Professional Documents
Culture Documents
İskender’in Aristoteles’in akıl görüşünü nasıl anladığı ve yorumladığı felsefe tarihinde önem
arz etmektedir.
Afrodisyaslı İskender’in doğum yeri, Mahmut Kaya’nın İbn Fatik ve İbn Ebî
Usaybia’ya dayandırarak verdiği bilgilere göre Batı Anadolu’da Caria kasabası olarak bilinir. 1
Afrodisyaslı İskender’in doğum ve ölüm tarihleri tam olarak bilinmese de eserlerinden yola
çıkılarak yaşadığı dönem tahmin edilmektedir. İskender, On Fate isimli çalışmasını Roma
198-209 yılları arasına denk geldiğinden bu bilgiler bize Afrodisyaslı İskender’in yaşadığı
şarihi olarak Antik Yunan’da Andronicus ve Aspasius gibi halefleri tarafından bir otorite
bir şarih olarak kendisine tartışılmaz bir önem atfedilmiştir. 4 O, Aristoteles’in ilk şarihi
olmasa da geniş çaplı ve sistematik eserleri günümüze kadar ulaşan ilk şarih olarak bilinir.
1
Bkz. Mahmut Kaya, “İskender Afrodisî”, TDV, c. 22, s. 560.
2
Schroeder & Todd, Two Greek Aristotelian Commentators On the Intellect, s. 7.
3
Dorothea Frede, “Alexander of Aphrodisias”, https://plato.stanford.edu/entries/alexander-aphrodisias/ Michael
Gebauer, (02.03.2017)
4
Peter Adamson, Philosophy in the Hellenistic and Roman Worlds, Oxford: Oxford University Press, 2015, s.
182.
Özellikle Aristoteles’in metinlerindeki kapalılığı gidermek ve içerdiği problemleri çözmek
için Aristoteles’in metodunu kullanması, onun şarihler arasında hususi bir yere sahip
olmasında etkili olmuştur. İskender, Grek şerh geleneğinde, Simplicius’un In Physica isimli
Afrodisyaslı İskender, İslam dünyasına aktarılan felsefi düşüncede de önemli bir yer
tutmuş, onun eserleri Aristoteles’in eserleri ile birlikte Arapça ’ya çevrilmiştir. Hatta sonraki
dönemlerde, İskender’in Grekçe orijinalleri kayıp olan kimi eserleri, Arapça çevirileri
sayesinde korunmuştur.7
ilaveler de yapmıştır.”
5
Shroeder & Todd, ‘‘Two Greek Aristotelian Commentators On The Intellect, s. 5.
6
Adamson, Philosophy in the Hellenistic and Roman Worlds, s.182.
7
Adamson, Philosophy in the Hellenistic and Roman Worlds, s.182.
8
Sarıtaş, İskender Afrodisi ve Felsefesi, s. 14’dan aktarılmıştır.
Aristoteles şarihi olması bakımından övgülerini belirtmiş hem de onun kendi felsefi görüş ve
eserinde İskender’e elli iki defa atıfta bulunması da onun İslam dünyasındaki etkisi açısından
dikkate şayandır.9
Afrodisyaslı İskender’in eserlerini ve şerhlerini değil, aynı zamanda İbn Ruşd gibi daha
filozoftan filozofa, bir dönemden diğer döneme, dil ve üslubu değişse de aktarılmaya devam
etmiştir.11
Afrodisyaslı İskender’in bir şarih olarak izlediği metodu açıklamak metnin içeriğini
itibariyle eserlerinde yer alan konulara başlıklar vermekte ve konulara başlamadan önce
konunun muhtevasını bir taslak şeklinde sunmakta, konunun kapsamı ve niteliği hakkında ön
bilgiler vermektedir. Afrodisyaslı İskender, bir şarihin üzerinde önemle durması gerektiğini
9
Bkz. Mahmut Kaya, “İskender Afrodisî”, TDV, c. 22, s. 560.
10
Adamson, Philosophy in the Hellenistic and Roman Worlds, s.182.
11
Adamson, Philosophy in the Hellenistic and Roman Worlds, s.182.
12
Dorothea Frede, “Alexander of Aphrodisias”, https://plato.stanford.edu/entries/alexander-aphrodisias/ Michael
Gebauer, (02.03.2017)
düşündüğü dilsel açıklamalara kendi metodunda da yer verir. Şerh ettiği metindeki bir
Afrodisyaslı İskender’in eserleri incelendiğinde üretken bir yazar olduğu görülür. Hem
şerhleri hem de kendine has görüşlerini içeren eserleri mevcuttur. Tüm eserleri hakkında bilgi
vermek bu çalışmanın konusu olmasa da ilgilendiği alanlarla ilgili fikir vermesi açısından bazı
Perception.15
da kaynaklık eden Aristoteles’in De Anima isimli eserine paralel üç eseri daha olduğu
bilinmektedir. Bunlardan birincisi kayıp şerh olan De Anima, ikincisi İskender’in kendi
Mantissa olarak adlandırılan psikoloji yazıları içinde korunan De Intellectu da ona aittir. Bu
eserler aynı zamanda Arapça’ya da çevrilmiştir. De Anima isimli eseri 9. yüzyılda Bağdat’ta
aidiyetinin tartışılmış olmasıdır.18 Aklın aşamalarını ele alan bu iki eser arasındaki bazı
işlevlerinde önemli farklılıklar bulunmaktadır.19 Her iki eserde de akıl üçe ayrılmaktadır: (i)
Bilkuvve akıl, (ii) Bilfiil akıl, (iii) Faal akıl. Her iki eserde de faal akıl ilahîdir. De Anima
isimli eserinde bilkuvve akıl bir kabiliyettir, yetidir. Maddeden formu soyutlayabilme
akıl, sadece aklın gelişmemiş biçimidir, soyutlayabilme yetisine sahip değildir. Diğer bir fark
ise De Anima’da ilahî aklın eyleminin dolaylı olmasıdır ve bilkuvve aklın maddesinden
soyutladığı formları düşüncenin nesnesi kılmasıdır. Fakat De Intellectu’da faal akıl bilkuvve
akla, bilfiil akıl olma özelliği kazandırmaktadır.20 Bazan (1973), Moraux’un Afrodisyaslı
çelişkilerin söz konusu eserlerin İskender’e aidiyetini sorgulamaya yol açmaması gerektiğini
Afrodisyaslı İskender, akıl teorisini genel olarak Aristotelesçi bir tarzda ele alsa da
aslında aklın tabiatı konusunda ondan farklılaşmaktadır. Aristoteles, De Anima III. kitabının
4-5. Kısımlarında, akıl konusunda net bir ayrım yapmamış olmasına karşın Afrodisyaslı
İskender De Intellectu eserinde aklı doğrudan bir ayırıma tabi tutmakta ve işlevleri
17
Sarıtaş, İskender Afrodisi ve Metafiziği, s. 176.
18
Shroeder & Todd, ‘‘Two Greek Aristotelian Commentators On the Intellect, s. 6.
19
Shroeder & Todd, ‘‘Two Greek Aristotelian Commentators On the Intellect, s. 6.
20
Shroeder & Todd, ‘‘Two Greek Aristotelian Commentators On the Intellect, s. 6-13.
21
Shroeder & Todd, ‘‘Two Greek Aristotelian Commentators On the Intellect, s. 8.
böyle bir ayrım bulunmamasına rağmen Afrodisyaslı İskender Aristoteles’e atfederek böyle
Aristoteles’te olduğu gibi tek bir akıldan bahsetmekte fakat aklı işlevleri bakımından
ayrıştırması ve etkin aklın ilahi akıl olduğunu söyleyerek Tanrı ile özdeşleştirmesi çoklu akıl
kuramına kapı aralamaktadır. Nitekim İskender’den sonra gelen şarihler de onun güçlü
etkisinden ötürü aklın yapısal birliğini göz ardı ederek aklı ayrıma tabi tutmuşlardır.
İskender, Aristoteles’in akıl kuramını üçlü ayırıma tabi tutarak Aristoteles’in diğer
çalışmıştır.
Neticede, Afrodisyaslı İskender eserlerinde akıl üzerine kendisine ait görüşlerini dile
söylemektedir. Bunlardan ilki maddi, yani bilkuvve akıldır. Ancak İskender, bu akıl türünün
maddi oluşunun, onun madde gibi bir tür alt katman oluşu anlamına gelmediğini belirtir. Ona
göre bu akıl türünün maddiliği, diğer akıl türleri ile kıyaslandığında üst-alt ilişkisi içinde
olduğunu değil; başka bir varlık sayesinde var oluşa geçtiğini ifade etmektedir. Ancak bu
varoluş biçimi, onun bizatihi kendi kapasitesi dâhilindedir. Bu nedenle İskender, aklın söz
konusu kapasiteyi kendi özünde barındırdığı ölçüde bilkuvve halde olduğunu söyler. 22
diğer akıl türlerinden aşağı görmediği anlaşılmaktadır. Diğer bir ifade ile İskender, akıllar
gücü sayesinde elde ettiğini söylemektedir. Ona göre, akıl varlığa çıkmak için başka bir aktif
bilkuvve aklın varlığı da zorunludur. Bilkuvve akıl için İskender’in yaptığı bu açıklamalar
bizi bilkuvve aklın hem kendisi dışındaki bir tür akıl yoluyla hem de bizatihi kendi
Bu akıl, henüz aktif olarak düşünmeyen ama bizatihi bu yetiye sahip olan akıl kısmı
olan maddi akıldır. İskender, Aristoteles’in bilkuvve akla dair yaklaşımına farklı bir boyut
kazandırarak bilkuvve aklın insan ruhuna mündemiç olduğunu vurgulamıştır. İskender’e göre
bu özellik insanı diğer canlı varlıklardan ayıran bir ayrıcalık olarak görülmelidir.23
22
Alexander of Aphrodisias, De Intellectu, Terc. Frederic M. Shroeder, Toronto: Pontifical Institute Of Medieval
Studies, 1990. S.46 106,19.
23
Alexander of Aphrodisias, De Intellectu, S.46 106,23.
İskender’in bilkuvve aklı insan ruhu için bir imtiyaz olarak tanımlaması onda var olan
dair yaptığı bir benzetme ile analizlerini derinleştirmektedir: Ona göre, duyu organları, kendi
görme duyusu, içinde bulunduğu ve kendisinin görme işlevini yerine getiren göz kadar
renksizdir. Koku alma yetisinin de aslında kendine has bir kokusu yoktur. Ama koklama
işlevini yerine getirir.24 Aynı şekilde bilkuvve aklın da, bilkuvve olmak tabiatından başka bir
özelliği yoktur. Yani İskender bilkuvve aklın kendine has bir tabiatı olmadığını
söylemiştir. Ona göre eğer bilkuvve akıl bir tabiata sahip olmuş olsaydı bu tabiat, onun
Ayrıca tıpkı duyu organlarında olduğu gibi mesela göz ile gözün gördüğü şeyler nasıl
iki farklı şey ise bilkuvve akıl da makulatı alma kapasitesi olduğu için makulat olması
mümkün değildir.26
Buradan ulaşılabilecek sonuç, beden sayesinde ve bedenin bir parçası olan duyu
İskender’e göre bilkuvve akıl insanda doğuştan bulunmaktadır. Onun bilkuvve aklın
doğuştan var olduğunu söylemesiyle bedende bir organının olmadığını veya aklın beden
Ancak, aslında o, aklın doğuştan var olduğunu ileri sürmesiyle birlikte onu gerçek anlamda
24
Alexander of Aphrodisias, De Intellectu, S. 46, 106,30.
25
Aristoteles, De anima, s.150-151.
26
Alexander of Aphrodisias, De Intellectu, S. 47, 107, 5.
maddi bir şey olarak görmemekte, onu bir yeti olarak değerlendirmektedir. Akıl, yalnızca
ruhun bir tür kapasitesi olup, formları ve düşünceleri alma özelliğini taşımaktadır. Burada
gerçekleştirmede bedene büyük bir rol biçerken; aklı bedenden ayrı, ancak ruh ile ilişkili
biçimde tasavvur ediyor izlenimi vermektedir. Diğer bir deyişle ruh varsa potansiyel akıl da
vardır.
gerçekleştirmelerinde bedene büyük bir rol biçmekte iken, aklı sadece ruh ile ilişkili olarak
tasavvur etmektedir. Diğer bir deyişle İskender’e göre insan ruhu ve bilkuvve akıl birbirinden
Doğuştan bu akla sahip olsa da bilkuvve akıl sadece etkinleştiğinde fiile geçtiğinde var olduğu
ortaya çıkar. İskender De Intellectu eserinde bilfiil akla verdiği nitelikleri De Anima’da
bilkuvve aklın nitelikleri olarak ortaya koymaktadır. Örneğin De Intellectu’ da makulatı alma
potansiyelliğini maddi akla vermişken düşünebilmeye yönelimini bilfiil aklın niteliği olarak
sunmuştur. De Anima’da ise aklın makulat üzerine düşünebilme yeteneğini bilkuvve akla
vermiştir. De Anima’da maddi aklı eylem alanına çıkmış akıl olarak sunarken burada esas
aldığımız De Intellectu’ya göre maddi akıl sadece makulatı kabul etme yetisinden ibarettir.
Bilkuvve aklın ancak etkinlik kazandığında aktif oluşu kayda değer bir noktadır çünkü
Bu hususta İskender, Aristoteles’le aynı şekilde düşünür ve bilkuvve aklın aktive edilmediği
27
Alexander of Aphrodisias, De Intellectu, 107,15. S. 47.
Bilkuvve akılla ilgili İskender’in düşüncesinde dikkat edilmesi gereken bir husus da
şudur: O, bilkuvve aklı, De Intellectu’da tamamen makûlâtı? kabul etmeye elverişli olma
olarak sunmakta ve onu yalnızca bir depolama kapasitesi olarak görmektedir. Oysa De
“Bilkuvve akıl olduğu sürece, faal akıl da olmalıdır. Çünkü faal akıl, bilkuvve
aklın tabiatının sebebidir. Bu (akıl) tam anlamıyla akledilebilir bir form ve maddeden
ayrı olacak.”
Buradan anlaşılacağı üzere bilkuvve akıl varlığını sürdürebilmek için faal akla
bağımlıdır.
Bilkuvve aklın, faal akıl sayesinde maddeden ayrı akledilebilir bir form haline
gelmesi, De Intellectu eserinden farklı bir yorum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu özellik De
bilkuvve aklın sadece bir kabul etmeye elverişli olma(receptivity) olarak değerlendirilmesi
akledilebilir olma özelliğini De Intellectu’da bilfiil akla (intellect in habitu) akla vermesinden
bulundurarak şöyle bir sonuca varabiliriz. İskender’in şerhlerinde aklı üçe ayırmış olması
bilgisi ışığında bilkuvve aklın potansiyel bir akıl olduğunu söyleyebiliriz. De Anima’da
28
Richard Sorabji, “The Philosophy of the Commentators 200-600 AD”, London: Duckworth, 2004. 88, 23-4, s.
105.
29
Miira Tuominen, “Receptive Reason: Alexander of Aphrodisias on Material Intellect” s. 3.
30
Herbert A. Davidson, “AlFarabi, Avicenna & Averroes on Intellect”, New York: Oxford University Press,
1992, s. 10.
bilkuvve akılla ilgili söylenen akledilebilir olma özelliği aslında İskender’in bilfiil aklın sahip
olduğu bir özelliktir. Çünkü bu özellik bilkuvve akla devredilirse bilfiil akıl olarak ayrı bir
akıldan bahsedilmesi makul olmaz. Aynı şekilde İskender’in üçlü ayrımı da söz konusu
edilmemiş olur.
Aristoteles’e göre bilkuvve akıl üzerine yazı yazılabilir levha gibidir, bu noktada
İskender bu örneğin tam olarak bilkuvve aklı tanımlamak için uygun olmadığını belirterek
aslında bilkuvve aklın levhanın üzerine yazılabilme niteliği yahut yazılabilme potansiyeline
benzetilebileceğini vurgulamaktadır.31
olarak elde edebilse de kapsamlı teorik bilgiler için eğitime muhtaçtır. Bu bağlamda
İskender’e göre kavramlara sahip olmakla onları gerçek anlamda bilmek ve hakikatlerine
nüfuz etmek iki farklı şeydir. Tuominen, bunu anlaşılır kılmak için yunus kavramını örnek
verir. Bahsedilen fark; yunus kavramına/algısına sahip olmak ile yunuslar üzerinde
31
Miira Tuominen, The Ancient Commentators on Plato and Aristotle, s.190.
32
Miira Tuominen, The Ancient Commentators on Plato and Aristotle, s.188.
2. Bilmeleke Akıl
İskender aklı değerlendirirken aklı sadece bilkuvve ve faal akıl olarak ikiye ayırmaz
aynı zamanda bilfiil/bilmeleke akıl (dispositional intellect) olarak üçüncü bir akıldan daha söz
eder.
İskender’e göre bu aklı diğer akıl türlerinden farklı kılan özellik şudur:
Aklın bu yetisi onun özünde taşıdığı aynı makulatı kavrama yetisini gösterir. Çünkü
pasif durumdayken dahi aynı makulatı algılayabilir, fakat aktif olması gerekmez.
Afrodisyas yine bu durumu bir analoji yoluyla açıklamıştır. Mesela, sanatçılar bir eseri
üretme yetisini taşırlar. Yani sanatçı oldukları için sanat eseri üretebilmektedirler. Sanatçı
sanat eserini ürettiği anı bilmeleke aklın potansiyel akıl karşısındaki durumundaki gibi
etkinliğini gösterebiliriz. Birinci tip akıl ise sanatçı gibi değildir. Eğer ortada eser varsa,
Potansiyel akıl daha önceden de belirtildiği üzere aktif düşünme biçimine geçtiğinde
varlık kazanır. Bu tür akıl yalnızca “var” (prenest) dır. Kendisinden dahi fazla tekâmül etmiş “
more complete” şeyler üzerinde varlık gösterir. Yani düşünen varlıklar üzerinde Bu durumda
o ikinci tip akla dönüşmüş olur.35 Bilmeleke/bilfiil akıl, düşünmeye yönelmiş bir tür eğilim
gibi görmekteyiz. Bilkuvve akılda duyu algıları ile alınan veriler, Faal aklın etkisi ile aktif
düzeyde makulata dönüşür. İlk olarak kavramlar potansiyel halde mevcut olduğunu daha
33
Alexander of Aphrodisias, De Intellectu, 107. 21.S.47
34
Alexander of Aphrodisias, De Intellectu, 107. 22 S.47
35
Alexander of Aphrodisias, De Intellectu, 107. 25. S.47
Hatırlanacağı gibi Aristoteles akıl hususunda belirgin veya terimsel bir ayırım ortaya
ancak o, eserinde insandaki düşünme yetisini yücelterek ve onun tekâmül ediş vasfına vurgu
Denilebilir ki İskender, bilmeleke/bilfiil aklı saf potansiyel halde makulata sahip insan
ile tam aktif bir biçimde makulata sahip insan arasında bir yerde konumlandırmaktadır. 36
Burada meleke halinde akıl (intellect in habitu)/bilfiil akıl insanın akletme gücüne delalet
etmektedir. Ayrıca bu akıl faal aklın insanda etki edip onun, aktif bir şekilde düşünmesini/
akıl görüşünü açıklarken belirttiği ve fakat Aristoteles’i yorumlarken ilahi niteliklere haiz akıl
ile bozuluşa uğrayan bozulabilir potansiyel aklın ilişkisini açıklamada kullandığı bir tür
çözümdür denilebilir.
36
Herbert A. Davidson, “Al-Farabi, Avicenna & Averroes on Intellect ”, s. 11.
37
Herbert A. Davidson, “Al-Farabi, Avicenna & Averroes on Intellect “, s.11.
1. Faal akıl
Üçüncü tip akıl ise bilkuvve akla biçim veren ve onu işlevsel hale getiren faal akıl
analojisi ile bu aklı açıklamaya çalışmaktadır. Bu analojiye göre, nasıl ışık renkleri görünür
kılarak onlardaki potansiyeli açığa çıkarsa faal akıl dediğimiz şey de bilkuvve ve potansiyel
Burada sözü edilen husus, faal aklın dönüştürme yetisidir denilebilir. Işık-renk
analojisinden de anlaşıldığı üzere faal akıl, hem bilkuvve akıl üzerinde, düşünmenin bilkuvve
Doğası gereği makulat ile aynı olan faal akıl bilkuvve akıl biçimine etkinlik
kazandırmaktadır. Bilkuvve aklı aktif hale getirerek onu gerçek formuna sokar.39 Bilkuvve
İskender, bu hususta kayda değer bir tespit daha yapar. Ona göre özünde bilkuvve
halde makulat olan, objesinden soyutlanmış formlar, bu vasıflarını faal akıl (productive
intellect) yoluyla kazanmışlardır. Çünkü faal akıl, makulatı; potansilyel halinden düşüncenin
etkin objeleri haline getirmektedir; düşünme eylemi her vuku bulduğunda objesinden
soyutlanmış söz konusu formlar, hem düşünmenin hem de aklın nesnesi niteliği kazanırlar.
Fakat İskender’e göre, objesinden soyutlanmış formlar, aktif bir biçimde düşüncenin nesnesi
İskender’in burada sözünü ettiği durumun akıl ve düşünme arasındaki ortak paydaya
delalet ettiği söylenebilir. Nitekim her ikisi de nesnesinden soyutlanmış formları obje
38
Alexander of Aphrodisias, De Intellectu 107. 29. S.48
39
Alexander of Aphrodisias, De Intellectu, 107. 34. S. 47
40
Alexander of Aphrodisias, De Intellectu, 108. 3. S.48
üzerinde durduğu bir konudur. Ancak bu ayrım, anlaşılacağı üzere tamamen bağımsız iki
duruma işaret etmemektedir. Çünkü makulat bir defa akledildiğinde faal akılla aynileşir.
özdeştir” görüşünden hareketle akıl ile akledilirin özdeşliğine ulaşmaya çalışmaktadır. Ona
göre, nasıl ki bilfiil bilgi, esasında bilgi nesnesi ile özdeşse ve yine bilfiil duyumlamanın,
duyu nesnesi ile özdeş olmasındaki gibi, aynı şekilde bilfiil akledilir de bilfiil akılla özdeş
Burada sözü edilen özdeşlik tanımından yola çıkarak Afrodisias’ın makulat ile faal
aklın (productive intellect) birbiri ile aynı olduğu savını öne sürdüğü görülür. Öyle ki bu iki
İskender’e göre insan aklının gerçek mahiyetine kavuşması, ancak makulat halini
almasıyla gerçekleşir.42 Diğer bir deyişle insan aklının, gerçekten düşünmesi için düşünmenin
gerçek nesnesi vasfını taşıması gerekir. İnsan aklı düşünmenin gerçek nesnesine yani
makulata dönüşür. Sözü edilen bu iki şey de aslında makulat olup aktif haldedirler.
İnsan aklı diyebileceğimiz bilfiil aklın üstlendiği ayırıcı, taklit edici ve bu tür formlar
yoluyla düşünücü olmak gibi vasıfları vardır. Bu vasıflara sahip olabilmesi veya
gerçekleştirmesinin sebebi ise faal akıldır. Afrodisias faal aklın; ruhumuzun bir parçası
olduğundan değil, onun dışarıdan gelen bir akıl olduğundan bizim düşüncemize etki
edebileceğini ve onun vasıtası ile düşünmeye başladığımızdan dolayı aktif bir şekilde
Burada faal akıl ve makulat arasında kurulan bağın, faal akıl ve ruh arasında
41
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, S. 49
42
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, 108. 14. S.49
43
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, 108. 19. S.49
tanımlanmıştır ve insanın düşünme etkinliğine, insan onu düşünmeye başlaması ile ilişiğe
geçmiştir.
İskender, faal aklın dışardan gelen bir akıl olarak insan düşüncesine etki edebileceğini
ve insan aklının faal akıl sayesinde aktif olarak düşünmeye başlayacağını belirtmektedir.
Sonuç itibari ile faal akıl, insan ruhunun dışında bir akıl olduğunu belirtmiş ve soyut
insan aklından bağımsız olarak varlığını sürdürdüğünü gösterir. Faal aklın bu vasfı onun
doğasına mündemiçtir. Dolayısıyla faal akıl, hem kendi doğasında iken hem de makulat iken
bilfiil/aktif haldedir. Bu nedenle İskender, faal aklı, maddeden ayrı bir form ve bir öz olması
İskender’in faal aklı insan ruhundan bağımsız ve yok edilemez olarak nitelemesi onun
faal akla bilfiil akla kıyasla daha fazla etkinlik atfettiğini ispatlar niteliktedir. Bu tür aklın
Aristoteles tarafından da ölümsüz45 olarak belirtilmesi göz önünde bulundurulursa, her iki
İskender’e göre bilfiil akıl, aktif halde iken kendi başına düşünebilir. Bu ise onun, faal
akıl gibi dışarıdan gelen ve ayrı bir akıl oluşundan değil, faal akıl ile fiile geçmesindenaktive
oluşundan kaynaklanır.46
Afrodisias’ın burada sözünü ettiği bilfiil aklın kendi kendine düşünebilme yetisi, faal
akla atfettiği ruhtan bağımsız olma özelliğinden ayrı gözükmektedir. Çünkü bilfiil akıl, faal
akıl sayesinde bilfiil olma ve kendi kendine düşünmeye yönelme vasfını kazanmıştır.
Dolayısıyla, bilfiil akıl için salt bir bağımsızlıktan söz etmek makul bir yorum değildir.
44
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, 108. 26. S. 49
45
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, S.49
46
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, 109. 4, S.50
Bilfiil akıl, sözkonusu nesneleri düşündüğünde, kendini düşünmüş olur. Böylelikle
makulat halini alır. Dolayısıyla bu akıl türü, düşünme eylemine başladığında makulat ile
Burada hem bilfiil akıl, hem de faal akıl Afrodisias’ın tanımına göre makulata
dönüşürler. Ancak aradaki nüansı vurgulamakta fayda görüyoruz. Faal aklın makulat ile
özdeşliği bakidir denilebilir. Bilfiil akıl ise, düşünme eylemi gerçekleşmediğinde makulat ile
özdeşliğini yitirir.
İskender, faal akıl ve bilfiil aklın düşünme esnasında makulat ile özdeşleştiğini, şöyle
bir örnek göstererek açıklamaya çalışmaktadır: Duyu yetisinin duyu objeleri ile duyumlama
da tıpkı bunun gibi faal aklın etkisi ile makulat ile özdeşleşmektedir. Yani, aAlgı ile
mesabesindedir. Dolayısıyla algılama da akıl da, maddeden ayrı olan formları edinme yoluyla,
Afrodisias faal aklı açıkladığı bölümde büyük oranda bilfiil akıl ile kıyaslayarak faal
aklın niteliklerini açığa çıkarır görünmektedir. Buna göre bilkuvve akıl, faal aklın etkisi ile
bilkuvve akıl biçimini aşıp ilerlediğinde, kendi halini alır, yani bilfiil akıl olur. Bilfiil halde
faal aklın kendi kendini düşünmesi gibi bilfiil akıl da kendi kendini düşünür. Bununla birlikte
İskender’e göre iki akıl arasında şöyle bir ayrım vardır: Faal akıl kendisinden başkasını
düşünmez. Makulat ile özdeşliği kendisi tarafından ve sürekli aktif olarak düşünülür. Faal
akıl, doğası gereği makulat olduğundan daima bu vasfı taşıyacak, yani makulat olmayı
sürdürecektir.49 Faal ve bilfiil akıl arasındaki bu ayrım dikkat çekicidir. Her ikisi de kendi
47
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, 109. 7. S. 50
48
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, 109. 11. S. 50
49
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, 109. 22. S.51
kendini düşünme esnasında ortak yolu kullansalar da, faal aklın salt kendi kendini düşünüyor
oluşu Afrodisias tarafından bir nevi ayrıcalık ve üstünlük olarak telakki edilmiştir. Çünkü
Afrodisias’ın faal aklın düşünme biçimine dair yaptığı diğer bir vurgu burada
“süreklilik (perpetually)” olarak karşımıza çıkmaktadır. Faal akıl aktif biçimde iken sürekli
Faal aklın bir diğer özelliği de karışmamış, saf (unmixed) olmasıdır. Aynı zamanda
maddesizdir (immaterial). Dolayısıyla özünde bilkuvve olarak sahip olduğu hiç bir şey yoktur.
İskender’in aklın saf olduğunu belirtmesi yine sadece kendi kendisini düşünüyor
oluşuna dayanır. Eğer düşünme eyleminin kendisinden başka bir nesnesi daha olsaydı ne
İskender, nasıl ki var olan her şeyin hem pasif hem de faal olan nitelikleri varsa, akıl
içinde aynı şey söz konusudur der. Yani, bilkuvve ve bilfiil aklı harekete geçirecek bir faal
aklın varlığı zorunludur. Tıpkı duyumlamada, duyu organı pasif halde iken duyumlama
nesnesinin faal olması ve böylelikle duyu organı yoluyla algılamanın gerçekleşmesi gibidir. 51
Görüldüğü gibi İskender, duyu nesneleri ile duyumlama arasındaki aktif-pasif ayrımından
yola çıkarak makulat ile akıl arasındaki ilişkiye bir kez daha değinmiştir. Bu nedenle, aklın
Aristoteles pasif haldeki aklın aktive olup düşünmeyi gerçekleştirebilmesi için sürekli etkinlik
düşünme arasındaki ilişkinin de varlığından söz eder. Buna göre, tarafımızca düşünülen hiçbir
şey, etkin olarak makulat değildir. Çünkü aklımız bilkuvve halde makulat olan algı
nesnelerini düşünür. Bunun karşılığında düşünülen şeyler de, akıl yoluyla makulat halini
alırlar.52
Afrodisias aklın makulat ile ilişkisine değinirken bir örnekleme yapar. Bir insan var
oluşa getirildiğinde ona verilen yürüme yetisi, o kişinin tekamül etmesini beklemeksizin,
zaman içinde etkinlik kazanır. İşte akıl da aynı şekilde, doğal haldeki makulatı; nihai
Daha açık bir ifade ile faal akıl, doğal haliyle insanda bilkuvve var olan ve etkin
olmayan makulatı, düşünmenin nesnesi yaparak aktif hale getirir. Bu da, yani makulatın etkin
oluşu da, yürüme eylemi gibi esasında var olan ama düşünme ile beraber açığa çıkan bir
melekedir denilebilir.
Algılama ile akıl nesnelerini almak bakımında karakteristik özellikleri itibariyle benzer
yapıdadırlar. Ama aklın pasif olduğunu söylemek mümkün değildir. O her daim faaldir.54
Aklın faal oluşunu İskender şöyle delillendirmiştir: Akıl için bir şeyler üretmek, yani
faal olmak; başka şeylerden etkilenebilir oluşundan da önceliklidir. Öyle ki, aklın faal olması
onun varoluş biçimidir. O her daim faaldir.55 Akıl ilk olarak makulatı öz biçimde üretir, daha
sonra düşündüğü bu makulattan birini seçer ve farklı bir şekilde tanımlar. Bu tür birbirinden
ayırma eylemi, düşünmenin de önünde gelir.56 Tıpkı ateşin değdiği her şeyi tüketmesinden
ötürü faal oluşu ve bunu gerçekleştirirken tüm maddeyi kendine alması ve ondan beslenmesi
52
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, 110. 16. S. 52
53
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, 110. 31. S. 53
54
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, 111. 8. S. 54
55
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, 111. 8. S. 54
56
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, 111. 15. S. 54
gibi; bizde var olan akıl da aynı şekilde faal düşünülmelidir. Aynen bunun gibi akıl da,
özünde makulat olmayan bu formlar artık düşünmenin nesnesi haline geldiklerinden değişime
uğrarlar.
İskender, ışık-renk analojisinde olduğu gibi aklın doğası gereği makulat olduğunu;
diğer makulatın ise onun sayesinde ve onun etkinliği ile var olduğunu vurgular. Ancak şunu
hatırlatmakta fayda vardır ki, faallik vasfı akla uygun bir özelliktir ve düşünmenin de
aktif/faal oluşuna delalet eder.58 Makulat içinse aynı durum söz konusu değildir.
Aklın fiziksel olarak dünyada var oluşu da değinilen bir diğer husustur. Ona göre akıl,
faaliyetlerini kesintisiz biçimde gerçekleştirerek var olur. Ancak akıl ve beden bir karışım
(mixture) halinde düşünüldüğünde, bedenin söz konusu akıl için bir alet olduğu söylenebilir.
Çünkü akıl, tüm bedende “ex hypothesi” konumundadır. Bu tür akıl, etkin hale kavuşmak için
Afrodisias akıl- ruh ayrımı yapmasına karşın, akıl ve bedenin tamamen bağımsız
olmadığını, bedenin akıl için bir alet olduğunu ifade etmektedir. Bu nedenle denilebilir ki,
beden-akıl ilişkisi söz konusu olduğunda bu bağımsızlık yerini “bağımlılık” haline bırakır.
Çünkü yapılan tanımdan da anlaşılacağına göre bilkuvve akıl, bilfiil hale gelebilmek için
beden aletine muhtaçtır. Beden ve aklın bir karışım (mixture) olarak tanımlanması da bu
gerekçeye dayanmaktadır.
57
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, 111. 19. S. 54
58
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, 111. 36 S. 55
59
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, 112. 9. S. 55
Bu durumda faal akıl, her ne zaman söz konusu bedeni bir araç olarak kullanırsa
tanrısal (instrumentally???, divine) olarak faaliyet gösterir60. Faal aklın bedeni bir araç olarak
kullanması bilfiil akıl aracılığıyla gerçekleşir. Aklımız ilahi akıldan bir cüz olduğundan, ilahi
aklın etki edebildiği bir şeydir ve ilahi aklın etkinliği ile aktif düşünme meydana gelir. Bu
nedenle, ilahi akıl var olmasaydı, düşünmeyi gerçekleştirmemiz imkânsız hale gelirdi.61
Burada sözü edilen, Tanrı’nın bilkuvve akıl üzerindeki etkinliği ve bu yolla bilfiil
aklın makulat ile aynı olarak tanrısal forma kavuşması İskender tarafından zorunlu bir
müdahale olarak görülmüştür. Bu ise faal aklın bilkuvve akıldan farklı olarak; fiziki âlemdeki
insan aklına müdahale ederek (ki bu düşünme eylemi yoluyla gerçekleşir), Tanrı’nın
ekleyebiliriz. Afrodisyas; faal akıl biçimini akıl türlerinin (potansiyel akıl, bilmeleke akıl)
Şu ana kadar İskender’in daha çok De Intellectu kapsamındaki faal aklın niteliklerine
yer verdik. Bununla birlikte De Anima eseri incelendiğinde faal akıl tasavvuruna şöyle
eklemeler yapılabilir: De Anima’da daha çok faal aklı diğer akıl türlerinin (potansiyel akıl,
bilmeleke akıl) varoluş sebebei ve ilkesi olarak düşünmektedir. Bu akıl türü zatî olarak faal
“poietikos” durumdadır. Çünkü tüm makulatın varoluş sebebi bizatihi bu aklın kendisidir. Bu
nedenle bu akıl, diğer her şeyden ayrı, etkilenmez ve her şeyden etkilenme niteliğinden uzak
ve saf katıksız (unmixed) biçimdedir. Bütün bu özellikleri, onun maddeden ayrı oluşundan
kaynaklanır. Yani o herhangi bir sebebe dayanmaksızın varlığını sürdürmektedir. 62 Faal akıl
için, parçalanabilir veya ayrılabilir gibi bir durumu söz konusu değildir. Bu düşüncede bile
60
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, 112. 16. Aristotetles ise aktif etki ettiği aklı “potansiyel akıl” olarak
tanımlamıştır. Bkz. S.56
61
Alexander of Aphrodisiasi De Intellectu, S.56
62
Alexander of Aphrodisias, De Anima, 89. 9-19.
mümkün olamaz. Bunun yanı sıra faal akıl bozuluşa uğramazyok edilemez (imperishable) dir,
63
Alexander of Aphrodisias, De Anima, 89. 9-19.