You are on page 1of 3

Paylaşımlarıma öncelikle ülkemizin yetiştirdiği değerli fikir adamlarında H.

Nihal ATSIZ Beğ’in dilimiz


hakındaki bir makalesiyle başlamak istiyorum…

Bozulan Türkçe

(H. Nihal ATSIZ)

Türkiye’de milli ülkünün hükümetler eliyle yok edilmesinden ve milli eğitimin başına uzun yıllar
kozmopolit unsurların gelmesinden sonra kültürün bütün alanlarında olduğu gibi “dil” de de bir
yozlaşmanın ve soysuzlaşmanın başladığı bilinen, görülen bir gerçektir.

Türkçeyi Türkleştirmekle, Türkçeleştiriyoruz diye bozmanın birbirine karıştırıldığı zamanımızda, ortada


görülen manzara aklın, mantığın ve bilginin safdışı edilmesidir.

Halk Partisi hükümetleri zamanında okullardan Türkçe dilbilgisi (gramer)nin yıllarca kaldırılması
neticesinde doğru Türkçe yazamayan birkaç nesil türediği gibi, Türkçeyi Türkçeleştirmek bahanesiyle
yapılan bozmaların sonucu da ortaya dil diye gülünç bir ucube çıkarması olmuştur.

Türkçeyi yanlış kullanma hastalığı, bir zamanlar, Mareşel Fevzi Çakmak’ın Genel Kurmay Başkanlığı
sırasında askerlik terimlerini makul ve mantıklı bir anlayışla, bilgi ile Türkçeleştiren orduya da
bulaşmıştır.

Bunun en belirli örneği rütbe adlarında görülmektedir.Eskiden “piyade yüzbaşısı”, ”piyade


binbaşısı,”topçu albayı” denirken ve şüphesiz doğrusu da bu iken şimdi “piyade yüzbaşı”, piyade
binbaşı “, topçu albay “ denilmektedir. ”Piyade” ve “topçu” kelimeleri hem isim hem de sıfat olduğu
için, diyelimki bu rütbe isimlerinde sıfat olarak ele alınmış ve “piyade yüzbaşı” diyerek sıfatı
tamlaması (= sıfat terkibi) vücuda getirilmiştir. Fakat “istihkam”, “muharebe”, “tank”, “güverte”,
“makine”, “hava” gibi sıfat tarafı olmayıp yalnız isim olan kelimelerle rütbeler bir araya gelince ortaya
“makine albay”, “hava general” gibi Türkçenin kurallarına ve selikasına asla uymayan, yanlış ve acayip
terkipler ortaya çıkmaktadır.

Bu yanlışın tevil tarafı, gerekçesi yoktur. Kısaltmak için yapıldığı da söylenemez. Kutlu bir varlık olan
dil, kısaltmak, zamandan kazanmak için bozulamaz.

Bugünkü Türkçede iki isim yan yana gelip toplu bir mana belirttiği zaman ya ikisi ya da en aşağı biri
takı alır: Türk cumhuriyeti, Türk bayrağı, evin kapısı, ulusun gözbebeği gibi. Bunların Türk cumhuriyet,
Türk bayrak, ev kapı, ulusun gözbebek haline getirilmesi nasıl bir facia ise tank albay, güverte binbaşı
da aynı şeydir.

İki isim yan yana geldiği halde ikisi de takı almazsa birinci isim, sıfat sıfat olarak kullanılmış demektir.
“Demir kapı”, ”gümüş kutu” terkipleri kullanılış bakımından “büyük yapı” veya “ küçük kutu”
terkiplerinden farklı değildir.

Coğrafya isimlerinde ikisi de takı almayan isimler “ isim terkibi” olmak halini kaybedip kaynaşmışlar,
tek kelime haline gelmişler, “birleşik isim” olmuşlardır: Kadıköy, Göztepe, Tınaztepe, Adatepe gibi…

Türkçeyi yabancı ve gereksiz kelimelerde temizlerken güdülecek prensip önce Türkiye Türkçesinden,
sonra öteki Türkçelerden kelime almak olmadığı taktirde Türkçenin kurallarına, kanunlarına, dil
zevkine uymak şartıyla kelime türetmekti.

Acemler böyle yapıyorlar. Son zamanlarda imparotiçe veya kraliçe karşılığı olarak “Ferah Diba” için
kullandıkları “şehbanu” kelimesi bunlardan biridir.Farsçanın zevkine uygundur. İlk işitende anlar.Bizde
Paylaşımlarıma öncelikle ülkemizin yetiştirdiği değerli fikir adamlarında H.Nihal ATSIZ Beğ’in dilimiz
hakındaki bir makalesiyle başlamak istiyorum…

ise böyle dil zevki gibi noktalara aldıran yok. “İnkılap” yerine uydurulan “devrim” ile “hayat” yerine
uydurulan “yaşantı” hiç şüphesiz Türkçeyi hiç bilmeyen cehele-i fecerenin kariha-i sabihasından
çıkmıştır. Türkistan Türkçesinde “inkılap” karşılığı zaten mevcut olan “özgeriş” kelimesi alınsaydı,
“başka” demek olan “özge” den çıktığı, “başkalaştırmak” manasına gelen “özgermek”ten yapılmış
olduğu için hem doğru türetilmiş olacak, hem de hiç olmazsa eski edebiyatı bilenler tarafından hiç
yadırganmadan kabul edilecekti?

Bunun gibi “hayat” kelimesinin Türkçesi olarak zaten eski metinlerde bulunan “dirlik” kabul olunsaydı
“yaşantı” ya hiç lüzum kalmayacak, “hayat”ı atmak isteyenlerin elinede mantikı bir koz vermiş
olacaktı.

Böyle yapılmadı. Şimdi herkes dili istediği gibi kullanıyor. Bu, istediği gibi kullanma yalnız şahışlara
münhasır kalmayıp resmi dairelere de giriyor. İş yalnız kelime uydurmakla kalsa iyi. Türkçenin yapısı,
dilbilgisi de bozuluyor ve Milli Eğitim Bakanlığı, Yemliha’yı kıskandıracak tatlı bir uyku ile uyumasına
devam ediyor.

Eski Kültür Müsteşarı Adnan Ötüken’in “Türk Dili İçin Mücadele” başlığı altında yayınladığı iki broşür,
bu facianın durdurulması için atılmış ilk adım sayılabilir. Adnan Ötüken bu memlekete bir Milli
kütüphane kazandırmış olan şahsiyettir. Bu bakımdan hizmeti büyüktür. Türklüğe hizmetinin en
büyük delili ise kültür müsteşarlığı sırasında solcuların ona “kültür düşmanı kültür müsteşarı”lakabını
takmalarıdır. Hiç şüphesi uydurma ve iğrenç “tilcik”lerle, “tüm”lerle”, “ya da”larla konuşan kültür
maskaraları Adnan Ötüken’in kültürünü ve milli kütüre hizmetini anlayamazlar, anlasalar da satılmış
oldukları merkezlerin direktifi dolayısıyla kabul edemezlerdi.

Türkçenin bugünkü acıklı durumu karşısında çok şey yazılabilirse de burada, yayılmak istidadı
gösteren bir tanesini işaret ederek geçeceğim ve söylenecek başka şeyleri ileriye bırakacağım.

Türkçenin bir kaidesi şudur:

Şahıs zamirleri “ile”, “gibi”, “için”, “kadar”, kelimeleriyle birleştikleri zaman genetif haline geçerler.
Yani “benle” yerine “benimle” dendiği gibi “ben gibi” yerine “benim gibi” demek icab eder.

Yeni nesillerin benimle,seninle,onunla yerine benle, senle, onla diye konuşması Hristiyan azınlıkların
Türkçesine benzemekte ve insanı Türkçeden iğrendirmektedir. Gençlere bir ders olmak üzere burada
bir kaidenin listesini veriyorum.

YANLIŞ DOĞRU

BENLE BENİMLE

SENLE SENİNLE

ONLA ONUNLA

BİZLE BİZİMLE

SİZLE SİZİNLE

BEN GİBİ BENİM GİBİ


Paylaşımlarıma öncelikle ülkemizin yetiştirdiği değerli fikir adamlarında H.Nihal ATSIZ Beğ’in dilimiz
hakındaki bir makalesiyle başlamak istiyorum…

SEN GİBİ SENİN GİBİ

O GİBİ ONUN GİBİ

BİZ GİBİ BİZİM GİBİ

SİZ GİBİ SİZİN GİBİ

BEN KADAR BENİM KADAR

SEN KADAR SENİN KADAR

O KADAR ONUN KADAR

BİZ KADAR BİZİM KADAR

SİZ KADAR SİZİN KADAR

BEN İÇİN BENİM İÇİN

SEN İÇİN SENİN İÇİN

O İÇİN ONUN İÇİN

BİZ İÇİN BİZİM İÇİN

SİZ İÇİN SİZİN İÇİN

Zamirin sonuna çoğul takısı gelince bu kaide yürümüyor: Onlarla, onla gibi, onlar kadar, onlar için.
İşaret sıfatlarında da bu kaide yürürlükte değildir: O kadar, bu kadar, şu kadar, o gibi, bu gibi, şu gibi…

Türkçe yazan gençlerin bu kaideye dikkat etmelerini, konuşurken de böyle konuşmalarını


kendilerinden rica ederim.

Nihal ATSIZ, Ötüken, 30 Ekim 1968, Sayı: 11

You might also like