You are on page 1of 170

See discussions, stats, and author profiles for this publication at: https://www.researchgate.

net/publication/341371218

DİYARBAKIR SURLARI

Book · May 2020

CITATIONS READS

0 628

2 authors, including:

Şahabettin Öztürk

78 PUBLICATIONS   29 CITATIONS   

SEE PROFILE

Some of the authors of this publication are also working on these related projects:

GELENEKSEL YAPILARIN RESTORASYONUNDA MALZEME, TEKNOLOJİ VE TEKNİKLERİN ARAŞTIRILMASI GELİŞTİRİLMESİ View project

Cizre Eski Belediye Binası Rölöve, Restitüsyon ve Restorasyon Koruma Projesi View project

All content following this page was uploaded by Şahabettin Öztürk on 14 May 2020.

The user has requested enhancement of the downloaded file.


DİYARBAKIR SURLARI

İr f an Yı ldı z & Ş a hab e tt i n Öz tü rk


T.C. Diyarbakır Valiliği
ISBN: 978-605-149-862-1
www.diyarbakir.gov.tr
www.diyarbakircazibe.com
www.diyarbakirkulturturizm.org
e-mail: diyarbakir@icisleri.gov.tr
Diyarbakır Vali Yardımcısı
Taner Bircan
Proje Genel Koordinatörü
Mustafa Temel
Proje Ekibi
Ayşe Yalçınkaya
Mesut Yavuz
Pınar Gürhan Kılıç
Sevil Soysal Maral
Yeşim Sert Özkul
Zafer Laçin
Fotoğraflar
Diyarbakır Valiliği Fotoğraf Arşivi
©Bu kitapçık, Diyarbakır Valiliği’nin Kalkınma Bakanlığı tarafından desteklenen
“Cazibe Merkezlerini Destekleme Programı” kapsamında uygulanan “Diyarbakır’ın
Turizm Marka Değerinin Arttırılması” projesi ile hazırlanmıştır. Bütün yayın hakları
saklıdır. Kitapçıkta yer alan yazılar ve görseller telif sahibinin izni olmaksızın kısmen
ya da tamamen basılamaz ve çoğaltılamaz.

Yapım
Uluslararası Piri Reis Kültür Ajansı
Tasarım: Ezgi Zorlu
Adres: Kazım Özalp Mah. Rabat Sok. No. 27/2
Çankaya/ANKARA
Telefon: 0312 446 21 56
Web: www.pirireisajans.com
E-posta: info@pirireisajans.com
Baskı: MRK Baskı ve Tanıtım Hizmetleri
Baskı Adedi: 2.000
Baskı Yeri ve Tarihi: Ankara, 2016

Yıldız, İrfan, Öztürk, Şahabettin


Diyarbakır Surları / İrfan Yıldız, Şahabettin Öztürk; Fotoğ: Diyarbakır Valiliği...
[ve başkl.].- Ankara: Diyarbakır Valiliği, 2016.
168 s.: rnk. res.; 19 cm.- (Diyarbakır Valiliği)
ISBN: 978-605-149-862-1
I. k.a. II. Yıldız İrfan. III. Öztürk Şahabettin. IV. Seriler.
930.24056675
İçindekiler

Sunuş 7
Önsöz 11
Diyarbakır Surlarının Tarihçesi 17
Diyarbakır Kalesinin Ögeleri 25
Kapılar 37
Burçlar 51
Kitabeleriyle Diyarbakır Surları 85
Figürlü Kabartmalarıyla Diyarbakır Surları 104
Seyyahların Gözüyle Diyarbakır Surları 124
Efsanelerde Diyarbakır Surları 146
UNESCO Dünya Mirası Listesinde 153
Diyarbakır Surları
Kaynakça 157
Fotoğraf Listesi 163
Çizim Listesi 166
Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri
6
Sunuş

D
ünyanın en eski şehirlerinden biri olan Di-
yarbakır, İpek Yolu üzerinde yer alan, farklı
dinden, farklı etnik kimliklerden ve farklı
kültürlerden insanların bir arada yaşadığı, acılarını,
sevinçlerini, kültürlerini, geleneklerini, sanatlarını
paylaştıkları Anadolu mozaiğini sembolize eden tarihi
öneme sahip bir şehirdir.
Tarih boyunca 13.000 yıllık geçmişe sahip Diyarba-
kır, Hurrilerden Asurlulara, Perslerden Romalılara,
Bizanslardan Abbasilere, Selçuklulardan, Osmanlılara
kadar 33 farklı medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Yüz-
yıllardır çok sayıda medeniyetin izlerini topraklarında
barındırmaktadır. Olağanüstü görkemiyle yakınından
geçenlere, üzerindeki figürler ve yazıtlarla adeta tarihin
sırlarını fısıldayan Diyarbakır Kalesi ve özgün işlevini
binlerce yıldır koruyarak 180’den fazla kuş türüne ev
sahipliği yapan 700 hektarlık Hevsel Bahçeleri kentin
sayısız mirasının başında gelmektedir.
4 Temmuz 2015 tarihinde Almanya’nın Bonn kentin-
de düzenlenen UNESCO 39’uncu Dünya Miras Ko-
mitesi Toplantısı’nda, “Diyarbakır Kalesi ve Hevsel
Bahçeleri Kültürel Peyzajı” ismiyle Dünya Kültür
Mirası olarak tescillenmiştir. 82 burçla taçlandırılan
ve şehrin boynunu adeta bir gerdanlık gibi sarılan
Diyarbakır Kalesi, İç Kale ve Dış Kale olmak üzere
iki bölümden oluşmaktadır. Toplam uzunluğu 5.800
metre ve yer yer değişen biçimde 15-20 metre yüksek-
liğinde, duvar kalınlığı ise 3-5 metre arasında değişir.

7
8
Milat öncesi ve milat sonrası izleri 63 ayrı kitabede
ve sayısız figürlerde saklayan Diyarbakır Kalesi, baş-
lı başına bir yazıtlar ve kabartmalar müzesi niteliğine
sahiptir.
Sanat Tarihçi Doç. Dr. İrfan Yıldız ve Mimar Yrd.
Doç. Dr. Şahabettin Öztürk tarafından kaleme alınan
“Diyarbakır Surları” çalışması Diyarbakır Surlarının
köklü geçmişini gözler önüne sermektedir. Diyarbakır
Surlarının tarihi ve mimarisi ile ilgili gelecek nesillere
yol gösterici kitapçıkta Diyarbakır Surları bölüm bö-
lüm, burç burç ve dönem dönem en derin şekilde işle-
miştir. Bu eşsiz eserde “Diyarbakır Surları”nın sadece
ana hatlarıyla değil derinlemesine incelendiğine tanık
olacaksınız. Kitapçıkta emeği geçen değerli hocaları-
mız Doç. Dr. İrfan Yıldız ve Yrd. Doç. Dr. Şahabettin
Öztürk’e çalışmalarından ötürü teşekkür eder ve çalış-
manın Diyarbakır’a hayırlı olmasını dilerim.
Hüseyin AKSOY
Diyarbakır Valisi

9
Ulu Beden Burcu
10
Önsöz

G
üneydoğu Anadolu Bölgesi’nin önemli tarihi
merkezlerinden biri olan Diyarbakır, M.Ö.
3000 yıllarında Subarular döneminden baş-
layarak günümüze kadar uzanan bir tarihi geçmişe
sahiptir. Yerleşmeye elverişli bir alanda, önemli ticaret
yollarının kavşak noktasında yer alan kent, hemen her
dönem yönetim, ticaret, sanat ve bilim merkezi olmuş,
çeşitli uygarlıkların tarihi ve kültürel mirasını günümü-
ze kadar taşımıştır. Birçok medeniyetin izlerini taşıyan
Diyarbakır Kalesi Surları, kentin en önemli simgesidir.
Kentin simgesi olan ve kuşbakışı bir kalkan balığını an-
dıran Diyarbakır Surları, 5 km'lik uzunluğuyla uzun-
luk bakımından Çin Seddi’nden sonra dünyada ikinci,
yükseklik bakımından ve yaşayan kale olarak dünyada
birinci sırada yer almaktadır.
Birçok uygarlığın izini taşıyan ve tarih boyunca sürekli
olarak el değiştiren kent surları Roma Medeniyeti ve
İslam Medeniyeti özelliklerini iç içe barındırmaktadır.
Diyarbakır Kalesi Surları, üzerinde tespit edilen elliden
fazla kitabeyle adeta bir yazıt müzesi konumundadır. Bu
yazıtlar kentte yaşamış medeniyetlerin imzası niteliğin-
de olup her gelen uygarlığın bir öncekinden devraldığı
bu eşsiz surları sahiplendiğinin ve kendi mührünü ka-
zıdığının göstergesidir. Surlar bünyesinde barındırdığı
ve bu güne kadar anlamı tam olarak çözülmemiş figür-
lerle, güç ve hâkimiyet sembolü olarak da anılmaktadır.
İlk şeklini Romalılar döneminde alan surlar dört yöne
açılan dört ana kapısı, gizli geçitleri ve burçlarıyla za-
man içinde yapılan saldırılara karşı dayanmış ancak
günümüzde yapılan tahribatlar, bilinçsiz onarımlar ve
plansız kentleşme yüzünde yorgun düşmüştür.
11
Diyarbakır’ın türkülerine, şiirlerine ve efsanelerine konu
olan ve ilk yapıldığında 72 burcuyla Hz. İsa’nın 72 hava-
risini sembolize eden Diyarbakır Kalesi ve Surları, Dün-
ya Kültür Mirası Listesi’ne girmeyi başarmıştır.
Diyarbakır Kalesi Surları’nın Diyarbakır’ı ziyaret eden
bütün seyyahları cezbettiği Mervaniler zamanında 10
Aralık 1046’da Diyarbakır’a gelen İranlı Seyyah Nâsır-ı
Hüsrev’in; “Ben dünyanın dört bucağında Arap, Acem,
Hint ve Türk memleketlerinde birçok kentler ve kaleler
gördüm. Fakat yeryüzünde hiçbir ülkede Âmid kenti-
nin kalesine benzer bir kale ne gördüm ne de başka bir
yerde bunun gibi bir kale gördüm diyeni, duydum” söz-
lerinden anlaşılmaktadır.
Dünyanın önemli kalelerinden olan Diyarbakır Kalesi
hakkında birçok araştırma yapılmış, tezler ve yayınlar
hazırlanmıştır. Kale hakkındaki ilk yazılı kaynak, Di-
yarbekirli Rahip Mar Yesua’nın Vakayinamesi’dir. Daha
sonra İbn-i Havkal ve Nasır-ı Hüsrev’in eserlerinde kale
hakkındaki bilgilere ulaşılmaktadır. Nasır-ı Hüsrev’den
Osmanlı’nın yıkılışına kadar Diyarbekir’i ziyaret eden
bütün seyyahların eserlerinde Diyarbekir Kalesi ve Sur-
ları hakkında bilgiler mevcuttur. Bu kitap Diyarbakır
surları ile ilgili yazılan makale, tez ve kitaplardan ya-
rarlanılarak ve sahada yapılan araştırmalardan elde edi-
len bilgilerin harmanlamasıyla hazırlanmıştır. Özellikle
Orhan Cezmi Tuncer, Şevket Beysanoğlu, Canan Parla,
Ali Boran, Gülsen Baş ve Adnan Nabikoğlu ile Nesli-
han Dalkılıç’ın çalışmalarından yararlanılmıştır.

* “Diyarbakır Surları” adlı bu çalışma tarafımızdan hazırlanan ve Kültür


ve Turizm Bakanlığı tarafından İngilizce basımı gerçekleştirilen “Diyar-
bakır Fortress” adlı kitabın genişletilmiş halidir.

12
Hazırlanan bu çalışmanın UNESCO Kültürel Miras
Listesine alınan Diyarbakır Surlarının koruma bilinci-
nin gelişmesine ve surların ulusal ve uluslararası arena-
da tanıtılmasına katkı sunacağını umuyoruz.

13
14
Diyarbakır Surları15
Diyarbakır Surları
16
DİYARBAKIR SURLARI’NIN
TARİHÇESİ

H
urriler’den itibaren Osmanlılar’a kadar devam
eden tarihi süreçte bugünkü adıyla Diyar-
bakır, eski adıyla Amid, Kara Amid, Amed,
Diyarbekir’de birçok medeniyet hüküm sürmüştür.
Kentte hüküm süren medeniyetler meydana getirdik-
leri sanat ürünleriyle egemenliklerini ölümsüzleştirmek
istemişlerdir. Medeniyetlerin üzerinde iz bıraktığı eser-
lerin başında, kuşbakışı bir kalkan balığını andıran ve
kenti baştanbaşa kuşatan surlar gelir. İnsanlığın ortak
ürünü belki de en önemli yapısı olarak karşımıza çı-
kan Diyarbakır Kalesi, XXI. yüzyıla kadar önemini her
dönem korumuştur. Kenti ve yol güzergâhını koruyan
tarihi surlar şehirde yaşayan halka güven vermiştir. Di-
yarbakır Surları dünyada Çin Seddi’nden sonra en uzun
ikinci surlara sahiptir. Yükseklik ve kadim olma özelliği
bakımından ise birinci sırada yer almaktadır.
Diyarbakır Kalesi; Dicle Nehri’nin batı ucundan, Kara-
cadağ’a kadar uzanan geniş Bazalt platosunun üzerinde
Dicle’den 100 metre kadar yüksekte kurulmuştur. İç
Kale bölümü Fis Kayası olarak adlandırılan sarp kaya-
lığın üzerine kurulmuş olup, Diyarbakır Kalesi’nin çe-
kirdeğini meydana getirmektedir. Diyarbakır Kalesi’nin
ilk yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. İç Ka-
le'nin olduğu yerde Hurriler zamanında (M.Ö. 2000’li
yıllar) bir kale inşa edildiği tahmin edilmektedir. Şehrin
etrafı Roma İmparatorluğu döneminde surlarla çevril-
miştir. 349 yılında Bizans İmparatoru II. Konstantin,
Sasaniler’e karşı şehrin etrafını surla çevirterek burası-
nı bölgenin askeri ve idari merkezi haline getirmiştir.
17
Persler’le yapılan savaşta Diyarbakır’ı kaybeden Bizans
İmparatoru Jovianus, 363 yılında imzaladığı anlaşmay-
la Armenia, Mezopotamya ve Nusaybin’i Persler’e vere-
rek Diyarbakır’ın Bizanslılar da kalmasını sağlamıştır.
Bu anlaşmanın ardından Perslere bırakılan yerlerden
göç eden halklar Diyarbakır’ın onlar için kurulan yeni
semtine yerleştirilmişlerdir. Jovianus, 364 yılında ölün-
ce yerine tahta oturan Valentinianus, Doğu Roma’nın
(Bizans) yönetimini kardeşi Valensius’la paylaşmıştır.
Valentinianus (364-375), Valensius (364-378) ve Gra-
tien (367-383)’in ortak hükümdarlıkları sırasında, her
üç hükümdarın da başta olduğu 367-375 yılları ara-
sında surun batıya doğru genişlemesiyle Dış Kale bu-
günkü şeklini almıştır. Bizanslılar ve Sasaniler arasın-
daki mücadelelerde el değiştiren Diyarbakır Kalesi’nin
Bizans İmparatoru Anastasius tarafından yeniden elden
geçirildiği tahmin edilmektedir. 6. yüzyılın ilk yarısında
Bizans-Sasanî savaşları sırasında, İmparator Justinianus
tarafından kale yeni duvarlarla güçlendirilmiştir.
Diyarbakır Kalesi Hz. Ömer döneminde İyaz Bin Ga-
nem tarafından (639) İslam topraklarına katılmıştır.
Şeyhoğulları'nın Abbasiler’e karşı ayaklanması nedeniy-
le yıktırılan Dağkapı ve Mardin Kapı surları büyüyen
Bizans tehlikesinden dolayı 899 yılında Abbasiler tara-
fından yeniden yaptırılmıştır. 996-1085 yılları arasında
ise Mervaniler surlarda çok sayıda onarım yapmıştır.
Mervaniler döneminde 10 Aralık 1046’da Diyarbakır’a
gelen İranlı seyyah Nâsır-ı Hüsrev: “Ben dünyanın dört
bucağında Arap, Acem, Hint ve Türk memleketlerin-
de birçok kentler ve kaleler gördüm. Fakat yeryüzünde
hiçbir ülkede Âmid kentinin kalesine benzer bir kale ne
gördüm ne de başka bir yerde bunun gibi bir kale gör-
düm diyeni duydum” diyerek kaleden bahsetmektedir
(Foto:1).
18
Foto 1- Diyarbakır Minyatürü (Matrakçı’dan).

19
Nâsır-ı Hüsrev’in verdiği bilgiler şöyledir; “Şehir, yek-
pare bir kayanın üstüne kurulmuştur. Uzunluğu iki bin
adımdır, enliliği de aynıdır. Çevresine kara taştan bir kale
duvarı yapılmıştır. Yüz batmandan bin batman, hatta
daha da ağır koca taşları o kadar muntazam kesmişler-
di ki kireç ve harç koymaksızın bu taşları birbiri üstüne
istif etmek suretiyle kaleyi yapmışlardı. Hisarın yüksekliği
yirmi, enliliği de on kulaçtır. Her yüz arşında, yarım da-
iresi seksen arşın tutan bir burç yapılmıştır, mazgalı da
aynı taştandır. Şehrin içinden kalenin üstüne çıkmak için
birçok yerlerde taş merdivenler vardır. Her burcun üstüne
bir savaş yeri yapılmıştır. Bu şehrin dört yanında dün-
yanın dört cihetine açılmış dört kapısı vardır, kapıların
hiçbirinde tahta yoktur, hepsi demirdendir. Doğudakine
Dicle Kapısı (şimdiki Yenikapı); batıdakine Rum Kapısı
(şimdiki Urfakapı); kuzeydekine Ermenkapısı (şimdiki
Dağkapı); Güneydekine Tellkapısı (şimdiki Mardinkapı)
derler. Bu surun dışında bir sur daha vardır, o da aynı
taştan yapılmıştır, yüksekliği on arşındır. Bütün kale be-
denlerinin üstünde mazgallar var. Mazgalın içinde tama-
mıyla silahlı bir adamın geçebileceği, durabileceği kolayca
savaşabileceği bir geçit yapılmıştır. Bu dış kalenin de iç
kalenin kapılarına karşın demir kapıları vardır. İlk kale
kapısından girildi mi ikinci kalenin kapısına varabilmek
için bir müddet iki kale arasındaki aralıktan geçmek gere-
kir. Bu yolun genişliği on beş arşındır. Şehrin ortasında bir
kaynak vardır ki sert taştan çıkar, beş değirmen çevirecek
kadar ve çok güzel bir sudur, kimsecikler nerden geldiğini
bilmez. Şehirde ağaçlar, bahçeler, hep o suyla sulanır. O
şehrin beyi ve hakimi, adı geçen Nasır-üddevle’nin oğlu-
dur.

20
Ben, dünyanın dört bucağında Arap, Acem, Hint ve Türk
memleketlerinde birçok şehirler ve kaleler gördüm, fakat
yeryüzünde hiçbir ülkede Amid şehrinin kalesine benzer
bir kale ne gördüm, ne de bir başka yerde bunun gibi bir
kale gördüm diyeni duydum."
Diyarbakır’ı 1086-1093 yılları arasında valiler aracılı-
ğıyla kontrol eden Büyük Selçuklu Devleti tarafından
yapılan imar faaliyetlerinin, kentin batı surlarının tah-
kimatına yönelik olduğu, o döneme ait kitabelerden
anlaşılmaktadır. Büyük Selçuklular’ın surlarda yaptık-
ları müdahalelere ait kitabeler Nur Burcu ve Selçuklu
Burcu üzerinde yer almaktadır.
1097-1142 yılları arasında yaklaşık yarım yüzyıl sü-
ren İnaloğulları idaresi döneminde, surlara yapılan tek
müdahale Mardin Kapı civarındaki burç onarımıdır.
1142-1183 yılları arasında hüküm süren Nisanoğulları
ise surların doğu ve batı kısmına bazı müdahalelerde
bulunmuştur.
Selâhaddîn Eyyûbî tarafından kentin yönetimine getiri-
len Sultan Nureddin Muhammed ile başlayan Artuklu
döneminde surların batı tarafına çeşitli eklemeler yapıl-
mıştır. Bu dönemde Urfa Kapı onarılmış, Diyarbakır
Kalesi’nin en önemli burçları olan Ulu/Evli Beden ve
Yedi Kardeş burçları yapılmıştır. 1232-1240 tarihleri
arasında Diyarbakır’ı yöneten Eyyubiler 3 ve 4 no.lu
burçları onarmışlardır. Eyyubi hükümdarı Melik Kâ-
mil tarafından ikinci dış surun yıktırıldığı ve buradan
çıkarılan taşların, ana surların onarımında kullanıldığı
bilinmektedir.
Yine Akkoyunlular (1401-1507) surların kuzey tarafın-
da bulunan burçların bazılarını onarmışlardır.

21
1515 tarihinden sonra, Osmanlı döneminde de kale
tamir görmüştür. Osmanlı Devleti kaleye ilaveler ve
onarımlar yapılmıştır. 1524-1526 yılları arasında İç
Kale, Kanuni Sultan Süleyman tarafından genişletilerek
bugünkü halini almıştır. 1815 yılında ise Diyarbakır
Kalesi onarılmıştır.
Osmanlı döneminde Diyarbakır’ı ziyaret eden Evliya
Çelebi Seyahatnamesi’nde, kentin konumunu vererek,
dörtgen şeklinde tarif ettiği kalenin Dicle kıyısında ol-
duğunu, Kız Kayası adıyla anılan yüksek kayalıklarla,
kuzey, batı ve güneyinde düz araziye oturduğunu ifade
eder. Yüksek kayalık kısmın altında Kız Mağaraları adı-
nı taşıyan yeraltı mağaralarının bulunduğunu belirttik-
ten sonra, suru çevreleyen hendek ve dört kapısı ile iki
katlı burçlarından söz eder. Doğu köşesinin Paşa Sarayı
olduğunu belirtir ve surun bu kısmı hariç on bir bin
adım, İç Kale'nin ise dört bin adım geldiğini söyler. İç
kalede her gelen idarecinin değişik dönemlerde bir hüc-
re, hamam ve havuz yaptırdığı Dicle’ye hakim konum-
da ve çok süslü bir sarayın yer aldığını belirtir.
Evliya Çelebi; Diyarbakır Kalesi Hakkında şu ifadeleri
kullanmaktadır: “Şattülarab kenarında göğe baş uzatmış
(Kız Kayası) adıyla meşhur bir yüksek tepe üzerindedir
ama o büyük dağın tepesi geniş ve laleliktir Kalenin do-
ğusu, kuzey tarafına meyilli semti, yüksek kayalar üzerin-
dedir ki (Kız mağaraları) bu yüksek kalenin altındadır.
(Yunus makamı) dahi oradadır. Orada durup da, aşağı
bakmağa insan cesaret edemez. Güya cehennemin en alt
kısmıdır. Büyük nehir akmakla iki tarafı gülistan, bustan
ve fesligenlik olup her sene vilâyet ahalisinin altı ay Di-
yarbakır’ın Şattülarap fasıllarını edecek mesirelerdir. Bu
kalenin burç ve duvarları üzerinden aşağıda akan büyük
nehre bakılınca, adı geçen nehir bir iplik gibi görünür. İşte

22
kalenin bu tarafı bu derece feleğe boy çekmiştir. Ama yıldız
tarafı, batı ve güney ve kıble tarafı düz yerdir. Duvarı-
nın yüksekliği kırkar zira’dır. Onar arşın temeli vardır. Ve
süslü kale siyah taş ile yapıldığından adına (Kara Âmid)
derler. Hendese bilgini usta, kaleyi dörtlüden kuzeye doğru
uzunca yapıp, bütün kule ve beden dışları birbirine ba-
kar. Muhasara sırasında birbirini korur.
Sert taştan yapıldığı gibi, bulunduğu yeri de yalçın kaya
olduğundan düşman kuşatsa, hiç bir tarafından lağım ve
metrisi sürüp muvaffak olması imkânsızdır. Meğer bir
sene kuşatılarak, kale içinde kıtlık olup kaledekiler kaleyi
teslim ederler. Kalenin doğusu cehennem deresi olmakla
hendek lazım değildir. Ama kuzey, güney, batı tarafla-
rı hendekli ve dört köşe köşeliklerinde Ye’cüc duvarı gibi
burçları vardır ki, güya her biri bir gök kulesidir. Fakat
diğer kaleler gibi üçer, dörder kat değildir. Ancak bir kat
sağlam duvardır. Dört kapısı var! Kuzey tarafa açılan
(Dağ kapısı) var. Şerbeteyn Eğil Ergani, Çermik, Harput
ve Palu'ya gidenler, hep bu kapıdan gider. Batıya açılan
(Rum kapısı) var. Mezarlı ve kara dağlara gidenler hep
buradan geçerler. Kıble tarafına açık (Mardin kapısı)
doğuya bakan (Yeni Kapı) var. Bundan başka aşağı Şatt
nehri kenarına köprüden geçip, oradan Meyyafarkın kale-
sine, Batman köprüsünü geçip bir konakta Hazo kalesine
varılır. İç kale: Tam dört bin adımdır. İçinde yüz elli adet
odalı, birkaç divanhaneli bir büyük saray vardır”
Cumhuriyet döneminde de Diyarbakır Kalesi bazı
onarımlar geçirmiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında
şehri çevreleyen surların, özellikle sıcak yaz aylarında
hava akımını engellediği düşüncesiyle yıkılmasına ka-
rar verilmiş ve surların bir bölümü 1930-1932 yılları
arasında dinamitlenerek yıktırılmıştır. Dağ Kapı-Tek
Kapı arasında günümüzde yıkık olan surlar ile Mardin

23
Kapı’nın yanındaki yıkık kısım o dönemdeki müda-
haleler sonucu meydana gelmiştir. 1932 yılında kenti
ziyaret eden Albert Gabriel’in ve kentin aydınlarının
girişimiyle bu yıkım durdurulmuştur. Surların değe-
rinin anlaşılmasıyla 1942 yılından itibaren koruma ve
restorasyon çalışmaları başlatılmıştır. Aynı yıl Urfa ve
Dağ Kapı onarılmıştır. 1940’lı yıllara kadar sur içinde
gelişen Diyarbakır, 1950’li yıllardan itibaren sur dışı-
na doğru genişlemeye başlamıştır. Kentin sur dışına
doğru gelişimini kolaylaştırmak ve ulaşımı rahatlamak
için mevcut kapıların yanına ve gerekli görülen yerle-
re, zamanın ulaşım araçlarının rahatlıkla geçebileceği
boyutlarda yeni kapılar yapılmıştır. 1944 yılında Urfa
Kapı’nın iki kapısı arasında bulunan ve Osmanlı döne-
minde kapatılmış olduğu düşünülen orta kapı yeniden,
ancak yükseltilerek açılmıştır.
1950’de 13-14. burçlar arasına Çift Kapı, 1959 yılında
8-9. burçlar arasına Tek Kapı açılmıştır. 1952-54 yılla-
rı arasında Keçi Burcu, 1986-88’de Dağ Kapı Burçları,
1990-91 arasında Tek Kapı yanındaki sur duvarları,
1995’te Tek Kapı’nın doğu burcu, 1996-97’de Mardin
Kapı ile bu kapının kuzey bölümü onarılmıştır. Dünya
Kültür Mirası Listesi’ne giren Diyarbakır Surları’ndaki
koruma ve onarım çalışmaları günümüzde de devam
etmektedir.

24
DİYARBAKIR KALESİ’NİN
ÖGELERİ

Dış Kale

D
iyarbakır Kalesi; İç Kale ve Dış Kale olmak
üzere iki bölümden oluşmaktadır. Dış Ka-
le’nin doğu kesimi 349’da Roma hâkimiyeti
döneminde, II. Constantius zamanında inşa edilmiştir.
Bu bölüm Dağ Kapı, Yeni Kapı ve Mardin Kapı hat-
tındaki alanı kapsamaktadır. Surların batı kısmının ise
bugün Gazi Caddesi’nin bulunduğu yer olduğu tahmin
edilmektedir. M.S. 367-375 yıllarında mevcut batı sur-
ları yıktırılmış, surlar batıya doğru genişletilerek bu-
günkü şekli verilmiştir. Suriçi’nde kenti kuzey-güney ve
doğu-batı doğrultusunda kesen birbirine dik iki ana yol
vardır (Çizim: 1, 2, 3; Foto: 2, 3, 4).

Çizim 1- Diyarbakır Surlarının Planı (O. C. Tuncer’den).


25
Foto 2- Diyarbakır Surlarının Uydudan Görünüşü
(www.google.earth.com’dan).

Çizim 2- Diyarbakır Surlarının Planı (Albert Gabriel’den).

26
Foto 3- Diyarbakır Surlarının Havadan Görünüşü (1939)
(Diyarbakır Valiliği Arşivinden).

Çizim 3- Diyarbakır Surlarının Planı (Albert Gabriel’den).

27
Foto 4- Diyarbakır Surlarının Havadan Görünüşü (2014).

28
29
Çizim 4- Harput Kapı ile Urfa Kapı Arasındaki Bedenler ve Hendekönü
Duvarı (Gabriel'den).

Dıştakinin alçak, içtekinin yüksek tutulduğu birbiri-


ne paralel çift surla çevrili olan Diyarbakır’ın Dış Kale
suru, kuzey, batı ve güney yönlerinde genişliği kuzey-
den güneye doğru 15 metreden 6 metreye düşerek da-
ralan bir hendekle çevrelenmiştir (Çizim: 4). Ana suru
çevreleyen ikinci sur 1232 yılında kenti alan Eyyubi hü-
kümdarı Melik Kâmil tarafından yıktırılmış ve burada-
ki taşlar da ana surların onarımında kullanılmıştır. Gü-
nümüzde surların kuzeydoğu ve güney tarafında ikinci
surun kalıntılarını görmek mümkündür (Foto: 5-6).
Diyarbakır surlarının çevre uzunluğu yaklaşık 5 km’dir.
Kuzeyden güneye 1300 metre, doğudan batıya 1700
30
Foto 5- Diyarbakır Kalesi’nin İkinci Dış Sur Kalıntısı Güney Tarafından.

metre genişliğindedir. Surların yüksekliği yaklaşık ola-


rak 8-12 metre, kalınlığı ise 3-5 metre arasında değiş-
mektedir (Çizim: 3; Foto: 4). Sur duvarlarında ana yapı
malzemesi olarak bazalt taş, tonoz ve kemerlerde tuğla,
kapı kanatlarında ahşap ve demir kullanılmıştır. Bağla-
yıcı olarak kireç harcı kullanılmıştır. Bütün antik çağ
yapılarında olduğu gibi Diyarbakır surlarında da taş
duvarların dış kenarlarında üst üste dizilerek kesme taş
cidarlar oluşturulmuş, orta kısım ise bol miktarda kireç
harç ve moloz taşla doldurulmuştur. Taş duvarların şe-
hir dışı yüzleri kesme taş niteliğinde özenli bir işçilikle
yapılmış, şehre bakan yüzlerinde ise moloz taş tekniği
kullanılmıştır (Foto: 7-8).
Burçlar içindeki mekânların üstleri tuğla ile yapılmış
tonoz ve kubbelerle örtülmüştür. Dış kale üzerinde 82
adet burç ve 4 ana kapı bulunmaktadır (Foto: 9-13).
Bu kapılardan kuzey yöne açılan Dağ (Harput) Kapı,
31
Foto 6- Diyarbakır Kalesi’nin İkinci Dış
Sur Kalıntısı Doğu Tarafından.

32
Foto 7- Diyarbakır Kalesi’nin Kuzey Surları.

Foto 8- Dış Kale Surları (Creswell’den).


33
Foto 9- Diyarbakır Kalesi’nin Surları Genel Görünüşü (Gabriel'den).

Foto 10- Dış Kale Surlarının Gravürü (Gravürlerle Türkiye’den).

34
35
batı yöne açılan Urfa (Rum) Kapı, güney yöne açılan
Mardin (Tel) Kapı ve doğu yöne açılan Yeni (Su) Kapı
olarak adlandırılmaktadır. Burçlar içerisinde Yedi Kar-
deş, Evli Beden, Keçi, Nur, Melikşah ve Fındık burçları
üzerindeki yazıtları, kabartmaları ve formlarıyla dikkat
çekmektedir.

Foto 11- Diyarbakır Kalesi’nin Batı Surları.

Foto 12- Dış Kale Surları (Gabriel'den).

Foto 13- Diyarbakır Kalesi’nin Surları Genel Görünüşü (Gabriel'den).

36
KAPILAR

D
iyarbakır surlarında, hem İç Kale hem de Dış
Kale üzerinde dörder tane ana kapı bulunmak-
tadır. Bu kapılar, kentin dış dünyayla bağlantı-
sını sağlamak düşüncesiyle olduğu kadar, onu dışarıdan
gelecek her türlü tehlikeye karşı korumak amacıyla da
yapılmıştır. Dış Kale’nin dışarıyla irtibatını sağlayan
kapılar; Dağ Kapı, Urfa Kapı, Mardin Kapı ve Yeni Ka-
pı’dır (Foto:14). Bu kapılar sadece stratejik öneme sahip
bir kente değil, aynı zamanda Kuzey Mezopotamya’nın
en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Diyarbakır’a
açılmaktadır. XX. yüzyıl başlarına kadar Dış Kale'deki
dört kapı, güneşin doğması ile açılır ve günbatımı ile
kapatılırdı. Kale kapıları üzerinde taşıdığı yazıtlar ve
süslemelerle önem arz etmektedir.
Dağ Kapısı (Harput Kapısı, Bab-ı Cebel)
Dağ Kapısı şehrin kuzeyinde iki silindirik burç arasında
yer alır. Günümüzde sağlam olan kapı farklı dönemler-
de yapım evreleri geçirmiştir. Kapının üzerinde Roma
İmparatoru’nun Latince, Bizans İmparatoru’nun Grek-
çe kitabelerinin yanı sıra Abbasi ve Mervani dönemle-
rine ait Arapça onarım kitabeleri yer almaktadır (Foto:
15-16). Kapı üzerindeki 367-375 ve 479 tarihli Latince
kitabeler Roma ve Bizans döneminde kalan kitabeler-
dir. Dağ Kapı üzerinde İslami döneme ait üç kitabe bu-
lunmaktadır. Bunlardan en erken tarihli olanı 297/909
tarihinde Abbasi Halifesi El-Muktedir’e ait olan kita-
bedir. 386/996 tarihli ikinci kitabe ile 447/1056 tarihli
üçüncü kitabe Mervaniler dönemine ait kitabelerdir.

37
Foto 14- UNESCO Dünya Mirası Diyarbakır Kalesi ve
Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı.

38
39
Foto 15- Dağ Kapı (Harput Kapı) Genel Görünüş.

Foto 16- Dağ Kapı (Harput Kapı) (Creswell’den).

40
Dağ Kapı, dairesel iki burç arasında dışa ve içe açılan
çift geçitli iki kapı ile bunların arasındaki bölümler-
den meydana gelmektedir (Çizim: 5). Her iki burcun
üzerinde farklı dönemlerde yapılan kabartmalar bu-
lunmaktadır (Çizim: 6). Bu kabartmalardan biri Ro-
ma-Bizans döneminden kalan Gamalı Haç motifidir.
Bir diğer kabartma ise yine Roma-Bizans döneminde
kaldığı tahmin edilen işlenen el figürüdür. Figür, avuç
içi tümüyle görülecek biçimde, parmaklar aşağıya dö-
nük tarzda tek bir taş üzerine işlenmiştir.
Burçta yer alan el figürü Diyarbakır Surları’ndaki tek
örnektir. Kapının iki yanında yer alan her iki burcun
üzerinde İslami dönemde, Abbasiler zamanında yapılmış
kuş, dağ keçisi, boğa, kaplan, aslan figürü yer almaktadır.
Yüksek kabartma tekniği ile işlenen figürlerin vücutları
profilden, başları cepheden verilmiştir. Kuyruklar genel-
de yukarıya doğru kıvrılarak sırt üstünde devam etmek-
tedir. Yüzde kulaklar, gözler, burun ve ağız belirtilmiştir.
Bu burç üzerinde ayrıca Hayat Ağacı, motifi bulunmak-
tadır. Hayat Ağacı motifi totemizme ait gelenekleri yan-
sıtması bakımından önem arz etmektedir.

Çizim 5- Harput Kapı Zemin Kat Planı (Gabriel'den).

41
Çizim 6- Harput Kapının Restitüsyonu (Gabriel'den).

Foto 17- Mardin (Tel) Kapısı.

42
Mardin Kapısı (Bab-El Tel - Tepe Kapısı)
Şehrin güneye, Mezopotamya’ya açılan kapısı olan
Mardin Kapısı orijinal olarak ilk olarak Romalılar tara-
fından yapılmıştır (Foto: 17). Kapı üzerindeki kitabeye
göre, 297/909-910 tarihlerinde Abbasi halifesi Muk-
tedir Billâh döneminde Cemil oğlu Amid’li mühendis
Ahmed’in marifetiyle onarılmıştır. Kapı şu an tek gi-
rişlidir. Fakat yerden belli bir yüksekliğe kadar görülen
kapı söve kalıntılarından kapının daha önce üç geçişli
olduğu anlaşılmaktadır. Bu üç girişten yalnız doğudaki
giriş günümüzde sağlam bir şekilde ayakta kalabilmiştir.
Bu giriş şehre ve dışa açılan kapıları ile çift geçitli olarak
düzenlenmiştir. Şehre açılan kapı, sivri kemerli derin

43
Foto 18- Mardin (Tel) Kapısı.

bir niş içinde basık kemer açıklıklı olarak düzenlenmiş-


tir (Foto: 18). Mardin Kapısı iki katlı olup zemin kat
planı dikdörtgendir (Çizim: 7).
Birinci kata çıkışı sağlayan merdivenler günümüze ula-
şamamıştır. Birinci kat ortada dikdörtgen, iki yanda
yarım daire planlıdır. Kapı, sonradan değiştirilmiştir.
Ayakta kalan kapının sağ tarafındaki kemerli olan ge-
çit, İslâmi döneme aittir. Bu giriş şehre ve dışa açılan
kapıları ile çift geçitli olarak düzenlenmiştir (Çizim: 8).
Kapının iki yanındaki burçlar üzerinde çeşitli figürlü
kabartmalara yer verilmiştir. Bu figürler arasında özel-
likle aslan ve boğa figürleri dikkat çekmektedir.
44
Çizim 7- Mardin Kapı Zemin Kat Planı (Gabriel'den).

Çizim 8- Mardin Kapı 40. ve 50. Burçların Çizimi.

45
Urfa Kapısı (Rum Kapısı)
Kalenin batısında bulunan Urfa Kapısı, sur dizisi
üzerinde Dağ Kapısı’ndan sonra gelen ikinci kapıdır
(Foto:19). Orijinal halinin Roma döneminde yapıldığı
anlaşılan Urfa Kapı kitabesine göre Artuklu hüküm-
darı Karaslanoğlu Artukoğlu Muhammed tarafından
579/1183-1184 yılında onarılmıştır. Kapı üç girişlidir
(Çizim: 9-10). Doğudaki kapı tipik Roma mimarisinin
özelliklerini yansıtmaktadır. Batıdaki kapının hangi dö-
nemde açıldığı tam olarak anlaşılmamaktadır. Artuklu
döneminde açılmış olduğu tahmin edilmektedir. Diğer-
lerinden daha farklı ve büyük olan ortadaki kapının ise

Foto 19- Urfa (Rum) Kapısı.

46
Çizim 9- Urfa Kapı Zemin Kat Planı (Gabriel'den).

47
Çizim 10- Urfa Kapının Cephe Çizimi (Gabriel'den).

Foto 20- Urfa (Rum) Kapısı’nın dıştan Görünüşü.

48
Osmanlı döneminde “Saltanat” ya da “Hümayun” kapısı
olarak işlev gördüğü, padişahın sefer zamanlarında açılıp
sonrasında örüldüğü söylenmektedir (Foto: 20).
Doğudaki girişin üst kısmında karşılıklı birer boğa başı
kabartması yer almaktadır. Yine buradaki kitabenin üs-
tünde stilize bir boğa başına yer verilmiştir. Bu figürün
üstünde boğa başına basar şekilde bir kartal kabartma-
sı bulunmaktadır. Kapı üzerindeki figürlü kabartmalar
gücü sembolize etmektedir.
Yeni Kapı (Dicle Kapısı - Su Kapısı)
Şehrin doğusunda yer alan basık kemerli ve tek girişli
olan bu kapı; kenti "Su”ya, yani Dicle’ye bağlar (Foto:
21). Yeni Kapının burcu üzerinde Mervani dönemine ait

49
Foto 21- Yeni Kapı.

460/1067-68 tarihli bir kitabe yer almaktadır. Kitabede


kapının Mervani hükümdarı Ebu’l Kasım Nasr tarafın-
dan Kadı Muhammed oğlu Ebu’l Hasan Abdülvahid’e
460/1067-1068 senesinde yaptırıldığı yazılıdır.
Ulu Cami’nin Hanefiler bölümünde yer alan 639/1240-
1241 tarihli kitabe de “Su Kapısı” olarak anılır. Bu kapı,
şehirden Dicle’ye yani suyoluna inişi sağlamaktadır.
Dıştan dayanak duvarları üzerine yerleştirilmiş sağlam
bir rampa ile kapıya ulaşılır. Girişin hemen kuzeyinde
iki katlı dikdörtgen bir burçla tahkim edilmiştir. Ge-
çirdiği onarımlara rağmen Bizans dönemi karakterini
korumuştur.

50
BURÇLAR

D
ış Kale üzerinde 82 adet burç bulunmaktadır.
Burçlar plan şemaları ve yapısal özellikleri ba-
kımından bulundukları alana ve yapıldıkları
döneme göre farklılıklar göstermektedir. Büyük boyut-
lu burçlar saldırının yoğun olduğu ve topoğrafik ko-
numundan dolayı sur savunmasının daha zor olduğu
kuzeyde ve batıda, küçük boyutlu burçlar ise doğuda
ve güneybatıda yer almaktadır (Foto: 22-23). Burçlarda
yarım daire, dörtgen ve çokgen olmak üzere üç farklı
plan şeması kullanılmıştır. Burçların ve sur duvarlarının
kalınlıkları farklılık göstermektedir. Yarım daire plan-
lı burçların duvar kalınlıklarının diğerlerine göre daha

Foto 22- Diyarbakır Surları.

51
52
Foto 23- Güneydoğu Surları ve Hevsel Bahçeleri.

53
Foto 24- Dağ Kapı Burcu.

fazla olduğu görülmektedir. Burçların kapalı mekânları


iki katlı olarak yapılmıştır (Foto: 24).
Zemin katların depo, üst katların ise askerlerin kaldı-
ğı mekânlar olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir.
Burçların bazılarında iki teras katı bulunmakta, üst
katlara çıkış burçların içinde ya da iç cephede bulunan
merdivenlerle sağlanmaktadır. Burçlar arasında Yedi
Kardeş, Evli Beden, Keçi, Nur, Melikşah ve Fındık
burçları üzerindeki yazıtları, kabartmaları ve formlarıy-
la dikkat çekmektedir.
Keçi Burcu
Kalenin güneyinde Mardin Kapısı’nın doğusunda, yon-
tulmuş kaya kütlesinin üzerinde yer almaktadır (Foto:
25-26). Tarihi bilinen en eski burçtur. Diğer burçlara
göre daha büyük yapılmıştır. Orijinalinin Romalılar
tarafından yapıldığı tahmin edilen burç tahrip olunca
Mervaniler döneminde yeniden yapılmıştır. Burcun iç

54
Foto 25- Keçi Burcu.

Çizim 11- Keçi Burcu Planı (Gabriel'den).

55
56
Foto 26- Keçi Burcu.

57
Foto 27- Keçi Burcu'nun İç Mekânı.

mekânında Roma döneminden kalan mimari izler göze


çarpmaktadır.
Keçi Burcu üzerindeki kitabeye göre 422-30/1030-
1038 tarihinde Mervanoğlu Ahmet tarafından yaptırıl-
mıştır. Keçi Burcu dairesel planlı burç ile bunun kuze-
yindeki mekândan oluşmaktadır. Kuzeyden bir kapı ile
geçilen mekânın ilk bölümü 11 kemerli bir düzenleme
göstermektedir (Çizim: 11), (Foto: 27). Bu kemerler-
den ortadakinin kilit taşının iç yüzeyine bir kuş kabart-
ması işlenmiştir. Mekânın ikinci bölümü dairesel planlı
olup Roma mimarisinin tipik özelliğini yansıtmaktadır.
Burç, diğer dış kale burçlarına göre oldukça sade tutul-
muştur. Burçta bulunan tek figürlü süsleme unsuru kuş
figürüdür.
Leblebikıran Burcu
Leblebikıran Burcu üzerindeki kitabeye göre Mervani-
ler döneminde 426/1034-35 yılında Mervan oğlu Ebu

58
Nasr Ahmed tarafından yaptırılmıştır. Kare planlıdır.
Bu ismin burca neden verildiği bilinmemektedir.
Nur Burcu (Melikşah Burcu)
Surların güneyinde Yedi Kardeş Burcu’nun doğusun-
daki ilk burçtur. Büyük Selçuklu döneminin en güzel
eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Kitabesine
göre 481/1088-89 yılında Selçuklu Hükümdarı Melik-
şah’ın buyruğu ile Kadı Ebu Nasr Muhammed ve bina
ustası Urfalı Selame oğlu Muhammed tarafından inşa
edilmiştir. Burç dörtgen planın köşelerinin pahlanması
sonucu beşgen bir form kazanmıştır.
Duvarlarına kabartma halinde koşan at, aslan, geyik
ve kadın figürleri işlenmiştir. Burada İslam ikonogra-
fisinde ender görülen “çıplak kadın” kabartması ayrıca
dikkat çekicidir. Diyarbakır burçlarındaki en zengin
kabartmaların yer aldığı Nur Burcu, gülen iki aslan,
birbiriyle tokuşmaya hazırlanan iki geyik, karşılıklı ha-
59
reket halindeki binicisiz iki at, avını alıp uçmaya hazır
kanatları açık iki kartal ve bağdaş kurmuş, gövdesi açık,
göğüsleri görünen, çıplak biçimde iki kadın kabartması
ile oldukça dikkat çekicidir. Burada görülen kuş tasvir-
lerinin kuyruk ve kanatları açıktır. Bu, güç, kuvvet gös-
terisini ifade etmektedir.
Selçuklu Burcu
Selçuklu Burcu, Ulu Beden Burcu’nun kuzeyinde yer
alan ilk burçtur. Kitabesine göre Büyük Selçuklu hü-
kümdarı Melikşah döneminde Şemseddin Ebu Ali el
Hasan yönetiminde Abdülvahid Ebu Nasır Muham-
med ve Usta Urfalı Muhammed tarafından 481/1088-
89 tarihinde inşa edilmiştir. Burç, dikdörtgen planlıdır.
Günümüzde burcun üst kısımları yıkılmıştır. Selçuklu
Burcu’nun ön yüzünde yer alan süsleme programı, aynı
dönemden inşa edilen Nur Burcu ile paralellikler gös-
termektedir. Burcun ön yüzüne çiçekli kûfi yazı türü ile
hak edilmiş üç satırlık kitabe yerleştirilmiştir. Burçtaki
süslemeler kitabenin çevresinde ve aralarında yer al-

Foto 28- Selçuklu Burcu.

60
maktadır. Üstte kemerin kilit noktasına küçük bir boğa
başı yerleştirilmiştir. Boğanın boynuzlarının üstünde
bir kartal kabartması bulunmaktadır. Ayakları ile boy-
nuzlara basar şekilde tasvir edilmiştir. Olağanüstü kuv-
veti sembolize eden aslan, antilop, keçi, kuş ve saldırıya
hazırlanır konumdaki boğa figürleri burcun üzerinde
yer alan kabartmalı figürlerdir (Foto: 28).
Fındık Burcu
Kitabesine göre burç Selçuklu hükümdarı Alpaslan oğlu
Ebu’l Feth Melikşah’ın buyruğuyla mimar Urfalı Sela-
me oğlu Muhammed tarafından 485/1092 senesinde
yapılmıştır. Dairesel planlı burç, adını az yer kaplayan
yuvarlak formundan dolayı aldığı tahmin edilmektedir.
Ulu Beden Burcu
Burç şehri kuşatan Dış Kale surların güney batısında
yer alır (Foto: 29). Evli beden burcu olarak da bilinen
burç kitabesine göre Artuklu Hükümdarı Melik Salih
döneminde onun adına 605/1208-1209 yılında Melik
Salih’in çizmiş olduğu plan üzerine Mimar Caferoğlu
İbrahim tarafından yapılmıştır. Cumhuriyetin ilk yılla-
rında evlenen bazı yoksul çiftler ev kirası ödeyecek im-
kânları olmadığından bu burca yerleşip, burcu ev olarak
kullanmışlardır. Bundan dolayı Ulu Beden Burcu’na
halk arasında Evli Beden Burcu adı verilmiştir. Ulu Be-
den Burcu efsanesinden dolayı Yedi Kardeş Burcu'yla
beraber Ben u Sen Burcu olarak anılmaktadır.
Silindirik planlı burç, planı ve bezemesiyle Yedi Kar-
deş Burcu’yla benzerdir (Çizim: 12). Burcun üzerinde
güç, kuvvet, tılsım sembolü olan efsanevi yaratıklara
yer verilmiştir. Hâkimiyet sembolü çift başlı kartal, ola-
ğanüstü kuvveti sembolize eden kanatlı aslan ve sfenks

61
Foto 29- Ulu beden (Ben u Sen) Burcu.

62
63
Çizim 12- Ulu Beden Burcu Zemin ve Birinci Kat Planı (Gabriel'den).

Çizim 13- Ulu Beden Burcu'nun Restitüsyonu 1932 (Gabriel'den).

64
kabartmaları bunlardan bazılarıdır (Çizim: 13). Burcun
dış cephesinde üstte kitabenin dikdörtgen bölümünün
ortasına denk gelen yerde çift başlı kartal kabartmasına
yer verilmiştir. Silmelerin oluşturduğu sekiz dilimli sivri

Foto 30- Ulu Beden Burcu (Gabriel'den).

65
Foto 31- Ulu Beden Burcu.

66
67
kemer içine yerleştirilen figürün vücudu cepheden, baş-
ları profilden verilmiştir. Kuyruk iki yana doğru rumiyi
andıran bitkisel kıvrımlarla devam etmektedir (Foto:
30). Kartal figürü, şehri kötülüklerden koruyan tılsımlı
bir motiftir. Kalelerde kartallar hem şehri müdafaa eden
koruyucu ruh hem de şehre düşmanların ve kötülükle-
rin girmesini önleyici bir nazarlık tılsımıdır.
Kartalın bir kademe altında, yanlara, iki figür yerleşti-
rilmiştir. Figürler, yüzleri birbirine bakacak şekilde yük-
sek kabartma tekniğiyle işlenmiştir. Sfenks olarak bili-
nen figürlerin vücutları aslan, başları insan şeklindedir.
Vücutlar profilden, baş cepheden verilmiştir. Kuyruk
arka ayakların arasından geçerek kıvrılmaktadır. Kanat-
lar rumi formundadır. Yüzde kaşlar, gözler, burun ve
ağız belirtilmiştir. Gözler badem formundadır.
Sfenkslerin alt kesiminde kitabe kuşağının altında iki-
şer hayvan figürü daha yer almaktadır. Bu figürler de
sfenks olarak tasvir edilmiştir. Bunlardan güneydeki
tahrip edilmiş başı ve ayağı kırılmıştır. Kuzeydeki sfenks
ise daha sağlam bir şekilde günümüze ulaşmıştır. Figü-
rün vücudu cepheden verilmiştir. İnsan-aslan karışımı
bir görünüm arz eden baş ise ¾ cepheden verilmiştir.
Gözler çukur, burun ise iri bir şekilde tasvir edilmiş-
tir. Kuyruk arka ayaklar arasındadır. Kitabe kuşağının
sonlandığı yan kenarlarda birer sfenks bulunmaktadır.
Figürler, yüzleri kitabeye dönük yüksek kabartma tek-
niğinde tasvir edilmiştir.
Sfenkslerin vücutları profilden, başları ¾ cepheden ve-
rilmiştir. Figürlerin kanatları rumi formundadır. Kuy-
rukları ise arka ayakların arasından geçerek sırtın son
bölümünde ejder başı şeklinde sonlanmaktadır. Ejderin
başı profilden verilmiştir. Ağız açık, gözler yay şeklin-
dedir. Ağız ve gözün veriliş biçimi figürün vahşi görü-
68
nümüne güç katmaktadır. Kitabe kuşağının ortada ka-
lınlaştığı yerin alt tarafında iki kenarda birbirine doğru
karşılıklı bakan simetrik iki yüksek arslan kabartmasına
yer verilmiştir. Baş kısımları kıvrık, kalçalar kabarıktır.
Gözler derin yuvarlak çukurlar şeklindedir. Başın iki
yanında gözlerle aynı seviyede sivri kulaklara yer veril-
miştir (Foto: 31).
Yedi Kardeş Burcu
Surların güneyinde yer alan Yedi Kardeş Burcu kalenin
en büyük burçlarından biridir (Foto: 32). Burç kitabe-
sine göre Artuklu Hükümdarı Melik Salih döneminde
605/1208-1209 yılında Melik Salih’in çizmiş olduğu
plan üzerine Mimar İbrahim oğlu Yahya tarafından
yapılmıştır. Silindirik planlı olan burç iki katlıdır. Alt
katlar depo olarak yapılmış, üst katlar ise savaş zaman-
larında askerlerin konumlandırılması için tasarlanmış-
tır (Foto: 33), (Çizim: 14). Burç, Ulu Beden Burcu’nda
olduğu gibi figürlü süslemeler bakımından zengin bir
görünüme sahiptir. Süslemeler düzgün kesme taş mal-
zemenin kullanıldığı dış cephede yer almakta olup çift
başlı kartal ve kanatlı aslan kabartmalarıdır (Foto: 34).
Yedi Kardeşler Burcu’nun ön yüzünde, orta kısımda
bir kitabe kuşağı bulunmaktadır. Kitabe kuşağının orta
bölümünün üst kısmında çift başlı kartal motifine yer
verilmiştir. Yüksek kabartma tekniğinde işlenen figürde
vücut cepheden, başlar profilden verilmiştir. Kuyruk
bitkisel kıvrımlarla sonlanmaktadır. Kartal figürü, şehri
kötülüklerden koruyan tılsımlı bir motiftir. Kalelerde
kartallar hem şehri müdafaa eden koruyucu ruh hem
de şehre düşmanların ve kötülüklerin girmesini önleyici
bir nazarlık tılsımıdır. Kartal figürünün bir kademe al-
tında, karşılıklı iki aslan figürüne yer verilmiştir.
69
Foto 32- Yedikardeş Burcu.

70
71
Foto 33- Yedikardeş Burcu’nun İçi.

Çizim 14- Yedi Kardeş Burcu Zemin ve Birinci Kat Planı (Gabriel'den).
72
Foto 34- Yedikardeş Burcu.

Foto 35- Yedikardeş Burcu (Creswell’den).


73
Yüksek kabartma tekniğinde yapılan aslanların vücutla-
rı profilden, başları cepheden verilmiştir, kanatlar rumi
tarzındadır. Sol taraftaki figürde kanat ejder başıyla son
bulmaktadır. Figürlerin kuyrukları geriye dönerek sır-
tın üzerinde “S” kıvrımı meydana getirmektedir (Foto:
35). Bezemelerde kullanılan kanatlı aslan figürü kuvveti
ifade etmektedir.
Akrep Burcu
Kitabesine göre burç Eyyubi döneminde 634/1236-
1237 tarihinde Sultan Melik Kâmil oğlu Sultan Ebu'l
feth Eyyüp Melik Salih tarafından inşa edilmiştir. Mi-
marı Ebu'l Feraç’tır. Çizimi Halepli Mahmud oğlu
Şücaeddin Cafer tarafından yapılmıştır. Burç, Akrep
ismini ismini ön yüzündeki kabartmadan dolayı al-
mıştır. Burcun üzerinde bağdaş kurarak oturmuş ve sağ
elinde bir akrep tutan insan figürü yer almaktadır. Kuy-
ruğundan tutarak aşağı doğru sarkıttığı akrep, ayrıntılı
şekilde islenmiştir. Figürün akrebi, en tehlikeli yeri olan
kuyruğunda tutarak aşağı sarkıtması, figüre yüklenmek
istenen güçlü kişiliğin bir ifadesi olduğu tahmin edil-
mektedir.
İç Kale
Surların kapladığı alanın kuzeydoğu köşesinde yay biçi-
minde bir duvarla şehirden ayrılan iç kale, “Fis Kayası”
adı verilen sarp kayalığın üzerine kurulmuştur (Çizim:
15). İç Kale, Diyarbakır Kalesi’nin asıl çekirdeğini oluş-
turmaktadır (Foto: 36). İç Kale’nin Subaru (Hurri-Mi-
tanni) döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. İç
Kale’nin etrafı Bizans döneminde 349 yılında surlarla
çevrilmiştir. İç Kale surlarına Mervani döneminde ekle-
melerin ve onarımların yapıldığı bilinmektedir. Dicle’ye
bakan sur duvarları ve burçlar ile kuzeydeki burçların

74
Çizim 15- Diyarbakır İç Kalesi'nin Planı (Gabriel'den).

Foto 36- İç Kalenin Genel Görünümü.

75
Foto 37- İç Kaleden Görünüm.

76
77
Foto 38- İç Kalenin Genel Görünümü.

78
79
Foto 39- Diyarbakır Surları.

80
81
Foto 40- Saray Kapı.

Mervani döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir.


Kaynaklarda Mervani Sarayı’nın İç Kale’de Dicle’ye hâ-
kim bir tepede yer aldığı belirtilmektedir. Günümüzde
İç Kale’de bulunan Nasıruddevle Mansur ve Eşi Sittü-
nas türbeleri Mervani döneminden kalma eserlerdir. İç
Kale, Artuklular döneminde kentin yönetim merkezi
olarak kullanılmış ve bu dönemde önemli değişiklik-
lere uğramıştır. 16. yüzyılda Osmanlı'nın yönetimine
girmesiyle son halini almıştır. Artuklu döneminde İç
Kale’nin surlarının onarılarak güçlendirildiği ve gü-
ney tarafına kemerli bir girişin eklendiği bilinmektedir
(Foto: 37). Artuklu döneminde yönetim merkezi olan
İç Kale’de saray, hamam, kervansaray, çeşme gibi yapılar
inşa edilmiştir (Foto: 38).

82
Çizim 16- İç Kale Giriş Kapısı (Gabriel'den).

İç Kale, Kanuni Sultan Süleyman zamanında 953/1524-


1526 yılları arasında genişletilerek surla çevrilmiştir.
Toplamda 16 burç ve dört kapıdan oluşan İç Kale’nin
burçlarından her biri değişik işlevler için ayrılmıştır
(Foto: 39). Burçlar silah mühimmat deposu, tahıl ve yi-
yecek deposu, hapishane, askeri araç-gereç deposu ola-
rak kullanılmıştır. İç Kale’nin Saray (Foto: 40), Oğrun,
Küpeli, Fetih adlı toplam dört kapısı vardır. Fetih ve
Oğrun kapıları dışa; Saray ve Küpeli kapıları ise kente
açılmaktadır (Çizim:16). Osmanlı döneminde yönetim
ve savunma merkezi olan İç Kale surlarının 19. yüzyılda
bazı onarımlara tabi tutulduğu anlaşılmaktadır. 1815
yılında yapılan dış sur onarımına İç Kale bölümündeki
surlar da dâhil edilmiştir.
Dış Kale surlarının bir minyatürü olan İç Kale surla-
rı kalkan balığına benzetilen Diyarbakır surları içinde
balığın başını oluşturmaktadır. Diyarbakır’da hüküm

83
Çizim 17- Diyarbakır İçkale Vaziyet Planı.

süren devletlerin yönetim merkezi ve Osmanlı’nın


beylerbeyi merkezi olan İç Kale’de günümüze birçok
tarihi yapı ulaşmıştır. Bu yapılar; Artuklu Sarayı, Hz.
Süleyman Camii ve 27 Sahabe Türbesi, Nasıruddevle
Mansur ve Eşi Sittünas Türbeleri, Saint George Kilisesi,
Aslanlı Çeşme, Artuklu Kemeri, Jandarma Binası, Eski
Cezaevi, Kolordu Binası, Adliye A ve Adliye B Binaları,
Komutan Atatürk Binası’dır (Çizim: 17).
84
KİTABELERİYLE
DİYARBAKIR SURLARI

T
arih boyunca sürekli olarak el değiştiren, savaş-
lar ve doğal afetlerle sürekli tahrip olan Diyar-
bakır şehir surlarının üzerinde günümüze ula-
şa 50’e yakın kitabe bulunmaktadır. Bu kitabelerden
başka kitabelerin de olması gerekmektedir. Bu kitabe-
lerden altısı Bizans, beşi Roma (dördü Yunanca, biri
Latince) dönemine aittir. Diğerleri İslam dönemine ait
olup bunlar; altısı Abbasi dönemi, on biri Mervani dö-
nemi, üçü Büyük Selçuklu dönemi, üçü Nisanoğulları
dönemi, beşi Artuklu dönemi, biri Suriye Selçukluları
dönemi, ikisi Eyyubi dönemi, dördü Akkoyunlu döne-
mi ve biri Osmanlı dönemine aittir.
Abbasi dönemine ait altı kitabe Mardin ve Dağ Kapı
üzerinde olup kûfi yazı türü ile kabartma tekniğinde
taşa hak edilmiştir. Kitabeler 297/909-910 tarihini taşı-
makta olup Dağ Kapı ve Mardin Kapı’nın Halife Muk-
tedir ve veziri Ali b. Muhammed tarafından Amid’li
mühendis Ahmed’e yaptırılmıştır.
Mervani dönemine ait ilk kitabe; Dağ Kapı’nın dış yü-
zünde ve kapının üstündeki tek satırlık kûfi yazı türü
ile yazılanı 386/996 tarihlidir. Kitabede kapının Mer-
van oğlu Ebu Ali el-Hasan tarafında yapıldığı yazılıdır.
İkinci kitabe; Keçi Burcu’nun kapısı üstündedir. Kitabe
iki satır halinde kûfi yazı türüyle taş malzemeye yazılmış
ve Ebu Nasır Ahmed b. Mervan dönemine aittir. Kita-
bede burcun Mervan oğlu Ebu Nasr Ahmed tarafından
mimar Ebu Tahir’e yaptırıldığı bilgisi mevcuttur.
85
Üçüncü kitabe; Leblebi Kıran Burcu olarak adlandırı-
lan 56 no.lu Burç üzerinde olup burcun Mervan oğlu
Ebu Nasr Ahmed tarafından 426/1034-1035 senesinde
yaptırıldığı yazılıdır. Dördüncü kitabe; 54 no.lu Burç
üzerindeki 437/1045-1046 tarihli kitabedir. Kitabede
emirlerin şerefi Mervan oğlu Ebu Nasr Ahmed’in ha-
yır işlemek amacıyla masraflarını ödeyerek Ebu’l Ha-
san Muhammed’in valiliği sırasında Diyarbakırlı Kadı
Ahmed oğlu Ebu Ali el-Hasan eliyle mimar Saba oğlu
Nasr’a 437/1045-1046 senesinde yaptırdığı belirtil-
mektedir. Beşinci kitabe; 49 no.lu Burç üzerindeki
444/1045-46 tarihli Mervan oğlu Ebu Nasr Ahmed
dönemine ait kitabedir. Kitabede Ebu Nasır’ın oğlu
Sa’düd-devle Ebu’l Hasan’ın Diyarbakır Valiliği’nde bu-
lunduğu dönemde Mervan oğlu Ebu Nasr Ahmed tara-
fından masrafları karşılanarak Diyarbakırlı Kadı Ahmed
oğlu Ali oğlu Ebu Ali el-Hasan eliyle 444/1052-1053
senesinde mimar Saba oğlu Nasır’a yaptırıldığı yazılıdır.
Altıncı kitabe Dağ Kapısı’nın üzerinde Ebu Nasr Ah-
med tarafında 447/1056 tarihinde inşa edilen Mervani
Mescidi’ne ait kitabedir. Yedinci kitabe Yeni Kapı’ya ait
61 no.lu Burcun üzerinde yer alan Ebu’l Kasım Nasr
dönemine ait 460/1067-1068 tarihli kitabedir. Seki-
zinci kitabe İç Kale’nin doğusundaki 68 no.lu büyük
payanda üzerinde bulunan 464/1071-1072 tarihli kita-
bedir. Mervani dönemine ait dokuzuncu kitabe 9 no.lu
Burç üzerinde yer alan Ebu’l Kasım Nasr dönemine ait
465/1072-1073 tarihli kitabedir. Onuncu ve onbirinci
kitabeler 4 no.lu Burcun üzerinde bulunan ve burcun
inşası hakkında bilgi veren Nizameddin oğlu Ebu’l Mu-
zaffer Mansur dönemine ait 476/1083-1084 tarihli ki-
tabelerdir.
Büyük Selçuklu dönemine ait üç kitabe Sultan Melik-
şah’a ait olup kitabeler kûfi yazı türüyle kabartma tek-
86
niğinde yazılmıştır. Birinci kitabe; Selçuklu Burcu’nun
batı cephesindedir. Üç satır halindeki kitabe 481/1088
tarihlidir. İkinci kitabe; Yedi Kardeş Burcu’nun doğu-
sundaki Melikşah/Nur Burcu üzerindedir. Kitabe beş
satır halinde olup Sultan Melikşah’ın kendi malından
Urfalı Muhammed’e 482/1089 yılında burcu yaptırdı-
ğı yazılıdır. Bu kitabenin altında, burcun doğu ve batı
cephelerinde birer kitabe daha vardır. Üçüncü kitabe
ise; Fındık Burcu üzerinde olup 485/1092 yılına ait
kufi hatla kabartma tekniğinde taşa hakkedilen iki sa-
tırdan ibarettir.
Suriye Selçukluları dönemine ait tek kitabe Urfa Ka-
pı’dan Dağ Kapı’ya giderken 10 ve 11 no.'lu Burçlar
arasındaki sur duvarında bulunan Muhammed Nasr
oğlu Ebu Said Tutuş’a ait 486/1093 tarihli kitabedir.
Nisanoğulları dönemine ait birinci kitabe 67 no.'lu
Burcun üzerindedir. İkinci kitabe 15 no.'lu Burcun ku-
zey yüzünde olup burcun 558/1162 tarihinde Nisanoğ-
lu Ebu’l- Kasım Ali tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Bu
döneme ait diğer kitabe Mardin Kapı’nın doğusundaki
57 no.'lu Burcun üzerinde bulunan 565/1169-70 tarih-
li kitabedir. Kitabede burcun Nisanoğlu Ebu’l-Kasım
Ali tarafında yapıldığını belirtmektedir.
Artuklu döneminde Urfa Kapı, Ulu Beden ve Yedi Kar-
deş burçları, İç Kale kemerli giriş, Fetih Kapısı ve Fetih
Kapısı’nın batısındaki kapı yapılmıştır. Urfa kapısında-
ki celi sülüs yazı türüyle yazılan kitabe 579/1183-84
senesinde Nurettin Muhammed’e aittir. Kitabe kapı-
nın inşası hakkında bilgi vermektedir İkinci kitabe Fe-
tih Kapısı üzerindedir. Celi sülüs yazı türüyle iki satır
halinde taş malzemeye yazılmıştır. 595/1198 tarihli
kitabe kapının Melik Mesud Ebu'l Muzaffer Sökman
tarafından açıldığını belirtmektedir. Üçüncü kitabe; İç
87
Kale’ye açılan kemerli kapının üzerinde yer almaktadır.
603/1206 tarihli kitabe Artuklu Nasır ed din Mahmut
dönemine aittir. Dördüncü kitabe; Ulu Beden Bur-
cu’nun üzerindedir. Kitabe celi sülüs hatla kabartma
tekniğinde üç satır olarak yazılmıştır. Kitabe’de burcun
605/1208-1209 Ebu’l-Fetih Mahmud’un emriyle ya-
pıldığı yazılıdır.
Beşinci kitabe; Yedi Kardeş Burcu üzerindedir kitabe
üç satır halinde celi sülüs yazıyla taş malzemeye hak
edilmiştir. Kitabede Yedi Kardeş Burcu’nun Artuklu
Sultanı Melik Salih Mahmut tarafından Cafer oğlu İb-
rahim’e yaptırıldığı belirtilmektedir. Artuklu dönemine
ait altıncı kitabe İç Kale’de Fetih Kapısı’nın batısında
bulunan kapının üzerindedir. Kapının açılışı hakkında
bilgi vermektedir.
Eyyubi dönemine ait kitabeler 6 ve 7 no.lu Burçlar üze-
rinde yer almaktadır. Kitabeler, Melik Kâmil’in oğlu
Melik Salih dönemine ait olup burçların yapılışı hak-
kında bilgi vermektedir.
Akkoyunlu dönemine ait kitabelerden biri 1449 tarihli
olup Sultan Muizeddin Cihangir dönemine, diğer üçü
ise 1456, 1459, 1460 tarihli olup Uzun Hasan dö-
nemine aittir. Cihangir dönemine ait kitabe 79 no.lu
Burç ile 80 no.lu Burç’ta yapılan onarımlar hakkında
bilgi vermektedir. Uzun Hasan’a ait kitabelerden biri
Dağ Kapı’nın batısındaki 5 no.lu Burcun 50 metre ba-
tısındaki sur duvarının iç yüzünde yer alır. Kitabede,
“Osman oğlu, Ali oğlu âdil Sultan Hasan bu onarımın
yapılmasını buyurdu. Allah mülkünü daim etsin. Sene
861/1456-1457 yazılıdır. Uzun Hasan dönemine ait
ikinci kitabe Urfa Kapı’ya yakın iç yüzde 14 no.lu ile 15
no.lu burç arasındadır. Kitabede Osman oğlu, Ali oğlu,
Sultan Hasan tarafından hicretin 863. senesinin Şevval
88
ayında (1459 Ağustos) surun tamiratının yapılmasının
emredildiği belirtilmektedir. Üçüncü kitabe Urfa Kapı-
sı’nın güneyindeki büyük burcun, 22 no.lu Burcun batı
yüzündedir. Kitabede Osman oğlu, Ali oğlu, adil pa-
dişah Sultan Hasan’ın 864/1459-60 tarihinde burcun
yapımını buyurduğu ifade edilmektedir.
Diyarbakır’ın Osmanlı idaresi altına girmesinin ardın-
dan Kanuni döneminde İç Kale’de, beylerbeyi ve üst
düzey yöneticilerin ikameti için, genişletme çalışmaları
başlamıştır. Bu dönemde İç Kale’ye 16 Burç ile Saray
ve Küpeli kapısı eklenmiştir. Saray Kapısı üzerindeki
953/1526-1527 tarihli Osmanlı dönemine ait kitabe
bu eklemeler hakkında bilgi vermektedir.
Roma-Bizans Dönemi Kitabeler
Dağ Kapıda dört adettir. Bunlardan biri Latincedir, di-
ğerleri Grekçedir. Grekçe yazıtlarından biri, Dağ Kapıyı
oluşturan sol (doğu) burcu iç yüzünde yerden 9,00 m
kadar yukarıda olup, papaz çömezleri (appius), hacılar
ya da yabancılar için bir hanın yapımıyla ilgilidir.
Abbasi Dönemi Kitabeleri
Dağ Kapı’nın burçlarında ve kapı kemeri üzerinde yer
alan beş kitabe 297 H/ 909-910 M. Halife Muktedir
dönemine aittir. Bu kitabelerden üçünde inşaatın Cer-
ceralı İshak oğlu Yahya’nın yönetiminde sanatçı el-Mü-
hendis Cemil oğlu Ahmed tarafından gerçekleştirildiği
belirtilmiştir. Mardin Kapı’nın doğu burcunun yan yü-
zünde bulunan üç kitabe de halife Muktedir Cafer adı-
nadır. Kitabelerden ikisinde işin, Cerceralı İshak oğlu
Yahya yönetiminde sanatçı Cemil oğlu Ahmed tarafın-
dan gerçekleştirildiği yazılıdır.
Dağ Kapı’da kapıyı dıştan çeviren kemerin üzerinde-
ki duvarda yer alan, iki ayrı biçimde yazıya geçirilmiş
89
297/909-910 tarihli kitabe şöyledir: Rahman ve rahîm
olan Allah’ın adıyla. Mü’minlerin emiri, İmam Abdullah
Cafer el Muktedir’in (Allah ömrünü uzatsın ve izzetini
sürdürsün) emri ile dini aziz kılmak ve Müslümanları
korumak için vezir Ebu'l Hüseyin Ali bin Muhammed
(Allah ömrünü uzun etsin) tarafından yaptırılmıştır.
Masrafları İshak oğlu Yahya el Cerceraî tarafından kar-
şılanmış ve Cemiloğlu, Amid’li mühendis Ahmed ta-
rafından 297/909-910 yılında yaptırılmıştır. Mülk ve
kudret Allah'ındır. Güç ve kuvvet Allah'ındır.
Dağ Kapı’nın batı burcunun doğu yüzünde ve doğu
burcunun batı yüzünde bulunan nişlerin üstündeki ki-
tabenin metni şöyledir: Rahman ve rahîm olan Allah’ın
adıyla. Mü’minlerin emiri, halife Cafer el Muktedir
Billah’ın -Allah onu aziz etsin- emri üzerine 297/(909-
910) senesinde İshak oğlu Yahya ve işi yapmaya yetkili
Cemil oğlu Ahmed tarafından yapılmıştır.
Dağ Kapı’nın doğu burcun batı yüzünde nişin doğu-
sunda bulunan tarih kısmının ilk iki rakamı okunama-
yan kitabenin metni şöyledir: Rahman ve rahîm olan
Allah’ın adıyla. Allah’tan başka ilah yoktur. Bu mü’min-
lerin emiri halife Muktedir Cafer tarafından 297/ (909-
910) senesinde yaptırılmıştır.
Mardin Kapı’nın dış yüzündeki sur duvarı üzerinde bu-
lunan kitabe ufak farklılıklarla iki ayrı biçimde okun-
muştur. Kitabenin metni şöyledir: Esirgeyen bağışla-
yan Allah’ın adıyla. Allah’ın hizmetkârı, güçlü halife,
mü’minlerin emiri Cafer’in emriyle İslâmiyeti güçlen-
dirmek ve Müslümanları korumak için vezir Muham-
med oğlu Ebu’l Hasan Ali ve Cerceralı İshak oğlu Yahya
ve Diyarbakırlı mühendis Cemil oğlu Ahmed tarafın-
dan 297/ (909-910) senesinde yapılmıştır.
90
Mardin Kapı’nın doğu burcunun batı yüzünde bulu-
nan kitabenin metni şöyledir: Rahman ve rahîm olan
Allah’ın adıyla. Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed
O’nun elçisidir. Mü’minlerin emiri imam Muktedir
Cafer tarafından 297/(909-910) senesinde hizmetkârı
Cerceralı İshak oğlu Yahya ve Cemil oğlu Ahmet eliyle
yaptırıldı.
Mardin Kapı’nın doğu burcunun batı yüzünde bulu-
nan, banisinin egemenlik yıllarına dayanılarak 908-932
yılları arasına tarihlenen kitabenin metni şöyledir: Rah-
man ve rahîm olan Allah’ın adıyla. Allah’tan başka ilah
yoktur. Mü’minlerin emiri, güçlü halife Cafer’in emriy-
le yapılmıştır.
Mervani Dönemi Kitabeleri
Mervani kitabeleri, Dağ Kapı’da, 4 ve 9 no.lu burçlarda
Urfa Kapı’nın burcunda, 46. (Keçi Burcu), 49, 54 ve 56
no.lu burçlarda, Yeni Kapı’nın 61 no.lu Burcunda ve 68
no.lu büyük payanda üzerinde yer almaktadır. Dağ Ka-
pı’nın kapı kemeri üzerinde üst kotta yer alan beyaz kal-
ker taşına yazılmış kitabe ile Dağ Kapı’nın şehre bakan
güney yüzüne yazılan kitabe Mervani dönemine aittir.
Mervanilerin olası tehditlere karşı Dağ Kapı’yı iki kez
tahkim ettiklerini gösteren 996 tarihli kitabenin metni
şöyledir: Rahman ve rahîm olan Allah’ın adıyla. Üstün
emir Mervan oğlu Ebu Ali el-Hasan -Allah başarısını
artırsın- tarafından 386/(996) senesinde yaptırılmıştır.
46 no.lu Keçi Burcu’nun şehre bakan cephesinin ön
yüzünde yer alan ve günümüze gelemeyen Mervani
hükümdarlarından Ebu Nasr Ahmed’e ait kitabesinin
metni şöyledir: Rahman ve rahîm olan Allah’ın adıyla.
Şanlı, güçlü, ulu efendimiz ve beyimiz, İslâm’ın yüceli-
ği, dinin kutluluğu, devletin üstünlüğü, milletin temel
91
direği, emirlerin şerefi Mervan oğlu Ebu Nasr Ahmed
tarafından –Allah adına ve devletin sürekliliği için- 42.
senesinde (1030-1038) Ebu Tahir eliyle yapılmıştır.
56 no.lu Burç üzerinde bulunan Mervan oğlu Ebu Nasr
Ahmed dönemine ait kitabenin metni şöyledir: Rah-
man ve rahîm olan Allah’ın adıyla. Şanlı, güçlü, büyük
efendimiz ve beyimiz, İslâm’ın yüceliği, dinin kutlulu-
ğu, devletin üstünlüğü, milletin temel direği, ümmetin
ululuğu, emirlerin şerefi Mervan oğlu Ebu Nasr Ahmed
tarafından -Allah adına ve devletin sürekliliği için- 426/
(1034-1035) senesinde yaptırıldı.
Ebu Nasır’ın oğlu Sa’düd-devle Ebu’l Hasan’ın Diyar-
bakır Valiliği’nde bulunduğu döneme ait 437/1045-46
tarihli birinci kitabe 54 no.lu Burcun üzerindedir. Ki-
tabenin metni şöyledir: Rahman ve rahîm olan Allah’ın
adıyla. Şanlı, güçlü, ulu efendimiz ve beyimiz, İslâm’ın
yüceliği, dinin kutluluğu, devletin üstünlüğü, milletin
temel direği, ümmetin ululuğu, emirlerin şerefi Mervan
oğlu Ebu Nasr Ahmed’in hayır işlemek amacıyla mas-
raflarını ödeyerek kendi arzusuyla devletin gücü oğlu
Ebu’l Hasan Muhammed’in valiliği sırasında –Allah
onun ve mülkünün sürekliliğini sağlasın- Diyarbakırlı
Kadı Ahmed oğlu Ebu Ali el-Hasan eliyle mimar Saba
oğlu Nasr’a 437/(1045-1046) senesinde yaptırılmıştır.
Ebu Nasır’ın oğlu Sa’düd-devle Ebu’l Hasan’ın Diyar-
bakır Valiliği’nde bulunduğu döneme ait 444/1045-
46 tarihli birinci kitabe 49. burca ait kitabenin metni
şöyledir: Rahman ve rahîm olan Allah’ın adıyla. Yüce,
güçlü efendimiz ve beyimiz, İslâm’ın yüceliği, dinin
kutluluğu, devletin üstünlüğü ve milletin temel direği
ve ümmetin yüceliği, emirlerin şerefi Mervan oğlu Ebu
Nasr Ahmed tarafından masrafları karşılanarak –Allah
92
adına ve devletin sürekliliği için- Diyarbakırlı Kadı Ah-
med oğlu Ali oğlu Ebu Ali el-Hasan eliyle 444/(1052-
1053) senesinde mimar Saba oğlu Nasır’a yaptırılmıştır.
Ebu Nasır’ın oğlu Sa’düd-devle Ebu’l Hasan’ın Diyar-
bakır Valiliği’nde yaptığı döneme ait üçüncü kitabe
Dağ Kapı’nın şehre bakan yüzünde birinci katta bulu-
nan Mervani Mescidi’nin üzerindedir. 447/1056 tarihli
kitabede şu ibareler geçmektedir: Allah’ın mescitleri-
ni yalnız Allah’a, âhiret gününe iman getirip namazı
dosdoğru kılan, zekâtını veren, din babında ancak Al-
lah’tan korkan kimse mâmur kılar. İşte bunlar yol bu-
lanlardan olabilirler. Rahman ve rahîm olan Allah’ın
adıyla. Kendi arzusuyla masrafını karşılayarak hayır ka-
zanmak, Allah’a ve peygamber Muhammed’e -salât ve
selâm üzerine olsun- yaklaşmak üzere yüce efendimiz,
Allah’ın yardımıyla üstün gelmiş beyimiz, İslâm’ın yü-
celiği, dinin kutluluğu, devletin üstünlüğü ve milletin
temel direği ve ümmetin büyüklüğü, emirlerin şerefi
Mervan oğlu Ebu Nasr Ahmed -Allah sürekliliğini ve
sultanlığını uzun etsin ve düşmanını aşağılasın- tarafın-
dan ve şu büyük Cehir oğlu Muhammed oğlu Ebu Nasr
Muhammed -Allah mekânını sürekli kılsın- eliyle 447
senesi Zilhiccesi’nde (Şubat 1056) yaptırılmıştır.
Yeni Kapı’ya ait 61. burcu üzerinde yer alan Ebu’l Kasım
Nasr dönemine ait kitabenin içeriği şöyledir: Rahman
ve rahîm olan Allah’ın adıyla. Ulu emir ve efendimiz,
dinin düzeni, devletin gücü ve ümmetin şerefi, hüküm-
darların yücesi, İslâm’ın iftiharı oğlu Ebu’l Kasım Nasr
tarafından Kadı Muhammed oğlu Ebu’l Hasan Abdül-
vahid eliyle 460/(1067-1068) senesinde yaptırılmıştır.
1071-1073 arasına tarihlenen İç Kale’nin doğusundaki
68 no.lu büyük payanda üzerinde bulunan kitabe de
93
Ebu’l Kasım Nasr dönemine aittir. Kitabe de şu bilgile-
re yer verilmiştir: Bu yüce efendimiz, beyimiz, İslâm’ın
güzelliği, dinin düzeni, devletin yardımcısı, hüküm-
darların büyüğü, İslam’ın yüceliği oğlu Ebu’l Kasım
Nasr-Allah varlığını sürekli kılsın ve büyüklüğüne yar-
dımcı olsun-emriyle büyük, aziz, alim, devletin başı,
vezir İbrahim oğlu Ebu Tahir Selamet’in -Allah gün-
lerini sürekli kılsın- gözetiminde ve Kadı Abdülvahid
oğlu Muhammed oğlu Ebu’l Hasan Abdülvahid eliyle
464/(1071-1072) senesinde mimar Musa bin Yezid’e
yaptırılmıştır.
Dağ Kapı ile Urfa Kapı arasında bulunan 1072-1073
yıllarına tarihlenen 9. burç üzerinde yer alan Mervani
kitabesinin metni şöyledir: Rahman ve rahîm olan Al-
lah’ın adıyla. Yüce emirimiz, İslâm’ın lûtfu, dinin dü-
zeni, hükümdarların yücesi, İslâm’ın iftiharı oğlu Ebu’l
Kasım Nasr’ın -Allah varlığını sürekli kılsın- devlet gü-
cünün sahibi valisi Ebi Tahir Selamet tarafından -Al-
lah ömrünü uzun etsin- Kadı Muhammed oğlu Ebu’l
Hasan Abdülvahid eliyle 465/(1072-1073) senesinde
mimar Mezid oğlu Musa’ya yaptırılmıştır.
Dağ Kapıdan, Urfa Kapıya doğru devam eden sur dizisi
üzerinde yer alan 4 no.lu Burcun üzerinde Mervano-
ğullarına ait iki kitabe bulunmaktadır. Bu kitabelerden
ilki tarih vermemektedir. Burcun doğuya bakan yüzün-
de bulunan kitabenin metni şöyledir: ...İslâm’ın kılıcı,
dinin sancağı, devletin üstünlüğü Ebu’l Muzaffer Man-
sur... ibaresi ile devam etmektedir.
4 no.lu Burcun batı yüzünde yer alan 1083-1084 ta-
rihli yine Ebu’l Muzaffer Mansur dönemine ait burcun
inşasını konu alan kitabede şu ifadelere yer verilmiştir:
Rahman ve rahîm olan Allah’ın adıyla. Yüce ve üstün,
94
İslâm’ın kılıcı, dinin sancağı, devletin üstünlüğü, hü-
kümdarların tacı, emirlerin şerefi efendimiz ve beyimiz
Nizameddin oğlu Ebu’l Muzaffer Mansur -yüce Allah’ın
yardımıyla- masraflarını karşılayarak Kadı Abdülvahid
oğlu Ebu Nasr Muhammed eli ile mimar Hamid oğlu
Ebu Sa’d tarafından 476/(1083-1084) senesinde yapıl-
mıştır.
Büyük Selçuklu Dönemi Kitabeleri
Diyarbakır’ı kendilerine tabi valiler aracılığıyla kontrol
eden Büyük Selçukluların yönetiminde (1086-1093)
gerçekleştirilen kent surlarının güçlendirilmesine yöne-
lik faaliyetleri gösteren üç kitabe bulunmaktadır. Her
üç kitabe de valilerin adınadır. Selçuklu Burcu olarak
adlandırılan 32. burçta yer alan kitabenin metni şöy-
ledir: Rahman ve rahîm olan Allah’ın adıyla. Büyük
Sultan, en büyük şahlar şahı, Allah’ın ülkesinin sultanı
ve sahibi, Allah’ın halifesinin yardımcısı, din ve dünya-
nın izzeti, devletin yüceliği, milletin güzelliği, Alpars-
lan oğlu Ebu'l Feth Melikşah (Allah zaferini aziz kılsın),
kendi malından yapılmasını buyurdu. Saltanatın teme-
li, devletin direği Abdulmelik oğlu Şemseddin Ebu Ali
el-Hasan’ın (Allah ömrünü uzatsın) vilayetinde Abdül-
vahid oğlu kadı Ebu Nasr Muhammed ve bina ustası
Selame oğlu Urfalı Muhammed tarafından 481/1088
yılında yaptırıldı.
Yedi Kardeş Burcunun doğusunda bulunan Melikşah
veya Nur Burcu olarak adlandırılan 42 no.lu burcun
üzerindeki Büyük Selçuklu dönemine ait kitabenin
metninde şu ibareler yer almaktadır: “Rahman ve
rahîm olan Allah’ın adıyla. Yüce sultan. Sultanların en
büyüğü, Allah’ın ülkesinin sultanı, ülkelerinin efendisi
ve halifesinin yardımcısı, dünya ve dinin egemeni, dev-
95
letin büyüklüğü ve milletin lûtfu, fetihler babası, Alp
Arslan oğlu Melik Şah tarafından -Allah zaferini aziz
kılsın- mülklerin direği, devletin desteği, dinin güneşi
Abdülmelik oğlu Ebu Ali el-Hasan’ın -Allah ömrünü
uzatsın- valiliği sırasında Kadı Abdülvahid oğlu Ebu
Nasr Muhammed’in eliyle Urfalı benna Selamet oğlu
Muhammed’e 481/(1088-1089) senesinde yaptırılmış-
tır.
Büyük Selçuklular zamanında Melikşah dönemine ait
üçüncü kitabe Fındık Burcu olarak adlandırılan 63 no.
lu Burç üzerindedir. Kitabenin metni şöyledir: Rahman
ve rahîm olan Allah’ın adıyla. Büyük sultan, en büyük
şahlar şahı, hükümdarların hükümdarı, din ve dünya-
nın izzeti, devletin yüceliği, Alp Arslan oğlu Ebu'l Feth
Melikşah’ın (Allah saltanatını sürdürsün) buyruğu ile
değerli dost, devletin dayanağı Muhammed oğlu Ebu'l
Berekât Cehir’in (Allah günlerini sürdürsün) vilaye-
tinde 485/1092 yılında, değerli Kadı, kadıların şerefi
Abdülvahid oğlu Ebu Nasr Muhammed ve bina ustası
Selame oğlu Muhammed tarafından yaptırılmıştır.
Melik Şah’ın kardeşi Tutuş’un, 1093 yılında Diyarbakır
bölgesine egemen olmasıyla başlayan Suriye Selçuklula-
rı dönemine (1093-1097) ait tek kitabe bulunmaktadır.
Bu döneme ait kitabe 10 ile 11 no.lu burcun arasında-
ki sur duvarında bulunmaktadır. Kitabede şu ibareler
yer verilmiştir: Rahman ve rahîm olan Allah’ın adıyla.
Bu imaretin yapımı büyük Sultan ve yüce Şehinşah za-
manında devletin tacı, ümmetin ışığı ve milletin şerefi,
müminlerin emiri Muhammed Nasr oğlu Ebu Said Tu-
tuş’un -Allah yardımcılarını aziz kılsın- emriyle kadılar
kadısı ve mülkün güvencesi Şamlı Ali oğlu Ebu’l Me-
karim Mehdi eliyle 486/(1093) senesinde yapılmıştır.

96
Nisanoğulları Dönemi Kitabeleri
1142-1183 tarihleri arasında Diyarbakır’da hüküm sü-
ren Nisan oğullarına ait üç kitabe surlar üzerinde yer
almaktadır.
Nisanoğulları dönemine ait ilk kitabe 67 no.lu Burcun
güney yüzünde yer almaktadır. Kitabenin metni şöy-
ledir: Rahman ve rahîm olan Allah’ın adıyla. Adil, bil-
gin, mücahid, muzaffer, müeyyed, mansur, ulu serasker
emîr efendimiz yapılmasını buyurdu. Kitabe eksik olup
tarih kısmı günümüze ulaşmamıştır.
Nisanoğullarına ait bir diğer kitabe 15 no.lu burcun
kuzey yüzünde yer almaktadır. Rahman ve rahîm olan
Allah’ın adıyla. Bu mubarak kalenin muhafazası ve Al-
lah rızasını dilemek amacıyla, masrafı kendine ait olmak
üzere Nisan oğlu Ebu'l Kasım Ali bu burcun tamamını
yeniden yaptırmak işini üstlendi. Bu iş, Emirül Mümi-
min muini, kale komutanı, İslam'ın gökçekliği, dinin
güzelliği, nizamın düzenleyicisi, adil, bilgin, padişah
efendimiz İlaldı oğlu Mahmud’un zamanında (onların
mağfiret ile dua edene ve rahmet okuyana Allah rahmet
eylesin) 558/1162 senesinde yapıldı.
Mardin Kapı’nın doğusundaki 57. Burcun üzerinde
bulunan 565/1169-70 tarihli kitabede Nisanoğulla-
rının surlara yaptıkları ilaveleri gösteren bir kitabedir.
Kitabede şu bilgilere yer verilmiştir: Bu burç ve kulele-
rin yapımı, efendimiz, adil, dinin yetkinliği, İslam’ın ve
Müslümanların şerefi, müminlerin emirinin yardımcısı
Nisan oğlu Abul Kasım Ali tarafından 565/1169-70 se-
nesinde yaptırılmıştır (ona rahmet okuyana Allah rah-
met etsin).

97
Artuklu Dönemi Kitabeleri
13 Nisan 1183 yılında Selâhaddîn Eyyubi Amid’i feth
ederek Nisanoğlu egemenliğine son vermiştir. Selâhad-
dîn Eyyubi’nin Amid’in yönetimini yakın dostu Ar-
tukoğlu Nurettin Muhammed’e bırakmasıyla beraber
Amid (Diyarbakır)’de Artuklu egemenliği başlar Artuk-
lular şehirde birçok imar faaliyetlerine başlarlar. İmar
faaliyetlerinden nasibini alan eserlerin başında şehrin
güvenliği açısından önem arz eden Diyarbakır Kalesi
gelir. Artuklular döneminde Yedi Kardeş ve Ulu Beden
burçları yapılır. Urfa Kapı elden geçirilir. İç Kale'de
bazı onarımlar yapılır ve Fetih Kapısı olarak adlandırı-
lan kapı açılır. Artukluların imar faaliyetlerini gösteren
kitabeler günümüzde surların üzerinde yer almaktadır.
Bu kitabelerden birincisi Urfa Kapı üzerinde bulunan
1183 tarihli kitabedir. Kitabe Ebu'l Feth Muham-
med’in yaptırdığı Urfa Kapı’nın inşası hakkında bilgi
vermektedir. Kitabenin içeriği şöyledir: Rahman ve
rahîm olan Allah’ın adıyla. Allah tarafından yardım gö-
ren, yakın zamanda bir fetih yapacak efendimiz âlim
ve adil hükümdar, yardım gören, Allah’ın yardımıyla
üstün gelmiş, dünyanın ve dinin ışığı, İslam’ın parlak-
lığı, halifenin yardımcısı, devletin başı, milletin direği,
ümmetin büyüklüğü, hükümdarların ve sultanların if-
tiharı, kâfirlerin, hakir ve Allah’a ortak koşanların yok
edicisi, dinsiz ve dinden çıkanların kahredicisi, Müslü-
man orduların başı, Allah için cihat edenlerin yardım-
cısı, yüksekliklerin medarı, hilafetin parlaklığı, dünya
pehlivanı İranlı Husrev beylerin hükümdarı, güvenilir,
şahin, kutlu bey, fetihler babası, müminlerin emîrinin
yardımcısı Artuk oğlu, Sökmen oğlu, Davud oğlu, Kara
Arslan oğlu Muhammed tarafından 579/1183 senesin-
de yaptırılmıştır.
98
Artuklulara ait bir diğer yazıt Fetih Kapısı üzerindedir.
Fetih Kapısı’nın açılış tarihi olan 1198 tarihini veren
kitabe metni şöyledir: Bu mubarek kapının açılmasını
efendimiz, Artuk oğlu, Muhammed oğlu, Diyarbekir
Sultanı (Emirül mümimin yardımcısı), Melik Mesud
Ebu'l Muzaffer Sökman buyurmuştur. Babul faraç (Se-
vinç Kapısı) sene 595/1198. Bina ustası İsa Ebu Dir-
hem’dir.
İç Kale surunun kuzeybatı tarafındaki kemerli kapının
iki yanında yer alan Artuklu kitabesi yıprandığından
okunamamaktadır. 603/1206 tarihli kitabe Artuklu
Nasır ed din Mahmut dönemine aittir.
Artuklulara ait kitabelerden biri Ulu Beden Burcu ola-
rak adlandırılan 33 no.lu Burcun üzerindedir. Burcun
inşası hakkında bilgi veren kitabede şe ibarelere yer ve-
rilmiştir: Rahman ve rahîm olan Allah’ın adıyla. Mülk,
bir olan ve yok eden Allah’ındır. Bu bina Artuk oğlu
Sökman oğlu, Davud oğlu, Kara Arslan oğlu Muham-
med oğlu… ulviyetin meleği, büyük hilafetin varlığı,
insanları ödüllendiren, imanın yardımcısı, ümeranın
padişahı, sultanların meliklerin öğüncü, Müslüman-
ların ve İslam'ın sultanı, din ve dünyanın yardımcısı,
dirilten, yardım görmüş, galip gelmiş, teyit olunmuş,
adil, bilgin, salih olan efendimiz sultan Ebu'l Feth
Mahmud’un buyruğu ile yapıldı (Allah yardımcılarını
aziz etsin. İktidarını iki kat yapsın). Ya Rabbi! Nimetini
onun üzerine daim et. Her taraftan, sağından, solun-
dan, önünden, arkasından rahmetinle ilahî saadetini
kılavuz et. Sene 605/1208. Ebedî minnetler, akıl ihsan
eden Allah’a mahsustur. Mimarı Cafer oğlu İbrahim’dir.
Yedi Kardeş Burcu olarak bilinen 41 no.lu Burç üze-
rinde bulunan Artuklu kitabesi Melik Salih Mahmut
dönemine aittir. Tarih ibaresi olmayan kitabenin içeri-
99
ği şöyledir: Rahman ve rahîm olan Allah’ın adıyla. Al-
lah’ın zikri en büyük şeydir. Emirül müminin yardımcı-
sı, İran’ın Husrevi cihan pehlivanı, manevi yüceliklerin
feleği, Diyarbekir, Rum (Anadolu) ve Ermeninin sulta-
nı, padişahların padişahı, sultanların meliklerin iftiha-
rı, devletin yüceliği, Müslümanların ve İslam'ın direği,
dinin ve dünyanın yardımcısı, adli, dirilten, başarılı,
galip, kuvvetli, adil, bilgin, Artuk oğlu, Sökman oğlu,
Davud oğlu, Kara Arslan oğlu, Muhammed oğlu Kut-
lug Bey, alp, inan, biğva efendimiz Sultan Malik el Salih
Ebu'l feth Mahmud’un buyruğu yerine getirildi (Allah
izzetini daim etsin). İbrahim el Sarafî oğlu Yahya tara-
fından Melik el Salih’in planı üzerine yapıldı.
Artukoğullarına ait diğer bir kitabe İç Kale’de Fetih Ka-
pısı’nın batısında bulunan ve şehre açılan kapının üze-
rindedir. Tarih ibaresi bulunmayan kitabede şu ifadeler
kullanılmıştır: Sultan, melik, dürüst, âlim, mücahid,
ilahî destek ve zafer sahibi, dünya ve dinin muzafferi,
İslam ve Müslümanların sultanı yüce hilafetin hazinesi,
efendimiz bu işin yapılmasını emretti.
Eyyubi Dönemi Kitabeleri
Eyyubi sultanı Melik Kâmil’in 1 Ekim 1231-1232
yılında Diyarbekir’i kuşatarak almasıyla, burada ikin-
ci dönem Eyyubi egemenliği (12321240) başlamıştır.
Melik Kâmil, kenti teslim aldıktan sonra Amid Surları-
nı güçlendirmiştir. İkinci dış suru yıktırıp taşlarını dış
surun onarımından kullanmıştır. Melik Kamil'in Oğlu
Melik Salih babası döneminde başlanılan sur onarımla-
rını bitirdi. 6. ve 7. burçlar Melik Salih döneminde ya-
pılmıştır. Her iki burçta birer kitabe yer almaktadır. Bu
burçlarda kullanılan derinliğine yerleştirilmiş silindirik
taşlar dikkat çekicidir. 6 ve 7 no.lu burçlar üzerinde bu-
lunan kitabelerin metni aynıdır.
100
6 no.lu Burcun üzerinde bulunan kitabenin metni şöy-
ledir: Rahman ve rahîm olan Allah’ın adıyla. Emirül
müminin sert gücü, Eyyüp oğlu Ebubekir’in oğlu, yük-
seklikler sahibi sultan Melik Kâmil oğlu, Müslümanla-
rın ve İslam'ın padişahı, din ve dünyanın yıldızı, Ebu'l
feth Eyyüp Melik Salih sultan efendimiz aziz olsun. Mi-
marı Ebu'l Feraç’tır. Halepli Mahmud oğlu Şücaeddin
Cafer’in tersimidir. Bu iş 634/1236 senesinde oldu.
7 no.lu Burcun üzerinde bulunan Eyyubi dönemine ait
kitabenin içeriği ise şöyledir: Rahman ve rahîm olan Al-
lah’ın adıyla. Yüce efendimiz, sultan, salihlerin hüküm-
darı, dünya ve dinin yıldızı, İslam'ın ve Müslümanla-
rın sultanı, fatihler babası, Eyyup oğlu, sultan, kâmil
hükümdar, müminlerin emirinin yardımcısı, Ebubekir
oğlu Eyyup oğlu Ebu'l Mealî Muhammed tarafından
Şücaeddin’in planına göre Halep’li Mahmud oğlu Ca-
fer’in yönetiminde yapılmıştır.
Aynı burcun üzerinde bulunan bir başka yazıtta el ben-
na İsa Ebu Dirhemin adı geçmektedir.
Akkoyunlu Dönemi Kitabeleri
Timur 1401 yılında geri çekilirken Diyarbekir’in yö-
netimini Kara Yölük Osman’da bırakır. Böylece kentte
Akkoyunlu dönemi (1404-1508) başlar. Akkoyunlular
başkent olarak seçtikleri Diyarbekir’de birçok kültürel
ve sanatsal faaliyette bulunurlar. Bu dönemde Karako-
yunluların akınlarına karşı Muizeddin Cihangir, amca
ve kardeşlerinin de desteğiyle (1447-1453) yılları ara-
sında surları onartır.
Diyarbakır kalesinin İç Kale'ye yakın bazı bölümlerini
1449 yılında Cihangir, Urfa Kapısı’na yakın bölümü-
nün bazı yerlerini 1456-1460 yılları arasında Uzun Ha-
san’ın onarttığı kitabelerinden anlaşılmaktadır. Cihan-
101
gir’in yaptığı onarıma ait kitabe 79 ve 80 no.lu burçlar
üzerindedir. Kitabede şu ibareler okunabilmektedir:
Allah mülkünü ve sultanlığını sürekli kılsın…. ve o …
853/(1449 )senesinde.....
Diyarbakır Surları üzerinde bulunan Akkoyunlu döne-
mine ait diğer kitabeler ise Uzun Hasan dönemine aittir.
Uzun Hasan’ın surlar üzerinde üç kitabesi bulunmakta-
dır. Bunlardan biri Dağ Kapı’nın batısındaki 6 cepheli
5 no.lu burcun 50 metre batısındaki sur duvarının iç
yüzünde yer alır. Kitabede, “Osman oğlu, Ali oğlu âdil
Sultan Hasan bu onarımın yapılmasını buyurdu. Allah
mülkünü daim etsin. Sene 861/(1456-1457) yazılıdır.
Uzun Hasan dönemine ait ikinci kitabe Urfa Kapıya
yakın iç yüzde 14 ile 15 no.lu burç arasındadır. Kitabe-
nin metni şöyledir: Osman oğlu, Ali oğlu, yardım gör-
müş, Allah tarafından teyit edilmiş, adil padişah Sultan
Hasan yapılmasını buyurdu. Hazreti Muhammed ve
alihi hürmetine (Allah mülkünü ve saltanatını ebedî
kılsın). Tarih, hicretin 863. senesinin aylarından Şevval
(1459 Ağustos).
Üçüncü kitabe Urfa Kapısının güneyindeki büyük bur-
cun, 22 no.lu Burcun batı yüzündedir. Kitabenin met-
ni şöyledir: Osman oğlu, Ali oğlu, adil padişah Sultan
Hasan bunun yapılmasını buyurdu (Allah saltanat ve
mülkünü daim etsin). Sene 864/(1459-60).
Osmanlı Dönemi Kitabeleri
1515 yılında Diyarbekir’i fetheden Osmanlılar şehri
Beylerbeyi merkezi haline getirmişlerdir. Osmanlı dö-
neminde surlarda yapılan inşayı gösteren tek kitabe Ka-
nunî Sultan Süleyman döneminde yapılan İç Kale'nin
genişleme çalışmalarını gösteren Saray Kapı üzerindeki
kitabedir.
102
Kanunî Sultan Süleyman’ın İç Kale’yi genişletme isteği,
Beylerbeyi Hüsrev Paşa’ya arz edilince İç Kale, güney
yönde genişletilerek bugünkü şeklini alır. Yeni Saray
Kapısı üzerinde yer alan ve bu genişletmeyi gösteren ki-
tabenin içeriği şöyledir: Âli Osman’dan, faziletleri bes-
leyen, cihanın efendisi, iskender rütbeli, Süleyman Han
zamanında, bu kale bina edildi (Temetü’l-bina vü biha)
adedi bu kuvvetli binanın tarihi oldu 953/(1526-27).

103
FİGÜRLÜ KABARTMALARIYLA
DİYARBAKIR SURLARI

G
öçebe toplumlarda hayvanların hayati değeri,
insanda hayvan gibi güçlü olabilme isteğini
doğurmuş ve hayvan kılığına girildiğinde bu
hayvanın özelliklerinin insana geçtiğine inanılmıştır.
Bu nedenle özellikle kaleler üzerinde bol sayıda hayvan
figürüne yer verilmiştir. Kaledeki süslemeler, kapılar ve
önemli burçlar üzerinde yer almaktadır. Kale kapıları
ve önemli burçlar üzerine işlenen figürlü kabartmalar
sadece dekoratif amaçla yapılmamıştır. Bu figürlerin
simgesel anlamı, süsleme işlevinden daha fazla önem
arz etmektedir. Ortaçağ İslam dünyasında figürlü ka-
bartmalarda iki sembolik anlam öne çıkmaktadır. Bun-
lardan birincisi, figürlerin içerdiği siyasi mesajlardır.
İkincisi ise kale surları ve kapıları üzerinde yer alan fi-
gürlerin efsanevi niteliklere büründürülmüş yaratıklar
olması ve bu yaratıkların yapıyı ve yapı içindeki insan-
ları koruyacağına inanılmasıdır.
Diyarbakır surlarındaki figürlü süslemeler Abbasi döne-
minden başlayarak Mervani, Büyük Selçuklu, Artuklu
ve Eyyubi dönemlerinde yapılmıştır. Figürler, kapılar
ve burçlar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Anadolu-Türk
sanatının değişik zaman dilimlerinde ve mekânlarında
ortaya çıkmış figürlerinin büyük bölümünü, Diyarba-
kır Kalesi üzerinde görmemiz mümkündür. Figürlerin
büyük çoğunluğunu hayvan figürleri ve düşsel yaratık-
lar oluşturmaktadır. İnsan figürüne az rastlanmaktadır.
Genelde dış mimaride taş üzerine uygulanan figürler
bazalt ve kalker taşı üzerine oyma, kabartma ve eğri ke-
sim teknikleriyle yapılmıştır.
104
Diyarbakır Kalesi’nde yer alan figürler biçimsel olarak
Anadolu’nun yerli kültürü ile Sasani, Bizans ve Avrasya
hayvan üslubunun genel özelliklerini taşımaktadır. Fi-
gürler realiteden uzaklaşarak dekoratif bir karakter ka-
zanmıştır. Çoğunlukla bir hayvanın ikinci bir hayvanla
veya başka bir hayvana ait parçalarla bir araya geldiği
görülür. Hayvan mücadelelerinde genellikle gök-yer,
zafer-yenilgi, erkek-dişi, aydınlık-karanlık gibi kav-
ramlar simgeleştirilmiştir. Bu sahneler daha çok politik
gücün sembolü olarak kullanılmıştır. Ayrıca bu figürle-
rin nazarlık, tılsım, koruyucu unsur, kudret ve kuvvet
sembolü olarak kullandığını söyleyebiliriz. Yapıların içi
böylelikle fena ruhlardan, kötü düşüncelerden korun-
mak istenmiş olabilir. Kartal koruyucu bir unsur ve asa-
let, aslan aydınlık ve güneş, ejder ise karanlığın sembolü
olarak kullanılmıştır. Aslanların aynı zamanda tahtı ve
hükümdarı her türlü kötülükten koruyan nazarlık, tıl-
sım yerine geçtiği kabul edilmektedir. Aslanların zaman
zaman hükümdar bekçileri olarak kullanıldığı görül-
mektedir.
Urfa Kapı, Selçuklu, Nur, Yedi Kardeş, Ulu Beden ve
Akrep burçlarında işlenen figürler ele aldıkları konula-
ra göre taht, saray ve av sahnelerini yansıtmaktadır. Bu
sahneler, yönetimi ulusal ve uluslararası düzeyde güç ve
iktidar sembolü olarak göstermektedir.
Büyük Selçuklu döneminde Melikşah tarafından yap-
tırılan Nur ve Selçuklu burçlarındaki kabartmalarda
benzer programlar tekrar edilmiştir. Nur Burcu’nda
üstteki kartalın altında karşılıklı birer at, aslan, antilop,
başında kuş bulunan insan ve kartal tavşan mücadele-
si yer almaktadır. Selçuklu burcundaki kabartmalar ise
üstte kartal ile altında simetrik birer boğa, antilop, aslan
ve kuş kabartmasından meydana gelmektedir. Kartalın

105
Foto 41- Selçuk Burcu'ndaki Boğa Figürleri.

Foto 42- Nur Burcu'ndaki At Figürleri.

106
altındaki boğalar, yenilgiyi vurgulamak amacıyla ön
ayakları üzerine çökük tasvir edilmiştir (Foto: 41). Ye-
nik durumdaki boğalar düşmanı simgelemektedir. Nur
Burcu’ndaki atlar, hükümdarın sembolik gücünü artı-
ran figürlerdir (Foto: 42). Profilden işlenen figürlerin
kuyruklarının düğümlendiği dikkat çekmektedir. Dü-
ğümlü atkuyruğu galibiyet ve matemin simgesi olarak
kullanılmıştır.
Nur Burcu üzerindeki kuyruğu düğümlü atlar muhte-
melen Melikşah’ın savaşçı ve yiğit kişiliğini vurgulamak
için yapılmıştır. Nur ve Selçuklu Burçlarında kullanılan
antiloplar, geyikler aynı sembolik anlamları içermekte-
dir. Doğru yola götüren ve yeni yurtlar muştulayan ma-
nevi bir hayvan olduğuna inanılan geyik aynı zamanda
ölümsüzlük otu yediği için ölümsüzlüğün simgesi sa-
yılmıştır. Nur Burcu üzerinde bağdaş kurarak oturmuş

Foto 43- Çift Başlı Kartal Figürü.

107
Foto 44- Urfa Kapı’daki Çift Başlı Kartal Kabartması.

108
109
karşılıklı insan figürlerinin vücutları cepheden, başları
profilden verilmiştir. Figürlerin göğüs hatları belirtile-
rek işleneni bayandır. Figürlerin başları üzerine, uçma-
ya hazırlanır birer kuş yerleştirilmiştir. Bu uygulama ef-
sanevi “hüma” kuşunu akla getirmektedir. Türk ve İran
mitolojilerinde kuşların en asili olarak nitelendirilen ve
devlet kuşu olarak kabul edilen hüma, inanışa göre gök-
yüzünde yaşamaktadır.
Yeryüzüne inip birisinin başına konarsa o kişiyi zengin
ya da padişah yaptığına inanılmıştır. Hüma aynı za-
manda Oğuz hakanının eşinin de sembolüdür. Bundan
dolayı Nur Burcu üzerinde bulunan ve başındaki kuşla
tasvir edilen insan figürlerinin de hükümdar eşini sem-
bolize ettiği tahmin edilmektedir. Diyarbakır surlarında
Yedikardeş, Ulu Beden Burçlarında ve Urfa Kapı’da çift
başlı kartal kabartması vardır (Foto: 43-44). Diyarbakır
Kalesi’nde bulunan çift başlı kartal tasvirlerinin tama-
mının Artuklu dönemine ait olması, bu figürün Artuk-
lu kültüründeki özel konumuna işaret etmektedir. Çift
başlı kartalın Anadolu’ya Kuzey Irak yoluyla Artuklular
tarafından getirildiği tahmin edilmektedir. Göğün hâ-
kimi olan kartaldan esinlenerek yapılan çift başlı kartal
figürü, hükümdarın gücünün sembolü olarak kullanıl-
mıştır. Çift başlı kartal aynı zamanda Tanrı’nın yeryü-
zündeki temsilcisi olarak görülen hükümdar ve onun
yeryüzü hâkimiyetine işaret etmektedir. Çift başlı karta-
lın ikili bir kuvveti temsil ettiği de tahmin edilmektedir.
Diyarbakır surlarındaki çift başlı kartalların hükümdar
ile eşini simgelediği, dolayısıyla neslin devamı anlamına
geldiği de ileri sürülmektedir.
Yedi Kardeş ve Ulu Beden Burçlarında kullanılan diğer
figür gri fon olarak da tabir edilen kanatlı aslanlardır
(Foto: 45-46). Göğü, şafağın söküşünü, güneşi sim-
110
gelediği düşünülen gri fonlar aynı zamanda gök unsu-
runa işaret eden bir hayvan olarak hikmet, ilim, irfan,
aydınlığa kavuşturma, uyanıklık, kuvvet ve intikamın
sembolüdür (Foto: 47). Aslanların rumi formundaki
kanatları Avrasya hayvan üslubunun bir uzantısı ola-
rak figürün ilahiliğini vurgulama amacıyla yapılmıştır.
Ayrıca hayvan figürlerini güçlü göstermek ve efsanevi
bir hız katmak amacıyla figürlerin kanatlı tasvir edildiği
ifade edilmektedir. Aslanların kanat ya da kuyrukların
ejder başı şeklinde sonlandırılması hayvan üslubunda
görülen birbirini takip eden hayvanlardan arkadaki-
nin öndekini ısırma geleneğinin uzantısıdır (Foto: 48).
Güneş ve aydınlığın karşısında karanlığı temsil eden ej-
derler, güneşi simgeleyen aslan figürünün karşısında zıt
gücü sembolize etmektedir.
Eyyubi döneminde inşa edilen Akrep Burcu’ndaki figü-
rün bağdaş kurarak tasviri ve akrebi en tehlikeli kısmı
olan kuyruğundan tutarak aşağıya sarkıtması bu tas-
virin hükümdarın cesur ve güçlü kişiliğini simgeliyor
olabileceğine işaret etmektedir. Orta Asya hükümdar
kavrayışının bir uzantısı olarak nitelendirilen bağdaş
kurma, İslam dünyasında da hükümdar imgesinin ka-
rakteristik özelliği durumuna gelmiştir. Hükümdara
yakıştırılan tek duruş biçimi olan bağdaş kurma, bir ta-
rafa eğilmemek, dönmemek, doğruluk ve adalet simgesi
anlamına gelmektedir.
Diyarbakır surlarında en çok kullanılan figürler şunla-
dır;
Tek veya Çift Başlı Kartal: Kartal yenik güçlerin üze-
rindeki hakimiyeti ile hükümdarın bizzat kendisini
temsil etmektedir. Kartal, Orta Asya Türkleri’nde ko-
ruyucu ruh olarak kabul edilmiştir. Savaşların koru-
yucu ruhu sayıldığından silahlarda çok kullanılmıştır.
111
Foto 45- Ulu Beden Burcu'ndaki Kabartmalar.

112
113
Foto 46- Yedikardeş Burcu’ndaki Kabartmalar.

114
115
Foto 47- Ulu Beden Burcu'ndaki Grifon Kabartması.

116
117
Foto 48- Yedikardeş Burcu’ndaki Aslan Kabartması.

118
119
Kartallı tuğ, asa, kudret ve asalet sembolü olarak Orta
Asya’da çok yaygındı. Kartal aynı zamanda nazarlık, tıl-
sım, koruyucu unsur kudret ve kuvvet sembolü olarak
da kullanılmaktadır. Yapıların içi böylelikle kötülük-
lerden, fena ruhlardan, kötü düşüncelerden korunmak
istenmiş olabilir. Kalelerde kartallar hem şehri müdafaa
eden koruyucu ruh hem de şehre düşman, kötülük gir-
mesini önleyici bir nazarlık tılsımıdır. Saraylarda yine
koruyucu unsur ve asalet sembolüdür. Kartal Anadolu
sanatında aynı zamanda değişik göklerin gücü olarak
ortaya çıkar. İyi ile kötünün savaşında iyinin somut gü-
cünü gösterir. Yüceliğin egemenliğin, yansıtıcısı olarak
biçimlendirilir. Çift başlı kartal tanrının yeryüzü tem-
silcisi olan hükümdar ve onun yeryüzündeki hakimiye-
tine işaret etmektedir. Çift başlı kartalların hükümdar
ve eşini simgelediği, dolayısıyla neslin devamı anlamına
geldiği söylenmektedir. Aynı zamanda ikili bir kuvveti
ve doğu ile batının hakimiyeti anlamına da gelmektedir.
Diyarbakır Kalesi ve Ulu (Evli) Beden ve Yedi Kardeş
Burçlarında çift başlı kartalın iki yanında birer arslan
heykeli vardır. Böylelikle adeta güneşi, aydınlığı sem-
bolize eden hayvanlar daha güçlü olarak hep bir arada
verilmiştir.
Arslan: Aslan, çeşitli devir ve kültürlerde daima kuvvet,
kudret, güneş ve aydınlık sembolü olarak kullanılmıştır.
Bu nedenle saraylar, tahtı, şehri, kaleyi yapıyı kötülük-
ten, düşmandan koruyan bir unsur olarak görülmüştür.
Arslan büyük olasılıkla aynı zamanda arma, totem ola-
rak da düşünülebilir. Kanatlı arslan kabartmaları olağa-
nüstü kuvvetine inanılan arslana sanki daha da üstün
bir değer kazandırır. Özellikle Büyük Selçuklu ve İl-
hanlı devri el sanatlarında tahtı koruyan arslan figürleri
yaygındır. Ejder kuyruklu arslanlar da aynı hayvan üze-
120
rinde iki zıt prensibi birleştirmektedir. Arslan, aydınlık,
güneş; Ejder, ay, yeraltı, karanlık sembolüdür.
Ejder: Çin sanatından kullanılan bir figürdür. “Ejderle-
rin çeşitli sembolik maksatlarla kullandıkları şüphesiz-
dir. Eski inançlara göre, gök kubbenin idaresi, ahengi
bir ejder çiftine bağlıdır. Yıldızların senelik dönüşü bu
çift ayarlar. Gök kubbede yedi gezegenin altında, dünya
eksenin en aşağısında düğümlü bulunan ejderler, dişi ve
erkektir. İki zıt kutbu ve kuvveti sembolize eden ejder
çifti, hareketi astronomik ve felsefi olarak iki prensibi-
dir. Aslan-Ejder, kartal-ejder, boğa-ejder kompozisyon-
larında zıt kuvvetlerin savaşı sembolize edilmektedir.
Kanatlı Arslan (Grifon): Göğü, şafağın söküşünü,
güneşi simgelediği düşünülen grifonlar aynı zamanda
gök unsuruna işaret eden bir hayvan olarak ilim, irfan,
aydınlığa kavuşturma, uyanıklık, kuvvet ve intikamın
sembolüdür. Aslana kanat takılması onun ilahiliğini
vurgulamak efsanevi hız ve gücünü pekiştirmek ama-
cıyladır.
Boğa Kabartmaları: “Boğanın tek başına görülme-
mesi-boğa-insan, aslan-boğa, boğa-kartal, boğa-ejder,
boğa-gergedan ikilisi veya burç, takvim hayvanı olarak
canlandırılması tipik bir özelliktir. Çoğu kez boğanın
aslan ikisi birlikte canlandırıldığını görürüz. Mücadele
sahnelerinde genellikle altta kalan boğa yenilmiş du-
rumdaki hayvandır ve iki zıt prensibin mücadelesi can-
landırılmaktadır.
Diyarbakır Dış Kale'de, tepesinde kartal bulunan bu-
gün çok harap vaziyette olan, bağdaş kurarak oturan
insan figürünün iki yanında çökmüş vaziyette boğalar,
hayvan mücadele sahnelerinde görülen yenik hayvan-
ların hatırlatırlar. Muhtemelen yenik düşman sembolü
olan boğaların arasında oturan hükümdar, tepesinde
121
yer alan aydınlık, hâkimiyet ve koruyucu sembol kartal
ile birlikte hâkim durumda verilmiştir. Tahtın, altın-
da kitabenin iki yanında yer alan aslan ve av hayvanı
kabartmaları ile tam bir taht sahnesi işlenmiştir. Urfa
kapısında boğa başına basan kartal, bu gruptan Ana-
dolu da tanıdığımız tek örnektir. Kartal’da aslan gibi
aydınlık, kuvvet, hâkimiyet sembolüdür. Burada aydın-
lık, karanlık sembolü, yani zıt prensibi yener durumda
vermiştir.
İnsan Figürü: İnsan figürünün kullanılması Bizans
etkisidir. İnsan figürü Anadolu’da ender olarak sadece
büst veya rozet şeklinde canlandırılarak ay ve güneşi
sembolize eder. Çoğunlukla ay ve güneş bir arada kul-
lanılır.
Koç: Tek başına bolluğu, bereketi, gücü ve hakimiyeti
simgelemektedir.
At: At hükümdarın sembolik gücünü artıran figürler-
dir. Politik güç ve taht sembolüdür. Atların kuyrukla-
rının düğümlü olması kişinin savaşçı ve yiğit kişiliğini
sembolize etmektedir. At aynı zamanda ölen kimsenin
ruhunu öbür dünyaya taşıyan vasıta olarak da canlan-
dırılmaktadır. Orta Asya’da, Türklerde at gökyüzü ile
ilgili ve göğe yükselmede vasıta olan bir hayvan olarak
kabul olunmaktadır. Selçuklu Burcu’nda da at motifi
resmedilmiştir.
Antilop: Geyik gibi göçebeliği ve dayanıklılığı sembo-
lize etmektedir. Neslini tüketmemek için büyük güçle-
ri göze alan bir hayvandır. Doğru yola götüren ve yeni
yurtlar gösteren manevi bir hayvandır. Geyik ve Anti-
lop aynı zamanda ölümsüzlük sembolüdür.
Kadın Figürleri: Hüma kuşu devlet kuşu olarak bilinir.
Kimin başına konarsa o kişiye şans kapısını açar. Hüma
122
kuşu başına konan kişi genelikle hükümdar olarak se-
çilir. Diyarbakır surlarında kadın figürü ile kuş figürü-
nün beraber verilmesi figürün hükümdar eşi olduğunu
göstermektedir.
Hayat Ağacı: Hayat ağacı evrenin direği, cennet, gök,
bereket gibi kavramların yanı sıra evrenle yaşam ara-
sındaki ilişkiyi belirler. Şamanizm’de dünyanın eksenini
belirlediğine inanılan ağaç, bu önemli konumu nede-
niyle ejder, aslan ve kuş figürleri tarafından gözetlenir.
Bu figürlerin şamanın gökyüzü ve yeraltı seyahatlerinde
yardımcı olacağına ve onu kötü ruhlardan koruyacağı-
na inanılmıştır.

123
SEYYAHLARIN GÖZÜYLE
DİYARBAKIR SURLARI

G
eçmişte dünyanın değişik yerlerini ziyaret eden
gezginler bilgi, belge ve izlenimlerini seyahat-
namelerinde aktarmışlardır. Gezginlerin seya-
hatnamelerinde Diyarbakır’a ilişkin; kentin konumu,
tarihi ve kültürel varlıkları ve kültür değerleriyle ilgili
önemli bilgiler bulunmaktadır. Bu bölümde Diyarba-
kır’ı ziyaret etmiş ve Diyarbakır Kalesi ile ilgili izlenim-
lerini eserlerinde anlatmış olan seyyahların verdikleri
bilgiler aktarılmaya çalışılacaktır.
Kaynaklarda, geçmiş dönemlerde Diyarbakır’ı uzaktan
gören birinin ilk tanık olduğu şeyin kentin kara taştan
yapılmış muazzam surları olduğu dikkati çekmektedir
(Foto: 49-51). Doğal olarak Diyarbakır’ı ziyarete gelen
gezginlerin de kent hakkında verdikleri ilk bilgiler, ilk

Foto 49- Diyarbakır Kalesi’nin Güneydoğu Surları.

124
Foto 50- Diyarbakır Kalesi’nin Keçi Burcundan Yeni Kapıya Uzanan Surları.

izlenimlerini oluşturan surlar ile ilgili olmuştur. 1046


yılında Nasır-ı Hüsrev, 1555’de M. D. Aramon, 1612
yılında Polonyalı Simeon, 1654’de Evliya Çelebi, 1630
yılında Jean Baptiste Tavernier, Mayıs 1766’da Carsten
Niebuhr ve 1815 yılında J. S. Buckingham Diyarba-
kır’ı ziyaret etmiş Diyarbakır Kalesi hakkında oldukça
önemli bilgiler vermişlerdir.

125
Foto 51- Diyarbakır Kalesi’nin Güney Surları

11. yüzyılda yaşamış olan ve 1046 yılında Diyarbakır’ı


ziyaret ettiğini öğrendiğimiz İranlı şair ve bilgin Nasır-ı
Hüsrev seyahat izlenimlerini içeren Sefername adlı ese-
rinde, Amid’i “yekpare taştan yapılmış bir lâhte” benzet-
mektedir. Nasır-ı Hüsrev Diyarbakır surları hakkında şu
bilgileri vermektedir: “Şehir, yekpare bir kayanın üstüne
kurulmuştur. Uzunluğu iki bin adımdır, enliliği de aynı-
dır. Çevresine kara taştan bir kale duvarı yapılmıştır. Yüz
batmandan bin batman, hatta daha da ağır koca taşları o
kadar muntazam kesmişlerdi ki kireç ve harç koymaksızın
bu taşları birbiri üstüne istif etmek suretiyle kaleyi yap-
mışlardı. Hisarın yüksekliği yirmi, enliliği de on kulaçtır.
Her yüz arşında, yarım dairesi seksen arşın tutan bir burç
yapılmıştır, mazgalı da aynı taştandır. Şehrin içinden
kalenin üstüne çıkmak için birçok yerde taş merdivenler
vardır. Her burcun üstüne bir savaş yeri yapılmıştır. Bu
şehrin dört yanında dünyanın dört cihetine açılmış dört
kapısı vardır, kapıların hiçbirinde tahta yoktur, hepsi de-
126
mirdendir. Doğudakine Dicle Kapısı (şimdiki Yenikapı);
batıdakine Rum Kapısı (şimdiki Urfakapı); kuzeydekine
Ermenkapısı (şimdiki Dağkapı); Güneydekine Tellkapısı
(şimdiki Mardinkapı) derler.
Bu surun dışında bir sur daha vardır, o da aynı taştan
yapılmıştır, yüksekliği on arşındır. Bütün kale bedenleri-
nin üstünde mazgallar var. Mazgalın içinde tamamıyla
silahlı bir adamın geçebileceği, durabileceği kolayca sava-
şabileceği bir geçit yapılmıştır. Bu dış kalenin de iç kalenin
kapılarına karşın demir kapıları vardır. İlk kale kapısın-
dan girildi mi ikinci kalenin kapısına varabilmek için
bir müddet iki kale arasındaki aralıktan geçmek gerekir.
Bu yolun genişliği on beş arşındır. Şehrin ortasında bir
kaynak vardır ki sert taştan çıkar, beş değirmen çevirecek
kadar ve çok güzel bir sudur, kimsecikler nereden geldiğini
bilmez. Şehirde ağaçlar, bahçeler, hep o suyla sulanır. O
şehrin beyi ve hakimi, adı geçen Nasır-üddevle’nin oğlu-
dur.
Seyyah ben, dünyanın dört bucağında Arap, Acem, Hint
ve Türk memleketlerinde birçok şehirler ve kaleler gördüm,
fakat yeryüzünde hiçbir ülkede Amid şehrinin kalesine
benzer bir kale ne gördüm ne de bir başka yerde bunun
gibi bir kale gördüm diyeni duydum” şeklinde sözlerini
sürdürmektedir. Nasır-ı Hüsrev'in yukarıdaki bu söz-
leri Diyarbakır Surları’nın kudret ve heybetinin insan
üzerinde bıraktığı etkiyi anlatması açısından oldukça
önemlidir.
16. yüzyılın ortalarında, 15 Eylül 1555’de şehri ziyaret
eden Aramon elçisi Jean Chesneau ve maiyetindekile-
rin anılarını anlatan seyahatnamede; Mezopotamya’nın
en önemli şehri olan Kara Hamit’in, merkezi Urfa olan
5. Beylerbeyliği Diyarbakır’ın içinde yer aldığı, yüksek
127
duvarlarla çevrili şehrin etrafının iyi kesilmiş taşlarla
örülü olup 4 veya 5 mil uzunluğunda olduğundan bah-
setmektedir.
Kentin 17. yüzyıl başlarındaki durumu konusunda Po-
lonyalı Simeon ile Jean Baptiste Tavernier önemli bilgi-
ler sunmaktadırlar. 1608-1619 yılları arasında Trakya
ve Anadolu’da seyahat edip, 1612’de Diyarbakır’a gelen
Polonyalı Simeon’a göre, kral ve patriklerin payitahtı
olan şehir tarih boyunca olduğu gibi bu dönemde de
bir din ve bilim merkezidir. Şehre yaklaşınca Tigran bi-
nası şeklinde tanımladığı güzel bir surun gözüne ilişti-
ğini belirtmektedir.
Tavernier 1630 yılında, kentin sur ve kapılarından ba-
hisle Diyarbakır’ın çift sur duvarlarına sahip olduğunu
ve 72 burcunun bulunduğunu ve surların üzerinde üç
kapının yer aldığını belirtip, kentin iki veya üç güzel
meydanı olduğundan bahseder.
Simon ve Tavernier’in ikisi de, İç Kale’nin kentin şehir-
den ayrılmış kuzey kısmı olduğunu ve açılan bir kanalla
Dicle Nehri’nden kente su getirildiğinden bahseder.
Evliya Çelebi Diyarbakır’ın 17. yüzyıl ortalarındaki
durumu hakkında daha ayrıntılı bilgiler vermektedir.
17. yüzyılda yaşayan büyük Türk seyyahı Evliya Çele-
bi (1611-1682), Diyarbakır’a Nisan veya Mayıs 1655
yılında gelmiş ve birkaç hafta kalmıştır. Diyarbakır bu
dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun büyük şehirle-
rinden biri olma özelliğini sürdürmektedir. Evliya Çele-
bi, Diyarbakır’dan Seyahatnâme’nin dördüncü cildinde
bahsetmektedir.
Seyyah, Diyarbakır Kalesi hakkında şu ifadeleri kullan-
maktadır: “Şattülarab kenarında göğe baş uzatmış (Kız
Kayası) adıyla meşhur bir yüksek tepe üzerindedir ama
128
o büyük dağın tepesi geniş ve laleliktir. Kalenin doğusu,
kuzey tarafına meyilli semti, yüksek kayalar üzerinde-
dir ki (Kız mağaraları) bu yüksek kalenin altındadır.
(Yunus makamı) dahi oradadır. Orada durup da, aşağı
bakmağa insan cesaret edemez. Güya cehennemin en alt
kısmıdır. Büyük nehir akmakla iki tarafı gülistan, bustan
ve fesligenlik olup her sene vilâyet ahalisinin altı ay Di-
yarbakır’ın Şattülarap fasıllarını edecek mesirelerdir. Bu
kalenin burç ve duvarları üzerinden aşağıda akan büyük
nehre bakılınca, adı geçen nehir bir iplik gibi görünür. İşte
kalenin bu tarafı bu derece feleğe boy çekmiştir. Ama yıldız
tarafı, batı ve güney ve kıble tarafı düz yerdir.
Duvarının yüksekliği kırkar zira’dır. Onar arşın teme-
li vardır. Ve süslü kale siyah taş ile yapıldığından adına
(Kara Âmid) derler. Hendese bilgini usta, kaleyi dörtlüden
kuzeye doğru uzunca yapıp, bütün kule ve beden dışları
birbirine bakar. Muhasara sırasında birbirini korur. Sert
taştan yapıldığı gibi, bulunduğu yeri de yalçın kaya ol-
duğundan düşman kuşatsa, hiç bir tarafından lağım ve
metrisi sürüp muvaffak olması imkânsızdır. Meğer bir
sene kuşatılarak, kale içinde kıtlık olup kaledekiler kaleyi
teslim ederler. Kalenin doğusu cehennem deresi olmakla
hendek lazım değildir. Ama kuzey, güney, batı tarafla-
rı hendekli ve dört köşe köşeliklerinde Ye’cüc duvarı gibi
burçları vardır ki, güya her biri bir gök kulesidir. Fakat
diğer kaleler gibi üçer, dörder kat değildir. Ancak bir kat
sağlam duvardır. Dört kapısı var! Kuzey tarafa açılan
(Dağ kapısı) var. Şerbeteyn Eğil Ergani, Çermik, Harput
ve Palu’ya gidenler, hep bu kapıdan gider. Batıya açılan
(Rum kapısı) var. Mezarlı-ve kara dağlara gidenler hep
buradan geçerler. Kıble tarafına açık (Mardin kapısı) do-
ğuya bakan (Yeni Kapı) var. İç kale: Tam dört bin adım-
dır. İçinde yüz elli adet odalı, birkaç divanhaneli bir bü-
yük saray vardır”.
129
Keçi Burcunun içinden
130Görünüm
131
17. yüzyıl seyyahlarından Boullaye Le Gouz, Diyarba-
kır’ı Floransa ile kıyaslayıp onun kadar büyük bir şehir
olduğunu ve bu kentin Romalılar eliyle tahkim edildi-
ğini, duvarlarının Avrupa tarzında olduğunu ve kentin
dört ana kapısının bulunduğunu kuzeydekinin Dağ ka-
pısı olarak anıldığını belirtir.
17. yüzyılda yaşamış diğer bir seyyah olan Katip Çelebi
Diyarbakır eyaletinin çevre illerine göre konumunu ve-
rip, kuzeyden Erzurum, batıdan Sivas, güneyden Rakka
ve Musul, doğudan Van eyaletleri ile sınırlı olduğunu
söyler. Düzlük bir alanda yer alan kentin, kara taştan
surlarla çevrili olduğunu ve Mardin, Dağ, Şad ve Rum
Kapı adlarında dört kapısı olup, İç Kale'nin şehrin en-
gebeli yüksek kısmında yer aldığını ve içinde Sultan Sa-
rayı’nı barındırdığını ifade eder.
18. yüzyılın hemen başında, 12-17 Ekim 1701 tarih-
lerinde Diyarbakır’da bulunan gezgin Paul Lucas, Di-
yarbakır’ı Anadolu’nun diğer kentleriyle karşılaştırarak
kenti o ana kadar gördüğü Türk şehirleri arasında en iyi
durumda olan en düzenli kent olarak niteler. Kentin
kayaların üzerine inşa edilmiş çift surla çevrelendiğini
ve top atışıyla bile ulaşılamayacak olan surların birçok
kule aracılığıyla korunmasına ve uzaktan bakılınca çok
güzel görünmesine rağmen, bazı kısımlarının yıkıldığı-
nı ve üzerinde yer yer açılan gediklerle şehre ve hatta
kaleye girilebilindiğini belirtmektedir. Seyyah, hiç dur-
madan yürüyerek iki saatte kat edilebileceğini belirttiği
surları çok kolaylıkla gezdiğini ve gördüğü manzaranın
çok hoşuna gittiğini belirtir. Surlarda ve kalede çeşitli
çaplarda küçük topların yer aldığını söyler.
18. yüzyılın ortalarında,1766 senesi Mayıs ayında Di-
yarbakır’ı ziyaret ederek kentin çok güzel bir plânını çi-

132
zen Carsten Niebuhr’a göre Diyarbakır adı çok eskilere
dayanmamaktadır. Seyyah, kentin adının eskiden Âmid
olduğunu, hatta Osmanlı belgelerinde hâlâ Âmid adı-
nın kullanıldığını ifade ederek, kentin Dicle Nehri’nin
batısında, nehre doğru dik inen kayalıkta kurulmuş
olduğunu, çevresinin Türklerin kenti Kara Âmid diye
adlandırmalarına neden olan yüksek bir duvar şeklinde
kara bir kayalıkla çevrildiğini belirtir. Surlarda değişik
kulelerin yer aldığını ve her birinin top yerleştirilebile-
cek nitelikte olduğunu, şehrin dört kapısının bulundu-
ğunu belirtmektedir. İç Kale’nin de surlarla aynı mal-
zemeden yapıldığını, üç kapısından Demir ve Oğrun
kapısının örüldüğünü ve şehre tek bir kapı aracılığı ile
girilip çıkıldığını ifade etmektedir. Seyyah kalenin şehre
bakan tarafında şehrin duvarından daha sağlam bir sur
bulunduğunu, fakat kalenin nehre bakan tarafının çok
dik ve kayalık olmasından dolayı kıyıya kadar evlerin
bulunduğundan söz etmektedir.
18. yüzyılda Diyarbakır’a gelen bir başka gezgin olan
İnciciyan, 1804’te basılan Coğrafya adlı kitabında, Di-
yarbakır surlarını ayrıntılı biçimde betimler. İki ara-
banın yan yana geçebileceği kadar kalın olan surların
muazzam kara taşlardan inşa edildiğini, 12’si çok yük-
sek olan 72 kulenin, uçurum tarafı hariç olmak üze-
re, suru dış taraftan yarım daire şeklinde çevirdiğinden
bahseder. Her bir kulenin iki katlı olduğunu alt katla-
rın buğday ambarı olarak kullanıldığını ve binlerce kile
hububat barındırdığını, üst katlarda ise savaş anlarında
askerlerin ikamet ettiğini söyler. Surlar hakkındaki ka-
nısını “Böylelikle şehir dıştan korkunç bir manzara arz
eder” şeklinde dile getirir. Surlar üzerinde yer alan fi-
gür ve yazıtlardan da söz ederek, sur üzerinde, yer yer,
başları taçlı aslan şekilleri ve kitabelerin göze çarptığını,

133
eskiden bu kitabelerin pek çoğunun Yunanca olduğunu
ancak o gün itibariyle bir kısmının kaldırılıp yerleri-
ne kufî harflerle yazılı başka kitabelerin konulduğunu
dile getirir. İnciciyan, sura açılan dört kapının adlarını
vererek, cenup tarafındakinin Mardin-kapısı, garptaki-
nin Rum-kapısı, şimaldekinin Cihannüma’da Erzurum
olarak yazılı Dağ-kapısı, şarktakinin de yine Cihannü-
ma’da Şat denilen Yeni-kapı adlarını taşıdığını söyler.
Eski bir söylentiye göre adı geçen dört kapının dört İn-
cilci’nin adına yapılmış olduğunu dillendirerek, İncilci
Marcus’un sembolü olan bir öküz başının Rum Kapısı
üzerinde bulunmasının bu inanışı güçlendirdiğini vur-
gular.
İnciciyan, İç Kale’den bahisle kuzeydoğu tarafta, Ye-
ni-kapı ve Dağ-kapısı arasında şehre bitişik ve ayrı bir
surla çevrili vaziyette ve ikisi dış tarafta, ikisi de şehre
açılan dört kapısı olan bir kale bulunduğu söyler. Daha
sonra kapıların adından bahsederek Ermeni Mezarlığı
tarafına açılanın Oğrun Kapısı, değirmenlere açılanın
Fettah Kapısı olduğunu, kalenin şehre açılan diğer iki
kapısının ise Aşağı ve Yukarı Kale Kapısı adını taşıdığını
belirtir. Şehrin ancak namaz vaktinde ele geçirileceği-
ne ilişkin bir inanış nedeniyle, şehir kapılarının Cuma
günleri namaz saatlerinde kapatıldığını ifade etmiştir.
İnciciyan (iç) kalede Altın Saray ve Sultan Sarayı olmak
üzere iki konağın bulunduğunu, bunlardan Altın Sa-
ray’da, şadırvanın yanında yaldız kafesli bir köşkün yer
aldığını belirtir. İç kale'de bunlardan başka kalenin en
son ucunda Paşa’nın kendi ikametine ayrılmış bir ko-
nak daha olduğunu söyler.
Bir başka gezgin J. S. Buckingham 1815-16 yılında
kente girmeden önceki bağ ve bahçelerle yaz evlerinin
(bağ evleri) güzelliğinden; surların görkeminden ve ana

134
kapılardan söz etmektedir. Buckingham “… Diyarbekir
etrafı surlarla çevrilmiş ve hakim bir tepe üzerine otur-
muş, camileri ve minareleri ile ihtişamlı bir görüntü veren
mevki itibariyle güçlü bir şekilde müdafaa edildiği belli
olan bir şehirdir. Amid’in üzerine yerleştiği alan her tarafı
ile verimli ve üretkendir” şeklinde bilgiler vermektedir.
19. yüzyılın ilk yarısında (1835, 1836 ve 1837) Diyar-
bakır’a gelen seyyah R. A. Chesney, kentin kayalıklar
üzerinde kurulduğunu, volkanik taşlardan yapılmış
yüksek surların iyi inşa edildiğini ve son derece sağlam
olduğunu belirtir. Nehre en az iki yüz yarda uzaklıkta
bulunan surların İç Kale'den bakılınca kuzeybatı taraf-
larına doğru gemi şeklini aldığını ve üzerinde de yetmiş
iki adet kule bulunduğunu, surların çevresinin uzun-
luğunun yaklaşık 5 mil olduğunu sur duvarları gibi
kentteki yapıların da bu lav taşından ve katlar halinde
yükselen teraslar şeklinde üst üste yapılmış olduğunu
söyler.
1835-1839 yılları arasındaki Anadolu izlenimlerini an-
latan Helmut Von Moltke; Diyarbekir’in Türkçe’de Ka-
ra-Amid olarak tanındığını söyler ve kalesinin yüksek
kayalar üzerinde yer aldığını anlatır. Surlarında 30-40
adım yüksekliğinde, üç katlı ve yüksek, seksen kulenin
yer aldığını söyledikten sonra bunların büyük bir ihti-
malle Bizans İmparatoru Justinianus tarafından onarıl-
dığını ifade eder. Moltke, kuzey kısımdaki İç Kale’de ise
bir “Akropol”ün yer aldığını belirtmektedir.
William Duckett da 19. yüzyılın ortalarında Diyarba-
kır’ı ziyaret eden seyyahlardan biridir. Seyyah, İç Ka-
le’nin kentin kuzeyindeki yükselti üzerinde yer aldığını
ve Paşa’nın da burada ikamet ettiğini belirtir. Diyarba-

135
Nur Burcu

136
137
kır’ın Keldanîler’in patriklik ve metropollük, Yakubî-
ler’in ise patriklik merkezi olduğundan bahseder.
19. yüzyılın ilk yarısında Anadolu’yu baştan başa dola-
şan William Francis Ainsworth, surlara dikkat çekerek
bu dayanıklı surların Türklerin şimdiye kadar yaptığı
her şeyden üstün olduğunu belirtir.
1852-1855 yıllarında doğuya seyahat eden Julius He-
inrich Peterman, şehrin civarını uzun uzun anlattıktan
sonra, şehrin dört kapısının ve dört hamamının oldu-
ğunu ifade eder.
Diyarbakır’a 1856-57 yıllarında gelen Robert Jones
Garden, konumu belirttikten sonra, kentin dikdört-
gen ve yarım yuvarlak kulelerle çevrelendiğini bunların
bazılarında kabartma ve yazıtların bulunduğunu, yıp-
ranan surların onarıldığını belirtip surları detaylı bir
şekilde tanıtır. Şehrin dört kapısından söz açar ve Yeni
Kapı’nın doğusunda, İç Kale’den nehre açılan, ancak o
gün itibariyle kapalı bulunan beşinci bir kapıdan bah-
seder. Dağ ve Urfa kapıları dışında buz çukurları oldu-
ğunu ayrıca bu alanda sur içindeki bölümde kutsiyet
taşıdığına inanılan balıkların yüzdüğü bir havuzun ol-
duğunu, önündeki kayadan beslenen bir su deposunun
bulunduğundan söz eder.
2 Aralık 1880’de İstanbul’a adım atmasıyla Anadolu’da-
ki 30 yıllık (16 yılı karantina doktoru olarak) serüve-
nine başlayacak olan Alman tıp doktoru Lamec Saad,
Diyarbakır’ı çeşitli zamanlarda birçok kez ziyaret etmiş
ve bir gelişinde de otuz dört gün kalmıştır. Dr. Lamec
Saad, kentin kuruluşu ve tarihine değinerek, şehrin
kuruluş tarihinin İ.S. 230 yıllarına, yani Alexander Se-
verus zamanına dayandığını, İ.S. 349 yılında da, Kral
Konstantin tarafından, Dicle hattını güven altına almak
için şehre sağlam bir kale inşa edildiğini belirtmektedir.
138
Dr. Lamec Saad, şehrin 12. yüzyılda yapılan otuz-kırk
metre yüksekliğindeki surlarla ve elli altmış ayak yük-
sekliği ve on beş-yirmi ayak genişliği olan kulelerle çev-
rili olduğundan bahsetmektedir. Surların bazı kısımları-
nın 14. yüzyıldan kaldığını ve üzerinde Arapça, Latince
ve eski Yunanca yazılar bulunduğunu ifade etmektedir.
Çifte duvarlardan kalıntılar ve on altı kuleli kaleden sa-
dece yıkıntılar kaldığını, İç Kale’de eskiden bir hükümet
konağının bulunduğunu şimdi yenisinin yapıldığını,
hemen yanında küçük bir kışla ve şehir hapishanesinin
yer aldığını dile getirmektedir. Şehirde Mardin Kapı,
Dağ Kapı, Yeni Kapı, Rum Kapı’nın olduğunu, Mardin
ve Dağ Kapılarının gece açık bırakılıp, Rum Kapısı ve
Yeni Kapı’nın kilitlendiğini söylemektedir.
19. yüzyıl gezginlerinden Henry Barkley, kentin konu-
munu vererek Dicle Nehri’nin birkaç mil ötesinde ku-
rulduğundan bahseder. Surlardan “devasa taş duvarlar”
diye söz ederek bunların yirmişer metre aralıklarla eski
tip kuleler barındırdığını ve surların yüksek olması ne-
deniyle kentte sadece minarelerin göründüğünü ifade
eder. Surların çabuk bozulduklarını dile getirip nehir
tarafında daha sonra gördüğü bazı kısımların 50 metre
civarında boşluklar yaratacak şekilde yıkılmasını bu dü-
şüncesine kanıt olarak gösterir. Seyyah ayrıca surların
kentin gelişimini engellediğini, bu nedenle konutların
sık bir şekilde yerleşmiş olduğunu söyler. Zaten küçük
olan evlerin sık bir düzende yapıldığını ve sokakların da
oldukça dar tutulduğunu ifade eder.
Edmund Naumann, 1890-1897 yılları arasında Türki-
ye’ye birçok araştırma gezisi gerçekleştirmiş, 1890 yılı
Eylül ayında da Diyarbakır’a gelmiştir. Naumann şe-
hirle ilgili ilk izlenimlerini aktarırken çıplak steplerden
Kara Âmid’in burç surlarını gördüğü andan itibaren,
139
birdenbire Dicle’nin akıp gittiği açık kahverengi ovanın
ortasında duran kara bir leke şeklinde algıladığından ve
şehrin; kalelerden, burçlardan, devasa surlardan ve siv-
riltilerden oluştuğunu ve çok sayıda minarenin surları,
ağaç zirvelerini ve evleri aştığını, surların altında çok
renkli bir hayatın olduğunu belirtir. Naumann, Diyar-
bakır’ın koyu gri bazalt taştan inşa edildiğini, kalenin,
hanların ve bazı evlerin duvarlarının iri ve özenle iş-
lenmiş taşlardan yapılmasının hayret verici olduğunu,
taşların işlenmesinin olduğu kadar bu taşları üst üste
koymanın da büyük bir emek gerektirdiğini ifade et-
mektedir.
Seyyah dört kapının adını vermiş, Dağkapı-Yenikapı
yol güzergâhı üzerindeki evlerin inşa ediliş şeklinin her
türlü hava akımını engellediğini belirtmiştir. Şehrin
doğusuna açılan Yenikapı tarafında yoksulların viran
evlerinin yer aldığını ve buradaki surların ve duvarları
bağlayan devasa kemerlerin de yarı yarıya yıkık olduğu-
nu, aslında kentte bin yıldan eski muhteşem bir insan
emeğinin bulunduğunu ancak üzerinin her türlü çöp ve
molozla örtülü olduğunu ifade etmektedir.
19. yüzyılın sonlarında 1892 yıllında Diyarbakır’ı ziya-
ret eden Le Comte de Cholet, Diyarbekir’in genel ya-
pısı açısından Anadolu’daki diğer şehirlere benzediğini,
ancak şehrin; etrafını, inşa eden halkların işaretlerini ta-
şıyan, çok iyi muhafaza edilmiş surlarla çevrili olmasıyla
farklılık gösterdiğini belirtmektedir. Cholet bilgileri şu
şekilde sıralar: Romalılar, İranlılar ve Araplar, sıra sıra bu
surlara emek vermişlerdir. Surlar mazgal mazgal, yüksek
ve kalındır. Surların kenarlarında zaman zaman kare,
zaman zaman yuvarlak görkemli kuleler yükselmekte ve
şehrin üzerinde inşa edildiği dağın sarp yamaçlarına ha-
kim bir konumda bulunmaktadır. Birbirini takip eden
140
kuşatmalara ve zamanın aşındırıcı saldırılarına rağmen
bu eski kale, günümüzde hala olağanüstü korunmuş bir
halde ve artık Antik Amida’nın savunmasına yaramasa
da onu sarıp sarmalamaya devam etmektedir.
İran, Kafkasya ve Anadolu’yu gezen Charles Wilson,
eski Amida’nın Konstantius tarafından genişletilmiş ve
tahkim edilmiş olduğunu, kentin nehre bakan ve sarp
kayalıklarla çevrili doğu bölümü dışında ikinci bir sur
ve hendek ile çevrildiğini, dört kapısının bulunduğunu,
kuzeydeki Dağ Kapı’da Yunanca ve kûfî kitabelerle bazı
kabartmaların yer aldığını, Urfa Kapı’da 559 H./1163-
64 M. tarihli Arapça bir kitabeye rastladığını belirtir. İç
Kale’de sarayın yer aldığından, çarşılarının güzel oldu-
ğundan, altın ve gümüş telkârî işçiliğinin emsalsizliğin-
den bahseder.
Warkworth’ın, şehrin tarihinin Asurlulara kadar git-
tiğini, surların siyah bazalt taşından yapıldığını, şeh-
rin kıyısına kurulduğu Dicle Nehri üstünde kelek-
çilerin mallarını sıraladıklarını, Mardin Kapısı’ndan
girilince hemen mezarlıklarla karşılaşıldığını ifade eder.
Warkworth kentin Romalılar dönemindeki görünümü-
nü muhafaza ettiğini, surların ve onu çevreleyen hende-
ğin İmparator Konstantius döneminde inşa edildiğini
ve daha sonra genişletildiğini, kare ve yuvarlak burçları-
nın bulunduğunu dile getirmektedir. İç Kale’de sarayın
bulunduğundan bahsetmektedir.
Yerel seyyahlardan Arifi Paşa 1891 yılının Mart ayında
Diyarbakır’ı ziyaret etmiştir. Arifi Paşa’nın Seyahatna-
mesi adlı eserinde Diyarbakır Kalesi hakkında şu bilgile-
ri vermektedir: Diyarbekir Suru ve dahilindeki şehri bir
basit ovada ve Dicle üzerindedir. Sur gayr-i muntazam
beyzi’şekildir. Mardin Kapusu ve Yeni Kapu ve Dağ Kapu-
su ve Rum Kapusu olmak üzere dört kapısı vardır. Ve bir
141
142
Diyarbakır Surları

143
de İş Kal’ası olup içinde habshane ve hükümet konağı ve
jandarma kışlası ve Murtaza Paşa Camii ve Redif Deposu
bulunur. İç Kal’anın içinde bir İç Kal’a daha var imişse de
taşları dökülmüş olduğundan şimdiki halde bir manza-
ra-i harab içindedir. İç Kal’a’da on beş metro ‘arzında bir
tâk-ı mu’allâ olup cenâhlarında birer kavi zir-i pençe-i
kahrına almış birer aslan resmi ile hutut-ı kûfiye olmuş
âsâr-ı İraniyeden olmasına delâlet itse gerektir.
“Çöl Kraliçesi” ya da “Mezopotamya’nın taçsız kraliçe-
si” olarak da adlandırılan Gertrude Lowthian Bell 20.
yüzyılın hemen başında Diyarbakır’ı ziyaret etmiştir.
Midyat’tan Dicle Nehri yoluyla Diyarbakır’a ulaşan
seyyah bu yolun ona kentin en mükemmel manzarası-
nın ilk görünümünü elde etme üstünlüğünü sağladığını
söyler. Diyarbakır’ın yeri konusunda, Dicle kenarında
yüksek bir tepe üzerinde yer aldığı tespitinde bulunur.
Bell, şehrin surlarından ve dört kapısından bahseder.
Surların ortaçağ tahkimat yapıları arasında en az onlar
kadar iyi olduğunu söyler. Urfa ve Dağ Kapıları yönün-
deki ovaların verimli olduğundan, surların güneybatı
kesiminin bir set halinde dut ve üzüm bağlarıyla taç-
landırıldığından ve Mardin Kapısı’nın teraslı bahçelere
açıldığından bahseder. Surların üzerinde sayısız İslamî
yazıtlar bulunduğu halde onların antik temeller üzerine
kurulduklarına inandığını, şehrin kaynak sularının acı
olup, Urfa Kapısı ile Dağ Kapısı arasından küçük bir
kemerle kente su getirildiğini anlatır.
Bell, kentin ilk yerleşim yeri hakkında da bilgiler ve-
rerek, şehrin kuzeydoğu köşesinde konumlanan İç
Kale’deki tepenin üzerinde yer alan kalenin ilk İslâm
emirlerine ait olduğunu, buradaki silahhanenin ise Hı-
ristiyan Kilisesi olduğunu ifade eder. Eski şehir planla-
rı doğrultusunda Diyarbekir’in birbirini dik kesen ve

144
kentin dört kapısına ulaşmayı sağlayan iki ana yolunun
kentin kuruluşu kadar eski olabileceğini öne sürer.
20. yüzyılda Diyarbakır’ı ziyaret eden Lord Kinross,
Diyarbekir’in surlarının Justinian tarafından yaptı-
rılmış olabileceğini, Tavernier’in dediğine göre Surlar
üzerinde bulunan ve Bizans etkisini gösteren 62 bur-
cun Hz. İsa’nın 62 tane müridini simgelediğini belirt-
mektedir. Surların üzerinde Bizans yazıtlarının olduğu-
nu, Bizans kartalının, Pers aslanına karşı durduğunu,
surlardaki birkaç taşın Hristiyanlıktan önceki döneme
ait olabileceğini, ancak hisarın bütün olarak İslam
mimarisinin özelliklerini gösterdiğini söylemektedir.
Seyyah siyah, sert, bazalt taştan yapılan surların, şeh-
rin Moğol ve Kürtlere düşüşünden sonra bile sağlam
kaldığını ama modern bir bulvara yol açmak isteyen
insanlar tarafından tahrip edildiğini ifade etmektedir.

145
EFSANELERDE
DİYARBAKIR SURLARI

T
arihin her döneminde önemini koruyan Di-
yarbakır Surları ile ilgili birçok efsane bulun-
maktadır. Muhsine Helimoğlu Yavuz Diyarba-
kır Efsaneleri adlı kitabında Diyarbakır Kalesi ile ilgili
efsaneler hakkında bilgi verir. Bu efsanelerden bazıları
şunlardır.
Diyarbakır’ın Müslümanlarca Alınışı
Hicretin on altıncı yılında, Müslümanlar Diyarbakır’ı
kuşatmışlar. Ordu şehrin dışında Tilalo’da konaklamış.
Diyarbakır hükümdarı Maria (Meryem-i Dara) adlı
genç ve güzel bir kızmış. Bu kız yakınlarıyla beraber
İç Kale'den çekilmiş ve şehri çok iyi savunmuş. Şehir
sağlam surlarla çevrili olduğu ve iyi korunduğu için ku-
şatma aylarca sürmesine rağmen bir sonuç alınamamış.
Bir gün kumandan Halit bin Velid, arpa unundan ya-
pılmış olan tayın ekmeğinin yerinde olmadığını gör-
müş. Humam adlı kölesinin ekmeği yediğini sanarak,
bir şey söylememiş ve aç yatmış fakat bu durum üç
gün sürmüş. Sonunda kölesine, ekmeğine ne olduğu-
nu sormuş. Kölesi, her gün ekmeğini getirip bıraktığını
söyleyince de saklanıp olacakları gözlemiş. Köle ekmeği
bırakıp çıktıktan sonra, küçük bir köpek gelip ekmeği
alıp kaçmış. Kumandan da onu takip etmiş ve köpeğin
surlara gelip, küçük bir su yolundan şehrin içine gir-
diğini görmüş. Bu durumu değerlendiren kumandan,
köpeğin girebildiği bu delikten bir insanın da geçebi-
leceğini döşünmüş. Hemen o gece, seksen yiğit adamı
ile birlikte sabaha kadar su yolundan birer birer şehre

146
girmişler ve sabahla beraber de şehrin kapılarını dışarı-
da bekleyen orduya açmışlar. Büyük ve kanlı bir çarpış-
madan sonra şehri ele geçirmişler. Bu savaşta yalnız 27
şehit vermişler.
Savaşarak İç Kale’ye geldikleri zaman, hükümdar Ma-
ria’nın, yakınları ve hazinesiyle beraber gizli bir alt ge-
çitten kaçıp gittiğini görmüşler.
Diyarbakır (Kara-Amid) Kalesi Efsanesi - I
Hz. Yunus, Musul’a yerleşip, o ülkenin halkını dine
davet etmiş, fakat kendisine inanan olmamış. O da,
Musul’un halkına beddua edip oradan ayrılmış ve gelip
Diyarbakır’a yerleşmiş. Diyarbakır halkı ona inanmış.
Yunus Nebi de onlara, “İliniz mamur, halkınız her za-
man sevinçli olup, bütün çoluk ve çocuğunuz asil ve
olgun olalar,” diyerek hayır dualar etmiş, Nefs Kayası
denilen yerde bir mağaraya yerleşip orada yedi yıl otur-
muş.
O sırada Diyarbakır’da Amalak kızlarından olan güzel
bir kız hükümdarmış. Hz. Yunus’un önerisiyle Diyar-
bakır Kalesi’ni siyah granit taşlardan yaptırmış. Acem
tarihçileri bu nedenle buraya, Diyar-ı Bikr (Bikr Diya-
rı), Kız Şehri demişler. Rum tarihçileri ise, dört duvarı
siyah taştan olduğu için “Kara Amid” demişler.
Diyarbakır Kalesi Efsanesi - II
Diyarbakır Kalesi ile Harput Kalesi iki kardeş tarafın-
dan aynı anda yapılmıştır. Diyarbakır Kalesi’nin harcı
yumurta akıyla, Harput Kalesininki ise sütle karıştırıl-
mıştır. Sürülerden sağılan koyunların sütleri, dereler
halinde akıtılarak kalenin yapıldığı yere getirilmiş. O
zaman yumurtanın da bini bir paraymış.

147
148
Diyarbakır Surları

149
Bu iki kardeş kalelerin inşaatını bitirdikten sonra, ölüm-
süzlük suyundan içip uzun bir uykuya dalmışlar. Arada
bir uyanıp, “Diyarbakır Surları yıkıldı mı, Harput Ka-
lesi duruyor mu?” diyerek kontrol eder sonra yine uyur-
larmış. Bu kaleler yıkılınca kıyamet de kopacakmış.
Ben u Sen Surları Efsanesi - I
Diyarbakır’ın hükümdarlarından birisi, çok sağlam ve
süslü iki burç yapılmasını isteyerek bir yarışma düzen-
lemiş ve burcun planlarını da kendisi çizmiş. Bir usta
ile kalfası bu yarışmaya katılmışlar. Usta Yedi Kardeş
Burcu’nu, kalfa da Evli Beden (Ulu Beden) Burcu’nu
yapmıştır.
Burçlar bitince görmeye gelen hükümdar, kalfanın yap-
tığı Evli Beden Burcu’nu beğenmiş ve ödülü ona ver-
miş. Buna çok üzülen usta, kendisini Yedi Kardeş Bur-
cu’ndan atarak intihar etmiş. Ustasının ölümünü gören
kalfa da kendisini Evli Beden’den atmış. O günden son-
ra bu burçların arasında kalan yerlere, Ben u Sen Vadisi
denmiş. Bu vadide akan suların kaynağı da bu ustayla
kalfasının kanlarından oluşmaktaymış. Bu iki burç ara-
sında kalan surlara da Ben u Sen Surları denmiş.
Ben u Sen Surları Efsanesi - II
Diyarbakır Surları’nda bulunan Evli Beden (Ulu Be-
den) Burcu’nu, Melik Salih adına, H. 605’te Mimar
İbrahim, Yedi Kardeş Burcu’nu da, oğlu Mimar Yahya
yapmışlar. Burçların yapımı bitene kadar baba-oğul hiç
görüşmemişler. İşlerini aynı anda bitirmişler ve birbir-
lerine haber vermek için giderlerken yolda karşılaşmış-
lar. Önce babanın yaptığı burç gezilmiş, çok güzelmiş.
Sonra da oğlununki gezilmiş, o da çok güzelmiş. Bunun
üzerine baba oğluna, “Biz en güzel eserlerimizi yaptık,

150
artık daha güzelini yapamayız,” demiş ve oğlunun elin-
den tutarak, oğluyla birlikte surdan aşağı atlamış.
O günden sonra, bu iki burç arasında kalan surlara, Ben
u Sen Surları denmiş.
Yedi Kardeş Burcu Efsanesi
Bizans İmparatoru Constantin Dukas, Urfa Kalesi Tek-
furu Tavadanos’a haber göndererek, Diyarbakır Kale-
si’ni Türklerden geri almasını istemiş. Tavadanos büyük
bir orduyla gelip Diyarbakır Surları’nı kuşatmış. Düş-
man, sayıca çok fazla oluşuna güvenip, bir elçi göndere-
rek Türklerden kalenin yıkılmadan, kansız kendilerine
teslim edilmesini istemiş. Bu öneri karşısında, Türkler-
den yedi yiğit kardeş bir araya gelerek bir plan yapmış-
lar ve bu plan gereği kardeşlerin en büyüğü olan Tolga
Bey, düşman elçisine, “Kaleyi teslim etmek mukadder
oldu, yalnız bir şartımız var. Biz Türkler, henüz kim-
senin ayağına gitmedik. Tekfurunuz zahmet buyursun,
kalenin anahtarını bizden burada teslim alsın,” demiş.
Tavadanos sevinçle bu şartı kabul edip yüksek komu-
tanlarını, seçkin silahşörlerini yanına alarak kaleye
girmiş. Onları kalenin en yüksek burcunda karşılayan
yedi kardeş, beyazlar giyinmişler ve gülümsüyorlarmış.
Tekfurun sabırsızlandığını gören Tolga Bey, tercümana,
“Tekfurunuz merak buyurmasınlar, söz verdik, kalenin
anahtarını ikindi ezanı okunurken teslim borcumuz-
dur, ezan vakti de yakındır,” demiş. Tekfur da, “Söyle
uzatmasınlar,” diye karşılık vermiş.
Biraz sonra ikindi ezanı okunmaya başlamış. Yedi yi-
ğit kardeş, Tolga Bey, Baybars, Koç Ali, Ay-Han, Gün
Böre, Sarı Saltuk ve Ertunga birbirlerine bakmışlar, iç-
lerinden en küçükleri olan Ertunga, hızla oradan uzak-

151
laşıp aşağıya inmiş ve mahzendeki cephaneyi ateşlemiş.
Biraz sonra korkunç bir patlama duyulmuş ve tüm
burç, yedi kardeş ve düşman komutanlarıyla beraber
havaya uçmuş. Komutansız kalan düşman askerleri, ka-
leden çıkan Türk askerleri tarafından püskürtülmüşler.
Bu olaydan sonra, bu burca Yedi Kardeş Burcu denmiş
ve halk arasında bu efsaneyi konu alan şöyle bir türkü
söylenmiş:
Yedi kardeş der ki gelsin düşmanım
Alsın anahtarı, koysun bu canım
Kara taş üstünde akıyor kanım
Düşmanlar ağlasın, dostlar sevinsin
Yedi kardeş deyu halimiz bilsin.

152
UNESCO DÜNYA MİRASI
LİSTESİNDE DİYARBAKIR SURLARI

D
iyarbakır Miras Alanları ana iki bileşenden
oluşmaktadır. Bileşenlerden birisini Diyarba-
kır Surları oluştururken, diğer bileşen ise Hev-
sel Bahçeleri’dir.
“Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyza-
jı” 2000 yılında UNESCO Dünya Miras Geçici Liste-
sine kaydedilmiştir. Yönetim Planı’nın hazırlanması sü-
recinde yönetim alan sınırının belirlenmesi Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesi ve Alan Yönetim Başkanlığı tara-
fından tamamlanmıştır. Yönetim alanının tüm paydaş-
larının katılımıyla ortak akıl geliştirilmesi için çalıştay,
odak grup görüşmesi, saha araştırması, arama konferan-
sı ve atölye çalışmaları ile sürdürülmüş hazırlanan plan
taslağı paydaşların değerlendirilmesine sunulmuştur.
Diyarbakır Surları’nın temellerinin M.Ö. 3. yüzyılda
atılmaya başlandığı tahmin edilmektedir. Roma döne-
minde şekillenmeye başlayan Diyarbakır Surları kente
egemen olan uygarlıkların yaptıkları eklerle genişleye-
rek günümüze kadar ulaşmıştır. Bölgede hüküm süren
medeniyetlerin, savunma ihtiyacından ve dönemin
diğer ihtiyaçları doğrultusunda şekillenen surlarda yer
alan yazıtlar, figürler, oymalar ve kabartma motifleri
birçok uygarlığın varlığını belgelemektedir.
Dış Kale ve İç Kale olmak üzere iki bölümden oluşan
Diyarbakır Kalesi’nin, surları ve burçları hala büyük
oranda özgünlüğünü korumaktadır. Diyarbakır Kalesi
Anadolu’da surları günümüze sağlam olarak ulaşan en

153
Fındık Burcu

154
155
büyük kale olma özelliğine sahiptir. Bu özellik Diyarba-
kır Kalesi ve Surları’nın Dünya Kültür Mirası açısından
önemini artırmaktadır.
04.07.2015 tarihinde Almanya’nın Bonn kentinde dü-
zenlenen UNESCO 39’uncu Dünya Miras Komitesi
Toplantısı’nda, Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konse-
yi’nin (ICOMOS) Diyarbakır Surları ve Hevsel Bah-
çeleri ’ne ilişkin hazırladığı 8 dakikalık slayt gösterisiyle
başlayan oturumda, 26 ülkenin büyükelçisi, Diyarbakır
Surları ile Hevsel Bahçelerinin “Dünya Kültür Mirası”
olarak tescillenmesiyle ilgili görüşlerini açıklamış “Di-
yarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı”
ismiyle Dünya Kültür Mirası olarak tescillenmiştir.

156
KAYNAKÇA

Akbulut, İlhan

1995 “Diyarbakır Surları”, İlgi, 85, İstanbul, 28–35.


Ahunbay, Metin

2012 “Diyarbakır-Amida Surlarının Erken Dönemi”,


Uluslararası Diyarbakır Surları Sempozyumu, (Editörler:
F. Meral Halifeoğlu-Neslihan Dalkılıç), Diyarbakır,
67-78.
Aınsworth, William Francis

1842 Travelsand Researches in Asia Minor, Mesopotamia,


Chaldes, and Armenia, Vol. I, London, 289-303.
Alper, Mehmet

2006 “Diyarbakır Surları ve İçkale”, Albert Gabriel (1883-1972)


– Mimar,
Arkeolog, Ressam, Gezgin, İstanbul, 93–102.
Andreasyan, Hrant D.

1964 Polonyalı Simeon’un Seyahatnâmesi, İstanbul, 98-99.


Barkley, Henry C.

1891 A Ride Through Asia Minorand Armenia, John Murray,


London, 200-201.
Baş, Gülsen

2006, Diyarbakır’daki İslâm Dönemi Mimarisinde Süsleme,


(Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Doktora Tezi), Van, 2004-224.
2006, “Diyarbakır’daki Mimari Yapılarda Figürlü Kabartmalar”,
IV. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Sanat Tarihi
Araştırmaları Sempozyumu, Erzurum, 47-56.
2013, Diyarbakır’daki İslami Dönem Mimari Yapılarında
Süsleme, Ankara, 305-335.

157
Bayhan, Ahmet Ali

2005 “Diyarbakır ve Çevresindeki Eyyubi Eserlerinden


Örnekler, I. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya
Diyarbakır Sempozyumu Bildirileri, Diyarbakır, 385-323.
Baykal, Kâzım- Savcı, Süleyman

1939 “Diyarbakır Kitabeleri”, Karacadağ, I, Diyarbakır, 6-8.


Bell, Gertrude

1924, Amurathto Amurath, London,


Berchem, Max Van- Stragowski, Josef –Gertrude Lowthian Bell

1910 Amida, Heidelberg, 13-106.


Berchem, Max Van

2015 “Diyarbakır İslam Epigrafisi ve Tarihi Üzerine


Materyaller”, Amida, (Yay. Haz. Şehmus Diken), Ankara,
29-51.
Berchem, Max Van

1909 Arabische Inshriftenaus Armenienund Diyarbekr, Leipzig.


Beysanoglu, Şevket

1996 Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi I, Ankara,


154-379.
1996 Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi II, Ankara,
439-535.
Boran, Ali

2011 “Diyarbakır Kalesi”, Medeniyetler Mirası Diyarbakır


Mimarisi, (Editör: İrfan Yıldız), Diyarbakır, 77-122.
Buckıngham, J. S.

1827 Travels in Mesopotamia, London, 213-219.


Çelik, Yılmaz

2008 Diyarbakır Surlarında Hayvan Figürleri, (Dicle


Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Diyarbakır, 20-43.
158
Çetintaş, Sedat

1972 “Diyarbakır Kalesi”, Kara Amid, II/8, Diyarbakır, 87-


103.
Çoruhlu, Yaşar

1989 Türk Sanatında Hayvan Sembolizmi, İstanbul, 14-


15,28,70.
Dalkılıç, Neslihan - Nabikoğlu, Adnan

2012 “Diyarbakır Surlarını Koruma ve Günümüz Koşullarında


Değerlendirme Sorunları”, Uluslararası Diyarbakır
Surları Sempozyumu, (Editörler: F. Meral Halifeoğlu-
Neslihan Dalkılıç), Diyarbakır, 68-149.
Değertekin, Halil

1995 Diyarbakır Surları”, Kültür ve Sanat, 28, Ankara, Aralık


1995, 19-20.
1999 Diyarbakır Surlarının Bugünkü Durumu”, Diyarbakır:
Müze Şehir, İstanbul,178-193.
1999 “Diyarbakır Surlarının Bugünkü Durumu”, Diyarbakır
Müze Sehir, İstanbul, 178-194
2001 “Dünden Bugüne Diyarbakır Surları”, I. Bütün Yönleriyle
Diyarbakır Sempozyumu, 27-28 Ekim 2000, Ankara,
Ankara, 23-30.
Diğler, Mustafa

2011 “Diyarbakır Surlarında Kullanılan Motifler”,


Medeniyetler Mirası Diyarbakır Mimarisi, (Editör: İrfan
Yıldız), Diyarbakır, 601-618.
Evliya Çelebi

1986 Seyahatnâme, (Çev. Mehmet Zıllioğlu), Cilt IV, İstanbul.


Gabriel, Albert

1933 “Mardin ve Diyarbekir Vilayetlerinde İcra Olunmuş


Bir Arkeologya Seyahati Hakkında Rapor”, Türk Tarihi
Arkeologya ve Etnografya Dergisi, 1, İstanbul, 134-149.
159
1940 Voyages Archaeologiques Dans La Turquie Orientale, Paris,
310-326.
1993 Diyarbakır Surları, (Çeviren: Kaya Özsezgin),
Diyarbakır, 1-45.
2014 Şarki Türkiye’de Arkeolojik Geziler (Çev. İdil Çetin),
Ankara, 90-165, 249-256.
Garden, Robert Jones
1867 “Description of Diarbekr”, Journal of the Royal
Geographical Society, C. 37, London, 233.
Halifeoğlu, F. Meral
2012 “Diyarbakır Surlarının Mimari Özellikleri ve Yapım
Tekniği”, Uluslararası Diyarbakır Surları Sempozyumu,
(Editörler: F. Meral Halifeoğlu-Neslihan Dalkılıç),
Diyarbakır, 115-30.
Helimoğlu Yavuz, Muhsine
2007 Diyarbakır Efsaneleri, İstanbul, 145-146, 154-156, 159-
162.
İzgöer, Ahmet Zeki
1999 Diyarbakır Salnameleri (1286-1323) 1869-1905, 5 cilt,
İstanbul.
Kaçalin, Mustafa S.
1999 “Evliya Çelebi’de Diyarbakır”, Diyarbakır: Müze Şehir,
İstanbul, 108-129.
Kâtip Çelebi
1141 Kitap-ı Cihannüma, Âmire, İstanbul, 436-437.
Karaca, Nursel
2010 Diyarbakır’ın Osmanlı Dönemi Mimari Dokusu
ÜZERİNE bir Değerlendirme (16. -19. yy.),
(Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Doktora Tezi), Van
Konyar, Basri
1936 Diyarbakır Tarihi, I, Ankara, 129-215.
160
1936 Diyarbakır Kitabeleri, II Ankara, 5-40, 136-147.
1936 Diyarbekir Yıllığı, Cilt: III, Ankara, 180-189.
Korkusuz, M. Şefik

2003 Seyahatnamelerde Diyarbekir, İstanbul, 1-256.


Köse, Teslim

1997 Diyarbakır Kalesi ve Surları, (Süleyman Demirel


Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Isparta,
Lehmann-Haupt, C. F.

1910 Armenien. Einstund Jetzt. Reisenund Forschungen, Berlin,


378-379, 423.
Nabikoğlu, Adnan - Dalkılıç, Neslihan

2010 “Diyarbakır Surlarının Günümüzdeki Durumuna Yeni


Bir Bakış”, Restorasyon Konservasyon Dergisi, İstanbul,
23-35.
Naumann, Edmund

1893 Vom Goldnen Hornzu den Quellendes Euphrat, München-


Leipzig, 288-306.
Nasır-ı Hüsrev

1985 Sefernâme, (Çev. Abdülvehap Tarzi), İstanbul,1985, 12-


14.
Öztürk, Şahabettin- Yıldız, İrfan

2015 Diyarbakır Fortress, Ankara, 1-128.


Pınar, İlhan

1999 “Gezginlerin Gözüyle Diyarbakır (1701-1924)”,


Diyarbakır: Müze Şehir, İstanbul, 146-163.
Parla, Canan

1990 Türk-İslam Şehri Olarak Diyarbakır,( Hacettepe


Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 76-122.
161
2005 “Diyarbakır Surları ve Kent Tarihi”, ODTÜ Mimarlık
Fakültesi Dergisi, Sayı: 2005/1, Ankara, 57- 84.
2012 “Diyarbakır Surlarının Söyledikleri”, Uluslararası
Diyarbakır Surları
Sempozyumu, (Editörler: F. Meral Halifeoğlu-Neslihan Dalkılıç),
Diyarbakır, 21-52.
Tuncer, Orhan Cezmi
2012 Diyarbakır Surları, Diyarbakır, 26-150.
Tavernier, Jean Baptiste
1679 Lessix Voyages de Jean Baptiste Tavernier, I, Paris, 301-
302.
Texier, Charles
1842 Description de l’Armenie, de la Perse et de la Mesopotamie,
Paris.
Yalçınkaya, Mehmet Alaaddin
2006 “Batılı Seyyahlara Göre Diyarbakır’ın Sosyal, Ekonomik
ve Kültürel Durumu (1800-1850)”, Osmanlı’dan
Cumhuriyet’e 2. Uluslararası Diyarbakır Sempozyumu,
Diyarbakır, 199-211.
Yılmazçelik, İbrahim
1999 “Osmanlı Hâkimiyeti Süresince Diyarbakır Eyaletinin
İktisadi ve Sosyal Durumu”, Diyarbakır. Müze Şehir,
İstanbul, 470-512.
2001 “XVIII. ve XIX. Yüzyılda Diyarbakır Kalesi ve Surları”,
Bütün Yönleriyle Diyarbakır Sempozyumu, 27-28 Ekim
2000, Ankara, 30-49..

162
FOTOĞRAF LISTESİ

Foto 1 Diyarbakır Minyatürü (Matrakçı’dan)..... 19


Foto 2 Diyarbakır Surlarının Uydudan
Görünüşü (www.google.earth.com’dan) .. 26
Foto 3 Diyarbakır Surlarının Havadan
Görünüşü (1939) (Diyarbakır Valiliği
Arşivinden)............................................. 27
Foto 4 Diyarbakır Surlarının Havadan
Görünüşü (2014) .................................. 28
Foto 5 Diyarbakır Kalesi’nin İkinci Dış Sur
Kalıntısı Güney Tarafından .................... 31
Foto 6 Diyarbakır Kalesi’nin İkinci Dış Sur
Kalıntısı Doğu Tarafından ...................... 32
Foto 7 Diyarbakır Kalesi’nin Kuzey Surları ....... 33
Foto 8 Dış Kale Surları (Creswell’den)................ 33
Foto 9 Diyarbakır Kalesi’nin Surları Genel
Görünüşü (Gabriel'den).......................... 34
Foto 10 Dış Kale Surlarının Gravürü (Gravürlerle
Türkiye’den)....................................... 34
Foto 11 Diyarbakır Kalesi’nin Batı Surları .......... 36
Foto 12 Dış Kale Surları (Gabriel'den)................. 36
Foto 13 Diyarbakır Kalesi’nin Surları Genel
Görünüşü (Gabriel'den).......................... 36
Foto 14 UNESCO Dünya Mirası Diyarbakır
Kalesi Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel
Peyzajı.................................................... 38
Foto 15 Dağ Kapı (Harput Kapı) Genel Görünüş 40
Foto 16 Dağ Kapı (Harput Kapı) (Creswell’den) 40
Foto 17 Mardin (Tel) Kapısı ............................... 42
Foto 18 Mardin (Tel) Kapısı ............................... 44

163
Foto 19 Urfa (Rum) Kapısı 46
Foto 20 Urfa (Rum) Kapısı’nın dıştan Görünüşü 48
Foto 21 Yeni Kapı ............................................... 50
Foto 22 Diyarbakır Surları .................................. 51
Foto 23 Güneydoğu Surları ve Hevsel Bahçeleri .. 52
Foto 24 Dağ Kapı Burcu ..................................... 54
Foto 25 Keçi Burcu ............................................. 55
Foto 26 Keçi Burcu ............................................ 56
Foto 27 Keçi Burcunun İç Mekânı ...................... 58
Foto 28 Selçuklu Burcu ..................................... 60
Foto 29 Ulu beden (Ben u Sen) Burcu ............... 62
Foto 30 Ulu Beden Burcu (Gabriel'den).............. 65
Foto 31 Ulu Beden Burcu ................................... 66
Foto 32 Yedikardeş Burcu ................................... 70
Foto 33 Yedikardeş Burcu’nun İçi ....................... 72
Foto 34 Yedikardeş Burcu ................................... 73
Foto 35 Yedikardeş Burcu (Creswell’den)............. 73
Foto 36 İç Kalenin Genel Görünümü ................. 75
Foto 37 İç Kaleden Görünüm ............................. 76
Foto 38 İç Kalenin Genel Görünümü ................. 78
Foto 39 Diyarbakır Surları .................................. 80
Foto 40 Saray Kapı ............................................. 82
Foto 41 Selçuk Burcu'ndaki Boğa Figürleri ......... 106
Foto 42 Nur Burcu'ndaki At Figürleri ................. 106
Foto 43 Çift Başlı Kartal Figürü ......................... 107
Foto 44 Urfa Kapı’daki Çift Başlı Kartal
Kabartması ............................................ 108
Foto 45 Ulu Beden Burcu'ndaki Kabartmalar ..... 112
Foto 46 Yedikardeş Burcu’ndaki Kabartmalar ..... 114

164
Foto 47 Ulu Beden Burcu'ndaki Grifon
Kabartması ............................................ 116
Foto 48 Yedikardeş Burcu’ndaki Aslan
Kabartması ............................................ 118
Foto 49 Diyarbakır Kalesi’nin Güneydoğu Surları 124
Foto 50 Diyarbakır Kalesi’nin Keçi Burcundan
Yeni Kapıya Uzanan Surları .................... 125
Foto 51 Diyarbakır Kalesi’nin Güney Surları ...... 126

165
ÇİZİM LISTESİ

Çizim 1 Diyarbakır Surlarının Planı (O. C.


Tuncer’den) ............................................ 25
Çizim 2 Diyarbakır Surlarının Planı
(Gabriel’den) .......................................... 26
Çizim 3 Diyarbakır Surlarının Planı
(Gabriel’den) .......................................... 27
Çizim 4 Harput Kapı ile Urfa Kapı Arasındaki
Bedenler ve Hendekönü Duvarı
(Gabriel'den) ......................................... 30
Çizim 5 Harput Kapı Zemin Kat Planı
(Gabriel'den) ......................................... 41
Çizim 6 Harput Kapının Restitüstonu
(Gabriel'den) ......................................... 42
Çizim 7 Mardin Kapı Zemin Kat Planı
(Gabriel'den) ......................................... 45
Çizim 8 Mardin Kapı 40. ve 50. Burçların Çizimi 45
Çizim 9 Urfa Kapı Zemin Kat Planı
(Gabriel'den) ......................................... 47
Çizim 10 Urfa Kapının Cephe Çizimi
(Gabriel'den) ......................................... 48
Çizim 11 Keçi Burcu Planı (Gabriel'den) .............. 55
Çizim 12 Ulu Beden Burcu Zemin ve Birinci Kat
Planı (Gabriel'den) ................................ 64
Çizim 13 Ulu Beden Burcunun Restitüsyonu
1932 (Gabriel'den) ................................ 64
Çizim 14 Yedi Kardeş Burcu Zemin ve Birinci Kat
Planı (Gabriel'den) ............................... 72
Çizim 15 Diyarbakır İç Kalesi'nin Planı
(Gabriel'den) ......................................... 75
Çizim 16 İç Kale Giriş Kapısı (Gabriel'den) .......... 83
Çizim 17 Diyarbakır İçkale Vaziyet Planı .............. 84

166
View publication stats

You might also like