You are on page 1of 145

lversus�
düşünce - eleşciri

Michael Löwy
1938'de Brezilya' da doğdu. 1969.dan beri Fransa'da yaşamaktadır. Dıınyııw Dc::ğ iş­
ıirnıeh üzer i ne I Kari Mwx'ıaıı Waltı:r Brnjmnin'f Siycıscı Felsefesi Dcııenıcleri, Ay­
rıntı Yay ınlar ı , 1999; Lalin Amerilw Marlısizmi, B e l g e Yayınları, 1998; Marlısizııı
ve Din I Kıırıulıış Teolojisi Meyclaıı Olıuycır, Belge Yayınla r ı . J 996; Clıc Gııevııra'11111
Düşüncesi/ Devrimci Bir Hiimwıizm, Yazın Yayı nc ı lı k, 2004; Ulımıl Sorun E11ıcr-
11asyo11ıılizm ve Küreselleşme, Yazın Yay ı nc ıl ık, 2005: lsyıııı ve Mdcııılıoli/ Mo dcrıı i­
ıcye Karşı Romanliznı, Vcrsus Ki ta p, 2007; \Valıcr Bcııjanıiıı: 'ı<ıngııı Alarmı/ "Tarilı
Kcıvrwnı ü:z.criııe" Tezlerin IJir Olıııması, Versus Ki tap, 2007 / frnıı:z. Kafluı - Boyıııı
Eğnıcyeıı Hııvcılpercst, Vcrsus Kitap, 2008 Türkçe'de yayınl::ınmış olan kitaplarıdır .
Tür kçe' de henüz yayınlanmamış olan Av nı p •ı ' da ki libertcr Yahudi mesiyanizminı
i nce le diği, Rcclcınptioıı et Uıopic (Kefaret ve Utopya ) isınıli kitabı yayıncvimızin

pro gra m ı cla lı i lindedir.

Aslıhan Aydın
Aslıhan Aydın 1955 yılında lstanbul'da d ogdu . Gala tasaray Lisesi'nin ardından
lsıaııbul Üniversitesi S osyoloj i Bölümü'nü bilirdi. 1981-1992 yılları arasında
Fransa ' da yaşadıktan sonra lstanbul'daki Fransız Konsolosluğu'nda tercüman
olarak çalıştı. Kendisi halen Galaıasara}' Ünivcrsiıesi'nde okutman olarak gör ev
yapmakta. Lev Troçki'nin "Sanat ve Edclıiycıı" kiıa b ı ıı ı çevirdi (Yazın, 2001) vt'
Michcl Lequenne'in "Mcırlısiznı ve Esıclilı" adıyla derlenen çalışmalarının kısmi
çevirisini üsıkndi (Yazın, 2000). Aslıhan Ayd ın hasılmamış bir Fransızca-Türkçe­
L11incc botanik sözlüğünün de yazandır.

U. Uraz Aydın
Uıku Uraz Aydın 1976 yılında lstanbul'da dogdu. i lk öğreni m i ni Fransa'da tamam­
ladıktan sonra G ala tara say Liscsi'nden mezun oldu. 2000 yılından beri, mezun
olduğu M arm ar a Üniversitesi lletişim Fakültesi'ncle araştırma görevlisi olarak ça­
l ı şıyo r ve halen Genci Gazetecilik bölümünde doktora öğrencisidir. 2001 yılından
beri üyesi olduğu Eğitim-Sen lsıanbul 6 no'lu Üniversite le r Şuhesi'nde yönetim
kurulu üyesi olarak görev yapıyor. Sosyalist Dcmolmısi için Ycniyol, Gelecek,
\1cscle, l ma g o, Varlık dergilerinde makaleleri ve çevir ile ri yay ım la ndı. ''Kiistcbdı
ve Lol:onıııtif - Tcırilı, Devrim vr Sırnteji Üzerine Drıırnıcler" başlığı altında Dani­
el Bcnsaid' in çeşitli yazılarını çevi rip derledi (Yazın, 20tlfi) ve Miclıacl Löwy'nin
""{ı/ıer Brnjwııiıı: \'cıııgııı Alcırıııı" çalışmasını Tür kç eye tercüme etti (Versus,
2007). ,\yrn.:a Yazın Ya vın c ılık'tan basılan çeşitli kiıaplarda çevirileri bulunuyor.
Versus Kitap (96)

Sabah Yıldızı
Gerçeküstücülük \'e Marksizm

l\Iichael Löwy

Özgün Künre
L'Etoile du matin: Surrealisme et marxisme

Yayına Hazırlayan
U. Uraz A,·dın

Fransızcadan ÇcYiri
Aslıhan Aydın
U. Uraz Aydın

K apak Tasarımı
Bülent Arslan

Sa�· fa Düzeni
Bülent Arslan

B ask ı
Can l\latbaacılık
D avutp aşa Caddesi
İpek İş l\lerkezi Kat: 3 No: 7
Tok:ıpı I İstanbul
Tel: O 212 613 10 77

ISBN: 978-605-5691-01-1
\'ERSUS KİTAP Şubat 2009
© Her hakkı mahfuzdur.

Albay Faik Sözdener Sk.


Benson İş Merkezi 0:0:21/2
Kadıköy/ İstanbul 3-PlO
Tel: O 216 418 27 02 (pbx) Faks : O 216 414 34 42

"''''W. Yersuskitap.com

\"crs us ki ta p@vers uskitap. corn


Sabah Yıldızı
Gerçeküstücülük ve Marksizm

Michael Löwy

Fransızcadan Çeviri
Aslıhan Aydın
U. Uraz Aydın

<>
fi

�Iv-er-su-s[�rl
Q
içindekiler

Çelik Kafesi Kırmak 1

Sabah Yıldızı
Romantizmden Gerçeküstücülüğe Yeni Mit 13

Andre Breton'un Liberter Marksizmi 21

Waltcr Benjamiıı ve Gerçeküstücülük


Devrimci Bir Büyülenmenin Hikayesi 29

Devrimci Kötümserlik
Pierrc Naville ve Gerçeküstücülük 45

Guy Debord'un Kara Romantizmi 65

Vincent Bounourc:
Kara Saplanmış Kılıç ya da Kırılan a ma Bükülmeyen Ruh 77

1969 S onrasında Gerçeküstücülük 85

Sözlükçe 93

Kaynakça 101
Çelik Kafesi Kırmak
Gerçeküs tücülük hiçbi r zama n bi r edebi yat e ko lü veya bi r sanat­
çı top luluğ u o lmamış tır, o lma ya ca ktır.
O tam a nlam ı y la ruhun
bir isyan ha reketi ve dünyayı yeniden büyiilemeye dönük kesin­
likl e yıkıcı bir gi riş im di r. Yani, insa n yaşa mın ın kalbine burjuva
mC' dc niy eti ta rafı nda n sili nen "büyül ü" uğ rakla r ı yeniden so kma
teşebbüsüdü r: şii ri, tutkuyu, çı lgın aşkı, lıaya lgücünü , si hri, mi ti,
o laganüst üy ü , hayali, i syan ı, üto p yayı. V eya başka bi r deyişle, s ı ­
nai/ ka pita list to plumumuz un da r kafa l ı a k ı kı l ığına, tücca r z i hni­
yeli ne, alçak ma nt ığ ına , düz gerç ekliği ne karşı bir tepki ve " ha ya ­
tı değişti rmeye" dönük üto pyac ı ve devri mci bir öz lemdir . G erçe ­
küst üc ülük, l 924'te baş layan fa kat so n söz ü nü söylemek ten uzak
ola n hem entelek tüel hem t u tku lu, h em siyasi hem sihirli, he m
şairan e h em haya lci bir maceradı r.
Eğ er, Max Weber'i n* güz el bi r biçi mde biz lere gös terdiği gi bi
dünya gerçek bi r ç e li k ka fes e dönüş tüys e -yani insan la rı hapse tı­
kar gi bi "sis temin yasa la rı" içine kapata n ş eyleşmiş ve ya bancılaş­
mış bir yap ı hali ni a ldıysa- gerç eküstüc ü lük özgürlüğe kavuş mak
için o nun pa rmaklıklarını k ırma mız ı sağ laya ca k büyülü ç ekiçti r.
Eğ er burj u va mede niyeti, Alma n sosyolo ga göre, Recl111c11hajtig­
/ıeil evre ni ni n ta kendisiyse ya ni akılcı hesap nılnınun -ka rla rın ve
za ra rların niceli kscl hesabının- medeniyeti yse, g erçe küstücülük
4 .aluh yıldızı

bu ari tmetik örü mc e k ağının iplerini kesm eyi s ağ layan kes ki n


hançer dir.
G erçeküstüc ü lü k çoğu zaman tablolar a , heykeller e veya şiir
ki taplar ı na indirgenmiştir. Elbeue t ü m bu gör ü ngüleri iç erir fa­
kat o, son kertede, müzayede memur lar ının, kole ksiyoncular ın ,
ar şivci l er i n , böc ekbi li mcilerin a k lileştir me çabalar ından s ıyr ı lan,
k�\vr anı lamaz bir şeydir. G erç eküstücülük öze l li k le ve her ş eyden
önc e belirli bir lıalcti nı1ıiycdir. Eroti k ve ş iirs el pozitif güc ünü
bilinç d ışın ı n kris tali msi derinlik lerinden , arzunun uyku tu tmaz
uçurum l an ndan, haz i 1 kes i ni n si hir li ku yusu nclan , hayalgücüıı ü n
ak kor müzi kl erinden al an bir boyun eğ meme , bir olu msuzlu k,
bir isy an halidir. Ru hu n t a ki p ettiği bu i zlek -müzeleri ve kütüp­
haneleri doldur an- " es er l erin" y anı s ır a oyunlarda, gezin ti l er de,
tutu mlar da, davr anış larda ela mevcuuur. Siirii/drnmc [dcrivcl bu ­
mın güzel bir örneğidir .
Sür ü ldenmenin yı kıcı boyutunu daha i yi anlamak için, tekr ar
M ax W eber'c döneli m . Moder n batı uygar lığ ının özü, ona gör e,
hedefe- dönü k-r as yonel -eylemdir (Zwcclmıtioıwlitiit), ar açs al r as ­
yonal i tedir. T oplumları mızın bütün hayatına .nüfu z eder v e her
h ar eketi, her düş ünceyi , h er davr anı ş ı ş e kille ndirir. Bireyl eri n s o ­
kaktaki har e keti i yi bir ör nek teş ki l eder: kır mızı karıncalar ınki
kadar vahşice düzenl enmiş olmasa da, bu har e ketler akı l cı biçi m­
de belir lenmi ş hedef ler e yöneli k olmakt an geri kal mazlar. H er
zaman " bir yer e " gidi lir, b ir " işi" halletmek için acele edi lir, iş e
veya eve doğru yo l alı nır: kalabal ı k lar ın bu Br owncn har eketinde
nedensiz hiç bir ş ey yo ktur.
Oysa g en,-cküstücüler ve duru mcu lar lsi tüasyonist lcr ] t ar a­
fından u ygu landıg ı ha liyle sürü klenme deneyi mi Ar açsal A k lın
kr allığ ı nı n ağır dayatmaları nı n dışında neşeli bir g ezintit lir. Guy
Debor d'un b e l irt tiği gi bi kendi n i s ür üklenm eye bırakanlar " kıs a
veya uzun bir s ür e i çi n . gene lde bi l di kleri yer değ iştir me ve ha­
r eket etme nedenl eri nden vazgeçip [ . . . 1 sahanın ve ona tekabül
eden kar ş ı laş malar ın davetlerinin akışına bır akır l ar kendi l eri ni"
(Debord , l 956)
Eğ lenceli ve sayg ısız bir biçim altında, sür ük l e nme kapitalist
moder nliğ in en kutsal i lkelerinden, iş l evselcili ğin tun ç yasalar ın-
dan, Zwechrcılioııalitiit'ın her yerde hazır ve nazır kurallarından
kopar. Böylesi bir kopuş eyleminin sihirli erdemleri sayesinde,
Özgürlüğün krallığında, tek pusulanın tesadüf olduğu büyülü bir
gezintiye çı kabilir.
Bazı yönleriyle sürüklenme 1 9. yı:.izyılın aylaki ığının lfliiııcric]
mirasçısı sayılabilir, çünkü Walter Benjamin'in Pasajlar Kiıabı'nda
söylediği gibi: "Fliincur'ün işsiz güçsüzlüğü bhölümüne karşı bir
tepkidir" ( L989). Bununla birlikte,jlancur'ün aksine "sürüklenen
kişi" meta fetişizminin, tüketim zorunluluğunun tutsağı değildir
-küc,;ük bir dükkanda ilginç bir keşi f yaptığı veya bir tavernaya
girdiği olsa da. Camekanların ve tezgahları n parlaklığıyla büyü­
lenmez, bakışını IJaşha yere yönlendirir.
Hedefsiz ve nedensiz, Zwech'sız ve rationaliliit'sız: lşte iki ke­
limeyle, bizlere bir anda özgürlük duygusunu geri vermek gibi
gizemli bir yeteneğe sahip olan sürüklenmenin derin anlamı . Bu
özgürlük deneyimi bir çeşit sarhoşluk, bir coşkunluk, gerçek bir
"hidayet hali" yarat ıyor. Gerçekliğin -ve de kendi gerçekliğimizin­
gizli bir yüzünü açığa çıkartıyor. Sokaklar, nesneler, yoldan geçen­
ler, alıla yatlwılığııı ağırlığından kurtularak, başka bir ışık ahında
garip, tedirgi n edici, kimi zaman komik bir görünüm kazanıyorlar.
içimizde kaygı , ama aynı zamanda sevinç de uyandırıyorlar.
" Geleceğin, günümüz toplumunun tutumunun ve dekorunun
geriye döndürülemez değişimini hızlandı racağını" düşünmek için
çok neden olduğunu yazıyordu G uy Debord, "bir gün, sürüklen­
mek için şehirler inşa edilecek" diyordu. Geleceğin dünyasının
bir faaliyeti olarak sürüklenme aynı zamanda eski, hatta arkaik
bir gelenek tarafından, ilkel denilen toplumları karakterize eden
karşılıksız faaliyetlerin geleneği tarafından ela taşınmıyor mu?
Gerçeküstücü yaklaşım hedeflerinin yüceliği ve gözüpekliğiyle
eşsizdir: kültürün gölge oyununu uzun vakiuir besleyen şu sabit
karşıı lıkları aşmaktır amacı: madde ve ruh , dışsallık ve içsellik,
akılcılık ve akı ldışılık, uyanıklık ve rüya, geçmiş ve gelecek, kut­
sal ve dünyevi, sanat ve doğa. Gerçeküstücülü k için sözkonusu
olan, zayıf bir "sentez" değil, Hcgelci diyalekti kte Au/1ıehung*
olarak anılan o muhteşem i::ilemdir: zıtların muhafazası/yadsınışı
ve bunların bir üst düzeye doğru aşılması.
6 sabah vıldızı

Breton'un Gerçehiistiiciiliiğiiıı lhinci Manifestosu'ndan son dö­


nem yazı larına kadar sürekli ifade ettiği gibi, Hegelci-Marksist
diyalektik gen,;eküstücülüğün felsefesinin kalbinde yatmaktadır.
l 952'deki M iilahatlar'ında bile bu konuda hiçbir şüphe bırak­
mayacak şekilde şöyle der: Hegcl'in yöntemi " tü m diğerlerinin
eksikliğini ortaya koymuştur. Hcgelci diyalektiğin işlemediği yer­
ele, benim için düşünce yoktur, hakikat umudu yoktur"· (Breton
l 96LJ. s.125).
Gerçel1iistliciiliiğii11 Felsefesi çalışmasında Ferdinand Alquic,
Hegel"in tarihselci rasyonalizmiyle gen.;eküslücüleri esinleyen
yüksek a hlaki gereklilik arasındaki çelişkinin üzerinde durmakta
haksız değil. Fakat daha on dokuzuncu yüzplda sol Hegelciler
tarafından, Rtıhtın Fcnomenolojisi'nin yazarında sistem i le yöntem
arasında yapılan ayrımı göz önünde bulundurmuyor. A lquiC'nin
l legel'i ve Marx'ı tasfiye edip yerlerine Descartes'ı ve Kant'ı koy­
ma, aşkınlık ve metafizikle diyalektiği ikame etme girişimi ancak
esas olanı ıskalaması sonucunu doğurabilirdi. A lquic'nin kendisi
de "Breton'un Marx'ın analizlerinin Hegelci yapısının a ltını çiz­
meye ve Marx'ı Hegel le aydınlatmaya ve değerlendirmeye yönel­
'

diği ni" üzülerek kabul eder. Gerçelıiistiicüliiğiin Manifcstosu'nun


yazarının "her zaman aşkınlığı ve metafiziği mahkum ettiğini"
ele kabul eder. Ancak, Breton'uıı "formüllerinin görünür muhte­
vasını", metinlerin "ruhunun" hayli tesadüfi bir yorum u adına
hesaba katmadığını ileri sürer (Alquic 1 977, s.14 5 ) .
Bu kitapta bir araya getirilen denemeler, konuları "tarihsel"
ele olsa, güncel ele, gerçeküstücülüğün fikirlerinin, değerlerinin,
mitlerinin ve hayal lerinin güncelliğini gösterme niyetini taşımak­
tadır. Bu denemeleri baştan sona kat eden kızıl ve kara iplik. her
daim yakıcı o lan devrim meselesidir. l 7 27'den beri astronomlar
için, devrim [ rcvolııtion] bir cismin kendi ekseni etrafında dön­
mesidir. Gerçeküstücülük açısından devrim bunun tam aksini
ifade eder: Batı medeniyetinin kendi etrafındaki monoton dö­
nüşünü durdurmak, bu ekseni sonsuza dek kırmak ve bir başka
hareketin, bir tutkulu çekim medeniyetinin serbest ve uyumlu
hareketinin imkanını yaratmaktır. Devrimci ü topya bu hareketin
müzikal enerjisidir (Surr 1996).
nıid1.1cl lüwy 7

Bu metinlerin çoğu Prag'da, Madricl'de, S tockholm'de çıkan


gen,:eküstücü dergilerde yayımlandı. Doğrudan gerçeküstücülüğe
dahil olmayan -fakat yıkıcı güçlerinin bir kısmını ondan almak­
tan da geri kalmayan (Walıer Benjamin, Guy Debord gibi)- kişi­
ler hakkındaki denemelerin burada yer alması, gerçeküstücülük
ile çağdaş düşüncenin başka eleştirel ifadeleri arasında kurulabi­
lecek "seçmeci yakınlık" ilişki lerine işaret etmeyi hedefliyor. Son
iki bölüm gerçeküstücü l üğün 1969 sonrasında, yani hareketin
kimi yöneticileri tarafından üean Schuster, Josc Pierre, Gerard
Legrand .. . vs.) dağıtılma girişiminin ardından devam edişini ele
alıyor. Paris'te bu maceranm sürdürülmesi için çaba gösteren
başlıca kişi, l 996'ta hayatını yitiren şair ve deneme yazarı Vin­
cent Bounoure'dur; bununla hirlikte. onun mecburen akıntıya
karşı konumlanan inatçılığı Paris'in yam sıra Avrupa'da ve tüm
dünyada yankı buldu. Örneğin , bugün, 2000 yılında Paris'te,
Chicago'da, Stockholm'de, Madrid'de, Sao Paulo'da ve Leeds'de
kolektif bir gerçeküstücü faaliyet bulabiliriz.
Bu derlemede yayımlanan denemelerin çoğu gerçeküstücülü­
ğün siyasi felsefesini ve marksizmle ilişkisini ele alıyor. Breton
tarafından llıinci Manifcsto'cla açıkça ifade edilen, gerçeküstücü­
lerin tarihsel maclcleciliğe bağlanışı, hareketin tarihini, özellikle
ek siyasal konumlanışını derinden etkilemiştir. Bu güzergahın
teme l uğraklarını bil iriz: L927'de Fransız Komünist Partisi'nc
giriş; L 935'te kJltürün savunusu kongresinde Stalinci komü­
nizmden kopuş; Breton'un l 938'te M eksika'da Troçki'yi ziyareti
ve F l ARl'nin (Bağımsız Devrimci Sanat için Uluslararası Fede­
rasyon*) kuruluşu; Fouricr'nin ve ütopistlcrin savaş-sonrasında
yeniden keşfi; L 949-1953 yıllarında anarşistlerle yakınlaşma te­
şebbüsü; nihayet, Cezayir'de hoyun eğmeme hakkı için 121'ler
Manifestosu ve Mayıs 6R olaylarına aktif katılım. Tüm bu yıllar
boyunca gerçeküstücü topluluk "batı dünyası'' -yani emperyalist
güçler- ile sözde "sosyalist cephe" -yani stalinist totalitarizm­
arasında bir tercih yapmayı inatla reddetti. "Angaje" entelektüel­
lerin çoğu için bunu söylemek mümkün değildir.
Bunca Marksist düşünür -bu kitapta tartışılan Pierre Naville,
Jose Carlos Mariategui, Walıer Benjamin, Guy Debord- gerçe-
8 �nbah yıldızı

küstücülüğün büyüsüne kapıldıysa, onun devrimci romantiz­


min 20. yüzyıldaki en yüksek ifadesini temsil elliğini anladıkları
içindir. "Devrimci romantizm"derken, Rousseau ve Fourier'den
gerçeküstücülere ve durumculara uzanan kapita l izm öncesi geç­
mişin kimi değerlerinden ilham alan fakat her şeyden önce yeni
bir devrimci ütopyayı arzulayan, modern kapi talist medeniyete
karşı geniş bir kültürel tepki akımmdan söz ediyorum . Breton
tarafından açıkça sahip çıkılan romantizm ve gerçe küstücülük
arasındaki derin bağ, yeni mit gibi temaların yanı sıra hareketin
hayall erinde, isyanlarında ve ü topyalarında da görülür. Gerçe­
küstücülüğün, genç Friedrich Schlegel ve Novalis'le, Victor Hugo
w Pctrus Borel'lc*. Mathew Lewis ve Charles Maturin'le, William
B lake'· ve Samucl Taylor Coleridge'le* paylaştığı şey, dünyayı ye­
niden bıiyülcmeye dönük yoğun, kimi zaman umutsuz girişi mdir.
Ama elbette burada dünyayı yeniden büyüleyecek olan, birçok
romantikte olduğu gibi din değil, şiirdir. Bu girişim, gerçeküstü­
cüler için toplumun devrimci dönüşümü mücadelesinden ayrıla­
maz ( Löwy ve Sayre, 1992).
Pierre N aville, bu bağlamda, hem gerçeküstücülüğün, hem de
birkaç yıl sonra -" troçkist"- sol komünist muhalefetin* kuru­
cularından biri olma özelliğine sahiptir. Gerçeküstücü harekette
yer alışı görece kısa o lduysa da, Breton ve dostlarının marksiz­
mc ve siyasal angajmana yönel işinde yabana alllamayacak bir rol
oynamıştır. Pierre Naville kadar Walter Benjamin için de gerçe­
küstücülük ve komünizm arasındaki en derin yakınlık noktası
devrimci llölı"imserl i 11 ti.
Bu kötümserlik elbette ki, olabileceklerin en kötüsünü boyun
eğerek kabullenmek değildir: "Tarihin doğal seyrine" güvenilme­
diği, herhangi bir galibiyet güvencesi ol maksızın akıntıya karşı
yüzmeye hazırlanıldığı anlamına gelir. Devrimciyi harekete geçi­
ren, hızlı ve kesin bir zafere dönük teleolojik inanç değil, canla
başla ve sarsılmaz bir iradeyle mevcut düzenle mücadele edil­
meksizin insan adına layık biçimde yaşanamayacağına dair derin
bir kanıdır.
Surrealismc dergisinde l 977 yılında yayımlanan bir deneme­
sinde Vincent Bounoure, isyanın veya devrimci eylemin doğ-
ıniı.:had lılwy 9

ruluğunun, bunl arın başarıya ulaşmalarına bağlı olmadığı fikri


üzerinde duruyordu. Bir kavgaya meşruiyetini sağlayan zaferse, o
halele "Babeuf 'ün yanıldığı, Ravachol'ün yanıldığı, Delescluze'ün
yanıldığı, Troçki'nin yanıldığı, Guevara'nın yanıldığı" sonucunu
çıkarmak gerektiğini yazıyordu (Bounoure L999, s.226).
Benzer fikirleri Daniel Bensaid'in Le Pari Melanwliqııe [Melan­
llolilı Bahis] kitabında buluruz: Devrimci siyasal angajman her­
hangi bir ilerlemeci ''bilimsel kesinliğe" değil, geleceğe dönük
üzerine düşünülüp taşınılmış bir bahse dayanır. Peki bu bahis
neden melankolik? Daniel Bensaid'in argümanı çarpıcı bir par­
laklık taşır: Devrimciler -Blanqui, Bcnjamin, Troçki veya Gueva­
ra- keskin bir tehlike bilincine, felaketin geri dönüşü duygusuna
sahiptir. M elankolik devrimcinin, zorunlu bir ilerlemeye, güven­
ce altına alınmış bir geleceğe dair felç edici inançtan daha fazla
yabancı olduğu bir şey yoktur. Kötümser olmakla birlikte, mağ­
lubiyet karşısında boyun eğmeyi, teslim olmayı reddetmekten de
gen kalmaz . Omm ütopyası muhtemel felakete direniş ilkesinin­
kidir (Bensaid 1997).
Eğer Marksizm gerçeküstücülüğün siyasal güzergah ının be­
lirleyici bir boyutuysa -özellikle de hareketin ilk yirmi yılı bo­
yunca-, ona damgasını vuran yegane düşünce akımı olmaktan
uzaktır. Hareketin kökenlerinden i tibaren, libcrter1 bir duyarlılık
gerçeküstücülerin siyasal düşüncesini kat eder. Elinizdeki kitap­
ta yer alan çalışmalardan birinde göstermeye çalıştığım gihi bu
Breton için aşikardır, fakat diğerlerinin önemli bir kısmı için el e
geçerlidir.
Benjamin Perct, bütün eserleri bu çifte ışıkla, kızıl ve karayla
parlayanlardan biri. Peret, tüm gerçeküstücüler arasında Mark­
sist devrimci saflarda ve işçi hareketi bünyesinde siyasal eyleme
en angaje olandır; öncelikle Komünist Parti'cle, daha sonra (30'lu
nllarda) troçkist olarak, savaş sonrasında da bağımsız devrimci

1- M. Löwv hi r diğer çahşmasıııda "libcrtcr" kavramını şöyle açıklar: "hu kc­


lıme, dt"vrımci sosyalizmin, anarşizmi, anarko-scndikalizmi ve başka anıi-oto­
riter sosyalist eğilimleri (ve de kimi hcıerodoks nıa rksistlcri) içeren bir akımına
gönderme yapar.", M. Löwy, Fraıız Kcıfha. revcıır iıımumis, Stock. l'aris, 200-f.
s.12 ( ç . n . ) . Türkçesi : Frnıız Kcıflw, Boyun Eğmc_vnı llcıyalpcrcsı, çcv. l�ık Ergüden
.Vcrsus, lstaııbul, 2008.
1O ::.ahah yıldızı

Marksist olarak. lç savaş sırasında lspanya'da geçirdiği dönemde


faşizme karşı Buonaventura Dunıtti* tarafından yönetilen liber­
ter bölükte mücadele etmeyi tercih etmesi bir tesadüf değildir.
Bu aynı zamanda siyaseı veya tarih yazılarında da görülür. il­
ginç bir örnek, Brezilya'nın kuzey-doğusundaki bir kaçak zenci
köle topluhığu olan Palmares üzerine 1 955- 1 956 yılında kaleme
aldığı mulıte;,cm denemedir. Palmares, tüm 17. yüzyıl boyunca
boyun eğmeyi reddeden bu küçük topluluğa son vermek iste­
yen Hollanda ve Portekiz seferlerine karşı direnmiştir. "Palmares
Zenci Cum huriyeli''2 ancak l 695'te, son savunucularının ve son
şefi Zumbi'nin ölümüyle mağltıp olacakur (Peret 1 99 9 ) .
Peret'nin bu olay hakkındaki değerlendirmesi, h i ç şüphesiz
Marksisttir fakat onun Marksizmi denemesine çmpıcı bir ha kış ve
özgünlük veren liberter bir hassasiyetle farklılık kazanır. Metnin
giriş kısmı daha baştan rengini belli eder: Ozglirlıilı wzıısu insan
duygu larının en vazgeçilmezidi r çünkü bu, ruhun ve kalbin ok­
sijenidir: o olmadan sararıp solarlar. insan tarihinin esas olarak
ezilenlerin kendi kurtuluşları için verdiği mücadele olduğuım
yazarken Pcret "klasik" Marksist tezi -sömürülenlerin sömüren­
lere karşı mücadelesi olarak sınıf mücadelesi tezini-, libcrter bir
bakışla yeniden yorumlar. Burada bütün bir özgiirliih antropoloji­
sinin ana hatları çizilmiştir.
13u kaçak köle topluluğunun analizindeki '·anarşik", an ti-oto­
riter boy u t ları ön plana çıkarmasını sağlayan da bu liberter pcrs­
pckıiftir: Palmares quilom/Jo'sunun - kaç ak köle cemaatlerinin
Brczilya'daki adı- ilk dönemine damgasını vuranın, "zoru nluluk
yokluğu" ve "total özgürlüğün" yanı sıra bir ortak tehlike kar­
şısında bulunma bilincinin esinlediği bir " kardeşlik cömertliği"
olduğunu vurgular. Kaçak köleler, "her türlü otorite yokluğu"
\'e temel bir dayanışma ile tanımlanan bir doğal halde yaşıyor­
lardı. Palmares Komününün varoluş biçimi , kaynakların eşit da­
ğıl ı mının, malların en azından bir kısmının ortak mülkiyetinin
daha ileri bir toplumsal farklılaşmaya yönlendirmediği oranda
"düzenli bir otoriıcyi içeren her tür yön etim biçimiyle uyum-

2- Orıjinal mcı inde yer alan "ncgrc" kelimesinin ram karşılığı olduğundan burada
özo?lliklc "zenci,. sözcüğü kullanılmıştır (<,:.rı.).
ıni<h;ıcl liiwy 11

suzluk halindeydi" . Saint Simon'un -daha sonra Marx tarafından


da kullanılan- eski bir ütopik formülünden esinlenerek, Peret
Palmares'in iç düzeninin insanların idaresinden ziyade şeylerin
idaresine dayandığını ifade eder.
Pcret'nin eseri, tıpkı Breton'unki gibi -ve hareketin birçok baş­
ka üyesinin çalışmalarının yanı sıra ortak açıklamalar ve bildiri­
ler de- gerçeküstücülüğün yalnızca kendisinin bildiği bir sim­
yasal işlemle, bizzat siyasal alanda isyanla devrimi, komünizm
ile özgürlüğü, ütopya ile diyalektiği , hayal ile eylemi aynı alaşım
içinde bileştirmeyi başardığını gösterir. Onun sayesinde, Blanqu i
ve Bauclelaire, Marx ve Rimbaud, Fourier ve I-lcgel, Flora Tristan
ve Will iam Blake, Lev Troçki ve Sigmund Freud, Buonaventura
Dun.ıtti ve Portekizli Rahibe hep birlikte aynı seyahate çıkmış
durumdalar; ve bu henüz yeni başlayan bir seyahat. Uzun ve zor­
lu, fakat gerçeküstücülüğün önemli bir yardımda bulunabileceği
bir seyahat: tıpkı bir usturlap gibi, seyyahların yıldızların arasın­
da kendilerine bir yol bulabilmelerini sağlıyor.

Hamiş: imgenin sihirli ve yıkıcı gücü, erotizmin ihlalci kuvveti,


aynanın içinden geçen gölgel erin gizemi ve esrarı, gerçeküstücü­
lüğün sanat üzerine düşüncesinin başlıca temalarıdır. Fransa'dan,
Çek ve Slovak cum huriyetlerinden, lspanya'dan, lngiltere'den,
Brezilya'dan ve ABD'den gerçeküstücü arkadaşlarımın bazıları,
bu sayfaların dünyevi işrakına3 bazı plastik eserleriyle katkıda
bulunmayı kabul ettiler.

3- Rasyonel olmayan, daha çok dini-mistik bir aydınlanmayı , bir içedoğuşu ifa­
de eden illuminaıion kavram ının Türkçesi için tasavvu fta aynı anlamı taşıyan
-işrak"ı kullandık. ilerleyen sayfalarda sıkça karşımıza çıkacak olan ve ''dünyevi
ışrak" şeklinde tercüme clliğimiz illıımination pmfanc kavramı ıse bu işrakın din­
dışı, dünyevi unsurlarla (örneğin şiir veya aşk gibi) gen,:ekleşmesinc işaret eder
(ç.n-'.
Sabah Yıldızı
Romantizmden Gerçeküstücülüğe Yeni Mit
Dünyayı yeniden büyülemeye dair romantik stratej iler arasında
mite başvurunun özel bir yeri vardır. Çeşitli geleneklerin sihirli
kavşağında, mit. tükenmez bir semboller ve alegoriler, fanteziler
ve iblisler, tanrılar ve yılanlar haznesi sunar. Bu tehlikeli define­
den beslenmenin çeşitli biçimleri vardır: eski mitlere şiirsel veya
edebi annar<la bulunmak, mitoloj iyi "bilimsel" açıdan incelemek,
ve yeni bir mit yaratmaya girişmek. Bu üç durumda ela, mi tin dini
özünden bır şeyler yitirmesi, onu , dünyayı yeniden büyülemenin
dünyevi bir aracı, ya el a daha doğrusu kutsal olana kavuşmanın
dini olmayan bir yolu haline getirir.
Mitlerin A lman faşizmi tarafından tehlikeli bir biçimde yo­
lundan saptırılması, ulusal ve ırksal simgelere dönüştürülerek
manipüle edilmesi, ikinci Dünya Savaşı'nın ardından mitoloj inin
gözden düşmesine büyük oranda katkıda bulunmuştur. Bununla
birlikte, Ernst Bloch* gibi kimi antifaşist Alman entelektüelle­
ri, miti -''geleceğin ü topik ışığıyla" aydınlatıldığı takrirde- N a­
zilerin kirli ellerinden kurtarmanın mümkün;:Hına inanıyorlardı
(frank, L982).
Önceleri, ilk romantizm döneminde, bu ütopik ışık varlığını
yoğun biçimde h issettiriyordu; on dokuzuncu yüzyılın şafağın­
da Friedrich Schlegel tarafından yaratılan "yeni mit"i, içinden
aydınlatan gizli bir lamba gibiydi. Karşılaştırıldığında, bu yüce
16 sahah yıldızı

kaynak ile Üçüncü Reich'ın peydahladığı o karanlık mitolojik


taklitler arasındaki karşıtlık göz çarpar. •

Frühromantik* için yeni mit "milli-germanik" değil insani-t>v­


renseldir. Alman romantizminin muhtemelen en hayalci/sezgi­
sel� görüşler barındıran, ukuramsal" olarak tabir edilen metin­
lerinden biri olan Mitoloji üzerine Söylev inde ( l 800) Fricdri­
'

ch Schlegel yalnızca Avrupa geleneklerinden değil, "Doğu'nun


hazineleri "nden de beslenen sınırsız bir mitsel-şairane lınytho­
podique) kainatın hayalini kurar. Ve de özellikle, eskisinin so­
luk bir taklidi olmayan ve bizzat doğası gereği, yahut daha doğ­
ru bir ifadeyle, tinsel dokusu itibariyle ondan kökten biçimde
farklılaşan yeni bir mitolojinin hayalini kunıyordu: eski mitoloji,
duyusal dünyadaki en yakın ve en canlı olana dolaysız biçimde
bağlanırken, yenisi, tam tersine, "tinin en mahrem derinliklerin­
den" (tiefsten Tiefe des Geistes) yola çıkarak oluşturulmalıydı. Bu
iç kaynağın bir ürünü olan yeni m itoloji, dolayısıyla, tinden yola
çıkarak bizzat tinin kendisi tarafından yaratılacaktı; kendisi de
"hiçbir şeyden" yaratılan (aus Nichts eııtstandcn) idealist felsefey­
le arasındaki seçmeci yakınlık da bundan ileri gelir (Schlcgel bu
konuda özellikle Fichte'ye atıfta bulunuyordu) . Derinliklerden
gelen bu mitsel-şairane içsellik, akıl yürüten aklın dayattığı sı­
nırları kabul edemez: o, "bilincin bir türlü kavrayamadıklarının",
"hayalgücünün o güzel dağınıklığının", "insan doğasının ilksel
kaosunun" krallığıdır. Fakat bu dış dünyayı görmezden geldiği
anlamına gelmez: yeni mit aynı zamanda "hayalgücü ve aşkın
dönüştürdüğü, insanı çevreleyen doğanın hiyeroglifsi ifadesi"dir
(Schlegel, 1984). Schlegel'in bu satırlarda, Frcud'ün bir yüzyıl
sonra bilinçdışı kategorisiyle kavramaya çalışacağı alana sezgisel
biçimde işaret ettiği izleniminden sıyrılmak zordur.
Ve kimi zaman psikanalizi, kimi zaman gerçeküstücülüğü ön­
celiyor gibi görünen bu şaşırtıcı ve parlak sezgiler içeren metnin
sonuç kısmında, Schlegel bakışını geleceğe yöneltir: bir gün, in­
sanlar tanrısal güçlerini (divinatorischen Kraft) yqıiden keşfede-

4- Orijinal meti nde k u l lanılan "visionnaire" kelimesi hem hayalci ve çılgınca dü­
şüncelere, hem de doğru sezgileri nedeniyle ileride benimsenecek fikirlere işaret
eder --ç.n.
ıııiı.:h:1cl löwy 17

cek ve "hala gelmesi bfklenen" altın çağı tanıyacaklardır: " lş tc


mitolojiden anladığım budur" . Altın çağı geçmişe değil de gelece­
ğe yerleştirerek, Schlegel miti ü topik bir eneıjiye dönüştürür ve
mitsel-şairaneliğe sihirli bir güç yükler (Schlegel, 1 984) .
Yüz elli yıl sonra, mağaranın karanlık köşelerini aydınlatmak
üzere, gerçeküstücüler yeniden bu köze üfleyeceklerdir. Breton
ve dostlan için, mit değerli bir ateş kristalidir: onu faşist mito­
maıı lara5 terk etmeyi reddederler. l 942 de, savaşın en korkunç
'

günlerinde, Breton bu alandaki bir karşı saldırının gerekliliğine


her zamankinden çok inanmaktadır: "bugün dünyayı sarsan bu
çatışma karşısında, en zor zihinler, Odin'in ve diğerlerininkinin
karşısına çıkarılabilecek bir mitin yaşamsal gerekliliğini kabul­
lendi ler" (Breton, 1965 ) . "
Breton, ilk kez olarak, l 9 3 7 tarihli "Gerçeküst ü cülüğün sınır­
sız hudutları" metninde, gerçeküstücülüğün "çağımızın kolektif
mitinin tasarlanması" görevini önüne koyması gerektiğin i ileri
sürer. Bu mitin, hem yıkıcı, hem erotik rolü, 1 8 . yüzyıl ı n sonun­
da, Fransız l htilali'nden kısa zaman önce "kara" roman tizmin oy­
nadığı rolün benzeri olmal ıydı (Breton, 1 9 7 3 ) .
Bunun yanı sıra gerçeküstücüler açısından mitin önemi, ras­
yonel-olmayan üzerindeki elini etkiye, (ezoterik geleneklerle
birlikte) dünyevi bir alte rnatif oluşturmasından kaynaklanır.
Breton'un , Çılgın Aşlı kitabının, dostu Armand H oog'a gönderdi­
ği nüshasındaki imzalı sözleri -ki bunları kışkırt ıcı ve putkırıcı
bir imge olarak okumak gerekir- ele bu çerçevede yorumlam alı:
" Kiliseleri, hem de en güzel olanlarından başlayarak yıkmalı, taş
üzerinde taş kalmayana dek. Ve işte o zaman, yaşasın yeni mit ! "
(Beaujour)
Gerçchüstüciiliiğün Uçüncii bir Manifcstosıımın Olması veya Olma­
ması Hah hında Önbilgilcr'de Breton şu soruyu (kendisine de) sorar:
"Bizler için arzu edilir olan toplumla ilişkili bir miti ne ölçüde se-

5- M vılıonıwıc : yalan söyleme hastalığına kapıl mış kişi -ç. n .

6 - Brcıon. mite yönel i k ilgisini pa y laşan "zor zihinler" içi nde Bataillc, Cai l l o is,
Duıhuiı, Mason. Mabi lle. Leonora Carriııgıon , Max Ernsı. Etiemblc, Pcreı, Calas,
Scligmann. Hcııein'i sayar (Prolcgoıııcnc a un ıroisicnıc ıncmifcsıc clıı suncalisıııe oıı
11011, 1942)
18 dıalı vıldızı

çebilir yahut benimseyebilir ve de dayatabiliriz?" ( BreLon l 994 ) 7 _


Bu sözler, kendisi için mille ütopyanın ayrılmaz olduğunu gösterir:
bu ikisi özdeş değilse de. her iki alan, arzunun birinden diğerine
geçişini sağlayan bir bitişik kap sistemiyle birbirine bağlıdır.
Gerçeküstücüler kolektif bir mit ''dayatmayı" başaramadılarsa
da , romantik yöntemi izleyerek, yani ''tinin en mahrem derinlikle­
rinden" beslenerek yahut, Breton'un sözleriyle "insan varlığını n .
reel dünya çerçevesinde kendini gösteremeyen ve tezcanlılığı içe­
risinde sembol lerin ve mitlerin sonsuz isteklerin e yanıl vermek­
ten başka çıkar yolu olmayan en derin duygularına" başvurarak
bunu yaratabildiler. ''Genel bir sembolikle donatılmış evrensel
bir mitoloj i " (Schclling * ) oluşturamadılarsa da , gerçeküstücüler,
modern kül türün kapalı gökyüzünün içinden alev alev yanan bir
kuyruklu yıldız misali geçen yeni bir mit -kelimenin si myasal
anlamı yla- ıcat et tiler.
Peki nedir bu mit? Bu soruya cevap verebilmek için Breton·un
en '' mitolojik" eseri Arcanc 1 l'ye bakmak gerekir. $air bu metinde.
lsis ve Osiris mitlerinden, Melusine mitinden, Kadın tarafından
sağlanan Dünyevi Selamet mitinden, Arcanc 1 7 astrolojik mitin­
den, Özgürlük M eleği Satan'ın mitinden ve de özellikle -Brecon·un
"beni kendine bağlamaya devam eden en güçlü mitlerden" dediği­
''tüm iktidarı eline alan aşk"ın mitinden, "bünyesinde dünyanın
tüm yenilenme gücünü barındıran" çılgın aşk mitinden söz eder.
Kitabın sonucunda -ki gerçeküstücülüğün en parıltılı kitapların­
dan biridir- tüm bu mitsel simalar, birer ateş nehri gibi , hepsini
içinde tutacak bir imgeye doğru akarlar, o imge ki I3reıon'un gö­
zünde "romantik düşüncenin en üstün ifadesi" ve "bizlere bırak­
tığı en canlı sembol"dür: bu "melek Lusifer'in alnından düşmüş"
b üyük sabahın yıldızıdır. Bu yıldız, boyun eğmeyişin en yüksek
alegorik imgesini temsil eder: bizlere "bizzat isyanın, yalnızca is­
yanın ışık yaratabildiğini" öğretir. " Ve bu ışık ancak üç yoklan
tanınabilir: şiir, özgürlük ve aşk ile" (Bre ton. l 9+-t . 1 965 ) .

''Cc­
7 - Urclon, öze l l ikle "nail'" denilen rl'ssam larda mitsel bir boyuı sl'zıvor gibi:
nel anlamı, bir çok yönüyle bizler için karanlık kalan modern mitolojide, eczacı
Csoıılvary, gümrük görevlisi Rousseau ile postacı Clıeval arasında oturur, "pro­
fcsyonc llerdrn" oldukı;a uzaklarda" (Breton 1 96 5 , s. 238) .
o halde, isyanı, şiiri, özgürlüğü ve aşkı ( modern biçimleri
alt ında) kapsayan, (aralarındaki seçmeci yakınl ıklar sayesinde)
onları bir araya getiren, ( herhangi bir hiyerarşi kurmadan) bun­
ları birleşliren bu yeni mil nedir? Bu, "lanrısa l gücüy l e " , '·hala
gelmesi beklenen a ltın çağa" yönelmiş ülopik bakışıyla ancak
gerçeküstücülüğün kendisi olabilir. Şiirsel bir mil o larak gerçe­
küslücülük, yüz e lli yıl önce Friihromantih'in ilan etliği progra­
mın varisidir. Bununla birlikle şöyle bir özelliği vardır ki, hiçbir
zaman tamamlanmamış ve her dai m yeni milolojik imgel erin ve
simgelerin yaratımına açık, hare kel halinde bir mi ltir. H e r şeyden
önce tinin bir faaliyeti olan gerçeküstücülük, kendini "son mit",
yeniden keşfedilecek bir Kutsal Kase veya şeyleşmiş bir "ger­
çeküstülük" o larak donduramaz: daimi tamamlanmayışı onun
ölümsüzlük iksiridir.
Yal e öğrencileri karşısında l942'de yaptığı konuşmada, Breton
gerçeküslücülüğün hedeflerinden biri olarak " mi tsel hayata ya­
pılacak ve ilk başla büyük kapsamlı bir temizlik şeklini a lacak
olan müdahalenin pratik düzeyde hazırlan ışını " göslerir CBreton
1942) Bu görev, bizim çağımızda da, yakıcı güncelliğini koru­
maktadır. Esasında, 20. yüzyılın sonunda yalnızca ahırlara deği l
fakat tüm odalara ve salonlara yerl eşmiş olan mitoloj i k vebayı
temizleyebilmek için lüm bir nehrin akışını deği ştirmek ge rekir.
Dini ve milliyetçi karanlıkçı lık mitleri, bataklıklarda sonsuza
dek boğulduğu düşünülen bu kurbağa kafalı pullar (kurbağalara
duyduğumuz lüm saygıyla birlikte), bilinçlere yeniden yerleş­
mek ve ruhları dogmaların aşırı ısıcılmış sıvı kurşununda boğ­
mak üzere çamurlu derinliklerinden çıkıyor.
Fakal bu putların ardında. bambaşka bir ihtişama sahip, yüz­
yılımızın her yerele hazır ve nazı r bulunan, kadiri mutlak, koca
göbekli Büyük Miti dikiliyor: Tüm tanrıları yucan Tanrı, tüm fe­
tişlere hakim Fetiş, istediği tüm kurbanları elde eden efendi Mo­
loclı * , önüne çıkan her şeyi ezen al arabası j uggernauth* , kah
ruhun lüm ürün lerini yulan bir çekirge bululu şeklinde, kah her
yere işleyen ve zamanın havasını solunmaz yapan, görünmez ve
leş bir koku biçiminde beliren, hiçbir hasmı kal mamış Üstün Var­
lık: Mammon * .
20 >abah vıldızı

Kökenlerinden bugüne, gerçeküstücülük hiçbir vakit sihirli


bir direniş mekanı, şelfa f bir reddiye ışığı olmaktan , tüm bu vıcık
vıcık mitolojik kulluk gösterilerinin ironik bir biçimde olumsuz­
lanışının ruhunu taşımaktan vazgeçmemiştir.
Sabahın Lusiferci yıldızı, aynı zamanda b t_J nlarclır ela.
Andre Breton'un Liberter Marksizmi
Öngörülebileceği gibi Andre Breton'un doğumunun yüzüncü yılı,
akademik, medyatik ve yarı resm i kutlamalara neden oldu.
Bununla birlikte ticari kutsal ruhun bu harekatlarının değiş­
tiremeyeceği bir şey varsa, o da Breton'tın düzenin sınırları içine
çekılemez olmayı sürdürmesidir. Çılgın aşkın, olağanüstünün
şiirının ve toplumsal devrimin simyasal bileşimini hedefleyen
-mecburen tamamlanmamış- devasa tasarısı burjuva ve fılisten�
dünyasının içinde eritilemez. K apitalizmin gırtlağına saplanmış,
güzel bir kemik kadar -üzerinde çeşit çeşit yazıların ve resimle­
rin buluıtduğu Salomon Adaları'ndaki yerlilerinkilere benzer bir
kemik- rahatsız edici biçimde, Breton bu topluma, hala alt edile­
mez bir karşıtlı k içindedir.
Devrime duyulan özlem gerçeküstücülüğün bizzat kökeninde
bulunur ve bu grubun ilk ortak metinlerinden birinin "tik önce
ve her zaman devrim" ( 1 925) adını taşıması bir tesadüf değildir.
Aynı yıl içinde, batı lı burjuva uygarlığıyla bir kopuş yaratma ar­
zusu, Lev Troçki'nin Leııin kitabı konusunda kaleme aldığı yazı­
dan da anlaşılabileceği gibi Breton'u Ekim Devrimi'nin fikirlerine
yaklaşmaya iter. l 927'de Fransız Komünist Partisi'ne katılmışsa

H- Fi listen lplıilisriıı 1 kavramı, özellikle romantikler tarafından, incelmcmiykaba


burjuva zevkle rini ve yaşam biçimini ifade ctnıck için baş v u rula n bir ıcrimdir
-<; n .
24 s;ıbah yıldızı

ela, A u grand joıır 1 Büyük Gıınde!Aydın lıkta] broşüründe açıkladı­


ğı gibi, "eleştiri hakkı"nclan vazgeçmemiştir.
Bu tutumun gerektirdiği sonuçlara Gerçeküstücülüğün llliııci
Mcınifcstosu'nda ( 1 93 0 ) ulaşılarak " t ümüyle, çekincesizce tarihsel
maddecilik i lkesine" bağlandıkları açıklanır. Friedrich Engels'in
savunduğu, ''ilkel maddecilik" ile "modern maddecilik" arasın­
daki farklılığı, hatta karşıtlığı önemseyerek, Andrc Breton "ger­
çeküstücü lüğün kendini, daha önce belirttiğim yakınlıklardan
dolayı Marksist düşüncenin yöntemine ve yalnızca bu yönteme
koparılamaz şekilde bağlı gördüğü" konusunda ısrar eder.
Breton'un Marksizminin Kominterıı'in resmi görüşüyle uyuş­
maclığı açıktır. Onu belki de bir "gotik marksizm'' yani olağa­
nüsciilüğc, isyanın siyah an'ına, bir şimşek gibi devrimci eylemin
gökyüzünü yırtan işrak'a duyarlı bir tarihsel maddecilik olarak
tanımlamak mü mkündür. Bir diğer ifadeyle: gerçeküstücülük
Marksist teorinin, Rimbaud, Lautrcamont ve l ngiliz kara roma­
nından (Lewis, Maturiıı)* esinlenen bir okumasıdır -fakat bir
an o lsun burjuva düzenine karşı savaşmanın kaçınılmaz gerek­
li liğini gözden kaçırmadan. Kapital ile Otranto Şaıosu'mı , Ailenin
I<ölı e n i y l e Celıcnncmdc Bir Mevsirn'i, Devlet ve Ilı ti/al ile Me/moth'u
'

bitişik kaplar gibi birbirine bağlamak çelişkili görünebilir. Fakat,


tedirgin edici özgünlüğüyle birlikte Andre Breton'un marksizıni­
nin oluşmasını sağlayan bu eşsiz yöntemdir.
Her halü karda Breton'un düşüncesi, jose Carlos Mariaıegui,
Walter Benj amin, Ernsı Bloch ve Herbert Marcuse'ninki gibi or­
todokshığun inşa ettiği devasa baraj ların altından geçerek Yir­
minci Yüzyılı kat eden o yeraltı akımına, romantik marksizm'e
aittir. Bununla kastettiğim, prekapiıalist geçmişin kimi kültüre l
biçimlerine hayranlık duyan ve modern sınai uygarlığın soğuk
ve soyut akılcı lığını reddeden. fakat bu nostaljiyi, bugünü n
devrimci değişimi için verilen mücadelede bir güce dönüştü­
ren bir düşünce biçimidir. Romantik Marksistler, kapitalizm
tarafından dünyanın büyüsünün bozulmasına isyan ediyorlarsa
-ki bu toplumsal ilişkilerin nicel leşmesinin, ticarileşmesinin
ve şeyleşmesinin mantıksal ve zorunlu sonucudur-, hayalgücü
aracılığıyla dıiııyayı yeniden biiyii le m c'ye dair romantik/devrim-
ınidrncl löwy 25

ci girişim en parlak ifadesini Andre Breton'da ve gerçeküstücü­


lükle bulur.
Aynı zamanda, Breton'un düşüncesi., Marksizmin Hcgelci diya­
lclııil1 mirası konusundaki ısrarıyla On sekizinci Yüzyıl Fransız
maddeciliğinin güçlü bir biçimde damgasını vurduğu -ve Fransız
komünizminin resmi öğretisinde hakim olan- rasyonalist/bilim­
ci, kartezyen/pozi tivist eğilimden de kendini ayırdeder. Prag'da
"'nesnenin gerçeküstücü duru m u " konusunda verdiği konferans­
ta ( M art 1 935), bu Alman filozofun gerçeküstücülük açısından
taşıdığı büyük anlam üzerinde duruyordu: " Hegel , Esl t"lih'incle,
bugün şiir ve sanat düzeyinde en zor sorunlar olarak değerlendi­
rilebilecek tüm sorunlara saldırmış ve eşsiz parlaklıkla birçoğunu
çözmüştür 1 .. . ) . Bugün ele, sanatlardaki gerçeküstücü etkinliğin
doğruluğu veya yanlışlığı konusunda yine 1-lcgcl'e başvurmak ge­
rektiğini söylüyoru m . " ( Breton 1 9 7 2 , s. 1 28- 1 29)
Birkaç ay sonra, K ültürün Savunusu için Yazarlar Kongre­
si"ndeki ünlü konuşmasında ( Haziran 1 93 5 ) bu konuya yeniden
döner ve o dönem varolan Alman-karşıtı şovenizm akıntısına
karşı şu sözleri söylemekten çekinmez : "Buraları kırıp geçmeye
devam eden pozitivist akılcılığa karşı tek etkili panzehiri her şey­
den önce A lman dilinde yapı lan felsefede bulduk. Bu panzehir,
�enci bir bi lgi teorisi olarak diyalektik maddecilikten başka b i r
)e y değildir' ." (Nadeau l 94R, cilt 2, s. 298)
Komünizme ve Marksizme bu bağlanma, Andre Brcton'un dü­
şüncesinin en derininde alt edilemez bir libertcr duruşun bulun­
masını engellemez. Gcrçehiistücı:i liiğliıı Bi rinci Manifcstosıı'ndaki
U 924) açı !damayı hatırlatmak yeter: "yalnızca özgürlük kelime­
si. beni hala coşturan tek şeydir". Walter Benjamin, gerçeküstü­
cülük üzerine l 929'da yazdığı makalede Brcton ve arkadaşları­
na devrimci eylemin "anarşist bileşeni" ile bunun "yöntemli ve
disiplinli hazırlanışını" -yani komünizmi- eklemlemeye çağırır.
ı_ Benjamin 1 970)
Hikayenin devamı bilindiktir: giderek Troçki'nin ve Sol
\tuhalcfet'in tutumlarına yaklaşan gerçeküstücülerin çoğu (Louis
_.\ragon hari ç ! ) 1935'te Stalinizmden tamamiyle kopacaklardır. Bu
hıçbir şekilde, analizlerini esinlemeye devam eden Marksizmden
26 sab.ıh yıldızı

bir kopuş teşkil etmez; fakat "devrimci ruhun iki temel bileşeni­
ni yok etmeye yönelen" Stalin ve yamaklarının oportünizminden
bir kopuştur. Bu bileşenler, insanlara sunulan yaşam koşulları nın
kendiliğinden red<li ile bunları de�iştirmenin kaçınılmaz gerekli­
liğidir. (Nadeau J 948, cilt . 2 , s.309)
l 938'de, Breton Meksika'ya. Troçki'yi ziyaret etmeye gider.
Birlikte , devrimci kültürün Yirmi nci Yüzyıl'daki en önemli
metinlerinden birini kaleme alacaklar: "Bağımsız Bir Devrimci
Sanat için " . Bu bi ldirinin şu pasajı ünlüdür : "en tclektüel yara­
u c ı lık için, devrim, hem de en başından itibaren, anarşist bir bi­
reysel özgürlük re jimi düzenlemck ve temin etmek zorundadır.
Hiçbir otorite, hiçbir baskı, en küçük bir komut izi bik olma­
mal ıdır bunda ! Bu zeminde Marksistler anarşistlerle elele yü­
rüyebilir. " Bilindiği gibi bu pasaj bizzat Troçki' nin kaleminden
çıkmıştır, fakat bunun, Patzcuaro gölünün kenarında Breton'la
yaptığı uzun sohbetlerin bir ürünü olduğunu da varsayabiliriz.
(Schwarız 1 9 7 7 ; Roch e J 986)
Breton'un anarşizme yönelik sempatisi savaş sonrası dönemde
daha açık biçimde ifade edilecektir. Arcane 1 Tde ( L947), henüz
çocukken. mezarlıkta üzerinde şu sözlerin yazılı olduğu bir ka­
bir keşfettiğinde yaşadığı heyecanı anlatır: "Ne Tanrı ne Efendi".
Bu konuda, daha genel bir düşüncesini de aktarır: "lstesek de
istemesek de, sanatın, şiirin üzerinde de sırasıyla kızıl ve kara
olan bir bayrak dalgalanıyor"- Breton'un ikisinden birini seçmeyi
reddettiği iki renk.
1 95 1 Eki minden 1 953 Ocağına , gerçeküstücüler, Fransız A nar­
şist Feclerasyonu'nun yayın organı Lı; Libertai re'c düzenli olarak
makaleler ve mektuplar yazacaktırlar. O dönemde Federasyon'da
esas olarak irtibatta bulundukları kişi, libcrter komünist G eorges
Follle nis'tir. All(lre Breton bu vesileyle, gerçeküstücülüğü n liber­
ter kökenlerini hatırlattığı parıltılı makalesi "La claire tour'"u
[ Aydınlık Kule) ( 1 952) yazacaktır: "Kendine dair bir tanım yap­
mazdan çok daha önce, ve henüz kendi zamanının toplumsal ve
ah laki dayatmalarını kendiliğinden ve bütünüyle reddeden birey­
ler arası özgür bir birliktelik iken, gerçeküstücülüğün kendini ilk
defa tanıdığı yer, anarşizmin kara aynasıdır. " Otuz yılın ve birçok
ınidıacl li>wy 27

hayal kırı klığının ardından yeniden anarşizm taraftarı olduğunu


açıklar; ancak bu, bir karikatür haline çevrilmek istenen anar­
şizm değil, "yoldaşımız Fontenis'in 'tıpkı sosyalizmin benzeri
olarak gördüğü, yani insanın onuruna -özgürlüğü kadar huzuru­
na da- duyulan modern istek' şekl inde betimlediği" anarşizmdir.
1 953'te meydana gelen kopuşa rağmen, Breton, liberterlerin kimi
ınisiyatiflerine katıl mayı sürdürerek. onlarla bağlantısını kesmez.
(Bre ton 1 96 7, s.4 24; A ıelier de creation libertaire 1 9 92 , 1 994)
Bununla birlikte, li berter sosyalizm e duyulan ilgi ve akti f sem ­
pati, Breton'un Ekim Devrimi'ne ve Lev Troçki'nin fi kirlerine olan
bağlılığını inkar etmesine yol açmaz. 1 9 Kasım L 957 tarihli bir
konuşmasında bu konu üzerinde durur ve şöyle eler: " Her şeye
rağmen, Ekim Devrim i'nin anısında, beni gençken ona çeken ve
kendini tümüyle vermeyi gerektiren o koşulsuz atılımdan hala
bir şeyler bulanlardanı m." 1 9 1 Tele çekilmiş eski bir fo toğrafta,
K ızıl Ordu üniformasıyla görünen Troçki'nin bakışlarını selamla­
yarak . Breton şu sözleri söyler: "Nasıl ki Term iclor Saint-just'ün
yüz hatlarını silikleştiremecliyse, böylesi bir bakışı ve ondan ya­
yılan ışığı söndürmeyi ele hiçbir şey başaramayaca ktır. " Son ola­
rak da 1 962'de, vefat eden Natal ia Sedova Troçki i çin yapılan bir
anmada,, "Troçki'nin hakkının tümüyle teslim edileceği ve bunun
da ötesinde , uğruna hayatını feda ettiği fikirlerin güç ve yoğunluk
kazanacağı" günün gelmesini diler. (Schwartz 1 9 7 7 , s. 194, 200)
Biti rirken şunu söyleyebiliriz ki, Andn' Breton'un düşüncesi ve
gerçeküstücülüğü, belki ele ideal bir kesişme noktası, liberterliğiı�
yörü ngesiyle devrimci marksizminkinin buluştuğu, Lin in o yüce
mekanıdır. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki , gerçeküst ücü­
lük, Ernst Bloclüın "ütopik faz la" dediği şeye, devrimci de olsa
siyasal veya toplumsal hiçbir hareketin sı nırl arının tutamadığı
bir siyah ışı k fazlasına ela sahiptir. Bu ışık, gerçeküstücü ru hun
kırılmaz gece çekirdeğinden, zamanın altınına yönelik inatçı ara­
yışından, hayal in ve olağanüstül üğün derinliklerine yaptığı çı lgın
dalışlardan yayılır.
Walter Benj amin ve Gerçeküstü cülük
D evrimci Bir Büyülenmenin Hikayesi
Efsunlanma, Waltcr Benjamin'i n L 926-27 yıllarında gerçeküstü­
cülüğü keşfetmesi sırasında yaşadığı duyguların yoğunluğunu
aktaran tek deyimdir. Andrc Brelon ve dostları tarafından kurul­
muş olan hareketin büyüsünden sıyrı lmak için gösterdiği çaba­
larda dahi açığa çıkan bir efsunlanma.
Bilindiği gibi Paris Pasajları Kita/Jı'nın projesi bu keşiften son­
ra doğmuştur. Adorno'ya* yazdığı 1 935 ıarıhli bir me ktubunda
lknjamin yaşamının son on üç yılında kendisini meşgul edecek
olan hu Passagenwerlı'in doğuşunu şu sözcüklerle ifade eder:
�Başlangıç ta, Aragon, Paris Köylüsü vardı; okurken kalbim öy­
lesine kuvvetle çarpardı ki kitabı bırakmak zorunda kalır, hiç­
bir zaman üç dört sayfadan fazlasını okuyamazdım. " (Benjamin
J Y79, s. 1 63- 1 64) u.
Benjamin 1 9 26 yazında ve Moskova·ya yolculuğundan sonra,
yine 1 9 2 7 yazı süresince Paris'te kal mıştı. Muhtemelen ( l 926'da
yayımlanan) Aragon'un kitabını ve diğer gerçeküstücü yaz ıları bu
esnada fark etmiştir. Bu apansız çekimin ve derinden altüst olu­
şun nedeni nedir? Kendisini L 927 yılında Paris'te ziyaret etmiş
olan Gershom Scholem'in* basiretli tanıklığı, dostunun gerçeküs­
tücüler için "yakıcı ilgi"sinin güdülcnimlerini aydınlatıyor: Ben-

<J- Bcııjamiıı l 929'da Liıcrarisdıe Welı dergisinde Aragon'un kitah ı n ı n b i r kaç pa­
saj ıııı yayımlayacaklır.
jamin onlarda "geçmiş yıll arda kendi içinde uç vermiş olan kimi
şeyleri" bul muştur. Başka bir deyişle "O , Aragoıı ve Breton'un, b i r
anlamda kendisinin e n derin i ç deneyimleriyle buluşan fikirl erini
haykırdıkları dergileri okumaktaydı . " (Scholem 1 98 1 , s. J 57- 1 58 )
B u "fi kirlerin" neler olduğunu i lcriki sayfalarda göreceğiz.
13enjamin bu vesileyle Brcton veya diğer gerçeküstücülerle
karşı laştı mı bilmiyoruz: yazışmalarında bunu belirten hiçbir şey
yok . Diğer yandan, A dorno ve Schokm'e göre (Bricfe'ye önsöz­
lerinde ifade e ttikleri gi bi) Gcrçe/üistiicti l liğiin Man ifcslosu'nun
yazarıyla Bcnjamin'in birbirlerine -bugün kaybolmuş ya da bulu­
namaz olan- mektuplar göndermiş ol maları mümkün . (ı\dorno
ve Scholcm L98 1 ).
Bu keşfin izi , -belli bir noktaya kadar- o sırada Benjamin'in
yay ı m ladığı Tch Yöıı ( [ L 928 ] , 1978) kitabında ortaya çıkar, o den­
li ki Ernst Bloch bu eserden "gerçek ü stü c ü düşüncenin" " tipik"
bir örneği olarak bahsedebileceğini sanmıştır - oldu kça abartılı
ve hatta son tahlilde yanl ış bir iddia ( Bloch L 978, s . 340; l zard
1 990, s.3).
Aslında Benjamin kendisine tehl ikeli görünen b i r büyüknmc­
den kurtulmaya ve kendi tasarısını n dij/ercııcicı spec(/ica's ı n ı 1 öz­
gün fark l ılığını) ortaya koyma y a çabal amaktadır. 1 928 Kas ı m ında
Scholem'e bir mektubunda "bu çalışmayı , ne kadar anlaşılabilir
ve ne denli haklı olursa olsu n , gerçeküstücü hareketle benim için
öldürücü olabilecek fazla aşi kar bir yakınlıktan koparıp alma"
ihtiyacını duyduğunu açıklamaktadır - bu arada gerçeküstücülü­
ğün felsefi m i rası n ı derlemekten pek de vazgeçmeden.
Ne a nlama geliyor hu '·anlaşı labilir" ve hatta " hakl ı " "yakın­
lık"? Margaret Cohen'in bir eserinde, Profaııe lllumiııatioıı'da
( I CJ93). Benjamin ve Andrc Brelon'un müşterek yöntemine, me­
ıafizik maleryalisl eğilimli ve ilerlemenin evrimci ideoloj isiyle
kirlenmiş olan hakim M arksizm yonımundan farklı bir goti /ı
nw rhs izm yöntemi olarak gönderme yapan i lgi nç bir hipotez
ortaya kon muştur. Yine de bence bu yazar, Bcnjamiıüle v e ger­
çeküstücü krdeki ortak Marksizm anlayışını " to plum sa l sürecin
akı ldı�ı görünümleriyle büyü lenmiş bir Marksist soybil i m , akıl­
dışının varolan topluma nasıl nüfuz ettiğini incelemek isteyen
micho1d \ih...y 33

ve onu toplu msal değişimi gerç e kleştirmek için kullanmayı hayal


eden bir soybili m " ( Cohen ı q93) olarak tasvir ederek yanlış bir
yol tutmaktadır.
" A k ı ldışı " kavramı Wal te r Benjamin'in yazılarında ela, Brc­
ton'unkilcrcle de yoktur: bu kavram Aydınlanma felsefesinden
m i ra s kalmış, ve iki yazarımızın da özellikle aşıııa/? ( 1-legelci Atıf­
hclnıııg anlam ıııda ) istedikleri , a k ı lc ı bir dünya görüşüne a t ı f ya­
par. Oysa ki gvtih marksizm dey i m i , bu sı fatın ro man t i k anlamı
içi nde kavranması kaydıyla, ayd ı n la tıcıdır: biiy ü lii ve olcığaniistli
olana ve ele modern-öncesi top lumların ve kültü rlerin "sihirli"
görünümlerine duyulan hayran lık. 18. yüzyıl l ngiliz kara romanı
ve 1 9 . yüzyılın bazı Alman rom a n tikleri BrelOn ve Benjamin'in
eseri nin özünde bulduğumuz "gotik" referanslardır.
Dolayısıy l a ikisinde müşterek olan got i l? m cırbizm geçmiş kül­
türlerin sihirli boyu tuna duya rlı b i r tarihsel m a tcryal i zm clir. "Go­
tik" sözcüğü -aynı zamanda- onaçağa özgü dünyevi kül t ürün
kimi anahtar anlarına poz i t i f gönderme anlam ında da e l e alın­
malıdır: Benj amin'in olduğu kadar Breton\ı ıı da, ilkinin gözünde
işrcılmı en saf dt�avunımlanndan biri olan, taşra o rı açağınclaki
nazik aşka hayran olmaları bir rastlantı değildir. Özellikle "dün­
yevi" d i yorum çünkü gerçeküstücüler için genel olarak din ve
özel olarak da papal ığa bağl ı ve Roma kayna klı Katoliklik ka­
dar iğrenç hiçbir sey yoktur; Benj amin, "Rimbaud, LautreamonL
Apollinaire'in gerçeküst ücülüğü clü nyava getiren , Katolikliğe
karşı o acı ve t u tkulu isyan ı " konusunda ısrar etmekte hakstz
değildir ( Benjamin 197 L, s . 299-30 1 ) 11'.
Bcnjamin'in, Brcton , Aragon ve dostlannın eseriyle derin ya­
kınltğının ne içerdiğini gerçek ten anlamak için yine ele bizim
Benjamin'in 1 9 29 $ubatıncla Litcrarischc Welt dergisinde yayım­
layacağı "Gerçeküstücülük: Avrupalı Aydının Son F otoğrafı" ma­
kalesi ni yakından i ncelem emiz gerekiyor. 1 9 28 yı l ı içi nde kaleme
alınmtş olan bu zor, k i mi kez haksı z , sı k l t ld a bi lmecemsi , her
zam::ın esin do lu . garip ı m gc ve cinaslarla ışlcnmiş maka l e ola -

1 0- ··(;oı i k \farksi:m"iıı ıipik b ir ıcmsikisi ku�kusuz, o:cllikk i l k kitaplarında


t LEsp ri ı ek l'L.: tupic - li lllpya R u h u- , 1 Y 1 H- L 923) urıaçaga özgu peri masallarına
,.c goLık kaıeclra l kn: hayranl ığın ı saklamayan, Ernsı Bloch'ıur.
ğanüstü bir zenginliktedir. Alışıldık anlamıyla bi r "edebi e leşti­
ri" makalesi deği l , baş döndürücü sezgil erin ve şaşırtıcı ''dün­
yevi i şra k l ar ın " nüfuz ettiği fevkalade önemli bir şiirsel, felsefi
ve p o litik deneme söz konusudu r burada. Makalenin en temel
uğraklarından bir kaçını, hiçbir mü k e mmel li k iddiası taşımadan ,
yeniden kurmayı deneyelim.
Benjamin'in gö zü nde gerçeküstücülük bir edebi hizipten çok
başka bir şeydir - bu , a laycı bir biçimde ''dokuz kere b i l ge olarak "

adlandırdığı dar kafalı "uzmanlara" a tfettiği görüştür Do layısıyla


söz konusu olan "sana tsal b ir hare ket" deği l , devri m i lıedC:Reycıı
s i hirli deney l e r ( Eıfalı rııngcn) bütünü sa yes in de " edebiyat alanını
içeriden parçalama" çabasıdır. Daha doğru bir deyişl e , aynı za­
manda deri nlemesine l i berter olup komünizmle m u h te m e l bir
yöndeşme arayışında olan, "işra/ı yülı /ii " bir harekettir.
Eğ e r bu yöntem kendi açısından (Scholem'in deyişiyle) bir
" y ak ıcı ilgiye" neden,oluyorsa bunun nedeni, son on yıl boyunca
kendi izlediği yönteme tam anlamıyla tekabül etmesi değil midir?
Sore r e oldukça yakı n bir şe ki ld e ( 1 92 1 tarihli "Şiddetin eleştiri­
si" makaksine bakılmalı) , anarşist -ya da , kendisi nin en benim­
sediği deyimlerden birini kullanmak gerekirse, ''devrimci nihi­
lis t .,_ bir duyarlılıkla Be njam i n komüni zmi Asja Lacis'in güzel
gözl e ri sayesinde - Ca p ri 1 923- ve Marksist felsefeyi Lu kacs'm
,

Tari lı ve S111rf B ilinci ( 1 923 ) kitabını ok uya ra k keşfeder. Sayısız


tereddütten sonra k o mün ist harekete katılmamaya karar ve rdiy s e
de - 1 926- J 9 27 Moskova G iin l üğii nün açıkça tanıklık e ttiği gibi-,
'

eleştirel bilinci ve mesafcliliğiyle alışıl dık modelden ayrılan, nevi


şahsına münhasır türde bir çeşit yakın sempatizan olarak kalır.
Bu, es e ri n i n özünde a k ma y a devam eden (kimi kez de yera l n n ­
dan akan) serin liberter p ınarla beslenen bir eleştiridir.
Gerçeküstücülükle bu içli dışlı kü l tü rel po l i lik
- h ı sı m l ığa ,

Benj a m i n'in kendisini "anarşist ba şkaldırı yla de v r i mc i di s ip lin


arasında son derece nazik" bir konumdaki "Alman gözlemci" ola­
rak betimlediği makalenin ilk paragraflarında da açık bir şekilde
değinilmiştir. Hiçbir şey, bu iki uç arasındaki böylesine kuvvet­
le arzu edilen birleşmeyi, anarşist Sacco ve Vanzetti'yi savunmak
için komünistl er ve l iberterler tarafından örgütlenen göst e r i kadar
ınichad ıöwy 35

somut ve etkin biçimde açıga vuramaz. Gösteri gerçeküstücüler


tarafından fark edilir ve Benjamin Paris'in Sacco ve Vanzetti i mge­
siyle tanımış olduğu "tutkulu isyan günlerini" konu alan Ncı�jcı'nın
" muhteşem pasaj ın dan" (ausgezı>iclrnele Stellc) söz etmeyi i h mal
etmez: "Breton, o günlerde Bonne-Nouvelle bulvarının, adının
kendisine hep vaat ettiği stratejik isyanı gerçekleşmiş gördüğünü
söylüyor." (Benj amin L 9 7 1 , s 297-298; 1 977, s. 297-298) 1 1

Benjamin' in fevkalade geniş bir anarşizm meOı u mu o lduğu


doğrudur. G erçeküstücülüğün uzak/yakın kökenlerini. tasvi r
ederken, " 1 865 ve 1 8 7 5 arasında, bi rkaç büyük anarşist bırbi­
riyle herhangi bir iletişim ku rmaksızın kendi cehennemi maki­
neleri üzerinde çal ıştılar. Şaşırtıcı olansa birbirlerinden bağım­
sız bir biçimde zamanlama mekanizmalarını tamı tamına aynı
saate kurmuş olmalarıydı. Kıta Avrupa'sında Dostoyevski'nin,
Rimbaud'nun ve Lautreamont'un yazı larının pat lak vermesi ele
k ırk yıl sonra aynı anda oldu " (Benjamin 1 9 7 7 , s. 1 03 ) 1 1 diye
yazar. L 8 75'den kırk yıl sonraki tarih tabii ki i l k "Maııifesıo"mm
1 924 yılında yayımlanmasıyla gerçeküstücülüğün doğuşuna gön­
derme yapmakladır. Bu üç yazarı "büyük anarşistler" olarak gös­
termesi salt Lauıreamonı'un eserinin, bu "gerçek craıik b lo k"un 1 1,
başkaldırı geleneğine ait o lmasından ya da Rimbaud'nun kom ün­
cü olmasından dolayı değildi. Bu, özellikle, onun yazılarının bir
başka a landa Ravachol'un ya ela Rus nihilistl erin dinami ti gibi
burjuva ahlak düzenini, Spiesser ve fılistcıılcrin "ahlak budalalığı­
nı� havaya uçurması nedeniyledir. (Benjamin, 1 97 7 , s. 305) 1 4

1 1 - Son par�-;ı ııın Fransızca çevirisi aşırı derecede hatalıdır t M . L . ) ; "Ronne Nuu­
u :llc" . iyi haber, müjde anlamına gclir -� . n .

1 2- B u soybil i m i n gerçe küstücül üğün kendisine hiçliği v e Dosıoycvski'yi hiçbir


:.ıman öncü l lerinden biri olarak tanımadığı soybil i m ile ıam olarak örtüşmediği­
nı söylemeye ge re k yok.

1 3- "Eraıi k blok". bulundukları alandaki yerel kayalardan tür ve boyut olarak


farkl ılık gösteren ıa� ve kayalara verilen isimd ir. Bulundukları yere buzulların
hareketi ile ge lmişlerdir -ç.ıı.

1 4- Fransızca çevirideki "küçük burjuva" deyimi burj uva wplumumı n kaba,


darkafalı ve bayağı bireyi anlamına ge l e n Spicssa sözcügün üıı kültürel içeri�i ı ı i
,,.nsıını ıyor.
36 �..1h:1h yıldı,,

Ama gerçeküstücülüğün li berter boyutu daha doğrudan bir


biçimde de kendi ni açığa vurur: " Ba kunin"den bu yana Avrupa
radi kal bir özgü r lü k fikrinin eksikliğini yaşadı. Gcrçeküstücülcr­
de bu fi.k i r var. " Son yetm iş yıldaki gerçeküstücülüğü konu a lan
devasa li tera türde. Andre Breton tarafından kurulmuş o l a n ha­
reke t t e k i "gecenin k ı r ılamaz çekirdeği"ni basi t ve keskin birkaç
sözcük sayesinde i fade e tmeye bu kadar yetki n , bu kadar ı,:arp ı c ı
b i r fo rmü l e ender rastl anır. Benj a min'e göre "burjuvazinin h e r tür
kökten tinsel özgürl ü k beyan ına karşı düşman l ığı " d ı r gen;,:eküs­
tücül üğü sola doğru , devrime dogru ve RH savaşından itibaren ek
komünizme doğru i tmiş olan ( B e n jam i n 1 977, s. 306 3 10 ) .
Benjamin'iıı gözünde b u gitgide artan siyasileşmeye v e angaje
o l maya yatkın l ı k gerçeküstücülüğün sihirli ve l iberter yükünden
v::ızgeçmesi �rektiğinc işaret etmez. Aksine tam da bu n i t e l ik l eri
sayesinde devrimci hareket içinde eşsiz ve ikame edilemez bir rol
oynayabil i r : " D evrime sarhoşlugun gü cünü sağl amak, işte g erçe­
küstücülüğün t ü m yazdıklarında \'C giriştiklerinde yöneldiği şey
budur. B u onun en özgün görevidir bile den ilebilir. " Yin e de bu
görcvı y e rine g e ti r m e k için gerçeküstü cü lüğün fazla tek taraflı
bır duruşu aşması , komünizme katılması gere k i r: " Her devrimci
eylemde. bildiğimiz gibi , güçlü bir sarhoş luk b i leşeninin yaşıyor
olması yl"tmez. B u , anarşist bileşenle birbirine ka rışır. Ama bu
noktada özelli k l e ısrar etmek devrimin yöntemli ve disipli nli ön
h azırl ığını, a l ı ş t ı rma ile peşin k u tl ama arasında salınan bir prak­
sise bütü nüyle feda e tmek olacaktır. " ( B e np m i n 1 977, s. 3 1 1)1�
O halele nedir Benjamin'in gücünü devrime taşımay ı böyksinc
ist ediği bu "sarhoş l u k " , hu J<ausdı ? Tclı Yön'de ( 1 928) Benj amin
eski insanı n kainatla sihirli i l işkisini i fadede sarhoşluğa başvu r u r
Raıısdı deneyi m inin
,ınıa dünya i le bu ayi nsel ilişkiyi belirl eyen
(Er[ah rwıg) modern toplumda kaybolduğunu hissetti rir. Oysa Li­
tcrarisclıe Wclt'ı c k i denrnıesindc onu , yeni b i r biçimde, gerç e küs­
tücülükle yeniden bu lmuş gibidir 1".
B u rada Benjamin'in bir ç o k yazısında yer a l a n bir akıl yü rü tme

1 5- lkııj.ınıiıı aynı zama n da '"is)"llıı devrime hağlamak"Lan da söz ediyor.

1 6- Bu konuda Margarcı Colıcıı'in ( J lJ9J, s. 1 87 , UN ) acık lamaları na bakınız.


ıııichnd lüwy 37

söz konusu: devrimci ütopya eski, arkaik, tarih öncesi bir tecrü­
benin yeniden keşfinden geçer : anaerkillik Waclıofcn) , ilkel ko­
münizm, sınıfsız ve devletsiz cemaat, doğayla ilksel uyum, "iler­
lem e" fınınasının bizi uzaklaşLı rclığı kaybolmuş cennet, tapılası
baharın henüz rayihasını yitirmediği "önceki yaşam" (Baudelai­
re) . Tüm bunlarda, Benjamin bir geçmişe döıı lişii değil -devrim­
ci romantizme özgü diyalektiğe göre- yeni bir geleceğe doğru ,
l 7R9'dan başlayarak modernitenin bütün feti h leri ni kucaklayıp,
geçmişe ugrayara h yönelmeyi savunur ( Löwy ve Sayre 1 992).
B u durum aynı zamanda gerc,· cküstücülerin taşıyıcısı olduğu,
eski zamanların o arkaik sarhoşluğuna asla indirgenemeyecek
olan modern sarhoşluk i çin de geçerlidir. Zaten Benjamin de sar­
hoşluğun alı ve ilkel biçimleriyle -dini ya da uyuşturucunun ya­
rattığı vee<lk- en iyi anlarında gerçeküst ücülü k tarafından taşı­
nan daha üst bir sarhoşluk hiçimi arasında ayrım yapmakta ısrar
eder: bu üst biçim "materyalist ve antropolojik esinli" dünyeviiş­
rahtır. Zengin ama kavranması güç şekliyle, bu din-dışı Erlcuch­
tııng biçimi, ortaçağ saray aşkında olduğu kadar anarşist isyanda
da, Nadjcı'da ve gündeliğin yüreğinde saklı gizemde de bulunur.
Breton'un " Ciizi gerçeklik hakkında söyleme giriş" [Introdttdimı
au discours sur le pcu de realite! ( 1 924) adl ı eserinde istinat etti­
ği onaçağ felsefi gerçekçiliğinin mirasçısı olan gen.:eküstücü lcrin
dünyevi işrakı her şeyden ünce, içerisinde "şiarların, efsun söz­
cüklerinin (Zaııbaforınc!) ve kavramların iç içe geçtiği", "kelime­
ler üzerine sihirli dencyl erclir. " 1 7 ( Benjamin 1 9 7 1 , s. 305 ) .
Eğer modern, yavan ve ferasetsiz kapitalist/endüstriyel uy­
garlık -Spicsscı"lerin ve burjuva filistenlcrinin dünyası- Max
\Veber'in harika bir şekilde kavradığı gibi dünyanın biiyiisliniin

1 7 - Bcnjamin -hana göre haksız olarak- hu tür sih i rl i deneyleri fü t ü rizm dah i l
,1Imak üzere '"her lür avangard" edebiyata atkcl iyor. \'c yine -be ı ı i m diı5uııcrmr

�öre bir kez daha haksız olarak- ll re to ıı tarahııdaıı ı'Jwlja'da sözü edi len Lıkı

\tutam Sacc o' ıı u n öyküsüyle canlandırılan, gcr(eküstüc ü k rdc yeterince dünye­


,; olmayan lıir israk kavrayısıııdan şi kayet ediyor. Bu "ispritizmanın ruıu be t l ı

odası"na öl l,clcnen l3cnjamin şövlc haykırır: " De v ri m in bu manevi evlat larının


diismüs mirasyedilerin, emekli s u bay ları n . firardaki v u rguncu l arı n gi zl i kapaklı
ışkriyle bütün bağlarını k oparmaları n ı kim istemez?'" (Bcnjamin 197 l , b.300).
:\slında. Nadja'nın diğer t ü m figürleri gi bi ''falcı kadın" imgesi de bütünüyk dün­
yevidir ve l3rcıon için h i çbir ispritizmacı anlamı yoktur.
38 sahalı yı!Jızı

lmzu /mcı.sı ile lasvir edilirse, gcrçeküslücülüğün "kuyrukluyıldı­


zın kuynığu"mı oluş lurduğu (Brelon) romantik dünya görüşü
öncelikle dünyanın biiyiisılııii geri kazarı m us ı ncı duyu lan a leşli
-ki mi kez umulsuz- özlem tarafından sürdürülür. G erçeküslü­
cül üğü 1 9 . yüzyıl romantikl erinden ayın eden şey, Benjamin'in
çok iyi an ladığı gibi, "efsun sözcüklerinin" diinycvi, "materyalisl
ve anlropolojik" niteliği, "sihirl i deneylerinin" dini o l mayan . ve
h atta temelde din-lıarsıu olan doğası , "işraklarının· misti k-son­
rası özel l iğidir. 1x
Bu son sa>'ılanlar arasında Bcnjamin gerçeküslücülcr larafı n ­
dan "miadını doldurmuş" olanda, i l k <lcmir ya pılarda , i l k fabrika­
larda, en eski fotoğrafla rda , ölmeye yüz tutmuş eşyalarda, salon
piyanolarında sa klı duran devrimci enerj i l erin keşfedilmesine ayrı
bir önem a t feder. "I3u nesnelerle devrim arasındaki bağ" nedir?
Bcnjamin bunu açıklamaz. Burada sözü edilen, burj uva yapıları­
nın , anı tlarının, kurumlarının geçiciliği , tarihsiliği, ölümlü lüğü
müdür? 13urj u\'azinin "yenil ik'' ve ''moclcrni te'' iddial an konu­
sunda alaycı ve y ıkıcı b ir yorum mudur? 1 " Paragrafın devamı baş­
ka bir yöne doğru ilerler gibidir çünkü sözü edilen sorun ken tsel
scfalcı ve hatta "ken t lerin prokrcr semtlerindeki" hüzündür: "Bu
yalvaçlardan ve şi fre çözücülerden önce h iç kimse sefaletin, yal­
nızca toplumsal sefaletin değil bir o kadar ela mimari sefaletin,
iç mekandaki, köleleştiri len ve köleleştiren nesnelerdeki sefale­
tin ne denl i devrimci nihilizme dönüştüğünü sezi n lememişti . "

1 H - Dünrcvi işrakın -l'aris'e ge rçek üs t ü cü bakışla res medilen- m ü kem mel bir
ıasvıri Richanl Wolin'in Benjamin'in esıetiği üzerinı: kitabında bu lunur: " Dini iş­
rak gıbi d ün y e v i işrak da tinsel sarhoşl uğun içe rdiği g üç k r i görgü! gc rç c k l i giıı ba­
sit hali n i aşan bir "vahiy". bir ha ya l veya bir sezgı üretmek için de geç i ri r; ama hu
hayali . . . a l ı i rcıc chı i r dogmalara baş\'urmaclaıı üretir. Bmj a m i n ,ı çı k bir biçimde,
l'aris sokaklarını uzlasmaların moııoıonluguııun ııcsııcl !t'.sadiifiiıı güç l er iyl e
parçalandığı . . . hır famazmagıırik harikalar d iy a r ı n a dönüştürl·n . . . gerçeküstücü­
l üğün ·romans'larırla kış k ı rt ı l a n sarhoşluğun. transın e t kisini hedd alm ışt ır. B i r
kez bu büyülü manzaraları k a ı ctı ikıcn sonra yaşam y e n ide n alışılmış hoşnutluk
ve ıasasızlı kla tecri.ıbe edi lebilecek m idir ?"(\\'olin 1 982. s. 1 3 2 )

1 ll- 13u konuda Raincr Rochlitz'in isa be t l i yorumuna bakınız: Bcııjamiıı ıçiıı. "ger­
çcküstül"li l ü k i mgenin dc·vriınci b i r islevi ne y o l l a yerine gctirehileccgiııi göster­
mişti: hu yol. modern formların hı zla yaşlaıınıasııı ı . çagdaşlıgın ge rç e k a n l a m ı n ı
.;agıraıı arka i kl i)i,iıı durmaksızın üretimi olarak sunmaktı. \lııdcnılcsmenin ka­
l ı ıı ı ı l a rından kalkarak hir devrımci a l ı ü s t oluşun aci lliği n i •>rlal'a çıkarmıştı.
1111,h;,ıcl lılW\' 39

Ama "bu nesnelerin en hayal edileni olan" Paris'in kendisi de


"gerçeküstücü yüzünü sadece isyan tam olarak ortaya çtkardığı"
ölçütle devrimci deneyim kaynağıdır" (Benjamin 1 97 1 , s. 302) .
Benjamin'in savı bu farklı, ille ele zıt olmayan ama tek anlamlı
bir kri teri ifade etmekten uzak yaklaşımlar arası nda gider gelir.
Tabii bu kriter "geçmişe tarihsel bakışı siyasal olanla dcğistirmc",
yani her "nesneyi" -yakın- geleceğindeki devrimci yok edilişiyle
göz önüne getirme "hünerinden" ibaret değilse şayet ( Bcnjamin
1 97 1 , s. 302)20.
Bu nunla birlikte Benjamin bazt "romantik önyargıların" tutsa­
ğı olan gc n,:eküstücülerdc "sarhoşluğun esasını kavramakta fazla
hızlı ve hiç ele diyalektik olmayan" tutumu kı nar. Gerçeküstücü­
ler okumanın ve düşünceni n de dünyevi işrak kaynağı olduğunun
farkında degildirler: örneğin "esrar sarhoşluğuyla ilgili en tu tkulu
arayış, esrar sarhoşluğu konusundaki düşüncenin dünyevi işra­
kının verdiği bilgilerin yarısını bile sağlamayacaktır" (Bcnjamin
1 97 1 , s. 3 1 J ) 2 1 . Bu eleştiri, gcrçeküstücülerin -Benjamin'in aksine '
(omın Marsilya'da Esrar memine bakınız)- uyuşturucu kullanımı
deneyimleri konusuna hiçbir zaman çok yönelmemiş olmaları ve
her zaman De Quinccy'in B i r Afyon Yiyicisinin Anı lurı'na, bu hafif
narkotik maddeyi kullanmanın kendisine gösterdiklerinden daha
fazla ilgi göstermiş o lmalarından dolayı daha da gariptir.
Bcnjamin'in denemesi nde yogun olarak yer alan dünyevi iş­
raklar arasında hiç biri , ünsezisel gücü a�· ısında n, "kötü mserliğin
örgü tlenm esine" çağrı kadar şaşırtıcı, o denli amip -A l manca ıı ı ı ­

lıcim liclı anlamıııda- değildir.

20- hansm:a ..-cvirisı y i ne yanlı�: B:ı k ı n ı z " Der Surrealismus". 13cnjamin 1 9 7 7 .


s 300.

2 1 - Ban a . Raincr Rochlitz hu parçayı lkn jamin ıarah nclan gcrçcküstucül ügc bir
tür veda gibi yonı m l a makta yan ı l ı)'or gibi görünü�·or: Eğer okuma ve düşün­
me ele i�rak ve �arho� l u k bi�·im lcrivse . . . gcrc;ekiısıucü akılclı�ılık ( irrasvoııalizm;
artık doğru lanamaz oluyor. Beııjamin gerçcl<Lıstüru deneyi yabancısı ııldugu h ır
alana taşımak istiyor: e tkin eylem alaıı ın:ı. �uphcsiz G co rgcs Baıai lle l ıu t ü r b ir
bi leşimi haklı n la r a k recldeı m iştir; sanatsal deney siyasal eylem i�·iıı <ll<ffsıı/las­
lı rılı1111<1;:." ( Roclılitz l lJ92, s 1 54 ) . '·Akıldışılık" kavramı yukarıda gördüğümüz
gibi Bcnjamiıı"iıı denemesinde yoktur, k i o zaten gc rl:c küsıücülüğıın "sihirli ck­
m·yi m lcrindcn" vazgeçmeyi asla arzuhımaz. Diğl'r taraftan Bcııjamin'in önerisi
-sarhoşl uğun gücünü devrime kazand ırmak- s;maı ı ıı politi kayla ··araçsal l aştırı l ­
masından"" çok başka b i r şc)'dir.
40 sahoılı yıldızı

Benjamin'in gözüne hiçbir şey burjuva parti lerinin ve siyasi


programı "kötü bir ilkbahar şiirinden" öteye gilmeyen sosyal de­
mokrasinin i y i mserl i,�indcıı daha gülünç ve budalaca görünmez.
Çizgisel i lerleme ideoloj isinden esinlenmiş olan bu "bil inçsiz
iyimserliğe " , bu " h eveskar iyimserliğe" karşı ''kötümserlikte"
gen,;e küstücülükle komünizm arasında somut bir birleşme nok­
tası bulur (Ben jamin 197 1 , s. 3 1 2) . Söz konusu olanın seyirle
yetinen ve kaderci bir duygu değil, "örgü tlü", eyleme yönelik,
tüm imkanları kullanarak tamamen en kötünün ortaya çıkışını
engelleme hedefine çevril miş bir etkin hötümscrl i h olduğunu söy­
lemeye gerek yok.
Gerçeküstücü lerin kötümserligi ne anlama gelir? Benjamin
Apollinaire ve Aragon'daki kimi "gaddarl ıklara" ili şkin "önsezi­
lere" ve bazı "kehanetlere" başvurur: "Yayınevlerine baskın yapı­
lıyor, şiir k itapları ateşe atılıyor. şairler öldürülüyor." Bu alın tıda
çarpıcı olan, gerçekten ele altı yıl sonra vuku bulacak bir olayı
-"Alman karşıtı kitapların" l 934'cle Nazilerce yakı lmasını; "şiir
kitapları"ndan sonra "yahucli şairler" (ya da antifaşist şairler)
sözcüklerini eklemek yeterli- şaşmaz bir biçimde önceden sez­
mesi değildir sadece, aynı zamanda ve özellikle Benjamin'in bu
"gaddarlıkları" işaret etmek için kullandığı ( ve ne Apollinaire'clc
ne de Aragon'da bulunan ) terimdir etkileyici olan: "bir şairler
pogro mu" . . . Şairler midir sözü edi len Yahudiler mi? Her ikisi de
bu kaygı verici gelecek tararından tehdit edilmiyorsa tabii . Gö­
receğimiz gibi bu sürprizlerle dolu metindeki tek tuhaf ''önsezi"
bu değil .
Diğer yandan komünistlere uygulanan kötümserlik kavramı­
nın neye dayandırıldığını da soruyoruz kendi mize: komünistle­
rin, SSCB'de sosyalizmin inşası n ın oluşturduğu zaferleri ve ka­
pi talizm i n e l i ku lağındaki çöküşünü kutlayan l 928 tari h l i dok­
trini iyimser yanılsamaya güzel bir örnek değil midir? Esası nda
Bcnjamiıı "kötümserliğin örgütlenmesi" kavramın ı "mükem mel"
olarak nitelcndircligi bir eserden ödünç almıştır; P ierre N avil le'in
Devrim ve Entelektüellcr'i ( 1 926) . Gerçeküstücü grubun akti f
üyesi olan Naville (Gerçelııistücıi Devrim adlı derginin redaktör­
leri arasındaydı) o dönem komünist harekete politik olarak an-
miı.:lıad lilw�· 4J

gaj c o lmayı seçmişti, ve dostların ın da hu tercihi paylaşmasını


istiyordu. On lardan "anarşik yapıda negatif bir tavrı" t erk edip
" disip l i n li sın ı f mücadelesi eylemini" kabu l e t m e lerini istiyord u .
G örclügümüz gibi I3enjamin N aville'in gerçeküstücülere yön e l i k
tutu m u na , devrimin liberter anına daha büyük b i r a <,; ı lımı göze­
terek, büyük ö lçüde sahip çıkmıştır.
B u n u n l a beraber Picrre Naville için kötü mserlik gerçeküstü­
cülüğün en önemli niteliğidir. " Bilinçli her insanı n çağdaşları na,
öze l l i k l e d e manevi açı dan , güvenmemek i çi n kendince bulacağı
n eden lerle'' beslenen kötümserl i k onun gözünde "Marks'ın dev­
rimci teorisinin kaynagıclır'' (Navilk L 965, s. 76-77, I OO- l l 7) .
Kötümserl iğe b u t u tkulu övgün ü n o dön em Fransız komüniz­
minin politik k ü l türünü çok az temsil e t tiğini bel irtmek gereksiz.
Aslında Pierre Navill e bir süre sonra Parti'den i hraç edil ecektir:
ondaki iyimserlik karşıtlığının man tığı kendisin i , b e l l i baş l ı yö­
neticilerinden biri ol acağı ( " troçkist") sol komünist m u h a l e fe t
saflarına götürecektir. Benjamin'in maka lesinde N av i l l e'i o l u m l u
referans o larak göstermesi ve a y n ı şeyi Troçki'n in kendisine de ,
tam ela Kızıl Ordu'mın kurucusunun Sovyetlcr Birliği Komünist
Panisi'nclcn ihraç edilmiş ve Alma A ta'ya sürgün edil miş bul u n ­
duğu s ı rada, uygu laması -"prole ter sana t " kavramına e leştiri ko­
nusunda- onun düşünsel bağımsızlığı n ı kanıtlar.
Wal ter Benj amin'c göre N av i l le'in k i tabının ortaya koyduğu en
temel soru devri min önce emel l erin mi yoksa dış k oş u lların mı
değişm esini gcrektircliğidir.22 B u n o k tada "gerçeküs tücüleri n her
zaman komünistlerin yanı t ı na daha yakın olduklarını" sevi nçle
fark eder. Bu yan ı t necJirı "Baştan sona kötü mser l i k . Evet, kesi n ­
l i k l e ve t a m anlamıyla. Edebiyatın kaderi konusunda güvensizlik,
özgürlüğün kaderi konusunda güvensi z l i k , Avrupalı insa n ın ka­
deri konusunda güvensizli k , ama özel lik l e her tür u zlaşma konu­
sunda üç kez daha fazla güv e nsizlik: sını CTar arasında, h al klar ara­
sında, bireyler arasın da . Ve yalnızca I G F::ırbcn ' e , Lu ftwaffe'ın ba­
rış içinde yetki n l eş tirilmesiııe sonsuz güven . " ( Bcnjamin 1 9 7 1 )

22- Te m e l soruyu içeren cümle Frnnsızrn çevirisinde kaybo l muşt u r. flcnja m i n


1 9 7 7 , s. 108'c bakınız: "Wo licgen d i e Vornusseı z u ngcn d e r Revo l ıı t i o n 7 l ı ı <lcr
Andcnı ng der Gcsi n n u ng odcr der üııssercn Vcrha lın issc 7 "
Dünyevi işrakın çarpıcı bir örneği olan bu bölü mde 13cnj a m i n
-N avilk'in güvensizlik fikrini ve uzlaşma reddini sahiplenmek­
le b i r l i k te- ondan v e gerçeküstücül e rclcn çok öteye gider. Dev­
rim ci/kötümser bakış açısı onun -sezgisel olarak , ama tuhaf b i r
keskinl i kle- ''sonsuz güven" üzerine a l aycı cümleyle tam anla­
m tyla özetlenmiş olan Avrupa'yı bekleyen fel a k e tl e r i fark e tme­
sini sağlar. Elbette o bile Avrupa kemkrine ve sivil hal k larına
Luftwaffe'ııı [ hava kuvvetlerinin l getireceği yıkım ları önceden
fark edemezd i ; ve tabi i , en faz la on iki yıl gibi bir zaman sonra .
lG Farbeıı'in soykı rımı " a k lileştirmek" için kullanılan Zyklon 13
gaz ı n ın ü re t i m iy l e ün kazanacağını , ve fabrikalarının yüz bin ler­
ce toplama kampı işçisini istih dam edeceğin i h ayal e t mesi daha
ela Zl>rcl u . Bununla birl ikte o y ı l ların tüm marksisı düşü nür ve li­
derlerinin arasında bir tı:k Benjanıin kriz hali ndeki sı nai/burjuva
uygarlığının doğurabileceği korkunç y t k ı m lar ı n önsezisine vard ı .
Yalrnz bu paragrafıy la bile - k i geri kalan ından ayn tutulamaz-,
l 9 29'un bu denemesi i k i savaş arası el eştirel ya da devrimci ya­
z ıncb ayrı bir yer tu tmak tadır.
M akalenin sonuç bölümü gerçeküstücülüğü n , Hebbel'in ,
G eorg B üchner'in, N ietzsche'nin ve Rimbaııcl'nun '·antropo lo­
jik materyalizmi " nin mirasçısı olarak -o ldu kça ta rt ı ş m a sı z - bir
k u t lamasıdır: Şaş ı rtıcı bir öncüller koleksiyonu ! Bu yeni mater­
yalizm Benj am i n'e göre m e tafiz i k olarak nitelendirdiği Vogt ve
Buharin'inkinclen farklıdır - Lukacs'm 13uharin'in materyaliz­
mine karşı J 926 y ı lı n da yay ı m l anan eleştirisi n i okuduğunu dü ­
şünmeden edcmi ronız. Tam olarak ne anlama gelir "antro p o l o ­
j i k materyal i z m " ? Benjamin h u n u açık o larak belirtmiyor ama
''kol ektivitenin canlı b i r beden" o l duğu anlayış ı n ı n s ö z kon usu
edi ld iğin i h i sse t ti riyor : bu canlı kol e k t i f bedeni n devrimci geri­
limi devrimci boşal ı ma dönüştüğünde "gerçeklik ancak o zaman
Komıiııisl Maııi/csıo'nuıı icaplarını karşılamak kin keneli kendini
aşmıştır" .
Nedir bu icaplar? 13enjamin yanı t vermiyor ama denemenin hi­
ıiş n o k tasını o l uşturan bir yorum e k l iyo r : "Sim cl ilik onun i l<onııi-
11ist mwı ifesıdnun 1 bize verdiği e mri anlamış olanlar yalnızca gcr­
çcküstücü lerdir. Birer birer, hareketlerini her daki kayı a l ı mış sani -
M ichael Löwy, Paysage intirieur 1 [lç M anzara 1 ] , kolaj, 1993.
Guy Girard, Rosa Luxemburg devan! la tour Saint Jacques
[Rosa Luxemburg Saint Jacques kulesinin önünde],
kağıt üzerine Çin mürekkebi, 1993.
Eugenıo Castro, i im iı, i l me tekniği, 1 99 6 .
Albert M :ırenc i n , i s i m s iz, kolaj, 1 9 74.

San ta, Reve [Rüya] , kolaj, 1 99 8 .


Halina, Education catholique [ Katolik eğitim],
kağıt üzerine Çin mürekkebi, 1978.
Anny B onin, Marc de cafe: Femmes, betes et oiseaux
[Marc de cafe: Kadınlar, hayvanlar ve kuşlar] , grafit, 1998 .

Kathleen Fox, Memoire liquide [ S ıvı Anı/Hafıza] , karma teknik,


1 999 (detay).
Anny Bonin, Marc de cafe: Triangles
[Marc de cafe: Üçgenler], grafit, 1 9 9 8 .

Kathleen Fox, Djarada, monotip baskı , kurşun kalem ve kolaj ,


1 999 (detay).
·
. B ro celiande'de],
Guy G.ırard , Fo urıer a Brocelıande [Fourıer
' .

.. . e Çin mur
kağıt uzerın ·· ekkebı, 1 993
· ·
Michel Zimbacca, L 'apiculca!ur [Kalp Arıcısı] ,
kağıt üzerine Ç i n mürekkebi, 1 9 5 5 .

G u y Girard, La Lettre S comme le Soleıl du Sabbat


[Şabat'ın Güneşinin S'si], kağıt üzerine Ç i n mlirekkebi , 1 99 7 .
S ergio Lima, [Gece Yürüyen H ayvanNaratık],
Bete qui marche la n u it
karton üzerine yağlı boya, 1 9 6 5 .
Thomas Mordant ve Ody Saban, Le ]eu de l 'Un ion [Birlik Oyunu],
kağıt üzerine Çin mürekkebi, 1 9 92.
Eugenio Castro, isimsiz, silme tekniği, 1996.

f>rnelope Rosemont, isimsiz, kağıt üzerine Çin mürekkebi, 1 996.


Guy Girard, La lettre P comme Poesie [Şiir'in P'si] ,
kağıt üzerine Çin mürekkebi, 1997.

Michel Zimbacca, Ohjet celeste [Gökyüzü Nesnesi ) ,


kağıt üzerine Çin mürekkebi, 195 5 .
Albert M arencin, Torse [Gövde] , kolaj , 1 9 7 8 .
I
I


.. ' .
I

6•
...
,,
't .. 1 .....
'J

H alina, Anatomıe de la vipere lubrique: le gardien et le regard


[ Şehvet Yılanının Anatomisi: Bekçi ve B akış] ,
kağıt üzerine Çin mürekkebi, 1 9 7 8 .
....

ı

,· l · �

e:
,
• 1 \
j
-

Franklin Rosemont, Michael Löwy, Penelope Rosemont, Cadavre exquis


[Leziz ceset] , kağıt üzerine Çin mürekkebi, 1993 . ["Cadavre exquis"
gerçeküstücüler tarafından keşfedilen ve her oyuncunun,
kağıda aynı cümlenin bir kelimesini yazdığı,
Türkçe'de "kim kiminle nerede . . . " adıyla bilinen oyundur -ç. n . ]
Cacl-Michael Edenborg, Cyc!e Gestation [Gebelik Döngüsü],
kağıt üzerine Çin mürekkebi, 1 992.
Albert Marencin, isimsiz, kolaj , 1 9 6 5 .
M arie S., dixit Iagatta, Arcane 89. La revolte [Arcane 8 9 . İsyan] , renkli
parlak zarf, sulu boya, guaş boya, kağıt üzerine Çin mürekkebi, 1 9 9 0 .
Albert Marencin, isimsiz, kolaj (A varyasyonu), 1 9 74.
Jcan- Pierre Guillon, La scarabee [Dişi Domuzlan Böceği] ,
mürekke p ve renkli kalem, 1980.
Guy Girard, La lettre G
comme Gargantua iı la gare
Saint-Lazare [ Gargantua
S aint-Lazare garında'nın
G'si], Çin mürekkebi, 1 9 97.

Martin Stejskal, isimsiz, gravür, 1968 .


C arl-Michael Edenborg,
Cycle Gestation [Gebelik
Döngüsü], kağıt üzerine
Çin mürekkebi, 1992 .

Sergio Lima, Les formes hallucinatoires de desir. Hommage a l 'hysterie


[Arzunun H alüsinatif Biçimleri. Histeri'ye S aygı ] , sangin, 1965.
Ody S aban, Vol d 'amour [Aşk H ırsızlığı],
kağıt üzerine Çin mürekkebi, 1 9 95
Jean-Pierre Guillon, Couronnie de Commune
[Komünle Taçlandırılmış ( Kadın)] , kolaj, 1 9 80.
Carl-Michael Edenborg,
Cycle Gestation [Gebelik
Döngüsü], kağıt üzerine
Çin mürekkebi, 1992.

}
I

Michel Zimbacca, Ombre detachee [Ayrık Gölge], kağıt üzerine Çin


mürekkebi, 1 95 5 .
Eugenio Castro, isimsiz, silme tekniği, 1996.
Ody S aban, Debut d 'une revolte imaginaire [Hayali Bir İsyanın
Başlangıcı], kağıt Üzerine Çin mürekkebi, 1 9 9 5 .
l a r i e S . , di:ı:iı L ıg a t t a , Li m , iz, re n k l i p a r l a k z:ırr, 'ulu hov�. g u � � hny:ı,
k.ıg ı ı ü1erinc Ç i n m u ıckkehi, 1 '190

Eva Svankmajerova,jetais la [Oradaydım], tuval üzerine yağlı boya, 1 992.


Jean-Pierre Guillon, La nouvelle Eve [ Yeni Havva], kolaj, 2000.
B ill Howe, La page talisman [Tılsım S ayfası ] , kolaj ve kağıt üzerine
Çin mürekkebi, 1995.
J .tn Svankmajer, Fellacius CEdipius, elle boyanmı ş gravür, 1 9 7 3 .
ıııiclıacl löwy 43

ye boyunca vuran bir çalar saatin kadranı için değişirler." Bu söz


birçok açıdan şaşırtıcıdır. Bir yandan, sınırlılıklarına getirdiği tüm
eleştiril ere rağmen, bir tek gerçeküstücülerin marksizmin gerekle­
rinin seviyesinde bulunduğunu ileri sürerek onları ayrıcalıklı kılar
gibidir - ki bu diğer Marksist entelektüelleri daha alt bir seviyeye
yerleştirir (muhtemelen burada Buharin'e gönderme yapı lmak­
tadır) . Diğer yandan, gerçeküstücü hareketi, denemenin başında
onun "kahramanlık aşamasının" , yani "diyalektik çekirdeğinin"
saydam olmayan bir maddeyle henüz "çevrelenmiş" bulu nduğu
dönemin tipik bir örneği olarak sözünü ettiği Aragon'un Vagııc dcs
r� v cs 'i [ Rüyalar dalgası , ç.ıı. ] ile özdeşleştirmek şöyle dursun, bu
hareketi doğrudan ııyanı :;'ın diyalektik imgesine bağlar23.
Ne anlama gelir bu bilmecemsi "'her dakikayı altmış saniye
boyunca vuran" çalar saat benzetmesi? Benj amin muhtemelen
gerçeküstücülüğün biricik değerinin -çok sonraları yazacağı bir
cümleyi alın tılarsak- her saniyeyi devrimin içinden geçip ele gire­
bileceği bir dar kapı o larak değerlendirmeye yatkınlığı olduğunu
ima ediyor. Çünkü başından itibaren bu denemede söz konusu
olan devrimdir, ve tüm dünyevi işraklar yalnızca bu en son ve
kesin kaçış noktasına göre anlam taşır. H
Passagcnwcrh'de gerçeküstücülüğün kapladı ğı yere dair bir in­
celeme başka bir yazıyı gerektirir. Ben kendimi burada Literarisc­
he \Vclt'teki makalenin sonucuna doğrudan bağlı bir yöne dikkat
çekmekle sınırlayacağını. Gerçeküstücü yöntemle Paris Pasaj ları
Kitabı'nınki arasındaki fark -hatta zıtlık- çoğu kez rüya ile uya­
mş arasındaki karşıtlık olarak sunulur. Gerçekten de proj enin ilk
müsveddelerinden itibaren şu i fadeye rastlanır: "Bu çalışmanın
Aragon'a karşı eğiliminin sınırlarının belirlenmesi: Aragon rü-

23- " Rc vei l" kelimesi F ransızca'chı hem "çalar saat" hem " uyanış/uyanma" anla­
m ı na gelir -ç. n .

2 4 - Jacqucs Lccnlıard t' ı n 13cnjami ıı'dc rüya ile uyanış bağlantısına i l işkin oldukça
ilginç yorumları var ama bence gerçcküsiücülük üstüne denemede çalar saat figü­
rundc " bir tür akılcı düşünce kavrayışının bir imgesi" ni (Lcenhardt 1 986, s. Hı5)
görmekle yanı lgıya düşüyor. Bcnjamin'in aklına gerçeküstücülüğü bir "akı lcı"
düşünce biçimi olarak görmek gelmez - b u kavram tıpkı zıttı olan ''akıldış ı l ı k"
ka v ramı gibi maka lesinde yer almaz . Gerçeküstücülerin ve Benjanıin'in hu clcnc­
mecleki yöntemini n i teleyen şey. onun tanı da "akılcı lık" ile "akıldışı l ı k " arasıııda
"klasik" \"C sabitleşmiş hir clikotomiyc inclirgencmcz olmasıdır.
44 -;abalı yıldm

yalar krallığında sebat ederken burada sözkonusu ol an uyanışın


(Erwaclırn ) takımyıldızını bulmakt ır. Aragon'da empresyonist
bir unsur -"mitoloji "- sürekli yer alırken -kitabın çok sayıda­
ki biçimsiz (gestalılosrn ) fılozonuklarının sorumlusu da işte bu
empresyonizmdir-, burada "mitoloji "nin tarihsel alan içinde yok
olması söz konusudur. Tabii ki bu durum ancak henüz geçmişin
bi lincine varmamış bir bilginin u yanmasıyla (Enveclwng) gerçek­
l eşebilir.'· (Bcnjamin 1 980, s . 5 7 1 , 572)
Bu metnin, l 9 29'daki makaleyle hemen aynı dönemde kaleme
alı ndığı varsayıl ırsa , gerçeküstücülüğün özü anlam ında sii ıt'l?li
ııy a nış imgesi il e nasıl bağdaştırılabilir? Bu ancak süz konusu sı­
nırları belirleme işleminin, 1 9 2 7 -28 yılları arasında ge liştiği ha­
liyle gerçeküstücülüğü degil de, özel olarak A ragon'u -ve belki
hareketin '·kahramanlık aşaması"nı- hedef aldığı düşünülürse
mümkündü r -ki bana en inanılır görünen varsayım hudur. Çün­
kü Benjamin'in Breton ve arkadaşlarına Litcrnrischc Wel /'teki de­
nemesinde yön e l ı t iği -çok sayıda- e leştirinin içerisinde ne " mito­
loj i " , ne '·empresyonizm " , ne ele "biçimsiz filozofluklar" vardır.
Ö te yandan Pasajlar K i tabı'nın konumu da rüya ile uyanış
arasında donup kalmış bir karşıtlığa indirgenemez: Benjamin'in
özlemi -tıpk ı Baudclaire'in ve Andre Breton'unki gibi- eylemin
nihayet rüyanın kız kardeşi olacağı yeni bir dünyanın yaratılması
değil midir?
Devrimci Kötümserlik
Pierre N aville ve Gerçeküstücülük
Gerçeküstücül ü k ile Marksizm arasındaki karşılaşma çoğunlukla
öyle gösterilmesinin aksine bir siyasi parti ile bir "sanatsal öncü"
arasındaki çatışmalı ilişkiden epeyce farkl ı dır. Bu ya kınlaşmada
hedef Baudelaire'in o çok değerli dileğini gerçekleşti rebil ecek
güç te bir devrimci kültürün oluşturu l masıydı: Bu dilek rüya ile
eylem i , şiir ile yıkıcı lığı birleştirmekti .
Komünizm l e gerçeküstücü lüğü eklemleme girişimiyle Pierre
N avi l l e Fransa'nın eleştirel kültür tarihinde önemli bir yer tutar.
Biz burada 1 926- 1 928 yıllarına odaklanarak söz konusu deneyi­
min ne o lduğunu aktarmaya çalışacağız.
1 903 yılında lsviçreli bir Protestan bankacı ail e içinde dün­
yaya gelen N avil l e yazınsal çal ışmalarına 1 8 yaşında, dostu Gc­
rard Roscn t hal'le birlikte ilk şiirl erini yayımlayacağı Katı Yum u rta
[ LCEııj dıır] dergisini çıkararak başladı.
1 9 23- 1 924 kışında N aville, Breton'la ve Litıeralurc dergisinden
dostlarıyla tanışır ve iki grup kısa süre sonra i l k gerçeküstücü
grup haline gelecek olan oluşu mu var etmek üzere birleşirler.
Gerçelı iistii c illiiğii n B i rinci Man ifesıo·sunda ( 1 924) Breton ondan,
"MU T LAK GE RÇEKÜSTÜCÜ LÜK'e inand ıklarını açıklamış
olan" on dokuz kurucu üyeden biri olarak söz eder. G rubun tüm
ortak bıldiri ve bildirgelerinde takip eden dürt yıl boyunca onun
adı geçer.
48 s.hah yılılızı

Yeni grup Gerçelıüstücü Devrim 1 Lcı Rcvolu L ioıı sıı rrı;alisıd der­
gisini yayımlamaya karar verdiğinde Pierre Navillc ve Benjamin
l'eret redaktör olarak seçilir. Bu seçimin nedeni Andrc Breton'a
göre bu ikilinin o dönemde "yeni düşünceyle/ru hla en eksiksiz
biçimde silahlanmış ve her tür uzlaşıma en çok başkaldıranlar"
olarak göni lcbi lir ol masıdır (Brcton 1 96Q . s. 1 1 0) . iki yazar ara­
sındaki iliş ki mü kemmeldir: 1 925 yılın ı n bir makalesinde N aville
l'erct'yi "bütün vatan lar 1 . . . 1 aynı şerefsizliktir " diye düşü nen ve
şiirleri " kristalin saflığıyla" ışıldayıp "sihirli bir fırtınayı " haber
veren "yangın ç ıngırakları " gibi çalan bir insan o larak tanıtır ( N a­
villc 1 977, s. 1 7 l - L 79 ) .
Naville a y n ı zamanda Anclrc Breton'a d a ç o k büyük b i r hayran­
l ı k beslemektedi r: Sevgilisi Den ise'e -Breton'un ilk karısı Simonc
Khan'ın kuzini- yazdığı bir mektupta ( Kasım l 924) Gerçelıiisrü­
cii .'-.1an if e s l o nuıı yazarına karşı eıı telcku::ı el borcunu iti raf eder:
'

"Breton bugü nlerde hayli karamsar. Sessizl iginc sonsuz saygı du­
yuyorum. i ç imde ona karşı benzersiz bir dostluk hissi var. Ona
karşı yalnızca emelektüel konuda değil içsel uyanışım konusun­
da <la çok borçluyu m . " ( Naville 1 977, s.276)
l Q 24 Eylülünde, Breton, sonuç bö lümü Doğu'ya taşkın bir say­
gı içeren, "öfke ve inci l erden" ve de gelecek devrimlerin ruhundan
yapılmış olan "Cüzi gerçeklik ü zerine söyleme giriş"i yayımladı .
Dostu gibi Navillc ele o dönem doğu kül türüne burj uva ve ko­
kuşmuş "batı medeniyetinin" olası bir alternatifi olarak hayranlık
besliyordu . işte bu duygunun esiniyle Hinduizmin hüvük tari h ­
çilerinden biri olan Rene Guenon'a* o n u gerçeküstücü dergiye
kaı ı lmaya davet etmek üzere çağrıda bulunacakt ı . Vedanıa'lar üs­
tüne bir çal ışmasını henüz yayımlamış olan Gucnon gerçeküstü­
cülerin "ruhu keneli ışığıyla aydınlatan" rüyaya karşı ilgisini pay­
laşıyordu ama son derece gelenekçi ve modern karşıtı olan kendi
görüş açısından dolayı hareketin hedeflerini anlayamaz ya da ka­
bul edemezdi (Breton 1 970, s. 28-29 ; Naville l 977, s. 285- 290) .
Naville Gerçeküstücü Dcvrim'de birçok otomatik metin ve Sol
Elin Kraliçeleri adlı bir şiir kitabı yayımladı. Arthaud, Leiris ve
M asson'la yakı n l ı k içinde, l 925 N isanında üç dostuyla birlikte be­
lirli bir mutlak başkaldırı ruhunu mükemmel biçimde ifade eden
miducl lü\V)' 49

bir orLak bildi rge yazdı : ''Aşağıda imzası olan Gcrı;clnisLiıciı Devrim
üyeleri 3 N isan l 925 tarihinde bir araya gelerek şu hususlarda an­
laşm ışlardır: L. Her tür gerçeküstücü ve devrimci kaygıdan önce,
zihinlerindeki hakim duygu şiddetli bir öfke halidir [ . . ] . 4. Tin .

özü bakım ından indirgenemez bir i lke olup ne yaşamda ne de ah­


rette kendisine sınır koyabi lir. " ( Navillc L 977, s. 3 L O)
Çok kısa süre sonra N avi l lc bu ön-gerçeklerden (postıı lat,
ç . n . ) uzaklaşacaktır. Söz konusu dönüşüm daha 1 9 2 5 yılında
askerl ik görevini yaparken gerçekleşir. Kom ünizmi keşfedi nce
bütünüyle olumsuz "öfke"yi ve "Tin in'· idealistçe yüce lti lmesi ni
olumlu bir devrimci angaj manla ikame eder. 1926 başında Ko­
münist Öğrenciler'e katılmaya karar verir ve hızla dergileri Öncii
Ôğn:ııci'n i n [ tEt udiant d'avaııt gardc l redaktörü olur.
işte hu dönem içerisinde yani 1 925-26 kışında gerçeküstücü
tutkuları marksizmin devrimci talep leriyle birleştirme hedefi
taşıyan "Devrim ve entelektüel ler" broşürünü kaleme alır. Gerçe­
küstücülüğün en büyük değeri , onun gözünde, zorunlu olarak
burjuvaziyle çatışmaya ve devrimci hareke tle birliğe götü ren
"chlileştiri lcmez özgürlük duygusundan ilham alm ış'' isyankar
ru huydu . Bununla birli kte gerçeküstücü dostlarını son derece
ncga tff, '·metafizik" ve anarşist yapıdaki bakış açısını terk ede­
rek komü nizmin diyalekti k yön temini beni msemeye ve böyle­
likle tek devrimci yolun "disiplinli eylemini" kabul etmeye ça­
ğı rıyordu: Bu yol marksizmdi. Artık tereddüt etmemek ve tara­
lını seçmek gerektiği konusunda ısrar ediyordu: ya anarşizm ya
komünizm, tinin devrimi ya da olgular dünyasının değişimiyle
devrim . G en,; c k üstücül üğü ''en y ı kıcı tine ai t olup, m evcut halin
vok edilmesine belirli bir inancı gerektiren bir davra nış'' olarak
övmekle birl ikre Navi l l e " Doğu'' ile "Batı" anısındaki zıtlık üzc­
rıııe yanılsamaları , rüyaya aşırı değer verilmesin i ve modern ma­
kineleşmeye karşı düşmanlığı eleştirmektedir. Son tah lilde gerçe­
küstücülüğün, "belirgin biçimde roman tik" karakterine rağmen
başkaldı rıdan devrime giden adım ı a tmaya mu ktedir olmasını
ummaktaydı ( N aville 1 928, 1 9 7 5 , s.92)25.

l5- Nav i l l e modern teknoloj iy i tarafsız b i r araç olarak <ı lgı lar g i b i görünüyor;
ha ı ı l ı güç lerin el inde bir makineli tüfe k bir hakimiyet aletidir ama Ç i n l i d.:vrim-
50 s�hah yıldızı

G erçeküstücü Büro* tarafından yayımlanan bu broşür gerçe­


küstücüler tarafından iyi karşılandı; Sevgilisi Denise'e 1 926 son­
baharında yazdığı bir mektupta Naville bu metinde i fade edi len
fikirler hakkında "genel bir güvenoyu " al mış olmakıan mem­
nu niyetini dile getirmekteydi Anclre Breton, 1 9 26 Eylülünde,
komünist programa "coşkulu" bir destek vermeyi kabul eden
ama Fransız Komünist Parıisi'nin kül türel pol i tikasını eleşti­
ren ve L'.Hıınıaııite'nin edebiyat sorumlusu Henri Barbusse'le her
tür ortak çal ışmayı reddeden " Meşru l'vtüdafaa" ( Gerçcllaswcii
Dcvrinı' i n 7. sayısında yayımlanmışt ır) makalesiyle broşüre yan ı t
vereli. Tüm gerçeküstücüler burjuvazinin iktidarını proletaryaya
aktaracak bir sosyal devrim istiyor, diye güvence veriyor, ama "bu
arada" içsel yaşam konusundaki deneyimlerini hiçbir dış dene­
tim o lmaksızın sürdürmeyi arzuluyorlar, diyordu Breton.
Ö zel olarak Naville'e yanı t vererek Breton "makineleşme" üze­
rine yan ı lsamaları reddetmekte ve buna karşılık "gerçeküstücü­
lerin Doğu'ya dair "gizli umu tların ı " doğrulamaktaydı. Bi lhassa
"içsel gerçekliği", "olgular dünyasından" ayırmayı reddediyor ve
aralarındaki suni karşıtlığı tüm imkanları kullanarak aşma ko­
mısunclaki gerçeküstücü arzuyu itiraf ediyordu . Bu imkanların
en il k e l olanı ndan başlanacakt ı : olcığaıı üstü'yc çağrıdan . $iirin ve

hayalgücüııün yardımıyla gen,:eküsıücü lük, e y l em ve söz, rüya ve


gen;ek arasmclaki geleneksel karşı ti ığı ortadan kaldırmak ister. Ta­
rihsel maddeci liği dah ice bir kuram olarak selamlamakla birlikte
Breton bir yandan da bu kuramın, maddeciliğin ''şiddetli ve kesi n
reddinden başka bir şeyden doğmamış olduğu" konusunda ısrar
e tmekteydi. Bununla beraber, demekteydi keskin bir ifadeyle ya­
zar, Marx tarafından reddedi len eski kaba maddeci fikirler ''Fran­
sız Komünist Parıisi'nin kimi l id e rle ri n in zihninde si n sice işlerini
sürdürür gibi görünüyorlar" (Breloıı 1 926; 1 948, s. 56- 7 l ) 2n .

r ı lcrin elinde bir kurtuluş aracı haline gelir. Bu pusıulanııı problematik doğasına
açıklık kazandırmak için "makineli tüfek" sözcüğünü kimyasal gaz ya da atomik
silahla dcğb ı i rmek yeterli.

26- Her iki belgenin A mi re Gaillard tarafından yapı lmış açıklamalı bir özeli Lrs
Ccılıicrs ıltı Sıttl'cle (Sayı 85, Kasım 1 926, s. 372-375) yay ı m hınclı: Brcton'un 11-
kirlcri nl· yakın lık gösterirken Navillc'i düşünce ile eyle m i birbirinden ayı rmaya
kalkıştığı için cleştiri)'Ur ve SSCB'clc bır bürokra ı i klc�mc sürecinin basladığını
duyuruyordu.
nıid1:1cl lowy 51

B u tartışma Naville'le Breton arasındaki anlaşmazlıkların -her


ne kadar ilki diğerınin aksine anarşistlerle tekrar uzlaşmanın
"bir noktaya kadar" mümkün olduğu düşüncesindeyse bile- si­
yasi olmaktan çok felsefi olduğunu gösteriyor: Gcrçchistlicli
Manifcsto'nun yazarı kendisini Marksist o larak algıl amaktaydı
ama onun için Marksizm , ideal izm ile maddeci l i k . iç ile dış ara­
sındaki eski karşıtlıkları diyalektik olarak aşmak -Hegel'ci A.uf11C­
bımg anlamında- demekti.
Esasında gerçeküstücüler üç farklı eği lime bölünmüşlerdi :
Naville gibi, olgularda devrim konusunda ısrar edenl er, Arthaud
gibi , yalnız tinsel bir devri me inananlar ve Breton ile grubun ço­
ğunl uğu gibi , şiirin ve devrimin kardeş o lduğu ön-gerçeğinden
kal karak , birliği, h er i kisindeki ortak özü arayanlar.
G erçeküstücü grubun 1 926 Kasımındaki bir toplantısı sıra­
sında gerçeküstücü lük ve komünizm arasındaki i lişkiler yen iden
tart ışıldı . Navi l l e'e göre Gcrçclılistiicii Devrim'le ve Clarte'ylc" -
F K P'ye bağlı olup Pierre Naville, Marcel Fou rricr, Victor Crastre
ve J ea n Bernier tarafından yönetilen bir kül türel dergi- işbirliği
yapmak arasında çelişki yoktur. Saf gerçeküstücü faaliyete "en
.
büyü k önemi' atfetmekle kalmaz, bu eylemin hi çbir biçimde
Ü çüncü Enternasyonal'in taktiğine bağı m l ı olmaması gerektiğini
ele ekler N avillc. Brcton ona, aralarındaki anlaşm ada ısrar ederek
cevap verir: " N aville'in broşürü fevkalade etkili oldu . lnsa-ıı ları
uyuşuklukları ndan çıkarmaya en fazla katkı sağlamış olan şey­
lerden biri budur" . Felsefi anlaşmazl ı klarını ortaya dökmez ve
denemenin " tarafsız tarihi sunumunun" " kendisinden beklenen
çok net sonucu içermiyor olmasına" üzülmekle sınırlar kendisi­
ni. Muh te melen, N aville'in salık vermekte tereddüt e ttiği, grubun
Parti'ye katılması olgusuna bir gönderme yapılmaktadır. Ne olur­
sa olsun tartışma "Naville hakkında oltı mlayıcı bir oylama., ile
sonuçlanır ( Bo nner 1 992, s . 5 2-5 5 ) .
G rubun birçok üyesinin -özellikle d e b u toplantı esnasında
Naville'in sertçe tartıştığı P hil ippe Soupaul t'nun- " tinsel" ve
apolitik duruşuyla karşı karşıya kalan Breton, N aville'in getir­
miş olduğu kararlı devrimci ve Marksist perspektife kuşkusuz
sevin mekteydi. Bu karşı duruşa, bu kökten materyalist antiteze,
52 ,ah.ıh �·ıldızı

geleneksel fel sefi çelişkilerin ötesinde, keneli diyalektik sen tezi­


n i , Marksizme dair keneli gerçeküstücü versiyon unu oluşturmak
için ilı tiyacı vardı.
l 927 yılının başında, Navillc'in çağrısıyla etkilenmiş Breton
ve gerçeküstücü gru bun i l eri gel en üyelerinden bi rçoğu onun izi­
n i sürüp Komünis t Parti'ye - "eleştiri lıakkı"nı kendi lerine tan ı ­
mayı ihmal etmeyerek . . . - katılmaya karar veri r ler. N isan ayında
bu yeni adı m , Pierre Navillc'e çok dostane bir açık mektup içeren
"Büyük gün " duyurusuyla halka açı ki andı: "Devrim ve Entclclmı­
ı:llcr broşürünüzcle , burada ıart ıstığımız soruyu i l k soran kişi ol­
dunuz". Anclrc Brcton. Bcnjamin l'ere t . Louis Aragon. Paul Elu­
arcl ve l' icrrc Unik tarafıncbıı i m zal anan meklllp N avi llc'in " karar
alma gücü " n ü , "enı clektücl cesarl'li"ni ve "açık görüşlül ügü'' nü
övmekte ve tem el uz laşı noktaları üzeri nde durmaktaydı: ''Bizler
uzun süredir ayn ı şeylere deri nden bağlıyız . " N e var ki bilmedik­
l eri şey -her zaman diğerlerinden bir adım önde olan !- dostları­
nın hu arada komünist h areketin iç çatışmasında, Lev Troçki'nin
yönett iği U luslararası Sol M ulıal efet'i destekleyerek tav ı r almış
ol duğuydu . 2 7
Gcrcchistiicii Dcvriııı'in , ardından da -Troçkist muhalefete gi t­
gide daha yakııı du ran- Clarrc'nin eski redaktörü olarak Navi l l e ,
1 9 27 Haziranında " Daha iyi v e Daha a z i y i " gibi garip bir adla
G c n:clı lisificii Dcv rinı'in 9 - 1 0 numaral ı sayı ları nda ç ı kan bir dene­
me kaleme alarak, ortak düşünüş tarzlarııı ı dile getirmek ic,:in yeni
bi r gi rişimde bulundu. "Devrim ve En telektüeller'' kadar önemli
-hatta bazı açılardan daha ela önemli -olan hu meti n . Komün ist
Parti iı,· iııde "M arksizmle bağdaşmaz" görü len k i m i eyl e m lerini
terk etmelerini isteyenl ere karşı gerçeküstücülüğün savu nması­
nı üstlenmektedir şimdi. Resmi (Stalinist) komünist yönetimin
iyimserliğini üstü kapalı bir biçimde eleştirerek N aville, yeni si­
yasi duruşuyla hiç de bağlantısız olmayan yeni bir kavram öner­
mektedi r: Devrimci hötii mscrli lı.
N avil l e için kötümserli k gerçeküstücülüğün, güncel gerçekli-

27- Bu ıarı ışmalarııı çok ardııılaııcı lıir tanıtımı i<;in \1 a u ricc Naclcau 'nun His­
toirc dıı Sıınrnlisıııe I Cc rçdıı"ıstuciilüğiiıı ·/iı ı ilı i ] (ci l ı 1 , s. 1 33 - 1 87) adlı k i ıab ına
bakın ı z .
ıııkh.ıd li)\\0\· 53

ğinde ve daha çok da gelecekteki gelişmelerinde, en büyük ade­


mi idi . Onun gözünde, Hcgel felsefesinin ve Marks'ın devrimci
metodunun temelini o luşturan köt ümserl ik "bir uzlaşma çağının
değersiz lik lerinden ve düş kırıklıklarından kaçmak" için tek fır­
saı t ır. Naville'in -"aşın daralmış beyin" gibi pek sevgi dolu bir
nitelendirmeyle ödü l lendi rdiği- bir 1-lcrben Spenccr'in, ya da
"pis şakaları " yalnızca eleştirel akı ldan yoksun olduğunu kanı t ­
layan b i r Anatole France'ın " kaba iyimserl iği"nc karşı tutumu
sadece küçü msemedir. Bununla birlikte " kadın düşmanı Alman''
Schopenhauer'in şüpheci, seyre dayalı ve gelgeç kötümserliğini de
paylaşmaz. Kendisinin kötümserliği alıtif, devı·imci, carılı -"tüm
rüzgarlara ve fırtınalara" yüzünü dönmüş bir yel ken misal i - ve
öncelikle de cirgütlüdür: "Kötümserliğin örgütlenmesi bilinçli bir
insan ı n itaat edebi leceği en tuhaf "sloganlardan" biridir. Ne var
ki bizim onun peşinden giıtiğini görmek istediğimiz slogan da
budur. " Kötümserl iğin örgü tlenmesi Naville'e göre yıkı lmamızı
önlcvecek tek yöntemdir ( 1 975, s. 1 1 O- l 20).
Navil lc'iıı gerçeküstücülükle komünizmin ortak hattını il keler
veya hedeficr ölçeğinden ziyade daha "organik", daha temel, daha
derin bir düzeyden tanımlamış olduğunu gözlemlemek ilginçtir:
Bu, belirli b ir kötümser "bak ış tarzı"dır. Andrc Th irion'un tanık­
lığına göre onu , Troçki'ye -alçak ve yeteneği kıl bir takım kişiler
tarafından haksız bir kadere mahkum edilmiş istisnai bir şahı s
olarak gördüğü bu insana- çeken Breton\ın kötümserliğidir. Yıl­
lar sonra Mülalwlla ı"ında Greton -Camus'yc karşı bir polemik
sırasında- "gerçeküstücü kötümserliğe'' karşı daha temki n l i bir
tav ır takınaca ktır: onun gözünde hu kötümserlik sadece dünya­
nın şimdiki durumuna i l işkindir, bir " öncelcyici iyimserlik"le ele
alınması gereken gelecekteki hal ine değil (Thirion 1 972, s. 131-
1 3 2; Breıon 1 969, s. 25 1 ) .
Navil le'e göre gerçeküstücülüğün ve M arksizmin ortak pay­
dası olan bu devrimci kötümserl ik türünün Stalinci yöıwtimin
frenlenmemiş ga lihiyetçiliğiylc pek bağdaşmadığın ı vurgulamaya
gerek yok. Ama şimdil i k Pierre Navillc hala FKP'nin disiplinli
bir üyesi konumundaydı ve bu durum da onun Claı'LC'nin redak­
törü o larak Ekim Devıimi'nin onuncu yı ldönümü kutlamalarına
54 !-.ıhah vıldızı

katılması i<;in davet e di l m e sin i sağl ı yo rdu . SSCB'ye bu yo l c u l uk

için " tamamen gözler imi açtı" diye yazaca kt ı daha sonra (Naville
1 9 77, s. 343)
Zaman zaman C la rte'de yazan Vic tor Scrge '' say esi nde Pi­
erre N avi llc ve dostu Gcrard Rosen t hal, Lev Trnçki'ye w Sol
M u ha l efe t'in diğer liderlerine takdim edilecektir. Serge, " ge rç e ­
küstücülükten gelmiş olan bu h a yre t edilecek kadar dürüst ki­
şilikli ve çelik gibi sağl am ve berrak fikirl i iki genç Fransız"dan
çok o lumlu bir şekilde etkilenmişti (Serge 1 978, s . 2 5 l) . Had saf­
hada hayran o l du ğu Tro çk i'yl e sohbeti esnasında N avil le ö zel l i kl e
Uluslararası Sol M u hal e fet' in p e rspe ktifl e ri nde n söz e tti; ge rçe ­
küstücü lüğün anlamına dair soruları. Kızıl Ordu'nun kurucusu­
na harcker içindeki ince görüş farklılı klarını açı klamaktan aciz,
us ta c a savuşlllrdu (Navi l le 1 979, s. 90) .
Paris'e dön üşünde N avi l le Sol M u h al e fc t' e de s t e ği ni açıkça ilan
c r ti - ki bu da onu n . be kle n di ği gi bi , k ı sa bir sürenin ardından
1 9 28 Şubatında FKP'clen ihraç edilmesini get i reli . Birkaç ay geç­
m cck n bu iki deneme Devrim ve E11 td el: tücllcr baş lığı a l ı mda ya­
y ı m la nd ı .

Kitabın ya y ı m la n ma sı Fransa s ın ı rl ar ı n ın ötesinde hemen yan­


kı buldu: Wal ler Benjamin'in dikka t i n i çekti ve o nu n l 929'daki
parlak denemesi Gcrçch üslii c ii l iilı: Avrupa Ayd 1 11 1 11 Son Fotoğnıfı'na
geniş çapla es i n k ay nağı oldu. 1 926-27 yıll arındaki Paris ziyaret­
lerinden be ri ge rç e kü s tü c ül eri n '' dü nyevi işrak"ı ile büyülenmiş
o l an Bcnjamin , tıpkı Naville gibi, o nları n yakında komünist ha­
reke te katılacaklarını ü m i t etm e k t eydi .
l3enjamin, " mü chiş denem c"sini se l amlad ığı Naville gib i , bur­
juvazi nin her tür tinse l ö zgü r l ü k özlem i n e ka rş ı d üş m a n l ı ğı ­
nın gerçeküstücüleri sola i l l iğine inanıyordu. Bununla birlikte,
Naville'dcn farklı olarak, Waltcr Benja m i ıı gerçeküstücülüğün
l i bcrter b il e ş e ni ne büyük bir yakınl ı k du y ma ktay d ı .
Naville'in -o dönem Almanya sın ırları n ın dışında az lanınan
bir edebi eleşlirmen olan- Waher Benjamin'in de ne m es i n de n ha­
berdar olduğunu gös c e rcn hiçbir şey yok. SSCB'dcn dönüşünde,
gerçeküstü cülerden yavas yavaş uzaklaşarak, kendini tamamen
Sol M uhalcfcl'in Fransa'daki -öze l l ikl e , yak ı ıı da ( Mart l 92H'de)
ınidı;ıcl lı hv�· 55

La Lııllc dcs Classes (Sınıf Mücadelesi , ç . n . ) adı nı alacak olan


Clartl' dergisi aracı lığıyla- örgütlenmesine verdi. G rubun l 928
Ocak ayındaki cinsellik konulu münazaralarına (Seks Sohbetleri ,
Sürrealist Görüşmeler, Versus Kitap, 2007) yine de kauldı ama
1 928 Temmuzunda Breton'la nahoş bir söz alışverişi i lişkil eri
soğu tacaktı . Tartışmanın konusu Victor Serge'in Brest-Litovsk*
anlaşmaları üzerine, N avill e tarafından Cları e'de yayımlanan bir
makalesiydi . Her i ki tarafın karşı lıklı birkaç kavgacı sözünün
ardından Naville kalktı ve gitt i . Bir daha hiç geri dönmeyecekti
( N aville 1 9 7 7 , s. 344-345) 28.
Diğer taraftan her şey Breton"tın Naville'le aralarında bir kopuş
olmasını arzulamadığını gösteriyor. Bunun kanıtı ise, birkaç ay
sonra Aragon, Peret, Queneau ve Unik'le beraber N aville'e onu
ısrarla gerçeküstücü grubun Troçki üstüne 1 929 M artında düzen­
lenecek bir münazarasına davet eden dostane bir mektup yazacak
olmasıydı. Biliyoruz ki, diye gözlemlerini aktarıyorlardı, esas ça­
l ışmanız bi r başka alanı kapsıyor, ama böyl e bir toplamıda sizin
yokluğunuz "üzücu bir dayanışma eksik l iği" olacakt ır. Eminiz
ki, diye devam ediyorlardı , Troçki'nin kaderi sizi i lgilendirmiyor
olamaz ve kaniiyiz ki Devrim ve Eıı tclcktüı: l l c r ' i n yazarı böylesi bir
münazarada hazır bulunmalıdır ( Naville 1 9 77, s. 346 ) .
Naville gelmeyi redderti. işin aslı , kendisini artık gerçeküstücü
grubun üyesi o larak görmemesiydi. Çok sonra o tobiyografik bir
metinde ''Gerçeküstücülüğü , herhangi bir ku�ur aramadan, ken­
di dilinde konuşmaya bırakma kararı ndaydı m, ve (davete) cevap
vermedim" diye yazacaktı. ( N aville 1 9 7 7 , s.346)
Bu terk edişin nedenleri neydi? Esasında N aville gerçeküstücü­
lüğün tini dcvrim cileşt irme hedefi ile somut top l u msal devrimin
talepleri arasında çok fazla gerilim olduğu sonu cuna varmıştı .
Buradan kalkarak, Breton'un i ki şıkkı bağdaştırma girişimlerine
inanmadığı için, ikincisine ayrıca lık tanımaya karar verm işti. Bu
temel ayrılıga N aville'in gerçeküstücülerin aksine bir romantik

28- N av i l l c'c göre -ki bu çatışma konusundaki tek kaymık kendisidir- Breton.
Brcst-Li tovsk'tı evrensel bir barış ve t a m silahsızlanma arzus u n u n bir ı l adl 'sı o l a­
r a k görmekteydi, oysa ki Sergc'in -Navillc'in sav ununıluğunu yapt ığı- m a ka lesi
bunu Bolşevikler tarafından zaman kazanmak için bir ta k t i k girişi m i olarak yo­
r u ml uvordu.
56 sol"'" ı•ıldızı

olmadığı n ı da eklemek gerekir; modern teknolojiye güveniyor ve


daha önce gördüğümüz gibi her tür "makinalaşma" e leştirisinin
yanısıra " Dogu " ya ilişkin rüya ve kurguları re<ldediyor<lu. Ayrıca
Breı on'un on sekizinci yüzyıl maddeciliğine karşı düşmanlığını
da -bırkaç yıl sonra Holbach Baronu'nun an ısına bir kitap yaza­
cak t ı- . Hegrl diyalektiğine hayranl ığını <la paylaşmamaktaydı .
Birkaç a y sonra Gcrçcküslücii Dcv ri m in son sayısında (Aralık
'

1 929) Aııdrc Breton'tm , aralarında N avil le'in <le bulunduğu , bazı


gerçeküstücülerle çok şiddetli bir hesaplaşmasın ı içeren Gcrçc­
kiistiicfıliiğüıı ikinci !vlanifcsto'su çıktı. Gerçeküstücü derginin i l k
redaktörü o l a n kişiye yöneltil miş hakaretlerın ç o k aşırı v e haksız
olduğumı söy-kmck az bile. E n az sald ı rgan pasaj lardan birin­
de Breton Navil le'i " hasta suratlı boa y ı lanı"yla karşılaştı rıyor ve

"Troçki'nin ve hatta Suvarin'in gücünü chlil eştirenlerin sonunda


bu çok değerli sürüngeni yola getiremeyecckleri " ne ilişkin iyi ni­
yet l i umudunu bildiriyordu ! ( Breıon 1 994, s. 1 05- 1 06)
Birkaç ay önce bizzat kendisinin grubun bir iç tartışmasına o
kadar dostça davet ettiği Devrim ve Entclcktiidla'in yazarına kar­
şı bu kaba saldırı ne içindi? Naville'in kendisinin çok yı llar sonra
öne sürdüğü açıklama temelde pol itikti: l3reton'un o dönemde
Sıalin ile Troçki29 arasında seçim yapmayı reddetmesiydi onu Sol
M uhal cfet'in aktif bir partizanı olan kendisine karşı ateş açmaya
götüren . Breton tarafsız konumunu, bizzat Troçki'nin 25 Eylü l
J 9 29 tari hli b i r mektubunda 3 . Enternasyonal'in sola doğru geliş­
t iğini kabul etmiş ol masıyla doğrulamaktaydı . M a<lem ki Troçki
Rakovski'nin ve diger sol muhali flerin partiye yeniden kat ıl ma
takbini destek liyordu. gerçeküstücüler neden ondan bi l e daha
uzlaşmaz o lacaklardı? Argüman yanl ış değil ama Troçki'nin bu
talebin sonuçlan hakkında fazla iyimser olmadığını ve bu arada
muhaliflerin hala sürgünde ya da toplama kamplarında bul u n­
dukları gerçeğinin de altını çizdiğini eklemek gerek . . . (Troçki
1 97 5 , s. 325-33 1 ) .

l9- ikinci f\lan i/.:.,lo'cla, gcn;cküstücülüğüıı "aynı ıakıik kavra y ışa sa h i p clcgilsclcr
hik. iki ıarahn da kendilerini tam devrimd olarak orıaya koymaktan ge r i durma­
ı . . . ] iki çok g"ncl akım"clan birinin ya da d ij1,c ri n i n y;ııııncla yer almak
d ı k la r ı
için hı:rhaııgi bir nedeni bulunmadığını i l e ri sürer. (Anclrc Brcroıı. M11ni/esıcs . . .
s. 1 06)
midıad li)\�' 57

Son tahlilde N avil l c tarafındmı öne sürülen h ipotez pek ikna


edici deği l ; diğer gerçeküstücüler de -Benjamin Peret gibi- troç­
kist a k ı m yan l ı s ı bir t av ı r alm ışlar a ma Amire Breton'un şimşek­
lerine maruz kalmam ışlardı. Üstelik, Ekim 1 925'de Troçki'nin
Lenin üstüne kitabının çok coşku dolu bir yorumunu yazdığın ­
dan beri, Breton Kızıl Ordu'nun kurucusu için derin bir hayranlık
duymaya devam etmişti ; kısa bir süre için F l< l"ye katı lahi lmişsl'
bile, diğer pek çok gerçeküstücü gibi, asla bir stalinist olmam ı ş t ı .
H akaretlerin yazan, l 952 yılı M ü lahaılm' ı nda. başka bir yorum
sunar: lkiııci Man ifcsto'nun ''dilindeki aşı rıl ı k lar"dan dolayı özür
dileyerek bunları o anda gerçeküstücülüğün kritik konumunun
ve özel yaşam ındaki sorunların -ilk eşi , Denisc Naville'in k uzi­
ni, Simone'la boşanmalarına gönderme olduğu açık- yaratt ığı
bir "sinir gergi nliğine" bağlar. Bu kişisel yön di kkate alınsa bi l e ,
Gcrçchlistücfı Oevriın'in eski reclaktörünc karşı saldı rının birincil
nedenini oluşturduğumı düşünmek zor (Breton l 969, s. 1 5 2 ) .
Breton'un öfüesine b i r üçüncü gerekçe eklemek gerektiğini
düşünüyoru m : çok öne m l i bir anda -Mart 1 929 tarihli mektupta
sözkonusu olan "dayanışma eksikliği" anında- N avillc'in açıkla­
ma yapmaksızın grubu terk ederek onu b ı ra k ı p gittiği duygusu .
N avilk'i n , kıtahı gerçeküstücülükle Marksizm arasında bir amaç
birliği n i hatta belki ele bir tür birleşmeyi veya simyasal bir ala­
ş ı m ı hedefliyorken gruptan ayr ı l ması , daha çok b i r srçi m yap­
ma lüzumunu i fade ediyordu: ya biri ya diğe ri . Ayrıca, gidişiy­
l e , N aville gerçeküstücülerle Troçki arasında köprü kurul masını
enge llemekteydi: i şte bu nedenle Breton i k i n ci Mwı ifcs to da onu
'

" Lcv Troçki'yi tek dostlarından tiksiııdirmek"le suçluyordu. Bu


suçlamayı yıl lar son ra Miilahatlar'da tekrar edecek, N av ill e in '

-+ . Enternasyonal'in Fransız seksiyonunun yöneticilerinden biri


olduğu yıl l arın tama mı nda l 930'dan l 939'a, gerçeküstücülerle
,

Troçki partizanları arasındaki tüm yakınlaşmaları olanaksız kıl­


mak için elinden geleni yaptığı n ı dile getirecekti. Aslında bu suç­
lama teme lsiz değil, ama bu dönemin sadC'ce ilk beş ya da ahı
n l ın a tekabül ediyor ( Breton 1 969, s. 1 3 7 ) .
i lginç bir biçimde Naville lh iııci Man ifes t o' n u n saldırılarına
karşı Okyanus·u n öte yanından gerçe küstücülüğün b ir hayra-
58 salıalı yıklm

nının kişi liğinde bir müdafi buldu: Peru'lu büyük düşünür jose
Carlos Mariategui. Lalin Amerikalı devrimci N aville'le bağlan ı ı
içindeydi -ona Peru Gerçeğine Yedi Yarımı Dcııcmcsi ( 1 9 28) adlı
kitabının bir nüshasını göndermişti- ve dergisi A maııta'da gerçe­
küstücülüğe olumlu bakan birkaç makale yayımlamıştı 311• Wal ler
I3enj amin'inkilere çok benzer terim lerle -onu muhtemelen tanı­
mıyordu- söz konusu olanı n bir yazınsal olgu ra da sanatsal moda
değil "kapitalist medeniyeti blok halinde yeren ve suçlayan" "bir
tinsel i tiraz" okluğunda ısrar etmekteydi . Akl ı/ruhu ve eylemiyle
gerçeküstücülük romantik bi r eylemdi ama " kapi talist clüşünceyi
ve toplumu devrimci reddedişiyle, politik düzeyde, komünizm­
le tarihsel açıdan çakışıyordu " . M ariategui gerçeküstücü grupla
Clartc arasındaki yakınlaşmayı büyük bir ilgiyle izlemekteydi;
l 926'daki bir makalesinde ortak bir yayımda (/ç Savaş dergisi
projesinde) birleşmeyi başaramamış olmalarına havıOanırken bir
yandan da gerçeküst ücülerin komünist dergide yazmalarını v e
Breton ile Aragon'un " Marksist devrim kavrayışını benimsemele­
rini'' memnuniyetle gözleml iyordu. ( Marialegui l 973a)
Bi rkaı,; yıl sonra ''Gerçeküstücülüğün bilançosu" adlı bir ma­
kalede M ariategui gerçeküstücülüğün hem -Breton\m /hinci
Mwıifcsto'da gururla üstlendiği- roman tik kökenlerini, hem de
"M arksist program "a angaj manını övgüyle karşılamaktaydı. Ger­
çeküstücülere beslediği "yakınlık ve ümit"i ortaya koyuyor ama
bu arada I3reton\m Mcıııifcs!O'da şöhret sevdasına kapılmış bir
oportünist olarak gösterilen N aville'c karşı "aşırı kişisel saldır­
ganlık" olarak adlandırdığı tavrını eleştirmekten geri durm uyor­
du: "Bence Naville'in çok daha ciddi bir kişiliği var. Bu arada,
Breton'un, uzun bir çekişmeden sonra Tristan Tzara'nın yürekli
katılımında ve ciddi çalışmasındaki devamlılığı kabu llenirken
gösterdiği aynı asil tutumla, ileride -eğer Naville benim umdu­
ğum gibiyse- onun hakkındaki görüşünü düzel lmesi olasılığını
da göz ardı e tmiyoru m . " Tahmin yanlış değildi ama ancak sekiz
sene sonra gerçekleşti ( Mariaıcgu i l 973b, l 973c) .

30- Mariaıcgui "supcrrcalizm" dey i m i n i ku llanıı•or, t\avillc adı "1'vlavi l lc" şeklin­
ck ya::ılıvorclıı, ama gcrçcküsıücülük üzerine üç makalesi ele grup içindeki siyasi
nıüııazaralan di kkate clcgcr hir hi� imclc anladığını kanıt l ıyo r.
michael löwr 59

L 930 yılında Naville Komünist Lig'in -Sol Mu halefet'in Fran­


Ö
sa rgü tü- kurucularından ve hareketin uluslararası sekreterya­
sının üyelerinden biri oldu. 27 yaşında dünya troçkizminin en
önemli yöneticilerinden biriydi . 30'lu yıllarda N aville'le Troçki
arasındaki ilişkiler hep kolay geçmedi. Taktik konularda sıklıkla
çekişme halindeydiler ve Troçki 1 934 Ağustos'unda Fransız yol­
daşlarıyla bir münazara sırasında Naville'in düşüncesinin "soyut"
ve "diyalektik olmayan" niteliğinden yakındı (Troçki 197 1 ) .
Breton'un saldırılarından ve kendi iki yanlı politik konumun­
dan ötürü Naville'in gerçeküstücülere karşı tavrı son derece
olumsuzdu. Bu olumsuzluk Benjamin Peret'nin örgütüne girme­
sini yasaklamaya kadar gidecekti . . . Peret, 1 9 29- 1 9 3 1 yılları ara­
sında Brezilya'daki ikameti süresinde, bu ülkedeki ilk Troçkist
grup olan Liga Comunista'nın kurulmasına yardım etmişti . Bre­
zilya polisi tarafından sınır dışı edilince J 93 2'de Fransa'ya geri
dönmüş ve kardeş Fransız örgütüne katılma talebinde bulun­
muştu . Oysa N aville ve Lig'in diğer yöneticileri ( Molinier, Tren t)
ondan, c iddi ciddi, gerçeküstücü eylemlerini terk etmesini ve ör­
gütün yayın organında gerçeküstücülüğü kınamasını istiyorlardı !
Tabii ki Peret bunu reddetti, birkaç ay sonra da Clarte'nin eski
redaktörlerinden biri olan Marcel Fourrier tarafından yönetilen
bir başka Troçkist gruba katıldı.31
Buzlar yalnızca gerçeküstücülerin resmi komünist idareyl e
aralarındaki bağı - 1 93 5'de Uluslararası Yazarlar Konferans'ı es­
nasında- kesin olarak kopardıkları ve özellikle de Breton ve dost­
larının Moskova duruşmalarının geçersizliğini duyu rdukları za­
man çözü ldü 32. Bu duyuru kapsamında -Eylül 1 936'da- Breton,
Naville tarafından yönetilen Fransız troçkist grup Enternasyo­
nalist işçi Partisi'nin (POI) bir milinginde " Moskova Duruşması
hakkında gerçek" üstüne ortak bir gerçeküstücü bildiri okudu.
Metin, Troçki'nin "her tür kuşkunun çok ö tesinde" olduğunu

3 1 - Perct'nin Brczilya'daki Liga Comunista'ya 1 9 Mart l 932 tari h l i mekıubuna


bakınız (Pereı 1 985, s. 37-39)

32- l ll34 yılında. ortak "Vizesiz planet" bildirilerinde Bre ton ve dost larının
froçki'ııin Fransız topraklarından çıkartılmasını -onun o güne dair k;ıvrayışla­
rını paylaşmaktan uzak oldukları belirterek de o lsa- protesto e ttikleri doğrudur.
(Schwarz 1 9 7 7 , s. 1 0 5- 1 06)
60 >.ıhah yıldızı

ve "ifade etmek durumunda bırakıldığı kusursuz olmayabilecek


fikirlerden soyutlandığında" gerçeküstücüler için "çok önemli
bir entelek tüel ve manevi rehber" olarak kaldığını açıklamakta­
dır. Birkaç ay sonra Amerikalı troçkist Herbert Solow'a yazdığı
bir mektupta Navillc dostça ama henüz sakınımlı bir tonda ona
gönderme yapar: "Gerçeküstücü yazar Andre Breton bizimle çok
dürüstçe ama politik olarak pek açık olmayan bir işbirliği yap­
maktadır. " (Schwarz 1 977, s. l 14; Troçki , N avillc, N aville [ D . ] ,
van Heijenoorı 1 989, s. 1 00)
ikisi arasında bir tür barışmaya en fazla katkı sağlayan adım
Navi l le tara fından Troçki'nin sekreteri Jan van Hcij cnoort'a, 1 2
Mayıs l938'de, Breton'un M eksika'ya ziyareti sırasında, gönde­
rilen bir mektup oldu. Naville mektuba yukarıda belirtilen ortak
bildiriyi, yayımlanmasını teklif ederek, ekledi. Breton hakkında
dile getirdiği düşüncesi nispeten olumluydu : ondan kesin poli­
tik bilgi ler edinmeyi bekleyemeyiz, diye yazmaktaydı, ama Troç­
ki aleyhindeki suçlamalar karşısında "mükemmel bir kararlılık"
gösterdi çünkü diğer birçoğunun aksine "o bir korkak değil'' di­
yordu. Troçki bu mektuptan haberdar o ldu ve çok olumlu etki­
lendi. Naville. Troçki'ye dair anılar kitabında ( l 962) M eksika' dan
dönüşünden sonra Brcton'un bir ziyaretini anımsar - l 929'dan
beri ilk kişisel temaslandır bu ziyaret. Ilı inci Manifeslo'daki ha­
karetlerden dolayı pişmanlığını dile getirdikten sonra Breton
kendisine Lev Davidovitch'lc yaptığı şu konuşmayı aktarmıştır:
" N aville bana sizin hakkınızda yazdı. - A h ! Pek hoş şeyler olma­
sa gerek . . . - A ksine, sizin cesur bir insan olduğunuzu yazıyor."
(Troçki 1 989; Naville 1 989; Naville 1 979)
O andan i tibaren Breton'la N aville arasındaki ilişkiler büyük
ölçüde iyileşti. Birkaç ay sonra, 1 1 Kasım l 938'de , Meksika' da En­
ternasyonalist işçi Partisi'nin bir toplantısında Breton Troçki'yle
karşılıklı konuşmalarının heyecan verici bir raporunu kaleme
a ldı; bu fırsatla ela entelektüel yaratım alanı için "anarşist bir bi­
reysel özgürlük rej imi" talep eden ortak "bağımsız bir devrimci
sanat için" bildirilerini sundu . G erçeküstücü şair ve sürgün Bol­
şevik, Marksistler ve anarşistler arasında işbirliğine -daha önce
gördüğümüz gibi Breton'un eski bir rüyasıydı bu-, ve devrimci
michacl liiwy 6 1

sanatçıların faşizme, stalinizme v e kapitalist sisteme karşı b i r or­


tak örgüt oluşturmalarına çağrıda bulunmaktaydı: Bağımsız Dev­
rimci Sanal için Uluslararası Federasyon ( F I A RI ) .
N aville'in Breton'un söylevine dair, van Heijenhoort'a bir mek­
tubunda yer alan yorumu dokunaklıdır ve bu kez çekincesizdir:
"Breton 1 1'indeki toplantımızda çok güzel bir konuşma yaptı.
350 katılımcı vardı. Metnini dergimizde yayımlayacağız. Çok
coşkulu konuştu ve dinleyenler de bu coşkuyu paylaştı. " (Troçki,
Naville l 989, s . 202) Takip eden aylar boyunca troçkistler ve ger­
çeküstücüler, CI� !Anahtar) adlı yayın organında Pierrc N avillc'in
en iyi dostlarından biri olan Maurice Nadeau'nun redaktör oldu­
ğu, FIA Rl'de birlikte çalıştılar.
Savaş bu sürükleyici ama geçici girişime son verecektir.
l 939'da orduya alınan, yenilgi sırasında tutsak edilen Naville,
1 940 Ağustos'unda bir Alman kampında Lev Troçki'nin öldürül­
düğünü öğrenecektir. Bu olay onu, 1 938 yılında kurucularından
biri olduğu Dördüncü Entemasyonal'in artık geleceğinin olma­
dığına ikna etmişe benzer. Takip eden on yıl boyunca politik
gelişimi onu yeniden Breton'dan uzaklaştıracaktır, ama tuhaf bir
biçimde, 1 929- 1 935 yıllarındaki görüş ayrılıklarının aksine bir
yönde. Breton komünist hareketin hakim (Stali nci) akımına git­
gide düşman olurken Naville (bu akıma) yakınlaşmaya çalışacak,
özellikle, savaştan sonra, Revue lnlernationale'e [ Uluslararası Der­
gi 1 katı lacak, ardından da l 955'de Yeni Sol'un, ve l 960'da Birle­
şik Sosyalist Parti'nin (PSU) kurulmasıyla bir alternatif sosyalist
yol bulacaktır.
Savaş sonrası yıllar içinde Naville, Andre Breton ve Bcnjamin
Peret ile t esadüfen karşılaşacaknr ama ilişkileri bölük pörçüktür.
Brelon'un kendisine Mülakatlar'da yönelttiği ( 1952) -ve gördü­
ğümüz gibi ancak kısmen doğrulanmış- eleştirileri işi daha da
zorlaştırmıştır. 1 975 yılında N aville Devrim ve Entelektüeller'i,
gerçeküstücü grubun 1 925- 1 928 arasındaki münazaralarına dair
kendi izlenimini sunan ilginç ve özlü bir önsözle, yeniden yayım­
ladı. Yardığı sonuç, Breton ve dostlarının Aragon ve diğerlerinin
Stalinci tahribinden, politik nedenlerden çok gerçeküstücü dev­
rime sadakatlerinden ötürü bağışık tutulmuş olduklarıydı.
62 sahalı yıldızı

l 977'de Navill e -l 928'den beri ilk kez- gerçeküstücülüğe


adanmış bir çalışma yayımlamıştır: Gerçehiistünün Zamanı. Geniş
ölçüde otobiyografik olan kitap, Katı Yumurta ile Gerçeküstücü
Devri m deki şiirleri ve makalelerinin yanısıra 20'li yılların diğer
'

malzemelerini içerir. Kitap , Devrim ve Entelehtüeller'in yeniden


basımındaki önsözü , otomatik edebiyat, cinsellik, gerçeküstücü
resim , Sade, Benjamin Peret, Paul Eluard ve Salvador Dali üs­
tüne denemeleri kapsar. Sonuç bölümünde N aville, gelecekte,
"gerçeküstüne tutkunun" şimdiden aşılmış olan "geleneksel ger­
çeküstücü müdahale formlarının" çok ötesinde yeni formlar ve
boyutlar edineceğine olan inancını ifade eder N aville'in ger­ D

çeküstücülüğe dair son sözü oldukça şaşırtıcı bir belgedir. Ölü­


münden (23 N isan) birkaç hafta önce, 6 N isan l 993'de, Franklin
Rosemont tarafından Chicago'lu gerçeküstücülerin Los Angeles
isyanına ilişkin -ırkçı bir yargı kararına karşı şehrin Siyah , Latin
ve yoksul hal kının şiddetli bir ayaklanması- çalışmasının kendi­
sine yollanmasına karşılık olarak, coşku dolu bir mektup yazar:
" M e tniniz le büyülendim" der. Bu "göz alıcı" belgenin etkili dilini
ve sarihliğini överek onu "günümüz dünyasının, l 924'de Paris'te
patlak vermiş olanından çok daha büyük bir gerçeküstücü infi­
lakı yaşayacak olduğunu göstermek için yeni ve oldukça önemli
bir tavır" olarak tanıtmakta tereddüt etmez. Garip bir şekilde,
Benjamin'in gerçeküstücülüğe dair yazısındaki bir imgeyi -hare­
ketin l 924'de " cehennemi: bir makinenin patlaması" gibi doğuşu
imgesini- kendisine mal eder. Bu mektubu sıcak bir mesajla bi­
tirir: "Amerikalı dostlarınıza, ve tabii yurt dışındaki dostlarınıza,
gerçeküstücü hareketinizin bizim çok uzun zaman önce girişmiş
olduğumuz şeyi yeniden canlandıracağını bütün içtenliğimle
ümit e ttiğimi söyleyebilirsiniz. " 14

33- Kitap ayrıca. Navilk'i n Breton'la biraz eski - 3 7 yıllık ' - bir hesabı da gördüğü
ve llıirıli Maııi/csto'nun haksız saldırıları n ı . yazarına karsı yine haklılığı dogrulan­
nıamış eleştirilerle yanıtladığı kısa bir bölümü de içermektedir. (Navi l le 1 97 7 . s.
396)
34- Bu mektup Chicago belgesinin Fransız baskısına giriş olarak, gerçeküstücüler
ve liberterlcr tarafından ortak olarak bas ı l m ış bir broşürde yayımlanmış t ı r: Chi­
cago Gerçeküstılcü Grubu, Tmis joıırs qııi ebranlerent le nouvel ordrc morıdicıl. La
R('v o lıe de Lo.� Aııgcles, avril-ıııail 1 992, Lyon, Atelier de creation Iibertaire, l 995
michacl löwy 63

Diğer bir deyişle, ölümünün hemen öncesi, veda mektubun­


da -bir tür "gerçeküstücü vasiyet"- Pierre N aville 20'li yıllardaki
gerçeküstücü gençlik umutlarını yeniden bulmuş gibidir. Ama bu
kez, devrimci kötümserlik yerine, Bretoıı'un gerçeküstücülerin
"önceleyici iyimserliği" adını verdiği olgudan ilham almaktadır.

j )(·ııi Diinya Dü;:rnini Sa rsaıı Üç Gün. los Angeles isyanı. Nisaıı-Mcıy ıs 1 9921 . Gcr­
ı,Tküstücü hareketin l'aris grubundan Guy G irard tarafından yazılmış. Birleşik
Dcvletlcr'de gerçeküstücü lük üstüne bir not da dahildir.
G uy Debord'un Kara Romantizmi
Guy Debord asla bir gerçeküstücü gruba dahil olmadı. Ama bu, ku­
rucularından biri olduğu 50'li yılların Letrist Enternasyonal'inin�·
kendini gerçeküstücü girişimin mirasçısı olarak algılamasını -bu
girişimi radikalleştirmeyi de tasarlayarak- engellemiyordu: "Ger­
çeküstücülük (bu sistemin adını anmak gerekirse) taralindan daha
dün belirlenmiş talepler programının bize, acil olduğu unutulma­
ması gereken, bir asgari temel gibi göründüğünü yeterince tekrar­
ladık . " (Debord 1 996) Letristler ve gerçeküstücüler arasındaki tek
işbirliği girişimi -1954 yılında, Rimbaud'nun doğumunun yüzün­
cü yıldönümü kutlamalarına karşı yapılmıştı- başarısızlıkla neti­
celendi ve karşılıklı şiddet dolu saldırılarla devam etti. Bununla
birlikte, Debord ve dostları 1 95 5-56 yıllarında Marcel Marien ve
Paul N ouge tarafından -ki Paris gerçeküstücüleriyle çatışma ha­
linde oldukları doğrudur- yönetilen Belçika kökenli gerçeküstücü
dergi Les Uvres nues* [Çıplak Dudaklar] ile işbirliği yapacaklardı.
Karşılıklı polemiklere ve aforozlara rağmen, Guy Debord'un
kültürel yıkıcılık denemeleriyle Andre Breton ve dostlarınınki
arasında ancak derin bir "seçmeci yakınlık" sezilebilir. "Gösteri
Top lu nı u "nun yazarı üstüne yakın tarihli bir incelemenin zekice
gözlemlediği gibi "Debord ve dostlarının iki savaş arası dönemin
gerçeküstücülüğüne karşı yüklendikleri borca ne kadar dikkat
çekilse azdır: ele geçen ilk gerçeküstücü bildiriyi, Litterature'ün
68 sab:ıh yıldızı

en küçük bir makalesini veya bir gerçeküstücünün herhangi ya­


zışmasını okumak kafidir bu konuda ikna olmak için. Bu aleni
hısımlık durumcular [ silüasyonistler) tarafından asla açıklanma­
yacaktır" (Gonzalves 1 998, s. 22) . Yine de Debord'un 80'li ve 90'lı
yıllardaki yazılarında Andre Breton'un savunusunu üstlenerek,
ona karşı küçültücü "Papa" deyiminin sistematik olarak kullanıl­
masını "gülünç bir alçaklık" olarak ifşa edeceği göz ardı edilme­
mel idir. ( Debord, s. 57)
Debord ve Breton arasında çok belirgin farklar bulunur: ilki
çok daha rasyonalist, Aydınlanmacı Fransız materyalizmine çok
daha yakındır. Paylaştıklarıysa, "sanat" ve "eylem" arasındaki
ikiliği aşmayı tasarlayan yüksek şiirsel ve yıkıcı hedefin, kibirli
isyan, itaatsizlik ve olumsuzluk ruhunun dışında, devrimci ro­
mantilı hassasiyettir.
Guy Debord durdurulması güç bir cehennemi makinedir. De­
nenmemiş de değildir oysa bu makineyi durdurmak. Ve hala da
denenir. Onu etkisizleştirmeye, sivriliklerini gidermeye, onu es­
tetize etmeye, sıradanlaştırmaya çalışılır. Hiçbiri sonuç vermez.
Dinamit hala oradadır ve onu zararsız kılmak amacıyla çekiştirip
duranların h er an ellerinde patlayabilir.
işte yakın geçmişten bir örnek, Cecile Guilbert'in Philippe Sol­
lers tarafından yönetilen bir koleksiyonda yayımlanmış Pour Guy
Debord 1 G uy Debord lçin] adlı kitabı: Debord göz kamaştıran üs­
lupta bir "züppe yazar" dan başka bir şey değildir: "ondan arta ka­
lan sadece edebiyattır" . Aslında eserinde "etik, estetik tarafından
emilip dağılmıştır". N asıl yapmalı da adı "Gösteri Toplumu" olan
devrimci bir kitabı bu mikroplardan arınmış yaklaşımın içine da­
hil etmeli? En basit biçimiyle içini boşaltarak: Pe k de ilgi çekici
değil, çünkü "gayrı-şahsi teorik çalışma" olarak birinci tekil şahıs
kullanılarak yazılmamış. Ü stelik , genç Marx ve Hegel'in cümle
kuruluşları ve sözcük dağarcığından fazla etkilenmiş, ki bu da
güzel üslubunu bozmuş: "Bu büyük Almanlardan sıyrılınca ken­
di nesri hissediliyor. Daha da iyi bir biçimde hem de" . Marx ve
Hegel yerine, bu denemenin yazarı, Rivarol ve Ezra Pound'a baş­
vurmayı yeğliyor. Üslup meselesi kuşkusuz (Gu ilbert 1 996) .
Buna karşılık, başkaları, savunduğu tezleri kitle medyasının
nıichacl löwy 69

sıradan bir eleştirisine i ndirgeyerek, sadece 1 96 7 yılının çalış­


masını ya da daha doğrusu bu çalışmanın başlıgını dikkate al­
maktadırlar. Oysa, onun "gösteri toplumu" olarak adlandırdıgı
şey, salt -daha derin bir gerçekliğin en yüzeysel ve anlık ifadesi
olan- televizyonun zorbalığı değil , bireyin genci olarak metaların
ve olayların hareketinin pasif bir seyircisi haline dönüşmesine
dayanan modem kapitalizmin (ve onun Dogu'daki bürokratik
kopyasının) ekonomik, sosyal ve politik sisteminin tamamıdır.
Bu sistem -otomobilinden televizyonuna, yalnızlıgı ve ayrılıgı
doğuran her şeyi aralıksız yeniden yaratma amacını güden bir
maddi üretim aracılığıyla da olmak üzere- bireyleri birbirinden
ayırır. M odern gösteri, diye yazmaktaydı Guy Debord sırrı ken­
disinde saklı muhteşem ifadelerinden birinde, "epik bir ezgidir" ,
ama I lyada'daki gibi insanların ve silah larının değil "metaların ve
ihtiraslarının" şarkısını söyler (Gösteri Toplumu).
Apaçık bir gerçeklik olsa bile bugün yeniden kuvvetle anım­
satmak gerekir ki Guy Debord Marksistti. Kuşkusuz Fransa'daki
Marksizmin hakim akımlarına oranla oldukça aykırıydı, fevkalade
yenilikçiydi ve liberter sezgilere açıktı. Ama Marksizmden yana
olduğunu belirtmekten de kaçınmıyordu. Onun gösteri tahlili,
şeyleştirme teorisinin merkezine, insanoğlunun metaların öz-ha­
reketinin seyircisine dönüşmesi olgusunu daha önce yerleştirmiş
olan Lukacs'ın Tarih ve Sınıf Bilinci kitabına çok şey borçludur.
Lukacs gibi Debord da proletaryada şeyleştirmeye karşı diren­
meye muktedir bir güç örneği görmektedir: faaliyet, mücadele,
eylem sayesinde özgürleştirici birey seyirci kalma durumuyla ba­
ğını koparır. Bu görüş açısından, işçi konseyleri ; ürün ve üretici,
karar ve uygulama arasındaki ayrımı ortadan kaldırdıkları için
gösteri toplumunun radikal antitezidirler. Qappe 1 996)15
Tüm bu e tkisizleştirme ve iğdiş edişlere karşı işin özünde va­
rolanı anımsamak gerekir: Guy Debord'un -gelecek yüzyılda bile
hala hatırlanacak olan- eseri , kendisini "kültürde profesyonel bir
devrimci" olarak telakki eden biri tarafından kaleme alınmıştır.
Sitüasyonist Entemasyonal'i, toplumun, kültürün ve günlük ha-

35- Bugüne dek yazarımız üslOnc yazılmış en iyi kitaplardan biridir.


70 s;ıbah yıldızı

yatın kökten dönüşümünü hedefleyen bir hareket içinde, kon­


seyci komünizmin gelenekleriyle anarşizmin liberter ruhunu bir­
leştirmeyi denemiş bir akım haline getirmeye katkıda bulunmuş­
tur. Başarısızlığa uğramış olsa da 68'in tahayyülünün en cesur
atılımlarını kendisine borçlu olduğu bir harekettir bu.
Guy Debord eleştirilebilir: o aristokratik bir zihniyete sahipti,
kibirli bir yalnızlık içine hapsolmuştu, barok tarzına ve kurnaz
siyaset kuramcılarına ( Makyavel, Castiglion e, Baltasar G racian ,
Retz Kardinali gibi . . . ) hayrandı, v e bir megalomandı, üstelik
-özellikle otobiyografik yazılarında- bir köleler toplumundaki
tek özgür kişi olduğuna dair ölçüsüz kendini beğenmişliğini de
saklamıyordu. Ama şunu kabul etmek gerekir: kendi neslinden
diğer birçok kişinin aksine o, hangi biçim altında olursa olsun ,
mevcu t düzenle barışık olmayı asla kabul etmemiştir.
Yazılarının yaydığı büyülenmenin nedenlerinden bir tanesi ro­
mantik bir hüzünlü ışıltıyla parlayan uz/aşmaz/ı lmr. Romantik
sözcüğüyle ifade ettiğim -ya da tek ifade ettiğim- on dokuzuncu
yüzyılın bir edebiyat akımı değil, çok daha geniş ve daha derin
bir şey; kapitalist/endüstriyel uygarlığa, geçmişin değerleri adına
karşı çıkan büyük bir tepki akımıdır bu, ve 1 8 . yüzyılın ortasında
J ean jacques Rousseau ile başlayıp, Alman Frülı roınantilı'inden,
sembolizmden ve gerçeküstücülükten geçerek bu günlere kadar
gelmiştir. Marx'ın kendisinin önceden saptadığı gibi, kapitalizme,
beraberinde taşıdığı bir gölge misali, doğumundan (o kutsanmış)
ölüm anına kadar eşlik eden bir eleştiridir söz konusu olan . B i r
hissiyat yapısı, bir düşünce tarzı, bir dünya görüşü olarak roman­
tizm, kültürün tüm alanlarını -edebiyat, şiir, sanat, felsefe, tarih­
yazımı, teoloji, siyaset- kat eder. Geçmişin nostaljisiyle gelecek
rüyası arasında parçalanmış bir durumda, burjuva modernitesinin
yaratıığı yıkımı; dünyanın büyüsünü kaybedişini, mekanikleş­
meyi, şeyleşmeyi, nicelleşmeyi, insanlık cemaatinin eriyip gidişi­
ni teşhir eder. Sürekli. kayıp bir altın çağa gönderme yapması na
ragmen romantizm ille ele geriye dönüşü savunmaz: uzun tarihi
boyunca gerici biçimler kadar devrimci biçimler de tanımıştır. 1"

36- Roma n t i z m i n zıt l ı klar içeren yapısı konusunda daha ayrın t ı l ı bir tartışma
içın, Rc\'olıc el ııu'lwıwlic. Le nmımıtismc iı coıı ı rc-coıııwıı de la modcnı i ı r llsyan
midıacl löwy 71

Guy Debord, romantizmin William Blake'ten William Morris'e*


ve Charles Fourier'den Andre Breton'a uzanan bu ü topik ve boz­
guncu son geleneğine mensuptur. Tek bir an bile "çagdışılık" suç­
lamasından çekinmeksizin, "modernleştirme" ideolojilerini ifşa
etmekten ve alaya almaktan asla vazgeçmemiştir: "Mutlaka mo­
dern olmak" zorba hükümdar tarafından buyrulan özel bir yasa
olduğu zaman dürüst kölenin en çok kaygılandığı şey kendisinin
geçmişe-tapar oldugundan kuşkulanılabileceğidir" (Panegy rique,
1 989) .
Ve d e asla kapitalizm öncesinin bazı cemaat biçimlerine hay­
ranlığını saklamamıştır. Mübadele değeri ve gösteri toplumu, so­
runların çözümü için dolaysız deneyime, bireyler arası diyaloga
ve ortak bir eyleme dayanan insanlık cemaatini çökertmiştir. De­
bord sıklıkla geçmişte kısmi olarak gerçekleşmiş otantik cema­
atlerin varlığını vurgular: Yunan po l i si , ortaçağ l talyan cumhuri­
yetleri , kasabalar, mahalleler, halk tavernaları gibi . . . Ferdinand
Tönnies'in Gescllschaft* ve Gemeinschaft* arasında yaptığı ünlü
ayrımı (üstü kapalı biçimde) yeniden ele alarak, gösteriyi "cema­
atsiz bir toplum" olarak tanımlar (Gösteri 'foplumu) . 1 988 tarihli
Gösteri Toplumu lwhlrnıda Yonıınlcır'da bu gözden düşüşün acı bir
tutanağını verir: " Çünkü artık agora yok, umumi cemaat yok ;
hatta ara topluluklar veya özerk kurumlarla, salonlar veya kafe­
lerlc, tek bir işletmenin emekçileriyle sınırlanmış cemaatler bile
yok . " (Debord 1 988, s. 29)37
Guy Debord\ın lıara ro manti zm ini -on sekizinci yüzyıl " kara
romanı" anlamında- betimlemek için tek bir me tni örnek alaca­
ğım: In Girıım Imus Noele et Consumimur Igni !ilminin senaryosu.
Bu yazı aynı zamanda şiirsel, felsefi , toplumsal ve siyasal olan
muhteşem bir deyiştir. Hem senaryo hem de görüntüler, klasik
sinemanın, sözcüğün tam anlamıyla putkırıcı bir kullanımı çer­
çevesinde birbirini tamamlayıcı şekilde işlemektedir. Söz görün-

ve Melanko l i . Modcrnitcyc karşı romantizm, M . Löwy ve R. Sayrc, Versus Kiıap,


·

200 7 ) adl ı çalışmaya bakınız.

37- Yine aynı çerçevede kimi kez "bir zamanlar savcı. lırkim, ıarihçi . . . olanlar" ı

idcal lcşı i rdiği de ol muşıur. Bu gösteri öncesi adalcıe ve tıbba yönel i k "romantik
hatır sayarl ı k " ı n meşru bir eleştirisi için bkz. Gonzalvcz 1998, s. 49.
72 ••hah yıldızı

tünün işlevinden bağımsız, içkin bir değere sahiptir. Bu aç ıdan


l 990'da Debord'un yalnızca metni, görüntüler olmaksızın, sa­
dece sayfa sonuna bir dizi not ekleyerek yeniden yayımlaması
anlamlıdır.
Film sinematografık alıntılardan oluşturulurken, metin de,
kimi zaman kaynaklarını belirten (Clausewitz, Marx, Swift) , kimi
kez sessizce geçiştiren ( i nci!, Victor Hugo) almnlarla doldurul­
muştur. Ama aslında kaynakların çok büyük bir önemi yoktur.
ihtilas ustası ve teorisyeni Debord, bu kaynaklara uzun yol hay­
dutların ın kurbanlarına ait mallara davrandıkları gibi davranır.
Alıntıları kendi bağlamlarından koparır ve onlara böylelikle yeni
bir anlam veren kendi söyleminin içine katar.
Kışkırtmada uzman olan Debord senaryosuna seyirci kitlesini
hedef alan kuralına uygun bir saldırıyla başlar. Bu kitle ezici ço­
ğunluğuyla, "gösterişçi hiçlik tüketiminin rekabetinden" sıyrıl­
ma gücünden yoksun, gösteri toplumunun gönüllü mağdurları
olan, meta toplumunun ayrıcalıklı ücretlilerinden oluşur. Ama
asıl hedefi başka yerdedir. SO'li yılların Paris'inde bir toplu yıkı­
cılık projesinin nasıl doğduğunu anlatır. Filmin Latince bir dev­
rik cümle olan adı ( "Gecede dört dönüyoruz ve ateşle tükeniyo­
ruz" ) , karmaşık bir imgeyle, "genel olarak kabul görmüş her şeyi
reddetme"yi şiar edinmiş bir grup gencin duygu ve ikilemlerini
özetlemektedir. Kendisini "dünyanın düzenine karşı bir saldırı­
nın" ön saflarında, 68 Mayıs'ının öncü cephesinde buluvermiş
olan bir grubun. Ve düşman yok edilmemişse bile, genç savaşçı­
ların silahları "hakim yalanlar sisteminin boğazına saplanmıştır"
( Debord 1 978, s. 224, 2 5 7 , 264 ) .
Sal ı şiirsel niteliği , felsefi özgünlüğü , eleştirel keskinliği, ola­
ğanüstü haddini bilmezliği değildir senaryoya o muhteşem gücü­
nü sağlayan. Kara romantizmin yıkıcı geleneğinden esinlenmiş
bir düşüncenin tutkusu ve hayal gücüdür de.
Debord da tıpkı romantik ataları gibi modern topluma karşı
sadece aşağılamayla bakar: Hiç ara vermeksizin onun "sağlıksız
ve ölüm kokan çirkin yapılarını", çoğu kez yalnızca girişimci­
lerine yarar sağlayan teknik yeniliklerini, "modernleştirilmiş
kör cehaletini", "gösterişli batıl inançlarını" ve bilhassa "varolaıı
ıni<h:ıd lüwy 73

sanayiinin toplama kamplarına yakışır beğenisine" cevap veren


"düşmanca görünümünü" kınar dunır. Kentin sinsice otomo­
bil diktatörlüğüne uyarlanmasının mimarı olan 5. Cumhuriyet'in
yeni-Haussman'cı ve modernleşmeci şehirciliğine karşı özellikle
acımasızdır. Debord'a göre, güneşin ölümünden, Paris semaları­
nın, "bu hüzün vadisinde, şeylerin mekanik akışını" durmaksızın
örten "kirliliğin sahte sisiyle" kararmasından sorumlu bir poli­
tikadır bu . Dolayısıyla "burjuva türünde veya bürokratik türde,
varolan alçaklığı " reddetmekten başka bir şey yapamaz, ve bu
çelişkilerden çıkışta "sınıfların ve devletin ortadan kaldırılma­
sından" başka bir yol göremez. ( Debord J 978, s. 1 93 , 202, 2 1 2,
220-22 1 )
B u devrimci anti-modernizme geçmişe yönelik nostaljik bir
bakış eşlik eder. Onun için söz konusu geçmişin, harabeye dön­
müş ''Ou Kralı'nın antik sarayı" , veya çağdaş şehircilik sayesin­
de kendisi de düpedüz harabe olmuş 50'li yılların Paris'i olması
önemli değildir. "Artık geri gelmeyecek güzelliklerin", "yıldızla­
rın henüz yabancılaşmanın ilerlemesiyle sönmediği" çağların içe
işleyen özlemi, tükenmiş bir çağın "damları , kavalyeleri, silahları
ve aşkları" için duyulan ilgi , yeraltından gelen bir fısıltı gibi, tüm
metin boyunca duyulur. ( Debord 1 978, s. 2 1 7, 2 1 9 , 2 2 1 . 225)
Ama sözü edilen, geçmişe dönmek değildir. 20. yüzyılın pek
az yazarı, nostalj iyi bir patlayıcı güce, şeylerin varolan düzenine
karşı zehirli bir silaha ve geleceğe doğru devrimci bir harekete
dönüştürmeyi Guy Debord kadar başarmıştır. Aradığı şey Ahın
çağa dönüş değil, "dünyayı devirmek için gereken formül "dür. Bu
arayışı o ve dostları her şeyden önce, kendilerine "birleşik olanı
bölmenin sırrı"na yeniden el koymayı sağlayan sürühlenmelerde
[derives] sürdüreceklerdir - "şaşırtıcı karşılaşmaları" ve " tehli­
keli büyüleriyle" , "başka bir uğursuz Kutsal Kase'yi kovalayış"ta.
(Debord 1 978, s. 247- 249) .
"Tehlikeli büyüler". Bu deyim önemlidir. Eğer modern uygar­
lığın ethos\ı -Max Weber'in pek güzel sezdiği gibi- die entzau ­
benıııg der Welt (dünyanın büyüsünün bozulması) ise, roman­
tizm, her şeyden önce, dünyayı yeniden büyülemek için, çoğu kez
ümitsiz, bir girişimdir. Hangi görünüm altında? Muhafazakar
74 sobalı yıldızı

romantikler dini reswrasyonu hayal ederken, kara romantik­


ler, Charles Maturin'den Baudelaire ve Lautreamont'a, Faust'çu
Mefistofeles'in, bu "hep hayır diyen ruhun" tarafını seçmekte te­
reddüt etmezler.
Bu durum "Şeytan'ın tarafını" , "yani varolan koşulları yok
oluşlarına götüren bu tarihsel şer'in" tarafını tu tmuş olan Guy
Debord ve dostları için, negatif diyalektiğin bu görevlileri için
<le geçerlidir. Bütünleşmiş, uyumlu ve istikrarlı olduğunu iddia
eden kokuşmuş bir topluma karşı en yakıcı özlemleri "Bölünme
Prensi'nin ulakları" haline gelmektir. "Tersine dünyanın yanıltıcı
aydınlığı" ile yüzleştiklerinde ise " karanlıklar prensinin" tilmiz­
leri olmak isterler. " N e olursa olsun güzel bir titr bu: varolan ışık­
lar18 sistemi bu denli saygıdeğerlerini vermiyor. " (Debord 1 9 78,
s. 249, 25 1 )
Romantik şairler gibi (Novalis) Debord da gece simgelerini
hakim sınıf tarafından manipüle edilmiş Aufhlarung simgelerine
tercih ediyor. Ama bu şairler için tercih edilen gece ışığı ay iken
-tıpkı ilk Alman romantizminin edebi ve felsefi programını iki
sözcükle özetleyen Tieck'in ünlü mısralarında olduğu gibi: dic
nıoııdbeglcmztc Zaubcmacht ("ayın ışıklandırdığı biiyiiler geces i " )­
Iırı G i rum lmus Nocce et Coııswnimur Igni'nin senaristi için daha
çok yangııılarııı ışı ltı'sıdır söz konusu olan: " işte nasıl da yavaş
yavaş tu tuştu , bu an yaşıyor olanlardan hiçbirinin sonunu gör­
meyeceği bir yeni yangınlar çağı: itaat öldü artık." (Debord 1 9 78,
s. 242)
Alevler gösterişli kalenin duvarlarını yalıyorlar mı şimdiden ?
Şimdiden duvarlarında farkedilebilir mi Babil'deki Mane, Maııe,
Tlıccel, Phares yazısı, tı pkı Guy Debord'un l 979'da inandığı gibi?
Belki. Her halükarda, şu sonucu ç ıkarmakta haksız değildi De­
bord: "Bu toplumun günleri sayılı; nedenleri ve hak ettikleri tar­
t ıldı, ve hafif bulundu ; içinde yaşayanlar, biri toplumun yok olup
gitmesini isteyen iki parçaya bölü ndü . " ( Debord 1 979)
Kara romantizmin buyruklarına sadık olan Guy Debord bir tür
20. Yüzyıl maccraperestiydi. Ama özel bir türe, l 954'de Letrist

38- Burada ku llanılan lum ii'res sözcüğü hem "ışıklar" hem de ( i l k ha rfi büyük
yazıldığında) Aydınlanma anlamına gelir -ı,: . n .
mil'.hacl lowy 75

Emernasyonal'in "Guy Ernest Debord" tarafından da imzalanmış


olan bir çağrısında aşağıdaki sözlerle belirtilen bir türe aitti: "Ma­
ceraperest başına maceralar gelenden çok bu maceraları başına
getirendir. " (Potlatch, 1 954)
Bu özdeyiş onun yaşamı için bir epigraf olabilir.
V i nc en t Bounoure:
K ara S aplanmış Kılıç y a da
Kırılan ama Bükülmeyen Ruh
Kırk yıl boyunca Vincent Bounoure ( 1928- 1 996) gerçeküstücülü­
ğün dünya ile uzlaşmaya, barışmaya, eriyip gitmeye karşı kararlı
reddinin cisimleşmiş hali oldu. Yalnızca şiirin ve hayalin gücüyle,
kuş-şamdanın alevini, bulut-lambanın ışığını canlı tuttu.
Vincent gerçeküstücülüğe 50'li yılların ortasında geldi. Onun
imzası l 95 7'den itibaren hareketin bütün bildirilerinde, özellik­
le de 1 2 l 'lerin Cezayir savaşına boyun eğmeme çağrısında var­
dır ( 1 96 1 ) . 1958 ilkbaharında ilk yazısını Sıırrealisme meme'in
[ Gerçeküstücülüğün Kendisi] dördüncü sayısında yayımladı:
"Bir Matrisler Çalışmasına Önsöz". Hegel'den simyaya, oradan
da Melanezyalılara kadar giden tuhaf bir zihin yolculuğuydu bu:
" lnsan arzusu nereye gidiyor? Doyum bulmak için gidebildiği ka­
dar uzağa gitsin. Hiçbir tahayyül fazla değildir; Rüzgarın doruğu
gerekli, ve zirvedeki aynı atılımla görmeyi sağlayan gelincik çiçe­
ğinin kızıllığı da lazım. "
Bu sayının sunumunda derginin ( Andre Breton tarafından yö­
netilen) yayın kurulu onu şöyle tanıtıyordu : "Bir çalı çiçeğinde
bir yıldız, bir ağılıböceğin kanadında hazine adasının haritasını
keşfedebildiği için, yirmi dokuz yaşında, bilimsel eğitim almış
(Madencilik Yüksek Okulu ) , ama her şeyden ö nce şair olan Vin­
cent Bounoure, yalnızca " tıpkı aşk gibi, zamanla barışık olmayan
çılgın bir gençliğin" ruhunu muhafaza etmekle kalmıyor, aynı
zamanda bu gençliği ışık gibi yaymak için her türlü imkanı elin­
de tulUyor. "
Vincent 60'lı yılların gerçeküstücü dergilerinde de yazacaktır.
l 963'tc La B reclıe dergisinde (Sayı 4), liberter filozof Max Stirner'e
bir saygı niteliğindeki " lletişimin Çelişkisi" yazısı yayımlanır:
"Yine Romantizme varıyor isyanı hep bir hale ile kuşatmış olan
ateşten zafer. K ısır olmak şöyle dursun , yalnızca bu zaferden do­
ğuyor her gerçek fiil. Devrimin bayraklarını sadece o taşıyor. "
Vincen l'ın , sevgilisi Micheline ile paylaştığı büyük tu tkusu "il­
kel" denilen halkların sanatı oldu. Gerçeküstücü rArchibras der­
gisi için (Sayı 2, Ekim 1 967) yazdığı "Gerçeküstücülü k ve vahşi
yürek" adlı bir makalesinde, "cevherler ormanı ile imgeler oyunu
arasında arzunun destanını" anlatan Okyanusya ve Afrika nesne­
lerinin sihirli gücünü yüceltmektedir. "Muzip bir gülümsemeyle
yıldızlanmış" bu nesneler "kuş çığlıkları" ile konuşmaktaydı lar.
Ama eserlerin ötesinde onu büyüleyen "vahşilerin " zihniyetiydi:
"To temci halklar hiç bir zaman, biçimlerden tüm ince değerlerini
çekip alan ve onlara yalnızca teknik kullanımları ile bağdaşmayı
sağlayacak zorunlu bir sabitlik veren şu miyoplukla sakat lanma­
dılar."
Breton'un ölümünden sonra kimileri -bu balığın eriyip gider
türden olmadığını unutarak- gerçeküstücü grubu "eritmeyi" iste­
diklerinde, Vincent Hiçbir şey ya da ne? ( Ekim 1 969) ile onların
önüne dikildi: "Zaten vakanüvislerin etekleri zil çalıyor, aramızdan
bazılarının defterinde sonun sonunu ilan eden tarihe nihayet res­
miyet kazandırdıklarını gördükleri için; kırk yıldır her yıl üstünü
çizmek zorunda kaldıkları şu tarihe . . . Hiçbir şey ya da ne? $unu
gizlemiyorum: bana göre, son kırk yılda oluşwrulmuş düzineler­
cesi gibi gerçeküstücülükten esinlenmiş şu ya da bu grubu kurmak
hiçbir şey yapmak demektir. 1 . . . ) Gerçeküstücülükle bağdaşmayan
bir projeyle uzlaşmaktır bu. 1 . . ] Bana söylendiği gibi tılsımın bo-
.

zulduğuna inanmak mı gerekir? Böyle bir şeyin olmaması benim


için çok önemli. Tılsımın alametlerini yeniden bir araya getirmek
elbette sadece bize düşer. . . Sevilen kadını yeni bir adla anmak, sa­
nıyorum o kadını değiştirmek olur. Şiir de değişmez kelimelerden
yapılmıştır. O kelimeler kaybolunca şiir de kaybolur. "
ınidrncl lihw 81

B u içten gelen tepkiden sonra, hareketi feshetmeyi reddeden


gerçeküstücüler, Vinccnt'ın durmaksızın gerekliliğini ortaya koy­
duğu bir ortak yol oluşturabilmek için, bireysel serüvenlerini
karşılaştırmaya devam ederler. llk ifadesini l 970 yıllarında Ger­
çeküstücü irtibat Bü l teni nin hazı rlanmasında bulacak olan yoldur
'

bu . Birkaç yı l sonra Yincent birkaç Fransız ve Çek gerçeküstücü


dostuyla (Yratislav E ffenberger ve arkadaşları) , Breton'un kay­
bından beri kuşkusuz hareketin en önemli metinlerinden biri
olarak kalacak olan Gerçehüst ücü Medeniyet ( l 9 76) çalışmasını
düzenler. Bu derleme içindeki yazılardan birinde Yincent şöyle
demekteydi: " Her gerçeküstücü dışavurum yarım yüzyıllık var­
lığı boyunca muhalefet etmenin tanıklığıdır, ya da en azından
Charles Fourier'nin deyişiyle [ . . J mutlak sapmanın ilanıdır. Ger­
.

çeküstücü lük tarihi bu protestonun tarihidir. "


Haziran l 976'da Roı ıge da ( Devrimci Komünist Birliğin hafta­
'

lık yayın organı) Gerçeküstücü Meden iyet'i tanıtan bir yazıda şöyle
deniyordu: " Bu kitap gerçeküstücü mesajın tüm çeşitliliğini , zen­
ginliğini ve liberter nefesini ", ve yine onun " kapi talist-endüstri­
yel medeniyetle birlikte bu medeniyetin tecimsel , pozitivist-akıl­
cı dünya kavrayışı nı" tutkuyla reddedişini ortaya koymaktadır.
lşte bu dönemde Vincent ve Micheline Dördüncü Enternas­
yonal militanlarıyla, Arjantin askerleri tarafından hapsedilmiş
olan Maria Regina Pilla ile (gerçeküstücü film yönetmeni) Paulo
Paranagua'nın serbest bırakıl ması için süren kampanyayı düzen­
lemelerinde onlara yardım ederek, bağlantı kurarlar. Yincent hiç
de iyimser biri değildi. Ama bir dava için angaje olmayı, onun
başarısından emin olmaya, zafere ulaşmasının güvence alt ına
alınmış olmasına bağlamamaktaydı. Sıırrealisme dergisinin 2 .
sayısında ( Haziran 1977), "Ordalie" adlı hararetli bir metinde,
tarihin verdiği hükmü reddet tiğini duyurur - bu "Tanrı'nın rezil
hükmü "nün belli belirsiz yenilenmiş bir versiyonudur. G erçe­
küstücülük, her tür mağlubiyetin ve her tür başarının ö tesinde
"yanmaz bir kutup" olarak varlığını sürdürmektedir.
N eden "gerçeküstücü devrim" yerine "medeniyet" vardır 1 9 76
tarihli kitabın başlığında? Critique Comnııınistc'le (Sayı 24, 1 978)
bir söyleşisinde Vincent bu konuda tavrına açıklık getirir: " Eğer
82 sahah yıldızı

devrim yapmak söz konusuysa, bu tabii ki bir medeniyete ulaş­


mak içi ndir. Bizim yüklendiğimiz acil görev, devrimci hedefin
hangi koşullarda şiirsel gereklere yanıt vereceğini, yani asıl haliy­
le medeniyet olacağını belirtmektir. "
M ichcl Lequenne ve Carlos Rossi ile bu dostça söyleşide,
"Marksizme, Marx'ın ana sezgilerine yabancı düşünce akımla­
rının bulaşmış olması" durumunu eleştirirken Vincent ısrarla
şunları söylüyordu: "Marksizmin zeburcularıyla Hıristiyan-sınai
mitolojinin denizaltıcılarının birleşik eylemi devrimci enerjileri
yolundan saptırıyor, onları şaşırtmayı amaçlıyor. Ben, siz dev­
rimci marksistleri, burada birbirimizi bu enerjileri asıl yönlerine
ulaştırmak olan ortak göreve çağırabileceğimiz kadar iyi tanıdı­
ğımı sanıyorum . "
Yaşam arkadaşı Micheline'nin l 98 1 yılındaki acı kaybı onu çok
derinden etkiledi. Bu tarihten sonra - 1 992 yılında Dapper Müze­
si tarafından basılan olağanüstü katalog-kitabı Vision d'Oceanie
dışında- Yincent çok az eser yayımladı. Ama yine de Paris'li ger­
çeküstücülerin girişim ve eylemlerine kaulmaya devam etti.
Güçlü kişisel bağlar Vincent'ı, uzun stalinist gecenin yan-gizli
bir faaliyete zorunlu kıldığı Çek gerçeküstücülerle bütün leştir­
mekteydi. Dostlarını 1 990 Ekiminde Paris'te ilk Çek gerçeküs­
tücü sergi için ağırlarken sevincini gizlemiyordu: " Düşünün ki
Prag'tan geçen güzel nehrin yolu son yirmi yıldır tarih tarafından
kesilmişti, ve birden, akışını durduran devasa bent bugün artık
havaya uçtuğu için, o, öylesine sabırla yansıttığı altın ışıklı sema­
ları [ . . . ] nihayet bizlere sunuyor. " ( Bulletin surrealiste inlernatio­
nal, sayı l . Haziran 1 99 1 )
Eğer gerçeküstücü macera bugün hala devam ediyorsa ve
umut ettiğimiz gibi yirmi birinci yüzyılda da varlığını sürdü rür­
se, bunda borçlu olunan ve olunması gereken, her şeyden önce
bir insanın, Vincent Bounoure'un itaatsizlik ruhudur.
Ve tek bir sözcükle kişiliğini, varlığının bütün bağlarını Kuzey'e
çeken manyetik gücü, gözkapaklarının derinliğinde yanan kutsal
ateşi tasvir etmek gerekiyorsa, bu, şiir sözcüğüdür. Yalnızca -Jean
Benoit'nın , J orge Camacho'nun, Guy Hallart'ın, Martin Stejskal'ın
çizimleriyle süslü- şiir derlemelerinde değil, onun tüm yazıla-
nıiclıacl li>wy 83

rında, tüm yaşamında ifadesini bulan bir şiir. Talismcıns'daki


(Bounoure 196 7) bir şiirinde, aşağıdaki cümlelerle tasvir ettiği
kuyruk lu yıldızın peşinden koşmaya adanmış bütün bir yaşamdır
onunki.
" Yanmış k uleleri geziyor,
Alnında kurt.
Kara saplanmış bir hılıç bırakıyor ardında. "
1 9 69 Sonrasında G er ç eküstüc ülük
Israrcı bir rivayet, zaman içinde dogmanın o ezici ağırlığını ve
kaya gibi sert kıvamını almış, gerçeküstücülüğün kolektif bir ha­
reket ve eylem olarak l 969'da yok olduğunu iddia etmektedir.
N edir burada söz konusu olan?
Breton'un ölümünden üç yıl sonra gerçeküstücü grubun en ta­
nınmış simalarından Jean Schuster, J ose Pierre, Gerarcl Legrand
ve daha birçoğu, kendisini gerçeküstücü olarak tanıtan her tür
kolektif eyleme bir son verme gerekliliğini ilan ettiler. Jean Sc­
huster "Le quatrieme chant" [ Dördüncü ezgi] adlı makalesinde
(Le Mondc, 4 Ehim 1 969) "insan aklının ontolojik bileşeni" olan
" ebedi gerçeküstücülük" ile 1 9 69'da güzergahının sonuna geldiği
öne sürülen " tarihsel gerçeküstücülük" arasında yankı uyandıran
bi r ayrım ortaya koymuştu.
Bu sınıflandırma oldukça tartışmalıydı: bir taraftan, eğer ger­
çeküstücülük geçmişin bütün kültürlerinde kendisine ecdat bul­
muşsa ve eğer şiir ve özgürlük insan türünün antropolojik sabit­
leriyse, böyle bir gerçeküstücülük hareketi tarihseldir ve hiçbir
''ebediye t" göstermez - zaten birkaç bin yıl önce Heraklit'in ka­
nıtladığı nedenlerden dolayı da böyle bir şey imkansızdır, çünkü
Lcı panta rei ( her şey değişir, her şey akar, her şey dönüşür) . Diğer
taraftan, yeryüzündeki çeşitli toplulukların eylemi sayesinde ger­
çeküstücü hareket l 969'da geçirdiği krizin üstesinden ge lmiştir:
88 sabah yıldızı

doh�yısıyla onun " tarihin" arşivlerine sürülmesi biraz erken doğ­


muş bir tavırdır.
Pek az bilinen, hatta belki de bilinçli olarak karartılmış bir
h ikayenin aslını anımsayalım. Schuster tarafından dile getirilen
feshedişe Vincent Bounoure, hareketin sürdürülmesini öneren
"Hiç bir şey ya da ne ?" adlı bir makaleyle karşılık verir. Yüz adet
basılan -ve bir anketle devam eden- bu belge Paris ve Prag'da el­
den ele dolaşmakta ve 1970 Mart'ında bir derleme içinde bir ara­
ya toplanacak olan çoğu olumlu karşılı klar bul maktadır. (Bou­
noure 1 9 70)
Vazgeçmeyi reddeden Parisli gerçeküstücüler -Praglı dostla­
rıyla sıkı bağlantı içinde- Gerçeküstiicii irtibat Biilteni etrafında
gruplaşırlar. Bültenin ilk on sayısına, başka isimlerin de yanı sıra,
J ean-Louis Bedouin, Micheline ve Vincent Bounoure, Vratislav
Effenberger, Marianne Van Hirtum , Robert Lebel , Joyce Mansour,
J ehan Mayoux, Jan ve Eva Svankmajer, Michel Zimbacca katılır.
ilk sayının başyazısında şunlar okunur: " Hiç kimse bir gerçe­
küstücü 'çizgi' belirleme, özellikle de bir yol dayatma hakkına
sahip değildir. Ama her birimizin kendi istikametini tanımlamak
ve diğerlerininkiyle kesiştiği noktalan saptamak hakktdır. . . " .
Bülteni okuyarak karşı tlık oyunlarına, paralel yazılara giriş ya­
pılabilmekte ve Herberı Marcuse'k "gerçeküstücülük ve devrim"
konulu tartışmada yer alınmaktadır.
J 976'da bu faaliyet, Vincent Bounoure'un idaresi altında ,
Bülten'in yapım ortaklarının ve (diğer birçoğu arasında) Rene Al­
leau , J ean Markale ve Martin Stej skal'ın katılımıyla La Civilisation
Surrealiste [ G erçeküstücü Medeniyet] derlemesinin yayımlanma­
sıyla sürer.
Bernard Caburet, içinde insanların "geleceğin buzhaneleri için
en güzel ve ucuz büyük baş hayvan kafaları" haline geldiği "dışkısal
uygarlığı" ifşa ederken, Vincent Bounoure ve Vrastislav E ffcnber­
ger ortak bir makalede "eyleme ritmini vermeye devam eden akılcı
tevekkülün ve metafizik akıl dışılığın" karşısında gerçeküstücü­
lüğün "haz ilkesi ile gerçeklik ilkesi arasındaki çelişkinin yıkıcı
etkilerine bir son vermek amacıyla insani varoluşun toplumsal ve
psikolojik koşullarının altüst edilmesi"ne çağırdığını hatırlatırlar.
ıııkh.ıcl )owy 89

l 977'de Savelli Yayınlan (Paris) Gerçehüstücü irtibat Bülten i nin '

çıkan on sayısını tek bir ciltte toplar ve Sıırrcalisıne adlı yeni bir
derginin iki sayısını yayımlar. Sıırrcalisıne, neşeli bir biçimde, Ka­
ro! Baron, Gabriel Der Kervorkian, Marianna Van Hirtu!11 , Albert
Marencin, Pierre Molinier'nin ve daha birçoğu nun eserleriyle
resimlenmiştir. Bu dergide başka yazılarla birlikte, Arjantin'cle
hapis bulunan Brezilyalı şair ve sinemacı Paulo Paranagua'nın
serbest bırakılması için bir çagn ( Ekim 1 976) , J oyce Mansour'un
muhteşem bir metni ( "lyi Hal Kağıdı veya Kızıl Deniz yolculu­
ğu") ve ( katılı mcılara dağıtılmış olan birbirinin aynı resimlerle
üretilmiş) paralel kolaj oyunu resimleri yer almaktadır. Bu arada
Michel Lequenne ve Vincent Bounourc·un " Sapkın lık ve devrim"
üstüne bir tartışmasını ve Michcl Zimbacca tarafından "sevmek"le
eşanlamlı 36 fiilin keşfini de ( "cosınordrc'', ··asph�joııi r", "prisına­
giner'', "soijfaıner") unutmamak gcrekir19.
Takip eden yıllarda grup iç etkinliklere gömülür ve ancak
l 990'dan itibaren tekrar su yüzüne çıkar. Ama bu dönem zarfın­
da grubun dışından bazı kişiler de gerçeküstücülükten esinlenen
bir etkinliği aralıksız sürdürürler: J ean Benoit, Alain J oubert, An­
nic Lebrun ve M imi Parent bu duruma örnek gösterilebilir.
Gerçeküstücülüğün hayatta kalmayı sürdürüşü -yıldızburun­
lu köstebek Condylura cristata gibi- gözlerden uzak olmakla bir­
likte tamamen aşikardır: bugün yalnız Paris'te değil ama Prag'da,
Stockhol m"clc, Madrid'cle, Chicago'da ve Sao Paulo'da ela aktif
gerçeküstücü gruplar bulunur. 90' lı yıllar bu aktifliği elle tutulur
hale dönüştüren bir dergi çeşitliliğine tanık olmuştur: SURR (Sur­
recılisınc, Utopie, Reve, Revoltc -Gerçeküstücülük, Ü topya, Rüya,
isyan, ç . n . ) ( Paris) , Analogon (Prag) , Salamandra (Madrid) , Stora
Saltet (Stockholm), Arsenal ( Chicago ) , Manticore ( Leeds) gibi.
Bu iletin Sum:aliste internalioııal'in iki sayısı ( 1 99 J ve l 992'de) ,
tartışmalar, anketler, belgelerle ve ilk kez olarak da farklı grup­
ların "Amcrika'nın keşfi"nin beş yüzüncü yılının acını lası kutla-

39- Bu söz<.:üklc riıı her lıiri i k i ayn kelimeden oluşturulmuştur. "Cosmordrc":


wsınus (kozmos) ve ınonlrc (ısırmak); "asphojouir": ıısphodi:lc (çiriıotıı/sarızam­
bak) ve jouir (zevk alnıak-çogu nlukla cinsel anlamda); "prisnrngincr"': prisınc
(prizma) ve iıııagiııcr ( hayal etmek); "soiffamer": soif (susuzl uk) ve affanıer (acık­
mak-aç bırakmak) -.,: . n .
90 <:ıh•h yıldızı

malarını i fşa eden ortak metniyle yayınlanmıştır. Paris'te bu et­


kinlikler otuz ya da kırk yıl önce olduğu kadar yankı bulmuyorsa
da Prag'da durum bunun tam tersidir: l 945'den bu yana bu grup
asla böylesine kültürel bir etki yapmamıştır. Madrid, Stoc kholm
ve Sao Paulo kentleri ise ilk defa kolektif bir gerçeküstücü etkin­
liğe tanık olmaktadır.
Elbette ki bu etkinlik çoğu kez marj inaldir, iletişim araçlarınca
ve eleştiri kesimince bilinmemekte, üniversiteli "uzmanlar" ta­
rafından hafife alınmaktadır. Bu bir gerçektir. Ama tıpkı ihtiyar
Fichte'in pek güzel söylediği gibi, umso Schlimmcr für die Tatsa­
chen ! ( "Yazık o gerçeklere ! ") Bu da bulunduğumuz koşulda şu
demektir: yazık o eleştirmenl ere , uzmanlara ve de Yazıtlar ve El­
yazması Eserler Akademisi'nin saygıdeğer daimi üyelerine ' Ger­
çeküstücülük başha bir yerde dııruyor!
Dolayısıyla, ''ebedi" ya da " tarihsel olarak sona ermiş" bir
gerçeküstücülükten değil, aktüel gerçeküstücülükten söz etmek
lazım. Burada Latince ( 1 3 . asır) kökenindeki anlamıyla actualis
sözcüğüne gönderme yapıyorum : "agissaııt" [ etkin] anlam ında.
Gerçeküstücüler birçok ülkede ve kııada kolektif olarak etl1i11dir­
lcr. Bu etkinlik geçmiş eserlerin taklidini hedeflemez. O, macera­
yı devam e ttirmeye, olağanüstünün yeni ve görülmemiş figürle­
rini arayıp bulmaya, "görünmez şato"nun bilinmeyen odalarını,
koridorlarını ve çatı katlarını keşfetmeye girişmiştir. Bu yenilik­
çilik yetisi hakiki e tkinliğin tek güvencesidir, ve aynı'nın ebedi
tekerrürünün boğucu boa yılanı sarmallarından kurtulmanın tek
yoludur.
Nie tzsche'deki Uıızeitgemdsscn Bctrachtungen ( " Considerati­
ons intempestives" -"Vakitsiz Düşünceler" -ç.n. )411 anlamında,
vakitsiz bir güncelliktir söz konusu olan, yani çağdaş Avrupa söz­
de-kültürüne karşı barışmaz bir husumetle beslenen bir güncel­
lik. Petit Robcrl sözlüğüne göre intempestij, "beklenmedik anda
meydana gelen", "uygun olmayan" , "yersiz" anlamındadır. 20.
yüzyılın bitiminde gerçeküstücü bir grubunkinden daha zaman­
sız -yani bu şimdiki zamana aykırı- daha az "yerinde" ve daha

40- Türkçeye "Ça ga Aykırı Düşünceler" şeklinde tercüme edilmiştir (Say yayın­
ları) -ç . n .
michad ıiiwy 91

az "uygun" hir etkinlik tasavvur edilebilir mi? Hep bil inmeyenin


gerçeküstücü keşfinden yana olduğunu ifade eden bir toplulu­
ğunkinden daha "münasebetsiz " , "yersiz" veya "uygunsuz"41 bir
eylem tasavvur edilebilir mi?
Sıklıkla sanıldığının aksine gerçeküstücülüğün zamansallığı,
kısa bir serpilme döneminin ardından biri diğerinin yerini alan
-fovizm l çiğrenkçilik] , kübizm, clışavurumcu luk, fü türizm, da­
daizm gibi- "sanatsal öncüler"in zamansallığıyla aynı yapıda de­
ğildir. O daha çok, farklı bir derinlik ve kalıcılık içeren, barok
ya da romantizm gibi -hem sanatsal, hem felsefi hem de politik
olan- büyük kül türel hareketlerin zamansallığına benzer.
G erçeküstücülük, tıpkı simya, sosyalizm ya da romantik doğa
felsefesi gibi, bir gelenek işidir. O, karmaşık bir karalama-yazılar,
belgeler ve ritüeller bütününe; deruni, felsefi ve politik bir me­
sajın aktarımına; sihirli ve şiirsel faaliyetlerin devamlılığına atıfta
bulunur. Geçmişi kökünden sil ip atmayalım-+2. U mudun kıvılcı­
mını geçmişin içinde yakmasını bilmeyenin geleceği yoktur.
Ama gerçeküstücülük, büyücülük gibi, korsanlık ve ütopya
gibi bir yaratıcı hayal gücü işidir de aynı zamanda. Tıpkı Brezilya
makiliklerinin şeref haydutları caııgaçeiro'lar gibi, gerçeküstücü­
ler de yenilik yapmaya mahkümdurlar: kutsal hatlar, eski yollar,
bilindik geçitler düşmanın elindedir. Öyleyse onların yeni saha­
lar bulması ya da daha doğrusu kendi yollarını toprağın üzerinde
kendilerinin çizmesi gerekiyor, çünkü yolu yapan yürüyendir.

4 1 - Yine Mösyö Robcn'e göre iıılcmpcslifin eşan lamlıları.


42- Burada yazar. Fransızca orijinalinde "geçmişi silmeyi" öneren Enternasyonal
şarkısına gönderme y�par -ç . n .
Sözlükç e

Adorno, Theodor Wiesengrund ( 1 903- 1 969) : Alman/Yahudi fel ­


sefeci, müzikolog v e sosyolog, heterodoks rnarksist. M a x Hor­
kheimer ile birlikte Frankfurt Okulu'nun kurucusu . Üçüncü
Reich döneminde Birleşik Devletler'e sürülmüş ve savaş sonra­
sı Frankfurt'a geri dönmüştür. Ortak kitapları Aydınlanmanın
Diyalektiği'nde ( 194 7) Adorno ve Horkheimer kıta Avrupası'na
özgü araçsal akılcılığı, doğaya egemen olma proj esini ve kültü­
rün metaya dönüştürülmesini radikal bir eleştiriye tabi tutmuş­
lardır. En önemli yapıtları arasında, Minima Moralia ( 1 95 1 ) ve
Dialectique negative ( 1 96 7) sayılabilir.

Aufhebung: Alman konuşma dilinde bu terim üç ayn anlam içe­


rir: muhafaza etmek, ortadan kaldırmak, bir üst seviyeye yük­
seltmek. Hegel'de aynı terim birbirini izleyen üç eylemi içeren
diyalektik bir kavrama dönüşür.

Blake, William ( 1 757- 1 827) : lngiliz şair, ressam ve gravürcü. Ha­


yalci ve peygamberimsi bir ruha sahip olan, her tür dini dog­
matizme düşman ve Fransız Devrimine coşkulu bir taraftar
olan Blake, kendisinin resimlendirdiği yazılarında -Mariage du
Ciel et de l'Enfer ( 1 793) (Cennet ve Cehennemin Nikahı, ç . n . ) ,
y a d a Les chants de l'Experience ( 1 794) (Tecrübenin Ezgileri,
ç . n . ) gibi- şiirsel tasavvurun üstünlüğünü ve yaratıcı enerjinin
gücünü duyurur. Yapıtlarından bazısında -Le Livre d'Urizcn
(Urizcn'in Kitabı) ve Le chant de Loos ( 1 795) ( Loos'un Ezgisi)
gibi- saptırılmış kutsal kitap sembollerinden kalkarak yeni bir
kozmogoni icat eder.

Bloch Ernst ( 1 885-1997): Yahudi/Alman felsefeci, romantik


eğilimli marksist, ü topyanın kuramcısı. N azizm dönemin­
de Birleşik Devletler'e sürülmüş, savaş sonrasında Doğu
Almanya'ya dönmüş ama bu ülkeyi de l 96 l 'de terk ederek
Kı ta Almanya'sına yerleşmiştir. En önemli yapıtları şunlardır:
fEsprit de /'Utopie ( 1 9 J 8) (Ü topya Ruhu, ç.n.) , Tlıomas Müıızeı;
Lheologien de la revolııtion ( J 9 2 1 9 (Thomas Münzer, Devrimin
tlahiyatçısı, ç . n. ) Heritage de notrc temps ( 1 935) (Günümüzün
Mirası, ç . n . ) , Le Principe Esperance ( J 959) ( U mu t Ilkesi, ç.n. ) .
30'lu yıllardaki yazılarında gerçeküstücülükle ilgilenir.

Borcl. Petrus ( 1 809- 1 859): romantik Fransız yazarı, ateşli cum­


huriyetçi, lakabı "le Lycantrope" (kurt-adam). Romanları
Clıampavert, contes iınmoraux ( 1 833) ( Champaverı, Ah laksız
Öyküler, ç.n.) ve Madanıe Putiplıar ( 1839), konformizm kar­
şıtı olmaları, "çılgınca" (Andre Breton) içerikleri ve devrimci
romantiklikleriyle öne çıkarlar. Andre Brcton'un kara mizah
antolojisinde yer alır.

Brest-Litovsk Antlaşması: L 9 J 8 Mart'ında Polonya sınırındaki bu


küçük Rus kentinde ( Lev Troçki idaresindeki) bir Sovyet de­
legasyonu barış elde etmek için, Alman Reich'ıyla, Polonya'yı,
Ukrayna'yı, Finlandiya'yı, Bielorusya'nın bir bölümünü ve Baltık
ülkelerini SSCB'nin elinden alan bir antlaşma imzaladı. 13 Ka­
sım 1 9 1 8'de, Almanya'nın bozgunu ve monarşinin düşüşünün
ardından, antlaşma Sovyet hükümeti tarafından iptal edildi.

Clarte ! Ayc.iınlık ] : Henri Barbusse tarafından 1 9 1 9'da kurulan ,


l 924'de, komünizme yakın olup gerçeküstücüleri işbirliğine
çağıracak olan iki genç aydın j ean Bernier ve Marcel Fourri-
ıni<-h.ci )iiwy 95

er tarafından yeniden ele alınan dergi. L 925 yılında Clarte ve


gerçeküstücüler bir ortak çagrıya imza atarlar: "Önce ve daima
Devrim " . Ne var ki La Guerre Civile (iç Savaş) adlı ortak bir
yayın çıkarma projesi başarısız olur. 1 926 yılında derginin ya­
yın kurulu Denise Naville, Aime Patri ve Michel Collinet ve bir
süre sonra kendilerine katılacak olan Gerard Rosenthal ve Pi­
errc N avillc tarafından sürdürülür. Dergi l 928'de, U luslararası
Sol Komünist M uhalcfet'in Fransız seksiyonu Komünist Ug'in
yayın organı La Lutte de classes (Sınıf Mücadele) olur.

Coleridge, Samuel Taylar ( 1 772- 1 834): lngiliz şair, eleştirmen ve


romantik felsefeci. Önce, dostu Wordsworth gibi, Fransız Dev­
riminin ve devrimci bir romantizmin taraftarı olmuş, onunla
birlikte l 789'da Balladcs lyriques'i (Lirik Balatlar) yayımlamış,
sonra gitgide daha muhafazakar ve mistik hale gelmiştir. 1 825
yılında yazdığı felsefi kitabı Aide pour la reflexion (Düşünmeye
Yardım) bu gidişatı ve yeni-Platoncu fikirlerin etkisini kanıtlar.

Durutti, Buenaventura ( 1896- 1936): lspanyol anarşizminin e fsa­


nevi siması , Barselona'da CNT militanı -anarko-sendikalist
Emekçiler U lusal Konfederasyonu-. Durutli , Kral Alfons'a
karşı (başarısız) bir suikasta ve Kardinal Soldevilla'ya karşı
(başarılı) bir diğer suikasta katılır. J 922'de, Anarşist lberik
Federasyonu'nun (FAl) ilk oluşumu Los Solidarios grubunu
kurar. 1 924'den 193 l'e kadar sürgünde yaşar. 1 936 devrimi
sırasında Durutti anarşist milislerin başında Aragon bölgesinin
cephesini yönetir. M erkez milis komitesi tarafından, başkenti
ele geçirmeyi hedefleyen frankist saldırıya karşı mücadele et­
mek üzere Madrid'e çağırılır, cephede ölür.

FIARI: l 938'de, Andre Breton ve Lev Troçki tarafından Meksika'da


karşılaşmaları esnasında, aynı yıl yazılmış olan "Bağımsız bir
Devrimci Sanat için" adlı belgeyi temel alarak kurulmuş Ba­
ğımsız bir Devrimci Sanat için Uluslararası Federasyon'un ilk
harfleri. l 939'da, Andre Breton , Benjamin Peret, Maurice He­
ine, Georges Heinen, Henri Pastoureau, Pierre Mabillc , Diego
96 sabah yıldızı

Rivera, lgnazio Silone, vb.'nin katılımıyla, Cle adlı bir derginin


iki sayısını yayımlayacaktır.

Frühromantik: Edebiyat tarihinde, Athenaum dergisinin ( 1 789-


1 800) e trafında, aralarında Novalis (Friedrich von Harden­
berg) , Friedrich ve Wilhelm Schlegel kardeşler, Ludwig Tieck,
Caroline von Günderrode da bulunan genç yazar ve şairleri
toplayacak olan ilk Alman romantizmini belirten terim. Ro­
mantik hassasiyet ve geçmişe özlem bu ilk dönem süresinde
( 1 789- 1804) Fransız Devrimine ve cumhuriyetçi fikirlere belli
bir yakınlık duyulmasını engellememiştir.

Gemeinschaft: Almanca "cemaat". Alman sosyoloj isinin kurucu­


su Ferdinand Tönnies'in CommunauU et Societt ( 1 887) [ Ce­
maat ve Topl u m ] adlı kitabında bu kavram, ananeler, ör!ler
ve adetlerle düzenlenmiş, yardımlaşma, karşılıklı güven ve
paylaşılan bir kültürle diğerlerinden ayrılan, ailenin, zanaat­
kar küçük esnafın, veya köyün geleneksel, kapitalizm öncesi
toplumsal evrenine işaret eder.

Gerçeküstücü Araştırmalar Merkez Bürosu: Grenelle Sokak 1 5


numarada bulunan v e Antonin Anaud ile Michel Leiris tara­
fından idare edilen bu büro 1 924- 1 925 yıllarında grubun de­
neyim laboratuarı ve Papa'ya, Dalai-Lama'ya, Avrupa üniver­
sitelerinin rektörlerine vb. hitaben (Artaud tarafından kaleme
alı nmış) özellikle sert kimi yazıların ortaya çıktığı yerdir.

Gesellschaft: Almanca " toplum" . Communautt et Societe nin '

( 1 887) yazarı Ferdinand Tönnies'in sosyolojisinde bu terim,


teknik uygarlığı, sözleşmeyi ve metayı, fabrikaların ve büyük
kentlerin evrenini temel alarak kurulmuş olup, herkesin her­
kese karşı savaşının, hesabiliğin, spekülasyonun ve karın dam­
gasını vurduğu modern endüstriyel topluma işaret eder.
michacl löwy 97

Guenon, Rene ( 1 886- 195 1 ) : Fransız felsefeci, La Gnose ( 1 909)


dergisinin kurucusu , farklı dinlerin (hindu , taocu, müslüman)
mistik yazıları alanında tanınmış uzman. Kendisine çizdi­
ği hedef, oluşturulmuş dinlerin görünen (exoterique /aleni)
doktrini ötesinde, bir ortak kaynağı, tek, asli bir geleneğı, de­
runi (esoterique) bilgiyi bulmaktır. La Metaphysique orienta­
le ( 1 939) (Doğu Metafiziği) ve Aperçus sur l'initiation ( 1 946)
( lnisiyasyona dair görüşler) kitaplarının yazarı.

lngiliz kara romanı: 18. yüzyılın, lngilizce'de gothic novels deni­


len, ve fantastik ve tedirgin edici atmosferiyle tanımlanan lngi­
liz romanesk eserlerinin tamamı. En ünlüleri şunlardır: Hora­
ce Walpole'un Le Chateau d'Otrante'ı ( 1 764) (Otranto Şatosu ) ,
Ann Radcliffe'in Les Mysteres D'Udolphe'u ( 1 794) (Udolphe'un
Gizemleri), Gregory Matthew Lewis'in Le Moine'ı ( 1 820) (Ke­
şiş) ve Charles Robert Maturin'in Melmoth'u . Bu yapıtlar gerçe­
küstücülerde gerçek bir hayranlık yaratmıştır.

Juggernau th: Hint dilindeki Ds hagan nat tan gelir, tanrı Wish­
'

nu'nun görünümlerinden biri. Büyük kutlamalar öncesin­


de Wishnu-juggernauth idolünü taşıyan arabanın devasa ve
ağır tekerlekleri altına insanlar atılır, kurban edilirdi. Marx'ta
Sermaye'nin alegorisidir.

Kültürün Savunusu için Uluslararası Yazarlar Kongresi: Fran­


sız Komünist Partisi'ne yakın Devrimci Yazarlar ve Sanatçılar
Derneği A EAR'ın ve (Birleşik) Antifaşist Aydınlar Gözetim
Komitesi'nin inisiyatifiyle yapılan bu kongre, 1935 Hazira­
nında Paris Mutualite Sarayı'nda, diğerlerinin yanısıra A ndre
Gide , Andre Malraux, Paul Vaillant-Couturier, Anna Seghers,
Henrich Mann, Bertolt Brecht'in katılımıyla gerçekleşmiştir.

La Guerre Civile [ lç Savaş ] : Komünist Clarte dergisi ekibi ile (Mar­


cel Fourrier, jean Bernier, Victor Serge, Victor Crastre) gerçe­
küstücülerin (Louis Aragon, Andre Breton, Paul Eluard, Benja­
min Peret) 1 926 yılında çıkması planlanmış olan ortak dergisi.
98 sahJ!ı yıldızı

Gerçeküstücülerin özerklik isteği, Clartt''nin 1 5 Haziran 1 926


sayısında belirttiği gibi, sonuç olarak proj enin gerçekleşmeme­
sine neden olaca ktır. Ama komünist neşriyat ile l�cvolıı ıion sıır­
rcalistc arasındaki işbirliği sonraki yıllarda sürmüştür.

Les Levres nues l Çıplak Dudaklar ! : Yazar, şair, kolajcı ve sinemacı


Marcel Marien ( 1 920- 1 993) tarafından kurulmuş olan, Belçika
gerçeküstücülüğünün kurucusu Paul N ouge ve Louis Scutena­
ire, Ressam Rene Magritte, ve aynı zamanda Guy Beclorcl' un ela
katıldığı, Belçika kökenli gerçeküstücü dergi ( 1 954- 1 960) .

Letrizm [ Harfçil ik ] : 1 946'da (Paris'te yaşayan) Romanyalı yazar


lsiclore lsou tarafından yaratılmış, sanatsal biçimlerin kendile­
rini yoketmesi olgusunu hedefleyen -örneğin şiirin en uç ögesi
olan harfe indirgenmesi- dadaist esinli hareket. Guy Debord,
Hıı rlcmcnts en Javcıır de Sade ( Sade için Çığlıklar, ç . n . ) adlı fil­
minde esinlendiği let rizm hareketine l 952'cle katılır ve aynı yıl
aralarında Gil Wolman'ın ela bulunduğu birkaç dostuyla be­
raber Letrist Enternasyonal'i ( LE) kurar. LE, l 954'den 1 95 7'c
kadar Patladı dergisini yayımlayacak, daha sonra D urumcu/
Sitüasyonisl Entcrnasyonal'in ( l 957) kuruluşunun yararına
kendisini feshedecekıir.

Mammon: Aram dilinde Maııın a , "servet" , zengi nliklerin birikti­


rilmesine önderlik eden Suriye tanrısı. Yeni Ahid'de haksızca
elde edilmiş zenginlikleri sembolize eden put.

Moloch: lbranice hcı-Molech'deıı gelir, muhtemelen "Kral" anla­


mına gelen ha-Melcclı sözcüğünden türemiştir. Chanaan halk­
larının ( Kenaniler, 1 .Ö. 3. yüzyılda, lsraillilerden önce Chanaan
-Lübnan, Filistin- ülkesinde yaşayan halklar, ç.n.) insanların
korkunç şeki lde kurban edilmesini, özellikle çocukların diri
diri yakılmasını isteyen putu. Eski Ahid peyga mberleri tarafın­
dan lanetlenir. Marx'ta Sermaye'nin istiaresiclir.

Morris, William ( J 834- 1 896) : l ngiliz yazar, şair ve sanatçı, liber-


ınichoıcl lıhvy 99

tcr/M<ırksist eğilim li sosyalist. Ortaçağ sanatı hayranı ve Vik­


torya dönemi ile endüstriyel dönemin çirkinliğine karşı acı­
masız bir düşman olan Morris dostlarıyla Morris ve Co. adlı
bir zanaatsal dekorasyon atölyesi kurdu. Edward Burne jones,
Dante Gabriel Rossetti ve diğerleriyle birlikte Raphael-öncesi
sanatçılar derneğinin animatörlerinden biri oldu. J 885'de Sos­
yalist Lig'in kurucusu olan Morris roman tik. fantastik ya da ar­
kaik esinli çok sayıda yapıtın ve Noııvcllcs de ıı ıı l le pcırt ( 1 89 1 )
( H içbir Yerden Haberler) adlı ütopik bir romanın yazarıdır.

POl: Enternasyonalisı işçi Part isi. l 935 yı lında Fransa'daki başlı­


ca troçkist grupların birleşmesi sonucu , Picrre Naville, Pierrc
Frank, Yvan Craipeau ve Jcan Rous (ve diğerleri) yönetimin­
de yaratılmış olan örgüt. Çeşitli tartışmalar ve bölünmelerin
ardından POl l 944'de, 4. Enternasyonal'in Fransız Seksiyonu
Enternasyonalist Ko münist Parti'yi oluşturacak yeni bir kay­
naşmanın bileşenlerinden biri haline gelecektir.

Schelling, Friedrich Wilhdm joseph von ( 1 775- 1 854) : 19. yüzyıl


başında Alman romantik Okulu'nun en önemli felsefecilerinden
biri. Gençliğinde Fransız devrimine karşı sempati besler ama
daha sonra epeyce muhafazakar olur. Ruh ve doğa arasındaki
mutlak özdeşliği ve içgüdünün saf akılcılık üzerindeki hakimi­
yetini i fade eden romantik doğa felsefesinin esinlendiği kişidir

Scholem G ershom ( 1 897- 1 982): Yahudi Kabala mistisizmi tarih­


çisi, Walter Benjamin'in yakın dostu . /\ lmanya·da doğan Sc­
holem 1 923'de Filistin'c göç eder ve orada Kudüs lbrani Ü ni­
versitesinde öğretim üyesi olur. Konformizm-karşıtı görüşüyle
Scholem h erctik Mesihçi akımlara ve "dinsel anarşizm" teza­
hüratlarına ilgi duyar. En önemli kitapları arasında. Lcs G nı rıds
Cournnıs ele lcı Myst ique juivc ( 1 94 1) (Yahudi Mistisizminin
Büyük Akımları) , Sabbcıtai Zevi, le nı cssic mystiqııc ( 1 9 5 7 ) (Sa­
betay Sevi, Mistik Mesi h) ile Wcılıer fknjwn i ıı , h i s loi re d'uııc
wnitie ( 1 975) (Walıer Bcnjamin, Bir Dostluğun H ikayesi) adl ı
ta nıklık çalışması sayılabil ir.
100 sabah yıldızı

Serge, Victor (lakabı Kilbatchiche) ( 1 890- 194 7 ) : Rus asıllı Fran­


sız yazar. Önce anarşisttir -Barselona'da CNT ile birlikte mü­
cadele eder-, Ekim Devriminden sonra Bolşevizmden yana
olur. Lenin ve Troçki'nin dostu olan Victor Serge Moskova'ya
yerleşir ve 20'li yıllarda Stalin'e karşı sol muhalefete katılır.
l 933'de Troçki gibi o da tu tuklanınca Sibirya'ya sürülecek ve
ancak 1936 yılında uluslararası bir kampanya sayesinde serbest
bırakılacaktır. Fransa'ya dönüşünde, 1 936'da, ispanya konu­
sundaki farklı görüşlerinden dolayı Troçki'den ayrılır. 1 940'da
Meksika'ya göç eder ve savaştan sonra orada ölür. Memoires
d'un revolutionnaire ( 195 1 ) (Bir Devrimcinin Anılan) adlı bir
otobiyografinin ve Ville conquise ( 1 932) (Fethedilmiş Kent) ,
S'Il est minuit dans le siecle ( 1 939) (Asrın Geceyarısıysa Vakit)
gibi çok sayıda politik romanın yazarıdır.

Sol Muhalefet: Komünist hareket içinde Lev Troçki tarafından


önce SSCB'de ( 1 926'dan itibaren) , Sovyetler Birliğinden ihraç
edilmesinden sonra da uluslararası ölçekte kurulmuş olan mu­
halefet akımı. Başlangıcında Komünist Enternasyonal'in ısla­
hını hedefleyen akım, 1 938'de 4. Enternasyonal'i oluşturmak
için onunla bağlarım koparmıştır.

Weber, Max ( 1864 - 1 9 20) : Alman sosyolog ve üniversite yüksek


görevlisi. U lusalcı/liberal eğilimlidir ama endüstriyel/kapita­
list uygarlığa bilinçli çözümlemeler getirebilmiştir. Protestan
A hlakı ve Kapitalizmin Ruhu ( 1 920) ile Ekonomi ve Toplum u n '

( 1 922) yazarıdır. Yapıtının ana teması, B a n medeniyetinin ka­


derinin bürokratik akılcılık ve dünyanın büyüsünü kaybetme­
si olduğudur. Georg Lukacs'ı ve Frankfurt Okulu'nu derinden
etkilemiştir.
Kay nak ça

Adorno (Theodor W) ve Scholem (Gershom) , Önsöz, Walter


Benjamin, Correspondance, l.
Alquie (Ferdinand) , Philosophie du surrealisme, [ 1956] Paris,
Champs-Flammarion, 1977.
Aragon (Louis), Vagues de r�ves, [ 1 924] Paris, Seghers, 1 990.
Atelier de creation libertaire de Lyon, Surrealisme et Anarchisme,
1 992, 1 994.
Beaujour ( Michel) , "Andre Breton Mythographe. Arcane l 7'' , Ei­
geldinger, Marc (org. ) , Andre Breton, Neuchatel, La Baconiere,
1 9 70.
Benjamin (Walter) , "Le surrealisme, dernier insantane de
l'intelligence europeenne", Mythe et Violence, Paris, Maurice
Nadeau , 197 1 . [ Walter Benjamin, "Gerçeküstücülük. Avrupalı
Aydının Son Fotoğrafı " , Son Bakışta Aşk, Der. Nurdan Gürbi­
lek, Metis, lst. 1993 . ]
Benjamin (Walter) , Correspondance, Paris, Aubier-Montaigne,
1 979, çev. Guy Petitdemange, 2 cilt.
Benjamin (Walter) , " Der Surrealismus. Die letzte Momentauf­
nahme der europaischen Intelligenz", Gesammelte Schriften
(G.S. ) , Frankfurt, Suhrkamp Verlag, 1977, cilt 2, 1 .
Benjamin (Waher), Scns uııiquc, Paris, Maurice Nadeau, l 99 l .

! Türkçe iki çevrisi bulunmakta: "Tek Yönlü Yol '' , Son Bakışta
Aş/?, Der. Nurdan Gürbilek, Metis, lsl. 1 993 ; Tek Yon, çev. Tev­
fik Turan, YKY, lstanbul, 1 999 1
Benjamin (Walter), journal de M oscou , Paris, l.'.Arche, 1 983. ! M os ­
lwva Güıılı'iğü, çev. Cemal Ener. Metis, lstanbu l , 200 1 ]
Benjamin (Wal ıer), "Hachisch a Marsci lle" . 1 928, My t1ıc et Vi­
olrnce, Paris, Denoel, l 971 ! " M arsilra'da Haşhaş", Parı ltılar,
çev. Yılmaz Öner, Belge yayınları, lstanhul, J 9901
Bcnjamin (Waher), Passagenwerlt, Frankfurt, Suhrk�mp Verlag,
l 980, cilt l.
Bcnjamin (Walter) , Paris, capi ta le dıı 1 9. Sieclc. Le livrc dcs pcıs­
sages, Paris, Cerf, J 989, çev. J can Lacoste. l X I X Yüzyılın
" .

Başkenti Paris" , Pasaj lar, çev. Ahmet Cemal, YKY, lstanbul,


1 993 ]
Bcnsald ( Daniel ) , Le Pari mclancoliqııe, Paris, fayard, J 997.
Bloch ( Ernst) , l 'Espri t de l ' Utopie ( 1 9 1 8- 1 923), Paris, Gallimard,
1 977.
Bloch ( Ernst) , Hı' ri tage de cc temps, çcv. J can Lacoste, Paris, Pa­
yot, 1978.
Bonnet (Margueritc), A rchives du sıırrealismc, notes et introducti­
on, "Adhercr au Parti communislc ? " , Eylül-Aralık 1 926, Paris,
Gallimard, l 992.
B mınoure (Yincent). "eordalie" ! l 9 77 ] , Mmncııts du su rrt'a l i sınc ,
Paris, l'Harmallan, 1 999.
Bounoure (Yincenı), Tcılisınaııs, Editions surrealistcs, l 96 7.
Bounoure (Yincem), " Pour com mu nication. Reponses a l'enquete
·Rien ou quoi?' , 1 970.
"

Breton (Andre) , "Autodidactes dits ·naifs'", ( 1 942 1 , Le su rrealisıne


el la peiııtııre, Paris, Gallimard, 1965.
Brcton (Andre) , " Limi tes non fronticrcs du surrcalisme" , [ 1 9 37 1 ,
La Cle des chaınps, Paris 1 0/ 1 8, 1 973.
Breton (Andre ) , "l ntroduclion au discours sur le peu de realite " ,
l 9 H , Po iııt dıı .Jour, Paris, Gallimard, l 970.
Breton ( Andrc) , "Legi time Defensc" 1 1 926 1 , Mauricc N adeau,
Histoire du Surrealismc 2. Docıınıents Surrecılistes, Paris, Seuil,
1948.
Breton (Andre), Maııifestes du surrealisme, Paris, Gallimard,
1 994. [ Bi rinci Sürrealist Manifesto, Al tıkırkbeş yay. , 2003. ]
Brcton (Andrc), Aıcanc 1 7, ( 1944] , Paris. 1 0/18, 1 965.
Breton (Andre ) , "Situation du surrealisme entre !es cleux guer­
res", ( 1 942 ] . La Cle des champs.
Breton (Andre ) , Position politique du su rrealisme, Paris, Denoel,
1 972.
Breton (Andre), " La daire tour" , La Cle dcs champs.
Breton (Andre), Nadja, Paris, Gallimard, 1 964. [ Nadja, çev. lsma­
il Yerguz, Dost yayınlan, 2002. ]
Breton (Andre), Entretiens ( l 952), Paris, Gallimard, 1 964.
Cohen ( Margaret), Projeme Illıım ination. Walter Benjamin and thc
Paris of Stırrealist Revolution, Berkeley, Universitiy of Califor­
nia Press, 1 993.
Debord (Guy) , "Theorie de la derivc", les levres nues 110 : 9 ,
1956.
Debord (Guy) , La Societe du spectacle, [ 1 967] . Paris, Gallimard,
l 992. [ Gösteri Toplumu ve Yorumlar, çev. Ayşen Ekmekçi-Ok­
şan Taşkent, Ayrıntı, İstanbul, 1996]
Debord ( Guy) , " Le bruit de la furem'', l n ternaüonale Lcttriste,
Potlatch no:6, dans Guy Debord pesente Potlatclı (1 954-1 957),
l'aris, Galli mard/Folio, 1 996.
Debord (Guy), Commentai res sur la societe du spectade, Paris, Ge­
rnrd Lebovici , l 988. 1 Gösteri Toplumu Vt' Yorumlar içinde !
Dcbo rd (Guy) , " i n Girum lmus Nocte et Consumimur Igni " ,
CEuvres cinematographiqııes completes, Paris, Champ Libre,
1 978.
Debord (Guy) , prcface a la quatrieme edition italienne de la So­
cicte du spectacle, [ Gösteri Toplumu nun dördüncü ltalyanca
'

baskısına önsöz I Paris, Champ Libre, 1979.


Debord (Guy) , Considerations sur l'assassiııat de Geraıd Lcbovici,
Paris, Gerard Lebovici. Ayrıca bkz. Cette Mauvaise rcputation,
Paris, Gallimard, 1993.
104 sabah yıldızı

Frank ( Manfred) , Der Kommende Gott. Vorlesungen zur Neuen


Mythologie1 Francfort, Suhrkamp Verlag, 1 982.
jappe (Anselm) , Guy Debord, Marseille, Via Valeriano, 1 995.
Gonzalvez (Shigenobu) , Guy Debord ou la beautı! du negatif, Paris,
Mille et Une Nuits, 1998.
Guilbert ( Cecile) , Pour Guy Debord, Paris, Gallimard, 1 996.
Izard (Michel) , "Walter Benjamin et le surrealisme" , Docsur
no: 1 2 , Haziran 1 990.
Leenhardt Uacques) , "Le passage comme forme d'experience:
Benjamin face a Aragon" , Wisman (H) (ed. ) , Walter Benjamin
et Paris, Paris, Gerf, 1 986.
Löwy (Michael) ve Sayre ( Robert) , Revolte et Melancolie. Le ro­
mantisme a contre-courant de la modernite, Paris, 1 992. [ isyan
ve Melankoli - Moderniteye Karşı Romantizm, Çev. Işık Ergü­
den, Versus, 2007.
Lukacs (George) , Histoire et conscience de classe, Paris, Minuit,
1960. [ Tarih ve Sınıf B ilinci, çev. Yılmaz Öner, Belge yayınları,
1998]
Mariategui Uose Carlos) , Sept Essais sur la real ite peruvienne,
[ 1928 ] , Paris, François Maspero, 1 968.
Mariategui Uose Carlos) , " El grupo surrealista y Clartı!" , Tem­
muz 1 926, El artista y su epoca, Lima (Peru ) , Biblioteca Ama­
uta, 1973a.
Mariategui Qose Carlos) , "El balance del superrealismo", Şubat
1930, El artista y su epoca, l 973b.
Mariategui -Uose Carlos), "El superrealismo y el Amor" , Mart
1930, El artista y su epoca, 19 73c.
Nadeau (Maurice) , Histoire du Surrealisme: documents surrealistes,
Paris, Seuil, 1998, Cilt 2.
Naville (Pierre), La Revolution et les intellectuels, [ 19 28 ] , Paris,
Gallimard, coll. I dees, 1975.
Naville ( Pierre), Le Temps du surreel. r.esperance mathematique,
cilt l, Paris, Galilee. 1977.
Naville ( Pierre), Trotshy vivant, Paris, Maurice Nadeau , 1 979.
Peret (Benjamin) , CEuvres completes, Paris, J ose Corti, 1989, cilt
5.
michacl löwy 105

Peret ( Benj amin) , La Commı.ıne de Palmares, Paris, Syllepse, coll.


"Les archipels du surrealisme" , önsöz: Robert Ponge, 1 999.
Potlatch, "Une idee neuve en Europe" , no : 7 , Ağustos 1 954.
Roche ( Gerard), "La rencontre de l'aigle et du lion. Trotsky, Bre­
ton et le manifeste de Mexico" , Cahiers Uon Trotsky, no:25,
Mart 1 986.
Rochlitz ( Rainer), Le Desenchantement de !'art, Paris Gallimard,
1 992.
Schlegel (Friedrich) , " Rede über die Mythologie" , 1800, Roman­
tik içinde, 1 , Stuttgart, Reclam, 1 984.
Schwarz (Arturo), Breton!Trotski, Paris, 1 0/18, 1 9 7 7 .
Scholem (Gershom), Walter Benjamin. Histoire d'une amitie, Paris,
Calmann-Levy, 1 98 1 .
Serge (Victor) , Memoires d'un revolutionnaire, Paris, Seuil, 1978.
S URR, no: 1, Yaz 1 996, Gerçeküstücü Hareketin Paris grubunun
ortak bildirisi: "Le surrealisme et le devenir revolutionnaire".
Thirion (Andre), Revolutionnaires sans revolution, Paris, Robert
Laffont, 1972.
Troçki (Lev) "Bağımsız Bir Devrimci Sanat lçin " , Sanat ve Edebi-
yat, çev. Aslıhan Aydın, Yazın yayıncılık, lstanbul, 200 1 .
Trotski (Leon) , Writings 1 934- 1 935, New York, Pathfinder, 1 97 1 .
Trotski (Leon), Writings 1 929, N ew York, Pathfinder, 1975.
Trotski (Leon) , Naville (Pierre), Naville (Denise) , van Heij enoort
Qan) , Correspondance 1 929- 1 939, Paris, L'.Harmattan, 1 989.
Wolin ( Richard) , Walter Benjamin. An Aesthetic of Redemption,
N ew York, Columbia University Press, 1982.

You might also like