Professional Documents
Culture Documents
MENTEŞEOĞULLARI BEYLİĞİ MÎMÂRÎSİs
MENTEŞEOĞULLARI BEYLİĞİ MÎMÂRÎSİs
Emirhan APAYDIN
GİRİŞ
1. Balat
Balat Latince veya Grekçe palatiumdan türemiş bir kelime olup “düzlük, taş döşeli
zemin, taş yol, kaldırım, kaldırım taşı” anlamında Arapça’ya da intikâl etmiştir.
Anadolu’da hassaten batı bölgelerinde bu ismi hâiz birçok yer mevcuttur. Bunlardan birisi
ünlü mîmâr Hyppodamos tarafından planlanan Antik Miletos kenti üzerinde kurulmuş
Balat’tır. Şehir, Meandros (Büyük Menderes) Nehri’nin denize döküldüğü bölgede
bulunmaktadır.
Menteşe Beyliği devrinde safran, susam, bal, balmumu, halı gibi malların satıldığı bir
pazar konumuna vâsıl olan Balat, 1426’da kesin olarak Osmanlı topraklarına ilhak
edilmiştir. Bu târihten başlayarak Osmanlı egemenliği altındaki şehir, 1571’de Sığla
sancağına bağlanana kadar Menteşe sancağına tâbi aynı isimli kazanın merkezi olmuştur.
1830’a doğru tamamen küçük bir köy durumuna düşen Balat yüzyılın sonlarında hemen
hemen boşalmış, kışın çobanların barındığı birkaç kulübeden ibaret bir yer haline
gelmiştir. Bugün Aydın’ın Söke kazasına bağlı Akköy nahiyesinin bir köyü durumunda
olan Balat 1955’teki zelzele sebebiyle harap olmuş, ancak hemen yakınında 2 km. kadar
uzaklıkta yeniden kurulmuştur. Nüfusu 1990 sayımına göre 2002’dir.
1.1. İlyas Bey Külliyesi
Şehrin güney kesiminde yer alan külliye cami, medrese, iki hamam ve imâret olduğu
sanılan bir yapıdan meydana gelmektedir. Cami ile medrese müşterek bir avlu etrâfında
toplanmış olup külliyenin diğer yapılarından bir kuşatma duvarı ile ayrılmıştır. Yapıların
etrâfında asırlık nâdide menengiç ağaçları bulunmaktadır.
Külliyedeki tek inşâ kitâbesi, caminin kuzey cephesinde ortadaki kemer alınlığında
yer alır. Mermer üzerine sülüsle üç satır halinde yazılmış olan Arapça kitâbeden, yapının
inşâsına Menteşeoğlu Emîri Şücâeddin İlyas Bey’in emriyle Mayıs 1404’de başlandığı
anlaşılmaktadır. Kitâbede külliyenin diğer yapılarının inşâ tarihleri tebârüz ettirilmemiş
olup, İlyas Bey Camii’nin 1408-10 yılları arasında tekmil edilerek ibâdete açıldığı tahmin
edilmektedir.
İlyas Bey Camii, ihtimamlı mermer işçiliği ve zengin tezyinatıyla dikkat çekmektedir.
Cepheleri içte ve dışta mermerle kaplı cami kare planlı ve tek mekânlı olup 1905 yılında
yapılan bir tâmir sırasında üzeri kiremitle kaplanmış 14 m çapında olan tromplu bir tek
kubbeyle örtülüdür. Kapı kanatları bugün mevcut olmamakla birlikte eski resimlerinden
bunların ahşap olduğu anlaşılmaktadır. 1955 depremini müteâkiben kısmen küçük tâmirât
gören yapı 2007-2012 yılları arasında restore edilmiş olsa da bugün bakımsız bir haldedir.
Caminin kuzeyinde yer alan İlyas Bey Medresesi, düzgün olmayan bir ‘’U’’
şeklindedir. Bu amorf yapı camiinin ihtimamlı işçiliğiyle çeliştiğine göre medrese,
camiden sonraki zamanda inşâ edilmiş olmalıdır. 1980’li yıllara kadar içi tamamen
toprakla dolu ve fevkalâde harap halde olan medrese 1985’te burada kazı yapan Alman
heyeti tarafından temizlenmiştir.
Cami ile medresenin kuzeyinde ayrı bir kuşatma duvarı içinde kuzeydoğu köşede yer
alan hamamlardan büyük olanı Büyük Hamam veyâ İlyas Bey Hamamı olarak meşhurdur.
Harap haldeki bu hamamın erkekler hamamı olduğu ileri sürülmektedir. Diğerine nazaran
küçük olan hamam ise işçilerin yıkanabilmesi amacıyla inşâ edilmiş olmalıdır. Bu hamam
bi’l-âhire kadınlar hamamı olarak rénové edilmiştir.
Medresenin kuzeybatısında kuşatma duvarına dışarıdan bitişik olarak inşâ edilmiş
bulunan yapı imâret olmalıdır. Kareye yakın dikdörtgen planlı ve tek mekânlı yapı
fevkalâde harap haldedir.
2. Milas
Antikçağ’da Mylasa olarak zikredilen ve günümüzde Muğla’ya bağlı bir ilçe olan
Milas, Ortaçağ Batı kaynaklarında Milaso, Milasso, Melaso, Melasso, Mellassa, Milaxo
(Melaxo) eşkâlinde geçer. Şehrin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu mechuldür.
Tarihî efsanelerde rüzgârlar egemeni Aiolos’un neslinden gelen Mylassos’un burayı
kurarak kendi ismini verdiği tekellüm edilmiştir. Batıda Balat, kuzeyde Çine ve Menderes
vadisi, doğuda Muğla ve oradan Tavas’a giden yolların kavşak noktasında bulunması
târih boyunca buranın önemli bir iskân merkezi olmasını sağlamıştır.
XIII. yüzyıl boyunca Milas ve havâlisi, Batı Anadolu’nun diğer kesimlerinde olduğu
gibi, doğudan gelen Türkmen aşiretlerinin akınlarına duçar olmuş ve bölgede Bizans’ın
elinden çıkan ilk toprak parçaları içinde yer almıştır. 1333 yılında bölgeye yaptığı ziyâret
sırasında Milas’a uğrayan İbn Battûta’nın ifâdelerinden şehrin cami, zâviye, mescid vs.
ebniyenin inşasıyla cedit bir iskân dönemine girdiği anlaşılmaktadır. Osmanlılar
tarafından fethine kadar (1390-1392) gerek Menteşe Beyliği hânedan üyeleri ve beyleri
gerekse halkın ileri gelenleri tarafından inşâ edilen cami, mescid, zâviye, medrese,
mektep, hamam, çeşme, han, kervansaray gibi kurumlarla donatılmıştır. XVI. yüzyılda
Milas’ta dört cami, on bir mescid, sekiz zâviye, üç muallimhâne, iki medrese, iki hamam,
tahin ve mum imalâthaneleri, birkaç han ve muhtelif sayıda dükkân mevcuttur ve şehir
nüfusunun %15-20’si zirâî etkinliklerle iştigal etmiştir.
Verimli bir ovanın batı kenarında yükselen Sodra dağının doğu eteklerinde kurulmuş
olan ve Türk-İslâm kültürünün varsıl bir şekilde yaşandığı Milas, I. Dünya Savaşı’nı
müteâkiben 1919’da İtalyanların işgâline duçar olmuş, ancak 1921’de kurtarılabilmiştir.