonunda ise tekrar Carr karakteri üzerinden savaş sırasında insanlığın nelerle
karşılaştığını ve ne gibi insanların var olduğunu dile getirecektir:
121
A.g.e. ss. 180-181
122
A.g.e. s. 204
70
123
Güçbilmez, a.g.e. s. 183
71
124
Richard Corballis, “ Wilde… Joyce… O’Brien… Stoppard: Modernism amd Postmodernism in
‘Travesties.’ ” Joycean Occasions. Ed. Patrick Gillespie. U of Delaware P: 1991, 157–170
125
A.g.e. s. 158
72
126
Mchale, a.g.e. s. 57
127
Stoppard, a.g.e. s.169
73
Stoppard’ta geçmişte kalan ve aslında günümüze önemli derecede ışık tutacak olan
bilgileri Travestiler oyununuyla sunar. Stoppard geçmişteki yaşamış olanları
yansıtırken politik ve siyasal açıdan kabul edilmeyen ve belki de yasaklanan kuralları
bizlere aktarmak ister. Bu yüzden, Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler oyunundaki
gibi Travestiler oyununda da metinlerarasılığı, parodiyi ve pastişi kullanmayı tercih
eder.
Diğer oyunlarda olduğu gibi Travestiler oyununda da postmodern söylemin de
desteklemiş olduğu ‘tek bir gerçeklik yoktur’ ilkesi yer almaktadır. Bunun yerine
herkesin kendi doğruları ve kendi düşünceleri mevcuttur ve bunları oyundaki
karakterler bireysel açıdan özgür bir şekilde sunmaktadır. Tarihsel olayları yeniden
gözden geçirirken onları parçalar, yeniden şekle sokar, belki de karakterlere yeni
düşünceler yükler ama yazar bunları gerçekleştirirken yeni bir yapıt ortaya koyarken
geleneksel ve doğal olanı tercih eder. Oyunu okuyanlar ve izleyenler içinde, bu
evrensel ve tek bir doğru olarak kabul edilen olguda değişim göstermekte; izleyenler
veya okuyanlarda oyuna farklı perspektiflerden bakmayı, farklı düşüncelerin nasıl bir
arada sunulabileceğini, ciddi öğelerin ironi kavramı ve kelime oyunlarıyla
gösterilebileceğini görmektedirler.
Oyunda tüm karakterler birbirleriyle eşittir, artık gücün belirlemiş olduğu
sınırlar ve hiyerarşik yapı yerine, Stoppard tarafından oyundaki karakterlere yeni
düşünceler ve yeni görevler verilerek, karakterler karşımıza çıkarılmıştır. Bu durumu
yazar, Tzara’nın tanınmış şiirlerdeki kelimeleri kestikten sonra bir şapkanın içine
koyup daha sonra onları rasgele seçip kendisinin yeni şeyler eklemesiyle oyunun içinde
de vermiştir. Stoppard’ın oyunlarında postmodern tiyatro özelliklerini yansıtmasındaki
en önemli unsurlardan birisi de parodi tekniğini kullanmada çok başarılı olmasıdır.
Parodi’yi Stoppard, oyunlarındaki karakterlerin ya da olayların önemlerini azaltarak bu
olayların daha çok saçma ya da gülünç yanlarını ortaya çıkarmak için kullanır. Yazar
özellikle Travestiler oyununda karakterlerin düşünceleriyle oynamaktadır.
Travestiler oyunu Joyce, Shakespeare, Beckett, Wilde gibi yazarları, bunun
yanında, etik ve politik konuları birleştiren bir oyun özelliğini barındırır. “ Ben farklı
oyun stilleri ve dillerini bir araya getirerek küçük bir antoloji hazırlamaya
74
128
In Charles Marovitz, “Tom Stoppard—The Theather’s Intellectual P. T. Barnum,” New York Times,
19 October, 1975, sec. 2, s. 5
75
SONUÇ
Tom Stoppard yazmış olduğu oyunların diline çok önem vermiş bu yüzden
Đngiliz tiyatrosunda önemli bir yere gelmiştir. Yazmış olduğu oyunlarla Çağdaş Đngiliz
Tiyatrosu’nda ses getirmeyi başarmıştır. Tiyatronun insanlık tarihiyle birlikte
başladığını iyi analiz eden yazar, oyunlarını yazarken belli bir döneme bağlı
kalmayarak ve geçmiş dönemde yaşamış olan yazarlardan ve kişilerden faydalanarak
oyunlarını yazmayı tercih eder. Stoppard’ın tiyatrosunda, geçmişten bugüne süregelen,
insanların yaşamlarında nasıl değişiklikler olduğunu, bireysel açıdan insanları
incelediğimizde nelere ulaşılacağını anlatan, dünyada yaşanılanları insanlığa göstermek
için farklı yöntemler içeren oyunlar mevcuttur.
Farklı bir kültüre sahip olmasına, hızlı bir çocukluk hayatı geçirmesine rağmen,
yazmaya olan inancıyla birlikte entelektüel ve geleneksel kimliğiyle de farklı ve
başarılı oyunlar üretmiştir. Stoppard toplumda yaşanılan her türlü sorunu eserlerinde
kullanmayı yeğlemiş bazen de bunları tarihi yeniden canlandırarak benzetimler kurarak
yapmaya çalışmıştır. Geçmişte yazılmış olan eserlerin sadece geçmişteki raflarda
kalmaması gerektiğini vurgulayarak; geçmişe zarar vermeden geçmişi yeniden gün
yüzüne çıkarmayı tercih eder. Bu tezde de Stoppard’ın, yenilikçi ve yeniden
değerlendirmeci yönlerini kullanarak, geçmişteki eserleri inceleyerek, günümüz
tiyatrosuna kazandırdığı, postmodern teatral özelliklerini taşıyan Rosencrantz ve
Guildenstern Öldüler ve Travestiler oyunları incelenmeye çalışılmıştır.
Postmodernizm, genel anlamıyla kabul gördüğü şekilde modern sonrası olarak
anılmaktadır. Fakat kendi içerisinde, farklı görüşleri, bazen kasıtlı olarak yaratılan
çatışmaları barındıran bir görüştür. Postmodernizmi, belirli çerçeve içerisinde
değerlendirmek ve tanımlamak her zaman zor olmuştur. Postmodernizm kendi
içerisinde farklı disiplinleri barındırır. Bu farlı disiplinler içerisinde metinlerarasılık,
ironi, pastiş, parodi, hiciv gibi unsurları barındıran postmodern oyunlar mevcuttur.
Tom Stoppard, bu unsurları kullanarak Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler ile
Travestiler oyunları gibi önemli eserlere imza atmıştır.
Postmodern açıdan baktığımızda Stoppard, Shakespeare, Beckett, Wilde gibi
yazarların oyunlarından faydalanarak onların yapısını ve içeriğini yeniden yorumlayıp,
tekstlerden ve karakterlerden alıntılar yaparak kendi oyunlarını ortaya çıkarmıştır. Bu
postmodern oyunları yazarken Stoppard, hayata tam bir kesinlikle yaklaşmamış,
76
129
Andrew Kennedy, Six Dramatists in Search of A Language, s. 22
77
130
Güçbilmez, a.g.e. s. 279
79
KAYNAKÇA
ÖZGEÇMĐŞ
Mesut Günenç 1985 yılında Denizli/Tavas’ta doğdu. Đlkokul ve ortaokulu
Karacasu’da, liseyi Ortaklar Anadolu Öğretmen Lisesi’nde okudu. 2003 yılında Atatürk
Üniversitesi, Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü,
Đngiliz Dili Eğitimi Anabilim Dalı’nı kazandı. 2007 yılında lisans eğitimi tamamlayarak
Milli eğitim Bakanlığı’na bağlı okulda Đngilizce Öğretmenliğine başladı. Aynı yıl
Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisans eğitimine başlayan
Mesut Günenç, Đngilizce Öğretmenliğini bırakıp Üniversite’de okutmanlık görevine
başladı. Hala aynı görevine devam etmektedir.