You are on page 1of 4

25.07.

2019 Sam ha Ayverd ve İstanbul Türkçes

Samiha Ayverdi ve İstanbul Türkçesi


Hasan Ali Yıldırım 15 Temmuz 2019, Yeni Şafak

Herhangi bir şeyin ilk kez sahtesiyle tanışan birine o şeyin hakikatini
anlatmak, aslında varolmamış bir şeyin hayaliliğini anlatmaktan çok daha
zordur; zannedildiğinin tersine. Ve hatta imkânsızdır. Öyle ya, bizim için
dünya, sadece algıladıklarımızın arasından tasniflendirip anlam
yüklediklerimizden ibaret değil mi? Gerisi mi? Gerisi varken yok.

Demem o ki zamane gençlerine mazinin hakiki üzümünü hakkıyla


anlatmak kabil mi? Tattıramadıktan sonra üstelik. Onların nezdinde mazi,
heyhat ki şimdinin eskisinden ibaret.

Hâlbuki bir tek yiyecekten misal tutsak; lezzetleri, rayihaları ve endamları


birbirinden lâtif çocukluğumun İstanbul’unun 30 civarındaki üzüm envaı
zamaneye nasıl anlatılabilir? Haydi diyelim ki anlatmayı başardık,
aralarındaki farkı nasıl tefrik ettirebiliriz? Hiç kabil mi böyle bir şey?

MEÇHUL İSTANBULLU
Ya bahsettiğimiz yiyecek değil de bir kavramsa meselâ. Vefa tasavvur
ediniz. Çoğunluğun nezdinde vefa aslında bir semt adı iken pek azımız için
beraberinde karşılıklılığı getiren, itaati mutlaklık gerektiren bir hakkaniyet
çeşidi.

Aynı durum, İstanbullu kavramı için de geçerli; hatta çok daha fazlasıyla.
Günümüzde bu tabir, İstanbul’da ikamet eden kişiler için kullanılmakta;
mecburen. Hâlbuki pek yakın bir vakte kadar bu tabir, yeryüzünde eşi-
menendi bulunamayacak bir tahassüs, tefekkür, teşebbüs, eda, tavır, tarz
ve hâlin has ismi manâsına gelmekteydi.

Şimdilerin ahalisine o hakiki İstanbullu’yu anlatmak kabil mi?


İstanbullular’ın sadalarına kulak kabartılarak; belki. O da ancak bir yere
www.tar h stan.org/sam ha-ayverd -ve- stanbul-turkces /14972/ 1/4
25.07.2019 Sam ha Ayverd ve İstanbul Türkçes

kadar. Cumhuriyet en çok da İstanbullu’nun ruh köküne kibrit suyu


dökmenin nizamı değil miydi? Yazık ki.

O İstanbullu ile şimdininkinin arasındaki fark, Isparta’nın en cins gülü ile


onun ‘lâylondan’ taklidinin arasındaki farktan dahi fazla.

FARKI TEFRİK
Samiha Ayverdi o nesli tükenmiş ve bir daha eşi-menendi gelmeyeceği gibi
evsafı da artık kavranamayacak İstanbullulardan biri. Ah Tuna, Vah Tuna
da onun olgunluk döneminde, vefatından üç sene evvel yayımlanmış
kitabı. Tarih şuuru, içtimaiyat, ruhiyat, fikriyat, hissiyat, siyaset; zevk,
neş’e, hikmet, irfan, izzet, ikram, ahlâk ve anlayış yüklü metinler.

Ah Tuna, Vah Tuna, 69 metinden müteşekkil bir mecmua. Arabı, kasdı


mahsusayla tahrif edilmiş 69 siyah-beyaz resimden müteşekkil bir mazi
tasviri. Yokedilmişliği bile unutulmuş kadim bir dünyadan gelen zayıf bir
aksi sada. Cızırtısı münderecatını aşmış bir eski plâk.

Yahut da sanki çoğunluğa göre naftalin kokulu çatı katı sandığından çıkma
kıymetsiz tereke parçaları hatta. Yanılma hakkımı saklı tutarak ifade
ettim. Öyle ya, hem bahsettiği mevzuatı çoktan ‘aşmış geçmiş’
bulunmaktayız, hem de o mevzuat kimsenin hasretini çektiği şeylerin
arasında yeralmıyor artık.

Biraz da bu yüzden o ahlar, vahlar.

Bir çeşit ‘eskinin Selim İleri’si yani.

Mi?

İSTANBULLU KİMDİR
Ne ki işin hakikati böyle değil. Ah Tuna, Vah Tuna, mıymıy bir nostaljiden
fersah fersah uzak.

www.tar h stan.org/sam ha-ayverd -ve- stanbul-turkces /14972/ 2/4


25.07.2019 Sam ha Ayverd ve İstanbul Türkçes

Öte yandan, tam kalbinden ikiye bölünmüş bir tarihin katledilmiş


hikâyesinin son tanıklarından biri. Haza İstanbul dili.

İstanbullu İstanbul’da yaşayan kişi değil dedik. Ama kim olduğunu


söylemedik.

İstanbul bir şehrin adı iken İstanbullu bir terkibin adı. Rum, Yahudi,
Ermeni, Levanten, Arap, Acem, Çerkes, Arnavut, İspanyol, Rus, Leh gibi
birçok farklı milliyete ve ahlâka ait tahassüsün, tefekkürün ve dahi
teşebbüsün, ta Orta Asya’dan getirilmişler ile başta Anadolu olmak
kaydıyla Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Mezopotamya’da ve sair topraklarda
bulunanların sırrı meçhul bir formüle göre karılmış harmanının ‘zevk’le
bedenlenmiş hâlidir İstanbullu. Başka bir ifadeyle Müslüman Türk’ün
irfanının imametiyle vücut bulmuş bir cemiyeti akvam. Beheri ancak
kendinden ibaret küçük oluşlara temas ettikten sonra onları bir üst
kimliğe dönüştüren Müslüman Türk teshirini çıkarıp aldığınızda o
İstanbullu terkibi gider, geriye birbiriyle imtizaçsız bir hamule kalır.
Şimdikinden yine de hâllice elbet.

ASLI, BENZERİ, BENZERİNİN BENZERİ


Samiha Ayverdi’nin Ah Tuna, Vah Tuna isimli kitabı işte mevcudu artık
kalmamış İstanbullu’nun lisanıyla yazılmış bir metin. Bu husus metnin
içeriğinden de mühim.

Doğrusu şimdilerde konuşup yazdığımız dile de hayli benziyor bu lisan. İyi


ama herkesin takdir edeceği gibi, bir şeyin sahicisiyle benzeri arasındaki
fark, kimileyin hiç de o kadar belirgin değildir ki. Misal, muhteşem bir
fotoğraf karesi ile aynı mevzuu tespit eden sıradanı arasındaki fark % 3,
bilemediniz % 5’tir. Fazlası değil. Ne ki mutad ile muhteşemin arasındaki
farkın nispeti de sadece bu kadardır.

Dolayısıyla anlaşma aracı düzeyine indirgediğimiz günümüz Türkçesi ile


Samiha Ayverdi’nin son temsilciliklerinden birini üstendiğini ifade
ettiğimiz İstanbul Türkçesi’nin arasındaki fark da ilk bakışta öyle âhım-
şahım bir mesabe gibi görünmeyebilir.
www.tar h stan.org/sam ha-ayverd -ve- stanbul-turkces /14972/ 3/4
25.07.2019 Sam ha Ayverd ve İstanbul Türkçes

Farkı tefrik için letâfet şart.

İÇERİDEN BİR BAKIŞ


Kitabın türü de zamane dışı. (Zaman dışı değil.) Bazen bir hatıra
parçasıyla karşılaşmaktayız bu kitaptaki yazılarda, bazen bir tespitle veya
tertiple; yahut da kuvveti kadimliğinden gelen bir tahlille. Ve her satırına
sinmiş bir ıstırap sızısı eşliğinde. Ukalâlığa, ‘onu da okudum, şunu
da’cılığa yahut olmadık yerde sergilenmek istenen yamuk bakış ısrarına
yer yok bu kitapta.

Öte yandan yazarın İstanbulluluğunu lisanıyla tahdit de mahzurlu. Çünkü


kitapta, kimselere benzemeyen o eski İstanbul hayatından, gravürlerdeki
gibi oryantalist, yani dışarıdan bir bakış değil, içeriden bir seziş ve sezdiriş
fikri hâkim. Evet, yitip giden, maziye karışan bir hatıralar
kumkumasından çok, geleceğe sarkmak isteyen bir geçmişin bilkuvve
şahlanışının kıpırdanışına tanıklık ederiz Ah Tuna, Vah Tuna’nın
satırlarında.

O yüzden de Ah Tuna, Vah Tuna’da hatıra, nostaljiye evrilecek hiçbir gedik


bulamıyor. Tersine, her hatıra, yekdiğeriyle birleştikçe büyüyen,
devasalaşan bir hafızaya dönüşüyor. İstanbul’dan doğan ve yedi iklim, üç
kıtaya genleşen kazınmaz bir hafıza.

Ne ki Cumhuriyet’le gölgesi bile kazınılmış.

Ah Tuna, Vah Tuna, artık yaşanması gayrı kabil bir İstanbul hatırası. Ve
hafızası.

Kaynak:https://www.yenisafak.com/hayat/samiha-ayverdi-veistanbul-
turkcesi-3498412

www.tar h stan.org/sam ha-ayverd -ve- stanbul-turkces /14972/ 4/4

You might also like