You are on page 1of 54

 

 
 
 
 
 
 

“HALKIMIZ SİZİ 
ÇOK SEVİYORUZ” 
 
Kaan Göktaş 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
BİRİNCİ BÖLÜM 
 
Olağan dışı bir gün  
 
31 Mart 2015 sabahı Türkiye sıradan bir güne uyanmıştı. Ancak o günün diğer günlerden 
çok farklı, uzun yıllar unutulmayacak bir gün olacağı daha erken saatlerde belli oldu. Sabah 
saat 10:36’da hemen hemen tüm Türkiye’de elektrikler birden bire kesildi. Önce herkes 
sadece kendi oturduğu semtte, ilçede kesinti olduğunu zannetti. Ancak bir süre sonra sosyal 
medya sayesinde anlaşıldı ki neredeyse 81 ilin tamamında elektrik yoktu. Fabrikalarda 
üretim durdu, büyük kentlerde toplu taşıma seferleri durdu, hatta trafik lambaları bile işlemez 
oldu. Bu kadar geniş çaplı bir elektrik kesintisi hayra alamet değildi. Hemen dedikodular ve 
komplo teorileri yayılmaya başladı. Ağırlıklı tahmin, kesintilerin yaklaşan genel seçimler 
öncesi bir tür prova olduğu yönündeydi. Sosyal medya ve sözlük siteleri, iktidar partisinin 
seçim gecesi tüm Türkiye’de elektrikleri keseceği ve oluşacak kargaşada oy sayımlarında 
hile yapacağına dair senaryolarla dolup taşmıştı. Hükümet ise geniş çaplı bir terör saldırısı 
ya da elektrik dağıtım sistemlerine yapılan bir siber saldırı ihtimalleri üzerinde duruyor, başta 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Başbakan Ahmet Davutoğlu, Enerji 
Bakanı Taner Yıldız gazetecilerden gelen sorulara temkinli cevaplar veriyordu. 
 
Türkiye elektrik kesintisinin sırrını çözmeye çalışırken, öğleden sonra 13:40 sularında haber 
ajansları ve gazeteler bir son dakika haberi geçmeye başladılar: İstanbul Çağlayan 
Adliyesi’nde bir Cumhuriyet Savcısı makam odasında rehin alınmıştı… 
 
Türkiye gündeminde dahi alışık olunmayan bu şok edici olayın detayları dakikalar geçtikçe 
netleşiyor ve tüm ülke her şeyi unutup dikkatini Çağlayan’a yöneltiyordu. İlk önce hedefteki 
kişinin kim olduğu netleşti. Rehin alınan kişi, İstanbul’da Gezi Parkı eylemleri esnasında 
evinden ekmek almaya giderken, polisler tarafından kafasından gaz fişeği ile vurulan ve 269 
gün komada kaldıktan sonra hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın davasına bakan Cumhuriyet 
Savcısı Mehmet Kiraz’dı. Kiraz, bu davanın soruşturmasında görevlendirilen beşinci 
savcıydı.  
 
Daha sonra örgütün kim olduğu ve eylemin amacı öğrenildi. Eylemi yapanlar Devrimci Halkın 
Kurtuluş Partisi ­ Cephesi yani kısa adıyla DHKP­C militanlarıydı. En öne çıkan talepleri ise 
Berkin Elvan’ı kafasına gaz bombası fişeği atarak ağır yaralayan ve ölümüne neden olan 
polislerin kimliklerinin açıklanması ve bu kişilerin halk önünde yargılanarak cezalandırılmaları 
idi. Bu yüzden, katil zanlısı polislerin kimliğini bildiğini ­ve gizlediğini­ düşündükleri Savcı 
Kiraz’ı hedef almışlardı.  
 
Tüm Türkiye’nin gözü önünde heyecanlı bir süreç başladı. Öğlen 12:35’te savcının odasına 
girerek kendisini rehin alan eylemciler sosyal medyayı çok iyi kullanıyorlar, içeride olup 
bitenleri saniye saniye Twitter’dan paylaşıyorlar, hatta Savcı Kiraz’ın elleri bağlı, ağzı 
bantlanmış, kafasına silah dayanmış halde fotoğrafları ve dava dosyalarından belgeler 
yayımlıyorlardı. Sansür mekanizması derhal harekete geçti. Bir yandan eylemcilerle 
pazarlıklar sürerken, diğer yandan olaya dair yayın yasağı kondu. Militanların eyleme dair 
paylaşım yaptıkları sosyal medya hesapları, onlara yakın hesaplar hatta bu paylaşımları 
paylaşanlar bile engellenmeye başladı. Devletin başındakiler, içeride olup bitenleri 
öğrenmemizi istemiyorlardı. Yine de tam anlamıyla başarılı olamadılar. Özellikle Çağlayan 
Adliyesi etrafındaki “vatandaş gazeteciler” gün boyu bilgiler aktardı. Eylemcilerin kapatılan 
hesapları yerine yenileri açıldı ve “içeriden” canlı yayın akşama kadar kesintisiz devam etti.  
 
Akşam olduğunda heyecanlı bekleyiş yerini gerginliğe bırakmıştı. Eylemcilerin yetkililere 
şartlarını yerine getirmeleri için sundukları süre önce bir kaç kez uzatılmış, ardından ise sona 
erdiği duyurulmuştu. Pazarlıklarda ise olumlu gelişmeler katedildiği haberleri geliyordu. 
İddiaya göre Berkin Elvan’ın katil zanlısı olan polislerin kimlikleri hem dosyadan, hem de 
Savcı Mehmet Kiraz’ın sözlü beyanıyla kesinleştirilmiş, bu polislerin suçlarını itiraf etmeleri, 
yüksek rütbeli bir emniyet görevlisi tarafından kamuoyuna canlı yayında açıklama yapılması 
konusunda uzlaşılmıştı.  
 
Gün boyu süren pazarlıklarda İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, Türkiye Barolar 
Birliği Başkanı Turhan Feyzioğlu, öldürülen Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan gibi isimler de 
bizzat yer almıştı. Saatler 20:30’u gösterdiği sırada ise hiç beklenmeyen bir anda binadan 
ard arda patlamalar ve silah sesleri duyulmaya başlandı. Eylemciler, Twitter hesaplarından 
ilk önce polisin odaya girmeye çalıştığını ve uyarı ateşi açtıklarını yazdılar. Bir kaç dakika 
sonra ise “Savcı vuruldu.” şeklinde bir twit atıldı. Son twit ise “Halkımız sizi çok seviyoruz.” 
diyordu… 
 
Polisin düzenlediği ve üzerinde halen bir çok soru işareti olan operasyon sonunda eylemciler 
Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol ile birlikte Savcı Mehmet Kiraz da vurularak hayatını 
kaybetti.  
 
Adliyeye Nasıl Girdiler? 
 
Eylemin detayları netleşmeye başladıkça akla gelen ilk soru, silahlı eylemcilerin adliyeye 
nasıl girebildikleri yönündeydi. Çünkü Türkiye’deki tüm büyük adliyeler gibi Çağlayan 
Adliyesi de çok sıkı güvenlik önlemleriyle korunmakta. Hatta Çağlayan Adliyesi belki diğer 
adliyelerden biraz daha önemli, zira Türkiye’nin kalbi ve en kalabalık şehri olan İstanbul’un 
Cumhuriyet Başsavcısı ve Başsavcı vekilleri başta olmak üzere, bir çok önemli soruşturma 
ve davaya bakan savcılıklar ile mahkemeler bu adliyede yer almakta. Adliyenin 18 giriş 
kapısı bulunmakta. Bu kapılardan içeri girmek isteyen vatandaşlar üzerlerindeki her türlü 
metal cismi, hatta pantolon kemerlerini bile çıkartarak dedektörlerden geçmekte, çanta ve 
kişisel eşyaları ise havaalanlarında kullanılan cinsten X­Ray cihazları ile didik didik 
aranmakta. Öyle ki, dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı Anadolu 
Ajansı’na yaptığı açıklamada giriş­çıkışlarda her türlü delici, kesici aleti tespit edebildiklerini 
ve adliyeye girişine kesinlikle izin vermediklerini övünerek anlatmış, hatta “kalem gibi 
görünen bıçakları bile tespit ettiklerini” söylemişti. 1 
 
Akla ilk olarak aynı gün sabah saatlerinde yaşanan büyük çaplı elektrik kesintisi esnasında 
X­Ray cihazlarının da çalışmayacağı ve eylemcilerin bundan faydalanmış olabilecekleri 
geldi. Acaba elektrik kesintisi bu amaçla, bilinçli olarak mı yapılmıştı? Örgütün kendisi ya da 
onlara yardımcı olmak isteyen kişiler, elektrik şebekesini çökertmiş olamaz mıydı?  
 
1
 ​
http://www.aa.com.tr/tr/haberler/51537­­adliyeye­kalem­g­­runumlu­bicakla­gelmis  
Bu ihtimali yüksek sesle dile getirenlerden biri de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu idi. 
Kılıçdaroğlu, olayın duyulmasının ardından resmi Twitter hesabından şunları yazdı :  
 
elektrik bu iş için kasıtlı mı kesilmiştir? Adliyenin var olan jeneratörü 
“(...) ​
devredeyse, bu malzemelerin içeri sokulmasında kimler yardım etmiştir? 
Hükümetin kesinti sonrası 'Terör saldırısı olabilir' açıklaması, rehin alma 
olayında parmağı olduğunun göstergesi midir?”2  
 
 
Bir diğer ihtimal ise eylemcilerden en az birinin avukat olması ya da içeri silah ve diğer 
malzemeleri sokabilmek için bir avukattan yardım almış olmalarıydı. Zira iş sadece kapıdan 
girmekle bitmiyor, Savcı Mehmet Kiraz’ın odasının bulunduğu 6. kata kadar bu malzemeleri 
dikkat çekmeden ulaştırabilmek de gerekiyordu. 
 
Giriş avukat kapısından 
 
Nitekim olaydan sonra adliyenin girişlerindeki ve içindeki onlarca kameraya ait yüzlerce 
saatlik görüntülerin detaylı incelenmesi sonucu anlaşıldı ki, eylemcilerden Şafak Yayla, 
adliyeye avukatların kullandığı C kapısından giriş yapmıştı. Basına da dağıtılan ve 
yayınlanan görüntülere göre olay günü saat 11:29’da Çağlayan Adliyesi’nin avukatlarca 
kullanılan C kapısına gelen Şafak Yayla’nın bir elinde çanta, diğer elinde avukat cübbesi 
bulunmaktaydı. Avukatların kullandığı bu kapıda sadece çantaların arandığı bir X­Ray cihazı 
bulunmakta, üst araması ise yasa gereği yapılmamaktaydı. Avukatlar, kimliklerini turnikeye 
okutarak kapıdan girebiliyordu. Kendisi de hukuk fakültesi öğrencisi olan Yayla, C 
kapısındaki özel güvenlik görevlisinin dalgınlığından yararlanarak, bir iddiaya göre ise sahte 
kimlik göstererek girdi.3 Yine bir iddiaya göre girişte sağ elindeki silahı, sağ koluna astığı 
avukat cübbesiyle kamufle etmiş, bir diğer iddiaya göre ise çantasında içeri sokmuştu. Diğer 
eylemci Bahtiyar Doğruyol ise adliyeye metrobüs kapısı olarak bilinen D kapısından, normal 
bir biçimde üzeri aranarak girmişti. İkili, ayrı ayrı giriş yaptıktan sonra adliye içinde buluştular 
ve kafeteryada bir süre oturarak zaman geçirdiler. Bir saat kadar sonra ise Savcı Mehmet 
Kiraz’ın odasının bulunduğu 6. kata yöneldiler. Şafak Yayla’nın omzunda çantası, 
Doğruyol’un ise bir elinde şeffaf şemsiye, diğer elinde ise çantası vardı. 4 
 
Silah tuvaletten mi çıktı? 
 
Basına da dağıtılan kamera kayıtlarına göre eylemci Doğruyol elindeki şemsiyeyi bu katta 
bulunan kadınlar tuvaletine bıraktı. Basına yansıyan bir iddiaya göre ise silah olay günü 
değil, daha önceden bir başkası tarafından adliyeye sokularak bu kattaki tuvalete gizlenmişti 
ve Doğruyol saniyeler içinde silahı gizlendiği yerde almıştı. Nitekim iktidara en yakın yayın 
organların Yeni Şafak’ın haberine göre bu ihtimali değerlendiren yetkililer, olaydan önceki 
haftalar boyunca bu tuvalete girip çıkan herkesi tek tek mercek altına aldı. Aynı şekilde 

2
 ​
http://www.aljazeera.com.tr/al­jazeera­ozel/dokuz­saatlik­rehine­krizi  
3
 ​
http://www.milliyet.com.tr/sahte­kimlikle­iceri­boyle­girdi­gundem­2038210/  
4
 ​
http://www.haberturk.com/gundem/haber/1061344­teroristler­adliyeye­boyle­girdi  
eylemci Yayla’nın giriş yaptığı C kapısındaki güvenlik görevlisi de örgüt bağlantısı şüphesiyle 
sorgulandı. 5 
 
Odaya giriş anı 
 
İki eylemcinin Savcı Mehmet Kiraz’ın odasına giriş anı da saniye saniye kameraya yansıdı. 
Kamera kayıtlarına göre iki eylemci 6. kattaki odanın önünden önce bir kez geçtiler ancak 
odanın dolu olduğunu fark ettiler. İki dakika sonra tekrar odanın önüne geldiler, tam bu 
esnada odadaki zabıt katibesi de dışarı çıktı. Tam 14 saniye sonra ise ikili, “dosya sorma” 
bahanesi ile odaya girdiler ve eylem başladı. 
 
Panik butonu 
 
Görgü tanıklarının ifadelerine göre iki eylemci odaya girdikten kısa bir süre sonra Unique 
BCF­66 modeli 7.65 mm çapındaki “Fransız Onlusu” tabir edilen silahı Savcı Mehmet Kiraz’a 
doğrulttular. Ardından ise ilk iş olarak odada bulunan masa, dolap gibi eşyaları kapının 
önüne yığarak bir barikat oluşturdular. Bu esnada Savcı Kiraz, hem bağırarak, hem de 
odada bulunan panik butonuna basarak yardım istedi. Bunun üzerine eylemciler Savcı’yı 
plastik kelepçe ve bantlarla etkisiz hale getirdi. Alarm sesini duyan adliyedeki görevli iki polis 
Savcı Kiraz’ın odasının kapısını kırarak içeri girmeye çalıştı ancak kurulan barikat nedeniyle 
kapı açılamadı. Bu esnada eylemciler tarafından açılan uyarı ateşi nedeniyle hafif yaralanan 
polis memurları geri çekilerek, takviye kuvvet istediler. 6 
 
İlk plan camdan girmek 
 
Savcı odasından yükselen alarm ve silah sesleri ile adliye polislerinin anonsları sonucu, olay 
yerine ilk olarak terörle mücadele timleri ulaştı. İçerideki eylemciler bu esnada kapı arkasına 
yığdıkları barikatı güçlendirmişler, ayrıca odanın camlarındaki jaluzileri sıkı sıkı kapayarak 
dışarısıyla tüm irtibatı kesmişlerdi. Polisler, durum tespiti için savcının odasını karşıdan 
gören bir odayı üs haline getirdiler, ancak içerisini görmek imkansızdı. Ayrıca esnek bir 
borunun ucuna bağlı ufak bir kamerayı da kapının altından odaya ittirerek görüntü almaya 
çalıştılar. Fakat bu da kapının arkasına yığılmış barikata takıldı. Polisin içeriden bilgi 
almasının tek yolu eylemcilerle temasa geçmek ve müzakereye başlamaktı. Bu esnada akla 
gelen ilk müdahale yolu, bir vinç ile 6. kata özel harekat timlerini çıkartıp camdan içeri 
sokmaktı. Ancak hem odaların camlarının çok kalın olması, hem de içerisini göremedikleri 
için burada yaşanacak vakit kaybı operasyonun başarısız olmasına neden olabilirdi. 
Vazgeçildi.7 
 
“Havalandırmadan gaz sıkalım.” 
 

5
 ​
http://www.memurlar.net/haber/510598/  
6
 
http://www.haberturk.com/gundem/haber/1061430­sehit­savci­mehmet­selim­kiraz­son­sozu­kapiyi­kirin 
ve ​http://mobil.zaman.com.tr/gundem_skandalin­sirri­kapilarda_2286878.html  
7
 ​
http://www.milliyet.com.tr/sahte­kimlikle­iceri­boyle­girdi­gundem­2038210/  
Bu esnada polislerin aklına bir başka yöntem geldi. Eylemciler Amerikan filmlerindeki gibi 
havalandırmadan odaya sıkılacak gazlarla bayıltılabilirdi. Adliyeye derhal anestezi uzmanı 
doktorlar çağırıldı ve görüşleri alındı. Ancak doktorlar odanın çok büyük olması nedeniyle 
sıkılacak gazların bayıltıcı etkisini göstermesinin 3 saati bulabileceğini söyleyince bu plandan 
da vazgeçildi. Çünkü bu saatler içerisinde yavaş yavaş sersemlemeye başlayacak olan 
eylemciler planın farkına varabilirlerdi.8 
 
İnternet ve cep telefonu sinyalleri kesildi 
 
Polisler savcının odasının hemen yanındaki kalem odasını operasyon üssü haline getirdiler. 
Getirilen sinyal engelleyici jammer cihazı ile eylemcilerin cep telefonu ve internet bağlantıları 
kesildi. Böylece dışarıdan talimat ve olası bir operasyona karşı önceden haber almaları 
engellenmek istendi. Ancak eylemciler, internet ve cep telefonu sinyalleri açılmazsa rehineyi 
öldüreceklerini bildirdiler. Zaten terör uzmanı polislere göre bunun bir faydası yoktu, çünkü 
iki eylemci Yayla ve Doğruyol dışarıdan emir almıyordu. Eylemlerine dair her şey önceden 
planlanmıştı. Ne yapacaklarını biliyorlardı ve istedikleri şeyler de çok netti. 
 
Neden o savcı? 
 
Adliyedeki rehin alma krizinin ilk duyulmasıyla birlikte gelen bilgiler, aslında eylemin amacını 
da açıkça ortaya koyuyordu. Çünkü odası basılarak rehin alınan Cumhuriyet Savcısı 
Mehmet Kiraz, Berkin Elvan davasının savcısıydı. Daha doğrusu henüz dava aşamasına 
gelememiş bir cinayet soruşturmasının… İstanbul’da yaşanan Gezi Parkı direnişi esnasında, 
ekmek almak için evinden çıkan ve polisler tarafından atılan gaz bombası fişeği ile başından 
vurulan Berkin Elvan, 269 gün komada kaldıktan sonra hayatını kaybetmişti. Henüz 14 
yaşındayken polis şiddetiyle tanışan ve 15 yaşında hayata veda eden Berkin Elvan, ülkedeki 
tüm vicdan sahibi insanları derinden yaralamış, cenazesinde yüz binlerce kişi sel olmuştu. 
Ancak aradan geçen iki yıla rağmen, Berkin Elvan’ın katil zanlısı olan polisler bırakın 
cezalandırılmayı, tespit bile edilememişti. Vurulma olayından sonra açılan soruşturma dört 
savcı eskitmiş, olay günü o bölgede görev yapan yüzlerce polisten hangilerinin Berkin 
Elvan’ı katleden silahı ateşlediği bulunamamıştı. Dahası, emniyet de bu konuda adım 
atmaya pek istekli değildi. Elvan ailesi ve avukatlarının tüm çabalarına, kamuoyu vicdanının 
tüm baskılarına rağmen bir arpa boyu ilerlemeyen soruşturmanın beşinci savcısı ise Mehmet 
Kiraz’dı. 
 
Tayini kendisi istemiş 
 
1969 Siirt doğumlu olan Savcı Mehmet Kiraz, İmam Hatip lisesi ve İstanbul Üniversitesi 
Hukuk Fakültesi mezunuydu. 2010 yılında görev yaptığı Osmaniye’den İstanbul 
Gaziosmanpaşa Adliyesi’ne tayin olmuştu. Burada 4 yıl görev yapan Kiraz, kendi isteği ile 
2014 yılında da Çağlayan Adliyesi’ne atandı. Kiraz’ın hakim olan eşi de Çağlayan 
Adliyesi’nde icra mahkemesinde görev yapıyordu. Memur suçları bürosunda görevli olan 
Kiraz’ın etrafına sık sık Berkin Elvan dosyasını kastederek “üzerimde çok büyük yük var.” 
dediği iddia edildi. 9 

8
 a.g.e 
9
 ​
http://www.taraf.com.tr/guncel­haber/cenazesi­eyup­camiinde­savci­mehmet­kiraz­kimdir  
 
Twitter’dan canlı yayınla rehine eylemi 
 
Türkiye’yi sarsan ve bir anda her şeyi unutturan eylemin çok ilginç bir yönü daha vardı. Bu, 
belki de dünyada sosyal medya üzerinden canlı yayın yapılan ve her detayı canlı olarak 
paylaşılan tek rehine eylemiydi. Eylemciler taleplerini ve eylemi neden gerçekleştirdiklerini 
Youtube’a yükledikleri ses kayıtlarıyla tüm dünyaya bizzat bildirdiler. Ayrıca savcının 
odasında bulunan Berkin Elvan cinayetine dair soruşturma dosyasını da sayfa sayfa 
fotoğraflayarak Twitter’dan @kdefteri ve @aysekosan123 gibi hesaplarla paylaşmaya 
başladılar. Atılan bu twitlerle soruşturma dosyasındaki tüm şüpheli polislerin fotoğrafları, 
isimleri, sicil numaraları da yayınlanıyordu.  
 
Eylemciler tarafından Youtube’da paylaşılan ses kayıtlarından birinde şöyle deniyordu : ​ “(...) 
Adalet yok, 'Adaleti biz sağlayacağız' dedik. Evet adaleti biz sağlayacağız. Bugüne kadar 
öldürülen onlarca halk çocuğunun adaleti sağlanmadı bu düzende...” 
 
Talepler açık  
 
Eylemcilerin hem sosyal medyadan duyurdukları hem de yan odada kendileriyle iletişime 
geçmeye çalışan polis ve başsavcılara ilettikleri taleplerinde şunlar yer alıyordu : 
 
1. Berkin Elvan’ı öldüren polisler canlı yayına çıkarak suçlarını itiraf edecekler. 
2. Bu polisler kurulacak halk mahkemelerinde yargılanacak. 
3. Bugüne kadar Berkin Elvan’ı anma eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle haklarında 
soruşturma açılan, tutuklanan herkesin üzerindeki suçlamaların kaldırılması. 
4. Adliye’den güvenli bir şekilde ayrılmalarının sağlanması. 
5. İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, 
Çağdaş Hukukçular Derneği’nden bir avukat ve Halk Meclisleri’nden bir kişiden 
oluşacak heyetle görüşmelerinin sağlanması. 
 
Eylemciler taleplerinin yerine getirilmesi için yetkililere tam üç saat süre tanımışlardı. Eğer 
talepleri yerine getirilmezse, 15:36’da Savcı Mehmet Kiraz’ı “ölümle cezalandıracaklarını” 
açıkça belirttiler.10 
 
Talep depremi 
 
Eylemin Berkin Elvan cinayetiyle ilgili olduğu ilk andan itibaren biliniyordu ancak bu talepler 
kimse tarafından beklenmiyor olacak ki, duyulduğu andan itibaren deprem etkisi yarattı. 
Gerçekten de eylemcilerin taleplerini değil ama bu taleplerin devlet tarafından yerine 
getirilmesini kimse beklemiyordu. Zira sadece Gezi Parkı eylemleri esnasında Berkin Elvan 
da dahil olmak üzere 6 kişinin polis terörü sonucu hayatını kaybetmesini​  “Polisimiz destan 
11 12
yazdı”  ve ​ “Polislere emri ben verdim.”  diyerek savunan, sivil milislerce tekmelenerek 

10
 
http://www.halkinsesitv.com/index.php/haberler/24280­dhkc­savallarnn­gercekletirilmesini­stedikleri­talep
leri.html​  ve ​
https://eksisozluk.com/entry/50226220  
11
 ​
http://www.ntv.com.tr/arsiv/id/25450862/ 
öldürülen Ali İsmail Korkmaz cinayeti için​  “Esnaf gerektiğinde polistir, hakimdir, alperendir, 
13
kahramandır.”  diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve polis şiddetinin tüm ülke 
genelinde hiç olmadığı kadar arttığı, Türkiye’nin adeta bir polis devletine döndüğü AKP 
iktidarının işledikleri suç ne olursa olsun, polislerini kendi elleriyle teslim etmeyecekleri açıktı. 
Yine de savcının hayatını kurtarabilmek için eylemcilerle pazarlık masasına oturulması kararı 
alındı. Eylemcilerin görüşmek istedikleri arabucular, Başsavcılık tarafından acele olarak 
Adliye binasına çağrıldı. 
 
Kocasakal ve Feyzioğlu adliyede 
 
Çağlayan Adliyesi’ne tüm giriş çıkışların yasaklandığı, adliye katlarının boşaltıldığı 
dakikalarda İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın talebi üzerine adliyeye ilk intikal edenler, 
eylemcilerin de arabuluculuk yapmasını istedikleri İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal 
ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Turhan Feyzioğlu idi. Kocasakal adliyeye girişte 
gazetecilere açıklama yapmazken, TBB Başkanı Feyzioğlu ise Twitter hesabından 
“Cumhuriyet Savcısı’nı rehin alma eylemi bir terör eylemidir. Hiçbir gerekçe bunu masum ve 
haklı gösteremez. Dualarımız savcımızla.” yazdı ancak sözlü açıklama yapmadı. 
 
Tanrıkulu gelmedi 
 
Eylemcilerin arabulucu olarak rol almasını istediği bir başka isim de yine bir hukukçu olan 
CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu idi. İsminin olayda 
geçmesinin ardından gazetecilerin kendisine ulaştığı Tanrıkulu, o esnada bir cenazede 
olduğunu ve olaydan haberinin olmadığını belirterek “İlgileneceğim.” dedi.14 Ancak eylem 
bitene ve savcı dahil odadaki herkes hayatını kaybeden kadar bir daha ne telefonlarına çıktı, 
ne de adliyeye geldi. Tanrıkulu, ancak olaydan iki gün sonra bir açıklama yaparak, sadece 
birey olarak hareket etmediğini, partisini de temsil ettiğini hatırlattı ve heyette yer almasının 
siyasi yanlış anlaşılmalara neden olabileceğini söyledi. Eğer ana muhalefet partisinin genel 
başkan yardımcısı olarak davet ediliyorsa bunun muhatabının da hükümet olduğunu 
hatırlatan Tanrıkulu, kendisini eleştiren İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da bu yaptığının 
siyasi saldırı olduğunu iddia etti. Tanrıkulu “Ölümden, cinayetten, şiddetten siyasi rant 
ummak namussuzluktur, şerefsizliktir. Lanet olsun siyaseti insan hayatından üstün 
görenlere.” dedi.15 
 
Müzakere başlıyor 
 
Eylemcilerin görüşmek istediği İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’ın dışında, Berkin 
Elvan soruşturmasında Elvan Ailesi’nin avukatlığını yürüten Ebru Timtik de Çağlayan 
Adliyesi’ne koşan isimlerdendi. Timtik, saat 14:30 sularında önce eylemcilerin yan odasında 
üs kurmuş olan polislerle görüştü. Timtik, Halkın Hukuk Bürosu avukatlarındandı ve 18 Ocak 
2013’te emniyetin 7 ilde 38 ayrı adrese düzenlediği operasyonlarda “örgüt üyesi olduğu 
12
 ​
http://www.radikal.com.tr/politika/erdogan_polise_talimati_ben_verdim­1138805  
13
 ​
http://www.bianet.org/bianet/siyaset/160261­erdogan­esnaf­gerektiginde­askerdir­alperendir  
14
 
http://www.haberturk.com/gundem/haber/1060381­sezgin­tanrikulu­konudan­haberdar­degilim­yakindan­
takip­edecegim  
15
 ​
http://www.haber7.com/partiler/haber/1336136­tanrikulu­neden­arabulucu­olmadigini­acikladi  
iddiasıyla” gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan avukatlardan biriydi. Timtik’in gözaltına 
alındığı operasyon hükümete yakın basın organlarınca “Hücre evinde 11 çelik kapı vardı, 
polisi görünce yangın çıkardılar.” başlıklarıyla servis edilmiş, Timtik ve diğer avukat 
arkadaşlarının gözaltına alınırken, sonrasında ve cezaevine konulduklarında yaşadıkları 
sistematik polis terörü ve işkence ise görmezden gelinmişti.16  Ayrıca eski İstanbul Barosu 
Başkanı Avukat Turgut Kazan da olay yerine giderek görüşmelere katıldı.  
 
Şükriye Erden aynı gün ikinci kez orada 
 
Müzakere heyetine dahil olan avukatlardan biri de Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi Şükriye 
Erden’di. Erden ile birlikte yine Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Özgür Yılmaz da altıncı 
kattaydı. Ancak Şükriye Erden’in orada bulunuşunda, kaderin büyük bir cilvesi göze 
batıyordu. Zira Erden, aynı gün sabah saatlerinden itibaren Çağlayan Adliyesi’nde çeşitli 
davalara girip çıkmış, öğlen saatlerinde de yine polis şiddeti sonucu yaralanan bir vatandaş 
için düzenlenen basın açıklamasına katılmıştı. Her ne kadar, olaydan sonra bir çok basın 
kuruluşu Erden’in sabah saatlerinde Savcı Mehmet Kiraz’ın odasına girip çıktığını yazarak 
“eylemcilere yardım” iması yapsa da, olaydan sonra ifadesine başvurulan Erden, rehin alma 
eyleminden saat 13:45 sularında bir başka avukat arkadaşı sayesinde haberdar olduğunu ve 
hemen arkasından da Başsavcı Vekili’nin kendisini arayarak eylemcilerin müzakereci olarak 
kendisini istediklerini söylediğini belirtti. Erden, 14:15 civarında Başsavcı vekili ile birlikte 
eylemin yapıldığı 6. kata çıktılarını, burada eylemcilerle yapılan görüşmelere katıldığını 
söyledi.  
 
“Koridora çıktığımda simaen tanıdığım avukatlar arasında 'Berkin Elvan'ın savcısı 
rehin alınmış' diye konuşuyorlardı. Oradaki güvenliğe sorduğumda, onlar da aynı şeyi 
söylediler. O avukat arkadaşım Twitter'a düşen haberleri göstermeye başladı, ben 
inanmadığımı söyledim. Başsavcı Vekili bana, Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın 
eylemciler tarafından rehin alındığını ve eylemcilerin benimle, baro başkanıyla ve 
Sezgin Tanrıkulu ile görüşmek istediğini söyleyerek, 'Siz neredesiniz? Gelip alabilirim' 
dedi. Saat 14:16 civarında savcı beyle buluştuk. Beraber 6. kata çıktık. Ben tam bir 
işbirliği içerisinde ve Emniyet'in yönlendirdiği şekilde, eylemin kansız bitmesi için 
elimden gelen çabayı sarf ettim. Hatta eylemcilere ısrarcı bir şekilde rica ettim. Şayet 
müzakere dökümü gelirse, o konuda da ifade vermeye hazırım.” 17 
 
 
Uzman müzakereci polisler niye yoktu? 
 
Müzakereler başlarken, özel harekat timleri operasyon için tüm olasılıkları 
değerlendiriyorlardı. Bir ara üst kata, savcının odasının tam üstündeki odaya çıktılar. Burada 
duvarların yapısı, kalınlığı, kullanılan malzeme, hatta odalardaki eşyaların yerleri, 
malzemeleri bile incelendi. Bu esnada eylemcilerle savcının odasındaki dahili hattan ve 
Savcı Mehmet Kiraz’ın kendi cep telefonundan temas kurulmuştu. Müzakere heyetinde 
yukarıda saydığımız avukatların haricinde Emniyet İstihbarat Şube Müdürü, İstihbarattan 
Sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı, Asayiş Şube Müdürü, iki İl Emniyet Müdür Yardımcısı 

16
 ​
http://www.radikal.com.tr/politika/chdli_avukata_avukat_odasinda_dayak­1119525  
17
 ​
http://www.milliyet.com.tr/muzakereci­avukat­tanik­sifatiyla­gundem­2038819/  
ve İstanbul Başsavcı Vekilleri de yer aldı. Ancak yönetmeliğe göre bu tip rehine eylemlerinde 
müzakereleri, özel eğitim almış Özel Harekat polisleri ve uzman psikologlar yürütmesi 
gerekirken, heyette bu kişiler yoktu. İddialara göre daha önce bu gibi operasyonlarda görev 
alan rehine pazarlığı konusunda uzman, pskiloji eğitimli müzakereci polisler Emniyet 
içerisindeki “Gülen Cemaaati temizliği” esnasında dağıtılmış, alakasız birimlerde 
görevlendirilmişlerdi. Bu şartlar altında müzakereler başladı.18 
 
“Bana Berkin deyin.” 
 
Bu esnada adliyeye Berkan Elvan’ın babası Sami Elvan da gelmişti. Polisler tarafından 
öldürülen oğlu için yapılan bir eylemde, polisler ile birlikte hareket etmek için koşarak gelen 
Baba Elvan’ın aklındaki tek şey, daha fazla insanın ölmemesi, daha fazla canın 
yanmamasıydı. Baba Sami Elvan, olay duyulur duyulmaz oğlunun ismini taşıyan Twitter 
hesabından şu duyuruyu yaptı :  
 
“Ben Sami Elvan! Kimsenin burnunun dahi kanamasını istemiyorum. Sadece adalet 
istedim bugüne kadar ve sadece adil bir yargılama istiyorum.” 
 
Odadaki eylemciler ise, müzakere yürütecek olan polislerden kendilerine “Berkin” diye hitap 
etmelerini istiyordu.19 
 
“Kan kanla yıkanmaz.” 
 
Baba Sami Elvan bir yandan adliyeye yol alırken, bir yandan da CHP Dersim Milletvekili 
Hüseyin Aygün ile telefonda görüştü. O görüşmeyi Aygün kendi Twitter hesabından şöyle 
duyurdu : 
 
“Baba Sami Elvan ile telefonda görüştüm. Sami baba, 'Oğlum öldü ama başka biri 
ölmesin. Savcı serbest bırakılmalı. Kan kanla yıkanmaz' dedi..” 
“Berkin Elvan dosyasının savcısı Kiraz'ın rehin tutulması sona ermelidir, biz polislerin 
yargılanmasını ve adalet istiyoruz, intikam değil..”20 
 
 
“Süreyi durdurun.” 
 
Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan’ın da katılmasıyla birlikte müzakere heyeti nihai şeklini 
alınca, Başsavcı Vekili ve görevli polisler gözetiminde Savcı Kiraz’ın cep telefonundan 
eylemciler aranarak konuşmalar başladı. İlk görüşmeyi avukatlar Ebru Timtik ve Şükriye 
Erden yaptı. Ancak bu esnada saat 14:30’u geçmiş, eylemciler tarafından tanınan sürenin 
bitmesine bir saatten az kalmıştı. Müzakerecilerin ilk talebi, sürenin uzatılması oldu. 
Eylemciler buna olumlu yaklaştı ve savcıyı öldürme gibi bir niyetlerinin olmadığını söylediler. 
Böylece geri sayım durduruldu. 
 

18
 ​
http://mobil.zaman.com.tr/gundem_skandalin­sirri­kapilarda_2286878.html  
19
 ​
http://www.bugun.com.tr/gundem/berkin­elvanin­babasindan­flas­aciklama­haberi/1567360  
20
 ​
http://bianet.org/bianet/insan­haklari/163427­sami­elvan­oglum­oldu­baskasi­olmesin  
Berkin’in babası : “Savcıyı bırakın, beni alın.” 
 
Eylemin polisler tarafından öldürülen oğlu Berkin Elvan adına yapıldığını öğrendiği andan 
beri başka canların yanmaması için uğraşan ve hem kamuoyu önünde eylemcilere seslenen 
hem de bizzat adliyeye gelerek müzakerelere katılan Sami Elvan da hattın diğer ucundaki 
eylemcilerle görüştü ve onları eylemden vazgeçirmek istedi. Hatta eylemcilere “Savcıyı 
bırakın, ben odaya geleyim, beni rehin alın.” teklifinde bulundu. Baba Elvan için belki de en 
zor şey, kendilerine “Berkin” diye hitap edilmesini isteyen eylemcilere bu şekilde seslenmek 
oldu… Baba Elvan, eylemcilerle bir görüşmesini de canlı yayında dinletti. Med Nuçe TV’ye 
canlı yayında bağlanan Sami Elvan, hattın diğer ucundaki eylemcilerle canlı yayında 
konuştu. Kendisine “Sami Amca” diye hitap eden eylemcilerle, oğlunu öldüren polislerin 
isimleri konusunda pazarlık eden Sami Elvan “yanınıza geleyim” dedi ama eylemciler bunu 
kabul etmedi.21 
 
Olay fotoğraf 
 
Eylemciler bir yandan müzakere heyeti ile pazarlık yaparken, bir yandan da Savcı Kiraz’ın 
odasındaki Berkin Elvan cinayeti dosyasını sayfa sayfa fotoğraflayarak sosyal medya 
üzerinden paylaşıyorlardı. Paylaşılan belgeler arasında Berkin Elvan’ı vurmuş 
olabileceğinden şüphelenilen polislerin fotoğrafları, sicil numaraları hatta isim ve adres 
bilgileri dahi vardı. Ayrıca dosya ile ilgili yazışmalar, avukatların talepleri, bu talepler 
hakkında savcının dosyaya aldığı notlar dahi fotoğraflanarak paylaşıldı. Bütün bunların 
yanında, eylemciler iki de fotoğraf servis ettiler. Twitter’daki @umutadalet hesabından 
yayınlanan fotoğraf, en az eylemin kendisi kadar bomba etkisi yarattı. 
 
Fotoğraflarda eylemcilerden biri, elindeki silahı Savcı Mehmet Kiraz’ın şakağına dayamış 
halde poz veriyordu. Elleri bağlı, ağzı ise bantlı halde koltukta oturan Savcı Kiraz’ın yaşadığı 
büyük korku, kocaman açtığı gözlerinden okunuyordu. Savcı’nın sağında ayakta duran 
eylemci, gayet şık ve temiz bir takım elbise giymiş, yüzünü ise üzerinde örgüt amblemi olan 
bir bayrak ya da eşarp benzeri bir bezi maske şeklinde bağlayarak gizlemişti. Sadece gözleri 
açıkta olan eylemcinin elinde “Fransız Onlusu” olarak bilinen 7.65 mm çapındaki tabanca 
vardı. Ancak dikkatli bakıldığında, eylemcinin parmağının tetikte değil, tetik koruyucusunun 
üzerinde olduğu görülmekteydi. Yani her ne kadar silah savcının şakağına dayalı olsa bile, 
ateşleneceğine dair doğrudan bir tehdit yoktu. Eylemci ve rehine savcının arkasındaki 
duvarda ise kızıl yıldız ve orak çekiçli iki adet flama ile Berkin Elvan’ın poster haline getirilmiş 
bir fotoğrafı asılıydı. Berkin’in bir elinde sapan, diğer eliyle zafer işareti yaparken görüldüğü 
bu fotoğrafın montaj olup olmadığı Gezi Parkı direnişinden bu yana çok tartışmalı bir konu. 
Ancak bizzat fotoğrafı çeken ve internette ilk olarak paylaşan foto muhabiri Mürsel Çoban, 
2014 Mart ayında attığı bir twit ile fotoğrafın orijinal olduğunu, üstelik sapanla direnmenin 
utanılacak bir şey olmadığını belirtmişti 22 : 
 
“Dost da düşman da bilsin, Berkin’in fotoğrafını paylaşırken hiçbir art niyetim yoktu. 
Berkin Elvan direnişçidir. Fotoğrafımı kullanıp Berkin’in hakkında kara propaganda 
yapanlar katil polisin yandaşlarıdır. Meşru olan direniştir. 15 yaşında bir çocuğun 

21
 ​
http://www.cumhuriyet.com.tr/video/video/240319/iste_Sami_Elvan_in_eylemcilerle_konusmasi.html  
22
 ​
https://twitter.com/murselcbn/status/443383041856004096  
direnişe katılması sadece bu sistemin nasıl bir bataklıkta olduğuna işarettir. Polise 
karşı direndi diye Berkin’in öldürülmesini meşru gören zihniyet, katillerden hesap 
sorarken sizden de hesap soracağız. Faşizme karşı direniş en onurlu, en insancıl 
direniştir! Hakkımda link kampanyası başlatanlar bunları iyi okusun! Aynı katil polis 
ben gazetecilik görevimi yaparken Kadıköy’de, daha iki hafta önce, beni göğsümden 
vurdu.” 
 
 
Sansür devrede 
 
Bu fotoğraf bir anda internete bomba gibi düştü. Haber siteleri, gazeteler, ajanslar, televizyon 
kanalları ve binlerce kişi fotoğrafı paylaştı. Fotoğrafın görsel etkisi kendisini bir kez daha 
ispatlamıştı. Söz konusu fotoğraf, en az olayın kendisi kadar sarsıcı etki yarattı. Çünkü 
saatler geçmesine rağmen olayın ciddiyetini anlamamış olanlar, devletin savcısını elleri 
kolları bağlı, ağzı bantlı, gözleri korkudan patlamış, kafasına silah dayalı halde görünce 
irkilmişlerdi. Devletin acizliğini bu kadar gözler önüne seren bir görüntü daha yoktu. Fotoğraf 
aynı zamanda örgütün eylemine dair en etkili propaganda malzemesiydi.  
 
Derhal sansür devreye girdi. TİB ve ardından mahkeme anında “içeriğin engellenmesi” kararı 
verdi. Karar jet hızıyla Twitter, Facebook ve Google’a iletildi. TİB tarafından söz konusu 
fotoğrafı paylaşan gazete ve haber sitesi hesaplarına, hatta sade vatandaş hesaplarına bile 
erişim yasağı konulmaya başlandı. Facebook ve Twitter merkezleri, söz konusu fotoğrafların 
olduğu gönderileri kaldırmaya başladı. Bu esnada Youtube ve Google’a engelleme tehdidi 
gündeme geldi.  
 
RTÜK yasak koydu 
 
Bu esnada olayın duyulduğu andan bu yana Çağlayan Adliyesi önünden canlı yayın yapan 
televizyonlar da söz konusu fotoğrafları ve eylemcilerin sosyal medyada paylaştıkları ses 
kayıtlarını kullanıyorlardı. Bu da en ücra köye kadar milyonlarca insanın olaydan haberdar 
olması demekti. Devlet, acziyetinin seyredilmesine daha fala seyirci kalamadı. RTÜK 
yasasının 7. maddesi derhal devreye sokuldu. Madde, “milli güvenlik ve kamu düzeni” gibi 
gerekli durumlarda Başbakan veya bakanlardan birinin ülkedeki tüm televizyon ve radyolara 
yayın yasağı koyabileceğini belirtiyordu. Öyle de oldu. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan 
imzalı bir yazı ile Çağlayan Adliyesi’nde yaşananlara ilişkin geçici yasağı konuldu ve karar 
hemen RTÜK’e bildirildi. RTÜK de yasağı tüm televizyon kanallarına iletti.  
 
Bu madde daha önce de 2014  yerel seçimlerinden önce, Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan 
skandal Suriye toplantısının ses kayıtları internete sızdırıldığında devreye konmuştu. 
Hatırlanacağı gibi söz konusu toplantıda Suriye ile savaş kararı konusu görüşülürken, 
dönemin MİT Müsteşarı Suriye tarafına iki ajan gönderip, oradan Türkiye’ye füze attırılarak 
savaş başlatabileceğini söylüyor ve bu senaryo üzerine tartışılıyordu. Bu toplantının ses 
kayıtları da internete sızınca RTÜK devreye girmiş ve yine yayın yasağı konulmuştu. 23 
 
Yasak işe yaramadı 
23
 ​
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28607510.asp  
 
Ancak yeni medya devriminin yaşandığı günümüzde bu yasağın pek bir anlamı yoktu. 
Eylemcilerin sosyal medya hesaplarından paylaşılan fotoğraflar, yayımladıkları videolar ve 
belgeler anında binlerce bilgisayara, akıllı telefona, tablete indiriliyor, binlerce farklı hesaptan 
tekrar paylaşılıyordu. Eylemcilerin kullandığı hesaplar da sürekli kapatılıyor ancak hemen bir 
başka yedek hesap devreye giriyordu. Emniyetten gelen bilgilere göre devlet, rehine savcıyı 
kurtarmaktan daha çok “karizmayı” kurtarmak üzerine yoğunlaşmıştı. Rehine operasyonunda 
yer alması gereken polisler harıl harıl sosyal medya operasyonu yapıyordu.24 
 
Eylemcinin kimliğini Fethullahçı polis deşifre etti 
 
Polisler o ana kadar içerideki eylemcilerin kimliklerine dair en ufak bir ipucuna sahip 
değillerdi. İçeriden görüntü almak için tüm çabalar sonuçsuz kalmış, kapının altından odaya 
gizli kamera sokmayı bile deneyen polis, kapı arkasına yığılan barikata takılmıştı. Eylemciler 
telefonda kendilerine “Berkin” diye hitap edilmesini istiyor, seslerinden ise kim oldukları 
anlaşılamıyordu. Söz konusu olay fotoğrafın paylaşılması ile birlikte, içerideki eylemcilere 
dair ilk somut ipucu edinilmiş oldu. Ancak fotoğraftaki eylemcinin kafasında bere, yüzünde 
ise maske şeklinde bağlanmış flama vardı ve sadece gözleri ile kaşları açıktaydı. Ancak bu 
bile eylemcinin kim olduğunun anlaşılmasına yetti. Ne var ki ilk teşhisi yapan kişi, rehine krizi 
ile ilgilenen ya da görev başındaki polislerden biri değildi. İstanbul’da Terörle Mücadele 
Şubesi’nde görevli iken Fethullah Gülen Cemaati mensubu olduğu gerekçesiyle görevden 
uzaklaştırılan Kadri Cemil Yiğit isimli (eski) polis, fotoğraf servis edilir edilmez maskeli 
eylemciyi gözlerinden tanımıştı.  25 
 
@kadricemilyigit : “Hayali örgüt uydurup meslektaşlarınıza komplo kuracağınıza, 
işinizi yapın! Maskeli yi tanımadıysanız yardımcı olalım Ş.Y gibi geldi bize!!!” 
 
Polis şiddetiyle çok gençken tanışmış 
 
Gerçekten de fotoğrafta görülen eylemci 24 yaşındaki üniversite öğrencisi Şafak Yayla idi. 
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrenci olan Yayla, öğrenciliğinin ilk yıllarında 
tutuklanmış, F tipi cezaevlerinde yatmış, canlı bomba suçlamasına maruz kalmış, polis 
şiddeti ve devlet terörü ile genç yaşta tanışmış biriydi. 
 
1991 Zonguldak doğumlu olan Şafak Yayla’nın polisle ilk ciddi tanışıklığı 20 yaşındayken, 
2011 yılında gerçekleşti. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi olan Yayla, 
üniversitenin akademik yılı açılış töreninde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a 
taleplerini iletmek istemiş, ancak korumalar ve polislerin engel olması üzerine çıkan 
arbedede gözaltına alınmıştı.  
 
O gün Yayla ile birlikte bir çok öğrenci arkadaşı da gözaltına alındı. 15 polis Yayla ve 
arkadaşlarının üzerine saldırırken, tekme, yumruk ve sopalarla öğrencilere saldıran polis, 4 
öğrenciyi merdivenlerden aşağı yuvarladı. 
 

24
 ​
http://mobil.zaman.com.tr/gundem_skandalin­sirri­kapilarda_2286878.html  
25
 ​
https://twitter.com/kadricemilyigit/status/582863350754865153  
Emniyette çıplak arama, işkence 
 
O gün Yayla ile birlikte gözaltına alınanlardan biri de Fidan Atasevin isimli öğrenciydi. 
Atasevin’in iddiasına göre o gün polisler kendisi ve diğer kadın öğrencilere çıplak arama 
yapmış, tüm öğrencileri darp etmişlerdi. “İnce arama” bahanesiyle iç çamaşırlarına kadar 
soyulan öğrencilerden bu duruma itiraz edenler ise silah kabzasıyla kafalarına vurularak 
susturulmuş, kimi öğrenciler ağır işkencelere daha fazla dayanamayarak fenalaşmıştı.26 
 
Canlı bomba suçlaması 
 
Yayla ve arkadaşları 2011’deki bu olayda 3 gün gözaltında kaldıktan sonra tutuksuz 
yargılanmak üzere serbest bırakıldılar. Ancak Yayla’nın bu polisle son tanışması değildi. Bu 
defa kendisini daha büyük bir suçlama ve daha kötü bir akıbet bekliyordu. 
 
18 Ocak 2013 günü emniyet, 7 farklı ilde tam 38 ayrı adrese şafak operasyonu düzenledi. 
Terörle mücadele ekiplerince yürütülen operasyona özel harekat ve çevik kuvvet polislerinin 
haricinde, havadan helikopterler de destek vermişti. Operasyonda Grup Yorum’un da 
müzikal faaliyetlerini yürüttüğü İdil Kültür Merkezi, Mecidiyeköy’deki Yürüyüş Dergisi’nin ofisi, 
Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi ve Halkın Hukuk Bürosu gibi kurumlar ile 
çoğunluğu avukatlara ait evler de basıldı.  
 
Polis evlere ve ofislere kapıları kırarak girdi. Avukatlık Kanunu gereği avukatlık bürolarında 
ve avukatların üstlerinde, çantalarında arama yapılırken görevli Cumhuriyet Savcısı’nın da 
hazır bulunması gerekirken, savcılar operasyon yapıldıktan, içeriye girildikten sonra geldi.  
 
O gün sadece İstanbul’da 15’i avukat toplam 55 kişi yaka paça gözaltına alındı. 
 
Tesadüfe bakın ki, eylemcilerden Şafak Yayla ile müzakere heyetinde yer alan iki avukat 
Ebru Timtik ve Şükriye Erden de aynı operasyonda gözaltına alınmışlardı. Şafak Yayla da bu 
operasyonda göz altına alınanlardan biriydi. Yayla’ya yöneltilen suçlama “DHKP­C üyesi 
olmak” ve “canlı bomba eylemi hazırlığı içinde olmak” idi.27 
 
Cezaevi günleri 
 
Şafak Yayla, örgüt adına canlı bomba eylemi hazırlığında olduğu gerekçesiyle çıkarıldığı 
mahkemece tutuklandı ve Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne sevk edildi. O gün gözaltına alınan 
avukatlar dahil bir çok isim de tutuklanmıştı. Her birine yöneltilen suç farklı olsa da, ortak 
nokta “DHKP­C örgütü üyesi olmak” iddiasıydı. 
 
Yayla cezaevinde yaklaşık 2 sene tutuklu kaldı. Ocak 2013’te girdiği cezaevinden Aralık 
2014’te çıktı.  
 
Üç devrimci kardeş 
 

26
 ​
http://www.evrensel.net/haber/15590/polisin­ogrencilere­tahammulsuzlugu­suruyor  
27
 ​
http://onedio.com/haber/istanbul­ankara­ve­izmir­de­polis­baskini­66233  
Şafak Yayla’nın bu yönü kendisine ağabeylerinden mirastı. Çünkü iki ağabeyi de aynı örgüte 
üyelik suçlamasıyla yargılanmış ve hüküm giymişlerdi. 
 
Şafak Yayla’nın bir ağabeyi Mehmet Yayla, 30 Temmuz 2013’te Yunanistan’dan Türkiye’ye 
şişme botla geçmeye çalışırken Yunan yetkililer tarafından Sakız Adası açıklarında 
yakalanmıştı. Türkiye’de eylem yapmaya hazırlandığı ve bu amaçla ülkeye girmeye çalıştığı 
iddia edilen Mehmet Yayla, halen Yunanistan’da tutuklu durumda. 
 
ABD’nin terör listesinde 
 
Şafak Yayla’nın bir diğer ağabeyi Bulut Yayla da 2013 yılında Yunanistan’da yakalanarak 
Türkiye’ye getirildi ve cezaevine konuldu. DHKP­C’nin Okmeydanı Alan Sorumlusu olduğu 
iddia edilen Bulut Yayla, 1 Şubat 2013’te ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne düzenlenen silahlı 
saldırı sonrasında ABD Dışişleri Bakanlığı’nın terör listesine alınmıştı. 
 
İddiaya göre Bulut Yayla’nın ismi yine 2013’te AKP Genel Merkezi ve Adalet Bakanlığı’na 
düzenlenen roketli saldırı olaylarında da geçiyordu. ABD tarafından kırmızı listeye alınan 
Bulut Yayla, iki ülkenin istihbarat birimlerinin ortak operasyonuyla Atina’da yakalanarak 
Türkiye’ye getirildi.28  Bulut Yayla bir süre önce cezaevinden tahliye edildi. 
 
F­Tipi arkadaşlığı 
 
Elbette Şafak Yayla’nın kimliği o an dahi kesin olarak bilinmiyordu. Akşama kadar 
bilinemeyecekti de... Odada kimliği henüz tespit edilemeyen, sadece varlığı bilinen bir kişi 
daha vardı : Bahtiyar Doğruyol. 
 
1987 yılında Ardahan’da doğan Bahtiyar Doğruyol, bir yıl önce cezaevinden tahliye olmuş, 
aynı Şafak Yayla gibi genç yaşta hapishane ile, polis şiddeti ile, devletin korkunç yüzüyle 
tanışmış biriydi. Üstelik Şafak Yayla ile Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde bir süre birlikte yatmışlar 
ve tecrit ortamında tanışmışlardı. 
 
Doğruyol, 2012 yılında illegal yollardan sınırı geçip Yunanistan’a gitmek isterken Edirne’de 
yakalanmıştı. Eğer başarılı olabilseydi, Yunanistan’daki Lavrion Kampı’na geçecekti.  
 
Eylemcilerden uzlaşma adımı 
 
Savcı odasıyla polislerin karargah haline getirdiği yan oda arasında telefon trafiği sürerken, 
arabulucu avukatların ve Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan’ın çabalarıyla olumlu bir aşama 
kaydedildi. Önce taleplerinin yerine getirilmesi için verdikleri 3 saatlik süreyi dolmasına az bir 
süre kala durduran eylemciler, öne sürdükleri şartlarda da yumuşamaya gittiler. 
 
Eylemciler ilk şartları olan Berkin Elvan’ın katili polislerin isimlerinin açıklanmasından 
vazgeçmeyeceklerini ama diğer şartlarından vazgeçebileceklerini belirtince, saatlerce süren 
gergin bekleyişe bir umut ışığı doğdu. 
 
28
 ​
http://www.taraf.com.tr/manset/o­militanin­agabeyleri­hakkinda­inanilmaz­detaylar­ucu­de/  
“Polislerin ismini açıklayın” 
 
İçeride saatler geçerken eylemcilerin en temel talebi 15 yaşındaki Berkin Elvan’ı gündüz 
vakti sokak ortasında katleden polislerin isimlerinin açıklanmasıydı. Hem avukat heyetiyle, 
hem de Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan’la, hem de müzakereci polislerle görüşürken bu 
talebi üstüne basa basa tekrarlayan eylemciler, katil zanlısı polislerin canlı yayına çıkarak 
halkın önünde suçlarını itiraf etmelerini istiyorlardı. 
 
Baba Sami Elvan’la da Med Nuçe TV’nin canlı yayınında görüşen eylemciler, “Sami Amca” 
diye hitap ettikleri Berkin’in babasından bunu talep ettiler : “Katillerin isimlerini söylesinler.” 
 
Eylemciler, savcı odasından canlı yayın yaptıkları Twitter hesabından da sürekli olarak aynı 
mesajı tekrarlıyor, Berkin Elvan’ın katili polisler ortaya çıkıp cezalandırılıncaya kadar, canları 
pahasına bile olsa eylemi sürdüreceklerini belirtiyorlardı. 
 
“Devlet katilleri koruyor.” 
 
Ancak eylemciler, bundan pek de umutlu değillerdi. Devletin, kendi polislerini koruduğunu ve 
neye mal olursa olsun katil polislerin isimlerini açıklamayacağını iddia eden eylemciler, sık 
sık “adaleti biz sağlayacağız” vurgusu yapıyordu. 
 
Bunun için Twitter hesabından Berkin Elvan cinayeti dosyasındaki şüpheli polislerin fotoğraf, 
isim, sicil numarası gibi bilgilerini yayımlayan eylemciler, ayrıca dosyadaki iç yazışmaları ve 
diğer evrakları da fotoğraflayarak paylaştılar. 
 
“Avukatların talepleri reddedilmiş.” 
 
Eylemcilerden kimliği tespit edilebilen Şafak Yayla, Hukuk Fakültesi öğrencisi idi. Bu yüzden 
hukuki yazışmalara da aşinaydı. Bu aşinalığı, Twitter’dan soruşturma dosyasını paylaşırken 
yazdıklarından da belliydi.  
 
Eylemciler Twitter’dan yazdıkları mesajlarda devletin olayın üstünü örtmek istediğini, 
soruşturma dosyasında hiç ilerleme olmadığını, ailenin avukatlarının katil polislerin tespiti 
için savcılığa yaptıkları taleplerin sürekli olarak geri çevrildiğini, savcının dosyaya aldığı 
notlarda da ilerlemeye dair hiç bir işaret olmadığını ve soruşturmanın bilerek 
savsaklandığını, sümen altı edilmeye çalışıldığını iddia ediyorlardı. 
 
Soruşturma dosyasını sayfa sayfa okudukları belli olan eylemcilerin, savcının el yazısıyla 
aldığı notlara varana kadar bilmeleri, duruma hakim olduklarının göstergesiydi. 
 
Eylemcilere göre savcı ve devlet, katilleri bilerek koruyordu. 
 
Dosya üç ay savcısız bekledi 
 
Berkin Elvan 16 Haziran 2013’te başından vurulmuştu. 9 ay hastanede yaşam savaşı veren 
15 yaşındaki çocuk, 11 Mart 2014 günü hayatını kaybetti. Öldüğünde küçük bedeni tam 16 
kiloya düşmüştü.  
 
Elvan polislerin ateşlediği ve kafasına isabet eden gaz fişeği ile ağır yaralandıktan sonra 
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Soruşturmaya memur suçları savcılığı 
bakıyordu. İlk savcı olarak Adnan Çimen görevlendirildi. Bir süre sonra dosyanın savcısı 
değişti, Adnan Yıldırım oldu. Adnan Yıldırım’dan sonra Seyfettin Atıcı dosyaya 
görevlendirildi. Onun da tayini çıkınca Faruk Bildirici atandı.  
 
Savcı Bildirici zamanında 18 polis ve bir diş hekimi ile asistanının ifadeleri alındı. Bilgisine 
başvurulan polisler, olay anında olay bölgesinde bulunmadıklarını belirtirken, diş hekimi 
M.B., Berkin Elvan’ın vurulduğu yerden 2 dakikalık mesafede bulunan poliklinikte görev 
yaptığını, olay bölgesinde bulunan polislerin fotoğraflarının asistanı P.K. tarafından 
çekildiğini söyledi. Asistan P.K.’nın çektiği fotoğraflar, Berkin Elvan’ın ailesinin avukatları 
tarafından dosyaya konuldu.  
 
Savcı Bildirici, geçen yıl mart ayında da Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan ve babası 
Sami Elvan’ın ifadelerini aldı. Şikayetçi sıfatı ile ifade veren Elvan çifti, oğullarını vuran 
polislerin belirlenmesini ve bulunarak cezalandırılmasını istediler.29 
 
Ancak Bildirici de Haziran 2014’te HSYK tarafından Antalya’ya hakim olarak atandı. Böylece 
dosya yeniden savcısız kaldı. Bu boşluk tam üç ay sürdü. Üç ay boyunca dosyaya savcı 
atanmadı. Aynı büronun diğer savcısı olan Seyfettin Atıcı, vekil savcı olarak sadece gelen 
dilekçelerin ve taleplerin dosyaya konması, dışarıya gönderilecek yazılarının imzalanması 
gibi zorunlu işler için imza attı, o kadar. 
 
Üç aydan sonra ise dosyaya, Çağlayan Adliyesi’ndeki Memur Suçları Soruşturma Bürosu’na 
yeni tayin olan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz görevlendirildi. 
 
“Berkin Elvan dosyası ilerlemiyor.” 
 
Berkin Elvan, Gezi Parkı eylemleri sırasında evinden fırına gitmek için çıkmış ama bir 
daha dönememişti. Okmeydanı’ndaki eylemlere müdahale eden polisin attığı gaz 
bombasının fişeğiyle başından ağır yaralandı. Hastanede 269 gün yaşam mücadelesi 
verdi ama bu mücadeleyi kazanamadı. 
 
Soruşturmada Berkin Elvan’ın anne ve babası Mart 2014’te şikâyetçi sıfatıyla ifada 
verdi. Anne Gülsüm ile baba Sami Elvan, ‘Berkin Elvan’ın ölümüne neden olan kamu 
görevlilerinden şikâyetçi’ oldu.  
Elvan ile ilgili otopsi raporu da hazırlandı. Adli Tıp Kurumu’nun hazırladığı raporda, 
Berkin Elvan'ın sert bir cismin başına isabet etmesi ile aldığı yara sonucu öldüğü 
belirtildi. Ölümüyle ilgili üç ihtimal üzerinde duruldu. Raporda 'yaranın, başına sert bir 

29
 
http://www.radikal.com.tr/turkiye/savci_kiraz_berkin_elvan_sorusturmasinin_besinci_savcisiyda­1325554  
cisim isabet etmesiyle, yere düşerek başını sert bir cisme çarpmasıyla ya da bir 
kişinin sert bir cisimle başına vurmasıyla oluşabileceği' ifade edildi. 
 
Müfettiş raporuna yalanlama 
 
Berkin Elvan soruşturmasında bir rapor daha hazırlandı. Raporun altında İçişleri 
Bakanlığı’nın görevlendirdiği polis başmüfettişleri Mustafa Kızıldemir ve Gökhan 
Özvarış’ın imzası vardı. 
 
Raporda Elvan’ın yaralandıktan sonra hastaneden önce Çağdaş Hukukçular 
Derneği’ne götürüldüğü ve fenalaşması üzerine hastaneye kaldırıldığı iddia edildi. Bu 
iddia hastanenin acil servisinin karşısındaki kantinde çalışan A.D.’ye dayandırıldı. 
Sadece Elvan ailesinin avukatları değil, kantin çalışanı A.D. de kendisine 
dayandırılan bu iddiayı yalanladı. Savcıya ifade veren A. D, “Ben onlara böyle bir şey 
demedim. Olayla ilgili bir bilgim yoktur” dedi. 
 
Polisler tespit edilemedi 
 
Soruşturmanın kilit noktası Berkin Elvan’ın ölümüne neden olan gaz kapsülünün 
kimin tarafından atıldığının tespit edilmesi. Ancak bir senedir bu tespit edilemedi. 
Savcılık bu tespitin gerçekleştirilmesi için bazı girişimlerde bulundu ama şu ana kadar 
sonuç alamadı. 
 
Ocak 2014’te yedi polis memurunun ifadesi alındı. Elvan’ın yaralandığı 16 Haziran 
2013′te Okmeydanı Cemal Kamacı Spor Salonu önünde görev yapan polisler, Berkin 
Elvan’ın ölümüne neden olan gaz kapsülünü kendilerinin atmadığını belirtti. 
 
Bir ay  sonra yine bir grup polisin ifadesi alındı. Ancak bu polisler de ya "gaz tüfeği 
kullanmadıklarını" ya da "kimin kullandığını hatırlamadıklarını" söyledi. 
 
Emniyet savcıya cevap vermiyor 
 
Olay yerinde çekilen görüntüler de savcılık tarafından incelemeye alındı. Bu 
görüntülerde olay yerindeki üç polis tespit edildi. Bu polislerle birlikte olay yerinde 
görev yapan bazı polislerin de arasında bulunduğu 20 polis ile ilgili emniyete yazı 
gönderildi.  
 
Savcılık Eylül 2014’te gönderdiği yazıda, görüntülerdeki polislerin açık kimlik 
bilgilerini ve adreslerini istedi. Ancak savcılığın bu yazısına emniyet yaklaşık beş ay 
cevap vermedi. Cevap gelmemesi üzerine savcılık bir kez daha emniyete yazı yazdı. 
Savcılık, emniyetten bu 20 polisin resmi kıyafetli fotoğrafları ve görüntülerinin 
çekilerek kendisine gönderilmesini istedi. Emniyet henüz bu talebe de cevap vermedi. 
(Kaynak : Al Jazeera Türkiye ­ Selahattin Günday)30 
 

30
 ​
http://aljazeera.com.tr/al­jazeera­ozel/berkin­elvan­sorusturmasi­yurumuyor  
 
“Hafta sonları bile çalışıyorum.” 
 
Oysa dosyasının Savcısı Mehmet Kiraz, eylemden iki gün önce Akşam Gazetesi muhabiri 
Hilal Yıldırım ile bir röportaj gerçekleştirmiş ve tam aksini iddia etmişti. Gazete, röportajı 
ancak eylemin ardından yayımlayabildi.  
 
İktidara yakınlığı ile bilinen Akşam Gazetesi’ne konuşan Savcı Kiraz, Berkin Elvan 
dosyasında ilerleme olmadığına dair iddiaları yalanlayarak “Gece gündüz uğraşıyorum, hafta 
sonları bile çalışıyorum.” demişti.  
 
Kiraz’ın en büyük şikayeti ise basında soruşturmanın ilerlemediği ve katil polislerin 
bulunmadığı ile ilgili çıkan haberlerdi. Bu haberlerde isminin kullanılmasından hayli rahatsız 
olduğunu belirten Savcı Kiraz, bu haklı eleştirileri “siyasi” olarak görüyordu. 
 
“Haberler canımı sıkıyor.” 
 
“Elimdeki dosyalara hakim olabilmek için gece gündüz, evimde, hafta sonları dahil 
çalışıyorum. Berkin Elvan'ın dosyasının kamuoyu için hassas olduğunun 
farkındaydım. Berkin’in dosyası için çok titiz hareket ediyorum. Berkin Elvan'ın 
dosyası kamuoyu içinde çok hassas farkındayım. Sol basında dosyada hiçbir ilerleme 
olmadığına ilişkin haberler yapılıyor. İsmim yazılıyor. Bu çok canımı sıkıyor. Ben bu 
dosya için elimden geleni yapıyorum üzülüyorum böyle şeylere. Beni siyasi boyutu 
ilgilendirmiyor. Olayda suçu olan varsa ortaya çıkaracağız." 31 
 
“Tüm gayretim incitmemeye” 
 
“Kiraz'ın elindeki önemli dosyalardan biri de Gezi olayları sırasında polisin orantısız 
güç kullandığı iddialarına ilişkindi.  Kiraz bu dosya için "O kadar kapsamlı ki. İğne 
arar gibi şüpheli arayacağız. Önce mağdurların fotoğraflarını istemeyi düşündüm ama 
yaşananları hatırlatıp onları incitmemek için dikkat ediyorum" demişti.”32 
 
Akşam Gazetesi : “Dosyada sona gelmişti.” 
 
Savcı Mehmet Kiraz ile yaptıkları röportajı eylemden sonra yayımlayan Akşam Gazetesi, 
haberin içindeki yorumda savcının dosyada sona geldiğini ve dosyaya bugüne kadar bakan 
savcılar arasında en çok ilerleme kaydeden olduğunu iddia etti : 
 
“Savcı Kiraz, Berkin Elvan'ın dosyasında kendisinden önceki savcılara göre en hızlı 
ilerlemeyi kaydetti. Son olarak dosyada mart ayında önemli gelişme yaşandı. Kiraz, 
İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne yazı yazarak daha önce eşkâlleri belirlenen üç polisin 
açık kimliklerinin belirlenmesi amacıyla 21 polisin kimlik bilgilerini ve farklı açılardan 

31
 ​
http://www.aksam.com.tr/guncel/hafta­sonu­dahi­calisiyorum/haber­395110  
32
 a.g.e. 
çekilmiş fotoğraflarını istedi. Emniyetin gönderdiği fotoğrafları Adli Tıp'a göndererek, 
isimleri tespit edilemeyen polislerin kimliklerinin belirlenmesini talep etti.” 33 
 
Diğer polis şiddeti dosyaları da aynı savcıdaydı 
 
Akşam’ın haberinde satır arasında belirtildiği gibi, Savcı Mehmet Kiraz sadece Berkin 
Elvan’ın katillerini soruşturmuyordu. Memur suçlarıyla ilgilendiği için, Gezi Parkı direnişi 
esnasında İstanbul’da polis şiddetine uğrayan neredeyse tüm mağdurların dosyaları 
ondaydı. Bu isimlerin arasında, aynı Berkin gibi gaz fişeğiyle kafasından ağır yaralanan ve 
uzun süre komada kaldıktan sonra hayata geri dönmeyi başaran Lobna Allami’nin dosyası 
da vardı.  
 
Rehine krizi sürerken, Radikal Gazetesi’nden İsmail Korkmaz bu duruma vurgu yapan bir 
haber kaleme almıştı :  
 
“Kiraz, geçen yıl ekim ayında Gezi Parkı dosyalarında bakmakla görevlendirildi. 
Berkin Elvan’ın öldürülmesinin yanı sıra Lobna Allami, Okan Özçelik, Volkan 
Kesanbilici, Edral Sarıkaya, Aydın Aydoğan ve Burak Ünveren’in de aralarında 
olduğu, Gezi Parkı gösterileri sırasında yaralananlar hakkındaki soruşturma 
dosyalarını yürütüyordu.  
 
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz, Gezi Parkı eylemeleri sırasında İstanbul 
Okmeydanı’nda polisin attığı gaz fişeğinin başına isabet etmesi sonucu 269 gün 
komada kaldıktan sonra yaşamını yitiren 15 yaşındaki Berkin Elvan'ın ölümüyle ilgili 
soruşturmaya bakıyor. 
 
Yaklaşık iki ay önce bu soruşturmaya atanan Savcı Kiraz, son olarak Emniyet 
Müdürlüğü'nden daha önce eşkâlleri belirlenen 3 polisin açık kimliklerinin belirlenmesi 
amacıyla olay günü o bölgede görevli 21 polisin kimliklerini almıştı.  
 
Alınan bilgiye göre Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın Berkin Elvan dosyasında yaptığı son 
işlemlerden biri de, Elvan’ın ölümüne ilişkin görüntüleri Jandarma Kriminal’e 
göndermek oldu. Ulusal Kriminal Büro’ya gönderilen kamera görüntüleri üzerinden 
şüpheli polislerin kimlik tespiti yapılamayınca kayıtlar, Savcı Kiraz tarafından geçen 
günlerde Jandarma Kriminal’e gönderildi.” 34 
 
 
“Savcı Kiraz’ın son evrakı : Göz çıkaran polisin kimliği belirlensin.” 
 
“İstanbul Adliyesi’nde rehine eyleminde şehit olan savcı Mehmet Selim Kiraz’ın, en 
son işlemlerinden birini, Gezi Parkı eyleminde biber gazı fişeğiyle gözünü kaybeden 
Okan Özçelik’e ilişkin dosyada yaptığı ortaya çıktı. Savcı Kiraz, Özçelik’in 
vurulmasına ilişkin görüntüleri “üzerinde iyileştirme yapılarak ZET (biber gazı) silahı 
kullanan polis memurunun teşhise yarar fotoğraflandırılmasının” yapılması amacıyla 

33
 a.g.e. 
34
 ​
http://www.radikal.com.tr/turkiye/savci_kiraz_tum_gezi_parki_dosyalarina_bakiyor­1325313  
18 Mart 2015’te Jandarma Kriminal Laboratuvarı Amirliği’ne gönderdiği belirlendi. 
Savcı Kiraz’ın, bu dosyayla birlikte Berkin Elvan’ın vurulmasına ilişkin görüntüleri de 
Jandarma Kriminal’e gönderdiği anlaşıldı. Savcı Kiraz’ın baktığı ve işlem yaptığı Gezi 
Parkı dosyalarında gelinen aşama şöyleydi: 
 
OKAN ÖZÇELİK: Savcı Kiraz, 1 Haziran 2013’te Gezi Parkı’nda sol gözünü 
kaybeden Özçelik’in vurulmasına ilişkin görüntüleri Ulusal Kriminal Büro’ya gönderdi. 
Bilirkişi raporunda polisin, “Gaz fişeğini havaya doğru 45 derece ile atmadığı, tam 
karşısını hedef alarak attığı” saptandı. Atış yapan polisin bağlı olduğu grubun 
‘B13­03’ kodlu lacivert kasklı, ‘12­091’ ve B­02­120 kodlu beyaz kasklı, 560 yelek 
kodlu polis memurlarının olduğu belirtildi. Rapor üzerine Kiraz, daha önce bildirdiği 
‘B­02­127’, ‘B­02­133’ ve ‘B­02­120’ kask numaralı ve 560 yelek numaralı görevlilerin 
yanı sıra raporda geçen ‘B13­03’ ve ‘12­091’ kask numaralı polislerin kimliklerinin 
belirtilmesini istedi. İstanbul Emniyeti’nden 5 Mart’ta gönderilen yanıtta, Çevik Kuvvet 
Şubesi’nde çelik yeleklerle ilgili bir numaralandırma olmadığından 560 ibareli yeleği 
hangi personelin kullandığının tespit edilmediği, şubede turuncu yelek uygulaması 
olmadığından bu kişinin de kimliğinin saptanamadığı ifade edildi. Kask numaraları 
belirtilen beş polisin dört farklı birimde çalıştığı, ikisinin Çevik Kuvvet’te olduğu ve 
kendilerine tebligatta bulunulduğu vurgulandı. Üç polisin ise Koruma ve Asayiş 
şubeleri ile Bahçelievler İlçe Emniyeti’nde çalıştığı ifade edilmişti. Kasksız ve 
kalkansız iki polisin de komiser yardımcısı olduğu ve tebligatta bulunulduğu 
kaydedildi. Bunun üzerine Kiraz, Özçelik’in vurulmasına ilişkin görüntüleri “üzerinde 
iyileştirme yapılarak ZET (biber gazı) silahı kullanan polis memurunun teşhise yarar 
fotoğraflandırılmasının” yapılması amacıyla 18 Mart 2015’te Jandarma Kriminal 
Laboratuvarı Amirliği’ne gönderdi. 
 
BERKİN ELVAN: Savcı Kiraz, 15 Haziran 2013’te biber gazı fişeğiyle vurularak 
hayatını kaybeden 14 yaşındaki Berkin Elvan’ın ölümüne ilişkin en son Emniyet 
Müdürlüğü’nden daha önce eşkâlleri belirlenen üç polisin açık kimliklerinin 
belirlenmesi amacıyla olay günü o bölgede görevli 21 polisin kimliklerini almıştı. 
Ulusal Kriminal Büro’ya gönderilen kamera görüntüleri üzerinden şüpheli polislerin 
kimlik tespiti yapılamayınca kayıtlar, Kiraz tarafından geçen günlerde Jandarma 
Kriminal’e gönderilmişti. 
 
VOLKAN KESANBİLİCİ: İstanbul’da kırtasiyecilik yapan 38 yaşındaki Volkan 
Kesanbilici, 31 Mayıs 2013’te Gezi Parkı gösterilerine destek için gittiği Tarlabaşı 
Bulvarı’nda sol gözüne isabet eden plastik mermiyle yaralandı. Bir gözü görme 
yetisini yitiren Kesanbilici’nin gözünden plastik mermiye ait bilyeler çıkarıldı. Savcı 
Kiraz, mermi parçasını Ulusal Kriminal Büro’ya göndererek, rapor hazırlanması istedi. 
Raporda, FN303 adlı silahla atılan plastik mermilerin ‘Biraz öldürücü’ nitelikte olduğu, 
tüfek kutusu üzerinde yazılı notta, “Yanlış kullanım ölüme sebep olabilir. Yüze ve 
kafaya nişan almayınız” uyarısının bulunduğu vurgulandı.  
 
Raporda, “Masum değildir. Diğer gaz fişeği ve benzeri mühimmat atan tüfeklerden 
yüzde 50 daha hızlı, daha güçlüdür” denildi. ABD’de 2004 yılında bir gencin bu 
merminin gözüne isabet etmesi sonucu öldüğü vurgulanarak, “İnsan vücuduna 
atılması amacıyla yapılmış olup göze hedef alınarak atış yapıldığında, Volkan 
Kesanbilici’deki gibi harabiyet yaratabilmektedir” denildi. 
 
ERDAL SARIKAYA: İstanbul’da 11­12 Haziran’da polisin attığı gaz fişeğiyle gözünü 
kaybeden Erdal Sarıkaya’nın yaralanmasına ilişkin görüntüler de Ulusal Kriminal 
Büro’ya gönderilmişti. Büro, ZET silahı kullanan A­027 ve A­131­1 kask numaralı iki 
polisin olay yerinde olduklarını fakat İstanbul Emniyeti tarafından savcılığa bildirilen 
listede yer almadıklarını saptadı. Olaydan bilgisi olan kişinin, “görüntülerde resmi 
sıfatıyla resmi görülen tek yıldızlı emniyet müdürünün olduğunun düşünüldüğü” 
vurgulandı. T­176 kask numaralı polis E.T.’nin, görüntülerde, bu müdürün refakat 
polisi gibi görüldüğü ve bu nedenle “olaydan sorumlu olan ZET’çileri mutlaka tanıdığı” 
ifade edildi. Olayın, B­12­063 kask numaralı ‘Robokop’çu M.K.’nin de içinde 
bulunduğu beş kişilik ZET timi tarafından gerçekleştirilmiş olabileceği vurgulanarak, 
“Olay yerindeki 4­5 ZET’çinin, kendi ekibinde olması nedeniyle tüm ZET’çileri en iyi 
ve en yakın bilmesi gereken polisin M.K. olduğu” anlatıldı. 
 
BURAK ÜNVEREN: Ünveren‘in 31 Mayıs 2013’te biber gazıyla fişeğiyle gözünü 
kaybetmesine ilişkin soruşturmada, çevredeki MOBESE ve güvenlik kameraları 
Ulusal Kriminal Büro’ya gönderildi. Ünveren’in vurulduğu o dakikaları tespit eden 
büro, hazırladığı raporu savcılığa gönderdi. Rapora kaynaklık eden görüntülerde, 
kasksız bir polisin göstericilerin üzerine nişan alarak, 45 derece eğimle değil, “yere 
paralel” şekilde atış yaptığı görülüyordu. İki polisin de göstericilerin üzerine taş attığı 
ve el hareketi yaptığı anlaşılıyordu. Bunun üzerine Savcı Kiraz, Emniyet’e yazı 
yazarak, görüntüdeki şüphelilerin isimlerinin bildirilmesini istedi. Henüz bir yanıt 
gelmedi.”35 
 
“Şüpheli sayısını üçe indirmişti.” 
 
Yine adliyedeki eylem devam ettiği esnada Doğan Haber Ajansı muhabiri Yüksel Koç 
haberinde Savcı Mehmet Kiraz’ın şüpheli polislerin sayısını yüzlerce fotoğraf arasından üçe 
indirdiğini belirten bir haber kaleme aldı.  
 
“Ulusal Kriminal Büro tarafından gönderilen raporda, gönderilen yüzlerce fotoğraf 
üzerinde yapılan incelemede 3 polisin şüpheli olabileceği, ancak bu polislerin açık 
kimliklerinin tespit edilemediği belirtildi.  
 
Savcı Kiraz, bu gelişme üzerine İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne yazı yazarak, Ulusal 
Kriminal Büro tarafından fail olabilecekleri muhtemel 3 polisin açık kimliklerinin 
belirlenebilmesi için o gün olay mahallinde görev yapan polislerin açık kimlik bilgilerini 
ve değişik açılardan çekilmiş fotoğraflarının kendisine yollanmasını istedi. 
 
İstanbul Emniyet Müdürlüğü, bu yazı üzerine 21 polisin açık kimlik bilgilerini ve 
değişik açılardan çekilmiş 5’er adet fotoğraflarını savcı Kiraz’a yolladı. Savcı Kiraz da 

35
 
http://www.radikal.com.tr/turkiye/iste_savci_kirazin_son_evraki_goz_cikaran_polisin_fotografi_netlestirils
in­1325910  
bu fotoğrafları Adli Tıp Kurumu Ses ve Görüntü İnceleme Şube Müdürlüğü’ne 
yollayarak, 21 polisin fotoğrafları ile muhtemel 3 şüphelinin fotoğraflarının 
kıyaslanmasının yapılmasını istedi. Savcı Kiraz, açık kimlikleri gönderilen 21 polisin 
içinde fail olarak şüphelendiği 3 polisin bulunup bulunmadığının tespitini istemişti.”36 
 
İsimler bekleniyor 
 
Son olarak Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan ile telefonda görüşen eylemciler, Berkin 
Elvan’ı kafasından vuran ve ölümüne neden olan polislerin isimlerinin açıklanması taleplerini 
yinelediler. 
 
Müzakere taktiği olarak taleplerde adım adım ilerlenmesi kararlaştırılmıştı. Yani ilk ve en 
önemli talep yerine getirildikten sonra sırasıyla her madde üzerinde tek tek durulacak ve 
pazarlık yapılacaktı. 
 
Zaten eylemciler de ilk taleplerinden asla vazgeçmeyeceklerini, Berkin Elvan’ı vuran 
polislerin isimleri açıklanırsa diğer şartlardan vazgeçebileceklerini belirtmişlerdi. 
 
Eylemcilerin kullandığı “Halkın Sesi” isimli Twitter hesabından daha sonra da ilan edileceği 
gibi eylemciler aslında katillerin isimleri kamuoyuna açıklandıktan sonra teslim olmak 
niyetindeydi. Bunu “sana bir zarar vermeyeceğiz” şeklinde Savcı’ya da söylemişlerdi. 
 
Hatta yine aynı hesapta iddia edildiğine göre Savcı Mehmet Kiraz bile “isimleri açıklasınlar, 
ben de sağ salim evime gitmek istiyorum.” diyordu. 
 
Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan da eylemcilerle Med Nuçe TV canlı yayınında görüşmüş 
ve onlara isimlerin açıklanacağı sözünü vermişti.  
 
Artık iki tarafta da iyimser bir hava hakimdi. Katil polislerin isimleri bekleniyordu. 
 
“Canlı yayında itiraf ederlerse eyleme son veririz.” 
 
Bu esnada eylemcilerle Radikal muhabiri İsmail Saymaz bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. 
Saymaz’a Berkin Elvan’ın katili olan polislerin isimlerinin açıklanması halinde eylemi sona 
erdireceklerini söyleyen eylemcilerin bir şartı daha vardı : Kendilerini kandırmak için sahte bir 
isim açıklanmaması. Bunun önüne geçmek için de katil zanlısı polislerin açıklamayı bizzat 
kendilerinin yapmasını istiyorlardı. 
 
Yani Berkin Elvan’ı katleden polisler canlı yayına çıkacak ve tüm dünya önünde suçlarını 
itiraf edeceklerdi. 
 
“Radikal'den İsmail Saymaz'ın sorularını yanıtlayan DHKP­C'li, şüpheli polis ya da polislerin 
adlarının açıklanması ve bu kişilerin canlı yayında suçlarını itiraf etmesi koşuluyla 
eylemlerine son vereceklerini söyledi.   

36
 
http://www.radikal.com.tr/turkiye/savci_kiraz_berkin_elvan_sorusturmasinin_besinci_savcisiyda­1325554  
 
"BERKİN'İN KATİLİNİN AÇIKLANMASINI SÖYLEDİK" 
 
Şu andaki durum nedir, yetkililerle görüşmeleriniz devam ediyor, değil mi? 
 
Evet, görüşmeler devam ediyor. Son görüşmeler bunlar. Çok az kalmış durumda. 
Çünkü ülkeye yayın yasağının getirildiğini duyduk. Böyle bir bilgi geldi bize. Onun 
dışında bizi aramaya çalışanların telefonlarının engellendiği noktasında bir bilgi geldi. 
Biz de bu konuda çok net şekilde kararlı olduğumuzu söyledik. En son şunu söyledik: 
Berkin’in katilinin açıklanmasını söyledik. 
 
Talebiniz bu mudur sizin? 
 
Yani şöyle. En başta saydığımız taleplerimiz vardı. O taleplerden vazgeçmiş değiliz 
elbette. Ama verdiğimiz üç saatlik süre doldu zaten. Bu sürenin aşmasının nedeni de, 
heyetin geç gelmesiydi ve daha sonrasında basın açıklaması istemiştik. Valilik bunu 
yaptı. O yüzden süreyi uzattık, görüşmelere devam ettik. Yoksa üç saatlik süre 
dolduğunda savcıyı cezalandıracağımızı söylemiştik. O açıklamadan sonra 
görüşmeler devam etti. En son Sami Elvan’la görüştüğümüzde o katil polisin isminin 
açıklanması gerektiğini söyledik. O da bu konuda girişimde bulunacağını söyledi. Şu 
anda ondan gelecek telefonu bekliyoruz. 
 
Sizin en temel talebiniz bu, anladığımız kadarıyla, öyle mi? 
 
İlk başta bu ama… 
 
Bu karşılandığı takdirde eyleminize son vereceksiniz diye anlıyorum. Yanlış mı 
anlıyorum? 
 
Bu karşılandığı takdirde o kişiler bu kez canlı yayına çıkıp suçlarını itiraf edecekler. 
Herhangi bir isim de verebilirler ama biz bundan emin olamayız. O yüzden o isimlerin 
halkın karşısına çıkıp canlı yayında suçlarını itiraf etmelerini istiyoruz. Daha sonra 
tabii ki o suçun cezası neyse halk tarafından halk mahkemesinde o suçun cezasının 
verilmesini istiyoruz. Bunlar sağlanırsa eğer… Tabii bir de üçüncü talebimiz vardı: 
Berkin Elvan için adalet isteyenlere soruşturmalar açıldı. O soruşturmalar iptal 
edilecek dedik. O talebimiz de duruyor hala. Biz şu anda aşama aşama gidiyoruz, 
ilerletmeye çalışıyoruz. İlerletip ilerlememek onların elinde. Eğer isterlerse devam 
edecek ve belki bu mesele çözülmüş olacak ama işi yokuşa sürerlerse, oyalamaya 
çalışırlarsa ya da açıklamazlarsa savcının canından vazgeçmiş olacaklar. En son 
aşama budur yani. 
 
Silah savcıya mı, size mi ait? 
 
Hayır hayır, silah bize ait. Silah bizim silahımız. Silahımızla girdik buraya. 
 
Binaya nasıl girdiniz? 
 
Hiç zorlanmadık.  
 
İki ya da üç kişi olduğunuz yönünde farklı iddialar var. Kaç kişi olduğunuza dair 
tam olarak sayı belirtiyor musunuz? 
 
Yok, sayı vermiyoruz.   
 
Savcı beyin sağlık durumu nasıl acaba? 
 
Sağlık durumu iyi. 
 
Savcı beyle görüşme imkanımız var mı? 
 
Hayır, şu anda görüşme durumu yok. Sesini zaten dinlettik, kendisi konuştu birkaç 
defa görüştüğümüz kişilerle, emniyetten bir yetkiliyle, bir savcıyla, başsavcıyla 
görüştü kendisi. 
 
Bizim görüşmemiz mümkün müdür? 
 
Yok, şu an öyle bir görüşme yaptırmayacağız. 
 
Ailesiyle görüştü mü? 
 
Hayır, görüşmedi.” 
(Kaynak : İsmail Saymaz ­ Radikal)37 
 
 
“Üç ismi açıklayın.” 
 
Berkin Elvan soruşturması dosyasında o gün olay yerinde bulunan 21 şüpheli polis 
içerisinden 3 tanesi öne çıkmıştı. Berkin Elvan’ın katil zanlıları büyük ihtimalle fotoğraflarda 
tespit edilebilen bu 3 polis memuruydu. Ulusal Kriminal Büro’nun raporu da bu yöndeydi. 
Ancak bu polislerin açık kimlikleri fotoğraflardan henüz tespit edilebilmiş değildi. Savcı Kiraz 
da bu kimlik tespiti için Adli Tıp ve Jandarma Kriminal’e polislerin değişik açılardan çekilmiş 
fotoğraflarını yollamıştı.  
 
Aslında çıplak gözle dosyadaki görüntüler incelendiğinde ve diğer fotoğraflarla 
karşılaştırıldığında katil zanlısı olarak ön plana çıkan polislerin kimler olduğu az çok 
anlaşılabiliyordu.  
 
Eylemciler de zaten bunu yapmışlar, bu üç polis memurunun fotoğrafları ve bir tanesinin ismi 
ve sicil numarası ile diğer ikisinin sicil numaralarını Twitter hesaplarından paylaşmışlardı. 
Yani Berkin Elvan’ı kimlerin öldürdüğü neredeyse kesin olarak belli olmuştu. 
 
37
 ​
http://www.karsigazete.com.tr/gundem/savciyi­rehin­alan­eylemciler­konustu­h34432.html  
Katil üç polis, eylemcilerin kararlı direnişi sonucunda deşifre olmak üzereydi. 
 
Pazarlıklar bu üç isim üzerine yoğunlaştırıldı. 
 
Müzakere heyeti de katilleri kabul etti 
 
Soruşturma dosyasında 21 şüpheli polis arasından öne çıkan ve kriminal raporlar tarafından 
işaret edilen üç polis memurunun Berkin Elvan’ın katil zanlıları olduğu müzakere heyetindeki 
devlet yetkilileri tarafından da kabul edilmişti.  
 
Artık sıra bu üç ismin kamuoyuna ilanına gelmişti. 
 
O sırada saatler 19:40’ı gösteriyordu. Eylemciler o esnada Cumhuriyet Gazetesi muhabiri 
Ahmet Şık ile bir telefon görüşmesi yaptılar.  
 
Eyleminizi bitirecek misiniz? Müzakereler ne aşamada? 
 
Twitter hesabımızdan soruşturma dosyasında öne çıkan polislerin polislerin sicil 
numaralarını yayınladık. Dosyaya göre emniyet kriminal bürosu 21 şüpheli polisten 
bu üçünün öne çıktığını tespit etmiş. Bu üç polisin Berkin'i vuranlar olabileceğini 
öğrenmiş bulunuyoruz. Zaten savcı da bize bu bilgiyi verdi. Müzakerede, bu üç 
polisin kimliğinin canlı yayında açıklanmasını talep ediyoruz. Berkin'i öldürenlerin 
yüzde 99 ihtimalle bu polisler olduğunu müzakere yürüten heyettekiler de bize 
söyledi. Biz de, canlı yayında bu isimlerdin kamuoyuna açıklanmasını talep ediyoruz. 
Burada dosyaları da inceledik. Şüpheli polislerin fotoğraflarına baktık. Kriminal 
büronun hazırladığı raporda bu üç polis kırmızı çerçeve içine alınmış zaten. Birini adı 
G.T. Sicil numarası 35.... Diğer polislerin de sicil numaraların verdik ve canlı yayında 
isimlerin açıklanmasını istiyoruz. 
 
Talebinizin karşılanacağını düşünüyor musunuz? 
 
Berkin Elvan'ın faillerinin isimleri bugüne kadar biliniyordu ama açıklanmadı. Bizim bu 
girişimimizle açıklanacak ve yargılama olacak. Ali İsmail Korkmaz'ın, Ethem 
Sarısülük'ün davalarında da katiller biliniyordu. Ama yargılamanın nasıl sonuçlandığı 
ortada. Katiller hiçbir zaman gereken cezayı almıyor. Bu yüzden katillerin halk 
mahkemelerinde yargılanmasını istiyoruz. Zaten ikinci talebimiz de budur. 
 
Talep karşılanmazsa ne olacak? 
 
Talebimizi nettir. İsimler canlı yayında açıklanmalı. Müzakereciler verdikleri taahhüdü 
yerine getirsinler. Polislerin kimlikleri açıklansın. Bu polisler de canlı yayında suçlarını 
itiraf etsinler. Bu talep karşılandığı noktada daha önce açıkladığımız diğer 
taleplerimizi  müzakere edebiliriz. Eğer talebimiz karşılanmazsa başta söylediğimizi 
gerçekleştiririz. Polislerin sicil numaralarını verdik. İsimler açıklansın istiyoruz. İsimler 
açıklandıktan sonra eylemimizi bitirebiliriz. Şimdi son bir görüşme yapıyoruz ve yarım 
saatlik bir süre tanıdık (Saat 19:40). Eğer canlı yayına çıkıp suçlarını itiraf etmezlerse 
görüşme sona erecektir. Telefon iletişimi de bitecek ve savcıyı cezalandıracağız. 
 
Emniyet müdürü ve başsavcı yardımcısının öğle saatlerinde canlı yayında 
açıklama yapmasını da siz mi talep etmiştiniz? 
 
Evet bizim talebimiz doğrultusunda o açıklama yapıldı. Eyleme başladığımızda 3 saat 
süre tanımıştık. Sürenin dolmasına az bir süre kala müzakere heyetiyle irtibata 
geçebildik. Yetkililerin Berkin Elvan'ın katillerini açıklayacağını taahhüt etmesi 
üzerine, bu açıklama yapılırsa müzakere sürer dedik. Bunun üzerine emniyet müdürü 
ve başsavcı vekili canlı yayında açıklama yaptı. Biz de süreyi uzattık. Eğer açıklama 
yapılmasaydı süre uzamayacaktı. 
 
İçeri girerken avukat kimliği kullandığınız ya da sizlerin de avukat olduğunuza 
dair bilgiler dolaşıma girdi? Adliye'ye silahlarla nasıl girdiniz?  
 
İçeri nasıl girdiğimizle ilgili herhangi bir açıklama yapmayacağız. Mutlaka zamanla 
ortaya çıkacaktır. Ama şu aşamada açıklama yapmayacağız. Bu tür dedikodular 
avukatları hedef haline getiriyor. Ama bu eylemde avukatların hedef olması için bizim 
avukat kimliği ya da cübbesi kullanmamıza gerek yok. Bu ülkede avukatlar defalarca 
hedef oldu. Müvekkillerine sahip çıktıkları için hapislere atıldılar hatta öldürüldüler. Bu 
yüzden bizim eylememizle avukatların hedef haline getirilmesi söz konusu değil. 
Çünkü AKP'den ve düzenden yana olmayan herkes zaten bu ülkede hedeftir. Bizler 
de avukat değil DHKC savaşçılarıyız. Sonuçta biz bu eylemi yapmaya karar verdik ve 
bunun için de her türlü yöntemi denedik. Bu eylem mecbur bırakıldığımız bir 
yöntemdir.  
 
Silahlı eylem yapmak adaleti sağlar mı? 
 
Devrimciler bu ülkede adaletin sağlanması için çok çaba sarfettiler. Bugüne kadar bir 
çok eylem oldu. Devrimciler eylem yaptı, avukatlar zorladı. Katiller yerine bi eylemleri 
yapanlar tutuklandı. Haklarında soruşturmalar açıldı. İşkence gördüler. Berkin için 
istenen adalet sadece düzenin kendi çıkarları söz konusu olduğunda ortaya çıkıyor 
ve adalet talep edenleri tutukluyor. Biz de bugün adaleti sağlamak için buradayız. 
Kullandığımız yöntemler ve eylemimiz meşrudur. 
 
Talep karşılanmazsa savcı beyi cezalandıracağınızı söylüyorsunuz. Bu meşru 
mu? 
 
Biz bu olmasın diye uğraşıyoruz. Talebimizin karşılanıp karşılanmaması ve savcının 
başına bir şey gelmemesi kendi ellerinde. Sonuçta kendi savcıları ve kendi polisleri. 
Onların düzenini koruyan savcılar ve polisler. Başlarına bir şey gelsin istemiyorlarsa 
talebimizi yerine getirsinler. Biz düzenin, kendi insanlarına da değer verdiklerini 
düşünmüyoruz. Kullanır, harcar, atarlar. Bundan sonrası kendilerine kalmış. Daha 
fazlasını pazarlık konusu yapmıyoruz. 
 
Savcının sağlık durumu nasıl? Kendisiyle konuşabilir miyiz? 
 
Kendisiyle sizi konuşturamam. Ama sağlık durumu iyi. Zaten bir başka savcı 
arkadaşıyla ve polis yetkilisiyle telefonla konuştu. Sağlığını iyi olduğunu kendisi de 
söyledi.  
 
Savcı beyle herhangi bir tartışmanız oldu mu? Kendisinin Berkin Elvan'ın 
faillerinin bulunması için çaba harcadığına ilişkin haberler var medyada? 
 
Evet, kendisiyle konuştuk. Savcı bey kendisini savunmaya çalışıyor. Ama dosyaya 
baktığınızda sadece avukatların başvurularını görüyorsunuz. Savcının dosyayı 
ilerletmek için bir çabasını görmüyorsunuz. Dosyanın bugüne kadarki gelişim sürecini 
biliyoruz. Bugüne kadar hiçbir şekilde savcılar olaya el atmadı. Avukatlar ve aileler 
kamera görüntülerinin peşine düştü. Devrimciler defalarca bunun için eylemler yaptı. 
Gözaltına alındı. İşkence gördü. Tutuklandı. Bu dosyada savcıların bir adım atması 
söz konusu değil. Zaten benzer bütün davalarda da yargının ne yaptığı ortada. 
Sadece devleti ve suçlularını korurlar. Bu dosyada da polislerin korunmasından savcı 
sorumludur. Kendisine de bunu söyledik zaten. 
 
Berkin Elvan'ın öldürülmesi kamuoyunun geniş kesimi tarafından zaten tepki 
toplamıştı. Cenazesine katılan yüz binlerce kişi de bu haksızlığa isyan etmişti. 
Eyleminiz bu meşru zemini ortadan kaldırmıyor mu? 
 
Berkin Elvan sıradan bir insandı ama bizim çocuğumuzdu. Berkin'i biz tanıyorduk. 
Kişisel olarak da mahalleden tanıyorduk. Berkin bizim elimizde büyüyen bir çocuktur. 
Canımız, kardeşimiz, yoldaşımızdır. Cenazesine milyonlarca insanın katılması 
kendiliğinden olmadı. Devrimciler yaşanan haksızlığa dikkat çekmek ve kamuoyu 
oluşturmak için 360 gün boyunca eylemler yaptı. Haziran ayaklanmasında bir çok 
şehit verildi ama kimsenin cenazesi öyle olmadı. Elbette Berkin'in bir çocuk olması, 
yaşı da etkendir ama adalet talepleri sayesinde o kitle Berkin için toplandı. Bu eyleme 
karar verirken, en başta da belirtmiştik, bu güne kadar her şey yapıldı. Demokratik 
yollardan adım atılması için ısrar edildi. Ancak adalet sağlanmadığı için biz de 
namlularımızla adaleti sağlarız dedik. Ve meşruiyetimizi de ideolojimizden alıyoruz. 
(Kaynak : Cumhuriyet Gazetesi ­ Ahmet Şık) 38 
 
Savcı üç ismi verdi 
 
Müzakere heyetiyle artık son görüşmelerini yapan eylemcilere göre Savcı Mehmet Kiraz da 
bu üç polisin Berkin Elvan’ın katil zanlıları olduğunu kabul etmişti. Hatta birinin ismini, diğer 
ikisinin ise sicil numaralarını eylemcilere bizzat Savcı Mehmet Kiraz vermişti.  
 
Ancak eylemciler, savcının doğal olarak kendisini savunmaya çalıştığını ve isimlerin bugüne 
kadar belli olmayıp, davanın açılmamasından emniyeti suçladığını belirtiyorlardı. 

38
 
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/240343/Oldurulmeden_yarim_saat_once_eylemcilerden_Ah
met_Sik_a_carpici_aciklamalar.html  
 
Oysa eylemcilere göre bu bizzat soruşturma savcısının sorumluluğuydu ve dosyanın bugüne 
kadar ilerlememesi de, katil zanlılarının adeta korunur gibi bu güne kadar tespit dahi 
edilememesi de, kısaca soruşturmadaki bütün ihmaller Savcı Kiraz’ın suçuydu. 
 
Polisler açıklamaktan vazgeçiyor. 
 
Bu esnada ne olduysa oldu. Bir iddiaya göre yukarıdan bir yerlerden talimat geldi.39 Savcının 
odası ile hemen yan tarafında polis karargahına dönüştürülen oda arasındaki son noktaya 
gelen diyalog birden bire yeniden düğümlendi.  
 
Rehine krizi tam bitmek üzereydi ki, her şey tersine döndü.  
 
Polisler, hem savcının, hem de eylemcilerin hayatı üzerine tehlikeli bir oyuna kalkıştılar. 
 
Eylemciler üzerinde uzlaşmaya varılan katil zanlısı 3 polis memurunun ismini emniyet 
yetkililerinin bizzat açıklamasını istediler.  
 
Ancak yetkililer bunu reddetti. Belli ki emniyet, kendi içindeki katilleri ne pahasına olursa 
olsun adalete teslim etmemekte kararlıydı. 
 
“Açıklamayı avukatlar yapsın.” 
 
Her şey çok iyi giderken ve eylemciler ismin açıklanması halinde Savcı Mehmet Kiraz’ı kılına 
zarar vermeden serbest bırakıp, direnmeden teslim olacaklarını defalarca söylemelerine 
rağmen polis yetkililerinin müzakereleri tıkaması sonucunda yine arabulucu avukatlar 
devreye girdi. 
 
Eylemcilerle konuşan Avukat Ebru Timtik, iki tarafa da yeni bir öneri sundu. 
 
Buna göre canlı yayında açıklamayı müzakerelere katılan avukat heyeti ve İstanbul Barosu 
Başkanı Ümit Kocasakal yapacaktı. Kocasakal ve avukatlar, eylemcilerle aralarında geçen 
konuşmaları aktaracak ve Berkin Elvan’ın katil zanlısı olarak ismi üzerinde uzlaşılan 3 polis 
memurunun isimlerini kamuoyuna ilan edecekti. 
 
Hem avukatlar, hem de Baro Başkanı Ümit Kocasakal, bu sorumluluğu üstlerine almaya 
hazır olduğunu ilettiler. 
 
Son görüşme 
 
Avukatların iki tarafa da sunduğu bu teklif, eylemciler tarafından kabul edildi. Ancak 
avukatlar açıklama yaparken, yanlarında bir emniyet yetkilisinin de durmasını istediler. 
 
Eylemciler bunun son şart olduğunu, pazarlığın artık daha fazla uzamasının mümkün 
olmadığını da belirttiler.  
39
 ​
http://mobil.zaman.com.tr/gundem_skandalin­sirri­kapilarda_2286878.html  
 
Bu esnada eylemcilere ait Twitter hesabından “müjdeli” haber duyurulmuştu bile…​  “Anlaşma 
40
sağlandı, biraz sonra Berkin’i vuran polisler açıklama yapacak.”  
 
Avukatlar bunu polislere iletti. Ancak polislerden tüm ipleri kopartan cevap geldi : “Siz 
açıklama yapın, bizi karıştırmayın.” 
 
Tekrar savcının odasına telefon edildi. Eylemci telefonu “Son görüşme.” diyerek açtı. Avukat 
polislerin cevabını iletti, eylemci bir cevap vermeden telefonu kapattı.41 
 
Her şey bitmişti. 
 
İKİNCİ BÖLÜM 
 
Operasyon başlıyor 
 
Polisler, çözülmek üzere olan görüşmeleri tıkamışlar ve tüm diyalog yollarını tüketmişlerdi. 
Artık iki taraf da sözün bittiğini biliyordu.  
 
Öğlen saatlerinden bu yana zaten operasyona hazırlık yapan özel timler harekete geçti. 
Daha gündüz müzakereler sürerken bombalar hazırlanmıştı. Polisin planında önüne barikat 
kurulduğu için dışarıdan kırılmayan ve içeri girilemeyen kapıyı bombayla havaya uçurmak ve 
barikatı yarmak vardı. Ayrıca savcı odasının yan duvarlarını da bombayla patlatarak duvarda 
delik açmak ve buradan içeriye girmek planlanmıştı. Bunun için savcının odasının bir üst 
katında, aynı hizaya kalan odada gündüz inceleme yapılmış, duvarların kalınlığı, 
malzemeleri incelenmiş hatta odalardaki masa, sandalye, dolap gibi standart eşyalar bile 
analiz edilmişti.  
 
Müzakere heyetindeki bazı kişiler savcı odasının bulunduğu 6. kattan çıkartılarak, adliyenin 
bodrum katına indirildi. Bir kısmı ise operasyona tanık olmaları istenmiş olacak ki, katta 
tutuldu. 
 
“Katliam hazırlığı yapılıyor.” 
 
6. kat boşaltıldığında saat 19:57 idi. Polis üssü haline getirilen yan odadan çıkartılan 
avukatlar, Twitter hesaplarından, katın boşaltıldığını ve içeriye müdahale edilebileceğini 
duyurdular. Bitmek bilmeyen dakikalar başlamıştı. Bu esnada eylemcilerin Twitter 
hesabından ise halen emniyet yetkililerinin canlı yayında 3 katil polisin ismini 
açıklayacaklarına dair paylaşımlar yapılıyordu. Saat 20:26’da iki müzakereci avukat Ebru 
Timtik ve Şükriye Erden’in de bağlı olduğu Halkın Hukuk Bürosu’nun resmi Twitter 
hesabından “Adliye’de katliam hazırlığı yapılıyor.” twiti atıldı. Avukat Ebru Timtik eylemcilerle 
hayattalarken son görüşen kişiydi… 
 
İlk bomba kapıya 

40
 ​
http://www.yonhaber.com/guncel/caglayanda­nfaz­gordum  
41
 ​
http://www.milliyet.com.tr/iste­iplerin­koptugu­an­­gundem­2037879/  
 
Bu esnada polisler bomba düzeneklerini hazırlamışlardı. Katta bulunanlardan kulaklarını 
kapamaları istendi. Önce odanın kapısına yerleştirilen fünye patlatıldı. Ancak işler polislerin 
hesap ettiği gibi gitmemişti. Patlayan bomba kapının arkasına yığılan barikatı aralayamadı. 
Operasyonun başladığını patlama sesiyle fark eden eylemciler, içeriden kapıya ateş açtılar. 
 
“Patlama ile silah sesleri arasında 5­6 dakika var.” 
 
Eylemi haber alır almaz Çağlayan Adliyesi’ne giden ve operasyon sonrasına kadar, yüzlerce 
gazeteci ile birlikte adliye önünde gelişmeleri takip eden Erdal Emre isimli gazeteci ise, daha 
sonra Yön Haber isimli internet sitesinde kaleme aldığı yazıda, operasyona canlı şahit 
olduğunu belirtti. Emre, ilk patlama ile silah seslerinin duyulması arasında 5­6 dakika süre 
geçtiğini iddia ediyordu. 
 
“Seçim öncesi güç gösterisine ihtiyaç duyan AKP, devletin savcısını feda etme 
pahasına infaz yolunu seçti. 49 vatandaşımızı  kaçıran ve her gün kafa kesen IŞİD ile 
aylarca pazarlık yapan ve bununla da övünen hükümet Çağlayan’da neden kısa 
sürede operasyon yapmıştır?  Bir çok ülkede benzer eylemlerde pazarlık günlerce 
sürer. Süre uzatılarak eylemcilerin yorulmaları, enerjisiz kalmaları , kafalarının 
karışmaları sağlanır. AKP bu yolu tercih etmemiştir. 
 
Diyeceksiniz ki pazarlık devam ederken eylemciler ateş açtılar ve operasyon bu 
şekilde başladı… 
 
Bu resmi açıklama pek inandırıcı değil. 
 
Çağlayan Adliyesi önündeki yüzlerce gazeteci,  hep birlikte önce büyük bir patlama 
sesi duyduk. Patlama sesinden sonra 5­6 dakika sessizlik oldu. Ardından da bir el 
silah sesi geldi. Yine sessizlik oldu ve üst  üste silah sesleri dakikalarca sürüp gitti. 
 
(...) Sonradan ortaya çıkan bilgilere göre büyük patlama polisin  sis ya da gaz 
bombası. Patlama öncesi silah sesi gelmediğine göre nasıl oluyor da  ilk ateşi 
eylemciler açıyor? 
 
Eylemciler, arkadaşımız Ahmet Şık’ın sorularını yanıtlarken talepleri yerine getirilirse 
savcıyı vurma niyetinde olmadıklarını ve pazarlığın devam ettiğini söylediler.  Ne 
devlet ne de örgüt tarafından pazarlığın bittiği açıklaması gelmediğine göre neden 
aniden savcı vurulsun? 
 
Örgüt önce 4 talep öne sürdü ve 15:35’e kadar süre verdi. Sonra talepleri 1’e indirdi 
ve verdiği süre saatlerce aşılmasına  rağmen ateş etmemişken neden birden bire 
ateş etsin? 
 
Böyle eylemlerde örgütler propaganda amaçlı olarak mümkün olduğu kadar süreyi 
uzatırlar. (devlet de bu nedenle yayın yasağı getirdi)  Operasyon yapılmadan örgüt 
bu süreyi kullanmak yerine neden ateş etsin? 
 
Savcının odasındaki telefon açıktı ve sesler kaydediliyordu. Örgüt tarafından 
yayınlanan ses kaydı da resmi açıklamayı yalanlıyor. Bu durumda operasyon emrini 
kim verdi?”42 
 
 
“Uyarı ateşi açtık.” 
 
Aynı anda adliyenin dışında bekleyen yüzlerce basın mensubu ve vatandaş da duyulmaya 
başlayan patlama ve silah seslerini canlı yayınla milyonlara duyurdu. Tam bir kaos ortamı 
hakimdi. Adliyenin önünde bulunanlar “Operasyon başladı, silah sesleri geliyor, bomba 
patladı.” derken, eylemcilerin kullandığı Twitter hesabından ise “Odaya girmeye çalıştılar, 
uyarı ateşi açtık.” şeklinde bir twit atıldı. 
 
“Uzaklaşın, öldürürüz.” 
 
Eylemden sonra örgüte yakın kaynaklar tarafından internette paylaşılan operasyon anına ait 
ses kayıtlarından anlaşıldığı üzere iki eylemci, bombanın patlaması üzerine kapının 
dışındaki polislere “Uzaklaşın, öldürürüz!” diye sesleniyor. Ses kaydına göre Savcı Mehmet 
Kiraz ilk bomba patlayıp silahlı çatışma başladığında halen hayattaydı. 
 
Canlı yayında operasyon 
 
Gün boyu devam eden eylemin her aşaması olduğu gibi, silahlı çatışmayla biten sonu da 
sosyal medyadan canlı yayınlanıyordu. Eylemcilerin Twitter hesabı, polis müdahalesi ve 
çatışma başladığı andan itibaren olanları saniye saniye aktarmaya başladı. İddiaya göre 
eylemciler kendi telefonlarını, olan bitenin duyulacağı şekilde açık bırakmışlar ve odaya 
girmeye çalışan polise karşı savunmaya geçmişlerdi. Twitleri ise bir başka yerden, odadaki 
sesleri ve eylemcilerin aktardıklarını dinleyen biri atıyordu. 
 
 Marş söyleyerek öldüler 
 
Operasyon başladığında 6. katta olan müzakereci avukatların aktardığına göre, ilk 
patlamanın ardından kısa bir sessizlik olmuş, ardından ise silah sesleri başlamıştı. Bu 
esnada içerideki eylemciler sloganlar atmaya  ve marşlar söylemeye başladılar. Polis 
ordusuna karşı iki kişi ve tek bir silahla çatışan eylemciler, artık kendileri için kaçınılmaz 
gözüken ölüme marş söyleyerek gidiyorlardı : 
 
“Ellerimizde silahlarımız, sloganlar dillerimizde, kucaklıyoruz ölümü. Varsa cesaretiniz 
gelin, silahınız, bombanızla gelin. Varsa cesaretiniz gelin.”43 
 
İkinci bomba duvara 
 

 ​
42
http://www.yonhaber.com/guncel/caglayanda­nfaz­gordum  
43
 
http://jiyan.org/2015/04/02/halkin­hukuk­burosu­caglayanda­muzakere­surecinde­yasanilanlari­acikladi/  
Polisler odanın yan duvarına yerleştirdikleri ikinci bombayı da patlattılar. Tuğla duvarın 
patlatılması üzerine oda toz ve moloz parçalarıyla doldu. Buna silahlardan çıkan barut 
dumanı da eklenince görüş mesafesi sıfıra indi. Duvarda açılan delik beklendiğinden küçük 
olunca odaya girebilmeleri yine mümkün olamadı. Ancak delikten içeri otomatik silahlarla 
hedef gözetilmeden ateş edilmeye başlandı.  
 
Kapıyı koçbaşı ile kırdılar 
 
Polisler yeniden ilk etapta giremedikleri kapıya yöneldiler. Koçbaşı olarak tabir edilen ve çelik 
kapıların kırılmasında kullanılan alet ile kapı ve arkasına yığılmış olan barikatta gedik 
açılmaya çalışıldı. Sonunda barikat aşıldı. Bu esnada polisler duvardan ve kapıdan otomatik 
tüfeklerle içeriyi tarıyor, eylemciler ise 10 mermi kapasiteli 7.65 mm çapındaki sahip oldukları 
tek silahla karşılık veriyordu. Halkın Sesi Tv isimli Twitter hesabı bu esnada eylemcilerin 
vurulduğunu ve durumların ciddi olduğunu duyurdu. 
 
“Hepimizi öldürecekler. Halkımız sizi çok seviyoruz.” 
 
Güç dengesinin daha en başından adaletsiz dağıtıldığı çatışmanın sonunda polisler odaya 
tamamen girdi. Ölümü marşlar ve “Berkin’in katili AKP’nin polisi” sloganlarıyla karşılayan 
eylemciler, son olarak Twitter hesaplarından “Hepimizi öldürecekler.” ve “Halkımız sizi çok 
seviyoruz. Hakkınızı helal edin.” yazan iki twit paylaştılar. Bu onların son sözleri, halka ise 
son mesajlarıydı… 
 
Saat 20:44’te atılan twitte ise “Savcı vuruldu.” yazıyordu. 
 
Öldükleri halde ateş devam etti 
 
İki eylemci ve Savcı Mehmet Kiraz kurşunların hedefi olmuş ve olay yerinde hayatlarını 
kaybetmişlerdi. Eylemcilerin Twitter hesabını yöneten kişi de aynı anda bunu milyonlara ilan 
etti ve “Arkadaşlarımız vurularak öldürüldü.” dedi. Ancak polisler, eylemciler vurulduktan 
sonra dahi ateş etmeye devam ettiler. Ta ki “emreden bir sesin” ateşi kesmelerini 
söylemesine kadar…Olayların tanığı Avukat Ebru Timtik’e göre timler içeri girdikten sonra bir 
polis diğerine “Yapma, yapma!” diye bağırdı. Yani belki de eylemcilerden biri yaralı 
haldeyken infaz edildi.44 Bu esnada içeride bubi tuzağı olabileceğini düşünen polis, hemen 
bomba aramasına geçti ve eylemcilerden birine ait olan çantayı fünyeyle havaya uçurdu.45 
 
Polisler odaya girdiklerinde ve ateş kesildiğinde Savcı Mehmet Kiraz, fünyeyle patlatılan 
duvarın karşısında duvara yaslanmış halde oturur vaziyette bulunmuştu. Savcının başında 
ve göğsünde kurşun delikleri vardı. Üstü başı moloz ve tuğla parçaları içindeydi. 
 
25 dakika süren operasyon 
 
Tanıklara göre operasyon polislerin içeriye bir türlü girememesi ve kapı ile duvarda 
planladıkları gibi delik açamamaları nedeniyle 20­25 dakika kadar sürdü. Oysa gündüz 

44
 ​
http://www.direnisteyiz.org/haber/operasyon­muammasibir­polis­diger­polise­yapma­diye­bagirdi/  
45
 ​
http://www.internethaber.com/caglayanda­8­saat­neler­yasandi­777959h.htm  
operasyon planlanırken maksimum 3 dakika sürmesi ve savcının sağ kurtulması 
hesaplanmıştı. Kısacası operasyon başarısız olmuş, içeriden savcı dahil herkesin sağ çıkma 
ihtimali varken polisin beceriksizliği sonucu ortalık kan gölüne dönmüştü.46  
 
Bilanço üç ölü 
 
Operasyonun faturası çok ağırdı. Silah sesleri sona erdiğinde odada Savcı Mehmet Kiraz, 
eylemciler Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol ölü olarak yatmaktaydı. Üçünün de bedenleri 
tabiri caizse kurşun yaralarıyla delik deşikti. 
 
Savcı hastaneye götürüldü 
 
Saat 20:44’te savcı ve eylemciler vurulurken, tam 9 dakika sonra saat 20:53’te adliye 
kapısına yanaştırılan bir ambulansa sedye üzerinde kanlar içerisinde biri bindirildi. Bu kişi 
Savcı Mehmet Kiraz’dı. Ambulans sirenler çalarak adliyeden uzaklaştı. Bu esnada savcının 
ölmediği, hafif yaralı olduğu ve bayıldığına dair bir bilgi duyuldu. 
 
Basın açıklaması 
 
Saatler 21:22’ye geldiğinde gün boyu adliye önünde bekleyen haberciler adliye içerisine 
alınmaya başlandı. Bu esnada eylemcilere ait Twitter hesabı, sadece eylemcilerin öldüğünü 
doğrulamış, savcı için ise sadece “vuruldu” ifadesini kullanmıştı. Kaos ve bilgi kirliliği her 
yerdeydi ve Başsavcılık tarafından yapılacak basın açıklaması bekleniyordu. Saat 21:43’te 
beklenen basın açıklaması, İstanbul İl Emniyet Müdürü Selami Altınok tarafından yapıldı.  
 
“Bugün iki terörist adliyemize girerek savcımız Mehmet Selim Bey’in odasına 
girmişler ve rehin almışlardır. Altı saat boyunca gerek Emniyet teşkilatı, gerek 
başsavcılığımız, vekillerimiz iletişim kanallarını açık bırakmak suretiyle yapılması 
lazım gelen bütün görüşmeleri yapmış, bu arada İstanbul Barosu Başkanımız Ümit 
Kocasakal da bu iletişim kanallarının kurulmasında Emniyet teşkilatına yardımcı 
olmuştur. 
 
Altı saat boyunca sabırla ve metanetle ve bütün güvenlik önlemlerini almak şartıyla 
yapmış olduğumuz çalışmalar sonucunda maalesef teröristlerle telefonla iletişim 
kurulduğu bir anda rehin almış oldukları başsavcımızın odasından silah seslerinin 
gelmesi üzerine Emniyet birimlerimiz, güvenlik kuvvetlerimiz odaya operasyon 
yapmışlardır." 
 
Emniyet Müdürü’nün açıklaması, görgü tanıklarının ifadesinin aksini söylüyordu. Müdüre 
göre polisler “sabır ve metanetle” pazarlık yürütmüş, iletişim devam ederken  birden bire, 
ortada bir neden yokken de savcının odasından silah sesleri gelince, odaya girmek zorunda 
kalmışlardı.47 
Erdoğan polisi tebrik etti 
 

46
 ​
http://mobil.zaman.com.tr/gundem_skandalin­sirri­kapilarda_2286878.html  
47
 ​
http://odatv.com/mob_n.php?n=savciyi­rehin­aldik­3103151200  
Operasyonun ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ilk açıklamayı yapan üst 
düzey yetkili oldu. Polislerin silah sesleri duyulması üzerine odaya girdikleri şeklindeki 
açıklamasını tekrarlayan Erdoğan, başarılı geçen operasyon için de emniyet teşkilatını tebrik 
etti.48 
 
Ne var ki Erdoğan’ın “başarılı geçti” dediği operasyondan savcı dahil kimse sağ 
çıkamamıştı... 
 
Savcı hastaneye gittiğinde ölüydü 
 
Savcı Mehmet Kiraz kameraların önünde kanlar içinde sedyeyle ambulansa bindirilmiş ve 
olayın ardından da yaralı olduğu bilgisi açıklanmıştı ancak çok geçmeden savcının öldüğü 
bilgisi geldi.  
 
Çağlayan Adliyesi’nden ambulansla Florance Nightingale hastanesine kaldırılan Mehmet 
Kiraz, çatışmada başından ve göğsünden aldığı kurşun yaralarıyla hayatını kaybetmişti. 
Kalbi ve solunumu durmuş vaziyette hastaneye ulaştırılan savcıya yine de bir saat boyunca 
müdahale edildi ve hayata döndürülmeye çalışıldı. Ancak saat 21:55 itibariyle Savcı Kiraz’ın 
ölümü kesinlik kazandı. 
 
Savcı Kiraz’ın ölümünü İstanbul İl Sağlık Müdürü Selami Albayrak ve Prof. Dr. Çavlan Çiftçi 
hastane önünde duyurdu :   
 
“Saldırı gerçekleştikten 2 dakika içinde Florence Nightingale hastanemize ulaştırıldı. 
Hastanemize ulaştığında çok ciddi bir yaralanma olmuştu. Yapılan bütün 
müdahalelere rağmen, bütün girişimlere ve cerrahi ekibin ve hekimlerimizin gayretine 
rağmen, ne yazık ki bir görev şehidi verdik ve sayın savcımızı kaybettik. Milletimizin 
başı sağolsun." 
 
“Ateşli silah yaralanması... Hem baş, hem göğüste. Tamamen solumu ve kalbi 
durmuş durumdaydı. Tüm müdahaleyi ekibimiz yaptı ve hastayı hemen ameliyata 
aldık. Ancak ameliyata, her türlü müdahaleye rağmen maalesef şehit verdik. 
Geldiğinde hayatını kaybetmişti. Solunumu, kalbi tamamen durmuştu. Hiçbir hayati 
fonksiyonu yoktu. Saat 20.50 sıralarında geldi, 21.55'te kaybettik. Ama geldiğinde 
zaten kaybetmiştik. 1 saat boyunca müdahale ettik. Tüm ekibimiz burada hazır 
bekliyorduk. Savcımızı hemen aldık, maalesef tüm çabalarımıza rağmen kaybettik. 
Başımız sağolsun.”49 
 
Kimliklerini Başbakan Davutoğlu açıkladı 
 
Savcı Mehmet Kiraz’ın da, eylemcilerin de hayatlarını kaybetmesi ve acı bilançonun 
kesinleşmesi üzerine Başbakan Ahmet Davutoğlu bir açıklama yaptı. Davutoğlu da resmi 
söylemi tekrarladı, yani “Biz görüşmeyi sürdürüyorduk, silah sesleri geldi, savcıyı vurdular.” 

48
 ​
http://www.radikal.com.tr/turkiye/erdogan_savcimiz_basindan_3_kursunla_vuruldu­1325664  
49
 ​
http://www.radikal.com.tr/turkiye/savci_kiraz_hayatini_kaybetti­1325673  
dedi. Oysa Davutoğlu’nun iddiasına göre polislere “Savcı kesinlikle sağ kurtarılacak.” talimatı 
verilmişti. 
 
“Olayın olması sonrasında güvenlik görevlilerimiz iki net talimat verilmiştir. İlk talimat 
savcımız sağ salim kurtulması yönündeydi ancak silah seslerinin duyulmasının 
ardından verilen talimat ile operasyon başlatılmıştır. Savcımız ilk etapta yaralı olarak 
kurtarılmıştır 
 
Maalesef Savcı Mehmet Selim Kiraz şehit oldu. Değişik hukuk anlayışları içinde 
olaylara yaklaşırız ancak bu terör eylemi karşısında bütün bu farklılıkları unutup omuz 
omuza verme vaktidir. 
 
Bütün medyamıza teröre karşı mücadelede çağrıda bulunuyorum. Emniyet 
görevlilerimize buradan teşekkür ediyorum. Yayın yasağı uygulandı bu benzer 
durumlarda bütün ülkelerde yapılan bir şeydir. Ve bu kurula uyan bütün medya 
mensuplarımıza teşekkür ediyorum. 
 
Teröristlerin kimlikleri tespit edildi. Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol.”50 
 
“Müzakereler gerekirse altı gün sürmeliydi.” 
 
Eylemcilerle müzakerelerin başladığı andan itibaren sürecin içinde olan ve tüm olan bitenin 
birinci elden canlı olarak tanıkları olan Halkın Hukuk Bürosu avukatları da olaydan sonra 
yazılı bir açıklama yaptılar.  
 
Eylemcilerle gün boyu görüşmeleri yürüten müzakereci avukatlar, gerçekleştirilen başarısız 
kurtarma operasyonu ve bunun sonucunda üç kişinin öldürülmesi konusunda emniyet 
yetkililerini suçlarken, polislerin de “siyasi emir” baskısı altında  olduğunu vurguluyordu. 
 
“Görüşmelerin altı saat değil gerekirse altı gün bile sürdürülebileceğini ve mümkün 
olduğunca uzun tutularak yerine getirilmesi mümkün olan ilk talebin karşılanabileceği 
görüşümüzü oradaki siyasi şube müdürüne ve müzakereci polise de söyledik. 
Nihayetinde bu talep soruşturmanın da amacına aykırı olmayıp zaten o zamana 
kadar çoktan yapılması gereken, kamuoyunun uzun zamandır beklediği bir şeyi işaret 
ediyordu. Görüşmeleri sürdürmekle görevlendirilen polislerin kendilerine çok sınırlı bir 
hareket alanı tanıyan siyasi emirlerle hareket ettikleri yolundaki gözlemimizi de 
sizlerle paylaşmak gerektiğini düşünüyoruz.”51 
 
“Katiller açıklanmalıydı.” 
 
Halkın Hukuk Bürosu’nun açıklamasında, müzakerelerin birinci maddesi olan Berkin Elvan’ın 
katil zanlısı polislerin isminin açıklanmasının, zaten soruşturma dosyasının da amacı olduğu 
belirtilerek, bunun adaleti ve hakkaniyeti sağlayacağı söyleniyordu : 

 ​
50
http://www.radikal.com.tr/turkiye/basbakan_davutoglu_konusuyor­1325675  
51
 
http://jiyan.org/2015/04/02/halkin­hukuk­burosu­caglayanda­muzakere­surecinde­yasanilanlari­acikladi/  
 
“Olaydan sonra Emniyet Müdürü ve Valinin yaptığı devletimiz büyüktür kimse onu 
zaafa uğratamaz açıklamasının sorunları çözmede bir yarar sağlamadığı açıktır.  
 
Bunun aksine, hakim ve savcıların örgütlenerek meslektaşlarını koruması Berkin 
Elvan’ın katillerinin bulunması yönünde çaba harcamaları ya da en azından bunun 
takipçisi olunacağını bildirmeleri gerekirdi. Bu hem hakkaniyete ve halkın taleplerine 
uygun bir davranış olurdu hem de sorunun çözümünde katkı sağlardı. 
 
Örgütlü ve kendine güvenli bir toplum olmamamız hem siyasi iktidarın niteliği gereği 
uyguladığı baskı ve politikaların bir sonucudur hem de bundan sonra eşit özgür 
bağımsız bir ülke kurmamız önünde önemli bir engeldir.”52 
 
Emri kim verdi? 
 
Öte yandan, İstanbul Emniyeti’nde bir dönem Organize Suçlar Şube Müdürü olarak görev 
yapan ve Emniyet içindeki “Cemaat temizliği” sırasında görevden alınan Nazmi Ardıç da 
kendi Twitter hesabından rehine eylemini ve ardından düzenlenen operasyonu 
değerlendirmişti. 
 
Yılların tecrübeli polisi Ardıç’a göre eylem boyunca yürütülen kriz yönetimi baştan sonra 
affedilmez hatalarla doluydu. Her şeyden önce müzakereler devam ederken ve görüşmelerin 
seyri iyi yöndeyken operasyon düzenlenmesi en büyük hataydı. Ardıç’a göre eğer birileri 
“yukarıdan” operasyon emri vermeseydi, Savcı Kiraz sağ olarak kurtarılabilir, eylemciler de 
öldürülmezdi. 
 
“Rehine operasyonlarında başarı kriteri teröristlerin ölü ya da sağ olarak ele geçmesi 
değil, rehinenin sağ olarak kurtarılmasıdır,  bütün dünyada temel kriter budur. 
Rehinenin kurtarılması için de profesyonelce müzakere yürütülmesi gerekir. Silahlı 
müdahale ise risklerin minimize edilmesine bağlı olarak en son çare olarak 
düşünülür. Yani rehinenin öldürülmesi girişimi olduğunda son çare olarak silahlı 
müdahale yapılır. 
 
Rehine müzakerelerinde teröristler süre tahdidi koymuşlarsa müzakerelerde ilk hedef 
bu süre tahdidinin kaldırılması olmalıdır. Bu olayda teröristler süre tahdidi koydular ve 
15:36’ya kadar 3 saat süre verdiler. Müzakereler profesyonellerce yapılmamış 
olmasına rağmen müzakereyi yürütenlerin iyi niyetli gayretleriyle bu süre tahdidi 
uzatılabildi. Bunun anlamı şudur: süre tahdidi uzatıldığında veya kaldırıldığında 
rehinenin müzakereyle kurtarılma ihtimali artmış demektir. Ancak müzakereler 
profesyonel görevlilerce yürütülmediğinden dolayı bunu bile anlamaları mümkün 
olmadı. 
 
2013 yılına kadar İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde neredeyse tüm birimlerde rehine 
müzakereleri konusunda eğitilmiş uzman personel vardı. Ancak 17 Aralık'tan sonra 
filin züccaciye dükkanına girdiği gibi emniyete girenler bu hassasiyeti de gözetmeden 
52
 a.g.e.  
personeli dağıttılar. Acaba şu anda operasyonel birimlerde uzman müzakereci var 
mıdır, bilmiyorum. Ama İstanbul Emniyet kadrosunda mutlaka bir yerlerde vardır. Bu 
müzakere uzman personel eliyle yürütülseydi başarı şansı artacaktı. Ama 
operasyonu yöneten İl Emniyet Müdürü bile polis değil. Kendisi mülkiyeli bir valiyken 
17 Aralık 2013'teki yolsuzluk operasyonlarından sonra İstanbul Emniyet Müdürü 
olarak görevlendirildi. Hayatında hiç böyle bir operasyonu yönetmemiş ve yaşamamış 
bir emniyet müdürü (vali) bu operasyonu yönetiyor. 
 
Rehine operasyonunda müzakereci, operasyon timi ve destek ekibi arasında bir 
koordinasyon gerekir. Bunu da operasyon amiri sağlar. Müzakereyi yürüten avukatlar 
‘biz müzakere yürütürken birden operasyon başladı.’ diyorlar. Bu bir koordinasyon 
eksikliğini gösteriyor. Müdahalenin gerekliliğine, zamanına ve müdahale şekline kim 
karar verecek? Tabi ki gerekli istişarelerden sonra operasyon amiri... Operasyon 
amiri operasyon talimatını Başbakan’dan almış. Başbakan Davutoğlu operasyon 
talimatını kendisinin verdiğini açıkladı. Mesleki bilgi ve tecrübesi olmayınca, yönetme 
zafiyeti yaşayınca Başbakan’dan talimat isteniyor. Başbakan oradaki şartları nereden 
bilsin? Garipliğe bakın ki Başbakan bu talimatı veriyor. Başbakan polis mi? Bu 
konularda uzman mı ki bir uzmanın vermesi gereken kararı veriyor? 
 
Açıkladığım acemilik ve işgüzarlıklarla, teröristlerin süre tahdidini uzatmış olmalarıyla 
artan rehineyi kurtarma şansı heba ediliyor. Ayrıca müdahaleyi rehine kurtarma 
operasyonlarında yetkili olan özel harekat yapmıyor, TEM şubenin operasyon timi 
yapıyor. EGM operasyon yönetmeliğinde bu türden operasyonlarda özel harekat 
polisi yetkili kılınıyor.”53 
 
Savcıdan 10 kurşun çıktı 
 
Operasyon bittikten sonra, henüz Savcı Mehmet Kiraz’ın öldüğü haberi resmen 
doğrulanmadan önce, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere açıklama 
yapan yetkililer savcının vücudunda 5 kurşun yarası olduğunu belirtiyorlardı. 
 
Ancak savcıya ilk müdahaleyi yapan Florance Nightingale hastanesinin müdahaleden sonra 
kaleme aldığı raporda, 5 değil tam 10 kurşun yarasından bahsediliyordu. Üstelik bu kurşun 
yaralarının giriş deliklerinin bir kısmı önden, bir kısmı arkadandı. Yani Savcı Kiraz, iki ateş 
arasında kalmıştı.  
 
Savcı Kiraz’a isabet eden kurşunlardan 3 tanesi başında, 6 tanesi göğüs ve omuz 
bölgesinde, 1 tanesi ise bacaklarındaydı. 
 
“Sağ göğüste 1, sol köprücük kemiği altında kalp hemen üstünde 1, sol diyafram 
bölgesinde 1, sağ omuz ön yüzünde 1, sağ omuz arka yüzde 2, sol diz üstünde 1, 
kafa bölgesinde 3 adet kurşun girişi (toplam 10 adet) tespit edilmiştir.” 
 

53
 ​
https://eksisozluk.com/entry/50291981  
Uzmanlara göre vücudun farklı yerlerindeki fazla sayıda mermiler, hedef gözetilmeden ateş 
edildiğinin göstergesiydi. Yani Savcı Kiraz, çapraz ateş arasında kalmış ve rastgele 
kurşunlar vücuduna saplanmıştı.54 
 
Bitişik atış yok 
 
Rapordaki en önemli ayrıntılardan ikisi şuydu :  
 
1. Savcı Kiraz’a aynı bölgeden hem önden, hem arkadan kurşunlar isabet etmişti.  
2. Bitişik atış izine rastlanmamıştı. Yani Savcı Kiraz, çok yakın mesafeden, vücuduna 
dayanan bir silahla vurulmamıştı. Bütün kurşunlar belli bir mesafeden gelmişti. Bu da, 
Savcı Kiraz’ın iddia edildiği gibi eylemciler tarafından infaz edilmediğinin kanıtıydı. 
 
 ​
Hastaneye götürüldüğünde ölmüştü 
 
Hastane raporundaki bir başka nokta ise, Savcı Kiraz’ın ölüm haberini verirken hastane 
yetkililerinin ifade ettiği gibi, savcının hastaneye ulaştırıldığında zaten ölmüş olduğuydu. 
Oysa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Emniyet Müdürü ve diğer yetkililer, 
Savcı Kiraz’ın 5 kurşun yarası ile yaralandığını, hastanede tedavi altında ve hayatta 
olduğunu açıklamışlardı. Anlaşılacağı üzere bu açıklamalar gerçekleri yansıtmıyordu.  
 
Hastane raporuna göre Savcı Mehmet Kiraz geldiğinde solunumu ve kalbi durmuştu. Bilinci 
kapalıydı. Nabız ve tansiyonu sıfırdı. Göz bebekleri genişlemişti, ışığa tepki vermiyorlardı. 
Kısacası, Savcı Mehmet Kiraz’ın beyin ölümü gerçekleşmişti.55 
 
“Geç getirildi.” 
 
Rapora göre bu haldeyken bile Savcı Mehmet Kiraz’a solunum ve kalp desteği verildi. 
Hemen ameliyata alındı. Fakat bir saate aşkın uğraşılmasına rağmen yaşam 
fonksiyonlarının geri geldiğine dair en ufak bir belirti görülemedi. Raporda ilk muayene saati 
olarak 20:56 belirtiliyor. Oysa görgü tanıklarına ve emniyet kaynaklarına göre eylemcilere 
yönelik operasyon saat 20:27’de başlamıştı. Yani silah sesleri ile hastaneye giriş arasında 
tam 29 dakika vardı.56 
 
Eylemcilerin bedenleri delik deşik 
 
Polis operasyonu sonucunda Savcı Mehmet Kiraz vücudunun çeşitli yerlerinden 10 kurşun 
yarası alırken, eylemciler Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol’un vücutları ise kurşunlardan 
delik deşik, yüzleri tanınmayacak haldeydi. 
 

54
 ​
http://www.radikal.com.tr/turkiye/sok_savci_kirazdan_10_kursun_cikti­1328235  
55
 
http://www.zaman.com.tr/gundem_hastane­raporu­skandali­ortaya­cikardi­sehit­savcidan­10­kursun­cikti
_2287101.html  
56
 a.g.e. 
Adli Tıp Kurumu’nda gerçekleştirilen otopsiye Avukat Özgür Yılmaz da katılmıştı. Ancak 
yetkililer otopsi sonucu Yılmaz’a tutanak vermediler. 
 
Yılmaz’a göre Yayla’nın bedeninde dokuz kurşun yarası vardı. Bedenindekilere ek olarak 
kafasından da vurulmuştu. Her iki cesedin yüzleri de tanınmayacak haldeydi.57 
 
Odada 180 kurşun deliği, 43 mermi kovanı 
 
Öte yandan operasyondan sonraki günlerde apar tomar tadilat yapılan Savcı Mehmet 
Kiraz’ın odasının duvarlarında tam 180 kurşun deliği tespit edildi. Cumhuriyet Gazetesi’nin 
haberine göre operasyon sırasında odanın duvarlarında ve kapısı delik deşik olmuştu. 
Kurşun deliklerinin 150 tanesi operasyonu gerçekleştiren polislerin otomatik silahlarından, 30 
tanesi ise eylemcilere ait 7,65 mm çapındaki tek tabancadan çıkmıştı.  
 
Polis raporuna göre odada 43 adet boş kovan, eylemcilerin 7,65 mm çapındaki Fransız 
Onlusu tabir edilen tabancasına ait ise 21 dolu mermi bulundu. Silah da eylemcilerin 
cesetlerinin hemen yanındaydı.58 
 
Odanın bombayla patlatılan duvarında ise 150 cm yüksekliğinde, 50­60 cm genişliğinde bir 
delik meydana gelmişti.59 
 
Başsavcılık “10 mermi” raporunu yalanladı 
 
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu ise Savcı Kiraz’ın vücudunda 10 mermi 
yarası bulunduğuna dair hastane raporunu yalanladı. Salihoğlu, Savcı Kiraz’ın vücudunda 10 
değil, 5 mermi giriş deliği olduğunu, 3 yerde de mermi sıyrığı yaralanması olduğunu iddia 
etti.  
 
Ayrıca Salihoğlu, otopside Savcı Kiraz’ın vücudundan, eylemcilerin kullandığı silahınkiyle 
aynı çapta iki adet mermi çekirdeği çıkartıldığını, atışlardan birinin ise kafaya bitişik 
yapıldığını iddia etti.60 
 
Öte yandan olaydan sonraki günlerde Twitter’dan paylaşımda bulunan dönemin CHP 
İstanbul Milletvekili ve eski Cumhuriyet Savcısı Ali Özgündüz de, kendisine Savcı Kiraz’ın 
kesin otopsisi ile ilgili bilgiler geldiğini belirtti ve Savcı Kiraz’ın vücudundan iki adet 7,65 
mm’lik mermi çekirdeği çıkartıldığını doğruladı ancak bu mermilerin eylemcilerin silahından 
çıktığını kesin olarak belirtmedi. Özgündüz balistik raporlarının beklenmesi gerektiğini yazdı.
61
 
 
Aynı gün gazetelere konuşan Özgündüz, sav​ cının vü​
cu​
dun​da po​lis kur​
şu​
nu da ol​
du​ğu​
nu 
savundu. “Fi​ yas​ko ol​ du​ğu ke​ sin.” diyen Özgündüz, “Amaç sav​ cı​
yı kur​
tar​
mak​tan zi​
ya​
de 

57
 ​
http://www.bianet.org/bianet/insan­haklari/163489­avukatlari­yayla­ve­dogruyol­un­otopsisini­anlatti  
58
 a.g.e 
59
 ​
http://t24.com.tr/haber/savci­kirazin­odasindan­180­kursun­izi­cikti,292908  
60
 ​
http://www.bugun.com.tr/gundem/sehit­savciyla­ilgili­ortaligi­karistiran­iddia­haberi/1575334  
61
 ​
http://acikhaber.net/ozgunduz­savci­kirazin­balistik­raporuna­dikkat­cekti/  
te​rö​
rist​
le​ri öl​
dür​
mek. Bun​ lar he​def gö​
zet​
mek​ si​
zin ta​ra​
mış​. Bu es​
na​da sav​
cıya da po​
lis 
kur​şu​nu isa​ bet et​
miş ola​
bi​
lir. Emri verenler ve po​lis​
ler  hak​kın​
da so​
ruş​
tur​
ma açıl​
ma​
sı la​zım.” 
62
ifadelerini kullandı.  
 
Kesin rapor 17 gün sonra 
 
Savcı Mehmet Kiraz’ın Adli Tıp Kurumu tarafından yapılan otopsisine ait kesin rapor ise 
olaydan 17 gün sonra savcılığa ulaştırıldı. 2 savcı, 3 doktor, 2 asistan toplam 11 kişinin 
imzasının bulunduğu kesin otopsi raporunda  Savcı Kiraz’ın vücudunda kaç mermi girişi 
olduğundan bahsedilmiyordu. Ancak vücuttan 2 adet 7,65 mm çapında mermi çıkartıldığının 
altı çiziliyordu. 
 
Rapora göre Savcı Kiraz’ın ölüm nedeni “Ateşli silah mermi çekirdeğine bağlı kafatası, kot ve 
skapula kemik (kürek kemiği) kırığıyla birlikte beyin kanaması, beyin doku harabiyeti ve iç 
organ yaralanmasından gelişen iç kanama.” idi.63 
 
Balistik inceleme yapılmadı mı? 
 
İstanbul Emniyeti’nde uzun süre görev yapan ve 17 Aralık sürecinden sonra cemaat 
bağlantılı olduğu gerekçesiyle görevden uzaklaştırılan eski İstanbul Organize Suçlar Şubesi 
Müdürü Nazmi Ardıç, otopsi raporlarının ardından şok bir iddia ortaya attı. 
 
Ardıç’a göre Savcı Kiraz’ın cansız bedeninden çıkartılan kurşunların balistik incelemesi 
yapılmamıştı. Yani bu mermiler polislerin silahına da ait olabilirdi. 
 
“Savcıda tam 10 isabet var. 3 başında, 5 göğsünde, diğerleri ayaklarında. Teröristler 
savcıyı kalkan yapmışlar.  Acaba şehit olduktan sonra mı, yoksa sağ iken mi kalkan 
yaptılar? Şehit olduktan sonra yapmaları zor, ayakta tutamazlar. Şimdi otopsi ve 
silahlarla, mermi çekirdek ve kovanlarının inceleneceği balistik inceleme çok önemli. 
Ama bu gün kulağıma balistik inceleme yazısının kriminal laboratuvarından geri 
alındığı ve bu incelemenin Adli Tıp’a yaptırılacağı geldi. Umarım doğru değildir. Bu 
türden teşebbüs ya da uygulamalar şaibe doğurur.”64 

Gerçekten de olayın ardından bugüne kadar Savcı Mehmet Kiraz’ın bedeninden çıkartılan 
mermilere ait bir balistik raporu kamuoyu ile paylaşılmadı. 
 
“Büyük ihmaller var.” 
 
Em​ ni​
yet Ge​nel Mü​
dür​ lü​
ğü Özel Ha​ re​
kat Dai​re Baş​kan​
lı​
ğı​
’n​
da uzun yıl​ lar öğ​ ret​
men​ lik ya​
pan 
Po​lis Hak​
la​
rı Sa​
vu​
nu​ cu​la​rı Der​
ne​
ği Baş​ka​nı Fu​
at Çak​ma​k’​a gö​re, ateş​li si​
lah, fi​
şek, ko​van 
ve mer​ mi çe​
kir​
de​
ği in​
ce​ le​
me ra​por​
la​
rı​
 bir an ön​
ce açık​
lan​ma​ lıydı. Gazetelere yansıyan 

62
 ​
http://www.bugun.com.tr/gundem/sehit­savciyla­ilgili­ortaligi­karistiran­iddia­haberi/1575334  
63
 
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/255751/Savci_Kiraz_in_otopsi_raporu_aciklandi..._Kac_mer
mi_oldugu_muamma.html  
64
 ​
https://eksisozluk.com/entry/50291981  
haberlere göre, po​ li​
sin zan al​ tın​ da kal​ma​sı​
nın ön​len​me​ si ge​rek​ti​
ği​ni söy​le​
yen Çak​ mak, 
Sav​ cı Kiraz’nın vü​ cu​dun​ da po​ lis kur​şu​nu çık​
ma​ sı ha​lin​
de so​ ruş​tur​ma açıla​ ca​ğı​
nı kay​ det​ti. 
Çak​ mak, şun​ la​
rı söy​ le​di: “Te​rö​ rist​
le​
rin sav​cı​
yı şe​
hit et​me​ si için ka​ fa​sı​
na bir el ateş et​ me​ si 
ye​ter​
li. Ne​ den 10 de​ fa ateş et​ sin? Ça​ tış​
ma​ ya gir​
miş​ken ne​ den kur​ şun har​ ca​sın​lar, içe​ri​
ye 
gir​
me​ ye ça​ lı​
şan​la​ra ateş eder​ ler. Sı​cak te​mas 8­10 sa​ ni​
yede bit​ me​ liy​
di. 25 da​ki​
ka sü​ rer mi? 
Çok bü​ yük ih​ mal​ ler var. Sav​ cının vü​ cu​du​
na ön​ den ve ar​ ka​dan gi​ riş var. Po​lis ate​şiy​le de 
65
sav​cı​
 ya​ ra​ lan​mış ola​ bi​
lir.”  
 
“Kurşunlar kimden olursa olsun operasyon hataydı.” 
 
Yine aynı gün gazetelerde yer alan bir başka haberde ise Güvenlik Stratejileri Araştırma 
Merkezi Başkanı Ercan Taştekin operasyonun dışarıdan yönlendirilip yönlendirilmediğinin 
önemli olduğuna dikkat çekiyordu :  
 
“Dışarıdan talimatla operasyon yapıldıysa çok vahim. İlk silah sesi içeriden gelince mi 
operasyon yaptılar? Polisin operasyonunu hissettiklerinde savcımızı şehit ettilerse bu 
çok büyük hata. Savcımızın vücudunda 10 kurşun varsa, bu kurşunlar teröristlerin 
silahından çıkmış olsa da kabul edilemez. Bu polisin iyi konuşlanamadığını gösterir.”
66
 
 
Erdoğan’dan savunma dokunulmazlığına tehdit 
 
Olaydan bir gün sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Savcı Mehmet Kiraz’ın 
ailesine başsağlığı ziyaretinde bulundu. Savcı Kiraz’ın evine giden ve burada hakim olan eşi 
ve anne­babası ile görüşen Erdoğan, söz konusu eylemi yeni bir İç Güvenlik yasasına 
bahane olarak kullanacaklarının sinyalini vererek, adliyelere giriş çıkışta avukatların üstlerini 
ve çantalarını arayacaklarını, avukat dokunulmazlığının söz konusu olamayacağını savundu. 
Oysa Erdoğan’ın hedef aldığı avukatların aranmaması ilkesinin hedefi, müvekkillerin 
savunma ve delillerinin dokunulmazlığını sağlamaktı. Yani avukat dokunulmazlığı değil, 
savunma dokunulmazlığı söz konusuydu… 
 
“Bu kardeşimizin şahadeti, inanıyorum ki bu ülkede yeni bir tohumlamanın bir vesile 
olacaktır. Bu da halkımızın inşallah uyanışına vesile olacaktır. Demek ki daha farklı 
tedbirler almamız lazım. Onun için de, 'Efendim bunlar cübbeli, cübbeli aranmaz'... 
Hayır... 'Bal gibi de aranır' diyeceğiz ve tedbirlerini alacağız. İşte cübbeli dendi, bu 
şekilde girdiler. Bunlar yıllar öncesinin ne yazık ki şu anda bize faturasıdır. Biz onlar 
da aranmalıdır dediğimizde, çok bize saygısızlık yapıldı. İşte şu anda gelinen nokta 
bu... Onun için, bu konuları da bugün telefonla Başbakanımla görüştüm, 
arkadaşlarımla da görüştüm. İnşallah yarın bu konuları aramızda daha detaylı 
görüşeceğiz ve ne gibi adımlar atacağız, bunları özellikle tespit edeceğiz.”67 
 

65
 ​
http://www.bugun.com.tr/gundem/sehit­savciyla­ilgili­ortaligi­karistiran­iddia­haberi/1575334  
66
 a.g.e. 
67
 ​
http://www.radikal.com.tr/politika/erdogandan_sehit_savcinin_ailesine_ziyaret­1326545  
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bir gün sonra da Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “bunun 
hesabını soracağız.” diyordu.68 
 
Savcı’nın cenazesine devlet töreni 
 
Düzenlenen operasyonda hayatını kaybeden Savcı Mehmet Kiraz, olaydan iki gün sonra 
toprağa verildi. Savcı Kiraz için önce görev yaptığı ve son nefesini verdiği Çağlayan 
Adliyesi’nde devlet töreni düzenlendi. Meslektaşlarının cübbeleriyle katıldığı törende 11. 
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu da vardı. Hükümet 
kanadının ve devlet protokolünün neredeyse tam kadro katıldığı cenaze töreninden sonra 
Savcı Mehmet İpek İstanbul Eyüpsultan Mezarlığı’nda toprağa verildi.  
 
Savcı Kiraz “görev şehidi” olarak kabul edilirken, tören de buna uygun olarak düzenlendi, 
tabutu Türk bayrağına sarıldı. Cenazede konuşan devlet erkanı ise öfkeli ve her zamanki gibi 
tehditkardı. Sanki Savcı Kiraz’ın ölümüne onlar sebep olmamış, ölüm anlamına gelen 
operasyon emrini onlar vermemiş gibi ağız birliği ile eylemciler Yayla ve Doğruyol’dan 
“terörist” ve “tetikçi” olarak bahsediyorlar ve “onların arkasındaki güçlere” tehditler 
yağdırıyorlardı. 
 
Bunlar devletin timsah göz yaşlarından başka bir şey değildi.69 
 
Gazi Mahallesi’ne izin yok 
 
Aynı operasyonda öldürülen savcı şehit sayılarak devlet töreni ile defnedilirken, eylemcilerin 
cenazeleri için ise devlet baskısı daha ilk anda devreye girdi. 
 
Eylemci ailelerinin isteğine ve her iki eylemcinin de vasiyetlerine rağmen, Gazi 
Mahallesi’ndeki mezarlığa gömülmelerine izin verilmedi. Ayrıca Gazi Mahallesi’nde anma 
töreni yapılmasına da izin çıkmamıştı. Cenazeler memleketlere gönderilecekti. Devlet böyle 
uygun görmüştü. 
 
Adli Tıp Kurumu'nda otopsi işlemleri yapılırken bina önüne gelen Şafak Yayla'nın annesi 
Aysel Yayla, gazetecilerin sorularına "Katilleri sakladılar. Oğlumu öldürdüler" şeklinde yanıt 
verdi. 70 
 
Halk Cepheliler arkadaşlarının cenazesini teslim almak ve kendileri defnetmek istediler. Polis 
üzerlerine saldırdı, 30 kişi yaka paça gözaltına alındı. Aynı saatlerde Gazi Mahallesi’nde de 
anma eylemi vardı, polis TOMA’larla kalabalığın üzerine tazyikli su ve biber gazı sıktı, plastik 
mermilerle ateş etti.71 
 
Yayla’nın cenazesinde tehlikeli provokasyon 

68
 ​
http://www.radikal.com.tr/politika/arinc_hesabini_mutlaka_soracagiz­1328130  
69
 ​
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28612376.asp  
70
 
http://www.bianet.org/bianet/siyaset/163473­safak­yayla­nin­annesi­katilleri­sakladilar­oglumu­oldurduler  
71
 ​
http://www.bianet.org/bianet/insan­haklari/163489­avukatlari­yayla­ve­dogruyol­un­otopsisini­anlatti  
 
Aynı gün operasyonda hayatını kaybeden eylemcilerden Şafak Yayla’nın da cenazesi vardı. 
İstanbul’daki Adli Tıp Morgu’ndan kara yoluyla memleketi Giresun’a getirilen Yayla’nın 
cenazesi konvoyla Çanakçı ilçesine girdi. Bu esnada ilçe girişinde bekleyen bir grup, 
konvoya taşlarla saldırıldı. Yayla’nın cenazesi evlerine getirildiği esnada da yine kalabalık bir 
grup, Yayla Ailesi’nin köy evlerini taş yağmuruna tuttu. 
 
Yayla’nın cenazesi tehlikeli bir gerginlik havası ve provokasyonlar altında toprağa verilebildi.  
 
Cenazede Şafak Yayla’nın ağabeyi Bulut Yayla da vardı.72  
 
Toprakta bile yatırmadılar 
 
Şafak Yayla’nın ailesi, evlerine taşlarla saldıran, hatta evi ateşe vermeye çalışan 
saldırganların “Gece mezarı açacağız, cesedi dereye atacağız.” tehditleri üzerine acı veren 
bir karar aldılar. Oğullarının mezarına beton döktürdüler. 
 
Yayla’nın cenazesinin etrafına ve üstüne beton döktüren aile, daha sonra betonun üstünü de 
göstermelik toprakla örttürdü. Böylece yaşamı boyunca şiddete maruz kalan Yayla’nın bari 
cansız bedeni rahat içinde yatsın istediler. 
 
Anne Aysel Yayla soran gazetecilere “Benim cenazemi, benim acımı bana yaşatmadılar. Biz 
halkımıza çok güvendik ama halkımız bize bunu yaptı.” diyordu.73 
 
Baba Şinasi Yayla ise Savcı Kiraz'a Allah'tan rahmet dileyerek, "Ben kendi oğlum tarafında 
olmak zorundayım. Ama inanın, savcı kardeşime de üzüldüm. Onu da yetiştiren bir anne ve 
baba var. O da o fakültelere, dereceler alana kadar anne ve babası neler yaptı, kim bilir? O 
savcı kardeşimin en çok annesine, babasına üzülüyorum. Onlar da bir düş içinde, yani hayal 
kırıklığına uğramışlar. Belki hayalleri yarım kalmış. Çok üzülüyorum. Onlara da başsağlığı 
diliyorum." dedi. 
 
Doğruyol’un cenazesine yoldaşları sahip çıktı 
 
Operasyonda öldürülen diğer eylemci Bahtiyar Doğruyol’un cenazesi de yine İstanbul’daki 
Adli Tıp Kurumu morgundan Ankara’ya gönderildi. Doğruyol’un cenazesini az sayıda 
akrabası teslim aldı ve cenaze işlemleri özensiz bir biçimde yürütüldü. Öyle ki, cenaze 
namazı bile mezarının başında kılınabildi. Aile defin esnasında herhangi bir tören istemedi. 
 
Doğruyol toprağa verildikten bir süre sonra Ankara Halk Cephesi mezar başında bir anma 
töreni düzenledi. Törende kızıl bayrak sallanırken, operasyon sırasında Şafak Yayla ve 
Bahtiyar Doğruyol’un okudukları marş, kendi seslerinden dinletildi. 
Daha sonra ise Mahir Çayan’ın mezarından getirilen toprak, Doğruyol’un mezarına serpildi.  
 

72
 ​
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28625754.asp  
73
 ​
http://www.sabah.com.tr/gundem/2015/04/09/terorist­safak­yaylanin­mezarina­beton­dokuldu  
Ayrıca aynı gün Doğruyol’un okuduğu Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde de bir anma 
töreni düzenlendi, marşlar okundu, Yayla ve Doğruyol için saygı duruşunda bulunuldu.74 
 
Elvan Ailesi’ni “susturan” acı 
 
31 Mart 2015 günü ve takip eden günlerde en çok konuşulan isim Berkin Elvan’dı. Polisler 
tarafından gaz fişeğiyle kafasından vurulduktan sonra 9 ay süren yaşam mücadelesiyle, 16 
kiloya düşmüş ölü bedeniyle, on binlerin katıldığı cenazesiyle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip 
Erdoğan tarafından seçim meydanlarında kalabalığa yuhalatılan annesiyle zaten ülkenin en 
çok konuşulan ama maalesef konuşmaktan bir adım öte gidilemeyen ismi olan Berkin Elvan, 
yine medyadan, sokaktaki vatandaşa kadar herkesin dilindeydi. 
 
Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan, oğlunun katil zanlılarını ortaya çıkarmak ve kamuoyu 
önünde deşifre etmek için yapılan bu eylemi haber aldığı andan itibaren Çağlayan 
Adliyesi’ndeydi. Son ana kadar eylemi barışçıl şekilde bitirmek, Savcı Mehmet Kiraz ve 
eylemcilere bir zarar gelmemesini sağlamak için uğraştı. Oğlunu öldüren polislerle, oğlunun 
intikamını almak isteyenler arasında köprü oldu. Bu zor görevi yerine getirirken, eylemcilere 
“Berkin” diye hitap etti. Hatta canlı yayında konuştuğu eylemciye, “oğlunun katillerinin isminin 
açıklanacağı” sözünü verdi. “Yanınıza geleyim.” dedi, “Savcıyı bırakın, beni rehin alın.” dedi.  
 
Ancak ne Sami Elvan, ne de diğer müzakereciler, devletin kibir ve ceberutluğunu yenemedi. 
O gece o odadan üç cansız bedenin çıkmasının ardından Berkin Ailesi adına Baba Sami 
Elvan son bir mesaj yayımladı ve “Ben bugün Berkin’in acısını 3 kez daha yaşadım.” dedi. 
Aile adına sessizliği seçtikleri açıklamayı “dostlarımıza…” diyerek yaptı : 
 
"Aşık Veysel 'Koyun kurt ile gezerdi fikir başka başka olmasa' demişti. Hiçbirimiz aynı 
durumu, aynı olayı aynı yorumlamıyoruz. Kalbimiz farklı şeyler dese bile bir şekilde 
bulunduğumuz taraf o duruma farklı yorum yapmamızı sağlıyor. Berkin vurulduğunda 
ve öldüğünde böyleydi, savcı Mehmet Kiraz ve iki genç öldürüldüğünde de böyle 
oldu. Tertemiz duygularıyla ayrım gözetmeksizin insanların acılarını sahiplenenler, 
destek olanlar, adaletsizliğe, hukuksuzluğa tertemiz duygularıyla karşı çıkan dostların 
her zaman başımızın üstünde yeri vardır. Bunun dışında kalanların görüşüne saygı 
duyamıyoruz artık. Saygı duymadıklarımız için Berkin, Ceylan, Uğur, Nihat, Burak, 
Yasin, Mehmet Kiraz, Bahattin, Şafak sadece bir sonraki ölüm olana kadar geçerli 
gündem ve siyaset malzemesidir. Yeni ölümler yeni gündemler.” 
 
“Sizin gündeminiz dolsun diye bizim evlatlarımız ölüyor.” 
 
“İsimler ölüp gider. Onlar için önemli olan sadece ölenin siyasi kimliği, o yoksa etnik 
kimliği, o da tutmazsa mezhebi… Çocuk olduğu için, genç olduğu için, kadın­erkek 
olduğu için hepsinden önemlisi insan olduğu için sahip çıkmayanlar yönlendiriyorlar 
hayatı. Artık yeter. Biz Berkin’e yetiştiremedik gözyaşlarımızı, ancak siz başkalarının 
gözyaşları aksın ve siyaset yapalım diye bekliyorsunuz. Meclis'te olsun olmasın, sağ 
ya da sol görüşlü, iktidar partisinden Meclis dışı muhalefetine, çoğunuz aynısınız. Bu 
hayat çok acı, çünkü sizler günlük siyaset yapasınız, gündeminiz dolu olsun diye 
74
 ​
http://alinteri.org/bahtiyar­dogruyol­icin­ankara­da.html  
bizler evlatlarımızı, eşlerimizi, babalarımızı, annelerimizi toprağa veriyoruz. Burak 
Karamanoğlu hayatını kaybettiğinde babasını aradım. Eşimden başka kimseye 
sormadım. Eşimle konuştuk ve evlat acısı yaşayan bir babayı aramak zorundayız, bu 
insanlık görevidir dedik. Alkışlayan oldu, karşı çıkıp eleştiren oldu, bundan 
yararlanmaya çalışanlar oldu. Alkışınız, eleştiriniz sizin olsun. Biz evladını kaybetmiş 
bir babayı aradık, tıpkı İbrahim Aras’ın, Nihat Kazanhan’ın ailelerini aradığımız gibi." 
 
“Dün itibariyle yargıya inancımız bitmiştir.” 
 
“Ben Sami Elvan, dün yaşananları ilk olarak sosyal medyadan öğrendim ve yıkıldım. 
Eşim, ben, ailem yıkıldık. Nasıl olabilir böyle bir şey dedik! Daha önce defalarca, 
Berkin'i öldürenlerin isimleri belli olsun, yargı önüne çıkarılsınlar diye gittiğim o binada 
bulunmayı çok istedim. Orada olmam dün avukatların ve İstanbul Emniyet 
Müdürlüğü’nün talebiyle sağlandı ve adliyeye girebildim. O odada kimse zarar 
görmesin diye elimden geleni yapmaya çalıştım. Savcı beyin ve o gençlerin kılına 
zarar gelmesin diye çok gayret ettim. Dün 1 değil, 2 değil, tam 3 kez daha Berkin’in 
acısını yaşadım o odada yaşananlarla. Ben kattan ayrılana kadar içeridekilerin sağ 
olarak çıkması ihtimali vardı. Ancak şu an hepsinin cenazesi var ekranlarda. Bu 
davanın beklediğimiz bir cezayla sonuçlanacağına zaten inanmıyorduk. Gezi davaları 
ortada. Öldürülen ve sakat kalan kardeşlerimizin açılmayan, sürüncemeye bırakılan 
davaları ortada. Dün itibarıyla bizim davamızın adil bir yargılama ile sürdürüleceğine 
olan inancımız iyice bitmiştir." 
 
“Çocuğumuzu bize geri getirebilecek misiniz?” 
 
“Şimdi savcı Mehmet Kiraz’ın ailesine başsağlığı diliyoruz ve biliyoruz ki küfreden, 
hainsiniz diyen, helal olsun diyen bir dolu insan çıkacak. Umurumuzda değil ne 
dediğiniz. Biz Berkin’in anne ve babası olarak en içten duygularla ve tüm 
samimiyetimizle Savcı Mehmet Kiraz’ın acılı ailesine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz, 
acılarını paylaşıyoruz, çok üzgünüz. Biz Berkin’in anne ve babası olarak Bahattin’in 
ve Şafak’ın ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz, çok üzgünüz. 
Cumhurbaşkanı'ndan sivil toplum kuruluşuna, medyasından sokağına, siyasetleriniz, 
politikalarınız, çıkarlarınız, hesaplarınız artık bizden uzak olsun. Çocuğumuzu bize 
geri getirebilen var mı? Varsa öyle birisi o çıksın ve konuşsun ne derse, ne isterse 
yapmaya hazırız. Yok değil mi?Susun artık. Berkin öldü. Biz her gün yeniden yeniden 
öldük." 
 
“Hukukla aramıza artık kimse girmesin.” 
 
“Biz yokuz artık. Eğer dava açılırsa ve yargılama yapılırsa, dosyamızı aile olarak 
sadece kendimiz takip edeceğiz. Hiçbir avukata ve hukuki desteğe ihtiyacımız yok. 
Bu bir tepki değil. Bu hukukla aramızda artık kimse olmasın diye. Kimse bizim acımızı 
tam anlamıyor, kaldı ki nasıl anlatacaklar bunu mahkemeye. Biz bugüne kadar 
olduğu gibi orada olacağız ve davamızı takip edeceğiz. Sadece daha önce evladını 
kaybetmiş anne, babalar, aileler bizimle birlikte katılmak isterlerse davaya onları 
kabul edeceğiz. Sonuçta hiçbir şey çocuğumuzu geri getirmeyecek. Tek çabamız 
başka çocuklar ölmesin, başka analar ağlamasın diye sürecek. Bugüne kadar 
yüzlerce insan Berkin için gözaltına alındı, soruşturma yaşadı, tutuklandı, okuldan ve 
işten atıldı, yaralandı. Yeter artık. Kimse zarar görmesin. Görüşü, inancı, konumu, 
kim olduğu önemli değil. İnsan olan kimse artık zarar görmesin. Ben Gülsüm Elvan, 
ben Sami Elvan…Bundan sonra da kimsenin burnu kanamasın, analar ağlamasın 
diye elimizden geleni yapacağız. Evladını, eşini, babasını, annesini kaybetmiş 
ailelerle yan yana olacağız. Kan akmasın, silahlar sussun, barış ve adalet olsun, 
çocuklar öldürülmesin diye hayatımızın sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bugüne 
kadar hiçbir çıkar gözetmeden bize destek olan tüm dostlarımıza teşekkür ediyoruz. 
Bugün Abdullah Cömert’in ailesinin yanında Balıkesir’de olamadık üzgünüz. 
Bugünden sonra sosyal medya hesaplarımızı kullanmayacağız. Bu açıklama son 
mesajımızdır."75 
 
 
“Konuşmayı değil, öldürmeyi seçtiler. 
Katil polis yine destan yazdı. 
Biz öldük, onlar sağ kaldı…” 
 
Eylem boyunca ve özellikle de operasyon esnasında yaşananları an an paylaşan, Şafak 
Yayla ve Bahtiyar Doğruyol’un son sözleri olan “Halkımız sizi çok seviyoruz. Hakkınızı helal 
edin.” i tüm dünyaya duyuran Halkın Sesi Tv isimli Twitter hesabı, her şey olup bittikten 
sonra, operasyonda yaşananları anlatan bir dizi twit attı.  
 
Atılan twitlere göre Savcı Mehmet Kiraz da Berkin Elvan’ın katilleri olan polislerin isimlerinin 
açıklanmasını istiyordu.  
 
“İstediğimiz tek şey Berkin'in katilini açıklamalarıydı. Berkin'in katilini açıklasalardı 
savcıya zarar vermeden teslim olacaktık.  Savcıyla sohbet ediyorduk, ‘sana bir şey 
yapmayacağız.’ diye ama polisler operasyon düzenleyip saldırmayı tercih etti.  Polis 
çatışmayı tercih etmeseydi ne savcı vurulurdu, ne de arkadaşlarımız ölürdü. Katil 
polis yine destan yazdı. Bizim tek isteğimiz Berkin'in katillerini açıklamalarıydı, biz o 
adliyede öleceğimizi bildiğimiz halde gittik. Berkin'in katilini açıklamayacaklarını da 
biliyorduk, çünkü onlar korkak olduklarını arkadaşlarımızı öldürerek ispat ettiler. Biz 
insan gibi talebimizi söyledik ama onlar konuşmayı değil, öldürmeyi tercih etti. Biz 
öldük, onlar sağ kaldı. Sonuç olarak çatışmada arkadaşlarımız öldü. Biz bitti 
demeden bu dava bitmez. Uğrunda yine ölmeye hazırız. Arkadaşlarımız ölmeden 
önceki son sözleri: ‘Halkımızı çok seviyoruz, haklarını helal etsinler.’ Polis operasyon 
düzenlemek yerine Berkin'in katilini açıklasaydı bunların hiç birisi olmazdı. Savcı da 
operasyon düzenlenmesini istemiyordu, bizim gibi ‘Berkin'in katilleri açıklansın, sağ 
salim eve gitmek istiyorum.’ diyordu.”76 
 
75
 
http://www.haberturk.com/gundem/haber/1060927­savci­kirazin­olumu­uzerine­elvan­ailesinden­son­aci
klama  
76
 
http://www.haberaktuel.com/halkin­sesi­tv­savci­ile­ilgili­twitter­ve­facebook­sayfasindan­ne­yazdi­haberi
­958830.html  
İntikam için feda eylemi 
 
Tüm tanıklıklar ve eldeki veriler açıkça gösteriyordu ki, iki eylemciyi barışçıl bir biçimde 
uzlaşı imkanı varken bile isteye öldürenler polislerdi. O gün iki eylemcisini kaybeden örgüt, 
intikam için düğmeye bastı. İntikam eylemi için yine sembolik bir yer seçildi. Eylemciler Şafak 
Yayla ve Bahtiyar Doğruyol, adliye eylemi için “En güvenli yerinize girdik.” demişlerdi, bu 
defa da hedef polislerin kalbi olan İstanbul Emniyet Müdürlüğü idi. 
 
1 Nisan 2015 Çarşamba günü akşam saatlerinde Topkapı’da bir taksiden inen genç bir 
kadın, yürüyerek 29 Mayıs Hastanesi önüne geldi. Burada, yanında getirdiği beyaz hasta 
maskesini yüzüne taktı. Daha sonra hastanenin hemen yanında bulunan İstanbul İl Emniyet 
Müdürlüğü binasına yöneldi. Saatler 17:55’i gösteriyordu.77 
 
Önce bomba, sonra silah 
 
Yüzü maskeli genç kadın Emniyet Müdürlüğü’nün ana nizamiye kapısına geldiğinde, önce 
yanında getirdiği iki adet el bombasını nöbet kulübelerine doğru fırlattı. Daha sonra elindeki 
Kaleşnikof marka otomatik tüfekle yaylım ateşine tuttu.  
 
Bombalar şans eseri patlamamıştı. Ancak müdürlük binası önünde nöbet tutan iki polis 
memuru Tayfun D. ve İhsan M. kurşunlardan kaçamadı. Kurşunlar bir polis memurunun 
kafasını sıyırırken, diğeri başından yaralandı.  
 
Müdürlük girişindeki polisler saldırıya silahla karşılık verdiler. Genç kadın ateşi kesmiş, 
arkasını dönmüş koşarak uzaklaşmaya çalışıyordu ki, vuruldu. Cansız yere serildi. 
 
Üzerinden patlamamış iki el bombası, bir tabanca, bir otomatik tüfek ve 2800 TL para çıkan 
saldırganın kimliği kısa sürede tespit edildi.78 
 
En çok aranan isimdi 
 
Gündüz vakti tek başına Emniyet Müdürlüğü’ne saldırı düzenleyen kişi, hem emniyet 
birimlerinin, hem de medyanın yakından tanıdığı, arananlar listesinin başındaki isim olan Elif 
Sultan Kalsen’di. 
 
27 yaşındaki Dersim doğumlu Kalsen, o güne kadar emniyet güçleri ve istihbarat birimlerinin 
gözünde adeta bir “hayalet” gibiydi. Herkes Kalsen’den saldırı bekliyor, istihbarat birimleri ve 
Emniyet Genel Müdürlüğü ardı ardına “uyarı” ve “ihbar” duyuruları yapıyor, kendisiyle alakası 
olmayan eylemler bile Kalsen’den biliniyor ancak o bir türlü ortaya çıkmıyordu. 
 
“Canlı bomba” dediler, basın toplantısı düzenledi 
 
2012’de İstanbul Sultangazi Polis Merkezi’ne düzenlenen saldırı sonrası gazeteler “9 Canlı 
Bomba Aranıyor!” başlıklarını atmış ve haberde Elif Sultan Kalsen’in de ismine ve fotoğrafına 

77
 ​
http://www.haberturk.com/gundem/haber/1061426­canli­bomba­elif­vatana­hasta­maskesiyle­yaklasti  
78
 ​
http://www.haberturk.com/gundem/haber/1063298­vatana­saldiran­kalsenin­cebinden­2800­lira­cikti  
yer vermişlerdi. Hakkında arama kararı da çıkartılan Kalsen bunun üzerine bir basın 
toplantısı düzenlemiş, “Ben canlı bomba değilim.” demiş hatta dönemin İstanbul Valisi 
Hüseyin Avni Mutlu ile bazı üst düzey emniyet yetkilileri hakkında suç duyurusunda 
bulunmuştu. Kalsen İstanbul Adliyesi önünde de bir basın açıklaması yaparak, “Bizi canlı 
bomba ilan ettiler. Bunun kaygısını yaşıyoruz. Buraya geldik ama çıktığımızda ne olacak 
bilmiyoruz. Ben 3 ay önce tahliye olum, açıktan faaliyet yürütüyorum. Bizi Katletmek 
istiyorlar.” demişti.79 
 
Kalsen “canlı bomba” iddiasından sonra bir başka iddiayla karşı karşıya kalmış, bu defa 
tutuklanarak cezaevine konmuştu. İddiaya göre Kalsen, 2000 yılındaki Hayata Dönüş 
Operasyonu’nda görevli bir binbaşıya suikast planlıyor ve bunun için bir tetikçiyi 
azmettiriyordu.80 
 
Eylemlerde Kalsen imzası 
 
Kalsen’in ismi bu süre zarfında emniyet ve istihbarat kaynaklarında hep “canlı bomba” olarak 
geçti. Ta ki 1 Ocak 2015 gününe kadar… O gün, Başbakanlık Çalışma Ofisi olarak da 
kullanılan Dolmabahçe Sarayı’nın kapısındaki polis noktasına saldırı düzenlendi. İddialara 
göre saldırgan, polis noktasına el bombası ile saldırmış ancak tesadüf eseri bombalar 
patlamamıştı. Bu saldırıda fail olarak Elif Sultan Kalsen’in ismi geçti. Zaten DHKP­C de 
saldırıyı üstlenmiş, örgüt tarafından yapılan açıklamada “Berkin Elvan'ın katillerini koruyan 
AKP'den hesap sormak için bir savaşçımız tarafından silahlı eylem gerçekleştirilmiştir. Tüm 
dünyaya çok açık ilan ediyoruz, halk çocuklarının katillerini koruduğunuz sürece sizin 
çocuklarınızı da hedef alacağız.” denilmişti. 
 
Bu olaydan 5 gün sonra yine Sultanahmet’te Turizm Şube Müdürlüğü’nün önündeki polis 
noktasına saldırı düzenlendi. Bu defa bir canlı bomba kendini patlatmış, bir polis ölürken, bir 
diğeri yaralanmıştı. Saldırıyı yine DHKP­C üstlendi, hatta bu defa feda eylemini yapan canlı 
bombanın ismi de verildi; iddialara göre bu isim Elif Sultan Kalsen’di. Ancak olayın ardındaki 
günlerde, canlı bombanın Rus asıllı bir kadın olduğu ortaya çıktı. DHKP­C ise eylemi 
“yanlışlıkla” üstlendiklerini belirtti ve açıklamasını geri çekti.81 
 
Kalsen’in ismi son olarak, yine 2015 Ocak sonunda, İstanbul Taksim’de bir polis noktasına 
düzenlenen silahlı saldırıda geçti. Ölü ya da yaralının olmadığı saldırıda polis noktası 
taranmış, saldırgan ise kaçmayı başarmıştı.82 
 
Ablası da feda eylemcisi 
 

79
 
http://www.mynet.com/haber/guncel/dhkp­cnin­ustlendigi­saldirida­canli­bombanin­elif­sultan­kalsen­oldu
gu­iddia­edildi­1645788­1  
80
 
http://www.mynet.com/haber/guncel/dhkp­cnin­ustlendigi­saldirida­canli­bombanin­elif­sultan­kalsen­oldu
gu­iddia­edildi­1645788­1  
81
 a.g.e. 
82
 ​
http://www.mynet.com/haber/guncel/saldirganin­kimligi­belli­oldu­elif­sultan­kalsen­1775486­1  
İlginç bir tesadüf olarak, Elif Sultan Kalsen de aynı savcı operasyonunda öldürülen Şafak 
Yayla gibi “aileden” devrimciydi. Abla Fidan Kalsen, Aralık 2000’deki Hayata Dönüş 
Operasyonları esnasında Çanakkale E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutukluydu. O dönemde 
Türkiye’nin bir çok cezaevinde, cezaevi koşullarını ve devletin uyguladığı tecrit ve baskı 
politikalarını protesto etmek amacıyla eylemler başlamış, mahkumlar ölüm oruçlarına 
yatmışlardı. Cezaevlerinden art arda ölüm haberleri gelmeye başlayınca yetkililer tarafından 
zorla koğuşlara girilmiş ve ölüm orucu eylemlerine müdahale edilmişti. İşte Fidan Kalsen, bu 
eylemler esnasında bedenini ateşe vererek hayatını kaybetmişti. 83 
 
Cenazesini kadınlar kaldırdı 
 
Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol’un intikamlarını almak için İstanbul Emniyet Müdürlüğü 
binasına saldıran ve burada öldürülen Elif Sultan Kalsen’in cenazesini Adli Tıp Morgu’ndan 
babası Mehmet Kalsen ile yine avukatlar Ebru Timtik ve Naciye Görür aldı. Uçakla önce 
Elazığ’a, oradan memleketi Dersim’e götürüldü. Cemevinde yapılan törenin ardından köyüne 
götürüldü. Kalsen’in tabutunu Halk Cepheli kadınlar omuzladı ve mezarlığa kadar kendileri 
taşıdı. Kalsen, ablasının yanına gömüldü.84 
 
Katil zanlısı polislere yoğun güvenlik 
 
Berkin Elvan’ın katil zanlılarını korumak ve isimlerini deşifre edip adalet önüne çıkarmamak 
için bir savcı ve iki eylemcinin ölüm emrini veren yetkililer, bütün bu olanlardan sonra şüpheli 
polisler için görülmemiş güvenlik tedbirleri uyguladı. 
 
Çünkü her ne kadar katil zanlısı polislerin isimleri kamuoyuna açıklanmamış olsa da, 
eylemcilerin ve müzakereci avukatların belirttiğine göre, Savcı Mehmet Kiraz, ölmeden önce 
eylemcilere 3 polis memurunun isimlerini vermişti. 
 
Yani Berkin Elvan’ın katilleri, kamuoyunca değil ama örgütçe biliniyordu. 
 
Üstelik eylemciler, Berkin Elvan cinayeti soruşturmasına ait dosyanın sayfa sayfa 
fotoğraflarını çekmişler, bunları da sosyal medyada yayımlamışlardı. Yayımlanan dosya 
içeriklerinde özellikle şüpheli 21 polisin fotoğrafları ile, katil zanlısı 3 polisin fotoğrafları ve 
sicil numaraları yer alıyordu. Dosyada ayrıca tüm bu polislerin isimlerinden adreslerine kadar 
tüm bu detaylar mevcuttu.  
 
Yani katil zanlısı polisler tam anlamıyla deşifre olmuştu. 
 
Emniyet yetkilileri derhal dosyada ismi geçen ve deşifre edilen tüm polislerin tayinini çıkardı. 
Bir gecede çıkan jet tayin sonrası polislerin evleri bile büyük gizlilik içinde taşındı. Polislerin 
hepsi farklı farklı illere tayin edilmişti. Aileleri ile birlikte gönderilen polisler, gittikleri yerde de 
meslektaşları tarafından yakın koruma ve gözlem altına alındı.85 
 

83
 ​
http://www.bugun.com.tr/gundem/ablasi­bakin­kim­cikti­haberi/1570615  
84
 ​
http://www.gazetevatan.com/terorist­elif­sultan­kalsen­sloganlarla­topraga­verildi­767574­gundem/  
85
 ​
http://www.milliyet.com.tr/berkin­dosyasindaki­tum­polislere­gundem­2041748/  
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
SONSÖZ 
 
Biz de sizi seviyoruz… 
 
31 Mart sabahı herkes gibi ben de elektrik kesintisi ile uğraşırken, öğlen saatlerinde gelen bir 
haber ile bütün düşüncelerim dağıldı. Çağlayan Adliyesi’nde, devletin “Avrupa’nın en 
korunaklı adliyesi” dediği yerde DHKC savaşçıları Berkin Elvan davasına bakan savcıyı rehin 
aldıklarını açıkladı. Ondan sonra tek derdim elimdeki telefonun şarjının bitmemesi oldu. 
 
Akşam saatlerinde Çağlayan Adliyesi’ne gittim. Diğer gazetecilerle birlikte beklemeye 
başladım. Yayın yasağı geldiğinden dolayı orada bulunan hiç kimsenin (devrimci basın hariç) 
yayın yapmadığını görmek, gazetecilerin bireysel hesaplarından dahi bir açıklama 
girmediğini görmek gerçekten üzücüydü. Türkiye’de medyanın devletin kontrolünde 
olduğunu bildiğim halde, muhabirlerin bunu içselleştirdiğini ilk defa bu kadar yakından 
görüyordum. 
 
Kimsenin içeride yaşanılanlar umurlarında bile değildi. Orada iş için bulunuyor, bizim 
yüreğimizde duyduğumuz endişenin zerresini duymuyorlardı. Saatler ilerledikçe yüreğimdeki 
acının çoğaldığını, nefes alamaz hale geldiğimi hissediyordum. Bir ara ANF’den Zeynep 
Kuray içeride bulunan direnişçilerle iletişime geçip onlarla konuştuğunda, onların “İlk 
talebimiz kabul edildi, diğerleri için de görüşmeler sürüyor.” dediğini ilettiğinde, bu devletten 
beklemesem de içimde bir umut oluşmuştu. Bir arkadaşım “Öldürmezlerse öldürmekten 
beter ederler.” sözüne bir cevap vermemiştim daha bu sabah ama o an, o işkence 
süreçlerine bile razı olabileceğimi fark ettim. 
 
Siz hiç bir yoldaşınız için “ölmesin de işkenceye razı olurum” diye düşündünüz mü? 
Eğer bu ülkenin, bu kentin yoksul mahallelerinde yaşıyorsanız, devrimci mücadele 
içindeyseniz ve onlarca, yüzlerce yoldaşınızı kaybettiyseniz, düşünürsünüz! 
Kimsenin ölüm üzerinden kahramanlık edebiyatı yaptığı falan yok. Dışarıdan öyle gözüküyor 
olması sizin gözlerinizin körlüğündendir ancak... 
Siz hiç devrimcilerin birbirlerine neden sıkı sıkıya sarıldığını düşündünüz mü mesela? 
Her selamlaşmalarında, görüşmelerinde neden kucaklaştıklarını, özlemle sarıldıklarını? 
Siz hiç… 
Siz hiç daha bir gün önce selamlaştığınız yoldaşınızı toprağa verdiniz mi? 
 
Devrimciler o kadar çok yoldaşını toprağa verdi ki, o acıyı yaşayan insanın ölümü 
kutsamasını beklemek kadar iğrenç bir durum olamaz. Ama ne güzel demiş değil mi şair; 
“Ölümden köpek gibi korkan çocuklardık ama yeri geldiğinde o ölüme gözümüzü kırpmadan 
da giderdik.” 
Yanımdaki arkadaşla konuşurken Adliye içerisinde büyük bir patlama sesi, ardından da üç el 
silah sesi geldi. O bombanın yüreğimden büyük bir parça kopardığını kime nasıl anlatayım ki 
ben? 
Sonrasında gelen silah seslerini kaydederken canımın nasıl yandığını kime söyleyeyim? 
Sonra bir gazeteci arkadaşımın bana attığı mesajda silah seslerinin uyarı için olduğu yazıldı 
denildiğinde nasıl mutlu olmuştum yaşıyorlar diye... 
Sonra devam etti ama silah sesleri, on dakikayı geçkin süre devam etti. Seyreldi. Bitti en 
sonunda... Sessizlik oldu! 
 
Bazen Twitter üzerinden bakıyordum yorumlara, açıklamalara... Ne kadar kolay 
yazılabiliyordu bazı şeyler. En çok aklıma takılanlardan biri de “Biz içeriye su sokamıyoruz, 
nasıl silah sokulmuş?” tarzı yorumlardı. 
“Konuşuyor olmakla, düşünüyor olmak arasında derin bir uçurum var.” demiş bir yazar. Hiç 
mi tarih okumadınız, hiç mi araştırma yapmadınız? Hadi bu ülke de ki bütün devrimci örgütler 
MİT tarafından yönetiliyor da, bari İRA, RAF gibi örgütleri araştırsaydınız. Bu şekilde büyük 
bir eylem “Hadi bugün eylem yapalım!” diyerek mi olur sanıyorsunuz? 
 
İllegal bir örgüt ne yapacağını size mi soracaktı? 
 
Tarihteki bütün örnekler çok açık bir şekilde gösterir ki, bu tarz bir eylemin en az 3 aylık bir 
öncesi vardır. Oturduğu yerden her şeyi eleştiren, devrimcilere zaten düşman olan kişi için 
bunun bir önemi yoktur zaten... Ne örgüt disiplininden anlar, ne örgüt ahlakından... Tek derdi 
rahatının bozulmaması olan kişi için beynini aşan her olayda kesin MİT vardır. Tıpkı 
bilmediği her şeyi “kesin büyük bir güç vardır, o da tanrıdır” diye açıklayan kadar cahil gibi… 
 
Sesler kesildi sonra, ambulans hızla girdi adliyeye, biraz sonra da aynı hızla çıkartıldı. 
Hepimiz içinde savcının olduğunu biliyorduk. Zaten ambulans gittikten en fazla beş dakika 
sonra da savcının ölüm haberi gelmişti. Resmi bir açıklama gelmeden, teyit de edilmeden 
haber girilemiyordu. İşte o sıralarda, içlerinde kendilerine “yurttaş gazetecisi” diyen bazı 
grupların da olduğu kişi ve yapılardan “Savcı bayıldı, eylemciler öldü, iç güvenlik yasasına 
bahane oldu.” benzeri twitler atılmaya başlandı. 
 
Dışarıda duran bütün gazetecilerin gayri resmi duyduğu ölüm haberine rağmen, on dakikayı 
geçkin süren, 3 patlama ve onlarsa silah sesi duyulan çatışmaya rağmen bu kadar pervasız 
şekilde yalan söylemenin, bunda ısrar etmenin yapılacak tek bir açıklaması olabilirdi: devleti 
temize çıkartma çabası. 
 
En çok canımı yakan detaylardan biri de içeriye giren 4 servis motosikletiydi. İçlerinde 
onlarca ayran, döner olan bu servis araçları, içeride 2 devrimciyi yaralı yakalayıp katleden 
polislere gidiyordu. Senin yüreğinden parçalar dökülürken o sahneyi görmek nasıl bir 
duygudur bir bilseniz… 
 
Sonra basın açıklaması için adliyenin C kapısına gittik, içeri alındık. Bir ara içeriye Halkın 
Hukuk Bürosu avukatları girmek istediler. Polislerin onlara, dışarıda kalan gazetecilere 
saldırıları anında neredeyse hiçbir (devrimci basın hariç) muhabirin o saldırıya 
yönelmemeleri, resmi açıklamayı beklemeleri de gösteriyordu aslında kimin hangi tarafta 
olduğunu… 
 
Savcının ölümünü gizleme çabası dışında, aslında eylem duyulduğundan beridir, özellikle 
kendine muhalifim diyen yüzlerce kişi aynı şeyleri söylüyordu: 
“Bu eylem AKP’nin ekmeğine yağ sürüyor.” 
“İç Güvenlik Yasası’nın çıkmasına bahane edilecek.” 
 
Bu sözleri söyleyenlerin yolu kaç defa bu ülkenin yoksul mahallelerine düştü? Kürdistan’a 
“oryantalist fotoğraf gezileri” dışında kaç defa gidip oraları gezdiler? Bu ülkenin bütün yoksul 
mahallelerinde o korktuğunuz, ortalığı ayağa kaldırmaya, tepki vermeye dahi korktuğunuz “iç 
güvenlik” bütün detaylarıyla uygulanıyor. Sizin sadece Taksim, Kadıköy gibi yerlerde yapılan 
eylemlerde gördüğünüz akrep, TOMA gibi araçlar o mahallelerde, Kürdistan’da her gün, 
günün her saati görülüyor. Sizin görüp kaçtığınız o akrep tipi aracı çocukların taşlaması o 
mahallelerin günlük rutini hale gelmiş durumda. Hani bazılarınızın, gaza geldiği zamanlar 
paylaştığı videolar var ya, onlar işte… 
 
O yasa devrimciler için, yoksullar için yeni hiçbir baskı yasası getirmiyor ki! 
En fazla Cihangir’de, Beşiktaş’ta da akrep tipi araçları her gün göreceksiniz. Kusura 
bakmayın ama biraz da siz görün o baskıyı ki, anlayın mahallelerde yaşanılanları. 
Gezi direnişi sırasında çok duyduğumuz bir laf vardı; “Kürdistan, Gazi nerede?” diye. 
Dün o yoksul mahalleler, sizin yardım beklediğiniz yoksul mahalleler, o güzel gülen iki 
devrimci için sokaktaydı. Yaralananlar oldu aralarında ama yorulmadılar. Direndiler, 
sahiplendiler. Gezi’de yardım bekleyenler neredeydi? 
Neden gelmediler? 
Neden sustular? 
 
Farkında mısınız, kibrinizden dolayı görebildiniz mi bilmiyorum ama dün o iki devrimci, 
Berkin Elvan’ın katili olarak sorgulanan bütün polislerin isimlerini, özellikle 3 kişinin sicil 
numaralarını, fotoğraflarını yayımladılar. Yani katilleri buldular, halka da verdiler. 
 
31 Mart Çağlayan katliamına, o görkemli direnişe bakışın senin sınıfını gösterir. Hangi sınıfta 
olduğunu, bu mücadeleye nereden baktığını gösterir. Bu bir sınıf savaşı, büyük, uzun, acılı 
bir sınıf savaşı… 
 
Dün bu eyleme karşı çıkan, saldıran, eleştiren hatta hakaret eden kişiler; sahi kaçınız Berkin 
Elvan için sokağa çıktınız? 
Bu ülkenin her kentinde, her mahallesinde, her caddesinde, her sokağında “Berkin Elvan’ın 
katilleri nerede?” diye soran, mücadele eden, kendilerini feda eden bu insanlara hepinizin hiç 
bitmeyecek bir özür borcu var. 
Dün iki devrimci, görkemli bir direnişle Berkin Elvan’ın katillerinin isimlerini açıklamak adına 
kendilerini feda ettiler. Bu eylemi çarpıtmaya, soru işareti bırakmaya kimsenin gücü yetmez. 
Ki dün mahallelerde görüldü zaten eylemin sahiplenilmesi... Bugüne kadar aralarında sorun 
olan, hatta ilişkilerini kestiklerini açıklayan örgütler bile bu direniş için sokaktaydı, o 
devrimcileri kendi şehitleri olarak kabul ettiler. 
 
Dün Çağlayan Adliyesi’ne giderken yolda iki hacının konuşmasına denk geldim. Eylemi 
konuşuyorlardı, biri diğerine “Sen çocuğu öldüren polisi yargılayacağına, onlara ödül verirsen 
birisi de çıkar bunu yapar...” 
Yani demem o ki; halk bu eylemin olacağını da biliyordu, oradaki katilin kim olduğunu da... 
Kimsenin gücü o devrimcileri halkın gözünde kötü gösteremeye yetmez. 
 
(Hayri Tunç ­ Jiyan.org)86 
 
 

86
 ​
http://jiyan.org/2015/04/01/31­mart­caglayan­bu­direnis­senin­icin­ey­halk­bizdesiziseviyoruz/  

You might also like