You are on page 1of 219

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ESKİÇAĞ DİLLERİ VE KÜLTÜRLERİ
(LATİN DİLİ VE EDEBİYATI)
ANABİLİM DALI

EURIPIDES VE SENECA’NIN AYNI ADLI TRAGEDYALARINDAN


TROADES VE MEDEA ADLI OYUNLARININ
KARAKTER VE OYUN PLANI BAKIMLARINDAN
KARŞILAŞTIRILMASI

Yüksek Lisans Tezi

Ceyda Üstünel

Tez Danışmanı
Doç.Dr. Gül Özaktürk

Ankara-2007
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ESKİÇAĞ DİLLERİ VE KÜLTÜRLERİ
(LATİN DİLİ VE EDEBİYATI)
ANABİLİM DALI

EURIPIDES VE SENECA’NIN AYNI ADLI TRAGEDYALARINDAN


TROADES VE MEDEA ADLI OYUNLARININ
KARAKTER VE OYUN PLANI BAKIMLARINDAN
KARŞILAŞTIRILMASI

Yüksek Lisans Tezi

Ceyda Üstünel

Tez Danışmanı
Doç.Dr. Gül Özaktürk

Ankara-2007
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ESKİÇAĞ DİLLERİ VE KÜLTÜRLERİ
(LATİN DİLİ VE EDEBİYATI)
ANABİLİM DALI

EURIPIDES VE SENECA’NIN AYNI ADLI TRAGEDYALARINDAN


TROADES VE MEDEA ADLI OYUNLARININ
KARAKTER VE OYUN PLANI BAKIMLARINDAN
KARŞILAŞTIRILMASI

Yüksek Lisans Tezi

Tez Danışmanı : Doç.Dr.Gül Özaktürk

Tez Jürisi Üyeleri


Adı ve Soyadı İmzası
…………………………. .....................
…………………………. .....................
………………………… ....................

Tez Sınavı Tarihi ..................................


İÇİNDEKİLER

S.NO

ÖNDEYİŞ i

GİRİŞ 1

Euripides ve dönemi 1

Tragedya yazarı olarak Euripides 13

Seneca ve dönemi 25

Seneca’nın felsefesine genel bakış 28

Tragedya yazarı olarak Seneca 31

I. BÖLÜM 37

Medea Öyküsü 37

Oyun Planı Bakımından Karşılaştırma 45

Karakter Karşılaştırması 103

II. BÖLÜM 116

Troyalı Kadınlar Öyküsü 116

Oyun Planı Bakımından Karşılaştırma 121

Karakter Karşılaştırması 181

SONUÇ 196

KISALTMALAR 201

ÖZET 203
II

ABSTRACT 204

KAYNAKÇA 205
i

ÖNSÖZ

Klasik edebiyatın en büyük özelliklerinden birisi, çağlar boyunca yazarlar

tarafından aynı konuları işleyen yapıtların verilmesidir. Bu gelenek, yavaş yavaş gücünü

kaybetmesine karşın, 19. hatta 20. yüzyıla kadar devam etmiş, farklı yazarların kaleme

aldığı, aynı adı taşıyan birçok yapıt günümüze kadar ulaşmıştır.

Klasik gelenek olarak da bilinen, araştırma ve geliştirmeyi teşvik eden bu

geleneğin amacı, aynı öykülerin işlenişi için çeşitli açılardan yeni ve farklı olasılıklar

aramaktır; öteki yazarlardan bir adım daha ileri gidebilmektir. Böylece aynı konu,

değişen zamanın koşulları, toplum ve seyircinin zevki, yazarın amacı ve düşünceleri gibi

çeşitli etkenler uyarınca farklı özellikler kazanmaktadır. Nasıl yeni bir buluş değişik

araştırmacılar tarafından zaman içinde eklemeler ve değişiklikler yapılarak

geliştiriliyorsa, aynı konular da farklı yazarlar tarafından yeni olasılıklar çerçevesinde

işlenerek geliştirilmektedir. Klasik gelenek bu ana özelliğiyle Batı’nın hem edebiyat

hem de teknik alanda araştırmacı zihniyetinin gelişmesine çok büyük katkıda

bulunmuştur.

Klasik geleneğin bu özelliğinin en çok görüldüğü yazın türü ise hiç kuşkusuz

tragedya olmuştur. İ.Ö 5. yüzyıldan başlayarak yazarlar aynı adı taşıyan birçok oyun

yazmışlardır. Örneğin ilk tragedya yazarlarından Phrynikhos’un ve Euripides’in

Danaidler, Alkestis ve Fenikeli Kadınlar adlı oyunları vardır. Antigone ile Elektra

Sophokles ve Euripides’te, Yalvaranlar ise Aiskhylos ve Euripides’te ortak olan

oyundur. Roma edebiyatına geçtiğimizde, ilk dönem yazarlardan başlayarak Seneca’ya


ii

gelinceye değin yine aynı konulu tragedya yapıtları verilmiştir. Buna verebileceğimiz en

güzel örnek ise hiç kuşkusuz Euripides’in Medea adlı oyunudur. İlk dönem Roma

tragedya yazarlarından Ennius ve Accius’un bu adı taşıyan oyunları vardır. Ovidius’un

Heroides adlı yapıtındaki Medea-Iason mektubunun yanı sıra, Medea adını taşıyan bir

tragedya oyunu da yazdığını biliyoruz. Ars Amatoria adlı yapıtının üçüncü kitabının

açılışında da Ovidius yine bu konuyu işlemiştir. Bu dönemden günümüze ulaşan tek

Medea adlı oyun Seneca’nın yapıtıdır. 17. yüzyıla baktığımızda Fransız dramasının en

büyük yazarlarından biri sayılan Pierre Corneille de Medea adlı bir oyun yazmıştır.

Bunun yanı sıra yazar, Herakles ve Andromakhe adlı oyunlar da vererek geleneği

sürdürmüştür. Ayrıca yine bu dönemin önemli yazarlarından biri olan Jean Racine’nin

de Andromakhe ve Phaedra adlı iki oyunu vardır. Örneğin, 19. yüzyılda Johann

Wolfang Goethe Iphigenia Aulis’te adını taşıyan bir oyun ve Prometheus adını taşıyan

bir şiir, 20. yüzyılda İrlandalı roman yazarı James Joyce ise Odysseus adında bir roman

yazmıştır.

Bu gelenek çerçevesinde yapıt veren yazarlar kendilerinden önce gelen yazarı ve

yapıtını birebir taklit etmemiştir. Zaten taklit etmiş olsalardı, bugün onlardan ve

yapıtlarından bahsetmenin bir anlamı kalmazdı. Yapıtın, özgün olabilmesi için yazarlar

bazı konularda oyunlarına yenilikler getirmiştir. Dil, içerik, kurgu, karakter gibi öğelerde

yapılan bu yenilik ve değişiklikler sonucunda yazarlar kendi bakış açılarını yansıtan

oyunlar yazabilmiş ve özgün olmayı başarabilmiştir.

Tezimizde, aralarında beş yüzyıl gibi büyük bir zaman farkı olan, farklı bir

toplum ve kültür ortamı içinde yetişmiş ve farklı seyircilere hitap etmiş iki yazar,

Euripides ile Seneca’nın Medea ve Troyalı Kadınlar adlı aynı konulu yapıtlarını, bu
iii

klasik gelenek çerçevesinde nasıl işlediklerini, oyunlara ne türlü yenilikler ve farklılıklar

getirdiklerini ortaya koymaya çalıştık. Öncelikle oyunların konusunu aldığı mitolojik

öyküler üzerine genel bir bilgi verdik. Yazarların bu öyküleri nasıl işlediklerinden ve

bunlara ne gibi değişiklikler getirdiklerinden bahsettik. Ardından karşılaştırmayı iki ana

bölüme ayırarak yaptık. İlk bölümde oyun planlarını karşılaştırdık, teknik ve kurgu

farklılıklarını ortaya koymaya çalıştık. İkinci bölümde ise karakter karşılaştırması

yaparak, yazarların kendi amaçları doğrultusunda karakterlere ne gibi özellikler

yüklediklerini anlamaya çalıştık.

Oyunlar incelenirken kaynak metinler olarak Harvard University Press’in Loeb

serileri kullanılmış, tezin son kısmında verilen kısaltmalar listesini oluşturmak için

Lexikon Der Alten Welt’ten yararlanılmıştır.

Tezimi hazırlarken her türlü konuda bana yardımcı olup yol gösteren

danışmanım Sayın Doç. Dr. Gül ÖZAKTÜRK’E, düzeltmeler ve eklemeler konusunda

benden yardımlarını esirgemeyen Sayın Prof. Dr. Mehmet ÖZAKTÜRK’E teşekkürü bir

borç bilirim.

Ceyda ÜSTÜNEL
GİRİŞ

EURIPIDES VE DÖNEMİ

İ.Ö 5. yüzyıl tragedyasının en ünlü yazarlarının zamanca sonuncusu olan

Euripides, İ.Ö 455’te başlayıp 406’da biten, elli yıllık sanat hayatı boyunca, bir tanesi

ölümünden sonra olmak üzere toplam beş birincilik kazanabilmiştir. Doksan oyun yazan

ve yirmi iki kez koro alan1 bir yazar için beş birincilik, iki şekilde yorumlanabilir:

Euripides, ya Aiskhylos ve Sophokles’e göre eleştirilen bir tragedya yazarıydı, ya da

onlar gibi tragedya geleneğine uygun oyunlar sahnelememişti. Bu iki yorum da bizleri

doğru sonuca çıkartmıyor. Nedeni ise şudur: İ.Ö 4. ve sonraki yüzyıllara baktığımızda

Euripides, oyunları yeniden en çok sahnelenen ve adından en çok söz edilen kişi olarak

karşımıza çıkmaktadır. Bugün ise, ardında en fazla oyun bırakan2 tragedya yazarı

olmasından başka, Homeros’un yanında, günümüz Avrupa edebiyatına en güçlü ve

sürekli etkiyi yapan Yunan yazarı3 olduğu düşünülüyorsa, Euripides’in kazandığı beş

birincilik, onun başarısız olduğunu değil, kendi yaşam döneminde yeterince

anlaşılamadığını gösterebilir. Bunun nedenlerini daha sonra ele alacağız. Şimdi, yazarın

hayat öyküsüne bir göz atmak, onu tanıma açısından yararlı olacaktır.

1
İ.Ö 5. yüzyılda Atina’da tragedya yarışmasına katılacak yazarlar görevlendirilen bir arkhon tarafından
seçiliyor ve yazarların oyunlarını sahneleyebilmelerine maddi anlamda yardımcı olmaları için şehrin
zengin yurttaşları arasından khoregoslar seçiliyordu. Koro almak deyimi, ön seçmeleri geçerek, yarışmaya
katılma şansını elde etme ve maddi destek alma anlamına gelmektedir.
2
Günümüze yazarın biri şüpheli bir ise satir oyunu olmak üzere toplam on dokuz, Aiskhylos ve
Sophokles’in ise yalnızca yedişer oyunu ulaşmıştır.
3
J. Latacz, Antik Yunan Tragedyaları, çev, Y. Onay, Mitos Boyut Yayınları,2006, s. 235.
2

Euripides söylentiye göre, Salamis Savaşı’nın patlak verdiği günde4 ( İ.Ö 5 Eylül

480), Marmor Parium’a göre ise İ.Ö 484 yılında doğmuştur. Modern araştırmacılar, İ.Ö

484 yılını daha güvenilir bulmaktadır. Üç tragedya yazarını da bir şekilde Salamis

Savaşı çevresinde toplayan söylentinin varlığı, araştırmacıların bu tutumunu doğrular

niteliktedir.5 Atina’nın kuzey doğusundaki Phyla demosunda doğan yazarın babasının

adı Mnesarkhos ya da Mnesarkhides, annesinin adı Kleito’dur. Aristophanes’in

eleştirilerinin aksine6, yazarın annesi, ne sebze satıcısıydı, ne de soylu olmayan bir

aileye mensuptu. Aristophanes’in, Kleito’nun üzerine attığı bu asılsız iddianın amacı

belli ki, Euripides’i karalamaktı. Ne var ki, yazar köklü bir aileden gelmeydi7.

Theophrastos, Euripides’in çocukken Apollon Delios’un şerefine düzenlenen şenlikte

dans eden soylu Atinalılara içki sunduğunu aktarır. Bu durum yazarın ailesinin, şehirde

önemli bir konuma sahip olduğunu gösterir. Bu değinmelerin dışında, Euripides’in

Atina’da özel kütüphaneye sahip çok az kişilerden biri olması8 ve tragedya yazabilecek

bilgi ve donanıma sahip olabilmek için eğitim almış olması, yazarın köklü bir aileden

geldiğinin başka kanıtlarıdır.

Euripides’in çocukluğu ve gençliği, Salamis Savaşı’ndan sonra, Pers tehlikesinin

uzaklaşmış olduğu, Atina’nın politik, askeri ve kültürel açıdan gücünün doruğuna

eriştiği bir dönemde geçer. Atina, Kleisthenes gibi bir demokratı, Themistokles gibi ileri

görüşlü bir devlet adamını ve Perikles gibi İ.Ö 5. yüzyıla damgasını vuran, çok yönlü,

4
Plut., Mor.p 717C. Suid., epsilon 3695. Vita, II. 2.4. Diog. Laert., II, 45.
5
Söylenceye göre, o zaman 45 yaşında olan Aiskhylos Salamis Savaşı’nda savaşmış, 15 yaşında olan
Sophokles, zafer kutlamalarında gençler korosunu yönetmiş, Euripides ise savaşın başladığı gün dünyaya
gelmiştir.
6
Aristoph., Kurbağalar, 840.
7
Suid., epsilon 3695.
8
Aristophanes bu duruma atıfta bulunur, bkz. Aristoph., a.g.e, 1409.
3

usta bir devlet adamı ve askeri görmüştü. Artık Atinalılar, Attika Delos Deniz Birliği

hazinesini, Delos’tan Atina’ya taşıyacak ve birlik üyelerinin verdiği vergiyi, hesabını

vermeden şehrin bayındırlık işleri için kullanacak kadar Yunanistan’da güç ve söz

sahibiydi. Bu güç sayesinde, sistemli bir şekilde gelişen dış siyaset ve ekonomi,

Atina’nın sosyal hayatına yansımış, Euripides gibi dönemin bilgin, yazar ve sanat

adamlarını etkisi altına alan düşünsel bir uyanışa yol açmıştı. Bir uyanış ya da atılım

çağı olarak adlandırabileceğimiz bu dönemde ortaya çıkan akımlar, Euripides’i

fazlasıyla etkilemiş, tragedya anlayışını şekillendirmiştir. Yaşamı üzerine anlatılanlara

baktığımızda yazarın, dönemin önemli düşünür ve sofistleri ile yakınlık kurduğunu

öğreniyoruz. Hatta yazarın kurduğu bu yakınlık çoğu yerde, öğretmen öğrenci ilişkisi

olarak tanımlandırılmıştır.

İ.Ö 5. yüzyılda Atina, bir kültür ve sanat merkezi haline gelir. Özellikle, Perslerin

baskıları sonucu İyonyalı düşünür, sanat ve bilim adamları Atina’ya sığınarak,

çalışmalarına burada devam etmeyi tercih ederler. Euripides’in hocası olarak anılan

Klazomenailı Anaksagoras da Atina’ya İ.Ö 460 civarında gelmiş ve Pelopponnesos

Savaşı’nın başladığı yıl (İ.Ö 431) Atina’yı terk etmiştir. Cicero ve diğerlerinin de dediği

gibi9 gerçekten de Anaksagoras’ın, o zamanlar henüz yirmi yaşında olan Euripides’in,

hocası olma olasılığı yüksektir. İyonyalı bir düşünür olan Anaksagoras dinsel bir nitelik

taşıyan güneş, ay, hava ve varlıkların öz maddesini, doğa bilimi ilkelerine göre

açıklamış; bunun yanında evrendeki her şeyi düzene sokan akıl (νους) kavramını ortaya

atmıştır. Diogenes Laertios bizlere Euripides’in, Anaksagoras’ın fikirleri doğrultusunda

gittiğinin ipuçlarını verir:

9
Cicero, Tusc., iii, 30; Vit., Praef. Viii,1. Suid., epsilon 3695.
4

“ Derler ki, Aigospotamoi’a bir gök taşının düşeceğini önceden haber vermiş:

Dediğine göre, taş güneşten önce düşecekmiş. Onun öğrencisi olan Euripides de buna

dayanarak Phaethon adlı oyununda, güneşi “altın kütle” olarak tanımlamıştır.”10

Benzer bir değinme yazarın, Orestes adlı oyununda da karşımıza çıkar.11 İki kayıp

oyunu Chrysippos ve Felsefeci Melanippe’den kalan parçalara baktığımızda,

Anaksagoras gibi Euripides’in de evrenin kökeni ve varlıkların öz maddesi hakkında

belirli bir düşünceye sahip olduğunu görürüz. Chrysippos’ta öz madde, toprak ve

havadır.12 Aristophanes, Kurbağalar adlı yapıtında, Euripides’e şöyle dua ettirerek, bu

düşüncesi ile alay eder:

“ Euripides: Ey Hava, gıdam benim. Ve her zaman dilimi döndüren ilahi güç, ey

deham, ey bana koku aldıran burun deliklerim, ileri süreceğim fikirleri savunmama

yardımcı olunuz.”13

Felsefeci Melanippe’de, gökyüzü ve dünyanın başta bir olduğu, ayrıldıklarında ise her

şeyi oluşturup, onları şekillendirdikleri görüşü işlenmiştir.14 Fakat yazarın bu

düşünceleri, tam anlamıyla Anaksagoras’ınkilerle örtüşmez. Kuşkusuz Euripides ve

Anaksagoras, başta bir kaosun var olduğunu kabul ederler. Fakat Euripides, öz madde

olarak her tarafa yayılan hava ve toprağı gösterirken, Anaksagoras maddelerin başta

çokluk ve azlık bakımından sonsuz olduklarını ileri sürer. Bunun yanında, Euripides,

10
Diog. Laert., Ünlü Filozofların Yaşam ve Öğretileri, çev. Candan Şentuna, Kazım Taşkent Klasikler
Yapı Dizisi, 2003, II.10.
11
Eur., Or., 982 v.d.
12
P. Decharme, Euirpides and The Sprit Of His Dramas, The Macmillan Company, 1968, s.28.
13
Aristoph., Kurbağalar, çev. Nevzat Hatko, Milli Eğitim Basımevi, 1946, 892–4.
14
P. Decharme, a.g.e., s. 29.
5

hava ve toprağın birbirlerinden nasıl ayrıldığını söylemezken, Anaksagoras’a göre

maddeler, aklın etkisiyle ayrılmıştır.

Anaksagoras’ın maddelere düzen veren ve onları şekillendiren bu akıl öğretisinin

izlerine, Euripides’in iki pasajında rastlarız. İlkinde Euripides aklın, insanların içinde var

olan tanrısal bir madde olduğunu söyler.15 Troyalı Kadınlar adlı oyununda ise, Hekabe,

Zeus’a dua ederken, onu ölümlü insanların aklı olarak niteler.16 Her ne kadar Euripides,

akıldan bahsetse de Anaksagoras’ın öğretisi ile yüzde yüz örtüşen bir akıl tanımı

görmeyiz, çünkü Anaksagoras’ın ileri sürdüğü akıl işlevce tanrılardan da daha üstün

konumda görülmektedir. Sonuçta yazarın, Anaksagoras’ın öğretisini tümüyle

benimsemediğini ve zaman zaman açıkça bu öğreti ile ters düşen fikirler aktardığı aşikâr

olsa da, kesinlikle Anaksagoras’tan etkilendiği görüşü araştırmacılar arasında yaygındır.

Euripides, Anaksagoras’ın yanı sıra, İ.Ö 5. yüzyıl Atina’sında ortaya çıkan sofist

akımın etkisinde kalmış ve anlatılanlara bakılırsa, zamanın önde gelen sofistleri ile

dostluk kurmuştur. Adı geçen sofistler Gorgias, Abderalı Protagoras ve Kioslu

Prodikos’dur. Bunların içinden sadece Protagoras’ın, Euripides’in hocası olma olasılığı

vardır.17 Diogenes Laertios, Protagoras’ın Tanrılar üzerine adlı yapıtını Euripides’in

evinde okuduğu ve sonrasında bu yapıtı yüzünden Atina’dan kaçmak zorunda kaldığını

aktarır.18 Ayrıca yine Diogenes’in aktardığına göre, Protagoras Sicilya’ya giderken gemi

kazasında ölünce, Euripides Iksion adlı oyununda bu olaya üstü kapalı işaret etmiştir.19

15
P.Decharme, a.g.e., s. 29, dip. 3.
16
Eur., Tr, 884 v.d.
17
Ayrıntılı bilgi için bkz. P. Decharme, a.g.e., s. 34 v.d.
18
Diog. Laer., ıx. 54.
19
Diog. Laert., ıx. 55.
6

Protagoras, her şeyin ölçüsünün ve bütün olayların merkezinin insan olduğunu

söyleyerek, insanla ilgili her şeyi tartışma konusu haline getirir. Böylece insanın düşünce

ve davranışını, yasaların ve geleneklerin üzerine çıkartır. Birey, davranışlarını yasa ve

geleneklere göre değil, kendi düşüncesine göre ayarlayacaktır. Karar verme kişinin

kendi düşüncesine ve yargı gücüne bırakılınca, atalardan kalma geleneklerin (μυθος)

etkenliği azalır. Düşünce ve yargı gücü (λογος) üstün gelir. Euripides’in kayıp oyunu

Aeolos’taki şu tümce, Protagoras’ın “İnsan her şeyin ölçüsüdür.” sözünü anımsatır:

“Hiçbir hareket, onu yapan kişiye onursuz görünmüyorsa, onursuz değildir.”20

Sofistlerin bir başka özelliği, retoriğe verdikleri önemdir. Sofistler para karşılığı

verdikleri derslerde, insanlara kamu ve özel yaşamlarında kendilerini daha iyi ifade

edebilmeleri ve başarı yakalayabilmeleri için güzel konuşma tekniklerini öğretirlerdi.

Euripides ise bazı oyunlarında, sofistlerin retoriğinden hoşlanmadığını gösteriyormuş

gibi sözler kullanır. Örneğin Hekabe, kendi adını taşıyan oyunda şöyle der:

“ Agamemnon, insanların dili işlerinden daha güçlü olmamalıdır. Eğer kişi iyi

işler yaptıysa, iyi sözler de söylemesi gerekir; kötü işler yaptıysa, sözleri değersiz

sayılmaldır ve kişi asla adil olmayanı adil gibi gösterememelidir. ”21

Euripides de, Sokrates gibi, boş retoriğin doğurduğu kötü etkiye karşı duyduğu kaygıyı

dile getirerek, güzel lafların sadece ruhumuzu okşadığını, doğru ve gerçek olan şeyleri

yansıtmadığını çoğu oyununda vurgulamıştır.22 Ne var ki yazar, sofistlerin bu tutumunu

yerse de, o zamanki seyircinin ağız tadına uygun ve ilgisini çekecek türde oyunlar

vermek isterken, bu türde bir retoriğe oyunlarında yer vermiştir. Özellikle Peloponnesos

20
P.Decharme, 1968, s. 35.
21
Eur., Hek., 1188 v.d.
22
Eur., Hipp, 486–489.; Med., 580.
7

Savaşı’nın ilk yıllarında yazdığı oyunlarda kullandığı retorik, Gorgias ve Protagoras’ın

sanatını anımsatır.23 Daha sonra retoriğin temel alıştırmaları olacak olan contraversiae

ve suasoriae tipi tartışmalar, yazarın oyunlarında sıkça karşımıza çıkar. Örneğin, Troyalı

Kadınlar’da24 Menelaos’un, davacı Hekabe ve davalı Helene arasında ya da

Hekabe’de25, Agamemnon’un Hekabe ve Polymestor arasında vereceği kararı, eminiz ki,

Atina seyircisi büyük bir merak içinde izlemiştir. Bunun yanında yazar, sofistlerin

retoriği her türlü amaç için bir ikna aracı olarak kullanmalarını kınasa da, haksız bir

durumu haklı çıkartmak zorunda kaldığı sahneler de yazdığı olmuştur. Örneğin, Medea

oyununda, Iason, olan bitenden sonra Medea ile ilk kez yüz yüze geldiği sahnede,

yaptıklarından dolayı ondan utanıp özür dileyeceği yerde, hareketlerini tamamıyla haklı

çıkartmaya çabalayan bir konuşma yapar.26 Burada Iason, Medea’nın kendisine

yönelttiği suçlamaları büyük bir soğukkanlılıkla ve sofistlerin sanatını anımsatır bir

şekilde reddeder, kendi haklılığını sofistik bir biçimde kıvrak bir zekâ ile ortaya koyar.

Sonuç olarak yazar, sofist akımın ve onun insana odaklı öğretisinin etkisi altında

kalmıştır. Euripides’in o her şeyi araştıran ve sorgulayan doğası ve aynı zamanda insan

odaklı tragedya anlayışı sayesinde oyunlarında, kendi davranışlarından kendi sorumlu

olan kişiler yaratmasına ve olayları değişik ve zıt açılardan incelemesine olanak

tanımıştır.

Euripides’in hocası olarak gösterilenlerden birisi de Sokrates’tir. Aelios,

tiyatroya çok nadir giden Sokrates’in, eğer Euripides’in yeni bir oyunu sahneleniyorsa,

23
P.Decharme,a.g.e., s. 37.
24
Eur., Tr, 914–1059.
25
Eur., Hek., 1129–1151.
26
Eur., Med., 533–575.
8

hiç kaçırmadığını, hatta onu seyretmek için Pire’ye dahi gittiğini aktarır.27 Hatta yazar

ile Sokrates arasındaki ilişki, Diogenes Laertios’un aktardığına göre yakın bir ilişkidir:

“… Euripides’e yardım ettiği düşüncesi yaygındı.”28

Aristophanes’in Bulutlar adlı komedyasında Euripides ile Sokrates arasındaki ilişki yine

aynı şekilde aktarılır:

Sokrates’i kastederek: “Euripides için bol gevezelik ve bilgiçlikle dolu

tragedyalar yazan işte bu adam.”29

Kallias’ın Tutsaklar adlı komedyasında ise, Euripides’in karakterlerinden biri, yazarın

gururlanmakta haklı olduğunu, çünkü oyunlarını asıl yazan kişinin Sokrates olduğunu

söyler.30 Komedya yazarlarının bu konudaki aktarımları bizlere, Euripides ile

Sokrates’in fikirlerinin örtüştüğü izlenimini vermektedir. Yalnız, komedya yazarlarının

durumu oldukça abarttıkları da göz önünde tutulmalıdır. Öyle ki, iki adamın felsefe

anlayışına baktığımızda Euripides genelde, fiziksel araştırmaya daha yatkınken,

Sokrates’in bu yönde hiçbir ilgisi yoktur. Dahası, Euripides geleneksel dini eleştirmeyi

severken, Sokrates bu konuda sınırları zorlamamıştır.

Sokrates, Atina’da tanınmaya başladığı zamanlar-ki bu Peloponnesos Savaşı’nın

ilk yıllarına denk gelmektedir- Euripides ellili yaşlardaydı. Peki, Sokrates’in insan hayatı

ve ahlak üzerine yaptığı konuşmalar, Euripides’in bakış açısını değiştirmiş miydi? Bu

soruya kesin bir cevap veremiyoruz ama oyunlarına baktığımızda, belli belirsiz birkaç

27
Var. Hist. ii. 13.
28
Diog. Laert., çev. Candan Şentuna, ii. 18.
29
Diog. Laert., a.g.e. Ayrıca Aristoph., Nub. (birinci), frg. 376.
30
Diog. Laert., a.g.e.
9

değinme karşımıza çıkıyor. Ne var ki, yazarın oyunlarında daha çok karşılaştığımız şey,

Sokrates’in temel fikirlerine uymayan görüşlerdir. Diogenes Laertios şöyle aktarır:

Sokrates, Euripides’in bir oyununda erdemle ilgili olarak “En iyisi bunları

rastlantıya bırakmak31” demesi üzerine, ortadan kaybolan köleyi aramaya değer bulup,

erdemin yok olup gitmesine böyle seyirci kalmanın gülünç olduğunu söyleyerek, kalkıp

gitmiştir.32

Örneğin, Hippolytos’ta Phaidra, herkesin doğruyu, içinde onu uygulayacak gücü olmasa

dahi bildiğini söyler.33 Bundan başka yazar, çoğu kez oyunlarında, içgüdü ve tutkunun

çoğu zaman mantığı yıktığını ve kişinin eğitimli olmasının bu durumu düzeltmeye hiçbir

katkıda bulunmadığı görüşünü tekrarlar.34 Aktardıklarımızın ışığında Euripides’in,

Sokrates’in öğretisinin çok etkisi altında kalmadığını söyleyebiliriz. Belli ki, komedya

yazarları, arkadaşlık boyutunda olan bu ilişkiyi büyütmüş, hiç yaşanmayan bir biçimde

anlatmışlardır.

Euripides’in yaşadığı dönem, her şeyin tartışılmak istendiği ve tartışıldığı bir

çağdı. Yazarın oyunları, evreni ve insanı yeniden tanıma ve tanımlama girişimlerinin

yaşandığı, eski düşünce ile sofistik kültürün şiddetle çekiştiği bu döneme ayna görevi

yapmaktadır. Bu duruma şaşılmamalıdır çünkü Aiskhylos’un ve Sophokles’in

yaşadıkları dünya değişmeye başlamış, Euripides’te değişen bu çağa ayak uydurmuştur.

Aslında yazar, çağa ayak uydurmaktan daha fazlasını yaparak, değişen bu çağı

şekillendiren kişilerden biri olmuştur.

31
Eur., El. 379.
32
Diog. Laert., çev. Candan Şentuna, ii.33.
33
Eur., Hipp., 375 v.d.
34
Eur., Med., 1078-1080. El., 367 v.d.
10

Aiskhylos ve Sophokles önce yurttaştılar; sanatçılıkları ondan sonra geliyordu.

Oyunlarını kentin politik kültürüne bir katkı olarak görmekteydiler. Euripides ise, hiçbir

zaman kendini böyle hissetmemiştir. Topluma sorunsal bir nesne olarak bakmış, eleştiri

amacıyla ondan belirli bir uzaklıkta durmayı tercih etmiştir. Sophokles gibi politikaya

etkin olarak katılmamış, günlük politikadan oldukça uzak durmuştur. Özel yaşamı

hakkında çok az şey biliyoruz. Suidas’a göre melankolik, içi sıkılmış ve dünyevi

yaşamdan elini eteğini çekmiş bir kişiydi.35 Oyunlarını Salamis’te denize bakan bir

mağarada yazardı. İki kere evlenmiş, ilk eşi Melito’dan üç tane çocuğu olmuştur:

Oğullarından en büyüğü Mnesarkhides tüccar, ortanca Mnesilokhos oyuncu, en küçük

Euripides36 ise kendisi gibi yazardı. İkinci eşi, Khoirile ya da Khoirine’dir. Anlatılanlara

bakılırsa ilk eşi Melito, Euripides’e sadık kalmamış, yazarın kölesi ve yardımcısı

Kephisophon ile ilişki kurmuştur. Ozan, ikinci evliliğinde de mutluluğu

yakalayamamıştır.

Yazar, İ.Ö 408 yılında Makedonya kralı Arkhelaos’un daveti üzerine Pella’ya

gider. Arkhelaos, sanat çevresinden önemli insanları Makedonya’ya toplamıştı; tragedya

yazarı Agathon, ressam Zeuksis ve dithyrambos yazarı Miletoslu Timotheos bunlardan

birkaçıdır. Euripides, Atina’ya dönme fırsatı bulamadan İ.Ö 406 yılında Pella’da

ölmüştür. Ölüm haberi Atina’ya ulaştığında, Sophokles sahneye yas giysileri içinde

çıkmıştır.

35
Suid., epsilon 3695.
36
Suidas’ta yeğeni olduğu aktarılır. Suid., a.g.e.
11

Euripides’in yaklaşık doksan oyunundan, on dokuzu elimize ulaşmıştır. Bunların

arasında sayılan Rhesos37’un, yazarın oyunu olma olasılığı oldukça düşüktür. O halde

elimizde, biri şüpheli, ötekisi satir oyunu-Kyklops- olmak üzere, toplam on dokuz

tragedya vardır. Yazarın oyunları ortaçağa, iki farklı grup el yazmasıyla ulaşır. Hepsi

skholion38 içeren bu birinci grup el yazmalarında toplam on oyun vardır: Alkestis,

Andromakhe, Hekabe, Hippolytos, Medeia, Orestes, (Rhesos), Troyalı Kadınlar,

Fenikeli Kadınlar, Bakkhalar. İkinci grupta ise, skholion içermeyen dokuz oyun

bulunmaktadır. Burada oyunlar, alfabetik sıraya göre sınıflandırılmış, bize ise E

(epsilon), H (Eta), I (iota) ve K (kappa) baş harflerini taşıyanları ulaşmıştır: Helene,

Elektra, Herakles Çocukları, Yalvaranlar, Ion, Iphigenia Aulis’te, Iphigenia Tauris’te ve

Kyklops. 1300’lü yıllarda Bizanslı bilim adamı, Demetrios Triklinos tarafından bu iki

grup el yazması birleştirilir. Codex Laurentianus denilen birleştirilmiş bu cilt,

günümüzde Floransa’daki Laurentina kitaplığında muhafaza edilmektedir.

Aiskhylos’un öldüğü yıl (İ.Ö 455) ilk kez sahne yarışmalarına katılır.

Sahnelediği oyun ise Pelias’ın Kızları’dır. Elimizdeki oyunların çoğunun, ne yazık ki,

hangi tarihte sahnelendiğini bilmiyoruz. Latacz, günümüze kalmış oyunların olası

sahnelenme tarihlerini verir:39 İ.Ö 438 Alkestis, İ.Ö 431 Medeia, İ.Ö 430 Herakles

Oğulları, İ.Ö 428 Hippolytos, İ.Ö 426 Hekabe, İ.Ö 425 Andromakhe, İ.Ö 424

Yalvarıcılar ( Atina dışında sahnelenmiştir), İ.Ö 417 Elektra, İ.Ö 416 Herakles, İ.Ö 415

37
Oyun, Homeros’un İlyada’sındaki Dolon öyküsünün dramatize edilmiş şeklidir. Bir bütün halinde
bakıldığında, bir tragedyadan çok okul piyesine benzemektedir. Oyunun, İ.Ö 4. yüzyıl ortalarında
yazıldığı ve isim benzerliğinden dolayı yanlışlıkla Euripides’in oyunları arasına karıştığı düşüncesi
yaygındır.
38
El yazmalarının yanına yapıta ilişkin verilen notlara Skholion, onları yazanlara ise yorumcu
denilmektedir.
39
J. Latacz, 2006, s. 244.
12

Troyalı Kadınlar, İ.Ö 414 Ion, İ.Ö 413 Iphigenia Tauris’te, İ.Ö 412 Helene, İ.Ö 410–9

Fenikeli Kadınlar, İ.Ö 408 Orestes, İ.Ö 406–0 (ölümünden sonra) Iphigenia Aulis’te ve

Bakkhalar. Bu oyunların içinden Alkestis, Medeia, Herakles Çocukları, Hippolytos,

Troyalı Kadınlar, Helene ve Orestes’in sahnelenme tarihleri kesindir. Alkestis

sahnelendiğinde yazar kırk yaşını geçmiş, Medea’yı yazdığında ise neredeyse elli yaşına

gelmişti. Öyleyse bize tam olarak ulaşan oyunların tümü, yazarın orta yaş sonrası

dönemine ait yapıtlardır. Tragedyaları dışında yazarın, Sicilya’da ölen Atinalı erler ve

Alkibiades için yazdığı birer epikedeion vardır.40

40
Plut., Nic, 17,4. ve Plut, Alc., 11,1.
13

TRAGEDYA YAZARI OLARAK EURIPIDES

Euripides’in oyunlarında, zamanının yeni düşünce ve akımlarına yer vermesi,

yazarın sahne filozofu (σκηνικος φιλόσοφος) olarak adlandırılmasına neden olmuştur.

Gerçekten de yazar, Sophokles’ten birkaç yıl genç olmasına rağmen, aydınlanma çağı

diye nitelendirdiğimiz dönemin etkisinde kalmış, oyunlarını iki tragedya yazarından da

farklı bir atmosferde yazmıştır. Ne Aiskhylos gibi gelenekçi olabilmiş, ne de Sophokles

gibi yurttaşlık bilincini yükseltmeye çabalamıştır. Ama çağının sorunlarına her iki

tragedya yazarından da daha çok eğilmiş, yarattığı karakterler aracılığı ile yeni

düşüncelerin sözcülüğünü yapmıştır. Yazarın asıl ilgi konusu insan olmuş, sofistlerin

insanı temel alan mantık yürütme tekniğinden oldukça etkilenmiştir. Sofistlerin değişken

ölçülerle konulara bakış tekniği, bugüne kadar kabul gören yasa ve geleneklerin,

hukukun, günlük yaşamın, kısaca insanı ilgilendiren her şeyin tartışma konusu olmasına

neden olmuştur. Euripides de bu kuşkucu ve incelemeye yönelen akıma uyarak, özellikle

dini gelenekleri işlediği oyunlarda genelde kabul gören bazı durumları ve düşünceleri,

geleneksel değerleri sorgulayıp tartışmıştır. Eleştiriyi dolaylı yoldan yaparak o dönemde

yeni fikirler duymaya pek alışkın olmayan Atina seyircisinin tepkisini çekmemeye

çalışmıştır. Bu işte bazen başarılı olmuş, bazen ise seyircinin tepkisini öyle çekmiştir ki,

ya sahneye çıkıp onlardan özür dilemek ya da sahnelediği oyunu seyircinin isteğine göre

tamamen değiştirmek zorunda bile kalmıştır.41

Örneğin, Helene oyununda yazar Helene’ye şöyle dedirtir:

41
Bu oyun Hippolytos’tur. İlk oyunun adı Hippolytos Kalyptomenos, elimizde olan 2. versiyonunun adı
ise Hippolytos Stefanias’dır.
14

“…Bana gelince, Sparta gibi ün salmış bir toprak, vatanım, Tyndereos ise

babamdır. Ama gerçekte doğumum hakkında ortada başka bir söylenti dolaşıyor: Güya

bir gün, Zeus bir kuğu kıyafetine girmiş, kanatlarını çırpa çırpa annem Leda’nın yanına

gelmiş bir kartalın takibinden kaçar gibi görünerek hileyle yatağına girmenin yolunu

bulmuş. Bu öyküye inanmalı mı bilmem?”42

Yazar, tanrıların o inanılmaz gücünü işleyen hikâyelerin, aslında onları daha korkunç

göstermeye çalışan kişilerin uydurduğu hikâyeler olduğunu burada ve daha birçok

oyunda üstü kapalı ima etmektedir. Bazı durumlarda yazar, ortaya eleştirdiği olayla ilgili

sadece bir kuşku atmaz, o olaya neden inanılmaması gerektiğinin açıklamasını yapar.

Örneğin Troyalı Kadınlar’da, Helene, ele geçirilen diğer kadın esirlerle birlikte

Menelaos’u beklerken, kendisini haklı çıkartmaya çalışan bir konuşma yapar. Ona göre,

Aphrodite, Priamos’a kendisini önererek altın elmayı almaya hak kazanmıştır. Asıl suçlu

odur, kendisi ise güzelliğinden dolayı satılmıştır. Hekabe ise, Helene’nin söylediklerinin

doğru olmadığını nedenleri ile açıklar43. Euripides burada güzellik yarışmasının sadece

uydurma olmadığının değil, aynı zamanda böyle bir olayın, tanrıçaların geleneksel

karakterlerine uymadığının da altını çizer. Bunu da öyle ima yoluyla değil açıktan açığa,

mantık çerçevesinde yapar.

Euripides’in eleştirdiği bir diğer nokta ise, tanrıların yaptıkları yanlış

davranışlardır. Örneğin, Herakles, delirip çocuklarını öldürdükten sonra kendine

geldiğinde Theseus ona akıllı davranması gerektiğini hatırlatarak şöyle der:

42
Euripides, Hel., çev. Vahdi Hatay, Milli Eğitim Basımevi, 1945, 17 v.d
43
Euripides, Tr., 919 v.d.
15

“Hiçbir ölümlü, hatta şairlerin anlattıkları yalan değilse, bir tanrı yoktur ki

kaderin sillesini yememiş olsun. Tanrılar, kendi aralarında, yasalara aykırı birlikler

kurmamışlar mı? Kendileri hüküm sürmek için, babalarını alçakça zincire vurmamışlar

mı?”44

Yazarın asıl anlatmak istediği, tanrıların güçlerini kullanarak yaptıkları kötü davranış ya

da işlerle insanlardan daha fazla suçlu konumuna düştükleridir. Belki de Euripides’in en

fazla eleştirdiği durumlardan biri de, tanrıların aşk uğruna ölümlü kadınların peşinden

koşmalarıydı. Yazar Herakles’te, Zeus’un kurduğu yasak aşkı ayıplayarak, Amphityon’a

şöyle dedirtir:

“Ey gücü yeten Tanrı, bir ölümlü olduğum halde senden üstünüm, çünkü ben

Herakles’in çocuklarına hainlik etmedim. Ancak sen, yatağıma gizlice girip hakkın

olmadığı halde bir başkasının karısıyla yatmanın yolunu buldun.” 45

Euripides, tanrıların her şekilde insanlara örnek olmaları gerektiğini düşünüyordu.

İnsanların, yaptıkları ahlaksızca bir davranışı, tanrıların yaptıkları ile kıyaslayarak

kendilerini haklı çıkartmaya çalışabilecekleri tehlikesinin farkındaydı. O yüzden

tanrıların, insana özgü duygu ve davranışlarla betimlenmesi, yazara göre yanlıştı:

“Çünkü tanrıların ölümlülerden daha akıllı olması gerekir.”46

Euripides’e göre tanrılara yakışmayan hareketlerden birisi de, onların güçlerini insanlara

karşı kötülük için kullanmalarıydı. Aphrodite’nin, Hippolytos’tan saygı görmediği için,

hem onu hem de dolaylı yoldan Phaidra’yı cezalandırması, ya da Hera’nın Herakles’i,

çocuklarını öldürmesi için zorlaması kesinlikle yazarın seyirciye, yanlış olarak

44
Eur., Her., Çev. Lütfi Ay, Milli Eğitim Basımevi, 1943, 1313 v.d.
45
Eur., a.g.e., 1335 v.d.
46
Eur., Hipp., çev. Lâmia Kerman, Milli Eğitim Basımevi, 1943, 120.
16

göstermek istediği türden olaylardı. Yazar, geleneksel tanrılar hakkındaki görüşlerini,

ortaya kuşku atarak dile getiriyordu. Ona göre tanrılar, iyi ya da kötü kişiyi çoğu zaman

ayırt etmekte ve onlara hak ettiklerini vermede adil değildi. Bu, tanrıların dünyayı

yönetmekte aciz kaldıklarını düşünmemize sebep olmuyor muydu?47 Ya da tanrılar

kimdi ve onlar hakkında ne bilebiliyorduk ki?48 Bu ve bu gibi birçok örnek bizlere

Euripides’in o dönemde inanılan dini geleneklere ve tanrı kavramına karşı çıktığının bir

göstergesidir.

Euripides’in Anaksagoras’la olan ilişkisinde de bahsettiğimiz gibi49, yazar çoğu

oyununda Zeus’u, hava (αιθηρ) olarak tanımlamış, ya da onu bu sözcükle

ilişkilendirerek onurlandırmıştır. Örneğin Troyalı Kadınlar’da, koro Zeus’a seslenirken

şöyle der:

“Efendim, sen otururken gökyüzünde şehir harap olmakta…”50

Ya da adı bilinmeyen bir oyunundan kalan parçalarda şu tümce ile karşılaşırız:

“Eğer kanatlara sahip olsaydı, Zeus’a yaklaşmak için gökyüzünün en yukarı

bölümlerine uçabilirdi.”51

Bu düşüncenin tam olarak ne zaman şekillendiğini bilmesek te, belli ki yazar zaman

içinde Zeus’u gökyüzü olarak görmüş ve onu her şeyin özü olarak düşünmüştür.

Khrysippos’tan kalan parçalarda açıkça bütün varlıkların doğumlarını iki ana ilkeye

borçlu oldukları, bunlardan birisinin toprak ötekisinin ise, gökyüzü yani Zeus olduğu

47
Eur., El.,çev. A.Hamdi Tanpınar, Milli Eğitim Basımevi, 1943 583–4. Oenom. Frg. 577.
48
Eur., Or., 418.
49
Bkz. s. 3–4
50
Eur., Tr., 1077–78.
51
Decharme, a.g.e., s. 60 dip. 2.
17

dile getirilir.52 Yazara göre Zeus, doğanın gerekli ve değişmez yasalarını içinde

barındırır:

“Zeus’tan öte hiçbir şey yoktur.”53

Euripides’in, dönemindeki gelenek görenek ve tanrı kavramına ne şekilde yaklaştığını

genel hatlarıyla özetledik. Peki, yazarın tragedyalarında insan nasıl işlenmiş, karakterler

nasıl şekillendirilmiştir?

Euripides, döneminin düşünce hareketine uygun olarak insanı Aiskhylos ve

Sophokles’te görmeye alışık olduğumuz biçimde, seyirciye örnek davranışlar sergilen

kişiler olarak değil, normal hayatta görmeye alışık olduğumuz haliyle betimlemeyi tercih

etmiştir. Tragedyalarında insanlar, iyi ve kötü olarak iki zıt gruba ayrılmış bir şekilde

karşımıza çıkmazlar. Kötü insanların da içinde iyi bir taraf olduğu gibi; iyi insanlar da

zaman zaman, yanlış olduğunu bile bile kötülük yapabilirler. Mantığın ve bilginin

gösterdiği yoldan sapan kişilere bunu yaptıran şey de tamamen insana özgü; öfke,

kıskançlık, kibir gibi her insanın içinde bulunabilen ilkel duygular, dürtüler ya da

içgüdülerdir. Kişiler genelde, dinsel ve toplumsal geleneklerin ve kalıplaşmış

düşüncelerin bağından kurtulup kendi başına kalmış insanlardır. Karakterler,

Sophokles’in tragedyalarında olduğu gibi idealleştirilmiş kişiler değildir. Önceki

yazarlar gibi o da, oyunlarının konusunu mit öykülerinden seçmiş olsa da yazar,

karakterini amacı doğrultusunda nasıl işlemek istiyorsa, öyküyü buna uygun olarak

değiştirmekten ya da ekleme yapmaktan çekinmemiştir. Böylece, insanları efsane

düzeyinden günlük yaşam düzeyine indirmiştir. Yani öyküler yeni düşüncelerin

52
Eur., Frg. 839.1
53
Eur., Alk., çev. A.Hamdi Tanpınar, Milli Eğitim Basımevi, 1935, 965.
18

tartışılması için bir araç olmuştur. O halde oyunlarının kişilikleri de günlük yaşamdan

insanlar; bir köle, bir süt nine, dilenci, çocuk, yaşlı, âşık ya da bir barbarla özdeştir.

Yazar belli ki, kendi yaşadığı yaşamın ve gördüğü insanların güncel sorunlarını

anlatmak istemiştir. Gerek doğrudan doğruya toplum ile birey arasında gerekse

toplumsal yaşam içindeki bireyler arasındaki ilişkileri örneğin: kadın ile erkek, baba ile

çocukları, efendi ile köle, Yunanlı ile barbar v.s yeni düşünceler ve gerçekçi bir bakış

açısıyla incelemiştir. İnsan ön planda olunca, yazarın oyunları da daha doğal, gerçekçi

ve anlaşılması kolay bir hale bürünür. Dil sadeleşir, din ve gelenekler sorgulanır,

seyirciye verilen mesajların biçemi değişiverir. İşte bunlar, Euripides’in döneminde

neden eleştirildiğinin kısa yanıtlarıdır. Yazarı, sadece beş birinciliğe layık gören halk ve

çağdaşı yazarlar bu yüzden Euripides’i eleştirmişler, tragedyanın sonunu getirdiğine

inanmışlardır. Aristophanes’in Kurbağalar’ı bizlere, yazarın o dönemde nasıl

yorumlandığını anlamamıza yardımcı olabilir.

Kurbağalar’da, Euripides’e yöneltilen eleştirileri dört ana başlıkta toplayabiliriz.

İlk eleştiri konusu, tragedyanın geleneksel dili ve tonudur. Aristophanes, Euripides’in

tragedyanın dilini bozduğunu, sahip olduğu o yüceltilmiş tonu basitleştirdiğini

düşünüyordu. Koro, Aiskhylos ile Euripides arasındaki yarışma başlamadan önce, her iki

tragedya yazarını tanıtıcı yorumlarda bulunur Aiskhylos gür sesli, Euripides ise cılız

sesli sanat bozguncusudur. Sorguçlu sözler söyleyecek, iğneleyici kelimeler savuracaktır

Aiskhylos’a.54 Koro, Euripides’i kast ederek cümlelerini şöyle bitirir:

54
Aristoph., Kurbağalar, 873.
19

“ Öte yandan, ağız içinde işleyip, haset yularlarını her yana uzatan bir dil,

kelimeleri kıyma gibi doğrayarak karşısındakinin ciğerlerinde hayli zahmete mal olan

haykırışları kıvrak buluşlarıyla hiçe indirecek.”55

İlerleyen dizelerde Euripides, Aiskhylos’tan devraldığı sanatı ne hale soktuğunu

anlatmaya başlar:

“ Senden sanatı devraldığımda onu boş laflardan, ağır kelimelerden, şişirmeden

temizlemek, ona hoş gevezelikler çorbası içirerek, onu kısa mısralar ve ak kerevizlerle

perhize koyup, kitaplardan aldığı fazlalıkları süzerek, yükünden kurtarmak ve

zayıflaştırmak oldu.”56

İkinci başlık, ele alınan kahramanların ve olayların ciddiyetidir. Euripides, daha

önce de söylediğimiz gibi, gündelik yaşama yaklaştıkça oyunlarını da o düzeye

indiriyor, daha farklı olay ve karakter arayışına girmek zorunda kalıyordu. Öyle ki,

Kurbağalar’da Aiskhylos, rakibi ile daha ilk karşılaşmada onu şöyle selamlar:

“… Fukara yaratıcı, çul yamacısı…”57

Euripides’in sahneye, ayak takımını getirdiği düşünülüyordu. Peki, o zamanlar

Aiskhylos, oyunlarında işlediği karakterlerle halka nasıl örnek oluyordu? Bunun

cevabını Kurbağalar’da bulmak olasıdır:

Aiskhylos: “Düşün bir defa, bu halkı benden nasıl teslim aldığını göz önüne

getir. Onu sana, bugün olduğu gibi, bir soytarı, bir maskara, açıkgöz, ödlek, yurt

ödevinden kaçan bayağı insanlar olarak değil, kahraman, dört arşın boyunda, silah,

55
Aristoph., Kurbağalar, çev. Nevzat Hatko, 815–20.
56
Aristoph., a.g.e., çev. Nevzat Hatko, 939–43.
57
Aristoph., a.g.e., çev. Nevzat Hatko,.842.
20

mızrak ve kılıç taşıyan, miğferleri beyaz tuğlu, başlıklı, dolaklı ve yedi öküz güçlü olarak

devrettim.”58

Aiskhylos, Thebai’ye Karşı Yediler’i ve Persler’i yazmış, yukarıdaki tarifine uygun

kahramanlar yaratarak halka düşmanları her zaman nasıl yeneceğini öğretmiştir:

Aiskhylos “ … Hâlbuki ben Persler’i temsil ettirdim, gerçek bir şaheser yazarak

halka düşmanları her zaman nasıl yeneceğini öğrettim.”59

Aiskhylos; Orpheus, Musaios, Hesiodos ve Homeros gibi şairleri hatırlatarak, tragedya

yazarı olarak kendilerinin de, bu şairler gibi insanlığa faydalı olmaları gerekliliğini

vurgular:

“ İşte benim deham, böylelerini örnek tutarak kahramanlarını yarattı.”60.

Ne var ki Euripides sahneye Phaidra ve Stheneboia61 türünde karakterler sokmuş,

oyunlarında âşık kadınları işlemiştir. Aiskhylos, daha da ileri giderek:

“ Daha birçok kötülüklere sebep olmuştur o! Sahneye aracı karılar çıkaran,

tapınakların içinde doğurtan, kardeşi kardeşle zina ettiren… Bütün bunlar yüzünden

yurdumuz kâtip bozuntuları ve halkı devamlı aldatan belediye maymunu dalkavuklarla

doldu…”62

Euripides’in kendisi de, tragedyaya soktuğu karakterler kadar, bambaşka nitelikte

olaylar işlediğini kabul eder:

58
Aristoph.,. a.g.e., çev. Nevzat Hatko, 1012–7.
59
Aristoph.,a.g.e. ,.çev. Nevzat Hatko, 1026–7.
60
Aristoph., a.g.e. , çev. Nevzat Hatko, 1039–40.
61
Phaidra, üvey oğlu Hippolytos’a, Steneboia ise kocası Proitos’un konuğu Bellerophon’a âşık olur.
62
Aristoph., a.g.e., çev. Nevzat Hatko, 1078–81.
21

“ Onlara alelade, günlük ve her an birlikte yaşadığımız şeylerden bahsettim

ki…”63

Anlaşıldığı gibi Euripides tragedyayı, idealler ülkesinden alarak yeryüzündeki gerçeklik

düzeyine indirmiştir. Aslında yazar, tragedyayı o zamanki yaşam düzeyine indirmiş ama

tragedyadan beklenen geleneksel sorumluluklar hala ağır basmış; getirdiği yenilikler ve

yazarın yaptıkları o dönemki seyircinin ve Aristophanes’in gözünde gerçek değerini

bulamamıştır.

Üçüncü eleştiri konusu din ve eski değerlerdir. Euripides’e gelinceye kadar

Aiskhylos ve Sophokles gibi tragedya yazarları, eski değerleri destekliyor, bu konuda

halkın sağduyusunu arttırmaya çabalıyorlardı. Euripides ise, bu konulardaki geleneksel

ve kalıplaşmış davranış ve düşünceleri o günün felsefe akımları uyarınca sorguluyor ve

tartışmaya açıyordu. Sahnede ideal davranışlarda bulunan kişiler yerine, hata yapabilen,

çoğu zaman eski değerlere uygun davranmayan kişiler çıkarıyordu. Kurbağalar’da

Aiskhylos, Euripides’in bu tutumuna sinirlenerek şöyle der:

“…tayfalara üstlerine karşılık vermeyi öğretti. Denizciler benim zamanımda

yalnız peksimet istemeyi ve hoop, hooop! demeyi bilirdiler.”64

Dahası Aiskhylos’a göre, Euripides yüzünden halk arasında pervasızlık, sorumsuzluk,

bedensel keyif ve yükselip daha iyi konumlara gelmeyi istememe duygusu yayılmıştı:

“ Dahası var. Sen onlara gevezeliği, kibarca boş laf etmeği öğrettin ve bu hal

güreş meydanlarının boşalmasına sebep oldu. O kibarca boş laflar eden gençlerin kaba

etlerini besledi…”65

63
Aristoph., a.g.e., çev Nevzat Hatko, 969–61.
64
Aristoph., a.g.e., çevç Nevzat Hatko, 1073–4.
22

Bu sefer de Euripides, halkı acındırmak için çullara bürünmüş kralları sahneye

çıkartarak, Atina halkının mülk sahibi olan kesimini bunları taklide yönelttiği öne

sürülür:

“ Bunun için zenginler artık harp gemileri yaptırmıyor, çullara bürünüp fukara

geçiniyor, sızlanıp duruyorlar.”66

Önceleri yurttaşların birlik ruhu ve özveri erdemi vardı. Euripides ile artık bu özellikler

kaybolmuş, yerini egoizmin almış olduğu iddia edilir. Peki, böyle bir değer çöküşüne

nasıl gelinmiştir? İddiaya göre dinden uzaklaşma yüzünden. Daha önce de bahsettiğimiz

gibi, Euripides’in tanrıları artık bütünüyle Olympos tanrıları değildir.67 Kurbağalar’da

Aiskhylos, Demeter’e dua ederken, Euripides ise Anaksagoras’ın öğretisini izleyerek

havaya dua eder.68 Aiskhylos’a göre muhtemelen yazarın bu tutumu kâfirlikten başka bir

şey değildi.69 Peki, kabul edilen dinden sapmanın sonuçları ne olmuştu? Aiskhylos’un

dönemindeki Atina halkı gitmiş, yerine farklı şeyler öğrenen yeni bir kuşak gelmişti.

Örneğin Aristophanes’e göre Euripides halka şunları öğretmiştir:

“Çenelerinin nasıl işlemesi gerektiğini”, dahası “ sanatta ince usüllerin nasıl

kullanıldığını, manzumelerin nasıl köşelendiğini, tenkid ve müşahedeyi, idraki, laf

değiştirmeyi, aşk işlerini, el çabukluklarını, daima tetikte bulunmayı, her şeyi dikkatle

incelemeyi”70

Oysa Aristophnaes için bu, kim ne derse desin halkı mahvetmekti. Aslında bütün bunlar

Euripides’in toplumda çok etken, toplumu değiştirebilecek güçte biri olarak sunan
65
Aristoph., a.g.e., çev. Nevzat Hatko, 1070–3.
66
Aristoph., a.g.e., çev. Nevzat Hatko, 1064–6.
67
Bkz. s. 3.
68
Aristoph., a.g.e. , 892–4.
69
J. Latacz, a.g.e., s. 256.
70
Aristoph., a.g.e. , çev. Nevzat Hatko, 956–8.
23

abartılmış söylemlerdir. Aristophanes’in yapıtlarına baktığımızda, onun da yönetimi,

önemli kişi ve kurumları eleştirmiş; geleneklere karşı özellikler sergilemiştir.

Dördüncü eleştiri konusu halkın bozulmasıdır. Euripides, yukarıda saydığı

şeyleri öğretmekle, deyim yerinde ise artık tiyatroya gelip, dolambaçlı sanat sorunları

üstüne yargıda bulunacak kadar kültürlü ve akıllı bireyler yaratmıştır. Peki, Aristophanes

bu duruma neden karşı çıkıyordu? Çünkü Aristophanes’e göre akıllanmışlık,

alçakgönüllülüğün yitimi, bilgi ise her çeşit sıkıntının başıydı.71 Bu düşünce belli ki o

zamanki entelektüel çevrenin ve sofistlerin eğitim anlayışının, halk üzerinde yarattığı

kötü etki göz önünde tutularak şekillenmişti. Koro, Aiskhylos ile Euripides’i

yüreklendirir:

“ Söylenecek nesiniz varsa söyleyin, birbirinize saldırın, eski ve yeni konular

üzerine sorup sual edin, çok ince ve hakimane fikirler yürütün; eğer içinizde, belki

seyirciler bu ince fikirleri anlamazlar diye korku varsa, hiç üzülmeyin. Artık onlar

sandığınız gibi değil, usta asker oldular, ellerindeki kitaplar sayesinde en ağır fikirleri

bile anlayabiliyorlar. Her biri üstün bir ülkü sahibidir ve bu ülküler şu an çok iyi

bilenmiş bir durumdadır. Korkmayınız, seyircilerden yana bir şüpheniz olmasın, onlar

bilgin kişilerdir, her şeyinizi dilediğiniz gibi inceleyin.”72

Aristophanes’e göre Euripides, kötülükleri halka yansıtarak onları bozmuştu:

Aiskhylos “…ama iyi şair kötü işleri meydana vurmamalı, insanları kötüye

sürüklememeli, onlara kötü şeyler öğretmemelidir. Çocuklar için terbiyeci öğretmenler

71
J. Latacz,a.g.e., s. 257.
72
Aristoph., a.g.e., çev. Nevzat Hatko, 1100 v.d
24

vardır, hâlbuki büyükleri şairler terbiye eder. Bunun için bizler her zaman iyi şeylerden

bahsetmeliyiz.” 73

Tragedyanın eğlendirici yönüne ek olarak öğretici bir yönü de vardı ve Aristophanes’e

göre Euripides açıkça bu yönü hiçe sayacak oyunlar sahneliyor ve halkı yanlış yola

sürüklüyordu. İşte bu dört ana başlık altında aktardıklarımız eleştiriler yüzünden

Euripides, bu oyundaki yarışmayı kazanamaz. Dionysos, Aiskhylos’u seçer. Dionysos’a

göre yurdu kurtarabilecek niteliklere ancak o sahiptir. Euripides ise, aktarılanlara

bakılırsa, bu niteliklerin yanından ötesinden geçecek durumda değildir.

Son olarak Euripides’in dili ve teknik usulü hakkında bir şeyler söylemek

gerekirse; dili sade ve konuşma diline yakındır. Açık, akıcı ve ince bir üslup

kullanmıştır. Euripides için prolog, öteki tragedya yazarlarından daha önemliydi.

Oyunda yazar, önce seyirciye bir karakteri tanıtıyor, o da seyirciye oyunda ne olacağını

aktarıyordu. Bu karakter her zaman oyunda görünmeyebiliyordu öyle ki,

Andromakhe’de prologda konuşan Andromakhe iken, Hippolytos’ta ise Aphrodite’dir.

Yazar, olay örgüsünü bütün açıklığı ile prologda vermeyi tercih ediyordu. Euripides’in

oyunlarında kullanmayı sevdiği bir başka şey ise, oyun örgüsü içinde karışan olayların,

sonunda tanrıların araya girmesi ile çözülmesiydi. Buna deus ex machina denilir. Bu

kullanım, Euripides’ten önce de vardı; örneğin, Aiskhylos’un Zincire Vurulmuş

Prometheus74 adlı yapıtında Okeanos, Eumenides75 adlı yapıtında ise Athena bu şekilde

oyuna girmişlerdir. Yazar, koro şarkılarına da daha az yer vermiştir. Şarkılar, her zaman

konuyla ilişkili olmamasına rağmen, son derece zarif ve güzeldir.

73
Aristoph., a.g.e., çev. Nevzat Hatko, s. 1050–5.
74
Dize 284 v.d.
75
Dize 403 v.d.
25

SENECA VE DÖNEMİ

İ.Ö 4-İ.S 1. yüzyıllar arasında, Roma İmparatorluğu’nun kültür merkezlerinden

biri olan İspanya’daki Corduba’da doğan L. Annaeus Seneca, ünlü retorikçi M. Annaeus

Seneca’nın oğludur. İki erkek kardeşi vardır. Ağabeyi Novatus (Gallio), devlet

yönetiminde önemli görevler almış biridir. Küçük kardeşi Melo ise ozan Lucanus’un

babasıdır. Anne Helvia ve baba Seneca, çocuklarıyla yakından ilgilenmiştir. İspanya’dan

Roma’ya gelmelerine ve oraya yerleşmelerine yol açan şey, onların birer ebeveyn olarak

çocuklarına daha iyi bir eğitim verebilme kaygısıydı.

Seneca’nın eğitiminde teyzesinin payı da büyüktür. Teyzesinin yardımı ve

babasının teşviki ile Seneca, siyasi hayata hazırlanmak için Mamercus Scaurus, Gallio

Musa, Iulius Bassus gibi hocalardan hitabet dersi alır. Ama retoriğin yanında felsefe ile

de yakından ilgilenir. İlk hocası Pythagorasçı Sotion’dur. Seneca, ruhun ölümsüzlüğüne

inanan ve et yemeyen Sotion’un etkisiyle et yemekten vazgeçmiş, ama zaten narin olan

bünyesinin daha da zayıflaması ve babasının telkinleri üzerine bu kararından dönmüştür.

Sotion’dan sonra Seneca’yı en çok etkileyen düşünür Attalos’tur. Bunun yanında Kynik

Demetrius ve Akademialı filozof Papirius Fabianus da Seneca’nın büyük bir ilgi ile

dinlediği filozoflardır.

Sağlığının giderek bozulması üzerine babası Seneca’yı Mısır’a, o sıralar eyalet

valisinin eşi olan teyzesinin yanına yollar. Bir süre orada kalan Seneca, babasının ölümü

üzerine tekrar Roma’ya döner (İ.S 31). Roma’ya dönmesiyle Seneca’nın aktif siyaset

hayatı da başlamış olur. İ.S 33’te quaestor olur. Hitabet ve siyaset alanındaki başarıları o

zaman başta olan İmparator Caligula’yı kıskandırır. Caligula, Seneca’yı öldürmek istese
26

de araya girenler imparatoru Seneca’nın hasta olduğuna ve çok az ömrü kaldığına

inandırarak kararından vazgeçirirler.

Bu acı deneyimin ardından Seneca kendini tümden felsefeye ve yazın hayatına

verir. İ.S. 41 yılında Caligula’nın yerine Claudius geçer. Bu yıl Seneca’nın eşini ve

oğlunu kaybettiği yıldır, aynı zamanda da Claudius’un üçüncü eşi Messalina’ya akraba

ve Caligula’nın kız kardeşlerinden biri olan Iulia Livilla ile cinsel ilişkide bulundu diye

suçlandığı yıldır. Messalina, hem Augustus’un torunlarından biri olan hem de aktif

siyasette yer alan, Livilla’nın kocasını etkileyeceğini düşünerek böyle bir şey

yapmıştır.76 Senatoda Seneca hakkında önce ölüm kararı verilir. Ne var ki, karar

Nero’nun annesi ve Caligula’nın öteki kız kardeşlerinden birisi Iulia Agrippina

tarafından yumuşatılarak sürgüne çevrilir. Sekiz sene Korsika’da kalır. Agrippina’nın

Roma’da güçlenmesinden ve Claudius ile İ.Ö 48’te yaptığı evlilikten sonra Seneca, yine

onun sayesinde Roma’ya döner. Ardından praetor olur ve Nero’nun hocalığını yapmaya

başlar.

Böylece Seneca bundan sonraki hayatının büyük bir kısmını Nero’nun

aşırılıklarını ve annesi Agrippina’nın güç tutkusunu dizginlemek için çaba harcayarak

geçirir. Agrippina’nın aklında bir tek şey vardır, o da oğlu Nero’yu tahta geçirebilmektir.

Oğlunu, Claudius’un bu amaçla önce evlat edinmesini sağlar. Böylece Nero,

Claudius’un öz oğlu Britannicus’un da yaşça büyüğü olduğu için, onun üzerinde bir

konuma yükseliverir. Nero’nun saraydaki yerini daha da sağlamlaştırabilmek için, onu

imparatorun kızı Octavia’yla evlendirir. Ama Claudius’un Britannicus’a tekrardan ilgi

göstermeye başlamasıyla, Agirppina, bu durumun yaratacağı tehlikelerin farkına

76
N.T. Pratt, Seneca’s Drama, The University Of North Carolina Press, 1983, s. 165.
27

vararak, imparatoru zehirler ve İ.Ö 54’te oğlunu tahta geçirir. Nero’nun arkasında üç kişi

vardır: annesi Agrippina, hocası Seneca ve askeri komutan Burrus.

Nero’nun imparatorluktaki ilk beş yılı (İ.S 54–9)- ki bu quinquennium olarak

bilinir-oldukça iyi geçer. Seneca ve Burrus, Nero’yu işlerine karıştırmadan

imparatorluğu yönetme imkânı bulurlar. Beş yılın sonunda işler karışmaya başlar.

Seneca ve Burrus, Nero’ya söz geçiremez olurlar. İmparator önce İ.S 60 yılında annesini

öldürtür ardından İ.S 62’de Burrus’u zehirletir. Burrus’un yerine Tigellinus’un geçmesi

ve Nero’nun çevresini Tigellinus gibi çıkarcı insanların sarmasıyla Seneca, sağlığını

bahane göstererek kamu işlerinden uzaklaşmak ister. İsteğinin kabul edilmesi üzerine

Seneca, bir köşeye çekilerek kendisini felsefeye verir ve birçok yapıt yazma imkânı

bulur.

Ne var ki üç sene sonra, İ.S 65 yılında Piso tertibine adı karışması sonucu Nero

tarafından intihara zorlanır. Seneca durumu soğukkanlılıkla karşılar ve Stoacı bir

davranışla bilek damarlarını keserek yaşamına son verir. Çalkantılı bir yaşamdan ve

onca acıdan sonra, bu ölümün kendisi için bir kurtuluş olduğu söylenebilir.
28

SENECA’NIN FELSEFESİNE GENEL BAKIŞ

Seneca’nın düşüncelerinin çıkış noktası Stoa felsefesi olsa da, yazar pek çok

felsefe akımına açık bir felsefecidir. Seneca, kendisini geniş fikirli ve özgür düşünceli

bir stoacı olarak görerek, tek bir felsefeye sıkı sıkıya bağlı kalması gerektiğini

düşünmemiştir. Örneğin yazar, Stoa felsefesi ile olan derin ayrılığına karşın,

Epikuros’un bazı görüşlerini benimsemiş ve mektuplarının birçok yerinde ondan aldığı

özdeyişleri kullanmıştır. Tragedya oyunlarında da bu görülmektedir. Bu yüzden Seneca,

eklektik ve sentezci felsefe akımlarına yakındır.

Seneca, felsefenin en çok ahlak kısmıyla ilgilenir. Temel amacı insanları erdeme

yöneltmektir. Yazar, ahlak bakımından toplumda yetersiz kalmış insanları iyileştirmeye

çalışır. İnsanı sociale animal77 olarak görür. Seneca için felsefe bir yaşam aracıdır, bir

ruh eğitimi ve bir kişilik edinme sanatıdır. Felsefe, insanların ve tanrıların gerçeğini

araştırarak, ona yapılması ve yapılmaması gereken işleri, doğaya uygun yaşam yolunu

gösterir. İnsanlara kader ve rastlantıya karşı başı dik, güçlü yaşamanın yollarını öğretir.

Seneca’ya göre kader değiştirilemez olsa bile, onun iyi ve kötü yanlarını bilinçli bir

şekilde kabullenip, katlanan insanın, kaderin kötü etkilerinden en az zararla

kurtulabileceğine inanır.

İnsan ussal bir varlık olduğu için erdem yolunu bulma ve o yolda ilerleme

gücünü kendi içinde taşır. Yazara göre bu gücün açığa çıkması, insanın bunu gerçekten

istemesiyle doğru orantılıdır. Tutkularını yenen, aşırıya kaçmayan ve doğaya uygun

yaşayan biri tanrısal yasaya uygun bir yaşam süren insandır. Seneca’nın bulunduğu

konum ve sürdürdüğü yaşam, ona bir insanın tutkularından arınmasının ne kadar zor

77
Toplumsal, toplum içinde yaşayan.
29

olduğunu göstermiştir. Bu yüzden yazar, erken Stoanın katı görüşlerini yumuşatarak,

insanları yüreklendirmeye çalışır, çünkü ahlaki yaşam konusunda insanların birden bire

erdemli olamayacağını anlamıştır. Burada, konumuz gereği akla gelen ilk soru

yanıtlanmalıdır, Seneca felsefi düşüncelerini oyunlarına nasıl yansıtmıştır?

Stoacılar şiiri, kendi ahlaki amaçlarına hizmet eden bir araç olarak görüyorlardı.

Öğretilerini bu yolla aktarmayı çoğu zaman yeğleyerek, şiir türünde yazdıkları

yapıtlarda; dil, kavram, felsefenin şiire uyarlanması gibi teorilere ve bunların

uygulanmasına sıklıkla yer veriyorlardı.78 Pek çok Stoacı ozan da, şiirin hoşnut etme ve

eğitme aracı olarak sahip olduğu iki yönlü işlevden yararlanarak ruhu arındırma

(katharsis) teorisi ve mitolojinin eğlence amaçlı kullanımı gibi klasik edebiyatın ana

görüşlerini yapıtlarında uyguluyorlardı. Ne var ki, bütün bu düşünceler, Stoacı yazarların

yapıtlarında belli bir amaca hizmet etmek için hayat buluyordu: Mantığı geliştirmek ve

kötülüğü yok etmek.79

Stoacılara göre şiir, bir tür tutku olan zevk ve korku duygusunu dinleyicinin

ruhunda uyandıran, etkili bir araçtır. Dinleyici bir şiir dinlediğinde, ondan aldığı zevk,

ahlaki açıdan ona moral veriyorsa ya da edindiği korku içindeki kötülüklerden

arınmasını sağlıyorsa, o stoacılara göre tutkuları manevi kazanca dönüştürebilen özelliğe

sahip bir şiirdir. Stoacılar olaya ahlaki çıkar tarafından bakarak, sanat ahlaka hizmet eder

anlayışını benimsemişlerdir. Poseidonios’a80 göre iyi bir şiir, tanrı ve insanla ilgili

konuları yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda işler. Böylece ozan, tanrı-insan

ilişkilerine değinirken, yaşanan olaylardan yola çıkarak, dinleyicisine vermek istediği

78
N. Pratt, a.g.e., s. 73.
79
N. Pratt, a.g.e., s. 75.
80
Apamealı Poseidonios (İ.Ö 135–60)
30

düşünce ve dersi sembolik ya da kinayeli olarak aktarabilme olanağı kazanır. Gerçekleri

aktarabilmenin en iyi araçlarından biri ise, Seneca’nın da tragedyalarında kullandığı,

mitolojik öykülerdi.

Mitolojik öyküler şiirde, felsefi amaçlar doğrultusunda kullanıldığında, o şiir

Stoacılara göre logos ve mythos’un karışımı oluyordu.81 Onlara göre logos akla uygun

gerçek, mythos ise uydurma, masal demekti. Ne var ki, masal, uydurma olsa da,

dinleyiciyi doğru yola sevk etmeliydi. Böylece söylence, doğru hareketi destekleme,

yanlış hareketi ise yerme amaçlı bir işlev kazanıyordu. Seneca da, söylencenin şiirdeki

bu kullanımından yararlanarak, oyunlarında iyi ve kötü exemplumlar vererek, ahlak

felsefesini ortaya koymaya çalışıyordu. Örneğin, ileride daha ayrıntılı göreceğimiz gibi,

yazar Medea’yı, Pyrrhos’u ve Kreon’u kötü birer exemplum olarak karşımıza çıkartarak

bu kullanımdan düz yazılarındaki gibi oldukça yararlanmış, felsefi düşüncelerini

oyunlarının içine bu yolla katmıştır.

81
N. Pratt, a.g.e., s. 74.
31

TRAGEDYA YAZARI OLARAK SENECA

Seneca’yı asıl üne kavuşturan felsefi içerikli düz yazıları olsa da, o aynı zamanda

önemli bir tragedya yazarıdır. Roma edebiyatından günümüze tam olarak ulaşan

tragedya oyunları, yalnıca onun yapıtlarıdır.

14. yüzyıldan 20. yüzyıla değin araştırmacılar, hangi oyunların Seneca’ya ait

olup olmadığı konusunda dair fikir birliğine varmaya çalışmışlardır. Ele geçen

yazmalardaki yazar isimlerinin tam verilmeyişi -örneğin birinde ismi “Annaeus Seneca”

iken öteki yalnız “Seneca”’dır- oyunların aynı kişiye ait olup olmadığı sorusunu akla

getirebilir. El yazmalarından biri, Octavia da dâhil olmak üzere on oyun içerir. Octavia

oyunu araştırmacılar tarafından Seneca’nın oyunu olarak kabul edilmez, çünkü oyun

hem konusunu yazarın dönemindeki gerçek olaylardan alır hem de Seneca oyundaki

karakterlerden birisi olarak karşımıza çıkar. Bu sorunun dışında, oyunlar arasındaki

sözcük farklılıkları, kurguların oyunlarda farklı biçimlerde ele alınması, Herkül Oetaeus

Dağında adlı oyunun oldukça uzun olması gibi diğer bir takım nedenler de

araştırmacıların fikir birliğine varmalarını zorlaştırmıştır. 1900’lü yıllara kadar, bu gibi

sorunlar kısmen çözülmüş ve dokuz tane oyunun Seneca’nın yapıtı olduğu kabul

edilmiştir. Ama Octavia ve Herkül Oetaeus Dağında adlı oyunların yazarın olup

olmadığı hala kesinlik kazanamamıştır.

Oyunların hangi tarihte yazıldıkları, sahnelenmek için mi yoksa recitatio amaçlı mı

yazıldığı ve oyunların Yunan tragedyası ve erken dönem Roma tragedyasıyla olan

ilişkisi de araştırmacıları meşgul eden diğer konulardır. Bazı araştırmacılar Seneca’nın

oyunlarını Korsika’da sürgünde bulunduğu İ.S 41 ve 49 yılları arasında, bazıları da

Nero’nun hocası olduğu İ.S 49 yılı ile İ.S 62’deki ölümü arasında yazdığını düşünür.
32

Örneğin Hermann, yazarın oyunlarını İ.S 49–62 yılında yazdığını düşünerek, şöyle bir

kronolojiyi benimser: (Octavia oyunu dışında) Hercules Fruens, Thyestes, Phoenissae,

Phaedra, Oedipous, Troades, Medea, Agamemnon, Hercules Oetaeus.82 Hermann’ın bu

kronolojiyi savunmasının nedeni, oyunlar içinde bulduğu, İ.S 49–62 yılları arasında

yaşanan olayları yansıtan sembolik kanıtlardır. Örneğin, yazar Hercules Fruens oyununu

sıralamanın başına koymasının nedeni, oyundaki Herkül karakterinin Nero’yu temsil

ettiğini düşünmesidir. 215–22. dizeler arasında Herkül’ün çocukken yılanı nasıl

boğduğunu anlatması, Tacitus’un Annales 2.2.6’daki yılanların Nero’yu bebekken

beşiğinin başında bekleyip koruduğu öyküsüyle benzerlik gösterir. Örneğin Thyestes

oyunda Lycus’un Herkül’ü ahlaksızlıkla suçladığında Amphitryon’un Herkül’ü

savunması da Hermann’a göre, Seneca’nın Nero’nun müziğe ve kadınlara olan

düşkünlüğünü savunmasını yansıtmaktadır. Örneğin Hermann’a göre, Agamemnon

oyununun geç oyunlar arasına konmasının nedeni, Apollon ve Iuno’ya övgü içeren bu

oyunla yazarın aslında Nero ve Octavia’yı kastettiği, bu nedenle de oyunun, Nero’nun lir

çalmada ustalaştığı ve daha Octavia’yı aldatmadığı dönemlerde yazılmış olması

gerektiği görüşüdür. Bu gibi tarihi olaylardan yola çıkılarak kurgulanan kronolojinin

araştırmacıları yanlış yönlere sürüklediğini düşünenler de vardır.83 Bu yönde düşünenler,

yazarın oyunlarını edebi kariyerinin herhangi bir döneminde yazmış olabileceğini

savunurlar.

Tarihi olayların dışında, oyunları, yazarın tragedya yazma tekniği açısından

inceleyerek, bir kronoloji oluşturmaya çalışan araştırmacılar da vardır. Örneğin Hansen,

82
N.T.Pratt, a.g.e., s. 12–3.
83
N.T.Pratt, a.g.e., s. 14.
33

oyunlardaki öfke sahnelerini incelemiş ve E el yazmasındaki oyun sıralamasında öfke

sahnelerinin öneminin giderek arttığı sonucuna varmıştır.84 Bu el yazmasında oyunlar

şöyle sıralanır: Hercules Fruens, Troades, Phoenissae, Medea, Phaedra, Oedipous,

Agamemnon, Thyestes, Hercules Oetaeus. Ne var ki Pratt oyunlardaki öfke sahnelerinin

farklı yoğunlukta olmasının nedeninin, oyun kurgularının farklı olmasından kaynaklanan

bir durum olduğunu, bu yüzden de oyunları bu sahnelerin sayılarına ve yapılarına

bakarak sıralamanın çok doğru bir yöntem gibi görünmediğini savunur.85. Ayrıca Pratt,

genel olarak oyunlardaki retorik eğilimin, yazarın yazım stilinin gelişim basamaklarını

net bir biçimde göremeyeceğimiz kadar güçlü olduğunu da vurgular.86

Yazar, oyunlarını sahnelenmeleri için mi yoksa okunması için mi yazmıştır?87

Oyunların sahnelendiğine dair elimizde herhangi bir kanıt yoktur. Zaten Seneca’nın

zamanında halk, tragedya gibi, eğitimli bir kesimin zevk alabileceği türden etkinlikler

yerine gladyatör ve sirk gösterileri gibi eğlendirici sahne şovlarına daha çok ilgi

gösteriyordu. Örneğin Tacitus’un anlattığına göre88 Seneca’nın yakın çağdaşı, hem iyi

bir politikacı hem de iyi bir tragedya yazarı olan Pomponius Secundus’un, oyunu

sahnelenirken, kaba ve eğitimsiz seyirciler tarafından alaya alınmıştır. Seneca’nın

oyunlarına baktığımızda, yazarın kullandığı retorik ve felsefenin yanında mitoloji ve

coğrafya bilgilerinin sıradan bir seyircinin zevkine hitap etmeyeceği açıktır. Oyunların

oldukça gerçekçi bir havada yazılmış olması, tanrıların sadece çok önemli durumlarda

84
N.T.Pratt, a.g.e., s. 15.
85
N.T.Pratt, a.g.e.
86
N.T.Pratt, a.g.e.
87
Soruya net bir cevap veremediğimiz için, tezimizin ilerleyen bölümlerinde Seneca’nın oyunlarını
yazdığı topluluğu seyirci / dinleyici şeklinde belirtmeyi uygun bulduk.
88
Tac., Ann., II.13,1
34

oyuna sokulması, oyunlarda olağan üstü olayların ve durumların genelde sahnelenmeye

uygun biçimde verilmemesi, karakterlerin uzun konuşmaları, tiyatronun yapısına

uymayan giriş konuşmaları ve koronun rolünün sınırlanması gibi unsurlar da bu fikri

kuvvetlendirir. Recitationun popüler olması da bu düşünceyi kuvvetlendiren bir diğer

faktördür. Oyunlardaki bazı durumların, sahnede canlandırılması da oldukça zordur.

Örneğin Hercules Fruens’de, Herkülün çocuklarından birisini okla vurması (991–5);

Medea’da, Medea’nın büyü yaparken bileğini keserek kan akıtması (807–11);

Oedipous’ta Iocasta’nın kendini rahminden bıçaklaması (1038–9); Phaedra’da

Hippolytos’un parçalanan bedenin Thyestes tarafından toplanması (1247–72). Bu

noktada şunu da söylemekte yarar var ki, tiyatroda istenilen durumların canlandırılması

için her zaman bir yol bulunmuştur.89 Seneca’nın oyunlarının kaynağı nedir? Seneca da

“öndeyiş”de değindiğimiz klasik gelenek çerçevesinde, Yunan’da ve Roma’da sevilen

ve devamlı işlenen konuları kendine özgü bir biçimde işlemiştir. Bunun yanında Yunan

tragedyalarının sahnelenme ve yeniden kaleme alınma geleneği Seneca’nın zamanında

da devam eder. Insan yaşamının, duygu ve düşüncelerinin çelişkili yanlarını sorgulayan,

“doğru”nun ne olduğunu tartışmaya açan Euripides’in retoriği ve oyunlarının taşıdığı

psikolojik güç, Hellenistik ve Latin edebiyatı yazarlarını dolayısıyla da Seneca’yı

derinden etkilemiştir.90

Seneca’yı Euripides’in yanı sıra Latin tragedya yazarları da etkilemiş midir?

Seneca, Ovidius’un şiirini iyi biliyordu. Hatta Ovidius, Vergilius’tan sonra, düz

89
N.T.Pratt, a.g.e., s.17.
90
P.J.Davis, Shifting song: The Chorus In Seneca’s Tragedies, Georg. Olms AG, 1993,öndeyiş.
35

yazılarında en sık alıntı yaptığı yazardır.91 Ne yazık ki günümüze Ovidius’un Medea adlı

oyunu ulaşmamıştır. Ovidius’un Heroides’te ve Methamorphoses’te Medea ve öyküsünü

işleyiş biçiminden yola çıkarak Ovidius’un kayıp tragedyası üzerine konuşmak güçtür.

Ovidius’un tragedyasından kalan iki cümle de bizim oyunu Seneca’nınki ile

karşılaştırmamıza yetmez. Ne var ki, Medea oyununda, Medea’nın büyü hazırlıklarının

anlatıldığı sahneler (670 v.d.), Ovidius’un Metamorphoses adlı yapıtında Medea’nın

büyücülüğünü ayrıntılarıyla anlatıldığı kısımlarla büyük benzerlik gösterir (Met. 7.

kitap). Daha da çoğaltabileceğimiz bu ve bu gibi örneklerin ışığında Seneca’nın

Ovidius’tan da etkilendiğini düşünmek çok da yanlış değildir.

İlk dönem tragedya yazarlarının yapıtlarından bazı parçalar günümüze ulaşmıştır.

Ne var ki, Ennius ve Accius gibi ozanların yapıtları Seneca’nınkilerden oldukça

farklıdır. Bu ozanların oyunlarının içinde Roma unsurları olsa da, genelde Yunan

tragedya yazarlarının yapıtlarının çevirisi ya da adaptasyonlarıdır. Örneğin Ennius’un

Medea’sı Euripides’in oyundan serbest çeviridir ve Seneca’nın oyunuyla

karşılaştırılabilecek düzeyde özgün değildir. Zaten Seneca da oyunlarını Ennius gibi

yazsaydı, bugün bizler yazarın kimden etkilenerek yapıtlar yarattığını tartışıyor

olmazdık.

Son olarak yazarın dili üzerine bir kaç şey söyleyecek olursak; ünlü retor

hocalarından ders alan92 ve edindiği retorik eğitimin gücü ile kamu hayatında önemli

yerlere gelerek, insanların beğenisini kazanmış bir yazarın tragedya oyunlarında da

retoriği kullanması kadar doğal bir şey yoktur. Zaten kendisinden önce birçok Latin

91
N.T.Pratt, a.g.e., s. 26.
92
Bkz. s. 25.
36

yazar da böyle yapmıştır. İ.Ö 1. yüzyılda retoriğin edebiyat türlerinde kullanımı artık bir

gelenek olmuştur.

Seneca’nın stili, oyunlarında fazlaca retorik süsleme kullanmasından dolayı

barok stili olarak adlandırılır. Örneğin Canter’in yaptığı bir çalışma bizlere gösteriyor

ki; Seneca her iki ila dört dize de bir söz sanatlarından birisini ( örneğin; Synecdoche:

Bir şeyi başka birşey ile anlatma; Periphrasis: Bir tek sözcükle belirtilebilecek bir şeyi

birden fazla sözcük kullanarak belirtme) kullanmış, her dört ila altı dizede bir açıklama

sanatlarından birisini ( örneğin; Anaphora: yineleme; Polysyndeton: benzer işlevi olan

öğelerin art arda bağlaçla sıralanması) kullanmıştır.93 Yazarın söz sanatlarına verdiği bu

önem, kelimelerden daha güçlü etkiler alabilmek için, onları belli bir düzende

kullanmaya eğilimli retorikçi bir düşünce sisteminin ürünü olarak görülmelidir.

Seneca’nın oyunlarında kullanmayı sevdiği bir başka şey de betimlemedir. Betimleme

Seneca’nın vazgeçemediği şeylerden biridir. Örneğin Troyalı Kadınlar’da, Astyanaks ve

Polyksena’nın ölümlerinin (1068–1164), ya da Agamemnon’da Agamemnon’un

öldürülmesi üzerine verilen uzun betimleyici söylev (897–905) buna verebileceğimiz en

iyi örneklerden ikisidir.

93
N.T.Pratt, a.g.e., 30–1.
I. BÖLÜM

MEDEA ÖYKÜSÜ

Euripides ve Seneca’nın, Medea efsanesini nasıl işlediklerine değinmeden önce,

kullandıkları efsanenin nasıl olduğuna bir göz atmanın faydalı olacağına inanıyoruz.

Bu öykü en kapsamlı biçimde Apollonios Rhodios tarafından Argo destanı adlı

yapıtında işlenmiştir. Genel hatlarıyla öykü şöyledir: Iolkos kralı Aison, oğlu Iason reşit

olana kadar krallığını üvey kardeşi Pelias’a emanet eder. Iason, yetişkin bir erkek

olunca, kendisini büyüten Kentauros Kheiron’un yanından ayrılarak Iolkos’a döner. Beş

gün beş gece babasının evinde kaldıktan sonra, kendini üvey amcasına tanıtarak

babasının emaneten verdiği iktidarı ondan geri ister. Pelias ise Iason’a, Kolkhis kralı

Aietes tarafından Ares’e adanmış olan altın postu getirdikten sonra iktidarı geri

verebileceğini söyler. Bu post, Thebai kralı Athamas’ın ve onun eşi Nephele’nin

çocukları olan Phiriksos ve Helle’yi tanrılara kurban edilecekleri sırada, gökten uçarak

inen ve çocukları ölümden kurtaran koçun altın renkli postudur. Phiriksos, annesi

Nephele’nin yalvarması üzerine tanrı Hermes tarafından bu koçun sırtında Karadeniz

kıyısındaki Kolkhis’e getirilir. Phiriksos da koçu Zeus’a kurban eder ve altın postunu da

Kolkhis kralı Aietes’e sunar. Pelias, Iason’un bu seferden hiçbir zaman dönemeyeceğini

ve böylece kendisinin de krallığı bırakmak zorunda kalmayacağını düşündüğü için

Iason’u bu sefere göndermeyi istemiştir.

Sefere çıkılacak gemiyi Phriksos ya da bazı yazarlara göre Arestor’un oğlu

Argos, Athena’nın yardımıyla inşa eder. Argo adı verilen bu geminin kaptanı ise

Hagnias’ın oğlu Tiphys idi. Iason’un tüm Yunanistan’dan topladığı bu mürettebata


38

Argonautlar denilir. Türlü maceralarla Kolkhis’e varan Iason’un, burada da zorlu işlerin

altından kalkması gerekiyordu. Altın postu isteyince, Kolkhis kralı, Aietes, postu ona

vermeye ses çıkartmaz ama bir şart öne sürer: Burunlarından ateş püskürten tunç

toynaklı iki boğayı hiç kimsenin yardımı olmaksızın boyunduruğa vurmak; eğer bu işte

başarılı olursa, bir tarlayı sürüp oraya buğday yerine Aietes’in vereceği ejder dişlerini

ekmek ve bu yolla topraktan doğacak devleri öldürmektir. Iason, bu imkânsız görünen

görevi nasıl yerine getireceğini düşünürken, Aietes’in büyü konusunda usta kızı Medea,

Iason’a âşık olur ve ona yardım etmeye karar verir. Iason’un, bu yardıma karşılık olarak

yapması gereken şey ise Medea ile evlenmek ve onu beraberinde Yunanistan’a

götürmektir. Iason, Medea’nın şartını kabul eder. Bu yolla, hem boğaları boyunduruk

altına alıp hem de tarlayı sürerek ektiği dişlerden doğan devleri öldürür ve Aietes’in

postu vermek için koyduğu şartı yerine getirir.

Iason’un bu başarısı karşısında şaşkına dönen Aietes, sözünü tutmaya

yanaşmayarak, Argo’yu yıkıp mürettebatı öldürmeye kalkışır. Ne var ki Medea babasına

bu fırsatı vermeyerek, Argonaut’lara kılavuzluk eder ve postu alıp şehirden kaçmalarını

sağlar. Aietes Iason’un, postu ve Medea’yı alarak kaçtığını duyunca, gemiyi izlemeye

koyulur. Medea, babasının arkalarından geleceğini önceden düşündüğü için, onu

oyalamak ve böylece hızını kesmek için erkek kardeşi Apsyrtos’u yanına alır. Onu

parçalara ayırır ve babası yaklaştıkça bir parçayı onun yoluna atar ve böylece onu

oyalar. Oğlunun uzuvlarını toplamak için duraklayan Aietes Argo gemisini

yakalayamaz.

Sonunda uzun bir ayrılıktan sonra Argonautlar çıktıkları limana geri dönerler.

Ancak Pelias, verdiği sözü yerine getirmeye yanaşmaz. Medea da Pelias’ı, kızlarına
39

öldürterek Iason’un tahta geçmesini sağlar. Iason on sene Iolkos’ta hüküm sürdükten

sonra, Pelias’ın oğlu tarafından şehirden kovulunca, Medea’yı da yanına alarak

Korinthos’a gider. Tragedya yazarlarının oyununa konu olan öykü de işte burada, Iason

ve Medea’nın Korinthos’a varmalarından sonra başlamaktadır.

Öykü bu kentte şöyle gelişir: Iason ve Medea Korinthos’ta birkaç yıl birlikte

yaşar. Bu süre içerisinde iki oğulları94 olur. Bir zaman sonra Korinthos kralı Kreon, Kızı

Glauke’yi95 kahraman Iason ile evlendirmeye karar vererek, Medea’yı şehirden

kovmaya kalkışır. Medea kentte bir gün daha kalmak ardından hemen ayrılmak için

Kreon’dan izin ister. İsteği kabul edilince de intikam hazırlıklarına girişir. Amacı,

Glauke’yi öldürerek hem yeni evliliğin yok olmasını sağlamak hem de Iason’a iyi bir

ders vermektir. Zehre buladığı giysi ve birkaç mücevheri çocukları aracılığıyla

Glauke’ye gönderir. Giysiyi giyen ve mücevherleri takan Glauke birden yanmaya başlar.

Kızına yardım etmeye çalışan Kreon da alevlerden nasibini alarak can verir. Alevler her

yanı sarar. Sonunda bütün saraya yayılır. Bu sırada çocuklarıyla birlikte Hera

tapınağında olan Medea, onları öldürüp atası Güneş’in arabası ile Atina’ya gider.

Euripides’ten önceki geleneksel bir anlatım biçimine (versiyon), göre Medea çocuklarını

arkasında bırakarak kaçar, Korinthoslular da çocukları taşlayarak öldürür.96 İlk kez

Euripides’in, Medea’ya çocuklarını öldürttüğü ve öykünün bilinen versiyonunu

değiştirdiği söylenmektedir.97 Bu konu ve ayrıntıları üzerinde daha sonra durulacaktır.

Ama, Atina seyircisi Euripides’in oyununu seyretmeden önce, Medea öyküsü hakkında
94
Hesiodos’a göre Iason ve Medea’nın, Medeios adında bir tane oğulları vardır Hes., Theog., 956 v.d.
Daha sonraki tragedya versiyonlarında onlara iki tane oğul atfedilmiştir; Pheres ve Mermeros. Ayrıntılı
bilgi için bkz. Pierre Grimal, Mitoloji sözlüğü, Sosyal Yayınlar, 1997. , alt baş. Medea.
95
Bazı yerlerde bu isim Kreusa olarak geçer.
96
Ayrıntılı bilgi için bkz. Mitoloji Sözlüğü, a.g.e. , alt baş. Medea.
97
Mitoloji Sözlüğü, a.g.e. , alt baş. Medea.
40

neler biliyordu? Onlar da Medea’yı bizler gibi büyücü ve çocuk katili olarak mı

tanımıştı?

Araştırmacılar arasında, Medea’ya daha sonradan cadı ve katil sıfatları eklendiği,

daha eski zamanlarda ise Medea’nın iyi huylu ve iyiliksever bir tanrıça olarak

benimsendiği görüşü yaygınlaşmaya başlamıştır.98 Örneğin Lesky, erken dönemlerde

onun, gücünü hem iyilik hem de kötülük için kullanan bir büyücü sayıldığını öne

sürerken, Dugas öykünün Pelias bölümüne bakıldığında, iyiliksever Medea’nın sonraki

tradisyonlarda kötü bir büyücüye dönüştürüldüğünün açık bir şekilde anlaşıldığını

savunmaktadır.99 Hesiodos, Tanrıların Doğuşu adlı yapıtında Medea’yı ölümüyle

evlenen ölümsüz tanrılar arasında saymıştır.100 Pindaros’un eski bir yorumcusu ise101,

Medea’nın Korinthos’ta yaşadığını ve orada bir salgını önlediğini söyler. Euripides’te

bile Medea, çocuklarının katili olarak karşımıza çıksa da, Iason’a ve Argonautlara dönüş

yolunda yardım ettiği ve onların sağ salim vatanlarına ulaşmalarını sağladığı, oyunun

çoğu yerinde dile getirilmiştir.

Medea, Euripides öncesi ve sonrası yazarların102 hemen hemen hepsinde, bitki ve

ilaçlar hakkında özel yeteneğe sahip, büyücü bir kadın olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu

inanış, Medea’nın mitolojideki üç önemli figür; Helios (Güneş), Kirke ve Hekate ile

olan özel bağından kaynaklanır. Öncelikle Medea, Helios soyundan gelmedir. Helios,

98
S. Ohlander, Dramatic Suspense In Euripides and Seneca’s Medea,, Peter Lang Publishing, 1989, s. 19.
99
A. Lesky, Greek Tragedy, London-Ernest Benn Limited, 1976, s. 147 v.d., S. Ohlander, a.g.e., s. 20.
100
Hes., Theog., 992–1002.
101
I.13.74. Ayrıntılı bilgi için bkz. S. Ohlander, a.g.e., s. 22.
102
Eumelos, Aiskhylos, Sophokles, Pindaros ve Apollonios Rhodios bunlardan bir kaçıdır. Euripides’ten
sonraki kuşak yazarlar örneğin Seneca ve Corneille’de de Medea bu şekilde betimlenir. Sadece
Hesiodos’da Medea, bu özelliği ile karşımıza çıkmaz. Ayrıntılı bilgi için bkz. S. Ohlander, a.g.e., s. 22,
dip not 5.
41

Medea’nın babası Aietes’in, babasıdır. Odysseia103 ve Argonautlar destanından

tanıdığımız büyücü kadın Kirke ise, Helios’un kızı ve Aietes’in kız kardeşidir. Yine

Helios soyundan gelen Hekate ise, Aietes’in kardeşi Perses’in, Asteria ile olan

evliliğinden olma kızıdır. Bilindiği gibi Hekate, tılsım ve büyüye hükmeden ve karanlık

âlemle ilişkilendirilen bir tanrıçaydı. Büyü ve tılsım sanatını icat eden kişi sayılıyordu.

Anlaşılan Medea’nın Kirke ve özellikle de Hekate ile olan bağı, karakterinin ayrılmaz

bir parçası olarak kabul gören büyücü özelliğinin oluşmasına neden olmuştur. Bu

özelliği o kadar baskındır ki, hangi dönemden olursa olsun, aktarılan öykülerin hepsinde

önemli bir konu olarak karşımıza çıkar.

Medea’nın büyü gücü, tılsımlardan çok bitki ve ilaç üzerine sahip olduğu bilgiye

dayanır. Böylece insanları koruyabilir, iyileştirebilir ya da öldürebilir. Ne var ki

Medea’nın sahip olduğu bu gücün de belli sınırları vardır. Örneğin gücü, bir tanrıya ya

da benzer güçlere sahip birine etki etmez. Bazı zamanlar, gücünün insanlara karşı etkisiz

kaldığı ve Medea’nın büyü yerine kurnazlık ve hile ile amacına ulaşmaya çalıştığı da

görülür.104 Gücünü hiçbir zaman için kocasına, babasına ya da kral soyundan gelen bir

kişiye karşı kullanmamıştır. Örneğin Euripides’te Medea şöyle der:

“ Ben efendilerime karşı davranacak yapıda bir insan değilim.”105

Büyü dışında Medea, işaretleri ve kehanetleri yorumlayabilme yetisine de sahiptir.

Ohlander, sahip olduğu bu özelliklerle Medea’nın, korkulan bir figür olmasının yanında

saygı duyulan bir figür olarak da ortaya çıktığını savunur.106

103
Hom.,Od.10. kitap.
104
S.Ohlander, 1989, s. 23.
105
Eur., Med., 308.
106
S. Ohlander, a.g.e. , s. 24.
42

Medea ve öyküsü taşıdığı bu özellikleriyle usta bir yazarın elinde işlendiğinde,

dramatik etkinin en üst noktaya çıkabildiği bir şahesere dönüşecek niteliktedir. Peki,

Euripides ve Seneca, Medea’nın bu gücü üzerinde ne kadar durmuştur? Sonradan daha

ayrıntılı bir şekilde cevaplayacağımız bu soruya, genel bir yanıt vermemiz gerekirse,

Euripides Medea’nın bu ve benzeri güçlerini arka planda tutmayı tercih eder. Medea’nın

insancıl tarafını ortaya çıkartmaya çalışır. Seneca ise, Euripides’ten farklı olarak

Medea’nın bu gücünü daha da çok ön plana çıkartmaya çalışır, öyle ki, Süt Nine’nin,

Medea’nın intikamını almak üzere yaptığı hazırlıkları anlattığı sahne107 bu çabaya iyi bir

örnek olarak verilebilir.

Medea, Euripides ve onu takip eden yazarlar tarafından büyücülüğünün yanı sıra,

çocuk katili bir anne olarak da işlenmiştir. Euripides, Medea’yı bu rolde öyle güçlü bir

şekilde işlemiştir ki, bugün psikoloji literatüründe bile ( Medea Sendromu) yer alan bir

olgu olmuştur. Ne var ki, eski kaynaklara baktığımızda, Medea çocuk katili bir anne

olarak karşımıza çıkmaz. Örneğin Pausanias’a göre108, Medea’nın çocukları Pheres ve

Mermeros, anneleri tarafından değil de, büyülü hediyeleri Glauke’ye götürdükleri için,

Korinthoslular tarafından taşlanarak öldürülmüşlerdir. Euripides’in eski bir yorumcusu,

Medea oyununun 264. dizesine düştüğü notta bizlere, Parmeniksos’tan gelen daha ilginç

bir bilgiyi aktarır.109 Parmeniksos’a göre Korinthoslular, yabancı bir büyücünün

şehirlerine gelerek kraliçelik yapmasından bıkarak Medea’nın yedi erkek ve yedi kız

çocuğunu Hera’nın Akraria’daki tapınağında öldürmüşlerdir. Yine Parmeniksos’un

anlattığına göre Medea, Kreon’u öldürdükten sonra çocuklarını, Hera’nın Akraria’daki

107
Sen., Med., 671 v.d.
108
Paus., III.6
109
S. Ohlander, a.g.e., s. 26.
43

tapınağına babalarının gözetimine bırakarak Atina’ya kaçmış, Korinthoslular da

çocukları öldürüp suçu Medea’nın üzerine atmışlardır. Hatta Korinthoslular, atalarını bu

lekeden kurtulabilmek için Euripides’e rüşvet vererek suçu Medea’nın üzerine atmasını

dahi istemişlerdir. Eumelos’tan alıntı yapan Pausanias’a göre ise Medea çocuklarını

doğdukları andan itibaren Hera’nın tapınağında ölümsüz olabilsinler diye saklamış, bir

müddet sonra çocuklarının bu şekilde ölümsüz olamayacağını anlasa da, olanları

öğrenen Iason tarafından hiçbir zaman affedilmemiştir. Pindaros’un eski bir yorumcusu

ise110 bu hikâyeyi daha da genişletir. Anlattığına göre, Hera Medea’ya, eğer Zeus’un

aşkına karşılık vermezse, çocuklarını ölümsüz yapmayı kabul etmiştir. Ne var ki Medea,

Zeus’un aşkına karşılık vermese de çocukları yine de ölür. Anlatılanlara bakılırsa

Medea, çocuklarını bir şekilde ölümsüz yapmaya çalışmış ama onların ölümüne neden

olmuştur.111 Bu söylencelerden haberdar olan Euripides, Medea’nın aslında başka

nedenlerden dolayı ölen çocuklarını ona öldürterek söylenceye yenilik getirmiştir.

Getirdiği bu yenilik öyle radikal ve etkili bir yenilik olmuştur ki, onu takip eden

yazarların hepsi Medea’yı bu şekilde işlemeyi tercih etmiştir. Peki, Euripides’in getirdiği

bu yenilik, İ.Ö 431 yılında Medea oyununu seyreden Atinalı seyirciler arasında nasıl bir

yankı yapmıştır? Medea’nın kıskançlık ve öfke krizine kapılarak, Iason’a hiç

unutamayacağı bir ders vermek için çocuklarını öldürmesi herhalde seyirciler arasında

büyük bir şok etkisi yaratmıştır. Atina seyircisi de Euripides gibi, Medea’yı ve

çevresinde oluşan efsaneyi az çok biliyordu, çocukların başına kötü bir şeylerin

110
I.8.74, S. Ohlander, a.g.e., s. 25.
111
S.Ohlander, a.g.e. , s. 27.
44

geleceğini hatta öleceklerini dahi tahmin ediyordu ama herhalde hiçbirisi, Medea’nın

kendi öz çocuklarını öldüreceğini ummamıştı.

Euripides Medea’yı, Philoktetes, Diktys ve Hasatçılar (Theristai) adlı satir

oyunlardan oluşan dörtlemenin ilk oyunu olarak İ.Ö 431 yılında sahneler. Yarışmada

Aiskhylos’un yeğeni Euphorion birinci, Sophokles ikinci ve Euripides’te üçüncü olur.

Oyun, Korinthos ile Atina’nın ayrı saflarda yer aldığı Peloponnesos savaşının başladığı

yıl sahnelenmiştir. Aiskhylos ile Sophokles’in Medea ve efsanesini konu alan oyunlar

yazıp yazmadıklarını tam olarak bilmiyoruz. Ama Euripides’in bu efsaneye ilgi

duyduğu, günümüze ulaşmayan ama adlarını bildiğimiz Peliades ve Aigeus adlı

yapıtlarından da anlaşılmaktadır. Oyun, kendi çağında başarı kazanamadıysa da, sonraki

yüzyıllarda Euripides’in adından en çok söz ettiren yapıtlarından biri olmuştur.

Roma edebiyatında da, Medea efsanesinin kendine geniş bir yer bulduğunu

görüyoruz. Medea ile Iason’un aşkı, Seneca’ya gelinceye değin birçok yazar tarafından

işlenmiştir. İlk dönem Roma tragedya yazarlarından Ennius ve Accius’un Medea adlı

oyunlar yazmıştır. Ovidius’un da Medea adlı bir tragedyasının olduğunu biliyoruz.

Quintilianus, Romalı tragedya yazarlarından bahsederken tragedya türünde

Yunanlılardan geri kalmadıklarını Ovidius’un Medea’sını örnek vererek göstermeye

çalışır.112 Bunun dışında Ovidius başka yapıtlarında da bu öyküden bahsetmiştir.113 Ne

yazık ki günümüze sadece Seneca’nın yapıtı ulaşabilmiştir.

112
Quint., Inst., 10.1.98.
113
Ov., Her., 12. mektup., Am., 3.3
45

OYUN PLANI BAKIMINDAN KARŞILAŞTIRMA

Bir tragedya oyunu şu bölümlerden oluşur: prologos, parodos, epeisodion,

stasimon ve eksodos.

Tragedya prologosla başlar. Genelde iki -bazen üç ender olarak ta bir- sahneden

oluşur. Prologosta genellikle, bir tanrı ve ya oyundaki karakterlerden biri konu ya da

oyunla ilgili açıklama yapar. Seyirci öykü konusunu bildiği için, prologosu üstlenen

karakter, oyunda öykünün hangi noktasından başlandığını ve ne gibi değişikliklerin

yapıldığını açıklar. Prologosu bir tanrı üstleniyorsa, öykünün akışını açıklamasının

yanında, öykünün içindeki olayların neden bu biçimde gelişmesini istediğini de belirtir.

Tragedya oyunları çoğu kez öykünün orta yerinden114 başladığından ya da bir kesimini

içerdiği için, bu yönde bir konuşma bilgilendirici ve açıklayıcı olması kadar, seyircinin

ilgisini çekip, onu oyunun içine de sürükleyecektir.

Prologostan sonra parodos gelir. Bu bölümde koro yan yollardan sahneye

çıkarak orkhestraya şarkı eşliğinde sıralanır.

Epeisodion ya da öykü dizesi, iki koro şarkısı (stasimon) arasında yer alan

bölümdür. 5. yüzyılda sayı ve uzunluk bakımından çeşitlilik gösteren bu bölüm, kendi

içinde de bir ya da daha fazla sahneden oluşabilir. Epeisodionlar, konu bakımından

birbirinden kopuk olabilir. Kendi içinde ise diyalog ya da aria gibi lirik elementler

içerebilir.

Stasimon, epeisodionları birbirinden ayıran koro parçalarıdır.

Eksodos ise koronun orkestradan ayrılırken söylediği final şarkısının bulunduğu

bölümdür.

114
In medias res
46

Sahnede oyuncular diyalog, koro ise lirik şiir biçiminde konuşur. Diyaloglar

çeşitlilik gösterebilir. Örneğin, heyecanın arttığı sahnelerde genelde stikhomythia

denilen, tek dizeler halinde konuşma tercih edilir. Karakterler tek başına konuşabilir

(monolog) ya da sahnede kendisini duyan bir kimsenin olmadığını düşünerek kendi

içinden konuşabilir.115 Coşkulu duygular genelde monodia denilen bölümlerle verilir.

Oyuncu ile koro arasında kommos denilen şarkılı diyaloglar da görülebilir.

Koro, çalgı eşliğinde şarkısını söylerken stroph ile antistroph denen hareketler

yapar. Stroph koronun yarım dairelik dönüşüdür; antistroph ise koronun gene yarım

dairelik dönüşü ile eski yerine gelmesidir.

Euripides ve Seneca’nın Medea adlı oyunlarını tragedyanın genel yapısına göre

incelediğimizde, şekil olarak az, içerdiği karakterler ve oyun planı bakımından ise

önemli farklılıklara sahip olduklarını görüyoruz.

Euripides’in oyunu bir öndeyiş, altı ana bölüm ve bir sonuç bölümü olmak üzere

toplam sekiz bölümden oluşurken; Seneca’nın oyunu öndeyişle birlikte toplam beş

bölümden oluşur. Seneca’nın oyununda eksodos yoktur, belki bu bölüm kayıp olabilir.

Koro parçaları Euripides’te parodos ile birlikte beş, buna karşın Seneca’da dört tanedir.

İçerdiği karakterlere gelecek olursak; Euripides, Seneca’ya göre daha fazla karakter

kullanmıştır. Seneca’da olmayıp ta Euripides’te olan karakterler şöyledir: Lala, Aigeus

ve Koro Başı. Buna karşın Medea ile Jason’un çocukları, Euripides’te konuşmalarına

karşın Seneca’da sessiz karakterler116 olarak karşımıza çıkar. Seneca’nın kullandığı

115
Soliloquy. Bu kelimenin Latincesi solilcutiodur.
116
Personae mutae.
47

başka sessiz karakterler de vardır. Bunlar, Medea’nın parçaladığı erkek kardeşi

Absyrtos’un hayaleti117, Kreon’un silahlı eri ve uşakları ile Öç tanrıçalarıdır118.

Euripides ise bu oyununda sessiz karakter kullanmayı tercih etmemiştir. Her iki oyunun

korosu da, Korinthos’lu kadınlardan oluşur.

Plan açısından taşıdıkları farklılıkların daha iyi anlaşılabilmesi için, oyunlar

bölüm bölüm incelenecektir. Ne var ki, her iki oyunun bölüm sayısı eşit olmadığı için,

bölümler incelenirken, içerdikleri konular göz önünde tutularak karşılaştırılmaya

çalışılmıştır. Bu yüzden Euripides’in dördüncü bölümünde işlenilen kurgu, Seneca’nın

oyununda ayrı bir bölüm olarak ele alınmayıp üçüncü bölümün sonunda işlendiği için,

Euripides’in bu bölümü tek başına incelenmiştir. Euripides’in beşinci ve altıncı bölümü

ile sonuç bölümü ise, tek bir bölümmüş gibi incelenip, Seneca’nın son bölümü ile

karşılaştırılmıştır.

ÖNDEYİŞ

Öndeyiş Euripides’te üç bölümden oluşur;

• Süt Nine’nin monologu (1–48)

• Lala-Süt Nine diyalogu (49–95)

• Süt Nine-Medea diyalogu (evin içinde) 96–130.

İlk iki kısım, Korinthos’ta, Medea’nın evinin önünde yer alır.

Süt Nine yaptığı monologda bizlere, daha önce yaşanan ve şu anda yaşanmakta

olan olayların canlı bir resmini çizer. Medea, Iason’un aşkı uğruna Argo seferi sırasında

bir sürü cinayet işlemiş, dahası Korinthos’a yerleşmek zorunda kalmıştır. Ne var ki

117
Sen., Med., 963.
118
Sen., Med., Furiae 958.
48

Iason, Medea’nın bu kadar iyiliğine karşın, Kreon’un kızı ile muhteşem bir düğünle

evlenmiş, Medea’ya ve çocuklarına ihanet etmiştir (1–20). Süt Nine daha sonra lafı şu

anda yaşananlara getirir: Medea, Iason’un bu ihaneti karşısında derinden sarsılmış,

kendisini eve kapatmış, yemeden içmeden kesilmiştir. Iason’un aşkı uğruna

yaptıklarından, özellikle de babasına ve vatanına ettiği büyük ihanetten dolayı oldukça

pişmandır (20–34). Bunların yanı sıra, çocuklarına karşı eski sevgisini kaybetmiş, artık

onları görmekten hoşlanmamaya başlamıştır (35–36). Bu şekilde Euripides, 1–36.

dizeler arasında oyunun genel bir serimini yapar. Böylelikle seyirci oyunun, öykünün

hangi kısmından başladığını ve geçmişte yaşanan olayların oyun planına nasıl etki

ettiğini anlamaya başlar.

Konuşmanın bundan sonraki kısmı (36–45), artık yaşanmış ve yaşanan olayların

aktarımının bittiği ve ileride olabileceklerin anlatılmaya başlandığı bölümdür. Süt Nine,

öncelikle Medea’nın geçirdiği ruhi bunalımı ve içinde beslediği öfke ve kine değinir. Bu

iki duygu, Medea’ya korkunç şeyler yaptırtabilecek yoğunluktadır. Öyle ki, Süt Nine,

Medea’nın ya kendisine zarar vermesinden, ya da Kreon ve Iason’u öldürerek başına

daha büyük bir iş açmasından endişe etmektedir (38–42). Aslında oyunun geneline

baktığımızda Süt Nine’nin endişelendiği durumlardan sadece biri gerçekleşmiş, Kreon,

kızını alevlerden kurtarmak isterken ölmüştür. Burada Euripides’in yapmak istediği,

seyirciyi yanlış yönde düşünmelerini sağlayarak119 ileride olacakların, seyircinin

üzerlerinde daha büyük bir etki yaratmasını sağlamaktır.

119
İngilizcesi foreshadowing.
49

Öndeyişün ikinci bölümü olan Lala ve Süt Nine arasındaki diyalog, oyuna alt bir

kurgunun120 eklendiği bölümdür. Lala sahneye girerek, Süt Nine’ye kulak misafiri

olduğu bir söylentiyi anlatır. Duyduğuna göre Kreon, Medea ve çocuklarını Korinthos

topraklarından kovacaktır (70–71). Euripides, burada da seyircinin şüphe içinde

kalmasını arzu ederek Lala’yı kesin bir dille konuşturmamış, dolaylı yoldan duyduğu ve

doğruluğu kesin olamayan bir söylentiyi anlattırmıştır. Böylece, seyircinin zihninde

şunlara benzer sorular belirebilir; Medea, bu haberi duyduğunda ne tepki verecektir?

Kreon, Medea’yı ve çocuklarını, sanki suçlu insanlarmış gibi, Korinthos’tan kovacak

kadar katı kalpli midir? Ve Iason bu olanlar karşısında sessiz mi kalacaktır?121

Süt Nine, bu kötü haberin ardından çocuklar için daha da endişelenmeye başlar.

Onlara, hemen eve girmelerini, Lala’larına ise çocukları annelerinin gözünden uzak

tutmasını tembih eder (89–91). Çünkü Medea’nın çocuklarına olan bakışlarının

değiştiğini fark etmiştir. Artık bu noktadan itibaren, çocukların başına kötü bir şey

geleceği sezgisi, seyircinin bilincine iyice yerleşir.

Öndeyişün son kısmı, Medea ve Süt Nine arasında geçen bölümdür. Medea’yı

sahnede görmeyiz. Süt Nine’ye evin içinden seslenir. Konuşmanın odak noktası yine

çocuklardır. Medea, çocuklara, babalarına ve oturdukları eve lanetler yağdırır (113–

115). Bunu duyan Süt Nine, bir taraftan Medea’ya çocuklarına karşı bu kadar nefret dolu

olduğu için kızar bir taraftan ise Kreon’u ve verdiği kararı eleştirir. Bu dizelerde içten

içe seyirciye önemli bir mesajın verildiği ortadadır: İnsanoğlu, hiçbir işte aşırıya

120
İngilizcesi subplot ya da secondary story line. Oyunda, ikinci dereceden karakterlerin hareketlerini
içerir. Bu hareketler, birinci dereceden karakterlerin hareketlerini ve içinde bulundukları durumları
karmaşıklaştıran ya da zorlaştıran türde olayların yaratılmasına olanak tanır.
121
S. Ohlander, a.g.e., s. 48.
50

kaçmamalı, orta yoldan ayrılmamalıdır (125–126). Böylece Euripides, öndeyişü

tamamlar.

Seneca’nın öndeyişü, Euripides’inkinin aksine sadece elli beş dize

uzunluğundadır. Konuşan ise Medea’dır. Korinthos’ta tek başına, sürgün hükmü giymiş,

kocası ve toplum tarafından terk edilmiş bir halde karşımıza çıkar.122

Seneca’nın bu bölümü kendi içinde 1 ve 26. dizeler arası lanetleme, 26 ve 55.

dizeler arası ise cesaretlendirme olarak iki kısma ayrılabilir. İlk bölüm de Medea, birçok

gökyüzü ve yeraltı tanrılarına korkunç planına yardım etmeleri için seslenir. Bunların

başında kendi soyunun yaratıcısı Helios vardır. Kreusa’ya, krala ve bütün kral soyuna

lanetler yağdırır (15–18). Iason da Medea’nın lanetlerinden pay alır. Medea, onun

ölmesini değil, ölümden bile daha kötü bir şeyi tatmasını ister (19–25). Medea’nın

tanrılardan dilediği şey oyunun ilerleyen bölümlerinde gerçekleşecektir. Kreon ve kızı

Kreusa ölecek hatta saray bile yanıp kül olacak, Iason ise yaşayacaktır. Burada Seneca,

Euripides gibi seyirciyi yanlış yönde düşünmelerini sağlamamış, ileride Medea’nın

gazabına uğrayacak kişileri ve başlarına gelecekleri doğrudan aktararak seyirciyi bu

duruma hazırlamıştır123. Seneca’nın öndeyişünün bu kısmında arka plana mitoloji

hâkimdir. Euripides’inkinde mitoloji bu denli önemli bir yer tutmamaktadır.

İkinci bölümde Medea, kendisini intikam almak için cesaretlendirmeye başlar.

Çocuklardan ise sadece dolaylı yoldan bahsedilir (24–26). Euripides öndeyişde çocuk

temasına oldukça önem vermiş, seyircinin çocuklar için duyduğu kaygıyı hep en üst

seviyede tutmaya çalışmıştır. Seneca’da ise bu temaya 845. dizeye kadar sadece üstü

122
Sen., Med., Çev. Çiğdem Dürüşken, Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi LV, Türkiye İş Bankası
Yayınları, Mart 2007, öndeyiş xxiv.
123
S. Ohlander, a.g.e., s. 203.
51

kapalı bir şekilde değinilir. Medea, kendini intikam almak için cesaretlendirip (26–55)

öndeyişü bitirir. Seneca’nın gelecek olayları doğrudan açıklayıcı bu konuşması,

tragedyanın öndeyiş özelliğine Euripides’inkinden daha yakındır. Çünkü öndeyiş

genelde, oyunun planının bir özetini seyirciye sunar.

PARODOS

Euripides’in oyununda, Süt Nine’nin konuşmasının bitmesi ile parodos başlar.

Korinthos’lu kadınlardan oluşan koro sahneye girer. 81 dize uzunluğundaki parodosta

koronun yanı sıra Süt Nine ve arka planda Medea da vardır. Euripides, seyirciyi daha

fazla merak içinde bırakmayı isteyerek, oyunun bu bölümünde de Medea’yı sahneye

çıkarmaz. Medea, koro ve Süt Nine’ye evin içinden eşlik eder.

Koro, Medea’nın evinden gelen çığlık seslerini duyup endişeye kapılarak, Süt

Nine’ye ne olduğunu sorar (131–36). Süt Nine’de yanıt olarak hanımının, kralın kızına

tercih edildiğini bu yüzden üzgün olduğunu anlatır (138–142). Bu sırada Medea, lafa

girerek ölmek istediğini haykırınca, koro onu sakinleştirmeye çalışır. Medea’ya Iason’u

Zeus’a havale etmesini ve kendini artık daha fazla yıpratmamasını öğütler (149–158).

Bu arada Medea, koroyu sanki hiç duymamış da kendi kendine konuşuyormuş gibi

sözlerine devam eder. Bu sefer de Iason’a ve yeni karısına lanetler yağdırmaya başlar.

Medea’yı öğüt ile yola getiremeyeceğini anlayan koro, Süt Nine’ye onu evden

çıkarmasını rica eder. Böylelikle koro, hem Medea’yı ikna edeceğini, hem de onu evden

çıkartarak evde bulunanları onun yapabileceği kötülükten kurtarabileceğini düşünür

(174–183). Bu şekilde Euripides, Medea’nın birazdan sahneye çıkacağının ön

belirtilerini verir. Süt Nine’nin Medea’nın acılarını anlatması ve koronun yaptığı kısa bir

kapanış konuşmasıyla parodos sona erer.


52

Euripides, parodosta oyun kurgusuna farklı bir şey eklemeyi tercih etmemiş,

öndeyişde anlatılanları derinlemesine işlemiştir.

Seneca’nın parodosunda ise koro, bizleri Iason ve Kreusa’nın düğün

türküsüyle124 karşılar. Öfke, kin ve intikam sözcüklerinin ardından neşeli bir düğün

havası çok iyi de bir zıtlık oluşturur ve seyirci / dinleyici üzerinde şok etkisi yapabilir;

çünkü beklentilerinin tersi bir durum ortaya çıkmıştır125. Koro, Euripides’te olduğu gibi

Korinthos’lu kadınlardan oluşur.

Medea koroyu gizlice dinlemektedir. Koro, düğün türküsünü bitirdiğinde

Medea’dan çığlıklar yükselir; söylentilerin gerçek olduğunu anlamıştır (116–118).

Seneca’nın burada Ovidius’tan etkilendiğini söyleyebiliriz. Heroides’e baktığımızda da

aynı şekilde Medea’nın, Iason’un evliliğini önce çocuklarından sonra ise kulağına

çalınan düğün türküsünden öğrenip daha da kederlendiğini görürüz.126

1. BÖLÜM

Euripides’in 1. bölümü kendi içinde üç bölüme ayrılır:

• Medea’nın monologu (214–70)

• Medea - Kreon diyalogu (271–364)

• Medea’nın monologu (365–410)

Euripides, bölümün ilk kısmında, Medea’yı bildiğimiz durumlar üzerine konuşturarak,

oyun kurgusuna yeni bir şey eklemez. Medea ilk bölümde, kendisinin haklı olduğu

konusunda dolaylı yoldan koronun desteğini ister (214–24); üzüntüsünün kaynağı

hakkında açıklama yapar (225–30); kadınların evlilikte başlarına gelebilecek kötü

124
Epithalamium.
125
S. Ohlander, a.g.e., s. 208.
126
Ov., Her., 12.68.
53

durumlardan bahseder (230–54); eğer Iason, Kreon ve kızı Glauke’den intikam almak

için bir yol bulabilirse, korodan sessiz kalmasını rica eder (260–63) . Koro da, korobaşı

aracılığıyla bu isteğini kabul eder ve Kreon’un yeni kararlarını açıklamak üzere sahneye

geldiğini haber verir (267–70). Kreon’un sahneye girmesi ile bölümün ikinci kısmı

başlar.

Kreon, Medea’ya aldığı kararı açıklamaya gelmiştir. Lala’nın duyduğu söylenti

doğru çıkar, Kreon Medea’ya çocuklarını da alarak bir an önce topraklarını terk etmesini

buyurur (273–74). Medea, onun verdiği bu kararın nedenini sorunca (280–81), Kreon

ona, kızına kötü bir şeyler yapabileceğinden korktuğunu çünkü gücünün nelere yettiğini

iyi bildiğini; ayrıca kendi ve kızı hakkında savurduğu tehditlerden de haberdar olduğunu

söyler (282–89). Medea, bu cevabın üzerine Kreon’u bunların doğru olmadığına

inandırmaya çabalar. Tek bir amacı vardır o da Korinthos’ta kalabilmektir (313–14).

Kreon’un Medea’ya inanmaması ve isteğini kabul etmemesi üzerine, ikili arasındaki

diyalog stikhomythia biçimine döner. Böylece gerilim üst seviyelere tırmanır. Sonuçta

Medea, Kreon’dan bir günlük izin almayı başarır (351). Kreon, izin vermesine vermiştir

ama verdiği iznin bir felaketle sonuçlanacağını da sezmiş gibi konuşur (350). Öte

taraftan, bir günün Medea’ya kötülük yapmak için yeterli gelmeyeceğini düşünüp, kendi

içini rahatlatmaya çalışarak sahneyi terk eder (355–357) . Kreon’un Medea’yı kovması

ve Medea’nın yalvararak bir gün daha kalmak için izin alması, oyun kurgusunu bir

ölçüde geliştiren iki harekettir.

Bölümün üçüncü kısmı, Seneca’da işlenmeyen bir alt kurgunun oyuna

sokulmaya başlandığı kısımdır. Korobaşı, stratejik olarak bu kurguyu oyuna sokmak için
54

konuşmaya girerek, şu soruyu ortaya atar: Medea Korinthos’tan ayrılınca nereye

gidecektir? Bu kurgu yazar tarafından oyuna bu şekilde sokulup, işlenmeye başlar.

Medea’nın ikinci monologu da üç bölüme ayrılır. Birinci bölümde Medea,

planlarından bahseder. Bir gün, üç düşmanını- Kreon, Glauke ve Iason’u- da öldürmeye

yetecektir (373–74). Burada Euripides, yine seyircinin yanlış yönde yönlendirilerek

onların Medea’nın Iason’u da öldüreceğini düşünmesini sağlamaya çalışmıştır. Medea,

bir monologdan çok yüksek sesle düşünüyormuş gibi konuşmasına devam eder. Kıyım

gelinin evinden başlayacaktır ama nasıl bir yöntem izleyeceği konusunda kararsızdır.

Sonunda kararını verir, en usta olduğu yöntemi izleyerek zehir ile bu işi bitirecektir

(375–85).

Medea’nın monologunun ikinci kısmı başlar. İntikam planını tasarlamasına

tasarlamıştır ama intikamını aldıktan sonra nereye gidecek, kime sığınacaktır? (385–

388). Koronun, oyuna soktuğu bu kurgu bu şekilde işlenmeye devam eder. Bu tümceler,

Aigeus’un oyuna katılacağının da ipuçlarını verir seyirciye. Medea, sığınacak birisini

bulamasa da pes etmeyecek, yine de sonuna planına bağlı kalıp düşmanlarını

öldürecektir (390–99).

Monologun son kısmı, bizlere Seneca’nın öndeyişünün ikinci bölümünü

hatırlatır.127 Medea, tasarladığı intikam için kendisini cesaretlendirir. Seneca’nın

öndeyişde işlemeyi tercih ettiği bu konuyu Euripides, Medea’nın intikam planı

konusunda bir karara vardıktan sonra işlemeyi tercih etmiştir. Euripides’in cümleleri,

Seneca’nınkileri anımsatır. Böylece birinci bölüm sona erer.

Seneca’nın 1.bölümü iki sahneye ayrılır.

127
Bkz. s. 12–3.
55

• Medea - Süt Nine diyalogu (116–175)

• Medea - Kreon diyalogu (176–300)

Medea ile Süt Nine’nin diyalogu, Medea’nın monologundan sonra başlar. Daha önce de

altını çizdiğimiz gibi Medea, Iason ile Kreusa’nın evlendiğini, Ovidius’un Heroides’ini

anımsatır bir biçimde, düğün türküsü ile öğrenince128, yeniden intikam planları hazırlığı

içine girişir (124). Öndeyişdeki genel ifadelerin aksine, burada Medea’nın intikam için

daha kararlı olduğu konuşmasının tonundan anlaşılır. Öfkesinin gazabından kimler

payını alacaktır? Çocuklardan bahsedilmez; yeni gelin, Iason ve Kreon üzerinde durulur.

Medea, yeni gelini kılıçla öldürmeyi planlar (125–6). Bu tümcelerin benzerlerini

Euripides’te de bulmak mümkündür.129 Medea’nın daha sonraki ifadeleri, çocukları akla

getirebilecek niteliktedir. Büyük bir olasılıkla yeni bir cinayetle Medea, çocukları ve

onlar üzerine kurduğu cinayet planını ima eder.

“Eğer Yunan ya da barbar kentlerinin

Varsa bildikleri yeni bir cinayet

Benim ellerimin daha yabancısı olduğu

Şimdi hazırlanılmalıdır.”130

Bu cümlelerle Seneca, çocukları seyirci / dinleyicinin aklına getirmeye çalışmış olabilir.

Medea, bu monologunda da, öndeyişde olduğu gibi, önceki cinayetlerinden söz

eder. Ama buradaki değinme, öndeyişün aksine daha ayrıntılı ve belirgindir. Örneğin;

öndeyişde kardeşinden üstü kapalı bir biçimde bahsederken; “Parçalanmış uzuvların

128
Bkz. s. 40.
129
Eur., Med., 380; 394.
130
Sen., Med., 127–29.
56

başıboş131 cenazesi” 132


., burada ise daha açık bir değinme vardır; “ Rezil bakirenin133

kılıcı ile parçalanan küçük yoldaş134, babaya atılan ceset, denize saçılmış vücut”135

Medea, kardeşinin yanı sıra Pelias’ın kaynar kazanda kaynatılmasından da bahseder.136

Kreon’u evliliğinin yıkılmasından sorumlu tutarak, onu cezalandırmaya karar verir.

Evini yakmayı planlar. Bu arada Süt Nine, sahneye girer.

Süt Nine ile Medea arasındaki diyalog, Süt Nine’nin Medea’yı yatıştırmaya

çalışması, Medea’nın ise intikam alma konusunda ne kadar kararlı olduğunu göstermesi

üzerine kuruludur. Bu sahnede, Medea’nın monologunda olduğu gibi, oyuna yeni bir

kurgu eklenmez. Daha sonra sahneye Kreon girer. Böylece ikinci bölüm başlamış olur.

Bu ikinci bölüm, Euripides’in birinci bölümündeki, Kreon-Medea diyalogu ile

paralellik gösterir; burada her iki oyunun kurgusu da aynı yer ve zamanı içerir. Bölümün

temel konusu, Euripides’inki ile aynıdır: Kreon’un, Medea’yı kovması; Medea’nın ise

Kreon’u, bir gün daha kalmak için ikna etmesi. Ne var ki, kurgu Euripides’inkinden

oldukça farklı işlenir. Diyalog, değinilen konular, söylenen sözler, istenilen ricalar

Euripides’in diyalogundan da oldukça farklıdır.

Öncelikle Euripides’te Kreon sahneye, Medea’ya aldığı kararları bildirmek için

gelir. Seneca’da ise Kreon, sarayından dışarı çıkar, çıkarken de kendi kendine

Medea’nın hala neden gitmediğini sorar (180). Kreon, Medea’yı öldürmek istemiş ama

Iason’un yakarıları buna engel olmuştur (185–5) . Euripides’te ise Kreon ne Medea’yı

131
Vagus sıfatı ile Medea tarafından, Absyrtus’un kesilen parçalarının, baba Aietes’i oyalamak için
aralıklı olarak gemiden atılması kastediliyor.
132
Sen., Med., 47–48.
133
Medea burada kendini kastediyor. Virgo, inis,f genç, bakire kız demektir. Burada bu kelimenin
kullanılması bir anlamda Medea’nın cinayeti Iason ile evlenmeden önce işlediğini vurgular niteliktedir.
134
Medea kardeşi Absyrtus kastedilyor.
135
Sen., a.g.e,131–3.
136
Sen., a.g.e,133–4.
57

öldürmeye niyetlenmiş ne de konuşmasında Iason’dan bahsetmiş; Medea ile yüz yüze

gelerek ondan gitmesini emretmiştir. Seneca’da ise Kreon, Medea ile yüz yüze gelmeyi

istemez. Kölelerinden kendisine doğru yaklaşan Medea’yı ondan uzak tutmalarını dahi

tembihler (188). Burada Medea, Kreon’un, Euripides’te ise Kreon, Medea’nın ayağına

gider.

Kreon’un bu tavrı karşısında her iki Medea da aynı şeyi sorar: Neden? İkisi de,

neden sürgünü hak ettiklerini bilmek istemektedir. Euripides’te Kreon, bunun nedenini

hemencecik söyler; Medea’dan korktuğu ve onun kızına kötü bir şey yapacağı endişe

ettiği için (281–83). Seneca’da ise Kreon, bu soru karşısında bocalar görünür. Kral

olmasının avantajını kullanarak, Medea’ya şöyle der:

“Adil ya da değil, kralın emrine boyun eğmelisin.”137

Kreon, bu sözleriyle Antigone’deki Kreon’u anımsatır. O da, burada olduğu gibi, insan

yapımı yasalara koşulsuz itaat edilmelidir görüşünü savunur. Medea ise Kreon’dan

kendisini dinlemesini ister (199–200). Kreon isteğini kabul edince Medea, mahkemede

kendini savunurmuşçasına, uzun bir konuşma yapar. Euripides’te Medea, daha mütevazı

bir konuşma tarzı belirlerken, Seneca’da oldukça gururlu ve yücelik duygusu ile

doludur. Örneğin; babasından, Güneş’e dayanan soyundan, krallığından v.s bahseder

208–216. Sonra memleketinden taşıyıp getirdiği armağanları sıralar: Orpheus, Castor ve

Pollux, Boreas’ın bütün çocukları, Lyncaeus (228–31). Medea bu armağanların hepsini

onlara getirmiştir, tek bir dileği vardır; o da Iason’un kendisine geri verilmesidir (234–

46) . Bu saydığı kişiler, Argo mürettebatlarından kişilerdir. Medea bu sözleriyle onların

sağ salim Yunanistan’a dönmesini sağlayarak yaptığı iyiliği vurgulamaktadır. Bu,

137
Sen., Med.,195.
58

Euripides’te işlenmeyen bir konudur. Euripides’te Medea, Iason’dan söz etmez, onunla

bundan sonra birlikte olmayı istemez ve Kreon’dan bu yönde bir talepte bulunmaz. Ama

Seneca’da durum farklıdır. Medea, Iason’u delicesine geri ister. Hala ona âşık olduğu

bellidir. Belki, Kreon bu isteğini kabul etse, alacağı intikamı bile almaktan

vazgeçecektir138. Medea, Kreon’a yalvarmasına Iason ile başlar. Sonra ondan ülkesinde

sığınabileceği bir ev isteyerek konuşmasını bitirir (248–50). Konuşmaya Kreon devam

eder. Burada da Euripides’te söz edilmeyen bir konuya değinilir. Pelias’ın oğlu Akastos.

Kreon, Iason’u vermemek için Akastos’u öne sürer. Akastos, Iason’a ve Medea’ya

cezasını vermek için Theselya’da beklemektedir. Eğer Iason’u Medea’ya verip

Korinthos’tan ayrılmalarına olanak tanıyacak olursa, Akastos Iason’u öldürecektir. Ne

var ki Kreon, Iason’un masumiyetine inanmaktadır (264). Suçlu ise Medea’dır. Seneca,

efsanede yaşanan bir olaydan daha yararlanmış, Kreon’u böyle bir bahanenin ardına

sığınmasına olanak tanımıştır.139 Böylece Kreon, Medea’nın isteğini kabul etmez ve

ondan gitmesini buyurur. Medea ise o zaman kendisine bir gemi, bir de yoldaş140

vermesini rica eder (273–74). Kreon, bunu da kabul etmeyince; bu sefer de çocukları

için yalvarmaya başlar. İsteği kendi işlediği suçların sorumluluğunu çocuklarının

taşımamasıdır (282–3). Buna yanıt olarak Kreon, belki de iki oyun arasındaki önemli

sayılabilecek farklılıklardan birini oyun kurgusuna ekler. Medea’ya şöyle yanıt verir:

“Git: Bu çocukları, bendenmişler gibi, baba bağrına kabul edeceğim.”141

138
S. Ohlander, a.g.e., s. 215–6.
139
Akastos, Pelias’ın oğludur. Medea ve Iason, Pelias’ı öldürüp Iolkhos tahtını ele geçirmeye çalışınca,
onları şehirden kovmuştur.
140
Burada Iason kastedilir.
141
Sen., Med., 284.
59

Euripides’in karakteri, tam aksine, çocukları hiç önemsemez, Medea’dan çocuklarını da

alarak topraklarını terk etmesini ister. Hatta Medea’ya bir gün daha kalması için

müsaade ettikten sonra bile ona, ertesi gün eğer çocukları ile birlikte hala topraklarında

olduğunu görürse öleceğini söyler (353–4). Seneca’nın Medea’sı da Kreon’dan

çocuklarıyla vedalaşma bahanesiyle biraz müddet talep eder (288–90). Bu noktada da

Seneca Kreon’u, duruma Euripides’in karakterinden farklı yaklaştırmıştır. Seneca’da

Kreon, Medea’ya izin olarak verdiği bir günün bile, kötülüklerini gerçekleştirmeye

yeterli geleceğini bilir (291–3). Euripides’te ise, bir günün ona yeterli gelmeyeceğini

düşünür (356). Kreon’un, Medea’nın isteğini kabul etmesi ile birinci bölüm sona erer.

1. STASIMON

Bu bölüm otuz beş dize uzunluğundadır ve kendi içinde stroph (410–430) ve

antistroph (431–445) olarak ikiye ayrılır. Koro, stropha genel bir anlatım ile başlar.

Antistrophda ise, Medea’nın yaşamak zorunda olduğu olaylara değinerek daha özele

geçer.

Korinthoslu kadınlardan oluşan koro strophda, erkeklere düşmanca bir tutum

sergiler, böylelikle kadınların yanında olduğunu gösterir. Koronun bu yöndeki

yaklaşımı, Medea’nın monologunun son dizelerinde kadınlar hakkında söyledikleri ile

(408–9) karşılaştırıldığında, biraz taraflı bir yaklaşım olduğu da ortadadır.142 Çünkü

Medea bir önceki konuşmasının sonunda açıkça kötülük konusunda kimsenin

kadınlardan daha bilgili olmadığını söylemiş, ama koro Medea’nın bu söylediğini

duymazdan gelip erkeklere yüklenerek kadınları masum göstermeye çalışmıştır.

Ohlander, Euripides’in seyircinin Medea’ya duyduğu sempatiyi yok etmemek için,

142
S. Ohlander, a.g.e., s. 72.
60

koroyu burada stratejik olarak kullandığını düşünmektedir. Koronun oyunda, seyircinin

duygularına en iyi yön veren unsur olduğu göz önüne alındığında, Ohlander’in bu

düşüncesinde haklılık payı olduğu görülüyor. Koro, kadın olmanın ve aynı duyguları

paylaşmanın dışında, Medea ile ortak özelliklere sahip değildir. Örneğin Medea

Kolkhisli bir barbardır, koro ise tam tersine Korinthoslu ve Yunanlı kadınlardan oluşur.

İşte bu nedenle koro, Medea’yı, deyim yerinde ise, kadınların haklarını koruyan, kadın

cinsinin savunucusu olarak görmektedir.143

Koro antistrophda, Medea’nın içinde bulunduğu durumdan bahsettikten hemen

sonra yaptığı genelleme, seyircinin sonraki sahnelerde yaşanacaklara olan bakış açısını

değiştirir niteliktedir:

“Zavallı kadın, üstelikte hakaretle kovuluyorsun. Yeminlere hürmet gitti; büyük

Hellas yurdunda utanma artık kalmadı; göğe uçtu.”144

Iason’un Medea’ya verdiği yeminleri tutmaması, koro tarafından bu şekilde

genelleştirilerek, bizlerin ona suçlu gözle bakmamıza neden olur.

Seneca’nın birinci staismonunda koro çok farklı bir konuyu ele alır. Koronun

Parodostaki neşesinden hiçbir eser yoktur.

Koro şarkısının konusu Argo seferidir ve büyük ölçüde mitoloji içeriklidir.

Burada seferden, batı ile doğu arasında yelken açan ve birbirinden çok uzak iki ayrı

ulusun sınırlarını birleştiren bir yolculuk olarak bahsedilir. Seneca’nın korosu Argo’dan

bahsetmeye başladığında, seyirci / dinleyici Seneca’nın seferi, deniz ulaşımında kuralları

koyan ve denizcilik bilimi hakkında şu ana kadar bilinenlerin geliştirilmesine olanak

143
S. Ohlander, a.g.e., s. 73.
144
Eur., Med., 434–8.
61

tanıyan türde bir keşif olduğunu vurgulayacağını düşünmüş olabilir.145 Fakat tam tersine

Seneca, çok çarpıcı bir biçimde seferi, insanoğlunun şu anda başına gelen çoğu

kötülüklerin ilk sorumlusu olarak gösterir. Oysa ona göre sefer yaşanmadan, sınırlar

birbirine karışmadan önce ataları altın çağda yaşıyordu. Sadece kendi kıyılarında

dolanıp, doğdukları toprakların verdiklerinden başkasını bilmiyorlardı (329–34).

Böylece yazar konuya, Romalı ozanların genel tutum ve işleyişi uyarınca yaklaşır. 146

Sefer her şeyi altüst etmiş ve koronun deyimi ile bir karmaşa doğurmuştur:

“Güzel bir şekilde birbirinden ayrılmış dünyaların düzenini

Çekip bir etti Theselya çamından yapılmış gemi.”147

Koro, bu ifadelerinin hemen ardından sözü, Argo mürettebatının sefer karşılığında

ödediği bedele getirir. Sefer sırasında düştükleri korkunç durumlardan bahseder (340–

60) Ne var ki, koronun en can alıcı ifadesi, Argo mürettebatının bu kadar zahmete

katlanıp ta ellerine ödül olarak geçenleri dile getirdiği bölümdür:

“… Altın post

Ve Medea, denizden bile daha beter bir kötülük.”148

Burada koro açıkça Medea’yı bir kötülük kaynağı olarak betimler. Süt Nine’de

Medea’nın bu yanını dolaylı olarak vurgular. Medea da intikam dolu, her şeyi yok etme

isteğini vurgulayan sözleriyle bu yönünü açığa vurur.

145
S. Ohlander, a.g.e., s. 230–1.
146
Seneca, Altınçağ’ı anlattığı 329–34. dizelerde açıkça, Vergilius, Tibullus ve Ovidius’un anlatım
tarzlarından etkilenmiştir. Altınçağ’da aldatmanın bilinmediği konusu için bkz. Buc, 4.41,Georg, 2. 467;
Tib. , 1. 10. , 19 v.d. ; Met. , 1. 89 v.d. Zenginliğin erdemi hakkında bkz. Georg. , 2.472, Tib, 10.7 v.d;
kendi vatanında doğup ölmenin değeri hakkında bkz. Met. , 1. 96; Tib. 1.10.39 v.d.; gemiciliğin ve
ticaretin bilinmediği konusunda ise bkz. Buc. , 4. 38 v.d; Georg. , 1. 136. v.d.; Met. 1. 94 v.d.
147
Sen., Med., 335–6.
148
Sen., a.g.e.,361–2.
62

Ohlander bu ifadenin, Seneca’nın şimdiye kadar oyuna yüklediği en geniş bakış açısı

olduğuna inanır.149 Pratt ise Seneca’nın, Argo seferi ve sonucunda yaşanan sınır

değişiklikleri üzerine söyledikleri ile (367–79), kendi zamanında Roma dünyasının

günden güne genişleyen sınırlarını kastettiğini düşünür.150 Özetleyecek olursak, koro bu

seferi, sembolizm yoluyla Yunan dünyasının en büyük günahlarından biri ve insan

masumiyetinin kaybolmasına neden olan bir gelişme olduğunu düşünmüştür.151 Koro

için seferin sorumlusu, Argo mürettebatı olduğu kadar Medea’dır da aynı zamanda.

Seneca’nın koro ile vermek istediği mesaj ise açıktır: Hiçbir zaman aşırıya

kaçılmamalıdır.

2. BÖLÜM

Bu bölüm, her iki ozanda da Iason ve Medea arasında geçer. Bölüm, Medea’nın

kendi kendine konuşması ile başlar. Karşılıklı suçlama, savunma gibi bir mahkeme

duruşmasını andıran bir biçime dönüşür. Arada korobaşının da konuşmaya katıldığını

görürüz. İkinci bölümde, oyunun asıl planına etki eden herhangi bir alt kurgu

eklenmemiştir.

Euripides’te Iason sahneye çıkarak konuşmaya başlar. Medea’ya hitaben yaptığı

konuşmada beş nokta üzerinde durur. Bunlardan birincisi, Medea’nın kendi inatçılığı ve

Kreon’a karşı kullandığı kötü sözler yüzünden sürgüne gitmek zorunda kaldığıdır.

Medea, Kreon’a kötü söz söylemenin cezasını kentten kovularak ödeyecektir. İkinci

olarak, Medea ölüm cezası almadığı için kendini şanslı hissetmelidir. Üçüncü olarak ise

kendisi Kreon’un öfkesini yatıştırarak, Medea’nın ölüm cezasına çarptırılmamasını

149
S. Ohlander, a.g.e., s. 231.
150
N. T. Pratt, a.g.e., s. 85.
151
S. Ohlander, a.g.e., s 231.
63

sağlamıştır. Ne var ki, elinden daha fazlası gelememiş, burada kalmasını

sağlayamamıştır. Çünkü Medea, efendilerine hakaret etmekten vazgeçmemiştir.

Dördüncü olarak, Medea’nın yaptıklarını unutmamış, bu yüzden kovulsa dahi ona ve

çocuklarına bakmayı bir borç bilmiştir. Beşinci olarak ta kendisinden ne kadar nefret

ederse etsin, bu ona karşı olan düşüncelerini ve iyi niyetini yok etmeyecektir. Iason,

ikinci bölüm boyunca bu noktalar üzerinde tekrar duracak, kendisini haklı görmenin

inancı içinde Medea’yı kandırmaya çalışacaktır (446–64).

Medea öncelikle, Iason’un, yaptıklarından sonra, karşısına geçerek konuşma

cüretinde bulunduğundan dolayı, utanmazlık ettiğini dile getirerek konuşmasına başlar.

Seneca’da da Medea, Iason’un gelip kendisiyle konuşması gerektiğini düşünür.

Mademki Iason, buna cüret edip karşısına çıkmıştır, o halde Medea’nın da ona

söyleyecekleri vardır. Öncelikle onu erkekçe davranmamakla suçlar ve onun tanrıların,

bütün erkeklerin ve kendi gözünde nefret edilen biri olduğunu, en yakın dostunu

aldattığını söyleyerek, onu bu tür sözlerle aşağılayarak yüreğini biraz hafifletebileceğini

belirtir (465–75). Bu noktada Euripides, Medea’ya Iason için yaptıklarını ayrıntı vererek

anlattırarak (476–88), hem ona olan öfkesini açığa vurmasına hem de seyirciye Iason’un

kendisine bu şekilde davranmakla ne kadar haksızlık ettiğini göstermesine olanak

tanımıştır. Medea Iason’un “Besle kargayı oysun gözünü” sözündeki karga tiplemesi

durumuna sokmak amacıyla onun çıkarı için işlediği cinayetleri ve diğer iyiliklerini

sıralamıştır. İki karakterin birbirlerine karşı tutumlarında çok net olarak gözlemlenebilen

bir zıtlık vardır: Medea, onun için hiçbir kişinin işleyemeyeceği cinayetleri işlemiştir.

Iason ise Medea’yı terk etmektedir, kendisine bir başka eş edinmiştir ve evlilik yeminine

ihanet etmiştir. Çocuklarına da sahip çıkmamıştır. Ohlander, Medea’nın işlediği


64

cinayetlerden bu şekilde bahsetmesinin, seyircinin ona karşı düşüncelerinde bir farklılık

yaratmayacağını ileri sürer.152 Çünkü daha önce kahramanımız, işlediği suçlardan dolayı

ne kadar pişman olduğunu dile getirmiş, bir şekilde üstünden bu suçu atmıştı.

Konuşmanın devamında yine söz çocuklara gelir. Medea, Iason’a iki tane çocuk

vermişken, onun tekrar evlenmesi, züriyetsiz olmadığına göre, affedilebilir bir durum

değildir (489–92). Burada Medea, iyi bir noktaya parmak basarak, Iason’un, çocuklarını

dediği kadar da düşünmediğini göstermek istemiştir. Ama ileride Iason bu suçlamaya da

iyi bir bahane bulacaktır.153 Euripides’te çocuk teması, Seneca’nın aksine devamlı canlı

tutulmamaktadır.

Medea’nın üstünde durduğu bir diğer nokta ise, Iason’un söz verdiği ama

tutmadığı yeminlerdir:

“Yeminlerine ihanet ettin…”154

Verilen yemine sadık kalmak, Yunanlılar için hassas bir konuydu. Eski çağda

yeminlerin, direkt tanrılara ve en çok sevilen yakınların başı üzerine edildiğine ve yerine

getirilmediği takdirde, yemini eden kişinin ve ailesinin tanrılar tarafından mutlaka

cezalandırıldığına inanılıyordu. Bu noktada Euripides, stratejik olarak bu konuya ağırlık

vererek, seyircinin gözünde Iason’u zor durumda bırakmıştır. Hatta Euripides, Iason’un

bu şekilde davranmakla sadece Medea’ya karşı ve dolaylı yoldan topluma karşı değil,

aynı zamanda tanrılara karşı da büyük bir suç işlediğinin altını çizmiştir (492–5). Buna

karşın Seneca, bu konu üzerinde hiç durmamıştır.

152
S. Ohlander, a.g.e., s. 84.
153
Bkz.s. 26.
154
Eur., Med., 492.
65

Medea bu şekilde, içinde bulunduğu durumu ve ne denli aşağılık bir kişiliğe

sahip olduğunu Iason’un yüzüne vurur. Şimdi sıra, bundan sonra ne olacağına gelmiştir.

Euripides, Medea’nın başına nelerin gelebileceğini ayrıntılarıyla seyircilerin gözleri

önüne sermeyi isteyerek, Medea’ya retorik bir soru sordurarak, Medea’nın kendisini

acındırmasına olanak tanır:

“Şimdi ben nereye gideyim?”155

Medea, Iason’un bu soruyu cevaplayamayacağının farkındadır. Amacı yaptığı

kötülükleri ortaya dökmektir (501–2). Medea, sorduğu soruya, sorularla alternatif

cevaplar verir. Verdiği her cevap, gidecek bir yerinin olmadığını daha da ortaya koyar.

Pathos doruğa çıkar. Medea böylece konuşmasını bitirir.

Iason, ne kadar aşağılansa da kaba davranamayacağını, nazik ve dikkatli olması

gerektiğini söyleyerek konuşmasına başlar. Iason’un, Medea’nın onun uğruna

yaptıklarını devamlı dile getirmesi hoşuna gitmemiş, sinirlenmiştir. Artık, Medea’nın,

yaptıklarının bu şekilde gündeme getirmesini istemediği için, seferden sağ salim

çıkmasını, Kypris’ten başkasına borçlu olmadığını dile getirir (527–8). Iason’a göre,

Kypris’in okları, Medea’yı kendisine âşık etmiş; bu aşk da Iason’u korumak amacıyla

Medea’ya cinayetleri işletmiştir. Iason’un bu sofistik savunması, Gorgias’ın Helene’nin

savunmasını ve Euripides ve Seneca’nın Troyalı Kadınlar adlı yapıtlarında, Helene’nin

kendisini savunmak üzere yaptığı konuşmayı anımsatır.156

Iason’un değindiği ikinci konu, yapılan iyiliklere karşı ödediği borçtur. Iason,

Medea’ya yaptıklarının karşılığını fazlasıyla verdiğini düşünmektedir. Verdikleri neler

155
Eur., Med., 503.
156
Eur., Tr., 914 v.d.; Sen., Tr, 903 v.d.
66

midir? Öncelikle, bir barbar olarak Yunan toprağında uygarca ve yasalar uyarınca

yaşama olasılığını bulmuştur (535–6). Böylece yetenekleri, bütün Yunanlılar arasında

tanınmış ve şöhret kazanmıştır (538–9). Iason’un buraya kadar öne sürdüğü şeyler,

oldukça komik ve dayanaktan yoksun açıklamalardır. Euripides’in oyununda Iason,

sofistik bir argüman kullanırken Seneca’nın oyununda ise Medea sofist ve retorik ustası

olarak karşımıza çıkar.

Iason’un Glauke ile evlenmesinin nedenlerini açıkladığı konuşmasının son

kısmında (560 v.d) öne sürdüğü fikirlerin akla yatkın olduğunu görüyoruz. Iason, pratik

ve fırsatçıdır. Evlenerek kendince en doğru olan şeyi yapmış; böylece hem kendisinin

hem Medea’nın hem de çocuklarının geleceklerini garanti altına almıştır. Çocuklarına,

soylu aileden gelme kardeşler verip, onlara önü açık bir gelecek sağlamayı istemiştir.

Ama evliliğin asıl nedeni asalet, para ve bunların getireceği rahat hayattır. Iason

çocuklarının anneleriyle birlikte sürgüne gitmelerini istemez. Bir yerde çocuklarından

ayrılmamak için bu evliliği yaptığını ima eder. Bunun nedenini Ohlander bizlere şöyle

açıklar: Atina yasasına göre bir baba, yasal olmayan çocuğu üzerinde herhangi bir

sorumluluğa sahip olmadığı gibi, çocuğa bakmak da annenin sorumluluğunda idi. Anne

nereye giderse çocuklar da oraya gitmek zorundaydılar. Iason ve Medea’nın çocukları

da, Yunanlıların gözünde yasal çocuklar değillerdi. Duruma bu açıdan baktığımızda,

Iason’un evlenme konusunda haklı bir nedene sahip olduğunu görüyoruz.

Iason, Medea’nın kendisini anlayamayacağının farkındadır. Ona göre, aşk

kadınların gözlerini kör eden, mantıklı düşünmelerini engelleyen bir histir. Kadınlar,

evlilik yatağına rakip istemez, bunun dışında her şeyi kabullenebilirler (573–5). Burada

Euripides Iason’u o çağlarda kadınlara karşı ozanlar arasında da yaygın olan geleneksel
67

bakış açısıyla konuşturmuştur.157 Iason’a göre Medea, kendisinin evlilikle ilgili öne

sürdüğü gerçek nedenleri aşk yüzünden anlayamamıştır (570–3). Iason konuşmasını,

Euripides’in genelde kullanmayı sevdiği bir ifade ile bitirir: Kadınlara gerek kalmadan

çocuk sahibi olunabilseydi, hayat insanlar için ne kadar rahat olurdu.158

Konuşmanın bundan sonraki kısmı, kısa diyaloglar şeklinde devam eder. Medea

Iason’u sofistlikle suçlar (579–81), bunun yanında koro da Iason’u aynı şekilde

suçlayarak Medea’ya haksızlık ettiğini dile getirir (576–8). Iason ile Medea arasında

haklı haksız çekişmesi yaşanır. Iason, sahneye ilk çıktığında söylediklerini yineleyerek,

kendisini ifade etmeye çalışır ama Medea, onu dinleyecek gibi değildir. Öfkelenir,

lanetler yağdırır. Bu noktada Iason, kesinlikle duruşunu bozmaz. Medea’ya kötü bir söz

de söylemez. Eğer maddi olarak yardım isteyecek olursa, yerine getirmeye hazırdır

(610–616). Medea, teklifini reddettiğinde (617–20), o ve çocuklar için elinden ne gelirse

yapacağını tekrardan kendisine hatırlatır. Medea ise onu kovar (623) ve ardından

evliliğinden bir gün çok pişman olacağını haykırır (625). Böylece ikinci bölüm son

bulur.

Seneca’nın ikinci bölümüne baktığımızda, sahnede, Euripides’in aksine, Süt

Nine, Medea ve Iason vardır. Bu bölüm de kendi içinde, Süt Nine ile Medea’nın

konuşmaları (380–489) ve Medea ile Iason’un diyalogu (490–579) olarak ikiye ayrılır.

Diyalogların bazı kısımları karşılıklı konuşma havasından uzaktır. Özellikle ilk kesimde

karakterler, kendi kendilerine konuşurlar.

157
Bkz, Ov., Ars., II. Kitap.
158
Örneğin bu ifadenin benzeri yazarın Hippolytos adlı yapıtında da mevcuttur. Üvey annesi Phaedra’nın
kendisine olan aşkını öğrenen Hippolytos, Zeus’a isyan ederek, keşke kadınlara gerek kalmadan,
tapınaklara hediyeler koyarak çocuk sahibi olunsaydı diye yakınır. Eur., Hipp., 617–25.
68

Bölümü Süt Nine başlatır. Seneca’nın Süt Nine’yi sahneye çıkartmasının amacı,

Kreon ile konuştuktan sonra Medea’nın nasıl bir ruh haline büründüğünü seyirci /

dinleyiciye yansıtmaktır. Bu genelde Süt Nine’nin Medea için duyduğu endişe yoluyla

açıklanır. Süt Nine’nin konuşmasından, Medea’nın mantıklı düşünememeye başladığını

ve öfkesinin onu oldukça kötü şeyler yapmaya doğru ittiğini öğreniriz (380- 96). Süt

Nine’den sonra sahneye çıkan Medea, konuşmasıyla bizlere, Süt Nine’nin

aktardıklarının canlı bir resmini çizer.

Medea, konuşmasına kendini intikam için yüreklendirmeyle başlar (397- 414).

Konuşmanın ikinci kısmında, bir önceki sahnede söylediklerinin aksine159, bütün

oklarını Iason’a doğrultur. Medea için daha önce Kreon, her şeyden sorumluydu, şimdi

ise Iason sorumludur. Artık Iason’dan özür dileyip, yaptıklarına bahaneler bulmaya

çalışmaz. Iason’un Kreon’dan korktuğunu ve ona karşı beslediği duygunun aşk

olmadığını anlamıştır (415–6). Iason’un gelip, bir kez bile kendisiyle konuşmamakla

suçlar (418). Bu ifade, Iason’un sahneye çıkışı için zemin oluşturur. Euripides’te benzer

bir şekilde Medea, Iason’un evlenmeden önce kendisine ve çocuklarına danışmadığını

dile getirmiştir (585–8). Medea, kral tarafından kovulmasını erteleyebilecekken Iason’un

bunu yapmadığını dile getirdikten sonra aşırı öfkesi kine dönüşmeye başlar. Son

sözlerinden anlarız ki, tasarladığı intikamdan sadece çevresindekiler değil, tanrılar bile

nasibini alacaktır (424). Bu noktadan sonra, zaman zaman, Euripides’in karakterinde

olduğu gibi, mantıklı düşünse de, öfkesi onu çılgına döndürmüş, doğru düşünmesine

engel olmuştur.

159
Sen., Med., 116 v.d
69

Medea’nın konuşmasının ardından Iason sahneye çıkar. Kendi kendine

konuşmaktadır. Sahneye çıkmasının asıl amacı Medea’nın yanına gitmektir. Ne var ki,

Euripides’in karakterinde olduğu gibi, onu azarlamak ya da suçlamak amacıyla değil

aksine içi rahat etmediğinden ve çocukları için duyduğu sevgi ve endişesinden (440–1)

dolayı bunu yapmaya karar vermiştir (444).

Konuşmanın başına döndüğümüzde, Iason’un kendi talihine serzenişte

bulunduğunu görürüz (431–2). Euripides’in aksine Seneca, burada oyuna öyle bir kurgu

sokar ki seyirci / dinleyicinin Iason’a olan bakış açısının tamamen değişmesine neden

olur. Iason, neden böyle bir evlilik yaptığını açıklar. Kreon tarafından çocukları ve

evliliği arasında bir tercih yapmak zorunda bırakılmıştır. Hatta Iason, prenses ile

evlenmeyi tercih etmezse, sadece kendi canı değil çocuklarınınki de büyük bir tehlike

içine girecektir:

“ Ne var ki (kendi) ölümü

Çocuklarınki izleyecekti.” 160

Euripides’e baktığımızda Iason, düşünüp taşınmış, kral soyundan birisiyle böyle bir

evlilik yapmayı hem kendisi hem de çocukları için uygun bulmuştur. Çünkü maddi ve

manevi kazanç elde edecektir. Onun da asıl kaygısı çocuklardır, fakat Kreon onu zorla

evlendirmeye kalkışmamış, dahası çocuklarını öldürmekle de tehdit etmemiştir.

Seneca’da Kreon’un tehditleriyle yüzleşmek zorunda kalan Iason, evliliği ve çocukları

arasında bir seçim yapmak zorunda kalmış ve çocuklarının yaşamı uğruna prensesle

evlenmeye razı olmuştur. Oyunda daha önce anlam veremediğimiz bazı noktaları,

kurgunun bu şekilde oyuna girmesiyle daha iyi anlamaya başlarız. Birinci bölümde

160
Sen., Med., 439–40.
70

Medea, Kreon’u olan biten her şeyin sorumlusu tutar. Medea ile Kreon sahnesinde ise,

Medea umutsuzca Kreon’dan Iason’u kendisine vermesini ister (198; 245). Böyle bir

talebin üzerine Kreon, Medea’ya Iason’un onunla gelmek istemediğini ya da burada

kendileriyle çok mutlu olduğunu söylemez. Hatta Iason’un bu konuda ne hissettiğinden

bile bahsedilmez. Euripides’e baktığımızda Medea’nın, hiçbir zaman böyle bir istekte

bulunmadığını görmüştük. Medea, böyle bir şey isteyemezdi çünkü Iason, çocuklarını

düşünse de gerçekte bu evliliği isteyerek gerçekleştirmişti. Buna karşın Seneca’da

Medea, tam olarak neler olduğunu bilmiyordu ama Iason’un, Kreon’un buyruğuna

boyun eğdiğinin farkındaydı (137–8) ve bu yüzden konuşmanın ilerleyen bölümlerinde

Iason’u kendisiyle kaçmaya zorlayacaktı. Ohlander, Euripides’ten itibaren, genelde

Iason’un zayıf, sorumsuz, çıkarcı ve kadınlara bel bağlayan özellikte bir kişilik olarak

işlendiğini hatırlatarak, Seneca’nın burada, Iason’u bu kişilik içinde görmeye alışkın

olan seyirci / dinleyiciyi yanlış yönde düşünmesini sağlamaya çalıştığını vurgular.161

Iason, Medea’nın kendisine doğru gelmesiyle irkilir. Çünkü Medea onun

betimlemesine göre şöyle bir psikolojik durum sergiler:

“ Ama görünce işte beni sıçradı, çılgına döndü,

Önüne nefretini kustu, bütün acısı yüzünden okunuyor.”162

Euripides’in karakterinin aksine, Medea Iason’a saldırmaz. Sürgüne gidecek olmasını

içine sindirmiştir. Euripides’te ikinci bölümün son kısmında Medea’nın Iason’a

yönelttiği soruların aynısını burada da buluyoruz (450–7). Sonra, yapılanlar hatırlatılır

161
S. Ohlander, a.g.e., s. 238.
162
Sen., Med., 445–6.
71

ve sevgi ve evlilik uğruna işlenen bu cinayetlerin hakkı istenir. Burada Medea’nın

dolaylı yoldan istediği kaybettiği kocasıdır.

Iason, bu konuşmanın üzerine, kendi kendine itiraf ettiği gerçekleri Medea’ya

söylemeyi tercih etmez. Medea’nın iyi olması için çabaladığını göstermek istercesine

Kreon’a yalvararak, onu ölümden kurtardığını vurgular (490–1). Acaba Iason Kreon’un

kendisini kızı ile evlenmeye zorladığını, eğer istediğini yapmazsa da çocuklarını

öldürmekle tehdit ettiğini Medea’nın öğrenmesini neden istememişti? Ohlander’a göre

Seneca’nın burada, seyirci / dinleyiciyi Iason hakkında daha fazla düşünmeye

yönlendirmek amacı gütmektedir.163 Doğal olarak, Iason’dan, böyle bir açıklama

bekleyen seyirci / dinleyici, umduğunu bulamayınca, bu davranışın altında yatan

nedenleri düşünecek ve kendi kendine teori üretmeye başlayacaktı. Bizler de çok

rahatlıkla birkaç teori üretebiliriz: Örneğin, Iason, Medea’nın kendisine inanmayacağını

ve daha fazla öfkeye kapılabileceğini ya da gerçekleri öğrendiğinde Kreon’dan intikam

almaya çalışabileceğini ve böylece çevresindeki herkesi daha büyük bir tehlike altına

sokabileceğini düşünmüş olabilir. Medea, Kreon’u en büyük düşmanı olarak

görmektedir (515) ama bunu ve diğer planlarını Süt Nine haricinde kimse ile

paylaşmadığı için Iason’un bunu bilme ihtimali yoktur. Iason için belki de en iyisi

olanları Medea’ya hiç anlatmamak olmuştur. Seneca Iason’un durumunu, oyunda

yaşadıklarına rağmen, Euripides’in karakterinin durumuna benzer bir şekilde

açıklamıştır. Medea da, biraz önce söylediğimiz gibi planlarını Iason’dan saklamış ona

açıklamamıştır.

163
S. Ohlander, a.g.e., s. 245
72

Iason, Medea’dan kaçmasını ister (492–3). Medea, Iason’un bu konuşmasını da

inandırıcı bulmaz ve kendisini bir rakip olarak gören Kreusa’yı memnun etmek için

kendisini kaçmaya ikna etmeye çabaladığını söyler (494–5). Bunun üzerine Iason

Medea’ya şöyle bir soru yöneltir:

“Medea beni âşık olmakla mı suçluyor?”164

Seneca, burada yine söz ustalığını kullanarak, Iason’a her iki tarafa da çekilebilecek bir

soru sordurmuştur. Öyle ki, cümlede aşk kelimesi dikkatimizi yoğunlaştırdığımızda,

Iason’un Medea’yı bazı şeylere zorlandığını görmemekle suçladığını; Medea kelimesi

üzerine yoğunlaştığımızda ise, Iason’un her şeyi aşk uğruna feda eden bir kadının, aynı

şekilde davranan birisini suçlamaya ne hakkı olduğunu ima ettiği anlaşılabilmektedir.165

Cümlenin asıl manası ne olursa olsun, burada da Seneca, seyirci / dinleyiciyi kuşku

içerisinde bırakmayı amaçlamıştır.

Bu sorunun üzerine Medea, onu öldürme ve ihanetle de suçlayınca (497), Iason

tam olarak hangi cinayetle suçlandığını bilmek ister (497). Çünkü hiçbir suçu üzerine

alma niyetinde değildir. Medea buna şöyle karşılık verir:

“Yaptığım her ne varsa.”166

Iason, suçları üstlenmeyince, Medea bu sefer retorik sanatını kullanarak şöyle der:

“yalnızca sen koru, yalnızca sen suçsuz olduğumu haykır

Senin uğruna suç işleyen kim varsa o senin için masum olsun!”167

Biraz sonra ise, Iason’u kendisiyle kaçması için ikna etmeye çalışarak şöyle der:

164
Sen., Med.,496.
165
S. Ohlander, a.g.e., s. 246.
166
Sen., a.g.e.., 497
167
Sen., a,g,e., 502–3.
73

“ Her ikisinden de kaç. Medea, ne seni kayınbabana karşı silahlanmana

Ne de akraba kanıyla lekelenmeye zorlar.”168

Seneca Iason’u, Antigone oyununda Antigone’nin kardeşi Ismene gibi, krallara ve

onların yasalarına karşı saygılı ve korkak bir tipleme içinde çizmiştir.

Yüzeysel bakıldığında, cümleler bir çelişkiyi ortaya koyar gibi görünmektedir.

Aslında bu bir çelişki değil, Medea’nın Iason’u kendisiyle kaçması için kandırma

çabasıdır. Aslında Medea’da işlediği cinayetlerin kendi suçu olduğunun farkındadır. Ne

var ki, Medea yine burada retorik sanatını kullanarak, suçu Iason’a yüklemeye çalışır

(500 v.d.). Fakat her şeye rağmen Iason’u kandırmayı başaramaz. Çünkü öncelikle

Iason’un aklında çocukları vardır. Eğer Medea ile kaçacak olursa çocuklar hem

Kreon’un hem de Akastos’un tehlikesi altına gireceklerdir. Onları koruyabilmenin en iyi

yolu, Kreon’un emrine boyun eğerek çocuklarıyla birlikte burada kalmaktır. Iason,

Medea’nın teklifini kabul etse, oyunun akışı bütünüyle değişecektir ve Medea da

çocuklarını öldürmeyecektir. Iason’un teklifi kabul etmemesiyle oyunun bu planı

gerçekleşmektedir. Dolayısıyla burası oyunun planı açısından oldukça kritik bir önem

taşımaktadır. Iason, Medea ile gelmek şöyle dursun, onunla konuşurken görünmeye bile

çekinir olmuştur. Bu yüzden, konuşmayı bir an evvel bitirmek ister (530). Ondan

mantıklı düşünmesini ve makul isteklerde bulunmasını tavsiye eder (538- 40). İşte bu

noktada çocuk teması yine oyuna sokulur. Medea, çocuklarını kendi ile birlikte

götürmek ister (542). Nasıl olsa Iason’un yeni çocukları olacaktır (544). Iason, hiç

kimsenin, kral ya da kayınbaba, kendisini çocuklarından vazgeçirmeye

zorlayamayacağını vurgular (544–46). Iason burada, Kreon’un kendisini zorlayarak

168
Sen.,Med., 523–4.
74

Medea’yı sürgüne göndermeyi kabul ettirebildiğini fakat aynı şeyi çocuklar için asla

yapamayacağını ima etmiştir. Bu da Medea’nın, Iason’un kimi daha fazla sevdiğini

anlamasını sağlamış; böylece çocuklar, Medea’nın intikam planına dâhil olmuştur.

Medea, Iason’u nereden vuracağını öğrenmenin rahatlığıyla, vedalaşmak

isteyerek, son kez çocuklarını görmesi için kendisine izin vermesini ister. Sonraki

konuşmaları, Iason’u tamamen kandırmaya, kendisini değişmiş gibi göstermeye yönelik

sözler içerir (553–7). Seneca, bu alt kurguya sadece on dize ayırırken, Euripides, ileride

göreceğimizi gibi, bütün bir bölümü169 bunun üzerine kurmuştur.

Iason, Medea’nın ricasını kabul ederek, sahneden ayrılır (556–8). Sahnede tek

başına kalan Medea da bizlere, daha önce genel olarak bahsettiği (425) ama Iason’dan

saklı tutuğu intikam planının ayrıntılarını anlatmaya başlar (571–6). Bu kurgu,

Euripides’te bu bölümde değil, bir sonraki bölümde karşımıza çıkacaktır.170 Medea’nın

intikamı iyice şekillenmiştir çünkü hem kıskançlık hem de intikam duygusu, Iason’un

ricalarını geri çevirmesinden sonra, daha da yoğunlaşmıştır. Bu duygu yoğunlaşmasının

nedenlerini üç ana başlık altında toplayabiliriz: Birincisi, Iason’un tekrar evlenmesi ve

kendisini reddetmesi; ikincisi Iason’un kendisini çocuklarına tercih etmesi ve üçüncüsü,

Iason’un, çok istemesine rağmen çocuklarını kendisine vermemesi ve onu sürgüne tek

başına, yapayalnız bir halde gönderecek olmasıdır.

2. STASIMON

Euripides’in ikinci stasimonu, iki stroph ve iki antistroph olarak dört bölüme ayrılır ve

otuz altı dize uzunluğundadır.

169
Eur., Med., 866–975.
170
Euripides, a.g.e, 764 v.d.
75

Stroph ve antistrophun konusu Kypris’tir. Bir önceki bölümde, Iason seferin

başarılı geçmesine yardım edenin Medea değil, Kypris olduğunu savunmuş, Medea’nın

aşkı nedeniyle kendisini kurtarmaya mecbur kaldığını ve bu gerçeği kabul etmesinin ona

zor geldiğini söylemişti (528–31). İlk strophda (627–34), Gorgias’ın Helene’nin

savunmasını anımsatır biçimde Kypris’in oklarının gücünden bahsedilerek, bir anlamda

Medea’nın cinayetlerinin sorumlusunun tanrıça olduğu ima edilmiş ve böylece Medea

temize çıkarılmaya çalışılmıştır. Eğer seyirci, Iason’un, yukarıda aktardığımız

cümlelerine haklılık payı verdiyse, o halde koronun da bu cümlelerine hak verecek ve

Medea’yı suçsuz bulacaktır.

İlk antistrophda, koro Kypris’e ılımlı olması ve evlilik kurumuna saygı

göstermesi için yakarır (635–40). Burada koro her ne kadar kendisi için konuşuyorsa da,

ima edilen artık Medea değil Iason’dur. Bir anlamda Euripides seyircinin, Medea kadar

Iason’un da Kypris’ten nasibini aldığını ve onun da Medea kadar suçsuz olduğunu

düşündürtmeye çalışmıştır.171

İkinci stroph ve antistroph, seyirciyi bir sonraki bölüme hazırlayan koro

şarkılarıdır. Bu iki koro şarkısının da ana konusu, bir insanın baba vatanından uzak,

yersiz yurtsuz kalmasının ne kadar acı verici olduğudur. İkinci strophda genel olarak bu

durumdan bahsedilir, vatansız kalmaktansa ölmek yeğlenir. İkinci antistropha

geçildiğinde, şarkının konusunun neden bu olduğu anlaşılır. Doğrudan doğruya Medea

ima edilmektedir:

“ En büyük acıları yaşarken, sana acıyacak ne bir şehir ne de bir dostun var.”172

171
S. Ohlander, a.g.e., s. 99.
172
Eur., Med., 666–8.
76

Böylece Euripides, Medea’ya acıyıp ona kol kanat gerecek birisinin- Aigeus’un- oyuna

dâhil olacağının ipucunu seyirciye verir.

Seneca’nın ikinci stasimonuna baktığımızda koro, öncelikle Medea’nın öfkesini,

doğa güçleriyle kıyaslar (579–94). Amaç öfkenin yıkıcı boyutunu gözler önüne

sermektir. Aşkın öfkesi, fırtına, sel, yangın gibi doğal afetlerden bile daha kötüdür.

Böyle bir tasvir, bir anlamda Medea’nın, çılgınlığa doğru giden ruh halini de yansıtır.

Koronun sözleri bir ölçüde Euripides’in oyununda Iason’un kadınların aşk ve

duygusallığıyla ilgili sözlerini de anımsatır (570 v.d). Koro şarkısı yine mitoloji

ağırlıklıdır. Zaten Seneca’nın oyununa genel olarak baktığımızda koronun mitolojiye

ağırlık verdiğini ve mitolojik örneklerle fikrini açıkladığını görüyoruz. Koronun bu

özelliği Ovidius’un, Propertius’un ve Horatius’un odelerinde de çok sık görülür.

Koro, 595. dizeden itibaren tekrar argo temasına döner. İnsanoğlu, denize yelken

açıp bilmediği yerleri fethedince, hem doğa kanunlarını çiğnemiş hem de tanrıların

nefretini üstüne çekmiştir. Neptunus, kendi egemenlik alanı olan denizlerin ölümlü

kişiler tarafından kontrol altına alınmasına kızmıştır (595–8). İşte bu fikirden yola çıkan

koro, bundan sorumlu olan kişilerin pek çoğunun başına gelenleri anlatır (595–667).

Argo seferine katılanların başlarına gelenler, Troya seferine katılanların başlarına

gelenlerle paralellik sergiler. Her iki seferin kahramanlarının yaşamı da felaketle

sonuçlanmıştır. Koro bu sefere katılmış olanlardan Iason’un ise esirgenmesi için

tanrılara yalvararak şarkısını bitirir. Böylece koro Iason’dan yana bir tutum sergiler.
77

Eğer tanrılar Iason’u esirgemeyecek olurlarsa, o da Medea’nın öfkesinden nasibini

alacak ve böylece yaptıklarının173 karşılığını tanrılara ödeyecektir.

Koro şarkısını dikkatli bir biçimde incelediğimizde, Argo seferine katılanların

başlarına gelenleri anlatan öykülerin pek çoğunun, Medea’nın yaptıkları ve

yapacaklarına paralel örnekler olduğu görülür. Örneğin; Orpheus’un maenadlar

tarafından parçalanması, Medea’nın kendi kardeşini parçalamasını; Meleager’in kendi

öz annesi tarafından öldürülmesi, Medea’nın çocuklarını öldürecek olmasını hatırlatır.

Diyebiliriz ki Seneca’daki böyle bir koro parçasını, Euripides’in oyunu içerisine

yerleştirmek oldukça zordur. Bu koro parçasıyla, iki yazarın oyun kurgusunu, ne kadar

farklı noktalardan ele alıp işledikleri, daha da belirginleşir. Seneca’da önce Medea’nın

öfkesinden, sonra ise Argo seferinden bahsedilmiş; Iason’un tanrılardan, Medea yoluyla

göreceği cezanın verilmemesi istenmiştir. Şarkı oyun kurgusu ile bire bir ilgili değildir.

Bir sonraki sahnede nelerin yaşanacağını önceden gösteren ve böylece seyirciyi bu

duruma hazırlamaya yönelik bir bilgi yoktur ama Iason’un iyi gitmeyen talihine

göndermede bulunur.174 Euripides’in koro parçası ise, oyuna organik olarak bağlıdır.

Önce Medea ve Iason’un Kypris’in oyununa geldikleri hatırlatılır. Daha sonra,

Medea’nın artık dönecek bir vatanının olmadığından bahsedilerek, seyirci bir sonraki

sahneye hazırlanır. Koro burada hem oyunun kurgusunu gösterecek hem de karakterlerin

duygularını ve içinde bulundukları durumları betimleyecek şekilde işlenmiştir.

173
Argo seferi.
174
P.J Davis, a.g.e., s. 84.
78

3. BÖLÜM

Euripides bu bölümü iki kısımda işlemiştir:

• Aigeus-Medea diyalogu (663–758)

• Korobaşının rhesisi (759–763) ve Medea’nın monologu (764–775).

Euripides 341. dizeden itibaren, Medea’nın evim deyip sığınabileceği bir yere

ihtiyacı olduğunu en az on kez dile getirmiştir.175 Bunun yanında, oyun boyunca,

Korinthos’tan kovulan Medea’nın artık gidecek hiçbir yerinin olmadığı ve baba yurduna

dönemeyeceği devamlı dile getirilerek, seyirciye birilerinin çıkarak Medea’ya ihtiyacı

olan şeyi vereceğini düşündürtmüştür. Ne var ki, Aigeus’un öncesinde hiçbir ipucu

verilmeden ve oyun örgüsü göz önüne aldığında tamamen şans eseri olarak

adlandırılabilecek bir biçimde sahneye sokuluvermesi, Euripides’in eleştirilere hedef

olmasına neden olmuştur. Ne var ki, bugün bizler hem yazarı ve oyunu hem de oyuna

konu oluşturan öykü hakkında oldukça geniş bir bilgiye sahip olmamıza karşın; oyunu

bir seyirci gözüyle seyretmiyor yalnız okuyoruz. Oyunda birazdan hangi sahnenin

geleceğini, burada nelerin yaşanacağını ve onu hangi sahnenin takip edeceğini oldukça

iyi biliyoruz. Bir de oyunla daha önce hiçbir bilgisi olmayıp ta, ilk kez izlemeye gelmiş

olan Atina seyircisini düşünürsek; onlar için Aigeus’un beklenmeden sahneye

çıkıvermesi, Medea’nın sığınacak bir liman bulduğu düşüncesine birden bire

kapılmalarını sağlamamıştır. Öyle ki sahne kurgusuna baktığımızda: Sahnenin birinci

kısmında Aigeus’un problemi (663–89), ikinci kısmında ise Medea’nın şu anki durumu

(689–706) üzerine konuşulmuş; sahnenin son kısmı ise Medea’nın, Aigeus’a yalvarıp

ona yeminler ettirerek, kendisini topraklarına kabul ettirmesiyle sona ermiştir (706–59).
175
Eur., Med., 341, 359-60, 386 v.d, 437-8, 442, 502 v.d, 604, 643 v .d,
79

Bölüm kurgusundan da anlaşılacağı gibi, Euripides, Aigeus’un Medea’ya yardım

edeceği gerçeğini, seyircinin geç öğrenmesi için elinden geleni yapmıştır.

Aigeus-Medea buluşması şu biçimde gelişir. Öncelikle Medea’yla karşılaşan

Aigeus, kendisini ona yakın hissederek, buralara kadar neden geldiğini anlatır: Çocuğu

olmamaktadır. Derdine derman bulmak üzere Korinthos’a gelmiş; Phoibos’un tapınağına

giderek, çocuk sahibi olmak için ne yapması gerektiğini öğrenmiştir (665–88). İkisi bu

konu üzerinde bir süre konuşurlar. Tam ayrılacakları sırada, Medea’nın o üzgün hali,

Aigeus’un dikkatini çeker. Ona neden böyle üzgün olduğunu sorunca (690), Medea da

olanları anlatmaya başlar. Euripides, Medea’ya her şeyi bir çırpıda anlattırmayı tercih

etmemiş, yaşanan olayların can alıcı noktalarına parmak basmak için konuşmanın soru

cevap şeklinde ilerlemesini sağlamıştır.

Bu noktada biraz durup, yaşananları değerlendirmemiz gerekir. Oyunda ilk kez

Medea’nın, birisiyle böylesine rahat ve içten konuştuğunu görüyoruz. Onun dostça

konuştuğu kişi, Atina’nın efsanevi kralı Aigeus’dur. Euripides, Aigeus’u rast gele

seçmemiş; seyircisinin kendisini, efsanevi kralıyla özdeşleştirmesini amaçlamıştır.

Aigeus, tarafsız bir şekilde Medea’yı dinlemiş ve onun anlattıklarının ahlaki

değerlendirmesini kendi içinden yaparak Medea’yı haklı bulmuştur. Kendisini efsanevi

kralının yerine koyan seyircinin de aynı şekilde Medea’yı haklı bulması kaçınılmaz gibi

görülmektedir.

Medea ve Aigeus, konuşmalarına devam ederler. Sıra, Medea’nın Korinthos’tan

kovulması konusuna gelir. Aigeus, Iason’un böyle bir şeye izin veriyor olmasına

inanamaz (707). Bu sırada Medea, seyirciyi şaşırtacak bir hamle yaparak, Aigeus’un

dizlerine kapanır ve kendisini topraklarına kabul etmesi için ona yalvarmaya başlar
80

(709–11). Aigeus, eğer Medea’yı şehrine kabul edecek olursa, Medea da ona yıllarca

özlemini çektiği çocuk hasretine son verecektir. (714–5). Bu eski çağda, çocuğu176

olmayan bir kralın geri çeviremeyeceği türden bir tekliftir. Soyunu devam ettirecek

erkek bir çocuğa sahip olmak başta kral olmak üzere bir çok asil kişi için çok önemliydi.

Ne kadar kız çocuğu olursa olsun, erkek çocuğu olmadığı için soyunu devam

ettiremeyen kralın ve ya soylu bir kişinin, tanrılar tarafından son derece kötü bir cezaya

çarptırıldığı düşünülürdü.177 Bu nedenle Aigeus, teklifi duraksamadan kabul eder (723–

4).

Aigeus’un çocuk özlemini ve bu yüzden çektiği çaresizliği ayrıntılı bir şekilde

işleyerek Ohlander’a göre Yazar, oyunun ilerleyen bölümlerinde Iason’un çocuklarını

kaybettiğinde yaşadığı üzüntüyü seyreden seyircinin aklına hemen Aigeus’u getirmesini

ve Iason’u onun yerine koyarak, acısını daha da derinden hissetmesini amaçlar.178

Medea, Aigeus’tan istediğini almıştır. Ama bunun sadece sözde kalmasını

istemez. Aigeus’a tanrılar adına yemin etmesini isteyerek (734–740), bir anlamda

verdiği sözden dönememesini sağlamaya çalışır. Medea, Aigeus’un da Iason gibi aynı

şeyi yapabileceğinden, yani verdiği sözlere sadık kalmamasından korkmuştur.

Aigeus’un ise Medea’nın isteğine uyarak tanrılar adına yemin etmesi, hemen akıllara

Iason’un tutmadığı sözleri getirir. Böylece yazar, Iason’un Medea’ya karşı ne kadar

büyük bir suç işlediğini, daha da iyi bir şekilde ortaya koyar. Karşılıklı konuşma,

Aigeus’un Medea’nın teklifini kabul etmesi ve verdiği sözler için tanrılar adına yemin

etmesiyle son bulur. Aigeus, sahneden çıkar ve böylece Medea’nın konuşması başlar.

176
Erkek çocuk kastedilmektedir.
177
S. Ohlander, a.g.e., s. 114.
178
S. Ohlander, a.g.e., s. 114–5.
81

Medea’nın monologundan önce koronun rhesisi vardır. Koro, Aigeus’un

Medea’ya kol kanat germesinden memnun olur ve onu, iyi dileklerde bulunarak uğurlar.

Sonra tekrar sahneye Medea çıkar. Sığınacak bir yer de bulduktan sonra, artık intikam

almak için önünde hiçbir engel kalmamıştır. Aigeus’un teklifini kabul etmesi ona,

özgüvenini yeniden kazandırmıştır. Bu kararlılıkla bizlere, intikamının bütün

ayrıntılarını anlatır. Önce Iason’u yanına çağıracak ve ona hata yaptığını; aldığı evlilik

kararının aslında çok doğru bir karar olduğunu söyleyecek ve ondan çocuklarının

Korinthos’ta kalmasını kabul etmesini rica edecektir (774–780). Seneca’da, daha önce

bahsettiğimiz gibi,179 Medea’nın intikam planını uygulayabilmek için Iason’u kandırma

kurgusu, ikinci sahnenin son kısmında işlenmiş; yazar bu kurguya ayrı bir bölüm

ayırmamıştır. Medea planlarını anlatmaya devam eder. Çocuklarını burada bırakmayı,

kralın kızını bunlar aracılığıyla öldürebilmek için istemiştir (780–3). Çünkü onlar,

Medea’nın vereceği hediyeleri kralın kızına götüreceklerdir (784–5). Zehre bulayacağı

hediyeler ise ince bir tül ve iyi işlenmiş altın bir taçtır (786). Seneca’da ise bu hediyeler;

atası Güneş’in ona armağan ettiği harmani ve altınla örülmüş gerdanlıktır (571–74).

Hediyeler farklı da olsa, her iki oyunda da Medea tarafından zehre bulanacak; genç

kadını ve ona dokunan herkesi kül edecektir.180

Monologun başından 790. dizeye kadar seyirciye, çocukların anneleri tarafından

öldürülecekleri düşüncesini aşılayan kesin bir ipucu yoktur. Ne var ki, bu dizeden

itibaren Medea’nın çocuklarını öldürmek zorunda kalacağını açıklamasıyla, seyirci de

yazarın, oyunun başından beri sakladığı gerçeği şok içinde öğrenir. Euripides, Medea’ya

179
Bkz. S. 33.
180
Eur., Med., 805–6; Seneca’da ise zehrin bulaşıcı olduğu önceden açıklanmamış ne var ki, kızını
kurtarmaya çalışan Kreon bu yüzden ölmüştür.
82

planladığı her şeyi ve altında yatan gerçekleri bir çırpıda söylettirmemiş; yapacaklarını

aşama aşama öğrenmemizi sağlamıştır. Örneğin, Medea planının içine neden çocuklarını

da katmayı gerekli bulduğunu genel bir ifade ile açıklamış (797); 803–5. dizelerle

birlikte bu planın altında yatan özel nedeni ifade etmiştir. Medea böylece önce

çocuklarını öldüreceğini açıklayarak, seyirciyi şok etmiş; daha sonra neden bunu

yapmaya karar verdiğini aşama aşama açıklayarak, tansiyonu üst seviyede tutmaya

devam etmiştir.181

Her iki yazar da Medea’nın Iason’dan intikamını alması için, evlendiği kadını

öldürtmeyi yeterli bulmamış; her ikisi de Medea’ya çocuklarını öldürtmüştür. Buraya

kadar oyun kurgusunda bir farklılık yoktur. Farklı olan nokta ise, bu planın altında yatan

gerçek nedendir. Euripides’te Medea, Aigeus’un çocuksuzluğundan da bir anlamda

etkilenerek, Iason’u da çocuksuz bırakmayı istemiştir (803–4). Amacı Iason’un soyunu

devam ettirememesini sağlamaktır. Seneca’ya baktığımızda ise Medea’nın, çocuklarını

öldürmeye karar vermesinin altında yatan neden Iason’a aynı acıyı tattırmaktır.

Seneca’da Iason, çocuklarına düşkün bir karakter olarak çizilmiştir. Onlarsız olmaktansa

ölmeyi yeğler; hatta Medea’nın Korinthos’tan kovulmasına göz yumar ama aynı şey

çocuklar için söz konusu olduğunda, hiçbir gücün kendisini böyle bir şeye ikna

edemeyeceğini kesin bir dille açıklar (544 v.d.). Kendisinin ikinci konuma düştüğünü

gören Medea da, çocuklarını öldürüp Iason’dan bu şekilde intikam almayı uygun bulur.

Medea, en çok sevdiği kişi uğruna bunca suç işlediği halde ondan ayrılmanın acısını

çekmektedir. Bu yüzden Iason’a da aynı acıyı tattırmak isteyerek, onu bu hayatta en çok

sevdiği kişilerden yoksun bırakmayı planlamıştır. Medea, Iason’un çocuklarına olan

181
S. Ohlander, a.g.e., s. 121.
83

sevgisini onu avlamak için zayıf yanı olduğunu çabucak keşfeder. Medea, her ne kadar

acı, aşırı öfke ve intikam duyguları içinde ise de, akli dengesini kaybetmez. Özellikle

Seneca’da Iason’un çocuklarına olan düşkünlüğünü çabucak görmekle uyanıklığını da

sergilemektedir.

Monolog bittiğinde, koro ile Medea arasındaki rhesise şahit oluruz. Oyunun

başından beri her zaman Medea’nın tarafında olan, davasındaki haklılığını her zaman

dile getiren koro, Medea’nın bu kararıyla irkilir. Onu ikna etmeye çabalar ama o çoktan

kararını vermiştir. Burada karşılaştığımız en belirgin durum, koronun Medea’ya karşı

olan pozitif tavrının, kararın açıklanmasından sonra negatife dönmesidir. Medea’nın

ricası üzerine Iason’un sahneye girmesiyle üçüncü bölüm tamamlanır.

Seneca’nın üçüncü bölümü iki kısma ayrılır:

• Süt Nine’nin monologu (670–739).

• Medea’nın monologu (740–848).

Sahneye ilk Süt Nine çıkar. Medea’nın intikam almak için giriştiği hazırlıktan

bahseder. Oldukça kötü şeylere şahit olacağımızın ön belirtilerini verir. Çünkü Medea,

bu zamana kadar yaptıklarından çok daha kötü, Süt Nine’nin deyimi ile, canavarca bir

şey hazırlamaktadır (674–5). Süt Nine’yi dinlediğimizde, ileride karşılaşacağımız o çok

kötü durumun, çocukların öldürülmesi olduğunu hemen anlarız.

Süt Nine, hanımının nasıl bir işe giriştiğini ayrıntılı bir şekilde anlatır. Bu

noktada Seneca’nın, seyirci / dinleyicisine Medea’nın büyü işlerinde ne kadar başarılı ve

deneyimli olduğunu göstermek istediği sezilir. Medea’nın büyü yeteneği üzerine

böylesine derinlemesine betimlemelerle dolu bir konuşmaya Euripides’in oyununda


84

rastlamayız. Roma edebiyatında büyü konusu oldukça popüler bir konudur. Seneca,

Medea’yı kimi yerde oldukça insancıl kimi yerde ise oldukça tehlikeli bir karakter içinde

işlemiş; Euripides ise, Seneca’nın aksine, Medea’nın insanüstü yeteneklerini ön plana

çıkartmaktan olabildiğince kaçınmıştır.

Süt Nine’nin ardından Medea, sahneye çıkar. Toplamda 1026 dize olan oyunun,

740. dizesindeyizdir. Geriye kalan 288 dizenin 33’ünde koro; 16’sında Iason; 10’unda

ise haberci konuşacaktır-Euripides’te haberci tam 103 dize uzunluğunda konuşur-. Bu

saydıklarımız dışında kalan 229 dize ise Medea’ya aittir. 157 dize uzunluğundaki bu

monologunda Medea, intikam planını uygulayabilmesi için gerekli olan gücü toplamaya

çalışır. Karanlık güçlere ve Hades’te bulunan eski tutsaklara seslenerek, onları yanına

çağırır (740–50). Medea, içindeki doğaüstü gücü tekrar bulabilmek ve ona egemen

olabilmek için elinden gelen her şeyi yapmaktan çekinmeyecektir. Karanlıkların ve

büyünün tanrıçası Hekate’yi çağırır (750). Onun için saçlarını çözmüş; çıplak ayakla

gizemli korularını dolaşmıştır (752–3). Medea, burada kendini maenadlara benzetmiş;

onlar nasıl tanrıları Dionysos için kendilerinden geçip, çılgınlıklar yapıyorlarsa,

kendisinin de aynı şeyi onun için yapmaya hazır olduğunu vurgulamıştır. Uzun uzun

Hekate için yaptıklarından bahsederek, kendisine yardım etmesi için yalvarır (754–815).

Dualarının tek bir hedefi vardır: o da intikamdır. Medea Kreusa’nın, göndereceği

giysileri giyer giymez alevlere boğulmasını diler tanrıçasından (817). Ondan giysileri

zehre bulamak için yaptığı büyüye, kendi zehrini katmasını diler (832–3). Bitip

tükenmeyen yakarıların ardından, Medea’nın duaları kabul olur (839). Eski gücüne

kavuşmuş; intikamını alması için önünde hiçbir engel kalmamıştır. Artık Medea

mitolojide yaygınca bilinen kişiliğini yeniden üstlenmiştir.


85

3. STASIMON

Euripides, bu koro şarkısıyla, Atina şehrinde yaşayanların nasıl bir uyum ve

mutluluk içinde hayatlarına devam ettiklerini betimleyerek, Medea’nın sığınacağı yerde

sahip olacağı yaşam ile yapmaya hazırlandığı cinayet arasındaki zıtlığı seyircisine

göstermek ister. İşte elini çocuklarının kanına bulayacak olan anne, buraya sığınacaktır.

Koro, Medea’ya da bu tezatlığı göstermeye ve böylece onu yapacağı şeyden

vazgeçirmeye çalışmıştır. Hatta Koro, şarkısının son on beş dizesinde Medea’ya bu

konuda açıkça yalvarır (850–65). Koro üstüne düşen görevi yerine getirmiş, Medea’yı

uyarmıştır. Ne var ki, artık kimse Medea’yı durdurmayı başaramayacaktır.

Seneca’nın 3. stasimonunda, koro öncelikle Medea’yı bir maenada benzetir.

Euripides’in oyununun aksine, koro burada Medea’nın hazırladığı intikam planının ne

olduğunu tam olarak bilmediği için, genel olarak kral ve krallıkları ile ilgili endişelerini

dile getirir. Çocuklarla ilgili dolaylı ya da dolaysız olarak bir ima ya da endişe izine

rastlanmaz. Çünkü koro, kralları, kızı ve yeni damatları Iason’un mutluluğu ve

esenliğinden başka hiçbir şey için endişelenmez.

4.BÖLÜM

Karşılaştırmanın başında da aktardığımız gibi182Euripides’in bu bölümünde

gerçekleşen olaylar, Seneca’nın bir önceki bölümünde işlendiği için, bu bölüm tek

başına ele alınacaktır.

Bu bölümde Euripides, tasarladığı intikam planını gerçekleştirebilmesi için

Medea’ya ilk adımını attırır.

182
Bkz. s. 10.
86

Iason, çağırılması üzerine, Medea’nın yanına giderek, ona kendisinden ne

istediğini sorar. Bunun üzerine Medea, yaptıklarının doğru olmadığını, mantıklı

düşündüğünde kendisine karşı haksız davrandığını anladığını söyler. Amacı, Iason’u

kandırmaktır. Eğer onu kandırabilirse, planı doğrultusunda ilerleyerek hem zehre

buladığı giysileri yeni geline gönderebilecek hem de çocuklarını öldürebilecektir.

Iason’a, söylediklerinde samimi olduğunu gösterebilmek ya da onu çocuklarına

düşkünlüğü nedeniyle etkiliyebilmek için çocukları sahneye çağırarak (894–5), onları

babalarıyla barıştırır. Yaşananlara Iason’un tarafından baktığımızda, artık kendisi gibi

düşünüyor görünen Medea’nın söylediklerini samimi bulması kaçınılmazdır. Medea, bu

kadar çok ve etkili açıklama ile jest yaparak ve özür diliyerek, Iason’u samimiyetine

inandırmaya çalışır ve rolünü başarıyla oynar. Bir de buna endişe ve ağlama

eklendiğinde (900–5), Iason’un Medea’ya inanmama gibi bir şansı yoktur. Aslında

Medea’nın çocuklardan bahsettiğinde hüzünlenip ağlamaya başlaması, samimi bir duygu

boşalması olabileceği gibi; Iason’u kandırmak için yaptığı bir başka hareket de

olabilir.183 Nitekim Medea, ağlayarak Iason’un dikkatini çocukların üzerine çekmeye

çalışmaktadır. Amacı, çocukların, babalarının yanında kalmasını sağlamaktır. Medea,

Iason’un çocuklara karşı gösterdiği sevgi, endişe ve üzüntüye ortak olmuş gibi görünüp,

çocukların onun yanında kalmasını ister. Bu ana kadar, çocukların geleceğini her fırsatta

düşündüğünü dile getiren Iason, kendi öz çocuklarını anneleriyle birlikte sürgüne

gönderilmesine ses çıkartmamıştır. Buna karşın Seneca’ya baktığımızda, Iason

çocuklarına oldukça düşkündür. Onları yanından asla ayırmak istemez.

183
S. Ohlander, a.g.e., s. 126–7.
87

Peki, Medea’nın bu ricasının altındaki neden nedir? Çocuklarını öldürmeyi

planladığına göre, onların burada kalmaları ya da kendisi ile birlikte gelmeleri neyi

değiştirecektir? Aslında Medea, çocukların Korinthos’ta kalmalarını, hediyeleri onlar

aracılığıyla yeni gelin Glauke’ye gönderebilmek için istemektedir. Hediyeleri

göndermek için bir bahane bulamaya çalışan Medea’ya, bu fırsatı Iason verir. Iason,

teklifi kabul etmesine etmiştir, ama bu kendi başına verebileceği bir karar değildir. Kralı

ikna etmesi gerekecektir. Bu noktada Medea arzu ettiği fırsatı yakalar. Iason’dan eğer

kralı ikna edemeyecek olursa, bunu yapmasını yeni karısından istemesini rica eder. Hatta

Medea’da bu konuda üstüne düşeni yapacak, yeni geline çocuklarla düğün hediyeleri

göndererek Iason’a onu ikna edebilmesi için yardım edecektir. Zira söylediklerine göre

hediyeler tanrıları bile etkileyip yönlendirir (964). İşte bu noktada Euripides, hediyeleri

gönderebilmek için oyuna böyle bir alt kurgu eklemiştir. Buna karşın Seneca’ya

baktığımızda, hediyeler bir neden öne sürülmeksizin çocuklarla gönderilir.

Oyuna geri dönersek, Iason, Medea’nın hediyeler göndereceğini öğrendiğinde,

buna gerek olmadığını söyleyerek Medea’ya çıkışır (959–63). Medea, hiçbir şekilde

bunu kabul etmeye yanaşmaz. Çünkü planının gerçekleşebilmesi için Glauke’nin

hediyeleri alması şarttır. Medea, Iason’u ikna eder; o da çocuklar, Lala ve hediyelerle

birlikte saraya doğru yola koyulur.

4. STASIMON

Iason ve çocukların sahneden ayrılmasından sonra, Medea ve koro sahneye girer.

Koro; çocuklar, yeni gelin, Iason ve Medea için yas türküsü söyler. Çocukların başına

kötü bir şeylerin geleceğinden emindir (976–7). Yeni gelin, hediyelerin güzelliğine

kanıp, sevinçli ve masum bir hava içinde kendi hayatını söndürecektir (979–80). Iason
88

ise, hatayı baştan yapmış, kralın evinden birisiyle evlenerek, hem kendi çocuklarının

hem de yeni karısının üzerine ölümü davet etmiştir (990–4). Koro son olarak Medea’dan

söz eder. Medea, çocuklarını kocasının ihaneti yüzünden öldürmek zorunda kalacaktır.

Bu yüzden koro, onun talihsizliğine olan üzüntüsünü dile getirerek sahneyi terk eder

(996–1001).

5. VE 6.BÖLÜM; EXODOS

Euripides’in bir arada inceleyeceğimiz beşinci, altıncı bölüm ile sonuç bölümü

kendi içlerinde şu kısımlara ayrılır:

5. bölüm:

• Lala- Medea diyalogu (1002–1018)

• Medea’nın monologu (1019–1080)

• Korobaşı’nın rhesisi (1081–1115)

6. bölüm:

• Medea - Haberci diyalogu (1116–1230)

• Korobaşı-Medea diyalogu (1231–1250)

• 5. stasimon (1251–1291)

Sonuç bölümü:

• Korobaşı-Iason diyalogu (1292–1316)

• Medea-Iason diyalogu (1317–1414)

• Koronun oyunu bitirişi (1415–1419)


89

Beşinci bölümün ilk kısmında Lala, çocuklarla birlikte sahneye girer. Medea’nın

gönderdiği hediyeler, yeni geline verilmiştir. Glauke, hediyeleri sevinçle karşılamış,

çocuklarla barışmıştır (1002–1005). Fakat Lala, Medea’nın halinden bir terslik olduğunu

anlamakta gecikmez. Aslında sevinçli bir haber getirmiştir ama Medea, bu haberi

duyduğuna sevinmemiş aksine endişelenerek, ağlamaya başlar. Lala, Medea’nın bu

halini çocuklarından ve Korinthos’tan ayrılacak olmasına yorar; ondan bir gün

çocuklarının kendisini bu topraklara tekrardan alabileceklerini umut etmesini isteyerek,

onu yatıştırmaya çalışır (1015). Gerçekte, Medea’nın üzüntüsünün nedeni, intikam

planının birer birer gerçekleşiyor olmasının, kendi üzerinde yarattığı yük olmalıdır.

Sonuçta, Medea, artık tek başınadır ve yaptıklarının sonuçlarına da tek başına

katlanacaktır. Birazdan monologunda da göreceğimiz gibi, zaman zaman katlanmak

zorunda kaldığı bu yük ona ağır gelecek, kendi içinde büyük bir ikileme düşse dahi,

gene de çocuklarını öldürmekten ve daha kötü bir sonuca katlanmayı göze almaktan

çekinmeyecektir.

Dikkat edildiğinde, Euripides, Medea’nın intikam planının çok çabuk

gerçekleşmesini sağlamıştır. Medea’nın önüne, Kreon’u ve Iason’u ikna ettiği sırada, ya

da hediyelerinin kabul edilmesi esnasında herhangi bir engel çıkartarak olayları

uzatmamıştır. Ohlander yazarın, Medea’nın kendi içinde yaşadığı ikilemi ve çocuklarını

öldürme anında yaşadıklarını seyirciye daha ayrıntılı bir şekilde vermek istediği için,

öteki olayları çabucak çözüme kavuşturduğunu düşünmektedir.184

Beşinci bölümün ikinci kısmı Medea’nın monologudur. Monolog, Medea’nın

ruhunun derinliklerindeki ikilemi gözler önüne serer. Aslında bu dizeler annelik duygusu

184
S. Ohlander, 1998, s. 133.
90

ile intikam duygusu arasında kalmış bir kadının feryadıdır. Euripides, karakterinin kendi

içinde yaşadığı ikilemi ortaya koyarak, çoğu araştırmacıya göre bir ilke imza atmıştır.185

Ohlander da bu görüşe katılanlar arasındadır. Ona göre ilk kez Euripides, insanın kendi

içinde de ikileme düşüp zıt duyguların çatışmasını yaşayabileceğini, bunun için başka

bir bireye ya da ters bir duruma ihtiyacı olmadığını göstermiştir.186

Medea, 1049. dizeye kadar annelik içgüdüsüyle konuşur. Bizlere, çocuklarından

ayrılacağı için yaşadığı üzüntüyü, onlar adına kurduğu hayalleri anlatır (1021–1039).

Medea, çocuklarını doya doya sevemeyecek, onların başarısından zevk ve mutluluk

duyamayacak, evliliklerinde yapması gerekenleri yapamayacaktır. Sonra birden bire

çocuklarını öldürmekten vazgeçer, onlara kıyamayacağını anlamıştır. Bu yüzden,

çocuklarını beraberinde götürmeye karar verir. Konuşmanın bu kısmına geldiğinde,

seyirci, Medea’nın gerçekten de çocuklarını öldürmekten vazgeçtiğini ve onları

beraberinde Atina’ya götürmeye karar verdiğini düşünmeye başlamıştır.187

1049. dize ile birlikte Medea birden bire yön değiştirir. Eğer biraz önce

hissettiklerini yaparsa, düşmanlarından tam bir intikam alamayacak, böylece gülünç bir

duruma düşecektir. İşte bu düşünce Medea’nın eskiye dönmesine neden olur. Medea,

intikamını planladığı gibi almaya karar verir. Böylelikle, zedelenen onurunu da

kurtarmış olacaktır. (1045–50).

1056. dize ile birlikte monologun başındaki Medea ile tekrar karşılaşırız. Medea,

kendine çocuklarını öldürmemesi için telkinde bulunur (1056–7). Çocukları kendisinden

uzakta olsalar da, o gene de mutlu olabileceğini düşünür (1058–9).

185
S. Ohlander, a.g.e., s. 134.
186
S. Ohlander, a.g.e.,
187
S. Ohlander, a.g.e., s. 162.
91

Bu sefer, yaşadığı ikilem uzun süreli olmaz. 1060. dize ile birlikte annelik

duygusu, bir daha canlanmamak üzere ortadan kaybolur. Artık çocuklarını Korinthos’ta

düşman elinde bırakmaktansa, öldürmeyi tercih eder. Nasıl olsa her iki şekilde de

öleceklerdir. Burada, Euripides, Medea’nın çocuklarını öldürme kararının altında yatan

zorunluluğu açıkça ortaya koymuştur. Korinthosluların, kral ve prenseslerinin

öldürüldüğünü öğrendiklerinde, intikamlarını bir şekilde almaya çalışacakları kesindir.

Medea, Atina’ya Aigeus’un yanına kaçacağı için, onu yakalamaları zor olacaktır. Ama

babalarıyla kalacak olan çocuklar, Korinthoslular için hem kolay hem de iyi bir intikam

aracı olabilir. Medea, bu olasılığı düşünerek, her iki şekilde de çocukların öleceği

sonucuna varmış, başkalarındansa bu işi kendisinin yapmasını daha uygun bulmuş

olabilir. Medea’yı çocuklarını öldürmeye iten nedenlerden biri de Iason’dur. Hatırlarsak

Medea, Iason’un yeni karısı Glauke’yi ve çocuklarını öldürerek, onun soyunu

sürdürememesini istiyordu. Eğer, çocuklarını öldürmezse, Iason’dan tam bir intikam

alamayacağını biliyor olması, Medea’nın çocuklarını öldürmesine karar vermesinin

altında yatan ikinci zorunluluktur.

Medea’nın sonraki sözleri, çocuklarına veda niteliği taşır (1065–1080). Medea

yine annelik duygusu ile Iason’a duyduğu nefret arasında ikilemde kalmıştır. Verdiği

kararın altında ruhen ezildiği bellidir. İşleyeceği suçun kötülüğünü bilmesine rağmen

intikam duygusu, mantıktan daha ağır basıyordur. Yazar, burada tutkuyu en büyük

kötülüklerin nedeni olarak göstermiştir (1080). Monologun sonu ile birlikte, artık

seyircinin aklında Medea’nın çocuklarını öldüreceği konusunda hiçbir şüphe

kalmamıştır.
92

Beşinci bölümün üçüncü kısmı, korobaşının rhesisidir. Koro bu parçasıyla,

Medea’nın bir anne olarak yaşadığı acıyı genelleştirilerek, bütün talihsiz anne ve

babaların yaşadığı acı ile bir tutarak işlemiştir. 1081–89. dizeler arasında korobaşı,

kadınların genelde önemli meselelerle, derin düşüncelerle uğraşacak denli akıllı

olmadıklarını dile getirir. Böylece yazar, birazdan iyi bir münazara konusu olabilecek,

felsefi içerikli bir tartışmayı korobaşının ağzından aktarmaya başlamadan önce, bu

sözlerle seyirciyi bu duruma alıştırmaya çalışmış olabilir. Bilindiği gibi o çağlarda

kadınlar genelde böyle şeylerle uğraşmazlardı. Euripides de, seyircisinin bu durumu

yadırgayacağını düşünerek, rhesise bu şekilde başlamayı uygun bulmuş olabilir.

Seneca’nın oyununa baktığımızda ise Medea, karşımıza akıllı, kültürlü ve retorik ustası

bir kadın olarak çıkar. Onun bu özelliklere sahip bir kadın olması, oyunda oldukça doğal

karşılanan bir durumdur.

Korobaşına göre çocuksuz kişiler mutlu sayılmalıdır, çünkü onların çocuklarıyla

ilgili endişe ve sıkıntısı yoktur (1090–110). Çocukları olan anne ve babaları bekleyen bir

sürü endişe ve üzüntü vardır: Birincisi, onları iyi birer birey olarak yetiştirme ve onlara

maddi anlamda iyi bir şeyler bırakma endişesidir. İkincisi, iyi mi yoksa kötü bir birey mi

olacakları yönünde taşıdıkları endişedir. Son olarak ta onların her an ölebilecekleri

gerçeğinin verdiği endişedir (1098–1111). Aslında, koro oldukça genel olan ve her anne

babanın yaşadığı ve yaşayabileceği kaygıları dile getirerek, içten içe Medea’nın içinde

bulunduğu durumu özetlemiştir. Medea çocuklarını da Atina’ya götürecek olsa, yukarıda

koronun saydığı bütün endişeleri yaşayacaktır. Elinde bir seçenek daha vardır. Eğer

çocuklarını, kendisi öldürecek olursa, bu endişeleri yaşamak zorunda kalmayacaktır.

Sonuçta, Medea’nın çocuklarını öldürme zorunluluğu, burada anneliğinin üzerinde bir


93

durum olarak betimlenmiş, seyirciden hoşgörülü olunması istenmiştir.188 Euripides,

yukarıda da bahsettiğimiz gibi, felsefi içerikli retorik bir tartışmayı Medea’nın lehine

dönecek şekilde, tek yanlı olarak işlemiştir.

Altıncı bölümün birinci kısmı, Haberci ile Medea arasındaki diyalogdur. Sahnede

olmayanların haberci tarafından açıklanmasına Euripides’in başka oyunlarından da pek

çok örnek verilebilir: örneğin Hippolytos adlı oyunda, Hippolytos’un başına gelenler,

Theseus’a haberci tarafından verilmiştir (1153–1264) ya da Elektra’da, Orestes’in

Aigisthos’u öldürdüğü haberi de yine bu yolla Elektra’ya verilmiştir (761–859).

Medea tarafından seyircilere tanıtılan haberci, koşar adımlarla Medea’nın yanına

gelerek ona olanları haber verir. Prenses ve Kral, Medea’nın zehrinden nasibini almış,

feci şekilde can vermişlerdir. Medea, bu haberi duyduğuna sevinir. Haberciden olanları

daha ayrıntılı bir şekilde anlatmasını ister. Bunun üzerine haberci 100 dize boyunca,

olanları baştan sona aktarır. Anlatım oldukça canlıdır. Yaşananlar, insanın kanını

donduracak cinstendir. Medea, sonunda arzu ettiği intikama kavuşmuştur. Hatta

istediğinden daha fazlası olmuş; planlamadığı halde kral da kızını kurtarmak isterken

ölmüştür.

Korobaşı’nın, haberciyi dinledikten sonra, söyledikleri ilginçtir. Korobaşı,

Glauke’nin ölümünün sorumlusu olarak Medea’yı değil, Iason’u gösterir. Aslına

bakılırsa, bu ölümü Medea duygusallığının etkisiyle planlamıştır. Ne var ki koro,

Iason’un Medea’nın planladığı intikamı hak ettiğini düşündüğü için, onu değil Iason’u

suçlu bulur. Koronun gözünde Iason bir düşman, Medea ise bir dosttur.

188
S. Ohlander, a.g.e., s. 165.
94

Korodan sonra Medea konuşmaya başlar. Medea, bizlere son kararını açıklar.

Çocuklarını öldürecektir. Öldürme kararının altında yatan zorunluluğu burada tekrar dile

getirir. Bu, çocuklarını düşmanlarının eline bırakmamaktır. Hala annelik duygularını ve

sevgisini bastırmaya ve kendini işleyeceği suç için yüreklendirmeye çalışmaktadır.

Böylece Medea sahneden çıkar. Medea, sahneye 214. dizede girmiş, o zamandan bu

zamana hiç sahneden ayrılmamıştır. Ohlander, Medea’nın sahnede kaldığı uzunluk göz

önüne alındığında, bu ayrılışın oldukça dramatik bir etkiye sahip olduğunu düşünür.189

Özellikle, çocuklarını öldürmek üzere sahneden ayrıldığı da hesaba katıldığında,

seyircinin Medea’nın ayrılışıyla derinden sarsılmış olması muhtemeldir.

5. STASIMON

Koro, içine düştüğü çaresizlikle Medea’nın soyundan olan Güneş’i yardıma

çağırarak, onu durdurmasını ve cinayetleri önlemesini ister. Euripides, Medea’nın

tanrılara dayanan soyuna ilk kez bu kadar ayrıntılı bir şekilde değinmiştir. Oyunun

geneline baktığımızda yazar, Medea’nın sahip olduğu insanüstü güçlerden üstün körü

söz etmiş, insana ait özelliklerini ön plana çıkartmaya çalışmıştır. Koro, Medea’yı

yatıştırması için sadece Güneş’ten değil, Zeus’tan da yardım ister. Erinys’leri kontrol

altına alsın ve Medea’yı intikam dolu evden uzaklaştırsın diye ona dua eder (1258–60).

Pathos doruğa çıkar. Sonuç bölümünde çocukların da sahneye girmesiyle, oyun tam bir

felaket havasına döner.

Burada ilginç olan bir başka ayrıntı da, oyunun artık tamamen Medea’nın

çocuklarını öldürmesi üzerine odaklanmış olması ve işlediği öteki cinayetlerin

kapatılmaya çalışılmasıdır. Örneğin, koro bu şarkısında Medea yerine, yeni işlenen

189
S. Ohlander, a.g.e.,s. 174.
95

cinayetten söz etmeyi tercih etmemiştir. Sonuçta, Korinthoslu kadınlardan oluşan koro,

kralını ve prensesini kaybetmiştir. Koro, ölüm haberlerini biraz önce aldığı gibi,

cinayetleri Medea’nın işlediğini de biliyordur. Ne var ki, koronun bu şarkısında yaşanan

ölümler hakkında hiçbir imaya rastlamıyoruz.

Koro şarkısını bitirir bitirmez, evin içinden çocukların sesleri duyulmaya başlar.

Çocuklar feryat figan annelerinden kaçmaya çabalıyorlardır. Korobaşı, eve girip

çocukları kurtarmayı düşünür ama buna fırsat bulamadan çocuklar öldürülür. Medea

çocuklarını birincisi onları kendi öldürmese, Korinthosluların öldüreceği için; ikincisi

Iason’dan intikam almak için; üçüncüsü ise kendisinin elinden alınmış olacakları için

öldürmüştür.

Korobaşının, bu noktada Medea’yı Ino’ya benzetmesi koronun Medea’ya olan

bakış açısını en iyi gösteren durumlardan biridir. Thebai kralı Athamas’ın ikinci karısı

olan Ino, annesi Semele ölünce küçük Dionysos’u yanına alıp, çocukları Learkhos ve

Melikertes ile birlikte büyütme konusunda Athamas’ı ikna eder. Zeus’un yasak dışı

ilişkisinden doğmuş bir çocuğa kucak açıldığını gören Hera ise, Athamas’la Ino’yu

delirterek cezalandırır. Bunun üzerine Ino, Melikertes’i kaynar kazana atarak, Athamas

da Learkhos’u geyik zannederek kargıyla öldürür. Koro, tanrıça tarafından delirtilerek,

bilinci yerinde olmadan çocuğunu öldüren Ino ile Medea’yı özdeştirmiş ve yaptıklarına

bu açıdan bakmayı tercih etmiştir. Bu yüzden Ino benzetmesi koronun, çocuklarını

öldürmesini onaylamasa da kesinlikle Medea’nın tarafında olduğunu gösterir.

EXODOS

Sonuç bölümünün birinci kısımda, Iason yaşanan felaketi öğrenmiş bir halde

sahneye girer. Medea’yı sorar ama asıl merak ettiği, çocuklarıdır. Açıkçası Iason,
96

Korinthosluların olanların cezasını çocuklarından çıkartmasından korktuğu için

gelmiştir. Iason’a korkusunu açıklatarak yazar, bir anlamda Medea’nın çocuklarını

öldürmesinin altında yatan zorunluluğun bir bahane olmadığını ve Medea’nın bu şekilde

düşünmesinin doğru olduğunu göstermek ister. Gerçekten de, Iason’un cümlelerinden

çıkan sonuç; eğer Medea çocuklarını öldürmemiş olsaydı, Korinthoslular Medea’dan

intikam alabilmek için onları öldürebileceklerdi.

Oyunun bu kısmında, seyirci çok farklı bir Iason’la karşı karşıyadır. Yeni karısı

feci şekilde can vermiştir ama o, bu konu hakkında tek bir kelime bile etmez,

üzüntüsünü dile getirmez. Onun için ölen, yeni karısı değil sanki hiç tanımadığı biridir.

Bildiğimiz gibi, oyunun başlarında Iason’un bütün ilgisi yeni karısı ve evliliği

üzerineydi. Çocuklarını düşündüğü için bu evliliği yaptığını söylüyor ama bir taraftan da

onları anneleriyle birlikte sürgüne gönderebilecek kadar umursamaz ve düşüncesiz

olabiliyordu. Şimdi ise sahnede, babalık duygusunu her şeyin üstünde tutan bir Iason

vardır. Ne var ki artık, her şey için geç kalmış, çocuklarını kaybetmiştir. Korobaşından

çocuklarının başına gelenleri öğrenince yıkılır. Medea’ya şöyle der;

“…beni mahvettin.”190

Bu noktada, daha önce çocuklarını umursamadığı için ona kızan seyirci, şimdi Iason’un

çektiği acı ve çaresizliği görünce, onun için üzülmeye başlar.

Iason’un, kralın ve yeni karısının ölümüne karşı bu kadar ilgisiz olması,

Medea’nın çocuklarını öldürme konusunda neden bu kadar ısrarcı olduğunu anlamamızı

sağlar. Iason’un verdiği bu tepkiden anlaşılıyor ki, Medea işlediği cinayetlerle kalıp,

190
Euripides, Med., 1310.
97

çocuklarını öldürmeseydi, Iason’dan intikamını alamayacak, onu istediği gibi

üzemeyecekti. Bu noktada, Seneca’nın oyunu için de aynı şeyi söylemek mümkündür.

Iason, ölen çocuklarını görmek için eve girmeye çalıştığında (1312 v.d), birden

bire Medea, Güneş’in arabasının içinde oturur halde evin üzerinde görünür. Iason, doğal

olarak, ona hakaretler yağdırmaya başlar (1323 v.d). Çocukların ölümüyle derinden

sarsıldığı her halinden bellidir. Iason’u bu halde görünce, Medea’nın ondan intikam

alabilmek için, harcadığı bu kadar çabanın boşa gitmediği anlaşılır. Aslında, bu intikam,

sadece Iason’u değil, Medea’yı da derinden sarsmıştır. Iason, Medea’ya kendisinin de

acı çektiğini ve kendiyle aynı talihsizliği paylaştığını söylediğinde (1361); Medea

Iason’a verdiği cevapla, söylediğini kabul eder (1362). Ama Medea’nın çektiği acının

bir tesellisi vardır. O da Iason’un çektiği acı ve üzüntüdür.

Medea, Iason’u bu kadar çok acı çektirdiğini bilse de gene de isteklerini geri

çevirerek, onu daha da yıkmaya çalışır. Iason Çocuklarını gömmek istediğinde (1377),

onları kendi elleriyle gömeceğini söyleyerek bu isteğine karşı çıkar (1378 v.d.). Bunun

üzerine Iason, en azından onlara dokunmasına karşı çıkmamasını ister (1399–40).

Medea, bu isteğini de geri çevirdiğinde, Iason’un söyledikleri, oyunun en başında Süt

Nine’nin söylediklerini anımsatır. Süt Nine, Argo seferinin yaşanmamış olmasını, Iason

ise çocuklarının dünyaya hiç gelmemiş olmalarını dilemiştir.

Medea’nın kendisini kızdıran herkesten intikamını almasıyla ve Korinthos

topraklarından ayrılmasıyla, oyun son bulur.

Seneca’nın dördüncü bölümü üç kısma ayrılır;

• Haberci-koro diyalogu (879–90)


98

• Süt Nine- Medea’nın monologu (891–977)

• Iason-Medea diyalogu (978–1027)

Olanların haberci tarafından aktarıldığı bu ilk kısımda Seneca, Euripides’in

aksine, aktarımı oldukça sınırlı tutmuştur. Çünkü yazarın burada öne çıkarmaya çalıştığı

şey, Medea’nın öfkesinin neden olduğu yıkıcı sonuçlardır. O yüzden, kral ve kızının

sadece yandıklarından bahsedilir. Ölümleri üzerinde durulmamıştır. Hatta yazar, burada


191
baba ve kızın adlarını dahi vermez; onlardan nata ve genitor diye söz eder. Buna

karşın, öne çıkan durum, alevlerin sarayı yalayıp yutmasıdır. Bu noktada Seneca,

Medea’nın öfkesini ateşle özdeşleştirmiş, suyun ateşi söndüreceği yerde onu beslediğini

dile getirerek, Medea’nın içinde taşıdığı öfkenin büyüklüğünü göstermeye çalışmıştır.

Burada yazar Ovidius’ta da çok geçen kavramları kullanır. Ovidius da Methamorphoses

adlı yapıtının yedinci kitabında Medea’nın büyü hazırlığını aynı Seneca’da olduğu gibi

detaylı bir biçimde aktarır. Oyunun tamamı göz önüne alındığında, koronun ilk kez

burada, oyunun içinde aktif bir rol aldığı görülmüştür.

Haberci olanları aktardıktan sonra, sahneye Süt Nine ile Medea çıkar.

Euripides’teki habercinin görevini bir ölçüde burada Süt Nine üstlenir ve Medea’ya bir

an önce kaçmasını tavsiye eder. Bu tavsiye üzerine Medea, konuşmasına başlar.

Euripides’in oyununun beşinci bölümündeki Medea monologu ile bu monolog

benzerlik gösterir. Burada da, Euripides’in oyununda olduğu gibi, Medea’nın

çocuklarını öldürmeden önce kendi içinde yaşadığı ikilem gözler önüne serilir.

Medea, yaklaşık 100 dizelik konuşmasının ilk bölümünde, ne olduğunu

söylemeden, bugüne kadar işlediklerinden daha büyük bir cinayet işlemek için cesaret
191
Sen., Med., 880. Bu kelimeler, meydana gelen ve getiren anlamındadır.
99

toplamaya çalışır (893–910). Açıkça belirtilmese de bizler, Medea’nın çocuklarını

öldürmek için cesaret toplamaya çalıştığını anlarız. Medea, kendisine bile itiraf

edemediği şeyler planlamaktadır (918–20). Çünkü ne kadar çok çocuk öldürürse, Iason’a

o kadar çok acı çektirecektir. Bu noktada Medea, ustaca konuyu çocuklara getirir.

Iason’un yeni karısından çocuk sahibi olmasını beklemeyip, aceleci davrandığını

düşünür (919–21). Bu yüzden kendisine kızar. Ne var ki, buna da bir çözüm yolu

bulmakta gecikmez. Onları Kreusa’nın çocukları sayar (919–20). Nasıl olsa Medea,

Korinthos’tan ayrıldığında, çocuklarını yanına alamayacak, onları Iason ve Kreusa’ya

bırakmak zorunda kalacaktır. Mademki, artık onlar, bir anlamda, Iason ile Kreusa’nın

çocukları olacaktır, o halde Medea’da rahatlıkla onlara bu açıdan yaklaşıp,

öldürebilecektir. Burada, Euripides’in oyununda gördüğümüz zorunluluk kurgusunun

başka bir açıdan ele alınarak oyuna dâhil edildiğini görüyoruz. Euripides’te Medea, haklı

olarak, çocuklarını eğer kendisi öldürmezse, düşmanlarının onları öldüreceğini düşünüp,

bu zorunlulukla cinayetini işlemişti. Seneca’nın karakteri de, Iason’dan tam bir intikam

alabilmek için, çocuklarını öldürmek zorundaydı. Çocuklara, Euripides’in oyunundaki

gibi dışarıdan başka bir tehdit gelmediği için, Medea da onları artık Kreusa’nın

çocuklarıymış gibi düşünüp, bu şekilde onları öldürmeye karar vermiştir.

Medea, bu korkunç kararı verdiği andan itibaren ruhen, büyük bir ikilemin içine

düşer (923–44). Burada Medea, duygu değişikliklerini çok çabuk geçirir. Bir cümlesinde

intikamı, hemen ardından gelen cümlesinde ise annelik duygusu ağır basar. Örneğin:

“zavallılar, hangi suçu ödeyecekler?

Iason’un babaları olması suçları, Medea’nın anneleri olması

Daha büyük suçlarıdır. Ölsünler, benim değildir onlar


100

Mahvolsunlar, benimdir onlar.”192

Böylece, Seneca’da ikileme düşen ve çok çabuk karar değiştiren Medea, Euripides’te bu

değişimleri daha uzun aralıklarla geçirmiş, karakterin takındığı ruh hali birkaç dizeden

oluşan, Seneca’ya nazaran daha uzun cümlelerle aktarılmıştır.193

Medea, bu duygu bocalamasını yaşarken, çocuklarını yanına çağırır. Euripides’te

oyunun başında sahneye çıkan ve bunun yanı sıra birkaç kere de oyunda görünen

çocukların aksine, Seneca’da çocuklar, 945. dize ile ikinci kez sahneye çıkar.194

Çocuklarını yanına çağırıp, onlarla kucaklaşan Medea’nın birden bire öfkesi tekrar

büyümeye başlar. Artık onu kontrol edememeye başlamıştır. Önce Öç tanrıçalarını

(958), ardından ise kardeşinin hayaletini görür (963–4). Böylece Medea, tam bir

maenada dönüşür. Artık kendinde değil, Öç ve İntikam tanrıçaları ile geçmişte

öldürdüğü kişilerin ruhlarının etkisi altındadır. Ohlander’a göre, Medea’nın geldiği bu

çılgınlık noktası, ona çocuklarını öldürmesi için ikinci zorunluluğu vermektedir.195

Sonuçta bir taraftan, çocuklarını yanına alamamanın üzüntüsü öteki taraftan ise, ruhunu

ele geçirmeye çalışan Öç tanrıçaları ve kardeşinin hayaleti, Medea’yı cinayet işlemeye

zorlar. Bu iki gücün etkisi altında oğullarından birini öldürür. İlk çocuğunu, Iason’la

ülkesinden kaçarken parça parça doğradığı kardeşinin ruhunu yatıştırmak ve çektiği

acıyı dindirmek için öldürmüştür. Helene’nin savunması adlı yapıtında nasıl Gorgias,

Helene’nin Aphrodite’nin etkisi altında kaldığını söyleyerek suçsuz olduğunu

kanıtlanmaya çalıştıysa, benzer şekilde Seneca da Medea’nın ilk cinayetini Öç ve

192
Sen., Med., 932–35.
193
Bkz. Eur., Med., 1020 v.d.
194
Seneca’nın oyununda çocuklar ilk kez 845. dizede sahneye çıkarlar.
195
S. Ohlander, a.g.e., s. 282–3.
101

İntikam tanrçaları ile kardeşinin hayaleti etkisi altında işlediğini vurgulayarak

Medea’nın cinayetteki sorumluluğunu hafifletmeye çalışır görünmektedir.

Medea öteki oğlunu ise hemen öldürmez. Öldürdüğü oğlunun cesedi ile sağ

oğlunu da yanına alarak, evin çatısına çıkar. Bu sırada sahneye, bir grup Korinthoslu ile

birlikte Iason girer.

Dördüncü bölümün son kısmı Iason- Medea diyalogudur. Iason sahneye,

Medea’yı yakalamak için girer. Medea, konuşmasına babasına, kardeşine ve altın posta

göndermelerle başlar. Bu cümleler, Euripides’in öndeyişünde Süt Nine’nin Argo seferi

hakkında söylediklerini hatırlatır. Euripides’te öne çıkan durum pişmanlıktır. Seneca’da

ise bu durum, sefer sonrasında Medea’nın yaşadığı zafer ve meydan okuma nidaları

olarak ön plana çıkar. Geçmişte işlediği cinayetlerden pişman olmadığını, tersine

memnun olduğunu vurgular.

Şaşırtıcı bir biçimde 988. dize ile birlikte Medea’nın, yeniden kendi içinde bir

ikileme düştüğünü görüyoruz. Fakat bu da, ötekiler gibi çok uzun süreli olmamaktadır.

Iason’u görünce ne yapması gerektiğini hatırlayıp, öteki oğlunu da öldürmeye hazırlanır

(993–4).

Oğlunun tekinin öldüğünü öğrenen Iason, Medea’dan intikam almayı bir yana

bırakıp, ona hala hayatta olan oğlunu bağışlaması için yalvarmaya başlar. Euripides’in

oyununa baktığımızda, Iason hiçbir zaman böyle bir şans yakalayamamış, oğlunun birini

kurtarmaya çalışamamıştır. Bu, iki oyun arasındaki kurgu farkından kaynaklanmaktadır.

Medea Euripides’te, oğullarının ikisini de Iason’dan intikam almak için öldürürken,

Seneca’da bir tanesini kardeşi için öldürür. Yazar, kurguyu bu şekilde işleyerek,

Iason’un Medea’ya sağ kalan çocuğunu bırakması için yalvarabilmesini sağlamıştır.


102

Iason’un yalvarmaları boşuna çıkar. Medea, bu çocuğunu da öldürmeye ve

intikam planını tamamlamaya hazırdır. Iason bu noktadan sonra, artık Medea’yı hiçbir

şeyin durduramayacağını anlayınca, ondan işi çabuklaştırması ve acısına acı katmaması

için yalvarmaya başlar (1014–5). Zaten Medea’nın da amacı budur. Burada Seneca,

Medea’nın sağ oğlunu öldürmesini 50 dize kadar erteleyerek, heyecanı doruk noktasına

çıkartır. Öyle ki, seyirci / dinleyici ikinci çocuğun annesi tarafından ne zaman

öldürüleceğini, heyecan ve üzüntüyle beklemeye başlar. Medea da, Iason’un artık iyice

acı çektiğini anlayarak, ikinci oğlunu da öldürür. Oğullarının cesetlerini babalarına

vererek, arabasıyla uzaklaşır. Euripides’in oyununu hatırlayacak olursak, burada Medea

hiçbir suretle çocuklarının ölülerini babalarına vermeye yanaşmamış, hatta Iason’un

onlara dokunmasına bile karşı çıkmıştır.

Iason’un, Medea’nın ardından söylediklerini oyunun açılışında yaşananlar ile

karşılaştırdığımızda, ince bir alay sezeriz. Bir yapıtı dönüp dolaşıp aynı noktada ya da

aynı sözle bitirme, edebiyatta oldukça popüler bir sanattır ve Batı edebiyatında

örneklerine halen sıklıkla rastlamak mümkündür. Hatırlayacak olursak, Medea açılış

konuşmasına tanrılara yakarıyla başlamıştı. Iason’un ise oyunu, şu cümle ile kapatarak,

bir anlamda artık yaptıklarından sonra Medea’yı hiçbir tanrının onaylamayacağını ima

etmiştir:

“Git yüce Esir’in geniş düzlükleri boyunca ve

Şahit ol, arabayla geçtiğin yerde, hiçbir tanrının olmadığına”196

196
Sen., Med., 1026–7.
103

KARAKTER KARŞILAŞTIRMASI

MEDEA

Euripides ve Seneca Medea karakterini, oyunlarının gerektirdiği kurguya göre,

kimi zaman farklı kimi zaman da benzer şekilde işlemişlerdir. Her iki yazarın da

göstermeye çalıştığı asıl şey ise, intikam arzusunun bir insan ruhunu nasıl saptırarak,

onu canavarlaştırabildiği olmuştur.

Euripides’in Medea’sını ele alırsak, yazar, güçlü fakat insani değerlere sahip bir

oyun kahramanı yaratmaya çabalamıştır. Bu nedenle, öncelikle Kreon dışında oyundaki

diğer karakterlerin hoşgörü ve sevgisini kazanmış bir Medea çıkartır karşımıza. Oyunun

iki önemli kahramanı, Süt Nine ve Koro, birçok durumda, Aigeus ise bir ölçüde

Medea’ya destek olma eğilimindedir. Destek olamadıkları durumlarda ise ona sempati

duyup, yaptığı kötü davranışların üstünü örtmeye, yaptıklarına geçerli bahaneler

yaratmaya çalışırlar: Örneğin koro, beşinci bölümde çocuk sahibi olan anne ve babaların

yaşadıkları ya da yaşayacakları endişe ve üzüntüleri dile getirilerek, Medea’nın

yapacakları konusunda seyirciyi hoşgörüye davet etmiştir.197 Seneca’nın karakteri ise

oyunda, Süt Nine dışında hiçbir karakterden sevgi ve ilgi görmez. Yaptıkları haklı

görülmez, oyunun başından sonuna kadar ne yaptıysa hep ayıplanır ve tenkit edilir.

Euripides’in oyununda, Medea’yı yaklaşık 200 dize boyunca sahnede görmeyiz.

Evin içinden Süt Nine ve koroyla konuşur; Iason’un ihaneti karşısında oldukça

sarsılmıştır, evden çıkacak hali bile yoktur. Seyirci, Medea’nın bu halini gördüğünde,

kalbinde beliren tek duygu, acımadır. Seneca’nın oyununa baktığımızda ise ilk Medea’yı

197
Bkz. 79–81.
104

sahnede görürüz. Medea, Iason’un ihaneti ile sarsılmıştır ama üzüntüsünü değil öfkesini

dışa yansıtmayı tercih etmiştir. Kendisini intikam almak için cesaretlendirir, daha önce

işlediği cinayetlerden bahseder. Böylece seyirci / dinleyici, kocasının ihaneti karşısında

dimdik durabilen, hiçbir engel tanımayan ve öfkesi ve intikamı oyun boyunca devamlı

artan bir Medea ile karşılaşır. Euripides, yarı tanrı bir karakter yaratmaya, Seneca ise

karakterini olabildiğince insanüstü işlemeye çalışmıştır. Yazarlar tarafından çizilen bu

iki ayrı kişilik, oyun boyunca görülür. Bu durumu, oyunda öne çıkan birkaç olayı örnek

göstererek, daha iyi açıklayabiliriz. Prensese gönderilecek olan hediyelerin zehre

bulanacağı zaman Seneca, hem Süt Nine’nin hem de Medea’nın ağzından büyü

hazırlıklarını Ovidius’un Methamorphoses adlı yapıtında yaptığı gibi ayrıntılarıyla uzun

uzadıya anlattırır.198 Euripides, ise oyununda böyle bir sahneye hiç yer vermemiştir. Ya

da, Medea, Seneca’nın oyununda, daha önce işlediği cinayetleri dile getirerek199,

kendisini daha büyüklerine hazırlamak için cesaretlendirirken; Euripides’te bunlardan

duyduğu pişmanlığını göstererek, bir anlamda yaptıklarının suçunu üzerinden atmaya

çalışmıştır. Euripides’in oyununda, Seneca’dan farklı olarak Aigeus karakterinin

olduğunu görmüştük. Euripides’te Aigeus, tam da Medea’nın oyunda en çaresiz kaldığı

anlardan birisinde karşısına çıkarak, ona sığınacak bir liman olmuş ve Medea’nın

intikamını doya doya almasını sağlamıştır. Seneca’ya baktığımızda, Medea oyun

boyunca bir kez bile, Korinthos’tan ayrıldığı zaman nereye gideceği konusuna kafa

yormamış, sığınacak bir yer arayışına girmemiştir. Çünkü burada Medea,

düşmanlarından hiç korkmuyor, hepsi bir araya gelse de, kendisine bir şey

198
Bkz, Sen., Med., 670 v.d
199
Bkz, Sen., a.g.e, 44 v.d; 130 v.d; 905 v.d.
105

yapamayacaklarını biliyordur (520 v.d.). Buna karşın Euripides’in karakteri, daha insani

bir endişe göstererek, içten içe Korinthoslulardan korkmuştur.

Karakterler arasındaki farklılıklardan birisi de, benimsedikleri konuşma tarzıdır.

Seneca’nın Medea’sı, çok iyi eğitim almış, konuşma konusunda Romalı hatiplerle

yarışabilecek kadar yetenekli, hazırcevap bir karakterdir. Kreon ve Iason’la sürekli

tartışma içindedir ve kendine yapılan haksızlığa isyan eder. Burada Medea’nın mahkeme

retoriği bilgisine verebileceğimiz en iyi örneklerden biri, kendi işlediği cinayetleri

Iason’a yüklemeye çalışırken kullandığı tümcedir:

“Tua illa, tua illa sunt illa; cui prodest scelus

Is fecit.”200

Etkili konuşma ve retorik üsluba Medea oyunundan birkaç örnek daha

verebiliriz. Örneğin birinci bölümde Kreon sürgün haberini verdikten sonra Medea’nın

bu karara karşı direnmesi üzerine sinirlenerek, gitmesini emredince Medea şöyle der:

“Gidiyorum: Beni getiren geri götürsün.”201

Medea kendisini bu topraklara getiren kişinin Iason olduğunu ima etmiş, Iason’suz bir

yere gitmeyeceğini vurgulamıştır. Ya da yine aynı bölümde, Kreon’u sürgün kararından

vazgeçiremeyeceğini anlayan Medea, Korinthos’ta kalabilmek için ondan bir gün süre

ister. Kreon’un bu isteğe sıcak bakmaması üzerine Medea şöyle der:

“Zavallı bir kadının gözyaşları için azıcık bir zamanı red mi ediyorsun?”

Örnekleri çoğaltabilmek mümkündür.202 Medea, genelde düşman gördükleriyle-Kreon

ve Iason- tartışma içinde olduğu bölümlerde retorik üslup da daha sık görülmektedir.

200
Seneca, Med., 500–1. “Onlar senin, onlar senindir. Kime kıyım yaradıysa, kıyımı o işler.”
201
Seneca, a.g.e., 197. “Redeo: qui avexit, ferat.”
106

Eski Yunan’da ve Roma’da kadınlar, retorik ile uğraşmadıklarına göre, bu çok

ilginç ve istisnai bir durum olarak görünmektedir. Euripides’in Medea’sı ise,

Seneca’nınkine göre daha tutuktur. Seneca’nın oyunundaki gibi sivri dilli konuşmalar

yapamaz, bunun yerine daha mütevazı bir konuşma tonu benimser. Seneca’nın Medea’sı

kendi retorik sanatı ile etkili olurken, Euripides’in Medea’sının etkili olmasını, ondan

yana tutum üstlenen koronun oyun boyunca yarattığı pathos sağlamaktadır. Bu etkiyi bir

ölçüde oyunda Süt Nine de üstlenir.

Seneca, karakterini işlerken, Euripides’ten farklı olarak, aşk teması üzerine

ağırlık vermeyi tercih eder. Seneca’nın Medea’sı oyunun sonlarına doğru bile hala

Iason’u sevdiğini itiraf eder:

“Ey çılgın, hala âşıksın…”203

Euripides’te Medea, daha sakindir. Iason’un aşkından ve ihanetinden daha çok,

çocuklarına ve kendisine yapılan haksızlığı sindiremediğinden dolayı öfkelenir. Sonuç

olarak, Korinthos’tan çocuklarıyla birlikte kovulmuştur. Gidecek hiçbir yeri yoktur.

Iason ise, her ne kadar çocuklarını düşündüğünü dile getirip duruyorsa da, onların

geleceği ile yakından ilgili değildir. Medea’nın Iasonla yüzleştiği ikinci bölüme

baktığımızda, Medea’nın kendisinden ve çocuklarından habersizce evlendiği için Iason’a

kızması ve bir anlamda Iason’un gelip kendisinden evlenmek için izin almasını umması

(580 v.d), böyle bir ihanet karşısında bile, kalbiyle değil aklıyla düşündüğünü gösterir.

Bu Seneca’nın karakterinin asla yapamayacağı bir şeydir. Buna karşın, Seneca’nın

oyununa baktığımızda, Medea’nın en çok ağırına giden hareket, hala sevdiği Iason’un

202
Sen., Med., 477; 535–7; 458–60; 462–5.
203
Sen., a.g.e., 897.
107

başka biriyle evlenmesi ve kendisini bir kenara atması ve paelex204 durumuna düşmüş

olmasıdır. Medea’nın kendisini, Iason’un artık onu sevmediği ve istemediği gerçeğine

inandırması da, bayağı bir zaman almıştır. Oyun planını incelerken de gördüğümüz gibi,

Kreon ile karşılaştığı birinci bölümde Medea, umutsuzca kocasını ondan geri

istemiştir.205 Iason ile karşılaştığı ikinci bölümde de benzer bir şey yapmış, Iason’un

tekrar kendisine dönmesi için ona, karşılarına çıkabilecek bütün düşmanlarla tek başına

savaşmayı bile teklif etmiştir (527–8). Medea’nın aşkı çok büyüktür. Medea’nın Iason’u

hala sevdiği onu birlikte Akastos ve Kreon’dan kaçmaya ikna etmeye çalışırken de

sezilmektedir (521–4). Seneca, Medea’nın aşkını, kendisini bu derece vahşi bir intikam

almaya iten, önemli bir neden olarak göstererek şu gerçeğin altını çizmiştir: Eğer Iason

Medea’nın teklifini kabul etseydi, Medea kesinlikle kraldan ve prensesten intikam

almayı düşünmezdi.

Seneca, Euripides’in aksine, Medea karakterinin içinde devamlı büyüyen öfkeye

de oyununda sıklıkla yer vererek, öfkenin insan iradesini ele geçirdiği durumlarda

nelerin yaşanabileceğini bir stoacı olarak göstermeye çalışmıştır. Burada Seneca, daha

önce bahsettiğimiz gibi206, Medea’nın öfkesini bir exemplum olarak, her açıdan

betimlemeye çalışmış ve seyirci / dinleyiciye doğru olanı gösterme görevi

üstlenmiştir.207

Her iki Medea da oldukça akıllı ve kurnazdır. Euripides’in Medea’sı bilge olarak

tanımlanmıştır. Oyunda Atina kralı Aigeus, çocuksuzluğu konusunda başvurduğu

204
Metres.
205
Sen., Med., 245–7.
206
Bkz 29 v.d.
207
N. Pratt, a.g.e..
108

Apollon’un kehanetinin anlamını öğrenebilmek için Medea’nın yanına gelir ve

Medea’nın kehanetin ne olduğunu sorması üzerine ona şöyle diyerek iltifatta bulunur:

“Tabiî ki de, çünkü anlaşılması için bilge bir zekâya muhtaçtır.”208

Aigeus böyle bir iltifatta bulunurken yalnız Medea’nın kehanet biliminde bütün

Yunanistan’da ün salmış gücünü açıklamakla kalmaz, aynı zamanda en bilge ya da

uygar barbar görüşünü de ima eder. Seneca’da ise Medea’nın bilge olduğu, retorik

bilgisi ve bu konuda eğitimli olmasıyla ortaya çıkar. Planları doğrultusunda

ilerleyebilmek adına, türlü hileler yapmaktan çekinmez. Örneğin, her ikisi de

Korinthos’ta bir gün daha kalabilmek için Kreon’a yalvarır, dizlerine kapanır; Iason’u

kandırabilmek için, haksız olduklarını, aşırıya kaçtıklarını kabul etmekten çekinmez.

Normalde bu ve benzeri davranışlar, gerçekte yabancı olmadığımız Medea karakterine

hiç uymayan hareketlerdir. Ne var ki, oyunun sonuna doğru her ikisi de mantıklı

davranma yetisini kaybeder. Öfke, iradenin üzerine çıkmış, ikisinin de benliğini

sarmıştır. Bu noktada Medea’yı, Euripides Ino’ya, Seneca ise bir maenada benzeterek,

yaşadığı çılgınlığın ne derece olduğunu göstermeye çalışır. İkisi de çılgınlıklarının

kurbanı olmuş, çocuklarını da bu yüzden öldürmüştür. Yalnız Seneca’da Medea, ilk

çocuğunu öldürürken cinnet geçirmektedir, Öç ve İntikam Tanrıçaları ve ondan intikam

almaya çalışan ruhların etkisi altındadır. Kendinde olmaması, işlediği cinayetlerin

sorumluluğunu bir ölçüde hafifletmektedir. Aynen Euripides’in oyununda Medea’nın

Aşk’ın (Aphrodite) etkisi altında, Iason’u kurtarmak için, pek çok suç ve kıyım işlemesi

gibi, burada da Medea, bahsettiğimiz güçlerin etkisi altında ilk çocuğunu öldürmüştür.

208
Eur., Med., 677.
109

IASON

Medea’yı çılgına döndürüp, kanlı bir intikam planı hazırlamaya iten kişi

kuşkusuz Iason ve evliliğidir. Euripides ile Seneca’ya, Iason karakterini oyunlarda farklı

yönde şekillendirmelerini sağlayan unsur da, işte bu evlilik olmuştur.

Euripides’in Iason karakteri, hem oyundaki koro ve diğer kişiler hem de seyirci

tarafından sempati duyulmayan bir kahramandır. Deyim yerinde ise tam pragmatik bir

fırsatçıdır. Geçim kaygısına düşmeden yaşayabilmek için (560), Kreon’un kızıyla

evlenmiştir. Sözde, bu evlilikle çocuklarına, soylu kandan kardeşler verip, onların,

kendisinin ve Medea’nın geleceklerini teminat altına almayı planlayacak kadar

düşünceli; ama çocuklarının anneleriyle birlikte sürgüne gitmelerine ses çıkartmayacak

kadar da pervasızdır. Aynı düşüncesizliği Medea’ya karşı da gösterir. Medea’ya, evlilik

kararını bir kadın için değil, aksine onu ve çocuklarını kurtarmak ve bu evlilikle elde

edeceği sosyal konum ve varsıllıkla daha iyi bir yaşam sağlayabilmek için verdiğini

söyler (593–5). Ne var ki, Medea’nın sürgüne gidiyor olmasını hiç umursamaz. Medea,

çocuklarıyla birlikte sürgünde, ondan uzaktayken, Iason onlara nasıl bir gelecek vermeyi

planlamıştır? Vaad ettiği refahın ve soyluluğun nimetlerini onlara nasıl ulaştıracaktır?

Medea kendisine, sığınacak bir yeri olmadığını ve uzaklara gitmek zorunda kaldığını

hatırlattığında da, işi pişkinliğe vurarak, ona bu duruma kendisinin neden olduğunu bile

söyleyebilmiştir (603–5). Iason, haklılığına ve yaptığı işin doğruluğuna kendini

inandırdığı için Medea’nın suçlamalarını savuşturmak için elinden geleni yapmıştır.

Kadınların aşk ve evlilikte rakip olmasın diye her şeye katlanabileceklerini, çok

duygusal olduklarını söyler. Medea’nın bunlardan biri olduğunu dolaylı yoldan belirtir

(570 v.d.). Iason burada ozanların benimsediği geleneksel kadın kavramını yansıtmıştır.
110

Seneca’ya baktığımızda yazar, Iason karakterini daha sempatik bir havada

işlemeyi tercih eder. Iason, Euripides’in fırsatçı karakterinin aksine, Kreon’un dayatması

üzerine, zorunluluktan ötürü, bu evliliği yapmaya mecbur kalmıştır. Medea’ya, sadık

kalamadığına üzülüyordur. Ama başka seçeneği kalmamıştır. Babalığı, bütün

duygularının önüne geçmiştir. Prensesle evlenmeyip, ölümü kabul etmeye razıdır, ama

ardından kendi ölümünün çocuklarınkini izleyeceğini biliyor olması, Medea’ya sadık

kalamamasına neden olmuştur. Burada Iason, Antigone’nin kızkardeşi Ismene’yi andırır.

Kral ve insan yapımı yasalardan korkan ve bunlara saygı duyan bir tipleme olarak

Medea’nın kaçma tekliflerini reddeder. Zaten hem böyle bir tip olduğu için hem de

kralın tehditlerinden korktuğu için prensesle evlenme teklifini geri çevirememiştir.

Euripides’in aksine, Seneca’nın karakterinin çocuklarına çok düşkün olduğu, her

tavrından bellidir. Medea’nın yalvarmalarına karşın, onları asla anneleriyle sürgüne

göndermeye yanaşmaz. Hatta onlardan, causa vitae209 olarak bahseder. Euripides’e

baktığımızda Medea Iason’u, çocuklarını yanına alması konusunda ikna etmiştir. Iason,

Medea’nın bu teklifini kabul etmeye çekinerek, kendi öz çocuklarının yanında kalması

için gidip krala ve kızına yalvaracak kadar da korkaktır. Seneca’nın karakteri ise, hiç

kimsenin, kral bile olsa, çocuklarını kendisinden ayıramayacağını söyleyecek kadar

cesaretlidir.

Seneca, Iason’u bir exemplum olarak da kullanır. Hatırlarsak, Medea-Iason

sahnesinde; Iason Medea’nın kaçma tekliflerini, artık felaketlerden yorulduğunu

söyleyerek kabul etmemişti (521–2). Seneca böylece karşımıza, geçmişindeki

209
Yaşama nedeni. Bkz. Sen., Med., 547.
111

maceralardan ve vahşetten bıkmış, kendinde yeni maceralara atılma gücü bulamayıp,

benliğini fortunaya teslim eden bir insan exemplumu çıkartmıştır.210

Euripides’te ise Iason, Medea’nın birçok cinayet işleyip onu sağ salim yurduna

getirmesini Medea’nın kendisine duyduğu aşkın bir ürünü olduğunu itiraf eder. Böylece

başarıya ulaşan mitolojik kahraman, Troya seferine çıkanlarla aynı seviyede değil,

Medea sayesinde kahraman ünü salmış biri gibi görünmektedir. Asıl kahraman ise

Medea’dır.

210
N. Pratt, a.g.e., s. 86.
112

KREON

Seneca, Kreon karakterini, seyirci / dinleyicisinin karşısına olumsuz bir

exemplum olarak çıkartmayı tercih eder.211 Mitoloji ve tragedya da olduğu gibi burada

da Kreon, kötü bir tiranın bütün özelliklerini gösterir: zalimdir, adaletsizdir, ödlektir.

Amaçları uğruna elindeki gücü acımasızca kullanmaktan çekinmez. İlk başta Medea’yı

sürgüne göndermeyi değil, öldürmeyi düşünmüş, ama Iason’un ricası üzerine bu

düşüncesinden vazgeçmiştir. Medea’yı gördüğünde, onun yanına gelmesini istemez.

Askerlerine, onu kendisinden uzak tutmasını tembihler. Verdiği sürgün kararını ona

açıklamaya bile yanaşmaz. Euripides’in karakterine baktığımızda, Kreon, Medea’yı

öldürmeyi bir kez bile aklından geçirmemiş, ayrıca bizzat kendisi Medea’nın yanına

giderek, verdiği kararı kendisine açıklamıştır. Seneca’daki ulaşılmaz tiranın yerine,

Euripides’te halka daha yakın alçak gönüllü bir kral vardır.

Seneca’nın karakteri zorbadır. Iason’un anlattıklarına bakılırsa, onu ölümle tehdit

ederek, kızı ile evlenmeye zorlamıştır. Euripides’in karakteri ise, Iason’u böyle bir şeye

zorlamamış, aksine Iason, çıkarları doğrultusunda böyle bir evlilik yapmayı istemiştir.

Euripides’te Kreon, Medea’dan ve onun gücünden korkar. Öncelikle kızına kötü

bir şey yapacağını düşünerek Medea’yı topraklarından kovar. Seneca’nın karakteri ise,

Medea’dan korksa bile bunu dile getirmeyi tercih etmemiştir. Her ikisi de Medea’nın

dizlerine kapanmasıyla yumuşayıp, kalması için Medea’ya bir gün süre vermeye razı

olurlar. Her iki kral da, Medea’nın bu şekilde yalvarmasıyla ona acıyıp, yumuşamıştır.

Ama bu yumuşama, her iki kralın da canına mal olmuştur.

211
N. Pratt, a.g.e., s. 83.
113

SÜTNİNE

Her iki oyunda da Süt Nine, genelde mitoloji ve tragedya oyunlarında görüldüğü

gibi Medea’nın sırdaşı ve güvenebildiği tek kişidir. Her ikisi de, hanımının düştüğü bu

duruma oldukça üzülmekte, onu böyle üzgün ve öfkeli görmeye katlanamamaktadır.

Medea’nın iyi olması için onun yararına ikisi de var güçleriyle çalışır, ona doğru yolu

göstermeye, yapacağı kötülükten vazgeçirmeye çabalar. Ne var ki bu noktada,

aralarındaki önemli bir fark su yüzüne çıkar. Euripides’te Süt Nine, hanımını intikam

almak için hiçbir zaman cesaretlendirmez. Ama Seneca’da Süt Nine, Medea’ya öfke ve

üzüntüsünü dışa vurmamasını, bu şekilde davranmaya devam edecek olursa günün

birinde yakalayacağı intikam şansını da kaybedebileceğini söyler (150 v.d.)..

Her iki yazar da Süt Nine’yi, oyunun çoğu yerinde Medea’nın içinde bulunduğu

durumu seyirciye aktarmak amacıyla kullanır. Seneca’da Süt Nine’nin bu farklı amaç

için kullanımı daha belirgindir. Sahnede sergilenemeyecek ölümcül, zehirli yılan ve

ejderlerin çağırılması, zehirli bitkilerin gece kırlardan toplanılması gibi Medea’nın zehri

elde etmek ve büyü yapmak için gösterdiği faaliyetler uzun uzadıya hep Süt Nine’nin

ağzından seyirciye anlatılır.


114

KORO

Her iki oyunda da koro, Korinthoslu kadınlardan oluşur. Seneca’nın oyununda

koronun Korinthoslu kadınlardan oluştuğu kendini iyice hissettirirken, Euripides’te bu

durum sezilmez. Çünkü onlar, Korinthoslu olmaktan daha çok, kadın olarak

sahnededirler. Euripides’in korosu, Medea’ya dost, buna karşın Seneca’nın korosu ise

düşmandır.212 Çünkü yurtsever olarak krallarının ve ülkelerinin yararını düşünmekte, bu

ölçü çerçevesinde olayları değerlendirmektedir.

Euripides’te koro, oyun boyunca her zaman Medea’nın tarafındadır. Medea’ya

acır, haline üzülür, en kötü anlarında ona destek olmaya çalışır. Iason’u yaptıklarında

haksız bulur. Onlar için Iason’un, prensesleriyle evlenmesi önemli değildir. Seneca’da

ise tam tersine, koro karşımıza, Iason ile Kreusa’nın düğün türküsünü söyleyerek çıkar.

Onların ise tek düşündüğü, Iason ve prenseslerinin mutluluğudur. Koro burada,

Medea’nın adını bile söylemeye gerek duymadan, ondan kaçak bir gelin olarak bahseder

(116). Onlara göre yapılan bu evlilik yasaldır, Iason ise zorla Medea’yla evlenmek

zorunda kalmıştır.213 Koronun ortaya koyduğu bu farklı bakış açısı, kendisini bütün oyun

boyunca gösterir. Örneğin, kral ve kızının öldüğü haberi geldiğinde, Euripides’in korosu

bu haberle ilgilenmemiş; dikkatini Medea’nın üzüntüsü ve çocukların kaderi üzerine

yoğunlaştırmıştır. Seneca’da ise, koro ölüm haberini birebir almamıştır. Ne var ki,

Medea’nın Hekate’ye yalvardığı sahneden sonra, kötü bir şeylerin yaşanacağını sezerek,

kral ve krallık adına yaşadığı kaygıyı dile getirmiştir. Koro, Euripides’in aksine,

çocuklarla hiç ilgilenmemiş, onların iyi veya kötü olmasını umursamamıştır.

212
P.J.Davis, a.g.e., s. 51.
213
Sen., Med.,67; 102 v.d
115

Her ne kadar koronun işlevi, Euripides’in zamanında oldukça sınırlanmış olsa da,

Seneca’nın koroyu kullanım biçimiyle karşılaştırdığımızda, yazarın korosunun oyuna,

organik olarak bağlandığını görüyoruz. Seneca ise koroyu, bir çeşit perde arası gibi

kullanılmıştır. Buna karşın, yazar oyunun iki yerinde koroyu kurguya dâhil etmeyi tercih

etmiştir. Bunlardan birisi, parodos bölümüdür. Koro, Iason ile Kreusa’nın düğün

türküsünü söylemiş ve Medea’nın Iason’un gerçekten evlenmiş olduğu gerçeğini kabul

etmesini sağlamıştır.214 İkincisi ise, sonuç bölümünde haberci ile koro arasında yaşanan

diyalogdur. Burada koro oyun kurgusunda aktif olarak rol almış, haberci ile birebir

konuşma içine girerek, getirdiği haberin yıkıcılığını gözler önüne taşımıştır. Euripides

ise koroyu, oyunda aktif olarak kullanmıştır. Koro, oyunun diğer kahramanlarıyla

diyalog içine girmiş, yaşananlar üzerine düşüncelerini açıklamış, seyirciyi bir sonraki

bölümde yaşanacaklara hazırlar tarzda şarkılar söylemiştir. Euripides’te ise koro, her

duruma ya da olaya katılıp çoğu yerde pathos yaratmaktadır. Durumun ciddiyetini

vurgulayarak, seyircinin duygularını yönlendirmede çok etkili olur. Örneğin, çocukların

öldürülmek üzere olduğu anda koro da seyirciler kadar telaşlı ve çaresizdir.

Seneca, koroyu birebir oyunla bağlamamış olsa da, onu Medea’nın karakterini ve

içinde taşıdığı gücü betimlemek amacıyla sıklıkla kullanır. Örneğin, Argo seferinden

bahseden birinci koro şarkısı, oyuna yeni bir kurgu katmaz. Bize seferin yıkıcı etkilerini

anlatmanın yanı sıra215, Medea’nın öyküsünü daha iyi anlayabilmemiz için, gerekli

mitolojik bilgiyi sağlar.216

214
N. Pratt, a.g.e., s. 82.
215
Bkz. S. 23–5.
216
P.J.Davis, a.g.e., s.78–9.
II. BÖLÜM

TROYALI KADINLAR ÖYKÜSÜ

Claudius Aelianus’dan öğrendiğimizde göre217 Troyalı Kadınlar, dörtlemenin

diğer oyunları Aleksandros218 ve Palamedes ile Sisyphos adlı satir oyunu ile birlikte İ.Ö

415 yılında sahnelenmiştir. Xenokles-ya da Zenokles- yarışmada birinci gelirken,

Euripides bu dörtlemesiyle ikinci olmuştur.

Oyuna genel bir bakış açısıyla bakıldığında, Troyalı Kadınların sahnelenmeden

bir yıl önce Atinalılar tarafından Melos adasında gerçekleştirilen katliama

göndermelerde bulunduğu görülmektedir.219 Adadaki erkeklerin öldürüldüğü, kadınların

ve çocukların esir alındığı bu çıkarma, o zamanki entelektüel çevrenin içinde yer alan ve

politik yaşamdan her anlamda uzak durmaya özen gösteren Euripides’i derinden

etkilemiş olması muhtemeldir. Oyuna bu açıdan baktığımızda, Troya’yı alan ve

Hektor’un oğlu Astyanaks’ı yeni bir Hektor olmasın diye öldüren Yunanlılar

Atinalıların, Troyalılar da Melos adası sakinlerinin yerini tutabilir.

Troyalı Kadınları daha iyi anlayabilmek için, dörtlemenin diğer oyunları

Aleksandros ve Palamedes hakkında bildiklerimizi kısaca özetlemek yerinde olacaktır.

Oyunlardan kalan parçalardan, Euripides’in her iki oyunu hakkında da genel bir

fikir edinmek mümkündür. Aleksandros öyküsü şöyledir: Priamos’tan hamile kalan

Hekabe, bir akşam rüyasında kendisinin, içinden birçok yılan çıkan yanan bir meşale

taşıdığını görür. Bu rüya, doğacak çocuğun Troya kentini yerle bir edeceği şeklinde

217
Claudius Aelianus, Varia Historia, 2.8
218
Aleksandros, Paris’in diğer adıdır. Paris’i büyüten çoban tarafından verilen bu ad, “önleyen” anlamına
gelmektedir.
219
Bu çıkarma hakkında bkz Thuk., 5. 86–116.
117

yorumlanır. Bunun üzerine çocuğun doğar doğmaz öldürülmesine karar verilir. Ne var

ki, bunu gerçekleştirmek üzere görevlendirilen çoban, küçük çocuğu öldürmeye

kıyamayarak, onu kendi oğluymuş gibi büyütür. Ölüme mahkûm edilen çocukların

öyküsüne hem mitolojide hem de tragedya oyunlardında rastlamak mümkündür.

Örneğin; Oidipous, Remus ve Romulus ya da Danae ve Perseus gibi.

Bu arada Troya’da her yıl, ölmüş soylu çocuk -Aleksandros- adına atletizm

yarışmaları düzenlenmesi gelenek haline gelmiştir. Artık genç bir delikanlı olan

Aleksandros, büyüttüğü boğasının Priamos’un hizmetkârları tarafından yarışmada ödül

olarak verilmek üzere kendisinden zorla alınmasına sinirlenerek, boğasını geri almak

için yarışmaya katılır. Yarışmada kardeşlerini yenerek birinci gelir. Aleksandros, bu işe

sinirlenen kardeşlerinden Deiphobos’un saldırgan tutumundan korkarak, Zeus

Herkeios’un tapınağına sığınmak zorunda kalır. Ne var ki, kısa bir zaman sonra

Kassandra Aleksandros’un öldü zannedilen kardeş olduğunu kehanet eder; Priamos da

onu tanır ve sarayına kabul eder.

Bu oyundan kalan parçalardan yararlanılarak çıkarılan oyun planı ise şöyledir:220

Kassandra öndeyişde, oyunun mitolojik arka planını vererek, Hekabe’nin gördüğü

rüyadan ve çocuğun doğar doğmaz öldürülmek üzere verilmesinden bahseder. Sonra

sahneye Hekabe girer. Hekabe ile Kassandra arasındaki kısa bir diyalogdan sonra

Kassandra Apollon tapınağına geri döner. Parodosta Hekabe, ölen çocuğu yüzünden

duyduğu üzüntüden bahseder. Onun adına düzenlenen oyunlar, acısını azaltmıyor aksine

220
Bu kısım, Conacher’in derlemesi göz önünde tutularak hazırlanmıştır. D.J. Conacher, Euripidean
Drama-Myth, Theme And Structure, University Of Toronto Press, 1967, s. 127–132.
118

arttırıyordur. Hekabe’nin dedikleri üzerine sahneye çıkan koro, onu teselli etmeye

çalışır. Bu şekilde parodos sona erer.

Parodostan sonra Kassandra tekrar sahnededir. Kehanetlerini açıklamaya devam

eder. Hekabe’nin rüyası yakında gerçekleşecektir. Kassandra bunu önceden bildirmekle

kalmayarak, Helene’nin Troya’ya geleceğinden, Hektor’un cesedinin parçalanacağından

ve Troya Atı’nın Troya kentini yakıp yıkacağından da söz eder.

Oyunun ikinci bölümünde çoban saraya gelerek, Aleksandros’un yarışmaya

katılacağını haber verir. Çoban burada, Hyginus’un masalında ortaya atılan nedeni ileri

sürer: Boğasının Priamos’un hizmetkârları tarafından alınması. Bir sonraki bölümde

haberci, Aleksandros’un oyunda kazandığı zaferi haber verir. Haberci, bunu haber

vermenin yanı sıra soru ve cevaplarla koroyu, Aleksandros’un soylu olmasa da Priamos

tarafından verilen ödülü kazanmaya layık bir şekilde yarıştığına ikna eder. Daha sonra

sahneye Hektor ve kardeşi Deiphobos girer. Deiphobos, bir köle tarafından yenildiğine

oldukça sinirlenmiştir. Hektor ise, olanları kabullenemeyen kardeşini sakinleştirmeye

çalışır. Bir sonraki sahnede Deiphobos ile Aleksandros Priamos’un önünde bir köle

olarak Aleksandros’un yarışmayı kazanmaya uygun olup olmadığını tartışırlar. Burada,

tipik bir Euripides tartışması yaşanır.221 Deiphobos, ne kadar eğitim alırsa alısın, aşağı

tabakadan olan bir kişinin soylu sınıfa yükselemeyeceğini savunur. Ona göre bir kölenin

kendisini olduğundan daha üst bir konumda görerek böyle davranmaya başlaması,

oldukça tehlikeli bir durumdur. Aleksandros ise Deiphobos’un öne sürdüğü gerekçeleri

çürütmeye çalışır. Burada Euripides büyük bir olasılıkla, zenginlik ve fakirliğin gencin

eğitimi üzerindeki etkisi hakkındaki görüşlerini Aleksandros’un ağzından seyircisine

221
D.J. Conacher, a.g.e., s. 129.
119

aktarmaya çalışmıştır.222 Her ikisini dinleyen Priamos, sonunda kararını Aleksandros’tan

yana kullanır. Bu bölümden sonra sahneye çıkan koro, gerçek soyluluğun kaynağı

hakkında bir şarkı söyler. Koroya göre zekâ ve anlama, insana zenginlik ve soyluluk

tarafından değil, tanrı tarafından verilen yetilerdir.

Sonuç bölümünde Hekabe karşımıza, bir kölenin soylu bir kişi karşısında aldığı

birinciliğin saraya onursuzluk getirdiğini düşünerek, oğlu Deiphobos ile birlikte

Aleksandros’u öldürme planları yaparken çıkar. Bu arada Aleksandros, olanlardan

korkarak Zeus’un tapınağına sığınmıştır. Daha sonra, Kassandra ortaya çıkarak,

Aleksandros’un öldü zannedilen kardeş olduğunu açıklar ve onun saraya kabul

edilmesini sağlar. Böylece oyun sona erer. Bu konu, yeni komedyayı andırır.

Aleksandros bir tragedya yapıtı olsa da konusu bakımından yeni komedyaya bir ilk

örnek olacak niteliktedir.

Dörtlemenin ikinci oyunu Palamedes hakkında daha az bilgiye sahibiz. Oyunun

genel özeti şöyledir: Sahne Troya’da Yunan kampının önüdür. Palamedes, Yunanlıların

en zeki ve yaratıcı adamlarından birisi olarak karşımıza çıkar. Yunanlılara verdiği en

büyük hizmetlerden birisi ise yazıyı bulmuş olmasıdır. Ne var ki, Palamedes’in kıvrak

zekâsı, onun felaketine neden olacaktır. Palamedes, Odysseus’un Troya’da savaşmamak

için yaptığı düzenbazlığı ortaya çıkarır. Buna çok sinirlenen Odysseus, ondan intikam

almak için fırsat kollamaya başlar. Kurnazlığı ile ünlenen Odysseus sonunda tam da

kendine yakışır bir plan yapmayı başarır. Odysseus, önce Palamedes’in çadırının altına

bir sürü altın gömecek, daha sonra ise Palamedes’in bu altınları, Priamos ile Yunanlılar

aleyhine anlaşarak ondan almış gibi gösterecektir. Planı tutar. Palamedes, Yunanlılara

222
D.J. Conacher, 1967, s. 129.
120

ihanet etmekle suçlanarak, ölüm cezasına çarptırılır. Sahip olduğu üstün yetilerden

dolayı öldürülmüştür. Bu sırada Palamedes’in kardeşi Oax, ağabeyinin başına gelenleri

gemi kürek ve parçalarının üzerine yazarak, onları deniz akıntısına bırakır. Yazılı

parçaları bulan baba Nauplios, Euboia adasına sahte denizcilik işaretleri koyarak

Troya’dan dönen Yunan donanmasını batırmayı karar verir. Böylece oğlu Palamedes’in

de intikamını almış olacaktır.

Bu konu Aleksandros’ta da karşımıza çıkar. Oyundan elimize ulaşan

parçacıklarda Aleksandros şöyle der:

“ Ne yazık ki öteki adamların esenliğini sağlayacak olan üstün zekâmdan dolayı

öldürüleceğim.”223

Benzer bir tema Troyalı Kadınlarda da vardır. Andromakhe oğlu Astyanaks’ın

öldürüleceğini Talthybios’tan öğrendikten sonra yaptığı konuşmada şöyle der:

“…Babanın öteki insanların kurtuluşunu sağlayan soyluluğu senin felaketin

olacak ve onun cesareti sana hiçbir yarar sağlamayacak.”224

Bu oyunları seyreden seyirci, Troyalı Kadınları izlemeden önce oyunda iki

olayın gerçekleşeceğini öğrenmiş olur. Bunlardan birisi Troya’nın yerle bir olacağı,

ötekisi ise Troya’dan dönen Yunan donanmasının başına bir felaket geleceğidir.225 Her

ikisi de Troyalı Kadınlarda gerçekleşecek olaylardır.

Seneca’nın yapıtı dışında Roma edebiyatında elimize Troyalı Kadınlar adlı bir

oyun ulaşmamıştır. Fakat Ennius’un Troyalı Kadınlar’da işlenen olaylarla bağlantısı

olan Andromakhe ve Hekabe adlı oyunlarının olduğunu biliyoruz.

223
Fr.8.
224
Eur., Tr, 743–5.
225
Bu felaketin gerçekleşeceği öndeyişde dile getirilir. Bkz. Eur.,a.g.e, 75 v.d.
121

OYUN PLANI BAKIMINDAN KARŞILAŞTIRMA

Euripides’in oyunu dört ana bölüm ve bir sonuç bölümü olmak üzere toplam beş

bölümden oluşur. Buna karşın Seneca’nın oyunu üç ana bölüm ve bir sonuç bölümü

olmak üzere toplam dört bölümden oluşur.

Karakterlere bakacak olursak, oyunlar arasındaki farklılığın daha da

belirginleştiğini görürüz. Euripides’in oyununda on bir, Seneca’nın oyununda ise on iki

karakter vardır. Koro, Hekabe, Andromakhe, Helene, Talthybios her iki oyunda da

bulunan karakterlerdir. Poseidon, Athena ve Kassandra Euripides’in oyununda bulunan,

buna karşın Seneca’da olmayan üç karakterdir. Seneca’da ise Euripides’ten farklı olan

karakterlerin sayısı fazladır. Bunlar, Menelaos’un ağabeyi Agamemnon, Akhilleus’un

oğlu Pyrrhos-Neoptolemos-, kör kâhin Kalkhas, İthaka kralı Odysseus ve

Andromakhe’nin yanında bulunan yaşlı adamdır. Sessiz karakterlerde de farklılık vardır.

Euripides’te Andromakhe’nin oğlu Astyanaks ve Hektor, Seneca’da ise Polyksena sessiz

karakterdir. Seneca’nın oyununda ise Euripides’in aksine Astyanaks’ın aktif bir rolü

vardır.

Yazarların karakter seçiminde gösterdikleri bu ayrılık, oyun planlarına da

yansımıştır. Öyle ki, Medea oyunlarının aksine Troyalı Kadınlar, aynı konu çevresinde

işlenmesine ve aynı noktada sonlanmasına rağmen birbirlerinden birçok bakımdan

ayrılan iki oyundur. Oyunların ayrıldıkları noktalar, karşılaştırma yapılırken ortaya

konularak ayrıntılı bir biçimde işlenecektir.

ÖNDEYİŞ

Tipik bir Euripides öndeyişü olarak nitelendirilebilinen bu bölümde sahnede

Poseidon ve Athena vardır. Poseidon açılışı yaparak bizlere oyunun efsanenin hangi
122

bölümünden başlayacağını açıklar. Troya’nın tarafında olan ve onun surlarını inşa eden

bir tanrı olarak kendini tanıtır (5–6). Troya’nın şu andaki durumundan bahseder. Şehir

Yunanlılar tarafından yakılıp yıkılmış, buna da tahta atın içine saklananlar neden

olmuştur (10–4). Priamos ölmüş (17), gemilerini ganimetlerle dolduran Yunanlılar ise

on senenin ardından yurtlarına dönmek üzere uygun bir esinti beklemeye başlamışlardır

(19–22). Mademki Troya Yunanlı tanrıçalar, Hera ve Athena tarafından zaptedilmiştir,

artık kendisi de Troya’yı terk etmeye hazırdır (23–5). Poseidon eskisi gibi tanrılara

ibadet edilmediği ve onurlandırılamadığı için, şehirden ayrılmak istemektedir (26–7).

Böylece buraya kadar seyirci, oyunun nasıl bir ortam içinde oynanacağını öğrenmiş olur.

Poseidon, konuşmasının ikinci kısmı diye nitelendirebileceğimiz bölümünde

bizlere şu anda nelerin yaşanmakta olduğunu anlatmaya başlar. Troyalı Kadınlar

Yunanlılar tarafından esir alınmış, kura yolu ile yeni efendilerine teslim edilmiştir (29–

31). Daha kurası çekilmeyen soylu kadınlar ise, çadırlarda ordunun başkomutanlarına

bölüştürülmek üzere beklemektedir, bunların arasında Helene de vardır (32–3).

Poseidon, onun haklı olarak esirlerin arasında tutulduğunu dile getirir (34–5). Böylece

Euripides, oyunun genelinde işleyeceği kurguyu ilk kez burada oyuna sokar. Helene

oyunun birçok yerinde, Troya’nın başına gelen yıkımın sorumlusu olarak görülmekte ve

başta Hekabe olmak üzere oyundaki karakterlerin hiçbirisi tarafından sevilmemektedir.

Seneca’da da Helene yaptığı evlilik yüzünden suçlanır. Ama Euripides’te bu, oyundaki

karakterlerin çoğu tarafından dile getirilirken, Seneca’da ise sadece Helene’nin oyuna

dahil olduğu üçüncü bölümde işlenmiştir. Bunun yanında Seneca, Helene’yi

Euripides’inkinden çok daha farklı bir karaktere büründürmüştür. Euripides’te Helene

devamlı suçsuz olduğunu dile getirerek, kendisini bekleyen ölümden kurtulmaya


123

çabalar.226 Burada Helene, her haliyle efsaneden tanıdığımız karakterdir. Seneca ise bu

karaktere alışık olduğumuzdan farklı bir özellik yüklemiştir. Oyunda o karşımıza bir

kâhin olarak çıkar. Diyebiliriz ki, Euripides’in oyununda Kassandra’nın üstlendiği

görevi, yazar burada bir anlamda Helene’ye yüklemiştir.

Poseidon konuşmasına devam eder. Polyksena, Akhilleus’un mezarında kurban

edilmiştir (39–40). En kötüsü ise acılar içinde kıvranan Hekabe’nin, kızının kurban

edildiğinden haberi yoktur (39). Priamos’un oğulları öldürülmüş (41), Agamemnon,

Apollon bakiresi Kassandra’yı, tanrıların buyruğuna karşı gelerek, kendine metres

yapmıştır (42–4). Aslında oyunda, Poseidon’un aktardığından daha fazlası olacaktır.

Hektor’un oğlu Astyanaks öldürülecek; karısı Andromakhe, Akhilleus’un oğlu

Neoptolemos’a, Hekabe ise Odysseus’a verilecektir. Ne var ki, Euripides seyircinin

bunları oyunun en başından bilmesini istememiş, sırası geldiğinde öğrenmesini arzu

etmiştir. Böylece hem gerilimi üst seviyede tutmayı hem de seyircinin, Hekabe’nin

olanları teker teker öğrenmesiyle içine sürükleneceği o içler acısı ruh halini daha iyi

hissetmesini istemiş olabilir.

Poseidon tam gidecekken sahneye deus ex machina ile Athena girer. Böylece

yazar oyuna yeni bir kurgu daha eklemiş olur. Athena, Poseidon’a eski düşmanlıkları bir

kenara bıraktığını (48–50) ve kendisiyle bir konu hakkında konuşmak istediğini söyler

(53–4). Poseidon bunun tanrılardan bir mesaj mı olduğunu sorunca (55–6), Athena, eski

düşmanlarına neşe, Akhalara227 ise beğenmeyecekleri bir yolculuk yaşatma isteğini dile

getirir (65–6). Athena’nın bunu istemesinin nedeni ise Yunanlıların kendi tapınağına

226
Eur., Tr, 860–1059.
227
Yunan edebiyatında Yunanlılar, Argoslular, Akhalılar ve Danaidler olarak da adlandırılırlar.
124

yaptıkları saygısızlıktır (69). Aias Kassandra’yı kendi tapınağından zorla sürükleyerek

çıkarmış, buna karşın Yunanlılar onu cezalandırmamışlar, hatta cezalandırmayı bile

düşünmemişlerdir (70–1). İşte bu yüzden Athena yurda dönüş yolculuğunda onlara

unutamayacakları bir felakete uğratmayı arzu etmiştir (75). Poseidon, Athena’nın bu

isteğini kabul edince, Athena ondan Ege denizini dalga ve girdapla çalkalamasını ve

böylece Euboia adasının cesetlerle kaplanmasını ister (82–4). Zeus da Athena’ya yardım

edecek, bol yağmur, dolu ve fırtına gönderecektir (77–9). Poseidon Athena’nın bu

isteğini kabul eder ve öndeyişü şu cümlesiyle bitirir:

“Şehirleri yerle bir eden ölümlüler aptaldır, tapınakları ve ölülerin kutsal yerleri

olan mezarları yıkan, daha sonra kendisini de yok eder..”228

Yazar, Palamedes oyununda oluşan bu kurgudan öndeyişde değinmesine rağmen,

oyunun geri kalan kısmında işlememiştir. Bu yüzden de kurgu oyunun genel yapısında

herhangi bir değişikliğe neden olmamıştır. Peki, Euripides, oyuna doğrudan bir etkisi

bulunmayan bu olayı gündeme neden getirme gereği duymuştur? Büyük bir olasılıkla

yazarın yapmak istediği şey, seyirciye Yunanlıların Troyalı kadınlara yaptığı eziyetlerin

yanlarına kar kalmayacağını göstermektir. Eğer oyunun sınırlarından dışarı çıkarsak,

Euripides’in Atinalılara Melos adasında yapılan haksız kıyımın ileride onlara neye mal

olabileceğini seyirciye göstererek, onların, yaptıkları şeyin ne kadar korkunç olduğunu

düşünmelerini sağlamak istediğini düşünebiliriz.

Seneca ise öndeyişde, Medea oyununda yaptığı gibi, sahneye oyunun

başkahramanını -Hekabe- çıkarmayı ve Troya’nın yerle bir olduğunu, yağma edildiğini,

onun ağzından seyirci / dinleyici ile paylaşmayı tercih etmiştir. Hekabe’nin ilk sözleri

228
Eur., Tr., 95–7. Burada yazar bir genelleme yapsa da aslında kastettiği Yunanlılardır.
125

(1–6) Stoacı görüşün izlerini taşır. Stoacılara göre geçici güç yanıltıcı ve önemsizdir.

Hekabe de bizlere, sanki bu görüşü savunurmuşçasına, Troya’nın şu andaki kötü

durumundan bahsederek gücün geçiciliğini ve güvenilmezliğini göstermeye çalışır.

Yazar, bir yandan kendi Stoacı görüşünü verirken, öte yandan da oyunun ortamını

seyirci / dinleyiciye açıklar. Öndeyiş aynı zamanda savaşta yenenlerin mantıksızlığını,

yenilenlerin ise mağlubiyete verdikleri mantıklı tepkileri ortaya koyar.229 Hekabe

Yunanlıları öfkeye, yakıp yıkmaya doymayan (23–6) ve kazandığı zafere inanamayan

kişiler olarak tanımlar (26–9). Ama buna karşın kendisi, Troya’nın ele geçirildiğinin

bilincindedir (18 v.d). Troya’nın ve Priamos’un yaşamının bittiği gibi kendi yaşamının

da bittiğinin farkındadır (41–54). Bunun yanında Hekabe, oyunun geri kalan kısmında

da mağlubiyete karşı verdiği olumlu tepkiyi devam ettirir. Örneğin; parodosta

Priamos’un ölümünden neşeli bir biçimde söz eder. Korodan Priamos’u mutlu olarak

nitelendirmelerini çünkü onun ölüler ülkesinde yaşanan acıları görmediğini söyler (142–

56). Pratt, mağlubiyete verilen bu gibi olumlu tepkilerin, ileride oyunun önemli bir

özelliği olacağına inanmaktadır.230 Aslında, Hekabe’nin burada yaptığı, olanı

kabullenmektir. Euripides’in oyununda da benzer türde bir yaklaşımın varlığı

sezilmektedir. Örneğin Kassandra birinci bölümde yaptığı konuşmada Hektor’un

ölümünün ve Paris’in yaptığı evliliğin getirdiği olumlu sonuçlarından bahsederek,

yaşanan bu iki acıklı olaya bu açıdan bakmayı tercih eder (394–9). Ya da Hekabe

dördüncü bölümde, Astaynaks’ın cesedini gömmeden önce yaptığı konuşmada

yaşadıkları yenilgiden olumlu bir sonuç çıkarır. Hekabe’ye göre eğer tanrılar Troya’yı

229
N.T Pratt, a.g.e., s. 107–8.
230
N.T. Pratt, a.g.e., s.108.
126

yıkmasalardı, kendileri belki hiç tanınmayacak, gelecek nesiller onlar adına şarkı

söylemeyeceklerdi (1242–5).

Seneca, öndeyişün devamında, Euripides’in Aleksandros oyununda işlediği

öyküye göndermelerde bulunarak Hekabe’nin Troya’nın bu hale düşmesinin

sorumluluğunu kendi üzerine almasına olanak tanır. Hekabe, Kassandra’nın gördüğü

felaketi çok önceden görmüş ama kimse ona inanmamıştır (28–37). Ona göre Troya

kendi ateşiyle yanmıştır (38–40). Euripides’te de bu öyküye sıkça göndermelerde

bulunur. Ne var ki, her iki oyunda yapılan gönderme birbirinden oldukça farklıdır.

Seneca’da Hekabe, Paris’i, Kassandra’ya inanmayarak doğurduğu için Troya’nın

yıkımına neden olduğunu kabul eder. Euripides’te ise Hekabe’nin ağzından böyle bir

itiraf duymayız. Örneğin ikinci bölümde Andromakhe ile Hekabe arasındaki diyalogda,

Andromakhe Paris’in çocukken ölümden kurtularak yaşamasını tanrıların kötü niyeti

olarak nitelendirir. Tanrıların arzusuyla Paris ölümden kurtulmuş ve o nefret edilen

evlilik uğruna Troya’nın yıkımına neden olmuştur (597–8). Euripides burada, Gorgias’ın

Helene’nın savunmasındaki gibi, ya da Medea adlı oyununda Iason’un Medea’yı

Aphrodite’nin etkisinde kalarak cinayetleri işlediğini söylemesi gibi açıkça suçu

Hekabe’nin üzerinden alarak, tanrıların üzerine atmıştır. İkinci stasimonda koro, ileride

ayrıntılı olarak işleyeceğimiz, Laomedon öyküsü üzerinde durur. Koro, Troya’nın başına

gelenlerin Laomedon’un Herakles’i kandırmasından dolayı meydana geldiğini

düşünmektedir (799 v.d.). Burada da Aleksandros öyküsüne hiçbir değinme olmaması

şaşırtıcıdır. Hekabe’nin Helene ile mahkeme davasını anımsatır bir tartışma içine girdiği

üçüncü bölümde de yazarın Aleksandros öyküsüne yaklaşım tarzı Seneca’nınkinden

oldukça farklıdır. Helene, konuşmasında, Troya’nın yıkımının suçunu iki kişinin üzerine
127

atar. Bunlardan birisi Paris’i doğuran Hekabe, ikincisi ise Paris daha çocukken onu

öldürmeyip büyütmeyi tercih eden çobandır (920–22). Burada bile suç paylaşılmış,

bütün sorumluluk Hekabe’nin üzerine atılmamıştır. Euripides Hekabe’yi savunur

yaklaşımına burada da devam eder. Hekabe’nin bu suçlamaya karşı konuşmasına izin

vermez, ona başka şeylerden bahsettirir (969 v.d.).

Öndeyişde Hekabe bir yandan suçu kendi üzerine alırken öte yandan da tanrıları

suçlamayı ve onları dolaylı yoldan eleştirmeyi ihmal etmez. Örneğin onlardan hafif

tanrılar olarak söz eder (2); Troya’nın yıkımını tanrıların bir işi olarak görür (7); tanrılar

adına yemin ederken onları düşmanları olarak nitelendirir (28).

Hekabe konuşmasına yaşlı Priamos’un kutsal sunaklarda kurban ediliyormuş gibi

öldürülmesinden bahsederek devam eder (44 v.d.). Ölümüne retorik dolu sözlerle isyan

eder (51–4). Bir yandan Troya yanarken, öte yandan kralları hem cenaze ateşinden hem

de mezardan yoksun bir biçimde yatıyordur (54–6). Yazarın burada, Troya’da on senedir

süren savaş neredeyse bitti diye düşünülürken, ani düşüşün sonucu yıkım ve yağmaya

göndermede bulunduğu düşünülebilir. Hekabe daha sonra bizlere Troyalı kadınların şu

andaki durumunu açıklar. Kendi dışında kura yoluyla kadınlara yeni efendiler seçilmiştir

(57–8). Hekabe’nin dediğine göre Kassandra’yla da evlenmeye can atanlar vardır (61).

Oysa Euripides’e baktığımızda Hekabe, Kassandra’yla kimin evleneceğini daha sonra

öğrenecektir (292 v.d). Hekabe konuşmasını Troyalı kızları ağıt yakmaya

yüreklendirerek bitirir. Troya’nın yakılan ağıtlarla çınlamasını ister (65–6).

Burada ilginç olan bir nokta ise, Hekabe’nin Troya’yı korkunç hakemin evi

olarak tanımlamasıdır (66). Anlaşılan Hekabe Paris’i, Kypris’nin teklifini kabul

etmesinden dolayı suçlamakta, sorumluluğun büyük bir kısmını ona yüklemektedir.


128

Euripides’te ise Hekabe oyunun hiçbir yerinde oğlunu böyle bir şey için suçlamamıştır.

Hatta üçüncü bölümde Helene’nin Paris’in üç tanrıça arasında hakem olduğunu,

Kypris’in teklifi karşısında altın elmayı ona vermeyi kabul ettiğini, bunun sonucunda ise

kendisinin güzelliği yüzünden satıldığını söylediğinde (927–37) Hekabe Helene’nin

dediklerini kesin bir dille reddederek, altın elma öyküsünün uydurma olduğunu

vurgulamıştır (969–82).

PARODOS

Euripides’in parodosunun ilk kısmında, ilginç bir şekilde Hekabe’yi sahnede

görüyoruz. Hekabe, olanları kabullenmiş, kaderine boyun eğmiş bir şekilde karşımıza

çıkar (98–105). Kommosun başladığı yere kadar Hekabe, şu anda içinde bulunduğu hem

fiziksel hem de ruhsal dünyasını bizimle paylaşır (106–121). Esir düşmeyi

hazmedemediği bellidir. Yitirdiği ülkesinden, çocuklarından ve kocasından ve

talihsizliğinden yakınır. Sonra konuşmaya koro dâhil olur ve monolog birden kommosa

dönüşür. Tabi oyunun konusu gereği şarkı neşeli değil hüzünlüdür. Zaten Hekabe

talihsiz olarak adlandırdığı koroyu kendi sıkıntılarını müzik eşliğinde anlatabilmesi için

çağırmıştır (119–20).

kommosu sınıflandıracak olursak;

• Birinci stroph; Hekabe (122–37)

• Birinci antistroph; Hekabe (138–52)

• İkinci stroph; koro-Hekabe (153–75)

• İkinci antistroph; koro-Hekabe (176–96)

• Üçüncü stroph; koro (197–213)


129

• Üçüncü antistroph; koro (214–29)

Kommosun birinci strophuna Hekabe başlar. Hekabe, Yunanlıların Argos’tan

kalkarak Menelaos’un karısı Helene’yi aramak üzere Troya kıyılarına geldiklerine

değinir (121–33). Hekabe Helene’yi daha önce de bahsettiğimiz gibi231, Priamos’un

katili (134–6) ve şu anda kendisinin yaşadığı ağır yıkıma sürükleyen kişi olarak (136–7)

tasvir eder. Daha sonra, sürgününden ve Troya’nın yanışından bahsederek kommosun ilk

kısmını bitirir.

Kommosun ikinci kısmında tansiyon giderek artmaya başlar. şarkının bu bölümü,

Euripides’in lirizmdeki ustalığını ön plana çıkardığı kısımlardan biri sayılabilir. Koroyu

oluşturan Troyalı kadınların bir kısmı çadırlarından Hekabe’nin feryatlarını duymuş,

endişeye kapılmışlardır (155–58). Bu yüzden Hekabe’ye ne olup bittiğini sorarlar (153–

4). Hekabe verdiği cevapta koroya başlarına köle olmaktan daha fazlasının geleceğini

dolaylı yoldan haber verir. Troyalı kadınlar sadece esir düşmekle kalmayacak aynı

zamanda yurtlarından da götürülecektir çünkü, Yunanlılar dönüş yolculuğuna

hazırlanıyordur (159–67). Sonra Hekabe, birinci bölümde işlenecek olan kurguyu oyuna

sokar. Kassandra için endişelenmektedir. Kızının Yunanlılar tarafından küçük

düşürülerek acısına daha fazla acı katılmasından korkar (171–2). İkinci antisrophta ise

Koro ve Hekabe, Yunanlıların hazırlandığı dönüş yolculuğundan dolayı kaygılarını dile

getirir (176–83). Şarkının bu bölümünden sonra konu çekilecek olan kuraya gelir. Hem

koro hem de Hekabe, kura sonucu kimin eline düşeceklerini merak etmektedir (185–

196). Burada Euripides, Priamos’un eşi ve Hektor ile Paris’in annesi, Troya’nın

kraliçesi, Hekabe’ye köleliğin ne kadar ağır geldiğini onun ağzından ifade etme olanağı
231
Bkz s. 7–8.
130

yakalar (190–6). Troya kraliçesi olarak onurlandırırken şimdi acaba bir nöbetçi gibi

kapılarda mı bekleyecek yoksa çocuklarla mı ilgilenecektir (193–5). Euripides,

Hekabe’nin durumunu incelikle ortaya koyarak, karakterin geçmişi ile şimdi yaşadığı acı

arasında zıtlık yoluyla pathos yaratıp, seyirciyi daha da derinden sarsmayı amaçlamış

olabilir.232 Parodosun genel havasının Hekabe’nin çektiği acının tasvirine yönelik

olması bu ihtimali güçlendiren bir unsurdur.

Üçüncü strophta koro yurdundan, yaşadığı topraklardan ayrılacak olmanın

verdiği hüzün ve acıyı tasvir eder (197–203). Daha da büyük acıların kendisini

beklediğinin farkındadır (203). Burada yine Helene’ye ve yapılan uğursuz evliliğe

değinildiğini görürüz (202–3). Koro üçüncü antisrophun başlamasıyla birlikte birdenbire

bambaşka bir tavır içine girer. Kaderini değiştiremeyeceğinin farkındadır. Bu yüzden

Yunanistan’da tercihen gitmek istediği yerlerden bahsederek şarkısına devam eder. İlk

gitmek istediği yer tabi ki de Atina’dır. Atina’yı Theseus’un kutsal vatanı olarak (214)

tanımlayan koro eğer burası olmazsa ikinci olarak Sicilya’ya, üçüncü olarak Thurii’ye233

ve son olarak ta Khratis’e gitme isteğini belirterek şarkısını bitirir. Şarkıda sıralanan

şehirlerin zamanında Atinalıların politik olarak ilgilendikleri yerler olduğu

düşünülmektedir.234

Seneca’nın parodosu yapısal olarak Euripides’in parodosuyla benzerlik gösterir.

Euripides’te olduğu gibi karşımızda yine Hekabe ve koro vardır. Şarkı kommos şeklinde

işlenmiştir. Parodos iki bölüme ayrılabilir. Birinci bölümde Hektor’a (84–116), ikinci

bölümde ise Priamos’a ağıt yakılır (117–64).

232
D.J. Conacher, a.g.e., s. 133.
233
Thruii, Italya’daki eski Yunan yerleşim yerlerinden biridir.
234
P.Decharme, a.g.e., s. 311.
131

Hatırlayacağımız gibi öndeyiş, Hekabe’nin koroyu ağıt yakmaya

yüreklendirmesiyle son bulmuştu (63–6). Koro, bir anlamda Hekabe’nin acısını

paylaşmak için sahneye çıkar.235 Hekabe’nin cesaretlendirmesine ilginç bir şekilde

karşılık vererek şarkısına başlar. Koro, Paris Yunanistan’a vardı varalı ağıt etmeye

başlamıştır (67–72). Hekabe ve Kassandra’dan sonra koro da olacakları çok önceden

görerek on senedir yas tutmaktadır. Bir köle olarak vatanından ayrılacak olması, koroya

ağlamak için başka bir gerekçe daha vermiştir (78–82). Hekabe’ye yaşadıklarını anlatan

koro şu cümle ile şarkısını bitirir:

“Yas tutmada cahil değiliz.”236

Koronun yas tutmada edindiği deneyimi kendisiyle paylaşmasıyla bir anlamda

rahatlayan Hekabe, bu rahatlıkla koroyu Hektor için yas tutmaya çağırır (83–98). Şarkıyı

devralan koro, Hekabe’nin ağıtı için gerekli ortamı hazırlar (99–116). Sonra ise Hekabe,

bir anne olarak oğluna ağıt yakmaya başlar. Ona göre oğlu sayesinde Troya on yıl

düşmana direnmiş (126–7), şehrin yıkıldığı gün de Hektor’un son günü olmuştur (128–

9). Hekabe şimdi de korodan Priamos için ağıt yakmasını ister. Böylece kommosun

ikinci kısmı başlamış olur. Koro Priamos’a seslenerek şarkısına başlar. Koroya göre

Troya, Priamos’un zamanında bir sıkıntı çekmemiş, fakat ondan önce iki kez

Yunanlıların gazabına uğramıştır (132–7). Burada koronun üstü kapalı olarak ima ettiği

kişilerden birisi Herakles bir diğeri de Philoktetes’tir. Daha önce de söylediğimiz gibi237

Euripides’in oyununda da Laomedon öyküsü işlenmiştir. Ne var ki yazarın buradaki

amacı, Seneca’nınkinden farklıdır. Euripides, Troya’nın yıkımının sorumluluğunu

235
P.J. Davis, a.g.e., s. 46–7.
236
Sen., Tr., 81–2.
237
Bkz. S. 11.
132

Laomedon’a yükleyerek, Paris’i bir nebze olsun temize çıkarmaya çalışmış, buna karşın

Seneca Priamos’un kral olarak baştayken Troya’ya yaşattığı huzur dolu günlere

gönderme yapmış olabilir. Bu noktada, Laomedon öyküsüne göz atmanın faydalı

olacağını düşünüyoruz. Troya’nın ilk krallarından biri olan Laomedon, Troya’nın

surlarını Apollon’un ve Poseidon’un yardımlarını alarak yaptırır. Fakat sıra, yapılan işin

karşılığını vermeye geldiğinde Laomedon, ücreti ödemeye yanaşmaz ve bu yüzden

Troya’nın üstüne bin bir türlü bela çöker. Poseidon, kralın bu hareketine sinirlenerek

onu cezalandırmak amacıyla şehre insan yiyen bir deniz canavarı gönderir. Tehlikenin

şehirden nasıl uzaklaştırılacağı konusunda kâhine danışılır. Kâhin Poseidon’un öfkesini

yatıştırmak için Laomedon’un öz kızı Hesione’nin canavara kurban edilmesi gerektiğini

söyler. Eli kolu bağlanan Laomedon çaresiz kızını kurban etmeyi kabul ederek, onu

deniz kayalıklarına bağlar. Bu sırada şehre gelen Herakles, kızının canı karşılığında

sahip olduğu atların kendisine verilmesini teklif eder. Laomedon bu teklifi kabul eder.

Bunun üzerine Herakles, Hesione’yi kurtarır. Ne var ki Laomedon yine sözünde durmaz

ve söz verdiği atları Herakles’e vermez. Bu işe çok sinirlenen Herakles, yıllar sonra

Telamon’la şehre bir sefer düzenleyerek, Troya’yı ele geçirir. Laomedon’un Priamos

dışındaki bütün oğullarını öldürür.

Seneca’nın değindiği ikinci öykü, Philoktetes’in Herakles’in kendisine emanet

ettiği yay ve oklarla Troya’ya gelerek şehrin ele geçirilmesi konusunda Yunanlılara

yardım ettiği öyküdür. Öykü kısaca şöyledir: Troya seferine katılan Philoktetes filo ile

birlikte yolculuk esnasında Teledos’a uğrar. Burada katıldıkları kurban etme töreninde

bir yılan Philoktetes’in ayağını sokar. Kısa zamanda iltihaplanan ayağından oldukça pis

bir koku yayılmaya başlar. Bunun üzerine Odysseus, Philoktetes’in filo ile birlikte
133

gelmemesi için öteki önderleri ikna eder. Lemnos’tan geçerken Philoktetes’i de adaya

bırakıp yollarına devam ederler. On yıl tek başına adada kalan Philoktetes, Herakles’in

emanet ettiği yay ve oklar sayesinde kuş avlayarak hayata kalır. Ne var ki Yunanlılar

aradan on yıl geçmesine karşın Troya’yı alamazlar. Kâhin Kalkhas ise Troya’nın nasıl

alınabileceğini bir tek Priamos ile Hekabe’nin oğlu Helenos’un açıklayabileceğini

söyler. Bunun üzerine Helenos’un yanına giden kurnaz Odysseus, ondan güç bela da

olsa Troya’nın nasıl alınacağını öğrenir. Öne sürdüğü şartların içinde Philoktetes’in

savaşa sokulması ve sahip olduğu yay ile okların Yunanlılara verilmesine razı olması da

vardır. Bunun üzerine Odysseus, Lemnos adasına giderek Philoktetes’i kandırır ve onu

savaşa sokar. Böylece Troya ele geçirilebilir.

Koro Priamos’un ölümünden dolayı duyduğu üzüntüyü dile getirerek şarkısını

bitirir. Şarkıyı devralan Hekabe, koronun bu acı dolu ağıtı üzerine belki hem kendisini

hem de koroyu avutmak amacıyla sözlerine şöyle başlar:

“…Troyalı Kadınlar, Priamos’un ölümüne acınılmaması gereklidir. Hepiniz

mutlu Priamos deyin ona.”238

Bu cümlesiyle Hekabe, koronun Priamos’un ölümüne olan bakış açısını tümden

değiştirir. Hekabe, Priamos’u mutlu olarak görür çünkü kral, Yunanlıların

boyundurukluğu altına girmemiş ve girmeyecektir (146–7). Atreus oğullarını ve

düzenbaz Odysseus’u da görmüyordur (148–9). Yunalılara özgü zafer töreninde utanç

verici bir biçimde sergilenmeyecektir (150–6) Koro da, Hekabe’nin söylediklerini

onaylar. Krallarının saltanatını da kendisiyle beraber götürdüğünü (158) ve şimdi

238
Sen., Tr., 143–4.
134

Elysium’da, dindar ruhların arasında oğlu Hektor’u aradığını söyleyerek şarkısını bitirir

(159–161). Böylece parodos da son bulur.

Seneca parodosun ikinci bölümünde işlediği bu tema ile ölümden sonra yaşamın

başka bir şekilde devam ettiğine olan inancını da bizlerle paylaşmış olabilir. Ne var ki

ileride birinci stasimonda da ölüm konusuna değinilmiş ama Epiküros felsefesi uyarınca

ölümden sonra yaşamın mümkün olmadığı dile getirilmiştir (371–408). İki koro şarkısı

arasındaki bu çelişki, oyunun tartışmaya en açık noktalarından biridir. Oyunda bu

çelişkiyi daha da pekiştiren unsurlardan birisi Akhilleus’un hayaletinin Talthybios’a

görünmesi (168–202), bir diğeri ise Hektor’un Andromakhe’ye görünmesidir (409–25).

Peki koronun bu inancının değişmesine neden olan şey nedir? Davis Seneca’nın,

koronun karakter bütünlüğünü sağlayamadığını söylerken239, Pratt ise yazarın farklı

görüşlerini seyirci / dinleyicisi ile paylaşabilmek adına koroyu daha esnek bir karaktere

büründürerek kullanmayı tercih ettiğini söyler240. Bu anlamda Seneca, Kalkhas’ın hem

Polyksena’nın hem de Astyanaks’ın kurban edilmesinin gerekli olduğunu söyledikten

sonra koronun, tanrıların küçücük çocukların kurban edilmesine onay verdiğini de

işittikten sonra ölümden sonraki hayata duydukları inancı yitirmeleri normal olarak

karşılanmalıdır.

1. BÖLÜM

Euripides’in birinci bölümü yine kendi içinde iki kısma ayrılmıştır. İlk kısım

Hekabe ve Talthybios arasındaki diyalog; ikinci kısım ise Hekabe, Kassandra ve

Talthybios arasındaki diyalogdur.

239
P.J. Davis, a.g.e. , s. 47
240
N.T. Pratt, a.g.e. , s. 109.
135

Talthybios’un sahneye girmesiyle Hekabe kuraların çekildiğini ve kendisi ile

birlikte Kassandra’nın, Polyksena’nın ve Andromakhe’nin kimin yanına köle olarak

gideceğini Talthybios’tan öğrenir. Agamemnon kutsal rahibe Kassandra’yı bir köle

olarak değil fakat bir cariye olarak götürecektir (252). Polyksena ise Akhilleus’un

mezarına hizmet etmek üzere atanmış (264), Andromakhe ise kurada Akhilleus’un oğlu

Neoptolemos’a çıkmıştır (274). Hekabe son olarak bundan sonra kendisinin kime hizmet

edeceğini sorduğunda, Talthybios acı haberi verir; bundan sonra bir köle olarak Ithake

kralı Odysseus’a hizmet edecektir (277). Hekabe, duyduğu bu acı haberle yıkılır. İçinde

yaşadığı üzüntü ve öfke daha da artar çünkü kendine düşen kuranın, çekilenlerin

arasındaki en talihsiz kura olduğunu düşünmektedir (291–2). Böyle düşünmekte de

haksız değildir çünkü Odysseus, kendi ifadesi ile alçak ve hilekâr bir adam olmasının

yanında, adalet düşmanı, kanun tanımaz, iki gerçek dostu birbirine düşürebilecek, karayı

ak, akı kara yapabilecek konuşma yetisi olan biridir (283–4). Belli ki Hekabe, bu

yaşından sonra böyle bir adama hizmet etmeyi kendi içine sindirememiştir. Bu haberin

de verilmesiyle birinci bölümün ilk kısmı son bulur.

Bu kısımda üzerinde duracağımız bir başka nokta ise Polyksena’nın durumunun

Hekabe’ye aktarılış biçimidir. Prologdan da bildiğimiz gibi Polyksena Akhilleus’un

mezarına hizmet etmek için seçilmemiş, aksine kurban edilmiştir (39–40). Ne var ki her

şeyi büyük bir açıklıkla Hekabe’ye haber veren Talthybios, bunu ona söyleyememiş,

üstü kapalı bir biçimde aktarmayı tercih etmiştir. Hekabe kızının Akhilleus adına kurban

edildiğini ikinci bölümde Andromakhe’nin ağzından öğrenecektir (622–3). Aslında

Hekabe, Talthybios’un konuşmalarından kuşkulanmış ama ondan net bir cevap

alamamıştır. Hekabe, kızının Akhilleus’un mezarına hizmet edeceğini duyduğunda


136

şaşırarak ona bunun nasıl bir Yunan âdeti olduğunu sorar (265–7) ama Talthybios’tan

istediği cevabı alamaz (268). Hekabe bunun üzerine daha da kuşkuya kapılarak dolaylı

yoldan kızının hayatta olup olmadığını sorduğunda (269) yine haberciden açık bir yanıt

almayı başaramamıştır. Talthybios ona kızının kaderinin dertlerinden kurtulmak

olduğunu söyleyerek (270) konuyu kapatır. Hekabe, Talthybios ile arasında geçen bu

diyalog, Andromakhe’nin olanı açıklıkla aktardığında kesin anlam kazanacak ve

Talthybios’un neden bu şekilde konuştuğunu anlayacaktır (624–5).

Euripides’in oyununda Polyksena çoktan kurban edilmiştir. Seneca’da ise

oyunun içinde kurban edilecektir. Bu kurgu, her iki oyun arasındaki önemli

farklılıklardan birini oluşturur. Euripides’in oyunu tek bir yöne yani Astyanaks’ın

öldürülmesine doğru ilerlerken Seneca’nın oyunu hem Astyanaks’ın hem de

Polyksena’nın öldürülmesine doğru ilerler.

Bölümün ikinci kısmında oyuna Kassandra dâhil olur. Burada Yazar, Kassandra

ile Agamemnon’un evlilik kurgusunu daha da genişleterek işlemiş ve yapılacak olan bu

evliliğin Kassandra açısından sanıldığı kadar kötü sonuçlar getirmeyeceğini seyirciye

açıklamıştır.

Talthybios hizmetkârlardan, Kassandra’nın çabucak kendisine getirilmesini ister

(294), çünkü hemencecik onu Agamemnon’a teslim etmek ve diğer tutsakları da öteki

Yunanlılar arasında paylaştırmak istemektedir (295–7). Fakat tam bu sırada

hizmetkârlar, ellerinde meşalelerle sahneye girerler. Bunu gören Talthybios şaşırır. Kısa

zamanda neden meşale taşındığı belli olur. Kassandra düğün töreniyle sahneye

çıkıyordur. Acıklı bir düğün şarkısı söylenecektir. Strophta (306–24) Kassandra, daha bu

andan kendi sahneye çıkmaktadır. Düğün tanrısı Hymenaios’a seslenerek şarkısına


137

başlar. Ondan bu evliliği kutsamasını ister (310–1). Daha sonra annesine seslenir.

Hekabe’den babası ve yurdu için ağıt yakmaya bırakmasını, ama evliliği için bir meşale

de onun yakmasını ister (315–20). Kassandra antistrophta annesini ve koroyu kutlamaya

katılmaları için yüreklendirir ve onlardan evliliği ve yeni kocası için şarkı söylemelerini

isteyerek evlilik türküsü söyleyip dans ederek şarkısını bitirir (324–40). Bu Koro ve

Hekabe, beklenmedik bu davranış karşısında Kassandra’nın delirdiğini düşünür. Hekabe,

bunun bir düğün olamayacağını (343–4), bu yüzden kızının meşale taşımasının doğru

olmadığını söyleyerek (348–9) meşaleyi elinden alır. Hekabe’ye göre Kassandra

kendinde değildir (350). Troyalı kadınlara meşaleleri evlerin içine sokmalarını ve kızının

düğün şarkısına gözyaşlarıyla eşlik etmelerini isteyerek sözlerini bitirir (351–2). Büyük

bir olasılıkla seyirci de Kassandra’yı bu kadar mutlu bir halde sahnede görmekten dolayı

en az Hekabe kadar şaşırmıştır. Hekabe Kassandra’nın bu mutluluğunu, aklının yerinde

olmamasına bağlarken aslında ortada onun göremediği ama kesin olarak gerçekleşecek

olaylar vardır. Kassandra bunları yeteneği sayesinde önceden sezer. Ama her zamanki

gibi kimseyi inandırmayı başaramaz.241

Kassandra, kendisini kastederek, Yunanlıların Helene’den daha yıkıcı bir gelin

aldıklarını (357), çünkü başlarına bu evlilik yüzünden çok kötü belaların geleceğini

babasının ve kardeşlerinin intikamını böyle alacağını haber verir. Öncelikle, uzun zaman

sonra gerçekleşecek olayları söyleyerek kehanetlerine başlar. Söyledikleri birebir olmasa

da gerçekleşecek olaylardır. Örneğin Agamemnon’u öldüreceğini ve evini yerle bir

241
Apollon Kassandra’ya âşık olur ve eğer aşkına karşılık verecek olursa ona geleceği önceden görme
yeteneğini öğreteceğine dair söz verir. Kassandra, Apollon’un teklifini kabul eder fakat ondan dersler
aldıktan sonra yan çizmeye başlar. Buna sinirlenen Apollon da Kassandra’nın ağzının içine tükürür ve
ondan inandırıcı olma yeteneğini alır.
138

edeceğini kehanet yoluyla bildirir (359). Aslında Agamemnon Kassandra tarafından

değil, karısı Klytaimnestra’nın aşığı Aigisthos’un adamları tarafından öldürülecektir.

Kassandra kendi ölümüne de değinir (361–2). Orestes ve Elektra’nın annelerini

öldüreceğini söyler (363–4). Ne var ki efsaneye göre kendisi, kıskançlık yüzünden

Agamemnon’un karısı tarafından öldürülecektir.

Kassandra, konuşmasının devamında Yunanlıların yaşayacağı felaketi ve

Troyalıların başına gelen felaketten elde edecekleri olumlu sonuçları ayrıntılarıyla

anlatır. Etkili olabilmek için zıtlık usulü kullanır. Aslında işler hiç de Hekabe’nin ve

diğer Troyalı Kadınların düşündükleri gibi değildir. Öncelikle Kassandra aslında

çıldırmamış yalnız kendinden geçmiş bir haldedir. Yunanlıların büyük bir kısmı dönüş

yolculuğunda ölecek, çocuklarını göremeyecek ve yabancı topraklarda törensiz

gömülmek zorunda kalacaklar (374–9); buna karşın savaşta ölen Troyalılar akrabaları

tarafından eve taşınacak, cenaze giysileri giydirilecek ve kendi topraklarında usulünce

gömüleceklerdir (387–90). Kocalarını kaybeden Yunanlı eşler dul olarak, kimileri ise

evlerinde çocuk sahibi olamadan ölecekler (379–81); savaşta ölmeyen Troyalılar ise

eşleri ve çocuklarıyla yaşayacak, Yunanlıların görmeyecekleri zevki tadacaklardır (391–

3). Seneca’nın oyununda ise Hekabe, üçüncü bölümde Polyksena’nın kurban edileceğini

öğrendikten sonra yaptığı konuşmada Yunanlıların başına dönüş yolculuğunda gelecek

felaketten bahsederek, Kassandra’nın buradaki rolünü üstlenmiştir (993–5).

Kassandra konuşmasına, Hektor’un ölümüne ve Paris’in evliliğine değinerek

devam eder. Daha önce de bahsettiğimiz gibi242, burada yazarın yaptığı şey, yaşanan

kötü olaylardan olumlu sonuçlar çıkartmak olmuştur. Hektor ölmüştür ama Troya savaşı

242
Bkz. s. 10.
139

sayesinde gücünü kanıtlayıp ün kazanmıştır (394). Yunanlıların gelmesi ise işte bu ünün

yayılmasına olanak tanımıştır (395–6). Yunanlıların savaşmak üzere Troya’ya

gelmedikleri varsayıldığında, Hektor’un savaş yetisi ve cesaretinin tanınmayacak olma

olasılığı Kassandra’ya “neyse ki geldiler” dedittirecek cinstendir (397). Hatta Kassandra,

daha da ileri giderek Paris’in evliliğini bile iyi yanından görmeye çalışır. Kassandra

Paris’in Zeus’un kızı Helene ile evlenip ünlü olduğunu; eğer sıradan biriyle evlenmiş

olsaydı, hiç kimsenin hakkında konuşmayacağı bir eşe sahip olacağını söyler (398–9).

Herhalde bu cümle, bütün oyun boyunca Helene hakkında kurulan tek olumlu cümledir.

Kassandra annesine seslenerek konuşmasını bitirir. Ondan hem vatanı hem de kendi

başına gelenlerden dolayı üzülmemesini öğütler (403–4).

Konuşmaya ilk cevap Talthybios’tan gelir. Yunanlılar için, yapılacak yolculuk

öncesi söylenen kötü dilekler tehlikeli sayılırdı. Talthybios da, konuşmayı duyunca bu

inancın verdiği huzursuzluğu yaşamış ama Kassandra’nın aklının yerinde olmadığını

düşünerek, dediklerine önem vermeyi tercih etmemiştir (408–10). Yunanlı önderleri ve

özellikle ünlü Agamemnon’u Kassandra gibi bir deliye âşık olmakla ve akılsızlıkla

suçlar (413–5). Kendisinin böyle bir şeyi asla yapmayacağını vurgular (415–6).

Kassandra, Talthybios’un verdiği bu tepkiye sinirlenerek (424–6), Odysseus’un dönüş

yolculuğu hakkında kehanetlerde bulunarak konuşmasına başlar. On yıl boyunca evine

gitmek için tek başına uğraşacağını söyleyerek dönüş yolculuğu hakkında ayrıntılı bilgi

verir (431–43). Ne var ki, yazar Kassandra’ya, Odysseus’un Penelope’nin taliplerini

yendikten sonra tahtı tekrar ele geçireceğinden ve mutlu günlerine döneceğinden

bahsettirmeyi tercih etmemiştir. İşte burada yazar efsaneyi kendi amaçlarına uygun

olarak kullanmış ve işine geldiği kadarki kısmını aktarmayı uygun bulmuştur. Daha
140

sonra Kassandra, Yunanlı komutanların ve kendi başına gelecek felaketleri aktarır (444–

50). Kassandra annesinden artık vatanı ve kendisi için gözyaşı dökmemesini ister (458–

60), çünkü o zafer kazanacak ve Yunanlıların evini yerle bir edecektir (460–1).

Kassandra Yunanlıların Troyalıların uğradığı felaketten ve çektikleri çileden daha

büyüklerine uğrayacakları ve böylece öçlerinin fazlasıyla alınacağı düşüncesiyle

kendisini teselli eder. Kassandra’nın sahneden çıkmasıyla Hekabe bayılır. Kendine

geldiğinde, Kassandra’nın konuşmasına tamamen zıt bir konuşma yapar. Hekabe,

kızının iyi olarak tanımladığı şeyleri kötü olarak görmektedir. Konuşma boyunca yazarın

ön planda tuttuğu şey karakterinin yaşadığı acı olmuştur.

Hekabe, önceki ve şu anki durumu arasındaki çelişkiyi iyi bir şekilde gözler

önüne serecek bir konuşma yapar. Soylu bir evlilik yapmış, mükemmel çocuklar

doğurmuştur (474–8). Ne var ki erkek çocukları, Yunanlılar tarafından öldürülmüş

(480), kocası Priamos’un öldürülmesine ve şehrin kuşatılmasına bizzat tanıklık etmiştir

(481–4). Kız çocukları ise elinden alınmış, onları bir daha görme umudu hiç

kalmamıştır.(484–9). Hekabe’nin söyledikleri, Kassandra’nın söyledikleri ile

kıyaslandığında ortaya çıkan farklılık çok açıktır. Kassandra, başlarına gelenlerde iyi bir

yan görse de, belli ki, Hekabe için bunu yapabilmek imkânsızdır. Üstelik, bir de bu yaşta

Odysseus’un kölesi olacakken, Hekabe’nin kızının söyledikleri ile teselli bulması

oldukça zordur. Hekabe kölelik konusuna da değindikten sonra (490–9) artık kimsenin

kendisi için bir şey yapamayacağını çünkü hiçbir umudun kalmadığını ima ederek

konuşmasını bitirir (491–510). Böylece birinci bölüm son bulur.

Seneca’nın oyununun birinci bölümünün kurgusu, Euripides’inkinden tamamıyla

farklıdır. Bölüm, Polyksena’nın kurban edilme olayı üzerine kurulmuştur. Akhilleus’un


141

bu isteği hakkında Yunanlılar arasında sıkı bir tartışma yaşanmış, ancak kör kâhin

Kalkhas’ın söyledikleri ile tartışma son bulabilmiştir.

Önce sahneye Talthybios girer. Yunanlıların uzun zamandır limanda bekleyip

durduklarını söyler (165–6). Koro bunun nedeninin ne olduğunu sorunca (167–8)

Talthybios, başına gelen olayı anlatmaya başlar. Olağanüstü büyüklükte bir deprem

olmuş, bütün kara ve deniz bundan payını almış, yer ölüler ülkesi Erebus’a kadar

yarılmış ve Akhilleus’un mezarı açılmıştır (168–80). Akhilleus’un ruhu, gerçek yaşamda

nasıl idiyse, tıpkı o görünümünde yeryüzüne çıkmıştır (180–9). Yunanlıları eleştirmiş,

onlara sitem eder bir şekilde ruhuna sunmaları gereken onurları da alıp götürmelerini

söylemiştir (191–2). Daha sonra, onur payı olarak Polyksena’nın, oğlu Pyrrhos

tarafından mezarında öldürülüp kendisine kurban edilmesini istediğini söyleyerek

mezarına geri dönmüştür (191–202). Talthybios’un anlattıkları üzerine sahneye Pyrrhos

ve Agamemnon girer. Aslında oyunun bu kısmında Pyrrhos ve Agamemnon’un birden

bire sahnede belirivermeleri, eylemde bir kopukluk olduğu düşüncesini akla

getirmektedir. Pratt’a göre Talthybios’un yaşadığı deneyimi, kişisel bir deneyim olarak

görmediğimizde, eylemdeki kopukluk probleminin de çözebileceğimizi

savunmaktadır.243 Talthybios, şöyle der:

“Öfkelinin sesi doldurdu kıyıları.”244

Bu tümceye göre Akhilleus’un sesini sadece haberci değil, Prryhos ve Agamemnon da

duymuş olabilir. O halde ikilinin sahneye girerek Akhilleus’un isteğini tartışmaları da

eylem açısından bir kopukluk yaratmamış olur. Aslında Talthybios’un oyunda

243
N.T Pratt, a.g.e., s. 108.
244
Sen., Tr.,190
142

tartışılacak konu ve ortamı hazırladığı düşünülürse, eylemdeki kopukluk sorunu da

çözülebilir.

Agamemnon ile Pyrrhos arasındaki bu tartışma, felsefi içerikli güzel bir retorik

örneğidir. Konuşmaya başlayan oğul Pyrrhos’dur. Babasının isteğini savunan oğul, onun

yaptığı işlerden, elde ettiği zaferlerden ve Troya’yı alma konusunda Yunanlılara ettiği

yardımlardan bahseder (203–254). Bütün bunları sert bir dille anlatmasının amacı,

yaptıklarına karşılık çok büyük bir istekte bulunmadığını ortaya koymaktır. Pyrrhos’a

göre önderlerin tümü ve Telephos bile babasından daha fazla ganimet almıştır (209–18).

Oysa Akhilleus Troya öncesi birçok yer zaptetmiştir (219–28). Hem Troya savaşına hem

de sonucuna büyük katkısı olmuş bir kahramandır (232–3). Hektor’u öldürmesi bile tek

başına büyük bir iştir (234–5). Ilion’u zaptetmiş, Hektor, Memnon ve Amazon gibi

birçok kahramanı öldürmüştür (235–43). Pyrrhos, Agamemnon’un bu isteğe baştan karşı

çıkacağını biliyordur. Bu yüzden konuşmasını sonlandırırken, onu savunmasız

tarafından vurmak isteyerek şöyle der:

“Sen de bir baba olarak kızını Helene için öldürmüştün.”245

Pyrrhos’un bu sözleri üzerine Seyirci / dinleyici Agamemnon’un bu isteğe karşı

çıkacağını da anlamış olur. Seneca’nın burada Agamemnon’u, Pyrrhos’a tamamıyla zıt

bir karakter olarak işlemesi, ölçülülük ve aşırılık arasındaki farkı ortaya koymaya

çalışmasından kaynaklanmaktadır.246 Agamemnon karşımıza bir proficiens olarak çıkar.

Geçmişindeki şiddetinden ve kibirliliğinden pişmanlık duyan (266–7), yi talihin geçici

olduğuna inanan (271–3) ve Troya’nın tamamen yıkılmasına engel olmaya çalışan bir

245
Sen., Tr., 248.
246
N.T.Pratt, a.g.e., s. 108.
143

kişidir.247 Agamemnon’un ağzından Seneca, seyirci / dinleyicisine Stoacı görüşlerini

aktarmıştır. Konuşmadan çıkan ana düşünceyi birkaç cümle ile özetleyecek olursak;

tutku dizginlenmelidir (250). Eldeki güç her zaman denetim altında tutulmalı (258–9),

talihin bir gün değişebileceği göz önünde bulundurulmalıdır (259–60). Her şeyde ölçülü

olunmalı, aşırıya kaçmaktan sakınılmalıdır (277–87). Seneca özellikle bu fikri aşılamaya

çalışırken Agamemon’u yaptıklarından dolayı duyduğu pişmanlığını dile getirterek

seyirci / dinleyicisinin daha da etki altında bırakmayı hedeflemiştir. Agamemnon, bu işin

olmasına göz yumamayacağını dile getirerek sözlerini bitirir (290). Aslında Seneca, bu

fikirleriyle sadece seyirci / dinleyicisine değil, Nero’ya da ulaşmaya çalışmış olabilir.

Seneca’nın tragedyalarını ne zaman yazdığını bilemesek de, Nero’nun yönetimi altında

yapılanların oyunda işlenenlerden çok da farklı olmadığı ortadadır. Seneca’nın sarayda

bulunduğu dönemde yapmaya çalıştığı şey Nero’yu aşırılıklarından kurtarmak ve doğru

yolda yürümesini sağlamaktı. Bu anlamda yazarın bilerek Polyksena’nın kurban

edilmesi olayının üzerinde durduğu ve Nero’yu etkilemeye çalıştığı düşünülebilir.

Agamemnon’un söyledikleri üzerine tartışma alevlenir. Uzun konuşmalardan

kısa diyaloglara geçilmiştir. Pyrrhos’un sinirlendiği her halinden bellidir.

Agamemnon’un Akhilleus’a armağan sunmayı istemediğini düşünmektedir (292).

Agamemnon ise böyle bir düşüncesinin olmadığını ama babasının onuruna insan kanı

değil, hayvan kanı akıtılacağını, bunun daha uygun olacağını söyler (293–300). Pyrrhos,

Agamemnon’un sözlerindeki haklılığı anlayacak kapasitede değildir. Zaten Seneca’da

karakterini mantıklı davranamayan, öfkeli ve cani biri olarak işlemeyi uygun

247
N.T Pratt, a.g.e., s. 108.
144

görmüştür248. Pyrrhos, Agamemnon’un kendisini bir şey zannettiğini ve savaş

ganimetini tek başına götürmek için böyle bir şey yaptığını söyleyerek konuşmasına

başlar (301–5). O halde bizzat kendisi Akhilleus’a kurbanı sunacak ve eğer Agamemnon

bu işe karşı çıkarsa onu da öldürmekten çekinmeyecektir (306–9). Agamemnon, bu

tehdide, Pyrrhos’un yaptığını yüzüne vurarak tepki vermeyi tercih eder. Pyrrhos

Priamos’u acımasıca öldürmüş, babası Akhilleus da kralın yalvarmalarına aldırmayarak

Hektor’un ölüsünü fidye karşılığında ona vermeyi kabul etmemişti. Agamemnon’un bu

olaylara değinerek verdiği imalı tepki ( 310–3), bir önceki konuşmasında dile getirdiği

fikirleri pekiştirici cinstendir. Pyrrhos da onu utandırmaya çalışarak, düşman korkusuyla

Akhilleus’u savaşa dönmeye razı etmeye çalıştığı zamanı dile getirir (314–8). Bu olay

Homeros’ta IX. kitapta işlenen olaydır. Agamemnon bunu kabul eder. Evet, o babasını

savaşa geri dönmeye ikna etmek için Odysseus ve Aias’ı göndermiştir. Ama Akhilleus

da sorumluluğunu bilememiş, savaş zamanında keyif çatmaya kalkışmıştır (319–21).

Konuşma bu şekilde alevlenmeye başlar. Dönüp dolaşıp sıra yine aynı konuya varır:

Polyksena kurban edilsin mi edilmesin mi? Konuşmanın bu kısmı Seneca’nın retorikte

olan ustalığını da gözler önüne serer. Pyrrhos, Agamemnon’un insan kurban etme işini

bir suç olarak saymasına şaşırır (331). Burada Pyrrhos, Agamemnon’un kızı

Iphigeneia’yı kurban etmesine bilerek değinerek, o zaman yaptığı ile şimdi yapmak

istediği arasındaki farklılığı ortaya koymaya çalışır. Agamemnon ise Pyrrhos’a verdiği

cevapta, o zaman yapılanla şu anda yapılmak istenen şeyin aynı olmadığını vurgulamaya

çalışır (332). Seneca burada aslında şöyle demek istemiştir: Agamemnon bunu vatanını

kurtarmak için yapmak zorunda kalmıştır, ama Pyrrhos bunu ne için yapmak istiyordur?

248
N.T Pratt, a.g.e., s.109.
145

Ölmüş bir komutanı onurlandırmak için. Bu geçerli bir neden midir? Kesinlikle hayır.

Pyrrhos aslında bunu bir hiç uğruna yapmak istiyordur. Agamemnon da ona bunu

göstermeye çalışmıştır. Pyrrhos buna da iyi bir cevap bulmuş, Polyksena’nın bir tutsak

olduğunu ima ederek, Agamemnon’a onu özgür bırakacak bir yasanın var olmadığını

hatırlatmıştır (331). Ama Pyrrhos şunu unutmuştur, yasaların da üstüne çıkabilen bir şey

vardır o da utançtır. Yasa bir şeyi öngörse de, utanç buna yasak koyabilir (332). Ne var

ki Pyrrhos bu şekilde düşünmemektedir. O yenen kişinin her şeyi yapmaya hakkı

olduğuna inanmaktadır (333). Agamemnon ise elinde birçok yetkiye sahip olan

insanların bunu zalimce değil, emri altındaki insanların hakkı yemeden kullanmalarının

doğru olduğunu düşünmektedir (334). Tartışma böylece sürüp gider. Agamemnon bu

tartışmanın bir sonuca varamayacağını düşünerek, tanrı yorumcusu Kalkhas’a

başvurulmasını, eğer kader isterse Polyksena’yı kurban edilmek üzere vereceğini söyler

(351–2). Kalkhas çağırılır, Agamemnon ondan tanrının buyruğunu kendileriyle

paylaşmasını ister (352–9). Sahneye gelen Kalkhas, Yunanlılara tanrının bir değil iki

isteğini aktarır. Öncelikle Pyrrhos’un Polyksena’yı kurban etme isteğini onaylar (364),

ardından gemileri alıkoyan nedenin bir bu olmadığını dile getirir (365–6). Astyanaks da

öldürülmelidir (378–9), ancak böylece bin gemilik donanma denize açılabilecektir (380).

Bu haberin verilmesiyle birinci bölüm son bulur.

Seneca, Polyksena’nın ve Astyanaks’ın ölümlerini hem tanrının buyruğuna

bağlamış hem de Yunan donanmasının dönüş yolculuğuna çıkabilmesi için kilit bir

nokta olarak kullanmıştır. Euripides’te Polyksena sırf Akhilleus’un ölüsünü

onurlandırmak için, Astyanaks ise Yunanlılara ileriki zamanlarda Troyalılardan herhangi


146

bir tehdidin gelmesini önlemek amacıyla öldürülmüştür. Her iki kişinin de

öldürülmesine bizzat Yunanlılar karar vermiş, yazar tanrıları işin içine karıştırmamıştır.

1. STASIMON

Euripides’in birinci stasimonu ikiye ayrılır. İlk bölümde koronun değindiği konu,

tahta atın Troya surlarından içeriye sokuluş öyküsüdür (511–67). Yazarın öyküden

bahsetme amacı, büyük bir olasılıkla işlenen acı temasını pekiştirmektir. Bu bölümde

oyuna herhangi bir kurgu eklenmemiştir. Şarkı tahta atın şehre sokulmasıyla,

Troyalıların yaşadıkları sevinç ile hemen ardından gelen yıkımı tasvir eder.

Şarkının özeti kısaca şöyledir: Troyalılar tahta atı kutsal olarak nitelendirmişler

(525), şarkılar ve türküler eşliğinde dans ederek gelişini kutlamışlardır (544–7). Ne var

ki bu neşe gecenin ilerleyen saatlerinde bozulmuş, Yunanlılar Troyalıları sunaklarda,

yataklarında yakalayarak öldürmüş ve böylece zafer kazanmışlardır (562–7).

Stasimonun ikinci bölümünde Hekabe ve Andromakhe arasında hüzünlü bir

şarkıya şahit oluruz. Öncelikle Korobaşı Hekabe’ye Andromakhe’nin kucağında

Astyanaks ve Hektor’un kalkanı ile Troya ganimetleriyle birlikte arabada götürülürken

gördüğünü haber verir (568–76). Andromakhe’nin nereye gittiği sorulur (572). Sonra

sahneye Andromakhe çıkar (577) ve Hekabe ile karşılıklı şarkı söylemeye başlar. Şarkı

yaşananları betimler ve acıklıdır. Burada yazar, seyirci üzerinde kalıcı bir etki yaratmak

amacıyla karakterlerin tümcelerini yer yer birbirlerine tamamlatmıştır. Şarkıda

karakterlerin başına gelen olayların neredeyse hepsine değinilir. En ilgi çekici kısım ise

Andromakhe’nin, Paris’in ölümden kurtulmasını tanrıların kötü niyeti olarak tanımladığı

kısımdır (557). Ne var ki, öndeyişleri karşılaştırdığımız kısımda da işlediğimiz gibi


147

Seneca’da Hekabe, Paris’in ölümden kurtuluşunun sorumlusu olarak kendisini görmüş,

sorumluluğu üzerine almıştır.249 Burada ise Hekabe söylenenlerin üzerinde durmamıştır.

Seneca’nın birinci stasimonu ise, Euripides’inkinin aksine birinci bölümde

yaşanan olaylardan etkilenerek işlenmiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi Seneca’nın

parodostaki şarkısı ile bu şarkı arasında düşünce farkı vardı.250 Koronun parodosta

ölümden sonraki hayata olan inancı, Polyksena ve Astyanaks’ın öldürülme kararlarıyla

yıkılmış koro, burada ölümden sonra hayatın tamamıyla son bulduğunu düşünmeyi

tercih etmiştir.251 Seneca’nın kendi düşüncelerini oyuna yansıtmak amacıyla koroyu çok

yönlü bir biçimde kullandığından söz etmiştik.252 Pratt de bu duruma parmak basarak,

yazarın burada geleneksel din ve inanışlar hakkındaki düşüncelerini koro aracılığı ile

verdiğini söyler.253 Özellikle Epikürosçular ve Stoacılar ölümden sonraki yaşamın

varlığını reddetmekte ve ruhun maddesel bir varlık olduğuna inanmaktadır. Seneca da

şarkısında aynı görüşü savunmaktadır.254

Bu koro şarkısı Seneca’nın en başarılı şarkılarından biri sayılır.255 Kısadır, kendi

içinde düzenlidir ve işlenen olayla doğrudan ilgilidir. Şarkıda, ölümsüzlük diye bir şeyin

olmadığı düşüncesi ağır basar.

Koro, ölümden sonra insanların ıstırabının devam edip etmediğini sorarak (576–

7) şarkısına başlar. Zaman bir gün her şeyi alıp götürecektir (583–5). Ruh da bir gün

bedenimizden uçup gidecektir (396). Eğer ruh bedenden uçup gidiyorsa, o halde

249
Bkz s. 11.
250
Bkz. S. 18.
251
P.J. Davis, a.g.e., s. 48.
252
Bkz. S. 18.
253
N.T. Pratt, a.g.e. , s. 109.
254
Örneğin; Sen., Cons Marc., 19,5.
255
N.T Pratt, a.g.e., s. 108; P.J. Davis, a.g.e, s. 140-3.
148

ölümden sonra bir hayatın olma olasılığı da yoktur. Bu düşünce vurgulayarak şarkı şöyle

devam eder:

“Ölümden sonra hiçbir şey yoktur ve bizzat ölüm bir hiçliktir. Hızla akıp giden

zamanın en son durağıdır.”256

Bu tümce Lucretius’u hatırlatır. Lucretius, De Rerum Natura adlı yapıtın ikinci kitabında

Epiküros felsefesine dayanarak, ruhun tinsel değil maddesel bir varlık olduğunu

savunur. Ona göre ruh da vücut gibi atomlardan oluşur. Bu yüzden insan ölünce vücudu

nasıl atomlara ayrılıp yok olursa, aynı şekilde ruh da atomlara ayrılıp yok olur. Böylece

Lucretius, ruhu maddesel bir varlık olarak görmüş ve onun yok olduğunu savunarak

öbür dünya diye bir şeyin olmadığını savunmuştur.

Daha sonra koro, ölenlerin daha doğmamışların yanına gideceklerini

vurgulayarak şarkısını bitirir (407–8).

2. BÖLÜM

Euripides’in oyununun ikinci bölümü, kendi içinde iki kısma ayrılmıştır. Birinci kısım,

Hekabe’nin Andromakhe’den, kızı Polyksena’nın Akhilleus’un onuruna kurban

edildiğini öğrenmesi ve bunun üzerine Andromakhe’nin Hekabe’yi teselli etmeye

çalışması (568–705); ikinci kısım ise Astyanaks’ın Yunanlılar tarafından

öldürüleceğinin haber alınmasıdır (706–798). Euripides bu bölümde iki kurguyu birlikte

oyuna sokmayı uygun bulmuştur. Yazar oyunu, Hekabe’nin acı haberleri ardı ardına

almasıyla kendi içinde yaşadığı duygular üzerine yoğunlaştırmıştır.

Şarkının bitimiyle konuşma diyalog şekline döner. Hekabe oyunun başından beri

artık tanrıların yanlarında olmadığının farkındadır. Örneğin birinci bölümde Hekabe,

256
Sen., Tr., 397–8.
149

Kassandra’nın, Agamemnon ile yapacağı evliliğe sevinerek sahneden ayrılmasının

ardından, acılarını paylaşmak üzere yaptığı konuşmada, tanrılara şöyle seslenir:

“κακους…συμμάκους” 257

Hekabe onları kötü işbirlikçiler olarak tanımlamış, kendi taraflarında olmadıklarını

vurgulamıştır. Aslında Andromakhe de Paris’in çocukken ölümden kurtulmasını

tanrıların kötü niyetine yorumlar ve Troya’yı köle durumuna düşüren tanrıçanın ise

Athena olduğunu söyleyerek aynı düşünceyi dile getirmiştir (597–600). Burada ise yazar

Hekabe’nin, tanrılar hakkında düşündüklerini daha açık bir şekilde paylaşmasına olanak

tanır. Hekabe, yaşananları tanrıların işi olarak görmektedir çünkü onun için tanrılar şöyle

yapmıştır:

“Hiçbir şey olanı yükseltiyor ve saygın olanı mahvediyorlar.”258

Tanrılar, oyunun ilerleyen bölümlerinde de aynı türden eleştirilere hedef olacaklardır.

Euripides’in oyununun çoğu yerinde tanrılar eleştirilir. Tanrıların olmadığı düşüncesi ve

varlığını reddetme gibi bir tutum consolatio türü yazılarda da çok sık karşımıza çıkar.

Bu tür yazıda tanrıları yermek ve onlar hakkında kötü sözler söylemek caizdir. Örneğin

Ovidius Amores adlı yapıtında, Tibullus’un ölümü üzerine yazdığı consolatioda da aynı

şeyi yapmış ve tanrılara isyan etmiştir.259 Hekabe’nin bu tutumu, consolatio geleneğini

hatırlatır niteliktedir.

Konuşma devam etmektedir. Söz Kassandra’ya gelir. Hekabe, kızının

kendisinden zorla alındığını söyleyerek (616–7), başındaki dertlerin fazlalığından

yakınır (620–1). Felaketler ardı ardına büyüyerek gelmektedir. Bunu duyan

257
Eur., Tr., 469.
258
Eur., a.g.e, 611–2.
259
Ov., Am., 3.9.43-4.
150

Andromakhe, birden bire Polyksena’nın kurban edildiğini söyleyiverir ve böylece

Hekabe de kötü haberi öğrenmiş olur (622–3). Talthybios’un daha önce birinci bölümde

söyledikleri artık Hekabe için anlam kazanmıştır (624–5). Konuşmanın bundan sonraki

kısmı Andromakhe’nin Hekabe’yi teselli etmeye çalışmasına ayrılır.

Hekabe, kızının ölümünü acı dolu bir ölüm olarak nitelendirince (629),

Andromakhe söze girerek, Polyksena’nın ölümünün kendisinin şu anki durumundan çok

daha sevinç verici olduğunu söyler (630–1). Hekabe’ye göre ise ölmek ile yaşamak aynı

değildir. Ölümde hiçbir şey yoktur ama yaşamakta umut vardır, hem de pek çok umut

vardır (632–3). Bunun üzerine Andromakhe neden böyle düşündüğünü anlatmaya başlar.

Amacı, hem düşündüklerini açıklamak hem de Hekabe’yi teselli ederek, sevindirmektir

(635).

Andromakhe’ye göre, acı içerisinde yaşamaktansa ölmek daha iyi bir şeydir,

çünkü insan öldüğünde acılarını hissedemez (636- 9). Bu cümleler, Euripides’in

ölümden sonraki hayata inanmadığını düşünmemize neden olur. Bu düşüncemizin ne

kadar doğru olduğunu bilemiyoruz. Ne var ki, Euripides’in geleneksel dini ve inanışları

yapıtlarının çoğu yerinde eleştirmesi, düşüncemizin lehine bir durum olarak

gözükmektedir. Ayrıca, yazarın burada aktardıkları, Seneca’nın birinci stasimonundaki

düşüncesine de paralellik gösterir.

Konuşmasına devam eden Andromakhe, yaşayan birisinin, iyi bir talihe de sahip

olmuşsa, sefalet içine düştüğünde iyi gitmiş talihinden dolayı aklını kaybedeceğine

inanmaktadır (639–40). Polyksena ile kendi durumu, tam da böyle bir durumdur.

Polyksena, ölmüş ve sefaletinden hiç haberdar olmamıştır. Kendi ise, evlenerek, bir

kadının öğrenmesi gereken ölçülü davranışların hepsini Hektor’un evinde öğrendikten


151

sonra, bir köle olarak Akhilleus’un oğluna verilmiştir (642–60). Şimdi Hektor’un aşkını

unutup da baş düşmanının oğlu olan yeni kocasına kalbini açsa, ölen kocasına ihanet

etmiş olacak; eğer Hektor’a olan aşkını içinde tutsa, yeni kocasının nefretini

kazanacaktır (661–4). Hektor onun için tam da biçilmiş bir kaftandır. Zekidir, soyludur,

zengindir (673–4), onu, baba evinden bakire olarak alıp evlenen adamdır (675–6). Ama

şimdi Hektor ölmüş, kendisi de bir köle olarak Yunanistan’a gitmek zorunda kalmıştır

(677–8). Bu şekilde konuşarak Andromakhe, Hekabe’nin kendisinin Polyksena’dan daha

sefil bir durumda olduğu konusunda Hekabe’yi inandırmaya çalışır. Hekabe,

Andromakhe’nin dedikleriyle sakinleşmiş gibidir. Sakinleşmenin yanı sıra artık

başlarına gelenlerin kabul edilmesi ve ileriye bakılması gerektiğini de düşünmeye

başlamıştır. Andromakhe’den artık Hektor’un kaderini daha fazla düşünmemesini ve

şimdiki kocasını kazanmanın yollarını aramasını ister (697–700). Eğer böyle yapacak

olursa oğlu Astyanaks’ı büyütebilecek ve böylece Troya’nın soyu gelişerek ve kent bir

gün yeniden kurulup büyüyecektir (701–5). Ne var ki, Hekabe’nin düşündükleri

gerçekleşmeyecektir. Bu ihtimali çok önceden düşünmüş olan Yunanlılar Astyanaks’ın

öldürülmesine karar vermişlerdir. İkinci bölümün birinci kısmı bu şekilde son bulur.

İkinci kısmın başlamasıyla sahneye Talthybios girer. Astyanaks’ın ölüm kararını

açıklayacaktır. Andromakhe’den çekinerek sözlerine başlar. Belli ki o da alınan kararın

altında ezilmiştir. Andromakhe, habercinin söyledikleri ile irkilir. Gerçekten de kötü bir

şeyin olduğunu sezmiştir. Haberin ne olduğunu sorduğunda (712), Talthybios ancak

çocuk hakkında bir karar verildiğini söyleyebilir (712). Yazar, burada gerilimi üst

seviyede tutmak için haberciye her şeyi bir çırpıda söylettirmemiştir. Birkaç soru

cevaptan sonra (714–8), Talthybios sonunda ağzındaki baklayı çıkartır. Yunanlılar


152

oğlunu öldürmeye karar vermişlerdir (719). Euripides’te Andromakhe, Astyanaks’ın

öldüreleceğini bu şekilde haberciden öğrenirken, Seneca’da ise tam tersine Hektor’un

rüyasına girip kendisini uyarmasıyla öğrenir (438 v.d.) Haberci sözlerine devam eder.

Odysseus mecliste konuşmuş, böyle soylu bir babanın çocuğunun büyütülmesinin doğru

olmadığını söyleyerek, onun Troya surlarından aşağıya atılması gerektiğini söylemiştir

(721–5). Andromakhe’yi yıkılmış gören haberci, sözlerine onu teselli etmeye çalışarak

devam etmeyi uygun bulmuştur. Ondan akıllı davranmasını isteyerek talihsizliğinin

verdiği acıya soyluca katlanmasını ister (726–7). Aksi halde davranmanın ona getireceği

hiçbir yarar yoktur, çünkü ne gücü vardır ne de onu savunabilecek birisi vardır (728–9).

Eğer orduyu kızdıracak bir şey söyleyecek olursa, çocuğu gömülmeyebilir (735–6). Ama

Talthybios’un dediği gibi davranacak olursa hem çocuğunu gömebilecek hem de

Akhaların iyi niyetini kazanacaktır (737–9). Nasıl Andromakhe Hekabe’yi teselli etmeye

çalıştıysa o şekilde haberci de Andromakhe’yi teselli etmeye çalışır; ona kendince doğru

gördüğü yolu göstererek, ileride bu acıdan daha büyüğü ile karşılaşmamasını sağlamaya

çalışır. Andromakhe de elinden gelen bir şeyin olmadığının farkındadır; oğluna

seslenerek konuşmasına başlar. Yazar burada seyirciyi daha da etkilemek amacıyla

Andromakhe’yi oğluyla konuşturmuştur (740–63). Hatta yazar Astyanaks’ın surlardan

aşağıya atılıp nasıl öleceğini dahi Andromakhe’ye tarif ettirmiş, böylece seyirciyi daha

da etkilemeye çalışmıştır (754–5). Andromakhe oğluna veda ettikten sonra konuşmasına

Yunanlıları hedef alarak devam eder. Sonuçta tek tesellisi elinden alınacaktır.

Yunanlıların Zeus’un soyundan değil, Alastor, Phtonos, Phonos ve Thanatos’un

soyundan geldiklerini söyler (768–9).260 Onları Troya’ya yıkım getirdikleri için lanetler

260
Bunlar kişileştirilmiş daimonlardır. Sırasıyla İntikam, Kıskançlık, Katliam ve Ölüm’dür.
153

(772–3). Daha sonra karara boyun eğerek, çocuğu gelip almalarını ister (774). Burada

çocuğun tesliminde mantık ağır basar; Seneca’nın oyununda ise Andromakhe son ana

kadar direnerek hile ile çocuğunu saklamaya çalışmış, sonunda çaresizlik içinde onu

vermek zorunda kalmıştır. Burada tanrıların tekrardan suçlandığı görülür. Andromakhe,

onlar tarafından yıkıma uğradıklarını söylemekten çekinmez (775–6). Astyanaks

öldürülmek üzere götürülür. Talthybios, Astyanaks ve Andromakhe sahneden çıkarlar.

Söze Hekabe devam eder. Anlaşılan Hekabe bu zamana kadar olanları sahne dışından

dinlemiştir. Aynı kurgu Seneca’da da görülür. Orada da Hekabe, hem Astyanaks’ın hem

de Polyksena’nın haberlerini dışarıdan dinleyerek almıştır (949). Hekabe, Şaşırtıcı bir

biçimde çocuğun başına gelenlerden dolayı kendisini ve Andromakhe’yi suçlar (790–3)

Çocuk için yapılacak hiçbir şeyin olmadığını dile getirir (793–4). Ona verebilecekleri

sadece göğüslerine ve başlarına vurup ağıt yakmaktır, çünkü ancak güçleri buna yeter

(793–4). Hekabe’nin bu sözleriyle ikinci bölüm son bulur.

Seneca’nın ikinci bölümünün kurgusu, Euripides’inkinden oldukça farklıdır.

Euripides’in bölümünde kurgu, Andromakhe ile Hekabe’nin Polyksena’nın ve

Astyanaks’ın kötü haberlerine verdiği tepkiler doğrultusunda işlenmiştir. Her iki

kahramanın verilen kararlara gösterdikleri tepkiler, yaktıkları ağıtlar ağırlıkta tutularak

betimlenmiştir. Kahramanlar, bu kararları değiştiremedikleri için, durumu kabullenmek

zorunda kalırlar. Seneca’da ise Andromakhe, oğlunu Odysseus’un eline vermemek için

bir sürü hileye başvurur, öldürülmemesi için elinden ne geliyorsa yapar. Bu farklılığı

yaratan şey ise oyunlarda, Astyanaks’ın öldürüleceği haberinin değişik durumlar

içerisinde kahramanlara verilmesidir. Euripides’te Andromakhe haberi, kucağında oğlu

ile birlikte yeni kocasına götürülürken öğrenmiş, buna karşın Seneca’da haberi,
154

rüyasında almıştır. Euripides’te Andromakhe durumu değiştirebilecek zamana ve

olanağa sahip olamamış, Seneca ise kahramanının ihtiyaç duyduğu ne varsa, onu

karşılayabilecek bir kurguyu oyuna sokmuştur.

Seneca’nın bu bölümü kendi içinde iki kısma ayrılır. Birinci kısım Andromakhe

ile Yaşlı Adam arasında geçer (409–523). Odysseus’un sahneye girmesiyle bölümün

ikinci kısmı başlar (524–813). Bölüm Astyanaks’ın bulunması ve Odysseus tarafından

götürülmesiyle son bulur.

Sahnede Andromakhe, Yaşlı Adam ve Astyanaks vardır. Bölümün birinci kısmı,

Andromakhe’nin çocuğu ile ilgili yaşadığı korkuyu dile getirmesiyle başlar. Öncelikle

ağıt eden Troyalı kadınlara seslenerek neden ağladıklarını sorar, çünkü ona göre

Kadınların çocuk doğrurken döktükleri gözyaşları yeterlidir (409–12). Kendisinin

Hektor’un ölümüyle, koronun ise Troya’nın düşmesiyle ağıda başladığını vurgular (412–

7). Aslında Andromakhe, kocasının gittiği yoldan gitmeye-yani ölmeye- hazırdır ama

çocuğu buna engel olmaktadır (418–20). Tam da korkulardan kurtulduğunu sanırken

oğlu yüzünden yeniden tanrılara yalvarmak zorunda kalmıştır (420–1). Böyle konuşması

üzerine Yaşlı Adam, hanımının ölü ruhunu ne gibi bir korkunun canlandırdığını sorar

(426), çünkü artık onun her türlü acıyı gördüğünü düşünmektedir (429). Ne var ki

Andromakhe, büyük kötülükten daha büyük bir kötülüğün geldiğini; yerle bir olan

Troya’nın kaderinin daha durmadığını söyler (427–8). Niye korktuğunu anlatmaya

başlar. Rüyasında Hektor’un hayaletini görmüştür (435–6). Hektor, rüyasında ondan

oğlunu gizlemesini istemiş (453), elini çabuk tutmasını ve oğullarını nereye götürecekse

hemen götürmesini söyleyerek rüyasından çıkmıştır (455–6). Belli ki çocuğun başına

kötü bir şeyler gelecektir. Bu durumu anlayan Andromakhe de, acaba düşündüğü gibi
155

Astyanaks’ın öç alacağı, şehri tekrardan kurarak yurttaşları geri getirip Troyalılara şan

vereceği o zamanın gelip gelmeyeceğini sorar kendi kendine (470–4). Demek ki çocuğu

için böyle planları vardır. Euripides’in oyununa baktığımızda ise Hekabe’nin çocuk

üzerine bu türden planları olduğunu, hatta yeni kocasına iyi davranmakta kararsız kalan

Andromakhe’yi, çocuğu sağ salim büyütebilmesi için yeni kocasına iyi davranması

konusunda onu uyardığını görmüştük.261 Andromakhe konuşmasına devam eder. Sıra

çocuğun nereye saklanacağına gelmiştir. Sonunda onu babasının mezarına saklamaya

karar verir (483–6). Andromakhe, düşmanın buraya saygı göstereceğini düşünmektedir

(484–5). Ama işler düşündüğü gibi gitmeyecek, Odysseus çocuğu bulma uğruna

Hektor’un mezarını talan etmeye yeltenmekten çekinmeyecektir. Andromakhe, oğlunu

saklamasına rağmen yine de korkmaktadır. Düşman gelirse ona ne diyeceğini

bilememektedir (491). Yaşlı Adam ona kentin düşmesiyle çocuğun da enkaz altında

kalarak öldüğünü söylemesini söyler (493). Andromakhe de, Hektor’dan oğullarını

korumasını isteyerek onu mezara saklar (500–1). Bunun üzerine Yaşlı Adam,

hanımından gitmesini ister çünkü korkusunun çocuğun yerini ele vermesinden

çekinmiştir (513–5). Tam Andromakhe gitmeye karar vermişken (516–7), birden bire

Odysseus’un kendilerine doğru yaklaştığını görürler. Bunun üzerine Yaşlı Adam

hanımından konuşmamasını ve acılarını gizlemesini öğütler (518–9). Andromakhe de

mezara son kez bakarak, onun ve Hektor’un oğlunu iyice saklamasını diler (519–21).

Böylece bölümün ilk kısmı son bulur.

Odysseus’un sahneye girmesiyle bölümün ikinci kısmı başlar. Odysseus, hem

Yunanlıların kararını bildirmeye hem de çocuğu almaya gelmiştir. Hatırlayacağımız gibi

261
Bkz. s.33.
156

Euripides’te bu kararı Talthybios haber vermişti. Odysseus Sözlerine yumuşak bir

şekilde başlar. Önce kendisi Homeros’tan başlayarak Seneca’nın zamanına kadar klasik

edebiyatta kazandığı çeşitli özelliklerini sayarak tanıtır. Üçkâğıtçı, kurnaz ve hatiptir.

Kendisini bu zor kaderi yerine getirecek kişi olduğunu vurgular (524). Birazdan

aktaracağı sadece kendi kararı değil, Hektor’un oğlu tarafından eve dönmeleri

geciktirilen bütün Yunanlı komutanların ortak kararıdır (525–7). Odysseus burada

Talthybios’un görevini üstlenmiştir. Aynı zamanda Talthybios gibi karardan duyduğu

vicdani rahatsızlığı da dile getirmiştir (524–5). Aslında yazgının bu çocuğu istemesinin

bir başka nedeni de vardır. Euripides’te de bu neden öne sürülmüştür. Bu, Astyanaks’ın

büyüyerek bir gün Yunanlılardan intikam almaya çalışma ihtimalidir. Bu olasılık

Yunanlılara hep korku verecek ve Odysseus’un deyimiyle korku onları huzursuz kılıp

hem devamlı tetikte beklemelerine hem de silahlarını bırakmamalarına neden olacaktır

(530–1). Çünkü çocuk, yenilmiş Troyalılara yeni bir Hektor olma ve Troya’yı yeniden

kurma umudu verecektir (532). Bunlar kâhin Kalkhas’ın söyledikleridir (533). Ama

Odysseus’a göre bu durum, o söylememiş olsa bile, kolayca anlaşılabilir (535–7). Çünkü

ona göre soylu çocuklar ana babalarına çekerler (536). Bu yüzden bir başka Hektor

düşüncesi Yunanlıları korkutmuştur (550). Andromakhe söze girer. Çocuğun nerede

olduğunu bilmediğini söyler söylemesine ama (556–67), Odysseus’u inandırmayı

başaramaz. Aslında burada Andromakhe, Yaşlı Adam’ın söylediklerine uyarak (493) lafı

hiç dolandırmadan çocuğun öldüğünü söyleseydi, bir ihtimal kurnaz Odysseus’u

kandırmayı başarabilirdi. Odysseus’un çocuğun nerede olduğunu ısrarla sormasının

üzerine (571), Andromakhe yine kesin bir cevap vermeyerek, soruyu sorularla

geçiştirmeye çalışır. Çocuğun öldüğünü ima eder (572–3). Odysseus sinirlenmiştir. Kaba
157

gücün onu konuşturacağını düşünür (574). Ne var ki, Andromakhe ölümden korkmuyor

aksine ona can atıyordur (577–8). O halde işkence onu konuşturacaktır. Andromakhe’yi

bir de böyle korkutmaya çalışır (579–81). Ama Andromakhe’nin gözü hiçbir şeyi

görmez (582–6), çünkü ona göre ana yüreği hiçbir şeyden korkmaz (588). Sonunda

Odysseus’un baskısına dayanamayarak çocuğun öldüğünü söyler (594–7). Odysseus’un

söylediklerini kuşkulu bulması üzerine ise onu inandırmak için yeminler eder (599–4).

Bunun üzerine Odysseus, Andromakhe’ye inanır gibi olur (605–7). Odysseus

Troyalıların, Yunanlıların aksine yeminlerine sadık olduklarını bildiği için önce ona

inanır. Ama birden bire aklına Andromakhe’nin yalan söyleyebileceği ihtimali gelir. Ne

de olsa o bir anadır. Bunlar bir ananın uydurduğu sözler olabilir (608). Bu yüzden

gerçek Odysseus’a başvurmanın zamanı gelmiştir (614). Andromakhe’nin huzursuzluğu

da Odysseus’un dikkatinden kaçmaz ( 615–7). Onun korktuğunu da anlamıştır (618).

Tepkisini ölçebilmek için önce oğlunun öldüğüne inandığını düşünmesini sağlayan

birkaç şey söyledikten sonra (620), ölmeseydi onu nasıl bir sonun beklemekte olduğunu-

kuleden aşağı atılmak- anlatır (621–2). Andromakhe bunu duyar duymaz, irkilir (623–4).

Annelik içgüdüsü ağır basmıştır. Açığını gören Odysseus onu daha da korkutmaya karar

verir (626). Hizmetkârlarına gidip çocuğu saklandığı yerden bulmalarını emreder (628–

9), sonra sanki çocuk bulunmuş gibi davranmaya başlar (630). Andromakhe korkmuş

gözükmektedir. Odysseus neden korktuğunu sorduğunda (631), onu geçiştirebilmeyi

başarır (632–3). O zaman Odysseus’un yapacağı tek bir şey kalmıştır; o da Hektor’un

mezarını talan etmektir (638–40). Mademki çocuk can borcunu ödemeden kaçmıştır

ölümden (641), o halde gemilerin limandan ayrılabilmesi için bir tek bu yol kalmıştır.

Yazar, Odysseus’un efsaneden aşina olduğumuz özelliklerini burada iyi bir şekilde
158

kullanarak, hem gerilimin artmasına neden olmuş hem de seyirci / dinleyicinin merakını

üst seviyelere çıkarmıştır. Odysseus’un sözleri Andromakhe’yi oldukça sarsar. Ne

yapacağını bilemez (642), bir yanda oğlu, öteki yanda ise kocası vardır (643). Bir karar

vermesi gerekmektedir fakat hangisini yeğleyeceği konusunda zorlanır (644). Bir oğlu,

bir kocası ağır basmaktadır. Bir taraftan oğlu ölecek, öteki taraftan ise kocasının mezarı

parçalanacaktır (647–57). En sonunda şu anda Yunanlılar hangisinden daha çok

korkuyorsa onu kurtarmaya karar verir (662). Odysseus, mezarın yıkılacağını hatırlatır

(663). Bunun üzerine Andromakhe sinirlenir. Yunanlıları bugüne kadar işlemedikleri bir

günahı işlediklerini söyler (668–70). Gerekirse savunmasız elleriyle silahlı adamlara

karşı direnecektir (671). Ama Odysseus’un ciddiyeti karşısında daha fazla direnemez.

Mezarı yıkmaya girişen hizmetkârları da görünce, kendi kendine konuşmaya başlar.

Eğer mezar çökerse çocuk onun ağırlığı altında ölecektir (689). O halde çocuğun başka

bir yerde ölmesi daha mantıklıdır (690). Böyle düşündükten sonra, bu sefer de

Odysseus’a yalvarmaya başlar. İyi dileklerde bulunarak ondan merhamet diler (691–

704). Andromakhe çocuğu saklayabildiği kadar saklamıştır. Ama Odysseus çocuğu

göstermesini isteyince (705), çaresiz onu mezardan çıkartır. Artık yapılacak tek şeyin

yalvararak, onu yumuşatmaya çalışmak olduğunun farkına varan Andromakhe, daha da

acıklı görünmek için oğlunun da yalvarmasını ister (709–10). Odysseus

Andromakhe’nin yalvarmasından etkilenmiştir. Ama onu daha fazla etkileyen şey, bir

anne olarak hissettiği acıdır (736). Ne var ki bu, ona karşı yumuşamasına neden

olmamış; Andromakhe’nin durumuyla Odysseus, Astyanaks yaşayacak olursa, Yunanlı

anaların ne kadar büyük bir acıya katlanmak zorunda kalacaklarını anlamıştır (737–8).

Andromakhe, yalvarmaya devam eder, illaki öç alınacaksa o halde çocuğu köle olarak
159

almalarını ister (746–8). Odysseus, bunun kendi elinde olmadığını, arada Kalkhas’ın

sözü olduğunu hatırlatınca (749), Andromakhe iyice sinirlenir. Odysseus’u yalancılıkla

suçlar. Aslında bütün bunlar onun başının altından çıkmıştır da o, bunun nedenini

kâhinlere ve tanrılara bağlamıştır (752–4). Odysseus bu sözleri hiç üzerine almaz.

Vedalaşmak için süre isteyen Andromakhe’ye gerekli olan süreyi verir. Andromakhe’nin

yaptığı veda konuşması, Euripides’in oyunundakine benzemez. Euripides’te

Andromakhe, oğlunu büyütürken çektiği acılara değinerek, hepsinin boşa çıktığına

yakınırken (755 v.d.) Seneca’da, onun için kurduğu planlardan, ettiği dualardan

bahseder. Babası gibi savaş başarıları, dedesi gibi uzun bir ömür dilemiş ama tanrı

dileklerini kabul etmemiştir (768–770). Oğlunun yapamayacağı şeylerden bahsederek

konuşmasına devem ederken (770–85), Odysseus söze girerek ağlamayı bırakmasını,

böyle yaparak acısını gideremeyeceğini söyler (786–7). Odysseus’tan birazcık daha

zaman dilerken, Astyanaks “acı bana anne” diye sesleniverir Andromakhe’ye (792).

Nasıl Euripides, Astyanaks’ı ağlattıysa (749), benzer bir şekilde Seneca da çocuğu

konuşturarak, etkiyi tırmandırmaya çalışmıştır. Astyanaks da, Euripides’in oyununda

olduğu gibi (750–1), annesine sarılıp ona sığınmaya çalışır (793). Andromakhe,

oğlundan babasının yanına giderek onun da Akhilleus’un ruhu gibi gelerek kendisini bir

Yunanlının eline tutsak düşmekten kurtarmasını dilediğini söylemesini ister (802–4).

Euripides’te Andromakhe, bundan hiç bahsetmez. İlginç olan bir nokta ise,

Andromakhe’nin oğlundan istediği şeyin, Seneca’nın birinci stasimonundaki fikre hiç

uymadığıdır. Çünkü burada koro açıkça ölümden sonra bir hayatın olmadığı düşüncesini

dile getiriken, Andromakhe ise tam tersine ikinci hayata inanarak Astyanaks’tan böyle
160

bir istekte bulunur. İkinci bölüm, Odysseus’un hizmetkârlarına Astyanaks’ı alıp

öldürmelerini söylemesiyle son bulur (812–3).

2. STASIMON

Euripides’in ikinci stasimonunun konusu, daha önce de bahsettiğimiz gibi262

Troya’nın ilk krallarından Laomedon’un öyküsüdür. Koro, bu öyküye değinerek,

Laomedon’un zamanında Herakles’i kandırması nedeniyle bugün bu acıları çektiklerine

olan inancını dile getirir. Bunun yanında başka öykülere de değinilmiştir. Bunlardan biri

de Zeus’un Laomedon’un oğlu Ganymede’yi kaçırması ve, kendisine şarap taşıyıcısı

yapmasıdır(820–4)263; bir diğeri ise Şafak tanrıçası Eos’un Laomedon’un öteki oğlu

Tithonos’a âşık olarak onu gökyüzüne götürüp kendisine koca yapmasıdır (840–58).

Öykülerden bahsedilme nedeni büyük bir olasılıkla tanrıların eskiden Troya’yı

sevdiklerini ama şimdi aynı duygular içerisinde olmadıklarını gösterip, karşıtlık

oluşturmaktır. Koro bu şarkısıyla oyun boyunca ilk kez tanrıların karşısında olduğunu

göstermiş olur.264

Seneca’nın ikinci stasimondaki koro şarkısının görevi, hem artan gerilimi

azaltmak hem de seyirci / dinleyiciyi üçüncü bölüme hazırlamaktır.265 Koro, Troyalı

Kadınların Yunanistan’da götürülebilecekleri yerleri sıralar (815–60). Kentlerin listesi,

İlyada ikinci kitapta Akha ordularının komutanlarını, kentlerini ve gemilerini sayıldığı

kısma benzerlik gösterir.266 Troyalı kadınların gideceği yerler, gemilerin ve liderlerin

kentleriyle özdeşleştirilebilir. Şarkı, Euripides’in oyununun parodos kısmında söylenen


262
Bkz s. 15–6.
263
Decharme bu öykünün dile getirilmesinin nedenlerinden birinin de Euripides’in bu gibi öykülere
inanmadığını vurgulamak olduğunu düşünür. Bkz. P.Decharme, a.g.e., s. 53.
264
D.J. Conacher, a.g.e., s. 142.
265
P.J.Davis, a.g.e., s. 222.
266
Hom., II., 2.487 v.d.
161

şarkıyla paralellik gösterir. Orada da koro, Yunanistan’daki şehirlerden bahsetmiştir

(197 v.d.). Ne var ki, Seneca’nın şarkısında daha çok isim ve detaya yer verilmiş,

Euripides’te ise sadece kadınların Yunanistan’da gitmek istedikleri yerlerden

bahsedilmiştir. Her iki koro şarkısında da oyun kurgusuna yeni bir şey eklenmemiş,

şarkılar bir ara perde görevi görmüştür.

3. BÖLÜM

Çoğu araştırmacı Euripides’in bu bölümünü, dramatik açıdan oyuna pek katkıda

bulunmadığını ileri sürer.267 Tartışmaya açık bu görüşün yanında bölüm, yazarın retorik

tartışmaya olan düşkünlüğüne verilebilecek en iyi örneklerden birisidir. Yalnız şu

gerçeği de belirtmemiz gerekir ki, hali hazırda Gorgias ve Isokrates Helene’nin

savunması adlı retorik denemeler yazmıştı ve konu oldukça popülerdi.

Oyuna yeni bir kurgunun eklenmediği bu bölümde yazar, Helene ile Hekabe

arasında, Helene’nin suçlu mu suçsuz mu olduğuna dair bir tartışma işler. Hakem,

Helene’nin kocası Menelaos’tur. Bu Helene adına büyük bir dezavantaj gibi

görülmektedir, çünkü Menelaos buraya tartışmaya değil, onu öldürmeye gelmiştir (905).

Helene hem kocası hem de Hekabe ile baş etmek zorundadır. Herşey Menelaos’un

sahneye girerek, Helene’yi öldürmeye karar verdiğini ama bunu Troya’da değil,

Yunanistan’da yapmak istediğini söylemesiyle başlar (876–9). Bu Menelaos’un Helene

ile Yunanistan’a kadar aynı gemide gideceği anlamına gelir. Hekabe’den itirazlar

yükselir. Menelaos’un kararını onaylamasına onaylamaktadır (890), ama onunla aynı

gemide gidecek olması, Helene’ye Menelaos’u, güzelliği ile yeniden ele geçirme fırsatı

vereceğinden korkmaktadır (896–7). Bu sırada Menelaos’un adamları tarafından zorla

267
J.Latacz, a.g.e., s.323.
162

çadırdan çıkartılan Helene sahneye girer. Kendi hakkında ne karara varıldığını merak

etmektedir (899–900). Menelaos, kesin bir kararın verilmediğini, Helene’nin çile

çekmelerine neden olduğu Yunanlıların kendisine onu öldürebilecek güce sahip olduğu

konusunda güvendiklerini söylediğinde (901–2), Helene, eğer öldürülürse, bunun haksız

bir eylem olacağını ispatlamak için kendisini savunmak istediğini dile getirir (903–4).

Menelaos, bu isteğini kabul etmez (905), bu sırada şaşırtıcı bir biçimde Hekabe ondan

Helene’ye kendisini savunması için izin vermesini ister (906). Böylece Hekabe onun

karşısında konuşabilecek ve Helene ölüm kararından kurtulmayı başaramayacaktır (909–

10). Tartışma bu şekilde başlar.

Euripides’in çoğu oyununda, buna benzer bir tartışmayla karşılaşmak

mümkündür. Tartışmalar, uzun konuşma, diyalog ya da stikhomythia şeklinde olabilir.

Değişik türde görülebilen tartışmaların içinde iki tanesi belirgindir. Bir tanesi, ileride

yaşanacak olayların öncesinde yapılan tartışmadır. İki karakter, genellikle oyunun

başlarında karşıt görüşlerini dile getirir. Oyunun sonlarına doğru çıkmaz bir hal alan

oyun planı, karakterlerden birinin hareketiyle çözümlenebilecektir. Başta yaşanan

tartışma, karakteri bu hareketi yapmaya zorlayan nedeni de göstermeye olanak tanıyan

türdendir. Buna örnek olarak Bakkhalar (260 v.d), Fenikeli Kadınlar (465 v.d.),

Yalvaranlar (409 v.d.) gösterilebilir. Troyalı Kadınlarda ise önceden yaşananlar

tartışılmıştır. Karakter, olmuş bitmiş bir olay üzerinde durarak kendi suçsuzluğunu

kanıtlamaya çalışır. Tartışma üçüncü bir şahısın önünde de yaşanabilir örneğin Hekabe

(1129 v.d.), Orestes (491 v.d), ya da sadece iki karşıt karakter arasında da olabilir

örneğin Medea (465 v.d), Elektra (1011 v.d.). Troyalı Kadınlardaki bu tartışmada

seyirci kimin haklı, kimin haksız olduğuna dair kesin bir karara varamaz. Seyirci için,
163

Hippolytos’un ve ya Andromakhe’nin suçsuz olduğuna ya da Iason’un ve ya

Polymestor’un suçlu olduğuna karar vermek ne kadar kolaysa, Helene’nin suçlu mu,

suçsuz mu olduğuna karar vermek de o kadar zordur.268

Yazar ilk önce Helene’yi konuşturur. Elektra’da da ilk önce Klytaimestra

konuşmuştur. Euripides’in genellikle tartışmada uygulanan konuşma sırasını bozarak

önce davalıya söz verdiği ve böylece davacı daha etkili konuşma yapabilmesi için fırsat

sağladığı düşünülmektedir.269 Fakat burada durum daha farklıdır. Helene’nin, tartışma

başlamadan önce de oyunun çoğu yerinde suçlu görüldüğü dile getirilmiştir. Bu yüzden

tartışma başladığında Helene birçok konuda çoktan davalı durumuna düşmüştür. Tam bir

mahkeme ortamı yoktur. Çünkü hem Troyalılar hem de Yunanlılar onu suçlamaktadır.

Burada hem davacı hem de yargıç Menelaos’tur. Mesele ise kendi evliliği yani karısı

tarafından aldatıldığıdır. Durumun farkında olan yazar, tartışmanın başında Helene’nin

yeniden suçlanmasının oldukça gereksiz bir davranış olduğunun farkında olmalıydı.270

Zaten Helene de durup dururken kendisini savunmak istememiş, Menelaos’un verdiği

ölüm kararını duyması üzerine bunu yapmaya karar vermiştir (901–4). Helene, kendi

hayatını kesinleşmemiş bir karar üzerine savunmak zorunda kalmıştır. Böylece,

Thukydides’deki Plataealılara (3.53.2) ya da Gorgias’taki Palamedes’e (Pal. 4)

benzerlik gösterir.

Helene kendisini savaşa neden olan kişilerden sadece biri olarak görmektedir.

Kendisinden başka Paris’i doğuran Hekabe’nin ve Paris’i öldürmeyerek büyütenin de

268
M.Lloyd, The Agon In Euripides, Oxford Claredon Press, 1992, s. 100–3.
269
M. Lloyd, a.g.e., s. 101.
270
M. Lloyd, a.g.e.,s. 101.
164

suçlu olduğunu dile getirir (919–22).271 Bu retorikte de oldukça sık kullanılan

yöntemlerden biridir. Άντικτηγορια olarak adlandırılan bu yöntem, karşılıklı suçlama ve

ya suçun paylaştırılması anlamına gelir. Euripides oyunlarında bunu sıklıkla

kullanmıştır. Örneğin: Helene kendisini annesinin katili olarak saymaktadır, çünkü ona

göre annesi Leda, kızının yaptıklarından utandığı için kendisini öldürmüştür (Helene,

280). Hekabe, Akhilleus’un ölümünden sorumlu olduğunu kabul eder, ne de olsa o

Paris’i dünyaya getirmiştir (Hekabe 387 v.d.). Orestes ise, Tyndareos’u Klytaimestra’yı

dünyaya getirdiği için suçlar (Orestes, 586).Tartışmaya bu açıdan bakıldığında,

Helene’nin kendisini savaşın çıkmasına neden olan tek kişi olarak görmemesi çok ta

yanlış değildir. Hekabe ise, Helene’nin suçu paylaşma girişimini görmezden gelmiş,

suçlamasında bununla ilgili bir şey söylememiştir.

Helene ikinci olarak, eleştirilen evliliğine değinerek aslında Paris’in

Aphrodite’nin teklifini kabul etmesinin Yunanistan açısından hiç de kötü olmadığını

savunur (924–37). Savunmasının dayanak noktası, diğer iki tanrıça, Athena ile Hera’nın

Paris’e teklif ettikleridir. Athena Yunanistan’a başarıyla sonuçlanacak askeri bir sefer,

Hera ise Asya ile Avrupa’nın hâkimiyetini teklif etmiştir (925–8). Helene’ye göre Paris,

Aphrodite’nin teklifini kabul ederek Yunanistan’ı hem istiladan hem de barbar

egemenliğinden kurtarmıştır. Ama çile ve dert çeken Helene’nin kendisi olmuştur.

Lloyd, Euripides’in tanrıçaların tekliflerini kendi amaçları doğrultusunda değiştirerek

aktardığını düşünmektedir.272. Lloyd’a göre aslında Athena savaşma konusunda cesaretli

271
Burada Paris’i büyüten çoban ya da Priamos kastedilmektedir.
272
M. Lloyd, 1992, s. 102.
165

olmayı, Hera ise Troya krallığını teklif etmiştir.273 Eğer yazar öyküde böyle bir

değişiklik yaptıysa o halde amacı, Helene’yi öykü hakkında çelişkili bir biçimde

konuşturarak, seyircinin gözünde inanırlılığını kaybetmesini sağlamaktır. Aslında

Helene, mağdur duruma düşmüş, güzelliği yüzünden onurlandırılacağı yerde

suçlanmıştır (935–7). Böyle söyleyerek Helene savunmasının ilk kısmını bitirir.

Hekabe’ye göre Yunanistan’ı ne Sparta’nın baş tanrıçası Hera barbarlara ne de,

Athena Troyalılara satacak kadar aptal değildir (971–4). Hekabe güzellik yarışmasının

yaşandığına bile inanmaz (975–6). Bazı araştırmacılar Hekabe’nin güzellik yarışmasının

olduğuna inandığını ama tanrıçaların tekliflerini inandırıcı bulmadığını düşünürler274.

Araştırmacılar, Euripides’in herkes tarafından bilinen bu olayı yok sayamayacağını

düşünerek, metinin 975. dizesinde geçen olumsuzluk ekinin (ού) yerine, tanrıçaları tutan

ilgi zamirinin (αί) olduğunu varsayarlar. Ne var ki, bu yorum oyunda Hekabe’nin

tanrılara takındığı genel tavırla örtüşmemektedir. Hatırlarsak Hekabe oyunun 969.

dizesinde tanrıları συμμακος olarak adlandırmıştır. Hekabe, Helene’nin Aphrodite’nin

etkisi altına girerek Paris ile kaçtığına da inanmaz. Buna inanmaması bir anlamda

güzellik yarışmasına da inanmadığı anlamına gelir. O halde Hekabe’nin yarışmayı kabul

etmediğini düşünmek daha mantıklı görünmektedir. Hekabe tanrıların adının metanymik

kullanımını baz alarak Helene’nin savunmasını çürütmeye çalışmıştır.

Helene savunmasının ikinci kısmında Sparta’dan nasıl kaçtığını anlatır. Olayı

anlatmaktaki amacı, bu işin kendi isteği ile olmadığını ispatlamak ve arka planda kalan

faktörleri su yüzüne çıkartmaktır. Öncelikle, Paris’in Sparta’ya hiç te küçük bir

273
M. Lloyd, a.g.e., s. 103.
274
M. Lloyd, a.g.e., s. 106, Dipnot 44. Euripides, Trojan Women, Iphigenia Among Taurians, Ion, Çev.
David Kovacs, Harvard University Press, 1999, bkz. dize 975.
166

tanrıçayla gelmediğinin altını çizer (940–2). Helene ad vermeyerek Aphrodite’den

dolaylı yoldan bahsetmiş, ama kaçmasına onun yol açtığını hemencecik

söyleyivermekten kaçınmıştır. Burada Paris’in yanı sıra Aleksandros ismi de

kullanılmıştır (942). Yazarın bu ismi özellikle kullanarak seyirciye Hekabe’nin Paris’i

doğurarak suçlu konumuna düştüğünü tekrardan hatırlatmıştır. Helene konuşmasına bu

sefer de Menelaos’u suçlayarak devam eder. Menelaos, Paris geldikten sonra onu

yabancıyla bir arada Sparta’da bırakarak Girit’e gitmiştir (943–5). Helene sonunda kendi

sorumluluğunu sorguladığı kısma gelir. Kendi kendine retorik bir soru sorar. Acaba bir

yabancıyla evinden kaçıp, ülkesini terk ederken ne düşünmüştür? (946–7). Soruyu

sormasının amacı, Paris’le kaçmaya zorlanmış olduğunun altını çizmektir. Helene

konuşmasına hiç kimsenin kendisinden Aphrodite gibi bir tanrıçaya karşı koyabilmesini

bekleyemeyeceğini ima ederek devam eder. Bu düşüncesini destekleyecek çok da güzel

bir örneği vardır: Zeus, bütün tanrılara hükmetse de sonuçta o da Aphrodite’nin kölesidir

(948–9). Zeus bile ona karşı koyabilmeyi başaramazken, kendisinin böyle bir şeyi

yapamayacağı açıktır. Bu durum kendisini affedilebilir kılmaktadır (950). Helene,

suçunu kabul etmiş ama bağışlanması için haklı gerekçeler ortaya sürmüştür. Helene ve

Hekabe’nin savunma ölçülerine bakacak olursak; Helene mitolojiyi ve dini inançları

ölçü olarak kullanmış, buna karşın Hekabe mitolojiyi mantıksallaştırarak, ona yeni bir

yorum getirmiştir.

Hekabe konuşmasına Aphrodite’nin Helene’yi Troya’ya getirmek için

gökyüzünden Sparta’ya gelmesine gerek duymayacağını vurgulayarak başlar (982–6).

Sonuç olarak o bir tanrıçadır. Helene tanrıçayı insansal bir biçimde düşünürken

(antropomorfik), Hekabe şiirsel sanatın önemli bir parçasını kullanarak, Aphrodite’yi


167

metanymik anlamda almıştır. Hekabe’ye göre, Helene’nin aklını başından alan tanrıça

değil, oğlu Paris’in yakışıklılığıdır (987). Hekabe’nin değimiyle Helene’nin aklı Paris’i

gördüğünde Kypris’leşmiş, yani sevdalanmıştır (978). Hekabe’nin demek istediği, âşık

olan her kişinin, kendisinin Aphrodite’nin etkisi altına girdiğini söyleyerek, davranışına

bahane yarattığıdır. Hekabe’ye göre Helene’nin aklını başından sadece Paris’in

yakışıklılığı değil, Troya’nın zenginliği de almıştır (991–6). Yani Danae öyküsündeki

gibi kadınların zenginlik ve mücevherlere düşkünlüğü motifi burada da işlenmiştir.

Hekabe’nin, Helene’nin Paris’in kendisini zorla kaçırdığı iddiasına da söyleyecek sözü

vardır. Helene’nin hiçte zorla kaçırılmış gibi kendi isteği ile kocasını terkettiğini

görünmediğini ima ederek (999–1001), onun savunmasını çürütmeye çalışır.

Helene konuşmasının son kısmına gelir. Menelaos’un haklı olarak Paris öldükten

ve böylece evliliği de bozulduktan sonra evini terk etmesi ve Yunanistan’a gelmesi

gerektiğini düşünmüş olabileceğini kabul eder (951–4). Helene bunu denediğini

söyleyerek, kaçma girişimlerini sıklıkla keşfeden nöbetçileri, kendisine şahit tutar (955–

8). Evlenmeye zorlandığı ve kendisine oldukça zor gelen bir tutsaklık yaşadığı için,

ölüm kararını hak etmediğini vurgulayarak konuşmasını bitirir (961–6). Aslında elimize

ulaşan öykülerde Helene’nin kaçma girişiminden bahsedilmemektedir. Burada yazar,

öyküdeki boşluklardan yararlanarak, bu kısımları kendi amacı doğrultusunda doldurup

kullanmıştır.

Hekabe’nin konuşmasının ikinci kısmı ise, birinciye nazaran retorik imalardan ve

felsefi düşüncelerden uzaktır. Bu uzaklık konuşmaya daha doğal bir hava katar. Hekabe

Helene’nin her zaman savaşta kazanan kişinin yanında olduğunu ve hiçbir zaman tam

olarak ne Menelaos’un ne de Paris’in tarafında olmadığını dile getirir (1002–6). Helene


168

iyiliği değil değişken talihi gözüne kestirmiş, onun peşinden gitmeyi tercih etmiştir

(1007–9). Hekabe, Helene’nin kaçmaya çalıştığını da kabul etmez. Hem Yunanlılardan

hem de Troyalılardan savaşı uzaklaştırabilmek için bizzat kendisi Helene’ye kaçmasını

tavsiye etmiş, ama o bu tavsiyesini hoş karşılamamıştır (1016–9). Helene ise Troya’da

kalarak buranın zenginliklerinden yararlanmayı ve barbarlar tarafından hürmet görmeyi

tercih etmiştir (1020–1). Hekabe son olarak Helene’nin şu andaki görünümüne değinir.

Paçavralar içinde korkudan titreyerek alçakgönüllülük göstereceğine, tam aksine giyinip

kuşanmış bir halde karşılarında durarak kendisini savunmaktadır (1025–8). Bu yüzden

Hekabe Menelaos’tan Helene’yi öldürerek Yunanistan’ı onurlandırmasını ve bundan

sonra kocasını aldatan kadınların da ölüme çarptırılmalarını sağlayan bir yasa koymasını

isteyerek konuşmasını bitirir (1029–32).

Menelaos, söylenenleri dinleyerek, Hekabe’den yana kararını verir (1036–9).

Helene, bunun üzerine diz çökerek af dilemeye başlar (1042–3) ama Menelaos

kararlıdır. Helene’nin yalvarmalarına aldırış etmeyerek hizmetkârlarına onu gemiye

götürmelerini buyurur (1046–8). Hekabe, bölümün başında Menelaos’a yaptığı uyarıyı

tekrarlayarak, Helene’yle aynı gemiye binmemesini öğütler, çünkü ona göre Menelaos,

Helene’yi o denli çok seviyordur ki sevginin yeniden canlanma ve Menelaos’un kararını

değiştirebilme olasılığı doğabilir (1051). Menelaos, onunla aynı gemiye binmemeyi de

kabul eder (1053–4), Helene’nin hak ettiği gibi öldürüleceğini ve ölümünün aptal

kadınları bile korkutacağını söyleyerek konuşmasını bitirir (1055–9). Böylece üçüncü

bölüm sona erer.

Seneca’nın oyununun üçüncü bölümünün teması Polyksena’nın kurban edileceği

haberinin verilmesi ve haberin Troyalı kadınlar arasındaki yankısıdır. Oyunda,


169

Astyanaks’ın haberi ile yükselen gerilim, Polyksena’nın kurban edileceğinin

öğrenilmesiyle doruk noktasına çıkar. Burada ilginç olan şey, yazarın haberci seçimidir.

Haberi, Euripides gibi bir haberciyle (Talthybios) değil, öyküde kilit bir role sahip olan

Helene aracılığı ile vermeyi uygun bulmuştur. Böylece karakter, Troya öyküsünde ve

Euripides’in oyununda kazandığı kişisel özelliklerin yanı sıra Seneca’nın oyunu ile

kâhin özelliği de kazanır.

Euripides’in oyununda tutsak alınmış bir halde karşımıza çıkan ve Menalaos’u

kararından vazgeçirmeye çabalayan Helene, Seneca’nın oyununda ne bir tutsaktır ne de

hakkında ölüm kararı verilmiş bir kişidir. O da, Euripides’te olduğu gibi, Paris ile

evliliği ve sonuçları yüzünden suçlanmıştır, fakat bu durum oyunda, aleyhinde bir karar

alınmasına yol açmamış, Helene’nin bundan sonraki hayatını etkilememiştir.

Helene kararı açıklamak üzere sahneye çıkar. Konuşmasının ilk bölümünde

kendi kendine konuşarak, içinde yaşadığı ikilemi yansıtır. Kendisinin Yıkılmış

Frigyalılara kötülük etmeye zorlandığını (863–4), kararlaştırılan düzmece evliliği

iletmesi için emir aldığını söyler (864–6). Paris’in kardeşi, onun hüneriyle (arte… mea)

ele geçirilecek ve onun hilesiyle öldürülecektir (866–7). Olsun der, varsın aldatılsın

(868), nasıl olsa öleceğini bilmeyecek dolayısıyla korkmadan ölüme gidecektir.

Helene’ye göre bu, arzu edilecek bir ölümdür (868–9). Helene kendisini bu şekilde

teselli etmeye çalışarak yaşadığı ikileme bir son vermeye çalışır. Suç işlemeye zorlanmış

olsa da, nasıl olsa yine o suçlanacaktır, çünkü suçu işleyen odur (870–1). Burada Helene,

nasıl olsa insanlar, onun bu işi Yunanlılar tarafından yapmaya zorlandığına inanmayıp,

onu suçlayacaklardır. O halde bu yüzden üzülmesinin bir anlamı yoktur. Helene bu

cümleyi, daha önceki deneyimlerini de göz önünde bulundurarak söylemiş olabilir.


170

Bildiğimiz gibi Aphrodite, Helene’yi Paris ile evlenmeye zorlamış ama bu yüzden hep o

suçlanmıştır. Hiç kimse onun bu işi, tanrıçanın etkisi altında yaptığını kabul etmemiştir.

Helene konuşmasının ikinci bölümünde Polyksena’ya seslenir. Sanki mutlu bir

haber veriyormuş gibi konuşmasına başlar. Ona göre yapacağı bu evlilik, ne iyi

günlerinde Troya’nın ne de Priamos’un verebileceği türden bir evliliktir (874–5). Helene

buraya kadar Polyksena’nın kiminle evleneceğini söylemez. Konuşmasının ilerleyen

kısımlarında dolaylı yoldan damadın adını verir; Pyrrhos (881). Helene, yalan söylemiş,

Polyksena’nın Akhilleus şerefine öldürüleceğini söylememiştir. Ondan evliliğine

sevinmesini, kasvetli giysilerini çıkararak bayramlık giysilerini giymesini ve esir

düşmüş olduğunu unutmasını buyurur (883–4). Helene, konuşmasını böyle bitirir. Bu

arada söze Andromakhe girer. Bu evliliği Helene’nin gördüğü gibi görmemektedir.

Troya dört bir yandan yanarken, tam da evlilik yapılacak bir zamandır ya (889–90). Bu

yüzden, yıkılmış Frigyalılar için bir sevinmek eksik kalmıştır (888–9). Andromakhe

Euripides’in oyunundaki Hekabe rolünü üstlenerek konuşmasına, Helene’yi suçlayarak

devam eder. Aynı Euripides’in oyununda Hekabe’nin yaptığı gibi, Andromakhe

Helene’nin evliliğini ve savaş yaşanırken bir o tarafa bir bu tarafa kayan kararsız

gönlünü eleştirir (892–8). Helene, konuşmaya hem retorik hem de felsefi tümcelerle

katılır. Konuşma birdenbire ama kısa bir an için Euripides’in üçüncü bölümünde olduğu

gibi, davacı ve davalı arasında geçen bir mahkeme konuşmasına dönmüştür. Helene’nin

büyük acılar çekmiş olmasının sonucu kendisine güveni vardır. Ne olursa olsun Helene,

yargıç önüne çıkarak Andromakhe’den daha çok acılara katlanan biri olarak kendisini

savunacağını dile getirir (903–7). Soru yanıt tekniğini kullanır. Kendisinin Paris için

gizli gizli ağıt ettiğini söyler (907–9). Köleliğe dayanmak hem güç hem iğrenç hem de
171

ağır değil midir diye sorar (909), ardından kendisinin on yıldır tutsak düştüğünü

hatırlatır (910–1). Bu iki tümce birbirine zıttır. Başta Paris için ağıt ettiğini söylerken,

hemen ardından on senedir tutsak olduğunu söylemesi mantıklı değildir. Hem yenen

hem de yenilen kişiler ona karşı olmuştur (914). Yani haksızlığın sadece bir taraftan

değil her iki taraftan da geldiğini vurgulamak istemiştir. Efendisi yani Menelaos onu

kurasız alıp götürmüştür (916–7). Bu yüzden Helene, kendisini yaşanan savaşların

sorumlusu olarak görmemektedir (917–8). Andromakhe’ye Aphrodite’nin bu işteki

parmağını hatırlatır. Kendisini tanrıçanın Paris’e ödül olarak sunduğu, kapana sıkışmış

bir ava benzetir (920–1). Bağışlanmasını diler (922) Ne var ki davasına bakacak yargıcı-

yani Andromakhe’yi- oldukça sinirli bulur (922–3). Bu yüzden karar vermenin

Menelaos’a kaldığını söyler (923–4). Oyunun geri kalan kısmında, Menelaos’un

Helene’nin davası ile ilgili olarak bir karar alıp almadığı belirtilmemiştir. Helene, bir

yandan Polyksena’ya bakarken, Andromakhe’ye artık kendi acılarına son vermesini

öğütleyerek konuşmasını bitirir (924–5). Böylece Helene’nin, Polyksena’nın

durumunun, öldürülüp öbür dünyada Akhilleus ile evleneceği için

Andromakhe’ninkinden daha kötü olduğunu düşündüğünü de öğrenmiş oluruz.

Helene’nin bütün bu konuşmasının amacı, kendisinin Troyalı kadınlardan daha kötü

durumda olduğunu ve daha büyük acılar çektiğini vurgulayarak onları neşelendirip,

düğün havasına sokmaktır. Bu konuşma aynı zamanda tek taraflı bir savunma unsuru da

taşır. Savunma, soru cevap şeklindedir. Helene, kendisine yöneltilen suçlamaları bu

şekilde cevaplar. Bu da Gorgias’ın yapıtından etkilenilerek yapılmıştır. Ama teknik farkı

vardır. Helene ne ile suçlandığını bilmekte ve soru cevap yoluyla onları çürütmektedir.
172

Andromakhe, Helene’nin savunması ile ilgili herhangi bir yorum yapmayı tercih

etmez. Artık başa ne gelecekse, onu öğrenmeye çabalar. Odysseus Polyksena için ne

tasarlamıştır, anlatmasını ister (927–8). Andromakhe aslında planlananın, anlatılandan

oldukça farklı olduğunu biliyormuş gibi, Odysseus’un ne tasarlayabileceği üzerine

birkaç tahminde bulunur (928–932). Tahminleri insanın kanını donduracak türdendir. Bu

yönde tahminler, ceza türlerini ve pathosu arttırır. Helene, Andromakhe’yi kandırmayı

başaramaz. Andromakhe ısrarla, neyi gizlediğini öğrenmeye çalışır (933). Phyrrhus’un

Hekabe ile Priamos’a damat olmasını en büyük acı olarak tanımlar (934–5). Ölüme bile

katlanmaya hazır oldukları için artık vereceği cezayı söylemesini ve kendilerini

aldatılmaktan kurtarmasını isteyerek konuşmasını bitirir (935–7). Andromakhe’nin

böyle konuşması üzerine Helene, Polyksena için tasarlanan asıl planı euphemistik

biçimde söyler (938–944). Bu arada Hekabe konuşulanları arkadan dinlemektedir.

Andromakhe Hekabe’nin ne denli sarsıldığını ve üzüldüğünü birkaç tümceyle betimler

(949–54). Bunun üzerine Hekabe sahneye çıkar. Akhilleus’un ölüsünün bile hala

Frigyalılardan öç almaya çalışmasına şaşırmıştır (955–6). Geriye kalan tek çocuğunun,

can yoldaşının da öldürüleceği için duyduğu üzüntüyü dile getirir (958–966). Burada

Hekabe, kızının başına gelecekleri Helene’den öğrenmiş, Euripides’in oyununda ise

kızının öldürüldüğünü önce Talthybios’tan dolaylı yoldan sonra ise Andromakhe’den

öğrenmiştir (264; 621 v.d). Hekabe’nin bu kadar üzüldüğünü görmesi üzerine

Andromakhe onu teselli etmeye çalışır. Bu kurgu bize Euripides’in oyununu hatırlatır.

Gördüğümüz gibi275, Orada da Andromakhe, kızının öldüğüne üzülen Hekabe’ye şu

anda kendisinin içinde bulunduğu durumdan örnekler vererek teselli etmeye çalışmıştır

275
Bkz. s. 32 v.d.
173

(634 v.d.) Andromakhe, kendilerinin ayrı ayrı ülkelere götürüleceğini, ama kızının

yurdunda gömüleceğini hatırlatır (969–71). Helene’nin konuşmaya katılmasıyla

Andromakhe ve Hekabe, kura sonuçlarını ondan tek tek öğrenmiş olur. Hekabe

Andromakhe’nin Pyrrhos’a (976), Kassandra’nın Agamemnon’a (978) verileceğini

öğrenmesiyle Polyksena’nın kendilerinden daha şanslı olduğuna karar vererek bir

anlamda Andromakhe’nin teselli amaçlı söylediklerine hak verir (967–79). Euripides’in

oyununda ise Hekabe’nin, Andromakhe’nin teselli konuşmasına hak verip vermediği

belirtilmemiştir. Helene kura sonuçlarını açıklamaya devam eder. Hekabe’nin kurada

Odysseus’a çıktığını söyler (980). Bu haberi duymasıyla Hekabe önce tanrılara isyan

eder (981–3). En çok ağrına giden ise, Euripides’in oyununda da belirtildiği gibi (279

v.d), Odysseus’un kölesi olacak olmaktır (990–89). Sonra Euripides’in oyununda

Kassandra’nın dönüş yolculuğunda Yunanlıların başlarına gelecekler hakkında

söylediklerine (353 v.d) benzer şeyler söyler (994–5). Bu arada sahneye Pryyhus

geliyordur (999), Hekabe duyduğu acıdan dolayı, mantıksızca konuşmaya başlar. Önce

ondan Akhilleus için gelip kendi canını almasını (1000–2), sonra Polyksena’yı alıp

götürmelerini ister (1002). Hekabe’nin bir tesellisi vardır, o da Yunanlıların başına

dönüşte gelecek felaketlerdir. Bunu ima ederek (1006–7) konuşmasını bitirir.

Euripides’in oyununda ise Hekabe, Kassandra’ya inanmamış ve Seneca’nın oyunundaki

gibi bir teselli yaşayamamıştır.

3. STASIMON

Euripides’in üçüncü stasimonunda da oyuna yeni bir kurgu eklenmemiş, oyunun

başından beri işlenen olayların tekrarı yapılmıştır. İlginç olan nokta ise koronun

şarkısının ilk stroph ve antistrophunda tanrıları suçlamasıdır (1060–80).


174

Koro Zeus’un, Troya’daki tapınağına ihanet ettiğini ve Troya’yı Akhalara

verdiğini söyleyerek şarkısına başlar (1060–70). Koronun bu düşüncesi, Hekabe’nin

Helene’yi suçlarken kullandığı düşüncenin tam tersidir. Bu yüzden artık tanrılar adına ne

yapılıyorsa Troya’da bitmiştir, yapılmıyordur (1071–6). Koro, böylece Troya’da artık

tanrılara neden ibadet edilemediğinin de gerekçesini vermiş olur. Bu yüzden Zeus’u

suçlar gibi bir hali vardır. Koro, Zeus’un da Troya’da artık tanrılara ibadet edilemediğini

ve şehrin şu andaki harab durumunu fark etmesini diler (1077–80). Koroya göre Zeus ve

öteki tanrılar, altın yumurtlayan tavuklarını yok etmişlerdir.

Şarkının ikinci bölümünde korodaki kadınlar kocalarına seslenir. Burada Yazar,

Troyalı kadınların içinde bulundukları durumu daha da dramatikleştirilmeye çalışmıştır.

Kocaları, yıkanmayıp gömülmeyip orada burada ölü yatarken, onlar Yunanistan’a

götürülecektir (1083–88).

Şarkının son bölümünde Menelaos’a değinilir. Aslında yazar bir örnekle

genelleme yapmış ve bütün donanmanın başına gelecek felaketin altını bu şekilde

çizmeyi uygun görmüştür. Koro, yolculuk sırasında Zeus’un yıldırımlarının çarpmasını

ve Menelaos’un hiçbir zaman vatanına varamamasını diler.

Seneca’nın üçüncü stasimonu herhangi bir felsefi öğreti içermese de Lucretius’un

de rerum natura adlı yapıtının ikinci kitabında işlediği ve Romalıların yakından tanıdığı

Epikürosçu bir düşünce işlenmiştir276: Başkalarının sıkıntısından değil fakat kendisinin,

bu sıkıntıdan uzak olduğunun farkında olmasından dolayı alınan sevinç. Örneğin

Lucretius ikinci kitabına şöyle başlar:

276
Seneca da bu yöndeki düşüncesini düz yazılarında dile getirir. Bkz Cons. Polyb.12.2.
175

“Engin denizdeyken rüzgârlar suları karıştırdıkça, karadan başka birinin büyük

sıkıntısını seyretmek tatlıdır.”277

Troyalı kadınlar da diğer insanların talihsizliğinin farkında olmalarından dolayı sevinç

ya da teselli bulurlar (1009–1010). Koro, bu fikrini şu sıra dışı ve sadece bir felsefecinin

varabileceği türden bir düşünceyle sonlandırır:

“Başkalarıyla karşılaştırılmadan hiç kimse zavallı değildir. Hiç kimsenin mutlu

bir yüze sahip olmadığını görmek, büyük acıların içinde olan kişiye tatlı gelir.278

Koro, ilk kez Helene’nin ifade ettiği bir düşünceyi geliştirerek işler.279 Helene, içinde

bulunduğu durumu açıklarken, kendi yalnızlığından da bahsederek, başkalarıyla kendini

kıyaslamanın acıyı daha katlanabilir kıldığını söylemişti (913). Oyunun başından beri

birkaç yerde Troyalı kadınlar da acıyı paylaşarak bundan dolayı bir rahatlama

hissetmiştir. Örneğin parodosta Priamos’un kaderinden bahsederken ya da birinci

stasimonda ölümden sonra bir hayatın olmadığı düşüncesini dile getirirken, hem acı

paylaşılmış hem de bundan dolayı bir rahatlama hissedilmiştir.

Artık ne var ki, Troyalı kadınlar için vatanlarından ayrılma zamanı gelmiştir.

Kadınlar, bundan sonra zafer kazanan ve zengin insanların arasında yaşamak zorunda

kalacaktır (1020–1). Birbirlerinden ayrılacaklarından ve mutlu insanların arasında

yaşayacaklarından dolayı artık onlar kendilerini kıyaslayacak insanlar bulamayacak ve

böylece zavallı olacaklardır. 1024. dizeden itibaren koro içine düşeceği durumu örnekler

vererek açıklamaya çalışır. İlk örnekte iki kişi kıyaslanır. Birisi bir gemi ile denize

açılmış, ama gemisini kazada kaybetmiş, yüzerek limana varmayı başarabilmiştir (1026–

277
Lucr., De Rerum Natura, 2.1 v.d.
278
Sen., Tr., 1023–5.
279
P.J.Davis, a.g.e., s. 144.
176

8). Koro bu adamın kendi kaderine katlanmasının zor olduğunu düşünmektedir. Çünkü

etrafında kendi sıkıntısını kıyaslayarak, rahatlama hissedebileceği bir örneği olmamıştır.

Bunun yanında, ikincisi bin gemiyi batmış olarak gören ve gemi kalıntısına tutunarak

kıyıya güç bela varan birisidir (1029–33) Koro ilk örnekteki adamın aksine, bu kişinin

kaderine çok daha kolay katlanacağını düşünmektedir. Çünkü bu adam, başkalarının

acısını görmüş, onunla kendi kaderini kıyaslama imkânı bulabilmiş ve böylece kendini

şanslı hissetmiştir. Şu anda koro, ikinci örnekteki adamın kaderini ve duygularını

paylaşmaktadır. Ne var ki, birazdan birinci bahsedilen adamın kaderini paylaşacaktır,

çünkü kadınlar birbirlerinden ayrılacakları ve birlikte yakınıp avuntu imkânı

bulamayacaklar, kimin ne dert çekeceğini bilmeyeceklerdir.

Koro ikinci örneğine geçer. Burada yazar mitolojiden yararlanmış ve buradan

aldığı iki öykü ile kıyaslama yapmayı tercih etmiştir. İlk öykü, Nephele’nin kocası

Athamas’tan korkarak çocukları Phriksos ile Helle’yi, kanatlı koç ile Kolkhis’e

kaçırmasıdır. Yolculuk sırasında Helle denize düşer, Phriksos ise sağ salim Kolkhis’e

varır. Koroya göre Phriksos, kardeşi için yas tutmuş ve kaderine katlanamamıştır (1034–

8). Böylece Phriksos, koronun ilk örnekte verdiği, tek başına limana varan adama

benzetilmiştir. Koronun ikinci bahsettiği öykü Pyrrha ve Deukalion’un öyküsüdür.

Pyrrha ve Deukalion, Parnassos dağının çevresini saran tufandan sonra, dünyada

yapayalnız kalmışlar ama durumlarından yakınmamışlardır (1029–41). Bu karı koca da

böylece koronun ilk örneğinde bin gemiyi batmış olarak gören ve gemi kalıntısıyla

limana vararak, kaderine isyan etmeyen adama benzetilmiştir.

Koro, yapacakları o kaçınılmaz yolculuğu, kendi duygularını da yansıtarak dile

getirir (1042–6). Troya’nın ileride alacağı hali betimler (1053–4). Bu betimleme oyunun
177

sonuna doğru gerçeklik kazanacaktır. Yazarın burada şarkıya bir anne-oğul konuşması

eklemesi (1050–5), dramatik etkiyi daha da arttırır. Seyrici / dinleyici bu dizeleri

okurken, aklına annesinin yanında olamayacak tek çocuğu, yani Astyanaks’ı

getirmemesi olası değildir.

4. BÖLÜM VE EXODOS

Seneca’nın oyunu üç ana bölüm ve bir sonuç bölümü olmak üzere toplam dört

bölümden oluştuğu için, Euripides’in dördüncü bölümünü ve sonuç bölümünü bir arada

işleyerek, Seneca’nın sonuç bölümüyle karşılaştırmanın uygun olacağını düşünüyoruz.

Euripides’in dördüncü bölümü, Astyanaks’ın gömü töreni üzerine kuruludur.

Betimlenen ana duygu, oyunun genelinde de olduğu gibi, Hekabe’nin olaylar

karşısındaki üzüntüsüdür. Talthybios, sahneye girerek Hekabe’ye Andromakhe’nin

Neoptolemos’la erkenden gitmek zorunda kaldığını, bu yüzden yeni kocasına oğlunu,

Hektor’un Akhilleus’la dövüşürken kullandığı bronz kalkan ile gömmeleri için

yalvardığını anlatır (1123–42). Bu yüzden Andromakhe, kendisinden oğlunun cesedini

ve kalkanı Hekabe’ye vermesini ve Hekabe’nin de oğlunun cesedine cenaze elbisesi

giydirip, onu süslemesini istemiştir (1143–4). Hekabe’nin cesedi süslemesinden sonra,

Talthybios ve yardımcıları kendilerine düşen görevi yapacak ve onu gömerek yolculuğa

öyle çıkacaklardır. ( 1147–8). Talthybios, bu acımasız karardan dolayı duyduğu vicdan

azabını azaltmaya çabalar gibi görünerek, Hekabe’ye cesedi Skamender nehrinde

yıkadığını dile getirir (1151–2) ve mezar kazmaya gideceğini söyleyerek sahneden çıkar

(1153–5).

Talthybios’un sahneden ayrılmasıyla Hekabe’nin monologu başlar. Hekabe

öncelikle Yunanlılara yüklenir. Bu kadar küçük bir çocuktan neden korktuklarını ve onu
178

neden öldürdüklerini sorar (1159–60). Burada Yunanlıları mızrakları beyinlerinden daha

büyük olan kişiler olarak adlandırması oldukça ilginç bir noktadır (1158). Hektor ve

asker arkadaşları savaşta başarılı iken de Troyalılar öldürülmüş (1162–3), Troya ele

geçirilip, pek çok Troyalı da öldürüldükten sonra, bu kez Yunanlılar bu küçük çocuktan

korkmaya başlamışlardır (1164–5). Hekabe’ye göre Yunanlılar, savaşma işinde oldukça

aşırıya kaçmışlar, sadece ona odaklanarak mantıklı düşünememişlerdir. Hekabe,

Yunanlıların küçücük bir çocuktan korkmalarına da anlam verememiş ve böyle bir

korkuyu takdir etmeyeceğini dile getirmiştir (1165–6). Aslında Yunanlılar Astyanaks’ın

büyüyüp soyunu ve Troya’yı yeniden kurarak, onlardan öç alacağını düşünmekte haksız

değildir. Hatırlarsak, Hekabe’de Andromakhe’ye oğlunu büyütüp ergenlik çağına

getirebilmesi için yeni kocasına iyi davranmasını tembihlemişti (697 v.d). Hekabe’nin

bu tembihinin ardında yatan şey, Yunanlıların korktuğu şeydir. Eğer Hekabe, böyle bir

umut beslediyse, Yunanlıların da böyle bir düşünceye kapılmaları mantıksız değil,

mantıklı bir korkudur. O halde Hekabe’nin burada Yunanlıları suçlaması, bizi kendisiyle

çeliştiği sonucuna götürmektedir.

Hekabe konuşmasına Astyanaks’a seslenerek devam eder. Çocuğun ölümünü

talihsizlik olarak nitelendirir. Çünkü Hekabe’ye göre onurlu bir ölüm, şehrini

düşmanlara karşı savunurken karşılaşılan ölümdür. Astaynax, ne büyüyüp evlenebilmiş,

ne de kral olup kentini düşmanlara karşı savunurken onurlu bir şekilde ölebilmiştir

(1167–70). Sonra sıra çocuğun nasıl öldüğüne gelir. Yazar burada dramatik etkiyi üst

seviyelere çıkarabilmek için sahnede seyircisine gösteremediği ölümü, Hekabe’nin

ağzından anlattırır. Seneca’nın oyununda ise bu rolü haberci üstlenecektir (1056 v.d).

Hekabe, olayı arada kendi anılarından da örneklerle süsleyerek öyle bir anlatır ki, hüzün
179

doruğa çıkar (1173–87). Aslında Astyanaks, babaannesinin mezarı başında saçından

büyük bir tutam keserek ve arkadaşlarıyla mezarı başında toplanarak onu sevgi dolu

sözcüklerle son yolculuğuna uğurlamak istiyordur, ama bu ona değil, çocuksuz, vatansız

ve ondan oldukça yaşlı olan Hekabe’ye kısmet olmuştur (1185–8). Hekabe, çocuğun

mezar taşının üzerine bir şairin ne yazabileceğini sorarak konuşmasına devam eder.

Burada yine amaç Yunanlıları yaptıklarından dolayı yüzlerini kızartabilmektir. Hekabe,

şu cümlenin yazılmasını uygun bulmaktadır:

“Bir zamanlar Akhalar bu çocuktan korktular, bu çocuğu öldürdüler.”280

Bu cümlenin Yunanlılara onursuzluk getireceğini söyler (1191). Daha sonra,

Hektor’dan, kalkanından ve onu kendini korumak için nasıl kullandığından söz eder

(1194–9); süslemek için çocuğu getirmelerini buyurarak konuşmasını bitirir (1200–6).

Korobaşı kadınların çocuğun bedenini süslemek için Troya ganimetleri getirdiğini söyler

(1207–8). Hekabe’nin monologunun bitimi ve korobaşının sahneye girmesiyle, Hekabe

ve koro arasında kommos başlar. Hekabe, çocuğu son yolculuğuna ağıtlarla yollar.

Çocuğun bir hiç uğruna öldüğünü yineledikten sonra, süsleri yerleştirir (1209–13). Ona

göre, Astyanaks’ın ölümü de, ötekiler gibi, yine Helene’nin suçudur (1213–5). Hekabe,

aslında torununu süslerken kullandığı bu ganimetleri onun, Asya’nın en soylu prensesi

ile evlenirken takmış olması gerektiğini söyleyip bir anlamda yaşananları olan ve olması

gereken arasındaki zıtlığı vurgulayarak aktarmaya çalışmıştır (1218–20). Hekabe, koro

ile birlikte ağıt yakmaya devam ederken, yine tanrıları hedef alan sözler söyler.

Tanrıların Troya’ya duydukları nefreti öteki şehirlerin oldukça ötesinde bulur (1240–1).

Yaşananlara isyan etse de bunlardan olumlu bir sonuç çıkarabilmeyi de başarır. Birçok

280
Eur., Tr., 1190–1.
180

acıya katlanmışlar, ama bunun sonucunda ünlü olmuş, herkes tarafından tanınmışlardır

(1241–5). Hekabe, en azından bu düşünceyle teselli bulmaya çalışır. Hekabe daha sonra,

cesedin gereken her türlü cenaze süsü ile süslendiğini vurguladıktan sonra, onu götürüp

gömmelerini buyurur (1246–7). Burada, cenaze töreni adı altında yapılanlara

göndermede bulunarak, aslında bunu yaşayanların anlamsız bir davranışı olarak

gördüğünü ve ölen için bu törenin herhangi bir farklılık yaratmadığını söyler (1248–50).

Burada Euripides Epikürosçu düşünceyi yansıtmış ve genel olarak Atina halkının

inandığı ve uyguladığı geleneklere karşı durduğunu göstermiş olabilir. Euripides’in bu

düşüncesi, Seneca’nın ölümden sonraki hayat hakkında aktardıklarına281 temel

olabilecek niteliktedir.

Korobaşı ellerinde meşale taşıyan adamları görür, bu ona göre Troya’nın başına

çöken yeni bir felakettir (1256–9). Talthybios’un sahneye girmesi ile dördüncü bölüm

sona erer.

Sahneye giren Talthybios, ellerinde meşale taşıyan kaptanlara şehri bir an evvel

yakmalarını buyurur. (1260–1). Çünkü şehir tamamen kül olduktan sonra dönüş

yolculuğuna çıkacaklardır (1262–4). Seneca’nın oyununda ise Troya hali hazırda

yanmıştır. Artık Troyalı Kadınların da yeni efendileri ile birlikte gemiye binme

zamanları gelmiştir (1265–8). Talthybios, konuşma sırasında Hekabe’ye, en talihsiz

kadın olarak seslenir ve kendisini izlemesini buyurur. Odysseus’un onu alması için

adamlarını gönderdiğini söyler (1268–70). Hekabe artık kendi kaderine iyice ağlamaya

başlar. Bir ara tanrılara seslenir ama daha önce onları çağırdıklarında kendilerini

duymadıklarını hatırlayarak bundan vazgeçer (1280–1). Katlanılanlar ve yardım

281
Bkz. S. 29 v.d.
181

görmemeleri Hekabe’yi daha da inançsız yapar. Acısı o kadar fazladır ki artık

katlanamayacak noktaya gelmiştir. Bu üzüntüyle kadınlara hep birlikte ateşe atlamayı

önerir (1282). Hekabe’ye göre hep beraber yanan vatanlarında ölmek en soylu şeydir

(1281–2). Hekabe’nin bu tavsiyesine Talthybios karşı çıkar. Ona göre Hekabe,

kadersizliğinden dolayı aklını kaçırmıştır (1284). Adamlarına gelip onu almalarını ve

Odysseus’a teslim etmeleri gerektiğini söyler (1284–5). Bundan sonra Hekabe ve Koro

arasında hüzünlü bir kommos başlar. Troya’nın yerle bir olduğundan (1291–2),

yakıldığından bahsedilir (1294–1300). Hekabe ölen çocuklarına (1301), Priamos’a

(1312–4), Troya’ya seslenir (1316–9). Troya’nın gözleri önünde yıkılışı tasvir edilir

(1320–7). Troya yıkıldıktan sonra kadınlar, Akhaların gemilerine binerler ve böylece

oyun son bulur (1328–32).

Seneca’nın son bölümünde, Polyksena ve Astyanaks’ın ölümlerinin haber

verilmesi ve Hekabe ile diğerlerinin haberlere verdiği tepkiler işlenmiştir.

Haberci Astyanaks ve Polyksena’nın ölümlerini bildirmek için sahneye girer. On

yıldır devam eden savaşlarda bile böyle bir kıyımın görülmediğine dikkat çeker (1057–

8) ve ilk önce kimin acısını anlatmasını istediklerini sorar (1058–9). Hekabe için artık

bunun pek önemi yoktur, çünkü talihsiz olan her kim varsa, onu kendisinden

saymaktadır (1062). Haberci ise kızın öldürülmüş, oğlanın da surlardan aşağı atılmış

olduğunu açıklar (1063). Ama her ikisi de ölüme soyluca katlanmışlardır (1064). Seneca

burada her iki çocuğun ölümünden, sıradan üzücü bir ölüm olarak değil ahlaki birer

zafer olarak bahsetmiştir.282 Andromakhe haberciden, bu birbirini izleyen korkunç

kıyımları anlatmasını ister (1065–6). Haberci de uzun uzun çocukların nasıl

282
N.T.Pratt, a.g.e., s.110.
182

öldürüldüğünü anlatmaya başlar. Önce Astyanaks’ın aşağı atıldığı kuleyi ve çocuğun

aşağı atılmasını seyretmek için kalabalığın nasıl orada toplandığından bahseder (1068–

87). Yunanlılardan biri bunu seyredebilmek için Hektor’un mezarına bile oturmaktan

çekinmemiştir (1087–8). Burada da Yunanlıların Troyalılara insan olarak biraz olsun

saygı göstermedikleri düşüncesi pekiştirilmeye çalışılmıştır. Derken yanında çocukla

Odysseus görünmüştür (1088–90). Çocuk da hızlı adımlarla Odysseus’u izlemiştir ve

kulenin tepesine doğru ilerlemiştir (1090–1). Haberci, tepeye vardıktan sonra çocuğun

korkusuz bir ruhla bir oraya bir buraya keskin bakışlarla baktığını anlatır (1092–4). Belli

ki Astyanaks’ı böyle cesur görmek, orada bulunanları hatta Odysseus’u da derinden

etkilemiştir (1098–9). Çocuk, herkesin ağladığı yazgısına ağlamamıştır (1099–1100).

Tam Odysseus onu, dualar edip sözlerini yinelerken, çocuk aşağı atlayıvermiştir (1101–

3) Seneca burada Astyanaks’ı küçük bir çocuk olarak değil de, büyük bir genç gibi

betimler. Andromakhe çocuğunun bedenini kimin topladığını ve gömdüğünü merak eder

(1108–9). Seneca burada haberciye çocuğun bedeninin ne hale geldiğini tasvir ettirir

(1110–7). Tasvir Euripides’te olmadığı kadar canlı ve etkilidir. İlginç bir şekilde

Andromakhe, habercinin bu aktardıkları üzerine üzülmez, ah vah etmez tam tersine

oğlunun babasına benzediğini söyleyerek (1117) bir anlamda onunla ne kadar gurur

duyduğunu dile getirmeye çalışır.

Haberci daha sonra Polyksena’nın ölümünü anlatmaya başlar. Polyksena da

Astyanaks gibi cesurca ölüme gitmiştir. Burada da anlatıma Polyksena’nın kurban

edildiği yerin tasviriyle başlanır (1121–4). Buraya da insan topluluğu tiyatroya

koşuyormuş gibi bütün kıyıya akın etmiştir (1125–6). Sonra birden, düğündeki gibi

meşaleler eşliğinde üzgün ve başı öne bükük bir halde genç kız gelmiştir (1132–4).
183

Polyksena görüntüsüyle herkesi kendine hayran bırakmıştır. Bazıları güzelliğinden,

bazıları yaşından bazıları da kaypak talihinden etkilense de(1144–5), ama herkes asıl

onun ölüme kafa tutan ruhundan etkilenmiştir (1146). Hep beraber mezarın başına

geldiklerinde, haberci Polyksena’nın geri çekilmediğini ve amansız bakışlarla boynunu

kıyılması için uzattığını söyler (1151–2). Pyrrhos bile Polyksena’nın bu davranışından

oldukça etkilenmiş ve öldürmeye can atmamaya başlamıştır (1153–4).

Haberci, Pyrrhos’un Polyksena’yı kılıcıyla öldürdükten sonra, kızın Akhilleus’un

mezarına nasıl düştüğünü ayrıntılarıyla anlatır. Polyksena, Akhilleus’un toprağını

ağırlaştıracakmış gibi hışımla düşmüştür (11158–9). Her iki çocuğu da yazar acımasız

güç karşısında onurluca intihar etmeyi seçen Stoacı bireyler olarak tasvir etmiştir.283

Habercinin konuşması bittikten sonra Hekabe, yaşadıklarına isyan eder.

Çocuğun ve kızın öldürüldüğünü ve böylece savaşın artık bittiğini söyler (1167–8).

Kızına mı, torununa mı, kocasına mı yoksa vatanına mı ağlayacaktır? (1169–70).

Ölmeyi çok istediğini fakat ölümün bir türlü onu bulmadığından yakınır (1170–6).

Habercinin tutsak kadınları gemilere binmelerini söylemesiyle oyun son bulur.

283
N.T.Pratt, 111.
184

KARAKTER KARŞILAŞTIRMASI

HEKABE

Genel olarak her iki oyunda da yazarların Hekabe karakterini benzer şekilde

işlediklerini söyleyebiliriz. Karakter çizimindeki farklılıklar ise oyun kurgularının

birbirinden uzaklaştığı yerlerde daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır.

Her iki oyundaki en belirgin özellik karakterin yaşadığı acının işlenmesidir.

Oyunlarda onun içinde bulunduğu o kötü durum ve yaşadığı üzüntü çoğu kez

Hekabe’nin hem kendi ağzından hem de başkalarının ağzından betimlenmiştir.

Euripides’te bu Seneca’da olduğundan çok daha fazladır. Çünkü Euripides bu oyunda

yaşananların Hekabe’nin üzerinde yarattığı etkiyi derinlemesine işleyip vurgularken,

Seneca Euripides’in yapmadığını yaparak olayların oyun içinde yaşanmasını tercih

etmiş, bu da oyuna daha aktif bir hava katmıştır. Böylece Hekabe’nin hissettikleri çoğu

zaman olayların gölgesinde kalmış, karakterin olaylara verdiği tepkiler çok kısa ve

dolaysız olmuştur. Örneğin Euripides’in oyununda Hekabe, Kassandra’nın Agamemnon

ile evlendirileceğini duyunca, hem kızı ile hem de kendi kendine konuşarak

hissettiklerini ortaya dökme fırsatı yakalarken (294–510), Seneca’nın oyununda kurgu

gereği, Kassandra’nın evliliğinden sadece bahsedildiği için, Hekabe de bu durumun

kendisine verdiği acıyı ayrıntılarıyla dile getirme olasılığı bulamamıştır. (61). Ya da

Euripides’in oyununda Hekabe, hem Astyanaks’ın öldürüleceği haberi ulaştığında orada

olup hissettiklerini söyleyebilme (790–8) hem de torununun cesedini süslerken onun için

ağıt yakabilme fırsatı yakalarken (1123–50), Seneca’nın oyununda karakter ölümü

haberciden öğrendikten sonra oldukça kısa ve genel konuşmuş, Astyanaks’tan özellikle

bahsetmemiştir (1165–76). Her iki yazarın karakteri de oyunun başından beri sahnede
185

olmasına rağmen, Euripides Hekabe’yi oyunun sonuna kadar sahnede tutmuş buna

karşın Seneca, öndeyişden sonra üçüncü bölümün ortalarına kadar (952) Hekabe’yi

oyuna sokmamıştır. Euripides’in Hekabe’ye oyunun her bölümünde aktif olarak rol

vermiş olması da, karakterin olaylar karşısında verdiği tepkilerin Seneca’nınkinden daha

detaylı bir şekilde işlenmesine yardımcı olmuştur. Aktardıklarımızın sonucunda

Seneca’nın oyunda Hekabe’nin üstlendiği rolü Euripides’i göz önüne aldığımızda

oldukça sınırladığını ve olaylara ağırlık verdiğini buna karşın Euripides’in karakteri

olayların merkezine yerleştirdiğini ve tepkilerine ağırlık verdiğini söyleyebiliriz.

Karakterlerin olaylara verdiği tepkiler de zaman zaman benzer olurken kimi

zaman da farklılaşır. Her iki oyundaki karakter de Troya’nın düşmesinden, şu andaki

halinden, daha önce nasıl olduğundan, Priamos’tan, Hektor’dan ve yitirdiği diğer

çocuklarından oyun içinde sıkça bahseder. Euripides’te Hekabe, daha önce Troya’da

nasıl bir yaşam sürdüğünü anlatarak şu anda yaşadıklarını hak etmediğini düşünürken,

Seneca’da ise suçu biraz da kendisinde bulur. Çünkü kendisi de dâhil olmak üzere bütün

Troyalılar o ihtişamlı günlere çok bel bağlamış, bir gün gücün ellerinden kayıp gideceği

olasılığını düşünerek hareket etmemiştir. Euripides’in karakteri Odysseus’a verileceğini

öğrendiğinde yıkılır. Yaşı ilerlemiş, soylu bir kraliçe olarak, Odysseus gibi düzenbaz

birinin kölesi olacağından dolayı isyan edip bundan utanç duyarken, Seneca’da yalnız

tanrılara serzenişte bulunmakla yetinir. Her iki oyunun karakteri de tanrılara onları yok

sayacak denli isyan eder. Onları taraf tutmakla, aşırıya kaçmakla, zalimlikle,

acımasızlıkla ve davranmaları gerektiği gibi adil davranmamakla suçlarlar. Her iki

karakter de tanrıları kendine yakın hissetmez aksine bir düşman gibi görür. Seneca’da

Hekabe, hem kendi rüyasını göz ardı ettiği hem de Kassandra’yı dinlemeyerek Paris’i
186

doğurduğu için pişmandır. Bu yüzden Troya’nın yıkımının sorumluluğunu da kendi

üzerine alır. Hekabe, Euripides’in oyununda ise böyle bir sorumluluk almamış,

Helene’nin bu yöndeki suçlamalarını görmezden gelmiştir. Karakterlerin farklı

davrandıkları bir noktada Yunanlıların dönüş yolculuğunda başlarına gelecek felaket ile

ilgilidir. Euripides’in oyununda Kassandra Yunanlıların bu felaketi yaşayacağını

söylemiş ve annesinin içini rahat tutmasını tembihlemiştir ne var ki Hekabe ona

inanmamış, kızının acıdan aklını iyice kaybettiğini düşünmüştür. Seneca’nın oyununda

ise Hekabe’nin kendisi bu kehanette bulunmuş ve Euripides’in oyunundaki Kassandra

rolünü üstlenmiştir.

Euripides oyununda, Seneca’nın aksine Hekabe’ye retor görevini verir. Üçüncü

bölümde, Helene ile girdiği tartışmada bilge bir kişi olarak karşımıza çıkan Hekabe,

Helene’nin savunmasının dayandığı noktaları bir bir çürütmeye çalışır. Euripides

böylece Seneca’dan çok daha önce kadına bu sıfatı ekleyerek çığır açmıştır.

Her iki oyunun parodos bölümünde de Hekabe sahnededir ve koro ile birlikte

ağıt yakar. Euripides’in oyununda Hekabe, Astyanaks’ın cesedini süslerken (1207–50)

ve de sonuç bölümünde (1287–32) sahneyi koro ile paylaşır. Buradan Euripides’in lirik

kısımlara oyunda diyaloga göre ağırlık verdiği ve Hekabe’nin acısını daha dramatik bir

hale sokmaya çalıştığı buna karşın Seneca’nın oyununda liriği çok kullanmadığı

sonucuna varabiliriz.
187

ANDROMAKHE

Troyalı Kadınlar oyunlarına bakıldığında her iki yazarın da Andromakhe’ye aynı

rolü verdiği (annelik) fakat oyunların bazı bölümlerinde farklı karakter özellikleri

yüklediği görülmektedir. Bu durum da, aynı Hekabe’de olduğu gibi, karakterlerin

olaylar karşısında verdiği tepkilerin bazı durumlarda benzer olmasına, bazı durumlarda

ise farklılaşmasına neden olmaktadır.

Her iki karakter de ilk kez oyunların ikinci bölümünde karşımıza çıkar. Her iki

bölümde de aynı kurgu oyuna eklenerek, Astyanaks’ın öldürüleceği haberi

Andromakhe’ye verilmiştir. Bu noktadan sonra benzerlikler azalmaya farklılıklar

çoğalmaya başlar. Öncelikle karakterler haberi farklı şekilde öğrenirler. Andromakhe

haberi, Euripides’te Talthybios’tan öğrenirken Seneca’da rüyasına kocası Hektor’un

girip onu uyarması ile öğrenir. Euripides, Andromakhe’ye haberi oğlu kucağındayken

vererek karakterine durumu değiştirebilecek fırsat tanımamıştır. Buna karşın Seneca,

kurguyu farklı bir şekilde oyuna sokmuş, Andromakhe’ye haberi rüyasında vererek ona

durumun akışını değiştirebilmek için farklı davranabilme olasılıkları vermiştir. Sonuçta

Andromakhe oğlunu saklasa da onu ölümden kurtaramamıştır. Büyük bir ihtimalle

Seneca’nın kurguyu farklılaştırmasının amacı, Astyanaks’ı ölümden kurtarabilmek değil,

oyunun tansiyonu arttırabilmek ve Odysseus’u kötü bir exemplum olarak seyirci /

dinleyicisine gösterebilmektir. Seneca’nın oyununda karakter, Odysseus gibi hileye

başvurarak oğlunu kocasının mezarına saklamış, Odysseus’u onun öldüğüne

inandırabilmek için mücadele etmiştir. Yazar, Odysseus aracılığıyla karakter üzerinde

psikolojik baskı kurarak, annelik içgüdüsü, korku, kararsızlık, endişe ve üzüntü gibi belli

başlı faktörlerin insan duygularını nasıl etkilediğini ortaya koymaya çalışmıştır.


188

Euripides’in karakterinin annelik içgüdüsü, oyunda oğlunu saklayabilecek bir fırsat

yakalayamasa da, Seneca’nın karakterinden aşağı kalmaz. Ne var ki, bunu seyirciye

hareketleriyle değil sözleriyle gösterebilmiştir. Haberi öğrendikten sonra yaptığı

konuşma yüreklere dokunur türdendir. Ama şu fark da göz ardı edilememelidir ki,

Seneca’nın karakteri Euripides’inkine göre duygularını daha içten aktarmıştır.

Seneca’nın oyununda Andromakhe, eğer oğlu olmasaydı şu anda ölümü

yaşamaya tercih etmiş olacağını söyleyip onu bu hayata bağlayan tek şeyin oğlu

olduğunu ima eder. Euripides’in oyununda ise Andromakhe’nin böyle bir düşüncesi

yoktur. Ölmek istediğinden hiç bahsetmemiştir. Başına gelenler ne kadar kötü olsa da,

ona katlanmak zorunda olduğunu düşünür. Aslında Seneca’nın karakteri de aynı şeyi

düşünmüş olacak ki, oğlu öldürüldükten sonra ölme düşüncesini bir daha ağzına

almamış, hatta oğlunu son yolculuğuna uğurlarken babasının yanına gittiğinde kendisini

tutsak düşmekten kurtarmasını söylemesini istemiştir. Bu durum karakterin tutarlı

davranamadığının göstergesi olabilir.

Her ikisi de Hekabe’yi teselli etmeye çalışır. Tesellilerinin dayanak noktası

ölümün yaşamaktan daha iyi olduğudur. Normalde bu, savunulması oldukça zor bir

düşünceyken, karakterlerin içinde bulundukları durum da göz önüne alındığında

gerçektende haklı gerekçeleri olan ve karşısındakini etkileyebilecek türde bir

düşüncedir. Seneca teselliyi oldukça sınırlı tutmuş ve temel düşünce olarak vatanından

uzak olmaktansa orada ölüp gömülmenin çok daha iyi olduğu aktarmıştır. Euripides’in

oyununda ise tesellinin temel gerekçesi aynı fakat bunu düşünmeye iten neden farklıdır.

Euripides’in karakterine göre acı içinde yaşamaktansa ölüm yeğlenir bir durumdur,

çünkü insan ölüyken herhangi bir acı hissetmediğine göre dertlerinden de kurtulmuş
189

olur. O halde burada Andromakhe ölümü bir kurtuluş olarak görmektedir. Ne var ki

Seneca’nın karakteri ölümü dertlerden kurtuluş yolu olarak değil, şu anda içinde

bulundukları durumla kıyaslandığında daha iyi bir şey olarak düşünmektedir.


190

HELENE

Belki de oyunlardaki karakterler arasındaki en büyük farklılık Helene’de ortaya

çıkar. Yazarlar, bu karaktere birbirlerinden oldukça bağımsız roller yüklemişler bu da

karakterin farklı özellikler kazanmasına yol açmıştır.

Euripides’in oyununda Helene, tamamıyla efsaneden alışık olduğumuz bir

karakter içinde çizilmiştir. Herkesin nefret ettiği, Troya savaşının ve bunun getirdiği

yıkım ve acının sorumlusu olarak gösterdiği bir karakterdir. Başrol oyuncularından

koroya hatta Menelaos’a kadar herkes aynı şekilde düşünmekte, oyunun başından

sonuna kadar bu düşünce işlenmektedir. Ne var ki Seneca’nın oyununa baktığımızda

aynı tepkiyi göremeyiz. Öncelikle Helene’nin oyuna katıldığı bölüme kadar, bu uğursuz

evlilik hakkında hiçbir değinme ya da imaya rastlamıyoruz. Sadece Helene’nin oyuna

katıldığı bölümde Andromakhe tarafından eleştirildiğini ve Euripides’in oyununda

yöneltilen suçlamalara benzer suçlarla itham edildiğini görüyoruz.

Euripides’in oyununda Helene bir tutsaktır. Menelaos onu Yunanistan’a geri

götürüp idam etmek ve böylece ölümünün kocasını aldatan bütün kadınlara ibret

olmasını istemektedir. Helene bu kararı duyunca kendisini savunmak istemiş, talebi

kabul edilince de suçlandığı noktalar üzerinde tek tek durarak suçsuzluğunu ispatlamaya

çalışmıştır. Burada yazar Gorgias’ın ve Isokrates’in Helene’nin Savunması adlı

yapıtlarındaki retorik ve sofistik tartışma usullerini Helene’ye kullandırır ve kendisini

böyle savundurur. Bu ise eski Yunanistan’da kadınların retorik ve sofistik felsefeyle hiç

uğraşmadığı bir dönemde olağan üstü bir yeniliktir. Bu uygulama sonucu Helene, retorik

sanatını ve sofistik tartışma usullerini iyi bilen bir karakter görünümü kazanmaktadır. Ne

var ki, konuşması hem Hekabe’ninki kadar etkili olamamış hem de Menelaos’u
191

kararından döndürmeyi başaramamıştır. Helene, Seneca’nın oyununda da kendisini

benzer bir şekilde suçlamalarına karşı savunmuştur. Ama burada suçlama Hekabe’den

değil Andromakhe’den gelir. Savunması Euripides’in oyunundakine benzerlik gösterir.

Her iki oyunda da aynı noktalar üzerinde durulur. Daha önce de söylediğimiz gibi

Euripides’in oyununda Menelaos’un hem davacı hem de önyargılı ve kararlı bir hakem

olması Helene’nin aleyhine bir durum yaratmıştır. Seneca’da ise Helene Andromakhe’yi

öfkeli bularak, kendi isteği ile Menelaos’un son kararı vermesini istemiştir. Anlaşılan

burada Helene, Menelaos’u ikna edebileceğini düşünmüştür. Euripides’in oyununda

Helene ile ilgili karar, sonunda uygulanıp uygulanmadığı bilinmemektedir. Seneca’nın

oyununda da Helene’nin daha sonra başına gelecek olanlardan söz edilmemektedir.

Seneca’nın oyununa baktığımızda Helene ne bir tutsaktır ne de hakkında ölüm

kararı verilmiş bir mahkûmdur. Euripides’in oyununda Talthybios’un rolünü de

üstlenmiştir. Oyuna ilk kez Troyalı kadınlara Polyksena hakkında verilen kararı

açıklamak üzere girer. Kendisini kâhin olarak tanımlar. Nasıl ki Talthybios Hekabe’ye

Polyksena’nın kurban edileceğini söyleyemediyse, benzer bir biçimde Helene de bunu

yapamamış ve öncelikle Polyksena’nın Pyrrhos ile evleneceğini söylemiştir. Bu

haberden başka çekilen kuraların sonucunu da Andromakhe ve Hekabe’ye açıklar.


192

TALTHYBIOS

Seneca Talthybios’un oyundaki rolünü oldukça sınırlı tutmuş ve sadece birinci

bölümün başında Akhilleus’un isteğini oyun kurgusuna sokmak ve böylece Pyrrhos ile

Agamemnon arasında geçen felsefi içerikli tartışmaya zemin hazırlamak için

kullanmıştır. Euripides’te ise Talthybios oyunun başından sonuna kadar sahnededir ve

Troyalı kadınlara verilmesi gereken bütün haberleri o vermiştir. Euripides’te Yunanlı

olmasına rağmen yeri geldiğinde alınan kararı ağır bulmuş, yeri geldiğinde Hekabe ve

Andromakhe’yi teselli ederek doğru davranmaları için yönlendirmeye çalışmış yeri

geldiğinde ise onlara yardım etmiştir. Katı kalpli bir adam değildir, örneğin

Astyanaks’ın kararını Andromakhe’ye söylemekte zorlanır, ne diyeceğini bilemeyerek

lafı dolandırır. Kadınlar için bir şey yapamasa da tutumuyla onların üzüntülerini

anladığını belli ederek insancıl yanını sergiler.


193

KORO

Seneca koroyu ağırlıklı olarak felsefi düşüncelerini aktarmak amacıyla

kullanırken Euripides ise Hekabe’nin ve bütün Troyalı kadınların acısını daha iyi bir

şekilde dramatize edebilmek ve pathosu artırabilmek amacıyla kullanır. Böylece

Euripides’in oyununda koro şarkısı daha fazla, daha uzun ve dramatiktir. Tam aksine

Seneca’nın koro şarkıları ise çok daha karmaşık ve öğreticidir. Şarkılar birbirinden

kopuktur örneğin, Parodosta işlenen öğreti, birinci stasimonda çürütülebilir. Bu durum,

daha önce de bahsettiğimiz gibi, Seneca’nın koroyu çok işlevsel bir şekilde kullanma

tercihinden kaynaklanır. Euripides’te ise koro Troyalı kadınlarla bir yürektir. Tasvir

edilen hep Troya’nın ve sakinlerinin acısıdır. Efsaneden alınan öykülerle bu acı

desteklenir. Euripides Medea oyununun aksine bu oyununda mitolojiden daha çok

yararlanmıştır.

Euripides koro ile Hekabe arasında zaman zaman şarkılı diyaloglara yer vererek,

seyirciye daha çok ulaşmaya çalışır. Seneca’da parodos kısmında Euripides’in bu

kullanımından yararlanmıştır.
194

ORTAK OLMAYAN KARAKTERLER

KASSANDRA

Seneca’da bulunmayan Kassandra karakteri, Euripides’te efsaneden tanıdığımız

kâhin bakire tiplemesi olarak karşımıza çıkarılmıştır. Yunanlıların dönüş yolculuğunda

başlarına gelecek felaketi önceden bildiği için rahattır. Bu yüzden Agamemnon’la

evlenecek olmasına üzülmemektedir. Annesini teselliye çalışır. Apollon’un koyduğu

kısıtlama yüzünden gelecekle ilgili sözlerinde inandırıcı olmayı başaramaz.

PYRRHOS VE AGAMEMNON

Pyrrhos, babası Akhilleus’un huy ve kafa yapısınca birebir kopyasıdır. Kibirli,

öfkeli ve küstahtır. Kaba gücüne güvenir. Galipler yeniklere her istediğini yapabilir; kişi

gücüne ve konumuna göre maddi olarak onurlandırılmalıdır; insan kurbanı normaldir

gibi doğa yasasına uygun düşünceleri destekler. Babasının isteğini gerçekleştirebilmek

için Yunanlı kralların başı Agamemnon’la uzun bir retorik tartışmaya girmekten

çekinmemiştir. Seneca’nın uygarlık ve insancıllıktan uzak, küstah bir exemplum olarak

ortaya koyduğu ve her türlü aşırılığı ile Seneca’nın benimsediği Agamemnon gibi bir

kişiye oldukça zıttır. Buna karşın Agamemnon da, iyi bir proficiens olarak karşımıza

çıkar. Daha önce yaptıklarından pişmanlık duyar, gücünü kontrol edemeyip geçmişte

aşırıya kaçtığını kabul eder. Artık olgun ve bilge bir kraldır. İnsana saygılıdır. Pryyhos’a

doğru orta yolu göstermeye çalışır.

ODYSSEUS

Odysseus ise Homeros’tan tanıdığımız Odysseus’la aynıdır. Oyunda kendi

karakterini kendi açıklar. Kendisini çetin kaderi değiştirecek bir rahip olarak görür ve

genelde edebiyatta kazandığı hilekâr, söz ustası kavramını ima ederek şöyle der:
195

“Bu sözler her ne kadar benim ağzımdan çıkıyorsa da, benim olduğuna

inanmamanızı diliyorum. Bu sözler bütün Yunanlıların ve Yunanlı liderlerin

sözleridir.”284

Amacı doğrultusunda her şeyi mübah sayar. Amacı acıma duygusundan bile daha ağır

basar. Kendisi yalancı ve hileci olduğu için başkalarından da aynı nedenle kuşkulanır

Kafasında tek bir düşünce vardır; o da Yunan donanmasının sağ salim limandan

ayrılabilmesidir. Bunun olabilmesi için elinden gelen her şeyi yapar. Hile ve psikolojik

baskı kullanarak zorla Andromakhe’nin elinden oğlunu alır.

284
Sen., Tr., 524–7.
SONUÇ

Euripides ve Seneca’nın Medea ve Troyalı Kadınlar adlı yapıtlarını oyun planı

ve karakter bakımından inceledik. Ortaya çıkan benzer ve farklı noktaları genel

hatlarıyla özetlemenin uygun olacağını düşünüyoruz.

Oyunlar konu olarak aynı noktadan başlayıp, aynı noktada sonlanmalarına karşın

teknik ve içerik olarak birbirlerinden oldukça farklı planlanmıştır. Euripides’in her iki

oyunu da Seneca’nınkilerden daha fazla bölüme ve daha fazla koro şarkısına sahiptir.

Medea oyununda Euripides, Seneca’dan daha fazla karakter kullanmış, Troyalı

Kadınlarda ise tam tersine Seneca Euripides’ten daha fazla karakter kullanmıştır.

Yazarlar, karakterleri kafalarında planladıkları kurgu doğrultusunda ilerleyebilmek adına

eklemeyi ve ya çıkarmayı tercih etmiştir. Örneğin Medea oyunlarına baktığımızda

Euripides, üçüncü bölümde Aigeus karakterini sahneye sokarak, öncelikle Medeia’nın

Aigeus’un çocuksuzluğundan yararlanarak kendi çocuklarını öldürmeye karar vermesini,

aynı zamanda ise onları öldürdükten sonra sığınabileceği bir yer bulmasını sağlamıştır.

Böylece Euripides, Aigeus karakterini kullanarak oyuna iki yeni kurgunun daha

eklenmesine olanak tanımıştır.- Burada göze çarpan bir başka durum da iki karakterin

özelliği arasında yaratılan çelişkidir. Aigeus, çocuk sahibi olmak için her türlü yolu

denerken, Medea Iason’a unutamayacağı bir ders vermek adına çocuklarını öldürmeyi

planlamıştır. Seneca ise Aigeus yerine Iason’u çocuklarına düşkün bir tipleme olarak

çizerek Medea’nın çocuklarını öldürmeye karar vermesini sağlamıştır. Bölüm sayısının

fazla ya da az olmasının da tek nedeni yazarların, kurguyu oyunlarında farklı şekillerde

işlemeyi tercih etmelerinden kaynaklanır. Bu söylediğimizi de Troyalı Kadınlar adlı

oyunlardan vereceğimiz bir örnekle açıklayabiliriz: Euripides’te Astyanaks’ın


197

Yunanlılar tarafından öldürüleceği haberi, haberci Talthybios tarafından Andromakhe’ye

verilir. Kurgu ikinci bölümün ikinci kısmında oyuna sokulur, kurguya ayrı bir bölüm

ayırma gereği duyulmamıştır. Seneca’ya baktığımızda ise hem kurguya ayrı bir bölüm

ayrıldığını hem de yeni olaylar dizisi yaratabilmek için farklı bir biçimde işlendiğini

görüyoruz.

Karakter sayısı ve seçimi kadar, karakterlere yüklenen özellikler de oyunlarda

farklılık gösteren bir başka önemli unsurdur. Yazarlar, oyunlarının konularını bilindik

mitolojik öykülerden aldıkları için, genel hatlarıyla ana karakterlerin özelliklerini

değiştirmeyi fazla tercih etmemişler ne var ki, oyunların bir iki yerinde bu tutumu

bozmuşlardır. Örneğin Troyalı Kadınlar adlı oyununda Seneca Helene’nin karakterine

kahinlik özelliği katmış, Agamemnon’u efsaneden tanıdığımızdan daha mantıklı ve

ılımlı bir şekilde çizmiştir. Medea oyunlarında karakterler arasındaki farklılık daha fazla,

Troyalı Kadınlarda ise daha azdır. Korolar ise her iki oyunda da birbirlerinden farklıdır.

Euripides’in Medea adlı oyununda Medea, Seneca’nın karakterine göre daha insancıl,

Iason daha bencil, düzenbaz ve çıkarcıdır. Mitolojide ün saldığı gibi bir kahraman

değildir, başarılarını Medea’ya borçludur. Kreon ise daha ılımlı bir kraldır. Euripides’in

oyununun sonunda Iason’un mağdur duruma düştüğünü görmek belki seyirciye o kadar

üzüntü vermemiştir. Ne var ki Seneca’nın oyununa baktığımızda, Iason Kreon’un zulmü

karşısında Kreusa ile evlenmeyi kabul etmek zorunda kalmış ama durumu kendisine

inanmaz korkusuyla Medea’ya söylemekten kaçınmıştır. Seneca’nın Iason’u bu anlamda

Sophokles’in Antigone yapıtındaki Antigone’nin kızkardeşi Ismene’ye benzer. Iason da

onun gibi insan yapımı yasalara ve yöneticilere itaatkar bir tipleme özelliği taşır. Bunu

bilen seyirci / dinleyici oyunun sonunda Iason’u o halde görmekten büyük bir olasılıkla
198

üzüntü duymuştur. Troyalı Kadınlar’da ise karakterler arasında bu kadar büyük bir

farklılık yoktur. Her iki oyunda da Hekabe ve Andromakhe, tüm Troyalı kadınların

yaşadığı üzüntü ve acıyı temsil eden iki karakterdir. Karakter özellikleri değişmese de

yazarların oyun kurgusunda yaptıkları değişiklikler sonucunda karakterler zaman zaman

farklı roller üstlenmişlerdir. Örneğin; Seneca’nın oyununda Andromakhe çocuğunu

Odysseus’tan saklamaya çalışmış, Euripides’in oyununda ise Hekabe torununun cesedini

süslemiştir.

Karakterler arasındaki en büyük farklılık, koroda kendisini gösterir. Oyunlarda

koro, yazarlar tarafından oldukça farklı amaçlar doğrultusunda kullanılmıştır. Her iki

oyunda da Euripides koroyu kullanıp, başrol oyuncularının acısını, üzüntüsünü ve içinde

bulunduğu durumu daha da çok dramatize ederek, pathosu arttırmaya çalışmıştır.

Örneğin, Medea oyununda Korinthoslu kadınlardan oluşan koro bu kimliğini bir tarafa

bırakarak, bir kadın olarak Medea’nın yanında yer almıştır. Ama Seneca’nın oyununa

baktığımızda koronun Korinthoslu kadınlardan oluştuğu, Medea’ya karşı tutumundan

hemen anlaşılır. Euripides, Medea’nın yaptıklarını koro yoluyla ne kadar haklı gösterip

kapatmaya çalıştıysa, Seneca’nın korosu Medea’ya o kadar çok yüklenir. Birbirine zıt

olan bu tutum oyunların sonuna kadar devam eder. Troyalı kadınlarda ise tutum olarak

birbirine benzer yapıda korolar görürüz. Euripides yine koro yoluyla Troya kentinin ve

Troyalıların çektikleri acıyı ve başlarına gelenleri örneklerle tasvir ederek pathosu

doruğa çıkarmayı hedeflerken, Seneca’da bu durum çok daha sınırlıdır. Bunun yerine

yazar, iki koro şarkısında da felsefi konulara ağırlık vermeyi tercih etmiştir. Seneca’nın

bu yöndeki tercihi koronun oyundan uzaklaşmasına neden olur. Aslında Seneca sadece

Troyalı Kadınlarda değil, öteki oyunlarında da koroyu bu şekilde kullanır. Yazar


199

koronun oyun içindeki aktif işlevini sınırlamış ve onu çoğu yerde kendi düşüncelerini

yansıtmak amacıyla kullanmış, buna karşın Euripides çağdaşlarına göre koronun işlevini

sınırlamış olsa da yine de Seneca’ya nazaran koroyu oyunlarına organik olarak bağlı

tutmuştur.

Her iki yazar da içinde bulundukları çevrenin ağız tadına uygun oyunlar

yazmışlardır. Seneca alt yapısı sağlam olarak yetişmiş, Yunan edebiyatından, felsefeden,

retorikten anlayan kısacası Roma toplumunun elit kısmı diye nitelendirebileceğimiz

seyirci / dinleyici kitlesine yapıtlarını sunmuştur. Bu yüzden rahatlıkla oyunlarında

mitolojiyi, retoriği ve felsefeyi kullanabilmiştir. Büyük bir olasılıkla oyunlarını

sahnelenmek için değil okunmak için yazdığından oyunların konularına da istediği

şekilde yön verebilmiştir. Euripides ise, Seneca’ya göre, çok daha sıradan bir seyirciye

sahipti. Bunun yanı sıra oyunlarını okunmak için değil sahnelenmek için yazmıştı. O da,

her ne kadar felsefeyi ve retoriği kullanmış olsa da, Seneca gibi süslü betimlemelere,

retorik dolu konuşmalara ve uzun monologlara oyunlarında yer vermemiştir. Seneca’nın

yapıtlarını zevkle okuyabilmek için gerçekten de sağlam bir mitoloji ve coğrafya

bilgisinin yanı sıra okuyucunun, felsefeden ve retorikten de anlaması hatta bayağı ilgili

olması gerekir. Euripides ise daha çok tiyatro seyircisinin ağız tadına uygun oyunlar

yazmış, felsefe ve retoriği bir tiyatro oyununa ne kadarı yakışacaksa o kadar

kullanmıştır.

Genel olarak oyunlarda yazarların vermek istediği ana fikre gelecek olursak;

Medea oyunlarında her iki yazar da, öfke ve kinin yıkıcı sonuçlarını ortaya koymaya

çalışarak, karşımızdaki kişi ne suç işlemiş olursa olsun, ceza vermede adil olunması

gerektiğini vurgulamaya çalışmıştır. Sonuç olarak Medea, kocasını cezalandırmak


200

isterken, hiçbir suçu olmayan, masum çocuklarını öldürmüş ve böylece ceza vermede

adil olamamıştır.

Troyalı Kadınlar oyunları için de aşağı yukarı aynı şeyler söylenebilir. Her iki

oyunda da yenenlerin, yenilenler üzerinde sahip olduğu gücü ne ölçüde kullanmaları

gerektiği sorgulanmıştır. Güce sahip olan kişinin onu dikkatli, ölçülü ve adil bir şekilde

kullanarak, karşısındaki kişilerin haklarını yememesi gerektiği görüşü verilmeye

çalışılmıştır.

Sonuç olarak söyleyebiliriz ki, Euripides ve Seneca klasik geleneğe bağlı kalarak

yazdıkları oyunlara getirdikleri yenilik ve farklılıklarla özgün yapıtlar vermişlerdir.

Konuları aynı olmasına ve aynı şekilde başlayıp sonlanmalarına rağmen oyunlar teknik,

içerik ve plan bakımından farklı planlanmışlar; karakterler ise bu farklılığa uygun olarak

değişik özellikler üstlenmiştir.


201

KISALTMALAR

Cic. : Cicero

Tusc Tusculanae Disputationes

Eur. : Euripides

Med. Medea

Hek. Hekabe

Or. Orestes

El. Elektra

Tr. Troyalı Kadınlar

Hipp. Hippolytos

Diog. Laert. Diogenes Laertios

Hes. Hesiodos

Theog. Theogonia

Lucr. : Lucretius

Ov. : Ovidius

Am. Amores

Ar. Ars Amatoria

Her. Heroides

Met. Methamorphoses

Plut. : Plutharkos

Mor Moralia

Nik Nikias

Sen. : Seneca
202

Med. Medea

Tr. Troyalı Kadınlar

Cons.Poly Consolatio Ad Polybium

Cons. Marc Consolatio Ad Marciam

Suid. : Suidas

Tib. : Tibullus

Quint. : Quintilianus

Verg : Vergilius

Ecl Eclogae

Georg. Georgicae
203

ÖZET

Çalışmada, Euripides ile Seneca’nın aynı adı taşıyan tragedyalarından Medea ve Troyalı

Kadınlar adlı oyunlarını klasik gelenek çerçevesinde nasıl işledikleri incelenmiştir.

Araştırma iki ana bölüme ayrılmış; ilk bölümde oyunların planları ikinci bölümde ise

karakterler karşılaştırılmış; sonuç olarak yazarların oyunlara klasik gelenek uyarınca ne

gibi değişiklikler ve yenilikler getirdikleri ortaya koyulmaya çalışılmıştır.


204

ABSTRACT

In the study, the way Euripides and Seneca processed, within the frame of classical

tradition, the plays “Medea” and “Trojan Women”from the tragedy of the same name is

examined. The research is divided into two main sectors; in the first the plans of the

plays, and in the second the characters are compared. As a result, the varieties of

differences and innovations brought by the authors to the plays in accordance with the

classical tradition are brought to attention.


205

KAYNAKÇA

ƒ Albrecht, Von Michael, A History Of Roman Literature, The Netherlands,

E.J.Brill, 1997

ƒ Aristophanes, Acharnians-Knights-Clouds-Wasp-Peace, çev. Jeffery

Henderson, Cambridge-Mass., Harvard University Press, 1996

ƒ Aristophanes, Peace-Birds-Frogs-Lysistrata-Thesmophoriazusae-The

Ecclesiazusae-Plutus, çev. Benjamin Bickley Rogers, Cambridge-Mass.,

Harvard University Press, 1996

ƒ Aristophanes, Kurbağalar, çev. Nevzat Hatko, Ankara, Milli Eğitim

Basımevi, 1946

ƒ Baldry, H.C, The Greek Tragic Theatre, 1.basım, New York, W.W.

Norton&Company, 1971

ƒ Bates, Nickerson, William, Euripides A Student Of Human Nature,

Perpetua Book, New York, A.S Barnes& Company, Inc.,1961

ƒ Beacham, C., Richard, The Roman Theatre And It’s Audience, 1. basım,

London, Routledge,1991.

ƒ Bonnard, Andre, Antik Yunan Uygarlığı cilt. 3 (Euripides’ten

İskenderiye’ye), çev. Kerem Kurtgözü, 1. basım, İstanbul, Evrensel

Basım Yayın, 2004

ƒ Boyle, A.J., Tragic Seneca-An Essay In The Theatrical Tradition,

Routledge London And New York,1997.


206

ƒ Burian, Peter, Directions In Euripidean Criticism, 1. basım, Durham,

Duke University Press, 1985.

ƒ Buttrey, T.V, “Accident And Design In Euripides Medea”, The American

Journal Of Philology, Vol 79 No 1 s. 1–17, The Johns Hopkins

University Press, 1958

ƒ Cambridge, Pickard, A.W, Dithyramb, Tragedy And Comedy, Oxford,

Claredon Press, Special Edition Of Sandpiper Books Ltd, 1997.

ƒ Conacher, D.J, Euripides And The Sophists, 1.basım, London, Gerald

Duckworth& Co. Ltd, 1998

ƒ Conacher, D.J, Euripidean Drama-Myth, Theme And Structure,

University Of Toronto Press, 1967

ƒ Conte, Biagio, Gian, Latin Literature A History, çev. Joseph B. Solodow,

1. basım, Baltimore& London, The Johns Hopkins University Press, 1994

ƒ Çelgin, Güler, Eski Yunan Edebiyatı, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1990.

ƒ Davis, J, Peter, Shifting Song: The Chorus In Seneca’s Tragedies,

Hildesheim Zürich-London, Olms- weidmann, 1993

ƒ Decharme, Paul, Euripides And the Spirit of his Dramas, Washington,

N.Y, Kennikat Press, Inc./Port, 1968

ƒ Diogenes Laertios, Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri, Çev.

Candan Şentuna, 1. basım, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları-Kazım Taşkent

Klasik Yapıtlar Dizisi, 2003.


207

ƒ Easterling, P.E, Knox, B.M.W, The Cambridge History Of Classical

Literature I Greek Literature, 5. basım, New York, Cambridge University

Press, 1990

ƒ Erasmo, Mario, Roman Tragedy; Theatre To Theatricality, 1. basım,

Austin, Universtiy of Texas Press, 2004

ƒ Euripides, Cyclops-Alcestis-Medea, çev. David Kovacs, Cambridge-

Mass., Harvard University Press, 1994

ƒ Euripides, Volume III. Trojan Women, Iphigenia Among Taurians, Ion,

çev. David Kovacks, Cambridge-Mass., Harvard University Press, 1999.

ƒ Euripides, Volume IV Suppliant Women-Electra- Heracles, çev. David

Kovacs, Cambridge-Mass, Harvard University Press, 1998

ƒ Euripides, Elektra, çev. A.Hamdi Tanpınar, Ankara, Maarif Matbaası,

1943

ƒ Euripides, Alkestis, çev. A. Hamdi Tanpınar, 2. baskı, İstanbul, Milli

Eğitim Basımevi, 1964

ƒ Euripides, Herakles, çev. Lütfi Ay, Ankara, Ankara Maarif Matbaası,

1943

ƒ Euripides, Hippolytos, çev. Lâmia Kerman, İstanbul, Milli Eğitim

Basımevi, 1949

ƒ Evans, C. Elizabeth, “A Stoic Aspect Of Senecan Drama: Portraiture”,

Transactions and Proceedings Of The American Philological Association

Vol 81 s. 169–184, The Johns Hopkins University Press, 1950

ƒ Fuat, Mehmet, Tiyatro Tarihi, İstanbul, Varlık Yayınları, 1961


208

ƒ Garton, Charles, “The Background To Character Portrayal In Seneca”,

Classical Philology, Vol 54 No 1 s. 1–9, The University Of Chicago

Press, 1959

ƒ Goldberg,M., Sander, “The Fall And Rise Of Roman Tragedy”,

Transactions and Proceedings Of The American Philological Association

Vol 126 s. 265-286, The Johns Hopkins University Press, 1974

ƒ Grimal, Pierre, Mitoloji Sözlüğü-Yunan ve Roma, çev. Sevgi Tamgüç, 1.

baskı, İstanbul, Sosyal Yayınlar, 1997

ƒ Harsh, Whaley, Philip, A Handbook Of Classical Drama, Standford

California, Standford University Press, 1944.

ƒ Henry, Denis, Walker B., “Loss Of Identity: Medea Superest?: A Study

Of Seneca’s Medea”, Classical Philology Vol. 62. No.3 s. 169–181, The

University Of Chicago Press, 1967

ƒ Hornblower, Simon; Spawforth, Anthony, The Oxford Classical

Dictionary, 3.basım, New York, Oxford University Press, 2003

ƒ Kenney, E.J, Clausen W.V, The Cambridge History Of Classical

Literature II Latin Literature, 1. basım, New York, Cambridge University

Press, 1982

ƒ Larson, Tietze, Victoria, The Role Of Description In Senecan Tragedy,

1.basım, Germany, Peter Lang GmbH, 1994

ƒ Latacz, J, Antik Yunan Tragedyaları, Çev. Yılmaz Onay, 1.basım,

İstanbul, Mitos Boyut Yayınları-Tiyatro/ Kültür Dizisi, 2006.


209

ƒ Lewis, D.M, Boardman, John, Davies, J.K, Ostwald M, The Cambridge

Ancient History, Volume V The Fifth Century B.C., 1.basım, New York,

Cambridge University Press, 1992

ƒ Lloyd, Michael, The Agon In Euripides, Oxford, Claredon Press, 1992

ƒ Mansel, Müfid, Arif, Ege ve Yunan Tarihi, 7. basım, Ankara, Türk Tarih

Kurumu Basımevi, 1999

ƒ Marti, M., Berthe, “The Prototypes Of Seneca’s Tragedies”, Classical

Philology Vol 42 No 1 s.1-16, The University Of Chicago Press, 1947

ƒ Michellini, Norris, Ann, Euripides And The Tragic Tradition, 1. baskı,

Wisconsin, The University Of Wisconsin Press, 1987.

ƒ Mills, S.P, “The Sorrows Of Medea”, Classical Philology, Vol 75 No 4 s.

289–296, The University Of Chicago Press, 1980

ƒ Murray, Gilbert, Euripides And His Age, London, Oxford University

Press, 1965

ƒ Ohlander, S, Dramatic Suspense In Euripides And Seneca’s Medea, Peter

Lang Publishing, 1989.

ƒ Pratt, Norman T, Seneca’s Drama, The University Of North Carolina

Press-Chapel Hill And London, 1983.

ƒ Pratt, Norman, T, Jr., “The Stoic Base Of Senecan Drama”, Transactions

And Proceedings Of The American Philological Association, Vol 79 s. 1-

11, Johns Hopkins University Press, 1948

ƒ Rose, H.J, Handbook Of Greek Literature, 6. basım, Great Britain,

Jarrold&Sons Ltd, Norwich, 1964


210

ƒ Sandbach, F.H, Ancient Culture And Society The Stoics, London,

Chatto&Windus Ltd., 1975

ƒ Segal, Charles, Interpreting Greek Tragedy-Myth, Poetry, Text, 1. Basım,

Ithaca And London, Cornell University Press, 1968.

ƒ Seneca, Ahlaki Mektuplar Epistulae Morales Kitap I-XX, Çev. Türkan

Uzel, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1992.

ƒ Seneca, Tragedies II Agamemnon-Thyestes-Hercules Oetaeus-

Phoenissae-Octavia, çev. F.J. Miller, Cambridge-Mass., Harvard

University Press, 1987

ƒ Seneca, Medea, Çev. Çiğdem Dürüşken, 1. basım, İstanbul, Türkiye İş

Bankası Kültür Yayınları-Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi LV, 2007.

ƒ Seneca, Phaedra, çev. Michael Coffey, Roland Mayer, 1.basım, New

York, Cambridge University Pres, 1990

ƒ Seneca, Troades-Medea-Hippolytus-Oedipus, çev. F.J. Miller, 8. basım,

Cambridge-Mass., Harvard University Pres, 1998

ƒ Seneca, Troyalı Kadınlar, Çev. Haydar Dönmez, 1.basım, Ankara, T.C

Kültür Bakanlığı Sanat-Tiyatro Eserler Dizisi, 1998.

ƒ Şentuna, Candan, Euripides’in Alkestis’i, Ankara, Ankara üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, 1975

ƒ Thomson, George, Tragedyanın Kökeni, Çev. Mehmet H. Doğan, 2.

basım, Payel Yayınları, 2004

ƒ Turco, Lewis, The Book Of Literary Terms, Hannover-London,

University Press Of New England, 1999


211

ƒ Vardar, Berke, Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, İstanbul,

Multilingual Yabancı Dil Yayınları, 2002

You might also like