You are on page 1of 7

MENTEŞE BEYLİĞİ MÎMÂRÎSİ

Emirhan APAYDIN

GİRİŞ

Kuruluştan Yıkılışa Hulâsa


Sınırları kuzeyde Çine ve Selçuk, güneyde Köyceğiz’e kadar munteşir ve merkezi ilkin
Menteşe Bey (1261-1282?) devrinde Meğri (Fethiye), onun halefi Mes’ûd Bey (1282-
1319?) devrinden başlayarak ise Beçin (Milas/Muğla) olmak üzere Antik Karia iyâletinde
(Muğla ve çevresi) egemen bir kuvvete tahavvül eden Türkmen beyliği ve hânedanı
Menteşeoğulları; kuzeyde Aydınoğulları, kuzeydoğuda İnançoğulları ve
Germiyanoğulları, doğuda Hamidoğulları ve güneydoğuda ise Tekeoğulları ile
komşudur. Beyliğin bu coğrafyada/şerâitte 1280’li yıllardan başlayarak etkinlik
gösterdiği tahmin edilmekte olup, bölgenin fethini ne zaman tekmil ettiğine ilişkin esaslı
ve ihâtalı bir sav üzerinde mutâbakat el’an sağlanamamıştır.
Menteşe isminin menşei mechul veyâ tartışmalı olup, Anadolu’da kurulmuş diğer
Türkmen beyliklerinden mûtâden, âilenin müessisinin ismiyle yâdının ihtimâli
müverrihîn tarafından derpîş edilmektedir. Beyliğin müessisi olarak Menteşe Bey’in ismi
zikredilse de bu hususta me’haz ve şecerede ma’lûmât kıtlığı vardır. Menteşe Bey’in ismi
ilk kez 1282 yılında Tralles (Aydın) ile Nyssa (Sultanhisar/Aydın)’a tahakkuk ettirilen bir
sefer hasebiyle mezburdur. Muğla ili, müessisine izâfeten Devlet-i 'Aliyye’nin son
dönemlerine kadar Menteşe vilâyeti olarak zikredilmiştir.
Menteşe Bey’in mevtini müteâkiben beyliğin başına oğlu mezkûr Mes’ûd geçmiştir.
İdâresi esnâsında kardeşi Kermen Bey, kendisine tâbi bir şekilde veyâ müstakillen
Finike’de hüküm sürmüştür. Bu dönemde Menteşeoğulları tarafından esfâr-ı bahriyye
tertip edilmek sûretiyle Rodos’un mühim bir kısmı ele geçirilmiş ve Girit ile ticârî
merbûtiyet kurulmuştur. 1308 yılında Rodos’u zapteden Hospitallier Şövalyeleri’nin
bölgedeki Ceneviz ticâretine mâni‘ olmaları, Cenevizlilerin de Menteşeoğulları ile bir
ittifâk etmesiyle netîcelenmiştir. Venedik’in Kandiye Dukası Marino Morosini’nin
etkinlikleri netîcesinde Menteşe Beyliği ile yapılan 13 Nisan 1331 târihli antlaşmayla
Venedik tüccarına Balat’ta oturma hakkı tanınmış ve ticâret yapabilecekleri bir yer tahsis
edilmiştir. Hulâsaten Mes’ûd Bey’in dönemi ticârî inkişâfât açısından mumtâzdır.
Faslı seyyâh İbn Battûta (1304-1369)’nın Seyahatnâme (1355)’sinde ‘’Milas Sultânı’’
olarak zikrettiği Şücâeddin Orhan Bey (1319- 1341?) devrinde Menteşe Beyliği’nin Söke
kolu Hamidoğulları Beyliği’nin egemenliğine intikâl etmiştir. Orhan Bey’in mevtini
müteâkiben, daha önceleri zâten zayıflamış olan beylik ikiye bölünmüş; Milas merkezli
kısmını İbrâhim Bey, Çine merkezli kısmını ise Hızır Bey idâre etmiştir. Papa VI.
Clemens’in teşvikiyle Venedik, Ceneviz, Kıbrıs Krallığı, Rodos Şövalyeleri ve Nakşa
Dükalığı’ndan mürekkep Haçlı donanmasının Aydınoğulları Beyliği’ni yenerek İzmir’i
zaptetmesi, Menteşeoğulları’nı iktisâdî açıdan iyice zayıflatmıştır. Bu duruma çâre olarak
İzmir’i de geri alma ereğiyle Aydınoğulları ile Menteşeoğulları müşterek bir donanma
oluşturmuşlardır. Ancak bu donanma Venedikliler tarafından Balat (Miletos)’ta
sıkıştırılmış ve İbrâhim Bey, beyliğini silâhsızlandırmak zorunda bırakılmıştır. Menteşe
Beyliği’nin bu nevî müşkül askerî ve ticârî faâliyetleri İbrâhim Bey’in 1355’teki mevtine
kadar devam etmiştir.
Türk idârî ‘an‘anesine muvâfık olarak babaları henüz hayatta iken vâlilik ile tavzif
edilen üç kardeş Mehmed, Mûsâ ve Ahmed Beyler babalarının mevtini müteâkiben, daha
önce vâlilik yaptıkları arâzileri kendi aralarında üleşerek beylik makâmına nâ‘il
olmuşlardır. Ancak tabiiyetle bunlardan yalnızca Mûsâ ‘’ulu beg’’ sıfatını hâiz olarak âile
birliğinin mümessili durumundadır. Bi’l-âhire iki kardeş arasında mücâdele netîcesinde
ulu beg sıfatı Ahmed Bey’e intikâl etmiştir. Ahmed Bey devrinde Menteşeoğulları
denizlerdeki egemenliği arttırmış, Osmanlılar aleyhine başını Karamanoğulları’nın
çektiği Aydın ve Saruhan gibi sâhil beyliklerinin de dâhil olduğu blokta yer almıştır.
Devleti aleyhinde kurulan bu ittifâk karşısında Yıldırım Bayezid tarafından 1390
yılında askerî birliklerini bizzat kendisinin kumanda ettiği halde büyük bir Anadolu
Seferi tertip edilmiştir. Bu seferin netîcesinde Karia ve Lykia bölgelerinin yanı sıra
Menteşeoğulları’na âit Balat ve Muğla Osmanlılar tarafından ele geçirilmiştir. Beçin’de
yer alan bir mezar kitabesinde 1391 târihi tebârüz ettirildiği için Ahmed Bey’in bu vaka
üzerine bir yıl daha beylik yaptığı; kardeşinin ve oğlunun ise Timur’un himâyesi altına
alındığı tahmin edilmektedir. Bu sabık beyler Timur’un saflarına iltihak ederek yararlık
gösterdikleri için Ankara Savaşı’nı müteâkiben eski beylik topraklarına tekrar sâhip
edilmişlerdir. Timur, savaşı müteâkiben Anadolu’daki beylikleri ihyâ için Orhan Bey’i
Saruhan’a, Umur ve Îsâ beyleri Aydın’a, İlyas Bey’i ise Menteşe’ye sevkeylemiştir.
Bundan sonra beyliğin merkezi Balat olmuştur.
İlyas Bey, Fetret Devri’nde Osmanlı şehzâdeleri arasındaki saltanat mücâdelelerinde
Çelebi Mehmed aleyhine, Îsâ Çelebi’nin lehine Aydın ve Saruhanoğulları ile ittifakta
bulunmuştur. Ancak müttefikler Çelebi Mehmed karşısında mağlup olunca İlyas Bey
1405 yılında onun hâkimiyetini tanımak zorunda kalmıştır. Çelebi Mehmed’in 1413’ten
başlayarak egemenliğini tahkim etmesi üzerine İlyas Bey Osmanlıların bir vasalı olarak
kalmıştır. İlyas Bey, 1415’te Leys ve Ahmed ismini hâiz iki oğlunu Osmanlı sarayına
sevkeylemiştir. Kendisinin 1421’de mevtini müteâkiben oğulları Edirne’den kaçıp
Menteşe iline giderek beyliğin başına geçmişlerdir. II. Murad 1424’te Menteşe
topraklarını ele geçirdiği zaman bu iki kardeş yakalanarak hapsedilmiş ve böylece beylik
sona ermiştir.

Îmâr, İskân, San’at ve Mîmârî


Batı Anadolu’nun denizci Türkmen beylikleri arasında yer alan Menteşeoğulları,
Muğla ve havâlisinin Türk-İslâm kültürünü özümlemesini sağlamışlardır. Menteşe
beyleri egemenlikleri altındaki bölgelerde cedit iskân yerleri kurmuşlar ve ele geçirdikleri
şehir ve kasabaları da Türk-İslâm san’atının ve mîmârîsinin mümessili olan âsâr ile
bezeyip büyük birer yerleşim merkezlerine tahvil etmişlerdir. Bu dönemde Beçin başta
olmak üzere Milas, Balat, Muğla, Fethiye, Ula, Eski Çine, Yatağan ve Turgut’ta mühim
mîmârî âsâr inşâ edilmiştir. Çalışmamızın gâyesi bu illerin ve bu illerde bulunan âsârın
bir kısmının mühim cihetlerini derleyip izâh edebilmektir.
MENTEŞE BEYLİĞİ’NE ÂİT ŞEHİRLER VE MÎMÂRÎ ÂSÂR

1. Balat
Balat Latince veya Grekçe palatiumdan türemiş bir kelime olup “düzlük, taş döşeli
zemin, taş yol, kaldırım, kaldırım taşı” anlamında Arapça’ya da intikâl etmiştir.
Anadolu’da hassaten batı bölgelerinde bu ismi hâiz birçok yer mevcuttur. Bunlardan birisi
ünlü mîmâr Hyppodamos tarafından planlanan Antik Miletos kenti üzerinde kurulmuş
Balat’tır. Şehir, Meandros (Büyük Menderes) Nehri’nin denize döküldüğü bölgede
bulunmaktadır.
Menteşe Beyliği devrinde safran, susam, bal, balmumu, halı gibi malların satıldığı bir
pazar konumuna vâsıl olan Balat, 1426’da kesin olarak Osmanlı topraklarına ilhak
edilmiştir. Bu târihten başlayarak Osmanlı egemenliği altındaki şehir, 1571’de Sığla
sancağına bağlanana kadar Menteşe sancağına tâbi aynı isimli kazanın merkezi olmuştur.
1830’a doğru tamamen küçük bir köy durumuna düşen Balat yüzyılın sonlarında hemen
hemen boşalmış, kışın çobanların barındığı birkaç kulübeden ibaret bir yer haline
gelmiştir. Bugün Aydın’ın Söke kazasına bağlı Akköy nahiyesinin bir köyü durumunda
olan Balat 1955’teki zelzele sebebiyle harap olmuş, ancak hemen yakınında 2 km. kadar
uzaklıkta yeniden kurulmuştur. Nüfusu 1990 sayımına göre 2002’dir.
1.1. İlyas Bey Külliyesi
Şehrin güney kesiminde yer alan külliye cami, medrese, iki hamam ve imâret olduğu
sanılan bir yapıdan meydana gelmektedir. Cami ile medrese müşterek bir avlu etrâfında
toplanmış olup külliyenin diğer yapılarından bir kuşatma duvarı ile ayrılmıştır. Yapıların
etrâfında asırlık nâdide menengiç ağaçları bulunmaktadır.
Külliyedeki tek inşâ kitâbesi, caminin kuzey cephesinde ortadaki kemer alınlığında
yer alır. Mermer üzerine sülüsle üç satır halinde yazılmış olan Arapça kitâbeden, yapının
inşâsına Menteşeoğlu Emîri Şücâeddin İlyas Bey’in emriyle Mayıs 1404’de başlandığı
anlaşılmaktadır. Kitâbede külliyenin diğer yapılarının inşâ tarihleri tebârüz ettirilmemiş
olup, İlyas Bey Camii’nin 1408-10 yılları arasında tekmil edilerek ibâdete açıldığı tahmin
edilmektedir.
İlyas Bey Camii, ihtimamlı mermer işçiliği ve zengin tezyinatıyla dikkat çekmektedir.
Cepheleri içte ve dışta mermerle kaplı cami kare planlı ve tek mekânlı olup 1905 yılında
yapılan bir tâmir sırasında üzeri kiremitle kaplanmış 14 m çapında olan tromplu bir tek
kubbeyle örtülüdür. Kapı kanatları bugün mevcut olmamakla birlikte eski resimlerinden
bunların ahşap olduğu anlaşılmaktadır. 1955 depremini müteâkiben kısmen küçük tâmirât
gören yapı 2007-2012 yılları arasında restore edilmiş olsa da bugün bakımsız bir haldedir.
Caminin kuzeyinde yer alan İlyas Bey Medresesi, düzgün olmayan bir ‘’U’’
şeklindedir. Bu amorf yapı camiinin ihtimamlı işçiliğiyle çeliştiğine göre medrese,
camiden sonraki zamanda inşâ edilmiş olmalıdır. 1980’li yıllara kadar içi tamamen
toprakla dolu ve fevkalâde harap halde olan medrese 1985’te burada kazı yapan Alman
heyeti tarafından temizlenmiştir.
Cami ile medresenin kuzeyinde ayrı bir kuşatma duvarı içinde kuzeydoğu köşede yer
alan hamamlardan büyük olanı Büyük Hamam veyâ İlyas Bey Hamamı olarak meşhurdur.
Harap haldeki bu hamamın erkekler hamamı olduğu ileri sürülmektedir. Diğerine nazaran
küçük olan hamam ise işçilerin yıkanabilmesi amacıyla inşâ edilmiş olmalıdır. Bu hamam
bi’l-âhire kadınlar hamamı olarak rénové edilmiştir.
Medresenin kuzeybatısında kuşatma duvarına dışarıdan bitişik olarak inşâ edilmiş
bulunan yapı imâret olmalıdır. Kareye yakın dikdörtgen planlı ve tek mekânlı yapı
fevkalâde harap haldedir.

2. Milas
Antikçağ’da Mylasa olarak zikredilen ve günümüzde Muğla’ya bağlı bir ilçe olan
Milas, Ortaçağ Batı kaynaklarında Milaso, Milasso, Melaso, Melasso, Mellassa, Milaxo
(Melaxo) eşkâlinde geçer. Şehrin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu mechuldür.
Tarihî efsanelerde rüzgârlar egemeni Aiolos’un neslinden gelen Mylassos’un burayı
kurarak kendi ismini verdiği tekellüm edilmiştir. Batıda Balat, kuzeyde Çine ve Menderes
vadisi, doğuda Muğla ve oradan Tavas’a giden yolların kavşak noktasında bulunması
târih boyunca buranın önemli bir iskân merkezi olmasını sağlamıştır.
XIII. yüzyıl boyunca Milas ve havâlisi, Batı Anadolu’nun diğer kesimlerinde olduğu
gibi, doğudan gelen Türkmen aşiretlerinin akınlarına duçar olmuş ve bölgede Bizans’ın
elinden çıkan ilk toprak parçaları içinde yer almıştır. 1333 yılında bölgeye yaptığı ziyâret
sırasında Milas’a uğrayan İbn Battûta’nın ifâdelerinden şehrin cami, zâviye, mescid vs.
ebniyenin inşasıyla cedit bir iskân dönemine girdiği anlaşılmaktadır. Osmanlılar
tarafından fethine kadar (1390-1392) gerek Menteşe Beyliği hânedan üyeleri ve beyleri
gerekse halkın ileri gelenleri tarafından inşâ edilen cami, mescid, zâviye, medrese,
mektep, hamam, çeşme, han, kervansaray gibi kurumlarla donatılmıştır. XVI. yüzyılda
Milas’ta dört cami, on bir mescid, sekiz zâviye, üç muallimhâne, iki medrese, iki hamam,
tahin ve mum imalâthaneleri, birkaç han ve muhtelif sayıda dükkân mevcuttur ve şehir
nüfusunun %15-20’si zirâî etkinliklerle iştigal etmiştir.
Verimli bir ovanın batı kenarında yükselen Sodra dağının doğu eteklerinde kurulmuş
olan ve Türk-İslâm kültürünün varsıl bir şekilde yaşandığı Milas, I. Dünya Savaşı’nı
müteâkiben 1919’da İtalyanların işgâline duçar olmuş, ancak 1921’de kurtarılabilmiştir.

2.1. Hacı İlyas Camii


Muğla’ya bağlı Milas ilçesinin Hacı İlyas mahallesindeki bu mâbed ilçenin en
mukaddem camii olup Menteşeoğulları’ndan Şücâüddin Orhan Bey zamanında (Mayıs-
Haziran 1330) inşâ edilmiştir. Cümle kapısı üzerinde yer alan ve basık bir kemerin altında
girift sülüs hatla yazılmış olan dört satırlık kitâbede caminin Selâhaddin adında bir kişi
tarafından yaptırıldığı mezburdur.
Caminin harim kısmı dikkate değer bir mimari özellik göstermemektedir. Dörtgen
şeklindeki bu mekânın üstü düz bir ahşap çatı ile kaplanmış, üzerini kiremit örtülü bir
kırma çatı kapatmıştır. Harim doğu, batı ve güney duvarlarında açılan ikişerden altı
pencere ile ışık almakta ve sâde bir mihrabı bulunmaktadır. Minâresi, caminin batı
duvarına bitişik yüksek ve üzeri açık, taştan yapılmış yirmi yedi basamaklı bir merdiven
şeklindedir.
2.2. Ahmed Gâzî Camii
Milas’ın 23 × 20,50 m. ölçüsünde, en büyük camii olan yapı günümüzde Milas
Ulucami olarak da tanınmaktadır. Kapısı üstünde yer alan 2,5 metre uzunluğundaki bir
mermer levhaya iki satır hâlinde mezbur kitâbesine göre, 1378’de Emîr Ahmed Gâzî Bey
tarafından yaptırılmıştır. Aynı ismi hâiz mahallede bulunan cami 1879 ve 1912 yıllarında
tamir görmüştür. Caminin mümtaz hususiyeti cümle kapısı yanında duvara bitişik olarak
dıştan taş bir merdiven bulunması ve ezanın bu merdivenlerden çıkılarak damdan
okunmasıdır. Bu hususiyetin aynını örneğin Hacı İlyas camiinde görmek mümkün olup
bölgenin çoğu camii için genellemek muvafıktır.

2.3. Fîruz Bey Camii ve Medresesi


Milas’ın Burgaz mahallesinde, Hisarbaşı ve Yeldeğirmeni mevkilerini birleştiren yol
üzerinde yer alan yapıların, caminin girişindeki dört satırlık sülüs hatlı ve 21 Aralık 1394
târihli Arapça kitâbeden Osmanlıların Menteşe vâlisi Fîruz Bey tarafından inşâ ettirilmiş
olduğu anlaşılmaktadır. Avlunun batı kanadına kuzey-güney yönünde tanzim edilmiş
takriben kare planlı on altı hücreden oluşan medresenin de cami ile aynı târihte inşâ
edildiği anlaşılmaktadır. Camiin dış cepheleri fevkalâde ihtimamlı bir işçilik gösteren
mavi damarlı mermer, kubbeler ise kurşun levhalarla kaplanmıştır. Nitekim halk arasında
Kurşunlu Cami adıyla da tanınan cami, mavi damarlı mermer kaplamalarından dolayı
Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde Gökcami şeklinde zikredilmiştir.
Üç bölümlü son cemaat yeri, giriş mekânı ve bunun iki tarafında yer alan birer yan
mekânla (hücre, zâviye) harimden oluşan cami, Anadolu’da özellikle Osmanlı döneminde
XIV. yüzyılın ikinci çeyreğinden başlayarak munteşir biçimde tezâhür eden ve “zâviyeli
camiler” denilen yapıların mühim bir örneği olup cephe düzenlemesi, teknik
hususiyetleri, tezyinâtı ve kullanılan malzeme bakımından yöredeki Menteşe Beyliği
camileriyle büyük benzerlikler göstermektedir.
1824-1826 yıllarında Milas’ı ziyâret eden Avusturyalı seyyah A. von Prokesch, cami
çevresinde içinde zambaklar yetişen bir mezarlığın bulunduğundan bahsetmiştir. Ancak
bu hazîreden günümüze bâzı eski fotoğraflarla Fîruz Bey’in eşine âit olduğu rivâyet
edilen bir mezar taşından başka bir emâre vâsıl olmamıştır.

2.4. Beçin Kalesi


Milas Ovası’nın kenarında, ovadan 200 m yükseklikte, düz bir platonun üzerine
kurulmuş olup günümüzde Milas’ın Beçin mahallesinde bulunmaktadır. Günümüzde
kullanılan Beçin ismi Orta Çağ İtalyan kaynaklarında Pezona, Türk ve İslâm metinlerinde
Barçın, daha yenilerinde ise Peçin olarak telaffuz edilmiştir. Bu kalenin Evliyâ Çelebi’nin
anlatılarına göre XVII. yüzyılda bir hapishane fonksiyonu gördüğü anlaşılmaktadır. Kale
içindeki Roma dönemi ebniyesi tahrip olmuş, sadece bir şapel kalıntısı günümüze vâsıl
olabilmiştir. Nispeten muhkem haldeki ebniye Menteşe Beyliği zamanından yâdigâr olup
şöyle tanzim edilebilir: Ahmed Gazi Medresesi ve Türbesi, Orhan Camii, Kızıl Han, Kara
Paşa Han, Yelli Camii ve Medresesi, Mültezim Evi, Büyük Hamam, Lokman Zâviyesi,
Menteşe Mezarlığı, Yelli Hamamı, Orman Tekkesi, Emir Avlusu, Seymenlik Hamamı,
Seymenlik Zâviyesi, Bey Hamamı, Bey Konağı ve isimsiz bir zâviye.
2.5. Ahmed Gazi Medresesi ve Türbesi
Günümüzde Milas’a 4 km mesâfede, vaktiyle Menteşe Beyliği’nin merkezi olan
Beçin’de bulunan medrese, kapısı üstündeki inşâ kitâbesine göre 1375-6 yılında
Menteşeoğlu İbrâhim Bey’in üç oğlundan biri olan Ahmed Gazi (Sultânü’s-sevâhil)
tarafından yaptırılmıştır. Nitekim Ahmed Gazi Beçin’i beyliğin merkezi yapmış ve
îmârına büyük ehemmiyet atfetmiştir. Evliya Çelebi 1671’e doğru burayı ziyâret
ettiğinde, Ahmed Ağa Medresesi adıyla tanınan medrese Menteşeoğlu Orhan Bey
Camii’nin karşısında bulunmaktadır.
Medresenin kubbeli büyük eyvanı bir türbe haline getirilmiş olup Ahmed Gazi’nin
mezarı burada bulunmaktadır. Türbenin dışında, duvarda Batı’daki asâlet armalarını
andırır biçimde mermere işlenmiş arka ayakları üstünde duran birer arslan kabartması
görülmektedir. Bu arslanlar ön pençelerinde birer sancak tutmaktadırlar. Sancaklardan bir
tânesinde Ahmed Gazi ismi okunmaktadır. Türbenin içinde iki kabir mevcuttur.
Bunlardan biri, Memlük neshi olarak adlandırılan hatla yazılmış ve gerek baş, gerek ayak
taşlarının her iki yüzünde devam edecek biçimde düzenlenmiştir. Bundan, Ahmed
Gazi’nin Temmuz 1391’de vefât ettiği anlaşılmaktadır. Bu açıdan mevzuubahis türbe,
beylik hakkında ihâta sağlayan mühim bir yapıdır.
Ahmed Gazi Medresesi’nde aşırı tezyinât olmamakla beraber, yapı gerek mîmârî
düzenlemesi, gerekse âdeta gotik üslûbu andıran cümle kapısı kemerleri ile Selçuklu
geleneklerinden farklı bir mîmârî telakkînin alâmâtını hâizdir. Buradaki mîmârî inkişâfât
da bi’l-âhire Osmanlılar tarafından etraflıca değerlendirilip mütekamil bir Türk-İslâm
mîmârîsi yaratılmıştır.
KAYNAKÇA

D. Aynur, ‘’Fîruz Bey Camii ve Medresesi’’, TDV İslâm Ansiklopedisi,


https://islamansiklopedisi.org.tr/firuz-bey-camii-ve-medresesi (23.10.2022).
E. Feridun, ‘’Balat’’, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/balat
(23.10.2022).
E. Semavi, ‘’Ahmed Gazi Camii’’, TDV İslâm Ansiklopedisi,
https://islamansiklopedisi.org.tr/ahmed-gazi-camii (22.10.2022).
E. Semavi, ‘’Ahmed Gazi Medresesi ve Türbesi’’, TDV İslâm Ansiklopedisi,
https://islamansiklopedisi.org.tr/ahmed-gazi-medresesi-ve-turbesi (23.10.2022)
K. Enis, ‘’Hacı İlyas Camii’’, TDV İslâm Ansiklopedisi,
https://islamansiklopedisi.org.tr/haci-ilyas-camii-milas (21.10.2022).
M. Erdoğan, ‘’Menteşeoğulları’’, TDV İslâm Ansiklopedisi,
https://islamansiklopedisi.org.tr/menteseogullari (22.10.2022).
M. Zekai, ‘’Milas’’, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/milas
(21.10.2022).
Ş., Haşim (ed.), Anadolu Beylikleri El Kitabı, 2. Basım, Grafiker Yayınları, Ankara,
2017.
T. Vedat, ‘’ Menteşe Bey’in İsmi, Menşe’i ve Menteşeoğulları’nın Vakıflarına Dair’’,
Osmanlı Araştırmaları 49/49 (Mart 2017): 25-55. https://doi.org/10.18589/oa.590849

You might also like