Professional Documents
Culture Documents
Halkımız Sizi Çok Seviyoruz - Kaan Göktaş
Halkımız Sizi Çok Seviyoruz - Kaan Göktaş
“HALKIMIZ SİZİ
ÇOK SEVİYORUZ”
Kaan Göktaş
BİRİNCİ BÖLÜM
Olağan dışı bir gün
31 Mart 2015 sabahı Türkiye sıradan bir güne uyanmıştı. Ancak o günün diğer günlerden
çok farklı, uzun yıllar unutulmayacak bir gün olacağı daha erken saatlerde belli oldu. Sabah
saat 10:36’da hemen hemen tüm Türkiye’de elektrikler birden bire kesildi. Önce herkes
sadece kendi oturduğu semtte, ilçede kesinti olduğunu zannetti. Ancak bir süre sonra sosyal
medya sayesinde anlaşıldı ki neredeyse 81 ilin tamamında elektrik yoktu. Fabrikalarda
üretim durdu, büyük kentlerde toplu taşıma seferleri durdu, hatta trafik lambaları bile işlemez
oldu. Bu kadar geniş çaplı bir elektrik kesintisi hayra alamet değildi. Hemen dedikodular ve
komplo teorileri yayılmaya başladı. Ağırlıklı tahmin, kesintilerin yaklaşan genel seçimler
öncesi bir tür prova olduğu yönündeydi. Sosyal medya ve sözlük siteleri, iktidar partisinin
seçim gecesi tüm Türkiye’de elektrikleri keseceği ve oluşacak kargaşada oy sayımlarında
hile yapacağına dair senaryolarla dolup taşmıştı. Hükümet ise geniş çaplı bir terör saldırısı
ya da elektrik dağıtım sistemlerine yapılan bir siber saldırı ihtimalleri üzerinde duruyor, başta
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Başbakan Ahmet Davutoğlu, Enerji
Bakanı Taner Yıldız gazetecilerden gelen sorulara temkinli cevaplar veriyordu.
Türkiye elektrik kesintisinin sırrını çözmeye çalışırken, öğleden sonra 13:40 sularında haber
ajansları ve gazeteler bir son dakika haberi geçmeye başladılar: İstanbul Çağlayan
Adliyesi’nde bir Cumhuriyet Savcısı makam odasında rehin alınmıştı…
Türkiye gündeminde dahi alışık olunmayan bu şok edici olayın detayları dakikalar geçtikçe
netleşiyor ve tüm ülke her şeyi unutup dikkatini Çağlayan’a yöneltiyordu. İlk önce hedefteki
kişinin kim olduğu netleşti. Rehin alınan kişi, İstanbul’da Gezi Parkı eylemleri esnasında
evinden ekmek almaya giderken, polisler tarafından kafasından gaz fişeği ile vurulan ve 269
gün komada kaldıktan sonra hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın davasına bakan Cumhuriyet
Savcısı Mehmet Kiraz’dı. Kiraz, bu davanın soruşturmasında görevlendirilen beşinci
savcıydı.
Daha sonra örgütün kim olduğu ve eylemin amacı öğrenildi. Eylemi yapanlar Devrimci Halkın
Kurtuluş Partisi Cephesi yani kısa adıyla DHKPC militanlarıydı. En öne çıkan talepleri ise
Berkin Elvan’ı kafasına gaz bombası fişeği atarak ağır yaralayan ve ölümüne neden olan
polislerin kimliklerinin açıklanması ve bu kişilerin halk önünde yargılanarak cezalandırılmaları
idi. Bu yüzden, katil zanlısı polislerin kimliğini bildiğini ve gizlediğini düşündükleri Savcı
Kiraz’ı hedef almışlardı.
Tüm Türkiye’nin gözü önünde heyecanlı bir süreç başladı. Öğlen 12:35’te savcının odasına
girerek kendisini rehin alan eylemciler sosyal medyayı çok iyi kullanıyorlar, içeride olup
bitenleri saniye saniye Twitter’dan paylaşıyorlar, hatta Savcı Kiraz’ın elleri bağlı, ağzı
bantlanmış, kafasına silah dayanmış halde fotoğrafları ve dava dosyalarından belgeler
yayımlıyorlardı. Sansür mekanizması derhal harekete geçti. Bir yandan eylemcilerle
pazarlıklar sürerken, diğer yandan olaya dair yayın yasağı kondu. Militanların eyleme dair
paylaşım yaptıkları sosyal medya hesapları, onlara yakın hesaplar hatta bu paylaşımları
paylaşanlar bile engellenmeye başladı. Devletin başındakiler, içeride olup bitenleri
öğrenmemizi istemiyorlardı. Yine de tam anlamıyla başarılı olamadılar. Özellikle Çağlayan
Adliyesi etrafındaki “vatandaş gazeteciler” gün boyu bilgiler aktardı. Eylemcilerin kapatılan
hesapları yerine yenileri açıldı ve “içeriden” canlı yayın akşama kadar kesintisiz devam etti.
Akşam olduğunda heyecanlı bekleyiş yerini gerginliğe bırakmıştı. Eylemcilerin yetkililere
şartlarını yerine getirmeleri için sundukları süre önce bir kaç kez uzatılmış, ardından ise sona
erdiği duyurulmuştu. Pazarlıklarda ise olumlu gelişmeler katedildiği haberleri geliyordu.
İddiaya göre Berkin Elvan’ın katil zanlısı olan polislerin kimlikleri hem dosyadan, hem de
Savcı Mehmet Kiraz’ın sözlü beyanıyla kesinleştirilmiş, bu polislerin suçlarını itiraf etmeleri,
yüksek rütbeli bir emniyet görevlisi tarafından kamuoyuna canlı yayında açıklama yapılması
konusunda uzlaşılmıştı.
Gün boyu süren pazarlıklarda İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, Türkiye Barolar
Birliği Başkanı Turhan Feyzioğlu, öldürülen Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan gibi isimler de
bizzat yer almıştı. Saatler 20:30’u gösterdiği sırada ise hiç beklenmeyen bir anda binadan
ard arda patlamalar ve silah sesleri duyulmaya başlandı. Eylemciler, Twitter hesaplarından
ilk önce polisin odaya girmeye çalıştığını ve uyarı ateşi açtıklarını yazdılar. Bir kaç dakika
sonra ise “Savcı vuruldu.” şeklinde bir twit atıldı. Son twit ise “Halkımız sizi çok seviyoruz.”
diyordu…
Polisin düzenlediği ve üzerinde halen bir çok soru işareti olan operasyon sonunda eylemciler
Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol ile birlikte Savcı Mehmet Kiraz da vurularak hayatını
kaybetti.
Adliyeye Nasıl Girdiler?
Eylemin detayları netleşmeye başladıkça akla gelen ilk soru, silahlı eylemcilerin adliyeye
nasıl girebildikleri yönündeydi. Çünkü Türkiye’deki tüm büyük adliyeler gibi Çağlayan
Adliyesi de çok sıkı güvenlik önlemleriyle korunmakta. Hatta Çağlayan Adliyesi belki diğer
adliyelerden biraz daha önemli, zira Türkiye’nin kalbi ve en kalabalık şehri olan İstanbul’un
Cumhuriyet Başsavcısı ve Başsavcı vekilleri başta olmak üzere, bir çok önemli soruşturma
ve davaya bakan savcılıklar ile mahkemeler bu adliyede yer almakta. Adliyenin 18 giriş
kapısı bulunmakta. Bu kapılardan içeri girmek isteyen vatandaşlar üzerlerindeki her türlü
metal cismi, hatta pantolon kemerlerini bile çıkartarak dedektörlerden geçmekte, çanta ve
kişisel eşyaları ise havaalanlarında kullanılan cinsten XRay cihazları ile didik didik
aranmakta. Öyle ki, dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı Anadolu
Ajansı’na yaptığı açıklamada girişçıkışlarda her türlü delici, kesici aleti tespit edebildiklerini
ve adliyeye girişine kesinlikle izin vermediklerini övünerek anlatmış, hatta “kalem gibi
görünen bıçakları bile tespit ettiklerini” söylemişti. 1
Akla ilk olarak aynı gün sabah saatlerinde yaşanan büyük çaplı elektrik kesintisi esnasında
XRay cihazlarının da çalışmayacağı ve eylemcilerin bundan faydalanmış olabilecekleri
geldi. Acaba elektrik kesintisi bu amaçla, bilinçli olarak mı yapılmıştı? Örgütün kendisi ya da
onlara yardımcı olmak isteyen kişiler, elektrik şebekesini çökertmiş olamaz mıydı?
1
http://www.aa.com.tr/tr/haberler/51537adliyeyekalemgrunumlubicaklagelmis
Bu ihtimali yüksek sesle dile getirenlerden biri de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu idi.
Kılıçdaroğlu, olayın duyulmasının ardından resmi Twitter hesabından şunları yazdı :
elektrik bu iş için kasıtlı mı kesilmiştir? Adliyenin var olan jeneratörü
“(...)
devredeyse, bu malzemelerin içeri sokulmasında kimler yardım etmiştir?
Hükümetin kesinti sonrası 'Terör saldırısı olabilir' açıklaması, rehin alma
olayında parmağı olduğunun göstergesi midir?”2
Bir diğer ihtimal ise eylemcilerden en az birinin avukat olması ya da içeri silah ve diğer
malzemeleri sokabilmek için bir avukattan yardım almış olmalarıydı. Zira iş sadece kapıdan
girmekle bitmiyor, Savcı Mehmet Kiraz’ın odasının bulunduğu 6. kata kadar bu malzemeleri
dikkat çekmeden ulaştırabilmek de gerekiyordu.
Giriş avukat kapısından
Nitekim olaydan sonra adliyenin girişlerindeki ve içindeki onlarca kameraya ait yüzlerce
saatlik görüntülerin detaylı incelenmesi sonucu anlaşıldı ki, eylemcilerden Şafak Yayla,
adliyeye avukatların kullandığı C kapısından giriş yapmıştı. Basına da dağıtılan ve
yayınlanan görüntülere göre olay günü saat 11:29’da Çağlayan Adliyesi’nin avukatlarca
kullanılan C kapısına gelen Şafak Yayla’nın bir elinde çanta, diğer elinde avukat cübbesi
bulunmaktaydı. Avukatların kullandığı bu kapıda sadece çantaların arandığı bir XRay cihazı
bulunmakta, üst araması ise yasa gereği yapılmamaktaydı. Avukatlar, kimliklerini turnikeye
okutarak kapıdan girebiliyordu. Kendisi de hukuk fakültesi öğrencisi olan Yayla, C
kapısındaki özel güvenlik görevlisinin dalgınlığından yararlanarak, bir iddiaya göre ise sahte
kimlik göstererek girdi.3 Yine bir iddiaya göre girişte sağ elindeki silahı, sağ koluna astığı
avukat cübbesiyle kamufle etmiş, bir diğer iddiaya göre ise çantasında içeri sokmuştu. Diğer
eylemci Bahtiyar Doğruyol ise adliyeye metrobüs kapısı olarak bilinen D kapısından, normal
bir biçimde üzeri aranarak girmişti. İkili, ayrı ayrı giriş yaptıktan sonra adliye içinde buluştular
ve kafeteryada bir süre oturarak zaman geçirdiler. Bir saat kadar sonra ise Savcı Mehmet
Kiraz’ın odasının bulunduğu 6. kata yöneldiler. Şafak Yayla’nın omzunda çantası,
Doğruyol’un ise bir elinde şeffaf şemsiye, diğer elinde ise çantası vardı. 4
Silah tuvaletten mi çıktı?
Basına da dağıtılan kamera kayıtlarına göre eylemci Doğruyol elindeki şemsiyeyi bu katta
bulunan kadınlar tuvaletine bıraktı. Basına yansıyan bir iddiaya göre ise silah olay günü
değil, daha önceden bir başkası tarafından adliyeye sokularak bu kattaki tuvalete gizlenmişti
ve Doğruyol saniyeler içinde silahı gizlendiği yerde almıştı. Nitekim iktidara en yakın yayın
organların Yeni Şafak’ın haberine göre bu ihtimali değerlendiren yetkililer, olaydan önceki
haftalar boyunca bu tuvalete girip çıkan herkesi tek tek mercek altına aldı. Aynı şekilde
2
http://www.aljazeera.com.tr/aljazeeraozel/dokuzsaatlikrehinekrizi
3
http://www.milliyet.com.tr/sahtekimlikleiceriboylegirdigundem2038210/
4
http://www.haberturk.com/gundem/haber/1061344teroristleradliyeyeboylegirdi
eylemci Yayla’nın giriş yaptığı C kapısındaki güvenlik görevlisi de örgüt bağlantısı şüphesiyle
sorgulandı. 5
Odaya giriş anı
İki eylemcinin Savcı Mehmet Kiraz’ın odasına giriş anı da saniye saniye kameraya yansıdı.
Kamera kayıtlarına göre iki eylemci 6. kattaki odanın önünden önce bir kez geçtiler ancak
odanın dolu olduğunu fark ettiler. İki dakika sonra tekrar odanın önüne geldiler, tam bu
esnada odadaki zabıt katibesi de dışarı çıktı. Tam 14 saniye sonra ise ikili, “dosya sorma”
bahanesi ile odaya girdiler ve eylem başladı.
Panik butonu
Görgü tanıklarının ifadelerine göre iki eylemci odaya girdikten kısa bir süre sonra Unique
BCF66 modeli 7.65 mm çapındaki “Fransız Onlusu” tabir edilen silahı Savcı Mehmet Kiraz’a
doğrulttular. Ardından ise ilk iş olarak odada bulunan masa, dolap gibi eşyaları kapının
önüne yığarak bir barikat oluşturdular. Bu esnada Savcı Kiraz, hem bağırarak, hem de
odada bulunan panik butonuna basarak yardım istedi. Bunun üzerine eylemciler Savcı’yı
plastik kelepçe ve bantlarla etkisiz hale getirdi. Alarm sesini duyan adliyedeki görevli iki polis
Savcı Kiraz’ın odasının kapısını kırarak içeri girmeye çalıştı ancak kurulan barikat nedeniyle
kapı açılamadı. Bu esnada eylemciler tarafından açılan uyarı ateşi nedeniyle hafif yaralanan
polis memurları geri çekilerek, takviye kuvvet istediler. 6
İlk plan camdan girmek
Savcı odasından yükselen alarm ve silah sesleri ile adliye polislerinin anonsları sonucu, olay
yerine ilk olarak terörle mücadele timleri ulaştı. İçerideki eylemciler bu esnada kapı arkasına
yığdıkları barikatı güçlendirmişler, ayrıca odanın camlarındaki jaluzileri sıkı sıkı kapayarak
dışarısıyla tüm irtibatı kesmişlerdi. Polisler, durum tespiti için savcının odasını karşıdan
gören bir odayı üs haline getirdiler, ancak içerisini görmek imkansızdı. Ayrıca esnek bir
borunun ucuna bağlı ufak bir kamerayı da kapının altından odaya ittirerek görüntü almaya
çalıştılar. Fakat bu da kapının arkasına yığılmış barikata takıldı. Polisin içeriden bilgi
almasının tek yolu eylemcilerle temasa geçmek ve müzakereye başlamaktı. Bu esnada akla
gelen ilk müdahale yolu, bir vinç ile 6. kata özel harekat timlerini çıkartıp camdan içeri
sokmaktı. Ancak hem odaların camlarının çok kalın olması, hem de içerisini göremedikleri
için burada yaşanacak vakit kaybı operasyonun başarısız olmasına neden olabilirdi.
Vazgeçildi.7
“Havalandırmadan gaz sıkalım.”
5
http://www.memurlar.net/haber/510598/
6
http://www.haberturk.com/gundem/haber/1061430sehitsavcimehmetselimkirazsonsozukapiyikirin
ve http://mobil.zaman.com.tr/gundem_skandalinsirrikapilarda_2286878.html
7
http://www.milliyet.com.tr/sahtekimlikleiceriboylegirdigundem2038210/
Bu esnada polislerin aklına bir başka yöntem geldi. Eylemciler Amerikan filmlerindeki gibi
havalandırmadan odaya sıkılacak gazlarla bayıltılabilirdi. Adliyeye derhal anestezi uzmanı
doktorlar çağırıldı ve görüşleri alındı. Ancak doktorlar odanın çok büyük olması nedeniyle
sıkılacak gazların bayıltıcı etkisini göstermesinin 3 saati bulabileceğini söyleyince bu plandan
da vazgeçildi. Çünkü bu saatler içerisinde yavaş yavaş sersemlemeye başlayacak olan
eylemciler planın farkına varabilirlerdi.8
İnternet ve cep telefonu sinyalleri kesildi
Polisler savcının odasının hemen yanındaki kalem odasını operasyon üssü haline getirdiler.
Getirilen sinyal engelleyici jammer cihazı ile eylemcilerin cep telefonu ve internet bağlantıları
kesildi. Böylece dışarıdan talimat ve olası bir operasyona karşı önceden haber almaları
engellenmek istendi. Ancak eylemciler, internet ve cep telefonu sinyalleri açılmazsa rehineyi
öldüreceklerini bildirdiler. Zaten terör uzmanı polislere göre bunun bir faydası yoktu, çünkü
iki eylemci Yayla ve Doğruyol dışarıdan emir almıyordu. Eylemlerine dair her şey önceden
planlanmıştı. Ne yapacaklarını biliyorlardı ve istedikleri şeyler de çok netti.
Neden o savcı?
Adliyedeki rehin alma krizinin ilk duyulmasıyla birlikte gelen bilgiler, aslında eylemin amacını
da açıkça ortaya koyuyordu. Çünkü odası basılarak rehin alınan Cumhuriyet Savcısı
Mehmet Kiraz, Berkin Elvan davasının savcısıydı. Daha doğrusu henüz dava aşamasına
gelememiş bir cinayet soruşturmasının… İstanbul’da yaşanan Gezi Parkı direnişi esnasında,
ekmek almak için evinden çıkan ve polisler tarafından atılan gaz bombası fişeği ile başından
vurulan Berkin Elvan, 269 gün komada kaldıktan sonra hayatını kaybetmişti. Henüz 14
yaşındayken polis şiddetiyle tanışan ve 15 yaşında hayata veda eden Berkin Elvan, ülkedeki
tüm vicdan sahibi insanları derinden yaralamış, cenazesinde yüz binlerce kişi sel olmuştu.
Ancak aradan geçen iki yıla rağmen, Berkin Elvan’ın katil zanlısı olan polisler bırakın
cezalandırılmayı, tespit bile edilememişti. Vurulma olayından sonra açılan soruşturma dört
savcı eskitmiş, olay günü o bölgede görev yapan yüzlerce polisten hangilerinin Berkin
Elvan’ı katleden silahı ateşlediği bulunamamıştı. Dahası, emniyet de bu konuda adım
atmaya pek istekli değildi. Elvan ailesi ve avukatlarının tüm çabalarına, kamuoyu vicdanının
tüm baskılarına rağmen bir arpa boyu ilerlemeyen soruşturmanın beşinci savcısı ise Mehmet
Kiraz’dı.
Tayini kendisi istemiş
1969 Siirt doğumlu olan Savcı Mehmet Kiraz, İmam Hatip lisesi ve İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi mezunuydu. 2010 yılında görev yaptığı Osmaniye’den İstanbul
Gaziosmanpaşa Adliyesi’ne tayin olmuştu. Burada 4 yıl görev yapan Kiraz, kendi isteği ile
2014 yılında da Çağlayan Adliyesi’ne atandı. Kiraz’ın hakim olan eşi de Çağlayan
Adliyesi’nde icra mahkemesinde görev yapıyordu. Memur suçları bürosunda görevli olan
Kiraz’ın etrafına sık sık Berkin Elvan dosyasını kastederek “üzerimde çok büyük yük var.”
dediği iddia edildi. 9
8
a.g.e
9
http://www.taraf.com.tr/guncelhaber/cenazesieyupcamiindesavcimehmetkirazkimdir
Twitter’dan canlı yayınla rehine eylemi
Türkiye’yi sarsan ve bir anda her şeyi unutturan eylemin çok ilginç bir yönü daha vardı. Bu,
belki de dünyada sosyal medya üzerinden canlı yayın yapılan ve her detayı canlı olarak
paylaşılan tek rehine eylemiydi. Eylemciler taleplerini ve eylemi neden gerçekleştirdiklerini
Youtube’a yükledikleri ses kayıtlarıyla tüm dünyaya bizzat bildirdiler. Ayrıca savcının
odasında bulunan Berkin Elvan cinayetine dair soruşturma dosyasını da sayfa sayfa
fotoğraflayarak Twitter’dan @kdefteri ve @aysekosan123 gibi hesaplarla paylaşmaya
başladılar. Atılan bu twitlerle soruşturma dosyasındaki tüm şüpheli polislerin fotoğrafları,
isimleri, sicil numaraları da yayınlanıyordu.
Eylemciler tarafından Youtube’da paylaşılan ses kayıtlarından birinde şöyle deniyordu : “(...)
Adalet yok, 'Adaleti biz sağlayacağız' dedik. Evet adaleti biz sağlayacağız. Bugüne kadar
öldürülen onlarca halk çocuğunun adaleti sağlanmadı bu düzende...”
Talepler açık
Eylemcilerin hem sosyal medyadan duyurdukları hem de yan odada kendileriyle iletişime
geçmeye çalışan polis ve başsavcılara ilettikleri taleplerinde şunlar yer alıyordu :
1. Berkin Elvan’ı öldüren polisler canlı yayına çıkarak suçlarını itiraf edecekler.
2. Bu polisler kurulacak halk mahkemelerinde yargılanacak.
3. Bugüne kadar Berkin Elvan’ı anma eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle haklarında
soruşturma açılan, tutuklanan herkesin üzerindeki suçlamaların kaldırılması.
4. Adliye’den güvenli bir şekilde ayrılmalarının sağlanması.
5. İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu,
Çağdaş Hukukçular Derneği’nden bir avukat ve Halk Meclisleri’nden bir kişiden
oluşacak heyetle görüşmelerinin sağlanması.
Eylemciler taleplerinin yerine getirilmesi için yetkililere tam üç saat süre tanımışlardı. Eğer
talepleri yerine getirilmezse, 15:36’da Savcı Mehmet Kiraz’ı “ölümle cezalandıracaklarını”
açıkça belirttiler.10
Talep depremi
Eylemin Berkin Elvan cinayetiyle ilgili olduğu ilk andan itibaren biliniyordu ancak bu talepler
kimse tarafından beklenmiyor olacak ki, duyulduğu andan itibaren deprem etkisi yarattı.
Gerçekten de eylemcilerin taleplerini değil ama bu taleplerin devlet tarafından yerine
getirilmesini kimse beklemiyordu. Zira sadece Gezi Parkı eylemleri esnasında Berkin Elvan
da dahil olmak üzere 6 kişinin polis terörü sonucu hayatını kaybetmesini “Polisimiz destan
11 12
yazdı” ve “Polislere emri ben verdim.” diyerek savunan, sivil milislerce tekmelenerek
10
http://www.halkinsesitv.com/index.php/haberler/24280dhkcsavallarnngercekletirilmesinistedikleritalep
leri.html ve
https://eksisozluk.com/entry/50226220
11
http://www.ntv.com.tr/arsiv/id/25450862/
öldürülen Ali İsmail Korkmaz cinayeti için “Esnaf gerektiğinde polistir, hakimdir, alperendir,
13
kahramandır.” diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve polis şiddetinin tüm ülke
genelinde hiç olmadığı kadar arttığı, Türkiye’nin adeta bir polis devletine döndüğü AKP
iktidarının işledikleri suç ne olursa olsun, polislerini kendi elleriyle teslim etmeyecekleri açıktı.
Yine de savcının hayatını kurtarabilmek için eylemcilerle pazarlık masasına oturulması kararı
alındı. Eylemcilerin görüşmek istedikleri arabucular, Başsavcılık tarafından acele olarak
Adliye binasına çağrıldı.
Kocasakal ve Feyzioğlu adliyede
Çağlayan Adliyesi’ne tüm giriş çıkışların yasaklandığı, adliye katlarının boşaltıldığı
dakikalarda İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın talebi üzerine adliyeye ilk intikal edenler,
eylemcilerin de arabuluculuk yapmasını istedikleri İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal
ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Turhan Feyzioğlu idi. Kocasakal adliyeye girişte
gazetecilere açıklama yapmazken, TBB Başkanı Feyzioğlu ise Twitter hesabından
“Cumhuriyet Savcısı’nı rehin alma eylemi bir terör eylemidir. Hiçbir gerekçe bunu masum ve
haklı gösteremez. Dualarımız savcımızla.” yazdı ancak sözlü açıklama yapmadı.
Tanrıkulu gelmedi
Eylemcilerin arabulucu olarak rol almasını istediği bir başka isim de yine bir hukukçu olan
CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu idi. İsminin olayda
geçmesinin ardından gazetecilerin kendisine ulaştığı Tanrıkulu, o esnada bir cenazede
olduğunu ve olaydan haberinin olmadığını belirterek “İlgileneceğim.” dedi.14 Ancak eylem
bitene ve savcı dahil odadaki herkes hayatını kaybeden kadar bir daha ne telefonlarına çıktı,
ne de adliyeye geldi. Tanrıkulu, ancak olaydan iki gün sonra bir açıklama yaparak, sadece
birey olarak hareket etmediğini, partisini de temsil ettiğini hatırlattı ve heyette yer almasının
siyasi yanlış anlaşılmalara neden olabileceğini söyledi. Eğer ana muhalefet partisinin genel
başkan yardımcısı olarak davet ediliyorsa bunun muhatabının da hükümet olduğunu
hatırlatan Tanrıkulu, kendisini eleştiren İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da bu yaptığının
siyasi saldırı olduğunu iddia etti. Tanrıkulu “Ölümden, cinayetten, şiddetten siyasi rant
ummak namussuzluktur, şerefsizliktir. Lanet olsun siyaseti insan hayatından üstün
görenlere.” dedi.15
Müzakere başlıyor
Eylemcilerin görüşmek istediği İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’ın dışında, Berkin
Elvan soruşturmasında Elvan Ailesi’nin avukatlığını yürüten Ebru Timtik de Çağlayan
Adliyesi’ne koşan isimlerdendi. Timtik, saat 14:30 sularında önce eylemcilerin yan odasında
üs kurmuş olan polislerle görüştü. Timtik, Halkın Hukuk Bürosu avukatlarındandı ve 18 Ocak
2013’te emniyetin 7 ilde 38 ayrı adrese düzenlediği operasyonlarda “örgüt üyesi olduğu
12
http://www.radikal.com.tr/politika/erdogan_polise_talimati_ben_verdim1138805
13
http://www.bianet.org/bianet/siyaset/160261erdoganesnafgerektigindeaskerdiralperendir
14
http://www.haberturk.com/gundem/haber/1060381sezgintanrikulukonudanhaberdardegilimyakindan
takipedecegim
15
http://www.haber7.com/partiler/haber/1336136tanrikulunedenarabulucuolmadiginiacikladi
iddiasıyla” gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan avukatlardan biriydi. Timtik’in gözaltına
alındığı operasyon hükümete yakın basın organlarınca “Hücre evinde 11 çelik kapı vardı,
polisi görünce yangın çıkardılar.” başlıklarıyla servis edilmiş, Timtik ve diğer avukat
arkadaşlarının gözaltına alınırken, sonrasında ve cezaevine konulduklarında yaşadıkları
sistematik polis terörü ve işkence ise görmezden gelinmişti.16 Ayrıca eski İstanbul Barosu
Başkanı Avukat Turgut Kazan da olay yerine giderek görüşmelere katıldı.
Şükriye Erden aynı gün ikinci kez orada
Müzakere heyetine dahil olan avukatlardan biri de Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi Şükriye
Erden’di. Erden ile birlikte yine Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Özgür Yılmaz da altıncı
kattaydı. Ancak Şükriye Erden’in orada bulunuşunda, kaderin büyük bir cilvesi göze
batıyordu. Zira Erden, aynı gün sabah saatlerinden itibaren Çağlayan Adliyesi’nde çeşitli
davalara girip çıkmış, öğlen saatlerinde de yine polis şiddeti sonucu yaralanan bir vatandaş
için düzenlenen basın açıklamasına katılmıştı. Her ne kadar, olaydan sonra bir çok basın
kuruluşu Erden’in sabah saatlerinde Savcı Mehmet Kiraz’ın odasına girip çıktığını yazarak
“eylemcilere yardım” iması yapsa da, olaydan sonra ifadesine başvurulan Erden, rehin alma
eyleminden saat 13:45 sularında bir başka avukat arkadaşı sayesinde haberdar olduğunu ve
hemen arkasından da Başsavcı Vekili’nin kendisini arayarak eylemcilerin müzakereci olarak
kendisini istediklerini söylediğini belirtti. Erden, 14:15 civarında Başsavcı vekili ile birlikte
eylemin yapıldığı 6. kata çıktılarını, burada eylemcilerle yapılan görüşmelere katıldığını
söyledi.
“Koridora çıktığımda simaen tanıdığım avukatlar arasında 'Berkin Elvan'ın savcısı
rehin alınmış' diye konuşuyorlardı. Oradaki güvenliğe sorduğumda, onlar da aynı şeyi
söylediler. O avukat arkadaşım Twitter'a düşen haberleri göstermeye başladı, ben
inanmadığımı söyledim. Başsavcı Vekili bana, Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın
eylemciler tarafından rehin alındığını ve eylemcilerin benimle, baro başkanıyla ve
Sezgin Tanrıkulu ile görüşmek istediğini söyleyerek, 'Siz neredesiniz? Gelip alabilirim'
dedi. Saat 14:16 civarında savcı beyle buluştuk. Beraber 6. kata çıktık. Ben tam bir
işbirliği içerisinde ve Emniyet'in yönlendirdiği şekilde, eylemin kansız bitmesi için
elimden gelen çabayı sarf ettim. Hatta eylemcilere ısrarcı bir şekilde rica ettim. Şayet
müzakere dökümü gelirse, o konuda da ifade vermeye hazırım.” 17
Uzman müzakereci polisler niye yoktu?
Müzakereler başlarken, özel harekat timleri operasyon için tüm olasılıkları
değerlendiriyorlardı. Bir ara üst kata, savcının odasının tam üstündeki odaya çıktılar. Burada
duvarların yapısı, kalınlığı, kullanılan malzeme, hatta odalardaki eşyaların yerleri,
malzemeleri bile incelendi. Bu esnada eylemcilerle savcının odasındaki dahili hattan ve
Savcı Mehmet Kiraz’ın kendi cep telefonundan temas kurulmuştu. Müzakere heyetinde
yukarıda saydığımız avukatların haricinde Emniyet İstihbarat Şube Müdürü, İstihbarattan
Sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı, Asayiş Şube Müdürü, iki İl Emniyet Müdür Yardımcısı
16
http://www.radikal.com.tr/politika/chdli_avukata_avukat_odasinda_dayak1119525
17
http://www.milliyet.com.tr/muzakereciavukattaniksifatiylagundem2038819/
ve İstanbul Başsavcı Vekilleri de yer aldı. Ancak yönetmeliğe göre bu tip rehine eylemlerinde
müzakereleri, özel eğitim almış Özel Harekat polisleri ve uzman psikologlar yürütmesi
gerekirken, heyette bu kişiler yoktu. İddialara göre daha önce bu gibi operasyonlarda görev
alan rehine pazarlığı konusunda uzman, pskiloji eğitimli müzakereci polisler Emniyet
içerisindeki “Gülen Cemaaati temizliği” esnasında dağıtılmış, alakasız birimlerde
görevlendirilmişlerdi. Bu şartlar altında müzakereler başladı.18
“Bana Berkin deyin.”
Bu esnada adliyeye Berkan Elvan’ın babası Sami Elvan da gelmişti. Polisler tarafından
öldürülen oğlu için yapılan bir eylemde, polisler ile birlikte hareket etmek için koşarak gelen
Baba Elvan’ın aklındaki tek şey, daha fazla insanın ölmemesi, daha fazla canın
yanmamasıydı. Baba Sami Elvan, olay duyulur duyulmaz oğlunun ismini taşıyan Twitter
hesabından şu duyuruyu yaptı :
“Ben Sami Elvan! Kimsenin burnunun dahi kanamasını istemiyorum. Sadece adalet
istedim bugüne kadar ve sadece adil bir yargılama istiyorum.”
Odadaki eylemciler ise, müzakere yürütecek olan polislerden kendilerine “Berkin” diye hitap
etmelerini istiyordu.19
“Kan kanla yıkanmaz.”
Baba Sami Elvan bir yandan adliyeye yol alırken, bir yandan da CHP Dersim Milletvekili
Hüseyin Aygün ile telefonda görüştü. O görüşmeyi Aygün kendi Twitter hesabından şöyle
duyurdu :
“Baba Sami Elvan ile telefonda görüştüm. Sami baba, 'Oğlum öldü ama başka biri
ölmesin. Savcı serbest bırakılmalı. Kan kanla yıkanmaz' dedi..”
“Berkin Elvan dosyasının savcısı Kiraz'ın rehin tutulması sona ermelidir, biz polislerin
yargılanmasını ve adalet istiyoruz, intikam değil..”20
“Süreyi durdurun.”
Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan’ın da katılmasıyla birlikte müzakere heyeti nihai şeklini
alınca, Başsavcı Vekili ve görevli polisler gözetiminde Savcı Kiraz’ın cep telefonundan
eylemciler aranarak konuşmalar başladı. İlk görüşmeyi avukatlar Ebru Timtik ve Şükriye
Erden yaptı. Ancak bu esnada saat 14:30’u geçmiş, eylemciler tarafından tanınan sürenin
bitmesine bir saatten az kalmıştı. Müzakerecilerin ilk talebi, sürenin uzatılması oldu.
Eylemciler buna olumlu yaklaştı ve savcıyı öldürme gibi bir niyetlerinin olmadığını söylediler.
Böylece geri sayım durduruldu.
18
http://mobil.zaman.com.tr/gundem_skandalinsirrikapilarda_2286878.html
19
http://www.bugun.com.tr/gundem/berkinelvaninbabasindanflasaciklamahaberi/1567360
20
http://bianet.org/bianet/insanhaklari/163427samielvanoglumoldubaskasiolmesin
Berkin’in babası : “Savcıyı bırakın, beni alın.”
Eylemin polisler tarafından öldürülen oğlu Berkin Elvan adına yapıldığını öğrendiği andan
beri başka canların yanmaması için uğraşan ve hem kamuoyu önünde eylemcilere seslenen
hem de bizzat adliyeye gelerek müzakerelere katılan Sami Elvan da hattın diğer ucundaki
eylemcilerle görüştü ve onları eylemden vazgeçirmek istedi. Hatta eylemcilere “Savcıyı
bırakın, ben odaya geleyim, beni rehin alın.” teklifinde bulundu. Baba Elvan için belki de en
zor şey, kendilerine “Berkin” diye hitap edilmesini isteyen eylemcilere bu şekilde seslenmek
oldu… Baba Elvan, eylemcilerle bir görüşmesini de canlı yayında dinletti. Med Nuçe TV’ye
canlı yayında bağlanan Sami Elvan, hattın diğer ucundaki eylemcilerle canlı yayında
konuştu. Kendisine “Sami Amca” diye hitap eden eylemcilerle, oğlunu öldüren polislerin
isimleri konusunda pazarlık eden Sami Elvan “yanınıza geleyim” dedi ama eylemciler bunu
kabul etmedi.21
Olay fotoğraf
Eylemciler bir yandan müzakere heyeti ile pazarlık yaparken, bir yandan da Savcı Kiraz’ın
odasındaki Berkin Elvan cinayeti dosyasını sayfa sayfa fotoğraflayarak sosyal medya
üzerinden paylaşıyorlardı. Paylaşılan belgeler arasında Berkin Elvan’ı vurmuş
olabileceğinden şüphelenilen polislerin fotoğrafları, sicil numaraları hatta isim ve adres
bilgileri dahi vardı. Ayrıca dosya ile ilgili yazışmalar, avukatların talepleri, bu talepler
hakkında savcının dosyaya aldığı notlar dahi fotoğraflanarak paylaşıldı. Bütün bunların
yanında, eylemciler iki de fotoğraf servis ettiler. Twitter’daki @umutadalet hesabından
yayınlanan fotoğraf, en az eylemin kendisi kadar bomba etkisi yarattı.
Fotoğraflarda eylemcilerden biri, elindeki silahı Savcı Mehmet Kiraz’ın şakağına dayamış
halde poz veriyordu. Elleri bağlı, ağzı ise bantlı halde koltukta oturan Savcı Kiraz’ın yaşadığı
büyük korku, kocaman açtığı gözlerinden okunuyordu. Savcı’nın sağında ayakta duran
eylemci, gayet şık ve temiz bir takım elbise giymiş, yüzünü ise üzerinde örgüt amblemi olan
bir bayrak ya da eşarp benzeri bir bezi maske şeklinde bağlayarak gizlemişti. Sadece gözleri
açıkta olan eylemcinin elinde “Fransız Onlusu” olarak bilinen 7.65 mm çapındaki tabanca
vardı. Ancak dikkatli bakıldığında, eylemcinin parmağının tetikte değil, tetik koruyucusunun
üzerinde olduğu görülmekteydi. Yani her ne kadar silah savcının şakağına dayalı olsa bile,
ateşleneceğine dair doğrudan bir tehdit yoktu. Eylemci ve rehine savcının arkasındaki
duvarda ise kızıl yıldız ve orak çekiçli iki adet flama ile Berkin Elvan’ın poster haline getirilmiş
bir fotoğrafı asılıydı. Berkin’in bir elinde sapan, diğer eliyle zafer işareti yaparken görüldüğü
bu fotoğrafın montaj olup olmadığı Gezi Parkı direnişinden bu yana çok tartışmalı bir konu.
Ancak bizzat fotoğrafı çeken ve internette ilk olarak paylaşan foto muhabiri Mürsel Çoban,
2014 Mart ayında attığı bir twit ile fotoğrafın orijinal olduğunu, üstelik sapanla direnmenin
utanılacak bir şey olmadığını belirtmişti 22 :
“Dost da düşman da bilsin, Berkin’in fotoğrafını paylaşırken hiçbir art niyetim yoktu.
Berkin Elvan direnişçidir. Fotoğrafımı kullanıp Berkin’in hakkında kara propaganda
yapanlar katil polisin yandaşlarıdır. Meşru olan direniştir. 15 yaşında bir çocuğun
21
http://www.cumhuriyet.com.tr/video/video/240319/iste_Sami_Elvan_in_eylemcilerle_konusmasi.html
22
https://twitter.com/murselcbn/status/443383041856004096
direnişe katılması sadece bu sistemin nasıl bir bataklıkta olduğuna işarettir. Polise
karşı direndi diye Berkin’in öldürülmesini meşru gören zihniyet, katillerden hesap
sorarken sizden de hesap soracağız. Faşizme karşı direniş en onurlu, en insancıl
direniştir! Hakkımda link kampanyası başlatanlar bunları iyi okusun! Aynı katil polis
ben gazetecilik görevimi yaparken Kadıköy’de, daha iki hafta önce, beni göğsümden
vurdu.”
Sansür devrede
Bu fotoğraf bir anda internete bomba gibi düştü. Haber siteleri, gazeteler, ajanslar, televizyon
kanalları ve binlerce kişi fotoğrafı paylaştı. Fotoğrafın görsel etkisi kendisini bir kez daha
ispatlamıştı. Söz konusu fotoğraf, en az olayın kendisi kadar sarsıcı etki yarattı. Çünkü
saatler geçmesine rağmen olayın ciddiyetini anlamamış olanlar, devletin savcısını elleri
kolları bağlı, ağzı bantlı, gözleri korkudan patlamış, kafasına silah dayalı halde görünce
irkilmişlerdi. Devletin acizliğini bu kadar gözler önüne seren bir görüntü daha yoktu. Fotoğraf
aynı zamanda örgütün eylemine dair en etkili propaganda malzemesiydi.
Derhal sansür devreye girdi. TİB ve ardından mahkeme anında “içeriğin engellenmesi” kararı
verdi. Karar jet hızıyla Twitter, Facebook ve Google’a iletildi. TİB tarafından söz konusu
fotoğrafı paylaşan gazete ve haber sitesi hesaplarına, hatta sade vatandaş hesaplarına bile
erişim yasağı konulmaya başlandı. Facebook ve Twitter merkezleri, söz konusu fotoğrafların
olduğu gönderileri kaldırmaya başladı. Bu esnada Youtube ve Google’a engelleme tehdidi
gündeme geldi.
RTÜK yasak koydu
Bu esnada olayın duyulduğu andan bu yana Çağlayan Adliyesi önünden canlı yayın yapan
televizyonlar da söz konusu fotoğrafları ve eylemcilerin sosyal medyada paylaştıkları ses
kayıtlarını kullanıyorlardı. Bu da en ücra köye kadar milyonlarca insanın olaydan haberdar
olması demekti. Devlet, acziyetinin seyredilmesine daha fala seyirci kalamadı. RTÜK
yasasının 7. maddesi derhal devreye sokuldu. Madde, “milli güvenlik ve kamu düzeni” gibi
gerekli durumlarda Başbakan veya bakanlardan birinin ülkedeki tüm televizyon ve radyolara
yayın yasağı koyabileceğini belirtiyordu. Öyle de oldu. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan
imzalı bir yazı ile Çağlayan Adliyesi’nde yaşananlara ilişkin geçici yasağı konuldu ve karar
hemen RTÜK’e bildirildi. RTÜK de yasağı tüm televizyon kanallarına iletti.
Bu madde daha önce de 2014 yerel seçimlerinden önce, Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan
skandal Suriye toplantısının ses kayıtları internete sızdırıldığında devreye konmuştu.
Hatırlanacağı gibi söz konusu toplantıda Suriye ile savaş kararı konusu görüşülürken,
dönemin MİT Müsteşarı Suriye tarafına iki ajan gönderip, oradan Türkiye’ye füze attırılarak
savaş başlatabileceğini söylüyor ve bu senaryo üzerine tartışılıyordu. Bu toplantının ses
kayıtları da internete sızınca RTÜK devreye girmiş ve yine yayın yasağı konulmuştu. 23
Yasak işe yaramadı
23
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28607510.asp
Ancak yeni medya devriminin yaşandığı günümüzde bu yasağın pek bir anlamı yoktu.
Eylemcilerin sosyal medya hesaplarından paylaşılan fotoğraflar, yayımladıkları videolar ve
belgeler anında binlerce bilgisayara, akıllı telefona, tablete indiriliyor, binlerce farklı hesaptan
tekrar paylaşılıyordu. Eylemcilerin kullandığı hesaplar da sürekli kapatılıyor ancak hemen bir
başka yedek hesap devreye giriyordu. Emniyetten gelen bilgilere göre devlet, rehine savcıyı
kurtarmaktan daha çok “karizmayı” kurtarmak üzerine yoğunlaşmıştı. Rehine operasyonunda
yer alması gereken polisler harıl harıl sosyal medya operasyonu yapıyordu.24
Eylemcinin kimliğini Fethullahçı polis deşifre etti
Polisler o ana kadar içerideki eylemcilerin kimliklerine dair en ufak bir ipucuna sahip
değillerdi. İçeriden görüntü almak için tüm çabalar sonuçsuz kalmış, kapının altından odaya
gizli kamera sokmayı bile deneyen polis, kapı arkasına yığılan barikata takılmıştı. Eylemciler
telefonda kendilerine “Berkin” diye hitap edilmesini istiyor, seslerinden ise kim oldukları
anlaşılamıyordu. Söz konusu olay fotoğrafın paylaşılması ile birlikte, içerideki eylemcilere
dair ilk somut ipucu edinilmiş oldu. Ancak fotoğraftaki eylemcinin kafasında bere, yüzünde
ise maske şeklinde bağlanmış flama vardı ve sadece gözleri ile kaşları açıktaydı. Ancak bu
bile eylemcinin kim olduğunun anlaşılmasına yetti. Ne var ki ilk teşhisi yapan kişi, rehine krizi
ile ilgilenen ya da görev başındaki polislerden biri değildi. İstanbul’da Terörle Mücadele
Şubesi’nde görevli iken Fethullah Gülen Cemaati mensubu olduğu gerekçesiyle görevden
uzaklaştırılan Kadri Cemil Yiğit isimli (eski) polis, fotoğraf servis edilir edilmez maskeli
eylemciyi gözlerinden tanımıştı. 25
@kadricemilyigit : “Hayali örgüt uydurup meslektaşlarınıza komplo kuracağınıza,
işinizi yapın! Maskeli yi tanımadıysanız yardımcı olalım Ş.Y gibi geldi bize!!!”
Polis şiddetiyle çok gençken tanışmış
Gerçekten de fotoğrafta görülen eylemci 24 yaşındaki üniversite öğrencisi Şafak Yayla idi.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrenci olan Yayla, öğrenciliğinin ilk yıllarında
tutuklanmış, F tipi cezaevlerinde yatmış, canlı bomba suçlamasına maruz kalmış, polis
şiddeti ve devlet terörü ile genç yaşta tanışmış biriydi.
1991 Zonguldak doğumlu olan Şafak Yayla’nın polisle ilk ciddi tanışıklığı 20 yaşındayken,
2011 yılında gerçekleşti. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi olan Yayla,
üniversitenin akademik yılı açılış töreninde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a
taleplerini iletmek istemiş, ancak korumalar ve polislerin engel olması üzerine çıkan
arbedede gözaltına alınmıştı.
O gün Yayla ile birlikte bir çok öğrenci arkadaşı da gözaltına alındı. 15 polis Yayla ve
arkadaşlarının üzerine saldırırken, tekme, yumruk ve sopalarla öğrencilere saldıran polis, 4
öğrenciyi merdivenlerden aşağı yuvarladı.
24
http://mobil.zaman.com.tr/gundem_skandalinsirrikapilarda_2286878.html
25
https://twitter.com/kadricemilyigit/status/582863350754865153
Emniyette çıplak arama, işkence
O gün Yayla ile birlikte gözaltına alınanlardan biri de Fidan Atasevin isimli öğrenciydi.
Atasevin’in iddiasına göre o gün polisler kendisi ve diğer kadın öğrencilere çıplak arama
yapmış, tüm öğrencileri darp etmişlerdi. “İnce arama” bahanesiyle iç çamaşırlarına kadar
soyulan öğrencilerden bu duruma itiraz edenler ise silah kabzasıyla kafalarına vurularak
susturulmuş, kimi öğrenciler ağır işkencelere daha fazla dayanamayarak fenalaşmıştı.26
Canlı bomba suçlaması
Yayla ve arkadaşları 2011’deki bu olayda 3 gün gözaltında kaldıktan sonra tutuksuz
yargılanmak üzere serbest bırakıldılar. Ancak Yayla’nın bu polisle son tanışması değildi. Bu
defa kendisini daha büyük bir suçlama ve daha kötü bir akıbet bekliyordu.
18 Ocak 2013 günü emniyet, 7 farklı ilde tam 38 ayrı adrese şafak operasyonu düzenledi.
Terörle mücadele ekiplerince yürütülen operasyona özel harekat ve çevik kuvvet polislerinin
haricinde, havadan helikopterler de destek vermişti. Operasyonda Grup Yorum’un da
müzikal faaliyetlerini yürüttüğü İdil Kültür Merkezi, Mecidiyeköy’deki Yürüyüş Dergisi’nin ofisi,
Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi ve Halkın Hukuk Bürosu gibi kurumlar ile
çoğunluğu avukatlara ait evler de basıldı.
Polis evlere ve ofislere kapıları kırarak girdi. Avukatlık Kanunu gereği avukatlık bürolarında
ve avukatların üstlerinde, çantalarında arama yapılırken görevli Cumhuriyet Savcısı’nın da
hazır bulunması gerekirken, savcılar operasyon yapıldıktan, içeriye girildikten sonra geldi.
O gün sadece İstanbul’da 15’i avukat toplam 55 kişi yaka paça gözaltına alındı.
Tesadüfe bakın ki, eylemcilerden Şafak Yayla ile müzakere heyetinde yer alan iki avukat
Ebru Timtik ve Şükriye Erden de aynı operasyonda gözaltına alınmışlardı. Şafak Yayla da bu
operasyonda göz altına alınanlardan biriydi. Yayla’ya yöneltilen suçlama “DHKPC üyesi
olmak” ve “canlı bomba eylemi hazırlığı içinde olmak” idi.27
Cezaevi günleri
Şafak Yayla, örgüt adına canlı bomba eylemi hazırlığında olduğu gerekçesiyle çıkarıldığı
mahkemece tutuklandı ve Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne sevk edildi. O gün gözaltına alınan
avukatlar dahil bir çok isim de tutuklanmıştı. Her birine yöneltilen suç farklı olsa da, ortak
nokta “DHKPC örgütü üyesi olmak” iddiasıydı.
Yayla cezaevinde yaklaşık 2 sene tutuklu kaldı. Ocak 2013’te girdiği cezaevinden Aralık
2014’te çıktı.
Üç devrimci kardeş
26
http://www.evrensel.net/haber/15590/polisinogrencileretahammulsuzlugusuruyor
27
http://onedio.com/haber/istanbulankaraveizmirdepolisbaskini66233
Şafak Yayla’nın bu yönü kendisine ağabeylerinden mirastı. Çünkü iki ağabeyi de aynı örgüte
üyelik suçlamasıyla yargılanmış ve hüküm giymişlerdi.
Şafak Yayla’nın bir ağabeyi Mehmet Yayla, 30 Temmuz 2013’te Yunanistan’dan Türkiye’ye
şişme botla geçmeye çalışırken Yunan yetkililer tarafından Sakız Adası açıklarında
yakalanmıştı. Türkiye’de eylem yapmaya hazırlandığı ve bu amaçla ülkeye girmeye çalıştığı
iddia edilen Mehmet Yayla, halen Yunanistan’da tutuklu durumda.
ABD’nin terör listesinde
Şafak Yayla’nın bir diğer ağabeyi Bulut Yayla da 2013 yılında Yunanistan’da yakalanarak
Türkiye’ye getirildi ve cezaevine konuldu. DHKPC’nin Okmeydanı Alan Sorumlusu olduğu
iddia edilen Bulut Yayla, 1 Şubat 2013’te ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne düzenlenen silahlı
saldırı sonrasında ABD Dışişleri Bakanlığı’nın terör listesine alınmıştı.
İddiaya göre Bulut Yayla’nın ismi yine 2013’te AKP Genel Merkezi ve Adalet Bakanlığı’na
düzenlenen roketli saldırı olaylarında da geçiyordu. ABD tarafından kırmızı listeye alınan
Bulut Yayla, iki ülkenin istihbarat birimlerinin ortak operasyonuyla Atina’da yakalanarak
Türkiye’ye getirildi.28 Bulut Yayla bir süre önce cezaevinden tahliye edildi.
FTipi arkadaşlığı
Elbette Şafak Yayla’nın kimliği o an dahi kesin olarak bilinmiyordu. Akşama kadar
bilinemeyecekti de... Odada kimliği henüz tespit edilemeyen, sadece varlığı bilinen bir kişi
daha vardı : Bahtiyar Doğruyol.
1987 yılında Ardahan’da doğan Bahtiyar Doğruyol, bir yıl önce cezaevinden tahliye olmuş,
aynı Şafak Yayla gibi genç yaşta hapishane ile, polis şiddeti ile, devletin korkunç yüzüyle
tanışmış biriydi. Üstelik Şafak Yayla ile Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde bir süre birlikte yatmışlar
ve tecrit ortamında tanışmışlardı.
Doğruyol, 2012 yılında illegal yollardan sınırı geçip Yunanistan’a gitmek isterken Edirne’de
yakalanmıştı. Eğer başarılı olabilseydi, Yunanistan’daki Lavrion Kampı’na geçecekti.
Eylemcilerden uzlaşma adımı
Savcı odasıyla polislerin karargah haline getirdiği yan oda arasında telefon trafiği sürerken,
arabulucu avukatların ve Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan’ın çabalarıyla olumlu bir aşama
kaydedildi. Önce taleplerinin yerine getirilmesi için verdikleri 3 saatlik süreyi dolmasına az bir
süre kala durduran eylemciler, öne sürdükleri şartlarda da yumuşamaya gittiler.
Eylemciler ilk şartları olan Berkin Elvan’ın katili polislerin isimlerinin açıklanmasından
vazgeçmeyeceklerini ama diğer şartlarından vazgeçebileceklerini belirtince, saatlerce süren
gergin bekleyişe bir umut ışığı doğdu.
28
http://www.taraf.com.tr/manset/omilitaninagabeylerihakkindainanilmazdetaylarucude/
“Polislerin ismini açıklayın”
İçeride saatler geçerken eylemcilerin en temel talebi 15 yaşındaki Berkin Elvan’ı gündüz
vakti sokak ortasında katleden polislerin isimlerinin açıklanmasıydı. Hem avukat heyetiyle,
hem de Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan’la, hem de müzakereci polislerle görüşürken bu
talebi üstüne basa basa tekrarlayan eylemciler, katil zanlısı polislerin canlı yayına çıkarak
halkın önünde suçlarını itiraf etmelerini istiyorlardı.
Baba Sami Elvan’la da Med Nuçe TV’nin canlı yayınında görüşen eylemciler, “Sami Amca”
diye hitap ettikleri Berkin’in babasından bunu talep ettiler : “Katillerin isimlerini söylesinler.”
Eylemciler, savcı odasından canlı yayın yaptıkları Twitter hesabından da sürekli olarak aynı
mesajı tekrarlıyor, Berkin Elvan’ın katili polisler ortaya çıkıp cezalandırılıncaya kadar, canları
pahasına bile olsa eylemi sürdüreceklerini belirtiyorlardı.
“Devlet katilleri koruyor.”
Ancak eylemciler, bundan pek de umutlu değillerdi. Devletin, kendi polislerini koruduğunu ve
neye mal olursa olsun katil polislerin isimlerini açıklamayacağını iddia eden eylemciler, sık
sık “adaleti biz sağlayacağız” vurgusu yapıyordu.
Bunun için Twitter hesabından Berkin Elvan cinayeti dosyasındaki şüpheli polislerin fotoğraf,
isim, sicil numarası gibi bilgilerini yayımlayan eylemciler, ayrıca dosyadaki iç yazışmaları ve
diğer evrakları da fotoğraflayarak paylaştılar.
“Avukatların talepleri reddedilmiş.”
Eylemcilerden kimliği tespit edilebilen Şafak Yayla, Hukuk Fakültesi öğrencisi idi. Bu yüzden
hukuki yazışmalara da aşinaydı. Bu aşinalığı, Twitter’dan soruşturma dosyasını paylaşırken
yazdıklarından da belliydi.
Eylemciler Twitter’dan yazdıkları mesajlarda devletin olayın üstünü örtmek istediğini,
soruşturma dosyasında hiç ilerleme olmadığını, ailenin avukatlarının katil polislerin tespiti
için savcılığa yaptıkları taleplerin sürekli olarak geri çevrildiğini, savcının dosyaya aldığı
notlarda da ilerlemeye dair hiç bir işaret olmadığını ve soruşturmanın bilerek
savsaklandığını, sümen altı edilmeye çalışıldığını iddia ediyorlardı.
Soruşturma dosyasını sayfa sayfa okudukları belli olan eylemcilerin, savcının el yazısıyla
aldığı notlara varana kadar bilmeleri, duruma hakim olduklarının göstergesiydi.
Eylemcilere göre savcı ve devlet, katilleri bilerek koruyordu.
Dosya üç ay savcısız bekledi
Berkin Elvan 16 Haziran 2013’te başından vurulmuştu. 9 ay hastanede yaşam savaşı veren
15 yaşındaki çocuk, 11 Mart 2014 günü hayatını kaybetti. Öldüğünde küçük bedeni tam 16
kiloya düşmüştü.
Elvan polislerin ateşlediği ve kafasına isabet eden gaz fişeği ile ağır yaralandıktan sonra
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Soruşturmaya memur suçları savcılığı
bakıyordu. İlk savcı olarak Adnan Çimen görevlendirildi. Bir süre sonra dosyanın savcısı
değişti, Adnan Yıldırım oldu. Adnan Yıldırım’dan sonra Seyfettin Atıcı dosyaya
görevlendirildi. Onun da tayini çıkınca Faruk Bildirici atandı.
Savcı Bildirici zamanında 18 polis ve bir diş hekimi ile asistanının ifadeleri alındı. Bilgisine
başvurulan polisler, olay anında olay bölgesinde bulunmadıklarını belirtirken, diş hekimi
M.B., Berkin Elvan’ın vurulduğu yerden 2 dakikalık mesafede bulunan poliklinikte görev
yaptığını, olay bölgesinde bulunan polislerin fotoğraflarının asistanı P.K. tarafından
çekildiğini söyledi. Asistan P.K.’nın çektiği fotoğraflar, Berkin Elvan’ın ailesinin avukatları
tarafından dosyaya konuldu.
Savcı Bildirici, geçen yıl mart ayında da Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan ve babası
Sami Elvan’ın ifadelerini aldı. Şikayetçi sıfatı ile ifade veren Elvan çifti, oğullarını vuran
polislerin belirlenmesini ve bulunarak cezalandırılmasını istediler.29
Ancak Bildirici de Haziran 2014’te HSYK tarafından Antalya’ya hakim olarak atandı. Böylece
dosya yeniden savcısız kaldı. Bu boşluk tam üç ay sürdü. Üç ay boyunca dosyaya savcı
atanmadı. Aynı büronun diğer savcısı olan Seyfettin Atıcı, vekil savcı olarak sadece gelen
dilekçelerin ve taleplerin dosyaya konması, dışarıya gönderilecek yazılarının imzalanması
gibi zorunlu işler için imza attı, o kadar.
Üç aydan sonra ise dosyaya, Çağlayan Adliyesi’ndeki Memur Suçları Soruşturma Bürosu’na
yeni tayin olan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz görevlendirildi.
“Berkin Elvan dosyası ilerlemiyor.”
Berkin Elvan, Gezi Parkı eylemleri sırasında evinden fırına gitmek için çıkmış ama bir
daha dönememişti. Okmeydanı’ndaki eylemlere müdahale eden polisin attığı gaz
bombasının fişeğiyle başından ağır yaralandı. Hastanede 269 gün yaşam mücadelesi
verdi ama bu mücadeleyi kazanamadı.
Soruşturmada Berkin Elvan’ın anne ve babası Mart 2014’te şikâyetçi sıfatıyla ifada
verdi. Anne Gülsüm ile baba Sami Elvan, ‘Berkin Elvan’ın ölümüne neden olan kamu
görevlilerinden şikâyetçi’ oldu.
Elvan ile ilgili otopsi raporu da hazırlandı. Adli Tıp Kurumu’nun hazırladığı raporda,
Berkin Elvan'ın sert bir cismin başına isabet etmesi ile aldığı yara sonucu öldüğü
belirtildi. Ölümüyle ilgili üç ihtimal üzerinde duruldu. Raporda 'yaranın, başına sert bir
29
http://www.radikal.com.tr/turkiye/savci_kiraz_berkin_elvan_sorusturmasinin_besinci_savcisiyda1325554
cisim isabet etmesiyle, yere düşerek başını sert bir cisme çarpmasıyla ya da bir
kişinin sert bir cisimle başına vurmasıyla oluşabileceği' ifade edildi.
Müfettiş raporuna yalanlama
Berkin Elvan soruşturmasında bir rapor daha hazırlandı. Raporun altında İçişleri
Bakanlığı’nın görevlendirdiği polis başmüfettişleri Mustafa Kızıldemir ve Gökhan
Özvarış’ın imzası vardı.
Raporda Elvan’ın yaralandıktan sonra hastaneden önce Çağdaş Hukukçular
Derneği’ne götürüldüğü ve fenalaşması üzerine hastaneye kaldırıldığı iddia edildi. Bu
iddia hastanenin acil servisinin karşısındaki kantinde çalışan A.D.’ye dayandırıldı.
Sadece Elvan ailesinin avukatları değil, kantin çalışanı A.D. de kendisine
dayandırılan bu iddiayı yalanladı. Savcıya ifade veren A. D, “Ben onlara böyle bir şey
demedim. Olayla ilgili bir bilgim yoktur” dedi.
Polisler tespit edilemedi
Soruşturmanın kilit noktası Berkin Elvan’ın ölümüne neden olan gaz kapsülünün
kimin tarafından atıldığının tespit edilmesi. Ancak bir senedir bu tespit edilemedi.
Savcılık bu tespitin gerçekleştirilmesi için bazı girişimlerde bulundu ama şu ana kadar
sonuç alamadı.
Ocak 2014’te yedi polis memurunun ifadesi alındı. Elvan’ın yaralandığı 16 Haziran
2013′te Okmeydanı Cemal Kamacı Spor Salonu önünde görev yapan polisler, Berkin
Elvan’ın ölümüne neden olan gaz kapsülünü kendilerinin atmadığını belirtti.
Bir ay sonra yine bir grup polisin ifadesi alındı. Ancak bu polisler de ya "gaz tüfeği
kullanmadıklarını" ya da "kimin kullandığını hatırlamadıklarını" söyledi.
Emniyet savcıya cevap vermiyor
Olay yerinde çekilen görüntüler de savcılık tarafından incelemeye alındı. Bu
görüntülerde olay yerindeki üç polis tespit edildi. Bu polislerle birlikte olay yerinde
görev yapan bazı polislerin de arasında bulunduğu 20 polis ile ilgili emniyete yazı
gönderildi.
Savcılık Eylül 2014’te gönderdiği yazıda, görüntülerdeki polislerin açık kimlik
bilgilerini ve adreslerini istedi. Ancak savcılığın bu yazısına emniyet yaklaşık beş ay
cevap vermedi. Cevap gelmemesi üzerine savcılık bir kez daha emniyete yazı yazdı.
Savcılık, emniyetten bu 20 polisin resmi kıyafetli fotoğrafları ve görüntülerinin
çekilerek kendisine gönderilmesini istedi. Emniyet henüz bu talebe de cevap vermedi.
(Kaynak : Al Jazeera Türkiye Selahattin Günday)30
30
http://aljazeera.com.tr/aljazeeraozel/berkinelvansorusturmasiyurumuyor
“Hafta sonları bile çalışıyorum.”
Oysa dosyasının Savcısı Mehmet Kiraz, eylemden iki gün önce Akşam Gazetesi muhabiri
Hilal Yıldırım ile bir röportaj gerçekleştirmiş ve tam aksini iddia etmişti. Gazete, röportajı
ancak eylemin ardından yayımlayabildi.
İktidara yakınlığı ile bilinen Akşam Gazetesi’ne konuşan Savcı Kiraz, Berkin Elvan
dosyasında ilerleme olmadığına dair iddiaları yalanlayarak “Gece gündüz uğraşıyorum, hafta
sonları bile çalışıyorum.” demişti.
Kiraz’ın en büyük şikayeti ise basında soruşturmanın ilerlemediği ve katil polislerin
bulunmadığı ile ilgili çıkan haberlerdi. Bu haberlerde isminin kullanılmasından hayli rahatsız
olduğunu belirten Savcı Kiraz, bu haklı eleştirileri “siyasi” olarak görüyordu.
“Haberler canımı sıkıyor.”
“Elimdeki dosyalara hakim olabilmek için gece gündüz, evimde, hafta sonları dahil
çalışıyorum. Berkin Elvan'ın dosyasının kamuoyu için hassas olduğunun
farkındaydım. Berkin’in dosyası için çok titiz hareket ediyorum. Berkin Elvan'ın
dosyası kamuoyu içinde çok hassas farkındayım. Sol basında dosyada hiçbir ilerleme
olmadığına ilişkin haberler yapılıyor. İsmim yazılıyor. Bu çok canımı sıkıyor. Ben bu
dosya için elimden geleni yapıyorum üzülüyorum böyle şeylere. Beni siyasi boyutu
ilgilendirmiyor. Olayda suçu olan varsa ortaya çıkaracağız." 31
“Tüm gayretim incitmemeye”
“Kiraz'ın elindeki önemli dosyalardan biri de Gezi olayları sırasında polisin orantısız
güç kullandığı iddialarına ilişkindi. Kiraz bu dosya için "O kadar kapsamlı ki. İğne
arar gibi şüpheli arayacağız. Önce mağdurların fotoğraflarını istemeyi düşündüm ama
yaşananları hatırlatıp onları incitmemek için dikkat ediyorum" demişti.”32
Akşam Gazetesi : “Dosyada sona gelmişti.”
Savcı Mehmet Kiraz ile yaptıkları röportajı eylemden sonra yayımlayan Akşam Gazetesi,
haberin içindeki yorumda savcının dosyada sona geldiğini ve dosyaya bugüne kadar bakan
savcılar arasında en çok ilerleme kaydeden olduğunu iddia etti :
“Savcı Kiraz, Berkin Elvan'ın dosyasında kendisinden önceki savcılara göre en hızlı
ilerlemeyi kaydetti. Son olarak dosyada mart ayında önemli gelişme yaşandı. Kiraz,
İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne yazı yazarak daha önce eşkâlleri belirlenen üç polisin
açık kimliklerinin belirlenmesi amacıyla 21 polisin kimlik bilgilerini ve farklı açılardan
31
http://www.aksam.com.tr/guncel/haftasonudahicalisiyorum/haber395110
32
a.g.e.
çekilmiş fotoğraflarını istedi. Emniyetin gönderdiği fotoğrafları Adli Tıp'a göndererek,
isimleri tespit edilemeyen polislerin kimliklerinin belirlenmesini talep etti.” 33
Diğer polis şiddeti dosyaları da aynı savcıdaydı
Akşam’ın haberinde satır arasında belirtildiği gibi, Savcı Mehmet Kiraz sadece Berkin
Elvan’ın katillerini soruşturmuyordu. Memur suçlarıyla ilgilendiği için, Gezi Parkı direnişi
esnasında İstanbul’da polis şiddetine uğrayan neredeyse tüm mağdurların dosyaları
ondaydı. Bu isimlerin arasında, aynı Berkin gibi gaz fişeğiyle kafasından ağır yaralanan ve
uzun süre komada kaldıktan sonra hayata geri dönmeyi başaran Lobna Allami’nin dosyası
da vardı.
Rehine krizi sürerken, Radikal Gazetesi’nden İsmail Korkmaz bu duruma vurgu yapan bir
haber kaleme almıştı :
“Kiraz, geçen yıl ekim ayında Gezi Parkı dosyalarında bakmakla görevlendirildi.
Berkin Elvan’ın öldürülmesinin yanı sıra Lobna Allami, Okan Özçelik, Volkan
Kesanbilici, Edral Sarıkaya, Aydın Aydoğan ve Burak Ünveren’in de aralarında
olduğu, Gezi Parkı gösterileri sırasında yaralananlar hakkındaki soruşturma
dosyalarını yürütüyordu.
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz, Gezi Parkı eylemeleri sırasında İstanbul
Okmeydanı’nda polisin attığı gaz fişeğinin başına isabet etmesi sonucu 269 gün
komada kaldıktan sonra yaşamını yitiren 15 yaşındaki Berkin Elvan'ın ölümüyle ilgili
soruşturmaya bakıyor.
Yaklaşık iki ay önce bu soruşturmaya atanan Savcı Kiraz, son olarak Emniyet
Müdürlüğü'nden daha önce eşkâlleri belirlenen 3 polisin açık kimliklerinin belirlenmesi
amacıyla olay günü o bölgede görevli 21 polisin kimliklerini almıştı.
Alınan bilgiye göre Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın Berkin Elvan dosyasında yaptığı son
işlemlerden biri de, Elvan’ın ölümüne ilişkin görüntüleri Jandarma Kriminal’e
göndermek oldu. Ulusal Kriminal Büro’ya gönderilen kamera görüntüleri üzerinden
şüpheli polislerin kimlik tespiti yapılamayınca kayıtlar, Savcı Kiraz tarafından geçen
günlerde Jandarma Kriminal’e gönderildi.” 34
“Savcı Kiraz’ın son evrakı : Göz çıkaran polisin kimliği belirlensin.”
“İstanbul Adliyesi’nde rehine eyleminde şehit olan savcı Mehmet Selim Kiraz’ın, en
son işlemlerinden birini, Gezi Parkı eyleminde biber gazı fişeğiyle gözünü kaybeden
Okan Özçelik’e ilişkin dosyada yaptığı ortaya çıktı. Savcı Kiraz, Özçelik’in
vurulmasına ilişkin görüntüleri “üzerinde iyileştirme yapılarak ZET (biber gazı) silahı
kullanan polis memurunun teşhise yarar fotoğraflandırılmasının” yapılması amacıyla
33
a.g.e.
34
http://www.radikal.com.tr/turkiye/savci_kiraz_tum_gezi_parki_dosyalarina_bakiyor1325313
18 Mart 2015’te Jandarma Kriminal Laboratuvarı Amirliği’ne gönderdiği belirlendi.
Savcı Kiraz’ın, bu dosyayla birlikte Berkin Elvan’ın vurulmasına ilişkin görüntüleri de
Jandarma Kriminal’e gönderdiği anlaşıldı. Savcı Kiraz’ın baktığı ve işlem yaptığı Gezi
Parkı dosyalarında gelinen aşama şöyleydi:
OKAN ÖZÇELİK: Savcı Kiraz, 1 Haziran 2013’te Gezi Parkı’nda sol gözünü
kaybeden Özçelik’in vurulmasına ilişkin görüntüleri Ulusal Kriminal Büro’ya gönderdi.
Bilirkişi raporunda polisin, “Gaz fişeğini havaya doğru 45 derece ile atmadığı, tam
karşısını hedef alarak attığı” saptandı. Atış yapan polisin bağlı olduğu grubun
‘B1303’ kodlu lacivert kasklı, ‘12091’ ve B02120 kodlu beyaz kasklı, 560 yelek
kodlu polis memurlarının olduğu belirtildi. Rapor üzerine Kiraz, daha önce bildirdiği
‘B02127’, ‘B02133’ ve ‘B02120’ kask numaralı ve 560 yelek numaralı görevlilerin
yanı sıra raporda geçen ‘B1303’ ve ‘12091’ kask numaralı polislerin kimliklerinin
belirtilmesini istedi. İstanbul Emniyeti’nden 5 Mart’ta gönderilen yanıtta, Çevik Kuvvet
Şubesi’nde çelik yeleklerle ilgili bir numaralandırma olmadığından 560 ibareli yeleği
hangi personelin kullandığının tespit edilmediği, şubede turuncu yelek uygulaması
olmadığından bu kişinin de kimliğinin saptanamadığı ifade edildi. Kask numaraları
belirtilen beş polisin dört farklı birimde çalıştığı, ikisinin Çevik Kuvvet’te olduğu ve
kendilerine tebligatta bulunulduğu vurgulandı. Üç polisin ise Koruma ve Asayiş
şubeleri ile Bahçelievler İlçe Emniyeti’nde çalıştığı ifade edilmişti. Kasksız ve
kalkansız iki polisin de komiser yardımcısı olduğu ve tebligatta bulunulduğu
kaydedildi. Bunun üzerine Kiraz, Özçelik’in vurulmasına ilişkin görüntüleri “üzerinde
iyileştirme yapılarak ZET (biber gazı) silahı kullanan polis memurunun teşhise yarar
fotoğraflandırılmasının” yapılması amacıyla 18 Mart 2015’te Jandarma Kriminal
Laboratuvarı Amirliği’ne gönderdi.
BERKİN ELVAN: Savcı Kiraz, 15 Haziran 2013’te biber gazı fişeğiyle vurularak
hayatını kaybeden 14 yaşındaki Berkin Elvan’ın ölümüne ilişkin en son Emniyet
Müdürlüğü’nden daha önce eşkâlleri belirlenen üç polisin açık kimliklerinin
belirlenmesi amacıyla olay günü o bölgede görevli 21 polisin kimliklerini almıştı.
Ulusal Kriminal Büro’ya gönderilen kamera görüntüleri üzerinden şüpheli polislerin
kimlik tespiti yapılamayınca kayıtlar, Kiraz tarafından geçen günlerde Jandarma
Kriminal’e gönderilmişti.
VOLKAN KESANBİLİCİ: İstanbul’da kırtasiyecilik yapan 38 yaşındaki Volkan
Kesanbilici, 31 Mayıs 2013’te Gezi Parkı gösterilerine destek için gittiği Tarlabaşı
Bulvarı’nda sol gözüne isabet eden plastik mermiyle yaralandı. Bir gözü görme
yetisini yitiren Kesanbilici’nin gözünden plastik mermiye ait bilyeler çıkarıldı. Savcı
Kiraz, mermi parçasını Ulusal Kriminal Büro’ya göndererek, rapor hazırlanması istedi.
Raporda, FN303 adlı silahla atılan plastik mermilerin ‘Biraz öldürücü’ nitelikte olduğu,
tüfek kutusu üzerinde yazılı notta, “Yanlış kullanım ölüme sebep olabilir. Yüze ve
kafaya nişan almayınız” uyarısının bulunduğu vurgulandı.
Raporda, “Masum değildir. Diğer gaz fişeği ve benzeri mühimmat atan tüfeklerden
yüzde 50 daha hızlı, daha güçlüdür” denildi. ABD’de 2004 yılında bir gencin bu
merminin gözüne isabet etmesi sonucu öldüğü vurgulanarak, “İnsan vücuduna
atılması amacıyla yapılmış olup göze hedef alınarak atış yapıldığında, Volkan
Kesanbilici’deki gibi harabiyet yaratabilmektedir” denildi.
ERDAL SARIKAYA: İstanbul’da 1112 Haziran’da polisin attığı gaz fişeğiyle gözünü
kaybeden Erdal Sarıkaya’nın yaralanmasına ilişkin görüntüler de Ulusal Kriminal
Büro’ya gönderilmişti. Büro, ZET silahı kullanan A027 ve A1311 kask numaralı iki
polisin olay yerinde olduklarını fakat İstanbul Emniyeti tarafından savcılığa bildirilen
listede yer almadıklarını saptadı. Olaydan bilgisi olan kişinin, “görüntülerde resmi
sıfatıyla resmi görülen tek yıldızlı emniyet müdürünün olduğunun düşünüldüğü”
vurgulandı. T176 kask numaralı polis E.T.’nin, görüntülerde, bu müdürün refakat
polisi gibi görüldüğü ve bu nedenle “olaydan sorumlu olan ZET’çileri mutlaka tanıdığı”
ifade edildi. Olayın, B12063 kask numaralı ‘Robokop’çu M.K.’nin de içinde
bulunduğu beş kişilik ZET timi tarafından gerçekleştirilmiş olabileceği vurgulanarak,
“Olay yerindeki 45 ZET’çinin, kendi ekibinde olması nedeniyle tüm ZET’çileri en iyi
ve en yakın bilmesi gereken polisin M.K. olduğu” anlatıldı.
BURAK ÜNVEREN: Ünveren‘in 31 Mayıs 2013’te biber gazıyla fişeğiyle gözünü
kaybetmesine ilişkin soruşturmada, çevredeki MOBESE ve güvenlik kameraları
Ulusal Kriminal Büro’ya gönderildi. Ünveren’in vurulduğu o dakikaları tespit eden
büro, hazırladığı raporu savcılığa gönderdi. Rapora kaynaklık eden görüntülerde,
kasksız bir polisin göstericilerin üzerine nişan alarak, 45 derece eğimle değil, “yere
paralel” şekilde atış yaptığı görülüyordu. İki polisin de göstericilerin üzerine taş attığı
ve el hareketi yaptığı anlaşılıyordu. Bunun üzerine Savcı Kiraz, Emniyet’e yazı
yazarak, görüntüdeki şüphelilerin isimlerinin bildirilmesini istedi. Henüz bir yanıt
gelmedi.”35
“Şüpheli sayısını üçe indirmişti.”
Yine adliyedeki eylem devam ettiği esnada Doğan Haber Ajansı muhabiri Yüksel Koç
haberinde Savcı Mehmet Kiraz’ın şüpheli polislerin sayısını yüzlerce fotoğraf arasından üçe
indirdiğini belirten bir haber kaleme aldı.
“Ulusal Kriminal Büro tarafından gönderilen raporda, gönderilen yüzlerce fotoğraf
üzerinde yapılan incelemede 3 polisin şüpheli olabileceği, ancak bu polislerin açık
kimliklerinin tespit edilemediği belirtildi.
Savcı Kiraz, bu gelişme üzerine İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne yazı yazarak, Ulusal
Kriminal Büro tarafından fail olabilecekleri muhtemel 3 polisin açık kimliklerinin
belirlenebilmesi için o gün olay mahallinde görev yapan polislerin açık kimlik bilgilerini
ve değişik açılardan çekilmiş fotoğraflarının kendisine yollanmasını istedi.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü, bu yazı üzerine 21 polisin açık kimlik bilgilerini ve
değişik açılardan çekilmiş 5’er adet fotoğraflarını savcı Kiraz’a yolladı. Savcı Kiraz da
35
http://www.radikal.com.tr/turkiye/iste_savci_kirazin_son_evraki_goz_cikaran_polisin_fotografi_netlestirils
in1325910
bu fotoğrafları Adli Tıp Kurumu Ses ve Görüntü İnceleme Şube Müdürlüğü’ne
yollayarak, 21 polisin fotoğrafları ile muhtemel 3 şüphelinin fotoğraflarının
kıyaslanmasının yapılmasını istedi. Savcı Kiraz, açık kimlikleri gönderilen 21 polisin
içinde fail olarak şüphelendiği 3 polisin bulunup bulunmadığının tespitini istemişti.”36
İsimler bekleniyor
Son olarak Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan ile telefonda görüşen eylemciler, Berkin
Elvan’ı kafasından vuran ve ölümüne neden olan polislerin isimlerinin açıklanması taleplerini
yinelediler.
Müzakere taktiği olarak taleplerde adım adım ilerlenmesi kararlaştırılmıştı. Yani ilk ve en
önemli talep yerine getirildikten sonra sırasıyla her madde üzerinde tek tek durulacak ve
pazarlık yapılacaktı.
Zaten eylemciler de ilk taleplerinden asla vazgeçmeyeceklerini, Berkin Elvan’ı vuran
polislerin isimleri açıklanırsa diğer şartlardan vazgeçebileceklerini belirtmişlerdi.
Eylemcilerin kullandığı “Halkın Sesi” isimli Twitter hesabından daha sonra da ilan edileceği
gibi eylemciler aslında katillerin isimleri kamuoyuna açıklandıktan sonra teslim olmak
niyetindeydi. Bunu “sana bir zarar vermeyeceğiz” şeklinde Savcı’ya da söylemişlerdi.
Hatta yine aynı hesapta iddia edildiğine göre Savcı Mehmet Kiraz bile “isimleri açıklasınlar,
ben de sağ salim evime gitmek istiyorum.” diyordu.
Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan da eylemcilerle Med Nuçe TV canlı yayınında görüşmüş
ve onlara isimlerin açıklanacağı sözünü vermişti.
Artık iki tarafta da iyimser bir hava hakimdi. Katil polislerin isimleri bekleniyordu.
“Canlı yayında itiraf ederlerse eyleme son veririz.”
Bu esnada eylemcilerle Radikal muhabiri İsmail Saymaz bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.
Saymaz’a Berkin Elvan’ın katili olan polislerin isimlerinin açıklanması halinde eylemi sona
erdireceklerini söyleyen eylemcilerin bir şartı daha vardı : Kendilerini kandırmak için sahte bir
isim açıklanmaması. Bunun önüne geçmek için de katil zanlısı polislerin açıklamayı bizzat
kendilerinin yapmasını istiyorlardı.
Yani Berkin Elvan’ı katleden polisler canlı yayına çıkacak ve tüm dünya önünde suçlarını
itiraf edeceklerdi.
“Radikal'den İsmail Saymaz'ın sorularını yanıtlayan DHKPC'li, şüpheli polis ya da polislerin
adlarının açıklanması ve bu kişilerin canlı yayında suçlarını itiraf etmesi koşuluyla
eylemlerine son vereceklerini söyledi.
36
http://www.radikal.com.tr/turkiye/savci_kiraz_berkin_elvan_sorusturmasinin_besinci_savcisiyda1325554
"BERKİN'İN KATİLİNİN AÇIKLANMASINI SÖYLEDİK"
Şu andaki durum nedir, yetkililerle görüşmeleriniz devam ediyor, değil mi?
Evet, görüşmeler devam ediyor. Son görüşmeler bunlar. Çok az kalmış durumda.
Çünkü ülkeye yayın yasağının getirildiğini duyduk. Böyle bir bilgi geldi bize. Onun
dışında bizi aramaya çalışanların telefonlarının engellendiği noktasında bir bilgi geldi.
Biz de bu konuda çok net şekilde kararlı olduğumuzu söyledik. En son şunu söyledik:
Berkin’in katilinin açıklanmasını söyledik.
Talebiniz bu mudur sizin?
Yani şöyle. En başta saydığımız taleplerimiz vardı. O taleplerden vazgeçmiş değiliz
elbette. Ama verdiğimiz üç saatlik süre doldu zaten. Bu sürenin aşmasının nedeni de,
heyetin geç gelmesiydi ve daha sonrasında basın açıklaması istemiştik. Valilik bunu
yaptı. O yüzden süreyi uzattık, görüşmelere devam ettik. Yoksa üç saatlik süre
dolduğunda savcıyı cezalandıracağımızı söylemiştik. O açıklamadan sonra
görüşmeler devam etti. En son Sami Elvan’la görüştüğümüzde o katil polisin isminin
açıklanması gerektiğini söyledik. O da bu konuda girişimde bulunacağını söyledi. Şu
anda ondan gelecek telefonu bekliyoruz.
Sizin en temel talebiniz bu, anladığımız kadarıyla, öyle mi?
İlk başta bu ama…
Bu karşılandığı takdirde eyleminize son vereceksiniz diye anlıyorum. Yanlış mı
anlıyorum?
Bu karşılandığı takdirde o kişiler bu kez canlı yayına çıkıp suçlarını itiraf edecekler.
Herhangi bir isim de verebilirler ama biz bundan emin olamayız. O yüzden o isimlerin
halkın karşısına çıkıp canlı yayında suçlarını itiraf etmelerini istiyoruz. Daha sonra
tabii ki o suçun cezası neyse halk tarafından halk mahkemesinde o suçun cezasının
verilmesini istiyoruz. Bunlar sağlanırsa eğer… Tabii bir de üçüncü talebimiz vardı:
Berkin Elvan için adalet isteyenlere soruşturmalar açıldı. O soruşturmalar iptal
edilecek dedik. O talebimiz de duruyor hala. Biz şu anda aşama aşama gidiyoruz,
ilerletmeye çalışıyoruz. İlerletip ilerlememek onların elinde. Eğer isterlerse devam
edecek ve belki bu mesele çözülmüş olacak ama işi yokuşa sürerlerse, oyalamaya
çalışırlarsa ya da açıklamazlarsa savcının canından vazgeçmiş olacaklar. En son
aşama budur yani.
Silah savcıya mı, size mi ait?
Hayır hayır, silah bize ait. Silah bizim silahımız. Silahımızla girdik buraya.
Binaya nasıl girdiniz?
Hiç zorlanmadık.
İki ya da üç kişi olduğunuz yönünde farklı iddialar var. Kaç kişi olduğunuza dair
tam olarak sayı belirtiyor musunuz?
Yok, sayı vermiyoruz.
Savcı beyin sağlık durumu nasıl acaba?
Sağlık durumu iyi.
Savcı beyle görüşme imkanımız var mı?
Hayır, şu anda görüşme durumu yok. Sesini zaten dinlettik, kendisi konuştu birkaç
defa görüştüğümüz kişilerle, emniyetten bir yetkiliyle, bir savcıyla, başsavcıyla
görüştü kendisi.
Bizim görüşmemiz mümkün müdür?
Yok, şu an öyle bir görüşme yaptırmayacağız.
Ailesiyle görüştü mü?
Hayır, görüşmedi.”
(Kaynak : İsmail Saymaz Radikal)37
“Üç ismi açıklayın.”
Berkin Elvan soruşturması dosyasında o gün olay yerinde bulunan 21 şüpheli polis
içerisinden 3 tanesi öne çıkmıştı. Berkin Elvan’ın katil zanlıları büyük ihtimalle fotoğraflarda
tespit edilebilen bu 3 polis memuruydu. Ulusal Kriminal Büro’nun raporu da bu yöndeydi.
Ancak bu polislerin açık kimlikleri fotoğraflardan henüz tespit edilebilmiş değildi. Savcı Kiraz
da bu kimlik tespiti için Adli Tıp ve Jandarma Kriminal’e polislerin değişik açılardan çekilmiş
fotoğraflarını yollamıştı.
Aslında çıplak gözle dosyadaki görüntüler incelendiğinde ve diğer fotoğraflarla
karşılaştırıldığında katil zanlısı olarak ön plana çıkan polislerin kimler olduğu az çok
anlaşılabiliyordu.
Eylemciler de zaten bunu yapmışlar, bu üç polis memurunun fotoğrafları ve bir tanesinin ismi
ve sicil numarası ile diğer ikisinin sicil numaralarını Twitter hesaplarından paylaşmışlardı.
Yani Berkin Elvan’ı kimlerin öldürdüğü neredeyse kesin olarak belli olmuştu.
37
http://www.karsigazete.com.tr/gundem/savciyirehinalaneylemcilerkonustuh34432.html
Katil üç polis, eylemcilerin kararlı direnişi sonucunda deşifre olmak üzereydi.
Pazarlıklar bu üç isim üzerine yoğunlaştırıldı.
Müzakere heyeti de katilleri kabul etti
Soruşturma dosyasında 21 şüpheli polis arasından öne çıkan ve kriminal raporlar tarafından
işaret edilen üç polis memurunun Berkin Elvan’ın katil zanlıları olduğu müzakere heyetindeki
devlet yetkilileri tarafından da kabul edilmişti.
Artık sıra bu üç ismin kamuoyuna ilanına gelmişti.
O sırada saatler 19:40’ı gösteriyordu. Eylemciler o esnada Cumhuriyet Gazetesi muhabiri
Ahmet Şık ile bir telefon görüşmesi yaptılar.
Eyleminizi bitirecek misiniz? Müzakereler ne aşamada?
Twitter hesabımızdan soruşturma dosyasında öne çıkan polislerin polislerin sicil
numaralarını yayınladık. Dosyaya göre emniyet kriminal bürosu 21 şüpheli polisten
bu üçünün öne çıktığını tespit etmiş. Bu üç polisin Berkin'i vuranlar olabileceğini
öğrenmiş bulunuyoruz. Zaten savcı da bize bu bilgiyi verdi. Müzakerede, bu üç
polisin kimliğinin canlı yayında açıklanmasını talep ediyoruz. Berkin'i öldürenlerin
yüzde 99 ihtimalle bu polisler olduğunu müzakere yürüten heyettekiler de bize
söyledi. Biz de, canlı yayında bu isimlerdin kamuoyuna açıklanmasını talep ediyoruz.
Burada dosyaları da inceledik. Şüpheli polislerin fotoğraflarına baktık. Kriminal
büronun hazırladığı raporda bu üç polis kırmızı çerçeve içine alınmış zaten. Birini adı
G.T. Sicil numarası 35.... Diğer polislerin de sicil numaraların verdik ve canlı yayında
isimlerin açıklanmasını istiyoruz.
Talebinizin karşılanacağını düşünüyor musunuz?
Berkin Elvan'ın faillerinin isimleri bugüne kadar biliniyordu ama açıklanmadı. Bizim bu
girişimimizle açıklanacak ve yargılama olacak. Ali İsmail Korkmaz'ın, Ethem
Sarısülük'ün davalarında da katiller biliniyordu. Ama yargılamanın nasıl sonuçlandığı
ortada. Katiller hiçbir zaman gereken cezayı almıyor. Bu yüzden katillerin halk
mahkemelerinde yargılanmasını istiyoruz. Zaten ikinci talebimiz de budur.
Talep karşılanmazsa ne olacak?
Talebimizi nettir. İsimler canlı yayında açıklanmalı. Müzakereciler verdikleri taahhüdü
yerine getirsinler. Polislerin kimlikleri açıklansın. Bu polisler de canlı yayında suçlarını
itiraf etsinler. Bu talep karşılandığı noktada daha önce açıkladığımız diğer
taleplerimizi müzakere edebiliriz. Eğer talebimiz karşılanmazsa başta söylediğimizi
gerçekleştiririz. Polislerin sicil numaralarını verdik. İsimler açıklansın istiyoruz. İsimler
açıklandıktan sonra eylemimizi bitirebiliriz. Şimdi son bir görüşme yapıyoruz ve yarım
saatlik bir süre tanıdık (Saat 19:40). Eğer canlı yayına çıkıp suçlarını itiraf etmezlerse
görüşme sona erecektir. Telefon iletişimi de bitecek ve savcıyı cezalandıracağız.
Emniyet müdürü ve başsavcı yardımcısının öğle saatlerinde canlı yayında
açıklama yapmasını da siz mi talep etmiştiniz?
Evet bizim talebimiz doğrultusunda o açıklama yapıldı. Eyleme başladığımızda 3 saat
süre tanımıştık. Sürenin dolmasına az bir süre kala müzakere heyetiyle irtibata
geçebildik. Yetkililerin Berkin Elvan'ın katillerini açıklayacağını taahhüt etmesi
üzerine, bu açıklama yapılırsa müzakere sürer dedik. Bunun üzerine emniyet müdürü
ve başsavcı vekili canlı yayında açıklama yaptı. Biz de süreyi uzattık. Eğer açıklama
yapılmasaydı süre uzamayacaktı.
İçeri girerken avukat kimliği kullandığınız ya da sizlerin de avukat olduğunuza
dair bilgiler dolaşıma girdi? Adliye'ye silahlarla nasıl girdiniz?
İçeri nasıl girdiğimizle ilgili herhangi bir açıklama yapmayacağız. Mutlaka zamanla
ortaya çıkacaktır. Ama şu aşamada açıklama yapmayacağız. Bu tür dedikodular
avukatları hedef haline getiriyor. Ama bu eylemde avukatların hedef olması için bizim
avukat kimliği ya da cübbesi kullanmamıza gerek yok. Bu ülkede avukatlar defalarca
hedef oldu. Müvekkillerine sahip çıktıkları için hapislere atıldılar hatta öldürüldüler. Bu
yüzden bizim eylememizle avukatların hedef haline getirilmesi söz konusu değil.
Çünkü AKP'den ve düzenden yana olmayan herkes zaten bu ülkede hedeftir. Bizler
de avukat değil DHKC savaşçılarıyız. Sonuçta biz bu eylemi yapmaya karar verdik ve
bunun için de her türlü yöntemi denedik. Bu eylem mecbur bırakıldığımız bir
yöntemdir.
Silahlı eylem yapmak adaleti sağlar mı?
Devrimciler bu ülkede adaletin sağlanması için çok çaba sarfettiler. Bugüne kadar bir
çok eylem oldu. Devrimciler eylem yaptı, avukatlar zorladı. Katiller yerine bi eylemleri
yapanlar tutuklandı. Haklarında soruşturmalar açıldı. İşkence gördüler. Berkin için
istenen adalet sadece düzenin kendi çıkarları söz konusu olduğunda ortaya çıkıyor
ve adalet talep edenleri tutukluyor. Biz de bugün adaleti sağlamak için buradayız.
Kullandığımız yöntemler ve eylemimiz meşrudur.
Talep karşılanmazsa savcı beyi cezalandıracağınızı söylüyorsunuz. Bu meşru
mu?
Biz bu olmasın diye uğraşıyoruz. Talebimizin karşılanıp karşılanmaması ve savcının
başına bir şey gelmemesi kendi ellerinde. Sonuçta kendi savcıları ve kendi polisleri.
Onların düzenini koruyan savcılar ve polisler. Başlarına bir şey gelsin istemiyorlarsa
talebimizi yerine getirsinler. Biz düzenin, kendi insanlarına da değer verdiklerini
düşünmüyoruz. Kullanır, harcar, atarlar. Bundan sonrası kendilerine kalmış. Daha
fazlasını pazarlık konusu yapmıyoruz.
Savcının sağlık durumu nasıl? Kendisiyle konuşabilir miyiz?
Kendisiyle sizi konuşturamam. Ama sağlık durumu iyi. Zaten bir başka savcı
arkadaşıyla ve polis yetkilisiyle telefonla konuştu. Sağlığını iyi olduğunu kendisi de
söyledi.
Savcı beyle herhangi bir tartışmanız oldu mu? Kendisinin Berkin Elvan'ın
faillerinin bulunması için çaba harcadığına ilişkin haberler var medyada?
Evet, kendisiyle konuştuk. Savcı bey kendisini savunmaya çalışıyor. Ama dosyaya
baktığınızda sadece avukatların başvurularını görüyorsunuz. Savcının dosyayı
ilerletmek için bir çabasını görmüyorsunuz. Dosyanın bugüne kadarki gelişim sürecini
biliyoruz. Bugüne kadar hiçbir şekilde savcılar olaya el atmadı. Avukatlar ve aileler
kamera görüntülerinin peşine düştü. Devrimciler defalarca bunun için eylemler yaptı.
Gözaltına alındı. İşkence gördü. Tutuklandı. Bu dosyada savcıların bir adım atması
söz konusu değil. Zaten benzer bütün davalarda da yargının ne yaptığı ortada.
Sadece devleti ve suçlularını korurlar. Bu dosyada da polislerin korunmasından savcı
sorumludur. Kendisine de bunu söyledik zaten.
Berkin Elvan'ın öldürülmesi kamuoyunun geniş kesimi tarafından zaten tepki
toplamıştı. Cenazesine katılan yüz binlerce kişi de bu haksızlığa isyan etmişti.
Eyleminiz bu meşru zemini ortadan kaldırmıyor mu?
Berkin Elvan sıradan bir insandı ama bizim çocuğumuzdu. Berkin'i biz tanıyorduk.
Kişisel olarak da mahalleden tanıyorduk. Berkin bizim elimizde büyüyen bir çocuktur.
Canımız, kardeşimiz, yoldaşımızdır. Cenazesine milyonlarca insanın katılması
kendiliğinden olmadı. Devrimciler yaşanan haksızlığa dikkat çekmek ve kamuoyu
oluşturmak için 360 gün boyunca eylemler yaptı. Haziran ayaklanmasında bir çok
şehit verildi ama kimsenin cenazesi öyle olmadı. Elbette Berkin'in bir çocuk olması,
yaşı da etkendir ama adalet talepleri sayesinde o kitle Berkin için toplandı. Bu eyleme
karar verirken, en başta da belirtmiştik, bu güne kadar her şey yapıldı. Demokratik
yollardan adım atılması için ısrar edildi. Ancak adalet sağlanmadığı için biz de
namlularımızla adaleti sağlarız dedik. Ve meşruiyetimizi de ideolojimizden alıyoruz.
(Kaynak : Cumhuriyet Gazetesi Ahmet Şık) 38
Savcı üç ismi verdi
Müzakere heyetiyle artık son görüşmelerini yapan eylemcilere göre Savcı Mehmet Kiraz da
bu üç polisin Berkin Elvan’ın katil zanlıları olduğunu kabul etmişti. Hatta birinin ismini, diğer
ikisinin ise sicil numaralarını eylemcilere bizzat Savcı Mehmet Kiraz vermişti.
Ancak eylemciler, savcının doğal olarak kendisini savunmaya çalıştığını ve isimlerin bugüne
kadar belli olmayıp, davanın açılmamasından emniyeti suçladığını belirtiyorlardı.
38
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/240343/Oldurulmeden_yarim_saat_once_eylemcilerden_Ah
met_Sik_a_carpici_aciklamalar.html
Oysa eylemcilere göre bu bizzat soruşturma savcısının sorumluluğuydu ve dosyanın bugüne
kadar ilerlememesi de, katil zanlılarının adeta korunur gibi bu güne kadar tespit dahi
edilememesi de, kısaca soruşturmadaki bütün ihmaller Savcı Kiraz’ın suçuydu.
Polisler açıklamaktan vazgeçiyor.
Bu esnada ne olduysa oldu. Bir iddiaya göre yukarıdan bir yerlerden talimat geldi.39 Savcının
odası ile hemen yan tarafında polis karargahına dönüştürülen oda arasındaki son noktaya
gelen diyalog birden bire yeniden düğümlendi.
Rehine krizi tam bitmek üzereydi ki, her şey tersine döndü.
Polisler, hem savcının, hem de eylemcilerin hayatı üzerine tehlikeli bir oyuna kalkıştılar.
Eylemciler üzerinde uzlaşmaya varılan katil zanlısı 3 polis memurunun ismini emniyet
yetkililerinin bizzat açıklamasını istediler.
Ancak yetkililer bunu reddetti. Belli ki emniyet, kendi içindeki katilleri ne pahasına olursa
olsun adalete teslim etmemekte kararlıydı.
“Açıklamayı avukatlar yapsın.”
Her şey çok iyi giderken ve eylemciler ismin açıklanması halinde Savcı Mehmet Kiraz’ı kılına
zarar vermeden serbest bırakıp, direnmeden teslim olacaklarını defalarca söylemelerine
rağmen polis yetkililerinin müzakereleri tıkaması sonucunda yine arabulucu avukatlar
devreye girdi.
Eylemcilerle konuşan Avukat Ebru Timtik, iki tarafa da yeni bir öneri sundu.
Buna göre canlı yayında açıklamayı müzakerelere katılan avukat heyeti ve İstanbul Barosu
Başkanı Ümit Kocasakal yapacaktı. Kocasakal ve avukatlar, eylemcilerle aralarında geçen
konuşmaları aktaracak ve Berkin Elvan’ın katil zanlısı olarak ismi üzerinde uzlaşılan 3 polis
memurunun isimlerini kamuoyuna ilan edecekti.
Hem avukatlar, hem de Baro Başkanı Ümit Kocasakal, bu sorumluluğu üstlerine almaya
hazır olduğunu ilettiler.
Son görüşme
Avukatların iki tarafa da sunduğu bu teklif, eylemciler tarafından kabul edildi. Ancak
avukatlar açıklama yaparken, yanlarında bir emniyet yetkilisinin de durmasını istediler.
Eylemciler bunun son şart olduğunu, pazarlığın artık daha fazla uzamasının mümkün
olmadığını da belirttiler.
39
http://mobil.zaman.com.tr/gundem_skandalinsirrikapilarda_2286878.html
Bu esnada eylemcilere ait Twitter hesabından “müjdeli” haber duyurulmuştu bile… “Anlaşma
40
sağlandı, biraz sonra Berkin’i vuran polisler açıklama yapacak.”
Avukatlar bunu polislere iletti. Ancak polislerden tüm ipleri kopartan cevap geldi : “Siz
açıklama yapın, bizi karıştırmayın.”
Tekrar savcının odasına telefon edildi. Eylemci telefonu “Son görüşme.” diyerek açtı. Avukat
polislerin cevabını iletti, eylemci bir cevap vermeden telefonu kapattı.41
Her şey bitmişti.
İKİNCİ BÖLÜM
Operasyon başlıyor
Polisler, çözülmek üzere olan görüşmeleri tıkamışlar ve tüm diyalog yollarını tüketmişlerdi.
Artık iki taraf da sözün bittiğini biliyordu.
Öğlen saatlerinden bu yana zaten operasyona hazırlık yapan özel timler harekete geçti.
Daha gündüz müzakereler sürerken bombalar hazırlanmıştı. Polisin planında önüne barikat
kurulduğu için dışarıdan kırılmayan ve içeri girilemeyen kapıyı bombayla havaya uçurmak ve
barikatı yarmak vardı. Ayrıca savcı odasının yan duvarlarını da bombayla patlatarak duvarda
delik açmak ve buradan içeriye girmek planlanmıştı. Bunun için savcının odasının bir üst
katında, aynı hizaya kalan odada gündüz inceleme yapılmış, duvarların kalınlığı,
malzemeleri incelenmiş hatta odalardaki masa, sandalye, dolap gibi standart eşyalar bile
analiz edilmişti.
Müzakere heyetindeki bazı kişiler savcı odasının bulunduğu 6. kattan çıkartılarak, adliyenin
bodrum katına indirildi. Bir kısmı ise operasyona tanık olmaları istenmiş olacak ki, katta
tutuldu.
“Katliam hazırlığı yapılıyor.”
6. kat boşaltıldığında saat 19:57 idi. Polis üssü haline getirilen yan odadan çıkartılan
avukatlar, Twitter hesaplarından, katın boşaltıldığını ve içeriye müdahale edilebileceğini
duyurdular. Bitmek bilmeyen dakikalar başlamıştı. Bu esnada eylemcilerin Twitter
hesabından ise halen emniyet yetkililerinin canlı yayında 3 katil polisin ismini
açıklayacaklarına dair paylaşımlar yapılıyordu. Saat 20:26’da iki müzakereci avukat Ebru
Timtik ve Şükriye Erden’in de bağlı olduğu Halkın Hukuk Bürosu’nun resmi Twitter
hesabından “Adliye’de katliam hazırlığı yapılıyor.” twiti atıldı. Avukat Ebru Timtik eylemcilerle
hayattalarken son görüşen kişiydi…
İlk bomba kapıya
40
http://www.yonhaber.com/guncel/caglayandanfazgordum
41
http://www.milliyet.com.tr/isteiplerinkoptuguangundem2037879/
Bu esnada polisler bomba düzeneklerini hazırlamışlardı. Katta bulunanlardan kulaklarını
kapamaları istendi. Önce odanın kapısına yerleştirilen fünye patlatıldı. Ancak işler polislerin
hesap ettiği gibi gitmemişti. Patlayan bomba kapının arkasına yığılan barikatı aralayamadı.
Operasyonun başladığını patlama sesiyle fark eden eylemciler, içeriden kapıya ateş açtılar.
“Patlama ile silah sesleri arasında 56 dakika var.”
Eylemi haber alır almaz Çağlayan Adliyesi’ne giden ve operasyon sonrasına kadar, yüzlerce
gazeteci ile birlikte adliye önünde gelişmeleri takip eden Erdal Emre isimli gazeteci ise, daha
sonra Yön Haber isimli internet sitesinde kaleme aldığı yazıda, operasyona canlı şahit
olduğunu belirtti. Emre, ilk patlama ile silah seslerinin duyulması arasında 56 dakika süre
geçtiğini iddia ediyordu.
“Seçim öncesi güç gösterisine ihtiyaç duyan AKP, devletin savcısını feda etme
pahasına infaz yolunu seçti. 49 vatandaşımızı kaçıran ve her gün kafa kesen IŞİD ile
aylarca pazarlık yapan ve bununla da övünen hükümet Çağlayan’da neden kısa
sürede operasyon yapmıştır? Bir çok ülkede benzer eylemlerde pazarlık günlerce
sürer. Süre uzatılarak eylemcilerin yorulmaları, enerjisiz kalmaları , kafalarının
karışmaları sağlanır. AKP bu yolu tercih etmemiştir.
Diyeceksiniz ki pazarlık devam ederken eylemciler ateş açtılar ve operasyon bu
şekilde başladı…
Bu resmi açıklama pek inandırıcı değil.
Çağlayan Adliyesi önündeki yüzlerce gazeteci, hep birlikte önce büyük bir patlama
sesi duyduk. Patlama sesinden sonra 56 dakika sessizlik oldu. Ardından da bir el
silah sesi geldi. Yine sessizlik oldu ve üst üste silah sesleri dakikalarca sürüp gitti.
(...) Sonradan ortaya çıkan bilgilere göre büyük patlama polisin sis ya da gaz
bombası. Patlama öncesi silah sesi gelmediğine göre nasıl oluyor da ilk ateşi
eylemciler açıyor?
Eylemciler, arkadaşımız Ahmet Şık’ın sorularını yanıtlarken talepleri yerine getirilirse
savcıyı vurma niyetinde olmadıklarını ve pazarlığın devam ettiğini söylediler. Ne
devlet ne de örgüt tarafından pazarlığın bittiği açıklaması gelmediğine göre neden
aniden savcı vurulsun?
Örgüt önce 4 talep öne sürdü ve 15:35’e kadar süre verdi. Sonra talepleri 1’e indirdi
ve verdiği süre saatlerce aşılmasına rağmen ateş etmemişken neden birden bire
ateş etsin?
Böyle eylemlerde örgütler propaganda amaçlı olarak mümkün olduğu kadar süreyi
uzatırlar. (devlet de bu nedenle yayın yasağı getirdi) Operasyon yapılmadan örgüt
bu süreyi kullanmak yerine neden ateş etsin?
Savcının odasındaki telefon açıktı ve sesler kaydediliyordu. Örgüt tarafından
yayınlanan ses kaydı da resmi açıklamayı yalanlıyor. Bu durumda operasyon emrini
kim verdi?”42
“Uyarı ateşi açtık.”
Aynı anda adliyenin dışında bekleyen yüzlerce basın mensubu ve vatandaş da duyulmaya
başlayan patlama ve silah seslerini canlı yayınla milyonlara duyurdu. Tam bir kaos ortamı
hakimdi. Adliyenin önünde bulunanlar “Operasyon başladı, silah sesleri geliyor, bomba
patladı.” derken, eylemcilerin kullandığı Twitter hesabından ise “Odaya girmeye çalıştılar,
uyarı ateşi açtık.” şeklinde bir twit atıldı.
“Uzaklaşın, öldürürüz.”
Eylemden sonra örgüte yakın kaynaklar tarafından internette paylaşılan operasyon anına ait
ses kayıtlarından anlaşıldığı üzere iki eylemci, bombanın patlaması üzerine kapının
dışındaki polislere “Uzaklaşın, öldürürüz!” diye sesleniyor. Ses kaydına göre Savcı Mehmet
Kiraz ilk bomba patlayıp silahlı çatışma başladığında halen hayattaydı.
Canlı yayında operasyon
Gün boyu devam eden eylemin her aşaması olduğu gibi, silahlı çatışmayla biten sonu da
sosyal medyadan canlı yayınlanıyordu. Eylemcilerin Twitter hesabı, polis müdahalesi ve
çatışma başladığı andan itibaren olanları saniye saniye aktarmaya başladı. İddiaya göre
eylemciler kendi telefonlarını, olan bitenin duyulacağı şekilde açık bırakmışlar ve odaya
girmeye çalışan polise karşı savunmaya geçmişlerdi. Twitleri ise bir başka yerden, odadaki
sesleri ve eylemcilerin aktardıklarını dinleyen biri atıyordu.
Marş söyleyerek öldüler
Operasyon başladığında 6. katta olan müzakereci avukatların aktardığına göre, ilk
patlamanın ardından kısa bir sessizlik olmuş, ardından ise silah sesleri başlamıştı. Bu
esnada içerideki eylemciler sloganlar atmaya ve marşlar söylemeye başladılar. Polis
ordusuna karşı iki kişi ve tek bir silahla çatışan eylemciler, artık kendileri için kaçınılmaz
gözüken ölüme marş söyleyerek gidiyorlardı :
“Ellerimizde silahlarımız, sloganlar dillerimizde, kucaklıyoruz ölümü. Varsa cesaretiniz
gelin, silahınız, bombanızla gelin. Varsa cesaretiniz gelin.”43
İkinci bomba duvara
42
http://www.yonhaber.com/guncel/caglayandanfazgordum
43
http://jiyan.org/2015/04/02/halkinhukukburosucaglayandamuzakeresurecindeyasanilanlariacikladi/
Polisler odanın yan duvarına yerleştirdikleri ikinci bombayı da patlattılar. Tuğla duvarın
patlatılması üzerine oda toz ve moloz parçalarıyla doldu. Buna silahlardan çıkan barut
dumanı da eklenince görüş mesafesi sıfıra indi. Duvarda açılan delik beklendiğinden küçük
olunca odaya girebilmeleri yine mümkün olamadı. Ancak delikten içeri otomatik silahlarla
hedef gözetilmeden ateş edilmeye başlandı.
Kapıyı koçbaşı ile kırdılar
Polisler yeniden ilk etapta giremedikleri kapıya yöneldiler. Koçbaşı olarak tabir edilen ve çelik
kapıların kırılmasında kullanılan alet ile kapı ve arkasına yığılmış olan barikatta gedik
açılmaya çalışıldı. Sonunda barikat aşıldı. Bu esnada polisler duvardan ve kapıdan otomatik
tüfeklerle içeriyi tarıyor, eylemciler ise 10 mermi kapasiteli 7.65 mm çapındaki sahip oldukları
tek silahla karşılık veriyordu. Halkın Sesi Tv isimli Twitter hesabı bu esnada eylemcilerin
vurulduğunu ve durumların ciddi olduğunu duyurdu.
“Hepimizi öldürecekler. Halkımız sizi çok seviyoruz.”
Güç dengesinin daha en başından adaletsiz dağıtıldığı çatışmanın sonunda polisler odaya
tamamen girdi. Ölümü marşlar ve “Berkin’in katili AKP’nin polisi” sloganlarıyla karşılayan
eylemciler, son olarak Twitter hesaplarından “Hepimizi öldürecekler.” ve “Halkımız sizi çok
seviyoruz. Hakkınızı helal edin.” yazan iki twit paylaştılar. Bu onların son sözleri, halka ise
son mesajlarıydı…
Saat 20:44’te atılan twitte ise “Savcı vuruldu.” yazıyordu.
Öldükleri halde ateş devam etti
İki eylemci ve Savcı Mehmet Kiraz kurşunların hedefi olmuş ve olay yerinde hayatlarını
kaybetmişlerdi. Eylemcilerin Twitter hesabını yöneten kişi de aynı anda bunu milyonlara ilan
etti ve “Arkadaşlarımız vurularak öldürüldü.” dedi. Ancak polisler, eylemciler vurulduktan
sonra dahi ateş etmeye devam ettiler. Ta ki “emreden bir sesin” ateşi kesmelerini
söylemesine kadar…Olayların tanığı Avukat Ebru Timtik’e göre timler içeri girdikten sonra bir
polis diğerine “Yapma, yapma!” diye bağırdı. Yani belki de eylemcilerden biri yaralı
haldeyken infaz edildi.44 Bu esnada içeride bubi tuzağı olabileceğini düşünen polis, hemen
bomba aramasına geçti ve eylemcilerden birine ait olan çantayı fünyeyle havaya uçurdu.45
Polisler odaya girdiklerinde ve ateş kesildiğinde Savcı Mehmet Kiraz, fünyeyle patlatılan
duvarın karşısında duvara yaslanmış halde oturur vaziyette bulunmuştu. Savcının başında
ve göğsünde kurşun delikleri vardı. Üstü başı moloz ve tuğla parçaları içindeydi.
25 dakika süren operasyon
Tanıklara göre operasyon polislerin içeriye bir türlü girememesi ve kapı ile duvarda
planladıkları gibi delik açamamaları nedeniyle 2025 dakika kadar sürdü. Oysa gündüz
44
http://www.direnisteyiz.org/haber/operasyonmuammasibirpolisdigerpoliseyapmadiyebagirdi/
45
http://www.internethaber.com/caglayanda8saatneleryasandi777959h.htm
operasyon planlanırken maksimum 3 dakika sürmesi ve savcının sağ kurtulması
hesaplanmıştı. Kısacası operasyon başarısız olmuş, içeriden savcı dahil herkesin sağ çıkma
ihtimali varken polisin beceriksizliği sonucu ortalık kan gölüne dönmüştü.46
Bilanço üç ölü
Operasyonun faturası çok ağırdı. Silah sesleri sona erdiğinde odada Savcı Mehmet Kiraz,
eylemciler Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol ölü olarak yatmaktaydı. Üçünün de bedenleri
tabiri caizse kurşun yaralarıyla delik deşikti.
Savcı hastaneye götürüldü
Saat 20:44’te savcı ve eylemciler vurulurken, tam 9 dakika sonra saat 20:53’te adliye
kapısına yanaştırılan bir ambulansa sedye üzerinde kanlar içerisinde biri bindirildi. Bu kişi
Savcı Mehmet Kiraz’dı. Ambulans sirenler çalarak adliyeden uzaklaştı. Bu esnada savcının
ölmediği, hafif yaralı olduğu ve bayıldığına dair bir bilgi duyuldu.
Basın açıklaması
Saatler 21:22’ye geldiğinde gün boyu adliye önünde bekleyen haberciler adliye içerisine
alınmaya başlandı. Bu esnada eylemcilere ait Twitter hesabı, sadece eylemcilerin öldüğünü
doğrulamış, savcı için ise sadece “vuruldu” ifadesini kullanmıştı. Kaos ve bilgi kirliliği her
yerdeydi ve Başsavcılık tarafından yapılacak basın açıklaması bekleniyordu. Saat 21:43’te
beklenen basın açıklaması, İstanbul İl Emniyet Müdürü Selami Altınok tarafından yapıldı.
“Bugün iki terörist adliyemize girerek savcımız Mehmet Selim Bey’in odasına
girmişler ve rehin almışlardır. Altı saat boyunca gerek Emniyet teşkilatı, gerek
başsavcılığımız, vekillerimiz iletişim kanallarını açık bırakmak suretiyle yapılması
lazım gelen bütün görüşmeleri yapmış, bu arada İstanbul Barosu Başkanımız Ümit
Kocasakal da bu iletişim kanallarının kurulmasında Emniyet teşkilatına yardımcı
olmuştur.
Altı saat boyunca sabırla ve metanetle ve bütün güvenlik önlemlerini almak şartıyla
yapmış olduğumuz çalışmalar sonucunda maalesef teröristlerle telefonla iletişim
kurulduğu bir anda rehin almış oldukları başsavcımızın odasından silah seslerinin
gelmesi üzerine Emniyet birimlerimiz, güvenlik kuvvetlerimiz odaya operasyon
yapmışlardır."
Emniyet Müdürü’nün açıklaması, görgü tanıklarının ifadesinin aksini söylüyordu. Müdüre
göre polisler “sabır ve metanetle” pazarlık yürütmüş, iletişim devam ederken birden bire,
ortada bir neden yokken de savcının odasından silah sesleri gelince, odaya girmek zorunda
kalmışlardı.47
Erdoğan polisi tebrik etti
46
http://mobil.zaman.com.tr/gundem_skandalinsirrikapilarda_2286878.html
47
http://odatv.com/mob_n.php?n=savciyirehinaldik3103151200
Operasyonun ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ilk açıklamayı yapan üst
düzey yetkili oldu. Polislerin silah sesleri duyulması üzerine odaya girdikleri şeklindeki
açıklamasını tekrarlayan Erdoğan, başarılı geçen operasyon için de emniyet teşkilatını tebrik
etti.48
Ne var ki Erdoğan’ın “başarılı geçti” dediği operasyondan savcı dahil kimse sağ
çıkamamıştı...
Savcı hastaneye gittiğinde ölüydü
Savcı Mehmet Kiraz kameraların önünde kanlar içinde sedyeyle ambulansa bindirilmiş ve
olayın ardından da yaralı olduğu bilgisi açıklanmıştı ancak çok geçmeden savcının öldüğü
bilgisi geldi.
Çağlayan Adliyesi’nden ambulansla Florance Nightingale hastanesine kaldırılan Mehmet
Kiraz, çatışmada başından ve göğsünden aldığı kurşun yaralarıyla hayatını kaybetmişti.
Kalbi ve solunumu durmuş vaziyette hastaneye ulaştırılan savcıya yine de bir saat boyunca
müdahale edildi ve hayata döndürülmeye çalışıldı. Ancak saat 21:55 itibariyle Savcı Kiraz’ın
ölümü kesinlik kazandı.
Savcı Kiraz’ın ölümünü İstanbul İl Sağlık Müdürü Selami Albayrak ve Prof. Dr. Çavlan Çiftçi
hastane önünde duyurdu :
“Saldırı gerçekleştikten 2 dakika içinde Florence Nightingale hastanemize ulaştırıldı.
Hastanemize ulaştığında çok ciddi bir yaralanma olmuştu. Yapılan bütün
müdahalelere rağmen, bütün girişimlere ve cerrahi ekibin ve hekimlerimizin gayretine
rağmen, ne yazık ki bir görev şehidi verdik ve sayın savcımızı kaybettik. Milletimizin
başı sağolsun."
“Ateşli silah yaralanması... Hem baş, hem göğüste. Tamamen solumu ve kalbi
durmuş durumdaydı. Tüm müdahaleyi ekibimiz yaptı ve hastayı hemen ameliyata
aldık. Ancak ameliyata, her türlü müdahaleye rağmen maalesef şehit verdik.
Geldiğinde hayatını kaybetmişti. Solunumu, kalbi tamamen durmuştu. Hiçbir hayati
fonksiyonu yoktu. Saat 20.50 sıralarında geldi, 21.55'te kaybettik. Ama geldiğinde
zaten kaybetmiştik. 1 saat boyunca müdahale ettik. Tüm ekibimiz burada hazır
bekliyorduk. Savcımızı hemen aldık, maalesef tüm çabalarımıza rağmen kaybettik.
Başımız sağolsun.”49
Kimliklerini Başbakan Davutoğlu açıkladı
Savcı Mehmet Kiraz’ın da, eylemcilerin de hayatlarını kaybetmesi ve acı bilançonun
kesinleşmesi üzerine Başbakan Ahmet Davutoğlu bir açıklama yaptı. Davutoğlu da resmi
söylemi tekrarladı, yani “Biz görüşmeyi sürdürüyorduk, silah sesleri geldi, savcıyı vurdular.”
48
http://www.radikal.com.tr/turkiye/erdogan_savcimiz_basindan_3_kursunla_vuruldu1325664
49
http://www.radikal.com.tr/turkiye/savci_kiraz_hayatini_kaybetti1325673
dedi. Oysa Davutoğlu’nun iddiasına göre polislere “Savcı kesinlikle sağ kurtarılacak.” talimatı
verilmişti.
“Olayın olması sonrasında güvenlik görevlilerimiz iki net talimat verilmiştir. İlk talimat
savcımız sağ salim kurtulması yönündeydi ancak silah seslerinin duyulmasının
ardından verilen talimat ile operasyon başlatılmıştır. Savcımız ilk etapta yaralı olarak
kurtarılmıştır
Maalesef Savcı Mehmet Selim Kiraz şehit oldu. Değişik hukuk anlayışları içinde
olaylara yaklaşırız ancak bu terör eylemi karşısında bütün bu farklılıkları unutup omuz
omuza verme vaktidir.
Bütün medyamıza teröre karşı mücadelede çağrıda bulunuyorum. Emniyet
görevlilerimize buradan teşekkür ediyorum. Yayın yasağı uygulandı bu benzer
durumlarda bütün ülkelerde yapılan bir şeydir. Ve bu kurula uyan bütün medya
mensuplarımıza teşekkür ediyorum.
Teröristlerin kimlikleri tespit edildi. Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol.”50
“Müzakereler gerekirse altı gün sürmeliydi.”
Eylemcilerle müzakerelerin başladığı andan itibaren sürecin içinde olan ve tüm olan bitenin
birinci elden canlı olarak tanıkları olan Halkın Hukuk Bürosu avukatları da olaydan sonra
yazılı bir açıklama yaptılar.
Eylemcilerle gün boyu görüşmeleri yürüten müzakereci avukatlar, gerçekleştirilen başarısız
kurtarma operasyonu ve bunun sonucunda üç kişinin öldürülmesi konusunda emniyet
yetkililerini suçlarken, polislerin de “siyasi emir” baskısı altında olduğunu vurguluyordu.
“Görüşmelerin altı saat değil gerekirse altı gün bile sürdürülebileceğini ve mümkün
olduğunca uzun tutularak yerine getirilmesi mümkün olan ilk talebin karşılanabileceği
görüşümüzü oradaki siyasi şube müdürüne ve müzakereci polise de söyledik.
Nihayetinde bu talep soruşturmanın da amacına aykırı olmayıp zaten o zamana
kadar çoktan yapılması gereken, kamuoyunun uzun zamandır beklediği bir şeyi işaret
ediyordu. Görüşmeleri sürdürmekle görevlendirilen polislerin kendilerine çok sınırlı bir
hareket alanı tanıyan siyasi emirlerle hareket ettikleri yolundaki gözlemimizi de
sizlerle paylaşmak gerektiğini düşünüyoruz.”51
“Katiller açıklanmalıydı.”
Halkın Hukuk Bürosu’nun açıklamasında, müzakerelerin birinci maddesi olan Berkin Elvan’ın
katil zanlısı polislerin isminin açıklanmasının, zaten soruşturma dosyasının da amacı olduğu
belirtilerek, bunun adaleti ve hakkaniyeti sağlayacağı söyleniyordu :
50
http://www.radikal.com.tr/turkiye/basbakan_davutoglu_konusuyor1325675
51
http://jiyan.org/2015/04/02/halkinhukukburosucaglayandamuzakeresurecindeyasanilanlariacikladi/
“Olaydan sonra Emniyet Müdürü ve Valinin yaptığı devletimiz büyüktür kimse onu
zaafa uğratamaz açıklamasının sorunları çözmede bir yarar sağlamadığı açıktır.
Bunun aksine, hakim ve savcıların örgütlenerek meslektaşlarını koruması Berkin
Elvan’ın katillerinin bulunması yönünde çaba harcamaları ya da en azından bunun
takipçisi olunacağını bildirmeleri gerekirdi. Bu hem hakkaniyete ve halkın taleplerine
uygun bir davranış olurdu hem de sorunun çözümünde katkı sağlardı.
Örgütlü ve kendine güvenli bir toplum olmamamız hem siyasi iktidarın niteliği gereği
uyguladığı baskı ve politikaların bir sonucudur hem de bundan sonra eşit özgür
bağımsız bir ülke kurmamız önünde önemli bir engeldir.”52
Emri kim verdi?
Öte yandan, İstanbul Emniyeti’nde bir dönem Organize Suçlar Şube Müdürü olarak görev
yapan ve Emniyet içindeki “Cemaat temizliği” sırasında görevden alınan Nazmi Ardıç da
kendi Twitter hesabından rehine eylemini ve ardından düzenlenen operasyonu
değerlendirmişti.
Yılların tecrübeli polisi Ardıç’a göre eylem boyunca yürütülen kriz yönetimi baştan sonra
affedilmez hatalarla doluydu. Her şeyden önce müzakereler devam ederken ve görüşmelerin
seyri iyi yöndeyken operasyon düzenlenmesi en büyük hataydı. Ardıç’a göre eğer birileri
“yukarıdan” operasyon emri vermeseydi, Savcı Kiraz sağ olarak kurtarılabilir, eylemciler de
öldürülmezdi.
“Rehine operasyonlarında başarı kriteri teröristlerin ölü ya da sağ olarak ele geçmesi
değil, rehinenin sağ olarak kurtarılmasıdır, bütün dünyada temel kriter budur.
Rehinenin kurtarılması için de profesyonelce müzakere yürütülmesi gerekir. Silahlı
müdahale ise risklerin minimize edilmesine bağlı olarak en son çare olarak
düşünülür. Yani rehinenin öldürülmesi girişimi olduğunda son çare olarak silahlı
müdahale yapılır.
Rehine müzakerelerinde teröristler süre tahdidi koymuşlarsa müzakerelerde ilk hedef
bu süre tahdidinin kaldırılması olmalıdır. Bu olayda teröristler süre tahdidi koydular ve
15:36’ya kadar 3 saat süre verdiler. Müzakereler profesyonellerce yapılmamış
olmasına rağmen müzakereyi yürütenlerin iyi niyetli gayretleriyle bu süre tahdidi
uzatılabildi. Bunun anlamı şudur: süre tahdidi uzatıldığında veya kaldırıldığında
rehinenin müzakereyle kurtarılma ihtimali artmış demektir. Ancak müzakereler
profesyonel görevlilerce yürütülmediğinden dolayı bunu bile anlamaları mümkün
olmadı.
2013 yılına kadar İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde neredeyse tüm birimlerde rehine
müzakereleri konusunda eğitilmiş uzman personel vardı. Ancak 17 Aralık'tan sonra
filin züccaciye dükkanına girdiği gibi emniyete girenler bu hassasiyeti de gözetmeden
52
a.g.e.
personeli dağıttılar. Acaba şu anda operasyonel birimlerde uzman müzakereci var
mıdır, bilmiyorum. Ama İstanbul Emniyet kadrosunda mutlaka bir yerlerde vardır. Bu
müzakere uzman personel eliyle yürütülseydi başarı şansı artacaktı. Ama
operasyonu yöneten İl Emniyet Müdürü bile polis değil. Kendisi mülkiyeli bir valiyken
17 Aralık 2013'teki yolsuzluk operasyonlarından sonra İstanbul Emniyet Müdürü
olarak görevlendirildi. Hayatında hiç böyle bir operasyonu yönetmemiş ve yaşamamış
bir emniyet müdürü (vali) bu operasyonu yönetiyor.
Rehine operasyonunda müzakereci, operasyon timi ve destek ekibi arasında bir
koordinasyon gerekir. Bunu da operasyon amiri sağlar. Müzakereyi yürüten avukatlar
‘biz müzakere yürütürken birden operasyon başladı.’ diyorlar. Bu bir koordinasyon
eksikliğini gösteriyor. Müdahalenin gerekliliğine, zamanına ve müdahale şekline kim
karar verecek? Tabi ki gerekli istişarelerden sonra operasyon amiri... Operasyon
amiri operasyon talimatını Başbakan’dan almış. Başbakan Davutoğlu operasyon
talimatını kendisinin verdiğini açıkladı. Mesleki bilgi ve tecrübesi olmayınca, yönetme
zafiyeti yaşayınca Başbakan’dan talimat isteniyor. Başbakan oradaki şartları nereden
bilsin? Garipliğe bakın ki Başbakan bu talimatı veriyor. Başbakan polis mi? Bu
konularda uzman mı ki bir uzmanın vermesi gereken kararı veriyor?
Açıkladığım acemilik ve işgüzarlıklarla, teröristlerin süre tahdidini uzatmış olmalarıyla
artan rehineyi kurtarma şansı heba ediliyor. Ayrıca müdahaleyi rehine kurtarma
operasyonlarında yetkili olan özel harekat yapmıyor, TEM şubenin operasyon timi
yapıyor. EGM operasyon yönetmeliğinde bu türden operasyonlarda özel harekat
polisi yetkili kılınıyor.”53
Savcıdan 10 kurşun çıktı
Operasyon bittikten sonra, henüz Savcı Mehmet Kiraz’ın öldüğü haberi resmen
doğrulanmadan önce, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere açıklama
yapan yetkililer savcının vücudunda 5 kurşun yarası olduğunu belirtiyorlardı.
Ancak savcıya ilk müdahaleyi yapan Florance Nightingale hastanesinin müdahaleden sonra
kaleme aldığı raporda, 5 değil tam 10 kurşun yarasından bahsediliyordu. Üstelik bu kurşun
yaralarının giriş deliklerinin bir kısmı önden, bir kısmı arkadandı. Yani Savcı Kiraz, iki ateş
arasında kalmıştı.
Savcı Kiraz’a isabet eden kurşunlardan 3 tanesi başında, 6 tanesi göğüs ve omuz
bölgesinde, 1 tanesi ise bacaklarındaydı.
“Sağ göğüste 1, sol köprücük kemiği altında kalp hemen üstünde 1, sol diyafram
bölgesinde 1, sağ omuz ön yüzünde 1, sağ omuz arka yüzde 2, sol diz üstünde 1,
kafa bölgesinde 3 adet kurşun girişi (toplam 10 adet) tespit edilmiştir.”
53
https://eksisozluk.com/entry/50291981
Uzmanlara göre vücudun farklı yerlerindeki fazla sayıda mermiler, hedef gözetilmeden ateş
edildiğinin göstergesiydi. Yani Savcı Kiraz, çapraz ateş arasında kalmış ve rastgele
kurşunlar vücuduna saplanmıştı.54
Bitişik atış yok
Rapordaki en önemli ayrıntılardan ikisi şuydu :
1. Savcı Kiraz’a aynı bölgeden hem önden, hem arkadan kurşunlar isabet etmişti.
2. Bitişik atış izine rastlanmamıştı. Yani Savcı Kiraz, çok yakın mesafeden, vücuduna
dayanan bir silahla vurulmamıştı. Bütün kurşunlar belli bir mesafeden gelmişti. Bu da,
Savcı Kiraz’ın iddia edildiği gibi eylemciler tarafından infaz edilmediğinin kanıtıydı.
Hastaneye götürüldüğünde ölmüştü
Hastane raporundaki bir başka nokta ise, Savcı Kiraz’ın ölüm haberini verirken hastane
yetkililerinin ifade ettiği gibi, savcının hastaneye ulaştırıldığında zaten ölmüş olduğuydu.
Oysa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Emniyet Müdürü ve diğer yetkililer,
Savcı Kiraz’ın 5 kurşun yarası ile yaralandığını, hastanede tedavi altında ve hayatta
olduğunu açıklamışlardı. Anlaşılacağı üzere bu açıklamalar gerçekleri yansıtmıyordu.
Hastane raporuna göre Savcı Mehmet Kiraz geldiğinde solunumu ve kalbi durmuştu. Bilinci
kapalıydı. Nabız ve tansiyonu sıfırdı. Göz bebekleri genişlemişti, ışığa tepki vermiyorlardı.
Kısacası, Savcı Mehmet Kiraz’ın beyin ölümü gerçekleşmişti.55
“Geç getirildi.”
Rapora göre bu haldeyken bile Savcı Mehmet Kiraz’a solunum ve kalp desteği verildi.
Hemen ameliyata alındı. Fakat bir saate aşkın uğraşılmasına rağmen yaşam
fonksiyonlarının geri geldiğine dair en ufak bir belirti görülemedi. Raporda ilk muayene saati
olarak 20:56 belirtiliyor. Oysa görgü tanıklarına ve emniyet kaynaklarına göre eylemcilere
yönelik operasyon saat 20:27’de başlamıştı. Yani silah sesleri ile hastaneye giriş arasında
tam 29 dakika vardı.56
Eylemcilerin bedenleri delik deşik
Polis operasyonu sonucunda Savcı Mehmet Kiraz vücudunun çeşitli yerlerinden 10 kurşun
yarası alırken, eylemciler Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol’un vücutları ise kurşunlardan
delik deşik, yüzleri tanınmayacak haldeydi.
54
http://www.radikal.com.tr/turkiye/sok_savci_kirazdan_10_kursun_cikti1328235
55
http://www.zaman.com.tr/gundem_hastaneraporuskandaliortayacikardisehitsavcidan10kursuncikti
_2287101.html
56
a.g.e.
Adli Tıp Kurumu’nda gerçekleştirilen otopsiye Avukat Özgür Yılmaz da katılmıştı. Ancak
yetkililer otopsi sonucu Yılmaz’a tutanak vermediler.
Yılmaz’a göre Yayla’nın bedeninde dokuz kurşun yarası vardı. Bedenindekilere ek olarak
kafasından da vurulmuştu. Her iki cesedin yüzleri de tanınmayacak haldeydi.57
Odada 180 kurşun deliği, 43 mermi kovanı
Öte yandan operasyondan sonraki günlerde apar tomar tadilat yapılan Savcı Mehmet
Kiraz’ın odasının duvarlarında tam 180 kurşun deliği tespit edildi. Cumhuriyet Gazetesi’nin
haberine göre operasyon sırasında odanın duvarlarında ve kapısı delik deşik olmuştu.
Kurşun deliklerinin 150 tanesi operasyonu gerçekleştiren polislerin otomatik silahlarından, 30
tanesi ise eylemcilere ait 7,65 mm çapındaki tek tabancadan çıkmıştı.
Polis raporuna göre odada 43 adet boş kovan, eylemcilerin 7,65 mm çapındaki Fransız
Onlusu tabir edilen tabancasına ait ise 21 dolu mermi bulundu. Silah da eylemcilerin
cesetlerinin hemen yanındaydı.58
Odanın bombayla patlatılan duvarında ise 150 cm yüksekliğinde, 5060 cm genişliğinde bir
delik meydana gelmişti.59
Başsavcılık “10 mermi” raporunu yalanladı
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu ise Savcı Kiraz’ın vücudunda 10 mermi
yarası bulunduğuna dair hastane raporunu yalanladı. Salihoğlu, Savcı Kiraz’ın vücudunda 10
değil, 5 mermi giriş deliği olduğunu, 3 yerde de mermi sıyrığı yaralanması olduğunu iddia
etti.
Ayrıca Salihoğlu, otopside Savcı Kiraz’ın vücudundan, eylemcilerin kullandığı silahınkiyle
aynı çapta iki adet mermi çekirdeği çıkartıldığını, atışlardan birinin ise kafaya bitişik
yapıldığını iddia etti.60
Öte yandan olaydan sonraki günlerde Twitter’dan paylaşımda bulunan dönemin CHP
İstanbul Milletvekili ve eski Cumhuriyet Savcısı Ali Özgündüz de, kendisine Savcı Kiraz’ın
kesin otopsisi ile ilgili bilgiler geldiğini belirtti ve Savcı Kiraz’ın vücudundan iki adet 7,65
mm’lik mermi çekirdeği çıkartıldığını doğruladı ancak bu mermilerin eylemcilerin silahından
çıktığını kesin olarak belirtmedi. Özgündüz balistik raporlarının beklenmesi gerektiğini yazdı.
61
Aynı gün gazetelere konuşan Özgündüz, sav cının vü
cu
dunda polis kur
şu
nu da ol
duğu
nu
savundu. “Fi yasko ol duğu ke sin.” diyen Özgündüz, “Amaç sav cı
yı kur
tar
maktan zi
ya
de
57
http://www.bianet.org/bianet/insanhaklari/163489avukatlariyaylavedogruyolunotopsisinianlatti
58
a.g.e
59
http://t24.com.tr/haber/savcikirazinodasindan180kursunizicikti,292908
60
http://www.bugun.com.tr/gundem/sehitsavciylailgiliortaligikaristiraniddiahaberi/1575334
61
http://acikhaber.net/ozgunduzsavcikirazinbalistikraporunadikkatcekti/
terö
rist
leri öl
dür
mek. Bun lar hedef gö
zet
mek si
zin tara
mış. Bu es
nada sav
cıya da po
lis
kurşunu isa bet et
miş ola
bi
lir. Emri verenler ve polis
ler hakkın
da so
ruş
tur
ma açıl
ma
sı lazım.”
62
ifadelerini kullandı.
Kesin rapor 17 gün sonra
Savcı Mehmet Kiraz’ın Adli Tıp Kurumu tarafından yapılan otopsisine ait kesin rapor ise
olaydan 17 gün sonra savcılığa ulaştırıldı. 2 savcı, 3 doktor, 2 asistan toplam 11 kişinin
imzasının bulunduğu kesin otopsi raporunda Savcı Kiraz’ın vücudunda kaç mermi girişi
olduğundan bahsedilmiyordu. Ancak vücuttan 2 adet 7,65 mm çapında mermi çıkartıldığının
altı çiziliyordu.
Rapora göre Savcı Kiraz’ın ölüm nedeni “Ateşli silah mermi çekirdeğine bağlı kafatası, kot ve
skapula kemik (kürek kemiği) kırığıyla birlikte beyin kanaması, beyin doku harabiyeti ve iç
organ yaralanmasından gelişen iç kanama.” idi.63
Balistik inceleme yapılmadı mı?
İstanbul Emniyeti’nde uzun süre görev yapan ve 17 Aralık sürecinden sonra cemaat
bağlantılı olduğu gerekçesiyle görevden uzaklaştırılan eski İstanbul Organize Suçlar Şubesi
Müdürü Nazmi Ardıç, otopsi raporlarının ardından şok bir iddia ortaya attı.
Ardıç’a göre Savcı Kiraz’ın cansız bedeninden çıkartılan kurşunların balistik incelemesi
yapılmamıştı. Yani bu mermiler polislerin silahına da ait olabilirdi.
“Savcıda tam 10 isabet var. 3 başında, 5 göğsünde, diğerleri ayaklarında. Teröristler
savcıyı kalkan yapmışlar. Acaba şehit olduktan sonra mı, yoksa sağ iken mi kalkan
yaptılar? Şehit olduktan sonra yapmaları zor, ayakta tutamazlar. Şimdi otopsi ve
silahlarla, mermi çekirdek ve kovanlarının inceleneceği balistik inceleme çok önemli.
Ama bu gün kulağıma balistik inceleme yazısının kriminal laboratuvarından geri
alındığı ve bu incelemenin Adli Tıp’a yaptırılacağı geldi. Umarım doğru değildir. Bu
türden teşebbüs ya da uygulamalar şaibe doğurur.”64
Gerçekten de olayın ardından bugüne kadar Savcı Mehmet Kiraz’ın bedeninden çıkartılan
mermilere ait bir balistik raporu kamuoyu ile paylaşılmadı.
“Büyük ihmaller var.”
Em ni
yet Genel Mü
dür lü
ğü Özel Ha re
kat Daire Başkan
lı
ğı
’n
da uzun yıl lar öğ ret
men lik ya
pan
Polis Hak
la
rı Sa
vu
nu cuları Der
ne
ği Başkanı Fu
at Çakmak’a göre, ateşli si
lah, fi
şek, kovan
ve mer mi çe
kir
de
ği in
ce le
me rapor
la
rı
bir an ön
ce açık
lanma lıydı. Gazetelere yansıyan
62
http://www.bugun.com.tr/gundem/sehitsavciylailgiliortaligikaristiraniddiahaberi/1575334
63
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/255751/Savci_Kiraz_in_otopsi_raporu_aciklandi..._Kac_mer
mi_oldugu_muamma.html
64
https://eksisozluk.com/entry/50291981
haberlere göre, po li
sin zan al tın da kalması
nın önlenme si gerekti
ğini söyle
yen Çak mak,
Sav cı Kiraz’nın vü cudun da po lis kurşunu çık
ma sı halin
de so ruşturma açıla cağı
nı kay detti.
Çak mak, şun la
rı söy ledi: “Terö rist
le
rin savcı
yı şe
hit etme si için ka fası
na bir el ateş et me si
yeter
li. Ne den 10 de fa ateş et sin? Ça tış
ma ya gir
mişken ne den kur şun har casınlar, içeri
ye
gir
me ye ça lı
şanlara ateş eder ler. Sıcak temas 810 sa ni
yede bit me liy
di. 25 daki
ka sü rer mi?
Çok bü yük ih mal ler var. Sav cının vü cudu
na ön den ve ar kadan gi riş var. Polis ateşiyle de
65
savcı
ya ra lanmış ola bi
lir.”
“Kurşunlar kimden olursa olsun operasyon hataydı.”
Yine aynı gün gazetelerde yer alan bir başka haberde ise Güvenlik Stratejileri Araştırma
Merkezi Başkanı Ercan Taştekin operasyonun dışarıdan yönlendirilip yönlendirilmediğinin
önemli olduğuna dikkat çekiyordu :
“Dışarıdan talimatla operasyon yapıldıysa çok vahim. İlk silah sesi içeriden gelince mi
operasyon yaptılar? Polisin operasyonunu hissettiklerinde savcımızı şehit ettilerse bu
çok büyük hata. Savcımızın vücudunda 10 kurşun varsa, bu kurşunlar teröristlerin
silahından çıkmış olsa da kabul edilemez. Bu polisin iyi konuşlanamadığını gösterir.”
66
Erdoğan’dan savunma dokunulmazlığına tehdit
Olaydan bir gün sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Savcı Mehmet Kiraz’ın
ailesine başsağlığı ziyaretinde bulundu. Savcı Kiraz’ın evine giden ve burada hakim olan eşi
ve annebabası ile görüşen Erdoğan, söz konusu eylemi yeni bir İç Güvenlik yasasına
bahane olarak kullanacaklarının sinyalini vererek, adliyelere giriş çıkışta avukatların üstlerini
ve çantalarını arayacaklarını, avukat dokunulmazlığının söz konusu olamayacağını savundu.
Oysa Erdoğan’ın hedef aldığı avukatların aranmaması ilkesinin hedefi, müvekkillerin
savunma ve delillerinin dokunulmazlığını sağlamaktı. Yani avukat dokunulmazlığı değil,
savunma dokunulmazlığı söz konusuydu…
“Bu kardeşimizin şahadeti, inanıyorum ki bu ülkede yeni bir tohumlamanın bir vesile
olacaktır. Bu da halkımızın inşallah uyanışına vesile olacaktır. Demek ki daha farklı
tedbirler almamız lazım. Onun için de, 'Efendim bunlar cübbeli, cübbeli aranmaz'...
Hayır... 'Bal gibi de aranır' diyeceğiz ve tedbirlerini alacağız. İşte cübbeli dendi, bu
şekilde girdiler. Bunlar yıllar öncesinin ne yazık ki şu anda bize faturasıdır. Biz onlar
da aranmalıdır dediğimizde, çok bize saygısızlık yapıldı. İşte şu anda gelinen nokta
bu... Onun için, bu konuları da bugün telefonla Başbakanımla görüştüm,
arkadaşlarımla da görüştüm. İnşallah yarın bu konuları aramızda daha detaylı
görüşeceğiz ve ne gibi adımlar atacağız, bunları özellikle tespit edeceğiz.”67
65
http://www.bugun.com.tr/gundem/sehitsavciylailgiliortaligikaristiraniddiahaberi/1575334
66
a.g.e.
67
http://www.radikal.com.tr/politika/erdogandan_sehit_savcinin_ailesine_ziyaret1326545
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bir gün sonra da Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “bunun
hesabını soracağız.” diyordu.68
Savcı’nın cenazesine devlet töreni
Düzenlenen operasyonda hayatını kaybeden Savcı Mehmet Kiraz, olaydan iki gün sonra
toprağa verildi. Savcı Kiraz için önce görev yaptığı ve son nefesini verdiği Çağlayan
Adliyesi’nde devlet töreni düzenlendi. Meslektaşlarının cübbeleriyle katıldığı törende 11.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu da vardı. Hükümet
kanadının ve devlet protokolünün neredeyse tam kadro katıldığı cenaze töreninden sonra
Savcı Mehmet İpek İstanbul Eyüpsultan Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Savcı Kiraz “görev şehidi” olarak kabul edilirken, tören de buna uygun olarak düzenlendi,
tabutu Türk bayrağına sarıldı. Cenazede konuşan devlet erkanı ise öfkeli ve her zamanki gibi
tehditkardı. Sanki Savcı Kiraz’ın ölümüne onlar sebep olmamış, ölüm anlamına gelen
operasyon emrini onlar vermemiş gibi ağız birliği ile eylemciler Yayla ve Doğruyol’dan
“terörist” ve “tetikçi” olarak bahsediyorlar ve “onların arkasındaki güçlere” tehditler
yağdırıyorlardı.
Bunlar devletin timsah göz yaşlarından başka bir şey değildi.69
Gazi Mahallesi’ne izin yok
Aynı operasyonda öldürülen savcı şehit sayılarak devlet töreni ile defnedilirken, eylemcilerin
cenazeleri için ise devlet baskısı daha ilk anda devreye girdi.
Eylemci ailelerinin isteğine ve her iki eylemcinin de vasiyetlerine rağmen, Gazi
Mahallesi’ndeki mezarlığa gömülmelerine izin verilmedi. Ayrıca Gazi Mahallesi’nde anma
töreni yapılmasına da izin çıkmamıştı. Cenazeler memleketlere gönderilecekti. Devlet böyle
uygun görmüştü.
Adli Tıp Kurumu'nda otopsi işlemleri yapılırken bina önüne gelen Şafak Yayla'nın annesi
Aysel Yayla, gazetecilerin sorularına "Katilleri sakladılar. Oğlumu öldürdüler" şeklinde yanıt
verdi. 70
Halk Cepheliler arkadaşlarının cenazesini teslim almak ve kendileri defnetmek istediler. Polis
üzerlerine saldırdı, 30 kişi yaka paça gözaltına alındı. Aynı saatlerde Gazi Mahallesi’nde de
anma eylemi vardı, polis TOMA’larla kalabalığın üzerine tazyikli su ve biber gazı sıktı, plastik
mermilerle ateş etti.71
Yayla’nın cenazesinde tehlikeli provokasyon
68
http://www.radikal.com.tr/politika/arinc_hesabini_mutlaka_soracagiz1328130
69
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28612376.asp
70
http://www.bianet.org/bianet/siyaset/163473safakyaylaninannesikatillerisakladilaroglumuoldurduler
71
http://www.bianet.org/bianet/insanhaklari/163489avukatlariyaylavedogruyolunotopsisinianlatti
Aynı gün operasyonda hayatını kaybeden eylemcilerden Şafak Yayla’nın da cenazesi vardı.
İstanbul’daki Adli Tıp Morgu’ndan kara yoluyla memleketi Giresun’a getirilen Yayla’nın
cenazesi konvoyla Çanakçı ilçesine girdi. Bu esnada ilçe girişinde bekleyen bir grup,
konvoya taşlarla saldırıldı. Yayla’nın cenazesi evlerine getirildiği esnada da yine kalabalık bir
grup, Yayla Ailesi’nin köy evlerini taş yağmuruna tuttu.
Yayla’nın cenazesi tehlikeli bir gerginlik havası ve provokasyonlar altında toprağa verilebildi.
Cenazede Şafak Yayla’nın ağabeyi Bulut Yayla da vardı.72
Toprakta bile yatırmadılar
Şafak Yayla’nın ailesi, evlerine taşlarla saldıran, hatta evi ateşe vermeye çalışan
saldırganların “Gece mezarı açacağız, cesedi dereye atacağız.” tehditleri üzerine acı veren
bir karar aldılar. Oğullarının mezarına beton döktürdüler.
Yayla’nın cenazesinin etrafına ve üstüne beton döktüren aile, daha sonra betonun üstünü de
göstermelik toprakla örttürdü. Böylece yaşamı boyunca şiddete maruz kalan Yayla’nın bari
cansız bedeni rahat içinde yatsın istediler.
Anne Aysel Yayla soran gazetecilere “Benim cenazemi, benim acımı bana yaşatmadılar. Biz
halkımıza çok güvendik ama halkımız bize bunu yaptı.” diyordu.73
Baba Şinasi Yayla ise Savcı Kiraz'a Allah'tan rahmet dileyerek, "Ben kendi oğlum tarafında
olmak zorundayım. Ama inanın, savcı kardeşime de üzüldüm. Onu da yetiştiren bir anne ve
baba var. O da o fakültelere, dereceler alana kadar anne ve babası neler yaptı, kim bilir? O
savcı kardeşimin en çok annesine, babasına üzülüyorum. Onlar da bir düş içinde, yani hayal
kırıklığına uğramışlar. Belki hayalleri yarım kalmış. Çok üzülüyorum. Onlara da başsağlığı
diliyorum." dedi.
Doğruyol’un cenazesine yoldaşları sahip çıktı
Operasyonda öldürülen diğer eylemci Bahtiyar Doğruyol’un cenazesi de yine İstanbul’daki
Adli Tıp Kurumu morgundan Ankara’ya gönderildi. Doğruyol’un cenazesini az sayıda
akrabası teslim aldı ve cenaze işlemleri özensiz bir biçimde yürütüldü. Öyle ki, cenaze
namazı bile mezarının başında kılınabildi. Aile defin esnasında herhangi bir tören istemedi.
Doğruyol toprağa verildikten bir süre sonra Ankara Halk Cephesi mezar başında bir anma
töreni düzenledi. Törende kızıl bayrak sallanırken, operasyon sırasında Şafak Yayla ve
Bahtiyar Doğruyol’un okudukları marş, kendi seslerinden dinletildi.
Daha sonra ise Mahir Çayan’ın mezarından getirilen toprak, Doğruyol’un mezarına serpildi.
72
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28625754.asp
73
http://www.sabah.com.tr/gundem/2015/04/09/teroristsafakyaylaninmezarinabetondokuldu
Ayrıca aynı gün Doğruyol’un okuduğu Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde de bir anma
töreni düzenlendi, marşlar okundu, Yayla ve Doğruyol için saygı duruşunda bulunuldu.74
Elvan Ailesi’ni “susturan” acı
31 Mart 2015 günü ve takip eden günlerde en çok konuşulan isim Berkin Elvan’dı. Polisler
tarafından gaz fişeğiyle kafasından vurulduktan sonra 9 ay süren yaşam mücadelesiyle, 16
kiloya düşmüş ölü bedeniyle, on binlerin katıldığı cenazesiyle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan tarafından seçim meydanlarında kalabalığa yuhalatılan annesiyle zaten ülkenin en
çok konuşulan ama maalesef konuşmaktan bir adım öte gidilemeyen ismi olan Berkin Elvan,
yine medyadan, sokaktaki vatandaşa kadar herkesin dilindeydi.
Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan, oğlunun katil zanlılarını ortaya çıkarmak ve kamuoyu
önünde deşifre etmek için yapılan bu eylemi haber aldığı andan itibaren Çağlayan
Adliyesi’ndeydi. Son ana kadar eylemi barışçıl şekilde bitirmek, Savcı Mehmet Kiraz ve
eylemcilere bir zarar gelmemesini sağlamak için uğraştı. Oğlunu öldüren polislerle, oğlunun
intikamını almak isteyenler arasında köprü oldu. Bu zor görevi yerine getirirken, eylemcilere
“Berkin” diye hitap etti. Hatta canlı yayında konuştuğu eylemciye, “oğlunun katillerinin isminin
açıklanacağı” sözünü verdi. “Yanınıza geleyim.” dedi, “Savcıyı bırakın, beni rehin alın.” dedi.
Ancak ne Sami Elvan, ne de diğer müzakereciler, devletin kibir ve ceberutluğunu yenemedi.
O gece o odadan üç cansız bedenin çıkmasının ardından Berkin Ailesi adına Baba Sami
Elvan son bir mesaj yayımladı ve “Ben bugün Berkin’in acısını 3 kez daha yaşadım.” dedi.
Aile adına sessizliği seçtikleri açıklamayı “dostlarımıza…” diyerek yaptı :
"Aşık Veysel 'Koyun kurt ile gezerdi fikir başka başka olmasa' demişti. Hiçbirimiz aynı
durumu, aynı olayı aynı yorumlamıyoruz. Kalbimiz farklı şeyler dese bile bir şekilde
bulunduğumuz taraf o duruma farklı yorum yapmamızı sağlıyor. Berkin vurulduğunda
ve öldüğünde böyleydi, savcı Mehmet Kiraz ve iki genç öldürüldüğünde de böyle
oldu. Tertemiz duygularıyla ayrım gözetmeksizin insanların acılarını sahiplenenler,
destek olanlar, adaletsizliğe, hukuksuzluğa tertemiz duygularıyla karşı çıkan dostların
her zaman başımızın üstünde yeri vardır. Bunun dışında kalanların görüşüne saygı
duyamıyoruz artık. Saygı duymadıklarımız için Berkin, Ceylan, Uğur, Nihat, Burak,
Yasin, Mehmet Kiraz, Bahattin, Şafak sadece bir sonraki ölüm olana kadar geçerli
gündem ve siyaset malzemesidir. Yeni ölümler yeni gündemler.”
“Sizin gündeminiz dolsun diye bizim evlatlarımız ölüyor.”
“İsimler ölüp gider. Onlar için önemli olan sadece ölenin siyasi kimliği, o yoksa etnik
kimliği, o da tutmazsa mezhebi… Çocuk olduğu için, genç olduğu için, kadınerkek
olduğu için hepsinden önemlisi insan olduğu için sahip çıkmayanlar yönlendiriyorlar
hayatı. Artık yeter. Biz Berkin’e yetiştiremedik gözyaşlarımızı, ancak siz başkalarının
gözyaşları aksın ve siyaset yapalım diye bekliyorsunuz. Meclis'te olsun olmasın, sağ
ya da sol görüşlü, iktidar partisinden Meclis dışı muhalefetine, çoğunuz aynısınız. Bu
hayat çok acı, çünkü sizler günlük siyaset yapasınız, gündeminiz dolu olsun diye
74
http://alinteri.org/bahtiyardogruyolicinankarada.html
bizler evlatlarımızı, eşlerimizi, babalarımızı, annelerimizi toprağa veriyoruz. Burak
Karamanoğlu hayatını kaybettiğinde babasını aradım. Eşimden başka kimseye
sormadım. Eşimle konuştuk ve evlat acısı yaşayan bir babayı aramak zorundayız, bu
insanlık görevidir dedik. Alkışlayan oldu, karşı çıkıp eleştiren oldu, bundan
yararlanmaya çalışanlar oldu. Alkışınız, eleştiriniz sizin olsun. Biz evladını kaybetmiş
bir babayı aradık, tıpkı İbrahim Aras’ın, Nihat Kazanhan’ın ailelerini aradığımız gibi."
“Dün itibariyle yargıya inancımız bitmiştir.”
“Ben Sami Elvan, dün yaşananları ilk olarak sosyal medyadan öğrendim ve yıkıldım.
Eşim, ben, ailem yıkıldık. Nasıl olabilir böyle bir şey dedik! Daha önce defalarca,
Berkin'i öldürenlerin isimleri belli olsun, yargı önüne çıkarılsınlar diye gittiğim o binada
bulunmayı çok istedim. Orada olmam dün avukatların ve İstanbul Emniyet
Müdürlüğü’nün talebiyle sağlandı ve adliyeye girebildim. O odada kimse zarar
görmesin diye elimden geleni yapmaya çalıştım. Savcı beyin ve o gençlerin kılına
zarar gelmesin diye çok gayret ettim. Dün 1 değil, 2 değil, tam 3 kez daha Berkin’in
acısını yaşadım o odada yaşananlarla. Ben kattan ayrılana kadar içeridekilerin sağ
olarak çıkması ihtimali vardı. Ancak şu an hepsinin cenazesi var ekranlarda. Bu
davanın beklediğimiz bir cezayla sonuçlanacağına zaten inanmıyorduk. Gezi davaları
ortada. Öldürülen ve sakat kalan kardeşlerimizin açılmayan, sürüncemeye bırakılan
davaları ortada. Dün itibarıyla bizim davamızın adil bir yargılama ile sürdürüleceğine
olan inancımız iyice bitmiştir."
“Çocuğumuzu bize geri getirebilecek misiniz?”
“Şimdi savcı Mehmet Kiraz’ın ailesine başsağlığı diliyoruz ve biliyoruz ki küfreden,
hainsiniz diyen, helal olsun diyen bir dolu insan çıkacak. Umurumuzda değil ne
dediğiniz. Biz Berkin’in anne ve babası olarak en içten duygularla ve tüm
samimiyetimizle Savcı Mehmet Kiraz’ın acılı ailesine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz,
acılarını paylaşıyoruz, çok üzgünüz. Biz Berkin’in anne ve babası olarak Bahattin’in
ve Şafak’ın ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz, çok üzgünüz.
Cumhurbaşkanı'ndan sivil toplum kuruluşuna, medyasından sokağına, siyasetleriniz,
politikalarınız, çıkarlarınız, hesaplarınız artık bizden uzak olsun. Çocuğumuzu bize
geri getirebilen var mı? Varsa öyle birisi o çıksın ve konuşsun ne derse, ne isterse
yapmaya hazırız. Yok değil mi?Susun artık. Berkin öldü. Biz her gün yeniden yeniden
öldük."
“Hukukla aramıza artık kimse girmesin.”
“Biz yokuz artık. Eğer dava açılırsa ve yargılama yapılırsa, dosyamızı aile olarak
sadece kendimiz takip edeceğiz. Hiçbir avukata ve hukuki desteğe ihtiyacımız yok.
Bu bir tepki değil. Bu hukukla aramızda artık kimse olmasın diye. Kimse bizim acımızı
tam anlamıyor, kaldı ki nasıl anlatacaklar bunu mahkemeye. Biz bugüne kadar
olduğu gibi orada olacağız ve davamızı takip edeceğiz. Sadece daha önce evladını
kaybetmiş anne, babalar, aileler bizimle birlikte katılmak isterlerse davaya onları
kabul edeceğiz. Sonuçta hiçbir şey çocuğumuzu geri getirmeyecek. Tek çabamız
başka çocuklar ölmesin, başka analar ağlamasın diye sürecek. Bugüne kadar
yüzlerce insan Berkin için gözaltına alındı, soruşturma yaşadı, tutuklandı, okuldan ve
işten atıldı, yaralandı. Yeter artık. Kimse zarar görmesin. Görüşü, inancı, konumu,
kim olduğu önemli değil. İnsan olan kimse artık zarar görmesin. Ben Gülsüm Elvan,
ben Sami Elvan…Bundan sonra da kimsenin burnu kanamasın, analar ağlamasın
diye elimizden geleni yapacağız. Evladını, eşini, babasını, annesini kaybetmiş
ailelerle yan yana olacağız. Kan akmasın, silahlar sussun, barış ve adalet olsun,
çocuklar öldürülmesin diye hayatımızın sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bugüne
kadar hiçbir çıkar gözetmeden bize destek olan tüm dostlarımıza teşekkür ediyoruz.
Bugün Abdullah Cömert’in ailesinin yanında Balıkesir’de olamadık üzgünüz.
Bugünden sonra sosyal medya hesaplarımızı kullanmayacağız. Bu açıklama son
mesajımızdır."75
“Konuşmayı değil, öldürmeyi seçtiler.
Katil polis yine destan yazdı.
Biz öldük, onlar sağ kaldı…”
Eylem boyunca ve özellikle de operasyon esnasında yaşananları an an paylaşan, Şafak
Yayla ve Bahtiyar Doğruyol’un son sözleri olan “Halkımız sizi çok seviyoruz. Hakkınızı helal
edin.” i tüm dünyaya duyuran Halkın Sesi Tv isimli Twitter hesabı, her şey olup bittikten
sonra, operasyonda yaşananları anlatan bir dizi twit attı.
Atılan twitlere göre Savcı Mehmet Kiraz da Berkin Elvan’ın katilleri olan polislerin isimlerinin
açıklanmasını istiyordu.
“İstediğimiz tek şey Berkin'in katilini açıklamalarıydı. Berkin'in katilini açıklasalardı
savcıya zarar vermeden teslim olacaktık. Savcıyla sohbet ediyorduk, ‘sana bir şey
yapmayacağız.’ diye ama polisler operasyon düzenleyip saldırmayı tercih etti. Polis
çatışmayı tercih etmeseydi ne savcı vurulurdu, ne de arkadaşlarımız ölürdü. Katil
polis yine destan yazdı. Bizim tek isteğimiz Berkin'in katillerini açıklamalarıydı, biz o
adliyede öleceğimizi bildiğimiz halde gittik. Berkin'in katilini açıklamayacaklarını da
biliyorduk, çünkü onlar korkak olduklarını arkadaşlarımızı öldürerek ispat ettiler. Biz
insan gibi talebimizi söyledik ama onlar konuşmayı değil, öldürmeyi tercih etti. Biz
öldük, onlar sağ kaldı. Sonuç olarak çatışmada arkadaşlarımız öldü. Biz bitti
demeden bu dava bitmez. Uğrunda yine ölmeye hazırız. Arkadaşlarımız ölmeden
önceki son sözleri: ‘Halkımızı çok seviyoruz, haklarını helal etsinler.’ Polis operasyon
düzenlemek yerine Berkin'in katilini açıklasaydı bunların hiç birisi olmazdı. Savcı da
operasyon düzenlenmesini istemiyordu, bizim gibi ‘Berkin'in katilleri açıklansın, sağ
salim eve gitmek istiyorum.’ diyordu.”76
75
http://www.haberturk.com/gundem/haber/1060927savcikirazinolumuuzerineelvanailesindensonaci
klama
76
http://www.haberaktuel.com/halkinsesitvsavciileilgilitwittervefacebooksayfasindanneyazdihaberi
958830.html
İntikam için feda eylemi
Tüm tanıklıklar ve eldeki veriler açıkça gösteriyordu ki, iki eylemciyi barışçıl bir biçimde
uzlaşı imkanı varken bile isteye öldürenler polislerdi. O gün iki eylemcisini kaybeden örgüt,
intikam için düğmeye bastı. İntikam eylemi için yine sembolik bir yer seçildi. Eylemciler Şafak
Yayla ve Bahtiyar Doğruyol, adliye eylemi için “En güvenli yerinize girdik.” demişlerdi, bu
defa da hedef polislerin kalbi olan İstanbul Emniyet Müdürlüğü idi.
1 Nisan 2015 Çarşamba günü akşam saatlerinde Topkapı’da bir taksiden inen genç bir
kadın, yürüyerek 29 Mayıs Hastanesi önüne geldi. Burada, yanında getirdiği beyaz hasta
maskesini yüzüne taktı. Daha sonra hastanenin hemen yanında bulunan İstanbul İl Emniyet
Müdürlüğü binasına yöneldi. Saatler 17:55’i gösteriyordu.77
Önce bomba, sonra silah
Yüzü maskeli genç kadın Emniyet Müdürlüğü’nün ana nizamiye kapısına geldiğinde, önce
yanında getirdiği iki adet el bombasını nöbet kulübelerine doğru fırlattı. Daha sonra elindeki
Kaleşnikof marka otomatik tüfekle yaylım ateşine tuttu.
Bombalar şans eseri patlamamıştı. Ancak müdürlük binası önünde nöbet tutan iki polis
memuru Tayfun D. ve İhsan M. kurşunlardan kaçamadı. Kurşunlar bir polis memurunun
kafasını sıyırırken, diğeri başından yaralandı.
Müdürlük girişindeki polisler saldırıya silahla karşılık verdiler. Genç kadın ateşi kesmiş,
arkasını dönmüş koşarak uzaklaşmaya çalışıyordu ki, vuruldu. Cansız yere serildi.
Üzerinden patlamamış iki el bombası, bir tabanca, bir otomatik tüfek ve 2800 TL para çıkan
saldırganın kimliği kısa sürede tespit edildi.78
En çok aranan isimdi
Gündüz vakti tek başına Emniyet Müdürlüğü’ne saldırı düzenleyen kişi, hem emniyet
birimlerinin, hem de medyanın yakından tanıdığı, arananlar listesinin başındaki isim olan Elif
Sultan Kalsen’di.
27 yaşındaki Dersim doğumlu Kalsen, o güne kadar emniyet güçleri ve istihbarat birimlerinin
gözünde adeta bir “hayalet” gibiydi. Herkes Kalsen’den saldırı bekliyor, istihbarat birimleri ve
Emniyet Genel Müdürlüğü ardı ardına “uyarı” ve “ihbar” duyuruları yapıyor, kendisiyle alakası
olmayan eylemler bile Kalsen’den biliniyor ancak o bir türlü ortaya çıkmıyordu.
“Canlı bomba” dediler, basın toplantısı düzenledi
2012’de İstanbul Sultangazi Polis Merkezi’ne düzenlenen saldırı sonrası gazeteler “9 Canlı
Bomba Aranıyor!” başlıklarını atmış ve haberde Elif Sultan Kalsen’in de ismine ve fotoğrafına
77
http://www.haberturk.com/gundem/haber/1061426canlibombaelifvatanahastamaskesiyleyaklasti
78
http://www.haberturk.com/gundem/haber/1063298vatanasaldirankalsenincebinden2800liracikti
yer vermişlerdi. Hakkında arama kararı da çıkartılan Kalsen bunun üzerine bir basın
toplantısı düzenlemiş, “Ben canlı bomba değilim.” demiş hatta dönemin İstanbul Valisi
Hüseyin Avni Mutlu ile bazı üst düzey emniyet yetkilileri hakkında suç duyurusunda
bulunmuştu. Kalsen İstanbul Adliyesi önünde de bir basın açıklaması yaparak, “Bizi canlı
bomba ilan ettiler. Bunun kaygısını yaşıyoruz. Buraya geldik ama çıktığımızda ne olacak
bilmiyoruz. Ben 3 ay önce tahliye olum, açıktan faaliyet yürütüyorum. Bizi Katletmek
istiyorlar.” demişti.79
Kalsen “canlı bomba” iddiasından sonra bir başka iddiayla karşı karşıya kalmış, bu defa
tutuklanarak cezaevine konmuştu. İddiaya göre Kalsen, 2000 yılındaki Hayata Dönüş
Operasyonu’nda görevli bir binbaşıya suikast planlıyor ve bunun için bir tetikçiyi
azmettiriyordu.80
Eylemlerde Kalsen imzası
Kalsen’in ismi bu süre zarfında emniyet ve istihbarat kaynaklarında hep “canlı bomba” olarak
geçti. Ta ki 1 Ocak 2015 gününe kadar… O gün, Başbakanlık Çalışma Ofisi olarak da
kullanılan Dolmabahçe Sarayı’nın kapısındaki polis noktasına saldırı düzenlendi. İddialara
göre saldırgan, polis noktasına el bombası ile saldırmış ancak tesadüf eseri bombalar
patlamamıştı. Bu saldırıda fail olarak Elif Sultan Kalsen’in ismi geçti. Zaten DHKPC de
saldırıyı üstlenmiş, örgüt tarafından yapılan açıklamada “Berkin Elvan'ın katillerini koruyan
AKP'den hesap sormak için bir savaşçımız tarafından silahlı eylem gerçekleştirilmiştir. Tüm
dünyaya çok açık ilan ediyoruz, halk çocuklarının katillerini koruduğunuz sürece sizin
çocuklarınızı da hedef alacağız.” denilmişti.
Bu olaydan 5 gün sonra yine Sultanahmet’te Turizm Şube Müdürlüğü’nün önündeki polis
noktasına saldırı düzenlendi. Bu defa bir canlı bomba kendini patlatmış, bir polis ölürken, bir
diğeri yaralanmıştı. Saldırıyı yine DHKPC üstlendi, hatta bu defa feda eylemini yapan canlı
bombanın ismi de verildi; iddialara göre bu isim Elif Sultan Kalsen’di. Ancak olayın ardındaki
günlerde, canlı bombanın Rus asıllı bir kadın olduğu ortaya çıktı. DHKPC ise eylemi
“yanlışlıkla” üstlendiklerini belirtti ve açıklamasını geri çekti.81
Kalsen’in ismi son olarak, yine 2015 Ocak sonunda, İstanbul Taksim’de bir polis noktasına
düzenlenen silahlı saldırıda geçti. Ölü ya da yaralının olmadığı saldırıda polis noktası
taranmış, saldırgan ise kaçmayı başarmıştı.82
Ablası da feda eylemcisi
79
http://www.mynet.com/haber/guncel/dhkpcninustlendigisaldiridacanlibombaninelifsultankalsenoldu
guiddiaedildi16457881
80
http://www.mynet.com/haber/guncel/dhkpcninustlendigisaldiridacanlibombaninelifsultankalsenoldu
guiddiaedildi16457881
81
a.g.e.
82
http://www.mynet.com/haber/guncel/saldirganinkimligibelliolduelifsultankalsen17754861
İlginç bir tesadüf olarak, Elif Sultan Kalsen de aynı savcı operasyonunda öldürülen Şafak
Yayla gibi “aileden” devrimciydi. Abla Fidan Kalsen, Aralık 2000’deki Hayata Dönüş
Operasyonları esnasında Çanakkale E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutukluydu. O dönemde
Türkiye’nin bir çok cezaevinde, cezaevi koşullarını ve devletin uyguladığı tecrit ve baskı
politikalarını protesto etmek amacıyla eylemler başlamış, mahkumlar ölüm oruçlarına
yatmışlardı. Cezaevlerinden art arda ölüm haberleri gelmeye başlayınca yetkililer tarafından
zorla koğuşlara girilmiş ve ölüm orucu eylemlerine müdahale edilmişti. İşte Fidan Kalsen, bu
eylemler esnasında bedenini ateşe vererek hayatını kaybetmişti. 83
Cenazesini kadınlar kaldırdı
Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol’un intikamlarını almak için İstanbul Emniyet Müdürlüğü
binasına saldıran ve burada öldürülen Elif Sultan Kalsen’in cenazesini Adli Tıp Morgu’ndan
babası Mehmet Kalsen ile yine avukatlar Ebru Timtik ve Naciye Görür aldı. Uçakla önce
Elazığ’a, oradan memleketi Dersim’e götürüldü. Cemevinde yapılan törenin ardından köyüne
götürüldü. Kalsen’in tabutunu Halk Cepheli kadınlar omuzladı ve mezarlığa kadar kendileri
taşıdı. Kalsen, ablasının yanına gömüldü.84
Katil zanlısı polislere yoğun güvenlik
Berkin Elvan’ın katil zanlılarını korumak ve isimlerini deşifre edip adalet önüne çıkarmamak
için bir savcı ve iki eylemcinin ölüm emrini veren yetkililer, bütün bu olanlardan sonra şüpheli
polisler için görülmemiş güvenlik tedbirleri uyguladı.
Çünkü her ne kadar katil zanlısı polislerin isimleri kamuoyuna açıklanmamış olsa da,
eylemcilerin ve müzakereci avukatların belirttiğine göre, Savcı Mehmet Kiraz, ölmeden önce
eylemcilere 3 polis memurunun isimlerini vermişti.
Yani Berkin Elvan’ın katilleri, kamuoyunca değil ama örgütçe biliniyordu.
Üstelik eylemciler, Berkin Elvan cinayeti soruşturmasına ait dosyanın sayfa sayfa
fotoğraflarını çekmişler, bunları da sosyal medyada yayımlamışlardı. Yayımlanan dosya
içeriklerinde özellikle şüpheli 21 polisin fotoğrafları ile, katil zanlısı 3 polisin fotoğrafları ve
sicil numaraları yer alıyordu. Dosyada ayrıca tüm bu polislerin isimlerinden adreslerine kadar
tüm bu detaylar mevcuttu.
Yani katil zanlısı polisler tam anlamıyla deşifre olmuştu.
Emniyet yetkilileri derhal dosyada ismi geçen ve deşifre edilen tüm polislerin tayinini çıkardı.
Bir gecede çıkan jet tayin sonrası polislerin evleri bile büyük gizlilik içinde taşındı. Polislerin
hepsi farklı farklı illere tayin edilmişti. Aileleri ile birlikte gönderilen polisler, gittikleri yerde de
meslektaşları tarafından yakın koruma ve gözlem altına alındı.85
83
http://www.bugun.com.tr/gundem/ablasibakinkimciktihaberi/1570615
84
http://www.gazetevatan.com/teroristelifsultankalsensloganlarlatopragaverildi767574gundem/
85
http://www.milliyet.com.tr/berkindosyasindakitumpolisleregundem2041748/
SONSÖZ
Biz de sizi seviyoruz…
31 Mart sabahı herkes gibi ben de elektrik kesintisi ile uğraşırken, öğlen saatlerinde gelen bir
haber ile bütün düşüncelerim dağıldı. Çağlayan Adliyesi’nde, devletin “Avrupa’nın en
korunaklı adliyesi” dediği yerde DHKC savaşçıları Berkin Elvan davasına bakan savcıyı rehin
aldıklarını açıkladı. Ondan sonra tek derdim elimdeki telefonun şarjının bitmemesi oldu.
Akşam saatlerinde Çağlayan Adliyesi’ne gittim. Diğer gazetecilerle birlikte beklemeye
başladım. Yayın yasağı geldiğinden dolayı orada bulunan hiç kimsenin (devrimci basın hariç)
yayın yapmadığını görmek, gazetecilerin bireysel hesaplarından dahi bir açıklama
girmediğini görmek gerçekten üzücüydü. Türkiye’de medyanın devletin kontrolünde
olduğunu bildiğim halde, muhabirlerin bunu içselleştirdiğini ilk defa bu kadar yakından
görüyordum.
Kimsenin içeride yaşanılanlar umurlarında bile değildi. Orada iş için bulunuyor, bizim
yüreğimizde duyduğumuz endişenin zerresini duymuyorlardı. Saatler ilerledikçe yüreğimdeki
acının çoğaldığını, nefes alamaz hale geldiğimi hissediyordum. Bir ara ANF’den Zeynep
Kuray içeride bulunan direnişçilerle iletişime geçip onlarla konuştuğunda, onların “İlk
talebimiz kabul edildi, diğerleri için de görüşmeler sürüyor.” dediğini ilettiğinde, bu devletten
beklemesem de içimde bir umut oluşmuştu. Bir arkadaşım “Öldürmezlerse öldürmekten
beter ederler.” sözüne bir cevap vermemiştim daha bu sabah ama o an, o işkence
süreçlerine bile razı olabileceğimi fark ettim.
Siz hiç bir yoldaşınız için “ölmesin de işkenceye razı olurum” diye düşündünüz mü?
Eğer bu ülkenin, bu kentin yoksul mahallelerinde yaşıyorsanız, devrimci mücadele
içindeyseniz ve onlarca, yüzlerce yoldaşınızı kaybettiyseniz, düşünürsünüz!
Kimsenin ölüm üzerinden kahramanlık edebiyatı yaptığı falan yok. Dışarıdan öyle gözüküyor
olması sizin gözlerinizin körlüğündendir ancak...
Siz hiç devrimcilerin birbirlerine neden sıkı sıkıya sarıldığını düşündünüz mü mesela?
Her selamlaşmalarında, görüşmelerinde neden kucaklaştıklarını, özlemle sarıldıklarını?
Siz hiç…
Siz hiç daha bir gün önce selamlaştığınız yoldaşınızı toprağa verdiniz mi?
Devrimciler o kadar çok yoldaşını toprağa verdi ki, o acıyı yaşayan insanın ölümü
kutsamasını beklemek kadar iğrenç bir durum olamaz. Ama ne güzel demiş değil mi şair;
“Ölümden köpek gibi korkan çocuklardık ama yeri geldiğinde o ölüme gözümüzü kırpmadan
da giderdik.”
Yanımdaki arkadaşla konuşurken Adliye içerisinde büyük bir patlama sesi, ardından da üç el
silah sesi geldi. O bombanın yüreğimden büyük bir parça kopardığını kime nasıl anlatayım ki
ben?
Sonrasında gelen silah seslerini kaydederken canımın nasıl yandığını kime söyleyeyim?
Sonra bir gazeteci arkadaşımın bana attığı mesajda silah seslerinin uyarı için olduğu yazıldı
denildiğinde nasıl mutlu olmuştum yaşıyorlar diye...
Sonra devam etti ama silah sesleri, on dakikayı geçkin süre devam etti. Seyreldi. Bitti en
sonunda... Sessizlik oldu!
Bazen Twitter üzerinden bakıyordum yorumlara, açıklamalara... Ne kadar kolay
yazılabiliyordu bazı şeyler. En çok aklıma takılanlardan biri de “Biz içeriye su sokamıyoruz,
nasıl silah sokulmuş?” tarzı yorumlardı.
“Konuşuyor olmakla, düşünüyor olmak arasında derin bir uçurum var.” demiş bir yazar. Hiç
mi tarih okumadınız, hiç mi araştırma yapmadınız? Hadi bu ülke de ki bütün devrimci örgütler
MİT tarafından yönetiliyor da, bari İRA, RAF gibi örgütleri araştırsaydınız. Bu şekilde büyük
bir eylem “Hadi bugün eylem yapalım!” diyerek mi olur sanıyorsunuz?
İllegal bir örgüt ne yapacağını size mi soracaktı?
Tarihteki bütün örnekler çok açık bir şekilde gösterir ki, bu tarz bir eylemin en az 3 aylık bir
öncesi vardır. Oturduğu yerden her şeyi eleştiren, devrimcilere zaten düşman olan kişi için
bunun bir önemi yoktur zaten... Ne örgüt disiplininden anlar, ne örgüt ahlakından... Tek derdi
rahatının bozulmaması olan kişi için beynini aşan her olayda kesin MİT vardır. Tıpkı
bilmediği her şeyi “kesin büyük bir güç vardır, o da tanrıdır” diye açıklayan kadar cahil gibi…
Sesler kesildi sonra, ambulans hızla girdi adliyeye, biraz sonra da aynı hızla çıkartıldı.
Hepimiz içinde savcının olduğunu biliyorduk. Zaten ambulans gittikten en fazla beş dakika
sonra da savcının ölüm haberi gelmişti. Resmi bir açıklama gelmeden, teyit de edilmeden
haber girilemiyordu. İşte o sıralarda, içlerinde kendilerine “yurttaş gazetecisi” diyen bazı
grupların da olduğu kişi ve yapılardan “Savcı bayıldı, eylemciler öldü, iç güvenlik yasasına
bahane oldu.” benzeri twitler atılmaya başlandı.
Dışarıda duran bütün gazetecilerin gayri resmi duyduğu ölüm haberine rağmen, on dakikayı
geçkin süren, 3 patlama ve onlarsa silah sesi duyulan çatışmaya rağmen bu kadar pervasız
şekilde yalan söylemenin, bunda ısrar etmenin yapılacak tek bir açıklaması olabilirdi: devleti
temize çıkartma çabası.
En çok canımı yakan detaylardan biri de içeriye giren 4 servis motosikletiydi. İçlerinde
onlarca ayran, döner olan bu servis araçları, içeride 2 devrimciyi yaralı yakalayıp katleden
polislere gidiyordu. Senin yüreğinden parçalar dökülürken o sahneyi görmek nasıl bir
duygudur bir bilseniz…
Sonra basın açıklaması için adliyenin C kapısına gittik, içeri alındık. Bir ara içeriye Halkın
Hukuk Bürosu avukatları girmek istediler. Polislerin onlara, dışarıda kalan gazetecilere
saldırıları anında neredeyse hiçbir (devrimci basın hariç) muhabirin o saldırıya
yönelmemeleri, resmi açıklamayı beklemeleri de gösteriyordu aslında kimin hangi tarafta
olduğunu…
Savcının ölümünü gizleme çabası dışında, aslında eylem duyulduğundan beridir, özellikle
kendine muhalifim diyen yüzlerce kişi aynı şeyleri söylüyordu:
“Bu eylem AKP’nin ekmeğine yağ sürüyor.”
“İç Güvenlik Yasası’nın çıkmasına bahane edilecek.”
Bu sözleri söyleyenlerin yolu kaç defa bu ülkenin yoksul mahallelerine düştü? Kürdistan’a
“oryantalist fotoğraf gezileri” dışında kaç defa gidip oraları gezdiler? Bu ülkenin bütün yoksul
mahallelerinde o korktuğunuz, ortalığı ayağa kaldırmaya, tepki vermeye dahi korktuğunuz “iç
güvenlik” bütün detaylarıyla uygulanıyor. Sizin sadece Taksim, Kadıköy gibi yerlerde yapılan
eylemlerde gördüğünüz akrep, TOMA gibi araçlar o mahallelerde, Kürdistan’da her gün,
günün her saati görülüyor. Sizin görüp kaçtığınız o akrep tipi aracı çocukların taşlaması o
mahallelerin günlük rutini hale gelmiş durumda. Hani bazılarınızın, gaza geldiği zamanlar
paylaştığı videolar var ya, onlar işte…
O yasa devrimciler için, yoksullar için yeni hiçbir baskı yasası getirmiyor ki!
En fazla Cihangir’de, Beşiktaş’ta da akrep tipi araçları her gün göreceksiniz. Kusura
bakmayın ama biraz da siz görün o baskıyı ki, anlayın mahallelerde yaşanılanları.
Gezi direnişi sırasında çok duyduğumuz bir laf vardı; “Kürdistan, Gazi nerede?” diye.
Dün o yoksul mahalleler, sizin yardım beklediğiniz yoksul mahalleler, o güzel gülen iki
devrimci için sokaktaydı. Yaralananlar oldu aralarında ama yorulmadılar. Direndiler,
sahiplendiler. Gezi’de yardım bekleyenler neredeydi?
Neden gelmediler?
Neden sustular?
Farkında mısınız, kibrinizden dolayı görebildiniz mi bilmiyorum ama dün o iki devrimci,
Berkin Elvan’ın katili olarak sorgulanan bütün polislerin isimlerini, özellikle 3 kişinin sicil
numaralarını, fotoğraflarını yayımladılar. Yani katilleri buldular, halka da verdiler.
31 Mart Çağlayan katliamına, o görkemli direnişe bakışın senin sınıfını gösterir. Hangi sınıfta
olduğunu, bu mücadeleye nereden baktığını gösterir. Bu bir sınıf savaşı, büyük, uzun, acılı
bir sınıf savaşı…
Dün bu eyleme karşı çıkan, saldıran, eleştiren hatta hakaret eden kişiler; sahi kaçınız Berkin
Elvan için sokağa çıktınız?
Bu ülkenin her kentinde, her mahallesinde, her caddesinde, her sokağında “Berkin Elvan’ın
katilleri nerede?” diye soran, mücadele eden, kendilerini feda eden bu insanlara hepinizin hiç
bitmeyecek bir özür borcu var.
Dün iki devrimci, görkemli bir direnişle Berkin Elvan’ın katillerinin isimlerini açıklamak adına
kendilerini feda ettiler. Bu eylemi çarpıtmaya, soru işareti bırakmaya kimsenin gücü yetmez.
Ki dün mahallelerde görüldü zaten eylemin sahiplenilmesi... Bugüne kadar aralarında sorun
olan, hatta ilişkilerini kestiklerini açıklayan örgütler bile bu direniş için sokaktaydı, o
devrimcileri kendi şehitleri olarak kabul ettiler.
Dün Çağlayan Adliyesi’ne giderken yolda iki hacının konuşmasına denk geldim. Eylemi
konuşuyorlardı, biri diğerine “Sen çocuğu öldüren polisi yargılayacağına, onlara ödül verirsen
birisi de çıkar bunu yapar...”
Yani demem o ki; halk bu eylemin olacağını da biliyordu, oradaki katilin kim olduğunu da...
Kimsenin gücü o devrimcileri halkın gözünde kötü gösteremeye yetmez.
(Hayri Tunç Jiyan.org)86
86
http://jiyan.org/2015/04/01/31martcaglayanbudirenisseninicineyhalkbizdesiziseviyoruz/