You are on page 1of 19

TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATINDA ŞİİR

Tanzimat’ın I. dönem sanatçılarının üçünün de şair olması, edebiyatımızda


ilk yenileşen türün şiir olmasını sağlar. Tanzimat edebiyatı sanatçıları her şeyden
önce şiirin konusunu ve anlatımını değiştirdiler. Namık Kemal “Lisan-i Osmani’nin
Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazalar” isimli uzun makalesinde şiirin, fikrin gelişmesine
ve halkın eğitilmesine olan büyük hizmetinden söz eder. Divan edebiyatının gerçekle
ilgisizliğine, yapmacıklığına, boşluğuna şiddetle hücum eden Namık Kemal, edebiyatın
yeniden düzenlenmesini ister. Bunun içinde her şeyden önce yeni bir anlatım yolu,
yeni bir dil bulunmasını gerekli görür. Dilin bir an önce konuşma diline yaklaştırılması
gerekliliğini savunur. (Buna rağmen Tanzimat şiirinin dilinin sade olduğunu söylemek
zordur.).
Tanzimat şirinin Divan şiirine bağlı kaldığı unsurlar daha çok biçim alanındadır. Bu
dönemde halk şiirine ve hece veznine olan ilgi biraz artmışsa da divan
şiiri ve aruz eski hakimiyetini sürdürmüştür.
Divan şiirinin nazım şekilleri aynen kullanılmıştır (Gazel, kaside, terkib-i
bent, , murabba … gibi şekiller).
Şiirin konusu değişmiş, aşk hasret, ayrılık gibi kişisel konular bir yana bırakılmış;
eşitlik, özgürlük, adalet, hukuk gibi toplumsal konulara önem verilmiştir. Ancak bu
daha çok I. Tanzimatçılar denen Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal gibi sanatçılarda
görülür.
II. Tanzimatçılar denen Recaizade Mahmut Ekrem, Abdulhak Hamit, Samipaşazade
Sezai‘de ise kişisel konular yeniden ele alınmıştır.
Tanzimat’tan önceki edebiyatımızın ağırlık noktasını nazım (şiir) oluşturur. Nesirle
(düz yazı) yazılan eserler de bile çok defa nazmın kurallarına dikkat edilmiş, nesir dili
nazma yaklaştırılmaya çalışılmıştır.
Sanatçılar, nesir dilini konuşma dili ve üslûbuna yaklaştırma çalışmalarını şiirde de
denerler. Ancak Divan şiiri geleneği eskisi kadar güçlü olmasa da varlığını
sürdürmektedir. (Hatta Divan şiirini yaşatmak isteyen ve içlerinde Namık Kemal
ile Ziya Paşa’nın da bulunduğu şairler, “Encümeni Şuarâ” adıyla bir grup kurar.).
Şiirdeki değişmenin temelini Şinasi atar. 1860’tan önce Fransızcadan yaptığı
tercüme şiirlerde yeni şekiller ve yeni bir üslûp görülür. Bu tercümeler ve kendi
yazdığı şiirler şekil ve muhteva bakımından Divan şiirlerinden farklıdır. İkinci yenilik
ise Divan edebiyatı nazım şekilleri üzerinde yapılan değişikliktir. Bunun da
öncülüğünü Şinasi yapar. Ancak bu değişiklik önce Akif Paşa’nın torununun ölümü
üzerine yazdığı koşma tarzındaki “Mersiye“sinde görülür. Aynı yaklaşımı Namık Kemal
“Hürriyet Kasidesi”nde sergiler. Şinasi’nin getirdiği diğer bir yenilik ise şiirlerine
konularına uygun adlar vermesidir.
Eski nazım şekillerinden farklı olarak denenen yeni nazım şekillerini,
Tanzimatın II. kuşağından Recaîzâde Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit
daha da geliştirerek yaygınlaştırırlar. Aynı yolu Namık Kemal “Vaveyla” ve
“Hilâli Osmanî” adlı şiirlerinde dener. Ancak, bu dönem şiirlerinin pek çoğu yine
de Divan edebiyatı nazım şekilleriyle yazılır. Hece vezni denenirse de, şairler
genellikle aruzu tercih ederler, sanatlı anlatımdan da kendilerini
kurtaramazlar.

Tanzimat Dönemi Şiiri ve Özellikleri


Tanzimat dönemi şairlerinin şiire bakış açıları
Tanzimat dönemi şairlerinin şiire bakış açıları da farklıdır. I. kuşak şairleri Divan
edebiyatını tenkit eder ve onu yıkmaya çalışırlar. Ziya Paşa “Şiir ve İnşâ” adlı
makalesinde gerçek şiirimizin halk şiiri olduğunu söyler. Daha sonra yazdığı “Hârâbat
Mukaddimesi”nde ise bu görüşlerini değiştirir; Divan şiirini savunur. Şiirleri teknik
bakımdan eskiye bağlıdır. Namık Kemal ise Tahrîbi Hârâbat ve Tâkib adlı eserinde
Ziya Paşa’yı tenkit ederek onu eskiyi diriltmeye çalışmakla suçlar. Namık Kemal’e
göre Divan şiiri gerçeklerden kopuk ve mantıksızdır.
II. kuşak şairleri ise şiiri sanat açısından ele alırlar ve estetik yönünü işlerler.
Recaîzâde Mahmut Ekrem, dil ve üslûptan hareketle, Talimi Edebiyyât (1879),
III. Zemzeme‘nin önsözü, Takdîr-i Elhân (1886) ve Pejmürde (1895) adlı eserlerinde
ve bazı makalelerinde dil ve üslûptan hareketle, yeni şiirin esaslarını sistemli bir
şekilde açıklar. Ona göre, şiirin tek gayesi güzelliktir. Bu güzelliği yaratacak iki
unsur; konu ve üslûp güzelliğidir. Şiir ne ahlâka hizmet etmek, ne de mantığa
uymak zorundadır. Ahlâk dışı değil, ahlâkla ilgisizdir. “Güzel olan her şey”
şiirin konusudur. Şiirin “konuşma dilinden ayrı, özel bir dile sahip olması”
gerekir. Vezin konuya uygun ahengi yaratacak şekilde seçilmelidir.
Recaizâde Mahmut Ekrem, güçlü bir şair olmadığı için, görüşlerini kendi şiirlerinde
istediği gibi gerçekleştiremez. O, edebiyat tarihimizde şairliğinden ziyade
teorisyenliğiyle yerini alır.
Batılılaşma hareketinin getirdiği yenilikleri şiirlerinde uygulamaya koyan Abdülhak
Hamit’tir. A. Hamit, Namık Kemal’in düşüncelerini ve Recaizâde Mahmut Ekrem’in
teori olarak geliştirdiklerini hiçbir sınırlamaya gitmeksizin uygular. Kurallardan hiç
hoşlanmaz. Batı şiirinde görüp beğendiği, Türk şiirinde olmayan her özelliği
uygulamaya kalkması, onu düzensizliğe ve plansızlığa sürüklemiştir. Yeni Türk
şiirinde tabiat tasvirlerinin ilk örneklerini o verir. Fakat üslûbu son derece dağınıktır.
Şiirlerinde aşk ve tabiat temleri yanında metafizik düşünceler de geniş yer tutar.
Hayal gücünün zenginliği, duygularının çeşitliliği ve samimiyeti kusurlarına rağmen
onu lirik şiirimizin en büyük temsilcisi yapar.
Tanzimat döneminde eskinin temsilcisi sayılmasına rağmen batılı tarzda şiirler
yazan Muallim Naci orta bir yol takip eder. Üslûpta eskiyi savunan şair, Türk
edebiyatının kökten değil, kısmen modernleştirilmesini savunur ve bu tarzın
başarılı örneklerini verir.
Tanzimat şiirinde meydana gelen asıl yenilik muhtevada gerçekleştirilir.

Tanzimat Şiirinde İşlenen Konular


Tanzimat şiiri, işlediği konular bakımından ikiye ayrılır:
Tanzimat birinci dönem şairleri Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal siyasî
düşünceleri ve sosyal değerleri ön plânda tutarlar. Sosyal meselelere siyasî açıdan
bakarlar. Siyasî değişme ve gelişmelere paralel olarak, Şinasi “hak, kanun, adalet,
millet, medeniyet, hükümet, reisicumhur” gibi sosyal muhtevalı ve meşrutiyetle ilgili
kavramlara şiirinde yer verir. Ziya Paşa bu şiiri “hürriyet, cumhuriyet, müsavat” gibi
değerlerle zenginleştirirken, Namık Kemal’in şiirlerinde “hak, adalet, eşitlik, vatan,
hürriyet” temleri ısrarla vurgulanır. Sosyal adalet ise işlenen bir başka temadır.

Tanzimat ikinci dönem şairleri, sosyal ve siyasî temaları devrin şartları içinde
rahat kullanamazlar. Bunun yerine ferdî duygulanmaları ve yaşanılan hayatı dile
getirirler. Romantik edebiyatın da etkisiyle duyan, düşünen, seven, acılara tepki
gösteren, bazen de kadere karşı çıkan insan tipi ortaya çıkar. II. dönem şairlerinin
kullandığı en önemli temalar tabiat ve ölümdür. Ölüm teması Recaîzâde Mahmut
Ekrem ile Abdülhak Hamit’in şiirlerinde geniş yer tutar. Bu dönemde günlük olaylar ve
duygulanmaların yanı sıra aşk teması da işlenir. Aşk teması içinde kadın anlayışının
da değiştiği görülür. Divan şairlerinin ideal kadın tipi yerine, günlük hayatın
içindeki kadına yer verilir.
Tanzimat dönemi sanatçıları, şiir başta olmak üzere, edebiyatımızda, şekilden
muhtevaya kadar pek çok yeniliğin öncülüğünü yaparlar. Yaptıkları yenilikler,
kendilerinden sonra gelen ve yeniliği benimseyen sanatçılar tarafından daha ileriye
götürülür ve Tanzimat edebiyatı yenileşen edebiyatımızın kaynağı ve öncüsü olur.
Tanzimat ve Divan Şiirinin Benzerlikleri ve Farklılıkları
Benzerlikleri:
 Nazım şekilleri benzer: Kaside, gazel, terkib-i bent, müseddes vb.
 Ölçü benzer: Aruz ölçüsüyle şiirler yazılır.
 Kafiyeleniş benzer.
 Dil benzer: Arapça-Farsça kelime ve tamlamaların kullanılması.
Farklılıkları: Tema – Konu (içerikle ilgili)
 Divan Şiirinde Tema: Aşk, tabiat, tasavvuf, ahlak, övgü (devlet ve din
büyüklerine)
 Tanzimat Şiirinde Tema: Halkı aydınlatmaya yönelik yeni tema ve
konular işlenmiştir. Hürriyet, eşitlik, adalet, kanun, yönetimden ve dönemden
şikâyet vb.

Tanzimat ve Divan Şiirinin Yapı Özellikleri


Divan Şiirinde: Genellikle beyitler kullanılır, ölçü aruzdur. Kafiyelenişi nazım biçimi
belirler. Göz için kafiye benimsenir. Nazım biçimlerinin belirli bölümleri vardır. Şiir,
nazım biçimine göre adlandırılır.
Tanzimat Şiirinde: Divan şiiri nazım biçimleri kullanılmasına rağmen klasik yapıda
bazı değişiklikler yapılır. Beyit sayılarının değiştirilmesi, bölümlerin
bulunmaması, bazen mahlasların kullanılmaması bazı şairlerin aruz ölçüsünü
yanında heceyi kullanmaları, ayrıca şiirlerde başlıklara nazım biçiminin
yanında konu adının da eklenmesi gibi.
Zengin kafiye benimsenmiş, divan şiirinin aksine “Kafiye kulak içindir.” (Aynı ses
veren değişik harfler kafiye sayılır.) anlayışı Recaizade Mahmut Ekrem Tarafından ileri
sürülmüş zamanla taraftar kazanmıştır.
Tanzimat ve Divan Şiirinin Dil ve Anlatım Özellikleri
Divan Şiirinde: Arapça ve Farsça tamlamalara söz sanatlarına yer verilmesinden
dolayı ağır bir dil vardır.
Tanzimat Şiirinde: Halkın anlayacağı bir dilde yazma anlayışına rağmen Arapça –
Farsça kelime ve tamlamaların kullanıldığı görülür. Dildeki en büyük farklılık yeni
kavramlara yer verilmesidir.

TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ŞİİRİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ


— Divan şiirinin soyut özellikleri bırakılmış; ancak biçim özelliklerine bağlı
kalınmıştır. Yani Tanzimat şiirinde yeni düşünceler eski biçimlerle verilmiştir.
Her iki dönem şairleri biçim yönünden Divan şiiri geleneğine bağlı kalmışlardır.
— Gazel, kaside, murabba, terkib-i bent, terci-i bent gibi nazım biçimlerinin
yanında yeni nazım biçimleri de kullanılmıştır.
Gazel, kaside, terkib-i bent gibi eski nazım şekilleri kullanılmaya devam etmiştir.
Özellikle ikinci dönem sanatçıları yeni nazım şekilleriyle şiir yazmada başarılı
olmuşlardır (Abdülhak Hamit Tahran, Recaizade Mahmut Ekrem başarılıdır).
— Dil ve anlatımda genel olarak sadelik ilkesine bağlı kalınmamıştır.
1.dönem şairleri dilde sadeleşmeyi amaçlamış ancak bunda başarılı
olamamışlardır.
2. dönem şairleri ise ağır olan bu dili daha da ağırlaştırmışlardır. Şiirde sanatlı
söyleyiş her iki dönem şairleri için de amaç olmaktan çıkmıştır.
—Her iki dönem şairleri “romantizm”in etkisinde kalmışlardır. Bu dönem şiirinin
Batı düşüncesiyle klasisizm ve romantizm edebi akımlarıyla ilişkisi vardır.
— Hece ölçüsüyle yazma isteğine karşın genellikle aruz ölçüsü kullanılmıştır.
— Nazım birimi olarak genel anlamda beyit kullanılmıştır.
— Divan şiirindeki parça güzelliği yerine bütün güzelliği benimsenmiş, anlam
şiirin bütününe sindirilmiştir.
— Fransız İhtilali ile dünyaya yayılan kanun, adalet, vatan, millet, hak,
hukuk gibi kavramlar şiire konu olmuştur.
1.dönem şairleri “vatan, millet, adalet” gibi konuları ele alırken; 2. dönemdekiler
“aşk, doğa, ölüm” gibi konuları ele almışlardır. Dolayısıyla konu ve temada yenilik
yapmayı başarmışlardır.
—1.dönem şairleri “toplum için sanat” anlayışını; 2.dönem şairleri ise “sanat için
sanat” anlayışını benimsemişlerdir.
— Divan şiirindeki göz için kafiye anlayışı yerine kulak için kafiye anlayışı
benimsenmiştir.
— Birinci dönem şiiri dışa, topluma; ikinci dönem şiiri içe, bireye yöneliktir.
— Fransız edebiyatının etkisiyle yeni mecazlar kullanılmıştır.
— İkinci dönem şiirinde beyit birimi ve Divan Edebiyatı nazım biçimleri terk
edilmeye başlanmıştır.
— Şiirin konusu genişletilerek her konuda şiirler yazılmaya başlanmıştır.
—Tanzimat şairleri bireysel duygu düşünce ve anlatıma önem vermiş, böylece
Türk edebiyatına Batı’daki bireyci anlayışı getirmişlerdir.

Birinci Dönem Tanzimat Sanatçıları


İBRAHİM ŞİNASİ (1826-1871)
 Tanzimat’ın önde gelen sanatçılarından biri olarak edebiyatımızın yenileşmesi
ve değişmesinde büyük katkıları vardır.
 Edebiyatımızda yeniliklerin öncüsü olarak tanınmıştır.
 İlk makalemiz olan “Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi”ni yazmıştır.
 İlk yerli tiyatromuz olan “Şair Evlenmesi”ni yazmıştır.
 İlk özel gazetemiz olan “Tercüman-ı Ahval”i, 1860 yılında Agah Efendi ile
birlikte çıkarmıştır.
 1862 yılında Tasvir-i Efkar gazetesini çıkarmıştır.
 Atasözlerimizi derleyerek “Durub-ı Emsal-i Osmaniye” isimli kitabıyla
yayımlamıştır.
 Fransızcadan yapmış olduğu şiir tercümeleriyle bu şiirleri edebiyatımıza
tanıtanların başında gelir.
 Noktalama işaretini ilk kez kullanan sanatçımızdır.
 Divan edebiyatının nazım biçimlerini kullanarak şiirde yeni konular işlemiştir.
 Türkçenin sadeleşmesi yolunda çaba göstermiştir.
 La Fontaine’den fabl çevirileri yaparak geniş kitlelere ulaştırmıştır.
 Klasisizm akımının etkisinde kalmıştır.
Eserleri:
Tiyatro: Şair Evlenmesi
Atasözleri Derlemesi: Durub-ı Emsal-i Osmaniye
Düz Yazı: Müntehebat-ı Tasvir-i Efkâr (Gazetedeki yazıları)
Şiir: Müntehabat-ı Eş’ar (Kendi şiirlerinden seçmeler), Tercüme-i Manzume (Çeviri
şiiri)

NAMIK KEMAL (1840 – 1888)


 Türk Edebiyatı’nda “Vatan Şairi” olarak bilinen Namık Kemal yenilikçi bir
sanatçıdır.
 Tercüme odalarında çalıştığından Batı edebiyatlarını detaylı bir şekilde
inceleme fırsatı bulmuştur.
 İlk şiirlerinde eski geleneğe bağlı kalmış ancak daha sonraları Şinasi’nin de
etkisiyle şiirde alışılmışın dışına çıkmış ve yeni temaları şiire dahil etmiştir.
 Hürriyet ve vatan temalarını şiire soktuğundan “Vatan Şairi” olarak
tanınmıştır.
 Şiirlerinde daha çok aruz ölçüsünü kullanmıştır.
 İlk edebi romanımız “İntibah”ı yazmıştır.
 İlk tarihi romanımız “Cezmi”yi yazmıştır.
 “Tahrib-i Harabat” eseriyle ilk eleştiri örneğimizi vermiştir.
 Sahnelenen ilk tiyatro oyunumuz olan “Vatan Yahut Silistre”nin de yazarıdır.
 Romantizm akımından etkilenmiştir.
 Romanlarını romantizm akımının ilkelerine göre yazdığından sık sık olayları
kesip kendi düşünce ve fikirlerini dile getirmiştir. Bu nedenle romanları teknik
açıdan kusurludur.
 Eseriyle halka ulaşıp onları aydınlatmayı ve eğitmeyi amaçlamıştır.
 Şinasi ile birlikte dilde sadeleşme akımının öncüsü olmuştur.
 Çeşitli gazetelerde çalışmış ve gazete çıkarmıştır.
 Eserlerinde sosyal ve siyasi konuları işlediğinden sürgüne gönderilmiştir.

Eserleri:
Roman: İntibah, Cezmi
Tarih: Devr-i İstila, Kanije, Osmanlı Tarihi, Silistre Muhasarası, Büyük İslam Tarihi
Tiyatro: Vatan yahut Silistre, Gülnihal, Kara Bela, Akif Bey, Celalettin Harzemşah,
Zavallı Çocuk
Biyografi: Evrak-ı Perişan (Fatih, Yavuz Sultan ve Selahattin Eyyubi’yi anlatır.)
Eleştiri: Renan Müdafaanamesi, Tahrib-i Harabat, Takib-i Harabat, İrfan Paşa’ya
Mektup
Hatıra: Magosa Mektupları

ZİYA PAŞA (1829 – 1880)


 Namık Kemal ve Şinasi ile birlikte edebiyatın yenileşmesi için çaba göstermiş
ancak daha sonra bu düşüncesinden çıkarak eski edebiyatı savunmuştur.
 Fikirlerinde tezatlık nedeniyle Namık Kemal’le eski-yeni tartışması
yaşamıştır.
 “Şiir ve İnşa” makalesinde divan edebiyatını eleştirmiş ve halk şiirini
savunmuştur.
 “Harabat” kitabının önsözünde de divan şiirine övgüde bulunmuştur.
 Terci-i bent ve terkib-i bent nazım biçimleriyle yazdığı şiirleriyle tanınmıştır.
 Şiirlerinde ağırlıklı olarak aruz ölçüsünü kullanmıştır.
 Şiirlerindeki bazı dizeler özdeyiş şeklinde bugün bile kullanılmaktadır.
 Didaktik özellikler taşıyan şiirlerinde felsefi ve tasavvufi konuları işlemiştir.
 “Hürriyet” gazetesini Namık Kemal’le birlikte çıkarmıştır.

Eserleri:
Tercüme: Engizisyon Tarihi, Emil, Tartüffe, Rüya’nın Encamı, Endülüs Tarihi
Şiir: Eş’ar-ı Ziya
Hatıra: Defter-i Amal
Antoloji: Harabat
Makale: Şiir ve İnşa
Hiciv: Zafername
Mektup: Veraset Mektupları

İkinci Dönem Tanzimat Sanatçıları


RECAİZADE MAHMUT EKREM (1847 – 1914)
 Galatasaray Lisesinde öğretmenlik yapan sanatçı bu dönemin en önemli
isimlerindendir.
 Gençlere yol gösterici bir özellik taşıyan sanatçı Serveti Fünun edebiyatının
oluşmasında rol oynamıştır.
 Şiir, roman, makale, tenkit gibi birçok türde eser vermiştir.
 Eskiye karşı yeni edebiyatı güçlü bir şekilde savunmuştur.
 Zemzeme adlı eserinin ön sözünde şiirle ilgili fikirlerini açıklamıştır.
 Güzel olan her şey şiirin konusu olabilir diyerek şiirin konusunu oldukça
genişletmiştir.
 Çocuklarının erken ölümü nedeniyle eserlerinde hüzün hakimdir.
 Şiirlerini daha çok aruz ölçüsü ile yazmıştır.
 Muallim Naci ile güçlü bir şekilde eski-yeni tartışması yapmıştır.
 Türk Edebiyatı’ndaki ilk realist roman olan “Araba Sevdası”nı yazmıştır.
 Şiirlerinde romantizm, roman ve hikayelerinde realizm akımın etkisi görülür.

Eserleri:
Eleştiri: Takdir-i Elhan
Tiyatro: Afife Anjelik, Çok Bilen Çok Yanılır, Atala, Vuslat yahut Süreksiz Sevinç
Şiir: Nijad Ekrem, Nağme-i Seher, Pejmürde, Zemzeme, Yadigar-ı Şebab
Hikâye: Muhsin Bey, Şemsa
Roman: Araba Sevdası

ABDÜLHAK HAMİT TARHAN (1852 – 1937)


 Şair-i Azam olarak bilinen Abdülhak Hamit, bu dönemin en üretken
sanatçıların başında gelir.
 Daha çok şiirleriyle başarılı olmuştur.
 Tabiat, aşk, ölüm, metafizik gibi konularda şiirler yazmıştır.
 Birkaç şiirinin dışında diğer şiirleri aruz ölçüsüyle ve ağır bir dille yazılmıştır.
 Sahra kitabındaki şiirlerde kır ve köy hayatını ele almış ve edebiyatımızdaki
ilk pastoral şiir örneklerini vermiştir.
 Edebiyatımızda metafizik düşünceyi ileriye taşımıştır.
 Edebiyatımızda Batılılaşma fikrinin güçlü savunucusu olmuştur.
 Oynanmaktan ziyade okunması için birçok tiyatro oyunu yazmıştır.
 Bazı tiyatroları nazım-nesir karışıktır.
 Tiyatrolarında Shakespeare ve Victor Hugo’da fazlasıyla etkilendiği
görülmektedir.
 Romantizm akımının etkisindedir.

Eserleri:
Tiyatro: Macera-yı Aşk, Nesteren, Eşber, Tezer, Finten, Turhan yahut Endülüs’ün
Fethi, Sabr-ü Sebat, İçli Kız, Duhter-i Hindu, İbn-i Musa, İlhan
Şiir: Sahra, Makber, Hacle, Ölü, Bunlar Odur, Divaneliklerim yahut Belde, Baladan
Bir Ses…

SERVET-İ FÜNÛN (EDEBİYAT-I CEDİDE) EDEBİYATINDA ŞİİR


Servet-i Fünûn Edebiyat sanatçıları, Abdülhak Hamit‘in şekilde yaptığı yeniliği
daha da genişletirler Fransız şiirinden “sone” ve “terzarima” gibi nazım türlerini
alırlar. Müstezad (serbest nazım)ı, yaygın ölçüde kullanırlar. Kalıplaşmış vezinlerin
dışına çıkarlar.
Türk şiiri nazım şekilleri bakımında modernleşir. Türkçeyi aruza
uygularlar. Tevfik Fikret oldukça başarı sağlar. Aruzun bütün kalıpları müstezat
için denenir, büyük ilgi görür.
Şiirde ahengi yaratmada aruz vezninden yararlanılır. Konunun yapısına
uygun, aruzun değişik kalıpları kullanılır. Ahenk endişesiyle aynı şiirde değişik
vezinlere yer verirler (Cenap Sahabettin).
Kafiye göz için değil, kulak içindir ilkesi benimsenir; kafiye, ahenk unsuru
olarak eli alınır.
Şairler, mısra bağımsızlığı anlayışına ve ifadenin bir beyitte bitmesi
geleneğine karşı koyarlar. Bütün güzelliğine önem verirler.
Şiirde anjambmanlar (şiirde cümledeki anlamın bir dizede bitmeyip sonraki
dizelere geçmesi, kayması, sarkması) kullanarak, şiiri nesre yaklaştırmaya
çalışırlar. Şiirde cümleleri istedikleri kısalık ve uzunlukta kullanırlar. Cümleyi mısra
ortalarında tamamlayarak, beş altı mısra kadar uzattıkları olur.
Şiirin konusunu genişletirler. Ferdî duygu ve hayâllerin yanı sıra, aşk, tabiat
ve aile hayatı başlıca temalar arasındadır. Hayâl-hakikat çatışması şiirde dikkat
çekici boyutlardadır.
Ferdiyetçi sanat anlayışı şiire egemendir. Aşırı duygusallık ve yeni hayâl
dünyası kurma eğilimi, onları ferdiyetçi kılmıştır. Bu yüzden aşk ve tabiat
konusuna ağırlık verir.
Romantizmden sembolizme kadar açılan şairler, yeni bir duyuş, hayâl kuruş,
yeni bil zevk ve estetik getirmişlerdir. Beğendikleri birçok hayâli şiire sokarlar.
Parnasizmin ve sembolizmin etkisiyle şiire resim ve mûsikî girer. Ses ve
ahenk şiire egemen olur (Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin). Şiire özgü bir
vokabüler (kelime kadrosu) yaratılır. Şiirde kuvvetli bir mûsikî dili görülür. Şiire dış
mûsikî (yani vezin ve şekil kusursuzluğu) ve iç mûsikî (yani doyurucu, anlam yönü
kuvvetli şiir) egemendir.
Şiir dilinde Arapça, Farsça kelime ve tamlamalar vardır. Sanatkârane bir üslûp
peşindedirler.
Batı etkisinde şiire yeni sözler girer: “saat-ı semen fem” (yasemin renkli
saat). Fransızca ” neige d’or ” karşılığı olan “berf-i zerrin” (altın renkli kar) vb…
Servet-i Fünun şiiri, II. Meşrutiyet’in ilanıyla (1908) sosyal meselelere yönelir
(Tevfik Fikret, Ali Ekrem, Süleyman Nazif…)
Şiirin yenileşmesinde nazım şekli önemli bir rol oynar; şiir nazım şekli
bakımından zenginlik kazanır.
Servet-i Fünun Şiiri Biçim Özellikleri
Nazım Birimi:
 En küçük nazım birimi dizedir. Tanzimatçılar ise Divan edebiyatı nazım birimi
olan beyti kullanmışlardır.
Ölçü:
 Ölçü yine aruz ölçüsüdür. Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamışlardır.
 Hece ölçüsü yalnızca Tevfik Fikret’in çocuk şiirlerinde kullanılmıştır.
Uyak Türü
 Uyak anlayışı değişmiş “göz uyağı” yerine “kulak uyağı” anlayışı
benimsenmiştir.
Dil ve Üslup:
 Dil son derece ağır ve süslüdür. Dile, Arapça Farsça ve Fransızcadan yeni
sözcük tamlama ve terkipler aktarmışlar; dile o güne değin hiç duyulmamış ve
kendi uydurdukları tamlamalar ekleyerek anlaşılması olanaksız yapay bir şiir dili
yaratmışlardır.
Nazım Şekilleri:
 Nazım şekillerinde pek çok değişiklik yapılmıştır.
 Divan edebiyatı nazım şekilleri tamamıyla terk edilmiş; Batı edebiyatının
“sone” ve “terzarima” biçimleri ile “serbest müstezat” ve “karma” nazım biçimleri
kullanılmıştır.
 “Mensur şiir” örneklerine ilk kez bu dönemde rastlanmaktadır.
Servet-i Fünun Şiiri İçerik Özellikleri
 “Sanat için sanat” ilkesi benimsenmiştir.
 Sembolizm ile parnasizmin etkisinde kalınmıştır.
 Siyasal ortamın da etkisi ile toplumsal konular ele alınmamıştır.
 En çok işlenen konular: günlük yaşam, aşk, doğa görüntüleri, karamsarlık,
düş kırıklıkları, ölüm.
 Nazım nesre yaklaştırılmıştır.
 Konu birliğine bütün güzelliğine önem verilmiştir.
 Konu ile vezin arasında ahenk ilgisi aranmıştır.
 Şiirde musikiye önem verilmiştir.
 Hayata karamsar bakmaları ve derin bir melankoli içinde kıvranmaları
şiirlerine yansımıştır.
 Yalnızca Tevfik Fikret “toplum için sanat” ilkesine bağlı, sosyal içerikli şiirler
yazmıştır.

TEVFİK FİKRET(1867-1915)
 Servetifünûn Edebiyatının kurucusu, şiir alanındaki en büyük temsilcisidir.
 Sanat yaşamı iki döneme ayrılır:
 a. Servetifünûn Dönemi (1885-1901): Bu dönemi Servetifünun’daki
çalışmaları oluşturur. Servetifünun anlayışına bağlı şiirlerinde işlediği konular,
özellikle aşk, doğa ve günlük yaşamda karşılaşılan bazı küçük olaylardır. Bu
dönemde “sanat için sanat” anlayışını benimsemiştir.
 b. Servetifünûn’dan Sonra (1901-1915): 
 Servetifünun topluluğunun dağılmasından sonra yazdığı şiirlerde toplumsal
konulara yönelmiştir. “Hürriyet” ve “vatan” bu şiirlerinin başlıca temalarıdır.
Bilim, fen, teknik, insanlık gibi konuları da işlemiştir. “Toplum için sanat”
anlayışını benimsemiştir, ilk dönem şiirlerindeki bireysel acıma, bu dönemde
toplumsal başkaldırıya dönüşür.
 Şiirde beyit bütünlüğünü kırmış, anlamın bir beyitte tamamlanması geleneğini
ortadan kaldırmıştır. Nazmı nesre yaklaştırmıştır.
 Şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanan Tevfik Fikret, aruz ölçüsünü Türkçeye
başarılı bir şekilde uygulamıştır. Şiirlerinde aruzla Türkçeyi bağdaştıran iki
şairden biridir. (Diğeri Mehmet Akif)
 Hece ölçüsünü, sadece çocuklar için yazdığı şiirlerde kullanmıştır.
 Divan şiirinin müstezat nazım biçimini değiştirerek “serbest müstezat” biçimini
geliştirmiştir.
 Fransız şiirlerinden alınan “sone”yi kullanan ilk şairlerdendir.
 Şiirlerinde “biçim”e önem veren Fikret, “parnasizm” akımından etkilenmiştir.
 “Manzum hikâye” türünde şiirleri vardır: Balıkçılar, Nesrin, Ramazan Sadakası,
Hasta Çocuk.
 Şiirlerinde karamsarlık hâkimdir.
 Şiirlerinde yabancı sözcük ve tamlamalara çok yer vermiştir. Dil, konuşma
bölümlerinde sade; tasvirlerde oldukça ağırdır.
 Divan edebiyatıyla bütün bağlarını koparmış; Batı edebiyatını, özellikle de
Fransız edebiyatını örnek almıştır.
 İnsanları birbirine düşürdükleri için bütün dinlere düşmandır. Tarihe ve kutsal
değerlere de karşıdır. Dinlerin tutumlarını beğenmemekle birlikte Allah’ı kabul
eder.
 Recaizâde Mahmut Ekrem’in “Güzel olan her şey şiirin konusu olabilir.”
anlayışıyla başlayan şiirin konusunu genişletme girişimine genişlik getirmiştir.
 “Sis” şiirini toplumu sıkan hürriyetsizliğe karşı yazmıştır, İstanbul’u olumsuz
yönleriyle anlatır. 1902’de yazdığı bu şiirde, İstanbul’u “fahişe bir kadın”a
benzeterek istibdat yönetimine ve buna boyun eğen zihniyete nefretini anlatır.
Bu şiir büyük yankı uyandırmıştır.
 “Tarih-i Kadim” şiirinde din kurumunu ve tarihi eleştirir. Bundan dolayı Mehmet
Akif’le tartışır.
 “Doksan Beşe Doğru” adlı şiirinde İttihat ve Terakki’nin, Meclis-i Mebusan’ı
kapatmasına gösterdiği tepkiyi dile getirir.
 Ferda’da gençlere seslenmiştir.
 “Balıkçılar” adlı şiiri yoksulluğu anlatan manzum hikâye türünde bir şiirdir.
 Han-ı Yağma, Promete, Millet Şarkısı diğer önemli şiirleridir. Gençlere yönelik
öğretici şiirleri de vardır.
 “Kulak için uyak” anlayışını benimsemiştir.
 Tevfik Fikret’in nesirleri de “Dil ve Edebiyat Yazıları” adıyla kitaplaştırılmıştır.

Eserleri:
Rübab-ı Şikeste (Kırık saz): İlk şiir kitabıdır (1899). Aşk, kahramanlık, aile
sevgisi, doğa gibi konuları işlemiştir. Servetifünun tarzındaki şiirleri yer alır.
Rübab’ın Cevabı: Servetifünun tarzındaki şiirleri yer alır.
Haluk’un Defteri: Sosyal, ahlaki, milli, duyguları içeren, Haluk’un kişiliğinde Türk
gençlerine seslenen, öğüt veren bir eserdir. Didaktiktir.
Şermin: Hece vezniyle çocuklar için yazdığı şiirleri yer alır. (1915)
Tarih-i Kadim: Edebiyat bilgileri barındıran ders kitabı

Cenap Şahabettin (1871-1934)


 Asıl mesleği doktorluktur.
 Servetifünun şiirinin Tevfik Fikret’ten sonraki en önemli ismidir.
 Hem şiir hem de düz yazı türlerinde eserleri vardır; fakat asıl önemli yanı
şairliğidir.
 Şiirlerinde müzikaliteye önem vermiştir. Müzikalite açısından aruz ölçüsünü
zengin bulduğu için bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır. Hece ölçüsünü
küçümsemiş, “parmak hesabı” diye nitelendirmiştir.
 Şiirde ahenk unsuruna önem vermiştir. Biçim güzelliğini önemsemiştir.
 Şiirlerindeki başlıca temalar “aşk” ve “tabiat”tır. Aşk şiirleri bazen çok romantik
bazen de çok maddidir.
 Ona göre sanat, sanat içindir hatta sanat güzellik içindir. Şiirlerinde sosyal
konulara hiç değinmemiş, sadece kişisel konuları işlemiştir.
 Doğa ile ilgili şiirleri kişinin iç dünyası ile dış dünyasının başarılı bir
kompozisyonudur. Servetifünun sanatçıları arasında tabiatı en çok işleyen
şairdir.
 “Tablo şiir” yazmıştır. Ona göre şiir, sözcüklerle yapılmış bir resimdir.
 Şiirlerinde çok zengin bir lirizm vardır. Çok renkli ve geniş bir hayal gücüne
sahip olan şair, sembolleri sıkça kullanır.
 Şiirlerinde nükteye, söz oyunlarına, zekâ gösterişlerine önem verir. Hiç
duyulmamış mecaz, imge, teşbih ve istiarelere sıkça yer verir.
 Şiirlerinde sembolizm akımının etkisi açıkça görülmektedir. Türk şiirine
sembolizmi ve parnasizmi getiren Cenap Şahabettin’dir.
 Dili oldukça ağır ve sanatlıdır. Arapça, Farsça ve Fransızcadan kimsenin
bilmediği sözcükleri kullanmıştır. Berf-i zerrin (altın kar), saat-i semenfam
(yasemin renkli saatler), lerze-i rûşen (parlak titreyiş) gibi hiç duyulmamış yeni
tamlamalar kullanmıştır. Şiirleri dilbilgisi kurallarını hiçe sayan tamlama ve
sıfatlarla doludur.
 1908’den sonra “Yeni Lisan”cılarla uzun ve sert tartışmalara girişmiştir.
 “Serbest müstezat” nazım biçimini geliştirerek başarıyla kullanmıştır.
Şiirlerinde “sone” nazım biçimini de başarılı bir şekilde kullanmıştır.
 “Elhan-ı Şita” en ünlü şiiridir. Kış mevsimini anlatır. Türk edebiyatında doğayı
anlatan en önemli şiirlerden birisidir. Kış manzaralarından, kar yağışının
bıraktığı izlenimlerden söz etmiştir.
 “Yakazat-ı Leyliye” (gece uyanıklıkları) diğer önemli şiiridir.
 Cenap Şahabettin, aynı zamanda bir düz yazı ustasıdır. Düz yazılarında dil,
şiirlerine göre sadedir.

Eserleri
Şiir: Tamat (gençlik şiirleri)
Özdeyiş: Tiryaki Sözleri (Türk edebiyatında özdeyiş türündeki ilk eserlerdendir.)
Gezi Yazısı: Hac Yolunda, Avrupa Mektupları, Suriye Mektupları, Afak-ı Irak
Makale-Deneme-Sohbet: Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh
Tiyatro: Körebe, Yalan, Küçükbeyler
İnceleme: Shakespeare, Kadı Burhanettin

Fecr-i Ati Şiiri Özellikleri


*Şiirler, “sanat için sanat” anlayışıyla yazılmıştır.
*Şahsî ve muhterem sanat anlayışından dolayı, ferdi konulara yönelmişlerdir.
*Fecri ati şairleri en çok aşk ve tabiat temalarını işlerler. Marazi, melankolik ve platonik,
maddeden uzak bir beşerî aşkı dillendirirler.
*Şairler, tabiat varlıklarına kendi ruh hallerini yüklerler.
*Şiirlerde mevsim ve vakitler önemli bir yer tutar.
(kış, sonbahar, akşam, gece, gece yarısı, seher, mehtap vs.)
*Fecri ati şiiri genelde kısadır. Çünkü duygu içeren bir “an”ı tasvir ederler.
*Fecri ati şiirinde aruz ölçüsü tercih edilmiştir.
*Fecri ati şairleri, şiirlerinde eski nazım biçimleri yanında özellikle serbest
müstezat ve soneyi tercih etmişlerdir. Müstezadı "serbest müstezat" haline getirip kullanmıştır.
Fecri ati şairlerinin şekil anlayışında, Fransız şairlerinin, özellikle sembolistlerin etkisi olmuştur.
*Vezin ve kafiyeyi tamamen atmamış, her bir mısraı aruzun ayrı bir kalıbıyla yazılabilen şiiri
oluşturmuşlardır.
*Şiirde, konudan çok söyleyiş önemlidir. Onlara göre şiir, sözcüklerle oluşturulan bir müziktir.
*Fecri ati şairleri, kelimelerin ses gücüne önem vermişlerdir.
*Kulak için kafiye anlayışını benimsemişlerdir.
* Ağır bir dil kullanılır. Az kullanılan Arapça ve Farsça sözlükleri / terkipleri bulup şiire
sokmuşlardır.
*Şiirde her şey apaçık söylenmemeli, kapalı olarak ifade edilmelidir.
*Fecri ati şairlerinde dil ile gerçek arasındaki bağ kopar. Onlara göre gerçek şiir, herkesin
kendisine göre yorumlayabileceği şiirdir.
*Şiirlerde sembolizm, parnasizm ve empresyonizmin etkileri görülür.
*Fecri atinin en güçlü şairi Ahmet Haşim’dir.
AHMET HAŞİM: (1884(?)-1933)
*Fecr-i Ati topluluğunun ve modern Türk şiirinin en önemli şairlerindendir.
*Fecr-i Ati topluluğu dağıldıktan sonra da edebî anlayışını değiştirmeden sanat hayatına devam
etmiştir.
*“Sanat için sanat” anlayışına bağlıdır.
*Sembolizmin edebiyatımızdaki en önemli temsilcisidir. Fakat eserleri sembolizmin özelliklerini
tam olarak içermemektedir.
*Haşim, anlamca kapalı olan şiirleri sever.
*Hâşim için titiz ve “saf şiir” peşinde bir şair demek doğru olur.
*Hâşim, şiirde mâna ve anlaşılabilirlik aranmayacağını; şiirin didaktik değil, “resullerin sözleri
gibi” çeşitli yorumlara müsait, sözden çok mûsikiye yakın ifade sanatı olması gerektiğini ileri sürer.
*Gerçek şiir, ona göre herkesin kendisine göre yorumlayabileceği şiirdir.
*Şiirde söyleyiş (musiki), anlamdan (konudan) önce gelir. Önemli olan sözcüğün anlamı
değil, şiir içindeki söyleniş değeridir.
*Şiiri ortak bir dil olarak düşünenler boş bir hayal kuruyor demektir. Gerçek şiir, nesre
çevrilmesi mümkün olmayan bir şiirdir.
*Şiirlerinin çoğunda melankoli, müphemlik, uzak ve meçhul diyarlara duyulan özlem ve farklı
bir mûsiki hissedilir.
*Karamsarlık ön plandadır.
*Hâşim’in şiiri, sembolizm ve empresyonizm (izlenimcilik) akımın tesiri altında kalmıştır.
*Şiirleri imge bakımından zengindir.
*Şiirlerindeki doğa manzaraları, sembolistlerin genellikle tercih ettiği “akşam, şafak, gurup,
gece, mehtap, güller, yıldızlar, ormanlar” gibi hayal kurmaya uygun yerler ve durumlardır.
*Bireysel konulara ağırlık vermiştir. Ferdi konuların şairidir.
*Şiirlerinde aşk, doğa, çocukluk anıları, gerçek hayattan kaçış konuları egemendir. Dış dünyayı
iç dünyasıyla birleştirmiştir. Dış dünya, Haşim’in hayal dünyasının renklerine bürünerek şiirlerine
yansır.
*Serbest müstezat ve sone tarzı şiirlerinde ön plandadır.
*Hece ölçüsünü köylü ölçüsü olarak görmüş ve bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır.
*Hâşim’in yazıları, şiirinden farklı bir özellik gösterir.
*Yazılarının açık, berrak, nispeten sade, nükteli ve alaycı bir yapısı vardır.
*Yazılarında parlak zekâsını ortaya koyan orijinal buluş ve görüşler de yer alır.
*Türk edebiyatında “akşam şairi” olarak da anılır.

Eserleri:
Şiir: Göl Saatleri, Piyâle
Nesir (Deneme, Sohbet, Fıkra): Bize Göre, Gurebâhâne-i Laklakan
Gezi yazısı: Frankfurt Seyahatnamesi
Ünlü Şiirleri: Şi’r-i Kamer (şiir dizisi), Merdiven, Tahattur, O Belde, Bir Günün Sonunda Arzu

“Şi‘r-i Kamer”ler:
*Bağdat’ta geçen çocukluğuna ait hâtıralar ve intibalarla, sonraki şiirlerinde platonik aşkla
karışacak olan derin bir anne sevgisi, güneşten kaçıp çöle hayat veren geceye sığınma, hastalık,
ölüm gibi şairin çocukluğundan gelen, bazen şuur altında gizlenmiş duyguların izlerini taşır.

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ ŞİİRİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ


*Toplum için sanat anlayışına uygun “sade dil ve hece ölçüsüyle” milliyetçi şiirler yazılmıştır.
*Şiirde millî kaynaklara yönelme gerçekleşmiştir.
*Konu seçiminde yerlilik esas alınmıştır. Şiirlerin konuları genelde halkın yaşamından
ve ülkenin içinde bulunduğu koşullardan seçilmiştir.
*Şiirlerde ortak temalar halkın yaşamı, millî tarih ve milliyetçilik duygusu, kahramanlıktır.
*Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşı sırasında genç şairler kendi duygu ve hayallerini işlemekten
de kendilerini alamamışlardır.
*Duygudan ziyade fikir ön plandadır. Şiir, fikrin taşıyıcısı olarak görülmüştür.
*Eserler genelde didaktiktir.
*Kitabî bir dilden gündelik yaşamda konuşulan dille geçilmiş, halk şiiri söyleyiş biçimlerinden
yararlanılmıştır.
*Şiir dili olarak İstanbul Türkçesi esas alınmış ve şiirler sade bir Türkçeyle yazılmıştır.
*İmgelere çok başvurulmamış, kullanılan imgelerin ise kolay anlaşılır olmasına dikkat
edilmiştir.
*Somut benzetmeler kullanılmıştır.
*Millî Edebiyat dönemi şiirinde Halk edebiyatı nazım biçimlerine yönelinmiş; dörtlüklerle şiirler
yazılmış; mani, koşma gibi nazım biçimleri kullanılmıştır.
*Serbest müstezat geliştirilmiştir. Batıdan alınan sone ve terza-rima gibi nazım şekilleri de
kullanılmıştır.
*Tam ve zengin uyağın yanında yarım uyak da kullanılmıştır.
*Aruzun yerine hece ölçüsü kullanılmıştır.

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ ŞİİRİNİN SINIFLANDIRMASI:


A. SADE DİL VE HECE ÖLÇÜSÜYLE YAZILMIŞ ŞİİRLER
1. ZİYA GÖKALP VE ÇEVRESİNE SADE BİR DİLLE VE HECE ÖLÇÜSÜYLE YAZILAN
ŞİİRLER:
2. BEŞ HECECİLER (HECENİN BEŞ ŞAİRİ)
B. SAF (ÖZ) ŞİİR ANLAYIŞINA ÖZGÜ ŞİİRLER
C. HALKIN YAŞAMA TARZINI VE DEĞERLERİNİ YANSITAN ŞİİRLER (MANZUMELER)

A-SADE DİL VE HECE ÖLÇÜSÜYLE YAZILMIŞ ŞİİRLER:


*Milli Edebiyatçılar, o döneme kadar yazılmış olan şiirleri Arap, Fars veya Batı taklidi olarak
görmüşler ve halk edebiyatına dönerek heceyle şiir yazmışlardır.
*Halk edebiyatı geleneğinden faydalanmış; ancak hece ölçüsü kullanılarak modern biçimlere
ve söyleyişlere de yer vermişlerdir.
* “Genç Kalemler” dergisinde “Yeni Lisancılar” olarak bilinen şairler, sade bir dille ve hece
ölçüsüyle şiirler kaleme almıştır.
*Bu şiir anlayışının şairleri, halka seslenip onların duygu ve hayallerini ifade etmeyi
amaçlamış ve aynı zamanda onlara kendi fikirlerini açıklamışlardır.
*Şairler, Tanzimat birinci dönem sanatçıları gibi şiire öğretici bir amaç yüklemişlerdir.
Tanzimat sanatçılarından farkları, Türkçülük düşüncesiyle hareket etmeleridir.
*Didaktik anlayış, şiirde, sanatsal amaçların önündedir. Şiirlerin önemli bir kısmında kuru bir
didaktizm karşımıza çıkar.
*Şairler, imgelere ve kapalı anlatıma çok başvurmamış; kullandıkları imgelerin yalın olmasına
dikkat etmişlerdir. Söz sanatlarının ve imgelerin kaynakları genellikle halk şiirine dayanır.
*Sanatçılar, konuşma dilinin imkânlarından faydalanmışlardır.
*Bu anlayışla oluşan şiirlerin temasını İslamiyet’ten önceki Türk tarihi, İslam tarihi, Türk
coğrafyası ve Anadolu oluşturmuştur. Şiirlerde devrin gerçekliği olan milliyetçilik tartışmaları,
savaşlar, halkın içinde bulunduğu durum bir tema olarak işlenmekle birlikte aşk, ayrılık gibi
evrensel temalar da işlenmiştir.
*Yurt sevgisi, kahramanlık gibi konuların yanında bireysel konular da dile getirilir.
*Çoğunlukla halk edebiyatı nazım biçimlerinden koşma, mani gibi şekiller tercih edilmiştir.
*Şiirde ölçü, kafiye ve redif gibi ahenk unsurlarına önem verilmiştir.
*Duraklar da ahengi sağlamda bir unsur olarak karşımıza çıkar.
*Nazım birimi olarak genelde dörtlük kullanılmıştır. Üçlük, beşlik gibi değişik kümelerden
oluşan birimler de denenmiştir.
*Bu şiir anlayışının en önemli temsilcileri Ziya Gökalp, Ali Canip Yöntem ve Mehmet Emin
Yurdakul’dur.
*Beş Hececiler olarak adlandırılan Yusuf Ziya Ortaç, Enis Behiç Koryürek, Faruk Nafiz
Çamlıbel, Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri Ozansoy da bu anlayışa uygun şiirler yazmıştır.

1. Ziya Gökalp Ve Çevresine Sade Bir Dille Ve Hece Ölçüsüyle Yazılan Şiirler:
*Ziya Gökalp’in başını çektiği bu şiir anlayışında, Milli Edebiyatı oluşturan düşünceler
hâkimdir.
*Mehmet Emin Yurdakul'un sade bir dille ve hece ölçüsüyle şiir yazma konusundaki çıkışı,
Genç Kalemler dergisinde yazan ve kendilerine Yeni Lisancılar denen şairleri de tetiklemiştir.
*Ziya Gökalp bu gruba sonradan katılmasına karşın, etkisi en büyük olan sanatçıdır.
*Bu dönemde Ziya Gökalp etkisinde, sade bir dille ve hece ölçüsüyle millî konuları öne
çıkaran, halka moral aşılayan, milliyetçilik fikrini destekleyen, didaktik şiirler yazılmıştır.  
*Ziya Gökalp’in;
“Aruz sizin olsun hece bizimdir,
Halkın söylediği Türkçe bizimdir;
Leyi sizin, şeb sizin, gece bizimdir,
Değildir bir mana üç ada muhtaç.” dizeleriyle ortaya koyduğu anlayış, bir ilke haline gelmiş;
hece ölçüsüyle şiir yazmak, aruzla şiir yazan şairleri de etkileyecek şekilde edebiyatta yer etmiştir.
*Bu şiirlerin sanatsal yönü zayıftır.
*Ziya Gökalp, “Köy” şiirinde köylülere seslenip onlara öğüt verirken o dönemin konuşma dilini
kullanmış ve açık bir şekilde köylülere seslenmiştir.
*Ziya Gökalp başta olmak üzere şairlerin fikri yapısının şiirlere yansıdığı görülür.
*O döneminde bu anlayışla şiir yazan şairler arasında, Ali Canip Yöntem, Hamdullah Suphi
Tanrıöver, Celal Sahir Erozan, Necmettin Halil Onan, Halide Nusret Zorlutuna, Şükûfe Nihal de yer
alır.
*Fuat Köprülü de bu anlayışın destekçilerindendir.

MEHMET EMİN YURDAKUL: (1869-1944)


*Yazmaya Servet-i Fünun Dönemi’nde şiirle başlamış; Milli
Edebiyat ve Cumhuriyet Dönemlerinde de şiir yazmış bir şairdir.
*“Toplum için sanat” anlayışını benimsemiş ve kişisel duygulara şiirlerinde yer
vermemiştir.
* “Cenge Giderken” adlı şiiriyle Millî Edebiyat akımına kapı açan Mehmet
Emin, edebî zevkini, babasından  dinlediği halk hikâyelerinden elde etmiştir.
*Mehmet Emin’in yetişmesinde etkili olan şahıslardan biri de Cemâleddîn-i
Efgani’dir.
*Batı emperyalizmine karşı mücadele eden Efgānî, Mehmet Emin’de milliyetçilik
şuurunun uyanmasına vesile olmuştur.
*Mehmet Emin’in şiirleri, Türk edebiyatında milliyetçilik hareketinin başlangıcı
kabul edilir.
*Teknik ve estetik bakımdan güçlü olmayan bu şiirler halkın zevk ve anlayışına
hitap ediyordu.
*Şiirlerini sade Türkçe ve hece vezniyle yazmıştır.
*Batıdan alınan nazım biçimlerini de kullanmıştır.
*Şiirlerinin çoğu, duraksızdır. Mehmet Emin Yurdakul, Türk şiirinde durağı
kaldıran şair olarak anılmıştır.
*Çoğu zaman uzun manzumeleri tercih etmiştir.
*Uzun dizelerle, söyleyişte, şiiri nesre yaklaştırmıştır.
*Kimi zaman yarım kafiye daha çok ise kelime tekrarına dayalı redif kullanmıştır.
*Lirizmden ziyade didaktizme yakındır.
*Edebiyatı ve özellikle şiiri “Güzellik için olmakla birlikte “iyilik” içindir de.”
şeklinde tarif etmiştir.
*Mehmet Emin'in şiirlerinin ortak paydası; “halkı, karamsar ruh halinden,
gerilikten, bilinçsizlikten kurtarmak” ; “halka, kimliği ve tarihini hatırlatarak kendine
güven duygusunu aşılamak” ; “halkın, maddî ve manevî açılardan kalkınmasını
sağlamak”tır.
*Konularını halkın hayatından ve Türk tarihinden almıştır.
*Eserlerinde “Türkçülük, milliyetçilik, memleketçilik, halkçılık ve inkılâpçılık”
ağırlıklı olarak işlenmiştir.
* “Coşku, ulusal duygular, kahramanlık, yüreklendirme ve öğreticilik” öğeleri
eserlerinde öne çıkar.
*Mehmet Emin Yurdakul’un şiirlerindeki hitabetçi üslup. didaktik unsurların
çokluğu, lirizmin sönük oluşu bazı eleştirmenlerce bir eksiklik olarak görülmüştür.
*Fikri yönünün güçlülüğü karşısında şairliğinin zayıf kaldığı değerlendirilmiştir.
*Cumhuriyet’ten sonraki yıllarda ortaya çıkan “memleketçi edebiyat”ın
oluşmasına da ön ayak olmuştur.
*Mehmet Emin Yurdakul, "milli romantik duyuş tarzı"nın ilk temsilcisidir.
*Şiirde ilk defa “Türk” kelimesini kullanan sanatçımız Mehmet Emin Yurdakul’dur.
- "Ben bir Türküm; dinim, cinsim uludur" (Cenge Giderken)

Eserleri:
Manzum: Türkçe Şiirler, Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Ordunun Destanı,
Dicle Önünde, Hastabakıcı Hanımlar, Turan’a Doğru, Zafer Yolunda, İsyan ve Dua,
Aydın Kızları, Ankara
Manzum-Mensur: Mustafa Kemal
Mensur: Fazilet ve Asalet, Türkün Hukuku, Halk Hükümeti-Halkçılık, Kral Corc’a,
Dante’ye

2. Beş Hececilerin Sade Bir Dille Ve Hece Ölçüsüyle Yazdığı Şiirler:

BEŞ HECECİLER (HECENİN BEŞ ŞAİRİ)


*Beş hececiler ismi verilen sanatçılar, şiire 1. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında
başlamışlardır.
*Millî edebiyat akımından etkilenmiş; önceleri aruzu kullanırken bırakıp heceye geçiş
yapmışlardır.
*Eserleriyle hece ölçüsünü şiire egemen kılarlar.
*Sadece ölçü olarak bir değişim yaşatmamışlardır; şiirin işleyeceği konu ve dilin süsten,
sanattan ve yabancı kelimelerden kurtulup sade bir Türkçe ile yazılmasını sağlamaya çalışmışlardır.
*Mütareke yıllarında şöhret kazanan hececiler, Anadolu'yu ve vasat insan tipini şiire
sokmuşlardır.
*Memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik işledikleri başlıca konulardır.
*Şiirde sade ve özentisiz olmayı ve süsten uzak olmayı tercih etmişlerdir.
*Mısra kümelerinde dörtlük esasına bağlı kalmayıp yeni biçimler denemişlerdir.
*Nesir cümlesini şiire aktarmışlardır.
*Düzyazıdaki söz diziminin şiirlerde de görülmesi “Beş Hececiler”de çok rastlanan bir
özelliktir.
*Hece ölçüsünün 11 ve 14’lü gibi uzun kalıplarını kullanmayı tercih etmişlerdir.
*Yarım kafiye yerine tam, tunç ve zengin kafiyeyi tercih etmişlerdir.
*Gerçekçi bir şiir anlayışına sahip olsalar da romantizme kaydıkları görülür.
*Beş Hececiler ve eserleri, Türk edebiyatının önemli bir dönüm noktasını oluşturmuştur.
*Hecenin bu beş şairinin bir araya gelip birlikte tam bir topluluk oluşturdukları söylenemez.
Bu adlandırmayı ve gruplandırmayı İsmail Hakkı Sevük yapmıştır.
*Türk şiirinin serbest vezne yönelmeye başlaması ile etkileri azalmıştır.
Beş hececiler şu sanatçılardan oluşmuştur:
 Orhan Seyfi Orhon (1890-1972),
 Halit Fahri Ozansoy (1891-1971),
 Enis Behiç Koryürek (1892-1949),
 Yusuf Ziya Ortaç (1895-1967),
 Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973).

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (1898-1973)


 Şiire 1.dünya savaşında aruzla başladı. Daha sonra da hece vezniyle
şiirler yazmaya başladı fakat heceyle şiirler yazarken aruzla de yazmaya devam
etti.
 Duygu ve düşünceyi bir arada yürüten, romantik ve realist konu ve
hayatları işleyen şiirleriyle ün yapmıştır
 Şiirlerinde Anadolu'yu ve memleket sevgisini anlatır.
 Şiirlerindeki başlıca temalar aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık ve
ihtirastır.
 Dili sadece akıcıdır. Söz sanatlarına yer veren güçlü bir üslubu vardır

Eserleri:
Han Duvarları, Dinle Neyden, Çoban Çeşmesi, Gönülden Gönüle, Bir Ömür Böyle
Geçti, Elimle Seçtiklerim, Heyecan ve Sükun
Tiyatroları: Özyurt, Canavar, Akın, Kahraman

B- SAF (ÖZ) ŞİİR ANLAYIŞINA ÖZGÜ ŞİİRLER:


*Millî Edebiyat döneminin etkili olduğu yıllarda bazı şairler, hece vezniyle, yalın bir dille,
devrin gerçeklerini, halkın sorunlarını dile getiren şiirler yazmak yerine, sanat değeri yüksek saf
(öz) şiire yönelmişlerdir.
*Bu anlayışın şairleri, hece vezninin yaygın biçimde kullandığı bu dönemde aruzla şiir yazmayı
sürdürmüşlerdir.
*Şiirde öğreticilik ve toplumsallık reddedilerek “sanat için sanat” anlayışı benimsenmiştir.
*Sese, musikiye, söyleyiş ve şekil mükemmelliğine önem verilir.
*Şairler, zaman zaman sade dille şiirler yazsalar da sadeleşme akımını bir dava olarak
görmemişlerdir.
*Şiiri anlam değerlerinden çok, ses, ahenk ve müzik olarak gören sembolizm ve parnasizm
akımına yakın bir anlayış benimserler.
*Bu şiir anlayışında sanatçılar, genellikle bireysel konularda şiirler yazmış olsalar da
özellikle Yahya Kemal, tarihi konulara da eğilmiş; ancak bu konuları işlerken öğretici bir hava
taşımamaya dikkat etmiştir.
*Şairler tema bakımından sınırlandırılamaz.
*Şairler duygu ve hayallerini anlatırken, bilinçaltındaki düşüncelerini şiirle ifade etmişlerdir.
*Şiir duyulmak ve hissedilmek için yazıldığından saf şiir, imgelerle yüklü ve kapalı anlatıma
sahiptir.
*Yahya Kemal ve Ahmet Haşim, bu şiir anlayışının Milli Edebiyat Dönemindeki önemli
temsilcileridir.
*Ahmet Haşim, şiiri “Nesre çevrilme olanağı bulunmayan nazımdır.” olarak tarif eder
ve “sanat için sanat” anlayışıyla şiirler yazar.
*“Her şeyden önce güzel şiirler yazmak” amacı vardır.
*Şiir, hiçbir şeyin aracı olmamalıdır.
*Ahmet Haşim'e göre şiir, musiki ile söz arasında, sözden ziyade musikiye yakındır.
*Bireyselliği, şiirde anlam kapalılığını savunur. Ağır bir dil kullanır.
*İlk örneklerini Cenap Şahabettin'de gördüğümüz sembolist şiir, edebiyatımızda onunla en
usta, en başarılı temsilcisini bulur.
*Millî Edebiyat kapsamına alınamayacak bir şairdir.
*Ahmet Haşim, "serbest müstezat”tan "sone"ye kadar çeşitli biçimleri kullanmıştır.
*Ahmet Haşim, "çöl, göl, akşam, gurbet, daüssıla, gece, gökyüzü, yarı aydınlık ortamlar,
karanlık” gibi imgeler etrafında toplumsallıktan uzak, bireysel temaları öne çıkarmıştır.
*Haşim, kendine özgü bir söyleyiş biçimi oluşturmuştur.
*Yahya Kemal de bu devirde Batı’da gördüğü “parnasizm” akımından etkilenmiş; divan şiiri
anlayışıyla modern şiirin söyleyiş özelliklerini birleştirerek bir sentez oluşturmuştur.
*Mallarme, Valery gibi Fransız ozanlarının sanat anlayışını kendi görüşleriyle birleştirerek neo-
klasik bir şiir geliştirmiştir.
*Biçim kusursuzluğuna, yapmacıksız ve sağlam bir anlatıma önem vermiştir.
*Yahya Kemal, "Şiir bir nağmedir.", "Şiirde nefes ve ses iki unsurdur." sözleriyle şiirle müziğin
birbirine yakınlığına vurgu yapar.
*Yahya Kemal biçim konusunda hassastır. Bu konuda "Mısra haysiyetimdir." der.
*Yahya Kemal "millî tarih, aşk, ölüm, sonsuzluk, İstanbul sevgisi" gibi temalara ağırlık
vermiştir.
*Yahya Kemal konularını Türk tarihinden alıp işlese de dönemin belirgin anlayışı olan halka,
ülke gerçeklerine, dönemin millî olaylarına yöneldiği söylenemez.
*Edebiyatımızda saf (öz) şiir anlayışını benimsemiş şairlerden başlıcaları:
Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet
Muhip Dıranas, Behçet Necatigil, Asaf Halet Çelebi, Necip Fazıl Kısakürek, Özdemir Asaf, Fazıl
Hüsnü Dağlarca, Ziya Osman Saba

ÖZ ŞİİR (SAF ŞİİR) VE ÖZELLİKLERİ (1920-1940)


*Saf şiir, şiirin şiirsel olmayan unsurlardan arındırılmasıdır.
*Öz şiir anlayışı, Batı edebiyatında Paul Valery, Stephane Mallerme gibi
şairlerde görülür.
*Bizde ilk örneklerini Recaizâde Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit gibi
Tanzimat Dönemi şairlerinde görürüz.
*Öz şiir anlayışıyla şiir yazan şairler, daha çok sembolist şairlerin görüş ve
şiirlerinden etkilenmişlerdir.
*Mektepleşme eğiliminin dışında kalmışlardır.
*Edebiyatımızda “Saf Şiir” (Öz Şiir) eğilimi Ahmet Haşim’in “Şiir Hakkında
Bazı Mülahazalar” adlı makalesiyle olgunlaşmıştır.
*Şairlerde okuyucuda estetik haz uyandıran şiirler yazma eğilimi görülür.
*Şairler, memleketçi anlayıştan sıyrılıp sanatı ön plana çıkarmışlardır.
*Şairler, öğreticilikten (didaktik bilgiden) uzak durup musikinin
çağrıştırdığı imgeleri kullanmışlardır.
*Şiirde öğretme amacı güdülmez.
*Şiir, toplum için değil, sanat içindir.
*Şiirler ideolojinin esiri olmamalıdır.
*Şiirlerde, düşsel (hayali) ve bireysel yön ağır basar.
*Bu şiir tarzında önemli olan iyi ve güzel şiir yazmaktır.
*Şiirde mükemmeliyetçilik öne çıkmıştır.
*Şiir, soylu bir sanat olarak kabul edilir.
*Şiir, emek işidir.
*Her şair kendine has bir “imge düzeni” oluşturur. “Özgünlük” söz konusudur.
*Şiirde “anlam”a fazla önem verilmez.
*Şairler, anlaşılmak için değil; duyulmak, hissedilmek için şiir yazarlar.
*”Gizemlilik, simgecilik, bireysellik, düşsellik, içsellik” gibi kavramlar şiirde
ön plandadır.
* “Aşk, tabiat, ruh, ölüm, masal, rüya, renk” temaları ve “mitolojik
unsurlar” yoğun bir şekilde işlenmiştir.
*İçsel bir yaklaşımla “insan” anlatılır.
*Şiirde biçime (dize, ölçü, uyak) ve dile önem verilir.
*Şiir dili, her şeyin üzerindedir. Dilde saflaşma görülür.
*Şiirde dil, günlük dilin kalıplarından uzaklaştırılmıştır.
*Ahenk, kafiye ile sağlanır.
*Düz yazıya özgü öğeler, şiirden uzaklaştırılmıştır.
*1923 öncesi dönemde büyük ölçüde Ahmet Haşim ve Yahya Kemal tarafından
temsil edilen öz şiir; Cumhuriyet sonrasında da, yine bu iki şairin ekseni etrafında
Türk şiirinin iki ana eğiliminden biri olma özelliğini korumuştur.
*Bu anlayışın şairlerinden önemlileri; Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl
Kısakürek, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas, Ziya Osman Saba’dır.

YAHYA KEMAL BEYATLI: (1884-1958)


*Asıl adı Ahmet Agâh’tır.
*Hiçbir edebi gruba dâhil olmamıştır.
*Geçmiş değerlere bağlı, kendine özgü bir şiir oluşturmuştur.
*Şiirlerinde Osmanlı hayranlığı oldukça açıktır.
*Çağdaş Batı şiiriyle eski Türk şiirinin birleşimini sağlamıştır.
*Neo-klasisizm ve Nev-Yunanilik akımları üzerinde kafa yormuştur.
*Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile birlikte Eski Yunan edebiyatını örnek almayı
amaçlayan “Nev Yunanilik” fikrini ortaya atmışlardır.
*Şiirlerinde parnasizm ve sembolizm etkileri görülür.
*Parnasizmin edebiyatımızdaki önemli temsilcilerindendir.
*Şiirlerinde musikiye verdiği önemle sembolistlere yakındır ancak anlam açıklığı
yönüyle onlardan ayrılır.
*Fransız şiirini taklit etmemiş, oradan öğrendiklerini kendi şiir anlayışı ile
yoğurarak yeni yorumlara ulaşmıştır.
*Fransız şiirine o yıllarda hâkim olan parnasizm mükemmeliyetçiliği, sembolizm
musikisi, neo-klasisizmin tarihiliği Yahya Kemal'i öz şiire götürür.
*Saf(öz) şiir anlayışının temsilcilerinden biridir.
*Lirik şiirlerinin yanında epik şiirler de yazmıştır. (Akıncı, Mohaç Türküsü)
*İşlediği başlıca konu ve temalar: İstanbul, tarih, yurt sevgisi, aşk, tabiat,
kahramanlık, ölüm, sonsuzluk.
*Aruz ölçüsünü Türkçeye başarıyla uygulamıştır.
*“Ok” şiiri dışındaki bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır.
*Türk edebiyat tarihi içinde Dört Aruzcular'dan biri olarak kabul edilir. (Diğerleri
Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Ahmet Haşim'dir.)
*Şiirlerinde biçim mükemmelliği ön plandadır.
*"Mısra benim namusumdur." sözü şiirdeki mükemmeliyetçi yaklaşımının
yansımasıdır.
*Nazmı nesirden uzaklaştırmıştır.
*Ölçü ve uyağa büyük önem vermiştir.
*En uygun sözcüğü bulana kadar şiiri bitmiş kabul etmez.
*Şiirleri, Divan edebiyatı ile modern şiir arasında köprülük görevi üstlenmiştir.
*Onun eserlerinde malzeme eski, şiir ise yenidir.
*Eski nazım biçimleriyle yeni konuları işlemiştir.
*Şarkı, mesnevi, rubai, murabba ve gazel gibi nazım biçimlerinin yanında Batılı
nazım biçimlerini de kullanmıştır.
*Eski tarzdaki şiirlerinde dil biraz ağırdır.
*“Türkçe ağzımda annemin sütüdür.” diyen şair, şiirlerinde Türkçeyi başarıyla
kullanmıştır.
*"Beyaz lisan" sözü ile tabii Türkçeyi kasteder.
*İstanbul aşığıdır. “İstanbul şairi” olarak tanınmıştır.
*Şiirlerinde İstanbul; zengin ve fakir semtleri, muhteşem görüntüleri, insanları,
tarihi ve sosyal özellikleriyle geniş olarak yer alır.
*Edebiyat dünyasında Tevfik Fikret'le yaptığı kalem kavgası önemli yer tutar.
(Tevfik Fikret'in İstanbul'u anlattığı ve ağır ifadeler kullandığı "Sis" adlı şiirine karşılık
Yahya Kemal "Siste Söyleniş" adlı şiirini yazmıştır.)
*Ölümünden sonra şiir ve düz yazıları kitap haline getirilmiştir.

Eserleri:
Not: Yahya Kemal’in eserlerinin kitap haline gelişi, ölümünden sonra İstanbul’da
kurulan Yahya Kemal Enstitüsü tarafından gerçekleştirilmiştir.
Şiir: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgârıyle, Rubâîler ve Hayyam Rubâîlerini
Türkçe Söyleyiş (iki kitap), Bitmemiş Şiirler
Nesir: Azîz İstanbul (İstanbul hakkında yazıları), Eğil Dağlar (Millî Mücadele
hakkında yazıları), Edebiyata Dâir, Târih Musâhabeleri, Mektuplar-Makaleler
Hikâye: Siyâsî Hikâyeler
Biyografi: Siyâsî ve Edebî Portreler
Anı: “Çocukluğum, Gençliğim, Siyâsî ve Edebî Hâtıralarım”

Ünlü Şiirleri: Sessiz Gemi, Süleymaniye’de Bayram Sabahı, Akıncılar, Açık Deniz,


Mohaç Türküsü, Ok, Kocamustafa Paşa, Bir Başka Tepeden

C- HALKIN YAŞAMA TARZINI VE DEĞERLERİNİ YANSITAN ŞİİRLER


(MANZUMELER):
*Millî Edebiyat döneminde, halkın yaşama tarzı ve değerleri üzerine, anlaşılır bir dille
manzumeler yazılmıştır.
*Manzum hikâye ya da manzumeler; şiirin, kafiye, redif, dize ve ritim gibi yapı unsurlarını
kullanan hikâyelerdir.
*Yer, olay, kişi ve zaman öğeleri taşıması yönüyle büyük ölçüde öyküye benzer.
*Öyküyle tek farkı şiir biçiminde yazılmış olmasıdır.
*Manzum hikâyelerde genelde toplumsal sorunlar işlenmiştir.
*Anlayış olarak sanat, toplumun hizmetindedir.
*Günlük konuşma diline ve halk söyleyişlerine, deyim ve atasözlerine yer verilmiştir.
*Tür özellikleri bakımından mesneviyle benzerlik gösterir.
*Bu şiirlerde aruz ölçüsü kullanılmıştır.
*Vezin ve uyağa önem verilmiştir.
*Konuşma dilinin tüm sıcaklığının şiir diline yansıdığı görülür.
*Manzumeler o dönemde toplumun içinde bulunduğu sosyal, siyasal ve ekonomik problemler
etrafında oluşmuştur.
*Bu manzumelerin yazılış amacı, halkı aydınlatmak, onun içinde bulunduğu kötü durumdan
çıkmasını sağlamak, ona yol göstermektir.
*Millî Edebiyat döneminde halkın yaşama tarzını ve değerlerini anlatan manzumeler yazıldığı
dönemle bire bir ilişkilidir.

MEHMET AKİF ERSOY: (Mehmed Râgıf) (1873-1936)


*Mehmet Akif, ahlak ve fikir adamıdır.
*İstiklal Marşı’mızın şairidir.
*Dinî ve millî şiirleriyle tanınır.
*İslâmcılık akımının temsilcisidir.
*“Ümmetçi” bir şair olarak tanınır.
*Şiirlerinde dinî lirizm dikkati çeker.
*Öğretici, öğüt verici, birliği ve bütünlüğü sağlayıcı şiirleri vardır.
*Didaktik içerikli şiirlerinde bazen mizah, bazen de coşku ve içtenlik gibi ögeler
öne çıkar.
*Savaş sırasında ve sonrasında kurtuluşun ve gelişmenin ancak dine sarılmakla
olacağını, batının sadece ilminin alınabileceğini savunmuştur.
*Türk şiirine gerçek realizm onunla girmiştir.
*Eserlerinde kendi üzüntüleri, sevinçleri, aşkları ve kinleri görülmez. Bütün derdi
toplumdur.
*Toplumcu sanat anlayışına sahiptir.
*Toplum hayatını bütün yönleriyle eserlerine aksettirmiştir.
*Sokak aralarında konuşulan dili bile şiirine yansıtabilmiştir.
*Dili zaman zaman ağırlaşır.
*Kuvvetli bir gözlemciliği, büyük bir tasvir ve hikâye etme kabiliyeti vardır.
*Tasvir edici ve tahkiyeli anlatımı sayesinde şiirinde canlı tablolar çizmiştir.
*Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır. Hece ölçüsünü hiç kullanmamıştır.
*Nazmı nesre yaklaştıranlardandır.
*Nazım şekilleri konusunda, Divan nazmının şekillerini tercih eder ve bunlar
arasında en çok mesnevi şeklini kullanır.
*Manzum hikâyeciliğin edebiyatımızdaki en başarılı isimlerindendir.
*Bu şiirlerinde günlük hayatı, toplum hayatını başarıyla anlatmıştır.
*Özellikle yoksullara, sakatlara, kimsesizlere karşı acıma duygusu bu tür
şiirlerinde belirgindir.
*Şiirlerini “Safahat” adlı eserinde toplamıştır.

Eserleri:
Safahat (Manzume külliyatının genel adı.)
Mensur Eserleri: Tefsîr-i Şerif, Hadîs-i Şerif, Kur’an’dan Âyetler, Vaazlar, Makaleler
Tercüme: Müslüman Kadını, Hanoto’nun Hücumuna Karşı Şeyh Muhammed Abduh’un
İslâm’ı Müdafaası, İslâmlaşmak, İslâm’da Teşkîlât-ı Siyâsiyye, İçkinin Hayât-ı Beşerde
Açtığı Rahneler, Anglikan Kilisesine Cevap

You might also like