Professional Documents
Culture Documents
Bilge Karasu - Ne Kitapsız Ne Kedisiz
Bilge Karasu - Ne Kitapsız Ne Kedisiz
NEKİTAPSIZ
NEKEDİSİZ
Bilge Karasu ( 1930-1995) Şişli Terakki Lisesi'nde ve
İ stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölü
mü'nde okudu. Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdür
lüğü'nde, Ankara Radyosu Dış Yayınlar Bölümü'nde
çalıştı. 1963-64'te Rockefeller Bursu'yla Avrupa'nın çe
şitli ülkelerinde bulundu. 1974'te Hacettepe Üniver.;i
tesi'nde öğretim görev lisi olarak çalışmaya başladı. İlk
yazısı 1950'de, ilk öyküsü de 1 9 5 2 'de Seçilmiş Hi/diye
ler dergisinde yayımlanan Bilge Karasu, 1963 yılında
D. H. Lawrence'ın The Man Whu Died (O/en Adom)
kitabının çevirisiyle Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü'
nü, 1971 'de Uzun Sürmüş BirGününAkşamı kitabıyla
Sait Faik Hikaye Amıağanı'nı, 1991 'de Gece kitabı ile
Pegasus Ödülü'nü ve 1 994'te Ne Kitapsız Ne Kedisiz'le
Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü'nü aldı.
Bilge Karasu'nun Bütün Yapıllan, ölümünden son
ra derlenen kiıaplanyla birlikte on üç kitaplık bir ko
leksiyon oluşturuyor.
Bilge Karasu'nun edebiyau hakkında, Bilkent Üni
versitesi ve Mimar Sinan Üniversitesi'nde düzenlen
miş iki sempozyumun sunumlarından Doğan Yaşal ta
rafından hazırlanmış bir seçkiyi, Bil,� i' Kara.çu'yu Oku
mak'ı (20 13) tavsiye ederiz.
Metis Yayınlan
İpek Sokak 5, 34433 Beyoğlu, İstanbul
Tel : 2122454696 Faks: 212 2454519
e-po s ta: info@metiskitap.com
www.metiskitap.com
Yayınevi Senifika No: 10726
Baskı veCilt:
Yaylacık MatbaacılıkLtd.
Fatih Sanayi Sitesi No: 12/197-203
Topkapı, İstanbul Tel: 212 5678003
Matbaa Senifıka No: 11931
ISBN-13: 978-975-342-056-3
BiLGE KARASU
NE KiTAPSIZ
NE KEDiSiZ
Denemeler I
�metis
BiLGE KARASU • BÜTÜN YAPlTLARI
GECE, 1985
KILAVUZ, 1990
ALTIAYBİRGÜZ,l996
SUSANLAR, 2009
Hazırlayan: Serdar Soydan
HALÜK'AMEKTUPLAR, 2013
Hazırlayan: Haliık Aker
İçindeii/er
Ne Kitaplı Ne Kitapsız
15
27
39
56
64
73
91
Ne Kitap/ı Ne Kitapsız
9
NE KITAPSIZ NE KEDtStz
10
NE KİTAPLI NE KiTAPSIZ
ll
NE KiTAPSIZ NE KEDISiz
12
NE KiTAPLINE KiTAPSIZ
13
NE KiTAPSIZ NE KEDİSİZ
beceremedim. Av dan, avc ı dan çok söz ettim, ama onlar nesne
değil; onlar, yaşamın akıp gidişi içinde, kişinin temel tutum
Jan. Avlığı, avcılığı becerelim mi ki? Avcı da, av da, kendileri
üzerine bir ş ey ler düşünürler elbet; ama avı avcıdan, avcıyı
avd an sormak gerekir; mutlaka!
1987
14
imge Üretiminde
Roman Hala İlk Sırada
15
NE KiTAPSIZ NE KEDiSiZ
cak, gerek "u laşrna "nın, gerek " yolcu lu ğun" nasıl işler oldu k
lan, nasıl tasarianap anlamlandırılacaklan, şu yazımı oku
makta olan her okur için öznel bir şey olacaktır.) Yolculuk bir
yola vurmaktır kendini; karşı yakaya ulaşmanın bütün hazla
rıyla1 acılannı, güçlükleriyle kolaylıklannı yaşatacak bi r yo
la . .. Kendimizi sınayıp tanıyacağımız, çeşitli yol arkadaşlık
ları kurabileceğimiz ya da yalnız , yapay alnız kalacağımız bir
yola ...
16
İMGE ÜRETİMİNDE ROMAN H.ALA İLK SIRADA
11
NE KİTAPSIZ NE KEDiSiZ
!8
iMGE ÜRETİMİNDE ROMAN HALA İLK SlRADA
19
NE KiTAPSIZ NE KEDİSIZ
20
IMGE ÜRETİMİNDE ROMAN HALA İLK SIRADA
21
NE KiTAPSIZ NE KEDİSİZ
22
iMGE ÜRETİMİNDE ROMAN HALA İLK SIRADA
ş
geçmi leri, bugünleri, yannlanyla ilişkileri, pek "nesnel" bir
şey gibi görülen doğa ile kurduktan alışveriş, gene, bu iki
katlı imge dizilerinin ürünleridir: Görülüp gösterileRİ belirle
diği kadar, onu öyle göstermeği de belirleyen imgelerin ürün
leri ...
Bu çeşit bir çözümlemeyi, romanın v aroluşundan başla
yarak, tasarlanışına, kuruluşuna, kurgusuna, yapısına, bir
okur çevresine yöneltilişine dek uygulayabilir, her düzeyde
(en azından iki kat halinde) bu iç içe duruşu seçebiliriz. Her
roman, yazannan bireysel imge dizilerinden başlayarak için
de yaşadtğt kültürün çeşitli katmanlannın, bunlann öte sinde
de çağının imgeler bütününe varan bir çerçeve içerisinde yer
alır; bu imgeleri kullanır, çoğalur, yayar; kayda geçirip" ile
"
23
NE KiTAPSIZ NE KEDİSİZ
24
iMGE ÜRETİMİNDE ROMAN HALA İLK SIRADA
3. Romanın del!il de, genel olarak kilabm cenazesinin kal dırılacağı gün
ler pek uzakta değildir belki. Ama kara (mı, ak mı, belli değil ya... ) düşün
celere daimanın sırası değil.
25
NE KİTAPSIZ NE KEDİSİZ
1 983
26
İleti[imin Gürlülderi Üzerine
Yerli Yersiz Si:izler
21
NE KITAPSIZ NE KEDiSiZ
"Bizim" dilimiz ol mayan bir dil, bir "yabancı" dil söz konusu
olsun. (Att ığ ımız bu ad ı m l a , her yanı tuzak dolu, tehlikeyle
diken diken bir Amazon arınanına giriyoru z ! )
B u dili bilmekten ya da bilmernekten söz ederiz. Anadili
Felemenkçe olan Jan van Gennep mi bilir bu dili, B ilge Aksu
mu? (Besbelli, diyoruz içimizden, Bilge Aksu'nun anadili Fe-
28
İLETİŞİMİN GÜÇLÜKLERİ ÜZERİNE
29
NE KİTAPSIZ NE KEDiSiZ
30
iLETIŞiMIN GÜÇLÜKLERI ÜZERINE
31
NE KİTAPSIZ NE KEDiSiZ
32
iLETİŞ iMtN GÜÇLÜKLERİ ÜZERİNE
33
NE KITAPSIZ NE KEDiSiZ
34
İLETİŞİMİN GÜÇLÜKLERİ ÜZERINE
35
NE KİTAP SIZ NE KEDiSiZ
leni.
Her ileti, alıcı olabilecek herkese yöneltilmiş değildir.
_36
iLETiŞiMi N G ÜÇLÜKLERİ ÜZERİNE
sizlik\e suçlama anlamına gelir. "Kötü niyet", ancak fark edilmediği ı.aman
eıLli olur. Karşınızdakinin "kötü niyet"li olduğunu anlıyorsaruz, ya becerik
sizdir, bu kötü niyeti gizlerneyi başaramaınıştır, alıldık etmiştir; ya da, sizin
çıtpınızı kestirernemiştir ki, aynı kapıya çıkar . . .
37
NE KİTAPSIZ NE KEDiSiZ
le bir sonuca vannz: "Sınırlı olan, engel yaratan. dil değil, ve
ricinin kafası; metin değil, abcının kafası . . . " Bizim dile geti
remediğimizi bir b�kası getirebilir, bizim anlayamadığımızı
bir başkası anlayabilir. Çok görülmüştür bu; biraz tarih bil
mek yeter.
1 982
38
" Yeni " Dediğimiz Üzerine
39
NE K [TAPSIZ NE KEDİSİZ
40
"YENİ" DEDİGiMİZ ÜZERİNE
41
NE KiTAPSIZ NE KEDiSiZ
42
" YENI" DEDIÖİMİZ ÜZERİNE
43
NE KITAPSIZ NE KEDiSiZ
44
"YENİ" DEDIÖIMİZ ÜZERiNE
45
NE KİTAPSIZ NE KEDİSİZ
46
"YENİ" DEDİGiMlZ ÜZERİNE
47
NE KITAPSIZ NE KEDiSiZ
48
"YEN i" DEDİGİMIZ ÜZERİNE
49
NE KITAPSIZ NB KEDiSiZ
50
"YENİ" DEDİÖlMİZ ÜZERİNE
* Bir de �u duruma dikkati çekrnek isterim: Çok eski bir geçm işi irdeler
ken, bir tarihçi, sözünü ettiğimiz türden bir yeniliği gün ışığına çıkarıyor ol
sun. Yeniliği oluşturan sürecin sözünü, o güne dek başka tarihçiler de (az ya
da çok, biraz daha belirli ya da biraz daha belirsiz bir biçimde) etmiş ol�unlar.
Tarihçimiz, belli bir geleneğe oranla çok değişik bir kurgu koymuş olsun or
taya (ancak bu, ranınabilir türden bir yenilik olsun); uzak geçmişin (örneğin,
cilıılıtaş çağı sonra�ının) karanlıkta kalmış çok önemli bir süreci (örneğin
"tr.ıjik" bilincin ortaya çıkmas ı) ansızın karşırnızda belirmiş olsun. Tarihçinin
ortaya koyduğu, bizim için de bir yenilik olsun. Yani bu olgu, bu süreç, şi m
diye degin önümüze ---en azından- bu biçimde, bu açık-seçik yapı içinde
konmamış olsun.
Cilalıtaş çağ ı sonrasının insanı, bu "trajik" bil inc in bizim için taşıyıcısı
sayılan olguların. süreçlerin, sözlerin karşısında kaldığında bu yeniliğin, kim
bilir nasıl sancılar içerisinde, yavaş yavaş, farkına varmıştır, diye düşünmek
ten alaınıyorum kendimi (yanılıyor olabileceğim i de geliriyorum u� uma; :ıma
51
NE KiTAPSIZ NE KEDiSiZ
hiç değilse ben, bugün ya�ayan bir k işi olarak, bu sarıcı düşüncesinden vazge
çemi yorum). Bizim için yeni olan, verilerini, öğelerini belki daha önce de
okumuş olabileceğimiz bir yeni bileşim/biıeşimdiı. Ancak, bir şey daha dü
şünmeden edemiyorum: Geçmiş bir ç ağın yeniliği olarak, bugün, bir yeni
vargı biçiminde sunulan "şey", bizim için eskimiş değildir. Olmadığı için de
i lgimizi çekiyor: Tarihçi bunu yazmağa değer buluyor, biz bu yeni sonuç kar
şısında ilgi duyuyoruz. Unutmamalıyız: "Aşılmış", eskimış bir şey, yuzılsu
bile, "Öiii Bilgiler Ansiklopedisi" adını vereceğim, dirimseI dolaşımın dışın
da kalan, belirsiz bir süre için rafa kaldırılmış öğreni çuvallanna girer, "be
ğenmeyiz" çünkü öyle sini . . . (Bir de şunu unutmamalı: Bugün de kullanagel
diğimiz, bizim için hiçbir "yenilik" taşımayan -ama dirimsel değeri pek
yüksek, yani, hiç mi hiç vazgeçilmemi ş- çok, çok eski ka vr.ı.mlar da, biı gü
nün, bir çağın (pek ger ile rde kalmış da olsa) yenilikleriydi, yaratılarıydı . . . )
52
"YEW" DEDİGİMİZ ÜZERiNE
53
NE KiTAPSIZ NE KEDISIZ
54
"YENj" DEDİÖİMİZ ÜZERİNE
1986
55
Cinayetin Azı Çoğu
" çözüm " getinnez sanıyorum. Bir kişinin olsun, o kişiye acı
ması, bir kişinin olsun o k işi yi haklı gönnesi, ya da, "gereke
nin yapılmış olması"ndan doğacak bir iç rahatlığı, zarar vere
cektir. Hepimize.
İlk sorumuz şu olmalı: İnsanlar, şehirlerinde rah at etmek
için dirim ortaklanm teker teker yok etmenin ne kadar ilkel
bir "çözüm" ol d u ğu n u iş işten geçmeden anlayabilecekler
,
56
CiNAYETiN AZI ÇOGU
57
NE KiTAPSIZ NE KEDİSiZ
2. Kinderkreuzzug / 939.
58
CtNAYE11N AZI ÇoGU
Yapılan, "toplu " değilse de, taksit taksit bir "topluca " kı
yıma �:idilmesidir. Gerekçe kutsal: İnsan sağlığının korun
ması. Gerekçe bu olunca, başka kıyımlardan, kıyalardan bizi
alıkoyabilecek nedir?
Kuduz korkunç bir hastalık. İnsanlar için de, kediler kö
pekler için de. Hastalığın en göze çarpan, en görünür ileticisi
olmak, h oşl arına gittiğinden de ğild i r bu hayvanların. Kuduz
bir insanda başgösterince yapılan, o insanın ölümünü bekle
mektir. Kudumıuş olduğu anlaşılan hayvan öldürülür. Hay
vana iyilik edildiği bile söylenebilir bu durumda. ("Ölme
hakkı"nm, "ehven-i şer" sayılacak bir öldürülmenin -insan
lar için- tartışıldığı bugünlerde, daha çok insan bu konuda
,
59
NE KiTAPSIZ NE KEDİSİZ
60
CiNAYETiN AZI ÇoGU
61
NE KİTAPSIZ NE KEDİSİZ
62
CİNAYETİN AZI ÇOGU
1987
63
Bir Ha.Jvanla Yafamak
1.
Catherine ile Julien P.'nin öykü s ünü birkaç y ı l önce bir arka
daşım bana böyle anlattı:
İlk kez, yıllık izinlerini Paris'ten bu kadar uzakta ge çire
ceklermiş . . . arkad aşlannın öğütleri
Brezilya'yı iyi bilen bir
ne uymuşlar, Sao Pa u lo ' y u görmüşler, Ri o ' n u n tadına varmış
lar, Brasilia'ya saygılannı sunmuşlar, so nra -gene o arka
daşlarının aracı l ığ ı y la- bir ressamın evine konuk olmuşlar;
küçücük bir kentin bir ucunda, ardı orman, önü denizden azı
cık uzakça bir ev . . . İlkinden birkaç yıl sonra ikinci bir balayı
gibi görünmüş kendilerine burada geçirdikleri günler. Gel
diklerinin ertesi, kahvaltı ederken yanlannda bir köpek yav
rusu belirivermiş. Biraz değişik yapılı bir enik. Süt vermişler
içmiş, yağ sürülmüş ekmek vemıişler yemiş. Sokulganlığı,
y anların dan ayrılmak istemeyişi, ikisini de şaşkına çev i rmiş.
Dört gün sonra, bu enikten aynimaları gerekeceği düşüncesi
on l an koyu kaygılara boğar olmuş. Dön melerine altı gün da
ha varmış. Kendilerini kandırmak iç in olacak "cuma sabahı
buradan aynhrken karar veririz," demişler . . .
Hayvan, kendiliğinden onlann düzenine uyarak yaşıyor,
onlar kalkınca kapın ı n önünde yattığı paspastan kalkıyor, on
lar yatmadan önce paspasının üzerine kıvnlıyor, çarşıya çık
tıklannda, gezmeğe gittiklerinde arkalarından bahçe kapısı-
64
BİR HAYVANLA YAŞAMAK
na dek gelip onlar sokağa çikar çıkmaz -sanki içieri rahat et
sin diye- koşa koşa evin kapısı önündeki paspasa dönüp ya
tıyor, döndüklerinde onu orada görüp çağırdıklarında koşa
koşa geliyormuş . . .
İlk gün, tükerunez kal emleriyle uzun uzun oynadı ğ ı için,
adına Bic demişler. Bir an gözden yitse "Bic ! " diye seslen
rnek yetiyoımuş. Ne verseler yiyonnuş ama özellikle meyva
seviyormuş. "Nesi tuhaf değil ki bu köpeğin?" demişler, bu
tuhaflıklara aldmş etmez olmuşlar. En önemlisi, ev in içinde
bir kez bi le ki rlet memiş herhangi bir yeri. Kahvaltıdan sonra,
akşam yemeğinden sonra, bunu da onlara göstermek ister gi
bi, oturdukl an yerden biraz ötedeki çalılığa giriyor, az sonra
çıkıyor, yanianna gelip uzun uzun siliniyor, yalanıyonnuş.
Cuma sabahı yola ç ıkarken , Bic de, çarşıdan yeni alınmış
ufak sepetinin içinde , yanlanndaymış. Kararlannın başka
türlü de verilebileceğini nasıl düşünebilmişlermiş ki? Gülüp
duruyorlarmış "cuma sabahı karar veririz, " demiş olmaları
na . . . Catherine gidi p kendilerini kon u k eden ressama teşek
kür etmiş Rio'ya döndü klerinde, Julien de hayvanlannı Pa
ris'e götürmeleri için gereken işlemleri güç bela bitirmiş u ça
ğın kalkışın a dek. Yolculuk hiçbiri için k olay olmamış ama
eve girdiklerinde Bic'i sepetinden çıkarıp mutfağa götürmüş
ler, yemek hazırlığı yapıp onu da doyurmak istemişler. Bic'in
iştahsız davranmasını pek yadırgamamışlar. "Bunca saattir
yolda. Gene iyi dayandı," demişler. Bic evi dolaşıp gelm iş ,
kapının önünde dunn uş . Anlarnışlar, hemen bahçeye çıkar
mışlar. Küçük de olsa, burada da bahçe vardı. işini bitirince
Bic kendiliğinden eve dönmü ş, yatmağa gittiklerinde yerini
bulmuş gene , oda kapısı n ın önündeki küçük k ilimin üzerine
k.ıvnlmış. Julien, bir ara, "hostesler bir buna bir bize bakıp
gülüşüyorlardı arkada . Ama hepsi, arada bir, ona bir şeyler
yediriyordu," demiş.
65
NE KiTAPSIZ NE KEDisiz
2.
Bir arlc.adaş evinde, aralan ndaki birkaç aylık farka karşın ay
nı saatte doğmuş iki kardeş gibi yaşamağı öğrenmiş. sıradan
bir aklı-karalı kızla bir erkek siyam . . . Seslerinin, yapılannın
ay kınlığına ahşmışlar.
Dişi, sırasında, abi alık
eğiticiliğini anımsatıyor, sırasın
da, iştahı pek açık olduğu, kardeşiyse biraz nazlı davrandığı
için, kendi tabağındakileri bitirdikten sonra onun tabağını da
silip süpürüyor. Küçük y aşına bakmadan "hort hoşor bir ha
nım" oluveren sıradan aklı-karalı kızın, küçücük bir yavruy-
66
BİR HAYVANLA YAŞAMAK
ken bir başka bildiğin evinde kısa bir konukluk ettiği ortaya
çıkıverdi günün birinde. Bir şey daha öğrenildi: O bildik ha
nım, "kediyi terbiye etmek için" ona Leğen göstermişmiş ama
sabahları, işine gitmek üzere çıktığında leğeni (evde koku ol
masın diye herhalde) halkona çı.kanyor, kediyi ise evde bıra
kıyormuş. B ir iki kez, dayanarnayıp bir köşeyi kirleten hay
van , akşamlan dayak yeyince gerçekten "terbiye öğrenmiş",
akşamiara kadar kendini tutmasını başarmış. Sonra da ya
kaçmış ya atılmış . . . Arkadaşlarım onu aldıklannda çişini le
ğeninde ediyor ama, arada sırada, durduğu yerde, altını kir
lettiği oluyordu. işkencesiz eğitim, doğru dürüst bakım, ba
ğırsak "bozukluğu"nun hakkından geldi. Elbette, daha da
ön eml isi arkadaşlarımın, kaleasım tutamayan hayvanı soka
,
67
NE KiTAPSIZ NE KEDiSiZ
3.
68
BiR HAYVANLA YAŞAMAK
olacak bir şey, bir nesne değil, bir canlı alıyoruz. Yaşı küçük
olanlar bunu hemen bilemez, anlayamaz; onlara bunu anlata
cak, büyükleridir. Ama onlar, bunu bilmek, anlamak zorun
dadır.
Sevgi, sabır, bizim niteliklerimiz diye bellemişizdir. On
larla övün ürü z çocuklarımıza öğretrneğe çalışınz. (Öğrete
,
69
NE KITAPSIZ NE KEDİSİZ
70
BiR HAYVANLA YAŞAMAK
71
NE ldTAPSIZ NE KEDİSİZ
edilen, acı çektiri len bir canlı oyuncak mı? Sözlüklere bak
mak zahmetine katlananlar, başka anlamlar bulabilirler o söz
lüklerde . . . )
Hay v an , bizim açımızdan, başka'dır. Onun a çısı nd an bi
zim başka oldu ğumuz gibi . . . Bu başkalıklar, pek güzel, bir
arada y aşa m ağ ı öğrenebi lir. Kızdıklannda kedilerini, köpek
lerini kendileriyle özdeşleşrniş sayanlar ne kadar yanılıyorsa,
sevdikleri nde kedileriyle, köpekleriyle özdeşleşenler de bir o
kadar yanılıyordiye düşünürüm. Bir arada yaşayınca, ötekini
düşünür, ötekinin kay g ıs ın ı taşırsımz elbet. Ona dokunan si
ze de dokunmuştur, onu se v indiren sizi de sevindirir. Ama
ötekinde kendi izdüşümünü aramak hiç gerekmez.
O bizi m dilimizi -hangi d ü zeyde olursa olsun, hiç
önemli değil- anlamasım bir parça öğrenir. Aynı şeyi biz n i
ye yapam ayalım? Onlann davranışını kendi topl u msal eğiti
mimiz açısından yorumlamağa pek merak l ıyı zdı r, ama belki
de, böyl e si her yorumda, yamhyoruzdur. Onların bizi nasıl
gördüğünü ise, onlardan öğrenemiyoruz. Uzun süre bir arada
yaşamışsak (uzun sü redir bir arada yaşıyoruz zaten . . . Ama
bambaşka bir ölçekte . . . ) sezdiğimiz anlamlan " insanca" yo
rum l amam ı z sakınca taşımaz belki. Eninde sonunda, an lad ı
1 992 -1 993
72
"DoS't/arım Üzerine "
DiYe Sö.ze Girilerek. . .
73
NE KITAPSIZ NE KEDiSiZ
74
"DOSTLARlM ÜZERI NE" DİYE SÖZE GİRİŞEREK
dan, bir sağa bir sola, bir aşağıya bir yukarıya kaydınnağa
katlanacak nu? Bol dipnotlu bir yazı olarak tasarJadığım bu
yazıyı elden geldiğince dipnot düşmeden yazmağa karar ve
riyorum. Bu da bir deney işte!
75
NE KiTAPSIZ NE KEDI SİZ
76
"DOSTLARlM ÜZERİNE" DİYE SÖZE GİRİŞEREK
77
NE KiTAPSIZ NE KEDİSlZ
78
"DOSTLARlM ÜZERİNE" DiYE SÖZE GİRİŞEREK
79
NE KITAPSIZ NE KEDİSIZ
80
"DOSTLARlM ÜZERİNE" DİYE SÖZE GİRİŞEREK
81
NE KtTAPSIZ NE KEDiSiZ
Ama bunca çene kavaflığunız, belli bir yere, bir noktaya gel
mek istediğimizden . . .
Dostlarıma, (şu anda) dost dediğim birkaç kişiyle kurup
sürdürdüğümüz, geliştirip değiştirdiğimiz ilişkilere bakıyo
nım. Bir nokta çok önemli: "Dost"lanm olsun, "ben" dediğim
kişi olsun, tek başına varlıklar, bağımsız kişilikler değil bu
çerçeve içerisinde. Dostlanrom iyi (ya da huysuz), benim
maymun iştahh (ya da vefalı) insanlar olmamız türünden ni
telemelerin de yeri değil burası. Yani kişi, kişilik, nitelikle
uğraşmıyorum. Konu, ilişkinin kendi. K işiliği, ilişkiler ara
sında (bu ilişkiler ayrı ayrı birimler olarak ele alındığında)
görülebilecek, varsayılabilecek, gözlemlenebilecek bir "de
ğişmez" olarak tasar\ayalım, caoımız çok istiyorsa. (Hoş, bu
"değişmez"in değişkenliği üzerinde ayrıca durmak gere
kir . . . ) Ama belli bir ilişkide (gene, kolaylık olsun diye, ikili
bir ilişki birimini göz önünde tutuyonım) bu "kişilik"ler, iliş
kinin ırasını oluşturmak. üzere (ya da, oluşturacak biçimde),
öğelerinden kiminin ya da birçoğunun çok özel bir yeniden
bireşimi süreci içine girer (ya da, içindedir). Bunu böyle söy
lemek, şöyle bir şey derneğe vanr: Kişilik, "değişmezliği"
içinde, her ilişkiye göre, değişik bir kalıba girer, her ilişkiden
biraz değişmiş çıkar . . . "Öğelerini çok özel bir yeniden-bireş
tirme" durumundaymış gibi görünmeyen "kişilik"lerin kur
duğu ilişkilere ne diyeceksin? denir şimdi bana. Evet, öyle bir
şey varmış, olabilirmiş gibi görünüyor. Örneğin pek başarılı
"ilişki ustalan" yetiş/tirillebiliyor çağımızda; bunlar ulusla
rarası firma! ann, kuruluşların en önemli kişilerinden biri, bir
kaçı haline gelebiliyor. En değişik durumlarda en değişik
kimselerle oldukça yakın, sırasında pek yakın i lişkiler kura
biliyorlar. Sanırım, önemli olan, kendisiyle ilişkiye girdikleri
her kişiye bir "özel" ilişki içerisinde bulunulduğu duygusunu
82
"DOSTLARIM ÜZERİNE" DİYE SÖZE GiRiŞEREK
83
NE KITAPSIZ NE KEDİSİZ
84
"DOSTLARlM ÜZERİNE" DiYE SÖZE GİRİŞEREK
85
NE KiTAPSIZ NE KEDİSİZ
mesi için pek elverişli bir alan olmaz mıydı? .. Oysa değişik
ilişkilerde (bize neredeyse bir yazgının varlığını düşündüre
cek, insanın gidip gidip hep aynı türden dertlere sapıanınağa
düşkün olduğunu düşündürecek ölçüde) aynı türden hatalara
düşüldüğü, bu aynı türden hataların da benzer sonuçlara gö
türdüğü, çokça gözlemlenebiliyor. Şimdilik "inanç" diyece
ğim, "inanç" adını vernıekl e yetineceğim birtakım "şeyler"i
sorumlu tutacağım bu durumdan. Görgümüz artsa da, temel
deki "inanç"lanmızda dişe dokunur düzeltmeler yapınağı pek
güç buluruz. Yaşamımızın "müze"sini, genellikle, "inanç"la
rımızı ayn raflara, dostluklarımızı ayn raftara yerleştirerek
kurmağa çalışır gibiyizdir. Oysa, daha baştan, hepsini bir gü
zel karıştınnz biribiri ne . . .
Demin "zamanla değişmek"ten söz ediyordum. Şimdi
"müze" diyorum. Gene zaman . . . Zamanı, durmaksızın göz
önünde bulunduruyormuş gibi davrandığımız zamanı, yete
rince katıyor muyuz hesaba? . .
Geçip giden zaman, bizi, her şeyi değiştiren zaman . . .
Bu "zaman" üzerine söyleomedik bir şey mi kaldı diye
ceksiniz. (İ nsan tükenmedikçe, söylenmedik bir şey kalıp kal
madığım bilemeyiz ya, insan tükenirse, bunu bilecek kimse
de kalmamış olacağına göre, bu soruyu yanıtsız bırakalım.)
Zaman geçtikçe değişiyoruz; her şeyden önce, önem ver
diklerimiz değişiyor. İstediklerirniz, aradıklarırnız değişiyor.
İyi de, birtakım "inanç "larımıza, bu değişme sürecinde ne
oluyor? .. B unu her zaman bilebiliyor, fark edebilİyor muyuz?
Çevremizdeki dünyanın değişme hızının artışı bizi, şu anda
(bu açıdan) daha da büyük bir bunalıma götürmüyor mu? De
ğil "geleneksel" bilgilerin, kendi yaşantılanmızdan edindiği
miz görgünün bile artık yardırncı olamadığı bir değişme süre
ci içerisinde daha da çabuk "yaşlanıyor" değil miyiz?
Dolayısıyla " anlaşma" koşulları , "çakışrna"lar, bu koşul-
86
"DOSTLAR IM ÜZERİNE" DiYE SÖZE GİRİŞEREK
da . . .
Elbette, "kesitler", işi kolaylaştırmak için kullanılıveren
bir sözcük. . .
Bir "bütün"ü elinize alır, bir yerinden kesiverirsiniz; alın
size bir "kesit"! İyi güze l de, yaşamın "bütün"ü yok bizler
içi n yaşam bizim yaşamamız oldukça Ya da "bütün" ded iği
, .
belli iki tarih arasını düş ünmek olabilir. Daha daha, oldu kça
yakın bir tarihten bu yana, bugüne doğru düşünrneğe çalış a -
87
NE KiTAPSIZ NE KEDisiz
88
"DOSTLARlM ÜZERİNE" DİYE SÖZE GİRLŞ'EREK
89
NE K iTAPSIZ NE KEDisiz
1 982
90
Bilge Karasu .Adlı Birinin
50. Yafı Üzerine Metin Taılağı
91
NE K iTAPSIZ NE KEDiSiZ
dan yaşanı rd ı bu suç l uluk Şimdi ise g erçekten bir oyun: Ki
.
92
BiLGE K ARASU ADLI BİRİNİN 50. YAŞI ÜZERİNE
şına . . . Bunlann talimine dokuz yıl önce başl am ıştı ya, son iki
buçuk yıl, kendini bunlara iyice alıştırmalda geçti zaten. Ger
çeklik bir şeyi gerektiriyorsa onu kabul etmeğ i, en ayi yerine
konunca öfk.elenmemeği öğrendi gibi. Gülüp geçtiği bile olu
yor böyle şeyler olunca. Durmaksızın öğrenmek gerekiyor;
kendini tanımak her günün değişikliğine kendini uyarlamak.
,
93
NE KiTAPSIZ NE KEDiSİZ
!J4
BiLGE KAR AS U ADLI BİR İNİN 50. YAŞI ÜZERiNE
· *
95
NE KiTAPSIZ NE KEDISiZ
96
BİLGE KARASU ADLI BİRİNİN 50. YAŞI ÜZERİNE
Bilge Karasu adlı biri üzerine yaz ılacak bir metni olsa olsa,
,
97
NE KİTAPSIZ NE KEDiSiz
kiştirmesi de gerekmez.
98
B İ LGE KARASU ADU BİRİNİN 50. YAŞT ÜZERİNE
99
NE KiTAPSIZ NE KEDİSİZ
yor.
1 981
1 00