You are on page 1of 2

Dimitri Honiatis

1452 yılının Mayıs gecesiydi. Atina Başpiskoposu ve Türklere karşı direnişin önderi Dimitri
Honiatis bir Bizans imparatorluk kadırgasıyla Mora’dan yola çıkmış Konstantinapol’e
yolculuk ediyordu. Henüz Limnos mevkiindeydi. Yanında sadece çok yakın arkadaşı İsidoros
ve maiyeti vardı. Çanakkale’ye varmalarına daha iki gece vardı. Pazartesi gecesini Limnos
limanında geçirdiler. Gemilerini onarıp erzak aldılar. Sabah tekrardan yola çıktılar. Gece
Çanakkale boğazına vardıklarında fırtına başladı. Çanakkale’nin azgın suları gemiyi bir
sağabir sola sarsıyordu. Fırtına yüzünden Gelibolu kıyısına demir atmak zorunda kaldılar.
Çanakkale’nin soğuk havasında gemide sızmışlardı. Sabah olduğunda karşılarında
yeniçerileri buldular. Yeniçeriler Honiatis ve maiyetini tutuklayıp Lapseki’ye götürdüler.
Başpiskoposu esir gören Rum halkı hüzünlerini gizleyememişti. Müslüman ahali gösteri
yapmış eğlenmişti. Lapseki valisi Ahmet Hüseyin Efendi esirlerin Bursa’da konaklayan
Sultana götürmelerini emretmişti. Osmanlılar, Honiatis ve maiyetine tam bir esir statüsü
uygulamıyorlardı. Onlara Tanrı’nın misafiri gözüyle bakmış hiçbir ihtiyacını eksik etmemişti.
Onları yarı-özgür halde tutup yedi günlük bir yolculuğun ardından Biga’ya vardılar. Burada
ağaçların arasındaki yeşil çayırda dinlenen Sultan Mehmed’in oğlu Beyazıt ile karşılaştılar.
Yeniçeriler ve Honiatis’in maiyeti bir an duraksadı. Beyazıt:” Ey çeriler bu papazı nereye
götürürsünüz?” Çeriler cevap verdi:” Efendim, Gelibolu’da yeniçeriler limanda demir atarken
yakalamışlar. Bizler onu Sultan Mehmed Han’ın hükm kılması içün Bursa’ya götürürüz”
Beyazıt, Honiatis ile yalnız kalmak istedi. Yeniçeriler kenara çekildi bir miktar mola verdiler.
Şehzade onu yanına oturttu. Ona et ve içecek ikramında bulundu. Honiatis bunları kabul
etmedi. “Söyleyeveresün papaz efendü kimsin, neredensin?” Başpiskopos kendini
tanıttı. Honiatis’in bir başpiskopos olduğunu duyan Osmanlıların fidye istekleri de artmıştı.
Şehzade ona Hz. Muhammed’i sevip sevmediğini sordu. Honiatis “hayır!” diye cevapladı.
Şehzade nedenini sordu. Honiatis: “Bizim için son peygamber İsa’dır. Onun mucizeleri bizim
onun son peygamber olduğuna inanmamıza kâfidir” şeklinde yanıtını verdi. Beyazıt ona “Biz
sizin peygamberinize ve ondan öncekilere inanıyoruz fakat siz neden ondan sonra gelen Hz.
Muhammed’e inanmıyorsunuz?” diye sordu. Honiatis ona teslis inancından bahsetti. Ard arda
gelen soruları Honiatis çok bilgin bir din adamı olmasından ötürü bütün soruları ustalıkla
cevapladı. (O dönemde Hz. Muhammed’in Hristiyanlığın bir mezhebinden ilerlediği
sanılıyordu. Bundan dolayı Honiatis Hz. Muhammed’e inanmadığını belirtti.) Ardından gelen
yağmur bütün ortamı bozmuştu. Şehzade ve askerleri çadırlarına sığındı. Honiatis ve maiyeti
ise kemiklerine kadar ıslanmaktan kaçamadı. Yağmur dinince Honiatis ve maiyeti tekrardan
yola koyuldu. İki gün sonra Bandırma üzerinden Bursa’ya ulaştılar. Honiatis dört gün
Bursa’da Sultan Mehmed’in karşısına çıkmak üzere bekledi. Bu sırada kaledeki Ortodoks
Kilisesine sığındı. Burada yarı özgür bir halde yaşadı. Rum ahalisi kendisine ziyaretlerde
bulundu ve ihsan etti. Honiatis ve maiyetinin herhangi bir kaçış planı yoktu. Türkler gerçekten
din adamlarına saygı gösteren bir milletti. Kendisinin hiçbir ihtiyacını eksik etmediler.
Açtılar doyurdular. Çıplaktılar giydirdiler. Honiatis dört gün boyunca kaleyi inceleme fırsatı
buldu. Türkleri daha yakından tanıma fırsatı buldu ama zihninde var olan Türk düşmanlığı
hiçbir zaman silinmiyordu tabi ki. Dördüncü gün sonunda Mehmed’in adamları kendisini
almaya geldi. Onu kalenin merkezine götürdüler. İç içe geçmiş kapılardan geçerek sonunda
meşhur sultanın odasına geldi. Kapı açıldı. Ortodoks kiliselerinde adına beddualar okuttuğu
Mehmed Han artık karşısındaydı. Arkası dönük olan Sultan Mehmed içeri buyurdu. Oldukça
hoşgörülüve aydın bir kişiliğe sahip olan Mehmed Han kendisini mindere oturttu. Mehmed
Çandarlı’yı çağırttı. Beyler toplandı. Sultan: ”Kimdir bu keşiş, nasıl bir adamdır?” diye sordu
sadrazama.
Sadrazam kendisine gerekli malumatları verdikten sonra. Sultan ayağa kalktı. “Söyle bakalım
keşiş, anlat ahvalini” Beyler durumu kendisine izah etti. Osmanlılarda yaygın bir uygulama
olan ve daha önce Şeyh Bedreddin’in de idamından önce uygulanan zıt görüşleri çarpıştırma
uygulamasını sultan aynen taklit etti. Sultan Mehmed:” Benim de en az onun kadar akıllı,
onunla tartışabilecek adamlarım var” var diyerek sırayla ülkesindeki alimleri kendisiyle
tartıştırdı. Dimitri Honiatis gerçekten çok bilgin bir din adamıydı. Karşısına geçen bütün
alimlere galebe çaldı. Sultan Mehmed sinirlendi. Ülkesindeki en akıllı ve bilgin alimleri
çağırttı.
Honiatis karşısına çıkan bütün alimleri tartışmada yeniyordu. Kapıdan Molla Cevdet içeri
girdi. Honiatis ile derin bir tartışmaya girdi. Her iki tarafta kendi argümanlarını sunuyordu.
Tartışmayı yakından dinleyen Sultan halinden memnundu. Sultan Mehmed gerçekten çok zeki
ve entelektüel bir hükümdardı. Tartışma üç buçuk, dört saat boyunca devam etti. Sonrasında
Amasyalı Cevdet’in argümanlarına yanıt vermekte zorlanan Honiatis tartışmayı kaybetti.
Sultan yerinden kalkarak Molla Cevdet’i tebrik etti ve kendisine bin akçe ikram etti ve
mamafih Rumeli hisarının inşasını kontrol üzere Edirne’ye yola çıktı. Honiatis Sultan
Mehmedtarafından amânına hükm kılındı.
Honiatis Mehmed’in ülkesinde neredeyse özgürdü. Yalnızca bir yere giderken yanında
muhafızlar eşlik ediyordu. Honiatis bir ay daha Bursa’da kalmaya devam etti. Bu süre
zarfında Sultanı ve ülkesini daha yakından tanıma fırsatı buldu. Honiatis ertesi gün kale
surları içinde gezinirken bir müslüman cenazesine denk geldi. Duaların okunması bekledi ve
imama okunan duaların anlamıyla ilgili birkaç soru sordu. Başpiskopos karşıt görüşleriyle
müslüman ahaliyi sinirlendirdi ve kendisini zor kurtardı.
Geçen bir ayın ardından Başpiskopos ve maiyeti muhafızlar eşliğinde Maltepe’ye doğru yola
çıktı. Burada Yıldırım Beyazıt’ın yaptırdığı Güzelce Hisar’a geldi. O sıralarda Güzelce
Hisarı’nın karşısına Sultan Mehmed bir hisar daha yaptırıyordu. (Hicri. 25 Rebiülevvel-
Zilhicce 856) Buradaki amacı boğazın kontrolünü eline almak ve Bizans’a yapacağı olası bir
kuşatmada şehre Avrupa’dan yardımı önlemekti. Bunu Başpiskopos çok iyi anlamıştı.
Yanındaİsidoros ile beraber boğazın manzarasını izlemeye koyuldular. Honiatis:
“Görürmüsün İsidoros, Sultan Mehmed imdiden Konstantinapol’e imzasını atmış.” (Honiatis
bunu Kulle-i Cedide’nin henüz tamamlanmamış inşaatındaki taşların Mehmed’in mührü
şeklinde dizildiğini görerekten söylemişti.) Konstantinapol’ün olası bir kuşatmada Fatih’in
zekası karşısında tutunamayacağını Honiatis çok iyi anlamıştı. Honiatis katı bir Türk düşmanı
olmasına karşın İstanbul kuşatmasında Latinlerin yardımına hoş gözle bakan din
adamlarından değildi. Çünkü onlar Latinlerden Türklere nazaran daha çok zarar görmüştü.
Honiatis artık Tanrı’nın gayri-insani kötülüklere mahkum etmiş Türklerin topraklarından bir
an önce çıkmak ve ulaşmak istediği Konstrantinapol’e gitmek istiyordu. Başpiskopos İsidoros
aracılığıyla Sultan Mehmed’e bir mektup gönderdi. Mektubunda artık gitmesi gerektiğini ve
kendisine yaptığı ihsanlardan dolayı Sultana müteşekkir olduğu yazılıydı. İki hafta sonra
Sultan Mehmed’ten cevap geldi. Sultan kendisinin Konstantinapol’e gidemeyeceğini askerleri
eşliğinde kendisinin memleketine geri dönebileceği cevabını vermişti. Honiatis ve maiyeti
vakit kaybetmeden İzmir’e doğru yola çıktı. Buradan askerler eşliğinde bir Osmanlı
kadırgasıyla kendisi Atina’ya uğurlandı. Honiatis Mehmed’in ülkesinde geçirdiği üç ayda
Türkler ve Müslümanlık hakkında çok şey öğrenmişti. Memleketine döndüğünde ise sanki
butün olanlar yaşanmamış gibi Mehmed’in ülkesinden abartılı ve yanlış ifadelerle
bahsederek Rumları Türklere karşı kışkırtmaya devam edecekti.
Hamza KOÇ 11-E 23

You might also like