You are on page 1of 11

KÜRDLER’E KARŞI KULLANILAN BAZI

ARGÜMANLARA CEVAPLAR
1- Nedir bu Türk-Kürd meselesi. Hepimiz Türküz diyelim bu mesele biter.
Kuzeyde yaşayan birçok Kürd, İslama olan cehaletlerinden dolayı bu argümanlara
inanarak kendi varlığını neredeyse inkar etti. Bazıları da kendilerinin Türk olduğunu
savunmaya başladı. Türklere karşı samimiyetini isbatlamak için Türkten fazla Türk
olunması
gerekiyordu. Özellikle de Kürdlerin Türklerle buluştuğu sınır illerde. Erzurum, Elazığ,
Malatya, Maraş, Yozgat, Sivas ve Erzincan gibi şehirlerde MHP tavan yapıyordu. Oysa
farkında olamadan büyük günah işliyorlardı. Başka bir millettenmiş gibi kendini
göstermenin haram olduğunu gözardı ediyorlardı.

Çünkü Ebu Zer El-Geffari Allah’ın Resulünün şöyle buyurduğunu rivayet eder:
“Babasını tanıdığı halde başka bir babaya babalığı iddia eden kişi, Muhammed dinine
(İslama) kafir oldu. Neseb olarak bağlı olmadığı halde başka bir kavimden olduğunu iddia
eden kişi, cehennemde yerini hazırlasın.“ (Buhari ve Müslim.)

Alimler, babasını veya ırkını inkar eden kafir olur ve cehennemde yerini hazırlasın
şeklindeki ağır ifadeyi, “kafirlerin işledikleri hareket cinsindendir“ şeklinde yorumladılar ve
en azından (Kebair) büyük bir günahtır; ifadesini kullandılar. Oysa; kendi ırkını inkar eden
ve Türk olduğunu söyleyen Kürdler, büyük günah işlemekte.

İkincisi kendi kavimlerini düşük görüp başka bir kavmi üstün gördükleri için başkası adına
ırkçılık yapmaktalar bu argümanlarla.

Üçüncüsü menfaat ve çıkar sağlamak için riyakarlık yapılmakta idi. Ayrıca kendini inkar
ettiği içinve psikolojik olarak ikileme girdikleri için de şahsiyetleri bozuluyordu.“Aslını
inkar eden haramzadedir“ atasözü aslında tam da bunu anlatır.

2- Kürd halkının hakkını savunmak Kürdçülüktür, ırkçılıktır. İslam’da Irkçılık


yoktur.
Kürdler, kendi kavmini savunmanın ırkçılık olmadığını bilmiyorlardı. Oysa Allahın Resülü,
ırkçılığa lanet etti ve ırkçılığın ne olduğunu da bize şu şekilde tarif etti. Şöyle buyurdu:
“Allahın Resulüne sordular: Hak konularda kişinin kendi kavmine yardım etmesi
asabiyetten (ırkçılıktan) midir? Hayır dedi. Fakat batıl olan konuda kavmine yardım etmesi
asabiyettendir. Ve şöyle dedi: Sizin en hayırlınız günaha (zulme) girmedikçe kavmini
müdafaa edendir.“ (Ebu Davud) Allahın Resülü; kendi halkına yardım edeni, en hayırlı
müslümanlardan saydı. Irkçılık, başkalarına zulüm ettiği halde, sırf kendi ırkı olduğu için
ırkına yardım etmektir; şeklinde tarif etti. Haklı olduğu konularda ise kendi halkına destek
vermek büyük bir hayır ve ibadettir. Kurd halkı, mazlum pozisyondadır. Tarih boyunca
vatanına saldırıldı, talan edildi, köyünden ve yurdundan edindi. Bugün de aynı mağduriyet
söz konusudur. Öyle ise, onun hakkını savunmak hem insani hem dini bir vecibedir.
Kürdler ne kendi ırklarının diğer ırklardan üstün olduğunu savunurlar ne de başka
milletllerin toprak ve hukukuna tecavüz ettiler. Kominist Kürdlere bile ne istiyorsunuz diye
sorulduğunda “Biz eşitlik ve adalet istiyoruz” diyorlar. İnançları kendilerine fakat İstekleri
haktır. Çünkü Peygamberlerin gönderiliş gayesi, zulmü kaldırıp adaleti yerleştirmektir.
“Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine
getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik.” (Hadid, 25)

3- Kürdlerin hakkını vermek Türkiyenin bölünmesi demektir.


İslam alemi yeterince bölündü. Kürdistan demek bir parça daha bölmek demektir.
Müslümanın hedefi, ümmeti parçalamak değil birleştirmek olmalıdır.
Farzedelim ki İslam alemi bir halife altında toplandı. Sonuç olarak değişik milletlerden
oluşan bir federasyon değil mi? O durumda yine federal Kürdistan devleti olmayacak mı?
Nihai olarak düşündükleri o federasyonda gerekli olan temel hakların şimdiden
verilmesinin ne sakıncası olabilir ki? Kaldı ki eğer hak ise, Kürdleri bu haktan mahrum
bırakmak zulüm değil mi? Ayrıca Kürdler, Türklerden ayrılmazsa ümmet birleşir mi? Hayır.
Öyle ise, ilk önce emsali kavimler gibi eşit hakka sahip olsunlar. Ondan sonra ümmet bir
çatı altında toplansın. Bu toplanmaya da Kürdler mani değil. Aileler bile büyüyünce
evlatları ayrılırlar. Daha huzurlu yaşamaya başlarlar. Her ayrılık kötüdür diye bir şey yok.
aileleri ve aşiretleri bölüyor diye Allahın Resülüne de Bölücü diyorlardı. Yüce Allah bütün
“insanlar bir ümmet halindeydeydi. Hak gelince ayrılmaya başladılar”(Yunus 19, Bakara
213) ayetleri gösteriyor ki, hak hak sahibine iade edildiği zaman, bundan razı olmayanlar
olacaktır. Bölücülük kavramı, tarih boyunca negatif olarak gösterildi ve çıkan bütün islah
hareketlerine karşı bir silah olarak kullanıldı.

4- Kendi geleceğini (kaderini) tayin etme hakkı var mı yok mu?


(Hakku Takrirul-Masir) yani İslamda bölücülük var mı yok mu?
Bu sorunun cevabı için alimlerin fikirlerine bakalım: Mütekaddimin (İslamın ilk yıllarındaki
alimler) Aşiret ve kavimlerin bağımsız olarak kendi kendilerini idare etmelerini caiz
olduğunu söylerler. Delilleri ise: Birincisi: Peygamber(as) Pratiğidir. Çünkü Peygamber (as)
İslama giren kabile ve aşiret reislerini değiştirmeden bırakıyordu. Alahın Resülü, kabile
şeyhlerini, reislerini ve düzenlerini değiştirmemesi, kendi kendilerini yönetme hürriyetini
vermesi, Bir nevi Hakku-Takrirul-masir (kendi geleceğini tayin etme) demektir. Bölgesel ve
dar alanda olan bu pratiği, geniş alana uygulamamızda herhangi bir sakınca yoktur.
Peygamberin bu pratiği, zamanımızda halkların kendi kendilerini yönetmeleri şeklinde
algılanır. Ayrıca belediye başkanından, bölge valisine kadar yapılan seçimlerde yerel
şahsiyetlerden seçilmesi konusuna da ışık tutar.

İkincisi: Sahabilerin pratiği.


a) Muaviyenin Hz. Ali’den ayrılmasını ülkeyi bölme olarak gören sahabilerin pratiği.
Muaviye, öldürülen amca oğlu Osman’ı (as) gerekçe göstererek ayrılmasının meşruiyetini
savunuyordu. Halen Sünni müslümanlar, Muaviyeyi tezkiye ediyor ve ona da hak
veriyorlar.
Eğer bir kişinin kanın kissası için ayrılmak caiz ise, Kürdistanda öldürülen binlerce kişinin
kanın kıssası için de caiz olması gerekmez mi?
b) Hz. Hüseyin’in Küfe’yi Mevcut İslam devletinden bölmesi hem sünni hem şiiler
tarafından haklı görünmektedir. Bir bölge (Kufe) eğer kendi rızasıyla merkezden ayrılmak
istiyorsa, ayrılma hakkına sahiptir diyorlar. Yani Kufe halkı, Kufe bölgesini Şamdan ayırmak
istediler. Bu isteklerini Hz. Hüseyin’e bildirdiler ve başkanlık için onu davet ettiler. Hz.
Hüseyin davetlerini haklı bulduğu için kufe’ye doğru giderken kerbelada mazlum olarak
şehid edilmiştir; şeklinde bir tez var. Bugün bu tezi savunan şii ve sünni müslümanlar,
zulümden dolayı kendi bölgesini zalim düzenden ayırmak isteyen küfe halkına bu hakkı
verirken mazlumiyetleri arşı alaya çıkan Kürdlere bu hakkı vermiyorlar. Oysa bölge olarak
Kürdistan Kufe’den daha büyük ve Kürd halkı kufe halkından daha mazlum ve kültür
bakımından merkezden daha farklıdır. Bu ikilemi, (Nifak) hemen hemen bütün İslami
cemaatlarda görmek mümkün.

Üçüncüsü: Kur’an ayetleri:


Emevi-Abbasi dönemlerinde kuzey Afrikada ayrılan idrisiler, Eğalibeler, Rüstemiler ve
Endülüs İslam devletleri gibi bölücülerin İslam halifesinden ayrılış meşruiyetini ayet ve
hadislerle savunuyorlardı. Bir halk, kendi iradesiyle halifeden ayrılmak istiyorlarsa ve kendi
kendini idare etmek istiyorsa bunda bir sakınca yoktur, şeklinde bir görüş hakim idi. İbni
Haldun ve İbni Teymiyye gibi meşhur ilim adamları bu görüşü
savunuyordu.
Ayetlerde yüce Allah Kafirlere kendi geleceklerini tayin etme hakkını veriyorsa,
müslümanlara da vermesi gerekmez mi? Bu ayetlerde söz edilen dini, aynı zamanda idare
ve hüküm olarak yorumlayanlar da olmuştur. Hurma döllendirimesi konusunda Resulüllah
sahabilere “Siz dünya işlerinizi daha iyi bilirsiniz.” (Buhari ) demiştir. Siz dünyevi işlerinizi
daha iyi bilisiniz ifadesinden Resulullahın dünyevi işlerde serbest bıraktığını zorlamaya
tabi tutmadığını söylediler. ilk dönemlerde merkezi yönetimden ayrılan şehir ve kabileler
için ilim adamların öne sürdükleri deliller bunlardı.

Müteahhirin (daha sonraki) ilim adamları pularizm (Çoğulcu) devlet yapısı için önceki ilim
adamlarından farklı perspektiften baktılar ve argümanlarını bir adım daha ileriye
götürdüler. Bugünkü İslam coğrafyasını göz önüne aldığımızda, değişik dil ve değişik
halkların birbirine zulmetmeden karşılıklı hak ve menfaat çerçevesinde nasıl bir araya
gelebilir ve nasıl ortak güç oluşturabilir? Sorusuna cevap verdiler. Bunlara göre, ayrışma
kabile bazından halk bazına kadar her milletin ayrı ayrı yaşama hakkına sahip olduğunu
ifade ettiler. Bunun adı, İster federesyon, ister Hilafet, ister birleşik İslam devletleri densin
fark etmez. Önemli olan her halkın diğer halkın hak ve hukukunu tanımasıdır. Şu ayeti delil
olarak gösterdiler: ”

“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizi karşılıklı
tanımanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık” (Hucurat, 13) Buradaki tearuf kelimesi
arapça gramerinde tefaul babındandır. Karşılıklı her iki tarafin birbirin tanıması demektir.
Sadece birinin diğerini tanıması Tearuf meydana gelmez. Buradaki tanıma kavramı,
Kuran’daki diğer ayetlerde olduğu gibi hüküm olduğu gibi külli (bütün) olarak da kabul
edilir. Seni şuraya kadar tanıyorum burasını tanımıyorum şeklindeki cüzi tanıma, eksik
tanımadır. Halkı halk yapan bütün faktörleriyle birlikte bir bütün olarak tanımak gerekir.
Bugün Birleşmiş milletlerde kullanılan kavram, Kuran-i Kerimin kullandığı kavramın
aynısıdır. Bugün Birleşmiş milletlerde-filan halk tanındı- dendiğinde ne kasd ediliyorsa,
istilah olarak onu almamız gerekir. Bugünkü dünya ailesi üzerinde yaşıyan halklar, birbirini
tanıdıkları zaman devlet sıfatını taşıyorlar ve egemenliklerini/özgürlüklerini elde ediyorlar
fakat yine de dünya aileleri arasında belli sorumluluklar devam ediyor. Böyle olunca
herkes huzur içinde yaşar ve hakkına razı olur. Müslüman yönetimler, bu ayete inanıp
tatbik etseler, aralarında hiç bir problem kalmaz. İnanmazlarsa zaten Müslümanlıklarından
şüphe edilir.

5- Müslümanın davası cihanşümül (Enternasyonal)dır. Milli değildir.


Bu fikirle, Kürdlerin dikkatlerini kendilerinden saptırıp uzağa çekmek hedeflenmişti. Neden
yakınınıza bakıyorsunuz bu İslama aykırıdır. Uzağa bakın denilmek isteniyordu. Örneğin:
Afgan, Eritre ve Filistin dramlarına bakılması gibi. Türk sosyalistleri de Kürd sosyalistlerine
aynısını diyordu. Bu anlayış, İslamın dava ruhuna aykırıdır. Zira İslam, sorumluluğu önce
kişinin kendi nefsinden başlatır. Nefsinden sonra ailesinden sonra halkından sonra bütün
insanların geleceğine götürür. Fıtri ve tabii olan da budur. Birinci basamağa basmadan
onuncu basamağa atlamak tabii değildir.

Kuran-i Kerim, bu sıralamayı şöyle yapıyor:

 önce kendi nefsinizden sorumlusunuz (Maide, 105) Kendi nefsini islah etmeden
başkalarını islah edemez. Ey iman edenler nefsinizi ve ehlinizi ateşten koruyun.
(Tahrim, 6)

 Kendi nefsinden sonra ehlini, aile ve akrabalarını islah edip ateşten korumalı.
“(öncelikle) En yakın aşiretini uyar.” (Şuara, 214) Ehline davayı ilettikten sonra
daireyi biraz daha genişleterek aşiretine ve halkına kadar davayı götürür.

 Halkını kurtardıktan sonra, çevresindeki insanlardan başlamak üzere bütün


insanlara davayı götürmeye başlar. “Bütün insanları kendilerine karşı azabın
geleceği güne karşı uyar.” (İbrahim, 44)
De ki: Ey İnsanlar! Ben sizin heppinize Allahın Resulüyüm. (Araf, 15)İslam davasını
yayarken nasıl ki yakın çevreden başlıyarak genişletiliyorsa, zulüm ve küfre karşı
mücadele ederken de önce en yakın çevredekilerden başlıyarak genişletilir.

 Çevresindeki haksızlığı giderdikten sonra dünyadaki haksızlığa el atılır.: “Ey iman


edenler Önce size yakın (çevrenizdeki) olan kafirlerden başlayarak savaşın…”
(Tevbe, 123)

Ayrıca bütün Peygamberlerin hitabı “Ya kavmi” ey Kavmim şeklindeydi. Muhammed (as)
hariç, hiçbir Pegamberin davası, kendi kavimlerinin dışına çıkmadı. Milli kaldı.

Her Peygamber sadece kendi halkına göderiliyordu, ben ise bütün insanlara göderildim.
(Buhari, Müslim) Hz. İsa nın davası, ancak vefat ettikten sonra havarileri vasıtasıyla diğer
kavimlere ulaştı. Yani İslam davası önce millidir sonra beynelmilel’dir.
6- Bütün müslümanlar kardeştir. Kardeş kardeşinin kanını döker mi?
Yüce Allah; Hucurat süresinin 10. ayetinde “Müminler ancak kardeştir”. buyuruyor. Bu
ayetten bir ayet öncesi yani Hucurat süresinin 9. Ayetinde ise, zalim olan müminlere karşı
savaşmayı emrediyor.

 “Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını (sulh edin) düzeltin.
Şayet biri ötekine saldırırsa(zulmünde devam ederse), Allah’ın buyruğuna (hak ve
adalete) dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın)” (Hucurat, 9)

Demek oluyor ki zulüm, müminler arasındaki din kardeşliğini kaldırıyor ve zalimlere karşı
cihadı emrediyor. Bu ayette, kardeşliği ortadan kalkan ve birbirine karşı savaşan iki mümin
guruptan söz ediyor. Bu ayete göre, zulmün kalkması için bütün dünya müslümanları,
barıştırmak için aracı olmalıdır. Eğer zalim olan taraf bu barışa yanaşmazsa mazluma
destek vermeli ve onun saffında mücadele vermelidir.

Onun için Kürdlerin hakkını inkar edenler, vatanını işgal edenler, malına ve ırzına tecavüz
edenler, zulüm pozisyonunda oldukları müddetçe din kardeşi değildir. Bu konuda
Kardeşlik edebiyatını yapanların dürüst olup olmadıklarını ölçmemiz mümkündür.
Herkesin bildiği Peygamberin bu sözünü sormak gerekir:
“Kendi nefsine dilediğini, kardeşine dilemedikçe sizden biriniz iman etmiş olmaz”. (Buhari,
Müslim)

Gerçekten Türklere dilediklerini Kürdlere diliyorlar mı? Kendilerine devlet, kimlik vs.
diledikleri gibi kürdlere de diliyorlar mı? Dilemiyorlarsa kardeşlik konusunda dürüst
değiller demektir.

7- Kürdçe diline ne gerek var. Herkes Türkçe eğitim görmeli; yoksa ülke bölünür.
İslam alimleri, dini tebliğ ederken özellikle çocuklara anlatırken ana dillerinde anlatılması
gerektiğini söylüyor. Çünkü daha iyi algılanır ve kalbe daha daha iyi oturur. Yüce Allah
Kuran-i Kerimde Her Millete Peygamber gönderdiğini ve gönderdiği her Peygambere vahyi
o halka daha anlatabilmeleri için o halkın diliyle gönderdiğini bildiriyor. Demek oluyor ki,
daha iyi anlamaları için, her millete kendi diliyle anlatmak ve kendi diliyle öğretmek lazım.

Şöyle buyuruyor:
 “Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.” (Fatır, 24)

 “Her ümmete bir Resul gönderdik.” (Nahl, 36)


 (Allah’ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi
kavminin diliyle gönderdik” (İbrahim, 4)

Insanlar, tercümanların araya girmediği ve karşıdakinin anladığı ana dilleriyle dinlemeleri


ve okumaları gerekir. Ayrıca her dilde vahiy geldiğine göre her dil mukaddestir ve Allah’ın
ayetidir. Kuran’daki bir ayeti inkar etmek nasıl dinden çıkarıyorsa, yüce Allahın Kuran’da
anlattıkları kevni ayetlerini de inkar etmek dinden çıkarır.
Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Göklerin ve yerin yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin
farklılığı da O’nun ayetlerindendir.” (Rum, 22) Kuran‘ın bu naslarına bakıldığı zaman, her
halkın kendi ana diliyle eğitim görmesi gerektiğini anlıyoruz. Demek oluyor ki, İslama göre
her halk, kendi diliyle eğitim görmesi gerekir. Bir halkı, bu haktan mahrum bırakmak
zulümdür.

8- Türkiye‘de 20 küsür etnik halk vardır. Kürdlere bu hakkı versek, bütün etnik
halklara da vermemiz gerekir.
Bu sözler, doğru ise de bundan batıl kasd edilir. Türkiye‘deki Kürdlerin dışındaki azınlıklar,
göçmendir ve % 2 altında bir nufusa tekabul etmektedir. Bu nisbette olan azınlıkların
dünya devletlerinde uygulama statüsü nasıl ise öyle olmalı. Fakat Kürdler, bu ülkenin asıl
sahibi ve %30 oranında bir nüfusa sahiptir. Bu azınlıkları engel göstermek sadece bu hakkı
inkar etmek içindir. Kürdçenin resmi dil olması, ülkeyi bölmez, bilakis daha da kaynaştırır.
Bugün dünyada 36 ülkenin anayasasında iki resmi dil, 10 Ülkenin anayasasında 3 Resmi dil,
4 Ülkenin anayasasında 4 Resmi dil ve 1 Ülkenin anayasasında 10 Resmi dili
bulunmaktadır. Bu ülkeler kendi anayasalarına farklı dilleri resmi olarak koydular ve
bundan bölünmediler, bilakis kaynaştılar. Türkiye devleti de kendi anayasasına Kürdçeyi
ikinci resmi dil olarak koysa, ülke bölünmez bilakis daha da kaynaşır. Bir Halk kendi
hakkını aldığı zaman mutlu olur, başkalarının hakkına sarkıntılık yapmaz. Tarlaları
yanyana olanların suları ayrı ise, aralarında tartışma olmaz fakat aynı çeşmeden ise ve
paylaşımı yapılmamışsa her zaman tartışma ve kavga olur. Hiç kimse başkasının tarlasına
göz dikmemeli şunu ekeceksin diye dayatmamalı hür iradesiyle kendi tarlasında istediğini
ekmelidir. Herkesin kendi tarlasında egemenliği varsa sularını da paylaşmışlarsa barış
içinde komşuluk yapar ve birbirlerine
destek verirler. Aksi takdirde zulüm olur.

9- Kürd halkı birbirinin düşmanıdır. Yarın Kürdistan kurulursa, kurdler birbirini


boğazlar. Madem ki öyle olacak, Türklere bağlı kalsak daha iyi olur.
Bu söylem Kürdlerin ümidlerini kırmaya, emellerini yok etmeye, şahsiyetlerini bozmaya,
istikbal hedeflerini ortadan kaldırmaya yöneliktir.Mesela Şeyh Said kıyamında aşiretlerin
ümitlerini kırmak için bölgedeki bazı işbirlikçi şeyhler kullanıldı. Bazı Şeyhler, Bitlis
çevresindeki aşiret liderlerini toplamış ve “Ey Ahmet! yarın Kurdistanı kursak (onun
düşmanı olan başka bir aşiret reisini işaret ederek) sen Mehmedin Bitlis valisi olmasını
kabul ediyor musun? Hayır kurban ben kabul etmem”dedi. Birbirini sevmeyen başka aşiret
reisine dönerek aynı soruyu sordu: “ Sen ey hasan! Hüseyin’in Bitlis valisi olmasını kabul
ediyor musun? hayır kurban ben de istemiyorum diyor. Şeyh diyor ki, bakın Kürd kürdün
düşmanıdır. Biz yarın birbirimizi öldüreceğimize, bölgemize fitne ve fesadı getireceğimize
bugünden bu hareketten vazgeçelim, Türklere bağlı kalıp huzurumuzu koruyalım” diyor.
Aşiret liderleri şeyhimiz daha iyi bilir diyor ve böylece onların emel ve maneviyatlarını
kırıyor. Eğer o şeyh iyi niyetli olsaydı, böyle bir tartışma esnasında şöyle diyecekti: “Ey
aşiret reisleri, buradaki mücadele hak ve zulüm mücadelesidir. Hiçbiriniz Bitlis valiliği için
mücadeleye çıkmasın. Valiliğin bugünkü dünya şartlarında belli tahsil ve şartları vardır. Bir
çobanın oğlu da olsa kim layıksa, o vali olur, şeklinde demeliydi.
Bugün güney Kürdistanda hakim olan Kürdler gösterdiler ki, kürdler söylenildiği gibi
birbirini boğazlayan, fitne ve fesat çıkaran değil, bilakis bölgenin en barışçıl, en medeni
halkıdır. Arab bölgesinde hergün terör ve huzursuzluk varken Kürd bölgesinde emniyet ve
huzur vardır. Demek oluyor ki Kürdlerin aralarına fitne sokanlar vazgeçerlerse, ya da
Kürdler bu oyunlara , hilelere kanmazsa birbirini boğazlamazlar.

10- Kürdler birleşemez, uğraşmak beyhudedir.


Bu halk birleşmez onun için uğraşmanın bir faydası yok. Bu fikir, bütün sömürgeci ülkelerin
sömürgelerde kullandığı bir kavramdır. Tam birleşecekleri anda aralarına fitne sokar ve
birleşmelerini engelledikten sonra suçu o halka atar. Aynı tekerlemeler araplar için ve
Afrika halkları için de kullandılar. Pakistanın meşhur şair ve fikir adamı Muhammed İkbal
der ki: “Bir dağ, kendi özelliğini kaybettiği zaman, kum tanelerine bölünür, zerrelere
(atomlara) ayrılır. O dağın değeri bir zerre kadar olur. Fakat özellikleri
ni kaybetmeyen zerreler(malum kimyaya göre, sağlam atomların bibirine bağlayan
kancaları vardır), kendileri gibi sağlam zerreleri yanına alır ve dağ olur. Bir teneke dolusu
kumu, birisinin tepesine indirirseniz onu incitemezsiniz. Fakat özelliğini yitirmemiş ve
biribirini tutan bir avuç kum, bir kitledir ve bir darbe etkisini yapar. Kumlar ne kadar çok
olursa olsun, herkes basmaktan zevk alır ayağa hoş gelir. Fakat bir avuç kadar kum bile
eğer kitle haline gelirse basılamaz, ayağı incitir.“ Halklar da öyledir. Eğer bir millet ne kadar
çok olusa olsun, millet olma özelliğini kaybederse herkes tarafında ezilir ve basılır. Fakat
özelliğini kaybetmeyen ve birbiriyle kenetlenen milletleri kolay kolay kimse ezemez.
Kürdler, şehirleştikçe ferdiyetçilik sona erer; sosyalleşir, kurumsallaşır, medeni olur.
Böylece ferdi maslahat yerine toplumsal maslahatı düşünmeye başlar. Ardından bütün
Kürdistanı görmeye başlar. Bu proses, başta eğitimle olur.

11- Kürdistan uğursuzdur. Kürdlere beddua edilmiştir.


Bilakis Kur’ana göre Kürdistan mubarek bir bölgedir. Çünkü Nuh Peygamber, Tufan
sırasında yüce Allahtan Mubarek bir bölgeye indirilmesi için dua eder.

 De ki; Rabbim! beni mubarek bir yere indir; sen indirenlerin en hayırlısısın.
(Mü’minün, 29)
 Yüce Allah onun duasını kabul ettiğini buyurur. Daha önce Nuh da dua etmiş, biz
onun duasını kabul etmiştik. Böylece, kendisini ve (iman eden) yakınlarını büyük
sıkıntıdan kurtarmıştık.” (Enbiya, 76)
 “Andolsun Nuh bize (dua edip) yalvardı biz onun duasını kabul ettik.” (Saffat, 75)
 Yüce Allah, Nuh Aleyhisselama ey Nuh! senin duanı kabul ettim! sen mubarek bir
yere ineceksin ve o yerin adı Cudidir dendi. Dağıyla toprağıyla insanlığa beşik
olabilecek O mubarek yerden başlamak üzere yeryüzüne insanlığı ve medeniyeti
yayacaksın. “Cudi’nin üzerine yerleşti ve zalimlere uzak olun (defolun!) denildi.”
(Hud, 44)

Nuhun gemisinin indiği o mubarek yer Cudidir ve Cudi Kurdistandadır. Dolayısıyla


Kürdistan mubarek bir diyardır. Her milletin hataları olduğu gibi Kürd halkının da
kendilerine göre hataları vardır. Hata yaptıkları zaman, hataların sonuçlarına
katlanırlar. Fakat o hatayı işlemeyen nesiller, bu hatalardan sorumlu tutulmaz.
 “Hiçbir suçlu (günahkâr) diğerinin suçunu (günahını) çekmez.” (Zümer, 7)

Her nesil kendi tarihini belirler. Önceki nesiller, rollerini kendilerine göre oynadılar ve
amelleriyle gittiler. Yeni nesil yeni tarihini yazacak ve gelecek nesillere devredecek. Nice
milletler geldi geçti. Kimini adı sanı bile kalmadı. Nice milletler binlerce sene sonra tekrar
dirildiler. Onun için Allahın rahmetinden ümit kesmemek gerekir. Halkı etkileyen
hatalardan uzak durulmalı. Özellikle bazı hatalar, o hataları işleyenlarde kalmaz,
zararlarını bütün toplum öder.

 Öyle Bir fitneden sakının ki, aranızdan yalnız haksızlık edenlere erişmekle kalmaz
(hepinize erişir) (Enfal, 25)

Zararı bütün topluma ulaşan fitnelerden sakınmak lazım. Toplum, islah edici olmalı ve
kötülüğe karşı mücadele vermelidir. Toplumda oluşacak kötülüğe karşı görevlerini
yapmadıkları zaman azap genelleşir. Resulullah (sav) şöyle buyuruyor:

Allah belli kişilerin ameli ile Ammeye (Topluma) azap vermez. Ta ki kendi aralarına işlenen
kötülükleri kaldırma imkanları olmasına rağmen kaldırmadıkları zaman. Bunu yaparlarsa
Allah hem özele hem genele azap verir. (Müsnedi Ahmed)

 Halkı islah edeici olduğu halde Rabbin, haksızlıkla memleketleri helâk etmez.”
(Hud, 117)

Bugünkü nesillerin rolünü iyi oynamaları gerekir. 20. Asrın başında dünyadaki bütün
uluslar kendi kimliklerine kavuştukları sırada eğer Kürdlerin hataları olmuşsa, halk da
buna karşı çıkmamışsa onun sıkıntısını çekiyordur. Şimdiki nesil kendi geleceğini tayin
etmelidir. Bunun için zaman geç değildir. Gün doğmadan neler doğar. Kürdlerin, kendi
dükkanlarının tabelasında “Bu dükkanda ümitsizlik malı satılmaz” yazısını yazmaları
gerekir.

12- Kürdistan demek bölgede ikinci İsrail demektir.


Herkese ABD ile veya israil ile ilişki kurması veya ticaret yapması helal ise, Kürdlere de
helaldır. Hatta özgürlük konusunda kim Kürdlere yardım ederse, Kürdler o yardımı
unutmazlar.

Allahın Resülü (sav) taifte saldırıya uğradığı zaman, müşrik olan Ebü Ğünne ye sığındı. Ebu
Ğunne Hz. Muhammedi (sav) diğer müşriklerden korudu.
Bedir savaşında mekkeli müşrikler yenildiğinde Medine’ye esir olarak getirildiler.
Resulüllah (sav) şöyle dedi: Bakın o esirler arasında eğer Ebu Ğunne varsa onun hatırı için
hepsini af edeceğiz. Biz onun iyiliğini unutmadık. Biz iyiliği nankörlükle karşılık
verenlerden değil şukranla karşılık verenlerdeniz. Dedi.

Eğer Resulüllah müşrik olan Ebu Ğunnenin iyiliğini unutmuyorsa, biz de ABD nin ırakta
Kürdlere yaptığı iyiliği unutmayız. Eğer çevresine zulüm ve tehdit savuran azgın israile
benzetmek istiyorlarsa, önce kendi tarihlerine sonra da Kurtlerin tarihlerine baksınlar.
Kurdistan, eğer Kürdlerin yurdu ve hakkı ise, hakkı hak sahibine iade etmek başta
müslümanın görevidir. Birisine parasını muhtemelen kötü yolda kullanacak diye borcunu
iade etmeyecek miyiz? Bu ne gaflet. Fakat şimdiye kadar Kürdistanın hayır ve bereketini
yiyenler için, Kürdistan en az israil kadar karın ağrısı olacağı kesin

13- Kürdler cumhurbaşkanı oluyor: İnönü ve Özal gibi. Başka ne istiyorsunuz.


Hiçbir Kürd, Türkiye’de Kürd olarak cumhurbaşkanı olamaz. Türk olarak kendini ifade
ettiği zaman cumhurbaşkanı olabilir. Kürdlerin tarihinde, Kürdlere en büyük ihaneti İnönü
yaptı. Bütün ortadoğu halklarının devlet olduğu dönemlerde gerek milli mücadeleden
önce ve gerekse sonra Kürdlere verilen federasyon sözünü engelleyen İnönü’dür. Lozanda
Kürdleri kandıran ve Kürdlerin bölünmesini sağlayan İnönü’dür. Özal’da Cumhurbaşkanı
oluncaya kadar, kimse onun Kürdlükle bir alakası olduğunu bilmiyordu. Bu sorunu
çözeceğim dediği zaman, onu öldürdüler. Böylelerin cumhurbaşkanı olabilmesi, Kürdlerin
eşit olduğu anlamına gelmez. Sorun cumhurbaşkanı olmak değil, karşıdakini kendisi gibi
görmektir. Kendisi için istediği hak ve meşruiyeti karşıdakine istemektir.

14- Türk kimliği taşıyan herkes Türktür. Türk kelimesi etnik bir anlam taşımıyor.
Hiçbir Kürd kendi isteği ile Türk kimliğini taşımıyor. Bugün ellerinden gelse Türk kimliğini
atıp kendi kimliklerini alırlar. Peki Almanya’da Alman pasaportunu alan Türkler, Alman
mıdır? Neden kendileri kendi istekleriyle başka milletlerin kimliklerini aldıkları zaman
Türklükten çıkmıyor da zorla kendilerine kimlik dayatılan Kürdler Kürdlükten çıkıyor?
Yunanistanda yaşayan Türkler, Yunan mıdır? vs. Asimilasyon unsurları, çöktü çöküyor.

15- Kürdlerin yarısı batıya göç etti. Karıştı, artık bölmek mümkün değil.
Kürdlerin bir kısmının batıya göç etmesi, Kürd haklarının inkarını gerektirmez. Türklerle
eşit haklarını aldıktan sonra isteyen İstanbul’da oturur isteyen Hakkari’de oturur. Bugün
Avrupa birliği devletler arasında sınır yoktur. Herkes istediği yere gidebilir ve istediği
ülkede oturabilir. Fakat her ülke özgürdür. Kendi parlemantosu var ve kendi kararlarını
kendisi alır. Her devletin kendi Anayasası vardır. Birçok devlet de kendi içinde
federasyondur. Ayrı ayrı Parlemantosu vardır. Amerika 51 ülkeden meydana geliyor.
Herkes saygın ve aralarında sınır, hudut yoktur. Hiristiyanlar, birbirinin haklarını riayet
edebiliyor ve birbirine saygı duyabiliyor da müslümanlar neden duymasın. Asıl Adalet
İslam’dadır.

16- Türk Kürd bibirimize kız alıp verdik. Bir aile gibi olduk, bölünemeyiz.
Değişik milletlere kız alıp verilebilir. Müslümanların dostluklarında fayda olmalı ve
birbirine zarar vermemeli. Türklerle eğer dostluk kurulmuşsa, Kürdlerin haklarının
iadesinde herkesten fazla Türklerin yardımcı olmaları gerekir. Dost, dostu aldatmaz,
hakkını yemez bilakis korur. Bu dostluklar, hakkı hak sahibine vermeyi engelememeli.
Müslüman halklar,birbirini tanımalı, dost olmalı ve hak ve hukuna riayet etmelidir.
Federasyon halindeyaşamaları ve ayrı devlet haline gelmeleri birbirine düşman olamaları
manasına gelmez. Ayrı ayrı yaşayan ve bir devlet gibi olan Avrupalılar veya ABD nasıl
becerebiliyorsa müslümanlar da bu sorunun üstesinden gelmek mecburiyetinde.
17- Kürdlerin hiç devleti olmadı ki, devlet istiyorsunuz.
Kürdlerin, İslamdan önce ve İslamdan sonra kurdukları bir sürü devletleri olmuştur.
Bazıları şunlardır:

1-Gutiler (Cudi) devleti: M.Ö 2700-2600,


2-Lolobi devleti: M.Ö 2649-1050,
3-Mitani Devleti: M.Ö. 1640,
4-Şeddadi Devleti: Miladi 951 – 1091.
5-Hasnevi Devleti: (hicri 330-369),
6- Mervani Devleti: Hicri 350-380.
7-Gor Devleti 1148-1212.
8-Almut Ziyari Devleti: 930-1011,
9-Alamut devleti: 1011-1356,
10- Hamedan Devleti: 944-1039,
11- Buveyhugu Devleti: 934-1050,
12-Hasan Veyh Devleti: 959-1121,
13- Eyyubiler hanedanligi devleti 1165-1252,
14- Mahabat Kürd Cumhuriyeti. 1946-1947

Bugün Ortadoğu’da devlet olanların, hangisinin daha önce devleti vardı. Aşiretlerin bile,
devlet haline getirildiği Ortadoğu’da en derin kültüre ve en canlı tarihe sahip olan ve
insanlık medeniyetine beşiklik yapan millet, Kürd milletidir.

18- Neden Kürd hakkını savunuyorsun! PKK marksistir, dinsizdir. Müslüman


olsaydı destek verirdik.
Bu laflar, sadece konuyu saptırmak için kullanılıyor. İsami hareket dahi olsa, yine karşı
olurlar ve değişik mazeret bulurlar. Marksist PKK eğer insanların hakkını savunuyorsa,
müslüman olan daha fazla savunması lazım. Halihazırda kürdlerin silahlı mücadelesini
veren PKK marksist ise, bütün Kürd halkının hakkını inkar mı edilecek. Kürd halkının bunda
suçu nedir. Bunu söyleyenlere, müslüman Kürdler için ne yaptıklarını sormak gerekmez
mi?

Bu ve benzeri sorular, müslüman kürdlerin zihinlerini bulandırdı. Acaba müstakil bir


hareket olarak ortaya çıksak nasıl karşılanacağız. Kabul görecek miyiz göremiyecek miyiz
Günah mı işliyoruz yoksa dini sorumluluğu mu yerine getiriyoruz? Şeklinde tereddüt ve
endişeleri taşıyorlardı. Bu endişe onları geri bıraktı. Korku ve bilgisizlik onları alıkoydu.

Bugün Kürdistanda İslami ve Kürdistani hassasiyeti olanların sayıları az değil ve gittikçe


artmaktadır. Bunların ihtiyaçlarına cevap verecek, onların hislerine tercüman olacak bir
oluşuma ihtiyaç vardır. Bölgenin siyasi ortamı belli bir olgunluk kazandığı için bölgeye
yönelik yeni bir oluşumun tam vaktidir. Türkiye’de ve yurt dışında yapılan günlük
sohbetlerde, Kürdlerin artık AKP misali İslamcı ve demokrat Partileri olmalıdır fikri
tartışılıyor. Kısa zamanda halkın bu talebinin realiteye dönüşmesi, siyasi alanda oluşan bu
boşluğun giderilmesi gerekiyor.
Zihniyet itibariyle HDP eğer Kürdlerin CHP si ise, Kürdlerin AKP misali farklı zihniyete sahip
bir partilerinin olması gerekir. Bu gün olmasa yarın mutlaka olmalıdır. Aksi takdirde
vücudun bir kısmı felç gibi işlevsiz kalacak veya başkalarına hizmet edecek. Kürd halkı,
diğer halklar gibi değişik inanç, sınıf ve katmanlardan oluşur. Bu katmanların tümüne
mesajın ulaşması ve tümüne hitab etmesi gerekir.

Her gurub kendi meşrebine göre kendilerini organize ettiği zaman, halkın tümü organize
edilmiş olur. Bazı kesimler, bazılarına kulaklarını tıkamışsa, ısrar etmemek gerekir. Onların
anlıyacağı, saygı duyacağı ve seveceği bir dil ve üslup ile konuşmak gerekir. Onun için
değişik parti ve organizasyonların kurulması, zararlı değil bilakis sivil halkı aktif hale
getireceği için faydalıdır.

KAYNAK: Abdurrahman Şat / Kürd Sorununda Müslüman Kürdler Neden Gecikti? 03 Nisan
2013, Kovarabir

You might also like