You are on page 1of 603

Yabanci dillere terce!11e hakkı ve türkçe baskı hakkı yalnız Reşad Ekrem Koçunundur.

NURGÖK MATBAASINDA BASILMIŞTIR.


İSTANBUL
ANSİKLO PEDiS'i
İSTANBULUN: CAMİ, MESCİD, MEDRESE, MEKTEB, KÜTÜBHA.NE, TEKKE, TÜRBE, KİLİSE, AYAZ-
MA, ÇE.5ME, SEBİL, SARAY, YALI, KONAK, KÖŞK, HAN, ~AM, TİYATRO, KAHVEHANE, MEYHANE..
BÜTÜN YAPILARI ... DEVLET ADAMI, .ALİM, Ş.AİR, SANATKAR, i:Ş ADAMI, HEKİM, MUALLİM, HOCA,
DERVİŞ, PAPAZ, KEŞİŞ, MECZUB, NEVCİVAN, NİGAR, HANENDE, SAZENDE, ÇENGİ, KÖÇEK, AYYAŞ,
DERBEDER, PEHLİVAN, TULUMBACI, KABADAYI, KUMARıBAZ, HIRSIZ, SERSERİ, DİLENCİ, KAAT.İL ..
BÜTÜN ŞÖHRETLERİ. DAĞI, BAYIRI, SUYU, HAVASI, MESİRE YERLERİ, BAHÇELERİ, BOSTANLARI VE
İLAH .. BÜTÜN TABİAT GÜZELLİKLERİ VE COĞRAFYASI ... SOKAKLARI, MAHALLELERİ, SEMTLERİ..
YANGINLARI, SALGINLARI, ZELZELELERİ, iHTİLALLERİ, CİNAYETLERİ, VE DİLLERE DESTAN OLAN
AŞK MACERALARI... İSfANıBUL HALKININ DEVİR DEVİR ADET, AN'ANE, GİYİM VE KUŞA.MI... İSfAN­
BUL ARGOSU.. İSTANBULA AİT RESİMLER, ŞİİRLER, KİTAPLAR, ROMANLAR., SEYAHATNAMELER...
İSTANBULA GE!LMİŞ YABANCI ŞÖHRETLER ..

REŞAD EKREM· KOÇU

Bu cildde: Saim Turgud AK.TANSEL, Sermed · Muhtar ALUS, Muzaffer ESEN, Vasıf HİÇ, Eftim .LAM-
BOĞLU, Reşad MİMAROĞLU, Ali ORTA, Mahmud YESARJ, merhumlarla Halôk AK.BAY, Ekrem Hallı
AYVERDİ Hakkı Raif AYYILDIZ, Şükrü Nail BAYRAKDAR, Fahri DÜNGBLEN, Osman Nuri ERGiN, İsmail
ERSEVİM, Enver. ESEN.KOVA,, Semavi EYİCE, Ali GENCELİ, Celaleddin GERMİYANOĞLU, Ali Nümet
GÖK-
SEL. Hakkı GÖKTÜRK, Nuri KAVAF, Hüsnü KINAYLI, Eşref MUTLU, B. OLKER, T. Yılmaz ÖZTUNA,
Kevork PAMUKCİYAN, Ali Riza SAĞMAN, Neoklis SARRİS, Cahide TAMER, Haluk Cemil TANJU, Şakir
TOKMEN, Süheyl ÜNVER, Ali VEREN, Kalem aııkadaşlığı etmişlerdir.

ve

Sabiha BOZCALI, Behçet CANTOK, H. ÇİZER, H. Hüsnü, Nezih İZMİRLİOĞLU, A. Bülend KOÇU, Rqad
SEVİNÇSOY, Salih SİNAN, Abdullah TOMRUK resim, harita, !kroki ve planları yapmı§laroır.

İKİNCİ ciID

; ALAGEYİK SOKAĞli - AŞİREFENDİ KÜTÜBHANESİ


1
1

Reşad Ekrem Koçu -ve· Mehmet i l Akbay


İSTANBUL ANSinoPED:tsi
ve Neşiyat Kolleldlf Şirlıeti

İSTANBUL, -1959
Bu cildi rahmetli anacığım Fatma Ekrem Koçu ile enisi ruhum ablam Halet Ekrem Koçu'nun
aziz hatıralanna ithaf ediyorum.
R. E. Koçu,
Akbaba köyünde muvakkat köy mescidinde çitten minire, 1946
(Resim : Reşad Sevinçsoy)

avlamak için iki kayık içinde balıkları çevir-


mek suretiyle kullanılan ağlardır; İstanbul
sularında has manada büyük balıkçılık, ala-
mana ağları ve alamana kayıklariyle yapılır.
Alamana ağlariyle torik ve palamut, bazan da
lüfer ve kefal avlanır, ağın gözleri de torik
ALAGEYİK SOKAĞI - Beyoğlu kaıa­ , ve palamut gözüdür; «çakar» ve «gırgır» '1e-
sının Galata nahiyesini~ Müeyyedzade ma- nilen ağlar da alamana gibi kullanıldığından,
hallesinde bir merdivenli yokuştur. Keineral- bu ağlan alamananın çeşitlerinden olarak
tı caddesiyle Yüksekkaldırım arasında uza- göstermek de doğru olur (B. : Çakar ve
nır. Kaba taş döşeli, bozuk, loş, yer yer pis Gırgır). ,
kokulu bir sokaktır. Zürefa sokağı ile olan Alamana ağını kullanan alamana kayık~
kavşağı karşısında bir kahvehane vardır ki, ları !ç, dört, yahut umumiyetle görüldüği.i
müşterileri, eski Galata kabadayılarının hi- üzere beş çifte olur (B:: Alamana Kayıkları).
tıraları kolay kolay silinemiyen bu sokak-· İki kayık bir reisin idaresinde bir takını teş-_
ların havasından hoşlanan kimselerle haşa­ kil eder; her iki kayığın iki reisi yerinde bi-
rıca gençler gibi görülür. Bu sokak ve civarı rer de palacısı (dümencisi) vardır; alamana-
halkının büyük bir ekseriyeti rumdur; «Al~- ların dümenleri varsa da , avda dümen kul-
geyik> sokağının çevresindeki yollarda Ka- lanılmaz, «Boyna> da denilen «Pala» kulla-
raoğlan, Çığırtgan, Oğlak, Yonca, Zurefa gibi mlır.
isimler taşıdığına dikkat edip, İstanbul so- Alamanalarla balık avı eylı11 ayının gir-
kaklarının son isim babası Belediye Mektup- mesiyle başlar,· aralık sonuna kadar, toriğin
çusu sayın Osman Nuri Ergin'in de nükteci- Marmarada kışladığı yıllar, aralıktan son-
liği hatırlanırsa, Evliya Çelebinin Galata hak-
ra da devam eder.
kındaki hükmü, zamanımız için de kıymetini
Alamana ağının uzunluğu 200- 250 ku-
muhafaza eder. laç, eni (yüksekliği) de 7,5 - 25 kulaç arasın­
Bibi. : REK, Gezi notu
da değişir. Dibi taşlı denizlerde çevrilecek
ALAMANA AĞLARI - Sahilden uzak- alamana ağlarının mantar tarafı çifte fanya-
ça, on on beş :kulaç sularda dolaşan ,balıkları lı, ortası tek fanyalı olup kurşun tarafına 15 -
ALAMANA KAYİĞI -578- İSTANBUL

20 göz sade ağ konulur; sebebi de; taşlık k:ı­ şirler ve ağların ucundaki su kabaklarmı, bir
yalık zeminde ağlar çabuk bozulur, sade ağın düğüm çapraziyle denize atarlar, balık, ala-
tamiri de nisbeten kolaydır; dibi kumluk de- mana ağlariyle çevrilmiş olur. Bundan sonra
nizlerde çevrilen alamana ağlarının yarısı çif- 1'-alıkları ağlara doğru kışkırtmak için, gece
te, yarısı tek fanyalıdır ki, balıkçılık ıstlahiyle ise Bodima vurulur; Bodima, balıkçı ağzı ile,
birincisine «difane», ikincisine «iskoriçila» tayfaların ayaklariyle kayığın döşeme tahta-
denilir. Tamamen çifte fanyalı alamana ağ­ larında tepinip gürültü çıkarmasıdır; hazan
ları da vardır, bunlar da torik gözleri dörder kışkış taşları atılır, «puntal» çarpılır~ puntal
parmak, fanya gözü on altı parmaktır (B. :. balıkları ürkütmek için suya vurulan uzun
Çifte fanyalı ağ). sırığa denilir. Balıklar ağa girip takıldıktan
Alamana ağlarının kurşun ve mantar ya- sonra ağlar kayıklara alınır ..
kaları parmak kalınlığında kazıl ile donatıl­ Eğer avlanan balık lüferden gayri bir
mış olup seksen okka ağırlığında bin parça balık ise, ağ denizden çekildikçe balıklar ağ­
mantar ve yine seksen okka ağırlığında bin dan çıkarılıp kayığa atılır, bir taraftan da
tane kurşun takılır; gündüzleri ağın alt ya- ağlar istif edilir;. eğer lüfer avına çıkılıniş ise,
kasının deniz dibini bulması şarttır, bunun bu balığın dişleri keskin olduğundan, ağdan
için de kurşun yakasına her üç kulaçta bir diri olarak çıkarılınak istenilirken· hem ba-
taş bağlanır; eğer gündüzleri deniz dibinde lıkçıların ellerini ısırır, hem de ağları dişle­
küçük bir aralıl.v kalırsa, çevrilen. balıklar bu- yip koparır, bundan ötürü lüfer avında ağ­
rag.an kaçarlar; geceleri bu tehlike yoktur. lar, balıklar alınmadan çekilip istif edilir,
Aslı iki parça olan alamana ağları, bir- üzerine de hemen çuvallar atılarak baiıklar
birine bağlandıktan sonra kayıkların kıç ta- öldürülür ve ondan sonra ağdan alınır. Lü-
rafına istif edilir ve kayıklar kıçkıça bağla­ fer avında, ayrıca, kayığa, çuval, teneke ya-
nır; reisin bulunduğu birinci kayık baş tarafı hut kovalarla ince kum alınır, ağlar denizden
istikametinde, ikinci kayık da arka arka ha- alınıp istif edilirken üzerine kat kat kum atı­
reket eder; reis, birinci kayığın başında bir lır ki lüferin ağları dişleyip parçalamasına
gözcü yeri bulunan direğe tırmanır ve balık mani olur.
gözler; hazan ikinci kayıkta da bir direk, bu- Altın para zamanında bir takım alamana
nun· üzerinde de ikinci gözcü bulunabilir; bu ağı 70 - 120 lira arasında mal olurdu.
direğe «Albora» tabir edilir. Gündüzleri, ba- İstanbul ve bilhassa Boğaziçi balıkçılığı
lık bulunan sahada deniz yüzünde bu müte- hakkında geniş ve sağlam bilgi sahibi olan
hassıs balıkçıların gözünden kaçmıyan bir su merhum· A. Cabir Vatla, «Boğaziçi Konuşu­
titremesi olur, geceleyin de yakamozlar gö- yor» adındaki küçük fakat pek kıymetli ese-
rülür. rinde, alamana ağalarının İstanbul balıkçıları
Gündüzleri balık daima dibe doğr: git- tarafından artık terk edilıniş olduğunu, onun
tiğinden, mantar yakası deniz yüzünden iki yerini hemen tamamen gırgır ağının aldığını
kulaç kadar aşağı inse de ehemmiyeti yoktur, söylüyor: «Alamanacılık pek meşakkatli ve
gece avında ise, mantarların suyun yüzünde muayyen mevsim ve mahalde icra edilen bir
bulunması lazımdır. Geceleyin ağın eninden sanat iken, gırgır, meşakkati yüzde yetmiş
derin sularda balık çevrilemez, eğer balık­ beş raddesinde azaltılınış, avlanma sahalarını
ların başı açığa doğru 'ise, direkteki reis, bir genişletmiş ve avlanma mevsimini hayli uzat-
küfe içinde alınmış irice taşlardan birkaç ta- mıştır. Alamana usulü külliyen terk edilmiş
nesini ileriye 'fırlatarak balıkları sahile doğ­ ise de, ismini yadigar bıraktığından,1 gırgır
ru çevirir ve isten.ilen yere gelince: - Mola!.. usulü balıkçılığa da hala alamana ve bu işte
diye bağırır, iki kayığı ·birbirine bağlıyan ve kullanılan kayıklara da alamana kayığı denil-
«Kama» denilen ağaç parçası derhal çekilir mektedir>> diyor.
ve her iki kayık, yekdiğerine raptedilmiş ala- Bibi. : K. Deveciyan, Balık ve Balıkçılık.
mana ağlarını denize dökerek kendi baş ta- ALAMANA KAYIĞI - İstanbul sula-
rafları istikametinden ve aksi istikamette bi- rının en büyük balıkçı kayığıdır; alamana· ka-
ribirinden ayrılırlar ve geniş bir daire çe- yığı, bir topatan kavununun ortadan uzunla-
virerek ayrıldıkları noktanın hizasında birle- masına kesilmiş şeklini hatırlatır, yalnız, çok
ANSİKLOPEDİSİ - 579 - · ALAMANA KAYIÖI

daha biçimli, ,baş tarafı kıça nisbetle az daha balık, öndeki kayığın başından gözlenir. A.
yüksek ve bunu, kalın bir hilal şeklinde içeri Cabir Vada Boğaziçi balıkçılığından bahse-
doğru kıvrılır. Baş tarafı da umumiyetle ka- derken şu malumatı veriyor: <<Kayıklarda bir
bartma ve yaldızlı nakışlarla süslü olur. veya iki reis ile iki boynacı (dümenci) ve 20
Alamana kay~an dört boydur: tayfa bulunur. Yelken, kürek, tente, · halat,
1 - 9,5 metre boyunda 4 ton hacminde çapa ve diğer levazımı ile ilÜ kayık ve ikişer
üç çifte takım ağ için 350 - 400 altın lira sermaye la:
2 - 11 metre boyunda 5 ton hacminde zımdır. Bundan başka reislerle tayfanın her
dört çifte birine peşin verilen <<Pulatka» (Avans ücret)
3 - 12 metre boyunda 6 ton hacminde 40 - 60 altın arasında tehalüf eder. Her gün
beş çifte için 40 kilo ekmek, 40 paket tütün, 40 kutu
4 - 13,5 metre boyunda 7 ton hacmin- kibrit vermek mecburiyeti de vardır. Bir
de altı çifte alamanalar. mevsim için 50 kilo zeytinyağı, 30 kilo sade-
Bu sonuncular, daha ziyade Karadeniz yağı, 100 kilo pirinç, 200 kilo kuru fasulye
Boğazı ve Karadeniz balıkçıları tarafından kumanya olarak azimetten evvel tedarik edi-
kullanılır. Alamana kayJ.klarının dümeni var- lir. Takımı 40 kuruştan 23 adet sarı muşam­
dır, fakat balık avında dümen kullanılmaz, badan caket, pantalon alınarak reis ve tay-
sapı topuzsuz, «boyna» yahut «pala» denilen falara verilir. Bir de odacı ünvaniyle birisi
büyük bir kürek kullanılır. Alamana kayığı­ . istihdam olunur ki, vazifesi, tayfanın her gün-
nın bir küreğini · bir tayfa çeker. İstan­ kü yemeğini hazırlamak, bulaşıklarını temiz-
bul alamanalarında hemen umumiyetle önde- iemek, gece avdet edecek kayıkların çekek
ki reis kayığı ,beş çifte, ikinci kayık dört çifte yelerini göstermek için yakılması mutat olan
olur, birinci kayıkta tayfalardan başka bir çalı ve çırpıyı gündüzden tedarik ederek çe-
reis ve palacı, i- kek yerine nak-
kinci kaykta bir letmek, kayıklar
palacı bulunur; gelirken ışık te-
önde kayığın ba- mini için bunla-
şında bir gözle- ra petrol döke-
me direği var- rek alevlendir-
dır ki, buna ba- mek ile muvaz-
lıkçı a ğ z ı n d a zaftırlar. Alama-
«Albora, deni- nacılık eylO.l ip-
lir. Ekseriya re- tidasından itiba-
is, bazan da i- ren başlar ve
kinci reis bu di- Kasım günün-
reğe çıkıp balık den sonra hava-
gözler. İstanbul nın muhalefet
k a y k 1 a-
ı peyda e t t i ğ i
nnda hazan bu
direk bulunmu-
yor, o zaman

Alamana Kayıkları ve Alamana Kayıklanmn ağ dökmesi


(Resim : K. Deveciyandan)
ALAMAN YAHUDİ -.- 580- iSTANBUL

-günlerde nihayet bulur. Karadeniz _Boğazınm Wtiler varil mangasıdır. su taşırlar; dördün-
Rumeli sahilindeki Kilyos açıkları av sa- cü oturaktakiler suğuryacıdır, deizden ağ çe-
hasıdır. Alamana kayıkları Kilyosun sahi- kerler; beşinci otoraktakiler hamlacılardır,
lindeki arazinin münasip mahallerini çekek sağ hamlacı denizdeı;ı kurşun alır, sol ham-
yeri ittihaz ederler. Burada bulunan melcl.n- lacı ona yardım eder; arkada palacı vardır;
larda tayfalar gündüz istirahat ve ağ tami- ayakta dümen tutar, ağ döker ve her balık­
ratı ile meşgul olurlar. Anadolu sahilinde ve tan iki pay fazla alır. Bir gırgırda boğazı to~-
Boğaz methalinde de çekek yerleri vardır. luğuna çalışan evinden kaçmış çocuğun hatı­
Çekekler başkalarının tasarrufunda olduğun­ rası olarak, Alinin. eski üvey babasında tuhaf
dan, yer sahipleri kira olarak balık avından şeyler kalmıştı:
bir pay alırlar. Alariıanacılık gece işidir; gün- «Ağları tamir ederken çıplak ayakları­
düz avları ehemmiyeti haiz değildir. Her ak- nın üstüne yosun kokulu iplerin gı­
yığılan
şam, müsait havalarda çekeklerden denize cıklayıcı akışı, kayığın içinde ayna kırıkları
indirilen kayıldar, birbirine çatılı oldukları gibi çırpınan balıklar, balıkçıların türküleri
halde biri ileri ve diğeri sıya vaziyetinde kü.., ve hikayeleri, sağ elinin bir parmağında .bir
rek çekerek, rurekteki reisin işareti ile hare- iskorpit yarası, saçlarını mısır püskülü gibi
ket ederler. Ani fırtınalar pek tehlikelidir, kavuran güneş, denizin üstüne avuç avuç sa-
Zuhur eden şiddet peyda etmedeı:ı evvel ka- çılmış çil paralara benziyen ay aydınlığı, se.,
yıkların çekeklere alınması lbımdır. Bu ame- vildiği ve dayak yediği ·günler... Bunların
liye hayli meşakkatlidir. Hasara ve telefata hepsi, sahildeki çakullar gibi, biribirine öyle
bais olduğu vakidir. Muhalif havaların deva- karışmıştı ki, o çakılları bir dalganın sular.ı
mı ve yahut balık sürülerine tesadüf edilme- nasıl kaplar, örterse, kafasının içindeki ço..
mesi Alamana sahibini pek büyük zararlara cukluk hatıraları da, ·zaman zaman böyle bir
düçar eder». Cabir Vadanın bu marn.mat ara- dalganın suları altında örtülürdü» (B.: Ali,
sında verdiği rakamlar, Birinci Cihan llar- Tazı). Mu.zaffe:ı:- . Esen
binden evvelki kıymetlerdir. ALAMAN YAHUDİ-Asıl adı Yasefoğ:.
Reşad Ekrem Koçu da, Tazı Ali adında- lu -İsrail· olan bir Yahudidir ki, Kanuni Su1-
._ki bir küçük gazeteci çocuğun türlü mihnet tan Süleyman Macaristanın payitahtı olan
ve elem içinde geçmiş hayatını naklederken Budin üzerine yürüdüğünde, bu şehir halkın~
şu satırları yazıyor: «Bir gün, bir lodos fır­ ca Türk hükümdarına şehrin anahtarlarııü
tınasının attığı taşlar, çakıllar ve yosunlar .teslime ·memur edilmişti. İsrail, Budiıi'in
gibi, kendisini bir gırgırın (Alamana kayığı­ Türkler eİine geçmesinden sonra bütün ailesi
nın) içinde bulmuştu. Balıkçılara «Ağabey» efradiyle İstanbula hicret etmiş ve Büyük
demişti. Onlar çağırmadan, kendisi de naz- şehrin Yahudi mahallelerinden birinde yer-
lanmadan sofralarına oturmuş, geceyi de kor- leşmiş, Kanuni Sultan Süleyman tarafından
san kedilerle beraber, Marmara kıyılarının eline verilen bir ferman He de, kendisi ve
bir balıkçı kahvesinde geçirmişti. Ertesi ak- dünya durdukça erkek ve kadın evladı ve ah,.
şam balığa çıkarlarken ona da: Yürü baka- fadı her türlü vergilerden affolunmuştu, Hic~
lım! demişlerdi. Balıkçılar onu, ağlar kayığın ri 1104 (M. 1692) tarihli bir divanı hümayun
içine boşaltılırken balıkların arasından, de- hükmü vardır ki, bu tarihte yanlışlıkla, Ala::.
nizden çıkmış gibi karşılamışlardı. Reis ne- man oğlu Yahudi torunlarından Yasef. adın..:
reden geldiğini, kimi kimsesi olup olmadığını da birisinden elindeki muafnameye aykırı
hiç sormamış, ilk bayramda ona bir kat çuha olarak avarızı divaniye ve kürekçi akçesi is-
esvap yapmıştı, kundura almıştı, hamam pa- tendiğini, bunun doğru olmadığı, vaktiyle
rası, harçlık vermişti. Budin gibi bir şehrin anahtarlarını Türklere
oturak_ olur. Reis en baş­
<<Gırgırlar beş getiren bir adamın evlad. ve ahfadının _elle-
ta, direğindibinde durur; direkteki çanaklığa rindeki Kanuni Sultan Süleyman muafrtame-
çıkar, balık gözetler. Birinci oturaktakiler - sine göre bu gibi şeylerle rencide edileriı:iye­
başçı mangasıdır, yemek pişiritlet"; ikinci o- · ceği emrolunmaktadır.
turaktakiler domuz mangasıdır, yemek pişir- Bibi. : Ahmed Refik, Onikinci hicri asırda İs­
.mek için odun, tahta taşırlar:. üçüncü oturak- tanb_ul hayatı .
ANSİKLOPEDİSİ - .581 . ALAYiMAMI ·soKAO.I

ALATlTR (Senih Muammer) - Gazete- karde§inin yanına gitti. Hiç şüphesiz ki bu


ci, İstanbu~ basınının malO.matı ile ·ve ahlAk kıymetli gazeteci horozun inciyi takdiri mua-
nezaheti ile mümtaz bir siması; 1895 de Ma- melesine mAnız kalmıştı. Ayvalıkta hasta-
nisada doğdu, ilk tahsilini orada Şemsülirfan landı; yine kardeşiyle beraber sessizce ve pek
Mektebinde yaptı, fransızca öğrenmek için hazindir ki menzul olarak İstanbula döndü.
bir ara yine oradaki Alyans İsraelit Mektebi- Kardeşi Hüsniye Danişmend Hanımefendi: İs­
ne devam etti, beş sınıflı Manisa· İdadisini t~~:bul Ansiklopedisine yazdığı mektupta:
bitirdikten sonra yedi sınıflı İzmir İdadisine «Omrünü, mesleğinin bütün mahrumiyetleri-
geçti; gazeteciliğe karş.ı ilk- aşkı İzmirde· tale~ ne katlanarak harcadı; onu sadece siz aradı­
be iken duydu, eseri cedid kağıdı üzerine er nız» diyor. Senih Muammer Alatur, Türk
yazısı ile «Çiçekler» adında bir gazete çıkar­ basın Urihinde mesleğin· yüz akı olarak ka-
dı. lacak isimdir.
On altı yaşındaidadiden mezun olarak . Bibl.: H. Danişmend, Not.
İstanbul Darülfünunu Hukuk Fakültesine
ALAY ÇAVUŞLARI - İstanbulda ya-
kaydo_ldu. O zaman bu fakülteye devam mec-
pılan büyük esnaf ve ordu alaylarında, ala-
buriyeti olmadığı için, ancak imtihan veri-
yın tertip ve tanzimi ve binlerce esnafın ge-
lerek sınıf geçildiği için, içindeki gazetecilik
çit resminde inzibatı temin etmek üzere İs­
aşkı bu serbesti ile birleşince ·hukuk tahsilini
tanbuldaki bütün vüzera ve vükelanın alay
tamamlayamadı, Türk Yurdu Kütüphanesinin
çavuşları vardı. Alay günleri, üzerine ziller
temin ettiği imkan ile «çocuk Dünyası» mec-
dikilmiş sırmalı kemerlerle süslenmiş kühey-
muasını çıkardı ve hususi fransızca dersleri
lan atlara binerler, kendileri sırma işlemeli
vererek, ailesi varlıklı olduğu halde, kalemi-
esvaplar giyerek alayın geçeceği yolların iki
nin ve bu muallimliğinin kazancı ile Parise
kenarına dizilirlerdi. Önlerinden geçen es-
gitti; fakat ancak bir yıl kala-bildi, Birinci Ci-
nafın çeşitli güzel sözlerle gönlünü alırlar,
han Harbi başladığı için memleketine döndü,
onları, alayda gösteregeldikleri hüner ve ma-
ihtiyat zabiti olarak 15 ci Kolordunun 20 · ci
rifetlerine teşvik ederlerdi.
fırkası ile Galiçya cebhesine gitti. Mütareke-
de terhis edildi, o sırada yeni kurulan -Akşam Bibl. : Evliya Çelebi, I.
Gazetesinin altı muhbir aradığını okuyarak ALAYİMAMI SOKAĞI - Fatih kaza-
müracaat etti ve bu gazetede otuz'. dört yıl _sınınSamatya nahiyesinin Canbaziye mahal-
sürecek olan meslek hayatına atıldı. Akşam­ lesi sokaklarındandır;. Silivrikapı caddesiyle
da yıllarca hizmetten. sonra sırası ile İkdam, Ağaçayırı sokağı arasında uzanır; Silivrikapı
Politika, Tan, Açık Söz, Son Telgraf, Son Saat . caddesinden yüründüğüne göre, Meşelimes­
gazetelerinde muharrirlik, yazı_ işleri müdür- cid sokağiyle olan kavşağına ~adar ilk kısmı,
lükleri yaptı. Tevazuu, ·bilgisi, hürteri ahlakı paket taşı döşeli ve iki araba rahat geçebile-
ile daima hürmet, sevgi gören insan oldu. cek kadar geniş bir yoldur.
Üçüncü Umumi Müfettişliğin daveti üzerine
Silivrikapı ·caddesi kavşağının sol köşe­
Erzuruma giderek Hür Ses'in başına geçti; bu
gazete faaliyetini ta.til edince İstanbula dö- sinde bir ahşab ev altında bir mahalle bak-
kalı, sağ ·köşede de bir tatlıcı vardır ki, böyle
nerek Yeni Sabaha girdi. Yıllar geçtikçe İs­
tanbulun basın muhiti süratle değiştiği, ken- kenar mahallelerde pek rastlanmaz. Alayima-
mı sokağının bu birinci kısmının evleri, mü-
disi de sonderece kaçmgan olduğu için, mes- :
!eğinin tecrübeli bir rüknü olduğu halde atıl~ ·
tevazi _gelirli aile meskenleri olan ahşab ya-
pılardır. Meşelimescid sokağiyle olan kavşa­
gan gençler tarafından gölgede bırakıldığı_ .
·ğmm köşesinde Meşeli Mescid bulunmakta-
hazin bir hakikat olarak gördü. Kardeşleri­
dır. Yine bu noktada Belediyenin bir elektrik
nin matbuat hayatından çekilmesi için vAki
ısrarı.arma «Ben mürekkeb kokusundan · -ay-
sokak feneriyle aydınlatılmıştır. Yolun bün-
rılamam» diye mukavemet etti ise de_ bir gün
dan ötesi kaba taş döşeli bozuktur.' Evler de
Yeni Sabahtaki vazifesine son verildiğini öğ­ hemen umumiyetle ikişer katlı ve dar gelir-
renince derin bir yeis içinde yalnız meslek- li aile meskenleri gibi görünür (Nisan 1946).
ten değil İstanbuldan da ayrılarak Ayvalığa, Bibi. : REK, Gezi notu.
ALAY KÖŞKÜ ~ 582- İSTANBtJL

ALAY · KÖŞKO - Topkapi sarayını Bü- Köşkü hakkında şu sa tırlan yazmıştır:


yükşehirden ayıran kale duvarlarının, Babıfü «Soğukçeşme kapısının sol tarafında ve
karşısındaki dirseği üzerinde güzel bir mer- köşede Alay Köşkü mevcuttur. Alay Köşkü
mer köşktür ki, İmparatorluk tarihi boyunca sur üzerine mebni ve mermerden mamftl ve
zengin hatıraları vardır. tarzı mimarisi zarif bir köşk olup padişahAnı

Üzerindeki kitabeden, (H. 1235) 1819 da izam Babıali önünden geçecek olan alayları
İkinci Mahmud devrinde yapıldığı öğreniliyor; bu köşkten temaşa buyururlarmış. Paşakapı­
bir ahşab yapı olduğu kuvvetle tahmin edil- sınm yani Daireı Sadaretin Babıali tesmiye

mesi gereken ayni isimdeki köşkün yerine ya- olunan kapısı köşke nazır olan kapıdır. Köş­
pıldığı da tarihin aydın bir hakikatidir.
kün karşısında Mektebi Rüşdiyei Askeriye it-
tihaz olunan mevkide (1958 de Adli Tıb) sara-
Orduyu hümayun sefere çıkarken ordu yın terziler ocağı bulunurmuş. Telgraf ve Pos-
esnafının parlak bir alay göstermesi, İmpara­
ta Nezareti olmak üzere Soğukçeşme kapısı
torluğun haşmet ve azamet an'anelerinden yanında muahharen inşa olunan kargir bina,
idi; ordu alayı denilen bu muhteşem resmi memurin ve (kalem katiplerini almadığı) ci-
geçidi, padişahlar bu köşkten seyrederler ve hetle Alay Köşkünde nazırlar ifai memuri-
esnaf ile Büyükşehir halkı, bu yesile ile hü- yet edenlerdi. Alay Köşkü tarihi Osmanimiz-
kümdarı selamlamak . fırsatını bulurlardı; de kesretle zikri geçen bir' yadigardır. Pen-
köşkün adı buradan gelir, nitekim bir adı da
cerelerinin üzerinde mahkftk kitabesi şudur:
«Selam Köşkü» dür (B: : Esnaf alayı; Ordu ·,
alayı). Budur tertibi sazi saltanati Sultan Mabmudun
Gelüb erkAnını seyrettiği kasri felek dergih
Osmanlı İmparatorluğunun sorl vakanü- o gündür iydimiz kint bendeglne fer virir gibi
visi Abdüqahman Şeref Bey, merhum, «Ta- Verayi revzeninden mihri rehşan veş o zıllullih
rihi Osmani Encümeni Beraberken bu kasrin irtifai wk:i. gerdtine ·
Mecmuası» na yazdığı
Yakin ittirdi rahi dadbahiııe o şahinşih
«Topkapı Sarayı Hüma-
Muradi istimai arzıhalidir berayanın
yunu» adındaki bir ma-
Sedayı pest ile oldıkça mazlftman adfilethah
kale silsilesinde, Alay Küreyişşeklolup bu reşki kisra wki sultAni
Yanında Keyku-badın kasrı kaldı köhne bir hargah
Getürsün pişigahi kasre pa bend ile a'dasın
Seri bedhahmı Hak eylesün galtidei şehrah ..

C'it\--·

Alay K~kii, Caddeden görünüş (Resim : Nezih)


ANSİKLOPEDİSİ - 581- ALAY KÖŞKÜ

Alay Köşkü, Parktan görünü&


(Resim : Nezih)

Dizildi reştei tarihe İzzet harfi cevherdar lerine şemşiri ttri kahrü gazeb derkar kılın­
«Alay Köşkün müretteb kıldı resmi &ahi gerdun dı>.
cfilı>
RaşidEfendi, yukarıdaki vakanın geç-
(H. 1235 = M. 1819)
tiği Dördüncü Mehmed devrinde, çocuk sa-
Tarih beytinde görüldüğü üzere, kitabeyi· yılacak yaşlarda idi; Dördüncü Mehmed dev-.
Keçecizade İzzet Molla yazmıştır. Şftir, bu ta- rinin büyük bir müverrihi; Silahdar Fındıklılı
rih manzumesinin altıncı beytinde Alay Köş­ Mehmed Ağa, bu vakayı kaydederkefi, Hase-
künün tarihi hatıraları arasında hazin bir ki Mehmed Paşanın, padişah huzuruna Yalı
noktaya da işaret etmiştir; o da, Osmanlı hü-- Köşkünde çıktığını, gazebine uğradıktan son-
kümdarlarınm, gözleri önünde öldürtmek is- ra kethüdası ve sarrafı ile beraber Bostancı­
tedikleri bazı siyasi mücrim!erin, bu köşk, başı çardağında idam olunduklarını söyler;
önünde cell!da verilmeleridir; Raşid tarihi- fakat birkaç satır yukarıda, Alay Köşkünde
ıtln üçüncü cildinden nakledilen aşağıdaki geçen .şu vak.ayı yazar:
satırlar, hazin bir· örnektir:
«Mföi Ramazanın dördüncü salı günün-
<<Haleb valisi Vezir Haseki Mehmed Pa- de (H. 1071) sabika İstanbul kadısı Sad-
şa, Halebd.e sikkei mağşı1şe işledüb pazarı tea- reddinzMe Ruhullah Efendi ve divanı hüma-
tiye kesad ve nizamı teamüle fesad virdi de- yun katiplerinden Beylikçi Vecdi (B.: Vecdi)
yu Sadrı~am tarafından arzu tel~s olunmağ­ ve Baki Bey ve Dergtıhıali kapıcıbaşıların­
le sadir olan f ermani hümayun mucibince dan Konyaabazası Mehmed Ağa b~ı inugay--
azil ve ihzar ve mahi Şevvalin yirmi yedinci yibAtdan haber vermek töhmetiyle Alay Köş­
günü (H. 1071) Alay Köşkü önünde kend1i ve kü dahilinde huzuru hümayuna ihzar ve usul-
kethüdası ve divan kAtibi ve sarrafının katil- lerinden istüsar buyurulub, katillerine ve-
ALAYKÖŞKÜ CADDESİ ""'""584- iST.ANBUL

rilen fetvayi şerif muktezası •üzere üçunun bostan arasında uzanır. Tesviyesi yapİimamış
bile boyunları urulub l~şeleri taşra bırakıldı»: bir toprak yoldur. Kenarları tümsekli, üç ara-
Alay Köşkü tarihinin eşine rastlanmayan ba geçebilecek kadar geniş, evleri kulübeden
bir vakası da, meşhur Vaka'ayı Vakvakiyede az büyükçe beş altı tane taş ve tuğla yapılar­
(B: : Vak'ayi Vakavakiye; Çınar İhtilali) he- dır ki dargelirli aile' meskenleri olduğu ay-
nüz bir çocuk olan padişah Dördüncü Meb- dın olarak görülür. 1934 Belediye Şehir Reh•
medin, bu köşkün penceresinde, ihtilalciler berinde her ne kadar Çu:kurbostan sınırına
tarafından bir ayak divanına çıkmağa mecbur kadar uzanmış gösterilmiş ise de Pilavcı so-
edilmesidi; aşağıdaki satırlan, bu vak'anın kağı ile Cukurbostan
. arasındaki. kısmı bu
şahid olmuş Hasodalı Mehmed Halifenin Ta- satırların yazıldığı sıra henüz. açılmamış bu-
rihi Gilmanisinden nakledilmiştir: lunuyordu (Nisan 1946).
«Kul taifesi (asker) ayak ziyade basub
ALBAYRAK (Mustafa Nezihi) - Türk
naçar saadetlft padişah ve valide sultan (Ha-
musikişinası; 1874 de tstanbulda Vefa'da De-
tice Turhan Sultan) kaymakam vesair zülüflü
de Efendinin torunları Saniye ve Hadice Ha-
arz ağaları Selam Köşküne· varub ayak diva-
nımların evinde doğdu. Babası Babıali mü..
nın eylemek için ve kul taifesi dahi ta At-
meyyizlerinden Mehmed Şevket ·Bey, annesi
meydanından köşke varınca izdiham ile pa-
Latife Hanım'dır. Ne şekilde Dede Efendinin
dişah huzurunda cem olub dururlar. İleride
ahfadından olduğu tesbit edilemedi. 1894 de
piyade, ve geride ahenpuş sipah ve sipahza-
Mekteb-i Mülkiye-i Şahaneyi bitirdi. Mual-
deler atlara süvar olub dururlar. Tamam pa-
lim Maarif başmüfettişi ve Maarif müdürü
dişah köşke gelürken gördüklerinde içlerin-
oldu. Baba tarafından Karamanlı Ali Ağa,
den üç adem, biri hain · Ahmed Paşanın iç
ana taraflarından Hekimoğlu Ali Paşa, Mi-
mehterliğinden sipahi olmuş Hasan Ağa na-
mar Koca Kaasım Ağa ve bede Efendi ahfa-
mında biri ve ·biri Şamlı · Mehmecl namında ve
dındandır. Annesinden musiki hevesi aldı;
biri Galata Voyvodası Karakaş Mehmed na-
teyzezadesinden on yaşında musikiye başladı.
mında, ileri gelüb ve Hasan Ağa el kaldırub
Hacı Kirami Efendi ve Zekai Dedezade Ahmed
padişaha hayır dua etmeğe a.ğaz ve Cenabı
< İrsoy'dan istifade etti. Arab harflerine yani
Bariye niyaz itdüğü saat sair kul umum üzre
ebcede müstenid bir nota tertib etmiş ve
ellerin kaldırub ne kadar avazları var ise
zengin bir nota kolleksiyonu toplamştır.
a~in çağırdıJar» (B. : Ayak Divanı).
200 den ziyade beste, semai, şarkı, marş,
ALAYKÖŞKÜ CADDESİ - Eminönü
ilahi bestelemiştir. Evvela 1889 da 15 yaşın­
kazasının Alemdar nahiyesinin Alemdar ma-
da iken bir hüzzam aksak şarkı besteledi.
hallesi yollarındandır; Alay Köşkü karşısına T.Y. Öztuna
rastlayan Alemdar caddesi kavşağından yü-
ründüğüne göre oldukça meyilli bir yokuş­ ALBOY ACIYAN (Arşak) - Zamanımı­
tur. Sağda İstanbul vilayet konağı bahçesinin zın en. verimli Ermeni tarihçi ve biografla.
arka kapısı (Babıali), sol köşe başında Adli rından biri; 1879 da Üsküdarda doğmuştur.
Tıb Müessesesi, sağda, hükumet konağı so- Berberyan ve Getronakon liselerinde
kağı ·ue olan kavşağı başında Beşir ağa kül- tahsilde bulunduktan sonra bir müddet tica-
liyesi ve tam köşe başında bu külliyenin se- rethanelerde katiplik yapmıştır. Geçen asrıri
bili, biraz daha yukarıda yine. sağ kolda bir sonlarından itibaren gerek İstanbul gerekse
fırın ve meşhur Şengül Hamamı, daha yu- hariçteki Ermeni basınında yazıları görülme-
karıda solda hususi bir sağlık yurdu vardır. ğe başlamıştır. 1908 - 1918 yılları zarfında
1946 (B. : Beşµ-ağa külliyesi; Şengül Hama- Püzant Keçyaiı _tarafından neşredilen «Pü-
mı). · Burhan Olker zantiyon» adlı' ermenice gazetenin neşriyat­
ALAY MEYDANI - (B.: Topkapi .Sa- kısmında çalışmıştır. 1910 da Bakırköy'den
rayı). Patrikhane Meclisine aza seçilmiştir.
ALAYl\fÜFTÜSÜ SOKAĞI - Fatih ka- A. Alboyacıyan'ın kitap halinde neşre•
zasının Şehremini nahiyesi . Seyyidömer ma- ·dilen ve gayri matbu birçok biografik ve tart._
hallesi sokaklarındandır. Henüz proje halin- hl inühim eserleri mevcuttur. Bunlar meya-
de, tanzim edilmemiş Vezir caddesiyle Çukur~ nında ·başta dört cildlik Kayseri Ermenileri
ANSİKLOPEDİSİ -585- ALECSANDRİ (Vasile)

ve iki cildUk Tokad Ermenileri tarihi gel- kaygusiyle yapılmıştır; ve nihayet belki kon-
mektedir. K.evork Pamukcuyan fora dikkat edilmiş olabilir. Yokuşun alt ba-
şında 9/1 numaralı Polatoğlu apartımanı ise,
ALCI - BALCILAR _; İstanıbuhin, kendi-
yokuşa adını veren Alçakdam Mescidinin ar-
ne mahsus seyyar satıcılarındandır ki, son
sasında inşa edilmiştir; ki bu binanın bahçesi
asırlarda. hemen tamamen yok olmuşlardır.
altında bazı enkaz izine rastlandağı gibi, yo-
Balmumunu bal ile ezerek macun kıvamına
kuşun bu kısmında yapµmış basamak taşla­
getirdikten sonra kumru ve güvercin yahut
rından biri de, bu mescidin mezarlığına ait
içine biraz yeşil boya katarak tutukuşu ya-
bir .kabrin sanduka taşıdır (1946).
parlar, cami avlularında kurulan Ramazan
Bibl. : REK, Gezi notu.
sergilerinde, bilhassa bayram yerlerinde, ço-
cuklara «Aliciğim!.. Balçık! .. » diye satarlardı. ALEATCIYAN (Kirkoris Başpiskopos) -
Evliya Çelebi, kendilerine yukarıdaki ismi Mümtaz bir Ermeni ruhanisi; 1840 da İstan~
verdiği bu esnafı, 100 nefer olarak göster- bulun Salmatomruk semtinde doğmuş ve 15
mektedir. Ağustos 1899 da Üsküdarda vefat etmiştir.
Bibl.: Evliya Çelebi, I: 1811 de vefat eden Balat Ermeni Kilisesinin
rahiplerinden Kapualatçı Karabet'in torunu-
ALÇAKDAM MESCİDİ - Fındıklı ar- dur.
kasındaki sırt üzerinde idi; bu satırların ya- 1864 - 1866 yılları zarfında İstanbul'da
zıldığı sırada yıkılmış bulunuyordu; !arsası­ «Tırçnik Bekasyan» (Pegase kuşu) adlı yarım
na, Alçakdartı yokuşu üzerinde bulunan 9/1 aylık bir gazete neşretmiştir ki 1866 - 1868
numaralı Polatoğlu apartımanı yapılmıştır ki, yıllarında adı «Bekasyan Tırçnik» şeklini al-
bu apartmanın bahçesi altmda bazı enkaza mıştır. 1879 da piskopos takdis olmuştur.
rastlanmaktadır. Asli bir on altıncı asır yapı­ ·. Müteakiben Anadolu'nun bazı şehirlerinde
sı olan bu mescidin bfuıisi, Tophanedeki· Kı­ murahhaslıkta bulun.muştur.
liçalipaşa caminin yapı katipliğinde bulun- 1882 de vaizi olduğu Üsküdar Surp Haç
muş Pürtelaş Hasan Efendi olup kabri mes- kilesinin çan kulesi onun himmetiyle yeni-
cidinin yanında idi; 1934 Belediye Şehir den inşa edilmiştir.
Rehberinde bu mahalle, bu zatın adını taşı- 7 Haziran 1895 de Kilikya katoğikosu
maktadır, 1946. , seçilmişse de •bu intihap Saray tarafından tas-

ALÇAKDAM SOKAĞI - Beyoğlu kaza- vip edilmemiştir. K.evork Pamukcuyan


sının Galata nahiyesinin Pürtelaşhasanefen­ ALECSANDRİ (Vasile) - On dokuzun~
di mahallesi sokaklarındandır; ki Fındıklı ar- cu asrınbüyük Rumen şairlerinden; 1819
kasına düşer; Boğaza: bakan dik bir sırt üze- yılında Moldavyada Bacau şehrinde doğmuş­
rinde henüz tanzim edilmemiş, bir sokaktır; tur. 1834 den itibaren beş yıl Pariste tah-
Hardal sokağiyle olan kavşağı köşesinde silde bulunduğu sıra­
büyük bir ahşap ev vardır ki, benzerleri çok da Fransız romantik-
azalmış antika yapılardan biridir. (1946). lerinin renk dolu, ha-.
Bibl. : REK, Gezi notu. yal dolu, ümid -dolu
edebiyatı ile beslen-
ALÇAKDAM YOKUŞU - Beyoğlu kaza-
miştir. Memleketine
sının Galata nahiyesinin Pürtelaşhasanefen­
şair olarak dönmüş­
di mahallesi sokaklarındandır; Fındıklı arka-
tür.
sına, Cih::mgir altına düşer; büyük bir yangın
yerinde, henüz tanzim· edilmemiş, dik ve bil- Hayran olduğu
hassa alt kısmında bir sel yatağından fark- şarkın incisi istanbu-
sız, yarı· taş yarı toprak basamaklı, ilerde bir la beş defa gelmiş,
·merdivenli yokuş olacağı anlaşılan bir ·sokak- u z u n c a müddetler
tır. İki yanında, -bütün bu semtin karakteris- kalmış, güzellıklerini
tik mesken tipi olan apartımanlar yükselmiş­ tafınış, şiirlerin.de tas- Vasile Alecsandri
tir; Bu yapıların hiçbirinde kayda değer bir vir etmiş, hatta aşkını (ResiQı : Nezih)
sanat kiymeti ve güzelliği yoktur; sadece irad İstanbula gömmüştür. \
ALECSANDRİ (Vasile) - 586 - İSTANBUL

Alecsandr;i ;(Aleksandri) İstanbulu ziya- 1846 yılında sevgilisi Elena Negri he-
rete ilk defa Ağustos 1845 de gelir Tuna üze- kimlerin tavsiyesi ile sıcak iklimlere, İtalyaya
rinde Galati'den bindiği vapurda Fransız res- tedaviye gider. Bu ayrılık Alecsandri'ye çok
samı Doussault ile tanışır, birlikte Büyükşeh­ dokunur; dayanamaz, memuriyetinden istifa
re inerler. Şair burada üç ay kadar kalır, eder ve Haziran 1846 da deniz yolu ile ikin-
kendi ifadesine göre «81 gün». İstanbul onu ci yolculuğuna çıkar. italyaya Elena Negri-
fethetmiştir: 14 Ağustos akşamı saat 7 de nin yanına gitmektedir. İstanbula inince bu-
Boğaza giren vapurundan seyrettiği güzellik- rada bir müddet kalmaya karar verir, üç ay
leri seyahat defterine şöyle kaydeder: kalır. Temmuzda kendisine Bursada rasla-
«Tarabya, Arnavutköy, ·;yeniköy semt- m.aktayız. Sevgilisi ·. için yazdığı: «Sevimli
leri tamamen şarklı olan uslubundaki yeni- Meleğim» adlı şiirinin altında Bursa kayıtlı­
likle, rengarenk boyanmış evleri ve koyu ye- dır. Ağustos ayında İstanbula döner ve bura-
şil çamların süslediği büyüleyici bahçeleri da sevgilisine ikinci bir şiir, «Saadet Şarkı­
ile insanı hayran ediyor... İnsan görmeye, sı» m yazar. Zarif, içli bir parça olan «Bo-
duymaya doyamıyor... Ya Boğaziçinin man- ğazın Balıkçısı» adlı güzel şjirini de tahmin
zarası... İki veya daha fazla direkli gemilere edildiğine göre o zaman yazmıştır.
benzeyen camileri... denizde dolaşan binler- Alecsandri Eylı11 ayı içinde İstanbuldan
.ce sandal ve kayık, .. Avrupalıların bilmedik- Venediğe hareket eder. Burada sevgilisini
leri o teshir edici şark havası... Bu manzara bulur. Sonbaharın harikulade günlerini be-
hakikaten hayalimde canlandırdı:klarımı kat raber geçirdikten sonra kış yaklaşınca: Sicil-
kat aştı. İstanbul gerçeğin hayal üzerine ya adasına geçerler, Palermoya yerleşirler.
elde ettiği en muazzam ve en parlak zaferi- Fakat Elena Negri beklenilen şifayı bura-
dir». da da bulmaz, Nisan ayında ailelerinin yanı­
İstanbula bu hislerle giren Alecsandriye na dönmeye karar verirler.
önceden tavsiye edilen Dr. Edvard Dikson Deniz yolu ile yapılan yolculuk sonuna
refakat eı;ler. Sarayları, camileri, ·kiliseleri, yaklaştığı sırada., İstanbul açıklarında, Bü-
pazarları onunla gezer. İstanbula mahsus yükada önünde Elena Negri amansız hasta-
renk alemini, gecelerinin füsunlu havasını, lığı yenemeyerek hayata gözlerini kapar.
denizin sihrini içine o zaman sindirir. Alecsandri aşkını İstanbula gömer. Sevgilisi-
Bu ikameti sırasında Alecsandri bir ni Beyoğlu Rum Kilisesinin avlusuna soğuk
müddet Büyükadada kalır (20• Ağustos - 10 mermerin altına terkeder. Kalan iz, bir taş
Eyltll). Yanında dostu ressam Lucain de bu- üstündeki şu yazılardır:
lunmaktadır. Giacomo'nun - (Boğdandan ge- Elena Negri
lip yerleşmiş bir İtalyan) - otelinde tuttukları Moldavia
odadan istanbula, Asya kıyılarına ve diğer 4 Maiu 184'7
adalara «şahane -bir görüş» vardır. Şair Mar- Kabristan Caddesinde olduğu kaydedilen
maranm oynak sularını seyretmeğe doyamaz bu kilisedeki hazin cenaze merasiminde, ace-
ve zarif şiirler kaleme alırken arkadaşı Lu- le olarak çağrılan Elena Negrinin kardeşı
cain de resim çizmektedir. Bir ara Aya Yor- Costache Negri, kızkardeşi Zulnia ve hizmet-
gi'ye eşeklerle çıktıklarını anlatan şair, Bü- çileri de bulunur. Bu acı hadiseden sonra
yükadadaki ikametine son vermek mecburi- Alecsandri derhal memleketine döner.
yetinde kalır; hastalanmıştır ve· öylesine ki Alecsandri coşkun mizaçlı bir tiptir.
bilahare bu hususta «az kalsın ölecektim~, Fransanın hürriyet, müsavat fikirleriyle bes-
diye yazar. Büyükadadan 'İstanbula indiği lenmiş, ·bu mefhumların aşıkı ve fedaisidir.
günler bayram şenliklerine rastlar. Şair Üskü- 1848 İhtilali .Fransada patlak verir ver-
dara geçer ve eğlenen İstanbul halkını sey. mez (22-:-24 Şubat), hızla Avrupayı baştan ba-
reder. şa sarmış, Eflak ve Bağdad (Romen Eyalet-
Bütün bu macera şairin bilahare yazdı-• leri) gelip dayanmıştı. Osmanlı himayesinde
ğı birçok şiirlerinde görülmekte ise de Bü- olan bu eyMetlerin aydınları ihtilali bir fır­
yükşehrin havasını, kokusunu, ahenk ve fil- sat bilerek )Ililll emellerin tahakkukunu dü-
sununu daha sonraki yazılarında verecektir. şünmüşler ve işgal kuvveti olarak bulunan
ANSİKLOPEDİSİ - 587 ALECSANDRİ (Vasile)

Ruslara .karşı ayaklanmışlardır. Avrupa se- ne, paşalara va sefirlere dağıtılmak üzere
malarını çınlatan hürriyet nidalarına burada gönderilmektedir.
milli ve içtimai acıların sesi de katılmıştı. (İstanbuldaki Rus Sefiri, Romen mülte-
Alecsandri ·bu sırada soğuk algınlığın­ cilerµ1den çoğunu Bursaya sürdürdü).
dan yatmaktadır. Pariste olup bitenlerden Alecsandri mektuplarında ton Ghica'nın­
kendisini haberdar eden dostu Balcescu mek- İstanbuldan ayrılmamasını istemektedir. Ni-
tubunda: «Büyük Fransa ayaklandı, insanlı­ san 1849 da Parise yeni mültecilerin gelmesi
ğın hürriyet,i kurtarıldı» demekte ve Alecsan- ve Komite faaliyetlerinin yeni gelenlere dev-
dri ve arkadaşlarını harekete davet etmek- redilmesi imkanının bulunması üzerine Alec-
tedir. sandri 5 Nisan 1849 da vapurla İstanbula ge-
Paraya doymayan, halkı sömüren, mil- lir. Burada ton Ghica'dan başka babası, Cos-
leti hürriyetsizlik içinde inleten memleketi tache Negri ve daha- birçok mülteci bulun-
soyup soğana çeviren Prense karşı Romen maktadır.
aydınları da baş kaldırmışlardı. Toplantılar Bu ikameti sırasında Alecsandri, ihtila-
tertiplenir, caddelerde Alecsandrinin o an lin ilk günlerinde İstanbula getirilenlerden
için yazdığı «Uyan» marşı çalınmaktadır. Gigore Romalo'nun ölümüne şahit olur. Hap-
Toplantılara bir müddet göz yummuş se atıldığı zaman Prensin muhafızları tara:
olan hükumet yasaklarını koymakta geçik- fından baş_ı dipçikle yarılmış, kaburga ke-
mez, münevverlerden elebaşıları olarak tanı­ mikİeri ezilmiş olan bu genç idealist tedavi
nan on üç genç yakalanır, zincire vurulup edilmediği için verem olmuş ve 29 yaşında
hapse atılır. Bir müddet sonra da içlerinden iken Beyoğlu Fransız Hastahanesinde 31 Ma-
on biri İstanbula gönderilmek üzere Galati'de yıs 1849 da hayata gözlerini kapamıştı. Bu
Osmanlı makamlarına teslim edilir. Ruslar ise hazin olan «Gr. Romalo'nun mezarında» adı­
bu hadiseleri istismar ederek memleketi is- nı taşıyan ve İstanbulda yazılmış olan şürin
tilaya koyulunca Hürryet savaşçıları firar et- konusunu teşkil eder.
meye ·başlarlar. Alecsandri de Transilvanya- Alecsandri İstanbulda Temmuz ayının
ya geçer ve 1848 Kasımında Parise ulaşır. sonlarına kadar kalır ve gene deniz yoliyle
Burada ilk yaptığı şey İstanbulda bulunan Parise döner.
İon Chica ile teması temin etmek olur. İon Paristeki mülteciler ile İstanbuldakiler
Ghica daha 17 Mayıs 1848 de İhtilal Komi- arasındaki devamlı mektuplaşma netice~inde
tesi tarafından İstanbula temsilci olaraır Türklerin himayesinde .olarak Romen eyalet-
gönderilmişti. (İ. Chica Türkiyede 10 yıl da- lerinin birleştirilmesini temin için tek komi-
ha kalmış ve 1854-1859 yıllarında Sisam Ada- te halinde çalışılmaya karar verilir. Alecsan-
sı beyi olmuştur B. : Ghica, İoıi). dri telkin ettiği büyük itimada layık olarak
Pariste· Alecsandri Fransa Müessisler gerek İstanbul gerekse Paristeki mülteciler
Meclisinin çok ileri gelenleri ile görüşmeler tarafından 5 kişilik komiteye aza seçilir.
yapmakta diğer mülteci ırkdaşları ile Kur- Ağustos 1849 da Macar İhtilalinin bastı­
tuluş Komitelerini genişletmektedir. rılması bütün mültec~ler gibi AlecsandrJ'y';i.
Bu sırada Rusların Eflak-Buğdana asa- de ümitsizliğe düşürür. Her türlü faaliyetten
yişi temin bahanesiyle asker sokmuş olmaiarı vazgeçen şair parasız kalır, babasının da: ıs­
keyfiyeti üzerine İstanbulda görüşmeler ya- rarları üzerine istemeye istemeye memleke-
pılmaktadır. Alecsandri Pariste takib etmek- tine döner.
te olduğu kurtuluş propagandasını daha iyi Ruslar romen eyaletlerinden çeki.imiş
yürütebilmek gayesiyle bu görüşmeleri günü Osmanlı Hükümetinin tasvib ettiği Prensler
gününe öğrenmek için ton Ghica ile devamlı iş başına geçmiştir. Fakat ihtilal ruhu sön-
olarak mektuplaşmaktadır; O devirde Mar- memiştir. Aydın gençler ise işlerden uzak
silya - İstanbul arasında ayda üç defa munta- tutulmaktadır. Alecsandri teselliyi edebiyat-
zam vapur seferleri sayesinde -bu haberleş­ ta bulur. İstanbulda kalmış olan dostu İon
me mümkün olmaktadır. Pariste yayınlanan Ghica'ya mektup yazmakta devam eder, hat-
mülteci romen neşriyatından «Album Moldo- ta çıkaracağı dergi için ondan yazı da ister.
Valaque» ise osmanlı erkanı ileri gelenleri- · Alecsandri için İstanbulun hatırası iki
\ İSTANBUL
ALEKO - 588 -

bakımdan önemlidir: İlk aşkını sinesinde sak- rılı saydığımız «Boğaziçi> (Bosforul) bir pas-
layan mukaddes bir toprak; hürriyet aşkı­ teldir; geniş
bir tasvir ve sAkin bir ritm ile
na da sahne olmuş bir siyaset merkezi. Boğazın bütün güzelliğini anlatır. Bu şiirde
1851 de Pariste kalan mültecilerden Victor Hugo'nun «Cinler» ini hatırlatan bir
Balcescu memlekete döneceğini ve İstanbu­ taraf varsa da Alecsandrinin kullandığı un•
la da uğrayacağını kendisint bildirdiği zaman surların çoğu orijinal ve-yaşanmış hakiki hal-
Alecsandri ona Elena Negrinin mezarına git- lerdir.
mesini ve bir demet çiçek koymasını iste- «Boğaziçinin Balıkçısı» şiirinde, balıkçı­
mekle (ki Balcesu bunu yapmıştır). İstanbula ların hayatını tasvir ederken bir aşktan bah-
olan bağlılığını bir kere daha ispat eder. seder: Balıkçı Abdullah, Üsküdarda deniz kı­
Kırım harbi yıllarında Alecsandri tek- yısında bir çimenliğe uzanır .. varı yoğu bir
rar İstanbula gelir. Pariste açılan Dünya .kayığından ibaret, fakat bir güzel kıza vur-
S_ergisinden dönü~ünde İzmire uğrar. Bura- gundur ve Topal'ın o güzel kızının kalbini de
dan İstanbula giden bir vapura biner, yolda yakalayabilmiştir:
dostu İon Ghica'ya raslar. Ghica, Sisam be- Dalgalar
yidir, iki · jandarma nezaretinde meşhur rum Gezdirin )>eni alemde
eşkiyası Hiotoğlunu İstanbula götürmekte-
Adsız bir yaprağı
dir. İstanbulda iki dost, C. Negri ve Ralte'ye Yüzdürdüğünüz gibi. ..
rastlarlar. Negri ve Raıte İstanbulda müşa­
hit sıfatiyle bulunmaktadırlar. Hep beraber Şair «Allaha Ismarladık» şiirinde de
Maslakta Ghica'nın kurduğu pansiyon-çift- Boğaziçine şöyle veda ediyor:
likde bir müddet kalırlar. Alecsandri İstan­ Aşk perisi, bırakıyorum seni..
bula 25 Ekimde ulaştığı için Eylıll. ayında
Hayatımın saadeti
İstanbuldan · geçmiş• olan Fransız hariciyecisi
Ve gönlümün taşkın hasreti ile ...
dostu Grenier'ye rastlayamadığı için üzülür.
Fakat başka bir eski dostuna, «Presse d'O- «Seyahatlerim ve Diplomatik Vazüele-
rient» gazetesinin İstanbul muhabiri Baligot rim» adlı kitabındaki seyahat yazılarında sık
de Beyne rastlar, birlikte Kırıina gidı:ırler. · sık İstaııbulu hatırladığı görülür, mesela İs~
Alecsandri Kırım harbi dolayısiyle Rus panyada dolaşmakta ol~uğu bir sırada yol-
topraklarını görmekten büyük bir haz duyar: culuk arkadaşı· bir İngilize Türklerin inanıl­
Asırlarca ruhunda ve bedeninde Rus baskı­ maz misafirseverliğini anlatması üzerine ·İn­
sını hissettikten. sonra yere serilmiş bir Rus- gilizin ertesi yıl muhakkak Türkiyeye .· gide~
yanın toprağında yürümek şair için inşirah ceğine dair yemin ettiğini yazar. Diğer ta~
verici olmuştur; Bunu yazılarında ifade eder. raftan Prens Cuza'yı temsilen Londraya va-
Sekiz .gün süren bu yolculuktan İstanbula dö- zife ile gönderildiği zaman devrin İngiltere
nen Alecsandri Aralık sonunda Büyük şehir­ Hariciye Nazırı Lord Malmaresbury ile olan
den ayrılır. konuşması esnasında Romen milletinin Tür-
Kırım harbinin neticeleri ufukta belir- kiye He kader birliğine olan inancını anlat-
meye başlayınca Türkiyeye güvenen mülte- ması istinad ettiği tarihi hakikatler ve zaru-
ciler İstanbulda kalmakta olan C. Negri va- retler bakımından cidden mühimdir.
sıtasiyle Babıaliden 20-24· Eylul · 1859. tari- Alecsandr.i İstanbulun Rumen edeljiya~
hinde Eflak ve Boğdan için bir tek Prensi tas- tında seçkin bir yazar olılrak 1890 da ölmüş­
vib eden feı:manı alırlar. Netekil,11 1859 Eki- tür.
minde C. Negri her iki eyaletin temsilcisi ola- Bibl. : V. Alecsandri, Galatorii şi misiuni dip-
rak tanınır. Nihayet 1860 Eylıllünde Romen lomatice-Craaiova 1940; · Elena. Radulescu Pogoıie­
;Prensi Cuza. İstanbulda Türk makamları ta- anu, Vasile Alecsandri: Poezii - Graiova 1940 .N.
rafından içten ve nazik şekilde karşılanır; Arnautu, .Douze invasions russes en Roumanie - Bu-
Alecsandri de .hariciye nazırıdır. Alecsandri- enos Aires 1956. Enver Esepkova
nfiı şiirlerinde İstanbul tuttuğu yer mühim- . ALEKO ~ 1895 - ı905 yılları arasında
dir İstanbulda yazdığı sekiz şiirden beşi Bü- İstanbulun ·bilArdo şampiyonu. Hiç ar~. ver-
yükşehri .terennüm eder. Bunlardan en başa- meden, arka arkaya 400 karambolo çırptığı
ANSİKLOPEDİ_Si - 589 - ALEKSANYAN (Uarutyun)

söylenirdi. BilArdo meraklılarından kelli f elli ALEKSANDR - On sekizinci asır ta-


zatlar Alekonun karşısına geçer, saatlerce bi- biplerinden; Hicri 1111 (M. 1699) tarihli bir
lardo oynarlardı\ divanı hümayun hükınüne göre dükkanı (bu-
Müşirlerin en kıdemlisi olarak vefat eden günkü tabir ile muayenehanesi) Hocapaşada
Rumeli kumandanı Lofçalı Derviş Paşanın idi. Hayatı hakkında başka bir kayda rastla~
oğlu Ahmed Paşa da meraklılardan, Beyoğ­ naınadı.
lunda, şimdiki Saray' Sinemasının yerindeki Bibl. ~ Ahmed Refik, Onikinci hicri .asırda İs-­
Lüksemburg kahvesinden hiç eksik olmaz, tanbul hayatı.
bilardonun başından ayrılmaz, Aleko ile bi- ALEKSANYAN (Diran Bey) .:.... Osmanlı
lardo oynardı; .Aleko . o zamanlar Lüksem- Devleti hizmetinde bulunan Ermeni katolik
burg gazinosunda garsondu, pek yakışıklı, eşhastan 1862 sıralarında Belçikada Türkiye
parlak bir delikanlı idi (B: : Lüksemburg sefiri olmuştur. Bilahare İstanbtıla avdet ede-
Kahvehanesi). _ Sermed. Muhtar Alus rek P.T.T. müfettişliğinde bulunmuştur. 1870
XIX. asır son-
ALEKSAN (HAD.ende) - . de ise Ermeni katolik cemaatinin idare mec-
larında tanınmış Ermeni asıllı hanende; mu- lisinin reisi olarak zikredilmektedir (Y. Çark.
sikişinas · ve şair Serkisin oğludur. Bir suzi-
«Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler» İstan­
n!k düyek şarkısı (Bir güzele kul oldum ... ) bul 1953, s. 264).
Kevork Painukcuyan
meşhurdur. T. Y. Öztuna
ALEKSANYAN (Harutyun) - Sahne ar-
ALEKSAN AĞA (Kemani) - Geçen asır tisti, 1857 de Bursanın Çengiler köyünde
sonlarının namlı sazendelerinden,· ekseriya
dünyaya geldi. Yedi yaşında İstanbula geldi,
tanburi Buhur . ve Behlıll Efenetinin bulun- dört sene Ermeni hastahanesinin mektebin-
duğu bir heyette çalar, kendilerine - yanık, hü-
de okudu. Mektepte talebe temsillerine işti­
zünlü bir ,sese sahip olan Yeniköylü Hafız rak ediyordu. Mek-
Hasan Efendi de okuyucu olarak refakat tepten çıkınca eczacı
ederdi. Aleksanın hayatı hakkında marn.mat çıraklığı yaptı. Zama-
edinilmedi, aşağıda adı geçen tanburi Alek- nın_ tanınmlş, sevil-
san Ağa ile ayni kişi olabilir. miş, nam almış komi-
Bibl. : S. N. Ergin, Türk dini musikisi; II.
ği Ristuniyi sahnede
ALEKSAN AĞA (Tanburi) - Ermeni gördü, onun monoloğ­
asıllı namlı tanburi; 1815 de İstanbulda Ges larını dinledi, sahne-
dikpaşada doğdu, . babası
bir handa odabaşi ye heves sardı.
olan Vanlı Kasbar Ağadır. Hampartzum Li- Tiyatroda ç·aiış-.
monciyandan tanbı1r öğrendi. Kısa bir müd- mak istiyordu. «Güllü
det Üsküdarda Surp Karapet Ermeni kili- Agob» a gitti, kabul
sesinin . baş muganni- edilmedi. Mınagyan'a
liğini yaptı. 1855-1859 gitti, ters yüzü döndü. Harutyun Aleksanyan
(Resim : Nezih)
arasında Mısır Hidivi Başka gidecek yer ol-
Said Paşanın daveti madığı· için boynunu büküp kaldı. Bu ara,
ile ayda kırk ~tınma­ bir hayır sahibi çıktı. «Güllü Agob» -a maddt
aşla Mısır sarayına ve nıanevi yardımları da dokunmuş olan Ka-
gitti; 1859 da İstanbu­ lust Licetzi Aleksanyanı elinden tuttu, 1887
la döndü ve 1864 de de tiyatroya aldırttı, ona küçük «Tiran» yani
Büyükşehirde öldü. «zalim - canb rolleri verildi. 1880 de Bursa-
Acem bftselik, beyati, . ya «Fasulyaciyan» ın yanına gitti, orada kı­
nühüft, sftzidil ·gibi sa bir zaman kaldı; sonra Mmagyan'ın kum-
makamliU"dan . on ka- panyasında «birinci tiran» rollerine - çıkmağa
dar şarkı bestelemiş- Tanbılri Aleksan· Ağa başladı.
tir. ' (Resim : Nezih)
.1893 de Kafkasyaya çağırıldı. Hem me- .
, ~ibl.: T. Y. Öztuna, Not; Kevork Pamukciyan, lodram, hem de «Şiller» in ~Haydutlar» pi~
not.... . ..,.. .,,....... ,,.
;
yesinde «Franz Moor» u oynadı. Burada iyi
ALEKSANYAN (Ohannes) - 590 - İSTANBUL

netice alamadı, İstanbula dönmek mecburi- İlk defa olarak 1893 de Şehzadebaşında
yetinde kaldı, tekrar Mınagyan'la birleşti. Molla Beyin tiyatrosunda sahneye çıkmıştır.
1897 de Mısırda parlak bir sezon geçir- 1898 (je Mınakyan'ın kumpanyasına girmiş ve
di, İstanbula dönünce yine Mınagyan'a sı­ ertesi yıl aktör Harutyun Aleksanyanla ev-
ğındı. lenmiştir. Yirmi yıl Türk 'J\iyatrosuna hiz-
Aleksanyanda kendi başına bir kum- mette bulunmuştur. 1918 de İstanbulda te-
panya kurmak hevesi vardı, fakat bütün te- şekkül eden Dramatik adlı Tiyatro heyetinin
şebbüslerine rağmen muvaffak olamadı. Ona, başlıca simalarından biri olmuştur.
hocalık eden Mınagyandır .. Sanat hayatının 1923 de Paris'e hicret eden Mme. Alek-
en mühim devreleri de onun_ kumpanyasında sanyan 1954-1956 arasında İstanbula gelmiş
geçmiştir. ve bir müddet burada kalmıştı.
1917 de öldü. Öldüğü zaman altmış ya- Kevork Pamukcuyan
şında idi. ALEMBABA MAHALLESİ - Aksara-
Aleksanyan, cani rollerini o kadar tabii yın eski mahallelerinden, büyük 10 Temmuz
oynardı ki, seyirciler sinirlenirler, isyan eder-
yangınında tamamen yanmış idi; bugünkü
lerdi. Hatta, heyecana gelen seyircilerden şehir rehberi haritasına göre yeri tayin edi-
ona tabanca çıkaranlar, yolunu bekleyip dö- lemedi.
ğüp, öldürmek istiyenler olmuştur. Aslında
ALEM BEY - (B. : Mahmud Ağa, Miri-
ise Aleksanyan, dünyanın en munis insanı
alem Gazi).
idi; tiyatrodan dönerken, evine gitmek için,
arkadaşlarının yoldaşlık etmesini rica ederdi. . ALEKSANDROS TOMİNA MADİTİS
Sahne arkadaşları, onun bir doğuş hatası MATBAASI- (H. 1285) 1869 da Çakmakçı­
mahlftk .olduğunu söylerlerdi. Çünkü, sahne- laryokuşuıida Sünbüllühan içinde açılmış,
de birini öldürürken, hakiki bir cani tavrı, türkçe, rumca, ermenice ve fransızca- hurufat
hali aldığı halde hiçbir şey duymazmış. ve litoğrafya üzerine iş yapardı;· bu matbaa
. Türkiyede bıyıklarına ilk ustura· vurdu- ve sahibi olan A. T. Maditis Efendi hakkın)­
ran zatın Aleksanyan olduğu söylenir, artis- da başka bir kayda rastlanamadı.
tin matruş yüzü, o zamanlar için garaipten .ı Bibl. : Resmi Maarif Salnamesi.
sayılırdı, birçoklarınca da. kötü gözle bakı­ ALEMDAĞI, ALEMDAĞI KOROSU
lırdı. Aleksanyan, kırk senelik sahne hayatı­ Büyükşehrin, Anadolu yakasında namlı bir
nın nev'i şahsına münhasır bir artist olmuş, mesiredir; İstanbulun en namlı memba su-
sahne arkadaşları arasında ulvi bir ha.tıra bı- larından Taşdelen Suyu da Alemdağındadır;
rakmıştır, Mahmud Yesari mesirenin en şerefli yeri de bu su başıdır.
. ALEKSANYAN (Ohannes) - Ermeni Harita üzerinde, Boğaziçindeki Kandil-
muharriri· ve mütercimi; 1868 de Adapaza- linin tam doğusuna düşer; fakat, ana yolu
rınd.e • doğmuş ve 1936 da İstanbulda vefat Üsküdar - Şile asfaltıdır; Bağlarbaşı, Kısıklı,
etmiştir. Bulgurlu, Dudullu, Akçeşme ve Suıtançütli­
1894 de Robert Kolejden mezun olduk- ğinden geçerek Alemdağı Köyüne gelir, köye
tan sonra önce Adapazarında sonra da İstan­ girmeden asfalttan ayrılan bozuk bir şose de
bulda muallimlik yapmıştır. Ölümüne kadar koruya girerek- Taşdelene kavuiur.
Üsküdar Amerikan Kolejinde uzun müddet Kandilliden gidilirse: Küçüksu vAdisini
vazifede bulunmuştur. takip ederek Hekimbaşıçiftliği ve Hamamlı
İstanbul ve hariçteki Ermeni basınında üzerinden Yağlıçiftlik civarından Bulgurlu-
yazıları çıkan Aleksanyan, Charles Wagner'in nun biraz ötesinde Şile asfaltına çıkılır.
«Sade Hayat» adlı eserini ermeniceye çevir- Erenköy ve civarından: gidilirse İçeren­
miştir. Seçme yazıları ise 1939 da refikası köy, Küçükbakkal köyü üzerinden Dudullu-
tarafınd~n kitap halinde neşredilmiştir. nun biraz ilerisinde; Kartal ve civarından ge-
Kevork Paınukcuyan
lince: Yakacık ve Sani.andi'a üzerinden Dudul-
ALEKSANYAN (Siranuş) - Ermeni ka- luda yine Şile asfaltına kavuşulur.
dın sahne sanatkularından 1876 da Bahçe- Alemdağının en yüksek tepesi 315 ra-
cikte doğmuştur. kımlı Küplü tepedir. Zamanımızda otomobil
ANSİKLOPEDİSİ - 591- ALEMDA(H

ve otobüslerle Alemdağına günübirlik gitmek ranlık iken yola çıkılır, yani sıcak basmadan
mümkündür; fakat eskiden, arabalar, bilhas- serinlikte yola revan olunur, Küçükbakkal
sa öküz arabalariyle, · en az birkaç gün, bir köyüne varıldığı sıralarda ortalık ışımağa
hafta kalmak üzere gidilir ve çadırlar, çer- başlar, güneşin ilk parıltıları ortalığı yaldız­
geler kurulurdu. Günübirlik gidenler dahi, lar, arabalarda sohbetler edilerek, şarkılar,
hiç olmazsa teferrücü mehtaba rastlatırlar, türküler tutturarak ormana varıldı mı ke-
yola gece yarısı çıkarlar, Alemdağından da yifler keka ...
gece yarısı ayrılırlardı. Ne kadar yazıktır ki, «Korudaki minare yüksekliğindeki ağaç­
Evliya Çelebi, Alemdağı mesiresinden bah- ların tepeleri . yeşil, filizi, fıstıki yaprak-
sederken «Acaba av alemi olur» demekle ilc- larla pırıl pırıl. Altlarında nefti gölgeler; her
tifa ediyor. taraf serin.
Alemdağı mesiresinin en revaçta olduğu «Taşdelenin suyu da emsalsiz mi emsal-
devir, İkinci Mahmud zamanıdır; bu hüküm- siz. İstanöulun en nefis suları mal1l.m a, Ana-
darın kendisi de Alemdağı ve Taşdelenin dolu yakasının .memba sularıdır, Karakulak,
meftunlarından idi; sık sık gelmesi, halkda da Göztepe, Taşdelen, Kayışdağı. ..
bir alaka uyandırmıştı. İkinci Abdülhamid «Alemdağında en çok gidilen mesire ye-
devrinin günlük gazeteleri ise Alemdağı ve ri Taşdelendeki menba, orman içinde zemin-
civarında pek sıklaşmış olan şekavetten bah- den iki üç metre derinlikte, merdivenle ini-
serek bu meşhur mesirenin halk gözünden lir çukur bir mahalde çift mecradan akardı.
düştüğünü belirtir. Mecralar taştan birer oluktu. Guya su bu taşı
· Sermed Muhtar Alus, İstanbul Ansiklo- d~lip çıkmış da adı onun için Taşdelen ol-
pedisine verdiği notlarda bu namlı mesire- muş. (B.: Taşdelen). .
den şöylece bahsediyor: «Alemdağından Üsküdara ve Kadıköyü­
«Üsküdarlılar yazın mehtaplarda, ayın ne kadar dört beş saatlik yoldan, öküz araba-
on dördüncü, on beşinci gecelerinde, koçu- ları ile, hasırlı damacanalar içinde taşınırdı.
lara, öküz arabalarına dolarak, kuzular, dol- Üsküdarda deposu vardı.
malar, helvaları da beraber alarak kafile· h:ı­ «Alemdağınd~ yalçın kayalar içinden
linde Üsküdardan Kısıklı, Dudullu, Sultan- çıkan Malkuyusu Suyu da leziz sulardan sa-
çiftliği tarikiyle Alemdağına giderlermiş. Yol yılır. Ormariın civarlarına da gidilir, kuzular
yukarı, 20, 22 kilometre tutuyor ve saatlerce çevrilir, yemekler yenir, buz gibi suyundan
sürüyor. bol bol içilirdi.
«Abdülhamid devrinde Kadıköy havali- «Böyle Alemdağı, Kayışdağı, Karakulak,
sinde oturanlar, o cihetlere, yani Kızıltoprak, Çamlıca gibi mesirelere yemekle gidişin te-
Feneryolu, Göztepe ve Erenköyüne yazlığa tümmatı sırasında beraberde çok miktarda
çıkanlar içinde yine böyle mehtaplarda öküz fıçı sardalyesi, kutu sardalyesi, çiroz gibi
arabalarına, yaylı muhacir arabalarına dolup tuzlu şeyler götürmek adettı. Bµnlar ortaya
yemekle gidenler olurdu. Kayışdağı caddesi konur, tuzu fazlasiyle ekilmiş domates, hıyar
tutulup İçerenköyüne varılır, orad~n sola salataları da etraflarına dizilir, kuzu, dolma,
kıvrılınıp Küçükbakkal köyüne geçilir, Du- helva ile gövdeler doldurulmadan evvel bun-
dullunun ilci kilometre kadar doğusundan lara ha babam ha tırpan atılıp, hemen hara-
geçilip Üsküdardan gelen ana caddeye ula- ret de basıp bardak bardak su dikilirdi.
şılıp Sultançiftiliğinden sonra Alemdağl)la «Alemdağı dolayısiyle hakiki bir hikaye:
varılırdı. Yollar bozuk, berbattı. Aşılırken <<Taşdelen civarında, anneannemin ba-
heyheyler getirilirdi. Eminlik de değildi; her basından kalma, kardeşleriyle müşterek Bal-
an birkaç yolkesicinin tecavüzü ihtimali kor- tacı Çiftliğini, Abdülaziz devrenin Rumeli
kusu vardı' Maamafih bu korkuyu ·göze aldt·· Kazaskerlerinden, ehli dilliği ve miri kelam-
ranlar: lığı ile meşhur Zeynelabidin Efendizade Meh-•
- Kalabalığız, tehlikeyi önleriz! diyen- med İmadeddin .Molla her yıl kira ile tutar;
ler bulunurdu. ektirir, biçtirir, kar edermiş. Fakat bir kere
. «Alemdağında gidjlen yer ekseriyetle bile kendisi oraya kadar gitmezmiş, yaptırdı­
Taşdelendi. Da-ha §afak sökmeden, hava ka- ğı işi gücü görmezmiş. Zira yollardan, orman-
ALEMDAĞI KORUSU - 592 - İSTANBUL

lardan. emin değil. Ya birkaç haydut karşısı- deki, kimi diyor Alemdağı taraflarındaki ak-
na çıkarsa. • rabalarının yanına kaçmış!» (B.: Çingeneler).
- Efendi h:;tzretleri, etrafta zaptiyeler ALEMDAĞI KORUSU - Halil Paşanın
devriye geziyor, kaç yıldır hiçbir vak'a duyul- 1903 salonunda teşhir edilmiş bir tablosu.
madı, kimsenin burnu kanamadı, nice bey-
ALEMDAĞI KÖYÜ - Üsküdar kazasının
ler, çoluk çocuklariyle beraber tenezzühe ge-
liyorlar; akşamlara kadar kalıp gece yarıları köylerindendir: Üsküdar - Şile asfalt yolu
dönüyorlar; vehme kapılmayın, şeytanın aya- üzerinde, yoldan 300 - 400 metre kadar ge-
ğını kırıp bir defa orayı teşrif buyurun; hiç-
ridedir. Fakat son yıllarda eteği yola inmiş
kavuşmuş bulumnakta_dır. Dört asırlık ma-
bir tehlike mevcut olmadığını görecek, bun-
dan böyle sık sık ziyaretle tenezzüh etmiş zisi olan eski bir köydür. Kadimden beri hal-
kının ekseriyeti ermeni olup ancak sekiz
olacaksınız! demişler.
on ~rk evi varken 1918 mütarekesind~
·tmadeddin Molla bir hayli tereddütten
Alemdağı Köyü ermenileri bu Türkleri de
sonra· yumuşamış:
kaçırtmak için mütecaviz taşkınlık göster-
- Gidelim, bakalım! demiş. mişler, büfük zaferden sonra, amellerinin
Bermfttad Üsküdardan bir öküz arabası cezası köyü terkedip dağılmağa ve Türkiye-.
tutmuşlar, üstüne çözmelerden tente germiş­ den çıkmağa mecbur kalmışlardı; köy de bu
ler, içine pufla pufla şilteler yaymışlar. Haz- suretle 1922 de tamamen Türklerle iskan
ret yan gelmiş. Cadde tutulmuş: Yolda karşı­ edilmiş, 1933 de de 8 hane Kılkişli mübadil
dan bir karartı görse hemen aklı başından muhacir yerleşmişti.
gidiyor -Acaba eşkiyalar mı?.. Ormanöa, 1955 sayımında 'nüfusu 577 olan Alem-
meşe ağaçlarının yaprakları hışırdasa: dağı köyü 105 hanedir, beş bakkalı; dört kah•
- Aman uzaktan kurşun mu attılar da yap- vehanesi vardır; beş sınıflı iki öğretmenli
rakları delip geçti?! mektebinde her sene vasati olarak 65 - 70 ço-
«Beraberlerindeki kılavuz, beygirini sü- cuk bulunur, fakat bu ilk mektebi bitirenlerin
rüp önden gitmiş, çütıiktekilere haber ver- büyük ekseriyeti orta tahsil yapma imkanım
miş imiş. Zamanlardan hasad mevsimi. Köy- bulamazlar.
lüler, rencberler efendi geliyor diye iki ge- Köylüsünün hemen hepsi çütçidir; fakat
çeli olarak yolun etrafına dizilmiş. Molla traktörleri ve harman makineleri yoktur,
bunları karşıdan görür görmez. tutturmaz mı:
mevsiminde gündelikle getirtirler. 1958 de
- Aman çocuklar şimdi dönelim! Val- köy muhtarı olan Osman Atay bir traktör ve
lahi, billahi, tallahi şimdi buradan dönece- harman makinası için Zirai .Donatıma müra-
ğim. İmkanı yok bir adım öteye gitmem de caat ettiklerini, fakat dört yıldanberi kendi-
gitmem! lerine verilen numaraya sıra gelmediğini ve
Sebebini sq;-muşlar; demiş ki: bu numa~a ile işlerini takip imkanını da kay-
- · Bir alay izbandud, orakları, . tırpan­ bettikleri~i ::;öylemiştir. ·
ları havalanmış, öekliyorlar! Ya içlerinden Son yıllarda köyde arıcılık ve tavukçu-
biri delirdiyse.. elindekini boynuma vuruve- luk da inkişaf etmeğe başlamıştır; kovan
rip iki bölük ederse? sahiplerinin başında Hüseyin Atay, Mehmed
Yalvarmalara, yakarmalara kulak asmi- Ali Baltacı ve Mustafa Baltacı, büyük kümes
yarak gerisin geriye dönüp Üsküdara kapağı sahiplerinin başında da Mehmedı Yılmaz ile
atınca: Verilmiş sadakam varmış! diye bir de Yaşar Eren vardır. Buna mukabil Alemdağı
kurban kestirmiş». köyünün kadimden beri mühim bir istihsal
Alemdağı ve etrafı, yazın göçebe çinge- maddesi olan tereyağı ancak köylünün kendi
nelerin kondukları yer.lerdendir. Osman Ce- ihtiyacını karşılayacak miktara düşmüştür;
mal merhum, «Çingeler» adındaki şaheseri­ İstanbul her gün köyün bütün sütünü. çekip
nin kahramanı İrfan'ı olduğu Nazlı adındaki götürmektedir.
bir çingene karısını aratırken şöyle konuştu­ Köyün elektrikle tenviri için profesör
rur: «Nereye kaçtığını henüz bilen yok.. Ki- Fahreddin Kerim vaadda bulunmuş, fakat bµ
mi diyor Vidos'taki, · kimi diyor Büyükdere- vaadin hemen tezine valilikten ayrılmasiyle
ANSİKLOPEDİSİ - 593 ALiMİ)AR C.ADDESİ

Umraniyede.n verilecek olan cereyan da ge- Köyün camü eski Ermeni -kilisesinden
lememiştir. ,- çevrilmelidir ki, Alemdağı köyü Ermenj ki-
Köyün hemen bütün evleri ahşap yapı, lisesinin Birinci Cihan harbi arifesinde Taş­
bahçeleri çit d-uvar, her bahçede dört kazık nak komitecilerinin en maruf gizli toplanma
üzerine oturtulmuş fevkanı erzak anbarları ve faaliyet merkezinden biri olduğu söylenir.
göze çarpar, yeşilliğe göniülınüş şirin bir Hasır ve birkaç parça kilim, seccade
manzarası vardır. Ortasında bir meydancık, ile döşenmiş, mihrabının iki kenarında iki
köy sandığı parasından yapılmış büyük bir tahta şamdan, iki duvar ·gaz lambası bir asma
kahvehane, bu ıneydancığın bir başında da gaz lambası, rakkaslı bir duvar saati de tez-
ulu bir çınarın altında çeşmesi vardır, ·alelade yinatmı teşkil etmektedir. Köyün serveti,
.bir yapı olan çeşmenin Türk la.tin harfleriyle camün çok daha mükemmel bir. şekilde tez-
kitabesi şudur: <<Sayın kaymakamımız (Üskü- yin ve tefrişini temin edecek durumdadır ve
dar kaym,ıkamı) Lu.tfl Aksoy'un delaletiyle ne kadar yazıktır ki 1958 de caniiin imamı da
köyümüzü sereflendiren Milli Sefiıniz Reisi - yoktu, muhtarı, Üsküdar müftülüğünün ke·n -
cumhur 1s~et İnönünün köy,ü~üze ihda bu- dilerim~ blr imam temini yolunda çıkardığı
yurdukları Mütevelri suyudur. 1938.» güçlüklerden şikayet etmekte idi. ·
ALEMDAR CADDESİ - İstanbulun en
işlek · yollarından biridir. ve Büyükşehir
tramvay şebekesinin en faal ~sımlarından
birini teşkil eden .bir caddedir, Sirkecide De-
mirkapı ile Sultanahmed arasında uzanır.
Adını , İkinci meşrutiyette, kemikler;i sur

[i][l]i]
il I]
Alemdağı Köyü Mescidj
(Re~iın : A; Bülend K11çu)
ALETYIDAR CADDESİ - 594 - İSTANBUL

hendeğinden alınarak bu ~dde


üzerindeki Zeynebsultan camil
mezarlığına nakledilen Alemdar
Mustafa Paşanın kabrine nisbet-
le almıştır (B. : Mustafa Paşa,
Alemdar).
A1emdar caddesinin alt kav-
şağı, Muradhüdavendigar, Daye-
hatun caddeleriyle bir üç yol
, ağzı teşkil eder; bu noktadan
itibaren yüründüğüne göre, sağ
köşede eski bir Kadiıi dergahı
vardır ki, 1946 da, Küçük Hafız
Burhanın ikametgahı idi (B. :
Ayclınoğlu Tekkesi). Sol kolda,
Alay Köşküne kadar Topkapı
Sarayı sorunun dibi bo.yunca
P. T. T. fabrikası, bir Hamidiye
, çeşmesi ve Aya Triyada ayazma-
sı görüfür; sağ kolda ise, birkaç
küçük terzi atölyesi vardır ki,
silah altma çağrılan İstanbuiıu­
lann kıt'alannca verilen esvap-
ları kendi vücutlarına uygun bir
şekle sokmak için baş vurduk-
ları yerler olarak . tanınmıştır .
Alemdar caddesini Ankara cad-
desine bağlayan Ebussuıld cad-
desi kavşağı köşesinde eskiden
· büyük bir torna atölyesi vardı,
1950 den sonra yıkıldı, yen boş
durmaktadır. Sağdaki Ebussuud
caddesi kavşağından karşıya ge-
len Alayköşkü caddesi kavşağı­
na kadar; sağda VilAyet konağı
duvarı, solda Saray kale duvarı
uzanır; tarihi «Babıali» nin meş- .
hur merasim kapısı hizasından ,

1~

4l~mdağı göyüııc:le Mütevelli Suyu Çeıınesi ve -ulu çuıar


<.R.e-slm : A. Bölend Koçu)
ANSİKLOPEDİSİ _ -·595. - ALEMDAR M:USTAI<'A PAŞA DESTANI

Alemdar ~addesi ·90 ·derecelik bir zaviye teş- 2 Mustafa Pa~ fermanlar yazar
kil ederek sola kıvrılır, tam dirsek ·noktasın- Defterdar Efendi tedbirin düzer
Ocaklı kulları bilesin sezer
da sftr üzerinde Alay Köşkü bulunmaktadır.
Yürlin keleşlerim der Yeniçeri
Karşısında, görülen bina, Adli Tıb dairesi, 1
(Askeri Rüşdiye Me~tebl olarak yapılmış, yıl­ 3 Geldi Rumellden nice bin çıtak
larca sonra Emniyet Müdürlüğü ve Cumhu- İslimbul içinde kanlar~ akacak
riyetin. ilk yıllarında da Mülkiye Mektebi (Si- Kadir gecesinde )'edller bıçak
yasal Bilgiler Okulu) olmuştu (B. : Soğuk Çeş­ Kesin kelleleri der Yeniçeri
me Askeri Rüşdiyesi; Morg). Alay Köşkünü 4 Açıldı bayraklan yürüdü asker
geçtikten sonra, solda Gülhane Parkı .kapı­ B~ı Bek:tas ocağı kahraman besler
ları görülür, cadde bu kapıların hizasında Nizamı ceditler bir satır ister
tekrar 90 derecelik bir zaviye ile sağa, yani Urun arslanlar der Yeniçeri
cenuba, Sultanahmede .doğru kıvrılır; Alem-
5 Sahur taamında yediğim yağlı
dar caddesinin oldukça dik bir yokuş olan Dört yanım ateştir kollanm bağh
bu üçüncü parçasında görülen ,başlıca bina- Kara kın içinde kılıçlar zağlı
lar şunlardır: Kıymayın canıma der Mustafa Paşa

Sağda köşe başında Hamidiye Sebili (B.:


6 Alın emaneti kıyınan canıma
Abdülhamid I Sebili); .Zeynebsultan Camii ve
Nazlı kölelerim gelsin yanıma
mektebi (49 uncu ilkokul); bir küçük bakkal Defterdar Efendi girdi yanıma
dükkanı ve Alemdar Sineması· (B: : Alemdar .Aman gaziler yazıktır bana
Sineması); Amerikan lisan ve ticaret dersha-
nesi, Cağaloğluna dönen köşebaşında İttihat 7 Mustafa Paşa kaldı arada
Ocaklı der ki, mühür nerede
ve Terakki lideri Talat Paşanın oturduğu ko-
Ölmüşse vezir eğer kulede
nak; yine park kapısının önünden yukarı yü- Leşini sürüyön der Yeniçeri
ründüğüne göre sol kolda, park kapısının
karşısında tahinl boyalı ahşap bir yapı iken 8 Kaptan dedikleri bir süflü tat.ar
1946 dan sonra betona çevrilmiş olan konak, Süleymaniye camilne gülleler atar
bir ba~ka konak, daha yukarıda ahşap bir ko- Yeniçeri ağası meydanda yatar
Köpekler yesin der Yeniçeri
nak, Esnaf Hastahanesi (Küçük Abud Efendi
konağı), yanındaki tuğla yapı konak, Ayasof- 9 Hacı Bektaş ocaklan uyandı
ya üçüzlü_ çeşmesi bulunmaktadır. Yeniçeri cephaneye dayandı
Alemdar caddesi, Demirkapıdan Sulta- Eğri kılıç alkanlara boyandı
Dayanın gaziler der Yeniçeri
nahmede kadar paket taşı dö~el,idir; Gülhane
Parkı ile Sultanahmed arasındaki .bir ulu çı­
10 Oc~r cephaneyi bastılar
nar vardır; bu asırlık çınar, İstanbul Beledi- Yoldaşlar kılıcı ~ astılar
yesi tarafından, kelimenin has manasiyle .ye- Bacı Ahmed oğlunu kıyma kestiler

rinde bir kararla muhafaza edilmiştir; cad~ Kesin gazile.r der Yeniçeri
denin bu kısmına romanttk bir gUzelli.k
11 Askerin elinde bilenmiş satır
verir. Cephane öniinde puryanlar yatır
ALEMDAR MUSTAFA PAŞA DESTA- Nizamı cedide iftarlık götür
NI - İstanbulda halkı . heyecana düşüren Götürün gaziler der Yeniçeri
vakalar üzerine yazılmı~ destanların eskice-
12 Nizamıcedid girdi saraya
lerinden biridir, Alemdar Mustafa Paşanın Ocaklı kollanın aldı araya
ölümüne varan yeniçeri ihtilalini ve paşa ile Kadı paşa der ki emir nereye
yaranının ahvalini ve. paşanın ölümünü nak- Kesin kellesini der Yeniçeri
leder; (H. 1223) 1808 de Derviş Osman adın-.
da halk şairi bfr yeniçeri tarafından kaleme 13 Sekbanlan tutup azad eyleme
Alıp şobarasın mezad eyleme
alınmış on sekiz kıtalık bir destandır:
Kesbi kellesini cevap söyleme
ı Fransız kafiri tuttu bu işi . Vaiııı ke~lerim der Yeniçeri
Ali Efendidir fitnenin başı
Cihanda gelmemiş bunun bir eşi 14 Bir Kının tatan girdi saraya
Görün gaziler der Yeniçeri Carhacı Ali Paşa düıtü oraya
ALEl\ıIDAR PAŞA VAK'ASI -:- 596 - İSTANBUL

Nazlıdır Kethüda Bey gelmez buraya Evvela ihtilale tekaddüm günleri anla-
Sürüyüp getirin der Yeniçeri tılmalıdır:
«Alemdarın zaif tarafı olan kadın düşkün-­
15 Saray kapılan birden açıldı
İslimbul içine ateş saçıldı lüğü muhitinin elinde en tesirli hulul vasıtası
Suitan Mustafaya hülle biçildi olarak kullanılmıştı. Hafid Efendinin, paşa­
Ağlaman gaziler ·der Yeniçeri nın harimine koyduğu Kamertab adındaki
güzel cariye harika denilecek bir meharetle
16 Öksüzler babası dünyadan göçtü
Alemdarı doğduğu günden beri beraber ya-
Mektep çocukları
duaya geçti
Ocaklı kullarına mahzunluk dü~tü şadığı silahlarından ayırmıştı; daima elini
Anın için ağlarım der Yeniçeri hançerinin üstüne koyup konuşan p_aşalarını
Divanı Hümayuna giderken silahsız gören
17 Yaşa kul kethüdası sen binler yaşa
Yeniçeri kulları çıktılar başa
kendi sekbanları: «Artık bizim paşa da karı­
Üsküdar kışlası yandı ateşe lar gibi silahsız gezmeğe alıştı, yazık olsun ... , .,
Tılsım bu imiş der Yeniçeri diye acınıyorlardı (B. : Hafid Efendi; Kamer-
18 Derviş -Osman bunu böyle söyledi
tab).
Hızİr geldi bize imdad eyledi «Havai müştehiyat ile sarılan Alemdar
Be-hiç i!e Ramiz firar eyledi Pasa bu adamların elinde Adi bir oyuncak ol-
Tutun mel'unlan der .Yeniçeri muştu; onu bu hale düşürenler, kendi hasis
Bu destanda· «Ali Efendi» denilen Mo- maksad ve menfaatlerine alet yapmışlardı
reli Ali Efendidir; «Defterdar Efendb Be- (B. : Rusçuk Yaranı); Alemdarı şayanı nefret
hiç Efendi, «Süflü Tatar» yahut «Kırım ta- icraat ile lekeledikleri gibi şaşaalı ve yaldızlı
tarı» kaptan Ramiz Paşa; «Hacı Ahmed oğlu)> sözlerle ona, kendisinin asrın sahib kıranı ol-
Tahsin Efendi, «Kethüda Bey» Refik Efen· duğuna inandırmışlardı; bu sefil muhitin ter-

didir (Bütün bu isimlere ve Alemdar Musta- tibatı .ile paşanın yanına hakikat uğramadı,
fa Paşa vak:ası Mustafa Paşa, Alemdar mad- samimiyet sokulamadı. Onlar bu gafletle dü-
delerine bakınız). · şerler, hükumetlerini ebedi görerek zevk ve
ALEMDAR PAŞA VAK'SI, 26/27 rama- şehvetle meşgul iken düşmanları vücutlarının

zan 1223· ve 15/16 Kasım 1808 kadir gece- izalesine hazırlanıyorlardı.


si Babıfili baskını, 27 - 29 ramazan ihtilali. - «Paşanın Rumeliden beraber getirdiği
Üçüncü Sultan Selimi tekrar tahta çıkarmaı<: rüesa, İstanbulda toplanmış olan Rumeli ve
üzere İstanbula gelen, bir saray baskını ile Anadolu ayanı (B. : Senedi ittifak), devlet er-
yaptığı hükumet darbesinde, Sultan Selimin kanı arasındaki basiret sahipleri bu halin so-
sarayda, şehid edilmesi üzerine emeline mu- nunu pek kötü görüyorlardı. Ayanın bir kıs­
vaffak olamiyarak Osmanlı Tahtına İkinci mı memleketlerine dönmüş, Alemdar . Paşa
Sultan Mahmudu oturtan Rusçuk ayanı Alem- ile hususi dostlukları İstanbulda onu yaln~
dar Mustafa Paşa, bu genç padişahın ilk sad- bırakmak isteyenler ise, paşadaki değişiklik
razamı olmuş, fakat iktidarda pek az, ancak kendi itiyadları ile bağdaşmayınca, kırgın ve .
üç ay onsekiz gün kalarak ikinci bir Yeni- kızgın birer birer çekilip gitmişler, Mustafa
çeri ihtilali ile devrilmiş, düşmanlarının eli- Paşanın. güvenebileceği kuvveti azaltmışlardı.
ne düşmemek için de intihar etmişti (B. : Se- Serezli İsmail Bey Rumeli ayaninın ·en kuv-
lim III; Mahmud II; Mustafa Paşa, Alemdar; vetlisi idi, memleketine dönerken güzide as-
Sultan Selim vak'ası; Mustafa, Kabakçı; Ye- kerinden İstanbulda dörtyüz süvari bırakmış,
niçeri, Yeniçeriler;· Nizamı Cedid; SekQall; fakat başbuğuna gizli olarak:
Kırcalı askeri). Bu İstanbul ihtilali tarihimiz- -· Bunların ne yolları yol, ne gidişleri .
de Alemdar Paşa vak'ası diye anılır.· Elindeki gidiş, bizi savdıktan sonra taşırsalar gerek,
kuvvet, silah ve askerlik liyakati bakımından bir dernek çıkarsa kusktina bakma, sıyrılıp
Yeniçerileri kolaylıkla tepeleyebilecek du- bizim yana ılgar ile gelin... Talimatinı ver-
rumda iken AlemdaT ,Paşanın bu hazin ve fe- mişti.
ci akıbetine, cehli ile tecrübesizliğinden isti- «Başta pidişah,Sultan Mahmud, saray
fade eden müdahinlerin. kendisini düşürmüş erkanıda, Alemdarın düsmesi ile hüküm ve
oldukları gurur ile gaflet yol· açmıştır. hüklimette tamam.en serbe~t kalacakları için
ANSİKLOPEDİSİ ---:- 597 ALEMDAR PAŞA VAK'ASI

_bir vak'amn çıkmasını bekliyorlardı. Saray- Mecmuasında Efdalüddin Btıy merhumun


da Dördüncü Sultan Mustafanın tekrar tahta <(Alemdar Mustafa Paşa» makalesinden).
çıkmasını isteyenler ise Alemdar'ın düşman­ Yalnız Alemdar Paşa ile devlet erkanı
ları idiler. hakkında değil, paşanın askerlerine" de dil
«Kırcalı askeri denilen Rumeli asker- uzatılıyordu. Yemiş İskelesinde Çardak Kol-
l~ıi ile Sekbanların dolgun maaşlar olarak luğu çorbası olup elimizde bir destan mec-
refah ve saadeti, muhteşem elbiselerle çarşı, muası bulunan halk şairi Galatalı Hüseyin
pazar ve seyran yerlerinde dolaşmaları, Kır­ Ağa bir «Kırcalı Destanı» yazmıştır ki Alem-
calı. askerinin serbazane tavırları her şeyden darın askerlerini pek müstehcen şekilde teh-
mahrum bırakılmış Yeniçeıilerin gayzını ve zil etmiştir; ~ahvehanelerdeki dedikodular
istanbulun esnaf ve ayak takımının hased ve arasında bu destanın ne benzeri eserlerin
kinini tahrik ediyordu. Sekbanlar ile Kırca­ okunduğu da muhakkaktır; Yeniçerilerin Kır­
lılar şali kuşaklarma ve sırmalı cebken ve cali askerini nasıl küçümsediklerini göster-
poturlarına bedel Yeniçerilerle esnaf ve eha- mek bu destandan dört nefer tasviri alalım:
li kuşak olacak ip bile bulamıyor ve yamalı Basdı İstanbulu dağ civanları
diz çağşırı ile geziyordu. Alemdar Pa.,an_ın pehlivanları
İstanbul" esnafının büyük bir kısmı Ye- Cünbüşlü olur bağçe zamanları

niçeri ocağında kayıtlı idi. Alemdar Mustafa Pek yamandır bu Kırcalı askeri
Paşanın sadarete geldiği •günlerden beri ısla­
Onsekiz yasında bir civan Rüst-em
hat adına yapılan şey «Sekbanı Cedid» adı Taburun içinde adı
Hürüstem
ile «Nizamı Cedid» asker ocağının· ihyası, Bakışı afet, gülüşü sitem
Yeniçerilerin haşin .muamelerler ve türlü ha-
karetlerle ulufeleri.nin kesilmesi ve Yeniçeri- O kara saçlara urmuş ustura
Kaşı ile gözleri yiizünde tura
likle damgalı İstanbul esnafının cezalarla
Öpültip bi§ıllllz üstünde dura
ezilmesi gibi icraattan ibaretti.
Alemdar Mustafa Paşa sadaretin ilk za- Yirmi bir yaşında bir civan R.eceb
manlarında Yeniçerilerle İstanbul esnafı sa- Taburun içinde adı İreceb
Bakı§ı gülü!!ü mesti.nedir hep
kin· ve muti iken· bu bed muamelerle yavaş
yavaş hırçınlaştılar, kimse ağzını açamaz iken
Sırma mı, samur ınu, altın mı
saçlar
kahvehanelerde dedikodu çoğaldı, her gün bir Oya mı, nakı~ mı, resim mi kaşlar
türlü düzme laf yayıldı;· hükumet. aleyhtar- Bakı§a gelince yağmacı tatar
lığı ile söylenen sözlerin haddi hesabı olma~
dıktan başka bazı zevata, hatta sadrazama li-
Henüz oııdördüııde nazlı Süleyman
Taburun içinde adı Sülüman
sanen tecavüz ve tehditler günlük adi vak'a-
lar haline geldi. Hicri 1223 ramazanında. bu .
Dininden oluyor gören müsl/,iman

kötü durum en had halini aldı, bir gece Ba- Adı var mı yanında gonce gülün
bıalinin duvarlarına yaftalar yapıştırıldı, bu, Dile gelse hali yaman bülbülün
Kıskanır reftan sehriida siiğlün
yaftalarda:
Rıimeliden geldi bir çıtak, bayram ertesi ya Oıı altı yaşında bir güzel Cafer
kılıç oynıyacak, ya bıçak! .. Taburun içinde sorarsan Cafar
yazılıydı. · Vaziyet bak.iki dostlar tarafından
. Gönlümüzde nurdur gözüınüzde fer
Alemdar Paşa yaranına açıklandığı zaman da ·Yelesi sırmadan arslan yavrusu
bu adamlar nahvet ve gafletten · sıyrılamadı­ Selviyle ölçülür boy ile bosıı
lar: Şehzade dökemez ayağına ·su

- Esnaf güruhundan, aç ve sefil bir ta-


İstanbulu basdı dağ civanlan
kım halktan ibaret olan YeniçerUerinin ne
Bir çıtağın yalın pehlivanları
yapabilmek ihtimali vardır?! Oruc mıı kalır ramazanları.
Hatta kaba tabirle:
Yeniçeriler ihtilal hazırlığına ramazanın
- Bir ... yiyemezlef! .. ilk günlerinde başladılar. Ocağn ileri gelen-
cevabını verdiler» (Osmanlı Tarih Encümeni leri gündüzleri Şehzade Camiinde, teravihden
ALEMDAR PAŞA VAK'ASI - 598 - İSTANBUL

sonra da . Et Meydanındaki büyuk ·kışlaların­ rinde Esmi Sultan Sarayı vardı. Yol bu sa-
da 3. Bölük odabaşısının odasında toplandı­ rayın önünde azıcık genişlemekte idi.
lar. O .geceyi ihtilalciler fırsat bilmişler ve
Alemdar paşa ile devlet erkanı, kadim suikasdçılarını halk arasına sokarak Divan
an'aneye uyarak iftar ziyafetlerine gidiyor- Yolunun muhtelif yerlerine yerleştirmişler­
lardı, iftardan gece dönülüyordu. Verilen ilk di.
karar, sadrazamı gece münasib bir yerde av- Minarelerden yatsı ezanları okunmaya
layarak vurmak, kim vurduya getirilip öldür- başlayınca Alemdar Paşa, kalabalık maiyeti
mek oldu; suikasdi yapacak adamlar, keskin ile Şeyhülislam konağından hareket etti. Ka-
nişancılar dahi tayin ve. tesbit edildi. Fakat sımın ortası idi, şiddetli ve soğuk bir rüzgfu-
bu gizli talimatlar, ve suikasd hazırlığı Alem- esiyordu, İstanbulıin üzerine ıslak bulutlar
dar Paşaya, suikasdçılann kimler olduğu çökmüştü; ortalık zifiri karanlıktı (0 zaman-
açıklanmadan ihbar edildi; paşa da tedbirli lar İstanbul sokakları fenerlerle aydınlatılmış
davrandı, iftarlara giderken muhafız sekban- değildi); ahaliden ırz ehli olanların ellerin-
lar ile Rumeli askerlerini arttırdı. deki fenerler yol boyunu aydınlatmağa kafi
Vak'a şöyle başladı ve cereyan etti: değildi; yan yana duran iki kişi yekdiğeriniıı

Alemdar Paşa, sadrazamların miri ika- yüzünü güçlükle seçebilirdi; iki adım öteden
metgahı olan Babıalinin harem kısmında otu- çehre tanımak kabil değildi.
ruyordu. Ramazanın yirmi yedinci kadir ge- Sadrizam al.ayının vardacıları ile meş'ale
cesi kadimden beri devam ede gelen an'ane- çeken hademeler halkı yatmaya ve . paşaya
ye uyarak Şeyhülislam Esad Efendinin kona- yol açmaya çalıştılar, muvaffak olamadılar;
ğına ütara ·gitti.
elli. adım tutmayan mesafeyi on beş dakika-
Yine kadim bir an'ane ·olarak ayni gece da alarak Elçi Hanı önüne geldiler ise de
bir Kadir Alanı tertib edilir, padişahlar sa - ·Köprülü Camii ile Çenberlitaş Hamamı ara-
rayın Soğukçeşme Kapısından (Gülhane parkı sındaki dar geçid önünde alay durdu. Suikasd

kapusundan) çıkarak Ayasofya Cemiinde te- haberi yayıldığı için sekbanlarla kavaslar pa-
şanın etrafını sarıp muhafaza altına aldılar
ravih namazına giderdi; bu münasebetle,
meş'alelerle pek parlak bir alay tertib olunur-
ve geçidi söküp geçmek için halka sopa, cob
du. ve kamçı savurarak ve savulun diye haykı­
raşarak yolu azıcık aça bildiler; Esma Sultan
Şeyhülislam Esad Efendinin konağı Çen -
berlitaşta Atikalipaşa camiinin · karşısında idi. ·Sarayının önündeki kala balık da ayni şekilde
açıldı; daha ileride Firuzağa Camii önü de
Alemdar Mustafa Paşa iftardan sonra Aya-
sofyadaki hünkar alayına · yetişecekti; o da ayni şekilde geçildi; bu suretle Atikalipaşa
meş'alelerle ve kalabalık, mutantan bir alay-
Camii önünden Ayasofya Meydanına tam bir
la geçecek idi. İstanbul halkı, yine kadimler- saatte varılabildi. Bu hengamede paşaya sui-
denberi alay seyrine son derecede düşkün­ kasd yapılamadı. Fakat halk feci şekilde
dü. Hele ramazanlarda kadir geceleri yol- ezildi, atların ayağı, kamçı, sopa ve coblann
lara, binbir ayak bir ayak üstünde, mahşeri altında pek çok insan yaralandı; sekbanlarla
bir kalabalık birikirdi. kavasların da esvapları parça parça oldu.

Zamanımızda Çarşıkapısı denilen yerin Ayasofya önünde padişahı karşılayan


adı o tarihte «Parınakkapısı» idi; Parmakka- Alemdar Paşa, teravih namazından sonra
pısindan Ayasofyaya kadar uzanan yolun adı
Sultan Mahmutlu uğurlayıp Babıaliye döndü.
(zamanımızın .tramvay yolu geçen Yeniçeriler Alaylarda yaralananlar o civarda ve İs­
caddesi) Divan Yolu idi. İstanbulun başlıca tanbulun muhtelif semtlerindeki Yeniçeri· ve
yollarından biri olduğu halde gayet dar, hele Cebeci kahvehanelerine doldular:
Çenberlitaş Hamamı ile karşısındaki Köprü- - Cürüm ve günahımız nedir?.
iü Camii arası o kadar dar idi ki iki atlı yan- - Bizleri böyle darb ve tahkir neden
yana zor geçerdi. Zamanımızda Çenberlitaş lazım geldi? .
Sinemasının ve Osmanbey Matbaasının ye- - Bir haydutbaşı geld.i, bir padişahı
rinde tarihi Elçi Hanı bulunmakta idi. Sul- tahttan indirip vezirinden mührü hümayunu
tan Mahmud Türbesinin ve hazinesinin ye- zorla aldı! ..
ANSİKLOPEDİSİ - i99 ALEMDAR PAŞA VAK'ASI

- 1-{alen padişahımıza· layık olur ubıl­ cilerin karanlıkta birbirini tanıması için «Sa-
diyeti göstermez!.. bahdır!..» kelimesi parola yapıldı.
- Başlı başına hainlerin sözü ile din ve Yeniçeri Ocağının 9. Bölüğünden 40
devletin erkam olan ocaklıyı ve ulemayı kal- kişi Yeni Odalardan hareketle Selimpaşa Yo-

dırmak, fukarayı ayaklar altına aldırmak is-


kuşu yolu ile Şehzadebaşındaki Eski Odalara
tiyor .. (Eski ve ikinci Yeniçeri kışlası) geldi, orada
bu kaafileye 3, ve 7. Bölükler efradı ile ace-
- Bundan sonra bize korkmak ve ya-
mioğlanlar iltihak ettiler (B. : Acemi oğlan­
şamak ne lazım!
lar). Eski Odaların yanındaki Acemioğlanlar
- Bizler onun yanındaki hayta gürü- kışlası önündeki meydancıkta bin kişiden faı
hundan bin kat fazla iken onlarla başa çıka­ la toplanmış oldu. ··
maz mıyız? .
İsimleri ocak defterinde kayıtlı olup
- Biz ona ınüslümanlığımızı ve yeniçe- kendileri bekar odalarında,· kahvehanelerde,
riliğimizi anlatmalıyız!..
hamamlarda yatan Büyükşehir eclaf ve hay-
diye feryada başladılar. Yeni çeri kışlaların­ taları da yattıkları yerlerden çıkartılıp geti-
.da da: rildi, her Yeniçeri ortasından bir miktar as-
- Bayram ertesi Yeniçeri ilga olunacak- ker geldi; bir saat geçmeden ihtilal havası
mış! .. sözü yayıldı. , tesis edildi. İhtil!lin idaresini 9. Bölük zazit-
O gece için sadece bir suikasd düşünül­ leri Üzerlerine almıştı.
muştü; fakat halkın bu heyecanını gören rü·- Sahur vakti henüz gelmemişti; Acemi-
esa Aksarayda Yeni Odalar denilen b~yü:, oğlanlar meydanından hareket edilerek Boz-
kışlada Dokuzuncu Bölükde toplandılar, he- doğan Kemeri altından geçilip Süleymaniye.
men o gece askeri ihtilale karar verdiler; ka- ye gidildi. Caıniin avlusu ihtil!lci askerle
rarları şu· idi: Alemdarı kavgayı büyültme- doldu, bir kısmı Ağakapısına gitti (B. : Ağa­
den vurmak lazımdı; gece yarısı aslı olmadı­ kapısı). Ağakapısı nöbetçileri de ihtilfile ka•
ğı halde yangın ilan edilecekti, halk aya~{ tılınca duruma tamamen ·hakim oldular; ha-
seslerini sokaklardaki kalabalığı yangına gi- reme haber salınıp Yeniçeri ağası Mustafa
denler zannedecekti; şehir içinde bulunan Ağa davet edildi. Bu zat 31. Bölüğün odaba-
Rumeli ·askeri de bu suretle aldatılacaktı; şısı iken Alemdar Paşa tarafından Ağa tayin
eskiden beri devam edegelen an'aneye uya· edilmiş, paşanın diğer yaranına ayak uydur-
rak sadrazam ile devlet erkanı yangına git- muş «erkanı zema.ne» den idi; yatağından
mek üzere konaklarından çıkacaklarından kalkıp meydana geldi. İhtilalciler ne maksatla
yolda hepsini vuracaklardı. ayaklandİklannı söyleyip başa geçmesini tek·
Saat 10 - 11 arasında birkaç defa yangın ınesini teklif edince askere bu işden vaz geç-
ilan ederek Bab:ıaliye yangın nöbetçileri gön- meleri için nasihat verecek oldu, derhal :
derdiler (B: : Tulumbacılar), yangın tulum· <<Söyletmen!..» gürlemesi ile üzerine yatağan
tıalannı hareket ettirdiler, fakat sadrazam ve hançer üşürüldü ve katledildi.
tarafından aldırı~ edilmedi. Sonra takım takım muhtelif yollardan
Artık ok yaydan çıkmıştı; gecenin iler-- · giderek Babıali etrafını sardılar; gürültü
lemesini bekliyeı;ek herkes derin uykuda iken yapmamağa o kadar dikkat edilmişti ki Ba ·
Babıaliyi basmıya karar verdiler._ bıali nöbetçileri hiç bir şey farkedemediler.
Sadrazama hulus çakmak için devlet ri- Babıali (B. : Babıali), Paşakapısı o tarih-
cali ye İstanbul ayan ve eşrafı Alemdar Pa- te İstanbulun en büyük yapısı idi; yalnız ze-
şanin sekbanlarını takım takım iftara çağırı­ min katı kagir harem ve selamlık daireleri,
yor, bu askerleri gece de evlerinde yatırı­ ahırlar, anbarlar, silahhane, cebehanesi, av-
yordu. Babıalide . ancak nöbetçi sekbanlarla luları, bahçeleri ile azametli bir ahşab saray-
nöbetçi kavaslar bir miktar içoğlanı ve ha- dı. Büyük merasim kapısı Soğukçeşniede
deme, uşak vardı, bu da herkesin malumu Alay Köşkünün karşisında idi; kapının üstün-
idi. de Sadrazam kahyasının makam · odası vardı,
Eıi uzun geceler idi; gece yarısını bek- bu oda kapının üstünde bir şahnişin teşkil
lerken baskın tertibatı tamamlandı; ihtilal etmiş, altındaki payanda direklerin aı::ası
ALEMDAR PAŞA VAK'ASI - 600- İSTANBUL

boş idi. Yeniçeriler evvela sessizce oraya yak- larıınızsınız, kışlalarımıza buyurun, rahatta
laştılar, Harbeciler Kolluğundan getirdikleri olun! .. denilince ne yapacaklarını şaşırmışlar­
otları o direklerin arasına, şahnişinin altına dı. Pa~alarının durumunu tahkik imkansızdı;
doldurup ateşlediler; ateş bir kaç dakika için- kendilerine verilmiş birtalimat da yoktu, can
de kapıyı, şahnişi ve Kethüda odasını kavra- da tatlı idi; daveti kabul eden hakikaten kış­
dı ve büyük ahşap sarayın diğer aksamını lalara götürüldü, arkadaşlarından ayrılıp Ba-
sarmaya başladı, rüzgarın tesiri ile de her bıalinin yardımına koşmak isteyenler yolda
dakikada bir yerden başka bir yere atladı. öldürüldü, içlerinden ihtilalci Yeniçerilere
İlk ateş verilir verilmez Yeniçeriler .tü- iltihak eden de oldu; Rumeli askerinden bir
fenk ve tabanca atarak ihtilali de açığa vur- kısmı da memleketlerine gitmek üzere kale
muşlardı. İçerden kimse kaçamıyacaktı, bina kapılarından dışarı çıkarıldı.
tamamen sarılmıştı, ateş korkusu ile dışatı İstanbul ayağa kalkmıştı, bilhassa Babıa­
uğrayan kurşuna tutulacaktı; Alemdar P1- liye civar mahalleler halkı f e;vkalade telaşa
şa da bu arada öldürülecekti. düşmüş, fakat yeniçeriler:
Alemdar Paşanın bazı sekbanları tla - Bu bildiğiniz yangın değildfr!..
Babıali civarındaki bekar odalarında, kahve- diyerek evlerden e~ya çıkarıp kaçırmalarına
lerde ve saraya pek yakın olan Şengül Ha- mani olmuşlardı. Hakikatte d~ son derece
mamında kalmakta idiler (B. : Bekar Odaları; gayret ederek yangının Babıaliden başka ye-
kahvehane; Hamam! Şengül Hamamı). Silah re sirayetini önleın,işierdi.
seslerine uyanıp da etrafa bakarak sarayı Alemdar Paşanın davulcuları var kuv-
alevler içinde görünce hemen yangiıia koş­ vetleri ile çomak salladıkları halde bir yer-
mak istediler, fakat sokağa fırlayan bir kur- den cevab, imdat gelmiyordu.
şun yiyip devrildi. Paşanın sekban bölükbaşılarından biri:
Alemdar Mustafa Paşa · silah seslerine - Böyle eli bağlı harik içinde yanniak-:
uyanıp da sarayı · ateş içinde görünce, bir tan yahut ki Yeniçerilere teslim olmaktan ise
Yeniçeri ihtilali karşısında bulunduğunu der- henüz ateşin sirayet etmediği ahırlarda bulu-
hal anlamış, metanetini kaybetmiyerek sofa- nan atlara binerek birkaç kişi fedailik edip
larda titreşen hareni takımının arasından se- kapıları açalım, Yenıçerilere sıkı ateş ede-
lamlığa geçmek istemiş, fakat boğucu duman- rek atlarla fırlayalım, herçi bad abad Üzer-
lardan muvaffak olmamamıştı; o zaman ge- lerine saldırarak cemiyeti eşkıyayı yarıb ge-
rideki Tomruk ·dairesine inmiş, davulculara çelim, selamet müyener olursa hariçteki kuv-
imdat talebi için davul çalmaya başlamıştı. vetle birleşiriz, olmazsa dilirane vuruşub
BabıUide on kadar büyük cenk davulu, Kus ölürüz.. dedi.
vardı; onların muttanid darbelerle gümleme- Paşa:
si, alevlerin kızıllığı içinde silah seslerine ka- - Bize elbet imdat olunur, o vakte ka-
rışarak manzaraya bir kat daha dehşet ver- dar siperden cenk edelim, dayanalım! .. ·
mişti.·
diyerek henüz çıkma imkanı varken bu tek-
Silah sesleri ve bu istimdat kuslannın lifi reddetti, etrafında kalan kavas, sekban
derinden derinden gümlemesi şehrin büyük askerlerini vesair bendegan ve agahlarım
bir kısmını ayağa kaldırmıştı, • gök yüzünü kagir yerlere siperlendirdi; kendisi de harem
kıpkızıl görenler de bir ihtilal kopmuş oldu- takımını ve hayli cebhane ve silah alarak
ğunu hemen anlamışlardı. Paşanın ötede be- Babıalinin yeraltı mahzenlerine inilecek
ride dağınık olan. askerleri ne yapacaklarını merdivenlerin sahınlıkları üzerinde bir taş
şaşırmışlardı. Fakat ihtilal mürettipleri on- odaya girdi. Yer altı mahz~nleri vezir hazne-
ları da ihmal etmemişlerdi; hepsi pür silah, si olarak kullanılan, birinden diğerine geçi-
beşer onar, otuzar kırkar kişilik kafilelerle lir kagir odalardı, bir kısmı tamamen yer al-
sokağa fırlayan pa~alılar ulaklar tarafından tında, bir kısmı da fevkani yapılmıştı. Alem-
çevrilmişti: dar Paşa buraya çekildkten sonra ~arda bı­
- Bizim işimiz ocağımızın düşmanı olan raktiğı müdafiler bir müddet sebattan sonra
vezir iledir, siz başımızla beraber kardeşleri• yangının genişlemesi ile yerlerini terk ede-
mıi, Tariki Bektaşiyede ayakdaşımız, yoldaş- rek kaçmağa başladılar; can havli ile dışarı
ANSİKLOPEDİSİ - 601 ALEMDAR PAŞA VAK'ASI

kaçan bu hademe, sekban, kırcalı askeri, ça- !aşıldı. Alemdarın yanında birkaç harem ağa­
vuş, kavas; seyis ve aşçı paşalılar Yeniçeriler sı ile kadınlar ve iç oğlanları vardı.
tarafından aman verilmeden öldürüldüler. Uzaktan tüfenk ve tabanca cengi ile pa-
Efdalüddin Bey merhum o çok · güzel şayı elde .edemiyeceklerini anlayan Yeniçe-
«Alemdar Mustafa Paşa» makalesinde şu mü- riler, mahzenin arkasından dolanıp üstüne
talaada bulunuyor: çıkmak ve kubbeyi delerek içeriye ateş et-

<<Bu hal hatiatı gafletkaranenin cazası meğe karar verdiler; paşanın kubbeyi müda-

idi. Eğer basiret ve ihtiyat üzere olub da Ru- faası imkansızdı. Kararı derhal tatbika baş­

meli askerleri toplu bulundurulsa ve sokak- ladılar. Bunun üzerine Mustafa Paşa da son

larda vesair lazım gelen yerlerde kollar ve ve kat'i kararını verdi, gür sesi ile mahzen
nöbetçiler ikaaıne edilmiş olsa bu kıyam ve penceresinden seslenerek yeniçerilerden ko-
hareket vaktiyle haber alınacağı gibi toplu nuşmak üzere bir adam istedi. Orta Ustala-

bulunan birkaç bin muntazam ve kumandan- rından ve Kollukçulardan birkaçı pencereye

larına muti· asker İ~tanbulda bulunan Yeni- yaklaştı.

çeri ile onlara iltihak eden külliyetli erbabı Paşa:

kıyama galebe edemeseler bile onları saat- - Yeniçeri Ocağının ve müslümanlığın


lerce işgal edecekleri tabii idi, bu müddet · ırz ve namusuna teslim ederim! ..
zarfında da hükumet taraftarı olan donanma diyerek yanındaki harem ağalarını, cariye-
ve kumbaracı ve cebeci ocakları efradı ile ri ve oğlanları birer birer mahzepden çıkarıp
beraber Selimiye kışlasına ve Levend° Çiftli- gelenlere t~lim etti; ·yalnız bir harem ağası
ğinde bulunan Sekban alayları imdada gele- ile ba~ kadını kendisini bırakmadılar.
bilec~klerinden vak'anın berakis olacağında - Biz bile çıkarız, seninle bile ya halas
şüphe yokdu». oluruz, ya ölürüz! .. dediler.
"' . İstanbul halkının ırz ehli olanları ev- Paşa da Yeniçerilere:
lerine kapanmış idi; ayak takımı, baldırı çıp­ -- Nefsime zarar gelsin, gelmesin, siz-
lak güruhu ise takım takım, gelerek ihtilal- · lere teslim, ederim ama haşarat suikasidde
cilere iltihak ediyordu. bulunur, kendim Yeniçeriyim, Kırk iki Bölü-
ğün neferiyim, o da başınız gelsin, beni bu-
Babıali yanmaya başlıyalı üç saat olmuş­
tu, büyük ve eski ahşap saray kıp kızıl külçe radan alsın, ona teslim olurum! .. dedi.
halinde, çökmüş.henüz yanmıyan aksamı çök- Son derece sevinen Yeniçeriler Kırkiki
Bölüğün odabaşısını arayıp buldular, Alem-
tüğü yerde yanıyordu.
darın bulunduğu m_ahzene gönderdiler, bölük
Alemdar Paşanın meydana çıkınaması
ustası da odabaşının yanında idi. Mustafa
Yeniçerilerf endişeye düşürmüştü:
Paşa:
Gün ağarırken yangın hala devam edi-
- Bre devlet haini falanlar .. Ben oca-
yordu. Bazı Yen~çeriler yağJl1''aCıliğ.a koyul-
ğınıza suikasd edecek olsaydım şimdiye k&-
muş, alt katın yeni tutuşmuş yerlerine ate-
dar mahvedemez mi idim zan idersiniz? Siz
şin gözüne girip bir takıni eşya ile çıkıyor­
kendi ihtilaliniz sebebi ile Devleti Aliyyeyi
lardı. Bunlardan Tomruk tarafına. giren·· ise
harab idecek olduğunuz ve hiçbir türlü söz
bir daha çıkınayıp kayboluyorlarfu; arada bir
kabul etmediğiniz cümleye malum iken ben
yangının içinden silah sesi geliyordu. Bu ses
yine sizin ocağınızı ihya ve sizi ıslaha çalış­
nazarı dikka~i çekti.
,. dım, kL~lanıza çeşme yaptırdım, size· bunca
Alemdar Mustafa Paşa ·sığındığı mahzenin ihsan· ettim, şimdi bana mukavemet ve düş­
demir kapaklı pencerelerinden nişan alarak manlarıma muhalefet edecek iken onlarla it-
yaklaşan Yeniçerileri birer birer vurup dü-
ti:had idüb bana hıyanet edersi.niz! Sizin gibi
şürüyordu.
falanların ahdine itimad idüb de kendimi si-
- Bre yoldaşlar bu tarafta _biri var, ko- ze teslim ile kıyamete kadar taan ve düşna­
mayın, vunın!.. mı kabul ider miyim zan idersiniz bre falan-
avazesi üzerine bir kafile o mahzene doğru lar!..
saldırdı, fakat içlerinden bir kaçı öldürülünce diyerek söğüb saydıktan sonra karşı­
alargada durdular. Paşanın orada olduğu an. sında alık alık durmakta olan ve paşayı
ALEMDAR. PAŞA VAK'ASI - 602 - İSTANBUL

teslim al\cağını zan iden iki Yeniçeriden - Bizlere bilmukabele muhafazai nefse
odabaşının ağzına tabanca ile bir yağlı kur . kıyamdan başka nec_at ihtimali yoktur ..
şun yapıştırdı, herif cansız devrildi, öbürü de dedi, cahil ve kabadayı adam olan ve orada
siperlenip kaçtı. bulunan Hasköy Ayanı Mustafa · Ağa da bu
Bunun üzerine kubbenin üstündeki yeni- sözü tasdik edince yanlarındaki sekbanlar
çeriler delme işine hummalı bir şekilde y~- vesair bendegan ile konağın kapısına daya-
niden koyuldular. nan ihtilalcilere silahla mukabele ettiler, her
Vakit öğleyi buldu. Bayazıddan Ayasof- iki taraftan bir miktar adam öldü; Yeniçeri-
yaya, Babıaliye, oralardan İshakpaşaya, De- ler T.opkapısıı:ıdan bir top kaldırıp getirdiler,
mirkapı, Bahçekapıya kaçlar bütün İstanbul içlerinde topçu bulunmadığı için güçlükle
halkı yığılmış, mahşeri kalabalık, kıpırdama doldurup konağın kapısına bir gülle atar at-
imkanı yoktu; ·herkesin gözü gökyüzünü kap- maz içeridekiler ürktü ve birer ikişer çıkıp
layan kol kol kara dumanda,_ ve· kuiaklan · da dışardaki cemiyete iltihak etti. Bunun üze-
Alemdar Pa.5adaıı gelecek haberde idi; tüfenk rine Tahsin Efendi ard • kapıdan kaçarken· o
seslerinden müdafaanın devam ettiği anlaşı­ civarda kendi adamlarından bir zatin evinde
lıyordu. saklandı, gören komşulardan .birinin ihbarı
İkindi yaklaştı; bird~n müthiş bir infi- . ile yakalandı, türlü hakaretle Ağakapısına gö-
lak oldu. mahşeri kalabalık dehşetle
titredi. türülürken Kaptan İbrahimpaşa Camii önün-
Kurtuluş ümidini kaybetmiş
olan Alem- de sabırları tükenmiş olan yeniçeriler, hançer
dar Mustafa Paşa, mahzendeki cebhane- ve kılıç üşürüp parçaladılar, hemen ayakla-
yi ateşlemişti; barutun infilakı, üzerine rına bir ip bağlayıp yerde sürüdükleri cese-
çıkmış olan beşyüz . kad~ Yeniçeri ile dini Ağakapısının önünde gece katladilmiş
beraber kubbeyi bir ateş külçesi halinde ha- olan Yeniçeri Ağasının cesedi yanına bırak­
vaya uçurmuştu; bir o kadar .Yeniçeri de tılar. Mustafa Refik Efendi ise Hasköy ayani
savrulan enkaz ile paralanmış, ölmüştü. Ba- Mustafa Ağa ile beraber teslim oldu, fakat
bıalinin etrafındaki binaların bütün camlari konak kapısının önündeki binek taşına çıkar
kırılmış, taraka İstanbulun en uzak köşele­ çıkmaz her ikisi de katledildi ve konak:
rinden duyulmuştu. - Gaza malımızdır!..
Alemdar Paşanın akibeti artık belli ol- diyen ihtilalciler tarafından yağma edildi.
muştu. Bu vak'alar cerey~n ederken ,Kaptanıderya
O gün Büyükşehrin başka taraflarında da Ramiz Pa~a bir takım tedbirler _alınıştı; Alem-
tarihe geçecek kanlı vak'alar oldu; bir kısım darın yarımda kafi sekban olmadığını, şuraya
ihtilAlcilerle ay~kdaşları İstanbul haytaları buraya dağıttıklarını bildiği için Levend Çift-
Sadrazamın yaranı devlet erkanının konakla- liği ile Üsküdar Kışlasındaki sekbanlarla kar-
rına saldırdı; Reisülküttab Gaalib Efendi, da- şı koymaya hazırlandı, kendi yanındaki Ru-
ha evvelden temkinli ve çekingen hareketleri . . meli askerlerini Ed;rne kapısına göndererek,
ile Yeniçeriler de «O onlardan değildir» in-- belki muhabereleri vardır, Edirne ve Silivri
tibaını bıraktığı için, konağında misafir et- Yeniçerileri de gelir düşüncesi ile sur kapı­
tiği altmış sekbanı teslim ederek hem kendi· larını tutturdu, Sekban ve Kırcalı askerinden
sini hem de o masum insanları kurtardı. Rumeline kaçak olanlarının da şehirden. çı-
Umuru cihadiye nazırı Behiç Efendi tebdili . karılmamasıiıı tenbih etti, tersanelerin Yeni•
kıyaf etle kaçtı. Deftar dar Tahsin Efendi ile çerilerle ihtilatını önledi, . Levenddeki Sek-
Sadaret kethüdası Mustafa Refik Efendi ve banlan Tophaneye indırip orasını da sıkı mu-
Uzuncaabad Hasköy Ayanı Mustafa Ağa feci hafaza altına aldı.
bir şekilde öldürüldüler (B.: Gaalib Efendi; Üsküdarda Selimiye kışlasındaki talimli
Behiç Efendi; Tahsin Efendi; Refik Efendi, Sekbanların serdarı olan Kadı Paşa da aske-
Mustafa; Mustafa Ağa, Hasköy Ayanı).· - rini · cenge hazırlamış, karşıdan Babıali yan--
Mustafa Refik Efendi de Gaalib Efendi gınını seyrederek bir emir, talimat bekliyor-
gibi konağındaki sekbanları tesliıiı. ederek du.
selamet bulmak fikrinde idi; fakat Tahsin Müverrih Cevdet Paşa bu vekayii kayde-
Efendi kendi menzilinden kaçıp ona gelmişti: derken şu mütalaada bulunuyor: «Ramiz Pa-
ANSİKLOPEDİSİ --- 603 ALEMDAR PAŞA VAK'ASI

şa medrese kafası ile zihin yoracağına eUn- Tahir Efendiden haber çıkmayıbsaraya
de mevcut kuvvetle derhal İstanbul tarafına Sekbanların getirildiği eğrenilince ihtilalci-
geçip eşkiya cemiyeti gereği gibi kuvvet bul- ler son derecede hiddetlendi, ramazanın 27
madan üzerlerine yürümüş olsaydı, Alemdar inci o salı günü akşamı padişaha karşı kılıç
Paşanın dağınık askeri de toplanabilir, fitne çekerek saraya hücum ettiler, her hamlesi
bastırılırdı. Zira Alemdar Paşa ateş içinde Sekbanı Cedid askerinin kuvvetli müdafaası
bir mahzenden tek başına müdafaa ile gece karşısında kırıldı ve saray kapılarına giden
yarısmdan ertesi gün ikindiye kadar dayan - yollar, bilhassa Ba.bıhümayun önü Yeniçeri
nuş, vakit kazanmıştı». · cesetleri ile· doldu.
İkindiye doğru Alemdarın müdafaada O gün sabahtan beri yollar kapalı ve saray-
bulunduğu mahzende cehennemi infilak ol- da kafi ekmek bulunmadığı için Sekbanı Cedid
duktan sonra ihtilal .başka bir re~ aldı. Ar· Ağası Süleyman .Ağa birkaç yüz Sekban ile
tık İstanbula hakim olan Yeniçeriler ulema .. Babıhümayundan bir ·huruç hareketi yaptı,
dan Nakibüleşraf Dürrızade Abdullah, Molla- önlerine çıkan yeniçerilerle İstanbul hayta-
cıkzade Ataullah, Anadolu kadıaskeri Kırımı lannı dağıtarak At Meydanına kadar gitti,
Ahmed Kamil, İstanbul kadısı Köstendilli yol üstündeki dükkanlarda bulduğu ekmek,
Tahir ve ıslahat aleyhtarlığı ile tanınmış Ay- simit ve çöreği toplayıp kaldırdı, oradan, bir
gır imam Derviş Efendileri konaklarından haber almak kasdiyle çöken. enkaz, hala ca-
Ağakapısına getirmişlerdi; bu- efendil~re yır cayır yanan Babı.aliye indi ve Alemdar
- Ocağımızı söndürmek isteyen Alem- Paşa hakkında bir şey öğrenemeden akşam
dar Paşamn ihrak ve ifrası murad olundu. ezanı vaktinde saraya döndü. Bu huruc üç
Ağamız olacak Yadigar da ocaklı elinde mak- saat evvel yapılmış olsaydı Alemdarın kurta-
tul oldu, bizim başımız sizlere bağlıdır, içi- rılacağı muhakkaktı.
nizden biriniz sarayı hümayuna varıp padişa­ İhtilalciler telaşa düştü ve cemiyetleri
hımıza· arzetsin, bize bir ağa ve belki bir ve- dağılmaya yüz tuttu, fakat bu sefer, müver-
zir tayin etsinler, bu kıylu kaal sona ersin .. rih Cevdet Paşanın t~biri ile «İmam ve hatib
dediler ve bu elçiliğe Derviş Efendiyi· işaret güruhundan bir takım . ceheli alemnüına»,
ettiler, Aygır imam yerinden kalkıp odanın mürteci yobaz güruhu meydana çıkarak Ye-
ortasına kadar gidip: niçerileri ve onlara katılan ayak takımını yer
- İşte gidiyorum, cülus dahi istiyor yer mücadele ve mukaateleye teşvik ettiler,
musunuz?! diye sordu. şehre dellallar çıkarılıp:
Bu müthiş sual üzerine Tahir Efendi: - İmdada gelmeyenlerin avratları boş
- Efendi ne söylüyorsun!? Kimi iclas ve kendileri kafirdir! ..
edeceksin!? .. Ocaklı haşa zorba mıdırlar ki c, diye bağırtıldı. Sekbanların Ağakapısına
makuule emri mekrfrha ibram ideler! .. dedi gece baskını yapması ihtimali kayıkçı, ham-
ve Aygır imamın padişah huzurunda da bir mal, ırgad, kasab, fırın uşağı, bekçi taifesi
münasebetsizlik yapacağı belli olduğundan odalarından cebren kaldırılarak Ağakapısı­
Saraya Tahir ·Efendinin gitmesi kararlaştı; yolları bekletildi. Şehir halkı da yirmişer,
fakat saraya giden Tahir Efendi padişahın otuzar· kişilik takımlarla o eşirraya karşi sa-
yanında kalarak dönmedi. baha kadar kendi mahallelerini beklediler.
O tarihte henüz yirmi dört yaşında bu- Ertesi gün 28 ramazan 1223 ve 17 Kasım
lunan İkinci Sultan Mahmud da · Yeniçeri - 1808 çarşamba günü seher vaktinde ağalan
lerin padişahlığa tekrar Dördüncü Mustafa- olan Mehıned Ağayı önlerine katıp Ayasofya
yı isteyebileceklerini düşünmüş, sarayda mu- tarafından saraya tekrar hücum ettiler. Halk-
hafaza tertibatı alınıştı; Ramiz ve Kadı Paşa­ tan mayası fasid olanlardan büyük bir kala-
lara ellerinde me,vcut bütün sekban askeri ile balık da adeta gazaya gider gibi Yeniçerilere
saraya ·gelmelerini emretmiş, onlar da kayık­ katıldı. Ayasofya minarelerinden saraya kur-
lara doldurdukları askeri saraya çıkarmışlar, şun atmaya başladılar. 'Yine büyük müver-
dört bin nefer olan bu sekbanlar Babıhüma rihin tabiridir, «Yeniçerilik cüzam illeti gibi
yun ile saray burclanna ve müdafaası icabe- halkın iliklerine işlemişti», sarayın dış hiz.
den kapılara ve yerlere yerleştirilmişti. met ocakları hakkında aşçı, helvacı, ekmekçi,
ALEMDAR PAŞA VAK'ASI ....,... 604 - İSTANBUL

sofalı, külahlı ve zülüflü baltacı ve bostancı­ bir hücuma geçerek o Sekbanları kurtardı;
lar da padişahı ve sarayı koruyan Sekbanları o sırada kendisi şehid oldu ve bütün Sekban
düşman bilip tenhada yakaladıklarını öldür- kıt'aları Babıhümayundan saraya alındı.
mekte idiler. . Bu huruç hareketindeki çarpışmalanh
Ramiz Paşa, Kadı Paşa ve sarayda bulu- Sekbanlardan 600 nefer ve zabit şehit olmuş,
nan sair devlet erkanı, saraydaki dörtbin Sek- Yeniçeri ile edzilden 5000 adam ölmüştü.
banla ikinci bir huruc hareketine karar ver- Çok şiddetli güııdoğusu rüzgarı esiyor•
diler; bu çıkışın kumandasını da Süleyman du. Yanmakta olan Cebeciler Kışlasının bu-
Ağa aldı; sonsuz cesareti ve askerlikteki bil- lunduğu yer, İstanbulun, sokakları daracık,
gisi ile tanınmı~ bu kumandana yine kıymet­ omuz omuza, üst üste binmiş kav gibi ahşab
li bir asker olan Yağlıkçı Binbaşı (Bu zatin evlerle kaplı bir semti idi, ateş sür.atle yayıl~
asıl adı öğrenilemedi) da muavin oldu; yan• dı, rüzgarm önünde mahalle mahalle atladı,
}arına 4 top aldılar, Babıhümayundan çıkarak yangını söndürmekle vazifeli Yeniçeril~r bi-
meydandaki ihtilaldleri püskürttüler, içlerin- lakis yayılmasını istiyordu, eclafın «Kızıl
den ayrılan bir fırka o civardaki Cebeciler Bayram» dediği afet dilekleri .veçhile geniş­
Kışlasına hücum etti, kışlayı zabt ve içinde- ledi, daha ilk saatlerde ate~ın bir kolu Sü-
ki Yeniçerilerle eclaf güruhunu katletti- leymanpaşa Hanına doğru gitti, bir kolu Def-
ler; · ikinci fırka At Maydanına yürüdü ve terhane ve MehterJ:ı.ane tarafını, diğer kol~
orasını temizledi, üçüncü fırka Mla yanan ları da Sultanahmed Camiinin etrafındaki
Babıali etrafındaki ihtilalcileri dağıtıp Soğuk­ mahalle, çarşı ve evleri yakmaya başladı;
çeşme yolu ile At Meydanındaki fırkaya il- ihtiyarların, kadınların, çocukların feryadı
tihak etti. Sekbanlann bu cesareti Yeniçeri- gökyüzünü tuttu, kendilerini pencerelerden,
leri öyle yıldırdı ki mukabeleye cesaret ede- damlardan atıyorlardı, bu . afet arasında bir
miyerek evlere, dükkan ve hanlara kapandı­ kısmı da· atılan serseri kurşunlarla yar~lanı­
lar. yor, ölüyordu. ihtilalcı asker arasındaki eş­
Süleyman Ağa kuvvetini üçe taksim etti, kiya ve erazil ise, gözlerine kestirdikleri ev-
birini At Meydanında ihtiyat bırakıp bir kıs­ leri «sahibi devlet taraftarıdır! .. » diyerek ba-
mını Ahırkapıya gönderdi, oradaki ihtilalci- sıyor, ateşin lokması olmadan yağma ediyor,
leri dağıttı; kendisi- de Divanyoluna yürüyüp kadın, kız, oğlan bir takım masumların ceb-
Irgad Pazarına kadar gitti; kocaları yahud ren ve kahren ırzlarına geçiyordu.
dostları Yeniçeri olan çoğu fahişe takı~ın­ Bu hengamede İkinci Mahınudun taht-
dan mahalle karıları Sekbanların üzerine ev- tan indirilip Dördüncü Mustafanın padişah­
lerden tabanca, tüfenk atıyor., kaynar yağ lığından alenen bahsedilmeğe başlanmıştı.
döküyordu, bu karıların: Sekbanlar daha saraya dönmeden, Sü-
- Evlerimize giriyorlar!.. Irzımız, na- leyman Ağa Divanyolunda çarpışır iken padi-
musumuz gidiyor, Yeniçeriler .. Yeniçeriler .. ~ şahtan alınan emirle limanda demir üstün-
döğüşmiyecek iseniz biz çıkalım! .. de duran· donanma Azapkapısını topa tutmağa
diye bağrışmaları üzerine Irgad pazarı başlamıştı. Atılan güllelerden bazıları Ağa­
önünde hücuma geçen Yeniçerilerle çok kan- kapısını aşarak Süleymaniye Camii civarına
lı bir müsademe oldu, Yağlıkçı Binbaşı şe­ düştü, hatta bir gülle Camiin bir minaresine
hid düştü; o sırada Süleyman Ağaya saray- isabetle zedelendi; hu sefer de halk:
dan dön emri geldi; Ağa da Sekbanlarım - Allah Allah.. bu ne· demektir?! Top
harb usulü ile adım adını. çekerek At Mey- ile İstanbµlu mu yakacaklar!.. Ocaklıyı ateşe
danına döndü, orada bıraktığı askeri alıp ba- mi yakacaklar! ..
bıl1ümayun önüne geldi. diye feryada başladı; hükumete karşı
Bu sırada, Gebeciler Kışlasını geri al- husumet genişledi. Fakat güllelerin Ağakapı­
mak isteyen Yeniçeriler, içindeki. üçyüz ka- sım döğmesi Ocak Ağalarına dehşet verdi;
dar Sekbanı harben atamıyacağını anlayın• Cemiyetleri dağılmaya yüz tuttu, çoğiı «ceb-
ca Kışlayı tutuşturdu, ·alev bu büyük bina- hanemiz kalmadı..» behanesi ile şuraya bu-
yı da süratle sardı, üçyüz Sekban iki ateş raya savuşmaya başladı. Yeniçeri ocağının
arasında kaldı, Süleyman Ağa tekrar şiddeth büyük rütbeli ağalan ihtilalcilerle ilgileri ol-
ANSİKLOPEDİSİ - 605 - ALEMDAR PAŞA VAK'ASI

ınadığını, öldürülen Yeniçerileri ağasının bacı kazanları kaldırılarak İstanbul tarafına


akibetine uğramak için sindiklerini, padişah geçirilince tam an'anesine uygun bir Yeniçe-
tarafından her ne ferman buyrulursa boyun ri ihtilali patladı. Şehre yayılan dellallar:
eğeceklerini söyliyerek, top atışının durdu- - Gemilerle Tersane bizde! .. Karşı ya-
rulması için saraya ileri gelen ulemadan bir kada Tophane bizde!..
heyet gönderilmesini kararlaştırdılar. Bir diye bağırmağa başladı. Bir gece evvel dağıl­
ulema heyeti kıyam halinde halk ve kurşun mış ve sinmiş olan eşkiya, yuvalarından fırla
vızıltıları arasından geçerek saraya . gitti. yan karıncalar gibi Et Meydanında Yeniçe-
Sultan Mahmud efen?ilere iltifat ederek, ilk rilerin yanına faşınmağa başladı. Sokaklarda:
arasında: - Vükela kaleleri gavura sattı!.. Ordu-
- Birader de vefat eyledi! dedi. da iken bize cenkten el çektirdHer! .. Düşman
Bu sözle Dördüncü Sultan Mustafamn görmeden ricat emri verdiler!.. diye bağrışı­
idam edilmiş olduğunu ilan etmiş oldu. Sul- yorlardı.
tan Mustafa 27/28 ramazan gecesi boğulmuş, Sarayda bulunan devlet erkanı şaşırdı
Sultan Mahmud Osmanlı tahtının rakibsiz sa- Ramiz ve Kadı Paşalarla Moralı Ali Efendi
hibi kalmıştı (B.: Mustafa iV.). artık ısrarın faydası olmadığına, kaçıp can
Ulemanın ricası üzerine padişah geıni­ kurtarmaktan başka yol kal°ladığına karar
Jerin top atışını durdurttu. Ulemadan iki zat verdiler; hemen Yalı Köşküne inip orada
ile Küçük Mirahur Ağa Ağakapısına gönde- beklettikleri . kürekli bir kırlangıç gemisi-
rildi ve iradei seniyye tebliğ edildi. Ocak ne bindiler, yanlarında sadık_ bendelerden
erkanı da kıyamı -bastırmayı taahhüt ettiler, yüzelli kişi vardı; Sarayburnu açıkların­
ertesi günü padiş.aha karşı sadakat haceti ya- da bir Çekdirmeye geçtiler ve Marmaraya
zılmasına karar verildi; Kul kethüdası_ Meh- açıldılar. Fakat firarlan görülmüş, peşlerine
med Ağa padişah tarafından Yeniçeri Ağa­ yollu bir brik takılmıştı; brikin an bean yak
lığı vekaleti ile yangının söndürülmesine me- !aşması üzerine Çekdinneyi Ayastefenos ci-
mur edildi. Galebe sarayda kalmıştı. varında baştan kara ettiler ve karaya atlayıp
Yangın dehşetle genişliyordu. Taraf ta- kaçtılar.
raf. tulumbalar çıkarıldı, fakat rüzgarın şid­ Babıali yangını
o gün sönmüştü. İki gün-
deti karşısında ateş afeti önlenemedi. 28/29 dür etrafında kızgın pervaneler gibi
gözü
raniazan perşembe gecesini de İstanbul halkı dolaşan mal, altın, mücevher arayı.cılan en-
ayakta geçirdi. kaza atılmışlardı; bir demir kapı görüldü,
Hanlar, kahveler, bekar odaları, hamam- açılınca Alemdar Paşa ile baş kadının ve sa-
lar yaralılarla dolu idi. Ölülerin evlMi ve dık harem ağasının cesedleri bulundu, du-
iyali perişan perişan ağlaşmakta idi; sonun- mandan : boğularak ölmüşlerdi; yanlarında
da boyun eğilecek olduktan sonra ·bunca ka- altın ve cevahirle dolu -keseler, çekmeceler
nın dökülmesine sebep olan Ocak zabit ve ·vardı, derhal yağma edildi; «Bayraktar Paşa
agalarına küfür ve lanet yağdırılıyordu. bulundu! .. » diye Ağa kapısına müjdeciler
Fakat yangın söndürülmeden, ·29 rama- koştu. Ağa, vekili Mehmed Ağayı yanına ka-
zan - 18 kasım perşembe günü ihtilal· ·ateşi tarak Babıaliye geldi; Alemdar Mustafa Pa-
yeniden parladı. şanın naşı çırıl çıplak soyularak· ayaklarına
O gün seher vaktı ortaya bir Kandıralı ip bağlandı ve yerde sürüyerek Et Meydanı­
Mehıned çıktı; Tersane ve Galatanın namlı ka- na götürüldü; Meydanda üç gün teşhir edildi,
badayılarından, türlü rezaletleri ile tanınmış sonra Yedikule dışında bir hendek içine gö-
adamdı (B. : Mehmed, Kandıralı); itlik yolun- müldü.
daki şöhreti sayesinde başına kolaylıkla top- İstanbula ve devlete hakim olan ihtilal•
ladığı bir bed· tıynetler gürfthu ile evvela ciler padişaha
bir pusula vererek ocakları
Tersaneyi bastı ve tersaneliyi ayaklandırdı; hakkında suikasd ile ittiham ettikleri devlet
sonra donanma gemilerini de ele geçirdi, ora- ricalinin idam fermanlarını istediler. Reisül
dan Tophaneye gitti, muhafızlar yangın teh - küttab Galib_ Efendi _Ocaklı şefaatcileri sa-
<Udi karş~in.da kapıları açarak · Tophaiıeyi de yesinde kurtuldu; firar etmiş olan devlet er-
Kandfralıya teslim ettiler. Topçu ve top ara• kanının takibi, yakalanmaları ve idamları için
ALEMDAR PAŞA VAK' ASI -606- • İSTANBUL

ferman verildi. Şeyhülislam Esad Efendi az- Saf saf sipahi fitne süvarü piyAdedir
ledildi. Alemdar'ın Babıalide mahzene kapan- VAlli sancğı dil erbabı aşk kim
Rayatı f~th il nusrat önünde küşadedir. ·
dığı andan itibaren sadaret kaymakamı olan
Memiş Paşa, vak'a Yeniçerilerin galebesi ile ALEM MATBAASI - Babıali civarın­
kapanınca, sadrazam oldu. Mührü fümayu.n da eski Zaptiye caddesinde (H. 1302) 1884 de
Mustafa Paşanın koynunda. bulunmuş, o cu- açılmış bir matbaa idi; sahibi Mustafa Efendi
ma namazını Zeyneb Sultan Camiinde kılan adında bir zat idi; bilahare ortaklık yolu ile
Sultan Mahmuda Camide verilmişti: Ahmed İhsanın eline geçti (B.: Ahmed İhsan
Matbaası) türkçe, rumca, ermenice, fransızca
Bibi. : Cevdet Tarihi X; Şamizade Tarihi; Ta-
rih Encümeni mecmuasında Efdalüddin Beyin Alem- ve ingilizce hurufat ve litoğrafya üzerine İş
dar Mustafa Paşa makalesi. yapar, resim basardı. Büyükşehirde pek çok
ALEMDAR SİNEMASI - Alemdar Cad- eser basmış matbaalardan biridir.
desinde Esnaf Hastahanesi karşısındadır; bi~ ALGAZİ (Hanende) - Yahudi asıllı M-
nanın sokak kapı numarası 23/3 olup İhtifalci nende. «HAce, Hoca» diye meşhurdur. Evve-
Mehmed Ziya beyin kaydine göre kadim bir ia Mısır'da musiki öğrenmiş, sonra İstanbul'a
kilisenin harabesi üzerine yapılmıştır. İstan­ gelmiş, şöhret yapıp plak doldurmuş, 1930
bulun ve hatta Türkiyenin en eski sinema- sıralarında Paris'e gitmiştfr.
larından biridir. Pek çok sahib değiştirmiş­ Bibl. : T.Y. Öztuna, Not.
tir; 1958 de <<Anas Sinemacılık Ltd. Şirketi> . . . ALIYORUM!.. - İstanbul sokakla·
tarafından işletilmekt~ idi. 240 koltuk, 230 rındaki seyyar esnafdan eski ve hırdavat
birinci ve ikinci olmak üzere cem'an 470 kişi alıcıların kendilerine ses olarak kabul ettik-
alır. Fillmleri de mezkur şirket tarafından leri bir kelimedir; «alıyorum!» dan evvel, he•
temin edilen sinemada tercihan bir kısmı _men akla gelen her isim konulabilir:
renkli ve umumiyetle türkçe dublajlı macera - Eskiler alıyorum:
filmleri gösterilmektedir. Mesafe darlığından - Eski paltolar, mantolar, elbiseler alı-
sinemaskop filmlerle yerli filmler gösterile- yorum!
memektedit. Locası, balkonu1 yoktur. 1958 de. - Yün alıyorum, pamuk alıyorum!
fiatları: Koltuk 100, birinci 50, ikinci 30 ku-
- Şişeler alıyorum! ..
ruştu.
Eskiden sade Yahudi olan bu alıcılara,
Eskiden sinemalarda . kadınların günleri son uımanlarda İstanbulun yerlisinden ayak
ayrı idi, erkek seanslarına kadınlar, kadın-• takımı, keza memleketinin ayak takımından
lara tahsis edilen zaman da erkekler giremez-- Antepli, Arabgirliler ve bilhassa çok miktar-
di; ilk defa bu Alemdar Sinemasındadır ki, tarda kıpti de katılmıştır. Kazancını, sıkıntılı
salon, perdeden kapıya kadar ortasından bir günler geçiren ailelerin, dul ve bikes kadın­
tahta perde ile bölünerek ayni seansa hem ların elinde avucunda. kalmış son ufak tefeği,
kadın hem de erkek müşteri alınmıştı. sırtındaki esvabı ve altındaki eşyasiyle temin
İstanbul Ansiklopedisinin 1946 da tesbit eden, hemen hiçbirinde insaf ve merhamet
edilmiş noktaları arasmda bu sinema için şu duygusu bulunmayan bu adamlarda kapatmak
satırlar yazılmıştır: «Seyircilerinin büyük ek- ve kandırmak hüner, meziyet, ınuvaffakı­
seriyeti, ·gösterilen, filmin türlü sahnelerine, yettir.
heyecanlarını zaptedemeyip sesleri ile iştidk İstisnasız hepsi üstü başı dökük, hırpani
eden tabakadır; yani bir «fori» li sinemadıt adamlardır, yazın bir fanila ile, mintanca,
(B.: Fori)». Haluk Akbay veya fanila yahut mintan üstüne geçirilmiş
· ALEMDARZA.DE - On dokuzuncu asır yelek, hatta ekseriya ayaklarında çorap· yok-
başında, İstanbulda güzelliği 'ile rindler ale- tur, yamı ayakta yarım pabucla dolaşırlar,
başlarında bez kasket, şeklini kaybetmiş fötr
minde nam: salmış bir nevcivandır; enderun-
lu Fazılın bu genç hakkında bir kıtası var- ve hasır şapkalar bulunur; kılığı düzgüncesi
dır:
de sırtında-kini aldığı malların arasından
Agah olun ki şimdi eyi dllberinı nim seçip geçirmiştir. Omuzlannda bezden, eski
Mb-lliviyi hüsn Alemdanld.edir yatak çarşafından dikilmiş gayet büyük, çu-
Şaliı ·i-lem ferhı muhabbet ,ki ardına val azmanı bir torba alfuneti farikaları yerin-
ANSİKLOPEDİSİ - 607 ALEMDAR PAŞA VAK'ASI

dedir; bazari çift dolaşırlar, ortaktırlar, fakat Alıcı esnafının, ikinci el sermayedarlar
birinin gözünü tutmayan bir malı öbürü ken- ve hatta İstanbulun bazı büyük ticaret fir-
di hesabına alabilir, icabında para yerine ve- maları ile yakın münas~beti olduğu şüphesiz­
rilmek üzere çamaşır sepetleri, çamaşır man- dir. Bu esnafın son türedi tipi olan fiş alı­
dalları, küçük taoureler, masacıklar, hasır cıların yarı resmi ticaret müesselerinin va-
kanapeler alıp dolaşıtıranlar vardır; bilhassa zifesini suiistimal eden tezgahdar boyu me-
şişe_ karşılığı çamaşır sepeti ve mandalı ve- murlariyle ortaklıkları _olduğu baklanda da,
renleri çoktur. dedikodular çıktı; fişlerini bizzat kullanmak
Kaybolmaması gereken sahnedir: Bir istiyen memurların, dul ve yetimlerin bu
yaz günü Göztepede R.E. Koçunun evinde tezgahdarlardan gördüğü hoyratlık, bu gibi
t-ahçede oturulmaktadır; pek kibar, pek zarif, · dedikoduların çıkması için kafi bir sebeptir.
nüktedan, gençliğinde güzelliği ile meşhut _ Diğer bazı seyyar esnaf ile beraber (B.:
bir komşu hanımefendi de meclistedir; bah- Leblebiciler), alıcı esnafının, sırf işlerinin
çe kapısından içeriye eskiler alıcı girer; as- mayası icabı, haberleri olmadan çoluk çocu-
kerlik çağına yeni girmiş, bıyıkları . duman ğu, ·yanaşma, uşak ve hizmetçi makulesini kü-
halinde şehbaz ve şehlevend erkek. güzeli çük harsızlıklara teşvik ettikleri bir halci-_
Anadolu uşağı bir delikanlıdır, halinden, ta,v- kattir. Bu es"naftan bazıları ise, aslında uy-
rından mesleğinde_ toy olduğu da bellidir. gunsuz takımındandır; büyük muharrir Ah-
DeUkanlı; · sıkılgan adımlarla ilerl~yrek: med Rasimin «Hali harb» serlevhalı bir ya-
- Eskiler alıyorum! .. zısında şu sahne çok canlıdır:
deyince· o zarif hanımefendi oğlanı şöyle bir «Sırtında torbası alesseher yola düşmüş ..
süzer: bağırarak:
- Burada eskilerden bir ben varım! - Eskiler alıyorum .. Yün, pamuk, ba-
der, alır mısın? kır alıyorum ...
İstanbulda, 1940 dan sonra: başlayan ka- «Açık sokak kapısınpan bir hizmetçi başı
ğıt buhranında, bu alıcı esnafı, Büyükşehrin çıkarak, rumca yavaş sesle:
sokaklarına derhal: · - Öğle zamanı gel!..
---' Eski gazeteler, mecmualar, kitaplar «Belli olmamak için yine batırır:
alıyorum! .. diye atılmışlardı. - Eskiler alıyorum .. teneke; çuval, çar-
Yine bu İkinci Cihan . Harbi yıllarında, şaf alıyorum .. » (Gülüp ağladıklarım).
İstanbulda, karaborsacılık ve vurgunculuk, ALİ (Acem) - Son orta oyuncuların­
bütün dehşetiyle a'1ıp yürüdüğü sıralarda. dandır, Üsküdarda otururdu; uzunca boylu,
yeni bir sınıf alıcı esnafı türedi ki, bunlar da tıknazca, devrinin birinci sınıf şöhretleri ara-
serbest satışı menedilen veya memurlarla dul sına girememiş olmakla beraber hoş sohbet,
ve yetimlere verilen erzak vesair.e fişlerine :Zarif bir adamdı. Hayatı hakkında bundan
el attılar; en faal merkezleri Mısirçarşısının gayri bir bilgi edinilemedi.
Yenioarm. kapısiyle, Mısırçarşısı ıiçi, Haseki BibL : Vasıf Hoca Not
hamamı arsası (Bu arsaya Vakıflar ·idaresinin ALİ (Altınbaş) - Kırk sene kadar evvel,
büyük iş hanı yapıldı), Yerli Mallar Pazarı Ayasofyada yanan eski Adliye sarayının kar-
(eski Orozdibak mağazası) önü olan bu alıcı­ şısındaki sıra kahvehanelerin birinde (B. : .
lar da, gariptir ki, pelaspareler içinde veya Ayasofya kahvehaneleri) güzelliği harabat
genç bir takım sürtük kadınlar, fahişe fidesi ehli şairler arasında dillere destan olmuş bir
halinde kız çocukları ve pırpırı oğlanlar ola- kahveci çırağıdrr; aşağıdaki koşma, bir şuh
rak görüldü; bunlar, küçük kara kanaat ede- meşreb şair, merhum Hamamizade İhsan Bey
rek, tereddütsüz yazılabilir, Büyükşehrin tarafından bu geriç hakkında yazılmıştır:
günlük hayatında muvazene ve kolaylık temin Altın saçlannı dil taraiğına
edeıi bir borsa kurdular; işidilen sesler de Kakmasam ·bir türlü kaksam bir türlü
şunlar oldu:
Pervane gönlümü can çıriğına
Yakrnasam bir türlü, yaksam bir türlü
_- Çay fişi, kahve fişi ·alıyorum!..
- Yağ (bu, zeytinyağıdır) fişi alıyorum! . Omuzu çarpılmış elinde maşa
- Basma fişi!.. Kumaş fişi· ·alıyorum! .. - Dal fesi ba3mda pöskilllll beli
ALEMDAR PAŞA VAK' ASI - 608 - lSTANBUL

Kahve meydanıw döner temaıa olduğu ·aydın olarak görülür (B. : Hüseyin
Bakmasam bir türlü, baksam bir türlü Ağa, Galatalı).
Tam on sek.izinde, ginııiş çağına ALİ (Beykozlu Uzun) - Vak'ai Hayri-
Başlar kurban olsun ayak bağı.na yede ikinci Mahmudun kılıcından kurtulmuş
Gül penbe topuk yalın ayağına son yeniçerilerdendir; üç yıl sonra gizlendiği
Akmasam bir türlü, aksam bir türlü
yerden çıkmış, fakat derhal tanılarak yaka-
Yanarak tutu!!tıun
bir deli gibi lanmış ve gümrük Ônünde idam edilmiştir.
Oğlanlar tekkesi kandili gibi
ALİ (Bölük.başı Solak) - On sekizinci
Kolların boyuuma -mendili gibi
Takmasam bir türlü, taksam bir türlü asrın ilk yıllarında Anadoluda Yeni Dünya

(B. : Hamamioğlu, İhsan; Oğlanlar Tek- Hüseyin adında bir şakinin ayakdaşı ve bö-
lükbaşısı bir haydud. Şadrazam Şehid Ali
kesi).
Paşa, Mora yarımadasında Venediklilerle
ALİ (Anbarcızade Derviş) - On sekizin-
haı:bederken hükumetten aman dileyip çetele-
ci asrın birinci yarısında yaşamış seçkin hat-
riyle beraber ha~be gitmişler, hızmet ve ya-
tatlardan bir mevlevi dervişidir; süslü ve nesih
rarlıkları görülerek affedilmiş ve Sadraza~
yazıda icazetnamesini Ağakapılı İsmail Efen-
ağaları arasına alınmışlardı. Sefer dönüşünde
diden almıştı, devrin büyük üstadı Hafız Os-
Yeni Dünya Hüseyin Ağa Solak Aliye kefil
man Efendinin de yaranından bulunmakla
olarak her ikisi de İstanbulda yerleşmişlerdi.
çok istifade etmişti. (H. 1128) 1715 de, Ke-
Nevşehirli Damad İbrahim Paşanın ilk
tencilerdeki Alaca mescidin imamı bulunur-
sadaret yıllarında, 1720 de, Solak Ali Ağa,
ken öldü, Üsküdara defnedildi.
bir vazife ile Ruıneline gönderildi. Dönüşte
Bibl. : Mustakimzade; tuhfei hatta.tin.
bir çuhadar ile yol arkadaşı oldu. Çuhadarın
ALİ (Baba) - On yedinci asır ortaların­
heybesinde İstanbuldaki bazı mültezimlere
da, çenk çalan namlı sazendelerdendir. Ha-
ait on sekiz kese altın l;m.lunduğunu öğrendi;
yatı hakkında bundan gayri bir kayda rast-
, derhal eski sakavet damarları kabardı, ıssız
lanamadı.
bir derbentt~n geçerlerken zavallı adamı ar-
Bibl. : Evliya Çelebi, I.
kasından karabina ile vurup öldürdü, on se-
ALİ (Benli) - İkinci Mahmudun ilk kiz keseden\.. iki bin kurşunu bu cinayetinin
saltanat yıllarında İstanbulun namlı köçek- şahidi olan iki uşağına sus payı vererek İs­
lerinden bir çingene gencidir. Galatalı Hü- tanbula geldi ve gasbettiği altınları da Bü-
seyinin yazdığı bir destanda, ince yapılı, uzun yükşehirdeki evinin bir köşesine gizledi. Fa-
boylu, aslı Dimotokalı ve ırkının kiş~iri de- kat usaklarından biri başından korkarak ci-
risi üstünde nadir rastlanan sarı saçlı bir nayeti- hükOmete haber verdi, Solak Ali i!e
delikanlı olduğu anlatılıyor. Oyuna, ayağın­ kefili Yeni Dünya Hüseyin Ağa tevkif eclil-
da dallı çiçekli bir şalvar, sırtında bürüm- diler ve Muhzirağa hapsine atıldılar; Yeni
cü~ bir gömlekle çıkar, uzun saçlarını gümüş Dünyanın masum olduğu öğrenildi. Gasbedi-
gelin teliyle örer, ayak bileklerine altın hal- len altınlar da üç kese noksaniyle meydana
hal takar, eline de zilleri altından bir tef çıkarıldı. Solak ·Alinin de Parmakkapı önün-
alırmış .. el ve ayak parmakları da daima kı­
de boynu _vuruldu.
nalı g~zenniş. Aşağıdaki iki kıta Galatalının
ALİ (Bursalı) - On sekizinci asrın namlı
destanındandır:
müzehhib ve hattatlarından; yazıda Seyid Ab~
Hançerlide içenler yiğit hovarda
dullah Efendinin yetiştırmesi; · Ayasofyanıı:
Çengi Ali geliyor savnlun varda
Samur saçlar dalga dalga omuzda musalla kapısı karşısındaki bir dükkanda iş­
Tefinin zilleri altındandır altın~n lerdi (H. 1137) 1718 de öldü.
Bibi. : MUsta.kim7Ade, Tuhfei hatta.tin.
Topuk vura vura gelişi vardır.
Ocaklar yıkmış deli rüzglirdır, ALİ (Celeb) - On yedinci asır ortalarm
Sanmayın rôyi arzda eşi vardır da yaşamış ravza denilen beş telli sazı çal-
Tefinin zilleri altındandır altından makta essiz ustalığa sahip sazendelerden bi-
Destanın dili o devir için o kadar ya- ridir. H~yatı hakkında başka bir kayda rast-
bancıdır ki, Galatalı Hüseyinin çok muahhar · lanamadL ·
bir şair tarafından kullanılmış bir ta"krna isim Bibİ. : Evliya Çelebi, I.
______________________
ANSİKLOPEDİSİ - 609 -
_________...._
........ ______ ~İ ( Cellad Karıı r

ALİ (Cellacl .Kara) - On yedinci asır or- ağanın «Boğ!»· dediğiiıi boğar; «Vur! .. » dedi-
talarında ·İmparatorluk Celladbaşısı, ('yirmi ğinin başını uçururdu. (B.: Bostancıbaşı Ağa).·
beş yıla yakın, İstanbulun ayak bastığı yere . Sokağa çıktığinda sağ omuzundan çap-
ölüm götüren korkunç .bir şöhreti, uçurduğu: rastlama asılmış bir yalın kılıç •sallanır; ku-
sayısız canların arasında bir padişah, ondan şağının bir kenarında· da yağlı ·kemendi gö-
fazla Sadrazam, birçok ·namlı vezir bulunan rünürdü; hazan, bu korkunç tuvaletini, ker-
Kara Ali, cellad Usta Süleymanın çırakların­ peten, burgu, çivi; ·buhur fitili, deri yüzecek
dan idi. Aslının bir kıpti olduğu kuvvetl~ tah- ustura, demir tas, demir sünger, el ve ayak
min edilebilir. Kendisini görenler tarafından kıracak baltalar gibi işkence aletieri tamam-
«Adem ejderhası» diye tarif edilen. bu. adam, lardı. Ustura ile kazınmış başında da kırmızı
ilk şöhretini, Dördüncü Muradın İstanbulu keçeden cellad külahı ·bulunurdu ..
dehşet içinde bırakmış am'ansız istibdat dev- •İda:tn edilen mahkftm:un üzerindeki esvap
rinde yapmıştı. «Nemi Billah.. çehresinde ve çamaşır ile koynundan; kuşağından, cebin-
nur kalmamış zehir gibi» bir adamdı. Yaz den ve· kemerinden çıkan. eşyası ve parası,
kış, kolları sıvalı, baldır bacak çıplak, göğsü· cellatların hakkı idi; bu zeytuni derili çinge-
bağrı açık gezerdi, Suçlu, masum, genç, ih- ne pehlivan, soyduğu vezir ölülerinin çam~-
tiyar, haydut, vezir, alim;. Müslüman, Hıris­ şırlarını giyer, sırma işlemeli uçkur ve .:çev"
tiyan; kadın, erkek ayırt etmezdi, onun için ' re, murassa kehribardan çubuk, murassa sa-
kement geçirilecek boyun, satır çalınacak en- •at kullanırdı. (B.: Cellad Mezadı) Gözyaşları­
se vardı. Hatta birçok defalar, idam ettiği na ve küfürlere karşı ayni derecede kayıtsız­
adamın kim olduğunu bile sorup .öğrem:neği dı; ellerindeki kan, Mi bir kırmızı boyadan·
merak etmemişti. Amiri olan Bostancıbaşı . farksızdı, ellerini ve satır - kılıcını «Cellad

. -··'"
'1',il'-' •

Tebdili kıyafetle kaçmak ii;teyeii ~~azam KemankeıJ. )C~a Mu~tafa. Paşamiı


Bocapaşa Çarşİsıa:da halkın gözü önünde Cellad Kara Ali'·eliyle idamı
(Resim: Sabiha Bozcab)
ALİ (Cido) ~,610 -- İSTANBUL

çeşmesi» nde yamaklariyle şakalaşaralç yı. nuşan Civan, .Ali, o tarihlerde .bir şoförün ka-
kardı. (B. : Cellid Çeşmesi). zancını şöyle kıymetlendirmiştir: <<Ayyaşlık,
Büyük şair Nefiyi, babıhümayun ka~ı­ kumarbazl.ılc,uygunsuzluk yapmayan bir şo­
sındaki odunlukta, Kara Ali boğmuştu; ni§ı­ för, ya her yıl bir araba alır, yahut üç yılda
na taş bağlıyarak Ahırkapı sahilinden denize bir apartmancık yaptırır ... Kendisi beş: yıllık
atan da o idi. Ölüm karşısında ·metin ve va- kazancı ile üç araba almış, bir otomobil mal-
kur olanlara karşı, vazifesini bütün ciddiye- zemesi dükkanı_ açmış ve bir ev yaptırmıştır:
tiyle yapan bu müthiş cellid, kendisini gö- Bibl. : Son Posta Gazetesi.
rünce şaşkınlık ile çırpınanlara karşı da ba- ALİ (Çiroz) _;_, Geçen asır sonlarında İs­
zan kemendini «Sakacıktan» atıverirdi. tanbulun tulwnbacılık aleminde en büyü_k
Sultan İbrahiınin saltanatı, muhakkak ki, şöhretlerden biridir. Yanık sesiyle semai ve
asrının büyük bir devlet adamı olan İstanbul­ mini okumada e~sizdi. Cessur ve merd, tatlı
lu Ahmed Paşanın sad_aretiııde yeniçeri ocağı dilli, güler yüzlü, klasik tabiriyle «güneşe Y?
ağalarının hazırladığı kanlı bir h~umet dar- doğ ya doğayım» diyen güzel bir gençti ve
besiyle yıkıldığı sırada1 · bu namlı veziri böyle, henüz on sekiz yaşlarında tir nevcivan iken
adeta şakalaşarak boğmuştu. (B. : Ahmed Pa- veremden öldü; Defterdar sandığı reisi İs­
şa, Hezerpare) mail Kahya anlatır, ölümüne gökte melek,
Boğduğu isanların ve uçurduğu başlarn yerde insan ağlamıştı.
sayısını unutan Kara Ali, yalnız Sultan İbra­ Buğday benizli, koyu kumral saçlı; vü-
hiınin idamında, ürkmüş; kaçmış, bir hüküm- cud yapısı ince uzun, tulumbacı ağzı ile
dar boğmak istememişti. (B.: İbrahim, Sul- «süğlün gibi» idi; <<Çiroz» lakabı, pek küçük-
tan). ken, mahalle arkadaşları arasında narinliğin­
Saray, Sadrazamın sopası altında bile den · kalmıştı. Babasından birkaç aylık iken
olsa, Kara Alinin bu işini affetmedi; onun yetim !çalmıştı; dedesi, kasaplar kahyası Def-
bir padişah boğduğunu hiçbir vakit unuiina- terdarlı Köle .M;ustafadır ki, biricik torunu-
madı. Bu meşhur cellad, bu vakadan az. sonra, na miras olarak Alacahamamda Mehınedpa.­
anılmaz oldu. Bir yağlı kemendin de bir gün · ş.a hanı a:ltında bir büyük dükkanı, Eğrikapı
Kara Alinin boynuna atıldığı tahmin edile- dışında bir tabakhane, İstanbulun. sur boyu
bilir. mahallelerinde üç ahşab evceğiz bırakmıştı;
ALİ (Cido?) - On yedinci asır ortaların­ anasmın ölümünde henüz yedi sekiz yaşların­
da yaşamış namlı armatör· kaptanlardandıı-; da bulunan Aliye, bu kadından iki yıl sonra
İstanbul ile Karadeniz limanları arasinda. ij ölen Köle Mustafadan bir hayli de nakid kal-
yapardı. Hayatı hakkında başka . bir kayda · dığı tahmin edilebllir, fakat bu para çocu-
rastlanmadı. ğun eline geçmemişti.
Bibi. : EÇ, I.
Ali, on bir, on iki yaşlarında ikeıı, ken-
ALİ (Civan) - 1935 de, hayatı. günlük disinden on yaş kadar büyük bir mahalle de-
gazetelere şehir sohbeti mevzuu olınuş bir kanlısııiın, Saraç İsrnailin kahvesine çırak
şofördür; Aslı Balı:kesirin Kalaycılar Köyün- · olmuştu. İsmail o tarihte Defterdar-· sandığı­
dendir; çocukluğu ve ilk gençliği köyünde .sı­ nın reisi bir· namlı tulumbacı, Defterdar ka-
ğırtmaçlık ve çobanlıkla geçmiştir; .Kalaycı­ - yikçüarının da kahyasıydı; sanatı saraçlık ve
lara yakın Bey köyünden olan meşhur Çoban tercih · ettiği işi kahvecilik olduğu hJılde
Mehmed Pehlivan, bu Civan Alliıiıl çoc\Utluk ayakd~ı kayıkçılar arasında «Kahya» diye
arkadaşıdır, bir pehlivan vücudü yapısına sa- anıldığından ·- lakabı «Kahya» kalınıştı. Kah-
hip olan Ali ile o masumluk çağlarında bir . ya İsmail 1945 - 1946 .arasında 78 yaşında
çok defalar güreşmişlerdir. Yirmi· yaşlarına idi, 1941 de kapaınış olduğu son kahvehane-
doğru İstanbula gelen Ali, ilk iş olarak Sir- si basit bir ahşab yapı olup Defterdar iske-
keci otellerinde hamallık yapmış, sonra yine lesinden çıkılıp da Feshane Caddesine ge-
Sirkecide garaj hamalı olmuş, araba tamir• lirken sağ .kolda idi; sol kolda da bir büyük
leı-ine yardım ederken şoförlük öğrenıniş, ve kargii- kahvehane vardır; tulumbacılığın o
imtihan olarak ehliyetname almış ve şoförlü­ eski parlak devrinde Kahyanın kahvehanesi
ğe başlaınıştır. 19-38 de bir gaıeteei ·lle ko· . işte bu soldaki kahvehane idi; fakat o ıaman-
ANSİKLOPEDİSİ ...... 6ll ALİ (Çiroz)

lar ahşaptı. Üzerinde de on sekiz tane bekar beliti kırk


elli defa giderek yarı nasihat, yarı
odası vardı; Kahya bu odalardan birinde de tazyik yoluyla Aliyi beygirlerini satmağa, kart
çırağı Aliyi yerleştirmişti; çocuk, ikisi He- _yosmasını da bırakıp Defterdara dönmeğe
kimoğlu semtinde, biri de Darıcada oturan razı etmişti. Fakat Ali, karşı taraftan bitkin
üç dayısından ibaret ailesi efradiyle bütün . bir halde dönmüştü.
alakasını kesmiş idi. Çiroz Alinin tulumba- Hic~p mani olduğu için de Defterdarda,
cılık hayatı da hemen J:>u yaşlardan başla­ taba)mane karşısında, Mehmed Alinin kah-
mıştı; yüzünün güzelliğine başka bir -halavet vesine inmiş, oradan Kahyaya gelip alınası
veren yanık sesiyle de pek çabuk büyük bir için haber yollamıştı.
şöhret olmuştu. Kahyanın o zamanlar Def- Kahya İsmail Çiroz Aliyi Mehmed Ali-
terdar sandığında sevgiji Alisi ile beraber nin kahvehanesi üstündeki odada, yatakta,
koşturduğu bir de küçük habeş melezi, Arab hasta bulmuştu. Derhal kendi kahvehanesin-
Mahmud vardı ki, o da 1945 • 1946 da altmış deki eski odasına kaldırtmış, hekim çağırt­
sekiz yaşlarında ve Eyyubda oturmakta idi mış, gelen hekim Ali için «ince hastalıktır»
Çiroz ne kadar ağır başlı ise, Arap o kad~r demişti; hastanın Kartal, Yakacık taratlanna
civelek bir çocuktu, sandık almadığı zaman, götürülmesini sağlık vermişti.
takımın önünde perendeler atarak çarkı fe- O sıralarda İstanbulda bulunan· Darıca­
lek gibi gidermiş ... daki dayısı delikanlıyı Darıcaya götürmek is-
Muhit kalabalık ve canlı idi; tulumbacı­ temiş, Kahya İsmail de, elindeki on beş al-
lık, ilk gençliğin ateşin yılları için pek cazi- tını tulu~bacı yeleğinin sağ omuz başının
beliydi; bir ara Ali kayıkçılığa altına dikip sakladıktan ve «bun-
heves etmişti; Kahyanın izni ile lara sakın el sürdürme!» diye de
dedesinden kalan evlerin galiba tenbih ettikten sonra hastayı
ikisini satmış, yirmi iki altına , dayısiyle beraber yollamıştı.
iki çifte, beyaz boyalı ve altın Fakat Ali, Darıcada pek sı­
yaldızlı bir kayık yaptırmıştı;
kılmış, kasabanın havası da ağır
döşemeleri en ala al çuhadandı. .,., gelmişti; artık yatağından hiç
Ali, Çiroz lakabını bilmiyen İs- ~ı 1-;.;_
kalkmıyan genç tulumbacı bu
tanbullular arasında da «Defter- /r('.',
sefer, Hekimoğlundaki dayıları­
darlı Kayıkçıgüzeli» Eliye şan al-N,' !j ı ,/,
mıştı: - , F· -. nın büyüğü tarafından tekrar
İstanbula getiril111iş, arkadaşla­
Ciroz Ali, bir gün altın yal- , ,;,1 ı'.'ı ..
dızlı ~kayığını kayıkhanede, sır-ıı!;.ı'.,1 _ -~ · rına ve Kahya İsmaile de haber
tındakinden gayri bütün esva- ı\i\1 •✓, verilmemişti; hatta tulumbacı­
bını da kahvehanenin üstündeki~ lardan iBidip de ziyarete gelen
odasında bırakarak . Kahya İs­ olursa kapının açılmaması ·da
mailin yanından Rqiktaşta Kö- tenbih edilmişti.
yiçi sandığına kaçmıştı. On ye- Bir gün, Alinin İstanbulda
disinde var. ya yoktu, sesinin Dlduğunu bir Darıcalıdan öğre­
bülbi.iJ gibi fakıdığı zamandı. nen Kahya İsmail, hastayı ziya-
Bir müddet sonra, Alinin Eğri­ ret etmek için, Hekimoğludaki
kapı dışındaki tabakhaneyi sa- evin kapısını ancak ihtiyar ma-
tarak bir çift beygi.r aldığı _ve halle imamının nüfus ve tavas-
Taksimde sürücülük yapmağa sutu sayesinde açtırabilmişti.
başladığı işitilmişti. Bu ara, ço-
Ali, bu buluşmada, gözleri
cuğun, Taksimde ~art bir rum
yaşla dolu olarak son günlerini
karısını da dost tuttuğu söylen-
Defterdarda, sandık arkadaşları­
mişti.
lannın muhitinde, havası, oku-
Aranmadığını gören Kahya
İsmail, toy çocuğun hamisiz pe- ,_duğu semai ve manilerle yoğrul­
rişan olacağını düşünerek, ken- Çiroı Ali
muş kahvenin üstündeki odada
dısi onu arayıp bulmuş, Taksime (Resim : S. B_-) geçirmek arzusunu göstermiş-
ALİ (Derviş) İSTANBUL
-- 812 -
ti. Fakat dayılar, hastayı tulumbacılara ver- ş~nın yazı hocası olmuştu; pek çok eser vü-
memişti. Bunun üzerine Kahya İsmail, Def.: cuda getirmiş, kırktan fazla Musafi Şerif
terdar. bekçilerinden Mehmed, Çavuşu, Heki- yazmıştı. Muasırlarından bir şair Derviş Ali-
moğluna gözcü dikmişti; vaktiyle Alinin ba- Yi medih yollu şu kıtayı söylemişti:
basının ve dedesinin ekmeğini. yemiş olan bu Harfine bir kimse nokta koyamaz
adamın her sabah getirdiği haberlerden öğ­ Fazlü danişle olursa bu Ali
renilmişti ki, dayısı ve yengesi, günleri sayılı Bir eser kaldı söyünmez haşredek
bir·. gence karşı insanlık borcu olan şefkat Fenni hat içre. ziyayi meş'ali
hissinden mahrum insanlardı. Eserlerini, hemen daima, devrinin seç-
Alinin yaldızlı kayığı. ve· Alacahamarn- kin bir sanatkarı olan müzehhib Sürahi Mus-
daki dükkanı onlara miras kalacaktı. Hasta- tafa tezhib ederdi (B. : Mustafa, Sürahi).
nın kendi ellerinde ölmesi la,zımdı. Ani bir (İl. 1084) 1673 de ölınüş, Topkapı dışın­
kararla Defterdara gitmesini önlemek üzere da Sarı Abdullah Efendi merkadinin yanın~
Bakırköyünde bi_r ev tutup Aliyi oraya kal- gömülmüş, kabir taşına da şu kıt'a yazılmıştı:
dırmışlardı. . Şeyhi vakt üstadı kül Derviş Ali
1897 yazının sonlarında idi, bir gece, Gitti Ukbaye ana imdad ola
Attı meydanı fenade menzilin
yatsıya doğru Mehmed Çavuş Defterdardaki
, Dilı:di menzil taşını ta yad ola
kahveye gelmiş ve Çiroz Alinin, o gün ikindi Pes düa idüb didim tarihini
üzeri ruh teslim ettiğini haber vermişti. KAh- «Menzilin Firdevs ü ruhin şad ola,
ya İsmail de bu kara haberi, Defterdar uşak­ Bibl. : Mustakinizde, Tuhfei hatatin
ları vasıtasiyle Büyükşehre yaydırmıştı. ALİ (Derviş) - Haclikatül _Cevamiin kay-
Ertesi sabah, Bakırköyünde, yangına gi- . dine göre Drağman civarında Dervişali Mesci-
der kıyafette ve sandıklariyle dört yüz, bir dinin banisi; hayatı hakkında başk-a bir kay-
rivayete göre altı yüz, tulumbacı toplanmış­ da rastlanamadı.
tı. Alinin, omuzu altında on beş altın dikili Bibl. : Hadikatül Cevami, 1.
yeleğiyle 6,5 mecidiyelik saati ve 13 meci-
ALİ (Derviş) - On sekizinci asır sonla-
diyelik gösteği son deminde . kaybolmuştu..
rında yaşamış seçkin hattatlardan, icazetna-
Cenaze masrafını Kahya İsmail üzerine ,aldı.·
Alinin tabutu yolda takımlar değiştirilerek mesini Hüseyin Habliden almıştı; aslı Şark
tulumbacı ayağı ile bir saat kırkbeş dakikada
vilayetlerinden olup Sinanpaşa medresesinde
Bakirköyünden Eyyubda Camiikebire öğle oturur, Kalenderhane camiinde de hatiplik
namazına ' yetiştirilmiş ve Tokmaktepede ed.erdi, (H. 1200) 1785 de hücresinde asılmış
Kandilli Baba yanına gömülmüştü. . olarak bulundu.
Bibl. : Müstakiınzade, Tuhfei hattatin.
Üzerinde taşı bulunmıyan' kabrinin yeri
1947 de ölen Kahya İsmail delfiletiyle İstan­ ALİ (Derviş Kanber) - On altıncı asır
bul Ansiklopedisi tarafından_ tesbit edilmiş­ hattatlarından, aslı Maveraünnehirli olup İkin­
tir. (B. : İsmail, Kahya). İstanbul İtfaiyesinin, ci Selim zamanında İstanbula gelmiş, Büyük-
yahut hali vakti yerinde bir hayır sahibinin şehrin hüner sahibi fıkarayl d!;)rvişanından
bu namlı tulumbacının kabrine bir taş diktir-. biri olarak yaşamıştı.
mesi İstanbul folkloru bakımından güzel if · Bibl. : MilstakimzA.de, Tuhfei hattatin.
!erden sayılır. ALİ (Dinik:uru Laz) - İkinci Mahmud
ALİ (Derviş) - On yedinci asrın namlı devrinin llk yıllarında, ·Üsküdaı:ın namlı ka-
hattatlarından; asrın. yeniçeri. ocağı ricalin- badayı külhanilerinde,;ı bir yeiıiç~ridir; aslın­
den Kara Hasanoğlu Hüseyin Ağa kapısından da 29 bölüğün yoldaşı iken 59 bölüğe semer
yetişmişti; bir rivayete göre bu zatın azatlı devirmiş (B. : Semer devirmek); bir müddet
kölelerinden idi, nevcivanlık çağında yeniçe- sonra tekrar kendi bölüğüne dönmüştü. Ye-
ri ocağına yazılmış, karakollukçu olmuş, fa- niçerilikte semer devirme denilen .bir yenleri
kat maarife heves ederek .hattat Halid Ef~i:ı~ •. ortasından diğerine geçmek, ocakWar arasın­
diden süllüs ve nesih yazıları meşkederek • da büyük hakaret sayılır, semer devireni kat-
icazetname almıştı; kendisi de·· asrın_ . büyük le varan bir kin beslenirdi; yirmidokuzlular-
devlet adainı . KöprülüzAde Fazıl Ahıried, Pa- da, Dinikuru Uz Aliye karşı ayni ·korkunç
ANSİJ{LOPEDİSİ -618 - ALİ (Kumaş)

kini besleµıekte idiler, ortasına döneceğine hümayun Kaşıkcıbaşısı Mustafa Ağanın oğlu
dair haber · yolladığında elden kaçırmamak idi; yazıyı Tophaneli Mahmud Efendiden tah-
için, yüzüne güldüler, memnuniyeti~ _kabul sil etmiş, üstadının ölümü ·üzerine icazetna-
edeceklerini bildirdiler, fakat Ali gelir gel- mesini Derviş Aliden alınıştı. Ekseriya Hilyei
mez, yeniçerilik alameti olan şalını aldılar ve · Şerif yazar, kibar ve ricale hediye eder, ikram
donanma kaçağı bir kalyoncu olaraJt Tersane olunurdu. Bir_ gece rüyasında Hazreti · Pey-
gözlerine hapse gönderdiler; yirmi dokuzlu- gamberi görüyor ve kendisine Hilyei Şerif
lardan birçoğu gibi, Laz Ali de aynı zaman~.a yazmaya devam etmesi emrolunuyor ve he-
kalyoncu yazılmıştı; idamdan kurtulmaz sa- men yeni bir levhaya başlayıp yazı yazarken
nılırken, Tersanede Boğazlı Ali Bey isminde levhasının . üzerinde ruh teslim ediyor (H.
hatırı sayılır kaptanlardan bir hamisi çıktı; 1103 - M. 1691).
Kaptan paşadan Laz Alinin kendisine bağış­
lanmasını rica etti; Tersane zindanından çı­
ALİ (Kız yahut Sarı) - Meşrutiyet dev-
rinin namlı bir külMnisi; Hasekide Paşmakı­
karılan Ali, ayağına demir bukağı -vurularak
şerif yahut Bayrampaşa tekkesi denilen Ka-
üç ambarlı kalyona gönderildi, birkaç gün
hapisten sonra da affedilip Tersane çavuşlu­ diri dergahının ·postnişini Baba Efendinin to-
ğu verildi. Bu namlı külhaninin hayatı hak-
runu idi; nevcivanlık çağında güzelliği dille-
kında başka . bir kayda rastlanamadı (H.
re destan olmuş ve kız lakabı ile şöhret bu-
1224 = M. 1809). "' larak uygunsuz takı­
mı ile düşüp kalkmış ,
Bibi. : Cabi Said Vekaayinamesi.
.güzel sesi ve ud çlı­
ALİ (Hacı) - Hadikatül - Cevamün kay- ması · işret meclisle-
dına göre Galatada Bereketzade mescidinin . rinde dolaşmasına se-
banisi; Fatih Sultan Mehmedle beraber İstan­ bep olmuş ve -henüz
bul fethind~ bulunmuş ve Galatakulesi diz- pek genç iken vurucu,
darlığı ile çırağ edilmiştir ki Galatanın ilk kırıcı bir kaldırım ka-
dizdandır. Hayatı hakkında bundan gayri bır badayısı olmuştu. Ser-
kayda rastlanamad-ı. med Muhtar Alus, İs­
Bibl. : Hadikatül Cevftnıi, II. tanbul Ansiklopedisi-
ne verdiği notlarda :
ALİ (Horos) - Son · elli yıl içinde Üskü- «Çok kimseleri döğ­
darın namlı oltacı balı!kçılanndan; Balıkçı
müş, vurmuştur.
Kekeme Nurinin kardeşi; 1945 de hayatta Bir gece Topkapı
bulunuyordu. Kız Ali
tramvayını durdurta (Resim : Hüsnü)
Bibl. : Vasıf Hoca, Not. rak içindekileri soy
duğu meşhurdur. Mütareke yıllarında yine bir
ALİ (Kadayıfcı) -- İkinci Abdülhamid
devri sonlarında Fatihin namlı kabadayıların­ vakası üzerine yakalayıp hapse tıktılar, sonra

dan; meşhur Onikilerden biri (B. : Onildler); Bursa mahpushanesine · gönderdiler, orada
delikanlılık çağlarında Fatih çarşısının ka- iken kendisi gibi azıWardan biriyle kavga .çı­
karmış, mangal maşasından yapılmış bir şişle
dayıfcı ~nafın.dan iken işi kabadayılık ve tu-
lumbacılık yoluna - dökmüştü. Kardeşi Gugu- öldürülmüştür:. diyor. Hüsnüanının en rev-
lik Süleyman · d~ Aksaray tulumbalarından naklı devrinde namlı rindelerden Büyük Hafız

birinde reislik ederdi. Sermed Muhtar Alus, Saminin _kendisine son derecede_ meclub ol-
her ikisi hakkında <<sayılı fırtınalardan idi» duğu, fakat bütün gayretine rağmen onu düş­

diyor. Kadayıfcı 'Alinin türlü teeavüz ve vu- tüğü batakdan kurtara~adığı söylenir.

ruculuktan birçok, sabıkası vardı; 1885 - 1890 ALİ (Kumaş) ,_;... Abdülhamidin son yıl­
arası gazetelerinin zabıta vukuatı . arasında larında İstanbulun namlı kumarbazlarından,
«Sabıkalı kabadayılardan Fatihli ·Kadayifcı bilhassa paseta denilen oyunda fevkalade hü-
Ali» adına sık sık rastla_nır. . · ner s~biydi; -hayatı hakkında başka bir
ALİ (Kaşıkcızade) ~ On yedinci asır so- kayda rastlanamadı.
nunda yaşamış namlı hattatlardan:, Enderunu Bibl. : Ahmed Rsim, . Şe•hir Mektupları ,
ALİ (Kuyumcu) - 614 - İSTANBUL

ALİ (Kuyumcu) - On yedinci asır orta- nilse yeri vardı; bir defa bir öküz arabasını
larında yaşamış meşhur bir tanburacıdır; tekerleklerinden tutunca iki üç arşın aksi ta-
Hünkar meclisine çıkmış bir sanatkardır. Ev- rafa çevirmi~ti. Bir defa da, o zamanları id-
liya Çelebi bu sazdan bahsederken: «Zampa- rak etmiş bütün Üsküdarlılar bilir, kömür
ra sazıdır, üç telli ve perdelidir, o kadar sı1- • yüklü bir manda arabası üstüne devrilmiş,
zinaktır ki mahalle arasında çalınsa ana, ba- pamuk torbasının altından kalkar gibi doğ­
cı, teyzelerin pencerelere birikerek bakma- ruvermişti. Fazla yağmurlarda selin ortasın­
ları mukanerdir» diyor. Kuyumcu Alinin ha- da manda gibi oturur ve uzanırdı. Hatta yine
yatı hakkında başka tfr kayda rastlanamadı. böyle yağmurlu bir gece, Daire tuluınbacı­
Bibi. : Evliya Çelebi 1. larıridan Kara Mehmed Martdokuzunu kası­
ğından yaralamış, rahmetli hemen Toptaşı
ALİ (Kürd) - İkinci Abdülhamid dev-
bayırından inen suların ortasına oturmuş,
rinde İstafıbulun namlı kabadayılarından;
kuşağından rakı ~i~esini çıkarıp: «Kırılmamış
Galata tiyatrolarının kantocu kızlarına vur-
be!» diye çekmeğe başlanu~. Kevser şarabı
gun sevdazedelerden; içki, kadın, civan yü-
nasib olsun».
zünden bıçak oynat~L5 sabıkalılardandır. Ha-
yatı hakkında ba.5ka bir kayda rastlanamadı. ALİ (Osmanlı) - İkinci Mahmud devrin-
Bibl.: Ahmed Rasim, Muhanir Buya. de Enderun ağalarından, «Vakayii Letaifi En-
runiye» müellifi Hafız İlyas (mcri 1241)
ALİ (Limoncu) - Son yanın asır içinde
1825-vekayii arasmda bu zatın adını, -sarayın
İstanbul sebze ve meyva ticaretinin en namlı
orta oyunu takımını· teşkil edenler arasın~
kabzımallarından; pek mütevazı şartlar için-
da kaydediyor; hayatı hakkında bu kayıttan
de işe başlamış, çalışkanlığı ile büyük serv.et
başka bir malumat · edinilemedi.
sahibi olmuş, bekar, hovardalığı, cömertliği
dillere destan olmuş bir adamdı. Fakirlik za- ALİ (Piruze) - On altıncı · asır ulem~-
manındaki kılık ve kıyafetini asla değiştirme­ sından Şair Sarhoş Bali Efendinin mahbubu
mişti; yanında çalışanlara para kazandıranik­ olmuş bir civandır; hatta Efendi bu gence
tan zevk duyardı; tayfasına karşı daima tatlı nisbetle ~tirde «Cevheri» mahlasını almıştı.
dil ile hitap eder, ramazan bayramlarında bi- Şöyle garip bir fıkra nakledilir: Pek genç
. rer kat esvap yapar, sergilerine Hacı Bekir yaşında ölen Pir0ze Aliyi, Bali Efendi bir
şekerleri alıp uğrayan her müşteriye ikrai:ri gece rüyasında görür ve mahbubundan bir
ederdi. Bütün cömertliğine rağmen, tatmin hediye ister, Ali de bir kağıda biraz toprak
edemediği küçük kardeşi Mehmed, para. yü~ koyarak verir, Bali Efendi de alıp başındaki
zünd~n, biri sokakta bıçakla, diğeri yazıhane­ tülbendin kıvrımına sokar. Ertesi gün bu rü-
sinde tabanca ile ağasına· iki defa suikastte yayı bazı ahbabına naklettikten sonra des_ta-
bulunmuş, her iki tecavüzü de cesaretiyle ön- . rını yeniden sarmak ister ve· tülbendin ara-
liyen Limoncu Ali, pihayet bir cinayet suçu sından, içinde toprak bulunan bir kağıt par-
ile mahkum olan Mehmede, kendisini hapis- çası çıkar. Bali Efendi mest ve medhuş olup
hanede refah içinde yaşatacak yardımlarda o anda kendisini tasavvuf yoluna verir (B. :
bulunmuştu. Genç denilecek yaşta ölen Li:. Bali Efendi, Sarhoş).
moncu Ali, bütün servetini -Mehmede bırak­ Bibl. : Pcçevili Tarihi, I.
mış, o da, kısa bir zaman içinde elinden çıka­
ALi" (Samurkaş) - İkinci Mahınudun ilk
rıp eski haline dönmüş, şunun bunun yaiıui-
yıllarında, Üsküdarın namlı kü_lhanilerinden
da çalışmağa başlamıştır. Servet
ve bald;ırı çıplap kabadayılarından bir atlı
ALİ (Martdokuzu) - İkinci Abdülhafi1İd hammalıdır; ayni zamanda Üsküdarın muha-
devri sonlarında, Üsküdarın mektep görmüş fazasına memur yeniçeri_ ortalarından enido-
namlı tulumbacı kabadayılarından; Üsküdarlı ~zuncu bölüğün yoldaşlarından idi, türlü
Vasıf Hoca, İstanbul Ansiklopedisine verdiği fühuş ve -şenaat, tecavüz ve tasallüt vakala-
notlarda onu şu şirin satırlarla tarif, ediyor: . riyle Üsküdarın gözünü yıldırmış olan bu ser
«Diyebilirim ki zamanının en kuvvetli- seri, Alemdar Mustafa Paşa Sadaretinde Üs-
si ve en sabırlısı, ve mütehamınili idi; ama küdar ust~ı Beldr Ağa· tarafından Kömürcü
manda gibi bir adamdı; vurdum. duymaz de- ·Hüseyin ad_ında bir ayakdaşı ile beraber ya-
ANSİKLOPEDİSİ ALİ (Tazı)

kalanmış, ·samurka:ş Balık.pazarında,


Kömür- lanndaki den,iıin ağırlığıyle suya gömülüp
cü Hüseyin de Parmakkapıda asılarak idam bir daha derya yüzüne çıkmadılar.
olunmuşlardır (H. 1223 = M. 1808). Blbl.: Cabi Said Vekaayinimesi.
Bibl.: Cabi Said Vekaayinamesi.
ALİ (Sti.tçüzade) - On yedinci asır~a
ALİ (Samurkaş) - Ceridei Havadis mu- yaşamış namlı hanendelerden, Evliya Çelebi
harrirlerinden Şair Ali Efendinin mahbubu «Şakrak, Alüfte bir hanendei kamil idb diyot;
bir delikanlı; Efendi bu gence <<Mukbil» adı­ hayatı hakkında bundan başka bir kayda rast-
nı koymuştu; asrımızın seçkin biyografı mer- lanamadı.
hum Mahmud Kemal İnal şu fıkrayı nakleder: Bibi. : Evliya Çelebi, I.
<<Zarifi Ahmed Bey·, bir gün Aliyi hane- ALİ (Tasbaz Pehlivan) - On yedinci asır
sinde ziyaret eder, giryan bulur. Sebebini ortalarında yaşamış namlı bir nakkaştır, dük-
sorar, şu cevabı alır: kanı Parmakkapıda idi; bilhassa cenk resim-
- Bir kışlık paltom vardı,· bizim Ali leri - yapmakta usta idi; bu arada, Dördüncü
Mukbile verdim, pazara gönderdim, doksan Muradın Revan ve Bağdad seferleri üzerine
kuruşa satmış, bize me'killat, hiı.ttA biraz da pek çok resimler yapmıştı. Hayatı hakkın,da
rakı getirmiş, doksan kuruşluk nesnem kal- başka bir kayda rastlanamadı.
dığına ağlıyorum!» . Bibi. : Evliya Çelebi, 1.
M. K. İnal kendine has zarafetle şu sa-
tırları ilave ediyor: . ALİ (Tazı) - Her güıı, sabahın ilk saat-
«Demek ki şair, sırrı fakre mazhar ve lerinden. gece yarılarına kadar İstanbul so-
her şeyden azade ser olmuş! Fakat_ Samur- kaklarını, meydanlarını, . vapur iskelelerini,

kaşla baded·en azade olamayışı şaya.nı nazar- vapurları ve tramvayları çıngıraklı sesleriyle
dır!» dolduran ve çoğu· yalın ayak, pırpırı kıyafet
koşup ~ırpınan gazete satıcı çocuklardan bir
ALİ (Sandalcı) - Birinci Cihan Harbin-
tiptir ki, 1935 de henüz on dört yaşlarında
den evvelki on beş, yirmi sene içinde Üskü- bulunuyordu; türlü elem ve ıstırap ve türlü
dar iskelesinin şehir uşağı sandalcılarının en ·
masum hayaller içinde geçen hayatı, bu ço-
namlılarındandı. Karde~i Sandalcı Mustafa cuğun içinde doğup yetiştiği muhit ile bera-
ve Üsküdarın şehir uşağı sandalcılarmdan ber, Reşad Ekrem Koçu tarafından dikkatle
Bekir, Fevzi, Arab Salahaddin, Bahri ve Sarı
etüd edilmiş ve «Tazı» adını taşıyan bir uzun
Muzaffer gibi şöhretleriyle beraber o zaman- hikaye çerçevesi içinde nakledilmiştir; bu
lar yapılan Moda deniz yarışlarında Üsküda~
müşahede notları Büyükşehrin günlük haya-
·rın yüzünü ağartan delikanlılardan idi. tının türlü cilveleri bakımından bu ansiklo-
Bibl. : Vasıf Hoca, Not.
pedide nakledilmeğe değer.
ALİ
(Selanikli) - On yedinci asır orta- Babası Aliyi pek küçük yaşda bırakarak
larının namlı sazendelerinden;_ hayatı hak- ölür, Anası bir müddet bir bahriye çavuşu-
kında başka bir kayda rastlanamadı. . na metres olur, bu adamdan da ayrıldıktan
.· Bibi. : Evliya Çelebi, · I.
sonra Karagüı'nrükte yerleşir ve askeri dikim
. ALİ (Sürtükoğlu) - İkinci Mahmud sal- evine girer. İhmal edilmiş ol:ın Ali mektep
tanatının ilk. yıllarında,. yeniçerilerin azgın­ görmemiştir: On iki yaşlarında iken gazete
lık devrinde, Galatanın
ele avuca sığmayan satmağa başlaıniştır: On dört yaşında iken bir
baldırı çıplaklanııdan, vurucu, kırıcı kabada- ~kşam evine döndüğünde yeni bir üvey baba
yılarından;· (H. 1226) 1811 de Çotra lakabı ile görn1üştür; bir demir tornacısı olup anasının
tanınmış bir ayakdaşiyle beraber bir katil oğlu yerinde sayılacak kadar gençtir. Ne ya-
vakasından sanık olarak yakalandı ve ayak- pacağını şaşıran ve delikanlı tarafından istis-
larına ağır demir ;bukağılar vurularak sorgu. kal ile karşılanan çocuk, ertesi akşamdan iti-
ya çekilni.ek üzere, kayıkla, Büyük.derede bu- baren, bahriyeden ayrılnıış olup bir kahve-
lunan . Kapta·n paşaya gönderildi; bu . sefer . hane. işletmekte olan eski üvey babasına ilti-
kelleyi kutaramıyacağıriı anlayan Sürtük Ali, ca eder ve anasına a~ak onbeş yirmi günde
Çotra _ile beraber kayıktan denize atılarak bir uğramaya başlar, geceleri kahvede yatar,
kaçmak teşebbüsünde b_ulundu; fakat ayak- ilk tramvaylar sefere başlamadan, temizlik
ALİ (Tazı) -616- tsTANBUL

işini akşamdan gördüğµ kahveden . ~ırlayıp dızlı, nalo5lıydı. Bu yaz. uykusundan İstanbul ne
gazetelterini almay~ gider; akşamın sekizinde kadar taze ve güzel uyamyordu. Hiç şüphesiz ki,
İstanbullular güzelleşmişlerdi, gençleşmişlerdi. Bu
kahveye dönüp lcapanına saati olan .on bu-
yaz gecesinde, bir beyaz gülün ışığında çırılçıplak
çuğa kadar çıraklık yapar. Cocuğun portresi
uzanıp uyumuslar, rüyaların serin derelerinde yı­
şu satırlarla çizilmiştir: -~- kanarak hafi.flemişlerdi.
«Esmer bir çocuktu. Bağırına~an çınlayan bir Ali, geçtiği ilk sokakların hala uyanmıyaıilan­
sesi vardı; koşmaz, uçardı.. Mektebe 'gitmemişti. nı ağız mızıkasiyle bir aşk türküsü çalarak uyandı­
Okuyup yazmayı her gün ·sattığı ·gazetelerden öğ­ rırdı:
renrnişti. Fakat başında bir orta.mektep kasketi var-
Nisan Mayıs aylan, gev~er gönül yayları
dı. Onu, düşündüğü zaman· ensesine atmak, çalım
Çayır çimen bekliyor, bayaiılan baylan ...
satacağı sıralarda kaşlarına iğmek içjn taşırdı. Ce-
binde de, günde altmış gazete sataıi bir çoc:uğun Ali, bugün gazete satmak isiemiyordu. Gazete-
haklı olarak,. bir ağız mızıkası, bir · çakı, bir ·kalem lerden uçurtma yapıp uçurmak istiyordu. Ali, bu
ve. kırk elli kuruş para bulunurdu. · -· sabah, gazete. isiınlerinin arkasına bir «Yazıyor!»
İki büyük film . birden gösterilen Sirkeci ve ilave etti. Gazeteler ne yazıyordu? Bu güzel yaz ge-
Şehzade başı sinemalarının, _gedikli .müşterilerinden­ cesinde, yıkanan, durulan, dinlenen · istanbiılun ga.
di; sinema kadar futbol~ da. düşkün,dü. Büyük k\ı· zetel~ri iyi §eyler yazmalıydı. Ali neden sonr~, bir
lüplerin bütün oyuncularını· tanırdı. Maçları kaçır­ gazete açtı ve ilk sayıfasındaki iri yazılara göz attı:
mazdı. Mahallede,· yahut akşam gazetelerinin ikinci «Madrid... Hatay ... Ve sonra:
tabılarını beklerkei.n matbaamn önünde, ·küçücük
«Kıskançlık yüzünden bir cinayet!»
bir bez topla kan ter içinde .kalırdı. - Yazıyor!:. Akşamki cinayeti yazıyor.
~ için takvim_ lüzumsuz bir şeydi. Kış, sokak- Koltuğundaki gazeteler sari.ki birdenbire ağır-
larda . yalınayak gezemediği zaman başlardı. Minta- laşmıştı. Sanki hepsinin arasında; kanlı, paslı bir
nı sırtına ağır gelince denize girerdi, yaz olurdu. kama .vardı.· Onlar akşamki cinayeti yazıyordu. Hal·
Hatıraları; aylara ve günlere ·göre değil, - kendisi buki akşam,. İstanbullular, çırılçıplak .soyunup be-
tarafından verilen . -ehemmiyete göre sıralanırdı. yaz bir gölün l§ığı altında uyumaföı.şlar mıydı?
Anasını en son ne zaman görmüştü?. «Kırmızı Va- - Yazıyor!.. Akşamki cinayeti y~or.
gon> a gittiği gün. Kırmızı V11-gonai ne zaman . git- · Gueteler akşamki cinayeti şöyle yazıyordu:
mişti? Fikret ağabeye gazete sattı­ «Kıskançlık yüzünden bir cinayet.
ğından evvel. ,Fikrete ne zaman ga- «Sarhoş, bir kadın kendinden on
zete satmıştı? Çok olmuştu. O halde beş yaş küçük dostunu kalbinden
anasına bugünlerde uğrayabilirdi.» bıçakla vurdu.
Küçük irşadlar ve sonsuz «Dün gece, Karagümrükte M*
numaralı· evde bir kadın dostunu bı­
cehidle, gayretle sattığı gazete-
çaklıyarak öldürmüştür.
lerden okuma·· yazma öğrenir; «Bu evin alt katında i_ki odada
isti}{bali hakkında düşüncelerini oturan 39 yaşındaki Haticenin ilk
hiçbir zaman. anlatamaz, fakat kocasından 14 yaşında bir oğlu var•
gazete sata sata ışıkLı bir-aleme dır. Bu kadın kocası öldükten sonra,

kavuşacağına imanı varciu-. Mü- Yunus isminde bir . gedikli bahriye


çavuşu ile üç yıl kadar metres ha-
vezzilik onun için. tek hayat yo- yatı yaşamıştır. Bu ·adamın kendisini
ludur. bırakması üzerine bir tütün ·deposun~
Müşahe.de, tahlil ve tefe~ü-. da çalışan ve nihayet dikim evine
rün eseri bu güzel uzun.hiklye- giren Hatice bir buçuk yıl kadar ev-
nin son satırlarım aynen oku- vel Yusuf isminde bir tesviyeci ile
tanışmış ve kendinden on ·beş yaş
mak !azınıdır. Tazı Ali, ana evin- küçük olan bu delikaıilıyı evine al-
den ayrılalı bir yıl olmuştur: ·. mı§tır. Bir müddet birbirlerini çok
Bir yaz ~abahıydı. Bir . ku.in . ka- seven iki dost,
yığımn yelken bezleri arasında uyu-
• sott zamanlarda Yu-
.

sufun metresine para yardımında bu-


.

muş iki çocuk erkenden kalk:tnışlar­ lunmaması yüzünden sık' sılc · kavga-
dı. Bıın.lardan biri Aliydi. Biraz ka- ya başlamışlardır. Bundan başka· Ha-
bacası Alinin. bir arkadaşıydı. Eski- ticenin . akşiıttılan çok rakı içmesi,
den gazete. satardı, Sonra bu gemiye güzel bir genç olan Yusufunı başka
girmişti. Aliyi bu gece gemiye · misa- . .kadınlarla münasebetleri aralarını
fir çağırmıştı.· Deniz billftr gibiydi . fevkalade açmı§tır. Hatta Hatice, sar•
İçinde, ıiıklar, baİık gibi oynuyordu.: hoşluğu yüzünden çalıştığı müesse-
Güne§ hafifti, -gümüşten bir ·ba-· . Tazı·Ali . ·· seden kovulmuş, Yusufu bir akşam
londu. Sefil, çürümüş evler bile yal- · (Reiiim·: ·R. Sevinçsoy yolda bir işçi kızıyla görüşürken ya-
ANSİKLOPEDİSİ _.:_ 617 ALj (Tığlının)

kalamı~, her ikisini de ölümle tehdit etmiştir. Ni- ALİ (Tığlının) - Geçen asır başlarında
hayet dün akşam, Hatice gene sarhoş olmuş. Yu- Üsküdar kabadayılarının en zorlularından bi-
suf ile kavga etmiş, «mademki ben kart karıyım
defol» diye Yusufu evinden kovmuş ve bu sırada ridir. Elli dokuzuncu Yeniçeri ortası yoldaş­
eliıi.de bulunan ekmek bıçağını: «Ben seni başka larındandı. Üsküdarda Toygartepesinde bir
kadınlara da bırakmam» diyerek gencin kalbine kahvehanesi vardı. Bütün Yeniçeri kahveha-
saplamıştır. Katil kadın cürmünü itiraf etmiştir». neleri gibi ayna ve avizeler, fıskiye, havuz,
Ali sanki mermer bir heykeldi, havada savurup çiçek saksılariyle süslü olan bu kahvehane,
savurup taşa çalmışlardı. · Ali, paramparça olmuştu.
aslında -bir batakhane, esrar tekkesiydi.
Bu son satırlar belki bir romanın başlangıcıdır:
Ali, Babıalideki müvezziler kahvesine girerken Bu ada~ın zıpırliklan, baldırıçıplaklar
sendeledi. Orada bir Mehmed ağabeyin önüne gitti, arasında birer kahramanlık menkibesi olarak
koltuğundaki gazeteleri masanın üstüne bıraktı. Ço-
anlatılırdı. Hiçbir ahlak endişesi olmıyaiı bu
cuk ağlamıştı, soluyordu. Başında kasketi yoktu ve
alnına dü§en saçları ikide bir eliyle arkaya atıyor­
serseri en şeni tecavüzlerden çekinmezdi. Bir
du. Bir şey söylemeden gazeteleri saymağa başladı. gün ırz ehli bir kadına göz koymuştu. Peşine
Karşısındaki adam çocuğun elini tuttu: bir fahişe takmış, gelin seyri bahanesiyle al-
- Ne o Tazı, ne var? datarak Toygartepesindeki evinde iki gün
Tazının eli buz gibiydi. Tazı cevap vermedi. He- kapatmıştı. Zavallı kadıncağız, kahveci Alinin
sabını gördü, sonra:
bir zayıf zamanında ça~aşır değiştirmek ba-
- Ben artık gazete satmıyacağım! hanesiyle serseri aşıkının elinden kurtulmuş,
Dedi, kapıdan fırladı.
Bu ses Tazının değildi. Sanki bir yapı çökmüş,
semtine döndükten sonra da ona rastlamak
enkaz altında kalan bir insanın boğuk iniltisi geli- korkusu ile kapı dışarı çıkmamış, hatta semt
yordu. değiştirerek Sultan Selim taraflarına taşın­
- Ali!.. Ali! .. mıştı. Fakat bir gün, Tığlının Ali burada da
Yaya kaldırım kalabalıktı. Ali 'koşmaz, uçardı. karşısına çıkmış, kadını ikind defa olarak
Arkasından seslenen adam onu göremedi. Sokakla- Toygartepesine ·götürmüştü. Hatta bu sefer
rın sonsuz tavanında Alinin bağırmadan çınlıyan se-
işi büsbütün rezalete vurmuştu. Soranlara
si bir daha işitilmedi (R.E. Koçu, Çocuklar). ·
Muzaffer Esen kah «nikahlımdır.>> kah «kapatmamdır» ce-
vabını veren serseri, kadıncağızı kahvesinde-
ALİ (Tazı) - İkinci Abdülhamid devri- ki Yeniçeri külhanilerinin ortasına çıkararak
nin sonlarına doğru yaşamış İstanbulun en oynatmağa başlamıştı. Hatta bir· seferinde de
meşhur yankesicilerin den biridir. İşlerinde Balaban iskelesindeki Kalyoncu kahvesine
Sürücü Mustafanın oğlu Kel Kadri isminde götürmüştü. Güzelliği. Üsküdar erazil ve eş­
bir çocuk ile beraber çalışır, ekseriya, Gala- kiyasının diline destan olan bu kadın «Tığlı-
tada dolaşan saf taşraWarı çarpardı. Şöyle nının avratı» lakabını almıştı. . ·
bir vak'ası nakledilir:
Alemdar Mustafa Paşa İstanbula gelip de
Galata balozlarından birinde, Anadolu- Yeniçeri zorbalarının gözünü yıldırdığı sıra­
dan yeni gelmiş bir delikanlı, kara kaşlı, pa- larda Tığlının Ali de can kaygusuna düşmüş,
lO.ze ten bir dilbere: «Sana şu kesedeki para- kahvesini kapatarak maşftkasını alıp Yalo-
ların hepsini veririm, benimle gel!» diye ala-
vaya kaçmış, izini kaybettirmişti. Babıali bas~
bildiğine sulanır. Sonra balozdan çıkarak bir
işkembeci dükkanına gider. Balozda oturan
' kını ve Alemdarın ölümünden sonra tekrar
meydana çıktı. Toygartepesindeki kahvesini ·
Tazı da Kel Kadriyi- işkembeciye sokar; pır­
açarak kapısına 59 uncu ortanın nişanını astı.
pırı -oğlan çorba götüren çırağa çarparak elin-
,. Fakat her nedense bu sefer Elli Dokuzluların
deki kaseyi düşürür; işkembecinin kalfası namus damarlan kabardı: «Nikahlımdır de-
Kadriye bir tane indirir, Kadri de kamasını diği avratı alarak Balaban .iskelesindeki Kal-
çekerek hamle ettiği sırada Anadolulu deli- yoncu kahvesinde Kalyoncu fahişeleriyle be-
kanlı ile o sırada kapıdan giren Tazı Ali ara- raber oynatan adam bizden değildi!..; diye
ya· atılırlar. İşte bu sırada, kesenin boyun~ kahvesinin üstünden orta nişanını kaldırdı­
dan atma kaytanı kesilir ve ke~e, Tazı Alinin lar, kahvesinin camlarını taşladılar. B~ bal-
elinden bir üçüncü ayaktaşa, kendi tabirle- dırı çıplağın ismi son Yeniçeri' Vak'asında
ri ile kavanço edilir. kaybob:lu.
Bibi: : Ahmed Rasim, Muharrir bu ya. Bibi. Cfıbi Said Vakaayinamesi.
ALİ (Uşaklı) - 618 - İSTANBUL

ALİ (Uşaklı) - On sekizinci asır hattat- vehanenin bir köşesinde de Hüsnü baba
larından; memleketinden yazı öğrenmek üze- admda biri yemek pişirir, köfte yapar, kadeh
re İstanbula gelmiş, Mirahur camii imamı ile de rakı satardı. Türlü suç yüzünden takip
Emir Efendinin talebesi olmuş ve icazetname edilenlerden birçoğu er veya geç Zehir Ali-
alınıştı. (H. 1179) 1765 deki büyük zelzelede nin kahvehanesine dü~eceğinden, bu kumar~
korkusundan ölmüş, Üsküdara defnedilmiştir. hane - kahvehaneye zabıtaca da göz yumu-
Bib. : l\lüstakimza.de, Tuhfei hatta.tin. lur, sadece, bazı safdillerin boğuntuya düşü­
ALİ (Varnalı) - İkinci Abdülhamid dev- rülmesine . dikkat edilirdi. Zehir Ali kahve-
riniil son yıllariyle Me~nıtiyet devrinde Ü~- .hanede epeyce para yaptıktan sonra kereste-
küdarın namlı gazete müvezzilerinden. Atpa- cilik işini tutmu~tu. Servet
zarı ve civarındaki
evlerde birçok aboneleri ALİ AĞA - On yedinci asır ortalarında
vardı. Buralara sabah gazetelerini veresiye yaşamış, ravza denilen beş telli leveı:id . sazı
d~ğıtır, paralarını da ay başlarında toplardı. çalmakta usta sazendelerden; hayatı hakkın­
Atpazarında kızlar ağasında dutlu kahvenin da bundan başka bir kayda rastlanamadı~
yanında çir de küçük esrar kahvesi işletilir­ Bibl. : Evliya Çelebi, I.
di; fakat esrarkeşleri kahvesinde oturtmaz: ALİ AĞA - Hadikatülcevamiin kaydına
«Geldi gitti!» diye bağınp nargileyi çekene göre, Eyüpte Balcı çeşmesi civarında Sofular
yol verirdi. Kendisi de esrar kullanır, doldur- m_escidinin banisi; Fatih Sultan M~hmedle
tulan nargilelerden birer nefes çeker ve: «Hiz- · beraber gelenlerden imiş; biraderi .Kasım Ça-
mete mukabil!» derdi. vuşun Eyüpte Eskiyeni · Hamamı civarındaki
/ Varnalı Alinin esrar kahvehanesi, Cum- mescidinin yanındaki mescidi mezarlığına gö-
huriyetin ilanına kadar iş yapmıştır. qıülmüş.
Bibi. : Vasıf Hoca, Not. Bibl. : Hadikatül Cevaıni, ı.

ALİ (Vidinli) - İkinci Abdülp.amidin son ALİ AĞA - Hadikatülcevamiin kaydına


yıllariyle Meşrutiyet devrinde Üsküdarın göre Tophanede Ekmekçibaşı mescidinin ba-
ayak takımı kabadayılarından; tabutçular içi nisi; kendisi de oraya gömülmüş (B. : Ekinek-
kahvehanesinin şöhretlerinden idi; sarışın, çibaşı Mescidi).
iri yapılı, gözü pek, hiçbir şeyden yılmazdı, Bibl. : Hadikatülcevami, II.
omuzdaşlarına sadakati meşhurdu. Belinde ALİ AĞA - Ahmed Rasimin rivayetine
beyaz kuşağı, elinde kiraz ağızlığı eksik ol- göre üçüncü Selim zamanında timarhanede
maz, bir çıkmaz işe giderken ceketinin en alt oynayan orta oyunu kolunun kolbaşısı; Ab-
düğmesini ilikler, kurnaz, «kül yutmaz» bir diilazizin karagözcüsü meşhur Rıza. Efendi bu
adamdı. Ali Ağanın oğlu imiş. Hayatı hakkında bun~
Bibl. : Vasıf Hoca, NoL dan gayri bir kayda _rastlanamadı.
ALİ (Yağlıkçı Hacı) - On sekizinci A~- , Bibl: : Ahmed Rasim, Muharrir bu ya.
rın ikinci yarısında namlı hat_tatla.rdan, sülüs ALİ AĞA - .Yeniçeri ocağının kaldırıl­
ve nesih yazıda Zühtü İsmail Ağanın yetiştir­ dığı sıralarda baş bölükbaşı idi, yani Yeniçeri
melerinden. ' · çorbacılarının en kıdemlisi olup Yeniçeri kAh-
Bib. : 1\-lüstakimzade, Tuhfei hatta.tin. yalı.ğına namzet :idi. Vakai Hayriyede. ocak

ALİ (Y erebatanlı Küçük) - Doğancılar gayreti gütmiyerek sarayda toplanan _kuvve-


sandığı tulumbacılarından ve Üsküdarın en te iltihak eden Yeniçeriler arasında bulun-
namlı oltacı balıkçılarından idi. Meşrutiyetin muş idi, vakadan sonra hassa silahşörlüğü

ilk yıllarında genç yaşında öldü. rütbesiyle tulumbacı başılığa tayin edilere)t
Bibl.: Vasıf Hoca, Not. taltif olundu.
Bibi. : Cevdet Tarihi_, XII.
ALİ (Zehir) ""'.""""" Mütareke yıllarında İs­
tan bulun ayak takımı kabadayılarından; Bo-- ALİ AĞA (Bostancıbaşı) - Hadikatül-
ğazkesende kahvecilik yapardı; kahvehanesi Cevanıiin kaydına göre, on altıncı asır Bos-
namlı kumar kahvelerinden ·idi; müşterileri tancı başılarından ve Kadırga limanında Bos-
de İstanbulun, bilhassa Galata tarafının en tan mescidinin banisi.
azılı şerirleri, hırsız ve yankesicileri idi. Kah- Bibi. : Hadikatül Cevami, 1.
ANSİKLOPEDİSİ ~ 619 - ALİ AĞA (Kazancıbaşı)

ALİ ACA (Deveoğlu) ~ Süleymaniye al- azledilel1ek Geliboluda sürgün bulunurken


tında bir çeşme sahibidir ki, Hadikatül-Ceva- (H. 1098) 1686 daki büyük askeri ihtilalde ih-
ıniiıı rivayetine göre sonradan civarnda bu- tilalci zorba ağalar tarafından sekbanbaşı ta-
lunan ve Hoca Hamzanın hayır eseıi olan bir yin edilmiş, birkaç ay sonra da Yeniçeri Ağa­
mescide de bu c;e~meye nisbetle · Devoğlu sı olmuştu. fakat yeniçeriler kendisini hiçbir
mescidi deni.lmiştir. Bu lakap, halk ağzında vakit sevmemiş, «Harput Ermenisi» lakabını
«Deveoğlu» şeklinde bozulmuş olup bu çivar- vermişlerdi. Sadrazam Siyavuş Paşa ile anla-
da bulunan bir yokuş da «Deveoğlu yokuşu» şarak, zorba ağaları ortadan kaldırmağa ka-
adını taşımaktadır. Ali Ağanın hayatı hak- rar veren Ali Ağa, işe, Başçavuş Fetvacı Hü-
kında bir kayda rastlanamadı.· seyin Ağadan başlamıştı (B. : Hüseyin Ağa,
Bibl. : Hadikatül Cevami, ı. Fetvacı); fakat Fetvacının katli üzerine ihtilal
ALİ ACA (Etmek~i) - Hadikatül-Ceva- yeniden alevlenmiş, Ağakapısından Yenioda-
miin kaydına göre, istanbula Fatih Sultan lara gelen Ali Ağa: ·
Mehmed ile gelenlerden, - Beşiktaş civarında - Yoldaşlar, padişahımızın fermaniyle
Etmekçi Mescidinin banisi, kabrinin nerede Fetvacı katlolundu ve ne 'kadar zorba var ise
olduğu bilinmiyor. nefiri am ile kırılmasına tenbihi hümayunları
Bibi._: Hadikatül cevami, II. sadır oldu, buyurun! ..
derneğe kalmadı:
ALİ ACA (Gümrükemini) - On yedinci
- Bre anasını
filan ettiğim Harput ga-
asır ortalarında İstanbul eşrafından, büyük
vuru, Fetvacıyı
öldürmekle sen sağ mı kalır-
şehrin namlı zenginlerinden ve armatörlerin-
sın?! Bre urun! · ·
den; gemileri İstanbul ile Karadeniz limanları
'arasında sefer yapardı. «Kuru zevrak» adın­ diye bağırışan yeniçeriler, ağalarını at-
d~ iki anbarlı .bir gemisi de pek meşhurdu. tan yıktılar ve kılıç üşürüp öldürdüler ve ce-
Yalısı Tarabyada idi, zamanının en güzel ve sedinin her parçasını lokma lokma duğradı­
büyük yapılarından biri idi; karşisında bir lar, bir yeniçeri de parça parça olmuş kanlı
dalyan kurulurdu ki, ikinçi Selim ile Sokollu gömleğini alıp müjdeci olarak Atmeydamn-

Mehmed Paşanın bir Boğaz gezintisinde, o daki sipahi zorbalarına gitti; tepeden tırnağa
zamanlar kır olan bu yalının yerinde oturup kadar kana bulamış olan bu adama, sipahi
balık kızarttıkları söylenir. zorbabaşılarından Deli Piri Ağa, sırtından sa-

Bibi. : Evliya Çelebi, I. mur kürkünü çıkarıp giydirdi ve bir avuç al-
tın verdi (B.: Pi~ Ağa, Deli).
ALİ AĞA (Hacı) - Hadikatül-Cevamiin
ALİ AĞA (Hasodalı Kemankeş) - On se-
kaydına göre Kabataş civarında Bazirgan mes-
cidinin yanına gömülmüş.
kizinci asrın birinci yarısında yaşamış namlı
kemankeş pehlivanlarından; Enderundan ye-
Bibi. : Hadikatül cevami, il.
tişmedir; Üçüncü Ahmedden fevkalade ilti-
ALİ ACA (Hadım) - On yedinci asır . fat ve himaye görmüş, Hasodaya alınmştı; ek-
sonlarında Enderunu hümayun erkanından, seriya geceleri, devrin namlı pehlivanların­
akağalardan, kilercibaşı; devrinin namlı çi- dan Ömer Efendinin bahçesinde kalır, gece
çek _meraklılarından, tohumdan yetiştirilmiş · ve gündüz meşkedip gayet çok yay çeker, bir-
iki zerrini _var idi ki, (H. 1106) 1694 yılında biri arkasından altmış, yetmiş ok atardı; son-
açaıı birincisini «Ağazade», (H. 1109) 1697 de ra biraz durup nefes alırdı. Okmeydanında
açan · diğerini de «Nevatai Ali» isimleriyle kendi adına nisbetle anılan menzile bir rekor
tescil ettirmişti. Evliya Çelebinin kaydına gö- kurduğu zaman Küçük Hüseyin işi bir yay
re. o devirde İstinyenin en güzel yalılarından ile Kuruçeşmeli işi ok atmıştı. Hayatı hak-
biri olan Hadım Ali: yalısmın bu zata ait ol- kında başka bir kayda rastlanamadı.
duğu kuvvetle tahmin edilebilir.
ALİ. AĞA (Kazancıbaşı Hacı) - Hadika-
Bibi. : Ubel•dullah, Tezkirci şükufeciyan; Evliya
tül-Cevamiin kaydına göre Tophane civarı
Çelebi, I.
mescitlerinden Kazancı mescidinin banisi;
ALİ AĞA (Harputlu) - Dördüncü Meh- kendisi de mescidi yanına gömülmüştür.
med devri yeniçerilerden, Turnacıbaşılıktan Bibi. : Hadikatül cevami, II.
ALİ AĞA (Kemani) - 620 - İSTANBUL

ALİ AĞA (Kemani) - Geçen asır başın­ ri Şakir diye anılan bir genç vardı, Saray bi-
da klasik türk musikisinin ·büyük şöhretlerin­ nicilerinin en namlısıydı, a.tıı cirid oyunla-
den, Enderunu hümayundan yetişmişti; ne rındaki maharetiyle Padişahın fevkalMe mu-
zaman doğduğu bilinmiyor, çocukluğunun bi- habbetini kazanmış, fakat gördüğü muhabbet
rinci Abdülhamid devrine rastladığı tahmin vea himayeden de o kadar şımarmıştı ki, sac.
edilebilir, alaturka musikide sağlam bilgi sa- rayda gücü yettiği ağaları kırıp geçirmeğe
hibi olan üçüncü Selim, amcasının. ölümü üze- başlamıştı; kendisine Yeniçeri lakabı da bu
rine Türkiye imparatorluğu tahtına oturdu- hoyratlığından ötürü hakaret kastı ile veril-
ğunda, Kemani Ali Ağa, artık Endurunu hü- mişti. Bir gün de, o sırada Hazine Koğuşu
mayunun şöhretlerinden biri olmuştu. ikinci çavuşu olan Kemani Ali Ağaya kızarak
Topal, şişman denilecek kadar tıknaz, kemanininin başına bir iskemle vurup geçir-
kalender meşrep, dalgın, türlü ihtirasın, en- mişti. Hadise sarayda derin bir teessür uyan-
trikanın kaynağı olan bir saray ·hayatında dırdı; Padişahın kulağına kadar gitti, Sultan
herkesle hoş geçinecek kadar munis bir adam- Mahmud, Yeniçeriyi kemaniye feda etti, Şa­
dı. Devri, klasik Türk musikisinin bir altın kir ağa saraydan koğuldu.
çağıydı; Hafız İlyas efendi, «Vekayii letaifi Ayni yılın zilhiccesinde (Aralık 1813) has
enderuniye» adındaki eserinde Hicri 1227 den odalı musahib Çingene Hasan Ağa öldü, Ha-
1242 ye kadar (1812-1826) saray hayatını nak- zine koğuşu başçavuşu Rakkas İbrahim ağa
lederken Kemani Ali ağanın hal tercümesi- Hasodaya alındı, Kemani Ali Ağa da koğuşu­
ne ait birkaç fıkra nakleder ki, şöhretinin en na başçavuş ·oldu.
parlak devrine İkinci Mahmud zamanında eri- 1232 Ramazanının 15 inde (29 Temmuz
şen büyük musikişinasın hayatı hakkında 1817) Hırkai Şerifi ziyaretten dönüşünde Ke-
rastladığımız hemen yegane kıymetli kayıt­ mani Ali. Ağa Enderunlular kafilesinden ay-
lardır. rılarak. Tophane tarafında şöyle bir dolaşmak
Hicri 1227 · Cemaziyelahırının üçüncü istemiş, oruç haliyle serseri gezerken tebdili
perşembe günü (14 Haziran 1812 İkinci Mah- kıyafet ile Tophaneye. çıkmış olan Padişaha
mut Beşiktaş sarayından kayıkla Tarabya'ya i-astlamiş v~ Mahmutlu tanıyamamıştı. Ke-
. gitmişti; kendisi saltanat kayığına binmişti. maninin Enderun ağası kıyafetiyle böyle ser-
Endurun ağalarından mürekkep kalabalık bir best dolaşması ve kendisini gördüğü halde
maiyet halkı da kanca baş sandallar ve üçer, sakınmaması Padişahı gazaba getirmiş ve
beşer çifte yağlı piyadelerle Padişahı takip hemen oracıkta zirü zeber edecek olmuş, fa-
etmişti. kat her nedense vazgeçmişti. ·saraya döner
O gün öyle ve akşam yemeğini .Tarabya dönmez de Ali Ağanın saraydan kovulmasını
çayırında yiyen Padişah, akşam yemeğinde silahtar Ali Beye emretmişti. Padişahın emri
bir ince saz faslı istemişti; «Serlevhai s~en- .geldiğinde Enderunlular utar sofrasına otur-
degan ve pişrevi dairei devran olan Hazineli muş bulunuyordu. Ali Bey, bu kötü haberi
Kemani Ali Ağa hüzzamdan bir taksimle baş­ iftardan sonra· tebliğ etmi.§ti.
lamış, taksim bitince, yine Hazine koğuşu ağa­ Saraydan .koğulmak seçkin sanatkara ı,.""ıc
larından meşhur hanende Şakir ağa, davudi ağır gelmişti; sekiz ay kadar evinden dışarı
sesiyle Ali ağaya refakat ederek ayni makam- çıkmadı, nihayet Mahmudun yeni silahtarı
dan: İbrahim ağa, Ali Ağayı affettirmeğe muvaf-
Gözüm ki kaane boyandı, ~arabı neyliyeyiın fak oldu. Saraya çağırılan Ali Ağa da Padişa­
şarkısını okumuş; sonra, yirmi kadar «sadası hın yanına kemanı ile beraber çıkarak:
tiz ve edası temiz hanendeler» fiske dairelerle Benimdir növbeti feryad, bülbüller hep hamuş
yine hüzzam'dan: olsun! ..
Aşika taan etmek olmaz mübteladır neyl~sin. Bestesini çalmağa başladı, ağl~yarak hazin
şarkısını geçmİşlerdi. hazin yay· çekmesi, başta İkinci Mahmud ol-
1228 Cemaziyelaharında (Hizaran 1813), mak üzere hazır bulunanların «sinesini su.zan»
kendi halinde munis bir adam olan Kemani etti;. kendisine birkaç gündenberi boş bulu-
Ali Ağa kaba bir tecavüze uğradı: nan . saray. soğancıbaşılığı hizmeti verildi; ve
Şöyle ki; Enderunu hümayunda Yeniçe- Mahmud:
ANSİKLOPEDİSİ - 621 ALİ AĞA (Uzun)

- Fakat keman çaldığın gibi soğan çal- rahnak (değişmeli)ve Hisar Saz Semaileri
ma ha!.. diye bir latifede bulundu. şarlnlar: Hüseyni Aşir an Düyek ·<<Dünyaya
1239 Rebiülevvelinin beşinci cumartesi vermezdim . seni», Hüseyini Aşiran Düyek
günü (9 Ekim 1823), İkinci Mahmud, berber- <<Eylerim bu intizarın», Hüseyni Aşiran Dü-
başılıktan silahdarlığa çıkardığı gözdesi Gi- yek «Vechin bu caye verdi nftr»', Acem Aşı­
ridli Ali Ağanın Ayasağadaki çiftliğine gitti. ran Devri Hindi «Gönül hicrinle harabdır»,
Bu çiftliğin gayet büyük ve güzel bir havuzu Bayati Düyek (Daim seni ben arardım», Ev-
vardı,' hükümdar havuz başında bir incesaz cara Düyek «Sen döküp ruhsa.re kakül», Rast
faslı emretti; başta Kemani Ali Ağa gelmek Ağır Düyek «Düşdü gönlüm sana ey nazik
üzere, o gün Padişahın maiyetinde Türk mu- peri», Suzinak Ağır Aksak <<Bezme buyur ey
sikisinin şu seçkin simaları bulunuyordu: ınahci münevver hele bir şeb», Şeddi Araban
•Hazineli' Kemani Mustafa · Ağa, kilerli Devri Revan <<Kaşları yay mahi taban» ve
Tanburi Keçi Arif Ağa, Tanburi Genç Necip Tarzı Nevin Ağır Aksak <<Ey şahi vef! güs-
Ağa, Tanburi Numan Ağa, Hanende Rifat ter-ü• lıltfi himemara».
Bey, Musahib Abdi Bey, Kömürcüzade Hafız Bibi. : Hafız İlyas, Vekayii Lelfilfi Enderuniye;
Efendi, Durmuş\ İsmail Efendi, Suyokuzade T.Y. Öztuna, Türk musikisi Iugatı (basılmamış).
Salih Efendi, Mukallid Aziz Bey, Neyzen Mus- ALİ AĞA (Kurukahveci) - İstanbulun
tafa Efendi. Musiki faslına: tarihe geçmiş hilekar esnafındandır; on do-
«Çini ·keysôsuna zenciri teselsül dediler~ kuzuncu asır başlarında Mısırçarşısının namlı
bestesi ile başlanmıştı. Bir ara, hükOmdarın kuru kahvecile_rinden idi, 1829 da ihbar üze-
gözüne, havuzda bulunan yeşil boyalı iki kü-· rine yapılan bir çarşı teftişinde dibeklenmiş
çük sandal ilişti: Sazende ve haneng.elerle. di- Yemen kahvesine adi ·kahve karıştırarak sat-
ğer müsahib ağaların ve Ederunluların · bu tığı görülmüş ve derhal tevkif edilerek Ça-
sandallara 401up bir de havuz sefası yapma- nakkaleye surülmüştür.
larını emretti. Kürek çekmesini ve dümen ALİ . AĞA (Rahiki) - On sekizinci asır
kullanmasını bilmeyen Enderunlular, kenar- başında namlı kemankeşlerden ve Okmey-
dan açıldıktan az sonra sandalları çarpıştır-: danı Tekkesi şeyhlerinden; Mahmudpaşa Çar-
dılar; musahibler sandalında dümen tutulan şısında asrın şöhretlerinden büyük macuncu
yerde oturan Kemani Ali Ağa, şişmanca ol- dükkanının da sahibi idi.
duğundan, sarsıntıda muvazenesini kaybede-
ALİ AĞA (Rus) - Hadikatül-Cevamiin
rek havuza düştü ve boyunu aşan suya gömül-
kaydına göre Beşiktaşta Uzuncaova mescidi-
dü, havuzdan güçlükle kurtarıldı; Silahdar
nin banisidir.
Ali Ağa, içinde ala çamaşır ve esvap bulunan
Bibl. : Hadikatül cevfuni, II.
mükemmel bir bohça göndererek sanatkarın
gönlünü aldı. ALİ AĞA (Topcubaşı Hacı) - Hadikatül-
Vekaayii Letaifi Enderuniyede, bu bü- Cevamiin kaydına göre Tophane ile Cihangir
yük sanatkar hakkında son kayıt şudur: ' i arasında topçu odaları mescidinin banisidir.

«Usulü aheııgi dümteki hercümerc olan Bibi. : Hadikatül Cevami, II.


meşhur Kemani Topal Ali Ağa, 1245 (1830) ALİ AĞA (Uzun Hacı) - On dokuzuncu
Kurban bayramının dördüncü günü· vefat et- asır başında seçkin şöhretlerden; Alemdar
ti., ' Mustafa Paşanın en sadık dostlarından; Pı­
Türk mu~ikisi tarihinin genç bilginlerin- narhısar ayanı; Alemdarın İstanbul yürüyü-
den T. Yılmaz Öztuna, .bu büyük sanatkar şünde sağ eli yerinde idi; . Paşanın emriyle
hakkında İstanbul Ansiklopedisine şu değer­ yanına birkaç yüz seçme sekban neferi ala-
li notu tevdi etmiştir: rak sabık Rumeli Feneri dizdarı Ketencioğ­
«Saz eserleri 'tıe şarkılar bestelemiştir. lunun kılavuzluğu ile Rumeli Feneri Kalesi-
Üslt:ı.bu üstadane olup Şehnaz· Peşrevi bir-şah­ ne ılgar ile gitmiş ve ihtilal sergerdesi Ka-
eserdir. Zamanımıza sadece şu on yedi eseri bakçı · Mustafayı idam ederek kaleyi zaptet-
kalmıştır: Hisar (Hafif), ·Hüseyni. Aşıran (Be- mişti; Vak'a heyecanlı ve garip bir macera-
refşan), Saba Zemzeme. (Fahte); Şehnaz ve dır:
Şehnaz-Bftselik (Ağır Düyek) Peşrevleri; Fe- ·Uzun Ali Ağa ve adamları 1223 Cema-
ALİ AĞA BAĞÇESİ - 622 - İSTANBUL

ziyelevvelinin on dokuzuncu (13 Temmuz çeri zorbalarına ve yamaklarına haber ve-


1808) gec-esi yarısında Fener Kalesi önüne rirler.. Evvela kimse inanmaz, sonra Kabak-
varırlar, atla.rdan inerler, hayvanları orada- cının kale dışındaki evine gelirler ve yatak-
ki bir değirmenin duvarları arkasına siper- taki başsız cesedi görünce, kaleye girenlerin
leyip ve sekbanlardan birkaçını da hayvan- ki.mler olduğunu öğrenmek isterler.. Müra-
larla bırakıp kale varoşuna yaklaşırlar. Ka- caatlerinde kendilerine kaleden hiçbir ce-
lenin dı~ mahallesinde bir kahvehane var- vap verilmez .. Bunun üzerine İstanbula adam·
dır ki, kale yamaklarından bazıları geceleri gönderilir, ağalarının katli fermanı hümayun
orada yatarlar .. Gözü açık bir adam gön.de-_ ile mi olduğu sorulur.. İstanbuldaki devlet
rilir, bu, kahvenin tenha, iki üç kişiden başka erkanı da hayret ;çinde kalırlar .. Ne Babıa­
kimse olmadığı haberini getirir.. Bunun üze- liden, ne de saraydan böyJe bir emir veril-
rine Ketencioğlu Pınarhisarlı askerlerden on mediği söylenir .. Bu sefer, Babıali, vak'anın
kişi alıp kahvehaneyi sessizce basar, yata!1- tahkik~ne birini memur eder .. Kaledeki asker
ları bağlayıp Uzun Ali Ağaya get:rir; bun- bu zata, orduyu hümayunda~ geldiklerini, ku-
lar kale yamaklarından iki hayta ile bir mandanlarının da Pınarhisar ayanı Uzun Hacı
oduncudur. Ali Ağa bunları ölüm tehdidiy- Ali Ağa olduğunu bildirirler .. Babıali şaşırır,
le sorguya çekip söyletir .. Kabakçı Mustafa vak'anın ordudan tahkikini kararlaştırır .. Fa-
kale dışındaki mahallede bulunan evinde kat kale yamakları, haytalıkları icabı ağala­
imiş.. - Müverrih Asım Efendinin rj.vaye- rının intikamını almak hırsiyle Rumeli Fe-
yetine göre - o gece evlenmiş ve gerdeğe neri kalesini muhasara ederler. Civar tabya-
girmiş (B.: Mustafa, Kabakcı). lardan da birçok asker toplanır .. Fakat bu
Bunlar olurken vakit de hayli ilerlemiş .. sırada Alemdar Paşanın gönderdiği kuvvetli
seher yaklaşmış ... Haberi veren yamağın kı­ bir müfreze yeniçerileri yarıp kaleye girme-
lavuzluğu ile Kabakcının evine gitmişler .. ğe muvaffak olur ..
Yamağın bir bacağına uzunca bir yular bağ­ İstanbuldaki hükumet darbesinden son-
lamışlar, yuların öbür ucunu da Ali Ağanın ra, Uzun Hacı Ali Ağa, Alemdar Mustafa Paşa
karakulağı beline sarmış, ~- iki sekban nef e- tarafından Boğaz muhafızı tayin edildi. ·
ri de ciritlerin;n demirini yamağın sırtına ALİAĞA BAHÇESİ - Evliya Çelebinir
dayamışlar, kaçmağa teşebbüs ederse hemen kaydına göre, on yedinci asır ortalarında
saplayacaklar.. Evi sarmışlar, Kabakcının Haliçte Sütlüce sahilinin en namlı bahçe-
adamlarından olup o gece orada yatanlardan lerinden biri
birkaçını karanlıkta neye uğradıklarını anla- Bibl. : Evliya Çelebi, I.
madan yakalamışlar .. Ali Ağa da: - Padişah­ ALİAĞA ÇEŞMESİ - Hasekide bir yan--
tan emirle geldim, görülecek km-ımız vardır! gın yeri olan Nevbahar mahallesinde, Nev-
diye harem kapısına dayanmış.. Gürültüden bahar mesci~inin arsası önünde, kesme taş­
uyanan ev halkı kendilerini toparlayıncaya tan, klasik üslupta, çok harab olmuş büyük
kadar kapıyı kırıp hareme gjrmişler, ,bu evi 0 güzel bir on yedinci asır çeşmesidir. Tonos
çok iyi bilen Ketencioğlunun tarii ile Ka-
bakçının yattığı odaya kadar çıkmışlar.. Ta-
bir Müverrih Cevdet Paşanındır, «Kabakcı /

came babında taş yatur» bir halde imiş, sek-


banlardan biri hemen başını kesip' işini biti-
rivermiş ..
Ali Ağa kesik başı Ketencioğluna vetj.p
ılgar ile orduyu hümayunda Alemdar Paşaya
gönderir. Kendisi de oradan hemen kaleye
koşar, Yamakları dışarı kovarak kapılan ka-
par ve sekbanlariyle kaleye kapanır ki o ·sı­
rada güneş henüz doğuyormuş.. Vak'anın
dehşeti ile sersemleşen yamaklarla kale hal- Hasekide Aliağa Çeşmesi, 1946
kı etrafa dağılarak diğer tabyalardaki yeni- (Resim: A. Bülend Koçu)
ANSİKLOPEDİSİ ALİ AĞANIN BAĞI

kemerli harab hazinesine bakılacak olursa, Çeşmeyi yaptıran Birinci l\ıtahnıudurı


aslında, serapa kesme taş ile kaplanmış ge- anası Saliha Sultanın başağası Ali Ağadır;
niş bir cephesi varmış ve muhakkak ki üs- semt halkı ağzında «Başağa Çeşmesi» diye
tü de bir saçak ile örtülü imiş; 1946 da taş­ meşhurdur; talik hat ile yazılmış olup Yüm-
larının çoğu çatlamış ve dökülmüş, teknesi- ni tarafından söylenmiş tarih kitabesi şudur:
nin ön kısmı tamamen kırılıp yok olmuş bu- .Mehdi ulya gevheri yektayi bürci (?) saltanat
lunuyordu. Miideri Sultan Mahmudi mekarim intiınli
Kemerinin üstünde bulunan kitabe ta- Sayesinde padişahi alemin olmaktadır
şındaki tarih kıtası şudur: Masdarl hayrü hesan, menbai cildü ata
Ol yegane dürıi bahri ·ismetin hüddamı da
Kethüdayi hazreti Pa~a Ali Ağa Olmada hayı-ate sai cehdidüb subbü mesa
. Yaıınırup ala sebil (?) çesmei ahi firat Başağa yani o hem nami Aliyülmürteza
Hatifi gaybi göl'üb· hayratı tarihin didi Fi sebilillah bu vala çeşmeyi kıldı bina
Alıi carü çeşmei mayi hayat Hayrini _makbü! sa'yü himmetin meşkftr idüb
H. 1045 (M. 1635)
Nice h::ıyrate muvaffak eylesün bari Hüda
. Akar çeşmedir; suyu Halkalı suyudw·. Takine tarh eyle Yümni böyle bir tarihi pak
Bibl.: i. H. Tanışık, İstanbul çeşmeleri, I; «Ahi kevser iç gelüb ayni Aliden daim&»
REK, Gezi Notu/ H. 1150 (M. 1737)
ALİAĞA ÇEŞMESİ - Kocaınustafapaşa Bibl. : i H. Tanışık, İstanbul .Çeşmeleri, I;
REK, Gezi Notu.
Arabacıbayezid ile Canbaziy~ mahalleri sını­
rını teşkil eden Meşelimescid sokağında, bu · ALİAGA MEYDAN ÇEŞMESİ - He-
sokağın Kocamustafapaşa çeşme sokağile kimoğlualipaşa cemii civarında,_ Altımernıer
olan kavşağı köşesindedir; klasik üslupta bir caddesinin gerisinde meydanımsı bir açık­
on sekizinci asır çeşmesidir, kesme taştan; lıktadır; kesme taştan, klasik üsluptadır; tek-
altı beyitlik kitabe taşı kemerin üstünde, ay- nesinin ön kısmı kırıktır. Ayna taşının üs~
na taşı .sade nakışlı mermerdendir; ayna. ta- tünde bir tas yuvası vardır. KitAbe taşı ke-
şının üstünde tas koymak için iki küçük göz merinin üstünde olup üç beyitlik tarih kı­
vardır; kemerin kilit taşı üzerinde kabartma tası şudur:
küçük bir gül motifi bu çeşmenin hemen ye- Sahibülbayrat ağayı kamiyab
gane süsüdür. Namdaşı sakii kevser Ali
1946 da, lülesi kırık, suyu kesilmiş ol- Mahzi tevfiki Hüdadır eyledi
Mevkiinde böyle bir hayri celi
duğu halde, heyeti umumiyesile sağlam, az
. Vasfidüb Yümni didi tarihini
bir himmet ne ihya edilebilir durumda idi. «Menbai kevser zehi ayni Ali»
Çeşmenin en üst pervazının ortasında Birin-
ci Mahmudun tuğrası bulunuyormuş, kazın­ Kitabe taşının üstünde bir oyuk görül-
mış, izi kalmıştır. Hazinesi oldukça karap, mektedir. Burada da, her hangi bir tamir
üzerini ·otlar bürümüştü. m.ilnasebeti ile konulmuş diğer bir kitföenin
veya bir tuğranın bulunduğu tahmin edile-
bilir.
Bir akar çeşmedir; suyu Halkalı suyu-
dur; bu satırların yazıldığı sırada hazinesin-
de bir sakatlık olması gerekir ki, cephesinin
sol kenarındaki köşesinden su · sızmakta ve
sokakta bir derecik yücuda getirmekte idi
(Nisan 1946). Burhan Olker
ALİ AĞANIN BAĞI - Birinci Cihap
'1 Harbine kadar, Boğaziçinde Büyükderenin
l namlı mesirelerinden biri idi; adını ikinci
rf-,' ' Mahmudun gözde silahdarı berberbaşı Ali
J~"~Ul,Hj -- Ağadan almıştı; Ali Ağa bu bağı, Büyükde-
Kocamustafapaşada Aliağa .Çeşmesi, 1946 reyi pek seven efendisini ağırlamak için dev-
(Resim: A. Bülend Koçu) rinin en mahir bahçvanlan eliyle imar et-
ALİ ALAEDDİN - 624 - İSTANBUL

mişti; Padişahın. ve Ali Ağanın bulunmadığı ni sen bilmezsin, ben bilirim! cevabını ver-
zamanlar, bir cemile olarak halka açılır ve miş.
mevsiminde üzüm ikram edilirdi. Sahibinin Ali Çelebi Bursa kadılığında öldü.
ölümünden sonra da şöhretini kaybetmemiş,
ALİ ALAEDDİN EFENDİ; KARABAŞ
Meşrutiyetin ilanından sonra ise umumi b_ir
VELİ (Şeyh) - On yedinci asır ortalarında·
mesire yeri olmuştur.
kerametine inanılmış büyük şöhret sahibi
ALİ AL.AEDDİN ÇELEBİ - On altın­ Halvetiye şeyhlerinden, Aslı Arabkirlidir, ilk
cı asır ulemasından, seçkin bir muharrir tahsilini memleketinde görmüş, İstanbula ge-
ve hattat, «Kelile ve Dimne» mütercimi; asli lerek Fatih medresesinde tahsilini tamamla-
İstanbulludur, gençliğinde Abdülvasi Efen- dıktan sonra sofilik mesleğine intisap etmiş,
di adında bir kadının hizmetinde bulundu- Kastamonuya giderek Şabaniye şeyhlerinden
ğundan akranı arasında. «Vasi Alisi» lakabı İsmail Efendinin dergahına girmiş, İsmail
ile ·tanınmıştı. Yazıyı asrının üstatlarından Efendinin ve oğlu Şeyh Muslahiddin Efendi-
Sükrullah Halifeden öğrenmişti. Peçevili İb­ nin halifeleri oamuş, 1669 (H. 1080) da İs­
;ahim Efendi şöyle bir fıkra nakleder: «Ali tanbula gelerek Üsküdarda Rwnınehmedpa­
Çelebi Beydebanın Kelile ve Dimne'sini «Hü- şa Camiinde beş yıl inzivaya çekilerek iba-
mayunname» adı ile terceme ettiğinde Ka- det etmiş, arzusuna rağmen Üsküdarda Mih-
nuni Sultan Süleyman ile devrin Sadrazamı rimahsultan Zaviyesi şeyhliğine tayin edilmiş,
Lutfi Paşaya takdim edilmek üzere iki nüs- beş yıl da orada irşad ile meşgul olarak beş
ha· olarak yazdırmış ve ikindi divanında pa- yüze· yakın ınürid yetiştirmiş, vaızlarmda,
şanın huzuruna çıkıp «Serapa padişahlara Dördüncü Mehmedin kendisini çılgın bir av
1mm. ibret ve nasihatler» olan bu kıymetli merakına kaptırıp devlet işleriyle uğraşma­
eserin tercemesine yirmi yıl emek sarfetti- dığını acı bir liSanla · tenkid ettiğinden ötürü
ğlııi söyliyerek nüshaları vermiş; Lfttfi. Paşa 1679 (H. 1090) da Limni adasına sürülmüş,
kendisi müellif ve musannif geçinir ve illin ancak dört yıl sonra affedilerek İstanbula
ve fazilet davası güder vüzeradan olduğu dönmüş, .1688 (H. 1095) de yerine halifelerin-'
halde Ali Çelebiye iltifat etmemiş, nüshaları den Şayh Mustafayı bırakarak hacca gitmiş
eline bile almamış: - Yazık .. yazık .. bu ka- ve hac dönüşünde hastalanarak Mısıra gider-
dar zaman harcamışsın.. Bu iki cildin yerine ken Kahire şehrine yakın ölmüş, Şeyh Gaza-
bir meselei şer'iye kaleme alsaydın daha iyi linin kabri yanına defnedilmiştir (M. 1685=
ederdin! diye çıkışmış .... Biçare. Ali Çelebi H. 1097).
divanda mağmum ve hatırı perişan -ne yapa- Gayet uzun boylu olduğundan şeyhler
cağını şaşırmış ... Paşa alimin gönlünü tamir
arasında Uzun Ali Efendi diye anılırdı; ba-
için içoğlanlarından birine: - Şu kitabı al, şına siyah dülbendli tac giydiğinden ve nak-
Kapıağasına götür, Cenabı Saltanata iblağ et-
ledilen bazı kerametlerinden ötürü halle ağ­
sin! demiş, diğer nüshayı da kabul makamın­ zındaki lakabi da «Karabaş Veli» idi.
da yanında alıkoymuş, Ali Çelebi gittikten
Nakledildiğine göre: Hac dönüşünde Mı­
sonra da nedimelerinden Sekban Ali Çavuşa
sır sınırına üç konak mesafede . -bir vMide
hediye etmiş, ondan da huzurdan çıkar çık­
kırk bin hacı çadır kurmuş .. Hava gayet açık
maz, Defteremini olup o gün divanda bulu-
imiş .. Şeyh Ali sel geleceğini keşfederek ça-
nan Ramazanzade Mehmed Bey elli altına
dırları söktürmüş ve hacıları tepelere çıkart­
satın almış. Kanuni Süleymana gelince, su-
mış.. A:ı. sonra da o vadiyi müthiş bir sel
nulan tercemeyi o gece dikkatle gözden ge- basmış.. · ·
çirmiş, fevkalade beğenmiş ve ertesi sabah
beyaz üzerine bir hattı hümayun ile Ali Çe- Ali Alaaddin Efendi; İstanbulda Ayakap:
lebiyi' Bursa kadılığına tayin etmiş; vezir: - ile Fener arasında lakabına nisbetle anılan
Padişahım, kılşei inzivada bu. kadar fukarayı ,
bir mescid• yaptırmışti (B. : Karabaş Mescidi).
müderrisin var, Bursayı onlardan birine ina- ALİ ASKİ BEY (Beylikeizade) - ·Geçen
yet buyurun, merkume bir başka mansıb bu- asrın ikinci~ yarısında yetişen · kıymetli bes-
lalım! diyecek olmuş ise de Sultan Süleyman tekarlardan, İstanbulda doğdu; babası 'bey-
ihsanından dönmemiş: - O mollanın fazileti- likçi Hacı Salih· Ağadır; çok zengin bir adam-
ANSİKLOPEDİSİ - 625 - ALİ BALİ

dı, ölümünde Ali Aşkıye mühim bir servet şında idi. Bu_ asırlık dinç adamın ağzından
bıraktı, o da memuriyet ve ticaret sahalarırut kıymetine baha biçilmiyeceği aydın olarak
girmiyerek irad..Ue geçinme yolunu tutmuş görülen bir takım hatıraları derleyip kayde-
ve bütün zamanını edebiyat ve musiki üze- decek birisi çıkmamış olmasına pek acınır.
rinde çalışmalara vermişti; ana dili gibi Bibl. : Sabah Gazetesi.
arapça VJ:l farsça öğrenmiş, türkçe ve arapça ALİ BABA (Yemenici) - Geçen asrın
şiirler yazmış, musikide Zekai Dedenin kıy­
sonlarında Galatada, tulumbacı yemenisi ya~
metli talebesi olmuştu; dini ve ·la dini pek pan namlı bir sanatkardır; dükkanı Kürkçü-
çok parçalar elde etti; kendisi de çok güzel kapısı yanında idi, kara sakallı, güzel yüzlü,
besteler vü-cuda getirdi; bu arada muasırları dinç bir ihtiyardı, İstanbul tulumbacıları ara-
· tarafından öğülen nefis bir hüseyni aşiran sında kendisini tanımıyan yoktu, fakat her
ayin besteledi ki, laik olduğu surette şayi ol- tulumbacı Ali Babada yemeni yaptıramazdı,
mamış ve bugün pek yazık ki kaybolmuş bu-
gümüş para zamanında bir çift yemeniyi 20 -
lunmaktadır.
25 kuru~a dikerdi ki o zanıanlar için büyük
Nikriz makamında bestelemeğe başladı­ para idi. Birinci Cihan Harbi başlarında öldü.
ğı ikinci bir ayi~· lise bitirmeğe muvaffak
olamadan 1878 ile 1882 arasında henüz kırk ALİBABA SOKAĞI - Fatih kazasının
yaşlarında iken Lüleburgazda öldü.
Sehremfai nahiyesinô.n Arpaemini mahallesi
Bib. : S. N. Ergun, Türk elini musikisi, il. ;okaklarmdandır. Kürkçübostanı sokağiyle
Pazartekkesi sokağı arasında uzanan üç araba
ALİ BABA - Rumelihisarında Kayalar rahat ge~ebilecek kadar geniş kaba taş döşeli
mezarlığındaki kabri bir zamanlar ziyaret
sessiz ve temiz bir yoldur. İkişer üçer katlı
· edilen meczub dervişlerdendir; Birinci Ah- beton ve ahşeb evleri hali vakti yerlerinde
med devrinde yaşamıştır, aslı Akkirmanlıy­ aile meskenleridir (1946).
dı (B.: Durmuş Dede).
A.Lİ BAHADIR BAÖLARI - İstanbul
ALİ BABA - Cerrahpaşada Ahmetket- civarının eski namlı mesire yerlerinden biri-
hüda Camii (Şem'i molla Camii) avlusunda dir, halk ağzında Albadır denilir; Büyükşeh­
yatan Fatih devri ricalinden bir zattır, sonra- rin zevk ve safa ehli, buralarını gezip tozmuş
dan yapıldığı aydın olarak görülen üstüvani olan Evliya Çelebinin tabiri ile «Aşıkanı sa-
kabir taşında yürek şeklini andıran bir ma- dılran>> toplanıp beş on çadır halkı halinde
dalyon içinde : «Hüvel baki. Fatih Sultan giderler ve burada en az bir hafta kalıp «can
Mehmed Han Hazreiıerinin gulamı Ali Baba» sohbetleri» ederlerdi. Ali Bahadır bağlan
kitabesi okunmaktadır. Bu kabir, eskiden Anadolukavağı ile Anadolufenerinin gerile-
meşhur Yusufpaşa Kahvesinin içinde imiş ve rine, Mustafapa mer'ası arkasına düşer, Bey-
halkı tarafından adak mumları getirilmiş; kozdan Kaymakdoduran - Almalı Çiftliği -
kahvehane büyütülmek istenilince, kabir kal- Sırmakeş bayırı - Serdaroğlu Çiftliği. - Ar-
dırılıp bu camiin avlusuna getirilmiş, yeri de navutköy yoliyle gidilir; yahut, Akbabadan
kahvehaneye katılmış (B. : Yusufpaşa kahve- Anadolufenerine giderken, sağda Kanlıkavak
hanesi). Burhan Olker tepesi eteğinden ayrılan bir yol da Ali Ba-
ALİ BABA (Bedevi Şeyh) - On. doku- hadıra cıkar ki oradan da İrvaya iner. Ali
zuncu asır ortalarında Türk dini musikisinin Bahadır yanında birleşen Suvat Dere ile Yağ­
seçkin şöhretlerinden; mersiye okumada, nat cıderesi Alibahadır Deresi adını alır ve İr­
okumada harikulade hazin bir sese sahipti. va Deresine dökülür.
Bib. : S. N. Ergun, Türk elini musikisi, II. :Bibi. : Evliya C!lebi, I; Haritalar.

ALİ BABA (Efe) ~ Geçen asır sonların­ ALİ B.ALİ - On altıncı asırda güzelliği
da İstanbulun en yaşlı adamı olarak bilinir; dillere destan olmuş esnaf civanlanndan;
aslı Aydınlıydı, genç yaşında İstanbula ge- Ulvi Çelebi «Şebrengiz» inde bu_ genci şu be-
lerek Eyyubda yerleşmişti; (Rumi 1307) 1891 yitlerle_ tasvir ediyor:
de 105 yaşında olduğu halde Kızılmescid ma- Ali BAii biri bir şahi hftban
Ali siyretlüdiir ol §trİ yezdan
hallesinde bekçilik yapmakta idi, beş vakit Basen sfirat melek sima giizeldir
namazını da camide kılardı; karısı da 95 ya- Rebi a§)anda can virsem malı.eldir
ALİ BALİ (Kaptan) -- 626·- İSTANBUL

Süvari düldüli naz oldu ol §ah li sıralarında


bir Ramazanışefir gecesi Şem­
Yolunda kurban olam nola her gih sipaşadan gelirken karmanyola maksadiyle
Gören didi dükkanının o şahı
Görü.n gelmiş esed burcine mahı.
önüne üç kişi çıkmış, davranma! demişler.
Ali Bey bu! Birini bir koltuk altına, diğerini
ALİ . BA.Lİ (Kaptan) - Kılıç Ali Paşa bir koltuk altına almış, tabii üçüncü kaçmış,
devrinin tersane kaptanlarından ve asrının adamları bohça gibi kahvenin ortasında san-
namlı kemankeş pehlivanlarından; hayatı
dalyeye oturtmuş herkes hayret içinde kal-
hakkında başka bir ·kayda rastlanamadı.
mışlar; sormuş:
ALİ BALİ (Muhzir.ıade) - On altıncı - Meramınız
ne idi?
asır ortalarında güzelliği dillere destan ol- Meğer asker imişler:
muş nevcivanlardan; Cemali Ahmed'in şeh­ - Memleketten paramız gelmiyor!
rengizinde şöyle medhedilıniştir: Cevabını alınca pirer mecidiye vermiş,
Ali Balidir anın biri hem birer kahve ikram etmiş ve:
Ki Mulızirzidedir meııhôri alem - Her cuma izinli çıkınca geliniz, bu
Periler oluben hüsninden agih
Dediler ~ümle bizden yekdir ol inih
çekmeceden onar kuruş ı;tlınız, tezkere alın­
ca da bana geliniz. yarın da kaçaıi arkadaşı­
Bu nevcivanın Ulvi Celebi Sehrengizin-
~ ~
nızı gönderiniz!
de adı
geçen Ali ·Bali ile ayni delikanli olma-
O da gelmiş, ona da ayni hareket ve ay-
sı muhtemeldir. ·
ni tavsiyede bulunmuş.
ALİ BALİ AĞA - Hadikatü.l-Cevamiin · Görmedim fakat .görmüş gibi inandım,
kaydına göre Fatih Sultan Mehmedle beraber zira hilafı irtikap etmiyeceklerden işittim.
İstanbul cenginden bulunmuş gazilerden; Hallaç kirişini çeke çeke koparıi'mı:ş! .Dimdik,
Üsküdarda Torbalı (Dürbali} Mescidinin ba- puntal gibi bir adamdı. Benim gibileri göz-
nisi, Hadika: «Merkadi Kavukçular · içinde lerine baksa korkardı; uzun, kara bıyıklı,
bir mahalli mahsusta zıyaretgah iken mururu omuzları genişti. Sonraları Paşakapısına tu-
eyyam ile dükkanlar arasında kalmıştır» di- lumbacı ağası oldu, badehu Hicaza gitti, av-
yor: detinde Merdivanköy Bektaşi dergahına git~
Bibi. : Hadikatül Cevami, II.
ti, öyle zannediyorum baba da oldu. Encamı
ALİ BEY - On sekizinci asrın seçkin kar herkes gibi asla rücu etti, kara toprak!
hattatlarından; Kasımpaşa eşrafından ve Allah rahmet eylesin».
Tersanede çekdiri kaptanlarından Mahmud ALİ BEY (Çolak)
Paşanın oğlu; sülüs ve nesih yazıyı Hama.mi
- 1890 - 1900 yılları
Mehmed Ağadan öğrendi; yazıya ilk gençlik
arasında, kışın Be-
çağında başlanır iken bu zat damadı Meh-
yoğlunda, ramazan-
med Arif Ağa ·ne beraber, ömrünün !ikinci
larda Şehzadebaşında,
yarısında heves ederek başlamış, fitri istidMı
yazın mesirelerde do-
sür'atle gelişerek seçkin bir hattat olmuştu.
laşır b i r dilenciydi;
Ali Ağa diye de anılır.
Bib. : Müstakimzade, Tuhfei hattatin.
·bir kolu çolak, dişleri
çürük çarık, gayet yı­
ALİ · BEY - Abdülaziz devrinde ve lışkan, paşaların, . bey-
İkinci Abdülhamidin ilk yıllarında Üsküda- lerin, hanımların ar::ı­
rın namlı tulumbacı - kabadayılarından, Üs- balarına sokulur.
küdarlı Vasıf Hoca hatıralarında bu zatı şöy­ Kandilli temennahla-
lece nakleder: rı basa basa tepeye
«Mevlevi dergahı karşısındaki köşede damlar; gayet terbi-
kain konakta ismini unuttuğum ·bir paşanın yeliliğe, nazikliğe yel-
mahdumudur, çocukluğumuzda otuz beslık tenir. Erkek, kadın
bir adamlı. oldukça tahsil görmüşse de meyil · herkesi adiyle saniy-
ve istidadından olacak ki, Mirahor tulumba- le bilir: «Vay filanca
sı reisi idi; Şemsipaşadaki Voli yerine de gi- beyimiz! Vay falanca Çolak Ali Bey
dip gelirdi. . Koğuşlarının Eskihaniama nakli hanımefendimiz, key- (Resim: S. ·M. Alus)
ANSİKLOPEDİSİ - 627 _. ALİ ·BEY ( Garson_)"
fi alileri iyidir inşallah. Çakirinizin afiyetim Bir gece birdenbire· patlıyan · bir lodos
Elhamdülillah berkemaldir» diye lugatler pa- fırtınası, Diyojen Ali Beyin fıçısını,· kalen~·
ralar. der sahibi ile beraber yerinden sökerek· al~
Başında limon kabuğu kadar yağlı fes, mıştı, bütün Kalamış ayaklanmış, ·dört, beş
boynunda kir içinde yakalık ve kravat, sır­ genç ve cesiır kayıkçı, kendi hayatlarını teh-
tında lime lime bir redingot. likeye atarak kalender ayyaşın fıçısını kµ-
Arapkirli id;i. -Herkes de kendisini se- durmuş dalgaların pençesinden kurtarmış­
verdi. Hemen kuruşu dayar. O da yine yer- lardı; Ali Bey ise derin uyku~undan, fıçısının
iere kadar temennaları savururdu. Beylerle etrafına toplanan alkın gürültüsü ile uyan-
hanımlar arasında meyanecilik te eder, usul- mış, tepeden tırnağa kadar sular süzülerek
cacık haber, mektup götürür, getirir, çeyre- dışarı fırlamış:
ği hatta bazan mecidiyeyi cebe atard1; Yani -
Ne oluyor çocuklar!? Bir kaza mı· ol~
muhabbet. tellallığı da ederdi. du .. koşalım .. kurtaralım!·.;
diye·· bağırmıştı.
Sermed Muhtar Alus Bundan sonra, her lodos fırtınasında ilk
ALİ BEY (Denizoğlu) .....:.. Asrımız başla: hatırlanan Diyojen Ali Bey olmuştu. Koca
rında iştihar etmiş musikişinas. Şi.ı altı şarkı ayyaşın. ölüm tarihi tesbit edilememiştir.
onundur: ' ALİ BEY (Eniştezade) - On sekizinci
Hüseyni - aşıran, yü:ı;:;ük aksak <<Gel ey asır hattatlarından; babası da · Ali Bey na-

şllhi serefra.zım», «Layik mıdır ey bi vefa», mında bir zat olup. Sadrazam Amcazade Hü-·
«Reha yok bu derdü gamdan»; Ferahnak dü- seyin Paşanın eniştesi olduğundan En,işteza­
yek «Beni görme cevre rnyik»; Hisar-bftselik de lakabını almıştır; Sülüs ve nesih yazıya
yürük aksak «Yandım deminden»; Şehnaz - Zühtü İsm'ail Ağadan çalışmrş, katipzade-
bllselik semai «Gönlüm alamam».T.Y. Öztuna Mustafa Efendiden de icazetname .almıştı;
ALİ BEY (Diyojen) - Kırk, kırk beş (H. 1179) 1762 de öJdü; Topkapı dışına def-
yıl kadar evvel Moda ve. Kalamış taraflarının . nedildi
· Bibi ..: Müstakimzade, Tuhfei hattatin.-
büyük şöhret sahibii ayyaş ve kalender bir
sandalcısıydı. O zamanlar kırk beş elli yaş­ ALİ BEY (Evkaflı) · - Geçen asır son-·
larında, yüzü mihnetle buruşmuş, kısa boylu, larında Üsküdar kabadayılarından; tam kül.:
kır saçlı bir adamdı. Gençliğinde yıllarca as- hanbeyi değil de mektep görmüş çapkınca
kerlik etmiş, çavuş olmuş, İmparatorluğun beylerden; gayet cessur, fakat uslu, mecbur
hemen her tarafını gezmiş dolaşmış, tezkere olmadan· kimseye, bir ağır sözde bulunmazdı;
alınca İstanbulda yerleşip · sandalcılığa baş­ uzunca, buğday benizli, pençeli, yürekli bir"
lamış .. Kalamışta Belvü otelinin Fenar tara- adamdı. Cafer Efendi isminde bir dayısı var-
fındaki duvarı _dibinde bir fıçı içinde yaşar­ dı; o da ayni tipti; Evkaflı Ali dayısının ye-
dı. Eşyası bir küçük sandık, birkaç tabak ve tiştirmesidir.
bir rakı binliğiydi. Ayık olduğunu gören ol- Bibi. : Vasıf Hcica, Not.
mamıştı, fakat bu · kalender ayyaş, t~ttemiz -· ALİ BEY (Garson) - Gençliği İkinci
bir kalbe, dainia güler bir yüze ve tatlı bir Abdülhamid devrinin sonlarına rastlamış bir
dile ahipti. Moda, Kalamış ve Fener halkı­ kahvehane garsonu: Birinci Ci~an Hari ile·
nın, kadın, erkek, çocuk herkesin sevgı­ bilhassa mütareke yıllarından bu yana Beya~-
sini kazanmıştı. Herkesle senli benli konu- zıd kahvehanelerinin şöhretlerinden; uzuri
şur, etrafına toplanan semt çocuklarına as- boylu, zayıf, son zamanlarında matruş, ak
kerlik hatıralarını, gördüğü memleketleri saçlı bir adamdı, yaşı altmışı aşkın olarak
anlatır, kendisinin ço~ niahir olduğu balık­ İkinci Cihan Harbinin ilk yıllarında öldii.
çılığın inceliklerini öğretirdi Hayatı: hakkında da malumat edinilemedi.
Kışın palto ve fanila giymez, kar ve don İstanbul kahvehanelertiıde eski tabiriyle
müstesna, hemen daima yalın ayak dolaşır­ kahvehane uşakları, bugünkü ıstılahla gar-
dı.· İçinde barındığı fıçısında, zengin ahbap- sonlar, ocağa kahve; .çay, nargile ve lokum.
larının hediyesi bir yatağı vardı. Fıçinın iki için seslenirken dikkatle kaydedilmeğe de-'
penceresinden biri sokağa, biri de gökyüzü- ğer kelirrieİer, ,fabirler kullanırlar. Mesela,
ne açılmıştı. çayın rengini ·tarif 1~iİı · · «Tavşan kanı» ve
_: 628 - İSTANBUL

c:Nar çiçeği»gibi tabirler artık kullanılma­ ezanlarını okumağa başlayınca, bu son dere-
mamaktadır. Köpüklü bir sade kahve için cede tatlı çocuk sesi civardan geçen BabılU
«sade bir kaymaklı!..» diye seslenen garson- ricalinden bazılarının nazarı dikkatini çekti,
lara da rastlanmıyor. Bu garson Ali Beyin de devrin sadrazamına duyurdular, ·Alinin eza-
kafiyeli nargile bağırması me§hurdu: nını dinleyen vezir de sese öylesine hayran .
Doldarl... Bir...... oldu ki bir veısile bulup padişaha arzetti ve
Marpucun ueu gUmO, bq Ali Enderunu Hüm~yuna alındı, ondört yaşı­
Lillesi altm baş na girmişti, orada terbiyesi için DelWzade
TOmbekisi Isfahan iai İsmail Ağanın eline teslim edildi.
tstıyen Ud kantee ...
Doldur!... Adamakıllı! ...
Bir müddet geçtikten sonra üstad yeni
Bunu, bilhassa notasiyle dinlemek lazım­ çırağını devrin padişahı Abdlilmecide dinlet-

dır ... Çocukluğunda Ali Beyin yanında hiz- ti, hünki.r:


met etmi~ olup 1945 - 1950 arasında Beyazıt­ - Kim bu çocuk? .. diye sorunca
taki Küllük kahvehanesinde· çalışan ve bu - Ezanları ile efendimize meclhedilen
kahvahanenin yüz akı garsonu olan Nimet, Ali kulunuz... dedi.
Ali Beyin kafiyeli nargile bağırmasını bilen Padişah, çocuğu hareme götürdü; çocuk
tek adamdı. da olsa haremde yabancı bir erkek gören
ALİ BEY (HAnende) - Sadrazam Ali sultanlar ve saraylılar kaçışırlarken Sultan
Paşanın hanendesi, devrinin eşsiz güzel ses- Mecid:
lerinden biri; paşaya pek genç yaşında inti- - Kaçmayın, kaçmayın!.. Size insan su-
sap etmiş, simasının fevkal!de güzelliği, sesi retinde bülbül getirdim!.. dedi.
ve zarafeti ile paşanın sonsuz sevgi ve itima- Henüz şarkı ve beste öğrenecek kadar
dını kazanmış ve pek çok ihsanlarına nail ol- vakit geçmemi.§ti; Ali haremde birkaç mani
muştu. Vak.anüvis Cevdet Paşa cMaa.ruzab okµdu. Padişahın bu teveccühü Aliye büyük
adındaki hatıralarında hinende Ali Bey hak- teşvik oldu, Dellalzadenin elinde bütün gay•

kında şu satırları yazıyor: «Ali Paşanın dai- reti ile çalıştı; öylesine yetişti ki, büyük bes-
resi masarifi şehriye üç dört bin altına varır­ tek!r Hacı Arif Bey bir gün Lem'i Atlının
dı ve Ali nam ç!rebrtl delikanlısının masari- hocası HUız Yusuf Efendiye Ali Beyi takd!r
fi, efendiden bir adamın hanesini kib!rlne yollu:
surette idare edebilirdi». - Bestelediğimiz eserleri evvell Ali Be-
Ali Bey, Tanzimat devrinin İstanbul hayatı­ ye geçelim, sesindeki halavet ve tarzı tegan-
nı en zengin çeşnisi ile yaşamış ve o devir ri- nisindeki letAfet ile o bir yoluna koysun, son-
ealinin hususi hayatlarına pek yakında vaktf ra biz geçelim, neşredelim!.. demişti.
olmuştu. Ne kadar yazıktır ki hltıralarını Ali Bey, bir müddet sonra bilinmeyen
kalem diline vermemiştir, kendisinden kalan, bir sebeple Enderundan ayrılıp Yusuf Kamil ·
naklettiği birkaç fıkradan ibarettir. Paşa dairesine kapulandı; paşanın zevcesi
~ ALİ BEY (Ha.nende Kadıköylü) ~ Geçen Prenses Zeyneb Hanımın· hanende cariyele-
asrın en güzel sesine s!hib sanatkar ve bes- rini ·yetiştirmeğe memur edildi. Mısır hidivi
tekar; «Kel Ali Bey» ve «Enderunlu Ali İsmail Paşa, kızlarından birini evlendirirken
Bey» diye de anılır; bir taşra kadısının oğlu­ halası Zeyneb Hanımdan düğünde teganni
dur, 1830 ·da doğdu, doğum yeri bilinmiyor, etmek üzere şöhreti herkesin mal1l.mu hanen-
Kadı.köylülüğü, son zamanlarında orada otur- . de ve s!zende cariyelerinden birkaçını yol-
masındandır. Başı kel olduğu için on, onbir lamasını rica etmişti; Zeyn~b Hanım istere:..
yaşlarında iken tedavisi için babası tarafın­ len kızlarla beraber hocaları Hanende Ali
dan İstanbula, kardeşinin yanına gönderildi, Beyi de Mısıra gönderd~; fakat hidiv, cariye•
o sırada Babıali civarında kel çocukların ba- lerden ziyade Ali Beyin sesine hayran oldu
kıldığı bir müesseseye konuldu. Sesinin gü- ve onu kendi sarayında ala.koydu; meşhur
zelliği memleketinde iken nazarı dikkati cel- olan atiyye ve ihsanlarına garketti. Fakat İs•
betmişti, musiki hakkında en küçük -bir irşad tanbulun hasretine dayanamadı; cömerd ve-
görmüş değildi, yalnız ezan ve mfuıi okuma- linimetini bırakıp İstanbula döndü. Hayat ve
sını öğrenmişti; yerleştiği müessesede vak.ıt maişetini tanzim edebilecek parası vardı, ya.
ANSİKLOPEDİSİ - 629- ALİ BEY (HAnende)

pamadı; elindekini kaienderAne harcadıktan .Onun gırtlağındabir makina var ki


sonra maişet kaygusuna dil§tü; Kadıköyünde bizim yaylarım!Zla parmaklarımızda olsa güç
yerleşerek bir kahvehane tuttu, arzu eden- çeviririz!.. demişt_i şa.yanı teessüftür ki bu
lere beste, şarkı ve mbıi meşkederek beş, on iki nadirei müsildden ikisinin de gramofon-
kuruş gelir ile darlık içinde yaşadı; (H. 1315) larda aksi elhanı yoktur>.
1897 de altmış yedi yaşında öldü; kabrinin Keçecizade Reşad Fuad Bey büyük biyog-
nerede olduğu bilinmiyor; pek muhtemel- raf İbnülemin Muhammed Kemal İnal mer-
dir ki kabrine taş dahi dikilmemiştir. Tem- huma nakletmiş:
yiz mahkemesi reisliğinden emekli Baha Bey Gençliğinde Yusuf Kamil Paşaya hazine
şu tarih manzumesini yazmıştır: katJ.pliği yapmış olan Şirketi Hayriye müdü-
Neıı'e dzı meclisi rindanei şevkü tıreb r'.i Hafız Vehbi Efendinin Bebekdeki yalısın­
Piri hoş meşreb Ali Bey, mfisikikir: benm da bir gece bir m11siki meclisi olmuş. Son
Kalbi agahi karar gabi nevai st\ınAk yıllarını yaşayan Ali Bey de boğazı yaralı ve
Nağmei ahi dili, yarine zevk efzii dm sarılı olarak bulunmuş, okurken k~ndisine
Evce ağaz etdiği dem perdei Uşşakdan saz ile lavtacı Mihriban Hanım refakat edi-
Zühre eylerdi defi gerdan ile raksa kıyim yormuş; bu hanım da Zeyneb Hanı.mm sazen-
Görmedim ,devri tarebde ıatine bir p~rev de cariyelerinden ve Ali Beyin eski talebe-
Gelmemiııböyle osıile aştna üstidı tim lerinden imiş. Ali Bey o eski mes'ud demleri
Savtine dem beste olsun bülbüll BAğı İrem hatırlayarak ağlamaya başlamış; ağlaya ağla­
Virdi Ahirkir · faslı öınrl faniye bitim ya okumuş;
Mihriban Hanım da kendisiru. tu-
Ah kim Mıengi siz asa
bozuldu bezminıiz tamamış, o da lavtasını ağlaya ağlaya çalınış,
Bir tarebgAhi muhabbet var mı kalmıı berdevim meclisde bulunanlar da sanatk!rları ağlaya
Nakşolnnsun kabrine tirlhi menkııutun Bali ağlaya dinlemişler.
Tutdu hanende Ali Bey evci firdevst rnftkaarn.
Gençlik zamanında çekilmiş tek resmi
1315
vardır, bu resimde, sakalı matruş ve gür,
Hakkındaki güzel Mtıralar, fıkralatdan­ uzunca bıyıklıdır. Sonraları sakal salmış, ön-
dır: ce kır, son yıllarında ak sakallı imfş; uzunca
Tırnavalı HMız Mehmed Efen dinin Di- boylu, dolgun vücutlu olduğu söylenir..
vayolundaki kahvehanesinin üstündeki odada Yirmiden fazla şarkı bestelemiştir ki
bestekar Şevki Bey heveskar gençlere şarkı şunlardır:
tMim ediyormuş; bir gün Ali Bey gelmiş:
Uı,ıakdan
- Sizin «Bais oldu çeşmi mestin aşıkın
Affeyle günahım nolur ey şQhi pesendlm (Sengin
berbadına» ~arkınızı dinlemek isterim ...
semfil)
demiş; şarkı okunmuş, Ali Bey: Aşlon ile bülbül gibi artmaktadır ahım (Sengin
- mr kere de ben yalnız .okuyayım!. semM)
demiş. Sen melab.at mülkünün sultanısın (Sengin semii\
Ali Bey okuduktan sonra bestekar fev- Bir zülfi siyahkar ile bu gönlümü aldı (Curcuna)
Sen ey servi revan, ruhleri gülgdn (Curcuna)
kalade heyecan ile: Usandı ağlayub ah eylemekten (Dervi hindi)
- Şarkı şimdi sizin ağzınızda şarkı ol- mcazkardan
du! .. demiş. . ol kaa§l keman cevrü cefa yayını kurdu (Sengin
üstad Ahmed Rasim naklediyor: semai)
«Güvercin tersi için insan sesini kısar Menendin yok gülüm, bir mehlikaasm (Aksak)
derler. Hatta merhum Kel Ali Beye böyie A§lkın serm!yesi feryad imiş (Düyek)

bir suikasidde bulunmuşlar imiş. Fil\baki ken- Hüzzamdan


disini dinlediğim zamanlar sesi kısık idi, ama Ümidim kalmadı nevcivandan (Devri hindi)
Çeşmi mestin hasretiyle clsmü canım dağlarım
bu hal, tabiati cihanpesendine ayn bir le-
Saki yetişir imdada gel
ta,fet verirdi. Hançeresindeki istidadı fevka-
Karciğardan
lade, yapacağı nağmeleri istediği perde üze-
Ol hilal ebrO. gamiyle sineler meşhun olur (Sengin
rinde tekarrur ettirirdi. MütevefU Kemençe- semA1)
ci Vasil, Ali Bey taksime başlayınca dildmt Bir hüsnü melek etti beni hüsnine hayraıı (Aksak)
kesilirdi, bir gün sebebini sordum: Aldın dfü nA~aduru (Yürük aksak)
ALİ BEY (Hayali) ' 630 - İSTANBUL

Hicazdan «Meddah Ali Bey» diye tanındığı


söylenir.
Eyledin ııeyda beni e•y gülbeden (Ağır düyek) Meddahlık zamanında söylediği en· güzel hi-
A§ık oldum yavrucuğum gözüne (Devri hindt)
Hümayundan
kayelerinden biri: «Kadının fendi, erkeği yen-
N'olsun bu kadar ahü figan ah gönül ah (Sengin di>> hikayesidir. Mimiklerini kolaylıkla yapa-
semai)· bilmek için genç yaşında otuz iki dişini sök-
Sen kani kerem, menbai ihsan olunca (Sengin türtmüştü ki, sanat aşkı ile yapılmış pek ·
semai) muhteşem bir fedakarlıktır. O devrin, bu gi-
Hüseyniden
Mutrib kerem et meclisi mestane düzelsün (Ağır bi sanatkarları hor gören zihniyeti karşısın­
düyek) da türlü zarure'tlere göğüs gererek çalışan
Yine yol göründü nazlı canana (Ağır devri hindi) Kavuklu Ali Bey, kitapsız, suflörsüz harika-
Suzinakden lar yaratarak, orijinal fıkralar, tekerlemel~r
Aşkınla yanmaktadıi:cana tenim (Düyek) anlatarak, nükteler saçarak yipranmış ve 12
Şehnazdan şubat 1920 de Cerrahpaşadaki mütevazı evin-
Şimdi ey şuhi eda.kar (Aksak) de ölmüştür. Ben kendisini ilk defa, 1910 -
Zengftledeıı
1916 arasında eniştem Alyanak Mustafa Pa-
Derdimf arzetİneğe ol §Ühe bir, dem bulmadım zade Şevket Bey oğlunu sünnet ettirirken,
(Sengin Semai).
Bibl.: M.K İnal; Hoş seda; T. Yılmaz Özturna, Not. Üsküdarla Kuzguncuk arasında bir evde gör-
müştüm. Amatör arkadaşları ile beraber or-
ALİ ·BEY (Hayali) - Son Karagözcüler-
taoyunu oynamıştı; ki o zamanlar düğün­
den ve hayal oyununda en son ve en namlı lere, ancak dost ve arkadaş delalet ve dave-
tasvir· yapıcılardan; Selim Nüz'het Gerçek ti ile gelirdi. Şevket Bey, Harbiye Nezareti
merhum, bu sanatkarı «Türk temaşası» adın­ evrak kalemi müdürü idi, oğlunun sünnet
·daki muhtasar eserinde, «Büyük bir a§k · ile .düğününü şenlendirmeı:;i için bilhassa rica et-
çalışan ve sanatın her türlü inceliklerini bi-
mişti».
len» · diye kıymetlendiriyor; çok yazıktır ki
İhsan Jiamamioğlu da, İstanbul Ansik-
hayatı hakkında şanına layık bir bilgi edi-
lopedisine verdiği notlarda şu şayanı dikkat
nilemedi.
satırları yazıyor:
ALİ BEY (Kanuni·Ama) - Şöhret sahibi· «Kavuklu Ali Beyin Şiir mecmuası na-
kanun icrakarı, 1941 de öldü; hayatı hakkın­
mına, Cemaleddin Server tarafından bana
.da başka kayda rastlanamadı. verilen on altı parça manzumeden iki destan
Bibi. : T. Y. Öztuna, Türk musikisi lugatı.
seçtim. Kavuklu, bunlarda «Şişman» tahallüs
ALİ BEY (Kavuklu) - Son orta oyun- ediyor; bir iki parçasını da guya aruz veznile
cularının en · büyklerinden biri, tuluat sah- yazmak_ istemiştir. Fakat vezinler ve kafiyeler
ı;ıesinin de seçkin şöhretlerinden; Münir Sü- pek bozuktur; bunlarda mahlası Galibdir.
leyman Çapanoğlu, İstanbul Ansiklopedisine Bilmem ki merhum Ali Galib mi idi? Mec-
verdiği notlarda şunları yazıyor: muada hal tercemesine dair bir kayıd görül-
«Aslı İstanbulludur, doğum tarihi belli müyor. Destanlar şunlardır:
değildıır; ·. bir devrin büyük şöhreti olduğu Der hakkı galayi es'ar
halde pek yazıktır ki · mufassal bir hal ter- ı. Galayi ·es'arın sebebin sordum
cemesi zaptedileinemişti,r; MenşeüJküttab'da · Bu sene mahsulat pek az dediler
okumuştur, oradan, Serasker kapısına katip Hariçten celbini münasip buldum
olarak girmiştir; burada, büyük muharrir Os- Gelemez kapalı Boğaz dediler
man Cemal Kaygılı ile arkadaşlık etmiştir ve 2. Her ·gün satılırken milyonla elonek
emekliye ayrılıncaya kadar bu kalemde ça- Agrep değil midir mahsul az demek
lışmıştır. Tiyatroya karşı hevesi, cocukluğun­
İşin hakikatin dedim öğrensek
Aklın o hesaba yatmaz dediler
da başlamıştır; tuluat sahnesinden evvel de,
3. Boğazlar kapalı oİıu anladık
şöhretini yapan orta oyununa çıkmıştır. Tak-
Kanaat veremez bu söz babalık
litte; mimikte eşsizdi; seyircileri kahkalıa­ Bahrıahmerden mi geliyor balık
dan katıltırdi; ortaoyunundan evvel de nied- Sordum da yetmişe olmaz dediler
dahbk . yapmıştı; ortaoyununda «Kavuklu» 4. Yüz kuruşa aldım bir takım ciğer
lakabını almadan önce, arkadaşları arasında Farkına varmadım kokınuşmuş meğer
ANSİKLOPEDİSİ - 631- ALİ BEY (Mehmed)

Şehremanetine verdi.ın de haber Ey Siı,man edersin belki şeremsıır


O kasap · fena mal satmaz dediler Arddan çağırsan yuha tramvay
5. A~neye gittim almağa yemek (13 Mart 13~4, Cerrahpaşa)
Toplanmış bir alay kadınla erkek
Sokuldum bana da verin diyerek ALİ BEY (Kayyum) - İkinci Abdülha-
Etmeli tavsiye ibraz dediler mid devri sonlarında Ü sküdarın mektep gör-
6. Mahlüt yağı kabul etmiyor mide müş, okur yazar takımı namlı kabadayıların­
Muzır mevad olmak gerek içinde dan.
Anlaşılırdı ya hini tahlilde Bibi.: Vasıf Hoca, Not.
Tahlilden netice çıkmaz dediler
ALİ BEY (Kıblelizade) - Devamlı Sil·
7. Tüccarın kurduğu desais, hile
~ Gelemez aklına Şeytyanın bile rette Ed-irne sarayında oturmuş olan ikinci
Yaparlar okkayı, lahzede kile Mustafanin saray erkanından ve birinci Mi-
Hiç kimse farkına varmaz dediler . rahurlarındandır; hir l"ivayete göre harem-
8. Kazanmaktalarken milyonla para den bir sultan veya cariyeye, diğer bir riva-
Para yetişmiyor yine tüccara · yete göre de Enderunu hümayun gilman-
Götürüp verirler toptan kumara larından bir gence aşık olmuş, bu genç ile
Kazançları cepte, kalmaz dediler
dostane münasebetleri dile düşmüş, . vaka
9. Teşhir için sİzi ederim destan Kızlarağası Nezir Ağa tarafından padişaha
Deyince toplandı hep mubtekiran
Hakkı sükut için sana da Şişman
ihbar edilerek padişah gazabına uğramış,
Bir hisse ederiz ifraz dediler 1702 (1114) de derhal azledilerek evinden dı­
(13 Mart 1334, Cerrahpaşa) şarı çlkmamak yasağiyle İstanbula sürülmüş,
arkasından da Haseki ağa eliyle 'idamı fer-
Der hakkı tramvay
ınanı gönderilmiştir. İstanbula ayak basar
1. İstanbul halknın başına bugün
.Olmuştur püsküllü bela tramvay basmaz tevk.ıf edilen Kıblelizade o yıl mu-
Dünyada nazirin bulmak ne mümkün harreminin on sekizinci gecesi idam edildi.
Bir şirkete olmaz hemta tramvay Masum bir aşk uğruna kurban olan başı Babı
2. Nizam ve intizam nedir hiç bilmez hümayun önüne atılarak emsaline ibret ol-.
Çünkü böyle biliş işine gelmez mak üzere teşhir edildi.
O eski kafadan asla vazgeçmez
Fikri istibdadda yekta tramvay ALI BEY (Mehmed) - Türk edebiya-
3. İhdası gününden son saatedek tında ilk sahne eseri müellifi, edebi mizahın
Vukuatsız geçmez bir günü bi§ek öncüsü muharrir, edib; 1844 de İstanbulda
Kah adam ezerek kah devirerek doğdu; kapu kethüdalarından Yusuf CemU
Yapmıştır nice bin kaza tramvay
Efendi adında bir zatin oğludur; tahsilini ne-
4. Ufaktan ·büyükten kazaya müncer
rede yaptığı, ana dili gibi konuştuğu fransız­
Olmadan edemez icrayı sefer
İz'aç ·için balkı bir aleti şer cayı nasıl öğrendiği ve ilk gençlik ·çağındaki
Denmeğe her halde seza tramvay meşgalesi tesbit edilemedi; Rumelide Varna
5. Yanına sokulsan gafletle eğer ve Anadoluda Mamuretülaziz ve Trabzon mu-
Huylu eşek gibi insanı teper ta'Sarrıflık ve valiliklerinde bulunmuş, bir
Hasılı kırar hem koparır, ezer süre de Düyunu U-
Bırakmaz sağlam kol kafa tramvay
mumiye İdaresin­
6. Tehlikeye maruz kalmadan insan
Binmeğe muvaffak olursa bir in . de mirdürlük yap-
Sadaka vermeli indiği zaman mıştır; muasırla­
Menbaı · beladır zira tramvay rından Ceridei Ha-
7. Binmede inmede itina gerek
Gitmesin der isen saatle köstek
vadis muharriri A-
Yankesicilere melce'dir dersek li. Ali Efendiden
Var mıdır teşbih~ hata - tramvay ayırd edilmesi için
8. Kadınlar yerini fasleden perde İstanbulun münev-
Kafidir pisliği temsil etmede
Biperva gezinen kanapelerde
ver 1 e r f arasındıa
Bitlere olmuştur me'va tramvay «Direktör Alb di-
9. · Müstah~emin çalar kumpanya oynar ye anılması bu son Mehmed Au Bey
· · Arada hukulı:i ahali kaynar işinden ötürüdü'i'. (Resim: R. Çizer)
ALİ BEY (Mustafa) - 632- İSTANBUL

Bir ara Hindistana kadar bir şark se- Ali tahallüs ettim idüb himmetim bülend
yahati yapllllŞ, bu gezinin notlarını 1897 de bir beytinde de:
«Seyahat Jurnalı» adı ile neşretmişti. İstan­
bulun ilk mizah gazetelerinden «Diyojen» e Ezel nO.ri Nebi, sım Aliden behre almışsın
Amnçün mahlftsm Ali ve namın Mustafl ancak
zarif fıkralar yazmış (B.: Diyojen),_ yine mi-
diyor.
zah edebiyatı üzerine «Lehçetül Hak;aaik»
Evvela şair olarak tanındı, hatta bu yol-
adlı küçük fakat özlü bir r{salesi vardır; dev-
daki şöhreti öylesine yayıldı ki (H. 968) 1560
rinin mümtaz bir siması olduğu muhakkaktır.
da on dokuz yaşında iken Şehzade Selim
Yunan filozofu Diyojenin Büyük İsken­
(İkinci Sultan Selim) tarafından Kütahyaya
dere söylediği nakledilen meşhur sözü, ki dili-
davet olundu, bu prense divan katibi oldu.
mizde bir darbı mesel olarak yerleşip kal-
Bir kış günü ava çıkılmışdı, şehzade at
mıştır, <<Gölge etme başka ihsan istemem»
üstünde idi, kolunda da şahini vardı, -genç
mısraı ile ifade eden bu Mehmed Ali Beydir.
şaire:
1898 de Anadoluhisarında vefat etmiş, Gök-
- Birp matla ile _beni şöylece tasvir et! ..
su Mezarlığına defnedilmiştir.
dey;nce Ali o anda şu beyti söyledi:
«Ayyar Hamza», «Misafiri İstiskal»,
«Kokona Yatıyor» ve «Evlenmek ister bir Şahbazı himmetin destinde olsun ber karar

adam» adındaki komedileri, telif veya adap- Olur elbetde hümiyi saltanat bir gün şikar! ..
tasyon yolu ne, devrinin en muvaffakıyetli Sultan Selimin fevkalade hoşuna giderek
sahne eserleridir. yüz altın ihsan etti. Fakat bu ve buna benzer
Bibl. : İnönü Ansiklopedisi; i.A. Gövsa, Türk iltifatlar şehzadenin kapusunda bir takım ra-
me§hurları. kiblerin hasedini tahrik etti, rahat edemedi,
.ALİ BEY (Musatafa) - «Künhü! Ahbar» bilhassa Sultan Selimin lalası Tütünsüz. Hü-
adındaki azametli eseri ile Onaltmcı asrın seyin Bey Alinin baş düşmanı olmuştu, izin
büyük müverrihi, geniş ansiklopedik bilgi sa- alub İstanbula geldi, Kanuni Sultan Süley-
hibi şair; (H. 948) 1541 de Geliboluda doğ­ mana kaleminin kudretini gösteren manzum
du, babası, bu kasabada yerleşmiş ticaretle ve mensur bir ariza takdim etdi, münasib bir
· meşgul olan Hoca Ahmed bin Abdullah adın­ kadılık istedi, fakat ihtiyar padişah:
da azadlı bir köledir; en büyükleri Mustafa - Şehzade maiyetinde divan katibidir,
Ali olan üç oğluna mühim bir servet bırakmış istediğini efendi si versin, şehzadenin adam-
olan bu zat 1565 - 1566 da ölmüş, ve Ali Bey ları asitanemizde durmasın, gitsin! ..
babasma şu ölüm tarihini yazmıştır: diye talebeni red etti. Çok müteessir olan
Peder merhum, yani Hice Ahmed Ali:
İdüb sermayei ömrün basiret
insaf mıdır rağbeti fazı ehlini Sultan
Bırakdı cümleten varlık metaın
Başdan sava, şehzadesine eyliye ferman
Ziyandır gördü bu yiizdeı;ı ticaret
Red okuna sahibi hüner o!sµn ınu ni~ne
Hüda tarihin llhbı etti Ali
Dedim ol dem «Babam rfi.hine rahmet» Hiç dürri giranınaye atılır mı yabane .. :
H. 973' diyerek Kütahyaya döndü, fakat çok kalmadı,
Altı yaşında mektebe verildi, onbir ya- şehzadenin Tütünsüz Hüseyin Beyden evvel-
şında Habib Hamidi'den «Kafiye>>, onaltı ya- ki lalası Kara Mustafa Paşa Şam valisi olmuş­
şında Gelibolulu Süruri'den tefsir ve fılnh tu, Aliye karşı muhabbeti vardı, kapu yoldaşı
okudu; vechen son derecede güzeldi, zekası da olarak onu hatırladı ve tekrar izin alarak 1562
bu güzelliğe ayrıca revnak verdiği için evve- de Şama gitti. Lala Mustafa Paşa, şaire um-
la «Çeşmi» mahlasını aldı;· Ahdi, bunu pek duğu dostluğu gösterdi, onu kendi.sine divan
zarif bir lisan ile anlatarak «.. manzfu-i e:ı;ba­ kAtibi tayin etti; şehzade tarafından «kande
bı nazar ve nilri didei esbabı hüner ve uşşakı gitmiştir? .. » diye aranacağını zannediyordu,
dilrişin merhemi olduğu için .. » diyor; yirmi, aranmadı, Şamda altı yıl kaldı, bu arada Ka-
yirmi beş yaşlarında iken yazılarında «Çeşıni» nuni öldü, Sultan Selim padişah oldu, yine
yerine, «Ali» yi kullanmaya başladı, ki Üçün- · hatırlamadı, 1568 de Yemen serdarı olan pa-
cü Sultan Mehmede takdim ettiği bir kaside- şası He beraber Mısıra gitti; ayni yıl içinde
sinde: Mustafa Paşa azil edilip Yemen serdarlığı
ANSİKLOPEDİSİ ~ 633 - . ALİ BEY (Mustafa)

Mısır valisi Sinan Paşaya verildi; Ali 1569 da Ey gönül var ol asitana ko baş
Çıka şayet sana haracı Kobaş
İstaııbula geldi, yalnız mı, Mustafa Paşa ile
birlikte mi, bilinmiyor, fakat İstanbulda pa- diye Kobaş kasabası haracının kendisine tah-
şanın hizmetinden a)Tıldığı muhakkaktır. •SİSi içi.n ricada bulunduktan sonra La.la Pa-
Sultan Selimin kapusundan tanıdığı ve hepsi şaya rüşvet teklif ediyor: «Zevkinizi, tabınızı
ikbale kavuşmuş olan zevatın hiç birinden bilirim, uzun boylu, güzellikte bi hemta, giran-
iltifat görmedi; Padişaha kendisini hatırlat­ baha üç baş müstesna oğlan göndereyim» di-
mak fırsatını bulamadı, Sadrazam Sokollu yor.
Mehmed Paşaya da sokulamadı, sefalet de- Unutman:ı..alıdır ki o devrin büyükleri de
nilebilecek derin bir geçim darlığına düştü; bu çeşid rüşvetleri seve seve kabul edecek
geçirdiği bir kış mevsimini şöyle anlatıyor:
kimselerdi; üstelik Bosna nevcivanları d.a ha-
Bir yana şiddeti şita sitemi rikulade güzellikleri ile meşhurdu; üç danesi
Bir yanadan gariblik elemi bir Kobaş haracına değerdL
Odunu od babisına aldım
Varlığını
harmamna od saldım .. Bosnada sekiz sene kaldı. İstanbulun
hasreti ile yanıyordu. Kadir ve kıymetinin
O geçim sıkıntıiçinde Sokollu Mehmed bilinmediğinden daima şikayet ediyordu, gö-
Paşa şanında «Heft Meclis» i yazdı, devrin
zü devlet kapısının yüksek makamlarında idi.
namlı vaizlerilerinden Şeyh Muslahiddin Efen-
1574 de Sultan Selim öldü, Üçüncü Murad
dinin delaleti ile sadrazama takdim etti; iste- cülus etti, hemen bir «Cülusiyei Bahariye;>
diği otuz kırk bin akçelik bir zeamet idi:.
gönderdi, caizeden, mansıbdan haber çıkma­
Eyledim zinde nimı pA~ayı ctı- 1576 da İstanbula geldi, «Zübdetütteva-
Saati haşredek, kıyamete dek ' adındaki eserini padişaha takdim etti, yi-
rih»
Çok mudur himmet itse dir!iğiıne ne iltifat görmedi, her vesileden istifadeye ça-
Ta otuz kırkbin zeamete dek ... lıştı, mesela padişaha yeni bir kayık yapıldı,
İstediği zeamet Bosnadan verildi ve şair, hemen yirmi dokuz beyitlik bir kaside yazdı,
çaresiz o serhad yoluna düştü. kendi iddiasınca zamanının şairleri bir bey-
Bir gün mahrenilerinden biri Sokollu tine .nazire yazamazlardı, matla beyti:
Mehmed Paşaya: Çekdiler Şaha bugün bir yeni şahane kayık
- .Aliye gadrettiniz, bu kadar fadlü Döndü altında onun · Tahtı Süleymana kayık
kemal ile mamur ve bilhassa böyle bir eseri olan bu kaside de «gönül sefinesini murad
namınıza telif etmiş bir adamı, hatırını hoş sahiline yanaştıramadı».
etme yolunda İstanbuldan Bosnaya attınız!.
Padişahın gözde müsahibi Kızılahmedli
deyince Paşa tecahüli arifanede bulun- Semsi Pasa Üsküdarda kendi adına nisbetle
du: imlan sahildeki yalısında oturuyordu, her gün
- Ben onu hattat, eserin müellifi değil, kayık parası vererek oraya taşındı, paşaya ka-
müstensihi sanmıştım .. dedi. sideler sundu, fakat devletlinin taş yüreğini
Ali de bu münasebet- yumuşatamadı, himayesini temin edemedi.
le Sokolluyu zarifane · Nihayet 1577 de Lala Mustafa Paşa Gürcis-
hicvediyor: «Paşa vüke- tan, Azerbeycan ve Şirvan üzerine şark seferi
la arasında parmakla- serdarı olunca, istanbuldan ümidini kesmiş
gösterilecek b i 1 g i l i olan Aliye yine eski efendisi el uzattı, Padi-
adam ki o kitabı yırtup
şahtan müverrih Hoca Sadeddin Efendi Va-
yakmadı, namusumun
sıtası ile Alinin ordu ınünşiliğine tayinini
yüz suyunu kara topra-
ğa dökmedi, kitabımı istedi; Paşanın talebi derhal yerine getirildi,
göz yaşımda boğmadı, Mustafa Ali Beyin Ali, ordu ile Şarka gitti. Bu hizmette iki se-
Allaha hamdederim» di- imzad. ~ (Eldyazı)sı ne kald-ı. Bir ara Pdişaha bir kaside gönde-
~ ıv ..mn an
yor. rerek:
Bosnadan eski efendisi Lfila Mustafa Pa- İki. yıldır kalemle, tiğ ile Ali çalışmakda
şaya yazdığı bir mektup da şayanı dikkattir: Bugünden sonra amma dergehi ııahı cihan ister
.ALİ BEY (Mustafa) -634- İ'BTANBUL

Geh imza etmeğe


Cenabı padişalıideıı
geh çekmeğe tuğrlyı garra.yı
mükerrem bir nişan ister ...
edildi; bir defterdarın k!tipliğe tayini ga-
ribti, fakat kabule mecbur oldu.
diyerek nişancılığa talib oldu, lakin yine :tıarisi Mansıbından razıdır, şükram var
mehrum olarak kaldı; Şirvanın fethinde, İs­ Akçesi az ise de çok unvanı var
tanbula gönderilen fetihnameyi onun kalemi Kamurandır !!İmdi hayli !!Am var
yazmıştı, nihayet bu hizmeti karşılığı, istediği Kemterin, edna kulun, An kulun ...
mücevher eğerli küheylana nisbetle bir kedi, Fakat bu da uzun sürmedi. O sırada Fatih
Haleb timar defterdarlığı ihsan olundu; fakat civarında bir ev yaptırmak istedi. Bir gün
yeni vazifesine gidemedi, Serdar Mustafa Pa- padişah o semtten geçerken bir yapıda üç-
. şa azledilip İstanbula dönerken Aliyi Erzurum yüz kadar acemi oğlan ile yeniçerinin çalış­
kalesi muhafızlığında bıraktı, şair müverrih, tığını gördü:
1579 da, Trabzona gemilerle gönderilmiş - Bina kimindir? diye sordu.
olan beşyüzbin kile erzakı, bizzat Trabzona - Yeniçeri katibi Ali kulunuzuiıdur ... ·
giderek -Erzuruma naklettirdi; o yılın kışını dediler, Sultan Murad şairi derhal azletti;
Karadeniz sahilinde geçirdi. Yeni serdar Si- O da 1593 de memleketi olan Geliboluya git-
nan Paşa ile etrafı tarafından Lala Mustafa ti. Ayni yıl içinde Üçüncü Murad öldü, Üçün-
Paşanın adamı olarak görüldü, işini bitirdi- cü Mehmed padişah oldu, .Ali güzel bir cü-
ğinde küçük bir teşekkür bile görmeden Ha- lusiye yazdı; başta Baki gelmek üzere,. cülu-
lebe gitti, 1581 de, defterdarlığı üzerinde siyeler yazan şairler arasında taltif edildi;
kalmak _şartı ile Van · sınırı muhafızlığına isterse tekrar Yeniçeri katipliğine tayin edi-
memur edildi, türlü sefer meşakkati çekerek leceği bildirildi; «Künhülahbar adındaki bü-
oraya gitti. Lala Mustafa Paşanın ölümü üze- yük tarihimi yazıyorµm» diyerek özür diledi.
rine tamamen hamisiz kaldı; 1582 de Şehza­ 1595 de Amasya sancak beyliğine tayin edil-
de Mehmedin sünnet düğünü üzerine «Cami- di; ardından Kayseri Miri livası oldu; 1597 de
ül buhur der mecalisi sur»'u, Şark seferi yine sancak beyliği. ile Ciddeye gitti ve (H.
üzerine de «Nusretname» yi yazdı, bu eser- 1008) 1599 da orada öldü. Son yazısı tekaüt-
lerini, Üveys Paşa ile Şark ulemasından bir- lüğünü isteyen bir kaside olmuştu.
kaç zatin tavsiye namelerini alarak 1583 de Mustafa Ali Bey, ki muasırları katiplik
İstanbula geldi. Nusretname Üçüncü Sultan ve defterdarlık hizmetlerinden ötürü «Efendi»
Murad tarafında11 çok beğenildi, eserin fev- unvanını verirler, milli kütüphanemize, man-
kalade bir şekilde tezhibi emredildi, şaire de zum ve merisur kırka yakın eser bırakmıştır,
mühimce bir ihsan çıktı; hakkı olan mühim asrının en te.miz lisanına sahih bir şair,
bir mansıb beklerken bir gün Padişahın ölü.- «Künhülahbar» ı ile büyük müverrih, .«Me-
mü haberi şayi oldu, o kadar üzüldü ki, İs­ nakibi Hünerveran» adındaki eseri ile de bü-
-kentler adındaki kölesi: yük biyografdır; bilgisi ve kaleminin kud-
- Efendim, yalanmış, padişahımız sağ reti daima istirkab edilmesine sebep ol•
imiş ... muş, devlet kapısında şanına layık mevki-
haberini getirince sevincinden sırtındaki kür- lere yükselmesine -daima sed çekilmiş, baht-
künü vererek oğlanı azadetti. 1585 de Erzu- sız bir büyük adamdır.
rum Defterdarlığına tayin edildi, altı ay son- «Künhül Ahbar» dört fasıl üzerine ya-
ra Bağdad Defterdarı oldu; fakat Bağdada, zılmıştır:
ardından gönderilen azli haberi ile beraber 1 - Hilkati .Ademden, Hazreti Muham-
girdi, ne yapacağıı şaşırdı. İstanbula döndü; mede kadar cihan tarihi; 2- Hazreti Muham-
1590 da «Riyaz-üs salikin» i yazarak pdişaha medle İslamı tarihi; 3- Türk ve tatar ak-
takdim etti, bu manzum eserinde halinden vamının tarihi; 4- Başlangıcından H. 1006
uzun uzadıya şikayette bulundu; <<her gitti- (M. 1597) ya kadar Osmanlı Devletinin tarihJ.°
tiğim yere· azlim haberi benden evvel varı­
En kıymetli kısmı da bu son kısımdır. Ham-
yor, zengin zan ediyorlar, servetim borçlarım, mer .Aliden bahsederken: «Daima irfan per-
halimi ağyar gözünden namus perdesi ile sak- verane ve yüksek fikri tenkid ile yazdı, Os-
lıyorum» diyordu.
manlı müverrihlerinin en doğru sözlüsü» di-
1592 de Yeniçeri Ocağı katipliğine tayin yor.
ANSİKLOPEDİSİ - 836- ALİ BEY (Saraç)

1860 da İstanbulda beş cild üzerine par. Belinde alasından zemini beyaz çiçekli
kısmen basılmıştır; basılmayan sonları ese- bir acem şalı görülür; bunun sarı zeminli bir
rin en kıymetli kısmıdır. eşi de omuzunda yahut kolunda bulunur, bu-
«Menakibi Hünerveran», adından da an- nu ekseriya mendil makamında kullanır. Be-
laşılacağı gibi, hattat, müzehhib, mücellid lindeki şalın içinde mestur olan mahfazalı,
gibi sanatkarlar şanında, muhtasar bir eser- iri corci piryol saatin sırma örme işlemeli,
dir; sadece isimleri tesbit etmesi dahi sanat ortası düğmeli kösteriğini yeleğin kısmı ali-
tarihimize büyük hizmettir, 1926 da Türk sindeki düğmelerin birine iliştiriverr. Dizle-
Tarih Encümeni tarafından, merhum İbnüle­ rind_en bir parça aşağı inmekte olan çuha
İnin Mahmud Kemal İnalın nezaretinde bas- şalvarın alt taraflarını beyaz Ahısha . tozluk-
tırılmış, üstad, esere uzun .bir mukaddime ile ları setretmiştir. Ayakları Galatakari, az üst-
.Alinin mufassal bir hal tercümesini ilave lü, zarif kırmızı yemenilere alışıktır.
etmiştir_. «Üzerinde eski değil, rengi tegayyür et-
Alinin kendisi de asrının seçkin bir hat- miş bir şey bulunmaz. Pek yakışıklı, dolgun
tatı idi. vücutlu bir Osmanlıdır. Bununla beraber
İmzasını «Enelfakir Ali, ha.dimili ehali» şişman denilecek bir halde değildir. İstan­
diye · atardı. bulda doğmuş büyümüş, fakat kendisini b:1-
Bibi. : M. K. İnal, Menakibi Hünerveran mu- miyenler İstanbullu zannetmezler. Saraçhane
kaddimesi. · halkından Ali Beyi tanıyanlar henüz az de-
ALİ BEY (Pertev) - Hadik~tül-Ceva- ğildir.
miin kaydınagöre tersane kaptanlarından,
«Ahlakına dair de birkaç söz söyliye-
Rumelihisarında hamam mescidinin hanesi-
dir. yim:
ALİ BEY (Raınizpaşazade) - Yarım asır,
«Terbiyeli bir islam ehli beyti içinde ye-
kadar evvelki İstanbulun muharrir ve şair tişmiş bir adamın kalbi, hissiyatı nasıl olur?
hfunisi, ilini ve irfan sahibi zenginlerinden; Pederin kalbi, hissiyatı da işte öyledir. Kim-
Kuruçeşmedeki yalısı, bir edebi mahfil ha- seye fenalık etmemiştir, fakat pek çok kim-
linde idi;· büyük muharrir Ahmed Rasim, bu selere iyilik etmiştir. Doğruluk, merdl.k
yalının başlıca müdavimlerin_den idi,. ki bir kendisine pederi Ahmed Ağadan mevrustur.
hatırasında şu samimi satırları: yazıyor; «Eski Biraz hadid görünür, lakin nabemahal hid-
bildiklerimden Ramiz Paşazade Ali Bey mer- det etmez. Gazebini tahrik eden hususat mut-
humun yalısına gittim, o sevindi, ben sevin- laka terbiyei islamiyeye, insaniyete yakışmı­
d.im, yedik, ·içtik ... » (Muharrir bu ya). Çok yacak şeylerdk Yüreği aile muhabbbetiyle
yazıktır ki bu seçkin simanın hal tercemesi
meşhun olmakla beraber hiçbir ~akit şımar­
hakkında bir bilgi: edinilemedi.
tıcı muamelede bulunmadığından hane hal-
ALİ BEY (Sarac) - Muallim Nacinin ba~
kı tesiri heybeti tahtında bulunur. Bu tesir
bası, geçen asır sonlarının saraçhane esna-
döğüp sövmek gibi bazı esbab ile hasıl olına­
fı arasında seçkin bir sima; aşağıdadaki sa-
mıştır, kendisinin halinden tabii bir surette
tırlar, şair oğlunun kaleminden çıkmış por-
tresidir: vücuda gelmiştir. Dünyada kimseye mqhtaç
«Pederin kırk altı yaşında olduğu halde olmamak kadar bahtiyarlık olamıyacağına
irtihalinde ben tahminen sekiz yaşında idim. kani olduğundan işleriyle meşgul olmayı pek
Kıyafeti hala gözümün önündedir: Orta boy- sever.
lu, geniş omuzlu, Jrnviyülbünye, büyücek baş­ «O evden başka bir de Saraçhanebaşın­
lı, değirmi çehreli, kalınca kara kaşlı, ela da ufak bir dükkana maliktir. Kendi dükka-
gözlü, irice kara bıyıklı, beyaz tenli, mehi- nında saraçlık eder. Sabahleyin erkenden
büssima.
dükkanına gider. Akşam üstü doğruca evine
«Başına giydiği büyük Tunus ·fesinin
üzerine büyücek 'bir yemeni sarar. Geniş gelir. Ömründe işret etmemiştir. Günde bir
göğsünü gücçe kaplıyabilen kaytan ve sırma iki lüle tütün içer. Ona da iptilası yoktur.
işlemeli çuha yelekteki düğmelerin kısmi Hatta bazı kere tütün kesesini dükkanda
küllisi hemen yaz kış çözük bulunur. Yeleğin unutur. Evde zaten tütün bulunmadığından
üzerindeki sade çuha saltanın kollan biraz o gece içmeyiverir.
kısadır, iri, dolgun bilekler daima göze çar- «Kazancı öyle bir iki ev daha idare ede-
ALİ BEY (Saraç) -636- İSTANBUL

bilecek raddelerde olduğu halde büyücek bir k-0rkmağa başladım. Birader benden on yaş
hane edinmek, hizmetçi tutmak, halayık al- kadar büyük olduğundan anın yüzünde pek
mak gibi fikirlerde bulunmaz. •Bu evi ken- de korku alAmeti görülmüyordu. Peder val-
dim ya·ptırdım, severim. Kalabalığımız yok. denin yaktığı muşamma feneri alarak aşağı
Bize kifayet edip gidiyor. Diikkfuı da kendi indl. Biz evvelce ayağa kalkmıştık. Peder so-
malımız. Çalışıp kazanıyoruz. Güzel güzel ge- kak kapısını kapadığı sırada biz valde ile
çiniyoruz. Cenabı. Hakka şükredelim. Bize beraber köşe penceresine koştuk. Valde camı
verdiği nimetlerin kadrini bilelim... İçimizde açtı. Kafes yekpare kar halinde idi. Kafesi
yabancı bulunmasın. Hizmetçi, halayık derdi tahrik etti. Katin kabası· döküldü. Pederin
çekilmez. Kendi işinizi kendiniz görün. Al- fener ile gitmekte olduğunu gördük. Peder
lah yardım eder. Merak etmeyin. Hizmetçili, avdet etmedikçe tekrar yatmak olur mu?
halayıklı evlerde saadet bulunmaz» der ... «Aradan ne kadar vakit geçtiğini bile-
«Evine o kadar güzel bakar ki dkıf olan miyorum. Avdet etti. Karşıladık. Üstü ba§ı
aileler gıpta ederler, «Keşki bizim de öyle bir ' kar içinde olduğu gibi bıyıkları da buz tut-·
babamız olsa!» derler. Her şeyin iyisiden sa- muş idi. Kendisi o zaman gözüme pek hey-
tın almak merakı oiduğundan evde her türlü betli göründü.
havayicin alası bulunduktan başka biz ço- «Ekseriya geceleri dahi dükk!na müte-
cukların arzu edebileceğimiz yemiş ve saire- alilc işlerle meşgul olurdu. Ehibbası burasını
nin envaı da dolaplarda durur. bildiklerinden pek nadir olarak ziyareti şe­
«Pirinç, yağ gibi şeyleri daima toptaıı banede bulunurlardı.
iştira eder. Hatta komşulardan bazılarının «Mahalledeki ehibMsmdan Behçet Be-
nazan dikkatini eclbetmemek için bunları yefendi _:, · ki henüz berhayat ve bizim için
eve akşamdan sonra getirtir... O küçük ev bir medarı mübahattır- bazı leyalide pe-
bir büyük saadethane halindedir. Orada in- derle musahabet etmek üzere gelirdi.
san hakikaten mesut olur. Fakat sahibinin «Behçet Bey edip, zarif, hoşgu bir zat-
rızasına muhalif harekette bulunmamak şar­ tır. Peder kendisini pek severdi. Böyle zat-
tiyle. Mesela kendisinin izni olmaksızın kom- lara «Baba dostu» derler. Pederleri vefat et-
şuya gitmek mümkün değildir. miş oğullar bunları garip ve hazin bir his ile
«Bu zat emsali a·ddolunacak adamlara kı­ severler. Mfuıevi amca tanırlar.
yas olunamıyacak bir derecede vakıfı ahvali «Bizim bir de maddi amcamız var idi ki,
alemdir. Ne beyhude şeylerle iştigal eder; Bursada tavattun etmişti. Ara sıra İstanbula
ne de iştigal edenleri sever. Zamanını -ciddi- gelir, bizde misafir olurdu. Pederin büyüğü­
_yatı ınüfideye sarfetmek ister; geceleri lüzum dür.
olmadıkça bir yere gitmek adeti değildit. «Bir defa yine gelmitıti. Bir gece - pe-
Bununla beraber bir yerde yangın olsa o ta- derle birlikte nıi yoksa yalnız mı pek iyi bi-
rafta bildiiği var ise mesafe ne kadar uzak lemiyorum - bir yere gitmesi I.azıın geldi.
olursa olsun derhal giyinir çıkar, imdada ko- Amcam beni daima taltü etmekle beraber ak-
şar. Bu hareket yiğitler beyninde ötedenberi şamları geldikçe yemiş de getirdiğinden mu-
adet imiş. habbeti gönlümde yer tutmuştu. Binaenaleyh
«Hatır nişanımdır ki, bir kış gecesi yat- elimden geldiği kadar hizmetinde bulunmak
mış uyumuş idik. Bir aralık sokaktan bekçi isterdim. O gece muşamba feneri yakarak
geçti. Bilmem hangi tarafta yangın olduğunu kendisinin kunduralarını çevirmek üze!e
haber veriyordu. Yatağın içinden gözlerimi merdivenin alt başına indim. Ben bu iş ile
açtım. Pederin acele ile giyinmekte olduğu­ uğraşmakta iken o da odanın kapısından çık­
nu gördüm. Birader de uyanmış idi. Valde mış imiş. Feneri çarpık tutmuş olmalıyım ki,
diyordu ki: birdenbire ·tutuştu. Hiç hatırıma gelmemiş
- Çıkınasawz iyi olmaz mı? Baksanıza olan bu iştial beni şaşırttı. Amcam: «At elin-
pencerelere kafeslere! den oğlum at!» diyerek yanıma koştu. Beni
«Peder cevap vermedi. Meğer o tarafta kucağına aldı. O yetişinceye kadar ben fene-
ehibbasından birinin h!nesi varmış. Pence- ri fırlatmış idim. «Korkma arslanım korkma!:;
ı·eler, kafesler sera.ser kar ile mestur idi. Ben diyordu. Yukarıdan bir şamdan tuttular. Ben-
ANSİKLOPEDİSİ -637 - ALİ BEY (Tahirpaşazade)

zim · uçmuı lınis. . Amcam yuzume bakarak Boğazhisarından bir çekdiri kiralıyarak Gi-
kahkaha derecesinde gülmiye başladı. Hele. ride doğru yola çıktı ve bir daha kendisinden
canımı tadil için daha birçok sözler söyledi. hiçbir haber alınamadı. Aradan bir müddet
Bir yandan da gülüyordu. Ben ise hizmet ede- geçti, İstanbula, adalardan bir miktar bal ve
yim derken kabahat etmiş olduğumdan ken- zeytinyağı yükü ile bir gemi gelerek Hasköy
disinin yüzüiıe bakmağa cesaret edemiyor- sahiline bağladı; gemiciler, birkaç yerinden
dum. Beni kucağından indirmiş olaydı kema- yaralı bir ark~daşlarını, bir cerraha tımar
li süratle valdenin yanına kaçacağımdan şüp­ ettirilmek üzere Hasköyde bir kumbaracın:m
he yoktu. kahvesi üstündek;. bekar odalarından •birine
.«Amcamız Mehmed Tahir hilkaten pede- bıraktılar. Bal ve zeytinyağlarını da piyasa
re müşabih i<li. Hulkan ise beyinlerinde hay- kıymetinden çok aşağı bir fiatla elden çıkarıp
li tefavüt var imiş. O biraz laübali olduğun­ Galatada, kahvehane ve meyhanelerde gezip
dan İstanbulda birçok işe girip çıktıktan son- dolaşmağa başladılar. Kıyafetleri, baldırı çıp­
ra Bursaya giderek orada kalmış. Burada lak kalyoncu kıyafeti idi. Halbuki o sırad:ı,
bulunduğu sıralarda öteye beriye ettiği borç- !stanbulda kalyoncu tezkeresi olmadan böy-
ların çoğu peder tarafından tesviye olunmuş. le pırpırı hezele kıyafoti ile dolaşılmaması
Pederin ise irtihalinde birkaç bin kuruş ala- hakkında bir yasak çıkmıştı;· bir gün Tersa-
cağı bulunmakla beraber yalnız altmış kuruş neemfnliği köşkü önünden geçerlerken Ter-
kadar vereceği çıktL saneemini Vlhid Efendinin gözüne çatptı ve
«Vefat edeli bir hafta kadar olmuştu. hemen Tersane çavu5larını göndererek .çe-
Bir sabah dülger kıyafetinde bir hıristiyan virtti. Çavuşlar, sokaklarda kalyoncu kıyafeti
evin kapısını çalıyordu. «Nedir?> denildi. ile dolaşabilmeleri için tezkerelerini sordu-
MüteessirAne bir tavır• ile o kadar alacağı ol- lar; gemiciler yasaktan haberleri olmadığım,
duğunu söyle~. Derhal parasını vererek tezkere alınacağını ve kimden alınacağını
«Hakkını helal et!» dediler. Adamcağızın bilmediklerini, uzun zamandır Akdenizde bu-
gözleri dolu. Birkaç ay mukaddem evin bah- lunduklarını söylediler. İçlerinden · birinin
çe cihetine· bir oda ilAve edildiği sırada mer- eli sarılıydı, nerede yaralandığı sorulunca şa­
humun pek. çok insaniyetini gördüğünü itiraf şırdı, birbirini tutmıyan cevaplar verdi. Ağır
etti. «HelAl olsun!» diyerek.gitti. yaralı arkadaşlarını kahvesine bıraktıkla!"ı
«Birdenbire valdenin gözlerinden yaş kumbaracı. da bu adamların halinden şüphe­
boşandı. Birader ile bende ise o vakitler her lenmiş, her gün kahveden çıktıklarında peş­
şeyden ziyade ağlamağa kabiliyet var idi. Bi- · lerine düşüp takip ediyordu; o gün de peş­
naenaleyh biz de o anda valde ile hemMl lerinde idi, Tersaneemini tarafından çevril-
olduk. Matem teceddüd etti. Bir de valde diklerini görünce o da hemen Tersaneemini-
«Ah benim yetim evlldım!» diye beni tutup nin huzuruna çıktı, Vahid Efendiye:
bağrına basmasın mı? Bütün bütün bittim! ~ Efendim, bu adamlar benim kahveme
İşte. o zaman üçümüz birden bir surette ağ­ bir yaralı bu·aktılar, ben nerede yaralandı~
laştık ki, Cenabı Hak ile bizden gayri herke-. diye sorduğumda sarhoşlukla vuruldum dedi
sin nazarından ruhan olan bu .manzarai heye- ve kah yaıilışlıkla beni benzetip vurdular
can deryayı merhameti ilahiyeyi elbette h11- dedi, hullsa bu adamlar iyi adama benzemez
ruşan etmiştir. Evet, hiç şüphe etmem! ler!
«Niçin ketmedeyim? Şu satırları yazar- Deyince, Vahid Efendi, hemen bir tez,✓
ken yine ağlıyorum. Belki de o zaman bu kere yazıp şüpheli gemicileri, Tersane çavuş­
kadar ağlamamışımdır!» larının muhafazasında Kaptan Paşaya gön-
ALİ BEY (Ta.Jıirpaşazade) - On doku- derdi. Kaptan Paşa, gemicileri sıkı bir sorgu-
zuncu asır başında, Akdenizde korsanlar ta- ya çekti, yine birbirlerini tutmaz cevaplar ve-
rafından öldürülmüş İstanbullu bir delikan- rince, üzerlerindeki şüpheler arttı ve Babı.a­
lıdır ki, bu korkunç cinayet, Büyükşehirde liye gönderildiler; Babıilide tecrid edilen bu
çok derin teessür ile karşılanmıştı. Şöyle ki: adamlar, üçüncü defa olarak ayrı ayrı istin-
Ali Bey, Girid adasında Retimo valisi tak edildiler, Hasköye bağlı gemide de bır
bulunan babası Tahir Paşayı görmek üzere araştırma yapıldı, gemide bir heybe bulundu
ALİ BEY (Tilki) - 638 - İSTANBUL

ve derhal tanındı, bu heybede, Kapıkethüda­ ALİ BEY KAPTAN (Tekirdağlı) .;_ De-
sı Selim Sabit Efendinin Tahirpaşazade Ali ğerli denizcilerimizden, 1889 da Japon deni-
Bey eli ile Giriddeki yakın dostlarına gönder- zinde batan Ertuğrul firkateyninin süvarisi
eliği hediyeler vardı. Bu kuvvetli delil karşı­ ve geminin 540 şehid bahriyelisinden biri
sında gemiciler, suçlarını itiraf ettiler: (B.: Ertuğrul Firkateyni).
«Ali Bey, gemiye iki sadık uşağı ile 1847 de Tekirdağında doğdu; babası bu
beraber binmişti. Beyin eşyası ve mücevhe- kasabanın Dedecik köyünden «Desterecb
ratı, gemicilerin tamahını uyandırdığından, lakabı ile maruf Hafız Emir Mehnied Efendi-
adamlariyle beraber katline karar, vermişler­ dir; anası da geçen ·asrın bahriye ümerasın­
di. Gemi Boğazdan çıkıp yelken üzere süratle dan Tekirdağlı Mehmed Paşanın kızkardeşi
giderken, uşaklardan birini. tayfanın biri ga- Ayçe Hanımdır. ·
fil avlayıp arkasından denize itivermişti; bu- Uzun boylu, mavi gözlü, sarı saçlı, vü-
gören beyin diğer uşağı: - Bre nedir!? diye cud yapısı düzgünlüğü ve· yüz melAhati ile ·
bağırınca, bu sefer bıçaklarını çekerek bu erkek güzeli; nazik, mütedeyyin, Cetrahpa-
adamcağızın üzerine saldırmışlardı. Korsan- şalı Ali Efendinin müridlerinden; ateşin bir
ların eline düştüklerini anlayan zengin deli- zekaya sahih, arapça, farsça, ingilizce, ital;,
kanlı, ikinci uşağının da öldürüleceğini gö- yanca ve rumcayı anadili gibi konuşur, mes-
rünce hançerini sıyırmış ve ölüm eri ·olarak leğinin aşıkı, Türk bahriyesinin ~özbebeği idi.
gemicilerin üzerine yürümüştü; fakat birka • İlk ve rüşdiye
çını yaraladıktan sonra kıskıvrak bağlanmış tahsilini memleke-
uşağı ile beraber, çırılçıplak soyulduktan son- tinde yapmış, 1860 ·
ra denize atılmıştı; bu suretle üç cana kıyan da 13-14 yaşların­
korsanlar beyin parasiyle adalardan bal ve -da iken İstanbula
zeytinyağı toplıyarak İstanbula gelmişlerdi. gelerek Heybeli A-
Cinayetlerini itirat eden korsanlar, Hasköy- da Bahriye Mekte-
deki gemilerinin direğine· asılarak idam olun-· bine girmişti. Mes-
dular, gemi de devlet adına musadere edildi leğini dayısının fe§-
(H. 1227 = M. 1812). vik ve ·tesiri altın­
Bibl. : Cabi Said Vekaayinaınesi da seçmiş olup İs~
ALİ BEY (Tilki) - On yedinci asır or- tanbula gelişi aile
talarında yaşamış namlısazendelerdendir, ha- hatıraları arasında
yatı hakkında başka bir kayda rastlanama'dı. . şirin bir :menkibe Tekirdağlı 'Ali Bey
Bibl. : Evliya Çelebi, I. olarak kalmıştır: (Resim : Nezih)
ALİBEY DERESİ - İstanbul civarınıın en Mehmed Paşa Tekirdağına bir sila ziya.:·
uzun akar suyudur, Kağıthane deresinin iki- reti yapar:
zidir; İstra.nca dağlarının batı - ceı;ıup etek- · ~ Ali, koca delikanlı olmuş, alıp İstan­
lerinden doğarlar, dalgalı sırtlarla ayrılmış bula götüreyim, Ada Mektebine yazdırayım,
olarak hemen daima cenup - doğu istıkame­ bir gün nasıl olsa asker olacak, · bari zabit ·
tinde müvazi akarlar ve Halicin nihayetinde • olsun, güzel, alımlı çocuk, bahriye f orinası da
bir çatal teşkil ederek denize dökülürler. pek yaraşacak ..
Alibey deresi boyunca Pirinçci köyü, der; ablası Ayşe Hanim:
Mango mandırası, Paşa çayırı, Sulu mandıra, - Mehmed, ·beni görmeğe mi, evladımı
Çavuşköyü, Taşköprü çeşmesi, Çobançeşme, kaçırmağa niı geldi!? ..
Alibey köyü, ve Silahtarağa sıralanmıştır. diye bu teklifi red eder; fakat paşa İs­
Birçok tuğla ve kiremit harman ve fabrika- tanbula qöndü.kten az sonra Ali, «Kuş alaca-
ları, bostanlar, sebze bahçeleri vardır. Yine ğım .. » diye anasından yirmi kuruş · alır, o::ı
bu· dere boyunda Silahta:tağa ile Alibey köyü kuruşluk bir güverte bileti ile kalkmak üzere
arasında geçen asrın en güzel yapilanndan olan bir vapura atlar ve İstanbula, dayısına ·
Adile Sultan köşkü vardı ki, 1946 da harabe- kaçar. Mehmed Paşa yeğenini mektebe yer-
sinin bir kısmı, bir enkaz yığını halinde dur~ leştirdikten sonra «Merak etmeyin, Ali ben-
makta idi. de, Ada Mektebine girdi» diye mektup yazar.
ANSİKLOPEDİSİ - 639 - ALİBEY KÖYÜ

Ali, anasını· babasını görmek için ancak altı bu musabakayı hatırlayanlar: «O kurtulmuş­
ay sonra izin alabilir. Ayşe Hanını güzel oğ­ tur!..>> demişlerdi.
lunun hasretine dayanamıyacağı için babası • Ali Bey Kaptanı son gören emirberi olan
Mehmed Efendi Teltj.rdağında ve Dedecik Hsan adındaki bahriye neferidir (B. : Hasan,
köyündeki bütün emlakini satarak aile lstan- Bahriyeli); faciadan kurtulan 69 bahriyeli-
bula hicret eder; Unkapanında bir ev satın den biri olan bu delikanlı:
alarak yerleşilir. «Baba: - Havayı beğenmiyorum, kalk-
Bahriye Mektebinde son derecede maz- mıyalım!.. dedi. Osman Paşa dinlemedi (B.:
but ve çalışkan talebe blarak tanındı. Donan- Osman Paşa), kalktık. Gemi batarken yanın­
ma hizmetinde yüzbaşılığa terfiinde Fethibii- da idim, bana: - Atla Hasan .. J:>en de atlı­
lend gemisinin ikinci kaptanı oldu. İngilte­ yorum! .. diye bağırdı, denize atladım, Ali Bey
reye gönderilerek bir sene ingiliz donanma- Kaptanı denizde göremedim ... » diye anlat-
sında staj gördü. Yarbay olunca Ertuğrul mıştır. Bu seçkin denizcinin kadim an'aneye
Firketeyni süvariliğine tayin edildi, bu va- uyarak, emirber neferini denize atlattıktan
züeyi aldığının te~ine de !bu çok eski fakat sonra köhne fakat güzel gemisini terk etmi-
çok güzel ve gösterişli geminin Japonyaya yerek Ertuğrul ile beraber sulara gömüldü-
resmi bir ziyaret seferi kararlaştırıldı. Muta- ğün gün gibi aydındır, nitekim bu sefer he-
hassıs denizcilerin şiddetli muhalefetine rağ­ yetinin reisliğini yapmış olan Amiral Osman·
men Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan Paşa­ da (B. : Osman Paşa) faciada ayni asaletle,
nın ısrarı ile sefer kesinleşti. üzerinde büyük üniforması ile şehid olmuş­
, Ali Bey Kaptan, dayısı Mehmed Paşanın tu.
tavassutu ile Amiral Kör Zihni Paşanın kızı Ali Bey Kaptan arkasında dört evlat bı­
ile evlenmişti; bu zat bir zamanlar bahriye rakmıştı; bunların en büyüğü, eski maarif
fabrikaları nazırlığında bulunmuştu, «O ge- vekili edib ve şair Hasan Ali Yücel'in vali-
minin kazanı yirmi sene evvel benim yamat- desi Neyyir Hanımefendidir, 1889 da on iki
tığım kazandır .. Ertuğrul Japonyaya gide-
yaşında idi.
mez, damad derhal istifa etsin.. » dedi; Meh- Bibi.: H. A. Yücel; Not.
med Paşa da bu yolda çok ısrar etti, fakat f

Ali Bey Kaptan: «Ben askerim .. aldığım em- ALİBEY KÖYU - İstanbul civarının en
namlı köylerinden; Halicin gerisinde Alibey
re itaati bilirim.. icabederse ölüme de ·bile
bile giderim .. » dedi. deresi vadisinde bu dereye dökülen Keçe
suyu üstündedir; Eyyuba 4,5 kilometre ka-
O tarihe kadar sakarbırakmamıştı; Bah- dar mesafede olup, Eyyubda Alibey köyüne
riye Nazırı Hasan Paşa, böyle büyük gemi- gitmek için araba bulmak her zaman mümü-
lerin süvarilerinin, denizciler arasında bir kündür.
an'ane olarak hep sakallı oaduğunu söyliye-
Evliya Çelebi on yedinci asır ortasında
rek:
kırk evli bir köy olarak kaydediyor ve «yet-
- Sakal salıverin Ali Bey.. miş seksen kadar çınar ağaçlariyle müzeyyen
dedi; kaptan bu emre de itaat etti, sefe- gün görmez bir teferrücgahtır» diyor. Bugün
re uzun boyuna ve melih simasına heybet ve- bu çınar ormancığından perakende üç beş
ren bir sfkal ile çıktı. ağaç kalmıştır; ki, bir tanesinin içinin kovu-
Bu Türk harb gemisi ve Türk bahriye- ğunda vaktiyle bir kır kahvesi varmış.
lileri, çok uzun yolu çok ağır alarak Japon- Alibey köyünün latif bir mesire olarak
yaya vardıklarında son derece dostant bir imarından çok evvel, burada dördüncü Meh-
alaka ile karşılandılar; gemi süvArisi Ali Bey_ med, küçük fakat gayet güzel bir av kasrı
ise bir sevgi mihraki oldu. Bir gün deniz kur- yaptırmıştı; fakat bu hükümdarın kanlı bir
du kaptanlar arasında ve gayet sert bir de- askeri ihtilal ile tahttan indirilmesinden son-
nizde yapılan bir tahammül yüzmesi musaba- ra bu kasır uzun zaman metruk kalarak harap
kasını kazanması kendisine ayrıca şöhret ka- olmuş; dördüncü Mehmedin oğlu üçüncü Ah-
zandırdı. Facia Ertuğrulun dönüş seferinde med devrinde Alibey köyü tekrar, fakat bu
olmuştu; haber Japonyada yayıldığı zaman sefer bir zevk ve safa yeri olarak şenlenmiş-
ALİBEYKÖYÜ ÇEŞMESİ ~ 640 İSTANBUL

ti. Hicri 1133 de (M. 1721) köyün arkasındaki nerek İstaııbula günlük süt sevkiyatı 700-800
çınarların altı tanzim edilmiş, üç büyük ha- kiloyu bulur; süt sevkiyatının bir kısmı ara-
vuz yapılmış, mermer kanallar, oluklardan ba ile, bir kısmı da her akşam, Alibey dere-
sular aktılıp kasır, fevkalade bir surette ye- sine giren süt kayıklariyle yapılır.
niden yaptırılmış ve bu mesireye «Husreva- Köyün şöhretlerinden biri de mısırdır;
bad» adı verilmişti (B. : Husrevabad) ki, Ka- yazın, bilhassa Kağıthane dönüşü, köyün ar-
ğıthanedeki Saadabad mesiresi buradan bir kasında1:d Keçe suyu boyunda Çırçırçeşmesi
yıl sonra kurulmuştur. 1730 ihtilalinde Hus- mesiresine ve Çoban çeşmesine pek çok ge-
revabad tahrip edilen mamurelerden biri ol- len olur (B. : Alibey köyü Çırçır çeşmesi; Ço-
du ve bir daha ihya edilmedi; bugün, havuz- ban Çeşmesi).
ların taş yığınindan ibaret enkazı müstesna Alibey köyü ilkokulunda yakın zaman-
Husrevabaddan hiçbir şey kalmamıştır. lara kadar , şehir ilkokulları programı takip
Aşağıdaki notlar 1946 yılında tesbit edil- edilirdi; köy çocukları Eyyub ortaokuluna de-
di: vam imkanını bulurlar, içlerinde okuma is-
Alibey köyü, hududu içinde bulunan tidat ve hevesi olanlar yüksek tahsil görür-
Çobançeşme. ve Kemiklidere taraflarindakı lerdi. Türk ordusunun kıymetlerinden kur-
yapılarla beraber 180 evdir. Son sayıma göre may kartoğraf general Ömer Kadri Alibey
.nüfusu 901 ldşidir. Bir mescidi, beş sınıflı köylüdür ve köyünün ilkolundan yetişmiştir;
gayet güzel bir ilkokulu, bir fırını, bir mez- yfne ayni okuldan yetişmiş çocuklardan üç
bahası, iki kasabı, ikisi büyük ikisi küçiik yüzbaşı vardır. Son yıllarda Alibey köyü
dört bakkalı, üç kahvehanesi bir tane de ga- okuluna köy enstitüsü mezunu eğitmenler ta-
yet güzel spor sahası vardır. Köy Nafia Ve- yin edilmiş ve. okulda köy ilkokulu programı
killerinden Ali Çetinkayanın himmetiyle elek- taldp edilmiye başlanmıştır, bu suretle İstan­
trikle aydınlatıl­ bul gibi hir bü-
mıştır. K ö y ün yük şehrin yanı
asıl yerlisi sekiz, başında bulunan
on hane kadar- bu köyün çocuk-
dır; geri kalan ları ortaokulu
halkının büyük ta.kip edebilecek
bir kısmı 93 boz- seviyeyi kaybet-
gunu Rum eli ınişlerdir. Bu sa-
muhacir 1 e- Say.;ı ocağef ·. ~ tırların yazıldığı
riyle Rumeliden . .• ,. '/(A/JIT.!f/E /fPYÜ sırada köy 1 ü,
bu tarihten son~ z , AL//JEYKOYU!. \ ½ ~ ,- can ve gönül-
J.eçe s11yu ·
r~ hicr~t etmiş ·, " /;{. , • V · ~ den, mekteple-
2ılelerdır. hemıklıde[e)/' . j rinde şehir ilko-
Köyl~~ün bi.r , ,J ...,
kısmı Sılalıdara- Aaıle suıtan koşku
kulu programı­
nın tatbikini qi-
ğa elektrik fao- lemekte idi (O-
r.ikasmda ame- cak 1946).
le, bir kısmı da Bibi. : REK ve
esnaftır. Sebze ,Muzaffer Esen, Ge-
zi Notu.
bahçeleri, bos-
tanları zengin- ALİ BEY-
dir; kışın günde KÖYÜ ÇEŞME­
350 - 400 kilo i- G Sİ - Alibeykö-
nek v~ manda yü ınesciclin:in
sütü satar; ya- ' ön duvarı üze-
,5
zın sağmal ko- rinde ve köşe
yun ve keçilerin Alibeyküyü Te cl9an başında kesme
mahsulü de bi- (Harita: M. E~ref Bey paftasından) taştan klasik üs-
ANSİKLOPEDİSİ ~- 641: - ALİBEYKÖYÜ ÇIRÇIR ÇEŞMESİ

lupta bir çeşmedir. Kire- ALİBEYKÖYÜ ÇIRÇIR ÇEŞMESİ -


mit örtülü ahşap saçağı Alibeyköyü kenarında, Keçe deresi boyunda
çökmüş, suyu kesilmiş, lü- tarihi çınarların bulunduğu mesire yerinde-
lesinin üst kısmı çalınmış
tez elden su getirilmez, ba-
t~ı;, dl .... ~, il ·.

Alibeyköyü Çeşmesi, 1946


(Resim: A. Bfilend Koçu)

kılmazsa harap olmağa mahktlmdur ki, kö-


yün belli başlı zinetlerindendir. İlk yaptır:ı­
nın kim olduğu bilinmiyor; kemerinin altına
konulan kitabe taşında: Alibeyköyü: Çırçır ~ntesi, 1946
«Adana? mutasarrıfı esbak merhµm Sü- (Resim: A. Billend Koçu)
leyman Paşanın küçük kerimesi merhume ve
mağfuru leha Hatice Hanımın ruhu için ve dir. Bütün köy halkı içme suyunu buradan
kaffei ehli iman ervahı için fatiha. Tamiri rn alır; bir jandarma neferinin hayır eseriridir;
sefer 1279> (M. 1862). etrafı taş duvar örülmüş birkaç basamak mer-
Ayni hayır sahibi kadının az ilerde blr divenle çıkılır bir çimen sofanın altında, çu:.
çeşmesi daha vardır; yanyana iki büyük tek- kurca bir çeşmedir ki mer-
ne-yalak ile lüle yerine bir demir boru ge- mer kitabe taşında:
çirilmiş büyük .bir mermer taştan ibarettir;
«Dersim vilayeti aha-
üst kısmında çiçek kabartmalı bir friz, altın­ li~inden ve jandarma efra-
da da şu kitabe vardır: dından Mustafa bin İbra­
Hatice Hanım ruhu için fatiha himin Alibey karyesi dahi-
1243 (M. 1827) linde Çırçır suyunun ben-
suyu durmadan akmaktadır (Ocak, 1946). dinde inşasına bezli mal
Bibl.: REK ve Muzaffer Esen, Gezi Notu.
ile eylemiş olduğu hayratı

lll!Do

11
Alibeyköyü l\lescidi ve Haticehanım Çe5mesi
(Resim: A. Bülend Koçu)
ALİBEYKÖYÜ MESCİDİ - 642 - İSTANBUL

müberratıdır 1316» yazılıdır (M. 1898). ne olacağı bilinmez, bu satırların yazıldığı


Çeşmenin üstündeki çimeli sofada bir sırada geniş bir meydan-çayıra kavuşur (Ni-
dişbudak, iki kavak, üç söğüt ağacı vardır. san 1946).
Yazın mısır mevsiminde bu dere boyu ve bu Bibi..: B. Olker, Gezi Notu.
Çırçır çeşmesi pek hoş olur; zevk ve safa dü§- ALİ CAN EFENDİ - On sekizinci asır
künü ziyaretçiler eksik olmaz (Ocak, 1946). hattatlarından; Enderunu hümayundan yetiş­
Bibl.: REK ve Muzaffer Esen, Gezi Notu. ti, sülüs ve nesih yazıyı Enderunda iken res,.
ALİBEYKÖYÜ l\lESCİDİ - İlk yaptıran sam Ömer Efendiden öğrendi, saraydan Şeh­
Hibetullah adında hayır sahibi bir kadındır; remini katipliği ile çırağ edildi, (H. 1162) 1749
Üçüncü Ahmed 'de minberini koydurtmuştu; da öldü.
Bibi. : Mustakim~ade, Tuhfei battatin
zaman ile çok harap olmuş, yarım asır kadar
evvel, Kütd Ahmed Paşa tarafından· bugür.- ALİ ÇAVUŞ - Hadikatül-Cevaınün
kü şeklinde yeniden yaptırılmıştır; mimarı kaydına göre Sultanselim civarında kendi
Eskiistanbullu Mehmed Sadık adında bir zat adına nisbetle anılan mescidin banisi.
olup ismi mabedin kitabesi altında yazılıdır. Bibi. : Hadikatül cevami, I. '

Eyyub tarafından gelindiğine göre, kö- ALİÇAVUŞ MESCİDİ - Durumu tesbit


yün eteğinde cadde kenarında, dört kargir edilemedi, Hadikatül Cevami «Mescidi mez-
duvar üstünde kiremitli bir çatıdan ibaret ah- bur fevkaanidir, banisinin merkadi namaliım­
şap minareli bir mescittir. Methal kı~mı ah- dur, mahallesi vardır» diyor. Halen şehrin
şap bir bölme içine alınmıştır ki, bunun da yeni idari taksimatında bu isimde bir mahal;.
üstü, mescidin ön duvarından indirme kire- le yoktur.
mitli bir çatı ile örtülmüştür;. mescidin ki- ALİ ÇELEBİ - On yedinci asır orta-
tabe taşı bu kısmın kapısı üzerine konulmuş­ sında İstanbulun en meşhur ekmekçilerinden
tur ki, dört beyitlik .tarih manzumesi şudur: biriydi; fırını Unkapanında idi (B. : Safer
Alibey kariyesini hazreti Ahmed Pişi Dede, Kapani Deli). ·
Zevcesi Hanın Efendi ile kıldı ihya Bibl. : Evliya Çelebi, I.
Eylemiş idi tahsili rizayi biri ALİ CELEBİ
. _:_ Hadikatül-Cevamfüı
.
Can başiyle idüb haccı şerifi ifa kaydına göre Veznecilerde Camcı mescidinin
Yapdılar şimdi de bu cayi mumta.ze mescid banisi, kabrinin · nerede olduğu bilinmiyor
İde Hak anleri dareynde- her izzü safa (B. : Camcı Mecsidi)
Bi: bedel oldu bu tarihi selisim Saadi Bibl. : Hadikatül Cevami, I.
'itti inşa bu güzel mescidi Ahmed Paşa ALİ ÇELEBİ (Ciiı.) - On yedinci asır
Bu satırların yazıldığı sırada mescit ha- . sonlarında· yaşamış İlamlı çiçekçilerden, bil-
rap bir halde idi; ezan, civarındaki muhtar hassa karanfil meraklısı idi ve çiçekçiler ara-
odası yanından okumakta, namaz da muvak- sında Karanfilci Ali Çelebi diye anılırdı.
kat mes~it haline konmuş bir evde kılınmak- Bibi. : Ubeydullah, Tezki.rei §ükCifeciyan
ta idi (Ocak 1946). · ALİ ÇELEBİ (Hoc.a) - Hadikatül-Ceva-
Bibi. : REK ve Muzaffer Esen, Gezi Notu. miin kaydına göre Balatta kendi adına nisbet-
le bir mescit yaptırmış olan onaltıncı asır
ALİBEY SOKAĞI. - Kadıköy kazasının,
tüccarlarından bir hayır sahibidir. ·
Gazhane civarında Kaptanpaşa mahallesi so-
kaklarındandır (B. : Kaptanpaşa,. Sarayardı ALİ ÇELEBİ (Küçük) - On· yedinci asır
sokağı ile-kavşağı, bir dere yatağından fark- ortasında yaşamış namlı hanendelerdeıi; ·ca-
sızdır; zemin taşlık, 25 - 30 adım az meyilli milerin birinde de müezzinlik ederdi, hoş soh-
bir yokuş çıkılır, sokak yarı tesviye edilmiş bet, kalender bir adamdı. Hayatı hakkında
bir toprak yol halinde, evleri, ikişer üçer başka bir kayda rastlanamadı.
kl!J:lı; temiz, mam:u:r, büyük ahşaplardır ki
· Bibl. : Evliya Çelebi, I.
hepsi, hali vakti yerinde· aile meskenlericYr; ALİ ÇELEBİ (Lam) - On altı.iıcı · asır
ve sokağın cenup kenarı boyunca sıralanmış­ sonlariyle on yedinci asır başı devlet adam-
lardır; karşı şimal kenarı, geniş bir arsa ha- larından ve ·seçkin hattatlardan; iki defa rei-
linde uzanır; bu sokağın doğu başı da, ileride sülküttablıkta, nişancılıkta bulunmuş, ülema
ANSİKLOPEDİSİ - 643 - ALİ ÇELEBİ (Üsküdarlı)

arasında «Mollacık» · lakabiyle ·de anılırdı; adındaki eseri ile bu büyük sanatkarı nisyan
Üçüncü Mehmeclin Macaristan seferine ni- karanlığından kurtaraı;ı.ilk müdekkik oldu.
şancılık ile iştirak etmiş, Eğri muhasarası ve Aşağıdaki satırları bu risaleden alıyoruz:
fethinde bulunmuştu. (H. 1020) 1611 de öl- «Tarih taşı­
dü. ölümüne tarih olarak söylenmiş aşağıdaki yan eserlerinin
zarif beyit, o devir şairlerinden Haşimi Çe- en eskisi .. hicri
lebinindir: 1133 (M. 1721),
Kaddini lam itti Ali aldı selamaw en yenisi 1178
«Eyledi Hak Darüsselam içre anın makamını» (M. 1764-1>5) dir;
Bibi. : MS, Tuh.
bu yıllar ara-
ALİ ÇELEBİ (Nek.kaarezen) - On ye- sında Ü ç ü n c ü Rugani Ali Çelebinin H. 1133
dinci asır ortasında ·yaşamış .namlı bir ku- Ahmed, Birinci ve 1177 tarihli iki imzası
dümzendir; hayatı hakkında başka bir ·kayda (Ord. Prof. S. Ünverden)
Mahmud, Üçün-
rastlanamadı. cü Osman ve Üçüncü Mustafanm saltanat
Bibi. : · Evliya Çelebi, I. yılları sıralanır; yaptıkları hep şahane, mülft-

ALİ ÇELEBİ (Üsküdarlı Rugani) - On kane eserler olduğu için saray hizmetinde.
sekizıiıci asrın birinci yarısında üstad bir mü- bir sanatkar olduğu anlaşılıyor.
Şimdiye . kadar · 20 parça eserini göre-
cellid, müzehhib ve çiçek ressamıdır; doğum
ve ölüm tarihleri biµnmiyor, hayatı hakkın­ bildik, bunların 18 i imzalı ve tarihlidir. Son
da tek kayıd, Mustakimzadenin Tuhfei Hatta.- eserinden sonra çok yaşamadığı, 1180 (M.
tininde, asrın büyük hattatı Yedikuleli Seyyid 1766- 1767) e doğru öldüğü söylenebilir.
Abdullah Efendin.in hal tercemesi içinde, K~brinin yeri de bilinmiyor. ·
yazdığı mushafları bu sanatkara tezhib .~ttir- «Kendisi ustası Yusuf Mısriyi kat kat
diğini bildiren iki üç satırdan ibarettir.:: «me- geçtiği halde kendisini geçecek, hatta ·bu ·sa-
sahifi şerifleri ekseriya himıeti tezhib He natı ayni kemal seviyesinde devam ettirecek
şerefyab olan üstadlardan biri merhum Ru- kimse yetişmemiştir. · ·
ganii Üsküdari Ali Çelebidir ki Elhac Yusuf «Adı dokuz şekilde söyleniyor, hocamız
Mısri /Şakirdlerindendir; vaktimizde saz yaz- üstad Necmed.din Okyay. «Üsküdari Çelebi»,
mak vadisinde Şah Kului vakitdir». «Rugani Çelebi», «Ruganii Üskkdari». der;
Ord. Prof. Süheyl Ünver 1954 de Tege . rahmetli üstad İsmail Hakkı Altınbezerden
Laboratuvarı yayınları arasında neşrettiği «Rugani Ali» diye duyduk; Müstakimzade Hat
«Müzehhip ve Çiçek Ressamı Üsküdarlı Ali» ve -Hattatinde «Üsküdaıi Rugani Çelebi» ve

Üsküdarlı Rugani Ali Çelebinin çiçek resimleri


·(Resim: Ord. Prof. S. Ünverden)
ALİ ÇELEBİ (Yetim) -644- İSTANBUL'

<tRuganli Üsküdari Ali Çelebi» diye kayde- ALİ DEDE - Hadikatül-Cevamiln kay-:
diyor; imzaları· «AliyyüJ, Üsküdari» dir; biz de dına göre Rumelihisarında Torlakdede mesci-
«Ali Üsküdarb, «Üsküda.ri Ali Efendi» diyo- dinin banisi; kabrinin nerede olduğu bilinmi-
ruz. Rugani Çelebi müzehhib, ressam, talik yor (B. : Torlakdede Mescidi).
hattatı, müçellid ve şair, hezarfen kişidir. Bibl. : Had.ikatül Cevaıni, II. .
· ALİ DEDE (Gül) - Türk dini musikisi-.
«Yaptığı eserler Divit tezyi.natı, Kubw·
nin en son şöhretlerinde, kıymetli bir zakir
tAbir edilen hokkalı kalemden tezyinatı, lake
idi; devranları gayet iyi idare etmesiyle ta-
kablar, cönk tarzında şiir defterleri tezyinatı,
nınmıştı. 1914 de Kocamustafapaşa dergahı
çekmece tezyinatı, altlıklar, kitab tezhiblelri.,
meydancısı bulunurken öldü, Silivrikapı me-
çiçek resimleri, Karagöz takımları, ok ve yay
zarlığına defnedildi.
tezyinatıdır. Eserleri Topkapı Sarayı Müzesi
B~b. : S. N. Ergun, Türk etini musikisi, II.
ile Yüksek Mühendis Ekrem Hakkı Ayresdi-
ALİ DEDE (Hüdhtid) - On sekizinci as-
nin, Avukat Halil Edhem Ardanın, Hasarı
rın mevlevi dervişlerinfüın ve namlı taalik
Fehmi Enatanın ve Necmeddin Okyayın zen-
hattatlarından; Kulekapısı mevlevibanesind~
gin sanat eserleri koleksiyonları arasındadır»
Şeyh Osman Dedenin hizmetine çocuk dew-
(A. Süheyl Ünver, Üsküdarlı Ali).
lecek ya~larda girdi; bu irfan ocağında tahsil.
ALİ CELEBİ (Yetim) - On altıncı asır ve terbiye gördü; Osman Efendi zade Şeyh
şairlerind;İı;
silahtarlar zümresinden idi. Abdülbaki Dede zamanında. Mevlevihanenin
Barbaros Hayreddin Pa~a ile büyük kardeşi kıraatcilik hizmetine kadar yükseldi, (H.
Oruç Reisin deniz gazaları üzerine ·uzun bir 1164) 1751 de öldü. Aşağıdaki mısra ölümü-·
manzume kaleme almıştır. ne söylenen tarihlerden biridir:
. Bibi. : Utifl, Tezkirei Şuera Karii kürsü lahut ola Hüdhüt Dedemiz
ALİ ÇOCUK - Sesinin güzelliği yüzün- Bibl. : Mustakimzade, Tuhfei hatta.tin
den İkinci Mahmudun iltifat ve ihsanda bu- ALİ DEDE EFENDİ (Arabzade, Semey-
lunduğu Bebekli fakir bir çocuktur; (H. 1228) zen) - Mevlevi dedesi, değerli bestekar, 1705
1813 yazında, bir gün, bu hükümdar, Beykoz de doğdu, 1767 de öldü. Saz eserleri bestele-
civarında Sultaniye çayırı mesir_esine , gitmiş­ miş ve zamanınıza yalnız şu altı eseri intikal
ti; fakat tufanı andıran bir yağmur başlayın­ etmiştir: Bestenigar (Ağır sakil), dil.keş ha~
ca, hemen saltanat kayığına atlayıp Bebekte veran (çifte düyek), ve · Şehnaz (ağır hafif)"
Hümüyunabada geçmişti. Ali Çocuk da, o peşrevleri ve ayni makamlarda üç saz semai-
gün, Bebek camiinde öğle ezanı okumuştu. si. Hayatı hakkında başka kayda rastlanama-
Çocuğu saray penceresinden dinliyen Sultan dı.
Mahmud, sesini fevkalade beğenmiş, derhal Bibi.: T.Y. Öztuna, Türk musikisi Lugatı.
huzuruna getirtmi~, Küçük Alinin perişan ha- ALİ DEDE EFENDİ (Nalizade) - On se-
linden çok müteessir olmuş, okşayıp sevdik- kizinci asır ortalarında yaşamış mevlevi der-
ten başka kendi eliyle altmış altın vermişti ki, vişlerinden değerli bir bestekar;· zamanımızz.
o devir için, bir fakir aileyi ihya eden bir pa- şu iki eseri kalmıştır: Şehnaz bftselik remd
ra idi. beste «Bir devlet içtin çerha temennadan u-
Bibl. : Cahi Said Vekaayinamesi sandık» ve nühüft sofiyan şarkı «Ey servi
. ALİ ÇORBACILAR -:- Son Yeniçeriler- kaddi nevreste ... ». T.Y. öztuna
den, biri otuz üçüncü diğeri kırk sekizinci ALİ DOSTİ ,BABA - (H .. 1230 - 1240)
bölüğün çorbacısı iki zattir; Vak'ai Hayriye- 1814 - 1824 arasında Beşiktaşta iki gözü de
de ikinci Mahmuda sadakat göstererek san-
cağışerif altına gelmi~ler, ocağın lağvı üze-
kör cezbeli bektasi - fukarasından
. . bir can idi;
kibar ve rical kapılarından verilen sadaka ile
rine hassa silah~orluğu ile taltif edilmişler, geçinirdi. O vakitler Yahyaefendi dergahın­
fakat bir müddet sonra, Yeniçeri adına hiç- dan Ortaköye kadar sıra yalılar vardı ve ya-
bir nişan bırakmamağa ahdetmiş olan bu hü- lılarının önü de, deniz kenarı yol idi; bu ya-
kümdar tarafından sürgüne gönderilip gittik- lıların arasında birisı de bir hünkar imamı
tikleri yerde idam olunmuşlardır. yalısı idi. Bir gün Ali Dosti Baba, bu yalının
Bibi. : Cevdet Tarihi, XII. önünden geçerken: «İmam evinden aş, ölü
ANSİKLOPEDİSİ - 645 ALİ EFENi>i

gözünden yaş!» diye bağırır, efendi de pen- düştü; bir rivayete göre, bir Ramazanda ra-
cerede imiş, işitir, Ali babayı uşaklarına tut- kıdan vazgeçmesini, 'raki yerine esrar içme-
turur ve bir iyi dayak attırır; zavallı kör, ken- sini tavsiye eden bir ahbabının sözüyle de
dine gelip de güçlükle ayağa kalktıktan son- esrara başladı. Am~sının ölümünden sonra
ra yalının önünde: «Ya kahhar! .. » diye öyle olacak, (H. 1267) 1851 de Mahmudpaşadaki
bir müthiş nara atar ki, sesi karşıdaki Üskü- evini satmıştı; son günlerini derin bir sefa-
dar sahilinden duyulur. Ertesi gün de imam let içinde geçirdi; bekar' idi, Samurkaş Ali
efendi azledilir. adında bir mahbubu ile yaşıyordu (B. : Ali,
Ali Dosti baba bu vakadan bir zaman Samurkaş), teverrüm etti ve (H. 1273) 1857
sonra, bir hayvan tedarik edip bir kervana de henüz kırk kırk bir yaşlarında iken öldü;
katılır, Bağdada gitmek üzere İstanbuldan SHi'vTikapı dışına gömüldü; taş dikilmediğiıı­
ayrılır. den kabri kayboldu. Ziya Paşa, ölümüne şu
Bibl. : Kethüdazade Mecmuası tarih kıtasını söylemiştir:
.ALİ EFENDİ - Geçen asır .sonlarında Bir yegane şaire kıydı yine
yaşamış seçkin bir şair ve namlı bir gaze- Çarhi gerdtini sitemker hayf ü bayf
Ağlayub- tarihi fevtin söyledim
teci; asıl adı Alidir, (H. 1231 - 1232) 1815 - Göçdi Aıü suhanver bayf ü bayf,
1816 arasında İstanbulda doğdu; babası, Mah-
mudpaşa ba~ında kahvecilik yapan Mehmed
Orta boylu, zaif ve nahif, iri gözlü, kum-
Ağadır; on yedi yaşına kadar babasının kah-
ral sakallı, güzel bir alamdı. Fevka!Ade has-
iıanesinde çıraklık etti, bir taraftan da aşk sas, zarif ve mağrur idi. Makaleleri ve şür­
ile okumağa çalıştı; . Sultanahmet camiinin leri, gazete ve mecmua sayfalariyle ahbap ve
dostların not defterlerinde, hayatı gibi pera-
mahfil dairesinde İkinci Mahmud tarafından
a·çılmış «Mektebi İrfan» ı bitirdiği de rivayet kende ve perişan oldu, çoğu kayboldu, unu-
olunur. On yedi on sekiz yaşlarında iken di- tuldu. (H. 1268) 1852 de Ceridei Havadis
matbaasında basılmış «Hançerli ~!anım hika-
van kaleminde, bir müddet sonra da bu ka-
leme bağlı mühimme odasında katip oldu; yei garibesi» tek matbu eseridir. Bugün dil-
Mahmudpaşa Cam.iinde devrin alimlerinden
lerde dolaşan: ·
1ranlı Mirza; Safadan farsça öğrendi. (H. 1261) Neşve tahsil ettiğin sa'ger de senden gamlıdır
1845 de katiplik hizmetiyle Şama gitti ve bu Bir dokun bin ah dinle kasei fağfurdan
şehirde asrın büyük şeyhlerinden Kuşadalı beyti, bu Ali Efendinindir.
İbrahim Efendiye intisap etti; ki, kendisini Hayatı hakkında muasırları ağzından ba-
terbiye eden şeyhine hürmet duygusunu şu zı fıkralarnaklonur:
manzumede ifade etmiştir: Ali Efendi, babasının ölümünden sonra
Ey göniil tahtına sultanı cihan Ku8adalı bir kavas ile evlenen anasiyle beraber otur-
Aşıkın banei kalbinde nihan Kuşadah _ muş, Hürmüz adında bir hizmetçi kıza gönül
Görünür arife vechi ahadiY,et sende vermiş; bunu hoş görmiyen anası karlı bir
Cam can, cam cihl\n, canı cenan Kuşadalı gecede kızcağızı sokağa atmış.. Hürmüz za-
Secde kıldım göricek iki kaşın mihrabın
Bülbüli sırden irüb gft~e ezan Kuşadalı
tülcenbe tutularak ölmüş .. Şair, biçare mAşu­
Ziybi d-estanm idüb bağı beka güllerini kasının öldüğü gün ağlayarak Hersekli Arif
Olmuşum ben dahi bir gül~eni can Ku.,adalı Hikmet Beyin evine gitmiş ve feci vakayı şu
Kendini kendine verdim arada Ali hiç kıtasiyle anla~mış:
Cismü can, çeşmü · lisan, kevnü mekan KU§adalı
Bir garlbüddiyar idi Hürmüz
Bir müddet (galiba iki ay) sonra İstan­ Çalışırdı Hüda muhabbetine
bula döndü; komşusu olup konağı üdeba ve Bir yezidin elinde oldu ıehid
şueranın toplandığı -bir mahfil gibi olan Mec- Gitti Hakkın civan rahmetine
lisi Maliye reisi Lebib Efendinin delaletiyle Bir akşamarkadaşlariyle meyhaneye
_'Meclisi Muhasebei Maliyeye katip oldu. Çoii: gitmişler; içeri bir dilenci girmiş, Aliye:
geçmedi, memuriyeti bıraktı, «Ceridei Hava- - Az sadaka çok bela def eder! diye avuç
dis» e muharrir oldu. Orada Hafız Müşfik ile açmış. Ali ya~dakilerden birine on para
tanıştı ve bu kalender meşreb, harabat ehli vermesini söylemiş, · meteliği alan dilenci
şairin. en yakın dostlarından biri oldu. İşrete uzaklaşırken beriki: - Böyle şeylere inanır
ALİ EFENDİ --'- 646 - İSTANBUL.

------------------------------------
mısın?
diye sormuş,
köyünde Ali: --- İşte, sadakayı
ve bahçe bağ işleriyle uğraşarak
verdik, beU defoldu! demiş. geçirmiş ve {H. 1171) 1757 de Akbabada öl-
Bibl. : · Mecmuai ·Ebüzziya; Taarih Encümeni müş ve bu köy mezarlığa gömülmüştür.
Mecmuasında İbnülemin Mahmud Kemal İnalin Bibi. : Mustakimzade, Tuhfei hattatin
Ali Efendi Makalesi.
ALİ EFENDİ. (Arzuhalci) - Tanzimat
ALİ EFENDİ - On altıncı asır hattat- devri İstanbulunun büyük şöhretlerinden;
larından, şeyh Hamdullahın yetiştirmelerin­ «köse» lakabı ile tanınmış meşhur Mehıned
dendir. (H. 963) 1555 de yazmış olduğu bir Raif Paşanın üvey babası ki, Paşa: «Yetim kal-
mus'hafışerifin Süleymaniye camii rahlele- dıktan sonra tahsil ve terbiyeme gösterdiği
rindenden birinde · durduğunu Müstakimzade dikkat ile beni adam eden
Süleyman Saadeddin Efendi <<Tuhfei Hatta- üvey pederim Ali Efendi-
tin» de kaydeder. dir» dermiş. Ali Efendi,
ALİ EFENDİ - On sekizinci asır U.lik devlet kanun ve nizamları
hattatlarından; Silahtar kalemi katiplerinden üzerinde derin. bir bilgi sa-
idi; yazıyı fındıkzade İbrahim Efendinin ye- hibi imiş, bunlara aykırı
tiştirmelerinden Seyit Osman Efendiden öğ­ istekleri olanlara arzuhal
Arzuhalci Ali
renmişti, (H: 1184) 1770 e doğru öldü. yazmaz imiş; arzu.hallerini, Efendinin kiğıt
Bibl. : Mustakimzade, Tuhfei hattatin üzerinde kendi adını taşı­ damgası

ALİ EFENDİ _;_ On sekizinci asır hat- yan hususi kağıtlara yazar
imiş, bundan örtürü yazdığı arzuhaller devlet
tatlarından, sülüs ve nesih yazıyı · ressam
Öı_ner Efendiden öğrenmişti; ilk mushafını dairelerinde dikkat ile okunur, arzuhal sahi-
(H. 1112) 1700 de ~itirmiş idi, bu musha_fışe­ binin dileği de hemen daima yerine getirilir
rifi ziyaret etmiş olan Müstakimzade Süley- . imiş; kalem amirleri. ekseriya Ali Efendinin
dükkanına giderler, sohbet ve muhabbet eder-
man Sadeddin. Efendi «Ol Ömere layık Ali
lermiş; ki «sabihülvecih» bir delikanlı olan,
denmeğe şayeste idi» diyor; (H. 1120) _1703 de
pek genç denilecek bir yaşta öldü. Raif Efendiyi de onun yanında tanıdıkların­
Bibl. : · Mustakimzade, Tuhfei hattatin dan kalemden kaleme nakline ve yükselmesi- -
ne yardım etmişler.
ALİ EFENDİ Hadikatül-Cevamiin
- Bi'bl. : N evsali Osmani.
kaydına gör·e Gedikpaşa
camiinin banisi, di-
ALİ EFENDİ (Ayni) - On yedinci asır
vanı hüına,yun katiplerinden idi;. camii, Ge-
hattatlarından; aslı
Tebrizli bir Azeridi'r;
dikpaşanın semte adını veren meşhur hama-
Taçzade Mehmed Efendiden .meşk etmiş, di-
mı yanında olduğundan halk ağzında Gedik-
vani yazıda devrinin şöhretlerinden biri ol.,.
paşa camii diye anıldı (B. : Gedikpaşa Camii)
muştu. (H. 1100) 1688 den evvel ölmüştür. .
. Bibl. : Hadikatül Cevaıni, I.
Bibi.: Mustakimzade,. Tuhfei hattatin
ALİ EFENDİ - Haliç Feneri arkasında .
ALİ EFENDİ (Basiretci) ~ Tanzimat
Merdivenli Mescit ·adiyle de anılan Karabaş
Devri denilen münev-
mescidinin banisi, kabrinin nerede olduğu
ver mutlakiyet devri-
bilinmiyor (B. : Karabaş Mescidi).
Bibi. : Hadikatül Cevami, I.
nin gazetecilerinden;
1838 de doğdu, tahsi-
ALİ EFENDİ (Acem) _.:., Son ortaoyun- lini küçük yaşta alın­
cularından, namlı
. mukallidlerden; hayatı dığıEnderunu Hüma-
hakkında bilgi edinilemedi. yunda yaptı, mizacı
ALİ EFENDİ (Akbabalı) -- Oıi sekizinci saray hayatına intibak
asrın sülüs ve nesih hattatlarından, yazıyı as- edemediğinden yirmi
rının yüksek üstatlarından Hoca Mehıned Ra- iki yaşında, 1860 da
sim Efendiden öğrenmişti; babası, halvetiye ehemmiyetsiz bir me~ ·
şeyhlerinden Abdülfettah Efendinin halife- muriyetle saraydan
siydi; seçkin bir hattat olarak bir hayli eser çıkarıldı, 1863 de Ma-
vücude getirdikten sonra Akbaba köyüne çe- liye Nezareti Tahsilat Basiretli Ali Efendi ·
kilip yazıyı bırakmış, ömrünün son yıllarını Kalemine girdi. Bil- . (Resim: H. Çizer)
ANSİKLOPEDİSİ - 647 - 1 ALİ EFENDİ (Çavuşzade).

gisi mahdut fakat son derece zeki ve iş ada-• ALİ EFENDİ (Bürüngözlü) -- On seki-
mı kaabiliyetine sahipti, Türkiyede yeni başla­ zinci asır hattatlarından; aslı Kayseri köyle-
mış olan gazeteciliğ:iiı verimli istikbalini, kuv- rinden, Bürüngözden4,ir; sülüs ve nesih yazıyı
vetli kalemlerle meslek ciddiyetini temsil Mirahur Camii İmamı Abdullah Efendi ile Ho~
eden siyasi bir gaztenin hem kuvvet, hem de ca Mehmed Rasim Efentliden öğrenmiş ve
servet temin edeceğini gördü, devrin bir kaç her ikisinden de icazetname almıştır. Sadra-
seçkin münevverinin müzaharetini temin ede- zam Hekimoğlu Ali Paşaya intisap etmiş,
rek 1869 da «Basireb gazetesini çıkardı ve Kethüda Kalemi katibi, sonra Kethüda katibi,
kısa bir zamanda İstanbulun en çok satan Şehremini, Sipahi katibi olmuş, bu son me-
gazetesi haline getirdi (B. : Basiret Gazetesi). muriyetinden mazul bulunurken (H. 1176)
1870 - 1871 Fransa - :prusya Harbi ba5- 1762 de ölmüştür. Hekimoğlualipaşa Camii
mezarlığına defnedilmiştir.
ladığı zaman Avrupa basınında Prusyanın
Bibl.: Mustakimzade, .Tuhfei hattatin
gaalib geleceği yolunda ilk tahmin İstanbul­
daki Basiret Gazetesinde çıkmıştı, gazetenin ALİ EFENDİ (Cerrahbaşı) - Hadikatül-
sahibi Prens Bismark'ın nazarı dikkatini çek-. Cevamiin kaydına göre, Fatih Sultan Mehme-
ti ve Basiretçi Ali Efendi zaferden sonra Al- din cerrahbaşısı ve Fatih Camii civarında De-
manya Başvekili olmuş bulunan bu büyük mirciler Mescidinin banisi; kabrinin nerede
devlet adamı tarafından hususi misafiri ola- - olduğu bilinmiyor; hayatı hakkında da bun-·
rak Almanyaya. davet edildi. · Ali Efendi bu dan başka bir kayda rastlanamadı . (B. : De"'
seyahat ve ziy)lretten dönerken gazetesi için mirciler Mescidi). '\
Bismark'ın hediyesi olarak o devrin en mo- ALİ EFENDİ (Çatalcalı) ~ · On yedinci
dern bir makinasını getirdi. asır ulemasından, Seyhülislamların
~ '
kırk

1878 de Basiret, muharrirleri .arasında üçüncüsü; Şeyh Mehmed adında bir zatın oğ-
bulunan Ali Suavi'nin müthiş hodbinlik eset'i ludur; Çatalcada doğdu, (H. 1041) 163.1 de İs­
kÖrkunç bir suikastine uğradı ve kapatıldı; tanbula geldi. Sağlam bir me%ese tahsıli
Ali Efendi tevkif edildi, uzun istintaklardan gördü ve Minkarizadeden mülazim oldu. Köp-
sonra, Çırağan Sarayı baskını maznunların­ rülüzade Fazıl Ahmed Paşanın Girid seferinde
dan bir kaafilenin içinde Kudüs'e sürüldüğü ordu kadısı olarak bulundu; bilgisi ve doğru­
(B.: Ali Suavi; Basiret Gazetesi). ğu ile bu büyük vezirin itimadım kazandı; (H.
1084) 1673 de Şeyhülislam oldu ve bu ma-
Birkaç sene sonra gazete çıkarmamak
kamda on üç yıl kaldı. Fazıl Ahmed Paşa ile
şartı ile af edilen Ali Efendi İstanbula döndü
M:erzıfonlu Kara Mustafa Paşanın ölümünden
ise de çok kalmadı, maişet kaygusu ile taşra
sonra Catalcalı Ali Efendinin doğruluğu dev-
memuriyetine razı oldu, kaymakamlıkla Ana-
let erkanından birçoğunun işine ~elıriedi,
doluda dolaştı, son memuriyeti de Erdek kay-
düşmanlarının entrikalariyle nihayet 1685 (H.
makamlığı oldu, 1908 de meşrutiyet ilan edi-
1097) de azledildi ve Bıırsaya sürüldü. 1691
lince hemen istifa ederek İstanbula geldi ve
(H. 1109) de İkinci Ahmed tarafından ikinci
Basireti çıkardı. İstanbul gazete sağnağı al- defa olarak Şeyhalislam tayin . edildi. Fakat
tında idi, muvaffak .olmak için sonsuz bir
bu yeni ikbali de uzun sürmedi, üçüncü· ayı
enerji lazımdı, Ali Efendi ise mesleğine otuz doldurmadan öldü.
yıllık: bir fasıladan sonra yorgun dönmüştü,
Bibi. : İlmiye Salnamesi
Erdek'den ayrıldığına pişmanlık duyarak beş ALİ EFENDİ (Çavuşzade Seyyid) - On
altı nusha çıkardığı ikinci Basireti kendi
sekizinci asrın birinci yarısında yaşamış hat-
eliyle kapayarak inzivaya çekildi, 1912 de Ka- tatlardan; Nakibüleşraf başçavuşluğunda bu-
lamıştaki evinde öldü.
lunmuş bir zatın oğlu olmak münasebetiyle
Cemalnadir Sokağında ·Akşam Gazetesi• Çavuşzade lakabını almıştı; Sultanselim civa-
nin binası Basiretci Ali Efendinin konağıdır. rındaki meşhur Mehmedağa Camiinin başmü­
«İstanbulda yarım asırlık vekaayii mühimme» ezzini idi. Sülüs ve nesih• yazıyı devrin üstad-
adındaki eseri, hacmen küçük olmasına rağ­ .!arından Derviş Aliden öğrenmiş idi. Gayet
men devrinin tarihi •bakımından kıymetli bir dindar, hayatı çok temizgeçmiş bir zat idi;
vesikadır. yaşı yüze yakın olarak ölmüştü. Nadide sa
ALİ EFENDİ (Çelebi imam) ~ 648 - İSTANBUL

nat eserlerinden mürekkep· zengin bir kolek- yerleşmişti. İlktahsilini Görelede yapan Ha-
siyon sahibiydi; ömrünün son yıllarında bun- san Ali Efendi 1846 da Kastamonuda katip-
ları Kaptanıderya Kaymak Mustafa Paşaya lik ile memuriyet hayatına girdi, i851 de İz­
hediye etmiş; o da karşılığında kendisini son mir vilayeti baş katipliğine tayin edildi; 1858
demine kadar geçindirecek pek çok şey ver- den 1872 ye -kadar benzeri meniuriyetle!'le
mişti. Çavuşzade Ali Efendi (H. 1140) 1727 de Rumelinde dolaştı,
öldü, Edirnekapı dışına gömüldü. 1872 de İstanb~la ge-
. BibL: Mustakiınzade, Tuhfei hatta.tin lerek Posta ve Tel-
ALİ EFENDİ (Çelebi imam Seyyid) -
graf Meclisi Reisi,
On sekizinci asır hattatlarından; sülüs ve ne- 1880 de nazır vekili,
sih yazıda Hüseyin Hablinin yetiştirmeleriiı­ • 1888 de de Posta ve
den; Kaliçecihasan Camiini.n. imamlığında, Telgraf nazırı oldu-
Şeyhülislam - İsmailefendi Camiinin hatipli- ve vefatına kadar bu
ğinde bulundu. Kur'anı Kerim kıraatini Bu- vazifede kalarak iffe-
harı şarihi Yusufzade Abdullah Efendiden ti, namusu, çalışkan­
tahsil etmişti. Yazıda da bilhassa bir Musha- lığı ile unutulmaz ha-
fışerif hattatı olarak tanınmıştı. 1757 (H. tıra bıraktı; İstanbul­
1171) de öldü; Galatada, Asmamescid civarın­ da Yeni Cami Posta-
da ecdadmdan birinin bayrı eseri olan Çiz- hanesi ile Telgrafha-
meci çeşmesi yanına defnedildi. Hasan Ali Efendi
ne Fabrikası onun
(Resim: Nezih
Bibl. : . Mustakimzade, Tuhfei hattatin eserleridir; Postaha-
ALİ EFENDİ (Derviş) - On yedinci asır nenin yeri, 1958 de İş Bankası binasının bu-
sonlarında yaşamış, zarafeti ile meşhur mev- lunduğu yerdir.
levi dervişlerinden ve namlı çiçekçilerden; Tahakkuk ettirdiği Maarif Vekaleti ya-
tohumdan beş zerrin yetiştirmişti ki bunla:·- yınları ile milli kütüphanemize emsalsiz hiz-
dan GülşenefrO.z (H. 1106) 1694 de, Edhemi mette bulunmuş olan -eski Maarif Vekillerin-
müşabihi (H. 1107) 1695 de; Ruşeni Süleyma- den şair ve mütefekkir Hasan Ali Yucel, bu
ni (H. 1108) 1696 da, Müluki müşabihi (H. zatin torunudur (B. : Yücel, Hasan Ali).
1109) 1697 de açmışlardı. Ali Efendi çiçekçi- Bibl. : İnönü Ansiklopedisi.
ler arasında Dede Şeyh lakabiyle tanılırdı. ALİ EFENDİ (Hünkar imamı Tanbôri) -
Bibl. : Ubeydullah, Tez.kirci şükilieciyan
·Geçen asır sonları ile asrımızın ilk ·yıllarının
ALİ EFENDİ (Hafız) - Abdülaziz devri büyük ve velud bestekarı, büyük ve sihirkar
iki Abdülhamidin ilk yıllarında, İstanbulun tanbur virtüozu; Mustafa Rona'nın «50 yıl­
en meşhur muabbirlerinden biri idi; her gün lık Türk musikisi» adındaki eserindeki kay-
Tophanede Kılıçalipaşa Caınü avlusunda ya- da göre 1845 - 1850 arasında Midilli Adasın­
zıcılar sırasında oturur ve müşterilerinin rü- da doğdu; Türk musiki tarihi üzerindeki bil-
yalarını dinliyerek tabir ederdi. Sabah ga_ze- gisine itimad edilir T.Y. Öztuna ise İstanbul
tesinin. (H. 1293) 1876 da çıkmış 55 numaralı A n s i klopedisine
nüshasında, şöyle bir ilanı vardır: «Muabbiri tevdi ettiği · notta
meşhur Hafız Ali Efendi kendisine beyan sanatkarın doğum
olunan rüyaları hüsnü suretle tabir . ederek tarihini 1836 ola-
ahkamı tamamiyle ve tabiri veçhile zuhur et- rak kaydediyor ve:
mekte olduğundan railerin. rüyalarını tabir «Hafız Enis Efen-
ettirmek üzere efendii mumaileyhe müracaat di ahfadından Ha-
etmeleri ihtarına niüsaraat kılındı». fız . Bekir Efendi-
.ALİ EFENDİ (Hasan) - Türk posta ve nin oğlu olup yedi
telgrafçılığınınpek seçkin simalarından; 18n sekiz batın ötesine
de Trabzonun Görele kazasının Daylı köyün- kadar ·bütün ecda-
de doğdu; babası İmam Ömer Efendi adında dı hafızı Kur'an- Hünkar imamı Ali Efendi
Sivaslı bir zat olup Daylı köyüne göç etmış, dır; Ali Efendi de (Resim: H. Çizer)
ANSİKLOPEDİSİ - 649 - .ALİ- EFENDİ (Hü~r imamı)

an'aneye uyarak yedi yaşında Kur'anı Ke- Abdülazizin cülusunda, (yani 1861-1865 ara-
rimi hıfzeyledi» diyor. · Yine Öztuna, Mi- sında) Endeı:unu Hümayuna alınarak müezzini
dilliden İstanbula pek genç yaşında gel- şehriyari olduğunu, birkaç sene sonra da· Ku-
diğini, Medrese tahsili yaptığını, büyük isti- düs kadılığı payesi ile bu padişaha ikinci imam
dadi bulunan musikiye çalıştığını ve Sultan tayin edildiğini söylüyor. M. Rona ise Medrese
1kt mil ö zı;ııı ~•"' . :_ıu ne m ; , "twı, . i m~ şinı ıım · . -,.t ~ o ıwıı
V' 'k" t=r-r
5e~~s@fıdd. g rIp@ fil ti ti C"tc 1fi@ rtj U I Cf Q.I @@ GijJ f 1 1J l U p•1
J;.,,,.

tfr
l! r ,. .,, l'lltf tıın- -~ ,,ı,i. ~i.ııt \ıııı. _:ı. f<t'jf ı~1. ~, u " ~-
W) f1 (1 ij Cf lj q (E ırrn:ar&rmioı#rrEQ!l;hJHiCrdUL.rc; ı u 0 ® r ı w
bı ~ ~ ·~ '\,uı. A fe,t ıe Je ıtt ~a.s ta ci ~er ~ i ııu ~=

if tf uud a o ı r:::l tı GE @ ı urrcr cruıcr-cr eı ®r ıJl add u• '·


t \,en,

[jl
-r,,ıliı- l,i, teı- air
.

ı, tv
\'.u li,- ı, !et ık Li

er & C® pıı r ı ıJ lir ıg;@sw rı EJ uuer r1•u ı 1@ou ci CI uı


dir ı~ !'e
!'& dır ıi.

ııe ııen na
te rıe ıım ta

u ne diı-
~ nz

ııi
a;,, ıu- ·

~J
IJ .·
rrr.J tv rı wfr4 mwt rı@ urtttr rJ1 1rrtQ;rıı rrrrr ç
.
a
(":uı ~1 ~ş vız ba · wıı. A~ <Jtl ·

~~ dUn:Mtf E:?o ı uı rrı- re rr ru1ı ı rttırr ı rg an cI u tr

Hünkar imamı Ali Efendinin bir bestesi


AL-İ EFENDİ (İbnürrauf) - 650 - İSTANBUL

tahsilini Midilli Adasında yaptığını kaydede- kibardı. Eserlerini oğlu Tanbılri Aziz l\Iah-
rek İstanbula gelişini masum bir aşk hikaye- mud Bey külliyat halinde toplamış ise de Ak-
si ile süslüyor: saray yangınında yanmıştır. Velud bestekar
Bir kıza aşık olur, maşukasının ailesi iz- karihası, suzidilden sekiz eseri, ki Türk mu-
divaca riza göstermez, o sırada 19 - 20 yaş­ sikisinin en büyük abidelerindendir, bir ay
larında bulunan Ali Efendi de Midilliyi ter.K içinde bestelemesiyle sabittir.
eder, İstanbulda gönül yarasının merhamini «Tambur virtüozu olarak, bu sazın icra-
musikide bularak kısa zaman içinde Büyük: sında tamamen lirik ve romantik bir iislüb
şehrin kibar mahfillerinde aranılan simalar- tesis etmiştir ki <talebesi Cemil Bey ile bu
dan biri olur, saraya intisab ederek . hünkar üslub itila noktasına erişmiştir.
imamlığına kadar yükselir. Bu muharririn
«Fevkalade san'atlı, yüksek ve her türlü
verdiği doğum tarihine ve yaş kaydine göre
sun'ilikten sıyrılmış olan eserlerinde içli sa-
İstanbula . gelişi 1865 - 1870 a~asındadır. mimiyet, ince bir hüzün gazesine bürünn1üş­
T.Y. Öztuna musiki tahsilini sarayda ayp- tür; Suzidildne bestelediği sekiz eser laye-
tığını, hocalarının Latif Ağa ile Kanuni Riza muttur; Ali Efendi yalnız asrının değil, mu-
Efendi olduğunu, eşsiz kudretle hakim oldu-.. siki tarihimizin en büyük bestekarlarından
ğu tanburu da Tanburi Küçük Osman Beyden biridir.
öğrendiğini, 1885 de sarayı terk ile İzmire «Bir kısım eserleri kaybolmuştur, elimiz-
gidip yerleştiğini, arada Mağnisada da otur- de 85 parça eseri vardır; bunları şöylece tas-
duğunu, 1890 da İzmirde vefat ederek Kar- nif mümkündür:
şıyaka kabristanına defnedildiğini söylüyor.
«1 dini eser (Şugl-arabca ilahi), 6 saz ese-
M. Rona ise: <<Hakiki sebebi bilinmemekle ri (4 peşrev, 2 saz semaisi), 14 beste, 13 se-
beraber, tezvir eseri de denilebilir» İkinci Ab- mai, 51 şarkı». ·
dülhamidin gazabına uğrayarak İzmire sürül- ,., /
«Bu 85 eserde bestekar; şu mak~amları
müş, ömrünün son yıllarını orada geçirmiş,
kullanmıştır: 8 Eve, 8 Sipihr, 8 Suz-i Dil, 6 Uş­
1902 de vefat ederek Karşıyaka kabristanına
şak, 5 Hüseyni, 4 Hüzzam, 4 Karcığar, 4 Ni-
gömülmüştür» diyor.
havend, 4 Nişabôr, 4 Rast, 5 Muhayyar-Zen-
Tanburi Fahri Dimgelen İstanbul Ansik-
gule, 3 Hicazkar,- 3 Sôznak, 2 Isfahan, 2 Mu-
lopedisinde şöylece konuşmuştur:
hayyer-Sünbüle, 2 Saba, 2 Segah, birer Acem-
«Muasırımız sayılan bu çapdaki bir üsta-
Kürdi, Bestenigar, Evcara, Ferahfeza, Mu-
dın doğum ve ölüm tarihleri ile hayatının
hayyer, Şehnaz, Şevk-Efza ve Yegah, cem'an
safhaları üzerinde biyografların ihtilafa düş­
26 makaam».
mesi her halde hazindir. Fakat bir hakikat
vardır ki herkes orada birleşir, Hünkar imamı
Ava.mi bir fıkradır; Tanburi Cemil Beyi
Tanburi Ali Efendi yaşadığı devrin rakibsiz on iki, on üç yaşında iken üstada getirip tam-
tanbur üstadıdır, bestekar olarak yüzden bur çaldırmışlar, Ali Efendi:
fazla şarkı bırakmıştır. ki hala çalar ve söy- - Bu çocuğu dinledikten sonra ben ar-
leriz. Saz eseri olarak da Karcığar ve Süzi- tık bu sazı elime alamam! ..

dil peşrevleri ile bir Suzidil Sazsem~isi yap- demiş.

mıştır, bilhassa bu son iki nefis eserle ·Süzi- Fıkrayı bayağılıktan kurtarmak lazımdır;
dil makamının babasıdır denilse yeridir». o kibar adamın cevabı şöyle olmak gerekir:
Kendisinden feyz almak isteyen genç- - İşte, dem!iş, · sazımı emanet edecek·
lerle çok ciddi alaka ile meşgul olmuş, pek elleri buldum ...
çok talebe yetiştirmiş, bunların arasında ALİ EFENDİ (İbnürrauf Molla) - On
Tanburi Cemil Bey ve Tanburi Dürri Bey ve yedinci asır ulemasJndan; aslı Zengibarlıydı,
bestekar Rakım Elkutlu Türk musikisinin saray çavuşlarından Aydın· Ağanın kölelerin-
büyük söhretleri olmuşlardır. den idi. Kendisinde gördüğü istidat üzerine
Aşağıdaki satırlar T.Y. Öztunanın not- Kızlarağası Mehmed Ağaya verdi; o da ule-
larındandır: ma meclislerine soktu. (H. 996) 1588 de Hoca
«Sesi pek latif olup üstadane okurdu. Sadeddin Efendiden mülazJm oldu; medrese-
Sarışın, mavi gözlü, son derecede nazik ve de talim hayatına atıldı. (H. 1016) 1607 de
ANSİKLOPEDİSİ - 651 ALİ EFENDİ (Kütahyalı)

sahın müderrisi, (H. 1021) 1612 de Galata ka- çalışıyordu. Kemankeşliğe, musikiye heves
dısı; bir müddet sonra Bursa; (H. 1027) 1617 etmiş, ahbeb canlısı, sohbeti zengin ve tatlı;
de Edirne kadısı, (H .. 1029) 1619 da İstanbul devrinde Büyükşehrin en meşhur tütün tirya-
kadısı oldu, (H. 1030) 1620 de Anadolu kadı­ kilerinden biri olarak tanınmıştı. 1778 (H.
askeri olarak Hotin seferine iştirak etti; dö- 1192) de öldü.
nüşte Rumeli kadıaskeri oldu; İkinci Osmanın Bibl. : Mustakimzade, Tuhfei hattatin
felaketine sebep olan vakada azledildi. (H. ALİ EFENDİ (Kitabcı) - Onsekizinci asır
1033) 1623 sonlarında öldü; kabri Bayezid vezirlerinden Köprülüzade Numan Paşanın
Camii haremindedir. babalığı; mevki ve servete haris bir zat ola-
Asrında, Büyükşehrin kiber ulemasın­ rak tanınmıştı; Divanı hümayun katiplerin-
dan, fıkra babası, gayet cömerd, sofrası her- den bulunurken evladı manevisi .Numan Paşa
kese açık necib bir sima olarak tanınmıştı. Çorlulu Ali Paşa yerine Sadrazam olmuştu.
Bibl. : Katip Çelebi, Fezlike, il. (H. 1122 = M. 1710); bu Ali Efendi, Vakanü-
ALİ EFENDİ (İmam) - Hadikatül-Ceva- vis Raşidiiı tabiriyle «Kethüdalıktan ala mal
miin kaydına
göre Nallı Mescid banisi; Ak- toplamağa vesile olur bir mansıb hayal etme-
şemseddin Mehmed Efen dinin arkabasından yüp» bizzat ve harem takımı yoliyle Numan
bir hayır sahibidir. Hayatı hakkında başka Paşayı bizar .edip kendisini Sdrazam kethü-

bir kayda rastlanmadı (B. : Nallı Mescid). dası tayin ettirdi;· Paşanın Boğ~zhisarlı İbra­
Bibl. : Hadikatül Cevami, I. him Ağa ve Moralı Ahmed Ağa gibi adam-
ALİ EFENDİ (İmam Seyyid) - On se- lariyle birlik olup, yine vakanüvisin tabiridir
«fırsat elimizde iken biraz mal toplıyalım diye
kizinci asır ulemasından ve namlı
sülüs hat-
tatlarından; Ağakapılı İsmail Efendiden ica-
yolsuz işlere giriştiler; devlet malına zarar·
zetname almıştır, Mısır valisi Hamza Paşanın verdiler, veziri hile ve yalan ile . aldattı­
imamı bulunurken Hünkar imamı ve müder-
lar ve paşalarının pek çabuk ·azµııe_ ·sebep
risi olmuştu. (H. 1138) 1726 da öldü ve Mey- oldular» (B.: Numan Paşa; Köprülü.zade). Ki-
tabcı Ali Efendi de Eğriboz muhafızlığına ta-
yit iskelesi civarına gömüldü.
yin edilen Numan Paşa ile beraber çekdiriye
Bibl. : Mustakimzade, Tuhfei hattatin
bindirilip İstanbuldan uzaklaştırıldı.
ALİ EFENDİ (Kahveci Mollazade) - On Bibl. : Raıııd Tarihi, III.
sekizinci asır ulemasından ve hattatlarından; . 1
ALİ EFENDİ (Kolancızade) - On seki-•
müderrislik ederken 1768 (H. 1182) de öl-
zinci asrın ikinci yarısında yaşamış nesih ve
dü; hattat olarak bilhassa «Hilyei Şerif» yaz-
sülüs hattatlarından, Taşmektepli Mustafa
mak ile tanınmıştı.
Efendiden icazetname almıştı, Mevkufat ka-
BibL : Mustakimzade, Tuhfei hattatin
lemi katiplerinden idi.
ALİ EFENDİ (Kasımpaşalı) - On s.eki- Bibl. : Müstakimzade, Tulıfei hatta.tin
zinci asır hattatlarından; yazıyı Suyolcuz~de
ALİ EFENDİ (Köçek) - Son ortaoyun-
Mustafa Efendiden öğrenmiştir. Kasımpaşa­
cularından; zennelerden; hayatı hak-
namlı
daki evini bir sibyan mektebi haline sokmuş,
kında bilgi edinilemedi.
hocalık ile geçinirdi. 1725 (H. 1138) de yet-
ALİ FENDİ (Küiahyalı Seyyid) - On s.e-
miş. yaşlarında öldü. Ömrünün her ·yılı için
kizinci asır başında namlı Celveti şeyhlerin­
bir Mushafışerif yazmış, bunların birinin he- den ve Üsküdarda Fenayi tekkesi ve mesci-
diyesi ile techiz ve tekfinini vasiyet etmişti. dinin banisi; genç yaşında istanbula gelmiş,
Bibl. : Mustakimzade, Tuhfei hattatin
Üsküdarlı Selami Ali Efendiye intasp etmiş,
ALİ EFENDİ (Ketencizade) - On seki- el aldıktan sonra Manis.aya giderek yerleş­
zinci asır hattatl~rından;
devrinin Ketenciler miş, orada bir cami ve tekke yaptırmış · ve
kethüdası Mehmed Efendi.nin oğludur; İstan­ Şeyhkuyusu adiyle maruf bir kuyu kazdır- ·
bulun A.şıkpaşa semti ahalisinden olup evi mış, Şeyhi Selami Efendi (H. 1004) 1692 de
~ariye Camii yanında idi; sülüs ve nesih ölünce İstanbula gelerek Selami dergahına
yazıyı Elçi Hüseyin Efendiden öğrenmişti; postnişin olmuştu; fakat (H. 1126) 1714 de
gayet ağır yazar olmakla hayatının son gün- Fenayi dergahı ve mescidini yaptırarak ken-
lerinde ancak üçüncü Mushafışerifi bitirmeğe disi bu tekkeye çekilmiş, Selami tekkesi post
ALİ EFENDİ (Mehtenade) - 652 - İSTAN:BUL

nişinliğini tarikatinden diğer bir zata bırak­ biyograf İbnülemin Mahmud Kemal inal mer-
mıştı; ve bura.da otuz iki sene irşad ile meş­ hum «Son Hattatlar» adındaki eserinde bu sa-
gul olmuştu. (H. 1158) 1745 de öldü ve tekk~- natkarı nisyandan kurtarır iken şu satırları
sinin avlusuna gömüldü, Müridlerinden Ki- yazıyor: «Maliye nezaretinde muhasebatı ati-
lisli Hüseyin Efendi şeyhine şu ölüm tarihini ka varidat kaleminde devairi merkeziye ka-
yazarak türbesine bir levha halinde asmıştı: tibinin muavini idi, 600 kuruş maaşı vardı.
Mürşidi Kamil Fenayi Seyb Ali Celveti
Abadan cübbe giyer, kaleme geldikçe cüb~
Saliki rahi hakikat pisvayi hasü anı beyi pabiıccuya bırakıp cübbenin altındaki
Bu ciham fanin.in nakşine mail olmayub
_./ alaturka setre ile içeriye girerdi. Sarı iken
Zikri Hak ile gözer eylerdi vakti subhü şam ağarmış beyaz ve büyük bıyıklı, mavi gözlü

Misivaden uzlet ile terki ülfet eyleyüb idi. Bekardı.. Pek temiz, titiz, derviş meşreb
Virmi.§ idi zatine zibö salahile . nizam. ve hüsni ahlak sahibiydi. Hattat Şefik Beyin
Bezmi kesretten çeküb el olmuş idi münzevi pek kıymetli şakirdlerindendir. Sülüs, celi ve
Sırrı «mfttti» ile amil idi vahdetde müdam nesih yazıda üstadı kamil idi».
Sarf idüb envai mebnırate ömrin rO.zü şeb 1906 (H. 1324) de, Aksarayda Şabaniye
Nakdi vaktin itmedi tazyi' bulunca ihtitain şeyhlerinden Necib Efendinin dergahında öl-
Gftşine geldik.de emri ircii ·carun virüb dü, Üs~üdarda Tunus bağında Karacaahmede
Alemi kudsi hazire oldu makziyül meram giden caddenin sol tarafında defnedildi. Üs-
Cümle taatıolub dergahı izzetde kabül tad İnal Necib Efendinin vefatından sonra o
Babgabın eyliye Hak ravzai darüsselam dergaJ:\a şeyh olan 'küçük oğlu Fahreddin
Gaybden Hatif idüb teb~iri tarihin didi Efendiden, dergahlarında ölen hattat Çırçırlı
«Kıldı Esseyd Fenayi dari firdevsi makam» Mehmed Ali Efendi hakkında mamulat iste-
Kütahyalı Ali Ffendinin «Fenayi» mahla- miş; Fahreddin Efendinin İnal'a yolladığı mek-
siyle çok güzel şiir ve ilahileri vardır. (H. 1123) tubu da o devrin İstanbul hayatı bakımından
1711 de Baltacı Mehmed Paşanın Prut mu- son derecece kıymetli bir. vesikadır: ·« ... Ali
harebesinde bulunmuş, muharebede aldığı Efendi merhumun memur olduğu kaleme de-
bir Rus bayrağı, türbesinde baş tarafına rast- vam ettiğimden etvarı edibanesine baktıkça
lıyan duvara asılmış, bu harpte kendi bayra-
meftun olurdum. Vakit buldukça y_anına soku-
ğı da sandukasının üstüne serilmişti.
larak ahlaken ve ·san'aten müstefid olmak fa-
terdim.
ALİ EFENDİ (Mehtarzade) - On seki-
zinci asır hattatlarından; Teberdarlar, ocağın­ Ziyaret etmek maksadı ile bir gün ikaamet-
dan yetişti, Haremeyn muhasebecisi, Defter- gahını sordum, Üsküdar-da Yeni Cami civa-
rında bir dükkanın üstünde küçük bir oda-
emini oldu ve bu son vazifesinde bulunurken
1751 (H. 1165) d_e öldü; Atikalipaşa Camii da kira ile ikamet ettiğini öğrendim. Böyle
yaşlı bir zatin her türlü muinden ınah::.ı.ım
mezarlığına gömüldü; k;ıdim binalardan bi-
rinden her nasılsa eline düşmüş Şeyh Ham- olarak yalnız başına kalmasına teessüf ettim.
dullah hattı ile mermer üzerine oyulmuş orta Pederimin tesis ettiği Aksarayda Bostancıba­
şı Abdullah ağa mahallesinin İmam Sokağın­
boyda bir Kelimei Şahadet levhasının kabri
önünde pencere üzerine konulmasını vasiyet daki dergahımıza nakletmesini,· ellerini öpe-
etmişti. rek rica ettim. Kemali nezaketle: - Burada-
Bibl.: Müstakimzade, Tuhfei hatta.tin ki muhabbeti samimiyye ile iktifa edelim, in-
san yar olmalıdır, bar olmamalıdır cevabı-
ALİ EFENDİ (Mekteb hocasi) - On se-
. nı verdi. ·
kizinci asır hattatlarından; sülüs ve nesih ya-
«Musirrane istirhamım üzerine derga-
zıda Kara Çavuşzade Ahmed Ağadan icazet
ha gelmeyi kabul etti. Pederimin selam-
almıştır; devrinin seçkin sibyn mektebi hoca-
lıkdaki hücresini ona tahsis ettim. Hizmetin-
larındandır; 1767 (H. 1181) de öldü.
de kusur etmemeğe çalıştım. Beni ve pederi-
Bibl. : Müstakim.zade, Tuhfei hatta.tin
min muhiblerini hüsni hal ve irfanı ile mes-
ALİ EFENDİ (Mehmed) - Geçen asır rur ve müstefid ettL Bu eyyamı mes'ude do-
sonlarının seçkin hattatlarıııdan; : «Çırçırlb, kuz, on aya münhasir kaldı, bir kaç gün ra-
yahut «Haydarlı» lakablan ile anılırdı. Büyük hatsızlık emaresi göstererek vefat etti. Va~
ANSİKLOPEDİSİ - 653 - . ALİ EFENDİ (Moralı)

siyeti mucibince Ka-


racahmed . karşısına
defnolundu.
«Bir gece sonra
ruhunu şad etmek i-
çin dergahda tilaveti
Kur'an ve ezkarı Yez-
dan ile meşgul oldu- V
ğumuz sırada hünkar
yaverlerine mahsus
formayı !abis bir zat
{(
ile bir zabit gelüb hal-
kai' zikrin kenarına
dfthil oldular. Muka-
V
·bele bittikten sonra
hücrei ihvanda oturu-
lur iken o zat, mer-
humun küçük karde-
şi İsmail Hakkı Paşa
Jlduğunu s ö y 1 e d i,
kardeşinin hizmetin-
de bulunduğumuzdan
dolayı beni taltif etti.
Biz de mevcut ihvan-
la vazifei taziyeti ifa
ettik.
«Ali Efendi mer-
hum kalemde işden
boş kaldıkça yazı res-
metmek, istif yapmak
ve kendi yazılarını
,aspih etmekle meş­
Çırçırlı Ali Efen~nin bir yazısı
gul olurdu. Kimseyi
(M.K. i'nal, Son hattatlardan)
incitmez bir merdi
melek siret idi» (M.K. İnal, Son Hattatlar). ALİ EFENDİ (Moralı Esseyid) - On se-
ALİ EFENDİ kizinci asırda Osmanlı devlet adamı. 1757 (?)
(Mısırlı) - On se- de Morada doğmuştu; doğduğu kasaba tesbit
kizinci asır sonları edilemedi; 13-14 yaşlarında İstanbula geldi;
ile on dokuzuncu
rumcayı anadili gibi bilirdi, kulaktan dolma
asırda yaşamış seç-
fransızca da konuşuyordu, bu bakımdan Mo-
kin hattat ve. der-
ranın sahil kasabalarının birinden olduğu
siftm; Fatih Cami-
söylenebilir Maliye ·kaleminden yetişti; gayet
inde Hadisişerif -o-
kuturdu. Pek çok zeki, yumuşak huylu, son derecede cevval
olduğu için çabuk terakki etti; Üçüncü Selim
hattat yetiştirmiş,
zamanında Fransaya bir daimi elçi gönderil-
zamanının reisül-
Mısırlı Ali Efendinin bir mesine karar verildiği zaman ilk ~atıra gelen
hattatini olmuştur. besmele isifi (Hüsnü kale-
Moralı Ali Efendi oldu. V azüesi Rusyaya
1828 (~. 1243) de mi ile kopya)
vefat etmiş, F~tih- karşı Türk :. Fransız dostluğunu kuvvetlen--
te, Atpazarı caddesi ile Çırçır Caddeşi _kav- dirmek, bir Türkiye - Fransa ittifakı için
şağındaki kabristana defnedilmiştir. · Fransa efkarı umurniyesinin de sempatisini
Bibi. : M. K. İnal, son hattatlar. kazanmıştı; bir ittifak akd edemedi ama şahsı
ALİ ~FENDİ· (Moralı) . - 654 - . İSTANBUL

ve Türkler hakkında alaka ve sevgi toplama- firi hakkında her türlü ihtirfunat ibzal, olun-
ya muvaffak oldu. du. Marsilyada onaltı gün karantine beklen-
Aşağıdaki satırları merhum ·Ahmed Re- di; kendisine mükellef bir daire tahsis olun-
fik'in Osmanlı Tarih Encümeni Mecmuasında duğu, sofrası çiçeklerle tezyin edildiği halde
intişar etmiş bir makaalesinden alıyoruz: son derece sıkıldı, on altı gün içinde belki
<<Hükumeti Osmaniyeriin Londra, Berlin, bin defa şikayette bulundu.
Retersburg ve Viyanaya sefirler izamı Fran- «Bu sırada Direktuvar hükumeti Osman-
sanın gururuna dokunmuş, Fransadaki Direk- lı sefirinin resmi kabulü hazırlığına başla­
tuvar hükumetinin İstanbul murahhası Mös- mıştı, on altı maddelik. bir program hazırlan­
yö Verninac tarafından vuku bulan müracaa- mıştı; devlet arşivindeki evrak tetkik edildi,
at üzerine Moralı Esseyid Ali Efendinin elçi- 1717; 1721, 1742 tarihlerinde Parise Türk
likle Parise gönderilmesine karar varilmişti. elçileri gelmişti, fakat üçü de muvakkat elçi
«Değerli, muk- idi, ilk defa, Parisde oturacak bir daimi elçi
tedir bir devlet a- geliyordu.
damı idi. O sırada «Karantina müddeti bittikten · sonra Ali
Fransanın İstanbul Efendi Marsilyada gördüğü hüsnü kabulden
sefiri bulunan -Au- son derecede memnun oldu, her gece tiyatro-
bert du Baillet Ali . larda eğlendi, Otele d:önerken bütün sokak-
Efendiden "bahse- ların tenvir edildiğini görüyordu; hariciye
derken: «Kendisi- · nazırı Charles Delacroix'ya bir teşekkürnAme
ne şu noktayı his- gönderdi. Marsilyada ikameti müddetince
settirdim ki adabı Fransa hükumeti hayli masraf, etmişti, hari'- ·
islamiyeye riayet ciyeye Marsilyadan gönderilen raporda: «Os,-
etmek her ne ka- manlı sefiri gayet nazile ve sevimli, kendisi-
dar !azim ise de a- ne dfüma ihtira.matı askeriyede bulunan ka-
datı umumiye de rakolları nazikane selamlamıştır. Ahalinin
mevcuttur ki on- kendisini görmek isteğinden de son derecede
lara riayet edilme- mahzuz olmuştur» deniliyordu.
diği takdirde de «Tulondan geçerken tersaneyi ve mühim.
hata edilmiş . olur. fabrikaları ziyaret etti. Eks'den geçerken halk
Kendisine celbede- Moralı Ali Efendi ve fran- Efen dinin nezaketine meftun oldu. Parise
sızca imzası
ceği ~Miramıı.tı a- gelinceye kadar her · şehirde büyük hürmet
(Resim: Hüsnü)
zaltacak, b i z d eki gördü. Bu seyahat boyunca Fransa·- hük1lme-
nezaket adabına uymayacak bazı itiyat- tinin şenlik ve ziyafet masrafı 25.000 altın
larından vazgeçireceğimi anlattım. Ali Efen- frangı buldu.
di .de bu nasihatlarımın cümlesini tuttu, «Parisde ikametgah olmak üzere Sen-Do-
(Telemaque) Telemak'ı terceme etmeğe minik sokağında Monako prensinin konağı
başlıyarak fransızca öğrenmişti. Kendisi- tahsis edilmişti; ·gayet mükellef bir bina idi,
ne Fransız kadınlarından ne derece mem- park denilecek kadar büyük bahçesinde ha-
nun, müsahabelerinden ne rütbe zevkiyab vuzlar, heykeller, korular vardı; müzilc ve
olacağını söylediğim zaman Ali Efendi: - İh­ yemek salonları, ile yatak odası ve kütüpha-
tiyarlara valide, hem sinnim olanlal'.a hemşi­ nesi pek zarifti'.
re, gençlerine de evlad muamelesi et~ek is- «O sırada Talleyrand hariciye nazırı ol-
terim!.. demişti» diyor. muştu; Ali Efendi çok nazik bir tebrikname
«Süvari yüzbaşısı Colincour mihmandar gönderdi ve resmi temasinı onunla yaptı.
tayin olunmuştu. Ali Efendi maiyetinde on- «Türk elçisi Parise yerleştikten sonra
. sekiz kişi ile İstanbuldan Marsilyaya müte- şehirde, bilhassa sevdiği Monso (Monceau)
vecciyen 24 mart 1797 de Kaptan lspiro'nun parkında gezip dolaşmağa başladı. (Parkda
kumandasındaki Fiore del Levante gemisi· ile çubuğunu içti, namazını kıldı), Fransızlar Es-
hareket etti. seyid Ali Efendiyi· her seferinde dikkatle sey-
«Mesinada dokuz gün kaldı. Osmanlı se- rettiler; Efendi de kendisini seyir için top-
ANSİKLOPEDİSİ - 655 - . ALİ EFENDİ (Moralr)

laşan işvek~r · kadınlara _karşınezaket ibra- sarığı, çubuğu, yüryüşü, söyleyişi ile umu-
zından geri durmadı, onlara dondurmalar, mun merakını celbeylemişti; o derecede ki,
şerbetler ikram etti. Halkın en ziyade merak dışarı çıkmasa bile, kendisini perde -arkasın­
ettiği şey, Osmanlı sefirini Direktuvarın ne da görmek için halk ikametgahı etrafında
suretle kabul edeceği idi. Programın bir nüs- toplanıyordu; bu hususta da ileri gidenler
hası Ali Efendiye gönderilmiş, Efendi istedi- Paris kadınları' idi. Her tarafta, moda esnafı
ği tadilatı yapmış, tesmi kabul şöylece tesbit sarık şapkalar, alaturka esvaplar imal edi-
edilmişti: yorlardı. Osmanlı sefirinin Parise . kelmesi
Elçi doğruca Lüksemburg Sarayına gi- eğlencede daima · tenevvu ve teceddüd ara-
decekti, altı beygirli arabada yalnız oturacak- yan Paris kadınları için yeni bir hadise ol-
tı; elinde namei hümayun bulunduğu için sa- muştu.
rayda uzun uzadıya beklemeden merasim Bu devir Paris kadınlarının en serbest
başlıyacaktı. Saraya bir öğleden sonra mü- gezdikleri bir devirdi; bazılarının Şanzelize
debdeb bir alayla gitti, sağında maiyeti er- (Champs - Elysees) ye yalnız ince bir tül fis-
kanindan biri sırmalı kumaşa sarılı bir çek- tan giyerek çıktıkları, sokaklarda işvekarlık
mece içinde namei hümayunu götürüyordu; ettikleri görülürdü. Ali Efendi bu aleme ka-
sefaret heyetinin sair erkanı elçinin araba- tılmış eğlence yerlerinde, tiyatrolarda, balo-
sını yaya olarak takip ediyordu. larda vakit geçirmeğe başlamıştı. Bir gün
«O gün bütün Paris ayaklanmıştı. O de- TaHeyrand tarafından kendisine mükellef
virde Parisde intişar eden «Miroir» gazete- bir ziyafet çekilmiş, akşam da Odeon'da şe­
sinin beyanı veçhile Ali Efendinin etrafın­ refine bir balo verilmişti. O gece Parisin bü- ,
da yürüyen hizmetkarların tezellülkarane tün güzelleri Odeon'da idi; Madam Tallien
vaziyetleri gibi fikri cumhuriyete o derece ile Madam Lange, Osmanlı sefirinin nazarı
muvafık olmıyan bu manzarayı temaşaya ge- - dikkatini çekmek için olanca sanatları ile
len halk, asker tarafından pek güç zabtedile- süslenmişlerdi; o derecede ki Madam Lange'
bilmişti. ın melahatı" Esseyid Ali Efendiyi teshir et-
«Lüksemburg Sarayı bayraklar ve çiçek- niiş: «Pek hoş şey! .. » demişti. O geceden iti-
lerle donanmştı. Esseyyid Ali Efendi Talley- baren bütün kadınl~r Efendinin hoşuna git-
rand tarafından Direktuvar erkanına takdim mek için birbiriyle rekabet etmeğe başla­
edildi; Efendi Üçüncü Sulta Selimin namesini mışlardı. Madam Tallien ertesi gün Elysees
Direktuvar reisi Lazare Carnot'ya takdim Bourbon'da verilen bir baloda tekrar Esse-
etti ve bir nutuk iradederek' Sultanül ·ber- yid Ali Efendinin yanına gitmiş, çubuğundan
reyn ve Hakaanül bahreyn, Hadiınül · Hare- çıkan dumanları yutmaya katlanarak kendi-
meyn üşşerifeyn Essultan İbsüsssuıtan Sul- sini beğendirmeğe ·çalışıyordu; _Ali Efendi
tan Selim Han'ın Fransa ile Babıali arasın­ garbın bu hüsnü müstesnasını temaşa eylediği
da kadimderi cari olan .dostluğun inayeti zaman «Beaute republique» diyecek iken:
Bari ile teyidi zımnında kendisini sefir nas- - Beaute publique!..
b-etmiş olduğunu beyan etti. Carnot buna kı­ deyivermişti. Ertesi gün bütün gazeteler se-
sa bir nutuk ile cevap verdi, merasim bitti. firin bu sözleriyle meşgul olmuşlardı. Artık
- «O gün, Fransanın hürriyet şenlikleri Ali Efendi Parisin Kıralı mesabesinde idi;
yapılacaktı. Ali Efendi seyirci olarak şenlik­ bütün , balolarda is batı vücud etmesi temen-
lerde hazır bulundu; (bu bulunuş Parislileri ni olunuyordu, bir şenlik tertib olunduğu
teshir etti), konağına parislilerin büyük ih- zaman heyeti tertibiye derhal Monako kona-
tiram tezahüratı ile döndü; fakat ertesi gü- ğına giderek Ali Efendinin teşrifini istirham
nü Paris gazeteleri sefirin kabul merasimi ediyordu. Efendi bazan sayfiyelere çıkıyor,
anlatırken bir çok noktaları tenkid ettiler, Paristen bir kaç gün için gaybubet ·ediyor,
bir• gazete de «bir nevi maskaralık» diye yaz- o zaman bütün gazeteler köylülerin hissiya-
dı;· bilhassa, muhalefet, Osmanlı devletinin tından bahsediyor, Paris halkı Efendinin av-
Direktuvara karşı gösterdiği itimadı çeıie­ d-etini dört gözle bekliyordu. Bir çok kocalar
memişti. zevcelerinin Ali Efendiye karşı olan havai-
«Moralı Esseyid Ali •Efendi fam bir ay liklerine göz yumuyordu. Hatta «Journal des
ALi EFENDİ (Mustafa) - 656 _, İSTANBUL

Hommes Libres>> 2 ağustos 1797 tarihli nüs- Makmudpaşa Camii · haziresine defnedildi
has~nda Ali Efendinin ınuvaffakiyatından, (1809).
kuvvei bedeniyesinden bahseden uzun bir MoralıEsseyid Ali Efendinin Paris se-
fıkra dercetı11iş idi. O zamana kadar giyilen farethanesi Osmanlı tarih Enecümeni tara-
Yunani kıyafetler terkedilmiş, yerine oda- fından basılmıştır .
lık ve sultan kıyafetleri kaaim olmuştu. Ma- .ALİ EFENDİ (Mustafa) - (B. : Ali Bey,
dam Tallien Odeonda verilen bir baloda sırf Mustafa).
alaturka giyinmişti. Her tarafta şark usulü ALİ EFENDİ (Paşmakcızade) - On se-
şapkalar moda olmuştu. 'Bir çok kadınlar Ali kizinci asır ulemasından ve Üçüncü Ahmedin
Efendiye takdim olunuyor, ertesi gün isim- _Şeyhülislamlarından, Şeyhülislamların ellin-
lerini gazetelerle neşrettiriyorlardı. cisi; Paşmakcızade Mehmed Efendinin oğlu­
Fakat bu hal az devam etti, Ali Efendi dur, 1638 (H. 1048) de doğdu; 1710 (H. 1122)
bir hadisei cevviye gibi bir müddet parladık- de öldü. Birincisi, Edirne vakasında öldürü-
-tan sonra General Bonaparte'in ikbal yıldızı len Feyzullah Efendinin yerine olmak üzere
karşısında elim bir surette üful etmişti. Pa- üç defa Şeyhülislam oldu; devrinin uleması
arasında doğru ve temiz bir adam olarak ta-
ris kadınları şark kıyafetlerini atmışlar, Ali
nınmıştı. İkinci defa -Müftülüğünde Sadra-
Efendiyi ziyaret etmez olmuşlardı» . (Ahmed
Refik, Moralı Ali Efendinin Paris sefareti). zam Çorlulu Ali Paşa ile geçinemediğinden
azledilmiş, dört yıl kadar Sinopta sürgün kal-
Moralı Ali Efendi Parisde üç sene kal-
mıştı. Son Şeyhülislamlığı ise ancak bir ay
dı; İstanbula döndükten sonra, Şıkkı Salis
sürmüş idi, Sinoptan hasta olarak gelmiş,
Deftardarı, Tersane Defterdarı, Defteremini,
üçüncü defa Müftü olduğunun tezine ölüm
Tophane Nazırı, Bahriye Nazırı oldu, Üçün-
döşeğine yatmıştı.
cü Selimin ıslahatına tarafdar devlet adam-
Hayır eseri olarak Kafeshanmda bir
larından biri olduğu halde Kabakcı Musatafa
1
mescid yaptırılmıştır.
ihtilalinde kendisini ihtilalcilerden koruma- Bibl. : İlmiye alnamesi; Hadikatül Cevami, · I.
ya muvaffak oldu. Alemdar Paşanın hüku- ALİ EFENDİ On sekizinci-
(Seyyid) -
met darbesinde Paşanın yaranı ·arasına ka- asır hattatlarından; Halimi Mustafa Paşanın
tıldı; «Çağlayan İttifak Senedi» ni imzala-
mirahuru Ahmed Ağa adında bir zatın oğlu­
yanlardan biri oldu (B. : Çağlayan İttifak dur; sülüs ve nesih yazıda icazetnamesi Hoca-
Senedi); Alemdar Vak'asında (B. : Alemdar zade Seyyid Ahmed Efendidendir; <<sair yazı­
Mustafa Paşa Vak'ası) sarayda padişahın ya- lara da heveskar _bir katibi marifet medar»
nında bulundu. Dördüncü Sultan Mustafayı
imiş.
öldürtenlerden biri olduğu söylenir;. Yeni- Bibl. : Müsta.kimzade, Tuhfei hattatin
çeriler hükumete hakim olunca Saraydan _ALİ EFENDİ (Üsküdarlı Kaymakzade) -
kaçmaya ve gizlenmeye muvaffak oldu; bir On sekizinci asır hattatlarından, babası Üskü-
müddet sonra_ Yeniçeri Ocağı erkanına ye- darda kaymakçı esnafından olduğundan ak-
dirdiği l)üyük bir rüşvet karşılığı verilen ranı arasında Kaymakzadelikle tanınmıştı;
teminat üzerine meydana çıktı, Alemdar za- yazıyı Karakız Mehmed Efen diden öğrenmiş­
manında yell\'içeri düşmanlarından ~ken bu ti; devrin vüzerasından Valide kethüdası Meh-
sefer yeniçerilere dayanarak devlet işlerine med Paşanın hizmetinde bulunmuş, 1712 (H ..
karıştı, Padişaha bir Türkiye - Fransa ittifa- 1124) de ölmüştür.
kının zarureti üzerine bir layiha verdi. İkin­ Bibl. : Müstakimzade, Tuhfei hattatin
ci Mahmud İttifak Senedini imzalayanlara ALİ EFENDİ (Vaniköylü Seyyid) - On
karşı aslında bir kin besliyordu. Moralı _Ali sekizinci asır ta'lik hattatlarından; Boğazi­
Efen dinin son fikir televvünü ise ondan büs- çinde Vaniköy halkından olup bu köye adını
bütün nefretini mucib oldu; Ali Efendi ev- veren meşhur Şeyh Mehmed Vani Efendi-
vela Akdeniz boğazı muhafızlığı ile boğaz nin neslindendir (B_.: Mehmed Efendi, Vani).
kaleıajne gönderildi, ardından yollanan idam Yazıyı Abdullahzade Baki Efendiden öğren­
fermanı ile orada boğuldu; kesik başı İstan­ mişti.
bula getirilip padişaha gösterildikten sonra Bibl. : Müstakimzade, Tuhfei hattatin
ANSİKLOPEDİSİ - 657 -

ALİ EFENDİ (Vücôdizade) On ye- mağa çalışmıştır.


Eline geçeni bu uğurda
dinci asır hattatlarından; 1659 (H. 1070) e harcamış, adı has manada deliye çıkmış, son-
doğru ölmüştür. ra hakikaten tecennün · etmiş, derin bir se-
Bibi. : Müstakimzade, Tuhfei hattatin falet içinde ölmüştür.
ALİ EFENDİ (Y akovalı) - Geçen asır Gençliğinde :
sonunda Büyüksehrin seçkin ulemasından, Nihali nazeninim dllf"ırib ü dilsitan oldu
dersiamlarından, hayatı hakkında bilgi edi- Hiraman olduğu dem fitnei llhir zeman oldu
nilemedi. gibi şiirler yazan Zeki Ali Efendi, Salim tez-
Bibi. : İlmiye Salnamesi keresinin kaydına göre «müptelayı illeti bi-
ALİ EFENDİ (Yamalı) - Geçen asır şuuri» olduğu zamanlar «hezeyan makulesb
sonlarında İstanbulun meşhur mahalle mek- şeyler söylemeğe başlamıştı. Şiirde maamma
tebi hocalarından, Mengene ardındaki Sultan çözmede fevkalade hüner sahibiydi.
mektebinin hocasıydı. Cinnetinden evvel çiçekle de meşgul
ALİ EFENDİ (Zeki) - On yedinci asır olmuş, devrinin namlı çiçekcilerinden biri şöh­
şuara ve zürefasından; aslı Bosnalıdır. Ço- retini kazanmıştı; zerrin ve lalede tohum sa-
cukluğu ve gençliği memleketinde geçmiş; hibiydi; tohumdan elde ettiği altı zerrini
sonra İstanbula gelerek Şeyhülislam Çatal- «Semenna», «Semensima», «Muhterem», ,Ka-
calı Ali Efendi kapısına intisap etmişti; efen- deh», «lydiye» ve «Zeki bostanı> isimleriyle
dinin nedimi, kethüdası olmuş, Haremeyn .tescil edilmişti.
mukataacısı tayin edilmiş, fakat Çatalcalı Ali Bibl. : S~m, Tezkirei şuera; Ubeydullah; Tez-
Efendinin azliyle kendisi de devlet kapısın~ kirei şükQfeciyan ·
dan uzaklaştınlmış, Kaska fırını civarında­ ALİ EFENDİ (Zenbilli) - On altıncı as-
ki evine .çeki~erek ölünceye kadar «kendi rın seçkin ulemasından; ŞeyhüUslamların se-
yağiyle kavrulıiıuş.» idi. Pek genç yaşından­ kizincisi, Türkiye tarihinin popüler . şöhretle­
beri kimya ilmine heves etmiş, yaşı ilerledik- rinden; asıl adı ile Alaeddin Ali Cemali Efen-
çe bu hevesi bir cinnet halini almış, gece- di, aslı Karamanlıdır; ilk medrese tahsilini
lerini gündüzüne katarak bakırdan altın yap- memleketinde' Mevlana Hamzadan görmüş-
ALİ EFENDİ ÇEŞMESİ - 658 .İSTANBUL

tür, genç yaşında· İstanbula gelmiş ve Molla


Hüsrevin derslerine devam etmiştir; Molla
Muslihiddine intisap etmiş ve bu zatın kızile
evlenmiştir; uzun müddet Edirnede Alibey
medresesinde tedris ile meşgul oldu; izzetinef-
sine düşkünlüğü gurur sanıldığından, yıllarca
müderrislik ile Bursa, Amasya, İznik medrese-
lerinde dolaştı; bilgi ve fazileti,ise dillere des-
tan oldu; (H. 908) 1522 de, Erdalzade Hami-
düddin Efendi yerine Şeyhülislam tayin edildi;
Yavuz Selim tarafından ilim ve kemaline gös-
terilen hürmet, Ali Efendiye büyük bir nü-
fuz kazandırdı; doğrulu_k ve hak uğrunda
sonsuz metanet ve cesareti, bu faziletini süs-
liyen güler yüzü ve tatlı dili, zarafeti ile, Süleyınaniye altında A!iefendi Çe~mesi, 1946.
muasırları tarafından gazaplı bir aslana ben-
(Resim: Nezih)
zetilen· Yavuz Selimi avucunun içine aldı. faza edilmiştir. Teknesi yerle bir olmuştur.
Yirmi üç yıl Müftilik eden Ali Efendi (H. Kitabesi şudur:
932) 1525 de öldü. Kabri, Zeyrekte, evinin
Hüvel hayyül baki
civarında yaptırdığı sibyan mektebinin avlu- Snhlbül hayrat vel hasenat Büyük Ruznameci
sundadır. Kaleminin baş halifesi merhum ve mağfur Ali Efen-
•• .Ahid Öztokat İstanbul Ansiklopedisine ' di vakfın.ın h~yratıdır.
gönderdiği bir notta şunları yazıyor: «Halk Sene 1228 ( 1813)
ağzında, ZenbiUi Ali Efendinin kerameti söy- i. Ta:mşık «İstanbul Çeşmeleri» adında­
lenir. Mesela bir bün padişah efendiyi acele ki eserind~ «Tonos kemerli hazinesinin cep-
· görmek ister ve saraya gelmesi için yüğrek he sıvaları dökük, suyundan bütün o civar
bir at gönderir; Ali Efendi huzuruna çık~n halkı müstefit olmaktadır» diyor ki, kendi-
Kapıcıbaşıya: lerinin, bu çeşmeyi son tamirinden evvel gör-
- Sen dön, getirdiğin hayvanı da götür, müş oldukları anlaşılıyor. Artık tonos kemer
bizim bineğimiz daha yüğrekfü! der. Kapıcı-· ·yeı:ıine, çimento ile yapıJ:ınış kemer takljıcti
başı tersyüzüne döner, tam Babıhümayuna biri yıv görülmektedir. Bir Terkos çeşmesi­
geldiğinde, bir de ne görsün, efendi lağar dir.
bir hayvana binmiş, saray kapısından 1önü Bibi. : B. Olker, Gezi Notu.
sıra girmekte!» ' ALİEFENDİ LOKANTASI - İkinci Ab-
Rivayet edilir ki, sabahleyin, Zeyrekteki dülhamid devrinin son yıllarında ve Meşruti­
evinin penceresindeı:;ı sokağa bir zenbil sar- yet senelerinde İstanbul yakasının en meşhur
kıtırmış; mü,şkülü olan, bir kağıda yazıp içine lokantasıydı .. Sirkecide, bundan evvelki tram-
atarmış, efendi, akşam olunca zenbilini çe- vay durak yerinde idi, şimdi orası hem tatlıcı.
ker, kağıtları okur, herkese ayrı cevap yazar, dükkanı, hem lokantamsı bir yerdir. Ondan
ertesi sabah bu cevaplarla dolu zenbili tek- ala yemek yapanı, ondan temizi yoktu. Ru-
rar pencereden salıverir imiş .. Bundan ötü- melili, sima ve şekilce birbirine gayet ben~er
rüdür ki, ken~isine Zenbilli Müftü- denilmiş .. iki kardeş tarafından işletilirdi. Resmi daire-
Biri Galatada biri İstanbulda iki mescidi var- lerdeki boğazına düşkün kelli felli müdürler,
dır (B. : Müftüali Mescidi; Alaca Mescid). müdür muavinleri, başka.tipler hep orada öğ­
Bibi. : İlmiye Salnamesi le yemeği yerlerdi. Güveçfe piliçli türlüsü,
... ALİE:FENDİ ÇEŞMESİ - Süleymaniye halis tereyağlı beyaz pilavı, bol cevizli ve kay-
altindılMehmed paş~ ·camii sokağı, Tavanlı maklı elma kompostosu en namlı yemekle-
çeşme soka.ği ve Sarıbayezid sokağı kavşağı rindendi.
üzerindedir; son defa çimento ile yapılan Emekdar garsonu kıranta, dızlak kafalı,
tamirinde asıl şekli tamamen bozulmuş, yal- Şişko Nikoli müşterilerce çok sevilen baba-
nız mermer bir ayna taşı, kitabe taşı muha- can bir rumdu. Sermed Muhtar Alus
ANSİKLOPEDİSİ · - 659 - ALİ EMiRi. EFENDİ

ALİEFENDİ TEKKESİ
Eyyubda Oluklu bayırda bir
nakşibendi tekkesiydi, ayin gün-
leri perşembe idi. Bu satırların
yazıldığı sırada, bu tekkenin ka-
pısı, Kara Süleyman tekkesi so-
kağında bulunmakta idi, sokağın
adı ile tekke arasındaki müna-
sebet tesbit edilemedi. Kara Sü-
leyman tekkesi sokağı Ol~klu-
bayıra tırmanan oldukça dik yo-
kuş ve tanzim edilmemiş, dere
yatağı halindedir; tekke, Eyyup-
Eyyubda Aliefendi Tekkesi, 1946.
tan gelindiğine göre sol kola (Resim: Nezih)
düşer. Kapısının hemen sağın-
da, sokak üzerinde eşsiz güzellikte bir çeşme . Ya müfettihal ebvab
vardır. Akar çeşme olmasına rağmen pek ha- İftahlena hayrelbab
rap bir haldedir {B. : Mehmed Paşa çeşmesi). «Ey kapıları açan Allah; bizim için ha-
Bahçe kapısından girilince, hemen kar- yır kapısını aç» .
şıya gelen bir yer katından ibaret ahşa~- ~i-
Tekke geniş ve bakımsız bir bahçe için-
nanın vaktiyle namlı bir tekke o_labilecegı ılk
dedir. Bahçenin hemen ortalarına düşen bir
bakışta tahmin edilemez. Kapısının üstünde
yerde, asırlar görmü~ bir .ulu çınar altında
<<dokumacı Rükiye Küçükağızlı» ya ait· bir
bir mezarlık vardır .ki, tekkeye adını· veren
levha bulunmakta idi ki, ·altmda, tekkeye ait
Şeyh Ali Efendinin kabri de buradadır, ka-
tahta üzerine kabartma şu arapça ibare bu-
bir taşının arapça kitabesindeki ölüm tarihi
lunınaktadır:
(H. 1202) 1787 ~ir.
ALİ EKBER BEY - Bakırköy Gürbüz-
. ler Yurdunun kurucularından; Birinci Cihari
Harbinden evvelki yıllarda 'I;ürk sporuna
büyük hizmetlerde bulunmuş bir simadır.
Saim TUl'gud Aktansel
- ALİ EMİRİ EFENDİ - Alim kelimesi-
• nin sark aleminde takarrür eden manasiyle
Osm~nlı tarihi ve Osmanlı edebiyat tarihi
alimi. Bir ömrün bütün kazancını ve bütün
ihtirasını kitap almağa ve okumağa hasreden
kitap meraklısı. İçlerinden pek çoğu tek nüs-
ha yazma olduğu için büyük bir serv_et teşkil
eden 14,000 cildden fazla kitabını milli bir
·kütüphane , olarak memleket irfanına vakfe-
den büyük hayır sahibi.
Ali Emiri Efendi (H. 1274) 1858 de yaşı
• altmı~ı geçmiş bir baba ile çok genç bir an-
neden Diyarbakırda doğdu. Zengin, bir aile-
nin son çocuğudur; Babası Bağdad ile Diyar-
bakır arasında kervanlar işleterek geniş öl-
, çilde ticaret yapan bir adamdı. Aile, mem-
leketinin irfan hayatında mühim bir mevki
Al.iefendi Tekkesinde Şeyh Ali Efendinin
kabri, 1946.
işgal etmişti. Bütün Diyarbakır gençliğini ·
(Resim: Nezih) okutan hocalara, şöhreti vilayet hudutlarını
ALİ EMİRl EFENDİ - 660- İSTANBUL

aşan şairlere,hattatlara bu ailenin çerçevesi dokuz yıl devam edecek memuriyet hayatı­
arasında sık sık tesadüf edilir. na başlamıştı..
Küçük Ali okumağı ve şark ilminin esas- O devrin hemen bütün memurları şark
larını bütün Diyarbakırı okutan akrabasın­ kültürünün mümtaz simaları sayılır. Emiri
dan Saban Karni Efend.iden ·öğrendi.. On beş Efendi bunlarla beraber bulundu, konuştu,
yaşında iken babası çarşıdaki dükkanında ona öğrendi, okudu, yazdı, şiir merakına bir de
da bir yer vererek istikbaldeki ticaret haya- kitap biriktirme merakı katıldı. Beraberinde
tına oğlunu hazırlamak merakına düşmüştü; taşıdığı, kitap sandıklarının sayısı gün geç-
fakat küçük Ali ticarete yar olmadı. Dükkan tikçe arttı. 1313 (M. 1895) de Leskovik mu-
köşesinde elinde kitap akşama kadar oturu- hasebeciliğinden İstanbula döndüğü vakit bu
yor, gelen müşterilere: «Mal orada .. fiatı şu­ sandıkların sayısı on dokuzu bulmuştu.
dur, alacaksanız indireyim. YQksa beni boşu­ Emiri Efendinin bu kitap merakı gittik-
na zahmete sokmayın» diyor. Oğlunun dükka- çe artan sevimli bir ihtiras halini alıyordu.
nına faydadan çok zararı dokunduğunu anlı­ Yanyada bulduğu arabca bir kitabın ikinci
yan babası onu dükkandan uzaklaştırdı. cildinin «San'a» da bir zatin elinde bulundu-
O devrin kültüründe şiir yazabilmek ğunu öğrenince bu cildi de elde etmek için
umumi bir kaidedir, aruz ve kafiye ile ala- muhabereye girişti, buna muvaffak olamayın­
kası olmıyahlar güzideler sınıfından· olduk- ca kitabı istinsah etmek üzere Yemene gitme-
larını iddia edemezler. Onun için Ali de ço- ğe kalktı, Yemende bir memuriyet istedi,
cuk denecek bir yaşta şiir yazmağa başladı. tayin edildi. Fakat bu sırada kitap sahibi ki-
Mahlas olarak da büyük ceddi «Emiri» Din tabı satmağa razı olmuştu, onun için yeni
adını aldı. tayin edildiği vazifesinden istifa 'etti.
1293 (M. 1876) da Beşinci Sultan Mura- Emiri Efendide kitap merakı o kadar ile-
dın tahta çıkması üzerine küçük Emiri bir riye varmıştı ki, parasiyle elde edemediği
cülO.siye yazdı ve Diyarbakır vilayet gazete- kitapları binbir rica ve niyaz mukabilinde
sinde nesrettirdi, o günün şiir zevkine göre ödünç alır, çok kısa bir müddet içerisinde is-
çok yü~ek bir kıymeti olan· muhitinde tak- tinsah ettirir veya bizzat istins_ah ederdi.
dir duyguları kadar rekabet hisleri de uyan- Millete yadigar bıraktığı Millet Kütüphane-
dırdı. Bu güzel cülO.siyeyi küçük Emirinin sinde el yazısiyle istinsah edilmiş 721 kita-
ceddi büyük Emiriden çalmış olması ihtima- · bın varlığı bu ihtirası açığ!l vuran güzel bir
linin dedikodusu ile bütün şehir, hatta bütün örnektir.
vilayet çalkandı, durdu. Emiri Efendinin memurluk hayatı garip
Bıı' küçük hadise Ali Emiri Efendinin
bir şekilde nihayet buldu; 1904 de Halep vi-
şuurunun altında derin izler bırakarak ya~ lüyet-i Defterdarı idi, hayli uzun zamandan-
şadı; bütün hayatında insanlara küsmüş ola-
beri maaş almıyan vilayet memurlarına bir
rak yaşamasının, kendisine yapılan her tarize maaş verilmesi için Maliye nezaretinden emir
şiddetli mukabele etmeğe çalış~asriıın sebe-
gelmişti. Verilecek maaşa kafi gelecek pa-
bi oldu. Bu ufacık hadise onun hayli yüksek ra da malsandığında duruyordu. Fakat maa-
olan gururunun meydana çıkması için bir şın verilmesinden bir gün evvel Başkatip
vesile vermiştir. Bu dedikodulara cevap ·ol- · Tahsin Paşanın imzasiyle Yıldız sarayından
mak üzere yazdığı ve takrar Divarbakır ga- gelen bir telgraf padişahın hazinesi için mü-
zetesinde neşrettirdiği ikinci bir cülO.siyenin him bir para istiyordu. Emiri Efendi şaşırdı,
şu iki mısraında bu gücenmenin ve bu guru-
iyi bir insandı, aylardır maaş bekliyen memur-
run ilk ifadesi gizlidir: ların ümidiyle oynıyamazdı,. iyi bir memur-
CülO.siyem eğer sirkat ise büyük ceddim Emiriden du, amirinin emriııi yapmakla kendini mü-
Bu nazmı bi naziri iııte çektim silki imlaya. kellef biliyordu. Maaşı verecekti, fakat Os-
On dokuz yaşında Ali Emiri Efendi Di- manlı hanedanına da derin bir sevgisi var-
yarbekire gelen Şark Vilayetleri Islahat He- dı, padişahın iradesi muhakkak. yapılmalı idi.
yeti Reisi Abidin Paşa ile tanıştı ve heyete Bu zıd hisler içerisinde o gece 'sabaha kadar
katip olarak tayin edildi, artık memleketin- uyumadı. Ertesi gün memurların maaşını ver-
den ayrılmış, Anadolu ve_ Rumelide tam yirmi di, Mabeyin başkatipliğine yazdığı bir tel-
ANSİKLOPEDİSİ - 661- ALİ EMİR.İ EFENDİ

grafla. padişahın emnnı yerine getirememek nızın bütün manzum eserlerinin toplandığı bu
zorunda kaldığı için artık
vazüesinde devam hazinede yeriniz açık bulunuyor» diyerek onu
etmeğe yüzü kalmadığını bildirdi ve yerine bu yeri kapamağa davet etmiş ve Beşinci
muhasebe mümeyyizini vekil bırakarak sev- Mehmed de Çanakkale z.aferini terennüm
gili kitaplariyle İstanbula ·döndü. O tarihten eden gazelini bunun üzerine yazmıştır.
sonra - Yemen ıslahat heyeti azalığiyle Ye- Emtri Efendinin annesine karşı da de-
mende bulunduğu bir buçuk yıllık zaman rin bir sevgisi vardı. Annesinin bir defa bile
müstesna o_larak - bir daha memuriyet al- · kalbini kırmadığını daima iftiharla tekrar
madı. - eder ve Hazreti Ademden kendisine kadar
Emtri Efendinin hayatı dışından tetkik Tanrı emnaneti olarak gelen hayat zinciri:ıi
edildiği vakit tezatlarla dolu olarak görülür: sırf annesini kırmamak için kırmağa razı ol-
Evlenmiyen, ömründe bir defa bile fotoğraf duğundan doğacak günahının affedileceğini
çıkartmıyan, yüzüne bir defa bile ustura değ­ umardı.
dirmiyen, bütün hayatı boyunca siyah pap- Bunların dışında sevdiği yalnız ki~apla-
yon kıravat takan, gözlük yerine bir pertavsız rıydı. Bu kitaplar yalnız koleksiyon yapmak
kull,anmakta ısrar eden; ince sesli, gevrek ve sayısını çoğaltmak maksadiyle toplan-
gülüşlü, bir an içinde itidalden öfkeye, öf- mış kitaplar değildir; Bir ihtiyaç yüzün-
keden neşeye geçebilen bir insanı bugünün den, bir şey öğrenmek, eksik veya yanlış bi-
telakkisi orijinal bir adam gibi karşılıyabilir. linen bir noktayı aydınlatmak için kıymeti bi-
Herkese benzememek gösterişinden çok linerek toplanmış kitaplardı. O, bu kitapları
uzak olduğu muhakkak olan bu garip meyil- yalnız memleketi için ve memlekete faydalı
leri, onun ruhunu saran ihtiraslı sevgilerinde olmak maksadiyle toplamıştı. Tek nüsha ola-
aramak doğru olur. Emtri Efendinin ruhu bir rak kütüphanesinde mevcut olan Divan-i Lft-
takım büyük sevgilere sahne olmuştur. Bun- gat-ü-t Türk için Macar İlim Akademisi, Os-
ların en basında İslam Peygamberi Hazreti manlı Tarih Encümeni azasından İskender Bey
Muhamrnede duyduğu sevgi gelir. «Natı 'hü- vasıtasiyle on bin altın lira teklif ettiği hal-
mayunu Resaletpenahilerinde bir nokta kon- bu kitabı satmamış, rahmetli Talat paşanın
durmak haddim olmadığından min gayri had- arzusu üz~rine tabı hakkını bir para isteme-
din kemali şerm ve hicab ile» mazeretini öne den hükumete devretı:p.iştir.
sürerek Hazreti Peygamber medhinde nokta- Emiri Efendi, muhakkak ki Osmanlı ta-
sız bir divan dolduracak kadar ruhuna de- rih ve edebiyat tarihine dair çok şey oku-
rin bir coşkunluk veren bu aşkın izleri yalnız: muştu, çok şey bilirdi, bu bilgilerini ilmi
Ey ruhi ümem, aslı kerem, dürrl mükerrem bir tasnife tabi tutmadı. Hattft doküman ma-
Ey medresei ileme allamei a'lem hiyetinde de geniş ölçüde neşeredemedi. Fa-
Avarelere ey kerem ü rahmi müsellem kat kendisine bu bilgiyi temin eden bütün
Dildadenim ivarenim ur· gönlüme merhem mehazları, kendisinden sonra bu uğurda ça-
Serdarı resulsun güheri ekmeli Alem.
lışacak insanlara yadigar olarak bırakmak
«Levlake» nle memdft.hsın ey serveri ilem.
suretiyle kitap sevgisinde kıskanç olmadığını
gibi mısralarda değil bütün hareketlerinde gösterdi. Elindeki nadir eserlerden «Camı
kök salmıştı. Cem Ayin» «Acaibül Letaif», «Mardin Mü-
Emiri Efendinin kalbinde «Osmanlı ha- lilkü Ertakiye Tarihi» isimli eserleri neşret­
nedanı» sevgisi de büyük yer almıştı. Millet ti. Bunu diğer kitaplarla bir seri olarak ta-
Kütünphanesinde eşsiz bir koleksiyon halinde mamlamak istiyordu. Muvaffak olamadı. «Os-
duran padişah yazıları, tuğraları, divanları, manlı Tarih Encümeni», «Asarı İslamiye ve·
okudukları kitaplar, kadar bütün Osmanlı pa- Milliye. Tetkik Encümeni» azalıklarında bu-
dişahlarının bütün· şiirlerini toplamak ve tah- lunduğu · sıralarda, beraber çalıştığı insan-
mis etmek suretiyle hazırlattığı yalnız ilk fa- ların mukaddes olarak tanıdığı şeylere ay-
sikülü basılmış «Cevahirül Mülilk» isimli bü- ni hürmeti beslemediklerinden doğan şia­
yük kitabı da bu sevginin eseridir. detli infial yüzünden hiçbir eser veremedi.
Hatta Harbı Umumi sıralarında Beşinci Cok sevdiği memleketi Diyarbekir için yaz-
Mehmede bir ariza göndermiş «Ecdadı izamı- dığı «Mir'at-ü-1 Fevaid» ve bir cildi el ya-
ALİ EMİRİ EFENDİ KÜTÜPHANESİ. - 662 İSTANBUL

zısiyle bende olan, öteki cildlerinin de on- Merdane kelam etmelidir merdi suhandan
dan çalınır korkusiyle, Millet kütüphanesin- Ebriiyi di!aradaki imaya gücendim
diye haykıracak kadar cesur bir insandı.
deki şahsi sandıkları içinde saklı olduğunu
Sevdiği bir insanı vasfederken:
bildiğim on altı cildlik bir Osmanlı şairleri
Gül yaprağıdr nüshai Kur'an arasında
tezkiresi yazılmış, fakat. basılmamış kitapları
arasındadır.
gibi hiç söylenmemitı güzel bir ben;etiş bula-
Umumi Harb içerisinde devlete vakfet- cak kuvvetli şiir gôrüşleri ve duyuşu ile ruhu
tiği ve idare ettiği Millet Kütüphanesine yer- titredi. Uzun mücadele yıllarının kamburlaş­
leştirdiği kitapları İstanbulun işgali sıraların­ tırarak ufak tefek bir insan haline soktuğu
da Anadoluya taşıtmak istedi. Geniş bir mü- bu uzun boylu heykel gibi adam ufacık gözle-
cadeleye girerek vakfiyeyi değiştirdi. Ata- rinde parlayan zeka ateşiyle ve bu vücuttan
türkle muhabereye girişti. Birbi~inin belki· beklenmiyecek kadar ince sesiyle bir tezad
yüzünü görmemiş bu iki insan arasında sa- abidesi halinde:
Aşkın gami gerçi çekilir derd değildir.
mimi bir anlayış var gibiydi. Atatürk, Babı­
Geldik bu cihan sahasına çekmeli naçar.
ali hükumetine, sulh muahedesini hazırla­
mak üzere Avrupaya gönderilecek heyet ara- diyerek ömrünü dolduran sevgi ıstırabını ve
yaşamaktan memnunluğunu anlatarak 1924
sına tarih mütehassısı olarak Ali Emiri Efen-
yılında bir kanun sabahı Beyağlu Fransız
dinin de alınmasını tavsiye etmişti. Mütare-
kenin karanlık günlerinde bastırdığı ve bu- hastahanesinde, Peygamberin sefaatinden ü-
gün tek nüshası bile kalmamış olan ~<Osman- midi olduğunu anlatan bir mısram son keli-
lı Vilayatı Şarkiyesi» isimli kitabını mnli is- melerini tamamlıyamadan son nefesini verdi.
Muzaffer Esen
tiklal davasının mühim delillerinden biri ola-
ALİEMİRİEFENDİ KÜTÜPHANESİ -
rak görmüştü. Onun için bu teklifi iyi karşı­
(B. : Fatih Millet Kütüphanesi).
ladı. Kütüphanenin naklinden evvel İstan­
ALİ EŞREF BEY - Topçu zabitlerinden
bulda büyük bir zaruret içerisinde (zira Emi-
ve Vefa İdman Yurdunun seçkin azalarından
ri Efendinin ayda 29 lira tekaüd maaşından
dan, bu klübün fudbol takmının eski şöhret­
başka beş parası yoktu) yaşadığını · bildiği
lerinden; Birinci Cihan Harbine ve İstiklal
Emirl Efend,i emrine 4000 Türk lirası gön-
Harbine iştirak etmiş gazilerden; son yıllar­
derdi.
da Ankarada İnhisarlar Vekaletinde bulunu-
Son günlerinde yanında bulunmadım,
yordu. Saim Turgud Aktansel
onun için hastalığı ve ölümü hakkında bir
ALİ FAİZ AĞA - On sekizinci asrın
şey bilmiyorum. Yalnız cenazesinin Atatürk'
seçkin hattatlarından, aslı Şamlıdır; beş ya-
ün hediyesi olan dört bin lira ile kaldırıl-
şında iken hafızı Kur'an olmuştu; Sadr.azam
dığını söylediler. ·
Çorlulu Ali Paşa tarafından tavsiye edilerek
Son arzusu çok sevdiği Peygamberin
bir ferman ile vilayetinden İstanbula getir-
medih ve takdirine mazhar olan İstanbul
tilmiş ve Enderunu hümayuna alınmışt;; ora-
Fatihi İkinci Mehmedin yanına gömülmek
da Ressam Ömer Efendiden hüsnühat öğre­
dileği olmuş, bu arzusu yerine getirilmiştir.
nerek icazetname almış, Sırkatbi olmuş ve
On iki cild tutan büyük şiir divanına
Kapıcıbaşılık ile çırağ edilmişti. · 1734 -(H.
rağmen Emiri Efendiye büyük şair ismi ve-
1147) de ölmüştür. Devrinin seçkin şair· ve
rilemez, fakat iğbirarlarla geçen hayatında
musikişinasları arasında da anılır.
ince ve hassas bir tarafı olduğu da muhak- Bibl. : Müstakimzade, Tuhfei hatta.ün· Salim
kaktır. O: Tezkirei şueran ' '
Maksatları uğrunda ne canlar telef oldu.
Ben mesleki tskender ü Dariya gücendim.
ALİFAKİH CADDESİ ._ 1934 Beledi-
diyecek kadar geniş insanlık fikirlerine bağlı,
ye Şehir Rehberi ile 1946 da tesbit edilen
notlara· göre: Bir parçasi Alifakih mahalle-
Cennet gibidir !!imdi bana kuı;:ei nisyan
Ben silsilei Adem ü Havvaya gücendim siyle Hacı Hamza mahallesi sınırında , bir
diyecek kadar cemiyetten bezmiş, kısmı da Alifakih mahallesi içinden geçmek

Mahrem olalı meclisi erbabı yakine üzere, Hacı Evhadüddin mahallesi sınırın­
Dünyada gözüm var diyen amaya gücendinı daki Merhaba caddesinden Koca Mustafapaşa
diyecek kadar rind, caddesine kadar uzanır; kaba taş döşeli, bo-
ANSİKLOPEDİSİ - 663 - ALİFAKİH· ÇEŞMESİ

zuk, yer yer iki veya bir araba genişliğinde dır; susuz ve harap olmağa yüz tutmuştur,
bir yoldur. Evleri, mütevazı gelirli aile mes- tez elden ihyası gerekir, halk ağzında Alifa-
kenleri olan bir, iki veya· üç katlı ahşap ya- kih çeşmesi diye tanınmıştır. Ali Fakih mek-
pılardır; ki aralarında kaydedilmiye değer tebi ise, kesme taş ve tuğla ile inşa edilmiş•
hususiyete sahip bina görülememiştir. Mer- tir; çatısı tamamen çökmüş, dört duvardan
haba caddesi kavşağından yüründüğüne gö- ibaret bir harabe, halindedir; o da tamir ve
re, soldaki Çırakçı Bostan sokağı kavşağının ihya edilmiye değer bir eserdir; vaktiyle bu
karşısında sağ kolda, kitabesiz küçük bir su- mektep de İkinci Mahmud tarafından ihya
suz çeşmeye rastlanır; bu çeşmeyi Erzincan edilmişti; çeşmenin su hazinesi de mektebin
zelzelesinde şehit olmuş mühencjis Mahmud altındadır. Solda, çeşme ve mektebin karşısın­
Bey adında bir hayır sahibi 1935-1936 ara- da Alifakih Mescidi vardır (B.: Alifakih Mes-
sında yaptırtmış, suyu Halkalı suyu imiş, ba- cidi).
nisinin ölümünden az sonra da suyu kesile- Alifakih sokağının Koca Mttstafapaşa
rek körleşmiş, teknesinin bir kenarı kırıl­ medrese sokağı ile olan kavşağı köşesinde,
mış, a~a taşı beyzi bir madalyon şeklinde­ sağ kolda bil' arsa ve bir su terazisi vardır;
dir; lülesi de koparılıp çalınmıştır. Bu çeş­ arsa, mahallenin ihtiyarları tarafından.· yapı­
menin hemen yanı başında belediyenin bir güzelliği pek ziyade öğülerek anlatılan Nuh
elektrik sokak feneri vardır. Sol kolda, sağ­ Efendi nakşi dergahının yeridir (Mayıs 1946).
daki Dana sokağı kavşağının karşısında kü- Bibi.: REK ve Saim Turgud, Gezi Notu.
çük bir mahalle bakkalı, sağda, Alifakih çık­ ALİF AKİH CAMİİ SOKAĞI - Alifakih
mazı kavşağı köşesinde de bir Kadiri tekkesi ve Hacı
Hamza mahalleleri sınırındadır; ka~
vardır; sol kolda, bu tekkenin hemen karşı­ ba taş döşeli bozuk bir yoldur. Kaydedilmiye
sında ikinci Mahmudun güzel bir çeşmesi, değer bir hususiyeti yoktur. Evleri, müteva-
yanında da eski' Alifakih mahalle mektebi- zi gelirli aile meskenleri ahşap· yapılardır
nin harabesi vardır, kesme taştan yapılmış (Mayıs 1946).
gayet güzel bir sanat eseri olan çeşmenin ALİFAKİH ÇEŞMESİ SOKAĞI - Hacı
müstesna hususiyeti, çıkmaz sokağa bakan Hamza mahallesi sokaklanrındandır; kaba taş
yan yüzünde sadece su içmek için yapılmış döşeli, bozuk bir yoldur. Kaydedilmiye değer
asma tekneli bir kuzu çeşmenin bulunması- bir hususiyeti yoktur. Evleri, mütevazi gelir-
ALİ FAKİH, ÇOBAN ALİ - 664- İSTANBUL

ti ailelerin oturduğu ahşap yapılardır. (Myıs kadardır. 4 bakkal dükkanı vardır. Mahalle
1946). kahvesi yoktur; halkı, Kocamustafapaşa kah-
ALİ FAKİH, ÇOBAN ALİ - Hadikatü-1 velerine çıkar. Birkaç tane küçük sebze bos-
Cevamiin kaydına göre Fatih Sultan Mehmed- tanı vardır.
1~ beraber İstanbul cenginçle bulunmuş gazi- Mahalle halkının · ancak yüzde onu me-
lerden; Mevlevihane Yenikapısı civarında murdur. Geri kalanının bir kısmı tabak es-
Tarsusi mescidinin banisi; hayatı hakkında nafıdır, Kazlıçeşme tabakhanelerinde işler­
başka bir kayda rastlanamadı. _ ler; bir kısmı Zeytinburnu fabrikasında ame-
Bibl. : Hadikatülcevami ledir, bir kısmı da Kazlıçeşme iplik fabrika-
ALİFAKİH MAHALLESİ -- Samatya ci- sında işçidir. Bir zamanlar, İstanbulu süsli-
varı mahallelerindendir; adını bu is;.mdeki yen sanat eserlerinden biri olan Sünbülefen-
mescitten almıştır. _1934 belediye şehir reh- di Hamamında kurulmuş olan bir bez ·doku-
berine göre, Abdi Çelebi, Koca Mustafapaşa, ma fabrikası da iplik buhranı yüzünden ka-
Arabacı Bayazıt, Canbaziye, Hacı Hamza ma- panmış bulunmaktadrr; bu tarihi hamamın
halleleri ile_çevrilmiş olup sınırı Hoca Kadın içi bozulmadığı rivayetleri doğru ise, abide- -
caddesi Kocamustafapaşa caddesi, Ağaçayırı nin kurtuluşu bakımından bu ticaret müesse-
sokağı; Koçdibek sokağı, Saka sokağı, Alifa- sesinin kapanması bir 10.tfu mahsustur, Sün-
kih camii solçağı, ,Alifakih caddesinin bir par- bülefendi Hamamının, hamam olarak ihyası
çası ve Dana sokağı ile çevrilmiştir. İç so- bir milli vecibedir. Sünbülefendi türbesi ve
kakları şunlardır: Koca Mustafapaşa camii ve tarhi Koca Mus-
Alifakih çıkmazı, Fırın çıkmazı, Mastura tafapaşa askeri rüştiyesi (1946 da ilkokul) de
çıkmazı, Duhaniye sokağı, Canbaziye çıkmazı, · bu mahallenin hudutları içindedir. Alifakih
Canbaziye sokağı, Koca Mustafapaşa medre- mahallesi halkının, Milli Mücadele yılların­
se sokağı, Alifakih sokağı, Ağızlık sokağı, eski da, kelimenin has manasiyle kahramanlık de-
Fıstıklı sokağı, Ağaçkakan sokağının bir par- nilecek büyük hizmetleri olmuştur. Anadolu-
çası, bkenderpaşa camii sokağı, Saatçi çık­ ya silah kaçırma teşkilatının en faal mer-
mazı, Kadınnine sokağL keı;lerinclen biri de, büyük şehrin bu kenar
Mahalle, hemen düz sayılacak pek az mahallesinde kurulmuştur. Emniyet amir-
dalgalıbir arazi üzerinde kurulmuştur. 1946 lerinden merhum Mazlum Bey, motörcü Ali
da tesbit edilen notlara göre 300 - 350 hane Bey, mezbaha müdürü merhum İlhami Bey,
Milli Müdafaa Vekaleti kalemi
mahsus müdürü Selami Tolunay
Alifakih mahallesinin vatanper-
ver halkına önayak olmuş sima-
. lardır.
1293 · de İstanbulda ilk me-
bus seçimi münasebet!:le tan-
zim edilmiş bir defterde bu ma-
halle, daha küçük 199 hane ola-
rak gösterilmiştir.
ALİFAKİH MESCİDİ -
Koca Mustafapaşa civarında,
kendi adına nisbetle anılan ma-
hallede, Alifakih sokağı üzerin-
8 M &, 100
dedir. Hadikatül Cevami, banisi
Alifakilıin, Fatih Sultan Meh-
medin Çobanbaşısı olduğunu
kaydeder. Cami, vaktiyle kesme
taştan imiş, 1310 daki büyük
Alifakih ·Mahallesi zelzelede yıkılmış, sonra, yi-
(1934 Belediye Şehir Rehberinden) .ne kirgir olarak, fakat gayet
ANSİKLOPEDİSİ - 665 -· :ALİ. FERRUH BEY

Kocamustafapa~ada Alifakih Mescidi, 1946. ·ı


', (Resim: Nezih) .

alçak, adeta büyükçe bir yer odası halinde ğine tayin edildi; bir müddet sonra ikinci katip
biraz daha geriye yeniden yapılmış, eski ca- oldu; mesleğinde yjikselmeğe başlıyarak Lon-
miin yeri bahçe olmuştur ki, duvarının alt dra elçiliği birinci katibi, Petersburg elçiliği
kısmı ve alt pencereleri, bahçe duvar ve pen- müsteşarı, (H. 1313) 1895 de Vaşington el-
cereleri halinde kalmıştir. Taş minareli, mi- çisi, (H. 1317) 1899 da Bulgaristan komiseri
naresi ile basık cami . pitoresk bir tezad teş­ _oldu; ve 6 birinciteşrin 1320 (M. 1902) de
kil eden şirin bir yapıdır. Kaydeclilmiye de- Sofyada öldü; Naşı İstanbula getirilerek Ka-
ğer başka bir hususiyeti yoktur. dıköyünde Mahmudbaba türbesinde babası­
Bibi: : Hadikatülceyami, I; REK ve Saim Tur- nın yanına gömüldü.
gud, Gezi Notu
Vakitsiz ölümü, İstanbul basınında derin
ALİ FERRUH BEY - Şair, muharrir, teessürlerle karşılandı; hemen bütün gazete-
diplomat; (H. 1282) ler, gayet zeki, hoş sohbet, kalem sahibi, ma-
1865 de İstanbulda lumatlı ve .çok kıymetli bir diplomat olduğu­
doğdu; babası muta- nu belirttiler. Bir doğuş kabiliyeti ile miza-
sarrıflıklarda bulun- ha maildi, en yüksek makamlara yazdığı res-
muş Kayazade Reşad mi mektuplarında bile kendisini bundan ala-
Paşadır;, yüksek tah- mazdı; Sofyadan ·İkinci Abdülhamide gön-
silini Mektebi Mülki- derdiği bir arızada, Türkiyeye husumeti ile
tanınmış Bulgar Başvekili ile yaptığı bir mü-
yede yaptı, (H. 1300)
lakattan bahsederken:
1883 de Parise gide- \ «İnşallah ömrü resmisi kısadır. Zaten
rek Siyasi Bilgiler mmaileyh üzerine birkaç defa (İza vekaat)
m e k t e bini bitirdi; sılrei celilesini okuyup üfledim. Artık o adam
)
Türkiyenin Faris el- Ali Ferruh Bey için muvaffakıyet mutasavver midir?» diye
çiliği üçüncü katipli- (Resim: H. Çizer) yazmıştı.
ALİ FUAD BEY - 666 İSTANBUL

Ali Ferruh Beyi yakından tanımış olan h i 1 iye mektubcusli,


Ahmed Rasim, «Muharrir, Şair, Edib» de Seda.ret .mektubcusu,
şunları yazıyor: Dahiliye müsteşarı,
«Ali Ferruh merhumu, ta Mektebi Mül- meşrutiyet de. Sultan

kiyeye devam ettiği gündenberi tanırım. Ko- Mehmed Reşada Ma-


ca baş, açık alın, yüzü çilli, ablak çehreli, beyin başkatibi, Şu-
sarı ela veya hafif mavi gözleri zekayı fıtri­ rayi devlet Maliye ve
sini fıldır fıldır anlatır, . latifegu, meşyi va- Nafia daireleri reisi
kurane sahibi idi. oldu ve Sadaret müs-
Başımda dönmede ates . nisar bir tokmak teşarlığından emek-
Bu böy!e olmıyacak, bu böyle olmıyacak!
liye ayrıldı; yaşadığı
beyti nevheves hafiyeleri hayli uğraştırmış devrin tarih kaynağı
idi. iAbdülhalim Memduh, Ferruh Beyin pey- kıymetinde siyasi ha-
ki idi» (B. : Abdülhalim Memduh). Ali Fuad Bey
tıralar bırakmıştır.
(Resim: Nezih)
Bibl. : Ahmed Rasim, Muharrir, ~air, edib; M.K. 1935 de vefat etti.
İnal, son asır Türk şairleri.
BibL,: İnöı:iü Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa Türk
meşhurları.
ALİ FUAD BEY - Sadırazam Ali Pa-
şanın büyük oğlu; İstanbulda doğdu, doğum ALİ FUAD · BEY - İtalya ve Balkan
taıihi tesbit edileme- harbleri ile · Birinci Cihan Harbi yıllarının
di; 1885 de İstanbul­ hemen yegane mizah gazetesi «Karagöz» ün
da öldü; Babıali ka- müessis, sahibi imtiyaz ve baş muharriri; ha-
yatı · hakkında maalesef bilgi edinilemedi.
leminden yetişmiş,
Şunu kaydetmek lazımdır ki, Karagöz
türkçe kitabeti son-
derecede kuvvetli, , ile Hacıyvadı .b ir mizah gazetesinin sayfala-
rında konuşan iki şirin tip olarak kullanma
fransızca b i 1 i r d i: bu Ali Fuad Beyin karihası eseri değildir;
1868 de baş müter- daha evvel sahibi imtiyazı Kirkor Efendi olup
cim, 1869 da sadaret A. Sami Beyin başmuharrirliği yaptığı Geve-
müsteşarı oldu; 1878
ze, Yeni Geveze ve Perde .mizah gazetesfode
de Mabeyini hüma- kullanılmıştır (B. : Geveze Gazetesi; Yeni Ge-
y u n başkatipliğine veze Gazetesi; Perde Gazetesi; Karagöz Gaze-
tayin edildi, 1881 de Alipaşazade Ali Fuad Bey tesi).
(Resim: Nezih)
altı ay kadar Maa- ALİ GALİB BEY - (B.: Türkkan, Ali
rif Nazırlığı yaptı; 'bu kısa hizmetinde de Galib).
biri iyi biri kötü iki hatıra bıraktı: Galatasa- ALİ GALİB PAŞA (Damad) - Sadıra­
rayı Sultanisinde bir rasadhane tesis etti ki zam Mustafa Reşid
lstanbul Rasathanesinin temelidir; kitapları Paşanın üçüncü oğlu,
yayından evvel tetkik ile sansür edilmesi için 1829 da· doğdu, husu-
«Encümeni Tefti~ ve Muayene» onun zama- si tahsil gördü; fran-
. nında icad edilip Jcuruldu (B. : Encümeni Tef- sızca öğrendi, s~daret
tiş ve Muayene). ' mektubi kaleminde
Bibi. : .· İnönü Ansiklopedisi; ~A. Gövsa Türk iken Sultan Abdül-
meı;;hurları.
mecidin büyük vezir
ALİ FUAD BEY - İmparatorluğun son devlet adamı Reşid
devri ricalinden; 1867 de doğdu, Babıali ter- P a ş a ya teveccühü
cüme müdürü Cemal Beyin oğludur; hususi eseri damadlığa · ka-
tahsil gördü, arabca', farsca, fransızca öğren­ bul edildi, padişahın
di, 1881 de Babıali katipliği ile memuriyet kızı Fatma Sultanla
hayatına atıldı, bir yandan da Hukuk Mekte- evlendi ve emsalsiz
bine devam ederek 1893 de birincilikle dip- himaye ile vezir oldu, Ali Galib Paııa
loma aldı. Yolu ve liyakati ile yükselerek Da- türlü yüksek memu- (Resim: Nezih)
ANSİKLOPEDİSİ ___._ 667 ALİ HAYDAR BEY

riyetlerde ·bulundu. 1856 da henüz yirmi ye- rından da salıncaklar yapıp


çitlenbik ağacı­
di yaşında iken Hariciye ve Nafia Nazırı ol- nın dallarına asarlar; öyle ki bu ağacın dal-
du; 1858 de denizde boğularak öldü: ları rengarenk bezlerden yapılmış küçücük,
Gece kayıkla yalısına giderken bir romm·- içine ta~ yahut dal parçalarından kundaklı
körün kayığına çarpacağından korkarak de- bebekler yatırılmış salıncaklarla donanmış­
nize atlamış ve sulara kaynayıp gidivermişti; tır (1946).
bulunan cesedi babasının Bayazıddaki türbe- ALİ HAK (Derviş) - On altıncı asır son-
sine defnedildi. Devrinin en zarif ve şık gen- larında İstanbulun büyük şöhretlerinden bır
ci olarak tanmmıştı; resmi kitabette çok kuv-
Hind şehzadesidi~ Kişmir ·padişahı İslam Ha-
vetli bir kaleme sahibdi; musikiye aşina, gör- nın oğlu idi, babası, Şah Abbas elinde şehid
düğü himayeye layık bir sima idi.
olunca, yanına yükte hafif pahada ağır bir
. Bibl. : İnönü Ansiklopedisi; i.A. Gövsa Türk
meşhurları.
hazine alarak kaçmış, bir müddet kıyafetini
tebdil ederek İranda dolaşmış, oradan Ara-
ALİ GAZİ BABA (Erenköy Fatihi) - bistana geçmiş, Hacca gitmiş, Üçüncü Meh-
İçerenköyünde Kozyatağında bir yatırdır; ka- med zamanında da İstanbula gelerek yerleş­
bir taşında kitabesi şudur: mişti. Atikalipaşa medresesinin bir odasında
«Yahu! Fatihi Erenköy Ali Gazi Sultan oturur, günün birçok saatlerini odasında,
aleyhürrahmetü velgufran tarihi beldetü tay- Büyükşehrin cami kütüphanelerinde ve ek-
yibe» (?). · seriya da Alipaşa kütüphanesinde mütalaa ile
Evvelce·, etrafı demir parmaklıklı, zemi- geçirirdi. Kibar ve rical kapılarına gitmez,
ni malta taşı döşeli mamur bir açık türbe kimseden ihsan ve hediye kabul etmez, ne ile
imiş;· civarda rencberlik eden köylülerin ri- geçindiğini de kimşe bilmezdi. Odasına gelen
vayetine göre· 1942 kışında buraya bir takım misafirlerine karsı fevkalade
~ '.
riayet ve hizmet
eüretkar hırsızlar dadanmış, demir parmak- eder, onlara zengin sofralar çıkarır, kendi
lıklardan büyük bir kısmı ile malta taşlarını eliyle pişirdiği paluzeler, Hind pilavları, an-
söküp götürmüşlerdir. Türbenin içinde bir berli kahveler miskli tütünler ikram ederdi,
büyük çitlenbik ağacı vardır. Asırlardanberi .odasında bir buhurdan içinde geceli gündüzlü
devam edegelen bir inan ile, çocuk ve ev is- ve anber yakardı.• Tertemiz giyinirdi; hırkası­
tiyenler Ali Gazi Babayı ziyarete giderler, üzerine· kıymetli bir şal sarardı, fakat sokağa
oradaki küçük taş parçalarından türbenin içi- da baş açık y'alın ayak çıkardı; «padişah meş­
ne evceğizler yaparlar; kağıt ve bez parçala:. reb, ali himmet» bir zat idi; Birinci Ahmed
saltanatının son yıllarında öldü.
Oturduğu medrese civarına def-
nedild,i.
Bibl. : Katib Çelebi, Fezlike, I. .

ALİ HALİFE (Seyyid) - Ha-


dikatül Cevamiin kaydına göre, Fa-
tih Sultan Mehmedle beraber İs­
tanbul cenginde bulunmuş gazi-
lerden; Kızahmedefendi tekkesi
mescidinin banisi, ölümünde bu
mescidin mezarlığına gömülmüş.
Bibl. : Hadikatül Cevami, I.

ALİ HAYDAR BEY - Babı­


ali ricalinden, edib ve tiyatro ya-
zarı, 1836 da Mihaliçde doğdu,
sadırazam Mahmud Nedim Paşa­
nın kardeşi posta ve telgraf nazır­
İçeı·enköyünde Ali Gazi· Baba Türbesi larından Sağır Ahmed Beyin oğ-
(Resim: Nezih) ludur; küçük yaşda İstanbula gel-
ALİ HAYDAR BEY - 668 - İSTANBUL

' ı. ,.~ •
.V/ ..
.. Melekpaşazide Ali Haydar Beyin bir yazısı
Cl\Ut. İnal'ın Son Hattatlar'ından)
di, hususi ibtidai
musiki bilgini ve
tahsilinden sonra
bestekarı; 1846 da
kalemden yetişdi,
İstanbulda doğdu,
bir ara tahsilini ta-
Enderunu hüma-
mamlamak için Pa-
yun ve Muzikai
r.ise gönderild,i..
hümayunda yetiş­
Şurayı devlet de,
ti; sarayda iken
muhtelif mahkeme · üstad bir kemani
azalıklannda, rüsu-
ve flütcü olarak
mat nazırlığında
tanınmıştı, bir ara
bulundu ve 1914 Enderunun muzika
de Babıali evrak çocuklarına baş
müdürü iken Yeni- muallim tayin edil-
köydeki yalısında m i ş, m~beyinci,
öldü; kabri Eyub- ikinci mabeyinci Mızıkah Ali Haydar Bey
sultandad-ır~ «Beya- olmuştu. (Resim: Nezih)
nı Hakikat» adın- Ali Baydar Bey
_ Devrin Ahmed Vefik Paşa, Mehined
<iaki eseri zama- \(Resim: Nezih) ,
Ali Bey, Namık Kemal ve Ahmed Midhat
nında çok şöhret kazanmış, okunmuştu. Pi-
Efendi gibi şöhretleri ile dostluğu İkinci Ab-
yesleri basit sahne eserleri olup şunlardır: dülhamid tarafından bir saray mensubu için
Sergüzeşti Perviz, Rüya oyunu, Goncei Cin
höş görülmemiş, Ali Haydar Bey binbaşılık­
yahud bir ağlamanın bir gülmesi, Hekiın'Ie­ tan emekliye ayrılmıştır.
rin hazakati yahut Tiyatro içinde tiyatro.
Bibi. : İnönü Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa . Türk Ali Haydar Beyin musiki tarihimizde rakibsiz
meşhurları. ' Burhan Olker mevkii ilk Türk operet bestekarı olmasıdır·
· ALİ HAYDAR BEY (Melekpaşazade to- ermeni asıllı Çuhacıyanın · yanında mtisikimi-'
runu) - Geçen asrın seçkin hattatlarından, zi sahneye getirenlerden biridir; Ahmed Mid-
talik yazı üstadı, bu yazıda ibda.kar deha olan hat Efendinin «Çengi» piyesini bestelemiş,
Yesarizadenin en mümtaz çırağı; biJhassa ta- «Pembe Kız», «Allak Kız», «Binbirdirek> O•
Uk celisi denilen yazıda rakibsiz ele sahibti. peretlerini yapmış, bir «Muhacir Marşı» ile
Geçen . asır sonlarının büyük hattatlarından bir de «Türk - Macar Marşı» bestelemiştir.
Sami ·Bey yazının inceliklerini bu zatden öğ­ Çengi ile Pembe Kız İstanbul tiyatrolarında
rendiğini söylemiş. Üsküdarda Aziz Mahmud yüzlerce defa Dynanmıştır. 1904 de Üsküdar-
Efendi Camilnin mihrab yazısı ile Selimiye da · öldü, Selimiye Tekkesi karşısındaki me-
zarlığa defnedildi.
kışlasının büyük kapısı· üstündeki kitabenin
yazısı Ali Haydar Beyindir; Bayazıd Camiin- Bibl. : İnönü Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa, Türk
meşhurlan. ~, B. Olker
de de bir levhası vardır; Yesarizadeden aldı­
ğı hattatlık icazetnamesi de Necmeddin Ok- ALİ HAYDAR EFENDİ (Fethiyeli Y1>r-
yay'ın baha biçilmez yazı koleksiyonundadır. gancı - İstanbul esnafının ananevi hususi-
1870 de öldü. yetleri ile son efendi simalarından biri, «Yor-
Bibi. : İnönü Ansiklopedisi. . gançı, döşemeci ve mobilyacı esnafı cemiyeti~
ALİ HAYDAR BEY (Muzikah) - Türk nin son· reisi; 1867 - ·1868 senelerinde ·tstan-
musikisine batı tekniği getirmeğe çalışm1ş bulda doğmuştur; babası · Trabzonlu Halil İb-
_____________________
ANSİKLOPEDİSİ __,;, ____________
- 669 - ALİ HAYDAR, EFEND.f (Fethiyeli)

rahim Ağa yelkenin son devrinde genvci idi. ve Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa yalısının
Çocukluğu, türlü mahrumiyet, ıstırap, tefrişleri işinde çalışmıştır.
ve mücadele içinde geçmiştir. Üç yaşına he- Çok tatlı konuşur bir meclis adamı idi;
nüz basmamış olduğu sıralarda, birbirine çok hafızası da son derece kuvvetli olduğu için,
yakın bir zaman fa~ılasiyle evvela babasını yaşadığı devri pek canlı anlatırdı; yakın geç-
ve sonra anasını kaybetmiş küçük, kızkarde­ mişin fıkra kaynağı halinde idi. Mesela bir
şi ile beraber Otakçılarda mütevazı bir evde gün çalışmakta oldukları sultan yalılarından
oturan dayısına sığınmıştır. birisine gitmek için Şirket vapurlarından bi-
Çocuk, tab'an çok haşin ve o nisbette de riyle Çırağan sarayının önünden geçmektele:..-
cahil olan lnı dayının elinde horlanıp hırpa­ iken, sarayın birdenbire yanmağa başladığını
lanmış; mektep çağı gelince, yengesi tarafın­ görmüşler; arkadaşlariyle birlikte, geminin
dan civardaki mahalle mekteplerinden birine süvarisine çıkarak kendilerinin döşemiş ol-
gönderilmiştir. Bu mektepte, o günün tarzı dukları bu sarayı yanmaktan kurtarmak iste-
gereğince tahsilini ikmal eden Ali Haydar, diklerini, bu münasebetle, vapuru saray rıh­
arkadaşları arasında zeka ve çalışkanlığı ile tımına yanaştırmasını rica etmişler, vapurun
muhitin nazarı dikkatini üzerine çekmiş, yen- bütün yolcuları da bu arzuya iştirak edince
gesinin himayesi ve .hayırsever ··komşuların kaptan, dümeni saray istikametine kırdığı za-
delaletile Bahriye Rüştiyesine kaydedilmiştir. man, rıhtım üzerinde, yanmakta olan sarayı
Bu mektepde de sınıfının birincisi iıken, bir adeta söndürmek isteyenlere karşı korum~k-
hadise tahsiline sed çekmiştir; sınıf arkadaş­ la vazif elendirilmiş olan silahlı nöl;>etçilerin
larından çok güzel bir çoğun bir muallim ta- . mümanaatile karşılaşmışlar .. . Ve koskoca sa-
ra.f,ından muhitçe yadırganacak aşırı bir ilti- ray, vaktiyle kendisini ihtimam ile döşemiş
fata muhatab olması sınıfta asebi bir hava olan işçilerin gözleri önünde alev dalgalarına
uyandırmış, çocuklar bu zati, hep birden üze- gömülüver.miş ..
rine yürüyerek, ölüm derecesinde döğmüş­ _Sultan Hamid devrinde, bir cuma günü
ler, . mektep idaresi de vak'aya katılan talebe~ çarşı arkadaşlarından Yorgancı Zihni ile bir-
ler arasında Ali Haydara tard cezası vermiş­ likte, Kuzguncukta oturmakta olan bir ahpa-
tir. bın ziyaretine gidilll}iş. Ev sahibi dürbün yap-
Tahsil hayatı bu hadise ile kapanan ve o makta maharet sahibi amatör bir sanatkar
sırada onbeş yaşlarında bulunan Ali Haydar imiş .. Sehpa üzerinde yeni yapılmış bir gemi-
Kapalı~arşıda bir yorgancı yanına çırak ve- ci dürbününü görmek için evin taraçasına
rilmiştir. Devrin çıkılmış .. Yorgancılar bir müddet Boğazı, kar-
en tanınmış usta- şı tepeleri ve sahilleri' seyretmişler. Aradan
ları yanında sene- iki saat kadar bir zaman geçmiş ev birdenbire
lerce çalışmış, bu atlı zaptiyelerle sarılmış, ev sahibi ile misa-
işte de seçkin bir firlerini mahut sehpalı dürbinle beraber ala-
kalfa olmuştur. İşi­ rak bir kayığa bindirmişler ve doğruca kar-
ne güvenen usta- şıya geçirmişler ve Yıldız sarayına götürmüş­
1 a r ı tarafından, ler. Meğer saraydan da padişah etrafı dürbin-
Abdülaziz devrin- le seyrediyormuş. . Karşı sahilden bir takım
de inşalan birbi- adamların Yıldızı tarassud ettiklerini görmüş
rini takip eden bü- imiş. Ev sahibi, kendisinin bir sanatkar oldu-
Yü k sarayların, ğunu, dürbinlerini d'e zatı şahaneye takdim
sultan ve şehzade­ etmek üzere imal ettiğini söyliyerek sarayın
ler yalı ve köşkle~ tarassud edilmediğine inandırıncaya kadar
rinin tefrişi işleri- ' bir hayli. uğraşmış ... Dürbünü bizzat tetkık
ne götürülmüştür. eden İkinci Abdülhamid fevkalade takdir ede-
Bu arada bilhassa rek sanatkarı ile iki yorgancı ahbabını, birer
Çırağan sarayı ile kese altın ihsaniyle, yerlerine göndertmiş .. .
Fethiyeli Ali Baydar
Hatice ve Adile Efendi - İstanbulun tarihi afetlerinden biri olan
Sultan yalılannın (Resim: Behçet) 1310 zelzelesinde Kapalıçarşının da mühim
ALİ HAYDAR EFENDİ (Nasfihizade) --'- 670 - İSTANBUL
----------------------------------------~---
bir kısmı yıkılmış,
bütün esnaf dehşet içinde ıniş ilim aşkı ile ~itap okur, gazeteleri gözden
kalmış, uzunca bir zaman birçok kimse ko:r;- geçirir ve bazı akşamlar da, Fethiyedeki,
kudan çarşıya girememişti. Bunlardan biri Aşık Razinin kahvesinde yapılmakta olan
olarak yorgancı ve döşemeci kalfası Ali Hay- arifler ve şairler toplantısına giderdi. Beste-
dar Efendi de bu çarşıda_n ayrılmış, mobilya- kar _Şevki ve Rahmi Beylerle o devrin en gü-
cı ve yorgancı esnafı tarafından henüz rağ­ zel sesli okuyucusu Nezihi Bey de o civarda
bet görmeğe başlamış olan Mısırçarşısma oturmaları dolayısile bu kahveye gelirler, geç
nakletmiştir. vakitlere ve hatta birçok geceler sabahlara
İşte, bu tarihlerden sonradır ki, Mısır­ kadar saz ve edebiyat alemleri yaparlardı..
çarşısında yorgancı ve riıobilyeci ustası ola- O günlerin, en ince teferrüatına kadar
rak, oturduğu semte nisbetle: «Fethiyeli Ali musiki hareketlerine sahne ·olan bu kahvenin
Haydar Efendi» namiyle tanınmış; namuskar sahibi Aşık Razi de hakikaten aşık ve muta-
bir iş adamı olarak da birçok hayır cemiyet- savvıf bir saz şairi idi. Bu kahveye birçok de-
lerinin azalıklarına ve reisliklerine seçilmiş­ falar bestekar Hacı Arif Bey de gelirdi. Ad,e-
tir. Birinci Cihan Harbi içinde Müdafaai Mil- ta bir musiki cemiyeti manzarası arzeden
,liye Cemiyeti Fatih mıntakası reisi, Sultan- kahvehanenin muhit üzerindeki musiki·· ter-:-
selim civarında Cebecibaşı mahallesi muhta- biye ve feyzi çok büyük olmuştur. Nitekim,
rı evveli olmuş, harbin buhranlı günlerinde, güzel bir sese ınalfö:: olmamakla beraber, top-
muhitinin bir fıkara babası olarak tanınmış, lantıların hiçbirisini kaçırmamış olan Yor-
birçok günlerinde, bizzat omuzuna varduğu gancı Ali Haydar Efendi; bütün o geçilen
zenbil il~ yoksul ailelere ekmek dağıttığı gö- eserleri senelerce, sonra dahi, kusursuz oku-
rülmüştür. yabilmekte idi. Oğlu Sabahaddin_ Volkan da,
İstiklal Harbi sırasında «Yorgancılar ve bu atmosfer içinde musiki ile uğraşmış, za-
Mobilyeciler Cemiyeti» reisliğine seçildi. Es!d manımızın amatör kıymetlerinden biri olmuş­
«Yorgancı Esnafı Loncası» teşkilatı üzerinde tur (B. : Volkan, Sabahaddin). ·
uzun müddet tetkiklerde bulunmuş, eskilerin Yorgancı Ali Haydar Efendi 1941 de
meslek tesanüd ve ahlakına karşı gösterdik- Göztepedeki evinde öldü; kabri Merdivenköy
leri dikkati muhafaza ederek bütün yorgancı mezarlığındadır.
ve mobilyeci esnafını bir araya toplıyan «İs­ ALİ HAYDAR EFENDİ (Nasuhlzade) -
tanbul ve biladı selase Yorgancılar v~ Mobil- Geçen asır s_onlarının
ilmiye ve hukuk men-
yecileri Cemiyeti» namı altında yeni bir ce- subları arasında «Büyük Haydar Efendi» di-
miyet kurmuştur. Senelerce reisliğini yaptı­ ye anılır; islam hukukunda derin alim].erden
ğı bu cemiyette, esnafın hudutsuz sevgisini
idi; 1837 de İstanbulda doğdu, Rumeli eşra­
kazanmış ve o cemiyetin icabettirdiği bü-
fından ve Seraskerlik dairesi katiblerinden
tün ananevi merasim ve adetlerine riayet Numan Efendi adın-
ve bağlılık göstermişti. Nihayet, senelerce ça-- da· bir zatin oğludur.
lışmanın vücudunda yarattığı arızalar yüzün-
Pek küçük yaşda Fa-
den ve doktorların kat'ı tavsiyeleri üzerine tih Camiinde Şeyh
1930 senesinden sonra bu cemiyetin reisliğin­ Mustafa Efendiden fı­
de ve ticaret hayatından çekilmiştiı:. kıh ve tefsir okumuş,
Ömrünün son on senesini, memuriyette bir taraftan da rüş­
bulunan oğlu Sabahaddin Volkanla berabe:r diye tahsili görmüş,
Anadoluda dolaşmakla geçiren Ali Haydar Mustafa Efendi ölün-
Efendi tab'an çok şakacı, halim, selim bir in- ce, Tikveşli Yusuf
sandı, şayanı hayret denilebilecek bir natıka Efendinin cami ders-
kudretine malikti. lerine devam etmiş
Henüz bir yorgancı kalfası olduğu sene- ve qevrinin bu -namlı
lerde, ekseri akşam yemeklerinden sonra zev- hocasından icazetna-
cesi, çocukları ve evin diğer işleri ile meşgul me almıştı; rüşdiye­ Büyük Ali Haydaı; ·
bulunurken -Haydar Efendi yarım kalmış den sonra girdiği Efendi
tahsil hayatından, içinde hiçbir zaman sönme- Mektebi Nüvvab'dan (Resim: H. Çizer)
ANSİKLOPEDİSİ ~ 671 · ALİ HOCA

birincilikle mezun olmuştu. İlmiye, mesleğin­ dır; pe-k küçük yaşta


iken köyleri korsanlar
de kademe kademe yükseldi, Tuna ve İzmir tarafından basılmış, babasını evlerinin kapısı
vilayetleri kadılıklarında _ve yine bu iki vila- önünde kesmişler, dağa kaçmak istiyen ve
yetin Divanı Temyiz reislieklerinde bulundu; vechen pek dilber olan çocuğu da, diğer bazı
Meclisi Tedkikatı Şeriye azalığı ile İstanbula güzel çocuklarla beraber yakalayıp götürmüş­
geldi ve i884 de Hukuk Mektebinin Mecelle ler, korsan elinden esirci eline geçmiş ve İs­
muallimi, 1885 Meclisi kebiri Maarif Reisi, tanbul Esirpazarından, Ağa Hüseyin Paşaya
1900 de, Hukuk Mektebindeki mecelle dersi- satılmış; on dokuzuncu asır .başlarının en bü-
ni ada~ı Akşehirlizade Ali Haydar Efendiye bı­ yük şöhretlerinden biri olan Ağa Hüseyin
rakarak bu mektebin usulü fıkıh muallimi, ay- Paşa tarafından da bir manevi evlad sevgi-
ni yıllar içinde Şarki Rumeli İslam Cemaati siyle büyütülmüş, hususi hocalar tutularak
nazırı oldu; ve bu vazifelerde ölünceye kadar ciddi bir tahsil görmüş, kölelikten azad edi-
~rnldı. lere.k efendisinin çiftliklerine · kahya tayin
Her aldığı işde liyakat ve iktidarını te- olunmuştur; sonra serbest ticaret hayatım
vazu ve nezaketi ile tezyin etmiş idi, fakat atılmış, bu alanda,ki parlak zekası, iffet ve
asıl ı:,öhretini Hukuk Mektebindeki muallim- namusiyle hem servet, hem şöhret kazanmış,
liğinde kazanmıştı; devrinin gençliği belaga- devletin manevi kefaretini taşıyan Hayriye
tinin hayranı idi; yukarda adı geçen adaşın­ Tüccarları arasına girmiş; Kırım harbinin
dan ayırd edilmek için kendisine «Büyük» la- arifesine rastlıyan yıllarda Şirketi Hayriyeyi
kabı verilmişti. 8 ramazan 28 Kasım 1903 (S iltizam usuliyle işletmekte olan Resimci Mı­
ramazan 1321) de Koskadaki -konağında vefat gırdıç, işi başaramayıp «Ben batıyorum, ge-
etti; ölümü haberi Büyükşehirde çok derin leri benim elimden, alın!» diye Şirket hisse-
bir teessür uyandırdı, cenaze merasiminde darlarına müracaatinde, o zaman otuz kişiden
öyle bir cemaati kübra .toplandı ki İstanbulun mürekkeb olan hissedarlar,· içlerinden Ali
o günkü hayatı felce uğradı. Hilmi Efendiyi «büyük tüccardır, böyle işlere
Baş eseri olan «Us1llü fıkıh dersleri» seç- aklı erer» diye şirket müdürlüğüne getirmiş­
kin talebelerinden Hacı .Adil Bey tarafından ler, o da dört kişilik bir meclisi idare kur~-
kitab halinde bastırıldı; ömür mahsulü aza- rak hissedarlar adına faaliyete geçmiş ve
metli eserdir. lağvı tarihine Jrndar devam edecek olan ida-
Bibl. : İnönü Ansiklopedisi. renin temelini atmıştır (B. : Şi{.keti Hayriye).
. .
ALİ HAYDAR PASA (Serif) - .Ali . Re- Şirketi Hayriyeden (H. 1280) 1864 de ayrılan
Ali Hilmi Efendinin bu tarihten sonraki ha•
sulden; Mekke emirlerinden Şerif Abdülmut.-
talib Efendinin torunu ve Şerif Cabir Beyin yatı hakkında bir kayda rastlanamadı.
oğludur. 1865 de İstanbulda doğdu, tahsilini ALİ HOCA - On yedinci asır ortaların­
İkinci Abdülhamid.in kurduğu Şehzadeler da namlı türedilerden; bir saray kayıkçısıdır,
Şehzadeler mektebinde yaptı. Şurayı Devlet sol hamlacılıktan l3ostancı odabaşılığına ka-
azası; 1908 inkilabında da .Ayan Meclisi aza- dar yükselmiş, bir taraftan da ticaretle meş­
sı oldu; 1909 da evkaf nazırlığı ile kabineye gul olarak çok para kazanmış, Ocakağalarının
girdi; Birinci Cihan Harbinde Mekke Emiri tegallüp devrinde Kara Murad Paşaya intisap
Şerif Hüseyin Paşa devlete ihanetle ~syan ve etmiş, Sadırazamın himayesiyle haseki olmuş­
İngilizlerle· ittifak edince vezir rütbesi ile tu; hasekilerin sakal bırakması kanunla mu-
Mekke Emiri tayin edildi, fakat yerine gide- kayyet iken rüşvet kuvvetiyle matruş gezme-
meyüb emirliği sembolik oldu. Ölüm tarihi sine' göz yumulmuş; (H. 1059) 1649 da Bos-
tesbit edilemedi. Büyük solist Safiye Ayla'nın tancılar kethüdalığına talip olmuştu; fakat
zevci büyük musiki 0 biİgini ve ud virtüozu Bostancılar, içlerinden sivrilen bu türedinin
Prens Şerif Muhiddin Targan bu zatin oğlu­
kethüdalığına tahammül edemiyerek ayak-
dur.
lanmışlar «bu bi insafı paralarız» diye padi-
Bibl. : İnönü Ansiklopedisi. B. Olker
şaha şikayette bulunmuşlar, Hoca Ali de yüz
ALİ HİLMİ EFENDİ - Şirketi Hayriye- elli akqa ile hasekilikten tekaüt edilmişti; Ka-
nin ilk müdürü; aslı rumdur ve Sakız adalı- ra Murad Paşa da mirahurluk vadiyle gönlü-
ALİ HÜSEYİN BEY - 672 - · İSTANBUL

nü almı~tı. Bundan sonraki hayatı hakkında semt halkı üzerindeki büyük nüfusu ile adı
hiçbir kayda rastlanmamıştır. mahallesine alem olarak kalmıştı. Hayan
Bibi.: Naima Tarihi, iV. hakkında başka bir kayda rastlanmadı.
ALİ HÜSEYİN BEY - Şirketi Hayriye
Bibi. : Hadikatül Cevami, II.
ALİ KABULİ BEY KAPTAN - Otuz bir
müdürlerinden; bu
mart şehitlerinden, Asarıtevfik süvarisi; ge-
şirketin müdürlü-
. misinin zabitan ve efradı arasında
son derece
ğünde bulunub bü-
hürriyetperverliği ile tanınmıştı;
o yıl Bahri-
yük hizmetler gö-
ye mektebinden çıkan ve talim görmek "üzere
ren Hüseyin Haki
Asarıtevfike verilen genç zabitlere meşruti­
Efendinin oğlu­
yet ve hamiyete dair pek cesurane nutuklar
dur; 1872 de Üs-
söyledi.ği halk arasına varınca yayılmıştı; va-
küdarda Doğancı­
ka günü, gemisi mürettebatının dışarıdaki as:.
larda doğdu; ilk
keri ayaklanmaya ,kulak kabarttığını görünce,
tahsilini h u s u s i
hepsini toplamış ve: «Padişah milletle kaim-
muallimler elinde
dir, milletin temini şevket ve ikbali için ica-
gördü; M e k t e b i
bederse en büyük harekata bile teşebbüs et-
Mülkiyeden mezun
mek farizai zimmetimizdir. Milleti mahvetmek
oldu; babasının nii-
istiyen bulundukta, her kim olursa olsun, bu
füz ve himayesiyle
Ali Hüseyin Bey toplarla kahrına kıyam eylemek boynumuza
henüz 22 yaşında
(Resim: Nezih) borçtur» yollu bir nutuk söyliyerek gözleri
iken, 1894 de, bin
yaşarmış, bahriyeliler de bu kalbi ve sözü
beş yüz kuruş maaş ve senede altı bin kuruş
doğru kumandana itaatle yerlerine çekilmişti.
ikramiye ile Şirketi Hayriye mecpsi idare baş-·
Fakat, bir müddet sonra, gemiye gizlice gir-
katipliğine; Meşrutiyet inkila·bından sonra sir-
nliye muvaffak olan bazı müşevvikler, Asarı­
ketin müdür muavinliğine, 1909 da müdiri
tevfik efradının da ?hnini çelmiş, «Bizi 'Pa-
umumi vekilliğine, bir yıl sonra asaleten
dişahı topa tutmağa teşvik etti» diye ayak-
umum müdür tayin edildi. Zamanı, Sirketi
lanmışlar,- Ali Ka-
Hayriyenin bir inkişaf .devri oldu (B. : Şirketi
buli Kaptanı sün-
Hayriye); son güzel vapurlar onun müdürlü-
güler arasında ev-
ğünde sipariş edildi; 1924 d·e, kendisinden
daha pek çok hizmetler beklendiği bir yaşta vela tersaneye, o-
öldü. radan, bir arabaya
bindirip Yıldıza
ALİ İBNÜSSOFI - On beşinci asrın en
götürmüşler ve i-
büyük hattatlarından; yazıyı babası Yahyaüs-
sofiden öğrenmişti; Fatih camiinin orta kapı­ kinci Abdülhami-
sındaki tarih kitabesi ile yan kapıları üzerin- din gözü önünde
deki kitabeleri yazmıştır; Babı hümayun üze- · ve feci bir surette
rine yazdığı kitabe ki «Haledellahü izze sahi- öldürmüşlerdi. Bir
behu» duasıdır, ve ayni zamanda ebced hesa- rivayete göre Ab-
biyle Hicri 883 (M. 1478) yılını tutar ki kapı­ dülhamid, asker-
nıiı inşası tarihidir, bu büyük sanatk!rın bir den meseleyi biz-
şaheseridir. Ölümünde Üsküdarda Karacaah- zat tahkik etmiş ve:
mede gömüldüğü, asrın diğer bir büyük yazı «İcabının icrasını!»
üstadı Amasyalı Şeyh Hamdullahın da ken- emretmiş; bu ol- Ali Kabılll Bey
disinin Karacaahmedde İbnüssoffinin yanına mamış ise b i 1 e
(Resim: Nezih)
defnedilmesini vasiyet ettiği tahmin edilmek- Abdülhamidin Ali Kabuli Beyi asi efrad
tedir. · elinden kurtarabileceği muhakkaktır; Asarı­
Bibl. : Müstakimzade, Tuhfei hattitin tevfik süvarisinin kan lekesi, İkinci Abdülha- ·
ALİ İSPİR EFENDİ - Hadikatül-Ceva- midin ismi üzeriden silinemez. Vaka sonun- ·
miin kaydına göre, Kabataşta Bazirgln Mesci- da, nAşı abidei hürriyete defnedilmiştir, Ka-
dinin imamlarından; mesleğindeki ehliyeti ve tilleri de- Kasımpaşada, Divanhane önünde
ANSİKLOPEDİSİ -,. 673 - ALİ KEMAL BEY

asılm.ışlardll';
ki, bunlardan, efrat arasında kuz yaşında ve Mülkiye Mektebinin dördüncü
«Hasan Baba» lakabı ile tanınmış bir çarkçı sınıfında iken Parise, oradan Cenevreye gi-
mülazımının ayaklarında Ali Kabuli Beyin derek bu iki avrupa şehrinin pe-k meşhur Qlan
ayakkabıları bulunuyordu (B. : Hasan, Kıs- . üniversitelerinde üç sene tarih ve edebiyat
kaç.) derslerini takib etmiş, 1889 da Mülkiyedeki
ALİ KADIOĞLU (Kayıkcı) - İkinci Mah- imtihanlarını ver-

sinın en namlı kayıkçılarından; Bostancıbaşı mek ve babasın­


sinin en namlı kayıkçılarıİıdan; Bostancıbaşı dan kalan servete
Ağanın piyade hamlacılarından; (H. 1225) aid işleri tasfiye
1810 da, ayakdaşlarından. ve Üsküdarın en etmek üzere İstan­
namlı zorbalarından Kayıkçı Çetinoğlu, yedi
bul~ dönmüş, fakat
kuruş bir alacak yüzünden bu Ali Kadıoğlunu bu arada siyasetle
iskele başında yakalayarak civarda bulunan de. uğraşması, «Jön
Türklüğü>> mah-
odasına götürüp hapsetti ve borcunu ödeme-
yince veya ölümü göze almayınca dışarı çı­ zurlu gördüğünden
kamıyacağını söyledi. Vakayı duyan Bostan-
Av:rupadan avdeti-
cıbaşı Ağa: «Bu ne demek?» Bir kayıkçı Pi-
nin tezine Halebe
yade hamlacısını odasında nasıl hapseder» .$Ürülmüştür; Ha-
deyip kol ile Çentikoğlunun odasını· bastı, Ali leb idadisinde beş
Kadıoğlunu çıkardı, zorba Çentikoğlunu da sene fransızca ve
yakalayarak iskele başında boynunu vur- edebiyat muallim- Ali Kemal Bey
liği yapmıştır, bu (Resim: H. Çizer)
durttu.
Bibl. : Cabi Said Vekaayinamesi beş yılı da, san-
dıklar dolüsu · götürdüğü kitablarının ara-
ALİ KAPTAN (Hoca) - Hadikatül-Ce-
sında hüınmalı mütalaa ile geçirmiştir
vamiin kaydİna göre Galatada Hendek ~esci-
ve 1894 de Halebden Avrupaya, Pa~ise
dinin ·banisi; tüccar kalyonu kaptanlarından
kaçmıştır; Abdülhamid tarafından Brüksel· el-
bir hayır sahibi, ölümünde mescidi yanına gö-
çiliği ikinci katibliğine tayin edilmiş, bir
mülmüş; hayatı hakkında başka bir kayda
müddet siyasetterr uzaklaşmış 1908 de Meş­
rastlanamadı.
Bibl. : Hadikatül Cevaıni, il.
rutiyetinin ilanına kadar Avrupadan İstanbul­
da İkdam Gazetesine yolladığı akademik
ALİ KAPTAN (Kara~anlı) - On yedinci
mektuplar adını devrinin en ön safdaki mu-
asır ortalarında İstanbul ile Akdeniz liman-
harrirleri arasına koymuştur.
ları arasında sefer yapan büyük tüccar kal-
yonlarından ve büyük armatörlerden; hayatı 1908 de İstanbula gelmiş, o büyük siyasi
hakkında başka .bir kayda rastlanamadı. buhran devrinde siyasi terbiyesi ve vasi ma,.
Bibl. : Evliya Çelebi, I. lumatı İttihat ve Terakki Fırkasının komita-
ALİ KEMAL BEY - İkinci Abdülhamid . cı zihniyeti ile bağdaşamamış, Hürriyet ve
devrinin sonları ile Meşrutiyet .devrinin en İtilaf Fırtasına girmiş, · Ahmed Cevdet'in İk­
namh ve muhakkak ki büyük gazetecilerin- dam gazetesinin başmuharriri olarak itti-
-den; en geniş ölçüsü ile hür fikir adamı; s.i- hadçıların en amansız mulıaliflerinden · biri
yasi münakaşa ve mü'cadele yolunda fikir olmuştu. Fakat kalemin icabederse. tabanca
hürriyetini, memleketin en karanlık ve tehli- kurşunu ile susturulduğu o devirde hayatını
k.eli günlerincle ifrat ile ikullanarak kalemi ile tehlikede görerek tekrar Parise gitmiş, Birin-
vat;ma ve .millete hizmet yerine ihanet girda- ci Cihan Harbi yıllarını İsviçrede geçirmiş,
bına düşmüş bir b~dbaht; 1867 de İstanbulda · İttihad ve Terakki iktidarı Türkiyeyi izmih-
doğu, balıı{umcu' esnafı kahyası Çankırı1ı lal uçurumunun ·önünde bırakarak çekilirken
Hacı Ahmed ·Efendinin oğludur; asıl adı Ali vatanına dönmüş, «Peyam» gazetesini çıkar­
Rizadır; zeki ve çalışkan, tarih bilgisi ile ede- dı; bu milli felMcetin mes'ullerinden pek hak-
biyata <iüşkün, d3:ha bir idadi talebesi iken o lı olarak hesap sorarken öylesine ifrata düş­
.. vadil~rde gazetelere gönderdiği ilk yazılarında müş, öylesine dalalete kapİlm.ı3tır ki, İ. A.
Ali Keııial adını kullanmıştır. 1886 da on do- Gövsanın belirttiği gibi, «yazıları memlekete
ALİ KEl\iA.Lİ EFENDİ - 674 -- İSTANBUL

bir,,,,~üşman muharririnden daha zararlı ol- Sorbon Darülfünununda edebiyatı hakikiyye


muştur». dersleri.
1919 da Damad Ferid Paşa kabinelerin- «Peyamı Sabah» ın haftalık edebi nüsha-
d~°"'Maarif Nazırı, Dahiliye Nazırı olmuş; son- sında da «Ömrüm» adı ile otobiyografisinin
ra Peyamı Mihran Efendinin <<Sabah» gaze- bir kısmını neşretmişti. B. Olker
tesi ile birleştirerek «Peyamı Sabah» ın ba- ALİ KEMALİ EFENDİ (Şeyh) - On ye-
şında Anadoludaki milli kurtuluş hareketleri dinci asır halvetiye şeyhlerinden; Molla Gura-
aleyhinde inadcı şiddetle yazılar yazmış, Milli ni camü karşısında Koruklu tekkesi postni-
Mücadeleyi baltalayan bu yazılan ile de ken- şinlerinden; aslı Tırhalalıdır; uzun zaman Ayı­
disini vatan ihaneti ile lekelemiştir. 1922 de sofyada Cuma va4liği yapmıştır; şiire meyil
Zafer hakikat olub Yeni Tür>kiyenin istiklal ve muhabbeti olup birçok ilahiler yazmıştır.
güneşi doğunca Ali Kemal Beyden yazılarının (H. 1012) 1603 de ölmüştür.
hesabı sorulmak istenmiş, henüz işgal altın­ Bibi. : Hadikatül Cevami, I.
daki İstanbulda gizli milli emniyet mensup- ALİ KETHODA - Hadikatül-Cevamiin
ları tarafından bir akşam tıraş olduğu berber kaydına göre Sarıyerde Alikethüda camiinin
salonundan kaldırılarak gece bir motorla İz­ banisi.
mite kaçırılmış, ertesi gün izmitde, o havali- Bibi: : Hadikatül CevAmi, II.
nin kumandanı bulunan Muhiddin Paşa tara-
ALİKETH0DA CAMİİ - Boğaziçinde
fından sorguya çekildikten sonra Ankaraya
Sarıyerde, çarşı içindedir; ilk yapı tarihi ile
sevk edilmek üzere kumandanlık dairesinden
camie adını veren Alikethüdanın hayatı hak-
çıktığında İ~mit halkı tarafından taşa tutul-
kında bir kayda rastlanamadı. Evliya Çelebi,
mak suretiyle linç edilmiştir.
on yedinci asır ortasında Sarıyerden bahse-
Vücud yapısı gayet iri ve sağlamdı, pens- derken «Bir camii vardır» diye ise de, adını
li ·altın gözlük kullanırdı; bu hakaaret tufanı yazmıyor, fakat bu mabet olduğu muhakkak-
karşısında ilk taşlar yağmaya başlayınca feci tır. Hadikatül-evami, (H. 1133) 1720 de Nev-
akibetini derhal sezmiş, gözlüğünü ancak çı­ şehirli İbrahim Paşanın damadı Kethüda Meh-
karabilmiş ve yığılmıştı.
med Paşa tarafından bu camie bir tuğla mi-
Bu linç faciasının Muhiddin Paşanın şah­ nare yaptırıldığını yazıyor ki, bu kayıttan,
si tertib eserf olduğu daha o zaman şuy0 bul- bu tarihte camiin bir ahşap yapı olduğu, mi-
muş hakikattir; onun için,dir ki kanunu, mah- naresinin de ahşap olduğu çıkarılabilir.
keme adaletini her duygunun üstünde gören Üçüncü Selim ve ikinci Mahmud devir-
eşsiz büyük devlet adamı Gazi Mustafa Kemal
lerinde tanzim edilmiş Bostancıbaşı defter-
Paşa vak'anın ın:ürettibini takbih etmiştir.
lerinde, Sarıyerin· eski iskelesi (vapur devrin-
1919 ile 1922 arasındaki yazıları hayatı­ den evvel), bu camün hemen yanı başında ve
nın bir facia ile sona ermesine sebep olmuş­ Yenimahalle tarafında görülüyor; mesela,
tu. Milli Mücadeleyi baltalama bakımından Yeniçeri Ocağının lağvından az evvel tanzim
enaz Ali Kemal kadar müttehem olan tarihi- edilmiş bir defterde, bu sahil boyu, Sanyer-
mizde yüz ellilikler diye anılan vatandaşları­ den Yenimahalleye doğru şöylece tesbit edil-
mız af kanunundan sonra yurda .dönmüşler­ miştir: Şeyh Ahmed Efendinin yalısı, yanın­
dir, bugün berhayat olanlarının kalbinde va- da Hacı Mustafanın yalısı; yanında pazar ka-
tan sevgisinden başka bir şey bulamayız. Ali yığı limanı (vapur iskelesinin yeri olacak, ki,
Kemalin h~tırası, şahsi . düşmanlarının ona doldurulmuş bir sahadır); Hacı Mehmedin ka-
izafe etdikleri düşmana satılmış adam şaibe­ yıkhanesi, Tosyalı Mehıned A~anın kayıkha­
sinden münezzehtir. nesi, Ali Kethüda camüşerifi; yanında San- ·
İ. A. Gövsa <<Türk Meşhurları» adındaki yer iskelesi.
eserinde: «Edebiyat, bilhassa Tarih sahasında Aşağıdaki notlar 1946 yılında tesbit edil-
kalsaydı yazıları ile memlekete faydalı olabi- miştir. Alikethüda camiinin, geçen asır orta-
lirdi1> diyor; kitab halinde neşredilmiş eser- larında, denize doğru müstatil bir plan üzeri-
leri şunlardır: Bir safhi tarih, RicAli · ihtilU, ne kargir yapı olarak temelinden yenilenerek
Çölde bir sergüşet, müsahabeleri '(2 cild), Fet- tamir edildiği görülür; bu arada, minaresi de
ret, Tarihi siyasi, RAşid müverrihmi, şair mi?, kesme taştan yapılmıştır. Altı bodrum, de-
ANSİKLOPEDİSİ - 675 - ALİKETHÜDA CAMİİ

niz tarafı da iki göz kayıkhanedir; bu· kayık­ rın alt kısmında altı
pencere üstte mahfil kıs­
haneler önü, bugün her ne kadar darca bir mında sekiz pencere vardır; ki, bu pencere-
yol ise de, kırk elli yıl evvellerini hatırlıyan­ lerden son ikisinin mütenazırı iki pencere,
ların da görmemiş olmalarına rağmen, deni- aşağıda, son cemaat mahallinde kalmıştır
zin, camiin son yapısı sıralarında kayıkhane­ Denize bakan mihrap dıvarında da altlı üstlü
lere kadar geldiği, Alikethüda canıiinin lebi- dörderden sekiz pencere bulunmaktadır.
deryada olduğu muhakkaktır. Sütunların üst kısmına ve çatının müez-
Camiin yapısı sanat kıymetinden mah- zin balkonu üstüne rastlayan kısmına, daire-
rumdur. Fakat içi, kendisine mahsus bir ga- vi çerçeveler içinde on üç levha · konulmuş­
rabete sahiptir; şöyle ki: sokak kapısına dört tur; müezzin balkonunun üstündeki levhada
basamak çimento merdivenle çıkılır; kapının Bilal Habeşinin, sağdaki sütunların üzerinde-
üstünde genişçe ve kahn bir saçak vardır. Son ki levhalarda, mih-
cemaat yeri de, binanın an.a duvarlariyle çev- rap dıvarından itiba-
rilmiş ve ayni çatı altındadır .. Sağda bir mu-• ren: Hz. EbO.be,}tirin,
vakkithane vardır; yanındaki ahşap merdiven- Osmanın, Hasarım,
den mahfile ve minareye çıkılır. Asıl cami Said ibni Zeydin, Sa-
ve mescit planlarından tamamen ayrılmıştır; ad ibni Ebivakkasm,
hüküm yerindedir: Bir klüp, sazlı kahve veya Abdürrahman bin Av-
tiyatroyu andırmaktadır. fin; soldaki levhalar-
Kapıdan girilince, tavana kadar uzanan, da, yine mihrap diva-
sağlı sollu yedişerden on dört ahşap sütun rından itibaren Hz.
sıralanmıştır; mihrap dıvarından başlayıp yi- Ömer'in, Alinin, Hü-
ne mihrap füvarına kavuşmak üzere köşeleri seyin.in, Taib.anın, E-
döksan derecelik zaviye ile kıvrılmış at şek­ ba Ubeydenin ve Zü-
linde bir mahfili vardır ki, yukarıdaki hükmü beyir ibni Avfin isim-
verdirten de bu mahfildir. Mahfilin kapı üs- leri yazılıdır. Mihrap
tüne rastlayan kısmmda da, yarım daire şek- · dıvarının çatı ile bir-
linde bir müezzin balkonu yapılmıştır. leştiği yerde İsmi Ce-
Kapıdan girildiğine göre, sağa gelen, dava- . lal ile İsmi Resulü ih-
rın alt kısmı penceresizdir; üstte, mahfil kıs­ tiva eden- ayJ?-i üslup-
mında yedi pencere vardır; sola gelen dıva- ta iki levha bulua-

Sanyerde Ali.kethüda Camii


(Resim: Nezih) .
ALİ KUŞCU - 676 . İSTANBUL

maktadır; mihrap duvarı ayrıca mütead- luna sevketti, hem kendisinden feyzalma .fır­
dit levhalar ve dört adet Kabe resmi ile tezyin satını verdi, hem de Kaadizadenin terbiye eli•
/ edHmiştir. ne teslim etti; bu alim ile arkadaşı Hoca Gi-
Yine mihrap dıvarında, at nalı şeklinde­ yaseddiniıı az bir ara ile ölümleri üzerine Ali
ki mahfilin sol _yanı nihayetinde farsça talik Kuşcu Semerkand Rasadhanesine müdür ol-
hat .ile bir levha vardır ki, camilerde bu dil du ve Seınerkand Medresesinde salahiyet ve
ile yazılmış levha ve kitabelere pek az rast- liyakatle kürsiye geçti. Fakat hicri 853 (Mi-
lanır.· ladi 1449-1450) yılında hocası ve velinimeti
Camiin sair tezyinatından ortada büyük Uluğ Beyin saltanat hırsına kapılmış oğlu
bir demir top kandil, dört küçük demir top Abdüllatifin ihanetiyle katli üzerine muhitin-
kandil, mihrap önünde bir küçük avize, mih- den ·nefret etti, hac tarizasını eda bahanesi
rap dıvarı önünde dört pirinç şamdan, kapı­ ile Semerkandi ve Maveraünnehri terkederek
dan: girince sağlı ·sollu toplu ve rakkaslı iki. İrana geçti; Tebrizde Akkoyunlu hükümdarı
büyük saat vardır ki soldaki kıymetli bir sa- Uzun Hasan Beyden büyük iltifat ve ikram
attir. gördü·, onun yanında kaldı; bir müddet son-
Dıvarlar, tavan, sütunlar, ahşap minberi, ra, Akkoyunlularla Osmanlılar arasındaki an-
ahşap diz kürsüsü, mahfil parmaklıkları se- laşmazlığı suih yoluyla halletmek vazifesi ile
rapa filizi yağlı boya ile ·boyanmıştır. Bu mo- Fatih Sultan Mehmedin nezdine elçi olarak
noton renk, bol ışık ve camii-p. garip planı, gönderildi. Şarkın ve garbın ulemasını İstan­
insanın üzerinde garip bir tesir bırakmakta­ bulda toplamayı kendine şiar edinmiş olan
dır.· Bu tesir, muhakkak ki, r11haiyet ve huşu asrının en şevketli hükümdarı Büyük Fatih
değildir. Ali Kuşcuya da layık olduğu hürmeti göste-
Elektrikle tenvir edilmiştir. Mabedin rernk payitahtı olan cihanın bu tm güzel bel-
çarşıya bakan köşesinde, cephe dıvarında beş, desinde yerleşmesini ve tedrisatına, artık hiç
Yenimahalleye bakan dıvarında 9 tane ki, şüphesiz ki merkezi islam olan İstanbulda de-
hepsi 14 adet abdest muslukları vardır; mu- vamını teklif etti; kıymeti filim, elçilik vazife-
salla taşı da yan sokağın deniz ucunda ters sini tamamlamak için Tebrize avdetine izin is-
çevrilmiş bizantin bir lahid kapağından iba- tedi. Sultanı Rfunun.arzusunu emir telakki ey-
rettir. Beş vakit namazda cemaati pek çok lediği, kısa bir zamanda İstanbulda yerleşmek
olaıi bir camidir; hemen ·lebaleb dolmakta- üzere geleceğini vaad etti. Tarihi kesin ola-
dır. Her taraf tertemizdir. rak tayin edilemiyor, 1469 -1474 arasında
ALİ KUŞCU - Büyük astronom, büyük Türkiyeye hicret seyahatini yapdı;. Fatih is-
matematik bilgini, devlet adamı, aslı Mave-. tikbali için hududa kadar bir heyet göndere-·
raünnehirlidir; bu memleketin neresinde ve rek, bütün akraba ve -teallftkaatı ile gelmekte
ne zaman doğduğu bilinmiyor~ ~;ibası Mu- · olan alime günde 1000 akça harcırah verdi;
hammed Kuşcu Timur'un torunu Maveraün- Üsküdara muvasaletinde Saltanat kadırgası
nehir Sultanı Uluğ Beyin doğancıbaşısıdır. ile asrın allamesi Hocazade rnuhiddin efendi
İlk tahsilini bu ülkenin başşehri Semerkand- tarafından karşılandı. Bu suretle İstanb.ulda
yerleşen Ali Kuşcu o zaman için büyük ücret
de yapdı, Uluğ Beyden evvela bir manevi ba-
ba şefkatini sonra mahremiyetini açmış olduğu olan yevmiye 200 akçe ile Ayasofya Medre-
· dost himayesi gördü ki asrın seçkin heyet ve sesi Müderrisliğine tayin edildi.
riyaziye alimleri arasında hulunari hükümdar Bir müddet sonra bu iki alim arasında
Ali Kuşcudan «ferzendi ercümend», «mahre- çifte akrabalık kuruldu, Ali Kuşcunun ikızmı
mi mast» diye bahseder. O tarihlerde asrın Hocazadenin oğlu aldı, Ho,cazadenin kızı da
yine bü_yük bir riyaziye alimi olan Bursalı Ali Kuşcunun torunu (diğer kızının oğlu) Kut-
Kaadizadei · RO.ıni Semerkandde yarleşinişti; beddin Mehmed ile evlendi, ki bu genç de
bu beldede hem medresede kürsü sahibi idi, · büyük alim Kaadizadei Ruminin oğlunun oğ-
hem de Uluğ Bey tarafından 1421 de tesis·. lu idi; bu ikinci izdivacdan, Hocazade, Kuş­
edilmiş rasadhanenin Giyaseddin Cemşid ile cu ve Kaadizade ailesinin kanını taşıyarak on
beraber müdürlüğünü yapıyordu. Uluğ Bey altıncı asrın büyük aliıni Mirim Çelebi doğdu.
doğancı başısının oğlunu müsbet ilimler yo- Ali Kuşcu İstanbulda (7 şaban 879) 16
ANSİKLOPEDİSİ - 677 ALİKUZU/c'TEKKESİ

aralık1474 de öldü, Eba Eyyubül Ensari tür- sıdır. Filhakika bu za.tın İstanbula vürudu ile
besi dvarına defnolundu; mersiye yollu söy- astronimi tahsili .canlanmış, hatta Hoca Sinan
lenmiş kıt'adır: · Paşa bile, Molla Lütfiyi onun derslerine gön-
Rahmet olsun ki fazıl Kuscu dererek, bilvasıta istifade etmiş ve Paşanın
Şehbazi belagat imiş ol · kürsi-i tedrisinde de XVI. asrın meşhur Türk
Milrgi ruhi ki eyledi pervaz astronomu Mirim Çelebi yetişmiştir> diyor.
Mürgizari Cinina Hak vire yol ..
. . . Bibl. : _A. Adıvar, Ali Kuşcu (İsi. Ansiklope-
Ders takriri son derece fasih ve beliğ, dısı); A.S. Ünver, Ali Kuşcu.
ilmi sohbetleri son derece tatlı idi; müsbet ALİKUŞÇU SOKAĞI - Edirnekapısının
ilimlerin ciddi mesaisi arasında edebiyat ile de içinden ve Hendek köprüsünün üstünden ge-
meşgul olmuştu; bir nevcivan bakkalın med-
çen sok.ı.ktır; kapının şehir içine bakan ağzı,
hi şanında söylenmiş şu zarif farsca beyit ona bir otobüs veya kamyon ancak geçebilecek
izafe edilir: · kadar dardır; kapı içi biraz genişler; kapıdan
çıkılınca, köprü üstü, Edirnekapı caddesi ·kav-
~~JI~J?cJ~:;C,;~· şağına kadar üç araba rahat geçebilecek kadar
geniştir; kapıdan çıkınca, eskiden kapı ile
hendek köprüsü arasında sağlı sollu ahşap
.. , ı.;/,
. 'r-_;t__ A
c;J:.~~---,{ V" _
~, t- li.1 .. •
baraka - dükUnfar vardı; bu satırların yazıl­
dığı sırada, belediyenin yerinde bir emri ile

Ellnde terhi, bakkalın sOretine hayran oldum


bunlar yıkılmış, kapının ·yüzü açılmış, mey-
Gel ey mü~teri Kameri Mizan Burcunda gör!.. . dana çıkmış bulunuyordu; köprüyü geçtikten
sonra sıralanmış olan ahşapların da yalon-
Dr; Adnan Adı'iar İslam Anşiklopedisi­
larda kaldırılacağı söylenmekte idi; ki, bu
ne yazdığı Ali Kuşcu makalesinde:
arada, vaktiyle pek şenlikli bir yer olan, t.a-
«Ali Kuşcunun İstanbul ulemasının ha- til günlerinde meşhur mısır tarlasına giden-
sedini, tarizlerini celbettiği, kendilerinden lerin konakladıkları Hasan Kuşanın bahçeli
şikayeti muhtevi eski memleketine yazdığı kahvesi ile karşısındaki aile bahçesi de bu-
oir mektuptan anlaşılıyor. Diğer taraftan Sa- lunmaktadır (Ocak 1946).
mi tarihinde memalik-i rumda medrese key-
Bu semtin pitoresk eskiliğini korumak
fiyetini mukadctima Ali Kuşcu tertip idüp,
bakımından, bu · meşhur kahvehanelerin kal-
iptida-i haric, ikinci haric diyerek, tanzim et-
dırılmasından ziyade, büyük şehre la~ bir
mişler» denilmesine bakılırsa, Ali Kuşcu'nun
güzellikte tamirine gidilmesi daha uygun ol-
.ilmi teşkilatta da müessir olmuş bulunması
sa gerektir (1946).
muhtemeldir. Bibi. : REK ve Muzaffer Esen, Gezi notu.
«Ali Kuşcu, Salih Zeki'nin ifadesine na-
ALİKUZU TEKKESİ - · Kasımpaşada
zaran, Türk.iyenin ilk hakiki astronomi hoca-
Çürüklükte · Bedreddin Mahal-
lesinde rifai dergahiydi, Ayin
günlen perşembe idi. Arifhik-
met (eski tekke arkası) Sokağiyle
Salahiuşşaki Sokağı arasındadır;
büyük bir lasmı yıkılmış, kulü-
beden farksız bir parçası ve ke-
za bir kulübe haline konulmuş
kahve ocağı dört yoksul aileye
mesken olmuştur. Tekkenin
mezarlığı da acaldırılmış, bir bah-
çecik yapılmıştır (1946).
Bibl. : B. Olker, Gezi Notu.

Kasımpaşada .Allkuzu Tekkesi ALİ MİSLİ EFENDİ (İs­


(Resim: Nezih) hakzlde) - On seJtizinci asrın
ı; ~_

ALİ :MUZAFFER EFENDİ - 8'18 - iSTANBUL

en s_eçkin ta'lik hattatalanndan; yazıyı Dur- de Mektebi Mülkiye müdür muavini olmuş,
muşzadeden öğrenmişti ; Mustald.mzAde bu 1908 Meşrutiyet inkılAbında bu memuriyet.:
sanatkar hakkında «seriülkalem, nerkistyüş­ den çekilmiş , bütün bu yıllar boyunca mual-
şiyem bir katibi nefis>> diyor; ilmiye mesle- limliğe, bilhassa fransızca muallimliğine de-
ğinde Rumeli Kazaskerliğine kadar yüksel- vam etmiştir; 1921 de Nişantaşı Sultanisi mü-
miş, 1775 (H. 1189) de yaşı 70 - 80 arasında dürlüğüne tayin edilmiş, 1924 de emekliye ay-
iken ölmüştür. Şairliği de vardır. rılmiştır; fakat hususi mekteplerde ve bilhassa
Bibl. : Müstakimzade, Tuhfei hattAtin. Amerikan Kolleji muallimliğine ölünceye ka-
ALİ MUZAFFER EFENDİ - On altıncı dar devam etti ve 1935 de 74 yaşında öldü.
asrın seçkin ta'lik hattatlarından; Maveraün- Büyük Maarif Tarihi müellifi ve sabık ·
nehir Türklerinden olup, Türk ve İslam ale- istabul Belediyesi mektupçusu Osman Nuri
minin fikir merkezi olan İstanbula geldiğin­ Ergin, Ali Nazima Bey hakkında şu mütalaa•
de, ta'lik yazıyı yazar san'atkarlar o asırda yı yürütüyor:

nadir olduğundan Büyükşehrin kibar ve rical «Devrinde pek moda olan jurnalcılığa
mahfillerinde fevkalade iltifat görmüş, Yavuz sapmamış, yalnız okumuş, okutmuş ve mek-
Sultan Selim, divanının oğlu Şehzade Süley- tep kitapları yazmıştır. _Ölünceye kadar Babı­
mana gönder~ceği bir nüshasını bu Ali Mu- ali caddesinden, hele Tefeyyüz kütüphane-
zaffer Efendiye yazdırtmıştı; ki, sanatkfu-, bu sinden ayrılmamıştır; son eserlerini hep bu ki-
· şair cengaverin eserini 1505 (H. 911) de ta- taphane basardı. Şu var ki, biraz da maişet
mamlamıştı; bu tarihte Yavuz Selim de henüz
derdiyle yazılmış olan kitapları arasında ·bü-
imparatorluk tahtına cülfts etmemişti. yük ve ilmi bir eser bırakamamış, çocuklar
Bibi. : Müstakimzade, Tuhfei hattatın.
için yazdığı yüzlerce · kitap, harf inkılabı ve
ALİ NACİ KARACAN - (B. : ,Karacan, tedris usullerinin değişmesi yüzünden bugün
Aıf Naci). artık okunmaz ve ele alımaz olmuştur».
1925 de Maarif Vekaletinin fazilet mü-
ALİ NAZİMA BEY - Muallim; fransız­
kafatı için İstanbul Muallimleri çoğunlukla
cadan türkçeye ve türkçeden fransızcaya ken-
Ali Nazima Beyi namzet göstermişti.
di adına nisbetle anılan meşhur 10.gatlerin sa~
hibi; uzun meslek hayatında en çok ·kitap yaz- ALİ NUR EFENDİ - On yedinci asır
mış simalardan biridir. Eski iptidai ve rüşdi­ ta'lik hattatlarından; ebcet hesabile ken~ adı
yeler için iki yüzden fazla, hemen her ~ınıfın olan «Nur» isminin tutarı hicri 1024 · (M.
ve ·her dersin kitabını yazmıştır. 1615) yılında öldü; Fındıklıda Arap Ahmed
Paşa mezarlığına gömüldü.
1861 de İstanbulda doğdu, babası doktor
Bibl. : M:üstakinızade, Tuhfei hattitin.
kaymakam Ahmed Server Beydir. -1882 de
Galatasaray Sultanisinden mezun olmuş, mes- ALİ NUSRET BEY - Edebiyat mual-

=~ :: ::::
lek hayatına da o sultanide, türkçe ve arapça
muallimliği ile atıl-

Mülkiyenin fransızca
muallimliğine tayin '
•· - ~-~
/"''·:~,,,,,=lı
tl ---- ,., ~v~·j
limlerinden; Plevne
şehitlerinden
beddin Beyin oğlu,
edib ve şair Cenab
Şehabeddinin karde~
Şaha-

şi; 1874 de Yenişehır


edilmiştir. 1888 de 'Jı
hususi Mektebi Edeb' de doğdu, 1891 de
in kuruculan arasın­ HarbJyeden istihkam
da bulunmuş ve bir zabiti olarak çıktı;
iptidai-rüşdiye olana «Ben gerçi askerim ~
bu mektebin ders na- ama hiç askerlik yap- ~ \.
zırlığını yapmış; 1891 madım, mektepten çı- Ali Nusret Bey
de Maarü Nezareti kalı hocayım» der (Resim: H. Çizer)
tetkiki müellifat ko- Ali Nazimi Bey imiş .. Mercan ve Vefa idadilerinde, Muallim
misyonu azası, 1894 (Resim: Nezih) mektebinde, kürsüsünü dolduran seçkin bir
ANSİKLOPEDİSİ -·679 ALİON (Antoine)

sima olınu§tu. 1912 de genç denilecek bir yaş­ diyecek kadar hayranlarından idi; Ali, Nutki
ta öldü ve vasiyeti üzerine, FAtih Camii hazi- Dede, şeyhliği icabı, pek genç, yanaldan ilı.c
resinde Plevne müdafii Gazi Osmapa~a tür- tüylendiği zaman sakal salmıştı; şeyh Galib
besinin önüne defnedildi. bu münasebetle kaleme aldığı bir tarih man~
Bu kabir, mermer bir sanduka üzerinde zumesinde, onun portresiril şu beyit ile çiz-
üstüvane şeklinde iki sütundan ibarettir. Baş mişti:
taşıriın üzerinde mermer kabartma bir kağıt, Nevcivan merdi pir mesrebdir
hokka ve kalem ve açık bir kur'anıkerim var- Pirdendir ana bu Ifttfi nigah ,
dır. Kağıdın üzerine şairin imzası hakkedil- Türk klasik musikisinin en büyük şöhreti
miştir. Altında şu kitabe okunmaktadır: olan Hamamizade İsmail Dedenin de mürşidi
Bayatı sa'yine verdin nihayet ey Nusret ve musikide üstadı olmuştu. Ölümünden az
Değil lisanü edeb, ağlasun bütün millet evvel şevki tarab makamında bir ayini şerif
Bütün hayatı fesahat, bütün hayatı kalem bestelemiş, dini musikinin şaheserleri arasın­
Senin mezanmn üstünde garkei matem da sayılan bu nefis eser, ilk defa olarak Ye-
Sen o giryei fanii faniyattan uzak nikapı Mevlevihanesinde (19 Rebiülalur 1219)
Meşakı ömrünü andıkca şadkilm olarak 1804 de okunmuştu. Şeyh Efendi bu bestesi-
O nağmei paşü mutantan, nezihü pür lemean ni Hamahıizadeye ithaf etmiş ve dergahın
Lisanının ve hayıilatının
naziri ola:g mecmuasının kaydına <<Derviş İsmafü ibare-
Riyazi alemi ukbada ruhi hassanın sini yazml§tı. Ali Nutki Dede bu ayin günün-
Mehasini ebediyye ile haşrolub yaşasın den pek az sonra ölmüş, İsmail Dede ayni
Ayak taşındaki kitabe de şudur:
mecmuaya şu satırları ilave ederek eserin
Plevne ııühedasından binbaşı Osman Şahabeddin asıl sahibinin kim olduğunu bildirmek neca-
Efendinin mahdumu askeri kaymakamlığından mü- . betini göstermişti:
tekait Darülmuallimin ve Vefa İdadisi lisan ve ede- «Şeyhim azizim Yenikapı şeyhi Esseyid
. biyat muallimi Ali Nusret Beyin ruhuna elfatiha.
Şeyh Ali' Efendi Hazretlerinin reyü tedbiri
Sene 1328 fi 31 kanunusani.
ve her bir nağmede ta'rifi munzam olduğun­
ALİ NUTKİ DEDE (Seyyid) - On seki- dan hala okunan bestede medhaliın yoktur.
zinci asır soniarında yaşamış Türk musiki bil- Hali hayatlarında tenbihleri mucibince ken-
gini ve Türk dini musikisinde büyük şöhret di isimlerini ihfa ve balasına bu fikrin ismi11i
sahibi bestekarlardan; 5 Muharrem 1176 tahrir buyurub fakire ala tarikilhediye ihsan
(1762) de Yenikapı Mevlevihanesi civarında buyurdular. Elfakir: Derviş İsmail».
bir evde doğdu; babası bu namlı dergahın Ali Nutki Dede, kendi tabiri ile «Zamanı
şeyhi Kütahyalı Ebube.kir Efendidir, annesi de
meşihatinde dergaha gelen hücrenişin canla-
miraciyesile meşhur Nayi Osman Efendinin rın» hal tercümelerinden mürekkeb «defteri
kızı Saide hanımdır. Çok ciddi bir tahsil ve
dervişan» adında bir eser bırakmıştır ki, dev-
terbiye görmüş, hocaları arasında bilhassa rin kıymetli tarih kaynaklarından biri olmuş­
devrin seçkin bir siması olan Ahmed Sabıh tur. ,
Dede Efendi de bulunmuştur ki, küçük Ali Bib. : S. N. Ergun, Türk dini musikisi, II.
Nutkinin üzerinde çok tesiri olmuştur. Henüz
on dört yaşında iken (H. 1189) 1775 de Yeni- ALİON (Antoine) - Abdülmecid dev-
kapı dergahına şeyh oldu ve (H. 1219) 1804 de
rinde İstanbulun namlı zenginlerinden; ba-
bası Fransa büyük ihtilalinin Terreur dev-
öldü., dergahta 'babasının ,yanına defnedildi.
Sürurinin söylediği vefatı tarihidir: rinde Fransadan Türkiyeye hicret ederek İs­
Kevser safası .eyledi Seyyid Ali Dede tanbulda yerleşmiş ve Antoine, Büyükderede
doğ_muştur.
Fazilet ve kemal sahibi, hoşsohbet ve
zarif, şair, aşık adamdı. Muasırlarının .hürmet Alion ailesi yazın Büyükderede bir ara-
ve sevgisini kazanml§tı, asrın büyük şairi lık Avusturya sefarethanesi olan yalıda, kı­
Şeyh Galib onun hakkında: şın da Beyoğlunda eski bonmarşenin (Karli-
man - Pasajının) bulunduğu yerdeki konakla-
Dedem kiın Hazreti Seyyid Alidir
Kerimet veçhi pAkinde celidir rında otururlar. Yazın bir kısmını da Kara-
Odur seccadei manada el'an deniz sahilinde Demirci köyünde geçirirlerdi;
Sezadır rütbei irşada el'an burada :köylüye fevkalade yardımları görül-
ALİ ONBAŞI 680 - İSTANBUL

müş, köye bir de çeşme yaptırmışlardır. karmış ve o zamana kadar, tavaşi denilen a,k
Antione Alion, Jacques ve Jean adındaki hadımların elinde bulunan Babüssaade ağa­
kardeşleriyle beraber İstanbulda bir de ban- lığına tabi Ederun-i hümayun koğuşlarındaki
ka kurmuştur ki, halk ağzındaki «Alyon ka- zülüflü gılmanları da silahdar ağanın idare-
dar zengin» tabiri buradan kalmıştır. sine bağlamıştır. Bir de, sarayda padişah ile
İstanbulda ilk belediye teşkilatı yapılır­ sadırazam arasındaki muhabereye Babüssaade
ken kurulan komisyonun en nüfuzlu azalar!n- ağaları vasıta olurken, bu teşkilatı müteakip,
dan biri olarak seçilen Antoine Alion Fran- bu hizmet de silahdar ağaya intikal etmiştir
sada ölmü~ :p.aşı -İstanbula getirilerek Pang;ı.1- (B. : Ak Ağalar). Ali Paşa, Edirne Vak'asında
tı kabristanına gömülmüştür. ihtilalci askerlerin İstanbuldan Edirne üze-
ALİ ONBAŞI (Osmanoğlu) - Dördünd.i rine yürüdükleri sıralarda, saraydaki nüfu-
avcı tat-uru efradından
ve 31 Mart ihtilali zunu çekemiyen şeyhülislam Feyzullah Efen-
rnüşevviklerinden; Köprü üzerinde genç mek- di ile sadırazam Rami Mehmed Paşa tarafın­
tepli zabitlerden Mülazım İlyas Efendinin ka- dan, »Böyle bir zamanda iş bilir vezire ihti-
atili; Hareket ordusunun İstanbula. hakim ol- yaç var>> bahanesi ve vezirlik rütbesi ile, sa-
masından sonra divanı harbçe idama mahkum raydan çıkarıldı. Üçüncü Sultan Ahmedin
edildi ve köprü başında asıldı .. cülusunda Halep valisi tayin edildi ve pMişah
Bibl. : Gazeteler. ile devlet erkanının. İstanbul'a hareketlerin-
ALİ PALAZ - Son Yeniçeri zorbaların­ de, Feyzullah Efendi ile evlat ve etbaınm
dan Burunsuz Mustafa Ağanın Galatadaki gizli mallarını meyd;ma çıkartmağa memur
kahvehanesinin ocakçısı, ayak takımı arasın­ olarak, Edirne.de kaldı. Bu işi bitirip, man-
da güzelliği ile şöhret bulmuş, ağasının kana- sıbına gitmek üzere, İstanbula geldiğinde,
dı altında şimarmış, bir kayıkçıyı yaralaması Halep valiliği Çerkes Mehmed Paşaya verile-
üzerine henüz on: beş yaşında iken Alemdar rek, Ali Paşa kubbe veziri oldu (3 Cemaziül-
Paşanin emriyle vak'a mahalli iskelede· boynu ahır 1115 = 5 ekim 1703). 1704 yılı başların­
vurulmuştur (B.: Mustafa Ağa, Burunsuz). da, Enderun-i hümayundaki nüfuzunu çeke-
ALİ PAŞA ((Bezzaz) - Hadikatül-Ceva- meyen Kalaylıkoz Ahmed Paşa tarafından,
miin kaydll)a göre, Uzunçarşı boyunda Bezza- Trablusşam eyaleti ile İstanbuldan uzaklaştı­
ziye mescidinin Mnisi; kabri de mescidinin rıldı ise de, bir buçuk ay ikadar sonra (şaban
yanında imiş, yangınlarda harab ve izi silin- 1116) tekrar kubbe veziri, 19 muharrem 1118
nip kaybolmuş. (30 mayıs 1706) da, Baltacı Mehmed Paşa yP.-
, Bibl. : HC, I. rine, sadırazam ve sadaretinin ikinci sene-
ALİ PAŞA (Çorlulu) - Devlet adamı, sinde ise (1708), İkinci Sultan Mustafanın kızı_
üçüncü Ahmedin Sadırazamlarından; aşağı­ Emine Sultan ile evlenerek, damad old,u. Pa-
daki satırlar Reşad Ekrem Koçu'nun İslam dişah Üçüncü Sultan Ahmed düğün alayını
Ansiklopedisine yazdığı makaleden alınmış­ sadırazam sarayindan seyretti ve Ali Paşaya

tır: iltifat olmak üzere, iki gün orada misafir kal-


«Çorlulu bir çiftçinin yahu_t bir berberin dı.
oğludur. 1670 yılına 'doğru bu kasabada doğ­ Sadaretinde devlet hazinesinin israf edil-
du. İkinci Sultan Ahmed devri ricalinden memesine dikkat, icraatının esasını teşkil et-
Kara Bayram Ağa, Ali'yi, zeka ve güzelliğini mişti. ·saray mutbakları masrafının· kontrolü
takdirden evladlık almış ve Galatasarayına usulünü koydu, tersane faaliyetine ehemmi-
çırağ etmiştir. Oradan Enderun-i hümayun yet verdi, birçok gemi topları ve lengerler
Seferli koğuşuna ve bilahare Hasodaya alın:­ döktürerek, tersane levazım ve silah an.bar-
mış, İkinci Sultan Mustafa zamanında da larının doldurulmasına çalıştı, her sahada ve
(1701) silahdar olmuştur. bilhassa timar tevziatında ve asker ocakların­
Çorlulu Ali Ağa, silahdarlığında bütün daki suilstimaller ile mücadele etti. Harici
saray memuriyetlerinin rütbe ve derecelerini siyasette, Rusyaya karşı İsveç ile ittifaka şid­
tayin eden yeni bir nizamname vücuda ·getir• detle taraftardı. Babadağı muhafızı Yusuf
miş, bu arada kendi makamını, Enderun-i hü- Paşayı, İsveç murahhasları ile anlaşmak üze-
mayunun en büyük zabitliği derecesine çı- re, yarı resmi murahhas tayin etti. Yusuf
ANSİKLOPEDİSİ -681- A.Lİ PAŞA (Damad Şehid)

Paşa, Demirbaş Şarl ile şahsi muhaberata gi- resesi). Ölümünde yaşı kırkı geçiyordu. Me-
rişti ve ona Rusya ile vukua gelecek muhare- zar taşında Dürri'nin bir kitabesi vardır. Ali
bede Kırım askeri ile yardım vaadinde bu- Paşanın Arnavutköyündeki yalısı, devrin bo-
lundu; fakat bu teşebbüsünden haber alan ğazı tezyin eden· en güzel binalarından idi.
Üçün.cü Sultan Ahmed, bunun Rusya ile ara- İstanbulda kendi adını taşıyan iki cami, Ter-
daki musalahanameye mugayir olduğunu ha- sanede bir hamam ve üç çeşme, Eski Alipaşa­
tırlatarak, sadırazamı tevbih etti. İsveç kralı­ da Hırka-ışerif muhafazası için kagir hücre
na, Poltava hezimetini müteakip, · Türkiyeye ve imaret, Çorlu'da bir çeşme ve mektep yap-
ilticasında, padişahın hediyeleri ile beraber, tırttı».
mükemmel takımlı bir at ve mücevherli han- ALİ PAŞA (Damad Şehid) - On sekizin-
çer yollayarak, emniyet ve selametle mem- ci asrın büyük vezirlerinden, üçüncü Ahme-
leketine gönderileceğini bildirdi. Kral,· sözün-- din Sadırazaınlarından; aşağıdaki _satırlar,
de durmamış görünen Çorlulunun hediyeleri- Türkiye tarihi üzerinde salahiyetle söz sahibi
ni, yakınlarının ve mutavassıtların ısrar ve Prof. M. Cavid Baysun'un İslam Ansiklopedi-
ricalarına rağmen, kabul etmedi. Ali Paşanın,
sine yazdığı makaleden alınmıştır:
bu vaziyete sebebiyet vermekle itham ettiği «Bazı paşaların kethüdalığından müte~
Yusuf Paşa ile Demirbaş Şarl'a iğbirarı, esa- kait Hacı Hüseyin Ağanın oğlu olup, İznik
sen nazik olan vaziyeti vahim bir safhaya sok- gölü civarındaki Sölöz'de, · takriben 1667 (H.
tu ki, bu da Padişahın, Ali Paşaya itimadım "(H. 1079) de doğdu; 5 ağustos 1716 (16 şaban
sarstı. , 1128) de Peterwaredin muharebesinde şehid
Çorlulu, Macaristan ahvaline karşı da ka- . / oldu.
yıtsız değildi; daha sadaretinin başlangıcında «İkinci Sultan Ahmedin son zamanların­
Macar vatanperveri Rakoczy Ferenc'den, yar- da enderuna girip, kiler hizmetinde bulu-
dım taleb eden pek dostane ve hazin bir mek- nurken, ayni zamanda iyi tahsil de gördüğün­
tup almıştı. Sarayda Silahdar Ali Ağa (bila- den, İkinci Mustafa devrinde sır katibi, Üçün-
hare sadırazam Şehit Ali Paşa), Çorlulu Ali cü Sultan Ahmedin cülOsundan sonra rikar,-
Paşanın sukutuna çalışalnarın başında bulu- dar; çuhadar ve nihayet 1704 (1116) te sila-h-
nuyordu; fakat, kızlar ağası yazıcısı ve sadıra­ tar tayin edildi. Padişah üzerinde nüfuz ve
zamın dostu İbrahim Ağanın (Nevşehirli İb­ tesiri mütemadiyen artarak, devletin en ikud-
rahim Paşa) nüfuzu ve himayesi yüzünden, retli bir şahsiyeti oldu ve ölümüne kadar
muvaffak olamıyordu. İbrahim Ağanın, Hare- böyle kaldı; hoş görmediği Sadırazamlar bile
meyn muhasebeciliği ile saraydan çıkanım.ı- mevkilerini muhafaza edemezlerdi. Sultan
sı Corlulu Ali Paşayı kıymetli bir müdafiden Ahmed, silahdarına vezaret rütbesini tevcih
mahrum bıraktı. -A+lettirip Sinop'a sürdüğü ederek, 14 mayıs 1709 (4 rebiülevvel 1121) rla
sabık Seyhülislam Paşmakçızade Ali Efendi, ona beş yaşındaki kızı Fatma Sultanı verdi.
sadıra;ama malumat verilmeden, affedilip İs­ Sadıırazam Çorlulu Alıi Paşa bu izdivaca
tanbula getirildi ve bu suretle Çorlulunun muhalefet etmek istediğinden, evvela azil ve
haysiyetine darbe indirilmiş oldu. Birkaç gün bilahare de idam edilmiştir. Vezir-i sani nas-
sonra da, kapıcılar kethüdası Ali Ağa eli ile, bolunan Damad Ali Paşa artık manen sada-
mühr-i hümayun geri alınarak, Ali Paşa azil ret vazifesini ifa etmekte idi. Rikab-ı hüma-
ve yerine Köprülüzade Numan Paşa sadıra­ yun kaymakamlığında dahi bulunarak, müt~-
zam oldu (18 Rebiülahır 1122 = 16 Haziran addit sadırazamlıµ-ın tayin ve azlinde amil
1710). Ali Paşaya Kefe eyaleti tevcih olum- oluyordu; bunların arasında Köprülüzade Nu-
rak, kalabalık bir kapı halıkı ile, o havaliye man Paşa ve Prut'ta Rus Çarı Petro ile kar-
derhal hareketi lüzuı:nu bildirildi ise de, yo_l- şılaşan Baltacı Mehmed Paşa da vardır.
dan çevrilerek, Midilliye sürüldü. Orada, bir · «O sırada Sadırazam olan Hoca İbrahim
buçuk sene kadar sonra (Zilkade 1123 = Ara- Paşa, Damad Ali Paşadan kurtulmak için, onu
lık 1711), idam olundu; kesik başı İstanbula bir ziyafet esnasında öldürülmek maksadını
getirilerek, Bab-ı hümayun önünde teşhir güttüğü anlaşıldığından, idam edilerek müh-
edilip, Çarşıkapıdaki caıniinin mezarlığına ri hümayun Ali Paşaya verildi 27 nisan
defnedildi. (B. : Çorlulualipaşa Camii ve Med- 1713 = 1 rebiülahır 1125).
ALİ PAŞA (Damad Şehid) - 682 İSTANBUL

«Karlofça muahedesi ile arazısının bir «Yüz elli bin kişilik bir ordu ile Bel-
kısmmı kaybeden Osmanlı devleti, bir istir- grad'a gelen Sadır~am, yeniçeri ağası Hüse-
dat siyaseti takip etmekte ve Damad Ali Pa- yin Ağanın Tamşuvar (Temesvar) tarafına gi-
şa da bu siyasetin mürevviçlerinden bulun- dilmesi reyine mukabil, Rumeli beylerbeyi
makta idi. Bunun icabatından olmak üzer~, Sarı Ahmed Paşanın Peterwardein üzerine yü-
giriştiği Mora seferi en mühim muvaffakiye- rümek tavsiyesini kabul etti. Bu esnada prens
tini teşkil eder. İsyan eden Karadağlılar Ve- Eugen Avusturya ordusu ile Futak'ta bulu-
nediklilerden yardım görmüş, Venedik korsan nuyor, Kont Palffy de macarlara kumanda
gemileri de, Akdenizde Türk gemilerine te- ediyordu. Sava nehrinden geçen osmanlı or-
cavüz etmişti. Bu hadiseler iki devlet arasın­ dusunun, Kurt Mehmed Pasa idaresindeki,
daki mu~hedeyi ihlal eder mahiyette görül- ileri kıt'aları Kont Palffy'yi mağl11p etmiş
dü. 8 birincikanun 1714 de, Sadırazam kona- prens Eugen ise, Peterwardein'de vaktiyle
ğındaki bir içtimaı müteakip, Venediğe sefer Sürmeli Ali Paşanın yaptırdığı mevzilerin
ilan olundu. Ali Paşa kara ve deniz kuvvet- gerisine askerini yerleştirmişti. Damad Ali
lerini teçhizi ile meşgul olduktan sonra, ken- Paşa düşman kuvvetleri ile 3 ağustos 1716
disi ordunun, kapudan-ı derya Canım Hoca günü karşılaştı. Ne o gün, ne de erte-
Mehmed Pa-şa da donanmanın başında olarak, si gün, düşman hücuma geçmedi. Metris
Selanik'e gittiler. Sadırazam Yenişehir üze- seraskeri, Sarı Ahmed Paşa, düşman taarruz
rinden Korent'e inip bu kaleyi zaptederken, etmeyince, askeri çadırlarına iade etmişti.
kaptan paşa ise İstendi! ('İ'enos) adası ile Egi- Nihayet 5 Ağustosta sabahleyin ansızın prens
ne'yi fethediyorlardı. Katolik Venedikliler- Eugen taaarruza başladı. Muharebe bütün
den müteneffir olan rumlar, türklerin avdeti- cepheye yayıldığı halde, her zaman çok ihti-
ni memnuniyetle karşılamışlardı. yatkarlık gösteren Ali Paşa, basireti bağlan­
«Damad Ali Paşa Korent'ten. sonra Ana- mış gibi, atıl halde kalmıştı. Ancak Osmanlı
poli (Napoli de Romania) ve Argos'u alıp, ordusunda ric'at kendini gösterdikten sonra,
Modon, Koron ve Navarin'e dört saatlik bir maiyetindekileri' ileriye sevkedip, kendi de
mesafeye geldi. Venedikliler ·diğerlerini bı­ düşman üzerine atılırken, alnına isabet ~en
rakarak, Modon'u müdafaa ettilerse de, Ve- bir kurşun ile, mühlik surette _yaraladı; bir
nedik -donanması çekildiği gibi, kale de knra caphane arabası içinde, geriye nakli esnasın­
kuvvetlerine uzun bir mukavemet göstere- da vefat etti. Belgrad'da Ka_nuni Sultan Sü-
medi. Girit'te de Venediklilere ait Suda ve leyman camii hazinesine, kanlı elbisesi ile,
Spina-Longa, adadaki Türk kumandanları ta- defnedildi. Şehadetinden yedi sene sonra Bel-
rafndan alınmış, Ayamavra adasını düşman gard'ı zapteden Avusturya kumandanı Laudoıi
tahliye etmişti. Sadır azam istirdad ettiği yer-. mezarını Viyana'da Hadersdorf ormanına
lerin muhafaza ve idaresi için tedabir ittihaz nakletti.
edip süratle Edirneye avdet etti. «Avusturya seferine girişmek ile impa-
«Ali Paşa Venedik devletinin elinde do- ratorluğu felaketli bir mecraya sürükleyen
nanma üssü olarak kullanılan Korfu adasının Damad Ali Paşa büyük bir kumandan olma-
zaptı için 1716 senesinde yeni . bir sefer ha- makla beraber, cesur bir insan ve iyi bir dev-
zırlama,kta iken, Venedik ile tedafüi ve teca- let adamı idi. Son derece rüşvet -aleyhdarı idi.
vüzi bir ittifak akdeden Avusturya, müdaha- Zamanında mutad hediyelerin bile teatisini
lede bulunarak, prens Eugen tarafından ken- menetmlş, silahdarlığmda sarayın- masrafla-
disine, Karlofça muahedesi ahkamına riayet rını intizamı altına almıştı. Devlet memur-
ihtarını mutazammın, bir mektup gönderildi. larının-nasıl hareket etmeleri lazım geldiğini
Sadırazam Eyyub'da valde sarayındaki içti- bildiren talimatını her tarafa tamim etmişti.
mada, nakz-ı ahd edenin Avusturya olduğu­ Emir ve fikirlerine muhalefet gösterenleri
nu, mezkur devlete harp ilan etmek tasavvu- şiddet ile tecziyeden çekinmezdi. Kan .dökme-
runda olduğunu bildirdi. Ertesi gün Davud ye fazlaca mütemayil olduğundan,. bazı hak-
Paşa ordugahındaki içtimada, kendisi Avus- sızlıklara sebebiyet vermemiş değildir. Ken-
turya üzerine gitmeğe, Korfu'ya da ayrıca di sadaretine kadar o makamı işgal edenleri.
kuvvet göndermeğe karar verdi. pek rahat bırakmamış, sadırazamlığında ket-
ANSİKLOPEDİSİ ~ 683 - ALİ PAŞA (Güzelce)

hüdası Köse İbTahim Ağanın meş'um tesiri dtlik d!vası ile huruç eden Yahya bin· Yahya
altında kalmıştır. Maamafih m~ifet erbabını · tarafından öldürülen İstanköylü Ahme? Pa-
himaye eder, şiir ve ilim ile bilhassa astrono- şanın oğlu ve, anasının ceddi Kaya Pa-
mi ile meşgul olarak kitaplara büyük bir rağ­ şa tarafından, seyidlerderi idi. Doğum tarihi
bet gösterirdi; memleketten harice kitap satıl­ malum değildir. Babası öldüğü zaman, henüz
masını menetmiş ve Şehzade Camii civarında büluga ermemiş bulunuyordu. Adalı. ve kap-
zengin bir umumi kütübhane tesis etmiş, bu tan oğlu olmak münasebeti ile, çocukluğu ve
kütüphanenin .fihristi dört cilt tutmuştu. gençliği denizlerde geçti. Beş yıl kadar Dim-
«Silahdar ve Şehit Unvanları ile de ya- yat beyi (1597? - 1602?), 1602 de Yeme:a
dolunan Damad Ali Paşa, bir müddettenberi beylerbeyi olduktan ve on dört yıl içinde de,
medrese haline gelmiş olan Galatasarayını es- Tunus, Mora ve Kıbrıs sancaklarında dolaş­
ki şeklinde Enderun mektebi yaptığı gibi, tıktan sonra, kubbe vezirleri sırasına geçti. 17
doğduğu yerde bir cami inşa ve Ayvansaray · İkinciteşrin 1617 de, Öküz Mehmed Paşanın
tarafında Çınarlı mescidini tamir ettirmiştir:;> vezir-i azamlıktan infisali üzerine, vezir-i azam
(B. : Şehidalipaşa kütüphanesi). · olan Kaptanı derya Halil Paşanın yerine kap-
ALİ PAŞA (Dr. Mehrned) - Hem mes- tan paşa tayin edilip, o yılın deniz .seferi
leğindeki hazakati, hem kalemi, hem de uzun mevsiminde, donanma ile Akdenize çıktı. Na-
yıllar Hilaliahmer (Kızılay) hayır Cemiyetinin varin'den Dalmaçya sahilleri boyunca yukarı
reisi olarak memleke- çıkmak istediği zaman, eski gemilerini bu li-
te büyük hizmetlerde manda bırakınasını tavsiye edenlere: - Ben
bulunmuş tıb tarihi- kadirga içinde doğmuş, büyümüşüm! cevabı­
mizin necib bir sima- nı vererek, donanmanın bütün gemileri ile, 23
sıdır. 1856 da Sakız • ağustosta engine açıldı. O günün akşamı bü-
da doğmuştur, babası yük bir fırtınaya tutularak, donanmasından,
bu adanin yerlisi Ça- dördü cebeci gemisi, ikisi yeniçeri kadır­
lımoğlu Besim Efendi gası ve beşi bey gemisi olmak üzere, on bir
adında bir zatdir; gemi battı ve içlerinden bir can bile kurtul-
İstanbula rüşdiye me, madı. Ali Paşa dağılan donanmayı, ancak
zunu delikanlı olarak yirmi beş gün sonra, Koronda, toplayabildi.
geldi, 1880 Askerl Ali Paşa Birinci Mustafa'nın cülusunda azle-
Tıbbiyeden yüzbaşı dilip, yerine Kara Davud Paşa tayin olundu
rütbesi ile mezun ola- Dr. Ali Paı.ıa ise de, kırk gün sonra Davud Paşa azle-
(Resim: Nezih)
rak ordu hizmetine dilerek, Ali Paşa ikinci defa kaptanı derya
girdi, uzunca bir •zaman Tıbbiye Mektebinde oldu. 1618 yılı mevsiminde, donanma ile ikin-
muallimlik yaptı, 1920-1921 de ordu başhe­ ci defa sefere çıkarak, Kefalonya sularında
kimliğinden _emekliye ayrıldı ve kendisini Hi- dolaştı. Ertesi yıl da üçüncü seferinde altı
laliahmere vakfetti, bu büyük kurumun on beş tüccar gemisi zaptedilip, o sıralarda tahta ye-
sene reisliğini yaptı; aynca Veremle Müca- ni çıkmış· bulunan İkinci Osman'a bu gemi-
dele Cemiyetinin kurucuları arasında bulunub lerden aldığı ganaimden, sırtlarında birer
ayni fedakarWda onun da reisliğini kabul kese kuruşla, iki yüz esir takdim etti. Ham
etti. Bütün memleketin ve bilhassa İstanbul­ Paşa yerine, ikinci defa sadırazaın olan Öküz
luların sonsuz sevgi ve hürmetini kazanmış bir Mehmed Paşa, Ali Paşanın genç hükümdar
vatandaş olarak 1936 da vefat etti, kabri Pa- üzerinde bu suretle yaptığı iyi tesirden kuş­
şa bahçesi mezarlığındadır. kulandığı için, onu .düşürmek maksadı ile,
ALİ PAŞA (Güıelce, yahud Çelebi) - On Fransa ve Venedik elçilerini teşvik etti. Elçi-
yedinci asır devlet· adamlarından, ikinci Os- ler gemilerin muahedelere aykırı olarak zap-
manın Sadırazamlarından; aşağıdaki satırlar tedildiğini iddia ve bu müsadereyi protesto
Reşad Ekrem Koçu'nun İslam Ahsiklopedi'si- ettiler. Ali Paşa, sadır azama beş kese akçe
ne yazdığı makaleden alınmıştır: ve bir kaç esir hediye ederek, emniyetini ka-
«Aslı İstanköylüdür. 1587 (H. 996) de, zandıktan sonra, padişaha da, kızlar ağası
Cezayir beylerbeyi iken, Trablusgarb'da meh- Mustafa vasıtası ile, bir çok .kıymetli hediye-
ALİ PAŞA (Hadım) - 684 - İSTANBUL

ler takdim edip, mühr-i hümayun kendisine izhar eden bir zattı. Vezaretinde _n~ yaptı ise,
verildiği takdirde, hazineye yeni gelir kay- kurbanlarının yüzlerine karşı huşunet göster-
nakları bulacağını taahhüt etti. Bunun üzeri- meden yaptı, bundan dolayı
Çelebi lakabını
ne Öküz Mehmed Paşa azledilerek, Güzelce Hayratından Boğaziçinde, Yeniköyde bir ca-
Ali Paşa sadırazam oldu (16 Muharrem 1029 mi vardır ki, paşanın ölümünden bir müddet
= 23 Birincikanun 1619). Ertesfi gün, sada- sonra yanmış ve vakfı da münderis olduğu
retinin ilk icraatından olmak üzere, selefini, için, bir hayır sahibi tarafmdan, yeniden in-
bütün mal, mülk ve paralarını müsadere et- şa ettirilmiştir. ·Bir cami de SaJnz'da yaptırt­
tikten sonra, Halep beylerbeyliği ile _payitaht- mıştı.»
tan çıkardı. Ali Paşanın vadettiği yeni gelir ALİ PASA (Hadım) - Devlet adamı,
kaynakları, böyle amansız ınüsaderelerdi. Mal ikinci Beyazıdın Sadıra.zaınlarından; Babüssaa.
tahsilinde ·büyük ·maharet göstererek, her haf- rle ak hadınlarından yeti~medir, doğum tari-
ta başında İkinci Osmana f evkala.de hediyeler hi bilinmiyor. Aşağıdaki satırlar, Reşad Ek-
takdim etti. Padişah nezdinde.ki nüfuzu ve rem Koçu'nun İslam Ansiklopedi'sine yazdığı
sadarette istiklali o derecede arttı ki, servet makaleden · alınmıştır:
sahipler.inden hiç kimse, müsadereler için bü- «İkinci Sultan Bayazıdın cülusunda, Ka-
yük bir ustalık ile türlü türlü sebepler ibda raman Beylerbeyliği ile, çırağ edildi. Rumeli
eden Ali Paşanın pençesinden kurtulmadı. beylerbeyi iken, 1485 (890) de Boğdan voy~
Uzun zaınandanberi sarayda fevkalade nüfu- vodasının Akkerman'ı geri almak istemesi
za sahip olan ve bizzat kendisinin de · velini- üzerine, Eflak seferine memur edildi ki, bu ·
meti bulunan kızlar ağası Mustafa Ağa azle- seferi zamanın müverrihleri, parlak bir aske-
dilip, emvali zaptolunarak, Mısır'a sürüldü. ri cevelan olarak tasvir ederler. Ali Paşa
Emektar ve nüfuz sahibi ?,ir vezir olan meşhur 1486 da vezir oldu ve mısırlılar ile Torosla-
defterdar Baki Paşa da Yedikuleye hapsedi- rın - ktesinde vukua gelen muhaebelerde,
lerek, emval, eşya ve paraları müsadere edil- Osmanlı k,_uvvetlerinin, mağlubiyeti üzerine,.
dikten sonra, Cezayir'e nefyolundu. Zaptedi- 1487 . baharında muzaffer Rumeli as-ker-
len bir kadırganın iadesini isteyen Venedik leri ile sadi.razam Davud Paşaya iltihak
elçiligi tercümanı Borissi, Ali Paşanın istediği ettL Adana ve Tarsus kalemlerini tamir
100.000 ·taleri vermediği için, damadı olan ve tahkim, Payas ve Sis kalelerini zaptetti.
Moldavya prensi Gratiani'nin azlinde fesat ile Asker arasında hastalık çıkması üzerine, ÜIDf·
itham edilerek, idam olundu (Şubat 1620). ranın geri dönmek kararına karşı, Hadım Ali
Uzun zamandanberi yeniçeri ocağının et mü- Paşa, Mısır ordusu ile çarpışmakta ısrar etti.
teahhidi bulunan rum Skarlati'den bir gün, o Fakat erzakının, çete muharebeleri yapan
zamana kadar kestiği bütün koyunların deri- Mısırlılar tarafından yağma edilmesine, Bil-
lerinin hesabını sordurdu ve kendisini muaz- hassa Rumeli askeri arasında da, iklimin de-
zam bir meblağ ödemiye mahkun ettirdi. On ğişikliği yüzünden hastalık. çıkmasına ve bu-
yıl içinde üç yüz metropolit tayin etmiş bulu- na yorgunluğun da inzimam etmesine rağmen,
nan rum patriki de, 100.000 duka talebi ile. Mısır ordusunun ·büyük kısmı ile Ağaçayı- '
karşılaştı ise de, 30.000 duka verere.k, kurtul- rında muharebe başladı. Çok kanlı olan bu
•du.. Hersek-oğlu Ahmed Paşa ahfadından bir muharebe, Mısırlıların firarı ile neticelendi
zat da hapse atılarak, hayatını ancak 30.000 ise de, Ali Paşada da takibe kudret kalmadı­
duka vermek .-suretiyle kurtarabildi. Padişahın ğından, ordu Karamana çekildi (8 Ramaz.an
hocası Ömer Efendi, silsile-i ulemaya müda- 894 -= 16 ağustos 1492). Ali Paşa 1500 de
hal~ suçu ile, Hicaz'a sürülmek üzere, Üskü- Mora'da Modon, Koron kaleleri ile :Kefalon-
dara geçirildi. ya ve Ayamavri adalarını zaptetti; müteaki-
İkinci Osmanı Lehistan seferine teşvik ben (1501), Mesih Paşanin: yerine, sadırazam
-eden kendisidir; bu sırada, mesane taşından oldu.
ınuztarip olan Ali Paşa öldü (15 Rebiülahır «Transilvanya harekatında Thelegd'li Ste-
1030 = 8 mart 1620). Beşiktaş'ta, Yahya phan'a Kızılkule'de yenildi. lki yıl· süren bu
Efendi türbesi yanındaki türbesine defnedildi. birinci sad.Aretinden azlinde, kendisini Her-
«Güler yüzlü ve herkese karşı muhabbet sekoğlu Ahmed Paşa istihlaf etti. 1506 da,
ANSİKLOPEDİSİ ~ 685 - ALİ PAŞA (Halayıkoğlu)

ikinci defa olarak, tayin edildiği sadareti, !erinden; Budinde meşhur Gül Baba Türbe-
ölünceye kadar muhafaza etti. Tahtın meş­ sinde yatan zattir. Pek genç yaşında vezir
ru varisi şehzade Korkud'a karşı, saltanatı olmuş, harblerde cesareti, merdliği ile ün
Bayazıdın ikinci oğlu şehzade Ahmede temin alınış, harikulade güzelliği ise dillere destan
için, çalıştı. Korkudun sancağına yakın sada- olmuş ve genç yaşında ölmüştür.
ret hasları yüzünden çıkan ihtilafta Ali Paşa­ Tuna kıyısına yakın bir tepe üzerinde
nın bu hasları muhafazadaki inadı, 1508 y:ıı­ bulunan Gül Baba türbesi Kanuni Sultan Sü-
zında (914 başları) şehzadenin bir kaç adamı leyman zamanında yapılmıştı. Büyük muhar-
ile Mısıra firarına sebep oldu ise de, Korkud' rir ve seyyah Evliya Çelebi, Gül Babanın
un haslarını iki misline çıkartan sadırazam, Bektaşi fukaraşından olup Fatih Sultan Meh-
firarinin avdetini temin etti. Ali Paşa, baba- med, İkinci Sultan Bayazıd, Yavuş Sultan Se-
sından hükümdarlığı zorla almak için, isyan lim ve Koca Sultan Süleyman zamanlarım
eden şehzade Selime, Çorluda galebe çaldı gördüğünü, cenaze namazını Şeyhülislam
(1511). Bilahara Anadoluda Şeytan-kulu ve- Ebussuud efendinin kıldırdığını ve Kanuni
ya Şah-kulu adı verilen asi Karabıyıklı-oğlu­ Süleymanın da cenaze namazında bulunduğu­
nun tenkiline memur edildiği zaman, şehzade nu söylüyor.
Ahmed de Ali Paşanın maiyetine verilmiş ve Osmanlı in1paratorluğunun Budapeşte
bu sehzade Amasyadan gelerek, Kızılkayada konsolosluğunda bulunmuş Rumbeyoğlu Falı­
sad~azama iltihak etmiştL Ali Paşa, orduyu rettin beyin · Macar tarihinden naklettiğine
şehzadenin .kumandasına tevcli ederek, ılgar ile göre Gül Baba türbesinde bir bektaşi babası
ve ancak 2.000 kişi ile Şah-kulu ·üzerine yü- değil bu Halayıkoğlu Kalaylıkoz Ali Paşa yat-
rüdü; Sivas ile Kayseri arasınd.a, Gökçay mev- maktadır:
kiinde vukua geien çarpışmada, sadırazam «Halayık oğlu Kalaylıkoz Ali Paşa erkek
bizzat ftsiler üzerine yürüdü ise de; bunlar güzeli genç bir vezir imiş.. Kendisine çılgın
kendisini kılıç üşürüp öldürdüler; fakat Şah­ bir aşkla bağlı bir karısı ve bu kadından bir-
kulu da, aldığı yaralardan, öldü ve adamları kaç çocuğu varmış .. Kanuni Sultan Süleyma-
dağıldı (1511). Hadım Ali Paşa harp meyda- nın torunu ve İkinci Sultan Selimin kızı Gev-
nında ölen ilk sadırazamdır; ölümü, şehzade herhan veya Gevhermüluk Sultan, kocası
Ahmed için, bir felaket olmuştur. · kaptanı derya Piyale Paşa ölünce, güzelliği
Osmanlı imparatorluğunun kuruluş dev- dillere destan ~lan Kalaylıkoz ile evlenmek
rinde muvaffakıyetleri ile halkın itimadını istemiş.. Evlidir, çoluk çocuk sahibidir de-
kazanmış olan Ali Paşa, cesur bir asker, alim mişler.. Perde-i hicabı atıp isterim diye ayak
ve fadıl bir devlet adamı idi. İlim ve sanat diremiş.. Ali Paşaya derhal karısını boşayıp
müntesiplerini him;ıye ederdi. Şair Mesihi'yi İstanbula gelmesi için bir ferman gönderil-
derbederliğine rağmen, katipliğinde kullan- miş ... Paşanın karısı saçını başını yola dur-
dı .ki, bu şairin Ali Paşa hakkındaki mersiye- sun, Kalaylıkoz İstanbula gelmiş.. F~kat ar-
si XVI incı asır clivan edebiyatının en ·güzel kasından: «Sultana doyamadan ölsün! .. » di-
parçalarındandır. Vak'anüvis tayin ettiği İd­ ye çırpınan karısının bedduasına uğramış ..
ris Bitlisi de · meşhur tarihini ona ithaf et- Pek az sonra bir muharebede şehit olmuş ..
mişti. Budinde defnedilmiş .. Bir iki sadık dostu gü-
tstanbulda, Divanyolunda Atikalipaşa ca- zelliği ile meşhur vezirin türbesi etrafını gül
miini (1496), ve civarında medrese, mektep fidanlarıyla donatmışlar .. Halk da bu mezara
imaret, Karagümrükte Zincirlik.uyu Camii ile Gül Baba adını vermiş .. Buclin halkının ağzın­
karşısında bir çifte hamam yaptırttı. Hora da dolaşan bir rivayete göre Türkler, Ali Pa-
manastırı kilisesini camiye (Ka'riye Camii) şanın erenlerden olduğunu söylerlermiş ...
tahvil etti. Yassıören'de de bir cami inşa et- Muhare·bede düşmanın attığı gülleleri eliyle
tirmiştir. tutar, geldiği yere fırlatır ve fırlattığı gülle-
(B.: Atikalipaşa Camii, Atikalipaşa Ha- ler sanki bir top namlusundan çıkmış gibi
mamı, Kaariye Camii). düşermiş.. Asker bu sebepten Ali Paşaya
ALİ PAŞA (Ha!ayıkoğlu Kalaylıkoz) ---. "Gülle Baba> adını vermiş.. Şahadetinden
On altıncı asır vezirlerinden ve Budin v!li- sonra da Gülle Baba, Gül Baba olmuş:.
ALİ PAŞA (Hekimoğlu) - 686 - İSTANBUL

Müverrih Peçevili İbrahim Efendi de Pa- arasına katıldı. Akranı arasında zeka, zera-
şadan şöylece bahsediyor: fet ve terbiyesi ile temayüz ederek, padişa­
«Namlı bir silahşor, pek gösterişli, alımlı hın dikkat ve alakasını celbettiğinden, Silah-
bir vezirdi.. Ata o kadar güzel binerdi ki gö- dar Ali Ağa (Şehit Ali Paşa) tarafından, ken-
rülmeğe seza idi.. Vekar sahibi adamdı.. So- di nüfuzu için müstakbel bir tehlike gibi gö-
kollu Mehmed Paşa ölünce, zevcesi İsmihan rülere,k, 1713 te Zile voyvodalığı ile İstanbul­
Sultan Kalaylıkoz Paşa ile evlenmek istedi. dan çıkarıldı. 1719 da Nevşehirli Damad İb­
Paşa o zaman Budin valisi bulunuyordu, ka- rahim Paşa sadaretinde ve onun himayesi sa-
rısını boşayıp İstanbula gelmesi için bir fer- yesinde, beylerbeyi payesi ile türkmen ağası,
manı hümayun gönderildi.. Karısını boşayıp 1722 de Rumeli payesi ile Adana valisi oldu;
Budinden ayrılırken kocasını pek seven ka- ilk şöhretini, Adana ve Kilis havalisindeki
dının feryat ve figanı Budinin yalnız halkını mütegallibeyi tedip ile kazanmıştır. Okçaözen~
değil, dağlarını ve taşlarını ağlattı .. Budinli li, Amiki, Musabeyli, Ciriganlı, Kulaksız, Gü-
yıllarca sevgili karı kocanın ayrılışını bir cekli, Avşar, Kılıçlı, Bektaşlı v.s. aşiretlerini
vak'ai azime olarak unutmamıştır. O kadının de sıkı bir nezaret altına aldı; uzun zaman-
bedduasına uğrayan İsmihan Sultan Ali Paşa danberi devlet otoritesine karşı kayıtsız yaşa­
ile evlendiğinin tezine öldü .. Ali Paşa tekrar yan bu aşiretlerin ihtiyar ve büyükleri, boğaz­
Budin valiliğini istedi ve· isteği yerine geti- larına destimallerini takarak, Ali Paşaya ge-
rildi ve çok geçmeden o da öldü. Mezarı Bu- lip aman dilediler.
dinin surları,dışında bir tepe üzerindedir.» 1724 de Halep valisi oldu. Ayni yıl, se-
Kalaylıkoz Ali Paşanın, Padişah. ferma- rasker Köprülüzade Abdullah Paşa · maiye-
nıyla boşanmağa mecbur olduğu karısının tinde, şark seferine memur edilmiş ve Teb-
büyük aşkımı Macar tarihlerinden nakleden riz'in muhasara ve zaptında, merdane hare-
ve ana dili gibi macarca bilen Peçevili, sul- · ketleri ile, temayüz eylemiştir. 1725, vezaret
tanın adında Macar kaynaklarından ayrılıyor. rütbesi ile taltif, bir kaç gün sonra da, Ana-
İkinci Selimin Piyale Paşa zevcesi Gev- dolu beylerbeyi ve bilahare hastalığından
herhan veya Gevhermüluk Sultan adında bir ötürü, vazifesinden affinı rica eden Abdullah
kızı daha olduğu da bir tarih hakikatidir. Bü- Paşa yerine, şark serdarı ve Tebriz muhafızı
yük müverrihin Sultan isimlerini Karıştırdığı tayin edildi (temmuz 1726).
gün gibi meydandadır. Zira Sokollu Mehmed Kapısı halkı, 700-1000 kişi arasında bir
Paşa ölünce İsmihan Sultan kocasının yakın kalabalık teşkil ederdi. Bazı bendelerine «ke-
akrabası Nişancı Feridun Paşa ile evlenmişti mal-i meyl ve müsaadesh ile meşhurdu.
ve onun nikabı altında ölmüştü (B.: İsmihan Adamlarının iltizam ettikleri mukataatta rea-
Sultan.; Feridun Paşa, Nişancı; GevhermülO.k yaya zulmettikleri hakkında vaki şikayetler
Sultan). üzerine, 1728 de kendisi Şehr-i Zor eyaletine
Halayıkoğlu Kalaylıkoz Ali Paşanın Sul- nakil, kethüdası, divan efendisi ve bir kaç
tan ile olan macerasının o devirde İstanbulda adamı da, teftiş olunmak üzere, · İstanbul'a
geniş dedikodu akisleri yaptığı aydın olarak celbolundu, Ayni yıl içinde Sivas valisi Ab-
görülüyor. durrahman Paşa ile becayiş edildi; 1729 da
Diyarbekir valisi oldu. Nadir Şah'ın zuhuru
ALİ PAŞA (Hekimoğlu) - Devlet ada- ile şark harekatı askeriyesinin kötü bir safha-
mı, birinci Mahmud ve üçüncü Osmanın Sa- .
ya girmesi ilZerine, ikinci defa serdar tayin
dırazamlarından; aşağıda-ki satırlar, • Reşad
edildi (1730). Bu sırada cülus eden Birinci
Ekrem Koçu'nun İslam Ansiklopedisine yaz- Mahmud, Ali Paşaya elmaslı bir kılıç ve bir
dığı makaleden alınmıştır:
samur kürk göndererek, iltifatta bulundu
«Babası Venedikli mühtedi hekimbaşı ocak 1731). Ali Paşa Üçüncü Tahmasb'a karşı
Nuh Efendidir. 4 haziran 1689 (15 şaban Kuzıcan zaferini kazanarak (15 eylul 1731),
1100) da doğdu; tahsil ve terbiyesine son de-- Hemedan'ı, Urmiye'yi, Tebriz'i istirdat etti.
recede itina edildi. Üçüncü Ahmed zamanın­ Şah Tahmasb'ın sulh talep etmesi üzerine,
da, hassa silahşorluğu ile sar-aya alınıp, bir «Ahmed Paşa musalahası, akdolundu.
müddet sonra da dergAh-ı ali kapıcı başıları 12 Mart 1732 (15 Ramazan 1144) de Sa- ·
ANSİKLOPEDİSİ - 681- ALİ PAŞA (Hekimoğlu)

dırazam Topal Osman Paşanın azli üzerine, dehşet vermek için, Sadırazamın ordu ile
sadaret hattı kızlarağası Beşir Ağanın tavsi- gelmesi lüzumundan bahseden bir mektubu-
yesi ile, Hekimoğlu Ali Paşaya gönderildi. nun Sadırazam tarafından padişaha gösteril-
Üç buçuk yıl süren bu birinci sadareti · mesi, kendisinin serdarlık unvanı ve istikrnli
Avrupada Lehistan veraseti buhranına rast- tam ile şarka gitmek maksat ve arzusuna
lar. Avusturyaya .karşı Lehistan veraseti har- hamlolunarak, azline ve Midilliye sürülmesi-
bini açmış olan Frsanın İstanbuldaki elçisi ne sebep oldu. 1744 de tekrar Bosna valisi,
Marquis de Villeneuve, Rusyartın Lehistan 1745 de :aaıep valisi, ayni yıl içinde. Nadir
işlerine müdahalesi ile Prut muab.edenamesi- Şahın Kars üzerine gelmekte olduğu öğreni­
nin naks ve osmanlı imparatorluğu menfaat- lince, Anadolu eyaleti ile, şark serdarlığına
lerinin ihlal edildiğini tebarüz ettirerek, nasbedi.i:di.
Avusturyanın desteği olan Rusya ya karşı, Rus Şahsi düşmanı olan Tiryaki Mehmed Pa-
düşmanlığı ile meşhur Hakimoğlu'nu, harbe şanın Sadaretinde, üç dört defa idamına te-
teşvik ediyordu. Ali Paşa, iki tuğlu vezir yap- şebbüs edildi ise de Birinci Mahmud tarafın­
tığı frinsız mühtedisi kumbaracıbaşı Ahmed dan himaye olundu. Hatta Tiryaki Mehıned
Bonneval Paşanın telkini ile, iki taraftan bi- Paşanın, Ali Paşaya olan kini, kendi sukutu-
rinin münferit bir sulh yaparak, harpten çe- na sebep oldu; Sultan Mahmud, Mehnıed Pa-
kilmesini gayri mümkün kılan bir ittifak mu- şayı azlederken, Hekimoğlu hakkındaki hissi-
ahedesi akdetmek şartı ile harbe gidebilece- yatını da «Kırk senedenberi bu kadar hizmeti
ğini bildirdi ise de, Fransa başvekili Kardi- cemile ve gazevatı celilede bezli vücud eden
nal Fleury'nin taassubu, islaınlar ile böyle bir dilaver ve nam aver bir vezirim vardır, bu
anlaşmaya. mani oldu. mel'un onun ile iddiai akraniyete düşüp te-
Diğer taraftan şark harekatı, _ Osmanlı lefine sa.yeder. Bu kadar ima ettim, kat'a ha-
imparatorluğu aleyhine süratle inkişaf edi- ber anlamaz» sözleri ile ifade etmistir. İran
1 -

yordu: «Ahmed Paşa musalahası» nı tanımas ile musalahanın akdinden sonra (1746), Ana-
yan' Nadir Şah, Tahmasb'ı hal' ve Üçüncü doluda eşkiya tenkiline memur edildi; karı­
Abbas'ı İran• tahtına iclas ederek, Bağdad'a şıklık çıkması üzerine, üçüncü defa, Bosna
hücum etti. Bağdadı kurtarmağa muvaffak valisi oldu. Mütegallibeyi tedip etmek üzere,
olan Topal Osman Paşa, Kerkük civarında tayin edildiği Trabzon valiliğinde, Karade-
bir baskına uğrayarak şehit ve ordusu peri- niz derebeylerini tenkil etti. 1754 de de,
şan oldu (1733). Sarayda toplanan bir harp Anadolu ~eylerbeyliğine naklolundu;· fakat
meclisinde, padişah tarafından rehavet ile henüz Trabzondan hareket etmemişken, 16
itham olunan Hekimoğlu Ali Paşa azil ve şubat 1755 (4 cemaziyülevvel 1168) de, Üçücü
Midilliye nefyedildi. Bir sene sonra, Bosna Sultan Osman tarafından, Sadrıazam tayin
valisi oldu, Burada, üç sene, büyük Avustur- edildi. Hekimoğlu Ali Paşanın üçüncü sada-
ya kuvvetlerinin şiddetli hücumlarına karşı reti, ancak elli üç gün sürdü; Silahdar Ali
kahramanca mukavemet etti. <<Travnik nefir i 0 Ağanın (Bıyıklı Ali Paşa) entrikaları ile, yeni
ami» adı verilen bir davet ile, eli silah tutan hükümdarın gözünden düşürüldü ve Ayvan-
bütün bosnalıları gönüllü olarak topadı. Ben- saraydaki bir yangından padişahtan evvel av-
naluka suları önünde, mareşal Hildburghau- deti temin edilmek suretiyle, bir hataya dü-
sen'e karşı, 4 ağustos 1737 de, parlak bir za- şürülmesi üzerine, azil ve Kızlmlesinde bir
fer kazandı ..1740 ta, asayişi ihlal eden müte- gün bir gece, bir rivayete· göre de, ancak iki
gallibe kölemen beylerine karşı, müdebbir ve saat muvasalatında, umum ahali tarafından,
şedit bir vali şöhreti ile, Mısır'a gönderildi. istikbal olundu. Adada bulunan konsoloslar,
Bir sene sonra Mısır,. damadı Tevkii Yahya ziyaretine gelerek, hediyeler takdim ettiler
Paşaya verilere,k, Hekimoğlu, Anadolu bey- ve «İstanbulda olan balyozlarımızdan size
lerbeyi oldu. 21 nisan 1742 (15 safer 1155) hürmet ve hizmete emir aldık» dediler. Bu
de de Hacı ~ed Paşayı istihlaf ederek menkılbiyetinde, himaye ederek yetiştirdiği
ikinci defa, sadarete geldi. Bu sırada, Nadir vüzera ve ümeradan, o kadar çok hediyeler
Şah, sulhü bozarak, irak'a tecavüz etmişti. _ve para yardımları geldi ki, .üç ayda, Kıbrıs
Bağdad valisi Ahmed Paşanın, Nadir Şaha fukarasına 100.000 kuruştan. fazla tasaddukta
ALİ PAŞA (Horoz) ~ 688 İSTANBUL

bulundu. Bu menkubiyet, ayni sene içinde, yın mızıkası, Namık Kemalin meşhur «Ama-
oğlunun padişaha yazdığı bir artze üzerine, . limiz, efkarımız ikbali vatandır * Serhaddi-
hitama erdi. Az sonra da, yine ayni senede mize kal'a bizim haki bedendir» şark,ısını
(1755), Mısır valiliğine tayin edilmiştir. gürletmeğe başlamış, derhal hünkara jurnal,
Hekimoğlu Ali Paşa, 1756 da, Anadolu pa~a palas pandıras saraya getirilmiş. Müthış
beylerbeyi oldu ve ayni yıl içinde, hizmet- . bir tekdirden sonra hanesinde ikamete me-
karları tarafından zehirlenerek (oğlunun kay- mur edilmişti. Evi ve bahçesi, Caddebostanın­
dına göre ise, müptela olduğu mesane ille- da, şimdiki plajın ve gazinonun bulunduğu
tinden), eyalet merkezi olan Kütahyada vefat yerdi. Yıllarca kapıdan dışarı adımını atam1-
etti (14 ağustos 1758 = 9 zilhicce 1171). mış, ahbap ve taunıdıklarından kimse de gi-

Ölürken, İstanbuldaki. camii yanın.da bulunan dip onu yoklayamaz olmuştu.


türbesine defnedilmesini vasiyet etmişti. Kü- Sermed Muhtar Alus
tahyada vali sarayı yanında, Saray Camii ci- ALİ PAŞA (Kılınç} - On altıncı asrın eı1
v;mnda, bir arsada muvakkat bir kabre gö- namlı amirallerinden ve imparatorluik Kaptanı
müldü ve sonra, bir ferman ile müsaade ve- derylarından; «Kılınç» unvanını· (Lepanto)
rilerek, naşı İstanbula getirildi ve türbesine İnebathı deniz muharebesinde gösterdiği ·ya-
defnedildi. Muasırları arasında bilgili, cömert rarlıktan sonra alan ve o tarihe kadar Uluc
zarif, sanat muhibbi, adamlarına karşı son- Jakabı ile anılan Ali Paşanın nereli olduğu ve
suz itimadı olan, fakat küçük bir suç üzeri- doğum tarihi, gençlik hayatı hakkındaı Türk
ne de, kan döJ{mekten çekinmiyen, kanlı ve kaynaklarında hiçbir kayıt yoktur; yalnız de-
gazaplı bir vezir şöhreti bırakmıştı. Bosnada- nizciler arasında «Uluc» lakabının mühtedi-
ki fevkalade hizmeti, devletin ve kendisinin lere verildiği söylenir. Deniz lisesi tarih mu-
yüzünü ağartmıştı. Ali mahlası ile .şiirleri allimi merhumu Fevzi Kurtoğlu «Türk Den~
olup, Fatin tezkeresinde bir gazeli vardır. Tarihi» adındaki büyük eserinin bu amirala
Otuz seneyi mütecaviz vezareti zamanında, tahsis ettiği dördüncü cildinde, ilk yılları için
başta padişah olarak, bütün devlet adamları­ yabancı kaynaklardan istifade ederek şu ma-
nın hürmetini celbetmiş, vekar ve şerefini, lumatı veriyor: Kalabriya sahillerinde Kolon
her şeyin fevkinde muhafaza eylemiştir. Ko- burnu civarında, ölümündeki yaşı:ı;ıa göre 1497
ca Ragıb Paşayı yetiştiren kendisidir; Ragıb de, Likasto adındaki bir balıkçı kasabasında
Paşa, efendisine karşı minnettarlığını her ve- doğmuştur.
sile ile izhardan geri durmamıştır. Kendisinin Çocukluğu (belki yorucu, yıpratıcı ~ir şekil­
valilikte kullandığı mühürünün yazısi: de) balıkçı kayıklarında, gemilerde geçmiştir;
Behabib-i hüda-yi lem yezeli ve günün birindi, Ali Ahmed adında mühte-
Ola ali ilahi kadr-i Ali di bir korsanın eline düşmüş, uzun yıllar da,
şeklinde hak edilmiştir. Ali Ahmedin gemisinde forsa hayatının elem
Hayratından, İstanbulda, Davudpaşa ci- ve ıstırabını çekmiştir; ;kellik illetine tutul-
varında, Atlamataşıdenilen yerde, bugün muş, kendisine arabça Elfarta (Kel) lakabı
kendi adını taşıyan ve zamanında Nur Camii verilmiştir. İslamiyeti kabulden sonra forsa-
tesmiye edilen, büyük bir camii vardır. (B. : lık zincirinden kurtulmuş, kısa bir müddet
Hekimoğlu Alipaşa Camii ve külliyesi). sonra da, Akdenizin en namlı korsanlarıiıdan
biri olarak tanınmış; meşhur Turgudun y;ı­
ALİ PASA (Horoz) - İkinci Abdülhamid
nında, büyük Korsan - Amiralin sağ eli ol-
devri ordu ;rkanından; merkezi İstanbulda muştur. 1550 den sonra İstanbula gelerek
olan Hassa yani Birinci Orduya mensup Mı­ İmparatorluk hizmetine girmiş, kendisiiıe
zıraklı süvari alayı kumandanı ve ferik rüt-
yevmiye 80 akça bağlanarak bir fenerli kap-
beliydi. Yıldızdaki cuma selamlıklarına işti­ tanlık verilmiştir. Sinan Paşa kumandasında
rak eden atlı ve yaya askeri kıtalara kuman- 1552 ve 1553, Piyale Paşa kumandasında 1556,
da ederdi. 1557 ve 1558 deniz seferlerine iştirAk etmiş,
Horoz Ali Paşa alayının başında yine Turgudun Malta cenginde şehid düşmesi üze-
böyle bir selamlıktan dönerken, tam Kara- rine mirimiran rütbesile Trablusgarb beyl~r-
köyden geçip köprüye vardıkları sırada ala- beyi tayin olunarak «paşa» unvanını . almış,
1895 J<.: İ s tanbul Linrnııı
(:'\lacı-.ı· ı--c,.s:uııı D. Cinıgy' nin suluho):.i tablu sundım . H acı Vesin, Paşa turunu :--.ı:ş't:c :.ırı H:.ımmd~ndl '.::1!~·:_\ iy::ıı:;;:)

Türkiye Klişehan e si Nurgök Matbaas ı


ANSİKLOPEDİSİ - 689 - ALİ PAŞA (Kılınç)

1568 de Hayreddin PaşazMe Hasan Paşanın metlerimiz olan fenerleri çıkarıp bayrakları­
yerine . Cezayir beylerbeyi olmuştur. 1570 mızı indirelim.. Düşman bütün şiddetiyle
temmuzunun 19 un·cu günü, Malta kanalında hangi noktaya saldıracağını kestiremesin! de-
Şövalye Saint - Clement kumandasında kuv- di. Müezzinzade buna da itiraz etti, Uluc Pa-
vetli bir Malta filosunu imha etmesi, Akdeni- şayı korkaklıkla itham etti ve: - Biz korsan
zin hıristiyan sahillerinde büyük akisler cengi etmiyoruz! dedi. Son söz kendisinin
uyandırdı. Bir yıl sonra da İnebahtı deniz olan Serdar Pertev Paşa «padişah ırz ve na-
muharebesine iştirak etti. Türk deniz tarihi- musunu muhafaza himmetinden mahrum» ol-
nin ilk büyük felaketi olan bu muharebeden makla ithamdan çekinerek, sükut etti.
evvel, donanma İnebahtı limanıda iken. Ser- inebahtı deniz muharebesinin tafsilatı,
dar Pertev Paşanın riyasetinde toplanan harb · bu sütunların mevzuu dışında kalır; Uuluc A1i
meclisinde, ilk olarak söz alan Uluc Ali Paşa, Paşanın korktuğu felaket bütün dehşeti ile,
çok kuvvetli bulunan müttefik donanma ile ve tahmin ettiği gibi tahaklmk etti (7 birinci-
körfezde bir harb kabul edilemiyeceği fikri- teşrin 1571 pazar). 224 parça gemiden mürek-
ni ileri sürdü: «Mühimmatımız noksandır, al- kep Türk donanmasından 117 tanesi 5000 e
tı aydır deniz yüzünde geziyoruz, gemilerimiz yakın mürettebatiyle düşman eline geçti; 65
bozgundur, İnebahtıya gelirken, sefer dönü- gemi de battı veya baştan kara etti; yalnız,
şüdür diye, cenkci efrattan sipahiler ve yeni- birkaç gemi inebahtı limıınına. kaçabildi; 35 -
çeriler, izinli izinsiz karaya çıkıp dağıldılar. 37 parça gemiyi de, ki ınuc Ali Paşanın sol
İnebahtı limanı boğazındaki hisarlar varken, cenah filosunu teşkil ediyordu, kumandanın
düşman donanması içeri girip bize hücum mahareti sayesinde, düşmanın kendi karşısı­
edemez. Kış mevsimini bu limanda geçirelim. na çıkan sağ cenahını iyice hırpaladıktan son-
ra kurtulmağa ve İstanbula dönmeğe muvaf-
0

Müttefilc düşman donanm~sı kışı geçirmek


üzere üslerine dö13Jnek,. dağılmak zorundadır; fak oldu. Müezzinzade, muharebenin şeh:id­
bahara, toplanmalarına meydan vermeden leri arasında idi.
düşman filolarını ayrı ayrı yakalayıp tepeli- Uluc Ali Paşa, İstanbulda büyük takdir
yebiliriz» yollu mütalaada bulundu. Çekir- ile karşılandı; Kapt~nı · deryalığa tayin edile-
dekten denizci olanlar, Uluc Paşanın müta- rek Uluc lakabı Kılınç unvanına tahvil edildi
laasını tasdik ederek s ükut ettiler; Serdar ve yalnız bir kış mevsiminde, İstanbuıi tersa-
Pertev Paşa da ona iştirak etti; fakat aenizci- nesinin insan gücünün üstünde, akla durgun-
ltkten anlamıyan,. sadece gayet cesur bir zat . luk. vereı:ı gayreti ve devrin Sadırazamı So-
olan Kaptanı deryh: Müezzinzade Ali Paşa, koUu Mehmed Paşanın yardımı ile mahvol-
buna şiddetle itiraz etti: - Her gemiden be- muş donanmayı ihya eden Kılınç Ali Paşa,
şer onar adam eksik olmakla ne olur? Sizde 1527 baharında Akdenize açıldığı zaman, cihan
islam gayreti ve padişah ar ve namusunu mu- .hayret içinde kaldi (B. : Mehmed Paşa, So-
hafaza himmeti yok mudur? dedi. Barbaros kollu; Mustafa Ağa, Kadırga mimarı).
Hayreddinin oğlu Hasan Paşa da Müezzinza- Kılınç Ali Paşa, ölümüne kadar, on altı
deye hak veren müessir bir hitabede bulu-• yıl Kaptanpaşalık yaptı; 1574 Tunus seferi
nunca, limandan çıkıp körfez ağzını tutmuş müstesna, bu yıllar, Akdenizde mutlak bir
olan kuvvetli düşman donanması ile harbin Türk hakimiyetine, bu hakimiy~tin netices_i
kabulüne karar verildi. Bunun üzerine Uluc · bir Türk sulhuna rastlar. 27 haziran 1587 de
Ali Paşa tekrar söz aldı: - Mademki dövüşe­ doksan yaşında öldü; Tophanede Mimar Sina-
ceğiz, sahilden açılalım, düşmanı sahil ile na yaptırttığı büyük camün avlusunda yine ay-
aramızda bırakalıfn .. Hayreddin Paşa ve Tur- ni . mimarın eseri olan türbesine defnedildi;
gud Paşa ile beraber deniz cenklerinde bu- bekar yaşamıştı, 500.000 duka altını tahıni:n
lunmuş olanlarımız pekala bilir.. Bir gemiye edilen muazzam servetini devrin hükümdarı
top dokunduğu gibi, denize yabancı olan için- Üçüncü Murada bırakmıştı.
de~ cenkci · efrad, batmak korkusyile gemiyi Eski bir korsan karakterini ölünceye ka-
baştankara ettirirler. Bu da diğer gemiler üze- dar muhafaza etmişti; · fevkalMe cömertti,
rinde kötü tesirler y~par.. Deniz bozgunları mahbubperest idi ve ölünceye kadar Mkire
bundan olur.. Gemilerden kumandanlık ala- cariyeler istifraşından da vazgeçmemişti. Mu-
ALİ PAŞA - 690 - İSTANBUL

asırı bir müverrih, Selanikli Mustafa Efendi re Hasan Paşa hem Alisinden, hem define-
bu büyük· amiralin ölümünü söylece anlatır: sinden olmuştu.
990 recebinin evasıtında Kaptan Kılınç İstanbulda, Tophanede bir büyük camii,
Ali Paşa Tophane camiinde cuma namazını bir büyük hamamı ve bir medresesi vardır
eda edip sadaka vermeğe pek düşkün oldu- (B. : Kılınçalipaşa Camii, Hamamı, Medresesi).
ğundan ne miktar akça getirdi ise cümlesini .ALİ PAŞA (Mehmed Emin) - Tanzimat
fukaraya dağıtıp sarayına gitmişti. Yirmi denilen münevver mutlakiyet devrinin Mus-
günden fazladır tehlikeli bir hastalığa (?) tu- tafa Reşid Paşadan sonra ikinci büyük sima-
tulmuştu, tabibi hazık, marazını teşhis edip · sı; Abdülmecid ve Abdülazizin sadırazamlarrn-
faydalı ilaçlarla kemali sıhhat ve afiyet bul- dan; 23 rebiülevvel
muştu. Lakin yaşı doksana yaklaşmış olduğu 1230 (şubat 1815) da
halde hasna ve müstesna cariyelere mukaa- İstanbulda Mercan-
renetden kaçmazdı. Tabip ise: Zinhar sohbeti da, Mercanağa Camii
zenandan perhiz etmek vaciptir, ömrü naze- karşısında bir evde
nin ele girmez diye tenbih etmişti. Mesmtl .ol- doğdu, babası Mısır­
mayıp o gece bir bakire cariyeye mübaşere­ çarşısı attar esnafın­
tinde ruhu bedeninden alemi ukbaya tayeran dan, çarşısının ufak
olduğu haberi. divana geldi. 60.000 altun. nak- bir ücretle kapıcılığı­
di çıktı; ilk ağızda satılan eşyası 500.000 al- nı da yapan Ali Riza
tun tuttu; sair eşyasının satışı da nice zaman Efen.didir; sonraları,
sürüp hasıl olan akçaları hazineye irad kay- paşanın ikbal devir-
dolundu». 1 lerinde muhalifleri
Yine Selanikli Mustafa Efendi, Hicri 994 kendisine «Kapucu-
(M. 1586) yılı vakaları arasında Kılınç Ali Pa- zade» derlerdi.
şaya ~it şöyle bir fıkra nakleder: . Çocukluğu mah-
Cezayir Beylerbeyi Hasan Paşa, koca Me_hmed Emin Ali Paşa rumiyetler içinde geç-
Kapudan Kılınç Ali Paşa hakkında bir adamı­ (Resim: H. Çizer) di, sağlam talısil gö-
na padişaha arzuhal sundurmuş, Ali Paşa remedi, mahalle mektebini bitirince _,kı­
için: Jtmred oğlanlar istihdamında müteha- sa blı: müddet arabca öğrenmek kasdi ile
lik korsan ve kurnazdır, hatta Cezayer bey- cami derslerine devam etti, sonra fakri
lerbeyisi Hasan Paşanın hadım et,tirdiği Ali hal içindeki ailesine- "iar ol:ı,namak zaru-
adındaki sevgili hazinedar oğlanını ayardub reti He 1830 da henüz onbeş yaşında iken Di-
yanına almış, yüz akça ultlfe ile Fenerli ge- vanı Hümayun kalemine girdi ve kalemden,
miye (Amiral gemisine) vermiş, hiçbir şey­ sonsuz gayret ve ltltfi ilahi olan müstesna: ze-
den sakınmayıp her günahı işler zalim dinsiz» kası ile yetişdi; biraz da talii yar oldu.
diye ihbarda bulundurmuş.. Üçüncü Murad Vücud yapısı ufak tefek, çelimsiz, fakat
bundan fevkalade müteessir olmuş .. hatta ih- simasında emniyet telkin eden bir temizlik
bar tahakkuk ederse, Kılınç Ali Paşanın :gaza- ıı vardı, gaayet nazikdi, son derecede terbiyeli
ba gelmesi bile muhtemel imiş .. ·Kapdan Pa- idi; kadimden devam ede gelen kalem an'~-
şa hükümdarın mala karşı hırsını bildiğin­ nesi ile «Ali» mahlası verildL 1833 de Divanı
den, hazinedar Aliye Hasan Paşanın serveti- Hümayun katiblerine fransızca dersleri ve-
ni nerelerde sakladığını söyletmiş, sonra pa- rilmeğe başlanmıştı, bu derslerden en çok
dişaha: «Hasan Paşanın hamam külhanı altın­ faydalanan Ali Efendi oldu. -1830 da Avus-
da yüz otuz bin nakid altunu ve on· kantar turya imparatoru Birinci Ferdinand'ın cülu-
gümüşü vardır ki benim malımdır, hizmetka- sunu tebrik için Fethi Ahmed Paşanın riya-
rım iken çalmış, define etmiştir; hazinedar setinde Viyanaya gönderilen heyet arasında
oğlanı yanıma almaktan müradım defineyi ilk Avrupa. seyahatını yapdı; bir vezir maiye-
bilmek idi, padişahıma mübarek olsun» diye tinde katiblik de olsa bu seyahat diplomatlık
haber yollamıştı. Bunun üzerine ·Defterdar yolunda ilk adımı oldu. 1837 de yine Fethi
İbrahim Efendi Cezayire gönderilip hamam Ahmed Paşanın maiyetinde Petersburg'a gi-
külhanı altından bu hazineyi çıkarmış, biça- dip geldi, Rusyadan dönüşünün tezine de
ANSİKLöl>EDİSİ - 691 - ALI PAşA

Divanı Hümayun fransızca tercümanı tayin ölümüne kadar yedi defa hariciye nazırı, beş
edildi. 1838 de yeni ve büyük bir Mmi bul- defa sadırazam oldu, bu makamlardan ayrıl­
du, hariciye nazırlığı üzerinde kalmak üzere dığı zamanlar yüksek meclisler azalığı yapdı,
Londra büyük elçiliğine tayin edilen Mustafa fasılalar çok az sürdüğü için iktidarı yirnii
Reşid Paşa _nazarı dikkatini çekmiş olan Ali yıl sürdü denilebilir. İlk sadırazamlığı 1852
Efendiyi sefaret müsteşarlığı ile yanına aldı; dedir ki henüz otuzyedi yaşında · idi. Diplo-
paşanın bir ara Parise gitmesi üzerine Lon- masi hayatında yakın arkadaşı KeçecizMe
drada Osmanlı Devletini şahsen temsil etdi, Fuad Paşanın 1869 da ölümünden sonra dev-
henüz yirmi üç yaşında bir genç için göz ka-, let yükü tamamen omuzlarında kalarak öyle-
maştıracak mazhariyet idi. sine yıprandı ki nihayet teverrüm etti ve
7 eylO.l 1871 de Bebekdeki yalısında öldü, Sü-
leymaniye· Camii haziresine defnedildi.
.., Zamanının iç ve dış vekayiinin çok gü-
=~h zel tonlanmış panoraması ile beraber .Ali Pa-
' ...':: şanın en veciz hal tercemesi Ord. Prof. Ah-

tı\
med Ongunsu tarafından - İslam Ansiklopedi-
sine yazılmıştır.
Derli_ toplu tahsili olmadığı halde Reşid
Paşanın irşadı ve fıtratındaki kabiliyet saye-
sinde otodidakt olarak yetişmiş bu ·büyük
Türk diplomatının siyasi hayatının muvaffa-
kiyetleri olarak kaydedilecek hadiseleri On:.
gunsu'nun güzel makaalesinden kısaltarak
alıyoruz:
Ali Paşamn Kabri «1848 ihtilalinin serpintisi olmak
(Resim: Behçet) üzere, Meınleketeyn'de gösteren ha-
baş
1839 da Abdülmecidin cü)ılsu üzerine rekete karşı, Ru,sya sevkiyat yaparken,
istanbula döndüler; Ali Efendiye teveccüh Babıalice de asker sevki sureti ·ne, ciddi ted-
ve itimMı sonderece artmış olan Reşid Paşa birler alın_abilmiş bulunduğu gibi, Macar ih-
onu diplomasi mesleğinin en yüksek kademe- tilalcilerinin Avusturya ve Rusya kuvvetleıi
lerine sür'atle çıkardı ve bu yolda en yakın tarafından mağlO.biyeti üzerine, hududumuza
yardımcısı, hatta. peyki edindi; hariciye müs- iltca eden siyasi suçlulardın iadesi bu iki dev-
teşarı Sadık Rifat Paş~nın _vazife ile Mısıra let tarafından ısrar ile istendiği - ve devlet
gitmesi üzerine Ali Efendi 1840 _da hariciye ricalinin çoğu da bu ısrara karşı mukavemeti
müsteşar vekili, bu paşanın sadaret müste- tecviz etmediği halde, devletin harici siyase-
şarlığına nakli ile de asUeten hariciye müs- tinin mes'uliyeti~i deruhde etmiş olan Reşid
teşarı oldu, birkaç ay sonra, 1841 de de Şekib Paşa ile Ali Paşa tarafından, mültecilerin ia-
Efendinin yerine Londra büyük elçiliğine ta- desinin reddi hususunda, metanet · ve sebat
yin edildi. Londrada üç sene kaldı, 1844 de gösterilmiş ve Avrupa muhitlerinde devletin
«İngilterede fazla oturdu» sebebi ile elçilik- şeref ve itibarının yükselmesi neticesi elde
den çekilib -Meclisi Vala azalığına getirilw; edilmiştir.
1845 de, Paris büyük elçiliğinden hariciye <<Kırım harbinden sonra Pariste topla~
nazırlığına tayin edilen Reşid Paşa İstanbula nan kongreye sadırazam ve Osmanlı devleti-
gelinceye kadar nazır vekilliği yapdı, üsta- nin birinci murahhası sıfatiyle giderek, 30
dı ve velinimeti vazifeye başlayınca Divanı mart 1856 Faris muahedesinin imzasına iş~
Hümayun beylikçisi, 1846 da Reşid Paşa sa- tirak eylemiştir. Ali Paşa Viyana sulh mu-
dırazam, Ali Efendi de bala rütbesi ile hari- kaddematında kararlaştırılan esaslardan · biri
ciye nAzırı oldu; 1848 de de henüz otuzüç ya- olan hıristiyan ahalinin imtiyaz ve muafiyet-
şında iken liyakatinden ötürü vezirlik ve mü- leri' meselesini de halletmiş olmak için 18
şirlik ile taltif olundu, şubat 1856 da Islahat Hattı Hümayununu ne-
Bu tarihden sadırAzamlık makamında şir ve ilan eylemişti.
ALİ PAŞA - 692

«.Bir taraftan Girid isyanının, diğer ta-- «Paşanın Girid seyahatinden sonra, Gi-
raftan Sıibistanda Türklerin işgalinde bulu- riddeki askeri hareketler ile idari ve siyasi
nan kalelerin Sırplara terki talebinden do- tedbirlerin temin eylediği sükiın ve asayişi
ğan meselenin ehemmiyet peyda etmesinden bir kat daha teyid için, bu icraatın Avrupada
ürken mütercim Rüşdü Paşa istifa edince, uyandırdığı müsait tesirden istifade ederek,
Ali Paşa, 1867 de beşinci defa olarak sadare- Yunanistanın o zamana kadar yaptığı propa-
te getirilmiştir. Ayni zamanda inkişaf eden gandalar ile öne sürdüğü ilhak taleplerini
iki meselenin hallinde Sırplar ve Yunanlı­ berteraf etmek üzere, bir taraftan Yunanis-
ların müşterek hareket etmesi ve zahiren sa- tana karşı tehditkar bir vaziyet almış, diğer
kit bulunmasına rağmen, Rusyanın da tahri- taraftan Yunanistanın iştiraki olmaksızın, Pa-
kat yaparak, bunlara müzaharet eylemesi ih- riste devletler arasında cereyan eden müza-
timallerini ileri süren Fransanın ve ona itti- kereler sonunda artık Giriddeki yardım ve
ba eden İgiltereni~ nasihatlerini nazara alan tahrik hareketlerinden içtinab etmesi lüzu-
ve diğer devletlerin de farklı bir hareket tar- munun bu devlete tebliğ edilmesini ve bu
zını ihtimal dahilinde göremiyen Ali Paşa, suretle meselenin tamamen sona ermesini
daha ehemmiyetli gördüğü Girid isyanını da- istihsal eylemiştir.
ha müsait bir hal tarzına bağlıyabilmek içL.'1, «Tanzimat cereyanına uygun ıslahat ha-
kaleler meselesinde müsamahakar davranma- ' reketine yeniden inkişaf vermek suretiyle,
yı tercih etmiş. ve meseleyi Meclisi Vükela- yeni meseleler çıkmasına mani olmak siyase-
da müzakere _ettirerek, kaleler yine kılaı ha- tini ihtiyar etmiş, bir taraftan idare, maarif
kaaniyeden olarak ikalıp ve burçlarına salta- ve adliyeyi alikadar eden yeni teşkilata· ve
natı seniye ve Sırp bayrağı çekilip, hıfz ve ekalliyetlerin vaziyetini tanzime çalışırken,
idarelerinin Sırp beyinin zatına ihalesi ile diğer taraftan · merkeziyet prensibinden
mustahfız askerinin kaldırılması» keyfiyetini mülhem hareketler ile devletin nüfuzunu tah-
takarrür ettirmek suretiyle, intaç eylemiştir. kime gayret eylemiştir.
«Girid isyanına gelince; asker sevki su- «Sadaretinin son zamanlarında, Mısır va-
retiyle, asilerin tenkiline ve Yunanlıların yar- lisi İsmail Paşanın, nüfuz, hukuk ve salAhi-
dımlarına sed çekebilmek üzere, Adanın ab- yetini genişletmek için, yapmağa çalıştığı em-
lôkasına çalışılmakla beraber, Yunanlıların rivakileri metanetle önlemeğe muvaffak ol-
milliyet prensibi namına ileri sürdükleri il- duğunu kaydetmek zaruridir. Filhakika Hidiv
hak_ talebine Rusya ve Fransa müzaharet et- unvanını istihsale muvaffak olan İsmail Pa-
tiğinden, iş ehemmiyet kazanmıştı. Adanın şa, bazı emri vakiler yaparak, hazan da entri-
dağlık olması ve denizden kaçakçıların devam ka ve para siyaset~nde, Avrupa devletleri ile
etmesi yüzünden, bir türlü kat'i neticeye va- siyasi münasebetlere girmeğe, kara ve deniz
rılamıyan askeri hareketlerden başka, siyasi kuvvetini, fermanlarla evvelce verilmiş mü-
tedbirler de alınmasına lüzum görülmüş ve saadelerdeki hudutları aşarak, arttırmağa,
bunun için mahallinde tetkikat yapılarak, icap mezuniyet almaksızı istikrazlar yapmağa kal-
eden tedbirler alınmakla Devletlerce teklif kışmış·, ve fakat Ali Paşa,· ciddiyetle hareket
edilen müşterek teftiş ve tahkikin de önüne etmek suretiyle, padişahın hu~ukunu. muha-
geçilebilmesi için, Ali Paşanın kendisi Giride fazaya, hatta ısmarlanmış olan zırhlıları dev-
gitmiş ve oradan yazdığı Uyihalarda müşte­ lete terkettirmeğe muvaffak olmuştur.
rek teftişin fena neticeler vermesi ihtimalin- «Ali Paşa, Bulgarların, Rum patrikliğin­
den dolayı, meselenin halli için «hıristiyan den ayrılarak, ayrı bir ekserharie teşkili te-
tebaanın ıslaha muhtaç denilen ahvali ·her· ne şebbüslerine karşı da hayli mukavemet gös-
ise, anları devlet kendiliğinden olarak yapıp termiş ve Bulgarları muh!ariyete götürebile-
Rusyalunun elinden şu silah-ı tezvir-ü iğfali cek olan bu eksarhlığın tesisini, esas itiba-
olsun almak» lüzumunu ileri sürmüş ve bu riyle, kabul edinceye kadar, hayli zaman ka-
sebeple bir takım müsaade ve imtiyazları zanmağa muvaffak olduğu gibi, Ermeni kato-
ihtiva eden bir nizamname hazıxlıyarak» Ada- liklerinin Papalığa bağlanması teşebbüsünü de
ya bir nevi muhtariyet verilmesini temin ey- aldın bırakmıştı>.
lemiştir. Vakanüvis Abdurrahman Şeref Efendi
ANSİKLOPEDİSİ - .693 ALi PAŞA

merhum, «Tarih müsahabeleri» adındaki ese- etmiş. Birkaç gün sonra kethüda efendiden
rinde Ali Paşanın tercümei halini yazarken bir davet tezJ{eresi alarak Sadıd.zamın kona-
çok güzel fıkralar nakleder: ğına gitmiş, Ali Paşanın huzuruna çıktığında,
Daima setresi ilikli oturur, yanına bir kendisine teşekkür eden Sadırazam: - Beni
kalem efendisi dahi girse kıyam eder gibi ta- unutmadığınıza ne kadar memnun oldum ..
vırlar gösterirmiş ... Yanında laübaliyane söz- Vefakarlık böyle olur! gibi iltifatlarda bulun-
söylemek veya tavırda bulunmak tehlikeli muş.. Fazlı Paşa, bu kadar iltifata bir tay
imiş; derhal edibane ve nazikane fak.at acı bir değer düşüncesind~ iken kapının arkasında
lisan ile çarpar imiş .. kethüda efendi: - Size layık değil ama!.. di-
Tophane müşiri Halil Paşa Meclisi Vü- yerek eline içinde üç yüz elli altın bulunan
kelada çantasını yanına alıp dairesine ait ev- bir kese sıkıştırmiş ..
rakın mütalaasiyle meşgul olur ve mecliste İkinci Abdülhamid devri ricalinden Ha-
müzakere olunan maddeleri dinlemez imiş .. san Pasa da Abdurrahman.. Seref Efendiye
-' ~ .
Bir gün mecliste bir mühim mesele müz,ke- anlatmış: Hünk§r yave!i ve mül§zim iken bir
re olunmuş. Ali Paşa: - Efendim, müzakere donanma akşamı Sadırbariıa hemen götüı:ül­
dağıldı, müşir paşa hazretlerinden rica et- me üzere eline mabeyin başkAtibi bir tezkere
sek de müzakereyi toplayıp telhis buyursalar! vermiş .. Akşam yakın ve hava yağmurlu imiş ..
diye kendine hitab edince zavallı Halil Paşa Ali Paşa da tebdili hava maksadiyle Bostan-
şaşalamış ve hicabİndan kıpkırmızı olmuş ve cının üstündeki köşkünde oturuyormuş.. Ha-
bir daha evrak çantasını beraber almamış .. san Bey kayıkla Üsküdara geçip süvari kara-
«Raftan. sünger düşse bir .tarafı incine- kolundan bir hayvan ile yanına iki süvari ne-
cek derecede nahif ve nazik olan bu ufak te- feri alıp köşke gitmiş.. Tezkereyi takdim et-
fek adam» resmi makamında bir arslan hey- tikten sonra istirahat etmesi için kendisine
beti takınırmış. Teşrifata fevkalade düşkün bir oda gösterilmiş, önüne mükellef bir kah-
imiş .. Abdülaziz, adi günlerde giyinmez, kürk valtı tepsisi ile bit bohça çamaşır getirilmiş,
ile · otururmuş.. .Ali Paşayı bir gün o kıyafet çamaşırını değiştirip kahvaltı edinceye kadar
ile kabul etmek istemiş, fakat Paşanın odaya ,elbisesi ve çamaşırı kurutulmuş .. ütülenmiş,
girmesi ile çıkması bir olmuş, delalet eden te-krar giyinerek tezkerenin cevabı olup . ol-
mabeyinciye: - Efendimiz istirahat buyuru- madığını sormak üzere Ali Paşanın yanına
yorlarmış, ne için rahatsız ettik?! diye serze- girdiğinde: - Beyefendi, ıslandınız ve yorul-
nişte bulunmuş ve doğru vükela odasına dön- dunuz, vakit de gecikti, fakat hizmeti velini-
müş. Abdülaziz Sadırazamın nereye gittiğini meti ayni nimettir! .gibi sözlerle iltifatta bu-
sorunca keyfiyeti anlatmışlar, gülmüş ve he- lunmuş ..
men elbisesini isteyip giyinmiş, sonra Sadı~ Ali Paşa öldüğü zaman Berlinde bulu-
razamı kabul etmiş .. nan Basiret gazetesi sahilli Ali Efendi şu fık­
Hastalığında hatır sormağa giden bir ta- rayı nakleder:
bip, kahvaltı tepsisinde paşanın fasulye pi- · «Bir hafta mururunda Prens Bismark ta-
yazına ziyade rağbetini görerek, mesleği icabı rafından davet olundum, araba ile bul-
ihtarda bulunmuş, Paşa: - Şimdi artık ömrü vardan geçtiğim zaman sokaklarda kemali
lezizi ömrü azize tercih eder oldum! Cevabını 'tel&ş ile ilaveler satılıyordu. Prensin huzu-
vermiş! runa çıktığımda: - Sizi bugün davet edişi­
Fevkalade cömert imiş.. Hatta cömertli- min sebebi, bu sabah Ali Paşanın vefat etti-
gi ısraf derecesinde imiş. Ölümünde terekesi, ğini kemali teessüfle söylemektir; Türkler bir
borçlarına kifayet etmemiş.. Yazı takımını, Sadırazam kaybetti, Avrupa büyük bir adam
asrın bir büyük diplomatının hatırası olarak, Jcaybetti;, Fransa ile ettiğimiz muharebenin
terekesinden Almanya İmparatoru birinci nihay·etlerine · yakın iki tarafı ilk sulhe davet
Vilhelm aldırtmış .. Müşir Fazlı Paşa anlatır eden Ali Paşa idi, müşarünileyhin yazdığı uz-
imiş, kendisi hünkar yaveri iken, ferman gö- laştırıcı mektubu hazinei evrakta hususi bir
türmek memuriyeti ile Bağdada gidip oradan mahfaza içinde hıfzettirdim!» dedi. Sokaklar~
has ahır için beş on tane cins kısrak ve ta:.y · daki ilave gürültüsü, All Paşanın vefatı üze-
getirmiş, bir tanesini de Ali Paşaya takdim rine borsada konsolid ve sair aksiyonlar düş-
ALİ PAŞA (Mimar) - 694 - İSTANBUL

müş olduğundan çarşının kalabalığı bu imiş> man, Kanuni Sultan; Mehmed Paşa, Sokollu).
(İstanbulda yarım asırlık vakayü mühimme}. Semiz Ali Paşa gayet iri yapılı 'idi; bihas-
Rik'a yazıda devrinin en kıymetli hattat sa uzun yolculuklarda kendisini çekebilecek
kalemine sahibdi. ancak üç at bulunabilmişti. Zeki, .zarif, hoş­
Bibi. : A. Şeref, Tarih musahabeleri; A.H. On- sohbet bir zat idi. Sadaretinin en büyük vak"
gunsu, Ali, Paşa (İslam Ansiklopedisi); İnönü An-
ası, Malta seferleridir. (B. : Ali.paşa Mesçidi).
siklopedisi; Ali, istanbulda yarım asırlık vekayii mü• •
himme .. ALİ PAŞA (Seyyid} - Alemdar Mustafa
ALİ PAŞA (Mimar) - Geçen asrın seç- Paşanın felaketine varan Yeniçeri İhtilalinin
kin sanatkarlarından; Mühendishaneden ye- maceraperest simalarından; aslı Çerkestir;
tişmiştir; İstanbulun güzel ve büyük yapıla­ kölelik yolu ile Cezayir dayılarının yanına
r.ından biri olan Bayazıddaki Üniversite (eski düşmüş, onların elinde dayıca terbiye gör-
Harbiye Nezareti) nin mimarıdır. Ne kadar müş (H. 1205) 1790 da Giridli Hüseyin Paşa­
yazık ki hayatı hakkında malumat edinileme- nın Kaptanı derya.lığı iamanında İstanbula
di. gelerek Tersane kaptanı olmuş idi; Şanizade­
Bibl.: Osman Ergin, Mecellei Umumi Belediye. nin tarifine göre «galiz ve haşin bir adam»
olduğu halde, sofu meşrep göründüğünden,
ALİ PAŞA (Semiz) - On altıncı asır ve-
Tersaneli arasında «dini ve imanı bütün, özü
zirlerinden, Kanuni Sultan Süleymanın Sadı­
razamlarından; «Kalı;;> ve «Semin» lakab- sözü doğru» olarak tanınmıştı. Küçük Hüse-
lariyle de anılır; aslı Herseklidir, Praça ka- yin Paşanın Kaptanı deryalığı zamanında
sabasındandır; Sultan Süleymanın ilk saltanat serkeşçe hareketleri çekilmez olup birkaç de-

yıllarında bir devşirme oğlanı olarak getiril- fa idam edilmek üzere Üçanbarlı gemide hap-
miş; akrabasından İbrahim Paşa kethüdası sedilmiş iken Kızlarağası Bilal Ağanın hima-

Ceşte Balin\n delalet ve himayesiyle sarayı yesiyle kurtulmuştu. Üçüncü Selim zamanında
hümayuna alınmış, (H. 952) 1545 de miri- İngiliz donanması İstanbul önüne geldiği za~
alemlikle çırağ edilmiş, (H. 953) 1546 da ye- man, Büyükşehir halkı dehşet ve merakla sa-
niçeri ağası, bir müddet sonra Rumeli bey- hillere dökülmüştü, Ali Kaptan, ötedenberi
lerbeyi, (H. · 956) 1549 da vezir rütbesiyle hasretini çektiği kaptanpaşalığı elde edebil-
Mısır beylerbeyi olmuştur. (H. 961} 1554 e mek için bunu bir fırsat bilmiş, halkarasına ka-
kadar bu zengin eyaleti muvaffakıyetle ve rışarak: Birkaç gemi verseler de varub şu do-
adilane idare etmiş, bu tarihte ayrılarak or- nanmayı urub yaksam, ya batırsam» yollu söy-
duyu hümayun ile İran seferine memur ol- lenmiş, bu sözler İstanbullular arasında sürat-
muş, {H. 968) 1561 de Rüstem Paşanın ölümü le yayılarak «Tüfenkhane semtinden geçmemiş
üzerine Sadırazam olmuş ve ölümüne kadar · ve Tophane çeşmesinden su içmemiş kimse•
dört yıl bu makamda kalmıştır (H. 973 = M. ler» de birbirlerine: «Seyyid Ali Bey şu gemi-
.1565). lerin üzerine beş gemi ile gönderilse cümle~
Sadaretinin başlıca faaliyet, mihverini, sini esir eder ama. iş başkadır!» yollu Üçüncü
Türkiyenin Avrupadaki büyük komşusu Avus- Selim ile hükumeti erkanı aleyhine dediko-
turya ile hüsnüniyete dayanan devamlı bir dulara sebep olmuştu. Hatta bir gün Tersa-
dostluk münasebeti kurmak teşkil etmiş, im- neye gelen padişah ile konuşurken bahadı­
paratorun İstanbuldaki elçisi Busbecq'in de ra.ne sözleri hükümdarın da hoşuna gitmiş, bir
yardımı tle sekiz sene için 1562 muahedesi müddet sonra vezirlik rütbesiyle Kaptanı der-
imzalanmış, fakat, · İmparator Ferdinandın ya tayin edilmişti. Ancak, korsanlıktan yetiş­
ölümiyle Almanya tacını giyen oğlu İkinci me bir türedi olduğundan, irtica ihtilalinde
Ma-ksimiliyen'in Türk düşmanı politikası, Se- Nizamı Cedide muhalif tarafı tutmuş, Tersa-
miz Ali Paşanın sulhperver politikasını akaa- ne işlerini başıbozuk tarzında idareye mey-
mete uğratmış, iki büyük devlet arasındaki letmiş, Dördüncü Mustafa zamanında, Akde-
gerginlik, Semiz Ali Paşanın ölümü ile müh- ruz Boğazı dışında Rus donanması ile yaptığı
rü hümayuna nail olan Sokollu Mehmed Pa- bir muharebede, korsan :cengi yapmağa kalk-
şanın ilk sadaret yılında bir Avusturya sefe- tığından bozguna uğramış, kendi suçunu ört-
rinin açılmasına kadar varmıştı (B.: Süley- mek için bazı kaptanları hiçbir suçları yok
ANSİKLOPEDİSİ - 695 - ALiPAŞA CAMİİ.

iken idam ettirmişti; Alemdar Paşa istanbula ker Kapısı, Avlu da askerin merasim ve
gelince, Kaptanlıktan azledifıp Bursaya sü- talim meydanı idi. Vak'ai Hayriyeden . ev-
rülmüştü. vel de burada «Eskisaray» diye 'anılan büyük
Alemdar vak'asında ise, ihtiUl sergerde- ve tarihi bir saray bulunmakta idi (B. : Eski-
si Kandıralı Mehmed, vaktiyle kendi maiye- saray). Eskisarayda ölenlerin cenaze namaz~
tinde bulunmuş ve tabiat ve tıyneti kendisine ları bu Ağa Mescidinde kılınırdı, cenaze hiz-
benzediği cihetle iltifatını görmüş olduğun­ metleri de mescidin imamlarına tahsis edil-
dan bir Tersane çavuşu ile menfasından İs­ mişti. Bir yangında harab olan mescidi, 1863
tonbula da.ve! edilmiş, Seyyid Ali Paşa da, (H. 1280) de Sadrıazam Ali Paşa kargir, sekiz
derhal yola çıkıp, hükumet ve padişahın hiç- .köşeli ve f evkaani bir küçük cami olarak ihya
bir emri olmadan, doğruca Tersaneye gide- etmişti, altındaki dükkanların arasında, kö-
rek kendi kendisine Kaptan paşalık makamı­ şede bir de sebil yaptırmıştı. Mimarı İtalyan
na geçip oturmak gibi 1!1-ecnunane bir cesa- Bariori'dir. Fuadpaşa caddesi üze-
ret göstermişti; zamanın nezaketi icabı bu ha- rinde de devlet· h,azinesinden hiz-
reketine göz yumularak İkineıi Mahmud ta- metlerine karşılık olarak kendisi
rafından da Kaptan paşa tayin edilmişti. Fa- için muhteşem bir de konak yap-
kat bir müddet sonra, 1810 da (4 sefer 1225) tırılmıştı ki, paşaya içinde oturmak
azledilerek Afiyonkarahisarına sürülmüş ve · nasib olmıyan bu saray yavrusu bir
orada menkub . olarak ölmüştü .. ara Mercan İdadisi, sonra Erkanı
Harbiyei Umumiye dairesi olmuş,
.ALİPAŞA CAMİİ - Bayazıtta Üniversi-
yanmış (B.: Aksaray yangını), en-
te avlusunun gündoğusundaki kapısının kar-
kazı· 1946 da kaldırılan harabesi
şısında, Mercan Caddesi ıle Fuatpaşa Cadde-
halk ağzında «Yanık saray» diye
si kavşağının köşesindedir; Ağa Mecidi adı
anılagelmişti. Ali Paşa Camii de
ile. de anılır. İlk yaptıran Eskisaray ağası Ya-
@!..,;.,~~- büyük Mercan
kub Ağadır ki 1547 (H. 954) de
yangınında yan-
ölmüştür. Bugün Üniversitenin
Bayaziddeki merkez binasiyle dı. 1952 y~ ka-
etrafındaki geniş avlu, Birinci dar, kırk yıl ha-
Cihan Harbinde Harbiye Ne- rab halde kal-
zareti, daha evvel de Seras- mış, 1952 de ta-

ı..

Mercanda Alipaşa Camii


(Resim: Nezih)
ALİPAŞA CAMİİ - 696 - . İSTANBUL

hırsına kurban ederek boz-


muş, bir sinema haline koy-
muştur (B. : Atikalipaşa Ha-
mamı; Aysu Sineması). Ham 1-
mı .geçtikten sonra, soka~, üç
araba geçebilecek kadar ge-
nişler; ortasına yakın bir yer-
de Belediyenin bir elektrik
feneriyle aydınlatılmıştır. 'iki-
şer katlı ahşab evleri, dar-

gelirli aile rrıeskenleridir. Ka-
rakol sokağı kavşağı üzerinde
ikişer katlı üç beton yapı
vardır (1946).
Bibl. : REK, Gezi notu .
.ALİPAŞA KONAĞI
19.34 Belediye Şehir Rehbe-
rine göre, Bayazıdda Mer--
canağa Mahalleisinde Fuad-
Mercanda Alipaşa Cemii paşa Caddesi üzerinde, eski
(Plan-kroki : Nezih) Harbiye Nezareti, zamanımız­
da Üniversite merkez binası-
mir edilerek ibadete açılmıştır. Karaktersiz nın doğu tarafında avlu duvarının karşısında,
melez bir mimarinin mahsulü olan binada sa- yukarıda adı geçen cadde ile Nargileci Soka-
nat kıymeti olarak tek pat'ça Yesarizade Mus- ğı ve Semaver Sokağı arasındaki geniş arsayı
tafa İzzet Efen dinin kaleminden: çıkmış olan doldurmuş, On dokuzuncu asnn güzel yapı­
kita besidir. larından, adı konak, aslında saray yavrusu
Bibi.: Hadikatül Cevami, I; REK, Gezi notu. muazzam, muhteşem bir bina idi.
ALİPAŞA CAMİİ - (B.: Atikalipaşa Ca- Daha evvel ayni yerde eski ve büyük
mii, Çenberlitaşda; Atikalipaşa Camii, Atik.a- bir ahşab konak vardı, kuvvetle tahmin edi-
lide). lebilir ki miriye aiddi; Ali Paşanın evvela bu
ALİPAŞA CAMİİ (B.: Kılınçalipaşa ahşab konağa ne zaman yerleşdiği tesbit edi-
Camii). lemedi, Paşa Giridde iken konak bütün eşyası
ALİPAŞA CAMİİ (B, : Kılınçalipaşa ve bu arada Ali Paşanın kütü~hanesiyle be-
Camii). . yandı;
raber '
1765 de Abdülazizin emri ile ye-
ALİPAŞA HAMAMI - (B.: Atikalipaşa rinde, bedeli Hazinei hassadan ödenerek yu-
Hamamı). . karda bahsettiğimiz yarı kagir kaşane yaptı­
ALİPASA HAMAMI
~ . - (B.: Kılıncalipa~a rıldı ve yine &ynı hazineden devrin en güzel
Hamamı). . lüks eşy~ı ile döşenerek Ali ·Paş~ya hediye
ALİPAŞAHAMAMI SOKAĞI - Fatih edildi.
kazasının Karagümrük nahiyesinin Beyceğiz Yakın geçmişin İstanbulunu iyi bilenler-
mahallesi sokaklarındadır. Hasanfehmipaşa den Topkapu Sarayı Müzesinin muhterem
Caddesiyle Karakol Sokağı arasında bir dir- müdürü Haluk Y. Şehsüvaroğlu Cumhuriyet
dirsekli toprak bir sokak olup Hasanfehmipa- gazetesinde neşretdiği «İstanbul Konakları~
şa Caddesi kavşağından girildiğine göre, ev- adındaki bir makalede silsilesi içinde bu ta-
vela, bir araba ancak geçebilecek ·kadar dar- rihi binadan şöyle bahsediyor:
dır, sağda Zincirkuyu Hamamı (Atikalipaşa <<H. 1282 (M. 1865) tarihli Hazinei Has-
Hamamı) vardır, sokak adını da bu abideden sa defterinin inşaat kısmında Sadrazam Ali
almıştır, ne kadar yazıktır ki, bu hamamın Paşa konağı için ba sened maktuan verilen
sahibi olan zat, hamamının yüksek sanat ve meblağa dair kayıd vardır.
tarih kıymetinden gaafil, yarısını bir kazanç · «Mercandaki konak İstanbulda yayılan
ANSİKLOPEDİSİ - 6g7 - . .ALİPAŞA KONAĞI

Tanzimat devri mimarisinin en güzel örnek- zizin kızları Saliha ve Nazime Sultanlara ve-
lerinden birisini teşkil ediyordu. İç taksima- rilmişti.
tında eski mimarimizin geleneklerine geniş «Sultanların .biri binanın bir tarafını, di-
ölçtide uyulmuş, dışarıdan ise binaya muhte- ğeri ·öbür tarafını işgal ederlerdi. Bu ikamet
şem bir saray manzarası verilmişti. 1898 yılına kadar devam etti. O yıl · içinde
«19 uncu asır tarihimizin mühim bir si- .Adile Sultan ölmüş ve Fındıklıdaki sarayı boş
ması olan Ali Paşa bu konakta bir çok mühim kalmıştı. (Bir ara Edebiyat Fakültesi olan sa-
ziyaretler kabul A hil saray).
etmiş, siyasi mü- «Nazınıe Sul-
zakerelerde bu- tan İkinci Ab-
lunmuş ve resmi d ü 1 hami d-
kabuller tertib- den Fındıklı sa-
lemişti. rayının kendisi-
«1871 de Ali ne verilmesini
Paşanın vefatı · istemiş, . Saliha
üzerine konak Sultan da Mer-
varisle- c a n sarayının
rinden geriye tamamının ken-
alınmıştı. Vaka- disine terki ri-
nüvis L O. t f "i casında bulun-
Efendi, Padişa­ muştu. İkinci
hın vereseye on Abdülhamid bu
beş bin lira ver- Mercanda Aıipap. 'Konağı barlbesi iki sultanın sa-
(Resim: Behçet)
diğine dair qazı raylar mıntıka-
kayıdlara' rastladığını yazma~tadır. sından uzakta ve şehrin tam ortasında ika-
«Yine Lfttfi Efendi bu münasebetle. o va- metlerini esasen istemiyordu. Bu sebeple Na-
kitler bu konak alış verişinin moda hükmü- zıme Sultana Fındıklı sarayını, ablası bulunan
ne girdiğini, kona,k ihsan olunmuş, bazı d.0.- Saliha Sultana da Hayreddin Paşa yalısırıı
repdişlerin - taşındıkları konakta lüzumundan tahsis etmişti.
fazla eşyayı toplu bir halde tutarak misafir «Bunun üzerine Saliha Sultan kendisinın
gibi yaşadıklarını ve her an çıkmaları haberi büyük olduğunu, Mercan sarayını vermedik-
geleceği telaşını duyduklarını kaydetmekte- lerine göre Fındıklı sarayının kendisine dev-
dir. rinin uygun olacağını ileri sürmüştü. Padi-
şah da bu müracaati kabul ederek Fındıklı
«İbnülemin Mahmud Kemal inal, Son
sahilsaraymı Saliha Sultana vermişti. _
Sadırazamlar isimli eserinde Yıldız Sarayı
«Sultanlar çıktıktan sonra Mercandaki Ali
vesikaları arasında Ali Pasanın kızı Rukiye
Paşa konağı Mercan idadisi olmuştu. Daha
Suad Hnamın bir arizasını gördüğünü yazmak-
sonra bina Harbiye Nezaretine devredilmiş ve
tadır (Bu ariza konağın hediye olduğu kaydi
buraya Erkanı Harbiye Dairesi yerleştiril­
karşısında son derece şayanı dikkatdir).
mişti.
«Rukiye Hanımın İkinci Sultan Abdülha- «Bu tarihi ve güzel bina büyük 10 tem-
mide, babasının yirmi beş senede eline geçe- muz yangınında yanmış ve iskeleti uzun se-
ni sarf ile vücude getirdiği konağın kıymeti . neler yıkılmıyarak muhafaza edilmişti (B.: Ak-
hakikiyesinin nısfından dun bir akçe muka- saray Yangınlan).
biİinde, rıza ve takrirlerine bakılmaksızın,
«Yangından sonra binanın az bir mas-
ellerinde~ alındığın,ı arzetmektedir. rafla yeniden ihyası düşünülmüşse de bu işe
«Ali Paşa veresesinden alınan Mercan- bir türlü 'muvaffakiyet elvermemişti. Halk
daki konak Meşihat dairesi yapılmıştı. arasında bina «yanık saray» diye anılırdı».
«Fakat bir müddet -Abdülmecidin büyük Yüksek yan duvarları arasında bir labi-
kızı Fatma Sultanın ikametine tahsis olunmuş; rentden farksız zemin katı geceleri İstanbul
İkinci Abdülhamid zamanında bina Abdüla- halkının en süfli tabakasının türlü fuhuş ve
ALİPAŞA KÜTÜPHANESİ - 698 - İSTANBUL

şenaat yeri olmuştu. penceresi bulunan mescidin iç duvar nakış­


Nihayet 1950 - 1955 arasında belediye ları, mihrab nakışları, alelade işçi elinden
eliyle yıktırıldı. 1958 de geniş arsası üzerin- çıkmış zevksiz, çirkin şeylerdir. Tavanın orta-
de barakamsı yapılarla bir çarşı kurulmuş bu- sında bir avize, etrafında da dört tane demir-
nuyordu. den top kandil, mihrab duvarı önünde büyük'"
Bibl. : H.Y. Şehsuvaroğlu, Ali Pa§a konağı. lü küçüklü on dört tane sarı pirinç şamdan;
ALİPAŞA KÜTÜPHANESİ - (B.: Şe­ ahşab bir vaiz kürsüsü vardır; minberi yoktur.
hidalipaşa Kütüphanesi). Son cemaat yeri, çatısı kiremid örtülü ahşab
ALİPAŞA MEDRESESİ - (B.: Çorlulı.1- . bir bölme içine alınmıştır.
alipaşa Medresesi). Mescid bir bahçe içindedir; bahçe kapı­
ALİPAŞA MESCİDİ - Eyyubda Kuru- sının yanında, sokakta, beton bir çıkmadan
kavakda, Kurukavak Caddesindedir; dört kar- ibaret bir terkos çeşmesi vardır; bahçe kapı­
gir duvar üzerinde kiremit örtülü bir çatıdan sından girince hemen sol tarafta, ahşab di~
ibaret -basit bir ·yapıdır; bodur taş minaresi rekler üzerine atılmış kiremit örtülü bir çatı
.;
müstesna,· on altıncı asra ait bir Mimar Sinan altında abdest muslukları vardir. Mescidin,
yapısı olan ilk yapıdan hiçbir iz kalmamıştır; en çok elli yıl kadar evvel yeniden yapılırca­
minare hususiyeti, sekiz köşeli şerifesinin bir sına tamir edildiği aydın olarak görülmekte-
kapalı şerife olması, külahın da şerife üzeri- dir; ilk banisi, Kanuni Sultan Süleymanm
ne oturtulmuş bulunmasıdır. Mihrab, duvar Sadırazamlarından Semiz Ali Paşadır (B. : Ali
dışına bir yarım üstüvane şeklinde çıkmış ve Paşa, Semiz).

üstü bir yarım kubbeci-kle örtülmüştüş; ikisi i\.Lİ PAŞA NARHI - Tamamen unutul-
mihrab duvarında, dördü iki yanduvarların­ muş eski bir halk ağzı tabiridir. Yıldırım Ba-
da, ikisi de son cemaat yerine açılan sekiz yazıdın _sadırazamı Çandıralı Ali Paşanın batı-

Eyyubda Kurukavakda Senıizalipa§a Mescidi, 1946


(Resim: Abdullah Tomruk)
ANBİKLOPBDİSİ - 699 - - · ALİPAŞA VERGİSİ

güruhi nazenin ve ey çeragaanı şebis­


tanı şehrayın olan çelebilerim, kuzu-
larım! .. Size benden tenbih ve nasi-
J;ıat... evvela aşıkı biçarelerinize ken-
dinizi dirhem dirhem satmayın ve üf-
tadelerlıiizi aldatmayın, piranı havaya
hürmet edin, meyvei vaslı rayegan
verin, Alipaşa, Narhına riayet edin»
(B.: Viladetnamei Hümayun; Hibetul-
lah Sultan).
ALİPAŞA SARAYI - On altın­
cı asırda bir mimar· Sinan yapısı ola-
rak Eyyubun en büyük bir kaşanesi
idi; Kanuninin Sadırazamlarından Se-
miz Ali Paşanın sarayı idi; on yedin-
ci asır ortalarında, Evliya Çelebi bu
sarayı görmüş ve seyahatnamesine
«Eyyub saraylarının en meşhuru»
kaydi ile yazmıştır. Bundan başka bir
kayda rastlanamadı. -
,_ Bibl. : Evliya Çelebi, I.

• ALİ PAŞA SEBİLİ -


yokuşunun başında, Üniversitenin
Mercan-

yan kapısı karşısındadır, itıyan mi-


marı Bariorinin eseridir, 1869 da Sa-
dırazam Ali Paşa tarafından yaptırıl­
mıştır. Orijinal bir mimari kıymeti
yoktur.
ALİPAŞA TÜRBE SOKAĞI -
(Kesid resim ve p!a.n: R. Sevinçsoy) Fatih kazasının Karagümrük nahiye-
Eyyubda Semizalipaşa Mescidi
sinin Keçecikarabaş ve Muhtesibi-s-
rasına nisbetle söylenmiştir. Mahbub qostlu-_ - kentler mahallelerinin sınır sokakların­
ğu ile meşhur
olan Çandarlı Ali Paşa, Osman- dandır; Fevzipaşa tramvay caddesiyle Ka-
lı saraylarında ilk defa olarak içoğlanları teş­ ragümrük meydanı arasında iki adam
kilatını kuran zattk İstanbulun külhani ka- geçebilecek kadar dar, kısa, kaba taş dö-
lenderleri bu namlı vezirin meşrebinden ki- şeli ve bozuk bir sokaktır. Meydan kav-
naye, nevcivaniarın aşıklarına karşı Iütufk.ar- şağından yüründüğüne göre, sağ köşede altı
liklarına «Alipaşa narhı» demişlerdir. Bir İs-. kömürcü üç katlı bir ahşab, sol köşede de bir
tanbul külhanisi olan on sekizinci asır şair­ bakkal dükkanı vardır; sağ kolda cadde kav-
lerinden Haşmet (B. : Haşmet Efendi; Akıntı şağı üzerinde de iki küçük ;ıhşab ev vardır
yedekçileri), Üçüncü Sultan Mustafanın kızı (1946).
Hibetullah Sultanın doğumu şanında yazdığı Bibi. : REK, Gezi notu.
«Viladetnamei Hümayun» adındaki eserinde, ALİPAŞA VE.RGİSİ - Tamamen unu-
istanbulda yapılan şenlikleri tasvir ederken, tulmuş eski bir halk ağzı tabiridir; buradaki
işi şaklabanlık olan bir İstanbul_ kopuğunu «vergi», devlet hazinesine ödenen para mana-
çarşılarda dolaştırıyor, kendisine «muhtesib, · sına ölmayub «atiyye, ihsan, bağış» manası­
belde işleri müfettişi» süsü veren bu zıpır, nadır. Kanuni Sultan Süleymanın sadrazam-
esnMın «yüzü pür nur, gözü mahmur, -gel'.- ların.dan Semiz Ali Paşanın adına nis betle
danı kafur, kolları billur, gül yanaklı, kiraz söylenmiştir (B. : Ali Paşa, Semiz). Meclis-
dudaklı, inci dişli, türlü türlü· söyleyişli» dil- lerinde dilbazlığı ve latifeleri ile meşhur olan
ber çıraklarına şöyle hitab ediyor: «Bakın ey bu vezir, kendisine herhangi bir istekle mü-
ALİPAŞA YALISI - 700 - İSTANBUL

racaat edenleri asla geri çevirmez, istedikle• zın sayılı


zinetlerinden biri olan bu yalı, Va-
rinden fazlasını bol bol vaad eder, fakat vaid- lide Paşanın
ölümünden sonra Avrupac4t ya-
leri.rı,in hiç birini yerine getirmezdi; kendi şayan oğlu tarafıdan Mısır hükO.metine veril-
karihasından olan ihsanları da ekseriya rnf- miş ve Mısır konsoloshanesi olm~tur.
da kalırdı. Bundan ötürü, birisi bol vaidlerde ALİ REİS (Midillili Hacı) - Hakikatül-
bulunub «Hay hap ... yaparım, ederim, ve- Cevamiin kaydına göre, Anadolukavağında
ririm» deyince, karşısındaki şübhe ve tered- Alireis Camiinin banisi hayır sahibi b"ir ge-
düdünü: micidir. Hayatı hakkında başka, bir kayda
- Sakın Alipaşa vergisi olmasın!.. rastlanamadı.
diye açıklardı. Tabirin unutulması gün- Bibi:: Hadikatül Cevami, II.
lük sohbet dilimiz için kayıbdır. 1

Bibi. : M.Z. Pakalın, Tarih deyiİnleri. ALİREİS CAMİİ - Anadolukavağı kö-


. ALI PAŞA YALiSi - Geçen asır son- yündedir; köyün en büyük, bu satırlar yazıl­
larında, Bebekte, Boğaziçinin en namlı ve en dığı sırada da (Mayıs 1946) biricik camiidir.
güzel yapılarından biri idi; A1i Paşa, yalıyı, (B. : Anadolukavağı Mescidi) Kagir yapı, ça-
İkinci Mahmudun Sadırazamlarından Rauf tısı kiremit örtülü, bodurca tuğla minareli bir
Paşadan almıştı; çok daha evveileri, ayni yer- camidir. Hadikatül-Cevamiin kaydına göre
de, Üçüncü Ahmedin Kadıaskerlerinden Dür- Arab-harfleriyle «Rıza» lafzı, ebced hesabiyle
rizade Arif Efen dinin yalısı var idi ki, -o da yapı tarihini gösterir imiş, ki, karşılığı Hicri
Lale devrinin namlı yapılarından biri idi. Bu tarih ile 1001 (1593) yılınıitutar. İlk banisinin
yalıyı, Ali Paşa veresesinden Mısır Hidivi İs­ kabri, mescidin yanındaki . mezarlıktadır, . k.a·
mail Paşanın haremi Emine Hanımefen-
di satın aldı ki, oğlu Abbas. Hilmi Paşa
Mısır Hidivi olduğunda, bu hanımefen-
di, İstanbullular arasında «Valide Paşa»
unvaniyle yadolundu. Sonra bu tarihi
yalı yıktırılmış, yerine bir kaşane ya-
pılmıştır ki, Bebeğin, hatta bütün Boğa-

Anadolukav~da Ali Reis Camii


(Resim: Nezih)
ANSİKLOPEDİSİ - 701 ALİ RİZA (Sepetci)

bir taşı üzerindeki kitabesi §udw-: dürlüklerindıe, DArülınualliıniı1 müdürlüğün­


Düvel halla.kül .blld de bulunmuş, kısa bir müddet maarif neza-
Evvela camii şerif bAnisidir hilesiz reti müsteşarlığı yapmış, Darülfünunun Ede-
Halkı alem bilmek için am yad edesiz biyat Fakültesinin Tarih zümresinde Orta Çağ
Memleketi Midilli, ismi Elhac Alidir tarihi müderrisi iken 1929 ·da vefat etmiştir.
Okuyalım ruhuna bir fatiha Çoğu idadiler ve sultaniler için yazılmış ders
Rivayete göre 1915 - 1916 arasında Ana- kitapları olamak üzere pek çok eser bırakmış­
dolukavağı köyü müthiş bir sel Afetine uğra­ tır; d rs kitabları dışında veya tercüme eser-
7
mış; o zamanlar bu camiin yanında bir kah- . leri. şunlardır: Fran-
vehane varmış, sel, köyde büyük tahribat ya- sa ihtilali kebiri (2
parken, mezarlığı. da oyup sürüklemiş, hatta cild), Tarihi siyasi · (3
cami yanındaki ahşab kahveyi yıkmış, içinde cild), Bismark, .Türki-
yatıp barınan Sakızlı lakabiyle maruf bir rum ye ve Tanzimat, Ka-
balıkçı da ·boğulmuş; işte bu selde, cam.ün ba- pitüW.syonlar, Akva-
nisi Ali Reisin kabri de oyulmuş, içinde bir mı kadimei şark.iye,
iskelet çıkmış.. Köylü tarafından tekrar kab~ Dreyfüs meselesi, As-
re konulmuş ve taşı da baş ucuna dikilmiş .. rı hazır tarihi, Fa-
şizm, Daima hilekar,
, Bugünkü yapı, geçen asır sonlarına ait-
tir. Kaydedilmeğe değer bir hususiyeti yok- Kurunu vusta tarihi
tur. 1\ıl;alta taşı döşeli son cemaat yeri ahşab (muazzam bir telif -
bir bölme içindedir. Sokak kapısının Sağ ya- terceme olup yalnız
All Reşad Bey birinci cildi çıkmış,
nında abdest almak için dört musluklu bir taş (Resim. Nezih)
mı_ş, ölümü ile yarım
tekne vardır ki, musluklarından biri alınmış,
yeri de körleştirilmiştir, teknenin suyu, ya- - kalmıştır).
nıbaşındaki kuyudan emme basma bir el tu- Muharrir olarak İkdam, Saadet, Sabah ve
lumbasiyle doldurulur. Tasvir gazetelerinde tarihi ve içtimai pek çok
Bibi. : Hadikatül Cevami, il; REK ve Muzaffer makalesi intişar etmiştir. Ciddi, çalışkan, son
Esen, gezi notu. derece dürüst, merd bir ilim adamı idi; şiş­
man, heybetli bir vücud yapısı vardı; kulak-
ALİREİS MEKTEBİ - Anadolukava-
ları çok ağır işidirdi, bu özründen talebele-
ğında, eski bir mahalle sibyan mektebi idi;
rinin süallerine muhatab olmak istemez, so-
camiin son cemaat yerine bitişik bir ahşap
rulanı işidemediği için çok sıkılır, üzülür,
yapıdır. 1946 yılında ikametgah olarak kulla-
nılmakta idi (Mayıs 1946).
kendisine hürmet eden darülfünun gençliği
onun görüşünü öğrenmek istedikleri mesele-
ALİ REMZİ EFENDİ -- On sekizinci as- leri mektupla sorarlar, Ali Reşad Bey de,
rın sülüs ve nesih hattatlarından; icazetname- ders saatinin sonunda gençleri gereği gibi
sini Şekcrzade Seyid Melımed Efendiden al- tenvir ederdi. Bilgisi çok geniş ve. sağlam,
mıştır; ayni zamanda devrinin namlı keman- ifadesi de pek düzgün ve beliğ idi; bunun
keşlerindendir; 1755 (H. 1169) de ölmüştür. içindir ki en geniş mevzuları son derece _ay-·
Eski büyük hattatların yazılarından gayet kıy­ dın bir şekilde toplar, hulasa eder idi. Her
metli bir koleksiyona sahipti; ölümünde bu kelem sahibinin başaramıyacağı çetin iştir.
koleksiyon mezada düşmüş ve büyük şehir­ ALİ RİFAT ÇAGATAY - (B.: Çagatay,
de, o zaman için f evkala.de bir sanat heyecanı Ali Rifat).
uyandırmış olan bu· satış bir hafta sürmüştü. ALİ RIZA (Sepetçi) - Son orta oyuncu-
ALİ REŞAD BEY - Muharrir, müver- larından ve tul(lat komikterinden; Abdürrez-
rih Türk maarifinin seçkin simManndan, İs­ zak kumpanyasının başlıca simalarından: Ab-
tabul Darülfünunu Müderrislerinden; 1877 de dürrezzakm 1880 - 1882 arasında oynaruğı
Rumelide Lofçada doğdu, bu kasabanın eşd­ «Bursalı Leyla> isimli gülünçlü komedi-
fından İsmail Adil Beyin oğludur. Mektebi nin (!! ?) on artistinden altısının Türk olduğu
Mülkiyeden mezun olmuş, meslek olarak mu- o zamandan kalma bir el ilanında görülür. Bu
allimli_ği idareciliğe tercih etmiş, idAdi mü- altı Türk: Abdürrezzak, Hamdi, Mukbil, Sa-
ALİ RİZA BEY - 702 - İSTANBUL

lih, Mehrned ve bu Ali Riza Efendiler. ALİ RİZA BEY (Alacamescidli Binbaşı)
Komik Ali Riza, o yıllardan sonra, 1908 de - Asker ressamlarımızdan, 1850 de doğmuş­
Meşrutiyetin ilanına kadar Abdi, Kel Hasan, tur, 1869 da henüz ondokuz yaşında iken
Şevk.inin kumpanyalarında, o zamanlar en ön- Harbiye Mekteinden mezun olmuş, askeri
ce oynanması adet olan bir perdelik komed- rüşdiyelerde resim muallimliği yapmış, Hicaz.
yalarda ve kantolardan sonraki beş altı fırkasına gönderilmiş ve 1890 - 1895 arasın­
perdelik asıl oyunda komiklik ederdi. Ka- da orada ölmüştür.
vuklu Hamdinin, Kel Hasarım Mama ve Liba:- Bibl. : Pertev Boyar Türk ressamları.
~

dede oynadıkları orta oyunlarında da «Aptal ALİ BEY (Eyyubi) - (B. : ş'engel, Ali
Adam)) taklidine çıkardı. Bu tip, yaradılıştan Riza).
mankafa ve budala olan şahıstır . Başında li- ALİ RİZA BEY (Kaptanzade) - Beste-
mon kabuğu ka:dar fesi, gözleri alık alık dört kar, sazende ve aktör; 1881 de İstanbulda
yana kayar, salyaları akar, donu koltuklarının doğdu, Mecidiye Kru-
altına kadar çekik, ayakları çıplak bir tipti. vazörü süv§.risi mira-
Kavuklunun peşi sıra yürürdü. Ali Riza bu ap- lay Mehmed Beyin
tal rolünde bir harika idi; eşi emsali yoktu. oğludur. Musiki ile
Bu rolü mükemmel başaranlardan biri de iştigali on dört yaşın­
Göztepeli Rafet olmuştur. da iken kanun çalarak
Sahne hayatının başlangıcındanberi «Se- başladı, bu sazda bü-
petçi» lakabını taşıyan Ali Rizaya, bµ lakabın, yük başarı göstere-
ilk gençlik çağlarında sepetçilik yaptğtndan rek ayrıca piyano da
ötürü mü, yoksa başka bir sebepten dolayı mı öğrendi. Taklide fıtri
verildiği malt1m değildir. 1930 - 1935 arasın­ kabiliyetle sonsuz hü-
da İstanbulda çevrilmiş. bir iki yerli filmde de ner sahibi idi, aşırı
rol almış olan komik Ali Riza İkinci Cihan merakı da olduğun­
Harbi başlarında ölmüştür. dan bir ara amatör
Sermed Muhtar Alus olarak pek riıuvaffa- Kaptaıızide Ali Riza Bey
kiyetli karagöz oy- (Resim: H. Çizer)
ALİ RİZA BEY - Tahsilini Avrupada
natdı. Bil)ıassa 1908 meşrutiyetinin heye-
yapmış ilk kimyagerleriniizden; doğum yeri
canlı yıllarında aktör olarak sahneye çık­
ve tarihi tesbit edilemedi, Askeri Tıbbiyeden
dı; «Çapkın Süleyman», «Fettan kız» , «Macun
doktor çıktıktan sonra 1886 da Parise gön-
hokkası», Kayseri gülleri» ve «İstanbul efen-
derilerek kimya tahsil etmiş, 189.3 de çok
disi» adında beş operet besteledi; bestekaı·
ciddi mesaisinin kazandığı parlak bir diplo-
olarak yüzden fazla eseri vardır ki bunlar ara-
ma ile dönmüş, Aske-
sında 45 şarkı, 45 fantezi şarkı, bir «Hürri-·
ri ve Milli Tıbbiye
yet Marşb, bir de «Tayyareci Marşı» (Güftesi
Mekteplerine uzvi ve (Florinab Nazımın: Telli turna gibi uçtun .. )
tahlili kimya . mualli- vardır. 16 şubat 1934 de konser vermek için
mi tayin edilmiş, ay-
gitdiği Edremitde kalb sektesinden öldü, ora.-
rıca İstanbul Darül-
da Küçült Mezarlığa defnedildi.
fünununda . da kimya Bibl. : T.Y. Öztuna; M. Rona, 50 y-ıllık Türk
muallimliği yapmış­ musikisi.
tır. Zamanında en ALİ RİZA BEY (Miralay) - Asker kar-
muteber den kitapla- tograf ve ressamlarımızdan, bilhassa kabart-
rından sayılan «Kim- ma haritalar yapmakda üstad idi; doğum ve
yayi uzvi» adınada ölüm tarihleri bilinmiyor, bir ara DiyArıbekir
bir eseri vardır. 1904 Kimyager Ali Riza Bey askeri rüşdiyesinde resim muallimliği yap-
de daha yıllarca hiz- (Resim: Nezih)
mış, 1892 de Kuleli Askeri İdadisine nakle-
met edebilecek çağda iken vefat etmiştir. dilmiştir ve ölümüne kadar yıllarca bu vazi~
Kabri Eyyubdadır. fede kalmıştır; bir ara da İstanbul İtfaiye
Bibl. : İ. A. Gövsa, Türk me~hurları. kumandanlığında bulunmuştur. Kulelide tale-
ANSİKLOPEDİSİ - - 703 - ALİ RİZA BEY (Üsküdarlı)

betiğini yapmış. olanlar pek güzel karakalem limlik hayatında, rubu asırdan fazla, daima
ve sulu boyalan olduğunu söylerler. Hayatı taze bir şevk ve heyecan ile çalıştı ve Türk
hakkında başka kayda rastlana:r_nadı. ordusunda, olgun sanat zevkine sahip kıymet­
Bibl. : Pertev Boyar .Türk ressamları. li unsurların yetişmesine hizmet etti.
A.Lİ ,RİZA BEY (Üsküdarlı) - Yirminci Bir yandan da Darüşşafakada parasız
asır baışında Türk resminde mektep sahibi olarak resim dersleri verdi. Muallimliğine ila-
büyük sanatkar; pek çok talebe yetiştirmiş ve olarak Harbiye Matbaasının baş ressamlı­
bir resim muallimi; Türk ve İslam İstanbu­ ğına tayin edildi; Matbaa ressamı olarak, as-

lun ressamı; eserleri, Boğaziçinin, Üsküdarın ker mekteplerinde resim derslerinin inkişaf
ve İstabulun kaybolmuş eski halini tesbit ve intizamını temin . hususunda aldığı emir
eden eşsiz kıymette bir vesika hazinesidir ki, üzerine, me,kteplerde üç sınıfa mahsus otuz
bir gün, bir araya toplandığında, kendi adına örnekli üç model albümü hazırladı. Litoğraf­
nisbetle orijinal kıymet taşıyan bir müze ola- ya usuliyle basılan bu modeller itiraf etmeli-
bilir. dir ki, bütün Türkiyede resim zevkinin iler-
1858 (H. 1275) de Üsküdarda Ahınediyye lemesine pek çok hizmet etmiştir.
mahallesinde doğdu, babası Üsküdarlı Meh- Meşrutiyetin ilk ,senelerinde kurulan «Os-
med Rüştü Efendi isminde bir süvari binba- manlı ressamlar Cemiyeti» nin r~isliğini yap-
şısıdır ki, (H. 1282?) 1865 yılına doğru Sofya- tı; ressam Osman Asaf ile arkadaşlarının, bu
da ölmüş, Ali Rıza Bey yedi yaşında yetim cemiyetin adı ile çıkardıkları bir sanat mec-
kalmıştır. ması, o devir için kültür. hayatımızda pek mü-
Babası hattat denilecek kadar güzel yazı him hareket olmuştu ki; bu «Osmanlı Ressem-
yazardı, bu kabiliy~ti oğlunda resim yolunda lar Cemiyeti Mecmuası» nın 1 temmuz 1330
inkişaf etti. İlk ve orta mektep tahsilini Üs- tarihli ve 18 numaralı son sayısı bir fevkala-
küdarda bitirdi. (H. 1295) 1879 da Kuleli As- de nüsha olarak Ressam Ali Rizanın hayat
keri idadisine girdi, orada resme hevesli Ze- ve eserlerine hasredilmişti.
kai (paşa) gibi beş altı arkadaşiyle ve onla~·ı Artık her yerde Üsküdarlı Hoca Ali Riza
teşvik ederek, mektebde bir resimhane açıl­ Bey diye anı1an bu değerli ressam 1911 sene-
ması için askeri mektepler nazırı. Ethem Pa- sinde sıhhi ahvali dolayısiyle kaymakamlığa
şaya arzuhal vererek müracaat ettiler: Arzu- kadar yükseldiği askerlikten tekaütlüğünü is-
ları yerine getirildi. Açılan resim dershanesine tedi ve tekaüt oldu. O tarihe kadar, ·en kıy­
ressam Nuri Paşa tayin ·edildi ve bir yıl için- metli zamanlarını muallim olarak talebeleri-
de yaptıkları tablolar hükümdara gösterilerek ne, matbaa işlerine harcayordu; tekaüt olduk-
çocuklar mükafat ile taltif edildiler. tan soradır ki, duygularını tesbit eden en fe-
Bu takdir, heveslerini büsbütün arttırdı: yizli devrine girdi; ve· ölene kadar dikkate
Yaz tatili günlerini resmin ilerlemesine has- şayan bir gayretle hayatının en mükemmel
rettiler. O zaman resimle çok alakadar bulu- eserlerini yaptı. Şurasını da ehemmiyetle
nan hendesei resmiye, menazır ve gölge gibi kaydetmek lazımdır ki, ömrünün bu ikinci
derslerinde de bilgilerini arttırmağa çalıştı­ devrinde de resim muallimliğinden tamamen
lar. Nuri Paşadan sonra, asrın Fransız resim . ayrılmış değildir.
üstadlarından Kalanel'in (Alexandre Cobonel Dört yıl kadar Üsküdar İnas Sanayi Mek-
1823-1889). şakirdi Seyyid Beyin talebesi ol- tebinde, Birinci Cihan harbi içinde yeni teş­
dular; işte bu sanatkardır ki, genç Ali Rizada kil edilen _Sanayii Nefise Encümeni azalığın­
büyük kıymetleri keşfederek kendi şahsiye­ da, Çamlıca Kız Lisesinde bulundu ve 1930 da
tini yapacak mesaiye sevk ve teşvik etmiştir. ·. Ü sküdarda öldü.
Harbiye mektebinde iken, bir şöhret ol- Uzun muallimlik hayatında talebesi tara-
muştu; öyle ki, 1883 (H. 1299) de yirmi yaşın­ fından iştiyak ile beklenen mükafatları, imza-
da iken ikinci mülazım rütbesiyle diploma al- sını taşıyan resimleri idi; bugün bu resimler,
dığı zaman Meclisi Maari~i Askeri tarafından, Türkiyenin birçok evlerinde, en mutena yer-
ayni mektebe Nuri Paşanın resim dersine lere ası1mış olarak saklanır; derslerinde ve
muavin tayin edildi. kendi günlük hayatında o kadar çok resim
Ali Rıza Bey, bu tarihte başlayan mual- yapmıştır ki, bilhassa dostiarı ve mahdumu
ALİ RİZA BEY (Üsküdarlı) - 704 - isTANauL

Nasır Çizer de mevcut resimlerinin hesabı mecburiyet içinde çalışmış, tabiat güzelliğine
yapılsa, bir insaıun, hayatında bu kadar çok aşık, sanatına esir Hoca Ali Riza sanatının ·ne
resim yapamıyacağına hükmolunur. maddi bir mükafatını gördü, ne şımardı, ne de
Münih üniversitesi İsınm devletleri ve kendisini beğenmiyenlere küstü. Ressam Ali
İslam dilleri kürsüsü profesörü Dr. K. Suss- Riza tahlili güç bir sanatkardır. O başlı başı­
hein'in talebi üzerine gönderdiği bir hal ter- na bir okuldur. Ağaçlar, kayalar, çayırlar,
cemesi mektubunda, mesleğini şöyle anlatt: dereler bütün eşya onun realist ruhunun ibda
«Mesleğim peyizaj ressamlığı olup resim süzgeçlerinden geçerek kurşun kaleminin
sanatının icabettirdiği diğer kısımlarında da ucundan kağıda dökülü dökülü vermiştir.
behreyap olmak pek tabii bulunmakla bera- «Üstadın sulu boyalarına gelince, eğer
ber yeğane zevk ve emelim memleketimin aJcvarelist peyzajlarımızdan milli bir şive, ta-
tatlı semaları altında zümrüdün menazırına bii bir şive arasak, bir Türk ressamı olarak
serpilmiş yerli ve milli bir lisanı hayat söyli- Ali Riza fırçasının teferrüd ettiğini derhal gö-
yen Osmanlı aşiyanlarını, mahallelerini, man- rebiliriz.
zaralarını, meşcerelerini, asarı aliye ve tari- «Ali Rizanın yağlı boya· tabloları ayrı
hiyelerini öldürmeme,k ve onlara bir hayatı bir alemdir. İyi dikkat edilirse Hocanın fır­
duradur vermek olduğu için bu bapta pek çok çası tabiattan uzaklaştıkça hayal sahaveti faz-
_()Oşadlar, kroıkiler, gerek karakalem ve gerek l<ı1laşmış, tafsilata girişmiş. ve daha açık bir
sulu ve yağlı tabjr ile içinde
boya tabii re- taşan ve kaynı­
simler kamilen yan kudre~i ide-
mahfuzum ve . ta israf etmiştir.
günden g ü iı e Fakat tabiatın
adetleri artmak- karşısında geçir-
ta olan yadigar- diği saatler fır­
larımdır». çasını tamainiy-
Talebesinden le ona vererek
ressam binbaşı ve yağlı boya
Sami Yetik mer- etütlerini hayali
hum da, yakın­ tabloların­
dan tanıdığı Ho- dan daha kuv-
ca Ali Riza Be- vetli ve bir tab-
yi, Güzel Sanat- lo için doku-
lar Birliği resim manter evsafını
şubesi tarafın­ toplamış eserler
dan neşredilen olarak tanırım ...
«Ressamlaımız» 1897 de Değir­
adındaki eserle- mende re-
rinde şöylece sinde çalıştığı
mütına eder. parçalar köy ha-
« ... mesleğinin yatımizm pito-
ulviyetine aşık resk köşelerini
olarak yetişmiş, canlandıran kıy­

onu candan sev- metli eserler-


miş, gurur ve dendir ...
benlik davasın­ Türk res-
dan uzak yaşa­ samları içinde
mış ve dalına '• ekolünün muak-
irfan sermayesi- kibleri pek çok-
nin ·noksanlığını B.el!l"Dm Ali Rir.a 'Bey tur. Lakin onun
idrak eder bir (Reıim: S. B.) eriştiği m e r-
ANSİKLOPlı:DİSİ ~ 7t5 - ALİRİZA BEY (Üsküdarlı)·

haleyi bulabilmek ıçın Hocanın keşfettiği tır, gelelerin oturmalarına mahsus koltuklar,
sanat sırrıni keşfedebilen henüz yoktur. Ali . kendi oturduğu sandalye ve duvardaki resim-
Riza Bey Türk istidadının en yüksek artisti- lerle bu mesai odası, ömrünün en tatlı dem-
dir... Daima şaheserler yaratan fırçası bize lerini geçirdiği yerdir. Bu odada boş durduğu
sevdiğimiz vatanın göremediğimiz güzellik- görülmemiştir, hiç olmazsa ertesi gün gide-
lerini göstermiştir. Onun eserleri başlı başına . ceği yerde lazım olan şeyleri hazırlar. Dostları­
bir milli ·müze vücude getirebilir.» · nı ve talebesini kabul eder. Onlarla görüşürdü.
Günlük hayatının kendine mahsus şi­ Sevdiği insanlar, semtler ve yerler mah-
rinlikleri vardı: Çok ihtiyalı idi. Bir çantası dut idi. Herkese gitmez, birkaç kişi müstesna,
vardı ki, talebesi ve dostları «kırk anbar» geceleri kimsenin evinde kalmazdı. Adaları,
adını vermişlerdi. İçinde iğne ipliğe kadar kozmopolit bulur, sevmezdi. Pek sevdiği ali-
her şey bulunurdu. Peynir ekmek kesmeğe cenab bir zat, bir sene Adadaki kaşanesini
mahsus çakısı, bir meyva bahçesinde, mev- birkaç ay için ressamın emrine .terkeder.
simine göre kavun, karpuz tarlasında işe ya- Hoca bu teklifi reddemez, gider, lakin iki üç
rıyaca,k bıçağı eksik olmazdı; boyaların, ka- gün ancak tahammül edip Üsküdara kaçar,
lemlerin ve kağıtların çeşitleriyle dolduğu bu soranlara: «evlerimizi, yaşayışımızı, mahal-
çanta, ağır bir heybeden farksızdı; fakat üs- lelerimizi, çarşı ve pazarlarımızı, doğru insan-
tad, koltuğunun altına bir kopça dikmiş ve ları, dostlarımı, camilerimizi eski mefahiri-
onun diğer tarafını çantasına iliştirerek kol- mizi, hele· ezan sesini aradım, bulamadım, bu-
tuğuna aldığı çantanın ağırlığını bir hayli naldım» cevabını verir. En çok sevdiği yer-
azaltmıştı. Bu keşif, onun hiçten saadetlerin- ler Haydarpaşa, Üsküdar, Çamlıca ve Paşa­
den biriydi. bahçe idi. Bu arada döner dolaşırdı.
Beğendiği bir yere konduğunda, civar~ Az konuşur, fakat sevdi~leriyle ve pek
dan hiçbir şeye ihtiyacı olmazdı: Portetif san- tatlı konuşurdu. '
dalyesi, suyu, bardağı her şeyi yanında daima Mektuplarında da tatlı ve şefkatli bir
yanında bulunurdu. edası vardı; İltifatlı yazardı. Dostlarına karşı
·Resim yaparken seyrine gelenlere mani vefakarlığı' me~hurdu. Mektuplarında çeşitli
olmaz, bir taraftan çalışır, bir taraftan onlar- imza kullanm1~tır. Resimlerinde A. Riza ıimza­
la sohbet eder, çoluk çocuksa adeta serbest siyle bir tarih atardı; mektuplarında ise kah-
bir resim dersi verir: «El işte gönül oynaşta tı mual.liminde resim muallimi», «elmalO.m
gerek» der idi. r~siın muallimi», «gO.ya resim muallimi bu-
Çamlıcada otururken bağlar arasında ça- naklardan», gibi bir cümlenin altında A. Riza,
lışırdı. Üsküdarda iken Üsküdar sokakları ve Ali Riza veya sadece Riza imzasını kulla-
Karacaahmed civarı, dostl_arının evlerinden nırdı.
görünen yerlerin hakimi olurdu. Boğazda bil- Ali Riza Bey, günlük hayatında, yanın~
hassa Paşabahçede otururken bağlar, bahçe- da bir müsvedde cep defteri taşırdı; dolduk-
ler, boğaza hakim noktaların sahibi idi. Re- tan sora dikkatle saklanmış olan bu defterler
simleri yapar, bazısını birkaç defada, çoğu elliden fazladır ve bugün zengin bir vesika ve
nu da bir defada bitirir, pek az bir kısım da malzeme kaynağıdır, içlerinde: Boya tecrübe-
yarım kalırdı; evine dönünce beğendiklerini leri, hazırlanma usulleri, menazır kaideleri,
renkli kaiın ~ağıtlara yapıştırır, günlerce on- sevdiği edebi, ahlW ve tasavvufi birçok fai-
lara bakar, sonra meraklılarından biri iste- deli notlar, resme ait mütalaalar, bir takım
yip de almazsa veya görmiye fırsat bulamaz- eboşlar, tezyini parçalar, tabiattan ufak çalış­
larsa yerlerine yerleştirirdi. malar, eski d.ükkanlar, hayat felsefe~ini iza-
Odasında bir dolabı vardır, bütün resim heden fikirleri, eski boya etiketleri, hayat fel-
malzemesi orada. durur; iki köşede iki sehpa sefesini izaheden fikirleri, eski boya etiket-
görülür, biri hocası ressam Seyyid Beyden leri, mükafat suretleri, talebesinin isimleri
yadigar kalan, diğeri daima kullandığı Sehpa- ve aldıkları notlar ve il!ç terkipleri .. gibi bin
dır. Karyolası bir köşede, temk ve toplan- ~ir şey bulunırıaktadır.
mış bir masanın üst ve alt gözlerinde cil- Ali Riza Beyin eserlerinden mürekkep en
bentler içinde resimleri, modelleri yığılmış- zengin koleksiyon, oğlu Nasır Çizerdedir. Di-
ALİ RiZA EFENDİ - 706- İSTANBUL

ğer çocukları da bir hayli esere sahiptir. Bir- dolayısiyledir. Pek küçük yaşda Sultan Selim
çok resimlerini dost ve ahbaplarına dağıt­ başimamı ve reisülkurra meşhur Yemişçizade
mıştır ki, bunların mahiyet ve miktarını ta- Hafız İsmail Efendiden hafız oldu; o devrin
yin etmek güçtür. Hoca çok resim yapmış tilavet kutbu olarak bilinen Menlikli Fındık
bunların çoğunu hediye etmiş, pek azını sa- . hafız Mustafa Efendiden de tashihi hurufü
tabilmiştir; eseri en çok dağılan bir ressam. eda yaptı ki, tilavette ihtisası ile iştiharı bu
dır.· ikinci Hocasına dayanır.
Dr. A. Süheyl Ü'nver Ancak ilk okul tahsili ·görmüştü, sahip
olduğu faziletin asaleti ile bunu her zaman
ALİ RİZA EFENDİ - Geçen asır son-
larında Beyazıt Dersıaınlarından:
(H. 1295)
itiraf eder, talebelerine:
1878 de Koskada Hasanpaşa'' hanı içinde ken- - Oğlum, benim tecvidim, tilavette edam
di adına ,nisbetle anılan bir matbaa açmıştı ki, vardır ama ilmim yoktur .. derdi. edadan kasdi

yalnız türkçe hurufat ve litoğrafya üzerine Kur'an tilavetinde harfeleri kendilerine mah-
iş yapandı, resim basm~zdı; hayatı ve matba- sus mahreclerden meharetle ve en temiz,
ası hakkında başka bir kayda rastlanamadı. yumuşak, şeklinden çıkarmak, kelimeleri ma-
na ve medlullerine göre fasip, telaffuz etmek-
Bibl. : Salname.
. dir. aslında ise «ilim yoktur» diyen Hafiz A!i
ALİ RİZA EFENDİ - Şirketi Hayriye-
Riza Efendi medreseye gitmemiş, bir medre-
nin iş başarır m·emurlarından olub 1914 - 1915
se icazetnarriesi aı.
arasında şirketin müfettişliğirie kadar yük-
mamış, fakat oto-
selmiş bulunuyordu. .Birinci Cihan . Harbinin
didakt bir alimdi.
buhranlı bir devrinde, umumi karargah tara-·
Nice tahsilli sima•
fından görülen fevkalade lüzum üzerine 5.
lar yıllar · boyunca
Kolordudan iki · fırkanın nakli emir edildi;
elini öperek rahlei
Sirket ağırlıkların na.itli için 27 ·numaralı ara-
tedrisine· oturdu.
ba vapurunu, efradın nakli için cie 65, 66, 67
Iar; ki «Buharı» yi
ve 68 numarali yolcu vapurlarını talisıs. etti,
h u 1 a s a ederek
nakliyatın sür'atle yapılmasına da müfettiş
türkçeye çeviren
Ali Riza Efendiyi memur etti; bu zatin fevka- muhaddis ve p
lade gayreti ile araba vapuru günde sekiz se- devrin seçkin ule-
fer yaptı, öbürleri de çizilen muvakkat tari- masından Ziyaed-
fe de hiç aksamadı ve iki fırka bütün ağırlık­ din Efendi de bun-
ları ile 24 haziran 1331 (7 temmuz 1915) çar-
ların arasındadır,
şanba günü sabahın erken saatinden 3 _tem-
Ali Riza Efendi-
muz 1331 (16 temmuz 1915) cuma gecesine den Kur'an tilave-
kadar on güı1 içinde Üsküdardan Sirkeciye ge- tini öğrendiği sıra Tekirdağlı Ali Riza
çirildL _Umumi Karargah bu nakil işini büyük Tekirdağı , kadısı Efendi
başarı kabul ederek Ali Riza Beye üçüncü (Resim: Nezih)
bµlunuyordu.
rütbeden mecdi nişanı ile taltif edildi. Bu za- Ali Riza Efendinin sesi de son derecede
tin ·hal tercemesi hakkında maalesef bilgi edi- güzeldi, denilel:ı.ilir ki hançeresi, Cenabı Hak-
nilemedi. kın Kar'an_ okumak için yarattığı bir harika,
·BibL : Harbi Umumi ve Şirketi Hayriye·
onu dinlemek saadetine nail olacak müslü-
ALİ RİZA -EFENDİ . . (Hafız Tokadlı
1 - ya- manlara bir lutfu ilahi idıi. Yüzünde bir ül-
hud - Tekirdağlı) - Kur'an tilaveti aleminin ker vardı, ciddi, heybet ve vekar sahibi idi ve
en büyük üstadlarından; hicri 1268 (miladi son derecede temiz giyinirdi. Belki Ziyaeddin
(1851 - 1852) de İstanbulda Fatihin Sarıgüzel Efendinin daveti üzerine, tahminen 20 yaşla­
mahallesinde d~ğdu; babası Tokadlı Mehmed rında iken bir Tekirdağı seyahati yaptı; ge-
Efendi adında bir zat olup «Tokadlı» lakabı­ lişi kasabada bir hadise oldu, halk tarafından
nı bu münasebetle aldı; «Tekirdağlı» denme- baş -tacı misafir olarak karşılandı, hemen bü-
sinin _sebebi ise bu kasabaya gidip yerleşme­ tün kasaba halkı «artık burada kalınız, ca-
si ve şahsiyetini yapan feyzi oradan alması miler ve evlerimiz sizindir, gençlerimizi talim
ANSİKLOPEDİSİ - 707 ALİ RİZA PAŞA

ve irşad ile buraları ihya edin» diye yalvardı. Allah rızası


için yapardı, her hangi bir ücret
Ali Rfza Efendi bu samimi yakınlığı İstanbu­ değil,hediye dahi kabul etmezdi.
ıun azametine tercih etti, Tekirdağında yer- 1921 de, vatanın kara işgal günlerinde
leşti ve orada Eski Cami'e Başimam oldu. yetmiş iki yaşında öldü; ölümü Tekirdağında
Bir müddet sonra da Yalı Hamamı'nın sahibi o kadar geniş bir teessür uyandırdı ki cena-
eşraftan zengin bir zatin kızı ile evlendi; ka- zesine hemen bütün kasaba halkı iştirak etti,
sabadaki nüfuzu için <<çarşı pazar boyların­ İstanbul kapısındaki kabristana defnedildi.
Ali Riza Sağman
dan geçerken bu Kur'an Hocasına yalnız müs-
lümanlar değil, hıristiyanlar · bile ayağa kal- ALİ RİZA EFENDİ (Mısırçarşılı Bevvab)
kardı» derler. 1876 da Ayastefanas'a (Yeşil­ Geçen asır başında Mısırçarşısı esnafın­
köye) kadar dayanacak olan Rus istilası kar- dan; Sadırazam Alt Paşanın babası; dükkam,
şısında Tekirdağından kaçanlar arasında İstan­ çarşının Yenicami kapısından girince, ya sağ
bula geldi ve derhal «şimdilik» kaydi ile Şeh- yahut soldaki birinci dükkandı; Ali Riza
zadebaşında Kalenderhane Camiine imam ta- Efendi, çarşının ayni zamanda kapıcıbaşılığı
yin olundu. Hafızlar arasında nakledilir bir hizmetini görürdü. Ali Paşa, çocukluğunun:
fıkradır: bir gün, sesinin ve tilavetinin güzel- bir Jnsniını babasının dükkanında çıraklık ile
liği ile tanınmış Hacı Hüsnü Efendi Kalen- geçirmişti. (B. : Ali Paşa) Girid meselesi mü-
derhane Camiine gelir, Ali Riza Efendi de o nasebetiyle paşa hakkında şu hicviye söylen-
gün imamlığı ona bırakarak kendisi müez- miştir:
zinlik yapar ve bir ihlas okur ki cemaat vedd Kapucuzade ile Köprülünün farkı budur
içinde kalır. Hacı Hüsnü Efendi anlatırdı: Birisi aldı Giridi birisi verdi bugün.
Bibl. : A. Şeref, Tarih musahabeleri.
«Öyle bir okudu ki, Tophaneliyi dinliyorum
sandım» derdi. ALİ RİZA E.FENDİ (Sahhaf) - 1800 -
1870 arasında büyükşehrin en namlı kitap-
Tekirdağına yedi sene sonra .döndü; · Es- çılarından; son dükkanı Bayazidda Hakkaklar
ki Camiin imamı onun geldiğini işidince he- çarşısında idi. Ölümünde kitaplar mezada düş­
men koşup elini öptü ve ve makamını Ali Ri- müş, bunların arasında bihassa pek çok olan
za Efendiye terk etti. Büyük Kur'an Hocası nadide yazmaların satışı günlerce sürmüştü.
bu tarihten ölümüne kadar, otuz -sekiz sene ALİ RİZA PAŞA -:-- Türk mareşali, Ali
Tekirdağından hiç ayrılmadı. «Kur'an Hicaz-
Osman Hanedanının
da nazil oldu, Mısırda okundu, İstanbulda ya- son sadırazamların­
zıldı» diye meşhur bir söz vardır; Mısırın pek
dan, 1859 da İstanbul­
meşhur olan Hafızlarını da Hemen hep Tanta
da doğdu; binbaşı Ta-
şehri yetiştirmiştir. Hatta. Ali Riza Efendinin hir Bey adında bir
za.tin oğludur; 1885 de
Hocası Fındık Hafız Mustafa efendi de İstatı­
Erkanı Harbiye Mek-
bulda yetiştikten sonra Tantaya gitmişti. Ha-
tebini parlak muvaf-
fız Ali Riza Efendi, Tekir dağını Tür kiyenin
fakiyetle bitirmiş, gö-
Tanta'sı yapmıştı; İstanbul da dahil, Kur'an
rüşünü ilerletmek
okuyucular bu kasabaya giderek Eski Cami
üzere o zamanlar en
Başimamının önünde diz çöktükten sonra-
kuvvetli ve disiplinli
dır ki, Kur'an tilavetinde kemale ulaştılar;
orduya sahib olan Al- ·
mesela Giresun müftüsü Hafız Ali Bayazıdoğ­ Sadırazam Ali Riza Paşa
(Resim: Nezih) manyaya gönderilmiş-
lu bütün Kıraet nüshalarını İstanbulda ta- ti; orada üç yıl kala-
mamlandıktan sonra Tekirdağına gitmiş, üs-
rak binbaşı rütbesi ile Türkiyeye dönmüş Har-
tad Ali Riza Efendiden «Bakare» suresini biye Mektebine Muallim tayin edilmiş, Erkanı
okumuştu. Reisülkurra ;Hafız Hamdi Varnalı,
Harbiyei Umumiyede çalışmış, 1897 de paşa­
Hafız Ömer Aköz, Te·kirdağı müftüsü Hafız,.. lığa terfi etmiş, bir müddet Manastır Vali ve
Hüseyin, Hafız İdris, Hafız Sadık gibi müm- kumandanlığında bulunmuş, Yemen Kuman-
taz simalar hep onun talebeleridir. · danı iken 1905 de müşir (Mareşal); 1908 meş­
Şurası da bilhassa kaydedilmeğe değer, rutiyetinde Ayan Meclisi azası. olmuştur; yine
Hafız Ali Riza Efendi Kur'an mı:ıallimliğini o devrin kabinelerinde iki defa harbiye nazır-
ALİ RİZA PAŞA (Topcu) - 708 - İSTANBUL

lığı yapmıştır; 1912 Balkan harbinde Garb ıçın bu muahedenin derhal kabulü için .dip-
Ordusu kumandanı idi. lomatik yolla tazyika başlamıştı. Padişah Al-
Milli Mücadele yıllarında Sivas Kongre- tıncı Mehmed Vahideddin de çok daha elim
sinin aldığı kararlar karşısında işgal altındaki vekaayinin olabileceği vehmine düşmüş, ağır
İstanbulda iı.lctidardan çakilmek mecburiyetin-· şartlardan kurtulma imkanını bilahare dü-
de kalan Damad Ferid Paşanın yerine (B. : şünmek gibi mutlak dalalete kapılmış, muJ-
Ferid Paşa, Damad) temiz vatanperver hüvi- hedenin kabulünü istiyordu. Sarayda, devletin
yet ve şahsiyetinin Aıiadoludaki mücahidler- askeri, milli ve ilmiyeden bütün erkan ve .ri-
ce iyi karşılanacağı düşünülerek Alt_ıııcı Sul- calinin iştiraki ile bir Şurayı Saltanat topla-
tan Mehmed Vahideddin tarafından 2 ekim mış, muahede metni okunduktan sonra:
1919 da sadırazamlığa fakat işgalin tazyiki al- - Kabul edenler ayağa kalksın! ..
tında celadeti siyasiye gösterememiş, 3 mart denilmişti. Bu hitab bir ölü silk.Otu ile
1920 de istifa etmek zorunda kalmış, 1921 de karşılaşmış, kimse. yerinden kalkmağa cesa-
Tevfik Paşa kabinesinde (B. : Ahmed Tevfik ret edememişti, bunun üzerine padişah ayağa
Paşa) nafia nazırı, dahiliye nazırı . olmuş, za- kalkmış, o kalkınca bütün şura azası da kalk-
feri müteakib, bu son Osmanlı kabinesi çeki- mış, yerinde oturan bir tek sima, Ayan Mecli-
lince tekaüd edilmiş, 1933 de ölmüştür. si azasından .topçu f erilti Ali Riza Paşa kal-
Bibl. : İnönü Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa, Türk mıştı. Onu da kaldırmak, için hitab tekrar
meşhurları.
edilmiş, bu sefer ihtiyar asker:
ALİ RİZA PAŞA (Topçu) - Birinci Ci-
han harbi sonunda «Mütareke ve işgal yıl.arı - Kabul etmiyorum!..
✓-diye bağırarak hıçkıra hıçkıra önündeki
denilen yurdumuzun en karanlık günlerinde _

vatanperverliğin öyle ulvi bir misalini göster- kanapeye kapanmıştı.


Bu namus, asalet ve necabet timsali
_ adam, bu heykeli dikilecek büyük vatandaş
Hicri 19 Ramazan 1339 (Miladi mayıs 1921) de
vefat etti, Fatih Camü haziresine defnedildi. .
Kabir taşının kitabesi şudur:
(.Ayandan Topçu Feriki Ali Riza Paşa
Gürcistanın Atabek hanedanından Mehmed
Meded Beyin muhdumudur. Sevr muahedei
meş'fiınesini Şftrayı Saltanat da red ile yega-
ne müstenkif kalmıştır. İşte her zair bu ta~
rihl vak'ayı yad ile· rühi merhumu da bir
duai hayr ile şad etmelidir. 19 Ramazan 1339.
27 mayıs 1337».
ALİ RİZA SAGMAN (Hafız) - (B. : Sağ­
ınan, Hafız Ali Riza).
A~İ RUHİ BEY - Divan edebiyatınııi
son büyük şairlerinden; İkinci Abdülhamid
dev.ti İstanbulunun edib kalenderlerinde'n;
(H. 1270) 1853 de Bağdadda cioğdu; babası
.Kayseri mutasarrıfı iken bir kaza neticesinde
Topçu Ali Riza Paşamn kabri ölen Darbazzade Veys :paşadır. Muntazam bir
(Resim: Behçet)
tahsil görmedi; ço,cukluğunda Bağdda hususi
miştir ki adı
tMihimize altın harflerle yazılsa muallimler tarafından okutuldu, ilk delikanlı­
hakkıdır.1920 de korkunç bir ceberutu temsil lık çağlarında lstanbula geldi; büyük kardeşi
eden o zamanki düşmanlarımız çökmüş Os- Reşid Beyin «Son asır Tür~ şairleri» müelli-
manlı imparatorluğunda istiklal mefhumunu fi Mahmud Kemal İnal'a gönderdiği (H. 1318)
kaldıran mes'um .Sevr Muahedenamesini is- 1900 tarihli bir• mektupta belirttiği üzere
tabuldaki ~illf mücadeleyi felce uğratmak «Civariyet münasebetiyle Fatih camiişerifin-
ANSİKLOPEDİSİ ALİ R'ÜHİ BEY

de halkai · tedrisine devam etmedi!i hoca ve larca oyalıyabilecek bir m!cera fırsatını ka-
turO.,ki aliyyeden intisab etmediği tarikat» çırmadı, geminin seyahatnrunasiııi yazmak
kalmadı. Ateşin bir ruha ve kararsız bir miza- vazifesi ile bahriyeliler kafilesine katıldı. Ja-
ca sahipti. Hoca Şakir Efendinin gönüllü bölü- ponyaya varıp vazifesini gördükten sora, dö-
ğünde . Sırp muharebesine gitti, Aleksinaç fet- nüşte, Japon denizin-
hinde bulundu, nişan aldı; dönüşünde şehre- . de bir tayfun fırtına­
maneti mektubi kalemine, az sonra da Bayazıd sına tutulan Ertuğrul,
belediye dairesi başkMipliğine tayin edild.i; 1890 yılı eylftlünün
(H. 1297) 1879. da Mekkei Mükerremede mü- 19 uncu cuma gecesi,
cavir kalmak niyetiyle istikbali parlak görii- Osima adası kayalık­
nen memuriyetini bırakarak Hicaza hareık~t larına çarparak par-
etti, fakat, Hac zamanına kadar bile durama- çalandı, heyet reisi
yıp İstanbula döndü; Recaizade Ekrem Beyin Osman Paşa, gemi
tasviridir, «Bir rindi sagarkeşi laübali> idi; süvarisi Ali Bey kap-
«Lemeab adı altında bir divançe neşrretti, tan, zabit ve nefer
büyük akisler uyandırdı; devrin büyük şöhreti beş yüz bahriyeli ile
muallim Na~i, kendisini alkışlayanların başın­ beraber şair Ali Ruhi
da geldi, esere bir manzum takriz gönderdik- Ali Rilltj. Bey de Japon denzinde
(Resim: H. Çizer)
ten başka, Tercümanı Hakikate yazdığı bir ma- boğularak şehid ol-
kalede, « Lemeatı teşkil eden asar, sera.sar kıy­ du (B.: Ertuğrul Firkateyni; Osman Paşa; Ali
mettardır; sahibi ise üdebayi hazırai Osmaniye Bey Kaptan). · ,
için -hakikaten medarı iftihardır» diye yazdı. Ne kadar hazin bir tesadüftür ki, şair Eş­
Ali Ruhi, yine bu yıllarda, hakikaten gücü- ref, Japonyaya giderken Ali Ruhiyi şu kıta
nün yeteceği, fakat mizacımn hiçbir zaman ile hicvetmişti:
başaramıyacağı büyük bir işe başvurmuştu, Mücavir kalmak üzre hacce gitmişken Ali Ruhi
Kudüsden kaçtı geldi teçmeden emma beş on gün de
bir şüera tezkeresi yazmak istedi. Bu eser Uzandı bu sefer biçh'enin cam sıkılmıştır
bir tasavvurdan, muhteşem bir hayalden ileri Çıkar ruhl .. tüden, korkarım deryanın üstünde
geçmedi, kendisine gönderilen birçok kıymet­ Süleyman Nazif,• Ali Ruhinin, tayfun fa-
li notlar da, perişan evrakı arasında kaybolup ciasında değil de, Singapurda öldüğünü ya-
gitti. Bunu ilk keşfedenlerden biri de Recai- zar: Yolda ağırca hastalanmış, gemiden bura-
zade oldu; E\{rem Bey, Abdülhak Hamide da karaya çıkarıp bir hastahaneye bırakmış­
gönderdiği bir mektupta; Ruhi Bey o tezkireyi lar.. Orada «vatanından binlerce mil dur ve
meydana getiremiyecek gibi görünüyor. Öy- mehcw·, garip ve btkes, sükıinzarı ebediye
le bir encümeni edeb teşktl etmek kolay de- tevdii ruh edip» kalmış ... Süleyman Nazif bu-
ğil, güzelce bir şey olsun denirse güçtür. nu Eşreften işittiğini, Ertuğrul şehitlerinin
Çalışmak, düşünmek, uğraşmak, . yazmak, isimleri ·arasında Ali Ruhinin adı bulunmadı-
bozmak, yine yazmak, aramak, usanmamak, . ğını da söylermiş .. Eşrefin hicviyesi de, Sü-
Jster ki, o da, bir sagerkeşi laübalinin karı de- leyman Nazi.fi tasdik eden bir vesikadır. Ali
.·ğildir» diye yazıyordu (Mahmud Kemal İnal, Ruhinin en canlı ve güzel portresini «muhar-
Son Asır Türk Şairleri). rir, şair, edib» de Ahmed Rasim çizmiştir:
Bu muazzam isi bir ömür dolduran yıl­ «Asabi., hoşgti idi. Yüzündeki Bağdad çi-
ll}az bir gayret ile Mahmud Kemal İnalın kı­ banının enli nedbesi (yara nişanı), sakalının
iemi başardı ki, Ali Ruhiden bahseden bu sa- bir kısmını kazımiş, ayağının da bir kısmını
tırların hemen yegane kaynağı da, o himme- yiyip çö-kertmiş olmakla beraber, veçhen se-
tin all mahsulüdür (B: : İnal, İbnül-Emin ·•Vimli idi.
Mahmud Kemal). «Bir akşam üstü Divanyolundan ağır ağır
Japonya imparatoruna Osmanlı imtiyaz gidiyordum. Arkamdan birinin koşarcasına
nişanmı götürmek ve Bahriye Mektebinden gelmekte olduğunu sezinledim. Dönerken bu-
çıkan deniz mühendislerine Uzakşarkı göster- run bl.!runa geldik: Ali Ruhi!
mek için Ertuğrul firkateyni Japonyaya doğ­ «Siması o derece tagayyur etmişti ki,
ru yola çıkarken, Ali Ruhi, Avare ruhunu ay- zeklyi liarikulAdesiyle beraber o zeUya ya-
ALİ RUMİ EFENDİ - 710 - İSTANBUL

kışan biraz kaçıklığı olduğunu bildiğim ıçın naklardan siparişleri aldıktan sonra Beyoğ:
birdenbire çıldırdığına hükmettim. Gözleri !undaki evinde çalışır, provalar için hepsi ki-
hakikaten dönmüş, çiban nişanesinin büzi.il- bar hanımefendiler olan müşterilerinin aya-
miye mukavemeti anudanesine rağmen yüzü- ğına giderdi. Kendisine verilen kıymetli ku-
nün derileri toplanıp sakalını kaldırmış, bı­ maş ve harçlardan kalan parçaları, en ufak
yıklarına ulaştırmıştı. kırpıntılarına kadar geri getirirdi. Henüz kırk
- Vay efendim! beş yaşlarında iken lohusa döşeğinde öldü,
bile demi ye meydan vermeksizin:_ kocası, aşkile derbeder, perişan oldu.
- Dinle! Fatma Ekrem Koçu
diyerek koluma vurdu, gözleri devrildi, kol- ALİ SABİH EFENDİ - On sekizinci
ları açıldı, gür bir ses işitilmiye başladı: asrın seçkin sülüs ve nesih hattatlarmdan;
Ciham yakdı o tal'atle yari can olalı tüccardan bir zatin kölesi imiş, gençliğinde
Cihan bir öyle beİa görmedi cihan olalı! yüzünün güzelliğinden ötür_ü Sabih mahlesi
Bu üç cihan, kumbara gibi patlıyor, ge- verilmiş, azat edildikten sonra kalem katipliği
-len geçen bize bakıyor, biraz mütevehhim mesleğini tutmuştur. Yazıyı asrının: büyük
olanları uzaklaştırıyordu. Ben de uzaklaşaca­
üstatlarından Emir Efendiden öğrenmişti;
ğım ama kim bırakır? O, ayni mahabetle de-
bilhassa divani yazıda zamanının en büyük
vam ediyordu: şöhreti olmuştu. Pek çok talebe yetiştirmiştir.
Amlmaz oldu esatiri evvelini cünun
Cünftni aı:kile ben halka dasitan olalı Birçok mescide, bu arada Eğrikapı dışındaki
Burada, aşk kelimesini' meksur okuya- Hirami Ahmed Paşa mescidine minber koy-
rak, hatta aşk ile ayını da çatlattığı için dö- muştur. 1769 (H. 1183) de orduyu hümayun
nüp dönüp bakanlar, dudak bükenler eksik ile beraber gittiği İsakcı da ölmüştür.
olmuyordu. Meğer daha müthişi de varmış: Bibi. : Müstakimzade, Tuhfei hattatin.
Bela! .. bela! .. diye a§kınla siibesft gezerim ALİ S~Mİ YEN - (B. Yen, Ali Sami).
Bu naı,-, naire efriizi hanüman olalı ALİ ,SAMİ YEN STADYOMU - Mecidi-
Bela kelimesini işitenler kulaklarnı tı­ ye Köyündedir, İstan"bulun dört stadyomun-
kıyorlar, benim belaya tutulduğuma acıyorlar
dan biridir (B. : Fenerbahçe Stadyomu; Ka-
gibi geliyorlardı. Bitirdiıkten sonra:
ragümrük - Vefa Stadyomu; Midhatpaşa- Dol-
- İşte bunu Naci de söyliyemez! Allaha~
bahçe Stadyomu). Sahibi en eski ve en büyük
ısmarladık! ..
spor klublerinden Galatasarayı Spor Klubü-
Ayrıldı. Yine koşar gibi gidiyordu. Ar-
dür; adı, bu klubün _kurucularından ve 1 nu~
kasından bin şükür ve hamd ile bakıyordum.
maralı azası merhum Ali Sami Yen'in hatıra­
Ayni tavır, ayni_ savletle birini daha yakal:ı­
sına hürmeten verilmiştir, fakat halk arasın­
dı.
görülüyordu». -
Bu defa kollarının harekatı muhtelifesi
da yerine, nisbetle Mecidiye Köyü Stadı, klu-
be nisbetle de Galatasarayı Stadı diye de anı­
ALİ RÜMİ EFENDİ - On sekizinci asır lır.
talik hattatlarından; Rumeli k_azaskeri Abdül- Tesis tarihi kesin olarak ·tesbit edileme-
baki· Arif Efendinin kölesiydi, aslı rum iken di, tahminen 1940 - 1945 arasında olacaktır.
müslüman olmuştu; bir iki parça yazısı efen- Milli emlakden olan ars~sı evvela Tekel İda­
di tarafından Üç_!:incü Ahmede takdim edil- resi tarafından barut fabrikası inşa edilmek
miş, fevkalade beğenilmiş ve Ali Rumi sahibi üzere satın alınmış, fakat Mecidiye Köyünün
Arif Efendiden satın alınarak azad edildiK- sür'atli in:J.cisafı · karşısında hükumet barut
ten sonra Enderunu Hümayuna alınmış, yo- fabrikası inş~sına i~i~ vermemiş, Tekel _İda­
lıile Güğümbaşı olmuş ve bir müddet sonra resi de yeri Milli Emlak'e iade etmiştir. Bu-
yevmiye seksen akçe meşk hocalığı ile çırağ nun üzerine, bilhassa futbol antrenmanları
edilmişti. (H. 1137) 1724 den sonra ölmüştür. için bir sahaya muhtaç olan Galatasarayı Ku-
Bibl. : Müstakimzade, Tuhfei hattatin. lübü bu yere talih olmuş, fakat hükumet, Me-
ALİS (Madam) - 1900-1910 arasında cidiye Köyünde bir ·spor sahası tesisine muva-
namlı bir kadın terzisidir; aslı Alman, levend fakat etmekle beraber; gençliğin ıistifade .im-
yapılı,
harikulade dilber, fevkalade'nazik, ga- kanını genişletmek için mezkO.r arsayı kulübe
yet namuskar bir kadındı; atölyesi yoktu; ko- satmıya tercihan Beden Terbiyesi Umum
ANSİKLOPEDİSİ -711 ALİ SÜAVİ EFENDİ

Müdürlüğüne vermiş, bu umum müdürlük de ALİ SÜAVİ EFENDİ - Muallim, muhar-


bir müddet sonra, saha üzerinde ısrarla du- rir; büyük maceraperest ve ihtilalci; İstan­
ran Galatljtarayı kulübüne kira ile devret- bulda Aksarayda (H. 1255-1256) 1839-1840
miştir. Sahanın bir stadyom haline ifrağı için arasında doğdu;_ aslı Çankırının Çay köyün-
_tapu mülkiyetini ileriye süren kulübün bu den olup İstanbulda yerleşmiş ve kağıd müh-
haklı isteği de uygun görülmüş, nihayet reciliği yapmış Hüseyin Efendi adında biri-
B.T.U. Müdürlüğünce yer Galatasarayı Kulü- nin oğludur. medreseden yetişmiş, gayet ze-
büne satılmıştır; etrafına bir kaç tribün inşa ki, cevval, cerbezeli idi, gençliğinde bazı taş­
edilerek 1949 - 1950 arasında bir futbol sa- ra rüştiyelerinde muallimlik yaptı, sonra İs-
hasına benzetnmeğe çalışılmış, fakat elli bin tanbulda Mısırlı Yek-
kişi alabilece-k bir stadyom tesisi gayesini gü- çeşim Mustafa Fa-
den kulüb, büdce darliğı yüzünden bu gaye- zıl Paşaya intisap et-
nin tahakkuku imkanını bulamayınca yeri ti; Paşa Avrupaya gi-
tekrar B.T.M. Müdürlüğüne devretmiştir; çok dip genç Osmanlıla­
geçmemiş, kulübün idarecileri arasında uzak rın hamisi tavrını ta-
istikbali göre.nlerin fikirleri galebe çalınca sa- kındığında, eski ben-
ha geri alınmıştır. desi olan Suavi de ya-
1958- 1959 da Ali Sami Yen Stadyomun- nına geldi ve Mustafa
da yalnız amatör kümeye mensub klüblerin Fazıl Paşanın himaye-
maçları yapılmakta idi. On bin kişi kadar ala-
sinde Londraya gide-
bilen bu stadyomun yalnız bir açık tribünü, rek İstanbuldaki Ab-
giriş ve çıkış altışardan on iki kapısı ve dört
dülaziz idaresi aleyhi-
bilet gişesi vardır; top sahası topraktır, etrafı Ali Süavi Efendi , ne neşriyata başladı;
telörgü ile çevrilmiştir. (Resim: H. Çizer) Londrada genç ve gü-
Haluk Akbay
zel bir İngiliz kızı ile evlendi.
ALİ SA.Ti EFENDİ - Muharrir; milli Abdülazizin tahttan indirilmesini mütea-
kütüphanemizin muhalled eserlerinden «Ha- kip İstanbula geldi;. _İkinci Abdülhamidin ma-
dikatül-Cevami» i bir zeyil yazarak tamamlı­ beyin feriki olup İngilizceye ve İngilizle­
yan kıymetli adam; büyük eserin-ilk müellfi rin adetlerine vukufundan ötürü İngiliz la-
Ayvansaraylı Hafız Hüseyin Efendi, İstanbul­ kabı ile anılan Said Paşaya intisap etti, Basi-
da fetihten hicri 1182 (1768) yılına: kadar ya- ret ·gazetesinde Midhat Paşa aleyhindeki ya-
pılmış olan cami ve mescidleri kaydetmişti; zılarının tesiri ve bu zatin delaleti ile saraya
Ali Satı Efendi de tarihten hicri 1253 (1837) çattı, Galatasarayı Mektebi Sultanisine Müdür
yılına kadar yapılmış cami ve mescitleri ilave tayin edildi; fakat çok geçmeden aczi anlaşı~
ederek Hadikatül-Cevamii hemen. bir misli larak azledildi; bunun üzerine Sultan Abdül-
büyütmüş idi (B. : Hadikatül-Cevami). hamide karşı bir kin besleni.eğe başladı; eski
ALİ SULTAN (Molla) - On altıncı asır softalığını takınarak· başına sarık sarıp Aya-
talik hattatlarından; aslı Harzeı:nlidir; yazıyı,
sofya camiinde vaizlik yaptı, bazı gazetelere
vatanında, Abdürrahim Enisiden öğrenm_işti; ve, bu arada Basiret gaz_etesine bazı _makale-
Kanuni Sultan Süleymanın maarif erbabına il- ler, bentler yazdı;· yazılarında, bazı safdilleri
tifatı bütün İslam alemine yayıldığından İstan­ kolayca kandırabilecek hak ve hakikat müda-
bul niyeJile yola çıkmış, büyük şehre vardı­ fii, hürriyet mücahidi gibi göründü. Doksan
ğında, asrının bu muhteşem hükümdarı tara-
üç Rus seferinin felaketleri karşısında şaşır­
fından laik olduğu alaka ile karşılanmış, ken-
mış olan -halk arasında büyük bir şöhret ka-
.disini refah içinde yaşatacak tahsisat ile Ey- . zandi. Rumeli mühacirlerinden etrafına top-
yuha yerleşmiş, İstanbulda, talik yazının yJ.- ladığı bazı zavallıları Üsküdar yakasından
yılmasıria yol açan bu.yük isimlerden biri ol- · mavnalara bindirerek, Beşinci Muradı tekr~r
muştu. Nakşibendi tarikati'ne mensuptu; ikin-
tahta çıkarmak üzere, bu mecnun hükümda-
rın ikametine tahsis edilmiş olan Çırağan
ci Selim devrinde öldü,
Bibl. : Mustakimzade, Tuhfei hatta.tin; Ali, Me- sarayına çıktı, rıhtımdaki nöbetçileri kaçır­
nakibi hünetveran. tarak cebren saraya girdi, ve o sırada ne ol-
ALİ SÜAVİ EFENDİ - 712 - İSTANBUL

duğunu bilmiyen Sultan Muradı bularak el.iB.e Ali Suavi, ertesi günü Basiret Gazetesine yaz-
bir tüfenk verdi ve yanındaki mühacirlerle: dığı bir makalede Mahmud Paşayı Veli (Fa-
«Padişahım çok yaşa!» diye bağırmağa baş­ tihin veziri azamı) ile Midhat Paşa arasında
ladılar. Suavi Efendi, Sultan Muradı Anadolu ruhsatsız bir mükayese yapıp ve Mahmud P1-
yakasına geçirmek üzere mavnaya almağa şayı Köprülü Mehmed Paşa ile karıştırıp (ki
çalışırken Beşiktaş muhafızı Hasan Paşa bir kapkara cehlinin korkunç höccetidir). Mah-
müfrezenin başında bizzat Çırağan sarayına mud Paşanın katline fermanı kaza cereyan
koştu; Suavililerle asker arasında bir müsa- sadir olduğu kendisine haber verildikte Paşa­
deme oldu; mühacirlerden beş on kişi öldü ve nın: «Ben Efendi· kapısına yüz akçelik bır
bu arada Ali Süavi Efendi, bizzat muhaf1z köls olarak geldim, yine kıymetim odur, dev-
Hasan Paşa tarafından başına indirilen ağır let beni ifna etmekle büyük zarara uğramı­
bir cop--bast.on darbesiyle telef oldu 1878 (B : yor!>> Kavli meşhuri mutavaatkarisini mezkur
Çırağan sarayı Baskın Vak'ası). makalede yanlış ve kırık dökük hikaye eyle-
Gerek vak'a esnasında, gerek vak'adan dikten sonra Mithat Paşanın hengaını teb'i-
sonra yapılan takip ve tevkifler dolayısiyle, dinde: «.. ben gidersem devletin hali nice
pek çok ·kimsenin felaketine sebep ola~ Ali olur» dediğini yad ile: 4te büyük adam! İşte
Süavi Efendi hakkında, Namık Kemal, Ab, küçük adam! hükmünü vermişti».
dülhak Hamide gönderdiği bir mektupta şu «Midhat Paşanın İstanbuldan Avrupaya
ağır hükümleri veriyor: teb'idinde, Basiret gazetesine bir takım bend-
<<... Ali Süavi, hiç de senin tahminin gibi ler ya~mış ve bu sayede sarayı hümayuna hu-
adam değildi. Bir çehre nümayişine aldanmış lul etmişti. Bir aralık Mektebi Sultani müdü-
sın. İki sene arkadaşlık ettim, o adam öyle riyetine tayin kılındı. Gayetle idaresiz ve cul-
biraz garazkar, biraz da ınağltibi emel değil, paz bir adam idi. Kapamacılardan aldığı hazır
dünyada ·misli görülmedik bir şarlatan idi. - bir ,kostüm ile zibidi kıy afeti, bilenlerin gözü
Ben kolaylıkla her şeye aldanmam, öyle iken önündedir. Mektebin idare ve tedrisatını her-
bana kendini -doğru arabçadan başka bir cümerç etti.
lisanda bir sayfa okuyamazken - yedi sekiz «Hem güftarı, hem etvarı perişan idi;
lisan bilir suretinde gösterdi. O kadar cahil, hazıreılardan atlığı yakası düşük caket 1{e pa-
cehaletiyle beraber o kadar da mağrur idi ki, çaları yerde sürünür pantalonu ile mektep
türkçe üç satır bir şey yazsa maskarai alem içinde dolaşması eski softalık halini hatıra
olurdu. Daha Avrupadan gelmeden evvel, ken-
\ -
getirir, ve badii_ hande olurdu. Guya mualli-
dini davet ettirmek için usulü meşveret aley- mesi sıfatiyle Avrupadan peşine taktığı blr
hine yazdığı bendler, Vakit gazetesinde kulak- güzel kadın ile mektepe beytutet etmek say-
larını sallyıp duruyor... Bırakalım o kabil- gısızlığında bulunduğu cihetle o yolda dahi
den olanların kavlinden: fiilinden, vasfından, ayrıca lisana gelmişti. Mektep müdürlüğünde
tavrından, zikrinden, fikrinden, hiçbir vakit, bekaası caiz olmadığından azlolundu. Ve ma-
hiçbir türlü hayır mutasavver değildir» (Os- zul kalınca sürünmiye başladı. Sürünmekten
manlı tari_h encümeni mecmuası). kurtulmak için bir tafrei azime ile yekten ba-
Va-kanüvis Abdurrahman Şeref Efendi de, laya fırlamak yoluna saptı. Sakin olduğu Üs-
_Ali Süavi hakkında Namık Kemali tasdik yol- küdar semtinde bir takım sadedi! mühacirini
lu kalem kullanmıştır. başİna toplayıp ve anları türlü türlü vait ve
«Midhat Paşaya azli ve Avrupaya tebaüdü duruğ ile iğfal eyleyip Sultan Muradı tekrar
iradesi, mabeyin feriği İngiliz Said Paşa ta- icUs etmek sevdasına düştü. Müsellah mil.ha-
rafından sarayda tebliğ qluntip hanesine av- cir yaranın bir mavnaya doldurarak Kuzgun-
det ve çoluğu ve çocuğu ile veda etmede:11 cuktan Sultan Muradın uzletgahı olan Çıra­
hem~n İzzeddin vapuruna sevkolunduğu sır::ı­ ğan sa~ilsarayına alelgafle yanaştı. ..
da Midhat Paşanın izharı teesürat eylediği ve «Çırağan bahçesinden tüfenk sesleri uzak
Said Paşaya öyle bir zamanda bila sebep iş yerlerde dahi işitildiğinderi herkes ne oldı1-
başından ayrılması devletce mucibi vehamet tunu bilmeyip Rusyalılar İstanbula hücum
olacaktır gibi sözler söylediği o vakit şuyu etmişler, muharebeye başlanmış diye halk
bulmuştu. Saraya iyice çatmağa vesile arayan arasında bir velvele koptu ve İstanbul
ANSİKLOPEDİSİ - 713 ALİ SÜNNETİ (Derviş)

ve Galata semtlerinde dükkanları kapandı ve arifi billthtır ..


Hemen hakir cür'et edip:
ahalinin telaşından ve koşuşmasından çar- -Azizim nere se!Amını getirirsiniz? di-
şıda bayılan kadınlar oldu. Tüfenk sesleri o yip savtı ala ile bu müseddesi terennüm ettim:
günü Eyyub tepelerinde sem'i acizaneme ka- Ne güIZ&rlll nesiinidir havayi unsiri pakin
dar va.sil olmuştur» (A. Şeref, "Tarih müsaha- Ne ~eın'in şu'lesidir nari. ruhsari araknakin .
Ne nehrin sftyudur ahım, ne yer toprağıdır hakin
beleri).
Ne hilkatsin, lnrarsın balkı yokdur kimseden bakin
Cesedi Yıldız Sarayı civarında bir yere Efendim sana kim derler, ne yerdensin, nedir adın
gömülmüştü, yeri kaybolmuştur (B.: Basiret Cefayi kimden öğrendi.ıi a canım kimdir üstadın?!
Gazetesi). Derviş dedi ki:
ALİ SÜNNETİ ( Bağdadlı Derviş) - On - Üstadına rahmet! .. Sen cana aşk ola!
yedinci asır ortalarında bir ara İstanbula gel- . Hakir dahi:
miş bir meczup aşıktır; hayatı hakkında y.)- - A~kına meşki ilahi -ola.. Ve yardım­
gane kayıd Evliya Çelebide olup asrın sadıra­ cın Allah ola! dedim.
zamlarından Melek Ahmed_ Paşaya ait bir Derviş bu gılna aşıkaane cevaplar işitince
bahsin içinde geçer; büyük seyyah - muharrir sururundan ayağı yere basmaz olup:
şöyle bir fıkra nakleder: - Bizden arifane ve şairane hali pürme-
«Telhisçi Hüseyin Ağa ile Paşanın yanın­ lalimizi isim ve resmimizi sual buyurdunuz
da idim. Esnayi kelamda: - İbşir Paşa der- idi, cevabım oldur ki, tariki Hoca Ahmed Yc-
ya misal eşkıya ve zorbalarla
,, geliyor! denildi. sevi,den ve fukarayi Bektaşiyandan üstadımız
Paşa: .- Bizim can düşmanımızdır! diye Derviş Ali Naci.imidir ki, Hazreti İmam Ri-
vehm içinde şaşırmış müşavere ederlerken za da kır-k sene güdüz sa.im olup ve gece kaa-
anı gördük ki, kapıdan bir bektaşi fukarası: im olup ömründe biçak ile zebholunmuş zi-
- Allah!.. Hak dost illallah!.. ruh kısmı taam yememiştir .. Bu hakir ol ser-
diyip korkusuz pervasız içeri girip: .. veri hünerverin manen oğluyum.. Bağdadi
- Aşk ola ey aşıkanı sadikan ve zarifaa! bihişt abad marizlerindeniz ... · İsmim Derviş
diye nefirine el vurup o iki, imam aşkına Ali Sünnetidir, yedi kudret ile sünnetli ola-
bir zemzeme vurarak hayran kaldık. Garabet rak dünyaya geldiğimizden bu mahlası al-
bundaki kapuda bu kadar kapıcılar var, bu dık .. Fukarayiz, pak ve terdamen masumuz ..
saray kaymakam sarayı olduğundan beni Nehrimiz Diclei mübarekedir ki, Diyarbekir
adem kalabalığı olmakla kapılardan kuş" de- kurbanda.ki Tercil dağlanndan çıkar ... Şule­
ğil zerreyi bile uçurmazlar, bu derviş ne tak- miz nilrı iman olup derO.numuz anınla mem-
rip ile vasıl oldu diye taaccüp ettik. Yalın 10.dur. Ruhsari arakna-kimiz tevhit neş'esinden
ayak, baş açık bir mülevve şekil ama yü- laalgıln olmuştur; heves ve arzumuz müşahe­
zünde gözünde nur lemean eder, sözün- deci cemali pMti Rabbülizzedir ..
de letafet ve zarafet olup inci gibi tekel- «Hakir bu. cana deruni dilden aşık olup
lüm eder. Gaayetülgaaye fesahat ve bela- desti şerifini blls ederek:
gat sahibi canı canan bir sahibi iz'an- - Biy'at ·azizim ... dedim.
dır. Başında muhabbeti hanedan alametlerin- Onlar da ismimi sordular:
den on iki adet la.al renkli dağları gül gibi mü- - Evliya kulunuz! İbni Derviş Mehmed
zeyyen durur. A~k ile sermest olmuş. Yine Zılli demişler! dedim.
nefirini eline alıp dem vurarak Esmaülhüsna «Etti ki:
ağazesiyle rtefire savt vererek: - Hakka ki, vellsin!.. Bizi kardeşliğe,
. - Er Hak! Allah dost dost! .. sırdaşlığa ve haldaşlığa, darü dünyada yoldaş­

diyip sustu. Şöylece vücudüne dikkatle lığa kabul edin!

baktım: Gömleksiz,: sineçak olup sinesine


«Bizi dahi kabul ettik, bu beyti teren-
İmamey:iı aşkına şerhalar çekmiş .. Başında ta nüm eyledik:
Verdim beni benden sana
beyninin üstünde bir teslim dağı var .. Sol ba- Aldım seni senden bana ·
zusunda Deşti Kerbela dağları öyle müzeyyen, Oldu tamam bey'ü şira
pak, toparlak ve parlak. Elhasıl belinde ten- Yok arada shnü zeri! ..
nılresi, elinde deste c-0.b, dilinde Ya mahbubiı.l «Ol y!n veadır ile el ele tutuşup «İnnelle­
kulO.b, kemerinde Sapanı Davudi. .. Elhasıl bir zine yeb!yeftneke ... » ayeti kerimesini ti1Avet
ALİ SÜNNETİ (Derviş) - 714- İSTANBUL

eyledik. Ol cana biat edip taze can buldum. sin, her bar bize gelsun! diye rica edince ha-
Paşa bu halimizi görüp fırsat ganimettir deyı1 kir derakap çıkıp ata binerek saray kapısın­
o dahi: Biat ettim! diye temenna ettikte Der- dan taşra çıktım:
viş etti: - Bre ümeeti Muhammed, şu şekilde,
.:__ Ey aşık! Siz Melek Ah111ed Paşa de- bu şekilde bir aptal derviş gördünüz mü?
ğil misiniz? Biatı ezeliyyeye iktida etmişsiz ki, Ona buna sual ederek Bayrampaşa sara-
mülakat müyesser oldu! İmdi ey Melek Dede! yı önüne vardım. Bir adam:
İspanya erenlerinden Mihail Hoca Cafer ve - İşte, Ahırkapıya doğru bira.şık boru
Derviş Angel Haydar milleti mesihiye şeklin­ çalarak gidiyor!
de geçiniyorlar .. Amma ikisi de mümin ve Dedikte hakir at b.ırakıp Ahırkapıdan taş­
muahhid olup nihanice 'sahibi seccadedirler. ra çıkarak gördüm ki, filhal bir kayık ile ta
Onlar hakire biat verip: deryanın vasatında yelken açıp uçarak gitme-
- Var ey Derviş Sünneti! İstanbulda de .. Beş çifte bir kayığa süvar olup yalpa kü-
Melek Ahmed Paşa ile buluş .. Teselli bulsun .. rek ve· yelken ederek ortasına vardıkta de-
İbşirden korkmasun, Allah ona yaverdir! de- denin kayıkçılarına makreme salladım. Anlar
diler deyince Paşa, ayağa kalkıp: dahi aheste aheste kürek çektiklerinden va-
- Ya Allah! .. Şükür Elhamdülillah ve rıp kayığına girip azizin desti şeriflerini bus
Aleykümüsselam ve rahmetullahü_ ve bereka- ederek:
tühu, gönderen getiren sağ olsun! Hamden - Paşa oğlunuz selam ederek şu iki yüz
billahdır ki, derunumda olan İbşir hav.fı gitti, altını harcirah eylesin. ve bu iki kişmir şalı
kasavetten halas oldum, rahati ruh buldum! rida eylesun ve gahice bize teşrif eylesun! de-
dedi. diler, dedim. ,Hemen:
- - Hal sahibi kimler vardı:ı;-? - Elhedaya teşterek, velev}{ane beş bö-
Diye sorunca Derviş: ·rek! Hak berekati Halil İbrahim versin, şal­
- Kurtaba şehrinde Mübtecel Baba size lar bizim, altınlar kayıkçılarla sizin! dedikte:
selam etti; Tanca şehrinde Şeyh Mansur selam - Lutf eyle Sultanım, cümle sizindir!
etti; Fes Merakeş şehrinden İzzeddin Burnavi diye ikram eyledim.
selam etti! dedi. Paşa ayağa kalkıp selam alıp: - İşte bu teklif mala yetaktır!
- Biz anlara Cezayirli Ali Seçenoğlu ile diye hemen tennftresinin boynundan cil-
· mektuplar göndermiştik, vasıl olduğu haber- bendini çıkarıp:
leri geldi! - Desturdur, sok elini şu anbarı keri~
diyerek Derviş Sünneti ile öpüşüp kocuş­ meye!
tular ve sohbeti has ile meşgul oldular. Am- diye izin verince hakir elimi soktum; içi
ma Paşa ile bu ikisi bir gune tekellüme baş­ mala.mal mümessek ve sıcak fırın altını, btin-
ladılar, Hüda a'lem sözlerinden bir kelime dekani la.al ve elmas ve zümrüt ile memlu ..
bile anlıyamayıp hayrette kaldım. Bir de an- Hemen a~clım gidip ettim:
ların birer gftne mesrur ve şadiman olup (Ha- - Sultanım siz a'lemsiz ve bu hakir
~ min fadli (Rabbi dediklerini anlardım. Pa- · size teslimiz! Hemen cilbendine el edip bu
şa eder: Bu başka bir alemdir, bunu ehli za- hakire bir avuç altın verdi. Cümle seksen yedi
hir anlıyamaz. Zira Melek Ahmed Paşa hal sikkei basene ve yedi taş yakut ve zümrüt,
sahibi dervişi dilriş bir adem idi. Derviş ile elmas, laal, seylan, firuze ve ze~erced vere-
beş saat kadar sohbet ettikten sonra müsafa- rek etti:
ha edip Derviş kapıdan pertab ederek çıktı - Ey azizim Evliya! Bu altınların her
gitti. Paşa hakire: birini bir sene harceylesen berekatı Halil İb­
- Bre yetiş, Evliyam, dursun, gitmesin! rahim ile sana kifayet edip artar bÜe! Ömrün
dedikte hakir ardı sıra seğirdip, gördüm ki, oldukça harceyle! ..
ne namı var, ne nişanı! Paşaya gelip bu hali «Hay benim ömrüm seksen yedi sene
söyl~diğimde iki yüi altın ve iki kişmiri şal olacak diye hakir gunagün evham garibeye ve
verip: acibeye düştüm. Badehu Paşanın iki yüz altı­
- Ttz Evliyam, ol canı kande bulur isen nından yüz altın dahi ihsan edip baki yüz al-
bul, bizden selam eyle, bunları ver, lutfeyle- tını on nefer kayıkçımıza onar onar bezletti
ANSİKLOPEDİSİ -a--715 ALİŞAHEFENDİ ÇEŞMESİ

ve şalın
birini külah üzerine sarıp birisini de tir. Devrinin adliye muhitinde «Ayaklı Kü-
gerdanına, bendetti: tüphane>> lakabı ile anılırdı. Derslerinde, ga-
---:- Paşaya bizden selam eyle, gayri diyarı yet tatlı ve cazip bir dil ile konuşurdu. 1898
ruma basmayız! Arzı mukaddese geçip Mekke de öldü.
ve Medine caniplerine gitmeye memuruz, bizi ALİŞAHEFENDİ ÇEŞMESİ - Kendi
hayır duadan feramuş buyurman! diye veda adını taşıyan sokak üstündedir; bir on seki-
mahallinde iken gayıkçılara dedi ki: zinci asır çeşmesidir. Rumeli kazaskerlerin-
- Dilerim ki, Evliya Çelebi karde~imizle den Ali Şah Efendinin ölümünden sonra, va-
beraber paşaya varıp altınları kabul etmiyip' siyeti mucibince 'sülüs malından yaptırılm1ş
sizlere tevzi eylediğime .,,.şahadet eyliyesiniz! ve ilk şeklini, gördüğü tamirlerle tamamen
kaybetmiştir. Üzerinde üç kitabe mevcuttu~· .
Bana da: Birisi Hk yapısına ait olup şudur:
- Evliyam! Hayır duam seninle bile!
•var kumda oyna, arkana çöp batmasın! Allah
muin ve zahirin olsun! Gezdiğin yerlerde vü-
zera v~ padişaharun meclislerinde nmaz~ez ve
muhterem olup düşman şerrinden emin ·ola-
sın!

deyip duadan sonra el öptüğümüzde on-


lar Üsküdar tarafına yelken açıp gittiler.»
Bibl. : Eveliya Çelebi, II.

ALİ ŞAHBAZ EFENDİ - Geçen asrın


ikinci yarıı:ınıia yaşamışseçkin hukuk alimi,
muallim; aslı Kay-
seri Ermenilerin- Karagümriikde Alişahefendi Çeı,ımesi
dendir; 1838 de (Resim: A. Bülend Koçu)
kasabada- doğmu~,
p e k, g e n ç y a- «Rumeli kuza.tının serlavhai yemini iken dari
bekaaye intikal eden Ali Şah Efendi merhumun sü-
şında Parise gide-
lüs malından cari mai leziz hayratıdır. Rılhine elU-
rek hukuk · tahsil tiha 1115 (1703)».
etmiş, memlekete Ayna taşının üstünde bulunan ikinci ki-
döndüğünde Fran-
tabe tamirine aittir: ·-
sanın Haleb kon- ,~Mahdumu. merhum Hacı· Rıı.if Beyin rılhine ve-
soloshanesi tercü- silei fatiha olmak üzre baniyei Hacı Atiye Hanım
manlığına t a y i n tarfından tamir edilmiştir. 1318 ( 1900). »

edilmiştir; o sıra­ Üçüncü kitabede de sade~e:


da Haleb valisi Maşaallah
Alişah Çeşmesi
Ali Şahbaz Efendi bulunan müver-
(Resim: Nezih) 1318 ( 1900),
rih Cevdet Paşa-
yazılır.
nın takdirini kazanmış, paşanın tavsiye ve de-
Bir a-karçeşmedir. Suyu, Halkalı
suyudur.
laleti ile devlet hizmetine geçerek muhtelif
Civarında başka çeşme bulunmadığından ka-
memuriyetlerde kırk sene iffet ve istikamet ile
labalık bir muhiti sulamaktadır. Buaşıi:ıda ko-
hizmet etmiş, on yıldan 'fazla İstanbul birin-
va, teneke veya testisini doldurmak üzere nö-
ci ticaret mahken,ıesi reisliği yapmış, temyiz
bet bekliyenlere hemen daima rastlanır; 1946
ınah}cemesi azalığına kadar yükselmiş, mek-
da halk su yolculardan müşteki idi: Hazineden
tebi hukukta, usulü muhakematı cezaiye ve
suyu kısıyorlarmış, bir teneke doldurmak için-
hukukiye, Mektebi <tVIülkiyede ticareti berri- bir saat b~kleniyormuş .. Kadın ve çoluk çocuk
ye ve hukuku düvel muallimliği yapmış, elli gece yarılarına kadar sokaklaida kalıyormuş.
yaşlarında iken de, kendi tabiri ile «tetebbü- Bibl. : İ. H. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I;
atının neticesi olarak>> islamiyeti kabul etmiş- REK, Gezi notu.
ALİ ŞAH KEVSERİ - 71i İSTANBUL

ALİ ŞAH KEVSERİ - On altıncı asır &eldi ve ayni yıl içinde Büyük.şehirde öldü.
ortalarında yaşamış ve güzelliği dillere destan Cahil, fakat gayet zeki, cesur, cüretkar merd
olmuş İstanbullu bir nevcivan, Asrın şairle­ bir adamdı; fukara hamisi, cömerdliği meş­
rinden Cemali Ahmed Efendi tarafından h u r d u. O devri gör-
mesleği ve san'atı zikredilmeden şu mısralar­ müş olanlar hakkında
la medhediliyor: pek çok fıkra nakle-
Biri mahbüblar serdefteridir derler ..
Lehi ahı hayatım Kevseridir
Üsküdar kuman-
Zülal leblerinden oldu cari
danı iken bir beyaz
Akarstidur o nazmı abdari
Bibl. : Cemali Ahmed, Şehren.giz. atın üstünde, göğsün­

Fahri Düngelen de nişanlar, elinde


gümüş saplı k~mçı;
AL:!ŞAH SOKAĞI - Fatih kazasının Ka- peşinde sekiz on sü-
ragümrük nahiyesinin D~rvişali mahallesi vari zaptiye, etrafı do-
sokaklarındandır; Kurtağa çeşmesi Sokağı ile laşıp durur, cuma ve
Tercümanyunus yokuşunun alt kısmı arasınd1 pazar günleri, grup-
uzanır; kaba taş döşeli, bozuk, üç araba geçe- tan, bir saat, yarım
bilecek kadar geniş bir _yoldur; Kurtağadan Ali Şamil Paşa saat evvel, yine mai-
(Resim: Nezih)
Tercüm:anyunusa doğru hafif bir meyil ile yetiyle Fenerbahçe
iner; evleri birer ikişer katlı dar gelirli aile mesiresine damlar, damlar damlamaz, gaayet
meskeni ahşap yapılardır; Kurtağa. kavşağın­ sert ve y_üksek sesle emri basar:
dan girildiğine göre sol kolda Alişah Efendi - Paydoos!.. Evli evine, köylü köyüne!..
çeşmesi vardır ki, sokağa adını vermiştir; Bu kumandayı duyar duymaz yaylı araba-
kayda değer başka bir şeye rastlanmamıştır. larda, paraşollardakiler, trenle gelip de ağaç
(Nnsan 1946). altlarına oturmuşlar, yani orta ve aşağı tabaka
Bibi. : REK, Gn. halk, ödleri koparak derhal caddeyi. tutup da-
ğılırlar.
ALİ ŞAMİL PAŞA - İkinci Abdülhamid
Saraya tutkunlar, bu kabillerin mahdum-
devri ricalinden, Üsküdar kumandanı; aslen
ları, damatları, hanımlan, kerimeleri hiç al-
kürd, meşhur Bedirhan Paşanın oğullarından­ dırış etmeyip yine piyasalarına, arabalarında
dır; 1855 e doğru Cizrede doğmuştur; 1876 Fenerbahçeyi fırıl fırıl çarlı çevirmiye devam
Rus muharebesinde, henüz pek genç olduğu ederler. Paşa bu gibilere göz yumardı.
halde topladığı kürd gönüllüleri ile yararlık­ Bir gün sular karardığı sıralar, Üsküdar-
lar göstermiş, bacağından vurularak aksak dağ takım taklavatiyle bermutad devriye ge-
kalmış, Abdülhamidin takdirini kazanmış, pa- ziyormuş. Yüksek rütbeli ve en hatırlı vü-
şalık rütbesini almış, bir müddet sonra da Üs- keladan birinin damadı bir paşa da Kadı­
küdar ve civarı muhafızlığına tayin edilerek, köyünün son vapurunu kaçırdığından Topha-
büyük şehrin Anadolu yakasında, adeta bir neden kayıkla Üsküdara geçmiye mecbur ol-
ortaçağ derebeyi gibi yaşamıştı. Bedirhan ·za- muş. Üsküdar iskelesine pkıp bir kira fayto-
de Abdürrezzak Bey tarafından Şehremini nuna binmiş. Kadıköy havalisindeki köşküne
Rıdvan Paşanın vurdurulması üzerine, bütün gidecek. Geç kaldığı için arabayı hızlı sürdü-
Bedirlıaniler bu cinayetten suçlu tutulmuş, rüyormuş. Şamil Paşa bunu karşıdan görün-
cinayetin Gözteije istasyonunda işlenmesi, Ali ce yine kumandayı basmış: - Dur!..
Şamil Paşanın Üsküdar kumandanı bulunma- Faytondaki, arabacıya: qAldırma, yürü!»
sı, bilhassa Şamil Paşa hakkında gazebi şaha­ demiş. Fena ·halde köpüren Üsküdar kuman-
neye sebep olmuş, bu meşhur ailenin erkanı danı hemen zaptiyelerden birkaçını dört nala
her biri bir tarafa sürülürken Ali Şamil Pa- koşturup arbayı önletmiş. Kendi de yetişmiş.
şa da Trablusgarp zindanına gönderilmişti. Mevkili, hatırlı damat paşa öfkelenip
1908 de meşrutiyetin ilanı üzerine İstanbula sert sert bağırmağı tutturunca Ali Şamil sille,
İSTANBUL - 717 ALİ ŞEFKATİ EFEND:C

yumruk, kırbaç bir ala pastırmasını çıkarmaz da 1867 de Maliye mektupçusu, bir sene son-
mı? Sultan I:İamidden başka kimseden per- . ra da nazır muavini; sadaret mektupçusu. 1869
vası yok. bamat paşanın yakasına yapışmış, da sadaret müsteşarı oldu. Bu tarihten 1890
bırakmıypor da bırakmıyor. Hem dayağı at, yılına kadar Divanı Ahkamı Adliye azalığı,
mış, hem de: «özür dile, eteğimi öp de öyle ikinci defa sadaret mektupçuluğu, Bosna kapı
salıvereyim» diye terter tepiniyor. kethüdalığı, temyiz mahkemesi azalığı, adliye
Yanında, kafile ile beraber, 10 yaşında mektupçuluğu, Divanı Hümayun amedciliği,
Selah adında bir oğlu da Midillide; çocuk: ikinciliği, ikinci defa sadaret müsteşarlığı,gibi
«Padişah başı için babamın eteğini öpecek- vazifelerde bulundu; 1890 da öldü, Ümmisi-
sin!» demez mi? Artık bu söze akar sular du- nan dergahı mezarlığına gömüldü.
mr. Dayağı yiyen paşa, üstelik bir de etek öp- Gayet doğru, emin ve çalışkan bir me-
müş ve yakasım kurtarmış. murdu, sohbi::!tlerinin zarafet ve letafeti de
Bu vak'a uydurma değildir; o vakitler tanınmıştı; pek güzel fıkraları naklolunur:
ortlığa şayi olmuş, ağızdan ağıza nakledilerek Keçecizade Fuat Paşa gayet kıymettar
herkes duymuştu. bir yüzük almış; yanında bulunanlara gös-
Ali Sa.mil pasanın evi Kad*öyünde, Hün- tererek içinde sinek denilen leke olmasa da-
kar iına~ı cihetinde, tren yoiuna karşı idi. ha kıymetli olacağını söyledikten sonra Şef­
·Bahsettiğimiz oğlu Sel~h aradan çok geçme- kati Efendiye: - Sen de böyle bir yüzük alu·
den evin bahçesindeki kuyuya düşerek boğul­ mısın; demiş. O da: - Aman efendim, nasıl
muştu. Diğer oğlu Ubeyid Şamil diş dokto- alayım? Kulunuz alsam alsam içindeki sine-
rudur, muayeneha,nesi Kadıköyünde pazar yo- ği alabilirim: demiş.
lundadır (1946). Musiki tahsil ve terbiyesini, Eyyublu
Sermet Muhtar Alus
Mehmed Bey, Hoca Refik Efendi ve Zekai
ALİ .ŞEFKATİ EFENDİ - Geçen asrın Dede Efendi ile beraber HamamizMe İsma­
oldukça mühim vazifelerde bulunmuş adliye il Dededen görmüştü.
memurlarından; mus,kişitziasları:ndan, devrin Eski bir mısrai terbiye ederek yazdığı
hemen bütün okur yazarları gibi, divan ede- şu manzumeyi, geçen asrın musiki üstadların­
biyatı an'anelerine uyarak şiirler yazmış si, dan Haşim Bey bestenigar makamından şarkı
malarından; (H. 1238) 1822. de İstanbulda olarak pek nefis surette bestelemiştir ve hala
doğdu; on dört yaşında Divanı Hümayun ka- dillerde dolaşmaktadır:
lemine girdi; üç yıl sonra Maarifi Adliye
Me,ktebi.ne ro-rdi, 1842 de y;irmi yaş~ında
Kaçma mecburundan, ey iilıll)i vah~i, ülfet et
Gayri bu biganelikten geç, vefayi adet et
sadaret mektubi .kalemine alındı; 1845 den Bezme gel, sermesti hicrin neliveyabi vuslat et
1852 ye kadar Balı- Şarkı söyle, raksa çık, sakilik eyle, sohbet et.

kesir valisi Satır Sevdiğim, baği melahat içre bir gül desteııiıı
Mustafa Paşanın, Can fedi 'etse hezar aı:ıık sana şayestesin
Silistre valisi Salih Hub seda, nazik nıiyan, ı:irin zeban, nevrestesin
Şarla söyle, raksa çık, sakilik eyle sohbet et.
Paşanın İzmir vali•
si · Hekim İsmail l,em'a san merhamet ol, ey mehi burci vefa
Pek harabı aşkınım, etme bana cevrü ·cefa
Paşanın divan ka- Eyleyim dört üstüne sAyende bir zevkli sefa
tipliklerinde, Mec- Şarkı söyle, raksa çık, sakilik eyle sohbet et.

lisi Tanzimat kale- Gönlüm, ey leylil gülruh, hüsnünün mecnunudur


, Şefkatii· zarı ise her tavrunun meftunudur
minde ve Şam vak' Hasılı senden rica ı:u ınısraım mazmunudur
asında Fuad Paşa­ Şarkı söyle, raksa çık, sakilik eyle sohbet et.

nın maiyetinde bu- Mizah yollu yazılmış şiirleri de pek çok-


Ali Şefkati Eteneli lundu. 1861 de Ha- tur; §U gazel de onlardan güzel bir örnektir:
(Resim: Nezih)
r i c i y e Nezareti Zen-aki bahtım tutub bahri emelde furtuna
mektupçuluğuna tayin edildi. Arkadaşı olan Hayf ktm bu rO.zlglr attı beni tundan tuna
Sirvanizade
, . Rüstü
" Paşanın Maliye Nazırlığın- Çağlayan veş giryei çe~mim akardı bir zaman
ALİ ŞEMSİ AĞA - 718 - İSTANBUL

Şimdi yer gök doldu CU!? ettikçe ınaııendi Tuııa vuf vadisine de ihtisas sahibi oldu. Şehremi­
Piçü tabı zülfi dilberde dola!?ma ey gönül ninde Gülşeniyeden Hulvi tekkesi şeyhi Sinan
Gamzesi agah olur ise gidersin tantuna
Feyz alurınış yare teslimi giriban eyliyen Efendinin ölümü üzerine (M. 1695 = H. 1107)
İşte bu yüzden tefavvuk etmi.5 entari dona bu dergaha şeyh tayin edildi ve bu tekkenin
Sevdiğim ruın dilberin ağyare bildirmiş rakib postnişini iken öldü. Hayatı hakkında etraflı
Razi aşkın eylemiş ifşa _Hiristo Andona malumata sahip değiliz. Esat Efendi meşhur
Kande görsem yari ardınca gider tin tin rakib ·
eserinde itrabülasar). «Sadayi letafetnüma ve
Şefkati canın sıkılmaz ını !?U kafir tintona.
halavet intiması latif ve hoş ayende olup fil-
Türk sahnesinin seçkin kıymetlerinden . hakika fenni merkumun dekayikü hakayikin
aktör Nureddin Şefkati Bey bu Şefkati Efen- dana üstadı idi. Yüze karip murabbaat ve altı
dinin küçük oğludur. yüzden mütecaviz savt tesbih ve ilahiyatı var-
Bibl. : M.K. İnal, Son asır Türk şairleri. dır ki, her biri bermucibi kavait elhanı mu-
ALİ ŞEMSİ AĞA (Mehter) - On sekizinci sanna' ve bi noksandır» diyor. Pek çok ta-
asır sonlarında yaşamış necabet timali bir lebe yetiştirdiği muhakkaktır. Meşhur musi-
adamdır; iyiliğini gördüğü bir insanın uğru­ kişinas Nayj Osman Dede, Hafız Post ile
na, hayatını kahramanca feda eden eşine pek Ali Şirüganinin musikide yeni bazı tabirler
az rastlanır simalardandır; Ü çQncü Selim dev- bulduklarını söylüyor ve Derviş Ali hakkın­
ri devlet erkanından sadaret kethüdası İbra­ da «merdi veli» tabirini kullanıyor. Derviş
him Efendinin mehterbaşısı idi; bu hüküm- Alinin, bestereine mecmualarda ekseriyetle
darı · deviren ihtilalde efendisi ihtilalcilerin «Dede» serlevhası ile tesadüf edilmektedir;
eline düştüğü zaman, hayatını kahramanca bir kısım mecmualarda da «Derviş Ali» veya
feda etti; müverrih Cevdet Paşa, tarihinin se- «Derviş Ali Şirugani» başlığı ile tesbit edil-
kizinci cildinde bu merdane sahneyi şöylece miştir; on dokuzuncu asırda «Dede» ünvanı
naJdederler: «Andaki eşkiya (ihtilalciler, ihti- ile iştihar eden üstad sanatkar Hamami İs­
lalci yeniçeriler) İbrahim Kethüdayı alıp en- mail Efendiden tefrik için onun eserleri mu-
vai hakaretle Etmeydanına götürürken meh- ahhar zamanJarda «Atik>> veya «eski dede»
terbaşısı Ali Ağa nam merdi sadakatkar dahi başlıkları ile yazılmıştır. Şeyh Rüşen Efen-
yanından ayrılmayıp. ve Etmeydanı kapısına dinin mecmuasında «Atik dede», piyanist Esat
geldiklerinde: - Aman yoldaşlar! Efendime Efendinin mecmuasında <<Şehremininde med-
kıymayın! deyu üzerine kapanıp, eğerçi eş-ki­ fun eski dede» kayıtları görülür. Fakat bü-
ya matıub zevattan başka bir ferde taarruz tün bunlara rağmen bazı besteleri yanlış ola-
etmemek üzere beyinlerinde ahd, ve misak rak İsmail Dedeye mal edilmiştir. Son za-
etmiş olduklarından merkumu efendi~inden manalarda ise bu değerli şahsiyetin büsbütün
ayırmağa çalıştılar ise de bir veçhile ayırmak unutulduğuna şahit oluyoruz. Konservatuvar
kabil olmadığından eşkiya kılınç ve hançer neşriyatının «Tevşihler» kısmında, Rehavi
üşürüp ikisini de pare pare ettiler». Ali Şem­ makamındaki tevşihinin notası münasebeti
si Ağa, .devrimizin seçkin münevverlerinden ile şu kayıtlar bunu açıkça gösteriyor: «Eski
Fuad Şemsi Beyin dedesinin babasıdır. Çok· mecmualar, bu ilahinin bestekarı olarak bes-
yazıktır, hayatı hakkında başka bir kayda tei Dede Atik namını yazmışlardır. Anlaşılı-
rastlanamadı. . yorki, bu atik tabiri, ilahinin yine dede na-
ALİ ŞİRÜGANİ (Derviş) - Klasik Türk mı ile meşhur Hamamizade İsniail Dededeıi ·
musikisinin en büyük bestekarılrmdan; 1630- evvel gelmiş başka bir dede tarafından bes-
1635 arasında btanbulda doğdu; 1714 de İs­ telendiğini ihtar için ilave edilmiştir. Acaba
tanbulda öldü. Aşağıdaki satırlar, Türk ede- bu eski dedenin ismi nedir? Hangi tarihte
biyatı ve musikisi, tarihi üzerinde tam salahi- yaşamıştır?>> deniliyor.
yetle söz sahibi, İstanbul Ansiklopedisinin «Altı yüzden fazla eserinden benim tes-
has .dostu merhum Sadeddin Nüzhet Ergunun bit edebildiğim 202 parçadır. Elimize geçmi-
«Türk musiki antolojisi» nden alınmıştır: yen mecmualarda, onun daha birçok ilahi-
<<Ali Şirügani genç yaşında musikiye he- lerine tesadüf edilebileceği muhakkaktır. Bu-
ves ederek bu sahada yüksek bir kabiliyet gün elimizde mevcut güftelerden mühim bir
gösterdi. Gülşeni tarikatine jntisap ile tasav- kısmının bestesi kaybolmuştur; fakat 25-30
ANSİKLOPEDİSİ - 719 ' - ALİ UFKfBEY

kadarının hala unutulmadığını görüyoruz. Dil• tinaf muhamminliğinde, Şehremaneti Heyeti


gah Tevşih ile
Acem İlahi bu aradadır. ıyiuta­ Fenniye mimarlığında, Evkaf Nezareti_ heyeti
savvıf Sivaslı Sesmşinin: fenniye müdür muavinliğinde bulundu. 1919
Vasıl olmaz kimse Hakka cümleden dur olmadan da Evkaf Nezareti Heyeti Fenniye riyasetine
Kenz açılmaz şol
gönülde ta ki pür nur olmadan tayin edildi.
19 Teşrinievvel 1922 de öldü; Koca Mi-
manzumesinin Hüseyni makamında ve düyek
mar Sinanın türbesi içinde hazırlanan kabre
ikaaındaki meşhur bestesi Derviş Ali Şiruga•
gömüldü. Ölümü münasebetiyle mühendis
ninindir. Segah makamında ve düyek ikaaında
mektebi mecmuası şu bendi yazmıştı:
«ey gafil uyan» ilahisi de çok taammüm eden Bu hafta mektep ve meslek hazin bir felake-
eserlerinden biridir. Durakları ise dini mu- tin elemi ile sarsıldı. Büyük hocamiz Talat Bey ha-
sikimizin en parlak mahsullerindendir. Der- yatına veda eyledi. Talat Bey hayatında yalnız ~il•

viş Ali, sadece dini eserleri ile değil, ladini zide bir muallim, yüksek bir sanatkar olarak tanın­
madı, onda meleklerin gıpta edeceği bir kalb, fa.
mahiyetteki yüzlerce bestesi ile de iştihar ziletin iftihar edeceği bir ruh yaşadı. Onun gaybu-
eden büyük bir sanatkardır». betindeki elem ve merareti hiç kimse, mektebi ve
Sadeddin Nüzhet merhum, kendisi tara- talebesi kadar hissedemez. Genç yaşında ufulü bil-
fından tesb1t edilen 202 parçanın güftesi- hassa milli m~marimizde teselli kabul etmez bir
ziyadır.
ni 'de bu meşhur eserinde neşretmiştir.
Eserleri : Fenni mimari (mimar Kema-
ALİ TALAT BEY - Mühendis, mual- leddin Beyle müşterek); İnşaat· ve _imalatta
lim, muhendis mektebinde birkaç neslin ho- işçilik, 4 cilt; Sanayii inşaiye ve mimariyeden
cası olmuş kıymetli bir fen adamı; 1869 da doğramacılık, marangozluk, silicilik, (ölümün-
Tokatta _doğdu; babası, Şehremaneti kordon den sonra basılmıştır).
kalemi başkatibi Abdullah Şefik Efendidir. Şakir Tokmen
Aslı, ana ve baba tarafından da Tokatlıdıll'. ALİ UFKİ BEY - Dördüncü Sultan Meh-
Küçük yaşta İstanbula gelerek Eyyubda Sul- med devrinde yaşamış musiki bilgini, kendi
tan iptidai mektebinde ve Kocamustafapaşa adına nisbetle anılan çok kıymetli bir musiki
askeri rüştiyesinde okudu; rüştiyeden on dört mecmuası sahibi; T.Y. Öztunanın İstanbul An-
yaşında şahadetname alarak (1883), bir sene siklipedisine bu mecmua hakkında verdiği
kadar lisan mektebine, iki sene kadar Sanayii notda «yüzlerce muasİr musiki eserinin garb
Nefise resim kısmına devam etti ve 1888 de musikisi notasının o zamanki haliyle tesbiti»
imtihan vererek kaydinden Ali Ufki Beyin bir mühtedi oldu-
birincilikle Hende- ğu kuvvetle tahmin olunabilir. İstanbul.da
sei Mülkiye Mekte- yaşadığı da kesin olarak söylenemez, fakat
bine girdi; bütün başka bir yer de bilinmediğine göre adı Bü-
t ah s i 1 yıllatınca, yükşehrin kütüğüne evleviyetle alınmıştır.
bu yüksek mekte- Bibl. : T.Y. Öztuna, Notu.
bin en afif, çalış­ Aliufkibey Musiki Mecmuası - Aslı
kan ve zeki tale- British Museum'dadır, Türkiyede, iki fo-
besi hatırasını bı­ to-kopsi bulunub biri Hüseyin Sadeddin
rakarak 1895 de Arel'in, diğeri de Haydar Sanal'ın hususi
birincilikle mühen- kütüphanelerindedir. Yüzlerce muasır musiki
dislik diploması al- eserinin gar b musikisi notasının o zamanki
dı; ve derhal, yir- haliyle tesbiti, Türk musikisi tarihi tedkikleri
mi altı yaşında için son derece mühimdir. Peşrevler, saz se-
Ali Talat Bey iken sekiz yüz ku- maileri, besteler, semailer, şarkılardan baş­
(Resim: Nezih) ruş maaşla mühen- ka koşma, türkü, semai, raksiye gibi halk mu-
dis mektebinin köprücüklük, kargir ve ahşap sikisine aid eserler de mevcuddur. Bu pek
inşaat muallimliğine tayin edildi; ölünceye mühim mecmuanın neşri Maarif Vekaleti ta-
kadar da bu vazifede kaldı. rafından H.S. Arel'in nezaretinde bir heyete
I
Yirmi yedi yıl süren meslek hayatında, verilmiş ise de Arel'in vefatı ve
sair sebep-
muallimliğine ilave olarak Meclisi Maliye is• ler 9olayısı He baskı işi akim kalmıştır. Eser
ALİ USTA (Nalıncı) 720 - İSTANBUL

Ali Ulvi Efendinin bir yazısı


(M. K. İnal'in Son Hattatlarından)

üzerinde H. Sanal da senelerdenberi çalış­ lı yaycı ustalarından; hayatı hakkında başka


maktadır, ekseri parçaları bugünkü notaya bir kayda rastlanamadı.
çevirmiştir, mesaisinin bir kısmı Maarif Ve- ALİ USTA (İskenderiyeli) - Hassa te-
kaleti tarafından neşredilecektir. Bu satırla­ berdarlarından; on yedinci ;asırda yaşamış
rın muharriri Ali Ulfki Bey Mecmuasını H. namlı bir çini ressamıdır; hicri 1077 (Miladi
Sanal'daki foto-kopıiden bir kaç 'gün içinde i667) tarihini ve imzasını taşıyan çini üzerine
ancak pek sathi olarak teclkik edebilmiştir, bir Kabe resmi, Topkapı sarayında kızlarağa­
H. Sanal, her nedense biraz daha zaman bah- sı dairesinin duvar çinileri arasında; Kabe,
şı yolunda cömerd olmamıştır. Londradan Medine ve arafatı gösteren üç resmi de yine
gelen asıl foto-kopi ise, H.S. Arel'in eşsiz kü- Topkapısarayında harem ağaları camünin du-
tübhanesi ile berber 1953 de Türkiyat Ensti- var çinileri ar.asında bulunmaktadır.
tüsüne hediye edilmiş olub o tarihdenberi ALİ USTA (Kumbaracı) - On sekizinci
hali umumi istifadeye. açılmamıştır. asırda Kasımpaşada tersane imalathanelerin-
· T.Y. Öztuna de büyük ıslahat yapmış fen adamıdır; vaka-
ALİ ULVİ EFENDİ (Arnavud) - On nüvis, bu zattan, (H. 1120) 1708 vakaları ara-
dokuzuncu asır başında yaşamış hattatlardan; smda şöyle bahsediyor:
yazıyı Ali Vasfi ve Çömez Mustafa Vasfi Efen- «Mirt kalyonların yetmiş seksen kantar-
diden öğrenmiş, Çenberlitaşda Bezmia.lem Va- lık çapalarını bu ana gelince İstanbulda yap-
·ude Sultan Mektebinde yazı muallimliği yap- tırılmak mümkün olmuyordu, İngiltereden
mıştır; bilhassa sülüs· ve nesih yazılarda hü- satın alınırdı. BÜ~ esnada kumbaracı ocağın­
ner sahibi idi. 1853 (H. 1270) de vefat etti; dan Usta Ali adında bir hezarfen üstad zuhur
kabri Üsküdardadır. etti, onun talimi ile tersane gözleri ardında
, Bibl. : M. K. İnal, son hattatlar. yeniden bir imalathane ve azim körükler ve
ALİ USTA - On sekizinci asır yeniçeri- örsler icat olunduktan sonra az zamanda yet-
lerinden, elli ikinci bölüklü ortasının aşçısıydı; miş seksen kantar büyük demirler işlenip bu
levent yapılı, bahadır, akranı nadir delişmen hususta dahi devlet, yabancılara muhtaç ol-
bir adamdı; yazıya heves etmiş, sülÜ$ ve nesih maktan kurtuldu».
yazıda Şehzadeli. İbrahim Ağadan icazetname Bibl. : Raşid Tarihi, III.
almıştır. Fakat hattatlığı maişet vasıtası yap- ALİ USTA (Nalıncı) - Onyedinci asır
mamış, kolluktaki hizmetine devam etmiş, sonlarında hamam nalını yapmakla meşhur
1761 (H. 1175) de ölmüştür. bir sanatkar olub dükkanı Un.kapanında idi;
ALİ USTA (Afiyon şaşkını İplik) - Ge- bilhassa namlı ve büyük çarşı hamamlarının
çen asır sonlarının en namlı damacılanndan; kibardan, semtin muteberanmdan, ulema ve
hayatı hakkıhda hiçbir kayda. rastlanamadı; şueradan olan müşterilerine mahsus şimşir v0
lakabından, afyon tiryakisi ve kuru bir adam; abanos nalınlar yapar, üzerlerini türlü nakış­
ve bulduğu oyuna da «Tophaneli açmazı» de- lar, sadef ve gümüş kakmalarla tezyin eder-
nildiğine göre semtinin de Tophane olduğu miş; adi ve ala, hamamcıların sipariş üzerine
anlaşılıyor. yaptırdıkları bütün nalınların üzerine de aid
Bibl. : Dama risalesi olduğu hamamın adını hak edermiş. Bir ara ·
ALİ USTA (Cebeelbaşı) - On be§inci yazı ayak altına geliyor diye dedi kodu olmuş,
asırda Fatih Sultan Mehmed devrinde en nani- «bid'atdir» diye men etmeğe kalkinışlar, o
ANSİKLOPEDİSİ . --.:. 121 _:_ ALKARNA

sırada Hasköyde kalafat yerinde boğularak hattatlardan. Galatasarayı Mektebinin yazı


öldürülen pir gencin bir dellak olan __ıkaatili muallimi idi, evinde de isteklilere yazı ders-
kaçar iken vak'a yerinde unutduğu Ali Usta leri verirdi. · Kendi yazı hocası da Laz Ömer
işi nalınlarının . üzerindeki hamam adından Vasfi Efendidir. 1837 (H. 1253) de öldü, bü-
derhal yakalanmış (B. : Ali, Seyis), Ali Ustac yük yazı üstadı Şeyh Hamdullahın kabri civa-
ya başka nalıncılar tarafından taklid edilme 0
rına defnedildi.
mek .kaydi ile nalınlarına hamam adı hak et- Bibl. : M. K. İnal, son hattatlar.
mesine izin. verilmiş.
ALİYAZICI SOKAĞI - Galatanın Ye-
nicami mahallesi sokaklarındandır; Fermene-
ciler sokağı ile Kardeşim Sokağı arasında
doksan derecelik bir dirsek yaparak uzanır; üç
araba geçebilecek kadar geniş, çarşı boyu,
mağaza ve antrepolar sıralanmış ve tesviye
edilmiş bir toprak sokaktır; Kardeşim sokağı
ile kavşağı başında bir fıçıcı atölyesi bir es-
naf-amele kahvehanesi vardır. (Haziran 1946).
Bibl. : REK, Gezi Notu.
ALİ ZEKİ (Mürekkebcizade) - On se,ki-
zinci asır hattatlarından,
macuncu çarşısınm
tanınmış esnafından· idi; icazetnamesini Taş­
mektepli_ Mustafa Rakımdan almıştı.
Bibl. : lVIüstakimzade, Tuhfei hatta.tin.
Ali Usta işi iki çift hamam nalını
(Resim. Hüsnü; metin tarifinden) ALKARNA - Denizin dibinden istirid-
ye, midye, tarak ve emsali deniz hayvanları
1686 da hamamcılar kahyası olan Derviş
avlayıp çıkarmp.ğa mahsus bir deniz avı ale-
İsmail'in «.Dellakname» adındaki mecmuasın­ tidir, demir çubuktan bir ağız kısmı ile buna
da verdiği malumata göre bu Ali Usta kıy­ eklenmiş kalın sicimden bir ağ torbadan iba-
metli ağaçlardan yapdığı nalınların tasma-
larını da sureti mahsusa da sırma ile işletir,
1
yine sırma ile:
Hamamı Tersane
Muhabbet levendaııe
Buyur beyim işte Hamamı Şengül
Yıkaııub safa sür açılsın gönül
Hoş geldin civamm, efendim, ağam
1:fasretin çel..--udi bu Yeni Hamam
Ayağın öper ııu nalin
Hamamda sen gül cemalin Alkarna
(Resim: K. Deveciyandan)
Nalin köienizim ayak öpeyim
Çardaklı Hamamdır burası beyim rettir. Ağız demirinin alt kısmı ke'skin olup
gibi şeyler yazdırırdı. denizin dibi bununla taranır; alkarna. denize
Bibl. : Derviş İsmail, Dellfilmame. 40-50 kulaçıı.k bir halat ile salınır; ağ torba-
nın gözleri gayet küçüktür, 3 santimden fazla
ALİ USTA (Terlikçi) - 1850 -1860 ara- olmaz. Alkarna ile istiridye vesaire avında üç
-smda İstanbulun namlı terlikçi ustalarından çifte bir sandal ile üç tayfa kullanılır. San-
idi, dükkanı Atik Alipaşa çarşısında idL Ha- dalın içinde ağaçtan <<Çıkırık» denilen bir do-
yatı hakkında başka bir kayda rastlanamadı. lap varıdır, içine avlanan hayvanlarla bera-
Bibl.: Vasıf Hoca, Not. ber bir çok da taş vesaire dolacağından alkar-
ALİ VASFİ EFENDİ - On sekizinci asır na çok ağırlaşır ve ancak böyle bir çıkırk ile
sonları ile on dokuzuncu asır başında yaşamış yukarı çekilebilir. Alkarna, denize sandalın
ALKAS MİRZA -722- İSTANBUL

kıçından salınır; sonra kürek çekilir, sandal de tutamadı. Dizful üzerinden Osmanlı ülke-
ilerledikçe alkarna da denizin dibinde sü- si.ne geçti. Bağdada gidip, orada Sultan Sü--
rüklenerek taramağa başlar; torbanın doldu- leymandan emir bekledi. Sultan Süleym~.ıı
ğu ağırlaşmasından anlaşılır. Alkarna ile, onun İstanbula gelmesini emretti. Alkas
tesadüf eseri istakoz, böcek ve kaya balığınm Mirza Sultan Süleymanın fermanına da
da tutulduğu olur. Altın para zamanında karşı gelerek, İstanbula gidemiyeceğini ,bil-
bir alkarna -bir, bir buçuk liraya yaptırılırdı. dirdi. . İstanbuida Osmanlı devlet erkanı,
ALKAS MİRZA - On altıncı asırda taht Sultan Süleymanı, onun define ikna ettiler.
kavgası yüzünden Türkiyeye sığınmış ve İs­ Sultan Süleyman, Bağdad valisine Alkas Mire
tanbula gelmiş İranlı bir şehzadedir. zayı yakalamak için · emir gönderdi. Alkas
Alkas Mirza ve yahut Alkasıb Mirza, Sa- Mirza bunu daha evvel haber alarak, Valinin
f evi sülalesinin müessisi olan Şah İsmail'in adamları, onun karargahına geldiklerinden
oğludur; sonradan Şah Tahmasb adı ile Şah önce, karargahtan kaçıp İrana geçti. Heme-
İşmail Sa_fevi'nin yerine geçen Tahmasb Mir- . dan civarında Safevi Şehzadelerinden Beh-
zanın küçüğü ve onunla anne ayrı kardeştir. ram Mirza ve diğer Safevi' kumandanları ile
Tebrizde doğmuştur. Şah İsmailin H. 930 da muharebeye girişti. Bu arada Alkas Mfrzanm
vefatı üzerine tahta ·çıkan Şah Tahmasb, Alkas başında yirmi bin kadar adam vardı. Fakat,
Mirzayi diğer kardeşlerinden çok sevdiğin­ Safevi orduları daha ağır bastılar ve Alkas
den; Şirvan vilayetini ve dağıstaı_ıı, eski Şir­ Mirza mağlub oldu. O civarda bulunan Meri-
vanşahların bakiyesinden temziledikten son- van kalesine giderek, kale hakımi kürd emir-
ra, Mirzayı Şirvana gönderip, o vilayetin hü- lerinden Surhab Erdelan'a sığındı. Fakat bu·
kümdarlığını ve Şirvanşah unvamnı verdi. zat Tahmasb'dan çekinerek, Alkas Mirzayı
Fakat, Alkas Mirza Şirvanda nüfuzunu teslim etti. Sehzade Alkas Mirza, Tahmasbın
genişleterek, Şah Tahmasbın meşguliyetin­ huzuruna getirildiği zaman Tahmasb ona şu
.den bilistifade, Alkas Şah unvanı ile Şirvanda sözleri söylemişti: «Ey kardeşlik muhabbetin-
ve Dağıstanda kendi namına para bastırıp ve den anlamayan kardeş, sana ne kötülük yap-
hutbe okutup, istiklal ilan etti. tım ki,. baba ocağını bırakıp, yabancılara sı­
ğındın, bu kadar boşuna kan dökülmesine se-
Lakin Şah Tahmasbın gönderdiği kuv-
vetlere mağlub oldu; annesi ile oğlu Ahmed bebiyet verdin ... » Alkas Mirza, kızarıp, hiçbir
Mirzayı, Şah Tahmasba yollayarak af diledi;
. cevap vermemiştir. Tahmasb'ın adamlarının
ısrarına rağmen, Şah Tahmasb kardeşini öl-
affedildi ve yine Sirvan tahtında bırakıldı.
Bir müddet sonra ı'eJ{rar isyan edince, Şah dürmedi ve ortalığı karıştırmaması için, di-
Tahm:ab bizzat Alkasın üzerine yürüdü; boz- . ğer mahpus Safevi Şehzadelerinin bulunduk-
ları Kahkaha kalesine gönderdi. Alkas Mirza
, guna uğrayan Şirvan Hanı da evvela Kırım­
da. Kefe valisine iltica etti, oradan da, İstan­ dört sene sonra bu kalede vefat etmiştir.·
bula geldi( (H. 955 = M. 1548). Alkas Mirza, ilim ve edebiyattan çok iyi
Alkas Mirza İstanbulda çok iyi karşılan­ anlayan Safevi şehzadelerinden biri idi. Ken-
dı. İstanbulda sarayda ayrı bir daire verildi. disinin Türkçe ve Farsça şiirler söylediği ri-
Tahmasbı ortadan kaldırmak hususunda Os-
vayeti varsa da bu şiirlerden elimize geçmedi.
A. Genceli
manlı Padişahı ile mutabık kaldı. Emrine ve-
rilmiş olan kuvvetlerle ki o zamanın en mü- ALKAZAR AMERİKA GAZİNO - Tİ­
kemmel silahlanmıs kuvvetleri idi, İran üze- YATROSU - Geçen asrın ikinci yarısında
rine taarruza geçti. Vanda ve başka yerlerde İstanbulun yarı batakhane rezalethanelerin-
Tahmasbın ordularına büyük zayiat verdirdi. den, sahnesi, dans salonu, içki tezgahı bulu-
Safevi şehirlerinden ve kalelerinden bir ço. nan bir gazino - tiyatrodur; Galatada Tophane
ğu Alkas Mirzaya teslim. oldular. Fakat bir Caddesinde idi; halk ağzında kısaca «Ameri-
kısmı da inadla mukavemet ettiklerinden Al- ka Tiyatrosu» denilirdi. Birinci perdeler ek-
kas lVIirza, batı ve orta İranı dolaşıp, birçok seriya soğuk, pandomima usulünde bir ko-
yerleri Sultan Süleyman namına feth etti; mediden- ibaretti. Rum, Ermeni ve Yahudi
fakat, Tahmasbın gönderdiği kuvvetli bir or- aktörleri, paskal - komikleri umumiyetle ayak
du sürat ile yetiştiğinden, aldığı yerleri elin- takımının en süfli tabakasından çıkmış, bo-
ANSIKLOPEDISI -723 ~ ALKAZAll

zuk bir türkçe ile tuhaflıklar yapmağa yel- matı bende de bir meyil ve teveccüh uyandır­
tenirler, piyes diye oynadıkları da, Ahmed maktan hali kalmazdı.»
Rasim merhumun tarifidir: <<Ne olduğu be- Şansonet yıldızı Küçük Amalyanm Ame-
lirsiz, orta oyununun sahneye çıkarılmış ka- rika tiyatrosunu forilerle inim inim inleten
ba bir taslağından ibaret yave döküntüleri» diğer bazı meşhur kantoları da şunlardır:
idi.
HİCAZDAN FERYAD KANTOSU
Amerika tiyatrosuna ait en eski vesika- Ah feryad! .. Ben sana yandım
lardan biri olarak 1876 yılına ait Sabah gaze- Gece gündüz ah ile geçti zamanım
tesi koleksiyonunda rastlanan ilanlar gösteri- Gaddar felek bak halime,
lebilir; bunlardan biri aşağıya aynen nakle- Düştü gönlüm bir zalime

dilmiştir:
Merhamet etmez halime
Oldum divane! ..
Galata Doğruyolda 216 numaralı Alkazar Ame-
rika tiyatrosu Teşrinisani 3 çarşamba gnün akşamı HÜSEYNİDEN YANDIM KANTOSU
perşeme ·gecesi saat 2,5 da 15 perdelik oyun. Kız sana yandım . ben salı gecesi;
1 perde Büyücü pandomiması (Dimistokli Pas- Salı gecesi, salı gecesi!
kal.) Altın yüzük parmağında
3 perde balet (Kikina, Pipina, Madam Pervisl. . Ah tepesi yar yar ah tepesi. ..
1 Cambaz.
2 perde Şansonet (Matmazel Amalya).
Localar, ön sıralar, hususi yan koltuk-
1 perde Zor ile hekim komedyası (Andon). lar, kantocu kızların tutkunları ile dolardı;
1 perde Zevzekler (Hacı Boğos). tiyatroyu dolduran seyirci kütlesinin büyük
6 perde Server Bey hikayesi (Milli dram). bir ekseriyeti için de piyesler birer bahane
Gonce Kemal idaresin4e incesaz perde araların- idi. Kantocu kızları görmek, onlara sırnaşmak
da terennümsaz olacak fiyatlar: Adeta ...
ilam aşk e'.:mek, belalı takımından olup da yüz
Amerika tiyatrosunun yıldızı Küçük bulmazlarsa rezalet çıkarmak için gelirlerdi.
Amelya (Hanım) idi. Ahmed Rasim «Fuhşi Foriler yerine, bazan da sahneye çürük li-
Ati» in· birinci cildinde bu nazenin kanto- mon, portakal, kokmuş çiy yumurta, muşmu­
cunun portresini pek canlı çizmiştir: la atılır; rakipler arasında tokat, yumruk, us-
«Tatarımsı simsasiyle beraber fıkırdak­ turpa kavgası olur, hatta bıçak çekilir, taban-
lığından, gençliğinden dolayı fevkalade maz- ca atılırdı. 30 Teşrinievvel 1305 (9 teşrinisani
harı rağbet oluyordu. Sesi falso, dili rum çet- 18~0) tarihli Sabah gazetesinde şöyle bir bend
refili idi. O zamanlarda da kısa fistanlar _mo- okunur:
da idi, velev uzaktan olsun bir kadın baldırı­ <<Galatada Amerika gazinosu denmekle
nı görmek göz için llf:ıir muvaffakıyet sayılır­ maruf olan kafeşantanda dün gece Şekspirin
dı. Küçük Amalya sahnede arzı endam edip asarından Otello nam oyun icra olunduğu sıra
de senelerdenber düzelmek bilmiyen dili, oyunculardan bazılarının mugayiri hüsnü adab
-kekremsi sadası ile, güfteye mutabık gemici pek çok harekatı gayri laikada bulundukları
miçosu kılık kıy~ti ile: matbaamıza gönderilen bir varakada beyan ile

Haydi tayfalar bu gibi ahvali gayri• la.ikanın ademi tekerrürü


Gemi yalı>alar için merciinin nazarı dikkati celbolunmuştur.,
İçelim şarap Bir Otello tenkidi yukarıdaki satırlarla
Olalım harap ifade edilen Alkazar . Amerika Tiyatrosunun '
Lariç cum taralelli ha ha hay! ..
seyircilerinde de kama ve tabanca, yadırga­
Diye köhne sarhoş taklidi yıkılmalar ile nacak, şaşılacak oyuncaklardan değildir.
okudu mu azim bir· fori kopardı. Fori, alabil- Bir ara büyük tuluat komiği Abdi, tulu-
diğine el çırpmak, alabildiğine tepinmek idi. atçıların en eskilerinden Deveci Agah, Paşa­
Fesini çıkaran, baston, şemsiye vuran, şapka­ bahçeli Raşit, Küçük Şamramın babası hacı
sını sahneye atan, ıslık çalan, Manuk da Amerika Tiyatrosu sahnesine çık­
- Biz!.. Biz!.. Nidalariyle mendil, peş­ mışlardı. Bu sahnenin erkek yıldızlarından
kir sallıyan, iskemle üzerine fırlayarak horos biri de düettocu Rafael idi; sahneye de hemei:ı
gibi çırpınıp öten, hatta kişneyen, anıran, şa­ daima Küçük Amalya ile beraber çıkarlardı.
hadet parmağını ağzına takıp haralop yapar.; Sermed Muhtar Alus, «On ikiler» adın•
yüzlerce efradın şu türlü muhacemei istirha- daki romanında «Amerikan Tiyatrosunun di-
ALK.AZAR SİNEMASI -724- İSTANBUI.

rektörü Sotiraki, çekirdkten yetişme bir oyun- «Padişahım şevketinle devletinle bin ya-
cu; Abdülaziz devrinde Bağlarbaşmda İcadi­ şa! .. » şekline sokmuş, Meşrutiyetin ilanı üze-
yede pandomima oynatırmış.» diyor. rine yine eski şekli ile söylenmiye başlamıştı.
17 Ağustos 1306 ,(30 Ağustos 1890) ta- · ALLAHKERİM YERİ - Kıymetli bilgin
rihli Sabah gazetesinde Amerika Tiyatrosu- M. Zeki Pakalın'ın <<Osmanlı Tarih Deyimleri
nun Üsküdarda Bağlarbaşında; ayni gazete- ve Terimleri Sözlüğü» nde rastlanmıştır;
nin ,1 Eylul (14 Eylul) tarihli nüshasında da müellif bu tabirin eski İstanbul argosunda
Üsküdarda Selamsızda oyun verdiğini öğreni­ kahvehanelerde meteliksiz takımının kahve-
yoruz; bu devirde bu Sotira,kinin müdür ve ciye para vermeden oturdukları, geceleri de
pandomimacı olarak iştirak ettiği tahmin olu- üstünde sıra sıra uzanıp bülzülüp yattıkları,
nabilir, şurası muhakkaktır ki, Am~rika Tiyat- barındıkları yer, sayvan, peyke olduğunu söy-
rosu, yazın, İstanbul sayfiyelerinde turnelere lüyor.
çıkmaktadır. Yine Sabah gazetesinin 1896 ta- ALLAHVERDİ (Dr. Dikran) - Tanınmiş
rqıli bir nüshasındaki bir ilanda bu tiyatro- bir Ermeni tabibidir. 1860 da Yenikapı'da
nun müdürleri olarak Rafael ve Corci diye iki doğmuş ve 1930 da yine İstanbul'da vefat et-
adamın ismi okunuyor. miştir.
Ahmed Midhat Efendi «Lataifi Rivayat» · Mektep sıralarında parlak zekasiyl~ mu-
koleksiyonundan <<Bekarlık Sultanlık mı de- allimlerinin nazarı dikkatini celbeden Dr. Al-
dik?» hikayesinde Alkazar Amerika Tiyatro- lahverdi, bir müddet Bağçekapı'da eczacılık
sundan trir iki satırla bahsederken: «Akşam­ yapmıştır. Bilahare Mektebi Tıbbiyeye girerek
ları Alkazara gitmeli. Orada da muzika var. büyük muvaffakiyetle 1895 de mezun olmuş­
Şarkılar dinle! Pandomimalar, danslar seyret! tur.
1
Bu münasebetle tifo hastalığı hakkında
Yalnız rıir kahve iki kuruş!» diyor. Bundan da hazırladığı tez müfettişler tarafından takdir
anlaşılır ki, bu kafeşantan, o devirde İstanbu­ edilmiştir. Müteakiben Berlin ve Viyana'da
lun sefahat yerlerinden· biri denilmiye laiktir. ihtisas kesbettikten sonra, İstanbul'a dönerek,
Bibl. : Ahmed Rasim, Fuhşi atik; Ahmed Mit- büyük bir hazakat ve fedakarlıkla memlekete
ha( BekarJ.k; Devrin Gazeteleri. - hizmet etmiştir.
ALKAZAR SİNElUASI - ·Büyük şehrin Tıbbiyeyi Şahane Cemiyetine aza olan
eski sinemalarından biridir; Bayoğlunda İsmk­ Dr. Dikran Allhverdi, Bandırma ve Edincik ta-
lal Caddesinde Doğubank'ın malı olan 179 ka- raflarında vaki kolera salgını esnasında sıh­
pu numaralı binadadır.· Sinema, Cemal İzzet hiye müfettişi olarak mezkur şehirlere gitmiş
Bey ile ortağının kurduğu bir; komandit şir­ ve aldığ~ tedbirler saye&tnde, birkaç ay zar-
ket tarafından işletilmektedir. 1918' de inşa fında hastalığın önünü kesmiştir.
edilmiş olan sinema binası Doğubanka 1955 - Kıymetli hizmetlerinden dolyı ula rüt-
1956 arasında intikal etmiştir; 514 seyirci alır, besine kadar yükselmiş, Mecidi, Osmani ve
yerler 180 birinci ve ikinci, 129 balkon ve Liyakat nişanları
205 de koltuk olmak üzere taksim edilmiştir; ile mükafatlandı­
balkonu iki tanedir. Orijinal yabancı ve dub- rılmıştı. Keza, Yu-
laj ..,filmler gösterilir. Beş müstahdemi olub nan ve Sırp Hüku-
1958 dek! fiatları lüks balkon ve koltuk 125, - metleri tarafından
Birinci 60, ve ikinci 40 kuruş i'cli. da Sen Jorj ve Sa-
Haluk Akbay va nişanları ile tal-
ALKIŞ (Selamlıkda) - Padişahlar Cuma tif· edilmiştir,
günleri hangi camie gideceklerse, attan yahut Umumi Harpte
arabadan inerlerken, saray hademesi tarafı-n­ de yararlıklar gös-
dan tiz perdeden şu cümle ile aikışlanırlard1: teren Dr. Allah-
«Uğurun hayrola, y~şın uzun ola, yolun verdi, Ermeni ce-
açık ola! Saltanatına mağrur ol~a Padişahım maatine de hiz-
senden büyük Allah var!..> · metlerde bulun-
İkinici Abdülhamid, alkışın son cümlesi- muştur. Ezcümle Dr. Dikran Allahverdi
ni değiştirmiş: PatrikMne Umu- (Resim: Nezih)
ANSİKLOPEDİSİ - '725 - ALLOM (Thomas)

mi Meclisine ·Aza. seçilmiştir. Keza, tıbbt kon-• ve hal~ aralarında o dili konuşmakta ve mek-
feranslar vermiş ve fransızca <<Stambouh ga- teplerin•de de bu dil ile tedrisatta bulunmak-
zetesinde tıbba dair makaleleri neşredilmiştir. ta idiler: Fakat (H. 1276) 1860 da Fransada
Kevork Pamukcuyan kurulan Alyans İsraelit Cemiyeti, Fransız di-
ALLAİIVERDİ AMİRA (Abraham) - lini bunlata aşılamağa başladığı ve daha son-
Geçen asrın meşhur Ermeni saarraflarmdan- ra Fransızları kıskana.n Alman ve İtalyan te-
dır. 1791 de doğmuş ve 1861 de İstanbulda şekkülleri de kendi dillerini bunlara öğret­
vefat etmiştir. 26 Mart 1842 de kurulan ve ıİıeğe kalkıştığı için, beş asır önce İspanyadan
gaysi Rumeli halkının vergilerini toplamak getirmiş oldukları dil ve kültür sönmiye baş­
olan Rumeli Kumpanyasının ve 1853 de te- lamış ve yahudiler garbin belli başlı büyük
sis olunan Osmanlı Bankasının müessislerin- dillerine ve o diller sayesinde garp kültürü-
dendir. 18.50 ·sıralarında İstanbul Ermeni Ka- ne intibaka muvaffak olmuşlardır.
tolik cemaatın'ın idare meclisi azaiarı arasın­ <<Alyans İsraelit, tedris dili (Bir nevi res-
da da ismi zikredilmektedir. mi dil) olarak fransızcayı kabul ve şarkta ta-
Kevork Pamukcuyan mim etkmeleri suretiyle Fransız harsına et-
ALLAVERDİ EFENDİ (Aprahain) - . tiği hizmet büyüktür. Bu büyük cemiyet, her
Muhtemelen Ohannes Allahverdi'nin oğludur. şeyden evvel terbiye ve tedris işi ile uğraşır.
1886 da kendi masrafiyle Fransa'da bulunan Açtırdığı mekteplerde türkçeyi ihmal ettir-
Grignon Yüksek Ziraat Mektebine girip, 1889 miştir, yahudice {İspanyolca) yı söndürmüş,
da mezun olmuş İstanbula döndükten sonra Türkiye yahudilerini lisan ve kültür sahasın­
uzun müddet Halkalı Ziraat Mektebinin mü- da Fransaya mal etmiştir. Cemiyeti, bütün
derrisleri arasında bulunmuştur. Ziraatçı miı­ dünya yahudilerinin taahhüt ettikleri teber•
teveffa Keork Torkomyan'a (1859-1950) göre rüler besler. Meşhur Roçild ve Baron Hirş Al-
derin ihtisasa sahibdi. yans İsraelitin sayılı büyük hamilerinden idi.
Kevork Pamukcuyan Aly~ns, Türkiyede ve İstanbulda çok faal ol-
ALLAHVERDİ EFENDİ (Ohannes) - muştur. Açtığı mekteplerde, tahsile ameli bir
Meşhur bir Ermeni iktisatçısı ve maliyecisi- mahiyet vermiştir. Çocuk, hem tahsil görmüş,
dir. 1823 de İstanbulda doğmuş ve 1915 de lisan öğrenmiş, hem de piyasada ekmeğini
İstanbulda vefat etmiştir. Muhtemelen Apra- çıkarmıştır. Kız çocukları için sanayi atölye-
ham Amiranın oğludur. 1877 de İlk Osmanlı ieri açmıştır. Alyans israelitin yetiştirdiği si-
Mebusan Meclisine girmiş ve ikinci celsede malardan Türk kültürüne hizmet edenler de
ikinci .reis seçilmiştir. Keza maliye işelerini çıkmıştır; fakat bunlar, Türk mekteplerinde
düzenlemek gayesiyle teşkil olunan bir komis- de ayrıca okumak fırsatını bulanlardır ki,
yona da aza olmuştur. Gad Franko, profesör Avram Galanti, profe-
Kevork Pamukcuyan sör Mişon Ventura, mebus Nesim Mazliyah,
ALLAHVERDİY AN (Agop) - Bir Er- şair İsak Ferara, hahambaşı Hayim Naom ve
meni muharrirdir. 1848 de doğmuş ve 25 Ey- Becerano efendiler başlıca şöhretlerdir.
lul 1918 de vefat etmiştir. 1885 de kaleme «Alyans İsraelit, İstanbulclaki ilk mekte-
aldığı « Ulniya yahut Zeytun» adlı eseri 1887 bini 1875 de açtı. Musevi cemaatinin şiddetli
de İzmiryantz mükafatını kazanmıştır. bir mukavemeti ile karşılaştı. Alyans aleyhine
, Kevork Pamukcuyan bir aforozname kaleme alındı. Bunun üzeri-
· ALLİANCE İSRAELİTE, ALİYANS İS­ ne, Alyans, Museviliğe karşı herhangi bir kas•
RAELİT - Türkiyede ve bu arada İstanbul­ dı olmadığını isbat için, mekteplerinde birer

daki yahudi ekalliyetinin kültür alanında bü- de ibadethane açtı;· çocuklar burada, sabah-
yük rol oynamış bir c~miyettir. Eski belediye leyin derslerden evvel, akşam üzeri dersler-
mektubcusu mü·ıerrih Osman Nuri Ergin, den sonra muallimlerinin riyaset ve nezare-
uzun yıllar sürmüş bir tetebbü mahsulü olan tinde ibadet ederlerdi» (Osman Nuri Erg:...'1,
«Türkiye Maarif Tarihi» nde, bu teşkilat hak- Türkiye Maarif tarihi, II).
kında su mal11matı veriyor: ALLOM (Thomas) - Türkiye ve bilhas-
«Türkiyedeki Yahudilerin çoğu İspanya­ sa İstanbula ait birçok resimler yapmış bir
dan gelmiş olduğu için yakın zamana kadar Jngiliz mimarı; 1804 de Londrada doğdu, 1872
ALLOM (Thomas) -726- İSTANBUL

de Barnes'de öldü .. Tahsilini kraliyet akade- peykeli, bir tarafında hatırlı müşteriler iiçn bir sofa-
sı bulunan, sokağa ve arkadaki bahçeye bakan cep-.
misinde yaptı, 1824 ve 1827 de iştirak ettiği
heleri zarü ahşap cütunlarla süslenmiş pek büyük ve
sergilerde birçok büyük kilise projeleri teşhir mükellef bir kahvehanedir ki, eşi emsali kalmamış­
ederek nazarı dikkati çekti; sanat bilgi ve gör- tır (B. : Kahvehaneler)
güsünü arttırmak için de birbiri arkasından 18 - Balıklı kilisesi: Bu namlı kilisenin içer-
uzun seyahatlere çıktı. İşte bu seyahahatler- den yapılmış bir resmidir
dedir ki, gezip dolaştığı memleketlere ait pi - 19 - Kuleli süvari kışlası: Çengelköyündeki meş­
toresk resimler yapmağa başladı ki, resim- hur askeri lisenin ilk yapıldığı zamanlardaki man-
zarasını göstermektedir ki, iki başındaki dört köşeli
lerinin fevkalade rağbet ve alaka görmesi iki kulesi ve bu kulelerin kurşun kaplı sivri külah-
kendisine meslek değiştirterek bundan böyle ları ile pek zariftir. Bu resim, Boğaziçinin eski man-
bir illustratör olarak çalışmağa başladı. Re- zarası· bakımından da kıymetli bir vesikadır
simli kitaplar ve pitoresk albümler basan ta~ 20 -· Büyük Kapalıçarşı:: Kalpakçıların eski ha-
bilerden zengin siparişler aldı. 1846 da, bir lini göstermektedir
konservatuvar inşası için Oxford'da açılan bfr 21 - Esirci Hanı (Esir pazarı): Nuruosmaniye
arka~ında Tavukpazarında bı,ılunan bu ahşap handan
müsabakayı kazandı. 1850 de Highburg kfü-
bugün en küçük bir iz bile kalmamıştır. Türkiyede
sesini, 1856 da Notting Hill'de Sen-Piyer ki- esir ticaretinin yasak edilmek üzere bulunduğu bir
lisesini insa etti. Thomas Allom İngiliz· mi- sırada yapılmış olan bu resim de kıymetli bir ve-
marları kraliyet enstitüsünün de müessisle- sikadır

rindendir. 22 - Üsküdar İskelesi ve Mihrimah Camii: Blr


İstanbul üzerine yapılmış resimlerinden tarafta iskele, kayıklar, bir kayıkçı kahvehanesi, bir
tarafta üçüncü Ahmed Çeşmesi görülmektedir
bir kısmı şunlardır:
23. - Yuşa tepesinden Anadolukavağındaki Ce-
1 - Yeniköyde bir rum papazının yalısı: Eski neviz kalesinin ve Karadeniz Boğazı ağzının görü-
Boğaziçinin ço.k güzel resimlerinden biridir. Pence- nüşü
releri tahta kepenkli küçük ahııap yalılardan biri- 24 -- Haremde cariyesinden saz dinliyen efen-
dir ki, zamanımızda tek örneği bile kalmamıııtır di: Daha ziyade garplının şark esrarı peşinde koşan
2 - Eyyubda Esma Sultan yalısı. Haliç yalıları­ meraklarını tatmin için yapılmış hayal mahsulü bir
nın en büyüklerinden bir olan bu yalının muhteşem resim. Zengin efendi, bir yer minderine oturmuş,
bir salonu. ·bir elinde yelpaze, bir elinde nargile, yalınayak,
3 - Anadolu yakası sırtlarından Boğaziçi ve fakat muhakkak ki, ev kıyafeti değil, çünkü iri püs,
Rumelihisarı küllü fesi, ağabani sarığı ile beraber başındadır. Es-
4 - Ahırkapı dalyanı vapları fevkalade müzeyyen iki cariye sedirin üs-
5 - Babı hümayun, üçüncü Ahmed çeıımesi ve tünde, .birinin kucağında bir ut vardır. Beride de
Ayasofya bir zenci haremağası elpençe divan duruyor
6 - Balıklı ayazması 25 __:_ Kahvehanede meddah: Deniz kenarında
7 - Nuruosmaniye camiinin ruvaklı avlusu müzeyyen bir kahvehane, mevkii mahsusunda oturan
8 - Heybeliada meddah, hikayesini ya bitirmiş, yahutta ertesi gün
9 - Heybeliada Manastırı devam etmek üzere heyecanlı bir yerinde· kesmiştir.
10 - Eyyub sırtlarından Halicin ve İstaı.ıbulun Kahveci parsa toplamaktadır.
görünüşü 26 - Arzuhalci: Tophanede Kılıçalipaşa avlu-
11 - Limıın: Geride Süleymaniye etrafında açı• sunda, mekt_up, veya arzuhal yazdıranlar, yanların­
lan bir İstanbul panoraması, ön planda bir pazar da bir küçük kızcağızla iki feraceli hanımdır. Bir
kayığı ve bir sal, ikinci planda birkaç kayık, üçüncü hasır üzerinde oturan arzuhalci, kuşağında diviti .ve
planda yelkenli gemiler, İstanbulda o zamanlar için önünde yazı rahlesi ile pek tipik bir simadır; geri-
pek yeni bir şey olan bir buharlı gemi ve bir sal- de Nusre.tiye Camii görülmektedir
tanat kayığı 27 - Koçularla mesireye giden kadınlar
12 - Tophane meydanı ve çeşmesi. ve Tophane 28 - Ayasofya, içerden
pazarı; geride 'Nusratiye Camii., bir asır evvelki İs­ 29 - Padişahın Eyyubsultan ziyaretinden dö--
tanbulu canlandıran çok kıymetli bir resimdir. nüşü; Camii Kebirin yan kapısından çıkan hükümdar,
13 - Sultanahmed Camii (camiin içi) · at ile Bostan iskelesine gelmektedir
14 - Beyoğlundan Kasımpaşaya doğru uzanan ~O - Atmeydanı, Dikilitaş ve Sultanahmed ca-
aşıklar mezarlığı mii
15 - Hünkar iskelesi. Birinci planda bir salta- 31 - Üsküdar sahilinden Kızkulesi ve İstanbul: ·
nat gayığında padişah mevsim_ yazdır, Üsküdar sahilinde on on beş kişi
W - Üsküdarda Selimiye Camii denize girmiş, az ilerden bir pazar kayığı geçmek-
17 - Bir kahvehane: Ortasında etrafı saksı­ tedir. Kızkulesi yanan ahşap kuledir; liman yelken-
larla bezenmiş bir mermer selsebil_ bulunan ve ta- lilerle doludur.
vanı duvarları fevkalade zıynetli, fırdolayı ahsab 32 - Tophane Sahili: Nusretiye Camiinin de-
ANSİKLOPEDİSİ -727- ALMAN ÇEŞMESİ

nizden görünüşü; · denize kazıklar çakılarak yapılmış mi 14 ôcak 1316 - Miladı 1 Ocak 1901 de
ahşap iskeleye iki yelkenli yanaşmıştır
yapılmıştır.
33 - Aııadoluhisarı v.e Göksu ağzı: Kale bede-
ni üzerinde ahşap evler vardır; solda, geride iskele Herşeyi Almanyada yapılarak İstanbul­
camiinin minaresi görülmektedir ki, mabet, halen da, temelinin üzerine kurulmuştur. Sek'iz kö-
Kuzguncuk yoluna nakledilmiııtir. Dereye doğru do- şeli, yedi musluklu, sekiz tane mücella koyu
kuz çifte bir saltanat kayığı ilerlemektedir. Eski Bo- yeşil somaki sütun üzerine atılmış sekiz kemer
ğaziçine ait çok güzel resimlerden biridir
üstünde bir kubbeden ibaret mermer bir çeş­
34 - Surlar; Sur dışında, Topkapıdan Edirne-
kapıya doğru yapılmış bir resimdir
medir ki, sütun kaideleri, başlıkları, taşlar
arasındaki kuşaklar, kubbe çenberleri, lüleler
35 - Yerebatan sarayı (Sarnıcı).
36 - Yedikule: Kalenin şehre bakan burcla- ve lülelerin oturtulduğu plakalar, Cer_men üs-
rından birinin üzerinden yapılmış bir resimdir; kale lubunda kabartma nakışlı tunçtan yapılmış­
içindeki ahşaplar ile cami görünmektedir ki, halen tır. Serapa yabancı bir zevkin mahsulü fevka-
bu evlerden eser kalmamış, camiin de minare enkazı
lade müzeyyen ve tamamen yabancı bir sanat
durmaktadır
eseri olarak da İstanbulda bir eşt\bultinma­
37 - Binbir direk.
38 - Karacaahmed mezarlığı yan bir çeşmedir.
39 - Samatya Hamamı. Bir Mimar Sinan yapısı Çeşmenin içinde, sütunların ortasında ve
olan bu muazzam çifte hamamın erkekler kısmının kubbenin altında bulunan mermer su hazi-
camekanını göstermektedir ki, hamam, uzun yıllar­ nesi de, ikinci bir mermer kubbe ile örtül-
danberi atölye haline konulmuş ve . ihyası imkansız
müş, bunun üzerine de tunçtan oymalı ve
bir surette tahrip edilmiştir. Camekanı örten kııb­
be (Bir yangından sonra ahşap çatı) sekiz sütuna dairevi taç biçiminde bir pervaz oturtulmuş­
istinat eder ki, bu resimde ·on sütun görülmektedir; tur. Zemini mozaik döşelidir ve kemerlerin
esasen resmin soluna rastlayan iki sütunun fazlalı­ hizasında, sütunların arasında yedi tane sabit
ğı da göze çarpmaktadır. Hamamda çok duramamış mermer kanape vardır. Çeşmenin bu kısmı­
olan ressam bir görüı:; hatasına düştüğü .muhakkak-
na, cenuba bakan kemerin altından sekiz ba-
t:ır
40 -Atmeydanı ve . Sultanhmed Camii
samak mermer merdivenle girilir.
41 -Küçüksu: Birinci planda çeşme, geride Asıl büyük kubbenin içi, altın mozaik
eski ahşap Küçüksu kasrının bir kö-
şesi ile mescidin minaresi göri.in-
mektedir.
42 - İhsaniye : Denizden yapıl-,
mış bir resimdir. Setler üstünde ah-
şaplar ve geride Ayazma Camii g~
rünüyor ki, cami pek uydurma ola~
rak yapılmıştır. Orijinalinden şim- ·
şire hakkeden sanatkar tarafından
bozulduğu da tahmin olunabilir.
43 - ·Beşiktaş Sarayı.
44 - Hamam (Kapuiçi Hamac
mı olacaktır).
45 - Saidpaşa yalısı.

Thomas Allom'un İstanbul


resimlerinin hepsi, aid olduk-
ları maddelerde bu Ansiklope•-
diyi tezyin etmiş olacaktır.
ALMAN ÇEŞMESİ - Sul-
tanahmed meydanında, Park
içinde bi~ meydan çeşmesidir;
Almanya İmparatoru İkinci Vil-
helmin lstanbulu ikinci ziyare-
tinde, İkinci Abdülhamid ile
mülakatının hatırası olarak Al-
manya hükO.meti tarafından yap- Alman Çe3mesi
tırılmıştır . Açılış merasimi Ru- (Resim: '8. Sevinçsoy)
ALMAN HASTAHANESİ -728- İSTANBUL

kaplıdır; kemerlerin iç kısmına da, her beyti re,k tunç çenberler ·konulması gerekir .. Hazi-
bir kemerin kavsini doldurmak üzere İzzet nenin methale bakan yüzünde tunç bir levha
Efendinin sülüs hattı ile o· devrin ediplerin- üzerine almanca bir kitabe nakşedilmiştir ki,
den seraskerli,k müsteşarı Ahmed Muhtar Be- metni- _ve tercümesi şudur:
yin sekiz beyitlik şu tarih kıtası yazılmıştır: ·Wi1helm II deutscher Kaiser stiftete .diesen
Brunen in dank barer Erinnerung an seinen Besuch
Hazreti Abdiilhamid Hanın muhibbi halisi bei seinet majestat dem Kaiser der Osmanen Abdul-
Ziveri eklili haşmet, Kayseri alitebar Hamid II im Herbest des Jahres 18~8.
Tercümesi : Alman Kayzeri Wilhelm II 1898
Ya'ni alman imyaratoru, hükümdarı güzin
yılı sonbaharında Osmanlıların hükümdarı Haşmetlu
Hazreti Vilhelmi Sani, karnuranı ı·O.zigar
Abdülhamid II nezdine ziyaretinin şükran hatırası
Padişahı
a!i Osmani ziyaret kasdidüb olarak bu çeşmeyi yaptırdı.
Makdemiyle eyledi İstanbulu pirayedar Çeşmenin içindeki sabit mermer kana-

Bu mü!akatı muhabbet perveri tezkar içün peler, yazın, İstanbul serserileri arasında
Eyledi bil çe§mesarı' saha pirayi karar «Lüks Otel» ve «Almanpalas» adları ile meş~
Silbesil cari olan abi safa teskil eder
hurdur. Bu yüzden, zeminin mozayikleri de
Abi safii musafaia misilli abdar yer yer bozulmuştur.
Alman çeşmesi cok dikkatle muhafazası
Vakfagiri hayret eyler çeşmi ehli dikkati - " '
Tarzi inı;;asındaki hissi bedii zernigar
gereken sanat eserlerindendir (1946).
Bibi. : REK, Gezi Notu.
Rükni ak'vai hayat oldukça abi canfeza
ALMAN HASAHA.NESİ - İstanbul'u,!1
Payidar o!sun bu te'sisi muhab~t üstüvar
en' itibarlı hastahanelerinden biri olan Alman
Bi bedel tarihi caridir lisam Iilleden Hastahanesi, 1846 senesinde D.W.V. (Alınan
«Oldu bu çeşme müla~ate ne dilcu yadigar».
Hayır Cemiyeti) tarafından tesis· edilmiş olup
(R. 1316).
müessesenin binaları Halilpaşa arsası denilen
Tarih kıtası, merdivenin karşısına gelen 8287 metre karelik bir sahada inşa edilmiştir.
kemerden başlar. Kemerl~r arasındaki zavl- Hali hazırda 90 yatak bulunan Hastahane-
yelerde dairevi sekiz madalyon vardır, bun- de, dahiliye, hariciye ve nisaye olmak üzere 3
lardan dördünün içinde açık yeşil zemin üze- ihtisas bölümü vardrr.
rine altın ile Abdülhamidin turası, diğer dör- Hastahane paralı olup ayakta da tedavi
dünün içinde de Prusya mavisi zemin üzerne yapılmakta ve T.C. Hıfzıssıhha Kanunu'na
altın ile Vilhelmin markası olarak bir W har- göre çalışılmaktadır.
fi ve üzerine bir taç altına da II rakamı nal,.- Hastahanenin belli başlı doktorları; da-
şedilmiştir. hiliyede Prof. Dr. Hermann Quivincker, ha-
Kemerlerin dış tarafı da gayet nefis mi- riciyede Dr. ·Ahmet Kemal Atay, nisaiyede ise
nakari tezyinat ile çevrilmiş, kilit taşlarının Doçent Dr:·· Ziya Üstün şeftirler. Buna ilave-
üzerine gelen yerlere de, yine minekari tez- ten, Hastahanede gönüllü olarak Alman Şves­
yinatı ihtiva eden dairevi ve göbekli birer terler, hasta ba,kıcılık yapmaktadırlar.
madalyon konulmuştur. Hastahanenin mimarı bilinmemektedir.
Kubbenin dışı, bronz çenberli ve bakır Personel bakımından şimdiye kadar bir-
,kaplıdır; Şimale bakan kemerlerden birinin
çok değişiklikler gören Hastahane, 1918 har-
minekari tezyinatı iki yerinden bozulmuş ve binde, işgal kuvvetlerinden İngilizler tarafın­
alçı ile sıvanmıştır. Lülelerden de birinin ke-
dan zaptedilmiş ve asker barındırmada kul-
lanılmıştır. Bundan sonra burayı Amerikalı­
lebeği çalınmL~tır. Çeşmenin içindeki su hazi-
nesinin de mermer kubbesi, birkaç yerinsen lar almış ve 1925 den 1928 e kadar hastahane
bozulmuş, taşlar düşmek üzeredir; esasen bu-
olarak kullanmışlardır.
rada çeşmenin zengin tunç tezyinatına denK Hastahanenin Alman personelle işletil­
olarak bulunması lazım gelen tunç çenbereler mek suretiyle yeniden açılması ise 1931 yılın-
dadır. Haluk Akbay
yerine iki sıra ahşap çita çenber görülür ki,
tunç çenberler çalındıktan sonra şöylece bir ALMAN MİMARiSİ SERGİS½ (Yeni) -
tamirde bu çitaların konduğu aşikardır; bu Eminönü Halkevinde, 1943 mayısının 2 sin-
su hazinesi tamir edilirken, çitaların söküla- den 16 sına kadar açık bulunmuş bir sanat
ANSİKLOPEDİSİ -729- ALPAGOT (Ali Haydar)

sergisidir. Sergi, Alman merkez şehri inşaat 1906 da İstanbulda doğdu, Garb musikisini H.
idaresi genel inspektörü ve Richs Nazırı mi- S. Arel'den öğreneli.
mar Albert Speer tarafından tertip edilmiştir. Evvela bir kanun virtüozu olarak iştihar
ALl\lANPALAS - Şehrin hane berduş etmişti; viyolonsel, kemançe ve piyano da çal-
serserileri arasında, Sultanatmehddeki Alınan maktadır. Garb musikisi tarzında müteaddit
çeşmesinin adı (B. : Alman Çeşmesi); bu çeş­ eserler yazmış, Türk musikisi ile polifonik
menin içindeki sabit mermer kanapeler, ya- orkestra eserleri, bu arada bir kanun konçer-
zın, bu baldırı çıplak kopuklara mükellef bir tosu bestelemiştir. Eserlerinde ·kuvvetli bir
otel hizmetini görür. Her kanapenin, bir ka- teknik vardır. Türk musikisi tarzında beste:
badayı gediklisi vardır. Kanapeler ve su hazi- !ediği şu yirmi eser hep ilk senelerinin mah-
nesinin etrafını çeviren dairevi zemin, ayak sulüdür:
atılamıyacak şekilde dolar; «Almatı Palas» ın Kanıln için Acemaşiran, Segah, Suzidil,
bileği bükülmez sakinleri, yanlarında birer Suzinak ve Şeddi araban taksimler; «Sözsüz
tane de dost bulundururlar (1946). Romans» ve «İzmirden selam~> isimli iki saz
Bibl.: Adembaba Bursalı, Not. eseri; 1926 da yazdığı şu on saz semaisi (Ye-
.ALMANYA İMPARATORU İSTAN­ gah, segah, nihilvend, nişaburek, buselik, ma-
BULDA - (B.: Wilhelm 11.). hur, dilkeş haveran, karciğar, şerefnüma, nik-
ALNAR (Ali Galib) - Fen adamı, aile ge- riz); 1927 de yazdığı Bayati araban peşrevi .ve
leneği ile musikisinas, bestekar; 1-890 da İs- Sazsemaisi, Segah Peşrevi. Bütün bu saz eser-
, - . lerinde hocası H. S. Arel'in teknik ve üslubu-·
tanbulda doğdu, Kocamustafapaşa Askeri Rüş-
nun tesiri görülür. T. Y. Özıuna
diyesinde ve Yüksek Mühendis Mektepbinde
okudu, 1913 de diploma aldı, meslek haya- ALPAGOT (Ali Haydar Emir) - Kalem
tında memurluğu tercih eti; İstanbul Beledi- sahibi bahriyelilerden, bilhassa Türk deniz
yesinin Yollar ve Köprüler Başmühendisliğin­ tarihi üzerinde milli kütüphanemize, onyedin-
de bulunarken 1951 de vefat etti. ci asrın büyük yazarı Katip Çelebiden sonra
Musiki ile meş­ ilk ciddi eserleri veren •bir müdekkik, mual-
gul ana ve babanın limdir; Geliboluludur, 1886 da Mustafa Efen-
tesiri ve teşviki al- di adında bir zatin .oğlu olarak bu kasabada
tında saz ve söz ile doğmuştur; 1907 de Deniz Harb Okulundan
daha pek _küçük mezun olmu~, bir müddet donanmada hizmet
yaşta iken meşgul etiikten sonra sıhhati elvermediği için 1916 da
olmağa başlamış tekaüd edilmiş, fakat mesleğine olan bağlı­
üstad elinde tahsi- lığı ve Türk denizcilği tarihi üzerindeki bilgi-
li olmadığı halde, si dolayısı ile Bahriye Nezareti ef'kanharbiye-
devrinin en seçkin sinde deniz harbleri tarihi muharrirliğine ta-
sanatkarlarını
, din- yin edilmi~tir; ayrıca Deniz Harb Okulunun da
leye dinleye nakış Deniz Harb Tarihi Muallimi olmuştur. Bu
a 1m ı ş, sanatkar yüksek okulda, denizci Türk gençliğinin son
şahsiyetini otodi- derece hürmet ettiği sima olarak yıllarca ça-
kakt olarak yap- A, Galib Alnar lışmış, gözleri görmemeğe başladığı ve hatta
(Resim: H. Çizer)
mıştı. İlk eseri tamamen kör olduğu halde vazifesinden ayrıl­
1918 de besteledigi vals us-0.lünde tahirbuse- mamış, mektebe, bir bahriye nferinin elinden
lik bir şarkıdır: tutarak gidip gelmiş, kaynaklarını boş zaman--
Bahar gelir güller açar .. larında talebelerine okutarak notlarını almış,
eski Tür-k harfleri ile pek düzgün olan yazısı
Saz eseri olarak iki peşrev (Acemaşiran, ile gözleri görmediği halde makaalelerini yaz-
Hüseyni), dört saz seınaisi (Acemaşiran, Fe- mıştır. Aşk ile iradenin şaheseri olan bu faa-
rahnaz, Şehnaz, Hüzzam) vardır. liyetine 1937 de ölümüne kadar devam et-
Bi.bl. : Mustcıfa Rona, 50 yıllık Türk Musikisi. miştir. E~ki bir talebesi olub son yıllarında
ALNAR (Hasan Ferid) - Bestkar, 1959 muavin. olarak yanına verilen Fevzi Kurdoğ"
da Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası şefi; luna neşredilmemiş tomar tomar müsveddP.-
AL RENK MODASI -730- İSTANBUL

ler bırakmış, bunlar da Kurdoğlu'nun sayısı araba zor geçebilecek ıkadar daralır; bu kıs-
hayli kabarık olan eserlerine zengin kaynak, . mm sağ tarafı oldukça geniş bir arsa halin-
hazır malzeme teşkil etmiştir (B. : Kurdoğlu, dedir. Eski Alipaşa caddesi ile olan kavşağı
Feyzi). karşısında, en az bir buçuk asırlık bir maziye
Makalelerinin çoğu «Deniz» ve «Donan- sahip İstanbulun antika ahşap yapılarından
ma» mecmualarında çıkmıştır. Bu makale- bir ev vardır ki, eski Türk yapı sanatı örnek-
lerin bir kısmını «Tarih Bahri Sahifeleri» adı leri arasında muhafaza edilmesi gereken·
ile kitap halinde toplamıştır. Kitap halinde eserlerdendir (1946).
intişar etmiş diğer eserleri şunlardır: Hind Bibl. : REK, Gezi Notu.
yolu-Osmanlı İmparatorluğu, Yunan istihlal ALTAY CAI\,:İİ - Yıkılmış, mezarlığın­
harbi, Navarin Muharebesi, Çengeloğlu Tahir daki bir iki kabir taşından başka en küçük
Paşa (iki cild). bir izi -bile kalmamıştır; arsası ve mezarlık,
Bibi. : İnönü AnsiklopE..disi. 1934 şehir rehberine göre, Altay caddesi
AL RENK MODASI (Delika~lılar arasın­ adını taşıyan yolun Fevzipaşa tramvay cad-
da) - Türklerin pek sevdiği al renk, tarih desi (Fatih - Edirnekapı tramvay caddesi) ile
boyunca İstanbul gençleri, esnaf civanları ve olan kavşağına rastlar. Bir onyedinci asır ya-
bilhassa kabadayılık alemlerinde yeni yeni pısıydı; yaptıran Şeyhülislam Debbağzade
nam almağa başlayanlar arasında pek makbul Mehmed Efendi (B. : Mehmed Efendi Da_bbağ-1
olmuştur. Al çiçekli ve yahut ,kırmızı biber zade). Yapı tarihi (H. 1080) 1669 dir.
oyalı baş yemenileri, al kadife cepkenler, al. Altay adı için, semtte şu fıkra nakledilir:
barata ve kaftanlar, al mintanlar, al Jcuşaklar Muhakkak ki, Hadikatül-Cevamiin teli-
ı
daima seve seve giyilmiştir. Enderunlu _Fazıl, finden evvel, bu mahallede gayet zengin bir
aşağıdaki şarkıyı böyle bir allı nevcivanm kadının, yetim olarak büyüttüğü on bes yaş­
şanında yazmıştır: larında dünya güzeli bir oğlu ve bu gencin de

Ah o pakize eda, aeıkı zarın canı


pek sevgili bir al tayı varmış.. Bir gün, bu
İki renk ile esir itti dili na.lam güzel çocuk, sevgili tayından düşerek ölmüş ..
Galıice sarı, gehi al giyer kaftanı Bu camiin mezarlığına gömülmüş; anası da,
Bir altun sarısıdır bir tav5an kaanı bahtsız oğlunun uğursuz tayını sattırıp bede-
Sarı giyme meded benzi solar afakın li ile mezarının baş ucuna bir çeşme yaptır­
Sarılık illetine uğradı hep uşşaakın mış, çeşmeye Altay çeşmesi, camie de bun-
Döndü neylufere hasret iden mü~takın dan böyle Altay camii denilmiş.
Bize renk eyleme ey canımızın çananı
1946 da mezarlığın ken~rında, Altay
Al giyse açulur virdi rulıi nemnaki
Bütün al üstüne al ol vücu.di paki
caddesi ile Fevzipaşa caddesi kavşağında, yığ­
Barata al, yüzü al, gaaret ider idraki ma taştan bir duvar enkazı üzerinde bir sarı
Kaıı ider gemzeleri, şivesi, hüsnü anı. pirinç lüleden ibaret kit<!-besiz bir terkos çeş­
ALTAY CADDESİ - Fatih kazasının mesi bulunmakta idi.
Karagümrük · nahiyesinin Muhtesibiskender Bibi. : Hadikatül Cevami, I; Fethi Akı, Not.
mahallesindedir; adı caddedir ama, aslında ALTAY CİNAYETİ - 1894 yılı temmu-
iki araba geçecek kadar geniş bir sokaktır; zunda işlenmiş ve büyük şehirde heyecan ve
Fevzipaşa tramvay caddesi ile eski Alipaşa nefretle karşılanmış cinayetlerdendir; jan-
caddesi arasında uzanır; adını, bugün · mev- darma katiplerinden Bosnalı Asım Beyin
cut olmayan, Fevzipaşa caddesi kavşağında anası, zengin bir kadın olarak tanınmış Sey-
arsası ile mezarlığı görülen Altay camiine yide Şerife Hanım, Altay mahallesinde otu-
nisbetle almıştır (B. Altay Camii). Ayni kav- ran akrabasından Bosnalı Nureddin Beyi zi-
şakta, yığma taştan bir duvar enkazı üzerin- yarete gider, Nureddin Bey, Şerife Hanımın
de pirinç bir lüleden ibaret bir terkos çeş­ üzerindeki parasına · ve mücevherlerine tama
mesi vardır. Kaba taş döşeli ve bozuk bir ederek uşağı Adem ve Tayyibe isminde bir
yoldur. İkişer üçer katlı ahşap evleri orta kadının iştiraki ile Şerife Hanımı öldürürler.
halli aile meskenleridir; sağda, Soınunculal· Cesedi bir yorgan ve kilime sararak yok et-
sokağı ile olan kavşağından sonra, hem sola. mek üzere geceleyin Tayyibe kadının evine
doğru bir kavis halfüde döner, hem de iki götürürlerken mahalle bekçisi görür, korku-
ANSİKLOPEDİSİ ~ 731 :-- ALTIMERMER BOSTANI

larından bırakıp kaçarlar; bir cinayetle kar- ALTIBOĞAÇA SOKAĞI - 1934 belediye
şılaşan bekçi zabıtaya haber verir ve bekçinin şehir rehberine göre, Fatih -kazasının Müftü-
teşhisi üzerine derhal yakalanırlar. Yapılan ali mahallesi sokaklarındandır; Karadeniz cad-
araştırmada, zengin kadının hususi olarak desi ile Haliç caddesi arasında uzamr. Henüz
yaptuttığı bir el feneri, Nureddiniiı evinde tanzim edilmemiş gayet geniş bir yangın y~-
lağımdan çıkarılır, çarşafı· da Tayyibenin rinde Müftüali hamamı sokağı ile Karademz
evinde bulunur; kaatiller inkara imkan bula- caddesi arasındaki parçası henüz açılmam,ş
mayınca cinayeti ikrar ederler, idama mah- bir toprak yoldur.
kum olurlar, cezalan İkinci Abdülhamid tara- Bibl. : REK ve· Saim Turgud, Gezi Notu.
fından müebbet ağır hapse çevrilir.
ALTI CEMAAT - İstanbul'un fethindeıı
Bibi. : Devrin gazeteleri.
sonra Fatih Sultan Mehmed, Anadoludan bazı
ALTAY KIZ RÜŞDİYESİ - Tanzimat
Ermeni ailelerini İstanbul'a getirterek altı
devrinin. sonlarına doğru, 1870-1875 de açıl­
muhtelif semte yerleştirmiştir. Bu topluluk-
ri.uş kız rüştiyelerinden biridir ki, Darülmlı­
lara «Altı Cemaat» adı verilmiştir. Tarihçi İn­
allimatın ilk mezunları bu mekteplere muallim
ciciyan'a göre onsekizinci asrın sonlarfna ka-
tayin edilmişlerdi. Bu yıllara ait bir istatistik
dar Ermeni Patriklel'ine verilen fermanlarda
cetvelinde, dört sınıfı olan bu mektepte tale-
İstanbul Ermenileri hala bu adı taşımaktaydı.
be mevcudünün 29, muallim ve hademesinin
Kevork Pamukcuyan
4 kişi olduğu görülmektedir. Başka bir kayd.:ı
rastlanamadı ve me,ktep binası tesbit edile- ALTIKAPIY A ALMAK - Tavla oyu-
medi. nundaki tabirden alınmıştır, İstaı::ıbulun kül-
Bibi. : O.N. Ergin, Maarif tarihi. hani, haneberduşlar argosunda «sağlama bağ­
ALTIBOĞAÇA CAMİİ - Fatihin altın­ lamak, kıpırdayamıyacak hale koymak>> ma-
da Kadıçeşmesinde idi; Hadikatül-Cevamiin nasına kullanılr:
kaydına göre fevkaant bir cami olup banisi
- İfadeyi altıkapıya aldım.
Altıboğaça Ahmed Paşanın kabri de camii-
nin hareminde idi. 1934 belediye şehir reh- -. Dün gece senin şıkudımı kayıkta altı-
kapıya aldım, ekşidi ama, ifadesi tamam:.
beri haritasına göre yeri Müftü hamamı so-
kağında,. Fatihten gelirken sol .kola rastlar ki, - Bursalıyı altıkapıya alırken gelinalıcı -
1946 da harabesi yerle bir olmuş durumda idi.. lar geldi.. (B. : İfade; Şıkırdım; Ekşimek; Ge-
Tehilkeli görülen minaresi de, 1940-1942 yıl­ linalıcı).

ları arasında kaidesine kadar indirilmiştit. ALTil\'lERMER - İstanbulun eski semt-


Camiin mezarlığı, harap bir halde durmakta- lerinden biridir; yaşlılar hariç, zamanımız İs­
dır. Arsanın bir köşesinde kulübe inşa eqerek tanbulluları arasında unutulmuş gibidir; Fa-
yerleşmiş, bir amele ailesi, bu arsayı elinden tih kazasının Saınatya nahiyesinin Seyidömer
geldiği kadar imara çalışmakta idi. En az elli mahallesi sınırları içindedir; 1934 beldiye şe­
yıldanberi o mahallede oturmakta buluna1.1 hir rehberinde, henüz tanzim edilmemiş bir
ihnyar bir amelenin rivayetine göre, Ahmed yol olan ve bu ismi taşıyan bir cadde, Hekim-
Paşanın kabri, yola gelmiş ve şimdiki yerine, oğ1ualipaşa caddesi ile Ahmedvefikpaşa cad-
yani cami mezarlığının ortasına nakledilmiş­ desi arasında uzanmaktadır.
tir; baş ve ayak ta~ları bir kitabe bulunması <<Altımermer» isminin civarındaki Çukur
muhtemel yerlerinden kırılmış, sanduka~ı ha- Bostandan mülhem olarak verildiği, yani ze-
rap halde idi. Bir çeşme üzerinden sökülmüş mini kazıldığı zaman altında eski mamurele-
gibi görünen bir mermer üzerinde <<Sahibül- rin harabelerine rastlanacağını iyma ettiği
hayrat velhasanat Altıboğaça ... » yazılı idi muhakkaktır.
Mezarlıkta; Altıboğaça Ahmedpaşa evladın­
ALTD-IERl\'lER BOSTANI - Şehremi­
dan ve evkafı ıiıütevellilerinden birkaç kişi ile
bu camide imamlık etmiş ve (H. 1245) 1829- ninde Seyidömer mahallesi sınırı içindeki Çu-
kurbostanın adı, ki bizanslılardan kalmış bir
de vefat etmiş hattat Osman Efendi yatmak-
açık sarnıçdır (B. Çukurbostan). Civarındaki
tadır. ·
Bibi. : Hadikatül Cevami I; Saim Turgud, diğer bostanlar da «Altımermer bostanlar1.ta
Gezi Notu. diye anılırdı.
ALTIMERMER MEYHANELERİ -732- İSTANBUL

ALTIMERMER MEYHANELERİ - Ge- «İrtikaa» da, «Malumat» da, «Hazinei Fünu~


çen . asrın ikinci yarısında, İstanbulun en ve «l\liecmuai Ebüzziya» da makaleler neşret­
namlı gedikli meyhanelerinden. birkaçı da bu ti; hatta bir aralık Tercümanı Hakikat Gaze-
semtte bulunmakta idi. Fakat muharrir Çay- tesinin baş muharrirliğini yaptı.·
lak Tevfik, «Meyhane yahut İstanbul akşam­ 1908 de, meşrutiyetin ilanı ile beraber,
cıları» adındaki küçük fa.kat çok kıymetli ese- o zamana kadar yaptığı neşriyatın ilk mah-
rinde, İstanbulun gedikli meyhanelerinin bır sulünü _topladı. Kendisine, Harbiye Mektebi
listesini verirken, Altımermerde Sünbüllü adı talim heyeti arasında en mühim bir· kürsü·
ile bir meyhane kaydediyor (B. : Meyhane). tevdi edildi, Harbiyenin tarih muallimi oldu.
ALTIMERMER YANGINLARI - Bu Ayni yıl içinde «Millet» gazetesi ·başmuhar­
semtte tarihçe mazbut iki büyük yangın çık~ rirliğini aldı. Bir müddet sonra da, İkdamda,
mıştır: imzasının etrafına binlerce okuyucu toplıyan
1898 (Rumi 1314) de Yenimahallede 50 «Lale Devri», <<Tarihi Simalar», «Köprülüler»
ev yanmıştır. 1899 (Rumi 7 birincikanun ve «Felaket Seneleri» adındaki eserlerini bir-
1315) de yıne Yenimahallede 61 ev yanmıştır. biri arkasından tefrika halinde neşre başla~
A1:,TINA Y (Ahmed Refik) - Büyük bir dı ki, bu yaZ}.lar, kendisne geniş bir şöhret te-

Türk edibi ve min ederken <<Kütüphanei Askeri» nin «Geç-


müverrih, velı1d miş Asırlarda Osmanlı Hayatı» admdaki kül-

bir muharrir, liyatının esasını teşkil ediyordu. (B. : Kütüp~

şarkıları diller- hanei Askeri; İbrahim Hilmi Kitabevi).


de dolaşmış bir 1909 da Erkanıharbiyei Umumiye ceride
ş a i r, İstabul şubesine memur edildi, «Mecmuai Askeriye»

D r ü 1 f ün u- nin neşrine nezaret etti. Burada askerliğe aid


yazılar yazdı. Ayni yıl içinde, yeni kurulan
nunun Türkiye
tarihi müderrisi, «Tarihi Osmani Encümeni» ne daimi aza ta-
1880 de Beşik­ yin olundu; bir heyet ile beraber, tetkikat için
taşta Valdeçeş­
Fransaya gitti; bu sayede ilk defa olarak bazı
mesinde doğdu; Fransız alim ve müverrihleri ile tanıştı.

Babası, Abdüla- 1912 Balkan Harbinde askeri sansür mü-


zizin vekilharcı fettişi tayin edildi. Harb sonunda da, arzusu
Ürgüblü Ahmed ile, tekaüd edildi. Bu tarihten itibaren de,
11//,\'
a ğ a idi. Mem-· "-11/1 ~ } edib bir tarih bilgini olarak, Ahmed Refikin
leketinde G ü r- Ahmed Refik Altuıay en velud devri basladı. Bir taraftan hazinei
(Resim: S. B.) evrakta çalışıyor. Diğer taraftan, -kütüphane-
1 ü k ç ü o ·ğ u 1-
ları diye anılırlardı. İlk tahsilini Beşiktaşta leri dolaBıyor, bu yorucu mesainin mahsulü
Vişnezade Mektebinde yaptı. Son.ra Beşiktaş olarak, bir takım vesikalar, metinler neşredi­
Askeri Rüşdiyesini bitirdi. Oradan Kuleli As- yor, makaleler, kitablar yazıyordu.
keri İdadisine girdi ve nihayet Harbiye Mek- 1913 de, Harbi Umumi arifesinde, Yüz-
tebini, 1898 de, henüz on sekiz yaşında iken başılık ile tekrar silah altına çağırıldı. Tekrar·
biriı_ıcilikle bitirerek piyade mülazimi sanisi , sansür umumi müfettişi oldu. Erkanıharbiyei
rütbesiyle Türk ordusuna iltihak etti. Fakat, Umumiyenin emri ile Türkiye - Rusya müna-
yaşının küçüklüğünden dolayı, kıta hizmeti- sebetlerine dair makaleler yazmağa memur
1 •
ne verilmiyerek Toptaşı A_skeri Rüşdiyesi ile edildi. Bu makaleler arasında, Mısır mesele--
Soğukçeşme Askeri Rüşdiysine coğrafya mu- sine de temas etmek mecburiyetinde kalan
allimi tayin edildi. Dört yıl kadar bu vazife- Ahmed Refik, Kavalalı Mehmed AU'nin Tür-
leri ifa eden genç zabit, 1902 de Harbiye Mek- ~iyeye ihanetini yazdı. Bu yazı, Sadırazam
tebi fransızca muallimliğine nakledildi. 1903 Mısırlı Said Halim Paşanın gazabını intaç et-
de birinci mülazim, 1907 de Yüzbaşı oldu. ti. Müverrih zabit, bu .Osmanlı Paşasının ar-
Harbiyede muallimlik ettiği bu yıllar zusu ile, bir alaylı yüzbaşısının maiyetinde,
içinde idi ki, günlük ve haftalık gazete ve ri- arpa ve saman memurluğu ile Ulukışla'ya sü-
salelerde ilk yazılarını yazmağa başlamıştı; rüldü, · Menşe itibariyle bir Anadolu çocuğu
ANSİKLOPEDİSİ - 733 _· ALTINAY (Ahmed Refik)

olan Ahmed Refike, memuriyet şeklinde gö- asker olduğundan, Darülfünunda ücretle ça-
rünen bu surgün hayatı, asırlardanberi ihm:ü hşıyordu, açikta kalınca,
bütün geliri, pek az
edilmiş olan perişan yurdumuzu yakında:ı olan eski yüzbaşı mütekaidi maaşına inhisar
görmek, tetkik etmek fırsatını verdi. · etti. Evvela parça parça kütüphanesini sattı.;
· Cihan Harbinin ikinci yılında, 1915, Es- son hastalığında, eli kalemini· tutamadığı gün,
kişehir sevk komisyonu reisi oldu. Bu çok ilaçlarını aldırabilmek için, çalışma odasında
yorucu vazifeyi görürken ağır surette hasta- b'ulunan tarihi kıymeti haiz bir tabloyu sattı­
landı. Tedavi için İstanbula getirildi. Enver dı:
Paşanın tavassutu ile Said Halim Paşanın ga.: Son Osmanlı halifesi Abdülmecidin eseri
zabı teskin edildi. Ahmed Refik İstanbulcia olup kendisine ithaf ve hediye edilmiş olan
kaldı. bu eser, Lale Devrine aid büyük bir kompo-
Harb Mecmuasına, Türk harb tarihinin zisyon idi; ressam, Ahmed Refikin bu isim-
parlak hatıratını yazdı. Başkumandanlığın em-. de,ki kitabının bir bendini tersim etmiş ve c,
ri ile de eski Türk muharebeierine dair vesa- satırları da bir plak üzerine hakkettirerek
iki toplamak için hazinei evrakta çalıştı. Bir tablosunun çerçevesine koydurtmuştu.
taraftan da Erkanıharbiyei Umumiyenin em- 1937 Birinciteşrininin 1.0 uncu pazar gü-
ri ile, yurdunun ·sınırlarında kanını döken nü, ki ışıklı ve sıcak bir gündü, öğle üzeri
Mehmedciklere dağıtılmak üzere <<Tarihte Os- Haydarpaşa hastahanesinin dört çıplak du-
manlı Neferi», «Yirmi beş sene siper kavga- varı arasında gönlü taze, vücudü yıpranmış
sı» gibi, tarihimizin Mehmed'cik destanlarını olarak .öldü. Yıllardanberi oturduğu ve çok
kaleme aldı. sevdiğiı Büyükadaya gömülmesini vasiyet et-
1916 da, «Yeni Mecmua» da, Ahmed Re- mişti. Ertesi gün İstanbul afakını saran fırtı­
fik'e güzide bir mevki verilmişti. Yeni Mec- na bulutları ve boşanan bir sağnak arasında
muanın ortasındaki parlak kağıttan iki yaprak bu büyük edib tarihçimiz Adanın Tepeköyü
tercihan onun tarihi makalelerine tahsis edil- mezerlığına bıraıkıldı.
mişti. Tabiatin ne garip bir mucizesidir, Ahmed
Cihan Harbinin son yıllarında, Şarki Ana- Refiki ebedi istirahatgahına bırakanlar Ada
dolu Rus istilasından kurtulduğu zaman, Er- iskelsine indiklerinde, gökyüzündeki fırtına
meni mezalimini göstermek üzere ecnebi ga- bulutları uçup gitmiş, sonbahar güneşi yer
zetecilerden mürekkeb bir heyetin riyasetin- yüzünü bütün şa'şası ile parlatıyordu.
de Şarki Anadoluya gitti. Batum, Trabzon, Aşağ_ıdaki satırlar Reşad Ekre~ Koçu-
Erzurum, Erzincan, Kars, Ardahan, Artvin ve · nun, üstadın ölümü üzerine yazdığı bir maka-
havalisini dolaştı. Bu uzun syahat esnasında ledendir:
topladığı notiarla «Kafkas Yollarında» adın- Ahmed Refikin pek sev~iği Nedimin bir
' daki eseri vücude geldi. Bu notlara Eskişehir­ beytini bugün onun için hatırlıyorum:
deki hatıratını da ilave ederek «İki komite,
İki kital» i yazdı. Gel ey gönü! yine bir ahı hasret eyliyelim
Sipilıri tahtai meı;ki felaket eyliyelim ..
Harb sonunda terhis edilen Ahmed Re-
fik, 1917 de, Mehmed Arif Beyden inhilal et- «Kendi tasviri ile, İstanbulun, saf ve ma-
miş olan İstanbul Darülfünunu Osmanlı Tari-
vi bir sema altında, nilgun ufuklar üzerinde
yükselen kubbe ve minareleri, Marmaranm
hi muallimliğine tayin edildi. Az sonra, ayni
taravetdar suları üzerinde rengarenk akisler
Darülfünunun Türkiye Tarihi müderrisi ol- bıra,kan çinili köşkleri, denizin ağuşunda Kız­
du. Vak'anüvis Abdurrahman Şerefin vefatı kulesinin dilaviz akisleri ile bir mecmuai be-
üzerine, 1924 de, Türk Tarih Enetim.eni (Eski dayi halini» aldığı bol ışıklı bir sonbaha~ gü-
Osmanlı Tarih Encümeni) riyasetine seçildi. nünde, Haydarpaşa ha;stahanesinin bir koğu­
Bir müddet sonra, bu riyasette kendisini pro- şunda, dört çıplak duvar arasında ölen mü-
fesör Fuad Köprülü istihdaf etti. Encümende verrih Ahmed Refik, büyük, bir Türk edibi-
yine daimi aza olarak çalışan Ahmed Refik, dir.
Darülfunundaki kürsüsünü de yirmi yıl, Da•- «Boğaziçinde, yalımızın önündeki rıhtım­
rülfünunun ilgasına kadar muhafaza ettL Üni- dan denize bir olta kurşunu gibi fırlayıp su-
versite teşkHatında açıkta kaldı. Mütekaid bir lardan pullu pullu bir balık gibi çıktığım ava-
ALTINAY (Ahmed Refik) -734- İSTANBUL

re çocukluk çağlarında tanıyıp sevdiğim Re- «1331 de Muhtar Halid kütüphanesinin


fik Amucanın müverrih Ahmed Refik oldu- «Tetebbüatı tarihiye sayfaları» neşriyatı ara-
ğunu, yıllarca sonra Konyada öğrendim. Ye- sında «Prusya nasıl yükseldi?» adındaki ese-
ni Mecmuanın ortasında,ki iki yapraklık par- rinin ikinci tab'ını yapan Ahmed Refik, ta-
lak kağıtta çıkan tarihi makalelerini, eski rihten ürken cahil bir istibdadın yıllarca
Türkiye seyahatnamelerindeki nefis gravür- uyuşturmağa · uğraştığı mazisi muhteşem bü-
lerin ve estampların kopyeleri ile süsleyen yük bir milleti şahlandırmak için, Prusyada
Ahmed Refiki, 1916 da on on bir yaşların~a olduğu gibi, tarihi terbiyenin çok mühim bir
olan bizler iyice anlıyamazdık ama, o yazıla­ silah olduğuna inanmış bir gençti.
rın yeni, ta:ze, canlı ve güzel şeyler olduğunu
«İmparatorluğun hazinei evr,akı bir gay-
hissetmiştik.
ya idi. Bir Türkiye bibliyoğrafyası mevcut de-
«Çok genç iken yazmağa başlıyan Ahmed ğildi. Ahmed Refik, hazırlanmış malzeme üze-
Refik, bize bir kütüphane, kendisine bir şöh­ rinde geniş ve derin bir görüş ve terJcib ya-
ret yap,an ve ne J<adar acıdır ki; hayatının pan bir müverrih olamadı. Fakat, Allahm
son yıllarında yegane vasıtai maişeti kalmış ona bir vergisi olan güzel bir dil, hassas bir
olan kalemini, ölümünün arifesine kadar elin- yürek ve cevval bir zeka ile, vak'anüvislikten
den ~ırakamadı, daima arandı, okundu. Üç ileri •gidememiş olan devrinin tarihçiliğine yP--
nesilden fazla Türk münevverinin, ona bir ni, heyecanlı, taze bir hava getirdi.
bilgi borvu vardır.
«M. Tuban Tan'ın, onun ölümü münase-
<<Al)med Refik payıtahtta yerleşmiş Orta
betiyle yazdığıdır: Memleketimizde Ahnied
Anadolulu bir: aileni oğlu idi. Asker ocağın­
Refik adlı biri çıkıp da tarihi eserler yazma-
dan yetişmişti. Yurduna temiz hislerle baJ-
saydı, bugün umumileşmiş ve garp alemine
lıydı.
bile müessir olmağa başlamış olan tarih sev-
«Çocukluğunu ve gençliğini dolduran gimiz vücut bulmıyacaktı.
İkinci Abdülhamid'in istibdad devri, 93 boz-
gununun yarasını kapatamamıştı. Ahmed Re- - «Kaynaklarını, kütüphane kütüphane do-
laşarak keşfeden Ahmed,Refik; vesikalarını,
fikin temiz hislerle bağlı olduğu Türk yurdu,
felaketzede, perişan, bakımsız, sınırlarında hazinei evra~ta, toz ve toprak arasında hafri-
felaket bulutları uçuşan bir ülke idi. yat yaparak meydana çıkaran Ahmed Ref~,
içli bir adamdı, şair adamdı, dinamik adamdı
«Bir piyade yüzbaşısı iken, meşrutiyetin
ve cömert adamdı. Onun için, seri çalıştı, ha-
ilanını müteakip, 14 Teşrinisani 1325 tarihli
zan kaynaklarını tenkit etmedi, bu yüzden
bir irade ile teşekkül eden «Tarihi Osmaııi
Encümeni» daimi azalığına tayin edilmiş· olan hatalara düştü; hazan vesikalarını kafi bul-
Ahmed Refik, birçok tarihi makalelerinden, du, bu yüzden sathi kaldı. Fakat daima, ori-:
kitaplarından ve Büyük Tarihi Umumiden
jinal bir artist müverrih, bir büyük edib oldu.
den sonra şöhretini birdenbire genişleterek Türkiye tarihi üzerinde yer yer kuvv~tli işa­
«Geçmiş Asİrlarqa Osmanlı Hayatı» başlıklı, retler yaptı. Ölüm döşeğine kadar çalışarak
halk kitaplarına başlarken, bu külliyatın ka- Ahmed Refik adını taşıyan zengin ve kıymet­
bına müellifin kalemi He şu satırlar yazılmış­
·li bir kütüphane ·bıraktı. Nihayet, ölümü ile.
tı: «Ahm~d Refik Bey tarafından geçmiş asır­
büyük bir boşluk hissettirdi.
larda Osmanlı hayatı namiyle musavver bir, «Amucam yerinde hocam Ahmed Refik
tarih külliyatı tesis edilmiştir. Külliyatın te- ile son defa Üniversite Kütüphanesinde ko-
sisinden maksat, Osmanlılarda tarihi bir ter- nuşmuştum. · Titriyen elini öptüğüm zaman,
oiyei fikriye, esaslı bir milliyet muhabbeti öfümünün ona bu kadar yaklaşmış olduğunu
uyandırmak, büyük adamlarımızın hayat ve bilir miydim? Evliya Çelebi üzerinde son ça-
ef'aline dair malumat vermek, Osmanlı he- lışmalarını yapıyordu. Benim, Evliya'nın hay-
yeti içtimaiyesinin ahvali ruhiyesini göster- ranlarından olduğumu bilir, uzu uzun anlattı:
mek; mazisinin acı veya parlak derslerini ye- Evliya__ Celebi syahatnamesinin onuncu cil-
ni neslin gözleri önüne koyarak iJeride takip dinden 'ionra, nesredilecek olan Silahdar ta-
edeceğimiz hattı harekete dair tarihi esaslar rihinin üçüncü cildinin de kendisine tevdi·
hazır lam aktır». edileceğinden bir çocuk sevinciyle bahsetti.
ANSİKLOPE;DİSİ -735- , ALTINAY (Ahmed Refik)

Şimdi, Ahın~d
Refik'in gözlerindeki o saf de ammenin rağbetini kazanmıştı; lezzetle,
parıltıyıgörür gibi oluyorum. . zevkle, her yaştaki, her seviyedeki vatandaş­
«Hey Ahmed Refik Beyefendt, yapayalnız lar tarafından okunmuştur.
ölen aziz hocam ... » Ahmed Refik'i taklid ederek, birçok mu-
Ahmed Refik'in ölümü, İstanbul gazete- harrirler tarihi romanlaştırmağa kalkmışlar;
lerinde derin ve samimi bi_r teessürle karşı­ bazan da işi çığırından çıkarmışlardır; haki-
landı; en seç-kin kalemler, onun için yazı yaz- katleri tahrif etmişlerdir. Fakat o, kendi bil-
mağı kendilerine bir borç bildiler. Aşağıdaki diği, hakikatine inandığı yoldan ayrılmamış,
satırlar, bu makalelerden alınmıştır: halk için yazdığı esrelerde de daima doğruyu
Tanınmış tarihçi Ahmed Refik'in vefatı­ vesikalara istinaden tahkiye etmiştir.
nı dünkü nüshamızda elemle haber vermiştik. Üstadın halk muharriri olmağı sevmesi-
Ahmed Refik, senelerdenberi - hatta Ak- ne ve halka kendini sevdirebilmesine iki esas-
şam'ın ilk kuruluşundanber - gazetemizin lı sebep vardı. Bunlardan birisi gazeteciliği
muharrirlerj arasında bulunduğu için, bizler idi. Ahmed Refik, İkdam'ın· doğrudan doğru­
yalnız kıymetli ve yüksek bir münevverünizi ya· profesyonel muharrirliğini yapıp.ıştı. Yazı­
kaybetmekle değil, bir mesai arkadaşımızı da sındaki tatlı üslubu da tab'ında,ki şairliğinden
aramızdan si1inmiş görme-kle matemzedeyiz. almıştı. Ahmed Refik'in manzum eserleri de
Onu kim l)ilmez? Eserlerini kim okuma- vardır. Şarkıları hala dillerde dolaşmaktadır:
mıştır? Ahmed Refik'ten kim yeni bir şey öğ­
«Rabbin bana bir nimeti varsa o da sensin!»
renmemiştir? ..
Merhumun doğrudan doğruya tarih kita- Kendisini bütün tanıyanlar sevmişlerdir.
bı şeklinde muhtelif ve cilt cilt muhalledatı Zira o, gayet rind, neş'eli bir insandı. Gençli-
vardır ki, kendi sahalarında Türkçemizde he- ğinde de yakışıklı bir zabit olarak tanınmıştı.
nüz daha iyileri yazılmc!mıştır. Tarih telak- Maziyi sevdiği gibi . hali de severdi; Tarihin
kisinin son değişmesine kadar bunlar kendin- güzel kadınları var diye· devrimizin dilberle-
den evvelkilerdeki bütün malumatı toplayıp rine yüz çevirmezdi. Cem ayinini · yirminci
üzerlerine yenilerini de ilave etmiş sayılıyor­ asırda ihyaya çalışırdı: İçkiden çok hoşlanır­
lardı. dı. Fakat derler ki kırkına kadar hiç işret kul-
lanmamış da ondan sonra başlamış.
Ahmed Refik, eski el yazısı eserleri, ha-
zinei evrakı senelerce büyük bir sabırla araş­
Bunu da hayatını istediği kadar kolaylık­
tırmış, elde ettiği vesikaları mecmualarda
la kazanamamasına hamletmek mümkündür.
neşretmiştir. Bunlar, muhtelif devirlere, muh-
Filhakika Ahmed Refik, çok sıkıntılı günler
yaşamıştır.
telif şahıslara dair beşerin bilgi istinatgahları
olarak kalacaktır. Daha şimdiden beynelmilel Ne garip bir tecellidir ki, tarihi birtakım
takdirlere de mazhar olmuşlardır. Nitekim hakikatleri meydana çıkaran Ahmed Refik'!n
İsveçliler, Demirbaş Şarl'a dair yazdığı bir öldüğü gün, doğum tarihi muhtelif gazeteler-

eser için kedisine madalya vermişlerdi. ce. münaziünfih oldu: Kimi 1881 diye, kimi
Çalışmalarından pratik faydalar da ha-
1882 diye yazdı. Biz de 1876 dedik. Sanırım ki
sıl olmuştu: Sürp Agop mezarlığına dair v·e-
bu en doğrusudur. Zira aksi takdirde 18 ya-
şında zabit çıkıp muallimlik etmiş olması la-
saiki ortaya çıkarmak suretiyle. İstanbul şeh­
zım geliyor.
rine birkaç milyon lira kazandırmıştı. Gördü-
ğü ender mükafatlar arasında, ona, bu hizme-
Ahmed Refik bizim hesabımıza göre 61
yaşında vefat etmiştir. Onu pek erken, pek
tinden dolayı küçücük bir ev parası verilmişti.
Ahmed Refik, kuru,, can sıkıcı bir alim vakitsiz kaybettiğimizden dolayı müteessifiz.
olarak kalmasını istememiştir. Halka, geniş Kendisinden pek çok faydalar daha beklerdik.
tabakalara okutmak hevesiyle kalemini kul- Allah rahmet eylsin.
(Ak§anıcı; Akşam)
lanmıştır. Tarihi kolay okunur, herkesce an-
laşılır bir tarzda yazmak tecrübesine memle- ***
ketimizde Hk girişen ve bunda muvaffak olan· Son defa kendisini gördüğümde, dudak-
Ahmed Refik'tir. Mesela <<Lale Devri>> gibi larının daimi tebessümü daha ziyade bir elem
'eserleri, en çok okunan romanlar derecesin- ve ıstırap kıvrımı olmuştu.
ALTINA Y (Ahmed Refik) -736- İSTANBUL

- Hasta mısın? diye sordum. Onu her görüşte Reşidüttin'i, Hakani'yi,


- Hayır! .. -Maatteessüf turp gibiyim! ce- Asım'ı hatırlar ve için için yanardım. Bu ha-
vabını verdi. tırlayış ve bu yanış bende tabiileşmiş, yahut
Sağlamlığına ve sağlığına esef eden bu Ahmed Refik'in sevimli ve zeki yüzü benim
zihniyeti anlamak benim için güç değildi. Ne için o üç ölçüyü gösteren bir aynaya dönmüş­
vakittir, Ahmed Refik'in maddi ve manev' tü. Kendisiyle karşılaşır Jcarşılaşmaz mutlaka
üzüntüden artık bunalacak raddeye gelmiş ol- biri on dördüncü, biri on yedinci, biri de on
duğunu biliyordum. Kibarlığının son bir ak- dokuzuncu asırda ölen o muhterem şahsiyet­
sülameli ile bu· vaziyetini belli etmemeğe ça- leri görür gibi olurdum. Garip bir üzüntüye
Iı~ıyordu. Fakat bütün o ıztırabın, simasında, kapılırdım.
gittikçe derinle~en izlerinden biz, yakınları, Reşidüttin, küre üzerinde ilk ilmi ci-
her ·şeyi anlıyorduk. han tarihini yazan adamdı. felaket içinde can
Bir iki snedenberidir, muntazaman çalı­ verdi. Ha.karii, abdest alınarak okunmağa la-
şabilmek kabiliyetini de ,kaybetmişti. O ve- yık görülmüş bir eserin muharriri idi. Sekse·rı
lfrd muharrir, dimağını istila eden başka dü~ .yaşına varını~ bulunmasına rağmen ata bin-
şünceler ve ba:5ka endişeler yüzünden kısır mek müsaadesi alamadı, tabuta konuluncaya
olmuştu. kadar yaya kaldı. Asım, Kamus ve Bürhan
Ahmed Refjk, her günkü meşgalesini teş­ gibi iki büyüJ{ eserin mütercimi, iki koca cnt
kil eden tarihin yorgunluğunu şiirle giderme- tutan nefis bir tarihin de muharriri olduğu
yi seven çok ince duygulu bir insandı. Ada- halde aç öldü. Ahmed Refik de bana onl~rın
nın kı~ yaz, ihtiyarlamasını bilmiyen bazı gö- bahtını taşıyan adam gibi geliyordu ve yüre-
nüller gibi, tazeliğini ve yeşilliğini muhafaza ğime, her tesadüfümüzde tazelenen, bir elem
eden çamlarının altında, aşık kalbleri sene- aşılıyordu.

lerce coşturan şarkı güfteleri söylemiş ve on- Ne yazık ki, yıllardanberi sezinsediğiın
ları besteleterek piyasada yaymıştı. bu akıbet kuru bir kuruntudan ibaret kalma-
Ahmed Refik bir yığın eser yazmıştı. dı. On binlerce tarihseverin, adını yıllardan­
Bunların pe-k çoğunu bugün piyasada arasa- beri saygı ve sevgi ile anageldiği Ahmed Re-
nız bulamazsınız. O derece rağbet görmüş, o fik; her eseri üçer beşer kere basılıp kapıja
kadar çok satılmı~tı. O eserlerin yüzünden kapışa alınmış ve okunmuş olan Ahmed Re-
bol para kazanan Ba bıalinin dimağ ve kültür fik; bütün Türk okuyucularına yıllarca tarih
kabzımalları, mariz vücudünü o .nankör kal- sevgisi sunan Ahmed Refik; Üniversitede.
dırımlarda sürüyen Ahmed Refik'ten yüz çe- uzun yıllar ·müderrislik yapan Ahmed Refik
virdiler. nihayet bir güz soğuğuna· karşı zayıf vücudü-
Eğer, geçen günkü bir makalede teşek­
nü koruyacak örtü· bulamıyarak zatürrieye ya-
külünü temenni ettiğim muharrirler birliği kalandı. Bir yudum ilaç parası tedarik ede-

mevcut olsaydı, bu kıymetli fikir adamı bu bilmek için hasta hasta sokağa çıktıği için
dünyadan ötekine, gönlünde daha az mera- üstelik satlıcana da tutuldu ve adı duyulma-
retle ve insanların nankörlüğü hakkında da- mış, kendisi tanınmamış bir adam sessizliği

ha az kanaatle göçerdi. içinde ölüp gitti. Reşidüttin de en geniş bir


şöhrete rağmen onun gibi sürünmüş, Ha.kani
Ahmed Refik üzerinde, hayatının ayni
de, eseri musblaşmış bir muharrir iken yui·-
zamanda hem en mes'ut ve hem de en elemli
dunda böyle öksüzleşmiş, Asım da e.serleri el-'
günlerini yaşadığı Büyükada toprağının, şim­
de ve adı dillerde gezerken bu şekilde dün-
diden sonra da altında ebedi istirahate kavuş­
yadan göçüp gitmişti. ·
muş bulunuyor.
Anlaşılıyor ki yalnız bilmek, yalnız eser.
O, Adayı müşfik ve fedakar bir maşuka neşretmek şu fani alemde bahtiyar olmağa
gibi severdi. Haklı imiş: Ona ömrünün sonun- kafi gelmiyor. Biraz da bahtın iyi olması la-
da kucak açan yalnız o oldu ... zım. Fakat baht ile ilmin uyuşması da kolay
Zavallı Refik! .. değil.
(E. Ekrem TalO.; Son Posta) Ahmed. Refik, şüphe yok ki müverrihti.
* ** Lakin onda 'tarih bilgisi kadar tarihi sevdir-
- ~~
~ ;-::::::.-:::--:
.- ?" _:;-~~~~=· -:y_;::;::~
'·•---~~~::::-~--:::-;:..:J';;_;-:ç;?/
- -:: -- •' ~,.:·~..:~-~·. --~ ---~ --·./ - -~.,?-74..- : :
/ . •;•'_;.---: . :~_;---'
~ : - '"',>;.,'/
-~~~ /
~ ~ ~ ~ . _ : : : &/ ~

~~ -------------~ ~
----~-- ~ =- ~ ~-- ~ -
- ~- ~ -- ~
'------....::=;~=-----=-:.::;-==e=-. --

~ -:-~ =.:::;,..:~ ~ ~•-~~ . -·-,-t::-- .


• ~--% -::::::--.--_ ~ / --
' -- ~ -.:=;;: -=-- 4---,·-~•-:

:..=::
~ ~=--
-------~~~

=----,,<';~{)==''·-""1i_lc",,.,_ -1'.ffl.l?',. : ~
~------ ~ --- ~~~
"-'"""'-

Tophane Çe~mesi ve Tophane M eydanında pazar


(Tiı-omas .~... Hoın'ım gravüründen S. Bozcalı eli He)
.- Türkiye Kliş e h ane s i
Nurgök Matbaa s ı
ANSİKLOPEDİSİ -737~ ALTINAY (Ahmed Refik)

mek ve okutmak bilgisi de vardı. Hiç bir kim- hale girdiğini,


o geceyi, Çal ovalarında başı
se tarafından tekzip edilemiyeceğine emin boş dolaşıp koşarken birden kalbi durmuş bir
olarak söylüyorum: Memleketimizde Ahmed aygır gibi dostmuzun mezarı üstüne yıkılarak
Refik adlı biri çıkıp da tarihi eserler yazma- geçirdiğini söylediler. Eğer böyle ise Ahmed
saydı, bugün umumileşmiş ve garb aleminde Refik'in tek alacağı kalmaz. Gani şekilde, en
bile müessir olmağa başlamış olan tarih sev- cömert şekilde tediye edilmiş olur. Ve bir
gimiz vücut bulamıyacaktı. Onu bu bakımdan dostun yok oluşundan duyulan azabın bu te-
sad~ tarihçi değil, tarih mimarı da sayabiliriz. cellisi ile şu san'atkar, «İmparator Timur ve
(M. Turhan Tan; Cumhuriyet) ve İmparator Yıldırın» adlı müsta-kbel ese-
*** rinden umduğumuz dercede kuvvetli ve yeni
Ahmed Refik benim dostumdu ve ·sanı- bir ölümsüzlük daha kazaiacağına inanabilir.
rım ki çok sevişirdik de ... Ahmed Refik'in Köprü üstünde bir yaz
Onu son defa tarih kongresinde görmüş­ şöyle bağırdığını işitmiştim:
tüm. Tarih kongresinin encümenlerine seçil- · - Gelin be! Bağımın üzümleri hep sizin
miş olmanın gururu, galiba dostuma tarih için yetişiyor. Evimin altında dostlar için bir
profesörlüğü kürsüsünden mahrum kalmanın meyhane açtım.
acısını bir parça unutturmuştu. · Bir yaz da bana kollarını açarak böyle
İçleri gülen yeşil gözlerini bana dikerek: söylemişti:
- Ecnebi tarihçiler, arkeologları dinle- - Bahçem karanfillerle . dolu. Gelin,
din ya .. -demişti- hep bizi konuşuyorlar .. koklayın .. erikler, şeftaliler öyle doludur ki
tarih demek biz derneğiz. Türk ile tarih bir ağaçların dalları kırılacak. Gelin Allahınızı
manaya gelir. Ne yazık ki Çallı bu hakikatin severseniz, gelin şu erikleri, şu şeftalileri ye-
hala gafilidir.' yin!.. Kütür kütür şeftaliler... Ağaçlarımın
- Bunu nereden kestiriyorsunuz hoca? .. dallrını masum kız· göğüslerinin azabından
diyecek olmuştum. · kurtarın ...
Yeşil gözl~rinde tatlı bir hırçınlık ışıl­ Ahmed Refik'in rindane edasında kah bir
darken şu cevabı vermişti: ilah Baku.s, kah -bir Hayyam, kah bir Hafız,
- Nereden olacak? Ortada yok; görünür- kah bir Mevlana konuşur gibi olurdu.
de yok; Adada yok, Ahmed Refik'in ziyareti- O bir müverrih miydi? Sanmam. Devri-
ne gelen dostları arasında yok. Her yerde, ni vermedi. Geçmiş devirlerin hiçbir karan-
memleketin her tarafında münevver insan, lığına onun eli ile bir sistemin meşale uzat-
zekalı insan, san'atkar insan teneffüs ediyo- tığı da iddia edilemez. Bununla beraber ge-
rum. Yalnız onu göremiyorum. Ortada bir rek Türk tarihçiliğinde ve gerek umumi Türk
Çallı yok. kültüründe Ahmed Refik'in arzettiği endam
Callı. .. pek enine boyunadır.
Ahmed Refik, ömrunun son on yılını Türk edebiyatında Ahmed Refik'in rolü
hem onunla yanyana, hem onun nostalijisini asla unutulmıyacaktır. Kaybettiğimiz Ahmed
duyarak yaşadı. Bu garip tezad Çallı'nın ha- Refik, büyük bir Ahmed Refik'tir.
zan bulunduğu yerde, ayni zamanda var ve Bence Ahmed Refik'in ölümü ile aramız­
ayni zamanda yok oluşunu ifade-eder. dan ayrılan vatandaş, bizi sayısız hatıraları
Callı .. ve unutulmaz matemi ile başbaş_a bırakan va-
Bilmem bu san'atkar dostum, onu, o çok tandaş, bir alimden ziyade bir san'atkardır:
iyi insanı, onu çok sevmiş olan Ahmed Re- Kültürü, heyecanı, insani manası ve ve-
fik'i çabuk unutabilecek mi? rimi yüksek bir edibin matemini tutmaktayız.
Kırk yılı geçen) uzun ve yorucu çalışma Altı yedi yıl kadar oluyor galiba .. bir gün
devresinde sarı ve yumuşak saçları teker te- Sirkecide, tramvay caddesine ·bakan bir gazi-
ker kırlaşan ve seyrekleşen bu başı, bu mem- nonun tarasasında oturuyordum. Omuzuma
leketin fikir, san'at ve kültür alemine hiç ih- bir el dokundu. Baktım:
male gelmez bir kıymet katan Ahmet Refik'in O:
başı, Adanın kiremit renkli toprağına gömül- - Nasılsın? ..
düğü gün, bana onun ne yaptığını bilmez bir - ·İyiyim hoca ...
ı\LTINAY (Ahmed Refik) . - 788- İSTANBUL

Biraz dalgınca bir hali vardı, yanıma otu- zeldi. Büyük babalık Ahmed Refik'e çok ya-
runca sordum: kışmıştı. Ve galiba hayatının son deminde en
- Neyin var? Bir şeye mi sinirlendin? .. büyük zevki torunu ile şakalaşmak ve en be-
- Evet. .. ğendiği sıfat büyük babalık oldu.
Biraz neş'elensin diye bir komedyen tav- Ahmed Refik'den boşalan yer büyüktür.
rı takınarak bağırdım: O, bunamadan ve modası geçmeden öldü.
- Hangi mel'un senin canını sıktı ho- O, büyük eserlerini gölgede bırakacak en
cam? Aaah bir elime geçirsem kafasını pat- büyük verimler vadederek öldü. ~üyük dos-
latırım. tumun azabı içindeyim. 1937 çok kötü başla­
Gülümsedi: dı, çok kötü yürüyor.
- Tamam ... Ben de bunun için geldim (Nizamettin Nazif; Haber)
zaten... Sen onu tanıyormuşsun? .. ***
- Kim bu o? .. Ağlamak kabiliyetini kaybetmenin acısı­
- Senin sınıf arkadaşlarından biriymiş. nı, Ahmed Refik'in cenazesinde anladım. O
- Tuhaf şey .. ne yaptı sana? .. adamı, yıllardanberi sevmiye, elini öpnıiye,
- Ne yapacak? Bana damat olmak ist~- hatta mütemadiyen ıkendinden bahsetmesine,
diğini söyledi. kendini övmesine alışmıştık.
- Ey sen ne yaptın? .. Bir tarihci Ahmed Refik vardı, bir de b~-
- Olmaz, dedim ... zim dostumuz olan Ahmet Refik. Birincisinin
- Mükemmel! Kesip atmışsın işte. cilt cilt kitbları vardır, onlar daha uzun zaman
- Benim kesip atmamla iş bitse iyi, se- okunacaktır. Zaten bizim nesle -tarih zevki-
nin mel'un ısrar ediyor. ni değil - okumak .zevkini aşılamakta o ki-
- Ya kız? .. tapların büyük hizmeti oldu. '.l'arihi Umumi'si
- O da senin mel'unla ayni fikirde. forma forma çıkarken bizler daha mektep ·sı­
- Mesle kalmamış öyle ise ... ralarında idik Onları haftada bir alır, biraz
- Sanırım sen arkadaşına bir rica eder- okur, resimlerine bakar, saklardık. Her cilt
sen bu sevdadan vazgeçirebilirsin. bitip de Hilmi kütüphanesinden onun yeşil
- Adını söyle bakayım .. cildini aldık mı, koltuklarımız kabarırdı. Ah-
Eğildi. Çocukluk arkadaşımın adını kula- med Refik bizim ilk kıymetli kitabımızın mu-
ğıma fısıdadı. Bu, tanıdıklarımın en halftk, en harriridir. Sonradan kütüphanemize daha gü-
zekisi idi ve şerefli, parlak bir istikbale de zel, daha kıymetli kitaplar girdi. Parlak kağı­
namzetti: .dm, resmin büyük bir şey olmadığını anladık,
- Hoca.. -dedim- sana birinci ikramiye Tarihi Umumi'yi açıp okumaz olduk, hatta ço-
isabet etmiş, bundan iyisini. nereden bulur- ğumuz onu· başkalarına verdik, kaybettik. Fa-
sun? .. kat oiıu unutmadık. Ona çocukluğumuz, ilk
Kızdı, hiddetlendi, bir hayli kavgadan, okuma zevkimiz bağlıdır. Şimdi Hilmi'nin At-
gürültüden, münakaşadan sonra homurdana- las'ını ve o Tarihi Umumi'yi hatırladıkça göz-
rak yanımdan ayrıldı. lerimin önüne yeni okumıya başladığım gün-
İki yıl benimle konuşmadı .. sonra bir gün lerin bahar sabahları geliyor. Bu yalnız benim
onu Adada, be§ yaşında çok sevimli bir yav- için böyle değildir, bizim neslin ·birçok kinı­
ruya yemiş. alırken manavın önünde yakala- sleri için böyledir. Hatta bugün ben yaşta
ladım: olanlar, Ahmed -Refik'in kitaplarını benden.
- İhtiyar, bu kim? fazla okudular; çünkü ben Ata Beyin oğlu-·
Hemen kulağıma eğildi: yum. Ata Bey de - her nedense - Ahmed
- Sus! Sakın o kavgamızdan bahsetme! Refik'den pek hoşlanmazdı.
Duymasın .. onun doğmasını istememiş oldu- Bizim dostumuz Ahmed Refik, tarihçiden
ğumu sanmasından korkarım. -Torunumu ne ziyade şairdi. Rakı içmeğe oturdu mu, ikinci
kadar seviyorum bilsen? Geceleri göğsüme çı­ kadehte coşar, şarkılarını okumağa başlardı.
kıp uyuyor yaramaz.. Bazan-da bize: «Bir şiir okuyun:. der~i, fakat
Onun o gün, yemiş yiyen .sarı saçlı bir ne söylesek beğenmez, başkasını isterdi. O,
mini miniyi yederek önümden gidişi ne gü- istediği başka şiir, kendi manzumeleri, şarkı-
ANSİKLOPEDİSİ -739- ALTINAY (Ahmed Refik)

ları, Çallıname'si idi. Onları ezbere bilenimiz Ahmed Refik'in acele bir . krokisini çiz-
az olduğundan hoca ile şiirden bahsetmek mek istiyenlerin · gözleri önüne gelen adam
hayli zor iş olurdu. Fakat o kusura bakmaz, şudur: İmparatorluğun son ve halkıri ~k ta-
bizim yerimize kendisi okuyuverirdi. Ahmed rihçisi; yaptığı işin sarayın dalkavukluğu ha-
Refik'i çok severdim: İlmine karşı içimde, bel- linden çıkararak milletin müdafaası haline
ki babamdan kalma bir şüpfe vardı ama, bir sokap il,k tarih muharriri; yazdığı kitapları
çocuk gibi, nahvetini gizlemiyen, herkesle, hiç halka okutabilmek için tarih vülgarizasyonu
• tanımadığı kimselerle senli benli konuşan o yapan ilk kalem sahibi; İmparatorluğun sırla­
gönülsüz insandan hoşlanırdım. Buna rağmen rını deşmek için evrak hazinesine gözlerini
şiirlerinin harikulade olduğunu söyliyemiye- daldıran edebiyat atmosferi içinde mütalaa
ceğim. Hiç san'atkar değildi, gelişi güzel söy- eden ilk tarih edebiyatçısı; İmparatorluğun
lerdi. Şarkıları, mesela, «Rabbin bana bir ni- yıkılmasına sebep olmuş klerikal tesirlere,
meti varsa ... », «Şen gözlerine neş'e veren» ulema ve softa otoritesine hücum etmiş ilk
hala dillerde dolaşıyor, bir müddet claha söy- tarihçi.
necektir. Fakat Gönül - Şiir mecmuası - pek Fakat, ilmi denebilecek bir metoddan
rağbet görmedi; bundan sonra göreceğini de mahrum; fakat, ilmi denebilecek herhangi bir
pek zannet'miyorum. Beİki birkaç beyti hafı­ tarih felsefesinden habersiz; fakat maziye ze-
kasından 'ziyade mizacı ile ve hassasi yeti ·ile
0

zalarda yer etmeğe layıktır. Mesela <<Lehim-


den aldığı ezvakı sen bir dinle sinen den * Ne bakmış, esrelerine bilgisinden ziyade gönlü-
sinen kurtulur benden, ne gönlüm vazgeçer nü karıştırmış; fakat, bilhassa Balkan Harbi-
senden .. » Bu da kafi değil mi? binden sonra ümitleri yıkıldığı için, neslinin
Zavallı Ahmed Refik; zavallı hocam ... hemen bütün san'atkarları gibi kendisini
Öleceğini biliyorduk, ama yine yüreğim par:. umumi manası ile tam bir epikürizme .vere-
çalandı. Bir ağlıyabilseydim, belki ondan son- rek, hakikatte bir nale devrinden başka bir
ra seni sükunla, güzel hatıraların verdiği te- şey olmıyan Lale Devrinin tasasız, çapkın ve
bessümle anabilirdim. müstehzi şiirini sevmişti; fikir adamı ve ehli
(Nurullah Ataç; Haber) kalem olmaktan ziyade ehli dil; kahkaha ile
göz yaşı arasında kararını bulamamış ve bü-
*** tün ömrü birinden ötekine atlamakla geçmiş;
Pazar ile pazartesi arasındaki gece gürül-
şiire tarihten fazla istidatlı, fakat tarihe şiir­
tü ile yağmağa başlamıştı ama sabahleyin
durdu ve biz - barometreye bakmağa bir tür- den fazla emek vermiş; ikisinin de sathında
kaldığı halde aşkını duymuş, fakat ikisinin de
lü alışamıyanlar, daıha doğrusu akıl erdiremi-
yenler - hava açılacak diye ümide düştük. içine dalamamış olmanın şuursuz dramını ya-
şamış bir kalender: Büyük be zavallı Ahmed
O gün Büyük.ada mezarlığına Ahmed Refik'i
bırakmağa. gittik. Ahmed Refik, karanlık bir
Refik, zavallı hoca.
(Peyami Safa; Cumhuriyet)
gök altında, şimşekler çakarken gömülece-
ğini bilseydi bunu, romantik ruhuna uygun ***
bulup memnun olurdu. Son kürek toprak da Harbiye mektebinin eski meç hocası za-
atılıp Kur'an okuyanlar sustuktan sonra ilk bit, müellif, bestekar, şair, müverrih, profesör,
olgun taneler düşmeğe başladı. Cenazeye ge- mütekait yüzbaşı. .. Tek başına Ahmed Refik'i
len kadın, erkek, çoluk çocuk Tepeköyünden ifade etmekten yüzde yüz uzaktır.
iskeleye koşar gibi acele acele iniyordu: sanki Ahmet Refik'i en ziyade aksettirdiği id-
bir panik, kelimenin hakiki manası ile bir dia edilen hatta kendisine büyük şöhret veren
panik, yani, Pan Tanrının gözüküvermesi ile tarihçiliğini de ben onu anlatinıyan vasıflar­
yürekleri sarıveren ürperme ... Ahmed Refik- dan biri olarak alıyorum.
in cenazesi öyle parlak olmadı; büyük bir ka- Vakıa o bizde modern tarih mU:harrirli-
labalık yoktu; fakat pek sevdiği İstanbul'un ğinin babasıdır. Bugün irili ufaklı bir sürü
seması o gün elinden geldiği kadar heybetli tarih hikayesi, tarih romanı yazan insanlar
olmayı esirgemedi." vardır ki; onun kitaplarını okumuş, gazete
(Nurullah Ataç; Haber) sayfalarına naklettiği tarihi hadiseleri anla-

*** mış, üslupla tarihin izdivacına bizde ilk ~isali


ALTINAY (Ahmed Refik) -740- . İSTANBUL

veren Ahmed Refik'ten feyiz almıştır. O, ta- Ağarmış· saçlar olsun ömrümün son nurlu mehtabı.
rihi populerleştirmekte başlıbaşına bir mek- Seninçin bak, nasıl ağlar, yanar bu aşıkı zarın.
tep vlizifesini görmüştür. Fakat bir muharrir Şen Gözlerine
için kafi bir mazhariyet diyebileceğimiz bu Şen gözlerine neş'e veren bir çiçek oisam.
vasfı yanında onu modern manası ile bir Busenle sararsam, o güzel sinede solsam!
Her koklyışın ruhumu ateşlere yaksa,
müverrih diye tanımamıza imkan yoktur. Bu
Busenle sararsam, o güzel sinede solsanı!
imkansızlığı bir taraftan Ahmed Refik'in ru-
hunun nescinde, bir taraftan da devrinin pisi- Öldürse de cevrin, yaşatır gönlümü handen,
kolojisinde araınlıdır. Yansam da, yıkılsam da, usanmam gene senden.
Bir şey dilemem uçsa da ruhum şu bedenden,
Ahmed Refi,k, hendesi, ·berrak, vazıh bir Busenle sararsam, o güzel sinede solsam!
ı'nizaca sahip değildi. Kuru, ve hendesi rtıüs­
Endamınııı
Hayal.ini
tehaseleı, ölü şehirler, ölü vakıalar üzerinde
Endamının hayalini gözlerimden silemem;
mukayseler yapmağa, ölü medeniyetlerin ba-
Kollarında c'an vereyim, başka bir şey dilemem.
şucunda vesikalar toplamağa, meturukat kay- Bana sen de· acımazsan, kimler acır. bilemem;
detmeğe ruhu asla müsait değildi. Gerçi Babı­ Kollarında can vereyim, başka bir şey dilemem.
ali hazinesinden birçok şeyler çıkardı. Fakat Senelerce sevdim seni, .mabudum sensin benim;
bunlar sadece tarihin ham maddeleridir. Ve Kimseye yar olmam artık ben senin bir bendenim.
bazı zaruretlerin ifadesidir. Ruhun· verdiği bu Budur senden son temennim, en samimi şivenim;
imkansızlığa, devrin ilim ve tarih zihniyeti- Kollarında can vereyim, başka bir şey dilemem.

ni de ilave etmek gerektir. . Sun da içsin


·Bu devirde Osmanlı vak'anüvisliği gö- Sun da içsin, yar elinden aşıkın peymeneyi,
mülmüş olmakla beraber ciddi ve modern Bir kadeh ver, mestü bitap et dili viraneyi,
ilim zihniyetinin istediği usullere göre tarih Sinei gülrengini aç· ta utandır laleyi,
yazmak asla tahayyül edilmiş bir hakikat de- Bir kadeh ver, mestü bitap et dili viraneyi,
ğildi. Ahmed Refi,k, vak'anüvisin öldüğü ve Hep senin hüsnün, senin aşkın beni ihya eder,
tarihin yasak sayıldığı devrin ortasında hay1- Bir dakika, grmesem, kalbimde sızlar yareler.
Sen de olmazsan, neşatı ömrümü kim tazeler?
ta gözünü açmıştı. Abdülhamid devri, tarihi
Bir kadeh ver, mestü bitap et dili viraneyi,
bomaba, dinamit, isyan beyannamesi ve ihti-
lal nev'inden bir şey sayıyor ve onu bacaklan Nerde ahu bakışın
Nerde ahu bakışın, nerde o gözlerdeki nur?
zincirli muharrirler arasında zindanlara atı­
Ada'dan sen gideli kalmadı gönlümde surtır.
yordu. Mahitaplar, geceler, etmede hasretle mürur.
Ahmed Refik, bu devrin ortasında tarihi Ada'dan sen gideli kalmadı gönlümde sürur.
sevdi, başkalarına sevdirdi. Ve san'atkar ru-
Saçların, tatlı yeşilgözlerin hep oldu hayal;
hunun bütün kudreti ile insanları tarihin ga- Öyle bir çöktü ki, bilsen- içime hüznü melaL
lerilerine sevketti. Demek artık seni görmek, seni öpmek te muhal.
O, izahını bulamamış bir insandı. Şair Ada'dan sen gideli kalmağı gönlümde süritr.
olarak, müellif olarak, musikişinas olarak onu
Şen Adalar
ayrı ayrı adlarla anmaktan ise coşkun hayat
Yüreğim sızlıyarak ·gözlerim afaka dalar,
diye müphem bırakmak daha doğru olur. Yada geldikçe çiçeklerle .dolu şen Adalar.
Bu içli, daima delikanlı olan artist Ah- Leblerim sineni, çeşmim gene mehtabı arar,
med Refik'in ölümünü biz daima genç bir Yada geldikçe çiçeklerle dolu şen Adalar.
ölünün hüzniyle hatırlıyacağız ... Güllerin rengini görsem lehini yadederim.
(Sadri Ertem; Kurutı'un haftalık ilavesi) Düşünür çamları, leylakları artar kederim
Şinidi gül sineli yarim acaba nerede derim;
Ahmed Refik'in bazı şarkıları: Yada geldikçe çiçeklerle dolu şen Adalar.
Kederden mi Ruhum seni sevdi
Kederden mi, neden böyle sararmış rengi ruhsarın? Ruhum seni sevdi, sana yandı, sana yardır:
Seninçin bak, nasıl ağlar, yanar bu aşıkı zarın. Senden benim ayrılmamın imkanı mı vardır?
Ağarsa saçların kMi bana çeşıni füsunkarın. Feryadıma kanmazsan eğer sinemi yardır.
Seninçin bak, nasıl ağlar, yanar bu aşıkı zarın. S.~J!c:I_Efil_ be.:.ııi_m ayrılmamın imkanı mı vardır?

Firakın zehreder billah bana her alemi abı. " Kaç yıl yüreğim sızladı ateşlere yandım.
Nolur bir neş'elendirsen, şu gamlı. ruhu hitabı. Sünbüllere, leylaklara baktım, seni andım.
ANSİKLOPEDİSİ ...:... 741 ALTINAY (Ahme~ Refik)

Sermest ederek rulı:.ıınu guya oyalandım. 10 - Türk akıncıları; 1932


Senden bsnim ayrıimamın imkanı mı vardır? 11 - Ege havzası tarihi; 1934
Sensiz içerken Ansiklopedik neşriyat
Yalnız bırakıp gitme bu akşam gene erken. Kanaat kitabevi.
Öksüz sal'\ırım kendimi ben sensiz içerken. 1 -· Mimar Sinan; 1931
En neş'eli demler bu gece sazla geçerken. 2 · - Büyük Frederik; 1931
Öksüz sanırım kendimi ben sensiz içerken. 3 - Büyük İskender; 1931
4 - Eski İstanbul; 1931
Pervane gil:ıi
hüsnüne yanmaktan usanmam.
Karşında sen ol, subha kadar badeye kanmam. ımm kütüphane tarih serisi
Bin yare açar sineme gül sıneni anmam. Kanaat kitabevi.
Öksüz sanırım kendimi ben sensiz içerken. 1 - Naima; 1932
2 - Katip Çelebi; 1932 •
Nasıl Bıktın?
~şıkından sen nasıl bLictın, neden ettin telaş? 3 - Osmanlı devrinde zorbalar; 1932
4 - Tarih ve müverrihler; 1932
Sızlıyor kalbim, gözümde dinmiyor bir lahza yaş.
5 - Alman müverrihleri; 1932
Durmuyor hiç iztırabıın bağrıma bassam da taş.
6 - Fransız müverrihleri; 1932
Sızlıyor kalbim, gözümde dinmiyor bir lahza yaş.
7 - Peçevi; Hl33
Bir zaman bendini senin canın, senin en sevgilin. ·· 8 - Selanikli; 1933
Canına insan kıyar mı, yok mu insafın senin. 9 - Fındıklı!{ Silahdar Mehmed Ağa; 1933
Kurtuluş yok, ate§i sinemde hala sinenin. 10 - Hoca Sadettin; 1933
Sızlıyol."' kalbim, gözümde dinmiyor bir lahza yaş. 11 - Aşıkpaşazade; 1932

Hem seversin Makaleler


Hem seversin, hem yanarsın, hem gene ava.resin. Ahmed Refik'in muhtelif umumi başlıklar al•
Ah! Benim aşüfte gönlüm, sen neden biçaresin? tında ve münferit olarak muhtelif gazete ve, mec-
Ruhumu sermest eden, öldürmiyen bir ya.resin. mualarda çıkan makalelerinin tam bir bibliyograf•
Ah! Benim aşüfte gönlüm, sen neden biçaresin? ·yasını yapmak, zor bir iş olacaktır. Pek çoğunun ori-
Yanmadan bıkmaz, usanmaz, nedir bu çektiğim, jinal bir değeri olan bu makalelerden büyük bir
kısmı İkdam ve Akşaıri gazeteleri ile mülga Tarih
Canımı her dem yakar candan perestiş ettiğim.
Vaz da geçmezsin şu sevdadan, nedir bu ettiğin? Encümeni Mecmuasında; Yeni Mecmuada, Hayatta
devamlı olarak çıkmıştır. Cumhuriyet gazetesiyle
Alı! Benim aşüfte gönlüm, sen neden biçaresin?
Yedigü.n Mecmuasında da bir-çok yazıları bulunmak-
Solsan da tadır. Buraya mecmulardaki makalelerini alıyoruz:
Solsan da sararsan, gene gülpembe dihensin. Tarih Encümeni Mecmuası:
Rabbin bana bir nimeti varsa o da sesin. 1 - ·Tevarihi Ali Osman; 2 - .Mahmudu Sa-
Sinem ebediyyen bu giizel tenle bezensin .. ninin validesi; 3 - Osmanlı İmparatorluğunda
Rabbin bana bir nimeti varsa o da sesin. meskukat; 4 - Türkiyede ıslahat fermanı; 5 - Da-
mad İbrahim Patıa zamanında Ürgüp ve Nevşehir;
Kaküllerin altında yeşil gözlerin ey yar! 6 - Emiri Efendi; 7 - Akınlar ve Akıncılar; 8 -
1
Her badede bir nuru semavi gibi parlar. 'Moralı Ali Efendinin Faris sefareti; 9 - Tevfik Pa-
Sinem tutuşur hüsnüne meftunluğum artar. şa ( Esatiri Yunaniyan müellifi).
Rabbin bana bir nimeti varsa o da sesin. Harb Mecmuası (İsimlerin yanındaki rakamlar
mecmua numaralarıdır):
Ahmed Refik'in eserleri:
1 - Kahire yollarında. «Yuvuzun Mısır seferi»
Mektep kitapları <4-5); 2 - Galiçyadaki şanlı Osmanlı askerlerine
Ahemed Refik, ilk orta lise snıfları için birçok (J.3) ; 3 - Osmanlı miğferleri ve harbi hazır ( 18) ;
mektep tarih kitapları yazdı. Bunlar, devirle-rinde 4 - Harp edebiyatı ve eski şiirlerimiz (21); 5 -
mevcudun iyilerinden oldu. Tarihi menkıbeler: Şel:ıit Kara Mehmed (24).
. Ye:rJ Mecmua 1917 - 1918; (Makale isimlerinin
Çocuklara tarih kitapları yanındaki rakamlar, mecmua numaralarıdr).
Mualim A. Halid kitabevi. , 1 - Lehistanda Osmanlı nüfuzu ( 1, 2, 4); 2 -
ı - Sokulltt Mehmed Paşa; 1931 Turhan Su.itan ve Çanak.kale (3); 3 - Muradı Salis·
2 -.Kanije gazileri; 1931 · ve Kraliçe Elizabet ( 5); 4 - Müverrih Selaniki
3 - Viyana önünde Türkler; 1932 M:ustafa Efendi (6, 7); 5 - Alman müverrihleri
4 - Eski Türk zaferleri; 1932 ( 8, 9) ; 6 - Bizde şehnamecilik ( 11) ; 7 - Valde
5 - Türkler ve Büyük Petro;, 1932 camileri (12); 8 - Saadabad ( 13); 9 - Michelet
6 - Vaşington ve Amerika istiklali; 1932 ( 14); . 10 - Mimar Sinan ( 15, 16); 11 - Bağdat
7. - Yirmi beş sene siper kavgası; 1932 Köşkü (17); 12 - Ka'riye camii (18, 19); 13 -
8 - Napoleon; 1932 Range (20, 21); 14 -,- Bizans devrinde Büyükada
9 - Türklerin İstanbul muhasaraları; 1932 (22); 15 - Selimi .Saliste halk muhabbeti (23, 24);
ALTINA Y (Ahmed Refik) -742- İSTANBUL

16 - Budinde Osmanlılar (25); 17 - Sultan Ah- 9 - Kadınlar Saltanatı II. 1332.


med çeşmeleri (27); 18 - Hurrem Sultanın son se- 10 - Sultan Cem 1924.
neleri (32); 19 - Sultan Ahmetli Salis ve damadı 11 - Kadınlar Saltanatı 111. 1924.
(34); 20 - Pasarofça muahedesi akdedilirken (36); 12 - Kadınlar Saltanatı IV. 1924.
21 - Pasaprofça muahedesinden sonra İmnbul 13 - Sokollu 1924.
(37); 22 - Sultan Ahmetli Salisin hayatına dair 14 - Alimler ve Sanatkarlar 1924.
(38); 23 - Gazi Zeynel Bey (39); 24 - İstanbul­ 15 - Bizans ·Karşısında Türkler 1924.
da ecnebi ressamlar: Van l\foor, Hiler (40); 25 - 16 - Samur devri 1927.
Sultan Mahmutlu Sani devrinde İstanbul (48); 26 -
Çar Bi~inci Pol ve zamanı ( 49); 27 - Koca Ragıp Gençlik kütüphanesi
Paşa devrinde İstanbul (50); 28 - Kraliçe Elizabet 1 - Lale Devri ·1932.
ve Mari Stuart (52); 29 - Raşid (53); 30 - Paris- 2 - Lady Montague'in Şark mektupları 1933.
te Türkkari san'at (54); 31 ...:._ Naima (55); 32 - 3 - Hoca nüfuzu 1933.
Fransız elçisi Vergen'in muhaberatına nazaran Koca 4 - Türk mimarları 1936.
Ragıp Paşa sad!retinde Babıali (56, 57, 58); 33 .:_
Hoca Sadettin ( 62, 63) ; 34 Islahat fermanı - Hıris­ Münferit Eserler
tiyanlarm hukuku (66). 1 - Baltacı l\ılehmed Paşa; İbrahim Hilmi Ki•
Yeni Mecmua «Yeniseri» 1923; (Makale isim- tabevi.
lerinin yarındaki rakamlar mecmua numaralarıdır).
2 - Birinci Viyana Muhasarası; i. H. K.
1 - İkinci Sultan Murad zamanında Edirne (67);
3 - Sahaüi Muzafferiyatı Osmaniye; i. ·H. K.
2 ~ Kurtulan beldelerimiz: Alaşehir (69); 3 -
4 - Gazavatı Celilei Peygamberi; İ..H. K.
Dördüncü Murad zamanında Musul (70); 4 •- İz­
mir ve İzmir oğlu (72); 5 - Tulonda Barbaros Hay- 6 - Fatih Sultan Mehmed ve Re~sam Bilini.
reddin (73); 6 - Yeşil Bursa. payıtaht iken (75); 7 - Tarih Sahifeleri.
7 - Mazide bahar seyranları (77). 8 - Fatma Sultan.
Hayat; (İsimlerin yanındaki rakamlar mecmua 9 - İki Komita, İki Kital; i. H. K. 1919.
numaralarıdır). · 10 - Kafkas Yollarında; i. H. K. 1919.
1 - Sapanca - İzmit kanalı (7); 2 - XII inci 11 - Turhan Valide.
asırda kadın hayatı (9); 3 - Türklerde avcılık 12 - Sultan Abdülhamidi Saniye dair.
(17); 4 - Ankarada Osmanlı Türkleri (21); 5 - 13 - Hoca nüfuzu.
Devşirme ve acemi oğlanları (30); 6 - Tarih ve 14 - Tarihte Osmanlı Neferi; İ. H. K.
müverrihler ( 60 - 69); 7 - Latin müverrihleri (71 - 15 - Bizans İmparatoriçeleri.
78). 16 - Alemdar Mustafa Paşa.
Büyiik Tarihi Umumi 17 - Prusya Nasıl Yükseldi; Muhtar Halid, 1331
İbrahim Hilmi Kitabevi: 6 cild. (2. tabı).
Birinci cilt: Asya ve Mısır. 18 - Ocak Ağaları; Ahmed Halid, 1931.
İkinci cilt: Eski Yunan. 19 - Tarihte Kadın Simaları; A. Halid 1931.
Üçüncü cilt: Romalılar. 20 - Kızlarağası; Akbaba - Papağan K. 1926. ·
Dördüncü cilt: Muhacereti Akvam, Bizans, Tür!t-
Vesikalar
ler, Ortaçağda Avrupa.
Beşinci cilt: İslam Tarihi.
Ahmed Refik, Encümen Mecmuasında, Edebiyat
Altıncı cilt: Haçlı Seferleri, Selçukiler, OTtaçağ­
Fakültesi Mecmuasında, Türkiyat Enstitüsü neşriyatı
arasında Hazinei Evraktaki vesaikten bir kısmını
da Avrupa.
neşretmiştir. Ahmed Refik'in yalnız bu husustaki
Altıncı cildi çıkardıktan sonra yarım kalan bu
büyük eser, bugün, birçok yeni vesikaların meydana mesaisi, hatırasına minnettar kalmak için kilidir.
çakması ve harpten sonra yapılan yeni arkeolojik
Buraya yüksek salahiyet sahibi bir alimimizin bir
hafriyatın ortaya koyduğu eserler karşısında' eski-
tenkid parçasını ilave etmek yerinde olur:
miştir. Fakat, tarihi anektotla.r bakımından değerini «İşte bu Hazinei Evrak vesikaları, vekayinarne-
muhafaza etmektedir. Nihayet umumi kütüphane- lerin bıraktığı derin bir boşluğu doldurmak itiba:
mizde bir yenisi de bulunmıyan bir ,eserdir. riyle fevkalade kıymettedir. Onlar sayesinde haya-
tın muhtelif tecellilerini ve bilhassa iktisadi ve mali
Geçmiş -Asırlarda Türk Bayatı hayata dair birçok meseleleri aydınlatmak kabil ola-
İbrahim Hilmi Kitabevi. bilir. Ancak, teessüf ile itirafa mecburuz ki, Ahmed
1 - Tarihi Simalar, 1331. Refik Beyin Hicri onuncu asra ait neşrettiği mühim
2 - Kabakçı Mustafa; 1331. 3 baskı. vesikalar, memleketimizde hiç bir tetkik mevzuu
3 - Lale .Devri, 1331. 4 baskı. teşkil etmedi. Onların ehemmiyeti, daha ziyade müs-
4 - Köprülü Mehmed Paşa; 1331. 3 baskı. teşrikler tarafından takdir olundu. Ah,med Refik
5 - Köp-rülüzMe Ahmed Paşa; 1331. 3 baskı. ·- ·neyffCtçtimai tarihimizi aydınlatacak bu gibi vesika-
6 - Tesaviri Rical; 1331. 2 baskı, ları toplayıp neşretmesi çok büyük bir hizmettir »
7 - Felaket seneleri; 1332. 2 baskı.. (Köpriilüzade Mehmed Fuad, tahlil ve tenkid, Türk
8 - Kadınlar Saltanatı I. 1332. Hukuk Tarihi Mecmuası).
ANSİKLOPEDİSİ _:_743_ ALTINBAŞ BEYOĞLU

1 - Sultan Muradı Rabiin hattı hümayunları, Tercümeler


Tarih Encümeni· Mecmuası. 1 - Tarihi Medeniyet. 3 cilt.
2 ~ Sultan Süleymanı Kanuninin son zamanın­ 2 - Ahmetli Salis devrine ait Madam Monta-
da İstanbulun usulü iaşe ve ahvali ticariyesi. T.E.M. gue'in mektupları. T. E. M. ve aynca kitap halinde.
3 - Konya muharebesinden sonra Şehzade İ. Hilmi.
Bayazidin irana firarı. T. E. M. 3 - Sultan Abdülmecid Hanın sarayında Dok-
4 - Sokollu Mehmed Paşa ve Lehistan İntiha­ tor Şpitserin hayatı. T. E. M.
batı. T. E. M. 4 - Fransuva dö Noay'in Türkiyeye tehlikeli
5 - Bahri Hazer - Karadeniz Kanalı ve Ejdel"- bir sefareti. (Abbe A. Degren'in Revue Historique'
han seferi. T. E. M. deki bir makalesinin Hazinei Evrak vesikaları ile
6 - Fatih devrine ait vesikalar. T .. E. M. karşılaştırılarak tercümesi) . T. E. l\'I. Yeni seri.
7 - Fatih zamanında Kocaili. T. E. M.
8 - Fatih zamanında Teke ili. T. E. M. Askeri l\feslek Kitapları
9 - Fatih zamanında Sultan hüyüğü. T. E. :M. 1 •- Ateş muharebesinde takım zabiti -Alman-
10 - Leliistanda Türk hfilti.ıniyeti. T. E. M. cadan-
11 - Türkiyede Katolik propagandası. T. E. M. 2 - Piyade sınıfına mahsus tahmini mesafe.
12 - Osmanlı İmparatorluğunda Fener Patrik- 3 - Manga başı -tercüme-
hanesi ve Bulgar Klisesi. T. E. M. Şiirler
13 - 1284. Bulgar ihtilali. T. E. M. Gönül,. İbrahim Hilmi 1932.
14 - Şinasinin berayi tahsil Paris'e gitmesi. T.
E. M:. ALTINBAŞ BEYOĞLU - Onyedinci asır
15 - Mülteciler meselesine dair. T. E. M. sonlarında müstesna güzelliği ve garib alın
16 - Onuncu asırda açık deniz meseleleri ve yazısı ile istanbulun ayak takımı şöhretlerin­
Azak muhasarası. T. E. M. den Mahmutpaşa Hamamında işler bir tellak-
17 - Mimar Sinan. T. E. M. yeni seri. Ve ayrıca
tır. Hicri 1098 (Mila:di 1687) de hamamcılar
kitap halinde. Ahmed H;alid 1931.
kethüdası olan Derviş ismailin «Dellakname»
18 - Mimar Davud. Edebiyat Fakültesi Mec-
muası.
sinde tesbit edilmiş olan hal tercemesine gö-
19 - Osmanlı devrinde rafizilik, bektaşilik E. re İkinci Sultan Murad ile F§.tih Sultan Mah-
E. F. M. ve aynca kitap halinde. Matbaacılık ve ınede karşı yıllarca asi olmuş İskender Bey
20 - Türk hizmetinde Kral Tököli İmre; E. l<'. Kastrioti'nin bir cariyesinden doğmuş gayri
M. ve ayrıca kitap halinde. Ahmed Halid 1932. meşru oğlunun torunu imiş ve asıl adı -da İs­
21 - İznik çinileri; E. F: M.
22 - Türkiye Madenleri; Türkiyat Enstitüsü. kentler imiş. Asi arnai1Ud kavmi arasında İs­
1931. ek.ender adında bir büyük padişah geleceği ve
23 - Türk.iyede Türk aşiretleri; Türkiyat Ens- arnavutların onun zamanında cihana hükme-
titüsü. 1930 deceği efsanesi yaşadığı için bu oğlanı on
24 - Türkler ve Kraliçe Elizabet; Matbaacılık bir yaşlarında iken Debre. dağlarındaki , bir
ve Neşriyat T. A. Ş. 1932. şaki baba ocağından dağa kaldırmış, küçük
25 - Türk idaresinde Bulgaristan. Ahmed. Ha-
lid 1933. İskenderin padişahlığını ilan etmiş, Debre aya-
26 - Hicri X. cu asırda İstanbul hayatı. T. E. nı Hacı Nezir Ağa şakiyi tenkil ederek çocuğu
Külliyatından 1933. diri olarak yakalamış, fakat güzelliğinden
27 - Hicri XI inci asırda İstanbul hayatı. ötürü katle kıyamamış, Saneak Beyi nezdinde
28 - Hicri XII inci asırda İstanbul hayatı T. E.
de affı için şefaatte -bulunmuş, Bey de: «Bu
Külliyatı 1930.
29 - Hicri XIII. üncü asırda İstanbul hayatı. tarafta olması daima bir fesad maddesidir;>
E. F. M. ve ayrıca kita!? halinde, Matbaacılık ve diyerek İstanbulda Mahmutpaşa hamamcısı
Neşriyat T. A. Ş. 1932. olan kardeşi Uzun Süleyman Ağaya gönder-
30 ·- Lamartine. T. E. Külliyatı. 1925. miş, Süleyman Ağanın evladı olmamakla ev-
31 - Memaliki Osmaniyede Kral Rakoci ve te- ladı manevi edinip terbiye etmesini yazmış;
vabii. T. E. Külliyatı. 1332. fakat İskender terbiye kabul etmemiş, ha-
32 - Kral Demirbaş Şarl.
mamda işleyen hem cinsi uşakların da teşvi­
Neşrettiği Metinler ki ile soyunup hamam çıplağı olmak arzusunu
1 .- Mehmed Halife, Tarihi Gilmani. gösterince Süleyman Ağa da hanesinden çı­
2 - Fındıklılı Mehmed Ağa, Silahdar Tarihi. karıp tellak kütüğüne yazdırmış ve on beş ya-
3 - Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 9 uncu ve
lil uncu cilt. Milli Eğitim Bakanlığı. şında bir genç irisi olan İskenderi soymuşlar,
4 - Pasarofça muahedesinden sonra Viyanaya beline siyah tellak peştamalını sarmışlar; halk
izam edilen İbrahim ·Paşanın hatıratı. T. E. M. ağzında da derhal «Altınbaş Beyoğlu» diye
ALTINBAŞ KEFAL -744- İSTANBUL
::f?•~~~,......
şöhret bulmuş. Der-
viş İsmail, bu yolda
mutad olan cümle-
lerle bu namlı dellft-
ğı «Sinesi ayinei mü-
cella, kakülleri ke-
mendi bela, kaddı
şemşad çeşmi cel-
lad) hizmette eli ·aya-
ğı çüstü çalak, amma
kendi pak olsa da ne-
İsmail Hakkı Altınbezeriıı bir yazısı
sebi na.pak, ülfet ve (M. K. İnal, Son Hattatlaı-dan)
ınuhabbetde nezaket ,j;

bilmez serkeş, bir ;!"\amam çıplağı ınehveş>> dar yükseldi; yine bu arada Sanayii Ne-
diye tasvir ediyor. fise Mektebinin resim şubesine devam ede-
Bibi. : Derviş İsmail, Dellakname. , ederek diploma aldı. Tezhib sanatını da evvela
ALTINBAŞ KEFAL - Kefal balğının has babasından öğrenmişti, sonra devrin üstad
kefaldan ayrı bir cinsidir; koyu çilek rengin- müzehhib ve mücellidi Bahaüddin Efendinin
dedir; başı da top değildir; yanakları altın talebesi oldu ve bu sahadaki hünerini tam
gibi parlar, eti has kefal kadar lezzetli, nefis. kemale ulaştırdı. 1900 den 1914 yılına kadar
tir (B. : Kefal Balığı). Üsküdar İdadisinde, _Galatasarayı Sultanisin-
ALTINBEZER (İsmail Hakkı) - Ressam, de ve Darülmualliminde yazı muallimliği yap-
dı. Medresetül Hattatin kurulduğunda tuğra
büyük hattat ve müzehhib, doğum tarihi, haya-
tından bahseden eserlerde hicri veya rumi ol-
ve celi yazı muallimliğine tayin edildi, bu va-
duğu da açıklanmadan 1286, 1287 ve 1290
zifesine medreseler kapanıncaya 'kadar devein
ett; saltanatın ilgası üzerine de Divanı Hüma-
olarak gösteriliyor;. miladi takvim ile 1869,
1870, 1873 veya 1874 yıllarına. tekabül eder. yundaki memuriyetinden açıkdta kaldı; hü-
Babası maliye mümeyiizlerinden hattat Meh- kumetten bir memuriyet istedi, «Vazifenizin
mukabili yoktur; tekaüdlüğünüzü isteyiniz»
med İlmi Efendidir; biyograf Mahmud Keın&l
cevabını alınca isteği ile emekliye ayrıldı. Fa-
İnal'm rivayetine göre beş batın dedeleri hat-
tat ola gelmiştir. Aksaryda Pertevniyal Vali- kat bir müddet sonra cehil hoyratlığının hır­
paladığı ~an'atkarın kıymeti Cumhuriyet maa-
de Sultanın vakfı Mahmudiye Mektebinde ve
Fatih Rüşdiyesinde okumuş, onyedi yaşında rifinin kadir ve kıymet bilir erkanı tarafın­
evlendirilmiş ve 1890 da, doğum tarihleri ara-
dan takdir edilerek yeni açılan Şark Tezyini
Sanatları Mektebine tezhib muallimi ve mil-
smdaki ihtilafa göre ya on altı yahut da yir-
mibir yaşında mülazimeten Divanı Hümayun dir muavini tayin edildi, bu mektebin 1-ftğvı
kalemine devama başlamış, birkaç ay sonra da üzerine de Güzel Sanatlar Akademisinin Tez-
otuz kuruş maaş bağlanmıştır. yini Sanatlar şubesine tezhib muallimi oldu,
bu vazifesine vefatına kadar devam etti. 19
Pek küçük ya~- temmuz 1946 da kanserden öldü, Karacaah-
da iken babasından mede defnedildi.
sülüs ve nesih yazı­ Üsküdarda Selimiye Camiinde, Edirneka-
ları öğrenmiş idi. Ka- pısmda Mihrimah Cemiinde ve Beyoğlu Ağa
leme devamı sırasın­ Camiinde pek güzel yazıları vardır; yazı ko-
da da hattat ve tuğ­ leksiyoncularının ellerinde de gaayet · nefis
rakeş Sami Efendi- levhaları bulunma:!{tadır.
den tuğra ile sülüs lJzun beyaz sakalı ile mıiıiis ve sevimli yü-
celi ve divani yazıla­ zünde , büyük sanatkarlara has bir mehiibet
rını öğrendi; Divanı vardı.
Bibi. : Güzel Sanatlar Dergisi; İslam Türk An-
Hümılyun kaleminde i. Hakkı Atınbezer siklopedisi; M. K. İnal, Son hattatlar, İnönü Ansik-
baş tuğrakeşliğe ka- (Resim: H. Çizer) lopedisi; i. A. Gövsa, Türk meşhurları.
ANSİKLOPEDİSİ -745- ALTINCI DAİRE

ALTINCI DAİRE; ALTINCI BELEDİYE devletçe intihap ve tayin olunması sureti da-
DAİRESİ - İstanbul Belediyesi tarihinde ha muvafık görünmüştür. Bir de, her bir
parlak ve çok ehemmiyetli yeri olan; Büyük- memlekette böyle işlerde bulunmak sahibi
şehrin Galata ve Beyoğlu semtlerini ihtiva memleket olan devletin tebaasına mahsus ise
eden Belediye dairsidir. Aşağıdaki satırlar. de, bazı ticaretgah olan yerlerde umuri bele-
Belediye Mektupçusu Osman Nuri Ergin'i.1 diyede, şehir seknesinden olan ecnebilerin de
,:Mecellei. Umuri Belediye» sinden alınmıştır: müşareketleri kabul kılındığı muhakkaktır.
«Tanzimatın ilanı He hükumet teşkilatın Memaliki Şahanede dahi hukuku belediyeden
da Garp memleketleri örnek tutulurken bele- olan bu şeyleri tebaayi Saltanatı Seniyeye
diye işlerinin de yeni bir şekle konulması dü- hasreylemek iktiza eylerse de, işbu. Beyoğlu
şünülmüş ve evvela bir nümune belediye dai- ve Galata dairesinde mukim olanların ekse-
resi açılması kararlaştırılmıştı. Nefsi İstan­ risi dahi tebaayi ecnebiyeden bulundukların­
bul, Eyyub, Galata ve Üs,!<üdar, Boğaziçinin dan, bütün bütün maslahata vukufsuz bırakıl­
iki tarafı ve Adalar ondört belediye dairesine mak namünasip olmasiyle yalnız cemiyetin
taksim olunmuş, Beyoğlu ile Galata da bir yapıp ve arzedip de devletin kabul ve tasdiki
dairenin hududu içinde toplanarak Altıncı alisine muallak olacak nizamatı esasiyesi mü-
Daire itibar olunmuştu ve nümune dairesi se- zakeresinde bulunmak üzere onlardan dahi bir
çilmişti. kaç kişi tayin edilmesi münasip olup ancak
«İlk defa olarak açılan bir nümune dai- bunların farkı olmak üzere müşavir namı ve-
resine birinci daire demek lazımgelirken al- rilmesi, yine tarafı seniyeden intihap ve ta-
tın'cı daire denilmesinin, Belediye teşk~latı~1- yin oluması ve yalnız beş kişi bulundurulma-
da örnek olarak alınan Paris şehrinin en ma- sı münasip görülmüştür. B'ir de, işbu dairede
mur yerinin altıncı belediye dairesi olması­ derhal yapılması lazımgelen şeyler için üçbin
dır. kese kadar peşin akçesi. iktiza edip, bunun
«Bu daire kurulurken Tanzimat Meclisi birdenbire daire ahalisinden tahsil olunması
tarafından (21 Receb 1274) 1858 tarihli maz- zor olacağı gibi, hazineye yük olmak dahi mü-
batamn şu satırlarıt dikkatle okunmağa değr. nasip olamıyacağından, cemiyet azası, o dai-
rede bulunan bazı zenginlerden bu miktar
«Beyoğlu ve Galata bitlikte olar.ak bir
akçeyi bir vadei ınüasibe ve fai~ ile bulup· dai-
dairei' belediye ittihaz olunmuş ve Altıncı
renin sandığına vaz ile sonra ahaliden tahsil
Daire sırasında bulunmuş olup yapılacak şey
olunacak vergiden tesviye etmek kabildir; fa-
ne ise, bütün İstanbulda birden yapılmak te-
kat bunda bir emniyet kabilinden olmak üze-
kellüflü olacağından, Altıncı Daire ittihaz olu-
re hazinenin muayyen vadede ödemeğe kefil
nan Beyoğlu ve Galatada akaratı kesire ve
olması da düşünülmüştür».
ebniyei mu'tenea bulunduğu gibi, sahip ve
mukim ol.anların ekserisi dahi böyle hususatı «Bu suretle (H. 1274) 1858 de teşkil olu-
sair memalikte görmüş ve anlamış ve o ci- nan Altıncı Belediye Dairesi Müdürlüğüne,
hetle olunacak masarifata mukabil kendisin- evi Beyoğlunda bulunan Hariciye teşrifatçısı
den alınacak akçeılin verilmesi bir vazifei sa- Mehmed Kamil Bey tayin edildi; daire mesli-
hiha olduğunu bilmiş adamlardan oldukların­ si azalıklarına da, Türkiye tebaasından ve
dan bu işe oradan başlanıp oraca hüsnü nü- daire hududu dahilinde emlak sahiplerinden
şu zatlar tayin edildiler:
munesi her tarafa anlatıldıktan sonra tamim
edilmesi münasip gibi mütalaa olunduğundan Tüccardan Sava, Tiyatrocu Naum, Mısır
nizamname, yalnız Beyoğlu ve Galata dairesi sarrafının biraderi tüccardan İlya, MiHtyadi
için yapılmıştır. Mesalihi belediye için teşkıl Bey, Balmumcuzade Salih Efendi, Sarraf Oha-
olunan daire, mahalleler ahalisinin intihabiy- nes.
le tayin olunmak kaidei umumiye iktizasından Daire mimarı: Bilezikçi Artin.
olup en doğru yolu dahi bu ise de, bizce usu- Daire tabibi: Serviçen.
len birdenbire buralara gidilmek münasip ola- «Daire hududu dahilinde emlak sahibi
mıyacağından bundan sarfınazarla, yalnız bir ecnebilerden müşavir azalar:
dairenin işinde bulunacak Meclis azasının ve Antuvan Alyon, Hanson, Septim Franki-
müdürünün, o daire ahalisinden olmak üzere ni, Kamantooğlu Avram.
ALTINCI DAİRE -746- İSTANBUL

«Tanzim olunan Belediye Nizamnamc- 25 000 Kantar resimleri.


since, Daire Meclisi azalığının müddeti. üç se- 10 000 Fevkalade varidat.
ne idi. Bu müddetin hitamında yeniden seçi-
lip tayin olunabilceklerdi. (H. 1284) 1868 de 2 685 000
Meclis aza ve müşavirliklerine şu zatlar tayin 315 000 Mecellei Umuri Belediyenin
olundu: · 1445 inci sayfasında bulunan
Keçecizade Fuad Paşa, Mehmed Kamil yukandaki cedvelin, rakamların­
Bey, Subhi Bey, Server Efendi, Mehmed Efen- daki tertip hatası farkı.
di, Sadık Bey, Necmi Efendi, ·Balmumcuzade
Eşref Efendi, Hamamcı Hacı Halil Efendi, 3 000 000
Taib Efendi, Esma Bey, Hamamcı Edhem Ması-af bütçesi:
Efendi, Aristidi Bey, Boğos Bey, Ohannes Kuruş
Efendi, Diran Bey, Hüdaverdi Ohannes Efen-
di, Damad Ohannes Ağa, Maksud Simon Ağa, 960 000 Memurların maaşı.
Düzoğlu Onnik Bey, Holas Viçen, Kasbar Ka- f 504 000 masarifi tenviriye.
bet, Pavlaki Sava, Bağçıvanoğlu Yorgi Efen- 540 000 ~ 36 000 yeniden konulacak fe-
di, Keğork Bey, Zarifi, Alyon, Fransuva Zi- l lerin masrafı.
to, Gaspar ·Glavani, Berni Korpi, İspada, Mer- 280 000 Lağam ve kaldırım tamiri ve
siniye, Frederiçi, İstifanoviç, Avram Kaman- yapısı.

to. f 30 000 kırtasiye masrafı.


«Bunların arasından da Mehmed Efen-
40 000 · 1 10 000 muhtelif fevkalade mas-
di, Taib Efendi, Necmi Efendi, Esma Bey, . l raflar.
30 000 Çavuşların elbise bedeli.
Aristidi Bey, Diran Bey, Maksud Simon, Vi-
çen Holas, Zarifi, İstifanoviç, Berni Korpi ve ( 9 000 Belediye bastah;aneleri-
Frederiçi İdare Meclisi azalığına seçildiler. 100 000 { kirası.
«Büyük bir imar faaliyeti gösteren Altın­
l
91 000 ilaç vesaire masrafı.
I

cı Dairei Belediye Meclisi, dairenin (H. 1284) 37 200 Daire konağının kırası.
1868 bütçesini şöyle tanzim etmiştir: 50 000 !l 12 800 fevkalade icar vesair
masraflar.
Gelir bütçesi
20 000 Yeniden yapılacak Daire kona-1
Kuruş: ğma tahsis olunan.
800 000 Gelir fazlası olup bu yıl nafia
1500 000 Emlak vergisi. işlerine tahsis olunan.
400 000 Esn~f tezkereleri, dükkan re-
simleri, beygirci, sedyeci re- 2 020 ooo·
simleri. I80 000 Mecellenin ayni sayfasında bu-
130 000 Bina tezkereleri ve keşi~ harç- · lunan bu cetvelin rakamların­
ları. daki tertip hatası farkı.
170 000 Konturato hasılatı.
30 000 İntikal ve ferağ harçları. 3 000 000
15 000 Evrakı maruza kaydiyesi. I «Bu iki vesikaya göre, Altıncı Dairei Be-
15000 Cezayi nakdi. lediye, teşkili tarihinden itibaren on sene
90 000 Sergilerin hasılatı. zarfında 30,000 lira varidat getirecek bir de-
25000 Damga resmi. receye gelmiş ve 8000 lira varidat fazlası ile
235 000 Çalgı ve düğün hasılatı, balo müvazaneli bir bütçeye malik olmuştur. (H.
ruhsatiyeleri, eyyamı resmiye 1285) 1869 Belediye Kanununun neşrinden
hasılatı. sonra da az çok istisnaiyetle idamei mevcudi-
6000 Göç tezkereleri. yet etmiş, 1286 teşkilatını müteakip de müm-
12 000 İlam harçları. - _ taziyetini bir dereceye kadar muhafaza etmiş,
10 000 Çeki resimleri. ---ili. 1296) 1884 senesinden itibaren Belediye
12 000 Kile resimleri. Dairelerinin adedi ona indirildiği sırada Al-
ANSİKLOPEDİSİ -747- ALTINKUM PLAJI

tmcı Daire -Belediye de sair daireler menzile- Mehmed Efendi (Server Efendiye veka-
sine indirilmiştir. 16 Kanunusani 1295 (M. leten).
1883)-tarihli 313 numaralı bir tezkerede «De- Kadri Bey (Paşa) 1870-1871 ?
vairi Belediyenin bal5ka bir tarz ve heyette Ohannes Efendi 1871:
teşkil olunmasından dolayı Altıncı Daire he-
Muhtar Bey 1871 - 1873.
yetinin dahi devairi merkume teşkilatına ta- Kadri Bey ikinci defa 1873-1879?.
karrüp eylemesi cihetiyle Birinci Daire me- . Edvard Blak Bey 1879-1890.
murlarının adedi ile miktarı maaşlarını mü-
Hüseyin Hasib Bey 1890.
beyyin ihraç olunan defterin berayı tatbık
Macid Bey 1890-1893.
gönderildiği» tebliğ kılınmasiyle Altıncı Dai-
Blak Bey 1893-1895._.
renin hususiyet ve ehemmiyeti kalmamıştır ...
Mehme Ali Bey 1895-1908.
«Altıncı Dairenin en faal ve semereli
Ferid Bey (vekil) 1908.
devri olan ilk on sene (H. 1274-1283 = ıvı:.
1858-1667) zarfında: Hk iş olarak Beyoğlu ve Hacı İhsan Bey 1909-1911.
Galatanın kadastro haritası tanzim edilmif},
Fevzi Efendi 1911-1912.
bur~lardaki İslam mezarlarından maada ma- Mahmud Şükrü Efendi 1912.
kabiri şehir haricinde ve Şişlide tahsis olunan Ahmed İhsan Bey 1912-1914.
yere nakle muvaffak olmuş, Tepebaşında . ve Lutfi Bey 1914-1915.
taksimde birer umumi bahce vücuda getir- Savni Bey 1915-1919.
miş zührevi hastalıklara tutulanlar için Daire Mehmed Ali Bey 191~-192~.
dahilinde bir hastahane açmış, bir mecruhin Mehmed Ali Bey 1920.
hastahanesi açmış, Galata .ve Beyoğlunun yol- Ercümend· Ekrem Bey (Ercümend Ekrem
larını mümkün mertebe genişletmiş, büyük Talu) 192Ü\.
Beyoğlu yangınından sonra kagir inşaatı ta-
ALTINKUM PLAJI - Büyükşehir halkı­
mime çalışmış, inşaatı (H. 1286-1287 -:-- M.
nın, ekseriyetle derin sularda kurulan ve
1870-1871) seneleri,nde biten bir de büyük
an'aneler gereğince kadınlar kısmı ayrı ve.
Belediye konağı yaptırmağa muvaffak olmuş­
kapalı olarak yapılan deniz hamamları yeri-
tur.
ne, kadmlı erkekli· gidilp her cüınbüşe ve gün-
«Altıncı Beldiye Dairesi mudürlüklerin- lük gönül eğelencelerine pek uygun olan plaj-
de bulunan zatlar şunlardır: lara rağbet etmeğe ·başladığı devirde, Şirketi
Mehmed Kamil Bey (H. 1274) 1857-1860. Hahriye tarafından, yukarı Boğazın Rumeli
Emin Muhlis Bey (Paşa) 1860. yakasında, bir iki gazino yaptırılarak imarına
Salih Efendi 1860-1861. çalışılmış bir plajdı~ Hatta Şirket, 1929 da
Hayrullah Efendi 1861 - 1862. hizmete soktuğu en yeni vapuruna da, bu
Server Efendi (Paşa) 1862-? maksatla Altınkum adını koymuştu. Fakat plaj
pek geçici bir rağıbet görmüş, vapurlara yol-
cuları oyalamak için hoparlörlü gramofonlar
konmasına rağmen, gidip gelme dört saat ka-
dar süren yolun uzunluğu halkın gözünü yıl­
dırmış; bunun üzerine, Şirket, Küçüksu pla-

~ jını ihya etmiş, .Altınkum, u~utulmuş, 'İkinci

74 numaralı AltınkumVapuru
(Resim: Behçet)
ALTINKUIVI VAPURU -748- İSTANBUL

Cihan Harbi başlarından itibaren de askeri Kadıköyünde olan ayrıbir kulüp kurmuşlar­
memnu ınıntaka içine girmiştir. dı; bunların başında 1946 da ölen Muallim
ALTINKUl\1 VAPURU (74 numaralı) - Aydınoğlu Raşid bulunuyordu. Mektep ve
Mülga Şir~{eti Hayriyenin büyük vapurlarının semt ar.kadaşlannm yardımı ile, o sırada yeni
en yenisidir; ve zarif, güzel bir vapurdur. 550 kurulmuş olan Ünyon kulübünden Alaeddin,
ton hacminde olup 950-1000 yolcu taşıyabilir, Mehmed Ali, Hayreddin, Behçet, Saffet, Per-
çift uskurludur ve sür'ati 12 mildir. Bir kap- tev, Selami, Refet, Cemal ve Necnieddin de
tan, iki çarkçı, bir lostromo, dört tayfa (ge- Progrenin ilk azaları oldular. 1910-1911 yıl­
mici), iki yağcı, iki ateşçi iki kömürcü, bir larında kurularak bir iki mevsim Cuma likine
memur ve üç kamarot ki ceman mürettebatı iştirak eden DatUlfünun Terbiyei Bedeniye
on sekiz kişidir. Bütün vapurlarda olduğu kulübünden ayrılan Avukat Abdullah, Sarı
gibi bir de kahve ocağı ve ~ahvecisi vardır. Cemil, Subhi, Hamdi, Sabri, Celal, Mahmud
1929 da hizmete girmiş olan geminin ilk sü- Vehbi,; ve daha sonra da Üsküdarlı. Sedad
varisi merhum Beykozlu Şeref Jrnptandır. Aziz, Kardeşi Nihad Aziz, Fitil Nuri, Sadık Ri-
Sonra Hayri kaptanın (Hayri Günür) idaresi- za, Tıbbiyeden Doktor Salahaddin, Cevdet ve
ne verilmiştir; 1946 da süvarisi Eyyublu Meh-- bunlardan başka isimleri hatırlanamıyan da-
med kaptan olup ihtiyat kaptan Seyfeddin ha birçok gençlerle takviye edilen Progre
Günür tarafından sevk ve idare. edilmekte idi. 1912-1913 snelerinde Pazar Likinde daha son-
Bütün emsalinde, olduğu gibi baş tarafı raları Cuma Likinde çok kuvvetli bir takım
ikinci mevki, arka tarı birinci mevki, dip ve halinde faaliyetine devam ederken azasının
orta kat salonlariyle bir güvertesi vardır; bi- . ekseriyeti tarafından verilen bir kararla «Al-
rinci mevki güvertenin baca altı ile beraber tınordu» adını aldı; formasını da gümüşi ve
yarısına yakın bir kısmı dç1 icabında söküle- kırmızı (çelik ve kan rengi) olarak seçti. O sı­
bilir kapalı güvertedir. Baş güverteye çıkmak. ralarda kulübün fahri reisi olan Aka Gündüz,
için baş tarafında ayrı bir merdiven yoktur; bir Altınordu marşı yazmıştı ki güftesi şu­
birinci mevki güvertesinin kapalı kısmından dur:
iki yan kapısı ile geçilir. Orta kat salonları­ Bu orduyu gençlik kurdu
nın dışında da boydan boya iki sıralı ahşap Hak yoluna çkıp durdu;
yan kanapeleri vardır. Bu halis Türk Altınordu
Kurtaracak öksü~ yurdu.
ALTINLI KADIN - İkinci Mahmud
devrinde İstanbulun sayılı zenginlerinden; Ey ak tuğlu Türkün oğlu!
Kalbin iman ile do!u:
bu hükümdarın a-blası Esma Sultanın hazine-
Ey Şark eri, Altınordu
darı idi. Lavtada devrinin eşsiz bir sazendesi Kurtar çorak,· öksüz yurdu.
olup İkinci Mahmud Altınlı Kadının sazını
dinlemek için Sultanın Eyyubdaki yalısına O zamanın spor kulüplerinde hakim olan
sık sık gelirmiş; bi iradei seniye ile İstanbula feragat, fedakarlık havası sayesinde 1913 ten
davet edilen Kesriye ayamndan Ahmed (?) itiharen İstanbulun namlı kulüplerinden biri
Beyle evlendirilmiş, bu izdivaçdan da, geçen oldu.
asır sonlarının namlı hovarda ve mirasyedi- Hiç sarsılmadan ve daima ileri yürümek
lerinden olup (H. 1283) 1867 de menzulen suretiyle onbeş_ yıl içinde Altınordu futbol
vefat eden Eyyublu Şükrü Bey doğmuştur. takımında Hüseyin, Hasan, Necmeddin, Nu:::-i
Şükrü Bey, Cumhuriyet ordusunun kıymetli ve Nihad Türk futbolunun birer As şöhreti
fen adamlarından binbaşı Talat Pamir'in de- oldular;
desidir. Atletizmde pehlivan Celal, Mesud, Sub-
ALTINORDU SPOR KULÜBÜ - Büyük- . hi; Harun, Fuad, . Sarı Cemil'den, müteşekkıl
şehrin büyük spor kulüplerinden biri idi; ka- kuvvetli bir ekip ile en çetin müsabakalara
panmış dağılmıştır. iştirak ederek atma, atlama, sür'at ve muka-

Galatasaray Spor Kulübünün futbol takı­ vemet· koşuları ile bayrak yarışlarında o za-
mının Macaristan turnesinden dönüşünde (B.:. manın en iyi atletlerini yetiştiren Galatasara-
Galatasaray Spor Kulübü), bu sayahata iştirak yın -kar.şısında kuvvetli bir rakip oldu.
eden azanın bir kısmı, Progre adı ile merkezi 1914 te tesisi ettiği İzcilik teşkilatı ile
ANSİKLOPEDİSİ -749- ALTIN VARAK

Galatasaray. ile beraber. tatbikat seyahatlarma Çift veya tek merdaneli hadde
iştirak etti. . 4 kiloluk ağır çekiç
Ve yine hu snelerde Fenerden iltihp.k 1 kiloluk hafif çekiç
eden Bekir, Nuri, Haydar'ın iştiraki ile tak- 25-30 santimetre karelik perdahlı mer-
viye edilen Altınordu birinci futbol takımı, mer taş
futbol ve hokeyde kahir biı; zeferle üst üste Güderi.
üç sene İstanbul şampiyonluğunu kazandı; Deri (alt tarafına Tirşe, tüy tarafına Bar
Müdafaayi Milliye Cemiyetinin tesis ettiği denilirdi)
futbol ve hokey şildlerini aldı. Tavşan ayağı
İdare merkezini bir hayli zaman eski Ün- Dagar denilen ensiz toprak tava
yon kulüpte tesis eden Altınordu bir zaman Görünüşde basit, fakat hem bazu kuvveti,
sonra yine Kadı-köyde Raşid Paşa yalısın de- hem de el hafifliği., dikkat ve sabır isteyen bir
nilen binada geniş bir programla çalışmağa sanat idi.
başladı. Evvela haddeden geçirilip kalınca bir ka-
1920-1921 sneleri İdman Cemiyetleri İt­ ğıd kadar inceltilen altın s.afihalari muayyen
tifakının tesisi etrafındaki faaliyetlerde Altın­ eb'adda kesilerek derinin tirşe tarafı arasına
ordu bu teşekküle, kuvvetli zahir oldu. . konularak mermer üzerind ağır çekiçle ve
1923 de tesis edilen bu teşkilatın içinde hafif darbeler ile derinin bar tarafından dö-
Altınordu idarecileri hemen her ştibede yer ğülür; incelip açılan altın, derinin dört kena-
aldılar ve bütün kuvvetleriyle ve en dürüst rından taşmaya başlayınca taşan kısımlar ke-
bir tarzda teşkilata hizinet ettiler. " silirdi; bu ilk amelyeye «rık» denilirdi.
Boğaziçinde emektar Altınordu'lu Sabri- Sonra bu ineelmiş altın safihalar yine
nin himmeti ile tesis edilen denizcilik şubesi, muayyen eb'adda kesilmiş ikinci parti başka
ideal bir spor teşekkülü idi. · Boğazda, Modo- deriler arasına konulur, bu sefer de daha dik-
da, Yenikapıda deniz yarışlarında yağlı kü- katli ve hafif çekiçle döğülür, bu ameliyye de
rekte bilhassa tek çiftede, üç çiftede -parlak «zar» denilirdi. Altın biraz daha yayılır, ince-·
galibiyetler kazandı. lir, derinin kenarlarından taşınca da, taşan
1925 de Maarif Vekaletinin teberru et- kısımlar kesilirdi, altın varaklar da artık elde
tiği 2000 lira ile binbir müşküle göğüs gere- edilmiş olurdu; son ve üçüncü perdaht ame-
rek şimdi metruk :bir kayıkhane olan binayı liyesi kalırdı. İncecik altın yaprakcıklar ke-
yaptılar. Fakat bir müddet sonra da idareci- mali itina ile ve teker teker 6,5 x 12,5 santim.
leri arasına, bir geçimsizlik girdi ve bu büyük eb'admda güderiler arasın~ konulur, son de-
kulüp, bu yüzden dağılıveı:di. Ömrü, yirmi beş rece dikkatle ve tabii yine hafif çekiçle tek-
yıl sürmüştür. Eşref Mutlu rar döğülür, güderinin kenarlarından taşınca
ALTIN VARAK, ALTINVARAKÇILAR. perdaht ameliyesi de sona erer, taşan kısım­
- Altın varak, külçe halinde alınıp kağıddan ları kesilen altın varaklar, aralarma tükürük
daha ince, tül gibi yaprak haUne getirilmiş kağıdı denilen ince kağıdlar konularak onar
alfın, eskiden İstanbulun şöhreti dünyaya ya- varaklık desteler yapılır ve 20 destesine
yılmış el sanayiinden iken, ondokuzuncu asır «Tefe» adı verilirdi, satışa .arzolunurdu; bir
sonlarında Avrupadan gelen fabrika işi altın tefede 200 altın varak bulunurdu.
varaklar ile rekabet edememiş, İstanbulda ya- Dövme ameliyelerinde altının kolay ezi-
pılan altın varaklar, bu kıymetli madenin sa- lip yayılması için muayyen bir hararet gerek-
fiyyet ayarı bakımından da çok üstün olduğu tiği için mermer tezgah içine ateş konulmuş
halde altın varakcılık sür'atle sönmüş, işçi­ dagar, toprak tava ile ısıtılırdı. Her ameliye·
sini besleyememiş, kısa bir zaman sonra Bü- sounda taşıp kesilen altınlar da tezgahtan tav-
yükşehir.de tek altınirarakcı kalmamıştır. r şan ayağı ile süpürülüp toplanır, tekrar had-
Altınvara-kcı atölye-dükkanları. Bayazid deden geçirilmek üzere eritilir, külçeleştiri­
ile Süleymaniyede idi, birkaç dükkanda Sul- lirdi; altınvarakcılar işledikleri kıymetli ma-
tanhamamında vardı. denin zerresini zayi etınemeğe bakarlardı.
Bir altınvarakcının avadanlığı şu aletler- Süpürme işinde tavşan ayağının fazileti de, ·
den teşekkül etmişti: üzerine incecik altınların yapışmaması idi.
ALTIN VARAK -750- İSTANBUL

Altınvarak, bilhassa müzehhibler, mücel- yukarıdaki şikayet edilen maddelerin de ge-


lidler, minyatürcüler, lake ressamları ve lev- reği gibi önüne geçilmesi, uygunsuz, hilekar
ha yazan hattatlar tarafından kullanılırdı. esnafın da şiddetle cezalandırılması emredH-
Kullanılış şekilleri değişikdi, mücellidler ka- mektedir. ·
lıbla basma sureti ile, müzehhiblerle ressam-
(H. 999) 1590 tarihli bir fermanda ise:
lar ve hattatlar ise· arab zamkı veya bal ile Altınvğarak işliyen altıncıların bir sikke al-
karıştırarak fırça ile sürme suretiyle kulla-
tmdan dört deste varak işHyecekleri, bir al-
nırdı. Bazı kaba işlerde, mesela altınla yaldız­
tından dört desteden ziyade altınvarah işlen­
lanacak kubbe ve minare alemlerinde, saray, mesinin menedilmesi, altınvarakları için mü-
konak ve yalıların tavan, dıvar, kapu nakış ve hürlü kalıplar kullanılması ve Altınvarakcı
tezyinatında, gemilerin burun ve mahmuz esnafının sık sık teftiş edilmesi emredilmek-
tezinatında, saltanat kayıklarının altın yal-
tedir.
dızlı süslerinde kullanılan altın yaldız ise,
salık edilmek suretiyle elde edilen altın tozu
Gariptir ki elleri altın işlediği halde İs­
tanbulun altınvarakcı esnafı kadimeden son
ile yapılırdı. Altın varakcılar son perdaht
nesline kadar Büyükşehirde zıpırlıkları, kül-
amelyesi kırpıntılarını ayrı kutularda toplar-
lar, onları da piyasaya bu gibi işler için arz hanilikleri ile maruf ola gelmişlerdi. Sanat-
larmın Avrupa rekabeti karşısında sarsıldığı
ederlerdi; minyatür, yazı ve tezhib gibi küçük
ince sanat işlerinde varakin toza tercihi, ma- bir devirde iki altın varakcının işlediği bir
denin kıymetinden, altın varakın hem kolay cinayet İstanbulda öyle derin akisler yaptı ki
muhafazasından hem de toza nazaran daha adeta · altınvarakcılığın sönmesini tacil etti;
az fire vermesinden idi. 1891 de yirmi üç yaşında Horhorlu Nazmi ve
. On altıncı asra ait aşağıdaki fermanlar yine ayni yaşlarda Celladçeşmeli Hakkı adın-­
.bu san'at ve esnaf hakkında okunmağa değer da iki altınvarakcı ketebeden Osman adında
(bugünkü dile çevrilmiştir): uygunsuz bir genç yüzünden Vasfi Bey adın-
«İstanbul Kadısına hüküm ki, da muhitinin hürmet ettiği bir adamı bir gece
Muradpaşa Camii arkasmdaki yangın yerinde
«Divanı hümayun katipleri, hassa nak- öldürdüler, cinayet kaatillerin üzerine amme
kaşları ve mücellitler şöyle 'bir şikayette bu-
nefretini öylesine çekti ki sanatlarının altın
lunmuşlardır: İstanbulda Altunvarakcılar es-
adı dahi bakır oldu. Vasfi Bey için 36 kıt'alık
kiden varakları büyük kalıba göre işlerlerdi,·
bir destan yazmış olan Üsküdarlı halk şairi
altun varakın destesi on beş ve gümüş varak-
Vasıf Hoca:
ın destesi beş altuna istenildiği kadar bulu-
nurdu. Şimdi ise varakcılar altunu hem küçük Böyle bir senaat, böyle kabbelik
Ne gönnüstük ve ne dahi isitdik
kalıba işliyorlar hem on beş akçeden ziyade-
Altınvarakcıya sürüldii leke
ye satıyorlar, bize ve İstanbulda altunvarak- DenHdi cümlesi etmez metelik
kullananlara kifayet miktarı vermiyorlar, ha- Selam vermediler esnafı diğer
riçten gelenlere ziyade paha ile satıyorlar, Tıraş etmeni dedi gitdiği · berber
altuna sıkıntı çekiliyor, içlerinde Ferhad adın­ 'fulumbacılıksa merdlik, yiğitlik
daki kimse Bursa ve Edirneden altunvarak Kol altına girmediler beraber
alıp küçük varaklar haline koyup İstabulda Altınvarakcılar oldular bednam
ziyadeye satıyor; bazıları altunu arzu edilen Halkı İstanbuldur alan intikam
şekilde işlemeyip ayan noksan altundan llir ferd uğramadı diikknlarına
ham iken kalıp edip· ekser varakları delikli ve Sinek avladılar bir sene tamam
üç dört parça edip ziyadeye vermekle bize ve Çıkamaz oldular hiç bir kahveye
miri mala gadrederler .... » (H. 981 = M. 1573}. Başladılarterki sanat etmeye
Hamama girseler dellaklar bile
Bu fermanın alt kısmında, Altmvarakcı Kese sabun vurmam dedi kahbeye
esnafı nizamının düzenlenmesi için Silahdar
Altınvarakcının çıkınca haçı ,
Hüsnü'nün Altınvarakcılar kethüdası ve Al-
Avrupanın malı buldu devacı
tınvarakcı esnafından Sinema'nın da bu es- Gedikleri birer birer satıldı
nafa Yiğitbaşı !Ayin edildikleri bildirilmekle, Satın alan bakırcıyla kalaycı.
ANSİKLOPEDİSİ -7S1- ALTUNDÜRRİ (Arakel)

diyor ki ne ·kadar mübalAgalı olsa ağır bir şifresinde «İstanbul» karşılığı olarak kabul
amme boykotunu göstermektedir. edilmiştir (B. : Eterya Gizli Cemiyeti).
Bibi. : İnönü Ansiklopedisi; Vasıf Hoca,· Not. Bibi. : Cevdet Tarihi, XI.
ALTIPARMAK - Palamut balığı aile- ALTMIŞLIK TÜTÜN - İkinci Abdül-
sinin Sivriden ayrı bir cinsi, bir çifti (10 okka) hamid'in son devrinde, yirmi sigara sarılabi­
12 kilo 800~900 gram gelir; İstanbul balıkha­ lecek bir paketi altmış para olan; ucuzluğun­
nesinde pek nadir olarak görülür (B. : . Pala- dan ötürü, İstanbul halkının orta halli büyük
mut Balığı). ekseriyeti tarafından kullanılan bir tütündür.
ALTLIK - Kalemin rahat işlemesi için_ Fukara halk, arabacı ve kayıkçı gibi ayak ta-·
kımı umumiyetle kaçak tütün içerdi.
hattatların . koydukları mukavva, bu iş .için
sureti mahsusada yapılmış, kağıd safihaları ALTUNCUOĞLU - On yedinci asır or-
üzerine meşin kaplı alet, ki zamanımızda es- tasında İstanbulun ayak takımından: bir uy-
ki altlıklar tamamen terk edilmiş, antikacı­ gunsuz ve rezil adamdır; İki_nci Sultan Osmana
lık mevzuuna girmiş, onların yerine de, yazı karşı büyük Vj kanlı ihtilAlde, bu genç hü-
masaları üzerine «sous-main = sumen» deni- kümdar, ihtilalciler tarafından sarılıp türlü
len frenkkari altlıklar yerleşmiştir. hakaret ile Ağakapısından alınıp Aksarayda
Mücellidler tarafından yapılan eski alt- Et meydanında Yeniodalar denilen Yeniçeri
lıkların arasında hakiki sanat eserlerine rast- kışlasındaki Orta Camiye götürülürken, at
lanır; eski hattatların şahsi servetlerinin gözle üzerinde bulunan onsekiz yaşında·ki genç pa-
görüleni, yazı çekmeceleri ve hokka takım­ dişahın baldırlarını sıkarak tecavüzünü şenaat
larının yanında kullandıkları altlıkların ne- derecesine vardırmış ve lisanen deı edebten
faset ve kıymeti idi. Türlü nakışlarla bezenen hariç iğrenç küfürler savurmuş, Sultan Os-
ve tezhib edilen altlıklar ekseriya yapan man:
mücellid ve müzehhibler tarafından bir sa- - Behey edebsiz mel'un! Pa_dişahınız
nat eseri olarak imzalanırlardı; değerli tarih değil miyim? Nedir bu ettiğiniz cefa!? diye
bilgini M. Zeki Pakalın, mücellidbaşı Salih bağırarak ağlamağa başlamıştı.
Efen dinin Sultan Abdülaziz için yaptığı V-akadan sonra Sultan Osman'ın kaatil-
bir altlığın kırk liraya satıldığını söylüyor leri idam olunurken bu Altuncuoğlu da yaka-
(1946 dan evvel). 1959 da müzehheb ve hur- lanmış ve işkence ile idam olunmuşur (B. :
da çiçek nakışalı pek nefis bir altlık 1000 Türk Osman II., Sultan).
lirasına satilmıştır, kudreti olan için seve se- Bibi.: NaimA tarihi, 11.; KAtip Çelebi, Fezlike,
ve verilecek paradır. II;_ Peçevili tarihi, il.
ALTMIŞDÖRTLÜLER - Yeniçeri ocağı-­ ALTUNDÜRRİ (Arak.el Altunyan) - Bir
nın Altmış dördüncü ortası Galatanın muha- Ermeni tiyatro müessisidir. 1840 da İskende­
fazasına memur idi; Yeniçeri ocağının bir riye'de doğmuş ve 7 Haziran 1886 da İstan­
haşarat yatağı olduğu devirde ise, Altmışdört­ bulda vefat etmiştir. Aristakes Altundürri'nin
lüler türlü fisk ve şenaate, türlü fesad ve· re- oğludur.
İlk tahsilini Mısırda yapan A. Altundür-
1
zalete sahne olan bir semtte, asayiş ve inzi- •
batı temin edecek yerde, her biri bin bir uy- ri, orada türkçe, arapça, fransızca ve itlyanca
gunsuzluk yapar vurucu kırıcı kabadayılar ke- lisanlarını öğrenmiştir. 1851 de pederi ile bir-
sil.inişti; gün· geçmezdi ki elleriyle bir kan dö- likte İstanbul'a gelerek Hasköye yerleşmiştir.
külmesin; her gün, avrat veya oğlan yüzün- Bir müddet de mezkO.r semtte bulunan Ner-
den handa, kahvehanede, meyhanede. saldır­ sesyan mektebinde okumuştur. 1858-1859
malı, tabancalı bir vaka çıkarmak onlar için mevsiminde Hasköyde faaliyete geçen İstan­
idi. Bazan pu kavgalar, birer küçük sokak bulun i1k Ermeni tiyatrosunun kuruluşunda
muharebesi halini de alıverirdi (B.: Civelek, büyük rolü olmuştur. İlkönce bu tiyatroda
Altmışdördün; Galata; Yeniçeriler). «Ervant I.» adlı bir piyes temsil edilmiştir.
Bibi. : CAbi Said Vekaayin&mesi Fakat tiyatro yerine kazino için müsaade alın­
ALTMIŞİKİ - Mora ihtil!li sırasında dığından, bina aynı hafta içinde yıktırılmıştır.
Rum ihtilalcileıin Eterya Gizli Cemiyetinin Şark Tiyatrosunun da kurucularından
ALTUNDÜRRİ (Aristakes) -752- İSTANBUL

olan A. Altundürri, Patrikhane Umumi Mec- larınınsan'at ve güzellik kıymetinden mahrum


lisine aza da seçilmiştir. bir camidir. Büyükşehrin tarihine geçmiş zen-
Kevork Pamukcuyan ginlerden Altıinizade İsmail Efendinin hayır
ALTUNDÜRRİ (Aristakes) - Bir Erme-
eseri olup duvarı yıkılmış bahçe kapısının
ni devlet adamı ve muharrirdir. 18 Mart 1804 üzerindeki manzum tarih kitabesi şudur :
de İstanbulda doğmuş ve 2 Ocak 1868 de is- Bismillahirrahmanürrahim
'ta.nbulda vefat etmiştir. Eğinli Arakel Altun- Rahi Hakka hayridüb Altunizade eyledi
yan adlı bir şahsın' oğ_ludur. l\fa'deni cıld-ü sehasından nisar sim-ü zer
Yaptı bir cami ki oldu camii nılri mübin
Küçük yaşta İzmir'e gidip, önce orada, Kıt'ai elmasdan resmi latifli hubter
bilahare Mısırda tahsilde bulunmuştur. Fran- Sengi tarihi mücevher olsa şayandır Senih
sızcadan maada italyanca ve arapçayı da öğ­ Oldu İsmail efendi ma'bedi hayr üleser
renerek devlet hizmetine girip, az sonra Meh- 1282 (1866)
med Ali Paşa'nın katibi. tayin olunmuştur. Bir
müddet «El Mısr» gazetesinin başmuharriri Son cemaat yeri kagir bir bölme içinde
olmuştur. Boğos Yusuf Bey hariciye nazı nas- ve mermer döşelidir; son ce~aat yerinin bah-
bolunduktan sonra müsteşarlığına getirilmi 1- çeye açılan medhal kapısı da bir camekan
tir. içine alınmıştır . Son cemaat yerinden asıl ma-
Siyasi bir mesele dolayısiyle Fransa kı­ bede birisi büyük ve ortada, ikisi de küçük
ralı Louis Philippe'e yazılan bir muhtırayı o ve iki yanda üç kapıdan girilir. Son Cemaat
ıkadaı: büyük hir ınuvaffakiyetle kaleme alır mahallinin iki yanında iki merdiven vardır ki
ki, Mehmed Ali Paşa alnını öperek: «Oğlum soldaki kadınlar mahfeline, sağdaki müezzin
Altun, senin ismin altun değil dürridir» der. mahfeline çıkar. Minber ve vaiz kürsüsü cilalı
Bundan sonra Altunyan yerine Altundürri so- mermerden yapılmış olup kabartma na~ışlar­
yadını kullanmağa başlar.
la tezyin edilmiştir. Ortada bir küçük avize, et-
Mehmed Ali Paşanın ölümünden (1849) rafında da sekiz 1top kandil vardır. Biri mihra-
sonra, vazifesinden ayrılarak İzmir'e yer- bın üzerinde, biri orta büyük kapının üzerin-
leşip, bir müddet orada ticaretle meşgul ol-
de, diğer ikisi de karşılıklı iki yan duvarlarda
muştur. 1851 de İstanbula gelerek, Cezayirli-
hattat Sami'nin siyah zemin üzerine altın yal-
yan Mıgırdiç Amira ile birlikte Şam gümrük-
dız ile yazılmış gayet güz.el dört tane büyük
lerini iltizam etmiştir.
Cemaat işlerinde de faaliyeti
ehemmiyetlidir. 1857 de Patrik-
hane cismani meclisine aza seçil-
miştir. 1860 .da Ermeni cemaati-
nin nizamnamesinin (Nizamnamei
Milleti Ermeniyan) hazırlanmasın­
da büyük rolü olmuş ve tahrirat.
heyetinde bulunmuştur. Keza 1860
dan ölümüne kadar Patrikhane
umumi meclisine aza olmuştur .
«Kenovape» adlı bir romanı da
fransızcadan ermeniceye çevirmiş­
tir.
Kevork Pamukcuyan

ALTÜNİZADE CAMİİ - ~ı­


sıklı ile Küçükçamlıca arasında
kendi adına nisbetle anılan semt-
tedir; kagir yapı, dört duvar üzeri-
ne oturtulmuş bir kubbeden iba- . Altftnhade Camii
ret, taş minareli, geçen asır son- (Resim: Be~et)
ANSİKLOPEDİSİ . -753- ALTUN OLUK

talik levhası vardır; mihrab üzerindeki, 1309 ALTÜNiZADE MESCİDİ - Şehzadeba­


da yazılmış: şı civarında Onsekizsekbanlar sokağmda idi;
. . . 10 Temmuz Aksaray yangınında yan·mış, yer-
Ela bizikrillahi tatmainnel kultlb
le bir olmuş; yalnız duvar enkazı kalmıştır.
Kapının. üzerindeki 1306 da yazılmış: Bu Mescidin ilk banisi, Kanuni Süleyman dev'"
Haza min fazli Rabbi ri ülemasından Akhüsameddin Efendidir ki,
Sağ duvardaki 1305 de yazılmış:
Sultanselimde hamam yanında «Hamamiye
Dahilek ya Resulullalı
Medresesi» diye anılan bir de medrese yap-
tırtmıştı. Vakfı kalmadığı için uzun zaman. ba-
Sol duvardaki de 1303 de yazılmış: kımsızlıktan · pek harap olan Mescid, İkinci
Hüvessemiül alim Mahmud'un son devrinde Çamaşırcı Hacı
levhalarıdır. Camii tezyin eden levhalar ara- Mustafa adında bir hayır sahibi tarafından
sında bir nefise de Abdülfettah Efendinin, fevkani olarak ihya edilmiş ve o tarihtenberi-
yine siyah zemin üzerine altın yaldız ve sü- ye de Çamaşırcı Mescidi diye anıla gelmişti;
lüs hat ile yazılmış büyük bir: Altunizade İsmail Efendi de bu mahallede
konak sahibi olunca Çamaşırcı Mescidini da-
La ilahe illallah elmelikül hakkül mübin · ha güzel bir şekilde yeniden yaptırmış, mabed
Muhammed Resulullah sadikül va'dül emin
üçüncü defa adını değiştirip Altunizade Mes,-
levhasıdır. cidi olmuştu.
Mihrabın sağındaki saat de, İstanbul sa- ALTUN MADENİ (Sarıyer) - Boğaziçi­
atçiliği bakımından kıymetli bir eserdfr; kad- nin Rumeli yakasında Sarıyer köyünde mev-
ranının üzerindeki bir plakta talik hat ile ve cut olduğu asırlardanberi söylenegelen bir
Arapça şu ibare yazılıdır: , madendir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinin
«Kad ihteraa hazel üslılb Zenberekcioğ­ birinci cildinde hu köyden bahsederken şu
satırları yazıyor:
lu min Darüssaltanatül aliyye».
<<Evsafı meadini zeheb - Ali Osman dev-
Minberde bir sancak vardır ki, caıniin en
. le tinde ta Sultan (?.. isim zikredilmiyor) asrı­
kıymetli süsüdür denilse yeridir: İsmail Efen-
na dek bu maden işlenüb halis altun olurdu.
di, Meşrutiyetin ilanında İstantiul meb'usu
Badehu Defterdar ayar tutub iradı masrafına
olmuştu; Rusya ile muharebe başlayınca (93
kifayet etmediğinden muattal ettiler».
seferi), vatanperverliğin en. yüksek örnekle-
Sözlerine itimad edilir kimseler: «Made'l
rinden birini göstermiş, bir gönüllü ta-buru
işlerinden anlıyanlar, Sarıyerde, bir altun
teşkil ederek efradının her masrafını (iaşesi.­
damarının. mevcudiyetini ve ;kükürtle karışık
ni, techizatını, silahını, esvabını ve geride bı­
olduğunu söyler» derler; ve «belki biraz fazla
raktığı ailesinin iaşesini) üzerine almıştı. Min-
hayal dolu bir tahmindir, çok derin, fakat ga-
berdeki sancak işte bu gönüllü Altunizade
yet zengin bir madenin mevcudiyeti muhak-
taburunun· sancağıdır.
kaktır» diye ilave ederler.
Camiin sair duvar, ıııihrab ve kubbe tez- · Bibl. : Evliya Çelebi, I.
yinatı alelade nakkaş' elinden çıkmış zevksiz ALTUNOLUK - Kabei Muazzamanın
şeylerdir.
oluğu; tamiri lazım geldikte İstanbulda aıtun
İsmail
Efendi, Camiinin yanında bir rüş­ kaplama ile işlenmesi,Kanuni zamanından
diye mektebi, bir hamam ve camie vakıf bir kalmış imparatorluğun şan ve şeiket an•ana-
sıra dükkanlar yaptırtmıştı· ki, 1946 temmu- larından idi; eski oluk, Hac dönüşü Emirül-
zunda bu notlar yazılır iken dükkanların bü- lıac olan zat tarafından getirilir, yenisi de
yük bit kısmı ile mektep yıkılıp yer ile bir yine Emirülhac -tarafından götürülüp yerine
olmuş, hamam bir harabe halinde bulunuyor- konulurdu. İstanbulda Altunoluğun yapılma­
du. Vaktiyle pek şenlikli ve mamur olan semt sı için büyük camilerden birinin iç harem av-
ise pek ıssız ve tenha idi. lusu tahsis edilirdi; Kanuni Süleyman, ilk Al-
İsmail Efendi merhumun k.abri de camiin tunoluğu Süleymaniyede, Birinci Ahmed de
mihrab duvarı önündedir. iki:nci Altunoluğu Şehzade camiinde yaptırt­
Bibl.: B. Olker, Gezi Notu. mış; ondan sonra yapılan Altunoluklar da Sul-
ALTUNOLUK ~'754- İSTANBUL

tanahmed Camiinde işlenmişti. Eski oluk par- son derece lazım olduğundan bu hususun şer'i
ça parça kesilir, vezirlere ileri gelen ulema- ciheti Şeyhülislam Efen diden sual ve yüzük,
ya, ricale hediye olarak dağıtılır, bu zevat ve kılıç ziynetleri, kuşak paftası ve kadın asım
ailesi tarafından da mübarek bir· yadigar ola- takımından maada altun ve gümüşten yapılmış
rak saklanırdı. Altunoluk yapılacağı zaman, şeylerin kadınlar ve erkekler tarafından kul-
bunu yapacak marangozlar ve kuyumcular, bu lanılması haram olur mu diye istifta olunduk-
esnafın içinde dindarlığı, iffet ve namusu ör- ta elcevap olur; altun ve gümüş cihad için
nek olanlardan seçilirdi; esnaf için bu işe me- lüzum olmakla altun ve gümüşten yapılmı.ş
mur olmak büyük bir mazhariyet bilinir, üc- eşyanın sahipleri tarafından Darphaneye sat-
retsiz, fahri olarak çalışılırdL maları için emir ·çıksa bu emre itaat vacib
ALTONOLOK - Geçen asır sonlarında olur mu diye istifta olundukta elcevap olur
Samatyanın en namlı gedikli meyhanelerin- diye fetva verdiğinden devletin şanı için En-
den; akşamcılarının çokluğu ile meşhurdu; derunu Hümayunda -birkaç raht alıkonulup
yeri tesbit edilemedi. gerek Enderunu Hümayunda gerek has ahır
Bibl. : M. Tefvik, Meyhane. hazinesinden ne kadar (altun ve gümüşlü at
ALTONOCOK'ON KONA(a - On seki- eğerleri ve takımları ve sırmalı örtüler var-

zinci asır ortaıirında İstanbulun en namlı ko- sa), Valide Sultan ile sair sultanların bütün
. naklarmdan biri idi; Saraçhanebaşında idi; altun ve gümüş kap kacakları Darphaneye
sahibi olan Mehmed Ağanın devrin esnaf ve- teslim olunduğundan vüzera, ulema, rical ve-
ya tüccarından servetiyle meşhur ·bir sima sair kimselerin harem ve selamlık~a olan altun
olduğu anlaşılıyor, vak'ananüvis Raşid Efen-
ve gümüşten (her türlü eşyanın) akçesi ile
di, tarihinin beşinci cildinde, bu konaktan: Darphaneye teslim etmeleri emir olunur; bu
Hicri 1130 Cibali yangını münasebetiyle bah- emre itaat etmeyip eşyalarını _gizleyenler çı­
sederken, büyük ateş afetinde · mahvolduğu­ karsa Allahın ve Peygamberimizin lanetine
uğrasınlar. Bu fermandan otuz gün sonra elle-
nu da bildiriyor: «Zeyrekte Sultansarayı (?)
yanarken Atpazarı; Vefa semti yanarken Es- rinde kullanılması memnu altun ve gümüş
eşya çıkanlar cezaya çarptırılacaklardır.»
kiodalar; ve Saraçhanebaşında Altunuçok
Mehmed Ağanın hanesi yanarken Küçüklan- Ellerinde altun ve gümüş türlü eşya bu-
ga ... tutuştu .. » diyor (B. : Cibali Yangınları). lunan kimselerin, Darphaneye birkaç parça
şey verdi,kten sonra bu fermana itaat etmedik-
ALTONTOP - On dokuzuncu asır başın­
lerini ve pek çok şeyin bir müddet için giz-
da İstanbulun namlı köçeklerinden; bir Er-
lendiğini belirtmek gerekir. ,
meni genciydi, Ermeni milleti arasında nadir
Bibi. : Ahmed Refik, Onüçüncü hicri asırda
rastlanan güzellerdendi. Enderunlu Fazıl, çen- İstanbul hayatı.
ginamesinde, bu köçek hakkında:
ALTON VOLİSİ - Beşiktaş ile Dolma-
Bele indimde benim ranadır bahçe arasında bir Voli yeridir, eski balıkçı­
Ermeni oın\asa müstesnadır! lar an'anesinde: Yüzde altı aidat ile Beşik­
diyor. taş, Fındıklı, Sarıyer, Büyükdere ve Rumeli-
ALTUN VARAK - (B.: Altın varak). kavağı .kancabaş ıgrıb ve manyat kayıkları av-
ALTON VE GÜMÜŞ EŞYA YASAĞI - _lanırdı; bu kayıklar olmadığı zaman sair yer-
Hicri 1204 (M. 1789) Rus harbinde çıkmış bir lerin ıgrıb ·ve manyatları balık tutabilirlerdi.
yasaktır; aşağıdaki satırlar, bu yasağı bildi- Bibl. : K. Deveciyan, Balık ve• Balıkçılık.

ren fermanın bugünkü dile çevrilmiş sureti- ALTON YOL - Topkapı Sarayının ha-
ıJir: reminde bir koridorun adıdır; iki tarafı nefis
«Yüzük, kılıç
ziynetleri, kuşak paftası ve ka- çinilerle süslü olan koridora bu ismin ne mü-
dın asım takımından maada altun ve gümüş nasebetle verildiği bilinmiyor. Alemdar Mus-
kullanılması şer'an haram iken gitgide altun tafa Paşanın Üçünc;ü Sultan Selimi tahtına
ve gümüşten çeşitli kaplar kaca.klar yapılmağa çıkarmak için sarayı bastığı gün, sarayda pa-
başlanıp para kesmek lazım geldikte altun dişah Dördüncü Mustafanın taraftarları Sul-
ve gümüş- bulunmaz olmuştur. Bilhassa böyle tan Seimi şehid ettikten sonra tahtın tek
harb zamanlarında ise paranın çoğaltılması varisi olarak kalmış şehzade Mahmudu öldür~
ANSİKLOPEDİSİ -755- ALUS (Sermed Muhtar)

ınek istemişler, fakat şehzade, sadık dostları Erkanıharb fer iki Abid Paşanın kızı ve 1270
tarafından bu Altın Yol üzerindeki bir mer- seferinde S_ilistreyi kahramanca müdafaa ede-
divenden Cevri Kalfa dairesine kaçırılarak rek ün almış, sonra müşürlüJde Umum Ru-
Sultan Mustafalı kaaqııerden kurtarılmıştı. meli orduları kumandanı olmµş Mehmed Ri-
(B. : Topkapı Sarayı; Mahmud II; Cevri Kalfa) fat Paşanın kızının kızıdır.
ALUS (Sermed Sermed Muhtar Alus ille ve orta tahsili-
ni. hususi muallimlerden yapmış, fransızca ve
Muhtar) - Büyük
almanca öğrenmiş, 1essam Üsküdarlı Ali Riza
muharrir; eserle- Beyden resim dersleri almıştır.
rinde, · İmparator­ 1905 yılının Eylulünde, o zaman Mektebi
luğun son asrında­ Sultani denilen Galatasaray Lisesinin son sı­
ki İstanbul haya- ·nıfına imtihala girdi; 1906 da diploma aldı.

tından zengin sah- 1901 da, Hukuk mektebini bitirdiği yıl arka-
daşları arasında hepsinden üstün numaralar
ileler nakleden ve-
alarak çiktı. ·
lud hir kalem ve Çocukluğundanberi defterine hatıra kay-
a n c a k k e n d i- deder, resimler çizerdi. Mektebi Hu.kuk'ta
sin·e yakışan şirin, iken haftalık mecmualarda «Necdet» müstear
rindana ve kalen- ismiyle küçük hikayeler neşretmişti.
derane, taklit edi- Sermed Mulıtar Alus 1908 de Meşrutiyetin ilanı üzerine yeni
(Resim: Nezih) yeni çıkan gazetelerin, mecmuaların yarıştığı,
lemez bir üslup sa-
hibi; İstanbul Ansiklopedisinin, halk tarafından kapışıldığı sıra­
kıymetli notlar vermiş en ya-
lar Galatasaraydan arkadaşı Ös-
kın kalem arkadaşlrından; nesli man Kemal ve Hukukta sınıf ar-
gittikçe azalan serapa zeraf et, kadaşı merhum Said Hikmet ile
mücessem safiyet, irfan ve ma- «El üfürük» isimli mizah gazete-
lumatiyle denk feragat ve mah- sini çıkardı. Sonra, ~Davul» mt
viyet sahibi bir İstanbul çocuğu, zah mecmuasında bazı yazıları,
gençliği refah ve saadet içinde
karikatürleri çıktı.
geçmiş, son yıllarda dünya ala- Sermed Mul,.tar, ilk gençlik
yişine tekme vurmuş bir feyle- çağlarında felsefe ve içtimaiyata
sof; 28 Mayıs 1887 de İstanbul­ merak etmiş, F. Alcan'ın «Bib-
da, Firuzağa mahallesinde doğ­ liothequ~ de philosophie con-
du. Göbek. adı Osmandır; «Ser- temrporalne» e dahil bütün ki-
med» Ebced hesabiyle, Kameri tapları hatmederken,., birdenbire
takvimden doğıım yılı olan 304 tiy~tro ·piyeslerine merak sar-
rakamını gösterir. Pangaltı mıştı. Pariste çıkan lllustration

Harbiye mektebinin Erkanıharo mecmuasının okuyuculara sun-

sınıflarına 25 seneye yakın top- duğu fasiküllerin hemen hepsi

çuluk ve Askeri Tarih okutan, kendisinde mevcuttur. Bunlar


altmışa yakın eser yazan «Aske- dan çok çok istifade ettiğini söy-
ri Müze» yi kuran, Topçu Fe- lemektedir. Neticede, bu yolda
riki Ahmed Muhtar Paşanın oğ­ tem ve adapte eserler meydana
ludur (B. : Ahmed Muhtar Paşa). getirmiştir.

O zamana göre; okuma yaz- «Helal mal» adıyle dilimize


ma öğrenmesine fazla itina edi- çevirdiği «Dozule», Muhsin Er-
len, kafi derece fransızca da öğ­ tuğrul'un Temaşa gazetesinde

retilen, bir vaktin «Hammlara tefrika edilmiş, kitap şeklinde


Mahsus Gazete» sinde <<F. K.» de basılmıştır.
İstanbulun büyük evladı
imzasiyle makaleleri çıkan ann0.- Sermed Muhtar Alus'un ıni,lli Yusuf Ziya Ortaç'la «Mes-
si Fatma Kevser Hanıme fendi kyafetle bir çocukluk resmi sieurs le ronds -de-cuir» · den
ALYANAKYAN -756- İSTANBUL

naklettikleri «Kalem efendileri» Mütare- Evvel zaman içinde (Yeni Mecmuada 1939 da).
ke senelerinin sansürü müsaade etmedi- Eski istanbula dair (Belediye Mecmuasında).
Pazar Sohbeti (Yeni Sabah'ta 1943 te).
ğinden Darülbedayi tarafından temsil edi-
Eski konaklar neler anlatıyor? (Tan'da 1936 da).
lememiştir. Fakat biraz sonra Faruk Nafiz Gördüklerim, duyduklarım (Akşam'da 1942-1944
Çamlıbel'le · beraber, H. Kistemaekers'den de).
adapte ettiği «L'intinct» Sevkitabii diye oy- Gördüklerim, duyduklarım (Akşam'da 1943 de).
nanmış; telif bir piyes olan «Gemi Arslanı» nı
Küçük hikayeler (Mecmualarda).
Romanlar: Kıvırcık Paşa (Akşam'da 1931 de;
da Muhsin Ertoğrul, 1925 Ramazanında Fe- kitap halinde çıktı);
rah Tiyatrosunda sahneye koymuştur. Pembe Maşlahlı Hanım (Akşam'da 1932 de; ki-
Gerek telif, gerek adapte piyeslerinin bir tap halinde çıkü);
kaçı Akbaba gazetesinde tefrika edilmiş, hay- Harlı Zenginin Gelini (Akşam'da 1932 de; ki-

li fıkraları, küçü-k hikayeleri dahi muhtelif tap halinde çıktı);


mizah mecmualarında intişar etmiştir. Sülün Beyin hatıraları (Akşam'da);
Rüküş Hanımlar (Akşam'da);
Sermed Muhtar Alus, 1931 den itibaren İmamın havalanması (Akşam'da);
günlük gazetelerde devamlı yazılarına girişti. Hanım Efendinin havalanması (Akşarn'da);
Akşam'da <<30 Sene Evvel İstanbul» dan baş­ Kuyumcunun havalanması (Akşam'da);
lıyarak bu yolda mevzulu muhtelif seriler ve Hacı babanın havalanması (Akşam'da);
romanlar neşretti; bunların Son Posta, Cum- Tombul Mirasyedi (Son Posta'da);
İki gönül bir olunca (Son Pasta'da);
huriyet, Vakit, Yeni Sabah, .Tasviri Efkar, ·ga-
Onikiler ( Cumhuriyet gazetesinde);
zetelerinde, 7 ~ün, Yeni Mecmua, Hafta ve Eski çapkın anlatJyor ( Cumhuriyette. Kitap ha-
diğer mecmualarda çıkmıştır. Yazı ve roman- linde çıktı);
larındaki resimlerin ekserisini de kendisi yap- Kırkından sonra (Vakit'te);
mıştır. Anasını gör, kızını al (Vakit'te);
Harman sonu (Vakit'te);
Sermed Muhtar imzası, büyük bir oku-
Bebek Emine (Vatan gazetesiride);
yucu kitlesinin sevgisini ve rağbetini kazandı. Şahinde Hala (Amca Bey gazetesinde);
· İstanbulun bu asil evladı kısa bir hastalığı Banker Arif (Amca Bey gazetesinde).
11.1üteaJdp 18 mayıs 1952 de vefat etti. ALYANAKYAN (Yetvart) - Bir Ermeni
Sermed Muhtar Alus'un eserleri: antikacı ve muharrirdir. İstanbul'un abidatı ve
Türkçeden Fransızcaya yeni ' Iugat (Kanaat Kü-
bu meyanda bilhassa camileri ve kiliseleri
miz; Gemi Arslanı; İnci Sultan.
ha~kında yerli Ermeni basınında neşrettiği
Adapteler: Helal mal; Kalem Efendileri; Sevki-
kıymetli tetkik yazılar.ı ile ·tanınmıştır. 1946
tabii Ev ilacı, At martini. ..
sıralarında ölmüştür. Oğlu, pul koleksyioncu-
Diğer esrleri: Askeri Müze Rehberi: Üç kısım;
Aya İrini'nin tarihçesi ve Askerf Müzenin kuruluşu. su Vahan Alyanakyan'dan hayatı ha-kkında
Eski Osmanlıordusu ve · silahları. Yeniçeri kıyafet­ bilgi istenilmişse de, vaacline rağmen bu sa-
leri Müzesi. .ı: 1920 de Necmiistikbal _Matbaasında tırların yazıldığı 11 Ocak 1959 tarihine ka-
basılmıştır, ayrıca fransızca tercümesi de ayni mat- dar kendisinden hiçbir ses çıknıamıştır.
baada basılmıştır.
Kevork Pamukcuyaıı
Yeniçeriler ve Osmanlı silahları (Muallim Ah-
med Halid'in Çocuklara tarih serisinden). ALYON (Antuvan) - B.: Alion, An-
Türkçeden Franszcaya yeni lugat (Kanaat Kü- toine).
tüphanesi neşretmiştir).
İstanbulu Tanıyalım (Küçük İstanbul rehberi. ALYON KADAR ZENGİN - İmpara­
Ahmed Halid Kütüphanesi satın almış, basılmamış­ torluğun son devrinde İstanbu~da, halk ağzın~
tır.)
da her hangi bir zatın çok zengin olduğuna
İstanbulu dolaşırken (1942 de Tasviri Efkar'da
çıktı).
belirtmek için kullnılan bir tabirdi, hazan da:
30 sene evvel İstanbul (Akşam gazetesinde «Alyon kalyon bir adamdır» denilirdi; ki bu
1931). Alyon adı, Abdülmecid ve Abdülaziz devir-
Masal olanlar (Akşam'da 1931 ve 1932 de). lerinin İstanbulda tavattun etmiş bir ecnebi
75 sene evvel İstanbul (Akşam'da 1932 de). banker ailesinin adından gelir (B.: Alion, An-
İstanbul kazan, ben kepçe (Akşam'da 1939 da).
toine).
40 yıl evvelkiler (Akşamda 1939 da).
Eski günlerde (Akşam'da 1939 ve 1940 da). ALYON SOKAĞI - Beyoğlunda Ağaca­
Bir varmış, bir yokmuıı (7 Günde 1932 de). mii karşısındaJ.d Ahududu sokağının eski adı
ANSİKLOPEDİSİ -757- AMALYA (Büyük)

ki, Abdülmecid devrinin namlı bankerlerin- yükçe bir kahvehane vardır; sokağın bu kah-
den Antoine Alion'un adına niseble konul- vehane boyuna rastlayan kısmı, bir salkım
muştu (B. : Alion, Aıit,oine). çardağı ile göJ&elenmiştir ki, burası ve arka-
AMAÇ (Ekrem) - Avukat, maliyeci, Bü- da ·çıkmaz üzerinde-ki bir arsa, kahveci tara-
yük Millet Meclisinin sekizinci devresinde fından masa ve iskemleler atılarak bahçe ha-
İstanbul mi i 1 et linde kullnılmaktadır, ayrıca taflan fidancıK­
vekili; 10 mart lariyle de yeşillendirilmiştir. Çıkmazın geri-
p

1914 de Mağnisada sinde kulübe azmanuıı.hşaplarla bir harap ka-


doğdu, tahsilini İs­ gir bina vardır ki, refah içinde yaşamadıkları
tan bul Erkek Lise- görülen ailelere mesken olmuşlardır. Merdi>-
si ile İstanbul Üni- venli ve isimsiz bir aralık sokak ile Galata-
yenikapısı cadd,esine bağlanmıştır. (Haziran
versitesi H u k u k
1946).
Fakültesinde yap- Bibl. : REK ve Saim Turgud, Gezi notu.
tı; maliyeye intisab
ile malmüdürü, ta- AMALYA {Büyük) - İkinci Abdülhamid
devrinin bu ismi taşıyan i~i namlı aktrisi ·
hakkuk şefi, kon,.
kantocusundan biri ve yaşlısı; ilk defa Pirinç-
trolör, İstanbul Be-
çi gazinosunda bir hanende olarak görünmüş­
lediyesi Muvazene tü. Sonra bir yangında harap olan. Kuşlu Ti-
Müdürü, İstanbul yatrosunun sahnesinde bir kanto yıldızı oldu.
gaz depoları müdü- Ahmed Rasim'in ·tarifine göre, uzun boy-
rü, Yüksek Deniz- Ekrem Amaç lu, duru beyaz, balıketinde, sesi gür, yalnız
(Resim: Nezihi)
cilik ve Polis okul- biraz durgun. tavırlı bir kadındı. Zamanın ıs­
ları hukuk öğretmeni, İstanbul Umumi Mecli- tılahınca «geçkin» denilecek çağlarına kadar
si ve daimi komisyon~ azası oldu. B.M.M. inde sahnede yıprandı; fakat Abdi'nin, Kel Hasan'--
Bütçe komisyonunda çalıştı; Türkiye Belediye- ın ilanlarında adı daima bir kıymet . olarak
cilik kongresinde İstanbul ve Şile belediyele- kullanıldı. Son günleri, yalnız gündüzün açık
rini temsil etti. C.H.P. nin iktidarı kaybetme- olan ve •tiyatrodan ziyade' bir rezalethane olan
sinden sonra siyasi görüşlerini değiştirmedi, Sahnei Alemde geçti; ve Amerikan Tiyatrosu-
partide kayıtlı olduğu Yıldız Ocağının ba~- nun direktörü Sotiraki ile evlendikten· sonra
kanlığını deruhte etti; 1959 da serb~st avu- sahneden büsbütün çekildi ve pek çabuk unu-
katlık ve mali müşavirlik yapmakta; C.H_.P. tuldu. Tazeliğinde: ı
Genel merkezinin de Muğla temsilcisi idi. Kuzu.mu kaybettim dağda
Spor hareketleri· ile ilgili, Beşiktaş Jimnastik Aradım bulamadım bağda
klubünde başkanlık, haysiyet divanı başkan­ Kaldı gözlerim yollarda
lığı yapmıştır; İstanbul basınına girmiş, Yeni .ıtğla gözlerim ağla.
Sabah, La Turquie Moderne ve Vergi Resim- Kantosunu Strauss'lardan birinin bir val-
ler Dergisind kanun ve nizam bahisleri üze- sine uydurarak okuduğu zamanlar, tiyatro-
rine makaleler yazmıştır. «Yürürlükteki tü- nun alkış tufanına tutulduğunu söylerler. Ah-
züklerimiz>> adında 3 cildlik bir eserin müel- med Rasim, diğer bir yazısında da şunları ya-
lifidir; Polis okulu talebeleri için de «Hukuk zıyor: «Büyük Amalya, beyazca, karakaş, ka-
bilgileri» adında bir ders kitabı vardır. ragöz, Ermenice hoşur tabirine masadak otuz
.AMA ÇIKMAZI - Galatanın Emekye- beşlik ,kantocu -bir kızoğlan kızın her sınıftan,
mez mahallesinde; bu mahalleyi Arabcamii- her ınilletten,. elhasıl her çeşit insandan muh-
mahallesinden ayıran Tersane !!addesi üze- telif sevdazedeleri vardı. Bu kız sahneye çı­
rinde. ve caddenin Çeşme~eydanı başındadır; kıp da ruınca şiv~si, falso sesiyle;
iki araba geçebilecek kadar geniş ve paket
Üstü açık faytonda
taşı döşelidir. Caddeden girıldiğine göre sol
Gezerim piyasada
köşede beş katlı büyük bir kagir ·bina, sağ Harf atarım kızlara
köşede de Yeni Dünya çayevi adında, müşte­ Bırakırım merakta
risi bahriyeli, sandalcı ve gemici takımı bü- dedi mi, el vurmalariyle hengameler kopar,
AMALYA (Küçük) -758- İSTANBUL

perde iner inmez ıslıklar, ayaklarla t.epinme- Küçük Amalya'nın kocası ile beraber
ler, baston patırtıları, nerede öğrenildiği anla- çıktığı buselik makamında bestelenmis bir de
ş~lamayıp bir daha manasın.olan Bis! .. Bis! .. meşhur «çoban» düı.t't:osu vardı: •
sadaları ·yükselirdi».
Çoban - Kuzuları otlatırım
Devrin şarkı risalelerine geçmiş bir de Ben şu karşıki çayırda
meşhur nihavend kedi kantosu vardır: · Kız - Ben de seni ah görünce
Meyil verdim haylıca
Taliim ah taliim ah, taliim
Dolabımı açtı dtktü yemeğim
Çoban - Gel güzelim konuşalım
Ateş bıraktın benim canıma
Boşuna mı gitti benim emeğim
Kız ....:... Yana yana ağlıyarak işte geldim yanına
Dolabımı açtı, ekmeğimi kaptı, _
Beni görünce tavana kaçtı. Çoban - Ben de senin ateııine yanayım
Kediyi ben yakaladım, Kız - Hem anamdan hem babamdan
Bir iyice patakladım. Kaçıp geldim ben sana

Mırnav mırnav mırnav mırnav, (Bu arada· sahneye kızın babası g!rer).
Miyav, miyav, miyav, miyav! .. Baba - Hele bakın kızım ile şu çobana
Kuzuları bırakmışlar yüz üstüne ovada
Bu kanto, Türk Tiyatrosunun hakiki şah­ Çoban ..:.... Ağlama sızlama sor kızına
siyetine henüz kavuşamadığı bir devirde, sah- Kız - Yandım babacığım ben bu çobana.
nede bayağı kepazeliğin örneklerinden biri-
dir; Amalya ve emsali kadınlar ayak. takımı Kocasiyle beraber hemen her akşam bir
alkışı toplamış· şöhretlerdir.
sefer de düettoya çıktığından bu aktrisin halk
Bibl. : Ahmed Rasim, Muharrir buya; Ahmed ağzında diğer bir şöhreti de «düettocu Amal-
Rasim, Fuhşi atilP, Kanto· Mecmuası- • ya» idi.
AMALY A (Küçük) - İkinci Abdülhamid Bibi.: Ahmed Rasim, Muharrir buya; Ahmed
Rasim, Fuhşi atik; Kanto Mecmuası
devrinin bu ismi taşıyan iki namlı aktrisi -
kantocusundan · biri ve genci; Galatada
- .
Ton- AMANULLAH HAN - Afganistan Kı­
hane Caddesinde Amerikan Tiyatrosunun yıl- ralı; 1892 de doğmuştur; hükümdarlığı 1919
dızı idi; Galata tiyatrolarının aktörlerinden ile 1928 arasında dokuz yıl sürmüştür; 1921 de
Todori'nin de karısıydı. Yüzü tatarımsı, fıkır­ Hindistanda.ki 'ingiliz hükmetine Afganistanın
dak, geriçliğinden ötürü de fevkalade rağbette kesin bağımstzlığını silah kuvveti ile kabul et-
idi. Sesi falso, dili rum çetrefiliydi; fakat sah- tirmiş, fakat milletinin garblılaşması için gi-
nede arzı endam edince çılgın bir alkışla kar- riştiği inkılaplarında, aşırı geriliğin kabul
şılanırdı. Bilhassa bir «gemici kantosu» var- edemiyeceği aşır ileri hareketleri kendisine
dı, bu kantoya, göğsü bağrı açık, kollan sıva­ ,1iarşı büyük bir isyanın çıkmasına sebep ol-
lı, yalınayak bir «tayfa güzeli» kılık ve kıya­ muş, tahtından feragat ederek ailesi halkı ile
fetinde, o devrin İngiliz bahriye neferlerinin . Hindistana sığınmış ve oradan da İtalyaya gi-
giydiği kep-serpuşunun kurdelasını uçura uçu- derek Romada yerleşmiştir.
ra çıkar, tiyatroda yer yerinden oynardı. Bir- Amanullah Han 1927 de bir Avrupa se-
çok seyircileri çileden çıkartan bu meşhur . yahatinden dönüşünde Kıraliçesi Süreyya ile
kantonun güftesi şudur: beraber Tür-kiyeye uğramış, Reisicumhur Ga-
. Haydi tayfalar zi Mustafa Kemal Paşanın şahsi misafiri ola-
Gemi yalpalar ra;k İstanbul ve Ankarada o kadar samimi kar-
İçelim fiarap
şılanmıştı ki memleketimizden Gazinin hay-
Olalım harap
Laric cnmtaralelli hahahay! .. ranı ve istanbulun aşıkı olarak ayrılmıştı. Ata-
Küçü-k Amalya, bu kantoyu sarhoş _tak- türk'ün ölümünde, cenaze merasiminde bu-
lidi yıkılmalarla okurdu; seyircilerde fesler, lunmak üzere iki oğlu ile Romadan koşup gel-
şapkalar havaya fırlar, yerlere ,baston ve şem­ miş, . cihan ölçüsünde büyük bir adamın ta-
siyeler vurulur, en ön sıradaki hayranları, butu arkasında, Dolmabahçe Sarayından Sa-
sahneye ipek mendiller atar, tiyatronun tava- rayburnuna kadar hüngür hüngür ağlıyarak
nı, o devrin aşağı tabaka ·halkınca takdir ye- yürümüştü; Sarayburnunda da bir genç gaze-
rinde kullanılan ıslık sesleri ile çınlardı. Ki teciye şunları söylemişti:
bu çeşit takdir -ve hayranlığa da külhani ağzı - Tahtımı kaybettim, vatanımdan ayrıl­
ile «fori» denilirdi. dım, ama bu ölüm baha hepsinden acı geldi ...
ANSİKLOPEDİSİ -759- AMASYAN

AMARANOTZ PÖZANTYAN = Bizans'm manzumdur ve başlıca iki kısma bölünmüş­


sayfiye yeri - Venedik Mıhitarist rahiplerin- tür. Birinci bölüm Rumeli cihetine hasredil-
den meşhur Ermeni tarihçi ve coğrafyacısı, miştir. Sırasiyle, Tophane, Salıpazarı, Fındık­
Lukas İnciciyan'ın (1758-1833), 1794 de Ve- lı, Kabataş Dolmabahçe, Hayrettin ve Beşik­
nedik'de tabedilen Boğaziçi hakkında mü- taş, Ortaköy, Defterdarburnu, Kuruçeşme, Ar-
him bir eseridir. Müellif, 'Ermeni harf ve rak- navudköy, Akıntıburnu, Bebek, Kayalarburnu
kamların taşıyan 3-9 cu sihifeleri işgal eden ve Rumelihisarı, Baıtaoğlu yahut Baltalimanı,
önsözünde, Bizanslı Dionesius, Albialı Gylli- Emirgan, Tokmakburnu ve İstinye, Köybaşı
us Petrus, Vestfalyalı Johannes Leinklay (ölü- veya Yeniköy, Kalender, Tarabya, Kireçbur-
mü 1593 de Viyana'da), Eremya Çelebi Kö- nu, Kefeliköy, Büyükdere ve Saı:ıyarla - Yeni-
mürcüyan (1635-1695), Marcili Luigi, Signor mahalle tetkik edilmiştir. İkinci bölümde ise,
l\llomars, Floranslı Cestini Domenico, Kozmas Anadolu sahilinde bulunan, Üsküdar, Öküz-
Kömürcüyan (rahip Komitas ..Kömürcüyan'm. limanı, Kuzguncuk, İstavroz ve Beylerbeyi,
(1656-1707) torunu) gibi Boğaziçi hakkında Çengelköy, Kule bağçesi (Kuleli) veya Narlı­
eser hıra-kan başlıca tarihçi ve coğrafyacılar­ bahçe, Zeytinburnu, Vaniköy, Kandilli, Gök-
dan bahsetmektedir. Müteakiben, yine önsöz- su, Anadoluhisarı (Güzelcehisar veya Akcahi-
de, Boğaziçinin eski haritaları zikredilmekte- sar) Körfez bahçesi, Kanlıca, incirli.köyü ve
dir. Bu meyanda önce Katib Çelebi'nin Hicri Sultaniye, Beykoz ve Yalıköyü, Serviburnu,
1145 ve Miladi 1732 de tab'edilen Cihannfi.- Hünkar İskelesi, Macarburnu, Yoroz kalesi ve
masında mevcud olan ve sonra. da Bon adlı Kavak köylerine tahsis edilmiş ve buraların
Felemenkli bir şahsın 1735 tarihini haiz hari- kimlerle meskun olduğu başta zikredilmiştir.
tası kaydedilmektedir. Birinci Sultan Uamidin Kevork Pamukcuyan
gününde ise, Devlet emriyle Fransız müte-
AMASY AN (Agop Efendi} ""- Meşhur
hassıs san'atkarlar tarafından · Boğazın yeni
bir Ermeni ziraatçı
ve Devlet adamıdır. 25
bir haritası hazırlandığı ve bunun üzerinde .
Mayıs 1825 de Amasya'da doğmuş ve 1895
bazı tashihler ve isim ilaveleri yapılarak 1791
yılı Ekim ayİnda Marsilya'da vefat etmiştir.,
de ermenice bir tab'ı da çıkdığı yazılıdır. 1788 .
Serkis Ağa isimli yüksek aileden bir şahsın
de ise, Viyanada Tott adlı bir şahsın ve Fran-
oğludur.
sız sefiri Choiseul-Gouffier'nin
., verdiği iza-
hata müsteniden yeni bir haritanın basıldığı İlk tahsilini ÜsküdardaJd eski Cemaran
iş'ar olunmaktadır. Eskilerden ise, Gyllius'un
mektebinde yaptı, sonra Paris'teki «Sainte
yazdıklarına istinaden, Fransız Jcıralının coğ­
Barbe» kolejinde tamamlamıştır. 1849 da Gri-
rafyacısı Nicholas Sanson'un oğlu, Culielmos
gnon'daki Ziraat Mektebine girerek 1952 de
Sanson tarafından hazırlanan harita: zikredil- mezun olmuştur. Aynı yıl Versaille'de bulu-
mektedir. nan «İnstitut Ag-
Eski ve yeni bütün kaynaklardan istifa- r on om i q u e »
de ettiğini söyliyeiı İnciciyanın eseri başlıca de yüksek tahsile
başlamıştır.
üç kısma aynl~ıştır. Birinci kısımda Boğazi-.
çinin adının menşei ve eski şekilleeri;_ Boğazın 1854 de Amas-
uzunluğu; genişliği;. nasıl meydana geldiği ya'ya dönerek 1865
hakkında rivayetler, akıntılar; havası, rüzgar- yılına kadar orada
ları ve meşhur kışları; topografisi, sekenesi pederinin çiftliğini
ve bostancıları; toprağı, mahsulü içme sulan; idare etmiştir. Mez-
Eskilerin ve Osmanlıların sayfiye yerleri; Bi- kur şehirde, koza-
zans imparatorlarll}ın ve Osmanlı padişahlat1- lardan ipe_k telleri-
nın sayfiyeye gidişleri; Eskileri ikametgah- ni çekmek için ilk
ları, putM.neleri, manastırları, kiliseleri ve defa olarak bir tez-
ayazmaları mütalea edilmektedir. gah (filture de soie)
İkinci kısımda, ilave olarak Sadrazamla- tesis etmiştir,
rının tam bir listesi mevcuttur. Vaktında Faris' Amasyan Efendi
Eserin a'dını taşıyan üçüncü kısım ise de tanıştığı Sadıra~ (Resim: Nezilı)
\MATÖR -760- İSTANBUL·

zam Ali Paşanın teklifi ve ısrarı üzerine 1865, maJdnaları memlekette kullanabilecek ele-
tarihinden itibaren Devlet hizmetine girmiştir. manlar yetiştirmek gayesiyle, önce Edirnede
Bu meyanda, 1865-1868 yıllarında Erzurum sözü geçen Kadri Paşa vasıtasiyle ve Eram
Vilayetinde Nafia umum müdürü, 1868-1869 Efendi adlı bir Ermeni ziraatçının himmetiyie
yıllarında. Bursa'da Sarayı Hümayun İpeK 1882 de bir Ziraat Mektebi tesis edebilmiştir;
tezgahları müdürü, 1869-1871 yıllarında Selft- 1889 da ise Selanik Val,isi Galib Paşa ve yine
ni,k Ticaret Mahkemesi Reisi, 1872-1873 yıl­ Eram Efendi vasıtasiyle bu şehirde de ikinci
larında Rusçuk Ticaret Mahkemesi Reisi, bir Ziraat Mektebi açmağa muvaffak olmuş-
1873-1878 yıllarında İstanbul'da Mülki .Mah- . tur;
keme azası plmuştur. Deruhde ettiği bütün \ 1888 de kendini çekemiyen bazı düşman-
bu vazifelerde mühim ve ıslahatı ile tanınmış­ larının entrikaları yüzünden umumi ziraat
tır. müdürü vazifesinden alınarak ihfüası olma-
İhtisası ile ilgisi olmayım bu• vazifeler es- y'an diğer bir vazifeye tayin olunmuştur. 1890
nasında, daima Türkiyenin geri kalmış zirai da kendi arzusu ile tekaüde sevkedilmiştir
durumu ile alakadar olmuş ve günün sadıra­ Bu suretle himmeti ile 1892 de açılan Hal-
zamlarına tevdi ettiği raporlarda ıslahat ça-- kalı Ziraat Mektebinin küşad merasimine iş­
relerini iş'ar etmiştir. Bilhassa ilmi metodlar-. tirak edememiştir. Amasyan Efendi, bu mev-
la ziraatin inkişafı için müstakil bir nezaretin kiin · toprağının zfraate elverişli olmaması ha-
teessüsü hususunda büyük gayretler sarfet- sebiyle, bu mektebin başka bir mahalde açıl­
miştir. Bu gayretler boşa gitmemiş ve 1878 de masını tavsiye etmişse de dinleyen bulama-
bir Ziraat Müdürlüğü ihdas olunarak, Amas- mıştır.

yan Efendi de bu teşkilatın başına getirilmiş- Bunlardan başlia, Amasyan Efendinin,


1:f..r. Ağaton Efen.dinin zirai planlarını ken- Haydarpaşa Baytar Mektebinin, Ziraat Oda-
dine rehber edinip, ilk iş olarak Yeşilköy ci- larının ve bilhassa Ziraat Bankasının kuru-·
varında bulunan Aya Mama çiftliğini Hazin~i Iuşlarında da büyük emeği vardır. Parmen-
Hassa N ezaretiiıden tslim alarak, onu bir tier adlı patatesin, Amerikan mısırının ve pa-
mektep şekline sokmağa teşebbüs etmiştir. muğun Türkiyedeki ekiminin inkişafında bü-
Bu maksatla da Fransa'dan. muhtelif ziraat yük rolü olmuştur.
makineleri getirtmiştir. Fakat gayesinde mu- Agop Amasyan, Ermeni cemaatı işlerin­
vaffak olamamıştır, zira mezkur Nezaret az ' de de vazifeler deruhte etmiştir. Ezcümle,
sonra bir bahane ile çiftliği istirdat etmiştir. 22 Ekim 1853 de Patrikhane Tedrisat Heye-
Amasyan Efendi bundan müteessir olmı­ tine aza seçilmiştir.
yarak bu sefer Ziraat Mektebi yerine onu Kevork Pamukcuyan ·
idare edebilece,k kabiliye,tte müthassıslar ye- AMA TÖR - İstanbulda çıkan, zevk ve
tiştirmeğe karar vermiş ve bu gaye ile Sadı­ merak sahiplerine hitabeder bir mecmuadır.
razam ve aynı zamanda Ziraat ve Ticaret Na- İlk sayısı 1 Ekim 1944 tarihinde çıktı. Sahibi
zırı Kadri Paşa ve vekili Kuyumcuyan, Bed- ve neşriyat müdürü muharrir Rakım Çalapa-
ros Efendi nezdinde müessir teşebbüsler ya- la'dır. Bu mecmuanın neşre başladığı tarihe
parak, 1880 de Hükumet masrafı ile yüksek kadar daha çok çocuk gazeteciliği, mizah ti-
Ziraaat tahs,ili için Fransa'ya imtihanla sekiz yatro ve sinema yazıları ile tanınmış olan Ra-
talebe göndermeğe muvaffak olmuştur. Bu kım Çalapala Amatör'ün nasıl kurulduğunu
talebelerden biri de müteveffa Kevork Efen- İstanbul Ansiklopedisine şöyle anlatmıştır:
di Torkomyan olmuştur ki işbu biografinin «İkinci defa yedek subaylığımı yaptığım
hazırlanmasında onun bir makalesinden isti- sırada bulunduğum taburda, yine· yedek su-
fade edilmiştir. bay arkadaşlardan, bir makine mühendisi ile
Ayni maksatla 1883 yılında da altı ta- dost olmuştuk. Boş saatlerimizde şundan, bun-
lebeyi Almanyaya gönderebilmiştir. Vatan- dan konuşuyorduk. Gazeteci olduğum için en
larına avdet ettikten sonra bunları ziraat mü- fazla meşgul olduğumuz mevzu da yayın iş­
fettişi olarak' Anadolu ve Trakyanın muhtelif leri oluyordu.
şehirlerine göndermiştir. «Birkaç dil bilen, geniş hayat bilgisi ve
Amasyan Efendi, yeni icad edilen zirai teknik kültürU olan arkadaşım, 'bizim memle-
ANSİKLOPEDİSİ -761- AMCABEY

.!{etimizde,· ileri batı memleketlerinde olduğu nik kültürü olmıyan halk tabakalarına hitap
gibi güzel teknik mecmualarınııı çıkmamasın­ eden ilk fenni mecmuası çıktı.
dan şikay~t eder, dururdu. Bu türlü mecmua- «Kısa zamanda, şimdiye kadar Babıalinin
ların bilhassa gençlere hitap edenleri oralar- bilmediği bir okuyucu kitlesi bulduğumu gör-
da teşebbüs sahibi, becerikli, işgüzar insan- düm. Yazık ki biz okuyucularımızın Amatör'e
ların yetişmesine sebep oluyordu. Hele Ame- göstermiş oldukları sonsuz teveccühe layJk
rikada herkesin merak sardığı, boş zamanla- olan karşılığı gösteremedik. Oh beş günde bir
rında meşgul olduğu bir iş, bu işler üzerinde çıkarmak üzere ·hazırladığımız mecmuayı
bilgi ve örp.ek veren yüzlerce mecmua vardı. - kendi basımevimiz olmamaısı yüzünden -
Biz. ise «Bunu ben yaptım!» diye ortaya bi.r daimi gecikmelerle ,çıkarabiliyoruz. Bununla
eser çıkarmanın zevlüni unutmuştuk. beraber okuyucularımız bizden ilgi ve sevgi-
«Bizde amatörlük, daha çok spor, tiyatro, lerini hiç esirgemediler. Gazetemiz yaşıyor ve
müzik ve resim alanında yaşıyordu. Kendi yaşayacaktır.»
kendine bir radyo bir kayık, küçük bir loko- Amatör, dört ren,kli bir kapak içinde
motif, yahut bir motör yapan yoktu. Çünkü yirmi sayfa olarak çıktı. .Bütün sayfaları iki
böyle işlere önayak olan yayınlar yoktu .. renkli idi ve güzel bir mizanpaji vardı. 20X
«İşte o arkadaşımın telkinl~iyle, böyle 28 boyunda, beher sayısı 30 kuruşa satıldığı
bir mecmua kurmanın faydalı olacağına inan- halde ancak • birinci cildini tamafnlıyabildi.
dım. Fakat yurdumuzda ıFenni» vasfı verilen Kapanması, Türk basını için muhakkak ki bü-
kitapların ne kadar az sürüldüğünü bildiğim . yük kayıptır.
için güzel bir magazin şekli içinde, zevk ve AMCABEY - Karikatürist Cemal Nadir
· merak sahiplerine hitap eden bir Teknik Bil- Güler'in yarattığı . muhayyel İstanbullu bir
giler Mecmuası kurmayı düşündüm. Mecmua- mizah tipidir. İlk defa 17 Ağustos 1929 günü
nın kuruluşunda maddi yardımı da ayni ar- Akşam gazetesinin' üçüncü sahifesinde görül-
kadaş yapmıştır. müştür. Beş renkten meydana gelen ve «Am-
Mecmuaya isim bulmak için hayli düşün­ cabete göre ... » başlığı altında, beş ayrı sahne-
dfun. «Meraklı» ve «Heveskar» kelimeleri es- yi canlandıran bu karikatür serisinde Cemal
ki manalarını kaybetmiş, soysuzlararası bir Nadir, her gün bir başka siyasi veya içtimai
kelime vardı ki bizim kendisine hitap etmek olayı ele alır ve üçüncü bir şahısla Amcabey'i
istediğimiz insanı tam manasiyle anlatıyordu: konuştururken en sonunda bir nükte ile me-
Amatör. seleyi neşterler veya tatlıya bağlrdı.
<<İşte mecmuanın adı böylece doğdu. Amcabey'i uzun yıllar boyunca yaşıyan
Zevkini alamıyanlara birdenbire kuru gelece- bir tip olarak sananlar, hatta, işin garibi,
ğini umduğum teknik bahislerin yanına güzel kendi göbeklerine bakıp onun şöhretinj ken-
sanatlara ve zenaatlara ait yazılar da ekliye- dilerine mal edenler olmuştur. Oysaki Am-
rek planımı hazırladım. Mecmuanın sevimlı cabey, tamamen ·Cemal Nadir'in kaleminden
ve cazib bir çehre alması için elden gelen öze- doğmuş, benzeri bulumıyan, uydurma bir tip-
ni verdik. Böylece memleketimizin derin tek- ti. Esasen böyle olmasaydı, yani hayattan

Amcabey
(1): - Bugün karşına kimi getirip konuşturayım bilmiyorum Amcabey ... (2): Bir şoför getirip «Benzin
bollaştı» dedirtsem «Taksi fiatlanndan ne haber?» ... (3): Bir belediyeci getirip: «müjde, İstanbulun su işi
halledildi» dedirtsem, «Evet, yağmurlar başladı» ( 4): Mr. Byr:ı,ıe'ü getirdik «Birleşmiş milletler hiç bir milleti
tahdit etmiyorlar» dedirtsem; «Şu İran meselesine ıw buyrulur?» derim... (5): İyisi mi... A.- İyisi mi bu-
gün de beni kimseyle konuşturma Üstad!.. ·
AMCABEY MECMUASI -762- İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ

alınmış bir tip olsaydı, her fani gibi sanatka- labilirdi. Bizim tipe öyle bir ad lazımdı· ki
rının ömrü boyunca .hoşa gitmezdi. Nitekim herkesin yakını olabilsin! .. Arkada§larla da is-
onun doğuşundan sonra başkaları tarafından tişareden sonra «Amcabey» adını bu tipe en
ortaya çıJ.carılan tipler, sırf herkesce -bilinen uygun bir ad olacağını kabul ettik. Zaten Hü-
insanlar arasından seçildikleri içindir ki se- seyin Rahmi'nin, Ömer Seyfeddin'in hikaye
vilmemiş, asılları gibi, «ecel-i mev'ub> lariyle ve romanlarında da böyle «Amcabey» tipleri
ölüp gitmişlerdir. Amcabey ise üstad Cemııl sık sık görülüyordu. Onlarla · boy ölçüşmek
Nadir ile beraber öldü. gibi olmasın, ben de üstadların kelimeler
Cemal Nadir, şöhreti kendi şöhretiyle arasında aradıkları Amcabey'i be1ki çizgiler-
yarış eden bu sevimli oğlu hakkında 1946 da· de canlandırmış olacaktım.
İstanbul Ansiklopedisine şunları. yazmıştı: «Gerçekten böyle oldu mu, olmadı mı
«Onu sellemüsselam ortaya çıkarmış hilmiyorum, fakat az zamanda halkın g~ster-
değilim. Akşam sahifelerinde bjr yenilik yap- diği ilgi, bulduğum tipin Türk mizah tipleri
mak gerektiği günler ben de öteki muharrir arasına katılabilecek çeşnide olduğunu isbat
arkadaşlar gibi kendi işimde yenilik düşünür­ etti. Nitekim, doğuşundan 14 yıl sonra onu
ken bir mizahi tip bulup onu her türlü hadi- «Cumhuriyet» sahifelerine nakledişim bile
seler üstünde kouşturmak aklıma geldi. Amcabey'i sevgili yeğenlerinden ayırmadı! .. ,,
Nasreddin Hoca, Karagöz, İncili Çavuş v.s. Rahmetli üstadın bu satırları yazdığı ta-
kabilinden, her biri Türk mizahında birer rihte 17 inci sanat yaşına basmış olan Amca-
kutup olmuş tipleri, temcit pilavı gibi, bir de bey bize şu iki olayı hatırlatıyor:
ben ısıtıp tekrar yayın sofrasına koyamazdım! 1938 yılında Çocuk Esirgeme Kurulu ta-
Bana mutlaka ayrı bir tip lazımdı. rafından verilen bir müsaınerde Amcabey,
«Bu tip, Amerika ve Avrupa basınında . Şehir Tiyatrosu artistleri tarafından sahneye
görüldüğü gibi kedi, köpek, kuş, fare nevin- konmuştu. Cemal Nadir'in yazdığı bu bir per-
den bır hayvan olamazdı. Çüi:ıkü biz, büyük delik komedid~ sanatkar Behzad Butak, bü-
devrimler yapmış, hadis ve tezatlar içinde yü- yük bir makiyaj ustaliğıyla «Amcabey» · kılı­
züyorduk. Bunlara dair halk efkarına yayın­ ğına ·girmiş. Vasfi Riza Zobu, Halide Pişkin
lanaca....°I{ birçok görüş ve düşüncelerimiz ola- ve rahmetli: Hazım gibi büyük komed.iyenler de
bilirdi. Bu sebeple, aradığım tipin bir insan . diğer rolleri almışlardı.
olm<).sı gerekiyordu. Bu insan da çocuk veya 1940 yılında da ressam Muhsin Rifat
ihtiyar olamıyacağı_ gibi .delikanlı da olamazdı. tarafından yapılan bir kalıp üzme Amcabey'in
Eski devri yaşamiş, yeni devre ulaşmış bir alçıdan bibloları döJ.cülerek satışa çıkarılmış­
çağda bulunmalıydı. tır.
«Yaş bahsini de böylece tasarladıktan Amcabey'in hayatında görülen en öneml.i
sonra tipin şeklini düşündüm. Bu tip zayıf ya- hadise, 1943 te Ce~al Nadir tarafından onun
pılı olmamalıydı. Çünkü - kendim böyle ol- adına çıkarılan haftalık, siyasi mizah mec-
duğum için pek iyi bilirim! - zayıflarda şiş­ muasıdır. Bu mecmua Amcabey'in şöhretine
manların bol tebessümü ve hoş görüşü yoktur. biraz daha hız verdiği halde babasına yorgun-
Aslında zaten hareketli ve sinirli olan hadi- luktan başka bir §ey kazandırmamıştır.
seleri hoş ve müsbet görüşlü bir sağ-duyunun AMCABEY MECMUASI - İstanbul fi-
kantarına vurmak elbet daha faydalı olurdu. kir ve sanat aleminin şanına layık serapa ne-
Ve bir önemli nokta da· şişman tipin yuvarlak zahet ve zarafet mahsulü edebi ve siyasi bir
çizgileri, benim çizgi üslübuma en uygun çiz- mizah mecmuasıdır; ki büyük hürmorist Ce-
gilerdi. mal Nadir Güler tarafından çıkarılmış, fakat
<<Biçimi de böylece tesbit ettikten soma ne kadar yazıktır ki ömrü pek kısa olmuş,
sıra giyini§e geldi. Ve bütün komik tiplerde eserin kıymetini ve sahibinin ulviyet ye necA-
görülen mantıksız giyinme tarzı, tabii bizim betini idrakten aciz ellerin rekabet tahrikle-
tipte de tatbik edildi. rine alet olması yüzünden başta Büyükşehir
Çocuğun adı işin en mühim tarafıy;dı. gelmek üzere hemen bütün Türkiyede icabe-
Bütün bolluğuna rağmen Ahmed, Mehmed gi- . den dikkat ile yayılmamış, buna, İkinci Cihan
bi isimler, muayyen zümrelere münhasır ka- Harbinin matbuata yüklediği ağır masraflar.
CUMARTESi
c------~:._.;;;::....c::....c;........;;;;__;;...~.;...;;;..;..,
GÜNLE~I ÇIKAR SIYAST MiZAH GAZETESi
İDARE YER!, Fletı her yerde 7,15 kuru~İur.
Cağaloğlu vokuıu, Ac:ı.muılDlr ...... Na. l5 Müeaaiıi;
Abone { Yutt içi ı Blı. ·ıeııeıııı 300, Aln •vlıiıı 175 Kt,
'!'•lııuf , AMCABEY • 1-ııbuL l'<-. .....,_, US lıt. CEMAL NADIR GÜLER _Yurt dııı : Bir ıoneUII 600, Allı avlığl 350 Kı,

fıl»Z#fr-'!&al----
Yola tıkarken ••
r..........
M c0c ı,<!ı:
--1mlı bir ,ılhretl taltd/ırr ••·
Meziyetleri h•kkında 't• sö.1.lcıı•
yıiıJ.ıia t!Utmtye bu tind, babacan. şahsjyer 1
N!UMJ'lll~ ki re.imdir. O, •bütün bir denin '
u.- .Yam -,,~i-
r~t&m
Bacak!.. :..':ub~:;
--.ısı ~
.:;.;::.b~f::~~:!
n bemen öt&\dnin ıöı~ baıı-•
rtjlkt.. ert ~nlayıılı ve 'jyi e.nlat14h
koioHk '.·l:'-rihidir, . . . ; Paydos borusu I
C~çenlerde. ııüı.ıde edip. ,o. Sabiieierini.millctc daha geniş açmak is• Gaıeteler Menlıı kadmlann:ın
,__.aıı.r,
mancı .,e başmuharrir, Kanı me-
tecli,
"- .a,lııııli, · cAııwıbey, i · t•n>mlYan· el birliiile pahalılılı •Y&flaa ai--
b uıı.u Ethem fu.et Benk~ sibi i:(.t}'af.etfr.e bakmayınız. O . herderı,· taıe• · rifti!tlerinl mUidoledile,, A,tıli
nr ınıt... . · - dil'. :Q~~-• ~.da hazır bulundum. Onu herke..
"-•lemini da ı ma •iır· ba,h meY• Soe ,ıllanıı bu deıtn !.al\ füoıofuha.· he- ipek çoreba. roba, pahalı
lilke
t ulaf üsründe o}'natao bi, un»• ten ·önçe lalİtİi'!ft olmak.. bap&. b ir defacık ol~n
lDt!lı her ıb ...SıınL O beı, bwm.le berıberdir. bura~9=:. koni.ı,mak ~akkınİ-.-.crİyor, - giyim kuıama paydoe. demitloı(
dılda konuouyo,duk.. Bi&I oluı, Wtaalne dair tek cUınl.eük eenı,luile Masrah la.Meaklar. çorabın ,ine~
AincaQeyI.. Ozimtıt-oltıı:- sen olıutiı' ••
Ya:ı:dli, ılm i makatelerin bauo oOldO-. okaoriya tebeaümle düJ.ilııdil· ai, itbrpinin 6İr.ç..tai di7e ,-ok y,c,,-
herke, tftJ'~fından okun.maamı i • ,en. fuar hlc bir defaıında toiukluia Y.J b_ a• tleciııeddin..Sadalr . te para harcamıyacaklarmı,.

;:'ı~i~~:~;~:ı ne vapmak ilamı•-----------------------------•--- Allah muvaffü etsin..


An12k bunun ınemlekot ölçü ..
- Acaba. dedi. vuıJ•mruıı .sünde :- bir nvı.ı olamıyaeeğın1
b•eın,.
renkli satır-la, MI d.izdir;. • unutmamak. lbımdrr. Vaktile
u~: voksa bailtğıl\ iki ~mıı Zonruldak kadınlan da böyle
!!ıl veya ok işıu~t!en !ili lıı.o,-chır• bir kırar vermiıler, lükse, iara f'a
Hm) .•
kafa tufmoşlardı.. Zonguld.ıkh
Ooıtumob luıaca -tv ce'Nıl>t­ bayarlar haltı bu kenırde d~ya•
..,rdilr.: nıyor'ar mı, bilmiyoruz, ame. bü-
- . V utlanlUD{' i1d l»aım• tün y!Sz.ılıp çia,1enlere r&ğme-n bu•
birer çi!t kcdrn b•cair rimıi kor• nun Ankara, l,tenbul gibi büyük
durunuı:I şehirl~rin kadınlanna bir Qmek
o olmadığını aanıyoru:r..
Bilİ;n doQmw bo teklifimizi Mersinli k:adınlann lı:arım di\
on•y1adı cıu. onaylamadı rın. be-
belki kendi aral..ıınnd.ıı süriip g:i-
n{lz ~nem~ik ema. ejeı akıl d.-r..ek Cııkıı.t ·yalnt~· lı-endi ~mır­
t- Jiı, Jcı -tı~ iboT ~hn, lan iç:ndet.. ~(:yük ıdıirlerde yi,..
tıyp I\M halde biu h•lr vef'tnit ne e!lc.i ham•m. eski tul ..
•• ıııevzuu iıt~ ilmt itle, felaeff
Oysa ki kııdınl.nn · lüU aley..
o l,un ilk ysd~ğ, makalenin t'ki
hinde öıtüreccklari boru,-a e-n
bıı,m• but1en- göriinen .I,heıı çift
muhtaç kulaltla.r bOyük ,ehirler..
lud,,. bA~ğ, kovdu'tmai• karar
~ n-rıi~thl
de<lo-.
Sayın Mersin bayanlar-it.. Şu
li.ra çaf'fl. pau,. her peı
paydos buru,unu bir-az: daha hıı:•
<l'e hef ~ey. e.ann d«>"it~
lıca. yuidun \ıer · yemiıdan d uyı.t•
bO?lf" bit keı,arıı ııla.tıbracak mi·
lacak gibi öttürün 1••
ıı-.:ı!l t rle doludur: !
Çor aj:ıç.ı. satlti, m.ı:alılaruı' till•
den lhu , oldulclannı anleta,U
ıt ı.n diik~Anrrurf cemekimna. e,. Frenlere dikkat r.•
t·d.-te ri ovluk)enne _bda'i .,.,.~·
a,11 ık; tOfflbul · kadın .J>acai, re.
Sdt u rlhUla, ıuete •••
•adWeııi •nende frcl borult
ırıi • ••ırnısnrf
hmyonhu mıılwn bir r•kOa tıJ~
Çıınııkç.ı.
c&mekamna a,..ı.ın.
ıu. A.rsa ;ok ı:eçmcı: ki. bo"Plk
r,- fincanla,•. tabak.J,.ı.n ~ fuınli bir keııı.yonıuı yoku, aqı,ğı
..ak.rT>~-k için. k&tııapeye ~
kayıp bir insanı" eımediğini işit•
bıı k.ıtdın ı-cRIUn.h, bacak.laruu
miyellm.
~•<ıhııytırl
Bozuk fren hıı.ng:i ıe,-de, hsn •
Radyocu. mııll&rmın · hllYtttıc,
gi i§te tehlikeli değildir) ••
u~iM me.nd,rmak .için vitrinJne.
Şiehane yokuşundan yuvar-
vıı. o b.s rtJıı Ph kadının ihmal il«!
lanan tramvay; Ankara cadd <'!.•
a.çr-_fı b;ıoakJaniıı uzatmıştır!.
rinde bir kaç kitiyi yere ıcrip b ir
K.undu riıcı,• ıeVda kutlan gibi
adamı duvara yapıftını.n otomo•
Maftıd i ğı urhrpinleri ca.,-ibele':n·
bil; Akıntıhumundan deniz.c -:..ı ~
d ;",.Tıcii iç.in vitrin~ iki flşklrı ke•
çan tak;ı:i, fren bo~kluğun un
dır. bb.u.gt rf:Smi yu)e,tirmiştl,t .
yü,cltler acısı bire, örneğid ir. •
S:t-ıemo kapıl.an kcnt:1lenen du•
~ a. ',;! .ı.ra lAve~. k.abatttlmtt U ·
Bu bonıkluğun ş-ahıa ve· ruhlu
4 ı o b ıır-<,,klıın ile donanrr.ıtbrl..
ilz1:'lndeki yıkıntısı dı c.yn b l.\hi,-.
fJeredeY~ 1ok.arıte vitrinleri. tir.
9,ı~I:. edflc!"P. kadcı, "t.udu ~öfteleri Aylıklı adamı a:,.• ortaıındıı. hı~
reı-.ir.e \adı;,.Jiu'du resirnlen'le ıriis­ . ru ekmeie yatıran., heni bo~-:Jk'
\o!";-:ixı:;ı.: °;;eketciler ._ftk..ide ~b.ri büıçedit_l.. _ ~
!.ı t,v:!.ı";e zları:·'.~riliıe akide bo"CUCU İhtiyara cmon.ık ı, , g,ence «ıJ~
kadı:'\· r~Mmlerini !;alı:ı,.tak1ııi-ı lan• dedirten; k:.!;,bahkt&\ u r~
Y.itnp,;:l,ı_r üç(fncü, beşilici, · belkf. yı. tf'.-nh~dıı. ·l•en.ğı boıdura;ı r;,...
d,:· · @ırnncu i~b:larını bu Q<iz: alıcı ni ~z-uk teıbiye-di_rl .•
CU ıı;~ı"·ı s1ye8irıde yşpacıı.kI:rl. Doıi.~u.z-un bc.~n~·. f.e, ! e§eı:, t4.}.;~ 1
Q : :ıren freni ho.tı:k U ıhfo l
'/ ık:la:t Frnmız ,c.e Y ktnın yet Şqire !açrtı;~. ali ın-,, ~ ııİ •••n(: t
yi..:{jiı~ c U1ira!! bıtıı ktığı bu c U vje :K'ylet'-!'l'ıi ı:l'tna.tkıirı H.ıı(ir.~ , ı '" ·

:~t;:J~ ~:I~{::~ıi~~e::.::!~
'1;ı~ ııı ·;;;ın biç. biT 1icbep y9kturl
( ~ - Ne emrcJ-iyor~Urıa;, iwıyı;ı., {alalını
( t r ~ - -cBooo n ~ d.ı ben lıileı;_ı ~ .-..,
:-n~rı cıyı
bouk
nlnı:-.nli ıı ye r .. r.
kül-tü ;- •Jilıl .•

Vate.~det- f.er..letı! c ,~k&Ü., ·


fr.;.;;J

Amcabey Mecmuasımn ı nu.ınarnh sayısının ilk say fası ve Cemal Nadirin el yazısı ile bir hatıra satın.
AMCAZADE -764- ·İSTANBUL

ve sanatkarın geçirdiği bir hastalık da inzi- AMEDİ KALEMİ - Babıalide, Sadırazam­


mam edince kapanmıştır. lık makamı emrinde bir kalem idi; Sadırazam­
Cemal Nadir, son zamanlarda belden aşa­ lar tarafından Padişaha gönderilen telhisler,
ğı düşen nükteciliği layık olduğu kafa sevi- arzlar bu kalemde yazılıp sicile geçirilir, Pa-
yesine çı•~<armak istedi. Amcabey'in ilk nüs- dişahlardan Sadırazama gelen hattıhümayun­
hasına yazdığı baş yazıda bunu pek açık an- lar da bu kalemde saklanırdı. Kalemin şefine
lattı. Amcabey'in son nüshasının çıktığı 25 Amedci, Amedcibey yahut Amedii divanı hü-
mart 1944 cumartesi gününü fikir ve sa- mayun denilirdi; Babıalinin büyük memu:--
nat hayatının bir matem günü olarak kabul larından biriydi.
etmek lazımdır. Amcabey'in ilk nüshası 4 Bi- AMİD VAPURU (31 Numaralı) - Şir­
rincikanun 1944 Cumartesi günü 31X46 bo: keti Hayriyenin eski vapurlarından, İngilt~re­
yunda dört sahife ve iki renk üzerine basılan de yaptırılıp (Rumi 1287) 1873 de hizmete gir-
bir gazete olarak çıkmıştı; Cemal Nadir o za- miş, yandan ça,rklı (padil) bir vapur olup ma-
manlar Akşam gazetesinin bir · fikir ve sanat · kinesi 32 beygir kuvvetinde idi, 28, 29, ve 30
süsü idi (B.: Güler, Cemal Nadir). Aıncabey'in numaralı Meymenet, Nüzhet ve Refet vapur-
imtiyaz sahibi Şevket Rado, neşriyat müdürü lariyle ayni tipte idi. Bu dört vapur 1319-1320
Riza Yücel idi; Amcabey otuz iki nüsha gaze- (M. 1899-1900) arasında .kadro dışı bırakılmış
te şeklinde çıktıktan sonra, Cemal Nadir Ak- Halice çekilip bozulmuşlardır.
şam'dan ayrılmış, o tarihde İstanbulun en bü- · Vapurun- adı, Ddyarıbekirin eski adı olan
ı
yük müessesesi olan Cumhuriyet gazetesine Amid'_e nisbetle verilmişti.
girmiş, Amcabey'i de 34 üncü sayısında üç
AMELE, İSTANBULDA ÇEŞİDLİ İSİl\l
renkli bir kapak içinde ve 23 X 31 boyunda ALTINDA BEKARUSAĞI AMELE VE İSCİ,
sekiz sahifelik bir mecmuaya kalbetmiştir; AMELE VE işçi' NİZAMI - Eli ile. ve b;de-
imtiyaz sahibi ve neşriyat müdürü de değişe~ nen, vücudu ile iş gören adam, adamlar, bü-
rek üstad Sermed Muhtar Alus imtiyaz sahi- tün büyük şehirlerde olduğu gibi fetihden
bi. Osman N. da neşriyat müdürü olmuştur: bu yana Türk İstanbulun günlük hayatında
Şair Hüseyin Rifat, Amcabey'in ikinci sa-
çok mühim bir yer ala gelmiştir. Amele nü-
yısına şu kıtayı göndermişti:
fusunun çokluğu, amele hayatının zabtu rabt
Doldu mecmua, risale sürüsüyle her yer; ·altına alınarak tanzim_i Büyükşehrin asayişi
Bu kadar c;ok işe 15air mi, muharrir mi yeter? ve inzibatı bakımından büyük bir derdi ol-
Ankara caddesini sardı çocuklar artık; muştur; amelesiz İstanbul da mefluctur.
O kadar toylara bir Amcabey elbet ister!
Büyük ekseriyeti belli bir işde ihtisas sa-
Amcabey şairin pek haklı olduğunu gös- hibi olmuştur; üzerinden geniş manalı «ame~
termiş; milli kütüphanemizde altmış nüshalık le» adı kalkmış, işlerine göre yeni isimler al-.
Amcabey koleksiyonu, İkinci (Cihan Harbi mışlardır: Hamal, bağçıvan, rençber, kuyucu,
dünyas1111 mizah adesesi altınasermiştir. fırın uşağı (hanmrkar, pişirici, pasacı), gemi
Amcabey'de Cemal Nadir'in. yazı arka- adamı, deniz işcisi (tayfa, .ateşci, çımacı, ka-
daşları arasında bulunan Reşad Ekrem Koçu yıkcı, mavunacı, salapuryacı), hamam uşagı
ve üstad Sermed Muhtar Alus, bir .sohbette, (natır, dellak, külhancı), resmi dairelerde,
o günleri, ömürlerinin iftihar hanesine kay- mekteplerde ve hastahanelerde hademe, -be-
dettiklerini söylemişlerdir.· lediye hizmetinde çöpçü, inşaatta taşçı ol-
O tarihde henüz bir çocuk olan karikatü- muşlardır. Yine bir ekseriyeti amele adı
rist Selma Emiroğlu'nu sanat alemine ilk tak- altında daima muayyen işde çalışa gel-
dim. eden de Amcabey olmuştur. mişlerdir: Yol amelesi, odun ve kömür
AMCAZADEHÜSEYİNPAŞA KÜLLİYE- amelesi, yapı amelesi, kum amelsi, taş ocağı
Sİ - (B. : Amucazade). · amelesi, tuğla harmanı amelesi, elektrik, tel-
AMEDCİ, AMEDCİBEY - İmparatorluk graf, telefon, demiryolu, tramvay, tersane
devrinde, Babıalide, Sadaret makamı emrin- amelesi olmuşlardır. (Bütün bu isimlere ba-
de Amedi kaleminin şefi; bu zata Amedii di- kınız). Bir kısmı da ya kabiliyet ve ruhi inti-
vanıhümayun da denilirdi (B.: Amedi Kale- bakı ile kendisini belli bir işe bağlaymcaya
mi). kadar gençlik ve acemilik çağında, veyahut
ANSİKLOPEDİSİ - 765 -:-· AMELE

hiç bir .zaırian belli bir işe bağlanamıyarak diş dönüşüncle yorganı şiltenin içine koyup
ömrü boyunca her ,fırsatta başka bir İş tutup büker, ortasından bir iple bağlayıp koltuğun­
çalışan amele kalmışlardır. da veya omuzunda onu da götürüp getirir. Is-
Hangi isim altında olursa olsun, İstan­ tanbulda Jcoyun koyuna yatanlar ise ve bun-
ların arasında bilhassa askerlik çağını idrak
buldaJti amele nüfusunun ya;ısından çok faz-
etmemiş gençler, sılaya giderken bir yeni ya-
lasını bekar uşağı teşkil eder; memeleketlerirr-
de, köylerinde çocuk denilecek yaşlarda ev- tak alır ve memleketine onunla döner.
lenmiş olanları çoktur; çoğu evli ve hatta ev- İş yeri çarış boyunda ise muayyen bit
lad, torun sahibidir, İstanbulda bekar hayatı aşçı dükkanında kefafı nefsedilir. Eskid.en
sürerler. Çalıştıkları yerlerde, kahvehaneler- müşterileri amele olan seyyar aşcılar, başcı­
de, hanlarda, bekar odalarında, fırınlarda, lar, çorbacılar, pilavcılar, kuskus pilavcılari
hamamlarda, şantiyelerde, çadırlarda yatar- vardı, zamanımızda sadece köfteciler ve ci-
lar. Şantiyelerde, Çadırlarda barınanlar, se- ğer kebapcıları kaldı. Akşam yemekleri için,
. kizi onu bir araya gelip bir bekar odası tu- yahut iş yeri çarşı boyuna uzaksa, sekiz on
tanlar· ikişer üçer hatta koyun koyuna yatar- amele bir tencereye sahiptir ve her birinin bir
lar. Yatal{, çarşafsız bir şilte ile mitil bir yor- kaşığı vardır; aş, müşterek masrafla ve azami
gandan ibarettir, ve çoğunda, yatarken üst- tasarruf ile pişirilir; .mevsimine göre tence-
lerinden çıkardıkları başlarının altında yaı;dık rede kaynayan kuru fasulya, nohut, patates,
olur. Yatak, eriyip dökülünceye .kadar ano- lahana, kabaktır; et lokması, hatta kıyına ola-
nimleşir, memleketine gidenin yatağı veya rak pek ·ender karışır. Peynir, zeytin, doma-
müşterek yataktaki yeri bir yeni gelene dev- tes, kavun, karpuz, üzüm asırlardanberi ana-
.rolunur. İçlerinde titiz olanlar kendine mah- neleşmiş gıdaları arasındadır.
sus bir yatak sahibi olmuştur, sılaya her gi- Nefislerini Büyükşehrin pek çok nimet-

Amele tipleri
Soldan sağa: Kum amelesi (Kadıköy 1949), Tuğla harmam amelesi (Dudullu, 1950), yapı amelesi çocuk (Ak-
saray 1951); fırın uşağı (Göztepe 1945). (Resim: Hüsnü)
AMELE -766- İSTANBUL

lerinden malınım kılarak yaşarlar.Tek keyf tanbul Ansiklopedisi için bu notlar toplanır­
vasıtası tütündür, çoğu
tiryakidir, tütüne ço- ken. bir yapı ..amelesinin "~ketinde 82 yama
cuk yaşında başlamıştır. Eskiden köylü sıga­ sayılmıştır, bu mozayik ceketin aslının, sağ
rası içerlerdi, o kalkınca yerine ikinci nevi veya sol kol mu, sırtın veya göğsün hangi par-
geçmiştir. İçlerinde ruhen avare olanlar, İs­ çası olduğunda tereddüde düşülmüş ve sahi-
tanbulun ezvakını tatma isteğini duyanlar, binden hatırı rencide edilmeden sorulduğun­
bilhassa buluğ çağının kamçıladığı ve ya~ı­ da, asıl ceketten sadece yakanın ense kısmın­
nından bir büyüğün baskısı altında bulunma- daki meşinleşmiş parça kaldığı öğrenilmişti.
yan gençler ilk hırsını, yalın ayağında yarım İkinci Cihan Harbinin hatırası olarak İstan­
pabuç olduğu halde şatafatlıca cıgaralar alıp bul amelsinin sırtında montgomeri kesimi ce-
içmekle tatmin eder; ve giderek, öylesine bir •ketler de son derecede yayılmıştır. Yine son
girdaba sürüklenir ki, hatta elleri bir gün ka- yıllarda Amerikan modası mavi bezden kov-
na bulanır. boy pantalonları da çok yayılmıştır. Bunlara
Çoğu, yüzde doksanbeşi memleketinden,
· mukabil garb amelesinin jş kıyafeti olan tu-
köyünden pelaspareler içinde gelir: •lum, İstanbuldaki taşralı bekar uşağı ameleler
tarafından hiç rağbet görmemiştir. Kış mev-
Başda bir bez kasket, yağlı, yırtık yama-
siminde, hatta bu ınevsıiınin en katı zama-
lı, bazılarında masallardaki keloğlanın ba-
nmde palto, amele arasında ben gibi, nadir.
şına geçirdiği işkembeye dönmüştür. İçinde
görülür. Kışın boyuna bir atkı sarılır, eller
çamaşır olarak amerikan bezinden don, göm- pantalon cebine so..lculurak ve omuzlar kaldı­
lek vardır. İş başında soyunup don gömlekle rılarak dolaşırlar. Nadiren elden düşürülmüş
hatta yarı çıplak çalışanlar, mesela kum ame- lime lime tronçkotlara da rastlanır. Ayaklar-
leleri, paçaları diz ,kapaklarını bulan veya o- da bir yarım pabuç ve ekseriya bir lastik var-
n6ktayı azıcık aşan kısa. donu tercih ederler,
dır; lastik, yırtılarak ayakda duramıyacak ha-
fakat asırların ananesi olarak don umumiyet- line kadar taşınır. Ayaklar yazın ekseriyetle
le uzun paçalıdır, düğme kopub kaybolacağın­ yalındll', yarım pabuç, lastik yalın ayağa ge-
dan, paçaları bağcıklıdır. Gömleklerin yakası çirilir. Kışın tercihen kaba yün qorap giyi-
da, asker gömlekleri gibi, düğme yerine bağ­ lir; ayağa bir kere geçirilir, ayak yıkanırsa da
cıkla kapalıdır. Donun üstünde, bir asker pan-
çorap yıkanmaz, taban kirden keçe haline ge-
talonu, her nevi adi kumaşlardan, çulakiden, lir, üst tiftikleşir, topuklar, burun yırtılır, ev-
yelken bezinden külot pantalonlar vardır; bu vela b_aş parmak, sonra diğer parmak uçları
kıiilot pantalonların paçalarındaki düğmeler de
· meydana çıkar, bir zaman gelir, çorap bir
ekserisinde kopuktur; kıç, dizler yamalıdır,
konçdan ibaret kalır, yine taşınır. Bir kısmı
yırtıklar, bazan yama -ile kapanmayıp kaba
pamuk ipliğinden, tire çorap giyer, onların da
bekar dikişi ile tutturulmuş, lter yırtık yerj,
akibeti yün çoraplar gibidir, yalnız ömürleri
bıçak yarası izi gibi büzüktür. Yaradılışı hır­
. yün çoraplara nazaran Jcısa sürer;
pani ~!anlar ise yirtığı ne diker, ne yamar, al-
tından eti, donu görünür. Gömleğin üstünde Bu hayat .mihneti ve meşakkati içinde
basma veya pazen mintan, yahut işporta malı tek gaye para biriktirmekdir. Cebinde bir me-
frenk gömleği vardır; onlar da yırtık, yama- şin çantacık içinde muska gibi katlanmış ka-.
lıdır; bir kısmı, mintanı veya frenk gömleği­ ğıt paralarla bozukluklar, amelenin harçlı­
ni ten üstüne giyerler. Mintan-gömleğin üs- ğıdır; onu dahi elinden geldiği kadar harca'"
tünde yelek, pamuk ipliğinden kazak, bazan mamağa bakar. Biriken para, kolanlı bir me-
her ikisi birden bulunur; onlar da dökükdü!". şin cüzdan içindedir, kolanı boyun!}an geçi-
Bir zamanlar göğüs tarafına rengarenk bir rilir, meşin cüzdan, iç gömleğinin altında, te-
kartal ve arı resmi işlenmiş kazaklar amele- nine yapışık durur, içindekini bir Allah, bir de
ler arasında «amele modası» denilecek kadar amelenin kenc\jsi bilir. Başta ev ve apartıman
taammüm etmişti. Ceketler de son derecede dairesi, bankaların küçük cari hesaplar sahip-
perişan, lime lime, hazan muhayyilenin hu- lerine dağıttıkları ikramiyeler, son yıllarda
dudu dışında pelAsparedir; ceb astan torba bu cüzdanların içinde nakid yerine bir ,banka
gibi dışarda sallanır, koltuk altları tamamen defterciğinin konulmasına yol açmıştır. Bü-
sökülmüş, caketin kolunu omuzba§ı tutar, İs- yükşehir zabıta vukuatı arasında parasına ta-
ANSİKLOPEDİSİ -767- AMELE

maen öldürülen ameleler, işte bu cüzdanların şehrilerinin çık­


içindeki mikda:rı meçhul paranın •kurbanı ol- tığı kahvehane-
muş talihsizlerdir. , de g e ç i r i r; .
Bu meşin cüzdanın ağzı İstanbulda, an- memleketten ge-
cak, içine para koyup yerleştirmek için açılır, len bulunur, ha-
içinden para almak için bir kere, sılaya gidi- ber sorar; ya-
leceği sıra açılır, O zaman evvela başından renlik edilir; en
ayağına kıyafetini düzer; yeni bez kasket, don hurda kağıtlarla
gömlek yeni çamaşır, bir şayak ceket, bir şa­ kaptıkaçtı ve
yak külot pantalon, yeni kundura veya lastik, pişpirik gibi is-
çorap alır, ve memleketindeki en ya:kınlarına kanı bil .oyunları
hediyelik alır; şeker, sabun, mevcu~ olduğu oynar.
devirde' kahve· de götürecektir, elinde tahta Yahut apartı­
bir valiz ve büyükçe bir torba ile ve yatak man kapıcısı,
dengi ile ya Haydarpaşa Garında tirenin tah- hastahane, mek-
talı üçüncü mevkiine biner, yahut Sirkecicl-e tep hademesi, fı­
vilayetine gidecek otobüsün iç~nde yerleşir. rıncı, h a m a m
Ve sılada pek az kalıp yine İstanbula, İstan­
/ ,
1:1-şağı, han, f~b-
buldaki meşakı hayata J{oşarlar. rika, ş a n t i y e
istanbuldaki bekar uşağı hayatına öyle- bekçisi bir hem- -
sine alışılmıştır ki çoğu lstanbulda yerlerş­ şehri görmeğe
meği düşünmez. Elazığ, Kastamonu, Sivas, gidilir; şehirde
Erzincan, Erzurum, Bayburd, Kargı gibi, yur- a Var e dolaşır,
dumuzun bazı kasabaları ve etrafındaki köy- Yei Cami. _civa-
ler halkı için Js- rında .asker
tanbulda amele- hemşehri­ Amele tipi, Üsküdar, 1955
(Resim: Hüsnü)
lik, memleke- ! e ,r 1 e bu-
ketindeki geçim luşulur; muhakkak ·ki büyük fedakarlıktır,
ç a r k ı n' ı şıpşa:kcılara kaptırdıkları para ile resim çek-
döndüren taşı­ tirirler. Bilhassa gençlerden yazın açıkta, de-
ma su gibidir, nize girenler olur, yüzme bilmedikleri için
Onda biri dahi denizi derede çimme zannederler, her yıl bir
yüzme bilmeyen kaç garip can boğulur. Sinema, istanbulda
ve sa:bahtan ak- eskidkçe ihtiyac olur; bilhassa yaz geceleri,
şama kadar de-
çalıştıkları yerler civarındaki açık yazlık si-
nize kürek çalan nemalara ve daima en az üç beş kişilik bir
Haydarpaşa ile
grup halinde giderler, en ön sıralarda oturur-
Kldıköy a r a s ı
lar; dublaj filmleri orijinale, yerli filmleri de
s a n d. a 1 c ı 1 a-
dublajlara tercih ederler. Cin gibi zeki olan-
rının _d a m 1 a
lardan dahi, cehlin ve tamam~n yabancısı ol-
d a m 1 a bi-
duğu bir cemiyet hayatını kavrayamamanın
riken paraları,
Akşehir kazası­
eseridir, gördüğü yabancı filmin mevzuunu
n ı n Tuzlukcu kavrayabilenleri enderdir.
nahiyesinin Ap- Çamaşırlarınıkendileri yıkarlar; yıkadık­
sarı Köyüne gi- ları da bir ' don, bir gömlek, bir mintandır,
der. temizini sırtına geçirir, sırtından çıkardığını
Amele .işi ica- suya vurur (R : Bekar çamaşırcıları). Büyük
bı pazar tatili
Pazarlık kılığı
ile amele tipi,
ekseriyeti vücudunu şer'an temiz bulundur-
yapıyorsa, o ta- Eminönü lfl55 mağa dikkat eder, bu ihtiyacı duyunca, gece~
til gününü hem- (Resim: Hüsnü) leri, hasseten sabahın alaca aydınlığında su
AMELE -768- İSTANBUL

dökünür. Hamama, koynunda yatar, sonra kendisine bir iş bulu-


sinema gibi, en az nur. Serbest iş bulunamaz ise, yeri sağlamca
üçü beşi bir araya bir yakını tarafından himaye edilir, iş bulun-
gelip giderler .. caya kadar, mesela bir hastahane hademesi
Berbere saçları olan hemşehrisi delaleti ile hastahanede bo-
iyice uzadığı za- ğazı tokluğuna hademelik yapar, yatacak yer
man giderler, sa- temini ile barınır; yahut ameleye daimi ihti-
kal tıraşını kendi~ '.'r: . l yacı olan müesseselere, belediyeye, demiryol-
leri yapar. Tüysüz f ,;,{ ları idaresine baş vurur, çöpçü, muvakkat hat
gençler ise saç ·için ~'"~ : · \ amelesi olur.
berbere iki ayda t-, J ~ . Başlarında o işde e·skimiş bir tecrübelisi
bir uğr~r, şakakla- ~·!,..,...
~.·~ ·~· bulunmak üzere ekip halinde çalışan ameleler
rında ordek .kuy- ;_, J' vardır, mesela kum ameleleri. Bir geminin
ruğu zülüfler ve · ~ : tahliyesi ile kumun araba veya kamyon, kara
enselerini tama- na.kil vasıtalarına tahmilini anbar hesabı ile
men kaplamış saç : alırlar ve on on beş, kaç kişi çalışır ise ücreti
ile girdikleri ber- ; aralarında taksim ederler. Büyük yapılarda
her dükkanından beton dökümleri de böyledir, otuz kırk amele
makina geçmiş bir işi götürü olarak alır ve matlub olan süratle
kafa ve tamamen bitirir.
değişmiş bir yüzle
Semt semt, üzerinde hiç bir resmi sıfatı
çıkarlar. bulunmayan, fakat eskimiş ve tecrübeli, aklı
Yine büyük bir başında, ırz ehli, umumiyetle hem hemşehrı­
ekseriy~ti c u m a lerine hem de iş sahiplerine faydalı amele~
namazlarını mu- başılar vardır; hazan onlara müracaat edilir,
hakkak kılarlar veYanaşma oğlan, Göztepe, 1949
(Resim: Hüsnü) «Bugün şu iş için şu kadar adam lazım» de-
ramazanlarda oruç nilir, pazarlık yapılır, istenilen ameleyi der-
tutarlar, bayram namazlarına da muhakkak hal bulur, gönderir, götürür.
giderler. Amele ücret, yevmiyeleri işin mahiyeti.;
Devamlı iş bulamayanlar ·her sabah, kal- ne göre değişe gelmiştir; anbar hesabı, metro
dıkları semtin muayyen yerlerinde toplanır­
kare üzerinden veya götürü gündelik olarak
lar, muhit, amelenin bu sabah karargahını ödenir. İstanbulun günlük hayatında, bilhassa
bildiği için ihtiyacı olan ameleyi oradan te- 1950 yılından bu yana geçim endeksinin dai-
darik eder. Mesela Aksarayda, ·son imar faa- mi yükselişi ile denk amele yevmiyeleri de
liyeti arasında yıkılan postahancenin önü, Tak- mütemadiyen yükselmiştir; götürü yevmiye-
simde Belediye sular idaresine aid tesisin ler 1950 de 100-150 kuruş iken 1958 de onbeş
köşesindeki çeşme başı, Harbiyede Pangaltı liraya çıkmıştır. Bir hakikattir ki amelenin
Hamamının önü, Kadı.köyünde çarşı başı, Göz- yaş·ayış tarzı da yükselmiştir, kılık ve kıya-
tepede Bekçi Mehmedin kahvesi ile tiren is- . fetleri pek değişmemiş, barınma, yatma şart­
tasyonunun önü gibi istabulda amelenin bu ları da eskisi gibidir, fakat ellerine geçen pa-
sabah karargahları yüzleri aşar. ra çoğalmış, gıda madıdelerin.ıin dışındaki
istanbula ilk geliş ekseriya çocukluk ça- masrafları artmadığı için tasarrufları kabar-
ğındadır; 16, hatta 15 ve 14 yaşında ameleler mış, dolayısı ile istabula bir amele akını baş­
görülmüştür, 1957 de Göztepede çöpçü Kar- lamıştuır. İstanbulun · sür'atle artan nüfusu-
gılı Hüseyin henüz ondört yaşında melek si- nun büyük ekseriyetini amele teşkil etmiştir.
ma bir çocuktu, vücud nehafeti yüzünden y1- İş hacmi de genişlemiş olduğundan gelen
pılarda ve yollarda çalışamadığı için çöpçü amele iş bulmakta güçlük çekmemektedir. Bu
olmuştu. arada İstanbulun, tarihi boyunca görmediği•
İstanbula yeni gelen amele çocuk veya geniş bir hedim ve imar faaliyetine sahne
genç evvela bir akrabasını veya hemşehrisini oluşu, ağır makinaların faaliye~ine rağmen
bulur, onun yanında kalır, hatta yatağında, yüzbinlerce amele eline ihtiyaç duyurmuştm.
ANSİKLOPEDİSİ ~769--:- AMELE

Meşrutiyetin ilanından ve gediklerin, bu dıkları askeri ihtilallerde söz ayağa düşer


arada amele gediklerinin de ilgasından sonra düşmez çeşidli isim altındaki İstanbul şehri
(B. : Gedik), İstanbulda mütemadiyen kesafet amelesi çarşıları; pazarları ve mahalleleri yağ­
peyda eden ve içinde yaşadığımız yıllarıda, ma hususunda ve «kasık mancası» dedikleri
(bu satırlar 1958 de yazılmıştır), had derece- ırz ve namusa tecavüz yolunda fırsatı gani-
sini bulmuş olan amele kitlesi, içlerinde İs­ met bilmişlerdir.·
tanbullu olanlarla memleketinden ailelerini de Yeniçeri, Tersane, Tophane ve sair eski
getirerek Büyükşehirde yerleşen azınlık müs- asker ocaklarının disiplini bozulduktan son-
tesna, hiç bir nizama tabi değildir, bir teşkila­ ra da İstanbula gelen ameleler bila istisna,
ta bağlanmıştır. Ahval ve hareket bakımından Büyükşehir esnafının yaptığı gibi, bu asker
herhangi bir kefalet ve nezaret altında değil­ ocaklarından birine kayid olunmuşlar, bir ta-
dir. Çoğunluğu 16 - 35 yaş arasındaki bekar raftan inşaatta, taş ocaklarında, tuğla har-
uşağı olduğundan Büyükşehrin asayiş ve in~- manlarında çalışmışlar, linianda kayıkçılık,
batını ihlal yolunda müessir olacağı tabiidir. mavunacılık, fırınlarda hamurkarlık, pişirici­
Unutmamalıdır ki buradaki bekar tabiri İstan­ lik, •hamamlarda dellaklik, natU'lık, çarşı ve
buldaki hayat tarzları bakımından kullanılmış-­ iskelelerde hammallık, konak ve yalılarda
tır; son yılların cinayet vak'aları arasında para uşaklık, hamlacılık, arabacılık, seyislik, bağ
tamahı ile ·kan dökmüş olanları görülür; bun- ve bastanlarda, değirmenlerde yanaşmalık, ır­
ların_ arasında da genç veya şabı emred olan- gatlık, rencberlik yapar iken diğer taraftan
ları kurbanlarını daima homoseksüel müteca- ya semtleri yahut ·işlerinin yakınlığı dolayısı
viz göstererek ağır suçlarına iffet müdafaası­ ile nefer olarak yazıldıkları asker ocaklarının
nı esbabı muhaffife göstermeğe çalışmışlar­ ,yeniçeri, topçu, cebeci gibi unvanlarını taş!­
dır ki kriminologların üzerinde dikkat ile dur-,, rnışlar, kollarına, bazularına, baldırlarına ne-
ması gereken bir cemiyet meselesidir. feri bulundukları ocağın nişanlarını dövme ile
Zamanımızdan yakın ve uzak vurdurnıuşlardır. Lale Devrinin
geçmişe doğru İstanbul zabıtası birinci faslını kapayan, Üçüncü
tarihçesi bizim amele adı altında Sultan Ahmetli tahttan indiren
topladığımız bu -bekar uşaklarnın ve büyük vezir Nevşehirli Da-
türlü vekayii ile doludur. Bundan mad İbrahim Paşanın felaketi-
ötürüdür ki fetihten itibaren Ana- ne varan 1730 ihtilalinin ayak
doludan ve Rumeliden herhangi takımınqan lideri Patrona Halil,
isim altında Büyükşehre amele ihtilal sabahına kadar Bayazıd
olarak gelenler imkan ölçüsünde Hamamında çalışmış_ arnaviıd
nezaret altında · -bulundurulurdu. _ asıllı bir dellak, bekar uşağı
İstanbul ve civarında çalışabilmek ·· amele bir hamam çıplağı idi.
için zincirleme kefalet mecburi- İhtilalden az sonra, bu adam ile
yetinden başka, bir ortaçağ mü- ayakdaşlarının idamlarını mü-

essesesi olan gedikler, bu bekar teakip Birinci Sultan Mahmu-


uşağı taifesi arasından kötülük
dun fermanı üzerine bütün-·. İs­
tanbul hamamlarındaki müs-
yoluna sapacakların ayaklarında
tahdemlerin isimlerini ve eşka­
kuvvetli bir bağ idi. Buna rağ-
li vechiyelerinin tarifi ile tan-
men bu inzibati yasakların zim edilen bir hamamlar defteri
tatbikindeki gevşeklikler,
çok kıymetli ve şaya­
tıyneti kötülüğe meyyal,
nı dikkat bir vesika-
cehli de fisik ve fesada in-
dır; !hamam müstah-
himakini kolaylaştıran be-
kar uşağı ameleler arasın­ demleri arasında ar-
dan bir takım eşirranın zu- navud olanlara kırmı­
huruna yol açmıştır. Yeni- zı mürekkeple «arna-
Çöpçü tipi, Kadıköy, 1946
çeri ve sipahilerin çıkar- (Resim: Hüsnü) vuddur» diye şerh
AMELE -770- İSTANBUL

verilmiş, o tarihden sonra arnavudların İs­ «Anadolu ve Rumeli ve Arnavutluk ca-.


tanbul hamamlarına ne hizmetle olursa ol- nibinden bazı aslı ve vatanı meçhul kimseler
sun alınmaları şiddetle yasak edilmiştir; na- gelip Sarıyer, Büyükdere, Tarabya, Yeniköy,
tır, dellak ve külhancı, hamamlarda Anadolu İstinye, Belgradköyü, Bahçeköyü ve UsJmm-
uşakları ile şehir uşaklarının istihdamı Birin- ruköyü denilen yerlerdeki bostancı ve bağcı­
ci Mahmudun bu yasağından sonra başlamış­ ların yanlarında ücretle yanaşma olup o yol
tır. Mezkılr defterde külhancı, natır ve del- ile buralarda yerleşmişlerdir. Bu adamlar
lak, hamam uşaklarının isimleri yazılmış, alt- kendi hallerinde durmayıp gece ve gündüz,
larına lihyedar (sakallı), matruş (sakalsız), ça- gizli veya alenen ·bu köyler ahalisi ve fukara-
rebrft (dört kaşlı, ter bıyıklı nevccivan) ve sa- sının ırzına ve malına tecavüz eder oldukları
bi (çocuk) diye şekil ve çağları tesbit edilmiş haber alınmıştır. Şeriat ve Yeniçeri ustaları
ve sonra «topcu, cebeci, yeniçeri, kalyoncu, vasıtasiyle bu gibi adamların meydana çıka­
riyale (bu sınıfdan gemi tayfası), patrona (bu rılıp bundan böyle kefilsiz bir ferdin bağ Ve
sınıftan gemi tayfası)» diye nefer olarak ka- bostanlarda oturtulmaması emrolunur. Bütün
yıdlı bulundukları asker ocakları da gösteril- amele ve ırgatların kefili alınacak ve kefil
miştir. Bu defter dell.ak Halilin «Patrona» göstermiyenler İstanbul ve etrafından çıkarı-
lakabının mahiyetini pek aydın göstermekte- · 1acaklardır.»
dir (B. : Halil, Patrona; Hamani; Dellak; 1730 Burada gedik usulünü kısaca ve basit an-
ihtilali) .. latmak lazımdır; bir iş ve işçi tahditlidir. Ame-
İstanbul zabıtası tarihçesinde be.kar uşa le bakımından alır isek, mesela istanbulun ih-
ğı ameleye karşı geçilen ilk şiddetli takip, tiyacını karşılayan bağ, bostan, değirmen ade-
hicri 3 cemaziyelahir 934 ve miladi 24 şubat di, yerleri ve içlerinde çalışan amele, ırgad,
1528 de işlenmiş faili meçhul bir cinayet yanaşma sayısı ile tesbit edilmiştir, bunun
üzerine olmuştur: dışında hiç kimse arazisini bağ ve bostan
Bir gece hırsızlar, şehir eşkiyası Sultar..- haline koyamaz, yeni bir değirımen yaptıra­
selim Camii civarında bir ev basarak içinde maz; ve buralarda, tesbit edilen mikdardan
bulunanları katlettiler ve evi soyub kaçtılar. fazla tek adam çalıştramaz. Fevkalade ihti-
Vak'anın failleri bütün araştırmalara rağmen. yaç olursa devlet yeni bir gedik ihdas eder.
meçhul kaldı, nihayet karakuşi bir hükümle Yapı amelesi, limandaki iskele, kayık ve
kaatillerin, şehri ırgadlık ve amelelik ile do- kayıkçı sayısı; iskele, çarşı, han hammal-
laşan bekar uşağı arnavudlardan olması la- ları, fırınlar ve fırın uşa,kları, hamam-
zımdır denilerek ekmekçi, mumcu, dellak, ve hamam uşakları, her iş sahası ve işçi,
aşcı ve odun yarıcı takımından sekizyüz kişi amele durumu böyledir. Her gedik men-
tevkif edildi ve hepsi muhakemesiz ·şehrin k:ı­ subları tavır, hareket, ırz bakımından zincir-
labalık çarşı ve sokaklarında idam olundular. leme kefalete bağlanmıştır. İnsana ihtiyaç
Bu vak'ayı kaydeden müverrih Peçevili İbra­ olursa kahyalar vasıtası ile devlete arzedilir,
him Efendi <<... eşkiyaya bfilsiı havfi haşyet taşradan gelen yeni amele, işçi ancak gedik-
olup ondan sonra bu makule fesad zuhur et- de boşalan yerlere girebilir. Anadoludan ge-
medi» diyor. lenler Bostancıbaşı Köprüsünde, Rumeliden
İstanbulda her !şde gedik usftlünün dikkat- gelenler Küçükçekmece Köprüsünde bulunan
le takip edildiği devirde; evvela fetihten yeni- Bastancı Ocağı kolluklarından (karakolların­
çeriliğin kaldırıldığı 1826 tarihine kadar, im- dan) geçmeğe, ne iş için geldiklerini, kefil-
paratorluğun her tarafından istanbula gelen lerinin kimler olduklarını, iş buluncaya ka-
amelenin ilk kontrolü, Büyükşehrin en büyük dar nerede kalacaklarını, kefilleri malftm de-
zabıta amirlerinden Bostancıbaşı Ağanın v1.- ğilse belli kışa zaman içinde kefil b~lacak-
zifesi idi (B. : Bastancıbaşı; Bostancı Ocağı).·•·• larını bildirip kaydettirmeğe; Büyükşehrin bu
Bu yolda devlet arşiv-inde Bostancıbaşılara iki hudut karakolunu geçtikten sonra da mu-.
gönderilmiş pek çok emir, ferman vardır, me- ayyen müddet içinde kefilini gösterip işe yer-
sela (H. 1146) M. 1733 tarihli bir ferman şöy­ leştiğini bildirmeğe mecbur idiler. Aksi hal--
lece yazılmıştır: de kaçak sayılır ve aranıp bulunarak istan-
<<Bistancıbaşı Ağaya hüküm ki; buldan memleketi tarafına tard olunurdu.
ANSİKLOPEDİSİ _;, 771 - AMELi!~

Bostancı Ocağı karakollarına görünmeden ve «İstanbul Kadısına ve Hassa Mimarbaşı­


kaydini yaptırmadan şehre girmek ağır suç ya hüküm ki:
idi, gedik nizamına uygun ve kefalet ile işe «İstanbul ve civarında yapılan binalarda
dahi girmiş olsa ilk yoklamada karakol def- istihdam olunan dülger, taşçı, sıvacı, hamam-
terinde adıbulunmayınca nizama karşı gelmiş cı, duvarcı, lağamcı, sırık hamalı ve rencber
kaçak, eşkiyadan addolunur, işinden çıkarılıp taifesinin gündelik ücretleri eskiden kalma
tardedilmek üzere Bostancıbaşı Ağaya teslim nizamı üzere verilegelirken, az bir müddet-
olunur, ağa eğer arzu eders·e, uygunsuz güru- tenberi, sık sık olan yangınlar yüzünden hal-
hundan fasid ve şerir damgası ile idam etti- kın (geniş ölçüde) inşaata başlaması üzerine
rir ve bu müthiş cezasından sorumlu. tutul- amele eskidenberi verilegelen gündeliklere
mazdı. kanaat ~tmemeğe başlamıştır; yevmiye yet-
İstanbulda amele s~yası tahdid edilmiş mişer, seksener akçe istiyenler olmuştur. Hal-
olduğu için bilhassa yapılarda adam bulmak ka bu suretle eziyet ettikten maada sanattan
sık sık güçleşirdi. Amele ücretleri, yevmiye- haberi olmıyan bazı ham elli adamlar da bi-
leri İstanbul Kadılığı tarafından hurda tefer- n9ları kalp yapıp masrafının heba olmasına
ruatı ile tesbit edilmişti, amele bundan faz- sebep olmaktadırlar. Bu kerre amele kalfa-
lasını isteyemezdi, fakat yapı sahipleri adam celbolunarak, onlarla beraber amele ücret-
bulmak için. el altından, tesbit edilen yevmi- leri Rılzihızırdan Rılzikasıma kadar en uzun
yenin çok fazlasını vel'irlerdi. Nizamı koyan · günler için şöylece tesbit edilmiştir:
devlet bunu yapamadığı için miri inşaatta Kalfa altmış, usta kırk beş, duvarcı kırk,
amele bulu~amazdı. Amele hakkında Hicri lağamcı kırk, sırık hamalı otuz ve ırgc1;t (renc-
993 ve miladi 1585 tarihli şu ferman bu ba- , ber) yirmi dört akçe yevmiye alacaklardır.
kımdan şayanı dikkattir: Rı'.lzikasımdan Rılzihızıra kadar da: Kalfa elli
beş, usta kırk, duvarcı otuz beş, lağamcı otuz
<<İstanbul K'adısına hüküm ki;
beş, sırık hamalı yirmi dört ve ırgat ~irmi
«Halen rencber ve neccar (cİülger) taifesi akçe yevmiye alacaktır. Bu tayin edilen gün-
binalara mubaşeret eylediklerinde, adet( ka- delikten fazla para isteyenler tecziye edile-
dime üzere ücretleri verilirken, bazı binaları cektir.»
olan kimseler ziyade akçe vermekle miri bi- (H. 1226) 1811 tarihli bir nizamnamede
naları bırakıp varıp ol makule yerlerde işle­
ise sanatkar, amele ve işçi yevmiyeleri daha
mekle miri binalar muattal olduğu bildirildi. teferruatlı bir surette gösterilmiştir:
Buyurdum ki: Bu babta ziyade gereği gibi
Dülger kalfası (mimar) 110 Para
mukkayyet olup muhkem tenbih ve te'kid ey-
Ala dülger 90 »
liyesin ki miri binaları terk· edip akçeye (pa-
Orta dülger 80 »
raya) tamah edip varıp hariçte işliyenle'r te' -
Bayağı dülger 70 »
dip olunacaktır. Bina sahiplerine dahi tenbih
Usta ı:ııarangoz · 80 »
eyliyesin ki Rılzihızırdan Kas·ıma varıncaya
Dülger çırağı 45 »
kadar (ameleye, işçiye, ırgatla) o:nar akçe yev-
Sıvacı işçibaşısı 100 ,»
miye vereceklerdir. Fazla yevmiye veren bina Üstad kalemkar sıvacı 95 »
sahipleri ve bu paraya tamah eden amele ve ·Bayağı kalemkar sıvacı · 85 »
dülgerler, işçiler tedip olunacaklardır». Ala sadekar sıvacı · 80 »
Yukarıda-ki bu vesika, on altıncı asırda İs­
Bayağı sadekar sıvacı 70 »
tanbulun halk eli ile geniş ölçüde bir imara: Sıvacı çırağı 45 »
sahne olduğunu, öylesineki, bu arada, yine Nakkaşbaşı ·100 »
İstanbulu imar bakımından girişilmiş büyük Üstad kalemkar nakkaş 95 »
devlet inşaatının sekteye uğradığını öğreni­ Bayağı kalemkar nakkaş 85 »
yoruz. Sadekar·nak~aş 70 »
Amele ve işçi gündelikleri nizamının tat- Nakkaş çırağı · 45 »
bikine de İstanbul Kadılariyle beraber Hassa Üstad camı 80 »
Mimarlarıbaşı olan zat bakardı. (H. 1154) 1741 Camcı çırağı 45 »
tarihli bir fermanda şunlar yazılıdır: Üstad suyolcu • 80 »
AMELE -772- İSTANBUL

Löküncü 55 para kattir, bu nizamname bilhassa cemiyet ilmi


Suyolcu çırağı 45 » bakımından çok kıymetli bir vesikadır; bu
Bıçkıcı 60 » makaalenin mevzuu ile ilgili hükümlerini bu-
Taş karhanecisi 90 » günkü konuşma dilimize çevirerek alıyoruz
Üstad taşçi 80 » (madde ra.kamları da daha aydın takibi için
Vasat taşçı 70 » tarafımızdan konulmuştur):
Taşçı çırağı 40 » 1 - istanbulda nüfus çokluğunun pek
Üstad hamamcı 75 » çok mahzuru oiduğundan bundan böyle başı­
Hamamcı çırağı 45 »' boş ve serseri makulelerinin gelüb yığılma­
Kurşuncu ustası 80 » masına dikkat edilecektir. İstaribula Anadolu
Ala oymacı · 90 ,)) ve Rumeliden gelecek eşhas: Ya bir işinin
Vasat oymacı 80 » görülmesi için gelir ve memleketine döner;
Doğramacı, kafesçi, sandıkçı, yahud İstanbulda bir işe, sanata girip geçim
kovacı 80 » kaygusu ile gelir, işte o makulelerin lüzu-.
Duvarcı kalfası 80 » mundan fazla çoğalmamalarına dikkat edi-.
Üstad duvarcı 70 » lecektir.
Vasat duvarcı 60 » 2 - Evvel emirde İstanbul ve Üsküdar
Tekne ta~ıyıcı 32 » ve Boğaziçi İsk~lelerinde ne mikdar hammal
Lağımcı işçibaşı 75 ,» ve kaykcı ve hamamlarda ne kadar dellak ve
Lağımcı ustası 60 » ·natır ve dükkanlarda ne kadar esnaf ve çırak
Kaldırımcı 60. » varsa., kadılıklar ve Jhtisabdan itimad edilir
Hammalbaşı 50 » adamlar tayin edilerek bir defteri yapılacak.,,
Bina hammalı 45 » tır. Kahyaları ve yiğitbaşıları vasıtası ile her-.
Irgat başı 50 » birinin kefilleri alınıp bu defterlere isimleri,
Harçcı ırgat 40 » ·yüz şekilleri, vilayetleri ve İstanbulda kefil-
Küfeci ırgat 35 » leri kimler olduğu sarih olarak kaydedilecek-
Tekneci ırgat 32 » tir ve defterlerin birer sureti İhtisab Ağaları­
Yeniçeriliğin kaldırılmasından ·Gedi,k na verilecektir. Ve sonra İstanbul sınırlarını
usulünün ilgasına kadar geçen devir içinde de geçme yasağına kemfilile dikkat edilecektir. ·
İstanbulda bekar uşağı amele nüfusunun ço- 3 - Bir kimsenin iş takibi için, yahud
ğalmasına kadimden beri yürürlükte olan ni- ticaret ve İstanbulda bir iş tutmak için, ve-
zam ile dikkat edildi. Bir taraftan Asakiri yahud da asker yazılmak için İstanbula gel-
Mansurei Muhammediye adı ile yeni ordu mesi iktiza ettiğinde memleketinden alacağı
teşkilatı kurulur, Büyükşehrin muhafazası mürur tezkeresine bunu açık olarak kaydet-
için tesis edilmiş yeniçeri kollukları kara,kol- tirecektir. Bu husus lazım gelenlere şiddetle
hanelere tahvil olunurken; işlerine göl'e tür- tenbih olunmuştur. '
lü isim altında ayrılan ve cümlesi ayni za- 4 - mürur tezkirelerini yoklamak üze-
manda «bekaruşağı» adı ile toplanan amele, re· Rumeli den gelenler için Küçükçekmecede,.
ırgad, rencber, işçi ve uşak takımının neza-: Anadoludan gelenler için Bostancıbaşı köprü-
ret ve teftişi İhtisab Ağalığına verili (B. : Ye- sünde birk~ç nefer ile 'ihtisab ağasının müs-
niçeri; İhtisab Ağası; İhtisab Ağalığı). takim ve mutemed birer adamı bulunacaktır.
· Hicri 1263 ve miladi 1847 de İhtisab İhtsab ağası _tarafından ayni maksatla bir
Ağalığı ve teşkilatı ilga olunarak vazife ve adam da Rumelide Yarımburgazdaki derbend-
salahiyetleri Şehiremaneti teşkilatına devir cilerin yanına konulacaktır. Bu yoklama nok-
olunurken, yani zamanımızın anladığı mana.da talarındaki adamlar da birer defter tutacak-
belediye teşkilatı kurulur iken bekar uşakl:ı­ lardır.
rı, amele nizamı ve işleri de şehiremanetinin 5 - Yalnız ana caddelerden ve yukarıda
nezaretine intikal etti. zikredilen yoklama noktalarından geçecek-: .
Hicri 1242 ve miladi 1826 tarihli İhtisab lerin · değil, tavukçu yollarından gelib giden
Ağalığı nizamnamesinin bekaruşağı - ameleler ahvali meçhul kimselerin mürur tezkireleri de
hakkındaki hükümleri son derce şayanı dik- dikkatle takib edilecektir. ·
ANSİKLOPEDİSİ - 773 -· AMELE

-6 - Yoklanan mürur tezkirelerine «İhti­ şe-kleri, giderken iade edilmek üzere İhtisab
saba» diye işaret edilecek ve bu yoklama, İs­ . Ağalığınca alıkonulub hıfzedilecektir.
tanbula gelenin isim ve şöhretini, ne maksat- 14 - Kefilin~ bulub İhtisab Ağalığın~
la geldiği, ne taraftan geldiği, ne zaman gel- kefili ile beraber gelen şahıs hangi dükkana
diği, ayrıca kentj.i defterlerine de kaydedile- girecek, yahut hangi iskeleye hamına! olacak,
cektir. Bu defterler birer haftalık olub her hangi iskelede kayıkcılık edecek, veya hangi
hafta muntazaman İhtsab Ağ~lığına yollana- · hamamda işleyecek ise, o yerlerin evvelce
caktır. tesbit edilmiş adamlarının· altına adını yaz-
7 - İstanbulda Eminönünde eski Çar- dıracaktır. Eğer o yerlerin adamları yeter
da,k Kolluğundaki İhtisab Ağalığında da Ana- mikdarda ise adı yazılmıyacak ve kendisine
dolu Defteri ve Rumeli Defteri diye iki bü- başka bir yer bulması söylenecektir. Bunu da
yük defter 1:utulacaktır. kısa bir zaman içinde bulması teqbih edile-
· 8 ~ İstanbula gelenler ellerindeki mü- cektir.
rur tezkirelerine, ü_ç yoklama noktasından bi- 15 - İstanbuldan vilayetine dönecek
rinde «ihtisaba» diye işaret ettirdikte:p. soma olanlar İstanbul Kadılığından bir mürur tez-
İstanbula gelib doğruca İhtisab Ağalığına va- kiresi alarak İhtisab Ağalığına müracaat ede-
rup mürur tezkiresini ibraz ile kendisini gel- cek' ve defterde olan ismini sildirecektir, mü-
diği tarafın ana defterine kaydettirecektir. Bu- rur tezkiresine «Kaydi bozulmuştur» diye ya-
raya da ismi, şöhreti, ne maksatla geldiği, ne zılarak «İhtisabı İstanbul» ibaresini taşıyan
taraftan geldiği ve hangi tarihte geldiği kesin mühürle mühürletecektir. Elinde bu şekilde
olarak, yazılacaktır. bir mürur tezkiresi bulunmayan, ahvali meç-
9 - Her hafta Küçükçekmece, Yarını­ hul adam, belki firari bir suçlu kabul edile-
burgaz ve Bostancıbaşıköprüsünden gönderi- rek İstanbuldan çıkmasına izin ve imkan ve-
len defterler İhtisab Ağalığmdaki iki ana def- rilmiyecektir.
terle tatbik edilecektir. Eğer İhtisab Ağalı­ 16 ...:... Bu bekar taifesinden biri İstanbul­
ğındaki defterde fazla adam çıkarsa İstanbula . da eceli meviidu ile ölürse, defterdeki kaydini
hangi yoldan gelmiş, hangi kapıdan girmiştir kefili ve çalıştığı yerin bir adamı sildirecek-
muhakkak öğrenilecektir. tir.
10 _,... Her gün her bir iskelede bulunan 17 - Hammal ve kayıkçı vesair bekar-
kayıkçı ve hammal ve sairenin ahvaline vukuf lar şurada burada bekar odası tedarik ve ih-
kesbetmek için buralarda İhtisab Ağasının das edemezler. Akşam olub işini bitirince tah-
birer adamı bulunacaktır. sis olunan hanlarına giderler ve sabahleyin
· 11 -- Bundan böyle İstanbula gelecek ve 4anlarmdan çıkarlar. Bekar hanları ~sla kar.
elyevm. İstanbulda mevcut bütün bekar eşha­ gir olmayıp ahşap ~anlar olacaktır; Bunlar,
sın ikameti için, semtlerin münasib yerlerin- hanlardaki odalarında asla cebhane saklaya-
de, İstanbulda üç veya dört, Üsküdar, Galata · mazlar, saklarlarsa hanın odabaşısı ve hancısı
ve Eyyubda da bir veya iki han tahsis edile- tarafından ihtisab ağasına haber verilecek,
cektir. Bekar eşhas bu hanlarda müslüman ve o şahıs yakalanıb tedib edilecektir. Hancıların
gayri riıüslim karışık olarak ikamet edecek- ve han odabaşılarının tecrübeli, namusuna
lerdir. itimad edilir kimseler olmasına dikkat edile-
12 - İstanbula ·gelib elindeki mürur tez- cektir.
.kiresi ile· İht.~.sab Ağalığına müracaat eden fa - istanbula gelen eşhasın giriş yok-
şahıs, kendisini_ deftere kaydettirdikten son- lama noktalarında kılığına, kıyafetine, hali-
ra, bir işe veya sanata girinceye kadar evvela ne, etvarına sonderece dikkat olunacaktır.
o hanlardan birine gönderilecektir. Yapacağı Askere yazılmak için yahut bir efendi kapu-
iş ne ise, o handa mukim ve kefilli bir hem- suna uşak olmak için gelmiş ise, veya şöyle
şehrisi kendisine kefil olacaktır. Bıı kefil de serserice gelmiş müfsid ve şerir olmasından
İhtisab Ağalığına gelerek kefaletini defterde şüphelenir ise elindeki mürur· tezkiresine
tesbit · ettirecektir. öbür bekar taifesinden farklı olarak «Meta
_ 13 - İstanbula"' gelenin yanında ateşli si- ihtisaba» diye yazılacaktır ve ayrıca tezkire-
lahı varsa silah kendisinde kalacak! fakat fi- lerine, İhtisab Ağalığı ile evvelce tesbit edil-
AMELE - 774-• İSTANBUL

miş işaret konulacaktır. Asker, yazılacak ve- sinde olduğu gibi ihtisabca verilen defteri tat-
ya uşak olacak, yahut şerir olduğundan şüp­ bik edilerek ara ara· yoklanacak, silah taşı­
helenilen o Jcimse İhtisab Ağalığına geldiğin­ mamalarına dikkat edilecek, içlerinde kayıd­
de bu kayde ve işarete dikkat edilecek, istin- dan fazla adam bulunursa, yahud yasak ol~n
taka çekilib hal ve şanı gereği gibi öğrenile­ silah haber alınırsa ihtisaba haber verilerek
cektir, uyugunsuzluğu meydana çıkarsa Ba- haklarından gelinecek.
bialiye ihbar edilecek ve o gibi uygunsuz 23 - Dıvarcı, sıvacı, nakkaş ve rencber
kimseler İstanbuldan vilayetlerine tard edi- taifesi ve ırgad başı ve müslim rencberlerin
lecektir. Bu suretle İstanbuldan tard edilen- bekarları, aded, ·isim eşkal ve kefilleri malum
lerin bir müddet sonra tekrar gel~emelerini . olarak tüccarların mütemekkin oldukları han-
sağlamak için memleketinin valisine veya larda sakin. olacaklar. Bunların ef'al ve ha-
mutasarrıfına yahut mıihafazına sadırazam rekatının mazbut olmasına dikkat edilecektir.
tarafından, kadı ve naiblere de şeyhülislam 24 - İstanbulda ve Bbğaziçinde ve şeh­
tarafından mürur tez,kiresi verilmemesi ten- rin sair yerlerinde yapıla<:ak binalarda dülger
bih olunacaktır. vesair yapı amelesi Mimar Ağa tarafından
19 - İ$tanbula gelen Adalar ahalisinin konulan ücretden ziyade ücret taleb edıniye­
Anadolu ve' Rumeli halkı ile asla imtizac cektir.
edemedikleri görülmüştür. İstanbula gelecek 25 - Kayık yapıcılar, kürekciler, oyma-
Adalı bekar taifesi için ayrı bir han tahsis cılar, makaracılar ve tutumbacılar ·da bu usu-
edilecektir. le uyularak, ihtisabca verilen defterlerine_ gö-
20 ___:_ İhtisab Ağalığında bir <<hamamlar re Tersanei Amirece yoklanacak,. nezaJiet edi-
yazıcısı», bir de «hammallar yazıcısı» bufüna- l_ecek, teftiş edilecektir.
caktır. Bunlar iskelelerle hamamların defter- 26 - Bir efendi kapusundaki uşaklara
lerini tutacaklar ve hamamlarda defterde- gelince üç kısımdır:
kinden ziyade adam bulunursa yakalanıp lh- Birinci kısmı, şehir hal-kındandır, onlara
tisab Ağalığına getirilecek, kim diduğu ve işe sair bekar taifesi gibi yoklama, tezkire yoktur.
ne suretle girdiği tahkik olunacak, kefilsiz ve İkinci kısmı, taşradan gelmiş, lstanbul-
ihtisabın malumatı dışında işe girmiş ise is- da evlenmiş, şehirli gibi olmuştur. pnlar da
kelenin hammallar kahyası ve o hamamın şehirli muamelesi görürler. lhtisabda-ki kay-
hamamcısı derhal İstanbuldan tard edilecek di silinir. Bunla·r işlerinden ayrıldıkları zaman
ve hamam kapatılacak, hamamcılar kahyası kendi evlerine giderler.
ile yiğitbaşısı da cezalandırılacaktır. Üçüncü kısmı İstabulda yersiz yurdsuz
21 - İskelelerdeki kayıkçı ve mavunacı bekar taifesinden olub bir efendi kapusunda
takımı da Bostacıbaşı Ağa tarafından defter yatan uşaklardır, bunların ihtisabdaki kayıd­
olunacaktır. Her biri sağlam kefile bağlandık­ ları durur, herhangi bir sebeple kapusgridan
tan sonra bu defterlerin ·birer sureti İhtisab çıkar veya çıkarılırsa hizmetinde olduğu zat-
Ağahğına verilecektir. Taşralardan ·gelenler- den bir izin tezkiresi alır, evi olmadığı için
. den biri kayıkçı, mavunacı, salapuryacı ola- böyle bir tezkire almazsa başı bozuk sayılır,
cak ise ve hangi iskelede işleyecek ise, o is- bundan ötürü, hizmetden ayrılma sebebini
kelenin kahyası ve kendisine kefil -olacak kaydederek, .bu sınıf dan uşak kullananlar on-
kimse ile beraber lhtisab Ağasının huzuruna ların ellerine bu izin tezkirelrini vermeğe
getirilecektir. Kayıkçı, mavunacı ye sa.lapur- mecburdurlar. Uşalf bu tezkire ile İhtisab
yacı taifesi de ayda bir defa bostancı· ocağı Ağalığına müracaat eder, defterdeki kaydın­
yazıcısı tarafından yoklanacak, defteri ihti- da hizmetinde olduğu zatin adını sildirir ve
sab ile tatbik edilerek ziyade bulunanlar ham- kendisine gösterilen bekar hanında sakin
. mal ve hamamlarda olduğu gibi cezalandırı­ olub yeni bir kapu arar.
lacaktır. Bunlarda da silah bulunmamasına Yeni efendiye kapulanınca eskisinden aldı­
dikkat edilecektir. ğı tezkireyi İhtisaba götürüp yırttırır ve def-
22 - Dıvarcı, sıvacı, nakkaş ve rencber terdeki kay dine yeni efendjsinin adını yaz-
taifesi Mimar Ağa tarafından bir yoklamacı dırır. Eğer ayrıldıkları kapudan tezkire al-
tayin edilerek defter olunacak, kayıkçı taife- mazlarsa ne yeni bir kapuya girebilir ve ne de
ANSİKLOPEDİSİ -776- AMELE

bekar hanına kabul edilir. Hizmetini terk et- dilliciler cümle bekar taifesi ve ecnası muh-
tiğiefendisinden aylık ve yıllık alacağı varsa telifeden adamlardır. Sayıları belli ise de şe­
ken_disini ·bundan vazgeçirmek için eline tez- hir içinde mütemadiyen dolaştıklarından iş
kire vermeyenler çıkar, bu takdirde U§ak, üstünde yoklaması zordur. Bir hayvanın, ya-
efendisini İhtisab Ağasına şikayet ile ahvalim nında yalnız bir sürücü bulunacaktır. Cüm-
arzeder, tşden ayrılma tezkiresini İhtisab Ağa­ lesi Vefa Hanında yatacaklardır. Bunların_ ah-
sı aldırtır. valinden, zabtu rabtmdan kiracıbaşı ·mes'ul-
27 - Esafilü erazili çok olan bekar ar- dür; kiracıbaşı olacak şahsın gayet mutemed
navud taifesi ile kürd milletinin İstanbulda kimse olması şarttır. Eğer içlerine sürücüden
çoğalması hiç bir vakitte caiz değildir. Halen başka adam girerse, yahut bir sürücü müna-
mevcut arnavudlar tamamen tard olu~ayub sebetsiz bir hal ~zerinde yakalanırsa kiracı­
Yedikule dışında salhanelerde, arnavud ka- başının hakkından gelinir.
sabbası . agva tarafından defter
\
olunacaklardır. 34 - Saraçhane denilen yer hem bir iş
28 - Ekmekçi ve simitçi fırınlarında ve yeri, hem de saraç bekarlarının yatıp barın­
işkembeci, paçacı dükkanlarında işleyen ve dıkları bir handır. Yeniçerilik devrinde bura-
yatıp kalkan arnavudların, mikdarından ziya- ya zabıta giremez idi, içinde ne miktar ve ma-
de olmamasına dikkat edilecektir/ bunlarda kule bekar uşağı vardır malum değildi. Cüm-
silaha müteallik bir şey bulunmamasına İhti­ le saraç bekarları da istanbuldaki. diğer be-
sab Ağası son derece dikkat edecektir. kar uşağı amele gibi İhtisab Ağalığı defteri.:
29 - Cihanbeyli ve Alişanlı kürdleri va- ne geçecektir ve İhtisab Ağası Saraçhaneyi
kit ve mevsiminde İstanbula koyun getirip dilediği zaman teftiş edecektir. Serasker Paşa
giderler. Bostancıbaşiköprüsündeki yoklama ve İstanbul Kadısı da kola çıktıkları zaman
geçidinde bunlardan gayri her hangi sebeple sair yerler gibi Saraçhaneye gireceklerdir.
istanbula kürd taifesinin girmemesine· dikkat Geceleri Saraçhane kapısında bir bekci bu..:
edilecektir. lunacaktır, gündüzleri de kolluk bekliyecek-
· 30 - istanbula erzak, odun ve kömür tir, saraçlardan kabahati olanı girip tutacak~
getiren arabalarla bir takım bekar taifesi gi- tır. Saraçhane de bu suretle nizam altına gi-
rer, bunların ahvaline dikkat edilecektir, bu recektir.
vesile ile istanbula girip amele ve ırgad ve · 35 - Esir Pazarındaki esirciler bekar
uşak olup kalamazlar. taifesinden uşaklarını odalarında yatırmak­
31 - Keza erzak, odun ve kömür gemi- dırlar. Kaç kişidir İhtibas defterine geçirile-
leri ile de bekar taifesi İstanb1,1Ia gelir. Bun- cek ve kefile bağlanacaklardır.
ların ahvali de dikkatle takip olunacaktır, 36 - istanbulda başı boş adam bulunmı­
gemilerinden gayri yerde yatamazlar-r gemi- yacaktır. İhtisab Ağası bu hususa gereği gibi
lerini terk ile şehirde kalamazlar. İçlerinde dikkat edecektir. Uzunçarşı esnafı, destereci,
şüphe uyandıranlar gözcüler tarafından İhti­ eğeci, bıçkıcı, sırıkçı, kantarcı, koğa,cı cümle
sab Ağalığına ihbar edilecektir ve· hakların­ taşradan. gelmiş bekar taifesidir. At canbaz-
dan gelinecektir. ları da öyle olup dükkanlarında, -odalarında,
32 - Mahalle aralarındaki arka ve bey- lüzumundan ziyade adam bulunmamasına
gir sakaları bekar ve hammal güruhundan ise dikkat edilecek ve hepsi İhtisab defterine kay-
geceleri tayin edilen bekar hanlarında kalır­ dedilecektir.
lar. Fakat yarigın olduğunda mahalle ahali- 37 - Nefsi istanbulda, Galatada, Eyyub-
sine su vermeleri için handan çıkıp gelme- da ve Üsküdarda yeniden bekar hanı ve be-
lerinde zorluk olacağından skalar ihtisabdaki kar odası inşa ve ihdası yasaktır. Bu yasak
deftere yazıldıktan sonra mahalle imamının bir müd<lettenberi ihmal edilmiş ve her ta-
ve halkının ·kefaleti ile bulundukları yerde rafta bekar odaları, bekar hanları, üstü odalı
bir bekar .odasında ikamet edebilirler. Saka- kahvehaneler ve dükkanlar yapılmıştır. Bun-
ların ihtiyaçtan fazla çoğal.mamasına dikkat dan böyle bu yasağın yürürlüğüne şiddetle
edilir, silah namına bir şey bulundurmama- dikkat olunacaktır. Mevcut bekar hanlarının
larına da dikkat olunacaktır. tamiri lftzımsa Babıaliye arzuhal He mürcaat
33 - Kira beygirleri sürücüleri ve mi- edilecek, bu dilekçe İstanbul Kadısına, lhti-
· AMELE TİRENİ -776_:._ İSTANBUL

sab Ağasına ve Mimar Ağaya havale oluna- gelecek çağdaki vatandaşları asker olarak si-
cak, onlar tarafından muayene ve tamire ruh- lah altında tuttu. 1918 den 1922 ye kadar
sat verilecektir. Tamirde bu hanlar büyütü- Türk milleti isti-klal mücadelesini yaptı. Tür-
lemez ve gayet sağlam olarak tamir edilemez. kiyede ferdi saltanatın ilgası, istanbuldaki
38 - Dükkan ve kahvehaneler üzerin- yabancı askeri işgalin. kalkması ve Cumhuri-
deki be-kar odalarında sahibinden ve çırak ve- yetin ilanından sonradır ki yeni sulh -devri
ya çıraklarından gayri kimse yatamaz. On- başladı; kadim tabiri ile bekaruşağı-amele
ların da İhtisabda .defterli olması şarttır.
'il>
Vi- vatandaş mutlak hürriyeti içinde İstanbul
1§.yetinden gelmiş belrar uşağını hemşehrim- yollarına düştü. Bu vatandaşların bu son du-
dir veya akrabamdır diye odasında yatırır ise rumu bu makalenin baş tarafında nakil ve
İhtisab Ağası haber aldığı anda çıkarır ve tesbit edilmiştir..
dükkan sahibini tedib eder. Bibi. : Devlet arşivinde Divanıhümayun defter-
39 - Gelir kaynağı olarak bekarlara mah- leri; İhtisab Ağalığı nizamnamesi; Ali Pazvand, Ya-
lın ayaklı yarını pabuçlu bekar uşaldarı arasında
sus inşa edilmiş müstakil bekar odalarının
sekiz yıl, yazma hatıralar; İstanbul Ansiklopedisi
sahiplerine de ,bundan böyle o od,alarını baş­ ve Foto Sel fotoğraf arşivleri.
ka dükkanlara tebdil eylemeleri kadılıklar AMELE TİRENİ, AMELE VAPURU -
tarafından tenbih edilecektir.
Yolcularının ekseriyeti günün en erken saat-
40 - Arabacılar da arabalarının ·bulun- lerinde işlerinin başlarına koşan ameleler ile
duğu yerlerde şakird, yamak, seyis namı al- ayak takımı snaf olduğu için İstanbul halkı
tında bekar taifesinden lüzumundan fazla tarafından Anadolu ve Rumeli hatlarında şe­
adam bulunduramaz. Kendileri ve o şakird­ hir trenlerinin ve Boğaziçine işleyen vapur~
leri cümlesi ırz ehlinden olmak üzere ihtisab !arın alaca aydınlıktaki ilk seferleıine ta-
defterine kaydedilecekler ve kefile bağlana­ kılan Jsimlerdir. Mesela evi kartalda, vazife-
caklardır. Şimdiliki giyindikleri bol binniş ve si de Pendikte, olan bir memur Fatihte bir
cübbe ve şalvarı ve bellerine kuşandıkları la.- vazifeye nakledildiği zaman: «Amele treni ile
bur şallarla sefihane kıy afeti tamamen ve gidiyorum!..» diye derd yanar. \
umumen terk edecekler, ırz ehli heyetinde AMERİKA - istanbulun haneberduşlar
yenleri dar çuha binniş ve cübbe giyecekler, argosunda <<zengin»; misal: -
başlarına dört parmak kenarlı ve şakirdleri
- Ulan Benliye bak tüyünü düzmüş! .. ,
iki parmak ~enarlı yeşil kalpak giyeceklerdir.
Sakalsız ve zülüflü arabacı olmıyacaktır.
. - Düzer elbet, oğlanın yeni aftosu (do~-
Arabalarına kadın taifesi bindiğinde kendi-
tu, metresi) amerika ..
leri arabanın daima ya önünde yahut ardın­ AMERİKAN - istanbulda isimleıi bu
da yürüyeceklerdir, arabanın penceresi ya- kelime ile başlayan pek çok hususi müessese
nında durmayacaklardır. Tavır ve hareket- vardır; ·bu ansiJtlopedide tesbiti gerekenlerde:ı1
lerinde ve kıyafetlerinde uygunsuzluk görü- bir kısmının sahibi müvesvis ve vehham, bir
lürse ihtisab Ağası tarafından yakalanıp te- kısmının da lakayd olduğu için maalesef ma~
dip .olunacaklardır. lumat alınamadı; tarihi vazifemizi telefon
· . Bekaruşağı-amele takımı Tanzimat inki- rehberinden isimler nakli ile yapıyoruz:
Iabınd.a İstanbula girme yolunda azıcık hür- Amerikan Çocukları Dershanesi; Rumelihisarı,
Mektep sokağı, No. 35.
riyete kavuştu. Meşrutiyetin ilanında İstan­
Amerikan Garajı: Pangaltı Cumhuriyet Cad-
bul yollan tamamen açıldı, fakat Büy~şehir­
desi, No. 167.
de gedi-kler, mühim bir sed idi, şehir içinden
Amerikan Hastahanesi; Nişantaşı, Güzelbağçe
ziyade taş ocakları ve tuğla harmanları, man- Sokağı.
dralar kotralar, çiftlikler ve değirmenler gibi Amerikan Kız Lisesi; Üsküdar, Selamsız.
şehir dışıda iş arandı. Nihayet 1913 de bütün. An1erikan Kürk Evi, İstiklal Caddesi, No: 390/4.
gediklilerin kaldırılması, ameleye, işçiye İs­ Amerikan Bord Heyeti ve Neşriyat Şubesi; Fı.n-
tanbul içinde mutlak bir iş hürriyeti sağladı. cancılar, No. 50.

1911 yılından 1918 yılına kadar İtalyan, Kendilerine müracaat ile malumat tale-
Balkan ve Birinci Cihan - harbleri, yurdun binde bulunamadığınuz, bu yolda kusurun
muhtelif köşeleıinden istanbula amele olarak bize raci olduğu müesseseler de şunlardir:
ANSİKLOPEDİSİ - 777 - · AMERİKAN KOLLEJİ

Amerikan Büro of Siping İstanbul Şubesi; Ga- mensup Nevyork tacirlerinden Christipher
lata Yolcu Saionu kaışısı, Mocan Han. Rinlender Robert'tir. Mister Robert öldüğü ta-
·Amerikan (American Automobile Association
rih olan 1878 senesine kadar. kollejin bütün
!Uuhabiı'i), Van Der Zee Seyahat Servisi; İstiklal
Caddesi, No. · 28/1. · masraflarını üzerine almış ve servetinin beşte
Amerikan l\fecmua ve Kitabevi; Kumbaracı birinin kolleje verilmesini vasiyet eylemiş ol-
Yokuşu, No. 132. duğundan, ölümünde veresesi kolleje 400.000
AMERİKAN KOLLEJLERİ (Erkek ve dolar, Türk parası ile 100.000 altın lira ver-
KJz) - Erkek kolleji Rumelhisarında, kız kol- miştir. işte bu para ile Bebekte, Ruınelihisarı
leji Arnavud~öyünde, Büyükşehrin iki büyük üzerinde görülen muhteşem ve muazzam abi-
mektebi, ayrı ayrı isimlerle anılan müteaddit deler vücuda getirilmiş ve o zamana kadar
binalardan mürekkep bir irfan müessesesidir. Amerikan Kolleji denilirken 1878 deıı sonra
Erkek kolleji, halk ağzında Robert Kollej .adı Robert Kollej adını almıştır. Mektep için baş­
ile meşhurdur. Erkek kolle.ji 1863 te, kız kol- langıçta Kuruçeşme sırtlarında bir yer satın
leji 1871 de kurulmuştur. alınmış ise de binanın. orada yapılması istenil-
İstanbul Belediyesi Mektupçusu ve tarih memiş ve sonra 9ugünkü yeri tedarik ve te-
alimi Osman Nuri Ergin, Türkiye Maarif Ta- min edilmiştir.
rihinde, bu iki mektep hakkında şu malumatı «Robert Kollej, fransızca tedrisatta bu-
veriyr: lunmak üzere hükumet tarafından Beyoğlunda
«Robert Kollej Eylıll 1863 (1279) tari- . açılan Galatasaray Lisesinden beş ve türkçe
hinde, ilkönce Bebekte ufak bir evde açılmış­ tedrisatta bulunma~ üzere hükumet ve halkın
tır. Bu . evde Kırım mu};ıarebesi esnasında yardımı ile açılan Darüşşefaka Lisesinden on
Türklere yardım etmek maksadiyle gelen sene evvel açılmıştır. Bu yabancı mektepler-
Amerikalı Misyonerler bulunmakta idi; işte den gerek hü~ılmetin gerek halkın gözü çok
bunlardan Hamlin adında bir Misyoner ilk yılmış olduğu, her müessese hükumet için
defa bu işte önayak oluyor; ona da ilk defa birer çiban, birer siyasi mesele menbaı ola-
yardım vadeden ·Fransalı Rotl:ischild. ailesipe cağı an],aşıldığı için, ilk zamanlarda bunların

Anıerikan KoUejinde Gould Hail


(Resim: Fotoğrafdan Behçet eli ile}
AMERİKAN· KOLLEJİ -778- İSTANBUL

açılmaması için elden gelen gayret esirgen- bir kısmını Protestanlığı neşreden Amerikan
mezdi ve kolaylık gösterenler, yahut mektebe cemiyet ve heyetleri tarafından temin edil-
yer verenler ve satanlar halk ve · hükumet mekte olması bu kanaati kuvvetlendirir.
nezdinde iyi bir gözle görülmezdi.' Robert «Amerikan Kız Kolleji - İstanbul Ame-
Kollejin birinci kısmının yerini Ahmed Ve- rikan kolleji kız ,kısmı adı altında tedrisat ya-
fik Paşa evvela 16.000 liraya, sonra kinci kıs­ pan bu mektep Boston Amerikan Kadınlar
mını da 20.000 lira mukabilinde Amerikalı­ cemiyeti tarafından 1871 senesinde önce üs~
lara satmıştır (B. : Ahmed Vefik Paşa). küdarda Selamsızda High School adı altında
«Fakat binanın burada yapılmasına da orta dereceli bir mektep olarak açılml§tır.
Ruslarla Fransl!Zlar güçlük göstermişler ve 1890 senesinde dört sınıf ilave edilerek lise
hükumet nezdinde teşebbüslerde bulunmuş­ derecesine yükseltilmiş ve Konstantinopl Kız­
lardır. lar Kolleji adını almıştır. 1908 senesinde mü-
«1864 te bu mektep için Nevyorkta bir tevelli heyeti değişerek kollej, Massachtu-
mütevelliler heyeti teşekkül ederek bu hu- setts eyaletinde o eyaletçe müseccel bir he-
susta Amerika hükumetinin de yardımını te- yetin idaresine geçmiştir. 1920 senesinde de,
mine muvaffak olmuş ve siyasi müracaatlar mektebe bir tıp' fakültesi ilave edilmiş is de
ve teşebbüsler sonunda 1869 da binanın yapıl­ (Lozan muahedesinin birinci maddesi hük-
masına irade çıkartabilmişlerdir. mürtce) 1924 de bu şube kald-ırılmıştır. 1905 de
<<Kollejin mühendis kısmı 1912 de yapıl­ Ü sküdardaki binalardan birinin yanması üze-
mıştı. Kütüphane ve idare binasının da) o rine mektebin Arnavudköyüne nakli düşµnül­
me,ktepte okumuş ve Amerikada zengin ol- müş ve 250 dekar arazi (Abdülhamidin irade-
muş bir Rumun verdiği para ile yapılmıştır. siyle) satın alınai·ak 1910 da yeni binaların
Laik olan Amerikalıların bile bu mektebi te- inşasına başlanmıştır. 1914 sneslnde bitmiş
sisteki gayeleri Protestanlığın neşri olduğu ve mektep Arnavµdköyüne taşınmıştır. İilk
şüphesizdir. Mektep laik bir şekilde idare Müdire Dr. Mary Mills'tir; 1924 senesine ka-
olunmuş ve olunuyorsa da varidatının mühim dar çalışmış, o sene, .. 74 yaşında iken vazife-

Aıııerikan Kollejinde illillingen Hali


(Resim: Fotoğrafdan Behçet eli ile)
ANSİKLOPEDİSİ ~779- AMERİKAN KOLLE.Jİ

den çekilmiştir.Yerine kollejin edebiyat ınu­ Kız Kolleji


aföınlerinden Kathryn Nevell Adaıns tayin Gould Hall - İdare, Kütüphane ve Lise
olunmuş ve 1931 senesinde istifa etmiştir. dershaneleri, Cimnastikhane - 1914.
1932 de Dr. Paul Monroe Kız ve Erkek kı­ Bingham Hall - Orta kısım edrshaneleri -
sımları birleştirilerek her ikisine umum mü- 1923.
dür olarak tayin olunmuştur». (Türkiye Maa- Mitchell Ha,1 - Yemekhaneler ve Orta
rif Tarihi, İkinci cilt), kısım yatakhaesi - 1914.
Amerikan kollejleri binaları ayrı isim- Woods Hall Laboratuvar binası -· 1914.
taşımakta olup yapı tarihleri ne· şunlardır: Sage Hall - Yatakhane ve hastahane -
1914.
Robert Kollej
Kuruluşundanberi Robeit Kollej direk-
Theodoros Hall - Orta Kısım - 1920. törlüğünde bulunmüş zevat tayin tarihleriyle
Anderson Hall - Orta Kısım - 1913. şunlardır:
Hamlin Hall - lise kısım ·- Mühendis kıs- Hamliiı 1863.
mı - Leyli - 1871. Washburn 1869.
Washburn Hall - Laboratory - 1906. Gates 1903.
H. Washburn Hall - Gymnasium, Tiyatro Monroe 1932.
salonu - 1914. Wright 1935.
Black 1944.
•Von Millingen Hall - İdare, Kütüphane,
Bunların içinde en uzun çalışanlar, 34
Telefon - 1932.
yıl Washburn ve 29 yıl Gates'tir.
Gates Hall - Mühendis kısmı - 1913. Kız Kolleji Müdireleri de şunlardır:
Kennedy Lodge - Direktörün evi. Patrick 1914.
John Sloane - Hastahane - 1914. \
Adams 1924.
Albert Long Hail'- 1863. Talbot 1931.

rıı
l l,1
Amerikan Kollejinde bir binalar grupµ
(Resim: Fotoğrafdan Behçet eli ile)
· AMERİKAN KOLLEJİ -780- İSTANBUL

Monroe 1932. Kütüphanesi hem zengin sayilmaz, hem de


Wright 1935. ilmi bir hüviyet taşımaz, ders kitapları ile
Black 1944. öğrencilerini ve turistleri ilgilendiren kitap
Her iki müessesede çalışmış Türk ve ve mecmualar bulunmaktadır.
Amerikan fikir ve sanat adamları da şu zat- Müessesenin son dört sene içinde en
lar olmuştur: başarılı yılı 1958 olmuştur. 1958-1959 yılın~
Monroe, Von Millingen, Tevfik Fikret, da dershanelerine 1990 öğrenci devam etmek-
Filozof Riza Tevfik, Ressam Ali Sami Boyar, te 1di ve şöylece dağılmışlardı:
Şair Faruk Nafiz ·Çamlıbel, Ali Nazima, Is- 873 ingilizce
mail Hakkı Baltacıoğlu, Hamid Ongunsu. 54 fransızca
AMERİKAN KOLLEJLERİ KÜTÜPHA- 54 almanca
. NELERİ - istanbulun en zengin kütüphane- 227 spor
lerinden _biridir; hemen· bütün dünya dillerin- 350 klübler
de 70.000 kitap mevcut olup bunun elli bini 179 muhasebe
Robert Kollejin, geri kalanı da Kız Kollejinin 253 ingilizce, bina harici.
kütüphanelerindedir. Müdürlükten müsaade Müessesenin şubesi yoktur. Lisan tedri-
aldıktan sonra bu kütüphanede çalışmak satı üçer aylık olmak üzer senede dört dev-
mümkündür. - reye ayrılmıştır, dört kur halindedir: hiç bil-
AMERİKAN LİSAN VE TİCARET DERS- meyenler, az bilenler, orta bilenler, konuşma­
HANESİ - Büyükşehrin en büyük ve ciddi ya hazırlık. Tedris ücreti her kur için 65 şer
halk dershanelerindendir. 1911 de Amerika lirad1r. Muhasebe dersleri dört ay sürer, üc-
Y'.M.C.A. teşkilatının bir şubesi olarak faali- reti 140 liradır. Diğer faaliyet kolları içinde
yete başlamıştır. Sonra Amerikan Lisan ve münasip bir. ücret alınır. Tuzla kampı, bu
Ticaret Dershanesi adını almıştır, çalışması­ köyün 3 kilometre batısında, deniz kenarında
na müstakil bir hüviyet ile devam etmiştir. kurulur, yer müessesenin mülküdür; kamp
Gayesi, her yaşdaki öğrencilerin fikri ve be- 15 - 16 yaşındaki erkek çocuklara mahsus
deni inkişaflarına elinde mevcut imkanlarla olup her yıl Haziran ve Temmuz aylarında
hizmet etmektedir. Sahibi ,bulunduğu bina kurulur, onbeşer günlük devreler halinde de-
içinde mevcut 20 oda, jimnas-
tik salonu ve arka bağçesi ile
ingilizce, fransızca, almanca, mu-
hasebe, spor ders ve faaliyet-
lerine verimli olarak devam et-
mektedir. Bir de Turist Yurdu
vardır. Tatil ayları için Yaz
Okulu · ve Tuzlada deniz kena-
rında kamp faaliyeti yapılmak­
tadır.

· Müessesenin ilk müdürleri


E.0. Jacob ·· ve J.A. Davis'dir.
Bunları sırası ile Baker, Ezra
Young, Franc, Coan ve 1956 dan
beri Lawson Kateley takip et-
miştir.

Müessese ilk olarak Beyoğ­


lunda faaliyete geçmiş, sonra
İstanbul cihetinde de bir şube
açmıştır. 1929 da Alemdar Cad- ıf."

desindeki Abudefendi Konağı­ Alemdar Caddesinde Amerikan Lisan Dershanesi


na, bugünkü binasına taşınmıştır. (Resim: Nezih)
ANSİKLOPEDİSİ ...:._7sı- AMERİKAN OTELİ

vam eder: 1959 yılı için onbeşer günlük bir çaklarının, solfaklarda, << N >> harfini çatlata-
devre ücreti 190 Türk lirası olarak tesbit edil- rak: «Amerikan!.. bunlar ..» diye bağıran ko-
miştir. Kampı bir ~nerikalı pedagog idare pillerin elinden kapışılarak alındığı görül-
eder. müştür. Tereddütsüz kabul edebiliriz ki İkin­
AMERİKAN MODASI - İkinci Ciharı ci Cihan Harbinde p.arikalar yaratmtş olan
Harbi içinde, İstanbullular, karaborsacı, vu.r- Amerikan sanayiine karşı duyulan hayran-
guncu ve istifçi gibi isimlerle anılan bir ta- lık ve Amerikalıların dünya hürriyetine olan
kım alçak türedilerin elinde en çok mahrumi- kahramanca hizmeti bu rağbetin başlıca sebe-
yet ve ıztırap çekmiş insanlar olmuştur. ·Bü- bidir. . Amerikan malı karsısında
"
ne salabet
yükşehrin ihtiyaçlarını yıllatca karşılayacak ve ne de zarafet aranmıştır, sadece .Amerikan
depolar boşalıp, mal, esrarengiz labirentlerde malı olduğu için alınmış, menşei meşkük bir-
kaybolmuş, zaman zaman, iğneden ipliğe, gün- çok tapon şeyler bu isim altında kolaylıkla
lük gıda maddelerine, Haçlara varıncaya ka- satılmıştır. Devrimizin büyük humorist'i Ce-
.dar ancak denaet, mel'anet ve şeytanet gibi mal Nadir Güler, Amerikan modasını ilk be-
sıfatlarla belirtilebilcek bir hırs ile tecavüz lirten bir sanatkar olmuş, Cumhuriyet gazete-
edilmiştir. Bir muallimin veya talebenin ça- si için çizdiği ·bir karikatürde, Y ~dikule ma-
lışma odasına bir elektrik ampulu bulması, rulunu bile: «Amerikadan tayyare ile geldi!..»
bir hasta gencin ·b ir rontgen filmi tedarik diye sattırmıştır (1947).
etmesi, bir gözlük camı, bir dikiş iğnesi, bir B. Olker
iki tane çivi almak büyük mesele olmuştur AMERİKAN OTELİ - Rumi 1290-1295
(B. : Karaborsacı, İstifçi, Vurgu:q.cu). (M. 1876 - 1881) yıllarında, Beyoğlunun namlı
Almanyanın ve onu,, takip ederek Japon- otellerinden biri, Ahmed Midhat Efendi, Le-
yanın teslimi ile harp ateşi kesilince, bir sulh taifi Rivayat koleksiyonundan «Bekarlık»
arifesi devrinin küçük ölçüde refah alametleri adındaki kitabında, kahramanı olan Süruri
belirmiş, esrarengiz depolardan bazı mallar Efendiyi İs-tanbula getirip bu otelde yerleşti­
ucun ucun piyasaya çıkarılmış, İngiltere ve rir:
Amerikadan yeni mallar gelmiş ve bunlar, << İstanbul değil Beyoğlu!.. Herif alafran-
dükkan ve mağaza vitrinlerinde ve sokaklar- ga aleminde yaşayacak, Beyoğluna kuzum
daki seyyar satıcılar ağzında, İstanbullulara Beyoğluna!.. Doğruca Amerikan höteline
«Amerikan malı» adı altında sunulmuştur. Ve iner. .. İkisi birbirinin içinde olarak iki oda-
gariptir ki, İstanbullular, ekserisi pek adi isticar eyler. Bunlardan biri yatak odası ve
cinsten olan bu sözde Amerikan mallarına diğerinln salon ittihazına salih olması için
fevkalade rağbet göstermiştir; öyl~sine ki, döşemece dayamaca icap eden bazı tadilatını
İstanbula belki 1906 .da iıthal edilmiş olup derhal garsonlara icra ettirir. Şu işin bir saat
otuz beş kırk yıldanberi modası geçerek bir zarfında icra olunup bitmesi Süruri Efendiyi
depo köşesinde çürümeğe ·mahkum perde sa- ol kadar mesrur eder ki tarife sığmaz :

Amerikan Modası
Soldan sağa: 1- Haydi, Yedikulenin göbekliler! .. Yağlı, yağlı!.. 2- Ölüsü kandilli, sababdanberi bir dine
satamadım be!.. - Elbette satamazsın, ver şu tablayı bana.. 3- Haydi ,göbekliler., Amerikadan tayyare ile
• geldi.. yağlı yağlı .. 4- ??? .... .. - !!! ..... . ·
(Karikatür: Cemal Nadir Güler)
-782- İSTANBUL

- Efendim! Haydi bakalım bekar olarak İs­ hotele hotel batkı size alıştıktan sonra sofra-
tanbul tarafına git de böyle bir saat zarfında da dahi etin en fen asından size biftek sürü-
kendine yer bul yerleş... Hem de nasıl yer- lür, üç günden kalma. makarna size takdim
leşiş.. İstanbul tarafında ise bir kere bekar olunur, uşak emrnizi bir saatte içra etmez,
olana mahalle imamı hane icar etmez. Haydi herkesten evvel sofraya oturduğunuz hal-
bin bela bir hane tut! Takım lazpn, takravat de herkesten sonra kalkarsınız.. Artık rahat-
lazım! .. Uşak lazım artık lazım lazım! Yine sızlık her taraftan baş gösterdiği cihetle de
rahat yok yine! Yaşasın alafranga» diye fren- tahammül kalmaz .. Şu ahval dahi bizim Sü-
gane bir sureti mağruriyetle yerinden kalka- ruri Efendiye tecelli eylemiş olduğundan
rak endam aynasının önüne gider ... Amerikan hotelinde gerek hötelci ve gerek
«Amerikan hoteline vürudunun tamam uşaklariyle birkaç defa kavga eyledikten son-
haftası olmak· üzere bir cumartesi günü ho- . ra: - Hoteli değiştirmeli! dedi ve sözünün de
telci bir haftalık masarifi mübeyyin defterı hükmünü icra eyledi».
Bibi. : Ahmed Midhat, Bekarlık.
takdim eder. Kuşlukta,. akşamlıkta tenavül
buyurulmuş olan on iki adet bifteğin beheri AMERİKAN TİYATROSU - (B.: Alkazar
altışar kuruştan yetmiş iki kuruş Efendi Haz- Amerikan .Tiyatrosu).
retlerinin nazarı dikkatini açar ise de şu· ka- AMİCİS (Edınondo de) - Constantinopoli
dar makaronya ikişerden bu kadar ve şu ka- atlı altında, geçen asır sonlarındaki İstanbulu
dar ispanak dörderden bu kadar, elma tatlısı, tasvir eden bir seyahatname kaleme almış
ayva soğuğu, but sıcağı gibi kalemler yekdi- İtalyan edibi; 1846 da Oneglia'da doğdu, 1908
ğerini teakup ettikçe ilk kalemin tesiratı de Bordighera'da öldü. İstanbula 1874 de gel-
unutulmağa başlar. Biçare admacağız akşam mişti; yirmi sekiz ıı
rakıcağızını kadeh hesabiyle içtiğinden ve yaşlarında idi; ken-
gazinolarda meşrubat kadehlerinin adetlerine disini daha İtalyan­
katılacak fesat müstağnii tarif bulunduğun­ lar bile layık oldu-
dan altı gün zarfında "yüz kırk beş kadeh rakı ğu ehemmiyetle ta-
kırkar paradan ve on beş konyak altmışardan nımıyordu; ilk ese-
yirmi sekiz bira· ikişerden mukayyed olduğu­ ri olan «Asker Ha-
nu ve yalnız bunların esmanı iki yüz yirmi üç yatı»nın üzerinden
buçuk kuruşa vardığını görünce nefesi darla- henüz altı yıl geç-
şır. Ya o hotelde Osmanlı lirasının tamam yüz miş ve ancak üçün-
kuruş ve beş mecidiyenin doksan kuruş etti-
cü eserini vermiş
ğini görünce? .. Edmondo de Amicis
bulunuyordu. Be- (Resim: C. Biseo)
«Hesabın yekunu yedi lira üç mecidiye yoğlu otellerinden
ve üç çeyreğe baliğ olunca ibiçare Süruri bunu birinin misafiri oldu; İstanbulu teık başına,
tediyeden maada bir de hariçte olan masari- bazan yunk adındaki bir ressam dostu ile, ba-
fini hesap ederek ... zan da Rum ve Yahudi tercümanlarla dolaştı.
«Böyle hötellerde, gidildiği zaman yeni Türklerle yakından temas fırsatını bu-
müşteriyi behemahal memnun etmek için in- lamadığı muhakkaktır; T_ürk hayatı· hak-
sana ol kadar riayet, hürmet -ederler ki ger- kındaki malumatı, kendisinden evvel Is-
çekten prensler dahi ancak bu ,kadar ikram tanbula gelmiş yabancıların yazdıklarından
görürler ... Lakin bu riayet nümayişi bir hafta ileriye geçemedi; fakat etrafına bakmasını .
devam eder. İkinci hafta içinde uşağı çağırdı­ bilen seyyahlardan idi; yollarda, çarşılarda,
ğınız zaman: mesirelerde, kahvehanelerde, kendisinden ev-
- Mösyö!.. Geliyor!.. vel gelmiş yabancıların göremediği şeyleri gö-
diye ses verdiği halde bir saatte gelmez. rüp tesbit etmeğe muvaffak oldu; kalem di-
Zira memnun etmeğe mecbur olduğu yeni bir li de çok tatlı idi, ilk defa olarak 1877 de .
müşteri. daha vardır. Su şişesi, kadehleri te- basılan bu İstanbul Seyahatnamesi, kısa bir
mizlenmez, yatak düzelir amma gayet ehem- . zaman içinde, müellifini ·memleketinin birin-
miyetsiz bir yolda düzelir ... Kahve güzel kay- ci sınıf şöhretleri arasına çakardı ve eser te-
namdan gelir... Hafta üç oldukta yani siz zine fransızcaya tercüme edildi. Aslı ile fran-.
ANSİKLOPEDİSİ -783- AMİN ALAYI

sızcası, yine· o yıllar içinde İstanbula gelmiş ğım ellerimi birer birer bileklerinden tutup
Cesare Biseo'min resimleriyle süslenerek de siler, diğer tarafiyle de ağzımı, burnumu, çe-
basılmıştır ki, resimler, İstanbul Ansiklope- nelerini perdaht ederdi. Şimdi gençler bu
disinin resim malzemesi arasına alınmış bu- teveccühün manasını anlıyamazlar!
lunmaktadır. Müellif, bu eserini Beyoğlunda <<Bundan maada aradan birkaç gün ge-
yerleşmiş İtalyanlardan olup dostluk tesis et- çer geçmez, sandıkta bulunan iki üç kat ya-
tiği Giovanni Rossasco, Enrico Santoro ve banlık, bayramlık rubalarımdan ortaya yenisi
Fausto Alberi'ye ithaf etmiştir. Bu şirin eser çıktı. Annem giydirdi. Kıymettar bir lahur
Türkçeye henüz tam olarak çevrilmemiştir. şalı üzerinden hamailvari geçirip belimin üs-
Reşad Ekrem Koçu, fransızcasından pek kü- tünden usulü veçhile bağladı. Alındı alınalı
çük bir kısmını, <<Köprü Üstü», «İstanbul'>, bir bayram giydiğim f esime armudiye altınlı
«Galata», «Tatavlada bir meyhane», «Kasım­ bir nazarlık takılmış, kenarı sol tarafa biraz
paşada bir kahvehane», «Kıyafet», «Çarşı», mail olmak üzere başıma koydu. O vaktin
«Kayık>>, «Kağıthane ve Göksu», «Yangın» ve modası kaloş kunduramı da bembeyaz çorap-
«Soka,k köpekleri» serlevhaları ile on makale larla ayaklarıma geçirdi. Bütün ev halkı, si..
halinde tercüme ederek 1936 da Cumhuriyet yahi sütnineye 'varıncaya kadar cümlesi yaş­
Gazetesinde neşretmiş ve 1938 de bu makale- maklandı. Sokağa çıktık. Ben önde tin tin ...
leri «1874 de İstabul» adı ile k;itab halinde top- Gidiyoruz, nereye? .. Annemin Efendilerinin
lamış, Çığır Kitabevi adına tesis ettiği «Tür- konaklarına ... Cicibabama, cicia~neme el, etek
kiye Seyahatnameleri Serisi>> nin birinci kita·bı öpmeğe!
olarak, C. Biseo'dan seçdiği resimlerle yayın­ «Konağa vardık. Valide önde, ben yanın­
lamıştır (B. : Constantinopoli). Bir Türk dostu da, sütninem arkada ciciannemin, yani büyük
olan bu değerli edibin «Cuore» adlı çok güzel hanım efendinin odasına girdik. Beni evladı
bir eseri de dilimize İbrahim Alaeddin Göv- gibi sever, «horuzum!» diye okşar, öper, ko-
sanin kalemi ile «Çocuk kalbi» adı altında nakta kaldıkça geceleri koynunda yatırır, gi-
çevrilmiştir. yecek, kuşanacak her şeyimi yapar, çil para-
A.MİN İLE MEKTEBE BAŞLANIŞ, AMİN . lar verir; hakkımda pek büyük hayırhahlık
ALAYI - Eski mahalle mektepleri devrinde, gösterirdi. Görür görmez:
çocuğun mektebe başlaması, ailenin hal ve - Gel bakalım horuzum!
vaktine, şanına göre bir alayla kutlanır aile Dedi, kollarını açtı. Koştum, eteğini öp-
mürüvveti idi; «Amin Alayı» denilen bu me- meği. unutmamakla beraber kendimi, o kolla-
rasim, Büyükşehir İstanbulun eski an'aneleri- rın arasına tevdi ettim. Ay!.. Büyük hanım
nin en şirin ve masumlarından. biridir. Geç- ağlıyor ..
mişi ;uilata~ muharrirler arasında Amin Alay- · - Çok şükür yetiştirene!
larının en güzel tasvirlerinden birini, «Fala-
Dtyor, göz yaşlarının içinde ıbeni sımsıkı
ka» adındaki otobiyografisinde Ahmed Ra- göğsüne bastırıyordu. Bir aralık huzurda
sim yapmıştır: ayakta duran valideme sordu:
<<Mektebe başlıyacağıma söz verdim ·a ... - Ne vakit?
Evde bir derece terfi eder gibi oldum. An- - Emir buyurulursa bu perşembe günü,
nem, sütninem, evin kiler, mutbak, ortalık Recebi şerifin de ilk kandili hürmetine!
mutemedi Dilfeza kalfada muamele değişti. - Pekala, ,pekala ..
Şu bir iki güne kadar birin.den biri eliyle ba- Dedi, kalktı. Beni elimden tutarak büyük
na yemek yedirirken elimle _yemeğe başladım. Beyefendinin, yani cicibabamın odasına gö-

artık:
.
Yemekten sonra bermutad elimi silecekler, türdü. Bir iltifat, bir Maşallah forisi de orada .
«Cicibabam, c.icianneme sordu:
- Gel buraya! - Her şeyi tamam mı?
Emri kalktı. Kim silecekse elinde sabun- - Tamamlandı efendim!
lu elbezi, bir tarafı ile, guya biri: «O gece konakta kaldık. Haremde kalfa-
- Teslim! lar, selamlıkta ağalar, sev:en sevene! .. Hatta
Demiş de olmuş olduğumu göstermek Başağa - ki siyahi, gayet nazik, terbiyeli bir
için yukarıya kaldırmışım gibi havalandırdı- tavaşi idi - bana:
AMİN ALAYI -784- İSTANBUL

- Ben gelip seni Midilliye bindireceğim! kün etti. Meğer bizim mektep, Tezgahcılar
Dedi, hakikat söylüyorum,7:ıu müjde değ­ mektebinin İlahici takımını tutmuş. Ciciba-
di. bam, öyle istemiş.
«Ertesi gün konağın tek atlı arabasına, «Seven, öpen, ağlayan, dua eden, maşal­
Hanımefendi, ben, valide bindik. Çarşıya gi- lah diyenler arasından beni süzdüler. Konağın
dildi. Bir şeyler alındı, bir şeyler ısmarlandı. selamlık avlusuna inen iki taraflı İnerdiven­
Zihnim gecedenberi midilli ile meşgul olduğu lerden indiridiler ki mahaşerallah!... Belki
için pek farkında olmuyordum. Araba Hanım yüz kişi var ... Ne dersiniz, ben bu yüz kişiden
efendiyi konağa bıraktı, sütninemi, Dilfeza'yı hiç birini .görmeyeyim de dizgini büyük Ağa­
aldı. Bohçamı, daha birkaç paket de berabe- nın elinde midilli'yi göreyim!
rimizde olduğu halde bizi evimize götürdü. «Beni birdenbire bindirdiler, ilahiciler bir
Annem galiba rengi rengine uyduğu için süt- fasıl geçtiler, aminciler bir hengame kopar-
nineme diyordu ki: dılar. Binnişinin bol yenleri kalkık, bir hoca
- Yarın baş ağa gelecek, sen beraber dua okudu, ,bir amin. daha koptu. Akabinde
gider, mektepdf hoca efendiyi gösterirsin ... kendimi midillinin üzerinde, kırmızı bir kolan
«Baş. ağa gelecek ama acaba midilli de geçmiş yeşil ince altlıklı eğeri üzerind,e bul-
beraber mi? .. dum. Hakikaten Baş Ağa midilliyi yedeğine
«Midilli'nin bana musallat oluşu, pek almış, iki Ağalardan ikisi, de Qirer tarafıma
binmek hevesinden ileri gelmemişti: her bay- geçmişti. Arş efendim arş!
ram, <<Felek» derler, bir kanbur sü:rücü var~
«Mevkibin ta önünde .uzunca birinin başı
dı, öğleye doğru midillisiyle beraber gelir·,
üzerinde havaleli ·bir şey gidiyordu... Mavi
beni gezdirirdi. O günlerden pek çok evvel
atlaslı pufla bir minder takımı, maa rahle. Me-
validemle bir Amin alayı görmüştük. Melde-
ğer sırmalı cüz kesemle elif-ba'm daha önde
be başlayan -bir çocuğu midilliye bindirmiş­
imiş ...
lerdi. Ben de pek beğenmiştim. Çocukluğuma
has, saf bir hissi istirkab beni muttasıl bu hay- Ne de çabuk geldik! .. Zahir amin. dalgın­
lığı Aynştayn'ın yeni nazariysindeki mesafe
vanla me~ul ediyor, yegane bir arzu gibi he-
nüz yürümesini bilmiyen ruhumu dörtnalla meselesini daha o zaman dil halletmiş imiş! ..
koşturuyordu.
Bir baktım, bir daha baktım bizim evin ön1:in-
deyiz. İlahiciler:
«Filvaki ertesi gün Baş Ağa geldi, süt-
ninemle beraber mektebe gitti. Biz de Sofu- <<Kad fetehullah ... »·
lar Hamamına gittik Akşam üstü çıktık. Ben Okudular her durakta aminler fırladı.
yemeği yer yemez aygın baygın yatağa düş­ Zavallı aneeciğim, pencere önünü kaplarcası­
tüm ... Gözümü açtım ki evde herkes ayakta. na başörtüsüyle oturmuş olan şişman kara
- Bugün ne? annemin - o zamanlarda çocuklarda anne mi
- Perşembe!.. istersiniz! .. - kocaman omuzları arkasından
Biraz kahvaltı, silinti... Haydi küçük oda- bakıyordu.

ya, tuvalet odasına. Valide bohça, paketleri «Kad fetehullah ... » bittikten sonra alay
açtı. Hiç unutmam. Birinde koyu kahve rengi daha gü_rültülü, daha amini bol bir reftar ile
rubalarımı çıkardı. Yeni bir hilali gömlek, mektebin kapısına vardı .. Baş Ağa beni indir-
üstüne ·ipekli bir mintan, yin~ beyaz sakız gi- di. Bir elimden kendisi, bir elimden mekte-
bi çoraplar ... Yepyeni kaloş potin ... Fakat fes, bin kalfası tuttuğu halde yukarıya çıkardılar.
hiç görmediğim bir fes... Tablası fırdolayı Arkamız sıra dershane doluyordu. Doğruca
dolu ... Ne? Büyüce,k, maatakım bir nazarlık ... hocanın, hani bizim komşu hoca Efendinin
Sağlı sollu, başları taşlı iğneler ... Asabesinin makamına götürdüler.
önünde mücevher bir ay. «Minderim konmuştu. Hocam Babı Me-
«Boynuma o kıymettar lahur geçti. Bu şihata gittiği kıyafet il~, eyyamı saireye nis-
ihtişamla sofaya çıktın. Herkes bana baka . betle en mükellef, en resmi bir surette giyin-
kaldı. Şehzade misin mübarek!.. Beni doğruca mişti. Mübarek elini öptüm, karşısında diz
arabaya götürdüler. Araba da doğruca kona- çöküp oturdum. Baş Ağa, elifba cüzümü açtı.
ğa gitti.. Biz vardık, varmadık mektep de sö- Hoca bir Besmelei Şerife çektikten sonra tır-
t•,,
d;'//
_,-c:7
~
~-
1/.//
•• -

Kızkulesi ve S.a1acak sahilinden denize girenler, 1828.


(Th. Allom'un gravüründen Sabiha Bozcalı eli. ile)
Türkiye klişehanesi Nurgök Mat~aa sı
ANSİKLOPEDİSİ - 785 _:_ AMiN ALAYI

nakları gül gibi temiz iki parmağı ile kemik hiciler üçer üçer öne geçecek. İilahicibaşı en
hilali üzerine nasbederek: önde bulunacak; (bize hitaben) siz de ild.şer
- Elif ikişer birbirinizin elinden tutarak bunların
Dedi. Ben de dedim. arkasından yürüyeceksiniz!
- Bugünlük dersin bu kadar!.. Dedikten sonra ilahicileri üçer üçer ayır­
Demekle beraber -O pür tebessüm gözleri dı. Dokuz on kişilik bir takım. Kendisi buna
ile bana bakarak elini kulağımı çeker gibi te- Iara yüzünü döndü. Güzel sesiyle başlar baş­
mas ettirdi. lamaz onlar da peyrev oldular. Fakat kalfa
- Sakın unutma ha... Söyle bakayım, ağır ağır geri geri gidiyor, ötekiler de adım
dersin ne? adım ilerliyorlardı. Biz ayakta seyrediyor-
- Elif duk. Hepsinin elinde al, mor, yeşil kaplı ila-
- Aferin!.. hi mecmuaları vardı. Mektebin içerisi çınlı­
«Şimdi bile şair Nabi'ye hak verdim, o yordu. Bir an oldu iki bu çınlama durdu. Du-
gün bugün hala aferin! Hocamın hayır duası rur durmaz kalfa bize teveccüh ederek başka
gayet bereketli imiş!.. Mevla rahmet eylesin! bir perde üzerinden: · Amin! diye bağırınca
Bu esnada Baş Ağanın, hocanın yanı ·ba- biz de ·vaveylayı kopardık!
şına kırmızı bir çıkın bıraktığını gördüm. Di- . B:i,r, iki, üç ... Behreıniz, istidadımız an~
ğer iki Ağa da derin bir sükuta ·dalmış olan laşıldı. Berriıutad, bevabın yanısıra çıkarak
mektebin rahleleri arasında geziniyorlar, :ka- evelere dağıldık:
Sütnineme dedim ki:
ğıtlara sarılı bir şeyler dağıtıyorlardı. Bun- - Yarın mektepte amin var!
lardan biri Baş Ağaya son dereceqe pes per- Arabın yüzü gülı:).ü. Hızlı söylemiş olaca-
deden sordu: ğım ki ötekiler de duymuşlar. Onlann da yüz-
- İlahicilere kaç? ; leri güldü.
O da fıslamak nevinden olarak: Şimdi anlıyorum ki semtte bir amin,, o
•- İlahicibaşıya üç, ötekilere iki... Kal- zamanlar bir temaşa hadisesi ihsasatında idi.
fanın çıkını bende ... Bur~ya verin». İhtiyar, orta yaşlı kadınlar, hatta genç kız­
Büyük muharrir aşağıdaki satırları da lar için sokağa çıkabilmeğe bir vesile idi. Va-
Tezgahcılar mektebindeki günlerini anlatır­ lide bile sokağa çık;acağını iki üç gün evvel
ken yazıyor: söylemek mutadı iken bu amin haberi üzerine:
«Pehlivan Hoca bir gün hafızları, musaf- - Biz de gider, mektebin önünde sey-
cıları dinleyip derslerini verdikten sonra in- rederiz!
ce değneğini, rahlenin üstüne «Susunuz bir Dedi. Tesadüf, her şeyi bilen kara an-
bir şey söyliyeceğim, dinleyiniz» maasına çat nem de bizde idi. O da:
çat, çabuk çabuk vurdu. Bu bir parola idi. - Dizlerim ağrıyor amma ben de gide-
Derhal cüzleri kapadık, başımızı kaldırdık. rim, sevaptır. Hayırlı olacak çocukların aınin­
Gözlerimizi yüzüne diktik. Kalfa ayakta bu- lerinde melekler de, bulunurmuş, deyip kes-
lunuyordu. Dedi ki: tirdi.
- Yarın aminimiz var... Yeni rubaları İkinci defadır ki amin benim uykumu
olanlar giyinsinler. Ders yok. Cüzleri, cüz ke- ihlal ediyordu. Daha yatmadan evvel bayram
slerini getir~eyin, aminden sonra azad. gecesi imiş gibi rubalarım sandıktan çıkarı­
Oh!.. Üç devlet bir arada! .. Umumi bir larak, yatağımın başının müntehi olduğu er-
meserret, seslerimizi yükseltti. O sevinçle min- kan minderi üzerine; beze sarılı olduğu halde,
derlerimiz üzerinde adeta zıpladık. hücrenin yanındaki büyük dolabın alt gözün-
Hoca tenbihi bitirir bitirmez gitti. Kalfa de duran kaloşlarım çıkarılar_ak hep bir ara-
derhal, davudi sesiyle bağırdı: da yatağımın ayak tarafına konuldu. Giyme-
- İlahiciler, gelin ... den ,bu ikisinin arasında nasıl uyunur? Guya
Kalktılar. Toplandılar. Meğer amin pro- kuvvetli iki mıknatıs ceryanı beni yattığım
vası yapılacakmış. Bize de kalkın dedi. Kalk- yerde kıpırdatmağa mecbur ederek gözlerim
tık. İlahicibaşımız bizi duvarın bir tarafına bir kere arkaya dönüp rubaların bohçası ike-'
ikişer ikişer dizdi. Kalfa emir veriyordu. narına, bir kere de başım yastıktan. hafif ha-
- Yarın sabah, mektepten çıkarken ila- fif kalktığı halde fotinlerimin lastikli konç-
AMİN ALAYI İSTANBUL

ları üzerinde tavşan kulağı gibi karşılıklı mış! Bizim il!hicibaşı beni getirdi, ta baş ta-
duran çekeceklerine in'itAf ediyordu. rafa dikti. Kısa boyluluğumun, büçürlüğü­
Canım çocukluk!... En uslulu ~ ile ses- mün ilk defa olarak mükafatını görüyordum.
siz, rahat rahat otururken - h nedense - Evde rafa dolabın üst gözüne.. ağaca çıkmak
fingirdemeğe muadildir. O bı e serazadeliğe şiddetle memnu, mesela bizim dut, incir, ay-
vurgundur. İster ki kimseler oyununa karış­ va dallarına, Dilfeza'nın kanaryasının kafesi-
masın. kimseler düşüncelerine hail olmasın. ne erişemem; musandıraya çıkıp camlı dolabı
Ötüşsün, bağırsın, çağırsın, kimseler yapma, karıştıramam, o zamanlarda mum iskemlesin-
etme demesin, herkes nazını çeksin. Uyuya- den maada evlerde sandalya iskemle gibi yük-
caksa ona ninni söylesin. Yesin, içsin, gezsin, selecek vasıtalar yok ki.. Kedi ciğere bakar
vursun, kırsın, binsin, sallansın! İstibdadın ne -gibi dururdum. Bu defa ise tam ilahiciler ar-
biçim ,olduğunu anlamak isterseniz haşarı bir kasında ahzi mevki ediyordum. Elbette beni de
çocuğu_ nazarı im'an ile seyredin! onlardan zannedecek kadar bir galatı nazar
Bizim evde, sabah ezanı ile beraber birer sahibi bulunur!.. Şimdi bile· siyaset, prensip
birer uyananların evvel ayak sesleri, fısıltı- · hengamelerinde görpıüyor muyuz? Kaafilei
ları, aşağı kattaki yüz yıkanan abdest alınan inkılap serveranının ardınca yürür gördüğü­
musluğun şırıltıları işitilir, ondan sonra fı­ müz kimleri, kim zannediyorduk da onlara
sıltılar, adi konuşmalara tahavvül ederdi ki ne payeler veriyorduk!! Çocukluk deyip geç-
herkesin uyanmış olduğuna dair tekmil ha- meyin... Büyüklük onun fotoğraf ağrandis­
·beri böylece anlaşılırdı. Ben kalkar kalkmaz, manlarını andıran bir -timsaldir.
sütninem bileğimden yapıştı. Yüzüme güle Ateşi intizar, kalfanın birdenbire içeriye
güle geceliğimi çıkarıyor, beni soyuyordu. girerek:
Anladım, yıkanacağım. Hiç amin'e bir hafta- - Haydi!.. Yürüyün ...
lık kir ile gidilir "mi? .. Sonra insanın yanına Kumandası ile söndü. Hurya!.. Mektep-
melekler sokulmaz?.. işte dünya böyle bir ten boşandık. Sokak kapısı önünde bir daha
dünya!.. Bilmem kimin çocuğu mektebe baş­ vaziyet alıp tabur usulü düzeldik, bir de ne
lıyaciak, tasası bize düşüyor! Elhasıl yıkandık, göreyim?.. Benim sürücü kambur Felek'iiı
kuruland:ık, miskler gibi koktuk. Hasretini midillisi önümüzde değil mi?'.Duru rengi, dü~
çektiğim rubaları, kaloşları giydik. Nazarlıklı şük sağrısı, çırpınıp duran kılkuyruğu; üze-
fesi imanına kadar yıktık. Elde küçük beyaz rine kırmızı fesinin etrafı iki parmaik. kalın­
bir keten mendil, validenin nazarı teftişinden lığında sırmalı sarıklara donanmış, arkası bize
geçtik, beğenildik. Kara annemin: dönük'bir çocuk .binmiş yürüyor ... Ne derse-
ı- Tü, tü, kırk bir kere maşallah!... Be- niz deyin.. Ben midilliyi kıskandım!
nim oğlum beyler gibidir! Kimbilir, bizim burada teşkil ettiğimiz
Tütsüsünü aldık. Sütninemin vedaatiyle tabur, ne alaca bir taburdu. Şu anda hayal
mektebe gittik ki daha yüz adım öteden cı­ meyal gözümün- önüne geldiğine göre boy bos
vıldısı geliyordu. Biz varmadan evvel mekte- ihtilafından maada serpuşlarda, giyimlerde-,
bin sokağım kadınlar doldurmuşlar, karşıdaki ayaıkkabılarda da tenevvü pek ziyade idi, Ku-
ağaçlıklı küçük mezarlığın yoldan ayrıldığı maş parçalarından, basma, şal örneği, kadife,
kaldırım basamaklar üzerine öteberi sererek atlas, Şam alacasından, ekserisinin tpelerine
oturmuşlar. mektep kapısının önünü simitçi- veyahut yan, ön taraflarına mavi boncuik. esas
ler, börekçiler, kağıthelvacılar, kuşloıkumcu­ olmak üzere yapılmış nazarlıklar dikili yek-
lar, yürüdükçe kırmızı horozları sallanan şe­ pare dilimli, parçalı, bağı çeneden geçme
kerciler almışlar, kuş uçurmuyorlardı. Elimi takke, acil fes, sarık, müsellesi bükülüp ku-
sütninemin asabi parmaklarından kurtarınca lakları örtmek şartiyle başa sarılmış beyaz'
bir aralık bulup kapıdan ,girdim ki hoca bir veya rengamiz mendil, yağlık, sırtlarda hırka,
iki sarıklı ihtiyar, aksakal bir Şeyh Efendi, üç askısı kendiı:u:len bez pantalon biçimi dış do-
beş tane yabancı hafız ayakta toplu duruyor- nu, üstünde türlü türlü mintanlar, adi, baştaµ
lardı\ El öpme sıralanması ba'del ifa iç ka- geçme yırtmaçlı, bellerden her nevi kuşaktan
pıda 'dura kalfanın yanından geçerek daldım. biriyle bağlı entari, şalvar bozması, dizlik
Meğer burada da kalıp, kıyafete riayet var- tarzında, sıkma biçimi düz çuha, şayak, ke-
ANSİKLOPEDİSİ -787- AMİN ALAYI

tenbezi, koyu renk basma pantalonlar, ayak- Mektepten çıkarken kapının önünde ki-
larda takunya, lapçin, mest kundura, yarını me tesadüf ettiğimi sormayın. Ap aşikar ...
fotin, kavaf işi yemeniler, hatta pabuç, çıp­ Besbelli bir şey ... Sütninem. Gözleri yaşlı ..
lak ayak üzerine giyilmiş kenarlı, kenarsız yaşlı .. Her şeyime karışır, beni üzerdi amma
terlik hemen hemen o zamanın etffili mahalle yine pek severdim. Onu o halde görünce:
kıyafetnamesini teşkil ederdi. Ellerde tutu- - Nen var sütnineciğim!
lan, omuza atılan, belden sarkıtılan klabdanlı - Bir şeyim yok .. .
ipek işlemeli çevreler, rengarenk yağlıklar, . - Ya, ağlıyorsun .. .
yemeniler de süslerimizden madud idi. - Senin amini hatırladım da meraklan-
Kalfa, bidayeten yüzünü ilahicilere dön- dım! .. Hanım da meraklandı, kara annen de ...
müş olduğu halde ellerini sallaya sallaya bir Onlar çok evvel eve döndüler ...
ilahiye girdi. Etrafımız iki keçeli, mahaşeral­ Sen bilirsin, Yarabbi!.. O ne geçmez, ze-
lah... Biz yürüyoruz, hoca ile Şeyh Efendi val bulmaz bir şefkatti ...
yanyana, o yabancı hafızlar da bunlardan son- Galiba, o muhterem kadıncağızı, o halin-
ra yürüyorlardı. Aminin bini bir paraya. Çi- de kendimden daha ziyads hoşnud etmeık gibi
nilihamam, Zeyrekyokuşbaşı, Haydar, Atpa- bir emeli saf saikası ile olacak ki terli elimin
zarına çıkan yokuş, eski Mutaflar çarşısı, bi- içinde sımsıkı tuttuğum yirmiliği· uzatarak:
zim sütçünün dükkanı, Tezgahcılar arastesi, - Sütnineciğim, paramı saklar mısın?
Saraçhaneye çıkan Sukemeri caddesi... Bir Dedim. Zaten aramızda teklif tekellüf
evin önünde durduk. Tıpkı benim ·runinim gi- yok. Aldı.. Fakat birdenbire durdu. Acaba ne
bi bir seyran.. Yine ilahicibaşı bir «Kadı fe- var, diye yüzüne baktım ... Birkaç adım daha
tehullahülınevahib» diye bağırdı Hoca elle- ·• yürüdkten sonra baklayı ağzından çıkardı.
rini kaldırdı. Şeyh Efendi duasını okudu. Bir- - A... Oğlum... Bu Mısır parası...
biri üstüne üç defa amin bağırdık... Döndük. Hiç bir şey anlıyamıyordum... Bereket
Bana bir şeyler oluyordu. Gözlerim, mut- versin ki o devam etti...
tasıl bir tarafa dönmek ihtiyacı hissediyordu. - Bu geçmez!.. Yanlışlık olmuş... Eve
Filvaki döndürdüm, kimi göreyim? Sütninem gidelim de ben s.ana başkasını veririm.
ardım sıra gelmiyor muymuş! Gözleri gözüm-
' .
de... Ben sırıttım. Fakat o sırıtmadı. Gerçi Anladınız a... ·o yaştaki anafor kazanç-
sıkı örtünmüş, sırıtsa da kimse farkına vara-
larda bile talihsizlik yakamı bırakmıyordu!»
mıyacak ama yağına mı var? İster siyahı, is- Osman Nuri Ergin'in Maarif Tarihind de
terse beyazı olsun kadın değil mi? Kadın kıs­ amin ile mektebe başlanış hakkında çok kıy­
mı sokakta gülümseyebilir mi? .. Ya biri gö- metli malfunat vardır; aşağıdaki, satırlar, bu
recek olursa... Sonra ne derler? . eserden alınmıştır:
Amin alayi, mektep kapısında da aynca «Sibyan mektepleri bahsin.de ehemmiyet-
bir dua ile üç aminden sonra bozuldu. İçeri­ le hatırlatılacak bir keyfiyet de çocukları
ye kapağı atan atana!.. Kalfa bağırıyordu: mektebe başlatma usulüdür. Buna havas
- Herkes, yerli yerine oturacak... Otur- «bed'i besmele c~miyeti», halk «Amin alayı».
mıyanlara para verilmiyecek!.. der. Bilhassa hali vakti yerinde olan ~elerce
Pehlivan Hoca, o cılız çocuğu karşısına çok ehemmiyet verilir ve bu da sünnet gibi
aldı. Evvelce size tasvir ettiğim gibi ilk dersi o ailenin belli başlı gösterişlerinden, düğün­
verdi. Biz sakit ve muiıtazır... Bi.tlmle bera- lerinden birisi olurdu. Şimdiki gibi mektebe
ber dolaşan Şeyh Ahmed Efendi yanında bir çocuk kaydı zamanı muayyen olmadığından
iki kişi daha dolaşmağa başladı. Bana, her- herkes senenin hangi gününde olursa olsun
kese ikişer tane veriyor gibi gelyiordu. Bana çocuğunu mektebe başlatabilirdi. işte bu baş­
gelince, bir tane verdi amma biraz irice idi. latma yani kayıt bir usule, bir törene tabi idi.
Bir eski bakır yirmilik ... ;Evvela: Fam bir ailenin çocuğu babası
Eyvah! .. Nesi var? .. O zamanın bakır bir yahut anası veya velisi tarafından en yalan
yirmiliği şimdiki kağıt çeyreğin yanında rüt- mektebe götürülür, hocanın eli öptürülüp oku-
beibala sahibi gibi ·kalır!.. tulmasına itina olunması rica edilir.
Saniyen: Orta halli bir ailenin çocuğu
AMİN ALAYI 'iSTANBUL
. -..,,
giydirilip kuşatılır, erkek ise fesine,' kız · ilahiye başlardı. İlahici başı çocukların en çok
saçlarına elmas, inci gibi riıüzeyyenat, b nu- musiki bileni olduğu için alayın ve ilahinil)
na da kılabdanlı bir cüz kesesi takıl , yakın idaresi ona aitti. Bundan dolayı bazan birin-
akrabasiyle birlikte mektebe gi · · , çocuk ci sıranın sağ tarafında bulunur, bazan önü-
derse başlattırılıp hocaya dua ettirildikten ne geçip yüzü talebeye ve alaya karşı olduğu
sonra mektepteki çocuklara, birer, ikişer ku- halde arka arka yürürdü.
ruş ve hoca ile kalfaya da uçlarına birkaç me- İlahinin her iki mısraı okundukta ila-
.cidiye (yirmi kuruşluk gümüş para) bağlan­ hiciler durur ve talebe amin diye bağırışır-
mış birer yağlık (mendil) verilirdi. lardı.
Okunan ilahi ve ·edilen dualar esnasında O zamanlarda şimdiki gibi açık tür'kçe
çocuklar amin diye bağırıştıklar için bu_ töre- ··· ·mektep şarkıları olmadığından okunan ilahi-
ne amin alayı denilirdi. ·Amine gidecek ço- ler daha ziyade dini ve_ mistik mahiyette idi-
cu~darın miktarı az, yahut mektebe yeni baş­ ler. En ziyade Yunusun, Niyazinin ve daha
lıyacak çocuk ,babasının · edeceği masraf ve ·bunlar gibi sade ve açrk türkçe yazmış olan-
fedakarlık çok ise başka mekteplerden ·ae ho- ların manzumeleri okunurdu.
caları ve kalfaları ile birlikte çocuklar dbet
Ne yare yaradı cismim ne bana bilmem biç!
edilirdi. Gözüm ki kana boyandı şarabı neyliyeyim?
Çok kere perşembe ve hazan da pazar- · Ciğer ki odlara yandı kebabı neyliyeyinı?
tesi günleri yapılan bu alaylara sabahleyin İlahi ben bu bir avuç türabı neyliyeyim!
çocuklar bayramlık elbiselerini giyinmiş ol- ***
Gel vücudün ateşi aşkı Babibullaha yak
dukları halde- mektebe toplanırlar. Önde ila-
Çeşmi kalbi ol ziyade ietbedüp mevlaya bak
hiciler· arkada aminciler olmak üzere ikişer Sinen içre nuru zikr ile uyandır bir çerağ
ikişer dizilirler ve böylece çocukça sevinç- Ol çerağın şulesile görüne didarı Hak
lerle mektebe başlıyacak çocuğun evine gi-
Şu ilahilerin mistik manasını masum ço-
derlerdi.
cukların kavrıyamıyacağında şüphe mi v.ır?
Mektebe başlıyacak çocuk yeni elbiseleri- Fakat ne çare! O devirlerde hep böyle şeyler
ni giyinmiş, üstü başı mücevherat ile süslen- ezberletilir ve okutulurdu.
miş, boynuna kıymettar bir şal ve sırmalı bir
Şark musikisinde zurnada peşrev olmaz
cüz kesesi takılmış olduğu halde evin kapısı
ne çıkarsa bahtına derler. Bunun gibi yine
önünde bekler, alay köşeden görünür görün-
o musikiyi treniıüm eden çocukların alayın­
mez hemen dışarı çıkarılır, kapının dışarısın­
da da programa, an'aneye o kadar riayet
da bekliyen ve fenerlerinden birisine birkaç
olunmazdı. Bazı kere bu ilahiler yerine - Hu-
basmadan a's-kı bağlanmış olan· faytona oturur,
susiyle Tanzimattan sonra - belli başlı . iki
mektebe başlıyacak çocuk bir tane ise· yanı­
harp veya halk şarkısı mahiyetini almış olan:
başına akrabasından yiıhiıt konu komşudan
birisinin o yaşta bulunan çocuğu, karşısına da Ey gaziler yol görüiııdü yine garip serime
ailesinin yakınlarından birisi· oturduktan son- Yahut:
ra araba gayet ağır· bir yürüyüşle· yürümeğe
Sıvastopol önünde yatan gemiler
başlar ve çocuğun· mektepte · üzerinde otura-
Atar nizam topunu yer, gök inler.
cağı mirider de arabanın önünde taşınırdı. Bu
mirider kadife, yahu( kıymetlice bir ·kumaş­ Gibi parçaları da okudukları olurdu. Fa-
tan dört köşe yahut yuvarlak bir şekilde yap- kat sonraları İkinci Abdülhamid zamanında
tırılır ve mektebin açılır kapanır rahlelerin-· ·'bunlar da yasak edilerek yeni yapılan bir ta-
den birine bağlanıp boynuna askr asılmış bir kım neşideler okunmağa başlandı. Bunların
adamın başı üstünde taşıtılırdı. bir tanesinin sonu . «Padişahım çok yaşa» ile
· İstanbul sokakları dar ve 'dik olduğu· de- nihayet bulduğu için manzume okunup bitince
virlerde araba yerine çok:kere çocuk bir mi- hep bir ağızdan Padişahım çok yaşa diye ba'-
dilliye bindirilir ve· bu··daha' ziyade hoşa gi- . ğırılıi'dı.
derdi. · ' · Mekteplerde çocuk başlatılması dolayısı
Arabanın harketiylEf ilahicibaşı' da alayın ile ilahiler okunması; ilkmekteplere musiki-
'önüne düşer ve çÖcu.:klafa mahsus. bir sesle nin girmesine sebep olmuştur. Talebeden se-
ANSİKLOPEDİSİ -789- AMİN ALAYI

si iyi olanlar ayırd


.
edilerek
/
ilAhiler öğreti- rin hatıra getirilmesi için yapılmışa benzer. Bu
lir, kalan talebeye de hep bir ağızdan· euzü da asker ve. cenkci bir millet olduğumuzu gös-
besmele çekmek ve amin demek gibi şeyler terir. Yine bu gülbenkte Hazreti Osmanın mu-
talim ettirilirdi. allimlere Pir gösterilmiş olması bu zatın İs-
Alayın geçtiği cadde ve sokaklarda · ona . lamlarca -en büyük kitap olan kur'anın birçok
rastgelenler durur, kahvelerde oturanlar yer- nüshalarını ·yazdırarak . İslam diyarının her
lerinden kalkar, dükkanlarında çalışanlar ka- tarafına göndermiş· ve bu yüzderi İslami ilim-
.pıya koşarlar gözleri sevinç yaşı ile dolu ol- lerin öğretilmesine hizmet etmiş olmasından
duğu hald.e onu seyrederlerdi. ileri gelir. Şu halde İslam aleminde ilk mual-
Bu alayı görenlerden hiç kimse bulun- lim üçüncü halife Hazreti Osman sayılıyor de-
mazdı ki henüz okumak çağına gelmemiş olan · mek plur.
çocuğunun böyle bir alayla mektebe başlama­ Bu gülbenki lise riyaziye muallimlerin-
sını temenni. etmiş olmasın. Ve hiçbir yavru- den aziz arkadaşım Hafız Kemal'in kuvvetli
cuk görülmezdi ki kendisinin de böyle atlarla hafızasına borçluyuz. Konservatuvar, yahut
arabalarla ve alaylarla dofa.şarak mektebe üni'y_ersite pedagoji enstitüsü himmet eder de
başlamağı istemiş olmasın. \• · bunu notaya ve plağa alırsa okunuşu da tes-
Bu bakımlardan amin alayları çocuk ba- bit ve bu suretle maarif tari]Jine yapıldığı sa-
balarını, evladlarını okutmak hususunda bü- nılan hizmet tamamlanmış olur.
yük faydalar temin ederdi. Evin sofası, yahut en büyük odası min-
Amin alayı verilen karar dairesinde bazı derler ve seccadelerle· döşenmiş, öd ağacı ve
mahalleleri dolaşıp gezdiği yerlerde maarif buhurlar yakılıp. havalandırılmış olduğundan
hevesini yaydıktan ve arttırdıktan sonra dö- gelenler bu odaya toplanır, mektep hocası or-
ner cemiyet evinin' kapısı önünde durur, ora- tadaki mindere kurulur, mektebe başlıyacaık
da da ilahiler okunup gülbenk d_enilen dua Ç(l~Uk da. karşısındaki- seccade yahut minder
yapıldıktan sonra alay sona erer ve alaya iş­ üstüne otururdu. ı
tirak edenler hep birden eve girerlerdi. Gelenler arasında ülemadan yahut şeyh­
Mektepliler gülbengi üç parçadan müte- lerden birisi bulunursa hocanın yeri o zata
şekkildir ve. uzundur: teklif edj.lir ve onun tarafmdan çocuğa bes-
Allah Aallah innallah, celilülcebbar, mu- mele çektirilirdi.
inüssettar, halikülleylü vennehar, layezal, Çocuk boynundaki cüz kesesinden elifba-
zülcelal birdir Tanrı; erin erliğine, hakkın sını çıkarıp hoca ile kendi arasındaki rahle-
birliğine; dini mübin uğmna şehit olan gazi- nin üstüne kor, ilk sayfasını açar, hilalini eli-
ler aşkına diyelim aşk ile bir Allah. n~ alıp hocanın vereceği işarete söyliyeceği
Allah Allah Allah, daim hayy (üç de.fa)· söze dikkat ederdi. Çocukların okuyup yazma
Evveli kur'an, ahiri kur'an, tebarekellezi hevesini arttırmak· için o vakitki elifbalar
nezzelelfürkan; eli kan,· kılıcı kan, sinesi ür- şimdikilerden daha .süslü basılır, baş tarafı
yan, ciğeri püryan; dini mübin uğruna şehit boyalı ve- yaldızlı olurdu; bazı zengin ve eski
olan gaziler aşkına diyelim aşk ile bir Allah. aileler ise yazma ve tezhibli hatta ailenin eski-
Allah Allah Allah, daim hayy ·(iiç defa) lerinden kalma elifbalardan teberrüken ders
Evveli gaza, filıi:ri gaza, inayeti hüda, kas- okuturlardı. Hilaller pirinç, · vakfon, gümüş
eli ada; dini mübin uğruna şehit olan gaziler hatta altından yapılarak herkes haline göre
aşkına diyelim aşk ile bir Allah. bir türlüsünü alır ve harfleri işaret etmek
Allah Allah Allah, daim hayy (üç defa) üzere çocuklar tarafından kullnılırdı.
Hacılar, gaziler, raviler; üçler, yediler, Hoca efendi euzü besmele çeker ve «Ya
kırklar; gülbengi Muhammedi, nuri Nebi' ke- Rabbi kolaylaştır, güçleştirme, ya Rabbi oku-.
remi Ali, pirimiz, üstadımız hazreti Osmanı mamı hayır ile bitir» · demek olan Rabbiysir
Zinnüreyni veli; gerçekler demine, devranına · velatüassir rabbi temim bilhayır duası ile
hu diyelim huuuuuuuuu ..... . okutmağa başlar. Ve çok kere yalnız ilk hart
(Hep •bir ağızdan uzun bir hu çekilir). olan «elif» i öğrettikten · ve tekrarlattıktan
sonra· ilk ders bitmiş olurdu. Dersin sonun-
1
Mektepliler gülbengi bizde okuyup yazma-
yı teşvikten ziyade askerliğin, askerde ölenle- da da: «Ya Rabbi ilmimi, aklımı ve anlayışımı
AMİR (Destanoğlu) -790- İSTANBUL

arttır» demek olan Rabbi zidni aklen ve ilmen meni tarihi eserlerde bu kelmiye tesadüf edil-
ve fehmen cümlesi okunur ve bu cümle çoc mektedir.
ğa tekrar ettrilirdi. Püzant Keçyan ise Yedikule Ermeni Has-
Bundan sonra çocuk hocasının ve ·odada tahanesinin tarihinde (İstanbul, 1886) bu ke-
bulunan babası ve akrabası ile davetlilerin el- lime hakkında şunları yazmaktadır:
1

lerini öper ve ·bu sırada talebe arasındaki ha- «Amira tesmiye olunan kimseler nazırlar
fızlar tarafından birer parça kur'an okunur ve alimlerin sarrafları, barutçubaşılar, Saray
sonunda hoca efendi yahut başka birisi tara- mimarları ve Darphane müdürleriydi. Bu un-
fmdan dua edilerek tören sona erdirilirdi. van yalnız Ermenilere münhasırdı ve onu ta-.
Bundan sonra evin daha geniş bir yerin- şiyan muhakkak ki Devlet nezdinde mevıkii
de kurulmuş olan sofraların başına geçilerek -0lan bir şehsiyetti.
yemek, yahut yalnız lokma yenilirdi. «Devlet ekabirinin hizmetinde bulunan,
Bu iş de bittikten sonra çocuklara ikişer, kılıccıbaşı, süngücübaşı, terzibaşı, kürkçübaşı,
üçer kuruş dağıtılır ve bunlar arasında ilahi- kuyumcubaşı gibi meşhur Ermeniler de var-
cilere biraz fazlaca para yerilirdi. Hoca Efen- dı amma bunlar yalnız «Ağa» tesmiye olun-
di ile kalfaya da hallerine göre paradan başka maktaydı. Bunlar meyanında Tophane ve Se-
cübbelik çuha yahut mintanlık kumaş veri- rasker Kapısı ekmekcibaşısı Artin Noradunk-
lirdi. yan müstesna olarak Amira unvanını taşı­
Törenin son bir şekli daha vardı ki o da .maktaydı. Diğer taraftan mezıkftr ad bazı
evin darlığına yahut başka bir mahzura göre meşhur Ermenilere de asalet unvanı olarak
mektepte yapılmasıdır. Bunda da at yahut da verilmekteydi.»
araba ile talebe mahalleleri dönüp dolaştıktan Tarafımızdan yapılan tetkikler neticesin-
sonra mektebin önüe gelinir, çocuk mektepte İstanbul'da bu unvanı taşıyan en eski şal)sın
Hoca Efendinin önünde besmele çeker, çocu- Eğinli Kololentz Hanımoğlu Kirkor Amiranın
ğun ailesi ile davetlileri gelirler ve daha önce olduğu tebeyyün etmiştir. Bu husus m~zkur
gönderilmiş olan lolonayı da çocuklar mek- şahsın 1758 de vefat eden Ohannes adlı oğlu­
tepte yerlerdi. nun Balıklı Ermeni Mezarlığında mevcut me-
Bir de mektebe başlıyacak çocuk tekke zartaşı kitabesinden anlaşılmıştır.
şeyhlerinden, yahut tarikat . mensuplarından Kevork Pamukcuyan
birsinin çocuğu ise Amin alayına şeyhin tari- AMİRALİ (Maria) - Amiraliler, lstan-
katine mahsus sancaklarla tekkenin derviş­ bula Rodos adasından gelip yerleşmiş İtalyan
leri iştirak ederek tarikat ayini de yapılırdı». asıllı, rumlaşmış, kozmopolit zengin bir aile-
.AMİR (Destan oğlu) - Otuzbir Mart va- dir. XVI. asırda (1565) Sarayda büyük nüfuza
kası asilerinden, dördünci,i avcı taburu üçün- sahipti; «frenk» olarak tanındığından ecnebi
cü bölük onbaşısıydı, isyanın başlıca müşev­ sefaretler nezdinde de itibarı büyüktü.
viklerinden biri olarak Divanı Harb tarafın­ Kızlarından Maria, küçük yaştanberi
dan idama mahktim edildi ve Beyazıd mey- (1511- 21) İstanbulda ikamet ·eden Topal Pet~
danında asıldı. re (Şchiopul) adlı Romen beyzadesi ile evlen-
Bibl. : Devrim gazeteleri. dirildikten sonra Amiraliler Eflakın prenslik
.AMİR (Kanlıealı) - Geçen asır sonlarında kavgalarına da karışırlar. Eflakın meşhur Ka-
Boğaziçinin namlı ·balık avcılarından; bilhas- zıklı Voyvodasının yeğeni olarak . istanbulda
sa Çakalburnunda levrek avı meraklılar~dan .babası ile ikamete memur edilen Petre Bü-
idi, hayatı hakıkında başka bir kayda rastlana- . yükşehrin terbiyesini almıştı. Amiralilere da-
madı. mat olduğu zaman 45 yaşlarında idi, 1575 de
Bibi.: Cabir Vada, Kanlıca. de Eflak beyi oldu. 1579 da azledilince karı­
AMİRA - Onsekizinci asrın ikinci yarı­ sı ve kızı ile İstanbula gelip Amiralilerin ko-
sından itibaren İstanbul'da Devlet hizmetinde nağına yerleştiler.
bulunan zengin Ermenilere ve bu meyanda Maria Amirali Eflakta olduğu gibi istan-
bilhassa sarraflara verilen bir unvandır. Aslı bulda alisinin yanında da silik ,bir hayat ge-
«emir» yahut «amir» olup tarihçi H. Mırınır­ çirdi, Halep'e gitmiş olan kocasının dönüşü­
yan'a göre 11 - 13 üncü asırlardaki bazı er- nü bekledi. Üç yıl sonra Şchiopul tekrar tah-
ANSİKLOPEDİSİ _.:_ 791 _ AMİŞ EFENDİ

tı ele geçirince Eflaka döndüler, Maria bura- telif ettiği . «Ankıdatz Anbed» (Cahillere lü-
da günlerini kendi adını taşıyan kızını yetiş­ zumsuz) adlı eserinde. ise, Lemnos adasında
tirmekle geçirdi. 1587 de Yanyalı Zotu Tzi- meydana çıkarılan <<tini mahtum» adlı, kil-
gara adlı bir Rumla evlendirdiği kızına dra- den 'bahsederken, Sultan Mehmed için «bizim
homa olarak muazzam bir servet· bağışladı: padişah» diyerek samimi bir lisan kullanıyor.
İstanbul civarında büyük bir orman, 10.000 Yukarıda sözü geçen Mardiros Abeğa
düka altın değerinde bir konak, v.s. Amirdovlat'ın astroloji ilmine de vakıf oldu-
·Amirali adında İstanbulda halen bir aile ğunu kaydedip ondan sitayişle bahsetmekte-
mevcut ise de mevzuubahis Amiraliler ile il- dir.
gisi tesbit oluamamıştır. Mezkur «Cahillere lüzumsuz» adlı eseri,
Bibl. : C. Gane-Trecute Vieti de Doamne şi zamanının bütün ilaçlarının, ermenice, arap-
Domnite. ça, farsça, yunanca ve latince adlarını ihtiva
Enver Esenkova eden bir lı'.igattır. Aynı zamaıida herbir ilaç
AMİRAY,AN (Garabet) - İkinci Abdül- hakkında da etraflı izahat verilmiştir. Bu
hamid devrinin tanınmış fotoğrafçılarından; eser, 1927 de, tarihçi Karabet Basmaciyan ta-
fotoğrafhanesi Beyazıdda Okçular başında idi;· rafından Viyanada neşredilmiştir.
devrin zevkine ve malzemesine göre oldukça Amirdovlat'ın üçüncü eseri de «Ağra­
güzel eserler v:ermiş bir . sanatkardır, hayatı badin» (Pharmacopee) adını taşımaktadır.
hakkında malumat edinilemedi. 1481 de yine İstanbulda kaleme alınan bu
AMİRDOLVAT yahut AMİRDOVLAT eserde ilaçların hazırlanması öğretilmektedir.
(Amasyalı) -:-- Ortaçağ sonu Ermeni Tıp Tari- Müellif burada kendini «cerrahbaşı» ve «bos-
hinin eiı meşhur simasıdır; Fatih Sultan Meh- tancıbaşı» diye vasıflandırmaktadır.
med'in cerrahbaşısı; 1416 - 1420 sıralarında ):!ekim Amirdovlat'ın 1484 de yine İsta­
Amasya'da doğmuş ve 8 Aralık 1496 da muh- . bulda yazılan dördüncü eseri ise «Kirk Ram-
temelen Bursa'da vefat etmiştir. Pederinin gagan» (Avamın kitabı) tesmiye olunmuştur.
ismi Eğya'dır. İşbu maddenin tahriratında ·bir risalesin-
Hayatının ilk safhaları hakkında hemen den istifade ettiğimiz rahmetli Dr. V. Tor-
hemen hiçbir bilgiye malik· değiliz. Tababet komyan, Amirdovlat'ın «Hastanın alametleri,
ilminde, Arap, Acem, Türk ve Ermeni hekim- hali ve ölümü hakkında» adılı epeyece mufas-
lerinin eserlerinden istifade ettiği bilinmek- sal bir eserinin de Paris'de Bibliotheque Na-
tedir. 1459 - 60 snelerinde, izine Filibe'de tional'da bulunduğunu iş'ar etmektedir.
rastlanmaktadır. «Okud Pıjışgutyan» (Tıbba Cerrahbaşı Amirdovlat 1490 yılına doğru
faide) adlı il!k eserini de bu şehirde 1466-69 muhtemelen tedavi için Bursa'ya gitmiştir.
yılları zarfında kaleme almıştır. Kevork Paınukcuyan

Muhtemelen Fatih Sultan Mehmed'in da- AMİRE - Lugat manası -mamur, onarıl­
veti üzeme 1470 - 1472 yılları arasında İstan­ mıştır; Cumhuriyetten evvel devlet müesse-
bul'a gelmiştir. Kısa bir zamanda şöhreti ibü- selerinin çoğunun adı bu sıfat eklenerek ya-
tün şehre yayılmış ve Sultanın hizmetine gir- zılır, söylenirdi:
miştir; delillerden biri «cerrahbaşı» Unvanını Ters~nei Amire, Tophanei Amire, Darb-
taşımasıdır. 1473 de Fatih Sultan Mehmedle hanei Amire, Matbaai Amire gibi.
beraber Otlukbeli Cenginde bulundu, Fatih AMİŞ EFENDİ (Şeyh Hacı Ahmed) - Son
Uzun Hasan'ı mağlup ettikten sonra dönü- asrın halvetiye ·şeyhlerinden ve Fatih türbe-
şünde, Amirdovlat bir müddet Bayburt şeh­ darlarından; tarikat mensubini arasında bir
rinde kalmış ve oradan beraberinde erme- müteceddit olarak görülür. Müritlerini halvet
nice bir Mezamir 1 kitabı getirmiştir; 1480 ta- ve riyazet gibi cismani mücadelelerle yormaz,
rihli bu elyazına kitabın muhtıra kısmında bu onları ruhen terbiye ederek yükseltmeğe ça-
hadiseyi kaydeden Mardiros Abeğa . adlı bir lışırdı: «Mücahedatın bir kısmını Kp.şadalı
ruhani «Hekim Amirdovlat bunu (kitabi) gö- kaldırmıştı, geri kalanını da ben kaldırdım»
rerek onu esaretten kurtardı» diyor; bundan dediği meşhurdur. Kendisini yakından tanı­
anlaşılıyor ki Amirdovlat'ın Sarayla irtibatı mayanlar Amiş Efendiyi laubali bir melami-
vardı. 1478 - 82 yılları esnasında İstanbul'da lik ile itham ederlerdi.
AMORF· OLMAK. · - 792 ;_. İSTANBUL

AMORF OLMAK - İstanbul haneber- (1594 - 1603), Celali isyanları esnasında, za~
duşlar argosunda· mahcub olmak, mat olmak, degan ,bir aileden olan pederi Mardiros ile
yine argo tabir ile bozulmak, bozum olmak; beraber istanbul'a sığınmışlardır. Büyüdük.:
«Ulan, antin beni bir lüküs apartımana"aldı, • ' ten sonra ekmekciliğe intisap etmiş ve ilerde
amorf oldum>>, <<Moruk bir laf etti, ağzımı ekmekcibaşılığa kadar yükselmiştir. 1634 ve
açamadım, amorf oldum .. », «Sen o çocuğun 1648 yıllarında Kudüs'e gidip hacı olmuştur.
peşini bırak, amorf olursun». F. Develioğlu, Hacı Ampakum, meşhur tarihçi ve edip
çok kıymetli bir kaynak olan «Türk Argosu» Eremya Çelebi Kömürcüyan'ın annesinin da-
lugatında bu tabirin dayak yeme manasına da yısı ve hamisidir._ Mezkur edip Ruznamesin-
kullnıldığını kaydediyr ve şu misali veriyor: de (Kudus, 1915) sık sık ondan bahseder ve
«Örümcek ·İboyu görünce alarga et, amorf birçok hayır işlerini sitayişle anlatır.
olursun sonra»; fakat bu misalde dayak ye- Kevork Paınukcuyan
me mAnası vazıh değildir, mat olma, bozulma . AMPES - Argo; Ferid Develioğluna
manası da· çıkar; o güruhun ağzından dayak · göre «esrar», şu misal veriliyor: «Ampesin
yeme yerine kullanıldığı işitmemekle beraber rengini bilirsem ampes gibi sapsan olayım».
misal şöyle bir şey olabilirdi; «Kalıbının ada- Bibi. : Ferid Develioğlu, Türk Argosu.
mı değil, dün bacak kadar oğlan amorf etti,
AMPUL - İstanbul külhani argosunda
yüzü gözü ikan içinde kaldı». kadın veya kız memesi.
Bibl. ~ Ferid Develioğlu, Türk Argosu. Bibi. : Ferid Develioğlu, Türk Argosu.
AMORTİ; AMORTİ CIKMAK. CARP- AMUCAZADEHÜSEYİNPAŞA KÜLLİ­
MAK - İstabul argosunda· yaşlı kadın: sine• YESİ; MEDRESE, MEKTEB, MESCİD, KÜ-
mada, şehrin nakil vasıtal.arında yanına yaşlı TÜBHANE VE ' SEBİLİ - Saraçhanebaşına
bir kadın oturmak: «Bu ne baht be .. herkese ne taraffüm gelinirse gelinsin ana cadde üze-
piliç düşer, bana amorti çarpar». rine yerleştirilmiş bu binalar manzumesi bü-
- AMP AKUM (Köse) - On yedinci asırda tün nazarları üstünde toplar.
yaşamış meşhur bir Ermeni ekmekçibaşıdır. Eskiden bu civar, Fatih Sultan Mehmedin
1598 de Egin'in Navrer yahut Narver köyün- yaptırdığı 110 dükkanlı, orta yerinde loncası
de doğmuş ve 3 Kasım 1658 de istanbul'da bulunan meşhur Saraçhane, yine o devirden
vefat etmiştir. ; Mimarayaz Camii ve haziresi ve Dülgerzade
Üçüncü Sultan .Mehmed'in gününde Camii ve Medresesi, Canfedahatun Sebili ve

Saraçhanebaşında Amucazade Hüseyin Paşa Külliyesi


(Resim: Reşad Sevinçsoy)
ANSİKLOPEDİSİ _793 :__ AMUCAZADE KÜLLİYESİ

Üçnücü Sultan Osmanın su terazisi ile mü- üstünde artık benzerine hiç tesadüf edilme-
zeyyen hayat dolu bir semt idi. Saraçhane yen bir timsal gibi durmaktadır.
semte adını bıraktı, kendi, geçen asrın sonla- Bu nevi yapı manzumeleri, Türki · İstan­
rında, ademe göçtü; Mimarayas Camiini, 1957 bulun mimari ziynetleri arasında hususi bir
haziranında, istimlak kaldırdı; Canfeda.hatun mevki işgal ederdi. Fikir seviyesi yüksek bir
sahibi çoktan kaybolmuştu, Suterazisi de çok- cemiyetin ihtiyaçlarını b!r araya toplamış,
tan 'yıktırılmıştı; Dülgerzade Camii ise cami ınescidi, medresesi, mektebi, kütüphanesi, çeş­
olduğuna bin şahit ister bir hale sokulmuş­ mesi ve sebili ile mahallenin ve semtin gün,.
tur. Bu eserler kafilesine onsekizinci asır ba- lük hayatına girmişti; ve nihayet önünden
şında katılmış olan Amcazade manzumesi ise, geçen her faniye banisini hayır ile yad etme•
bomboş ve inetruk kalmasına rağmen, o eski ğe vesile ve in1kan bahşeden ağaçlıklı bir
İstanbuldan arta kalub, büyük caddelerimi2, haziresi bulunuyordu:

!. L
_1_

.·---- .---- 1
' '1

:''t
' 1 J : 1
'
1
t f
1 t
t
' : ~.
'-----·

,-----~.-----·
t .• ____ , '
''
' 1'
: f;
' 1 1
'·----J ~

wd..LJ.AJ

,' ,·- ·~ .. -, 1

1 ''

®
1 ; :
~----~-----'
' 1 1 •

'-- .....: :_ ___ :.:


' ' 1

,.· ' I •

~
.,. < ' ..,

Saraçha.nebaşında Amncazade Hüseyin Paşa Külliyesi


1- Haztreler; 2- Sebil; 3- Dershane Mescid; 4-Sundıırma; 5- Medrese odaları; 6- ırntüphanenin
alt kısmı; 7- Sibyan mektebinin altında dört göz dük- kan; 8- Çeşmenin su hazinesi ve çeşme; 9- Şadll'Van
(Plan: Reşad Sevinçsoy)
AMUCAZADE KÜLLİYESİ -794- İSTANBUL

Bu mimari tarzın ilk numuneleri" XVI. Kapıdan girince gelen' dikçe meyilli bir
asır sonlarında Çarşıkapıdaki Sinanpaşa ve geçidi geçerek bağçeye girilir. Geçidin sağın­
Kırkçeşmede Gazanferağa manzumeleridiı' da su hazinesi, solunda şebekeli küçük hazire
~B. : Sinanpaşa yapıları; Gazanferağa yapıları).
yer alır. Bağçenin nihayetini ve sağ ve sol
Onları takiben XVII. asırda Veznecilerde Ku- kanadlarının bir kısmını Medrese - Darülha-
yucumuradpaşa, Vefada Etmekcizadeahmed- dis höcreleri ve revakları işgal eder. Sol ta-
paşa, Hasekide Bayrampaşa, Çarşıkapıda rafta 11 m. ikutrunda kubbeli sekiz köşe ders-
Merzifonlukaramustafapaşa manzumeleri ya-
hane -- mescid ve geniş revakları, sağ taraf-
pılinıştır. (B. : Kuyucumuradpaşa Yapıları;
ta kütüphane ve hususi avlusunun duvarı bu-
Etmekcizadeahmedpaşa Yapıları; Bayrampaşa
lunmaktadır. -,
yapıları; Merzifonlukaramustafapaşa Yapıla­
rı). İlk beşinde türbe, esasli hakim unsurdur. Kütübhane ve mektebin müstakil avlu-
Bunların hepsi nisbeten dar sahalarda ve suna medresenin musakkafatından olan dört
hemen yalnız kapalı
avlularla yapıldığı halde dükkanın ortasındaki dehlizden geçilir. Fev-
Amucazadehüseyinpaşa Medtesesi geniş bir kaani mekteb iki kubbeli olup her biri iki
bağçe içinde inşa edilkmiş, bu yüzden tabiatla dükkanın üstünü işgal eder. Mektebin bu höc-
daha uyuşmuş, çok munis bir çehre almştır. relerinin eb'dı 6X6 metredir. Kütübhane de
Sahası, yukarıda zikredilen yapı manzume- fevkaanidir; iç sahası 6,50X6,50 metredir.
lerinin sahası.ndan hemen hemen iki misli bü- Bunun altında, iç büyük bağçeye açılan bir
yüktür. mahzenle bir sarnıç vardır.
Şehzadebaşından gelen yol Mimarayas Büyük hazire ve sebil dershanenin cadd&
Camii ile Saraçhanenin arasında sola kıvrıla­ tarafındadır. Arabca kitabeli medhalin sağın­
rak Amucazade Manzumesinin kapısın.dan bi- şeyhülislam Mustafa Efendi~in çeşmesi vardır...
. raz ileride sağa döner, sağlı sollu saraç dük- Cephedeki ihata duvarları, dershanenin tekmil
kanları ortasından devam ederek şimdiki duvarları mektebin arka ve yan, kütüphanenin
tramvay caddesini mailen atlayub Küçükka- cebhe duvarı, revak kemerleri ve kemer baş­
ramanda Nakşidil Valide Sultan. Türbesi ları ve silmeler kamilen kesme köfeki taşın-
önündeki yola kavuşurdu. dan yapıldığı halde mektebin caddeye bakan
Amucazade Hüseyin Paşa (B. : Hüseyin tarafında ve kütüphanenin üç cihetindeki du-
Paşa, Amucazade) bu hayratını hicri 1109 dan
varlar ve arsaya bakan arka duvar iki tuğla
1114 e kadar (M. 1697 - 1702) devam eden sa- bir sıra taşla inşa edilmiştir. Höcrelerde re-
dareti esnasmdıı. yaptırmıştır. Kapısı, zamanı­ vakların iç yüzünde ve aralarındaki duvarlar
mızda artık mevcut olmayan muazzam Saraç-
tuğla karışık moloz taşla imal olunmuş ve sı­
hanenin kapısı ile karşı karşıya idi.
vanmıştır. 4 X 4 111. eb'adında 17 medrese höc-
Medhalin. üsfünde arabca bir kitabe var-
resi olup revakları ile 1beraber hepsi kubbeli-
dır .. (Kitabe metnini Ord. Prof. S. Üııverin
dir; kubbeler müsellesi kürevilerle kemerlere
«Amuca Hüseyin Paşa Medresesi» makaale-
oturmaktadır. Her höcrede bir kapu, biri re-
sinden naklen alıyoruz; bu kitabenin külliye-
vaka, biri harice nazır i!ki pencere ve bir oçak
nin tamamlanışı için beyan ettiği tarih hicri
bulurima,ktadır. Köşe höcrelerde pencere ade-
1110, miladi 1698 - 1699 yılıdır):
di daha fazladır; bir köşe höcresinden arka
~/;.,.J~ .\.>~ )..ı 4.lJ arsaya açılan bir kapı vardır; bu arsanın ne
şekilde kullnıldığı son vaziyetinden anlaşıla~
...ı......., ~} ı d uw•~(U,j mamaktadır. Bacaların oyma köfekiden oldu-
duğu devrilmiş birkaç numunesinden anlaşıl­
;..,,,,ı,.J /1 ..• ,
\ .. ı..a.ı " 1 "ı:..,..,~, ...
..
.,_,?° C1 LJ.1•6--,ı­
-- ..
.. '--4 makta olup yaşmaklarından tek örnek kalma-
mıştır .

Kesme köfekiden reva,k kemerleri _yek-


..ı~ lı v ✓ ı pare mermer sütunlara müsteniddir. Medrese
revakının başlıkları baklavalı, dershane etra-
fındakiler istalaktitlidir. Hazirelerin kemer-
ANSİKLOPEDİSİ -- 795 ı:-- AMUCAZADE KÜLLİYESİ

leri, kemer aynaları ve kemerbaşları levha da tam bir ahenge vasıl olmuş ve cebhedeki
mermerlerden yapılmıştır. Küçük hazirenin büyüleyici tesiri meydana getirmiştir.
iki· penceresinin kemer aynaları altına doku- Sebil cebhe duvarından, yarım daireden
zar dilimli bir etek sarkıtlmıştır. Dershane - noksan yuvarlak çıkıntı teşkil eder; dört pen-
Mescidin arka yüzü ile yan ihata duvarı ara- ceresi istalaktitli ,başlıklarla müzeyyen mer-
sına bir hazire daha ila.ve edilmiş ve cebhesi- mer sütunlarla ayrılmıştır. Kemer başlıkları
ne kesme köfeki taşından kemeri geniş bir ve etekleri rf:ı.mi tezyinatlı yekpare mermer
pencşre yapılmıştır; bu pencerenin parmak- levhalardan yapılmıştır; saçağı da mermer
lığı topuzlu demirden olduğu halde diğerleri-
olup çatısı, cebhe duvarının köfeki kaplama-
ninki dökme pirinçtendir. Küçük hazirenin sına saplanır. Sebilin parmaklıkları harab ol-
parmaklığı ortası kabartma çivibaşı bir gö- muş, yerlerine adi demir çubuklar konmuş­
bekle müzeyyen petek şekilli, büyük hazirenin tur. Sebilin su soğutulan teknesi seryilerle
dört penceresi ise onlu mudallalardan mürek- müzeyyen pek zarif bir parçadır.
keb hendesi ta.ksimatlı puinç dökümdür. Bu Manzumenin .en fazla hususiyet arzeden
altı pencere şebekesi İstanbuldaki emsalinin tarafı dershane ve kütüphanesidir. Medrese
en gi,izellerinden sayılabilir. Unsurlarını ayrı höcrelerinden ayrık olarak yapılması esasen
ayrı izah ettiğimiz bu hazire ve küçük hazire- bir başkalık teşkil eden dershane, üç cihetin-
de bir kademe· yapılarak daha alçak olan ka- den istalaktit başlıklı 22 mermer direğe müs-
pı ve çeşmeye geç,işdeki maharet bakımınaan tenid bir revakla çevrilmiştir. Revak basık

Saraçlıfınebaşıııda
Amucazade yapıları:
Avludan Dershane-Mescid cephesi
(Plan: Reşad Sevinçsoy)

Saraçhanebaşında Amucazade yapıları:


Avludan Kütttphane ve Mekteb cebhesi
(Plan: Reşad Sevinçsoy)
AJıllUCAZADE KÜLLİYESİ -796- ~ANBUL•
. -<:::::::

Saraçlıanebaşıııda Aıuucazade yapılan:


Sokakdan giriş ceblıesi
(Resim: Reşad Se,inçsoy)

,&c:sttc:::< lnE::s-- ~ cl · ~ d d f:::S" zt::s-twc:sff,


[]

SaraçhanebaşındaAmucazade· yapıları:
Sokakdan medrese cebhesi
(Resim: Reşad Sevinçsoy)

kubbeler ve çapraz tonozlarla mestur oldu- layı dershane - mescidin biraz yüksek tutul-
ğundan haricen bir düz çatı manzarası göste- masına mecburiyet hasıl olduğundan dahilen
rir. Revak kemerlerinin sekiz köşe ile ittisali biraz sivri görünür. Dershane - mescidin kub-
ustaca hal edilmiştir; mahfuz bir mahal elde besi kasnaksızdır, ufak müsellesi küreviler
etmek için konula_n bu geniş revakı mimari vasıtası ile duvarlara oturur; kapusu revakın
bütüne sindirmek başarılması güç bir işti. merkezindedir. Altlı üstlü 28 penceresi ve 2
Fikrimizce bir müşkül de hal edilmiş, bağçe­ dolabı, haricen de basit kemerli birer höcresi.
nlıı üç tarafı revak unsurunun dinlendirici vardır.
tesirinden mahrum edilmediği gibi dershane-
Kütüphane, sehli mümteni denilebilecek
nin höcrelerden ayrı olduğu hissi de bertaraf
bir güzelliğe sahihtir. Esas kütübhane katı­
edilmiş, iç ahenge sindirilmiştir. Buna muka-
nın bağçeye bakan dört müstatil penceresinin
.bil dershane, kıble tarafındaki yol istikame-
üstlerine köfeki kaplamaya oyularak iş­
tinden bakılınca manzftmenin mihrakı gibi
lenmiş kör kemerleri ve bu katın güzel
ihtişamla görülür. Bu çifte vazifesinden do-
ve kuvvetli bir silme ile .hafüçe taşırı1-
ması, tuğla saçağının köşe ve ortalarına
lolavuz olarak konulan köfeki takozlar sey-
rine doyum olmayan latif bir hususiyet
arzeder; bu kadar basit unsurlarla elde
edilen nisbetleri -karşısında hayran kalınır.
kütüphanenin alt katındaki mahzenin kapı ke-
meri yarım yuvarlağa yakın olup silme . ile
müzeyyendir. Binanın heyeti umumiyesinden
ayrı .ve rokokoya kaçan hu -tarz inşaatın· son- ·
radarı, yapıldığı hem üslubundan hem de üst-
ündeki. bir tamir kitabesinden anlaşılhıakta­
dır (Bu kitabenin aşağıdaki metni Ord. Prof.
SaraçhlinebaşındaAmucazade yapılan: Süheyl Ünverden alınmıştır):
Mekteb ve Kütübhane
Amucai vala Hüseyin Pa11i kim
(Plan: Reşad Sevinçsoy} Sabıkaa mühr ile olmuştu vezir
ANSİKLOPEDİSİ -797- AMUCAZADE KÜLLİYESİ

Saraçhanebaşında Anıucazıide yapılan:


Avludan Dershane-Mescid
(Resim: Abdullah Tomruk)

Saraçhaııebaşında
Amucazade yapıları:
Avludan Kütübhane
(Resim: Abdullah Tomruk)
AMUCAZADE KÜLLİYESİ -798- İSTANBUL

Sahibül hayr ü hisan olduğun Efendi tarafından hicri 1152 (M. 1739 - 1740)
Ettiler sahnei dehre teşhir tarihinde yapılmıştır; taşlan ihata duvarına
Kııl'retül ayni Rahmiye Hanım tutturulmuş, arkaya da hazine yapılmıştır;
Rabia ismet o pakize zamır Çeşmenin yedi beyitlik hitabesindeki tarih

Peded vakfım ihya etti şudur:


Eyledi her tarafı... (tamir?) ifç bu vila çeşmeden aym hayatı eıuıfeıA
Hedm olan yerleri kıldı abad H. 1152
Eyledi mecmai ilme tevkir Gel gel al iç zemzem icra eyledi müftll'eııAm
Oldııberceste bu tarihi latif H. 1152
Eyle bu beyti N eciba tahrir Tezyinata gelince, höcrelerde biç sıv~' kal-
<<Vakıfın rfthini berkam etti» madığından bir satıh tezyinatı olup plma-
H. 1168 (M. 1755) dığı kestirilemez; esasen bu kısmın uişaa­
«Oldu bu medrese ~asbi tamir» tı da oldukça mühmeldir. Eski kapılaf.ı ile
H. 1168 (M. 1755) ocak · yaşmaklarından da eser kalmamıştµ,.-.
Höcre revaklarının başlıklan baklavalı
Kitabe, Hüseyin Paşanın kızı tarafından,
mermerdendir. Dershane revakı ve hazirelertn
inşasından yarım asır sonra medresenin yı­ cadde tarafındaki başlıkları mermerde~ ve
kılan yerlerinin tamir ettirildiğini beyan et- istalaktitlidir; iç taraftakiler ·ise köfeıkideh ve
mektedir; ki her halde bu ıkapı ve saçak o za- sütuna gelen tarafları hafifce yuvarlatılarak
man yapılmış olsa gerektir. şişirilmiş birer 9t!ört köşe taşdan ibarettit.
Bağçenin ortasında basit mermer levha- Sebilde kemer aynaları ve etekleri rılmt­
lardan yapılmış bir havuz ile yine sade ve lerle müzeyyendir. Pirinç parmaklıkların hi-
başlıksız sekiz mermer sütuna müstenid bir rikulade ·güzelliğini ve kütübhmede kabartına
çatıdan mürekkeb -bir şadırvan vardır. körkemerler tezyinatını yukarıda arzetıiıiştik.
Cadde üzerindeki çeşme ve onun arka- Mektebin bir cebhesinde taşdan oyma, güzel
arkasındaki su hazinesi Şeyhülislam Mustafa iki kuş yuvası bulunmaktadır.

SaraçhAııehaşında
Amucazade yapılan:
Sokakdan giriş cebhesi
(Resim: Abdullah Tomruk)
ANSİKLOPEDİSİ -.799- ANA

DershAne - ınescidiıı kapısı üstünde tek zil Efendi namında bir zat de ·86 kitab vak-
satır halinde sülüs celisi ile yazılın~ arabca fetmiştir. Kütüphanenin fihrist defterinin so-
kitabe vardır; zemini boyanmış ve basık ke- nunda hicri 1302 (M. 1884~1885) tarihini taşı­
mer başlarındaki müsellesi kısımların rumi- yan bir kay~tta tesis tarihi olarak hicri 1168
leri ile pek zarif şekilde yaldızlanmıştır; kita- (M. 1754) yılı gösteriliyor ise de bunun mez-
benin metni şudur: kur.. tarihte bu .külliyenin tamirinden galat ol-·
duğu aşikardır. Bu kütübhanedeki kitablar
«Kad beria hazihil buk'at-ül mübaret-ül hasenete
fi devlet-is Sultan Mustafa Han Vezir-ül Azam Hü- evvela Bayazıd Umumi Kütübhanesine, 1929
seyin Pasa fi enete isnaaşere ve miete ve elf». da oradan Fatih Millet Kütüphanesine, 1936
H. 1112 (M. 1700) da da oradan Süleymaniye Umumi Kütübha-
Dershane - mescidde minber yoktur; mer- nesine nakledi~iştir; halen bu son yerinde-
mer mihrab pek zarif istalaktitlerle müzey- dir, vakıfının adını taşıyan ayrı bir bölüm
yendir. teşkil eder. ÇeşidlJ bakımdan kıymetli kitab-
ları ihtiva etmektedir; mesela 1, 2, 3 numara-
Dershanenin ve reva.kının ve sebilin bu-
günkü kalem tşeri pek kötü olmakla beraber larda kayıtlt üç mushafı şerif cild ve tezhib
altlarından yer yer kırmızı zemin üstüne be-
bakımından fevkalade eserlerdir. 373 numa-
yaz rumilerden mürekkeb sondereçe · zarif radaki <<Divanı Cami» nin ilk iki sahifesi de
malakari tezyinat görülmektedir. Dershane- tezhib san'atmın şah eserlerindendir.
Şükrü Nail Bayrakdar
nin ahşab işleri basit tablalı -kapak ve kanad--
lardan ibarettir. ANA - Tanzimatdan Cumhuriyete ka-
Binanın geçirdiği safahata gelince 1310
dar süren bir devir içinde İstanbul ağzında,
Büyükşehrin ayak takımı da dahil, «anne»
(M. 1896) zelzelesinde pek ziyade harab olmuş,
şeklinde kullanılmış, hatta «ana» diye hitap
revakdan üç kemer ve altı kubbe ile höcreleı;­
kabalık bilinerek ayıplanmış, «muhacir!.. Ana-.
den dördü , ve mekteb yıkılın~, bacalardan
eser kalmamıştı. Dershanede hasıl olan bü- dolu uşağı!..» diye tezyif edilmiştir. Cumhu-
yük çatlaklar demir kenedlerle guya tahkim riyetten sonradır ki asil «ana» kelimesi İstan­
edilmiş bulunuyordu. Ayrıca revakın bir dire-
bul ağzına tekrar yerleşmiş bulunmaktadır.
ği yerinden oynamış, sebil de ,bir · yangında Ana kelimesi üzerine bazı darbı.mesel­
yanmış, taşları kireçleşmişti. Çeşme kupkuru, ler de İstanbul argosuna girmiştir:
teknesi p·arça parça, kemerleri düşüktür. Bi- Ana kuzusu - Son derecede kurnaz, hi-
nanın üstünde biten ağaçlar bir koru teşkil lekar olduğu halde saf ve masum görüneni
ediyordu. Mekteb ve kütilıbhane el'an ayni kasid yolunda «Ağzı süt kokuyor!.. Anakuzu-
haldedir (1959). su!» denilir.
1940 senesinde bu satırların muharriri Ana baba evladı - Haneberduş güruhu
tarafından daha fazla harab olmaması endi- haksızlık, aşırı horlanma karşısında şikayet

şesi ile kısmı azamı tahkim edildi. Bu imkan yollu kullnılır, «biz de ana baba evladıyız .. »
ortadan kalkınca höcrelerin cenubdaki kolu der; çoğunun nesebi meçhul olduğundan ara-
duvarı ile beraber çöküverdi; şadırvan yıkıldı. larında piç olmayanlar için kullanılır, mese-

1957 - 1958 snelerinde bu yapı manzume- la: <<Sarı, ana baba evladıdır .. » denilir.
si ele alındı, şimdilik harici cebhede sebil, sa- Anasından doğduğu gibi - İffet müda-
çağı ve çatısı ve hazireler gayet iyi bir şekil­ faası yolunda kullanılır: «Çocuğa iftira etme ..
de tamir edildi; yalnız bu arada cenub ihata anasından d_~ğduğu gibidir!..» denilir.
duvarı esJdsine nazaran lüks bir şekilde ihya Anasını ağlatmak - Bilhassa zabıta elin-
edildi ki aslına tefavvuk etmenin lüzumsuz- de. aşırı tazyik görme, bu arada hatırı sayı­
luğu aşikardır. Dershane - Mescidin çatlak lır dayak yeme için kullanılır: «AynasızRar
taşları değiştirildi. Bakiyesi, nasıl çöküb kal- anamı ağlattı» denilir ·ve ekseriya bu darbı
dı ise. öylece durmakta, yeni 'bir himmet ·bek- mesel muharref olarak kullnılır, «anamı bel-
lemektedir. lediler» denilir.
Ekrem Hakkı Ayverdi Zamanımızın günlük sohbet dilinde sık
Kütüphane - Amucazade Hüseyin Paşa sık kullanılan diğer darbı· meseller şunlardır:
bu kütüphaneye 457, daha sonra Seyyid Na- «Anasına ·bak, kızını al, · kenarına bak,
ANA AVRAT -800- İSTANBUL

bezini al», «Ağlarsa anam ağlar, kalanı yalan müllü bir hale getirmiştir. O zaman kabul
ağlar», <<Anamın yorduğu dağ ardına, karı­ edilen statünün birinci maddesine göre
mın yorduğu başıma», «Anasının ipliğini pa- «Dünyanın her tarafından telli, telsiz, telgraf
zarda satmış», «Anasının karnında dokuz ay ve telefonla ve sair muhtelif suret ve vasıtalar­
on gün nasıl durmuş», «Anasının nikahını is- la istihsal edeceği siyasi, askeri, mali, ticari,
ter», «Ana gibi yar olmaz, Bağdad gibi diyar iktisadi, sınai ve alelıtlak beynelmilel müte-
olmaz>> «Ananın babanın yüz akı - yüz ka- vekkin bilftnmm hadisata müteallik haberleri
rası». Türkiye ve saire memleketler dahilinde ve
ANA AVRAT ASFALT.KOŞUYOR - kezalik muhtelif vasıta ve suretlerle neşrü ta-
Ferid Develioğlu tarafından şoför ağzından mim etmek ve bu maksatla mahalli ihtiyaç-
tesbit edilmiş argo deyimlerden, «Topdan sö- lara göre günde bir veya müteaddit bülten
vüp sayma manasına» lmllnıldığı zikredilerek ve servisler neşretmek, ilancılık yapmak, tabi
şu misal veriliyor: «Herif bir ağzını açdı gör- ve naşir olmak gibi hususatı icra etmek üze-•
me, ana avrat asfalta koşuyor». re, te:rtip ve ihracı berveçhi ati kararlaştırı­
Bibi. : Ferid DeveUoğlu, Türk Argosu. lan hisseler eshabı beyninde bir Türk Ano-
ANA AVRAT DÜMDÜZ GİTMEK . nim Şirketi teşkil olunmuştur».
Ferid Develioğlu tarafından şoför ağzından Havas, Reuther, DNB, AP, UP, Agence
tesbi.t e4,ilıniş argo deyim, «zincirleme ağır Athene, Rador, Ceteka, LPS, PA, gibi beynel-
küfür» manasına, şu misal veriliyor: <<Herif- milel ajanslarla işbirliği yapan Anadolu Ajan:.
cioğlu ana avrat dümdüz gidiyor, hiç şakası sı, halen dünyanın en büyük ajanslarından
yok». AFP, UP, Reuther gibi ajanslarla en sıkı iş­
Bibi. : Ferid Deve:Uoğlu, .Türk Argosu. birliği yapmaktadır.
Anadolu Ajansının yurdun her köşesinde
. ANADOLU AJANSI - Ankara'da, Bü-
birer muhabiri vardır.
yük Millet Meclisi tarafından 6 Nisan 1336
Açılışından 1959 yılına kadar Anadolu
(1920) tarihinde kabul olunan bir kanunla ku-
rulmuş bulunan Anadolu Ajansı, Zonguldak Ajansının İstanbul şubesi mürüleri sırası ile
şu zatlerdir:
ve İstanbulda, buraları düşmandan istirdad
edildikten sonra, birer şube açarak faaliyete A-bdülmüttalip Bey (1922 - 1923), Cevdet
geçmiştir. Bilahare, izmit'te de bir şube açıl­ Dülge (1923 - 1924). Ethem Hidayet Akımsar ·
mıştır. Anadolu Ajansı, işgal altındaki İstan­ (1924 - 1928), Kemalettin Karni (vekil) 1928 -
bulda, istihbarat işleri ile vazifelndirilen iki 1929), Necib Selam (vekil) 1929 - 1935, Mu-
mutemed memuru ile faaliyete geçmiştir. (Is:: vaffak Suna (1935 - 1946), Ziya Gevher Etili
tanbuldak_i faaliyet, Babıali karşısında 49 nu- (1946 - 1948), Hayri Budak (vekil 1948 -1949}, ·
maralı Çiftçi kütüphanesinde _kitapçı adı al- Cevat İstek (1949 - 1952), Dr. Sıtkı Şükrü Pa-
tında ve gizli olarak yapılıyordu.)
mirtan (1952 - 1956), Süreyya Kalabay (1956 -
Anadoluda milli mücadelenin parlak za- 1957) Cavit Yamaç (Şimdiki Müdür). •
ferle sonuçlanması üzerine Ekim 1922 de Is- ,Ajansın 1959 ·başındaki İstanbul kadro- ·
tanbul'a gelen Refet Paşa ile birlikte Ankara- su da şöyle teşkil edilmiştir:
dan avdet eden Muttalip Bey, Ajansın İstan­ Cavit Yamaç (Müdür), Osman Tuğrul, Ib-
bul şubesini Babıalide Sadaret müsteşarının rahim Hoyi, Mahmut Erhan, İsmet Kara.do-
odasında faaliyete geçirınkiş ve bu tarihten ğan, Olcay--(Sekreterler), Selçuk Emre (istih-
itibaren de Anadolu Ajansı · İstanbulda. ser- barat şefi) İsmet Güleç, Barbaros Baykara, M.
,best çalışmağa başlamıştır. O zamanki kadro- Niyazi İspartalı, Kamuran Tekil, Devrim ül- .
su şu idi: küsel, Erdoğan Sevgin (Muhabir) Kemal Ge-
Müdür Abdülnıüttalip Bey, Muharrir ve zer (Muhasip ve İdare Müdürü), İclal Işık,
muhasib Necip Bey, İdare Müdürü ve muhabir Ahmet Targu, Melih Arel, Ferhunde Ülkel,
Hayri Bey (Hayri Budak) (Bu kadrodan sade- Aziz Süyunç. Necati Ural, Falih Targu,
ce Hayri Budak 38 yıllık devamlı mesaiden (Teknik, telsiz ve tikers memurları) Halil öz-
sonra 1958 yılında tekaüt olmuştur. ) •bek, Necip Özcü, Kamber Çiçek, (teksir me-
Büyük Millet Meclisi 1925 yılında kabul murları) ·Sait Uylaş (Tahsildar).
ettiği bir kanunla Anadolu Ajansını daha şu- Bu büyük basın müessesesinin İstanbul- ·.
ANSİKLOPEDİSİ .-801..- ANADOLU GENÇLİK KULÜBÜ

da faaliyette bulunduğu binalar da sırası ilt Mehmed Enisi Beyin 1311 (M. 1893) de basıl­
şunlardır: mış «Karadeniz ve Akdeniz Bo_ğazlan Reh-
1) İlk olarak Babıalide müsteşar odası, beri» adındaki .eserinden alınmıştır:
2) Eski nafia nezareti binası, şimdi mil- Boğazın şimal ucunda kadim <<Hrom»
li eğitim müdürlüğü binası, burnu üzerindedir, Rumeli feneri kulesinden
3) Eski hariciye nezareti binası, şimdi iki mil mesafede ve keşişleme kerte gün do-
İstanbul defterdarlığı ;binası, ğusu ·cihetinde beyaz taşdan 65 kadem irti-
4)Ankara caddesinde Orhan bey ham, faında bina edilmiştir. Deniz sathından 249
5) Ankara caddesinde İkdam yurdu, kadem irtifaında sabit ve çakıcı bir fener gös-
6) Ankara caddesinde Eski elektirk şir­ terir, münavebe ile iki beyaz ile bir kırmızı
keti binası İbrahim Hilmi Kütüphanesinin ziya izhar eder, daha doğrusu bu ziyalann her
üstü, biri iki dakika fasıla ile çakar, ziyası derece
7) Nuruosmaniye caddesinde Türbedar derece fazlalaşıp azalır ise de asla kamilen
sokağının başında 39 numaralı bina. küsufa uğramaz. Berrak havada, nadiren, 20
Anadolu ajap.sı bu iş hanının zemin ve mil mesafeden görülebilir. Karadenizden g~-
birinci katlarını 1955 snesinde satın alarak len gemiler tarafından ·bu fener kulesi ile
burya yerleşmiş ve halen burada çalışmak­ karşı sahiledeki ve karayel cihetinde vaki
tadır. yüksek bir tepe üzerindeki bunun gibi bir
Bibi. : Ajans Müdürlüğünden alınan notlar. büyük beyaz binadan ibaret olan fener kulesi
ANADOLU BİRAHANESİ - Şimdi Mla daima ruyet ve tefrik olunabilir. Boğazın
mevcud ve ayni adı taşımaktadır; İkinci Ab- Anadolu istihkamları bu kulenin eteğindedir.
dülhamidin Mabeyincilerinden Eğribozlu Ra- Bibi. : M. Enisi, Çanakkale ve Bahrisiyah
gıb Paşanın mülkü bulunan Anadolu Hanıp.ın Boğazları ile Marmara Denizi Rehberi.
altındaki pasajdadır (1946). ANADOLUFENERİ KÖYÜ - Karadeniz
Eskiden bu birahaneyi Valvani isminde Boğazının Anadolu yakası ağzında askeri ya-

bir Rum tutardı ·ki İstanbul yakalılar buna sak bölge içinde olan bu köy İstanbul Ansik-
Balabani derlerdi. lopedisi adına ziyaret edilmemiştir.
Valavani işinin erbablarındandı; orası Mehmed Raif Bey marhumun «Mir'
Beyoğlunun en seçme, temiz, garsonları ter- atı İstanbul» adındaki eserinde altı satırlık
biyeli ve ayağına 'çabuk birahanelerinden bi- malumat son derecede karışık ve mübhem-
riydi. İçersinde yeşilliklerle bezenmiş küçük clir, köy hakkında adından başka bir şey -yok-
havuzlar, dondurma çağlayanlar vardı. Akan tur.
sular şırıldardı. Duvarında guguklu bir saat, ANADOLU GENÇLİK KULÜBÜ - Üs-
saat başı oldu mu «guk, guk!» öter.· küdarın zengin hatıralar ve parlak bir isim
Müşterilerde ses sada, patırdı gürültü yok. bırakmış ,spor kulüplerindendir. Rsmi kuru-
Herkes karafaki karafaki rakısını, duble dub- luş tarihi 1908 ise de, yıllarca evvelinden faa-
le birasını; tek tük yabancrlar şarabını, vis- liyete geçmiş bulunuyordu.
kisini, votkasını burnuna değil, ağzına içiyor. Kurucuları Burhan Felek, Sadullah, La-
Mezenin alası; han kapısı önündeki iş~ tif, Şemsi (ilık kalecileri), Kemal, Macid, Na-
portacıda karidesin, lakardanın gunası. suhi, Doktor Hadi Müştak, Doktor Hüdai ve
İstanbulda ilk futbol oynıyanlardan, Ka- Riza Süeri'dir; ilk kulüp binası da, Burhan
dıköy takımıiıın meşhur beki «Tahta. perde» Felek'in ba,bası Ziya Beyin evi idi. Üsküdar
adındaki Rum da, kolunda Venedik sepeti, Mutasarrıfalrından Şair Faik Ali Beyin adını,
içinde kavrulmuş fındık, tuzlu badem, müş­ . kuruluşunun ilk devrinde kulübün ilerleme-
terilerle tek mi çift, mi oynar, gündelik -avai- sine hizmet edenlerin başında zikretmek la-
dinı çıkarırdı. zımdır; Burhan Felek de, kulübün temel taş­
Sermed Muhtar Alus larından biri olmuştur. Anadolu Kulübü,
ANADOLU FENERİ - Karadeniz Boğa­ kısa bir zaman zarfınd_a, o zamanlar İstanbu­
zının Anadolu yakası ağzındaki deniz feneri, lun Fenerbahçe ve Galatasaray gibi iki bü-
askeri yasak bölge içinde bulunduğundan gi- yük kulübünün karşısında rakip olabilecek
dilip görülmedi; aşağıdaki malumat mülAzim bir varlık göstermişti; birinci futbol takımı,
ANADOLUHİSARI -802- İSTANBUL

içlerinde as oyuncular bulunmak üzere şu yad inüsbakalarına iştirak ettiler. Devrinin


isimlerden mürekkepti: en güzel, ağır müsabıklarından Danyal Bey
Şemsi (kaleci), Cemal, Atıf, Ali, Burhan gibi bir güreşciyi yetiştirmek şerefi de bu
Felek, Macid, Hasan, Hüsnü (Askeri diş dok- kulübündür. Eski güreşçilerden olup, 1946 da
toru), Nasuhi, Kemal, Hattat Şucai, Halid, kıymetli güreş hakemleri arasında bulunan
Rasim (General Rasim), Dalaklı Hüseyin (dev- Doktor Saib ve Kadri de Anadolu Kulübün-
rin en namlı futbolcusu), Muhtar, Yusuf, Keçi den yetişmişlerdir.
Kemal, Doktor Hüdai Ziya (şehit olmuştur), İkinci Cihan Harbinde, Anadolu Kulü-
Birinci Cihan Harbi şehitlerinden Mazhar, bü bir büyük sarsıntı daha geçirdi; kulüp bi-
· Mukbil, Riza Sileri, Sadeddin... nası, vatana ait daha önemli bir hizmete tah-
Anadolu :ıculübünün forması, beyaz üze- sis edildi, Üsküdarm biricik spor alanı olati
rine bir yeşil yıldızdı; bu takım Cuma likin- Şeıp.sipaşa meydanının bir kısmı odun deposu
d-e iki yıl peşipeşine birinciliği kimseye bı­ haline getirildi, deniz kenarına da fiskıyesin- \
r~adı. Büyükşehrin spor tarihinde Anado- den renkli sular savuraru projektörlü havuz
lu Kulübünün en parlak galibiyetlerinden biri: yapıldı; fakat Üsküdarlılar, Anadolu Kulü-
Şemsi, ,bünü yaşatmak azmini kaybetmediler; hattA
Atıf, Yusuf, '1944 de futbola tekrar-başlamak kararı veril-
Hüsnü, Hasan, Macid, di; ikinci küme şempiyonu olarak birinci kü-
Hüdfil, Kemal, Yusuf, Halid, Rasim. menin B grubuna geçtiler~ Üsküdarın bir
Kdrosu ile Armstrong İngiliz takımını stadyuma, hatta yeni bir sahaya kavuşması,
yenmesidir. Anadolulu genç futbolculardan Üsküdar gençlerinin spor i~afı ve Anadolu
bir kısmı Harbiye talebesi, bir kısmı Darül- Kulübünün istikbali için hayatt ·bir meseledir.
fünun ve ali mektepler talebesiydi. Birinci Ci- 1946 da Anadolu Kulübünün İdare He-
han Harbinde hepsi askere gitti. Mütarekeden yl_tini şu zatler teşkil etmekte idi:
sonra kulüpte bir ara tekrar canlılık göründü; · Reis: Vahdet Pekel.
Galatasaray, Süleymaniye, Altınordu, Fener- Genel sekreter: Fethi Koduman.
bahçe ve Anadoluhisarı İdmanyurdu ile mu- Muhasip: Necati Orsa.
vaffakiyetli çarpışmalar yaptı; fakat birinci Kulüp müdürü: Liva özgörel.
gümedeki mevküni muhafaza edemedi, ikinci Yurd amiri: Salih Yezkan.
ci kümeye düştü. 1929 da tekrar birinci kü- Umumi kaptan: Hüsnü Akbaş.
meye girdi ve yerini 1932 ye kadar muhafaza Doktor: Şahabeddin Sayılı.
etti; bu tarihte tekrar ikinci kümeye düştü. Spor personeli olarak 33 erkek atlet, 22
1934 de 12 ikulüp arasında yedinci oldu; bi- kız atlet, 6 boksör, 43 denizci, 27 güreşçi, 19
rinci kümeye girmişken, birinci kümenin 8 voleybolcu, 64 futbolcu ve bunlardan gay~'i
kulüpten 6 kulübe indirilmesi üzerine ikinci- 136 Azası vardı.
ye düştü; Üsküdar gençliği bu. muameleyi bir Saim Turgud Aktansel
haksızlık sayarak kulüplerinin futbol faaliye- Kulübün 1946-1959 arasındaki duru-.
tine son verdiler ve bu kararlarında sebat et- ınunu tesbit için yazdığımız mektuba maale-
tiler. sef ceveb alınamamıştır.
Kuruluşu tarihinden ·itibaren deniz spor- ANADOLUHİSARI - Boğaziçinin Ana-
larına fevkalade ehemmiyet veren Anadolu dolu yakasında Göksu deresinıin Boğaza ka-
Gençlik Kulübü bilhassa futbol takımını da- rıştığı y~rde -büyük bir müslüman köyü olup,
ğıttıktan sonra denizciliğe bütün giicü ile halkının ekseriyeti balıkçı ve bahçıvandır;·
atıldı; bir ara Üsküdarlıların üç çifte fu- halk ağzında sadece «Hisar» da denilir; «Asıl
taları İstanbulun deniz yarışlarında pek par- Anadoluhisan» ve «Yenimahalle» adı ile iki
lak muvaffak:iyetler elde etti; kürekçilerin- mahalleye ayrılmıştır ki aralarında Göksu de- ·
den Şeref, dünya ölçüsünde bir kıymet oldu. resiyle çayın uzanır. Adını, Yıldırım Beya-
Yine kuruluşu tarihinden itibaren, gü- zıd'ın yaptırttığı meşhur kaleden alm]§tir
reş de Anadolu -Kulübünde Türk tarihindeld (B. : Anadolu Hisarı). Göksu'nun ikizi Küçük:- ·
parlak hatıralarına layık ·bir yer aldı; Burhanı, su deresi de Anadoluhisan sının içindedir -
Mazhar, Nuri Hoca gibi pehlivanları Olimpi- (B. : Küçüksu).
.ANSİKLOPEDİSİ -803-· ANADOLUHİSARI

On yedinci asır ortalarında, Evliya Çe- den biri olan pazar kayıklarından Anadolubi-
lebi, Seyahainaınesinin birinci cildinde bu kö- sarı Pazar Kayiğı, Hadikatülcevaıniin kaydi-
yü şöylece tarif eder: na göre, bir kadının vakfı imiş, mütevellisi
«Anadoluhisarı kasabası lebi deryada Gök- yerli ahalinin intihabiyle seçilirmiş; kayığın
sunun denize karıştığı mahalde bin seksen hasılatı da gariplerin cenaze masraflariyle ye-
hanedir. Kale önunde Fatih Sultan Mehmed timlerin cihazına sarfolunurmuş.»
Hanın bir camü, azim sarayları ve yalıları 1928 de İstanbul Ticareti Bahriye Mü-
vardır. Defterdar Halıcızade Sarayı, Mustafa dürlüğünce neşir edilmiş olan «İstan­
Paşa Sarayı, Hoca Çelebi Sarayı, Kaftancı Ali bul Limanı» adındaki eserde, Anadoluhi-
Çelebi Sarayı, Emir Paşa Sarayı başlıca sa- sarı hakkında şu malO.amt verilmiştir: «Kan-
raylarındandır. Yalılarının en güzeli, Behai dilli ile Anadolubisari arası hafif bir koy teş­
Efendinin (B. : Behai Efendi, Şeyhülislim) kil eder; sahil dik ve geniş ise de Anadoluhi-
çinilerle müzeyyen kasrı alisidir. Kasabada sarına yakın Göksu deresinin ağzında Boğaza
asla· kefere yok, ehalisi hep müslüınandır. doğru yarım gomana imtidadmda bir buçuk
Kale Camiinden maada birkaç mescidi, yedi · kulaçlık bir sığlık mevcuttur. Bu sığlıktan ic-
adet sibyan mektebi, bir küçük hamamı, .yir- tinap için bankın nihayetine dört kulaç suya
mi adet dükkanları vardır. Halkı hep ehli bir mahruti şamandıra demirlenmiştir.»
zevk, garib dost adamlarıdır; dağlarında bağ­ İkinci Mahmud devrine ait olup Yeni-
ları hesapsızdır. Üsküdar Kadılığına· bağlıdır, çeri ocağının lağvinden az evvel tanzim ediİ-.
ayrıca Sübaşısı vardır, . Bostacıbaşı da sahil miş bir Bostancu,başı defterinde, meşhur Meş­
olmakla muhafazasına dikkat eder. Göksu ruta yalıdan (B.: Anadoluhisarında MeşrO.ta
mesiresi abı hayat misal bir nehirdir ki Alem- Yalı) Küçüksu deresine kadar, Ana_goluhisarı
dağlarından cereyan edip gelin (B.: Göksu sahil boyu şöylece gösterilmiştir:
Deresi). . Mütevelli Meşrutası Rifat Bey kullarının
Şirketi Hayriyenin 1330 (1914) da «•Bo- yalısı, yanında sabık Berberbaşı Mustafa A,.ğa­
ğaziçi» adı ile neşrettiği eserde şu malumat zade Arif Efendinin yalısı, yanında Sekban-
vardır: Beyin yalısı, yanında Hamam İsk1;1lesi ve ·se-
i«Kanlıca tarafına tesadüf eden nefsi rapa kahvehaneler, yanında sabık Valide Sul-
kariye ile ahiren teşekkül eyliyen (93 bozgu- tan Kethüdası Mehmed Efendinin yalısı, ya-
nundan sonra) ve Kandilliye muttasıl· olan nında Kefeli İskelesi, Yanında Abdı Efendi
Yenimaıhalleden ibaret olup Boğazın tam or- mahdumunun yalısı, yanında penbeci (pa-
tasmdadır. Köprüden 4,2 mil ve Şirketi Hay- mukcu) Mustafa Ağanın yalısı, yanında Ku-
riye vapurlariyle 40 dakikalık. mesafededir. zatdan Hüseyin Efendinin yalısı, yanında Is-
Bedayii tabiiyye cihetiyle pek zengin bir köy mail Efendi kerimesinin yalısı, yanında Ana-
olup Göztepe suyu kaynağı köye yarım saat doluhisarııiın sınırı, Fatih Sultan Mehmed
uzaktadır. Yerli ahalisi balıkcılık ve sandal- Hanın Camii şerifi ve iskele, Mekke Mollası­
cılık ile geçinir. Toplarönü denilen mevkide- zade Arif Efendinin yalısı, yanında Sekban-
ki telgrafhane öir kablo ile Rumelihisarma ve başı Hasan Ağanın yalısı, yanında Said -Efen~
bu vasıta ile İstanbula bağlıdır. Şirketi Hay- dinin yalısı, yaiiında Anadolu Hisarı kalesı,
riye istatistiklerine göre bu 'kariyenıin verdi- kale içinde silahşor Osman Beyin yalısı, ya-
ği yevmi yolcu miktarı 650 - 700, yazın cuma nında Sükrüzade Efendinin yalısı, yanında
ve pazar günlerinde 550-600 dür». namazgih ve Göksu. deresi, yanında sabık
Türkiyede Birinci Meşrutiyetin ilanında Kili Nazırı Mustafa Ağanın yalısı, yanında
meb'us seçimi için tanzim edilmiş ve ·basılmış Şehremini Başhalifesizade Arif Efendinin ya-
resmi defterde A~adoluhisarı 167 hane ola- lısı, yanında Baştebdil İbiş Ağanın kahvelın­
rak gösterilmiştir,· on yedinci asır ortası için nesi, Göksu-i Sagir Kasrı Hümayunu, yanın­
Evliya Çelebide görülen 1080 hane kaydına da Bostancılar ocağı ve Mescidi şerü, yamda
göre ya bu rakamın fazla mübalAgalı olduğu­ Göksu-i sa~ (Küçük su) deresi.
nu, yahut da, Anadoluhisarının son asırlarda İstanbul Ansiklopedisi için 1946 da §U
kü_çüldüğünü kabul etmek gerektir. notlar derlenib tesbit edilmiş id: Anadoluhi-
Eski Boğaziçinin kendine has şeylerin- san, hiç de mamfir sayılamıyacak bir halde
ANADOLUHİSARI .-804- İSTANBUL

idi; en şenlikli yeri olan İskelebaşı ·bile, yer- nı"da muattal idi, bir ekmekçi .dükkanı hali-
lilerin anlattıklarına göre, Yarım asır evvellci ne- kalbedilmiş bulunup köyün ekmeğini Ye-
haline nisbetle pek sönüktü. Nefsi Hisar 270 nimahallede-ki fırın temin etmekte idi. Köyün.
hanede 1650 nüfustur. Hamam yıkılmış, ha- ticaret hayatı vapur iskelesi meydanında top-.
mam iskelesi yanında sahildeki kahvehane- lanmıştır. Kale kapıları ve kalenin dış duvar-
lerden eser bile kalmamıştır. Köyün eski fırı- larının bir kısmı yıkılarak yeni asfalt cad-

•)
1

·"J
o
a.

. ,
o

il" .

o
Q,'
o
9 .a
" C
i
l ;,,4 .
Q

..•.

1 .
!
-""'· .,
,.

J .ili
o
>

1918 de
(Mühendis Necib Beyin
ANSİKLOPEDİSİ -805- ANADOLUHİSARI

de açılmadan, köy çarşısı, iki sıralı kale için- kavisler çizdiğine göre,· Anadoluhisarında da,
de de uzarurdL · Anadolu Hisarı kalesinin bir iskele meydanından Göksu köprüsüne doğru
yol uğruna kısmen tahrbini pek hazin bir ga- kale duvarının kenarından bir kavis çizerek
rabet olarak kaydetmek lazımdır (B. Anadolu , dolaştırılması mümkündü gibi görülür. İskele
Hisarı), Boğazın Anadolu sahili boyunca iler- meydanında, deniz kenarında Mehmed Te-
liyen bu caddenin,· büyüklü küçüklü birçok tik'in ·bir gazino - kahvehanesi karsışmda da

ANADOLU HİSARI
i ! .2,000

Anadoluhisan
İstanbul Rehberinden)
ANADOLUHİSARI -806 ...:.._ İSTANBUL

Nureddin Kıral'm bir balıkçı kahvesi vardır ki bunlardan Defterdar Mehmed Bey Mescidi
·köyün eş dost ve· ahbab ile yegane oturula- haraptır; Küçüksu M~cidinin minaresi yık­
cak yerlerdir. Göksu deresinin kenarında, be- tırılmış, içine Cumhuriyet Halk Partisi Semt
ton köprünün başında, çukurda İbrahim As- Ocağı ile Anadoluhisarı İdmanyurdu yerleş­
lı'nın balıkçı kahvesi de hoş bir yerdir; ağ ta- miştir. Altı tane namazgahı vardır: Toplarö-
mircilerini, dereden kum çıkaran ameleleri, nü namazgahı, Otaktepe namazgahı (B.: ôtak-,
balıkçı · motör ve kayıklarını seyretmek; balık­ tepe). Baruthane çayırı namazgahı, Göksu
çılar ve · sandalcılarla dereden tepeden soh- namazgahı, Dörtkardeşler namazgahı (B. Gök.::
bet, zevkine varabileni saatlarca oyalayabilir. . su Deresi; Dörtkardeşler), Nişantaşı namaz-
Hisar mahallesi halkının büyük ekseriyeti ba- gahı.
lıkçıdır, bir kısmı da memur ve mütekaitler- 1946 da Anadoluhisarı yalıları şöylece
dir. Yeni!riahalle ahalisinin ekseriyetini ise sıralanmıştır: Vapur iskelesinden Kanlıcaya
halat ·fabrikası amelesi teşkil eder. doğru Nihad Beyin ahşap yalısı;- Sedad Beyin
Köyün biri Kanlıca yolunda (Anadoluhi- büyük ahşap yalısı, Yılmaz Reşad Beyin be-
sarı Camii), biri nefsi Hisar mahallesinde te- ton yalısı, Vasfi Aziz Beyin beton yalısı, Mi-
pede (Tepe Camii), biri Göksu kenarında (Def- zancı Murad Beyin ahşap yalısı (maalesef yı­
terdar Mehmed Bey Mescidi), biri de Küçük- kılınıştır}, Teşrifatci Ferruh Beyin ahşa~ yalı­
suda (Küçüksu Mescidi) dört mAbedi vardır; sı, hısmen harab, Balıkcı Ahmed Beyin ahşab ·

ı:~l~ ---
... · ...
ı ·

Geçen asır sonlarında Anadoluhisarı yalıları ve eski yerinde Anadoluhisarı Camii


(Resim: · Fotoğrafdan Nezihin eli ile)

;:-~;;; ~~'. :~~~~§~


-::::::--- -··-~- -~ - -~,~-~--
Geçen asır soalanİı.da Anadaluhisan yalılan
(Resim: Fotoğrafdan Nezihin eli ile)
ANSİKLOPEDİSl - ·807- ANADOLtm!SARI

yalısı, Ştirayi Devlet azasından Esad Beyin ah- laf tarla, tuğla fabrikası civarında idi; Arna-
şap yalısı (Şehir Meclisi azalarından Meh- vud Ali Ağanın üzüm bağı; İbrahim Ağanın
med Ali Beyin yalısı), Amcazade Hüseyin Pa- üzüm bağı; Eşekçi Hasan Ağanın üzüm bağı;
şanın Meşruta yalısı (B.: Anadoluhisannda Mahmut Beyin bağı (Ramazanoğlu Fuat Beyi...11.
Meşruta Yalı) Ziraat Vekili Muhlis Beyin yalı­ babası). Bu bağ ve bahçe sahipleri, dut za-
sı, Marki Necibin yalısı (Fransızın yalısı), He- manı, üzüm zamanı, incir zamanı, köyün ilk-
kimbaşı Salih Efendi yalısı, Dr. Kemal Baran' mekteplerine sepet sepet, tabla tabla meyva
ın beton . yalısı; vapur iskelesinden Göksuya gönderirler, bunu, bağ ve bahçelerinin uğur
doğru köselecinin yalısı, Manastırlı Hakkı ve bereketi sayarlardı. Bağlar ve bahçeler,
Efendi yalısı, Topçu Fuad Paşa yalısı, Şeyh köyün ayni zamanda ,birer mesire yeri idi.
Talat Efendi yalısı, Mümtaz Beyin yalısı; Gök- Anadoluhisarı, Boğaziçi . köyleri arasında me-
su üzerinde, köprüyü geçtikten sonra Arab sire yerlerinin çokluğu ile de bir şöhret ol-
Paşa yalısı. muştur: Küçüksu, Göksu, Baruthane, Dört-
Anadoluhisarı, Boğaziçi köylerinin tatlı kardeşler, Ayazmalar, Çınarlıtepe, Elmalı­
su kaynaklan bakımından en zenginlerinden bendi bunların en namlılarıdır.
biridir; Göztepe, Elmalı ve Kestane suyu bu Boğaziçinin meşhur bir balıkçı köyü ola-
köy etrafındadır; bunlarıdan başka birçok pı­ rak son yarım asır içinde Anadoluhisarınin
narlan, maslakları; şüalı ayazmaları vardır: en meşhur balıkçıları Ahmed Bey, Asaf Bey,
Son yıllarda çoğu bakımsızlıktan harap Murad Reis, Kemal· Reis, Razi Reis, Said .
olmuş ve eskiden şöhretleri bütün lstanbulu Efendi, Tahir Kaptan, İsmail Reis, Dayı Ya-
tutmuş incir, fındık ve çilek bah-
çeleri ve üzüm bağları vardı. üve- ·
zi, ayvası namlıydı; bilhassa Otak-
tepe yamaçları bu bağ ve bahçe..
!erle bezenmişti; bu bağlar ve mey-
va bahçeleri içinde de ·en meşhur­
ları şunlardı: Kel Mahmudun bağı .
(1946 da Anadoluhisarının meşhur
maranıgozlarından: S. Rifatın Ağa­
bab~ı), Çavuş üzümü ve cins cins
&rmutarı meşhurdu; Akile Hanım
bağı, Yusuf Cemil Efendi bağı Va-

Geçen asır sonlarında Anadaluhisan yalıları


(Resim: Fotoğrafdan Nezihin eli ile)

- ~§:C : ·
--=:? ..

"
Geçen asır sonlarında Anadaluhisan yalıları
(Resim: Fotoğrafdan Nezihin eli ile)
ANADOLUHİSARI --- 808 =- İSTANBUL

şar, Arab Ahmed, Basri Reis ve Rahmi Reis- Eibl.: Evliya Çelebi, I; Liman; Hadikatül, Ce•
tir. Sandalcı Ahmed Baba da, 1946 da akran vfuni, II; Şirketi Hayriye; Saim Turgud, Not; REK
ve emsali hemen hiç kalmamış bir ihtiyar ve Muzaffer Esen, Gezi notu.
idi ki, Göksunun son kayık safalarmı ve meh- ANADOLU HİSARI - İstabul Boğazı ile
tap alemlerinini bir masal gibi anlatırdı. Göksu munsabı arasında uzanan üçgen şek­
1946 da, Hafız İbrahim, Anadoluhisarı­ lindeki toprak parçasının üzerinde bulunur.
nm en namlı bir armatörü, motörcüsüydü. Burada toprak nehrin .yatağına paralel kireç.

Anadoluhisarında Göksuda Arabpaşa Yalısı


• (Resim: Abdullah Tomruk)

Anadoluhisarında köprü altında İbrahim Aslının balıkcı kahvesi ve Hafız İbrahimin Selametullah motoru
(Resim: Abdullah Tomruk)
ANSİKLOPEDİSİ -809- ANADOLU HiSARI

Anadolu msan
(Th. Allom'dan S. Bozcalı eli ile)

ve şist tabakalarını ihtiva ede, Hisarı teşkil mak üzerideki ahşap köprünün yerine be-
eden muhtelif parçalar ·bu toprak üzerine bi- ton bir köprü kondu. Bütün bu değişme­
na .edilmiştir. lerin tek mes'ulü Belediye değildir; Beledi-
Hisarın civarı yüzyıllar boyunca manza- ye bu işlere girişirken iyi niyetle hareket
rasını değiştirmiştir. Boğaz kıyıları da şark­ etmiş olsa bile tarihi bir eserin tamir ve ihyası
tan garba yer değiştirmişe benziyor. Kalenin betonu fena kullanan, eski duvarları yenileş­
çok kenarlı dış duvarlarının vaktiyle kısmen tiren mühendislerin eline bırakmakla kötü bir
kıyıda bulunuduğunu gösteren birçok alamet- ilhama uymuştur. Bu tarihte -Hisarın cenu-
ler vardır. bunda ve garbında hiçbir bina yoktu, Hisarın
Cenuptaki meydan Göksunun getirdiği umumi silüeti · Asya kıyılarını çerçeveleyen
killi çamur tabakası üzerinde toplanan dolma tepelerin arasından daha açık olarak çizili-
topraktan teşekküI etmiştir. f{er halde eski- yordu.
den cenup - garp duvarının etekleri de garp Bununla ,beraber yapılan bütün bu ta-
duvarının etekleri gibi kuzeyi takip ediyordu. dillere rağmen Hisar esaslı unsurlarını mu-
. Sonradan yükselen ve tesviye edilen meydan- hafaza etmiştir. Harap olan, yahut tamir edi-
da bugün de mevcut olan namazgah yapısı, ler. bütün parçaları eski haline getirmek müm-
daha sonraları garpta ve cenupta evler de kündür.
yükseldi. Muhtelif planların mukayesesi du- !Hisarın umumi heyeti:
varların yapılışmdanberi denizden kazanılan 1° B çevre dıivan ile A kalesi.
sahanın genişliğini ·gös_teriri. 2° D, E, F kuleleri ile yanlarından ko-
1928 tarihinde henüz İstanbul Belediyesi runmuş C dış duvarlarını ihata eder.
tamir işlerine .girişmişti. Bu yıl bazı duvarları Kale ve iç duvarlar - Kale ve iç duvar-
sağlamlaştırıldı, 'bazıları da yıkıldı, surun içe- lar kayalık bir tepecik üzerine kurulmuştur.
risinde yapılmış olan evler ·ae umumi bir bah- Bu tepecik 5 metre yüksekliği ile etrafındaki
çe yapılnıak üzere istimlak edildi; ayni za- araziye hakimdir. Bu tepeciği teşkil eden ka-
manda iskeleye giden yol da genişletildi, ır- yalar şurada burada bugün bile görülebilir,
ANADOL'U HİSARI . -'-810- lBTANBUL

iptidai bir şekilde tesviye edilmiş ve doldu- Birinci kattan alt kata garp duvarının
rulmuş olduğu için maktaı üzerinde burasını içerisinde açılmış merdivenden inilirdi.
takribi olarak çizmek mümkündür. Asıl ka-·
Üst katlara ve son a;ıklığa nasıl geçilir-
lenin yerini ve bir dereceye kadar iç çevre ·
di? Son tamirde burya çıkmak için demir bir
duvarlarının sahasını ve şeklini tayin ettiren
merdiven konmuştur; belki o zamanda bu de-
bir tepecik olmuştur. ,
mir merdivenin yerinde tahta bir merdiven
İlerde I!isarın tarihini . tetkik ederken
vardı; fakat şimal duvarının içine konmuş bir
asıl kalenin ve iç duvarlarının · iptidai bir
merdivenin buiunması da mümükündür. Ha-
müstahkem mevkiinin esaslı ~unlarını teş­
kiıkaten yer katının şimal - garp köşesinde ilk
kil ettiklerini dış çevre duvarlarının sonradan ·
kat hizasında taşla örülmüş bir kapı izi vardır.
ilave edildiğini göstereceğiz. Plana şöyle bir .
bakı§ bu ihtimali hatırlatır, taksimatın tahlili Bu kapı pekala bir merdivene açılablir­
ve teknik mütalalar da bu düşünceyi kuvvet- di; maktada üçüncü kata ve üst açıklığa çı­
lendirir. kan bir merdivenin varlığını kabul ettim. Bu
Asıl kale - Asıl kale müstatil şeklinde merdivenin ağzı dört kenarından bir buçuk
yüksek ·b ir kuledir; tmelden sonra dört köşe­ metre ,kalınlığında bir duvarla çevrilmiş· dai-
ye benzeyen bir yer katını ihtiva eder, bu kat re şeklinde bir yola geçiliyordu, bu yolu da
küçük bir kemerle kubbelenmiştir. Bu yan mazgallı duvarlar koruyordu.
kemer üzerinde kulenin üst açıklığı vardır.
Asıl kalenin ilk durumu böyle görünü-
Potrellerin girdiği. boşluklar yer katının
yor. Üst açıklığın üzerinin kurşun ile örtülü
üzerinde daha üç katın varlığını göstermek- -
. ahşap. bir çatı ile kapandığım da ileride göre-
tedir..
ceğiz. Kubbeli Z açıklığı katiyetıe kestrilemi-
.Bugün kulye cenup - garptaki bir kapı­
yen bir devirde sonradan ilave edilmiştir.
dan girilir; fakat bu kapı sonradan açılmıştır.
Eski zamanlarda, eski kalelerde 15 inci sra İçkale 4uvan - İçkale duvarı 2-3 metre
kadar devam eden usule uygun olarak alt ka- kalınlığmda asıl kalenin "~imal - garp, şimal -
tın doğrudan doğruya daşarı ile aiakası yoktur. şark köşelerini birleştiren bir duvardır. iç
Kuleye birinci kat hizasında, küleyi iç çevre duvarını asıl kaleden ayıran şaranpolun
kale duvarı birleştiren, bir asma köprüden genişliği değişiktir. Burası bu çeşit kalelerde
girilirdi. sık sık görüldüğü gibi içkale duvarını yalnız

Ondokuzuncu asır başında Anadolu


(Resim: Anoııim biı" '
ANSİKLOPEDİSİ ....:... 811- ANADOLU HİSAIU

üst taraftan sarar. Bu vaziyet her vakit ant ta bulunacaktır; çünkü Şarampol geniş­
bir düşman hücumuna maruz olan kalenin liğinde olan asma köprü kaldırılmış ola-
Şimal duvarının fazla kalın olmamasının se- caktır . Diğer .taraftan K ve l noktaları
beplerini anlatır ve bu sebeplerin neticesidir. hakiki çıkmaz so«aklardır, yuva.rlak yolun
Duvarlar gayri muntazam bir beşli şek­ J ve K hizaları asıl kaleye gelir ve asıl
lindedir. Köşelerinden dördünün yanında yu- kale buralara tamamen Mkimdir Top kul-
varlak kuleler vardır; şark ve cenup kenar-
lanışından · evvelki devirlere ait kalelertle
larında ve her birinin orta yerinde bir tarafı
umumiyetle kullanılan usul de budur; bu usul
ötekinden daha uzun ·bir yan çıkıntı bulunur.
Duvar üzerindeki yuvarlak yol bir hizada 15 inci asırda da kısmen devam etmiş ve an-
olmıyarak devam eder, mazgallar kenar kor- cak çok- kuvvetli topların kullanılmasından
kuluJdarı bu yolu korur, muhtelif yükseklikte sonra bırakılımıştır.
olan bu yolların araları merdivenlerle bağlı­ Hiç şüphe ~tmemelidir ki bu iptida1 ka-
dır. Köşe kulelerinin üzerinde kurşun kaplı lenin vazifesi İstanbul Boğazıı;ıın Asya kıyı­
bir çatı ile kaplanmış olmaları mümkündür. larına düşmanın çıkmasına ve yerleşmesine
Yollar kaleye saldıran bir düşmanını kuv- mani olmaktır. İç kaledeki P kapısının yeri
vetini kıracak, yürürken zorluklar ve tehlike- garpten gelen düşmanın gözünden saklı ol-
ler yaratacak bir şekilde hazırlanmıştır. Düş­ duğu için çok güzel seçilmiştir.
manın A kapısını zorlıyarak veya başka bir
Kapı içinde -oyulmuş bir merdiven bu
tarzda şarampole girdiğini farzed~lim. O va-
kapıya gider, burası belki bir kapı mazgalı
kit düşmanın yapacağı iş asıl kaleyi zorlamak
ve zaptetmektit; çünkü orası ka1~yi koruyan- ile de korunuyordu, dış duvar yapıldıktan
ların son sığınma yeridir. . sonra bu mazgalın faydası kal-
Fakat düşman birinci kattaki tek madığı için yıktırılmış olacaktır;
kapıya yetişmek için b, c, · d, ·e merdi- ilk kapının cenup - garba yani
venlerini geçmek zorundadır. Halbuki kalenin en tehlikeli yerine
bu merdivenler asıl kaledeki askerlerin açıldığını ve duvarın içinde
hazırlanmış bir m e r d i v e n e
oklarına · tamamiyle açıktır.
Düşman iç duvardaki
yavarlak yola ulaşsa bile F
noktasındaki kapıdan uzak-

Hisan ve Göksu Deresi dzi


gravürden Beheetin eli ile)
ANADOLU HİSARI -812- İSTANBUL

geçit verdiğini. kabul etmek güçtür. Çünkü E kulesi - D kulesinin planına benzi-
bu ihtimali düşündüren sebepler esaslı sayı­ yen bir pl~nla yapılmıştır, çapı 7,5 metred.iıı.
lamaz, kalenin· «m» noktasında bir köşe maz 0 Hakim olduğu saha şarktan 9,50 ve garptan
galı bakiyesinin ve «a» noktasında «k» ile garptan 12 metredir. Direkler bu kuleyi 4
bağlanmış tuğla kavislerin ve tamir izlerinin kata taksim ediyordu. Katlara cenup köşesin­
göründüğü doğrudur; fakat «m» mazgalının de bulunan tahta bir merdivenden inilip çı­
varlığını izah etmek için ·böyle bir kapının kılırdı, her katta dışarıya doğru mazgallar ve
varlığını kabul etmek zaruri değildir. Çünkü içeriye doğru açık mustatil şeklinde delikler
buna benzer başka bir mazgal da « o » nok- vardır. İlk katın bir de ocağı vardır.
tasında vardır. Bunların ikisi de öbür zaviye- F kulesi - Şimal köşede kayalık bir çı­
leri koruyan mazgallardır. Diğer· kemerlere kıntı üzerinde altı metre çapında tam bir si-
gelince bunlar şarampolun zemini hizasında lindir, üstünde mazgallı bir korkuluğu koru-
açılm\ş ve kalenin tadili sırasında duvarla yan bir açıklık vardır. Gövdesi üç kata ayrıl-
örülmüş eski mazgallara ait olacaktır. . mıştır. Aşağı kat yer katına kayalardan oyul-
Dış kale duvarlar.ı - Bunlar çok kemerli muş bir merdivenle bağlıdır. Garp duvar yolu
bir sur teşkil eder, yanlarını kuleler korur, şi­ tamamiyle yıkılmıştır.
mal - şark ve cenup - şark taraflarında asıl ka- .Surun şimal - garp köşesinde burç ·men-
leye ·bağlıdır. Şimalden cenuba 80 metre, şark­ şur şeklinde basit tahkimata omuz vermiştir;
tan garba 65 metredir. Cenupta duvarın bir şarkta ve cenupta yan korunması yoktur.
kısmı yıkılmıştır. Bu du-
va:rın yeri benim tesbit et=- ı
tiğim gibidir, şarktan Gök-
su kıyısı üzerinde bir in-
dirmeyi koruyacak küçük
bit iskeleye hakimdir.
Dış çevre duvarları or-
talama 2 metre kalınlığın­
dadır. Şimaldeki kayalıklı
çıkıntıya doğru yükselir.
Onun için yol ufki denecek
kadar düz ·olan civar top-
raklarına göre 3 - 7 metre
kadar yüksektir. Üzerleri
mazgallı bir korkulukla bi-
ten duvarlar şimalde, şi­
mal garpta, şarkta üstüva-
ne şeklinde üç kule ile hi-
maye edilmiştir; üçü de
geçidi keser ve yola hakim-
dir. Fakat her biri aşağı­
daki hususiyetleri gösteri-
len ayni karakterlere ma-
liktir.
D Kulesi - Üstüva-
ne kısmının kutru · 4,75
metredir. 2 metre kalınlı-
ğında olan duvarın iç ta-
rafında üstüste konmuş iki
delik görünür, son yuvar-
lak yol 4 metre yüksekli- Anadolu Hlsan
ğinden sur üzerindeki yol- En· eski halini göst.erir tasviri plAn.
lara hakimdir. (Plan : A. Gabriel)
ANSİKLOPEDİSİ ....:... 813 - ANADOLU HİSARI

Surun içerisine giren kapıların


izleri çoktan kaybolmuştur, Evliya Çe-
lebi yalnız bir kapıclan bahsediyor,
fakat mahalli an'ane iki kapıya dair
hatıralar muhafaza etmiştir, biri şi­
mal - garpta Boğaziçine doğru, öteki
şarktan Göksuya doğru. Ben g ve lı
noktalarında küçük birer kapı işaret
ettim. Hiç · şüphe yok bunlar Rumeli
Hisarının şimal ve cenup kapıları
gibi mazgallsız kapılardır. Yuvarlak
yola çıkan merdivenlerden de iz kal-
mamıştır.
Dış arazi duvarlarında duvarlar
arasında birçok delikler görülmüş.
Bazıları düz, bazıları verev olan bu
delikler top delikleridir. Cenup - garp
ve cemiptaki deliklerin top delikleri
olduğundan şüphe edenler olmuştur.
Fakat cenup - garptaki delikler tçin
bu şüphe haksızdır. Burada duvarı
çevreleyen modern sokak Toplarönü
sokağı adını taşir. Bundan başka Ev-
liya Çelebi Anadolu Hisarında, de-
niz kenarına yerleştirilmiş olan topların yal- Anadolu lüsan Yarımadası
nız Rumelihisc\fı istikametinde değil Akıntı­ (Plan : A. Gabriel)
burnuna doğru da yani cenup - garp istika-
metinde ateş ettiğini kaydeder. dir; fakat Hisar levhasının umumi görünüşü
Bugünkü hal birçok değişmelerin neti- üzerinde ve planda tesbit ettiğim gibi duvar
cesidir, bu değişmelerden bazıları çok yeni- kaidesinde birçok top deliklerinin olduğu mu-
lıak-kaktır. Asıl kalenin
mahrut ve ehram şek­
linde çatıları olduğunu
haklı çıkaracak delilleri
ileride kaydedeceğim.
Yapılış şekli. - Ka-
lenin muhtelif parçaları
'basit ve çabuk usullere
göre sağlam olarak ya-
pılmıştır. Asıl kalenin
duvarları · blok taşlar­
dandır. Araları harç ile
doldurulmuştur. Şurada
burada tuğla kısımlar da
vardır. Ayni, şekil iç
çevre duvarında da de-
vam eder. Burada ce-
nup-garp kalesinin kai-
desinde tuğlalar, babk
kılçığı şeklinde bir bina
.takip eden iki sıra halin-
1928 de Anadolu Risan (Plan : A. Gabriel) dedir.
ANADOLU HİSARI -814- İSTANBUL

Fakat bu mütevazi dekor ancak birkaç tüş tarzı binanın yapılış zamanına
dair kat'i
ayak kadar devam eder. Tuğlaları muhtelif bir fikir vermez ve herhalde kalenin .Bizans
örnektedir. 6X25 cm; 4X33 cm; 3X38 cm; menşeli olduğuna ,b ir delil teşkil etmez. En
3 ve 4 cm. kalınlığı olanlar daha çoktur. Yal- eski Osmanlı abidlerinde buna dair birçok
nız bir tarafı görünen bu tuğlaların musta- misaller vardır ve ayni te,knik muasır devre-
til ş·eklinde olmayıp murabba şeklinde olduk- lere kadar devam etmiştir. Tazyiki azaltmak
larına hükmedilebilir. Çok kalın olan ek ve çatlaklar dan sakınmak için araya gömül-
tuğlaların . kalınlığı 5 cm ye kadar çıkar. müş ufki tahta parçalarinın kullanılması bu
, Asıl Hisarın büyük yer katını örten ke- zi:imredendir. Şark yapıcıları bunları en eski
merde ve garpta iptidai bir şekilde içkale du- zamanlardan bugüne kadar kullanmışlardır,
varlarının kaidesine açılan yaylarda da tuğla­ 1928 tamirinden evvel asıl Hisarın şimal
nın kullanıldığı görülüyor, fakat bu dıuvar ör- yüzü üzerinde bir duvar tümseğinin ·bakiyesi ·
görünmektedir. Aşağı yukarı
45° meyilli olan bu çıkıntı adi

~
~
/
(A
~- - -~ ~ .
~~✓ /'1
~f!iffj
~~
.
~-y
1
'
- ı
!
?' ~taştan yapılmış 30-40 santimet-
re kalınlığında bir ikinci duvat-
dan başka bir şey değildir, ka-
lenin kaidesindeki kayalık kı~
yılar üzerine istinat ettirilmlş- ·
tir. Duvarların •bazı yerlerinde
üst üste yapılmış iki tahkim du-
varı vardır. Bunlardan ikincisi
birinciyi tamamiyle kaplar. Bu
tümsek duvarların •kaidesini
himaye ediyordu, bütün çıkar­
ma teşebbüsleripi güçleştirmek
için yapılmışlardı. Bu yokuşu
toprak ve çakıl taşları taş kı­
rıntıları doldurmuşlardı, aşağı
yukarı düz kalan kısmını da taş
kaplamışlardı; son tamirat bu
kısmı tamamiyle yok etmiştir. ·
Bunun yapılış tarihi ne ı.aman
olursa olsun dik duvarlardan
sonradır. Onu himaye etmek için
Bizans ustalarına tamamiyle ya-
bancı olan, fakat müslüman
şark askeri mimarliğında sık sık
kullnılan bir usuldür.

Asıl hisardan surlara geçi~


lirse, buradaki duvarların biraz
evvel işaret ettiğimizden ,bir
parça ayrıldığı görülür. Taş hi-
zalarının arasında küçük taşlar
daha. aralıklıdır; tahta zincirler
daha çoktur, tuğla sıraları yok"'
;-; '2 J .., 5 6 7
a Fto m tur. Topdeliklerinin kemerleri
tuğla ile kesme taşlardan yapıl­
Anadolu Hlıan mıştır. Bütün bunlar bizi asil
Ası,l kale, İçkale duvan ve kale~uvan yolu hisarın tek ve çok dı1ılı dış sur-
(Plan: A. Gabriel) larının ayni zamana ait olmadığı
ANSİKLOPEDİSİ -815- ANADOLU HİSARI

neticesine götürür: Biraz sonra kaydedeceği­ Bugün · birçok muharrirler de İstanbul


miz tarihl vakıalar da bu tefsiri takviye et- fethinden evvelki devirlerde yapılmış Türk
mektedir. şehirlerini ne bahasına olursa olsun Bizans
Yukarıda asıl hisarın, iç kale duvarım
malı göstermek için sistemli bir şekilde bir
kulelerinden bir çoğunun ve surun üç kalesi- karar verilmiş gibi görünüyor. Birçok Selçuk
nin aşağıda tesbit edeceğimiz bir tarihte ah- ve Osmanlı camilerine, haksız olarak, eski Bi-
şap ve üzeri kurşun tabakaları ile örtülü bir
zans kiliseleri gözü ile bakılıyor.
çatıya sahip olduklaruu kaydetmiştik; bütün
bu çatılardan bize inşaları hakkında bir fikir S. Toy, Anadolu Hisarının bir Bizans ka-
verecek hiçbir şey: kalmamıştır. lesinden başka bir şey olmıyacağı mütalaası­
nı ileri sürüyor. İlimde macera yaratmaktan
Tarih - Anadolu Hisarının hiç bir ye-
başka bir kıymeti olmıyan bütün bu faraziye-
rinde bir Bizans kalesinin varlığı netiçesini
çıkartabilecek en ufak bir alamet yoktur: Yal- lerin hiç ,bir delile, bir kitap yazısına dayan-
maması esef edilecek bir şeydir. Bundan baş­
nız hisardan çok uzak olmıyan bir yerde, kıyı
üzerinde Chalcedöine sekenesinin kazandığı ka Ducas'nın bir cümlesi kalenin Türk kalesi
olduğuna şüphe bırakmıyacak kadar kuvvet-
deniz• zaferiyle meşhur Nausekleia sitesinin
bulunduğu biliniyor. Pierre Gylli'nin, Tursun lidir. İkinci Mehmed tarafından Rumeli _Hisa-
rının yapıldığı sıralarda Bizanslı müverrih'in
Beyin Anadoluhisarına verdiği Yenice sıfatını
N eo-castrunı diyeı tercüme edişi, kaleyi bir Fatih'i!:j büyük ceddi tarafından yapılan ka-
Bizans kalesi olarak kabul eden bir şahadet lenin karşısında bu kaleyi yaptırdığllll açık
açık yazar.
sayılmaz. On altıncı asırda Hoca Sadeddin
Efendi, Akçahisar diyQr ki, herhalde kalenin Bütün müv:errihler bu noktada müttefik-
yeni olduğu bir zamanda duvarlarının vadiye tirler; . fakat içlerinden. bir çoğu kalenin ya-
akçıl bir benek halinde aksetmesinden ileri pılışını Yıldırım Bayazıt zamanına götrürler,
gelmiştir. Kalenin manzarası, üçüncü bir ismi, ötekiler de, bir hata eseri olarak Fatih Sul-
Güzel Hisar, yahut Güzelce Hisar adı.in kazan- tan Mehmed zamanında yapıldığını kaydeder-
dıra,c~ kadar hoştur.-Teknik tetkikler üze- ler. Hammer de kaleye dair kat'i hiçbir şey
rine bu dikkatler de ilave edilince, Anadolu söylemeden kalenin İkinci Mehmed tarafından
Hisarının Türk menşeini Bizans tarihine gö- Rumeli Hisarından evvel yapıldığını ve Güzel
türecek hiçbir delil kalmaz. Hisar adını aldığını söyler. Muharrir daha son-

oo
oo
o ·O
ô D-

O·1 2 l -4 5~

Anadolu Hisarı Burcları


Soldan 'birinci D kulesi, ikinci ve ·ü ı;üncü E kulesi, dördüncü F kulesi
(Resim ve plan: A. Gabriel)
ANADOLU HİSARl -816- İSTANBUL

raları Avrupalı harb esirlerinin buraya kapa- hin tarihi Hicretin yedi yüz doksan üçünde
tıldığını ve bu yüzden Kara Kale adını aldı­ vaki oldu (M. 1390 - 1391)».
ğını da ilave eder. Bu iki kaleyi birbirine ka- Nişancı Mehmed Paşa da bundan biraz
rıştırmaktan ileri gelmiş bir hatidir. Hammer farklı bir tarih verir; H. 797 (1395). · Ayni za-
Anadolu Hisarının 4ı§asını Birinci Mehmed'e m.~da Osmanlı Sultanı ile Bizans İmpara­
atfetmişti. Ducas'm meşhur cümlesinde kul- toru arasında müpasebetleri gösteren tafsi-
landığı kelimeye tam büyükbaba m!nası ve- latı anlatır: <<Niğ~olu harbinden sonra Yıldı­
rilecek olursa ayni hataya düşmek mümkün rım Bayazid Güzel Hisarı 797 de yaptı. Kale
olur. Birinci Mehrned, İkinci Mehmed'in bü- bitince Sultan İmparatora bir elçi göndererek
yükbabasıdır. Yıldırım Bayazıt ise büyük.baba- İstanbulun anahtarlarını istedi. Aşağıdaki
sının babasıdır. Halbuki bu kelimenin .bura- esaslar üzerine uyuşuldu. İmparator 5 sene·
da büyük.babanın babası manasına geldiği mu- cizye vermeği ve Galatadaki müslümanların
.hakkaktır. Evliya Çelebi bu noktayı işaret et- orada bir mescid yapma hakkını ve Galataya
miştir: bir kadı gönderilmesini kabul etti. Kavaklı
«Lebi deryada Göksunun denize karıştığı yenicesinde oturan_lar bu semte gelip yerleş­
mahalde bir kaya üzerinde olup Yıldırım Ba- tiler. Kale Mogol istilasından evvel •bitir!il-
yazıt binasıdır ki, sonra
Ebülfeth Han tamir ve ter-
min ettirdiğinden ekseriler
binasını ana nisbet ederler.
Şeddadi bina olunmuş ali
ve metin bir kaledir. Am-
ma küçüktür. Cinni biri
adımdır. Garba nazır bir
kapısı vardır, içinde diz-
dar hanesi, neferat evleri, u
iki yüz kadar timar ehli ne-
feri vardır. Lebi deryada
karşu Rumeli Hisarına ve
Akıntı burnuna nazır top-
ları vardır».

Kalenin yapılış zamanı


ve sebepleri Aşik Paşa Za-
dede kat'i olarak mevcut-
tur:
«Bab - Anı beyan
eder kim Bayazid Han ls-
tanbula tekrar geldi, ney-
ledi, anı bildirir.
«Leşkeri azim cemetti,
geldı Kocaelinden Bursaya
çıktı. Yahşi Beyi gönderdi,
Şeki (Şile?) hisarını ahidle
aldı. Bayazid Han kendisi
Bursadan göçtü, Boğazke-
seninin üst yanında bir hi- o 1 .2 .J 4 5 6 7 a 9 10 m

sar yaptı; Güzelce Hisar Anadolu fflsarı


derlerdi. Hisar ikim tamam Şimalden cenuba makta
oldu, er kodu gitti; bu fet- (Resim: A. Gabriel)
ANSİKLOPEDİSİ ...... 817 - . ANADOLU HİSARI

miştir. Çünkü Bayazıd'ın mağlübiyeti ve Ti- taarruz vasıtası halini almıştır. Diğer taraf-
mur elinde- esaretinden sonra malğlQp Sulta- tan vaziyetin on yedinci asra kadar böyle kal-
nın büyük oğlu Süleyman bir müddet Anado- dığı ve · Evliya Çelebi tarafından verilen iza-
lu Hisarında oturmuştur. hatın İkinci Mehmed tarafından kaleye veril-
Ne Birinci Mehmed, ne de İkinci Murad miş nizama uygun olduğu kabul olunabilir.
kalelerin vaziyetini değiştirdi, on beşinci as- Kalenin içerisinde dizdarın ve askerlerin otur-
rın ilk yarısında kaleler Bayazıd'ın yaptırdı­ duğu yerler varıdr. Kalede hepsi Kocaeli san-
ğı gibi kaldı. 1452 de İkinci Mehmed Avrupa cağından olmak üzere iki yüz timar neferi var-
yakasına Rumeli Hisarını yaparken Bayazıd'ın dır. Barut depoları su kenarında topları Ru-
hisarına Avrupadald kalede yaptıfdtğt gibi bir meli Hisarı ve. Akıntı burnuna çevrilmiştir.
Hisarbeççe ilave ettiğ•ini Tursun Bey kayde- Kalenin önünde Fatih Mehmed Han tarafın­
der. Rumeli Hisarının bu hisar be-ççesinin dan yapılmış bir cami vardır. Başka bir abi-
şark kulesinin eteğinden İstanbul Boğazı kı­ deye ra.~t gelinmez. Rumeli Hisarından bahse-
yısına kadar uzanan bir mazgaldan ibarettir derken asker evlerinin surun içerisind~ kale
(B. : Rumeli Hisarı). Anadolu Hisarının bul- ile beraber yapıldığını göreceğiz. Bundan
varı da ayni prensibe uyarak yapılmıştır V6 Anadolu Hisarına da bu tadilatı yapan ve bu
ayni ihtiyacı karşılar; Ayni alçak çevre, ayni garnizonu yerleştiren İkinci Mehmed olduğu
top delikleri. Aralarında şu fark vardır; yan neticesi çıkar. Hiç şüphe yok ki ·birçok defa-
kuleler Asyadaki kaleden daha çoktur ve M- lar tamir edilen ,küçük ahşap evler 1928 ta-
kim olduğu saha daha geniştir. Teknik Ru- mirine kadar varlığını muhafaza etmişti.
meli Hisarının tıpkısıdır. Onun için Anadolu
llisar bulvarının temelleri İkinci Sultan Meh-
mede emniyetle atfedilebilir. Bu bulvar asıl
kale ve iç kale duvar gruplarının belli vasıf­
larına biraz aykırı olarak yapılmış,tır. ".Kalenin
iki kısmı arasındaki elli yıllık fasıla kullanı­
lan madde bakımından ilci kulede göze çar-
pan ufak tefek değişiklikleri göstermek için
kafidir.
Yıldırım Bayazıd tarafından kurulan ka-
lenin ilk planı nasıldı. Asıl kale ve · iç kale
duvarının tam bir kül teşkil ettikleri apaçık
meydandadır. Üzerine bu kalenin kurulduğu ııamazgalundamihrab ve minber
kayaların Göksu munsabında bir adacık teşkil Anadolu Wsaıı:nda Toplarönö
ettikleri farz olunabilir. Belki de çamurdan (Resim: A. Gabriel)
teşekkül eden toprak parçası henüz su altın­
da idi. Bu takdirde bir hendeğin inşaatı ihtiva Bu mülahazalardan İkinci ·Mehme-d bul-
eden kayaları tecrit etmiş olması muhtemel- varı yaptırdığı, ona toplar yerleştirdiği ve bu
dir. Herhalde, ilk haliyle Anadolu Hisarı bu- suretle değişen kaleye ehemmiyetli bir garni-
radan karaya çıkarak Anadoluya girmek isti- zon koyduğu ve duvarlar dışında bu yüzden
yen bir düşman ihracına karşı koyacak bir bir cami inşasına mecbur olduğu neticesini
müdafaa tolü oynıyamazdı. Bu şartlar içeri- çıkarmak mümkündür. Hadikatül-Cevami'in
sinde sulh zamanında kalede, asıl kaleye yer- ikinci cildinin 162 incgi sahifesinde bu cami-
leşmiş, zayıf bir garnizonun varlığına inanı­ in tasviri mevcuttur. Bı.i camide Sultanın mah-
labilir. fili vardı, imamları ile hademesinin maaşları
1452 de İkinc:;i Mehmed tarafından em- Ayasofya vakıflarından ödenirdi. Daha son-
redilen değişiklikler Anadolu Hisarının kud- raları cenub tarafındaki toprak seviyesi yük-
retini inanılmaz bir şekilde arttırmı.ştır. Ru- seltilerek tesviye edildiği vakit bir namazgah
meli Hisarı ile beraber bu kalenin hedefi Bo- da ilave edildi. Bugün bu nmazgAhın mihrabı
ğazdan transit nakliyatını menetmekdir. Ya- ve minberi ile duvarlarından bir kısmı mev-
ni kale bir müdafaa vasıtası olmaktan çıkmış, cuttur.
ANADOLUİIİSARI CAMİİ ....;_ 818 - İSTANBUL

Şimdi teferruata dair .bir IJOktayı izah dolu Hisarı bazı resimlerin bize aslına yakın
etmek kalıyor.Bugün asıl kale bir taraça ile olarak gösterdikleri romantik bir manzara al-
kapalıdır ve iç ve dış kale duvarlarının muh- dı. Ahşap evler dış sura dayandı ve onu çev-
telif kuleleri mazgallı bir korkulukla tetviç reledi, tırmanan otlar ve vahşi nebatlar du-
edilmiştir. Halbuki on yedinci asra ait muh- varları İçkaleyi ve taraçayı sardı. Bu suretle
telif resimlerde İçkalenin ve birçok kulelerin yirminci asır başlangıçlarında ,başkentin ki-
üzeri ehram veya mahrut şeklinde çatılarla bar halkı he! cuma Güzel Hisarı görmeğe ge~
örtülüdür. Başka yerler de Rumeli Hisarının lirlerdi.
hakim kulelerini böyle gösterir. Bunların üze- ·tçkalenin ehram şeklindeki çatısına hiç
ri kurşun kaplı ahşap çatılardır, İkinci Meh- şüphe yoktur; iç ve dış duvarların çatılarının
med tarafından bu şekilde yapılmıştır. Hal- şekli ise şüphelidir. Yalnız bulvarın şimal ku-
buki 1830 a doğru İstanbula gelen İngiliz res- lesi tam bir silindirdir. Diğerlerinin birçok
samı Allom, Anadolu Hisarınm güzel ~r man-
müstevi vecihleri vardır. Bunlarda mahrut
zarasını vermiştir. Buradaki kulelerde çatı çatılar mı vardı? Bu mümkündür. Fakat bu
yoktur. Bu resim çok üstad işidir ve ötekiler çatıların müstevi vecihlere uygun olması ica-
kadar hakikate uygun değildir. Fakat ressa- beder... Ben çatıları kalenin planına uygun
mın orta çağa ait bu kadar esaslı ve pitoresk yapılmış mahrutlar olarak kabul ettim. Re-
bir unsuru resminden çıkardığını kabul etmek simler üzerinde gösterilen çatılar ancak tak-
yerinde olmaz. Şu halde Anadolu Hisarının ribi ve şematiktir.
büyültülmesini ve on dokuzuncu asra kadar Prof. Albert Gabriel
kalan çatıların yapılmasını İkirtci Mehmede ( Chateux Turcs du Bosphore'dan İstanbul
atfedebiliriz. Muhtelif resimlerin mukayesesi Ansiklopedisi için Muzaffer Esen tarafndan
yukarıda söylediğimiz gfüi bu çatıların 1830 a
tercüme edilmiııtir, 1946)
doğru ortadan kaybolduğunu kabul etmemize ANADOLUHİSARI CAMİİ - Banisine
imkan verir. nisbetle· Fatih· Sultan Mehmed Camii de de-
Zamanla askeri ·kıymeti kalmıyan Ana- nilir; eskiden, iskele meydanında, vapur is- ,

Anadoluhisan Cı3fflil
(Resim: Abdullah Tomruk)
ANSIKLOPEDİSİ -8.19 ~ ANADOLUHİSARI CAMİİ

kelesinin hemen karşısında fevkani bir ma- beyitleri ile pezirayi hitam eylemiştir» diyqr.
bet idi; kale kapıları ve kale duvarlarının bir Bir fevkani yapı olan eski camiin altın­
kısmı yıkılarak asfalt cadde açılırken, cami de da büyük ve mükellef bir mahallebici dük-
Hisar - Kanlıca yolu üzerine nakledilmiştir. kanı, sol tarafında bir muvakkithane de bu-
Köyün yerlileri eski camHn yenisinden iki lunmakta idi. Son cemaat yeri ahşaptı. Milli
misli kadar büyük olduğunu söylüyorlar. Ha- Mücadelede, bu camiişerif, Anadoludaki din
dikatül-Cevami bir hünkar mahfili bulundu- ve kan kardeşlerine can ve baş ile yardım
ğunu, imam ve müezzinlerinin aylıkları ile_ eden Anadoluhisarlıların bir gizli kar,prgahı
sair masraflarının Ayasofya vakfından veril- olmuştu. Vatan müdafaasına koşan gönüllüler,
cliğin;i., cp.İniin karşısında Yasemin Hatun vatan müdafaası için gönderilen cephane ve
adında hayır · sahibi bir kadının ·bir sibyan silah, Anadoluya davet edilen zabitan burada
mektebi bulunduğunu, · Yasemin Hatunun misafir edilir, toplanır ve buradan yola çıka­
mektebi yanında yattığını, Anadoluhisarı ha- rılırdı. Kanlıca yoJundaki yeni camie gelince,
mamının Kanlıca hamamı ile beraber bu mek- dört duvar üzerine kiremit örtülü bir çatıdan
tebin vakıf gelirinden olduğunu kaydediyor; __ ibaret bir katlı bir kargir yapıdır; e_ski ma-
ki camiin yeri değiştirilirken bu. mektep de betten kalan, sadece bir taş minaresidir. Son
yıkılmıştır. . ..-:: cemaat yeri de, dört büyük, kemerli pencere
Ahmed Rasim merhum, «Külliyatı sa'yü,-• ile aydınlatılmış .kar gir ibir bölme içine alın­
tah.rir» de «Boğaz_ın Anadolu kıyısında» baş-,_., mış ve levhalarla tezyin edilmiştir. Mabedin
lıklı makalesinde: «Bu camii şerif muhterik' ·.
içinde, müdevver tahtalar üzerine kabartma
olmuş is de şehriyari diyanet asar Efendi mi- ~j olarak hakkedilmiş İsmi Celal_ ve Resul ile
zin (İkinci Abdülhamidin) himmeti celilei pey-+' çiharyari güzin levhaları, Üsküdar Yeni Camii
gamber pesendaneleriyle tecdiden ihya buyu- ·- ·•
başimamı ve Güzel Sanatlar Akademisi mual-
rulmuştur. Tarihnüvisi asr Muhtar Efendi
I, limlerinden Hafız Necıne-ddin Efendinin tah-
Hazretleri inşad eyledikleri kıt'ai tarihiyeyi: ·,:j
minine göre Rakımın yazıları imiş.. Temiz ve
Çünkü yanıp oldu harab, ihyasına kıldı şitab bol ışıklı bir camidir. Minber ahşaptır. Mih-
Sultanı faruki cenah, Abdülhamid Ham zeınan,
Kıldıkça m'üıninler namaz, itdikçe aıııklar niyaz rab nakışları ve pencere kenarlarındaki çini
Ömrü hümayunu diraz, kıisun Hüdai müstean taklidi nakışlar pek çirkindir, düz beyaz bir
Muhtar tes'id eyledi, tarihi muaccen söyledi, badana, muhakkak ki çok daha güzel olurdu.
Lütfetti tecdid eyledi, bu camii !!ahı cihan. Biri büyükçe, ikisi küçük üç avizesi, iki pirinç
1301 (M. 1885)

Anadolulıisan Caınii
(Resim ve plan: Reşad Sevinçsoy)
ANADOLUHİSARI HAMAın -·s20 - , İSTANBUL

şamdanı ve üç pandülü vardır. Bahçesi du- Boğaza karıştığı ağza yakın, 1946 da postaha-
varsız, bakımsızdır; abdest muslukları bahçe- ne binası yapılması tasavvur edilen bina, yur-
nin arka tarafında teneke örtülü bir saçak dun ilk binası olarak seçildi; binanın karşı­
altındadır. sında Sftdi Ahmed Beye ait tarla spor sahası
Eski camiin, yanında bir de küçük me- haline getirildi ve cEr meydanı» adı verildi;
zarlığı vardı; cami kaldırılırken o da kaldırıl­ Kulübün formasına yeşil ve sarı renkler seçi-
mıştır. lerek kalenin resmini taşıyan bir de rozet
ANADOLUHİSARI HAMAMI - Anado- yaptırıldı.
luhisarında Hamamönü denilen yerde idi; yı­ Bu suretle kurulan Anadoluhisarı İdman
kılmıştır; ne zaman kapandığı ve ne zaman Yurdu, yalnız Hisar gençlerine münhasır kal-
yıkıldığı tesbit edilemedi; bir sokak, Hisarha- madı, Yenimahalle, Kandilli, Vaniköy ile Hi-
mamı adını taşımaktadır. Hadikatül-Cevamiin sardan Beykoza kadar yukarı Boğazın Anado-
kaydından bir çifte hamam olduğunu öğre­ lu yakası gençliğini de içine aldL Yurd., faa-
niyoruz; yine bu eserin verdiği malftmata gö-. liyetine yalnız futbol ile başlamadı; bir taraf-
re Anadoluhisarı hamamı, Kanlıca hamamı ile tan bir Hokey takımı vücuda getirildi, Atle-
beraber (ki bir tek hamam olup o da yıkıl­ tizme, deniz sporlarına (kürekçilik ve yüzü-
mış bulunmaktadır) Hisar Camiinin karşısın­ cülük) fevkalade ehemmiyet verildi, bir taraf-
daki Yasemin Hatun sibyan mektebinin ev- tan da o zamanın tabiri ile bir keşşaf (izçi) ta-
kafından imiş. buru vücude getirildi; Anadoluhisarı. merkez
Hisarda bir hamam da Yenimahallede olmak üzere, Anadolu sahilinde Karadeniz
vardı, «Mütevelli Arif Bey Hamamı> diye Boğazı dışına ve İzınite kadar iç köylerde v~
maruf ·bir tek hamamdı,· ev"haline konulmuş,· Alemdağinda geceli gündüzlü izcilik tatbikatı
Anadoluhisarılı Saim Ağabey merhumun söy- yapıldı. Anadoluhisarı keşşaf teşkilatı o ka-
lediğine göre az bir tamir ile hamam olarak dar büyük bir rağbet gördü ki, kulüp Emir.:
açılmMı kabil imiş.. Anadoluhisarı halkı ev- ganda ve Bakır köyünde iki şube açtı.
lerinin mutfak veya gusulhanelerinde yıkan­ O zamanlar, büyük şehrin tanınmış spor-
makta, yahut küçük bir yolculuğu göze alıp cuları, Anadoluhisarı İdman Yurdunun bu
Beylerbeyi, Üsküdar veya İstanbµl hamam- faaliyetine can ve baş ile yardıma koştular ve
larına gitmektedir. gençliğin spor muallim ve mürebbisi oldu-
ANADOLUHİSARI HAMAMİSKELESİ lar ki; bunların başında Ahmed Robenson ·
VOLİSİ - Boğaziçinin voli yerlerinden, kale (Galatasarayın meşhur futbol kalecisi, Tenis
hizasındadır, eski teamüle göre yalnız Ana- kaptanı, Vefa ve İstanbul Sultanilerinin ter-
doluhisarı balıkçıları avlanabilirlerdi. biyei bedeniye muallimi), Adnan İbrahim (o
ANADOLUHİSARI İDMAN YURDU - devirde Galatasarayın meşhur ınüdafü), mu-
Büyük şehrin namlıspor kulüplerinden; 1913 allim Mazhar Kazancı, Kalgay Sami (muhar-
yılı mayısında kurulmuştur; o vakitler, Ana- rir Sami Karayel), muallim Küçük Faik ve
doluhisarı gençlerinden KAzım ve Kamil Gü- muallim Said Beyler gelir.
venç kardeşlerle Cemal ve arkadaşlarının hu- Anadoluhisarı İdman Yurdu, kısa bir
susi bir spor cemiyetleri vardı: bu tarihte köy zaman zarfında Beykoz İttihad ve Teavün ce-
gençliğini daha kuvvetli •bir varlık halinde miyetinden sonra Boğaziçinin bir fikir ve sa-
toplamak üzere Sokozade Sftdi Ahmed, Milli nat mahfili haline geldi; gençliğin fikren tea-
Müdafaa Cemiyeti müdürü Cemil (S~alli Ce- lisine, ahlak ve terbiyesinin yükselmesine ça-
mil Bey diye meşhurdur), yine bu tarihlerde lışıldı. Anadoluhisarı İdman Yurdunda has
çıkan İdman mecmuası ve Cem'i Kütüphane- manada akademik toplantılar olmuştur. ·
si sahibi Cem'i Halid ve Paşabahçeli Sadi (son- O güne kadar evinden ancak işine gücü-
raları Vefa Lisesi müdürlüğünde bulunmuş, ne veya mektebine gidip gelen gençler ve ço-
1946 da Belediye Meclisi Azasından), Taib - cuklar, Anadoluhisarı İdman Yurdunun izci-'
(Ticaret odaları kAtibi) ve Anadoluhisan Itti- leri olarak yurd gezilerinin, köy ve kır haya-
had mektepleri müdürü LQtfi beylerin teşeb­ tının, disiplinli kamp hayatının tadına pek
büsü ile Anadoluhisarı İdman Yurdu tesis çabuk varmışlar; Birinci Cihan Harbi arife-
edildi. Göksu deresinin sol kıyısında, derenin sinde, bu faaliyet, askerliğe hazırlık vazifesi-
ANSİKLOPEDİSİ - 821- ANADOLUHİSARI MEZARLIGI

ni görmüş, yetiştirdikleripek az da olsa, yurd kulüpleri arasına ayrıldı. Son zamanlarda,


müdafaası için hayırlı işlere bir örnek teşkil Anadoluhisarı Halat fabrikası muhasebecisi
etmiştir. Anadoluhisari İdman Yurdunun sa- Bay İbrahim ile çiftçilerden Ali Kara'yı, ku-
mimi havası, o günleri görenler ve o havayı lübe büyük yardımlarda bulunmuş simaların
teneffüs edenler tarafından asla unutulamaz başında göstermek lazımdır. Kulübün idaresi
denilirse, yerinde bir hüküm verilmiş olur; başında da Kanlıcalı Fuat Ramazanoğlu ile
müsabakalar için Hisara gelen misafir spor- arkadaşlarını muvaffak olmuş idareciler ara-
cuları idman yurdluların karşılaması, ağırla­ sında saymalıdır; mimar Cemil ve komisyon-
ması ve uğurlaması, dillere destan olmuş Türk cu Ali Riza da en çok çalışan gençlerinden-
misafirperverliğinin bütün necabetini belir- dir (1946). Saim Turgud Aktansel
tirdi. ANADOLUHİSARI MEZARLI(a - Ana-
Anadoluhisarı İdman Yurdu 1914 - 1916 doluhisarı köyünün nefsi Hisar mahallesinin
arasında hokey ve futbolda birinci kümelerde eteğinde, Göksu deresi kenarındadır; ' 1934
çalıştı; çok yüksek dereceler alamadı; fakat Belediye şehir rehberine göre Halaıt fabrika-
denizcilikte, devrinin en kuvvetli k;µlüplerin- sına, Çömlekçilere ve Göztepe suyu kaynağı­
den biri oldu. Yurd, kıymetli himayeler de na giden Kızılserçe sokağı, ki eski adı Ayaz-
görmüştür; bu arada Milli Müdafaa ve Milll ma caddesidir, mezarlık ile dere arasından
Muavenet cemiyetlerinin yardımlariyle Tala.t geçer. Dere boyunca uzuanan Anadoluhisarı
Paşa merhumun şahsi alakasını kaydetmek mezarlığının İslAm hassasiyet ve ulviyetine
lazımdır; Talat Paşa birkaç d'efa yurda gelmiş, pek uygun bir uhreviyeti vardır. Nabizade
gençler ve çocuklarla yemek yemiş, kır ge- Nazım bu mezarlğı şu in_anzume ile tasvir
zintilerine çıkmıştır. · ediyor:
;Birinci Cihan Harbi, bütün emsalinde
Bu sükt\ti bel.ig il hömi fasih,
olduğu giqi, Anadoluhisarı İdman Yurdunun
Hutbei bi mekaali rfthAııi,
tarihçesinde de bir buhran devri oldu; en San'a~i kudreti ider tavzih,
faal ve yetişken uzuvları askere gittiler. Harp · Bu ulvt eihani ntirani,
sonu kaJkınınası da güç oldu. İkinci küme Ne neaat ü safai vicdani!

Anadoluhisan Mezarlığı
(Resim: Abdullah Tomruk)
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ ---- 823 ANADOLUHİSARINDA MEŞRUTA YALI

Bu . ne. vahşet içinde ünsiyet; ANADOLUHİSARINDA MEŞRÜTA YALI;


Bu ne z.ulmet içinde nuri beka; AMUCAZADE HÜSEYİN PAŞA YALISI -
Bu fezayi semada sad hayret;
Sivil mimarimizin ·zamanımıza kadar intikal
Nice bin afitabı fikrara
Yağdırır nur hey'etinde sefa! ..
edebilmiş nadir örneklerinden olan bu, .bina,
onyedinci asrın sonlarında, 1697 de sadarete
Taş değil gördüğün o seııgi harab,
getirilmiş bulunan Köprülü ailesinden Amu-
Şairi mu.cizi tabiattır.
Ne beligaane eylemekte hitab, cazade Hüseyin Paşaya aiddir. Binanın vak-
San1tl bir ·nüshai fesahattir; fiyesi H. 1112 (M. 1700) tarihlidir. Bu vakfiye-
Mütehaccir misali ibrettir! .. ye nazaran yalının bu tarihten bir iki .sene
iıerkiyahi zemini başka zeban; evvel inşa edildiği tahmin edilebilir.
Her avuç haki bir diğer alem; İnşa tarihi için H. 1111 (M. 1699) yılını
Her verak bin kitab ile yeksan; kabul etmek lazım gelir. Prof. Dr. Feridun
Bu füyuzatı fikredüp' her dem; Nafiz Uzluk'un belirttiğine göre Fazıl Diva-
Mütehayyir mi kalınasun adem?
nında bu. bina için yazılmış bir manzumede
Burada münzevi sükun ü edeb; tarih mısraı şudur:
Burada canişiiı. dimek azamet; Bahr üzre ziba cayi ·Hüseyin Paşa
Zahir olmuş kemali kudreti Reb;
Sanki bir kainat pür hayret; (Tamiyesi olmayan mısra ebced hesabı
Berk unır her tarafta hürriyet! ile hicri 1113 yılını gösterir. ist Ansiklope-
disi) ..
· Uğradıkça saba bu firdevse,{
Geçemez der akeb safasından. -Asrın vak'anüvislerinden biri 1699 da
Başlayub her şükil:feyi lemse, imzalanan Karlofça Muahedesi münasebeti ile
Bir taravet alır temasından, Nemçe sefirine bu yalıda verilmiş olan ziya•
Hisse almak diler lıevasından. feti şöylece •anlatmaktadır:
Ne kadar nazlı nazlı gitmektedir. «Davetliler· bayraklarla süslenmiş üç bü-
Hele bir atfi dikkat et dereye! yük gemiye rakiben geldiler, bunlardan en
O da ilam hayret itmededir. büyüğü, süferayı hamil bulunan, üçyüz kü-
Sanki meftun gibi bu makbereye,
rekçi tarafından çekiliyordu. Bir taraftan bun-
Göksu hasret çeker bu meşçereye! ••
ların zincir gürültüleri, diğer taraftan coşkun
Serviler ihtizaz ittikce bir ahenkle çalıp söyliyen yüzlerce sazende
Nağmei dilfirib olur peyda;
ve hanendenin sesi birbirine karışıyor, mehib
Ebediyyet içinde gittikce,
Gayb olur mevcezen olub o seda, bir gulgule halini alıyordu. Evvela keman-
O ne kudsi hed, ne tatlı n•a! keşler, müteakiben pehlivanlar, mahir kılıç,

Anadoluhisarında l\fe~ruta Yalııııiı eski, halini gösteren tasviri resim


(Resim: Reşa.d Sevinçsoy)
ANADOLUHİSARINDA I\lEŞRUTA YALI - 824- İSTANBUL

kalkan oyuncuları hünerlerini gösterdiler; bu emsalsiz eseri kemirmiş, tahrib etmiştir.


hokkabazlar, İranlı bir çengi zevk ve neş'eyi Asıl yalı ve harem kısmına 1293 (1874) Ru-
arttırdılar, nihayet nefis ve mükellef bir sof- meli bozgununda muhacir yerleştirijmesi yü-
ra çıkarıldı». zünden pek kısa bir zamanda harabolmuş ve
Ziyafetten uzun uzadıya bahseden mü- sonralan yıktırılarak ortadan tamamen kal-
verrih binanın göz alıcı güzelliğini, zerafeti- dırılmıştır. Geri ikalan divanhane ise, sene-
ni de anlta anlata bitiremiyor. lerce damı bile aktarılmadığından, elim bir
hara.biye düçar olmuş, tezyinatının mühim
Pierre Loti de 1910 da şöyle yazmakta- kısmı yer yer dökülmüş, kaybolmuştur.
dır:
Planı « T » şeklindedir; oldukça büyük
«Boğazın çöken, göçüb kaybolan tarihi satıhları kalın kirişlere ihtiyaç hissettirmeden
eserleri içerisinde bilhassa bir da.nesi, eski kapamak imkanını, veren bu tarz, çok eski
hükümdarların süferaya tahisis ettikleri Köp- · devirlerdenberi kesretle kullanılmıştır. Bura-
rülü Yalısı, ne bahasına olursa olsun kurtarıl­ da, bu ~ayede bir nevi cihannüma teşeikkül
malıdır. Metı'Ok ve köhne rıhtımından denize eder ki, üç cepheye bakan fasılasız pencere-
sarkan bu bitab yalının her önünden geçen, lerinden Boğazın mebdeJni, müntehasını ve
her geçişinde kayığı yavaşltır; bugün artık eş­ karşıya rastlayan Rumeli Hüsarını muhteşem
siz şan'atı, nefis. arkaik resimleri, muhayyel bir panorama halinde görmek mümkündür.
çiçeklerin teşkil ettiği rozasları görmeye ça- İstalaktidli kornişlere, köşebendlere tut-
lışır. Orada şimdi kimse oturmuyor, büyük turulmuş kornışlere, duvar boyunca imtidad
mazinin bu eşsiz ıhatıralanna artık kimse ilgi eden silme desteklerine o devrin bu ayardaki
göstermiyor, bu yüzden de kim bilir kaç yaş.:. diğer evlerinde de rastlamak belki mümkün
maklı dilberin daüssılalarına melce olan bu olabilirdi. Fakat bilhassa boya ile yapıl-
zarif bağçe, kumaş gibi mış tazyinatının fevka-
işlenmiş beyaz mermer ladeliği, eşsiz üstün-
çeşmesi ve diğer husisi- lüğü muhakaktır. Pen-
yetleri ile beraber yavaş cerelerin üstünde kalan
yavaş bakım.sız vahşi bir ıkısım ahşab frizler va-
çalılı1ç_ haline geliyor:.. sıtası ile panolara bö-
Senelerdir d e v a m lünmüş ve sivri kemer
eden ihmal ve la.kaydı üslCt.bunda kazib nişler

Anadoluhisannda Meşruta: Yahnın divanhiııesi


(Plar. lte§ad Sevinçsoy)
ANSİKLOPEDİSİ -82i - ANADOLUHİSARINDA MEŞRUTA YALI

tersim edilmiştir. Mii-


şabih ve mutt~d, fa-
kat iç sıkmayan çi-
çek, dal, yaprak tez-
yinatı , mükemmel bir
zevkle her tarafı süs-
lemiştir. Bu temsili
nişlerin fonunda; içe-
risinde kırmızımsı,
kurşuni hatta beyaz
(belki bunlar aslında1
yeşilimsi, tirşe idi)
yapraklar arasında
güller, laleler, karan- ?
A,nadoluhisannda Meşruta Yah divaııhinesinin maktaaı
filler, sarı ve beyaz (Resim: Re§ad Sevinçsoy)
.papatyalardan mü-
rekkeb bir büyük buket bulunan mavi de- arzeden bu bina, 1947 de «Türkiye anıdları­
senli beyaz çini bir vazo resmedilmiştir. Bü- nın korunmasına ve onarılıiıasına yardım
tün bunlar da tabii ağaç rengi bir zemin üze- derneği» tarafından temin edilen beşbin lira
rinde tecessüm etmiştir. gibi pek çüz'i bir ödenek ile bir müddet için
Bu tezyinat, altın varak işçiliğinin de il.: hiç olmazsa yıkılmadan- kurtarılmıştır. Bu
tihakı ile bilhassa merkez kubbenin kasnak meyanda adeta mesnedsiz kalmış olan bina;
kornişlerinde ve diğer tavanlarda en yüksek molozlaşmış duvarın temelden yani deniz için-
mertebesine erişmiştir. den itibaren takviye edilmesi, artık işe yara-
Divanharı.enin ortasında murabba şeklin­ maz hale gelmiş cLireklerin yerine, aslında ol-
de, işlenmiş küçük bir bedene oturmuş bir duğu gibi, eliböğründe'lere müşabih eğri ağaç­
nevi kubbeden müteşekkil bir fıskiye vardır. lar konulması sureti ile mümkün olduğu ka-
Meşruta olması dolayısı ile devlet eliyle dar sağlamlaştırılmış, bir müddet sonra bina-
onarılmasında mevzuat bakımından güçlükler nın çatısı da ele alınmıştır.

----
Anadoluhisannda Me§nıta Yalı
(Resim: Reı,ad Sevinçsoy)
Aı"\TADOLUHİSARINDA MEŞRUTA YALI - 826- · İSTANBUL

Fakat bu yapılanlar asla kafi değildir. · edilmiş bulunan asıl yalının bir sofasına açılı­
Resmi ve• hususi teşekküller ve memleketin yordu. Yıkılan haşmetli yalının yerine, geçen
namını ibkaa etmeğe iş arayan erbabı serveti asır içinde büyükçe bir ahşab yalı yapılmış­
elele verip müşterek bir himmetle Amucaza- tır; 1946 da bu yalıdan eski muhteşem divan-
dehüseyinpaşa Yalısı DivanMnesini, bu eşsiz haneye bir kapı açılmıştır.
sanat eserini restore ettirmesi. ve sonra da Salonun pencere pervazları, kapı ve dolap
koruması lazımdır.
kanatları ve pervazları fildişi . ve sedef nakış­
Y. Mimar Cahide Tamer
lı olup son zamanlarda içinde oturanlar tara-
Amucazadehüseyinpaşa Yalısı Divanha- fından ancak vandalizm ile izah edilmesi ka-
nesinin son acil tamiri, İstanbul Ansiklopedi- bil bir tecavüze uğramış ve ~ökülmüştür.
sine yukarıdaki makaleyi yazan yüksek mimar
Bütün duvarlar, nakışlar ve altın yaldızlı
Cahide Tamer tarafından yapılmıştır. Bu
panolarla kaplıd-ır, bu panolarda bir çiçek şi­
muhteşem divanhane-salon İstanbul Ansiklo-
şesine 'konulmuş gül, karanfil, lale buketlerin-
pedisi adına 1946 yılında gezilmiş ve aşağı­
den mürekkep bir motif kullanılmıştır ki, çi-
daki notlar tesbit edilmişti:
çek şişelerinden bazılarının üzerinde karşı
Ortasında mermer fıskıyeli bir mermer
sahildekf Ruınelihisarının resmi aydın olarak
havuz- bulunan ve bir parçası kazıklar üstün-
seçilmektedir.
de denize doğru çıkmış, fıskıye üstüne rastlı­
yan kısmı küçük 'bir ahşap kubbe ile örtülü, ·Küçü,k kubbenin ve tavanın sair aksamı­
ve heyeti umumiyesi kiremit örtülü bir çatı nın üslublaşmış ve gayet tatlı renkler kulla-
altındadır; dışarıdan kırmızı aşı boyalı basit nılmış ve altın yaldıza gömülmüş nakışlan
ve harap bir yalı manzarası arzeder; içerisi · harikulade nefis bir sanat eseridir ki bu ta-
serapa münakkaş ve müzehheptir. Salonun, van ve duvarlardaki panolar bir müzeye yeni
ziyaret edildiği 1946 yılında bahçeye açılan l};ir kıymet ilave edebilir. Fakat ne kadar ya-
kapısı, vaktiyle muhakkak ki ayni üslubun bir zıktır ki, basit bir dam aktarması ihmali yü-
eseri olup ayni ihtişam ve servet ile tezyin zünden yer yer__ çürümüş, büyük bir kısmı ha~.

Anadoluhisannda Meşruta Yalı, 1946


(Resim: Abdullah Tomruk)
ANSİKLOPEDİSİ _. 827 - · ANADOLUHİSARININ MISIRI

Asıl Amucazade yalısının ha-


rabesi Birinci Cihan Harbi içinde
yıktırılmıştır. Yeri denizden bakıl­
dığına göre salonun sağına düşen
arsadır.
1946 da Mecdi Bey ailesinin otur-
duğu geride-ki ahşap yalı 95 - 100
yıllık bir eser olup onun da ar-
kasında bir küçük hamam harabesi,
Meşruta Yalının bağçesindeki
havuz
(Resim: Abdullah Tomruk) hamamın önünde tonoslu yapı tarzı
kend.isine mahsus bir kuyu· ve yalı­
rap olmuştur; hele kubbe mahvolmuştur de- nın yukarı Boğaza bakan medhali karşısında
nilse yeridir. ve bahçede fıskıyeli bir havuz vardır. Ana-
1944 denberi Meşruta Yalıda oturmakta doluhisarındaki Amucazade Hüseyin Paşa
bulunan Köprülü . ailesinin damadı Mecdi Meşrutası yalı salonunun eski halini gösteren
Akasya 1926 yılına kadar bu sanat hazinesi Adalbert de Beanmont'un tabolsundan yapıl­
yalı salonunun bütün taravetini muhafaza et- mış Catanacci'nin güzel bir resmi vardır.
tiğini derin bir teessürle anlatmış, eşsiz kıy­ ANADOLUHİSARININ MISIRI - Mev~
metteki eserin kendisinden evvel Amucazade siminde Anadoluhisarinın mısırı bu Boğazıçı
Hüseyin Paşa evkafı mütevellileri ile yalıya köyünün asırlardanberi devam edegelen baş­
kiracı. olarak girenlerin ihmal ve tecavüzleri- lıca şöhretlerindendir. Mısır kazanları Göksu
ne kurban olduğunu ilave etmiştir. çayırına kurulduğundan ötürü «Göksu mısırı»
Mütareke yıllarında bir ara yine bu ya- da denilir; son yarım asır içinde Anadoluhi-
lıda oturmuş olan Mecdi Akasya'ya bir Ame.- sarının en namlı mısırcısı Acemoğlu damadı
rikan koloneli tavan ile duvar panolarına sek- Kamil efendi idi ki, Göksu köprüsünü geçip
sen bih dolar teklif etmiş, fakat satın almı,ya kaleye girerken· sağ kolda azıcık çukurda kal-
muvaffak olamamıştır. mış bulunan şekerci ve helvacı dükkanının da
·Salonun restore edilmesi ve büs'bütün sahibidir. 1946 yılında ise köyün en namlı
çökmekten kurtarılması için pek az zaman mısırcısı Kamil Efendinin çırağı ve evladı
kalmıştır ve hatta 1946 ve 1947 kışı bu nefis manevisi Cemal Aşkın idi.
sanat eseri için son kahMr darbeyi vuracak- Mısır kazanları 300-1000 koçan alır. Gün-
tır denilse mübalağa edilmiş· olmaz .. Şöylece de altı kazan kaynatmak· zengin iştir; Cemal
yapılan bir tahmine göre, elli bin lira ile bu- Aşkın 3 - 4 -kazan 1caynatmaktadır. Mısır, bah-
günkü durum muhafaza edilebilir. çelerden kırılıp çayıra gelir, soyulur, kazan-

· ~!han . ~""'· Mulf-ol<

Meşruta Yalıda Hamam


(Resim ve ~lan: Reşad Sevinçsoy)
ANADOLUKAVAĞI - 828- iSTANBUL

kestanesi, ahlatı ve bahçelerinin


armudu meşhurdur>. Bu satır.
lar pek aydın olarak anlatır ki,
on yedinci asır ortasında Ana-
dolukavağı, pek mamur bir köy
imiş.
Mehmed Raif Bey merhum
«Mir'atı İstanbul» adındaki meş­
hur eserinde İkinci Abdülhamid
devri sonlarındaki Anadoluka-
kavağı hakkında şu marn.matı
Anadoluhisarında seyyar mısırcı Fındık Alinin sandalı, 1946
(Resim: Abdullah Tomruk) veriyor:
«Sayfiye ittihaz olunmuş ya-
lara atılır; baş kazanın (ilk kazanın) sabaha lıları ve köylü haneleri ile beş mahalledir.
karşı saat beşte ateşe konmuş bulunması la- . «Mirşah Mehınedefendi Mahallesi - Bu
zımdır. mahallede ahfilinin ianesi ile 1245 (M. 1829 -
Yine 1946 yılında, köyün bir de sandallı 1830) da bina olunmuş bir mescid ile bitişti­
seyyar mısırcısı Fındık Ali vardı; sandalının ğinde bir kız mektebi ve bir de hamam var-
içinde ocak kurup üzerine küçük bir kazan dır. Midillili Haçı Ali Reisin hayır eseri Ca-
yerleştiren Fındık Alinin, portatif ocağının miişerif de bu mahallededir.
soba borusundan bacasının dumanını: tüttüre «Ayazma Mahallesi - Bir ayazma bulun-
tüttüre Göksuda dolaşması, Hisardan Çubuk- duğundan bu nam ile y!d olunur, yalnız ta-.
luya kadar uzanması, görülmeğe değer şey­ rihsiz bir çeşme va;rdır.
lerdendir. Fındık Alinin asıl mesleği sandal- «Taşlık Mahallesi - Bu mahallede 1292
cılık ve balıkçılık olup, İkinci Cihan Harbinin (M. 1895) de inşa olunmuş biri büyük diğeri
ilk yıllarında kunduracılara boykot ilan et- küçük iki çeşme vardır, büyüğünün manzum
miş, yazları yalın ayak gezer, kışın da takun- kitabesi şudur:
ya ile dolaşır kalender meşreb bir adamdır. Ahınedi M1 himeın, kıldı bu hayrl kerem
Saim Turgud ~ansel Ola heman muhterem. feyzi Ahad aşkına
Vüidi hayr ittisam, Yiııi Muhammed müdam
ANAl,)OLUKAVAĞI - Boğaziçinin Ana- Cenneti ida makaam. sırn Ahmed aııkuıa
dolu yakasında son köydür; bir müslüman ba- Yek kalem oldu revan, ·oldu bu tarih ayan
lıkçı köyüdür; eskiden Şirketi Hayriye, bu sa- Çeşmeden Abı revan, iç Muhammed aşkına.
tırların yazıldığı 1958 yılında da Denizcilik «Çeşme Mahallesi - Bu mah~lede 1270
Bankası vapurlarının Anadolu yakasında son (M. 1853-1854) de bina edilmiş bir büyük
uğrağı, iskeledir. çeşme vardır. Bu mahalledeki fevkaani camii-
On yedinci asır ortalarında, Evliya Çe- şerif Kösem Sultanın hayır eseridir.
lebi, seyahatnamesinin birinci cildinde bu kö- «Tolay Mahallesi ~ Mahallenin yalnız
yü şöylece tarif eder: adı kaydedilmiştir. ·
<<Anadolu Kilidülbahir kalesinin ·cenu- :«Anadolukavağının oldukça büyük bir
bunda, lebi deryada bir limanı azimin sahi- çar§ısı olub dahilinde cesim bir çeşme ile 1278
linde sekiz yüz haneli, bağ ve bahçeli serapa (M. 1861) de Veznedar Ali Bey tarafından
müslim haneleridir. Bir camii, yedi mescidi, hayrat edilmiş 'bir zincirli kuyu vardır».
bir hamamı, iki yüz miktarı dükkanları ve be- Şirketi Hayriyenin 1330 (1914) de Boğa­
karhaneleri, mektebi sibyanı, bir çeşmesi var- ziçi adı ile neşrettiği eserde, şu malumat var-
dır. Suları abı hayat misalidir. Halkı cüm~e dır:
gemici, bahçıvan ve tüccardır. Cümlesi Ana- «Köprüden 13,70 mil mesafededir. Kara-
doludandır. Üsküdar mollasının bir nfilbi bu- deniz Boğazının ağzında ve boğazın hemen
lunur ve kalenin di.~darı da idare .eder; gece sonundadır. Etrafında bazı mühim istihkamlar
ve gündüz bostancıllaşı kayıkları ile dolaşıp vardır. İki ciheti yüksekçe iki dağa dayanmış
idaresinde istiklale sahiptir. Yaz ve kış lima- olup, köy, bu dağlar arasındaki va.dide kurul-
nında üçyüz gemi eksik olmaz. Dağlarının muştur. Poyraza karşı olduğundan tebdilha-
ANSİKLOPEDİSİ -829- ANADOLUEAVAGI

va yerlerµıdendir. Kuyuları pek derin olma- kadar, yani yukarı Boğaziçinde nüfus tutarı
makla· beraber sulan gayet tatlıdır. Yerli aha- elli bini bulan balıkçı ailesi vardır. Bu yukarı
lisi balıkçılık ve kayıkçılı.kla geçinir. 180 ev- - Boğaz balıkçılarının da, bütün bir yıl içinde
dir, nüfusu 1000 kişi kadardır. Bir karantina yüzlerini güldüren, geçim kaynaklarının te-
merkezidir>. meli kılıç balığı avıdır. Son yıllarda, kılıç ba-
Anadolukavağı köyü, Türkiyede, birinci lıklarının yumurtalı zamanında (Mayıs ayı),
Meşrutiyetin ilanında mebus seçimi için tan- •bu balıkların
Marmarada deniz yüzüne çıktı­
zim edilmiş ve basılmış resmi defterde, Bey- ğı sırada, bir takım
türedi adamlar zıpkın ile
.koza bağlı bir mahalle ve 157 hane olarak avlamaya l:>a§lamışlardır. Halbuki deniz yü-
gösterilmiştir. 1946 yılında ise yerli halkıının zünde yatıp dinlenen yumurtalı kılıçlar hasta
rivayetine göre 270 -· 280 hbıe olduğu öğre­ sayılrr; gözleri pek az görür; zıpkınlanan ba-
nilmiştir; ki, on yedinci asır ortasında pek lıkların yüzde yetmişi. denize gömülüp mah-
mamur bir halde iken~- geçen asır sonunda ' volmakta yüzde otuzu balıkhanede, yumurta-
sönükleştiği, son zamanlarda yeni bir inkişaf sını dökmüş makbul Boğaz balığının kıymeti­
devresine girdiği anlaşılır. Halkının dörtte ni düşürmektedir ve ayrıca, zıpkıncılık ile bu
üçii balıkçı olan bu köyün geri kalan dörtte balığın neslinde de ağır tahribat 'yapılmakta­
biri, bahçıvan ve civar fabrikalarda ameledir. dır. En az on kuşaktan balıkçı birçok kims!;!-
1946 mayısında, Anadolu.kavağı_ balıkçıları ile ler, kılıç mevsiminde kazanamayınca, kayığı
İstanbul Ansiklopedisi adına görüşülürken şu çekip ağını asarak, başka sahada iş aramağa
dertleri dinlenilmiş ve tesbit edilmiştir: mecbur kalmakta, balıkçılıktan a~eleliğe geç-
Başta Anadolukavağı gelmek üzere, Ana- mekte, Boğaz balıkçılığı ölmektedir. ·
dolu ve Rumeli Hisarlanndan Boğaz ağzına Anadolukavağının bir şöhreti de incirdir.

. . [tı .,
,. , , . . .,,. ..
.• ,.. "" ~ ; ..· . • ~ 01
. t·~t
.,:,~ ·. :~Jl

1918 de Anadolukavağı
(Mühendis Necib Beyin İstanbul Rehberinden)
)
ANADOLUKAVAĞI - 830 - İSTANBUL

tstanbulda «Kavak incirleri» diye meşhurdur. ni söylemekte idiler. Köye, elektrik de· 1941
1946 da incir ağaçlarının büyük bir kısmı da de gelmiştir.
kesilmiş, Kavak incirleri de kaybolmak tehli- İkinci Mahmud devrine ait olup yeniçeri
kesine maruz bulunuyordu. ocağının lağvından az evvel tanzim edilmiş bir

Gayet tatlı, «Abı hayat misal» suları ile Bostancıbaşı defterinde Anadolukavağı kale-

tanınmış olan bu köyde altı çeşme vardır: Çeş­


si ile (B.: A,nadolukavağı Kalesi) Macar tab~
melerde akan sular Dolay Suyu ve Cınarclibi yası arasında uzanan bu köyün sahil boyu şöy­

Suyudur; köyün kaynakları gayet yakın diğer lece gösterilmektedir:


meşhur suları, Abdihoca; Abıhayat ve Kum- Anadolukavağı kalesi; tabye, tebye için-
döken sularıdır; bu sonuncusu, adından da de ağa , zabit ve nefer odaları; bostancılar kış­
anlaşılacağı üzere mide, bağırsak ve böb- lası; yanında beylik bahçe; kavak kalesi ağa­
rek hastalıkları için şifalı bir sudur. Geride larının beylik yalısı, camiişerif, imaret ve
bir de ayazması vardır. mektep; Hacı Mustafa Ağanın kahvesi ve ka-
yıkhanesi; Murad Mollazadenin ekmekçi ~ı­
Köyün beş sınıflı bir ilkoklu, dört tane
büyük balıkçı kahvesi vardır. Hemen hepsi rını; üç adet kahve dükkanları; çarşı iskelesi,

ulu çınarlar altında deniz kenarında olan bu serapa kahve dükkanları; Osman Beşemin
kahvehaneler, çınar dallarına asılmış balık yalısı ve kahvehanesi; imam efendi yalısı;·
ağları ve etrafına çekilmiş kayık ve taka tek-
Enişteoğlu Mustafanın yalısı; Ahmed Alem-

neleri ile, pitoresk yerlerdir. Müşterilerinin darın yalısı; Hacı Ahınedoğlunun köhne yalı­

kıyafeti de dekora uygundur; sohbetleri he-


sı; Ali Reisin kayıkhanesi; İbrahim Ağanın
yalısı; Keleş . Ahmedin yalısı; Ta·bakoğlu Meh-
men daima deniz ve balık üzerine olan ihti-
yarlar, delikanlılar, çocuklar, uluya daima ınedin hanesi; Yoros imamının hanesi; Şileli

hürmetkar kalmak şartı ile, levendane bir Mehmed Ağa yalısı; Derviş Alinin yalısı; Ha-
serbesti ile üliet halindedirler. lil Haseekinin hanesi, Macar tabyası.
1946 yılında Anadolukavağının, doktoru, , 1946 da, Anadolukavağı köyü, memnu as-
eczahanesi, hamamı ve diplomalı ebesi yok keri ·bölge içinde bulunuyordu; köye ecnebi
idi; köylü, hastasını, kayıkla karşı sahildeki soku~mamakta, vapur iskelesinde d~ hüviyet
Sarıyere götürmekte, ilacını, kayıkla gidip cüzdanları zabıta tarafından muayene edil-'

oradan tedarik etmekte idi; köylü, geceleyin, mekte idi.


hatta fırtınalı havalarda, bir tabibin müdaha- O zamanın İstanbul Valisi muhterem Dr.
lesinden başka çare bulunamıyan ağır hasta- L. Kırdar ile İstanbul Merkez Kumandanlı­
larını bile kayığa koyup karşıya götürdükleri- ğından n1'isaade aldıkları halde R.E. Koçu ile

Geçen asır sonlarında Anadolukavağı


(Resim: Foto Sebah'ın resminden A. Tommk eli ile)
ANSİKLOPEDİSİ ~ 831 ANADOLU LİSESİ

arkadaşları merhum Muzaffer Esen · ile res- duğunu yazar; hududu içinde voli 9lmadığın­
sam Nezih bu köyü gereği gibi gezmekten çe- dan balıkçılar hiçbir aidat vermeden istedik-
kinmişler, vapur iskelesi civarında dolaşmak- leri gibi avlanabilirler.
la iktifa etmişlerdir. . ANADOLUKAVAĞI HAMAMI - Ana-
Bu balıkçı köyünün yetiştirdiği büyük dolukavağı köyünün yegane hamamı idi; 1946
şöhret, Türkiye Cumhuriyeti Mareşali Fevzi da ·bir harabe halinde bulunuyordu (mayıs);
Çakmak'tır; Fevzi Çakmak,. askeri idadide ve harabesi içine ve bir ikametgah haline sokuJ-
Harbiye mektebinde okurken, o devrin asker muş camekan kısmına girilemedi. BelediyE'
ocağı ananesine göre «Fevzi Kavak» diye anı­ şehir rehberinde, kapısının bulunduğu sokak
lırdı (B. : Cakm:ak, Mareşal Fevzi).
j •
«Mirşah Hamamı Sokağı» adını taşıdığına gö-

ANADOLUKAVAĞI CAMİİ - Boğazi­ re, vakti ile bu isim ile · anıldığına hükmed!-
çinde Anadolukavağı köyünde, deniz kenarın­ le bilir. Hadi-katül-Cevamiin kaydine göre, kö-
da idi; (H. 1106) 1694. de Kavak Kalesi yeni- yün adına nisbetle anılan camii yaptırmış olan
çeri ustalarından Hacı Mehmed Ağa tarafın­ Hacı Mehmed Ağanın vakfından, ve muhak~
dan yaptırılmıştı; ki bu zat, hayır eserinin .ik- kak ki 1694 den sonra yaptırılmıştır (B.: _Ana-
malinden iki yıl sonra hacce gitmiş ve hac dolukavağı Camii). Halbuki Evliya Çelebi, bu
yolunda ölmüş. Yanında bir de sibyan mek- tarihten çok evvel yazılmış olari Seyahatna-
tebi vardı. Hadikatül-Cevaminin kaydına gö- mesinde bu hamamdan bahsetmektedir. Ha•
re köydeki tek hamam da bu camiin vakfın­ mamın Hacı Ali Reis tarafından. yaptırılıp
dan yaptırılmıştı (B.: Anadolukavağı Hama- Hacı Mehmed Ağa vakfı tarafından .tecdiden
mı). tamir edildiğine de hükmolunabilir; Hamamın·
Ayni vakıftan, bir de imaret - han yapıl­ Ali Reis Camii karşısında bulunması da bu
mıştı ki, zaman ile harap olmuş, (H. 1133) 1720 hükmü takviye eder.
de, Nevşehirli İbrahim Paşa tarafından tecdi- Bibl. : Evliya Çelebi, I; REK ve Muzaffer Esen,
den tamir edilmişti. Köy halkınca, Ali Reis Gezi Notu.
caıniine (B.: Alireis Camii) nisbetle «Yeni ANADOLUKAVAĞI KALESİ_ - Dör-
Cami» diye anılagelen bu mabet, depo olarak düncü Murad tarafından yaptırılmış olan
kullanılırken 1944 de içinden çıkan bir yan- Anadolukavağı kalesinin, bu satırların yazıl­
gında tamamen yanmış, sonra dört duvarına dığı sırada izi kalmamıştır. Bu kalemin, On
çatı çekilerek bir atölye haline konulmuş bu- dokuzuncu asırda Yukarı Boğazda yeni istih-
lunuyordu. kamlar kurulurken yıkılmış olmasını kabul
Bibl. : Hadikatül Cevami, I; REK ve Muzaffer etmek icabeder. Dördüncü Murad devrini gör-
Esen Gezi notu. müş olan Evliya Çelebi, bu kaleyi şöylecE'
ANADOLUKAVAĞI DALYANI - Bo- tasvir eder:
ğaziçinin eski dalyanlarından biriydi. Anado- «Dört köşe, çok sağlam bir J.caledir .. De-
lukavaği köyünün önünde kurulurdu, hududu niz kıyısında düz bir saha üzerinde kurul-
Anadolukavağı Kalesi burnundan Sütlüceye
muştur. Duvarlarının yüks_ekliği 20 zira.dır.
kadar uzanırdı; İstanbul balıkhane müdürü Cenuba doğru demir bir kapısı vardır. Çev-
Karakin Efendi Deveciyan 1915 de. «Balık ve resi sekiz yüz kademdir. askerler için seksen
Balıkçılık» adındaki meşhur eserinde bu dal-
hücreyi ihtiva eder. Buradaki garnizon bir
yanın kırk yıldanberi metruk olduğunu yazar.
komutan ve üç yüz erdir. Sultan Murad tara-
Dalyanın hududu içindeki iki tai'!.e voli yeri
fından yapılmış bir camii, iki buğday ambarı
vardı.
ve yüz topu varıdr».
ANADOLUKAVAĞIEFENDİDALYANI Muzaffer Esen
- Boğaziçinin eski namlı dalyanlarından bi- ANADOLU LİSESİ - Son yarım asrın
riydi; Anadolpkavağı Feneri önünde idi; hu- seçkin muallimlerinden ve büyük mürebbiler-
dudu fener burnundan Falakaya denilen ye- den Harun Reşid Kocacanın kurduğu bir hu-
re kadar uzanırdı; Balıkhane müdürü Kara- susi mektepdir; Harun Reşid Kocacan, İstan­
kin Efendi 1915 de <<Balık ve Balıkçılık» adın­ bul Erke+k Öğretmen Okulundaki Tabliye öğ­
daki meşhur eserinde ·geliri masrafına kifa- retmenliğinden emekliye ayrıldıktan sonra,
yet etmediğinden otuz yıldanberi metrftk ol- dinç vücudu, cevval zekası, irfan ve malumat
ANADOLU SİGORTA T.A.Ş. - 882 --- iSTANBUL

ve tecrübe hamulesiyle evinde oturmağa ta- Rahminin mülkiyetine geçmiş, bu z!t mek-
hammül edememiş, has manada mürebbinin tebin müdürlüğünü de uhdesine almıştır.
mücessem aşk olan kalbine laik bir iş olarak ANADOLU SİGORTA T.A.Ş. - Memle-
kurduğu bu lisenin muhakkak ki pek yorucu ketimizin en değerli ve ileri mali Devlet Mü-
olan müdürlük vazifesini de üzerine almıştır essesesi olan Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Ban-
(B. : Kocacan, Harun Reşid). kası ile iktisadi bünyemizde çok feyizli eserler
Anadolu Lisesi l8 Birinciteşrin 1945 de yaratmış bulunan Türkiye İş Bankasının müş­
kurulmuş ve tedrisata Kadıköyünde İbrahim tereken kurdukları bir müessesedir.
Ağa çayırı arkasındaki Sokolluzadeler köş­ Esas nizamnamesi, İcra Vekilleri Heye-
künde 27 Teşrinisani 1945 salı günü başla­ tinin 8 mart 1925 tarihli toplantısında: kabul
mıştıtır. İlk ve orta kısımları da vardır;, mek- edilerek Türkiye Cumhuriyeti Riyasetinin
tebin 1 numaralı talebesi Mehmed Erdoğan yüksek tasdikine iktiran etmiş ve 18 mart
Gözel isminde bir çocuk olmuştur. 1946 da 1925 tarihinden itibaren sigorta muamelatına
talim hey-etini şu zatlar teşkil etmekte idi: başlamıştır.
Edebiyat: Niyazi Akkan, Ali Riza özkut, · İlk teşekkül sermayesi olarak 500.000
Tarih: Faik Işın. Atike Elkorek, Coğrafya: Mt:. lira ile - işe başlayan bu Şirketin hali hazır
nir kaytaz, Cenab Orhon, Ruhbilim: Zeki Or• sermayesi 1.500.000 liradan ibaret olup, be-
çam, Matematik: Saib Alpay, Kimya: Abdül- heri 50 Türk lirası kıymetinde 30.000 hisseye
kadir İdil, Rasim Tuluz, Tabiiye: Harun Reşid ayrılmıştır.
Kocacan, İngilizce: Meliha Atakan, Fransızca: İşbu sermayenin yanında ihtiyatlarının
Destine Beytur, Almanca: Ernest
Engelberg, Askerliğe hazırlık: ŞüK­
rü Öntan, Jimnastik: Sellin Duru.
Anadolu lisesi, yatılı ve yatı­
sız, kız ve erke_k lisesidir: 1945
yılı tanzim edilmiş prospektüse gö-
re yatılı talebeden ilk kısım için
850 lira, orta ve lise için 900 lira,
yatısız talebeden ilk kısım için 175
lira, orta ve lise için 200 lira üc-
ret alınır. Öğle yemeğini mektep-
ten yemek istiyen talebe ayrıca
ayda otuz lira tablidot ücrıeti öder.
Muhterem Harun Reşid Koca-
can 1946 dan sonra mektebin ku-
'rucu sermayesini temsil edenlerle
derin prensip ihtilafına düşmüş ve··
lisenin evvela müdürlüğünden ay~
rılmış, sonra müesseseyi tamamen
terketmiş ve hüzün içinde vefat
etmiştir.
Anadolu Lisesinin 1946 dan
bu yanıa durumunu, vaki ise, çatısı

----
altındaki inkişafı, tedris techizatı­
nı ve kütüphanesini, talebe haya-

-_,_-~,- - -=--
. --
-----~--------
tını ve akademik atmosferini, mü-
teaddit yazılı müracaatımıza mek-
tep idaresince cevap verilmediği -
için tesbit edemedik. Yine tesbit
edemediğimiz bir tarihde :pertev-
niyal Lisesininı tarih muallimi Bay
~
(Resim.:
- ·- · -·----
:Bağçekapusunda Anadolu Hanı

ıteıad Seviııçsoy)
ÇAKMAKÇILAR YOKUŞUNDA BÜYÜK YENİ HAN
Türkiye klişehanesi (W,. H. Bartlett'den Sabiha Bozcalı eli ile) Nurgök Matbaası
ANSİKLOPEDİSİ - 833 - ANADOLU SİGORTA T.A.Ş.

bugünkü mikdarı 31.439.812 liraya baliğ ol- nakil vasıtalarının çarpışma, devrilme, yanma
muştur. ve çalınma gibi riztkolardan ileri gelen gövde
Şirketin muamelat merkezi halen İstan­ (Kasko) hasarları ile trafik kazalarından mü-
bul'da Galata Rıhtım caddesinde Denizcilik tevellit bedeni ve maddi zarar tutarlarına ve
. Bankası Anonim Ortaklığının hastahanesi kar- · mali mes'uliyetin netayicine, hisse senetleri
şisında kendi malı olan Anadolu Sigorta ha-- ile tahvilat ve paraların bir yerden diğer bir
nındadır. mahalle nakilleri dolayısiyle vaki zayiata ev
Anadolu Sigorta Şirketi; İlk önce, 4 üncü eşyasının ve kofruforlarda bulunan ziynet eş­
Vakıf Hanında faaliyete başlamış, 1936 yılın­ yası ile hisse snedatı ve tahvilatın sirkatine,
da Büyük Postahane karşısında Kınacıya!! vitrin ve masa camlarının kırılmasıiıa, inşaat
hanına geçmiş, iş ve personel adedinin artması müteahhitlerinin bilumum (All Risk) mali
dolayısiyle 1947 yılında satın aldığı Hü.daven- mesuliyetlerine, şahısların ölümüne, muvak-
digar hanında gerekli tadilatı yaptırarak mez- kat veya dami tam ve kat'i veyahut kısmen
kur hanın ismini «Anadolu Sigorta Hanı, kat'i maluliyetine karşı sigortaların ve bun-
şeklinde değiştirmiş ve bu handa muamela- lardan maada; Yıldırım, infilak, zelzele, hava
tını devam ettirmeye başlamıştır. gazı iştiali, Tayyare Pilot ve Yolcuları sigor-
Anadolu Sigorta Sirketi bidayette; Yan- talarını; Atölye, Fabrika, Maden ocakları gibi
gın, Nakliyat ve Kaza~ sigortaları ile işe baş­ iş yerlerine ve ticarethane, Bankalarda ve
lamış, 1927 senesinde «Hayat» kısmını tesis maluliyet hallerinde tazminat it~sını; muay-
ederek bu branşda da faaliyete geçmiştir. yen bir yaşa vardıktan sonra Emeklilik maaşı
Kıymetli İdarecilerinin dirayetli sevk ve tediyesini; Hastalık zamanında hastahane pa-
idareleri ile kısa zamanda muamelatı geniş­ rası ile tedavi ücreti ve yevmi tazminat veril-
leyip büyüyen ve sermayesi, ihtiyatları, teş­ mesini temin eden Grup sigortalarını, Öksüz
kilat ve tekniği kuvvetlenen bu milli mües- •· ve Yetim kalan çocuklara tahsil parası, evle-
sese, teşekkül ettiği tarihe kadar memleketi- necek kızlara cihaz parası; İhtiyarlıkda veya
mizde sigorta edilmeyen ve ticari mali, ikti- maluliyet halinde irat verilmesini temin ey-
sadi ve içtimai bünyemize ehemmiyetli zarar- leyen bir çok Hayat sigorta şekillerini; her
far veren bir çok rizikoları sigorta etmek im- müessesede toplu olarak çalışanların uğraya­
kanlarını temine ve bu suretle milli serveti- cakları kazalardan dolayı iş sahibine mali mes-
mizi korumağa muvaffak olmuştur. uliyeti temin eden Kollektif iş kazaları sigor-
Anadolu Sigorta Şirketinin 1925 sensin- tasını sayabiliriz.
den itibaren tatbike başladığı mezkur sigorta- Bu yeniliklerle, Anadolu Sigorta Şirketi
lar meyanında; menkul ve gayrı menkullere kuruluşuna kadar mahdut ve muayyen bir
yangın ve yangın yüzünden ileri gelen zarar daire içinde ve klasik tarzda yürüyen Türkiye
ve ziyan, malların vapur, motör, Tiren, Kam- sigortacılğında şüphesiz, yeni sahalar, yeni
yon ve Uçak ile naklinden doğan hasar v~ ufuklar açmış ve bugün her müesseseyi, her
zayiata, gemilerin çatışması, karaya oturması, aileyi ve her ferdi her zaman uğrayabilecek­
büyük avarya hadisesine maruz kalması ve leri her türlü afetlerden maddi, manevi za-
batması hallerinden doğan zararlar ve pay- zarar ve acılarından koruyabilecek bir kudret
larına, Otomobil, Kamyon ve Motosiklet gibi iktisap ederek milli servetin muhafazasına

. Muamelatın mahiyeti 1930 1940 1950 1955 1958

Yangın Prodüksiyonu 578.536.- 1.002.890.- 4.631.178.- 9.488.009.- 15.229.591.- T.L


Na.kliyet » 146.881.- 905.775.- 1.335.135.- 3.089.804.- 6.124.973.- »
Kaza· » 17.851.- 72.628.- 317.817.- 1.803.o14.- 3.390.078.- »
Hayat Primi 97.860.- 293.813.- 1.042.665.- 2.552.200.- 3.693.459.- »
Hayat müemmen kapitali 909.777.- 876.985.- 19. 730.433.- 53.421.609.- 100.664.618.- »
Umum ihtiyatları 728.775.- 2.818.486.- 9.785.793.- 18.967.955.- 31.439.812.- »
Acente adedi 109 271 418 703 748

Anadolu Sigorta Şirketinin Muamelat :tstatistiği


ANADOLU VAPURU -834- İSTANBUL

hadim ve amil en büyük sigorta müessesesi cılığında işgal eylediği yüksek mevkii aşağı­
olmuştur. daki rakamlar açıkça ifade etmektedir.
Anadolu Sigorta Şirketinin ilk idare mec- Bu rakamlar, adı geçen Şirketin tam
lisi reisi; Şirketin kurulmasına amil olan manası ile olgunlaşarak sigortacılığın bütün
Muhterem Reisi Cumhurumuz Celal Bayar- · branşlarında her türlü talep ve ihtiyaçları
dır. Mumaileyhin değerli ve isabetli irşat ve karşılayabilecek durumda bulunduğunu gös-
direktifleri ile bu Sigorta Şirketi kısa bir za- termektedir.
manda Türkiye Sigortacılık ailesinin en ileri Anadolu Sigorta Şirketi; bugün Memle-
ve en kudretli bir uzvu olmuştur. ketimizde mevcut sigorta Şirketlerinin bazı­
Muhterem Celal Bayar'ın 1932 senesinde larında halen Müdürlük yapan ve kendi bün-
İktisat Vekaletine tayini ile açılan riyaset yesinde çalışan mütehassıs elemanların ye-
mevkiine; 1957 senesine kadar, sırası ile şu tişmesine ve sigorta bilgisinin yayılması için
şahıslar seçilmiştir: kitap ve broşürler n~şredilınesine amil ol-
Fuad Bulca (Rize Meb'usu) makla, bu sahada hakiki bir okul vazifesini
Şefik Türsan (Emekli general) 1939 görmektedir.
Kadri Musluoğlu 1942 Bibi. : Şirketten alınan not.
Adnan Halet Taşpınar 1947
ANADOLU VAPURU (11 Numaralı) -
Mahmud .Nedim: Ersun 1950
Şirıketi Hayriyenin en eski vapurlarından,
Ahmet Aksoy 1952
Ali Fuad Dülger 1958 makinesi 80 beygir kuvveinde bir gemi idi;
hizmete Rumi 1273 (M. 1857) de girmiş, Bo-
Şirketin İlk Müdürlüğüne 16 Mart 1925
ğaziçi sularında 29 temmuz 1306 (1890) ta-
de Bay Ahmet Vefik Sertel tayin olunmuştur.
rihine kadar otuz üç yıl çalışmış, ilgasına ka-
· Anadolu Sigorta Şirketinin dahili ve ha-
rar verildiği gün, son şamandıra seferinde bir
rici muamelatında idari ve teknik teşkilatının
mavunaya çarparak batırmış, ilk ve son kaza-
tamamlanmasında ve tekamülünde birinci
sını yapmıştı.
Müdüriyet Heyetinin değerli hizmet ve gay-
retleri geçmiştir. Bay Ahmet Vefik Sertel 14 ANAFOR - Dilimize rumcadap. girmiş
Nisan 1928 tarihinde Şirket Fen .Müşavirli­ bir .kelimedir, akıntının aksine akan, su, ce-
ğine tayin olunmuştur. Bundan sonra 1955 reyan demektir. İstanbul Boğazında akıntının
senesine kadar Anadolu Sigorta Şirketi mü-· sert olduğu bazı noktalarda anafor, bu ters
dürlüğüne sırasiyle şu şahıslar gelmiştir: akış suyun burgu gibi dönmesine, dönen su-

Rabbani Tunaman (Milli Reasürans Mü- yun merkezinde her şeyi içine çeken bir çu-
dürü) kur açılmasına, o noktanın bir girdab halini
Ahmet Vefik Sertel (ikinci defa) 1935 almasına sebep olur. İstanbul halkı bu kelime-
Halil Mir'at Yene! 1935 yi, «akıntının aksi istikametinde cereyan» ye-
$uphi Tanel (Ziraat Bankası Um. Md. rine değil de, işte bu girdfü karşılığı kullanır.
Muavini) 1947 İstanbul Boğazında en geniş, şiddetli ana-
Reşit Eğeli (İller Bankası Um.· Md.) 1951 for Arnavudköyünde Akıntı burnundaclır.
Osman Nuri Göver (Merkez Bankası Um. Bu kelime türk divan edebiyatına Süru-
Md.) 1953 rinin «Hezliyat» ında şu beyit ile girmiştir:
Veysi Emre (İnan Sigorta Şirketi Müdü- Akla yelken idüb urdukca Ja.yıda küreği
rü) 1955 Anafor sulann alantı gibi çağlattık
Jlissedar bulunan T.C. Ziraat Bankası ile
Şairinbu beytinden de vazıh olarak an-
Türkiye İş .Bankasının bütün Şube ve Ajans-
laşılıyor ki sakin, durgun sularda sandal, ka-
ları Anadolu Sigorta Şirketine Acentelik yap-
yık küreklerinin açdığı girdabcıklara da ana-
makta ve ayrıca bu Şirketin Şube ve hususi
for denilmiştir.
Acentelikleri de bulunduğundan, idari ve
teknik teşkilatının kudret ve vüs'atı, sermaye ANAFOR ,- İstanbulun külhani aya~
ve ihtiyatlarının verdiği tam emniyet ve iş takımı ve haneberduşları argosunda:
hacminin ehemmiyeti itibariyle Anadolu Ano- 1 - Emek ve zahmet çel{meksizin elde
nim Türk Sigorta Şirketinin Türkiye Sigorta· edilen şey, hak edilmeden kazanılan menfaat,
ANSİKLOPEDİSİ -835 - · ANAHTAR AGASI

para. Misal: .«Anaforu kim sevmez ulan!..», geçmez Mısır parası verildiğini yazıyor,ve:
<<Herif anafordan yaşıyor.. »· «Anladınız ya... O yaşdakt anafor kazançlarda
2 - Vazife ve salahiyet sui istimali ile bile talihsizlik yakamı bırakmıyordu>> diyor.
temin edilen menfaat. Misal: <<0 işin anaforu ANA GECESİ - Zamanımızda tamamen
çoktur.. », «Bir papel yevmiye, beş kağıd da unutulmuş, terkedilmiştir, istanbulun eski
anafordan çıkarıyorum.» hayatında, çocuk doğumu aile mürüvvetinin
3 - Çalmak, aşırmak. Misal: «Piçi dikiz akrabalar, ahbablar ve komşularla tes'id edil-
et, anaforcudur .. », «. .. . . . manavdan da bir diği bir gece, loğusanın yataktan kalktığı, do-
portakal anaforladım». ğumun yedinci gününün gecesidir ki, toplan-
Kelime İstanbul argosuna Birinci Cihan tıya çağırılacaklara, davetname yerinde, şişe­
Harbi içinde girmiştir. 1918 bozgunu yılında leri gazboyamalarına sarılı, gelin telleri ve
çıkan meşhur «Recebim>> türküsü ile de ede- kordelalarla süslü kırmızı loğusa şerbeti gön-
biyatımıza geçmiştir: derilirdi. Sadece kadınlar tarafından tes'id
Gemilerde talim var
edilen bir gece idi. Yakın akrabalar, dostlar,
Bahriyeli yiıim var bebeğin yüzünü görmek için yüz görümlüğü

Hani benim Recebim .. hediyeler getirib kundağına kendi ellerine


Recebim, san lira vereceğim iliştirir, takarlardı.
Gelmezsen anafora vereceğim ... ANAHTAR AĞASI - İstanbul sarayın­
Ahmed Rasim çocukluk hatıralarını top- da Edurunu Hümayunda kırk nefer Hasodalı
ladığı «Falaka» adındaki eserinde, bir amin Zülüflü Ağadan birinin unv~dır (B. : Top-
alayında bahşiş aldığını anlatırken kendisine kapusu Sarayı; Enderun Hümayun; Hasoda;
Zülüflü Ağalar). Has-
odanın kıdemlilerin­
den, bu en yüksek
Enderun koğuşunun
mevki itibarı ile yu-
karıdan aşağı beşinci
siması idi; kendi al-
tında, Anahtar Ağa­
lığı yolundaki olan
P e ş k i r Ağası idi.
Anahtar AğasJ terfl
ettiği zaman sırası ile
Dülbend Ağası, Ri-
kabdar Ağa, Çuhadar
Ağa ve nihayet Silah-
dar Ağa, Enderunun
en -büyük zabiti, amiri
olurdu (Bütün bu
isimlere bakınız).
Anahtar Ağasının
vazifeleri şunlardı :
Kendi altındaki. has-
odalı ağaların vazife-
lerini kontrol etmek
ve aralarında iyi ge-
çinmelerini sağla­
mak; Hasoda ve diğer
bütün Enderun ko-
Anahtar Ağası ve Anahtarağası Katibi ğuşlarındaki oğlan­
· (Resim: Behçet) lardan hastalananları
ANALİPSİS AYAZMASI - 836- İSTANBUL

hastahaneye göndermek, hasta olanların 1s-


tanbulda evleri varsa veya çok yakın bir ak-
raba yanına evci izni varsa, nezaret altında
evine gitmesi için izin vermek; Saraydan çık­
mak, saraydaki mevkiine layik bir devlet hiz-
meti, memuriyet ile, çırağ edilmek isteyen
enderunluların bu dileğini Silahdar Ağaya arz
etmek; sabahları Enderun koğuşlarındaki bü-
tün ağaların sabah namazına kaldırılmasına
nezaret etme-k, onların Ağalar Camii:nıe gir-
mesindeki intizamı temin etmek; aşağı koğuş­
lardaki acemi ağaların okuyup . yazmalarına
Çengel.köyünde Analipsis Ayazması
nezaret etmek; geceleri Enderunda kilidlen-
(Resim: Behçet)
mesi mutad kapuların anahtarlarını alup mu-
hafaza etmek ki unvanı bu vazifesine nisbetle
ANALİPSİS AYAZMASI - Çengelköyüıi­
verilmişti. Padişah ye:ınek yer iken de sofra-
de Çınarlıderedir;halle ağzında Ç~ban Ayaz-
sında hizmet edenler arasında bulunurdu.
ması denilir; köyden bir saat mesafede iki
Padişahlar bahar, yaz ve güz mevsimle- tepecik arasında çınar ağaçlarının yanındacbr;
rinde İstanbulun muhtelif yerlerindeki Sahil- Bekarderesi Sokağından gidilebilir. 1,5 X 1 ni.
saray veya Kasırlara göç ettiğinde, muhtelif g~nişliğinde, içinde tertemiz bir . su bulunan
hizmetleri için bütün hasodalılarla aşağı ko- bir tonostur (1959). Hakkı Göktiirk
ğuşlardan münasip miktarda zülüflü oğlan da
maiyeti şahanede götürülürdü; Hasodadan yal-
nız Anahtar Ağası, bırakılan oğlanlara neza.,.
ret etmek için Topkapusu Sarayında kalırdı.
.Emin Cenkmen «Osmanlı Sarayı ve Kı­
yafetleri>> adındaki büyük emek mahsulü kıy­
metli eserinde Anahtar Ağasının kıyafetim de
tarif etmiştir ki aşağıdaki satırları azıcık ta-
dil ile oradan alıyoruz:
Başlarına som sırma işlemeli serp0ş gi-
yer, vazifesi başında serp0şunun iki ·yanına
zülüflerini takardı (B. : Zülüf); geniş ağlı ve
paçaları ayak bileklerine kadar inen kırmızı
şalvar giyer, şalvarın üstüne uzun entari gi-
yüp beline şal kuşak sarardi, onun üstüne de
ıkolları dirseğe kadar yırtmaçlı kaftan, ayak-
larına da sarı sahtiyandan yemeni giyer-
di. · Kuşağında da müzeyyen kal:YLalı bir bıçak Malt.epede Analipsis Ayazması
taşırdı. (Resim: Beh~)
ANALİPSİS AYAZMASI - Kuruçeşme-·
de Kireçhane Sokağında Bay Sezainin sahibi ANALİPSİS . AYAZMASI - Maltepede
bulunduğu, B. Süleymanın da işlediği bağçe­ Gülsuyu Sokağından gidilir, köyden yanın.
dedir; kayaların altında eni. 1,70 m. ve boyu saatlik yerdedir, bir tepe eteğinde. ve bir çı­
3 m. olup zemini kaba taş döşelidir. Ön kısmı nar ağacı yanındadır. 1 X 1 m. genişliğinde,
ahşab bölme içine alınmıştı; kapudan girince içinde berrak bir su bulunan bir tonostur
karşıda 1 m. çapında, ahşab korkuluklu. bir (1959}.
Hakkı Göktürk
kuyu vardır. _,Panayırı paskalyadan kırk gün
sonra gelen perşenbe günü yapılır (1959). ANALİPSİS AY AZMASI - Samatyada
· Hakkı Göktürk Akıncı Sokağında ayni adı taşıyan kilisenin
ANSİKLOPEJ;>İSİ - 837 - · - ANANİADİ (Şişman Yanko)

avlusundadır. Mabedin ikonostasion tarafına ' Çok konuştun be anam babam! ..


yapılmış olup üzeri camekan örtülü ise de Bibl. : Ferid Devecioğlu, Türk Argosu.
sonrada Çimento lfaplanmıştır. 8,80 m. ~n- ANANAS SOKAĞI - Fatih kazasının
luğunda olan ayazmanın ön kısmı 1 m., arka
Karagümrük nahiyesinin Dervişali Mahallesi
kısmt 3 m. genişliğindedir,, zemini çini döşen­
sokaklanndandır; Dolaplıbostan Sokağı ile
miştir; içinde yüksek mermer bilezik bir ku- Sarayağası Caddesi arasındadır; Ancak üç
yu ve üç musluklu bir mermer tekne vardır, adım genişliğinde ve kısa; kaba taş döşeli,
suyu kuyudan tulumba ile çekilir. Duvarında düzgün, temiz sessiz bir sokaktır; evleri birer
taş üzerine yapılmış bir «Urftcu İsa» ıesmi
ikişer katlı, birbirine bitişik ahşap yapılar
vardır; onun altında da Meryem ile Havvari-
olup dar gelirli aile meskenleri olduğu pek
yitnu tasvir eden bir duvar resmi vardır. ön aydın görülüyor (Nisan 1946). Eski şehir reh-
kapısı camekanlı ve demir kanatlı olup arkada ' , berinde adı Araplar Sokağıdır, 1934 rehbe-
açılan bir kapısı daha vardır.
rinde bu adın «Ananas» gibi, İstanbul halkın­
Hakkı Göktürk
dan ancak beş on kişinin yılda bir defa bile
ANALİPSİS KİI,,İSESİ- Samatyada Akın­ yemediği bir meyva adına tahvili pek garip
cı Sokağındadır; mAbed kapusu üzerindeki ki- bir fantezidir; 1946 daki duruma göre sokak
tabeye göre 1832 de Patrik Konstantinos za- se-kenesinin fakri .hali ve üzerinde oynaşan
manında Konstantin adında bir kalfa tarafın­ çocukların yalnız ayakları karşısında· ise bu
dan yapılmıştır. Dört duvar üzerine kiremit isim, hazin bir tezat teşkil ediyordu.
döşeli bir çatıdan ibarettir. Ahşap narteksi Bibl. : REK, Gezi notu.
camekanlı olup geniş. tavan duvarlarla ahşap
ANANİADİ (Şişman Yanko) - Aşağıda­
sütunlar üzerine oturmuştur; zemini mermer ki notlar 1946 da. Sermed Muhtar Alus tara-
döşelidir. Ahşap ikonostasionu büyüklü kü-
fından verilmişti: «İstanbulun ticaret alemi
çüklü üç sıra gümüş kaplı, gümüş çerçiveli şöhretlerinden; İkinci Abdülhamid devri son-
ikonlarla son derecede süslüdür. Müteaddid larından son yıllara gelinciye kadar büyük
avizeler, kandiller, şamdanlarla tezyin edil- şehrin namlı bir manifaturacı - tuhafiyecisi;
miş olan mabed gayet kasvetlidir. Çanı avlu-
kurduğu mü!;!ssese bu satırların yazıldığı sı-
da mütevelli · odasının ·duvarı üzerind·edir - rada oğullarının idaresinde namlı bir mağaza
Hakkı Göktürk
olarak devam edegelmektedir. Postahane
ANALİPSİS KİLİSESİ - Bakırköyünde önünden Meydancığa giden Yeni Postahane
Teyyarecihayreddin Sokağındadır; rum me- Caddesindedir. İstanbul halkı, bilhassa hanım-­
zarlığında bir mezarlık kilisesidir. Dört kargir ları «Sisman Yanl{O» derlerdi. Bu lakabı, ga-
duvar üzerine kiremit örtülü çatıdan ibaret yet şiş~anlığından ötürü verilmişti, boynunun
bir yapıdır; yapan Ahileps Aleksiu adında bir altı gabgablı, göbekli bir adamdı.
kalfadır, adı, ön cebhenin sol köşesinde ya- «ıUmumi kanaate göre ketenin, pik.enin,
zılıdır. Mezarlık kapusunun üstünde 1899 ta- patiskanın, mermer şahinin en alasını o satat;
rihi kilisenin yapı tarihi olacaktır. Çatı duvar- orada bulunan, İstanbulun bir yerinde, ne
larla altı· ahşab sütuna dayanmaktadır; tavanın Kapalıçarşıda, ne Bahçekapısında, ne de Be.:
ortasında bir pantokrator kompozisyonu var- yoğlu mağazalarında bulunur. Sonraları ma-•
dır. nifaturacılık ve tuhafiyecilik de yapmağa baş­
Hakkı Göktürk ladı. Abdülhamid devrinde bütün kibar ta-
ANAM AVRATIM OLSUN- İstanbulun kım, vükela ve vüzera familyaları hep onun
haneberduşlar arasında· büyük' yemin; şayanl mağazasından· alış veriş ederlerdi. Hele bir
dikkattir ki dilleriden düşmez ve hemen her düğün, doğum olacaksa, çeyizlik, lohusalık ke-
söz başında kullanılır. . tenler, mermer şahiler, patiskalar; geline, da-
ANAM BABAM - İstanbul argosunda mada, doğuracak tazeye iç çamaşırları oradan
serseri muaşeretinde «kardeşim, canım, yav- tedarik edilirdi, mağazanın kapısı konak ara-
rtım» gibi sevgi hitabı; serzeniş ve ihtar yo- balariyle dolardı.
hında da kullanılır: «Oğullan, damadlan dükkanda tezgahtar-
Ananıbabam, çuvalı sırtıma vuruver! - lık ederlerdi. Şişman Yankonun Kadıköy ta-
Anam babam, seu de mi kazıklıyacaksın? rafında Selami Çeşmesinde Bağdad Caddesin-
ANANYAN (Dr. Civaai) -· 838 - İSTANBUL

de bir köşkü vardı. Yazı


orada geçirirdi; çor-
bacı, balık sevenlerdendi, Çifte ·havuzların
.. 1
zu ...
- Bacak kadar çocuk ama
.
anasının
. .
gö-

deniz kıyısında mükemmel bir balık kayığı, ANASTAS - Geçen ,asır ortalarında Ci-
içinde de kendine mahsus aylıklı iki balıkçı­ balinin namlı ~eyhanelerinden; eski gedikli
sı vardı; her gece denize açılırlar; güneş çık­ meyhanelerin bu semtte sonuncularından idi.
tıktan sonra dönerek sepet sepet mercan, bar- ANASTAS (Ferace terzisi) - İkinci Ab-
bunya, tekir gibi nefis balıklar; istakozlar, dülhamid devri sonlarında 1892 senesine ka-
gelincikler avlayıp köşke taşırlardı». dar yaşmak, ferace modası devam etmiş, son-
ANANYAN (Dr. Miralayı Civani Bey) - ra yasak edilmişti.
Değerli bir Ermeni tabibidir. 1848 de Beyoğ­ İstanbulda kibar hanımefendilerin en baş
lunda doğmuştur. Tahsilini Mıhitaryan Mek- ferace terzisi bu Anastaş Usta idi; dükkanı
tebinde yaptıktan sonra leyli talebe olarak kapalıçarşıda, Kürkçü Hanının kapısının kar-
Askeri Tıbbiyeye girmiş ve 1872 de yüzbaşı şı tarafında idi. Kıranta bir rum; bodur bir
rütbesiyle mezun olmuştur; bir müddet sonra oğlu, dalyan gibi de bir gelini vardı. Feraceyi
Paris'e gönderilmiş ve orada kulak, burun ve o keser, hanımlara provasını da gelini yapa:..',
boğaz hastalıkları ihtisas tahsilinde buluna- pek çok 'para kazanırlardı. Anastasın makas
rak İstanbula avdetinde Askeri T.ı.bbiye Mek- ve dikişi üstüne ferace yaptırılamaz denilirdL
tebine yardımcı müderris tayin olunmuş ve Kumaşı kendinden olmak üzere ağır bir
Hastahanelerde de vazifeler deruhde etmiş­ feraceyi oµ, on iki liraya mal eder, yalnız el
tir. Çalışkanlığı ve 'hazakati ile temayüz et- emeği üç dört liradan aşağı almazdı.
miş, 1899 yılıda da miralaylığa terfi etmiştir; Sermed Muhtar Alus
az sonra da Askeri Tıbbiyenin boğaz, kulak ve ANASTAS (Kemançeci) -Asrımız_ baş:
burun hastalıkları kürsüsüne müderris tayin larında şöhret yapmış rum asıllı bir sazende;
olunmuştur. Rıza Tahsin Beye göre otuzbeş T.Y. öztuna İstanbul Ansiklopedisine verdiği
yıl hizmette bulunduktan sonra tekaüde sevk notda bir niMvend taksimi olduğunu söylü-
edilmiştir. . yor; hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi.
Merhum Sermed Muhtar Alus 1946 da Bible. : T.Y. Öztuna, Not.
ista~buı Ansiklopedisine tevdi ettiği notta bu ANASTAS (Kız) - Bir İstanbul kopuğu~
meşhur hekim hakkında şunları yazıyor: dur; tulftatın son devrinde sahneye çıkmış
«Pek çok talebe yetiştirmiş, zarafeti ve oyuncu komiklerden; Mütareke senelerinde
tatlı dili ile kendisini herkese sevdirmişti. Dili ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Şehzadebaşı,
ağdalı bir Ermeniceye fazla çalar, hastaları­ Kuşdillerindeki komik Naşid'in Fahrinin,
na karşı gayet samimi ve müşfik davranır, Dümbüllü ismailin tuluat tiyatrolarında oy~
tuhaf fıkralar anlatır, ilk çağrıldığı bir evden namıştır. Gözleri şaşı bir rum genciydi. Bir
dahi kırk yıllık bir dost tesiri bırakıp ayrılır­ rum kokana ile beraber varyete numaralarına
dı>>. çıkıp tangolar, apaş dansları oynar; sonra ka-
Prof. Ananyan Bey Osmanlı Hükiıı,meti ta- dın kıyafetine girip fistan giyip, pudralar, aı.:
rafından muhtelif nişanlarla taltif edilmiş, . lıklar içinde tek başına yine numaralar, dans-
ezcümle
. 1904 de ikinci sınıf Mecidiye
.
Nişanı lar yapardı.Rollerinde gayet muvaffak olur,
ile mükafatlandırılmıştır. Birinci Cihan Har- çok alkışlanır, onu sahnede ilk görenler er-
binden sonra Paris'de yerleşmiştir, hicretin- kek olduğuna ihtimal vermeyip kadın sanar-
den sonraki hayatı tesbit ·edilemedi. lardı.
Kevork Pamukcuyan Ahlaksızlık ve küstahlığının neticesi ola-
ANASININ GÖZÜ - İstanbul argosunda rak hudut dışına çıkarıldı ve memleketimize
son derecede zeki, son derecede kurnaz, son dönmesi yasak edildi,
derecede cessur ve cüretkar; bahsi geçen bir Sermed Muhtar Alus
çocuk -ise ayrıca, yaşından umulmayan kabi- ANASTAS AMİRA - Aslen Egin'in Vank
liyetlere sahib, tecrübeli, yaşından -umulma- köyünden, ortodoks mezhebine mensup bir
yan şeyleri bilen, yapan manasına. Ermenidir. İstanbul'a geldikten sonra devlet
Misal: ricalinin hizmetlerinde bulunmuştur. 1832 d~
- Ulan o bacak kadar çocuk be .. Yedikule Ermeni Hastahanesi tesis olunurken
ANSİKLOPEDİSİ - 839 - ANBARDAN ÇIKAN CESED VAKASI

maddi mühim yardımda bulunmuştur. Keza mezun olmuştur. Bilahare İstanbul'a dönerek,
«Maşdotz» (İbadet ve mezhebi merasim) adlı Padişah fermaniyle Saraya alınmıştır. 1814 •
dini bir kitab da neşr~ttirmiştir. 1815 yıllarında Sultaıun gözdelerinden biri-
Kevork Pamukcuyan nin hayatını kurtarmağa muvaffak olamadığı
ANASTASİADİS (YOANNİS) - Rum için korkusundan Trieste'ye kaçmıştır.
maarif ve din adamı; 1834 de Kayserinin İn­ Kevork Pamukcuyan
cesu kasabasında doğmuş, üç yaşında baba- AN AYAN {Pol) - Abdülmecid devrinde
dan yetim kalmış, anasının gayreti ile mem- Galatanın tanınmış perakendeci tüccarların­
leketinin rum ilk okulunda okumuş, on ya- dan ve Şirketi Hayriye hissedarlarından; Kı­
şinda iken, Kayseri metropolidi Paisios tara- rım harbi sıralarında Şirketi Hayriye mü-
fından anağnostis kilisede mukaddes kitaplar- dürlüğüne tayin edilen Ali Hilmi efendi za-
dan parçalar okuycu) seçilmek sureti ile kili- manında bu şirketin meclisi idare azalığında
seye intisap etmiştir. 1851 de onyedi yaşında bulundu. O devirde büyük şehrin sayılı zen-
iken İstanbula gelerek Heybeliada Ruhban ginlerinden biri olan bu zatın hayatı hakkın­
Mektebine girmiş, buradan_ 1859 ilahiyat dip- da başka bir kayda rastlanamadı.
loması almıştır ve ayni mek~ebe muallim ol- ANBARCIZA.DE - On sekizinci asır çi-
muştur. 1863 de Atinaya giderek Yunan Milli çeklerinden; «Anbarcı sünbülü» adı ile tes-
Üniversitesinde iki yıl felsefe tahsil etmiştir; cil edilen çivit mavisi ğayet güzel bir sünbül
tahsilini Strazburg ve Haydelberg üniversite- elde etmiştir.
lerinin _ilahiyat fakültelerinde · tamamlamış, Bibl. : Ubeydullah, Tezkirei şükufeciyan. \
fransızca ve almanca öğrenmiş, 1867 de İstan­ ANBARDAN ÇIKAN CESED VAK'ASI-
bula dönerek Heybeliada Ruhban Mektebin- Yeniçeri ocağının bir haşarat yatağı halini
deki muallimliğine çok geniş selahiyetle tek- aldığı Üçüncü Sellin devrinde. hemen her gün
rar başlamıştır; 1872 de papas, az sonra da bir cinayet, bir tecavüz, bir baskın, yahut bir
arhimandrit (mümtaz papas) olmuştur. 1875 de kundak ve yangın haberi Büyükşehrin bir kö-
Bon'da toplanmış olan Eski Katolikler Kon- j, şesinden dört bucağına süratle yayılır, çarşı
seyinde Fener Rum Ortodoks Patrikhanesini ve pazarlarda, kahvehane, han ve hamamlar-
_temsil etmiş, ayni yıl içinde de Fener Rum da heyecanlı dedikodulara mevzu oluxdu. (H.
Mektebi Kebirine müdür tayin edilmiştir; bu 1220) 1805 deki anbardan çıkan .ceset vakası
vazifede üç sene kalarak 1878 de Patrik İkinci bunlardan biridir.
Yoakim tarafından Kayseri metropolidi seçil- Bir gece sabaha karşı Ahırkapı dışında­
miştir. ki iskeleye bir kayik gelir, kayıktan bir tahta
Memleketine gitmeden İstanbulda <<Kayser- anbar çıkarılıp iskele hamallarından birine
liler Yardımlaşma Cemiyeti» ni kurmuş, 1882 yükletilir, hamalın ücretini peşin ödiyerek:
de, Fransada tavattun etmiş Rodokanakis'izi <<Var götür sahibi Büyükgümrükte bekliyor.»
yolladığı 5000 frank ile Tasova İlahiyat Mek- derler. Hamal anbarı Gümrüğe götürür, fakat
tebini, 1885 de de Kayseri Rum Merkez Kız sahibi meydana çıkmaz.. civarda saatlerce ge-
Lisesini kurmuştur, 1891 de de yine Kayse- zip dolaştırır, yine bulamaz.. nihayet usanır,
ride büyük bir Rum YetimMnesi açmıştır. _anbarı Gümrük \önüne bırakıp gider.. birkaç
1886 da Patrikhanenin Ayios Synodos (Sen gün sonra etrafa ağır bir koku yayılır.. ahali
Sinod) meclisine aza seçilmiştir. Bilgin, hayır toplanıp sahipsiz anbarı açarlar ve müthiş
sever, ahlaklı birı maarif ve din adamı olan bir cinayetle karşılaşırlar. Anbann içinden
Anastasiadis samimi bir türk dostluğu ile de parçalanmış bir erkek cesedi çıkar.. maktül
tanınmıştt 1902 de öldü. Neoklis Sarris teşhis edilemez.. katillerin de zabıtaya karşı
ANAYAN (Dr. Kirkor) - Meşhur bir meydan okuduklarına hükmedilir. Çünkü kast
Ermeni hekimid-ir. 1770 de İstanbul'da doğ­ cinayetin kaybettirmek olsaydı, anban hama-
muş ve 3 Ağustos 1865 de Trieste'de vefat et- la yükletecek yerde kayıktan denize atarlardı,
miştir. denilir. Bostancıbaşı Zernişanzade İsmail
İlk tahsilini İstanbul'da yaptıktan sonra, Ağanın bütün gayretleri bQşa çıkar, katiller
Venedikteki Mıhitaristler Mektebinde oku- bulunamaz.. kim olduğu öğrenilemiyen ölü
muş ve 1794 de Paduadaki Tıp Fakültesindei.1 defnedilir; fakat cinayetin dedikodusu İstan-
ANBARLI - 840 -- İSTANBUL

bulda aylarca çalkanır .. ıslahat


te-
şebbüsleriyle mutaassıp ·ve muha-
fazakarların gayiz ve kinine hedef --:::,~~~~~:::-:--~~
olan Üçüncü Selimin uğursuzluğu
hakkında sözler söylenir.
Bibl. : Cabi Said Vekaayinarnesi.
ANBARLI ÇİFTLİĞİ - Kü-
çükçekmece gölünün ağzından altı,
yedi kilometre kadar ileride, deniz
kıyısındadır. İstanbul civarlarına,
bıldırcının pek çpk düştüğü ağus­
tosun on beş'inden Kasım'ın kır­
kıncı gününe kadar geçen müddet- Anbarlı köyünün sahil kısmı
te Antıarlı, avcılar, ava meraklı (Resim: Hüsnü)
beyler ve efendilerle dolardı (B.:
,Avcılar Köyü. kılıç avlamaktadır; pek iptidai bir usul ile,
Sermed Muhtar Alus ağızlarına' çuval, bez gerilerek atılan adi kü-
ANBARLI KÖYÜ - Yazlık dinlenme ye- f eler de bir miktar da is takoz saydedilmekte-
ri olarak İstanbul banliyösüne katılmak üzere dir.
bulunan bir balıkçı - rencber. köyüdür. Kü- Balıkçı reislerin başında, J{öyün tek ufak
çükçekmeceden 7 - -kilometre ilerde olup yo- gırgırı ile Hüseyin Çevik reis gelmektedir.
lu Edirne asfaltından ayrılır; Küçükçekmece- Mevsiminde bu zatın yanında 18 - 20 tayfa
ye gelen .her ara tireni bekleyen otobüsü var-. çalışır. Yıllardanberi · Küçükçekmece Kapa-
dır. 1 nık dalyanını da kura gelmekte olan bu zat,
85 - 90 hanedir; Halkının bir kısmı bü- İstanbul balıkhanesini en makbul balıklarla
yük çiftçilerin topraklarında gündelikçi ola- •besleyen bu dalyanı, iki senedenberi malzeme
rak çalışır; balıkçı reisler de, balık avı mev- ve adamsızlıktan maalesef kuramamaktadır.
siminde tayfalarım köy delikanlıları arasın- Gırgır sahibi' olmamakla beraber yine 18 - 20
dan. alırlar. Beş ,on köylü de İstanbul fahri- tayfa ile çalışan Kani Reis köyün balıkçi.ları
kalarında amelelik, işçilik yapar. arasında mühim bir simadır.
Köy, denize tatlı bir meyil ile inen ara- 1952 yılına kadar köyde ancak iki san-
zide kurulmuştur. Tam deniz kenarı, .bir adam dal bulunurken, altı yıl içinde on tanesi mo-
boyu yüksekliğinde dik kesilmiştir. Sahil el- torlu olmak üzere sandal sayısı onbeşe çık-
van çakılları ile meşhurdur. Bu güzel çakıl- mıştır ki, balıkçılık yolunda mühim bir in-
lar villa bahçelerini döşemek için sureti mah- ıkişafa işarettir. Köyün 4 bakkalı ve 4 kahve-
susada aranırmış.
Balıkçıları bilhassa barbunya, tekir ve
,(~
-.;:--.;.
-~;;::;~~~-,~~
KOÇ.OK
, - ·-
ÇE l(M ECE' (ı
GOL O
,.
,
hanesi vardır. Bakkaliye dışındaki ihtiyaç
maddeleri Cekmece çarşısından; yahut İstan-
ı ~ı-~ buldan temin edilir. 1957 yılına
~a-dar h~r_e~ ekmeğini kendi yu-
gurur, pışırırken, hemen yanıba-
-- . .. şınılaki Avcılar köyünde açılan ·
f
~ ~Of U K Ç KMEC E bir· fırını, köy kadınlarının elin-
. ,_, ~~... den bu ·külfeti kaldırmıştır.
••:t,.._ Üç çeşmesi vardır, üçünün de
suyu ayrı kaynaklardan gelir.
1954 den beri sekiz köylü,
evlerini İstanbuldaıi yazı geçir-
mek üzere gelenlere kiralamak
---~-✓'- suretiyle köye yeni bir inkişaf
--------- Anbarh köyü ve etraJ;t imkanıı sağlamıştır; köy sandığı­
(Kroki • harita: Hüsnü) nın parasiyle de iki yazlık ev ya-
ANSİKLOPEDİSİ · ---- 841 ANBER DUDU

pılmış ve bir gazinoya başlanmıştır. Anbar- rak «Şifaün li mafüssudur» ibaresini yazar-
lıdan Süleyman Coşkun ve Şevket Şeker, lar, nefes darlığına ilaç olarak yuttururlar
Küçükçekmeceden de Muammer ve Süley- veya suyunu içirtirlerdi. İşe yaramayan toz-
man birer otobüsleri ile köyü Küçükçek.ıne­ larını kalem şeklinde dondurup mübarek ge-
ceye bağlamışlardır. Çekmeceye gelen her celerde «micmer» denilen şamdanda yakarlar-
tireni bir otobüs beklemektedir; otobüs ücre- dı. Anberden iyi bir tesbih elli liraya, otuzüç-
ti elli kuruştur. lüsü onbeş liraya, anberden yapılmış fincan
Anbarlı, Bizans devrinden kalma bir ba- ve tabaklar beşer liraya kadar satılırdı. Ham
lıkçı köyüdür. 1912 ele buraya Usturumca mu- anberin dirhemi üç altındı. Birinci Cihan Har-
hacirlerinden onbeş hane kadar Türk yerleş­ binden sonra tababette istimal edilmez olunca
tirilmiştir, 1918 mütarekesinde Rumlar türfü dirhemi yarım liraya kadar düştü. Anber tes-
edepsizlikleriyle bu Türkleri köyden çekilme-· bihler antikacılarda nadir ,olarak görülmek-
ğe mecbur kılmış, büyük zaferden sonra da tedir. Yahudi antikacılar anber yağı ile yağ­
Anbarlı Rumları mübadeleye tabi tutularak lanmış adi tesbihleri anber tesbih diye bazı
yerlerine Selaniğlıı Kayalar multaciri Tür~- safdil turistlere yuttururlar».
ler İskan edilmiş, o sırada kilisesi de mescide ANBER AĞA (Mustafa) - On yedinci
tahvil olunmuştur. asrın seçkin bestekarlarından ve hafızların­
Denizden bakıldığı zaman, ağaçlar ara- dan; İstanbulda doğmuş, sarayda yetişmiş, çi-
sına gömülmüş olan Anbarlı köyünün man- rağ edildikten sonra da Enderunu Hümayun-
zarası son dercede şirindir. Mehtapta, grub- da yazı hocalığı yapmıştır. (H. 1095) 1683 de
larda köyün denizin temaşasına da doyum ol- öldü. Himmet zade Abdullah Efendi, bu kıy­
maz. metli sanatkarın ölümüne şu güzel tarihi söy-
:Köyün 1958 de büyük sıkıntısı geceleri lemiştir:
ışık meselesi idi; elektrik yoktur, evler gaz
Marifetde müştehir hem hüsni hatda muteber
lambaları ile, gaz darlığı yüzünden de mum- Yani vadisinde bir misli. yok idi ol erin
larla aydınlatılmakta idi. Micmeri merk içre mahv oldukda tarihin didim
Yukarıdaki maddede zikredilen Anbarlı Bu dükkan içinde kalmadı nişam Anberiu
Çiftliğinin Yerinde zamanımızda yeni bir köy, güfteleri Şeyh Mısri Niyazi'nin bir evic diğeri
Avcılar Köyü kuruldu (B.: Avcılar Köyü). uşak iki güzel ilahisi vardır.
ANBER - Malum madde, istanbulun Nişancılığa kaydı hayat şartiyle tayin
yaşlı kibar ve ricali tarafından ve Osmanlı olunmuştu.
Sarayında kuvvei bahiyeyi takviye ve tezyid Bibl. : Mustakimzade, Tuhfei . hattatin; S. N.
yolunda kullanılırdı, macunlara katılır, bazan Ergun, Türk Dini Musikisi; I.
da hem bahi hassası hem de güzel kokusu için ANBERAĞA CAMİİ - (B. : Hazinedar-
kahve ile alınırdı. Anberli kahve için hususi ağa Camii).
fincanlar vardı, fincanın dibinde küçücük ya- ANBER DUDU - 1908 den evvel ve
rım kubbe şeklinde ve oymalı bir gümüş kapak Meşrutiyet, Umumi Harp ve Mütareke sene-
bulunurdu, bu kapak bir anber topakcığın~n lerinde, Bayram sokağında, Yeşil sokağa sa-
üstüne kapanır ve fincana kahve konulur, sı­ pılan köşedeki 11 numaralı evde umuınhane­
cak kahve ile eriyen anber hassası ile koku- cilik etmiş bir Ermeni kadınıdır.
sunu kahveye verirdi. Tamnmış antikacılar­ Evi Bayram Sokağı ve Yeşil Sokaktaki
dan Nureddin Rüşdi Büngül 1939 da neşret­ birkaç umumhanenin en müşterisi çok olanı,
tiği «Eski Eserler Ansiklopedisinde şu ma- en rağbet göreni idi.
lumatı kaydediyor: «Anber macunu saf bal ile Dudu oldukça yaşlılığına · rağmen gayet
karıştırılarak yapılırdı. Arıların ifrazatından şen, alaycı, hazır cevap ve misafirlerinin
Laden denilen madde ile karıştrılarak da an- _kıratına ,göre davranmağı, nabzına göre şer­
ber tesbihler, fıncanlar, tabaklar, kaseler ya- bet vermeği bilenlerdendi.
pariardı, anberi armut şeklinde dondururlar, Beyoğlunda gezip tozan takım birbirleri-
mahfaza içine koyup koklarlar; eski paralar- ne takılırlar:
dan mecidiye büyüklüğünde burslar yapıp - Anber kokuyorsun! Maşallah maşal­
hususi yazı kalıpları ile üzerine gömme ola- lah! .. derlerdi.
ANBER REİS - 842 - İSTANBUL

Gözü tutmadığı kimselere, gayet nazi- desinde Meserret apartımanı karşısındaki su-
kane: cu müteveffa Yorgi'nin dükkanı üzerinde
- Evim kompledir, yarın akşam teşrif Müstecabizade ile müştereken bir oda tutmuş
et ciğerim! diye ağız yapar; gözü tuttukları­ idi.
na yavaşçacık: <<İşte bu oda, envaı mudhikat ve hicviya-
- Arka sokağa dolan! der, mutfağın ta,hezliyat ve siyasiyata, hakikaten o zaman
daracık ve alçacık' kapısından içeri alırdı. için pek müthiş tehlikeleri calib tefevvühat
Se:ı,-med Muhtar Alus ve teşniata haclegah olmuş idi.
ANBER REİS (Arab) - İkinci Abdül- «Evet, Andelib başlı başına bir tip idi.
hamid devrinin sonlarına doğru Üsküdarın Ekseriya uzunca kıvırcık, daha doğrusu girift
namlı tulumbacılarından. İhtiyarlığında Ka- siyah saçları kocaman kafasını papak giymi-
raca Ahmed tulumbacı ocağına reis olmuştu. sine döndürür, küçük, büyük gelişi güzel, bit-
Üsküdarlı Vasıf Hocanın naklettiğine tabii kalıpsız, hatta günlerce süpürülmemiş
göre: tozlu, lekeli, yağlı, bazan ötesinden berisin-
«Mahalle delikanlılarının gayreti ile düşe den çamurlu bir fes bu saçlar üzerinde kah
kalka her yangına giderler, o pirin himmeti kalın çizgili · alnını örterek gözlerine yakın,
ile kedersizce gelirlerdi. enli kaşlarına kadar inmiş, kah tepesinde her
Bibi.: Vasıf Hoca, Not. neden ise, belki yağmurların veyahut herhan--
ANDELİB - Geçen asır sonlarının ka- gi bir vastai miyAhiyenin tesiriyle bozulmuş
lender şairlerinden; asıl adı Mehmed Esad'dır. dururdu. Siması ablak, dediğim gibi kaşları
1873 de İstanbulda doğdu, babası_ Paşmakçı­ gür, gözleri büyücek, siyaha karib elalıkta,
iadelerden Zühdü Molladır; şiir yazmağa ço- -burnu etli, mesamatı görünür derecede aşi­
cuk denilecek yaşlarda başlamış ve evvela «Fa- kar, delikleri kabarık olmakla beraber ucu
ik» mahlasını kullanmıştı; sonra «Andelib» i toplu kırmızımtrak, bıyıkları koyu kumral,
aldı ve devrinin edebi mahfillerinde ve mat-
adeta pos denecek kemiyette, tel itibariyle
buatta bu mahlası ile seçkin bir şöhret oldu. uzun, sık olmak hasebiyle kalın, birengi afi-
İkinci Abdülhamidin meclissiz keyfi idare- yet,, raşedar dudakları üstüne yukarıdan
sarktığı gibi Molla zade olmak hasebiyle kü-
sine karşı hürriyet taraftarlarının en ileri ge-
len simalarından biri olmuş; bu hükümdar ile çük yaşındanberi salıverdiği sakalını bilahare
hükumetine karşı tenkid ve tezyif yollu ko- bütün bütün başı boş bıraktığı için anın el-
yafı perişanı bahusus bam telleri ve havalisi
nuşmaktan çekinmemiş ve nihayet İstanbul
aşağıdan yukarı fırlak bulunuyordu. Bu teş­
için tel:~.likeli bir sima görülerek Mektupculuk
ile Malatyaya sürülmüş ve henüz yirmi dokuz kilata etlfce, büyükçe, permo iki kulak da ila-
yaşında iken 1902 de orada ölmüştür; ölümü-
ve derek herhangi. bir sebeple kahkahalara
ne ayyaşlığı sebep olmuştur derler. Bu kıy­ müncer olan bir istidadı dahhaki verecek olur-
sanız bütün simanın açılıp kapandığığını, nes-
metli şairi_ yakından tanımış olan Ahmed Ra-
sim, «Muharrir," şair, edip» adındaki eserinde ci şiirinin daha ziyade kabarıp açıldığını ve"
onun portresini çizer, hem de kalenderane ha- yahut herhangi bir sebeple şütum ve ağlazın
boşanmasına sebebiyet verecek bir hadise zu-
yatını tasvir eder:
hur eyliyecek olursa zaten muhtekan bulun-
«And~lib, Zühdü Molla namında kibari
mağa alışmış olan çehresinin morarıp adeta
ilmiyeden bir zatin oğlu idi. Adı Esad idi;
kararır dereceye kadar vardığını görmüş olur-
Süruri'nin Şeyh Galib merhumu hicvettiği sı­
sunuz.
rada,
«Andelib için hiddet ile neş' eye intikal
Bilmem ey menhus, adın Esad mıdır, Galib midir?
arasında pek cüz'i bir mesafe vardı. Anın içün
demesinden ürkerek Andelib mahlasını aldı­ idi ki çocuk tabiatli addolunurdu. Kesreti kü-
ğını söylerdi.
ul, bu mizacı hem hırpalıyor, hem de değiş­
«Bu zavallı arkadaş da cidden biçare idi. tiriyordu. Fakat asla garaz, suiniyet, iftira,
Tab'ında kendinden büyük bir istiğna var idi. temini menfaat içün yalan, dolan, fitnecılluk
Anın içlin idi ki pederinin bir çini cebininde!l gibi ahlakı redieye delalet eden ahvalden hiç-
münfail olarak hanesini terk ile Babıali cad- ·birine sevk edemiyordu. Şair, bu hususta cid-
ANS"İKLOPEDİSİ ----'-.843 - ANDELİP

den bir kahraman addedilecek mertebede döşemesi üzeri, kapı arkası, dışarısı, yerli do-
metin idi. lap içerisi, oyması kaba duvar hücreleri, san-
«Hafiyelerle alenen eğlenir, canı isterse dalye üstleri pencere kenarları idi.
alenen söğer, koğar, hatt~ döğüşürdü. Pederi Vaktine göre kebabcı, bakkal tabak-
bu muhalif harekatına dayanamadığı içtin ları, çatalları, bıçakları, sandalye, hel-
kendisinden yüz çevirdiği, o da anın bu· in- va, üzüm, karpuz, kavun, ciğer, piyaz, iş­
fialini çekemiyerek araları pek ziyade açıldığı kambe çorbası, baş, peynir,. zeytin, pat-
halde bile: lıcan tavası, pilaki, kadeh, sürahi, bardak, ye-
- Ben babamı sevmem, fakat hafiye ol- şil çanak, çini, yarım veya bir okkalık, bazaı'i
madığı için her ferdi namus kara gösterdiğim binlik, yüz dirhemliklerle gazozlu şişeler, iç
taabb~dü ihtiramkariyi anın hal&ında da ekmek, simit parçaları, sarı havyar ezmesi,
göstermekte kusur eylemem, derdi. muhallebici tavuğu kemikleri, açık saçık, da-
Andelib, hem müflis, hem de müsrif idi. ğınık, dökük, -kırık, hurda, mahlut ve mün-
Gınayi tab'ına top attıracak derecede sahi idi. f erid dururdu. Kış ise bittabi keskince, yaz
Müstecabi de yeni yetişecek ve sonradan er- ise az keskin bir koku, sigara dumanlarına
babı kalem sırasına geçecek olanların: evvel süvar olmuş, tavanlarda gezinir, pencereler
ve ahırları gibi müflis idiyse de israf ve ibzal- açılır açılmaz ağır ağır dağılırdı.
de ana çıkışamazdı. Bir göz yaşı, bir sftzi gü- İşte bu odanın içinde idi ki, günün ne
daz, bir boyun bükme, kulağa bir fıslayış, An- kadar mesaili edebiye ve siyasiyesi var ise
delib'i çileden çıkarır, çırçıplak, tehi dest bı- mevkii tetkike konulurdu! .. O zamanlar böy-
rakırdı. · le telefon tertibatı mevcut olmadığı için ya
Bir gün bana: sük-kanı aşiyandan biri ihtiyarı zahmetle o
- Ben gideyim, Hacı'cla bir kebab yiye- karanlık koridora çıkarak:
yim, bana bir çeyrek ver, dedi, gitmesiyle dön- - Yorgi!
mesi bir oldu. Diye bağırır. Yahut içlerinden biri aya.-
- Ne döndün? ğiyle döşemeye kuvvetli vurarak Yorgi'yi hal-
- *** e rastgeldim. Bir çeyrek istedi. den haberdar ederdi.
Verdim! Yorgi meşgul ise küçük çocuğu yollar,
değil ise mutlaka kendi gelirdi. Orta boylu,
Sucu Yorgi'nin üstündeki oda dediğim saz benizli, zayıfça, gözleri çukur, akı ziyade,
ikinci katta, Babıali caddesine nazır, müsta- ela gözlü, kızmadan ziyade gülmeğe meyyal,
tilden ziyade murabbaa karib, çerçeveleri ya Karamanlı yahut civar köyleri ahalisinden,
meşkukül-hal iki pencereli bir yer idi. Med- otuz otuz beşlik biri idi.
hali dükkanın yanındaki dar, karanlıkca bir Fakat burada en ziyade calibi dikkat olan
koridor, dolambaç bir merdiven, bakla sofa.- bir hal daha vardı: Andelib, Yorgi'den de şüp­
dan .ibaret idi. Oda kapısından girilince ya helenirdi. Der idi ki:
serili veyahut ayak tarafından b~ tarafına - Bu herif ya hafiye, yahut biz burada
doğru bir hamlede - yorgan, yastık, çarşaf, ne yapıyorsak görebildiklerini korkudan söy-
var ise gecelik entarisi de dahil olduğu hal- lüyor!..
de - bükülüp bırakılmış iki yatak görünür- «Oda alelüsul bir müvazenei maliyeye
dü. Mefruşat ve tezyinat: ne gece indirilmiş, tabi idi. Bu müvazenede açık veya fazla Yor-
ne de gündüz kaldırılmış soluk eski perdeler- gi'nin vürudu üzerine:
den, iki. köhne sandalyeden, köşelere atılmış - Şunu doldurt!
kirli çorap, mendil, hırka, gömlek ve emsalin- Diye. uzatılan şişenin hacmi istiabisinden
den, sahifeleri birbırine geçmiş kitaplar, mec- anlaşılırdı. Eğer bütçe açık ise yüz dirhemlik
mualar, gazetelerden, tabaktan bozma sigara yan.ut yarım ·okkalık gösterilir, irad ve mas-
tablalarından, tabanları ·yenik terlik:lerdı:,n, raf mütekabil ise bir okkalık; fazla zuhurun-'
kirli havlulardan müteşekkil idi. Yalnız büfe da, yani Yorgi'ye olan düyunu gayri munta-
gayet hususi idi. zama bir itilaf neticesinde - ki ekseriya ki-
Fakat bizim bildiğimiz gibi kütüphane- tab, vesaire terbini veyahut kitapçılardan bi-
lere benzer, doğramacı işi dolaplar değil, oda rinin kefil olarak iraesi demek idi - tesviye
ANDELİB - 844- İSTANBUL

edilmiş ise binlik işaret edilir, pek nadir diftir. Müşterek gazeller ile kıt'alar, rubfilyat,
olarak karşıki bakkal İstavri'den balık tavası,' sakiname girizgahları, şarabiyeler, alemi ha-
peynir, mevsimine göre Sirkeciden üzüm, el· rabat manzumeleri, esrarı aşk:
ma, portakal, vesaire aldırılırdı. Meyhaneye serdik postu
«Müstecabi alelekser içmezdi. Hatta haf- Bir kadeh ver aman Kosti
talarca perhiz ettiği vaki idi. Şişenin vürudu- veya:
na, intizar adeta bir ayini mahsus icrasiyle
Bir zaman içtik idi bir nevcivanın aııkına
hitam bulurdu. Şimdi nii.ş etmekteyiz piri mugamn aşkına
<<Üç lisandan müntehab, fakat her defa Nerdesiıı ver sakiyi ka~ı kemamn aşkına
için tekrarı mutlak olan mısralar, beyitler, Her kadeh, dürdanei tesbih ü tazimdir sana
kaside parçaları, kıtalar, şarkılar tertibi, te- Her kadehte ba!!ka bir alem görür çeşm ü_ safa
rennümü .usulden idi. ve emsali şarkiya_t, hatta:
Mesela bir ses: Gerçi mestim, leyk aşki Zülcelalin dildedir,
Geh mu'tekifi deyrem, geh sakini mescid • Meydeki zevkı tecelli, neş'e, renk ü incila
Yani ki türa mi talabem hane be hane gibi ilahiyat bile buraların mahsulü ilhamatı­
Diğer ses: dır. (Muharrir Şair, Edib).
Ela la tahzenen ahelbeliyye Ahmed Rasim, ayni eserinin başka yer-
Felirrahmani eltafün hafiyye lerinde de Andelib hakkında şu hatıraları
Öteki ses: kaydediyor; şairin okuyuşunu tarif ederken:
Bir cam ver Allah için, bir bade de ol malı için «Andelib, pür kahkaha veya kaşlar çatı).{, göz-
Ta m.edh-i t!ahinşah için, alam ele Ievh-ü kalem ler sönük, pürüzlü, çatlağa karib bir ses ile
kelimatı ile a:.kseder idi. başlar, canı isterse aralıkta ağlar idi» diyor.
İçki iptilasından bahsederken de: «Kaç defa
«Maahaza müdaviminin ekserisi «Ak- Celali (B.: Mehmed Celal Bey, Hakkı paşa­
şamcı» yani geceyi ·odada geçirmiş olanlar de- zade), Andelib'i ellerinde yan yazılmış bir
ğil idi. «Sabahçı» yani bir yere uğrayıp da
gazel veya bir manzume olduğu halde sızmış
def'i humar etmeğe takati olmayan ve elbet- görmüşümdür» diyeı ilave ediyor.
te Andelibde birkaç kadeh bulunur kuvvet( Tahsilini baba evinde hususi olarak gör-
ile uğrayanlar· idi. Bunlar arada sırada tek- müştü. Yaşadığı devir, edebiyatımızda yeni
keye aş da getirirlerdi. Bir nevi Ahiler cemi- Türk şiirinin divan ile en şiddetli mücadele
yeti demek olan bu arkadaşlıkta şirketi mut- zamanına rastlar; Andelib divan edebiyatının
laka cari olurdu. Para gizlemek ayıp idi. Me- son müdafilerinden biri olmuştu. Hazinei
ratib, derecei malumatın verdiği ehemmiyet- Fünun, irtikaa, Mekteb mecmualarının yazı
le kendi kendine taayyün ederdt' işleri müdürlüklerini yaptı.
«Bu aleme şüreka arasında «Sabul1» na- Eserleri şunlardır: «Sabahı hayatım»,
mı verilmişti. Bazan öğleye kadar devam «Gül Demetleri», «Arabiarın hikayatı şaira­
eder, herkes birer uzanacak yer bulur, odada nesi», <<Bir demet çiçeb.
istif halinde Kaylı'.He'ye, yani öğle uykusuna Bibl. : Ahmed Rasim, Muharrir, şair, · edib;
varılırdı. Lakin Sabuh ile kaylule arasmd1 İnönü Ansiklopedisi.
tenkidatı edebiye, mebahisi mütenevvia cere-
ANDELİB - İkinci Abdülhamid devri
yan ederdi. ricalinden süvari kumandanı Mehmed Paşa­
«Bazan birer ikişer çıkılır, muhtelif is- nın cariyelerinden on iki yaşında bir kızcağız
tikametlerden bir merkeze mesela Kürkçüler - idi. 16 Ceınaziyelahır 1305 (M. 1887) gecesi
kapısındaki Saraç Hanına,· Çarşıkapıdaki Taş­ Laleli civarında çıkan yangında ateş Mehmed
hana, Kuınkapı üstündeki Büyük ve Küçük Paşanın konağını da sarmış ve bu zavallı kız­
Müsellime, Çenberlitaş'daki Vezirhanına, 'mal- cağız kurtulamıyarak konak ile beraber yan-
dar bir refik zuhurunda Sirkeci'deki Paris mıştı. -Bu hazin vaka Büyükşehirde fevkalade
oteli altındaki Kafkas birahanesine veyahut derin bir teessür uyandırmış, bu arada Mual-·
Balıkpazarında, Limon İskelesindeki herhan- lim Naci, o zamanlar neşretmekte bulunduğıı
gi bir meyhaneye gidilirdi. Mecınuai Muallimin 25 inci sayısında şu taıih
«Buradan huruc mutlaka gece ile mütera- kıt'asını yazmıştı:
ANSİKLOPEDİSİ 845 - ANDON (Demirci)

Sıiz efken oldu kalbime bir vak'ayi nagehzuhur An.d Filmin yaptığı filmlerden bazıları:
Bir duhteri biçareyi mahvetti bi perva lehi:b Bir Dağ Masalı (1947); Hulya (1948); Kanlı
Yazdrdı vicdanın bana tarihi cevherdarını
Taşlar (1949}; Namı Diğer Parmaksız Salih,
«Gülgoncei nevi-es iken yandı kül oldu Andelib».
Fato. Ya İstiklal Ya Ölüm, Çakırcalı Mehmed
Şair: «Esnai tefe&.1<ürde: Efe, İstanbul Geceleri (1950); Tanrı Şahidim­
Bir gice pervaneveş naçar yandı Andelib dir, Deli Drakula İstanbulda (1951); Bu Kız
mısraı da bir ziyadesiyle' tam tarih oldu, buna Böyle Düştü (1957); Karasu (1958); Evvel Za-
ta'miyesini göstermek için şöyle bir söz ilave man İçinde (Türkiyede Hk renkli film, 1959).
etmek lazımgeliyor: And Sinemas1J - sonra - Şan Sinemasını
yaptırıp işleten de T. Demirağ olmuştu (B. :
Çok mu tarihin yazarken arşe çıksa meddi ah
San Sineması).
İtikadıma göre ta'miyeli tarih ne dere- ANDON - İkinci Abdülhamid devrinde
ce güzel olsa yine o kadar sevilmez!» diyor. Galata tiyatrolarında pandomimaya çıkan pas-
AND FİLM - İstanbulun tanınmış mü- kal- komiklerden; Ahmed Rasim bu Paskal-
nevver iş adamlarından Turgud Demirağ ta- ları şöyle tarif ediyor: «Sivri bonetalı, yüz
rafından 1946 da kurulmuş bir müessesedir; pudralı, boyun istenildiği zaman açılıp bo-
müessesenin adı T. Demirağın babası, Türki- zulan firtolayı kırmalardan müteşekkil, enli
yenin pek seçkin iş adamı, düşkünlere geniş tasmalı, bacaklar daha bol, ayni renkten pan-
ölçüde yardımları ile tanınmış ender cenib talonlu sessiz, mimik bir soytarı idi!»
simalardan merhum müb.edis Abdürrahman Bibl. : AR, Mu.
Naci Demirağ'ın isminin ilk harlerinden ter- ANDON (Demirci) - İkinci Abdül-
kib edilmiştir. Sinema filmi imal eder ve ec- hamid d~vri sonları ile Meşrutiyet devrinde
nebi sinema filmi idhal eder, Yaptığı filmler büyük şehrin namlı kasa hırsızlarından; kasa
senede vasati 4, ithal ettiği de. vasati 10 film- hırsızı ve şaki Mike'nin çetesine girip zabıta­
dir. İstanbulda, Ankarada, İzmirde, Adanada ca tanındığı zaman henüz on sekiz on dokuz
ve Samsunda film işletme şubeleri vardır.· yaşlarında bulunuyordu; Yunan tebaasından,
And Film Stüdyosu Nişantaşmda Kodaman iri yarı, kabadayı tavırlı, beyaz, kumral saç
Caddesinde 110 numaradadır. Amerikan pro- ve bıyıklı, yüzünün melahati içinin mel'anetini
jektörleri ile mücehhez 22 X 14 ebadında bir gizlemiş gayet cesur bir delikanlıydı. İlk va-
platosu ve montaj senkrom makinaları var- kası, Mike çetesinde Evkaf Nezareti kasaları
dır; Türkiyede yegane (Cran) Kamera Vinci, soygun.culuğun,da bulunmasıdır. Asıl sanatı
7 metre yükselen bu stüdyodadır. Daima en sobacılık ~di; bir sobacı çırağı
olarak Nezare-
pahalı filmleri yapmıştır, mesela 1947 de tin sobalariı:u,,tamir
edip kurarlarken kasalar
85,000 Türk lirasına -film çevrilebilir iken hırsını tahrik etmiş, Mikeye parlak bir soy-
«Bir Dağ Masalı» na 87.000 lira sarfetmiştir; gunculuk projesi teklif etmiş, Nezaret hade-
1958 de çevrilen «Karasu» filmine 389.000 mesinden kandırdıkları ikisinin yardımı ile
Türk lirası harcanmıştır. 1959 yılına kadar Mike, Andon, Fransız Jan ve İngiliz tebaa-
And Filmlerine üç milyon liradan fazla ser- sından Çolak Odisea'dan mürekkep olan çete,
maye yatırılmıştır. sobacı olarak girdikleri Nezaret binasında,
T. Demirağ «Bir akşam paydosundan sonra kolaylıkla gizlen-
Dağ Masalı» filmi miş, soygunculuk işi gayet kol~y olmuş ise de,
ile.o yılin en iyi.re- ertesi gün, iki hademe ile sobacıların ortalık-•
jisör mükafatını tan kaybolması bütün şüpheleri onların üze-
kazandığı gibi ayni rincte toplıyarak, zabıtanın amansız takibi ile
filmin senaryosu birer birer ele geçmişlerdir. İkinci Abdülha-
ve baş rollerdeki , midin son yıllarında olan bu vaka,, genç An-
artistleri de en iyi donu Galata eclaf ve esfili arasında sivriltil-
mükafatları kazan- And filmin amblemi miştir.
mışlardır (B. : De- Bir müddet sonra, Mike'nin ölümü ile,
mirağ, Abdurrahman Naci; Demirağ, Tur- Andon çetenin başına geçmiş, 1913 - 1914 ara-
gud). sında da, yine pek cüretkarane ve güpe gün-
ANDON (İşkembeci) - 846 - İSTANBUL

düz Anadolu - Bağdad Demiryolları şirketini!ı Saffet Paşanın hamlacısı Pandeliye damad ola-
Haydarpaşa Garındaki kasalarını soymuştur; rak gelmiştir. Paşabahçesinde attar imiş, bu
bu sefer de istasyon hekçisi olan bir Karadağ­ işi kardeşi Vasil'e bırakarak Kanlıcanın ava-
lıyı elde ederek, bir pazar günü istasyona gir- rız evkafına ait dükkanlardan cami harimini
mişler, bekçiyi, zabıtayı şaşırtmak üzere bağ­ kuşatmakta iken yıktırılan duvarın dışında
lamışlar, kasalardan birini de kırıp savuşmuş­ ve büyük çınar ağacının yanındaki küçük bir
lardır. Vakadan derhal haberdar edilen zabı­ barakayı kiralamış ve işkembe çorbacılığına
ta, bu soygunculuğun Demirci Andon'un işi başlamıştır. Kanlıcanın kekik otlu ve bol yon-
olduğunu ilk bakışta anlamış, Tophane ve Ga- calı mer'alarında haftalarca beslendikten
latada sıkı bir araştırma yapılmış. Andon ve sonra sahildeki salhanede kesilen koyunlarm
ayakdaşları Galatada Kaf esci sokağında bir çok yağlı ve gevrek işkembelerini alan An-
kahvehanede yakalanmışlardır. Çete. efradı don, evvela bunları herkesin gözü önünde ve
evvela inkar yoluna sapmışlarsa da, Galatarun leğenler içinde deniz suyu ile adeta çamaşır
eski alüftelerinden olup Andonu yanında b:.:ı-. yıkar gibi temizledikten sora çeşmenin tatlı
rındıran Teodora'nın evinde yapılan bir araş­ suyundan da geçirerek, maltıza oturtulmuş
tırmada, balkonda büyükçe bir fıçının içinde mai renkli emaye kazanında hususi bir suret-
bulunan bir zakkum ağacının yeni eşelenmiş te pişirir ve ertesi sabahtan öğle vaktine ya-
toprağı nazarı dikkati celbetmiş ve çalınan kın bir zamana kadar ufak fayans,. kase dolu-
paralar, cins cins istif edilmiş bir halde bu- sunu on paraya satardı.
lunmuştur. Demirci Andon, Mütareke yılla­ Andon'un çorbası, lezzet bakımından şehri­
rının hercü merci içinde kaybolmuştur. mizin birçok semtinde bulunan yerli ve battal
İstanbul hayatı. üzerine çok kıymetli ha- kazanlı işkembecilerde ve Serasker Dairesinin
tıralar neşretmiş olan Çankırılı Ahmed Ke- Mercan kapısı (Üniversitenin Yangın Kulesine
mal Üçok, bu namlı hırsız hakkında İstabul yakın kapısı) ilerisinde ve bugün başka tica-
Ansiklopedisine şu satırları göndermiştir: rette kullnılan dükkandaki büyük tencerede
«Demirci Andon Kefalonyalı kasa· hırsız­ pişirilenlerden lezzetli olduğu gibi, usta ~çı­
ları ile beraber çalışırdı. Beyoğlunda, sultan ların lokantalarında ve meraklı hanımlarm
Aziz zamanında Pirinççinin meyhanesi ve Ab- evlerinde hazırladıklarının da fevkinde idi
dülhamid devrinde Epiros Birahanesf deni - ,Şfırayi Devlet azasından Vecihi Paşazade
len şimdiki P.T.T. şubesinin bulunduğu bina- Aziz Bey, geçirdiği gecenin· mahmurluğunu
da toplanır ve karar verirlerdi. Ben bilmiye- gidermek için her sabah birkaç kase içtiği
rek bu· adamla bir müddet konuştum. gibi, etraf köylerde ikamet edenlerden hayli
Meşrutiyetten sonra Cihangir'e Firuzağa kimse bir vapur evvel gelerek çorbasını içer ·
camisinin yanında «Polis Gece Mektebi» aç- ve sonraki vapurla İstanbula inerdi. ·
mıştım. Beyoğlu mutasarrıfı Mazhar bey ted- Andon ayni zamanda su ve gazoz gibi
risatımı beğendi, otuz polisi talebe olarak gön- meşrubat ile mevsim yemişleri satar ve gayet
derdi, bunların arasında Başçavuş Yorgi Efen- nefis şerbet .yapardı.
di vardı ki sonra merkez memuru ve nihayet 1902 de hayatta yalnız kalan Kanlıcariın
tekaüt oldu, kasa hırsızlarını takib hususun- Jm namlı işkembe çorbacısı hastalanmış ve
da çok yararlığı görülmüştür. Ahbabım An,- sevgilerini kazandığı Kanlıca kayıkçıları ta-
donun kim olduğunu bana o anlattı, hatta bir rafından hasta yatağı ile Paşabahçesine götü-
vak'anın önünü aldı. Andon kasayı açmaz yan• rülerek orada vefat etmiştir.
dan delerdi. Mike ile birlikte Sinopta Rus· va- Abdürrahim Cibir Vada
purları Acentesinin ve Sirkecide bir ticaretha- ANDON (Kemani) - XIX. asır sonların­
nein kasalarını böyle kırmıştı. da tanınmış Rum asıllı musikişinas. Şu Kür-
Bibl. : S. Tezsezen, not; A.K. 'Üçok, not di'li Hicazkar Aksak şarkı onundur: Hayatım,
ANDON (İşkembeci) - 1896 senesinden şive-karım, dil-pesendim (güfte Rasim Paşa­
1902 senesine (Rumi 1321 den 1316 ya) kadar nındıır).
Kanlıcada, pişirdiği işkembe çorbasının nefa- T. Y. Öztuna
setini ve lezzetini bir gün dahi bozmamış bir ANDON (KÜÇÜK) - On dokuzuncu asır
aşçıdır. Paşabahçelidir; Kanlıcaya, Sadrazam başında İstanbulun namlı meyhane köçekle-
ANSİKLOPEDİSİ -847 ANDON ÇELEBİ

rinden bir ermeni gencidir. Henüz on dört on ca bir adamdı. Benim tanıdığım zaman 45-50
beş yaşlarında iken büyük şehrin eşsiz şöh­ yaşında idi» diyor.
retlerinden biri olmuş, harikulade dilber bir , Bibi. : O. C. Kaykılı, Çingenler; A.K. Üçok,. Not.
Ermeni çocuğudur. Devrinin kalender meş­ AN.DON (Yemenici) - Abdülmecid dev-
reb ve külhani jairleri tarafından hakkında ri sonları ile Abdülaziz zamanında namlı ka-
şarkılar ve gazeller yazılıp bestelenmiş olan ragözcülerden, Kadıköylüydü, bilhassa Kadı,
bu köçek Andon hakkında Enderunlu Fazıl şu köy ve civarı kahvehanelerinde hüner göste-
beyti yazmıştır: ren bir sanatkar idi; hayatı hakkında bilgi
Küçük . An.don didikleri mırdar
edinilemedi.
Budur ol ermeninin ahban ANDON CİRO (Cuhacı) - On dokuzun-
ANDON (Lavtacı) - Geçen asır sonları cu asır başında İstaıihulun en namlı tüccar-
ile asrımız başında yaşamış rum asıllı namlı. larından, bilhassa sarayı hümayunun, rical ve
piyasa sazendelerinden, «udi» olarak da anılır. kibar konakları ve mensuplariyle alışveriş
Bu sanatkar hakkında T.Y. öztuna şu notu ederdi. Beşiktaşta otururdu. Arnavudköyün-
tevdi etmiştir: de oturan kardeşi ve Balatta oturan çuha tüc-
carlarından Çalıkoğlu ve diğer altı nefer Rum
«Köçekce icrasında da mahir idi; şarkı ile beraber, Etniki Eterya gizli ihtilal cemiye-
bestekarı Hristonun kardeşidir. Hüseyni Peş­
tinden olmakla suçlanarak 16 nisan 1821 de
revi ile Sazsemaisi üstada.ne eserlerdir. Saz tevkif edildi. İhanetleri vesikalarla isbat edi-
eserlerinin ermeni bestekar Andon Düzyan' lerek idama mahkun oldular ve ibret olmak
ınkilerle karışmış olması muhtemeldir. Şu ye- üzere kalabalık yerlerde asıldılar. Andon Ci-
di eser kesin olarak kendisinindir: 1. Hüseyni ro, Babıaliden siyaset yerine götürülürken:
hafif peşrev, ki hüseyni peşrevlerin en tanın­ «Siz bizi idam etmekle milletimizin elinden
mışıdır; 2. Hüseyni Sazsemaisi; 3. Ağır Havi kurtulamıyacaksınız!» · diye bağırmıştı.
Nühüft Peşrevi; 4. Ağır Düyek Bayati. Bfı­ 'ANDON ÇELEBİ - Onyedinci asırda
selik · Peşrevi; 5. Bayati Büselik Sazsemaisi; yaşamış zenginliği ile meşhur bir Ermeni tüc-
6. Köçekceler için Yürük Devri TOran Hü- cardır. Aslen Bursalıdır. Pederi 1652 de vefat
mayun Mandıra; 7. Uşşak Aksak Şarkı «Meh- etmiştir. Gümrük emini muhtedi Hasan Ağa­
cur olalı haylı zamandır o civandan». nın kardeşidir (B. : Hasan Ağa, Gümrükçü) ve
Bible..: T.Y. Öztuna, Not. onun nüfuzu. sayesinde büyük servete malik
ANDON (Sululruleli Kör) - Geçen asrın olmuştur. Eremya Çelebi Kömürcüyan hayır­
namlı Piyasa sazendelerinden bir kemanidir. sız bir kimse olduğunu söyleyip, ondan «Ga-
Merhum Osman Cemal Kaygılı, «Çingeneler» vur Andon» diye bahsetmektedir. Ruzname-
adındaki şaheserinde, saz ve söz alemlerinden sinde ise, Çınar vak'ası esnasında asilerin
bahsederken bu sanatkarın adıni da kayde- idamlarını talep ettikleri şahısların arasında
der; ve hayatı hakkında şu kısa malO.matı ve- onun ismini de zikretmektedir. Keza Fele-
rir: menk elçisinin, oturduğu binanın da ona ait ol-
duğunu söylemektedir. Tarihçi Çamiçyan ise,
«Babası Sulukulede bakkal imiş, kendisi
orada doğmuş, çingenler arasında büyümüş Andon Çelebinin Bursa'da ve İzmir'de de bi-
ve kemanı onlardan öğrenmiş, babası öldük- rer konağa sahip olduğunu ve şöhretinin 'ta
ten sonra da Sulukuleden ve çingenlerden Avrupa'ya ve iran'a kadar yayılmış olduğu­
ayrılamamış, tam bir k,erizci olmuş ... »
nu kaydetmektedir. İzmir'de komşusu olan
Le Chevalier d'Arvieux adlı bir Fransız da,
İstanbul hayatı. üzerine çok kıymetli ha-
1735 de Paris'de neşredilen Hatırat'ında on-
tıralar neşretmiş olan Çankırılı Ahmet Kemal
dan uzun uzadıya bahsetmektedir. Ezcümle
Üçok, İstanbul Ansiklopedisine gönderdiği onun esmerce, yakışıklı ve zeki bir adam ol-
bir notda bu sazende için: duğunu, türkçe, rumca, ispanyolca, italyan-·
«Andon Sulukuleli değil Topkapılı diye ca, ingilizce, acemce ve ermenice -lisanlarına
meşhur idi, sağ gözü kör olup yayı Tatyos'un- mükemmel surette aşina olduğunu, kardeşi
ki gibi tok ve nağmeleri mevzundur. Boyu bo- Hasan Ağanın Gümrük emini mevkiine geç.
su da Tatyosa benzerdi, ortaya yakın tıknaz-- tikten sonra, onun da İzmir Gümrüğünde bir
ANDONİADİS (Dimitrios) - 848 - İSTANBUL

vazifeye tayin edildiğini, mutantan bir hayat dım; gördüğüm rüy§.ların çoğu hakikat olu-
sürdüğünü, Hasan Ağanın idamının (6 Mart yordu! .. » L

1656 da) akabinde kedisini de İzınir'de tevkif Bu yola düşünce Heybeliada Rum Rüh-
etmek isterlerken evinin gizli bir kapısından ban Mektebine girdi. O zamanlar bugünkü
çıkarak bir Fransız gemisine binip, Livorno'ya modern binanın yerinde eski, ahşap ve köhne
kaçmağa muvaffak olduğunu, orada da muh- bir manastır vardı; talebeler geceleri yağ
teşem bir saray· inşa ettirdiğini, bilahare ka- kandillerinin ışığında çalışıyordu, temiz fakat
rısını ve kızlarını da yanına aldırdığını kay- kasvetli koğuşlarda yatıyordu; perhizler · ve
detmektedir., bedeni riyazetlerle sıkı disiplin altında keşiş
Kevork Pamukcuyan hayatı yaşıyorlardı; 1870 de hastalandı, izin.
ANDONİADİS (Dimitrios) - On doku- alarak Kayseriye sılaya gitti; 1872 de yine
zuncu asırda yaşamış Rum orto!l,oks kilise- çok sevdiği babasını kaybetti, 1874 de Ruh-
sinin tanınmışmugannilerinden ve kilise bes- ban Mektebini birincilikle bitirdi, müderris-
tekarlarından; İzmir baş mugannisi Nikola'nın ler heyetince kabul edilen bir tezi üzerine din
talebelerindendir. Patrikhanede Konstantin dersleri muallimliği izinnar_µesi aldı ve Zapyon
Bizantios'un yanında ikinci domestikos (hususi Kız Mektebine din dersleri muallimi tayin
muganni) olarak ilahiler okumuştur; Beyoğlu edildi; 1879 da tahsilini tamamlaması için
Panaiya kilisesinde de fasılasız kır~ üç sene Heybeli Ruhban Mektebinden burslu olarak
hizmet etmiştir; 1868 senesinde ,kurulmuş olan Avrupaya gönderildi, Haıdelberg ve Leipsig
musiki mektebinde de hocalık yapmıştır. Baş Üniversitelerine devam etti, felsefe ve ilahi-
muganni Stavraki Grigoriadis ve Yoasaf Ros- yat doktoru oldu. 1884 de Kudüs ilahiyat
sos ile birlikte her nevi .kilise makamlarım Mektebi.ne felsefe ve edebiyat muallimi tayin
ihtiva edecek bir müzik yayını serisi kurmak ·edildi. 1888 de Paris,. Londra ve Moskova
istediyse de ancak iki risale neşredebilmiştir. Üniversitelerini dolaştı, 1889 da Moskova
Kilise muhitinde ün _salmış pek çok besteleri Üniversitesi Vasiliosa ilahiyat doktorluğu un-
vardır. Hayatı hakkında başka bilgi edlııile­ vanını verdi; kadim yunanca, latince, ibra.nice,
medi. türkçe, fransızca, almanca ve rumca eski ve
N eoklis Sarris yeni yedi dil bilmekteydi. 1890 da Patrikha-
ANDONİADİS (Lambros) - On dokuzun- nenin daveti üzerine İstanbula dönerek Hey-
cu asrın il,k yarısında yaşamış Fenerli müte- beli Ruhban Mektebine müderr;is tayin edil-
fekkirlerden; ticaret ve muallimlikle meşgul di; ilahiyat derslerinde: Mukaddes Tefsir,
olmuştur; 1808 de Patrikhane· Matbaasında Mukaddes kitablar başlangıcı, Okuma ve şerh,
basılmış «Umumi Tarihin Kısa Bir ~rono- İbranice, Hıristiyan Ahlakı; felsefe derslerin-
lojisi» adında fraınsızcadan tercüme edilmiş de de: Felsefe Tarihi, Felsefe Ahlak,. Tefek-
eseri ile büyük şöhret kazanmıştır. kür, Mantık, Felsefe Başlangıcı okuttu.·
Neoklis Sarris Bu büyük alim aile hayatında ağır acılar
ANDONİADİS (Vasilos) - Pek tanınmış gördü, üç oğlunu genç yaşlarında üst üste
Rum filosof ve. ilahiy-atçılarından; 1851 de kaybetti; tesellisini, eserlerini onların ruhları­
Kayserinin İncesu kasabasında doğmuştur, ilk na ithafta aradı. Velud kalemi büyük bir kü-
tahsilini memleketinde yapmış, 1863 de on tüphane bırakmıştır; biz burada İstanbulda
yaşında iken ailesinden, _bilhassa pek sevdiği basılmış eserleri ile iktifa edeceğiz: «Kadim
anasından ayrılarak okumak için İstanbula ve Yeni Mukaddes Tarih» (1897); «lnciıl» (Pat-
gelmiş; anasının bir yıl sonra ölümü de, Va- rikhanenin emri ile neşredilen bu metinde
siliosun içinde, hayatı boyunca derin izleri bir mukaddime), «Mukaddes Tefsir Dersleri»·
görülen bir hasret duygusu yaratmıştır. (1921); «Hıristiyan Ahlakı», «Felsefe Tarihi,
1866 da Fener Rum Mektebi Kebirinde 3 cild» (1929 - 1930).
talebe· olarak görülmektedir; ince ve hassas İstanbulda çıkan Tahidromos (1871-1874)
mizaclıdır, arkadaşlarından tamamen ayrılmış, ve Neologos gazetelerile «Savatica Epitheori-
«fani eğlenceler, zevkler» yerine «baki, ebe- sis» (1877 - 1878), Ekklisiastiki Alithia» (1875),
di hakikatı» aramaya çalışmaktadır; kendisi Neis Pimin (1919.- 1923) ve Orthodokia (1925)
şöyle yazıyor: «Tabiatın sırrını rüyalarda ara- mecmualarında da kabarık bir sayı tutan ma-
AN"SİKLOPEDİSİ - 849 - AN'DREOSSY

kaaleler neşretmiştir; son üç mecmuanın da adlı gazetenin neşriyatını idare etmiş ve 1907-
başmuharrirliğini yapmıştır. 1908 yıllarında da «Luys>> (ziya) isminde
Derin bilgisini tezyin eden sağlam ahla- haftalık bir mecmua çıkarmıştır. 1920 de ise
kından ötürü Patrik Üçüncü Yoakim ile Be- «Kantzaran» (Hazine) adlı mektepler için bir
şinci Konstantin tarafından hususi müşavir_ se- kıraat kitabı telif etmiştir.
çilmişti, Kevork Pamukcuyan
1923 de Heybeliada Ruhban Mektebinin ANDONYAN (Karabet) - İstanbul ha-
müdürlüğünü «geçici bir devir için muvakkat» mamcilanndan; l388 de Burasının Söğüd ka-
şartı ile kabul etmiş; ayni yıl içinde İstanbul­ zasında- doğmuştur; babası Andon_ isminde ~ir,
arabacı idi. Hürriyetin ilanında gayrimüslim
da toplanan (20 Mayıs - 8 Haziran) Milletler-
arası Ortodoks Konseyinde de Patrikhane . !erden de asker alınmağa başlandığında ilk
mümessili oiarak bulunmuştu. _1926 da 75 kur'a efradı arasında bulunmuş, Selanik, üs-
yaşında Ruhban Mektebindeki muallimliğin­
küb, İştib ve Manastırda jandarmalık yapmış,
den ay-rıldı; 1927 de Yunanistana giderek Ati~ Balkan muharebesi sonunda Söğüde dönmüş,
nada yerleşti ve 1932 de 81 yaşında orada öl- Birinci Cihan Harbinde tekrar askere alına­
dü. rak İstanbulda saraç taburuna verilmiş, ça-
vuş olmuş, Seferberliğin birinci yılında me-
Neoklis Sarris
.zunen Söğüde gitmiş, kıt'asına iltihakından
ANDONİOS (Lambadarios) - On seki- on beş gün sonra Ermeni tehciri başlamış ve
zinci asır sonlarıile On dokuzuncu asır ba- ailesini kaybetmiş, Mütarekenin akdi üzerine
şında yaşamış' namlı kilise bestekarı, musiki
de istanbulda yerleşmiştir. Bir müddet ma-
bilgini, sesinin güzelliği dillere destan olmuş navlık yapmış, Kadıköyünde Aziziye hamanı­
muganni; aslı Edirnelidir, Patrik Krillos'un nı işleten Gasper Gasparyanın kızı ile evlen-
yeğeni idi. Fener Patrikhanesine lambadarfos
dikten sonra da hamamcılığa başlamıştır; işi­
(sol koroyu idare eden baş muganni) olarak ni ilerleterek Aziziye hamamından başka Ka-
intisab etmişti. Garb musikisi üzerinde de de- dıkÔy Çarşı hamamı ile. Üsküdarda iskeleba-
rin bilgi sahibi idi. 1828 de Rusyada öldü. şında Kolluk hamamı da denilen Küçük Ha-
Eserlerini ihtiva eden bir sandık Yorgi adın­ mamı tutmuştur. Andonyan, işlettiği hamam-
da Rusçuklu bir papazın eline geçmişti. Bes- ların temizliği ile öğünür ki, haklıdır (1946).
telerinin çoğu bugün kiliselerde yortu günle-
ANDREASYAN (Hırant) - (Bk. Der-An-
rinde okunmaktadır.
dreasyan Hırant).
Neoklis Sarris
ANDRE CHENİER ~ (B. : Chenier, An-
Bu namlı Kilise mu.ganiıisi ve bestekarı­
dre; ve Senpiyer Hanı).
nın, ölümüne takaddüm eden yıllardaki ka-
ranlık siyasi faaliyete karıştığı, Etniki Eter-
ANDREOSSY (Antoine François Comte)
- Fransız general ve. diplomatlarından; XIX.
yaya intisab ettiği, Rusya'da firari bir ~iyasi
mücrim olarak gittiği ilave edilebilir (Istan- asır başında İstanbula gelen ve bu şehir hak-
kında eser yazan bir elçidir.
bul Ansiklopedisi).
Mühendis Andreossy (Andreossi) nin
ANDONİOS (Megas Ritor) - On altıncı
(1633 - 1688) torunu olan bu zat 6 mart 1761
asırda yaşamış Fenerli rum asılzadelerinden;
de doğmuş ve tahsilini Metz askeri mektebin-
hizmetlerine karşılık Patrikhane tarafından
de yapmıştır (hayatı hale. bk. Andreossy,
(Megas Ritor = Büyük Hatib» unvanı ile tal-
Grande Encyclopedie Cild: II, Sayfa: 1043)
tif edilmişti. Patrikhane mektebinde uzuo
Topçu sınıfına ayrılan Andreossy bilhas-
yıllar muallimlik yapmış, musiki alanında da
sa İtlya'da mühim vazifeler başında bu-
bazı eserler vermiştir.
lunmuş ve 1798 de General rütbesiyle Mısır·
Neoklis Sarris
seferine iştirak etmiştir. Birinci Napoleon'
ANDONYAN (Aram) - Bir Ermeni mu- un Andreossy'ye gayet büyük bir itimadı ol-
harrir ve gazetecidir. 1875 de İstan-bulda doğ­ duğu, onu son derece mühim vazifelere tayin
muş ve 23 Aralık 1951 de Paris'de vefat et- etmiş olmasından anlaşılır. 1802 de Londra
miştit. sefiri olan Andreossy burada pek muvaffak
İstanbulda çıkan «Surhantak» (Postacı) olamamışsa da, bu, onun sonra Viyanaya ve
ANDREOSSY - 850 - İSTANBU.L

nihayet 28 Mayıs 1812 de istanbula elçi tayin şehrin suları ve bu suların tevzii sistemi hak-
edilmesine bir mani teşkil etmemiştir. kındadır.
Andreossy otuz dördüncü Fransız sefiri Andreossy'nin kitabının muhtelif tabılan
olarak 25 Temmı,ız 1812 de istanbula geldi. şunlardır:
Napoleon'un, Rus seferine· çıkarken onu ga- ı. - <Voyage a l'embouchure de la Mer
yet mühim bir mevki olan istanbula gönder- Noire ou Essai sur le Bosphore et la partie du
mesi «onun siyasi meharetine inandığını» delta de Thrace comprenant le systeme des
gösterir. Fransız müelliflerine göre Andre- eax qui abreuvent Constantinople.»
os~y istanbulda bu itimada W.yik olduğunu avec 1 Atlas. Par M. le Comte Andreossy,
isbat etmiş. yani Osmanlı Devletinin Fransız­ a Paris chez Plancher. 1818.
larla birlikte Rus seferine iştirak etmesini te- 2. - «Constantinople et le :aosphore de
min için çok çalışmıştır. «Fakat Napoleon' Thrace pendant les annees 1812, 1813, 1814
un .ağır nutuklarını ve Tilsit'de,ki hattı hare- et pendant l'anne 1826.»
ketini unutmayan» İkinci Mahmud (1808 - Par le general Andreossy
1839) Andreossy'nin· bütün .didinmelerini aka~ Faris, chez Barrois et Duprat, 1828.
m·ete uğrattı ve böylece Napoleon'un arzusu, 3. - «Constantinopel und der Bosporus
elçisi tarafından yerine getirilemedi. (Jouan- von Thrazien in den Jahren 1812, 1813, 1814
nin ve Van Gaver: ·La Turquie, Paris 1840 und 1826>>, tere. Dr. Berk, Leipzig J. Fr. Glück
sayfa 389; A. de la Jonquiere: Histoire de 1828.
l'empire ottoman. Paris 1881 sayfa: 412). Andreossy'nin yukarıdaki, eserinin Al-
Napoleon'un düşmesi üzerine 14 Kasım manca tercümesi olan bu tabmda levhaları
1814 de Fransaya avdet eden Andreossy ihtiva eden atlas mevcut değildir.
Constantinople et le Bosphore, Paris 1841 say- 4. - «Constantinople et Bosphore de
f~: 209) lÖ EylO.l 1828 de ölmüştür. Thra.ce» avec 1 atlas; par le General Andre-
Comte Andreossy'nin askerlik ve bilhassa ossy.
topçuluğa dair bir hayli eseri vardır. Fakat Paris, Duprat et Merlin 1841
bizi alakadar eden en mühim kitabı İstanbul Tabiatiyle, eserin en mükemmel ve en
hakkında olanıdır. Elçiliği, memleketinin du-
tamam tabı bu 1814 tarihli olanıdır. Atlasın
rumunun en buhranlı bir zamanına isabet ihtiva ettiği 10 levha kısmen ilk tabın levha-
eden Andreossy'nin, iki sene gibi kısa bir za- larına tekabül etmektedir. 1841 tabının atla-
manda, bir yığın siyasi işler arasında bu eseri sındaki levhalar şunlardır:
yazmağa vakit bulabilmiş olması şayanı hay-
1. Bazı volkanik maddeler.
rettir. Siyasi değer ve icraatı bizi burada il- 2. Su yolları ve su terazileri.
gilendirmeyen bu zat, Ebersolt'un tabiriyle;
3. Eğrikapı savağı, Beyoğlu taksimi ve
«D'Aramon, marquis de Nointel ve Comte de ·
bir sarnıcın planı ve maktaı.
Choiseul Gouffier (B.: Aramon, Noint~l,
4. Bahçeköy ve Pirgos su kemerleri.
Choiseul) gibi, kendi elçiliğinin de aynı za-
5. · Çukurbostan ve Binbirdireğin planı ve
manda bir ilim misyonu olmamasını istemiş­
maktaları.
ti.» (J. Ebersolt: Constantinople byzantine et
les voyageurs du Levant; Paris 1918 sayfa: 6. İstanbul Boğazı haritası.
214). Netekim Andreossy'den ayrı olarak, 7. At meydanı.
elçilik erkanından Charles Pertusier (Şarl 8. Göksu çeşmesi.
Pertüziye) de İstanbul hakkında üç cilt- 9. Kabakos körfezinde bir mağara.
lik bir eser hazırlamış (B.: Pertusier) 10. Kilya (Kilyos?) kalesi ve su terazileri.
ve Michel - François Preaulx {Mişel Fransua Bunlardan 1 ve 7-10 numaralılar ressam
Preo) ise sefaretin resmi ressamı tayin edile- Preaulx tarafından yapılan eserlerdir. Fakat
rek (B.: Preaulx) gerek Andreossy ve gerek şunu da itiraf edebiliriz ki, şahsen biz bunlar-
Pertusier'nin eserlerini resimleriyle süsl~- da hiçbir vesika ve sanat kıymeti bulamadık.
miştir. (A. Boppe Les peintres du Bosphore Birinci tab'ın dokuz levhasından 3-8 nu-
au XVIII. siecle. Paris, 1911 sayfa: 204). maralılar son tab'ın 1-6 numaralı levhalarına
Andreossy'nin İstanbul hakkındaki eseri tekabül etmelerine mukabil, burada da, di-
ANSİKLOPEDİSİ -851- ANDRİKONUN GAZİNOSU

ğerinde olmayan 1, 2, 9 numaralı. üç levha 6. - Boğaz civarının yüksekliklerinii1


vardır. · barometre ile ölçülmesi.
1. Kamenes adalarL 7. - Boğazın litojisi
2. Fransada su tertibatı. 8. - Boğazın akıntıları..
3. Boğaz haritası (teferrüatı). 9. - Liman.
Kital;ıın metin kısmına gelince; ilk tabı­ 10. - Cyanees.
nın, Boğazın coğrafi vaziyeti ve istanbulun 11. - Yuşa tepesi.
sularından bahseden iki kısımlık teknik bir 12. - Pompe sütunu.
eser olmasına mukabil, son tab'ı birçok not- 13. - Bizans nebatatı. Boğazda hayvan ve
ları ve başına ilave edilen bir üçüncü kısım balıklar.
ile İstanbul hakkında kıymetli malumatla 14. - Marmara ve Boğaz.
dolu, adeta bir ansiklopedi mahiyetini almış­ İkinci kitabın notları:
tır. Kamenes adaları; - Karadenizle Hazar
Andreossy'nin eserinin bu 1841 t~bının denizi arasında «nivellement»; - Karademzle
ihtiva ettiği bahisler şunlardır: Hazar denizi arasında kanal; - Kızkulesi; - Ke-
Methal - Bizans, İstanbul ve Osmanlı şiş dağı; - Yunanlılarda mezar.
~
Devleti. ~ Üçüncü kitap: Su sistemi.
Birinci Kitap: - Muhtelif bakımlardan 1. - Su yollarında kullanılan eski usul~
İstanbul. ler.
1. - Padişahlar, Mahmud II nin cülO.su. 2. - İstanbula gelen su yolları.
2. - Saray. 3 .. - Beyoğlu tarafı su yollan.
3. - Saray memurları. 4. - İstanbula elzem su miktarı ve nü-
4. - Babıali. fus.
5. - Osmanlı devletinin teşldlatı. 5. - Boğozdan kemeri
6. - Yeniçeriliğin kaldırilması. 6. - Su terazisi.
7. - Halifelik ve Vehabiler. 7. - . Su yolcuları.
8. - Dervişler. 8. - Eski sarnıçlar.
9. - Camiler. Üçüncü kitabın notları:
10. - Türkler ve Romalılarda köleler. Halepte su yolları; - Akka'da su terazisi; -
11. - Jstanbulun asayişi. İspanyada su terazileri; Roma ve İst.anbul su
12. - Yangınlar. kemerleri hakkında eski kanunlar; - Harç ve
13. - 1812 veba salgını. sıva, horasanın terkibi; - Bir ferman.
Birinci kitabın notları: 'Alfabetik fihrist.
Tarihçi Agatias; - Bükreş muahedesin- İçindeki teknik bilgilerin artık eskisi ve
den sonra Ahmed Paşaya yollanan Hattı Hü- kıymetini kaybetmiş olmasına rağmen bu eser
mayun; - Halet Efendinin kesik başının üze- İstanbul tarihi ve arkeolojisiyle meşgul olan-
rine konan yafta; - Fransız elçilerinin liste- lara daha hala kıymetli ,yardımlarda buluna-
si; - Tepedelenli Ali Paşanın kesik başının bilecek ·kadar ehemmiyetlidir. ·
üzerine. konan yafta; - Yeniçeriliğin ilgası hak- Semavi Eyice
kında beyanname; - Macaristanda. kölelik; - ANDRİKONUN GAZİNOSU - 1880 -
Haraç. 1890 arasında Anadolu demiryolu boyunda
İkinci kitap: - İstanbul Boğazı hak- Maltepe istasyonunda~ (ess -istasyon) dev-
kında. rin zevk ve safa ehli arasında meşhur ·bir
1. - "Boğazın menşei hakkında eskilerin gazino idi. Gayet temiz, mezeleri özenilerek
fikirleri. hazırlanmış, bir umumi yer olmaktan ziyade
2. - Boğazın menşei hakkında yenilerin kulübe benziyen bir gazino idi. Av mevsim-
fikirleri. lerinde, Maltepe ve civarında dolaşanı avcı­
3_. - Boğazın menşei, arazinin tetkiki lar, Andrikonun gazinosuna uğrar, tavşan,
neticesi. süğlün, çulluk, keklik, bıldırcın... vurduk-
4. - İstanbul limanı. larından birer iltişer tane bırakırlar, bunlar,
5. - Limanın ucuna kadar arazi. ertesi akşam için hazırlanır ve hiçbir_ fark
ANDRIOMENOS · FOTOĞRAFHANESİ, - 852 - İSTANBUL

gözetilmeden bütün müşterilere o akşamın ıniş senelik bir müesse olmasına rağ-
mezesi olarak sunulurdu. Andri-konun müşte­ men, ne kadar y~zık ki, 1946 da birkaç
rileri olan avcılar arasında: «Dün akşam bı­ peyzaj müstesna,
raktığımız bıldırcın ne oldu? Getir bakalım muhafaza edebil-
şu süğlünü! ... Bu bizim tavşanın yahnisidir!» diği negatif klişele­
gibi sözler sarfetmek büyük ·ayıp sayılırdı. Bu rin en eskisi ancak
gafleti gösteren bir avcıya, Andriko derhal on yıllık bir mazi-
adı geçen av hayvanının bir yenisini getirir: ye ait idi. Müesse-
- Buyurun beyim! Dün akşam bıraktığınız senin tasnif ve tan-
gibi taze taze duruyor!.. derdi. zim edilmiş bir ar-
Nuri Kavaf şivi bulunsaydı,
ANDRİOMENOS (Nikola) VE ANDRIO- devlet tarafından
MENOS FOTOĞRAFHANESİ - İstanbulun satın alınmağa de-
en namlı fotoğrafcılarından; 1865 de İstanbul­ ğer bir vesika hazi-
da doğdu, meslek hayatına Abdullah Bira- nesi oİurdu. Nikolaki Andriomenos
derler atölyesinde çıraklıkla atıldı; 1875 te Fotoğrafhane (Resim: R. Çizer)
atölyeyi devren üzerine alarak kendi ·adına Beyazıd Meydanının son imar tanziminde
nisbetle Büyükşehirde bir şöhret olan Anıdrio­ yine Saray adı
menos Fotoğrafhanesini kurdu. İmparatorlu­ '- i 1 e Beyoğluna
ğun son asrında, payitahtın yüksek muhitinin .nakledilmiştir;
fotoğrafcısi oldu; ayrıca · konaklara küçük 1946 da mü-
beylere ve ha- . essesenin başın­
nunlara, saray- da Nikola An-
larda Şehzade" d r i om enos'un
oğlu Tanaş An-
V' e Sultanlara
fotoğraf dersle-
driomenos bu~
ri için de davet lunmakta i d i ;
tatlı dilli, güler
olunurdu; bu
.ırada, Şehzade
yüzlü, kendisine
İstanbul Ansik-
V a·h ide d-
d i n. Efendiye lopedisi a d ı n a
de (son Osmanlı müracaat edil-
diğinde, «bu e,
Padişahı Altıncı
Mehmed Vahi- sere hizmet et-
deddin) seneler- mek İ s t a n bul
hemşehriliği, va-
e e muallimlik
tandaşlık bor-
yapmıştı. 192 9
da yetmişsekiz cumdur» diyen ·
yaşında öldü. ikültür sahibi bir
zat idi. (B. Saray
Beyazıd fırı­ Fotoğraflıbesi).
nının hizasında, Atatürk Har-
meydana karşı biye Mektebin-
binalardan biri- den mezun oldu-
nin en üst kat- ğu gün meşhur
larını işgal eden tarihi resmini bu
ve 1923 .denberi f o toğrafhanede
de Saray Fotoğ­ çektirmişti.
:rafhanesi adını AND SİNE­
almış olan An- MASI - Gözte-
driomenos .Fotğ­ Andriomenos Fotoğrafhanesinin resim p ede bir
rafhanesi, yet- kartonları arkasındaki tezyiuat y a z lı k s i n e-
ANSİKLOPEDİSİ - 853 - ANEMAS ZiNDANI

madır; Turgud Demirağ tarafından ( B. : rette tetkik etmek imkansızdır. Biz bu pina,
Demirağ, Turgud). Göztepedeki · köşkünün daha doğrusu binalar hakkında burada umu-
bağçesinden ayırdığı sahada 1953 yılında ku- mi bir fikir vermeğe çalışacağız.
rulmuştur; en mükemmel projeksiyon maki- Anemas zindanını ziyaret etmek olduk-
nası olan amerikan «Symplex» marka makina ça zor ve zahmetlidir ve hemen hemen bura-
ile mücehhezdir; 1100 kişilik bir sinemadır. dan bahseden bütün müellifler bu halden
Çok geniş bir muhitin tek eğlence yeri olarak şikayet etmişlerdir. · Hatta o kadar ki, içle-
her yıl artan bir rağbet gömüştür; bu rağbe­ rinden bazıları bu husustaki düşüncelerini
tin, Göztepe gibi kesif nüfusu olan bir köyde oldukça zarif bir surette bildirmekten ken-
And Sinemasına bir de kışlık bina yaptırılma­ dilerini alamamışlardır. (G. Young- Constart-
sını ilham etmesi gerekir; Göztepede bir kışlık tinople, Paris 1934 sayfa: 116) Meşhur Dr. A.
sinema, yalnız bu köyün değil, Erenköy, Mer- Mordtmann ise 1878 tarihlerine doğru Fuat
divenköy ve Feneryolu ve etraflarının en ma- Paşa türbesi civarında izleri keşfedilen eski
suf medeni ihtiyacıdır; 1959 da bu havali ar- bir Bizans hapishanesinin yanında bu Amenas
tık sayfiye olmaktan çıkmış bulunmatadır; zindanının adeta·. bir «sayfiye evi» (!) olabile-
kışın buralar· halkının Kadıköy sinemalarına ceğini kaydetmişse de, bu düşüncenin biraz
gitmesi, bilhassa geceleri, hakiki ve ekseriya mübalağalı olduğu muhakkatır. (Mordtmann:
badireli bir maceradır. Justinian und d. Nika Aufstand. - Mit. d. deut.
ANEMAS ZİNDANI VE KULESİ - İs­ Ausf, ver. 1898 Folge II Heft 4 sayfa 15) Is-
tanbulun Bizans zamanından kalan eski eser- tanbulu gezerken ekseriyetle kullanılan Mam-
leri arasında en enteresan ve en az tetkik edi- boury'nin seyyah rehberinde Anemas zınd~­
lenlerden biri olan ve Anemas zındanı adİyla nını ziyaret edeceklere, Eğrikapı civarında ve
surların yanında bulunan İvaz efendi camii
-
tanınan bina bakiyelerini, burada tam bir su-
·--·

- ~/

~.-

Anemas Kulesi
(Warwick Goble'nin sulu boyasından Nezihin eli ile)
ANEMAS ZINDANI - 854- İSTANBUL

cbk: İvaz efendi camii) avlusundaki yıkık ke- kulesi olarak gösterdiği kule (Constatiniade -
merierin altından geçmeleri icabettiği bildi- sayfa: 62) başka bir kuledir. Eski Bizans me-
dirilmektedir. Ziyaretçiler ancak çok kuvvetli tinlerinde ilk defa Anemas zindanının adı XI.
bir lambanın yardıinıyla burada ilerliyebilir- asırda geçer. Bizans imparatoru meşhur Alek-
ler. Anemas zındanını en kolay şekilde gör- sios I Komnenos (imp. 1081 - 1118) un kızı An-.
mek için Eğrikapıdan surların dışına çıkıp, na Komnena (doğ. 1083) Aleksias adlı, eseri-
surlara muvaü olarak Halice doğru inmek nin XII. bahsinde burası hakkında malumat
lazımdır. verir.
Sağ tarafta, Üzerleri kısmen yeşilliklerle Kardeşleriyle birlikte İmparator Alek-
kapalı biri alçak, diğeri daha yüksek ve birbi- sios'a karşı isyan eden Anemas menşe itiba-
rine bitişik bir çift kule görülür. Bu. masif riyle Arab ve müslümandı. Bizansta meşhur
bir blok teşkil eden çift kulelerden Eğrikapı bir kumandan ailesi kuran zat, Girit adasının
tarafındaki (yani Eğrikapıdan itibaren seki- son müdafii ve Kandiya'yı ruzun zaman müda..
zinci) Angelos, buna bitişik olan ve Haliç ci- faa eden Arab kumandanı Abdül - Aziz (Ku-
hetindeki ise Anemas kulesidir. Bu sonuncu- turbi) (Bu hususta bk: Ch. Diehl ve Marçais:
nun yanında, Haliçe doğru uzanan cephesi Le monde oriental Paris 1944 sayfa 462) Kan,;.
mazgallı ve payandalı duvar ise Anemas zin- diya'nın 961 de düşmesi üzerine esir olarak
danları denen, koridorlu binanın cephe duva- tstanbula getirilmiş ve burada Hıristiyanlığı
rını teşkil etmektedir. Angelos kulesinin, bariz kabul ederek yerleşmişti. Güzel bir malika-
bir hususiyeti de; dışarı doğru konsol şeklin­ nesi olan bu eski.; Arab kumandanının oğul­
de çıkan ufki mermer sütunlarını mevcudi- ları da Bizans ordusunun en kıymetli kuman-
yetidir. Anemas zmdanına, bu kısımda sur danlarından olmuşlardır. Abdül - Aziz'in bil
duvarlarının eteklerini kaplıyan bir bostan- oğlu Anemas, Ioannes Timitzes (969 - 976) za,-
dan geçilerek yaklaşılabilir. Anemas kulesi ile manmda 972 de vuku bulan Doristolon (Silis-
yanındaki duvarın köşe teşkil ettiği yerde 2
tre) muharebesinde Ruslara karşı dövüşürken
kapıdan içeri girmek kabildir. Eğer ziyaretçi
yeni efendileri için ölmüştü. (G. -Schlumber;.
pek karanlık yerlerden hoşlanmıy~rsa, planda ger. L'epopee byzantine Paris 1925, cilt I
«giriş» olarak gösterilen kapıdan içeri girip
sayfa 120 - 127.) Ecdadı gibi iyi bir asker 'ol-
ve gene aynı yel'den çıkmak şartiyle burası duğu anlaşılan Mihael Aneinas ise (bu husus-
hakkında umumi bir fikir edinebilir. Daha
ta bık: Anne Comnene: Alexiade Paris 1943
cesaretli ziyaretçilerin planda gösterdiğimiz col. Belles Lettres tome il sayfa 194; X, II, 7)
yolu takip etmeleri, bir rampadan kule-
her nedense İmparator Aleksiyos'u· devirmeğ~
nin orta katına kadar çıktıktan· sonra, çıkış
karar vermişti. Devletin iç ve dıştan çok sar-
olarak gösterilen dar koridor ve kapıdanı dı­
sıldJ.ğı bir anda, 1107 yılında diğer üç kardeşi
şarı çıkmaları nisbeten tavsiye olunabilir.
ve yüksek mevki sahibi daha bazı kimselerle,
Fakat bu gezinti için çok kuvvetli bir lamba
bir suikast yapinağa karar veren Mihael Ane-
elzemdir. (Ceb ve vasat büyüklükteki el lam-
mas'ın bu teşebbüsü, bir ihanet üzerine yaka-
balane kifayetsizdir).
lamın İorines Salomon adlı bir suikastçinin
Son yıll?.fda burasını kolay ziyaret edi- her şeyi itirafı neticesinde akim kalmıştı. An..
lebilir turistik bir yer haline getirmek için
teşebbüslere geçilmiş, hatta elektrik tesisatı
dahi döşenmiş ise de bunlar harabede barı­
nanlar tarafından tahrib edilmiştir. Son ay-
larda bu tesisatın tamiri ve harabenin temiz-
lenmesi tekrar ihale edilmiştir.
Anemas zindanından ilk defa olarak bah-
seden meşhur Patrik Konstantios'dur. Ese-
rinde (Constantiniade - 1846; sayfa 13) bu ha- •
pishanenin bir tarihçesini yazdıktan sonra •'
1
C
Anemas kulesinin el'an mevcut olduğunu ila- Anemas kulesi bodrumu
ve etmiştir. Fakat Konstantios'un Anemas (Plan ve resim: J. Strzygowski)
ANSİKLOPEDİSİ - 855- ANEMAS ZINDANI

na Komnena'nın uzun uzadıya anlattığı bu hl- yazmıştır. (M. Ziya: İstanbul ve Boğaziçi 1st.
dise, (Alexiade col. Belles - Lettr~. Paris 1945 1336 cilt 1 ·sayfa: 277 - 283) Komnenos'lar sü-
cilt 111. sayfa 69 ~ 75) s~ikastçilerin. alenen lalesinin son imparatoru olan ve maceralı ha-
ağır hakaretlerle bir meydanda dolaştırılma­ yatı Bizans tarihinin en meraklı sahifelerin-
sı ve sonra gözlerinin kör edilmesiyle netice- den birini teşkil eden meşhur Andronikos
lenmişti. Her nedense Anna'nın Anemas'a 1 Komnenos (imp. 1183 - 1185) İstanbul aha-
karşı duyduğu hususi bir alaka yüzünden Mi• lisinin bir isyanı neticesinde tahtından indi-
hael, en son dakikada gözlerine mil çekilmesi rilerek yerine Angelos kulesini yaptıran İsak
gibi feci bir cezadan mÜcize kabilinden kur- II Angelos (imp. 1185 - 1195) imparator ilan
tularak, bir kuleye hapsedilmeğe mahkfun edilince, kaçmağa teşebbüs etmiş, fakat yaka-
olunmuştu. Anna, bu kitabının aynı bahsinde lanarak, tarihçi Nikitas Honiatis'in tafsilatla
(Alexiade, cilt 111 sayfa 75) gene bu zındana anlattığı gibi feci işkencelerle öldürülmeden
kapatılan Trabzon Dükası Gregorios Taroni- evvel kısa bir müddet burada mahbus tutul-
tes'den bahsederken, bu hapishanenin sıurlara muştur. İmparator İsak ise 1186 - 1187 yıl­
ait bir kuleden ibaret olduğunu ve Blaherne larında bugünkü Angelos kulesini inşa ettir-
sarayı yanında bulunduğuna işaret etmekte- miş ve bu Blaherna Sarayının bir kısmını teş­
dir. O zamana kadar bu kulenin mahbes ola- kil etmiştir. Talihin garip bir cilvesi olarak
rak kullanılmadığı, ancak Anemas'ın buraya İsak da U95 de kanleşi Aleksiyos 111 Angelos
hapsi üzerine burasının tesadüfen bir hapis- (imp. 1195 - 1203) tarafından tahtından indi-
hane olduğu gene Anna'nın eserinden anla- rilmiş ve gijzlerine mil çekildikten sonra_ oğlu
şılmaktadır. Aleksios'a karşı cephe alan ve Aleksios'la birlikte Anemas zındaınına hap-
danişmentlileri yardımına ·çağırmak üzere sedilmişti. (Dr. A. Mordtmann - Die Hafen-
iken yakalanan Taronites herkes tarafından quartiere von Byzanz - Mitt. d. deut. Aus. -
alenen tezyif ve tahkir edildikten sonra Mi- vor. 1891 Folge I. Heft 3 sayfa 17 ve 21) Kü-
hael Anemas'ın hapis bulunduğu kuleye kapa- çük Aleksios'un kaçarak Avrupaya gitmesi ve
tılmışsa da, burada istisnai bir muamele gör- ·oradan yardım istemesi üzerine Dördüncü
müş ve kısa bir zaman sonra da serbest bıra­ Haçlı seferi İstanbula gelmiş ve, Haçlı ordusu
kılmıştır, Anemas ise daha uzun yıllar bura- ask.erlerinden Robert de Clari'nin kaydettiği
da kaldı. gibi (R. de Clari,. La conquete de Constanti-
Bu husuta, Konstantios'un eserinden nak- nople Paris 1939 bahis. LII) İsak «Blaherne
len malumat vermeğe çalışan merhı.ı.m Meh- sarayındaki» mahbesinden kurtarılarak tek-
met Ziya, birçok müphem ve yanlış şeyler rar tahta çıkarılmıştır. (1203)
İVAZ EIF"ENOI CAMİİ
' 'AYLVSU

Anmas Zındam
(Plan: A.M. Schneider • Meyer • Plath. 1933)
ANEM:AS ZiNDANI - 856 İSTANBUL

Patrik Konstantios'un tarihçi Kantakuzinos nevizlerin yardımiyle 1376 da hapisten kur-


ve Gregoras'tan naklen bildirdiğine göre im- tulan Andronikos, babası İoannes V i, ve kar
parator Andronikos II (iınp. 1282 -.1328) ile deşi Manoel'i aynı zındana kapatmış ve ken-
torunu genç Andronikos arasındaki saltanat disi de Andronikos IV adıyle imparator · ol-
kavgalarında mühim rol oynıyan macerape- muştıur (imp. 1376 - 1379). Hapisten, yaban-
rest Sirgiannes, genç Andronikos (imp. 1328 - cıların yardımiyle kaçan İoannes, Murad I'e
1341) zamanında da karışık işlere girişmişti. sığınmış ve tekrar tahtını elde ederek, oğlu_
(G. Ostrogrosky - Gesch. d. Byzantinischen Andronikos'a biraz arazi vererek onunla ba-
Staates, München 1941 sayfa: 359, 363) Aslen rışmıştır (Başlıct· kaynaklar için bk Unger
Kuman olan bu adam ailesiyle birlikte 1331 Quellen, Wien 1878, sayfa -220).
yılında buraya hapsedilmiş, ve tahliye edil- Patrik Konstantinos, İstanbulun fethi sı- ·
etikten som·a Bizanstan kaçarak Sırp kıralı . ralarında Lukas N otaras'ın, emniyette olma-
Duşan'ın yanına sığınmışsa da 1333 de orada lan için karısı ve çocuklarını bu Anemas ve-
öldürülmüştür. ya Angelos kulesine yerleştirdğini yazıyor:'
Görülüyor ki, yüksek mevki sahibi kim- · sa da, bu husus henüz tetkike muhtaçtı. 1453
selere mahsus bir nevi devlet hapishanesi de muhasara esnasında bu kulelerle, Ayvan-
olan, bu zıridana bir çok mühim vakalann saray kapısını, Rumeli Beylerbeyi Karaca-
kahramanları hapsedilmişti. Nitekim loan- bey•e· karşı Manoel Paleologos ve Leonardo
nes V. Paleologos (imp. 1341 - 1391) un Langaso adında bir Venedikli müdafaa edi~
karışık saltanatı zamanında, büyük oğlu An- yorlardı. (Schlumberger: La prise de Cons.a:
ronikos Paleologos, fena zamanlarında baba- tantinople, Faris 1914 sayfa 101 ve Dr. Mordt-
sının aleyhinde çalıştığından, tahttaki hakkın­ ınann: Die letzten Tage von Byzans - Mitt. d.
dan uzaklaştırılınca, buna kızmış_ ve Murat I deut. Ausf. Ver, - 1895 Folge II; Heft 2; sayfa
(1360 - 1389) in oğlu Savcı bey'le birleşerek 10) Schlumberger'in İstanbul muhasarasıni
ikisi birlikte babalarının aleyhine bir isyana yazan bir İtalyanın, Borzo Dolfin'in verdiği
yeltenmişlerdir. (1374). Fakat her ikisi de ya- malumattan naklen bildirdiğine gör,e, (yuka-
kalanarak gözlerine mil çekilmiştir. Celladın rıda adı geçen eser, sayfa 82) Ayvansaray ka-
merhameti sayesinde tamamen kör olmıyan pısı civarında Aneınandra kulesi adında bir
Andronikos,. Anemas hapishanesine kapatıldı kule, pek muhtemel olarak 'Papanın verdiği
(Demetrius Cydones - Correspondonces, col. para ile, Kardinal İzidor tarafından tamir et-
Belles - Lettres. Paris 1930 sayfa 212; Mem- tirilmişti. (Katolik kilisesi ile Ortodoksları
duh Turgud: İznik ve Bursa tarihi, Bursa 1935 birleştirmeye gelen zat).
sayfa: 83; ve Constantiniade sayfa: 14). Ce- Bu Anemandra ismi ile Anemas ve Ane-

r-; ... ""-·---- .-:e:,. ·•


1 '
" f

Anemas Zmdanı
(Plan: A. M. Schneider • Meyer. Plath. 1933)
ANSİKLOPEDİSİ ~ 857 - ANE~S ZiNDANI

ınaslar manasına gelen Anemandes kelimeleri yedinci kulenin üzerinde bir mermer kit!be
arasındaki benzerlik şayanı dikkattir. Zaten mevcuttur ki, bünun evvelce; Angelos kulesi
Dr. A. Mordtmann bir yazısında bu kulenin olan sekizinci kuleye ait olduğu tesbit edil-
«turres Aveniades» veya «Anemandes» adla- miştir. (Schneider; Landmauer ... Sayfa: 102,
rını da taşıdığına işaret etmiştir (Die letzten 114 - 117 ve 140 da kitabenin kopyası.) Ye-
Tage; Mit. d. deut. Aus. - ver. 1893. Folge il; dinci kule sonraları tamir edilirken, laletta-
Heft 1, sayfa 42). yin onun üzerine yerleştirilen bu kitabeden
Fetihten sonra buralarınmühim bir işe 6695 (yani 1186 - 1187) yılında İmparator
kullanılmış olduklarına dair elimizde bilgi
İsak Angelos'un bir kuleyi yaptırdığı anla-
yoktur. Yalnız C. Gurfüt, XVI. asır so.nlarında şılma~tadır. (bk. İstanbul surları). Fakat se-
İstanbulun resimlerini yapan W. Dilich'in gra- kizinci kule üstündeki bir kitabenin yedinci
vürlerinden bir tanesinin burasını tasvir et- kule üzerine nasıl olupta gittiği anlaşılmamış­
tiğini teşhis etmiştir (C. Gurlitt, Zur · Topo- tır.

graphie Konstantinopels, «Orient Archiv», Bütün bu kayıtlardan anlaşıldığına .göre


il, 1911- 1912, sayfa 52, No. 43 levha X, re- bu kule ve mahzenler Blaherna sarayları top-
sim 10). Gerek umumi panoramadan gerek luluğuna ait kalıntılardır. Bu sarayların bod-
yalnız burasını gösteren gravür ile izahatın­ rum ve mahzenlerine zaman zaman bir takım
dan anlaşıldığına göre, Anemas zindanları de- hatırlı kimseler kapatılmış olmakla beraber,
nilen yerin üstü o devirde selviler ile kaplı Anemas zindanı denilen muayyen bir ·mah-
bir asma bahçe halind~dir. XIX. asır başnda bes yoktur. Diğer taraftan aşağıda da izah
İstanbulun eski eserleri hakkında bir eser ya- edileceği gibi, halen Anemas kulesi olarak
zan Konstantios Anemas kulesi olarak, daha gösterilen kule, Isak Angelos'a aidiyetine
aşağıda Ayvansaray kapısı yanında. bir kule muhakkak nazarı ile . bakılan kuleye bitişik
göstermiştir. Angelos kulesini ise yanındakiy­ olarak yapılmış ve devir itibariyle ondan son-
le birlikte bir bütün olarak ele almıştır. Bu- raya aittir. lsak Angelos XII. asır sonunda
rasını siddi surette tetkik edenler evvela Pas- yaşadığına göre, 1107 de Anemas'ın kapatıl­
patıs( Byzantinai Meletai (rumca) 1877) sonra dığı kulenin bu bitişik kule olabilmesi~e im-
da A. van Mil).ngen '(Byzantine Constantinople kan yoktur. Fakat ne olursa olsun, bu esra-
London 1899) olmuştur. Merhum Mehmet Zi- rengiz mahzenler Istanbulun en dikkat çekici
ya da bu zındanlardan hayli etraflı bir suret- turistik köşelerinde:µ biri olmağa namzettir.
te bahsetmiştir. Anesmas zındanları en son Kule ve zındanlar hakkında etraflı bir
olarak, fakat maatteessüf gayet eksik bir su- tetkik ancak civardaki sur duvarları ve Bla-
rette Dr. A. M. Schneider ve Meyer-Plath herne sarayı (bk. Bizans sarayları) izlerinin de
tarafından tetkik edilerek bu zındanın 1933 de :nazarı. itibare alınmasiyle mümkündür. Biz
yapılan planı, İstanbul surları hakkındaki burada umumi bir surette bu binaları tarif
büyük ve güzel eserde neşredilmiştir. (Sch- etmekle iktifa edeceğiz.
neid,er - Meyer - Plath, Landmauer von Kons- Tarihçi Khoniates'in verdiği malumata
tantinopel Berlin 1943.) Bu binalardan pek göre İsak Blaherne sarayı yanında «hem için-
muhtemel olarak bahseden Papadopulos'un de oturtulmak ve hem de kule olmak üzere»
eserinde ise, bu kuleler ve mahzenler hakkın­ bir bina inşa ettirmişti. (Lamndmauer. metin-
da umumi bilgiler verilmektedir. (Papadopu- ler kısmı.) Bugünkü .Angelos kulesi bu tarife
los - Le Palais des · Blaques, Thessalonique uyan yegaiıe mevcut kuledir. Burası yüksek
1928) Anmas zındanları ve kuleler hakkındaki rütbeli kimselere mahbes olarak da kullanıl­
tarihçe bundan ibarettir. Bugün mevcut ku- mış olabilir. Angelos kulesini Blaherne sara-
lelerden Angelos iku~sinin, hakikaten Ange- yına bağlıyan yolun mevcudiyeti burasının
los tarafından yaptırılan kule olduğu hemen surlara ait adi bir kule olmadığını isbat eder.
hemen muhakkak ise de, diğer kısımların ·va- İnşa tekniği itibariyle Angelos kulesinin XI -
ziyetleri şüphelidir. Maamafih Vlaherne sa- XII. asırlara ait olmasına mukabil Anemas
rayına ait mahzen ve bodrum olan bu binanın kulesi olarak gösterilen bina ise daha sonraki
zından · olarak kullanılabilmiş olması pekala devirlere, Schneider'e göre Paleologos'lar de-
muhtemeldir. Bugün Eğrikapıdan itibaren virlere, Schneider'e göre Paleologos'lar dev-
ANEMAS ZiNDANI - 858 - İSTANBUL

rine aittir. (Landmauer sayfa 117). Eski bina- çıkmakta devam eden rampanın ucu, bu sa-
lardan çıkarılan büyük mermer sütunlar An- lonun az yukarısında toprakla tıkalıbulun-
gelos kulesi inşaatında katların zeminini dö- maktadır.
şemek üzere kullanılmıştır. Bunların konsol
Anemas kulesi olarak gösterilen kuleye
şeklinde bir metreden fazla dışarı çıkan uç-
gelince, bunun içine girmek tamamen kabil
ları, sütunlar yanyana ufki surette istif edil-
değildir denemezse de oldukça zordur. Zira
diklerinden bir nevi Balkon teşkil etmiştir. planda görülen methali toprakla dolmuştur.
Bu inşaat şekline Bizans kale mimarisinde sık Bu kulenin daha muahhar bir devirde (Paleo-
sık rastlanır. (Saladin. Manuel d' Art musul- logos'lar devri) yaptırıldığını Schneider ileri
man. Paris 1907 cilt I, sayfa 37) Fakat böyle sürmektedir. Zaten planın tetkikinden de bu
dışarı çıkıntı teşkil ·eden. kuvvetli sütunların
vaziyet sarih olarak anlaşılır. Kendisi de bu
muharebede bir tehlike teşkil edeceği aşikar­ kulenin içine girebilmek imkanını bulamamış­
dır. Angelos kulesinin cephesinde şimdi örü- tır. Anemas kulesinin bu zemin katı kısmı­
lü olan mermer çerçeveli, bir pencerenin üs- nın doğrudan doğruya bir mahbes olduğunu
tünde bu: balkon ve üç ince pencere görül- söyleyenler olduğu gibi, burasının bir su sar-
mektedir. Bu pencerelerin aydınlattığı salon- nıcı olduğunu da iddia edeıiler vardır. Sclı­
dan doğru görülen etrafa hakim manzara n_eider, burasının_ ancak son zamanlarda sar-
nazarı ·itibara alınırsa, bu kulenin saraya ai- nıca tahvil edildiğini kaydetmektedir. Strzy-
diyeti bariz bir surette anlaşılır. Kulenin Ha- gowski, tstanbulun sarnıçlarını tetkik eder-
lice ve Eğrikapıya bakan yan cephesinde ken bu mahzeni de esaslı surette ölçmüş ve
mevcut birer kapı bu en üst_ kattaki salonu, planını çıkartmıştır. (Strzygowski ve Forchei-
yandaki, daha alçak Anm~s kulesinin üstüne mer: Byzantinischen Wasserbehalter von
ve Blaherne sarayına bağlamaktadır. İstanbu­ Konstantinopel. Wien 1893 sayfa 109 No. 38).
lu Bizans rüyası içinde gezen meşhur tarihçi Bu eserdeki plana göre burası 9,5X3,75 m.
G. Schlumberger 1879 ilkbaharında bu An- ebadında muntazam bir oda olu, köşeler ha-
gelos kulesini de ziyaret ettiği zaman; en ol- fifçe yuvarlatılmıştır; yerden 3,20 m. ye ka-
mıyacak fantazileri, tarihi hakikatler olarak dar 8,5 santim kalınlığında bir harçla
sunmakta eşsiz olan muhayyilesi, burada da sıvanmıştır. üzeri bir beşik tonazla ör-
bütün kuvvetiyle işliyerek, onu, okuyucuyu tülü olan bu sarnıç ( ? ) ın E 2 işaret­
gayri ihtiyari gülümseten, satırlar yazmağa li methali Millingen'in planında X işare­
sevketmiştir. (Schlumberger: L'eglise et le tiyle gösterilmiştir. Strzygowski bu oda-
Palais des Blachernes, «Les iles de Princes», nın bir penceresinin kapalı bir odaya açıldı­
Paris 1925 sayfa 342 - 345.) Herhalde bu ku- ğını kaydederse de bunu tahkike imkan bula-
le, sarayın istikşaf kulesi olarak da kullanıl­ madık. A işaretli çıkıntıda, yerden 37 santim
mıştır. Kule muntazam kesme taş ve tuğladan: yüksekte 20 santim kutrunda küçük borulann
inşa edilmiştir. Sonraları, Schneider'e göre mevcudiyeti Strzygowski'yi bunların su yol-
Türkler zamanında bu iki kulenin temelleri lan olabileceğini tahmine sevketıniştir. Ayni
6- 7 metre kalınlığında ve şimdi kısmen üst müellif bu odanın tavanında Eı olarak göste-
tabakaları sökülmüş bir takviye duvarı ile rilen 50 santim kutrunda ve 32 santim kalın­
çevrilmiştir. Anın.as ve Angelos kuleleri en lığındaki deliğin buradan su çekmek mak:sa-
alt katta birbirleriyle irtibattadırlar, dönen diyle açılmış olduğunu iddia etmektedir. Bu
bir rampa vastasiyle Angelos kulesinin içinde delik yukarıdaki salonla bu mahzen arasında
yukarı çıkmak kabildir. Bu rampa, gayet iyi irtibat temin etmektedir. Yukarı ç1ı.lcan ram-
muhafaza olmµş. ve ince mazgalla aydınlana,n panın başlangıç kısmında, ileri doğru giden
büyük bir salona çıkmaktadır. _10X12 m. eba- dar koridor başka hiç menfezi olmıyan bir
dında ve 7m. yüksekliğinde olan bu salonun odaya çıkmaktadır. Biz bu kısma giremedik.
(Celal Esat. Constantinople. Paris 1909 sayfa · Celal Esat, eserinde Anen:ıas kulesinin zemi-,
125) zemininde yuvarlak bir delik mevcuttur. ninde bütün odayı boydan boya kaplıyan bir
1946 yazında burayı ziyaretimiz esnasında kuyunun mevcudiyetini yazmaktadır. (Cons-
hazırlıklı gelmediğimizden burasını kafi dere- tantinople, sayfa 125). · Bu hususların anla-
cede tetkik etmek kabil olamamıştır. Yukarı şılması ancak etraflı tetkiklerle kabildir. Bu
ANSİKLOPEDİSİ ANGELİ (TanbO.ri)

kulenin ·al.tında, toprak seviyesinden aşağıda


hakiki mahzenlerin mevcud olması kuvvetle
mümkündür.
Bu bina grubunun üçüncü kısmını teşkil
eden ortası koridorlu gayri muntazam yapı
ise, umumiyet itibariyle Anemas zındanlan
olarak tanınır. Burası herhalde Blahema sa-
rayının bir kısmının bodrumu ve zemin katı
olup kuvvetli bir ihtimalle zından olarak dahi
kullnılınıştir. Bu hücreli galeri daha eski bir
sur duvarına bitişik olarak yapılmıştır. Bina
iki kat halinde olup, Schneider'in de işaret
ettiği gibi herhalde istanbulun muhasarası
sırasında, yukarı mazgallardan ok atabilmek
için buraya bir ahşap kat inşa edilmiş, alt
mazgallara ise bir insan boyunun erişebil­
mesi için toprak seviyesi yükseltilmiştir. Ah-
şap hatılların muntazam delikleri hala görül-
mektedir. Üzerleri beşik tonozla örtülü olan
bu hücrelerin ortasındaki galeri 4 kat halin-
de ise de, bu hususu ancak bazı yerlerde gör-
-mek kabildir. Galeri katlarının üzerleri mun-
tazam tuğla kemerlidir. Son yıllarda zından­
ların üstü ile Angelos kulesinin üst katı bir
derceye kadar temizlenmiştir. İvaz Efendi Ca-
mü avlusundan kolaylıkla buraya geçilebilir.
Burada yapılacak ciddi tetkik ve araştır­
malar ancak geniş imkanlarla kabildir. Bir Madam Anet
hayli hatalı olan Millingen'in planının yerine (Resim: Nezih)
daha doğrusunun yapılması veya Schneider'
esvaplarını diktiği kızların düğünlerine de
inkinin tamamlanması herhalde elzemdir.
istisnasızdavet olunur ve kız ve oğlanı tara-
Belki bunların yardımiyle İstanbulun fethiyle
fından bir elmas yüzük, küpe ve iğne gibi he-
birlikte kaybolan Blaheme sarayının izlerini
bulmak kabil olacaktır. diyeler verilerek ağırlanırdı. Bir tuvaletten
20 - 50 altın alırdı, bir müşterisine diktiği
Merhum Mehmet Ziyanın, burada mev-
modeli başkasına dikmezdi. Güzel, olduğu hal~
cudiyetinden bahsettiği birçok yeraltı yolla-
de evlenmemişti. Altmış yaşlarına kadar ça-
rına gelince, bunlar Anemas zındanı mevzuu"."
lışmış, sonra gözleri kör olmuş, fakat kendisi-
mın haricinde kalmaktadır. Bu hususlara ile-
ni ana gibi bilen işçi kızları çalışmışlar, Ma-
ride, . Bizans sarayları bahsinde avdet etmeği
dam Anet ölünceye kadar terzihanesini kapat-'
tasarlıyoruz.
mamışlardı. Ölümü Birinci Cihan Harbi için-
Semavi Eyice
de olacaktır.
ANET (Madam)' - İkinci Abdülhamid Bibl. : F*** Hanımefendi, Not.
devri sonlarının en namlı kadın terzilerinden,
atölyesi Beyoğlunda Hacopulo Hanında idi; ANGELİ (Rum) - On yedinci asır orta-
bütün sultanlar, ~araylılar, kibar hanım~fen­ larında yaşamış namlı usulbend sazendeler-
dilerin terzisiydi. müşterilerinin bedenlerine den; ayın zamanda üstad bir tanburi idi; ha-
yatı hakkında başka bir kayda rastlanamadı.
göre mankenleri vardı, birçok siparişlerini
Bibl. : Evliya Çelebi, I.
mektupla alır, beğenilen, modellere göre pro-
vasız diktiği tuvaletlerde en ufak bir pot, ANGELİ (Tanbrui) - XVIII. asırda ls-
pürüz bulunmazdı, hemen bütün diktikleri de taııbulda yaşamış Rus asıllı bir bestekar ve
gelinlikler ve düğün tuvaletlerinden ibaretti; sazendedir. Enver Esen.kova Istanbul Ansik-
ANGBLİ KAPTAN - 860 - İSTANBUL

lopedisine verdiği bir notda şunları yazıyor: başındaki Valde hanında idi. Hurufat ve li-
«Türk musikisinde notanın gelişmesinde toğrafya üzerine iş yapar, türkçe, fransızca,
çok mühim bir yeri olan Bogden Beyi Kan- rumca eserleri dizer ve basardı, resim bas-
temiroğlu Dimitrie'nin İstanbulda bulunduğu, mazdı. Hayatı ve matbaası hakkında başka bir
gençlik senelerinde musiki dersi aldığı iki ho- kayda rastlanamadı.
cadan biridir; hayatı hakkında başka bilgi edi- Bibi. : Resmi Maarif Salnamesi.
nilemedi. Kantemirqğlu bu zatden usul, ·batı ANGİLİDİS (Deligavur) - 1945 - 1950
ve kilise musikisi öğrenmişti; Türk musikisi arasında büyük Kapalıçarşı esnafının içinde
tahsil ettiği mühtedi Kemani Ahmed de ı.i­ en meşhur simalardan bir manifaturacı idi;
yatı karanlıkta bir sanatkardır.
«Deligavur» lakabı ile şöhreti, tstanbuldan
BibL: Gane, Vieti de Doamne şi Domite.
mal alm~ya gelen tüccarlar vasıtasiyle Ana-
T.Y. öztuna da bu zat hakkında şu notu dolunun hemen her köşesine yayılmıştır.
vermiştir:
1858 e doğru, İstanbulda, Edirnekapıda
«Kantemiroğhi, şu 4 saz eserinin nota-
doğdu, babası Yangıncı Angeli adında bir dül-
larınıvermektedir: Acem-Aşiran, Düyek, Kür-
ger kalfasıdır, Yeniçeri ocağının lağvından
di Berefşfuı, ReMvi Çenber ve na-tamam Ta-
sonra mahalle tulumbacı ocakları kurulurken,
hir Çenber Peşrevler». . ·
Edirnekapıda ilk tulumbacı teşkilatını, vergi
AN9ELİ KAPTAN - Şirketi Hayriyenin
muafiyeti karşılığı olarak bu Yangıncı Angeli
emektar kaptanlarından, 1851 de Marmarada
vücuda getirmişti derler. .
Ekinlik adasında
Çocukluğu haşarı ve gençliği uçarı · geçen
bir balıkçının oğlu
· Deliga.vur, on beş yaşlarında iken, baha mes-
olarak doğdu; ço- leğine yardımcı olarak bir marangozun yanı­
cukluğu yelkenli na çırak verilmiş ise de ancak bir hafta kadar
gemilerde balıkçı- . çalışabilmiş, işini bırakmağa karar vermiş,
Iar ve gemiciler , anası tarafından µarlanınca da Ayvansaray-
arasında tayfalıkla da oturan dayısı Koço Kalfanın yanına kaç-
geçerek 1808 de mıştı. Evinden kaçan bir cocuğu Büyükşehrin
on yedi yaşlarında hay ve huyuna alıştıracak ilk macera ile de
iken Şirketi Hayri- hemen o gece karşılaşmıştı; ki bu macera,
yeye lostromoluk kendisine uzun yıllar için «İncir hırsızı> la-
ile yerleşti; yirmi kabına mal olmuştur.; yetmiş üç yıl sonra, sekL
hir Y,ıl namus ve sen sekiz yaşında sağlam bir hAfızaya sahip
ehliyetle h i z m e t olan Delgavur şöylece anlatır:
ederek 1889 da «Ayvansarayda oturan dayım Koço Kalfa
arabacıydı, büyük bir ahırı vardı, bekardı,.
kaptan · namzadi, Angeli Kaptan ahırda yatardı; Ayvansarayın da sayılı tulum-
1890 da kaptan ol- (Resim: S. B.)
bacılarından idi. Anamla çekişip dayımın ahı­
du. Gençliğinde
rına gittim; o gece ahırda yattım .. Gece yarı­
Afeti devran denilecek kadar . güzeldi,
sına yakın idi ki, yangın var!.. sesiyle dayım ·
Boğaziçimn Rum kızlarından Adalı Angeli
fırladı. .. Yangın Ortaköyde imiş .. benim de
için yanıp tutuşanlar olduğu söylenir. Gayet
en ateşli zamanım .. tulumba taşım.ış falan de-
ciddi, hoş sohbet bir gemiciydi; Şirkette son
ğilim. amma- tulumbacılığa hevesim var.. da-
hizmetlıµ 63 numaralı Südlüce Vapuru. kap-
yım ile be_ı:aber soyunup Ayvansaraylılara ta-
tanlığında görmüştür. Birinci Cihan Harbi
kıldım.. biz Tophaneye gelmiştik ki yangın
sonlarında öldüğü tahmin edilebilir.
bastırılmış ... döndük .. dönmemizle beraber,
Bibl. : Şirketi Hayriye tarihçesi; Paşa-bağçeli
Madam Anastasiya, Not.
sonra öğrendim ki Balatlılar imiş, basıldık ..
hemeili sille, yumruk, usturpa .. - galiba bıçak­
ANGELOS KULESİ - (B.: Anemas larla da birbirine girdiler .. benim gibi çocuk
Zmdanı.) aralarında ·kald,ı mı ezildi gitti.. hemen yan
ANGİLİDİ (Françesko) - Matbaacı; (H. karanlık sokaklardan birine daldım.. ve ta-
1287) 1871 de açmış olduğu matbaası Köprü banları yağladım.. arkama baktığım yok.. Ba-
ANSİKLOPEDİSİ .:..- 861 - ANİ HA.TUN

lata gelcUm .. bacaklanm durdu.. bir kapının rında idi. Sadırazam


büyük Reşid Paşa ve
eşiğine oturdum .. ne-kadar geçti bilemem .. meşhur avcılardan N ecmeddin ve Veliyüd-
dayandığım kapı aralandı, tatlı bir kadın sesi: din beyler bu çiftliğin sahiple~iydi. 1885 den
«Çocuk.. gel! gel!» dedi. Girdim.. bir şamda­ 1895 e ve daha sonralara kadar Angurya Çift-
nın ışığında taze, güzel, gecelik kıyafetiyle liği, İstanbula bıldırcın akınında ava meraklı
bir yahudi dilberi.. kadın nedir daha bilmi- beyler, hatta paşalarla dolardı. Rütbeli ve
yorum .. hemen beni musluğa götürdü.. elimi, mevkili zevattan, Babıali ricalinden pek çok
yüzümü, ayaklarımı yıkadım.. kendime gel- kimseler, başta o tarihte Istablı funire müdü-
dim.. kadın beni bir odaya aİdı.. toyum, ace- rü ve ferik payeli Keçecizade İzzet Fuad Pa-
miyim amma yüzüm gözüm açılmağa istida- şa olmak üzere orada birleşirler, gecelerce
dını varmış.. Çok geçmedi.. kapı vuruldu .. kalır, sabahleyin alaca karanlıkta ava çıkar­
aman kocam geldi diye, beni zampara masal- lar, akşam dönüp geceyi, o günkü avcılıklarına
larında olduğu gibi musandıranın üstüne çı­ dair sohbetler, geçmiş günlere ait avcılık hi-
kardı amma, bizimkilerle dövüşen Balat tu- kayeleriyle, neşeli, keyifli günler geçirirler-
lumbacılarmdan biri olan evin erkeği, ki iri miş. Sultan Hamidin, her ne sebeple olursa ol-
yarı bir adamdı, kapıdan girer girmez etra- sun beş on kişi bir araya toplanmasından kor-
fına şüpheyle şöyle bir bakındı, bir· iskemle- kusu, hayatı ve tac ve tahtı aleyhine kalkın­
ye binince de beni musandıra üstünde -yaka- malarda;ı:ı vehmi ve korkusu, bütün toplantı­
ladı.. Euşağında bıçağının sapını görüyorum .. lar ahbaplıklar gibi bu alemlere de sed çek-
beni kıtır kıtır kesecek.. kurt önünde kuzu miş, sonraları gerek Angurya çiftliğine,· ge-
gibi melftl melOl bakakaldım... Sert bir sesle: rekse Anbarlı. köyüne rütbeli kimselerden
~ İn aşağı!.. dedi; indim. ayak atan kalriıamıştı.
- Ne işin var burada? diye sordu; an- Sermed Muhtar Alus
lattım.
ANGUT - İstanbulun haneberdıuşlar ar-
Filozof adam imiş: gosunda kalın kafalı, aptal, ahmak:
- Kabahat senin değil, benim kaltağın! «Anam babam, ölmüşüm haberim yok ..
Ben sana ilişmiyeceğim, bu karıyı boşıyaca­ angut beni mandepsiye bastırdı». -
ğım amma, sen de benıinı namusumu kurta-
Bibl. : Ferid Develioğlu Türk Argosu.
racaksın.. Bahçeden incir çalmağa geldin de-
ğil mi?! dedi. .ANİ
HATUN (Fatma) - On sekizinci as-
rııı seçkin kadın şairlerindendir; Hasan Can
- Evet.. incir çalmağa gelmiştim!.. de-
dim. ailesinden, müverrih ve Şeyhülislfun Hoca
Beni kolumdan tuttu .. mahalle tulumba- Sadeddin Efendi torunlarındandır; zamanının
cılarla ayaklanmış... Beni zaptiyeye incir hır­ kibar ve rical muhitine mensup akranı harum-
sızı diye teslim etti ve şahsen davacı olmadı­
lar arasında «Hacei Zenan» diye meşhur idi.
ğını söyledi.. O geceyi zaptiyede geçirdim. Akrabasından hattat İsa zade Mehmed Aziz
Sabahleyin dayımın ahırına gidip esvabımı Efendiden icazetname almış, ayni zamanda
kıymetli bir hattat idi. Oğlu Emir ağazade Sey-
giydim ve incir hırsızlığından da beş gün hap-
se mahkO.m oldum ... Çorap söküğü böyle baş­ yid Mehmed Efenıd.i Mora Yenişehir kadısı
olduğunda beraber gitmiş ve 1710 (H. 1122) de
ladı... Düşünün başımdan daha neler geçmiş­
tir ki, adım unutulup altmış üç yıldır içinde orada ölmüştür. Şu kıt'a şiirlerinden güzel bir
bulunduğum çarşının Deligavuru oldum.> örnektir: '
Hoş sohbet, rind meşreb ve 1946 da dinç Hayali arızınla
dide sahni gülistlnımdır
bir ihtiyar olan Deligavur, eski lstanbulu, Açılmış şerhalarlasine nahli erguvlnımdır
türlü köşe bucağına varınca en iyi tanıyan­ Ümidi Vuslatın ey ka5lan ya sineden çıkmaz·
Hayali tiri gamzen Aniya hatır ııi§lnıı:ndır.
lardan biriydi. Ayrıca akşamcılığı ile meşhur
olan bu adamın hatıraları muhakkak ki bir Mirzazade Salim Efendi tezkiresinde Ani
folklor hazinesi idi. Maalesef binlerce emsali Hatun hakkında şu latifeyi nakleder: Asrın
gibi onları kalem diline veremeden göçmüş külhani şairlerinden Üsküdarlı Sırrı ekser
olacaktır. vakitlerini ahpabına latife yollu oynadığı
ANGURYA ÇİFTLİCiİ - Anbarlı civa- oyunlarla g~çirirmiş .. EmiiağazAde ile de tek-
ANİKA - 862- İS-TANBUL

lifsiz görüşürve birçok geceler evlerinde ka- kanlı cebi delik, külhanbey küruhundan, fa-
lırmış.. Bir sefer yine gece yarısına kadar kat onunla beraber yaşasın da karı her şeye
sohbet ve ülfetten sonra yatmışlar. Meğer razı.

Sırrı'nın misafir edildiği odada bir dolap üze- Delikanlı, Kasımpaşada, Kulaksızdaki
rinde Ani Fatma Hatunun divanı duruyor- evine götürüp kapatıyor. Ardından, usulü
muş.. Koca külhani muziplik fırsatını kaçır­ dairesinde, Şeyhülislam kapısına baş vurup
mamış, hemen divanı almış, baştan aşağı:, ga- müslüman ediyor; adını Hadiye koyuyorlar.
zel ve kasidelerinde ne kadar «Ani» mahlası Nikahları yapılp meşru karı koca oluyorlar.
varsa hepsinin «nun» larını «mim» e tahvil Geçinecek paraları kıt, çok darlıktadır­
etmiş ve ertesi sabah da erkenden savuşup lar. Hadiye hanım mükemmel iskambil ve
gitmiş. Aradan uzunca bir zaman geçtikten · kahve falına bakarmış; bakıcılığa kalkışıyor.
sonra oynanan acı oyunun farkına varan Emir- Civarlılardan derken, İstanbulun her tarafın­
ağazade, o gündenberi görünmiyen Üsküdarlı dan koşan koşana; falına baktıran baktırana.
Sırrı'ya hak ettiği küfürleri savurarak düzel- Kuruşlar, ikilikler, çeyrekler yağmada. Yos-
tilmesine imkan bulunmıyan sahüeleri divan- manın eski körpeliği biraz geçmiş ama -geliş­
dan kesmek zorunda kalmış. miş, bir kat daha dilberleşmiş. İstanbuldaki
ANİKA - İkinci Abdülhamid devrinin ilk göz ağrılarından bir mirasyedi bey, Ka-
ortalarına rastlıyan yıllarda alüfteliği, mace- sımpaşada bakıcılık ettiğini duyunca seğirti­
raları, türlü türlü vakalariyle tanıruruş yos- yor, kancayı takıyor: ·
malardan; aslı Karadenizli rumlardandı. Dil- - Şu ipsizden kaç, boşan, seni nik~hla
berliğinin üstiıiıe uyar yokmuş. Gayet de sesi alacağım; konaklarda, köşklerde, yalılarda
gür v,e güzel, utdaki mızrabı eşsizmiş. yaşatacağım!
Karadeniz kıyısındaki şehirlerde, Trab- Kadını,
külhanbeyi kocasının boşuna ye-
zonda, Sam,s,ı.mda, Sinopta, hatta Ereğli kasa- re kıskançlıklarından,
fena muamelelerinden,
basında, onun üzerine çıkarılmış şu türkü, dayaklarından bizar; çektikleri canına tak de-
1900 - 1901 yılları arasında halkın ağzından miş. Tam evden kaçacağı esnada, bir müddet-
düşmezdi: · tir karısının halinden şüphelenen, tetikte,
Anikam al udunu çal bakalım kollamada olan bıçkın, ansızın bastırıyor.
Bir taraftan da keyfe çakalım Kavga, gürültü; Anika:
Çalgı bitsin Anikam yan yatalım. - Artık senin gibi beş parasız, sarhoş
Şakrak, curcunalı bir türkü, daha doğ­ belalı herifle yaşıyanuyacağım, deyince, be-

rusu bir raks havasıydı.


Anikanm çeşitli ma- riki, . hemen bıçağına yapışıp yedi, sekiz ye-
ceralarının anlatırlardı: 'Karadeniz delikanlı­ rinden vurarak ·kadını öldürüyor.
larından gönül kaptıran. kaptırana. Dağa ka-
Sermed Muhtar Alus
çirmışlar. 1908 Meşrutiyetinin ilam akabinde ANKARA CADDESİ - Büyükşehrin, do-
Tanin gazetesini çıkaranlardan «Büyük Türk layısı ile Türkiyenin fikir ve sanat merkez ve
LO.ğatı>> nın müellifi Hüseyin Kazım merhu- meşheri; İstanbul basınının beşiği, bir poli-
mun babası Kadri Bey Trabzon valisi . iken tika kanalı; alimler, mütefekkirler, müellü-
etrafa zabtiyeler salmış, rum dilberini haşa­ ler, muharrirler, artistler güzergahıdır. Is-
rıların elinden kurtarmış. Nihayet Anika İs-." tanbulun büyük tabi ltitabcıları, en büyük
tanbula kapağı atmış. Buranın sefahet alem- kırtasiye mağazaları, mücellitleri, :lµişe atölye-
lerinde de şöhretlenmiş. Kibarzadeler, miras- leri, ilanat büro ve şirketleri, gazete ve mec-
yedi beyler meftunu. mua bayileri ve bir kaç büyük matbaa, gazete
Dost tutanlar, elmaslarla donatanlar, yo- ve mecmua idfu'ehaneleri bu caddenin iki
luna avuç dolusu para harcıyanlar sayısız. kenarı boyunca sıralanmıştır.
Lüks kira faytonlarına sandallara yan gelip 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Vi-
Kağıthane, Göksu, Sarıyerde sular gezinti- layet Konağının köyünden başlıyarak Sirkeci
lerinde, piyasalarında eğlenip zevk sürmede. sahilinde Arabavapuru İskelesine kadar uza-
Bu gel keyfim gel ömür sürüşün, debdebe rur (aşağıdaki tarifleri rahat mütalaa etmek
tantanaların hepsini tapiyor. Gönül bu ya, için krokiye bakınız); Hamdiye ve Muradhü-
gayet yakışıklı bir gence sevdalanıyo;r. Deli- davendigAr Caddeleri (Sirkeci tramvay yolu)
ANSİKLOPEDİSİ - 863 - ANKARA CADDESİ

ile dörtyol ağzı yaparak kesişir ki, adı geçen (M. 1879) da neşretmiş olduğu_ «Yer yüzünde
rehberde bu noktadan sahile kadar olan yol da bir melek» adındaki romanının başlarında şu
her ne kadar Ankara Caddesi adını taşır ise şayanı dikkat malumatı veriyor:
de bu kısım artık bir meydancığa inkilab et- «Bundan tahminen otuz beş sene kadar
miştir, halk ağzında kullanıldığı gibi «Sirkeci evvel bir kış gecesinde idi (H. 1261? = M.
Meydanı» dır; bu ansiklopedide Sirkeci mad- 1845?). Sirkeci iskelesi tarafında garib bir
desinde tesbit edilmiştir (B. : Sirkeci Meyda- yangından sonra (Hicri 1282 = Miladi 1866
nı) ve aslında da eski adı Sirkeci Caddesi Hocapaşa Yangını) meydana gelip bugün bir
idi (B. : Sirkeci Caddesi); işte bu kısmı Sirkeci baştan diğer başına doğru baktığımız zaman
Meydanı olarak ayırdıktan sonradır ki Ankara kalblerimize ferahlık veren geniş caddeyi ha-
Caddesi için, İstanbulun şöhreti dillere des- tırınıza getirip de kendinizi Sirkecide bulur-
tan olmuş Babıali Caddesinin yeni adıdır di- sanız haber vereceğimiz vaık'anın asla zevkine
yebiliriz. varamazsınız. Eğer yirmi beş yaşını aşkın bir
Fakat 1934 Belediye Şehir Rehberi tan- adam olup da biraz da hafıza kuvvetiniz ye-
zim• edilir ve İstanbul cadde ve sokaklarına rinde ise o eski Sirkeci iskelesini hala gözü-
Cumhuriyet devrinin yeni isimleri verilirken nüz önünde bulursunuz. Binaenaleyh tarif için
Babıali Caddesinde manasız, dolambaçlı, çet- pek tafsilata lüzum yoktur. Cağaloğlundan
refil bir isim kaydırması yapılmıştır ki bir doğru gelen yani şimdiki Babıali Caddesinin
laübalilik şaheseridir; istikbalin tarih müdek- selefi bulunan bellibaşlı caddesinde bile sağ
kiklerini hayli yoracaktır; şöyle ki (krokiye tarafındaki hanenin damından bir kiremit dü-
bakınız): şecek olsa, sol taraftaki hanenin cumbasını
Sirkeciden İkinci Sultan Mahmud •Türbe- zedeleyeceğini size ihtar edersek mübalağa
sinin haiiresi köşesine kadar İstanbulun ana etmemiş olduğumuz halde Sirkeci iskelesi so-
yollarından biri uza.nır; bu ·yol Nuruosmaniye kağının iıasıl bir sokak olduğunu da tarif et-
Caddesi ile haçvari kesişir. İşte bu yolun Sir- miş, oluruz.. ».
keciden Nuruosmaniye kavuşağına kadar olan Ankara (Babıali) Caddesinin genişetilme­
kısmı meşhur tarihi Babıali Caddesidir. Nu- si, son Hocapaşa yangınından sonra kurulan
ruosınaniye kavuşağından Türbe haziresi kö- «Islahatı Turuk Komisyonu>> ile bu komisyo-
şesine kadar olan kısmının eski adı da Mah-: nu kuran ve himaye eden Keçecizade Fuad
mudiye Caddesidir. Paşanın eseridir.
1934 Rehberinde Babıali Caddesinin Vi- Şöhretli cadde İstanbulun son imar. faa-
layet Konağı köşesine kadar olan kısmına liyetinde de mühimce tahavvüle uğramıştır.
Ankara Caddesi adı verilmiş; Vilayet kona- Cadde, Vilayet Konağından Sirkeciye doğ­
ğından Türbe haziresi köşesine kadar uzanan
ru evvela sola sonra sağa iki büyük kavis ya-
caddeye de, bir parçasının üstiindeki Mahmu- par ve oldukça dik meyil ile yokuş aşağı ine:r.
diye adı kaldırılarak Babıali Caddesi adı kon-
Sağda Ebussud Caddesi, İbnikemal Caddesi
muştur. Mademki tarihi Babıali Caddesi adı
ve Hocapaşa Hamamı Sokağı; solda Cemalna-
muhafaza edilecek idi, yerinde muhafaza edil-
. dir Soıkağı bir parçası, Cağaloğlu Yokuşu,
meliydi, tarihi ismi Mahmudiye. Caddesi üze-
Aşirefendi Caddesi, Yenipostahane Caddesi ve
rine kaydırmaya ne lüzum vardı.
Muhzirbaşı Sokağı ile kavuşakları vardır.
Tarifimizi başka türlü de yapabiliriz: Es-
Ankara Caddesinin siması 1946 da imkan
ki tarihi Babıali Caddesinin büyük bir kısmı
ölçüsünde dikkatle tesbit edilmişti. O tarih-
zamanımızın Ankara Caddesidir; küçük bir
ten 1959 a kadar geçen on üç yıl içinde mü-
parçası da eski Mahmudiye Caddesi ile birle-
him değişiklikler olmuştur.
şerek İstanbul' şehri ~tasında Babıali Cad-
sini eski tarihi cadde i1e karıştırmamaya dik- Burada tarih malzemesi olarak evvela
kat etmelidir. 1946 da toplanmış olan notıan kayqedeceğiz
Ankara Caddesi (Tarihi Babıalinin büyük ve sonr.a, yine mümkün olan dikkatle onüç
yılın değişikliğini tesbite çalışacağız.
kısmı) nın en eski simasını pek mübhem bi-
liyoruz. Hayatının mühim kısmını bu caddede I : Vilayet Konağından Sirkeciye doğru
geçirmiş olan Ahmed Midhat Efendi H. 1296 sağtaraf:
ANKARA CADDESİ - 864 - İSTANBUL

a) Vilayet Konağı ile Ebussud Caddesi İstanbul Ansiklopedisi klişelerinin büyük


kavuşağı arası. bir kısmı bu sanatkarın atölyesinde yapılmak-
Vilayet Konağı ve onun altında Nallı Mes- tadır. ,
cid (B.: Vilayet Konağı; Babıali; Nallı Mescid). 32 numara, müessese t3:rafından bir de-
Nallı Mescidin altında bir yüzü caddeye, bir po olarak kullanılmaktadır ki, eskiden ayni
yüzü de Vilayet Konağı bahçesine bakan iki binanın mutfak medhali imiş.
yüzlü büyük bir çeşme vardı ki, vilayetin bah- Yayınevi medhalinin solunda, Türkiye
çe duvarındaki yüksek parmaklıkların kaldırıl­ Yayınevi neşriyatının satıldığı bir dükkan
dığı sırada bu güzel çeşme· de yıktırılmıştır. vardır; onun altında 38 numara. Türkiye Ba-
Bu satırların yazıldığı sırada Nallı Mescidten sımevinin medhalidir.
sonra vilayet konağı bahçesinin Ankara Cad- Türkiye Yayın ve Basım Evleri, Ankara
desine açılan yan kapusu gelir ki, İkinci Ab- Caddesinin en ciddi ve dürüst bir müessesesi
düıhamid devrinde Sadırazamlar pu kapıdan şöhretini hakkıyle taşımaktadır (B.: Türk.iye
girip çıkarlardı; Meşrutiyetin ilanında kapa- Yayın ve Basım Evleri; Demiray, Tahsin).
tıldı; fakat kapalı olduğu halde önünde daima İstanbul matbuatının büyük isimlerinden
süngülü bir jandarma nöbet beklerdi. Cum- olan Akşam gazetesi, ilk defa bu binada ku-
huriyet devrinde bu nöbetçi kaldırılarak ka- rulmuş ve çıkarılmıştır, idarehanesi binanın
pu halka açıldı, Soğukçeşmede Alay Köşkü alt katını işgal ederdi,· üst katta yalnız tek bir
karşısındaki büyük kapı da açılarak vilayet odada heyeti tahririye çalışırdı.
konağı bahçesinin arka kısmında Ankara Cad- İstanbul Matbuat Cemiyetinin temeli de
desinden Soğukçeşmeye bir geçid vücuda gel- bu binada atılmıştır denilse yeridir; Beyoğ­
di; fakat yalnız yayalara mahsustur, araba ve Iımda bu1unup mali sıkıntılar ve yolsuzluk-
otomobil geçemez. ". lar yüzünden iıihilale yüz tutan Matbuat Ce-
Kapının yanında sağda birinci büyük ah- miyetinin Vakitci Us Kardeşlerin büyüğü Meh-
şap binada Türkiye Yayın ve Basımevi mües- med Asım ,Beyin ti~asiyıle muhasebeciliğini
sesesi bulunmaktadır; müessesenin ve bina- kabul eden tabi İbrahim Hilmi Bey 1919 da
nın sahibi Demiray ailesidir. Bina 32, 34, 36 Cemiyeti buraya nakletmiş, ciddiyet ve na-
ve 38 sokak numaralarını taşır. Asıl medhal musiyle muhasebesini ıslah etmiş ve bina
36 numaralı kapı olup ailenin erkek olarak Mütare-ke yıllarının kara günlerinde, İstanbul
büyüğü ve müessesenin banisi Tahsin Demir- gazetecilerinin milli heyecan ile kükreyen
ay'ın adına tescil edilmiş olan Yayriıevi'nin toplantılarına, kongrelerine sahne olmuştur.
levhasını taşır. Yıldız Sinema Mecmuasiyle İbrahim Hilmi Bey, başta Mehmed Asım, kar-,
Ev-İş mecmuası ve çocuk yayınları arasında deşi Hakkı Tarık, Vatancı Ahmed Emin, Ak-
pek kıymetli bir hatıra bırakmış olan Yavru- şamcı N ecmeddin Sadık ve Tasvirci Velid
türk çocuk mecmuasının yerine kurulmuş Ço- Bey merhum gelmek üzere yüz, yüz elli ga-
cuk Hartası burada çıkar. Türkiye Yayınevi, zetecinin toplantılarını pek ulvi hatıralardır.
İkinci Cihan Harbi içinde kitap neşrine de diye tarif eder. Tahsin Demiray'ın, sahibi bu-
başlamış, tercüme ve telif romanlarla beraber lunduğu bu binanın bu toplantılara sahne olan
Canlı Tarihler adında fevkalade kıymetli bir odasına bir hatıra levhasi koyması, pek ye-
Otobiyografi kütüphanesi tesis etmiştir. Bina- rine bir iş olur.
nın alt katı idarehanedir, orta tahrir heyet- 40 numara, eski İkdam Yurdu binası;.· bu
lerine tahsis edilmiştir; üst katı Demiray aile- satırların yazıldığı sırada sahibi, gazete mü-
sinin ikametgahıdır. vezziliğinden çalışkanlığı ve namusiyle ser-
34 numarada, ki medhal kapısının sağın­ vet sahibi olmuş ve Ankara Caddesinde «Meh-
daki dükkandır, Türkiye klişehanesi bulun- med Ağabey» diye mu.ruf Mehmed Yazır'dr,
maktadır; Tahsin Demiray'ın küçük kardeşi Bu binanın yerinde vaktiyle harabca ahşap
Nureddin Demiray'ın adına tescil edilmiştir; bir yapı vardı. Bu büyük kagir bina, 1910-1912
asılında, bu müessesenin başında Ankara cad- arasında, İkdam gazetesi sahibi ve Başmu­
desinin kıymetli ve emektar sanatkarlarından harriri Ahmed Cevdet Bey tarafından, bir ri-
Karanfiloğlu Gabriyel (Kapril) usta bulunmak- vayete göre 3500 altın liraya. yaptırılmıştır:
tadır (B. : Karafiloğlu, Kapril Usta). İkdam, ondan evvel Reşidefendi hanında,
ANSİKLOPEDİSİ - 865 - ANKARA CADDESİ

methalden. girilince .sol tarafa gelen kısmı iş• sırasında çıkmış, İstanbul matbuatının yüz aln
gal ederdi. Alı- tarafı inakine dairesi idi, üs- neşriyatından Resimli Kitab adındaki aylık
tü de idare ve heyeti tahririyeye aitti. magazinin idarehanesi bu binada idi.
42 numara, Mehmed Yazır (Mehmed Ağa­ 48/1 numara Dr. Medeni Bey merhuma
bey) ve. şeriklerinin kollektif şirketidir. ait binanın bodrumuna inen kapı aralığından_
42İl nwnara, gazete ve mecmua serba- bozma küçük bir dükkandır ki 1943 tenberi
yilerinden Remzi Bilgin'in dükkanı; 1939 dan- içinde, İstanbul Serbayilerinden ve Ulusun
beri bu dükkandadır; Remzi Bilgin yirmi beş İstanbul bayii Fazıl Ünverdi yerleşmiş bulun-
yıldanberi bu işle meşguldür. Bundan evvel maktadır. Fazıl, hayata fam bir müvezzi ola-
Kaligraf Filip'in · dükkanında, ondan evvel rak atılmıştı. Henüz 18 yaşında iken Tahsin
de Kaya hanında, çaycı Latifan'ın dükkanı Demiray tarafından himaye edilerek Türkiye
üzerine rastlayan odada idi. Serbayiliğe baş­ Yayınevi mecmualarının bayiliğini üzerine
ladığında ilk olarak Celal Nuri'nin Ati gaze- alınış ve 1936 dan 1942 ye kadar bu işi mu-
tesini tevzi etmiştir. vaffakiyetle başarmıştır. Bu küçük dükkanda
44/1 numarada Nefaset Mücellidhanesi Serbayilik eden Nail Demirkan, daha yuka-
vardır. Müessesenin sahibi Tanas Simota An- rıda Vilayet karşısında bir dükkana nakledi-
kara Caddesinin eskisi ve emektarı olan pek lince yerine Fazıl geçmiş ve kısa bir zaman
kıymetli bir sanatkardır. 31 yıldanberi bu sonra Büyükşehrin en faal ve genç bir gazete
dükkanda çalışmak.tadır. Kendisinden evvel ve mecmua bayii olmuştur.
burada Tıb Kütüphanesi bulunmak.ta imiş; 48/2 numara, Dr: Medeni'ye -ait binanın
ondan evvel de Dr. Neş'et Osman'a ait olan altında bir dükkandır ki, bu satirların yazıl­
asıl binanın· bir odası: imiş. Tanas usta 1890 da dığı sırada kapalı bulunuyordu, Nebioğlunun
doğuş; Babıali Caddesine on iki yaşında bir isticarında bir depo idi.
mücellid· çırağı olarak gelmiş, 1946. da yine ;50 numara üç katlı bir k.argir binadır.
bu Caddede İsla,m Mücellidhanesinin. bulun- Alt katında· İstanbul Ansiklopedisinin hususi
duğu dükkanda Eretik isminde · bir Ermeni bürosu ve İstanbul Yayın evi bulunmaktadır.
mücellidin yanında dokuz sene çıraklık yap- Orta katta bir aile, üstı katta da mal sahibi
mış, ustasının ölümünde dükkanı devren üze- Muallim Salim Siret oturmaktır ki Öğretmen
rine almış, dört sene sonra da 1915 de bu Sesi mecmuasının da sahibidir.
dükkana nakletmiştir. Yetişkin oğlu yine iyi Bu binanın arsasına ilk yapı tahminen Hic-
bir mücellid olan Rali Usta ile beraber çalış­ ri 1240 (Miladi 1824) ta Hacı Şaban damadı
maktadır. (B.: Nefaset Mücellidhanesi; Simo- Mısır Tüccarlarından Mehmet bin Ali tarafııi­
ta, mücellid Tanas). dan inşa edilmiştir. Bu zat, ahşap olduğu mu-
44/2 Doktor Neş'et Osman merhuma ait hakkak olan bu evi 1247 (1831) de zevcesi Sa-
binanın methal kapisıdır. · raylı Hatice Fikriye Hanıma ferağ etmiştir. Bü
46 numarada Güzel İş Basımevi bulun- yük Hocapaşa yangınında, Babıali Caddesinin
maktadır; Dr. Medeni Beye ait binanın müş­ bütün binalariyle beraber bu ev de yanmı:ş,
temilatındandır. Güzel iş Basıınevi 1899 da yangından sonra çıkan bir İradei Seniye ile
Vahran Dernersesyan tarafından Sultanhama- muhterik ev ve dükkanların arsaları tarla
mında tesis edilmiş, bir ara da Sirkeciye nak- haline konularak caddenin tevsi ve tesviyesi
letmiş, 1926 da da buraya yerleşmiştir. Kartvi- yapılmış, bu sırada Sarayı~ Hanımın yanan
zit; fatura, mektup kağıdı ve zarf ve cedvel . evinin arsasından da bir kısmı yola terk
gibi günlük işlerde kulla\1,ılan şeyleri basar. edilmiştir. Hatice Hanım ölünce arsa çocuk-
Vahram ihtiyarlamış olup matbaayı oğulları larına intikal etmiş, onlarda 29 Teşrinievvel
idare etmektedir. Burada Güzel iş Basımevin­ 1289 (1873) da Girid Adasının Han.ya Liman-
den evvel elektrik :ıhalzemesi satan bir zat :bu- reisizade Mustafa Kaptan ile bu zatin· amca-
lunuyordu, ondan evvel de Dr. Medeni Beyin: zadesi Mehmed Beye satmışlardır. - Mıustafa
gar~Jı idi. . kaptan da buraya şimdiki binayı inşa ettir-
48 numaralı bina Dr. Medeni Beyin olup, miştir. Bu üç katlı ev, ·27 Kanunusani 1297
vefatında ·kardeşine intikal etmiştir. Meşruti-· (1881) de Hatice Sultanın süt hemşiresi Feryal
yetin ilk yıllarında, İtalya ve Balkan Harpleri Hanıma, 25 haziran 1324 (1906) de Seraskerlik
ANKARA CADDESİ - 866 - tSTANBUL

Mektubi Kalemi hülefasından İbrahim Arifi Bu meşhur


kütüphane buraya 1930 da
Beye, 1326 (1908) da Ayşe Hanıma, ,1328 gelmiştir; İbrahim Hilmi Bey ilk kütüphane-
(1906) de Hasan Vasfi Beye, birkaç sene son- sini 1896 da Vakit Yurdunun methali yanın­
ra Teofilos Nikoladis efendi ile zevcesi Ma- daki küçük bir dükkanda açmıştır; iki sene
dam ·Despina'ya satılmış, bunlardan da 1936 sonra, Yeni Postahanenin bulunuduğu yerde
da Muallim Salim Siret satın almıştır. İkinci şekerci Abdullah Efendi merhuma ait üç ah-
Abdülhamid devri. sonlarında kiracısı olan şap dükkandan birini tutmuş, burası Postaha-
Madam Zafiri bu evde bir pansiyon açmıştı, ne yapılmak üzere. istimlak edildiğinde tekrar
bekar muharrirler otururdu. Hatta • Babıali Babıali Caddesine dönmüş, bu satırların ya-
Caddesinin büyük U.bi kitapçıllarından İbra­ zıldığı sırada Naci Beyin Maarif kütüphane-
him Hilmi Bey gençliğinde birkaç sene bu sinin bulunduğu dükkana yerleşmiş ve tam
evin bir odasında oturmuştu. yirmi yıl, 1930 a kadar orada kalmıştır.
52/1 numara, Burhaneddin Erenler Mat- 64 numarada; Ankara Caddesinin 1892 de
baası, 1928 de kurulmuş bir müessesedir; el kurulmuş büyük müesseselerinden Cihan Kü-
ile dizer, bir düz makinesi vardır. 4 Aralık tüphanesidir; bu binaya 1924 de nakletmiştir.
1945 mitinginde Tan Matbaası tahrib edildi- Sahibi Aramanuş Hanımdır. (B. Cihan kütüp-
ğinde İstanbul Ansiklopedisinin sekizinci fa- hanesi). Mülk sahibi Cevdet Kerim İncedayı'­
sikülünün ikinci forması ve kapağı bu mat- dır.
baada dizilip basılmıştır. 66 numarada, Diş Tabibi Halil İlyas Ak-
52 numarada, Burhaneddin Matbaasının ben'in muayenehanesi vardır. Ayni binada bir
bulunduğu binadan bölmedü-, Memleket Ya-
emla-k işleri alım ve satım ve inşaat ve tami-
yınevi ile· Köye Doğru Dergisi idarehanesi
. rat bürosu vardır.
bulunmaktadır. Bu ,Yayınevi ile derginin sa-
68/1 numara, Petro Koklata'nın küçük
hibi Salahaddin Deınirkan'dır. 1942 denberi
tütüncü ve baıkkaliye dükkanı; yanındaki mü-
burada bulunmaktadır. Bu katta müteahhit A.
cellidhaneden bölme ile ayrılmıştır; Petro bu
Tahir Tipi'nin de yazıhanesi vardır. üst ka-
dükkanı 1938 de açmıştır.
tında bir aile oturmaktadır.
68 numara, Asri Mücellidhane, sahibi
54 numaralı, Bilmece Yayınevi, Mayıs­
Cemal Tekeştir. 1928 yılında açılmış bir atöl-
tanberi kapalı bulunmaktadır. Üst katında bir
yedir; kendisi ayni zamanda mülkün de sahi-
aile oturmaktadır.
. bidir. Bu dükkanda daha evvel bir terzi vardı.
56 numara, Doğruluk Mücellidhanesi, sa-
hibi Dikran Güleç'dir. 1936 danberi burada 70 numara, Ölmez Eserler Yayınevi, 1939
bulunmaktadır. Mülk sahibi Vahan Miranşah­ da kurulmuş buraya 1943 de gelmiştir; bura-
tır.
da daha evvel bir kahveci, ondan evvel de
58/1 numara, Çelik Cild Matbaası, sahibi Halk Kitabevi bulunmakta idi.
Sabri Çelik'dir. İstanbul Ansiklopedisi için 72 numarada Ülkü Kitab ve Yayınevi bu-
malumat vermekten istikaf etmiştir. · lunma-ktadır. Faruk Gürtunca tarafından tesis
edilmiş olan· bu ·müessese, bilhassa çocuk ki-.
58 numara, Akgül Berber Salonu; mer-
tapları ve mecmuaları neşriyatı ile memle-
hum Osman Özbabacan tarafından 1936 da
açılmış olup halen' zevcesi tarafından idare
kete çok büyük hizmetlerde bulunmuştur; gü-
edilmektedir. Vaktiyle yerinde bir aşçı vardı. .zel yolunda devam etmektedir (B.: Gürtunca,
Mülk sahibi Binbaşı Mazhar Eymur'dur. M. Faruk; Ülkü Matbaası ve Kütüphanesi).
60 numarada, Anadolu Ajansı bulunmak- 74 numarada, Muhtar Aykın'ın matbaa-
tadır. Mülk sahibi tabi İbrahim Hilmidir. sı vardır; ayni zamanda hakkaklık ile meşgul
Ajans bu binaya 1933 de gelmiştir, ondan ev- olmaktadır, On beş yıllık_ bir müessesedir. Bu-
vel İkdam Yurdunda, daha evvel de Vakit rada daha evvel Ankara Caddesinin meşhur
Yurdunda Hakkı Us'un kiracısı olarak bulu- kağıtçılarından Hirasku bulunuyordu. Mülk
nuyordu. sahibi, buradan aşağıya mühimce. eınllke sa-
62 numarada, Ankara Caddesinin eski ve hip Bay Cemal Azmi ve Azakzade Avnidir.
büyük müesseselerinden Hilmi Kita·bevi bu- 76 numara, :Yıldırım Basımevi, sahibi Bay
lunmaktadır (B.: Hilmi Kitabevi). _Zaven ve Kirkordur. 1942 de açılmış bir mü-
ANSİKLOPEDİSİ -867- ANKARA CADDESİ

essesedir. Burada daha bir kitabcı bulunmak- Abud Efendi tarafından sat;ın alınmış ve yık­
ta idi. tırılarak Meserret Oteli yaptırılmıştır. Bina-
78 numarada; Çaycı "Mehmed Latifan'ın nın son sahibi olan Göz Hekimi Ziya Gün
kahvehanesi vardır. Babasına dedesinden kal- tarafından da, ölümünden az evvel İstanbul
mış olan bu kahvehane, otuz beş yıllık bir Üniversitesine bağışlanmıştır. Halen Üniver-
maziye sahiptir. Dükkan müşterileri Ankara site akarlarındandır.
Caddesi hammalları ve yaşlıca gazete müvez- b) · Ebussud Caddesi kavşağı ile İbnike­
zileridir. Civar dükkanlara da çay ve kahve ınal Caddesi kavşağı arasL
götürür, bilhassa gayet güzel demlenmiş ç~yı,
92 numara, Ebüssud Caddesi kavşağı kö-
Ankara Caddesinin şöhretlerindendir.
şesinde, Temiz Berber, sahibi Receb özçora-
80/1 numara, Kaya Han, bir kat üzerine-
dır (B. : Özçora, · Receb).
dir. İstanbul Sağmalcılar Kooperatifi, Nec-
meddin Salınan kitap yayma odası, İzak Renk- 94 numara, Balkan· Köftecisi, sahibi İs­
ver ve şerikinin matbaa mürekkepleri ve le- mail Partener; burasını 1945 de açmıştır. Ter-
vazımı mağazası, Varlık ~ecmuası idarehane- biyeli paçası, terbiyeli işkembe çorbası \ie
si. bu handa bulunmaktadır. Kooperatif 1942 peynir tatlısı Ankara Caddesinde, kısa bir
de tesis edilmiştir. Yerinde evvelce bir rnü- zaman içinde şöhret olmuştur. Temiz bir dük-
cellid vardı. Varlık Mecmuası da, idarehane- kandır.
sinı Ankaradan buraya 1946 Eylıllünde nak- 96 numara, Ünversite Kitabevi; bu mü-
letmiştir. esseseye İstanbul Ansiklopedisi adına müra-
Necmeddin Salman, Ankara Caddesinin caat edildiğinde malumat vermekten istinkaf
çok sevilıniş simalarından bir gençtir. Uzun edilmiştir.
yılar Ahmed Halid Kütüphanesinde tezgAh-
Bu kütüphanenin yerinde, daha evvel Eti-
tarlık etmiş, bu namlı müessesenin şirin bir
man kitabevi bulunmakta idi ki Osman Cemal
süsü olmuştur. Bir buçuk yıldanberi de bu
Kaygilı merhumun şaheseri «Çingeneler» ro-
kitap yayma oclasını açmıştır. İzak Renkver
manını ilk basan müessese olmak şerefini ka-
müessesesi 1925 de kurulmuştur. Buraya 1939
zanmıştır. Bu dükkan daha evvel de,bir terzi-
da gelmiştir. ·
hane. idi.
80 numara, Cemal Azmi ·Soydaner Mat-
baası; yirmi heş yıllık bir müessesedir; ken- 98, 100 ve 102 numaralar, Tan Matbaası,
disi ayni zamanda mülk sahi,bidir (B. : Cemal- ki bu meşhur ·bina, bir zamanlar İstanbulun
azmi Matbaası). en büyük gazetelerinden biri olan Sabah ga-
82 numara, Güven Mücellidhanesi, sahi- zetesinin sahibi Mihran tarafından yaptırıl­
bi Yorgo İskafi'dir. Dükkin babasından dev- mıştır (B.: Sabah Gazetesi; Mihran, Sabahçı;
ren intikal etmi.Ştir. Ba'bası Mihal usta Ankara Tan Gazetesi ve Matbaası).
Caddesinin en eski mücellidlerinden bir sa- İstanbul Ansiklopedisi Tan Matbaasın­
nat,kar idi. da basılmaktadır.
84 humara, Emniyet Kırtasiye Evi, sa- 104 ve 106 numaralar, Ankara börek ve
hibi lVIoiz Zaharyadır. On beş senelik bir mü- · pasta fırnı, sahibi Ali Civan'dır. Sirkecinin
essesedir, vaktiyle yerinde bir berber vardı. en büyük börekçisidir. Eski Babıali Caddesi-
86 numara, Yeni Türkiye Basımevi, 1905
nin de büyük şöhretlerinden idi. ·Fırın ve
de kurulınuştur. Sahiplerı Nubar Tezyen ve
dükkan 1886 da yapılmıştır. 1941 de Ali Ci-
Sürer Tezyen'dir. Binası Dr. Ziya Gün vak-
van tarafından Bulgar Yorgi'nin oğlundan
fındandır.
satın alınmıştır.
88 numara, Türkiye Eczanesi, sahibi Arif
Neşet Usman'dır. 1 108 nuamara, Doğuili Pazarı, bir saatçı
90 numara, Meserret . Oteli ve altında dükkanıdır, hem yeni. saat satar, hem de saat
kıraathanesidir. (B.: Meserret Oteli ve kıra­ tamir eder, müessese sahibi Bay Gıyaseddin­
athanesi). dir. İstanbul Ansiklopedisi adına müracaat
Bu .otelin yerinde, vaktiyle küçük, köh- edildiğinde bu zat, «ne olacakmış?.. Haydi
ne ahşap dükkanlar vardı; hepsi büyük tüccar canını!» gibi sözlerle gayet laubali bir istiskali
ANKARA CADDESİ - 868 - İSTANBUL

müessesesi· hakkında malumat vermeğe ter- Ardadır. 1920 de açılmış bir müessesedir.
cih etn~iştir. Mülk sahibi Narmanlızadedir.
c) İbnikemal Caddesi ile Hoca:{)aşaha­ 132/1 Sirkeci Kahvehanesi, sahibi Ahmed
mamam Sokağı kavuşağı arası. Halil ve Mehmed Alidir. 1942 de açılmış bir
110 nuamara, bakkal Ligor Beldir, ·1910 müessesedir. Evvelce de bir kahvehane idi.
danberi burada bakkallık etmektedir: bu dük- Mülk sahibi Narmanlızade Avnidir.
kan, eski Bab1alide, bir asra yakın bir maziye 132 numara, Yeni Ankara· Berberi, sahi-
sahiptir. bi Mustafa Erkan'dır. 1931 de açılmış bir
112 numara, Filibe İktisad Kebabcısı, sa- dükkandır. Eskiden yine berberdi.
hibi· Mehmed Saltuk'dur, on beş snedenberi 134 numara, Şen Cumhuriyet içkili lo-
burada kebabçılık yapmaktadır. Ankara Cad- kanta.si, 1944 te açılmış yeni bir: müessesedir.
desinin şöhretlerinden bir dükkandır. 136 numara, Melek Kahvehanesi, sahibi
114 numara, Namlı Rumeli Köftecisi,' Hüsnü: Melektir, ayni zamanda Sirkecide Bü-
sahibi Rifat Gürsestir; 1937 denberi köfteci- yük Karadeniz Otelinin de sahibidir.
cilik etmektedir. Daha evvel yerinde Sevim 138 numara, tramvay yolu kavşağının sağ
lokantası adında bir müessese vardır. Bu köf- köşesinde Haydar Karaca'nın tuhafiye mağa­

teci de caddenin şöhretlerindendir. zası, 1944 te açılmıştır. Eskiden burada bir


116 numara, Baylan İçkili Lokantası, sa- tütüncü dükkanı vardi.
hibi Hilmi: Safkan'dır; bu lokantayı 1937 de II. Vilayet Konağı karşısından Sirkeciye
açmıştır. doğru sol taraf.

118 numara, Manastır Lokantası, sahibi


a) Cemalnadir Sokağı kavşağı ile Cağa­
loğlu yokuşu arası.
Reşide Baruttur; ayni zamanda mülk sahibi-
dir. Otuz-yıllık bir lokantadır. Eskiden yerin- 35 ve 37 numarada Türk Basınları Dağıt-
de Manastır kıraathanesi vardı. Ankara Cad- . ma Bürosu bulunmaktadır. Sekiz yıldanberi
desinin şöhretlerinden olan· bir lokantadır. ayni yerde bulunmaktadır; burada vaktiyle
Serbayi Ahmed Şilliler müstakilen iş yapmak-
120 numara, Amasya - Kırklareli Oteli-
ta iken bir yıldanberi Cumhuriyet gazetesi
dir; 12-13 yıldanberi kiracısı Akif Elmastır.
Muhasebecilerinden Bay Ziya ve Midhat ile
Büyükşehrin µçüncü sınıf otellerindeıidir. 28
bir şirket halinde birleşmiştir. Ahmed Şilli­
karyolası vardır. Bir gecelik ücreti tek kar-
ler, üçüncü faskülünden itibaren İstanbul An-
yolalı odalar 200, çift karyolalı odalar. 175,
siklopedisinin de serbayü olup, bu satırların
üç karyolalı odalar 150 kuruştur. Mülk, Ma-
yazıldığı sırada da İstanbul Ansiklopedisi bu .
nastır lokantası sahibi Bayan Reşide Barutun-
müessese tarafından tevzi olunmakta idi.:
dur.
Daha evvel Akbaba gazetesi idarehanesi bu
122 numara, Anadolu Otelidir; 1926 dan- binada bulunmakta idi. Ayni bina içinde Ay-
beri kiracısı Hüseyin Ürün'dür, Büyükşehrin lık Spor Ansiklopedisinin depo gibi kullandığı
üçüncü sınıf otellerindendir. 26 karyolası var- bir oda vardır. Dağıtma Bürosu binanın ikinci
dır. Bir gecelik ücreti, tek karyolalı odalar
katındadır; birinci katında Apa Yayınevi bu-
200, çift ve üç karyolalı odalar 150 şer lunmaktadır, sahibi Mustafa Fehmi Apadır:
kuruştur. 19-\3 denberi bu daireyi işgal etmektedir.
124 numara, Mer.kez Lokantası, sahibi 39 numara, terzi Usman Mandıralıoğlu,
Hüseyin Akkoçtur. 1935 de açılmış bir yerdir. dokuz yıldanberi bu dükkandadır; daha evvel
Eskiden yerinde bir aşçı vardı. · bu dükkanda bir bakkal varmış. Mal sahibi
d) Hocapaşahamam Sokağı ile Sirkeci merhum Cemal Bey adında bir zatın kız kar-
Tramvay yolu kavşağı arası: de§leridir; Emlaki Milliyeden almışlardır.
126 ve 128 numaralar, Büyük Anadolu 41 numara, terzi Münir Cem, sekiz yıl­
LoJ{antası, sahibi Hüseyin Pişiren ve Sami . danberi bu dükkandadır, daha evvel burada
ÇeliJ{yürektir. 1943 de açılıniş bir lokantadır. bir tornacı bulunmakta idi; 39 numaralı dük-
Eskiden yerinde bir lastikçi dükkanı vardı.. kanla ayni mülke aittir.
Mü1k saMbi Narmanlıiadedir. 43 numaralı mücellid .Halid Gürtunca'
130 numara, İçkili Lokanta, sahibi Saide nın atölyesi; iki yıldanberi burada bulunmak-
ANSİKLOPEDİSİ -869 - ANKARA CADDESİ

tadır. Mal sahibi B. Hakkıdır. Eskiden bura- Harbinin cehennemi buhranı karşısında seke-
da bir çorap imalathanesi bulunmakta ·idi. nesi çileden çıkan; bir vurguncu akınına uğ­
Ayni binada Linguaphon (Lingafon) plak- rayan ve nihayet, ayak takımı sekenesi servet
ları Enstitüsünün İstanbul röprezantanlığı sahibi olan Büyükşehirde, böyle bir müesse-
vardır; mümessil Vitali B. Bilendir; ayni ens- senin· kurulması, yersiz bir fartı hassasiyetin
titü .kendi neşriyatını yaymak ve satmak _üze- mahsulü olsa gerektir. İstanbullu zerafet ve
re bir- de kitabevi açmak kararında olup ka- nezaketi ve edebi, zaman ve refah ile kaza-
puya ·bu husus içjn de bir tabela koymll§tur. nılır.
45 numarada Alaeddİiı Kıral klişe atöl- Bu ·binada bulunan diğer müesseseler
yesi bulunmaktadır; bu. atölye, Ankara Cad- şunlardır: Eminönü Kazası Yardım Sevealer
desinin en temiz iş yapan müesse'selerinden Cemiyeti, Cumhuriyet Halk Partisi Eminönü
bir tanesidir. nahiyesi merkezi ve Çocuk Esirgeme Kurumu
İki yıl evveline kadar, atölyenin caddeye Eminönü bucak koludur.
bakan geniş vitrinlerinde yapı~an işler t,eşhir 59 numarada Kemal Özcan'ın Kök Kita-
edilirdi. Ankara Caddesindeki dükkan buhran bevi vardır. İstanbul Ansiklopedisi adına mü-
karşısında, bu atölyenin ön kısmı bir dükkan racaat edildiğinde bu müessese hakkında ma-
olabilecek şekilde bölünmi!_ş ve burada «Dün- lumat verebilecek kimse bulunamamıştır.
ya Kağıtçtltk ve Kitapçılık evi» adı altında 61 numarada gazete ve mecmua bayii Ka-
bir kırtasiye mağazası açılmıştır. Sahibi Bay- mil Erişener'in dükkanı vardır. Yirmi yıl­
Tarık Edibdir; matbu prospektüsü, müessese danberi buradadır. Bu dükkanda daha evvel
sahibinin bu işe çok ciddi adımlarla girdiğini bir hattat - ressam varmış, kim olduğu öğre­
gösterir ve bu müessese, ileride Ankara Cad- nilemedi.
desinin bir yüzakı olacağını vadeder. 63 numara, Halk Mücellidhanesidir; mü-
47 numaralı bina, Ankara caddesinin en essese sahibi Maksud Pazarcıyan'dır, elli üç
güzel yapılarından bir tanesidir. Mal sahibi yıladan:beri Ba:bıali Caddesindedir. Bu dük-
Göz Tabibi Şakir Ahmed Ediz'dir. Bu binada kan daha evvel yine bir mücellidhane imiş.
Akbaba gazetesi idarehanesi, Diş Tabibi Ma- 65 numara,. ressam ve kaligraf Filip G.
cid Mehmed Yaşaroğlu'nun ve Dr Rıfla. Da- Elmok'un dükkanıdır; dört yıldanberi bu dük-
nışman'ın ve mal sahibi Şakir Ahmed Ediz'in kanda çalışmaktadır; Reşad Ekrem Koçu'nun
muayenehaneleri, Avukat Dilşad Erinç'in ya- yazdığı örnek üzerine İstanbul Ansiklopedisi-
zıhanesi bulunmaktadır. nin başlık yazısını bu saritkar beyaza çekmiş­
49 numarada Uğurlu Basımevi vardir; tir.
müessese sahibi Hamparsum Baylan'dır; Bu- ·67 numara, Ankara Kitabevi, sahibi Bal-
rada daha evvel bir kırtasiyeci bulunmakta mut'dur.
idi. Mal sahibi Sevıket Öncetugay'dır.
. ~
69 numarada, Abbas Usman Matbaası;
51 numarada 'bir aile oturmaktadır. Mal 1942 denberi burada bulunmak~actır; biri kü-
sahibi Şevket Öncetugaydır. çük, diğeri büyük iki el pedalı ile iş yapar.
53 numarada Sami Yardımcı Basımevi Burası vaktiyle bir depo olarak kullanılırdı.
bulunmaktadır. İstanbul Ansiklopedisi adı­ 71 numarada Reklam Matbaası vardır;
na müracaat ediİdiğinde cevap · verilmemiş­ Latif Dinçbaştıt.
tir. Mal sahibi Şevket Öncetugaydır. 73 numarada Şirketi Mürettibiye Bası­
55 numara, gazete ve mecmua bayii Ir- mevi; 18?4 de Artin Asaduryan tarafından
fan Di1giç'in dükkanıdır. Altı yıldanberi bu- kurulmuş eski bir müessesedir; 1908 de oğlu
rada bulunmaktadır; daha evvel burada adı Ardaş Asaduryan'a intikal etmiştir.
tesbit edilemiyen bµ- matbaa varmış. Mal sa- 75 numarada, İslam Mücellidhanesi, sa-
hibi Şevket Öncetugaydır. hibi M. Özvarol'dur; 18-20 yıllık bir müesse-
57 numaralı binada dört müessese vardır; sedir; daha evvel de bir mücellidhane idi.
biri <<Saygısızlık ile Savaş Derneği» dir. Is-. 77 ve 79 numara Aydınlık Basmıevi; sa-
tanbul . Ansiklopedisi, saygısızlık yapmış. ol-. hibi Ahmed Erdoğan'dır ki bu zat 1908 de
maktan çekine çekine şu satırları yazmaktan. ·Necmistikbal Batbaasını kurmuş ve 1935 de
kendini alamamıştır: Evvela, İkinci Cihan buraya Aydınlık adıyle nakletmiştir. El ıle
ANKARA CADDESİ - 870 - İSTANBUL

dizer, bir düz makinesi vardır; kitab ve mec- divan, edebiyat, tarih ve seyahat kitabları üze-
mua basar. Üst katında· Agop Pekmezyaiı'ın rinde meşgul olmasıdır.
mücellidhanesi vardır. 99 numara, eski Adalet Hanıdır; yanmış,
81 numara, Muharrem Erkal Mücellid- uzun zaman yanık olarak kalmış, sonra tamir
hanesi; vaktiyle burası meşhur hurufat dö- edilmiş, İ~nci Cihan Harbi başlarında Güven
kümcüsü Mehmed Beyin atölyesiydi. · Palas adı ile bir otele kalbedilmiştir; es-ki ki-
83 numara Maarif kütüphanesidir (B. : racılarından Yeni Adam Mecmuası, terzi Meh-
Maarif. kütüphanesi). Bu meşhur dükkanda, med R. oğlu ve Diş Tabibi Burhan Cem Kira
daha evvel, Ankara Caddesinin büyük şöhret- · Kanununun kendilerine bahşettiği h~kla yer-
lerinden Muallim Ahmed Halid, lıbrahim HU- lerini muhafaza etmektedirler.
mi ve Arakel kütüphaneleri bulunmuştur. (B.: 101, 103 ve 105 numaralı dükkanlar met-
Arakel ve Arakel kütüphanes_i). hali 107 de kayıtlı vakit Yurduna, eski adı
b) Cağaloğlu Yokuşu kavşağı ile Aşire­ ile Orhanbey Hanına aittir.
fendi Caddesi kavşağı arası. 101 numaralı dükkan, Cumhuriyet Kita-
bevi; sa-hibi Alidir. Ali İnkılap kütüphanesi
85 numara, Ankaradaki -Akay Kitabevi-
sahibi Garbis Fikrinin ortağı idi. Bu dükkan-
nin İstanbul şubesi; daha evvel bu dükkanda
da, eskiden Mehmed Ali Beyin İttihad Tica-
Murad Sertoğlu kütüphanesi, ondan evvel de
ret Kütüphanesi vardır; hem kütüphane, hem.·
tabi İbrahim Hilmi Beyin kağıt ticarethanesi
tütüncü idi; forma halinde neşredilen kitab-
bulunuyordu ki, İbrahim Hilmi Bey burada
ları satardı.
yirmi beş yıl kalmıştır (B.: İbrahim Hilmi
103 numaralı dükkin, Milli Eğitim Ba-
Kütüphanesi).
kanlığının Yayınevi; ki eskiden bu dükkanda
87 numara, zemin katı ile beraber dört
ismi tesbit edilemiyen bir matbaa bulunmak-
katlı bir binanJn methalidir. İçinde Eşref Edi-
ta idi.
bin Asarı İslamiye kütüphanesi ve Türk - ls-
105 numaralı dükkin, Memduh Aygün
Iaın Ansiklopedisi bürosu ile Avukat yazıha­
Kırtasiye Mağazası; bu müessese 1908 .de Ne-
nesi vardır. cati Memduh Biraderler tarafından Sehzade-
'
89 numara, Arif Bolat Kitabevi; bu dük- başında Veznecilerde kurulmuşt~r; ~ oradan
kan Sühulet kütüphanesinin eski yeridir; bu- Yenipostahane karşısında, Yeni Valide Hanı­
rada Sühuletten evvel de Seyid Taıhir Efendi- nın yapıldığı yerdeki dükkanlardan :birine
nin İtimad kütüphanesi vardı. nakletmiş, 1940 da bu dükkana gelmiştir. Bu
91 numarada dükkan Mari Levi'nin mat- mağazanın Büyükşehirdeki şöhreti bilumum·
baa mürekkebi mağazasidır. resim malzemesi üzerinde çalışan ilk Türk ti-
93 numara, Remzi Kitabevi (B. : Remzi carethanesi olmasıdır (B~: Necati Memduh
Kitabevi). Bu dükkan eski meşhur Cemiyet Biraderler). ·
kütüphanesinin yeridir. Remzi Bengi kifapcı­ Bu dükkanda da daha evvel Asarı İlmiye
lığa Misak Efendinin çıraklığı ile atılmış, son- -kütüphanesi bulunmakta idi.
ra Bayazıdda dükkan açarak üç yıl kadar Ba- 107 numara, Vakit Yurdunun methalidir,
yazıdda kalmış, kendi tabiri ile «Harf İn.kila­ (B.: Vakit Yurdu, Vakit gazetesi, Haber ga-
bında» Ankara C~ddesine gelmiştir. zetesi, En Son Dakika gazetesi; Us Kardeşler).
95 numara Nümune Matbaası; burada es- 109 numara, İnsel Kitabevi, sahıbi Avni
kiden Abidin Beyin Sanayii Nefise Matbaası İnsel,. Ankara Caddesinin tabi kitabçıları ara-
vardı. sında genç neslin tek münevver simasıdır
97 numara, Zaman Kitabevi; Ankara Cad- denilebilir (B. : İnsel Kitabevi; İnsel, Avni).
desinin en eski müesseselerindendir; 1901 Eskiden ·bu dükkanda Yedi Gün kütüphanesi
denberi bu dükkandadır; müessesenin sahibi ondan evvel de Afitab kırtasiye mağazası bu-
Büyükşehrin şöhretlerinden Misak Balamud- lunmakta idi.
oğludur (B. : Blamudoğlu, Misak). Kita1bçı Mi- 111 numara, ·Afitab Kırtasiye M~ğazasi;
sak bu satıralrın yazıldığı sırada ,hayli yaşlı Mehıned Sadık Kağıdçı tarafından 1!892 de
bulunuyordu; kitabevini oğlu Jan Jak idare Beyazıdda kurulmuş bir müessesedir; oradan
etmekte idi. Kita,bevinin hususiyeti bilhassa Babıali Caddesinde, bu satırların yazıldığı sı-
ANSİKLOPEDİSİ ...:.... 871 - ANKARA CADDESİ

rada İnsel Kitabevinin bulunduğu · dükkana de yapar. Dükkanı Vahid Agar'ın mağazasın­
nakletmiş, oradan da 111 numaraya geçmiş­ dan bölmedir ve 1941 de açılmıştır.
tir. Ankara Caddesinin, belki İstanbuluİı en 119 numara, Net Kitabevi; sahibi Ekrem
büyük kırtasiye mağazalarından biridir. Meh- Nettdir; ilk dükkanını Eyyubda, sonra Kadı­
ıned Sadık Kağıtçı, kitabçı Naci ve Hüseyin,
köyünde Altıyol ağzında açmış, Kadı.köydeki
Beylerin eniştesidir. dükkanını Türkiye Yayınevi'ne devredip An-
113 numara, mevcut değildir. 111 numa- kara. Caddesine gelmiştir. Bu dükkan Reşide­
rada mukayyet Afitab kırtaşiyenin bitişiğin­ fendi Hanına ait olup han içinde bulunan
deki Reşidefendi Hanı 115 numarayı taşımak­ Hattat Hamidin atölyesinin methali idi; kitap-
tadır. çılık ile beraber bir zamanlar koltukçuluk da
115 numara, Reşidefendi Hanının met- yapmış olan Ekrem, ·bu küçük dükkanı, An-
halidir; bu büyük han, parça parça altı bina- kara Caddesi için yabancı .bir zevk ile süsle-
dan mürekkep olup Reşid Efen dinin ölümün- miştir; açık mavi boyalı cephesinde bir büyük
den sonra varisleri tarafından 1931 de Canik elektrik saatı, içeride de bir radyosu vardır.
Verter'e satılmıştır. Handa bulunan müesse- Daha ziyade ecnebi mecmualar, bilhassa moda
seler şunlardır: magazinleri satar, bu bakımdan caddede ra-
Zarafet matbaası (Kazım Bey), ..Alkaya kibi yoktur, ·bir ara birkaç eser basarak tabi-
liği de, küçük ölçüde tecrübe etmiştir.
matbaası (Nazir ve Hasib), Askeri Mütekaidin
Cemiyeti, Hattat Hamid, Alman Milori'nin 121/1 numara, Arıcan KJrtasiye dükka- ·
matbaası ve mürekkeb imalMhanesi, · Moisin nı; saMbi Bayan Mevhibe Arıcan'dır ki An-
çorap imalathanesi, ermenice kitablar satan kara Caddesinin; belki de Büyükşehrin ilk
Agobun dükkanı (ayni zamanda bayi), Mücel- kadın kırtasiyecisidir. Babaeskide bir otel ve
lid Pepo, .Mücellid Halil, Klişeci Ara ve Ha- yanında bir tütüncü - kırtasiye dükkanına sa-
çik, Afit~b matbaası (Mehmed Afi), Ahmed hip olan Bayan Arıcan 1940 da İstanbula gel-
Şahabın mukavva kutu atölyesi, Şalomun mu- miş ve bu dükkanı açmıştır. Dükkanın yerin-
kavva kutu atölyesi, Mücellid Baroh, Terzi Os- de eskiden ·bir susuz çeşme vardı; Ankara
man, Klişeci Agop Deregopyan, Mücellid Mat- Caddesindeki dükkan buhranı karşısında kal-
mazel Fransuhi, Mücellid Tanaş Briyola, Ke- dırılıp bu küçük dükkan inşa edildi.
vork Sevan; Eczayi Tıbbiye Laboratuvarı, han 121 numara, Ankara Caddesinin büyük
methalinde Kevork Turşuciyan'ın Kuray mü- müesseselerinden Muallim Ahmed Haid Kü-
cellidhanesi. tüphanesi; büyük tabi, buraya 1935 yılı Tam-
Bu satırların yazıldığı sırada Reşidefendi muzunun beşinci günü gelmiştir; daha evvel
Hanının odabaşısı ve kahvecisi Kemahlı Ke- Maarif kütüphanesinin bulunduğu yerde idi;
mal Özkurt idi. ilk kütüphanesi de pek mütevazi bir müessese
117 numara, Vahid Agar kütüphanesi ve olarak, bu satırların yazıldığı sırada inkılap
kırtasiye mağazası, 1933 de bu dükkanı aç- kütüphanesinin bulunduğu dükkanda 1 Şubat
mıştır. Daha evvel burada meşhur; lftgat sa- 1928 de açmıştı (B. : Ahmed Halid Kitabevi;
hibi Ali Feraz'ın, ondan evvel de mütevaffa . Yaşaroğlu, Ahmed Halid). ,
Semih L-0.tfinin, ondan da evvel Kanaat kü- Bu dükkan Ahmed Halitten evvel Akşam
tüphanesi sahibi müteveffa İlyas Bahar'ın kütüphanesi, ondan evvel de meşhur Sühulet
dükkanları vardı. Vahid Agar, kırtasiyecilik­ kütüphanesi bulunmakta idi. Dükkan, Reşide­
te meşhur Ayyıldız mağazası sahibi Mehıned fendi Hanına aittir.
Beyin çıraklığından yetişmiş, kitapçılığı da 123 numara mühürcü ve matbaacı mü-
Agah Sabriye tezgahtarıı.k ederek öğrenmiş ve teveffa Kirkor Parlar'ın dükkanı; 1941 den-
bu dükkanı, yukarıdaki tarihte askerlikten beri zevcesi Zaruhi hanıma intikal etmiş bu-
terhisten sonra açmıştır. lunuyordu. Ankara Caddesinin eski müesse-
117/1 numara, Nobar Çakır'ın tütüncü selerinden;· her nevi lastik mühür ve damga
dükkanı, bu küçük dükkanda bütün Tekel işleri yapılır. pedal makinede de bilhassa
maddeleri, bu arada her nevi alkollü içki· sa- kartvizit basılır; az miktarda olmak üzere zarf
tıldığı gibi Bay Çakır küçük ölçüde 1!1ezecilik ve mektup kağıdı başlıkları siparişi de kabul
ANKARA CADDESİ - 872 - İSTANBUL

edilir. Temiz iş çıkaran bir müesses~ olarak sine İstanbul Ansi-klopedisi adına müracaat
tanınmıştır. edildiğinde, her nedense malumat vermekten
125 numara, Göz Doktoru Salih Said Bah- ictinap etmiştir. Yine bu binada Avukat M.
ri İsmet'in muayenehaneleri bulunmaktadır. Arifin de yazıhanesi bulunmaktadır.
127/1 numara; ressam Fehmi ünverdi'nin 137 numara, Doğu Kırtasiye mağazası;
atölyesi; daha yukarıda, Vilayet karşısında burası eski Şafak kütüphanesinin yeridir; sa-
bulunan ressam Fehmi, yirmi beş yıldanberi hibi Nazaret Efendi idi ki Semih Lütfi ile
Ankara Caddesindedir, bu dükkana 1936 da Cumhuriyelt kütüphanesi sahibi Alinin kain-
nakletmiştir. Ayni zamanda hattat olan bu pederidir. Oğlu Misak baba mesleğini tutma-
zat tabela ve dekor işleriyle meşguldür. Por- mış, · caz kemancısı olmuştur.
tre ve peyzaj siparişleri de kabul eder. 139 numara bir gözlükçü mağasıdır; sa-
127 numara, Yeni Şark kütüphanesi; sa- hibi Bay Cemil'dir; eskiden burada Kasım
hibi, meşhur kitabcı. Kasım Efendinin küçük Efendi isminde bir zatın kitapcı - tütüncü dük-
oğlu Hüseyin Tutya'dır, Maarif kütüphanesi kanı vardı; daha eskiden de dükkanların üs-
sahibi Naci Beyin küçük kardeşidir; ki iki
1 tünde bulunan eski Karagöz gazetesi idareha-
kardeş bir müddet «Türk Neşriyat Yurdu» nesinin methali idi.
adıyla kurdukları bir müessesede ortaklık et- 140 numara, Ankara Caddesinin büyük
mişlerdi. Yeni Şarktan evvel bu dükkanda kütüphanelerinden Tefeyyüz kütüphanesi; sa-
Agah Sabri kütüphanesi vardı ki Agah ve hibi Müteveffa Parsih Efendiddr, bu satırların
Sabri Beyler Milli Mücadele yıllarında Kon- yazıldığı sırada müessese oğlu Aram'a· intikal
yada tanışmışlar ve bir kütüphane açmışlar, etmiş bulunuyordu (B. : Tefeyyüz Kütüpha-
kütüphaneyi İstanbula nakletmişler, burada nesi; Parsih Efendi).
·ortaklık bozulmuş, eski· gazetecileden olan Burada vaktiyle Basiretçi Ali Efendiiıfu
Agah Bey ölmüş, Sabri de galiba Adanaya · dükkanı var idi ki, meşhur Basiret gazetesi
gitmiştir. Agah Sabri kütüphanesinden evvel gazetesi bu dükkandan tevzi edilirdi (a.: Ba-
de burada bir börekçi dükkanı vardı. siret Gazetesi; Ali Efendi, Basiretçi).
129 numara, bir evdir, üç dört aile otur- c) Aşirefendi 'Caddesi ile Yenipostah@.ne
maktadır; üst kah Semih Lutfi kütüphanesi- Caddesi kavşakları arası.
nin kitap deposudur. 143 numara, Fevzi Toksoy'un gözlükçit
ısı numara, Gayret kütüphanesi, sahibi dükkanı; eski meşhur Kasbar Kütüphanesi bu
eski kitapçılardan Garbis Balamudoğlu'dur dükkandır (B.: Kas'bar Kütüphanesi).
(B. : Gayret Kütüphanesi; Balamudoğlu, Gar- 145 numara, Ayyıldız Kırtasiye Mağaza­
bis). sı, Ankara caddesinin eski ve namlı bir mü--
133 numara, Ankara Caddesinin en bü- essesesidir (B.: Ayyıldız Kırtasiye Mağazası).
yük kütüphanelerinden Kanaat Kütüphanesi, 147 numara, Semih Lıltfi Apartımanı;
sahibi müteveffa Elyas Behar'dır ki, bu sa- İstanbul Oteli adı ile bir otel olmuştur. Bina-·
tırların yazıldı'.ğı sırad,a büyük oğlu Yakub nın bir dairesinde Doktor Sedat Kumbaracı­
tarafından idare edilmekte idi (B.: Elyas Be- lar'ın muayene'hanesi vardır.
har; Kanaat Kütüphanesi). Kanaattan evvel bu 149 mimara, Ankara Caddesinin büyük
dükkanda kitapçı Karabet Keşişyan; ondan müesseselerinden Semih Lıltfi Kütüphanesi;
de yeşil sarıklı bir Esseyyid Hacı Reşid Efen- evvelce yerinde bir han bulunmakta idi,· altın­
dinin küçük, el ile tahrik olunur hir düz ma- daki dükkanlarda Efendi.zade Naci ve Hüse-
kineden füaret bir matbaası vardı. yin Beylerin kütüphanesi idi; han Semih
135 numarada Ziraat ve Ticaret gazetesi Lutfi tarafından satın alınmış, yerine bu bü-
idarehanesi bulunmaktadır; sahibi Salih Ekin- yük ve güzel kütüphane ile üstüne Semih
ci'dir. Bu gazetenin kuruluşu 1910 - 1915 ara- Lutfi Apartımanı inşa edilıniştir; sahibi 1945
sındadır; idarehanesinin buraya nakli .1943 sonlarında ölmüş, kütüphane miras münazaa-
dedir.. Burası, vaktiyle bir depo olarak kul- lan yüzünden o tarihten beri kapalıdır (B. :
lanılmakta idi. Mal sahibi Kanaat kütüphane- Semih Lfıtfi Kitabevii ·Ericyaş, Semih LO.tfi).
si sahibi Yakub Bayer'dir. Ayni binada tabe- 151 numara, dar ve· küçük bir dükkan,
lkı Hacı Oskiyan'ın atölyesi vardır. Kendi- müteveffa Avadis Efendinin İrfan Kütüpha 7
ANSİKLOPEDİSİ -· 873 - ANKARA CADDESi

nesi; Abidin Paşanın Mesnevi tercümesi tabii droplu, beyaz karyolalı, kuş tüyü yastıklı tek
diye meşhur olan Avaclis 1938 - 1939 arasın­ yataklı odalar 250, iki karyolalı odalar 200,
da ölmüş, dükkan kızlarına intikal etmiştir. üç karyolalı odalar 150 kuruştur. .
153 numara, Çığır Kitabevi, sahibi Mus- 173, 175, 177 numaralar Asım Berksan-
tafa Kamuran Ardakoç'tur (B.: Ardakoç, Mus- ın Ülker Bisküvi ve Şekerleme Evidir. Mües-
tafa; Çığır Kitabevi). Bu .dükkanda daha ev- sesenin kuruluşu 1940 dır; buraya nakli, bu
vel Hüseyin Beyin kırtasiye mağazası, ondan satırların yazıldığı sırada (Ekim 1946) altı ay
evvel de Kazını Beyin kırtasiye mağazası bu- oluyordu. Vaktiyle bu numaralarda. bir ber-
lunuyordu. İkinci A:bdülhaınid devri sonların­ ber ve Yeni Valide Lokanta ve Gazinosu bu-
da ise, Babıali caddesinin büyük şöhretlerin­ lunmakta idi. Mülk sahibi Bayan Samime Dü-
den bir sucu bulunmakta idi. zenli ve kızkardeşidir..
155 numara, İnkılap Kütüphanesi; sahi- 179 numara, meşhur işkembeci ve paçacı
·bi Garbis Fikridir; daha evvel otomobil lastiği Yordan Çakır'ın dükkanıdır; yirmi beş yıldan
satan ;bir zatın dükkanı idi; ondan evvel de beri burada bulunmaktadır. Burası daha ev-
Muallim Ahmed Halid Kütüphanesi bulunu~ vel bir kahvehane idi. Mal sahipleri Profesör
yordu ki, büyük tabiin ilk dükkanıdır. Ahmed Mahmud, Bay Şangınoğlu, Bayan Sofiye ve
Halid'den evvel ise Naci Beyin Maarif Kütüp- adı tesbit edilemiyen diğer bir zattır.
hanesi idi, İkinci Abdülhamid devrinde de bu- e) Muhzirbaşı Sokağı kavuşağı ile Sirkeci
rası· bir sucu diilp{anı, üstü de ikaıhvehane idi. arası.

157 numarada, Yeni Postahane Caddesi 181 numara, M. Ali Çiftbaş'ın: Paris Kıra­
kavşağı köşesinde tstanbulun eski ve büyük ethanesi; burası kadimdenberi Baıbıali Cadde-
müesseselerinden İkbal Kütüphanesi (B. : İk­ sinin bir kahvehanesidir. Mülk saıhibi, tramvay
bal Kütüphanesi) 1900 de Hüseyin Bey tara- caddesine kadar uzanan bütün adanın mühim
fından tesis edilmiş olup, bu tarihten evvel bir kısmının sahibi olan meşhur Ermeni. zen-
burada eski Babıali Caddesinin namlı bir köf- ginlerinden Narliyan'dır.
tecisi, bulunmakta idi. " 183 numara, Yeni Faris Oteli, sahihi Na-
Hüseyin Bey 1943 de ölmüş, kütüphane hid Akyunustur; -bu zat bu oteli 1940 dan'beri
1945 de Bay Osman adında bir zata devren işletmekte olup otel ise on beş yıl evvel açıl­
satılmıştır. . mıştır, büyük şehrin üçüncü sınıf otellerin-
d) Yenipostahane Caddesi ile Muhzinıbaşı dendir. 58 karyolası vardır. Bir gecelik ücre-
Sokağı kavşakları arası. ti, tek karyolalı odalar 200, çift karyolalı oda-
159 numarada, Yeni Postahane Caddesi lar 175, üç karyolalı odalar 150 kuruştur.
kavşağının diğer köşesi ibaşında,tütüncü dük- Narliyan emlakindendir.
kanı, ayni zamanda gazate ve mecmua bayii, 185 numara, İstanbul İçkili Lokantası; sa-
sahibi Esad Said Alder'dir. 1926 danberi bu- hibi İstef o Pavloviç'tir; burasını beş yıldan­
rada bulunmaktadır. beri işletmektedir.. Burası eski · Babıalinin
161 numarada, Meserret Berberi, sahibi meşhur İştaynburuh birahanesidir (B.: İştayn­
Muzaffer ve Mehmet önerkol'dur. Altı- yıl­ buruh Birahanesi ve İstanbul İçkili Lokan-
danberi bu dükkanda işlemektedirler. tası).
165 numara bir evdir. 187 numara, Hilal Berberi, sahibi Nihad
167 numara, Ankara Süthanesi; sahipleri Yapakcıdır. Yirmi üç yıldanberi ayni yerde
Gavril ve Nikola'dır. 1934 denberi burada bu- işlemektedir.
lunmaktadırlar, k.endilerinden evvel bir ma- 189 numara, Mehmed Tunay'ın Lustra
hallebici, ondan da evvel işkembeci dükka- Salonudur; Ankara Caddesinin ve hemen bü-
nıydı. Mülk sahibi ~uhiddin Bey adında bir tün o civarın yegane lustra salonudur. Hepsi
zattır. " sanatının ehli olmak üzere beş kundura bo-
169 ve 171 numaralar, Musul, Palas oteli, yacısı işlemektedir.
sahibi B. Süleyman Gök'tür; yirmi beş yıldan­ 191 numara, Yurd Kasabı, sahibi Ali Ri-
beri bu oteli işletmektedir; daha evvel han za Akyüz ve Şerikidir. Burası bir buçuk asır­
idi.· Büyük şehrin üçüncü sınıf otellerinden- lık namlı bir kasap dükkanı olup şimdiki sa-
dir. 35 karyolası vardır. Gecelik ücreti, gar- a
hiplerine 1930 doğru intikal etmiştir.
ANKARA KONYA HANI - 874 - İSTANBUL

193 numara, Yeni Türkiye İslam Boya- Oteli, altındaki Türkiye Eczahanesi ayni in-
evi, sahibi Necib Omay'dır. Bu boyaevi 1925- filakda ağır hasara uğramıştır.
1926 arasında açılmış olup eskiden yerinde Meserret Otelinden Burhaneddin Matba-
bir lekeci dü-kkanı bulunmakta idi ki, o da en asına kadar uzanan binalar da kısmen imir
-=az yarım asırlık bir maziye sahipti. istimlaki, kısmen de yeni mülk sa•hipleri ta-
1

193/1 numarada İstasyon Pazarı Tuhafi- rafından yıkılmış, tıraş edilmiş, bu sahada
ye mağazası, sahibi Vitali Pinhas'dır; 1925 şeddadi Ankara Hanı inşa edilmiştir.
denberi burada bulunmaktadır. Evvelce yine
Yeni Ankara Hanı altında Atlas Kitabe-
bir tuhafiye mağazası idi.
vi, Emniyet_ Kırtasiye Mağazası Caddenin
195 numara, Ankara Caddesiyle tramvay
kazandığı müesseselerdir.
yolu kavşağı üzerinde, Gülşen Pazarı, sahibi
İstanbul Ansiklopedisi, içinde tesis edil-
Bay Basmaciyan'dır. Züccaciye ve alümin-
diği 50 numaralı gayri menkulü 1951 yılında
yumdan mamul eşya, saat, fotoğraf malzeme-
terketmiştir. Reşad Akrem Koçu ve arkadaşı
si üzerine iş yapar. Eskiden de bilhassa bir
gramafon ve plak mağazası halinde idi. Yir- 'Mehmed Ali Akbay ansiklopedinin yeni büro-
mi beş yıllık bir müessesedir. sunu Sirkecide Mühürdarzade Hanında M. A.
Akbayın yazıhanesinde tesis etmişlerdir. İs­
1946 ile 1959 arasında Ankara Caddesi
tanbul Ansiklopedisi Tan Matbaasında -basılır
çok büyük değişikliklere sahne olmuştur. Ye-
iken meşuın infilakdan sonra yine çok ciddi
nipostahane Caddesi ile olan -kavuşağının bir
bir müessese olan Vilayet Konağı karşısında
köşesi yontulmuş, burada bulunan İkbal Kü-
Nurgök Matbaasında basılmağa başlamıştır.
tübha1;1esi üçgen şeklinde adeta bir vitrinden
ibaret kalmış, müesseseyi yaşatmaya çalışan ANKARA l{ONY A HANI - Eminönü
İhya Kartal iki müşterisini içeriye alamıyacak mer~rnz nahiyesinde Hobyar Mahallesinde
durumda idi. Bitişiğinde 155 numaradaki İnki­ Aşiref endi Caddesi ile Fındıkçıremzi Sokağı
lab Kütüphanesinin de mühim ,bir kısmı ke- kavuşağı köşesinde üç katlı, 30. odalı, asan~
silmiş, İstanıbulun en faal kütüphanelerinden sörlü bir handır; kagir yapı olup kapının Aşi­
biri olan bu müessese bu dükkanı küçük bir refendi Caddesindedir. Hanın geniş medha-
satış· şubesi olarak muhafaza 'ederek cadde- linde her iki yanda altı kazmirci dükkanı ile
nin üst kısmında, kendi mülkü olarak pek Arslan Ticaret Şirketi bulunmaktadır. Zemin
mükemmel 'bir şekilde tanzim ettiği yere katının merdiven altında hanın kahvecisi yer-
geçmiştir. leşmiştir. Hanın merdiveni ile koridorları en
Aşirefendi Caddesi kavuşağındaki Te- üstteki camekandan ışık alır. Handa yerleş­
feyyüz Kütüphanesi -kapanmış, bina üst kısmı miş müesseseler şunlardır:
boş, bir harabe halinde durmakta idi. Birinci katta - N. Zerek, yünlü ipekU
Daha yukarıda, 129 - 125 numaralar arası idhalat ihracat, manifatura; Moiz Zakuto, ku-
yıkılmiştır, yeri genişçe bir boşluk teşkil et- maşçı; Kirpikli-K-C. Çaykara, kazmirci; Tezel
mekte idi. Limited Şirketi, terzi levazımatı; Şark Kumaş
Cağaloğlu Yokuşu kavuşağında, köşeba­ kollektif Şirketi.
şındaki Maarif Kütüphanesinden yukarda 49
İkinci katta - Ankara Ecza Deposu; On-
numaraya kadar büyük bir ada tamamen kal-
ger Ec~a Deposu.
dırılmış, yeri meydanımsı bir boşluk halin-
de caddeye katılmıştır. Üçüncü katta - Fahri Garam; Lei:ızi
Blumberg, komisyoncu; Aram P. Hallacyan.
Ankara Caddesinde Sirkeciden gelindi-
ğine göre sol kolda, İbnikemal Caddesi ile
Alt .kattaki mağazalar - Neyyir örme
Ebussud Caddesi arasındaki binalar. jerseleri Türkiye mümessili; Yeni Mevsim
Mağazası; Nazmi Oltular ve Ortakları Şirketi,
6 Ocak 1955 tarihinde Ebussud Caddesi
infilakında. hara,b olmuş, büyük Tan Matbaa-
kazmirci; · Süleyman Nuri, ka:zmirci (mart
sının üst kısmı ile bu binadan Ebussud Cad-
1959).
Hakkı Göktürk
desi köşesine kadar olan yapılar yer ile bir
yıkılmıştır. . ANKARAVl MEDRESESİ - (B. : Ab-
Bu kavuşağın karşı köşesinde Meserret dülhalim Medresesi).
ANSİKLOPEDİSİ ..:_ 875 - -ANTALYA NAKLİYAT T.A,Ş.

ANKAYİ BAHRi KALYONU On etmiştir. Rumca Ano - Kato «Aşağı Yukarı»


sekizinci asır ortalarında Türk donanmasınm demektir; cumartesi günleri 20X29 eb'adın­
en büyük ve güzel gemisi idi; güzel gemiye da sekiz sayfalık bir mecmua idi, nüshası 20
karşı alaka ve sevgisi ananevi hususiyetlerin- paraya satılırdı, sonraları 40 para olmuştur.
den biri olmuş İstanbulluların da göz bebeği Nesir ve nazım mizah yazıları ile o devrin S.
bir )ekne idi; öylesine ki, denizcjlğie ait he- Anrloniadis, Rigopulos, Kostanakis, Klaisa-
men bütün merasiminde, Ankayı Bahri Kal- kis, Theodoridis, Dimitriadis gibi en üstün ka-
yonu, merasimi seyir ve temaşa etmek arzu - rikatüristlerinin eserlerini neşretmiştir. Yaşlı
ettiğinde, hükumdara tahsis olunurdu. Vaka- mürettiplerin anlattıklarına göre sonradan
nüvis Vasıf Efendi, Hicri 1167 (M. 1753) ve- soyadım «Deli» ye çeviren Hiristaki Delgavu-
kayii arasında şu fı,krayı naklederler: «İki bu- ris matbaaya gelir, bir iske,pıleye oturup ayak-
çuk seneden beri tersanede yapılmakta olan. üç larını masaya koyar ve işçilere yazılarını irti-
ambarlı kalyonun inşaatı biter, O yıl Re<:ebi- calen söyliyerek dizdirtir .imiş, yazı makale
nin dördüncü ·perşembe günü denize indiril-- kale verdiği hemen hiç vaki olmamış. 1913 de
mesi kararlaştırıllır. Merasime iştirak etmek mecmua kapatılınca isim değiştirerek «Pare-
arzusunu gösteren devrin padişahı Birinci Dose>> oldu. 1922 de Hiristaki Deli mecmua-
Mahmuda tersane önünde demirlemiş bulunan sını kapayarak Yunanistana gitti; orada iplik
Ankayı Bahride mükellef bir yer hazırlanır; ticareti ile meşgul oldu.
tersanede sadırazama ye kapudan paşa tara- N eoklis Sarris
fından merasimle karşılanan hükümdar, _de- İstanbul Ansiklopedisi bu mecmuanın
nize yeni indirilen üç ambarlı kalyona Nüvey- · 1918 - 1922 arasındaki meşrebi hakkında bil-
di fütuh adını·koyar .. Kurbanlar kesilip fu.ka- gi· edinememiştir; fakat neşriyatını 1922 de
raya sadakalar dağıtıldıktan sonra kapudan tatil etmesi ve sahibinin Yunanistana gitmesi
paşa ile tersane zabitlerine hil'atlar giydirilir, manalıdır.
tersane mimar başısı SaJi.h Halife de oğulu­ ANTALYA UMUMİ'' NAKLİYAT T.A.Ş.
nun bir _müderrisliğe tayin edilmesi içhı bir - -Merkezi İstanbulda ·Sirkecide Antalya Ha-
istida sunar ve arzusu yerine geUrilir ... » nında olup, halen bütün
ANLAMAK - · İstanbul argosunda baş­ ·dünya ile münasebetler
kasının elindekinden faydalanma, pay isteme kurmuş ve Türkiyenin
manasında kullanılır. «Geceki vurgundan an- her yerinde Şube, Büro,
layalım .. », «Mangiz tutuyorsan anlayalım .. ». Acente ve Muhabirler
Bibl. : Feriö Develioğlu, Türk Argosu. ile teşkilatlanmış ve
AN MİM A.MED, AN Ti AMED - Ace- NakliyeciUk. branşına
mioğlanların ana sicil kütüğünde kullanılan dahil bilumum hizmet
iki tabirdir. Arned, farsca «gelmek» manası­ ve icapları her bakım- Antalya Nakliyat
nadır; «mim» Türk - Arab alfabesinde «M»
dan iştigal mevzuları Şirketinin Amblemi
karşılığı olan harf, «tı>> da yine o alfabede «T» içerisine almış bulunan
karşılığı olan harf ki bazan «D» gibi okunur-· Türkiyenin en büyük nakliyat şirketidir.
du; Anadolu ismindeki «d» de «tı» ile yazı­ 1
Sirketin kurucuları kardeş olan Ziya Si-
lırdı; <<mim» kısaltılmış Rumeli, <<h>> da kJSal- pah.i;ğlu, Adem Sipahioğlu ve Mehriıed Sipa-
tılmış Anadolu yerine kullanılarak, devşirme hioğludur. Müessese 19 aralık 1921 de kollek-
oğlanın adı Acernioğlanlar Ocağının ana kü- tif şirket olarak kurulmuş 1937 yılmda da
tüğüne kaydedildiği zaman, Rumeliden geti- Anonim Şirket haline ifrağ edilmiştir. · Şir­
rilmiş ise yanına «An mim amed = Rumeli- ketin 1958 yılınclaki sermayesi 500.000 Türk
den geldi», vatanı 4nadolu ise «An tı amed = lirası idi.
Anadoludan geldi» diye yazılır (B. : Acemi Adana, Ankara, İskenderun, İzmir, Ka-
oğlanlar). rabük ve Mersinde şubelerı ve İzmit ile Fil-
ANO KATO - Asrımız başında intişar yosda, İstanbulda da merkez teşkilatından baş­
etmiş bir rum mizah mecmuasıdır; _müessisi ka Galata ile Haydarpaşada büroları ve ,yu~
ve mesul müdürü Gemlikli Hıristaki Deliga- karıda kaydedildiği gibi Türkiyenin her ta~
vuris'dir; ilk sayısı 11 eyfül 1911 de intişar rafında acenta ve muhabirleri yardır.
ANTALYA NAKLiYAT T.A.Ş. ._ 876 - İSTANBUL

Büyük şirket iki mühim müessese daha tartacak baskülü bulunan bir «Anbar» açmak
tesis etmiştir ki onlar da Antaş Havacılık ve suretiyle nakliyecilik hayatına filen girilmiş­
Turizm Ltd. Şirketi ile Ağır Vasıtalar Nakliye tir:
Ltd. Şirketidir. İşe başlar iken daha ismi bile verilmemiş
Antalya Umu.mi Nakliyat T.A.Ş. nin iş­ olan bu mütevazi anbara ilk işi getiren Antal-
tirak ettiği müesseler de şunlardır: yalı Tüccarın yeni kuruluşa «Antalya Anbarı
1) Ankara İmar ve EmUk işletme T.A.Ş. isminin verilmesi yolundaki teklifi kardeşler
2) İstanbul Manifatura ve Kumaşçılar tarafından bir yümün sayılmış ve bu. isim al-
çarşı kurma Kooperatif Şirketi. tında 19/12/921 de faaliyete ,geçmiş ve bu
· 3) (İnco) İstanbul Nakliye Şirketleri ve tarih müessesece ille kuruluş tarihi olarak ka-
Nakliye Anbarlan__ , İş yeri kurma kooperatif bul edilmiştir.
Şirketi.
7
" 1ki kardeş kurucunun bu şekildeki ferdl
4) Kömür işletmeleri A.Ş. mesailerine dayanan anbar işleri geçtikçe art--
5) Roket Nakilyat A.Ş. mış ve bir katip, Kantarcı ve müteakiben mu-
6) Türkiye Turizm B~kası A.Ş. hasebeci gibi elemanlarla teşkilatlanmağa baş­
Bu büyük Şirket bugünkü durumunu muh- lamış, daha büyük ve müsait iş yerlerine nak-
telif inkişaf merhaleleri ile elde etmiş -bulun- letmiş ve memleket içerisindeki teşlç.!At ted-
maktadır. ricen kurulmuş ve nihayet iki kurucuya bü-',
Birinci Dünya Har-binin sona erdiği ve yük kardeşlerinin de iltihakı ile müesseseye
memlekete yabancı memleketlerden i-thalat 1923 yılında Kollektif mahiyet verilmiş 1931
yapılması imkanlarının da elde edildiği 1919 yılında da memleketler arası nakliyata b~.;.
yılında kurucularımız; Denizyolu ile parti lanmıştır.
halinde gelen (şeker, kahve gibi) tek cins mal- Kollektif devresi içerisinde iş hacminin
ların, muayyen ithalatçıları hesabına; vapur- artması, teşkilatın yurd iç ve dışında. taazzu
dan tahliyesine nezaret, Gümrük işletmelerini etmesi karşısında müessese işleri sevk ve ida-
ifa ve depolarına nakil işlemi hizmetlerini re bakımından daha eseslı şekilde teşkiUtla­
görmek suretiyle tamamen ferdi bir meşgale mağı istilzam ettirmiş ve 1936 yılında Kollek-
ve çok küçük bir kazanç karşılığı olarak işe tif Şirket ayni kurucular tarafından Anonim
başlamışlardır. hale ifrağ edilmiştir.
Bir müddet sonra kurucuları ticari he- İkinci Dünya Harbinin sona ermesini ta-
deflerini, istanbuldan
muhtelif, A n a d o 1 u
Memleketlerine eşya
sevk ve nakleden ve
ın e m 1 e k e t i m i z-
de «Nakliye Anhan»
adı ile· anılan ve ken-
dilerine berayi nakil
tevdi edilen ticari eş­
yayı kabul ve muay-
yen vasıtalarla gide-
cekleri mahalle sevk
eden küçük bir nakli-
ye evinin kurulması
gayesiyle yöneltmiş-·
lerdir.
Bu gaye ile 1921
senesinde en müteva-
zi şekilde işe başlan­
mış; bir yazı masası, Sirkecide Antalya Nakliyat Şirketinin Merkez Binası
bir de gelecek malı (Resim: Behçet)
ANSİKLOPEDİSİ -,- 877 - ANTİKA, ANTİKACILAR

kibeden 943 yılında yapılan bir statü değişik­ cılık ve Turizm Ltd. Şirketi» unvanı altında
liği ile de iştigal mevzuları arasına turizm ve kurulan bu yeni Şirket tarafından tedvir edil-
seyahat işleri ile vapur ·acenteliği ve broke- meğe başlanmıştır. Bu suretle kurulan yeni
raj mevzuları da ilave edilmek suretiyle ge- Şirket istanbul'un maksada en uygun yerin-
rek eşya ve gerekse yolcu nakil hizmetlerinin de satın aldığı binayı en modern bir seyahat
bütüıi branşları yeni Anonim Şirketinin işti­ bürosu haline ifrağ etmiş, Ankara ve İzmir­
gal mevzuJarı arasına ithal edilmiştir. deki seyahat bürolarını devralmış, mütead-
Bu suretle iştigal mevzuları arasına ye- dit lüks otobüslerle havacılık meydan· hizmet-
niden ilave edilen Vapur Acenteliği ve Bro- lerine ve bu meyanda iç ve dış turizm faali-
keraj hizmetleri kısa bir zamanda geliştiril­ yetlerine geçmiş bulunmaktadır.
miş ve_ memleketimize sefer yapan çeşitli ya- İstanbul Ansiklopedisi, yurdumuzda ·bin-
bancı vapur kumpanyalarının acentelikleri is- lerce vatandaşa geniş bir iş sahası açmış olan
tihsal edilmiş ve bütün Türk ticaret g~mileri- kurucuların istikbal hakkındaki görüşünü öğ­
ne ve ayrıca yabancı bayraklı gemilere şfunil renmek istemiş ve şirıketten, yukarıdaki ma-
brokeraj hizmetleri sağlanmakta bulunmuştur. lumata ek olarak· şu satırları almıştır:
Turizm ve Havacılık teşebbüslerimizde de «Ana bünyede mevcut hizmetlerden iki
büyük gelişmeler kaydedilmiş, İstanbul, An- tanesini bu şekilde yine kuruc~ımıza ait
1

kara ve İzmir'de müteaddit seyahat ·büroları ayrı hükmi şahsiyetlere devretmek suretiyle
kurulmak suretiyle bu mevzu ilk milli teşeb­ kaydettiğimiz tecrübelerin, tasavvur ettiğimiz
büs olarak bu dür~st müessese ele alınmış­ iyi neticeleri vermekte olduğunu müşahede
tır. etmiş bulunduğumuzdan hfilen servis veya

Son yıllar içerisindeki memleketimizin departman olarak idare ettiğimiz ibazı nakli-
büyük kalkınma ve envestisman politikasının· ye branşlarımızdan mümkün olanlarını kura-
icablarından olarak yurdun her tarafında ku- cağımız yeni Şirketlere devretmek _ ve Ana

rulmakta olan fabrika, baraj, santral ve mü- Müesseseyi Holding» durumuna sokarak: ku-
rulmuş ve kurulacak olan Şirketlerin muay-
masili tesislerin yabancı memleketlerden it-
:1ıa1 edilen malzemesinin deruhte edilen nak- -yen prensipler altında idarecisi drumuna ge-
liyatı, bu malzemenin arasında hacim, siklet
tirmek de istikbale mum tasavvurlarımız
arasında yer almaktadır». (B.: Sipahioğlu,
ve_ uzunluk itibariyle normal vesait ile nakli
mümkün olamıyanlar için (tireyler, romark, Adem; Sipahioğlu Mehmed; Sipahioğlu, Ziya).
ağır ve çekici kamyon, seyyar vinç ve emsali ANTİKA - İstabul argosunda nevi şah­
gibi) hususi vesait ile _cihazlanılması zarureti sına mahsus, garip, tuhaf, acfilp, ekseriya
baş gösterince, bu · mahiyetteki vesait temiq aksi, münasebetsiz, inatçı, huysuz adam; He-
ve tedarik edilerek hizmete konulmuş ve bun- men daima tezyif için kullanılır: «Antikanın
ların gün geçtikçe artmakta olması müvace- biridir!», Boş ver· antikaya», «Antikayı başı­
hesinde de bu vesaitin ayrı bir idftre altın­ ma sarma.. ».
da toplanması, daha iyi randman temini ba- Bibl. : Ferid Develioğlu, Türk Argosu.
kımından, uygun görülerek Ana Müessese ku- ANTİKA, ANTİKA EŞYA, ANTİKACI·
rucularının hissedarları bulunduğu, «Ağır Va- LIK, ANTİKACILAR - Bir memleket ve mil-
sıtalar Nakilye Ltd. Şirketi» adı altında yep- let adına bağlanmadan, eski çağların yadigar-
yeni bir teşekkül vücude getirilerek 1955 yı- · ları, sanat eserleri, bunların arasında ayrıca
lından itibaren kendi sahasında faaliyete ge- altın, gümüş ve mücevher ile de kıymetlen­
çirilmiştir. miş eşya İst~nbulun servet sahipleri tarafın-
Diğer
taraftan 943 yılındanberi Ana Mü- -dan daima rağbetle aranmıştır, baha biçilmez
essese bünyesinde evvela bir servis, müteaki- kolle>ksiyonlar toplanmış, bu sanat hazinelerin-
ben bir departman olar~ idare edilm_ek:te · den niceleri, eski ahşap· Büyükşehir için afet
olan turizm, seyahat ve havacılık mevzuları­ olmuş yangınlarda mahvolmuş, bir kısmı ilı­
nın da ayrı ve hususi ,bir Şirket olarak geliş­ tilfillerde yağma edilerek eclaf elinde dağıl­
tirilmesinde fayda mülahaza edilmiş ve bu mış, niceleri de kadir ve kıymet bilmez mi-
mevzu.un içinde yine ana müessesenin kuru- rasçılar tarafından dağıtılmıştır. Yalnız Os-
cularının hissedan bulunduğu. «Antaş, Hava- manlı hanedanının hazinesidir ki bir milli mü-
Topkapı Sarayı Müzesinden antikacılık mevzuunda birkaç örnek: 1 - ~ek, altın ve gümüş sırma işlemeli
çevre; 2 - Oymalı gümü~ buluu·dan; 3- Murassa altın bilezik; 4 - Sırma islemeli kadife terlik; 5 - İpek iş 0
lemeli mest; 6 :_, Kabzası ve km paftaları nakışlı gümüşda11 tabancalı kıhç ; 7 - Oymalı fildiııi makta; 8-'-
Deve ecli.riııden i.~lemeli eldiven; 9 - Mercan saplı gergedeıı boynuzu kaşık; 10 - Gümüş gülabdan; 11 - Al• .
tın kakmalı tabanca, 12 -A,ıtın kalemtraş; 13 - Altı.n kağıd makası.
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ - 879 - ANTİKA, ANTİKACILAR

ze olarak muhafaza edilebilmiştir (B.: Top- 1865 de Spenyan, Tepebaşında


kapusu Sarayı). 1870 de Hacı Osman Bey, Kapalıçarşıda
Antika kelimesi dilimize italyancadan 1875 de Tapinos, Kapalıçarşıda
girmiştir, halk ağzına düşüp yerleşmesi de on 1881 de Bitar ve Akaui, Kapalıçarşıda,
dokuzuncu asırdadır; Hiıiseyin Kazını Bey Aynacılarda
meşhur lftgatında antika için «eski zamandan 1883 de Marko Rozental, Kapalıçarşıda,
kalma tuhaf ve nadir şeyler, edvarı kadime- Aynacılarda
den kalına oyma taşlar, heykeller ve rnesku- 1890 da Yervant Begyan, Abudefendi
kat» diyor ki antikacılığın mevzuu yukarıda­ Hanında
ki tarif ile ölçülemeyecek ikadar geniştir. Es- 1890 da Moiz Levi, Tepebaşında
ki metinlerde «antika» kelimesine «giranba- 1891 de Salomon Gerson, Tepebaşında
ha tuhaf tefarik». ta.birine rastlanır. 1891 de Küçük Moiz, Tepebaşında
fstanbulda, dolayısı ile Türkiyede antika- 1894 de Pardo, .A!budefendi Hanında
cılığın müstakil bir ticaret sahası oluşu da on 1900 de Hayim, Tepeıbaşında
dokuzunucu asırda başlar. Daha önceleri anti- 1908 de Sadık Efendi, Kapalıçarşıda
ka eşya çeşidli mevzular üzerinde alım satım 1910 da Robert Barzilay, Kapalıçarşıda
ile meşgul esnaf ve tüccar elinden ve Büyük 1910 da Schlidt, Tepebaşında
Kapalı Çarşıda İç Bedestan esnafından alı­ 1914 de N. Rüşdi Büngül,, Kapalıçarşıda
nırdı. İç Bedestana bir antikacılar çarşısı 1920 de Riza Bey, Kapalıçarşıda
denmekte tereddüt edilir, zira halen de İstanbul Ansiklopedisi bu isimlere l946
Bedestanda antikacılık mevzuunun dışında da Tepebaşında İstanbulun· bir sanat mahfili
pek çok şey bulunmaktadır, buraya zamanı­ mağazasını açan Nureddin Yatmanı ilave eder
mızın görünüşünden alarak «Bir _turistler çar- (B. : Yatman, Nuredo.in).
şısı, antika heveskarları çarşısı» demek daha Bu müesseselerden halen devam ede ge-
uygundur. Şurası da bir hakikattir ki Bedes- lenler Sadullah, Levi ve Mandil Şirketi ile
tana bazan hakikaten pek kıymetli ve nadir Ritar ve Akaui, Hayiin ve Nureddin Yatma-
şeyler düşme,ktedir ve yine bir hakikattir ki, nın antikacı mağazalarıdır.
Bedestandan yeri .bir müztı vitrini olacak bir Bilgili bir antikacı olduğu muhakkak olan
şeyi -kıymetinin çok altılıda bir bedelle almak merhum Nureddin Rüşdi Büngül 1939 da «Es-
mümkün olduğu halde alelade bir eski mal ki Eserler Ansiklopedisi» adı ile kendi iş mev-
için astronomik bir fiat söylenir. Bed.estan- zuunda değerli ·bir eser bırakmıştır. Bu eser-
daki antikacılık,. bilgisi tamamen semaidir. de alfabetik sıralanmış maddeler antikacılık
Zamanımızın bilgisine güvenilir antikacı­ mevzuunu ,lı:afi derecede toplamıştır ki aynen
lardan Nureddin Yatman İstanbul Ansiklope- naklediyoruz:
disine· tevdi ettiği kısa notta antikacılar haJ{- Ağabani, Abanozdan mamul eşya, Ağırşak,
kında şu ma11l_matı veriyor: . ağızlık, ağzıaçık, Ahar, Akarsu, Akçe, akçe
«Sehrimizin şöhretli antikacıları İstanbul tahtası, Akikden mamul eşya, Alem, Anahtar,
ciheti~de Kapalıçarşı ve Mahmudpaşada, Be- Anberden mamul eşya, Arma, Arşın, Asa,
yoğlu semtinde de Tepebaşında yerleşmişler
Atlasdan · mamul eşya, Avize, Ayna, Azna-
idi. Teessüs tarihlerine göre sıral_amak icap vurişi eşya, Ayakkabı, Bafun (Fagfun), Bağa­
ederse en başa 1855 yılı etrafında · ticarete dan ·mamul eşya, Bağlama, Bakara, Bakırdan
başlamış olan Antoine Brimo'yu koymak la-
mamul eşya, Balta, Bardak. Başlık, Bayrak,
zımdır. Diğerleri tarih sırasına göre ş~ zat- Bazubend, _Benderyan işi, Beşik, Beykoz işi,
lerdir: Bıçak, Bilezik, Billur eşya, Bohça, Buhurdan,
1856 da Hasan Bey ve Leon, Kapalıçar- Bronz eşya, Bürümcük, Cam eşya, Camedan,
şıda Aynacılar Caddesinde Cenbiye, Cild (kitap cildi), Cirid, Çadır, Çak-
1857 de Uzun lsak, Tepebaşında mak, Çağşır, Çamçak, Çanak, Çan, Çapula,
1857 de İlya, Kapalıçarşıda Çatma, Çekmece, Çerçive, Çeşmi büLbül, Çev-
1860 da Sustiel, Tarakcılarcl,a re, Çini, ÇoınaJc, Çorap, Çubuk, Çuba, Dama,
1860 da Sadullah, Levi ve Mandil Şir-· Darbuka, Davul, Değirmen, Demirhindi, Di-
keti, Mahmudpaşada vit, Dirhemlik," Dolap, Domina, Duvak,· Düm-
ANTİKA TALYAN - 880 - İSTANBUL
1

belek, Ebru, Eldiven, Edirne işi, Engüştüne vel Edirne Metropolidi idi; Patrik intihabın­
(yüsük), Eseri İstanbul, Fağfur eşya, Fahri dan sonra Sensinod Meclisinin karariyle
oyması, Falaka, Falname, Fener, Ferman, Amasya Metropolidi Grigoriyi azı ve aforoz
Fes, Fildişi eşya, Fincan, Gemi modeli, Ger- etmiştir. Patrikliği ancak 50 gün sürmüş
gef, Gürz, Gümüş eşya, Gülabdan, Halı, Ha- Patrikhane işlerini ve hususiyle mali işlerini
mail, Hare, Harita, Havan, Heybe, Hereke işi, islah edemiyeceğinden meyus olarak istifasi-
Hokka, İğ, İmame, İşleme eşya, İbrik, Jipe, nı vermiş, Atos dağındaki manastırlardan
Kafes, Kadife, Kaftan, Kalem, Kalemdan, (Aynaroz Manastırlarından) birine çekilmiştir.
Kalemtraş, Kama, Kamçı, Kalkan, Kandil, Ali Orta
Karagöz, Kaşağı, Kaşık, Kaatıa, Kavanoz, ANTİMOS III (İyi) - Fener Rum Orto-
Kavukluk, Kehrı1ba · eşya, Keman, Kemer, doks Patriklerinin iki yüz otuz sekizincisi; İz­
Keşkül, Kılıtç, Kın, Kilim, Kilid, Kitablık, mir ve Kadıköy Metropolitliklerinde bulun-
Kolçak, Kuka, Kur'anı Kerim, Kutnu; Kuş, muş, 30 temmuz 1822 de Patrik seçilmiş, 9
Kutu, Köstek, Küp, Kubacı, Körük, Lamba, temmuz 1824 e kadar iki yıl Patriklik.etmiştir.
Lake eşya, Lalelik, Levha, Lüle, Makas, Man- Aslı Moralı idi; gerçi tahsili mahdut ise de
gal, Maktaa, Manyaluka, Masa, Maşa, Maşal­ - «İyi» lakabını alacak kadar ahlak ve fazilet
lah, Maşlah, Marpuç, Mercan eşya, Mertebani, sahibiydi, herkes tarafından sevilmiş, Hükı1-
Micmer, Misk, Miğfer, Minyatür, Mızrak, Mü- met tarafından azledilerek Kayseriye nefye-:
hür, Mühre, Mütteka, Naka, Narçil, Nargile, dilmiştir. İstanbul rumları Patrikhane kapısı­
Necef eşya, Ney, Usturlab; Od ağacı eşya, na toplanarak feryadüfigan ile tekrar maka-
Ok, Oya, Oyma, Pala, Panzehir, Para, Para- mına iadesini istemiş, fakat kabul edilmiye-
vana, Penıbezar, Pençei ali aba, Perde, Por- rek Kayseriye sürülmüştür. Burada doJ.mz yıl
selen eşya, Rahle, Reba:b, Reşme, Saat, Saçak, bir menfa hayatı geçirdikten sonra .istidası
· Sedef eşya, Sandık, Saksonya,' Savatlı eşya, üzerine İznıirde bulunan akrabası yanına git-
Seccade, Selimiye, Semaver, Serfuier, Seylan,. mesine müsaade edilmiş, birkaç sene sonra da
Sikke, Sitil, Sofra, Sorguç, Sürahi, Süzani, Şal, orada ölmüştür.
Şamdan, Şemsiye, Satranç, Çalvaş, Şavul, Ali Orta
Şebçırağ, Şetari, Şişe, Tabaka, Taktuka, Ta-
ANTİMOS IV - Fener Rum Ortodob
van göbeği, Teber, Tepelik, Tepsi, Tabanca, Patriklerinin iki yüz kırk dördüncüsü; aslen
· Terazi, Terlik, Tesbih, Tezhib işleri, Testi, İstanbullu olan bu zat 1840 da İznik Metro-
Telli, Telkari, Tirdan, Tirkeş, Tırtıl (Titrek), politliğinden Patrikliğe gelmiştir. Hilm ve
Tulga, Tuğ, Tuğra, Tüfenk, Vazo, Verdi Mu- mülayimeti ile meşhur olan Dördüncü Anti-
hammedi, Viyana işi, Üzengi, Yay, Yazı ta- mos, bu makamda ancak 14 ay kalabilmiş, ,6
kımı, Yağlık, Yatak yüzü, Yasdık, Yelek, Yel-
Mayıs 1841 tarihinde azledilmiştir. Herkes
paz~, Yeşim eşya, Zarf,· Zemzemlik, Zerbeft, tarafından sevilmiş idi.
Zergerdan (Gergeden boynuzu) eşya, Zeykir, Ali Orta
Zil, .Zilli maşa, Zırh. (B. : Büngül, Nureddin,
ANTİMOS V - Fener Rum Ortodoks
Rüşdi; Eski Eserler Ansiklopedisi).
Patriklerinin iki yüz kırk beşincisi; aslen Si-
ANTİKA TALYAN _:_ Tulı1at tiyatro- livrinin Yeniköyünden olan ,bu zat Filibe ve
larında kullanılan tabirlerden; oyun koinedi - İzmit Metropolitiklerinde bulunmuş, 1841 de
dram olup da sahne bir kont veya baron şa­ Patrik Grigori tarafından Terkos Metropo-
tosunu tasvir ediyorsa o kont, baron, ahbap- litliğine getirilmiştir, aynı yıl içinde, Patrik
ları, uşakları Antika Talyan adı verilen kıya­ intihap edilerek Kiliseyi dört sene idare et-
fete g~rerlerdi: Sırtta dapdaracık, hazan arka miş, 3 haziran 1845 tarihinde vefat ederek
eteği çifte kuyruklu, siyah ceket, beyaz yelek, Balıklıda Patriklere mahsus mezarlıkta · def-
kısa, tene yapışık •beyaz pantalon, dizlerden nedilmiştir.
aşağı siyah çorap ... Ali Orta
Sermed Muhtar Alus ANTİMOS VI (Kutaliyanos) - Fener
ANTİMOS II - Fener Rum Ortodoks Rum Ortodoks Patriklerinin iki yüz kırk se-
Patriklerinin yüz seksen· dokuzuncusu; 1623 kizincisi; 4 birincikanun 1845 de Çeşme Met-
senesinde Patrik seçilmiştir. İntihabından ev- ropolitliğinden Patrikliğe gelmiştir. Mükem-
Üçiinci.i Sultan Ahmed'in iki şehzadesinin sünnet düğünlerinde bindikleri düğün koçusu
Tü.rl;:iye Kli,')ehanesi (Haluk Y. Selısuvaroğlu'nun Asırlar Boyunca İstanbul adındaki eserinden) Nurgök Matbaası
ANSİKLOPEDİSİ - 881- AN'i'OINE (Aıidrej

mel tahsil görmüş, faal ve muktedir bir zat geçindirme kaygusiyle başka sahalarda çalış­
idi. üç sene 6 ay bu makamda kaldıktan son- mış, Tiyatroya girebilmek için hazan figüran-
ra 18 birinciteşrin 1848 tarihinde azledilmiş- · lar arasına, bazan da para ile tutulan alkışçı­
tir. 24 eylül 1853 de ilwıci defa olarak Patrik lara karışmıştı; ve geceli gündüzlü eline geçi-
seçilmiş fakat Kırım muharebesi esnasında rebildiği Tiyatro eserlerini okumuştu; ve ta-
Mübarek Makamlar meselesinden ortaya çı­ nıştığı aktörlerle hazan sabahlara kadar ese-
kan buhran sırasında 21 eylftl 1855 de Pat- rin sahneye konuş sanatı üzerinde münakaşa­
riklikten çekilmiştir. lara katılmıştı ve otodidakt -olarak zamanının
Oldukça uzun bir Tiyatro. mü~eddidi olmuştu.
süren bir fasıladan 1887 de «Serbest Tiyatro = Theatre
sonra 5 eyl-0.11871 Libre» adı ile küçük bir sanat topluluğu kur-
de üçüncü defa du. Biletlere yapıştıracak ·damga pulu parası
olarak Patrik se- dahi bulunmadığı için ilk müşterilerini dave-
çilmiş ve bu sefer
tiyeler le topladı ve bu davetiyeleri san'at mu-
de 20 eyl-0.1 1873 hi:blerine kapı kapı dolaşarak bizzat dağıttı.
tarihine kadar bu Hiç tanınmamış muharrirlerin sahneye koy-
makamda kalmış­ duğu realist eserleriyle Fransız Tiyatrosuna
tır. Altıncı Anti-
öylesine. yepyeni bir hava getirdi ki Theatre
mos bu sefer de Libre ağır, fakat emin bir muvaffakiyete doğ­
Bulgar Kilisesi me- r.u yürüdü. Yıldan yıla seyircisi ve taraftar-
selesiyle meşgul
ları arttı; yetiştirdiği genç muharrirler ve ak:_
olmuştur. Evvela törlerle yeni bir çı~ır açıldı; on sene sonra da
Bulgar piskoplan pariste kendi yeni binasında bir «Antuvan
Patrik Altıncı Antimos
ile uz_laşma imk!n- (Resim: Behçet) Tiyatrosu = Theare Antoiıie» kuruldu.
larını araştırmış fa- -
kat berikilerin aşirı derecede inadı karşısında, Bir müddet sonra da, 1906 da devlet tah-
müstakil Bulgar Kılisesi başında kalan pisko- sisatiyle çalışan Odeon Tiyatrosuna Müdür ta-
posları azletmiş, Bulgarları da, neşrettiği afo-
yin edildi. Fakat Amire Antoine'ın· sanatkar
rozname ile mO.tezil ilan etmiştir. Patrikhane- hüviyeti o kadar k~vvetli, san'at endişesi o
İıiri dahili idaresinde ve Rum cemaatinin ve derecede coşkun idi ki sahneye koyduğu eser:--
Patrikhan~nin dahili idaresinde ve rinde key- lerin mükemmeliyeti için hiçbir masraftan
kaçınmazdı, dolayısiyle, fevkalade rağıbet gö-
fi hareketleri Rumların kendisinden nefreti-
ni mucib olmuş, Bulgar Kilisesi meselesinde- ren Tiyatrosunun geliri giderini karşılaya­
ki muvaffakıyetsizliği de Hük-ıimetin itima- maz oldu, 1913 de Odeon müdürlüğünden çe-
dını sarsmış, Rumların Babıaliye şika.yeti üze-
kilmek zorunda kaldı.
rine 20 eyl-0.l 1877 de azl ile Kandillide ika- Bu sıradadır ki ken-
mete memur edilmiş ve orada aynı yıl içinde disiyle Pariste tanış­
mış olan İstanbul Şe-
yüz yaşında ölmüştür.
Ali Orta hiremini (Belediye re-
ANTİN - İstanbul haneberduşlar argo- isi) Cemil Paşadan
sunda kötü kadın, orospu. (Cemil· Topuzlu) bir
Bibl. : Ferid Develioğlu, Türk Arıosu.
teklif mektubu aldı.
Cemil Paşa İstan-
1

ANTOİNE (Amire) - Fransız Aktörü, '


tiyatro adamı; İstanbul Şehirtiyatrosunun te- bulda bir Konserva-
meli olan Darülbedyün ilk teşkilatını yapan tuvar kurmak istiyor-
ve İstanbulda ma~lesef faaliyetine devam du, bunun da ancak
edememiş bir Tiyatro Mektep - Akademisini bir ecnebi tiyatro
açan sanatkar idareci: 1857 de Limojda doğ­ adamı tarafından ta-
du; dokuz yaşında öksüz ,kaldı, dul anası ve hakkuk edilebileceği
kardeşleriyle. Parise geldi. Sahne hayatına pek l-i:anaatinde de, An" Andre Antoine
genç yaşta iken heves etmiş, fakat ailesini toine Paşanın husu;,i (Resim Nezih)
ANTôN .KRETO - 882 - fSTANBUL

ve Şehiremanetinin resmi te.kliflerini derhal ermeni sanatkardır.Ne kadar yazıktır ki, ha-
kabul etti ve İstanbula geldi. Mevcut İstanbul yatı hakkında malO.mat edinilemedi.
Tiyatroları üzeıinde tetkiklerini yaptı ve şu Sermed Muhtar Alus
kanaate vardı: ANTUVAN (Rahib) - Geçen asır sonla-
'Konservatuvardan evvel Garbteki san'at rında Pangaltıda oturur bir Katolik papazıy­
müesseseleri ayarında Türk Tiyatrosunu kur- dı. Hayatının son yıllarında saçları omuzların­
mak ve onu besliyecek bir Sahne Mektebi - da, uzun ;boylu, iskelet denilecek kadar kuru
akademisi tesis etmek lazımdı. Raporu kabul bir adamdı. Yaz ve kış baş açık, yalın aya.:
edildi ve 1914 de «Darülbedayii Osmani» adı ğı,1a geçirdiği tahta ·bir sandal ile gezerdi.
ile ilk Tiyatrosunun temeli atıldı; Andre An- Sekiz on odalı evini, bir kimsesiz çocuk-
toine da Tiyatro Müdürlüğüne· tayin edildi. lar yurdu yapmıştı;. bu evin her odası da bir
Konservatuvar, şimdilik bu Tiyatronun bir atölye halinde idi. Türk, Rum, Ermeni, Yahu-
musiki mektebi olacak, aktör ve aktris yetiş­ di, Cingene, Müslüman, Hıristiyan ayırdetme­
tirmek için de ayrıca bir mektep açıla,caktı. den ~ evine yerleştirdiği çocukların tahsil ve
Sahneye konulacak eserleri seçmek için de bir terbiyesiyle uğraşır, ömrünü bu çocuklara
heyeti edibe kuruldu. vakfetmişti.
Mektep binası olarak Şehzadebaşındaki Rahip Antuvan kendisi yağlı boya resim
Letafet Apartmanı seçildi ve gazetelere. bir yapardı; keman çalardı. Bazı geceler, çocukla-
ilan verilerek talepe kaydine başlandı; kadın rına konserler verirdi; ·çocukların yurtta yap-
ve erkek 197 kişi müracaat etti, yapılan im- tıkları iskemle, masa, resim çerçevesi, yağlı
ti,handan sonra da bunlardan ancak 63 genç boya tablo ~opyaları gibi şeyleıi götürüp sa-
ka bul edildi. Tiyatro mektebinde okunacak ·
1 tar, yurdun' masrafları buradan çıkardı. Ve.
dersler: Konuşma, sesi söze ayarlama, man- çok muhtemeldir ki, meçhul hayır sahiplerin-
zume okuma sanatlariyle Türk edebiyatı, Tür- den de yardım görürdü.. Adam ettiği çocuk-
kiye tarihi ve sahne tekniği idi. Derslerin mu- . ların manevi babalarına para yardımında bu-
allimleıi de tayin edildi. Fakat o sırada Tür- lundukları söylenirdi. Rahip Antuvan şarkı­
kiye Almanyanın yanında Birinci Cihan Ifar- . lar da bestelemiş, devrinin piyasa takımları
bine girdi ve Andre Antoine memleketine tarafından çalınıp söylenirmiş. Sesine hayran
dönmek mecburiyetinde kaldı; gazetelerde: olduğu müezzinlerin sabali ezanını dinlemek
«Ahvali hazirei fevkalade ilcası ile Darül- için uzak semtlere gittiğini görenler çok ol-
·bedayi derslerinin tasnifi ve mektebin küşadı muştur. O semtlerde «Müslüman papas» diye
ilanı ahire kadar talik edilmiştir». tanındığı da rivayet edilir. Çok sağlam bir
diye, bir ilan verildi. hafızaya sahipti. Hatıralar, fıkralar, vakalar
naklettikçe: «Çocuklar ,bunları .bir yere kay-
Fransaya dönen Antoin ömrünün son yıl­
dediniz, Antuvan papas gözünü yumunca bun-
larını Tiyatro münekkitliği ile geçirdi; İkinci
ları bilip anlatacak adam kalmıyacaktır!» der-
Cihan Harbi sonunda. i943 de 87 yaşında öl~
di; pek yazıktır, bu hatıraları kendisi de din-
dü.
. liyenler de kalem diline vermemişlerdir. Ra-
Bibi.: İnönü Ansiklopedisi, S.M. Alus Not.
hip Antuvan 1890 - 1895 arasında 112 yaşın­
ANTON KRETO - Hicri 1111 ·(M. 1699) da olarak öldü. Evdeki son çocuklar da bu
taıihli bir divanı hümayun kaydına göre, on ölümden çok az sonra dağılmışlardı.
sekizinci asrın namlı cerrahlarından; dükkanı Eftim Lamboğlu
(muayenehane - ameliyathanesi, belki ikamet
ANTUVANET .(Madam) - .Geçen asır
gahı) Halıcılar köşkünde idi. Hayatı hakkında
sonlarında, Beyoğlunda Yeniçarşıda oturur bir
başka bir kayda rastlanamadı.
ebedir; (H. 1256) 1840 da Ceridei Havadis'te
Bibi. : AR, Onikt
çıkan ilanlarında, Fransada Monpeliye şeh­
ANTRANİK (Hakkak) - İkinci Abdülha- rindeki ebe mektebinde terbiye edHmiş olup
mid devrinde resimli gazetelere, mecmualara, bu şehrin tıbbiye meclisinde imtihan edilerek
bazı kitaplara şimşir üzerine klişeler oymuş, diploma almış. olduğu, bütün kadın hastalık,.
matbuat alemine büyük hizmetler görmüş bir larmda ihtisası bulunduğu, bilhassa hamile-
ANSİKLOPEDİSİ -883- APA (Mazhar)

lere arız ol.an keyifsizlikleri tedavi ettiği ya- ayrılmış, Çanakkale ve Antalyaya gitmiş, aftı
zılıdır. oğlunun en büyüğü ol~n Mazhar henüz on ya-
ANVILLE (Jean~Baptiste Bourguignon d1) şında iken 1915 de Antalya kadılığında öl-
- Tanınmış Fransız coğrafyalarından olan müştür; Bursa Sultanisinde Okuyan çocuk, bu
Jean-Baptiste Bourguignon d'Anville (Jan- vakitsiz ölüm karşısında, fahsiline zorlukla
Batist Burginyon d' Anvil) iki asır kadar ev- ancak birkaç sene daha devam edebilmiş, Sul-
vel İstanbula karşı alakayı uyandırmağa ça- taniyi dokuzuncu sınıfından terk ederek lstan-
lışmış bir alimdir. bulda Sanayii Nefise mektebinin resim kısmı­
1697 de doğan D'Anville, daha henüz na serbest talebe yazılmış, bir taraftan da, va-
pek genç yaşında, coğrafya ilminde temayüz lidesine ve küçük kardeşlerine bakmak için
ederek kendisini tanıtmıştır. «Academie des hattat Hamidin yanına çırak - talebe olarak
Inscriptions et Belles-Lettres» azası olan bu girmiştir. Bu ilk heveskar yıllarındad.ır ki,
zat coğrafya ilmine birçok yenilikler getirmiş devrin mecmualarından «Ayna» da birkaç ka-
ve bu arada da, zamanı için son.derce kıymet­ rikatürü çıkmış, «Muhit» de de bazı küçük
li haritalar çizmiştir. Kendisi coğrafyaya dair illüstrasyon işleriyle uğraşmıştır. Bu mecmua
•bazı kitapların müellifidir. 1782 de qlmüştür. idarehane evine girip çıkması, klişeciliğe kar-
(Hayatı hakkında bk. Bouillet: Dictionnaire şı 'bir merak uyandırmıştır. Alaeddin klişeha­
universel d'Histoire ... Ve La Grande Encyclo- nesinin kabartma kartvizit basmak için bir
pedie, cilt III. sayfa 271). işçi aradığını bildiren bir ilanı üzerine bu
XVII. asırda Voltaire (Volter) ve Mon- müesseseye koşmuş ve kendisine feyizli bir
tesquieu (Monteskiyö) nüp. eserleri ile Lebeau istikbal temin edecek olan ,bir sanata böylece
(Löbo) nun muazzam ve can sıkıcı Bizans ta- basit bir küçük işçi olarak atılmıştır. Çok geç-
rihi, okuyucuları İstanıbula ilgilendirmekten _memiş, bu müessesenin renkli resimler mii-
uzaklaştırmıştı. İşte böyle bir zamanda ilk de- tehassısı olan Alman Max Müller, genç Maz-
fa olarak umumi alfiltayı bu şehir üzerine çe- harda büyük bir istidat görerek kabartma kıs­
ken D',Anville oldu. (J. Ebersolt: Constanti- mından kendi yanma almıştır; ki devrimizin
nople byzantine et les voyageurs du Levant, diğer bir şöhreti olan klişeci Kenan da bu yıl­
Paris 1918 sayfa 203). lar içinde Max Müller'in yanında çıraklık edi-
D' Anville'in yukarıda adı geçen Akade- yordu. Devlet Matbaasında yeni kurulan kli-
minin zabıtları arasında neşredilen, İstanbul şe atölyesi açılırken, ihtiyar bir sanatkar olan
hakkındaki yazısını maatteessüf göremedik. klişe ustası Tevfik Efendi, bu yeni müessese-
(Memoires de 1'Academie des Inscriptions et de ilk eserini verebilmesi için, hem sanat ve
Belles-Lettres, Paris 1770, cilt XXXV, sayfa hüner ve hem de ahlakına güvendiği Mazhar
747) Ebersolt'tan öğrendiğimize göre D'Anville Apa'yı Alaeddin müessesesinin gündeliğine
burada İstanbulun o zamana kadar yapılmış nazaran çok üstün bir ücret olan ayda kırk
haritalarını tenkit etmiş ve kendisi bir yeni- beş lira ile yanına aldı (1925); ki burada renk~
sini yapmıştır. Fakat E'bersolt'un · fikrince bu 1i klişesini aldıkları ilk resim, bir nebat resmi
da evvelkilerden daha iyi değilmiş. olmuştur.
Semavi Eyice Pek az sonra, Ulvi Bey. tarafından An-
ANZAROT - İstanbul argosunda rakı. karada Hakimiyeti Milliye gazetesi klişeha­
AP A (Mazhar) - Ressam ve klişeci; Maz- nesine çağırıldı: Tevfik Ustayı yalnız bırak­
har Apa kilişe atölyesi sahibi; 1905 de Piriş­ mak istemiyen, Ulvi Beyin de hatırını kırmak­
tine'de doğdu, İlmiyeye mensup olan babası tan çekinen Mazhar Apa, olmıyacak bir şey
Mehmed Rüşdi Efendi ile «Seksen beşler» diye imiş gibi ayda yüz elli lira ücret istedi ve Ul-
maruf bir aileye mensup. olan anası Gülşah vi bey, hiç tereddüt etmeden bunu kabul ile
hanım da aslen Piriştine'eli idiler; ki ana ta- mukavelenamesini imzalatıverdi. Ankarada
rafının lakabı, bu ailenin, eski muharebeler- 1929 a kadar dört yıl çalıştı; askerliğini de bu
den ·birinde seksen ;beş erkeğini a_şkere gön- sırada ordu harita dairesinde yaptı. Burada
dermiş olmasından kalmıştı. Kadılıklarda do- 80 x 80 ebadındaki büyük makinede henüz
laşan Mehmed Rüşdi Efendi Balkan Harbi hiçbir klişe çekilememiş, Atatürk çiftliğine
.
arifesinde ailesi ile ··beraber memleketinden ait paftalar üç ayda.nberi bekliyordu; nefer
APA OFSET BASI~1EVİ -884- İSTANBUL

Mazhar, geldiğinin tezine, bu büyük makine- matbaasını kira ile tutmuştur. İkinci .Cihan
de bu çiftlik paftalarının klişelerini çekti; ve harbi devamı müddetince memlekette Avru-
bütün askerliği müddetince, bu dairenin en pa baskı tekniğini tatbike başlamıştır. Bu
kıymetli ve faal bir siması oldu. 1929 da ter- çeyrek asırlık makine ile de dilediği şeyleri
hisi ile beraber İstanbula döndü; klişeciliği liyıkı ile yapamayınca harp son.u nda bütün
bırakarak afiş ressamlığı yaptı ve afiş kalıp­ Orta Avrupada mesleki bir gezi ile etütlerini
ları üzerinde çalıştı. Alaeddin matbaasının yaparak bir ofset baskı makinesi almış ve
ofset işelerini yaptı. Bir ara sergicilik ve de- Cağaloğlu Yokuş unda Narlıbahçe Sokağında
korasyon üzerinde çalıştı. 1937 de Matbuat başka maksatla yapılmış bir binayı alıp müm-
Umum Müdürlüğünde halk tabloları müsaba- kün mertebe tadil edip matbaa olarak faali~
kasına girdi, ki kazanan resimlerden biri, yete geçirmiştir.
«Ümmilik ile mücadele» kendisinin idi. 1940, Bir müddet
1941, 1942 yıllarında Sümer Bank'ın İzmir sonra Alınanların
Fuarı paviyonları müsabakalarını kazandı. yaptığı en mo-
Pulculuk üzerinde uğraştı. Ressam Süruri ve dern bir ofset
muharrir Raknn Çalapala ile müştereken bir makinesini getir-
posta pulları müsa,bakasına girdi: Dört pul tip iş sahasını ge-
yapılacaktı, mevzular Cumhuriyet devrinde
nişletmiş ve bila-
nafıa, ziraat, sanayi ve maarif kalkınmalı;trı
hare de foto-ofset
idi. Yetmiş firman.ın iştirak ettiği bu müsa-
kısımlarına ehem-:
bakada, üç ortaklar iki pulu kazandılar (Nafia
kalkınması için kağnıdan trene, ziraat kalkın­
miyet vererek ye-
Ap~ Ofset Jlasınıevinin
ması için kara sapandan traktöre pulları) di- ni tesisler ilavesi- Amblemi.
ğer iki pul için hiçbir eser muvaffak olama- ne gitmiş bu me-
dı. Yine bu yıllar içindedir ki, Mazhar Apa, yanda da afişçilik ve mecmuacılıkta Tür-
ofset baskısı üzerinde, memleket bünyesine kiyede bir r e f o r m teşkil edecek olan
göre yeniliık: yaptı, fotoğraf usulü ile renkli ve mevcudu bulunmayan iki renkli _90 X
resimler bastı, ki bu usullü ilk defa, Tahsin 126 boyunda baskı yapan bir osfet ma-
Demirayın mecmualarında tatbik etmişti. kinası daha sipariş etmiştir, bütün bu mo-

Kendi adına nisbetle anılan klişe atöl- dern tesisleri gelinceye kadar da esasında ika:
yesiıtl 1941 de açtı; bu atölye Cağaloğlunda
metgah olan ve basın sanatının ilerlemesine
Tanin gazetesinin de bulunduğu tarihi binanın mani teşkil eden matbaa binasını da değiştir­
içinde idi. Her nevi klişe ile ofset baskı ve fo- mek maksadı ile Sultanahmette Ticarethan_e-·
Sokağında, Balkanlarda da eşi olmıyan ofset
tolito kalıpları yapılan ve harp yılları içinde
baskı tekniğine uygun modern Apa Ofset Ba-
kurulmuş olan bu -müessese birçok güçlük-
lerle karşılaşmış, fakat harp sonrası için par- sımevi adı altında bfr matbaa binası inşa edil-
miştir. Bütün bu tesislerle ikmal edilerek 25
lak bir istikbal vadetmiş ve buradan «Apa Of-
set Basmevi adındaki büyük müessese doğ-_ Ocak 1957 tarihinde resmi küşadı . yapılmış
muştur {B. : Apa Ofset ,Basımevi).
olan bu müessese ile memleketimize iieri bas-
kı tekniğinin girmesi sağlanmıştır. Bugün bu
1927 de evlenmiş olan Mazhar Apa, bir
müessesenin kurucusu ressam ve · ofset baskı
erkek evlAt sahibidir, ki 1959 da Ömer Apa
tekniği mütehassısı olan Mazhar Apa oğlu ·
müessesesinin · idare mesuliyetini yüklenmiş
Ömer Apa'yı da çok küçük yaştan beri bu
bulunuyordu. Mazhar Apa «Atlas Yayın Evi»
meslekte yetiştirmiştir. Yüksek tahsille bera~
nin de üç ortağından biridir.
ber teknik ihtisasını da yapan oğlu tarafından
APA OFSET BASIMEVİ - İkinci Cihan idare edilen Apa Ofset Basl.İ11evinde memıe ..
Harbi başlangıcına kadar ressamlık, ofset ka- ketimizde intişar eden hemen hemen bütün
lıpçılığı ve klişecilik yapan Mazhar Apa Ofset çocuk mecmuaları ve haftalık mecmualarla
baskı işlerinin · memleketimizde taş baskısın­ mektep kitapları, renkli takvimler; afişler,
dan daha· ileri gidemediğini üzülerek görmüş etilcetler, reklam resimleri, haritalar, tablo ve
ve Ahmet İhsan Tokgözlü'nün yaşlandığı bir karpostallarla, aksiyon gibi baskı sanatına mü..
devirde muattal durumda olan Ahmet İhsan teallik ofset baskı işleri yapumaktadıi. Ayni
ANSİKLOPEDİSİ - 885 - APİKO

ı
zamanda bu· müessese bugün bir çok sanat- mı maçın akışını bozacak kadar kalabalık ola-
kar yetiştiren meslek mektebi gibidir. rak sahaya girmişlerdi. İzzet bu kalabalığı
APAK (İzzet Muhiddin) - Sporu, spor dağıtmak için tatlı diliyle çok uğraştı, fakat
olarak seven ve yayan tam bir amatör, İstan­ muvaffak olamadı. Yalancıktan asabileşti:
bulun bütün spor kulüplerinin sempatisini «Getirin bana tabancamı!» dedi. Derhal saha-
kazanmış iyi ve tarafsız bir hakem, spor ya- da bir kaçışma başladı. «Getirin bana taban-
zılariyle .olduğu kadar da büyük İstanbul şeh­ camı!» cümlesi o günden sonra İzzetin ağzın­
rinin hususiyetlerini tanıtan «İstanbul konu- dan ayrılmıyan bir söz olmuştu. Kendisiyle
şuyor» başlıklı seri yazılariyle dikkati çeken Haber yazı odasınd;ı görüşenlere bile bir .ve-
bir muharrir, bunların hepsinden üstün ola- sile bularak bir öfkelenme taklidi yapar ve
ra•k ·yalnız arkadaşlarının, dostlarının değil, haykırırdı: <<Getirin bana şu tabancayı!»
hiç tanımadığı insanların bile her fırsatta İzzet Muhiddin 1934 den itibaren 1938 e
yardımına koşan ·iyi bir insan; İzzet Muhiddin kadar İstanbulu semt semt, mahalle mahalle,
Apak 191.1 yılında İstanbulda doğdu. Babası sokak sokak dolaştı, gördü-klerini, işittiklerini
Harbiye Nezareti Muhasebatı Umumiye Mü- «İstanbul konuşuyor» ismi altında ve «Haber-
dürü Hacı Muhiddin Beydir. Galatasaray Li- ci» imzasiyle yazdı. Bu yıllarda İstanbul şeh­
sesinde okudu, mektepten çıktıktan sonra rini ve hayatını tetkik etmek istiyen birisi
yüksek tahsilini· yapmayı veya Devlet kapısın­ için Haber kolleksiyonundaki .bu yazılar iyi
da bir hizmet almayı düşünmedi. Mektepte bir vesika olabilir. Gündelik iş hayatı içinde
iken spor zevkini almıştı, ·yazı yazmaktan yazılan bu yazılarda bir Ahmed Rasim, bir
hoşlanıyordu, mektepten çıktıktan sonra bu Hüseyin Rahmi görüşu ve kendine mahsus bir
iki işi birleştirecek bir meslek aradı. 1932 de üslubun tadı olmamakla beraber sh'l{ıntı verir
Haıber gazetesine. spor muharriri oldu. yazılar da değildir.
·Haber'in spor sütunları İzzet Muhiddin'in İzzet Muhiddin 1940 .Erzin.can zelzelesin-
gayreti. ile büyüdü, genişledi, •başka arkadaş­ den sonra İstanbula gelen muhacirlerle ko-
larını da -yanına aldı.- Burada yalnız yazı yaz- nuşmak, onların dertlerini dinlemek, beliti de
makla kalmadı. Gazete vasıtası ile çeşit çeşit onlara elinden ·gelen yardıniı yapmak üzere
müsabakalar (kır, kar koşuları, yüzme, deniz iyi bir gazeteci ve iyi bir insan gibi Yakacı­
yarışları, Boğazı geçme müsabakaları) tertip ğa gitmişti. Kendisiyle :beraber giden bir ga-
ettL zeteci arkadaşı da, o da lekeli hummaya ya-
. İzzet Muhiddin spor muharrirliğinde, ten- kalandı, kurtulamadı. 27 Ocak 1940 cumartesi
kitlerinde tamamiyle bitaraf kalmayı bilmiş, günü öldü.
haklıya haklı, haksıza haksız diye~ bir spor Muzaffer Esen
münekkidi olmuştur. APARAK - On yedinci asır ortalarında,
Küçüklüğündenberi futbolü çok seven iz- büyük şehrin namlı bir seyyar helvacı ve pi-
zet Muhiddin ta çocukken hakem olmayı ka- decisi olan bir Arabdır. Lakabının, ara'b ağzı
fasına koymuştu. Ağırlığı yüz kiloyu aşan bu çetrefil bir sözünden kaldığı, yahut «Akarab»
şişman sporcunun hakemlik kararını duyan m halk ağzında bozulmuş şekli olduğu tahmin
arkadaşları ilk zamanlarda bu fikri ile alay edilebilir. Gayet şişman bir adam imiş, araba
etUler. O bu alaylardan yılmadı, hakemliği ile ekseriya Alacahamam civarında dolaşır­
sırasında bir buçuk saat dinlenmeden topu ko- mış; gayet latif helvasının ve çakıl pidesinin
valıyan, oyuncuların arkasından koşan, en kü- şöhreti 'bütün İstanbulu tutmuş. Meşhur Ke-
çük hataları gören bir hakem oldu .. Tarafsız~ mankeş Hasan Çelebi Okmeydanmda rekor
lığı, asaleti, kibarlığı bütüı:ı kulüplere kendini kırıp taş ,diktiği zaman, ~emankeş pehlivanlar
.sevdirmişti, en gürüJtülü, en iddialı maçlarda tarafından şerefine verilen ziyafete bu meş­
iki taraf da onun hakemliğini memnunlukla hur .helvacı Arab'a helva ve pide yaptırtlllış­
karşıladı. lar, bundan ötürü o menzile de «Helva yeri»
İzzetMuhiddin. arkadaşları arasında ta- adı verilmiş.
bancalı hakem adiyle anılırdı. Bu lAkabı yine APİKO - Haneberduş külhaniler argo-
bir futbol · müsabakasında kazandı. İzzetin sunda «şık», «süslü»; misal: «- Şıkırd,ımın
hakemlik ettiği bir maçta seyircilerin bir kıs- ' apikosuna biterim!», «- Ulan yine apiko-
APİKYAN (Mihran) - 886 - İSTANBUL

sun? .. -Üniversiteye gidiyorum abi!..». (B. : Fransızca ltigatı (İstanbul, 1892) da kaydedil-
Üniversite). meğe değer.

Bu apikoluk, şıklık ve süslülük kendi Cemaat işleriyle de meşgul olan Mihran


aralarında tamamen hususi bir kıymet taşır; . Apikyan Efendi ezcümle Patrikhane Tedrisat
Apiko bir delikanlı: saçları üç ay berber eli Heyetine aza olmuştur.
görmemiştir, fakat daima taranır, pırıl pırıl Kevork Pamukcııyan

briyantinlidir, gömlek yırtıktır, teni görünür, APİKYAN (Ohannes) - Matbaacı; 1860


kıravat bağlar, yahut boynuna göz alıcı, me- sıralarında İzmirde doğmuş ve 1931 de İstan­
seli kırmızı bir mendU dolayıp bağlar: sırtın­ bul'da vefat etmiştir. Müdenis İstepan ·Apik-
da ceketi, ayağında çorabı yoktur, partal kuı~­ . yan'ın oğludur. 1880 de İstan•bul'da Bahriye
Nezareti matbaasınınmüdürü olmuştur. 1895
durası daimi boyalı, ellerinde de eldiven var-
yılında ise Yedikule Ermeni Hastahanesine
dır; yahut, eskiciden yırtıkstz yamasız, pan-
talonu ütülü bir kat esvab almıştır, yalın müdür tayin edilmiştir. Hariçteki Ermeni ba-
sınında da Ermeni matbaacılığı hakkında mü-
ayakla dolaştığı halde apikodur; kendi muhit-
lerinin dışında, şıklığın, zerafetin, süsün _has him yazıları intişar etmiştir.
Kevork Pamukcııyan
ltigat manası ile temyizi görgü ve idraklerinin
kavrayacağı şey değildir. APİKYAN (Ovsep Vartabed) - «Kandil-
li'nin münzevisi» adı ile maruf, Ermeni Ka-
APİKYAN (Mihran Efendi) - Türk ede-
tolik cemaatine mensup bir rfthanidir. Simon
bi çevrelerinde «Mihri» mahlasiyle tanınmış
Kapamacıyan'ın 1932 yılı salnamesinde rarub
ve türkçe, arapça ve farsça lisanlarındaki vu-
Eprem Abroyan mumaileyh hakkında şunları
kufu ile maruf bir Ermeni müderris ve mü-
yazmaktadır:
elliftir. 1855 de Samatya'da doğmuş ve 1938
<<Kırk dört yıldan beri Kandilli'nin bir
de yine İstanbul'da vefat etmiştir. Heretik
tepesinde kimsesiz yaşamaktaqır. Hatta gıda-.
Hoca'nın talebelerindendir. Babasının ismi
sını bile CenaJ>ı Hak temin etmektedir. Vak-
Apiktir.
tini ibadet ve kıraatle geçirmektedir. Ermeni·
1872 de doğduğu semtteki Sahakyan ?4ek- Katolik cemaatinin mazisi hakkında derin
tebinden mezun olmuştur. Ertesi yıl aynı mek- bilgisi vardır. Ana dilinden mida, türkçe, yu-
tebin türkçe lisan hocalığına tayin edilmiştir. nanca, latince, italyanca, ingi1izce, almanca· ve
Müteakiben medreselerde arapça ve farsça bilhassa fransızca lisanlanna aşinadır. Gayet
tahsil etmiştir. 1873 - 1903 yılları zarfında mütevazıdır. Tevellüdü 14 ağustos 1845 de-
Babı Seraskari Tercüme Kaleminde vazifede dir». ·
bulunmuş, bu meyanda «mütemayiz» liğe Kevork Pamukcuyan
kadar yükselmiş ve muhtelif nişanlarla da APİKY AN İDAREHANSİ - İkinci Ab-
taltif edilin-iştir. 1873 - 1892 yıllan zarfında dülhamid devrinde türlü sarrafiye işleriyle
muhtelif Ermeni me,kteplerinde türkçe okut- ineşgul olur bir müessesedir ki, Bahçekapıda
muştur.
Taşhanın 60 · numaralı dairesinde idi. Mües-
M. Apikyan Türk 'lisanını öğretmek ve sese sahip ve ortaklannın bazı safdiller sır­
tanıtmak gayesi ile 30 kadar eı;er neşretmiş­ tından ve kapitülasyonlardan istifade ile mu-
tir ki -başta şunlar gelmektedir: · «Güldeste» azzam •bir servet yaptıkları söylenir. Devrin
«Resmi yazı örnekleri), «Mihri» mahlası ile gazetelerinden Sa:bah'ın 1315 (M. 1889) yılın­
neşredilen bu eser uzun müddet Türk ve Er- daki nüshalarından birine verilmiş olan bir
meni mekteplerinde ders kitabı olarak kulla~ ilan, A. Apikyan idarehanesinin ciddiyet per-
nılmıştır; «Letfilf-i Asar», «Mutavvel Sarf», desi altında pek çetrefil fakat kendilerince mu-
«Tatbikatı Münşaat», «Nutuklar mecmuası>>, hakkak ki havadan kazanı;{temin eder iş do-
«Hemyançe-yi müntehabatı zebanı Farsi». lapları kurduğu anlaşılır. İlan şudur:
Hukuka dair eserleri meyanında da «Esile-yi Tasarruf ile temini senet
sittin maa ecvibe-yi rengin», «Hülasa-i kava- Tecriibei talih ve temini saadet
nin» bulunmaktadır. Bunlar haricinde muh-
Osmanlı ve ecnebi ta:hvilleri taksitle satılır; her
tasar ve mufassal Türk dili Gramerleri ve bil- 20 • 100 kuruş mukabilinde yüz binlerce franklık pi-
hassa 30.000 kelimelik Türkçe- Ermenice - yangolara iştirak olunur! ..
ANSİKLOPEDİSİ _; 887 - APOSTOLİDESLER

Hükumetin ,bu sahalarda •büyü,k gaflet ve Paşanın da ·yardımcısı olmuştur. Aşil Efendi
ihmali, küçük aile gelirinin tecrübei talih, Abdülhamid il nin muhtelif .resimlerinden
temini servet ve saadet hülyalariyle düzen- başka hususi bir müsaade ile lstanbulun belli
baz sarraf eline geçmesine, dolayısiyle milli başlı eski eserlerinin ve camilerinin de fotoğ­
.servetin rahnedar olmasına sebep olmuştu. raflarını çekmiş; 1908 - 1909 da cereyan eden
APOLA - İstanbulun tanınmış rum mu- ha.diseleri hemen hemen günü gününe objek-
harrirlerinden Theodoros Kavalieros ·Markui- tifi ile tesbit etmiş, Mehmed V Reşad'in şeh­
zos'un 1910-1922 yılları arasında neşrettiği zadeliğinde ve padişahlığındaki sivil ve üni-
rumca haftalık aktüalite mecmuasıdır. İlk sa- formalı portrelerini çektikten başka, onunla
yısı 22 ağustosta intihar etmiştir, başlığının birlikte Hereke, Bursa, Rumeli seya:,hatlerini
altında «az şeylerle fazla malftmab yazılı­ yapmış ve bti yolculuğun hatıralarını tes,bit
dır, «Apola> da rumca «Her şey> demektir. etmiştir. Apollon fotoğrafhanesinin negatif-
Markuizos'un bu mecmuanın yanında yayın­ leri Aşil Efendi tarafından Atina'ya götürül-
ladığı «Apola Yıllığı> bilhassa daima çok zen- müştür. 21· Ekim 1942 de vuku bulan ölümün-
gin olmuş, kütüphanelerde sanat kıymetini den sonra bunlardan bin kadarı damadı E.
muhafaza etmektedir; Andoniadis, Rigopulos, Dalleggio d' Alessio'ya geçmiştir; Apollon fo~
Theodoridi (Togo), F. Dimitriadis gibi değerli toğrafhanesi tarafından çekilen resimler ara-
karikatüristler Apola'dan yetişmişlerdir. 34 X sında Alman İmparatoru Kaiser Wilhelm Il'i
24 boyunda, umumiyetle 32 sayfa olarak çı­ Osmanlı mareşali kıyafetinde gösteren fotoğ­
kan mecmuada devrin en maruf edib ve alim- raf ile Mahmud Muhtar Paşa tarafından tan-
leri yazılar neşretmiştir, bunların arasında da zimi sırasında Askeri Müze'deki eşyanın fo:-
ınizahcı Rizas, Klovulos, müderris D. Melis-
toğraflarını zikretmek mümkündür. Çankaya
saropulos hatırlanır. Apola bilhassa taşra, köşkünde yatak ·odasını süsleyen Atatürkün
Anadolu ve Trakya rumlan arasında geniş annesinin fotoğrafı da Aşil Efendi tarafından
ölçüde yayılırdı. çekilmiştir (Apollon fotoğrafhanesi hakkında­
Neoklis Sanis
ki bu not, E.D.D Alessio tarafından verilen
lstan;btil Ansiklopedisi bu mecmuanın bilgilere dayanılarak yazılmıştır).
1918 - 1922 arasındaki meşrebi hakkında bil-
APOSTOLİDİSLER - Geçen asrın son-
gi edinememiştir, fakat neşriyatını 1922 de
larında Varnadan gelip istanbulda yerleşmiş
tatil etmesi manalıdır.
Yorgi, Atanas ve Simon adında üç kardeştir.
APOLLON FOTOĞRAFHAN~İ - İstan­ İlk ikisi avukattır, Yorgi Atina, Atanas da
bulun elli . Yıl kadar önceki tanınmış fotoğraf­
Grenobl hukuk fakültelerinden mezun olmuş­
hanelerinden. Sahibi 1870 de İstanbul'da do-
lar, kapitülasyonlardan istifade ile İstanbul­
ğan, katolik rayalardan Aşil Samancı idi. Res-
da hayli mü,him davalar alarak zengin olmuş-
sam ve dekoratör Yakob (Jacques) Samancı
lardır. Yorgi Apostolidis edib olarak da bir
Efehdinin oğlu olan Aşil, önce babasµıın ya-
şöhrettir. Apola Mecmuasının hissedarların­
nında ressamlık ve dekorasyon işlerinde ye-
tişmiş, Abdullah Biraderlerden de fotoğraf­ dan idi.
çılığı öğrenmişlerdir. AşiLEfendi yine Abdul- Simon ,Apostolidis tahsilini Pariste yap-
lah Biraderlerin tavassutu ile saraya intisap mış bir ruh hekimidir, «Psyobose» adındaki
ederek şehzadelere fotoğrafçılık öğretmiş fo- eseri zamanında büyük ölçüde bir akis yapmış
toğrafçılığa meraklı olan Sadrazam Cevad idi.
Atanas ve Simon
Birinci Cihan Harbi
içinde Atiıiacİa öl-
müşlerdir; Yorgi ~e
1924 de lstanbuldan
ayrılarak · Yunanista-
·~ EB~OMALUAIA 'EIKONOrPA~HMENH Ent8EOPHIII UE
na gitmiştir.
Apola Giztesinin başlığı Neoklis Sarris
APQSTOLOS ANDREAS - sss·- İSTANBUL

APOSTOLOS ANDREAS - Fener Runi APRAHAM (Balatlı) - Üsküdar Surp Haç


Patrikhanesini!l organı haft~lık gazete - mec- · Kilisesinin ve aynı ismi taşıyan mektebin mü-
muadır; çarşanba günleri çıkar, ilk nüshası 23 essisi olarr bir Ermeni rahibidir.. Pederinin
haziran 1951 de 59 X 34 boyunda intişar. et- ismi Kirkordur. Bir rivayete göre Samatya-
miş, Vima .Matbaasında basılmıştır. 10 kasını daki Surp Kevork Kilisesinden Üsküdar'a
1951 tarihinden itibaren de Patrikhanede geçmiştir. Takriben 1687 yılında mezkur ki-
kendi matbaasında 59 X 42 boyunda bir kağı­ liseyi inşa etmiştir. Müteakiben ki.lisenin arka
da basılmaya başlamıştır. Yazı ailesini başta tarafında bulunan evini de· mektebe tahvil
Patrikhanenin kalem erbabı gelmek üzere dün- ederek, Üsküdarda ilk Ermeni mektebini aç-
yanın her tarafındaki kilise rüesası, profesör- mıştır. 1706 tarihli bir tapu senedinde sözü
ler, edibler ilim adamları teşkil etmektedir. geçen bina «muallimhane» olarak kayıtlıdır.
«Apostolos Anreas» İsanın havvarilerinden Surp Haç kilisesinin bahçesinde bulunan
hiristiyanlığı istanbula ilk getiren zatin adı- mezartaşının kitabesine göre, Rahib Apraham
dır. Neoklls Sarris 1727 yılında vefat etmiştir.
Kevork Pamukcuyan
APOYEVMATİNİ - Akşamları çıkar
rumca günlük gazete; ilk nüshası 12 temmuz APRAHAM (Engüriilü) - Aşağıdaki sa-
1921 de intişar etmiş, o tarihten beri intikasız tırlar Kevork Pamukcuyanın İstanbul Ansik-
devam etmiş, bu bakımdan rum gazeteciliğin­ _lopedisine tevdi ettiği makaaleden alınmıştır:
de bir dönüm noktası olmuş, tiraj bakımından «İstanbulun Türkler tarafından fethini
da dai!}la başta bulunmuştur; İstanbulun ekal- .görmüş yegane Ermeni tarihçisidir ..98 kıt'a­
liyet gazetelerinin en büyüğüdür, neşriyatında dan mürekkep bir İstanbul mersiyesinde Fe-
doğruluğu ve ciddiyeti ile tanınmıştır. Rum tih hakkında §Ayanı dikkat mal1l.mat vermek-
mahafilinde muhafazakar olarak bilinir. Mat- tedir.
baa ve idareh&nesi Beyoğlunda İstiklal Cad- «Hayatı· hakkında hemen hemen hiçbir
desinde Suriye Pasajındadır. Müessesenin ba~ bilgimiz yoktur. Ancak, eserinin son mısra­
şında tecrübeli bir muharrir ve <<Apoyevma- larından kendisinin bir ruhani olduğu (muh-
tininin ruıhu» sayılan Grigor Yaveridis. bulun- temeleıı vartabed rütbesiyle), son defa üç ay
maktadır; gazetenin imtiyaz sahibi Vasil. Va- İstanbulda kaldığı ve daha önce de İstanbulu
silyadistir. TH. Kavalieros-Markuisos, folklor- ziyaret ettiği anlaşılıyor.
cu Stefanos Papadopulos, mütercim Vasil Ka- <<Eserinin lisanı eski ertnenice olmasına
sapakis bu gazeteye kudretleri kalemleri ile rağmen sadedir ve tek tük türkçe kelimelere
. kıymet verdiren _isimlerdir. Gazetenin· mesul de tesadüf edilmektedir. Metin ilk defa, Ke-
müdürlüğünü Kostantin Fotinos ifa etmekte- . rovpe Bafkanyan tarafından ·1884 de Mosko 0

dir. ·ı
\ Neoklis SaıTis vada tabedilen <<Ermeni edebiyatı bakiyeleri»

Fener Patrikhanesinin orgam Apostolos Andreas Mecmuası • gazetesinin başlığı

• •
APOYEVMATINI
ı/ıorEYMRTINlf Apoyevmatini Gazetisinin başlığı
ANSİKLOPEDİSİ APRAHAM. (Hacı)

adlıeserinde neşrolunmuştur. Müteakiben külhanbey edebiyatı» adındaki eserinde neş­


1895 de, Eçniiadzin katoğikosluğunun o za- redilmiştir, oradan alıyoruz:
manki organı olan «Ararat» adlı mecmuada
Kazai beladan hergün her saat
dercedilmiştir. Bilahare 1914 de Dırtad Pis-
Cümlesin hıfzetsin cenabı Bari
kopos Balyan tarafından da Ermeni halk şair­ Seksen senesinde olan vukuat
lerine ait bir eserde tekrar neşredilmiştir. Biliniz Kuınkapusu semtü civarı
Nihayet 1953 de, Fethin 500 üncü yıldönümü Sizlere haberleri vasfeyleyeyim
münasebetiyle, Toros Azatyan'ın <<Astğaperb Gençliğime doyamadım ben ney!eyim
adlı dergisinde yeniden intişar etmiştir. Ese- l\lukadder talüıni söyleyim
rin fransızca tercümesi ise, Eugene Bore Dinle beyler bana olan zararı
(1809 - 1878) tarafından 1833 de «N ouveau Bir pazax günü kalkdım gittim işime
Journal Asiatique» · adlı dergide <<Elegie siır Zalim ecel düştü benim pepme
la Parise de Constantinople = . İstanbulun . Bu iş girmiş idi benim düşüme
zaptı üzerine mersiye» aciı ile neşredilmiştir. O gün sağa sola kıldım ~azan
Elyazma bir nüshasının da Balat Ermeni Ki- Akşam oldu ben kıyıya indim
lisesinde mevcut old1;1ğu söylenmektedir. Kayığın içini süpürdüm sildim
Şuhuruma (şutµ-uma?) düşmüştü, bir olacak bildim
«Mersiye 1953 yılında mufassal notlar
Aklıma getirdim gani Settarı
ilave olunmak suretiyle tarafımızdan türkçe-
İş başında cabalayıp yoruldum
ye çevrilmiştir».
Gelib evin avlusunda oturdum
Pamukcuyan tercümesinin bize tevdi edi- Kaşık düşmanına yiyinti sordum
len hulasasından öğreniyoruz· ki Engürülü Dedi: «Bir şey yoktur, bir baş al bari»
Apraham, Büyükşehrin ınüslüman türkler ta- Evden çıkdm çar§I boyunu buldum
rafından fethi karşısında .derin üzüntü duy- Üzüm, ekmek, bir de pişmiş baş aldun
muştur. «Bütün bu olup bitenlerin, Bizanslıla­ Üç beıı refik ile çakır keyf oldum'
Geldim, girdim eve, çıkdım y ~
rın sefih hayatlarına karşı Allahın bir cezası»
olduğunu kaydetmektedir. Şehrin sukutundan Dedim: «Daha var mı bir eksik, gedik?»
sonra da bizanslıların silahlı mukavemet gös- Dedi: «Yoktur»; «Kurun sofrayı ..» dedik
terdiklerini, hu yüzdendir ki çok kan dökül-\ · Allah ne verdi ise oturub yedik
Çıkdım sedir üstüne, kıldım karan
düğünü; İmparator Konstantinin de müdafaa\
hatlarında ölmeyüp gemi ile kaçtığını söyle- . o. hali meraka olmağa kaadir
Bir yandan söylenir sofra kaldırır
yen bu manzum eserin türıkçe tercümesinin
Homur homur söylenir o yezid · hınzır
neşri İstanbul Enstitüsünden beklenir. Anladım ki tutmu~ o çıfıt daman
Bibl. : K. Pamukcuyan, Not.
«Meramın söyle» derim, söylemez
APRAHAM (Hacı) - Geçen asır ortala- Çocuk ağlar, süt verib de dindirmez
rında Kumkapılı bir eri:neni genci olub bir ge- Söz söylerim, kulak verib dinlemez
ce içkili halde uyur ilcen Makruhi adındaki Ben de hırsa geldim, kalkdım vurdum şaman
geçimsiz, şerire takımından karısı eliyle tu- Dedi: «Tokat vurdun, sen b~lle bunu
tuşturulub yakılmak suretiyle öldürülmüştür. Gör ki sonra çıkacaktır oyunu..»
Hicri 1280 ve · miladi 1864 'yılında olan bu Anladım ki feaaya varacak buişin sonu

vak'a İstanbuida fevkalade bir heyecan uyan- Susub baş yasdığa koydum naçari
dırmış, adı meçhul bir halk şairi de o devrin Saat döı-tdü ben uykudan uyandım
adetince hadiseyi maktulün ağzından yirmi Su var diye maşrabaya uzandım
bir kıt'alık bir destanda nakil ve tesbit etmiş­ Meğer su yok imiş, evi arandım
Alı etdim yürekten ben zari zari
tir ki ve bi.ı manzumesine «Destanı kamların
şerri belası» adını, vermiştir. Bu destandan Anamın evi. ya.kııı, koştum yetlşdim
Açtılarkapuyu, girdim su içtiın
Hacı Apra,bamın evladı henüz beşikte en çok
Dımıb naklettim, biraz iliştim
bir yıllık evli, Kumkapıdakayıkçı - balıkçı ta- Doldurp bardağı çıkdım dışarı
kımından ve muhakkak ki semtinin de tulum-
Geldim eve girdim, bardağı koydum
bacılarından ve geceleri evine sarhoş dönen
Sedirin üstünde tekrar uyudum
akşamcılardan olduğu anlaşılıyor. Destan T~- Bir mahvelden sonra yanar duydti:m
hir Alangu tarafından «Çalgılı kahvelerdeki Tutuşturmuş kaçmış ol yezid kan
APRAHAM (&bib) - 890 - İSTANBUL.

Yanar canım ama çıkmaz feryadım evladı olarak hususi hocalardan görmüştü;
Aklıma getirdim yavrum evlidım
peJc genç yaşında iken türkçe, arabca ve fran-
Beşiğe seğirttim ol dem anladım
sızcayı ana dili gibi konuşurdu; bir ara Mısır
Atamadım ayağımdan ı:alvarı
Sarayının kalemi mahsusu müdürlüğünde bu-
Maknıhi etti mi bu işi bana lundu; sonr~: Hidiv İsmail Paşanın İstanbul
Seğirdim a~ağı · ben yana yana
kapıkahyası oldu.
Taşrada· kimse yok ki su döksün bana
İllşdi gözüme derya kenarı Abdülazizin son zamanlarında Mısıra ait
Gidemedim. döndüm yazık dostlarım imtiyazların genişletilmesinde Hidiv ile İs­
Yandığımı duymu.~ sadık dost~ tanbul Sarayı ve Babıali ricali arasında efen-
Suya seğirtmijler çabuk dostlanm disinin lehine çok faal bir rol oynamıştır; Bi-
Kuyunun başında kıldım kararı
rinci Meşrutiyette Abdülhamid tarafından
Duyııb yeti.,mişler, iş işden geçmiş Ayan azalığına tayin edilmiş, Devlet Şurası
Anam der: «Vah oğlum. evladım pişmiş»
olmuş; bu hükümdarın uzun süren bir istib-
Kimisi dedi: «Onun işi bitmiş»
lier biri bir g(tna kıldı nazan dat devrinden sonra, İkinci Meşrutiyette, ilk
Karındaşlanm karalar bağlasın
ayandan hayatta kal.mış üç kişiden piri olmuş­
Refiklerim ismim ansın ağlasın tu.
Göz yaşlan ırmak gibi çağlasın Beyoğlunun ecnebi - ve kozmopolit yüksek
Döksünler dümi. ahı didin
kibar muhitinde fevkalade nezaket ve zarafeti
Karı şerri böyle, yaranı safa ile tanınmış olan Apraham Paşa Boğaziçinin
Helalimden diye inanmayın hi
ecnebi yatağı olan Büyükderede de bir lüfer
Bunların şerrinden saklasın Mevli
Olmazmış hınzırlann piri, pazan avı meraklısı olarak meşhurdu: Avda üşüme­
Büyük karındaşım Somunuc Hampar
mek için, hususi bir sandal yaptırtmıştı; üst
Hayatımda benden bir matlubu var kısmını, motorlarda olduğu gibi camekanla_
Gitti bir de senden bana yadigir kapatmış, iç kısmın ambarına da, etrafı kü-
Bir taş diksin, gören ·desin budur mezarı peşteli küçük bir delik açtırmıştı, lüfer ol-
Sene bin iki yüz seksende tamam tasını denize buradan sa~ardı. ·
Kerem gibi yandı bu Hacı Apraham
İstanbulda fevkalade bir debdebe içinde
Bu hüiml görüb matltlbu itmam
Ağlayıp söyledi hem bıı hengiını yaşayan Apraham Paşa Boğazın iki yakasmda
Karadenize kadar uzanan gayet geniş araziye
Destanın ifüdesinden söyleyenin de Er-
sahipti ki buraları hala «Abrahani paşa ko-
meni asıllı olduğu anlaşılıyor. Bu destan,
ruları» ve «Abrahampaşa merası» diye anıla­
Kumkapulu ,fakir bir kayıkçının günlük· ev
gelir (B. : AtTahampaşa korusu; Abrahampa-
hayatını da kısmen aydınlatmak bakımından
kıymetli bir vesikadır. · şa Mer'ası). İçinde çıkan bir yangında mah-
,APRAHAM (Rahib) - On sekizinici asır volan Büyükderedeki yalı, ağzının tadına fev-
başlarında, Üs,küdarda Surp Haç kilisesi civa- kalade düşkün olan Paşanın en namlı aşçıları
rındaki evini mektep haline koyarak Üskü- bulup yerleştirdiği mutbağı ile meşhurdu; bi-
dardaki Ermeni çocuklarını okutmağa teşeb­ nanın en büyük kısmını teşkil eden biı mut-
büs etmiş bir Ermeni papazıdır. Hayatı hak-' ba-k, bir muasırın tabiriyle mühim bir parçası
kında baş'ka bir kayda rastlanamadı.
da, binek ve araba atlarının çekildikleri ahır­
APRAHAM PAŞA ERAMYAN - Os- lar ve üzerinde seyis, araba:cı ve kayıkçı oda-
manlı İmparatorluğunun son devri vezirlerin- larıydı. Asıl ikametgah, küçüktü, fakat bir

den zenginliği ile meşhur blr ermeni diplo- antikacı zevkiyle döşenüp dayanmıştı. Tavla
matıdır; 1833 de İstanbulda doğdu; İstanbul oyununa düşkün olan Apraham Paşanın ku-
sarraflanndan Kevork Bey Eramyan'ın (1816- tusu ve pulları fildişinden olup hurda zümrüt
1900) oğludur, babası «Kara Kahya» diye ma- ve yakut ile tezyin edilmiş gayet kıymetli bir
ruf olup Kavalalı Mehm.ed Ali Paşa ailesinin san'at eseri olan tavlasının zarlarını da elmas-
mutemedi -sarrafı idi; onun da babası Eginli . tan yaptırttığı söylenir; mübalağalı da olsa pa-
Terzontz Eram Aınira (1768 - 1835) bizzat - şanın servetine yakıştırılabilir. Beyoğlundaki
Mehmed Ali Paşanın sarrafı olmuştu. konağı, bugün Serkldoryan (Büyükkulüb) di~
Apraham Paşa ilk tahsilini zengin ailenin ye anılan binadır.
ANSİKLOPEDİSİ ..:__ 891 - APUKURYA

Abraham Paşa 1918 de öldü; büyük şeh­ APTETS SUYU (Harem ağasııı.ın) - İs­
rin büyük bir servet şöhretinin kayboluşu, tanbul argosunda, kahvesi eser mikdarı, tadı,
vatanın istiklal ve selameti kaygısı içinde kokusu olmayan bir kara sudan ibaret pişiril
çırpınan İstanbullular üzerinde alelade bir miş kahve; mesela es-ki kalemde «Kahveciyi
dedikodu mevzuu bile olmadı. değiştirmeli.. bu ne yahu.. harem ağasının
Bibl. : K. Pamukcuyan, Not. aptest suyu!..» denilirdi.
APRAHAM TIBİR (Trakyalı) - On se- APTULLAH (Rapayel) - Değerlibir Er-
kiiinici asırda yaşıyan ve İstanbul'da faaliyeti meni ziraatçısı ve müderrisidir. 2 Ocak 1878
bulunan bir Ermeni matbaacısıdır. Pederinin de İstanbul'da doğmuştur. 1893 de Pangaltı
ismi Sarkis'dir. Matbaasını 1737 yılında tesis Mıhitarist Lisesinden mezun olmuştur. 1896
etmiştir. Mezkur tarihten 1746 yılına kadar, da Fransa'nın Gueydan şehrindeki Ziraat Ens-
umumiyetle dini mevzulara müteallik yedi titüsünü parlak surette bitirmiştir. lstanbul'a
eserin matbaasında basıldığı bilinmektedir. avdet ettikten sonra, Ermeni Katolik patriği
Kevork Pamukeuyan Azaryan'ın tavassutu ile Müşir Çerkez Rauf
APRAHAM VARTABED (Trabzonlu) - Paşa'nın Edirnedeki Çiftliklerinde vazifelen-
On beşinci asırda yaşamış bir Ermeni ruhani- dirilmiştir. Türkiye'de ilk şeker fabrikasının
sidir. 1481 tarihinde raıhib Mardiros tarafın­ kurulması için 14 sene çalışmıştır. Bu sıralar­
dan yazılan bir Mezamir kitabının muhtıra· da maliyeti ucuz bir harman makinesi icad
kısmında, Fatih Sultan Mehmed'in, patriklik ettiği için rütbei salise ile taltif edilmiştir.
için onu ista11bul'a getirtmiş olduğu Apraham 1910 da Serez civarında bir çiftlik-mektebin
Vartabed'in münzevi hayatı patriklik makamı­ açılması için oraya gönderilmiştir. 1913 de
na tercih ettiği kayıtlıdır. · Bursa'daki Ziraat Mektebine müderris ve
Kevork Pamukeuyan çiftliğine de müdür.tayin edilmiştir. Burada

APRİLOF (Kostantin) - 1850 - 1880 . zirai her türlü makineler hakkında, 1914 de
basılan 650 sahifelik •bir eser hazırlamıştır ki,
arasında Babıali Caddesinin namlı bir ber:beri
idi; müşterisi Babıalinin katip ve mümeyyiz türkçe olarak yazılan emsalleri içinde ilkidir.
gibi yüksekçe memurları idi; sonraları da 1915 d~ İstanbul'a avdet ederek, Beyoğlun­
devrin genç muharrirlerini tıraş etmeğe baş­ .daki Venedik Mıhitaristler Mektebinde fran-
sızca ve fizik dersleri okutmuştur. Ertesi yil,
ladı. Gayet nazik, f evkala de temiz, sanatında
mahir, Türkçeyi katip diliyle gayet güzel ko- İzmir valisi Rahmi Bey'in teklüi ile bir zirai
nuşan, yanına kalfa ve çırak alırken müşteri­
mektebin açılması için Nezaret tarafından
lerinin meşreb ve zevkinıi kollıyan bir adamdı. oraya gönderilmiştir. Umumi Harpten sonra
Dükkanı, 'bilhassa perşembe günleri bir ede-
tekrar Bursa· Mektebinde vazife almıştır.
bi mahfel halini ahrdı. Müşterileri tarafın­ 1919 da Armaş'da (İzmit'e yakın) 300 Ermeni
dan yazılıp okunan gazel ve şarkıları bir def- yetimi için açılan zirai mektebe müdür tayin
olunmuştur. 1921 de Kadıköydeki Mıhitaryan
tere kaydeder, ezberler, bunlar\ yerinde oku-
yup kullanmasını da pek bilirdi. Kendisi de Y~timhanesine nazır olmuş, fransızca ve( fi-
hafızasındaki mısraları karıştırıp intihal yol-
zik derslerinin hocalığını deruhde etmiştir.
hı bazı manzumeler söylerdi. · R. Aptullah'ın, «Umumi Ziraat>, (erme-
APTEST ALMAK, ALDIRMAK - İs­ nice), «Ormanların faidesi» gibi birkaç gayn
tanbulun ıb.aneberduş külhaniler argosunda matbu eseri de mevcuttur.
suya, denize düşmek, bir adamı suya, denize :ı:evork PQıııkcuyan

atmak, itmek. Misal: boğulan bir serseri hak- APUKURYA MASKARALARI - Aşa­
kında konuşulur iken: ğıdaki satırlar,
rahmetli Sermed Muhtar Alus'
- Fitile acıdım .. un İstanbul Ansiklopedisine verdiği notiar-
- Bir gün abtest alacağını kaç kere dır:
söyledim .. «istanbulun Türk ve müslüm~n halkı,
Arkadaşlarına yük olan bir sarhoş hak- Akupurya deyip dururlar, şehirdeki rumlar
kında: ise Apekriya derlerdir. En doğrusu Apakreas
- Buna bir ·abdest aldıralım .. veya Apekreas'dır.
APUiroRYA - 812 - İSTANBUL

Şubat ayına rastlar. Rumlar Karnaval !erden değil· idi. Alafranga dans da nasıl olur
mevsimi addederler. bilmiyordum. Gerçi perukar, bir gün karşımda
Apukurya üç hafta sürer. İlk lıaftasınm eğilip bükülerek, ayaklarını sürtüp birbirine
adı Kreatini, yani etlidir, üç hafta sonra per- sürerek:
hize gireceği için et ve etli sebzeler bol bol - Bir elini kadının beline, bir elini de
yenir;· ikinci haftanın adı Tirini her türlüsü anın eline ...
yenilir; üçüncü haftanın ismi Stridia, yani is- Diye bir şeyler tarif etti idiyse de bir
tridyeli, istridye ve deniz mahlukatı yenilir. şey anlıyamamış idim. Yalnız geçen baharda
Apukuryanın sonu daima pazartesi gününe Kağıthaneye gitmiş, orada kıpti karılarının,
rastlar. O güne Katari Lefteri derler; o gün bilhassa eski tulumbacı kıyafetli, tüysüz biri-
meşhur Tatavla panayırı olur, ertesi gün or- nin perçemlerini dökmüş, gerden kırarak,
todoksJar Büyük Perhize girerler, 40 gün omuz titreterek, göbek atarak, sağ\ sola. ya-
sonra da Büyük Paskalya başlar. tarak, zurnanın uydura uydura ·döktürdüğü
Apukuryanın devam ettiği üç ·pafta Be- -bir hava ile perende baza.ne kıvrılıp doğrul­
yoğlunda runılar, tatlı su frenkleri, kadınlı, duğunu görmüş idim. Hatta o gün Nuri Şeyda
erkekli, maske takarak, yüzlerini unlara, kır­ merhumla beraber idik, bana musikimizin
mızlara boyıyarak, Maskara (Maskara-metos) köçekcelerinden, tavşan denilen yollarından
olurlar, acayip kıJafetlerle, önlerinde rnterna, beş· on tanesini tavrı hasiyle okumuş, hatta
zurna, çifte nara, kafile kafile, oynıya zıplıya çal çene ,bir nakkarecinin kerih, çatlak sada-
Beyoğlu sokaklarında dolaşırlardı. Bu curcu- siyle yırtıla yırtıla bağırdı:
na gece yarılarına kadar sürerdi. Şimdi Saint- Bir ta§ attım
dereye .
A,ntoine kilisesinin yerindeki Konkordya, şim­ Kız geldi pancereye
di Şark Sineması olan Odeon tiyatrolarında Kız Allahını seversen
yine böyle maskeli, curcunalı balolar verilir, Al beni içeriye..
maskara kılıklı kafileler de oralara dolardı». gir-izini de tekrarlamış idi. Alaturka rakstan
· Ahmed Rasim de; ,gençliğindeki bir Apu- da ancak bu kadar nasibim var idi.
kurya gecesini bütün renkleri ve sesleriyle Bizim perukar, kendisinin söz arasında
anlatır: anlattığına göre, meğer bu iki oyundan da
«Balo, karnaval, henüz gördüğüm şey- behredar imiş! ... _Evet... Daha çok marifet-
leri var olduğu anla-
~ılıyordu ama her ne-
den ise bizden gizli-
yordu:
Faiz de artık di-
rekler arasına alışmış
· idi. Bizde ~<aldığı ge-
celerin bazılarında
Osmanlı Tiyatrosuna
beraper gidiyor, elde
muşariıma fener yol-
da hırsız. kaçıran ök-
sürükler _(!) ile dönü-
yor idik.
Bizim semte nis-
betle Beyoğlu, haki-
katen bir aydınlık
memleket görünüyor:
du. Fakat ne o, ne de
ben buranın girinti-
On yedinci asırda maskaralar sini, çıkmtısını bilmi-
<Devrin minyatürlerinden, Franz Taeschner) yorduk.
ANSİKLOPEDİSİ APUKUR/YA

Bir pazar sabahı idi. Kar, lapa lapa yağı­ zimkilerden ziyade eğlenmeleri o ~adar tuha-
yor, ortalık sakin, kukuletalı. şallı, atkılı, fıma gidiyordu Jti!... ··
şemsiyeli yolcular,· işçiler fasılalı fasılalı ge- Fakat sizinkiler maskarata koymuyorlar...
çiyorlar, serçeler tüyler kabarık uçuşuyor, Domino da giymiyorlar ama .. maskarata kaç
oynaşıyor, güğümünü, takımını siper bir ye- para eder, domino kaç para ... ?
re koymuş, başı mendil ·bağlı bir arnavut, Bu tafsilat bizi daha ziyade gıcıkladı.
muttasıl ayni perde üzerinden: Hatta Faiz dedi ki:
- Salep!... Kaynıyor!. .. - İçmez isen beraber gidelim_ mi!
Diye bağırıyor, biz de düillnda tepele- Perukar gözlerini açtı.
me mangalın etrafında eller ateşe uzanmış, - İçmek mi!.. İşte tam bir ay oluyor,
oturuyorduk. ağzıma damla koymadım!,.
Perukarın dudağı çatlamış, annesinin - İçmiyeceksin, demek?
yaptığı balmumulu merhemi sürerken de- - İçmem!.
di ki: Faiz bana döndü:
- Bu gece, son gece ama civcivli gece! .. - Ben şimdi size gideyim. Teyzeme se-
Yarın da istridye panayırı... Andan sonra nin için bu gece bizde kalacak, müsaade edin,
Karnaval biter, perhiz girer ... diyeyim ...
Faiz'le bakıştık. O devam ediyordu. Dedi ve kalktı, gitti. Bir çeyrek sonra
- Geçen sene tam bu gece idi. Hem de döndü. Üşümüş, morarmış, titriyordu. Silinip
böyle karlı idi. Akşam olunca üç arkadaş Un- biraz ısındıktan -sonra bana:
kapanından, Meyyit yokuşundan, Şişhane ka- - Al, annen verdi.
rakolundan, Altıncı daire önünden Tepeba- Diyerek bir miktar para da uzattı. · Bun-
şına ç~tık. Venedik sokağından, doğruca, dan sağlam cevabı muvafakat olur riıu!
hani o gece uğradığımız bakkal dükkbıına ...
- Papi'ye mi? Bin türlü gevezelik ediyorduk. Fa~at o
- İşte oraya uğradık... Biraz kafaları tüt- kısa günlerde bir türlü akşam edemiyorduk.
süledik. · Andan sonra ne Kristal'ını, ne Ode- En nihayet eski on bir buçuğu iple çe-
on'unu, ne Turşucusunu, ne Ruvayyal'ını bı­ ke çeke getirdik. Kar durmuştu. · On dakika
raktık. Girmediğimiz bir iğne deliği ·kaldı. sonra üç kukuleteli Vefa tarikiyle yürümeğe
Dans mı istersin, köçek mi istersin, sokaklar- başladı.
da göbek atan mı istersin .. , ne istersin ... Kar Yollarda kimse görünmüyordu. Meyit yo-
yağar... Soğuğu duyan kim... İstim bol.. kuşunda tırmanırken ilk müjdei hayatı, bir
Baktık ki üşüyoruz, önümüze gelen şekerle­ evin önünde kurulmuş olan laterna'dan aldık.
meci, bakkal dükkanlarına daldık... Birer Evden kadın, erkek bir takım maskar.alar çı~
müselles attık ... Vapur musun mübarek! kıyorlardı. Ayı kafalı bir herif mahalle ço-

B:iz ytine _birbirimize bakıştık. Perukar cuklarına saldırıyor, kaçırıyordu. Elleri tır­
coştukça coşuyordu: · nakli bir eldiven içinde idi .. Burnuna kosko-
- Karı mı istersin ... Çeşidi! caman bir hri~ma takılmış; bir kadın, elinde
def, zincirini çeke çeke götürüyordu!..
Dedim ki:
Şişhane karakolunun feneri, karşısındaki
- Kimbilir ne olmuşsundur!
meydanı loş ·bir karanlık içinde tenvir edi-
- Bir şey olmadım. Tutulmuyor ki ... yordu. Laterna yine başladı. Anınla beraber
Uçuyol' ... Biz de uçuyorduk ... Fakat öyle eğ­ dans da başladı. Perukar:
lendik, öyle eğlen~ ki ... - Polka oynıyorlar ...
_ Biz bakışıp bakışıp gülüyorduk. O, dur- Diyordu. Tıpkı dükanda tarif ettiği gibi
mayıp söylüyordu: bu grup birinin bir eli diğerinin belinde dô-
- Ayasofya kubbesi kadar kanburunuz nüp duruyordu!
olaydı da o gece bizimle beraber buluna.ydı­ O zamanın saflığı ile beraber ··yine mas-
nız!.. Ne maskaralıklar... Ne maskaralıklar! kenin ehemmiyetini anladım: (Maske olmazs.ı
Rezalet dizde yüzüyordu. Hele sizinkilerin ibi- alenen oynanılmaz velev gece bile olsa!)
APUKURYA - 894 - İSTANBUL

Ayı kıy afetli


maskara oynuyordu. Biz - Guk!... Guk!. ..
ağzı açıkbütün onun harekatına bakıyorduk. Diye kabarıp sürtünen, vapurdan mendil
Birdenbire bir kuvvetli homurdama işitildi. sallıyanlar çoğalmıştı.
Zincirbend göründüğü halde hakikatte o gü- Fakat her neşe gibi bu da sürmedi, va-
rühun amiri olan bu adam, meğer kumanda pur cadde istikametini tuttu, yürüdü. Later-
vermiş imiş! na yan so-~caklardan birine saptı. Yumurta
LAterna derhal kalktı, öne düştü. Güruh hamalları Asmalımescid tarafına döndüler.
da arkadan. oynıya oynıya yürümeğe :başladı. Biz yalnız kaldık. Artık perukar bizi nerede
Bir aralık bizim perukar bunların arasına ka- bulacak! ...
rıştı ama yüz bulamadı. Faiz, Beyoğlu'nu bana nisbetle bilir ol-
Dairei belediyeye doğru hep beraber yü- duğu için biz de •bir sokağa sapıp yürüdük.
rüyorduk. Eğlence insanı ne kadar laubali Öteki caddeye çıktık. Bir alay da burada ...
ediyor?... Maskelilerden biri aramıza düştü On beş, yirmi kişilik ·bir halka, Kasap havası
mü, perukar adeta sıkıştırıyordu. oynuyorlardı. Dikkat ettik Bizim ayı yine or-
Belediye binasının önüne geldiğimizde tada ... Pantomima Paskali gibi yüzü pudralı,
cadde üzerinde mumlar donanmış bir şeyin yakası kirpi gibi kabarık, bol, beyaz gömlekli
gittiğini gördük. Bu ,bir cemmi gafir idi. Va- bir herif:
pur taklidi yapmışlar ... Tekerlek üstünde yü- - Vay!... Vay!. ..
rüdüğü halde ,bacası dümeni, kazanı, kaptan Diye ötüyor, türlü şaklabanlıklar ediyor-
yeri, çarkları var idi. Kaptan efzon askeri kı­ du. Şimdi -bir lahza temaşasına tahammül
yafetli, püskülü omuz döğen nev'inden kalın, edemiyeceğim ,bu haller, bana pek ziyade ko-
uzun, sırtına sarkmış, fesini alabildiğine ala- milc geliyordu! .. Perukara kızmakla beraber
banda yıkmış, kaşlar iki parmak eninde, bı­ gülüyor, eğleniyordum.
yıklar fırça gibi püskürmüş, fistanın bel ta- Faiz kolumu dürttü. Döndüm. Uzun boy-
rafında bir eski kubur tabanca, tornihayet, lu, köse, mülahham biri ince •bir sesle:
tornistan, filisbit bağırarak guya kumanda - isterseniz, gidelim ...
veriyor, vapur durdukça müşteriler girip çı­ Diyordu.
kıyordu. - Nereye?
Bizim perukar, neden geriye kalır? .. O da - Üsküdarlının evine... Güzel kızlar ....
bindi. Bindi ama çabuk çıktı ... Maskara olını­ - Bize lüzumu yok!
yanlar bu sefineye alınmıyordu! Herifin manzarasından µrkmüş idim. Sa-
Arkadan bir alay daha zuhur etti... üç ğına aksıya aksıya yanımızdan ayrıldı. Fakat
sırık, altı hamal, önde, yanda ikişer fener- dönüp dönüp bakıyor, amadei avdet olduğu­
ci ... Bir tek yumurta götürüyorlar!. .. Yük o nu gülerek anlatıyordu.
kadar ağır, o kadar ağır ki o soğuk havada· - Faiz ... Bu kim?
hamallar şakır şakır terliyorlarmış gibi silini- - Anlamadın mı? ... Muhabbet tellalı!...
yorlar, ikide birde durup dinleniyorlardı! .. - Ne utanmaz şey.
Bir aralık kaptanın verdiği emir üzerine Yürüyorduk Herif bizi bir daha önledi.
laterna ta öne geçti. Elli altmış kişilik bir Çekinmiyor, sıkılmıyor, yine o ince sesi ile:
katar, dans ede ede yürüyordu. - Başka yerler de var ...
Tepebaşına geldiğimiz sırada idi ki, pe- - Haydi... Haydi ...
rukar ikimize: - Darılmayın, beyler ...
-:- Siz bunları bırakmayın, ben şimdi - İstemez, dedik a ...
gelirim! , Cidden söylüyorum· ki, ürkmüştüm. To-
diyerek birdenbire ayrıldı. pallıya topallıya, bize takarrub ettiği esnada
Bu oyun .bozanlık canımızı sıktı. Kızdık, kalbimde yabancı •bir · korkunun- uyandığını
Fakat ne yap3:bilirdik? ... Maahaza katar, şevk hissetmiştim. Herif, başını, kulaklarını yünlü,
ve neşesini arttırıyordu. Yumurtaya bakıp siyah yollu bir atkı ile örtmüş, gözleri güler-
bakıp horoz gibi öten, tavuk gibi gıdgıdak di- ken o ana kadar görmediğim bir şua ile par-
yen, elleriyle çırpınarak şu, bu tavuğun ya- lıyor, eğilip söz söylediği anda irice burnunun
nından: yanakları üzerine düşen gölgesi içinde eterin
ANSİKLOPEDİSİ - 895- APUKURYA

buruşukluklar peyda oluyordu. Bana öyle ge- ha ... O kapıdan girdik. Büyüceiç bir biraha-
liyor ki bir hissi nazik ve saf perverde olması ne... Ortasında yüksekçe yer.,.. çal~ı yeri ... Ki•
lazım gelen tebessümün bu iğrenç sima üze- tara, mandolin, flılt, armonik çalan dört kişi
rin~e müddeti medide sebat edip durmasını oturniuş... Çalıp okuyorlardı. İç tarafta bü~
insan, o yaştaki zihniyeti ile kabil değil anlıy­ yücek bir masanın etrafına dizlidik. Peruk.ar
yamaz. başladı.
Bizden bir iki adım ayrılır ayrılmaz uzun - Madam Olga!
burunlu, iizerine satrançlı, entarimsi bir· ruba Madam maskesini sıyırdı. Yüzünü gös-
giymiş, biri daha yaklaştı: . terdi:
- Bende daha güzelleri vardır ... İster- - Ay!... Bizim Kalost!
seniz şurada durun ... Size prezante edeyim! Perukar:
Demesin mi?
- Madam Hiranuş!
Bu da öteki gibi ince sesli idi.. derhal:
- Vay ... ,Aram!
- İstemez!
- Madam Sorpik!
Dedim ama cevap verdi:
- Ooo!. .. Artin, sen nasıl oldu da bun-
- İstemez olmaz!..
lara katıştın?
- Çattık!
- Katışmadım, karıştım!
- Çattık ya!.. Sizi tüysüz Haçik'a bırak-
- Garson bize bira!.. ·
mam, mutlaka-ben götüreceğim! ..
Adeta hiddetlendim. Faiz ateşin mizaç Perukar ağzını açtı:
olduğu için maskaranın göğsüne dayandı: - Nasıl?.. Tepe-başın.dan sıvışıp gider
- Haydi git, şimdi belanı bulursun ... misiniz? İşte insanı böyle ederler... Tüysüzü
- Ne! ... Bela mı? .. (seslıii kalınlaştıra- size biz yolladık. Yakalarını bırakma dedik
rak) benden iyi bela mı olur? .. ama korkak herif ayak diremedi. •.
Tamam!. .. Şöyle bir bakındım ki etrafı­ Artık gülüşüyorduk.

mız ihata edilmiş... Bizi üç maskara daha sar- Sordum.


mışlar... Türlü türlü pantomim işaretleriyle - Burası neresi?
(gidelim) i anlatıyorlar ... - Buraya adla, sanla Bartoli birahanesi
Ben şaşırdım. Faiz vaziyet aldı. Fakat elerler... ötesi de Konkordiya... İsterseniz
üçü de ona uydular. Muhit hem dar, hem ka- balo zamanına kadar burada vakit geçiririz ...
labalık, hem de hicab aver!... Biz yürümek İsterseniz başka yerlere de gideriz ...
istedikçe onlar önümüzü kestiriyorlar, bize: - Nasıl gelirse!
- Siz nereye, ıbiz de oraya! Birahane dolup boşanıyordu. Renk renk,
Diyorlardı. biçim biçim dominalar, ikişer, üçer,·. beş.er,
:-- Ey! Artık elverir!.. yedişer, sekizer geliyorlar.. oturup· çakıyor­
- Elverir mi? .. Daha neler var ... Neler! .. lardı.
Faiz acul, hadid... Birdenbire belanın Ne meraklı manzara!... lçmek için bir
maskesine el attı .. Çekip çıkardı. Mal da ken- kadehi, veya bardaği ele alıp da peçesini ve-
disini gösterdi: Bizim periıkar! ya maskesini kaldırdı mı, eğilip kadın mı,
,Donduk, kaldık. O, gülmeden kırılıyor­ erkek mi anlıyoruz. Kimi birdenbire açıp ka-
du. Biraz sonra bizi de bir gülme aldı. De- pıyor, kimi yalnız çenesini gösteriyordu.
di ki: Perukarın ahpabı, ;bizim. tanıdığımız Aram
- Gelen geçen bize bakıyor ... Yürüye- sabırsızlanmağa başladı.
lim!. .. - Burada oturup ne yapalım? .. Bari Tur-
. - Yoo .. k yürül!leyelim... Şyraya gire- şucu'ya veya Kuron'a gidelim de saz dinliye-.
lim ... lim.
Eliyle gösterdiği yer, zaten benim de Diyordu. Bittabi kalktık. Bu defa dört
nazarı dikkatimi celbetmiş idi. Büyük bir ka- maskara önce, biz ikimiz· arkada, caddei ke-
pı ... Bayraklar, defneler, taflanlar, fenerlerle bire doğru yol aldık.
donanmış idi. Uzunca, genişçe -bir koridor; Hava, azıyor, sıcaktan soğuğa çıkmak
burası -da aydınlık!. . . Sağ tarafta bir ka,pı da- hoşa gitmiyordu.
APUKURYA - 896 - İSTANBUL

Epeyce yürüdükten sonra sağda bir ga- Tenbihini verdikten sonra arkadaşlariyle
gazinoya girdik. Bir ince saztakımı müheyya- bera·ber ortalara_ .saldırdı.
yi terennüm ... Peıiikar birer birer isimlerini Sahne ta karşımızda perdesi açık duru-
söylüyordu: yor, orkestrada flut, keman gibi çalgılar
. Kemançeci Ağabey, lavtacı Mikail, lav- ahenk yapar gibi ağır, seri birer nağme çıka­
tacı şair Serkis'in oğlu, kanuni Oseb ... rıp kesiyor, piyano, klavyelerini ayni eda ile
Gazino henüz tenha idi. Çalgıcıların. et- oynatıp duruyordu.
varı intizarını farketmiş olan perukar: Perukar geldi. Üzerinden bin maskara-
· - Buraya balodan sonra gelmeli! lık akıyordu.
Diyerek biraların hesabını gördü. Çıktık. Şimdi dans başlıyacak... Hem de
Onlar aralarında: vals... Bir tanesini gözüme kestirdim ...
- Odeon'a gireceğiz değil mi? Onunla oynıyacağım... Seyredin de anlayın
Diye konuşuyorlardı. nasıl oynanırmış! ..
Odeon'un kapısı önünde durduk. Kar Sözünü bitirdi, bitirmedi, hazır ol işreti
hafif hafif. yağıyor, cadde bir baştan bir 1başa verildi, perukar süzüldü.
ağarıyor, fenerler buzlu fanuslar geçirilmiş Cidden şayanı temaşa bir manzara! ..
gibi donuk yanıyordu. Bu manzara ilk defa Raks, açılıp kapandıkça, ayrılıp birleştikçe
tesadüf ettiğim yeni bir sevinç ile ·bakınıyor­ bulunduğumuz sahada bir şeyler daralıp ge-
dum. nişliyor; müzika bütün dırıltılann, bağırıltı­
. Kardan üstleri beyazlanmış, yüz, göz ka- ların fevkinde işitiliyor, fakat ağır, boğucu
palı, mütelaşi, şaşkın yürüyüşlü, alelekser bir hava beni terletiyordu. Çamurlu ayakkap-
gürültülü bir takım dominolar, benim gibi larının getirdiği müzaıhrafat,- konfetilerin
fesinin üstü - omuz başları · beyaz külçelerle münkalib olduğu tozlar, türlü türlü duman
kabarık, elleri cebinde, kiminin kaşları, bi- verici maddelerin isdaratı tavana doğru ol-
yMdan, kiminin. sakalı kırağı tutmuş kimseler dukça kesif bulutlar teşkil etmişti. _
bizim kümeyi yararak, bana ona çarparak bi- Perukar, muttasıl sıçrayıp dönüyordu.
nadan içeriye dalıyorlardı. Bizim nazarı temaşamız ·andan ziyade ortada-
Biz de daldık. Silindik, süpürüldük. Pal- ki uzun boylu bir dominoya initaf ediyordu.
toları, atkıları, şemsiyeleri markacıya vere- Bu d~ino galiba raks -bozan harekatta bu-
rek ilerledik. Dahilden dalga dalga gelen sı­ lunuyordu ki ikide birde:
cak bir hava tüyleri ürpertiyordu. - Dansa!
Neden seviniyordum, hala anlıyam.adım. Diye bağıran açık baş, smokinli, beyaz
Apaydınlık geniş yuvarlak, muhiti kat kat, yelekli, kravatlı biri onun etrafında dolaşı­
göz göz localarla mefruz hemen her locası yor, kendisine rumca mı fransızca mı bir şey­
,bambaşka kıyafetler hareketler, müsademe- ler söylüyor, localardan omuz silkinmeleriyle
ler, takılıp gitmeler, türlü türlü reveranslar., güldükleri anlaşılanlar çoğalıyordu.
bel, el. tutuşmalar arasında dakika bedakika Bilmem ne oldu? Oyun ·birdenbire karış­
mütebeddil olan velvelezar bana hoş görünü- tı, kendi kadar uzun bir:
yordu. Adeta 'alınmış ~dim. Yerden localara, - Pa ... t! ..
loealard::ın localara, yerlere bir sür'atı berkiye İle herif sol tarafına doğru boylu bo- .
ile uzanah .ıilı morlu kordelalar, yukarılar­ yuna düştü. El çıpmalarından, ıslıklardan, te-
dan dökül:ı1, aşağılarön ber hava olan o se- pinmelerden müteşekkil müthiş bir gürültü
vimli, yuvarlak, uçarken -düşerken rengamiz, mızakıyı susturdu. Koca salon hınca hınç ol-
her toplandığı sahada· ani bir mozaik parçası­ . du. Faiz, ben, o kadar sıkıştık ki, nefes ala-
nı ihdas eden konfetiler nazarı hayretimi cel- maz derece_ye geldik.
bediyordu. Beş on dakika sonra idi ki, herif, maske-
. Evet Dört duvar arasında hariçte misli si boynunda sarkık, etrafında birkaç kişi .ol-
gö-rülmiyen bir alem! duğu halde sendeliye sendeliye yürüyordu.
Peru.kar ikimizi medhal hizasında bir PerukAr, bunun baskın sarhoş olduğunu söy-
köşeye götürdü: ledi. Bizi de beraber alarak locaların arka t:ı­
- Buradan ayrılmayın! ' rafındaki dar, merdivenli bir yoldan büycek
ANSİKLOPEDİSİ . _:_ 897 - APUKURYA

diğer bir salona götürdü. Burda incesaz ça- - Bu kadın kim!.. •


lıyordu. . - Tanımıyorum ...
Bu salon adi, haniya Evangiliki'nin o gü- Biz tanımıyoruz ama onu tanıyanlar çok;
zel, o hıraman yosmanın bulunduğu baloz gi- etrafını aldılar ..
bi bir yer idi. Fakat perukar bize: Tiz bir meyan!.. Kemançe bocalıyor, çı­
- Buraya fuaye derler... içki, kahve, kışamıyor. Arada soğuk fasılalar!..
çay, içilir, saz çalınır, oynanır.. · Ki kabrim üzre mesken tutsun ahiilar
Diyordu. Bir masaya da biz oturduk.
0oh!.. Ne güzel bir hicaz karar! ..
Perukar, dönüp eğilerek birine dedi ki:
Llvtalar kıpırdıyor, kemançe yıpranmış,
- Aram, Kalost nerede? daha falso bir tarzda karar üzerine yüklen-
- Onlar işlerini uydurdular .. Koltukla- mek istiyor. Fakat vakit kalmadı. Beş on me-
rına birer tane sıkıştırdılar!... Bizi iç Kon-
cidiye, çalgı masası üzerine döküldü. Ortaya
kordya'da bekliyecekler!.. Ben Akribazı seve- maskeli fakat arasına yapma güller takılı ba-
rim de bir parça dinliyeyim dedim. şörtülü, kollarında sepet, sırtlarında soluk
- Akribaz kim? mavi yeldirme kıpti karıları kıyafetinde iki
- Kemençeci... Yanındaki lavtacı Lam- kadın atladı, sepetlerini bıraktılar .. Saz bir
bo, ötekini bilmiyorum... Def çalan Arab da anda coşarak:
meşhur İbrahim! Şimdi siz dikkat edin ...
Çeri ba.şımn gellnl
Perukar elini cebine soktu. Bir mecidi- Çergeye dayamış belini
ye çıkardı. Çalgıcıya doğru fırlattı. İbrahim Arab çıkarmış dillni
sağ elini defden çeker.ek ani bir• ferma ile pa- Korkarım ısıracak elimi
rayı avucuna oturttu.
Ha! Ha! Ha! Maşallalı! Ha ha ha inşallah.
Hakikaten şaşılacak bir maharet. Değme
Anayısı, babayısı da
hokkabaz ·böyle bir el perendesi yapamaz!..
Kavurması, kıvırması da çalka!
Perukarın siftahı uğurlu imiş ... Etraftan
birkaç kişi daha attı. Saz, o zamanın en güzi- Ne ahenk! Ne raks!.. Fakat salon boğa­
de bir Uşak bestesi olan: zına kadar doldu... En nihayet oynıyan iki
maskeli sebetlerini aldılar, etvarı kıptıyane ile
Ey şfthi cefa pişe bırak vaz'ı cefayı
yürüyerek:
Vazgeç bu sitem.den takın etvarı vefayı
Güldür güzelim bizleri ağlat hu.semayı - Falcı!... Falcı!. ... Kokorozlu falım var!..
Sayende senin ta sürelim zevku safayı N~asiyle izdihamı yarıp çıktılar ... Biz de
fırsattan istifade ettik.
Sen gitgide bir afeti devran olacaksın
Canlar yakacak ateşi suzaıı olacaksın Caddeye çıktığımızda saat gece yansını
Bilmem ne zaman derdime derman olacaksın geçiyordu. Karın tabakası yükselmiş, yalnız
Çağın geçecek sonra peşiınan olacaksın yağması kesilmişti.

Şarkısını
terennüme ıbaşlad1. -Beli bu Şekerlemecilerin, dükkanların camları

şarkıyı kıraethanelerde çokça dinlediğim için


donuk ziyalarla parlayıp dururken bir kafe
adeta geçmiştim. Saz usulü tebdil edip de şantanın açılan 'kapısından bir Avaz, bir ke-
man, bir. kanun sesi avare bir çığlık gibi ku-
0

ikinci kıt'adaki:
lağımıza çarpıp mahvoluyordu.
Sen gitgide bir afeti devran olacaksın Gerçi 0deon'un salonunda oturduk ama
Mısraınagirer girmez samiinden bir haylisi de yine yorgun idik. Bilhassa uyku g&ılerimize
iştirak
etti. Çalgıya mecidiye mecidiye üstü- ağır basacak gibi göıiinüyordu. Bir taraftan da
ne düşüyordu. İbrahim defi bırakmış, hava- açlık!.. Bir sebeple perukftrın irşadı üzerine
dan gelenlere saldırp yakalıyordu. yine Konkordyanın birahanesine girdik. Bi-
- Ay!.. bu ses kadın sesi! .. rer bira, birer porsiyon gravyer peyniri, bı­
rer makarna ısmarladık. Rum çalgısı evci şe­
Nedir ey çeşıni nazım sende bu müjganü ebrftler
mitete çıkmış:
Diye bir gazel tutturmuş, çıngırak gibi ötü- Kayiki, kayıkaki
yor!.. Pürüzsüz bir sada!... Karşılayan ke- Putapayıyıs yalo, yalo?
mançe dügük ... Çekip duruyor.: · teranesi:
APUKURYA - 898- İSTANBUL

Acaba yati. Eyvah!.. Burada mı sabahlıyacağız? ..


İç Konkordya'nın mızıkası boğuk boğuk
Nakaratına çekip götürüyordu. Kapı açıl­
bize kadar geliyor, binanın bahçeye nazır bazı
dı, belki kadın, erkek karışık on beş yirmi
menafızından aydınlıklar görünüyordu. Peru-
kadar maskara içeriye girdi.
kar hem titriyor, hem de:
Meyit yokuşunda ilk rastgeldiğimiz ayı da
- Gece burada kalacak olursak, kıkırda­
aralarında idi. Bu defa burnuna zincir yerine
rız!
bir mavi balon takmış, yalpalayıp duruyordu.
· Diyor, bir çıkacak yer bulurum ümidiy1e
Perukar herüi görünce:
do]aşıyordu.
- Zom olmuş! .. Duracak hali yok! Elhasıl bir saat kadar orada kaldık. En
Dedi, demedi garsonlar gümeyi önledi- sonra yine o kapıdan girelim, karanlık ma-
ler. Çalgı da sustu. ranlık otururuz, hiç olmazsa soğuktan kurtu-
Şedit bir mübahase başladı. -Perukar bi~ luruz!
raz rumca anladığı için:
- · Bu herifler burada bir. bela çıkara­
.
Dedi. Düşünmeğe hacet yok. Makul!..
Dediği gibi yaptık. Girer girmez hayretimiz
··-

caklar!.. Galiba deminden gelmişler, rezaiet arttı. Bir garson nereden bulmuş ise bulmuş,
etmişler. Çalgıcılar bile istemiyorlar .. bir nium yakmış, gezinip duruyor. Bizi görür
Diyor, dediği gibi gürültü de büyüyordu. görmez olduğu yerde dimdik kaldı. O da bize
Evet, bir anda daha ziyade büyüdü: Garso- kemali hayretle bakıyordu.
nun biri yediği kuvvetli bir şamar neticesin- Perukar meseleyi anlattı. Biz y~rlerimi-
de şiddetle büfenin üzerine düştü., Bir şan­ ze oturduk. O hafif ziya içinde .görüyorduk.
gırtı, bir inhidam .. · tskeİrileler kalktı.. İnip bizim tabaklar sağlam, yalnız bir bira kadehi
havalanıyordu. Perukar, tecrübekar, o da yan yatmış; içinde ne varsa cümlesi bir grav-
kalktı. Eline bir iskemle aldı. Havaya kald.ır­ yer porsiyonu üzerine ciökülmüştüL.
dı. Bu tedbiriyle hem· kendisini, hem de-bizi ..... ............................... .
·

uçup gelecek dahmelerden, bira bardağı, su Vakadan •iki saat sonra biraıhane yeniden
kadehi, sürahisi, tabak gibi edevatın darba~ açıldı. Tekrar gazlar yandı. Patron, diğer gar-
!erinden koruma:k istiyordu. Hacet kalmadı. sonlar,, onlarla beraber birahanenin Galatasa-
Bir tabanoa ortadaki avizeyi hurdahaş etti. rayından kurtulmuş müşterileri, bittabi sevki
Ömrümde.. birinci defa olarak işittiğim merak ile beklemiş olan bizim gibi birkaç sa-
bir tesadüfi ateşin! .. Korktum. Gravyer pey- bahçı birer birer girdiler. Hiç biri bizim va-
nirli ekmek boğazımda durdu. ziyeti sabıkamızm farkında olmadılar ..
Bir tabanca daha!.. Çotal, bıçak elimden 1Asayişin ·avdeti bizim de iştihamızın ve-
düştü. Faiz de köşesine büzülmüştü. Perukar lev ki topal topal olsun avdetini teshil etti.
elindeki iskemleyi · bizim . yemek masasının Saata baktık. •Alaturka on! ... Ortalık ağar­
üzerine bıraktı. Derhal sağımızdaki bahçe ka- mağa daha dört, dört buçuk saat var ... Uyku-
pısını açtı, 1bizi oraya _attı. . suz kaldığım ilk gece!. .. Birahanenin gittikçe
Zaten içerisi kararıyordu. Camlar buzlu artan sıcaklığı üçümüzü de uyuşturuyordu.
olduğu için bahçeden ·göremiyorduk. Görüyordum. Müşterilerden biri uyukla-
Bir aralık gürültü .durur gibi oldu .. Peru- sa derhal garson gelip dürtüşliyerek uyandı­
kar dedi ki: rıyor!. .. Fakat arasıra rehavet o kadar bastı­
, · - Kıınıldamayınız.. Kol geldi! rıyordu ki, gözlerim birdenbire uyanarak ne-
Vaveyla, birkaç türlü iri sese münkalib redeyim diye şaşkın şaşkın etrafa bakınıyor­
olmuştu. İşitiyorduk:· dum; Bu halime Faiz de,• perukar da gülüyor-
- Alınbunları! .. · Hepsini.. hepsini!.. lar, ihtimal ki masalardan başka gülenler bü;.
- Kadınlan--da mı? -· lunuyordu.
- Ben kadın erkek tanımam .. Alın.. Perukar diyordu ki: _
Görür gibi hissediyordu: Birahane -boşa­ - Mademki kavlimiz var, şu istridye pa:..
nıyordu. nayırını görelim.
- Biz, üç gölge; titreşip duruyorduk içe- İyi ama bende görecek göz riıü kaldı!:.
ride gazlar bütün bütün söndü. Yürürken bile uyuyacağım ... Hele karşı ma~
ANSİKLOPEDİSİ - 899....:... APUKURYA

sadaki şişmanca birinin alt çenesını oynata dan inen koyu sulu sepkiiı ile beraber çarpı­
oynata üç dört parmak indirerek, kuvvetli bir: yor, helecan verici ıslıklar ile pürvelvele!. ..
- Hay... y! .. Nereye gidiyoruz? .. Laf yok ... Söylense
Fırlattıktan sonra sırtını duvara vererek de iş~ten kim Düşe kalka aydınlık görünen
· gerinmeleri beni bütün bütün ·çileden ,,çıkarı­ bir dükkanın kapısından içeriye ·can attık.
yordu! İsli, dumanlı bir hava gözlerimi yaktı. Hiç
Belaya bakın ki, dışarıdan gelenlerin bir yer, hiçbir ferd göremiyordum. Faiz elim-
hepsi de avuçlarına hohlaya hohlaya rumca, den tutmuş, beni götürüyor, ;biri ~z gibi bir
ermenice, türkçe: şeyle üstümü temizliyordu.
- Yağıyor!.. Göz gözü görmüyorL. Muhite alıştıkça gözüm açılmağa, seçİne­
- Soğuk insanın ilğine işliyor!.. ğe, başladı. Çalgılı bir gazino!... Ta köşedeki
Diyorlardı. boş masaya çekildik. Hala titriyordum. Pal-
Muhasaradayız... Ah! Evdeki yatağım!.. /tom, boyun atkısı ıslanmış, kar suyu, o zama-
Hele o, tüylü battaniyem, yastıklarım, fanila nın modası mantarlı botindeıi geçmiş, ayak-
entarim, bir taraftan bir tarafa dönerken ses . larım, hele parmaklarım sızlıyordu.
veren karyolamı.. Bunlardan da vazgeçtim ... Burası da sıcak idi. Hararet nüfuz etti:.ıc­
Hiç olmazsa şu mermer masa üzerinebir dir- çe tüylerim ürperiyor, üşüyen yerlerim ağrı­
sek .dokundurabilsem! ... Varsın bu benim Ali yordu. Perukar, gelen garsona: ·
dayı oynar gibi kıvrılsm dursun!... Çok değil
- İçilecek sıcak iıe var?
bir saatcik!. .. • İnşallah, yarın akşam yemeği
- Birer. punç yapayım mı?
yer yemez kendimi döşeğe ·bir atayım, ·öğle­
- Hay Allah razı olsun... Çabuk!...
ye kadar uyuyup uyanıp yatayım!.. Bir daha
mı? ... Töbeler olsun! der gibi oluyoruıp..
Punç nedir?.. Hiç işitmedim. Perukar,
Sağ kolum dürtüldü... Meğer ben •yine
izahat verdi:
geçmişim! ...
- Sıcak çayın içine konyak koyarlar ...
Gözümü açtım ki, gazlardan ,bir ikisi de Fevkalade ısıtır, iki bardak içtin mi vapur
sönmüş ... Birahane tenhalaşmış ... Çalgıcılar
gibi olursun ...
gitmiş ... Büfedeki tıknazca direktör sert •sert Eirafa şöyle bir göz. gezdirdim ... Vay!..
bir şeyler söylüyor!.. Burada uyuyanları garson uyandırmıyor! ...
Aksiliğe bakın ki, benim uykum dağıldı!..
- Ne diyor?
- Kalk, gidelim, diyor! Yavaş yavaş diriliyordum. Puncun ılk.
Kalktık. Kapıdan çıkar ,çıkmaz kuvvetli yudumu boğazımı; zorladı ama içerimi de
bir kar serpintisine tutulduk: Koridorun du- -ısındırdı.
var dipleri üç dört karış tutmuş idi. Balodan - Bu çalgı neye çalmıyor?
çıkanlar ilk adımda irkiliyorlar, titriyorlar, - Daha balo paydos olmadı ama yakın-
ondan sonra dışarıdaki fırtınanın içine atılı­ dır.. .
yorlardı. - Aman şu kapıdan girenlere bak,ın ...
Biz de irkildik, titredik, atıldık. · Cadde Ne hale gelmişler!. ..
bir ağızdan kuvvetli, dehşetli tuluınbalarla Oturanların cümlesi gülüyorlardı. Bunlar
rüzgar üfürülen cesim, uzun bir Üstuvaneye elbette bize de gülmüşlerdir! Fakat onlara da
dönmüş idi. 'gülen bulunmuştur!.. Dünya hu, gülen gü-
Nereye gidiyorduk, yahut gideceğiz? Rüz- lene!...
garın sallayıp yüzürriuze indirdiği buzlu sille- . Oooh!.. Punç iyi geldi... Deminden da-
ler ağız açtırmıyor, ayakların gömüldüğü kar marlarım. çekiliyor zannediyordum!..
tabakası yürütmüy9rdu. Çok geçmedi. Gazino doldu; Saz başladı.
Donacak mıyız?.. Aman!.. Galatasarayı Perukarın Şair Ser:\dzin oğlu· dediği lavtacı
önünde kıkırdıyacak mıyız?... Bu fırtına de- kocaman bir of çektikten sonra:
ğil, kasırga!.. Perukar ilk darbede yıkıldı ...
Onu kaldıralım derken: biz yıkıldık.. Dükkan Salaya camında nedir bu esrar
~öyletir divane divane beni?.
saçaklarından, damlardan, şuradan bıtradan
uçuşan buz parçaları, enli kar kütleleri sema- . Dost! ..
APUKURYA -900- İSTANBUL

Şarabı la'linde ne keyfiyet var? fener biri girdi. O girer girmez köşedeki kü-
'sır katresi kıldı mestane beni? menin içinden bir zurna, saba üzerinden gc.ı­
Dost!.. zinıneğe başladı. Latif bir giriş!... Tatlı bir
karar! .. Gazinoda tıs yoktu. Biter bitmez kalk-
Peruk~ makama aşinadır da ... tılar. Önde fener birer birer çıktılar.. Kar
- Kesik kerem okuyor ... Bu yollar, bun- dinmiş, fırtına yavaşlamış idi, biz de kalktık,
lara vergidir! çıktık. Havada yüzde doksan fark vardı...
- Hangi yollar? Küme dışarıda düzüldü. Önde, zurna ile
- İşte bu yollar, destan, semai, koşma, çiftenekkare, onun daha önünde başına be-
mruıi, kesik kerem!.. Geçen sene aşağıdaki yaz bir mendil sarmış, topaç gibi yuvarlak bir
gazinoda Kör Civan'ın takımı var idi. Onlar siyahi, daha önde fenerci, arkada karnaval-
daha kıyak idi ... cılar ... Dikkat ettim, bu yirmi kişilik küıne­
Ben bu ·ismi tanıdım. Çok işitmiştim. Pe- de altı kadar kadın, üç tane erkek maskeli
rukAr devam ediyordu: · vardı! ... Zurna, nakkare çalıyor, siyahi kıvı­
- Fakat astl şair Serltis daha . kıyak rıyordu!
imiş!.. Karınhayluleti ile ağır gidiliyordu. Ka-
Kör Civanın iki kardeşi daha var ki, bi- file şen
ve şatır, Galatasarayı önünden saptı.
rinin adı Andon, diğerinin Hristo'dur. Bun- Biz de onları takip ediyorduk. Perukar,
ların bir de kemançeleri var, Vasi!.. Bu dör-
kendisini zurnaya uydurmuş, Dümdar da biz-
dü bir yere geldiler mi, üstlerine saz olmaz! .. den açıkça kıvırıyordu. Bir aralık pişdara
·, Vasil'i tanıyordum. Eniştemin konağına geçti. Siyahi ile karşılıklı oynadı.
-sık sık gelirdi.
Kalyoncu.kulluğuna sapar sapmaz fenerci
Andon'u da Hristoyu da tamyordum. mumları söndürdü. Biraz sonra iri bir mey-
Diğer taraftan gazino alıp veriyordu.
hanenin kapısından girdiler. ·
Saz da ondan aşağıya kalmıyordu. Oynıyan, Faiz ile. ben atkılarımızın, eldivenleri-
açıktan gazel, semai, destan okuyan birbirine
mizin himayesinde olduğumuz halde kapısın­
karışıyordu.
dan bakıyorduk. Küme siyahinin etrafında
Ben ısındıkça yine yumuşuyordum. Gali- bir halka bağladı. Garsonun büyük bir tepsi
ba Köroğlunun:
ile sunduğu rakı kadehleri susuz, mezesiz bo-
Seni tisküdardan aldım şanıyordu.
Bu heyetin hepsinden ziyade peruk.ar
Mısraında bütün bütün yumuşamış olaca-
neşeli idi. Yapmadığı maskaralık kalmıyordu.
ğım ki, uyandığım zaman zihnimde bu mısra,
dönüp dolaşıyordu. Uyandım ama ortalık yi- Küme, yine evvelki tertip üzere o mey-
ne zifiri karanlık! ... haneden çıktı, alttaki meyhaneye girdi. Ayni'
- Ben neredeyim.? hal, ayni raks, ayni saz. Fakat arada naralar
İşte insanlık böyle!... Karanlık, muzlim, vardı.. Erkekler şakkı şefe etmedikleri halde
kadınlar uzun uzun, yırtık, falso, acı acı ah-
müphem bir vaziyete girmedikçe:
- Ben neredeyim? lardan sonra en mübtezel bir eda ile:
Demez! ... - Yandım! .. Kale!
· Gibi şırfıntı bir nida çıkarıyorlardı. Faiz'e
Nerede olacağım? .. Gazinoda! .. Etraftan
dedim ki:
gelen seslerden anlaşılıyordu. Pencerelerin
buz tutmuş sahaları açık bir mavilik ile ka- - Biz perukara söyliyelim, eve gidelim ..
ranlıktan ayrılıyor, içeride sigara uçları mev- - Olur! ..
simsiz, zaman ateş böcekleri gibi parlıyordu. Fakat perulli, nerede? ... Yok... Nereye
İki saat kadar kestirmişiz! .. Sabah da oluyor- gitti acaba?.. Derken sekiz on atlıdan mürep-
du. Meğer burada Adet imiş... Bu zamanda ·kep bir süvari maskara sökün etti. Bunlar
gazlar söndürülür imiş!.. daha muhteşem, daha süslü idiler. Bunların
Biz, hayalet gibi gezinen garsona, yolluk da önlerinde lavta, armonik, çığnına vardı.
birer punç daha ısmarladık. İçiyorduk. Kapı Bütün güruh:
Kapı açıldı. İçeriye elinde iki mumlu cam Of aman aman Eteni!
ANSİKLOPEDİSİ -901- ARAB (Galatalı İnce)

Şarkısını
okuyordu. Dehşetli' gür bir ses: kati celbeden dört sesli bir maskara idi. İki
- Of!.. Eleni mu!. .. yanında iki zurna, önünde, ardında birer klar-
Sayhasiyle gürlüyor, bu türlü bir gürle- net kıyemet koparıyor, ikendisi elleriyle - g(l-
yiş arasında atlarla beraber meyhaneye giri- ya iyice işitmiyörmuş gibi - muttasıl kulak-
yordu. Biz karşı kaldırıma sığındık.. Süvari- larını açıyordu. İki davul iki nakkare de caba!
ler, rengarenk idiler. Bunlara da tepsi dolaş­ Biz şaşa kaldık, belki siz de şimdi şaşar­
tırılıyordu. sınız:
Ayni cihetten bir takın1 daha zuhur etti. Bu bizim perukar değil miydi? .. (Ahmed
Faiz: Rasim: Fuhşi atik).
- Bak! Bak! ... Bizim ayınınkiler! ... ARAB (Galatalı İnce):..... Geçen asrın son-
Dedi. larında Mengene tulumba-
sandığının namlı
Filhakika laternaları önde, iğrile büğrü­ cılarından, Çalgılı Kahve» veya «Semai Kah-
le geliyorlardı. Sokak ddldukça doldu. Hal: vesi» de denilen tulumbacı kahvehanelerinde
·buki arkada daha başka takımlar olduğu gö- en iyi mani, semai, koşma, destan ve kalenderi
rülüyordu. İlk akşam gördüğümüz araba, yu- söyliyenlerden; 1315 yılı Kurban bayramının
murtalı sırık hamalları, bağladığı balonu por- bayram gecesi Aksarayda Cellad çeşemesinde
sumuş Ciciburun, Paskal, kıyafetli, çifte boy- çıkan bir yangında ayni sandıktan tulumbacı
nuzunun ortası çıngıraklı herif, kolları sepetli Hidayet ve Kürt Bahadırla beraber duvar al-
kıpti kanlar, aralarında diğer zurnalar, later- tında kalarak ölmüşlerdir ve o 'aevrin tulum-
nalar, karışık ·gruplar, merkebe terş binmiş cılık an'anesince, bu facia üzerine, on sekiz
yüzü boyalı, uzun mozaik sivri küllh, biçimli- kıt'alık bir destan yazılmıştır:
ler birbiri üstüne yığılıyorlardı.· ı. Dinleyin vak'ayi hali dilstizi
Etrafta ne kadar meyhane varsa hepsin- Anlayın ne hali yamaııa dü!ifük-
den yirmişer, otuzar kadehli birer, ikişer tep- Hak eceli kaza eylemiş rtiıi
si çıkmış. Sebebi mevtlmiz beyine düştük
- Oristi! 2. Birimiz İnce Arab idi şöhret
- Buyurun! Birimizin ismi idi Hidiyet
Behidır, tavana, genç idik gayet
Davatiyeleriyle , bunları karşılıyorlardı. Ahvalim.iz halka ilana düştük
Muhtelif çalgıların muhtelif havalarına uyar
uymaz okunan şarkılar, atılan n!ralar, çeki- 3. Reha.dırKürd idi refikin biri
Üçümüz kazaya uğradık seri
len haylar, huylar, bağırmalar, çağırmalar İşiden ah itse vardır çok yeri
arasında kalmıştık. Böyle bir acaib ttlfana düştük
Kar yine başladı. Fakat bu defa lapa
4. Herkes için ayn oiur kesbi kar
yağıyordu. Süvariler örie düştüler ..,. Arkala- Tulumbacılık idi bizdeki efkar
rından mumlu araba, sırık hamalları, ayı par- Mengenede idik gaayetle namdA.r
tisi, bizim zurnalılar yürüyordu. Evlerden dö- İşbu şöhret ile meydana düştük
külen konfetiler kar parçalarına sarılarak ini- 5. Namımızı ihtida eyledik beyan
yor, bazan ayak basılmamış ufak sahalar. üze- " Candan sever idi cemil ihvan
rinde menevişler yapıyordu. Güler yüzlü idik hem de kahraman
Bizim perukar meydana ç~madı. Aziz Reis gibi ziııiııe düştük.
- Beni bırakıp gittiler. · 6. Arkadaşlar ile bir şeb oturduk
Demesin diye biz de öndekileri takiben Yangın var dediler tez hazır olduk
bir yerlere iniyorduk. İndikçe indik. Sokak Fenerci, borucu mevcud bulunduk
Sür'at ile rahi reva.ne düııtiik
kah daralı-yor, kah genişliyordu. Başımız, ku-
laklarımız sarılı olduğu için ufak tefek şeyleri '1•. Yazılan ne ise gelir serine
duymuyorduk. Bir dönemeçte durduk. Bir de · Der akeb irişdik yangın yerine
Rast geldik bir kötü gözlü birine
arkama bakayım ki, yeni bir mahşerin uçları Galiba nazan düşmiııe düştük
geliyor!..
8. Bir yangın duvarı oldu aıikar
Atlı, yaya, küf eli, sırta binmiş, el ele, kol
Yaklaşdık yamna m.Anendi şikAr
kola yüzlerce maskara akıyor ... İçlerinde kı­ İtfai harike bizde gayret var
zaklı· bile vardı... Fakat en ziyade nazarı dik- Soknlduk kenaıi sftzane dü§tük
ARABA, ARABACI 902 - İSTANBUL

9. Kalbimizde vok idi zerrece korku müştü (B. : Ata binme yasağı). Dolayısı ile
Muttasıl ate~e sıkmaktayız su arabaya binmek bir düşünce mevzuu dahi ol-
Meğer tehlikeli :ıµahal imi!! bu
mamıştır. Cadde adını· taşıyanlar da dahil İs­
Mulltezayı kader o yane düştük
tanbul· sokaklarının dar oluşu,· yüzde doksan-
10. Celladçeşnıesinde idi bu yangın beşinin tek araba ile tıkanması, hatta yarısın­
Su işletmekten olduk cümlemiz baygın dan çoğuna arabanın sığmayışı bu natil vası­
Cellad imi~ meğer bulunduk dalgın
tasını Büyüşehrin günlük ihtiyacı olmaktan
Bilmedik afeti mekkare dü'.::tük
çıkarmıştı. Binek arabası ancak şehrin uzak-
11. Oradan bir toz duman ko!)tu el aman ca mesirelerine gitmek için kullanılmış, ara-
Bir sedayi dehşet feryadü figan
Aklımızı kaybettik olduk perişan
baya da istisnasız kadınlarla küçük çocuklar
Zımeyledik ka'ri deryaye düştük bindirilmiştir.

12. Yıkıldıol duvar ecel pençesi Binek ve yük arabaları iki ayrı tetkik
Oldu ömrümiizün ah neticesi mevzuudur, evvela binek arabaları üzerinde
Kurban bayramında bayram gecesi duralım.
Herkes namazda iken kurbane düştük Binek arabası, sarayı hümayun· haremi için
13. Arkadaşlar gelüb ordan çıkardı bir ihtiyaç olmuştur, fakat, 'Tanzimat adını
Mahz-ıİ:n mahzun .halimize bakardı verdiğimiz münevver mutJ.akiyet devrine ka-
Cümlenin gözünden Ya!!lar akardı dar, on dokuzuncu asır· ortasına kadar nadi-
Didiler ·bir '·müşkil hicrane diiştük
ren kullnılmıştır. Valide Sultanlar, Haseki
14. Oradan camie kalkdık nihayet Sultanlar, Hanım Sultanlar şehir sokakların-·
Musallade mevcud cümle cemaeı.
da dolaşmamışlardır, sayfiye . yalı, köşk ve
Müminlerden düa Hakdan inayet
kasırlarıına haremi hümayun kayıkları ile
Bizler mağfireti Rahmine düştük
gitmişlerdir. Şehir içinde dolaşan nüfuzlu va-
15. BaYramlık, kefenden yapdılar libasımızı
lide Sultanlardan Kösem Maypeyker Sultanla
Gaslidüb kıldılar namazımızı
Yapdılar tuttular hem yasımızı
Hatice Turhan Sultan, devirlerinin ağır han-
Bayram günü kabristane düştük to arabalarına mükellef ve muhteşem hafif
tahtırevanlarını tercih etmişlerdi.
16. Arkadaşlar size ibret olduk biz
Biziın gibi gafil bıılunmaym siz İstanbuldan uzun yolculuklara çıkılır
Gittiğiniz yeri teftiş idiniz iken de araba bir ihtiyaç olmamıştır. Yoku,
Genç yaşımızda fedai cane dü5tük seyahatta can güveni için atlı olarak bir ker-
17. Ey ahvalimizi bilen ehibba vana katılmak mecburiyetinde bulunmuş, , at
Hatırdan etmeyin bizleri cüda yolculuğuna dayanamayanlar da develer üs-
Mulıtactır ruhumuz istiyor düa tünde mahf.eye bi~m~lerdir. En kısa beş ay- ·
Bizler merhameti ihvane düşdük
dan iki yıla ·kadar süren seferlere çıkan pa-
18. Kesilmiş dünyada dAnei ni'met dişahlar da gaza yollarını a:t üzerinde almışlar­
Sene bin üçyüz onbeşde eyledik rihlet dır. Yalnız iki hükümdar, bacaklarından ra-
· Bizim ahvalimizi guıı itti herkes
hatsız olan Fatih Sultan Mehmed ile yetmiş
B!iyle dilden diİe destane dü5tük
''İki . yaşmda gazaya giden Kanuni Sultan
Bibl. : Osman Cemal kayglı, Semai Kahveleri; Süleyman son seferlerinde hanto arabalara
Kanlıcalı Hüseyin Reisin destan ve semai defteri. -
binıriişlerdi. Bu iki tarihi arabanm şekilleri
ARABA, ARABACI; SARAY,. KONAK hakkında kesin bi1giıniz yoktur; gayet ağır,
KİRA VE YÜK ARABALARI VE ARABACI- gayet büyük, muhakkak ki • ziynetli Ye pek
LARI - Osinanlı İmparayorluğunun ondoku- konforlu haşmetli seyyar odalar idi; yaylı ol-
zuncu asır ortasına· kadar devam etmiş olan madıkları da muha,l{kaktır. Her ikisinin de
mutlakiyyeti mutlaka, hudutsuz istibdad ida- şehir dışmda, birinin Üsküdar diğerinin de
resi büyük şehitlerde ve dolayısı ile başta Is- Davudpaşa Sarayında o seferler için sureti
tanbulda · halkın arabaya binerek dolaşması­ mahsusada yapıldıkları da söylenebilir; Fatih
na asırlaca lüzum görmemiştir. İstanbul hal- sarayından Üsküdara saltanat kayığı ile geç-
kı onaltıncı asır sonlarına kadar arbaya de- miş, Kanuni de son seferine çıkarken saray-
ğil, hatta ata dahi bimneınişti, mesafe. ne dan Davudpaşaya kadar beyaz bir atın üstün-.
olursa olsun evi ile işi arasındaki yolu yürü- de gitmişti, ne garip tesadüftür ki iki arab.a da
ANSİKLOPEDİSİ _·903 - AltABA; ARABACI

istanbula, birincisi Gebzeden, ikincisi de Zi- rı açılmış perdelerinden Kanuninin kavuklu


getvardan sahiplerinin tabutlarını hamil ola- tabutu görülmektedir. Şehsüvaroğlu: «Dört
rak dönmüşlerdi. Topkapı Sarayı Müzesi mü- tekerlekli, iki atlıydı. üstünde yeşil kumaş­
dürü değerli müdekkik HalftJc Şehsüvaroğlu tan bir sayeban bulunuyordu ve bu örtü bir
arabalar üzerine bir makalesinde Kanuni Zi- _yandan iki tarafa açılıyordu . Kenar tahtaları
getvar seferinde bindiği arabanın müzedeki devrin tezyini motifleri ile süslüydü» diyor.
bir minyatürden naklen resmini neşretmiştir. Minyatürde de iki at gösterilmesi ne gibi za-
Bu resim, arabanın aslı hakkında etraflı bilgi ruretten doğmuştur bilmeyiz, fakat bu ağır
edinmek için kafi vesika değildir; Yalnız şek­ arabanın iki atla çekilmesine imk!n yoktur.
lini kaba taslak göstermektedir. Arabanın ya- Perdesinin yalnız bir yandan açıldığı da asla
kabul edilemez, Padişa­
hın, güzergahındaki kul-
larını selamlamasına
m a n i d i r; minyatürde
yalnız bir yanın ~çılması
tersim zaruretidir.
İkinciSultan Bayazıd
tahtından . çekildiğinde
inenfası olan Dimetoka
yoluna araba ile çıkmış­
tı. Bu arabanın şekli
hakkında da bir şey bil-
miyoruz.
On yed.inci asır baş­
larında, İkinci ·· Sultan
Osnıaıiın feci ölümüne
var~n ihtilalde ikinci de-
fa tahta oturtulan mec-
nun Birinci Mustafa ile
anasının saraydan Et
Meydanındaki Orta Ca,
mie sarayın bir hasta
arabası ile getirildiği ri-
vayet olunur. Saray has-
ta arabaları iki tekerlek-
li olup zülüflü •baltacılar
tarafından · çekilirdi. O
müthiş günde ·sa.rayda
bir at ' arabasının hazır­
lanamadığı kabul oluna-
bilir. <1enç O!man da
Orta · Camiden Yedi.kule
zındanına bir çarşı ara-
basına" ( yükarabasına)
bindirilere~ . g öt ü r ü 1-
müştür.

Bir · meşhur ·harem


Kanuni Sultan Süleymam l\[ac~standa .Zigetvara götüren ve
arabasıni on yed-inci asır
oradan büyük hükümdarın nasını getiren araba
ortasında Dördüncü Sul-
(Resim: H.Y. Şehsüvaroğlunun «Asırlar boyunca İstanbul» un da
netıredilmiş bir · hazine minyatüründen) · · tan Mehmed sevgili ha-
ARABA, ARABACI 904 - · İSTANBUL

vasıtası oluşu, onsekizinci asır başlarında Lale


Devrinde, Sadabada ve Asafabada gidecek
kibar ve ricale mahsus bir imtiyaz olarak baş­
ladı. Paris civarında Versay köşklerine nazire
olarak, köşkler, kasırlar yapılır iken yine
Fransız zadeganını taklid yolunda devrin ze-
raf et havasına uygun pek mükellef ve müzey-
yen binek arbaları yaptırıldı.
Devrin şairleri yeni yapılan kasırlara, ya-
lılara, saraylara tarih kasideleri yazar iken bu.
arabaları da ihmal etmemişlerdir, mesela Atıf
Divanında Lale Devrinin seçkin simalarmdan
Defterdar İzzet Ali Paşanın çift atlı, döşemesi
al çuhadan ve altun toplarla müzeyyen ara-
Sarayda hastalar arabası, On sekizinci asır
(Bir minyatürden) basını şu şiir kıymetli bir vesikadır:

Zehi gerdtine kim aksitse hüsni çeşmi insane


sekisi Rebia Gülnüş Sultan için yaptırtm,ış­ Temaşadan dönerler di4eler mir'ıiti hayrıine
tı, bilgimiz, tekerleklerine varınca gümüş­
Müretteb seb'ayi seyyare veş zerrin toplarle
le kaplı olduğu, bundan ötürü de «Gümüş Müşabih heyeti matbuası gerdtini devrine
Araba» adını aldığından ibarettir. Padişah
Nedem ki olsa rengin çôhai surhle pôşide
Rebia Gülnüş Sultanı haftalarca devam eden
Bakılsa
dikkat ile benzemez mi Kam mercine
sürgün avlarına, Belgrada kadar da Avustur-
ya seferlerine bu arabanın içinde götürmüştü. Yine rif'at süvar sahibi İzzet ile Atıf
Çekildikçe dü esbi devletle sahni meydıine
Haseki Sultanın hizmetinde müteaddit cariye-
ler ·bulunacağına göre çok büyük ve ağır bir Üçüncü Sultan Ahmediın iki oğlunun sünnet
şey olacağı muhakkaktır. Bu arabanın şeklini ;;lüğününde şehzadeleri Aynalıkavak kasrın­
tahayyül etmek de zordur. dan alıp düğün yeri olan Okmeydanına götü-
Binek arabasının İstanbul içinde nakil ren arabada altı atla çekilen muhteşem bir

On yedinci asırda bir Haremi hümayun arabası


(Resim: Del'rin bir nıinyatii.rilnden Franı Teaschner)
ANSİKLOPEDİSİ - 905 - ARABA, ARABACI

Saray koçu'su idi; perdeleri eh kumaşlardan. müzellef arabacı olmayıp arbalanna nisa tli-
kesilmiş, içi dışı altın yaldızlı, kitabelerle mü- fesi bindikte kendileri zinhar arabanın öµün-
zeyyen sayebanın üstü de ,gümüş topuzlarla den ve ardından baş,ka yerde gitmeyip ve ara-
tezyin edilmişti. hanın penceresi yanında dunnayıp doğrudan
İstanbulda ata tercihan arabaya binen doğruya ırz ve edebleriyle gidip gelmelerine
ilk hükümdar, Yeniçerileri kaldırdıktan sonra ve kıyafetlerinde uygunsuzluk olur veyahut
İkinci Sultan Mahmud olmuştu. Kibar ve ri- hilMı nizam arabanın yanında gider ise lhti-
calin İstanbul sokaklarında hususi binek ara- sabağası ahzü girift ve tediblerine ihtimam
baları ile dolaşmaları ve kira binek arabaları­ eyliye ve arabacılar İstanbul sokaklarında
nın taammümü de onun devrinde başladı. arabanın üzerine binmeleri mukaddem mem-
Hicri 1242 yılı muharreminin sonlarında nu olduğundan Üsküdar esvakı vüs'atli olmak
(1326 ağustos sonlarında) neşredilen ihtisap hasebiyle orada binmelerine mümanaat olun-
Ağalığı (İstanbul Belediyesi) nizamnamesinde mamak üzere fimabaad dahi esvaki İstanbul-
kira araba ve arabacıları hakkında şu şayam da memnuiyeti mezkftre cari olarak kayış ta-
dikkat satırlar okunmaktadır: bir olunur tiz.girleri kaldırılıp tenbihatı saire
«Arabaları olduğu mahalde şakirt na- husunda Üsküdar ve Boğaziçi vesair mahaller
miyle lüzumundan ziyade adam kullanmayıp arabacıları dahil olarak gerek ziyyü kıyafet
el'an mevcud olan arabacı ve şakirtleri cüm- ve gerek sair tavru hareketlerinde· ırz ve ede-
leten ehli ırz olmak üzere tahrir ve kefillere
be münafi nesne· vukua gelmesine ve cesaret
raptolunduktan sonra fimabad arabacılar şim­
edenlerin tedibine dikkat ve ihtimam oluna .. »
diki telebbüs eyledikleri bol binniş ve cübbe
ve şalvar ve bellerine kuşandıkları lahur ve Çamlıcada kl7ıkardeşinin köşkünde ölen
Car şalı sefihane kıyafeti külliyen ve umumen İkinci Sultan Mahmudun Tabutu, Üsküdar
terk ile ehii ırz heyetinde yenleri dar çuha İskelesine bir öküZ arabasiyle indirilmişti.
binniş ve cü~be ve kendileı-i başlarına dört Abdülmecid devrinde ise araba merakı
parmak kenarlı ve şakirtleri iki parmak ke- adeta bir salgın halini aldı, bilhassa saray ka-
narlı yeşil kalpak giymeleri ve sakalsız ve dınlarının, sultanların pek süslü saray araba-

Topkapı Sarayı Müzesinde bir haremi hümayun arabası, On sekizinci asır sonu
(Resim : Nezih)
ARABA, ARABACI - 906 - İSTANBUL

ları ile şehir teferrücleri o .derece ifrata düş­ yadigarları olarak İstanbul sokaklarında bir
müş idi ki, müverrih Cevdet P~a İkinci Sul- müddet görünmüşlerdi.
tan Hamid-e verdiği «Marftzat» adıiıdpki rapor- Sermed Muhtar Alus, Amcabey mizah
tarihçesinde: ~Saray kadınlarının arabaya bin- gazetesinin «Dünden bugüne» sütununda yaz-
memeleri için serasker Riza Paşanın Sultan dığı sohbetlerden birinde İstanbul kira ara-
Abdülmecidden ;ıldığı emir ile saray· araba- baları üzerine şunları yazıyor:
larını birbirine zincirlerle bağlattığı söylen- <(Gerek kupa, gerekse fayton olarak dört
di» diyor. sınıf idiler. Numarasızlar, temiz paklar, harcı
Sultan Abdülaziz ve Abdülhaıiıid devir- alemler, geceye mahsuslar! ..
lerinde ise İstanbul, her hangi bir avrupa «Numarasızlar, yani fenerlerinde beledi-
şehri gibi her köşesinde kira binek arabas_ı yenin numarası bulunmıyan, hususi araba
bulunabilen bir belde oldu. imiş gibi gözükenler lüks mü lüks!... Her ta-
Hususi ve taksi otomobillerin çoğalmağa rafı pırıl pırıl, beygirleri küheylan, seyisleri
başladığı Birinci Cihan Harbi mütarekesi yıl­ boylu boslu bir civan yahut yakışıklı bir peh-
lariyle Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar, Bü- livan! ..
yükşehrin başlıca nakil vasıtası, kupa yahut · «Ötede, beride beklemezler, arabacıları
fayton, kira arabaları idi; elektrikli tramvay- Tepebaşı, Taksim, Pangaltıdaki kahvelerde;
dan evvel de, atlı tramvay ihtiya-cı' karşılaya­ atları ve arabaları Tozkoparan, Sıraselviler,
madığından, hem kira arabaları daha çoktu, Hamam cıvarındaki ahır ve arabalıklarda ha-
hem de herkes arabaya . binemiyeceğinden, zır durur. Cebi yüklü, lord bir müşteri çıktı mı
kira beygirleri, sürücü beygirleri vardı ki, emrine amade. Binen en aşağı sarı lirayı s~-
bu satırların yazıldığı sırada, (1946 - 1959, ki- külüyor!. ..
ra arabalarına pek nadir olarak . rastlandığı «Temiz paklarda araba rabıtalı, beygir-
halde sürücü beygirlerinden eser kalmamış­ ler canlı, arabacı edeb ve terbiyeliydi. Beyoğ­
tır (B.: Sürücü Beygirleri).
lu yakasında Ağacamii Sokağında, Tokatlıya­
İkinci
Cihan Harbinin en _buhranlı yılla­ nın yanında, Perapalas önünde; İstanbul ta-
rında, benzin stokunu korumak için hususi rafında da Türbede, Nuriosma"!liye kapısında,
otomabillerin seyrü seferden men edilip tak- Şehzade sebilinin• bitişiğinde beklerlerdi.
silerde; benzin tahdicliyle beraber çift ve tek «Ücretleri biraz farklıca. ötekilerin çey-
numaralılar diye nöbetle yarı yarıya .sefere reğe gittikleri yere yedi buçuğa, iki çeyreğe
çıkarıldığında her nasılsa bozulm~mış bir gittikleri yete on beş kuruştan, mecidiyeden
miktar kira faytonu yakın geçmişin hazin aşağı tazı ol~azlar.

On dokuzunucu. asır ba:larında Katib. odası


(Resim: Bir gravürden Nazihin eli ile)
ANSİKLOPEDİSİ ....;, 907·_ ARABA, ARABACI

«Harcı alemler Eminönü, Ayasofya, Ba- yok olmuştur. Otomobilin müthiş rekabeti
yazıd, Aksaray, Fatih, Galata, Altıncıdaire, karşısında köhneleşen zavallı Faytonları ise
Tünel meydanı Tepebaşı gibi kalabalık yer- hepimiz biliyoruz» diyor.
lerde sürüsü ile! .. 1840 da Ceride-i Havadis'te rastlanan
«En berbatları gece arabalarıydı. Yatsıyı birkaç satış ilanından, eski lst~bul arabala-
geçtikten, el ayak çekildikten sonra ortaya rını, bu arada bilhassa yarım karpuz şeklinde
çıkarlar, bilhassa Köprünün iki başında bek- ilk :ı:.,andoları tahayyül etmek mümkün olabi-
ferlerdi. liyor; bu ilanlardan bir tanesi ise bilhassa
kaydedilmeğe değer:
«Baş belalıkta hepsi de _birbirinden beter.
Beygirleri düzlükte bile dermansızlıktan ye- «Gayet musanna, tekelli,iflü, kendisi du-
re yayılı verir; kupan.ın Şahrem Şahrem ta- du yeşili renkte, altın rih serpmeli, sair ma-
vanından içeri · yağmurlar, karlar dolar, ayak halleleri böcek sırtı ala mai boyalı ve çok yeri
basılacak tahtalar kav gibilikten garççadak yaldızlı, içi açık kavrulmuş kahve renginde
göçerdi. ala çuha kaplı, şeritleri, kaytanları ve püskül-
«Ya arabacıların mostralığı; Dillerinde leri sakız ·alı ipek ve klabdanlı, sekiz yaylı,
metelik dönmüyor, körkütüıi sarhoş; yahut da içine binen zat kendi kullanır şekilde, icabın­
pinponluktan, uyuntuluktan gözlerini açamaz da hantocu yeri yapılabilir bir araba 15.000
halde, gelsin şekerleme!..» kuruşa - satılıktır».

Refik Ahmed Sevengil «İstanbul nasıl Diğer


bir ilanda da «Yarım karpuz biçi-
eğleniyordu» adındaki eserinde, mesirlerden minde iki beygir koşulur sandık takımı yeni
bahsederken: «Bazı hanımlar da doğnı$n bir arabanın 3000 kuruşa satılık oldu·ğu» bil-
doğruya .arabalarla gelirlercli. Arabalara Ko- dirilmektedir. - Bir başka ilanda, yine yanın
çu denilirdi. Muhtelif şekil ve nevideki ara- karpuz biçiminde satılık bir arabanın «alt
balar Hanto, Talika, Katib odasıtKupa, Lando kısmı erguvani, sandığı ceviz, tahtası, etrafı

isimlerini alırlardı. Son zamanlara .doğru da sekiz parmak oymasi dahi siyah boyalı, ik:o-
Faytonlar çıkmıştı. Elyevm bunlardan Tali- şumlarınln Nemçekari» olduğu tarif edil-
kalar sayfiyelerde ve civar köylerde müsta- mektedir.
meldir. O mükellef açılır kapanır uzun ve Pek kibar bir istanbullu olan Zülüflü İs­
muhteşem Landolar gözükmEı,~ oldu, zarif ka- mail Paşa za9e Celaleddin Germiyanoğlu da
palı Kupalara da nadiren tesadüf ediliyor. İstanbul Ansiklopedisine şu kıymetli notları
Katib odası ile kadim Hantol~ ise büsbütün • tevdi etmiştir:

On dolrum~u asır ortasında koçu ·


(Resim: C. Biseo)
ARABA, ARABACI - 908- İSTANBUL

ıtt'aıı, - -

Lando Kupa
(Resim: Nezih) · (Resim: Nezih)

«Bizim erişdiğimiz zaman, 1900 yılı et- kai Şerifiziyarete giderken biherdi.
rafı, istanbulun binek arabalarını saray, ko- «Saltanat arabası cuma selamlığında ga~
nak ve kira arabaları diye üçe ayırabiliriz. yet yavaş giderdi, yaverler arabayı iki yanı
«,Saray arabalarının başında Saltanat _ sıra yürüyerek takib ederlerdi; Hırkai Şerif
Arabtısı gelir. İkinci Sultan Hamid cuma se- ziyaretinde ise arabayı sür'atli sürdürtür, yA.,
lamlığı denilen cuma namazına bu araba ile verler de atlı olarak takib ederdi. Saltanat
gider, cuma namazlarını daima Yıldız Cami- arabasında padişahın karşısında daima zama-
inde kılar, namazdan sonra kış ve yaz daiıni nın seraskeri olan müşür otururdu.
ikametgahı olan Yıldız Sarayına, m.erasim so- «Saltanat arabası çift çift dört atlı, arabacı
na ermiş bulunduğundan, bizzat kullndığı çift oturağı sırmalı, fenerleri, bordürleri altın yal-
atlı bir saray faytonu ile dönerdi. Saltanat dızlı muhteşem bir faytondu. Sultan Hamid
Arabasına senede bir defa da, hicri şaban ayı­ arabanın körüğünü daima y<].fı açık bulundu-
nın on beşinci günü, Topkapı Sarayında Hır-
. . rurdu, halk, yüzünü şöyle bir görür, kaybeder-
di. Arabayı arabacıbaşı kullanırdı, yanında
bir de ispi~ otururdu. Arabayı çift çüt çeken
dört attan soldakilerin üzerine de birer süvari
neferi bindirilirdi. Bu dört kişi, kırmızı veya
yeşil çuhadan som sırma işlemeli cebken-ce 0

ket, kenarları sırmalı pantalon ve ayaklarına


siyah çizme· giyerlerdi, çizmenin üst kısmı, ·
baldır üstüne ,gelen ağzı tahminen on san-
tim eninde beyaz sahtiyanla çevrilmişti. Ara-
baya dördü de ayni renkte,· ayni ·boyda dört
katana koşulurdu:
«Sultan Hamidin cıi~
ina . namazı· dönüşiin-·
de· ·kendi sürdüğü sa-
·ray· ')aytomina geliıice,
arabacı oturağı . yokti.i,
önU- açık, dizgıinler, uf-
ki bir _maden çubuk ·üs-
tünden geçerdi, araba-·
cıbaşı bu fayton - brik'i
cami avlusupa getirir,
kendisi saraya yaya dö-
nerdi. Gayet sade, fakat
son derece zarif bir ara-
ba idi. Bunun da körü-
Faytoıı ğü hep yarı açık bulu-
(Resim: NWh) nurdu.
ANSİKLOPEDİSİ _;, 909 - ARABA, ARABACI

«Diğer · saray ara-


baları umtimiyetle
kapalı, sade kupa ara-
balardı. · Arabacıları
ve ispirleri dalına sı­
yah elbise ve siyah
çizme giyerlerdi, . kı­
yafetleri için söyliye-
cek şey yok sade ve
çok temiz oldukları~
dır. Bu arabalara ka- "A-.ı~
dınlar bindiği zaman,
arabacının yanına; is-
piri yerine siyah re-
dingotlu biı" harem
ağası otururdu, hazan
Paı·aııol
bir harem ağası da (Resim: S. Sinan)
soldaki atın üstüne
bindirilirdi. Saray arabaları «Istablı Amire» yokdu, hepsi, masrafları keselerinden ödenen
denilen has ahırda muhafaza edilirdi; kadrosu kendi arabalarına binerlerdi.
kalabalık bir teşkilat olup amirleri Istablı «Konak arabaları ya kapalı kupa, yahut
Amire Müdürü idi. körüklü faytondu; bazan da icabında üst kıs­
«Konak arabalarına gelince, şimdiki hu- mı çıkan, çifte körüklü lando = landon olur-
susi otomobiller yerine o zamanın yüksek du. Konak lando'ları en bahalı, en lüks ara-
devlet ricalinin ve zenginlerinin birer ve hat- balardı. Ekseriya bir konakda bir faytonla bir
ta birkaç binek arabası bulunurdu. Satın alın­ kupa veya lando, yahud üç araba birden bu-'
ma bedelleri, bakımları, atların masrafları, lunurdu. Kadınlar asla faytona binemezler,
arabacılarla, seyislerin, ispirlerin _aylıkları, kupa veya landolarla dolaşırlardL
boğazları, üst ve baş masrafları ile o devrin «Konaklarda arabacı
ve ispirlerinin belli
oir konak arabası zamanımızın en mükellef bir üniforması olmamaıkla beraber daima ko-
otomobilinden kat kat masraflı, hakikaten bir yu renk, ekseriya siyah ve önü kapalı ceket,
lüks idi: Şurasını da ehemmiyetle kaydetmek ayni kumaştan pantalon, ayaklarına da par-
lazımdır ki, nazırların dahi makam arabaları lak rugan çizme giyerlerdi.
«Konak arabalarına da sa-
ray arabaları gibi ayni boyda,
ayni renkte ikiz diyebileceğimiz
çok bakımlı atlar koşulurdu.
Araba devrinin sonlarına doğru
ki, sahipleri küçükbeyler tara-
fından kullanılan spor tipi brik-
fayto,nlara renkleri tam tezad
teşkil eden; mesela- demiri kır ile
yağız atlar koşulmaya başlamıştı.
«Faytonların iç döşemesi
umumiyetle koyu renk, siyah,
koyu kahve rengi idi; yine o
son zamanlaırda bazı gösteriş me-
raklıları faytonlarını, kendi ağız-
Hasırlı paraşol -fayton larınca, frappan döşetmeye baş­
· (Resim: S. Sinan) ladılar! kanarya sarısı, nar çiçe-
ARABA, ARABACI - 910- İSTANBUL

Tente Tek atlı yaylı düz araba


(Resim: Nezih) (Resim. Nezih)

ği, çilek pembesini tercih ettiler. On yedi ya- ye varmamış, fakat kira arabası ile dolaşma­
şında idim, çok iyi hatırlarım, zamanın azı­ yi da kendine yedirmeyenler tarafından ha-
lı paşalarından biri, evladlarını rencide etme- ber salınarak tutulur, içine konak arabası
mek için isim vermiyorum, atların koşumla­ cakası ile binilirdi, bunlar sayısı mahdut sekiz
rına ince çelikten örülmüş zırh tertibi bir şey­ on araba idi, sahipleri bu hizmet karşılığı ol-
ler taktırıp Fenerbahçe. gezisinde lüks fayto- dukça mühim bir para alırdı.
nu ile şangır şungur timarhane kaçkını"• gibi «Piyasa kira arabaları umumiyetle eski,
dolaşırdı. az bakımlı, konak arabalarının emekliye ay-
«Kira arabalarına gelince (fayton, kupa rılmışları idi. Arabacılarının kıyafetleri de
ve lando) lüks arabalar veya piyasa arabaları arabaları kadar pejmürde idi.
diye ikiye ayrılabilir. Lüks arabalar piyasa- «Konak arabalarında da kira arabaların­
ya çikmaz, ahırlarda, arabalıklarda durur, da da plaka yoktu; kira arabalarının mensup
varlığı hususi araba tedarik edecek mertebe-
oldukları belediye dairesince verilen numara-
ları fenerler.inin üze-
rine yazılırdı. Beledi-
.oye dairelerince tan-
ziıiı edilen tarifeye
göre ücret alınır, tari-
fede tesbit ediluıeyen
yerlere pazarlıkla gi-
dilirdi.
«Fayton, kupa ve
lan,dolardan başka iki
•çeşit kira arabası da-
.ha vardı: Paraşollar,
Tenteler.
«Par~ol'lar tek
atlı veya çift atlı olur-
du. Çift atlı.lamı dışı
- t
hasır örgü-. kaplama,
. ._ --- -:--
yandan binilir, dört
Çift atlı yaylı düz araba kişilik faytondan far-
(Resim: Nezih) kı ö ·n k ı s m ı- ·
ANSİKLOPEDİSİ 911 - ARABA, ARABACI

nın daha genişçe, bir


de körük. yerine,
üstünün bir tente ile
örtülmüş olması idi.
Bakaayadan bir kaç
araba el'an Büyüka-
da'da görülmektedir.
Tek atlı paraşolların
ekserisi hasır yerine
düz . tahta kaplama
arabalardır, onların
son ör~eklerine de·
Kadıköyünde, Bostan-
cı ve Erenköyünde
rastlanır.
«Tente arabalar
tek atlı olup arkadan
binilir, normal. dört
kişilik arabalardır, al-
tı kişi btn!diği de olur, Tek· atlı sandık araba -
içinde gidiş istika~ ,(Resim: Nezih)
metine göre yan ve
.k a r ş ı 1 ı k 1 ı . oturulur. Halen bir kaç de yaz ve kış oturanlardan varlıklıca kimse
tane de Erenköyü ile Göztepede kalmıştır. Pa- ler ilk okulda okuyan çocuklarının gidip gel-
raşollarla tentelerin son döküntülerine Sarı­ mesi için bu 'arabalardan birini aylıkla tutar-
yer ile Beykozda da rastlanır. Bu. iki çeşit lar. Zamanımızda çekçeklerin en kazanclı
arabayı çe,kçek arabalar diye de toplamak
mevsimi yazın plajların açılması ile başlar.
mümkündür. Kışın muşamba perdelerle ka- «Eski zamanın binek arabaları arasında
panırlar, kış için tenteler paraşollardan daha öküz arabaları·· da mühim yer alır. En eskileri
mahfuz arabalardır. Göztepede. ve Erenköyün- koçulardır. Koçu, son devirlerin atlı talika-

Tek atlı tam. çarklı sandık araba


(Resim: Nezih)
ARABA, ARABACI - 912 - İSTANBUL

Tek atlı sırık araba İki tekerlekli tekne eşek arabası


(Resim: Nezih) (Resim: Nezih)

larını andırır, zemini düz, kenarları gayetle şu içine dolarlardı, bazan bir kaç araba halkı
süslü, oymalı, nakışlı1
bir tekne şeklindeclir. olarak kafile hAlinde gidilirdi. Kayış Dağı,
üstünde, dört köşesindeki dört direğe atılmış gibi uzak mesirelere gidilirken öküz araba-
bir güneşliği·, tentesi vardır. Bilhassa mesire- · 1arına erkekler de binerdi, güle oynaya, yeni-
lere gidilirken kadınlar binerlerdi, arabacı­ le içile gidilirdi./
ların koçu yanında yürümesi yasaktı, önden, «İstanbul civarının öyle güzellikleri var-
öküzlerin yanında giderdi, iki kişi iseler genci dır ki, süratle geçilerek değil, öküz arabaları
önden, yaşlısı da arabanın üç beş adını ardın­ ile ağır ağır gidilerek doya doya, ruha· sindire
dan yürür idi. sindire seyredilir. Hafızama gençlik çağlarım­
«Koçular kalktıktan sonra yerlerini adi da nakşedilmiş fıkralardandır, Mısır Hidivi
yük öküz arabaları aldı. İçine şilteler serilir, Abbas Hilmi Paşanın annesi İstanbulda VAli-
yastıklar konur, kadınlar, eş dost, konu kom- depaşa adıyla anılır, Bebekdeki muhteşem

7
-
:!'--~-
-
, --- -
Çift atlı sınk araba
(Resinl: Nezih)
. ANSİKLOPEDİSİ - 913 - ARABA, ARABACI

yalısında ot~rurdu, bu muazzam yalının ye- Başta ihtilaller, İstanbulun asayiş ve in-
rine son yıllardayeni bir yalı yaptırmıştı ki zibatı bahsinde şehir halkının ayak takımın­
zamanımız~a Mısır Konsoloshanesi olan bina- dan, bekar uşağı güruhundan bahsedilirken
dır. Bu yalının arkasındaki bayırda da muaz- amele, ırgad, rencber, fırın uşağı, dellak, ham-
zam bir korusu vardı. Korunun, dolayısı ile mal, kayıkçının adı geçer, fakat, bıçkınlık,
bayırın muhtelif yerlerinden Boğazın görü- külhanilik, kavgacılık ve hatta vurucu kırıcı­
nüşü değişir, değişen manzaların her birin- lık alameti farikaları gibi olmuş arabacıların
de de ayrı bir güzellik varmJş. Validepaşanın ve bilhassa yük arabacılarının adı geçmez; bu
koşulan öküzleri beyaz, kendisi de beyaz da gösterir ki İstanbulda arabacılık, saray ve
boyalı hususi bir öküz arabası varmış, konak arabaları müstesna, Yeniçeri ocağının
J.ı;orusunda onunla dolaşırmış, Boğazın çeşidli kaldırılmasından, bilhassa Tanzimat devrinde
güzelliklerini- doya doya seyredermiş». gelişmiş olan bir iş, meslektir. Daha evvel
Atlı binek arabaları arasında bir de Polo- yük arabacılığı, mesela kayıkçılık, mavnacı­
nez Köyü arabaları vardır ki son yirmi yıl lık gibi teşkilatlanmış değildir. Çeşitli mes-
içinde, İkinci Cihan Harbi başından bu yana leklere sül-0.k ederek geçinen şehir halkının
onlar da ben gibi kalmıştır; yazın bir dinlen- ayak takımı ile İstanbul civarındaki köylünün
me ve eğlence, mevsiminde de av yeri olan elinde yük ara baları mevcuttur· ve bunlar da
bu köy ile köyün Boğaziçinde iskelesi olan şehrin o yoldaki ihtiyacını karşılamaktadırlar.
Paşabahçesi arasında gidip gelirlerdi (B. : Po- Sarih kayıtlara dayanmamakla beraber, kibar
lenez Köyü). Aslında çift at koşulur sırıklı bir ve ricalin arabalıklarında bir de yük arabası
yük arabası idi (Aşağıda\ yük arabaları hak- bulunduğunu ve lüzumunda konak arabacılaı.-ı
kındaki notlara bakınız). Dört köşesinde bu- ve ispirleri tarafından kullanıldıkları söyle-
lunan dört direk üzerine frenkkari tente ge- nilebilir.
rilmiş, başı ve ardı ve bir yanı boydan boya Zamanımızda kira binek arabalarından
perde ile kapanmış, bilakis bir yanı da boy- landolarla kupalar tamamen yok olmuş, fay-
dan boya açık, şilteler, yastıklarla döşeli; ara- tonlar kenarda köşede ben gibi kalmış, bir
baya 10 - 12, çocuklar da katılırsa yirmi kişi miktar çekçe,k araba da her yıl azalmakta ol~
yan yana, bacaklar ayaklar dışarı dışarı uza- duğuna göre arabacılar cemiyeti yalnız yük
tılarak, yahut sarkıtılarak oturulurdu. Polonez arabacılığını temsil eder olmuştur. Yük ara-
köyü arbalarının Paşabağçesine gelmeleri pek bacıları kamyon ve kamyonet gibi motorlu
şenlikli olurdu; cuma günü akşamı gelirler, taşıtların amansız re)rabeti karşısında mevcu-
geceyi Paşabağçesinde iskelenin hemen arka- diyetlerini muhafaza edebilmek için çirpın­
sındaki meydancıkta geçirirler, ertesi sabah da :m.akla beraber; şehrin günlük iş hayatında
pazar tatiline çıkmış bazı avrupalı ailelerle asla küçümsenmeyecek faaliyete sahiptirler.
tatlısu frenklerini alıp geçiminin ana yolu İstanbulda tanzimattan bu yana «yaylı
pansuyonculuk olan köylerine götürürlerdi. araba», «muhacir arabası» ve «sırıklı araba»
Bu arabalar Polonezköyünün öyle bir hususi- adı ile üç tip yük arabası kullanıla gelmiştir.
yeti idi ki sırf onlara binmek için gelenler de Yaylı arabalar evvela «tek yaylı» ve «çift
pek çok olurdu. yaylı» olarak ikiye ayrılır; çift yaylı da «tam
Yük arabalarına gelince Büyükşehrin çarklı» ve «yarım çarklı» diye iki nevidir; tam_
günlük hayatında f ~tihdenberi ihtiyacı olmuş­ çarklılar · olduğu yerde geldiği istikamete
tur; konakların, sarayların, her türlü inşaatın, dönme kabiliyetine sahihtir.
çarşıların, pazarları çeşit çeşit ağır yükü ara~ Yaylı arabalar: «düz araba» ve «sandık
balarla taşınmış, yazın sayfiyelere çıkanlar araba» diye de ikiye ayrılır. Düz arabalar bir
göç eşyalarını iskelelere yük arabaları ile in- platformdan ibarettir; sandık arabaların d-ört
dirmişlerdir. Tarih' kaynaklarımızda yük ara- kenarında korkuluğu, tahta pervazı vardır;
balarına «çarşı arabası>> adı altında rastlanır. bazan bu pervazın dış tarafına yağlı boya
Bu isnii kira binek arabası olarak anlamak da manzara resfmleri, çiçek resimleri yaptırılır.
mümkün- ise de kira binek arabalarının bu- Yaylı arabalar ayrıca tek ath ve çift atlı
lunmadığı devirlerde dahi çarşı arabası tabiri olarak da ikiye ayrılır;· şu halde çeşidleri şöy-
kullanılmıştır. lece sıralanabilir: -·
ARABA, ARABACI - 914- l:STANBUL

1 - Çift atlı çift yaylı, tam çarklı düz ra arasında yaptırılabilmekteydi; bir tekerlek
araba 75 lira idi; bakımlı, gürbüz bir at 1500 lira idi;
2 - Çift atlı çift yaylı, yarım çarklı düz müteferrik masraflar hariç çift atlı bir yük
araba arabası 4000 - 5500 liraya mal olmaktadır.
3 - Çift atlı tek yaylı, yarım çarklı düz 1959 da bir atın boğaz masrafı da 4 lira idi.
araba Nalbantlar Fatihte Atpazarında, Vefada, Ay-
4 - Tek atlı çift yaylı, tam çarklı düz vansarayda ve Unkapanında olup dört ayak
araba hesabiyle demir nal 14 lira, demir-lastik nal
5 - Tek atlı çift yaylı, yarım çarklı düz 30 liraya nallanıyordu.
araba Şehir içinde yalnız Ayvansarayla Vefada
6 - Tek atlı tek yaylı, yarım çarklı :düz iki umumi ahır kalmıştır; Vefa ahırı 30 at
araba alır; bir büyük ahır da Taşlıtarlada bulun-
' 7 - Çift atlı çift yaylı, tam çarklı san- maktadır, arabacılar hayvanlarını kendi evleri
dık araba yanındaki ahırlarına çekerler. ·,
8 - Çift atlı çift yaylı, yarım çarklı san~ . Atların kıl yem torbaları Asmaaıtında,
dık araba Hasırcılardaki ipcilerde satılır, bir torba 15
9 - Çift atlı tek yaylı, yarım çarklı san- liradır.
dık araba Yük arabalarının 1959 da iş bekleme yer-
10 - Tek atlı çift yaylı tam çarklı san- leri Ayvansaray, Balat, Unkapanı, Hal, Ye-
dık araba miş Sirkeci, Meydancık, Yenikapı, Kumkapı,
11 - _Tek atlı çift yaylı yarım çarklı san- çarşıkapı, Kazlıçeşme, Kasımpaşa, Gümrük,
dık araba Tophane, Beşiktaş idi. Kadıköy tarafında Ara-
12 - Tek atlı tek yaylı yarım çarklı san- ba vapuru iskelesi ve Hal civarında, Kuşdilin­
dık araba de; Üsküdarda da eski Balaban iskelesi civa-
Muhacır arabası sandık arabaya benzer, rında, Atpazarında dururlardı. 1959 da bir yük
yaysızdır; önü ve arkası açıktır,. yan pervaz- arabası 60-100 arasında para kazanabilmek-
ları da icabında kalkar, darca bir düz araba teydi; kış, yük arabacılığı için en durgun mev-
olur. simdir.
Düz yük arabaları ile büyük denkler, bal- İstanbulda araba~ılığa, yük arabacılığına
yalar, fıçılar, geniş, havaleli ev eşyası, demir çocukluktan heves edilegelmiştir. 1956 da İs_.
borular, çubuklar; sandık arabalarla da bak- tanbulun en yaşlı yük arabacıları Unkapanın­
kaliye eşyası, kavun karpuz, kömür, kesilmiş · da Ahmed Çavuş 60, Yemişde Besim Çavuş
odun, kum taşınır. Tenekeli sucular da san- 60, Hasan Çavuş 62, Erdoğan Çakır 65 ve Mu-
dık araba kullanırlar. hittin 65 yaşlarında idiler.
İstanbul arabacıları «yay» yerine «makas» Yü,k arabacılarına gelince ağır iş icabı
«tabirini kullanır. daima yalın ayaklı, yarım pabuçlu hırpani
Sırık arabaları, iki dingili arasında uzan- kıyafet adamlar ola gelmişlerdir ve eskiden
mış ve «özek» denilen sırık vasıtası ile, uzar hemen hepsi mahallesinin, semtinin yangın
ve kısalır; pek tabii yaysız ve hepsi çift atlı, tulumbası sandığında da uşak olarak kayıtlı
ağır yük ve iş arabalarıdır: dal odun, kütük. (B. : Tulumba, Tulumbacılık, Tulumbacılar).
ot, saman balyaları, yapı taşı, uzun demirler, Arabacılık ancak ayak takımının süluk
küfeler içinde kum, kireç, damacanalar için- ettiği bir meslek olmakla beraber arabacı de-
de menba suyu taşırlar. · nilince hemen daima bıçk!n, külhani meşreb,
Yük arabaları arasında tek eşek koşulur hatta kavgacı ve bilhassa yük arabacıları için
iki tekerlekli küçük tekne arabalar da vardır vurucu kırıcı bir tip tahayyül edilmiştir; çe-
seyyar manavlar, sütçüler, bostancılar ~ulla- limsiz, nazlL.P,_Ünyenin dayanamıyacağı iştir,
nır; nadiren ufak tefek yük de taşır. _ hele yük arabacılığı, icabında hammallık yap-
Zamanımızda İstanbulun araba yapıcıları mağa da mecbur sırım gibi vücut yapısı, acı.
Vefada toplanmış· bulunuyordu; en namlı ara- kuvvet istiye gelmişUr.
_ba yapıcıları da Hakkı, Recai ve Osman us- Ekabir ve ricalin eski konak arabaların­
talardı. 1959 da yaylı arabalar 1000 - 2500 li- da arabacıların ve yamakları olan ispir, seyis-
ANSİKLOPEDİSİ -91$- ARABA, ARABACI

lerin hem kıyafetlerine itina edilmiş, hem de - Nereye?


kendileri, vücud yapısı, eli ayağı düzgün ve - Beyoğlıına!..
kaşı gözü yerinde, hatta erkek güzeli olarak
Haydindi paldır küldür
Yallah yallah
seçilmişlerdir. Bir konağa arabacı, ispir ola-
Haydindi tıngır mıngır
rak girip de servet için kart kocaya varmış yallah yallah
taze hanımefendisinin yahut toy küçükhanım Arabaya biz binelim
efendisinin gönlünü çelen, nadir istisnalardan Klhtaneye sür gidelim
Beyoğluna sür gidelim
olsa da, küçük hanım ile evlenip konakta da-
Arabacı da arabam sür
madlığa yükselen nevcivanlar olmuştur.
Haydindi paldır küldür
Büyük şehrin külhani şairler ağzında Yallah yallah
şiirlerle öğülmüş esnaf civanları arasıp.da ara- Haydindi tıngır mıngır
bacı güzellerine de rastlanır (B. : Şehrengiz). Yallah yallah
Saadi Yaver Ataman topladığı esnaf tür-
küleri arasında arabacı güzel şanında fU tür-
küyü kaydediyor :
Arabacı güzeli ıişık aldatır
Va'di vuslat eder kolan bo5altır
Bazı kaytan kırar dizgin uzaltır .
Bazı da gem taksan gelmez imlaya
1 i* ba:-
ra
r1cJ
c~ Ava

"'° ı c:r ~
bacıda Ma ba.
&
y~
, •
~
1

.sıuı. ur
Crzcrız .1{
<J

Eski tuluat
sında
tiyatrolarının
hovardalıkları
seyircileri ara-
ile tanınmış İstanbul
1 vı t t f ,. 1 t t t \y~ ' =ıı
Mrl .>ız? Kalıta ııi
98
,, a cc ı
ı,e rız yrz ? BQ109ı u. na
arabacılarını hoşnut etmek için t ~ edil-
miş arabacı kantoları, bilhassa sevdalısı ara- F'• c r ~ c. il er (-s c1 ·; J =I
bacı kabadayılardan olan kızlar tarafından · _ Pa ıa_~r k.ikı dLl-r .Ya1 1.a .. \ı
okunur ve coşkun bir fori ile karşılanırdı. Bu I~1! nı.ı.ııı•!" ~,-ı...... ..
Arabacı kantosu
kantoların en meşhuru, Kağıthane safası üze-
(Sadi Yaver Ataınamn «Esnaf türküleri» nden
rine söyl~nıniş bir mahur kantodur:
Hopla hopla hopla bey Üsküdarlı · Vasıf Hoca merhum ise bir
Kayıkla gitmeyiniz arabacı kantosunu İstanbul Ansiklopedisine
Arabaya bininiz hazin hikaysei ile beraber tevdi etmiştir:
Gellııiz eğleniniz «Yılını tayin edemiyeceğim, Kantocu
Hopla hopla hopla bey., Peruz'un en ateşli zamanı idi,. Avrupa Tiyat-
Yine mahurdan bir namlı arabacı kan- rosunda her gece hayranlarını birbirine ka-
tosu daha vardır: tardı; en çok onyedi yaşında, gül goncesi yos-
ma idi, Mestan adında Şumnulu bir konak
Bizim araba boştur
Bin de çayıra koştur arabacısı nevcivana tutkundu; Mestan, ya-
Ne güzel eğleniştir şım doksan oldu, bir eşini görmediğim afeti
Cana sefa veristir devranlardandı, on dokuz yaşında var ·yok,
Hopla hapla hey koyu kumral bıyıklı duman duman, Rumeli ke-
Kayıkla gitmeyiniz
simi ve süt mavisi çuha cebken potur giyer,
Arabaya bininiz
şakır şakır sırma işlemeli, başındaki al fesi
Geliniz eğleniniz
Hopla hapla hey ... arkaya yıkıp kMcüllerini de alnına dökünce,
yalnız Peruzun değil, tiyatroyu dolduran İs-
Nağmelerini de tesbit ederek pek güzel
. tabul kalenderleriılin de aklını tarümar eder-
bir arabacı kantasunu da Sadi Yaver Ataman
di. Hafızamda yanılmıyor isem Bahriye Na-
veriyor: zırı Hasan Rami Paşanın arabacısı idi, o mü-
Arabacı Arabacı nasebetls de tersanelilerle düşer kalkar, yü-
iııte sana kiracı zü gözü de o bıçkınların kanadı altında gün
Arabacı da arabanı çeeek günden açılırdı'. Zürefadan biri oğlanın şa­
- Nereye?
nında bir kanto tanzim edip Peruza vermiş,
- Kihtaneye!
Arabacı da arabanı sür Arabacı Mestanm beyriyelilerle tiyatroya gel-
ARABA, ARABACI - 916- İSTANBUL

diği bir akşam okudu, bitirir bitirmez de ağ­ çekçek araba sürücüsünün portresini şöyle
laya ağlaya içeri kaçtı, öyle bir fori koptu ki, çizer: «Kelle matruş, üzerinde on tel püskül-
Tiyatronun yıkılacağını sanarak dışarı kaçan- lü kalıpsız eski bir fes; gerdan, surat bakır
lar oldu. Peruzdan Mestanın geldiği zaman- gibi; sarışın bıyık, cılız mavi göz, buruşuk alın;
lar bu kantoyu dört beş defa dinledim. İşit­ belde kırmızı kuşak, sarı ile siyah arasında
tiklerim masal gibidir, küberadan birinin kızı bir potur, çorapsız ayaklara geçmiş yarım
arabacı güzeline gönül vermiş, araya kadınlar kunduralar; elde ,kamçı, dudakları muttasıl
koymuş, mücevherlerimi alayım, beni mem- çık çık ediyor». Yine o devirlerde Eminönü
leketine kaçırsın, paşa babama evlendikten arabacıları, yapışkanlıkları ile meşhurdu;
sonra kenfümizi afettiririm demiş, af etmezse Köprü başından geçenleri, hemen hemen zor-
elmaslarını ölünceye kadar bizi geçindirir de- la çevirip arabalarına bindirmiye kalkarlardı;
miş; kaçmışlar, fakat Silivride ya~alanmışlar, hitabları: «Beyefendi!... Küçükbey!.. Gözlük-
kızın ne olduğu mulumumuz değil, Mestana lüefendi!.. Paşabaha! .. Hanımefendi!.. Hanım­
zabtiyede öyle bir dayak atılmış. ki kan kus- nine!» gibi kelimelerdi. İstanbul belediyesi,
muş, hastahaneye kaldırırlarken de yavrucuk
bir aralık arabacılara yeknesak uruba giydir-
ölmüş. Vak'anın dedi kodusu yayıldıktan son-
miye kalkmış fakat muvaffak olamamıştı. İs­
ra Peruz bir daha o kantoyu _okumamıştır. tanbul ar~bacılarının kamçıları, uzunluğu ile
meşhurdu; ş_aklattıkları zaman, kamçının, ge-
Kanto şudur:
·lip geçenleri okşadığı, bazan da, yağmurlu
Elinde kırbacı havalarda, şemsiyelere sarılıp sürükledi~} ·
Kuvveti de pek acı
Bir civana gönül verdim
olurdu. Erkekler, o zamanlar, yağmurlu ha-
Bıçkın arabacı
valarda umumiyetle kukuleta giyerlerdi; ara-
Sür civamm sür yallah bacılarda ise, kukuleta, yağmura karşı koru-
Uğrunda ölürüm billah nacak yegane vasıta idi, fırtınalı havalarda,
Yar terelelli terelelli g1?zlere düşen bu kukukletalar kazalara se-
Kakülleri sırma telli
Nazlıdır yarim belli
bep olurdu. Ahmed Rasim, Malumata yazdığı
Hem fidaiı boylu, hem ince belli şehir mektuplarından birinde: «Arabacıların
Al fesi düşmüş samur kaşa muşambba giymeleri müşteriler için hayli
Ondokuz · yirmi biçdim ya~a müşkülatı mucib oluyor; bir kere kulaklarını
Gezdirdiği beyle paşa kapadı mı bir daha s·es işitmekten ,kalıyor.
Ben öleyim, sen yaşa
Köprüden Babıali-caddes,ine diyerek bindiğim
Yar terelelli terelelli
Civanım arabacı güzeli
arabadan Nafıa Nezareti Celilesi önünde ine-
Çal oynasın çifte telli bildim. Halbuki ben yağmurun yağmasından
Aman arabacı arabacı dolayı başımı dışarıya çıkaramadığımdan ca-
Yoluna dü!!tüm çiğneme acı ma vura vura, arabacı diye bağıra bağıra içe-
Savur etrafa kırbacı
Topuklan yumru yumru
ride helak oldum. Şimdi bir kere de nezareti
Eli güvercin ayağı kumru müşai-ünileyha önünden Malumata dönüşü
Gidiyor Kahtaneye •doğru hesap edin. Bizim çeyrek heba oldu gitti. Ne.
Gidiyor Tersaneye doğrıi yapalım? Arabacılarımızı nasıl yola getirelim.
Yar terelelli terelelli hayretteyim» diyor. İstanbul arabacıları ara-
Poturun sallanır ağı
sında, arabalarını hızlı sürmek de, adeta bir
Belde trablus kuşağı
Civanım Rumeli uşağı moda, bir çeşit marifet, kabadayılık alameti
Beş yukarı üç ~ağı sayılırdı.
Arabacım geçiyor merdane
Gündelik gazetelerin zabıta sütununda
. Bin civan içinde bir · dane
Adı Mestan
kalabalık ve dar sokaklarda arabaların hızlı.
Gözleri fettan sürülmesi yüzünden vuku bulmuş kazalar sık
Bıçkının;ı arabacı güzeli sık okunur; gazeteler arabacıların edepsizlik
Yar terelelli terelelli.. ve külhanilikler,inden daima şikayet eder,
Yukarıda da zikrettik arabacılar, umu-: Sehremaneti de Büyükşehrin araba ve araba-
miyetle, İstanbulun tam külhanf,tipleri_ idi. ~ıiar derdine bir türlü çare bulamazdı.
Ahmed Rasim yarım asır kadar,:-~vvelki- bir 1889 da Sabah gazetesi muharrirlerinden
ANSIKLOPEDİSİ _. 917 - ARABA, ARABACI

birinin belirttiğine göre, kapı mandallarının - Sakal da olmıyacak... Senin kaputu,


bozukluğu da, istanbulun kira arabalarında sakoyu da sat!
adeta bir alameti farika gibi olmuştu. - Haydi be zevzek, kime satayım? ...
Büyük muharrir Ahmed Rasim, sihirli «Çakır:
kalemiyle zaptettiği istanbulun günlük hayat Demek sakallar da aşağı!..
-
sahnelerinden birinde, yarım asır evvelki Ka- Bıyık.laf da!..
-
dıköy iskelesi arabacılarını konuşturur ki, hoş Deme be!.. Vah benim yirmi senelik
-
bir skeçtir: bıyığıma! ...
«Köyün, artık oraya vapur iskelesi deme- Muşambalı bir kırçıl:
·melidir, arabacılar iskelesinin başlangıcında­ - Ya benimki otuz' senelik a ...
ki kahveler önünde, .birkaçının elinde kete «Yarı bele kadar şakuli duran sakallı,
dedikleri kesik, yağlı kuru boğaça, halka ol- bıyığına mütelıassir imiş gibi eliyle büküp
muşlar, konuşuyorlardı. Ta uzaktan belli olu- taradiktan sonra:
yordu, daha hiçbirinin keyfi gelmemiş: Hep- - Arabayı bırakırım, bunları kestirmem!
si de sallabaş, ağızları oynar oynar, sesleri «Çinigöz:
yüksek, elleri iner çıkar, ayakları eşeler.. Va- - Ne olur be! ... Hafiflersin!
ziyetlerinde, içlerinde en natıkaperdazı şu ... «Kıranta:
Şu be! .. ti ha! .. görmüyor musunuz? .. Şu uzun - Ne mi olur?.. Ulan akşam avratın
. boylu, tunç renkli, kapelası enseye kaçık, ça- yüzüne nasıl bakarım?
kır, göz, birdenbire iyice kestiremediği için «Genç, inadına esmer delikanlı bir ara-
ısrarınca içini etek etek dışarı döktüğü bo- bacı:
ğaçasının sarıldığı . bıyıkları, .pis . kumral... . - Sen merak · etme Mandıracı be.. Ge-
Nah!. .. İşte be!. .. Koca boğaça parçasını, ba- çen gün beyin biri arabada unutmuş, bende
lıkçıl yakaladığı kefalın kuyruğunu havaya
kara bir gözlük var ... Sana veririm, onu ta-
dikip hamle hamle yuttuğu gibi, yutmak için kar bakarsın! ...
yukarı kaldırıyor ... O mu? Ta kendisi! ..
«Kahkahalar...
- Bir şey söylemiyor amma... - Haydi oradan kahbenin piçi! ...
- Ne yapsın ağzı tıkalı ... Bir dakika sa- «Bu aralık, elinde gazete yoldan geçen
bır!. ...
birini, Çakırgöz var sesiyle çağırarak: .
- Osman! ... Osman! ...
«Hah!.. Yuttu!.. Şimdi kulak ver, goru- «Çil}igöz, seğirterek:
yor musun, çakır gözleri nasıl manalı manalı
- Getir şu gazeteyi be!. .. İnanmıyorlar ..
çaktı?! ... · Kalın, kirli, ancak· ustura ile kesilir
«Halka büyür.. Osman ortalarına dikilir,
derecede sert tırnakı parmakları arasında du-
gülerek okur:
ran ·boğaçacının bakiyetül esna.mm sallıya sal-
lıya yapraklandıra yapraklandıra:
- Hükftmet kira arabacılariyle şoförle­
rinin bilhassa kolali gömlek giymelerini ...
- Kolalı gömlek mi?.. Böyle arabacılık
«Çinigöz, Çatırgöze: - Nasılmış? .. Ma-
olur mu? Biz ·kalem efendisi miyiz? Arabacı­
nasına göz kırpar.
lık sararsın burmayı, .çalarsın kamçıyı, hay- ·
!arsın hayvanı, geçer gidersin! ... Bunu da kim - Ve sakallarını1ı tıraş edilmesini. ..
dedi? , .«Mandıracıya dönerek:
«Karşısında çini mavi gözlüsü: - Senin dizgala Allah rahmet eyliye! ...
- Kahyanın küçük oğlu!... Gazetede - Ve yeknesak. bir kıy afette bulunma-
okumuş ... larını ...
Sağ tarafına, dönerek uzun lağımcı çiz- «Muşambalı Kırçıl:
meleri üzerinde eller pantol cebinde, kukule- - Bu. ne demek?
teli yarım kaputiyle yarı beline kadar şakuli - Ben, sen hep bir kıyafet... Belediye,
duran kırantaya: · polis memurları nasıl bir türlü elbise giyiyor-
- Mandıracı be!... Sen ·de bu sakalın larsa ...
hayrını gör! ... «Çakırgöz atılarak:
- Ne varmış ki ... - Bu iş, bugünlerde olamaz! ...
ARABA BUHRANI - 918 - İSTANBUL

«Kırlanta: şa kışlasında bırakmıştı; Bostancıbaşı Ferhad


- Beylikten verirler, parasını sonra Ağa da, bunları sür'atle Edirneye ulaştırabil­
senden benden çatır çatır alırlar! mek için, İstanbul ve Üsküdarda ne kadar
«Osman okuyarak! kira arabası ve beygirleri varsa, hiçbir maze-
- Ve bunlara riayet etmiyen arabacı ve ret dinlemiyerek bu ağırlığın nakline memur
şoförlerin tecziye edileceklerini. .. etmişti. Büyük şehirde aylarca kira arabası
<<Kıranta atılarak: ve sürücü beygirleri görünmemiş, fakat ls-
- Ben demedim mi? .. Beylikten verile- tanbullıilar, bu buhranı, Moskof tecavüzü kar-
cek ... İşte! ... şısında katlanacak en basit bir mahrumiyet
- Ne sayıklıyorsun be! ... Ceza ... diyor .. olarak kabul etmiş idi.
- İyi ya!.. Cezayı kim verir? Beylik de- Bibl. : Tarihi Cevdet, IV.
ğil mi?! ..
ARABACI BAYAZID MESCİDİ - ls-
<<Okuyan Kahyazade: tanbulun mescide çevrilen eski Bizans kilise-
- Boş boşuna ne hırlaşıp duruyorsunuz! lerinden biri olan Arabacı Bayazıd mescidi-
Bu iş burada değil ki ... nin solunda (Silivrikapısı istikametiQde gidil-
«Mandıracı telaşla:
diği takdirde) bulunması icabeder.
- Nerede ya? .. Hadikatül Cevamie göre Silivrikapısı ci-
- Romada! varında olan bu kilise, mezarının nerede ol-
:...._ Romada mı? .. Desene ... Masalmış!. .. duğu bilinmiyen Arabacı Bayazıd adında bir
«Koliyle alnını silerek: zat tarafından mescide tahvil olunmuştur.
- Bu havada terledim be! .. Mescidin vazifesi Sultan. Selim camü vakfın­
-<<Çakırgöz, düşünürcesine durduktan dan tayin edilmiştir. (Hüseyin efendi: Had-ika-
sonra: tül cevami, 1. sayfa 147).
- Ne masalı!.. Rom ada diyor, memle-
Paspatis'in (Byzantinai Meletai, İstanbul
ket be!... Dalyan memleketi!... Bugün orada
1877, sahife 396) pek müphem bir surette
ise yarın burada!. ..
bahsettiği bu bina, Schneider tarafından. da
«Kıranta, birdenbire dönerek bakma ba-
bulunamamıştır (A. M. Schneider, Byzans,,
kma geçen bir zata:
Berlin 1936, sahife 79). Karateodori ve De•
- Araba mı, beyefendi? .. metriades'in İstanbul kara tarafı surları hari-
«Der demez halka bozulur. Mandıracı: tasında (Caratheodory-Demetriades, Plan ar-
- Sizi geçen gün götürdüm... Biliyo- cheologique des murailles de Constantinople;
rum ... İstanbul 1881) 52 numarada yanlış olarak sur-
«Çinigöz: ların dibinde gösterilen bu mescidin yeri, Is-
- Yine oraya değil mi, gel beyim .. bu- 'tanbul camileri haritasından sarih bir şekil•
yurun!. . de öğrenilmektedir. Silivrikapıya gide~ r_a.d-
. «Bindirir, gider .. Muşambalı Kırçıl, deli- denin solunda· olan bu mescid uzun zamandır
kanlı arabacıya: ortadan ,kaybolmuş ve 9 Ekim 1946 tarihinde
- Her· zaman Çiftehavuzlara gider, ya- yerini bulmak için yaptığımız araştırmalar
rım papel verir! hiçbir netice vermemiştir. Ancak daha sonra-
· «Cakırgöz, dalgıO,ıktan kurtularak ara- ları, yaşlı bir mahalielinin ifadesi üzerine mes-
basın/ sürüp. gözden kaybol~n Çinigöz için: cidin yerinin bir bostanın içinde olduğunu
- Ulan bu ne heriftir! Sabah sabah or- öğrendik. Hakikaten 1948 de burada bir bos-
taya . bir laf attı, hepimize vapuru kaçırtt}, . tanın içinde ve yolun kenarında eski bir ağa­
sonra da milşteriyi kaptı gitti! ... » (Muharrir cın dibinde bir cami haziresine işaret eden
bu ya .. ). · mezar yıkıntıları ile güzel mermer bir lahid
. ARABA BUHRANI - Hicri 1201' Mila- bulduk. Son yıllarda buralarda yapılan in-
di 1786 Rus seferi başında, Serdarı Ekrem şaat sonunda bu hatıralar da kaybolmuşlur.
Yusiıf Paşa, Orduyu Hümayunun sefer hazır­ Bugün hala Samatya nahiyesi içinde bir
lığını tamamlamadan Edirneye hareket etmiş, Arabacı Bayazıd mahallesi mevcuttur (Bak:
vasıtasızlık yüzünden hazine sandıklarını ve Arabacı Beyazıd mahallesi).
Sancağı Şerife mahsus olan topları Davudpa- · Semavi Eyice
ANSİKLOPEDİSİ ,_ 919. - ARABACI GÜZELİ

ARABACI BAYAZID MAHALLESi. - dir. Hemen her soka~, 'hava açık ise ve· biJ.
1934 Belediye şehir rehberine göre, Samatya hassa akşamlan mektep azadından sonra cı
nahiyesinin mahallelerinden ve yine ·bu reh- vıl cıvıl oynaşan çocuklarla doludur; yalnız
berde n numaralı haritada 66 numaralı ma- Canbaziye Mescidi önündeki meydancıkta on
halle; Canbaziye, Alifakih, Kocamustafapaşa, beş yavrucuk sayılmıştır.
Davutpaşa, Seyidömer, Uzunyusuf mahalleleri Sokaklannın hepsi kaba taş veya paket
ile çevrilmiştir; sınırını teşkil eden sokaklar taşı döşelidir; fakat ·bakımsızlıktan hemen
şunlardır: Hekimoğlu Alipaşa Caddesinin bir bozuktur. Silivrikapı caddesi boyundaki geniş
kısmı, Silivrikapu caddesinin bir kısmı, Koca- bir parçası, bir sıra bostandır. .
ınustafapaşa çeşmesi sokağının bir kısmı, Me- Canbaziye ve Öksüzcehatib Mescidleriyle
şeliİnescid sokağı, Kocamustafapaşa Caddesi- Ramazanefendi Camii bu mahallenin sınırları
bir kısmı, Kurusebil Sokağı. içindedir (B. : Canbaziye Mescidi, Öksüzceha-
İç sokak ve caddeleri şunlardır: Vidin tib Mescidi ve Ramazanefendi Camii)..
Caddesi, Kanlıağaç Sokağı, Öksüzce Camii So- Bu satıralrın yazılması için, bu mahalle
kağı, ilkmektep Sokağı, Çerçi Sokağı, Eskica- 1946 Ekim ayının 22 inci günü gezilmiştir ki,
mi sokağı, Seb-zeci .sokağı, Ulu.feci Sokağı, Ra- İstanbulda bir palamut ve lüfer balığı akını­
mazanefendi Sokağı, Dağısfanlı çıkmazı, Ha- na rastlaI"; mahallenin hemen her sokağını,
cıbey çıkmazı, Bezirgan odaları Sokağı, Yaş­ _tavalarda kızaran balık kokuları kaplamıştı;
meyva çıkmazı. bu da pek aydın gösterir ki, Arabacı Bayazıd
A§ağıdaki notlar 1946 da tesbit .edilmiş- mahallesi halkı, .büyük şehrin, et fiatıarının
ti: yüksekliği karşısında bir balık akınını nimet
Yedinci tepenin Samatyaya doğru inen hafif bilen sınıfındandır.
meyilli yamacında kurulmuş olan bu mahalle, Bibl. : REK, R. Sevinçsoy ve Sevavi Eyice,
Gezi Notu.
havadar, bol ışıklı ve büyük bir ekseriyeti
ahşab olan · evleri umumiyetle bahçelidir. Se- ARABACI GUZELİ - Eski bir İstan­
kenesi orta halli ve dar gelirli Türk aileleri~ bul masalıdır;
ilk defa olarak on sekizinci
asrın namlı meddah-
larından Sükkeri Sa-
lih Çelebiden dinlen-
miştir, sanatkarın, za~
OGLU ınanında olmuş bir
-[
vak'ayı süsleyerek bir
( masal yapmış olması
r K da muhtemeldir.
o
1/l . Arabacı Deli Vey-
sel on altı on yedi ya-
şında, genç irisi afeti
devran bir §ehbazdır.
Mat beyaz tenli, kara
gözlü, kara saçlı, bı­
yıkları duman gibi
yeni terlemiş, keçe
külahın üstüne sardı­
ğı çenberin kenarın­
G
dan alnına bir tutam
kara kakülü döktüğü
zaman dilber yüzü
kara bulut ardından
01:;;;::;=:,;;:0t=::=:::t,0=0==== çıkan aya benzerdi.
Arabacıbayazıd Mahallesi Kavak fidanı gibi ince
(Harita; 1934 Belediye ŞehirRehberinden) uzun boylu, hırpani
ARABACI GÜZELİ -920- İSTANBUL

kıyafeti içinde yakışıklı, güllü mintanının nakta Gülbeyaz Banft'nun gönül derdini bil-
düğmeleri daima çözük, sine uryan, ınintan miyen yalnız Mehmed Paşa kalır ..
üstünde çaprast belin, belde al kuşak, mavi «Paşanın lazı Deli Veyseli seviyormuş!..»
şalvarı yamalı, yalın ayağında yanın papuç ... dedikodusu konaktan mahallye, mahalleden
Fakat güzellikte ve alımda çalımda beğzade­ semte düşer.. ve kızcağız böylece dile düşer..
ler ve paşazadeler bu arabacı şehbazının el- Arabacı güzelini kimi yere çalar batırır, ki-
lerine değil ayaklarına bile su dökemezler. ·Bir mi de: «Ekmeğini namusu ile, alnının teri ile
çift kır at ,koşulu yük arabası sürerdi. Deli la- kazanıyor .. Mehmed Paşa da anasından paşa
kabi e!e avuca sığmaz· uçarılığından v~rilmiş .. doğmadıya .. » -der. Günde kırk kapının eşiğin­
Üç telli saz çalar, sazı d-a daima arabasında den atııyan kurşuncu Bahire Dudu, bir. gün
asılı durur .. Elini uzatsa ellisi, parmağını oy- Havuzlu Konakta Gülbeyaz kızı bir köşeye
natsa tellisi, arabacı güzeli Deli Veysele gö- çeker:
nül verm•ş kızların sayısı oğlanın saçı telleri - Sen bohçanı hazırla.. Yükte hafif pa-
kadar .. İşte bu kızların biri de Alacalı Meh - hada ağır mücevherlerini de koynuna doldur;
med Paşanın kızı Gülbeyaz Banu idi. ben oğlana işi açtım, seni kaçırmağa dünden
Kız da bir içim su id:i; on dördünde, on- ı:azı.. Bir gece lconakta -kalırım, ·sabah namazı
beş;nde; Veyseli, Karagümrükteki Hayuzlu vakti çıkar giderim.. Bir kaç gün sonra yine
Konaklarınm yapısı bitip de içine taşındıkları gece yatısına gelirim.. Feracemi gizlice sana
günlerde görmüş ve uçarı oğlana bu bir gö- veririm., Sabah namazı vakti çıkar, kaçarsın,
rüşte gönül vermişti. Fakat Paşa babasının bir kimse şüphelenmez; kurşuncu Bahire zanne-
tanesi o inci danesi derdini kimseye açama- der ... Veysel de seni arabası ile bekliyecek..
mış .. Külhaniyi unutamamış, nasıl unutsun ki Edirneye kaçıracak ... Siz baş göz olunca paşa
Deli Veysel, günde iki sefer, bir sabah bir ak- babanla hanım annen affetmiyecekler de ne
şam arabasiyle konak önünden geçer ve ge- yapacaklar?! Darı dünyada biricik evlatları­
ç_erken de ahll gözleriyle kafes- sın!..
lere doğru şöyle bir bakar.. Gö- Bir sabah, İstanbulda sa-
nül gönüle karşıdır derler, ara~ bah ezanları okunurken arabacı
bacı güzeli de o eşya nakli günü -güzeli Deli Veysel, koltuğunda
gördüğü paşa kızını sevmiştir. boğaçası ile ve yeşil feracesi ile
Kız derdini dadısına çıtla­ kendisini bekliyen kızı Kara-
tır. Dadı kadın: gümrükte Çınarlı çeşmenin
- Aman sus kızım .. der ... önünden arbasına atar, üstüne
Yerin kulağı vardır, burası İs­ de bir hasır, bir kilim, bir kaç
tanbuldur, dümbül düdük aleme da çuval serip dolu dizgin Edir-
rezil oluruz, hiç paşa babanın ne'nin yolunu tutar... ,
tabanı yarık arabacı kopuğunu Veysel yalınayaklı arabacı
damadım diye karşısına alır mı? kopuğu, İstanbul külhanisiydi
Etrafta duyulursa kısmetin ka- ama namuslu oğlandır.. Yolda.
panır. evde kalırsın!.. helalı olmıyan kızla bir kelime
Dadı, kaş bastısını sarar, konuşmaz, elini eline değdir­
hanımına .koşar ve bu kara ha- mez. Eidirnede arabasını doğ­
beri ulaştırır ... Hanımefendi dü- ruca Paşa Konağının önüne çe-
şer bayılır, ayılır, yine bayılır. ker ve Edirne paşasının huzu-
Fakat meseleyi paşaya aksettir- runa çıkıp ayağa düşer.. Paşa
me'ller.. Emektar ve sadık kah- oğlanı dinledikten sonia.
ya ile konuşulur, o da: «Ben o - Bir de kızı görelim, din-
külhanive bir görüneyim!..» der liyelim ...
ve o günden sonra da arabacı - O garip .. Sen garip ... Dü-
Veysel Havuzlu Konağın önün- ğününüzü ben yapacağım! der..
den geçmez olur.
1
İmam çağrılır, nikah kıyı­
Fakat otuz iki dişten çıkan Arabacı Veysel lır; o gece de zifaf olur.
sır, otuz iki ağıza yayılır; ko- (Resim: S. B.) Arabacı Veysel gelinin yü•
ANSİKLOPEDİSİ - 921- ARABACILAR HAMAMI

zünden duvağı kaldırınca afeti devran bir bir daha eline almadın .. ne olur, sen çalsan.
güzel kızla karşılaşır ama, Havuzlu Konağın ben de söylesem ...
sahibi Alacalı Mehmed Paşanın kızı değil! .. Deli Veysel boynunu bükmüş:
Bu kız, Gülbeyaza çehiz halayığı olarak
alınmış Taranidil'dir, arabacının ~yatlarına
- Yosmam.. demiş.. o saz evvelce gelin
kız, hanım kız diye öterdi.. şimdi soğan tuz
kapanır:
- Beni affet ve helalın olarak kabul et diyor!..
Veysel Ağa!.. !.. ?er!.. ARABACILAR HAMAMI - Ayvansa-
Meğer küçük hanımı ile beraber araba- rayda, . Loncanın üstünde, Yatağan hamamı
cı güzeline aşık olan bu cariye, kurşuncu Ba- sokağındadır; bir tek hamamdir; Yatağan ha-
hireden şüphelenmiş.. Gülbeyazla konuşur­ mamı adiyle de anılır. Bu satırların yazıldığı
ken kapı ardından dinlemiş .. ve kaçmak için sırada 1938 denberi kapalı, bir dokuma atöl-
kararlaştırılan günde, küçük hanımından ev- yesi haline konulmuş, bu atölye de faaliyeti-
vel davranıp Çınarlıçeşme önüne gelmiş .. Tah- ni tatil etmiş bulunuyordu.
min ettiği gibi de arabacı güzelini bekler bu- Hadikatül cevamiin kaydına göre Çelebi
lunca, arabaya atlamış.. · Mehmed Paşanın zevcesi ve Karahasanzade
İstanbulda da daha o gün arabacı Vey- Mustafa Paşanın kızı Fatma Hanım tarafın­
selin _Ha~uzlu Konaktan. bir kız kaçırdığı ma- dan yaptırılarak civarındaki Yatağan yahut
halle kahvesd dedikodusu olmuştu: Hacıilyas Mescidinin ·şadırvanı üzerine bina
- İyi ki Gülbeyaz Banfl. bir hoppalık ettiği mektebine vakfetmiştir. Sonra malfl.m
yapmadı.. Meğer çapkın arabacı, cariye ile yollarla satılarak şahsi mülk olmuştur. Ha-
oynaşırmış.. Aslında yalın ayaklı kopuk paşa mam olarak işleten son sahibi Hoca_ Şükriye
damadı ,olacak değildi ya... . (Ayşe) Hanımdır; bu. kadından Münir Bey
Gülbeyaz Banfl. da bir altın tas getirtmiş, adında bir zat satın almış ve hamam yapı ve
Veysele verdiği gönlünü o tasa kusmuş .... Pa- teşkilatını bozmadan dokuma atölyesi yapmış­
şa babası da kahyanın kaşı gözü yerinde, eli tır; fakat iplik buhranı yüzünden tezgahlar
ayağı düzgün oğlunu damad edinip hareme durmuş, o da, 1946 da adı tesbit edilemiyen
almış ... Zonguldaklı bir zata satmıştır. Mahalleli, bu
Beride ise, fıkır fıkır oynak ve dilbaz Ta- son sahibinin Arabacılar Hamamını tekrar
ramdili aguşuna basan Deli Veysel <<Ne yapa- hamam olarak işletmesini dilemekdir; semt
yım .. demiş .. kısmetim bu imiş! .. » gayet kalabalıktır. Vaktiyle gündüz kadınlara,
Karısı bir gün: pazar günleriyle geceleri de erkeklere malı­
- Veysel Ağ_a.. demiş!.. Araba üstünde .sus olan Arabacılar Hamamında yirmi sene
dahi saz çalardın.. düğün günü duvara astın, hizmet eden kıbti taifesinden natır Nazmiye,
bu hamamın, padi-
şahlardan birinin ara-
~ bacıbaşısı tarafından
yaptırıldığını söyle-
dikten sonra, came-
kanda asıl hamama
açılan orta kapının
üstünde bir resim bu-
lunduğunu kaydet-
miş bu resmi de şöy­
lece tasvir etmiştir:
«Bir payton arabası ..
Arabada Sultan Ha-
nım.. Karşısında bir
şehzade oturmuş, kır-
Ayvansarayda Arabacılar Hamamı mızı fesi başında ...
(Resim: Reşad Sevinçsoy) Arabacıbaşı ayağa
ARABACILAR MESCİDİ -ta!- İ&TANBUL

kalkmış, bir haremağası da elpence divan «Mihran Bidar Ara.bacıyan Fuzuli ile çok
duruyor ... » Mahiyeti ııe olduğu tesbit edile- meşgul olmuştur ve ona nazire gazeller ya-
miyen bu resmin, hamamdan çıkarken Hoca zacak kadar bağlılık göstermiştir. Divan ana-
Hanım tarafından alındığı muhakkaktır. nesinden ayrılmamış, içli bir şair olmamakla
Hamamın yatağan külhanı sokağına açı­ · beraber hayali kuvvetlidir. Gazellerinde lisan
lan kapısı üzerinde de bir oyuk vardır ki, ve vezin hataları pek azdır. Patrik Nerses
burada vaktiyle bir kitabe taşının bulunduğu Varyabedyan'a (1837 - ~884) bir kasidesi var-
kuvvetle tahmin olunabilir. dır.
Merhum Osman Cemal Kaygılı, . «Çinge- Kevork Pamukcuyan
neler» adındaki derin tetkik mahsulü roma- ARABAHMEDPAŞA YALISINDA İNGİ­
nında, bir çingene düğünü alayını bu hama-
LİZ ELÇİSİ VAK' ASI - On altıncı asır son-
mın önünden geçirir:
larında bir rezalet vak'asına sahne olmuş bir
«Loncadan Yatağan mahallesine ve ora- yalıdır; yeri kesin olarak tesbit edilemedi.
dan Eğrikapıya doğru bükülen daracık sokak- Kahramanı Kraliçe Elisabeth'in istanbula
lar binlerce seyirci ile iki tarafındaki evl~rin gönderdiği bir İngiliz elçisi olan rezalet vak'a-
pencerelerinden alayın üzerine çiçekler, la- sını nakleden vesikada, ki istanbuldaki Baş­
vantalar, kolonyalar serpiliyor; eller çırpılı-. vekalet Arşivinde Divanı Hümayun defterle-
yor ... ». rinde bir ferman suretidir, bu yalının Topha-
1313 tarihli, imzasız ve hezel yollu yazıl­ nede olduğu yazılıdır. O devrin Tophanei
mış olup Yanyada bulunan bir zata gönderi-
Amiresinin sahil boyu . Fındıklıya yaklaştığ1-
len bir mektubun İstanbul . havadisleri ara- na ve yalıların da oradan başladığına göre
sında şöyle •bir bend vardır:
Arabahmedpaşa yalısının da Fındıklıda olması
«Güzelin adı var, esmerin tadı diyen gerekir diyebiliriz; nitekim bu vezirin Tür-
yadigar Kıbrıstan gelirken Arabacılar Hama- besi de Fındıklıda Güzel Sanatlar Akademi:-
mındaki saçlı İbo'ya hediyesini unutmayıp
sinin önünde idi, son imar istimlakleri ara~
·şeddei müşeddidesi ile bir eşşek getirmiş: sında kaldırıldı; bundan da yalının orada,
Gerçi Kıbti idi ol servi sehi şimdiki Akademi veya Atatürk Kız Lisesi bi-
Aşk am kıldı gönül padişehi nalarının yerinde, hatta biraz daha Tophane

deyip ruhi Fazılı şad eylemiştir.» tarafında, bir zamanlar kolordu kumandan-

. Bibl. : Hadikatül Cevami, I; REK, Gezi notu. lığının iskan ettiği sahilsarayin yerinde oldu-
ğu muhtemeldir.
ARABACILAR MESCİDİ - (B.: Atlama Onaltın_cı asır sonbaharına doğru. istan-
Camii).
bula · gelen İngiliz elçisi William Harborne,
ARABACIOĞLU SOKAĞI - Büyükçar- İngilizlerin Arab Amed adını bozarak Rapa-
şı sokaklarından Ağa Sokağı ile; Keseciler mat dedikleri bu vezirin Tophanedeki yalısın­
Caddesi, Sandal Bedest~ni ve Mahfazacılar da yerleşmişti; nakledeceğimiz vak'anın kah-
sokaklarının kesiştikleri
üç yol ağzı arasında ramanı bu zatin halefi olup aynı yalıda otu-
uzanır. ran Edward Barton yahut Burton (B. : Bur-
Bir anaba iki yayayı alabilecek genişlikte ton, Edward) dır. ·
taş yolun 'iki tarafında yirmi küsur . ermeni Hicri 1002 (M. 1598) Ramazanında, Top-
mücevherat ve kuyumcu dükkanı vardır. Bol hane müslümanları Divanı Hümayuna bir ar-.
ışıkla aydınlatılmasına rağmen çarşının diğer zuhal · sunarak, semtlerinde Arabahmedpaşa
yerlerine nazaran sessiz, gürültüsüz bir so- Yalısında kira ile oturan İngiliz elçisiyle
kaktır. adamlarının yaptıklarından şikayet -ettiler;
İsmail Ersevim şöyle ki:
ARABACIY AN (Mihran) - Türkçe şiir­ «Etrafına birtakım uygunsuzları toplamış
ler yazmış
olan bir Ermeni şairidir. Mütevef- olan elçi, gece ve gündüz envai fisk ve fücur
fa İstepan Gardiyan (1865-1944), 1935 yılı edip fahişeler getirtiyor, fesad ve şenaattan
Yedikule Ermeni Hastahanesinin salnamesin- hali kalmıyordu. Yalıyı kaçkın esirlere bir
de kaleme .aldığı bir yazıda bu zat ha~kında yatak haline getirmişti ve hatta adamları va-
şunları yazmaktadır: sıtasiyle esir kaçırtıp saklıyordu. '
AN&İl:LOPEDİSİ - 923 - ARABA SEVDASI

«Namaz vakitlerinde tabıl ve zurna se- dilemezdi. Sürücüler, seyisler de giyim ve


sinden ezan işidilmiyordu, sureti mahsusada rkuşamına, kılık ve kıyafete fevkal!de dikkat
çan çaldırtıyordu. Geceleyin, civardaki müs- ve itina ederlerdi.
Iüman mezarlıklarına kazurat döktürüyordu. ARABA SEVDASI - Recaizade Mahmud
Divan bunun bir çaresini bulmazsa halk yalı­ Ekrem Beyin romanı, edebiyatımızda ille rea-
ya ateş verip içindekilerle beraber yakacak- list roman cereyanı üstadın bu eser ile baş­
tı».
lamıştır. Yazılması 28 Ekim 1889 da bitmiş,
Divanı Hümayun Tophanelilerin şikaye­ Servetifünun mecmuasında tefrika -edildikten
tine fevkalade bir ehemmiyet verdi; Galata sonra kitab halinde 1895 ve 1940 da iki defa
. kadısına gönderilen bir ferman ile, mahud basılmıştır.
elçinin ve adamlarının derhal yalıdan çıkarı­
1870 yılı mayısında «Çanılıca Bağçesi»
larak Galatada kale duvarları içinde yerleşti­
denilen Büyükşehrin ilk parkının tasviri ile
rilmesi emredildi.
başlar, büyük bir kovana benzetir, bir kovan
Edward Buston o tarihte henüz yirmi altı ki, arıların bal alacak çiçekleri de içindedir.
yaşında bir delikanlı· idi. Tophanedeki yalı­
Eserin kahramanı Bihruz Bey bir paşazadedir,
dan çıkarılınca Heybeli Adayı Galata içine tek evlad olduğu için üzerine düşülmüş, hu-
tercih etti, bu adada, uygunsuz takımından
susi hocalar tutulmuş, bilhassa fransızca öğ­
yaranı, bilhassa rum kızları ve oğlanları ile·
renmesi istenmiştir; Bihruz, öğrendiği bu ya-
eğlencelerine daha rahat devam etti ve 1597
bancı dili sırası gelsin gelmesin türkçeye ka-
de otuz yaşında iken orada öldü,· Heybeli Ada
rıştırarak söyler, bu hal onun için .garblılık,
mezarlığına gömuldü.
,_ bir medeniyet ve ileri görüş anlayışıdır; yir-
Bibi.: Ahmet Refik, Hicri Onbirinci asırda İstanbul
mi üç yirmi dört yaşlarında, top simalı, saz
hayatı; Ahmed Refik, Türkler ve Kraliçe Elizabet;
A. N. Kuran, Türk- İngiliz münasebetlerinin başlan­ ·benizli, ela gözlü, kara saçlı, az bıyıklı, kısaca
g,cı ve geli§mesi; S. Eyice, Not. boylu, güzel giyinmiş bir beydir. Serbest ve
ARABA PİYASASI (Ramazan akşamla­ rahat hayatın eğlenceleri içinde büyümüştür,
rında) - Yarım asır kadar evvel, eski Rama- babası ölünce anası ile kendisine yirmi sekiz
zanlarda, büyük şehrin başlıca hususiyetlerin- bin altınlık bir. miras kalır, kışın Süleymani-
den biri idi. (B. : Akşanı piyasaları) Ahmet yedeki konakta, yazın Çamlıcadaki köşkte
Rasim bu araba piyasalarını şöyle naklediyor: otururlar; Keşfi Bey , adındaki arkadaşı Ue
arasıra Beyoğlunun eğlence yerlerine, Kağıt­
«1296, 1300 hatta 1305 tarihlerinde (1880,
1884, 1889), Ramazan ile Kandillerde başlıca haneye ve Çamlıca Bağçesine giden Bihruz
piyasa mahalleri Divanyolu, Bayazıd meydanı, kendfiıi büsbütün sefahate verir. Bütün zev-
Vezneciler, Direklerarası idi. Araba piyasası, ki herkesten şık giyinmek ve pek lüks olan
iki keçeli tabir edilen tarzda yekdiğerinin kupa arabası ile mesirlerde dolaşarak kendi-
muakkib ve mukabili olarak gayet bati ileri, sini herkese göstermektir. Avuç avuç para-
dönüş hareketleri ile icra olunur, yan kaldı­ lar harcar; tecrübesiz ve bilgisiz bir kadın olan
rımlar ına halekallah dolardı. Filhakika ken- ve Bihruzu çok seven anası şımarık gencin
disini bilen ne kadın ne de erkek böyle müt- çılgınca masraflarını dükkanlar ve evler •sa-
hiş bir kalabalığa girmez, girenler de kendi- tarak, yetmeyince onlara mücevheratını da
lerini akıntıdan kurtaramazdı. .. Arabalara ka- ekliyerek karşılar.
ğıt, mektup sarılı lavanta, hatta müzahrafat Bihruz bir gün Çamlıca Bağç~inde Pe-
atış, - ekseriya fiyakacı kabadayılar tarafın­ riveş adında bir genç kadına rastlar. Fettan
dan icra edilen - arada sırada araba bey:gir- kadın Bihruzu 't/ir hamlede büyüler, göz kaş
lerinin dizginlerine. sarılış, yol kesme, çevir- işareti derken havuz başında birleşirler, aşık
me bu piyasalara has idi» (Muharrir bu ya). sohbetlerinden sonra gelecek cuma için ran-
Ramazan piyasalarında, kira arabalarının devulaşırlar. Bihruz bu kadını hayalinde bü-
en temiz en güzelleri, bu piyasaların düşkü­ yüte büyüte bir prenses gibj görmeye başlar,
nü beyler ve piyasa· gülleri nazeninler tara- hakikatte ise Periveş, kayıkcı esnafından Sa-
fından haftalarca evvelinden peylenip tutu- kin Ağanın kızıdır, arzuhalci Mağmum Efen-
lurdu; hemen hepsi konak arabasından farke- dinin karısıdır, babası ölmüş, kocasından ay-
ARAB ASILLI TÜRK HARFLERİ - 924- . İSTANBU'L

rılmış, şimdi, Çengi ·Hanım adında bir mu- Bihruz Bey Çamlıca mülakatı _gününden
habbet dellalının elinde bir fahişedir. Haftayı kulağında kalan sesi pek iyi tanıdı.
heyecan içinde geçiren Bihruz sözleşme günü - Ah... mil pardon .. kabahat benim de-
lüks arabası ile bağçeye gider, kızın arabası­ ğil, Keşfi Bey söyledi, işte, işte o beni al-
na bir mektup atarak uzaklaşır. Fakat o gün- dattı ...
den sonra Periveşi bir daha göremez, iki ay - Zararı
_yok, bari bundan sonra sev-
beyhude aramalarla geçer. Kış yaklaşınca .diklerınizi çabuk mezara göndermeyin ...
annesi ile ev halkı Süleymaniyedeki konağa - Ah .. pardon, fakat niçin landon'unuzla
döner, Bihruz fransızca hocası ve bir iki hiz- gezmeyip de böyle yayan geziyorsunuz?
metçisi ile köşkte kalır. Bir gün İstanbula
- Nasıl lando?
geçmek üzere Üsküdar i~kelesine indiğinde
- Hani sizi bağçede ilk gördüğüm gün-
vapuru kaçırır, fakat kaçırdığı vapurda Peri-
kü güzel ekipajınız.. süslü arabanızla gezmeli
veşi görür, hemen bir sandala atııyarak va-
değil misiniz?
puru takip eder (Bu kısacık pasaj o _zamanki
- Ha.. o araba bizim değildi, kira ile
Şirketi _Hayriye vapurlarının sür'atini göste-
tutmuştuk ...
rir); Köprüye geldiği sırada vapuru boşalmış
bulur. Eski arkadaşı Keşfi Beye koşar, Keşfi: - Vah vah ...
- O gördüğünüz Periveşin ablasıdır, kar- - Ey .. ya sizin sarı fayton ne oldu? ..
deşine pek benzer, Periveş Öleli aylar oldu .. - Onu alacaklı zabtetti.. şey ... Kandora-
der. kiye bıraktım ...
Bu kara haber Bihruzu son derece sar- - Yazık!..
sar. Aradan aylar geçer. Bir ramazan günü Birdenbire Bihruz:
Direkler arasından geçerken_ yayalar arasında - Aman lando geliyor .. pardon!..
bir kadının yanında Periveşin ablasını görür, dedi, geldiği tarafa döndü, koşa koşa git-
takip eder, bir ara sokağa saptıklarında yak- meye başladı. Periveş ile Çengi Hanım güle-
laşır, iki kadının arasına girer, Periveşe olan rek yollarına devam ettiler...
aşkını ve onun ölümünden duyduğu büyük Araba sevdası böylece biter. Eserdeki dil
acıyı anlatır, mezarını ziyaret etmek istedi- pek ·eskidir. Üslub canlı değildir, roman, ha-
ğini söyler. Aralarında şu konuşma geçer: re-ketsiz denilecek kadar durgundur, fakat Bih-
- Besbelli çok sevdiğiniz için öiaürdü- ruz Bey ha~kındaki alaka eserin başından so-
nüz.. ,,,..- nuna kadar artan bir merakla okuyucuyu sü-
- Ah .. ben mi öldürdüm? .. Onun için rükler, eseri okuyan sıkılmaz. Bihruz Beyin
ben her dakika ölmeğe hazırdım... Gözüm portresi pek iyi çizilmiştir. Eserdeki konuş­
dünyayı görmüyor .. povr anj!.. ma şahısların mevkiine, tahsiline göre tertip-
- Şimdi görseniz hemşiremi elbet tanır­ lenmiştir. Fi,kirler, duygular, tasvirler hep. öl-
sınız, değil mi? .. çülüdür. Realist anlayış es~rin bütününe ha-
- Ah ... ne demek efendim, ne demek .. kimolmuştur.
hiç tanımaz mıyım? .. Ali Nüzhet Göksel
- Hele yüzüme - bir iyi bakınız.. sakın ARAB ASILLI TÜRK HARFLERİ (İs­
hemşirem sandığınız ben olmıyayım .. tanbul Matbaaeılığında) - Ne kadar hazin bir
- Ah.. ne kadar benziyorsunuz .. hakikattir ki milli kütüphanemizde bütün
- Beyefendi, beni anam bir da.ne doğur- safhalariyle bir Basın = Matbuat tarihimiz
muş, ne hemşirem var ne de biraderim!.. yoktur. Bu tarihi tedvin edebilecek neslin gü-
- Ah .. gerçek mi söylüyorsunuz, empos- zideleri de ahirete göçmüşlerdir. Bundan son-
sibl. .. ra hangi himmet sahibinin ne yapabileceği bi-
- Bahçede hemşiremle görd}iğµnüz ha- linemez. Bu azametli mevzuu bütün hurda te-
nım da bu hanım değil mi?.. Periveşin önü f errüatiyle kavrıyarak bu yolda son çalışan
sıra giden Çengi Hanım bu aralık arkasına salahiyetli kalem sahibi eşsiz büyük üstad Ah-
dönüp istihza amiz tebessümle: med Rasim Bey olmuştur (B. : Ahmed Resim);
- Küçük bey ihtiyar olmadan benim gi- ne kadar ağlansa yeridir, onun da ömrü vefa
bi bunamış galiba.. dedi. · ·etmemiştir. Türk Matbuat Tarihi müsvedde-
ANSİKLOPEDİSİ - 925 - ARAB ASILLI TÜRK HARFLERİ

leri varislerinden kimin elinde ikalmıştır, hangi bir metin basmak için 400 küsur parça
meçhulümüzdür. harf dökülmüştür. Arab - Türk harflerinde,
İlk Türk matbaası Yirmisekiz Çelebizade bir hattatın, yazının estetiğini bozmadan mat-
Said Mehmed Efen dinin himmeti ve İbrahim baa sistemine uydurması çok ince bir hesap
Müteferrika'nın eli ile Sadrazam ~evşehirli ve ayrı bir sanat işi olmuştur. Hattatın kale-
Damad İbrahim Paşanın himayesinde, Şeyhü- · minden çıkmış o harfleri madenden kalıpları­
lislam Abdullah Efendinin Hicri 1139 Miladi nı yapmak ve dökmek de, ayrıca bir ince dö-
1727 tarihli fetvası ve devrin padişahı Üçün- kümcülük işi, güzel sanatlardan bir iş olmuş­
cü Sultan Ahmedin bu fetvaya dayanan hattı tur. İşte iki asır boyunca Türk basınına büyük
hümayunu, fermanı ile kuruldu (B. : Said hizmette bulunmuş olan bu hattatlar ve bu
Mehmed Paşa, Yirmisekizçelbebizade; İbrahim ince dökümcüler kimlerdir? Bazısının sadece
Efendi, Müteferrika; Abdullah Efend,i, Yeni- isimleri kalmış ve çoğu mazinin karanlığında
şehirli; Ahmed III). kaybolmuştur.

O tarihten memleketimizde Latin asıllı Büyük Ahmed Rasim hayatının son gün-
Türk harflerinin kabulüne ikadar geçen iki .lerinde işte bu meseleler üzerinde uğraşıyor­
asır boyunca Türk matbaalarında. Arab asıllı du. Üstadın rumi 1340, miladi 1924 yılında
Türk harfleriyle kitap ve gazete basılmıştır. Vakit gazetesinde çıikmış «24 Punto Kil.fi Yazı»
Bu iki asır içinde sadece Türk matbaasında başlıklı bir makalesini yirmi beş yıldanberi,
kullanılan çeşitli harfleri tesbit etmek bir öm- bu Ansiklopedimizin bu maddesinin tek kay-
rü dolduracak azametli iştir. Arab -Türk harf- nağı olarak saklamışızdır. Aynen naklediyo-
leriyle nesih, sülüs, talik, kil.fi ve rik'a gibi ruz:
çeşitli yazılarda harfleri matbaa sistemine «Müdevven bir Matbaa Tarihimiz yoktur.
uydurmak çoik zordur; Arab - Türk harfleri- , Senelerdenberi okuyup araştırarak, ınesmuat,
nin Latin - Türk harflerinden ay,rıldığı nokta meşhudat, hatırat namları altında gazetelere,
birinin sağdan sola, öbürünün soldan sağa ya- mecmualara yazmış olduğum muhtelif inaka-
zılması değil, birincisinin hurüfi muttasile latı bir araya getirerek kariben birinci cildi
(bitişerek yazılap harfler), ikincisinin de hu- intişar edeceik olan «Şair, muharrir, edib .. »
rı1fi munfasile (ayrı ayrı yazılan harfler) olma- namındaki eserimde de böyle bir tarihi besli-
sıdır. yecek malümatın yalnız bazı aksamı mevcut-
Türk matbaacılığinda harflerin cüssesi, tur.
vücut büyüklüğü aslı italyancadan alınmış «Gazetelerimiz de bu hususta gayet laika-
«punto» tabiriyle tesbit edilmiştir: 6 punto, 8 yıttır. Matbuat Tarihine dair ne vakit bir ma-
punto, 10 punto ... gibi. kale yazıp götürsem esbabı imtiyaz mırın kı­
Puntosu bir tarafa bırakılarak Latin - rın ederler. Biz de bu tarihin sahiplerinde-
Türk yazısında matbaa 'için bir harf alır isek, niz, rica ederiz, ona dair ne bulursan getir,
mesela << c » harfi .. matbaa yazısı için biri bü- dercedelim, demezler. Arzettiğim hatıratı bile
yük (majüskül), diğeri ı;le küçük (minüskül) iki kitapçı naşir, benim zorumla bastı.
harf yapmaik kafidir. Bunun Arab-Türk ya- «Elde bulunan malumata göre bizde
zısında karşılığı olan «cım» harfi!ni alırsak matbaacılığın tarihi tesisi 1140 ıncı senei hiç-
matbaa yazısı için yalnız cım, başta cım, or- riyeye müsadiftir. Sultan Ahmed salisin 1139
tada cun ve sonda cım olarak en az dört par- senei hicriye zilkadesi evasıtı tarihli ve Şey­
ça harf lazımd,ır gibi görülürse de Arab - Türk hülislam Abdullah Efendi fetvasiyle müveş­
matbaa yazısında bu harf bu suretle, harfleri şah hattı hümayunu bizde tarihi matbuanın_
mürettip tarafından el ile toplanarak dizilen mebdei ittihaz olunabilir. Bu hattı hümayun
bir matbaa tasavv~r edersek Latin - 'rfirk mucibince istanbulga Sultanselim civarında
harfleriyle alfabede harf adedince 27 harflik, İbrahim Müteferrikanın hanesinde bir mat-
büyük, ve küçük olarak da bunun bir misli 54 baa tesis edilmiş ve bu matbaa ilk defa ol-
harflik bir hurufat kasası -kafi iken Arap - mak üzere «Van Kulu» nam lı1gat kitabını
-Türk harfleriyle mesela nesih yazı üzerine her basmıştır.
hangi bir puntoda matbaa hurufat kasası 400 «Garbte matbaacılığın mucidi addedilen
gözü aşar. Yani nesih yazı ile İnatbaada her meşhur Gutenberg 1440 senei ıniladiyede
.:ı>f.ı._,..:ı. .:ı_,f.l ".:.,_,\....;,
.:.W:s .:.,L:.;

~,ı...J,) -r'.s:' ,j\l::'; ~ımt ~IJll Jlı:-.:-.


J"•;ı_,,J .:.,Jıi J.1 t.c.~ ,"-:~~~~·J ;L-.., J.>',,.. J,41.; .../~...,. ~, ":":.;\,;..J .,~• UJl?\ ~j,-?-t
. »•J.~1...Jj -~t Wt
.:.,..ı."'.J'. _s":~ 1 ~ - ;Ll::';"~S_fl/:;ljL_ ,)J. •> .:..,:~.,;.,....ıı_j:.,J_,ı.;..~ ._;ı.:.'! ....;~ ;>t:, ,._. \o•

J.ıi•..ı:~1...j.J'_ l ·t ı~ı,. ,;
,_..,,.;'L•,..,.;.#ı,ı\..._,, ·.r: •./ ~ ......ı,ı~,,;-~..,..:. ,.:.ı~ •-t' • ..:,ı... ;>...,t;-1;1,ı✓ ,._;ı..,ı,.s;..:...ı,ı~
;..,~ .r'-i..ı'. ııı ((( .:ıl:,. ( .:.-..;\,;,,• lJ;_,> ı:;1_, :· ,:;";_,1,..ı:;j_,lrli..'.l:...,;i>-,:-~•.ı.l_,~ı:...ı).s_J:..l;!._.ı,,:,V'.:;yt._,":»r.l _,...,-.,..;J. 1"-

)..ü"J J•..L t; ....,,.,-'..>L•_.'ı, .;,,_:.,.,.f.\j:. ,~ - ;.ı.:.ı;.#.,,. .ı:v.,-.:J_,.ı,:-.,;t:S',.it!f-;.,l5'rj~.:l~I ..s..,.ı.....:ı;:ıı,,ı I"

~ ;.ı.!J.,ı r--,).,-:-ı.-~_,,_•.,_:: ı'.,;,.r::.. • );.,l:, ~ .,_~, ..ı: lir_.:,_.~1, ,,_,_,(,:;..;.,;., ).c_ ,'...1..'..1,;..:._ıc_,J. .J'\..._,-,,1$"_ .,,.:ı.,\J_,,;...,;_,l:.,1.:ı;-'.f.'.,,I_,> :h~IJ:i-:_i,,_jl':,Ö ,..ı:;L,>-:,!ll;)i,,l ➔

Ü>y ..,_t;\,;( :J:j.:,"-) ,:-y .s};S.:,,J.....:,t=:!~ı;r-' ~.,-;.·


.:..\... 'j. al J-'! •~~ ":I\.J _,,\.!!:•:'":·:..!,,..,/ .;~ /_,./j t ;ı...:.ı,_,.ı ...;ı_,;.ı ~ .;,.ı.:;;ı..s,,ı.~ •;>:;~ .:ı:ı.,._ıı;ı.:...:..ı.,;~,
•.Jı..,.r...ı.!,1.:.,;Lo.:ı.ı,~ ,f,;1 .::::..,.,, ~.-'-''.,>...._,_; .:....>; > dı-_ll-5_,•;.\,,, -ol;i( )U:..1).:,:-_,•J,(,_,-._ıL.j_,i.:,..ı.;~ , ,~ ...,_;ı _,I
.:.:ı:,ı-;..,.;~•..:a> f,ı.);;:~-J~ .:J-'':" ,ı;_,,Y_,l ..s--f'ı_,ı .•;~_:,._.:.; ı........, J!..ı.,ı ._;.<_ı ~0-- ;_,.ı:,ı......JJ~' ».fa ı;J_
:,~.,;._1.,:.ı½_jı• .J_,ı..,..ı;,:._..:.~i "-.••;YJ-!.ü. ;_,,ı.i­ • ;-".:,_;ı 1,e- .fJJ..I ._;).,ı ~~ .,,-.j ..r,..S).:.;I
:J..,.:.._ı,.,_, __,._, ,;..>;' .:,-;.,.ı .j-,,Fı:...~i :ı.,ı.:,,_ .,.,_;,_ı :••~
.$•; ı-f-J.:fü ,....:. ~-1 j:.,_l,\_;.<:l.!l: ı-:\ı'..:.l:.,,.,.;,_,. J'-~ J,.:,ı_Jı ~.:,..:...;_;i.J-.,\•t.:..~~~
~ ..ı~JJr.ı_:..ı t
-5• .. ı...,.:ı.:.,')1.ı_..,!f~.ı.:.:..> ;.,.,ı..,ı. ,)-.1_,";..,·•.,i.:.f-.1~ , .,... ' ' lf~}L,-~ ~ -i\1-~
- .. -'· ' •.,;,• - . . . . •..:ç ..,._, s °':' ..;, ı;:..ı ı,.ı..; .:-_.,._.;. ..:,ı_;.ı:,:ı'j{°.:,;;;;.;~.;;. fi *.;.4.":i*
;,.,,.;Y ~l.:.,_,S:.,ı..ı_,;.ü~~:.~ ~i,s.~l-,,_,1.,lJ:-- ;
✓.,.s.ı.<":'; •s>,;;'.,f.J'. _i,,s-..'.).:.J.;_ J_,("~J, ,, .s..:..";, dl-'s-:~,-:..C ~,ı:..JJ;ı.:;;_...:.,ı~-ı;ıJ_, \._.:... J_,\~7:J
-3..,.ı3 .:.,ı:...1..:-;1.ı.;..,._._sJ ..;.r.,.,_,ı5";\i,ı~ı.,ı, ,. ..s.ı:ı
;.ııx. .:,,_:._ ~ı:;:; .:ı:\,5:3 $.İ..;;.,,_;.,ı. J:.~:,.~~t:,_~ "-_fa_;,:- ,.s.ı;.i\ ;_,~ _,ı;,ı.....
.:s·.... .!J-,_;...,.__;ı;..;,.:ı ......,ı. _;ç,.., ..;~i~
•..:.,C...ı,.;,. .;,:,.§,:..;)_,. •..~ı.;ı.,. .;,/..SJ,::ı~ 1-:.r~.,:.. •..l ...;~J.;.; (;$J:\.i-i.ı_;.J..,nf.t.,~\,;'t--~.~..,~f,~~ ..,._s...;ı.:ı:.:.ıl..4'°:,A->ı... ~ı:........,J.,ı~J~~,\,;.
:.ı.,.,!,ı.;-i:ı.y.,_; .;...,ı ..:L...:.l):.ı.:ı\..J..,ı_;.:..ı.,ı_;.~ı rl.5•
A.,:.JJ .s-1:_l_,..;,ı_ L:·L;~•J, .:.:":.,...; •ı\ .ı._ı:....,.:.~
cı;ı._,.:./ Jle·-,,~ ;.ı.li_,>-1.:.ı~..\,lr_,ı,..-ı,.J~.,.~jı_,ı.~
~ı;;ı.,ı..f•'.:,.ı:;ı,,::.:.ı_;,_ı.a('I"" 9_;ı •s,-,_:,• ;U;-
-.'..il!..; .j; ..;ı,.'!-'fa.' "': _s-ı.;ı_,.:._, .:.,')!.,..;; $......1.>-').,_,.:.
)J~ ı..:.(ı .ı,ı.:ıt,:.;:.ı;.ı_;, '.?.}..:.•>;>jJ ~ :J,§:,.,.;.,ı.,.·-ı
i:u-':~'.ı..,
.. /
..;. s,:,.,ı.,ı '-'·c.<•._.,;,ı7-_1..:.;.,Jı,- ...;,~ıJ ..•
..,_ 'J;" ~ı.,~:.. .s-'f-\:.r.~;.ı~_ı.•J"'""" .f-1:L\.,.•>_j- ;L"' 0

,,b..,.__~;..-.'..P.:ı~A'..J,.,.... :J)l..,.:._r. -ı\:I;.,.,!, ;.ŞhL. J;


ı.5~ y,··/'!};,_U> $'.ı...,ı •>:- j jl\.ı.',i,1~ .J''.l tı_;;
~ ~· ..:ı__,..:.; ,, b.,!, ı.4-ı\:;~ ...;ı: ;L(;.,._,:ıı.:..ı
.._s.,_;;ı
J,,_;j.l.r.!I. ,:,{', "<ı.5-"~ J.4'": .,[,l.:,~l\ıı.,:.l.:.ı~.:ı_,I
Jl} J½_., rt: "-f"; .;.,'J_,\_p_l..:.(_,►.:ı.ı:J~:J_,\ .:,_f.;.y.:.,_,ı
..;,ı,;:..J O#JJ!~ ~,ı..;;..ı .s.ı.:.(; J.ı.;_,ıy.;_~..,.;,.0.,ı
.;.ı...ı_,...,_ .;,:..J J ,(ı.j:-;, .),\..; \.\.:. f u ı:,1:-..t.? .;-'. JJ', ._;.,_.ı-ıi sj_ ..:.,\e_,;_, .{:,; \.., l,";ı.>;IJ_,.t. ;..ı..!s,.i->•>:\ı.J'.
t;..,..,ı..:. J:..,..,,..\;.l;.ı.:" _,ı;,ı-.,. .:,_,._L..•;.;ı.,..,;; J><;.,~ -5\;'
. J~~: .:,_,(.f_..ı.;._ ~...ı.,.:-1(ı-~;.>;I )• ..S),"""'! jJ ;..S::.0-1;1
:.:tı..ı.İJt...:.i ,,.:~..ı,.;J,..:J.:-":'.l-:,1.,..ı:ı.., • .:ıJ.i_,ı. J.,,
..,,.,ı.,ı ...> ....> ..;,ı_;.:..ı ;,,X,J_,.t••,.,ı .;-: ~.:,_,:lı"!ı.,-1- _;, _ç.Y_f, ~;,)~.l:.1 4J"_,-:;rJ,,.L,•,__,.,ı_,,
.:,~_,,_;)_,. ,:µ)._J;...i;... Ş.~._;.;ı..,,µ ._.,,J .;, ...ı_.:. ; _,;Ji.s-.;J., ..:-J. ~l, ,_,ı,,:.,ı.:-z.ı.,.;;., ;~ı .... ' J..ı..:.i:1> ~,;;~ ..ı.•J.r, .:ı=•~; .:.ı,:ıı_.:.
,s--l.ıif... ~ J • .;,.,~-i;.,; t';_,s!= 1..ı.:;.~....:ı';.C. _;.,..;_,ı ı.-\1 l,:l .:.ı >f'1! ı..,..:ı,(.f.J.'.: •.:.t.:..1.,..:.,\ -ı\:I -ık-:-_;,
JL.:.ı;.:ı.ı.J.), ,.s_,l:.,»- L.:-~, ı;; _,ı:J_,, .;.).'. ._,-:).;. . ıh'- ~ı_r:.ıo.

..,.,....,..,._,~ı.f.-~~-,J..;r-s',- ~!..,;' . r;_,;ı:_,ı.,._~ıJ.:.:,..­


. ;.J>J:,-jy_,;_,. ' ..sı,.:,-,,ı:..sı, -(.ı:;-J~•)•il.ôlll_,._ı
.:,_,ı; •:".' ..;,.,ı.1::,; .:.ı,_._;ç.:...
ı., -!1:_,..:ı:,(.;.ı~..,. ,:l;s ,.;;ı _ ...,_, c~ rC..!..:. ;;.,c_];,._ı r-J'r~1- 4 _;ı:;.,
00

-~,..:,_ :.ı, ,ı. .:.ı;,J-:,J_).: J:: (. ~·)l<ı •.:,.. ~> ;.ı.; J,ıls! , >-1._;Ll: .;ı..ıı ı__,.ı

.ı,';':l.:.ı~.,J_,1 vf- ..j_•.,o :l.c .:,_,!; .,.... ,_,.,Y" .)J-' _.;J;JJ!_,,_I .:.;~; ~-0 .ı._ı .,,.,.,,J••.;:;.:. ~) ,_;ı.;ı__,._ı
.;.~.:.,'-:\(.!1.§,..,.-Y,ı. ... .ı.:..s) .,,ş .:.1-:-"1:..ı- ,i:lt:.:,_,;ı. •}'f'.!,,s< ,_,_fili.,._;;.: )1.:1.: ,.,~ .ı:;ı.....~
.ı;.,,'l>.:-1;): ,.ı.:-.,,..,ı._;~ r"ct'-: . ,.ı-:1 .ı.i ..ı.ı..._,.;.;_,._ r.ı.:,;1_..;, ,ı.1:-.j .i,_..,._J . .ı._iJ-)1.:1_.s:ı.... _( ._;,..;)l;~
~ J;; , - ,:'6 :.JJ•J· ~ _6". J.1. .(i .:.:., ._jtıT ~J .ı ·ı _ .;ı.u1_.,ıı ._..\... ..; .:.i: ., .,.;.('""'..JJ• .ı.\ \; .:,,,;.:.,ı
•- ı_.,::; _,:. ,ı; .;ı,:; r .,.ıJı .;,-:-ı n~ ı ( ,.J.ı-'") J.,ı.,ı ..:ı._,y;y $1 _/)..•;>; .....-.; .J'JI.; )~\ ), .!.l,~..ı,_,;:,'J_,\,!,ı. ,tf.1 .:J':...;l<!!'ı,.:._,L°j"
..ı..,....,, .:ı,;ı:.:ı,(.,;ı;);j\j -'!' . J>~'_,;-s''6A_,ı J->'.>1 j ~<;ı ;1ı< ...,.,~ ._;;ı,;.,.:. J;:, J.Çı
, ...~ • .; •.,ıs-•..ıi,..;ı •.,;a..J ·$-; . ..sı...sı..- J4;: ,;-•;J 1,f1<!:5'.:İ:J.., \ .:l;...,_,ı.::ı)._.l,y- l.:'; (J.ıı._,,.,. .,.. .;_;; :::.,j':i ,. ..fıw• JÇ)
~ ıy~~ J\, __;l.:.~\.t. ...ı;_,,_t .0 lf ,ılİ -.:.l .j 1:.:_. _ (_,._,ı j l .:ı;.;ı;.Uly;l ,.ıJ\.. j-ı...ı.i _,I
. . -sı,c-.iJ:. ,_,;_,,_,~,.:ı,.;ı..·.:.. ..;;_,, ;.ı.lS",.,,.)~..ı.:_ı c~ı,:,ı.,.i '--".;> ,.:..:_,>: ,\_,\.,<._>(' r..ı....:,,l,!];\,I
,:ı'j.i._,ı ~/;ı_,ı.;To.f ) - ~ ı J • ~ tJ.,_:_.\jJ\~ JJ..:(>f J.>:•":...\.,).l.-ı~ ı.J,\;_j,: ..ı.,ii ~-,l~.:ı':t..~1
ı....;}- -:',:1:r._,~ı..,.-; ıs:,.:,\ 7->
•~.; 0 ı.J.,.. .i ~ •1:/ 0~1., 1;>..., ..s ..l-{:.
:;.l.:;!Jr.: 1J:;~:_1cK;lS:.....~> _ .;1;." '...-.'
.;..ı.'6'.ı - ~J\._:.>
.:ı,~;;-,.*_,.:..,1 ,.,.ıJ-'!-s-~s:-t~.:ı.,.:
..,s...ı.\ii-:.~.:-/ y..+ .- .:.'te: ,J:._.:ı'ı.i ..~•
--
Araboğlu harfleri ile basılmış gayri resmi ilk türkçe gazetesi «Tercümanı Ahval».
~!§2~~-
i :e--~ ;;..::ec: .
ı'-ı_. - ,-.:..,..~ -=-~
~~ ...

· 7777

J
'd_:;\ ~-\1&
\
' ...:,.,,._A:\\ .J.,
• {~-~IJilı;-_,_,,.,. • .,l:l_p _,\:\~}

:,~y.::.ı .:,..cı.::ı.,::-cl: fa'~ { ı.S}~> ı.5.>..;\ }


...:,.,;.\.,\ç, ·J \j_,.ı • ..ı..;>'5~1>\!.
. :,~ . ·.;:.;;a.>r.,)"j'lA 0--L:.. rJ' .,l~
~-;:k •,.;\ . .:.: ı!.l:)..;G;: (SA_! ı.3:-:S-.; \ cl_'./• \_:~:;~.;.
f.:..~ -...,\;.. )L.-c. o).İJ\jlJI .,:~\,j..ı.:l ::, C:b~ı.$. ~:~, w,

,.j\,_lı.5\.ı: _!~:~ J\:..;_j\ ~)~

-.:... .,ı<l):;-b ı.;;:,_, •.:...:,..;:ıı.,;.__.


.,t:ı.,., ~-- ı,Sj,:,.;_,_: ..:...::-4!-' ~;;~,.. ..:,g: ı '-:l.!c ..:,..t. i-'~
~.ıli J:Y.-~ .,.,.,,... _,\~_½-; . .;.ı..:..t ,ı Jt; j ,.1ı- J\_.,_::'.
J,_,_;::- ,.j-:, ~)i J4>- ..s.ı.:il
ı.!k:).,;\,.L!, \ .r"! .fJ./;.. ~J)
~

,;;~----' JJ,r. ~Jj:.-•


J,\_.; ı.5~ ,.,_ı .ı:. ıS} ~
.;..:L...ı :)\.;\ •~ r.s ;1.,1
ı,;~ s}:"'ı:.;~~ ~-~-'..i'
,.,.:l., .s}:\::.4r.~ .:.,.,...:.,ı.. '. .-.1..!.A~.. .ü.~.,ı J~ !.>.:.-; ..::..~
Jj ~ ,ı n,ı...,' J .,.'» r.sı-ı'!'. .:.ı~ J'~\..-lı~..,..:. J .:.,J.Ü J,.G

'\.. •t..\l•1· ._kı ı' · J0.P' ,, ,•


ı\ ı.S ) ,. ,..z,,.ı,.$.W
J
·
'01,
.ı =

:,_;__. ...-.:.,::-,
• • f'

Mühendisyan harfleri ile . basılmış ilk Türk mecmuası «Musavver Medeniyet».


ARAB ASILLI TÜRK HARFLERİ - 928- İSTANBUL

yani tarihi Hicretin 844 üncü senesinde icad- mada 24 punto olmak hasabiyle nesih 24 pun-
•kerdesini iptidai bir halde meydanı istifade- to yazılarımızla yeni bir arkadaş zuhur ede-
ye vaz'a: muvaffak olabildiği için memleketi- rek hututu İslamiyenin en kadimi bu suretle
mizde bu san'atı güzidenin 296 sene yani üç çoğaltılmış oluyor.
asır sonra teessüs etmiş olduğu anlaşılır. Ve Haçik Efendi bu yeni hat ile on
«İşte bu vaziyetin evailine dair mevcut nevi hat sahibi bulunuyor. Malum olduğu
olan ve hududu rivayatı aşamıyan malO.mat üzere hattı kufi İmam Ali (Radıyallahü anhin)
arasında da hurufatçılığa, makineciliğe, hak- eseri icadı olduğu mütevatirdir. Bundan ev-
kaklığa, hattatlığa mürettipliğe, mücellitliğe vel Araplar (Hattı Anbari) dem,Ien bir hat
ve bunların şuebatve müteferriatına ait bel- kullanır !armış ki bir harfinin çizgisini bile
li başlı malumat yoktur. Halbuki bu sanatla- görmedim.
rın cümlesi de matbaacılığın ayrı ayrı temel- «Oğlunun hattıdesti ile bende mevcut
lerinden madutdur. Matbaacılık hiç bir zaman olan ter-cümei haline nazaran Haçik Efendi
bunlarsız teessüs edemez. Hakikat. hal böyle 18Ş6 tarihi miladisinde İstanbulda Balat ma-
iken bir matbuat tarihinden ancak müellif ve hallesinde doğmuştur. Demek Sanatkar altmış
muharrir, bir dereceye kadar şair, edib, ter- . sekiz yaşındadır (1924 de). çocukluğunda Ba-
acimi ahvaliyle gazete, risale adları kolek- lat Ermeni kilisesi mektebinde tahsil~ baş­
siyonu anlarız. lamış ve on üç yaşında iken Vezir Hanında

<<Düne gelinceye kadar matbaalarımızda_ bir hurufat dökümhanesi sahibi olan Arslan-
kullandığımız harflerin envaı şöyle idi (Üsta-
yan Dikran Efendi yanına çırak girmiştir.
dın verdiği şahıs isimleri bu harfleri döken .
«Arslanyan Dikran alil vücut olmakla
sanatkarlardır):
aradan biraz müddet,, mürurunda dökümha-
nenin umuru hususunu Haçik Efendiye dev~
6 punto nesih (Müteveffa Mühendisyan Efendi) · retmiş ve 1880 de bu dökümhaneyi tamamen '
8 » » (Hafız Efendi Merhumuı;ı )
kendisine satmıştır. Haçik Efendinin beyana-
12 » » ( Haçik Efendinin )
tına göre çıraklığında yalnız Araboğlu diye
14 » » ( » » )
16 » » (Müteveffa Mühendisyan Efendi) meşhur Ohannes'in on altı puntoluk hurufu
24 » » ( » » » ) mevcut olup bununla kitap tabolunurdu (B. :
36 » » ( Haçik Efendinin ) Araboğlu, Astvadzadur; Araboğlu, Boğos;
16 » Siyah ( » » )
Ara:boğlu, Ohannes) meşhur mühendisyan bir
24 » » ( » > )
18 )) Rik'a ( » » ) kaç sene sonra maruf 24 punto nesih hurufu
24 )) » (Müteveffa Mühendisyan Efendi) hak ve isaga etmiş ve yine bir müddet sonra
36 » > ( Haçik Efendinin ) bu hattın 16 puntoluğunu da dökerek yeni bir
18 )) Talik (Müteveffa Mühendisyan EfencA) tarz icadı ile Ara·boğlunun 16 puntoluk yazısı
24 » ( » » » ) battal olmuştur. Her ne kadar Araboğlunun
18 » Harekeli ( Haçik . Efendinin )
24 » (Müteveffa Mühendisyan Efendi) oğlu Artin hakkak istavraki namında birine
12 » KO.fi ' Haçik Efendinin ) 12 puntoluk bir nesih hat hakettirmiş idiyse
16 » » ( » » ) de bu yazı Mühendisyan'ın 16 puntoluk yazı­
48 » » ( » » ) farı yanında pek çirkin göründüğünden Ha-
. «Bugün ise nümunesini gördüğümüz 24 çik Efendi bu 12 puntoluk yazının kalıplarını
punto yeni bir tahtı kufi ile envaı hutut yirmi- yeniden hak . edip dökerek el'an kullandığı­
ye bal~ğ olmaktadır (B.: Ahmed Nazmi Bey). mız 12 puntoyu meydana çıkarmıştır.
Bu 24 punto kufi yazı meşahiri sanatkaranı­ «Haçik Efendi der ki :
mızdan pul ve hattı kufi mütehassısı Ahmed Matbaacılıkta yalnız nesih hurufun isti.:.
Nazmi Bey tarafından tersim edilmiş ve hu- mali gayri _kafi gel,iyor ve türkçe yazı tenevvü
rufatçilıkta üstad olan hakkak ve hurufatçı Ha edemiyordu. 12 puntoları bitirdikten sonra bir
çik Kevorkiyan Efendi tarafından hakkedilip rık'a yazı çıkarmayı emel edinerek bir çok
dökülmüştür. Şu halde kufi üzerine dqrt nevi müşkülat ve mütemadiyen sarfı mesai ile
hattımız mevcut demektir. Yeni hat gayet nihayet birinci defa olarak 18 puptoluk rık­
metbu ve kufi hututu mütenevvianın en açık, ayı vücuda getirebildim. Bu yazı mektebi Sul-
en latif tertip ve istifinde olup ruhi Ebuzziya'yı tani ve Darüşşafaka hüsnü hat muallimi, Mat-
şad edecek mertebede nazre aradır .. Bundan baai Osmaniye hattatı merhum İzzet Efendi-
Tlirkiye Klişe hanesi Geçen asır ortasında Boğaziçinden bir manzara Nurgök Matbaası
(W.H. Bortlett'den Sabiha Bozcaluıın eli ile)
ANSİKLOPlWİ~j ARAB ASILLI TÜRK HARFLERİ

nindir. Mühen_disyan beş altı sene sonra idi ki dünücü Mecidi. nişaniyle taltif edildim. Bun-
önce 6 puntoluk nesih ve onu . muteakip 24 dan bir sene evvel de matbaai Amire Müdürü
puntoluk rık'a hurufatı hak eylemiştir. Mü- sabıkı Hamid Beyin vesatatiyle Manbai mez-
hendisyan'ın 16 ve 24 punto yazıları ince ol- kftreye sebk eden hidematıma mükafaten
mak hasabiyle «siyah» tabir ettiğimiz kalın Üçüncü rütbeden bir Maarif madalyası almış
görünen diğ_er nevi_ 16 ve 24 punto yazıları da idim. Elhasıl' bu yolda devam ederek 1918 de
biı:az sonra yapıp döktüni ki 16 'punto siyah 14 puntoluk nesih, 1922 de 48 puntoluk ku~
yazının şiddeti lüzumunu bana ilk ihtar eden .fiyi vücuda getirdim. Bütün bu yazıların -hem
İkdam gazetesi sahibi Ahmed Cevdet Beydir. çelik, heni bakır kalıpları nezdimde ·mevcut-
18 ve 24 punto talik yazılara gelince Mühen- tur.
disyan bu iki hattı Sultan Mecid devrinde dök- • .«Görülüyor ki sanatkar üstad; boş· durma~
müş. idi. İstimalinin ve tertibinin gayet _güç mış _ve bugün de bize böyle bedii bir hat ihda
olması hasabiyle 24 punto talik yazılar Mat- eylemiş; altmış sekiz yaşında olduğu halde
baai Amirenin bir köşesinde metruk ve ınünsi mütemadiyen sarfı mesai etme:ıtte lmlunmuş­
bir halde kalmış idi. Merhum Ahmed lViidhat tur. Hatta bu sai mütemadi semeresidir ki 48
Efendinin matbai mezkurede müdüriyeti es- p-untoluk bir nesih hurufun kalıplarını ikmal
nasında. bu yazıların tadilini ve kabili istimal etmiş ve bunların yalnız dökümü kalmıştır.
bir hale vaz'ını emretmekle 8 havadan ibaret Rık'a hattı icad ettiği zaman yirmi dört yirmi-
olan hurufu mezkılreyi 6 havaya· tenzil etti- beş yaşlarında olduğuna nazaran Haçik Efendi
ğim gibi parçalarını da iki bin iki yüzden bin kırk kırk iki sene sonra on on bir türlü huruf
altı yüze indirdim. Şimdi nispeten kolaylıkla mucidi olmak üzere Türkiye· Matbuatı · ara~
kullanılmaktadır. Mithat Efendi bu tadilattan sında· temeyyün ediy.or. Kendisini her veçhile
pek ziyade memnun olara~ o . zaman Maarif s~zavarı tebrik görür ve kendisini Türk erbabı
Nezaretinde bulunan Zühdü Paşa merhuma kalemine Türk Matbuat tarihine bu meziyeti
keyfiyeti takdiren bir tezkere yazdı. Zühdi nadiresiyle takdim ederim (13 Ağustos 1924,
Paşa da mükafaten bir Dördüncü Mecidi ni- ' Vakit Gazetesi)».
şanı inha ettiyse de nasılsa sonu çıkmadı idi. Ebussuud Caddesindeki infilak faciasına
1895 den 1908 e kadar .13 sene zarfında devri kadar bu ansiklopedinin birinci cildini teşkil
istibdadın kahrına uğrayarak yalnız Mektebi eden 576 sahifesini bağlamış olan Tan Mat-
Sanayide icrayı sanat etmeğe mecbur oldum. baasının kitap kısmı Ser mürettibi ve Türk
Hurufatçılık bir irade ile bu mektebe nakle- Basınının yüz· akı işçilerinden Ahmed Rahmi
dilmiş ve sıkı bir kontrol altına alınmış idi. Usta bize Arab asıllı Türk harflerinin bir mat-
Bu sebeple yeni çeşit yazılar hak :ve dökümü- . baa kasası şemasını vermiştir. Bu şemanın
nü düşünemezdim. Meşrutiyeti müteakip İstanbul Ansiklopedisinde tesbiti Türk Ba-
mektebi mezkuru terl{ ederek İkdam gizete- sın Tarihine naçiz bir hizmetimiz olacaktır.
sinin ilk defa çıktığı Reşidefendi hanında · O eski Türk harfleri devrinde dört yüz
şimdiki Garoyan matbaasının yerine naklet- parçayı aşan matbaa yazısında, şemada görü-
tim. «Tadili Huruf Komisyonu» teşekkül lecektir, harflerin muhtelif şekilleriyle kom-
edince o zamana kadar henüz müstamel_ olmı­ pozisyonlarının ayrı ayrı isimleri vardı; bu
yan kufi huruf fü;erine ~arfı zihin ederek _16 isimlerin, eski Türk yazısını matbaa sistemine
puntodan ve 42 parçadan ibaret olan kufi uyduran hattatlar tarafından mı, harfleri hak
1909, andan sonra 36 puntoluk nesih hurufu edip döken sanatkarlar. tarafından mı konduğu
a_ncak bir .~enede hak _ederek 1910 da piyasa- veya onları her gün ellerinden geçiren, ömür-
ya çıkarı:gm. Bu icadımdan bütün gazetler leri boyunca o küçük maden parçalariyle yo-
memnun göründüler. Makale başlıkları, mü- ğurulan mürettipler tarafından nü verildiği
him havadis unvanları için pek ziyade işe ya- meçhuldür; bu isimler de unutulmuş, kaybol-
radığı gibi klişe yaptırmak· niasrafmdim · da muş gibiydi; onları da yine Ahmed.Rahmi Us-
kurtuldular. 12 punto kufi huruf 1912 de ta- tanın büyük himmetile tesbit ettik. Bu tecrü-
mam oldu. 1917 de, Maarif Nazırı bulunan beli, gün görmüş, mesleğine aşk ile bağlan:
Şükrü · Beyin teşvikatı ile 36 puntoluk rık'a mış kıymetli 'adam İstanbul Ansiklopedisine
hurufu da hak ve imal ederek bu defa Dör- ayrica şu notu tevdi etmiştir:
ARAB ASILLI TÜRK HARFLERİ _-930 - İSTANBUL

«Bir de yazılara hareke konulurdu; ha- <<Eski harflerimizin kasaları 4 76 gözden


reke de dizme hareke ve geçme hareke diye mürekkepti. Şimdiki elli gözlük mürettip ka-
ikiye ayrılırdı, dizme harekeler yazı dizilir- saları, onlara nispetle şilebin yanında taka
ken birlikte toplanıp dizilir, geçme herekeler gibi kalır. Altmış gözü boştu, mütebakı 416
ise yazı dizildikten sonra konulurdu. Hareke- gözü kamilen harfler ve yazı işaretleri, rakam-
ler malOm, · üstün, esire, ötürü, iki üstün, iki lar, çizgiler, muhtelif katratlar da anterlin-
esire, iki ötürü, cezim, şedde, çeker ve med ki lerle doluydu. Bir de havali nesih ve rik'a
cem'an on parça harfti. Mesela 8 parça harf- yazılarına mahsus kasalar vardı, bu yazılara
ten dizilen «İstanbul» kelimesi harekelene- 476 göz de kifayet etmediğinden bu iki yazı-
cek olsa elif altına esire, sin üstüne cezim, te • nın 186 parça havalı ilavesiyle kasa gözleri
üstüne çeker, nun üstüne cezim, be üstüne 662 ye çıkardı. Mürettip olmak için çok emek
ötürü ve lam üstüne cezim konularak İstan­ sarfettik. Acemi çıraklık azından iki sene sü-
bul kelimesini teşkil eden maden par·çaları 8 rerdi; her türlü mahrumiyete katlandık, bu
den 14 e çıkardı. Harekenin çapı yarım mili- mesleğe olan aşk ile gündelik düşünmedik,
metre kadardı. ellerimizin o yüzlerce kasa gözü üzerinde per-
A )
20 19 ıs 17· 16 15 14 13 12 11 ıo 9 8 7 6 5 4 2 1
-
}
. ~
j
~
..,..; - e_ .pi

l
.1

• . &
.l .. ıı.
I
J
• C

l
.
1
-l ~
.
<. el.
~
t .
:;;:. ~
. . ,t. >

..
[. f: .
~ 4.S
-· ~ J, ,,,
.
.\ . .
1
.. ......
~
-.
'-'


-
r- ._,l;':-
.. --• \~ . \
>- ~

~
., ıt:
-
M

.:.,,. 1.5
--
- ;. ~- -- l .. "
1 l ...... .:.,

.(
"
s
t: ~
,.
4.S
• .;. • .... •
-
.
.\ -&
,• ,.
)
-. ...,•
s:
. .;
• J t t L ı.3:-
--
ı.,I': ı... . ~ ~ l. -#-
~ ~ :'"" (_

~ J... J t t L ı,j'<- ı.s- ı.. ;ı-


C:
.
?
i....
:;:::
~ ~ > 'C
.
V',. ~

.
.,. J< ,. ...
~ i
~
sı t t 1. ı.3"- ,J-. ·1.;. ;,- .e '--
~
ı,ı
~ ::,,, ;::: _;,.
C
.J " .) J-, ~
., .r .J .ı .) .r __., J J J .),, ..ı. ~

-- -
B .. _ ,.,
. ·-· ·-·-·---· ·-- - ..

~ ~ ~ J .k .k k ·!.,
ı.r

-,. .:. ,.
~

-. . ıJ' ı.r - - . - ,J

=
~ ~
V
.# J !;.
-~
1" '4 !;,
ı..14
~ 4 :., .:..· ı.J"'. ıJ4-
,:;. ..4 -4..r- ~
ıf:

ı- t . .ll u· )' J ) ) . .L .,\ .J J J. ')l ~ 1 ı .J J



l

r f' y. f ~ ~ ~ -..>< ~ '( ~ ~ -~ ~


-
.... clı el .!.l ··ç <
.
-✓

~

ı/'
(
(
ıl-

,P
.
<.$'-

~
.J

.J ti
k c.. t.
.
C. t_ "
.
. .
~

ı:.
--
~
j'

J"
J'

ıJ
ıJ

ıJ
l;

\;
~

i
,
A

.
A ,
9 ..J

...,
~ .\ı .., .ı. . ı J ........ ......, L L L ~ .,. . l
y

" ı- 'I' 'I' 'I'


• -
• \ /\ V ı o .'
-
r
" ' ' (

Arab asıllı Türk matbaa


(Şema: Ahmed
ANSİKLOPEDİSİ - 931 ARAB ASILLI TÜRK HARFLERİ

vasız hakiıpiyetle dolaşacağı gün tek hedefi- ğı yerdeki harfi, adını söyliyerek çırağından
miz oldu. Mürettip oldun diye kasa başına ge- isterdi. Bu yüzden bilhassa gazete mürettip-
çirdikleri gün Leylasına kavuşmuş mecnuna haneleri pek sesli yerlerdi; gözleri küçülten,
döndüm» (B.: Ahmed Rahmi Usta). buna mu-kabil azıcık derinleştirilen, harf ka-
Şahsında son yarım asrın cemiyet haya- salarını bu suretle bir mürettibin el hakimi-
tı renkli ve sesli bir film halinde yaşayan yeti altına koyan Sabahçı Mihran Efendidir.»
üstad Refi Cevad Ulunay da bir sohbet ara- Kibar bir İstanbullu ve bu Ansiklopedinin
sında şu hatırayı tevdi etmiştir: has dostlarından genç müdekkik Kevork Pa-
«En eski kasaların gözleri büyük oldu- mukcuyan da matbaacı Araboğullarının hal
ğundan gayet genişti. Mürettip, yazı dizerken tercümelerini Ermeni kaynaklarından naklet-
kolu h:r tarafa yetişmez, kasa önünde müte- mek suretiyle Basın Tarihimize kıymetli bir
madiyen sağa sola gidip gelirdi, çok yorulur- hizmette bulunmuştur. Pamukcuyan tarafın­
du. Yaşlıcalarının yanında muhakkak eli işe dan zikredilmemekle beraber, 1772-1782 ara-
yatmış olgun bir çırak bulunurdu, mürettip sında ölmüş bulunan Astvadzadur Tıbir Ara-
kasanın bir tarafında durup elinin ulaşamad!;- boğlunun ilk Türk matbaasını açan İbrahim
C Müteferrikaya ilk Türk matbaa harf-
11 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1 lerini dö.ken sanatkar olması kuvvetle
-
muhtemeldir.

Arab asıllı Türk matbaa harflerinin


İstanbul mürettipleri ağzında isimleri :

i A Kasası

1
Birinci sıra sağdan sola: f- Laf~i
. - .,
ııfıı
Celal, 2- medli elif, 3- hemzeli elif,
:ıd L 4- hemze çeker, 5- büyük hemze başı,
6- küçük hemze başı, 7- hemze dendeni,
_,ı,
LA v>
·-
ı..f
J ~ ~
'
8- ortası. uzun hemze dendeni, 9- sairin
hemzesi, 10- şeyin hemzesi, 11- orta hem-
~ ..J J '}(, $' ze, 12- elif iki üstün, 13- çeker iki üstün,
14- yalnız iki üstün, 15-- yalnız med, 16-
.,l. 4.l
. J ~·. ~ ~ Boş, 17- Boş, 18- hemze rı, 19- hemze•
nun, 20- Hemze ye.
D İkinci sıra sağdan sola: 1- be, 2- bi-
- ..
tişirbe, 3- büyük be başı, 4- .küçük
ı:. ıe. ~ r.- 1- ~ k J.. i- ~ be başı, 5- be dendeni, 6- ortası uzun
be dendeni, 7- başlı be, 8- ortası uzun
başlı be, 9- be rı, 10- be ye, 11- be
~

...ı ı) ıJ ı.s ı/ ✓ ı.l (S"' it nun, 12- nokta . geçer be mim, 13-
.... i· ı.. r f ( 'f f . ~ (
çim, 14- çim başı, 15- başlı çim, 16-
iki taraf bitişir çim. 17- alt üst nokta
..l . - i ;..
·•
ı., r: }_
~
. geçer çim, 18- baf?lı kaseli çim, 19-
bitişir kaseli çim, 20- kef çim.
'
,. lı "' Üçüncü sıra sağdan sola: 1- te, 2-
-' .. - ~
,..
J
-
.\
- -. ~
..
•41.
~
•o
~


.. ·bitişirte, 3- büyük te başı, 4- küçük
te başı, 5- te dendeni, 6- ortası uz~n
A i-ı ... o ~ ı\ -O
te dendeni, 7- başlı te, 8- ortası uzun
ı: ı: başlı te, 9- te rı, 10- te ye, 11- te nun,
.J .J' J ($
J ~ ı..$ r 1"' r
12- nokta geçer te mim, 13- çeker çe,
- ı..S ı..$
14- çe mim, 15- çe, 16- çe ye, 17-
J
"' bitişir çe ye,
kef ha.
18- Boş, 19-..,._Boş, 20-

harflerinin kasası Dördüncü sıra sağdan sola: 1- se, 2- bi-


Rahmi Usta) tişirı
se, 3- büyük se -başı, 4- küçük se ba-
ARAB ASILLI TÜRK HARFLERİ İSTANBUJ,

şı, 5- se dendeni 6- ortası uzun se dendeni, .7- · raf bitişir gelirin kefi, 11- kemanın kefi, 12- ke-
başlı se, 8- ortası uzun başlı se, 9_:__ se rı, 10- se limenin kefi, ·13-,· kef ye, -14- bitişir kef ye, 15-
ye, ..11- se nun, °12- nokta geçer se mim, 12 den kef he, 16- bitiı1ir kef he, 17- kef lam, 18- bi-
19 a kadar Boı.,, 20- kef çe. tişir kef lam, 19- kef rp.im, 20-: ku~nıldu kef mim:
Beşincii sıra sağdan sola: 1- cim, 2- cim başı, Beşinci sıra sağdan sola: 1- fe, 2- fe başı, 3-
3- baslı cim, 4- iki taraf bitişir cim, 5- alt üst iki taraf bitişir fe, _4- başlı fe, 5-,- çeker fe, 6~. fe
nokta geçer ciriı, 6- baslı kaseli cim, 7- bıtişir ka• ye, 7- bitişir fe ye, 8-- fe mim, 9- bitişir fe,
seli cimı. 8--:- _cim _mim; 9--,- çeker cim, 10- cim ye,, 10- ayın başı, 11~ iki taraf bitişir ayın, 12- ka:
U- bitişir cim ye, 12- lam cim, 13- kaseli cim, seli ayın, · 13 bi~işir kaseli ayın, 14- çeker ayın,
14- kaseli mim cim, 15- lam mim cim, 16- .fe 15- ayın ye, 16- bitişir ayın ye, 17_:...- ayın mim,
cim, 17-ayın ciİn, 18 den 20 'ye kadar Boş. . 18-:- bitişi_ı; kuyruklu ayın mim, 19- ayın rı, 20-
Altıncı sıra sağdan sola: 1- ha, 2- ha başı, 3- ayın ze.

başlı ha, 4-. iki taraf biti~ir ha; 5- alt üst nokta Altıncı sıra sağdan sola: 1- kaf, ı- kaf başı,
geçer ha, 6- başlı .kaseli ha, 7- bitişir kaseli ha, 3- iki taraf bitişir kaf, 4- başlı kaf, 5- çeker kaf,
i- ha mim, 9- çeker ha, 10- l;ı.a_ ye, 11- bitişir 6- kaf ye, 7- bitişir kaf ye, 8- kaf mim, 9- bi-
ha ye, 12- lam ha, 13- kaseli lam ha, 14-kaseli tişir. kaf, JO- gayın .başı, 11- iki taraf bitişir ga-
mim ha, 15- lam n'iim ha, 16- kaf cim, 17- ayın yın, 12- kaseli gayın, 13..:.... bitisir kaseli gayın, 14-
cim, 18- den 20 ye kadar Boş. . çeker gayın, 15- gayın ye, 16- bitişir gayın ye, 17-
Yedinci sıra sağdan sola: 1- hı, 2- hı başı, gayın mim, 18- bitişir gayın mim, 19 gayın rı, 20-
;3- başlı hı, 4- iki taraf bitişir hı, 5- alt üst nokta ga·yın ze.
geçer hı, 6- başlı kaseli hı, 7- bitir,ir kaseli hı, Yedinci. sıra sağdan sola: 1+2- küçük çe-
8- hı mim, 9--Çeker hı, 1:0- hı ye, 11- bitişir hı ker, 3+4-:- alttan pir nokta, 5+6- altdan ikı
ye, 12----a-- lam hı, 13- kaseli lam hı, 14- kaseli mim nokta, 7- alttan üç nokta, 8- çengel çeker,
hı, 15- lam mim hı, 16-kaf çim,- 17-'-gayın çim, 9- çeker be, 10- ·çeker ye, 11- çeker pe,
18:- pe rı, 19- pe ye, 20- pe nun.. . 12- pe, 13- bitişir pe, -14 büyük pe başı, 15-
Sekizinci sira sağdan sola: 1+2- dal, 3+4 bi- küçü.k pe bae,ı; 16- pe dendeni, 17- ortası uzun pe
tişir dal, 5- başlı dal, 6- başlı rı, 7+8-rı, 9+10- dendeni, ıs~ başlı pe, 19- ortası uzun başh pe,
bitişir rı, 11- kemerli rı, 12- ze, 13~ bitişir ze, 20- nokta geçer pe mim.
14- ba~lı ze, 15-kemerli ze, 16- zel, 17- bitişir Sekizin,ci sıra sağdan sola: 1- elif.
zel, 18- başlı zel, 19- je, 20- bitişir je.
C Kasası
B Kasası
Birinci - dördüncü sıralar Boş.
Birincgi sıra sağdan sola: 1- sin, 2- üç ,dişli Beşinci sıra sold~n sağa: ·11_'.. ortadan bir nok-
sin, 3_ iki dişli sin, 4- iki taraf üç dişli sin, 5- ta, 10- ortadan iki nokta, 9- ortadan üç _nokta, 8-
iki taraf iki dişli sin, 6- bitisir sin, 7- şun, 8- üç dad ha, 7- dad cim, 6- büyük çeker, 5- den 1 e
üç diı_;li sun, 9- iki dişli şun başı, 10- iki taraf kad~Boş. t
üç dişli ~un, 11- iki taraf iki dişli şun, 12- biti: Altıncı sıra soldan sağa: 11- başdan he mim,
şir şun, 13....:... tı, 14- iki taraf bitişir tı, 15- yalnız 10- hümanın mimi, 9- ·he rı, 8- he ye, 7- ınti­
tı, 16- bitişir tı, 17 tı ye, 18 bitjşir tı ye, 19- lam şir gözlü he ye, 6- başdan gözlü he cim, 5....:..... baş­
te, 20- bitişir lam te. dan ha cim, 4 den 1 e kadar Boş.
kipci sıra sağdan sola: 1- sad, 2- dendenli sad Yedinci sıra soldan sağa: '11- lam vav, 10- lam
başı, 3- dendensiz sad baı.,ı, 4- iki taraf dendenli dal, 9- lam zel, 8- ke la, 7- kef lam he, 6 dan 1 e
sad, 5- iki taraf dendensiz sad, 6- bitişir sad, 7- kadar.Boş.
dad, 8- dendenli dad başı, 9- dendensiz dad başı, Sekizinci sıra soldan sağa: 11- bitişir lam vav.
10- iki taraf dendenli dad,. 11- iki taraf dnde,nsiz 10- bitişir lam dal, 9- bitişir lam zel, 8- bitişi!'
dad, 12-bitiı.,ir dad, 13.,_ zı bası, 14- iki taraf bi- ke ıa; 7- biti~ir ke.f lam he, 6 dan 2 ye kadar Boş.
tişir zı, 15- yalnız zı, 16- bititıir zı, 17- zı ye, 18- 1- Osmanın mimi. ·
bitişir zı ye, 19- borulu kef, 20- iki taraf bitişr
borulu kef. D Kasası
Üçüncü sıra sağdan sola: 1- lam, 2- bitişir Birinci sıra soldan sağa: 11- Boş, 10- başdan
lam, 3- lam kolu, 4- iki taraf lam kolu, 5- lam . mim cim, 9- bıişdan mim ha, 8- başdan mim hı,
mim, 6- la elif, 7- bitişir lam elif, 8- lam ye, 9- 7- başdan mim cim mim, 6- başdan mim ha mim,
pitişir lam ye, 10.....:... lam he, 11- bitişir lam he, 5- başdan mim hı mim, 4- başdan lam cim mim,
1~ baıılı lam he, 1~ lam rı, 14- bitişir lam rı, 3- başdan lam ha mim, 2- başdan lam hı· mim,
15- lam ze, 16- bitişir lam ze, 17- çifte lam 1- başdan sad ha.
kolu, 18- iki taraf bitişir lam kol~, 19- kuyruklu İkinci sıra soldan sağa: 11- başlı mim, 10-
lam mim; 20- bitişir kuyruklu ·ıam mim. yalnız nun, 9- bitişir nun, 8- başlı nun, 7- nun
Dördüncü sıra sağdan sola: 1- kef serepli,,2::....:. ye, 6-_mim rı, 5- mim ze, 4- mim ye, 3- bitişir
iki taraf biti~ir kef serenli, 3- yalnız kef, ·4- biti- mim· ye, 2---- Boş, 1- dad cim.
şir kef, 5- başlı kef, 6- kef kuyruğu, 7- çeker Üçüncü sıra soldan sağa: 11- mim başı, 10-
kef, 8-- mekanın kefi, 9- gelirin k,efi, 10- iki ta- çeker mim, 8-- kuyruklu mim, 7- azimin mi.mi, 6-
ANSİKLOPEDİSİ - 933 ARABA VAPURLARI

kemerli mim, ·5_ sümmenin mimi, 4-- alt üst mim, mileri Devlet Denizyoll<\fı İdaresine devre'.
3- düz mim, 2- çifte ·mim, 1- mim kuyruğu. dildikten sonra yeni ve büyük. ara~a vapur-
Dördüncü sıra soldan sağa: 11- büyük nun
ları ·yaptırmayı. bu idare de düşünmem~ş,
başı, 10- küçük nun başı, 9- nun dendeni, 8-
ortası uuzun nun dendeni, 7- başh nun, 6- _başı
anca,k 1950 yılında,. yandan çarklı «Bağdad»
ortası uzun nun, 5- nokta geçer nun ·mim, 4-- li- yolcu va~uru bir ar~ba vapur~ ,şekline kon~
manın mimi, 3- ismailin mimi, 2- nuµ. ·rı, }- nun muş idi ki o da hayli eski, emekdar bir tekne
nuiı.: idi, pek az çalıştı, tekrar yolcu gemisi oldu,
Beşinci sıra soldan sağa: 11- büyuk ye başı,
bir müddet sonra da kadra dışı edildi.
10- _küçük ye başı, 9- ye dendeni, 8- ortası- uzµn
ye dendeni, 7- başlı ye, 6- başlı ortası uzun ye, Dört yeni ve _büyük araba vapuru Devlet
5- nokta geçer ye mim, 4-- eylemişin mimi, 3- Denizyolları İdaresinin son zamanlarında
ingilizin ze si, 2- ye rı, 1- ye nun. Fransada yaptırılara~{ 1951-1952 de sefore
Altıncı sıra soldan sağa: 11- iki gözlü he başı,
kondular.
10- iki taraf bitişir gözlü he, 9+8- zamir he, 7+
6- halka he, 5- ba~lı he, 4-- hemzeli zamir he, D: · Denizyolları İdaresi kaldırılıp tesisleri
3- hemzeli halka he, 2:........ zamir te, 1- halkalı te. ve_ gemileri Denizcilik_ .Bankasına devredildik-
Yedinci sıra soldan sağa: 11+10- bitişir vav, ten sonra da Bankanın liman işletmesi tara~
9- · baı,;lı vav, 8- başlı ye, 7- alt üst nokta geçer
fıncİan İstanbuLtezgahlarında 1954, 1956, 1957
ye, 6- hemzeli vav, 5- bitişir hemzeli vav, 4-
yahyanın yeşi, 3- iki taraf bitişir kandil he, . 2-
yıllarında üç yeniiaraba vapuru yaptır~ld,ı. 1959
kandil he başı, 1- alt üst nokta geçer kandil he. da asır dide iki tekne ve hükume.tten ·devren
Seki,;inci sıra soldan 'sağa: 11+10- yalnız vav, alınan ve çıkarma gemisi iken arba vapuru
9+~ yalnız ye, 7+6- kesik ye, 5+4- kemerli yapılan iki vapur ile beraber Denizcilik Ban-
ye, 3 den 1 e kadar Bos.
kasının elinde 11 gemi bulunuyordu ve bun-
ARABA.VAPURLARI ___: İstanbul limanı - lar kadimden beri mevcut Kabataş -. Üsküdar
vapurları arasında, kara nakil vasıtalarını de- hattı ile Sirkeci Kadıköy, , Sirkeci - . Yalova
niz aşırtarak geçiren vapurlara verilmiş •isim- ve Kartal - Yalova arasında işletilmekte idiler.
dir. Vapurlar inşa tarihleri sırası ile şunlar­
Araba vapurunun -başı kıçı yoJctur, iki"ucu dır:
kesik kara nakil vasıtalarının gemiye alınma­
26 numaralı 1870 de
Suhulet Vapuru -
sı· için kalkar iner ·birer- köprü ile mücehhez-
İngilterede yaptırılmıştır.
Kömür - istimle
dir. kara nakil vasıtaları geminin bir ucundan
çalışırken en son yıllarda mazotla çalışır mo-
girer, diğer iskelede öbür ucundan çıkarlar;
tor olmuştur. Yandan çarJdıdır, 200 yolcu
kıçından tek köprülü araba vapurları da var-
alır, sür'ati 7 mildir, 10 kamyon, yahut 22
dır ki içindeki nakil vasıtaları, ulaştırdığı is-
otomobil taşır. 1959 da Zülküfül Erkan ve
kelede geri geri yürüyüp çıkma zorundadırlar.
Ahmed Him kaptanların idrasinde, makinist-
«Araba Vapuru» adı .ile kara nakil vası­ leri de. Muzaffer.Karaoğuz ile Receb-Bora idi.
talarını su üstünde taşıyan bir gemi inşa~
sı fikri, dünyada . evve~a memleketimizde 27 numaralı
Sahilbend Vapuru - 1871 de
doğmuş, İstanbulda Şirketi Hayriye idareci-
İngilterede yaptırılmıştır.
Kömür - İstimle
çalışır, .yandan çarklıdır, 200 yolcu alır, sür'a-
leri ve mutahassısları tarafından çizilen resim
ve planlarla 1869 da ~İngiltereye . «Suhulet» ti 7 mildir, 10 kamyon yahut 22 otomobil ta-
şır. 1959 da Bahri Varol ve Necati Çaylak
ve «Sahilbend» adında iki vapur sipariş edil-
kaptanların idaresinde, makinistleri de Raşid
miş, ve şirketin ananesince Suhulete 26,. Sa-
Şevik ile Hüseyin Aykut idi.
hilbende de 27 numaralar verilmiştir; bunlar-
dan «Suhulet» 1870 cle, dünyanın ilk araba Mudanya Vapuru - Hükumetten devren
vapuru olarak İstanbul limanı sularında se- alınmıştır.1940 da İngilterede çıkarma gemisi
fere başlamıştır; A, vrupanın ve Amerikanın olarak yapılmış, ön ve arka kapakları kaldı­
en azametli feri botlarının dedesi, 89 yaşında rılıp araba vapuru tipine konmuştur. Açık
hala çalışmakta olan bu gemidir. denizlerde seyrü sefere kabiliyetli bir tek-
Şirketi Hayriye lağvi tarihine kadar bu nedir. 200 yolcu alır, sür'ati 10 mildir, 13
iki gemiden başka araba vapuru yaptırma­ ,!rnmyon yahut 23 otomobil taşır. Kömür - is-
mıştır (B. : Şirketi Hayriye): timle çalışır tek pervaneli gemidir; 1959 ·aa
Şirket lağvedilip· bütün tesisleri ve ge- Ahmet Bilgin ve Mustafa· Tufan kaptanların
ARABA VAPURLARI - 934 - İSTANBUL

·-• -__.)-..J

ı.\

,,.,~~

~ ~-~~--,-:- ·-c·~ --- ~ ~ ~- ~


- - - _::-_-_-_-__
_-=---=
~
.= ===------- ·--·. ı' - - -- -

- ---
-·=.::.__ _· .:---~:·. ·..,....;:..,.__.__::::-::::.==:...-::::-_,-,.._.._
- - -- ----- ---· -

27
- --------
numara!ı .
___ . -
. ..:.,, --
---- -- , . \"'

Sahilbend Araba Vapuru, eski bili


---·- - -

· (Resim: Nezih)

idaresinde, makinistleri de Hayri Soybay ile makinistleri · de Bedri Bingöl ile Mustafa
Zeki Alçın idi. Toploğlu idi. t .
Çardak Vapuru - Mudanya'nın eşidir. KasımpaiaPapuru - Kızkulesinin eşi­
1959 da Remzi Taneri ve Mustafa Bayraktu- dir, ayni resim ve evsaftadır. 1959 da Salih
tan kaptanların idaresinde, makinistleri de ve Ömer Kars kaptanların idaresinde, maki-
Mehmet Göker ile Orhan Ayberk idi. nistİeri de Muzaffer Yayla ile İrfan Kıvırcık
Kızkulesi Vapum - 1951 de Fransada idi. . .
inşa edilmiştir,· boyu 60 metre, genişliği 14,84 Karaköy Vapuru - Resim ve p!An bakı­
metredir. Dört katlıdır, dip katta motor dai- mından Kızkulesi - Kasımpaşa tipinin aynıdır,
resi, kaptanlar ve makinistler dairesi, müret- onların biraz daha küçüğüdür, 1952 de Fran-
tebat koğuşu ve iki ikinci mevki salon, ana sada ayni tezgahlarda yapılmıştır. Boyu 55
güvertede· kara nakil vasıtalarını almak için metre, genişliği 12,20 metredir. Büyükleri
bir tünel-platform, tünelin iki yanında yolcu- gibi dört pervaneli, dört dümenlidir. 550 yol-
için iki koridor güverte, dördüncü katta da cu alır, 12 kamyon yahut 26 otomobil taşır.
birinci mevki yolcular için iki koridor ve iki 1959 da Mustafa Yarkın ve Osman Yazman
balkon güverte ile ortada büyük bir salon, kaptanların idaresinde, makinistleri de Fazıl
salonda da bir Amerikan bar vardır; ve uçak Karaer ile Abdülkadir Bilekli idi.
gemilerini andıran iki yan tarafında yassı ve Ku.ruçeşme Vapum - Karaköy Vapuru-
geniş iki bacalıdır. Gemi 700 yolcu alır, 16
nun eşidir, ayni resim ve evsaftadır. 1959 da
kamyon yahut 32 oto.mobil taşır, mazotlu mo- Salih Öztürk ve Habib Mahmudoğlu kaptan-
torlarla. çalışır, iki başında ikişerden dört per ların idaresinde, majtinistleri de Halil ile
vanesi ve dört dümeni vardır, manevra kabi- Mehmet Akbulut idi.
liyeti son derecede üstündür, durdu-
ğu yerde topaç gibi dönebilir, sür'ati Kartal Vapuru - 1954 de De-
14 mildir. 1959 da Cemal Ödilek ve nizcilik Bankasının lstanbulda Ha-
İlyas · Sivri kaptanlarin idaresinde, Hç Tersanesinde inşa edilmiştir,
dış görünüşü Fransada yaptırılan

Karamürsel Araba Vapurunun modeli


(Resim: · Behcet)
ANSİKLOPEDİSİ - 935 - ARABA VAPURLARJ

27 numaralı Sahilbend Araba Vapuru, son hali


(Resim: Nezih)

araba vapurlarını andırır ise de ortada tek çok azdır ve yalnız otomobil nakleder,
silindir bacalıdır, ana platform-güvertesi de 54 otomobil alır. Ortadan tek silindir bacalı­
iki tünellidir, dibdeki makina dairesi ileper- dır, bacanın ·bulunduğu blok istisna edilirse
sonelkamara ve koğuşlarına ve iki ikinci mev- gemi bir platform-güverteden ibarettir, kadro
ki salona tüneller ortasındaki bloktan girilir. dışı edilen yandan çarklı iki yolcu vapurunun
En üstte iki balkon ve iki koridor birinci sağlam makina v~ çarklarından istifade edi-
mevki salonu ile salond~ bir amerikan barı lerek yapılmıştır, yandan çarklı olub iki ba-
vardır. Geminin boyu 58,20 metre ve geniş­ şında ikişerden dört çarkı vardır, sür'ati 8
liği 13,50 metredir, 480 yolcu taşır, 16 kam- mildir. 1959 da Bahaeddin Ümid ve KemıH
yon yahut 43 otomobil alır, ınakinaları kö- Kanbak kaptanların idaresinde makinistleri de
mür-istimle çalışır, sür'ati 10 mildir. İki ba- Hüsyin Erdoğan ile Bahaeddin Yanık idi. (Da-
şında birer pervanesi ve ikişerden dört dü- ha etraflı bilgi için bütün bu vapur isimleri-
meni vardır. 1959 da Fazli ve Hasan kaptan- ne bakınız).
ların idaresinde, makinistleri de Mehmet Kü-
İstanbulda, banliyösünde ve Yalova kaza-
biç ile Fahri Güneri idi.
sında olmak üzere yedi arabavapuru iskelesi
Kabataş ,Vapuru - Kartal Vapurunun vardır: Sirkeci İskelesi, Hayreddin iskelesi,
eşidir,1956 da ayni tersanede inşa edilmiştir. Kabataş ·İskelesi, Üsküdar İskelesi, Kadıköy
1959 da Abidin Yılmaz ve Seyfi Topçu kap- İskelesi, Kartal İskelesi ve Yalova İskelesi
tanların idaresinde, makinistleri de Talat Alt- (Bütün bu iskele isimlerine bakınız).
kaya ile Mehmet Kavut idi. Seferler Sirkeci-Üsküdar, Hayreddin İs­
Kaı·amürsel Vapuru - 1957 de İstanbul­ kelesi - Üsküdar, Kabataş - Üsküdar, Sirkeci -
da Haliç Tersanesin- Kadıköy,., Sirkeci- Ya-
de inşa edilmiştir. lova ve Kartal - Yalova
Mevcut araba vapur-
larınıı;ı en büyüğü­
dür, y o 1 cu istiabı

Kartal Araba Vapurunun modeli


(Resim: Behcet)
ARABA YASAĞI - 936 J.STANIIUL

Kadıköy, Kabataş - Üsküdar ve Hayreddin- di. Derdmend Salih Paşa sarayında ikindi di-'
iskelesi - Üsküdar seferleri yapılamaz. vanına hazırlanırken, (meslenih) aslını bil-

ARABA YASAĞI - İstanbulun içinde lrn- mez, bir çapkuna süvar olup imamın evinde
yıtsız şartsız, binek ve yük arabası tefrik edil-
pad1şahla buluştukta:
meden mutlak araba yasağı bir defa, ağır bir ::- Ben arabalara yasak etmiş iken niçin
sinir hastası ·olan Sultan İbrahim zamanında tenbihim tutulmaz, ben padişah değil miyim,
hicri 1057, miladi 1647 yılında ilan edilmiş tiz boğun! ...
ve bu hükümdarın tahtdan indirildiği tarihe diye . (avaz avaz bağırdılar, Salih Paşa
kadar bir yıl devam etmiştir. Naima Tarihin-. özür dileyecek oldu, dinlet.neyüb) imamın
de bu yasaJ~ 17 şaban. 1057 pazartesi günü evinde kuyu urganı ile ..bi günah Salih Paşayı
sadırazani Salih Paşanın idamı· münasebeti ol saat bo~dular (B. : İbrahim; Salih Paşa).
ile şöylece nakledilir: «(Sinir hastası olan pa.: . AR.AB CAI\'Iİİ - Galatanın en büyük ca-
dişaha hareket, gezme tavsiye edilmişti), kah milerinden biri olan Arab Camii birçok ba-
tahtırevanla, kah atlı, hazari da koçuya bine- kımlardan gayet mühim· bir bina olmasına
rek şehir içinde dolaşırdı, bir· kaç defa ara- rağmen uzun zaman ·ciddi bir surette tetkik

balarla karşılaşıp sokaklarda sıkıntı verdiğin­ edilmemiş ve burası hakkında esaslı bir neş­
den arabalar şehre girmesin ve şehirde bir riyatta bulunulmamıştır. Umumiyet itibariyle
ferd arabaya binmesin ve . İstanbul içinde ekseri kitaplarda osmanlı müelliflerinin vel'-ı
bir daha araba görmiyeyim diye yasak etmiş­ dikleri bilgilere dayan~n _bazı malumata rast-
lerdi. Yürek sıkılmasına ve sevdavi illete lanır ki, bunların hakikate ne derece ·uygun
müblela olduklarından nieşayıhden· bazı kim'- oldukları henüz tesbite muhtaçtır. İstanbul
şelere kendilerini okutmakla müsterih olur- Ansiklopedisinin Hk baskısında Arab camii
lardı. Şabanın onyedinci pazartesi günü Da- maddesinin çıkmasından pek az sonra Bene-
vutpaşa semtinde meşhur çınar. ağacı yanında detto Paıa·zzo adında bir ~
sakin bir imama (okunmaya) giderken önleri- İtalyan rahibi tarafından
ne bir araba gelir, gazaba gelüp tiz veziri ça- , hazırlanan, Arab Camiinin .
ğırın diye ·(birbiri ardından) adamlar gönder- bir monoğrafyası neşredil-

].

Galatada Arab Camii, cenubdan bakıs


(Resim:· Reşad Sevinçsoy) -
.ANSİKLOPEDİSİ ;...... 937 - ARAB CAMİİ

miştir. (B .. Palazzo, L'Arap Djaıni ou eglise camiin menşei hakkında bilinenler bazı mü-
Saint Paul a Galata, İstanbul 1946; kşl. S. elliflerin ve bu arada da Hadika müellifi Hü-
Eyice, Galata hakkında iki -kitap «Tarih ·Der- seyin .Efen dinin verdikleri malumata dayanı­
gisi», I, 1949, sayfa 212-219). yordu. Bu nazariyeye göre bu cami Arab ku-
mandanlarından Mesleme · tarafından yap-
Burada Ansiklopedi sayfalarında, bu
tırılmıştı. Bu nazariyenin hakikate ne de-
nıabedin tarihçe ve mimarisinin ana hatları­
nı tesbite çalışmakla iktifa edeceğiz.
rece yaklaştığmı tetkik etmeden Mesleme-
nin İstanbula gelmesine ait tarihi vakaya kı­
Arab Camiine gitmek için en kolay ha-
saca temas edelim.
re-1cet noktası Atatürk köprüsünün Galata ta-
rafındaki ucudur. Buradan Kara-köy istikame- VII. asırdanberi. gelişmeğe
ve kuvvetlen-
tinde giden büyük caddenin sol kolunda gö- meğe başlıyan İslam alemi en kuvvetli kom-
rülen Hoca hanım, Hediye ve Nafe sokakları­ şusu olan Bizansla da mücadeleye girişmiş ve
nın her üçü de camie çıkar. Galatanın Arab bunun neticesi olarak İslam Halifeleri İstan­
Camii mahallesi hudutları içinde bulunan bulun fethine teşebbüs etmişlerdi. Böylece
J\rab camii (İstanbul rehberi, harita, 15) bu- Arab ordu ve donanması müteaddit defalar
rada mahalledei1 başka ancak bir çıkmaz so- İstanbulu neticesiz muhasara veya muhasara-
kağa ismini verebilmiştir. Bu çıkmaz sokağın ya teşebbüs etmişti. Bizans'ta İmparator Ius-
camiin biraz uzağında bulun- tinianos II (685-695 ve ikinci defa 705-711)
masın.a mukabil, camliin av-
nin öldürülmesi zaten karışık olan dahili va-
lusunun Kalyon Sokağı adını ziyeti büsbütün karıştırmış ve nihayet tahta
taşıması kayda değer gara-
Teodosios III (715-717) geçmişti. İşte bu -es-
betlerdendir
,.., .
(Bu tarif .son
' . '• nada Emevi Halifelerinden Süleyman bin Ab-
imar istinilakinden az evvel dülmelik (715-717) kardeşi Mesleme bin Ab-
, yapılmıştır). dülmelik'i Arab ordu ve donanmasiyle Bizan-
Umumiyet itibariyle bu sa karşı yolladı, Arabların yardımiyle Bizans

<~

j
..
::HL -Si-- --1 - 1 1 ~
-~
l 1 1 ti fj 1
• •
r;:!: ·'
-,,. ~

=ı- 1 j

:ıı---s-1'(

p •
• ~
1

J
it it
•ll

Arab Camii,. şimalden :ı>akış


(Resim ve plan: Reı:;ad Sevinçsoy)
ARAB CAMİİ - 938 - İSTANBUL

ler, sonuncusunda ise şehir -kısmen tahrip, kis-


ınen yağma edilecekti. (M. Canard: L'expe-
dition des Arabes contre Const~ntinople,
· Journal asiatique vol. 208 Jarivier-Mars, Pa-
ris 1926 sayfa lll). Bu hadis, bu t~rih hadi-
sesi ve birçok muhtelif asırlarda işlenmiş ri-
vayet ve efsane_ler Arabların 717-718 seferini
adeta roınanlaştırmışt~r. Bu hususta mevcut
hemen hemen bütün malumatı toplıyan M. Ca-
nard yukarıda adı geçen yazısında bunları
Arab Camü
neşretmiştir. (Adı geçen yazı, sayfa 94-102)
(l\Iakta resim: Reşad Sevinçsoy)
Gerek Arab, gerek Bizans kaynakları İstan­
tahtını ele geçiren Leon 111 (717-741) siyasi bulda bir caminin inşa edilmiş olduğunu bil-
mahareti sayesinde İstanbulu kurtarabildi. dirmektedirler. Fakat şu var ki Arab-Bizans
Mesleme 15 Ağustos 717 de karadan ve 1 Ey- siyasi münasebetlerinde sık sık adı geçen bu
lulde 1800 gemiden müteşekkil Arab donan- cami doğrudan doğruya şehrin hudutları için-
masını idare eden Süleyman denizden İstan­ de bulunuyordu. Hatta Makrizi ve Kostantin
bulu· kuşatmışlardı. Muhasara tam bir sene Porfirogenetos. (913-959) Büyük Sarayın kar-
sürdü ve Arablar nihayet korkunç zayiat ve- , şısında ve Praetorium denen yerde bir camiin
rerek geri çekilmek mecburiyetinde kaldılar. mevcudiyetinden bahsederler. XII. asırda İs­
Söylendiğine göre _Arablar 150.000 kişi kay-
tanbula gelen Arab seyyahlarından Ebu Ha-
betmişler ve o muazzam donanmadan ancak
san Ali (el Herevi) nin yazdığma göre Mesle-
ıne bin Abdülmelik'in yaptırdığı cami şehrin
on gemi kurtulabilmişti. (Bu muhasara hak-
kında Bk. : A. Vassiliev: Histoire de l'Empire
içinde bulunuyordu. (A. Vassiliev: Quelques
Byzantin. Paris 1932 cilt 1. sayfa 313 - 314; Ch. remarques sur les voyageurs du Moyen-Age
Diehl, G. Marcais: Le monde oriental de 395 a a Constantinople, Melanges Charles Diehl, cilt
1081, Paris 1944 sayfa 251; G. Ostrogorsky: I Paris 1930 sayfa 294). 1204 de Latinlerin
şehri muhasaraları esnasında yanan bu cami-
Geschichte des byzantinischen Staates, Mün-
chen 1940, sayfa 103-104; G. Finlay: History nin böylece şimdi-ki Arab Camii ile hiçbir ala-
of the Byzantine Empire, London (Dent) 1935 kası olmadığı anlaşılmaktadır.

sayfa 16-18). Umumiyet itibariyle Meslemenin Üzerinde Arab mimarisi


İstanbulda bir cami yaptırmış olduğu ve bu- · hususiyetlerinden başka her
nun da şimdi-ki Arab Camii olduğu ileri_ sürü- mimarının izlerini taşıyan
lür. Filhakika Mesleme, ordusunun. Anadolu- Arab Camiini şimdiki halde
daki ilerleyişi esnasında bazı hatıralar bırak­ Mesleme ile ilgili görmeğe
mıştı. Üstelik bir hadise göre İstanbula kar- imkan yoktur.
şı üç ayrı sefer yapılacak, bunlardan ilkinde Eski· Galatanın en eski ki-
İslamlar mağlup olacaklar, ikincisinde Bizans- liselerinden biri olan ve Par-
lılarla sulh yaparak bir de Cami inşa edecek- tinax adlı bir piskopos tarafın-

Arab Camünin ilk binasının tahmini planı Arab Caınii


(De Narl'den • B, Palazzo'nun kitabından) (Makta resim: Celal Esad,_ Eski Galata)
ANSİKLOPEDİSİ - 939 ARAB CAMİİ

dan yaptırılan Hagia Eirene kilisesi de pek . muş bir Latin eseridir ve bu hususta şüpheye
muhtemel olara,k bu mıntıkalarda bulunuyor• mahal yoktur. İstanbulda 1204 de Latin haki-
du (A. Schneider - i. Nomidis: Galata, İstanbul miyetinin kurulmasından az sonra Dominiken
1944, sayfa 19).. Sonraları, meşhur İustinianos rahiplerinin 1230 yılına doğru bir kilise kur-
(527-565) tarafından muhteşem bir surette du,kları bilinmektedir. Saint Dominique (Sen
inşa ettirilen bu Galata Hagia Eirene kilisesi- Dominik) (1170 - 1221) tarafından 1215 de
nin, Almanyada Trier (Fransızca adı Treves) Fransada Toulouse ş~hrinde kurulan Domi-
şehrinde mevcut bir Bizans fildiş~ kabartması niken rahipleri teşkilatı pek çabuk dünyaya
üzerinde temsil edilmiş olduğunu iddia eden- yayılmıştı. Ötedenberi yerleşmiş bir rivayete
ler vardır. (J. Ebersolt: Les sanctuaires de By- nazaran Dominikenlerin en büyük reislerin-
zance, Paris 1921 sayfa 13-15). Eğer hakikaten den biri olan Saint Hyacinthe (Sen Hiyasınt)
bu kabartmadaki bina resmi Hagia Eirene ki- (1183-1257) müteaddit seyahatl~ri arasında
lisesini temsil ediyorsa İustinianos'un 552 1240 a doğru istanbula da gelerek şimdiki A-
yılında yeni baştan inşa ettirdiği bu kilisenin rab Camii olan kiliseyi kurmuştur. Bu zat Ma-
Bazilika tipinde, ince uzun, yan .sahnları or- zurya, Pomeranya, Danimarka, İsveç, Norveç,
tadakine nazaran daha alçak, yarım daire şek­ İskoçya ve Rusyadaki bazı manastırların mü-
linde mihraplı ve üzeri kiremitle örtülü bir essisidir. Bu arada İstanbuldan geçtiğine göre
bina olınası icab eder. Gottwald'ı,n 1303 ta- burada da bir manastır ve kilise tesis etmiş
rihli bir vesikaya dayanarak çıkardığı netice-. olması mümkün görülebilir. Fakat bu manastı­
ye göre Galatada el'an mevcut olan St. Geor- rın kurulma tarihi olarak Belin 1232 tarihini
ges (Sen Jorj) kilisesi ile Azabkapısı arasında, gösterir. (A. Belin: Hıstoire de la latinite de
bir Hagia Eirene kilise ve Ayazması mevcuttu. Constatinople, Paris 1894 sayfa 213-217). Bu
(J. Gottwald: Die Kireche S. Georg in Cons- müellifin neşrettiği bir vesikaya göre burası
tantinopel, neşredildiği yer ve tarih yok, say- Azizlerden Paulus'a ithaf olunmuştu. Fa~at
fa 3). Bazı müelliflere göre Galatada iki Hagia umumiyet itibariyle kilisenin adına, bağlı ol-
Eirene kilisesinin mevcut olması muhtemel- duğu rahib teşkilatının banisinin ismi de ek-
di. Bu hususların aydınlatılmasını başka bir lendiğinden burası «San Paolo'e San Domeni-
zamana bırakarak burada şu suali sormak ko» manastır ve kilisesi olarak tanınmıştır.
mümkündür: Acaba, Arab Camii bugün hiç- Belin'in R. P. Cambioso'dan naklen bildir-
bir izine rastlanmıyan Hagia Eirene kilise ve- diğine göre Dominikenler tarafından Şimali
ya ,kiliselerinden birinin temelleri üzerine in- İtalyada ve bilhassa Chieri ile Finale'de yapı­
şa edilmiş olamaz mı? Şüphesiz bunun ceva- lan kiliselerin çan kuleleri ile şimdi minare
bını vermek bugün için henüz imkansızdır; olan kule arasında gayet büyük bir müşabe­
ancak uzun ve etraflı tetkikler ve hatta kazı­ het vardır. (A. Belin, yuk, zikredilen eser,
lar belki tatmin edici bir cevap temin ede- sayfa 116 not 3) Ancak bu rivayet son yıllar­
bilirler. Bu arada şunu da işaret ederiz ki, bu- da tamamen çürütülmüştür.
günkü binanın bazı kısımlarında ilk Bizans Dominikenlerin Galata'da vaziyetlerini
devirlerine ait duvarlara rastlanmaktadır. çok sağlamlaştırmış olduklarını, Latin haki-
(Schneider - Nomidis: Galata, İstanbul 1944, miyetinin sona ermiş olmasına rağmen bu-
sayfa 25). rada 1307 yılında Bernard Guillaume de Gail-
Arab Camii hakkında meşhur Hammer'in lac (Bernar Giyom dö Gayak) ın irşadı üze-
verdiği bilgi ise · hiç bir ciddi esasa dayan- rine bir manastır kurmalarından anlıyoruz.
mama,ktadır. Bu müellife göre Arab camii, Dominikenler bir müddet San Paolo Kilisesi-
598 de Magister Petrus'un tamiı' ettirdiği ni Fransisken rahipleriyle müştereken kul-
Aerobindus kilisesidir. (J. von Hammer: Cons- lanmışlardır. Fransiskenlerin kendileri için
tantinoplis und der'Bosporus, Pesth 1822, cild sonraları inşa· ettikleri «San Francesko» kili-
2, sayfa 83). sesinin birkaç sene evvel yıktırılan Galata
Buraya kadar verdiğimiz malftmattan an- Yeni Camiinin yerinde bulunduğu ileri sürü-
laşılacağı gibi bu binanın menşei henüz ka- lür. (Bk.: Gülnuş sultan Camii yahut Galata
ranlıktır. Bugünkü yapı esas itibariyle eski Yeni Camii).
bir Bizans binasının kalıntıları üzerine kurul- Benedetto Palazzo tarafından yapılan t- t-
ARAB cAMır - 940 ___::

raflı tetkiklere göre, tarihi XIV. asırdan


Arab Camiinin esası­ geriye giden ancak
nı teşkil eden San Pa- bir numuneye rast-
olo kilisesinin eski- lanması, Arab Camii-
denberi iddia .edildiği nin e s a s ı n ı teşkil
gibi St. Haycinthe ta- eden San Paolo kili-
rafından . değil fakat sesinin 1307'. den son-
1;30'( de Guillaume d,e ra kurulduğunu des-
Gaillac tarafından lm- tekleyen hususlardan
.rulnmş. olduğu anla- biridir ( T a r i h l e r i
şılmaktadır. Zira, Do- 1307 den önceyi gös-
minikenlerin 1230 - teren taşlar ise 4 ta-
1240 yıllarında mev- nedir). Bu mezar taş­
cudiyeti bilinen kilise larınm bir kısmı, ga-
leri Galatada değii fa- yet güzel basılmış bir
kat İstanbul'un içinde cilt halinde neşre.dil­
idi (Kşl. Palazzo, ·Arab miştir ( E. Dalleggio
Djami, sayfa 58, 67). d' Alessio, Le pietri ·
1298 de geldiği İstan-. sepolcrali di Arab Ci-
bul'dan Bizanslılar
' -
ta- ami, Genova 1942).
rafından kovulan Gu- Arab Caminin ne
illaume'uı:ı Galata'ya ·· zaman Dominikenle~
Cenevizlilere sığındı­ rin · elinden alınmiş
ğı ve onlar tarafından olduğu da artık ka-
da kendisine kilise ve ranlık bir ınesele ol-
manastır tesis etmek maktan çıkmıştır. Do-
üzere şimdilik Arab rriinikenlerin bir mer-
Camiinin • yerindeki . kezleri Kırımda bu~
Hagia Eirene Kilisesi luni.ıyordu. S ·o n r a-
harabesinin. bulundu- ları, buruda oturan
duğu arsanın verildi-· büyük Ciciaire (viker)
ği akla en yatkın ge- m e r k e z i İstanbula
len ihtimaldir. nakletmiş ve ancak
:İstanbulun. 1453 de 1601 e 'doğru son Vi-
fethine ka,dar: tama-. .caire, Maitre Eusta-
men Venedik, .Ceno- Aralı Camiirıin Nafe Sokağından görünii.~ü chio Fontana (M.etr
va, ve Pis a' 1 ı 1 ar-· . (Resim.: Rer,ad Se\"i:nçsoy) Ostakio Fontana (te-
1a meslrun bulu~ melli olarak bu ma~
nan Galata da ölen. birçok İtalyan San Paolo ki- kamı İtalyaya nakletmiştir. ,(Belin.: adı geçen
.lisesine gömülmüşlerdi: Bunlara ait Üzerleri eser; sayfa 215). San Paolo ~-;:ilise ve manastirı­
arma ve kitabeli ıp.üteaddit .mezar taşl,arı, bi- nın Hıristiyanların elinden alındığı tarih ola-
nanın döşemesinin altında bulunarak İstanbul rak şimdiye kadar ileri sürülen rakamlar bi:r-

Ar-keoloji müzesine nakledilmiştir. Kitabe- birini tutmamaktadır. Belin'in gösterdiği ta-


lerinde İtalyanın bazı tanınmış ailelerinin rih 1535 für; fakat. bu da bir tahminden iba-
adı da görülen bu mezar levhaları işçilik iti rettir.
bariyle e§ eserler değillerdir. Hatta bunların İstanbulun fethinden sonra bir müddet
içlerinde Latinler tarafından mezar kitabe- Dominikenler bu kiliseyi muhafaza etmişler­
sine tahvil edilmiş Bizans levhaları da mev- se ele bu devrenin ne kadar sürmüş olduğunu
cuttur. (İstanbul Müzeleri, Resimli , rehber, tesbit etmek şimdiki halde oldukça zordur.
İstanbul 1934 Salon XIX; No. 2900 ve 2899). Yalnız şu var ki Fatih'in vakfiyelerinden bir
· Eu mezar taşlarının içinde· kitabesinin tanesinde Galatada bir <<Mesadoınenko» kili-
ANSİKLOPEDİSİ -· 941 AR.AB ·. CAMİİ

sesinin bizzat Fatih • Mehıned (1451 ~ 1481) 13i4 cilt I sayfa ·340; Reşad Ekrem Koçu
tarafından camiye tahvil edilmiş olduğu öğre­ tarafından neşredilen kısaltılmış tabı, İs-
nilmektedir. (Fatih Mehmed II vakfıyeleri, ,, tanbul cilt- I sayfa 76). Bu b1nanın ilk
An.kara 1938 varak 45-46 sayfa 202). Bu vak- defa olarak esaslı bir surette tamir edilmesi
fiyenin Fatihi~ öiümünden az _evvel tertip hatta be1ki de genişletilmesi Mahmud I (1730-
edilmiş olduğu kabul e~iilınektedir. Bugün 1754) in annesi Saliha Sultan tarafından 1734
ınevcud nüsha ise 1496 da yazılmış bır kopya- (H. 1147) yılındadır. 1808 senesinde (6 Cema-
dır. Ayrıca bu vakfiyede Galata Camiine tayin ziyelevvel 1222) bir yangın geçiren cami der-
edilen müstahdemler hakkında malumat ·ve- hal tamir edilmiş .ve 1868 de Mahmud il nin
rilmektedir. (Fatih vakfiyeleri, var. 318-320, kızı Adile Sultan (1825-1898) tarafından da
sayfa ?58). Bu «Mese Domeniko» kilisesi ve- bir şadırvan yaptfrı'lmıştır. , .
ya <<Galata Camii» Fatihin Arapça vakfiye- Camiin ilk dünya harbinden evvel esaslı bir
sinde de rnevcuttur. (Tahsin öz: · Zwei Siif~ surette tamirine girişilmiş ve Gl.ritıiHasan Be~
tungsurkıindeıi des Sultan Mehıned · II. yin idaresinde binanın büyük bir kısmı tadil
Fatih, İstanbul 1935, sayfa IX). Bu vakfiye- edilerek yeniden yapılmasina başlanmıştı. 'Bti.
lerden öğrendiğimize göre Galata Camii Is- tamir bir türlü nihayetlenmemiş ve neticede
kele kapısı civarında. olup şark cihetinde cami o vaziyette bırakılmıştır. Sem zamanlar-
Munakkaş · Kiliseye müntehi bulunuyordu. da yaptırılan bazı ufak tefek tamirler ancak
Türkçe ,'vakfiyenin 17·:) uncu varağında bu mahdut mikyasta fayda'lı olabilmiştir. Galata-
iVfunakkaş ·Kiliseye «Keniseyi Sultaniye» da- nm bu en eski ve en büyük ·camii bugün kul-
hi dendiği kaydedilmiştir. Umumiyet itiba- lanılmakta ise de, itiraf etmek :icap eder ki,
riyle bu nakışlı kilisenin,· Gülnüş Eınetullah oldukça harap bir haldedir. Buranın tamiri
Sultanın yıktırılan camiinin yerinde mevcut temenniye şayandır.
olan San Francesko kilisesi oldu
ğu kabul edilir.
· Eskidenberi yerleşmiş usul
gereğince fethedilen şehirlerde. en
büyük kiliselerden biri bizzat fethi
yapan tarafından cami haline ge-
tirildiğine gö;ı:-e; Arab Caıniinin ·ete
Fatih Mehmed Jl tarafından islam
ibadetine.tahsis etj.ilmiş olması ak-
la yatkındır. Arab Caıniinde bulu-
nan mezar taşları. arasında 1453
tarihinden daha geç · tarihli hiç
bir taşa rastlanmaması burasının
Fatih tarafından cami yaprlçhğını ·
kesinleştirir. .
Yalnız bu mabedin:.«Arab Ca-
ıni,i» adını XVI. asırda ·aı~ış oldu-'
ğunu kabul etmek icabeder. İspan­
yada İslam hakimiyetine son veril-
mesi üzerine· İstanbula hicret eden
Arablar, Galatanın bu· bölgesine
yerleşti~ilmişlerdi. ·Bu -:muhacirler-
den dolayı buraya '«At;ab Camii»
denmiş olduğu şimdiki· 'halde ye-
gane kabul edilecek ihtimaldir.
Arab Camii Evliya Celebi'nin
eserinde bu isimle kayıtb.ctıt: ·(Ev~ Arab Camiinin Hediye Sokağından görünüşü
liy8: Çelebi; Seyahatname, İstanbul · (Resim: Reşad Sevinçsoy)
AR.AB CAMİİ - 942 İSTANBUL

Arab Camiinin mimari vaziyetinden bah- Serçeşmei. Kevııerden İIAhi o!a reyyan
setmeden, burası ile ilgili bazı binalar hak- Hem zevcel zişam o sultani mükerrem
Çok bayre muvaffak ola . durdukça bu ekvan
kında kısaca malumat verelim.
Hem duhteri saad ahteri ikbalü şerefle
.Adile Sultanın yaptırdığı şadırvan bugün Alemde bula afiyeti ömri firavan
hala mevcuttur. Evvelce Mehmed Raif tara- Bu beyt ile a~ana Senih eyle ki tebşir
fından dahi neşredilen (M. Raü Mir'atı İs­ Her mısraı tarihi temamın ide ilan
«Buldı suyunu şadlrvan oldı bak iıışll»
tanbul, İstanbul 1314, sayfa 463) uzun kita- 1 H. 1285 (M. 1868)
besiınin kopyası şudur:
«Sahrıncı metin kıldı bina Adile Sultan»
Devletde Mehmed Ali Paşayi yegane H. 1285
Çok m2DS1bı ihraz ile buldu '!eref ü ~an Saliha Sultan tamirinde yaptırılmış olan
Darbhane ve Tophane ve Mabeyin müşiri
Serasker ü sadr oldu nice kerre kapdan
eski şadırvanın Hadikatül Cevamide ıiıukay­
Sıhr eyledi hem zatiııi şahbışehi alem yed tarihi şudur:
Buldu nice ikbal ü nice rif'at ü uncan
Didiler her biri tahsin idüb tarihi itınanıın
Bir asafı memduh ü dilir idi ne çire
«Bu ahsen camü tevsi kıldı Valide Sultan
Ahir am da kıldı heba şivei devran
H. 1147 (M. 1734-1735)
Ol daveri zişam ecel gaib idince '
Hatırlan kıldı elem bahri peri~an Hiç bir sanat kıymeti olmayan bu şadır­
Rühlyçün ecrü hasenat itmeğe talışil vanın altında bir sarnıç mevcuttur. Şadırva­
Oldu haremi muhteı;-emi vasıta cuyan
nın zeminindeki kapaktan burayı görmek ka-
Yaptırdı bu sahnnç ile şu şidirvanı
Şid oldu Arab Camii semtindeki sükkin bilse de pek fazla bir şey anlamağa imkan
sa zahmeti çekmekde idi inli refahe yoktur. Yalnız, kısmen farkedilen bir kemer-
Biccümle ehalii mahalle ile at&an den bu sarnıcın bir Bizans eseri olduğu tah-
Hakkaki güzel hayri azim oldu yerinde min edilebilir. Herhalde Arab Camii hakkın­
Şamil eseri lfitfi beni ademe her an
Hak yolına M ibi revan işte revandır
da yapılacak bir etüdde bu sarnıcı ihmal et-
Alsun SO. tavazzi idüb .içsün gelen insan memek icab eder.
Gördükçe cihan hal.ki menafi bu eserden Cami avlusunun dışında ve minarenin
Elbetde Huda ecri cezilln ider ihsan · hizasında görülen büyük ahşap evin evvelce
Merhum olub mağfiretü rahmete v6sıl buranın İmamına mahsus iken sonraları hu-
susi ellere geçtiği söylenmektedir.
Arab Camiinin biti Hocahanım
sokağında, diğeri Mahkeme Soka-
ğında, olmak üzere iki çeşmesi var-
dır. Bunlardan avlu duvarına . biti-
şik olan ilki üç gözlü, kuru ve kita-
besizclir.
Diğeri ise hala akar bir çeşme ol-
masına rağmen çeşme adı verile-
cek bir şekli · kalmamıştır. Halbuki
buradaki çeşmelerden birinin Ali
Paşa'ya ait olduğu bildirilen H.
1106 (1694) tarihli bir kitabe eski-
den görülmüştür (İ. H. Tanışık,
İstanbul çeşmeleri, il, 36, No. 28).
Camiin avluya bakan duva-
rına bitişik «Evliya türbesi» ise,
Başimam Bey Nurettin Işıklı tara-
. fından verilen malQmata göre otuz
sene evvelki tamiratta kaldırılan
Hünkar mahfili merdivenin yerin-
Arab Camiinde şadırvan de bulunmaktadır. Tamirde bu
ÇResim: Reşad Sevinçsoy) merdiven kaldırıldıktan sonra, bu
ANSİKLOPEDİSİ - 943 ARAB CAMİİ

civarda oturan Giritli Mustafa Efendinin zev- Cenabı Hakk;ı. tevekkülle oldular rehber
cesi İnayet Hamının rüyasında gördüğü bir }{ona göçe giderek dine da'vet eyliyerek
Arab ona mezarının burada bulunduğunu söy- Ki halka Hakkın bildiğini sevk iderek
Diyari Rôme gelüp ol bu şehri fethetti
lemiş ve bunun üzerine Mustafa efendinin
İçinde bulduğu mali ceyşe bahşetti
tavassutu ile burada üstü açık, parmaklıklı Bu beyti mali ganimetle eyleyüp ma'mur
ufak bir türbe inşa edilmiştir. Camiin tamiri Ki namı o!du Areb Caıniiyle meşhur
esnasında artan bir mermer sütun parçası ile Tekfıiri Rôm gelüp dergehine yüz sürdü
Haraç vermeğe der'uhde eyleyüp durdu
bir kitabe de yerleştirilmiştir. Bu kitabenin
Recası itti kabul ane virdi peymam
R. Ekrem Koçu tarafından· yazılan kopyası Aman aman diyene budur emri Yezdaııi
şudur: Yedi sene bu ı:,ehirde ikamet eylediler
Bu barigahi Hüdada ibadet eylediler
Ve innel mesacide lillahi fela ted ti. ınaallahi abada
O demde oldu Dimi~k içre fitneler peyda
Camiin gerek Mahkeme Sokağına ve ge- Kim etti alemi lerzan dilleri geyda
Kiın oldu ol Ömer ibni Abdülaziz halifei Şam
rek Avluya açılan yan kapılarının üzerindeki
Kemali a-:l! ile islame verdi istihkam
kitabelerin R. Ekrem Koçu tarafından yazılan Ki kıldı Meslemeyi kendi-yamna da'vet
kopyaları şunlardır: Bin atlı ile süvar olup eyledi avdet
Mahkeme Sokağına açılan kapı üzerinde: Kusur askerde dfü5tü hastalık vafir
Aınani ahdi bozun fürce buldu ol Kafir
Selamün aleyküm bima sabertüm fe ni'me ukbeddar Huzur virmeyüp ol ceyşi kıldı azürde
Bu gamla her biri tekrar uğrayüp derde
Avluya açılan kapı üzerinde: Ne care anladılar hastalık geldi islfıma
Selfıınün aleyküm tıbtüm fedhulôha halidin Bakiyye askeriyle doğı:u gittiler Şfıme
Tekfiır anı i~idüp geldi şehri seyretti
Ayrıca camiin içinde ve sağ taraftaki Nizamı minberü mihrabı bozdu deyretti

duvara yapışık uzun bir taş kitabe daha mev- Ki sonra pak neseb fahri ali Osmandan
Vücude geldi cihangir feyzi rahmandan
cuttur. (Hüseyin efendi: Hadikatül Cevami, Ki ya'ni Hazreti Sultan Mehmedi Sani
İstanbul, Cilt 2, sayfa 31) Divanı Hümayun Cihanı eyledi abad sevketü gani
katiplerinden Haci Emin Efendi tarafından Müyesser· oldu bu Kostantiniyye fethi ana
yazılan bu (H. 1222) M. 1807 tarihli kitabede EbüHeth dimek oldu ol padişaha seza
camiin manzum bir tarihçesi tertip olun- Sekiyüz elli yedide bu f!ehri fethetti
Cihande sikkeyi mermere hak idüp gitti
muştur. Bu kitabenin, mihrabııı yanındaki Nice cevami mescidler eyledi bünyad
hücrede muhafaza olunan elyazma bir kopya~ Düalar eyliyekim ola haşredek abad .
sından R. E. Koçu'nun yazdığı kopya şudur: Hlida kıla o ~ehin ruhi pakine rahmet
Dergehinde dahi bula izzetü rif'at
Bu mabedin sana ahvalin eyliyem i'lfım Cenabi Hak dilerim alin eyleyüp teksir
Ki kadrin an!a .bu beyti atike kıl ikram Ola kıyametedek devleti ile alemgir..
Nice nice seneler zulmet içre çekti bela Recamız odur ki bu nakle nazar iden ihven
Ki sonra ane kerem kıldı Hazreti Mevla Makaale nazımına fatiha kıla ihsan
Ane göre idegör amn şamna t'azim
Dergehinde Hüda sana da ide tekrim Ketebehu Elhaç Emin eazzi hacei Divanı Hüma-
Tazarruda salatü selama kaim ol yun ve serhalifei katibi Agayi Darüssaadei sabık
Cenabı Hazreti Bariye maksadın ise yol Sene 1222 (M. 1807).
Kabul idüb umarız cürmümüz idüp mağfur
Bu hake yüz süreni dergehinden itmez dur Celal Esad Arseven, Arab Caıniinin Kıb­
Kim altmışaltı sene geçmiş idi Hicretten le istikametinde olmasını, fakat aynı zaman-
Henüz dine reha gelıui!! idi fetretten da bir Hıristiyan yapısının hususiyetlerini ta-
Çün oldu Hazreti Abdülmelik halifei din şımasını nazarı itibara alarak bazı neticeler
Yezidin eylediği fitneler olup teskin,
çıkarmıştır. (Celal Esad: Eski Galata, İstanbul
Murad eyledi Kostantiniyyeye o sefer
Ki kıldı Mesleme nanı..dan serasker 1329, sayfa 46 ve devamı.) C. Esad'a göre bu-
Ki bir gün eyledi Mesleme islaıne hutbe rası esasında Arablar tarafından cami olarak
Diyarı Rftme azimetle buluruz rütbe yapılmış ve sonra Bizanslıların eline geçmiş­
Bu feyzü rahmeti rahmanı halka arz ideyüz tir. Yangın veya zamanla harap olan bu ilk
Kabul itmeyen ademe cengi arz ideyüz
binanın mevcut temelleri üzerine Dominiken-
Bu va'zı gd~ iden urbanden ellibin adem
Taahhüd eylediler tabiin ile ol dem ler kiliselerini inşa ederek onu, Gırnatalı mu-
Sahabeden de nice kinıse kıldı bile sefer hacirlerin ellerinden alıp camie tahvil etme-
ARAB CAMİİ L 944- İSTANBUL

lerine kadar muhafaza etmişlerdir. C. Esad şeklindedir; yarıJ birbirini çapraz bir surette
üç mesele ile karşılaştığını da kaydeder: kesen bir çift sivri kemer (arcogive) vasıta­
1. ~ Meslemenin seferinden evvel bti · siyle temin edilmiş bir tonoz sistemidir.
camin.in yerinde bir kilise var mı idi? , \Bu tip tonozları vücuda getiren diğer iki çift
2. - Dominikenler .kiliseyi kurdukları kemerden (arc doubleau ve arc formeret). Yan
zaman cami mevcut mu idi? duvarlara amut olan kemer (arc doubleau)
3. - Dominikenler yoksa burada sadece Arab Caınlinin _içinde bariz bir surette. görül-
temelleri mi buldular? . mektedir. Bu çapraz sivri kemerlerden mak-
Bu meselelerin cevapları bu yazımızın ilk sat ise, tonoza bir nevi elastikiyet vererek
kısımlarınde verilmiştir. ağırlığı dört muhtelif noktaya dağıtma~tlr.

Arab Ccamii daha ılk bakışta, yerli olmı­ Aynı zamanda bunlar bir nevi kagir iskelet
yan hususiyetler arzeder. Esas itibariyle üzeri teşkil ederler. İstanbulda Gotik sanatının bir
ahşap bir çatı ve kiremitle örtülü uzun bir nüınunesini te~kil eden bu binanm diğer ı;ı.k­

bina olan bu ma~edin, ekseri kiliseden bozma sammda ise ba~•lrn çeşit tonozlar ·kullanılmış­
yapılarda rastlanan çıkıntı şeklinde bir mih- tır. Mihrabın solunda gene bu tip tonozla ör-

rabı yoktur. Yan duvarlarda üç sıra halitıde tülü hücrenin bulunmasına mukabil avlu du-
pencerler açılmış ve 1913 deki tamirde camie, varına bitişik iki küçük bölmenin üzerinde
beşik tonozlar vardır. Mihrabın solundaki kü-
Arab sitili taklit edilerek yapılmış bir son ce~
ınaat yeri ilave olunmuştur. Mihrab duvarına
çük· hücrelerden biri «Hazreti Mesleme'in çi-
bitişik,· dört köşe minare ve bunun altından lehanesi» olarak tanınır. Burada küç~k bir
geçen dehliz burada en alaka çekici kısımları mihrap ve geçen asra ait bazı eşya vardır.
Şimdiki halde çok harap bir vaziyette olan
teşkil ederler. İstanbuldaki bütün Bizans· ki-
liselerinde görülen hususiyetler burada mev~ HünJ{ar mahfilinin merdiveni 1913 tamiratın­
cut değildir. Nartkes yoktur. Mihrab (Apsis) da tadil edilmiştir.• Binanın içinde mevcut
dışarıda bir çıkıntı teşkil etmez, içerisi mih-
yegane mermer sütuna dayanan bu mahfil,
rab ciheti hariç, hayli büyük bir hangardan . Caminin Türkler zamanında yapılan hemen
farksızdır. Bnanın içinde evveice bir· takım bütün aksamı gibi, Barok üslubundadır. Bu.
mermer sütunların mevcut olduğu camide ve üslubu, minber ve kapıların dış tezyinatında
avluda görülen sütunlardan anlaşılmaktadır. da görmek kabildir. Eski Türk - Osmanlı sa-
natının güzel eserlerinden birisini teşkil eden
1913 tamiratında canı:iin içindeki ahşap gale-
ri kaldırılmış ve ağaç direklere dayanan yeni kürsü, buraya Azapkapısındaki Sokollu Meh-
galeri inşa edilmiştir. Arab Camlinin bu eski med ·Paşa Caıniinden getirilmiştir. (B. : Azap-
lrnpısı ·camii). Orijinal gotik binanın plan, kesit
halini gösteren ve C. Esat'ın eserinde neşredi­
len resmini bu yazımizla birlikte veriyoruz. ve yüksekliği De Nari adındaki bir mimar ta-
rafından tesbit olunarak, bu husus~a yazdığı·
Caminin tavanı tamamen ahşap olup yalnız
kısa notla birlikte B. Palazzo tarafından ay-:
mihrap kısmında gotik tonozlar görülür. Ca-
minin üç kapısından iki yanlardakilerin bu- nen kitabına geçirilmi~tir.
gün kullanılanlarına mukabil, soncemaat ye- Mihrabın solundaki hücrelerin altınd_a;
rine· açılan üçüncü kapı şimdilik battaldır. vaktiyle bir Ayazmanın mevcut olduğu söy~·
Şimdiki mihrab duvarında görülen pen-
lenme,kte ise de tabiatiyle bunu şimdiki hal-
cereler, Türk devrinde açılmıştır. Bu mihrab de tahkik edebilmeğe imkan yoktur.
kısmının .üzeri, yanlara nazaran daha yüksek Arab Camiinin · minaresi en fazla alakayı
olup tamamen Gotik mimarisinin hususiyet- üzerinde toplıyan bir kısmını teşkil eder. Ev-
lerini taşıyan bir tonozla örtülüdür. Bu kıs­ velce de söylediğimiz gibi dört köşe masif
mın sağında bulunan ve üzeri gene böyle Go- minare eski kilisenin çankulesinden başka bir
tik .bir tonozla örtülü hücreden, bir kapı va- şey değHdir. 1420 ye doğru istanbula geleff
sıta,siyle diğer bir hücreye ve oradan da mi- Buondelmonti'nin yaptığı resimlerde Galata-
nar~ veya eski çankulesinin kaidesine geçil- da böyle dört köşe kuleli bilhassa iki ,kilisenin
mekt~.dir. Bina XIV. asırda yapılmış olması mevcut olduğu görülmektedir. Sonraları bÜ
itibariyle Gotik sanatının ·tipik .bir eseridir. çan kulesinin. mevcut üst kısmına ·pencereli
Burada göriilen tonozlar. «Croisee d'ogives» şerefe ve külah ilave olunmuştur. Kulenin_yu-
ANSİKLOPEDİSİ _:. 945 - iARAB CAMİİ

karı kısmında ve şerefenin altında görülen .kan cephe orijinal olmayıp geç devirde bina
uıce uzun pencereler sonraları örülerek bu genişletilirıken yapılmıştır. Nitekim 1913 deki
şek.le sokulmuşlardır. Eskiden burada iki sü- tamir sırasında çekilen bir fotoğrafta bu du-
tunla ayrılmış üç pencerenin bulunduğu an- · varın tamamen açık olduğu-görülür (B.: E.D.
!aşılmaktadır. Zaten binanın pencereleıinin D'Alessio, zikredilen eser, s. 18).
ekserisi sonradan tadil edilmiştir, nitekim 3. - Osmanlı devresi: Minarenin şerefe­
eski pencere kemeleri bariz bir surette bina- den yukarısı, çatı, Hünkar mahfili hizasında
nın dış duvarlarında, görülmektedir. Bu ku- duvarlardaki ekler, zemin döşemesi, Hünkar
lenin İtalyada Dominiken kiliselerinin çan ku- mahfili ahşap galeriler, minber ve tavan, kapı
lelerini hatırlattığını ileri sürülmekte olduğu­ ve pencereler, soncemaat yeri, şadirvan. Bu
nu yukarıda zikretmiştik. Türk devrinin de bina üzerinde muhtelif saf-
. Minarenin altından geçen ve gotik kemer- haları olduğu tesbit olunmaktadır.
li bir kapı ile sokağa açılan bir dehliz bu bi- Burada evvelce bir takım duvar resim-
nada görülen hususiyetlerden biı·isini daha teş­ lerinin mevcut olduğu muhakka,ktır. Nitekim
kil eder. Bu dehlizin tavanı bir takını bölüm- J. Ebersolt bunlaar hakkında bir de yazı yaz-
lere ayrılmıştır; burada bir kemerle, iki çap- mıştır. (J. Ebersolt: Mission archeologique. de
raz tonoz (voute d'arete) ve bir beşi~- tonoz Constantinople, Paris 1921 sayfa 40) Mihrap
görülür. Bu dehlizin bir yan dµvarını teşkil cihetindeki duvarlarda el'an sıvaların altında
eden tuğla duvar enkazı, evvelce binanın bu- bazı Fres.koların bulunduğu söylenmektedir.
rada dahi devam ettiğini göstermesi bakımın­ Arab Camiinin freskoları ha)ckında şiın,~
dan mühimdir. Bu dehliz duvarlarının üzerin- diye kadar neşredilen yegane yazı Ebersolt'un
de hala duran mermer başlıkların üzerlerinde yukarıda adı geçen eserindeki losa notlardan
kabartma olarak Bizans tezyinatı mevcuttur. ibarettir. Bu kitabın 34 numaralı levhasında
Burada görülen ve üzeri zengin tezyinatlı bu freskolardan birinin bir resmi görülmek-
mermer kapı kemeri herhalde sonradan şim­ tedir. Bundan anlaşıldığına göre bu fresko
diki yerine tesbit olunmuştur. Bizans tarzında inşa edilmiş bir duvarın üze-
Binanın dış duvarları çatıya kadar yük- rinde olup, ince sütunların taşıdığı dört ke-
selen çılontı payelerle birtakım bölümlere ay- mere taksim edilmiş ve bunlardan herbirinin
rılmıştır. Ayrıca köşelerde yuvarlak çıkıntı­ içine bir aziz resmedilmiştir. Ebersolt, çok
lar vardır. Arab Camiinin heyeti umumiyesi barab bir halde bulunan bu resimlerle Kaa-
ekseri Bizans eserlerinde gördüğümüz tek- - riye Camii yan kısmı freskolan arasında ben-
nikle yapılmıştır. Duvarlar muhtelif taş· ve zerlik bulur (XIV asır).
tuğla sırlan halinde işlenmiştir. Yalnız bazı Arab Camiinde bulunan mermer levhalar
kısımlarda sonraki tamirlerde eklenen, adi hakkrnda da burada biraz bilgi vermeği lü-
tuğladan yapılma yamalar göze çarpar. Du- zumlu görüyoruz. Bunları başlıca iki kısma
varların itinalı bir surette tetkiki, binanın üze- ayırmak kabildir. Tamamen Bizans eseri olan
rindeki muhtelif devrelerin tesbiti bakımın­ ve Arab Camiinin yerinde evvelce mevcut
dan çok mühimdir. Bizans kilisesine ait bulunan mermer korku-
1913 tamirinde son cemaat yeri olarak luk levhaları; ve Latinler tarafından doğry­
yaptırılan ve bugün harap bir halde olup ka-. dan doğruya mezar taşı olarak yaptırılan üzet:-
palı bulunan kısım ve buna bitişik avlu kapısı leri kitabeli mezar levhaları. Bunların yanın­
Arab stilinde acayip bir yapıdır. da Latinler tarafından mezar kitabesi olarak
Arab Camünde mevcut muhtelli mimari kullanılmış bazı Bizans · levhaları da .vardır.
devreleri şöylece hülasa edebiliriz: Burada bulunan Bizans korkuluk levha-
. 1. - Bizans devresi: Dehlizin sağ tara- ları bu cins eserlerin İstanbulda rastlanan
fındaki duvar (Schneider: Galata, sayfa 25- not nadir ve kıymetli nüm:unelerindenclir. J. Eber-
22) ve belki sarnıç. solt bunların bir kataloğunu yaparak içlerin-
2. - Dominiken ~ Gotik devresi: Şerefe­ den en eskilerinin beşinci asra ait oldukları­
ye·· kadar kule, dehliz kapısı, binanın bütün nı tesbit etmiştir. (J. Ebersolt: Arab djami et
ınihrab kısmı ve hücreler ve kısmen dış du- ses sculputures byzantines, Mis. arch. d. Cons.
varlar. De Nari'nin kanaatine göre avluya ba- Paris 1921, sayfa 38-54). Bu levhalar başlıca
ARAB CAMİİ - 946 ...c- İSTANBUL

üç gruba ayrılırta-ktadır. Beşinci asra ait ilk lisse ments dominicainns de Pera, Echös d'O-
tipte bir çelenk veya daire içinde bir kaç haç rient 1935 sayfa 336:338 ve bunu şu yazı ile
ve iptidai tezyinat vardır. İkinci tip ise mun- karşılaştırın: D. d'Alessio: L'etablissement
tazam geometrik şekiller ve zigzaglarla altın­ dominicain de Pera, Echos d'Orient 1936,
cı asra işaret etmektedir. Vefa'da Kilise Ca- sayfa 83).
miinin (B. : Kilise Camü) levhalarını çok an- Minarenin altından geçen dehlizde el'an
dıran sonuncu tipe gelince, on veya on birin- duran ve üzerinde Bizans tezyinatı görülen
ci asra ait olmaları muhtemel bulunan bu lev- arşivolt, Ebersolt'a nazaran tipik bir Bizans
haların tezyinatı, merkezi bir şekli çeviren
eseridir. Halbuki D'Alessio bunun köşelerinde
girift şeritlerden müteşekkildir.' arslanlı Latin armaları görüldüğünü ileri sü-
Bugün İstanbul müzesinde bulunan me- rerek bu taşın Bizans tesiri altında Latinler
zar taşlarının tarih bakımından değerleri çok tarafından yapıldığını kabul etmiştir. Filhaki-
büyüktür.. Bun1ar son zamanlarda etraflı su- ka gayet kalın kir tabakasına Tağmen ya~lar-
rette neşredilmiştir (E. Dalleg,gio d' Ales·sio: daki rozetlerin altında birer arma farkedil-
Le Pietre spolcrali di Arab giami, Genova mekte ise de taş temizlenmedikçe arslanların
1942). mevcudiyeti anlaşılamıyacaktır.
Hepsi 106 adet olan ve' ekserisi parça- Camiin avlusunda yerlerde görülen bazı
lanmış bir halde bulunan· bu levhalar, D'Ales- taş parçaları herhalde levhal~ra aittir. Bun-
sio'ya nazaran Latin epigrafisinin Şarkta mev- lardan camiye girilen kapının önün.de yerde
cut en güzel nümuneleridir. Bunların en en- görülen bir taşın üzerinde bir haç parçası
teresanları İstanbul Arkeoloji müzesinin 19
vardır.
numaralı salonunda teşhir edilmektedir. {İs­
tanbul Arkeoloji Müzeleri: Resimli rehber, istanbulun ekseri abideleri gibi Arab
İstanbul 1934). Arab Camii mezar levhaları­ Camii de bir takım efsane ve hiMyelere mev-
nın içinde en eski 13 Kasım 1260 tarihinde zu teşkil etmiştir. Bunların bazılarına binanın
ölen De Candolfi adında birisine aittir. Bu- tarihçesinden bahsederken kısacana temas et-
nu 1300 ve 1302 tarihli üç levha takip etmek- tik, Pertusier tarafından .nakledilen bir hika-
te, Castano Spelta'nın 1307 tarihli taşı ile baş­ ye ve inanışı da burada. birkaç kelime ile hü-
lıyan seri fethe kadar uzanmaktadır. Bu 106
las_a etmeğe çalışacağız. Gılya, kendisine Cu-
mezar taşında birçok meşhur İtalyan aileleri- ma namazını o hafta hangi ·camide kılmak ar-
nin (mesela: Doria) 'isimlerine rastlanmakta- zusunda olduğunu soran Kızlar ağasına Padi- ·
dır. (D. d'Alessio: Familles Latines de Pera şah Ahmed III (1703 - 1730), <<Seninkinde» ce-
au temps des Paleologues d'apres les inscrip- vabını vermiş. İnşa edilmiş hiç bir hayratı
tions ,d'Arab djami, «Echos d'Orient» 1936, mevcut olmıyan Kızlarağası, aldığı bu ceva-
sayfa 413-420). Bunların arasında on beşinci · bın manasını bir türlü çözemiyerek düşünceli
asrın başlarında ölen Anna Dukaina isminde bir tavırla huzurdan çıkmış ve yolda bir ta-
nıdığına rastııyarak ona vaziyeti anlatmış. Bu
bir Bizans prensesinin de mezar taşı vardır.
(V. Laurent: Inscriptions grecques d'poque zatin, Padişahın kastettiği caminin sadece
romaine et ·byzantine, Echos d'Orien 1936, Arab Camii olduğunu söylemesi üzerine, Kız­
sayfa 220-222) En mühim olan nokta bu hl- larağası tekrar huzura çıkarak Ahmed III e
tabelerin içinde 1453 ten sonrasına ait hiçbir kendisine biraz evvel söylenen şeyi tekrarla-
mezar taşına rastlanmamış oimasıdır. De Me- mışsa da, Kızlarağasının ilk tereddüdü Padi-
rode adında birine ait 76 numaralı levha her şahın · gözünden kaçmadığından; Ahmed III
ne kadar· 1458 tarihini taşıyorsa da taş çok bir başkasının ona bunları öğrettiğini kolay-
silik olduğundan bu rakkam kat'i bir surette cana tahmin ederek bu zeki adamın kim oldu-
tesbit edilememiştir. Böylelikle bu kilisenin ğunu sormuş ve tahmin edileceği gibi netice-
fethinden sonra -uzun zaman Dominikenlerin de bu adam yüksek bir mevltj. sahibi olmuş.
elinde kalabilmiş olması ihtimali kesin olarak Eski bir halk inanışına göre Arab Caıniinde
·ortadan kalkmaktadır. Artık burasının Fatih mevcut bir su, gebe kadınlar tarafından ziya-
tarafından cami yapıldığı ekseriyetle kabul ret edilir ve onların doğumlarını kolaylaştı­
edilnieğe. başlanmıştır (R. Loeıiertz: Les etab- rırmış. (C. Pertusier: Promenades pittoresques
ANSİKLOPEDİSİ -947- ARABCAMİİ HAMAMI

dans Constantinople ... Paris 1815, cild 2, say- «Aynca malumatına müracaat ettiğim
fa 239-241). fırıncı Halil Efendinin oğlu Mehmed de de-
Bu yazımıza son · verirken, mevzuumuz diki:
haricinde kalan fakat burası ile ilgili bir bi- - Mehmed hem adaşımdı, hem de ls-
naya işaret etmekle iktifa edeceğiz; bu da yu- tanbulda bulunmaz bir pişirici idi. Memleke-
karıda adı geçen Adile Sultanın bu caminin te az çok da sanatkar yetiştirdi. Fakat daha
az ötesinde hala iki kitabesi duran bir mek- 32 yaşında iken ölınesi fırıncılık bakımından
tebi olduğudur. Semavi Eyice bir ziyadır. Amma· ahlaksızmış. Cezasını çek-
ARAB CAMİİ CİNAYETİ - 1940 yılı ti. .. Orası da başka bir iş». ·
ekim ayının 27 inci günü akşamı, Arab Camii
ARABCAMİİ ÇIKMAZI - Galatada Arab-
civarındaki çarşılı ve esnafı fevkalade heye-
camii mahallesinde, Arabcamiinin arkasına
can ve teessüre düşürmüş, gazetelerde geniş
düşer; bıi mahalle ile Emekyamez mahallesi-
yerler alınış bir cinayettir; seyyar börekçi Ah-
nin sınırında bulunan Abdüsselah sokağı üze-
met Tezel admda bir adamın yeğeni, on dört
rinde, kaba taş döşeli, bozuk, gün görmez, iğri
on beş yaşlarında ve Sadullah adında bir ço-
büğrü ve uzunca bir çıkmazdır. Birbirine bi-
cuk, kendisi hakkında kötü niyetler besliyen
tişik ahşab evleri harab ve pek fakir ailel.ere
ve Arab Camiindeki börekçi fırnında namlı
mesken olınuştur; halkının alışkanlığından ol-
bir pişirici ustası olub bu alanda büyük şe­
sa gerektir, gayet pis bir çıkmazdır; bu satir~
hire birçok sanatkar yetiştirmiş bulunan Meh-
lann yazılması için gezildiğinde her kapının
med Çöllü'yü bıçakla vurarak öldürmüştür.
. önü bir çöp tenekesi halinde göriilınüştü; he-
Aşağıdaki satırlar, vakanın tezine, Yeni Sabah
le geri tarafları taaffüncien girilınez bir halde
gazetesi zabıta muhabirinin gazetesine ver-
idi; yalın ayak, çamurlu, sümüklü çocuklar,
diği notlardan alınmıştır.
süprüntü ve çirkef arasında oynamakta, ana-
«Dün müddeiumumiliğe getirilen Sadul-
ları olması gereken kadınlar, kayıtsız, pen-
lah 14 - 15 yaşlar:ıında genç irisi ve. yakışıklı
cerelerd~ laklakiyat ile meşgul idi. (Haziran
bir delikanlı idi. Yanındaki polisle hafif hafif
1946).
konuşuyordu. Kulak kabarttım. İki elinin baş
Bibl.: REK ve Saim Turgud, Gezi Notu.
parmaklarını birbirine rapteden ufak parmak
kelepçesini biraz gevşetmeğe çalışarak: ARABCAMİİ HAMAMI - «Arabcaırıii
- Çok büyük bir şey değil ki... Kaba Yeni Hamamı» ve «Perşembepazarı Hamamı»
vurmuştum. En fazla beş veya o~ günde iyi adlariyle de anılır; yaptıran meşhur börekçi
olur. Hacı Hasan Beydir ki, İstanbulun en yeni ha-
«O muhitte her kime sordumsa Mehmed mamlarından biridir denilse yeridir, yapı ta-
çölünün hemen hiç dost , kazanmamış oldu- rihi 1889 -1890 arasında olacaktır. Kapıları
ğunu öğrendim. Herkes: Nafe sokağı üzerinde bir çifte hamamdır. Türk
·- İyi oldu, cezasını çekti. Fakat çocuğa hamam yapısı bakımından orijinal bir sanat
da yazık oldu bu genç yaşında.. diyorlardı. kıymeti yoktur. Erkekler hamamının came-
«Ölü Mehmed evli ve bir de çocuğu var- kan kısmı, daJ" uzunca, üç ahşap katlı, loş bir
dır. Karısı ve çocuğu Kadıköyüınde oturmak- yerdir. Kapıdan girilince solda ham.amcı tez-
tadırlar. Dün ifadesi alınmak üzere Arabcamii gahı, arkasında hamamcının kendisine tah-
polis mevkiine çağırılan rv.Iehmedin eşi 22 yaş­ sis ettiği bir oda vardır, sağdan üç dört
larında. çok genç ve güzel, boylu boslu bir ka- ayak basamak ile çıkılınca, bir müşteri oda-
dındır. Kocasının öldürüldüğünü duyunca siyle hainamın sağ duvarı boyunca uzanan bir
müteessir olmuş fakat sebebini öğrenince: soyunma peykesi vardır. İkinci katın: sokak
- Oh olsun ... Böyle bir kocam olacağına tarafında yanyana üç soyunma odası, bun-
olmaması iyidir .. ların tam karşısında da camekan ile bölünmüş
Demiştir. Davacı olup olmıyacağı soru- oldukça büyük bir oda vardır. Üçiıcü kat da
lunca: · ikincinin aynı olup, bu satırların yazıldığl sı­
- Böyle bir adamın karısıyım diye da- rada döşenmemiş, kısmen hamam müstahde-
vacı olarak mahkemeye çıkmaya utanırım ben, mini tarafından işgal edilıniş bulunuyordu.
ne davacı olurum, ne de mahkemesine gide- Cemekanın zemin katında, hamamcı tez-
tim. gahının bulunduğu sol duvar, koyu san bir
ARABCAMİİ · HAMA.ı"'\ll - 948 - İSTANBUI.

Arabcaınü Hamamında Camekan


(Resim: Reşad Sevinçsoy)
zemin üzerine çiçek motifli gayet çirkin İtal- ğukluğun nihayetine kadar geniş bir mermer
yan çinileriyle kaplıdır; Soğukluğa geçilen peyke vardır. Asıl hfmam kapısı soğukluğun
kapı bu duvarda olup üzerinde beyaz badanalı sağ duvarı nihayetindeclir.
küçük bir yaşmak vardır. Soğukluk bir beşik Asıl hamam bir murabbadır ve tek bir
kubbe ile örtülüdür. Girince hemen sola rast- kubbe altında. toplanmıştır. Birer tanesi dört.
lıyan bir kapıdan dar bir koridora geçilir ki, köşesinde bulunmak üzere on beş Jmrnadır
bunun sağında iki temizlik hücresi, solunda da Köşelerde kurnalar yarım duvarlarla bölüne-
ayakyolları ile bir duş yeri vardır:- rek .dört halvet haline konulmuştur. Diğer
Bu koridora açılan kapının yanından so- kurnalardan ikisi soğukluk kapısının iki ya-
nındadır, geri kalan doJrnz kurna da, halvetler
arasındaki sofalara üçer üçer taksim edilmiş;
tir Sofalardaki kurnalar arasında mermer pa-
. · ravancıklar vardır.
Göbek taşı bir mu-
rabbaın köşeleri azı­
cık kesilmiş olarak ·
sekiz köşelidir.

Arabcamil Hama-
mı, bu satırların ya-
zıldığı sırada, (1946),
Hacı Hasan Beyin. va-
rislerinin elinde bu-
Arabcamii Hamamı lunuyordu. 1926 dan ·
(Resim: Re8ad Seviııçsoy) beri kiracısı:,
ANSİKLOPJ!IDİSİ - 9~9 - ARABCAMİİ MAIIA.LLESi'

ayni zamanda Çeşme Meydanı~daki


Ye- rette döşenmiştir ve bir natır kadının· idar~
şildirek H~ammı işleten Muşyah Kanberyan sine bırakılmıştır. Müşterileri de Perşembe­
idi. Büyiik şehrin en kalabalık semtlerinden pazarı civarının ayak takımıdır. Galata umum-
birinde işlek bir hamamdır. Temiz bakılmak­ hanelerinin sermayeleri de ekseriyetle bu ha-
tadır. Takımları boldur; içtimai sınıfı yüksek mama gelirler.
kimseleri ağırlıyabilcek ye11i takimları vardır. ARABCAMİİ MAHALLESİ - Galata
· Hamamda iki dellak, bir külhancı iki natır ınahallelerindendir; 1934 Belediye şehir reh-
ve bir yanaşma olarak altı kişi çalışmakta­ beri haritasında 130 numaralı mahalledir.
dır. Aşağıdaki notlar 1946 yılında tesbit edilmiş­
Bay Kanberyan, feleğin kermü serdini tir:
görmüş en tecrübeli hamamcılarıı:nızdan olup Sınırı, deniz, Galata Yeniıkapı Caddesi-
bu hamamın İstanbul Ansiklopedisi adına zi- nin bir kısmı, Tersane Caddesinin bir kısmı,
yaretinde, yapılan büyük işin zevkine vara-. Abdüsselah sokağının bir kısmı, Yanıkkapı
rak elden gelen kolaylıklığı göstermiştir. sokağının bir kısmı; Voyvoda ca_ddesinin bir
Kadınlar hamamı da ayni prn.n üzerine- kısmı, Perşembepazarı Caddesi ve Arabkay-·
dır. Yalnız daha ;küçüktür. On üç kurnadır, yum Sokağı ile çevrilmiştr. İç Sokak ve Cad-
iki halveti vardır. Camekan kısmı da yine üç deleri şunlardl.İ:': Kalafatçılar Caddesi, 'Maka-
katlı olup, yalnız zemin katı tahta peykeler racılar Caddesi, Eski Balıkhane Sokağı, Kü-
üzerine serilmiş bir örtü ile pek basit bir su- ' rekçiler kapısı Sokağı, Yelkenciler Sokağı,
-~•- ~:. , ... ,· .. ..
, -.....-~"•'
N arağacı Sokağı, Talaşçılar
-~

So-
kağı, üstüpücüler So-kağı., Ceva-
hir . Çıkmazı, Çeşmemeydanı,
Alaca Çıkmazı, Ü sküpçü Sokağı,
Buğulu Sokak, Yemeniciler
Caddesi, Alacamescid Sokağı,
Abdüsselah Sokağının bir kısmı,
Hocahanım Sokağı, Hediye So-
kağı, Sırmalı Sokak, Nafe Soka-

o . ~ 1. ~ A ~

Arabcaınii Hamamı
(Resim: Reııad Sevinçsoy)
'ARABCAMİİ MAHALLESİ - 950 - İSTANBUL

ğı, ZiyalıSokak, Tersane Caddesinin bir kıs­ serapa terzi dükkanları, Alipaşa Camü şerifi
mı, Fütuhat Sokağının bir kısmı, Koruk So- ve mai leziz çeşmesi, Kürekçikapısı iskelesi,
kağı, Bakır Sokağı, Galatamahkemesi Sokağı, Kereste gümrüğü, yanında Halatçı esnafından
Arabcamil avlusu, Arabcamii çıkmazı, Aylak Yusuf Beyin dükkanı, varolcu zemininin dük-
Sokağı, Eskitaş çıkmazı, Kutu çıkmazı, Samur kanı Hasan Çavuşun berber dükkanı, Maka~
Sokağı, Zencefil Sokağı, Beyazkelebek Soka- racı Halil Ağanın dükkanı, halatçı Kondaroğ-.
ğı, Serçe Sokağı. lunun dükkanı, halatçı Paşalıoğlunun dükka-
İkinci
Mahmud devrine ait bir Bostancı­ nı, Hacı Alizadenin dükkanı, Korişoğlunun
başı defterinde de, bu mahallenin Haliç sa- dükkanı, halatçı Kamiloğlunun dükkanı, ha-
hili boyu şöyle tesbit edilmiştir: latçı Ali Ağanın dükkanı, yanında serapa ma-
karacı dükkanları ve Balıkhane arsası, yanın­
«~zapkapısı iskelesi, Kürd Mehmedin da yağkapanı iskelesi.»
kahvesi, Sokollu Mehmed Paşa Camii, Bar- Arabcamii Mahallesini, Tersane Cadde-
tınlı Hacı Alinin Taş hanı, Taş hanın önünde
sinin kara ve deniz tarafları olmak üzere baş-
Funda iskelesi, yanında Uzun Mehmedin - lıca iki mıntakaya ayırmak mümkündür. Kara
kayıkhanesi ve marangoz dükkanı, Şeyh Ali
tarafı, büyük hanlar arasında, dar gelirli ame-
Efendinin irad kayıkhanesi, Özoğlu Osmanın le ailelerine mesken olmuş ve ekserisi harab
irad kayıkhanesi, Mustafa ağanın irad ka- ve ahşap evlerden mürekkeptir. Deniz tarafı
yıkhanesi, Kuloğlu İsmailin irad kayıkhane­
ise, hemen baştan başa Galatanın en zengin
si,- Direkçi mağazası ve Kalafatyeri, Se- ve faal bir ticaret ve sanayi bölgesidir; şu
yid Alinin kahvesi, Gümüş Alinin kahvesi, kayt ile ki, biiyü,k hanlar, mağazalar, depolar,.
~ ----. müstesna, diğer atölyeler ve dükkanlar, kar--
c"' L ,,ı., 4 ---- ~ - - , : gir veya ahşab ve harab binalara yerleşmiş~
>'[Nı l<AP1S\ ı:,

~
= Q
r k::,,,
tir. Mahallenin bu kısmı, sabahın ilk saat-
Jerjnden akşamın geç vaktine kadar daimi
bir hay ve huy içinde çalkanmaktadır. Gala-
► rın tanın demir sanayii ve gemi levazımı üzerine
iş yapan birçok müesseseleri bu mahallede
11
LJru
111-
A_,.<A
.,;.j,_c,.,o,} AcA< C \ yerleşmiş bulunmaktadır; yukarıdaki Bostan-
,\~ n "~'"'E" .s. ;.C cıbaşı defteri ile yelkenciler, kürekçiler, ma-
:ı: "L karacılar, üstupucular, kalafatcılar gibi sokak
'~ D~~'<nv:o:ık.
l LJ Bvc. s "'~ c
•r isimleri de bunu pek aydın bir surette be-
,r..r· ;,ifı lirtir. (Bu sokak isimlerine bakınız). Tersane
'
f (( :u:Ou'
·,..
rn ...t
U 1 , ı _ Caddesi boyu, Galatanın en şenlikli ve kalaba-
~ 7 "'D~ıl
" !' J// J.UV/Qn~'"-o.G.'
Gs ı--,-----
o,'i::---1 ;_j ~ "-L · ı· stanb ul un
lık b'ır yerı'd'ır; Çeşmemeyd anı ıse

l
2

~ .. ıt!J~ j'0 a";ı-;afıo:.,,m ~- t,. "z\ı,._ 0

... 0-k-=,a._,•ii eski tulumbacılık hayatında pek meşhur bir


\ -ın "'L,J'i "'TTö / ·
1
; yerdir. (B.: Tersane Caddesi; Çeşme Meyda-
j 1~~:~ı r-flcD~fı.,~k~.,: .,il -~ ~. . nı). Mahallenin hemen bütün sokakları, çok
""•

o
,il/1 .;ı_J'uı~
;
.. " / faal bir ticaret ve sanayi bölgesi olmasına
t7
rrı1 (:nİjff/'0
r . /, uL,LJ"\Oi ·
s

~ f " /2
~ ı
1
• rağmen bozuk, pis, yağışlı kış günlerinde ise
tarafındaki
n/4
i -rr~,;fj~~:,
r' lf(
·,
<ı. r.H.I...J
il ~~·u~! u -

: _J 0
birer batak halindedir. Kara
lerin sakinleri de, kadınları
ev-
ve çocuklariyle,
bu pislik ve hercümerc ile ünsiyet kesbet-
r~:,\•,•;/4~
~
\js"'<eo:. 0
"'' ,r ·

çcS"''~; ·

mişler gibidir. Zenbilli Ali Efendinin hayra-


\

\\\ \
~ ~ \-\~/';~
c>. ~ z-~
. : _:·• - 0r~\ \\ \ \ ·
~ ~("'l\?e.

1 · .
, - -, - \ . Q..

tından Alaca Mescid, Sokollu Mehmed Paşa


· Azabkapı
Camii ve · Medresesi, Arab ·Camii, '
· ,-~~ ~c~' / Arabcamii Hamamı, Boğuluca yahut Bok-
1
\
~• "'\'- ı ·
~<' luca Hamam '(ki 1946 da kapısındaki lev~
1co hada nezahet endişesiyle k harfi yazıl-
Galatada Arabcamii Mahallesi - mamış ve Boluca Hamam olmuştur), Saliha
(Harita 1934 Belediye Şehir Rehberinden) Sultanın muhteşem Meydan çeşmesi ve Sebili
ANSİKLOPEDİSİ -951- ARAB HAJ,AYIKLAR ARAB BACILAR

(B. : Azabkapısı Meydan Çeşmesi ve Sebili) bu sekban ve sergerdelerinden Pehlivan Ağawn


mahallenin• hudud içindedir. 300 pürsilah adamlarını alıp Beyazıddaki. Ye-
İstanbulun son _imar _faaliyeti içinde ge- niçeri kolluğuna gider. Meğer o gece yeniçe-
niş istimlak ve hedim ile ve ortasından bir ri Ağasının divan gecesi imiş, kollukta birkaç
şahrahın açılması ile siması en çok değişen neferden başka kimseyi bulamaz. Oradan Ak-
yerlerden biri de bu Arabcaınii mahallesi ol- saraydaki Yeni Odalara, Yeniçeriİerin büyük
muştur. Bu son satırların yazıldığı 1959 ma- kışlasına iner. Alemdar, Vaktiyle Yeniçeri-
sıııda faaliyet devam ; etmekte idi (İstanbul lerin 42 iııci bölük neferlerinden idi, bu hatı­
meddesinde son imara tahsis edilen sayfalara ra ile kışlada bir çeşme yaptırmağa başlamış­
bakınız). tı. Çeşmeyi görmek bahanesiyle kışlaya girer,
ARABCESMESİ SOKAĞI - Küçükpazarda · Yeniçeriler kendisini soğukça bir hürmetle
Yavuzsin;n ~ahallesi sokaklarındandır; Atla- karşılarlar; Paşa neferlere ihsanlarda bulu-
mataşı ve Küçükpazar Caddeleri kavşağı ile nur. Babıaliye döndükten sonra da sabaha ka-
Sağrıcılar Sokağı arasında uzanır. Cadde tara- dar nöbet bekletir.
fından yüründüğüne göre, kaba taş döş~li, bo- Ertesi .gün Recebin biri idi,. Yeniçerilere
zuk, veya kaldırımlı ve iki araba rahat geçe- (Receb, Şaban ve Ramazan) ulCı.feleri dağıtı­
bilecek kadar geniştir. Küçükdolab ve Pazar lacaktı. Ultlfe büyük bir sükunet ve intizam
Çeşmesi sokaklariyle bir dörtyol ağzı yaparak ile dağıtılır. Alemdar Paşa da:
kesiştiği noktaya kadar olan ilk losnu çarşıbo­ - Bir cerrar makulesi fellah banaı bu
yudur. İki küçük: mahalle - esnaf kahvesi var- kadar helecan verdi,. var kıyas eyle İstanbul
dır iki önleri bir asma çardağı ile gölgelenmiş­ hal-kına ne fesad eyler!.. diye kendisine Yeni-
tir (Haziran 1946). Pazar çeşmesi Sokağı ile çerilerin suikast ve· ihtilal hazırlıklarını ve-
olan kavşağı köşesinde kagir bir konak var- ren Arab dilencinin idamını emreder. Balık.­
dir ki, Saliha Sultanın 1946. Maarif İdaresin­ pazarı kap:t5ı önünde Arabın başını vururlar ..
ce kırk ikinci İlkokul olarak kullanılmakta Bu vaka İstanbulda merak ve heyecanla çal-
idi; konağın altında, teknesi toprakla dolmuş kanır.
bir susuz çeşme vardı; kitabesinde sadece Fakat Arabın haber verdiği vaka Rama-
«Ve sakahüm rabbihüm şeraben tahO.ra 9 Ra- zanın 27 inci Kadir gecesi bütün dehşetiyle
mazan 1297» yazılıdır, Sokağa adını veren bu p'tlar. Babılaliyi tutuşturan Yeniçeriler, can
çeşme olacaktır. düşmanı bildikleri Alemdarı mahvede~ler.
Bu ~avşaktan itibaren iki sıralı kagir bi- (B. : Alemd~ Vak'ası).
nalar, dar gelirli ailelere me~en olmuş gibi Bibi.: c'abi Said Vekaayinamesi.
görünür; ve yol daha ziyade bozularak bir ARAB HALAYIKLAR, ARAB BACILAR
toprak sokak halini alır; solda Unkapanı De- - Eski İstanbul konaklarının bir hususiyeti-
ğeirm~n sokağı ile olan kavşağı köşelerinde ni teşkil eden simalardır; aşağıdaki. satırlar,
birer kereste deposu, karşısında bir bıçkı Sermed Muhtar Alusun İstanbul AnsikJopedi-
atölyesi, Sağrıcılar ile olan kavşağı köşesinde sine verdiği notlardandır:
bir de kahvehane vardır. «Otuz beş, kırk yıl evvel istanbulda pek
Bibi.: REK ve· Saim Turgucİ, Gezi Notu. çok siyahi arab halayıklar vardı. En büyük
ARAB DİLENCİ VAKASI - 1223 Ce- · konaklardan tut, üç odalı evlere kadar her
maziyelahirının son günü (M. 1808) dilenci yerde mevcuttu. Hacca giden, Yemene giden,
kıyafetinde bir arab Sadrazam Alemdar Mus- Trablusgarba giden, h~sılı Afrikaya civar her
tafa Paşanın huzuruna çıkarak mahrem ma- memlekete giden, dönerken hiç değilse bir
ruzat olduğunu söyler ve paşanın kulağına: Arab kızı getirir, ev işlerini öğrenince hala-
«Yeniçerıler ulufe almağa sarayı hümayuna yık olur, yaşlanınca ona bacı denirdi.
giderken alesseh1;!r Paşakapısına gelip seni «Eve adımını attığı gün: Aman ne kara
katledip ondan sonra saraya ulO.fe almağa gi- böcek, ne güzel boncuk! diye bağra basarlar,
deceklerini · meşveret ederken işittim, işte başına kırmızı namaz boyaması sararlar, ku-
sana haber verdim» diye fisıldar. laklarına mercan küpeler takarlar, sırtına ateş
Saddzam arabın Tomrukta hapsedilme- alı entari giydirirler.
sini emrettikten sonra yanma 300 müsellah · «Artık gördürülmedil,{ hizmet, çektiri!-
ARAB HALAYIKLAR ARAB BACILAR - 952_ - İSTANBUL

mecfik mihııet kalmazdı. Kırk arabın aklı bir sesiz, ortada kalır. Böyleleri hamamlarda,
incir çe,kirdeği doldurmaz meseline herkes seyirlerde, düğün evi kapılarında dolma ve-
Amenna demiş. Hakikaten de akıllan hiç bir ya susam helvası satarak nafakalarını çıkarır-·
şeye ermez. Hele hesaba, kitaba: -Altmış lar, kımıldariıağa mecali kalmıyan, gözleri
para mı çok, üç kuruz mu? desen: - Altmış görmemeğe başlayanlar köşede bucakta avuç .
para! diye cevap verirler. açıp dilenirler, sokaklarda sürüne sürüne son
«Cefakeş olmalariyle beraber içlerinde nefesini verirdi.
artık tahammülü tükeneneler, canına tak de- «Arab bacıların Rumi mayısın birinde
yip evden başını alıp gidenleri olurdu, boh- kendilerine mahsus tıir günleri, adeta bir ne-
çasını koltuğunun altına alır, usulcacık cad- vi bayramları vardı. O gün semtlerine yakın
deyi tutar. Bir müddet orada burada. dolaşır, olan kırlara çıkarlar. Üsküdar tarafındakiler
tanıdıklarına bir kısmet yani koca bulmaları­ Büyük Çamlıcadaki Çilehane tepesine, İstan­
nı yalvarır, kocanın da arabını -değil, ilaki bul cihetin dekiler Bayrampaşa, Veliefendi,
beyazını, hatta sarışl.l)ını isterdi. Yahut da Çırpıcı çayırlarına, Kasımpaşadakiler de, Ok-
aylıklı bir kapı ısmarlardı. Bu işe zaman, meydanına, Kağıthaneye.
beklemek lazım. Gtlya pişman olmuş gibi boh-
Arab bacılar takım takımdı. On, on be-
çası koltuğunda, muvakkaten · eve döner ve
şinin bir kolbaşısı vardı.
günleri sayar. ·
«Kolbaşılan onların amiri makamında,
«Halbuki başına buyruklardan değil. Kü-
aşçılıkta, işçilikte çalışıp çapalayıp biriktir-
çük gelmişse, memleketinde onu köyünden
kaçıran esirci Arablara, büyükken satın alın­
dikleri parayı her ay başı kolbaşıya götürür-
mışsa İstanbuldaki esircilik eden erkeklere
ler, bulunduklan kapıda gizlice apanp bir
köşeye sakladıkları yağ, pirinç, sabun, şeker
ve kadınlara avuç dolusu p·ara sayılmış .. Sekiz
on liradan tut, yirmi, otuz liraya kadar ·tıkır ' gibi şeyleri de ona peşkeş çekerler. Binaena-
tıkır verilmiş; daha da azad- edilip azad kağı-~ leyh kolbaşının dört -başı mfımur. Bir Mayısı,
dı eline verilmemiş. Misk gibi esir. il iplerle· çekerler, üçü dördü bir araya ·galip
saatlerce parmaklariyle hesap ederler. Nıha­
«Hanımları merhamete gelirse - ki ek-6' yet beklenen gün gelir. Her kolbaşı avenesini
seriya gelirlerdi - kabul edip alırlar, inatçı
toplar, arkasına takar, '1or1arı boylar. Çayır­
takımından · iseler esırcı evine dayarlardı.
lara yayılırlar, zevk ·ve safa, ahenk başlardı.
Esirci de onu başka kapıya satardı.
Çalgıları darbuka; zilsiz «ganga» denilen de-
«Azad olmuşların da ikide bir evden ka-
mirden, simit şeklinde, üstü halkalı, büyücek
çıp yine gerisin geriye geldiği vakiydi. Ha-
iki çember. Bu çemberler birbirine vurulduk-
mmları yine öfkelilerden ve artık ondan sıdk­
ça halkalar ses çıkarır ve tempo vurur.
ları sıyrılmışlardan ise artık eve ayağını sok-
mazlar, ortada kalır, boğaz tokluğuna hizmet- «Değirmi olup yere otururlar, evvela
çiliğe, biraz beceriklisi, üç mecidiye aylıkla kolbaşı tutturur, ardından maiyeti ona uy~.
el kapısına aşçılığa giderdi. Hep bir ağızdan, kendilerine mahsus zenci
«Böyle bohçasını koltuklayıp gide gele türküsüne başlıyarak, saydığımız aletleri de
bir kısmet bulanı da olur, gümr,ük hamm~lı, iştirak ettirerek curcunaya ·koyulurlar:
kundura boyacısı, at sürücü&ü, kahveci, ara- Lali lalilali, ari dungo
bacı makulelerinden ,birine varırdı. · Kurinin bubi, ari dungo
«Çoğu, yanlarında büyüdüğü, ekmek. ye- Şimdiın tino, ari dungo

diği, biraz da sevgi gördüğü alileye sadık ve


Aridingo nakarattır ve hep birlikte söylenir.
yar çıkardı. ÇocuJdarı kucağında büyütür, be-
bekleri beşikte sallar, kirli bezlerini yıkar, ta- «Bu ahenk devam ededursun, bir taraf-
. tan da kır çiçekleri toplarlar, başlarına gö-
zelere, baskı olur, bu gidişatta yaşlanır, göz-
ğüslerine takarlar, demetler yaparlar, dere
lerine tavuk karası iner, bacaklarını romatiz-
ma kaplar yetmişinde, sekseninde sôn nefesi- içindeki sazlardan külahlar örüp kafalarına
ni verirdi. geçirirler.
<<Evlere şenlik bazan da efendilerinin ard «Böyle bir seyrana kuru kuruya gidil-
arda ahreti boyliyacağı tutar. Bacıcağız kim- mez ya. Kuzu, yalancı dolma, helva gibi ye-
ANSİKLOPEDİSİ - 953 - ARAB HALAYIKLAR ARAB BACILAR

mekler, türlü türlü ·yemişler, kahve takım­ yun kemiğini kütür kütür kütürdeterek, ba-
ları da götürmüşler. Yemekler tıkabasa ve- şını fırıldak gibi bir yandan bir yana çevirir,
riştirilir, yemişler yenir, kahveler içilir; ça- _«gooo!» diye gırtlağından boğuk, korkunç
yırlar, çimenler üstünde yuvarlanır; taklak- sesler çıkarır. Zenci diliyle bir sürü çakıl çu-
lar, kahkahalar atılır; yine türküler, fasıllar kul heceler sayıklar. Saatlerce bu cezbe sü-
geçirilir. . rüp gitmede.
«Arab bacıların böyle muayyen günleri Bulunduğu odanın kapısı dışarıdan kilit-
olduğu alemce malum. Herkes seyrine koşar, lenmiş. Ev halkının gözü anahtar deliğinde,
uzaktan temaşa ederdi. ' tahta budaklarında. Mevsini yaz, vakit de gün-
<<Aralarına yabancı kimseyi almazlardı. düzse odada mangal, lamba bulunmadığından
Biraz yaklaşacak ol, ak gözler evinden fırlar, yürekler bir derece rahattır. Ya kış, yahutta
koca dudaklar açılır, otuz iki diş gıcırdar. gece olaydı hangi babayiğit odaya girip man-
Küfürün bini bir paraya. galı, lambayı çıkaraca~{?

Aldırmayıp sokulursan kolbaşı: «Bacı azdıkça azar. Kendinden geçmiş,


- Açılın oradan bakayım! diyerek ya- ağzı köpükler içinde, gözleri kan çanağı, be-
nındaki uzun sırığı yakaladı mı, mızrakla hü- deni çekitaşı, parmakları kerpeten, ayakları
cuma kalkışan vahşiler gibi davranır, yanın­ balyoz. Odanın içinde çöpçöp üstünde kalma-
dakiler de kunduralarını çıkarır çıkarma.z, mış. Bardak, tabak, çanak çömlek, konsolun
kafa budur diye fırlatırlar. Daha gözleri kız­ üstündeki fanoslu saat, büyük Beyin türkrük
dı mı saldırıp alta alırlar, yumrukları vura hokkası, büyük hanımın saç boyası, küçük
vura tekmeleri ata ata; ısıra ısıra didim di- hanımın düzgün şişesi, damad Beyin nasır
dim didiklerler. ilacı şangır şungur yerlerde. Sigara sehpa
Arab bacılar babalı olurlardı. Biraz öf- larına oturup çatır çutur kırmalar; duvardaki
kelendi mi babaları tutardı. Bir Arab bacının «Ya sabur» levhasını param parça etmeler.
babası tuttu mu o artık Beni Ademden b.fr «Felaketin felaketi odadc1:ki mangaldır.
kimse değildi. Ne insana benzer, ne hayvana, Mübareğin ateşten de pervası yoktur. Daha
ne deliye, ne sar'alıya. Kudretin ibreti. hırsını alamadı ını elini daldırıp en iri ateşleri
«Çoğunun babası seyrek tutar, hafifçe ge-- avuçlar avuçlamaz haydi ağzına. Sanki ateş
çer; bazısınınki de ortalığı allak bullak eder- değil de baklava lohusa şekeri, tarçınlı akide.
dir. Arablar baba tutmağı evin içindekilere «Ev halkı bucak bucak kaçmışlar, kimi
gözdağı makamında kullanırlardı. gusülhaneye, kimi kömürlüğe kimi tahtaboş­
<<Her emektarı, aşçıyı, halayığı öyle ge- tan erik ağacının tepesine saklanmışlardır.
lişi güzel azarlamak, kafasına terlik, suratı­ «Bacının ateşi biraz tavsayınca şamatayı
na muşta, gösüne yumruk vurmak herkesin yavaş yavaş gevşetir; sesi, sadası kesilirdi.
harcı değildi. Maazallah yer yerinden oynar, «Şu hikaye de meşhurdu: Eski Paşalar­
bütün mahalle halkı pencerelere üşüşürdü. dan birinin cariyeleri içinde gayet azılı bir
«AraQ önce bir köşede taş kesilip çehre- Arab halayık varmış. İkide bir babası tutar-
yi asar. Laf söylersin, cevap vermez, dürter- mış. Ev halkı bu halinden bizar. Bir gün Arab
sin kımıldamaz, gittikçe hidd.eti artar. Kendi yine ortalığa duman attırmağa başlayınca bu
lisanında mırıldanmağa, durmadan kafasını sefer de paşanın babası tutmuş. Gümüş saplı
sallayarak gözlerini açıp yummağa, ardından fil kuyruğu kırbacı kürkünün içine saklayıp
höygür höygür höygürmeğe başlar. Ne evin halayık odasında soluğu alınış. Arabın gözleri
_püyük Beyi; ne büyük Hanımı, yanına kim dünyayı görmüyor, ortalığı tarumar ediyor.
girse umurunda değil. Paşa: Ya Settar! deyip kırbaca sarılmış:
«Birdenbire gümbedek kendini yere fır­ - Bir daha baban tutacak mı, tövbe mi
latır. Korkunç sadalar çıkarınağa girişir. bakayım fellah! diyerek pestilini çıkartırken
Dana böğürmesi, köpek uluması; canavar ba- de Arabda feryatlar:
ğırması kaç para eder? · - Tövbe, tövbe! Gavurdum, müslüman
«Vücudünü yerden yere atar, kuzu kuzu oldum Paşacığım!..»
yürürken, rahvan, tırıs, dörtnala oradan Arab halayıkların, bilhassa hanımlarına
orayı dolaşır. Ağzından salyal~r saçarak, bo- karşı besledikleri kini cinayete kadar götü-
ARAB HACI FİTİL - 954 - İSTANBUL

renler olmuştur; Cevdet Tarihinin dokuzuncu ARABİSKELESİ MESCİDİ - Beşiktaşta


cildinde Hicri 1225 (M. 1810) vakayii arasın­ Arabiskelesinde idi ki, Barbaros· Hayreddin
da Vefat meyanında bir zenciye cariyenin altı Paşanın türbesi tamir edilir ve türbenin ya;
aylık hamile olan hanımını satırla doğrayıp nında büyük Amiralın adına bir abide yapılır~
katlettiği , Tophane civarında diğer bir zenci- ken güzel bir meydan ceşmesi vesair yapılarla
ye cariyeni~ de kezalik hanımını öldürdüğü beraber bu mescid de kaldırılmış, yerleri par-
ve her iki kaatil cariyenin asılarak idam olun- kımsı bir açıklık haline konulmuştur. Hadi-
dukları yazılıdır. katül cevaı:p..iin kaydına göre: Arabiskelesi
ARAB HACI FİTİL - Karagözde bir mescidinin banisi Tekerlek Mustafa Efendi
tiptir; «Yalo_va Se- · isminde bir zat olup kabri de mescidinin mih-
fasıı> oyununun s(ı- rabı duvarı önünde idi. Üçüncü Ahmed bir
retlerindendir; bu Cuma günü namazı ·bu mescidde kılmak iste-
oyunda H o p p a miş , bir kaç saat içinde hemen bir minber bu-
Bey, Fattan Ha- lunup konulduğu gibi müezzin mahfeline de
nım, Tiryaki Fevzi bir kafes eklenerek Hünkar Mahfeli haline
Çelebi, Yahudi ve sokulmuştu: namazdan sonra da Şehzade Ca-
Bekri Mustafa ile mii vakfından bu mescide yevmiye on yedi
beraber girmiştir; akçe müezzin ve hatib vazifesi ile mihrab
Karagözle konu- . mumları ve kandilleri için de zeytinyağı ta-'
şur, arab ağzı ile yin etmiş , . ayrıca mescidi tamir ettirerek ih-
<<Karagöz Efendi» ya etmişti. Birinci Mahmud da (H. 1161) 1754
der; Karagöz de : de Beşiktaş Sarayını ve bu arada Dördüncü
«Nasılsın bakalım
Mehmedin yaptırdığı Çinili Köşkü tamir et-
Hacı Fitil, Kandil tirirken Arabiskelesi Mescidini de büyüterek
efendinin . keyfi iyi yeniden yapılırcasına tamir _ettirmiş, minare-
mi ? İspermeçet , sini de temelinden yenilemiş, avize ve kan-
mumu ne alemde? dillerle tezyin ettirmişti; buna devrin şairle7
Zeytin yağı nere- rinden Nimet Efendi şu tarihi yazmıştı:
lerde? .. » der. Camii ilınü amel padişehi devranın
Arab Hacı Fitil Bibl. : N. Baylav, İ'tti sıytı keremi minberi eflake suııd
(Resim: Hüsnü) ~ot. Ahdidir baisi ma'murei rub'i meskun
Zatidir aleme mahzi keremi Rabbi Vedud
ARAB HOCA - 1840 tarihine doğru doğ­ Kıldı ez cümle ·kemali kereminden ihya
muş bir Sıbyan hocasıydı; adı Hüseyindir; Kalmamışken bu ibadetgehde cayi süc:ud
kendisi de Arab değil Habeşi idi, ölümu Bal- Eyleyüb vüs'atü füshatile anı tarhü bina·
kan Harbi sıralarındadır. Hasekide Taştekne-· Oldı b_ i r ma'bedi pür miri letafet endud .
Basti seccadei mihrabı müberrat ide ti
leıin üstündeki kız mektebiµde, 1880 yılı ile
Ola taatgehi alemde kiyam ile kuud
1912 yılı arasında hocalık etmiş semtinin pek l\labfil arayi cihan kerem itsün daim
çok kızına iyi okuma ve yazma _öğretmiştir. O şehiın zati hümayunı,ınu feyzi ma'bud
Reşad Mimaroğlu . Yazdı tAribini Ni'met dü zebanı hame
«Oldı pakize eser Camii Sultan Mahmud»
ARABİS - Tuluat tiyatrolarında . f eeri
denilen oyunlarda ·bir arab - şarklı tipinin de- , Birinci Mahmud, Beşiktaş Sarayına\
ğişmez kıy afetine verilmiş isimdir; fransızca tamirden s·onra gidip yerleştiğinin ijr Cu~
«arabesque = arabesk» den bozma olacaktır; · maya· rastlayan ikinci günü, Cuma namazı­
başda omuzlara kadar düşen kefiye, şakuli nı da Arabiskelesi Mescidinde kılmıştı.
yollu kumaştan entari, belde şal veya şal tak- ARABİSKELESİ SUYU - Beşiktaşta
lidi kuşak, üstünde harmaniye, ekseriya çıp­ Arabiskelesinde, ayni adı taşıyan mescidin
lak ayağa geçirilen sahtiyan pabuc; bazan bir yanında bir kaynaktı; Barbaros ·heykeli yapı­
cenbiye = bıçak tiyatronun gardro·p ~ san- lırken mescid kaldırılmış bu bu kaynak ile
dığında «arabis» boğçasını tamamlamış olur-
çeşmesi de kaybolmuştur. «Mescid suyu» da
du. denilirdi; Arabiskelesine yanaşan ve odun k<>'-
Bilıl. : Sermed Muhtar Alus, Not. mür, soğan, kum indiren gemileıin tayfaları
ANSİKLOPEDİSİ - 955 - ARABOĞLU (Aştvadzad.ur Tıbir)

ile bu gemilerin boşaltılmasında çalışan ame- Haseki Sokağı içindeki bir sokaktır; hala
le - hamallar akşamları bu su başında yıkanır, mevcuttur. Yalnız evleri yıkılmıştır. Bu soka-
temizlenirdi. Kadim bir an'ane halinde de, ğın içindeki küçük evlerin her birini, ara-
Karadenize çıkacak olan motorlu veya yelken-
larında abla dedikleri yine kendilerinden cer-
li bu küçük gemiler Arabiskelesine uğrayıp
suları bu rnescid kaynağından alırlar, fırtına­ bezeli ve yaşlı zenci kaqınlar tutarlar ve el-
sız, kazasız sefer için bu suyu bir uğur tılsımı leri altındaki azad edilmiş zenci cariyeleri, -
bilirlerdi. evlere aşçılıklara sevk ederek onları adeta
ARABİSl\'IAİL ÇIKMAZI - Fatih kaza- istismar eylerlerdi. Kazandı-klarını ellerinden
sının Karagü.mrük nahiyesinin Beyceğiz ma- çekip onlara: vakit vakit bir dinlenme verdik-
hallesinde, Beyceğiz Caddesi ile Beyceğiz fı­ ten sonra yine hizmete sevk ederlerdi. Bu ev-
rın Sokağı arasında bir çatal şeklinde iki çık­ lerde «Arab düğünleri» denilen eğlenceler
maz sokaktan biridir ki diğeri küçük çıkmaz olur ve bu eğlencelerde, güya kendi zenci dil-
adını taşır. leriyle, manasız türküler söylerler ve kenar-
Bir toprak yoldur üzerindeki küçük ahşap ları madeni zil yerine halkalar geçirilmiş bü-
evler fakir Türk aileleri meskenleridir. Gü- yük defler çalarlar ve oynarlardı. Bu arada
nün bir çok saatlerinde bilhassa yazın yalına­ babaları tutanlar (Bu bir nevi cezbeye gelmek
yak çocuklada doludur. (Eylıil 1946). demekti) yerlere yuvarlanırlar ve guya periler-
Bib( : i. Ersevim Gezi Notu. le hemhftl olurlar ve peri padişahının 'oğlu
Yavru Bey ile ve kızı Rüküş Hanımla söyleşir-
ARABKA YYUM SOKAĞI -- Galata so- lerdi! .. Bunlar her sene İlkbaharda Hidrelle5
kaklarındandır; Arabcamii ve Yenicami · ma- gününde dahi ayni eğlenceyi gündüz ve açık
hallelerinin sınınnı teşkil ederek Tersane havada, kırlarda yaparlardı. Bu ayinlerde
Caddesiyle eski Yağkapanı iskelesi arasında zenci kadınlara katılan beyaz kadınlar da bu-
uzanır; çarşıboyudur; iki sıralı, mağazalar,
lunurdu ..Bu Yavru Bey. ve Rüküş hanım pe-
kunduracı, eskici, kaynakçı, deniz levaz_ımcısı
riler alemi, Hoca hanımlar denilen bazı beyaz
dükkanları ve kahvehaneler vardır. «Mavna kadınlar tarafından da cahil kadınların bir_
Romörkör Deniz Nakiliyat Şirketi» ile «Mo- · soyulma tuzağı idi.
törlü ve Yelkenli Deniz Armatörleri Cemi-
Reşad Mi.nıaroğlu
yetb de bu sokaktadır. Yağiskelesi başına
yakın solda, kagir bina ve ahşap minareli Mak- ARABMEHMED SOKAĞI - Eminönü
tul İbrahimpaşa Camii vardır. İskelebaşı bir kazası, Kumk~pı nahiyesi Tülbentçi Hüsa-
meydancık halindedir (B.: Eski Yağkapanı İs­ meddin Mahallesi sokaklarındandır. Langa
kelesi). İskele, gemici kahvehaneleri ye bu Hisar Sokağı kavşağından yüründüğüne göre,
meydancığın ortasındaki bir salaş aşçı dük- iki araba iki yayayı alabilecek genişlikte, top-
kanı ile, iptidai fakat pitoresk bir şirinliği rak yol haline gelmiş kaba taş döşeli bir yol-
vardı. Günün her saatinde kalabalık bir so~ dur, iki yanında ikişer üçer katlı ahşap evler
kaktır (Eylul 1946). sıralanmıştır
. Bibl.: REK ve. Saim Turgud, Gezi Notu. Sekenesi Türk ve Rum küçük esnaf ve
ARARLAR SOKAĞI - Fatih Kazasının; · işçi aileleridir. Kayde değer başka bir husu-
Fener nahiyesinin, Haydar Mahallesi sokak- siyeti yoktur. (Ey!Ctl 1946).
1armdandır. Haydar Hamamı Sokağı kavşa_­ ARABOĞLU (Astvadzadur Tıbir) - On
ğından geUndiğine göre, yol iki arabanın fe- sekizinci asırda yaşamış meşhur bir Ermeni
rah geçebileceği genişlikte olup kaba taş dö- matbaacı ve namlı matbaacı Boğos Araboğlu­
şeli ve bozuktur. nun dedesidir. Pederinin ismi MelJ{on'dur.
İki sıralı evleri, bir kaç tanesi müstesna, Aslen Eğinin Abuçeh köyündendir. On seki-
umumiyetle ikişer üçer katlı harap ahşap ya- zinci asrın başlarında tesis ettiği matbaasını
pılardır. Sokağin kayde değer bir hususiyeti ölümüne kadar şahsen devam ettirmiş ve 40 -
yoktur .(Eylfıl 1946). 50 adet kadar muhtelif mevzulara dair kitap
Bibl.: İ. Ersevim Gezi Notu. bastırmıştır. Hırant Asadur ve Teoktik 1750
ARABLAR SOKAĞI - Eski İstanbulun sıralarında vefat ettiğini yazmakta iseler de,
tipik sokaklarından biriydi; Cerrahpaşa Cad- hu doğru değildir. Zira 1757, 1763 ve 1764
desini Haseki Caddesine bağlayan Hobyardaki yıllarında ölmüş olan üç torunun Edirnekapı
ARABOĞLU · (Boğos) - 956 - :tsTANBUL

Ermeni Kabristanında tarafımızdan rastlanan rü, Sultan Mahmud 1816 da kendisini Mat-
mezartaşı kitabelerinde Astvadzadur Tıbir baayı Aınire'ye müdür tayin etmiştir. Bu ve-
müteveffa olarak zikredilmektedir. Diğer ta- sile ile verilen Beratın muhteviyatı çok en-
raftan, 1769 yılında Arabyan matbaasında teresandır. Arabyanlar d_a, bu tarihten itiba-
tabedilen bi.ı:- İncilin muhtıra kısmından da ren, Düzyanlar, Dadyanlar ve Balyanlar gibi
henüz hayatta olduğu anlaşılmaktadır. Keza bazı imtiyazlara sahip olmuşlardır. Boğos
1772 de aynı matbaada basılan «Dağaran» ad~ Arabyan aynı zamanda mez-kO.r Sultan tara-
lı bir şiir kitabından da yine sağ olduğu be- fından hususi bir taltife mazhar olmuş ve
lirmektedir. Ancak 1782 tarihinde işbu mat- fesinin üzerinde cendere şeklinde bir rozet
baada neşredilen bir kitapta müteveffa olarak taşımıştır. ,
zikredilmektedir. Deme,k oluyor ki ölümü. Sultan Mahmud bir gün 11.1.:atbaasını ziya-
1772 - 1782 yılları arasında vuku bulmuştur. rete de' gelmiş ve makineleri büyük bir alaka
Mezkur İncil'in muhtıra kısmında, Astvad- ile tetkik etmiştir.
zadur Araboğlu'nun 1769 da ilk defa olarak Boğos Arabyan öleceğini bir gün evvel his-
12 punto harf döktürdüğü kaydedilmiştir. setmiş, hatta saatini bile tayin etmiştir. Orta-
Kevork Pamukcuyan köy eski Ermeni mezarlığında medfundur.
Kevork Pamukeuyan
ARABOĞLU (Boğos) - Matbaacı Araboğ­
lu (Arabyan) ailesinin en meşhur simasıdır. Bir gayri müslümiıı Matbaai Amire mü-.
Önceleri pederinin ismi ile O,hannesyan so- dürlüğü '9 tarihler için bahis mevzuu olamaz.
yadını da taşımıştır. 1742 de doğmuş ve K. Pamukçuyan'ın bahsettiği müdürlük mat-..
baanın hurufatçılığından galat olsa gerektir.
1835 de İstanbul'da vefat etmiştir. Kendisinin
Eğinin Abuçeh köyünde doğduğu söyleniyor-
Türk kaynaklan 16 puntoluk matbaa harfleri-
sa dıt buna ihtimal vermek biraz güçtür; zira uin hazırlanıp dökülmesini de Boğos Ustanın
babası Ohannes Ustaya mal etmektedir (B.:
o tarihlerde babası Ohannes Araboğlu İzmir­
de bulunmaktaydı. Araboğlu, Ohannes). ·
Boğos Arabyan önce aktörlükle meşgul ARABOĞLU (Hacı Meliton) - On seki-
zinci asırda yaşamışve 1717-1735 yılları zar-
olmuş, bilahare pederinin matbaasına girerek
bu mesleğe intisap etmiştir. Az zamanda iler- fında Üçüncü Sultan Ahmed Birinci Sultan
leyerek pederinin matbaasını ıslah etmiş ve Mahmud'un saltanat ·günlerinde Sarayı Hü-
bu sahada icadlarda da bulunmuştur. 1777 - mayun mimarı olan meşhur bir Ermeni kal::--
fasıdır. Aslen Kayseri'nin Darsiyah köyün-
1802 yılları zarfında pederi ile birlikte, -1802-
den fakir bir ailenin biricik evladıdır. Doğ­
)820 yılları esnasında yalnız (Kürkçü Hatun-
duğu ve öldüğü tarihler bilinmiyorsa da, 1735
da), 1820 den ölümüne kadar Ortaköy'de yal-
sıralarında vefat etmiş olması muhtemeldir,
nız ve Kürkçü Hanında da oğullan Astvad-
zira mezk0r tarihten sonra aclına tesadüf edil-
zadur, -Kevork ve Kalusd'la müştereken faa-
memektedir.
liyette bulunmuştur.
Zamanının, Devlet nezdinde en nüfuzlu Er-
Şöhreti harice de akseden Boğos Arab-
menilerinden biri olan Meliton kalfa, 1716 da
yan Gürcülerin Herakles kıralı tarafından İstanbul Patriği Ohannes Golod kendisinin
Tiflis'e davet olunmuştur. Bu davete icabet ve Kudüs Patriği Kirkor Şığtayagir'in inti-
ederek mezkur memlekete gitmiş ve orada haplarinın fermanlarını almak için Edirne'ye
Gürcü harfleriyle bir matbaa tesis etmiştir. gidişinde ona refakat edenler arasında bu-
Hizmetlerinden dolayı sözü geçen kıral ken- lunmuştur. 1719 da, Kumkapı Surp Astvad-
disine 8.000 kuruş mükafat vermiştir. Tiflis- zadzin Patrikhane Kilisesinin yeniden inşa­
den Eçmiadzin'e de . uğradıktan sonra tstan- sını gerçekleştirenlerinden biri olmuştur. 1722
bul'a avdet etmiştir. de Samatyadaki Surp Kevork Kilisesi yeniden
Boğos Arabyan Türk matbaacılığına da yapılırken inşaatın mimarlığını deruhte et-
büyük hizmetlerde bulunmuştur, ilk Nesih ve miştir. Bu münasebetle adı kilisenin muhtelif
talik matbaa harflerini yapıp döken odur. yerlerine kaydedilmiştir. Keza, 1730 tarihin-
Bundan dolayı bu harfler «Araboğlu» adını de Balattaki Surp Hıreştakabet Kilisesi de di-
taşımaktadır. Gösterdiği yararlıklarından ötü- ğeleri gibi yandıktan sonra tekrar inşa edilir-
ANSİKLOPEDİSİ -957 - ARABOĞLU (Qhannes)

ken başlangıçtan sonuna kadar ustalara neza- · bu adam, müthiş bir Türk ve müslüman düş­
ret etmiştir. Aynı zamanda 160 kuruş bağışda manıydı, her türlü şenaati de yapabilecek tıy­
bulunmuş ve 1000 Krş. (iki kese) da dört se- nette idi. Araboğlunun gemilerine mal yük-
ne için ödünç vermiştir. Muasır tarihçi Sar- leyip giden bazı tüccardan haber alınamayınca
kis Tıbir Sarraf-Ohannesyan'a göre, bu mü- şüpheler belirdi. Donanmaya da takibi için
nasebetle hem kiliseyi yangından korumak, emir verildi. Rodosa uğradığında da belli
hem de kendi ikametgahı için şarkında muh- başlı bir kaç adamiyle beraber tevkif edildi.
teşem bir bina inşa ettirmiştir. Tersanede Kaptan Paşa Divanında sorguya
1734 yılında Hekim oğlu Ali :Paşa yerine çekildi.
sadrazam nasbolunan Gürcü Mehmed Paşa'yı Gemilerine binmek gafletini gösteren
kendi taraflarına celbeden Rumlar, Ermem tüccarları öldürüp denize attıktan sonra mal-
lerin Kudüsteki muka,ddes yerlerini ve bil- larını gasbedip sattıklarını itiraf etti. İdama
hassa Surp Agopiantz manastırını elde etmek mahkum olup Tersane meydanında gemisinin
için teşebbüse geçtikleri zaman Patrik Golod'u kaptan ve tayfalariyle beraber asıldı. Hük-
desteklemiştir. Bundan dolayı her ikisi dE> mün yerine getirildiği gün, Galata mahşere
hapse atılmış ve hatU idam olunduklanna dönmüştü; iğne atılsa yere düşmiyecek gibiy-
dair rivayetler de çıkmıştır. Fakat Gürcü di. Herkesin ağzında Araboğluna ait bir fık­
Mehmed Paşa ancak altı hafta sadarette kalıp ra, bir vak'a dolaşıyordu. Meyhanesinin şöh­
azlolunduktan 16 gün sonra yerine Esseyid retine gelince yeni sahibinin elinde de Gala-
Mehmed Paşa geçmiş ve· Rumların haksız is- tanın en namlı meyhanelerinden biri oldu.
tekleri de neticesiz kalmıştır; Keza Seğpos Bibi.: Cabi Said Vekaayinamesi.
Ağa ve Meliton Kalf,a. da serbest bırakılmıştır.
Tarihçi Mırmıryan'a (1860-1'926) göre, Arab- ARABOĞLU (Ohannes) - Matbaacı Ast-
oğlu mezkftr manastıra maddi yardımda da vadzadur'un oğlu ve namlı matbaacı Boğos

bulunmuştur. Araboğlunun babasıdır. Eğin'in Abuçeh kö-


Kevork Pamukcuyan yünde doğmuş fakat küçük yaşta İzmir'e gö-
türülmüş ve orada büyümüştür. Asdabat'lı
ARABOĞLU (Meyhaneci) - Üçüncü Se-
Apraham Piskopos'un talebelerindendir. 1736
limin son yıllarında Galatanın en namlı Rum
dan itibaren pederi ile teşriki mesai ettiği bi-
meyhanelerindendit; lakabının şöhreti asıl
linmektedir. Muhtemelen bu sıralarda pede-
adını unutturmuştur. Meyhanesi Galatanın
rinin vaftından dolyı, 1777 den itibaren oğlu
bir haşarat yatağı idi, baş müşterileri de Kal-
Boğos Ohannesyan yahut Arabyanla .beraber
yoncu neferleriydi O devirde l(alyoncular,
çalışmamıştır; Takriben 1802 tarihinde öl-
Galata ve civarının ferman dinlemez zorba-
müştür. Müteveffa Bimen Zartaryan'a göre,
ları olmuşlardı. Galata sokaklarından ırz ve
Ohannes 4taboğlu'nun sağlığında matbaasın­
namus sahibi kadınlar şöyle dursun, dört kaş­
da 50 kadar kitap basılmıştır.
lı gençler bile geçemezdi. Galatanın inzibat
Kevork Paınukcuyan
funirleri bile en az on beş, yirmi kişilik bir
kafile ile dolaşırlardı. Meyhaneler, geceli gün- Üçüncü Sultam,Selim zamanında Matbaai
düzlü, saz sesleri arasında yükselen sarhoş Amire Üsküdarda idi, adı da «Basmahane»
naralariyle inlerdi, .kavga ve yaralama vaka- idi. matbaacı ve matbaa hurufatçısı bu Arab-
ları, şakalaşma gibi olmuş; gün geçmezdi ki oğlu Ohannes!den devletin bu biricik matbaa-
bir kaç kişi öldürülmemiş olsun. Galata mey- sı için yeni harfler istenmiş, Araboğlu da on
haneleri, aynı zamanda birer kumarhane ve sekizinci asrın büyük yazı üstadı Hafız Osına­
batakhane idi, büyük bir ekseriyeti Rum olan nın nesih yazısına göre 17 punto mazbata
meyhaneciJer azıli zorbalardan bir veya bir- harfi dökmüştü. K. Pamukcuyan Türk Mat-
kaçına haraç verir, onların himayesinde ,de baacılığının bu 16 puntoluk harflerini O~n-
para kırarlardı. Öylesine ki, Araboğlu, kısa nes'in oğlu Boğos Araboğluna mal etmektedir
zaman içinde iki büyük ticaret gemisi sahibi (B; : Araboğlu, Boğos; Arab asıllı Türk harf-
olmuş, meyhanesini çıraklarından birine bı­ leri) Araboğlu Ohannesin, yukarıdaki tarih
rakarak Akdenizde ticarete başlamıştı. Kal- rakamlarına göre müteferrika matbaasına da
yoncu haşeratının içki parasiyle zengin ola.n hizmet ettiği muhakkaktır.
ARABTODORİNİN BALOZU -- 953 - İSTANBUL

ARABTODORİNİN BALOZU İkinci Konlisyonuna aza seçilmiştir. Miralaylığa ka-


Abdülhamid devri sonlarında Galatanın namlı dar yükselen Dr. Aleksandır Bey birinci sınıf
Balozlarından, Şerbethane Sokağında (şimdi­ Mecidiye ve Üçüncü sınıf Osmaniye nişanla­
ki Şerbetçi sokağında) idi; Sermed Muhtar riyle taltif edilmiştir. Beyoğlu'na geçmeden
f\..lus, <<On ikiler>> adındaki romanında bu Ba- uzun müddet Kuzgun.cuk'da ikamet etmiştir.
lozdan şu satırlarla bahseder: Oğlu Mikayel Arabyan (1867 - 1957) İngi­
«Merdiven çıkma filan yok. Sokakla bir lizce piyes yazan tanınmış bir müellif olmuş-·
hizada genişçe bir yer. Tavanın ortasında bü- tur.
yük bir gaz lambası; kenarlarda ufak lamba- Kevork Pamukçuyan
lar; etrafta çepeçevre mermer masalar. Solda, • ARABYAN (Dr. Ervant Bey) - Askeri
tezgaha benzer, taştan bir çıkıntı. Mal sahibi- hastahanelerde ve cephede uzun müddet fe-
nin makamı. dakarane çalışmış bir tabiptir. 1870 sıraların­
«Arab Todori kuzguni siyah ve Tatavlalı. da doğmuştur. 1897 de Askeri Tıbbiyeden
Milleti Rum, semti Tatavla olan bir marı.ık da- mezun olmuştur. Müteakiben 33 sene müd-
ha duydunuzsa bu da iki olsun. detle Osmanlı İmparatorluğunun 123 şehrin­
«Kapıdan girince karşıda çalgıcılar.' Bir de ve bilhassa Arab Yarımadasında fasılasız
klarinete, bir lavta, bir çiftenara, bir def. Ta- olarak ,kıt'alarda ve hastahanel~rde hizmette
kım, lavtacı meşhur Sadılrnğlunun idaresinde. bulunmuş ve buralarda başgösteren sari has-
«Kart, kazulet beş altı düzgün kuklası, talıklara karşı muvaffakiyetle mücadele·, et-
fistanlarının üstüne pembe, mavi, yeşil renk- miştir. Binbaşılığa kadar terfi etmiş ve muh-
te, parlak atlastan bluzlar giymişler. İçeri se- telif nişanlarla mükafatlandırılmıştır. 1906 da
lamünaleyküm diyenin ensesiı;ıe ekşiyorlar: Musul'a yakın İran hududundaki ihtilali bas-
«Siftah, kuruşa olan kahveden başlama­ tırmakİa vazifeli Ferik Mehmed Fadıl Paşanın
da, hemen bardağı 100 paraya olan biraya ordusunda sertabib olmuştur. 1907 de Musul'a
veya karafakisi çeyreğe olan rakıya dayan- dönerek ordaki askeri hastahaneye sertabip
mada. ve belediye doktoru tayin edilmiştir. 1908 de
«Müşteriler, balıkçı, manav, salapuryacı, Meşrutiyet ilan edildikten sonra istanbul'a
hamal camal makulesi. .. avdet ederek Harbiye ve Kuleli askeri Mek-
Tulumbacıların sayıları mangır sıçratma­
teplerin hastahanelerinde vazife deruhte et--
dan, cabasına çe,!Gnede. Daha ileride, Arab miş ve Yıldızdaki mızraklı Birinci Süvari Ala-
Todorinin sağını;la ve solunda mihman. öıı~ yına sertabip tayin olunmuştur. Bu alayla bir-
!erinde, şişeler, mezelerin çeşidi; hepsi baloz likte Balkan Harbine de iştirak etmiş ve Lü-
sahibinden». leburgaz'da yaralanarak İstanbul'a dönmüş­
ARAB UY ANDI - Eski halk masallarında tür.
bahtı· aydın ve açık olanların koruyucu perisi Mezkur alayla Birinci Cihan Harbine de
güzeller güzeli bir nevcivan, bahtı kara ve iştirak eden Dr. Ervant Bey, Sabis'de yara-
kapalı olanların da uyuyan bir arabtır. Kay- lanan tabur kumandı Binbaşı Hacı Rıza Bey'i
nağı masal olarak, İstall!bulun halk ağzında, ateş hattından kurtarmıştır. Keza, İran Cep-
türlü mihnet ve meşakkat içinde yaş_ayanların, hesinde çok fena şartlara rağmen yaralıları
felekzadenin yüzü arada bir gülerse .«Arab bir ırmaktan geçirebilmiştir. Mütarekede, cep~
uyandı! ... » denilir. T~bir hane berduşlar, kül- helerde terkedilen harb malzemesini toplayan
haniler argosuna da girmiştir. Komisy~na reis seçilmiştir. 1919 da istanbula
ARABYAN (Dr. Aleksandır Bey) - As- gelerek Çamlıcadaki askeri Sanatoryumunda
riyede değerli hizmetleri olan bir tabiptir. hizmette bulmuştur. Tekaüde sevk edildikten
1842 de Samatya'da doğmuş ve 13 Nisan 1910 sonra -27 Ağustos 1946 da Kadıköyde · vefat
da Beyoğlunda vefat etmiştir. etmiştir. -
1866 da Aleksan Minas Efendi kaydiyle Kevork Pamukçu.yan
Askeri Tıbbiyeden mezun olduktan sonra ARABYAN (İstepan) - Değerli bir mu-
Trakya'da, Suriye'de, -Girit'te ve Beylerbeyi hasip ve müderristi. 1874 de Üskdarla doğ~
Askeri Hastahanesinde vazifede bulunmuştur. muş ve 1934 de yine istanbulda vefat etmiş­
Bilahare Serasker Kapısında, Sıhhiye Teftiş . tir.
ANSİKLOPEDİSİ - 959 - ARABZADEDERGAffi SOKAGI .

İlk tahsiltini doğduğu ·semtin Surp Haç «Bütün Mecervil gecesini takip eden gün-
Mektebinde yapmıştır. Müteakiben Mülkiye'ye ler hep bu Leyla- Caksen Rid münasebetine
girip oradan da mezun olduktan so~ra, Ziraat dair dedikodularla doldu. Bahusus o geceden
Bankasının muhasebe kısmında 'vazife deruh- beri nereye gittiği ne olduğu bilinmeyen Nec-
de. etmiştir. Muhasebede kabiliyeti takdir detin esrarengiz vaziyeti bütün bu dedikodu-
edilerek, Meşrutiyetten sonra Maliye Ne- lara «melodram» la karışık bir meraklı tefri-
zaretinde muhasebe müdürü tayin olunmuş ka romanı çeşnisi veriyordu. Kimine göre
ve tekaüde sevk olununcaya kadar uzun müd- Necdet Mecervilin bahçesinde· o gece yarısı
det bu vazifede kalmıştır. Cumhuriyet devrin- · Caksen Rid tarafından yediği darbelerı~ te-
de ise İnhisarlar Vekaletinin baş muhasibi siriyle yatağa düşmüş, gizlice tedavi edilmek-
olmuştur. Ölümüne kadar Yüksek Ticaret tedir. Kimine göre Kapitenin şahsında İngiliz
Mektebinde ve diğer bazı Türk ve Ermeni kuvayi işgaliyesini tahkir etmiş olmak töhme-
mekteplerinde müderrislik yapmıştır. Muha- tiyle ya «Kroker>> otelinin mahzenlerinde, ya
sebeye dair neşredilmiş eserleri de mevcut- Arabya.n Hanı» mn işkence höcrelerinde inim
tur. inim inletilmektedir. Bazıları ise, Necdetin
Cemaat işleri ile de iştigal eden İstepan çoktan Maltaya sürülmüş veyahut Seylana
Arabyan ezcümle Patrikhane Cismani Mecli- gönderilmiş olduğunu iddia etmekte idi.
sine ve İktisad Heyetine aza olmuştur. .,. Bu zanları, bu şüpheleri alttan alta kö-
Kevork Paınukçuyan rüklediğine şüphe olmayan Madam Cimson
arada bir ağzından yüz bin türlü mana veril-
ARABYAN HANI - Galatada,, Keman-
mesi mümkün sözler kaçmyordu. Bu cümle-
keş caddesi üzerinde, Vakıflar Müdürlüğüne
den olmak üzere bir gün Leyla ile Caksen Ri-
geçtikten sonra Altıncı Vakıf Ham adı ile
clin bulunmadıkları bir çay ziyafetinde guya
maruf olan muazzam handır. Altı katlı. olan
herkesçe malum bir hadiseden bahseder gibi
bu handa bu satırlarıri yazıldığı sırada (kasım
şöyle bir laf attı:
1946) şu müessese ve yazıhaneler bulunmak-
- Leyla, nihayet, düello meselesini ber-
ta idi:
taraf etmiş, divanıharb işini de... Aferin kı­
Umnak, Umumi Nakliyat ve Komisyon
za!..
Türk Anonim Şirketi; Avukat Sinanın yazı­
Orada bulunanlar ·arasında hiç kimse bu sözü
hanesi; Avukat Sadeddin Yükselin yazıhanesi;
ta'mike cesaret edemiyordu».
;Avukat Esad Adil Müstecebinin yazıhanesi;
İsmail Ersevim.
Şekeroğlu Yaprak Tütün Limited Şirketi;
Kurtuluş, Ali Rıza Bozkurd ve ortakları mü- ARABZADEAHMED SOKAĞI - Emi-
essesesi; L. Reboul ve şeriki G. Vonteaux; nönü kazası, Kumkapı ·nahiyesi Bayramçavuş
Macnamara ve· şeriki; Sovyet Sosyelist Cüm- mahallesi sokaklarındandır. Paket taşı döşeli
huriyetleri ittihadı devlet seyahat Ofisi; State bozuk bir sokaktır. Kumkapı meydanından yü-
ründüğüne göre sağda, bir sucu, manav, aşçı
Tourist Company U.S.S.A, Near Eastern
dükkanı, sol tarafta bir kömürcüden sonra,
Branch, Messagerie Maritimes l(ş.
Ara sokağa açılan han kapısının yanın­ üç dört katlı kağir evler vardır.
dan itibaren hanın altındaki dükkan ve ma- İleride, hafif sağa kıvrılan yolun iki· ta-
ğazalarda da şu esnaf ve müesseseler yerleş­
rafına Rum Ermeni dokumacı ve
yazmacı dük-
kanları sıralanmıştır.
miştir:
Özen berberi; yanında kahveci; köşe ba- Sergerdeler ve Düzgün sokaklariyle olan
kavşaklarından sonra, ikişer üçer evler · gö-
şında tütüncü; cadde yüzünde: Bir sütevi ve
Genearl Express vapur acenteliği. rülür, Arabzade Sokağı Kumluk Sokağında,
Bekirçavuş Camiinin t-am' karşısında nihayet
Arabyan Hanının, İstanbul tarihinde acı
ve hazin bir hatırası vardır; Birinci Cihan bulur. Halkı ekseriyetle Rum ve Ermenidir.
Harbi sonunda Büyükşehi:r İtilaf Devletleri (Eylftl 1946).
Bibl.: i. Ersevim Gezi Notu.
tarafından işgal edildiğinde, İngiliz işgal or- ;

dusu zabıtası bu handa yerlteşmişti. Aşağıda­ ARABZADEDERGAHI SOKAĞI - Be-


ki satırlar Yakub Kadrinin «Sodom ve Go- yoğlu kazası, Kasımpaşa
nahiyesinin, Hacıha­
more>> sinden alınmıştır: san ve Küçükpiyale mahalleleri arasındaki
ARAF SOKAĞI - 960 - İSTANBUL

sımrı teşkil eder; kaba taş döşeli bozuk, üç bir hafızaya sahiptir, tereddütsüz, her yolcu-
araba geçebilecek kadar gen~ bir sokaktır. nun hal ve şanına göre.bir şeyler söyliyebilir
İki kenarında bostanlar, 2-3 katlı ahşap kagir (Eyftl 1946).
evler sıralanmıştır. Hacıhüsre.v kavşağına İsmail Ersevim
doğru oldukça dik bir yokuştur. Kayda değer
ARAKEL - On altıncı asırda yaşamış
başka bir hususiyeti yoktur (Eylul 1946).
meşhur bir Ermeni taciridir. Üçüncü Sultan
Bibl.: İ. Ersevim Gezi Notu.
Murad tarafından İngiltere Kıraliçesi Eliza-
ARAF SOKAĞI - Fatih kazasının Kara- bet'e yazılan 15 Ekim 1580 tarihli bir name
gümrük nahiyesinin Kaariye Atikalipaşa Ma- ve Sarayın ihtiyaçlarım temin etmek gayesi
hallesi soka~arındandır; · Fatih - Edirnekapı ile İngiltere'ye gönderilmiştir (H. Der Andre~
tramvay caddesinde (Fevzipaşa Caddesi) me- asyon, «Soğagat» 1958).
yilli bir yokuş halinde inen Salmatomruk cad- Ievork Pamukçuyan
desi ile daha çok arsalıktan ibaret Ağızlık ARAKEL (Tebrizli) - On yedinci asrın
Sokağı arasındadır. Bu sokağın tuhaflığı şura­ en mühim Ermeni tarihçilerinden biridir.
da ki, hiç ev yok. Solda., yüzü Salriıatomruk 1669 da Amsterdamda neşredilen tarihinde
Caddesine bakan, ardında domates, patlıcan, İstanbul'un 1660 yangınına dair bir tasvirna-
soğan ekili bahçesi buluna)l iki katlı rum evi- me de mevcuttur ki tarafımızdan türkçeye
nin ya:U duvarından, sağ cenahı teşkil 'eden tercüme ve· tahşiye edilerek «Türkiye Turing
Panayia kilisesinin duvarlarına kadar uzanan ve Otomobil Kurumu» bültenlerinin Kasım
takriben yirmi metrelik saha, ıhı.işli çıkışlı ar- 1957 sayısında neşredilmiştir.
sa halinde ve yabani otlarla qrtülüdür. Kevork Pamukçuyan
Kilise duvarının nihayetinde yalnız de-
ARAKEL EFENDİ - Geçen asrın ve as-
mir çubukları kalmış çan kulesi iskeleti,
rımız başının namlı kuyumcularından, çok
onun yanında yine kiliseye ait bir bina bulu-
değerli .pir gümüş ve altun kakmacı. Hayatı
nuyor. E,kseri zaman bu arsalığın hemen
hakkında pek az şey biliniyor. Tıp tahsil et-
önünde, direk dibinde İzzet Baba adında ga-
miş, uzunca bir müddet hekimlik yaptıktan
rib bir adam buluııur: Başında sarı sırması
sonra amatör olarak çalıştığı :\{uyumculuğu
eskimiş bir orta mektep kasketi, kırçıl değir­
meslek edinmiştir. .
mi sakallı gözleri delikanlı gözü gibi parıl Atölye - odası Mahmutpaşada Büyük Yıldız
parıl, sırtına, içindeki siyah, dışındaki mavi
Hanında idi, ömrü boyunca evlenmemiş, ayni
üstüste iki caket giymiş, mavi caketinin men- odada yatardı. Hanın sahipleri Gence tüccar-
dil cebinde bir gözlük, ayağında asker panto- larından Mehmedzade (Mehmedot) ailesi ile
lonlu, sağ eli daima asalı, beyaz yün çoraplı, yakın dost idi. Her sene on beş parça kıymet_.
yırtık pabuçlu yetmişlik bir. derbederdir. Aslı li eşya işler, müşterileri büyük şehrin en yük-
Kemahın köylerinden olan İzzet Baba, sem- sek tabakası, yaptıklarını san'at hakkının ha-
tin bir şöhretidir. Yoldan bir genç kız geç- kiki değeri ile satardı. ,. .
ti mi derhal bir mani atar: O zamanlar Yıldız Hanı Kafkasyalı, İran­
Eli elimde değil lı, Suriyeli seyyah - tüccarların uğradığı, bu
Mendili cebimde değil adamların çoğu da• ir.fan sahibi, ehli dil kim-
Sana bir laf edeceğim selerdi. Yenilmez bir satranç oyuncusu olan
Destur elimde değil.
Arakel Efendi Handa kurulan aıdffuıe meclis-
Semt kızları bunu bir uğur bilirler, du- lerin güzide bir siması olarak 1914 de 110
rurlar, İzzet Babanın eline bir iki beşlik sıkış­ yaşında ölmüştür.
tırırlar, İzzet Bab~ derinden bir ah çeker ve Ali Genceli
dua yerine ikinci bir mani söyler: Bibl. : A. G, aile hatıraları.

Yarim der ki hem deliyim hem uslu ARAKEL EFENDİ - Geçen asrın son-
Yürğeim yanıyor, ciğerim paslı larının namlı kitapçılarından ~ Ermenidir;
Bir dilberden aynldım yaslıyım yaslı
hayatı hakkında bilgi edinilemedi. ·
O zamanla ah beni ayırdı beni.
Hüseyin Cahid Yalçın «Edebi Hatıralar»
Araf sokağının man,ili dilencisi, zengin da şirin bir fıkra çerçevesi içinde mühim bir
ANSiKLOPEDİSİ ......;: 9(H - ARAKİYYECİCAMİİ. SOKAĞI

resim çiziyor. Kendisi henüz talebedir, ·ıstan­ Efendinin taşıdığr kafanın tabi olarak. kıyme_.
bul idadisinden 640 numaralı Hüseyin Cahid tini pek aydın göstermektedir.
Efendi, Serezde dinlediği bir hikayeyi geniş­ ARAKİYYE - Tiftikten .yapılmış ince
leterek ilk eseri olan «Nadide> romanını yaz- külah ki; Dervişler giyerdi. İstanbulun muh-
mış, «Encümeni Teftiş ve Muayene» den ba-
telif tarhl{atlara ait yüzlerce tekkesi ve bura-
sılması için ruhsatnamesini almış, mektep ar-
larda barınmış binlerce Derviş gözönüne geti-
kadaşlarından Arif Bey vasıtası ile de Ahmed
rilecek olursa Büyükşehirde .Arakiyyeci Es-
Midhat Efendiye bit tekriz yazdırmıştır; Ara- nafının ne kadar mühim bir yer tuttuğu pek
kel Efendi fıkrasını üstadın ağzından nakle- aydın olarak anlaşılır. Türklerin çeşitli isim-
delim: ler altında kavuk giydikleri devirlerde. ise ka-
«Mektepten çıkar çıkmaz Babıali Cadde- vuğun altına yine tiftikten yapılmış, fakat
sine koştum, eserimi kitapçı Arakele verecek- Arakiyyeden daha ince A:ra.kçin denilen bir
tim, o zamanı:n en meşhur kitapçısı o idi. Dük- serpuş daha giyilirdi ki, kavuğun ve sarığın
kana girip çıkarken bazı muharrirlere rastge- sıkleti altında terleyen başın terini emer-
lirdini. Fakat şimdi ben de oraya bir fatih di. Arakçinleri de Arakiyyeci Esnafı yapıp
gururu ile giriyor, hiç bir hicap duymuyor- satardı.
dum. Arakel Efendi ne benim o büyük ese- Arakçin, Arabca arak = ter kelimesiyle
rimi okudu, ne de ona parlak bir istikbal va- Farsça çiden = toplamak mastarından yapıl­
deden takrize baktı, romanımı basamıyacağını mış bir isimdir.
söyledi, önündeki hesap ile meşgul olmağa
başladı. Bu adeta bir istiskal idi; hiç kadir ARAKİYECİ AHMEDEFENDİ MEKTEBİ
bilmeyen bir adam!.. Nefret ve galeyan ile - Celladçeşmesinde eski İstanbulun namlı ·
dükkandan ayrıldım>. sibyan mekteplerinden idi. Yeri tesbit· edile-
medi.
1308 (Miladi 1892) de «Servetifünun» un
123 numaralı nüshasında, büyük romancımız ARAKİYYECİCAMİİ SOKAĞI - Eyyu-
Uşşakizade Halid Ziya Beyin eserlerini basan bun Nişancımustafapaşa ve Cezeriı.1raasıni Ma_.
kitapçı Arekel Efendinin parlak bir ilanı var- halleleri sınırmı teşkil ederek Abdürrahmari-
dır, onu da aynen alıyoruz: şerefbey Caddesiyle Alacatekke Sokağı ara-
sında uzanır. Abdürrahmanşerefbey Caddesi
Uşşakizade Halid ·ziya Beyin Hizmet ceridesine
mütenevvia sütunlarına yazmış olduğu asari müte- kavşağından yüründüğüne göre sağ köşede
ferrikadan müteşekkil olarak: sokağa adını veren Arakiyyeci Mescidi, sol

KÜÇÜK KİTAPLAR köşede boyalı eski ve tipik ve eşi hemen hiç


Serniınei wnılmisi
ile neşrolunan risailden bu kalmamış antika ahşap yapılardan biri olan
defa atlill esami dört adedi Kitapçı Arekel Efendi Dayahatun muallimhanesi ve avlusunda, Ya-
tarafından mevkii intişara konmuştur: vuz Sultan Selimi bağrında büyütmüş olan
MEBHASÜL KIIDF bu kadının, Gülşirin hatunun kabri·· vardır;
Kafatasının sureti te§ekkülatı vasıtası
ile isti- 1943 yılında, bu muallimhanenin Abdüri-ah-
dadı tabüy.yenin istinbAtından ibaret olan fenni kı­ manşerefbey Caddesine açılmış bir ziyaret
luf hakkında malQmatı müfideyi havidir. penceresi yanında, klasik üslubte küçük ·ve
TUHFET:tiL LETAİF harikulade güzel bir çeşme vardı; 1945-1946
Hoş zarif küçük fıkaratı mudbikeden mürekkeb yılları arasında binayı mesken olarak kiıüa.,
bir risaledir.
nanlar tarafından bir tamir.de avlu duvarın"'
HESil OYUNLARI
daki güzel pencere kaldırılmış, yerine çirkin,
Ameliyab: hesabiyye ile icra olunan eğlenceler­
arkasındaki güzel ahşap yapı ile tam bir tezat
den mürek:keb mecmuadır.
BUKALEMÜNU KİMYA teşkil eden bir ·beton parmaklık konulmuş,

Bizı eczai k:imyeviyye ile istihsal olunan tebed- bu arada, ziyaret penceresi ·üzerinde kitabe
dülatı elvandan bahis bir kitaptır. duvara gömülerek muhafaza edilmişse d~, bir
Türk edebiyatının ö~ez büyük şöhret~ sanat bediası olan o küçük çeşme yok edil-
!erinden olacak kalem sahibi iki gençten bi- miştir. (B.: Abdürrahmanşerefbey Caddesi).
rinin red edilen romanı, öbürünün de kabul Her ne suretle olursa olsun, tarihi
edilip basılan dört kitabı, Kitapçı Arekel eserlerin tapı.1 senetlerini ceplerine koyanlar
MAKİYYECİ MESCİDİ ;_ 96.2 - İSTANBUL

tarafından İstanbulun büyüklü küçüklü bin- görülmeyen bir mesciddir.


lerce eserinin U.mir ve tecdit ve tadil yolu ile Avlu kapısından girilince, hemen sağda
mahvedildiği bu misal ile de pek aydın fakat bir kabir vardır ki banisi Cafer Çelebinin mer-
hazin bir hakikat olarak görülür. kadı olarak meşhurdur; fakat baş ve ayak taş­
İki araba geçebilecek kadar geniş; kaba larına ve dolayısiyle bir kitabeye rastlanma-
taş döşeli ve bozukça, iki kenarı boyunca hali mıştır; kabrin üzerinde sadece alt kısmı kırıl­
vakti yerinde ailelere mesken olan ahşap ev- mış bir taş kavuk bulunuyordu.
ler sıralanmış bir yol olan Arakiyyecicamii Yine avlu kapısından girilince solda,·
Sokağının kayda değer bir hususiyeti yok~ abdest almak için üç musluklu bir taş tekne
tu (1946). vardır. Bu camiin en büyük noksanı ayak
ARAKİYYECİ MESCİDİ - Eyyubta, Ni- yollarının bulunmamasıdır .. Taş teknenin bu-
şancımustafapaşa mahallesinde, kendi adına lunduğu avlu duvarının hemen altından sem.;.
nispetle anılan sokağın Abdürrahmanşerefbey tin ana lağamı geçtiğine göre, burada, hatta
Caddesiyle olan kavşağı köşesindedir. Hadi- kapısı icabederse Arakiyyecicamii sokağına
katülcevami bu mabedi Otakçılar civarında açılmak üzere bir umumi ayakyolu yaptırmak
«Takkeci Mescidi» adı ile kaydeder ve şu ma- gerekir ki, bu satırların yazıldığı sırada bu
lllmatı verir: Banisi Arakiyyeci Cafer Çele- ihtiyacı, camiin hademei hayratı ve mahalle.
bidir, kendi dahi civarında medfundur. Min- halkı bilhassa belirtmişlerdir (1946).
berini Darüssaade Ağası Elhac Beşir Ağa va- Bibi. : Hadikatül Cevami, fi; REK ve Muzaffer
zeylemiştir.» Esen, gezi notu.
Bu satırların yazıldtğt sırada (Ekim ayı ARAKİYYECİ MESCİDİ - Üsküdarda
1946) Büyükşehrin surlar dışında mamOr ca- Toptaşındadır; 1934 Belediye Şehir Rehberi-
milerinden biri bulunuyordu; ne göre, bu mahallede Körbakkal Sokağı ile
bir avlu içinde, dört kagir du- Divitciler Caddesi kavşağı köşesindedir. Ha-
var üstüne kiremit örtülü bir dikatül-cevami bu. mescidten bahsederken,
çatıdan ibaret, taş minareli Hicri 950 (M. 1543) yılında ölen Arakiyyeci
ve minaresinin şerefesi ista- Mehmed Ağa tarafından yaptırıldığını ve ba-
laktitli, içi badanalı, mihrabı nisinin de mescidin mihrabı önünde gömülü
perde n a k ı ş 1 ı, ahşap bir olduğunu kaydeder. Halbuki biri mesddin so-
minberi ve dız kürsüsü bu- kak kapısı üzerinde; diğeri de, banisinin kab-
lunan v e s a i r tezyinatında rine bakan mezarlık duvarı penceresinin de-
kayda değer bir hususiyeti mir parmaklığında bulunan iki kitabede,
mescidin banisi Arakiyyeci Hacı Cafer Çelebi
olarak yazılıdır.
Körbakkal Sokağı üzerinde bulunan . so-
kak kapısından küçük bir bahçeye girilir. So~
kak üzerindeki birinci kitabe şudur: ·
«Arakiyyeci Hacı Cafer Çeiebi Mahallesi
ve Mescidi Serifidir. Sene 1012».
İki tara flı bir taş merdivenle çıkılan son
0

cemaat yeri ahşap bir bölme içindedir. Bu


merdivenle küçük bahçede bir asma çardağı_
altında gölgelenmiş ve çiçek saksılariyle -be'::
zenniiştir. Son cemaat yerinin sağındaki ka-
pıdan :mahfile çıkılır, solunda da müezzine
meşruta iki odacık vardır.
Dört kagir duvar üzerine atılmış kiremit
örtülü bir çatıdan ibaret bu küçük mescidin
bir sanat hususiyeti yoktur. Mi·hrab nakışları
Eyyubda Arakiyeci Mescidi gayet çirkindir, minberi ve vaız kürsüsü ah-
(Resim: Reşad Sevinçsoy) şap, mihrap önündeki büyük şamdanları da,
ANSİKLOPEDİSİ ....:.. 963 - ARAKLAMAK, ARAKLAYICI, ARAK'.CI

Üsküdarda Ad.ldyeci Mescidi


(Resim ve plan: Reşad Sevinçsoy)

pirinç taklidi sarı boyanmış selvi ağacından­ ARAKİYYECİ SOKAĞI - Üsküdarın


dır. Tavanın ortasından bir demir top kandil İnadıiye semti sokaklarındandır. N~hkuyusu
sarkmaktadır. Duvarlar levhalarla tezyin edil- Caddesiyle Divitciler Caddesi ar~sında uzanır;
miştir. iki başı yüksekte, ortaya doğru bel vermiş
Taş minaresinin şerefeye kadar olan kıs­ uzun bir sokaktır. İki araba rahat geçebilecek
ım sekiz köşeli, şerefeden üstü üstüvanidir; şe- · kadar geniş, kaba taş döşeli ve bozukça bir
refenin korkuluğu da· alelade bir demft' par- sokaktır. Nuh-kuyusu Caddesi kavşağı köşesin­

maklıktır. Bahçede, suyu kuyudan tulumba ile de bir kahvehane vardır. Birine bitişik sekiz
çekilen üç abdest musluğu vardır; tulumba on tane küçük ahşap ev, dargelirli ailelere
ve musluklar da kiremit örtülü bir çatı al- _ mesken olmuş gibi görünür. Sokağın geri ka-
tına alınmıştır. Mihrab önünde yatan b!ninin lan büyük bir kısmı, yangın yeri bahçeler ara-
sında uzanır; Divitciler Caddesiyle olan kav-
kabri· köfelti taşından dört köşeli iki sütundan
şağından geriye bakılınca Karacaahmedin gü-
ibarettir; üzerinde yazı yoktur. Bu kabre ba-
kan ve önünde adak mumları yakılan ziyaret zel bir panoraması görünür (1946).
penceresinin demir parmaklığına ·merbut bir Ali Veren
mermer parçasında şu kitabe yazılıdır: ARAKLAMAK, ARAKLAYICI, ARAKÇI
- İstanbulun ayak.takımı külMnileri ve ha-
«Arakiyyeci Hacı CMer Çelebi merkadı neberduş güruhu argosunda «yan kesicilikle
şerifidir. Rahmetullahü aleyh 1012,. çalmak, bir şeyi sahibi görmeden almak; aşır­
Bu mescidin karşısındaki köşede Abbas mak; yankesici»; fakat ekseriya, zabıtaca ınü­
Ağanın klasik üslılpta güzel ve büyük bir çeş­ secce.~ . hırsız olmayıp aşırıcılığı huy edinmiş
mesi vardır. olanlar hakkında, tıbbi ıstılah Ue dGeptoma-
Bibi. : Haclikatüleev&mi' II; REK ve Ali Veren, ni ve kleptoman» karşılığı kullanılır .ki, daha
Gezi Notu. ziyftde kendi ayakdaşlarını mutazarrır eden
ARAKSİ HANIM - 964- İSTANBUL

kimselerdir; araklamak, evvelden tasarlanmış, 16 yı


42 geçe batar. Geceler, bu ayın yirmi
bir dükkfuıa veya eve kapı pencere a,çıp, dam beşinci gecesine kadar uzar. 19 Aralık gecesi
delip girilmek suretiyle yapılan hırsızlık de- (en uzun gecelerin) «·Şebiyelda» nın başlan­
ğildir, pek tabii evvela kendi muhitinde, son- gıcı, 25 Aralık gecesi de sonudur.
ra herhangi bir yerde ortada duran bir şeyi, Bu ayda:
kimseye sezdirmeden almaktır; her hangi bir Bağ çubuJdarı için çukurlar açılır, kiriz-
fırsatı kaçırmayıp ceb karıştıranlara da «arak-
ma yapılır, .kış sürmesine başlanır, donlar:.
layıcı, arakçı» derler. Kahvehanelerde iskam-
dan evvel dikim yapılır. Don zamanlarında,
bil oynarken sayı doldurmak ve oyun çıkmak; ağaçların dallarında asılı kalan buzları silke-
kazanmak için kağıt çalanlara, tavlada pul ça- rek düşürmelidir. Ağaçların diplerine, saman
lanlara da bu sıfat verilir: Misaller: gibi, soğuktan muhafaza edecek şeyler koy-
- Benim paket ne oldu ulan? malıdır.
- Midilli buradaydı, araklamıştır! ..
.
.. *
Turp, hiyar, kavun fideliğe dikilir. Ahır­
dan yeni çıkarılmış gübre ile sıcak yastıklar
- Acıdım, kayıkda yatırdım, oltayı arak-
yapmalıdır: Çukura evvela yanmamış gübreyi
Jamış giderken ...
,. doldurduktan sonra üzerine yanmış gübreyi
.. * ve laakal on onbeş santim irtifainda kömür
- Şoroluyu götür ama, gözünü aç, arak-
toziyle karışık toprak tabakası çekilir.
çıdır!..
Çiçek bahçelerinde hemen hiç bir iş kal-
..** maz. Yabani güllere kuvvetlendirmek için
- Araklayıcıl.ıık yok bak ...
- Gözünü aç, çıkan kağıdı say!.. gübre verilir. Çelik ve daldırma yapılır. Itrı­
şahı, çiçek bezelyesi ve camlı sandıklara yaz
ARAKSİ HANIM - Aktris, Benliyan şebboyu, begonya dikilir. Limonlukların rutu-
kumpaıiyasııiın ve daha sonraki bazı kumpan- betten muhafazalarına itina olunur. Pek açık
yaların ve Cemal Sahir Operet kumpanyası­
havalar olmayınca limonlukları açmamalıdır.
nın Başkadın rollerini oynamış, primadonna-
Balıkların çoğu yağsızdır; hemen yega-
lık etmiş Ermeni sanatkarlarından ses, yüz
ne yağlı ve lezzetli balık uskumrudur, ayın·
zelliği ve vücut yapısı düzgünlüğü ile Büyük-
sonuna doğru tavasını yapmalıdır. İstridye ve
şehrin o devirlerdeki sanat mahfellerinde
istakozun en ala mevsimidir.
büyük şöhretlerden idi; bu notlarrın yazıldı­
ğı sırada sağ idi. Hayatı haJckında fazla ·bir
Tevfik Fil.cret, İstanbul ikliminin Aralık
ayını, şu mısralarla tasvir etmiştir:
bilgi edinilemedi (1946).
Bibl.: S. M. Alus, Not. Her yer beyaz: lefafei emvatı andırır
ARALIKODALAR SOKAĞI - Küçükpa- Yekpare bir beyazlığın altında na'ı;i hak;
zarda Yavuzsinan Mahallesinde Unkapanıdo­ Yekpare bir beyazlığın altında r.a'şenlk,
llerşey hitamı hailei berfe muntazır
lap Sokağı ile Küçükdolap Sokağı arasında
bir aralık sokaktır; üç araba geçebiliecek ka- Gfiya bu intizarın o rengi süktinundur...
dar geniş, kaba taş döşeli bozukça bir yoldur. Birkaç . naziri tayfi adem . zigi bednigah
Teşkil ider bu sahnede bir tudei siyah;
Üzerinde ikişer katlı sekiz beton ev vardır ki
Bunlar kışın nümunei rizi derıinudur!
dargelirli aile meskenleri olduğu görülür; bu
satrların yazılması için gezildiğinde kapıların ARALIK MİTİNGİ - 4 Aralık 1945 de
önünde yalmayak. çocuklar oynaşmakta idi Üniversite gençliği 1:arafından sol ve sola ka-
(Haziran 1946). Unkapanıdolap Sokağı başın­ yan fikrlerin naşiri gazete ve mecmualara
da Belediyenin bir elektrik sokak feneriyle karşı tertip edilmiş büyük bir mitingdir ki
aydınlatılmıştır. başta Tan Gazetesi ve idarehanesi ve Tan
Bibl.: REK ve Saim Turgud, Gezi Notu. Matbaası gelmek üzere bir kaç gazetece mec-
ARALIK AYI - Eski takvimin Kfuıunu­ mua idarehanesiyle kütüphane· tahrip edil-
evveli = Birincikanunu, İstanbul ikliminin en miştir.
soğuk aylarınd,andır. Ekseriya fırtınalar hü- Eski Yeniçeri ihtilalleri ve 31 Mart vak-
küın sürer, sürekli yağmur, kar yağar. Gü- asından sonra bu aralık mitingi, büyük şehir
neş, Aralık ayının başında 7 yi 5 geçe doğar,
/
tarihinin kaydettiği, İstanbullulara çok heye-
ANSİKLOPEDİSİ - 965 - ARAMON

canlı saatler yaşatmış ve aksi, günlerce devam böyle bir günde, maddi zarar «Feleğin Qir
etmiş büyük vak'adıt. cilvesidir» denilerek düşünülemezdi, fakat el
6000 kadar Üniversiteli saat onda Ba- yazısı müsveddeler, uzun yılların mahsulü
yazıt meydanında toplanarak Belediye - Sul- olup bir daha yerine konulamazdı. Birkaç gün
tan Mahmud Türbesi yolu ile Ankara Cad- sonra:, İstanbul Ansiklopedisini muciz~vt te-
desine doğru yürümeğe başlamış,_ yolda genç- sadüflerin koruduğu öğrenildi; şöyle ki:
lere bir o kadar da halk katılmıştı. Orijinal müsveddeleri alan Sermürettip
«Hiç bir memlekette bizdeki kadar de- Bay Murad, masanın gözünü açar, fakat içini
molcrasi yoktur.», «Biz ne Faşistiz ne Komü- diğer işlere ait lebaleb müsvedde ile dolu ol-
nist, biz Demokraiız», «Yaşasın Kemalizm», duğunu görünce, İstanbul Ansiklopedisinin
<<Yaşasın İnönü», «Yaşasın . Cumhuriyet», müsvedde zarfını, ertesi gün göze yerleştir­
«kahrolsun Serteller», «kahrolsun hainler» mek üzere mürettiphanenin bir köşesine bı­
yazılı levhalarla sırıklara parçalanıp asılmış rakır; baskınçla mürettiphane alt üst olur,
«Tan», «Yeni Dünya» ve «Görüşler» gazete gözdeki bütün müsveddeler dağılır, İstanbul
ve mecmualarının son nüshaları taşınmıştır. Ansiklopedisinin müsveddelerine bir şeycikler
Vilayete kadar sadece bir protesto yürüyüşü olmaz.
yapan on bini aşan kalabalık, Tan manbaası Basılan birinci forma, mücellithaneye
-önünde birden hücuma geçmiştir; • ·binanın nakledilmiş, çok sapa bir yerde olan mücel-
kepenk ve kapıları kırılarak Tan gazetesi ida- lithane ile beraber onlar da kurtulur.
rehanesiyle Tan matbaası ağır şekilde tahrip İkinci formanın makine dairesinde bulu-
edilmiştir. nan kağıt toplarının üzerine o gün basılmak­
Tan'ın
tahribinden sonra yürüyüş Beyoğ­ ta olan diğer bir eserin kağıt topları konul-
luna doğru
devam etmiş, zabıta kordonları ta- muş, onlar tahrip edilmiş, Ansiklopedinin iki-
rafından önlenememiş, kalabalığın büyük kıs­ ğıtları kurtulmuş ...
mı geçtikten sonra orta müteharrik dubalar İstanbul Ansiklopedisinin Tan matbaası
açılarak köprü kapatılmıştır. - baskınından zararı, sekiztnd fasikülün dağı­
Beri tarafta ve Beyoğlunda şehrin sfil<in lan ikinci formasiyle kaybolan iki üç klişeden
günlük hayatı felce uğramış, ana caddelerde- . ibaret kalmış, bu dağılan forma da Burhaned-
ki bütün dükkanlar kapanmıştır. din matbaasında elle dizilerek basılmıştır ki
Beyoğlunda Parmakkapıda solcu neşri­ İstanbul Ansrklipedisinin yarım kalmış bü-
yatın satıldığı Berrak kitap evi tahrip edil- yük boydaki eski baskısında on altıncı for-
miştir. masını teşkil eder. Yani 241 inci sahifeden
· Taksim meydanında Cumhuriyet abidesi 256 ıncı sahifeye kadar olan kısmıdır (B.: Tan
önünde andiçilmiş, dönüşte de Yeni Dünya Matbaası; Ebussuud Caddesi İnfilfil<ı; İstan­
gazetesi idarehanesi ve matbaası tahrip edil- bul Ansiklopedisi).
miştir.- ARAMON (Gebriel de Luitz Baron d')
4 Aralık mitinginin, İstanbul Ansiklope- - Fransa Kralı Birinci François (Fran-
disinde şöyle bir hatırası vardır. Vak'a,· o za- ,st.ta) (1515-1547), tarafından Sultan Kanuni
manlar yarı kalmış ilk ·baskısı yapılmakta ve Süleyman (1520-1566) nezdine elçi olarak
ilk sayısındanberi Tan Matbaasında dizilip gönderilen Gabriel de Luitz Baron d'Aramon
basılmakta olan Ansiklopedinin seldzinci fa- veya Aramont; Fransa devletini İstanbulda
sikülünün çıkacağı sıraya rastlamıştır. Bu fa- temsil eden ikinci sefirdıir. Doğum yeri ve yılı
sikülün birinci forması basılmış, ikinci· for- kat'iyetle henüz tesbit edilememiştir. 1554
ması da dizilmiş, tashihleri yapılmış, sahifeler yılında ölmüştür.
bağlanmış, basılmak üzere makine dairesine D' Araman 1526 yılında François'nın sarayı­
verilmişti; matbaanın Sermürettibi Bay Mu- na gelerek onun itimadını kazanmış ve Avııı­
rad Kerman'a, ilerisi için, Reşad Ekrem Ko- pada birçok vazifelerde bulunduktan sonra Is--
çunun el yazısiyle en az yüz elli maddelik ori- tanbulda Fransız elçiliği hizmetine yollanmış­
jinal müsvedde bırakılmıştı. Tan matbaasının tır.1546 da kral tarafından resmen elçi tayine
tahrip edildiği haberi, İstanbul Ansiklopedisi · dilen d'Aramon Venedik, Raguza, Niş, Filibe,
bürosunda fevkalade bir heyecan uyandırdı; Edirne yolile 14 mayıs 1547 de İstanbula gele-
ARAl\iYAN ( Canik) - 966 ~ İSTANBUL

rek, buradaki elçilik makamını derhal bir ilim gayet güzel bir şekilde, H. S-chefer'in notla-
merkezi haline sokmuştur. Siyasi çalışmaları­ riyle birlikte neşredilmiştir. Eserin tam adı
nın yanısıra ilmi araştırmalarla da meşgul şudur:
olan elçi, Pierre Gilles (B.: Gilles), Pierre Be- «Le voyage de Monsieur d' Aramon am-
lon (B. : Belon) gibi alimleri himaye etmiş ve bassadeur pour le Roy. en Levanı escript par
onlara her türlü yardımda bulunmaktan geri le noble homme Jean Chesneau l'un des.sec-
kalmamıştır. d'Aramon Kanuni Süleyman ile retaires dudict seigneur ambassadeur.»
birlikte Tahmasp;a karşı İran seferine iştirak Bu eserin son tabı Pariste Leroux kita:..
etmiş ve Kudüsü de ziyaret ettikten sonra 28 bevi tarafından neşredilen ve H. Schefer ile
Ocak 1550 de İstanbula dönmüştür. (Bu hu- H. Cordier'nin idare ettikleri serinin bir cildi
susta l>k. Th. Lavallee: Historie de la Tur- olarak 1887 de bastırılmıştır. (Serinin adı şu­
quie · Bruxelles 1859 Vol. I sayfa 342 · ve dur: «Recueil de voyages et de documents
A.. de La Jonquiere, Histoire de l'Empire Ot- pour servir a l'histoire de la geographie de-
toman, Paris 1881 sayfa 246 ve 249) 1551 de pu.is le XIII. siecle jusque · a la fin du XVI.
bir müddet için Fransaya giden d' Aaramon şiecle, publie par H. Schefer et H. Cordier.»)
vazifesine dönerken Akdenizde Turgut Reisle Kitabın bu tabını süsleyen ve XVI. asrın
karşılaşmış ve Fransa Kralı İkinci Henri (Han- başına ait gravürlerin bu seyahatname ile bir
ri) (1547-1559) ile Kanuni Süleyman arasında bağlılıkları yoktur. Eserin başında .d'.Aramon
imzalanan 1 Şubat 1553 (16 Safer 960) tarihli ve katibi Chesneau'nun aileleri, hayatları hak-
ittifak muahedesi ile bu büyük Türk deniz- kında uzun uzadıya .ve gayet etraflı bilgi ve-
cisinin Fransız donanmasına katılmasını ye rilmektedir. Zengin notlarla birçok kısımları
Korsikanın zaptına teşebbüs etmesini sağ­ aydınlatılmış olan asıl metni ise elçinin icraa-
lamıştı. (Baron de Testa: Recueil des Traites tı ile ilgili vesikaları ihtiva eden bir ilave kıs­
de la Porte Ottoman, Paris 1846 vol. I sayfa mı takip etmektedir. (Bu seyahatname hak-
43 ve Fevzi .Kurdoğlu: Turgut Paşa, İstanbul kında bkı: J. Ebersolt - Constantinople Byzan-
1935 sayfa• 386 dan itibaren. Elçinin adı yan- tine et les voyageurs du Levant, Paris 1918
lış olarak Dıramon olarak yazılmıştır). 1553 , sayfa 84-86). Fransaya 1555 de dönen Ches-
Eylülünde Fransaya gelen d' Aramon tekrar neau'nun kaleme aldığı bu seyahatname İs­
Türkiyeye hareket etmek üzere iken 1554 de tanbul hakkında pek kısa ve sathi malumat
öldü. Kendisi, Fransız müelliflerince, siyasi ihtiva eder. Schefer tabının 25 inci sayfasın­
kudreti yüksek, meharetli bir diplomat vatan- dan itibaren şehrin umumi vaziyeti, Atmey-
daş ve dindaşlarına yardımı seven ve alim- danı, Osmanlı Sarayı, Ayasofya Camii, Ar-
lerle araştırıcıları koruyan bir zat olarak gös- kadios sütunu, . Su kemerleri ve diğer bazı
terilir. Louis Farges: Aramon, Grande Encyc- eserler hakkında pe,k kıymetli sayılmıyacak
lopedie cilt 3 sayfa 53-8 ve oradaki bibliyog- maltlmat mevcuttur. İstanbul hakkında bura-
rafya). da mevcut bilgi başlıbaşına bir değer taşıma­
Baron d' Aramon'un Osmanlı ülkesindeki maktadır.
seyahatleri beraberinde bulunan muhtelif şa­ Testa'nın Osmanlı Muahedeleri mecmua-
hıslar tarafından muhtelif şekillerde yazılmış sında d' Aramon'u ilgilendiren birçok vesika-
ve neşredilmiştir. ları bulmak kabildir. (Baron de Testa: Recueil
1 - Jacques Gassot (Jak Gaso) tarafın­ des traites de la Porte Ottomane. Paris 1864,
dan yazılan ve 1550, 1606, 1684 yıllarında üç cilt I sayfa 37 ve 47-66).
kere basılan seyahat notları. Bizi burada yalnız İstanbul bakımından
._ 2 - P. Gilles'in bir eserinde 1565 de ilgilendiren d' Aramon'un faaliyeti siyasi ta-
neşredilen bazı hatıralar. rihimizin aydınlatılması bakamından eşasfi
3- Elçinin katibi Jean Chesneau (Jan bir surette tetkike değer bir konudur.
Şeno) tarafından tertip edilen asıl seyahat ve
Semavi Eyice
sefaretname. ' ARAMYAN (Canik) - Meşhur bir Erme-
Bunların içinde en mühimmi üçüncüsü ni ha,kkak ve matbaacısıdır. 1820 de İzmit'de
olup, İstanbul ha'kkı.nda bilgi veren kitaplar- doğmuş ve 16 Nisan 1879 da İstanbul'da ve-
dan birini teşkil eder. Bu kitap en son olarak fat etmiştir.
ANSİKLOPEDİSİ .-:... 967 - ARARATYAN CEMİYETİ

Küçük yaşta İstanbul'a gelerek bir müd- ve hayatı hakkında başka bir kayda rastlana-
det terzilikle meşgul olmuştur. Diğer taraftan madı.
ermenicesini de ilerleterek bir zaman da mü- Bibl. : Resmi Maarif Salnamesi.
rettiplik yapmıştır. Fransız terzihaneleriyle
temas ettiğinden fransızcayı da öğrenerek ARANİK - Eski Avrupa Tiyatrosu Ak-
1846 da Paris'e gitmiş ve orada birkaç sene trislerinden (B.: Avrupa Tiyatrosu); Ahmed
bu meslekle meşgul olmuştur. 1850 de terzi- Rasimin sözüdür: Amalyalar, Peruzlar, Kü-
likten feragat edip kendini hakkaklığa has- çük Virjinlerle beraber sevdazedelerine göz
retmiştir. Bu sıralarda ermenice elyazma bir açtırmıyan nazeninlerdenmiş.
de küçük gazete neşretmiştir. Müteakiben, er- Bibl. : AR, Mu.
menice kitaplar basabilecek bir matbaa tesis
ARAPİS - Etniki Eterya ihtilal komite-
etmek ve Ermeni matbaa harflerini ıslah et-
sinin İstanbulda Fener Rum Patrikhanesinde
mek gayesiyle Parisin meşhur matbaacıların­
en faal aletlerinden bir papasdır; asıl adı ve
dan Valdaire'in yanına girerek bu sa-hada iler-
hayatı. hakkında bilgi edinilemedi; patrikha-
lemek fırsatını bulmuştur. Uzun çalışmalar­
ne matbaasında komitenin gizli evrakını ba-
dan sonra bir dökümhane kurmağa mu:vaffak
san ve komitenin mührü ile mühürledikten
olmuştur. Burada bugüne kadar adını taşıyan
Aramyan harflerini hazırlamıştır.. önce ken- sonra dağıtılmak üzere icab .eden yerlere gön-
di ismi altında Valdaire'in matbaasının bir deren adamdır. 1821 de ihtilalciler hesabına
çalışan matbaayı mühürlemeğe ve kendisinin
köşesinde çalışmış, 1859 yılında da müstakil
bir matbaa kurmak emelini tahakkuk ettir- . tevkifi için gelenlere silahla nıukabele etmiş,
miştir. 1854-1862 yılları zarfında Paris'de
yapılan ihtarı dinlemeyince de öldürülmüş­

epeyce ermenice kitaplar tabetıniştir. Maddi tür.


· sıkıntılardan dolayı 1862 yılı sonlarında mat- . ARAPY AN (Dr.) - Geçen asır sonların­
baasını Marsilya'ya nakletmek mecburiyetin- da namlı Doktorlardan; devrin gazetelerine
de kalmıştır. verdiği ilanlarda «Paris Etibbasından», «ü-
Canik Aramyan 1865 de İstanbul'a gelerek çüncü derecede hastaları kendisine mahsus
80 altun maaşla Matbaayı Amµ.reye müdür . usullerle tedavi eden verem mütehassısu gibi
tayin olmuş ve orada aynı yıl kendi harfleriy- tuıntaraJdı unvanlar kullanırdı ki şöhretinin.
le ilk mufassal salnamesini bastırmak imka- hazakatından ziyade reklamdan geldiği mu-
nını bulmuştur. Bilahare hususi bir matbaa hakkaktır. Köprü başında Küçükyan eczane-
tesis ederek önee Mahmudpaşa'da Kürkçü Ha- siyle lalelide Merkez eczanesinde otururdu.
nında, müteakiben Uzunçarşıda Şerif Paşa Bibl. : Gazeteler.
Hanında, sonra da Çakmakçılarda Agopyan
ARARAT - Matteos Ayvatyan (bk. Ay-
Hanında faaliyette bulunmuştur. 1873 ytlına
vatyan, Matteos) tarafmdaıı
1869-1872 yılları
kadar devam eden salnamelerinden maada
zarfında İstanbul'da neşredilen haftalık siya-
birçok ermenice kitaplar da bastırmıştır ki
si, edebi ve ticari bir gazetedir ki, 1876 da
hepsi de baskı itina ve zarafeti ile göze çarp-
aynı şahıs tarafından ermenice ve Ermeni
maktadır.
harfleriyle türkçe günlük gazete şeklinde in-
Aynı zamanda dini ve mizahi birkaç ri- tişar etmiştir.
salenin de müellifi olan Caniık Aramyan'ın Kevork Pamukcuyan
cenaze merasimi çok parlak olmuş ve Patrik
Varjabetyan da bizzat hazır bulunmuştur. ARARATYAN CEMİYETİ - 15 Nisan
Kabri Hasköy Ermeni Mezarlığındadır. 1876 da teessüs etmiştir. Arşak Alboyacıyan'a
göre kurucular şu şahıslardır; Arpiar Arpiar-
Kevork Pamukcuyan
yan, Mıkırdiç Portukalyan, Zareh Şişmanyan,
ARAMYAN EFENDİ (Apik) - Matbaacı; Bedros Vasilyan ve Ohannes Yıldızyan. Ni-
kendi adına nisbetle anılan matbaayı (H. 1309) zamnamesi 1877 de, bültenleri ise 1877 - 1879.
1891 de Galatada Voyvoda Caddesinde açmış­ yılları zarfında neşredilmiştir. Gayesi önce,
tı; yalnız hurufat üzerine iş yapar, muhtelif İstanbul'da bulunan taşralı Ermeni çocuk-
dillerde eserler dizer ve basardı; matbaası larının tahsili ve zanaatlar öğrenmesini te-
ARASTA - 968- İSTANBUL

nıin; sonra da Ermeni mekteplerinin ıslahı


olniuştur.
Kevork Pamukcuyan
ARASTA - Bu ismin en doğru tarifini
«Lehçei Osmani» de Ahmed Vefik Paşa yap-
mıştır: «Farsc~ Araste; hazırlanmış, tezyin
olunmuş, bezenmiş ve donanmış Ordu Pazarı»
diyor. Tarih kaynaklarımız da kesin ve aydın
olarak yazar seferlerde ordunun geçeceği ana
yol üzerinde bulunan büyük şehirlerimizde,
dükkanlarmda, hurda teferrüatı ile sadece
asker eşyası ve levazımı satılan büyük çar- Arasta Hamamının yeri
şılar kurulmuş ve bunlara «Arasta» adı ve- (E.H. Ayverdiniıı neırettiği İstanbul haritasından)
rilmiştir.
· İstanbul Arastası Sultanahmed Camii ci- mamı ile Arastahamamı Sokağı mevcuttur;
varında idi, tarihi tesbit edilemiyen bir on Hamamın bu tarihten sonra harab olduğu an-
dokuzuncu asır yangınında mahvolmuş, ordu laşılmaktadır.
teşkilatı değişdiğinden, yeniçeri ve sipahilik Yapıldığı tarih de tesbit edilmeyen Aras-
devrinde olduğu gibi askerin artık kendi le~ ta Hamamı bir sipahi hamamı idi.
vazımını çarşıdan temine ihtiyaç kalmadığın­
istanbula 1810 - 1820 arasında. geldiği
dan yeniden kurulmasına lüzum ·görülmemiş­ tahmin edilen Tosyalı Aşık Mustafanın İstan­
tir. bui hamamlarını medih yolunda yazdığı 150
Kaybolmuş çarşının bulunduğu sokak da
kıt'alık uzun bir destanın on iki kıt'ası bu
«Arasta Sokağı» adını taşırdı; 1934 Belediye Arasta Hamamı şanındadır:-
şehir rehberinde bu sokak ismi de kaldırıl­
mıştır; fakat hatırası çok eski olduğu için halk ı. Bir Hamam da namı olmuş Araste
Şifa bulur her i ~ dilhaste
ağzında kaybolmamış, 1935 de o civarda yapı­
Erenlerin gazilere duası
lan arkeolojik hafriyat «Arasta Sokağı Kazısı» Bir destan idelim 6fkeste beste
adını almıştır (B.: Arasta Sokağı Kazısı).
2. Buyur beyim derler buyurun ağam
İstanbulda ikinci Arasta da Üsküdarda
Askere mahsus bu dilkü:a hamam
iskele civarında idi; 1934 Belediye Şehir Reh- Cümle uşaklarımız şahbaz şehlevend
berinde orada bir sokak da «Arasta Sokağı» · Virdiler l-ana Ttirinedek nam
adını taşımakta idi. Üsküdar Arastası duru-
3. Ayağında naliıi. abanoz şimşir
yordu. Son imar istimlakleri arasında sokak Kimi kumru, kimi gazal, kimi 5ir
ile beraber kaldırıldı. Siyah ibrişimden peştemal ile
İstanbul ve Üsküdar Arastalarının müş­ Sancak açmış sanki leşkeri Kişmir
terileri bilhassa sipahiler idi. İstanbul Arasta- 4. Canıekin sofası gaayet!e mamur ·
sının yanında .bir de büyük çarşı hamamı var Ortada fiskiye ntiriin ali ntir
idi ki o da «Arasta Hamamı» adı ile anılırdı Hamamcı ağanm himmeti aşkı

(B.: Arasta Hamamı). Çamaşırın en alisı bulunur

ARASTA HAMAMI - Sultanahmed Ca- 5. Üç sofası vardır, dört köşe halvet


mii civarında, kendi adını taşıyan sokakta idi; Cümle kurnalı on sekiz adet
Her kurnamn ayn olmuş uşağı
tarihi tesbit edemediğimiz bir on dokuzuncu Hizmete koşarlar istemez divet
asır ,yangınında harap olmuştur. 1946 yılında
yeni yapılmış binalar arasında bir moloz yı­ 6. Her kurna başında: bir gümüş selvi
Ak mermere vurmuş yanak alevi
ğını bilinde idi, ayakta yalnız bir halvet kö-
Kimi mimar olmuş kimi yıkıcı
şesi duruyordu. Yapup/yıkdıklan bir gönül evi
1934 Belediye Şehir Rehberinde Arasta-
7. Sipahi çıplağı cümle delWd
hamamı Sokağının adı kaldırılmıştır; fakat Ek-
Zeyn etmiş şehbazlar huııAmı pW
rem Hakkı Ayverdi tarafından neşredilen İçlerinde yoktur şehir ojlanı
1882 tarihli İstanbul Haritasında Arasta Ha- Kopup geldikleri Anadol hW
ANSİKLOPEDİSİ -·H9- ARASTA SOKAĞI KAZISI

8. İsmi şerifler Satılmış, Muslu Malfı.m olduğu üzere bu saray Bizans dev-
El ayak iri, hep boylu boslu letinin son devirlerinde yavaş yavaş itibardan
Araste Hamamı efendim. bura
düşerek tamamen metruk bırakılmış ve böy-
Civan uşakları gaayet namuslu
lece harap olmuştur. İstanbulun fethinde
9. Muhkem kise vurur misali F-erhad Türkler burada muazzam bir harabe bulmuş­
Can ile baş ile hizmetde üstad
lardı.
Hem edcb sahibi hem tok gözlüdür
Bahşişe intizar olmam1E1 ıiıutad Prof. Baxter'in ilk hazırlık araştırmaları­
nın merkezini, deniz kıyısında Çatladıkapı
10. Üç nefer naturlar pakü paluze
Nezaketle hizmet iderle:r size civarında el'an izleri görülen ve umumiyet
Gice ile gündüz sıdkile daim itibariyle İustinianos'un evi» olarak adlandı­
Duada Padişah efendimize rılan, kemerli, denize nazır pencereli büyük-

11. Bir zari gaar ile Aşık Mustafa . bina harabesi arkeoloji işleri, Ankara Halkevi
Gelüb bu hamama siirmii~tür safa neşriyatı No. 7; 1936, sayfa 19-22) Prof. Bax-
Zahiri batıni kir ile pası ter 3 Temmuz 1935 de İstanbu.la gelerek Da-
Yunup çıkdık gaayetle pak musaffa vid Russel'in yardımiyle işe başlamıştı. Kazı
12. Yari gaarimiz de sipah.izade sahasının planlarının çizilmesini Alman mi-
Yüzbin altın değer ~ksa mezide marlarından G. Martiny üzerine almıştır.
Kasem etti simin pençesin basup Hafriyat daha ilk safhalardan itibaren
Sözümde noksan .var yoktur ziyade.. mühim neticeler vermiştir. Camiin doğusunda
ARASTA SOKAĞI KAZISI - Son yıllar eski Arasta kemerlerinin altında ve buradaki
zarfında esld Bizansınizlerinin araştırılması yangın yerlerinde yapılan kazılarda elde edi-
yolunda yapılan en mühim hafriyat, Ayasof- len en mühim neticeler büyük yer mozaik~
ya mozaiklerinin meydana çıkarılması yanı­ lerinin keşfi olmuştur. Prof. Baxter araştır­
sıra meşhur Arasta sokağı kazısıdır. Tama- ma sahasının mütemadiyen hudutlarını geniş­
men yabancıların idaresi altında cereyan leterek hayli büyük bir arazi dahilinde çalış­
eden Arasta sokağı kaz~sında güdülen gaye, mağa devam etmiştir. Bulunan izlerin Büyük
evvelce Sultanahmed meydanından denize Bizans Sarayına aidiyetleri şüpheye mahal
kadar uzanan sahaya yayılmış bulunan meş­ bırakmadığından, · bulunan eserlerin artık
hur «Büyük Saray» ın (B. : Bizans Sarayları) Arasta sokağı, Sultanahmed, Kumkapı - İs­
izlerini bulmaktı. Sultanahmed Camiinin gü- hakpaşa hafriyatları neticeleri olarak değil,
neyinde, denize doğru uzanan saha dahilinde fakat doğrudan doğruya Büyük «Mukaddes»
Sultanahmed külliyesinin çarşısı olan. Arasta sarayın parçaları olarak tetkik etmek icabe-
harabelerinin altında başlayan kazıların ga- der. Biz de bu mozaikler hakkında daha et-
yet şayanı dikkat neticeler verdiği muhakkak- . raflı maltlmat vermeği onların eski sarayla bir
tır. Kazılar hakkında gayet sathi bir surette bütün teşkil ettiklerini düşünerek Bizans sa-
yazılmış iki kısa makaleden: (Prof. J. Baxter, rayları maddesine bırakıyoruz.
The Secret of Byzantium; 1. A Find in the Programını gayet geniş tuttuğu anlaşılan
Great Palace; II. _._ A Mosaic of Vast Pro~ Prot Baxter 1937 deki çalışmaları esnasında
mise. The Times 26 and 28 October 1935). son- kendisiyle konuşan gazetecilere, her yaz 20
ra, kazırların tam raporu renkli resimler ih- hafta kadar çalışmak şartiyle on küsur se-
tiva eden kalın bir cilt halinde, ancak 1947 de nede buradaki araştırmalarını tamamlıyaca­
basılabilmiştir (Brett, Macauley, Stevenson, ğını bildirmişti. (Akşam gazetesi, 24 Haziran
The Great Palace of the byzantine emperors, 1937) Hafriyatlar, bir takım istimlak muame-
London.1947). leleri ve bilhassa Camün duvarlarının tehlike-
İskoçyada St. Andrews Üniversitesi Pro- ye düştüğüne dair çıkan münakaşalar yüzün-
fesörlerinden James Houston Baxter «The . den· 1938 yılında. günlük gazetelerde hayli
Walker Trust of the University of St. An- mühim bir yer almışlardır. (Mesela: Akşam
drews.» adında ve hesabına tstanbulda eski gazetesi; 31 Mart 193~, Temmuz 1938, 11
Bizans sarayının izlerini aramağa karar vere- Temmuz 1938).
rek 1932 yılından itibaren ilk hazırlıklara gi- İkinci Dünya Harbinin tabii bir neticesi
rişmişti (bk. Baxter). olarak .bir çok ilmi araştırmalar gibi_ bu ka-
ARAVOD -tYO- İSTANBUL

zı da mecburen durmuş, harbden bir müddet teneke ve kovalarla deniz kenarına koyduk-
sonra ufak ölçüde bir araştırma yapılmış (D. ları teknelere taşıyıp doldururlar, kaba pis-
Talbot - Rice, «İllustrated ~ndon News:.. liğini deniz suyunda yıkadıktan sonra ve top-
1952) ve nihayet takviye edilerek üstleri bir rağını akıttıktan sonra geri kalanı evvel ka-
çatı ile kapatılan mozaikler teşhire açılmıştır. lın, sonradan ince bir elekten geçirirler. Ara-
Halen bu döşeme mozaikleri İstanbul Arkeo- yıcı esnafının bu ikinci elek üzerinde, yüzük,
loji müzelerinin bir bölümü olarak idare edil- küpe ve iğne gibi tezyinat eşyasından düş­
mektedir (B. : Mozaik Müzesi). müş elmaslar vesair kıymetli taşlar bulduk-
ları dahi rivayet edilir. Tarihi bir olaydır ki,
Burada bulunan mozaikler muazzam ze-
minler teş~<il eden kompozisyonlardır. Bun- Osmanlı hazinesinin en kıymetli taşlarından
«Kaşıkçı Elması» on yedinci asırda Marmara
Bunların sarayın hangi kısımlarına ait olduk-
ları ancak uzun araştırmalardan sonra kabil
sahilinde bir arayıcı tarafından bulunmuştur
olacaktır; zira bu sarayın, J. Labarte (1861),
(B. : Kaşıkçı Elması).
J. Ebersolt ve A. Thiers (1909) ve A. Vogt Evliya Çelebi, on yedinci asır ortası için,
(1934) tarafından yapılan planları Baxter'in arayıcı esnafından şu satırlarla bahsediyor:
araştırmalarından evvel yapılmış oldukların­ «Arayıcıyan esnafı - Bu taife çöplük su-
dan hiçbir hususta tatmin edici değillerdir. başısına mensuptur. ~arları, nefsi istanbulda
Semavi Eyice (saray ve konaklarda) ve şahrahlarda ne ka-
dar mezbele ve harü Mşak var ise zenbillerle
ffi. VOD - «Sabah» demektir, 1909 ile taşıyıp derya kenarında tenekeler içre yıka­
1922 yılları arasında
Misak Suryan tarafından yıp içinde akçe ve mangır ve mismar (çivi) ve
İstanbulda neşredilmiş ermeniee siyasi ga-
gayri gılna eşya bulup kefaf.ıenirler. Amma
zete; 1924 de Türk - Ermeni Teali Cemiyeti- bazı mahalde üstüfan ve sorguç ve cevahirli
nin organı olarak her iki dilde tekrar intişara kuşak zikıymet yüzük taşlarından düşmüş ce-
başlamış ise de ancak altı ay devam ettirile-
vahir makfilesi zikıymet şeyler bulurlar ki ta-
bilmiştir. Gazetenin türkçe kısmının yazı iş­
bir olunmaz. Bu taife çöplük sübaşısına sene-
lerini Bay Ardaşes Semizyan tedvir etmişti. vi altmış bin akçe avaid verip İstanbul içre
Kevork Pamukcuyan arayıcılık ederler. Pirleri Verrad Berberi dir
ARAYICI ESNAFI - İstanbul esnafının ki ZünnO.n Mısrı He Hazret huzuruna· gelip
ayak takımından; Büyükşehrin, semt semt, so- şerefi İslam ile müşerref olmuştur. Kabri Ab-
kak sokak, süprüntü yığınlarını, enkaz moloz-. .basiyede bir bağ içindectir. Bu arayıcı esnafı
!arını, deniz kenarlarını, deniz kenarlarında 500 nefer kadar olup ta k;ısıklarına kadar
lağam ağızlarını, eşeleyip araştırarak bula- battal siyah çizmeler giyerler. Üzerlerinde
bildikleri hırdavat ile maişetini temin eden kırmızı ve siyah meşin kaftanlarla başlarında
insanlardır ki, içlerinde, nadir istisnalarla, Teke ve Hamid külahları ve omuzlaninda
pek kıymetli şeyler bulanlar olur derler. uzun sırıklar üzerinde çapa demir ve arkala-
Sokak sokaık dolaşan takımı, umumiyet- rında müdevver ağaç tekneler ve ellerinde

le sırtında bir küfe taşır, elinde ucu gayet kazmalar ve bazılarının ellerinde süpürge ve
.sivri bir çivi ile teçhiz edilmiş uzun bir sopa kürekler ve, omuzlarında zenbil ve gararlar ve
taşır; yollar boyunca rastladığı çöplükleri bu harü haşak sepetleri bir hay ve huy ederek
sopalarla eşerler ve velevki bir para edecek geçerler .. >>. Yine Evliya Çelebiden öğreniyo­
bir şey bulurlarsa, bunları ·sopasının çivisiyle ruz ki, eski büyük esnaf alaylarında, arayıcı
mıhlayarak arkalarındaki sepetlere doldurur- esnafı, acemi oğlanlarından sonra geçerler,

lar. Sahillerde, bilhassa istanbulun Marmara kendilerini de mezar kazıcılar esnafı takip
sahillerinde dolaşan arayıcılar adeta seyyar ederdi.
bir atölyeye sahip gibidirler; yanlarında, umu- ARAYICI SOKAĞI - Eminönü kazası,
miyetle kardeş veya oğul yahut evlatlik pır­ Kumkapı nahiyesi, Çadırcıahmedçelebi Mahal-
.pırı bir oğlan, çapa kürek, bir iki teneıke veya lesi soka,klarından; Balipaşa Yokuşu kavşa­
kova, biri seyrek biri sık iki tel elek ve bir ğından gelindiğine göre, yanlarında ikişer
tahta tekne bulunur. Sahilleri, lağam ağızla­ kişilik taş kaldırım hariç, dört araba genişli­
rını kazarlar, kum ve taş çakıl karışık toprağı ğinde bozuk taş döşeli yolun başlangıcİnda,
ANSİKLOPEDİSİ - 971 - · ARAZ (Nezihe)

solda bir kömürcü dükkanı, az ileride sağda, yordu; birinin doğru dediğine öbürü yanlış,
küçük bir çıkmaz vardır. birinin güzel dediğine diğeri çirkin diyordu.
Kısa sokağı kuşatan ikişer üçer katlı rum «Hocam Kenan Rifai'nin dünya görüşü­
ve ermeni evleri, sol köşedeki rum bakkalla me bir isti-kamet verme ve beni salim, hür bir
birlikte Tiyatro sokağında sona erer. (Eyl1ll fikir meydanına çıkarma yolundaki tesirleri
1946). bu yıllar içinde başlar. Bu tesirleri «Kenan
İsmail Ersevim Rifai ve yirminci asrın ışiğında Müslüman»
ARAZ (Nezihe) - İstanbul Basınının seç- adındaki kitabımda yazdım. Devrimizin en
kin bir siması, kalem sahibi kadınlarımız ara- büyük Müslüman mutasavvifi idi ama din ho-
sında milli an'anelere bağlılığı ve bilhassa cası değildi; garbi ve garbin klasik dili olan
Türk - İslam tefekküründeki salahiyeti ile ta- latince ile beraber yaşayan bütün garb dille-
nınmış bir şair, roman müellifi ve fıkra mu- rini, şarkın klasik dilleri olan arabçayı, fars-
harriri; '1922 de babası Rifat Araz'ın Ziraat çayı çok iyi bilirdi; kendi milli temellerine

Bankası müdürü olarak bulunduğu Konyada dayanarak kalbinde ve kafasında bu iki ale-
doğdu; anası Müzeyyen Hanım Arabistanda min sentezini yapmıştı. Aziz hocamın sözle-
doğmuş zabit kızıdır. ridir:
İstanbul Ansiklopedisinin bir mektubuna İkilikten vaz geç.. madde veya ruh değil,
verdiği cevap o kadar samimi bir otobiyogra- insan! İman veya ilim değil, İrfan! Cennet ve
ficlir ;ki o satırların aynen neşri bu maddenin cehennem değil, sevgi! Eski veya yeni değil,
o malumata dayanılarak yazılmasına tercih ·doğru ve güzel! Şüphesiz içtimai benliğimizi
edildi: yeni baştan inşa etmek lazım, ama keneli mal-
Annem Aydın, fedakar, feragat sahibi zemenle!..
«İşte ben kendimi bu aynada gördüm.
bir kadındı, 1951 de kaybettim; eski toprağın.
«İlk yazım henüz orta mektepte iken,
yadigarı ve bir dürüstlük timsali olan babam,
şimdi adını hatırlayamadığım bir mecmuada
Allah ömür versin, hayatta.
çıkmıştı,· Çankaya isimli bir şiir.
«İlk mektepten itibaren, Üniversite da-
«Sonra, talebeliğim sırasında Çocuk Esir-
hil, bütün tahsilimi Ankara mekteplerinde
geme Kurumunun Çocuk ve Kadın adlı mec-
yaptım, aslında babam Ankaranın en eski
mualarında şiirler, masallar, hikayeler neşret­
ailelerindendir.
tim. Bunları aynı kurum, daha sonra küçük
Ankara Kız Lisesinden mezun oldum, kitaplar halinde neşretti. Güzel Günler, Dilek
yüksek tahsilimi Dil, Tarih ve Coğrafya Fa- Veren Fındık Ağacı, Kozalak beyin masalı
-kültesinin psikoloji zümresinde yaptım, di.p•- ilah ..
loma aldım. «Neslimin bütün çocukları gibi, «Meslek olarak basına intisabım 1950 y~-
istikrarsız bir değerler sisteminin malı olarak lında Resimli Hayat mecmuasındaki ,yazıla­
bütün tahsil hayatım boyunca oradan oraya rımla başlar Sonra bir müddet Hayat mec-
çekildim, durdum. muasında da yazdım. Fıkra yazmıya 1956 da
«Hükumet merkezinde bulunduğumdan Havadis gazetesi-nde «Köşebaşı» adlı sütünda
olacak, daima seçilmiş, meslekdaşları arasın­ başladım. Oradan Yeni Sabaha, «Hadiselerin
da sivrilmiş hocalar . tarafından okutuldum. ışığı» isimli sütuna geçtim.
Pek tabii olarak her mektepte her hocam ba- «Basılmış kitaplarım şunlardır:
na kendi mührünü vurmak, -kendi rengini ver- Benim Dünyam (şiirler)
mek istedi. Bunların 'içinde dinliler, dinsizler, Kenan Rifai ve Yirminci asrın ışığında
milliyetçiler, insaniyetçiler, eskiler, yeniler, müslümanlık (Üç arkadaşımla beraber)
sağcılar, solcular vardı. Fatihin deruni tarihi
«Cemiyet türlü' ceryanlara açık, bünye- Anadolu Evliyaları
sini yeniden kurabilmek,· düzenlemek için bo- Hazreti Muhammed'in hayatı
calıyordu. Bu bocalama bizlerde de pek ba- Ke.ndini arıyan kız (roman)
riz, hatta bazan ciddi buhranlar halinde ken- Mukaddes Korku (roman}
dini gösteriyordu. Üzerimde zaman zaman, Fatih destanı (henüz tamamı neşredilme­
mektep ve ev, iki ayrı kutup halinde çalışı- di).
ARCA (Miralay Mehmed Zati) - 972 - İSTANBUL

«Şiiri daima bir amatör olarak yazdım. Hamid; 1895), Kürdide Çargah «Ordu Marşı»
Resmi de öyle.. Türk minyatürcülerinin re- (Aferin ey padişahın sevgili askeri; 1897), Harb.
sim anlayışı ile modern resmi birleştirebilme Marşı (Haydin bakalım hep toplanalım).
gayretiyle bazı denemeler yapmaktayım. Bu 1951 yılmda 88 yaşında Suadiyedeki köş~
denemeler benim için bir dinlenme ve bir du- künde vefat etmiş, Merkezefendideki aile
rak mahiyetinde olduğu için sadece bana mün- makberesine defnedilmiştir.
hasır kalmaktadır. ARCAN (İsmail Galib) - Türk Tiyatro-
«Herhangi bir şeyin kolay kolay tiryaki- sunun büyük şöhretlerinden, aktör ve rejisör;
si olamadığımı farkediyorum. Bunda belki, 1894 de Üsküdarda
bağlandığım şeylere kendimden çok şey ver- H a c ıh a s n a-
me temayülümün korkusu hakim. hatun Mahallesin-
«Koleksiyonculuğa gelince: Anadoluda de doğdu. Doğdu­
yaptığını muhtelif seyahatler beni bazı eşya­ ğu ev bugün yıkıl­
ları toplamıya adeta zorlamıştı. Böyle bu işin mış bulunmakta-
nasıl müptelası oldum, ben de bilemiyorum .. dır. Babası Divanı
Yurdumun bu müşahhas güzelliklerinden ben Mahasebat mümey-
de bir nebze bulunsun fikri, bir nebatın ge- yizlerinden Ahmet
lişmesi gibi kendiliğinden, ve farkında olma- İzzet Bey merhum.,
dan beni sardı. dur, anası Şevki
«önce oyalar topladım. Sonra o oyaların Beyin kızı Safiye
isimlerini, hikayelerini, günlük hayattaki ye- Hanımdır. Ahmed
İsmail Galib Arcan
rini ve değerini.. İzzet Bey, İstan­ (Resim: S. B.)
«Oyaları kaşıkları, çevreler, uçkurlar, buİda yerleşmiş bir
kemerler, tütün, saat, tarak ve para keseleri, Rumeli muhacirinin oğluydu; Şevki Bey ise
bilezikler, kilimler, heybeler, heykeller, ci- Batumluydu. i. Galibin çocukluğu Üsküdarda
cimler, yazmalar takip etti. Böylece kadın geçti; ilk tahsilini orada Ravazai Terakki
giyim ve süs eşyaları ile bazı ev eşyalarına ait mektebinde yaptı ve pek küçük, henüz yedi.
küçük bir koleksiyon kendiliğinden teşekkü1 yaşlarında iken bir tesadüf oldu ki, çocuğun
etti». · önüne açılacak parlak bir sanat yolunu müj-
Kıymetli muharrir, 1959 da İstanbul Üni- delediğini o zaman hiç kimse farkedememiş,
versitesinin azası bulunuyordu. kendisini yıllarca sonra kıymetlendirmişti:
ARCA (Miralay Mehmed Zati) ~ Bestekar; Bir salaş tiyatroya götürülmüştü, orada
Muzikai hümayun muallimi ve umum askeri ilk defa olar,ak bir dramatik pandomim ve bir
muzikalar müfettişi; hayatı hakkında bilgi tuluat komedi görmüş, her ikisi ve bilhassa
edinilemedi; uzun meslek hayatında pek çok pandomim, üstünde o kadar derin bir heye-
talebe yetiştirmiştir. 1863 de doğmuş, muzi- can uyandırmıştı ki, evde; günlerce, gördüğü
kayi hümayuna çocukluk çağında intisab · et- aktörlerin taklitlerini yapmıştı.
miş, muallimliği ve şefliğinden evvel klarinet Orta tahsilini Beşiktaş Mülkiye Rüşdiiye­
çalmıştır. Asıl vazifesinin dışında ve emekli- sinde; Beşiktaş ve Soğu-kçeşme Askeri Rüşdi­
ye ayrıldıktan sonra Darülbedayi garb musi- yesinde yaptı; Soğukçeşmeden Kuleli İdadisi­
kisi şube müdürlüğünde ve yıllarca, Galata- ne geçti.
saray ve Kadıköy Sultanileri, Erenköy ve Çam- Daha .Beşiktaş Askeri Rüşdiyesiride iken
lıca Kız Liseleri, Midhatpaşa Kız Enstitüsü· el yazması bir gazete çıkarmıştı; Jules Verne
musiki muallimliğinde bulunmuştur. T.Y. Öz- romanlarının üstüne çılgın gibi düşmüştü, ga-
tuna İstanbul Ansiklopedisine verdiği kısa liba <<İki sene mektep ta:tili>> ni okuduktan
notta bestekar olarak bilhassa şu· sekiz eseri- sonra, koca eserin tadı damağında kalmış,
ni zikrediyor: Nikriz Sirto, Rast Sirto, Hicaz- kaleme sarılarak «Ormanda birbirini kaybe-
kar. <<Kavak Marşı», Nihavend «Meclisi Meb' den i,ki mektep çocuğu» adında bir roman
usan Marşı» (Osma,nlılar oldu bugün muzaf- yazmıştı; romanın kahramanı kendisiydi; ne
fer; 1908), Yegahda, Çargah «Hamidiye kadar yazıktır ·ki, takvim ile tesbit edilemi-
Marşı» (Ey şehri kamı kerem hazreti Gaazi yen o yılın tatilinde Galib, Cevdet adındaki.
ANSİKLOPEDİSİ -.973 AR ÇELİK MADENİ EŞYA FABRİKASI

arkadaşı ile beraber, BeşiktaştaIhlamur Ko- bunda: «Zevklerim: Yürümek, denize girmek,
rusunda romanın bazı sahnelerini yaşarken düşünmek, hayala.ta dalmak... iptila halinde
akşam karanlığı basmış, korunun içinde yol- olmamak şartiyle arasıra biraz kağıt oyunu ..
larını ve birbirini kaybetmişler, Üzerlerine Biraz içki .. » diyor ve şu satırları ilave ediyor:
köpekler saldırmış, seslerine koşan bir bekçi «Adaları, Boğazı, Maltepeyi pek severim;
tarafından bulunup caddye çıkarılmışlardı. Tavşancılda kiraz bağlari, Beylerbeyinde
Şiir yazardı; henüz on- dört on beş yaş­ üzüm bağları, Maltepede Süreyya Paşa çiftli-
larında iken Ha.midin hayranı, Halid Ziyanın ğindeki etrafı çamlarla çevrili havuz.: Zaman
aşıkıydı; çocuk ruhunu, sanatkar eller yuğur­ zaman. bir şiir gibi hatırladığım yerlerdir.»
mağa başlamıştı, bütün: Fikret'i ezber biliyor-
AR CELİK ANONİM SİRKETİ VE AR
du. Şiir inşadetmek, günlük işleri, _ihtiyaçları ÇELİK MADENi EŞYA FABRİKASI - Ar
arasına girmişti, tesadüfen bir muallim derse Çelik Anonim Şirketi, istanbulda Halic Kıyı­
gelmedi mi, askeri mektebin künyeli tabiri sında Südlücede kurub işletmeğe başladığı
ile «Galib Efendi Üsküdar» kürsüde idi, ya milli sanayiimizin yüz akı büyük bir müesse-
«Mezardan sesler» in birkaç yaprağını, yahut sedir. Kuruluş tarihi 1 şubat 1955 dir. Şir­
Ha.midin birkaç manzumesini dinletirdi. ketin esas mukavelenamesini imzalamış kuru-
Sür ve· hitabet delikanlıyı sahneye gö- cuları Vehbi Koç, Koç Ticaret T.A.Ş., Eli Bur-
türüyordu; akran ve emsali arasındaki göre- la ve ortakları komandit şirketi, Lütfü Doruk,
nek ve ailenin arzusiyle askeri mektebine gir- Hulki Alisbah, Nüzhet Tekül ve Behçet Os-
miş olan 1. Galib, Kulelinin son sınıfından manağaoğlu olup şirketin kuruluşundan az
mektebi terketti ve tezine 1909 Ramazanında sonra müessisler arasına Devlet Malzeme Ofi-
Üsküdarda Doğancılarda . temsiller veren Ah- si de iltihak etmiştir.
med Fehim Efendiye bir tavsiye mektubu ile Şirketin idare merkezi Südlücedeki fab-
başvurdu ve kabul olunduğu gece, Tevfik Fik-
rikadır.
retin «Hayat» manzumesini okudu. Sirketin sermayesi 4.000.000 Türk lirası
Bir aktör olarak ilk rolleri, Mo1iere'in · olup ~bu sermaye her biri 10.000 Türk lirası
«Tabibi aşk» ında bir küçük rol ve Namık kıymetinde 400 hisseden mürekkebdir. Şirke­
Kemal'in «.Akif Bey» inde bir küçük rol oldu. tin easas mukavelenamesinde tesbit edilmiş
Sonra, o devrin tabiri ile «Silvenin şakirdi olan başlıca çalışma mevzuu ticarethfuıe, ya-
pürkemali» Bürhaneddıi.nin kumpanyasına gir- zıhane, ev, daire, okul ve hastahane gibi hu-
di; Reşad Rıdvan Beyin rejisörlüğü altında susi ve umumi müesseseler için çelikten her
Selanik'e bir turneye iştidk etti; bu turnede- nevi levazım, mefruşat, demirbaş ve sabit te-
dir -ki büyücek roller oyn,amağa başladı ve sisler ,-ikapı ve pencerler, kasalar, arşiv daire-
kendisine istikbalini ilk müjdeleyen Ahmed leri, radyatörler, buz dolabları, nakil vasıta­
Fehim inerhum oldu. larının karoserileri ve çelikten her çeşit eşya
İ. Galib bir gün en sevdiği eserleri ken- imal etmek ve bu imalat ile ilgili sınai ve ti-
disine soran bir zata: «Shakespeare ve Mo- cari teşebbüslere girişmektir.
liere'den sonra janr kaydı göstermeden To- Yine mukavelenameye göre şirket şu iş­
paz, Sirano, Votren, Anna Kristi, Yederman, leri de çalışma programına koymuştur:
Asrileşen Baba» cevabını vermiştir. Bugün Fabrika ve atölye makinaları ve bunlara
sahne dışındaki meşguliyetleri, en ziyade ait aksam idhal ve ticaret[
sahneyi ilgilendiren işlerdir: Piyes okumak, Fabrika ve imalathaneler tesis, gerek şir­
piyes yazmak, okumağa - vakit bulduğu za- ket, gerek başkası hesabına imalat.
.manlar hasretini çektiği kitaplarla meşgul ol- Çalışma mevzuuna dahil hususata muk-
mak ... tezi ilk madde ve işletme malzemesinin alımı,
Bir saz çalmaz, garb ve şark musikisini idhali ve gerekirse satışı ve ihracı.
ayırdetmeden,. saza: ve söze çıldırasiye . düş­ Mamullerin yurd ·içinde topdan ve pera-
kündür; her saf şeyi, güzeli sever, Resim· kençle satışı, ihracı, bu maksadla dahilde ve
yapmaz, resim üzerinde bilgi sahibidir. Şiir hariçte acentelik ve mümessillikler tesisi.
yazar, şiirleri kendi tabiri ile «yeni tarz tec- Çalışma mevzuu ile ilgili her nevi alım
rübeler.. Sürrealist şiirler» dir. Bir -mek:tu- ve satım, idhal ve ihrac.
AR ÇELİK MADENİ EŞYA FABRİKASI - 97-4:- İSTANBUL

Şirketin işleri hissedarlar umumi heyeti !arının kısmı küllisi Batı Almanyadan üç mü-
kararı ile seçilmiş beş azadan müteşekkil bir him makinası da Amerikadan getirilmiştir.
idare meclisi tarafından yürütülmekde olub Hepsi, çelik eşya imalatında kullanılan son
1959 yılı mayısında bu idare meclisi şu zat- sistem makinalardır ve nihayet fabrikada, bu
lerden teşkil edilmiş bulunuyordu: tesislerin şanına denk iş atmosferi kurularak
Reis: Vehbi Koç bu büyük fabrika 1957 senesinde faaliyete
Aza: Devlet Malzeme Ofisini temsilen Ta- başlamıştır.
lat Kızılviranlıoğlu 1959 mayısında fabrika şu mustahsil atöl-
Aza: Eliburla ve ortakları Komandit Şir- yelerden müteşekkil bulunuyordu:
ketini temsilen Bernar Şönman Makas dairesi
Aza: Adnan Berkay Kesim »
Murahhas Aza: Lutfü Doruk Büküm »
Yine ayni tarihte şirket umumi katibi Basım »
Adnan Bensel idi.. Gerek şirketin gerek fab- Kaynak »
rikanın günlük işleri murahhas aza Lütfü Do- İlk montaj »
ruk ile umumi katib Adnan Bensel'in e~ri Doğrama »
ile çevriliyordu. Boya »
Südlücedeki Ar Son montaj »
çelik Madeni E ş y a Torna »
Fabrikasının kurulu- Kalıp - »
Döşeme »
şunda, hurda teferru-
atına kadar, Lütfü Boru bükümü dairesi
Orta işleri » (yardımcı)
Doruk'un bu alandaki
Tamir-bakım » (yardımcı)
Arçelik Fabrikasının
çok geniş bilgisinden İki atölye de kurulmak üzere idi:
Amblemi
ve ciddi mesaisinden Galvano plasti atölyesi
faydalanılmıştır. Fabrika binasının planlarını Eloksal atölyesi.
çizen ve inşaatına nezaret edenler yüksek mi- Bütün bu atölyelerin başında Ustabaşı
mar Berkok 11künsal ile Turhan Ender'dir. olarak Ethem Yücesan bulunmakta idi ki he-
Südlüce Ar Çelik Fabrikası 3592 metre nüz yedi yaşında iken demir sanayiine inti-
karelik bir bostan arsası üzerinde inşa edilmiş sab etmiş, ciddiyet ve üstün ehliyeti ile te-
olup yapıya başlayabilmek için kademeli olan mayüz etmiş bir sanatkarımızdır. Ustabaşı
bu arsada mühim bir tesviye masrafı göze muavini yerinde bir umumi postabaşısı ekip
alınmıştır. başı olarak 23 postabaşı, muhtelif derecelerde
Oç katlı olup bir de teras katı bulunan ustalar ve günde bir ekip haUnde çalışan 300
fabrika binasının imalathaneler mesahai sat- işci vardı. Bu 300 işçinin de 234 ü erkek işçi,
hiyesi 8152 metre karedir. 64 ü onsekiz yaşından küçük çocuk işçi idi.
Fabrikanın çok teferruatlı olan makina- · Fabrikanın ana ham maddesini kısmen

Sütlüce Arçelik MAdeni Eşya Fabrikası


(Resim: Nezih)
ANSİKLOPEDİSİ - t7i - AR ÇELİK MADENİ EŞYA FABRİKASI

Karabük'den tedarik edilen kısmen idhal olu- 838 standart tüp oksijen
nan saç levhalar teşkil etmektedir. İkinci de- 376.400 kilovat saat elektrik
recede ham madde de demir - çelik borular- 12.623 litre benzin
dır ki _şimdilik yalnız idhal yolu ile tedarik 50.112 litre motorin (mazot) harca-
edilmektedir. mıştır. Bunlara karşılık istihsali:
Saç levhaların en çok kullanılanı 1 X 2 30.609 metre kare radyatör
metre eb'adında olanlarıdır. Bunlar evvela 11.834 metre kare yapı malzemesi, doğ­
Makas Dairesine gider, kullanılacağı yere gö- rama işi.
göre enine ve boyuna ke_silir. Oradan Kesim adet yazıhane eşyası
5.453
Dairesine sevkedilir, kare veya mustatil lev- ve bu rakamlar dışında çeşidli maden-çelik
halar, kullanılacağı yere göre şekil verilerek eşya olmuştur.
kesilir, eğer icab ediyorsa zımba ile delikler Büyük kısmı ithal yolu ile tedarik edilen
açılır. Kesim Dairesinden çıkan ve esas şekli­ ham madde darlığı karşısında Südlüce Ar Çe-
ni almış olan levhalar Büküm Dairesine gi- lik Madeni Eşya Fabrikası 1958 yılında istih-
der, oradan da Basım-Pres Dairesine yollana- sal kabiliyetinin ancak dörtte birini verebil-
rak hususi çelik kalıplar altında tam hüviye- miştir.
tini alır, sonra ilk montaj dairesinde manrO.- 1958 de, idari ve teknik bürolar personel
lün iskeleti meydana çıkmış olur. Buradan maaşları hariç, fabrika atölyelerinde çalışan
boyahaneye sevk olunur; boyanan eşya 14 D. işçilere ayda vasati olarak 128.000 -130.000
derecei suhunette kurutma fırınına girer, 9 · lira arasında ücret ödenmiştir.
metre uzunluğundaki bu fırını çelik şerid üs- Ar Çelik Fabrikasınınen büyük hususi-
tünde yarım saatte geçerek boyası kurumuş yeti, işçilerinin
mesleki ve umumi bilgilerinin
olarak çıkar ve Son Montaj Dairesine sevke- inkişafını sağlama yolunda tesis ettiği kurs-
dilir. Bu dairede çalışan işçilerin elidir ki fab- lar ve seminerler ile ayni zamanda bir mek-
rika mamulatına son şeklini verir. tep-fabrika oluşudur. Bu da ancak asil ruh-
Çelik Kalıb atölyesi fabrikanın hariçten: ların iş ciddiyet ve vekarı ile tahakkuk etti-
kalıp tedariki sıkıntısını gidermek ve kendi rebileceği şayanı tebcil bir himmettir. 18 ya-
orijinal kalıplarını yapmak içiın kurulmuştur. şından küçük işçiler için açılıp 1 nisan 1958
Fabrika 1958 senesinde mamulleri için: den 1 nisan 1959 tarihine kadar bir sene de-
1.317 .345 kilogram saç levha vam etmiş olan ilk çırak kursuna 52 çocuk iş­
39.033 kilogram boya tirak etmiştir. Kurs «teknik resim», «mate-
4.348 metre kare Iinolium matik», «teknoloji» ve «umumi kültür-türkçe»
Ve bun:lara kıyasen teferruatlı ham mad- (tarih, coğrafya-, yurd bilgisi) olmak üzere dört
de sarfetmiştir. Yine aynı yıl içinde işletme grupa ayrılmıştır ve teknik resme de bilhassa
istihlak maddesi olarak: ehemmiyet verilmişti. Dikkate şayan olan mü-
him bir nokta da, çocuk işçilerin bedeni taka-
tini koruyan fabrikanın bu kursları günlük
mesAi saatleri içine koymuş olmasıdır ki, fe-
dakarlıktır.
Bu ilk çırak kursunu 11 çocuk pek iyi,
37 çocuk iyi ve 4 çocuk da orta dercede bitir-
mişlerdir, saat ücretlerine muvaffakiyetleri
derecesinde zamlar yapılmış, ayrıca birinci,
ikinci ·ve üçüncü gelenlere diledikleri yerde
görüp beğendikleri kumaşlardan birer kat el-
bise yaptırılmıştır. İstanbul Ansiklopedisi de
birinci gelen çırak çocuğu, adını bu şehir kü-
tüğüne kaydetmekle mft.kafatlandırmaktadır,
bu çocuk, fabrikanın büküm dairesinde çalı­
şan 1940 doğumlu ve Hapik'li Mehmedoğlu
Arçelik Fabrikasının yeri Halis Tuğer'dir.
ARDA (Hacı Adil) - 97G - 1STANBlJL

Ayni dersler biraz daha tevsi edilerek 15 hirde fırsat bularak


haziran 1959 da bir kalfa kursu açılacaktır, hukuk mektebine de
o da bir yıl sürecektir. devam etti, 1903 de
Seminerlerde ise fabrikanın bütün işçi­ hukuktan diploma al-
lerinin fikri tealisi ve dolayısı ile iş ve mes- ~; 1904 de Selaıuk
lek karakterinin gelişmesi düşünülmü.itür, Gümrük Müdürü oldu
1958 de «İş emniyeti», «ölü zamanları azalt- ve orada İttihad ve
ma ve randımanı arttırma» ve «Beşeri müna-
Terakki Cemiyetinin
sebetler» seminerleri yapılm~tır.
faal gizli azalarından
Fabrikanın bir de sineması vardır. İngi­
liz, Amerikan ve Alman Kültür Heyetleri ile biri oldu; bu siyasi
fırkanın eseri olan
anlaşılarak her hafta cuma günleri 17 ,30-18,30
arasında sınai filmlerle aktüalite filmleri ve 1908 Meşrutiyetinde
işçinin umumi kültürünü arttıracak her sa- Selanik Rüsumat Na-
Hacı Adil Arda
hada didaktik filmler gösterilmektedir. zırı, Edirne Valisi ol- (Resim: Nezih)
Ar Çelik Fabrikasının atölyelerini gezer- du. 1910 da Fırkanın
ken işidilen sesler sMece büyüklü kü- Merkezi Umumi azalığı ile umumi katipliğine
çüklü makinaların sesidir: o makinaların seçilerek memuriyetten ayrıldı; 1911 de Da-
makasları, zımbaları, matkapları, ve pfesleri hiliye Nazırı oldu; 1912 seçiminde Gümüşhas
altına giren saç levhaların ve demir-çelik ne mebusu olarak Meclisi Mebusana girdi,
boruların çıkardığı seslerdir. İşçi, serapa dik- tekrar Dahiliye Nazırı, geniş salahiyetle ikin-
kat kesilmiş, dilsiz gibidir. ci defa Edirne Valisi tayin edildi; 1914 seçi-
Bütün sıhhi şartla,r düşünülerek inşa edil- minde Bursadan mebus çıktı, Meclisi Mebu-
miş olan bina tertemizdir, bu madeni eşya san reisliğ1ne seçildL 1918 de bu ittihatçi mec~
fabrikasının atölyelerindeki ·nezafet, İstanbu­ tisin fes hine kadar re:s kaldı ve İngilizler ta-
lun çoğu meskenlerinin içinde yoktur. Boya- rafından tevkif edilen ileri gelen İttihatçılar
hanede boya kokusu yoktur, pülverizasyon, .arasında Malta adasına götürülü; yabancılar
paravana şeklinde geniş aspiratörler önünde elindeki bu sürgünden dönüşünde tedavi için
yapılmaktadır. Almanyaya gitti, 1922 de Türkiye Büyük Mil-
Bir teknik büro fa:.ırikanın kalbi yerin- let Meclisi Hükftmeti tarafından Adana vaii-
dedir, Kıymetini mahviyeti ile tezyin etmiş liğ:ne, bir müddet sonra Burısa valiliğine, 1923
genç yüksek makina mühendisi Kurt Ayk1: 0
de Reji Umum Müdürlüğüne tayin edildi; bu
un şef olarak bulunduğu bu büroda· 23 gD:ı; memuriyetten tekaüt edildi, İnhisarlar ida-
mühendis-ressam çalışmaktadır. re Meclisi Reisi oldu, 1926 da, Lozan muahe-
Fabrikanın çeşidli idare işlerinde 25 kişi
desinin hü,kmüne göre kurulan Türk - Fran-
çalışma~tadır. İstanbul Ansi,klopedisinin Ar sız :mıhtelit Hakem mal±cmesinde Türk ha-

Çelik Fabrikası için vereceği son hüküm, en kemi ve İstanbul Darülfünununun Hukuk Fa--
azametli sazı 630 ton kudretinde muazzam bir kültesinde de 'medeni- hukuk müderrisi oldu;
hidrolik presi ile bir orkestra oluşudur. Darülfünunun lağvına ırn:::ar bu kürsüde ka-
larak 1933 de İstanbul Üniversitesi kurulur-
ARDA (Hacı .Adil) - İkinci Meşrutiyet
ken kadro dışında bırakıldı. 1935 de öldü_
devrinde ittihad ve Terakki Fırkasının ön saf-
taki politikacı ve idarecilerinden; 1869 da Çalışkan ve doğru bir insan olarak tanın­

Rumelinde Lofça kasabasında doğdu, posta mıştı. Darülfünundaki ders notlarından vücu.d
ve telgraf müdürlüklerinde bulunmuş Meh- bulmuş «Borçlar kanunu şerhi» ad:uıda iki
ined Ha.ki Efendi adında bir zatın oğludur. cildlik bir eseri vardır.
İlk, Rüşdiye ve İdadiye mekteplerini nerede Bibi. : i. A. Gövsa, Türk me§hurları.
okuduğu tesbit edilmedi; Memurluk hayatı"' h.önü Anıiklopedisi. r
na 1889 da yirmi yaşında iken, babasının pos- Burhan Olker
ta müdürü bulunduğu Yemen'de gümrük ida- AltDA CADDESİ - Beyoğlu, Kasınıpqt
resine girerek başladı, bir müddet sonra İs­ nahiyesi Kadımehmedefendi mahallesi· sokak--
tanbul gümrüğüne tayin edildi, ve Büyük Şe- larındadır. 1943 Belediye İstanbul şehir relı-
Türkiye Klişehanesi Kır gezintisinde çingene sazendeleri dinleyen saraylılar Nurgök Ma tbaası
(J . Brindesi'den S !ı biha Bozcalı ' nın eli ile
ANSİKLOPEDİSİ - 977 - ARtF (Çingene)

berinde cadde diye gösterilmesine · rağmen AREVELYAN POG - «Şarki Zurna»


mahallindeki tabelada «Arda Sokağı» diye ya-. demektir, 1873 d.e İstanbulda K. Erzinkanlıyan
· zılı. Her halde rehber müstakbel plim gözö- ve Partoğ Sur tarafından neşredilmiş erme-
nünde tutarak kaydetmiş olacaktır. nice günlük bir gazetedir, daha evvel ·ç~an
Arda caddesi, mahalleye ismini veren «Poğ Arevelyan gazetesinin devamıdır, her
Kadımehmed sokağı kavşağından gelindiğine ikisi 253 nüsha çıkabilmiştir.
göre, solu harabe, sağı moloz yığılı, iki araba Kevork Pamukcuyan
genişliğindeki çok bozuk, bir sokaktır. Soka-
AREVELYAN TAR - «Şarki Asır» de-
ğın öbür başında yol, biraz daha .genişler; mektir, 1860-1863 yılları arasında K. Değir­
Doğramacıkemal Sokağına kadar karşılıklı
menciyan adında biri tarafından istanbulda
olarak ikişer üçer katlı çinko k~plı evler ve neşredilmiş on beş günlük ermenice bir ga-
arsalar sokağın iki tarafında sıralanmış, so- zetedir.
kaktaki evlerde fakir vey'a orta halli Türk KP.vork Pamukcuyan
aileleri oturur, sokağın sesleri, açık pen-
ARGAÇ SOKAĞI - Eyyubun Üçşehiiıer
cerelerden gelen parazitli radyo . sesleri ve
Mahallesi sokaklarmdandır. İsla.ınbey Caddesi
sokakta birbirini kovalayan afacanların hay-
ile Eskifındıklı çıkmazı ve İRlAmbeybostanı
kıkırışlariyle küfürlerinden ibarettir.· (Eyl1'.il
Sokağının kesiştikleri yer arasında uzanır..
1946).
Caddeden girildiğine göre iki araba enin-
İsmail Ersevim
deki toprak yolun solu tek katlı bir ev, sağı
ARDİTİ (Luigi) - italya,n- nrO.sikişinası, bahçeliktir. Az sonra bozuk kaba taşa tahav-
orkestra şefi. ve keman virtüozu; 1822 de doğ­ vül ederek, birer ikişer katlı evler arasından
du; zamanıiı değerli bir kemancısı olarak Av- geçer. ötede solunda vasi bir yamaç, sağında
rupa memleketlerini dolaşmış, Amerikaya git- çinko kaplı ikişer katlı üç ev bulunduğu hal-
miş, 1860 da İstanbula gelerek Naum'un ti-
de, dikleşerek nihayete erer (Ekim 1946).
yatrosunda ve Sarayı Hümayun Tiyatrosunda ı . İsmail Ersevim
temsiller veren bir İtalyan trupunu idare et-
ARI SOKAĞI - Fatih Kazasının Kara.-
miş; kazandığı parlak muvaffakiyet üzerine
gümrük nahiyesi Dervişali Mahallesi · sokak~
Londraya çağrılmış, daveti kabul ederek ora-
!arından; eski bir yangın yerinde yer yer 2-3
da yerleşmişti. Sanat hatıralarını «My Reıni­
araba geçebilecek genişlikte bozuk bir toprak
niscenses» adı ile 1896 da ingilizce olarak
sok.aktır. Ahşap ve kagir bir veya iki katlı ev-
neşretti. Bilhassa şarklı dansları ile meşhur
lerinde umumiyetle dargelirli Rum aileleri
olup üç opera ve piyano fantezileri bestelemiş
barınmaktadır. Evlerin arasında birkaç arsa,
olan Luizi Arditi 1903 de ingiUerede öldü.
bu arsaların birinde de, ağzı bir ağır taşla
Bibl. ·: İnönü Ansiklopedisi.
kapatılmış metrftk bir kuyu vardır. Sokağın
ARDZRUNİ (Kevork) - Bir Ermeni ra- kayda değer başka bir hususiyeti yoktur.
hibidir. 1787 de İstanbul'da doğmuş ve 1894 Bibi. : İ. Ersevim Gezi Notu.
de 107 yaşında yine İstanbul'da vefat etmiş­
tir: Bezciyan Kazaz Artin Amira. tarafından, .ARİF (Derviş) - Geçen asrın seçkin mü-
Kumkapı Patrikhane kilisesi nezdinde açılan
zehhib ve mücellidlerinden; tecennün ederek
rühban mektebinin ilk mezunlarındandır. 1847 (H. 1255) 1839 da Timarhanede öldü; hayatı
hakkında başka bir kayda rastlanamadı.
de Patrikhanenin ilk ruhani meclisine aza se-
"Bibi. : Hat ve Hattitin
çilmiştir. Dini mevzularda derin vukufu ve ·
fukaraperverliği ile tanınmıştır. .ARİF (Kafesçi) - Geçen asrın sonlarııiın
Kevork Pamukcuyan en namlı tulumbacılarından ve koşma semai,
AREVELK - «Şark> demektir; bu isim- destan ve mani okumada büyük şöhretlerden;
le İstanbulda günlük siyasi ve edebi iki ga- • hayatı hakkında bir .bilgi edinilemedi.
Bibl. : Osman Cemal Kayğılı, Semü kahveleri.
zete intişar etmiştir, birincisi 1884-1894 ara-
sında Püzant Keçyan 1859-1927 tarafından .ARİF (Karacaahmed Canavarı Çingene) -
çıkarılmıştır. İkincisi de Horan Camcıyan ta- İkinci Abdülhamid devri· sonlarında Zincirle-:
rafından 1932 - 1938 arasında neşredilmiştir. me cinayetlerin faili azılı bir · kaatildir; yıl~ ,
Kevork Pamukcuyan· !arca Üsküdar ve civarını dehşet içinde bırak-
ARİF (Çingene) - 978 - İSTANBtrıi

mış; Meşrutiyetin ilanı sıralarında bir cerh Diyerek geri kalıyor. Fakat Ali Çavuş hen-
vak'asının faili olarak yakalanmış, hüviyeti deği aşıp düze çıkmadan çözdüğü kuşağı zaval-
tevkifinden sonra meydana çıkarak mahke- lının boynuna atıp boğuyor. Zengin adamın
mede bütün suçlarını itiraf etmiş ve Üskü- üzerindeki parayı ve para edecek şeyleri al-
darda asılarak idam olunmuştur. dıktan sonra ormana dalıyor ve yılanlar gibi
Üsküdarlı halk şairi Vasıf Hoca merhum süzülüp gidiyor.
1950 de İstanbul Ansiklopedisine tevdi ettiği «Arif, öldürürdü. Çok gaddar, hain bir
son hatıra tomarları arasında bu müthiş cini firaundu; karşısındaki Zaloğlu Rüstem olsa
hakkında şu malO.matı veriyor: öldürürdü; çünkü cilız, çelimsiz, namerd bir
«Cingene Arif çingene idi. Onu görüp de tanımayanlar ilk
ilk k~ı Kurbağalı- nazarda düşkünlüğüne, perişan kılık kıya­
derede döktü, bu- yafetine acırlardı. Çingene bir kaç gün şu­
radaki bostanlar- rada burada gezdikten sonra aşinalarından
dan birinde İncir Karacaahmedli Kırtipil Şükrünün yanına gi-
bekçiliği yapan bir dip sığınıyor.
Bulgarı yaralayıp · «Şükrü Merdivenköyünde öküz arabacısı
üç sene yattı; çık­ Ahmed Ağanın oğluydu, üvey babası · Mah-
tıktan sonra Rama- mudun evinde yatıp kalkardı; tütün kaçakçı­
zanı şerif gecesi yi- sı idi. .Arif gibi bir adama muhtaç olduğu
ne Kurbağalıdere­ için, Ali Çayuşu öldürenin o olduğunu bildiği
de koyun kotrasın­ halde üveybabasını da ikna ederek kaatili.
da verdiği iftar- evinde misafir ediyor, hatta çamaşırını yıka-·
tıyor, üstüne şalvar, ayağına kundra alıyor.
dan dönen koyun
tüccarı Ali, Çavuşu
.Arif bir müddet sonra nereden ne suretle bul-
öldürdü. Bu vak'a du ise eve yalın ayaklı yarım papuçlu Kara-
Çingene ı\rif gümrüklü Hafız adında şabı emred bir oğlan
şu suretle cereyan (Resim: Nezih)
ediyor: getiriyor:
Çalıp çırpmakla yaşayan ve bütün fena- - Bize el ulağı olarak bu çocuk lazım~
lıkları nefsinde toplamış olan Çingene Arif dır ... diyor.
o mübarek ve helal sofraya sokuluyor. İftar­ «Bir gün beş okkalık bir tütün bohçasını
dan sonra akşam namazı kılınıyor, Ali Çavuş. yalına yak ve pırpırı kıy af et Hafız oğla­
misafirlerinden müsaade alıp Uzun Çayırdaki nın sırtına vurup uçu Karacaahmedde
pay yerinde bulunan çadırına gitmek istiyor. Arnavudun kahvesine geliyor. Kahve mü-
Kotradakiler teravihide kılalım, öyle gidersin davimlerinden olup Çingenenin incir bek-
diyorlar; Çavuş: çisi vak'asından da arandığını bilen Üsküdar
- Vakit geçmeden gidivermeli .. diyor. icra Dairesi katiplerinden Sarı Ahmed Arifi
Canavarlar gibi fırsat kollayan Arif: görünce polise ihbar etmek üzere kahveden
çıkıyor. Şükrü a,rkasından koşarak yetişiyor
- Ali Ağacığım, beraber gideriz! .. diyor
ve ihbardan vazgeçirtiyor. Tütünü kahveci
«Oradakiler onun ne yaman bir çingene Arnavuta teslim edip parasını alıyorlar ve
olduğunu bilmedikleri için işte arkadaş da
Merdiven köyilne gUmek üzere hemen: yola
çıktı diyorlar. Kıpti şikarının dişlerine doğru
çıkıyorlar. Yine Beylik Ormana giriyorlar, or-
sokulduğunu görünce türlü diller döküyor,
manın Mama yakınındaki Kemiklibayır deni-
teravihten sonra da yola qıkıyorlar. len yerine gelince, arkadan yürümekte olan ve
«O zamanlar orada büyük bir beylik 'or- daiına içinden pazarlıklı bulunan Çingene
man vardı. Harbi Umumide halk tarafından Arif her zaman yanında gezdirdiği toplu ta-
kesildi, kaldırıldı. Ormanın Ahmedpaşa Çift- bancasını bigünah himisi Kırtipil Şükrünün
liği hizasına giden döneme.cindeki hendeğe beynine boşaltıyor, Şükrü can havli ile yüzü-.
geldiklerinde çingene: · · · nü arkasına çevirince, sol elindeki bıçağını da
- Ali Ağacığım, sen yürü, ben şurada biçarenin gözüne saplayıp yere cansız olarak.
bir kuşak çözeyim.. yıkıyor. Aylarca ekmeğini yediği bir adama
A.ı"'lSİKLOPEDİSİ - 979 _. .ARİF (Çingene)

kıydığına kanaat etmiyerek yanındaki oğlanı-· «Bu lUlar zabıtayı uzunca bir zaman, bir.
nı da cürme· iştirak ettirmek için: aydan fazla Üsküdarda oyaladı. Arifi bilip de
- Bir de sen sapla ulan d.iyerek!.. gösterene, tutturana mükafat vadedildi.
Bıçağını Hafıza uzatıyor; çocuk da maktu- «Üsküdarda oturur Vizeli Aguş Mustafa
lün kalçasında bir yara açıyor. Şükrünün aya- adında uygunsuz güruhuiıdan bir genç vardı,
ğındaki aba kalçın ile yemeniyi oğlanın aya- bir zamanlar, Hafız gibi Çingene Arifle dü-
ğına geçirttikten sonra Üsküdara kaçıyorlar. şüp kalkmış, Saya ocağında çalışırdı, ahlaksız­
İki gün sonra da ormanlara talime çıkmış olan lığı yüzünden tardedilmişti. Bir gün Dutlu-
askerler Şükrünün cesedini buluyor. Katip kahvede oturuyordum, bu Aguş Mustafaya
Sarı Ahmed zabıtaya müracaat ederek Arna- Bakırköyündeki bir arkadaşından ~ktup
vudun kahvesinde gördüğünü anlatıyor, bu geldi, oğlanın okuması yok, bana okuttu:
cinayetin failinin de Çingene Arif olduğunu «Senin Çingene .Arif burafta mevkuf, gel,
şüphe götürmez şekilde meydana koyuyor, içeriye düş, gözünle gör, tuttur, belki yine
Hafız oğlanın da eşkalini tarif ediyor. ocağa kabul edilirsin .. » diye yazmış.
«Bu vak'adan sonra Karacaahmed, İnadi­ Mustafa ayaklarıma. kapandı, kimseye bir
ye, Ttınusbağı, Selimiye ve hatta Duvardibi ve şey söylememekliğim için yalvardı. Söz ver-
Nuhkuyusu semtlerinde birçok kimseler ge- diın. Mustafa Bakırköyüne gitti, bir rum bak-
celeri korkudan kahvelere çıkamıyor. Akşam­ kalın kafasını yardı, yakalayıp içeri attılar .
ları ağalarına, ustalarına hesap verecek olan .Arif Mustafayı görünce delikanlının ayakları­
araba sürücüleri, fırın tablakarları, leblebici- na düşmüş:
lerden nankör bazı delikanlılar akşam biraz - Aman Mustafa ·beni ele verme! .. de•
karanlıkta döndüler mi: miş.
- Çingene Arif önüme çıktı, öldürecek- Fakat Mustafa, Müdüre çıkıp aranılan
ti, paraları aldı, . canımı kurtardım.. derneğe kaatil Çingene Arifin elinde " bulunduğunu
başlıyorlar. Ağalar da: , söylemiş. Müdür, Mustafayı derhal serbest
- Arabayı, beygirleri de bırakıp kaç- bırakmış; ayrıca:
saydın evladım!.. diyorlar. - Oğlum, Saya ocağına seni ben aldır­
Zabıta seferber faaliyette namerdi arı­ tacağım ..
yor .. Çingene ise, cinayet gecesini J(aracaah- Vaadinde de bulunmuş, Mustafa bir iki
med mezarlığında geçirdikten sonra, cesedin gün sonra Üsküdara döndü, Arif de Cinayet
askerler tarafından bulunmasından önce Bey- Mahkemesini boyladı. Ali Çavuş ile Kırtipil
koz yolunu tutuyor, oradan Sarıyere geçiyor, Sükrüyü kendisinin öldürdüğünü itiraf etti
iki gün. de Sarıyer bayırlarında dolaşarak Ba- • ;e idama mahkum olarak Üsküdarda asıldı.
,kırköyüne gidiyor. Nihayet Bakırköyünde bir «Gittim, gördüm. İdam sehpası iskele
kundura eskicisi ile -kavga ederek adamı ya- meydanındaki Üçüncü Sultan Ahmed Çeşme­
ralıyor ve suç yerinden kaçamıyarak yakala~ sinin Paşa Limanı cihetine bakan yanına ku-
nıyor; hüviyeti henüz meçhul adi cürümden rulmuştu. Sabahın alaca karanlığında vapur
bir maznun olarak Bakırköy tevkifhanesine iskelesine yanaşan bir istimbotdan çıkarılan
atılıyor. Çingene doğruca sehpanın yanına götürüldü;
«Bu gidip gelmelerle yaralama arasında fakat oradan geri döndürülerek Postahane ya-
her kafadan bir ses çıkıyor: nında polis karakoluna soktular; din1 merasi-
- Arifi Seyyidahmed Deresinden Kurba- min icrasından sonra tekrar getirdiler.. Çin-
ğalıya giderken gördüm ... gene ·son derece metin idi. İstimbottan yırtık
- Miskinler Tekkesi arkasında önüme bir potur, üstünde bir mintan ve yelek ile,
çıktı, biçak çekti, ben de taba~caya asıldım, başı açık ve yalın ayak çıkarmışlardı; beyaz
kaçtı!., gömleği de karakolda giydirdiler. Ağuş Mus-
- Beylik Ormanının kenarında oturmuş, tafadan tahkikime göre idamında 35 yaşında
yanında da tüysüz bir genç, vardı,1{aragüm­ idi.
rüklü Hafız olacak!.. «İstanbulAnsiklopedisine gazeteden ke-
- Harmanlık.ta rastladım, keseyi önü- silmiş bir resim veriyorum. Resmin zabtiyede
ne attım, kaçtım .. çakilmiş olduğunu tahmin ediyorum. Kaatilin
A.RİF (Komik) - 980 İSTANBtrt

idamından sekiz on gün sonra intişar etmişti; İnsana güzellik bela olur mu
hangi gazeteden kesip saklamışım hatırlıya­ Arkadaş elinden kaza olur mu
Ondokuz ya.,mda seli olur mu?
mıyorum».
Kaldı gönüllerde nazlı hayalim.
Resmin altında şu satırlar yazılıdır: «Ge-
Baş ucumda inliyor bir kara selvi
çenlerde Üsküdarda salben idam edilen Ka-
Büküldü dul auacığım.ın beli
racaahmed Canavarı denmekle martlf kaatil Kelepçede çürüsün kaatilin eli
Çingene Arif». İbret olsun güzellere bu halim!
Bibi.: Vasıf Hoca, Not. Üsküdarlı halk şairi Vasıf hoca merhum da
iRtF . (Komik) - Galatada Avrupa ve 1948 de nefer Arif ile kaatil Hakkının bera~
Amer'ika tiyatrolarından yetişmıştir. önce ber çektirdikleri bir resim ile vak'a hakkında
oralarda kendi -idaresinde TulOat kumpanyası bir not vermişti. Hoca merhum şunları yazı­
kurarak oynamış , sonra Direkler arasında, yor:
yazın Kuşdilinde, Boğaziçinde arasıra oyunlar «Nefer Ari_fin cenazesinde bulundum;
oynamıştır. Kasımpaşada Kaptanpaşa Camiişerifinden kal-
Sermed Muhtar Alus dırılıp Aşıklar kabristanın alt kısmında De-
mirci.l er sokağının tam karşısı:ha rastlıyan kö-
ARİF (Nefer) - İkinci Abdülhamid. dev- şede ilk servinin altına gömüldü; yolum düş.­
rinde Tophaiıei Amire Sanayi İkinci Alayının tükçe bir fatiha okurum. Taşı yoktur, inezktlr
üçüncü İdadiye taburunun üçüncü bölüğü ef- kabrisıanın o kısmı hala durur mu bilemiyo-
radından olup, fevkalade hüsnü aniyle muhi-
tinin bir şöhreti olmuş ve henüz on dokuz
yaşında iken arkadaşlarından Tersanei A,mire
amele katibi on sekiz yaşlarındaki İsmail Hak-
kı tarafından ~ (H. 25 zilkade 1307) 1889 da
HasJtöyde meşhur Kalaycı Bahçesinde kama
ile vurularak öldürülmüştür. ·Mahkemde şa­
hitlik eden bir meyhaneci, kaatilin, vak'a gü-
nü, Arif ile beraber meyhanesine gelerek iki
şişe rakı içtikten sonra çıkıp gittiklerini söy~
lemiş; bir Bahriye neferi de: «Vak'a günü
olan Cuma günü, saat dört raddelerinde Hak-
kı sarhoş olduğu halde kahvehaneye geldi,
beni dışarı çıkararak:
- «Ben sevgilimi kama ile sol memesin-
den vurdum ve yarasını da açıp baktım... de-
di» yollu şehadette bulunmuş ve kaatil, on
beş yıl ağır hapse mahkum olmuştu. Devrin
adetince, Arifin arkadaşları, Aşık Razi adın­
da bir halle şairine Arifin ağzından bir destan
yazdırmışlardı ki «Tophaneli Arifin destanı»
diye yayılmıştı; 1941 de ölen eski tulumbacı­
lardan · Gaiatalı Çerkes Ahmedden bu destanın ·
ancak dört kıtası zaptedilebilıniştir :
Gittim Piripaşadaki kahveye
Niyetimiz gitmekti Kağıthaneye
Girdi bir meyhane lafıareye
Hakkıdır kandıran yoktur vebüim
Kalayeıbahçesi kana boyandı
VOideni Safiye .Hanım tutuştu yandı Nefer Arif ile kaatlli İsmail Hakkı
Namusa tecavüz pek kolay saıidı Arif oturan çocuktur
Arkadaş bildiğim ol kanlı zalim · (Resim: s. B.)
ANSİKLOPEDİSİ -. 981 - .ARtF AĞA (Keçi)

rum. Bütün· Tophane sibyanları ta.bur tabur, lah bu vak'aya sebep olanların, bizleri alda-
bölük bölük geldiler, tersaneliler de bir oka- tanlarıngözlerini kahretsin» demişti.
dar kalabalıktı. Bu çocuğa yanmıyan olma- Bibi. : Devrim gazeteleri. .
mıştır. Ben Nefer Arifi bir defa çeşme Mey- .ARİF AĞA (Keçi) -- Klasik Türk musi-
danındaki meşhur kahvehanede bahriyeli kisinin büyük kıymetleri yetiştirmiş olan ge-
Emin Çavuşun yanında görmüştüm, bu yaşa çen asrın seçJd.n tanbfi.risi, ne zaman doğdu­
geldim, bu kadar diyar gezdim, böyle hüsnü ğu bilinmiyor; Enderundan yetişmiştir.

an görmedim, onu gören Yusuf Peygamberi Keçi Arif ağa yüzce gayet çirkin imiş;
gördüm derdi, gayetle müeddeb ve mahcup lakabı, simasını tahayyül ettirebilir; çelebi ve
hatır koruyucu kapı yoldaşları <<Keçi» demez,
idi; şehadetinden sonra çıkan şayialardandır,
«Şirin Arif Ağa» derlermiş ...
dul validesi bekar çamaşırcılığı yaparak Arifi
bu yaşa getirmiş. Emin Çavuş o zamanlar Ga- Musikiye çılgın bir aşk ile düşkünlüğü pek
lata ve Tophanenin pençeli kabadayılarından küçük yaşlarda başlamış. Üçüncü Seliın zama-
nında girdiği İstanbul Sarayında ömrü nü meşk­ 1
«menem diğer nist» diyen bıçkınlarındandı,
Arifi eşirra'ya karşı himaye ederdi; Cinayet hanelerde geçirmiş, tanbur, onun elinde ken-
Mahkemesinde kaatil İsmail Hakkı: disine mahsus bir saz olmuş ve devrinin mu-
siki mahfillerinde bir alimin şanına layık hör-
- Kalaycı Bahçesine doğru indik, orada meti görmüş ... Gayet nazik, mahcup, fevkala-
·karşımıza Emin Çavuş ile bahriyeli Nefer Ah- de çekingenmiş. Buna çirkinliği de eklenince
med çıktı, Çavuşun elinde kama vardı, beni sarayda terakki edememiş.. Kiler koğuşundan
tehdit ile kaçırdılar, .Arifin katlini beni ya- bir çok acemiler Keçi Arif Ağaya takaddüm
kalayan zabtiyelerden öğrendim .. diye bu ada- etmişler. Nihayet (H. 1229) 1813 yılında ça-
ma bühtanda bulunmuş, fakat ilk itirafları vuş olabilmiş ...
üz~rine tutturamamıştır. Arifin Hakkı ile be- Hafız İlyas Efendi «Vakayü Letaifi En-
raber· çektirttiği resim Tophane Caddesinde deruniye» adındaki tarihçesinde Keçi Arif
Kapuiçi Hamamı yanında bir küçük fotoğrafçı Ağaya dair bir fıkra nakleder:
dükkanının camekanında dururdu, vak'adan Arif Ağanın Necib isminde bir çırağı var-
sonra bu adam tanesi bir mecidiyeden pek çok mış .. Gayet zeki ve «Yusufi Sani» denilmeğe
resim satmıştır». layık çok güzel bir genç imiş... İffet ve na-
Vasıf Hocanın verdiği fotoğraf zaman ile
mus timsali olan Arü Ağa, dilber Necibe kal-
o derecede solmuştur ki şekiller sanıntırak · binin bütün necabetiyle aşık olmuş.. Ve ona
bütün hüner ve bilgisini devretmiş .. Üstadın
bir zeminde pek güç seçilmektedir. Ressam
bu alakası dedikoducu saray muhitinde gizli
Sabiha Bozcalının üstad elinin çizdiği bir re-
kalmamış, çocuğa da «Keçinin kuzusu» laka-
sim, bu vesikadan güçlükle elde edilebilmiştir.
bını talanışlar... 1239 Rebiülevvelinin beşinci
.ARİF (Siyahi Tüfenkçi) - Otuz Bir Mart Cuma günü (9 Ekim 1823) Sila.hdar Giridli AH
vak'asında, Hüseyin Cahide benzetilerek öldü- Ağa, Ayasağadaki çiftliğinde İkinci Mabmuda
rülen Lazkiye me·b'usu Arslan· Beyin kaatili, bir ziyafet ·vermiş. Bu vesile il-e tertip edilen
dördüncü avcu taburu tüfenkcisiycli; vakadan zengin bir geçit faslında Derviş İsmail Ağa,
sonra kurulan divaniharb tarafından idama Saba buselikten:
mahkum edildi ve Arslan Beyi vurduğu Aya- Yar ile ate!!mekin olsam da gülıendir bana
sofya meydanında asıldı (4 Mayıs 1909 - Rumi Bestesini, arkasından da:
21 Nnsan 1325). Muhakemesinde «Karşımıza Haraları hakester ider ate§i alıım

bir kimse çıkıp da biz Meclisi Mebusan önüne Yürüksem.aisini okumuş.. D~rviş İsmail
geldiğimizde yaptığımızın şeriata muhalif oldu okur:ken; Arif Ağa gizµce acemisi Necibin yü-
ğunu söylemiş olsaydı biz de bu işleri yapmaz- züne bakarmış.. Mfi.zib .müsahiblerden biri
dık» demiş, idam hükmünün yerine getirile- bunu görmüş, Padişaha da göstermiş ve izin
ceği sırada ayakdaşlariyle kendisine tövbe ve
aldıktan sonra Keçi Arif Ağaya: ·
istiğfar edip namaz kılmalarını ihtar eden - Arif Ağa! «Şu karşıki dağda bir kuzu
Hassa Ordusu birinci alayı imamına da «Al- meler» şarkısını okuyunuz!
ARİF AĞA (Mehmed) - 982 - İSTANBUL

Diye seslenmiş, zavallı


tanbQrinin yüzü «Zindanda yazık olacak bu yiğitlere .. Bu adam
hicabından bembeyaz olmuş ve boynunu maz- giderek sizi kalelerden dahi atacaktır» yollu
111mane bükerek bir sanatkara has zerafetle: bir haber uçurdu; o da bir miktar yamak
- Emrinize kurban olayım! göndererek guya Ağaçkapısı zindanını bastır­
Diyerek bu meşhur şarkıyı okumuş. dı, Hasan Ağa da mevkufları teslim ederek:
«Hemen ırzınız ile alıp gidin!» dedi. Arif Ağa
ARİF AĞA (Mehmed) - On sekizinci asır
vakayı duyunca fevkalade kızdı, Başyasakcı
sülüs ve nesih hattatlarından Üçüncü Ahıne­
Hasan Ağayı alenen: «Baka 'bre hınzır! Sen
din çuhadarlarından Ahmed Ağanın oğlu olup
kimsin kim adam salıveriyorsun!» diye azar-
kendisi ,de Hassa Silahşorlarından idi; Çoban-
ladı. Hasan Ağa başını güç kurtardı; selamet-
çavuş Mescidi civarında otururdu; yazıyı asrın
le evine varır varmaz da Kabakcıya bir tez-
büyük sanatkarı Hoca Mehmed Rasimin tale-
kere yazıp, üç çifte bir kayığa bindirdiği en
belerinden Hamami Mehmed Emin Ağadan
sadık adamlarından biri eliyle Rumelikavağı
öğrenmişti.
Hisarına gönderdi, tezkeresinde: «Sizin için
Bibl. : Mustakimzade, Tuhfei hattatin,
bu gece az kaldı helak ola yazdım. Yarın Asi-
.ARİF AĞA (Sekbanbaşı) - Dördüncü taneye yetmiş seksen miktarımümtaz yold~-
Mustafa zamanında, Büyükşehrin ayak takımı lar gönderin, ben ne dersem, öyle eylesinler»
haşaratına karşı çok şiddetli hareket ve mua- diyordu. Kabakçı tezkereyi okuyunca: - Fe-
.melesiyle tanınmış bir simadır; Yeniçeri Ağa­ na yemin etmiş.. Sekbanbaşı mutlaka herifi
sı Orduyu Hümayunla beraber seferde bu-
öldürür! .. deyip «filan Dayı! filan Beşe!» di-
lunduğundan, Sekbanbaşı Arif Ağa, ocak an'a-
yerek kayıklara yoldaşları doldurup gönder-
nesince Yeniçeri ağası vekili idi. dL yüz kadar yamağı, Başyasakçı önce sur dı­
Hiri 1222 Ramazanında (1807), ki bir kış şında· saklayarak talim etti. Ertesi sabah er-
Ramazanıdır, tstall'bul halkına berber ve kah- kenden onlarla beraber doğruca Ağakapısına
ve dükkanları ile sair yerlerde ancak teravih gitti. - Ağa Efendimiz kandedir? diye sordu.
namazının edasından sonra oturulabileceği­ - Gece tebdilden geldi, haremdedir! dediler.
ni ilan ettirmiş; bu garib emrine muhalefet Haber göndertti, ,Sekbanbaşı Arif Ağa harem-
yüzünden birço,k berber dükkanı ile kahve- den çıkar çıkmaz: - Azilsin! deyip göz açtır­
haneyi mühürleyip kapatmıştı. Bir gece de mayıp yamaklara yakasından tutturup dışarı
yatsıdan sonra Süleymaniyede Tiryakiler çar- çıkardı, doğruca Çardak kulluğuna götürerek
şısını basmış, bulduğu tiryakileri Ağakapısı­ orada evvelce hazırlanıp beklemekte bulunan
na götürüp her birini falakacılar habsine ver- bir çekdiriye bindirdi ve geminin reisine Te-
. miş ve biçareleri timarhaneye gönderilmek -kirdağına götürüleceğini tenbih etti. Lakin
tehdidiyle korkutarak saat ve şal gibi şeyleri hava ziyade lodos olduğundan, gemi, ,olta ile,
ile beşbin kuruşlarını almıştı. Sarayburnundan · dışarı çıkamadı, mecburen
Üçüncü $elim ile yaranını deviren ihti- Yalıköşkü önüne yanaştı. Bunu gören Başya­
lalde· çok mühi~ bir rol oynamış bulunan sakçı Hasan Ağa ile adamları, karadan ve
Kabakçı Mustafa Ağanın kale yamakları, o denizden Yalıköşküne yetişinceye kadar;
devrin zorbalık ve zıpırlık aleminde birinciy- Sekbanbaşı Ağayı Yalıköşkünden Enderuna
di, pürsilah gezerler, hiçbir yasak dinlemez- aldırdılar. Kendisini bizzat dinleyen Padişah
ler, her türlü tecavüz ve şenaatten çekinmez- hayret etti: - Benim senin azlinden haberim
lerdi. Halbuki şehirde silahlı gezmek şiddetle yoktur! dedi. Mesele Babıaliden soruldu: Sa-
yasak edilmişti. Arif Ağa yamaklara: «Silah- daret kaymakamı Sadullah Paşa da: «Biz onu
larını çıkarmıyorlar, bari İstanbul tarafına azletmedik» cevabını verince sarayı bir telaş
geçmesinler, Padişahımız her gün tebdil ge- aldı. İşin içinde Kabakçının parmağı olduğu
.ziyon diye haber gönderdi, kulak asmadılar. anlaşıldı. Arif Ağa Balıkhane kapısından baş­
Nihayet bunlar.ın bir kaçı idam olunmayınca ka. bir gemi"ye bindirilerek Bursa taraflarına
uslanmazlar deyip birkaç yamak tutturup ale- gönderildi, 70-80 yaşlarında bulunan Muhzir-
nen Ağakapısı zindanına yolladı. Baş yasakçı başı Mustafa Ağa da Sekbanbaşı oldu ve işe
Hasan Ağa ile Arif Ağanın arası açıktı, Ha- Arif Ağa maddesinin tahkiki ile başladı. Sor~
san Ağa bunu fırsat bildi, Kabakçı Mustafaya: guya çekilen Hasan Ağa: «Fesada mani ol-
ANSİKLOPEDİSİ - 983 - ARiF BEY

mak içindir, azil Babıasafiden gizlice emro- yarım açık gözleriyle bir nöbetçiye baktı, bir
ıunmuştur» dedi, Mustafa Ağa: «Ben bu yaşa de bana:
kadar böyle bir madde ne görmüş ve ne de - Bu keratalar da büyük keratayı bek-
işitmişimdir!>> deyince, Ağa Divanında hazır liyorlar değil mi?
bulunan ustalar ve odabaşılar Başyasakçı Ha- . Deyince ben ayıldım. Çünkü Arifim, ar-
san Ağayı hançer üşürüp parçaladılar ve ce- tık kendinde olmadığı için karakoldan da içe-
sedini bir hammal sırtına verip Ağakapısı riye dal~r, bu sözü söyler. Derhal koluna gir-
önüne attırdılardı. Birkaç saat teşhirden son- cUm, sürükler gibi çektim. Benim bu teşebbü­
ra kaldırılıp bir yere gömüldü. Şehirde mü- sümden daha ziyade şımardı. Sesli sesli söv-
sellah gezenlere de aman verilmeyip idam meğe başladı. amma benim kuvvetle kolun-
olunacakları dellallrla ilan ettirildi. dan çekişimden dolayı ilerliyorduk. Meğer
Bibi.: Cabi Said VekaayinamesL daha belalısına çatacakmışız! Biraz sonra Sul-
tan Muradın mahbus kaldığı sarayın kapısı
ARİFAĞA SOKAĞI - Eyyubun üçşe­
önlerine gelmiyeltin mi; nereden akıl etti Ari-
bitler Mahallesinin so,kaklarındandır; İslam­
fim, beni _kolundan silkince sarayın kapısına
bey Caddesinden. ayrılan Bülbülyuvası sokağı
doğru gitmesin mi? Hatırıma Ali Sftavinin ya-
kavşağından gelindiğine göre, ilerideki kıvrı­
kası geldi. Bir kere:
mına kadar, iki araba genişliğindeki taşlı top-
- Eyvah! Mahvolduk! .. ·
rak yol olup hafif meyil ile yükselerek bazan
Dedim. Hakikat eyyah ... Çünkü hiç lamı,
daralarak, uzanır. Etrafını ekseri iki katlı ah-
cimi yok, nöbetçilerin süngülerinin ucunda-
şap evler bahçeli.ltler çevirir. Yolun doksan
yız ..
derece sola kıvrıldığı yerden hafü bir meyille
Evlicebabatekke Sokağına kavuştı,ığu yere ka- ;_ Yürü, Arif Bey!..
dar, bir tarafınc!a tek katlı adeta kulubemsi Mümkün değil!
evler, diğer tarafında yüksekçe ahşap bir bina Merhumun sesi de kalındı. İri parmaklı
vardır; sokak sekenesi, dar gelirliler tabaka-
elini sallıya sallıya tecvid kaideleri üzerine:
sındandır (Ekim 1946).
- Seni dinsiz, imansız, zalim, hain ...
İsmail Ersevim Diye kalaylayıp kalaylayıp basıyordu ...
Nihayet kolundan hızla çektim, fakat o anda
ARiFAKi - (B.: Arif Efendi, Mehmed). müthiş bir ses:
ARİF BEY - On sekizinci asırda yaşamış - Ulaaan! .. Be herifler! .. Yolunuza git-
bir mücellid ve müzehhibdir. Beyazı Mustafa- senize! .. Şimdi ikinizi de mıhlarım ha! ..
efendizade İbrahim Çelebi yetiştirmesidir. Sözleriyle aksetti. Bende havası hamse-
Havatı hakkında başka bir kayda rastlana- den · yalnız işitmek kalmıştı. Bu sözle sarayın
madı. kapısının içinden geliyordu. Arifim bir silkin-
Bibl. ; Hat ve Hatta.tin. di. Bu defa da o ayıldı. Ayılır ya! .. Laf değil,
ARİF BEY - İkinci Abdülhamid devri mıhlar mı, mıhlar! ..
sonlarında sempatik bir İstanbullu tipidh- ki, Ben tir tir titriyordum. Nöbetçi bir dü-
Büyük Muharrir Ahmed Rasimin gençlik ar- dük çalsa, kurşunları yedik gittiydik. Çevir-
kadaşlarından biri olmuş· ve üstad, bu şirin seler bile en hafif göreceğimiz ceza, karakolda
simanın harikulade şirin bir J:ıatırasını şu sa- öldürücü bir dayak yemek, ertesi günü ilk
tırlarla · anlatıyor: vapurla bir semti meşhftle doğru gitmekti.
«Benim Arif Bey isminde saf yürekli ·bir Arif ayılır ayılmaz adımları açtı, can
arkadaşım vardı. İki üç tane parlattı mı ba- havliyle gidiyordum. Bana da ona da arkadan
zen arslan kesilirdi. Fakat korkunca da tam ayak sesleri geliyor gibi oluyordu. Ben daha
korkardı. Bir akşam' Arnavudköyüne gittik. ziyade korkmuş olmalıyım ki duvarların bir
Sazda oturduk. Çaktık, kafaları kurduk; gazi- tarafı açılarak içinden bir bölük asker çıka­
noda kimse kalmayınca biz de kalktık, kalk- cak sanıyordum!
tık amma.. ne araba var ne de sandal. Taba- Arif medhuş ve sermest... İkide birde:
na kuvvet yürümeden maada çare yok. Yola - Geliyorlar mı?
düzüldük. İyice hatırımda değil amma, Orta- . Diye soruyor, ·ben her ihtimale binaen:
köy karakolu önünden geçiyorduk. Arifim, - Galiba! ..
ARiF BEY (Binba§l Hasköylü) __,; 984 - İSTANBUL C

Diyor, hatta arkama bakmağa bile cesl- hurufat ve litoğrafya işleri yapar, resim bas._ .·
ret edemiyordum. İyice hatırımdadır! Hasan~ mazdı. Hayatı . ve matbaası hakkında başka
paşa karakolu önünden öyle dümdüz, öyle bir kayda rastlanamadı.
muntazam geçtik ki değme asker bir resmi Bibl. : Resmi Maarif Salnamesi.
geçitte bu kadar itinalı yürüye~ez. Geçtik,
geçmedik, arkamızdan bir koşuşma peyda ol- A.RİF BEY (Binbaşı Hasköylü) - Aske~
ressamlarımızdan,1856 da doğdu, 1876 da
du. Aman!.. Eyvah!.. Yakalandık mı?L Bir-
biri ardına: Harbiye Mektebinden diploma alarak Erzu-
- Tutun!.. Yakalayın! .. Kollarını bağla­ rum Askeri Rüşdiyesi resim muallimliğine
yın!..
tayin edildi; İstanbulda Selimiye Topçu tabu-
Sesleri.. Ben zaten bilirim a... Kendi kor• ru kumandanı iken öldü. Ölüm tarihi tesbit
kumdaµ birdenbire farkına varmamıştım, Ari- edilemedi, hayatı ve eserleri hakkında da baş­
fim, olduğu.yere çökmesin mi? .. Meğer zaval- ka bir kayda rastlanamadı.
Bibl. : Pertev Boyar, Türk ressamları.
lının dizlerinin dermanı kesilmiş!.. Öyle ya..
Hem Arnavudköyünden geliyoruz, hem de ya- A.RİF BEY (Çarşambalı Hacı) - Geçen_
rım saattir ölüm kork.usu çekiyoruz. Buna asır sonlarının büyük hattatlarından; aşağı­
can mı, diz mi dayanır? .. daki satırlar, Eşref Edibin imzası ile İslam-·.
Meğer karakoldan, biraz evvel getirilmiş Türk Ansiklopedisinde intişaf etmiş makale- .•
bir deli.kaçmış .. Deli, akıllı, o hengamede kim den alınmıştır: ·
kime!.. Şu kadar söyliyeyim ki Dolmabahçe «Maliye memurlarından idi. Altmış yaşı­
meydanına nasıl geldiğimizi biİmiyorum. Be- nı geçmiş olduğu halde 1310 (1892) da vefat

reket versin ki tek atlı bir araba karşımıza eylemiştir. Eyyub yolu üzerinde . Yiveğ.ud

çıktı, atladık. kabristanında medfundur. Sülüsden iketebeyi

Arabada .Arife sordum: Kazasker Mustafa İzzet Efendiden almıştır;·


- Sana yine ne oldu, heyheyler mi gel- Ta'liki de Saiın Efendi ile birlikte İsmail Hak-
kı Efendiden öğrenirken bırakmış, Melek
di?
Suspus oturuyor, hafif hafif söylüyordu: Mehmetpaşazade Ali Haydar Beye gitmiştir.

- Ne var ki? Sami Efendi,bundan dolayı Çarşambalıyı ten-


- Daha ne olsun ki ... kid ederdi, Ben ölünceye kadar hocamı bırak­
madım ve çok da feyz gördüm» derdi.
- Sultan Murada pek acırım da ...
- Senin nendir? «Hacı Arif Bey istifte çok maharet gös-.
- Hiç!.. termiştir. Bilhassa «Aman ya Hüseyin mededı
- Sen budala~ısın beL. Bir hiç için hem senden» levhasındaki istif, yazının güzelliği
beni hem de kendini mahvettirecektin ... kadar, fevkaladedir. Hele ta'lik mühür istif-
leri pek meşhurdur. Mühür hak ettirmek is~
Biraz sonra .farkına vardım ki .Arifim.in teyen dostları istifinin tanzimi için evveli ona ·
pantalonu ıslaktı! Gülmeyiniz! O zamanlarda müracaat ederlerdi. Hakkak Yümni ve Dana•.·
bizim gibi hürriyet taraftarı istibdat düşmanı Efendiler in Koileksiyonlan onun ·bu yoldaki •.
daha neler vard.ı! Kimler yoktu!... Arifiıninki maharetini göstermeğe kafidir.
yine küçüğü idi( .. · «Hacı Arif Beyin en birinci merakı mü-.·
O geceden sonra biçare her ne zaman ga- senni (çifte) yazı yazmaktı. Bu yazılar arasın"
zino veya sair uumumi bir mahalde siyasiyat- da öylelerine tesadüf olunur ki insan hakika-
tan bahsetmeğe başlıyacak olsa kulağına eği­ ten el ile yazıldığına inanamaz.
lir, usulca: «Arif Beyin şayanı hayret derecede ku.V-
- Bahsi kes!.. Yoksa pantalon meselesi- vei hafıza ve temyiziyesi vardı .. Meşhur Şefik .
ni açarım! der, durdururdum!» (Ahmed Ra- Bey, onun bu meziyetini her zaman sitayişle
sim; Muharrir bu ya!). yadedermiş. Her hangi bir hattatın bir defa
. A,RİF BEY - Seraskerkapısı ki.tiplerin- görclüğü bir yazısından onun yazıdaki şahsi­
den ve matbaacı; kendi adına nisbetle anılan yet ve hususiyetıni sezer, artık diğer bir ya-
matbaasını (H. 1274) 1888 de Bayazıd imareti zısını imzasız da olsa derhal anlardı. Kendisi- :
kapısı yanında açmıştı. Yalnız türkçe üzerine ne ·imzasız olarak gösterilen yazıların kimler .
ANSİKLOPEDİSİ - 985 - .ARİF BEY (Hacı)

tarafından yazıldığını söylemekteki kudreti .ARİF BEY (Çerkes) - 1900 yıllarında,


hattatlarca meşhurdur. Beyoğlunun en tanınmış kaldırım kabadayı­
«Merhumun çok itina ile yazdığı Kur'anı larından ve meşhurFehim Paşanın adamla~
Kerim ile Delail-ül-hayrat nesihdeki kudreti- rındandır. Beyoğlunda tabanca ile vurup öl-
ni gösterir. İnsan bunlara bakmakla doyamaz. dürdüler. Onun katli o zaman Beyoğlu zabı­
Mushafı Şerifi bitirmiş olmakla beraber iki tasını hayli telaş ve velveleye düşürmüştü.
cüzüne hareke koymağa, nihayetine de Kete- Küçük kardeşi Ziya, Mahmud Şevket Pa-
be atmağa ömürleri vefa etmemiştir. Ta'lik şa kaatillerindendir. Bunlar Sehremini
. civar-
ve celisi de güzeldi. Bu yolda yazılmış çok lı Hasan Kapt~n denilen bir adamın oğulları
nefis yazıları vardır. Vefatında tekmil levha- · idi.
larını Sami Efendi merhum almıştı. Sami Sermed Muhtar Alus
Efendiyi çok sever ve onu samimi olarak ken- .ARİF BEY (Hacı) - Geçen asır sonları­
dinden yüksek görürdü. nın en büyük bestekarlarından; aşağıdaki sa-
«Merhumun yazıdaki mertebesi bittabi tırlar Eşref Edib'in imzasi ile İslam - Türk
Mustafa İzzet ve arkadaşı Şefik · Bey kadar Ansiklopedisinde intişar etmiş makaledir; üs-
değildi. Şefik Bey derecesine yetişemediğini tadane kaleme alınmış pek güzel bir yazıdır:
kendisi de her zaman söylermiş. Bununla be- «Musiki üstadları» ve «Tarih ıstılahları»
raber bazı yazılarında fevkalade muvaffakiyet adlı gayri matbu' eserlerin müellifi Naif, Tü-
göstermiştir.
man'ın tahkikatına göre, Arif Bey Eyyub
«Yazı yazarken pek ziyade itina gösterir- Mahkemei Şer'iyyesi Başkatibi Bekir Efendi-
di. Yazılarının bir tarafına ufacık bir halel . nin oğludur. (1247) 1831 senesinde Eyyubdıa
arız olsa çok canı sıkılırdı. Elleri .titrekti. Fa- iptidai mektebine devam ettiği sırada sesinin
kat yazı yazarken kalemine hakimdi. Çok mü- güzelliği mektebin ilahi hocası musiki üstad-
tevazı idi. Latifeci ve mahcub tabiatli idi, larından Eyyublu bestekar Mehmed Beyin
kendisine biraz fazlaca ihtiram gösterilse mah- (Mehmed Bey Hamamizade İsmail Dedenin
cubiyetten ~ızarırdı. Hoş sohbet idt yetiştirdiklerindendir) nazarı dikkatini celbet-
«Güzel Sanatlar Akademisi üstadların­ miş, onun bu yolda ilerlemesine itina göster-
dan Hacı Nuri Bey diyor ki: «Çarşambalı miştir. Mektebi bitirdikten sonra üstadı Meh-
Hacı Arif Bey, Rakım tarzında yazardı. Daima med Beyin delaleti ile (1260) 1844 de mülaze-
onu taklid ederdi, Asan pek münteşir değil­ metle Babı Seraskeri kalemlerinden birine
dir. Maliye memurlarından idi. Güzel yazar- girdi. Sesinin güzelliği her tarafa yayıldı. Sul-
dı. Fakat hattatlığı meslek edinmemişti». tan Abdülmecid bunu işitince iradei seniye ile
Muzibi Hümayuna alındı. Sarayda üstad Ha-
<< Yine
Güzel Sanatlar Akademisi üstad-
şim Beyden meşke haşladı. Pek zengin olan
larından İsmail Hakkı Altınbezer diyor ki:
tabiatı musikiyesi burada kemal derecesini
«Hocamız Sami Efendi Çarşambalının yazı-.
buldu. Abdülmeci-
larını gösterirdi .ve kendisiyle müzakere ede-
din kendisine pek
rek yazdığını söylerdi. Çarşambalının yazı­
ziyade teveccühü
larına kıymet verirdh.
v a r d ı. Kendisini
«Necmeddin Okyay da Çarşambalının ya- uzun müddet kure-
zılarını takdir ediyor, ancak birinci mertebe-
nalık hizmetinde
ye çıkamadığını söylüyor. Sami Efendi gibi,
istihdam eyledi. Bi-
diyor, bir dahi-i san'at çıktığı için Çarşamba­
lahare Arif Beyin
lı gibi hattatlar ikinci derecede kalmıştır.
Yoksa haddi zatında onlar da güzel yazarlar- arzusu üzerine altı '·
dı. Celide Sami Efendi, sülüs de Şevki Efen- bin kuruş maaşla
di, ta'likte Hulusi Efendi yetişilemez bir mer- çırağ edildi. Sul-
tebeye vasıl olmuşlardı. San'at ufuklarında tan Abdülazizin cü-
tul(} eden bu güneşler yüzünden diğer yıldız­ 11'.tsunda Serhaıien-
ların ziyasının hakkıyle göremiyoruz». (İslam - de unvaniyle yine Hacı Arif Bey
Türk Ansiklopedisi). Mabeyne alın a- (Resim: H. Çizer)
.ARİF BEY (Hacı) __,,... 986 - İSTANBUL

rak Haremi Hümayun devairi musiki meşk­ kılarından ve okuyuşundan husust bir zevk
lerine memur edildi. On sene kadar bu hiz- alırdı» .
mette bulunduktan sonra dört bin kuruş ma- Üstadın İbnülemin Mahmud Kemal, ço-
aşla tekrar çırağ edildi. Bir müddet Şlirayı cukluğunda, komşularından Fındık Hafız ta-
Devlet hulefalığında bulundu. İkinci Sultan rafından okunan bir mevlid gecesinde Hacı
Abdülhamidin cülüsünde muallim sıfatiyle ve Arif Beyi dinlemiştir. «O ne müthiş sesti! Ar-
Kolağalık rütbesiyle tekrar Muzikai Hüma- kadaşlariyle birlikte tevşih okurken onun sesj
yuna alındı. Vefatına kadar bu hizmette kal- diğer seslerin fevkinde dalgalanır ve taşardı.
dı. (1302) 1884 de vefat eyledi. Beşiktaşta Altmış sene geçtiği halde hala bu sesin gü-
Yahya Efendi dergahı kabristanında ·medfun- zelliği kulaklarımdadır» diyor. Daha küçük
dur. Çok zeki, meclisi ara ve çok yakışıklı idi. yaşta iken sesinin güzelliği ve kıvraklığı mu-
Fevkalade kuvvei hafızası vardı. siki üstadlarının nazarı dikkatlerini celbet-
«Arif Beyin arkadaşlarından yaşı sekseni 'mişti. Ona ilahi meşkeden Zekai Dede, büyük
geçmiş olan Muzikai Hümayun muallimi Zati üstad Hamamizade İsmail Dedeye ondan bah-
Bey eliyor ki: «Sarayda Muzikai Hümayunda setmişti; getir de görelim, demiş. Bir gün Arif
bir müddet Hacı Arif Beyle beraber bulun- Beyi alıp götürmüş. Dede Efendi çok iltifat
duk. Geceleri yatsıdan sonra kahve ocağında etmiş. Bir şey okurlar mı? demiş Arif Bey
toplandık. Yatı zamanı olan.alaturka saat dör- ilahiye başlayınca Dede Efendi hayrette kal-
de kadar arkadaşhır (hanendeler) hep bera- mış. Gel oğlum! demiş, yanına çağırmış. Elin-
ber okurduk. Hanendelerin şefi Müezzinbaşı den tutmuş, orada bulunan tilmizlerine: Efen-
Rifat Beydi. Fasıl onun elinde idi . . Arif Be- diler, demiş, bu
çocuk hepimizi geçecektir!..
yin ayrı talomı yoktu. Fakat Arif Beye de Bu hadiseyi Arif Beyin kendisi tilmizi Servet
müstakil bir oda verilmişti. Orada talim ve Beye (Servet Bey, tanburi Turanın hocası,
meşkederdi. Arif Beyin musikideki hüsnüta- Adliye Nezareti mezahib kalemi baş mümey-
biatini bütün arkadaşlar takdir ederdi. Bil- yizi idi) anlatmış, Servet Bey de, Dürri Beye
hassa sesinin güzelliği ile meşhurdu. Nota bil- nakletmiş.
mezdi, fakat müthiş bir kuvvei hafızası vardı. «Yine Servet Beyin Arif Beyden nak-
Binlerce parça ezberinde idi. En ince parça- len Dürri Beye anlattığına. göre, Arif
ları eksiksiz ve pürüzsüz okurdu. Sultan Ab- Bey mabeyne. alındığı zaman Haşim Bey-
dülhamid diğer padişahlar kadar alaturkadan den çok istifade etmiş Haşim Beyin sesini ve
heyecan duymamakla beraber Arif Beyin şar- musiki tavrını çok beğenmiş . Bir gece bermu-
tad Haşim Beyden eser meşkeder~en
A - ., b ka llii r. d
~~ "• • "" ,,a,
m,
• ba'
,.
" o makamın ikinci_ bestesini de meşk
Ax,~ı: p - = r ~ $:frf-bftf~ etmesini rica etmiş. Haşim Bey: Ben
er dun zui : bu eserleri altı ayda meşketmiştim,
sen nasıl olur da bir meşkde alabilir-
sin? demiş. Hacı Arif Bey ricasını
f., f>' r i }il n, rı dan tekrar edince _Haşim Bey meşke ka- ·
rar vermiş, fakat ertesi günü okuya-
[ madığı takdirde bir daha kendisine
Hun a kar ~~ h bt d,t eli ~ i gi• hiçbir şey meşketıniyeceğini söylemiş.
ı ~ ı • et€! r i!c /utqr ı,eıarı:t4aı riye O da: Peki! demiş. Bunun üzerine ge-
~alan ağır ve yürük semailerini
ya nı rrı da" ½ KoRo • de meşketmiş. Fakat sıkılmış, o ge-
~ g y ıı; IFLJlrEji 1 tf!U&BJ sfr~ 1 ce uykusu kaçınış. Arifin bu kadar
kendisine güvenmesini hoş göı:me-
miş, sabah erkenden Arifi çağırmış.
Biraz sertçe: Haydi oku bakalım! de-
miş. Arif okumağa başlatiuş . Olmadı
Hacı Arir Beyin bir saba 5arkısı
(O. Zadoryanın piyasa tavrında yazılmış nota m~cmuasından) dediği yerleri -Arif Bey kendi kendi-
ANSİKLOPEDİSİ - 987 ARİF BEY (Hacı)

ne tekrar· düzeltmiş. Arüin harikulMe zekası­ lerirağbetten düşmüyor. Musiki fasıllarında


nı görünce çehresini değiştirmiş, sözünü yu- mutlaka Hacı Arif Beyin eserleri alınır. Avam,
muşatmış, gözlerinden yaşlar dökülerek alnın­ havas onun eserlerinden zevk duyar. Bu, her-
dan öpmüş: «Arif, demiş, ben bu sesleri tam kese nasib olmıyan müstesna bir muvaffaki-
altı ayda geçmiştim. Aferin oğlum! Ömrümün yettir. Hacı Arif Bey gibi san'atkarların yetiş­
sonuna kadar, ne biliyorsam sana vereceğim mesinde o devirlerin müsaid şartlarını da
Yine Servet Beyin Dürri Beye anlattığı­ nazarı itibara almak lazımdır.
na göre, Hacı Arif Bey bestelerini çok çabuk Tanbur üstadlarından Dürri Turan yazı­
yaparmış, çok velud imiş; o kadar ki bestele- yor: «Hiçbir Türk kalbi yoktur ki onun eser-
rini geçmeğe yetişmezlermiş. Bine yakın şarkı, leri karşısında vecde gelmesin. Onun eserleri
ilahi ve durak bestelemiştir. Kendi eserlerin- gönülleri neşvelerle doludur. Ağlar ve ağla­
den baska, belki iki binden fazla, büyük üs- tır. Rindane meclisleri cuş-u hurftşa getirir.
tadlar~ klasik eserleri de ıriahfuzu imiş. Sazların telleri onun nağmeleriyle kopar. Sa-
. Katikofti usulünü Hacı Arif Beyin icad rayların muhteşem salonları nice zamanlar
ettiğini Dürri Turan, Rauf Yekta Beyden işit­ onun sesiyle ve eserleriyle inledi. Üç padişa­
miş. Bu usul, 8 darplı 8/8 likle yazılan bir hın gönlünü fethetmişti. Sarıgüzelin, Edirne-
ölçüdür. Hacı · Arif Beyden evvel eazımın kapısının tahta evlerine de onun eserleri he-
eserlerinde böyle bir usul görülmemiştir. yecan getirdi.
Arif Bey, eserlerinde eski bestelerdeki
Meyhane mi bu, bezm-i tarabhaneyi cem mi?
«terennüm» leri kaldırmıştır. Bir geee Sul- Peymane mi bu, efser-i darat-ü haeem mi?
tan AbdülAziz bunu kendisine tavsiye etmiş. Saki mi bu, nevbavei bostan-ı cemalı
Onun üzerine Arif Bey bu yola dökülmüş. Reşk-i çemenistan-ı hiyaban-ı ireın mi?

Muhtelif makamlarda uzun güfteli parçalar da Mir'atı musaffa mı değil, cam-i 15arabın
bestelemiş, bunlara «Nevzemin» demiştir. İç gör ki safası ne imiş alem-i ahın
Musiki üstadlarından K~ Uz'un müta- Çekmez elem-Ü minnetini çarh-i cihanın
Pekçe sanlan damenine pir-i mugaanın
laasına göre, Hacı Arif Bey musikimiz tarihin-
de bir mevki sahibidir. Büyük üstadların sa- Geçen asrın sonlarında bu şarkısı neşre­
nat itibariyle çok yüksek, fakat herkes anla- dildiği zaman İstanbul altüst olmuştu. Bütün
yamadığı için zevkine varamadığı ağır beste- musiki meclislerini vecde getirmişti. Makam
lerden sonra daha hafif ve tesiri daha şamil itibariyle bu bir şaheserdir. Bunda uşak ma-
~usikinin inkişaf devrinde yetişen Hacı Arif kamının bütün incelikleri, nağmeleri, motif-
Bey .bu vadide en ziyade muvaffak olan beste- leri gayet san'atlıdır. Beste ile güftenin insi-
karlardan biridir. Şarkılarında oynaklık, in- camı, ma~amların birbirine geçişleri o kadar
celik ve vüzuh vardır. Rengin ve şfth nağme­ maharetlidir ki bu güzellikler karşısında mest
ler bestelerinin mümeyyiza bir vasfıdır. Esa- olmıyan hiç bir sanatkar yoktur.
sen hüsnü tabiat sahibi, şuh meşreb bir adam- Bunun arkasından ayni usulde bir eser
dı. Zamanında musikide- böyle bir inkişafa daha:
ihtiyacı vardır. Bu yolda bestelediği şarkılar
Meyhane değil, meclis-i rindane-i cemdir
hemen musiki meclislerine yayılıyor, herkes
Peymane değil, dafii endtih-u elemdir
beğeniyor, halkın zevkine hoş geliyor, muh- Sakileri kim suret-i insanda görünınü5
telif tabakaların bedii hislerini okşuyordu. Amma bir iki dilber-i hftban-i İremdir
Denebilir ki Hacı Arif Bey milli musikinin Çek sağarmı durma Hafid bade-i nahın
yüksekliğini ve inceliğini bozmaksızın onu Te'sirini anla neimiş bir yudum ahın
ammenin zevkine uygun bir hale getirmiştir. Hiç dü§me sakın minnetine halk-ı cihanın
Konservatuvar Müdürü Yusuf Ziya Beye Meşrepçe zekatile ya~a pir•i mugaamn

göre de, Hacı Arif Beyin milli musikimiz ta- Arkasından yine ayni usulde üçüncü bir eser
rihinde mümtaz bir mevkii vardır. Musikimizi daha:
ağırlıktan kurtarmış, umumun hissiyatına
Meyhaneyi seyrettim, uşşaka mutaf olmuş
tercüman olmuştur. Zamanın icabettirdiği
Teklif-ü tekellüften sükkani muaf olmll§
yenilikleri göstermiştir. Şarkılarında asalet ve Bir neş'e gelip meclisi bl havf-ü hilaf olmuş
kibarlık vardır. İbtizal yoktur. Onun için eser- Gam sohbeti yad olmaz meşrebleri saf olmuş
.ARİF BEY (Hacı) - 988- İSTANBUL

Aşıkda keder neyler, gam balk-ı cihanındır hın nazarı dikkatini celbediyor, Bu, kimin
Koyma kadehi elden, söz pir-i mugaamndır. şarkısı? diyor. Arif kulunuzun giryeleri! di-
Ayni usulde, fakat başka başka bir şekil­ yorlar. Derhal irade sadır oluyor: Çabuk tah-.
de, tanziri gayri kabil olan bu üç eserin neşri liye ediniz, gelsin, şar~ısını kendi okusun! ..
musiki aleminde mühim bir tesir husule ge- Denebilir ki Hacı Arif, sarayın bir evladı gibi
tirdi. Sanat itibariyle üstadın bestedeki kud- olmuştu. Şehzadeler kucağında büyümüştü.
reti herkesi hayran etti». Bütün bunlara, bu eğlencelere, bu zevkü
Hacı Arif Beyin torunu Abdülhalik Bey, safalara, bu teveccühü şaMnelere rağmen
Cemil Beyden büyük babasının sanatı ve ge- Arif Beyi bu muhit bazen sıkıyor, buradan
çirdiği hayat hakkında çok şeyler dinlemişti. uzaklaşmak, İstanbulun tenha bir köşesine
Arif Beyin ömrü hemen umumiyetle sarayda çekilmek, orada yalnız başına yaşamak isti-
geçmiş. Yapılan harici istikrazlarla saray re- yordu. Bu emeline muvaffak olduğu zaman
fah içinde idi. Etrafı kafeslerle çevrilen Dol- artık hürriyet ve istiklaline kavuşmuş bir
mabahçe Sarayının içinde her gece sabahlara mahkum kadar sevinirdi. Fakat , çok geçme-
kadar ahenk devam ediyordu. Sazlar çalınıyor, den yine yaka paça saraya- getirilirdi. Bir ara-
oyunlar oynanıyor, Sultanlar eğleniyor, yeme- lık Zincilikuyudaki çiftliğine (şimdi burası Al-
ler, içmeler taşıyordu. Altınlar avuç a~ç ih- man çiftliği diye maruftur) çekildiği zaman
san olunuyor, güzel kızlar huriler gibi sara- ömrümün sonuna kadar buradan ayrılmainağa
yın dört köşesini şenlendiriyordu. Arif Beyin azmetmişti. ineklerle, koyunlarla, çüti çubu-
hayatı, bilhassa gençlik hayatı burada geçi- ğu ile burada münzevi yaşadığı zamanlar sa-
yor. Kendisi çok da yakışıklı bir delikanlı. kalının göğsünü kaplıyacak kadar uzadığını
Bütün saray kızları meftunu cemali. Kend~si naklederler. 93 Rus muharebesinde o burada
kadar sesi de güzel. Okuduğu zaman yalnız o ineklerinden süt sağardı. Harbin sık:ıntılan
muhteşem salonlar değil. Bütün gönüller he- geçtikten sonra saray yine Hacı Arifin bırak­
yecan içinde Jtalıyor. · Her gece bir başka fa- tığı boşluğu hissetmiş, Valide Sultan onu zev-
sı1, bir başka eğlence .. Harem dairesinin ka- cesiyle beraber saraya davet etmişti. Saraylı
pıları Arif Beye ,açık. O, hem padişahın kure- olan zevcesini gönderdi, kendisi gitmedi, ko-
nalık hizmetini görüyor, hem de gönüllere yunlariyle, inekleriyle beraber yaşamağı ter-
neşve açıy·or. Kızlar onun bestelerini çok ça- cih etti., Fakat bir gün Sultan Abdülhamidin
buk öğreniyorlar. Onun ilhamlarına onlar da iradesi onu tekrar sarayın muhteşem salon-
aşina. Nihayet günün birinde sarayın en dil- larında sultanları eğlendirmeğe mecbur etti.
ber kızı, «Çeşmi Dilber» gönlünü ona kaptı­ Artık ömrünün son günleri yaklaşıyordu. Bir
rıyor, evlenmelerine iradei şahane sadır olu- gün Gümüşsuyundaki Muzikai Hümayun kış­
yor. Düğünler, eğlenceler geceleri gündüz- lasının· 1oş bir adasında oğlu Cemil Beyin kol-
lere çeviriyor.· Arif Bey biraz şımarık ve ser- ları arasında bir fıstltı kadar hafif ve titrek
keş. Bu sebeple bazen gazab-i şahaneye uğru­ sesle: «Oğlum, beni kıbleye doğru çevir» de•
yor. Fakat çok geçmeden yeni bir bestesi pa- di, oğlu onu kıbleye karşı çevirdi, kelimei şa-
.dişahın gönlünü yumuşatıyor: hadet getirdi ve gözlerini kapadı. ·
Alıteridü~kü.n garib a~k-ı avareyim Hacı Arif Beyin eserleri, söylediğimiz
Gün gibi deryayı aşkınla gezer biçareyim gibi, bine yakındır. Bunlardan bazılarını kay-
S~ıa kul olduk kapunda gayri kande va.reyim dedelim: 1. Rast makamından: «Mükedder
Padişahını sen dururken ben kime yalvareyinı
· derd-i peyder peyle şimdi», «Esdi nesim-i nev
Son mısradaki «padişahım» bilahare «şi­ bahar açıldı güller subuhdem», «Ehl-i dil isen
vekarıın» olmuştur. Nihavendin bütün hazin ken~ine zevk eyle cefayı», . «Aşık oldur kim
nağmelerini toplayan bu eser Jrarşısında han~ kılar canın feda cananına», «Neyledi gör ba-
gi gönül erimez? Arif Bey bu şarkıyı hapse na o mah-ı mehi», «Ey -gül nihal-i işvebftz»;
mahkum olduğu odasında bestelemiştir. Bir- 2. Nikrisden: «Seyl-ü ateşden emin olmaz ya-
kaç gün olsun sarayın eğlencelerinden uzak pılmış haneler»; 3. MahQrdan: «Hayli dem-
kalmak onu kedere düşürüyor. O teessürle dir görmedim ey meh seni>, «Nar-i cansdz-i
giryelerini besteliyerek padişaha arzediyor. firakınla harab oldu gönül», «Zahir-i hale
Fasılda çalınan bu yeni şarkı hemen padişa- bakıp etme dahil bir ferdb; 4. Zbilden:
ANSİKLOPEDİSİ - 989 ARİF BEY (Kanuni Hacı)

«Gösterip ağyare lütfün bizlere -biganesin:.; bir eseri vardır. Vezir Hanında İbrahim Efen-
5. Stlzinakden: «Suzinak etme beni ey mehve- di Matbaasında basılmıştır. Bu eserde elli ka-
şim», «Çekme elem-Ü derdini bu dehr-i fena- dar makamdan binden fazla muhtelif şarkı­
nın», «Beni bizar ederken serzenişler», Visal ların güfteleri, dağiler, koşmalar, kıt'alar ma-
için o civana ricalar iletti»·, «Toplanılsa hep niler, gazeller yazılıdır. Bu şarkılar hem ken-
güzeller bir yerde«; 6. Hicazkardan: «Bir ha- ' disinin, hem de musiki üstadlarının en seçme
let ile süzdü yine çeşmini dilber», <<Nevrftz-i şarkılarıdır. Her makamın nihayetinde bir kaç
bahar oldu yine ey gül-i handan», «Gönlüm sahife boş bırakılmıştır. Bir nüshası Dürri
gibi yan ateş-i aşk içre kebab ol»; 7. Kürdili Beyde vardır». (İslam - Türk Ansiklopedisi).
hicazkardan: Geçti zahm-i ttr-i hicrin ta dil-i .ARİF BEY (Kanuni Hacı) - Geçen asır
naşadıma», «Bir zülf-i perişana yine yaktım sonlarının bestekar ve büyük saz üstadların­
abayı», «Zevkin ne ise hicab eyleme bizden»; dan; aşağıdaki satırlar oğlu Zeki Arifoğlu'nun
8. Nihaventden: «Aşk ateşi sinemde yine şu'le İslam - Türk Ansiklopedisinde intişar etmiş
feşandır», «Bülbülü dembeste . etti nalevü makalesıdir:
feryad-ı dil», «Dün gece rüyada gördüm yari- «İstanbulda Ye-
mi»; 9. Hicazdan: «Eşk ile tahmin olunmuş mişiskelesi civarın­
ehl-i aşkın mayesi>>, · «Efzun oluyor gün- da zindankulesinde
den güne bu hal-i melalim», «Müjganın medfun, Baba Cafe-
oku sinede ey çeşm-i siyahım», «Hatadır yad rin ahfadındandır.
edilmek bi vefa namile dilberler»; 10. Hü- 1278 (M. 1861) de
seyniden: «Periveşsin, güzelsin, işvegersin», İstanbulda Hobyar
«Dağıldı gitti yurd-u yuvası»; 11. İsfahan­ mahallesinde doğ­
dan: «Ey tir-i cefa dide-i mesUnıma değme», muştur. Tahsilini
«Mahzun gönüle zevk-u safa karger olmaz», Kocam usta-
«Rahatım yok bu dil-i şeydadan»; 12. Muhay- f a p a ş a Askeri
yerden: «Dünya değil bu, mihnet yuvası», Rüşcliyesinde ik-
«Hal-i dilden kime şekva edeyim»; 13. Ta- mal ettikten sonra
birden: «Mecnun gibi ben dağlar gezerken»; 1301 de Posta ve
14. Karcağardan: «Kime arzeyleyim bilmem ki Telg}'.af Nezareti
ahval-i diğer gunum», «Mest-:iı eleme badei muhasebe kalemi- Kanuni Hacı Arif Bey
ferhunde sunulmaz; 15. Beyati arabandan: ne memur olmuş, (Resim: Nezih)
«Bezmimde dönen sagari mey taze donansın», on senelik
<<Yetişir etme itab»; 16. Sabadan: «Haberin memuriyet hayatı istanbulda geçmiş, 1311 de
var mı saba kakül-i cananımdan», «Nigah-ı Yemen Posta ve Telgraf Başkatipliğine tayin
mestine canlar dayanmaz», Olmuş iken dide- kılınmış, altı sene ·Yemende kaldıktan sonra
lerin gibi mest»; 17. Hüzzamdan: «Düştü dil- İstanbul Posta ve Telgraf Nezaretine nakle-
dar ile firkat araya», Meftun olalı sen şeh-i dilmiş, 1326 da tekrar eski vazifesiyle Yeme-
huban-i cihtlna», «Bir gün beni dildar acaba ne gitmiş, 1327 de Yemenin Menaha kasaba-
şad edecek mi?»; 18. Bestenigardan: «Çok
sında 49 yaşlarında olduğu halde koleradan
gördü felek şimdi beni bezm-i civanda»; 19. vefat eylemiştir.
Yegahdan: «MO.tad edeli giryei zevke heve-
Gençliğinde musikisimizin saz aletlerin-
sim yok» ...
den kanuna heves ederek Posta ve Telgraf
Hacı Arif Bey, iranın büyük şairi Şirzalı memurlarından San Talat Beyden birkaç sene
Hafızın da bir gazelini bestelemiş, İstanbula ders alınış, pek az zaman zarfında üstadının
gelen İran Şahı Nasırüddine takdim etmiştir. hayret ve takdirini mucib olacak derecede
Şah bunu çok be~enmiş, «Şir-u Hurşid» nişa-
ilerlemiştir. Yemende de saziyle çok meşgul
nını vermiştir. · olmuş, İstanbula avdetinde san'atın şahikası­
Hacı Arif Beyin şarkılarından maada der- na yükselmiş bulunuyordu. Kanunu mandal-
gahlarda okunan il!hi ve durakları da vardır. sız çalardı. Bunun sebebini bir ·gün babamdan
Hacı Arif Beyin «Mecmua--i Arifi» adiyle sordum. Dedi ki: «Kanun esasen mandal-
1290 tarihinde taş; basması ile 576 sahifelik sız çalınır. Fakat güçtür, Bu güçlüğü yüzün-
ARİF BEY (Kanuni Hacı) --- 9QO- İSTANBlİi/

dendir ki mandal ihdas olunmuştur. Bm par- geçmek için sol elinin baş parmağı tırnağı ile,
çalar vardır ki orada tatbik edilmek lazımge­ perdelikten kanunun köprüsü istikametinde;
len seslerde, bilhassa şetlerde mandal aciz yani soldan sağa doğru dügah perdresi üze-
kalır. O sesleri bulmak üzere beheme- rindeki yıldırım çekisi ile muhayyer kamını
hal parmak tırnağını perdelerde kullanmak buluşu, bir şelale · akışıyle en tatlı, en kıvrak·
mecburiyeti hasıl olur. Onun için mandalsız ve şa-krak nağmelerle tekrar muhayyer
kanun çalmak başlangıçta çok güçse de so- perdesinden dügah perdesine kadar inişi cid-
nunda sanatkarı o güçlüklerden vareste kılar. den görülecek sanat harikalarından idi. Onun
Mandallı kanun ise başlangıçta kolay iken so- en mühim bir hüneri de mandalsız kanunda
nunda çok güçlük tevlid eder. Ben bunun her makamın seyrine göre perdelerde bemol, .
için ta iptidanberi mandalsız çalıyorum». diyez veya naturel seslerle akord edilerek,
Merhumun çalış tarzı kendine mahsus, mesela hicaz makamında do naturel (Çargah)
gayet lAtif ve ~henkdar idi. Bir kere çok seri perdesini do diyez ve . si naturel (segah) per-
akord ederdi. Sonra perdelerin gam haklarını desini si bemol akord etmek ve fa naturel
bütün şumO.li hassasiyetiyle, en küçük bir ha- (acem) perdesini değiştirmemek, yani fa diyez
ta ve falsodan ari olarak temin eylerdi. Ka- (eviç) yapmamak ve her hangi bir beste veya
nununu çalarken perdelerde icabeden bemol şarkının terennümünde fa diyez (eviç) perde-
ve diyezleri - çeyrek seslere varıncaya ka- si geliyor ve geçiyorsa, yahut da naturel (Çar-
dar - sol elinin baş parmağının tırnak kısmı gah) ve si naturel (segah perdelerini göster-
ile tabii ve net sesler çıkartmak suretiyle ya- mek icabediyorsa sol baş parmağı tırnağiyle
pardı. Bilhassa taksimlerde yine sol elinin .kanundaki perdeliğin kenarından fa naturel
fiske darbelerini mızrablara uydurarak ma- (aceml, perdesine basmak ve si naturel (segilı)
.kamın seyri dairesinde hazin ve samia nevaz, perdesi üzere ise tecrübeli iki baskı ile hem
şakrak ve selsebıl gibi akıp giden nağmeler do naturel (Çargah), hem de si naturel (segah)
gamlarını yapmakla maksadın temini asıl ol-
icad ederdi. Onun bu harikulade mahareti,
duğundan bu suretle makamın seyri daire-
samilerini vecd içinde bırakırdı. Bilhassa
taksim esnasında, mesela dügah perdesinden sinde çalarken diğer her hangi bir makam-
muhayyer perdesine bir anda ve bir hamlede daki fasla· geçilmek istenilince o makamın
seyrine muvafık olan akordun yapılma­
sına zaman ve imkan olamıyacağını tak-
dir ederek makamın seyri icabı değişti­
rilmesi lazımgelen bütün gamları · par-
mağı ile mükemmel bir surette yapar ve
arkadaşları ile hemdem olarak o maka-
mın faslına devam ederdi. Bazan da pek
neş'eli olursa taksimlerde sol elinin baş
parmağının tırnağı yerine kanunun
akorduna mahsus olan anahtarı perde-
ler üzerine fiske darbeleri tarzında kul-
lanarak gönülleri tutuşturan: ve hıçkı­
rıkları andıran yanık nağmelerle dinli-
yenleri vecci içinde mütehassis ' ve gir-
yan eylerdi.
Hacı Arif Bey, zamanında yetişmiş
olan ve kanun çalanların ötedenberi
yeknesak ve hemen ayni tavır ve eda ile
icrayı hüner ettikleri sistem haricinde .
olmak üzere kanunda bir -san'at inkıU­
bı yapmış ve bir · mektep vücuda getir-

Kanuni Hacı Arif Beyin Sult!nt YegAh Sazsemlisi miştir. Kanun! NAzım, merhumdan feyz
(O. Zadoryamn piyasa tavrında yazılmış nota mecmua91ndan) alan en değerli talebelerinden biriydi. ·
ANSİKLOPEDİSİ - 991 ARİF BEY (Kanuni Hacı)

Harbiye Nezareti memurlarından Kanuni Tah- bet mecnun edip düşürdün beni aşka», 11.
sin, Kanuni Sarı Talat Bey, merhunda bulun- Türk aksağı: «Yandı aşka bu can-ü ten», 12.
duğu meclislerde arkadaşlarının o kadar rica Hüzzam makamından aksak: «Hayli demdir
ve ısrarlarına rağmen kat'iyyen kanun çalmaz- görmedim dilber seni», 13. Sengin semai:
dı. Merhum, İstanbulda bulunduğu müddetçe . «Dil hastasıyım bu dile hep ah gelecektir»,
Bebekte Validei Hidivi sarayında güzide ve 14. Ağır aksak: «Hicrin ile yaktın beni», 15.
musikişinas hanımlardan mürekkep heyeti Müstear makamından devr-i hindi: «Can da-
musikiyenin şefliğini deruhte etmiş, seneler- yanmazmış veda-ı firkate», 16. Hicaz ağır ak-
ce bu heyete meşkederek değerli talebeler sak: <<Hami-i cüd-ü seha lütf-ü kerem»,
yetiştirmiştir. Memleketimizde ilk defa «Da- 17. Aksak: «Caiz mi bulutlarla güneş müste-
rülmusiki» unvaniyle bir musiki cemiyetinin tir olsun», 18. Mahur ağır aksak: «Canıma
teessüsüne Hacı Arif Bey amil olduğu gibi, kastetmek ister sevgilim cana benim>>, 19. Dü-
Türk musikisini, Tanburi Cemil, Neyzen Tev- yek: «Serv-i nazım sensin ancak aleme dad-ü
filc, Santuri Edhem, Udi Nevres vesair zevat penah», 20. Aksak: «Senle durmak derdinik
ile birlikte Darülmusikide teşkil eylediği bir eyler beni», 21. Rast ağır aksak: «Geçmiyor
konser heyetiyle Tepebaşındaki tiyatroda eyyam-ı mihnet gitmiyor benden melal», 22.
umuma dinleten de o olmuştur. ·Merhum, mu- Aksak: «Söyle doktor karın nedir cefadan»,
asır bulunduğu Zekai Dede, Hacı Faik, Yeni~ 23. Devr-i hindi: «İltifatın eyledi beni ihya»,
köylü Hasan, Lamekani Mustafa, Hacı Kira- 24. S1lzinak ağır aksak: «Gitti elden yad-i ma-
mi, Bolahenk Nuri Efendiler vesair musikişi­ zi bilmez oldum halimi», 25. Hüseyni sengin
nas üstadları ile devamı münasebete çok semai: «Yaktın dili ateşlere ey şuh-ı sitem-
ehemmiyet vermiş ve -bu zevattan çok istifade kar», 26. Hicaz aksak: «Mecnun işitip derd-ü
etmiştir. ·Musikimizin eski bazı yüksek parça- dilim dağlara düştü», 27, Kürdili hicazkar
larını Hacı Kirami Efendi merhumdan geç-
devr-i hindi: «Genc-i gamde yarelendi yüreğim
miş olduğu gibi merhum da bazı eserleri Hacı
el'aman», 28 Sofyan usulünde: «Zevkin ne ise
Kirami Efendiden •geçmiş olduğundan her iki
söyle hicab eyleme benden», 29. Devr-i hindi:
üstad bulundukları mecliste birbirlerine «Ho-
«Bir gün görmesem bana ölümden beter», 30.
cam, üstadım!» diye hitab eylerlerdi. üstad
Ağır aksak: «Ateş-i aşkın senin ey mehliku,
hanende Kaşı Yarık Hüsameddin Bey ile de
.aralaFında çok sevgi vardı.
31. Ferahnak makamından ağır aksak: «Titri-
yor cismim görünce sevdiğim ruhsarını», 32.
Hacı Arif Bey kanundaki sanatkarlığı ka-
Yürük semai usulünde: «Gerçi aşka müptela
dar bestekftrlıkta da temayüz eylemişti. Mer-
humun başlıca bestelediği mühim eserleri dünyada sade ben değil» şarkıları, 33. Sultani
şunlardır: 1. Kürdili hica:ııkar zincir usulün-
yegah muhammes usulünde peşrev, 34. Aksak
de: «Yar ne kadar yareledi gamzelerin bak semai usulünde saz semaisi, 35. _Devr-~ ke-
bedenim», 2. Lenk fahte beste olarak: «Dil bir usulünde sftzinak peşrevi, 36. Aksak se-
mest-i hüsnün oldu ey turrei taravet, Sensin _mai usulünde saz semaisi, 37. Fahte usulünde
bu bezm içinde nev bavei nezaket», 3. Yü- hüseyni aşiran ve şehnaz peşrevi, 38. Devr~i
rük semai: «Yad eyle beni sevdiğim başın !için kebir usulünde yine şehnaz peşrevi, 39. Kür-
olsun», 4. Hicaz makamından lenk fahte nakş dili hicazkar saz semaisi, 40. Gülzar saz sema-
beste olan «Çıktıkça s1lz-i dilden cana figan-ü isi, 41. Hüseyni saz semaisi, 42. Dügah saz se-
nale, geldikçe yAde hicrin zehrab olur piyale>, maisi, 43·, Bestenigar saz semaisi, 44. Isfahan
5. Rast makamından yürük semai: «Amade
saz semaisi, 45. Saba saz semaisi, 46. Niha-
olur zevk-i çemen, züınrei rindan», 6. Sultani
vend ·sirto saz eserleri. Bunlardan maada
yegah makamından ağır aksak: «Hayli dem-
demler ıztırab-ı aşkını çekmişken», 7. Acem müstear, karcağar, muhayyer, tahir, uşşak,
aşiran ağır aksak:· «Kahr-ü mihnet yaktı bu ferahnak, nühüft, rast vesair makamlardan
cism-ü teni», 8. Düyek. «Ey mader-i devlet-· birçok eserleri daha vardır. Külliyat-i asarı
penah buldun cihanda izz-ü şan», 9. Yine doksandan fazladır, cümlesi de bende mev-
ağır aksak: «Vakt-i firkatte tahayyül eyle- cut ve mahfuzdun. (İslam·- Türk Ansikolope-
dilcçe cism-ü teni», 10. Sengin semai: «Akı- disi).
A.RİF BEY (Mühendis) - 992 İSTANBtJL

A.RİF BEY (Mühendis) Fenerbahçe hususi tahsil ile yetiştirilmişti. Bir gece- rü-
Spor Kulübünün ilk seçkin şöhretlerinden, bu yasında hazreti Mevlana tarafından Konyaya
kulübün fudbol takımında, en iyi bir sol mü- davet edildi, henüz pek genç olmasına rağ­
dafii olarak bilinirdi; nazik, zarif bir genç-ti; men hiç tereddüt etmeden yola çıktı. Konya-
Birinci Cihan Harbi arifesindeki yıllarda·, Ana- da mevleviliğe intisab ederek uzun yılar ta~
doluda bir eşkıya takibinde şehid oldu. · rikat adabına göre hizmet etti; sonra şeyhin­
Saim Turgud Aktansel den izin alarak vatanına döndü ise de Viyana
.ARİF BEY (Süleyman) - On sekizinci bozgunundan sonra düşman istilası Peçeviye
asır şairlerinden; ayni zamanda sülüs, nesih dayanınca bir muhacir kaafilesi arasında Fi-
ve talik yazıda. seçkin bir hattat, kıymetli bir libeye geldi, mevlevihaneye şeyh oldu. Hicri
müzehhib idi. Yazıda üstadları Eyyub Türbe- 1126 da (M. 1714) İstanbulda Yenikapı Mev-
darı Muhsin Efendi ile kendi amc~sı Kapıağa­ levihanesi şeyhi Nesib Dede vefat edince bu
sı Muhasibi İsmail Efendidir. Hakiminin bil- Arif Dede onun yerine şeyh tayin edildi ve
yesine bir naziresi, bir regaibiyesi ve müret- bu tarihte İstanbula yerleşti. İstanbula gel-
teb divani. vardır. (H. 1183) 1769 da Orduyi diği zaman «melek haslet bir piri ruşen · za-
Hümayunla beraber bulunduğu İskacıda öl- mir» idi.
müştür. Mirzazade Mustafa Salim Efendi meşhur
Bibl. : Hat ve Hattatin şuera tezkiresini hazırlar iken kendisinden ·de
.ARİF BEY (Tıbbiyeli) - Geçen asır son- bir yazı istemiş, Arif Dede de Mevlana şanın­
larında harikulade hüsn-ü anı ile şöhret bul- da yazdığı şu gazeli göndermişti:
muş bir gençtir; bir gün kendine karşı iltifat
Zati yakinledir ey hazreti Sultanı Sema'
ve muhabbette tahammül edilmez derecede Şerefi dairei mecmai divam sema'
ileri giden külhani meşreb bir şaire Şehzade
Yeridir mahşeri ervahi mukaddes olsa
Camii avlusunda dayak atmış. Büyükşehrin
Çünki cevlangehi rtihun ola meydam sema'
en kalabalık bir semtindeki bu dayak faslı da
dillere destan olmuş, şaire de şu manzumeyi Dağı uşşak güli ravzai aşki ezeli
Dudi ahi fukara sünbüli bostam sema'
yazdırmıştı:
Keremiiıdir umulur Arifi mah~erde dahi
Çare etiyim yetiı:: ey derde deva Arif Bey
Meded ey doktori ferbunde likaa Arif Bey 1 İdesin dahili cem'iyeti yaranı sema'
Sana dildadeliğim suç mu ey ruhi revan .ARİF EFENDİ - Çorlulualipaşa Medre-
Lutfidib doğrusunu söyle bana Arif Bey sesi müderrislerinden ve matbaacı; kendi _adı­
Haremi Cami .. i Şehzadede ettin pamal
na nisbetle anılan matbaasını (H. 1295) 1889
Darb-i destinle beni hande feza Arif Bey
Mektebi Tıbbiyei Mülkiyede dersleriniz da Beyazıd Kütüphanesi altında açmıştı; yal-
Aşıka etme midir böyle eza Arif Bey nız Türkçe eserler dizer ve basardı, litoğrafya
Nabizgir olmalıdır cümle hekimam edib işleri yapardı; resiin basmazdı. Hayatı ve mat-
Tesliyetdir biri de derde şifa Arif Bey baası hakkında başka bir kayda rastlanamadı.
Bibi. : Nebil Beyin siir metrukatı.
Bibl. : Resmi Maarü Salnamesi,
.ARİF DEDE - Geçen asır sonlarında kla-
.ARİF EFENDİ (Abdülbaki) - On seki~
sik Türk musikisinin seçkin şöhretlerinden bir
zinci asır ülemasından, seçkin hattat ve şair;
mevlevi dervişidir; Bahariye ve Kasımpaşa
babası Aınmizade Mustafa Efendi aslen Ka-
mevlevihaneleri kudümzenbaşısı idi; (H. 1302)
sımpaşalı ve Tersanei Amire mahzeni katip-
1884 Ramazanında öldü; Bahariye dergahı
lerinden idi. Arif Efendi pek küçük bir yaş~
J!udümzenbaşılığında kendisini Zekai Dede
tan itibaren ciddi bir tahsil ve terbiye görmüş
istihlaf etti.
ve zamanının sanat ve ilim mahfillerinde dai-
.ARİF DEDE (Şeyh Ahmed) - On seki- ma hürmetle karşılanan bir sima olmuştu.
zinci asır şairlerinden ve namlı mevlevi şeyh­ Büyük biyograf Süleyman Sadeddin Efendi
lerinden; aslı Macaristanda Peçevi (Peçoy) ka- ondan bahsederken «melek haslet,-fazılı agah,
sabasındandır; babası oranın hürmet edilen arifi billah, İmadeddini hıttai irfan, miriliva 0

simalarından ve gülşeni şeyhlerinden Musta- yi nükteşinasan» · diyor ve şu kıtayı ilave edi-


fa Efendi adında bir zat idi; aşıkaane arifane yor:
ANSiKLOPEDİSİ .ARİF EFENDİ (Filibeli Hacı Ahmed)

Alim ü fazıl ü, hattat ü fakihi nahvi sebeple bu aileye Emir Şeyhleri denmekte
Farisi han il mezayayi siirtide vakit' idi. Ahmed Arif Efendi tahsilini Filibede ik-
Şairi fahir ü münşi ü müverrih yaani
mal etmiş, sonra ticaretle iştigale başlamış­
Cümleyi beyti maamma gibi havi Arif
tır. Daha küçük yaşta iken yazıya merak et-
Mesleğinde Rumeli Kazaskerliğine ka-
miş, az zamanda ilerlemeğe muvaffak olmuş­
dar yükselmiş, (H. 1125) 1715 de vefat edip
tur. Evvela Filibede Yürüyüş Camii hatibi
Eyyubda Hazreti Halidin türbesi civarına def-
hattat Hafız lsmalil Efendiden yazı icazeti al-
nedilmiştir. Mehmed Kani Efendinin:
mıştır. Genç yaşında Filibeden Hacca gitmiş,
Arifi billah didariyle olsun bezgüzi.n dönüşte İstanbul camilerindeki yazılan tetkik
Ve Seyyid Vehbi'nin: etmiş, yüksek hattatların eserleriyle alakadar
Gidüb Arif Efendi kaldı ismi dehrde baki olmuştur. Bu ziyaret, İstanbula nakletmek
nedilmiştir. Mehmed Karni Efendinin: arzusunu uyandırmıştır. Nihayet 1293 de ts-
Asari ilmiyesinden «Menahicül vüsftl», tanbula hicret ettikten sonra, Şehzadegan yazı
uzun zaman medrese tedrisatında en makbul muallimi Hasekili . meşhur hat üstadı Hoca
eserlerden sayılmıştır. Kızının oğlu ve kendi- Şevki Efendiden yazı dersine başlamış, 1301
sinin pek sevgilisi Yahya Efendi isminde bir de icazet almıştır. BilMıare ticareti bırakarak
gence, nakid olarak büyük bir servet, gayet hayatını yazıya ve yazı muallimliğine hasret-
kıymetli bir kütüphane ile antika eşyalardan miştir. Maarif mekteplerinde ve Nuriosmani-
mürekkep baha biçilmez bir koleksiyon bırak­ ye avlusundaki Meşkhanede 1319 tarihine ka-
tı; Yahya Efendi de vasiyeti mucibinc·e Ey- dar muallimlikte bulunmuş, pek çok talebe
yubda bir medrese yaptırıldı. Mirzazade Salim yetiştirmiş, son zamanlarda rahatsızlığı hase-
tezkiresinde şür diline örnek olarak şu beyti biyle Meşkhanedeki vazifesini oğlu hattat Mus-
naklediyor: tafa Rakım .Beye devretmiş, nihayet 2 Rama-
Ne lalezar gerektir ne seyri bağ bana zan· 1327 t.µ-ihinde, 81 yaşında olduğu. halde,
Yeter müşahadei cismi ~aği dağ bana vefat etmiştir. Edirnekapısı haricindeki me-
Bibi. : Mustakimzade, Tuhfei hattatin; Raşid zarlıkta İbni Kemal merhumun makberesi gü-
Tarihi, IV; Salim, Şuera tezkiresi. zergahında sol tarafta medfundur. Mezar ta-.
şını oğlu Rakım bey yazmıştır .
.ARİF EFENDİ (Çalkandızade Mustafa) - .
Ön sekizinci asır ulemasından ve talik hattat- Sülüs ve nesihte büyük tekamül göster-
larından; yazıda üstadı Durmuşzadedir; Nuri- miş olan üstadı Hoca Şevki Efendi, Hacı Arif
osmaniye Camii takında üç adet büyük levhası Efendi üzerinde çok müessir olmuş, bu -feyz
vardır. Talik hat ile tuğra resmetmek iptida ile İstanbul hat üstadlan arasında bir mev-
bu sanatkarın işidir. Kadılık ile İzmire gider- ki ihraz etmiştir. Şevki Efendinin dersine baş­
ken (H. 1185) 1771 de Manisada ölmüştür. lamaları, N ecmeddin Okyay'm ifadesine göre,
Bibi. : Hat ve Hatta.tin; Müsta.kimzade, Tuhfei şu suretle olmuştur: Şevki Efendi merhum
battatin. büyük üstad. Meşk yazmakta fevkal~de itina-
.ARİF EFENDİ (Filibeli Hacı Ahmed) - kar. Kendisinden ders alanların hakkiyle ye-
Geçen asır sonlarının en büyük Türk hattat- tişmelerine çok ehemmiyet veriyor. Bu se-
larından; aşağıdaki satırlar, Eşref Edib'in iın­ beple ancak on kişiye Jl}.eşk gösteriyormuş.
zasiyle İslam -Türk Ansiklopedisinde intişar Bunlardan birine cketebe» verdikten sonra
etmiş makaledir ki, üstadın oğlu ve talebesi müsteidlerden diğerine meşk yazmağa başlar­
Mustafa Rakım, Güzel sa·natlar Akedemisi mış. Hacı Arif Efendi Şevki Efendiden ders
Profesörlerinden Necmeddin Okyay, Elmalılı almayı son derece istediği halde bu sebeple
Mehmed Hamdi Yazır ve Profesör Hakkı Al- müracaate cesaret edemiyormuş. Onun bu
tınbezer'de alınan şifahi malumat üzerine ya- şiddetli arzusunu gören akrabas_ından bir zat
zılmıştır: günün birinde, hiç olmazsa görüşsünler diye,
«1246 tarihinde Filibede doğmuştur. Bü- Arif Efendiyi Şevki Efendiye götürmüş. Bir~
yük ceddi, Filibe fatihi Birinci Sultan Murad likte giden zata: Arkada§ınız kimdir? diye sor-
zamanında ordu şeyhi olarak ordu ile beraber muş. Akrabamdır, yazıya çok meraklıdır, efen-
Filibeye gitmiş,-· orada yerleşmiştir.. Bilahare dimizden ders almak istiyorlar, demiş. Yazınız
kendisine Emir Şeyhi namı verilmiştir. Bu var mı oğlum? diye sormuş. Hacı Arif Efen-
ARİF EFENDİ (Filibeli Hacı Ahmed) - 994---;:- İSTANBUL

Filibeli Hacı Arif Efendinin bir yazısı


(İslam• Türk Ansiklopedisinden)

di de _sıkıla sıkıla yanına aldığı


birkaç yazıs~ı lıktan Arif Efendi çok mütehassis olmuş.
göstermiş. Şevki Efendi bu yazıları görünce: Şehzade Camii şerifinin Vefa kapısı üze-
Oğlum, neye şimdiye kadar gelmediniz? de- rindeki Besmelei Şerife de marhumun kiy-
miş. Arif Efendi: Efendim, on kişiden başka­ metdar bir eseridir. Bu Besmelei Şerifin aslı,
sına yazı göstermediğinizi duyduğum için tas- Merhumun diğer bazı yazıları ile birlikte, Gü-
di etmedim, deyince· Şevki Efendi gülerek: zel Sanatlar Akaçlemisi yazı Müzesindedir. Bu
yazı, hat üstadları aramada çok mergub bir
- O, sizin gibiler için mi? diye bu
cümleyi iki · defa tekrar ettikten · sonra, bedia saniattır. Üstad Necmeddin Okyay di-
«Efendim, geliyorlar, meşk yazarım, temiz yor: «Sami Efendi, bu Besmelei Şerife hak-
tutmuyorlar, çalışmıyorlar, boş yere beni yo- kında, bir gün bana dedi ki: Dünya kurulalı

ruyorlar. Onun için işi ·bu yola döktüm.» de- bölye celi bir besmele yazılmamıştır».
miş. Arif Efendi o günden itibaren meşke Karagümrük Camündeki büyük kıtadaki
başlamış. Şevki Efen dinin büyük teveccühünü
hilye-i saadet de çok nefistir. Diğer camilerde
kazanarak az zamanda «ketebe» almıştır. ve yazı meraklılarının hanelerinde de bir çok
hilyeleri vardır. Bu eserler, yazının yüksekliği
.Arif Efendi esasen bu yolda fıtri bir zevk ile mütenasip olarak, zamanının en yüksek
sahibi idi. Tab'ındaki incelik ve zarafet onun sanatkarlarına da tezhip ettirilmiştir.
yüksek bir sanatkar olmasındaı mühim amil Hattatların sülüs ve nesihte aradıklarh
olmuştur. Nesih ve sülüste gösterdiği kudret
san'at incelikleri Hacı Arif Efendinin eser-
onun birinci sınıf hattatlar mertebesine yük- lerinde mevcut olduğu yazı üstadlarmca mü-
seltmiştir.
sellemdir. Kalemin tabii cereyanını muhafa-
Birçok eserler vücude getirmiştir. Kıy­ zadaki san'af kudreti yüksektir. Yazıdaki mad-
metli :nefis levhaları, hilyeleri meşhurdur. di ve manevi ahengi tabii husulünde bu kud-
Yazdığı delail-i şeiflerin bir tanesini Medine- retin tesiri büyüktür. Onun için her istediği
deki kütüphaneye vakfetmiş, birini de Mısırlı zaman istenilen yere çok güzel yazılar yaza-
Prens Hüseyin Kamil Paşaya yazmıştır. üstad bilmiş; harflerin şahsiyetlerindeki azameti,
Elmalılı Hamdi ·Efendinin ifadesine göre, bu asalet ve vekari tecelli ettirmek hususunda
nefis eser için Hüseyin Paşa Arif Efendiye iki büyül{ kudret göstermiştir.
yüz İngiliz· lirası vermiş. Sonra bir hilyei saa- üstadın yetiştirdiği kıymettar hattatlar
det de takcUm etmiş, onun için de altmış İn­ arasında şu zevat vardır: Elmalılı müfessir
giliz lirası daha vermiş. Bu yüksek kadirşinas- üstad Hamdi Efendi, Eyyublu Aziz ~fendi,
ANSİKLOPEDİSİ - 995 - ARİF EFENDİ (Hoca Hafız)

Kocamustapp.şalı Refet Efendi, Fetva Emini- meraklu,me. ·evinde ders gösterirdi. Sıkılmaz,
zade Molla Rebii Bey, Güzel Sanatlar Akade- üşenmez, her talebeye meşk yazardı. Bu hu-
misi üstadlarından Üsküdarlı Necmeddin Ok- susta o derece mahareti kAmile sahibi olumuş­
yay, oğlu Mustafa Rakım Bey, İstanbul Müf- tu ki yazdığını kalemtraşla veya diğer bir su-
tülüğünde Abdülkadir, Kadıköy Osmaniye Ca- retle tashih etmekten tamamen müstağni idi.
mii Hatibi Abdülkadir Şeker ... Kaleme tabi olarak ne çıkarsa ibka ederdi. Bir
Hacı Arif Efendi ahlak ve fazilet itibariy- gün Sami Efendi onun bir yazısını bana gös-
le de yüksekti. Mütevazi, kanaatkar, vefakar, tereli. Sülüs bir yazı. Kar§ısına koydu, baktı,
hoş sohbet bir zat idi. Yapmacık şöhretlerden sonra dedi ki: «Bu, ne güzel yazıdır! Şurası da
çok kaçındığı için ekseri vakitlerini kendi ya- şöyle olaydı diyecek bir Ye}"i yoktur. Bu adam
zıları içinde ·geçirirdi. Sevdiklerini candan öyle seri-fil kalemdir ki bir mürekkaı Rebbi
severdi. Onun çok sevdiği talebesinden üstad yessir'den başlar, üst tarafı kurumadan !a-
Necmeddin Okyay onun kudret ve faziletini ,mamlar».
·anlatmakla tüketemiyor. üstad, Üsküdarda Güzel Sanatlar Akademisi üstadlarmdan
Toygar tepesindeki evinde hocası Arif Efendi İsmail Hakkı Altınbezer de merhum hakkın­
hakkında aynen şu sözleri söylerdi: da ,Akademide şu sözleri söylerdi:- «Hocam
«Hocam merhum çok hulus sahibi bir Sami ·Efendi, Hacı Arif Efendinin çok güzel
zattı. Ondan yazı yazanlar mutlaka feyz gör-
yazdığını def'atla söylemişti. Arif Efendi ho-
müşler, mevki sahibi olmuşlardır. Yazıyı sa-
cası Şevki Efendinin üslO.bunu almıştır. Şevki

tıra oturtmakta, kürsüsünde yazı yazmakta


Efendinin yetiştirdiği en güzide bir hattatta-.
arkadaşları arasında serefraz olmuştur. Bu hu-
Merhumun yazılan külfetsizce yazılmıştır».
sustaki müstesna muvaffakiyetini hocası Şevki (İslam - Türle Ansiklopedisi).
Efendi de takdirle söylediğini· Sami Efendi; · ARİF EFENDİ .(Hoc~ Hafız) - Boluda
den işittim. Sami Efendi He tanışmaları da 1874 de doğdu; Bolunun Tabaklar Mahallesin-
şöyle olmuştur: Beylikçi Nasır Bey bir gün
den Hacı Abdurrahman Efendinin oğludur ki
Hacı Arif Efendinin Saraçhanebaşındaki bak- bu zat Bolu Rüşdiye ve İdadiyesinde türkçe,
kaliye ıtıağazasına gelmiş. Arif Efen dinin yaz- arabca, farsca, din
dığı yazıla:r:ı görmüş. Elleri yağlı bir adamın
ilimleri ve ahlak
muallimliği yapmış
böyle güzel yazılar yazdığına · hayret etmiş.
- Arif Efendi, siz ne _güzel yazıyorsunuz ma- ve 1921 de oğlu
şallah! demiş. - Vakit buldukça biraz meşgul Hafız Arif Efendi-
oluruz efendim. - İstanbul hattatlarından bi- den -iki ay evvel
rine gitseniz de yazınızı ilerletseniz olmaz mı? yüz yirmi yaşında
- Biz Bulgaristandan muhacereten geldik. ölmüştü. İlk tahsi-
Kimseye müracaat etmeğe sıkılıyorum. Bir lini pek olgun bir
vasıta olsa da Sami Efendiden yazı yazsam insan olan babasın­
çok memnun olurum ... Nasır Bey başka bir dan gördü, Bolu
gün Sami Efendiyi ahp gelmiş. Fakat hiç belli İd~clisini bitirdik-
etmemiş. Yine bahsi açmış: - Fakat, demiş, ten sonra İstanbula
Sami Efendi çok tuhaf bir adamdır, kimseye geldi, sağlam bir
yazı öğretmez! Arif Efendi bunu sahih zanne- m e d r e s e tahsili
derek canı sıkılmış. Biraz mülatafadan sonra: g ö r d ü ve rüus I

Sami Efendi işte bu zattır, demiş, haydi kalk Bolulu Hifız Arif Efendi
imtihanı vererek (Resim: :N'ezilı.)
elini öp. Bunun üzerine Sami Efendinin elini Bayazıd C a-
öpmüş, aralarında öyle bir- samimayet hasıl miinin , dersiamlarından biri oldu; ders yeri
olmuş ki ölünceye kadar bu rabıta ayni mu- bu büyük Camiin kürsü· şeyhi makamının ön
habbetle devam etmiştir. taraflarında idi. Bir müddet sonra ayni camiin
Hocamın husisiyetlerinden biri de adam imam ve kfiletine tayin edildi, ramazanlarda
yetiştirmek zevki idi. Nuriosmaniyedeki me§k- - mukabele okur, dinleyenleri vecid ve istiğrak
haneye Salı günleri 40-50 talebe gelir, yazı içinde bırakırdı; sesi !OD derece tatlı, yakıcı,
dersi .alırdı. Cuma günleri_ de bir o kadar yazı tam ICur'an sesiydi; tecvidi mükemmel, oku-
ARİF EFENDİ· (Hımhım) - 996- İSTANBUL

duğunun manasına vakıf olduğu için duya du- ,, olan halk fevkalade bir heyecan ve teessür
ya okurdu. içinde efendiyi evine kaldırdı; hekimler me-
Bayazıd Camiinin yanındaki meşhur Kül- nenjit teşhisini koydular, kurtulamadı. 21 Ha-
lük kahvehanesinin köşesi başındaki berber ziran 1921 '" 1337 de ve henüz kırk yedi ya-
Hacı Babanın kızı ile evlendi, Gedikpaşada şında iken öldü. Bolu sanki yerinden oynadı,
satın aldığı bir evde yerleşti. Mahmudpaşa cenazesine bütün şehir halkı iştirak etti.
Camiinde de yıllarca hatipµk yaptı, sonra Ev- Ali Riza Sağman
kaf N,ezaretinin bir takdir nişanesi olarak ARİF EFENDİ (Hımhım) - Geçen asrın
Yeni· Cami imamlığına tayin edildi. namlı mücellid ve müzehhiblerinden; (H. 1270)
Hem ses, hem yüz güzelliğine sahipti, 1853 de öldü. Hayatı hakkında başka bir kay-
ilmiye mensupları arasında en temiz giyinen- da rastlanamadı. ·
lerden biriydi; dersi takrir ederken gözlerini Bibi. : Hat ve Hatta.tin
yumardı; iyi kalbli, fakat son dere,cede asabi,
hatta celalli adamdı, Osmanlı tarihi üzerinde .ARİF EFENİ (Hüseyin) - On altıncı asır
şair ve hattatlarından; sülüs, nesih ve rık'a,
hayli geniş malumata· sahipti.
Evkaf Nazırı Hayn Beyin yaptığı med- divani ve emsali yazılarda yüksek bir hüner
reseler teşkilatında kendi arzusu ile ve mü- s3:hibiydi. Anad~lu Defterdarı iken Şeyh İb­
dürlükle Bolu medresesine gönderildi; . ayrıca rahim Gülşeniye intisab etti; Süleyman Ka-
Boludaki Yıldırım Bayazıd Camiınin hatipli- nuninin bir hattı hümayun ile Şahinciler ka-
ği de verildi; o· tarihlerde hutbeler arabca
tibi tayin edildi. (H. 959) 1551 de öldü. Şey­
okunurdu; Arif Efendi de zemine ve zamana hinin ölüm tarihi olan:
uygun hutbelerini1 arabca olarak kendisi ya- Mate Kutbüzzeman ibrahi~
zardı. H. 940)
İstiklal harbinin ilk yıllarında Boluda mısraı kendisinindir.
Milli Birliğe karşı bozguncu isyan çıktı; tedip Bibl. : Müstakiınzade, tuhfei ·hattatin
kuvvetlerinin başında Miralay N~ım Bey Bo-
ARİF EFENDİ (Kethüdazade Mehmed) -
luya geldi, isyan bastırıld{, ·Divanı Harb isyan
Geçen asrın büyük bir muallirp,dir. Eskilerin
suçlularını mahkum ederek asmağa başladı,
güzel tabiriyle bir «ayaklı kütüphane» dir.
Bolulular çok endişeli günler yaşadı; bir cu. .
(H. 1185) 1771 de İstanbulda doğdu. Babası·
ma günü .. (24 Eylul 1920 1336) Hafız Arif
Reisül ulemalık etmiş Kethüdazade Sadık
Efendi minbere çıkmış, o günün ahvali üzeri-
Efendidir; baba ve oğlunun Kethüdazadeliği
ne yazdığı arabca nutbesini okuyordu, cemaat
dededen gelir. Sadık Efendinin babası, Vali-
arasında bulunan Nazım Bey ayağa. kalkarak •
de Sultan kahyalığı etmiştir.
mihrap önünde-ki Müftü Efen diye:
İlk tahsilini bitirdikten sonra, babası gibi
- Müftü Efendi!.. Müftü Efendi!.. Biz ilmiyeye intisab etti; asrının ulemasından fa-
yüksek tahsil gördüğümüz halde hatip efen- zilet ve kemaliyle tanınmış Müftizade Abdur-
dinin dediklerini anlamıyoruz, bu hutbe türk- rahim Efendiden akaid öğrendi. Devrin seç-
çe olsa da hepimiz an~asak! .. kin alimlerinden Mütercim Asım, Hoca Neşet,
Diye ~ağırdı. Bolu.Müftüsü Amasyalı Ha- Sümbülzade Vehbi, Müneccimbaşı Rakımdan
fız Ahmed Efendi şaşı,rdı, cevap veremedi, da tarih, farsça, edebiyat ve riyaziye tahsil et-
minberde bulunan ll~fız Arif Efendi, gayet ti; ·bilhassa riyaziye ve fizikte, zamanının bü-
sakin, hutbesini baştan ve prüzsüz bir İstan­ yük şöhreti oldu. Diğer taraftan ilmiyede yo-
bul ağzı ile türkçe olarak söylemeğe başlayın­ liyle yükselerek Haleb Kadısı, Bursa Kadısı
ca Nazım Bey son der.ece memnun oldu. Tür- ve nihayet Anadolu Kazaskeri oldu.
kiyede türkçe ilk hutbe işte bu hutbedir. Bir asıra yaklaşan hayatının bütün bOyun-
RamazanlaJ"da Tabaklar Camünde tera- ca, daima kanaat ve tevazu içinde yaşadı. Pek
vih namazı kıldırırdı; namazdan sonra da gü- çok talebe yetiştirdi.
zel sesiyle mihrabiyeler okurdu ki Cemaat ru- Laübali meşreb, has manasiyle rind
Mnt aşk ve vecid ile gaşyolurdu. Bir gece adamdı. Şairdi, fakat yazdıklarına ehemmiyet
m:ihrabiyeyi ökuyamadı, ·eğilerek başını elle- vermez, eşinin dostunun, talebelerinin defter-
rinin arasına. aldı ve yıkıldı; Camii doldurmuş lerinde dağılır giderdi. Meclisi zengin, sohbeti
ANSİKLOPEDİSİ --,. 997 - .AlıiF EFENDİ (Kethüdazade Mehmed)

pek tatlıydı. Vicdanı hür, fikri hür, her hali, üzerine oturduk.. O döşeğin yukarı başında
her sözü hoş görür bir kemal sahibi, arif ki- biraz kitap yığılı idi.
şiydi. . - Siz neredensiniz? Buyurdular.
(H. 1265) 1849 da 78 yaşlarında Beşik­ - Efendim Muzikai Hümayundanız, M-
taşta Uzuncaovadaki evinde öldü. Ölümü de kipayınızdan okuyacağız dedik». Bu Emin
hayatı gibi arifane olmuştu; son günlerinde Bey, yıllarca sonra, Muzikai Hümayun Kay-
yanında akrabasından ve evladı manevisi Sı­ maklığından tekaüd edilq.i. Kethüdazadeden
dıka Hanım isminde 17 yaşlarında bir kızcağız aldığ.ı feyz ile Enderunu Hümayup.a farisi
vardı; sayılı tiryakilerden 9lan efendinin nar- muallimi tayin edildi. Hoca Efendi, dersleıi­
gilesini d.oldurur, kahvesini pişirir, çamaşırı­ nin arasında türlü mevzular üzerinde fıkra­
nı giydirir, yatağını yapardı; hiç yatmamış, lar naklederlerdi. Emin Bey merhum da fır­
«kızım, bugün saat dokuzda ömrümüz tamam sat buldukça hocasından di,nlediği fıkraları
olacak, sakın korkma!» demiş, bir müddet deftere kaydederdi. Bir gün, efendiye rahmet
sonra saati sormuş, «dokuz!» cevabını alınca: vesilesi olur diye bu fıkraları «Kethüdazade
Allahti» deyip başını yastığa koymuş ve göç- Menakıbı» adı altında 3-4 yüz nüsha olarak
müş ... bastırdı. Kastlı, eşine dostuna hediye etmek,
Talebesi olan gençlere üç nasihat verir- tanıtmaktı. Fakat form_aları mücellide götürdü
miş: ' . ğünde ruhsatsız basıldığı jurnal edildi. Kitap-
Hiç b,ir meselede hatır ve gönül tanıma­ lar müsadere olundu. Emin Bey merhum ken-
yın, vicdanınızın hak bildiği ne ise, ona hük- disini zor kurtardı. Bugün Kethüdazade me-
medin; nakıbinin ellerde dolaşan nüshaları, merhu-
Çalmayın ve rüşvet almayın; , mun evinde kalmış perakende formalarda V'ii-
Gittiğiniz yerin adet'ini bozmayın;• .der-
cuda getirilmiş ve eşe dosta hediye edilmiş
miş ..
-olanlardir ki hemen hepsi de muhtelif yer-
Muzıkai Hümayun efradından Emin Bey
lerinden noksandır.
adında bir genç, bir arkadaşiyle beraber Ket-
Bugün, Kethüdazadeyi bu eser sayesinde
tanıyoruz demek, yerinde bir hüküm olur.
hüdazadeden farisi okumuşlardı. Talebeleri-
nin en vefalısı çıkan bu Emin Bey, ilk gün- Muallim Naci, «Mecmuai Muallim» de
lerinin hatırasını şöylece naklediyor: Kethüdazade üzerine yazdığı bir makalede
<<Bir sabah erkenden kal-kıp sora sora · efendinin şairliğinden söz açar ve «Kethüda-
evini bulduk. Usul usul kapısını çaldık. İşitip zade Mehmed Arif Efendinin bu değerli şiir­
köşe penceresinden baktılar. leri, kendisine isnat olunan zarifane fıkralar­
- Ne istersiniz? dediler. d-ır» der. Hakikaten bu büyük adamın por-
- Hoca Efendi burada .mı? dedik. tresini tanımak için aşağıdaki fıkraları oku•
- Ne yapacaksınız? dediler. mak laz;ımdır:
- Durun geleyim! dediler. Efendi kısaca asa taşırmış; bir gün Ka-
Kapılannıiı. ipi . yok, açmağ~ kendileri sımpaşa Mevlevihanesine gitmiş, asasını bir
inerdi. köşeye dayamış Biraz sonra asa birisinin gö-
Kapıdan içeri girdik, baktık topuklarına züne ilişmiş: - Bu frenk değneği kimin?-de-
kadar bir uzun gömlek ve üzerinde lacivert miş. Arif Efendi: - Benim!.. Ben. onu müs-
kastordan iri siyah düğmeli bir mintan, ba- man ettim cevabını vermiş.
şında al çuhadan bir küçük gecelik, kavuğu Ömrünün boyunca evlenmemişti; bir Sey-
ve o mintanın önü ile o gecelik kavuğu çok yid Ağası vardı ki on iki, on üç yaşlarında bir
yağlanmıştı. Önümüze düştü. Biz birbirimize çocukken yanına almış, evlad yerine büyü-
besbelli Hoca Efendi bu olmamalı diyoruz. müştü. Bir gün· çarşıdan Seyyid Ağaya: «Ben
Çünkü bizim alıştığımız Hoca Efendilere ben- Hacce gidiyorum, merak etme, duadan unut-
zer kıyafette değil. · Birden bilmedik, merdi- ma, kedilerime her gün bir sırık ciğer al!»
venden yukarı oda kapısına kadar·· ayakkabı diye haber yollayarak Üsküdara geçmiş, Hac-
ile çıkıldı.. Odaya girdik. _ ce gitmiş. Gelişi de öyleçe sessiz; sadasız ol-
Moskof bezinden bir döşek, onun üze- muş; sebebini soranlara: «Konukomşuyu ra-
rine ,oturdular. Biz dahi karşılarına tahtanın haisız etmenin ne lüzumu var!» demiş.
ARİF EFENDİ (Kethüdaııade l\lfehmed) - 998 - İSTANBUL

Mehmed Arif Efendinin en sık uğradığı taklididir, diye ulemanın şiddetli itirazına uğ-'
yerler?en birisi Beşiktaş mevlevihanesiydi. Bu ramıştı, o zaman Arif Efendi:
dergahın şeyhi Hakkı Efendi Kethüdazadeyi • «Efendiler! Karantina usulü Fas memle-
istismar yolunu tutmuştu. Klasik Türk musi- ketinde de vardır. Bu müslilnıan memleketin-
kisinin büyük üstadlarından Hamam.izade İs­ d~ki bu faydalı usulün kabulünü teklif ediyo-
mail Dede, ki kethüdazadeniil hem talebesi rum!» dem.iş ve hükumetin teklifini kabul et-
hem de en sadık dostlarından biriydi, Hakkı tirmişti.
Efendiyle tekkesinin adamları hakkında pek Şark musikisine derin vukufu vardı; ala-
acı şeyler anlatırmış: franga musikiye de hayrandı; ara sıra· Beyoğ­
«Hoca Efendimizi dilenci çanağı yapmış­ lundaki Protestan kilisesine gider, cübbesiy-
lardı.. Mesela Hakkı Efendi devlet erkinın­ le, }.{avuğu ile üst kattaki balkona çıkar, ikilise
dan meşhur HAlet Efendinin Hoca Efendimi- orJUnu dinlerdi. Protestan rahipleri de _ken-
ze karşı aşırı muhabbetini bildiğinden Ket- disinden fevkalade hoşlanırlar, ayinden son-
hüdazade Efendinin ne yağı kalmış, ne pirin- ra odalarına götürüp enfiye ikram ederlerdi.
ci, kereminize muhtaçtır der, Halet Efendi de Daima: «Her· şey ezelidir, ezelidir!..» der-
o saat bir miktar yağ ve pirinci, Hakkı Efen- di ve bunu şöyle izah ederdi: «Ezel yazısı hük-
dinin yanına kattığı bir uşakla tekkeye gön- münü icra edeceği zaman, gözler görmez olur.
derir, Hoca· Efendiye versinler diye; Hakkı Bir kavmin ve bir. devletin başına, onlar
Efendi birkaç aydan sonra başka kibar~ gi- sebebini hazırlamayınca bela ve kötülük gel-
der, yine şöyle yağlar, pirinçler gelir, hepsi mez. Bir kavim kendi kılık ve kıyafetini ve
tekkede kalır, Hoca Efendimiz yağın, pirincin ahla.kını başka bir kavme benzetmeğe kallo-
gölgesini dahi görmez, bu keyfiyeti hep duyar şırsa, o kavimden sayılır. Bir kavim, kendi
amma bildiğini bildirmezdi» dermiş. toprağında çıkan ·elbiseyi giymelidir. En teh-
Halet Efendinin yalısı da Beşiktaş civa- likeli şeylerden biri gösterişli, güzel renkli
rıında idi; her sene Ramazanda; bayramlarda yabancı mallardır. Tutan devlet ve kavim ka-
Mehmed Arif Efendiye kavuk, sarık, binniş, zanır».

cübbe, entari, bir. top şal, çakşır; mest, papuç, «Ölümden korkmam; fakat hatırıma ge-
mükemmel bir bohça donatıp göndermiş; bun- tirmek de istemem» dermiş. Üsküdardaki
ları da Hakkı Efendi iç edermiş; Arif Efendi Kafacaahmed Mezarlığının uzaktan pek hey-
bayram tebrik:ine geldiğinde, Halet Efendi, betli görünüşüne işaret ederken: <<Ne zaman
hediyelerinden hiç birini hocanın üzerinde Üsküdara gitsem ~hiret gelir hatırıma» der-
göremeyince fevkalade üzülür: Acaba Hoca miş ...
Efendi bizim gönderdiğimizi neden beğenmi­ Bir gün- bir kahvehaneye girer, kahveci
yor; dermiş. Kapısı halkından biri: şaşı imiş, şaşılar_ biri ilci görürler, cezve ile
- Efendim; bu yıl bohçasını mevleviha- kahveyi getirip vücudu olmıyan fincana dol-
neye değil, kendi evine gönderelim! demiş. durac~k oldukta efendi gayet nazik:
Öyle yapmışlar, bayram tebrikinde, Hoca - Beri yanındaki fincana koy! deyip
Efendi,nin gönderilen urbaları -giyip geldiğini kahveyi boşa döktürmez.
görmüşler: Bir gün Serasker Hüsrev Paşayı ·ziyarete
_:_ Sanki terzi ölçü almış gibi üzerime gider; Paşanın karşısında gayet'güzel bir genç
oldu demiş. Halet Efendi Şeyh Hakkı Efendi- duruyormuş: ·
nin tenezzülüne fevkalade taaccüb etmiş ... - Hocam efendim, şu çocuğu bir öp!
Edebiyatta nesrin nazımdan çok güç ol- der! Arif Efendi:
duğunu söylerdi; «Nesir çok güzel konuşan - Aman efendim, o böyle dururken ol-
bir adamın sözlerinin aynen yaZil diline geç- maz, insanın canı istemeli! cevabını verir.
mesidir; böyle kimseleri dinlediğimizde, hafı­ Uzuncaovada Katolik Ermenilerden dül-
zamızda hiç bir sözünü nakşedemeyiz. Halbuki ger kalfası Aram usta adında bir komşusu, bu
ben, gençliğimde, bir okuyuşta veya bir din- adamın da bir oğlu varmış; delikanlı sık sık
leyişte on bin beyit ezberlemiştim» derdi. efendiye uğrar ve hemen her gelişinde de Ka-
İkinci Mahmud karantina usulünün kabu- tolikliği methedermiş; Arif Efendi de aldmş
lü için bir meclis topladı. Fakat teklif, frenk etmez dinlermiş. Bir gün:
ANSİKLOPEDİSİ -999 - ARİF EFENDİ (Kethüda.zade Mehıned)

- Oğlum, Katolikliğin faziletlerini an- köpek köprü altında yavrulamış, Kethüdaza-


ladık, katolik ne demektir? diye sormuş; fo- deyi yavrularını göstermek için çağırmış! ...
dul delikanlı cevap veremeyince: Yavrular büyüyünceye kadar, efendi Ihlamura
- Onu da benden öğren, katolik demek kadar her gün ekmek götürürmüş ...
her şeyin doğrusunu söyleyici, yalan söyleme- Kethüdazade bir gün kendisinden farisi
yici demektir, defol yalancı, cahil kerata! .. dersleri alan talebelerine söz gelimi: «Siz he-
?iye kovmuş. men çalışın ve bana istediğiniz şeyi sorun.
Talebelerinden biri bir gün: «Öğleye aca- Hocanız attar dükkanı gibidir!» demiştir. Bu-
ba ne yemeli?» diye sorunca: nu devrin ulema ve zurefasından İsmail Fer-
- Eflatun salatası ye!.. demiş ve tarif ruh Efendiye nakletmişler, Ferruh Efendi:
etmiş: Bir soğanın üzerine bir yumruk vurup - Hoca Efendi tevazu göstermiş, o attar
ezmeli, kırmızı kabuğunu soymalı, üzerine dükkanı değil, Mısırçarşısıdır!» demişti (B. :
zeytinyağı, sirke, tuz ve biber ekip ekmekle İsmail Ferruh Efendi ve Ortaköy Cemiyeti il-
yemeli, bundan iyi şey olmaz! .. miyesi).
· Efendinin Seyyid adında on dört on beş Büyük filimin ölümüne tarih olan aşağı­
yaşlarında haşarı bir uşağı varmış, bir gün; daki beyit, talebelerinden Kaymakam Emin
komşusu: Beyindir.
- Hoca Efendi, Seyyid bir çapkın çocuk-
Cevheri tarihini çıktı· iki ·er söyledi
tur, siz gittikten sonra bütün gün köy içinde «Kethüdazade Efendi ola ulyada mulı:im»
nım çocuklariyle ceviz oynar, onu yanınıza (Hicri 1265)
neye aldınız? diye sormuş. Efendi:
Kethüdazadenin iki kardeşi vardı; bun-
- Bana da çapkın lazım! Sofu bir uşak
lardan Hamdi Molla devrinin seçkin şairi idi;
tutayım, çağırırım namazda, çağırırım na-
sonraları kendisine cezbe gelmiş, bir aba bir
mazda, benim işimi kim yapacak? diye adamı
bir külah, Eyyubsultan · civarındaki Saadi ve
susturmuş.
Rifai dergahlarına devama başlamıştı. Meh-
Cahil softalardan biri bir gün Kethüda- med Arif Efendi kardeşinden bahsederken:
zade hakkında: «O bizden değildir!>} demiş; «Onun bu haline sebep_ bir nevcivana aşık ol-
bunu Arif Efendiye yetiştirmişler, gülmüş: masıdır. Bu aşk ile bir şeyhe intisab etti. Ha-
- Aman gidip söyleyin, ahirette de hak- kikatla mecaz karıştı, bu hal zuhur etti. Ki-
kımda böyle şahadet etsinler! cevabını .ver-
me alaka ettiğini .de söylemezdi, eğer söyle-
miş.
seydi bir kolayını bulurduk. Lakin şiirine ve
Bir gün aşkı şöyle tarif l:!tmişti: Mah- ilmine halel gelmedi!» dermiş.
bubunu gördüğünde memnun görmezse ka- Devrin se~kin riyaziye bilginlerinden Pa-
yıdsız olana heves derler; mahbubunu · gör- labıyık Mehmed Efendi bir ev yaptırmıştı; bu
düğünde memnun, görmezse mahzun olana münasebetle söylenmiş şu güzel tarih Hamdi
muhabbet derler; aşk odur ki: Mahbubunu Efendinindir:
görse de görmese -de mahzundur».
İdüb nezare Hamdi, söyledim tarihi cevherdar
Kedileri pek çok severdi. Kadılık ile Ha- «Hele bu dari pür hikmet saadetle temam oldu»
\ebe giderken uşağı Seyyid Ağaya:- (Hicri 1214) '
Kedilerime iyi bak Her gün onlara bir Şu nefis gazel de bu mecztib şairin kıy­
sırık ciğer aiacaksın! diye tenbih etmişti.
metini pek aydın gösterir:
Evinde her zaman için otuz kırk tane kedisi - Kiiyi yare şitab var dilde
vardı. Sokağa çıkarken de ceplerine ekmek Yine bir ıztırab var dilde
doldurur, köpeklere verirdi. Bir gün Uzunca- Nushası varidatı hikmettir
ovadaki evinin kapısı önünde _bir köpek gö- Şerh olunmaz kitab var dilde
rür, efendinin verdiği ekmeği ağzına aldıktan Kasei dil nola §ikest olsa
Ahı tiği itab var dilde
sonra kuyruğunu sallıyarak öne düşer ve iki-
'Bir beyabanı bi nihayettir
de bir- arkasına dönerek efendi geliyor mu Nice yer yer serab var dilde
diye bakmağa başlar. Arif Efendi bunda bir Hanıdiya şahi mülketi hüsne ,
iş var diyerek köpeği takip eder; giderek Ih- Hevesi intisab var dilde
lamur deresindeki köprüye varırlar. Meğer Bibi. : Kethüdazade Mecmuası.
ARİF EFENDİ (Mehmed) :-1000-- İSTANBUL - ANSİKLOPEDİSİ

ARİF EFENDİ (Mehmed) - Abdülbiz ve tine malik, elhasıl emsali nadir, nevi şah­
ve İkinci Abdülmecid devirleriı:ıin en namlı sına münhasır bir adamdı.
gazetecilerindendir; «Medeniyet», «Musavver «Arifaki aslında ne gazeteciydi, ne me-
Medeniyet», «İstanbul>, «Ayinei Vatan», murdu, ne bir şey.. Adeta bir serseriydi. Mes-
·«Ruznamei Ayinei Vatan», «Vatan» adlariyle leği mesleksizlik, düşüncesi çıkarıydı. Daima
çıkardığı mecmuaların Türk Basın tarihinde pusuda fırsat bekler, aldatıp ağma düşürdük­
mevkileri çok büyüktür; fakat ne kadar yazık­ lerini kendine esir, isterse kahır ve tedniir
tır ki şimdiye kadar basın tarihi üzerinde ederdi. İndinde mukaddesat, din, milliyet, in-
tetkiklerde bulunanlar bu mecmuaları layık saniyet, ırz, namus, vatan, aile birer müphem
oldukları dikkatle tesbit etmemişler ve Meh- nokta idi, alemde mukaddes bildiği tek şey
ıned Arif Efendinin üzerinde de durmamış­ para idi. Ekser teşebbüslerinde muvaffak da-_
lardır (Bütün bu mecmua ve gazete isimlerine hi olursa da eline geçirdiği paraları kumarda
bakınız). Aslı Eğribozlu olan Mehmed Arif telef ettiğinden müddeti ömründe refah· ·ve
Efendi rumcayı ana dili gibi bildiğinden mua- rahat, huzur görmemiştir .
.sırı. matbuat müntesibleri arasında «Arifaki» «Gazetecilik şöylece adi işlerindendL. Ne
la.kabı ile tanınmıştı. zaman işsiz kalacak, yahut parası çok akl~ az
Kendisini yakından tanımış olan ·«Genci- bir gazete budalası ele geçirecek olsa muvak-
nei Letaü» muharriri Faile Reşad Bey, bu kat· bir müddet için gazetecilik ederdi. Bu ka-
Ansiklopedinin müellifi R. E. Koçu'nun ba- bil adamlardan ve Rumeli· muhacirlerinden
bası ·merhum Ekrem Reşad Beyle Osman Fe- S*** Bey namında zengiıi biriiıi yakalar;
rid Beyin müştereken çıkardıkları Nevsali sahibi imtiyazı olduğu Musavver Medeniyeti
'Osmant de neşrettiği «Arifaki» başlıklı bir Aviı.ıpanın en muteber ·tııustrasyoıtları tarzın­
yazıda, Mehmed Arif Efendinin çıkardığı da ve sertabib Mavroyani Paşanın himay~si ·
· mecmuaların değeri üzerinde ciddi bir tetkik- altında olarak nşredeceğini ve Paşanın nüfüzu
te bulunınadan onu son derecede -cüretkar sayesinde buna gerek İstanbulda gerek taşra­
bir maceraperest olarak göstermektedir. Mu- da büyük küçük ne kadar memur varsa cüm-
hakkak ki pek ~ymetli bir vesika olan bu ma- lesi abone olacağından laakal yirmi ·bin nüs-
kaleYi aynen alıyoruz: ha basıp satması ve bu yüiden -pek çok para
kazanması muhakkak olup her ne kadar ga-
«M&ktebi Tıbbiyeden eczacılıkla çıkıp son-
zete ve matbaanın muhtaç olduğu masarifi
ra meslek değiştirmiş, bazı konsoiosluklarda
iptidaiyeyi Paşa deruhte etmiş ise de kendisi-
bulunmuş, daha sonra gazeteciliğe •girerek
nin asıl ~meli Babıali Caddesinde bir kıraat­
1283 (M. 1867) de Ayinei Vatan, Ruznamei
hane, mükemmel bir birahane ve lokanta :kil-
o
Ayinei Vatan, yine tarihte Vatan ve İstan­
şad ederek Sirkeci İstasyonu civarındaki 'bira-.
bul ve 1290 (M. 1874) da Medeniyet gazetleri-
hanelere devam eden şimendöfer memurin ve
ni çıkarmıştır. müstahdemlerini kamilen oraya celbetmek ol-
«Benim tanıdığım tarihte Aleksan Saraf- duğundan elde beş altı yüz lira kadar bir para
yan ile müştereken Antuvanın Hulasatül Ef• olsa bu emelin de husule geleceğini ve bu-
kar gazetesini çıkarıyordu. Gençliğinde Naki- nun gazete çıkarmaktan daha karlı bulundu-
bül-Eşraf ve Vak'anüvis merhum Esad Efen- ğunu, muhatabının ağzının sularını akıtarak
diye, sonra da Münif paşaya damad olmuştur. ballandıra ballandıra söyler. Biçare safdil
Uzun, boylu, nahif, buğday benizli, ufak kara- S!""'* Bey biraz teemmüle bile lüzum görmek-
gözlü, kaküllü._ bir _adam idi. Sim.ası ve konuş­ sizin kendisi de şerik. olmak şartiyle dör,t yüz
ması ruma benzediği, ·Eğribozlu olduğu için lira verir. Ertesi günden itibaren işe girişilir.
Arifaki derlerdi. Şeytana kül~ ters giydirir Bu . kıraathaneye, daha doğrusu birahaneye
derecede ayyar, kallaş, pervasız, her işe girer, «Şark Kıraathane ve Lokantası» namı veri.lir.
cerrar, korkusuz, ayağına ·tez, üşenmez, türk- Hatta bu isim fransızca olarak kapının· önün-
çe ve rumcadan başka fransızca, ingilizce, al- deki kaldırıma da yazdırılır. Birahane yapıla­
-manca, italyanca gibi Avrupa lisanlarının bir dursun, Arifakinin Musavver Medeniyeti, ser-
çoğunu o lisanların ehli kadar dürüst ve ser- levhası altında «Sertabibi Hazreti Şehriyari
best konuşmağa kadir, lifzen, kandırma kuv- DevletlO. Mavroyani Paşa Hazretlerinin tahti
'l'o J,/j)

{ J.,ı~~ '" j,
--------------....--- -
{ Jl.:v., .-: •

* ~ft~~I.,.- ;ı~, l::.,ı_., .,_;_,ı... :!!<


* '-:;~,_,;_,'" ı,;":~1 J\ t}- '.t_l .:.,t!.:; _.:.ı;•I ;ı._ .,l:P ..:,\; )l<'ı\ >il<
• _;\;~J. if-1 .,:.,,J. d· .ı:,;c _,;!, l ı~
-.ı, .ı:..; t:.;. 1ı:ı::► l.4>,.;Jl,...J,_..ıJJ.i./ * ~ ı.$;..:... ;_p)•P ;.>ı.:...I~ ,'};
• ~--- .,<:.ı.:•..ıll.,. J!-ıl.,J ._il!.I ';:;->:,.ı.;..d5~ · Jı;¼>ı , *
• ~!j \;~~-' )l:,'-4•1~,.,.,< ~ • ·;;.,":'ı .ı:...Y. );~... \ ~ı.,ı *
* J.,.;':' .:ı.,ı * * ~~ ~...~--~_,.-,c:,j,' .::,\;~1 Jt•;J~ ~-~·•ı . • . ;-> .,ıs:": .:.ı.ı ,ı,.J; ~

J\.. ''-•~ ;ı;).:.~;Vs ı!

J \¼>' .. --~.J. :;J.• ~, .;~'··\'•


. . )-)
.
o..ı...:......, ı ı:..L .. d .. .,ı}
. . ~~ )7.:L1 ).:'.,:

~.fi'~ ı.S.l:,;ı ~ ..ıl!j

ı.S .ı_:;ı~j '.r_:.---'.'.


ı.S); _;-4->
ı.S.l_:,;\ :,; j 1•,,;. _:._. .J' ı.:ı,...._, d:..J;l.'J ,...
• J •

.i f. (..fı ç.(_:', ı.Sfl .r4"'"


:!.l, ); L. J\J t

· ;.-Aı..s• ;.·-~· .:;.;.,:> _;.,:_ .• r..>....,., d:-...'?" _,j


ı.S L!.? "'. 1pı. ~.>.i pô.all
. . . .:.ı b.-) .w .
'":";l _;I w1.,ı rl~ '-. ı.S ;ı...,;; 1ı.:rJ IJ' ...;ı... .J'
:> .J•~ '· . . . . . ..
• A " .J, 1 • \: •
• •.!.
,:,!·J \>

ı.S J \ < ,• \
\-~A ...\.,::
\; .,_,.-;'".J ı.;;..ı_",'.J'T..ı-a>

J\;..i.:,Jl.ı._~ _j\,hi __ '. J~


..ı.~_,ıct:::}.;~ ;-.ı.:j\ .\:.._~J.ı~ı.S_,u ~., t.:.
_. .,~~),l:""1 ;,; / .,ı ·ı
.•"-~; ,:..L~:f ~
ı.:l't:~:;, :,\;. .:.., _,.a:,, ..;:_,\,')

, ,. •l\ • •) · • . •. •\ •• ı• .,\.ı• 1_.1


: -•~.... . ı,> ->- ı.ı:.r r
~r..)14;:-ıı •"" J~

Arifakinin Pertevniyal Validesultana elli altına sa ttığı i\Iedeııiyet Mecmuasının 4 numaralı nüshası
ARİF EFENDİ (Mehmed) -1002 '-- İSTANBUL

himayeti celilelerinde» ibaresini muhtevi ol- Arü, evvela anadili olan rumca olarak sefire
duğu halde neşredilir. Mavroyani Paşa böyle kendisini, Sakız zelzele felaketzedeleri için
bilmediği, asla münasebeti olmadığı bir adam iane toplamak niyetiyle Rum ve Yunan zen-
tarafından kendi himayesi altında bir gezete ginlerinden falan ve falan zatlar tarafından
çıkarıldığını haber alınca,. sO.reti mahsusada teşkH olunan cemiyetin müdürü, Aleksam da
Babıaliye müracaat eder, verilen emir üzeri- katibi umumisi olmak üzere prezanta eder,
ne Zaptiye Nezareti tarafından nüshaların sonra Sakız adası halkının tamamen Rum un-
toplatılmasiyle beraber Arifakinin taharrisi- surundan ibaret olduğuna ve bunlara muave-
ne başlanır. İşin böyle bir neticeye varması, net insaniyet hissinden olmaktan ziyade mil-
zaten Arifaki.nin planındandı; arandığını ha- lettaşlık ve bilhassa Yunanlılık menfaatleri
beralır almaz S*** Beyi bulur, vakayı haber iktizasından bulunduğuna dair Seferin milli
verdikten sonra der ki: hislerini okşayacak surette bir nutuk irad
- Bu işte büyük bir yanlışlık var.. Her ederek Aleksanın yanında bulunan gayet mü-
halde ben gider hatayı tashih ederim, lakin- kellef, müzeyyen bir defteri, ki, sahiflerinin
hükumetin, bahusus Zaptiye Nezaretinin ha}i başları cemiyet mühürleriyle mühürlenmi§tir,
malum, bir günde iş olup bitmez, ihtimal ki takdim eder. Sefir kendi için beşyüz frank
beni tevkif ederler, i§te bunun için korka- kayıt ve imza etmekle beraber sefaret memur-
rım ki şayet sizin benimle şerik olduğunuz larının kaffesini iane vermeğe davet eder.
haber alınmışsa sizi de celb ve tevkife kalkı­ Derhal bir iki bin frank toplanır, Arifakiye
şırlar; vakıa işte bir yanlışlık olduğu anlaşıl­ teslim olunur.
dıktan sonra serbest kalacağız amma, ihtiya- Arifaki de cemiyetin mührü resmi
ten birkaç gün kadar evden dışarı çıkmama­ siyle mühürlenmiş ve matbu makbuzları im-
nız münasiptir, siz şimdi doğru eve gidiniz, zalıyarak verir, paraları cebine indirir Bun-
ben gelmeyince, yahut bir haber gönderme- lar oradan çıktıktan sonra ne kadar sefaret-
yince bir tarafa çıkmayınız. hane varsa cümlesine bu yolda -müracaat
«Zavallı S*** Bey ömründe böyle şeyler ederler. Elhasıl o gün akşama kadar sefaret-
başına gelmemiş olduğundan korkusundan, he- haneleri ve ertesi günü Beyoğlunda yerli, ec-
yecan ve ıztıraba düşerek doğru evine gider, nebi birok bankaları ve ticarethaneleri ve bel-
kapanır. Arifaki ise aldığı dört yüz liradan - li başlı zenginleri birer birer dolaşarak. iki
birahane için sarfeylediği beş on altınını ten- gün içinde pek büyük bir para toplarlar.
zilinden sonra - kalan para ile evvelce müba- Üçüncü günü Beyoğlu gazetelerinin ceıniyet­
yaa olunup bir yoluyla Galataya götürüp sat- ten uzun uzadıya bahsetmeleri asla bundan
tığı birahane eşyasının tutarını da cebine in- haberdar olmıyan hükumetin nazarı dikkati-
direrek sırra kadem basar. ni celbeder; tahkikata girişilir. Tahkikat ve
«1298 (M. 1882) tarihinde Sakızda büyük taharriyat devam ededursun, bunlar tebdili
kıyafetle vapura atlıyarak, galiba, biri Kıbrıs­
bir zelzele vuku]?ulmuş, nüfusça, binaca müt-
hiş telefat ve hasaratı mucip olmuştu. Bu fe-
ta, biri de Mısırda soluğu alırlar.
laket haberi İstanbulda şayi olunca, iyi, fena «Musavver Medeniyeti ilk çıkardığı za-
her halden, her vakadan mutlaka kendisi için .
man gazeteye Sehzade . İzzeddin Efendi-
Yusuf
bir menfaat hissesi arayıp bulmak itiyadıı;ıda nin resmini koyar, Gazetenin çıktığı gün beş
olan Arifaki meydana çıkarak İbret gazetesi on nüsha alıp saraya götürmek üzere köprü-
sahibi imtiyazı olup ayyarlıkta pek de kendi- den geçtiği sırada tesadüfen Valide Pertevni-
sinden aşağı kalmayan Aleksan Sarafyanı yal Sultanın arabasının geldiğini görür gör-
bulur'. Derhal ittüak ederler, evvel.emirde el- mez derhal bir nüsha alıp arabaya doğru se-
lerine biraz para geçirilir, bununla Beyoğlun­ ğirtir ve gazeteyi açıp elinde tutmak suretiy-
da münasip bir mahal tedarik ve teftiş ile ka- le resmi gösterir. Valide Sultan _torununun
tip, muhasip, veznedar, odacı falan namına üç resmini görünce arabayı durdurarak uzatılan
kişi yerleştirirler ve her ne lazım ise mükem- gazeteyi alır, elli lira ihsan ile beraber yarın
melen tertip ettikten ve kendilerine son de- bunlardan bir kaç nüsha alıp saraya getirme-
recede çeki.düzen verdikten· sonra doğru Yu- sini emreder. Arifaki gerisin geriye matbaaya
nan Sefarethanesine giderler, Sefire çıkarlar. dönerek ala kağıt üzerine beş on nüsha daha _
WSİKLOPEDİSİ -,- 1003 - ARiF HİKMET BEY (Hersekli)

bastırır, ertesi günü götürüp takdim eder. Bu ARİFEFENDİ SOKAÖI - Fatih kazası­
nüshalardan biri Sultan Abdülazize, biri Seh- nın Karagumrük nahiyesinin Beyceğiz mahal-
zade Yusuf İzeddin Efendiye, geri kalanıar'ı. da lesi sokaklarındandır; Sarayağası Caddesiyle
Haremi Hümayunun ileri gelenlerine dağıtı­ Cemal Sokağı arasında doksan derecelik bir
lır; Padişah ile oğlu yüzer, Valide Sultan tek- zaviye teşkil eden dirsekli cadde denilecek ka-
rar elli lira, diğerleri . de münasip miktar dar geniş bir toprak sokaktır, evleri ahşap,
para verirler. Ertesi günü ortakları, Arifaki- hemen hepsi bahçeli, hali vakti yerinde aile
den kendi hisselerine düşen paraları istedik- meskenleridir. (Nisan 1946).
lerinde: Bibl.: REK, Gezi Notu.
. - ·Ha! Gerçek .. Size haber vermeği unut-
ARİFE SOKAÖI - Beşiktaş kazası,mer-
tum ... İyi ki hatırıma getirdiniz, saraya mah-
kez nahiyesi, Abbasağa mahallesi sokak-
sus nüshaları götürüp takdim ettiin, o gün
larından; Kasapkamil ve Rebab sokakları
bir şey zuhur etmedi. Dün yine gittiğim hal-
arasında, üç araba genişliğinde bir toprak
de boşa çıktıktan maada bu kadar da masraf
sokaktır. Kasabkamil Sokağından yüründüğü­
ettim! diye on para vermedikten başka ara-
ne göre, sağ tarafta dört katlı bir ev ve yanın­
ba, kayık falan ücreti olmak üzere üste para
da bir arsa; sol tarafta; iki katlı kagir ev, te-
ister». neke havale ile çevrilmiş bir bahçe, yanıiıda
Faile Reşad. Bey merhumun anlattıkların­
iki katlı daha iyice bir ev ve üç katlı ahşap
da daha ziyade bir masal çeşnisi olmakla be-
bir ev vardır ve hepsi orta halli Türk aileleri
raber, Arifakinin, İstanbul tarihinde eşine az
ile meskılndur; kayda değer bir hususiyeti
rastlanır bir sima olduğu muhakkaktır.
yoktur.
ARİF EFENDİ (Yesarizade) - Geçen as- Bibl.: İsmail Ersevim. Gezi Notu.
rın namlı müzehhib ve mücellidlerinden; as-
ARİF HİKMET BEY (Hersekll) .;_ Geçen
rın hoşsohbet simalarından biri olarak da
asır sonlarının seçkin hakimlerinden ve Divan
meşhurdur; hayatı hakkında başka bir kayda
rastlanamadı. (H. 1280) 1863 de
öldü. - şiirinin son büyük şöhretlerinden; ·(H. 1255)
Bibi. : Hat ve HattAtin 1839 da Mostrada doğdu; babası Zülfikar Na-
fiz Paşadır. On bir
ARİF EFENDİNİN ZEVCESİ HANIM -
yaşında iken dede-
Hicri 1233 (M. 1817) de İstanbulda büyük bir
si lstolcalı Ali Pa-
rezaletin kahramanı olmuş ilmiye kibarından
şanın inhası- ile Ti-
bir Hanım Efendidir; babası meşhur Mek-
marlı süvari Mira-
ki Efendidir; kocası da bu tarihte Mekke pa-
laylığı tevcih olun-
yeli ulemadan Muradzade Mehmed Arif Efen-·
didir. Arif Efendi zevcesi hanım, yine devrin du. Evvela babası­
nın, sonra dedesi-
kibar ulemasından Vasıf Efendinin kızı Zü-
leyha hanımı sever, iki kadın arasında çirkin nin ölümü üzerine
bir münasebet başlar, Arif Efendi zevcesi bu Hersekten Bosnaya
münasebete cariyelerinden bir kızı da teşrik n a k I e t t i 1 e r.
etmek ister, kız muhalefet edince, başını traş (H. 1270) 1854 de Hersekli Arif Hikmet Bey
ettiıip Üsküdarda Miskinler Tekkesindeki cü- de lstanbula gel- (Resim: Nezih)
zamlılar arasına attırır. Bu zulüm ve gadir diler ki Arif Hik-
şuyu bularak devrin hükümdarı İkinci Mah- met Bey o sırada on beş yaşlarında kadardı.
muda kadar aks eder, .Padişah gazaba gelip (H. 1272) 1856 de Sadaret Mektubi kalemine
Arif Efendi ile zevcesini Tekirdağına, Vasıf intisab ettL (H. 1285) 1868 de, Cevdet Paşanın
Efendi kızı Züleyha Hanımı .da Mihalıca sür- himayesiyle Divanı Ahkamı Adliye Muhake-
dürtür; kadınlar yaptıklarına pişman olup matı Cezayie Zabıt katipliğine tayin edilere_k
tövbe ve istiğfar ederler, araya akrabaları ad~ye mesleğine geçti.
olan devrin kibar uleması şefaatçı olarak gi- Hüdavendigar, Manastır, Kastamoni,
rerler ve padişahtan bir af fermanı almağa Adana, Cezairi Bahri Sefid vilayetleri Bida-
muvaffak olurlar. yet mahkemesi Hukuk Dairesi riyasetlerinde
Bibl. : Şanizade Tarihi. bulundu. (H. 1315) 1897 de Adliye Nazırı Ab-
ARİ!<' HİKMET BEY ( Hersekli) -1004: - İSTANBUL

durrahman · Paşa tarafından İstinaf mahkeme- Edebiyata dair mülahazaları, ders-i edeb ad-
si azalığına, 1900 de İstinaf .Hukuk Reisliğine, dolunurdu.
1901 de Temyiz mahkemesi azalığına tayin «1277 senes sonlarında müşarünileyh Lale-
olundu. 1903 de, Şehzadebaşında kira ile otur- lide Çukurçeşmede mukim olduğu hanede bir
duğu evde vefat etti. Kabri Topkapı mezarlı­ encümeni şuera teşkil olunmuştu. Encümen
ğındadır. her salı günü in'ikat ederdi. Şeyh Osman Şems
Divanı, Asan Müfide .Kütüphanesi tara- Efendi, Namık Kemal Bey,· Ziya Paşa, Kazım
fından Matbaai Amirede basılmıştır. Büyük Paşa, Lebib Efendi gibi efahımı üdeba o en-
biyograf Mahmud Kemal inal, «Son Asır Türk cümeni danişin havassı azasından oldukları
Şairleri» nde, Hersekli Arif Hikmet Beyi pek gibi Manastırlı Hoca Naili Efendi, Halet Bey,
canlı tasvir ediyor: Recaizade Celal Bey gibi erbabı sühan da en-
cümene devam ederlerdi. Bu encümende, aza-
«Bu zat, mebdei neş'etindenberi pek çok nın bir hafta tanzim ettikleri nefais-i eş'arı,
eazın ile hembezm olmuş, her işittiğini zab- Kemal Bey okurdu. Encümen bir sene mun-
tetmiş, haiz olduğu nufuzu nazarla hakaiki
tazaman devam etti. Encümenin fazilethanei
kevniye ve şuunatı dehriyeyi tetkik etmiş, bir Hikmette tesis, müşarünileyhin o devirde ser
çok seyahat etmiş, her vadiye sapmış, meyha- kafile-i bülega olduğuna. bürhanı beliğdir.
nelerde oturmuş, camilerde, tekkelerde yatmış Namık Kemal Bey merhum, Hikmeti makamı
bir zaman aşık, nalegar olmuş, gül yüzlü dil- üstadiyette tutarak tevkıratl mahsusada bu-
berlerle demgüzar oimuş, bübül gibi feryad et~ lunduğunu o zamana yetişenler bilirler. Bez-
miş, ·feryadından istimdat etmiş, Hubbi ezeli-
m-i Hikmet - her türlü tabirle - bezm.-i ir-
nin, aşkı hakikinin ne olduğunu anlamağa ça- fan idi. Orada herkes meşrebine göre safayab
lışmış, erbabı seyrü sül(lk ile düşmüş kalkmış,
olur, derecei istidadına göre istifade ederdi:
birçok esrara vakıf olmuş, savmealarda çileye En mühim mebahis, en latif fıkralar, en ruh
soyunan çilekarlar gibi mükerreren alemden nevaz eş'ar o mahfili edebdeişitilirdi. Hikme-
tecerrüd etmiş, germü serdigörmüş geçirmiş, tin sözlerinde tekrar nadiren vuku bulurdu.
sadematı dehriyeye göğüs germiş, bin derde
Tafsili icmal eder, sami'leri sıkmazdı. H~zuru,
uğramış, deryayi mevvac gibi hurO.şan olmuş,
en mağmum adamlara inbisat verirdi. Kuvvei
nar dağlar gibi feveran etmiş, elhasıl bin tür- müfek,kiresi, talakati lisaniyesi hayret bahşi
lü muamelatı tasfiye gördükten sonra nihayet ukul idi. Ne zaman arzu etse en ciddi meba-
zeri haiisül ayar gibi mevkii itibare çıkmış hisi aliyeden en tuhaf mevaddı hezlengize
arifi hikmet olmuş. Fazaili .insaniyetle «nevi kadar söz söyler, istenildiği yolda fıkralar,
sahsına 'münhasır ada» unvanını kazanmak,
menkıbeler, bahisler tertip ve tasni edebilir-
ticarethanei kainatta pek büyük bir kazanç- di. O kadar kudreti beyana malikti ki isterse
tır ki Hikmet de bu .unvanı liazanmış olan
muhatabını güldürür, isterse ağlatırdı. Cahil-
zevatı nadiredendir».
lerle ihtilattan sıkılir ve sakınırdı. İrfandan
Ü stad, büyük adamın hayatı ve edebi mahrum olanları insan saymazdı. Laubali meş­
mesleği hakkında· da şu malümatı veriyor: reb ve deryadil olduğu halde ehemmiyetsiz
«Bu büyük adamın bir meziyeti de mu- bir söze, bir hale ehemmiyet verir, muhata-
hayyirül ukul olan kuvvei hafızası idi. Kırk bını haşlardı.
sene evvel hıfzettiği uzun bir manzumeyi ha- «Rütbeye, mansıba asla kulak asmazdı.
ta etmeksizin serapa okurdu. Türlruıı, Arabın Halini beğenmediği adamlar en ali tabakalar-
en güzel şiirleri, efadılı ümmetin en mühim da bulunsalar da yüz vermez, riayet etmezdi.
sözleri mahfuzu idi. Acemin şiirlerini, zemin Kimseden ürkmezdi, herkes ondan ürkerdi.
ve zaman icabettikçe kemali. talakatla. okurdu. Sevdiğini cidden sever, sevmediğini sever gibi
«Siirde mesleki muhtarı Nailli Kadim görünmezdi. Tab'an hür olduğu için her ,fer-
tarzı ~lduğunu her vakit söylerdi O vadide . de baş eğmezdi. Laimin levminden, zalimin
pek güzel şiirler söylemiştir. Nesri selis ve tasalludundan ihtiraz etmezdi. Herkesin, d.il-
metin idi. N azmen ve nesren istediği ve iste- sizler gibi, birbirine işaretle anlattıkları kor~
nildiği· gibi yazmağa muktedirdi. Edebiyatımı­ kunç maddeleri, alenen söylemekten sakın­
zı en iyi bilenlerin en ileri gelenlerinden idi. mazdı. <<Müslümanlık, hak - yolunda ~abra-
ANSİKLOPEDİSİ -1001- ARİF HİKMET BEY (Seyyid Ahmed)

manlıktır» derdi. Vazifei resmiyetle pek ziya- ~Vaktiyle hanesini; meyhane haliıie ko-
de müstakim ve hakperest idi. Hukuktaki ma- •. yan sarhoşlardan olduğu halde son zamanlar-
lumatı gibi hukuku ibadı sıyanetteki gayre- da işreti terketti. Esasen sahibül itikad idi.
ti de meslekdaşlarının müsellemidir. Bazı er- Erbabı imana hürmet ve imansızlara hakaret
babı kalemin «Asar~ı muzirre» neşriyle itham ederdi.
ve <<~fil bilfesad» namiyle mahkemeye izam «1320 senesi Ramazanında boğazında bir
olunarak badel muhakeme nefiylerine karar maraz zuhur etti ve bunun seretan olduğu bi-
verilmesi üzerine keyfiyet mahkemei temyiz lahare anlaşıldı. Ölümünden evvel validesinin
ceza dairesinde tetkik edildiği sırada Arif yanına gömülmesini vasiyet etti». ·
Hikmet muvakkaten o mahkemede bulundu-
rulduğundan kararı vakıa itiraz eder ve ARİF HİKMET BEY (Seyyid Ahmed) -
On dokuzuncu asır alim ve şairlerinden; Os-
der ki: «Bir kaatili mahkum etmek için aleti.
manlı Şeyhülislrunlarmın yüz beşincisi; (H.
katli görmek lazım geldiği gibi nefyine hük-
medilen müfsidin aleti fesadını görmek. ica- 1201) 1786 da İstanbulda doğdu; babası kibar
beder. - ulemadan Rumeli Kazaskerliğine kadar yük-
selmiş Malatyalı İbrahim- İsmet Beydir; on
«Asar-ı muzırre» ne imiş, ortaya konsun,
yaşında iken müderrislik payesi almış, (H.
görelim, yegan yegan tetkik edelim, sahibinin
(1236) 1820 de Mısır kadısı, üç sene sonra Me-
«Sai bilfesad» olduğuna kanaati vicdaniye
dinei Münevvere kadısı olmuş, (H. 1242) 1828
hasıl edelim, ondan sonra blr hüküm verelim.
da İstanbul payesi almış, (H. 1244) 1828 d~
Amma efendim böyle körü körüne hüküm ol-
bilfiil İstanbul kadısı tayin edildiği halde ka-
maz. Ahkem-ül-hakimin bizden sorar». «Aza-
bul etmemiş, (H. 1245) 1829 da Rumeli nüfus
yı mahkeme erbabı namustan oldukları halde
tahririne memur edilmiş. (H. 1246) 1830 da
bizzarure hikmetin kernmını işitmemiş gibi
nakıbül-eşraf tüyin edilmiş, (H. 1249) 1833 de
davranır. Hikmet, ayni sözleri ıkemali talakat
Anadolu Kasazkerliği payesi, (H. 1254) 1838 de
ve metanet ile tekrar edince azadan biri: «Ca-
Rumeli Kazaskerliği payesi almış, (H. 1255)
nım bey, asar-ı muzırre denilen verakpareler
1839 da Meclisi Valayi ahkamı Adliye azası
tetkik edilip de muzır olmadığı ~ebeyyün et-
olmuş, (H. 1256) 1840 da Tanzimatı Hayriye
se bu hakikati kim ortaya koyacak, acaba o
usulünün tatbikini teftiş vazifesiyle Rumeliye
yiğit nerede? der. Hikmet de zade-i tab'ı olan:
gönderilmiş, dönüşünde Şf:trayi askeri azası
Anılmaz oldu icabat-ı hürriyet mehakimde olmuş, (H. 1262) 1846 da Mekkiz!de Mustafa
Esaret hükmünü icra m~ğer hukkime düşmüştür Asım Efendinin ölümü üzerine Şeyhülislam
beytini okuyarak, ehli zamana. lanethan ola- olmuştur.
rak mahkemeden çıkar. . İlmiye mesleğinin bu en yüksek maka-
«Ruh-i kainat sallallahü aleyhi ve sellem mında yedi buçuk yıl kadar kalan Arif Hik-
Efendimiz Hazretlerinin ismi mukaddesleri met Bey, bir rivayete göre Mısır Valiliğinin
zikrolundukça kıyam ve sema eder, can-ü dil- veraset nizamı üıerinde Mustafa Reşid Paşa
den arzı tazimat eylerdi. Alem-i insaniyetin ile aral~rında bir ihtilaf çıktığından, istifaya
veliyyi nimeti yeganesi olan Nebiyyi Azimiş­ mecbur olmµştu. Şuara tezkeresi sahibi Fatin
şanı, başka suretle görür, başka türlü bilirdi.
Efendi onun Meşihattan ayrılışını:
Arif Hikmet, tasavvuf meslek-i alisine Kendi istifa idüb olmuş idi uzlet niıin
müntesib idi. Her şeyi başka surette görür, Yok iken ilmti htinerde düne mislü bedel
her sözü, her nağmeyi başka surette dinlerdi. beytiyle tesbit ediyor. Ali· Paşa ile hiç bir
Bu mesleki alinin eazimi arasında en ziyade zaman sevişememesi, anlaşamaması yüzün-
İbni Arabiyi tebcil ederdi. Sofiyfın içinde ha- den de, bu vezirin nüfuzu karşısında ölümüne
kayiki diniyeyi, en ziyade hazretin anladığını, kadar münzevi bir hayat sürdü. (16 Şaban
kendi de o mihri kemalden istifade ettiğini 1275) 21 Mart 1859 da'öldü; Üsküdarda Nuh-
aleddevam söylerdi. kuyusundaki aile mezarlığına gömüldü. Aşa­
~Haysiyeti zatiye erbabındandı. ·Herkes jıdaki tarih, Tırnıkçız!de Ziver Beyindir:
hürmet ederdi. Bulunduğu meclislerde söz, Döıtü dehrin bir sütunu yine bu ürlhte
kendinde kalırdı. O, söylerdi, huzzar dinlerdi. «Oldu Hikmet Beyefendi rehverl · sOyi beka»
.ARİFİ BEY -1006- İSTANBUİ.

Muasırları tarafından bir ahlfilt ve fazilet Keşf-iz-zunun zeyli; müsvedde halinde


örneği olarak tanınmıştı. Evi, daima bir ede- bırakılmış, büyük bir kısmı Bağdatlı İsmail
bi mahfel olmuştu; meclisinin müdavimlerin- Paşaya geçmiştir.
den ve zamanının seçkin ulemasından Sey- Hulasatül Makamat fi Mecalisil Mükfile-
feddin Efendi: «Meclisi cennetten nümune idi, mat; babası İsmet Beyin iştirak ettiği siyasi
erbabı kemal ekseriyetle geceleri o mecliste konuşmalarda tanzim edilen muahede suret-:-
toplanarak pek mühim mübahasatı ilmiye ce- lerinden mürekkep bir eserdir ki babasının
reyan ederdi, huzura gayet nefis çörekler emriyle tanzim etmiştir.
ikram olunurdu» dermiş. Gayet afif ve müs- .Arif Hikmet Bey, Nuhkuyusunda aile
takim idi, fukaraperver ve cömertti; Kudüs mezarlığı önünde, tramvay caddesine nazır
kadılığı sırasında, ki henüz otuz yaşlarında muazzam bir de Sebil inşa ettirmiştir ki dev-
idi, bu şehir halkının fakrü zarureti karşısın­ rinin en güzel eserlerinden biridir.
da derin bir teessür duymuş, ergl!bı maslaha- Eskiden her sene, Ramazanın on beşinde
ta hiç bir ücret almadan sened vereceğini ilan Hıraki Saadet ziyaretinde destimallar değıtı­
ettirmiş, makamına müracaat edenlerin k8;la- lırdı ki, etrafına güzel bir talik hat ile yazıl­
balığı karşısında da, kaldıkça sarfolunan ka- mış olan şu kıt'a, Arif Hikmet Beyindir:
ğıda para yetiştirebilmek için İstanbulda ba-
Hırkai Hazreti Fahri Rusule
basından kalan yalıyı satmıştı.
Atlasi çerh olamaz payendaz
Ömrü boyunca, servetinin büyük kısmını Yüz sürüb zeyiine takbil -ederek
kitaba vermiş, nadide eserlerden mürekkep Kıl !!efii ümeme arzı niyaz

gayet kıymetli bir kütüphane vücuda getir- ki, yine İstanbul adetlerindendir-, kibar ve ri-
mişti. Fakat ne kadar yazıktır ki kitaplarının
. calden hakkın rahmetine kavuşanlar, gasledil-
mühim bir kısmı Medinede tesis ettiği kütüp- dikten sonra göğüslerine büu destimallerden
haneye gönderilmiş ve bugün hudutlarımı.zın bir tane konulduktan sonra tekfin edilirdi.
dışında kalmıştır; geri kalanı da, varisi olan Bibl. : İslam-Türk Ansiklopedi; İlmiye Salna-
biraderi Abdullah Refet Beyin oğlu İzet Beyin mesi.
(H. 1317) 1889 da ölümü üzerine Sahaflarda ARİF HİKMET SOKAĞI - Beyoğlu il-
müzayede ile satılarak dağılmıştır. Müzayede- çesinin, Kasımpaşa Bucağının, Bedrettin Ma-
ye son günde yetişen büyük biyograf Mahmud hallesi sokaklarından, 1934 Belediye Şehir
Kemal İnal: «Müşarünileyhin kütüphanesin- Rehberinde kaydı olmayıp bu adı sadece so-
deki kitapların ne ikadar kıymettar ve nadide kak levhasından öğreniyoruz;
olduğunu (satın aldığım kütüphanesinin fih-
kak levhesından öğreniyoruz; bu rehberin 16
rist defteri) ve idi kağıt parçası pahasına sa- numaralı haritasında isimsiz bir aralık sokak
satıldığı haber verilen bir kaç sandık dolusu
olarak gösterilmiştir.
evrakın ehemmiyetini satın aldığım iki torba
Halk ağzındaki eski adı «Eski tekke ar-
muhteviyatından anladım» diyor.
kası sokağı» dır. Şişhaneden Kasımpaşaya
Kendi eserlerine gelince, başta divanı ge- inerken Evliya Çelebi Caddesinin sol tarafına·
lir. Profesör Fuad Köprülünün kıymet ölçusü rastlar. Kaptanpaşa çıplağı sokağı ile salahü
ile, Arif Hikmet Bey «vezin ve lisan itibariyle uşşakı ve Bedrettin Tekkesi sokaklarının -ke-
.düzgün ve bedii kıymeti haiz» şiirler yazmış­ siştiği nokta arasında bir aralık sokaktır.-
tır. Kaptanpaşa çıplağı .sokağından yürünün-
Diğer eserleri de '§unlardır. ce dört beş adım genişlikte, ka~ataş döşeli
Tezkirei şuara, Hicri 1252 yılına kadar olup sağ başı arsa, sol başında da kul-0.bemsi
yetişen iki yüz on şairin birkaç satırla gayet kapalı bir dükkan vardır. Sokağın sağ tarafın­
muhtasar hal tercemeleridir; mjisvedde halin- da Bedrettin tekkesinden kalan arsa bulun-·
dedir, bir nüshası Fatih Millet kütüphanesin- maktadır. Evleri ikisi kargir geri kalanı birer,
dedir. -. ikişer, üçer katlı fakir ailelerin barındığı mes-
Mecmu.at-ut terAcim, Arabcadır, bin yüz- kenlerdir. (Nisan 1959).
otuz dört zatın muhtasar hal tercemelerinden Hakkı GÖktürk
mürekkep bir eserdir; gayri matbudur. Bir ARİFİ BEY - Elli yıl kadar evvelki Is-
nüshası Fatih Millet kütüphanesindedir. tanbulun meşhur simalarından; Galatasaray
ANSİKLOPEDİSİ -1007 - ARİFİ PAŞA (Ahmed)

cimnasti,k _muallimi ve idmancılar şeyhi meş­ bala, karafatma yarı§ları ile çok kimseyi so-
hur Faile Hocanın biraderi; genç yaşında ge- yup soğana çevirdiler.
cesini gündüzünü felsefe kitaplan okumağa Sermed Muhtar Alus
hasretmiş, «fikrime yepyeni metodlar, nazari-
ARİFİ PAŞA (Ahmed) - Devlet adamı,
yeler doğacak. Felsefede büyük bir inkılap diplomat; 1830 da İstanbulda doğdu; elçilik-
yapacağım» diye tutturmuştu. Hısım akraba, lerde ve Hariciye Nazırlığında bulunmuş Şe­
eş dostla hiç temas etmez, odasına çekilip
kib Paşanın oğludur; büyük bir imparatorlu-
yapayalnız düşüncelere dalar, bazı akşamlar
ğun diplomasi hayatına karışmış bir ailenin
Beyoğluna kadar yayan çıkarak, bir yere gir-
evladına layık tahsil ve terbiye ile yetiştiril­
meden, bir yerde oturmadan, kimse ile bir miş ve henüz ondört onbeş yaşlarında Divani
tek laf etmeden babasının konağına dönerdi. Hümayun kalemine çirağ edilerek memuriyet
O konak, şimdi Vatan Matbaası ve idarehane- hayatına atılmıştır; devrin an'anesince «Arifi»
sinin bulunduğu binadır. mahlası kendisine bu kalemde verilmiş ve
Sermed Muhtar Alus
pek çabuk asıl adı unutuluvermiştir. 17-18
ARİFİ EFENDİ (İshakzade Mehmed) - yaşlarında Viyana Elçiliği katipliğine !Ayin
On sekizinci asır ulemasından ve seçkin talik edilmiştir; 1849 da İstanbula çağırılarak Ba-
hattatlarından; İshakzade Mehmed Zuhuri bı&li Terceme odasına
Efendinin oğlu olup yazıyı babasından öğren­ tayin edilmiş, altı se-
miştir. (H. 1121) 1709 da Anadoluhisarındaki ne bu mühim büro-
yalısında mazulen otururken ölmüş, Göksu nun en faal bir uzvu
mezarlığına defnedilmiştir. Şiir ile de uğ­ olmuş, 1855 de Ame-
raşmıştır; aşağıdaki beyit kendisinindir: di kalemine nakledil-
ihata itti teni zerdi.mi sirişki keder mi, ayni yıl içinde
Meyani cii.yde kaldım misali neyltifer toplanan Paris Kon-
. Bibi. : Müstakimzade, Tuhfei hatta.tin gresine de, Türkiyeyi
ARİFİ HÜSEYİN ÇELEBİ - On altıncı temsil eden heyetin
asır mutasavvıf ve şairlerinden; Hazinei Ami- reisi Ali Paşanın Baş­
re kaleminde katiplik ederken Hacce gitmiş, katibi olarak .iştirak
Şeyh İbrahim, Gülşeniye intisab etmiştir. Aşa­ etmiştir; burada bu Ahmed Arifi pqa
ğıdaki beyitler, şiirinden Latifi tezkiresinde·· seçkin diplomatın iti- (Resim: Nezih)
görülen örneklerdir: madını kazanmış, Fa-
ris dönüşünde Babıfili. Baştercümanlığın~ tayin
Ayni arifde vücudi eşya
edilmiş, rütbesi yükseltilerek Ali Paşayı istih-
Görünür cümle ki na.k§i filmi
* Daği elem melfiline bağ içre laleler laf eden Mahmud Nedim Paşanın ancak on
Def'i melal deyu sunar piyaleler bir ay süren sadaretinde ise istikrara alışmış
* Nasihat eylediğimce arakriz olmaz hii.yindir · mizacının tamamen aksine altı memuriyet de-
Sakın incinme kim cana meramım ahi rtiyindir. ğiştirmiş. Hariciye Müsteşarlığına, on beş gün
ARİFİN KAHVESİ,........ Asrımızın başların­ sonra eski vazifesine, i-ki gün sonra Tophane
da, Divanyolunda, Büyükşehrin en namlı kah- Müsteşarlığına, ayni yıl içinde İcra Reisliğine
vehanelerinden biri idi ki; bu satırların yazıl­ nakledilmiş, Mahmud Nedim Paşanın azlinin
dığı sırada, Sıhhat Müzesinin karşısına düşer, tezine de (1872), Viyana Büyük Elçiliğine ta-
yerinde kış mevsimlerinde, ya mükemmel bir yin edilmiştir. Fakat bir sene sonra padişah
incesaz veya meddah, yahut karagöz bulunur- Abdülazizin şahsi arzusiyle merkeze çağırıla­
du. rak teıkrar Devlet Baş Tercümanlığına, bir
Resmi dairelere yakınlığı dolayısiyle ka- müddet sonra Hariciye Müsteşarlığına, az son-
lemlerde müdür, müdür muavini, b~katip, ra da Hariciye Nazırlığına tayin edilmiş ve
mümeyyiz gibi yüksekçe payeli katip beyler itimadı şahane Saddzam Hüşeyin Avni Paşa~
pek rağbet ederlerdi. Mütareke senelerinde yı ürkütmüş, Ali Paşa mektebinden yetişmiş
lstanbula akın eden Beyaz Ruslar İstanbul bir diplomatın Hariciye Nazırlığını hoş gör-
yakasında ilk barı orada açtılar. Haraşolara meyen Rus Sefiri ve kaba entrikacı General
servis, konsomasyon, dans yaptırdılar. Tom- . İgnatief'in tezviratı SadrAzamın endişelerine
ARİF, PAŞA (Ahmed) -1008- İSTANBUL

inzimam edince evvela Maarif Nazırlığına ve meşgul olmuş, çoğu zaman köylüyü ezen Aşar
oradan Adliye Nazırlığına nakledilerek dış usulünü adil bir sistem _ile sağlamağa çalışmiş­
politikadan uzaklaştırılmış, sonra azledilmiş; tı. İstanbulun elektrikle tenvirini düşünen ilk
· üç ay sonra da ikinci defa olarak. Viyana el- devlet adamı da Arifi Paşa olmuştur. Vücud
çiliğine tayin edilmek suretiyle İstanbuldan yapısı gösterişsiz, bünyesi nahif, gayefvekar-
uzaklaştırılmıştır. Abdülazize sadakati herke- lı, ciddi, arabca, farsca, fransızca ve almanca-
sin malQmu olduğundan bu hükümdarın hal' yı anadili gibi konuşur ve yazar; türkçe elya-
inde elçilikten azledilmiştir. Abdülhamidin cü- zısı hattat denilecek kadar güzel, edib, zarif,
lusu ve Meşrutiyetin ilanı üzerine, yeni kuru- - gayet nazik, mücessem iffet ve namus bir dev-
lan Ayan Meclisine padişah tarafından tayin let adamıydı. Aile hayab mütevaziane ve de-
edilen azalardan biri de bu tecrübeli diplomat vir geçini darlığı içinde geçmişti.
olmuştur. Doksan Üç Rus Harbinin başlagı­ Bibl. : İşlam · Türk Ansiklopedisi, Zeki Pakalın.
cında ikinci defa olarak Hariciye Nezaretine
getirilmiş, fakat, Anadoludaki mevzii muvaf-
ARIFİPAŞA SOKAĞI - Eminönü kaza-·
sı,Alemdar nahiyesi, Mahmudpaşa mahallesi
fakiyetlerden ve yine mevzii kalan parlak
sokaklarından; Servilimescid sokağını, bu so~
Plevne müdafaasından istifade ediler_!!k, o
devirde Avrupada birinci derecede söz sahibi kakla haç teşkil eden Tasvir sokağına kavis
şe~linde birleştirilmiştir.
Alamanya vasıtasiyle sulhe taraftar oluşu ve
şahsi dostu olan Almanyanın İstanbul Sefiri Servilimescid sokağından girip, doğu -
delaletiyle tamamen şahsi ve mahreınane ol- batı yönünde ilerlendiğine göre, üç araba ge-
mak üzere Bismark'tan da istimzaçta buluna- nişliğindeki kaba taş döşeli bozuk bir yoldur
rak Almanya Başvekilinin de bu hususta mu- sağını bir kişilik bozuk taş kaldırımının öte-
vafakatini temin etmesi, parlak bir diplomasi sinde üç adam boyu duvar çevirir; duvara ya-
muvaffakiyeti olarak ğörüleceJc yerde bilakis_ kın, yerde dolmuş bir kör kuyu vardır. Solda
Saray ve Babıfüi tarafından· tasvib edilmiye- beş katlı kagir bir bina ile, dört katlı ahşap ev
rek Arifi Paşa _azledilmiş, evvela Paris Sefiri sokağın daraldığı yere kadar uzanıyor ve ayni
tayin edilmiş, arkasından Sadrazam Saffet uy- tarafa doğru bir buçuk insan ,boyu taş duvar
gun görüldüğünden Arifi Paşa açıkta kalmış, ile kıvrılıyor. Kıvrımdan itibaren beri tarafta
Rus Harbinin sonuna kadar ·da Pariste ikame- da üç dört katlı beton ve taş evler vardır. Yo-
ti tercih et~iştir. İstanbula 1879 da d~nmüş, lun Tasvir sokağına kavuştuğu yerde karşılık­
ehemmiyetsiz bir «Sicilli Ahval Komisyonu lı üçer katlı iki beton bina bulunuyor ki bil-
Reisliği» nden sonra da (9 Nisan 1296) Tunus- hassa sağdakinin tel ·örgülü zarif bir bahçesi
lu Hayreddin Paşa yerine Sadaretin Başve­ var. Sokak, daha ziyade hali vakti yerinde
killiğe -çevrildiği bu devirde Başvekil tayin Türk aileleriyle meskundur. Bu notların tes-
edilmiştir. Fakat üç ay sonra, Mahmud Nedim biti için geçilirken sokakta·futbol oynayan ço-
Paşayı Dahiliye Nezaretine tayin etmek iste- cukların katıksız argo ve küfriyat konuştuk--
yen İkinci Abdülhamidin arzusu muhalefeti ları işidilmiştir ki, hazindir. ·
üzerine yerini Said Paşaya bıraikmağa mecbur İsmail Ersevim
olmuştur. Bundan sonra ŞQrayı Devlet Reisli-
.ARİF PAŞA (Ahmed) - Fen adamı. - as-
ğinde, üçüncü defa olarak Viyana Elçiliğinde,
ker; İkinci Abdül.pıecid zamanında Liva_ rüt-:-
üçüncü defa olarak Hariciye Nazırlığında bu- besiyle Hazinei Hassa Emlak Hümayun baş
lunmuş, azlinden sonra inzivaya çekilmiş, sa-
mühendisliğinde bulunarak pek çok hizmetler
daret teklif edilmek üzere Saraya davetinde ifa etmiştir. Abdülmecid ve Abdülazizin kure-
sıhhatçe pek düşkün görüldüğünden sadece
nalık hizmetlerinde bulunan ve sonra istinaf
bu davete mana vermek için Meclisi Has aza- mahkemesi azası olan Emin Nihad_ Beyin oğ­
lığına tayin edilmiş, fakat bir defa aabi mec- ludur. 1859 da Üsküdarda doğmuş iptidai ve
liste bulunamayıp bir ay sonra ölmüştür. Kab- rüşdi tahsillerini Üsküdarda yaparak askeri
rl Eyyubtadır. ,. İdAdide ve sonra da Harbiye mek:tebi.ııde oku-
Viyana Elçilikletjode bilhassa Bosna- muş 1879 da sınıfının piyade_ barincisi olarak
Hersek meselesiyle, Başvekaletinde Kürd is- mülazimi sanı çıJmııştır. Bu tarihten dört ay
yanı ve Yunan ve Karadağ hudutları işiyle sonra harita almaktaki ihtisas ve kabiliyetine
ANSİKLOPEDİSİ ~ 1009- . .A.RİF PAŞA (Ressam)

binaen Hazinei Hassa Em!Aki Hümayun mü- teren ve «Kıblebin» ismi verilen aleti icad ve
hendisliğine tayin olunarak çalışmağa başla­ ihtira eylemiştir. Hakkı Raif Ayyıldız
mış ve yavaş yavaş kurduğu güzel iş ve çalış­
.ARİF PASA (Ressam) - Garb anlamın­
ma sistemleri sayesinde Cumhuriyetin ilanı ile da resim sana"tının Türkiyede öncülerinden
millete intikal eden ve bugün «Milli Emlak» ve kalem sahibi askerlerden; 1808 de İstart-
dediğimiz ve tutarı milyarlarca lira kıymetin­
.bulda · doğdu, ikapu kahyalığında bulunmuş
deki mühim bir servetin tesbit ve muhafaza- İrfanzade İsmail Rifat Efendi adında bir za- ·
sında pek .büyük.
tın oğludur ki kendisi de muasırları arasında
bir himmet göster- «İrfanzade» aile unvaniyle anılmıştır; on dört
miştir. Görülen iyi
yaşında Maliye kalemine katip olmuş, 1826 fü,
hizmet ve iktidarı­ Yeniçeriliğin kaldırıldığında on sekiz yaşında
na binaen 1885 de iken kendi isteği ile. yeni .kurulan Asakiri
Hazinei Hassa Baş Mansurei Muhammed.iyeye katip yazılmış,
mühendisliğine ve
1829 da yine kendi isteği ile nefer olarak si-
bir müddet sonra lahlı askerin «tüfenkci» sınıfına geçmiş ve
1887 tarihinde Vi- ordu hizmetinde ilk basamak olan neferlikten
layeti Hamse Em- çalışkanlığı, n:amuskarlığı, merdliği ve cesa-
laki Hümayun Mü- reti ile son kademe olan müşirliğe (mareşal­
fettişliğine, 1888 liğe) kadar yükselmiştir. Ordudaki hizmetinin
de bu memuriyete yanında Türk kültürüne, ve bu arada bilhas-
ilave olarak Emla- sa ·Türkiye tarihine bir milde.kik ressam ola-
ki Hümayun fahri rak hizmeti ise çok büyüktür; adına abide
azalığına tayin o-
yapılması gereken, 'şanına layık bir yere hey-
lunmuştur. 1907 keli dikilecek adamdır. Tarih kaynakları üze-
de vefat ederek Ahmed Arifi Pa~a rinde yarım asra yakın, kırk yıl çalışarak Os-
Karacaahmed aile (Resim: Nezih)
manlı kıyafetlerini resipllerle tesbit etmiş,
kabristanına defne_.
yaptiğı resimlerin tariznamesi olarak da üç
dilmiştir. Ahmed Arif Paşa Abdülhamid dev-
cildlik bir metin kaleme almış ve eserine
rinin değerli ve lekesiz tanınmış bir paşası­ «Mecmuai Tesaviri Osmaniye» adını vermiş­
dır.
tir. Bu kıymetli eserin 1862 de türkçe ve fran-
Birinci, İkinci Mecidi ve Üçüncü Osmani sızca olarak ancak birinci cildi basılmıştır; bu
nişanları ile altun liyakat, gümüş imtiyaz ve cild her -yerinde ona yakın müteaddid figür-
liyakat, Yunan muharebe madalyalarını· ve leri ihtiva eden 16 parça resim levhası ile re-
ayrıca ihtira ve icadından dolayı da dört adet simlerin izahnamesini
ihtirağ beratını hamil idi. ,İcadları arasında ihtiva etmektedir; fi- .
bilhassa ordu zabitanı için çadır ve karyola, gürler kara kalemle
bir masa, iki iskemle, sedye ve icabında za- çizilmiş ve renkli olup
bitin bütün eşyası ile birlikte kendisini de resim levhaları ile
içine alarak göl veya derede bir kenardan di- frans~ca metin Paris-
ğer kenara geçirecek bir sal olan ve tamamı de, türkçe metin de
bir erin sırtında taşınacak bir ağırlıkta bulu- İstanbulda Tasviri Ef-
nan «seferi karyola» ile yatak odasında şık bir kar matbaasında ba-
elbise dolabı manzarasını arzeden_ ve «sıhhat sılmıştır. ön sözünde
hamamı» ismi verilen hamamı, ve 15 santim müellifin «Türkiyede
boyundaki bir ispeı;mecet mumunu 12 saat ilk resimli kitap» ola-
yakan ve masa üzerine konduğu zaman meş'a­ rak takdim ettiği bu Ressam Arifi Pap
lesi ufalıp ele alındığı zaman tekrar büyüyen eserin yüzüncü neşir (Resim:· Nezih)
ve bu suretle ayni zamanda bir fener gil>i kul- yılı y a k 1,a ş t ı ğ ı
lanılan ve «sıhhat feneri> ismi verilen; feneri halde geri kalan resimlerle iki cildlik metni-
ile bir de namaz kıblesi istikametini mevcut nin hala basılmamış olması, yurdumuzda him-
kıblenumalardan ·daha sahih olmak üzere gös- met erbabı kıtlığının pek acı bir delilidir.
·ARİFOĞULLARININ PAYTONLARI - 1010- tSTANBUL

Türk müzelerinin temel taşll!ı koyan bü- parlatılır, maroken döşemeler yağsız süt ile
yük vezir Fethi Ahmed Paşa (B.: Fethi Ahmed silinirdi ve yine güderilerle oğulurdu. Kam-
Paşa), Yeniçerilik devrinin Devlet ricalı ve çılar, «Balina» denilen ve Avrupadan gelen
askerlerinin esvaplar giydirilmiş mankenlerin- bir balık kemiğinden idi, civatalı sapları çıka­
den bir kıyafef galerisi kurmak istediği zaman rılınca, kıvrılıp cebe konurdu.
bu Arif Paşanın bilgisinden istifade etmiş, ta: Kazım Beyin araba sürüeüleri de eli yü-
rihi esvaplar onun çizdiği resimlere göre ha- zü düzgün, bindikleri arabaların zarafet, te-
zırlanmış, mankenlerde yine onun resimlerine mizlik ve güzelliğine denk seçme delikanlı­
göre ve Arif Paşa bizzat gönderilerek Viya- lardı. Birinci Cihan Harbi içinde bunların en
nada yaptırılmış ve galeri istanbulda Sultan namlısı da Japon Rıza idi. Japonluğu, emsali
Ahmed de müstakil bir bina içinde «Yeniçeri arasında yaşının küçüklüğünden gelir.
kıyafethanesi» adı ile açılmıştı. Bu güzel ga- Bu satırların yazıldığı sırada Göztepede
leri İikinci Meşrutiyet devrinde Aya irini ki- oturan ve nakkaşlık yapan, köyde «Kolpucu»
lisesinde bulunan askeri müzeye nakledilmiş, lakabı ileı;. Rıza, kırk beş yaşl_arında, sohbeti
mankenler özel bakımdan mahrum kalınca tatlı, dilbaz, herkesin sevdiği bir adamdır.
yıpranmış, esvaplar rutubet ve haşerat ile
· Kazım Beyin sürücüsü iken henüz on beş
çevrilip dökülmüştür; zamanımızdaki durum- on altı yaşlarında, klasik tabiriyle «günşe ya
ları meçhulümüzdür; maalesef çok ihmal edil-
doğ ya doğayım diyen» bir nevcivan idi. Ba-
miş, aslında ise milli medarı iftiharımız olan
şında vişne çürüğü tulumbacı fesi, sırtında
Askeri Müzede son yıllarda görülen ciddi ça- sarı madeni düğmeli lacivert· forma, ayağın­
i~malar, umulur ki ressam Arif Paşanın ikin- da sarı iskarpinler, ellerinde beyaz eldivenler,
ci büyük eseri olan bu mankenleri de tama- kumral saçlı, kirpikleri devrim devrim bir
men yok olmaktan kurtarır. arabacı güzeliydi.
Bw·haıı Olker
Yetmiş beşlik seksenlik ihtiyar Feride
A.RİFOĞULLRININ PAYTONLARI (Çeş­ Sultan, Arabacılar Cemiyetinden bir sürücü
nıeıneydanll) - Bu satırların yazıldığı sı­ ister, Cemiyet Reisi Kazını Bey de gözbebeği
rada İstanbulda kira paytonu kalmamıştir de- olan Rizayı, kendi adamı olup Sultana layık
nilse yeridir; hatta payton kalmamıştır diye- bir sürücü buluncaya kadar hizmet etmek
biliriz. Yerini otomobillere vermeden, istan- üzere gönderir. Çocuk, bohçası koltuğunda
bulun en namlı kira paytonları Çeşmemey­ Bebekteki Sahilsarayın kapısına gelir. Kapıda
danlı Arifoğullarının paytonları idi ki, bu dört çam yarması gibi pürsilah Sırplı bir kavas
kardeşin en namlısı da en büyükleri Kazım Sultanın Başağası Şahabeddin Ağaya haber
Bey idi; Zeki bir iş adamı ve o devrin ayni za- verir: Şahabeddin Ağa, bir çocuğa bir de elin-
manda en namlı bir at cambazı idi. deki mektuba bakıp «Sübhanallah!, der. O
Piyasada işleyen arabalarından ziyade, akşam kendisine tahsis edilen odada yatan
devlet ricaline, zenginlere Payton, Kupa ve Japon, ertesi gün Sultanın ·landosunu koşarak
Landon satarak para kazandığı söylenir. Ara- binek taşına çeker; iki haremağasının koltu-
baları için Macaristandan, Rusyadan at getir- ğunda inen ihtiyar Sultan, yeni sürücüsüne
tir; İstanbul at yarışlarında şöhretlerinden şöyle bir nazar eyledikten sonra, arabasına
beklenilen muvaffakiyeti göstermiyen hay- biner ve yalıya döndüğünde Başağasına: - Şu
vanlar da onun ahırına gelir, kuyruk ve yele- çocuğun başından kurşun döktürün... Allah
leleri kesilerek arabaya koşulurdu. kem nazardan saklasın! diye emreder.
Kazım Beyin araba sandıklarını, rivaye- ARİFPAŞA KONAĞI - Çemberlitaşta
te göre, FındıkWı Aşot usta yapardı, bu zat da İkinci Mahmud Türbesinin karşısında, bu sa-
istanbulun namlı bir sanatkarı.dır; arabacılık­ tırların .yazıldığı sırada İstanbulBelediyesi
ta eşsiz bir «ince marangoz» idi. Bugün araba konağı olan büyük a:hşap yapıdır. 1327 (M..
yapıcılığı da İstanbulun ölmüş sanatları ara- -1911) de Şehremaneti tarafından 8000 liraya
sındadır. Payton körükleri deve derisinden ya- satın alınmış, bir okadar para daha harcana-
pılırdı. Çamurluklar rugan, minderler maro- rak tamir edilip genişletildikten sonra Şeh­
ken olurdu. Kazım Beyin arabalığında, ak- remaneti (İstanbul Belediyesi 18 Birincikanun
şamları, koşumlar sabun ile yıkanıp güderiyle 1327 tarihinde Ayasofyadaki binasından bu-
ANSIKLOPEDiSl -1011- ARİSTİDİ USTA (Edirneli)

raya taşınmıştır (B.: Belediye Konağı). Bizans nin geniş tesamühüne rağmen tahammül ede-
devrinin en güzel ve büyük sarnıçlarından medi, o devirde İstanbulda Bektaşilerin Kut-
Teodosyos sarnıcı bu konağın altındadır (B.: by. sayılan Ali Nutkı Babaya istifanamesini
Teodosyos Sarnıcı). gönderdi ve tarikat icazetnamesiyle alamet-
Bibl. : Osman Ergin, Mecellei wnuri Belediye. lerini geri verdi. Şakpayı, kanuni mecburiye-
ARİF REİS ;_ Geçen asır sonlarında Bo..; tinden bir gün evvel giyen, Franz Liszt'in İkin­
ğaziçinde piyade kayıklariyle meşhur Kanlıca ci Macar rapsodisini birkaç defa çaldırtan Ali
iskelesinin en namlı kayıkçılarından; hayatı Yaşar Babanın bu hareketi, Bektaşiliğin son

hakkında başka bir kayda rastlanamadı. devri için üzerinde önemle durulacak bir va-
Bibi.: A. Cabir Vada, Not. kadır.
İran Şehinşahı tarafından «Şirü Hurşid»
ARiFOL KADİRİ (Mehıned) - On, seki- nişaniyle taltif edilen ve İran devletinin İs­
zinci asır hattatlarından; Tophanede oturur~ tanbulda resmi mersiyeh&nı olan Ali .Yaşar
du; Hicri 1100 (M. 1688) yıllarında hayli yaş­ Baba 1932 de seksen üç yaşlarında öldü. Ken-
lı olarak öldü.
disini yakından tanıyanlara güzellik ve doğ­
Bibl. : Milstakimzade, Tuhfei hattatin, ruluğun aşıkı bir adam hAtırası bıraktı.
ARİFÜLMEVLEVİ (Mehmed) - On se- 1Wı1k Cemil Tanju
kizinci asır hattatlarından; İstanbulda yer- ARİFZADE SOKAĞI - Fatih kazası,
leşmiş Bağdadlı bir aileye mensuptu; Karahi-
merkez nahiyesinin Hüsambey ve Sinanağa
sari tarzında metin bir yazısı vardı. Üçüncü mahalleleri arasındaki sınır sokaklarındandır.
Ahmed saltanatının ilk yıllarında hayli yaşlı. Eski Mutaflar Sokağının devamı halinde, At-
olarak. öldü. pazarı sokağı ile dörtgen teşkil edecek şekil­
Bibl. : Müstakimzade; Tuhfei hattatin.
de, üç araba eninde olarak başlar. Solunda üç
ARİF YASAR BABA - Halk arasındaki katlı kagir bfr ev, sağında tek katlı 26 numa-
şöhreti ile Büyük Hafız Yaşar, 1849 da İstan­ ralı karakteristik bir ev vardır. Az ileride yol
bulda doğdu; babası, Bartın eşrafından Mav- ancak bir araba geçebilecek kadar darlaşır,
nacızide Halil Efendidir. Çocukluğu esnaf sonra yine genişleyip meyadanlığa kalbolur.
yanında çıraklık. ile geçti, bir dividcinin ya- Sağa doğru, iki araba genişliğinde bir kol ay-
nında çalıştı ve bu sanatta ustalığa kadar rılır ki, Atpazarı ·Sokağına bakan çeşmenin
yükseldi. Fakat okumağa karşı o kadar coş­ ardına kadar gelir.
kun bir aşkı vardı ki yaşı hayli ilerlemiş ol- Bu noktadan ileri ana yol, bir araba ge-
duğu halde sağlam bir medrese tahsili yap- nişliğinde dikenli .ve yabani otlarla geçilmez
mağa muvaffak oldu. Bir taraftan da musiki- bir haldedir. Sağa bir kıvrım yapıp, her iki
ye olan sevgisi kendisini devrin üstadlarından yanında duvar olduğu halde Atpazarı Soka-
Zekai Dede ile -tanıştırdı. Gür davudi sesi, De- ğına kavuşur (Ekim 1946).
denin sayesinde usul sahibi oldu. Durgun bir Bibl.: İsmail Ersevim, Gezi Notu.
sabah Beylerbeyi Camii minaresinden ezan
ARİSTAKES VARTABET (Haı-putlu) -
okurken, sesi karşısındaki Yıldız sırtlarına
On yedinci asırda yaşam~ bir Ermeni ruha-
aksetmiş, uyanık bulunan İkinci Abdülhamid
nisidir.
tatlı nağmelerine hayran olarak hemen o an-
da Beylerbeyine adam gönderip Arif Yaşarı 1628 de, bir sene önce Ermeniler tara-
fından satın alınan ve Bizans zamanından kal-
saraya getirtmişti.
Felsefeye olan meyil ve merakıyle Der- ma metrftk bir kilise olan Balattaki Surp
Hıreştakapet kilisesi tamir edilirken, Erme-
vişlik yoluna saptı; evvela Rüfaiye tarikatına
intisap etti; sonra Bektaşi oldu; çocukluğu ve nilerin murahhası bulunduğu Bursl!l'dan İs­
gençliği çok müteassıb ·bir muhitte geçmiş ol- tanbula gelmiş ve bu işin başarılmasını sağ­
duğu halde liberal bir tefekkür sistemine sa- layan en mühim şahsiyet olmuştur.
hip olarak doğmuştu; Bektaşilik de, dışarıdan, Kevork Pamulreuyan
ona en uygun bir tarikat kisvesi görünüyordu; ARİSTİDİ USTA (Edirneli) - 1880-1890
fakat· içine girince, bu tarikatın da liyakatsiz arasında istanbulun en namlı kunduracıların­
ellerde kalmış olduğunu gördü; fikir asaleti- dan, dükkanı Okçularbaşında idi, en ala Fran-
AR.İSTOKLİS EFENDİ . -1012- lsTANBut.

sız köselesi kullanmakla meşhurdu. Devrin çocuğun 1958 yılı sonlarında kurduğu· bir
gazetelerine verdiği bir ilan, o zamanlar gi- hırsız çetesidir.
yilen ayakkabılarla ayakkabı fiatlan bakımın­ Çete efradı birbirleriyle Dolabderede iki
dan kıymetli bir vesikadır: masalık küçük bir kahvehanede tanışmışlar,

Kuruş:·
hepsi de parasızlık sıkıntısı çektiği için Arizo-
58 Fotin kaloş dikişli. na Çetesi mahalle arasında hırsız-polis oyunu
65 Sokak fotini dikişli. oynar gibi kuruvermişlerdir; kısa bir zaman
40 Mabeyin kaloşu. içinde Beyoğlunda 11 bakkal ve tekel bayü
65 Zenneye mahsus fotin ıkaloş. dükkanı ile bir boyahane soyulmuş, her işten

25 İskarpin dikişli. sonra da mahut kahvehanede hisse paylaşıl­


mıştır. Bu arada bilhassa 4000 paket muhte-
120 Bot kaloş.
140 Deve derisi çizıµe. Jif cins· sigara ile 1000 şişe rakı çalınmıştır.
45 Çocuklar için, fotin kaloş çivili. 1959 martının ortalarında zabıtanın pençesi-
ne düşen bu bedbaht küçük delikanlılar suç-
(Ismarlamalara on kuruş zam olunur).
larını itiraf ederek şu hazin üadede bulun-
Bibl. : Devrim gazeteleri. muşlardır:
ARİSTOKLİS EFENDİ - Geçen asrın - Bu işleri meteliksiz ık.aldığımız için ·
Rum alimlerinden, Arkeoloğ; uzun zaman İs­ yaptık. Kahveye, kahvede kumara, sinemalara
tanbul Sanayii Nefise mektebinde sanat tarihi ve içkiye, her türlü eğlenceye para yetiştire­
muallimliği yaptı; derslerinde sağlam ve de- miyorduk. Çaldığımız çay paketlerini içtima
rin bilgisi, takrirlerinde edibane zarafeti, ta- yerimiz olan kahvenin sahibine verdik, yemiş­
lebele:ı;-ine karşı gösterdiği bir baba şefkat ve leri, çukulataları yedik, sucukları, pastırmala-­
muhabbeti ile bu mektebin canlı ziynetlerin- rı da hem yedik, hem meze yaptık, rakıları da
den biri olmuştlı. Fenerdeki Rum mektebi ke- içtik, hem sattık.
birinin de tarih ve felsefe muallimi idi; her Arizona Çetesi vak'ası. günün adi hırsız­
iki mektepte de va- lıklarının üstünde bir cemiyet yarasıdır.
zifeye başladığın­
. Bibi: : Gazeteler, bu arada hürriyet G~tesi
dan ölümüne ka-
dar herhangi bir ARKADİ GAZİNOSU - İkinci Abdül-
mazeretle vazifesi- hamid devri sonlarında. Galatada bu isimle
ne bir gün dahi anılan sokak üzerinde, Galatanın eski hovar:-
gelmediği görül- dalık alemlerinin pek namlı bir içkili yeridir.
memişti. Aile ha- İstanbulda tombala kumarı ilk defa bu gazi-
yatının en acı gün- nodan başlamıştır; ki 1918 Mütareke senesin-
lerinde dahi mek- den sonra İstanbula sığınan Beyaz Ruslar, iç-
tep kapısından gi- kili yerlerin müşterileri için pek eğlenceli, sa-
rerken yüzünde bir hipleri için de pek kh-lı olan bu tombala ku-
t e b e s s ü m gö- marını Galata ve Beyoğlunun hemen bütün
Aristoklis Efendi
rünürdü, « ş ah s i (Resim: H. Çizer) bar ve gazinolarına yaymışlardı. Arkadi Gô-
kederlerimizi, ıztı­ zinosu soraları kahvehaneye çevrilmiştir; bir
raplarımızı çocu.k:ların kaynaştığı yuvalara ara eski komiserlerden Arap Enver tarafın­
sokmamalıyız» derdi. Hayatının son yılların­ dan işletilirdi.
da Meclisi Kebiri Maarif azalığı ile taltif edi- Bibi.: S. M. Alus, Not.
len Aristoklis Efendi 1899 da öldü. ARKADİOS SÜTUNU - İstanbulun eski
ARİZONA ÇETESİ - Amerikan gangster abideleri arasında sütunlar veya dikilitaşlal'
ve kovboy filmlerinin, çocuk kitapları diye mühim bir yer işgal ederler. Bunların halle
terceme ve neşredilen Amerikan haydutluk · arasında birer tılsım olarak tanındıklarını.
maceralarının, üzerlerinde sağlam aile terbi- Evliya Çelebi zarif üs!Qbu ve insanı gülümse-
yesi ve bas,kısı da bulunmadığı için kolaylık­ ten malum izah tarzı ile. anlatmıştır. Halk:
la baştan çıkarıp ahlaksızlığa ve hatta iffet- arasında kendilerine verilen ehemmiyet dola-
sizliğe sürüklediği 16 - 20 yaş arasında sekiz yısiyle zamanımıza kadar bir çokları muhafa•
ANSİKLOPEDİSİ -10.13 - ARKADİOS SÜTUNU

za olunabilen .bu sütunların, .inşa tarzı itiba- veya Arcadius (Arkadius) (imp. 395 - 408)
riyle şüphesiz en mühimleri, bir zamanlar Av- tarafından, babasının ve- kendisinin bar-:
rat taşı adını dahi taşıyan Arlcadios sütunu- barlara karşı zaferlerini .tebcilen inşa ettiril-
dur. · meğe başlanmıştı. (Bu sütunla ilgili belli başlı
Arkadios sütunu, Cerrahpaşa .Caddesini eski metinlerin toplu bir halde Almanca ter-
takiben Aksaraydan Kocamustafapaşa istika- c0meleri şu eserde vardır. Unger: Quellen der
metinde giderken, Cerrahpaşa Camüni geç- byzanti nlschen Kunstgeschichte, Wien 1878,
tikten sonra sağ kolda ikinci sokağın içinde- sayfa 179). Glycas ve Marcelliuns'a göre bu
dir. Hasekikadm adını taşıyan bu sokağa gi- sütunun tamamlanması Arkadios'un oğiu Teo-
rip bir kaç adım ilerleyince sağda, evlerin dosios II ye (imp. 408 ~ 450) müyesser olmuş­
içine sıkışmış bir pıermer harabe görülür ki tur. Bu imparator sütunun üzerine babası Ar-
bu, Arlcadios sütununun kaide kısmıdır. Sü- kadios'un bir heykelini koydurmuş ve sütu-
tunun içine girebilmek için yegane çare sol nun 421 yılı Temmuzunda · açılma töreni ya-
taraftaki 31 numaralı evin kapısını çalıp mü- pılmıştır. (Reinach: Description des oevres
saade istemektir. Eğer ev sahi- d'art ... , Rev. d. et. gr. 1896, say-
hibi razı olursa, ziyaretçi evin fa 7"8 - 82).
bütün alt katını boydan boya ka-
Arkadios sütunu tip itiba-
tettikten sonra bahçeye ve bu-
riyle .yeni bir şekil arzetmiyor-
radan İstanbulun en şayanı dik-
du. Daha evvel Romada yapılan
kat abidelerinden birinin içiq.e
girebilir. . Traianus ve Antoninus (Colum-
na Trajani ve· Column.a M. Au-
Bizansın on ikinci" bölgesin-
relii Antonini; bu sütunların bi-
de (Region) bulunan ve Xerolo-
rer resimleri şu eserde vardır:
fos (Kserelofos) adııiı taşıyan
N. Theil. Dictionnaire clas-
yedinci tepenin üzerinde yükse-
sique... Paris 1884, sayfa 533
len Arkadios sütunu bir meydan
yani bir Forumun ortasında bu- ve 534) sütunları bu tipin ilk
lunuyordu. . nümunelerini teşk.if ediyorlardı.
İstanbulda ise Arkadius'ün ba-
(A. Schneider: Byzans, Berlin
bası Teodosius I (imp. 378 - 395)
1935, sayfa 79 ve 86; Xerolofos
şimdiki Bayazıd Hamamının ye-
hakkında bk. A. Vogt: Le livre
des Ceremonies, Paris 1933, rinde (B.: Bayazıd Hamamı) 386
yılında yine bu tipte bir sütun
cild l commentaires, sayfa 88 -
yaptırmıştı. Traianus, M. Aure-
89; G. Millet, Memorial Louis
Petit, Paris 1948). Bu meydan lius Antoninus, Teodosius sü-
tunları gibi Arkadios sütunu da
umumiyetle «Forum Arcadii»
adı µ.e tanınmış fakat beşinci
dört köşe bir kaidenin üzerinde
asırda bir müddet «Forum Teo- yükselen içi oyuk ve merdivenli
dosiacum» adını almış ve sqnra- liir gövde kısmından ve en üst-
ları yine en _eski ismi olan Xe- te de küçük bir balkon ile im-
rolofos'a rücu etmiştir. Sütun da paratorun heykelinden ibaretti.
tabiatiyle üzerinde bulunduğu Ayrıca kaide ve gövde kısımları,

Forumun adını almıştır. (J. St- spiral halinde yukarı kadar çı­
rzgowski: Die Siiule des Arka- kan müselsel kabartmalarla süs-
dius in Konsiantinopel, Jahb. lenmiş bulunuyordu. Bu cins
d. Ins. Berlin 1893, cild 8, say- . sütunların çok daha yeni devir-
fa 230). . lere ait nümunelerine Avrupa-
Bu sütun eski metinlerden da ·rastlamak kabildir. (Mesela
ve bilhassa tarihçi Teofanes'den Viyanada Karlskirche'nin kule-
öğrenildiğine göre 403 yüında ArkadJ.os Sütununun
leri Londrada Trafalgar anıtı ve
Doğu Roma devletinin ilk İm­ 1610 daki hali Pariste Vendome sütunu). Bun-
P arat o r u Arkadios (Resim: G. Sandys) dan başka Topkapı Sarayı, Me-
ARKADİOS. SÜTUNU -1014- İSTA$U.t

cidiye köşkünde böyle bir sütunun maketi şehir Haçlı ordusu tarafından zaptedildiği za-
mevcuttur. (Topkapı Sarayı Rehberi, İstanbul man kaçmış ise de yakalanmış ve · Utinlet
1933, resim 25). onu idama mahkum etmişlerdir. Bir «ibreti
misal» olarak öldürülmesine karar verilen es-
Tarihçi Kedrenus'a göre Büyük İustinia­
ki İmparatorun mevkii gözönünde tutularak
nos (imp. 527-565) zamanında, 542 yılında vu-
ku bulan bir zelzelede sütunun üzerindeki yüksek bir yerden aşağı atılarak hüküm ye-
heykelin bir eli kopmuş; ve Teofanesle Mala- rine getirilmiştir. Geoffroy de Villehardouin
las'ın bildirdikleri üzere, yine onun zamanın­ (Jeofrua .dö Vilharduen) ve R. de Clari, Alek-
da, 549 da gayet şiddetli bir fırtınada sütunun siyos'un «dışı resimli bir sütunun üzerine çı­
üst kısmı oldukça zedelenmiştir. (Unger: karılarak» buradan aşağı atıldığını yazarlar.
Quellen ... Sayfa 180. İki asır kadar sonra da, (G. de Villehardouin: La conquete de Con~
740 da büyük bir zelzele İmparator Arkadios' tantinople, col. Bel. - Let. Paris 1939 bahis
un zaten. hayli zedelenmiş olan heykelini ta- 307 - 308 ve R. de
mamen yere devirmiştir (Unger: Quellen ... Slari, bahis 109).
sayfa 96). Fakat İstanbulda
«dışı resimli» ve
Her ne dense pek itinalı bir surette mu- içi merdivenli iki
hafaza edilmediği anlaşılan bu sütun, Bizans sütun olduğuna: gö-
halkının nazarında efsanevi bir mahiyet al- re, Aleksios'un
mağa başlaıiuştı. Cahil •halk bunun üzerindeki bunlardan hangi-
kabartmaları kendilerine göre bir takım tef- sinden atılarak öl- Arkadios Sütunu
sirlerle izah ediyordu. Gerek Bizanslı Kodi- dürüldüğü tesbit yıkıldıktan sonra
. .
nos'a isnad olunan eserde ve gerek Dördüncü edilememekle be- (Resim: L.F. Cassas, 1'784-)
Haçlı seferiyle 1204 de İstanbula gelen Günt- . raber bu olayın
her de Pairis (Günter dö Peri) ve Robert de Bayazıd'dakinde cereyan ettiği akla daha yat~
Clari (Rober dö Klari), eserlerinde şehrin için- kın gelir.
de, Üzerleri kabartmalı iki sütunun mevcut
istanbulda Bizans hakimiyetinin son gün-
bulunduğunu ve bu kabartmaların bir takıin
lerinden geçen asra kadar ,şehri ziyaret eden
kehanetleri ihtiva ettiğini kaydederler. B~ans bir çok seyyahlar Arkadiyu~ sütunu hakkın-
halkına göre bu kabartmalarda İstanbulun ne
olacağı ve ne şekilde bir muhasaradan sonra
zaptedileceği temsil edilmekte idi ve bu yüz-
den, G. de Pairis'in ifadesine göre Latinler
tarafından şehir muhasara edildiği zaman, f e-
la.kete mani olabilmek° için Bizanslılar bu ka-
bartmaların bir kısmını gOya kazımışlardı.
(G. de Pairis: Hist. Cons. 21; A. G~offroy:··La
colonne d'Arcadius a Constantinople, Fonda-
tion E. Piot Monuments et memoires, Paris
1895; cild 2 sayfa 121). R. de Clari ise fstan-
bulda böyle içleri merdivenli iki sütunun mev-
cut olduğunu gör--müş ve bunların tepelerinde
birer keşişin yaşamakta olması dikkat nazarını
çekmiştir. Bu müellif de kabartmaların şehrin
başına gelecekleri temsil ettiğine inananlar-
dandır. · (R. de Clari: La Conquete de Cons-
tantinople, Paris 1939, bahis 92).
İstanbulun Latinler tarafından ele geçi-
rilmesi arifesinde İmparator genç Aleksios IV
öldürülerek, kısa bir zaman içinde idareyi Arkadios Sütununun 1946 daki hali
eline alan Aleksios V Murzuflos (imp. 1204) (Resim: Semavi Eyice)
ANSİKLOPEDİSİ ...;_ i015 - ARKADİOS SÜTUNU

da muhtelif kıymetlerde yazılar yazmışlardır. Nicolas de Nicolay (Nikola dö Nikole) sütunu


Biz burada bu seyyahatnameleri birer birer oldukça sağlam bir halde görerek seyahatna-
etraflıca tetkik etmeği lüzumsuz görüyoruz. melerinde buraya bir .~rnç satır ayırmışlar­
Burada sadece en mühimlerinden kısaca bah- dır. 1555 - 1562 yıllarında elçi olarak Türki-
sederek ve diğerlerinin· isimlerini .vermekle yede bulunan Ghislen de Busbecq (Gislen dö
iktifa edeceğiz' Zaten bu hususta, bazı eksik- Buzbek) Arkadiyus sütununu görmüş (Bus:.
lerine rağmen Ebersolt'un küçük kitabında becq: Türk mektupları, H. Cahid Yalçın ter-
güzel bir liste mevcuttur. (J. Ebersolt: Cons- cemesi, İstanbul sayfa 56) ve pek muhtemel
tantinople Byzantine et les voyageurs du · Le- olarak onunla birlikte bulunan Flensburglu
vanı, Paris 1918, muhtelif sayfalarda). Melchior Lorch veya Lorich (Melhiyor Lorh -
Lorih) 1557 de sütunun bir resmini yapmıştır.
(Oberhumıner: Konstantinopel unter Süley-
man der Grossen, München 1920, levhaı 12)
1573 de Ph. de Fresne - Canaye (Dü Fren -
Kane); 1573 - 1578 de Stephan Ge:ı;J.ach (Ste-
fan Gerlah); 1578 - 1581 de Salomon Schweig..
ger (S. Şvayger); 1579 da H. Jacop von Bu-
ochenbah (Yakob fon Buohenbah); 1582 de
Jean Palerne (Jan Palern); 1587 de M. Hebe-
rer von Bretten (H. fon Breten); 1595 e doğru
Van der Does (Van der Döz); 1600 e doğru
Wilhelm Dilich (Vilhelm Dilih) Arkadios sü-
tununu, eserlerinde zikretmişler veya bunun
resmini çizmişlerdir. Fakat bu sütunu tamam
bir halde gören bu seyyahların verdikleri bil-
giler ekseriyetle sathidir. On yedinci asır sey-
,~ 106
yahları da sütunu yıktırılm.adan evvel görebil-
mişlerdir. Bunların arasında 1603 de .istanbu~
la gelen François Arnaud (Fransua Arno);
Arkadios Sütunu
(Plan: Semavi Eyice} 1605 de Henry de Beauvau (Hanri Dö Bovo)
hayli zedelenmiş ve çemberlerle takviye edil-
Bu sütunu daha Bizans zamanında 1350 miş bir halde olan bu sütunu ziyaret etmiş­
de ziyaret eden Novgorotlu Etyen'den sonra lerdir. 1610 da George Sandys (Corc Sendis)
on ·beşinci asır başında istanbula gelen Flo. de bir resmini yapmıştır. Ayni tarihlerde Otn-
ransalı C. Buondelmonti, bugün şehrin en vio Sapiencia (0. Sapyençia); 1617 de Adam
eski planlarını teşkil eden resimlerinde bu Werner (A. Verner); 1621 de Louis Deshayes
sütunu göstermi§tir. (Lui Dehe) Arkadiyus sütununu henüzı ol-
Fetihten sonra ise, Fatihin ressamı meş­ dukça tamam bir halde görenlerdir.. Yalnız
hur Gentile Bellini 1479 istanbula gelerek 1615 de Pietro della Valle sütunun bir zel-
fırsat buldukça bir sütunun resimlerini yap-
zelede yıkıl~ olduğunu kaydetmiştir ki bu
mıştır. (Ebersolt: sayfa 67; Dr. A. S. Ünver: bilgiye hakikat nazariyle bakmağa imkan yok-
Fatih külliyesi, İstanbul 1946 sayfa 257). Fa- tur. 1630 da Baudouin de Launay de Stochove
kat Bellini'nin, Arkadios veya Teodosios sü- (Boduen dö Lone dö Stohov); 1639 - 1641 se:
tunundan hangisinin .resimlerini yaptığı he- nelerinde Du Loir (Dü Luar); 1656 da Jıean
nüz katiyetle anlaşılamamıştır. 1544 - 1547 se- de Thevenot (Jan dö Teveno); 1658 de Quiclet
nenelerinde İstanbul abidelerini tetkiık eden c~ikle); 16!72 de Lıaurent d'Arvieux (Loran
Pierre Gilli veya Gilles, d' Alby (Albili .Piyer d'Arviyö); ayni tarihlerde meşhur G. Joseph
Jili). Arkadios sütununun bilhassa iç kısmını Grelit (Jozef Grölo):
gayet etraflı bir surette tetkik ederek en ince 1,674 de J. Spon, Arkadios sütununu
teferrüatına kadar ölçülerini almıştır. Ayni görmüşlerdir. Bunlardan sonuncusu ilmi tet-
tarihlerde d' Aramon · ve birkaç sene sonra kiklerde bulunmaktan ~ziyade anlaşılan Türk-
ARKADİOS SÜTUNU - 1016 - İSTANBUL

lerle alay için sütunun tepesine çıkmış ve bu- mıştır). Sütunun büyük bir kısmının Ahmed
rada bir takım maskaralıklar yapmıştır. (A. III (1703 - 1730) zamanında yıktırıldığı anla-
Geoffroy: Sayfa 112). Britsh Museum'da İs­ şılmaktadır. (Constantinos: Constantiniade,
tanbul'a 1674 de gelen J. Grelo'a izafe olu- İstanbul, 1846, sayfa 72; ve J. von Hammer:
nan bir elyazmasında (MSS. Add. 22, 9122) Constanti.nopolis und der Bosporus, Pesth
Arkadios sütununun henüz yıkılmadan önce- 1822, cild 1, sayfa 181). Nitekim Veliyüddin
ki halini gösteren güzel bir resim bulunmak- Efendi kütüphanesindeki 3191 sayılı mecmua-
tadır (W. Hasluck, Topographical drawings ... daki bir kayıttan (İbtidai hedmi dikili taş der
«An. of the Brit. S.», XVIII, 1911 - 1912, 273, kurtii Cerrahpaşa, fi· ıs şevval 1123) bu anıtın
resim 1). Ayni yılda Jean-Baptiste Tavernier 1711 de yıktırıldığı anlaşılmaktadır (S. Ünver,
Avratpazarı dikilitaşı, «Tarih Dünyası»
(Jan Batist Taverniye) bir takım müphem ma-
lumat vermektedir. 1672 de İstanbula gelen II. sayı 1950). Lady Montague'yü · te-
Cornelio Magni bu sütunu oldukça harap bir yid eden; 1720 - 1724 yıllarında İstanbulda
halde bulmustu. Artık bu tarihlerden itiba- oturan de Saumery (Dö Someri) den sonra
ren bu abfde -günden güne daha harap olmak- 1738 de Lord Sandwich (Sandviç) abideyi yarı
yıkılmış bir vaziyette görmüştür. On sekizinci
ta ve her seyyah onu, kendinden evvelkinden
asrın son senelerinde burayı ziyaret eden R.
daha fena bir vaziyette bulmaktadır .. Magni'
Pococke (Pokok) ve J. B. Lechevalier (Löşö­
nin kaydettiği gibi sütunun ortasının çok ze-
valiye) Arkadios sütununu şimdiki haline" ya-
delenmiş olduğunu, Ebersoıt'un eserinde zik-
yakın bir vaziyette görmüşlerdir. Bu esnada
redilmeyen bir seyyah da teyit etmektedir.
ressam Cassas, kalan kaidenin bir resmini
1666 yılında İstanbulda bulunan rahip Ro- yapmıştır. On do'kuzuncu asrın başında (1812
bert de Dreux (Rober dö prö) bu sütunu gör- ye doğru) Ch. Pertusier bu kaideyi oldukça
müş ve içine de girmiş ise de ortalarda mer-
etraflı bir surette tetkik etmiş ve «o zamana
divenler yıkıldığından yukarı kadar çıkama­ kadar kimsenin dikkat nazarlarını çekmemiş
mıştır. (R. P. Robert de Dreux: Voyage en
bir noktayı ilk defa olarak» kendisi eserinde
Turquie et en Grece, Paris 1925, sayfa 50). kaydetmiştir. (C. Pertusier: Prombenades pit-
Bütün seyyahların. üzerinde birleştikleri bir toresques a Constantinople, Paris 1815, cild
nokta varsa o da, Arkadios sütununun on ye- 3, sayfa 229; bir çok müellifler yanlış olarak
dinci asrın ortalarında bir yariginda çok ze- başka bir cildi gösterirler) ..
delenmiş olmasıdır. 1-670 e doğru Th. Smith;
Modern seyyahları burada zikre lüzum
1678 de Cornelius de Bruyn (Korneliyus dö görmüyoruz. Yalnız. Unger,. Geoffroy ve bil-
Bruin); 1680-1684 de G. Battista Donado; 1690 hassa J. Strzygowski'nin bu sütun hakkındaki
da Du Mont (Dü Mon), artık yıkılmak üzere makaleleri, abide hakkında toplu ve etraflı
olan Arkadios sütununu son görenlerdir. malumat veren yazılardır.
1711 de memleketine dönen Aubry de La Mo- Türk müelliflerine gelince, Evliya Çele-
traye (Obri dö la Motre) ise bu abidenin bir- bi Arkadios sütununu aşağıda temas edeceği­
denbire yıkılıp bir kazaya meydan vermeme- miz gibi bir tılsım olarak izah etmektedir.
si için, kendisi İstanbuldan ayrıldıktan sonra Celal Esad, eserinde bu abideden birkaç sa-
yıktırılmış olduğuna işaret etmektedir. (Eber- -tır ile bahseder. (Celal Esad: Eski İstanbul)
solt: sayfa 168). De La Motraye "ile Pitton de fransızca tercemesi, Constantinople,, Paris
Tournefort (P. dö Turnöfor) dan sonra artık 1909 sayfa 139; A. Saim Ülgen küçük kita-
hiçbir seyyah burasını tamam görememişler­ bında buraya temas etmiştir. (A. Saim: İstan­
dir'. 1718 de meşhur İngiliz sefiresi, bir mek- bul ve eski eserleri, 1st. 1933, sayfa 109 - 110).
tubunda tkendisi İstanbula gelmeden iki sene Arkadios sütunu kademeli ve bir küp
evvel bu sütunun yıktırılmış olduğunu yazar. şeklinde olan bir kaideden ve bunun üzerin-
(Lady M9ntague - Lady Montegü: Şark Mek- de yükselen, helezoni kabartmalarla süslü bir
tupları, -A. Refik tercemesi, İstanbul 1933, gövde kısmından ibaretti. Kaidenin dışarı açı­
sayfa 127, mütercim yanlış olarak Teodosios lan bir kapısından başka içinde küçük höcre-
sütununu göstermiştir ki ayni yanlışlığı H. ler vardı. Gövdenin üstünde. cami şerefelerini
Cahid Yalçın da Busbecq tercemesinde yap- andırır bir balkon ve en tepede de imparato.:. .
ANSİKLOPEDİSİ - 1017 - ARKADİOS SÜTUNU

run heykeli b:ulunuyordu. Bugün hala mevcut verilmiştir. (O. Wulff. Byzantinische Kunst,
olan Trayanus sütunu bu hususta bir fikir Potsdam 1912, sayfa 168 ve Nachtraf 1935,
verebileceği gibi Gurlitt'in yaptığı resim de sayfa 20; Ch. Diehl: Manuel d'art byzantin,
bazı hatalarına rağmen faydalı olabilir. (C. Paris 1925, cild I, sayfa 280). Biz burada sü-
Gurlitt: Die Baukunts Konstantinopels, Ber- tunun umumi durumuna bir göz atmakla ik-
Iin 1912; ayni resim şu kitapta da vardır. E. tifa· edeceğiz. Kaldewey ve Strzygowski'nin
Mamboury: Guide de Constantinople. İstan­ müştereken yaptıkları, sütunun kaidesinin
bul, ikinci tabı, 1929, sayfa 187). içinin planı kesiktir. Bütün müelliflerin bil-
A. Geffroy tarafından 1895 de yukarıda dirdikleri gibi bu planı yapanlar da, her ne-
adı geçen makalesinde neşredilen resim her den ise içeride yalnız bir oda daha doğrusu
bakımdan alakayı üzerine çekecek kadar mü- höcre görmüşlerdir. Halbuki bu yazımızla bir-
himdir. Robert de Gaignieres koleksiyonun- likte neşredilen ve . Yüksek Mimar Dündar
dan Paris Milli Kütüphanesine geçen bu bü- Beyce'nin y·ardımiyle yapılan plandan da an-
yük resim Arkadios sütununun yıkılmadan laşılacağı gibi· burada methal sofasmdan baş­
evvelki halini oldukça mükemmel bir surette ka iki höcre vardır. Bu medhal sofasının ta-
göstermektedir. R'15imde sütunun gövdesinin vanını teşkil eden yekpare levhanın üzerine
yer yer çatlamış olduğu ve alt kısımlarda de- enteresan bfr tezyinat işlenmiştir. Solda bu-
mir. takviye çemberleri görülmektedir. (Gef- lunan dar höcre· bir kapı ile ikinci ve daha
fraynın verdiği malt).matı Ebersolt: sayfa 67-
geniş bir höcreye açılmaktadır. Ekseri müel-
68, ile karşılaştırınız). Arkadios sütunu eski lifler bu odanın mevcudiyetinden haberdar
halinde, kaide kısmından başlığa kadar ka- olmamışlardır. Burası solda dar bir mazgalla
bartmalarla süslenmişti. Kaide ile gövdenin aydınlatılmakta ve sağda geniş bir niş bulun-
birleştiği kısımda taşa bir çelenk ve dal kıv­
maktadır. Mezar odaları olarak yapılmış ol-
rımları motifleri işlenmişti ki bunları el'an
maları muhtemel görülen bu höcreler, eski
görmek kabildir. Başlığa az bir mesafe kala
seyahatnamelerden öğrendiğimize göre uzun
kabartmalar nihayetlendiklerinden, bu kısım­
zaman mesken olarak -kullanılmışlardır.
da sütun gövdesine amudi yivler yapılmıştı.
Böylece ikinci odanın neden gizli kaldığının
Sütunun eski hali hakkındaki ölçüler umumi-
sebebi kolayca anlaşılır. Medhal sofasının sa-
yetle P. Gylli'nin verdiği rakamlara dayanır.
ğından yukarı çıkan merdiven her köşede bir
Traianus sütununun 39 metre; Antoninus
sahanlığa sahiptir. Şimdi örtülü olan ve tam
sütununun 41 metre olmasına mukabil Arka-
dicıs sütununun· tahmini yüksekliği 47 metre- ortada bulunmayan pencere herhalde sonra-
yi buluyordu. Gylli, sütunun içinde 233 basa- ları genişletilmiştir. Sütun gövdesinin başla­
dığı yerden itiöaren bu merdiven ayni bir
mak ve merdivenleri aydınlatan 56 küçük pen- ·
cere saymış ve umumi yüksekliği 147 ayak minare merdiveni gibi devam etmektedir.
olarak hesaplamıştır. Şimdiki halde bu mu- Gövdenin kabartmalı kısmından 60 santim
azzam eserden 8-9 metre kadar yükseklikte kadar yüksekliğinde bir parça hala durmakta-
kaide kısmı mevcuttur. Gayet harap bir halde dır. Bunun üzerinde oldukça bozulmuş bir
bulunan büyÜk ·mermer blokları yangınlarda halde bazı kabartmaları fa.rketmek kabildir.
çatlamış ve parçalanmıştır. Evvelce bunların Sütunun gövde kısmı, mihver ve basamaklar
üzerlerini kaplayan kabartmalardan ise hiç dahil, birbirine girift dört büyük bloktan iba-
bir iz kalmamıştır. Zaten kaidenin· ancak bir ret tabakalar halinde yapılmıştır. Ortadaki
cephesi kolaylıkla tetkik edilebilecek vaziyet- mihverin kutru bir metre kadar olup, basa-
tedir. makların genişliği ise 80 santim kadardır..
Arkadios sütunu hakkında çok etraflı bir Taşların burada kenetleniş tarzı bilhassa dik-
tetkik Y. Kollvitz tarafından yapılarak anıt kati çeker. Marmara adası (Prokonnesos) mer-
hakkmdaki bütün müşahedeler toplu olarak merinden olan bu muazzam blokların yerle-
neşredilmiştir (Oströmische Plastik der theo- rine tesbit edilirken palangaya takılabilme­
dosianischen Zeit, Berlin 1941). leri için bırakılan çıkıntlar el'an görülmek-
Arkaclios sütununun Bizans sanatındaki tedir.
yeri hakkında umumi sanat tarihlerinde bilgi Bugün sütundan kalan kısmın en üstüne
ARKADİOS SÜTUNU - 1018 - İSTANBUL

kadar çıkmak kabildir ve buradan oldukça temsil etmedikleri ileri sürülmektedir. (E.
güzel bir manzara vardır. Müntz La colonne theodosienne a Constanti-
Gerek sütun gövdesindeki ve gerek kai- nople, Rev. d. et gr. 1888, c:ld 1, sayfa 318-
denin üç cephesinde-ki (dördüncü cephe de 325; bu hususta Ebersolt: sayfa 6S de küçük
kapı bulunuyordu) kabartmaların mahiyet- bir hulasa vardır).
lerini ancak eski resimlerden öğreniyoruz. A. İstanbul Arkeoloji müzesinde bulunan üç
Grabar tarafından neşr~dilen ve Cambridge' mermer parçasının Arkadios sütununa ait ol-
de Trinity College'de bulunan eski bir re- dukları tahmin edilmektedir. Bunlardan Ar-
simde bu sütunun kaidesindeki kabartmaları kadios sütununa aidiyetine muhakkak nazarı
görmek kabildir. (A. Grabar: L'Empereur dans ile bakılan tek parça 660 numaralı olanıdır.
l'art byzantin, Paris 1936, levha 13 - 15). Bu- Bu, 1874 de Davudpaşa kapısı civarında de-
gün tamamen kaybolan bu kabartmalar hak- nizden çıkarılarak Müzeye getirilmiş bir met-
kında izahat vermeyi lüzumsuz görüyoruz. re kadar boyunda oldukça aşınmış bir kabart-
Fakat daha etraflı tetkiklerde Geoffroy ve ma parçasıdır.Bunun üzerinde biri kalkanlı
Grabar tarafından neşredilen resimler en ön iki askerle bir atın sağrısı ve arka ayaklan
planda ele alınması icabeden kıymetli vesika- görülmektedir. Mendel'in de işaret ettiği gibi
lardır. Kaide kabartmalarında bir çelenk ta- böyle bir sahneye Geoffroy tarafından neşre.,
şıyan ve uçar vaziyette temsil edilen Nike ya- dilen resmin üzerinde, sütunun ye~iinci spira-
ni zafer meleklerinden başka muzaffer impa-· linde rastlamak kabildir. 1315 ve 1316 sayılı
rator, askerler, saray memurları, mağlQplar parçaların ise nerede bulunmuş oldukları
ve esirlerle ganimetler tasvir edilmişlerdir. malum değildir, zaten bunlar çok ufak taşlar­
Gerek çelenklerin içinde ve gerek askerler- dır. Bu sonuncuların Teodosios sütununa ait
den bazılarının kalkanlarının üzerifide Haz- olmaları büyük bir ihtimal dahilindedir. (Bu
reti- İsanın işaretiyle bir haç görülmektedir. mermerlerin etraflı bir tarifleri için bk. G.
Burada göze çarpan A ve w harflerine sütu- Mandel: Catalogue des sculptures, İst. 1912,
nun içinde de el'an rastlamak kabildir. Bun- 1914, cild 2, sayfa 442 ve cild 3, sayfa 523 -
ların bir zamanlar zannedildiği gibi Arkadios 524; Resimli Rehber, İst. 1934, salon 20).
ve karısı Evdokia'nın adlarının ilk harfleri Kaidenin içinde ve medhal sofasının ta-
olmadıkları anlaşılmıştır. Bunlar grek alfa-
vanında üzeri tezyinatlı bir levhanın bulun-
besinin ilk ve son harfleri olan A (alfa) ve w duğunu yukarıda söylemiştik; bu levha sütu-
(omega) olup İsa'yı sembolize etmektedir. nun süslerinden yerinde kalabilen yegane
Sütunun asıl gövde kısmı kabartmaların­ eserdir (Bir müellif yanlış olarak bu levhanın
dan da burada bahsetmiyeceğiz. Bunlarda nıezar odasının tavanında bulunduğunu yaz-
uzun uzadıya İmparator Teodosios ve Arca. maktadır. H. Barth Constantinople, Paris
dios'tin Gotlara karşı yaptıkları muharebeler 1906, sayfa 160). Mustatil şeklinde olan bu
ve kazandıkları zaferler temsil olunmuştu. levhaya bir main termis edilmiş ve })unun or-
Zaten uzun müddet bu abide bu yüzden «Oyuk tasına da bir çelenk işlenmiştir. Bu sonuncu-
sütun» adıyla birlikte «Tarihli sütun» {Co- sunun· içinde bulunan· haç, Hıristiyanlığın ilk
lumnam historialens, Columna historiala; Co- alametlerinden P harfini teşkil eden muhtelif
lonne historiale; Colonne historiee) ismiyle şekillerle süslenmiş bulumaktadır. Haçın kol-
de tanınmıştı. Bu kabartmaların üzerlerinde- larının arasında görülen A ve w harfleri muh-
ki harp ve muhasara sahnelerinin---halk tara- telif şekillerde tefsir edilmiştir. (Dethier: Der
fından ne şekilde tefsir edildiklerine yukarı­ Bosphor und Constantinopel, Wien 1873, say-
da temas etmiştik. Bellini'nin eserleri olduğu fa 46). Pertusier'nin bunları İmparator Arka-
söylenen ve Banduri tarafından neşredilen dios ve karısı Evdokia'nın adlarının ilk harf-
bir takım büyük resimlerd~ Arkadios sütu- leri olarak kabul etmesi yanlıştır. Bunlar yu-
nun kabartmalarının temsil edildikleri iddia karıda da işaret edildiği gibi «Alfa» ve Ome-
edilmiştir (A. Banduri: Imperium Orientale, ga» dır. Üçgen şeklindeki boşluklar ise, Per-
Parisiis 1711, cild 2, sayfa 509 dan itibaren tusier'nin mübalağalı bir surette «berbat bir
18 levha). Bu resimlerin Bellini ile ilgileri ol- zevk mahsulü» olarak tavsif ettiği dal kıvrım­
madığı ve Arkadios sütunu kabartmalarını ları ve palmet motifleriyle süslenmiştir.
ANSİKLOPEDİSİ - 1019 - ARKADİ SOKAĞI

Celal Esad, Arkadios sütununda yazıların çoğu bu sayha üzerine yere düşermiş. (Bu hi-
mevcut olduğunu ileri sürmektedir. ki bu bir kayenin tercümesi için bk. H. H. Russack:
yanlışlık olsa gerektir. Zira burada görülen Byzanz und Stambul, Sagen und Legenden,
yegane yazı iki harften ibarettir. Bertin 1941, sayfa 136 ve bu hikayenin aynen
Arkadios sütununun Bizans sanatı bakı­ nakli için bk Yürük Çelebi = Va-Nll: Eski
mından büyük ehemmiyeti ve tesirleri hak- itikadlar, Akşam gazetesi 5 Ağustos 1939).
kında A. Grabar etraflı bilgi vermiştir (A. Evliya Çelebi bu sütunun dışında İmparato­
Grabar: L'empereur dans l'art byzantin, Paris run Hindistan (!) seferine gidişinin temsil edil-
1936, sayfa 42, 75-80, 82 ve 157). miş olduğunu yazar ve bunun tepesinden ra-
Bizanslıların, bu sütunun bazı kehanet- hipler düşmanın gelişini haber 'verirlermiş.
leri ihtiva ettiğine inanmalarına mukabil Peygamber dünyaya geldiği zaman bir zelzele
Türkler zamanında da halk arasında bir ta- vuku bulmuş ve bu sütun parçalanmış ise de
kım hurafeler ortaya çıkmıştır. kadınl~ra tılsımlı olduğundan dağılmıyarak Çelebinin
mahsus bir pazarın (Avrat pazarı) bu civarda zamanına kadar gelmiş!!!
bulunması yüzünden sütun «Avrat taşı» adı­ Başka bir rivayete göre de İstanbulun
nı almıştır. (Burasını Fatihteki Kıztaşı = muhtelif yüksek yerlerine koyun ciğerleri ko-
Markianus sütunu ile karıştırmamak lazım­ narak, ne kadar bir zamanda tefessüh ettik-
dır). lerine bakılarak o semtin havasının iyilik de-
Evliya Çelebiye göre (Seyahatname, İst. recesi tayin edilmiş. Bu tecrübeye göre Ar-
1314, cild 1, sayfa 61) İstanbulun birçok tıl­ kadios sütununa konan ciğer en geç olarak
sımlarından bir tanesini/bu süiuµ teşkil et- bozukluğundan İstanbulda en iyi havanın
Cerrahpaşa semtinde olduğu anlaşılmış. (Bay
mektedir. GO.ya bunun üzerinde bir maksure-
cik bulunmakta ve bunun üstünde güzel wr Reşad Mimaroğlu'nun İstanbul Ansiklopedi-
kız heykeli durmakta imiş Bu kız senede bir
sine verdiği notlardan).
canlanır bir sayha koparırmış; uçan kuşların
Geoffroy ve Ebersolt'un işaret ettikleri
gibi Arkp.dp.os sütununun etrafınp
da toprak kazıldığı takdirde ka-
bartma parçalarından büyük bir
kısmının bulunması ihtimali var-
dır. Fakat Ahmed III devri gibi,
büyük inşaat yapılan bir zamanda
yıktırılan bu sütunun taşlarının
kullanılmış olması da mümkün-
dür. Neticesinin ne olacağı belir-
siz hafriyatlardan önce yapılması
gereken ilk iş, şüphesiz, kaidenin
etrafını açarak onu çıkarmak ve
ev sahibi kadar ziyaretçiye de na-
hoş gelen zoraki misafirliğe artık
bir son vermektir.
Semavi Eyice
ARKADİ SOKAĞI - Gaitada
Müeyyedzade mahallesinde, tram-
vay boyunca Karaköyden Topha-
neye giderken sol kolda Karaoğlan
sokağı ile Araboğlan sokağı ara-
sında tramvay caddesine uzanan
Şerçe sokağının eski adıdır. Adı­
nı da, Galatanın eski hovardalık
aleminde pek meşhur olan bir
Saka Arkahğı meyhane - gazinodan almış olsa ge-
(Resim: Nezih) rektir.
ARKA HAMMALLARI - 1020 - İSTANBUL

ARKA HAMMALLARI - (B. : Hammal,


Hammalları).
ARKALIK - Saka arkalığı ve hammal
arkalığı olarak iki ~eşittir; birbirine benzemi-
yen iki ayrı şeydir.
Saka arkalığı, meşin kırbalarla su taşıyan
eski sakaların (B.: Kırba; Saka). Arkalarına
vurup götürdükleri kırbalardan sıçrayan, sı­
zan su ile mintan ve çamaşırlarının ıslanma­
ması için meşinden yapılmış yeleklerin adı­
dır; kendine mahsus kesimi vardı, kolsuz,
omuzları genis, boyu ceket uzunluğunda, gö-
- '
ğüs kısmı tamamen l{avuştuğu halde iliği,
düğmesi yoktu; kışın arka sakalarını soğuk­
tan da muhafaza ettiği muhakkaktır. Kırbalı
sakalarla beraber kalkmış, mazinin eşyaları
arasına karışmıştır.
Hammal arkalığı, sırta alınan ağır yükün,
az eğiliJ.<: vaziyefte taşınabilmesi, yükün sırt
meylinden kaymasına mani olarak düzlükte
durmasını temin için yapılmış b:r nevi sert
ot yastıktır ki, yükün ağırlığını sırtın her ta-
rafına dağıttığından yük altındaki hammalın
mukavemetini de arttırır. Yük altına giren
hammal eğilik yürüyeceğinden, yüke düzlük
temini için omuz Arkalık altında
ham.mal tipi, 1847
hizasında başı al- (Resim: C. Biseo)
çak, bel üstündeki
başı yüksektir; logranıdır · (Eb'adı şekilde gösterilmiştir).
yandan bakıldığı Arkalıkla ağır yük hamallığı yapabilmek için
zaman yamuk bir güçlü kuvvetli vücuda sahip olmak şart oldu-
armud şeklini an- ğuna göre bir hammal arkalıkla normal ola

dırır. Meşinden ya-


rak 200 - 220 kilogram ağırlığındaki yükü ta-
şıyabilir. Genç ve tuvana hammallarda .300 ki-
pılır, içine son de-
logramı , rahatça taşırlar. Müstesna kuvvete
recede tıkız olarak
sahip hammallardan arkalıkla, pek kısa me-
kuru ot dolduru-
safeler için, 500 kilo gramlık yük taşıyanlar
lur; meşinin- üstü- görülmüştür. Arkalıkla yük taşıyan hammalın
ne de, bilhassa o- bilhassa dikkat edeceği, apış arasını açı:pıya­
muzlara temas ede- rak kapalı bacakla ve küçük adımla yürünıek­
cek yerlere eski ki- tir; bacaklar açılırsa derhal fıtık illeti arız
lim ve çuval parça- olur'. -ı
ları veya koyun · Arkalıkta ağırlık belden ziyade diz ka-
postu kaplanır. O- pakları ile baldır adalelerine biner; dizl ve
muza gelen tarafı­ baldırı kuvvetli olan hamınallardır ki en ağır
nın iki yanına mer- yüklerin altına endişesiz girebilirler.
but iki kolanından . Arkalığın alt köşesinde de bir kangal ip
kol geçirilerek sır- bulunur. Yük yüklendikten sonra bu ip, yü-
tına alınır; Normal kün üstüne atılır ve haınnial omuz üstün~
bir arkalığın ken- Haı,ıınal Arkahklan den sarkan ucunu tutarak yükün oynaması­
di ağırlığı 6 ~ 7 ki- (Resim: A.B.K.) nı, kaymasını önler.
ANSIKLOPEDİSİ - 1021 - ARKEOLOJİ ENSTİTÜLERİ

1909. da İstanbulun en namlı hammal ar; mirlerle yamalarla hammalın ömrü boyunca
kalıkçısı Küçükpazarda 20 numaralı dükk:An- devam eder ve hatta evladına miras dahi ka-
da Hakkı Olcanfer Usta idi; Semerci Erzin- labilir.
canlı İsmail Ustanın oğlu olup işine baba mes- ARKALIK SOKAĞI - Eyyubda Abdül- ·.
l~ği olarak devam edegelmektedir; İsmail Us- vedud mahallesi sokaklarındandır; Yavedud
ta 1301 de Erzincanda doğmuş olup o da bir Caddesiyle Çamuriskelesi Sokağı arasında
semerci ustasının oğludur; genç denilebile- uzanan mukavves dirsekli bir sokaktır. Yave-
ce,.k yaşta İstanbula gelmiş, Küçükpazarda ~ç- dud Caddesi kavşağından yüründüğüne göre,
tığı dükkanda Hammal arkalığı yapmağa baş­ hemen yol ağzında bir ağaç vardır ki, boğum
lamıştır; bu dükkan da 1940 da oğlu Hakkı boğum gövdesi, J].0dern resim ekollerinden
Ustaya intikal etmiştir. Hakkı Usta İstanbul birine mensup ressamlara, mesela bir «tom-
Ansiklopedisine: «Halen benden başka bu işi bul kadın» yahut <<Sütnine» portresi için mo-
yapan bir Ermeni vatandaş vardır, bizden son- del olabilecek kadar gariptir. İki araba ge.
ra da hammal arkalığı yapacak kimse kalmı­ çebilecek kadar geniş, kaba taş döşeli ve bo-
yacaktır» demiştir ki İstanbl:11. Ansiklopedisi zuk bir yoldur. Yavedud caddesi kavşağının
bu iki sanatkara tu.H ömür temenni ederken iki kö~esinde biri çinko kaplı iki ahşap ev
büyük şehirde bu eski sanatın daha yok ol- .vardır; mukavves dirsek dönülünce, yol, bir
mak üzere bulunduğunu belirtir. araba geçebilecek kadar daralır; . bu kısmın
Bir hammal arkalığı 1950 den evvel 10 - sa_ğında, cepheleri Yavedud Caddesine. bakan
15 lira iken 1959 da 100 - 120 liraya yaptırıl­ evlerin bahçe duvarları ve kapıları uzanır;
makta idi. Bir hammal arkalığının ömrü, ta- solunda Çaınuriskelesi sokağına yakın güzel-
ce bir yapı denilebilecek iki katlı bir beton. ev ·
vardır. (Ekim 1946).
Bibl.: İsmail Ersevim, Gezi Notu.

ARKEOLOJİ ENSTİTÜLERİ - İstanbul-
da yabancılar tarafından kurulan ve faaliyet-
te bulunan Arkeoloji Enstitülerinin kuruluş­
ları emsallerine nazaran hayli yenidir. İstan­
bulda ilk Arkeoloji Enstitüsü Çarlık Rusyası
tarafından tesis edilerek, bunu sonraları Ma-
car, Alınan ve nihayet Fransız Enstitüleri ta-·
kip etmiştir. İkinci Dünya Harbinden az bir
zaman önce de İstanbulda bir Rumen Ensti-
tüsünün teşkili .düşünülınüştü.)
Nihayet 1958 de Hollanda Enstitüsü ku-
rulmuştur .. Bunlardan başka Rum Edebiyat
cemiyeti (Bk. Hellenikos Philolo,gikos Syllo-
gos) veya Assomption Augustin Rahipleri (bk.
Echos d'Orient) enstitüsü gibi, bilhassa İstan­
bul'un Bizans ,. devrine ait eski eserleri ile
meşgul olan hususi teşekküller de vardı.
I. İstanbul Rus Arkeoloji Enstitüsü: Çar-
lık Rusyasının 26 Şubat 1895 de İstanbulda
Sakızağacında bir evde açılan Enstitüleri 1899
da Tepebaşında daha büyük bir binaya taşın­
mıştı. İlmi gayesine sadık kalmadığı anlaşılan
bu Enstitü zaten, o zamanki Rus elçisi Neii-
dof'un müzaheretiyle tesis edilmiştir.
Rus Arekeoloji Enstitüsünün başına
Arkalık altında hamınal tipi; 1874 meşhur Rus bizantinistlerinden F. I. Ouspens-
(Resim: C. Biseo) Jsi (veya Uspensky) (1845 - 1928) getirilıniştir.
ARKEOLOJİ ENSTİTÜLERİ - 1022 - 1STANBtJL

1879 dan 1894 e kadar Odesa Üniversitesinde Kitaplar: Rus Enstitüsü tarafından neş­
Profesör olan bu zat 1914 de Petersburgta redilen kitaplar.
neşredilen, ancak VIII inci asra kadar olan Üç adet olup bunlardan biri Bulgaristan
vakayii ihtiva eden, muazzam bir Bizans tari- hakkında diğer ikisi ise mecmuanın onbir ve
hinin ilk cildini yazmıştır. Birinci Dünya Har- omkinci ciltlerini teşkil eden eserlerdir.
bi içinde ilmi tetkikat yapmak üzere, o za- II. - İstanbul Macar Arkeoloji Enstitü;
man Rus işgali altında bulunan Trabzona da sü - Macarların Birinci Dünya Harbinde ls-
gelen Ouspenski'nin ihtilal esnasında feci bir tanbulda kurdukları Enstitü ikinci Enstitüyü
surette öldürülmüş olduğu rivayeti ortaya teşkil eder. Başındaki müdür Prof. Anton
çıkmışsa da, Bizans tarihinin ildnci cildinin idi. Enstitü 1917 den 1918 de harbin mağlft­
ilk kısmının 1927 de yayınlanması üzerine bu biyetle neticelenmesine kadar yaşamış ve 1918
haberin yanlış olduğu anlaşılmıştır. senesi Ekiminde faaliyetine son vermiştir.
Bu Enstitünün içinde 25.000 cildten fazla Burada bir takım Jconferanslar veriliyor ve
kitap bulunan zengin bir kütüphanesi ve ko- faaliyet sahaları şöylece tesbit edilmiş bulıı­
leksiyonu· vardı. Enstitü 1914 de faaliyetini nuyordu·: Bizans, Türk, sanatların; Klasik. Ar-
, tadil ederek kapanmıştı. 1917 de Çarlığın dev- keoloji; Hıristiyan Arkeolojisi ve Türk - Ma-
rilmesi ve Sovyet idaresinin kurulması üzeri- car Lengüistiği.
ne Enstitünün kitapları İstanbul Arkeoloji . Macar enstitüsünün bir mecmuası yoktu.
Müzeleri kütüphanesine devredilerek kitaplar eserlerin neşrini tasarlamıştı:
oraya taşınmışsa da Sovyet hükumetinin 16 a) 1614 de yazılan _Cafer Efendinin Ri-
Temmuz 1929 da eski Rus Enstitüsünün bü- salei. Mimariyesi.
tün mallarını geri istemesi üzerine bir takım b) 1587 de yazılan Menakıbı Hünerve-
münakaşalardan sonra 26.703 cild kitap ve ran.
diğer eşya Sovyetlere teslim edilerek, hepsi c) Türk mimarları hakkında muhtelif
Odesaya nakledildiler. monografiler.
Rus Enstitüsü tarafından İstanbulda Ye- d) Zeyrek Camii (Pantokrator manastır
. dikule civarında İmrahor İlyasbey Camiinde kilisesi) hakkında bir monografi.
(eski Studyon manastırı kilisesi) 1907 de bir Bu eserlerin ilk ikisi Armenak Sakisian'a
hafriyat yaptırılmıştır. Rusların Kaariye Ca- havale olunmuştu.
miinde yaptıkları araştırmaların neticeleri de Macar Enstitüsünün bastırılan eserleri
Schmitt tarafından Sofyada .neşredilmiştir. şunlardır:
(Mecmuanın 1906 da çıkan on birinci cildin- Neşriyatın adı:
de). Ayrıca F. İ. Ouspenski tarafından Topka- A. Konstantinapolyi Magyar Tudoman-
pı Sarayında_ki hıristiyan el yazmalarından yos İntezet Közlemenyei;
meşhur Oktatök (tevratın ilk sekiz kitabı) da 1. - Glück Henrik (Hein~ch Glück):
neşredilmiştir (M~cmuanın 1907 de çıkan on Türk sanatı 1917.
ikinci cildinde). 2. - Hekler Antal (Anton Hekler): Yu•
Mecmua: Bu Enstitünün mecmuası «lzv- nan sanatında ilah ideali ve portre 1917.
jestija Russkago Archologiceskago İnstitıita 3. ~ Mordtmann J. H. : 1526 yılında
ve Konstantinopolje» adını taşırsa da umumi- Budinin teslimi hakkında 1918.
yet itibariyle Fransızca bir isim altında tanı­ 4, 5, 6. - Kos Karoly (Karl Kos): İstan­
nır. (Bulletin de l'institut arcbeologique bul, şehrinin tarihi ve mimarisi 1918.
Russe a Constantinople. - İstanbul Rus Arke- 7, 8. - Moravcsik Gyula (Julius Morav-
oloji Enstitüsü belletini). csik): Aziz Ladislaus'un kızı ve İstanbulda
1912 de 16 ıncı cildi tamamlanan bu mec- Pantokrator manastırı 1923 (Zeyrek Camli).
muada makalelerin ekserisi tabiatiyle Rus di- Bu eserlerin hepsi Macar diliyle neşre­
liyle. neşredilmiştir. Fakat bu arada bazı ya-. dilmiştir. Bu seriye ait görebildiğimiz yegane
zılar Almanca, Fransızca veya yeni Grekçe fasikül 7-8 numaralı olup burada kısa bir AI-·
olarak yazılmışlardır. manca hulAsa mevcuttur.
Bu mecmua kısmen Odesa (cild I-V) ve Macar Enstitüsü kapandıktan sonra kü-
kısmen Sofyada (cild VI - XV basılmıştır. tüphanesi Alman Enstitüsüne devredilmiştir.
.\NSİKLOPEDİSİ - 1023-" ARKEOLOJİ ENSTİTÜLERİ

İkinci Cihan Harbinden sonra, Ankara 1. - H. Ritter: Orientalia 1933.


Üniversitesinde vazifeli Halasi Kun tarafın­ 2. - P. Wittek: Menteşe beyliği 1934.
dan, bu kitaplar Macar hükO.metince Ankara · 3. - Ritter, Ruska, Sarre, Winderlich:
Üniversitesine hibe ettirilmiştir. Büyük bir , Acem çini tekniği 1935.
kısmı İstanbul hakkında olan bu kitaplar ha- 4 - Tahsin Öz! Fatihin iki vakfiyesi
len Ankarada Dil - Tarih - Coğrafya Fakülte- 1935. .
sindedir. 5. - K. Bittel: Anadolu tetkikleri 1942.
III. - Alman Arkeoloji Enstitüsü: İlk 1955 den itibaren bu seri yılda bir neş­
Alman Arkeoloji Enstitüsü 1829 da Romada redilen bir dergi mahiyeti almıştır. 1958 de
kurulmuştur. 1859 da Prusya devlet enstitü- sayı 8 yayınlandı.
sü unvanını alarak, 1871 de Alman İmpara­ Seri: il. İstanbuler Forschungen:
torluk Enstitüsü olmuştur. 1. - A. Müfid: Yunanlılar ve Romalı•
Alman Arkeoloji Enstitülerinin merkezi larda kat işaatı. 193f
Berlinde Maienstr. 1 de bulunuyor ve her 2. - A. Schober: Laginada He-kate ma-
sene Arkeolojinin kurucusu J. -J. Winckel- bedi Frizi 1933.
mann adına burada büyük merasim yapılarak 3. - lK. Olo~ Dalınan: İstanbulda Va-
Winc-kelmanns adına Programme'ler neşre­ lens-Bozdoğan su kemeri 1933.
diliyordu. 1941 de bunların 100 üncüsü bastı­ 5. - K. Bitte!: Yazılıkaya kabartmaları
rılmıştı. Berlindeki merkezin Archaologische 1934. .
Anzeiger mecmuasına ilave olarak 1887 den- 6. - K. Bittel: Anadoluda prehistorik
beri Jahrbuch des Deutschen Archaologischen araştırmalar 1934. ·
İnstituts adında bir mecmuası çıkmaktadır. 7. - G. Bruns: İstanbul Hipodromunda
Alman Arkeoloji Enstitüleri başlıca beş Dik:ilitaş ve kaidesi. 1935.
tane idi. Sonraları 2 enstitü daha açıldı. 8. - A. - M. Scheider . W. Karnapp: By-
(Viyana ve Madrid). zanz 1936.
a) İtlya Enstitüsü - Römische Abteilung: 9. - A. - M. Schneider: İznik şehri su-
Bir mecmuası ve ayrıca seri halinde neşriyatı ları 1938.
vardir. 10. - F. Dörner - R. Naumann: Komma-
b) Yunanistan Enstitüsü - Athenische genede araştırmalar 1939.
Abteilung: Athenische Mitteilungen adında 11. - K. Krause: Boğazköyde beşinci ma-
bir mecmuaya sahiptir. bet 1940.
c) Mısır Enstitüsü - Deutsches İnstitut 12. - A. - M. Scheider: İstanbulda Aya-
für agyptische Altertuınskunde, Abteilwıg sofya garp avlusu hafriyatı 1941. .
Kairo. 13. - K. Otto Dorn - R. Anhegger: isrnm
d) Almanya Enstitüsü - Abteilwıg Frank- İznik 1941.
furt am Main: Germanistik sahasında çalış­ 14. - K. Dörner: Bitinya kitabeleri 1941.
maktadır. 15. --:- M. Pfannenstiel: Anadolu eski taş
e) Türkiye Enstitüsü - Abteilung İstan­ devri medeniyetleri 1941.
bul des Archaologischen İnstitutes des Deu- 16. - A. - M. Schneider: İznikte Rom~
tschen Reiches. 1878 denberi Humann, Wie- ve Bizans eserleri 1943.
gand ve Schede Türkiyede bir Enstitü kur- 17. --- Anadolu ve Bizans, 1950.
mak işiyle alakadar oldular. 1924 de Alman 18. - H. Bossert; bir Hitit Kral mührü,
Elçiliğinde bir kısım Enstitü)"e tahsis olwıdu. 1944.
Müdür olarak Martin Schede getirilmişti. Seri harici neşriyat:
1929 da Alman Enstitüsü Sıraselvideki Al- 1. - Türkiyede ilmi seyahatler için kı­
man Hastahanesi yarımda şimdiki binasına lavuz 1933.
taşındı ve 1930 da resmen açıldı. 2. - M. Schede: Priene harabeleri. 1934.
İstanbuldaki Arkeoloji Enstitüsünün 1930 3. - K. Bittel: · Hitit paytahtı, Boğazköy
danberi iki ayrı seriden başka seri harici de harabeleri, 1937.
neşriyatı vardı. 4. - M. Schede, S. Schultz: Ankara ve
Seıi: l İstanbuler Mitteilungen: Avgustus 1937.
ARKEOLOJİ ENSTİTÜLERİ 1024 - İSTANBUL

5. - K. Bitte!: Demircihöy~, 1939. çaise d'Athenes kurulmuş ve burada talebe


6. - T. Wiegand: Palmyra. 1932. yetiştirilmesine de önem verilmiştir.
7. - T. Wiegand - E. Mamboury: Hipo- 1881 de Kahire de İnstitut français d'Ar-
drom ile Marmara ,arasında Bizans sarayı cheologie Orientale.
1934. 1898 de Hanoida Ecole française d'Ex-
8. - K. Weitzmann: IX ve X uncu asır­ treme Orient.
larda Bizans kitap tezyinatı. 1935. 1922 de Şamda İnstitut d' Archeologi.e et
Bunlardan başka Berlindeki .merkez muh- d' Art musulman.
telif seriler hallnde şu eserleri de neşretmiş­ 1933 de Şamda İnstitut français de Da-
tir: mas.
Bilderhefte antiker Kunst Herausgege- Fransızlar Homolle'un teşvikiyle 1902 de
ben vom Archaologischen İnstitut des Deu- İstanbulda bir Enstitü kurmağa teşebbüs et-
tschen Reiches Heft: VI. · mişler fakat bir netice elde edememişlerdi.
A. - M. Scheneider: Die Haghia Sophia 1933 de ölen ölen -kıymetli. Bizantinist Jean
zu Konstantinapel. 1939. (İstanbulda Ayasof- Ebersolt 1908 - 1909 da ayni va;ife ile İstan­
ya). bula gelerek tetkiklerde bulundu. Sonraları.
meşhur Charles Diehl bu hususu uzun uzadı­
Antike Denkmaler:
ya tetkik ederek şu neticeye vardılar:
Fr. Krischen: İsfanbul surları I restitüs-
Çh. Diehl umum müdür olacak ve arada
yonlar, 1938.
sırada İstanbula gelecek, daimi müdür ise
Dr. Meyer - Plath ve A. - M. Schneider: Strassburg Üniversitesinden gelen ve İstan­
İstanbul surları il, 1943. bul Darülfünununda hoca olan A. Gabriel ta-
İstanbul Alınan Arkeoloji Enstitüsünün yin edilecekti. Kendilerine merkez• olarak So-
müdürü M. Schede Berlin ana merkeze mü- ğukçeşme Askeri Rüşdiyesi (şimdiki Adli Tıb)
dür tayin edilince İstanbula müdür olarak K. ni seçmişlerdi. Bu arada Kadıköyündeki As-
Bitte! tayin edildi. somptionist. Avgustin Papazlarının zengin kü-
Berlin Ruslaır tarafından işgal edilme- tüphaneleri de -buraya getirilecekti. Fakat
den az evvel A. - M. Schneider İstanbulda rahibler ile anlaşmak kabil olmadı. H. Boyer
Sultanahmette bulunan ve Alman Arkeoloji ve C. Bougle bu mesele ile bir müddet daha
Enstitüsü tarafından kazılan Aya Öfemiya uğraştıktan sonra neticede Fransız elçiliği
Martiriyonu (Şehitlik) nun freskolarmı. renkli bahçesfnde mevcut bir bina bu işe tahsis ve
fotoğraf olara-k neşre başlamış ve ilk tecrübe Prof. Albert Gabriel'in müdürlüğü altında l
baskıları yapılmıştı. Ekim 1930 da resmen açıldı. 1956 da A. Gab-
Berlin'in 1945 de işgali sırasında bu bas- riel'in. emekliye ayrılması üzerine müdürlü-
kılar kaybolmuş, A. M. Schneider'in 1952 de ğe değerli epigrafist Prof. Louis Robert tlyin
ölümü üzerine de yeniden hazırlanmaları ih- olundu.
timali ortadan kalkmıştır. Alman Enstitüsü, Fransız Enstitüsü sadece Arkeoliji değil
1944 de Alman devleti ile siyasi münasebet- fakat Türkiye ile ilgili bütün sahalarla meş­
lerin kesilmesi üzerine kapanmış; 1948 son- gul olmağı tercih etmişti. Yavaş yavaş büyü-
larında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakül- yen kütüphanesi henüz pek zengin sayılma­
tesinin idaresine bırakılmış ve 1959 da yeni sa da! tahminen 6000 cilde yakın kitaba sa-
Alman hükumetine devredilmiştir. Btıı tarih- hiptir.
tenberi yine eski müdürü Prof. Dr. K. Bittel' Neşriyatı başlıca üç zümre_ye ayrılır:
in idaresi altında çalışmakta, kazı, neşriyat 1) Memoires:
ve kütüphanesini genişletme faaliyetine- de- 1. - Fehmi Edhem - İvan Stchoukine:
vam ederken, kış aylarında Türk ve yabancı· İstanbul Üniversite kütüphanesinde resimli
ilim adamlarına verdirdiği konferanslar ile şark elyazmaları. .
canlı bir faaliyete sahne olmaktadır. 2. - E. Chaput: Türkiyede Jeolojik_ ve
IV. - Fransız Arkeoloji Enstitüsü: Fran- jeomorfojenik seyahat etütleri.
sızların da dünyanın muhtelif yerlerinde En- 3. - R. Jestin: Suruppak Sumer tablet-
stitüleri vardı. 1848 de Atinada Ecoleı fran- leri.
Türkiye Klişehanesi Üsküdarda Karaca Ahmed Sultan Türbesi Nurgök Matbaası
(W. H. Bartlett'den Sabiha Bozcalı eli ile)
ANSİKLOPEDİSİ - 1025 - ARKEOLOJİ MÜZELERİ

4. - P. Devam-bez: İstanbul. Müzesinde 1. - R. Demangel: Prosetilos'un olduğu


büyük bronzlar. söylenen tümülüs.
5. - L. Delaporte: Malatya. .Arslantepe 2. - Demangel - Mamboury: İstanbul bi-
I Arslanlar kapısı. rinci Rejyonu: ~anganlar mahallesi, 1939.
6. _; A. Gabriel: Boğaziçinde Türk ka- 3. - Demangel - Hebdomon (Bakırköy)
leleri. · topografyası, 1945.
7. - L. Robert: Mylasa ~ivarında Sinin V. - İstanbulda kurulması düşünülen bir
mabedi I. Kitabeler. Rumen Arkeoloji Enstitüsü: İkinci Dünya
II) Etudes ürientales: Harbinden az evvel Rumenler Sofya ve Atina-
1. - E. Saussey: Zamanımızın Türk ne- da birer Enstitü kurmayı tasarlıyorlardı. Yaş
sircileri. Üniversitesi Profesörlerinden Bizantinist Bra-
2. - L. Robert: Anadolu şehirleri. tianu böyle bir Enstitünün de İstanbulda ku-
3. - F. Köprülü: Osmanlı devletinin rulmasını istemiş ve teklif etmişti. Bunun bir
menşeleri. neticesi çıkmadı ve Enstitü kurulamadı.
4. - E. Saussey: Türk halk edebiyatı VI. - Hollanda· Enstitüsü : Uzun hazır­
5. - L. Robert: Anadolu tetkikleri. lıklardan sonra Beyoğlunda eski Hollanda el-
·6. - Molla Lutfinin eserinin tercemesi. çiliği binasının üst katında oir enstitü kurul-
7. - Jestin: Sumer fiili, C. I. ması kararlaştırmış ve Prens Bernhardt'ın da
8. - İbni Sabin: İmparator Frederik II hazır Qulunduğu bir merasimle 1958 de ens-
ile felsefi muhabereler cild I. Arabca metnin ' titü resmen faaliyete geçmiştir. Kütüphane-
neşri. si henüz kurulma safhasında ·olan enstitünün·
9. - R. Jestin, Sumer fiili, c. II. .neşriyatı arasında yalnız bir tanesi, XVIII.
10. - Anadolu, fa6ikül l (birinci kısım) · asırda bir Hollandalı ressamın eserleri hak-
11. - H. Metzger, Antalya müzesindeki kında olanı, İstanbul tarihi bakımından önem-
votif abideler kataloğu. lidir.
12. - Anadolu, fasikül I (ikinci kısım). Bibliyografya:
13. - R. Jestin, Sumer fiili, Zeyil , A. Hekler: İnstitut scientifique Hongrois de
14. - Anadolu, fasikül II (birinci kısım). Constantinople (Körösi Czoma: Archivum I. Kötet
III) Publications Diverses: 2. Szam.Budapest 1921).
ı. - A. Gabriel: Anadoluda Türk abi- · Halil Edhem Eldem: İstanbulda iki irfan evi:
Alman ve Fransız Arkeoloji Enstitüleri ve bunların
deleri:
neşriyatı. İstanbul Müzeleri neşriyatı XIV İstanbul
Cild 1: Kayseri - Niğde. 1937.
Cild 2 : Amasya - Tokat - Sivas. G. Bratianu: De la necessite du İnstitut rou-
2. - A. Gabriel: Şarki Anadoluda arke- main d'Histoire et d'Archeologie a Constatinople.
oloji seyahatleri (2 cild). (runrence). Revista istorica Roma.ne III. 1938.
Fransızcası: Etudes byzantines d'Histoire eco-
3. - H. Edib: De quoi s'agit-il? Türkçe
nomique et sociale adlı eserin 275-279 sa.hilelerinde.
metin ve tercemesi. Universitates Mihfilleana din Iaııi IV. aPris 1938.
Frikyada Arkeoloji araştırmaları: G. Rodenwaldt: Archaologishes Institut des
1. - E. Chaput: Jeoloji ve fiziki. coğ­ Deutschen Reiches. 1829-1929. Bertin 1929.
rafya. Semavi Eyice
2. - A. Gabriel, Midas şehri, topoğraf­ ARKEOLOJİ MÜZELERİ - Bizde mü-
yası. zecilik geçen asrın ortalarında başlamıştır. Sul-
3. - E. Haspels, Midas şehri, keramik- tan Abdülmecid (1839 - 1861) zamanında Top-
ler ve çeşitli buluntular. ~- hane-i Amire Müşiri Fetfi Ahmed Paşa eski
Fransızların Atinadaki Enstitülerinin Aya İrini kilisesi olan Harbiye Ambarının av-
müdürü olan R. Demangel'in idaresi altında lusunda bazı eski eserleri toplamıştı. Bu baş­
ayrıca bir neşriyat serisi daha vardır Jti bil- langıcın tarihi henüz kat'iyetle tesbit oluna•
hassa bunun ikinci fasikiilünü teşkil eden bü- ınamıştır. Bu bina bir müzeye ·elverişli ol-
yük bir cild İstanbul hak-kında yazılmış olan maktan çok uzak bulunmasına rağmen o za-
en mühim kitaplardan biridir denebilir. man için ·ihtiyacı ıkarşılamağa kafi geliyordu.
Recherches françaises en Turquie: Müzemizin ilk nüvesi böylece 1846 veya 1847
ARKEOLOJİ MÜZELERİ - 1026 - İSTANBtJL

yıllarına doğru meydana geldi. Fethi Ahmed 1872 ağustosunda Maarif Nazırı Ahmed
Paşa 13 Şubat 1858 de vefat etmişti. 1852 ye Vefik Paşa Müze Müdüriyetini yeniden ihdas
doğru İstanbula gelen meşhur Fransız muhar- ve başına da Alman alimi Dr. Dethier'yi ge-
riri Th, Gautier Constantinople (Ed. Charpen- tirtti (B. : Dehthier' A.). Bu zat 1881 de ve-
tie Paris 1918 sayfa 287) adlı eserinde bu ilk fatına kadar bu mevJcii muhafaza etti. 1875
müzenin muhtevasını kısacana hulasa eder. sonlarında Subhi Paşanın arzusu üzerine Dr.
Bu vaziyet yirmi sene kadar daha devam· ede- Dethier Müzeyi Aya İrini'den Fatih devrine
rek ancak Albert Dumont tarafından 18ô8 de ait bir bina olan Çinili köşke nakletti ve bu-
müzenin ilk kataloğu neşredildi. rası 1880 de açıldı. Subhi Paşa 36 maddelik.
1869 da Sadrazam Ali Paşa ·bu koleksi- bir Asari atika nizamnamesi tertip eqerek bu-
yona Müzeyi Hümayun adını vererek 8 tem- lunan eski eserlerin; bulan, arazi sahibi ve
muzda Galatasaray öğretmenleriden İngiliz E. Müze arasında üçe taksim edilmesini karar
Goold'u buraya müdür tayin etti. Goold 1871 altına almıştı. Bu adil nizamname memleket
de ikinci bir kataloğ neşretti. Bu kataloğun bakımından çok zararlı idi. netekim bu ka-
resimlerini Limoncuyan adında bir ermeni nunun arkasında birçok dalavereler döndü.
yapmıştı. Müze üç sene _büyük bir gelişme Dr. Dethier 1872-1880 seneleri arasında
kaydetti. Maarif Nazırı Saffet Paşa (nazırlığı: müzecilik tarihi bakımından eşsiz bir değere
1868-1871 ve 1874-1875) birçok vilayetlere sahip bir de defter tertip etmişti. 1874 de Dr.
tamimler göndererek eski eserlerin toplan~ Dethier ikinci bir dosya daha tertip etmiş ve
masını emretmişti. Bu arada Goold ,bir tane de 1880 de son olarak- katibi C. Wollers'e ufak
kütük defteri tanzime çalışıyordu. ve yeni bir katalok yazmıştı. 1871 denberi Se--
Sadarete geçen Mahmud Nedim Paşa. lanikte oturan Giovannaki adında bir rumla
1871 de Müzeyi lağvetti ve Avusturya elçisi Bandırmalı Takvor Ağa isminde bir ermeni
Baron Prokesch - Osten'ın tavassutu ile İstan­ 1869 dan 1878 e kadar Müzeye eski eser te-
bulda Avus~urya Lloyd'unun acentesinin· oğ­ min etmişler ve sonralorı bunlara İstanbulda
lu ressam_ Terenzioyu muhafız tayin etti. Böy- Davudpaş_a İskelesi Kasabilyas mahallesinde
lece kendisini etrafındakilere pek sevdirme- Derviş Hüseyin adında birisi daha katılmıştı.
yen Goold vazifesinden çıkarılmış oldu: Te- Dr. Dethier'nin 1881 de vefatı üzerine
renzio yeniden kütük tanzimine girişti ise de Osman Hamdi Bey Müzeye müdür tayin edil-
kayda §ayan bir icraatt~ bulunumadı. di ve müzecilik tarihinde yepyeni bir çığır
,

İstanbul Arkeoloji Müesi


(Resim: Semavi Eyice)
ANsiıdöPEDfst --- i021 - AİtkEOLÖJf MÜZELER!

açıldı. Hayatını Hamdi Bey maddesinde ya- 1891 de artık dar gelmeğe başlayan ve
zacağımız bu zat Saddzam Edhem paşanın yeni nakledilen lahidleri almayan Çinili köş­
oğlu idi (B.: Hamdi Bey, Osman; Edhem Pa-. kün karşısında yeni bir Müze binası inşa edil-
şa). Osman Hamdi 30 aralık 1842 ,de İstanbul­ di. 13 Haziran 1891 de küşad olunan bu yapı
da doğdu. Viyanada yetişti ve 1860 da Parise Ağlayan Kadınlar lahdinin esas motiflerini
Hukuk tahsiline gitti ise d.e orada bilhassa ihtiva ediyordu. Vallaury Efendi adında bir
resme çalıştı. 1869 da İstanbula dönerek Bağ­ mimar bu inşaatı üzerine almıştı.
dat valisi olan Midhat Paşa ile birlikte Bağ­ 1893 de A. Joubin tarafından yeni ve kü-
data gittL Muhtelif mümtaz memuriyetlerde çük kataloğlar Türkçe ·ve Fransızca olarak ter-
bulunduktan ve bu arada da 1873 Viyana ser- tip edilip bastırıldı. 1891 de Hamdi Bey ya-
gisinde Osmanlı komiserliği yaptıktan sonra nına kardeşi Halil Edhem Beyi muavin ola-
Dr. Dethier'nin ölümü · üzerine 30 Ağustos rak almıştı. Hamdi Beyin artık büyük bir şöh­
1881 veya ayni senenin 11 Eylt1lünde Müze reti vardı. 1898 de Atina Fransız Enstitüsü,
Müdürlüğüne tayin edildi. O sırada Fransa- 1904 de Berlin Kaiser Friedrich Museum,
dan getirtilen Salomon Reinach Müzeyi tan- 1908 de İspanyada Oviedo Üniversitesi ona
zime ve kataloğunu yapmağa meniur edildi. _madalyalar yolladılar ve İnstitut . de France,
1882 de Hamdi Bey yeni bir Asari atika ni- Berlin, Londra, Viyana, Philadelphia, Boston
zamnamesiyle eski eserlerin hudut dışına çı­ Arkeoloji Enstitüleri onu aza seçtiler. Alman-
kartılmasına sed çekti. Nihayet şimdiki Ya- yanın Bonn, Heidelberg ve Leipzig Üniver-
kınşark Eserleri Müzesi binasında ' 20 talebe siteleri ile İngilterenin Aberdeen Üniversite-
ile ilk Sanayii Neftse mektebi kuruldu. si onu fahri Doktor seçtiler. 1902 ve ~908 de
Osman Hamdi Beyin dünyaca şöhretini
1
müze binaları genişletildi. Bu inşaat gay~t
temin eden en ·muazzam eseı:-i Sayda Krallar · büyük zorlukları yenerek oluyordu. Böylece
Nekropolunun keşfidir. Bunlar 1887 - 1888 inşaata muazzam bir servet tam 50.000 altın
seneleri arasında çıkarılmış muhtelif cins, harcandı.
şekil, kalite ve ölçüde 21 adet lahiddir. İçle­ 24 Şubat 1910 da Osman Hamdi Bey ve-
rinde İskender lahdi denen şaheserden maada fat ederek Gebzeye gömüldü ve 111üzenin bir
Ağlayan Kadınlar lahdi, Likya lahdi. Satrap salonuna onun hatırasını tebcil eden bir lev-
tipi lahid ve enteresan bir nümune olarak ha tesbit edildi. 27 Şubat 1910 .da .Halil Ed-
meşhur Tabnit lahdi bulunuyordu. Hamdi Bey hem Bey Müze Müdürlüğüne ' getirtilerek 28
Salomon Reınach ile birlikte 1882 de Pariste Şub;t 1931 de kedi arzusu ile tekaud, 9lunca-
m,şr~dilen «Une necropole royale de Sidon» ya kadar bu mevkide kaldı. O tariht~n Jtiba-
adlı büyük eserini bastırdı. ren ise Bay Aziz Ogan Müze Müdürlüğüne

v111· IX

6r
;-

·®

JVt

~-..;,;.-. .
··"'1 - ·

··:-...- \
\,.... ' ':1ı--__'
..
.. 1

İstanbul Arkeoloji Müzesi


(Pliııdıı ortadaki münferid yapı Çinili Köskdür)
ARKEOLOJİ MÜZELERİ - 1028 - · lSTANBUL

geldi, 1933 de Dr. Arif Müfid Mansel müdür 5. - G. Edhem: Takvimi meskfrkatı Sel
muavinliği vazifesine tayin edildi; ve bu va- çukiye 1892.
zifede 1946 ya kadar kaldı. .Aziz Ogan'ın 1954 6. - G. Edhem: Takvimi' meskfrkatı Os-
emekliye ayrılması üzerine 1946 danberi mua- maniye 1890. .
vini olan Rüstem Duyuran müdür olmuştur. 7. - G. Edhem: Meskukatı Türkmaniye
Müzenin son derece zengin fakat maatte- kataloğu (Fransızcası da var) 1893.
essüf hemen hemen 1925 tenberi içine yaban- 8. - A. Joubin: Monumets funeraires
cı yeni neşriyat pek girmeyen büyük bir kü- catalogue sommaire (Türkçesi de var) 1893.
tüphanesi vardır. Bu kütüphane Cevad Paşa­ 9. - A. Joubin: Cataolgue des sculptu-
nın kitaplarını ihtiva eden ayrı bir salona ve res grecques, romaines et byzantines (Türk-
Sultan Reşad'ın kitaplarını ihtiva eden bir çesi de var) 1893.
bölüme sahiptir. Vaktiyle Mystakides Efendi 10. - G. Edhem: Sasaniyan ve Bizanten
tarafından tertip ve tanzim edilen bu güzel tarzında sikkkeler 1894. ·
kütüphane, S. Nüzhet Ergun ve müsteşrik 11. - J. H. Mordtmann: Catalogue des
Reşer tarafından bir müddet idare edilmiştir. antiquites himyarites et palmyreniennes
Müzenin başlıca kataloğları: (Türkçesi de var) 1895.
1 - A. Dumont: Le museee Sainte tre- • 12. - V. Scheil: Asarı Mısriye katalo-
ne R. A. II 237 - 263 - 1868. ğu 1899.
2. - E. Goold: Catalogue explicatif, his- 13. - Mübarek: Mülil.ki Cengiziye, İl­
torique, et secientifique d'un certain nombre haniye ve Kırımhanları sikkeleri 1900.
d'objets contenus dans le Musee İmperial de 14. - H. Edhem: Kurşun mühürler ka-
c8nstatinople fonde en 1869 sous le grand taloğu 1904.
vetiriat de Son Altesse Ali Pacha. Constan- 15. - J. Ebersolt: Catalogue des pote-
tinople - Galata 1871.' ries byzantines et anatoliennes 1910.
3. - C. Wollers: Catalogue. 1880. ' 16. - G. Mendel: Catalogue des figuri-
4. - S. Reinach: Catalogue du Musee nes de terre cuite 1908.
İmperial d' Antiquites 1882. 17. - G. Mendel: Catalogue des sculp-

Büyük İskender Ulıdi cenk sahnesi


(Resim: Mendel kataloğundan)
ANSİKLOPEDİSİ 1029 ARKEOLOJİ MÜZELERİ

turs grecques, roınaines et byzantines (3 bü- 27. - A. Müfid: Katalogue der Bleisar-
yük cild, biraz eskimiş olmasına rağmen Abi- kophage 1932.
devi }lir eser olmaktaiı çıkmış değildir). 1912- 28. - Resimli rehber, Yunan, Romen
1914. ve Bizantin heykeltraşı eserleri (fransızcası da
. 18. - H. Edhem: Meskllkltı Osmaniye var) 1934.
1.916. . 29. - Asari atika müzesi, Tunç eserler
19. - E. Unger: Katalogue der babilo- rehberi (fansızcalı) 1937.
nischen und assyrischen Sammlung 1918. , 30 - Resimli Rehber, 1953 (İngilizce-
20. - Guide des sculptures grecques, si de vardır). .
romaines et byzantines 1921.
31. - N. Fıratlı, İstanbul Arkeologi Mü-
21. - J. Ebersolt: Catalogues des sceaux
zeleri seçme Bizans eserleri rehberi, 1955 İn­
byzantins 1922.
gilizcesi de var).
22. - J. Lewy:· Die altassyrischen Texte
, Diğer müzelerin katalokları bu listeye'
von Kültepe bei Kaisaıije 1926.
dahil edilmemiştir. Bunlardan başka İstanbul
23. - Guide aux antiquites Assyro-ba-
Arkeoloji müzelerinin neşriyatı vardır. ·Bu
byloniennes 1926.
neşriyatın tam bir listesini ve müzelerde sa-
24. - M: Schede: Griechische und rö-
tılan diğer kitapların adlarını müzenin· bas-
mische Skulpturen des Antiken Museums (İs­
tırdığı son eser oian «İstanbul Arkeoloji Mü-
tanbul Müzelerinde şaheserler No, 1). Türk-
zeleri Yıllığı. No. 7, 1956» nın kapaklarında
çeli, Berlin ·W. de Gruyter 1928.
bulmak kabildir.
25. - E. Zimmermann: · Altchinesische
Porzellane ·im alten Serai. (İstanbul müzele- Bunlardan başka müzenin bir de bülteni
rinde şahes~rler No. 2). 'l'tirkçeli. Berlin W. vardır ki son yıllarda ufak ölçüde bir müze-

de Grtiyter 1930. cilik · dergisi mahiyeti almıştır:


26. - E. Kühnel: Die Sammlung türkis- 1. İstanbul Müzeleri yıllığı (Neş. No.
cher und islamischer Kunst in Çinili köşk. XI) 1934.~
(İstanbul müzelerinde şaheserler No. 3). Türk- • , 2. İstanbul Müzeleri yıllığı (Neş. No.
çeli Berlin W. de Gruyter 1937. XV) 1937

Büyük İskender LMıdi av sahnesi


(Resim: Mendel kataloğundan) .

Sidaınara Lahdi
(Resim: Mendel kataloğundan)

Ağlayan Kadınlar Lahdi


(Resim: Mende! kataloğundan)
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ .~ 1031 ARKEOLOJİ MÜ~ELERi

3. İst. Ark. Mü- te kadın kabartmaları yapılmıştir. Burada


'·uleri yıllığı (Neş. Anadolunun garbi cenubisinde Kanthos Ne-
No. XVI) 1949 reidler abidesi ve Halikarnasso (Bodrum} Mav-
4. İst. Ark. Mü- zelos türbesinde görülen mahalli -hususiyetler
zeleri yıllığt (Neş. göze çarpar-.
No. XVII) 1950 5. - No. 68: İskender lahdi olarak ta-
5. İst. Ark. Mü~ nınan lahid. ·
zeleri yıllığı (Neş. İstanbul müzelerinde ve dünyada mev-
No. XVIII) 1952 cut en güzel eserlerden ·btrisini teş-kil eden
6. 1st. Ark. Mü- bu lahid M. Ö. IV asrın son yarısına aittir.
zeleri yıllığı (Neş. Ağlayan kadınlarda olduğu gibi eskiden renk-
No. XIX) 1953 li olan bu lahdin kabartmalarında İskender
7. İst. Ark. Mü- ile Pers kralı Dariqs mücadele ederken gös-
zeleri yıllığı (Neş. terilmiştir. Diğer cephelerde bir aslan avı ve
No. XX) 1956 muhtelif döğüş sahneleri temsil edilmiştir.
8. İst. Ark. Mü-
6. - No. 9: Satrap lahdi.
zeleri yıllığı (basıl­
Sidon nekropolünde bulunan üçüncü
makta).
mühim lahid olup V. asrın ortalarına aittir.
Bu bültenler-
den ilk ikisi türkçe Tralles Efebosu Heykeli . Kabartma olarak üzerinde sakallı bir Sarklı
(Resim: Salih Sinan) Satrap temsil edildiğinden lahid böyle tesmi-
ve fransııca diğer-
ye olunmuştur. Bu eser her bakımdan tetkike
leri türkçe · ve ingilizcedir.
şayandır.
Arkeoloji müzesinin yanında bulunan,
Çinili köşk. İslam eserleri ile Eski Şark eser- 7. - No. 78: Kral Talmititı lahdi.
leri müzesinden ayrıca bahsedilecektir. (B. : IV üncü asrın başlarına ait antropoid bir
Çinili köşk ve Eski ·şark eserleri müzesi}. lahiddir. Evvela bir kumandana ait olduktan
İstanbul Arkeoloji müzesinde belli başlı sonra Kral Tahnit tarafından satın · alınarak
eserler: kendisine . mezar olmuştur. İçinde bulunan
mumyası çok fena bir haldedir.
1. - No. 198 - 230: Laginada Hekate
mftbedi frizleri. 8. - No. 530: Arkaik adam başı:
Frizlerin izahı henüz bir meseledir. Bun- M. Ö. IV. asırda yapılan bu enteresan baş
ların Üzerlerindeki kabartmalar 'Roma ve He- Rodosta bulunmu~tur. Arka:ik eserlerin en
Jcate kültürü ile ilgilidir. b ü y ü k hususiyetini
2. - No. 112: Sidamarra lahdi. teşkil eden belli belir-
Ereğli - Karaman yolu üzerinde · bulunan bu siz esrarengiz gülüm-
lahid çıkarıldığı yerin ismi ile adlandırılır. seme bu başta gayet
M. S. III asıra ait olan bu eser Sidamara tipi barizdir. Çekik gözler,
denen bir lahid nevinin bir nümuııesidir, üze- çıkık elmacık kemik-
rindeki• kabartmalarda ölen, karısı, pek muh- leri, itinalı saçlar bu
temel kızı, at tutan Dioskürler, av sahneleri, hususiyetleri ta.marn
hediyeler getiren bir genç kadın temsil olun- lar.
muşlardır. Kapağın üzerinde ölü ve kansı ya- 9. - No. 542: Din-
tar vaziyette temsil olunmuşlardır. lenen Efeb heykeli.
3. - No. 145: Medüz başı. Aydında (Tralles'
İstanbulda Çemberlitaşta bulunan bu gü- de) bulunmuş ve M.
zel kabartma M. S. IV asıra aittir. Korkunç q. III üncü asra ait-
·olması icabcden bu yüzde daha ziyade hayret tir. Genç atlet yorul-
ve tebessüm göze çarpar. - muş, terlemiş ve. bir
4. - No. 10: Ağlayan I(adınlar lahdi ma n t o y a sarılarak
350 tarihlerinden az evvel yapılan bu lahid dinlenmektedir. Yü- '
bir İyon m§.bedi. tipini canlandırmakta olup·, Artemis Heykeli . zünde hafif bir tebes-
sütunların arasında hüzünlü ve ağlar vaziyet- (Resim: Salih Sinan) süm sezilir.
ARKEOLOJİ MÜZELERt 1032....:... İSTANBUL

10. -{No. 624: Hermafrodit heykeli. 3. l\fozaik müzesi (bk. Arasta sokağı ka-
Hellenistik devreye ait çok güzel ve mü- zısı)
kemmel bir eserdir. Dirseğine dayanan ve açı­ 4. Yedikule müzesi.
lan elbisesinden bütün gövdesi ve hususiyet- Yine 1958 de Arkeoloji müzeleri kadrosu
leri görülen bu mitolojik İlah heykeli Berga- şu elemanlardan meydana gelmişti:
mada bulunmuştur. · Müdür: Rüstem. Duyuran
11. - No. 506: İmparator Valentinien II (?) Müdür muavini: Osman Süll\0r
nin heykeli. , ~la.sik Eserler müzesi konservatörleri :
Afrodisiasta bulunmuş ve M. S. IV. asrın Nezih Fıratlı, Zekiye Başak, LO.tfi Tuğrul.
sonlarına aittir. Eski Şark eserleri konservatörü: Osman
12. - No. 4398: Aya Evdokyayı temsil Sümer.
eden Bizans ikonası. , Çivi yazılı tabletler koleksiyonu konser-
İstanbulda Fenariisa ,Camünde (Lips ma- vatörleri: Hatice Kızılyay, Muazzez Çığ.
nastırı kilisesi) bulunmuş ve X. asıra ait çok ·MeskO.kat ve madalya koleksiyonu kon-
enteresan bir eserdir. Şimdiye kadar bilinmi- . servatörleri:
yen bir teknikte mermer üzerine renkli taşlar Nekriman Olcay, İbrahim Artuk, Cevriye
işlenerek vücuda getirilmiştir. Bu ikona bir Artuk. Kütüphane memuru: LO.tfi Tuğrul.
çok yurt dışı sergilere gönderilmiştir. Fotoğraf Atölyesi şefi: Feyzullah
13. - No. 3914: Hodigitria Meryemi Tamir atölyesi: Reha Ancan, Muzaffer
Bizans ikonası. Ertoran.
i$tanbulda Gülhane QWa- Kimya laboratuarı: Nured-
rında Mütarekede Fransızların din Akbulut, Hadl Tamer.
yaptığı hafriyatta bulunmuştur. .Başkatip: Bekir Şükrü Egeli.
Mermer bir kabartına olup bu Yabacı diller katibi: Müni-
çeşit eserlerin eiı güzelidir. XI - re Çorlu.. ·
XII. asırlara aittir. Ayrıca, bir miktar da idare
14. -No. 1-4410: Tihe hey- elemanı mevcuttur.
keli. Bibliyografya:
Prusias ad Jlypiumda {Üs- 1. - G. Mendel: Catalogue des
kübi) de bulunmuş M. S. il. as- sculptures grecques, et byzantines.
ra ait bir eserdir. İlahe, çocuk Cild: l sayfa IX-XX:11 İstanbul 1912.
Plutos'la birlikte temsil edil- 2. - Resimli rehber. Yunan, Ro-
ma, Bizans heykeltraşı ·. eserleri say-
miştir.
fa 2 - 10 İstanbul 1935.
15. - No. 5311: İmpara­ 3. - Hikmet Feridun Es: Ham-
tor Hadriyanus'un tunç heykeli. di Bey (Tanımadığımız meşhur). Ak-
Adanada bulunmuş güzel şam· gazetesi 10 yazı; İstanbul 1946.
bir eser. ·· 4. ·- E. Behnan Şapolyo: Müze-
ler tarihi. Sayfa: 32, 42, Remzi Ki-
16. - No. 3: Tunç Herak- tabevi, İstanbul 1936.
les heykeli. 5. - Abdülhak: Şinasi: Bizde
Epirde bulunmuştur. Helle- müzeciliğin başlangıçları. thkü. Cild:
nistik devre ait olan bu eserde II sayı: 8 sayfa: · 132 - 137 Ankara
1933.
kolunda mantosu ve elinde so-
6. - Abdülhak Şinasi: Müzele•
pası olarak ve yürür vaziyette
. / rın;uz ve Hamdi Bey. I Ülkü, Cild:
temsil olunmuştur. \
III sayı: 14 sayfa: 111 - 115 Ankara•
İstanbul Arkeoloji Müze-· 1934. . '
leri Müdürlüğü idaresinde 1958 7. - Abdülhak Şinasi: Müzele-
de şu müzeler bulunuyordu: t rimiz ve Hamdi Bey. II Ülkü. Cild:
III sayı:· 16 sayfa 290-295 Ankara
1. Klasik Eserler müzesi 1934.
(Yunıan - Roma - Bizans - Latin). 8. · - E. Behnan Şapolyo: Müze.
2. Eski Şark Eserleri mü~ Bir Efebos'un mezar taşı ciliğin tarihi. Ülkü cild: III sayı: 18
zesi. (Resim: Salih Sinan sayfa 428-434 Ankara 193.4.
ANSİKLOPEDİSİ - 1033 - ARKİTEKT

9. - Halil Edhem: Müzeler. (Birinci Türk Ta- diğim zaman derginin ismi görüşülmekteydi.
rihi kongresi sayfa: 538 - 566) Ankara '1932. Fikrimi sordular, «Mimar» olarak teklif et-
Semavi Eyice
ettim. Kabul edildi. 1931 Ocak ayında Mimar'
ARKİTEKT - Cildleri milli kütüphane- ın ilk sayısı böylece çıktı. Beş sene, her ay
mizin kıymetli ziyneti bir sanat dergisidir, muntazaman devam etti. Dil inkılabında, der-
1934 de tesis edilmiş olup 1959 da yinni se- ginin adını «Arkitel,d» yaptık.
kizinci yılını idrak etmiş, bu bakımdan mem- «Daha ilk yılda A. Ziya Kozanoğlu Ada-
leketimizin en uzun ömürlü sanat mecmuası na'ya giderek, dergi ile alakasını kesti. İm
olmuştur; her nüshası itina ile hazırlanarak tı.yaz sahipliğini kabul ettim. İkinci yıl dergi
basın· ve yayın alanında mesleki salahiyetine tamamen Abidiiı Mortaş ile benim üzerimde
dayanan Arkitekt mimari, şehircilik ve diğer kaldı. 1942 den sonra Mortaş'ın Ankara'ya
·güzel sanatlar da takriben 10,-000 sayfalık ya- gitmesi ile tamamen yalnız kaldım.
yını ·ne ayni zamanda bir tarih ve sanat kay- «İkinci Dünya Harbinde, gerek Mortaş'ın
nağıdır; koleksiyonu İstanbul Ansiklopedinin gerekse benim askerliklerimiz neşriyatın in-
tam itimad duyduğu mehazları arasındadır. tizamını bozdu. Askerliğim sırasında, neşri­
Mecmuanın tarihçesi, 1955 yılında intişar et- yat· kısa zaman için inkıtaa uğradı. B.u yüz-
miş olan 282 numaralı nüshasında imtiyaz den 194i - 1942 senelerinde ancak bir yıllık
sahibi ve baş yazarı yüksek mimar Zeki Sa- neşriyat yapabildik ki, derginin bu yıllara ait
yar'ın imzası ile ve mecmuasının yirmi beşin­ koleksiyonu tek cild halindedir..
ci yılını tamamlaması münasebeti ile :neşredil­ «İkinci Dünya Harbine tesadüf eden yıl­
miştir kf bu şayanı dikkat tarihçe - ma- larda, ancak iki ayda bir neşriyat yapabili-
kaaleyi · ayen alıyoruz : Bu sayı ile 25 inci yorduk. 1950 deIJ, sonra, kağıt, klişe, baskı
intişar yılını- bitiriyor. Memleketimizde bir fiyatlarının çok daha yükselmesi üzerine, iki
ı
meslek dergisinin çeyrek yüzyıllık! devamlı ayda bir neşriyat yapmamıza imkan kalma-
bir neşir hayatı nadir ·vak'alardandır. Üstelik dığından geçen senedenberi 3 ayda bir (yılda
Arkitektin herhangi bir teşekkülün veya dev- 4 defa) ve kapağa sayı numarası koyarak neş­
letin yardımına dayanmadan bugünü idrak . riyata devam ediyoruz. Bu sayı Arkitekt'in
. etmesi, ayrı bir hususiyet taşımaktadır. 282 inci nüshasıdır.
«Birçoklarımızı, hatta çıkaranları çok za- «Dergimizin 25 yıllık devre içinde daha
man tatmin etmemiş olan bu naçiz ve müte- tekamül etmesi ve gelişmesi icap ederken,
vazı dergi, bugüne kadar, 24 cild ve takriben bugün yayınını zorlukla yapabilmesi hakika-
7500 sayfalık neşriyatı ile, son çeyrek yüzyıl ten üzücüdür. Bahusus, başka memlek~tler-
mimarlık ve güzel sanatlar faaliyetimizi akset- deki mimarlık yayınlarının zenginliklei'ini
tiren bir yayın olmuştur. Arkitekt, nasıl çıktı gözönünde tutarsak endişe etmemek kabil ·
vz devam etti, geçmiş yılları hatırlamıyanlar değillerdir. ıncak beş altı senedenberi artan
tabii bunu ·bilmezler. fiyatlarının ve materiyel buhranının bizi der-
«1928 yılı G. •. S. Akademisi mezunların­ giyi ne kadar zorlukla idameye mecbur ettiği
dan, sekiz on kişi' -!930 da, Abidin, Cemil ve bir hakikattir. Bilhassa son zamanlarda kağıt
Faruk'un bürosunda toplanara~ dergiyi çıkar­ cinslerinin bozulması, Jtlişlerin adi çinkodan
mağa karar verdiler. Hatırladığıma göre, o yapılması, matbaalarda bas~ı nefasetinin kal-
zamanki mimarlar şu isimlerden ibaretti: A. maması, dergimizin nefasetini daima düşür­
Ziya Kozanoğlu, S, Akkaynak, S. Hakkı El- müştür.
dem, F. Çeçen, Cemil, Ş. Balmumucu ve Z. «Arkitekt neşredilmeğe başlandığı gün-
Sayar. den bugüne kadar, benimsediği prensiplere
«İlk teşebbüs-, daha Akademideyken sadık kaldı. Memleket mimarlık hadiselerini
okul dergisini tertip ve idare eden Mortaş il,e, objektif bir görüşle aksettirdi. Neş:riyatı bazı­
talebeliğinde· gazeteci ve romancı olan A. Zi- larına politika yapıyor! zannı verdi ise de,
ya Kozanoğlu'nundu. Mortaş ve Kozanoğlu yalnız mimarlık ve sanat meseielerinde mes-
tertip ve baskı işlerini üzerine aldı. Mali iş-_ lek poltikası dozunu hiçbir zaman aşmadı.
lerin çevrilmesi bana verildi. Diğer arkadaş­ «Meslek dergisi olduğu için, kimseyi ne
lar yazı ve doküman işleri ile müştereken uğ­ övdü, ne de zemmetti. Hatt~ maalesef sanat
raşmayı kabul ettiler. Bir gün, toplantıya gel- tenkidleri de yapamadı. Bunun iki sebebi
.ARİWNLAR (Hasan Fahreddin) - 1034 - İSTANBUL

vardı. 25 seneden bu tarafa memleket mimar- da çıkan bir makalenin aranması gibi... Daha
lığının gerek devlet, gerek cemiyetle olan mü- bunlara benzer birçok, küçük, fakat bize ye-
nasebetlerini gözönüne getirirseniz, mimari niden kuvvet ve enerji veren hadiseler olma-
kritiklerin o zaman için faydadan ziyade za- mış olsaydı, belki bu yılları idrak edemez.dik.
rarlı olacağına hak verirsiniz. İkinci sebep de 25 yıl zarfında, bizimle birçok arkadaş­
el'an bizde mimarlık fikir sahasında tenkid lar dergiye emek verdiler. Benim Arkitekt'te-.
yapan hiç kimsenin maalesef yetişmemiş ol- ki günlük işlerimi paylaşmış olanlara, bilhas-
masıdır. sa, Y. Mimar Neşet Akatay, Bayan Anita. K
«Bu itibarla, Arkitekt, mimarlarımız ara- Kandıralı, K. Çapanoğlu Yıldız ve Kemal
sında bir zümrenin inanışlarını yayınlayan Dqnmez'e, ayrıca dergimize yazı ve eser ve-
bir dergi olmadı. Esasen, son senelere kadar, ren meslekda~larla onun vefakar okuyucu"'
mimar topluluğumuz, o kadar azdı ki, bugün- larına teşekküre borçluyum».
kü gibi sanat anlayışında birleşen gruplar te~ ARKUNLAR (Hasan Fahreddin) - Res-
şekkül etmemişti. Bu hal, müşkülpesent ol-
sam; 1901 de İstanbulda doğdu; babası Mus-
mamıza imkan bırakmıyordu. Ne bulduysak,
tafa Bey Ganioğlu, Kiyeflidir; Rus ordusunda
nelerin faydalı olacağına kanaat getirdiysek, bir küçük zabit iken 1876 Türk - Rus Harbin-
yayınladık. Bu yüzden bazılarının te~kidleri-
de Rusyadan Türkiyeye kaçmış. Türk ordu-
ne uğradık. İşin tatbiki zorluğunu bilmeyen- suna girerek İstanbulda yerleşmiş ve Kevser
ler, ·henüz pek okumağa ve fikri mesaiye faz- ~ Hanım isminde Kafkasyalı münevver bir Türk
la yer verilmeyen memleketimizin şartlarını kızı ile evlenmiştir ki, ressam validesi ·olan bu
düşünmeden tenkidlerinde bazan insafsızca
Hanımefendi bir zarafet timsalidir. Çocukluğu
hareket ettiler. \ Fındıklıda ·geçen Hasan Fahreddin, 1919 da
«Eğer, yirmi beş yıl zarfında mimarlık, Sanayii Nefise Mektebi Alisinin resim kısmına
şehircilik, arkeoloji ve diğer sanat kollarında girmiştir; burada Çallı İbrahim'in atölyesin:-
yayınladığımız eserler ve dokümanlarla mi- de en kıymetli gençlerden biri olmuştur. Av-
marlık arşivimize hizmet edebildiysek, ne rupa müsabakasını kazanarak Sanayii Nefise
mutlu bize! Mektebinden mezun olmuş Fransaya gitmiş,
«Şüphesiz ki, hükmü gelecek mimarlık Pariste Academie Julian ve Ecole Nationale
nesilleri verecektir. des Arts Decoratifs'de çalışmıştır; bu mües-
«25 yıl zarfında blzi teşvik edenler de sesselerden rüus aldıktan sonra Almanyada
çok oldu. Maalesef memleket içinden ziyade Laypzig'e giderek Güzel Sanatlar Akademesi-
yabancı memleketlerden q_aha fazla al.Aka ne ·imtihan vererek girmiş ve bu akademide~
gördük. Seneler geçti. Her. yıl bütün meşak­ de diploma almıştır.
katlere rağmen, her cilde bir yenisini ilave Avrupadaki resim tahsilini resmi mües-
ettiğimiz vaJtit, bütün yorgunlukları unutu- seselerde tanı bir disiplin altında yapan Ha-
yorduk. san Fahreddin,
«Bugün benıim için, bir rüya gibi geçen sağlam ve çetin bir
yirmi beş yıl, çeşitli hatıralar ile doludur. akademik r e s i m
Her sayı çıktıkça, .arkadaşl~ımızla, yükten terbiyesi ile klasik
kurtulmuş· bir insanın rahatlığını duyarız. yolda yetişmiştir.
Fakat bu sükun fazla sürmez. Yeni sayının 1929 da tahsilini-ta
işleri ve zorlukları yeniden başlar. mamlayarak mem-
«Bize, cesaret veren dergiye gösterilen leketine dönmüş ve
herhangi yeni bir alakadır. Bazan bir vilayet- bütün emsali gibi .
ten, hazan yabancı bir memleketten gelen, °iki İstanbulda Ortao-
satırlık bir mektup, -bizi teşciye kAfidir. Bu, ku~ resim muallim-
her vakit böyle olmuştur. Yaöancı bir bibliog- liğine tayin edil-
rafide yayınladığımız bir yazıdan bahseç!H- miştir; Üsküdar Bi-
inesi, bir üniversitenin dergimize alfilca gös- rinci, İkinci ve ü-
termesi bir itina ile hazırladığı eserin neşre­ çünıeü Orta okul- H. Fahreddin Arkunlar
dilmek üzere bize yoliaması, eski sayılarımız. larında çalışmıştır; (Resim: S.B.)
ANSİKLOPEDİSİ 1035 - ARMA

1959 da KartaLDrta okulunda bulunuyordu. yeni yapılan büyük resmi binaların üzerine
Uzun boylu, melih bir yüze sahip, yak- bazan, mermere işlenmiş armalar da konu-
tinden çok evvel ağarmış saçları güzel yüzü- lurdu; bu armalarda Cumhuriyetin ilk yılla­
ne pek yaraşan, z.arif, sohbeti tatlı, kendisi ile rında kazınarak kaldırılmıştır; taş işçiliği ba-
yakın dostluk tesisi güç, fakat bir şövalye asa- kımından kıymetli olan bir kaç arma; tarihi
leti taşıyan dostluğunun kıymeti pek büyük kitabe taşları arasında müzeye kaldırılmıştır;
olan Hasan Fahreddin, mütevazı evceğizinde Büyük Kapalıçarşınin Nuruosmaniye kapısı­
münzeviyane bir hayat sürmektedir. Sanatın­ nın üzerindeki güzel bir arma yerinçle dur-
da fevkalMe titizdir; yakın dostları, tamam- makta olup 1959 da güya onarma yolunda bo-
lanmak üzere bulunan bir bedianın bir. anda yandığı görülmüştü. Sultanahmedde Yüksek
yok oluverdiğini görmek acısını sık sık tadar- Ticaret Okulu 'kapısının üstündeki arma da
lar. Klasik portrede tereddütsüz, ü,staddır; 1959 da yerinde idi. Soğu~çeşme Askeri Rüş­
peyzajlarında kendine has mystique bir. ha- diyesinin de (Morg Binası) pek güzel olup mu-
va vardir. Zamanımızın en kuvvetli illüstra- hafaza edilmiş, yalnız, müessesenin yeni lev-
törüdür, fakat ne kadar yazıktır ki, İstanbul hasının altında kalmıştır.
Basını kendisini tanımak fırsatını· bulamamış­ Resimde görülen arma İkici Abdülhamid
tır. devrine aittir; göbeğini .beyzi bir şekil teşkil
Celal Esad Arseven'in Sanat Ansiklope- eder, ortasında bir gül motifi vardır, etra-
disinde resssam. olduğund~n şüphe edilen fına· «Abdülhamid Han Melik üd - devlet - il
kimselerin hal tercümeleri mevcut oiduğu Osmaniye el müstenid bi tevfikaat-ir Rabba-
halde büyük gaflet eseri bu pek kıymetli sa- niye» yazılmıştır.
natkarın adt geçmemiştir. İstanbul Ansiklo- Beyzi şeklin üstünde sorguç bir kavuk,
pedisi bu gaflet kelimesi uzerinde de durmak iki yanında ayyıldızlı iki bayrak, bayrakların
ister. Eğer üstad Arsevenin resim sahasında· i üstünde birer mızrak, onların arasında da ar-
fikrini istimzac ettiği kimseler varsa, gaflet ~ manın üst kısmını teşkil eden güneş şuaları,
yerine, Arseven gibi eşsiz bir kıymetin itima- !
· şuaların ortasında da bu padişahın turası bu-
dı da suiistimal edilerek Hasan Fahreddin, ~ lunmaktadır.
Arkunlar .bir istirkabe hedef olmuştur demekL4 Sol tarafında bir süngü, bir teber, bir ta-
l~dır. banc~, bet bereket, huzur alemeti çiçekler, kü-
ARMA - Dilimize italyancadan girmiş çük bir topuza asılı, adaleti temsil eden bir
bir kelimedir. Türk lftgatı «arma» yı: «Yel- terazi, teraziin altında maarifi temsil eden
ken, direk ve seren gibı bir gemiyi donatan iki kitap; sağ tarafta iki teber, bir mızrak, bir
lavha, ·bunların üzerlerinde mahkuk olan re- kılıç, bir top, yine bir kılıç, bir kalkan bulun-
simler ve nakışlar; hükftmetlerin, bazı şehir­ maktadır.
lerin, büyük ailelerin, hanedanların alameti Beyzi şeklin altında ikinci bir küçük ar-
mahsusalarını, birer mana ifade eder -nakış ma bulunmaktadır bu da: bir boru, iki ok bir
ve tasvirleri, bazı cümle ve remizleri taşır ok torbası ve meşaleden teşekkül etmiştir.
Iavha» diyor. Armanın en altında da tezyini motiflere
Bizde aile ve şehir armaları kullanılma­ asılmış beş nişan vardır.
mıştır; Osmanlı Mnedanının da bir arması Osmanlı Devleti arması İkinci Mahmud,
olmamıştır; ancak İkinci Sultan Mahmud Abdülmecid, Abdülaziz, Beşinci Murad, İkinci
devrinde bir devlet arması tanzim edilmiş, Abdülhamid; Beşinci Mehmed Reşad ve Altın­
o da bir kaç sefer şeklim değiştirmiş, nihayet cı Mehmed Vahideddin, yedi padişah zama-
bu yazının yanında resmini gördüğümüz şek­ nında kulanılmıştır ve gerektiği yerlerin dı­
lini almıştır. şında da kullanılarak suiistimal edilmiş~r.
Türldyede padişahlığın ilgası ve Cum- Bilgili antikacılardan merhum N. Rüşdi Bün-
huriyetin ilanı ile arma da kaldırılmıştır. Ha- gül «Eski Eserler Ansiklopedisi» adındaki al-
len Türkiye Cumhuriyetinin arması yoktur; fabetik eserinde «Arma» maddesinde şunları
lüzumunda arma yerinde, bayrağımızın nalqı yazıyor:

olan ay yıldız kullanılır. «Saat kapaklarına, kutuların üzerine iş­


İkinci Sultan Mahmud devrinden sonra leyerek ibtizale uğrattılar; otuz sene evvel
ARMA - 1036 - İSTANBUL

(1900 - 1910 arasında olacak)


Bedestende teşhir edilip sa-
tılan kumaş üzerine sırma iş­
leme büyük bir arma levha
ancak üzerindeki gümüş fia-
tına satılabilmişti.» Merhum
N.R. Büngülün gümüşü fia-
tına satılmıştı dediği işleme
armanın işlemecilik sanatı
.bakımından pek iptidai, ace-
mi işi olduğu muhakkaktır.
-Geçen asrın saraya ı:pen­
sup yüksek tabakası arasında,
göğüse takılan bir kadın· ziy-
neti olarak arma şeklinde plak
iğneler yaptırılır idi ki, beyzi
şeklin göbeğindeki gül moti-
finin yerine giranbaha bir
pırlanta oturtulur ve bu baş
taşın etrafında arma, büyük-
lü· küçüklü en az iki yüz par-
ça elmas, yakut ve züıhrüd
ve yeşil, mavi ve kırmızı mi- \

. nelerle işlenirdi, güneş şuaı­


nın her çubuğuna bir dizi
hurda elmas· bezenir, ortada
3ıltın tura, en altta da beş ni-
şanın göbeğinde üç iri züm-
rüd ile iki iri yakut, geri ka-
lan şu kadar taşın da arma- İkinci Abdülh~mid devrinde Osmanlı Arması
nın diğer aksamına serpilmiş, (Resim: Hüsnü)
yerleştirilmişqlarak tahayyül
edilirse, böyle bir iğnenin en müşkülpesen gosu); 5) Tekdir, azarlama (F. Develioğlu,
kadını, zamanımızda dahi teshir -edeceği ve Türk Argosu).
antika olarak astronomik rakamlar üzerinden ARMAĞAN SOKAĞI - Beşiktaş kazası,
satılacağl muhakkaktır.
merkez nahiyesi Vişnezade mahallesi sokak-
Osmanlı devletinin posta pulları arasın­ larından; Bebek tramvay yolu kavşağından
da, yalnız bir tek pulun üzerinde arma resmi itibaren yükselen Spor caddesini Çeşmemey­
kullanılmıştır; o pul da, 1914 de çıkarılan, danında bırakıp da, Maçka meydanı Sokağı­
Londrada basılmış dört parçadan mürekkep na dönersek, soldan gele_n Aktarlar Sokağı-.
bir takse ~ulları serisinin 1 kuruşluk koyu iu da geçtikten sonra ayni sırada bu sokak
mavi puludur; en güzel pullarımızdan biridir. başına kavuşulur.
ARMA - hıtanbulun ayaktakımı külha- İki arabanın rahatça geçebilecek kadar
nileri ve haneberduş gürılhu argosunda: 1) geniş, kaba taş döşeli, her iki yanında evvela.
Yakışıklılık, güzellikle bera her eaka ve gurur. beton sonra taşa tahavvül eden yaya kaldı­
Misal: <<Şu bahriyeliye bak!.. Amma armalı rımlı bir sokaktır. Sol tarafta pencereleri kır­
be! .. » 2) Haysiyet, şeref. Misal: «Armanı boz- mızı saksılı kağır ve ahşap evler sıralanmış­
durma bana! .. ». 3) Şatafatlı ,parlak sözlerle tır, sağ taraf daha yeni beton ve taş binalarla
oyalama. Misal: <<Arma yapma abi, bir cigara bezenmiştir; bir de muhteşem konak vardır;
parası ver de kırayım ... ». 4) Altın saat ve burada Belediyenin bil' de elektrik sokak fe~
köstek; elmas yüzük (F. Develioğlu, Türk· Ar- neri bulunmaktadır.
________________ _________
ANSİKLOP:EDİSİ
, ~
..,;__ 1037 · ARNAVUD (Karagöz ve Ortaoyununda)

Sekenesini orta halli Türk aileleri teşkil ARNAVUD (Karagözde ve Ortaoyonun-


eden bu sokağın kayda değer başka bir hu- da) -Karagözde ve Ortaoyununda Arnavud
susiyeti yoktur. tipi celeb, bozacı, bahçıvan yahut kır bekçisi,
-İsmail Ersevim korucu olur; orta yaşın üstünd_e, pos bıyık,
ARMUDLU SOKAĞI - Fatih kazası, hatta hazan kır sakallıdır; gayet saf, son de-
Karagümrük Nahiyesi Mimarsinan Mahallesi- recede cahil, nazik olmağa çalıştığı halde son
nin, daha çok Keçeci Karabaş ve daha az Muh- derece de kaba, delişmen, daima vurmadan,
tesib İskender mahalleleriyle sınır teşkil et- kırmadan, kesip biçmeden bahseder; kaçar,
tiği sokaklarındadır. kaçırdım der, dayak yer, döğdüm der; her
Keçeciler caddesinin hemen ortalarından, sözünün sonunda elini altıpatlar, piştovunun
iki araba genişliğinde bozuk taşlı olarak baş­ kabzası~ atarak karşısındakini tehdide kal-
layıp, soldan bir araba genişliğinde darlaşan kar ve oyunda bütün bu hareketleriyle alaya
toprak yolun ilavesiyle, ayni taraftaki üç katlı alınır. Bu tipik hususiyetlerinden bir de türk-

beton; tamamlanmamış camları kırık kagir çenin kaba Arnavud ağzında bozuk telaffu-
bina, bahçelik gibi çeşitlilik gösteren manzara zun taklid hüneridir. On dokuzuncu asırda ve
ile sağdaki yeknesaklık arzeden ikişer, üçer asrımız başlarında her iki oyundaki Arnavu-
katlı ahşap binalar arasından gittikçe artan dun adı «Bayram Ağa» dır. Son Ortaouncu-
bir meyille uzanır. lar arasında Arnavuda bilhassa muvaffak
sanatkar ressam Muzaffer Bey merhum idi.
Mahalle bakkalından az ileride, sağda Ak-
Daha eskiden bu oyunlardaki Arnavudun
sekicarnü Sokağı ile bir kavşağı vardır. Az ile-
adı _«Bayram» yerine «Kasım» olduğu anlatı-
ride ahşap evler, bir bakkal, bir kömürcü var-
dır, bunlar geçilince yol biraz daha genişler,
iki sıralı, birer ikikeşr katlı, ekserisi ahşap,
hemen hepsi bahçeli evler uzanır, sağdan Ka-
şıkçı çıkmazı ve Akbuğa sokakları ile ikişer
kavşağı vardır. Nihayetlere doğru yol sola
genişleyip, bir meydancık vücuda getirir. Bu-
rada Karabaş Camii ve türbesi ile camiin pek "
perişan bir halde bulunan mezarlığı görülür
(B.: Karabaş Camii). Meydancık birkaç ağaç­
la gölgeleniniştir. Armudlu sokağı az daha ile-
ride Melekhoca _sokağı kavşağında sona erer.
Bu sokağın hemen bütün sekenesi, fakir· Türk
aileleridir. Yazın, yalıayak, üstübaşı perişan
çocuk kümelerine lrastlanır; oğlancıklar, . mey.
dancıkta, bezden yapılmış toplarla gürültülü
fudbol maçlari yaparlar. Bazen evlerde saat-
lerce gramofon çalınır ki, Büyükşehrin kenar
mahallelerinde karakteristik seslerdendir:
(Eylül 1946).
İsmail Ersevim

ARMUT - İstanbulun ayaktakımı kül-


hariileri ve haneberduş güruhu argosunda
«aşırı saf, abdal adam». Misal:
- Pendikten ·Erzurum Postasına bindim,
Haydarpaşada indim, karının gurbetteki kar-
deşi oldum, onlarda karı koca karşılamaya
geldiler..
Orta Oyununda Amavud
- Desene ki herif armud, .. Ressam Muazzez Bey
- Hem· Bozdoğan ·armudu!.. (Resim: Nezih)
ARNAVUD ÇEŞMES{ SOKAĞI - 10:38 - İS1'ANfiUt

lıyor,Evliyaçelebi on onyedinci asır ortasın­ zarif beton bir bina bulunur ki, halen hıris­
daki oyuncu ,kollarından bahsederken ' «şehir tiyanlığın büyük din adamlarından biri olan
despot oturur.
Tam karşıya müsadif köşebaşında, ken-
dinden üç misli yüksek ağacın gölgesinde
uyuklayan, badanalı, kilitli kapısının önüne
tahta trabzan yerleştirilmiş küçük bir bina
vardır ki, Ar~ofriya ayazmasıdır.
Sokak, laz Türklerle ve oldukça hali
vakti yerinde olan ermeni ve rumlarla · mes~
kO.ndur. Hepsi yerlidir.
İsmail Ersevim

ARNAVUD DELLAKLAR - Hicri 1143


(1730) ihtilaline kadar İstanbul hamamların­
da dellak taifesi büyük ekseriyetle Arnavut-
tu.
Bu· ihtilalde askerden evvel silaha sarıl­
mış olan Büyükşehrin baldırı çıplak ve ayak-
takımının başına geçen Arnavud Patrona Ha-
lil Bayazıd Hamamından çıkmıştı. ·Kendisinin
dellak olduğu hakkında şüpheye düşen mü-
ellifler vardır, bunlar lakabı Patrona gemi-
sindeki hizmetinden gelen Halilin sadece ih-
tilalin arifesinde hükumetin nazarı dikkatini
celbetriıemek üzere ayakdaşları ile beraber
· Karagözde Amavud hamamda toplandıklarını ve geceyi orada ge-
(Siyavuşgil'inKaragözünden ve Naşid Baylav çirdiklerini söylerler. Ne gibi bir hissin tesiri
kolleksiyonundan) ,. ile olduğu bilinmez, Ürgübün Muşkara köyün-
den çı-karak Türk irfan ve sanatına büyük
oğlanı «çinganelerin» teşkil ettiği Baba Nazlı hizmetler yapmış olan· şehid Damad İbrahim
kolunda kolbaşı Baba Nazlının oğlu için «Ar- Paşayı sefahatle itham eden bazı tarihçiler de
navud Kasım taklidinde bir mukallidi sahib Patrona Halilin şahsında bir milli kahraman
kelamdır» diyor. görmeğe çalışırlar. Halil süfli mesleklerden
ARNAVUDÇEŞMESİ SOKAĞI -. Dulka- olan dellaklıktan çıkarak ka:ı;ılı bir ihtilalin
dir Oğulları ve Arnavudköy Mumhanesi so- hercO. merci içipde -kısa bir müddet Büyük-
kakları arasında sıkışmış bir sokakçıktır. Ar- şehrin mukadderatına hakim olmuş bir zorba-
navudköy. Mumhanesi sokağından girilip, ku- drr ki aşağıdaki vesika bunun aydın bir şahi­
zey - güney yönünden ilerlendiğine göre vazi- didir: Divanı Hümayundan İstanbul kadılığı­
yet şöyledir: na yazılan bu hüküm ihtilalden dört sene
Beş araba enindeki, yer yer molozlarla sonraki ·tarihi taşımakta olup kanlı vakanm
örtülü, kenarlarıda tavuklarla kedilerin kova- acı hatıraları unutulduktan sonra verilmiş bir
laştığı bir toprak yoldur. Sağ tarafta Arna- kararın tatbikatına geçilmesidir:
vudköy Mumhanesi sokağına bakan konağın «Badelyevm hamamlarda della.k ve na-·
bahçesini geçtikten sonra ahşap evleri ihtiva tur alınmak iktiza ettikte Arnavud taifesin-
ediyordu. Bunların bittiği yerde, yol azıcık den kebir ve sagir ferdi vahidi uğratmayıp
daha genişliyor ve bu cihet artık yabani ot- Anadolu yakasından gelme Türk uşakların- ·
larla, kaya parçaları ile kaplanıyor. dan ve nefsi İstanbuldan zimmi cinsinden in-
Karşıda, kagir, bahçeli evlerin önünden tihap olunup yarar kefilleri alındıktan ·sonra
iki lç.şilik taş kaldırım bazan bozularak band .isim ve resimleriyle (yani şekil ve şemailin
halinde uzayıp gidiyor. Nihayette, bahçesi tarifi ile) deftere kayıt ve kadtmden hamam-
daha çok Dulkadiroğulları sokağına bakan, larında mevcut bulunup hini tahrirde isimleri
ANSİKLOPEDİSİ - 1039 - ARNAVUDKÖYÜ

defteı;e kaydolunan Arnavud taifesinden ve- her halde, Arnavudköy adı 1546 ile 1568 ta-·
fat edenlerin yerine ve bir tarik ile hamam- rihleri arasında verilmiş olacaktır.
lardan çıkıp vilayetine gidenler badeleyyam Evliya Çelebi, on yedinci asır ortasmda-
gelip dellak olmak murad eyledikte min ma- ki manzarasını şöylece tasvir ediyor: «Lebi
baad alınmayıp yerlerine ecnası saireden alın­ deryada bin kadar bağlı bahçeli mamur ha-
mak cümlesine muhkem tenbih ve tekid olua- neleri vardır ki cümle rum ve yahudiye mah-
dukta ... 1147». sus olup cami, mescid, imaret yoktur. Bir kü-
Bu defterin bir nüshası Bayazıdda İn.kılip çük hamamı vardır. Dükkanları dar mahalde
Kütüphanesinde merhum M. Cevdetin kitap- vaki olduğundan bağ ve bahçesi azdır. Ek-
ları arasında bulunup baş tarafına yukarıdaki meği ve peksimedi beyazdır. Yahudileri sahi-

hükmün de bir sureti konmuştur. Ve hamam bi zevk ve ehli sazdır. Rum hıristiyanlarının
hamam bütün müstahdemin «isim ve resim- ekseri kavmi lazdır. Cemaati müslimini ga-
leri ile» kaydolunarak Arnavut olanların al- yet azdır». Türkler ondokuzuncu asrın ikinci
yarısına kadar Arnavudköyüne rağbet etme-
tına kırmızı mürekkeple «Arnavuddur» diye
mişlerdir. 1877 yangınından sonra yahudi-
şerh verilmi~tir. Bazı hamam ınüstahdemle­
ri:gin isimleri altında «bostancı, topçu, kal- lerin büyük bir kısmı bu köyü terketmiş, on-
ların yerine Türkler gelmiştir (H. 1182).
yoncu, hammal, cebeci,, tulumbacı» gibi diğer
meslek unvanları ve bu arada bilhassa asker 1768 de telifi biten ve (H. 1281) 1864 de
basılan Hadikatül-cevami, Arnavutköyünden
ocaklarına mensubiyetlerini gösteren unvanlar
da kaydolunmuştur ki Halilin patronalığının bahsederken «kariyei mezburede cami ve
dellaklığına mani olamıyacağı anlaşılır. Bu
mescid olmadığından Bebeğe geçilmiştir» di-
tarihten itibaren mevcutlar ölüm veya her- yor (B: Arnavudköy-Camii).
hangi bir sebeple dellaklıktan ayrıldıktan Üçüncü Selimin ilk zamanlarında tanzim
sonra 1918 yılına kadar İstanbul hamamları­ edilmiş bir Bostancıbası defterinde Arnavud-
na Aranavud milletinden dellak sokulmamış­ köyünün sahil boyu Kuruçeşme tarafından
tır (B. Dellak). gelindiğine göre şöyle gösteriliyor:
ARNAVUDKÖYÜ - Boğaziçinin Rumeli Tarandabol (Prusya, Bran'deburg) tercü-
yakası köylerinden; hıristiyanlıktan evvel en manı Yenaki zimminin yalısı, yanında Eflak
Voyvodası Mihalaki Beyin yalısı, yanında Ka-
eski adı Hestai idi,; a:ı;-kasındaki bayırlarda ki-
pı Kethüdası zimminin yalısı, yanında Sakız­
reçocakları bulunduğundan ötürü bu ismi al-
lı Dimitri yalısı, yanında Hanım Sultanın Çor-
diğı muhakkaktır. Büyük ve küçük ayazma-
ların, Arnofriya ayazmasının ve Tarhiyarsis
lulu yalısı, Sultan Hanımın altı göz kay* ha-
kilisesinin yapılmasından sonra buraya Ho- p.esi, Sultan Hanımın altı adet dükkanları,
rasmota = Melekler köyü denilmiştir: .Arna- keresteci zimminin dükkanı ve odası, yanında
Arnavudköy iskelesi, yanında Tabip Nikola
vudköy adının ne zaman konduğu kati ola-
zimminin yalısı, yanında Todoraki zimminin
rak bilinmiyor. 1568 tarihide Bostancıbaşıya
yalisı, yanıp.da Barbooğlu Aleksinin yalısı,
gönderilmiş bir fermandan, Arnavudköy sırt­
yanında Delibeyoğullarının yalısı, yanında
larındaki bağların padişah hasları arasında
Tabib Küçük Torna yalısı, yanında aralık is-
bµlunduğu ve halkınburalarda avlanması ya-
kele, yanında Limarinin yalısı, yanında An-
sak olduğunu öğreniyoruz ki fermanm bugün-
donakinin yalısı, yanında Yorgakinin yalısı,
kü yazı diliyle bir sureti şudur:
yanında Kostantakinin yalısı, yanında Zam-
«Bostancıbaşıya hüküm ki; Arnavudköy betinin yalısı, yanında Hrito yetimlerinin ya-
bağları hassai hümayunum için koru iken lısı, aralık iskele, yanında Çuhacı Kostantin
bazı kimseler anda şikar ettikleri işitilmiştir. yalısı, yanında Masdariyeci Yahudinin yalısı,
Bundan böyle oralan gereği gibi koruyup bir yanında Reisoğlu ~ orgakinin yalısı, yanında
ferde şikar ettirmeyesin. Yasağı dinlemeyen- Yazıcı Manolakinin yalısı, yanında Mihal Be-
leri bildiresin ki hakkından geline, 19 Cemazi- yin kardeşi Dimitrakinin yalısı, yanında Ha-
elahır 975». lebli Kızlarının· yalısı, yanın$ Buğdan Voy-
1546 senesinde İstanbula gelmiş olan Pi- vodası zevcesinin yalısı, yanında İstavraki ya-
erre Gylli ise böyle bir isimden bahsetmiyor; zıcısı Yorgakinin yalısı, yanında Diınitraşko-
ARNAVUDKOYU 1040 lSTANBUI

Arnavudköyü
(1934 Belediye Şehir Rehberinden)

nun yalısı, yanında. maktul Divan tercüma:q.ı Arnabud kariyesine gitmiş o fiÔh dellak
Nikola-kinin yalısı, yanında Cevahircioğlu zev- Sirke ti Hayriyenin ·Birinci Cihan Harbi
cesinin yalısı, yanında Çuhacı Sakızlı Dimit- arife;inde yayınladığı «Boğaziçi~ adındaki
rinin yalısı, yanında Kapı Kethüdası Mişoğ-­ eserde bu Boğaz köyü hakkında şu malfunat
lunun yalısı, yanında Hatmanoğlu Yorgakinin verilmektedir: «Köprüden 4,7 mil (8,5 kilo-
yalısı, yanında Akıntıbur-nu». Bu aefterde
metre) uzaktadır. Şirket vapurları köprüden
görülüyor ki, Arnavudköy sahili, geçen asır bu iskeleye 22 dakikada varırlar, Arnavudk.ö-
basında İstanbulun rum zenginlerinin ve Fe- yünün üçte biri bayır üzerinde, ikisi dağ ya-
ne;li Beylerin yalıları ile kaphdır; arada bir macındadır. Kısmen poyraz alır, fakat gün-
Hanım Sultanın oturduğu Çorlulu Ali Paşa
doğusu rüzgarına tamamen açıktır. Bu cihetle
yalısı ben gibi kalmıştı. Üçüncü Selim devri birkaç defa hemen k~milen denilecek derece-
sonları ile İkinci Mahmudun ilk saltanat yıl­ de yanmıştır (B. : Arnavudköyü Yangınları).
larında ve hükümdarın Yeniçeri ocağını kal-
Binala;ını-n ·kagir ve muntazam olması ve so-
dırmasından az evvel tanzim edilmiş Bostan-
kaklarının tesviyegörmüş bulunması da buna
cıbaşı defterlerinde bu sahil boyunun ayni
delalet eder. .
manzarayı muhafaza ettiği, yalnız yalı sahip-
«Pek eski bir. köydür. Büyük Kostanti~
lerinin adlarının değiştiği görülüyor.· 1715 de nin burada Hazreti Mikail adına büyük bir
ölmüş olan Fenni Mehmed · Dede Boğazıçı
kilise yaptırmiştı; kö;Y de Bizans devrjnde b~
·köyleri üzerine yazdığı sahilnamede, eski- isimle anılırdı: bµ Vikos Mihailikos kili~esi ·
den hamam dellallarınm ekseriya Arna- sonra harap olmuş, İmparator Jüstinyen al-
vud olduğuna telmih ile (B.: Arnavud Dellak- tıncı asır ortalarında şimdiki büyüle kiliseyi
lar). Arnavudköyü hakkında. şu beyti yazmış­ yaptırtmış ve gayet güzel mozayıklar ve mu-
tır:
kaddes tablolarla tezyin etmişti. İstanbul La-
Taklır ardına al He rakibi napak tinler tarafından sarıldığı zaman, rumlar BÜ~
ANSİKLOPEDİSİ _.:... 1041 - ARNAVtiDKÔYÜ

yükşehrin· mAbedlerindeki hazineleri buraya Şimal -- batıda 400 dekara yakın tarlalar-
kaçırmışlar, fakat lAtinler, şehri aldıktan son- da yılda 25 - 35 bin kilo Osmanlı çileği ve 40 -
ra buraya da gelere,k yağma etmişler ve kili- 45 bin kilo daı Frenk çileği elde edilir (B. :
seyi tahrip etmişlerdi Harabesinin taşlan da, Anıavudköy Çileği). ·
Fatih Sultan Mehmed tarafından Rumelihi- Arnavudköyün iskele civarı bilhassa yaz
sarı inşaa'tında kullanılmıştı
günlerinde, günün hemen her saatinde canlı
«Arnavudköyü hal ve manzara itibariyle bir yerdir. Hoşça vakit geçirilebilecek kah-
bir küçük Beyoğlu vaziyetindedir. Bu köyün vehane, meyhane ve gazinoları vardır. Akın­
yevmi verdiği yolcu 1550 nüfustur. Yazın bu- tıburnu gazinoları ise, Büyükşehrin şöhret­
raya misafirliğe giden nüfusun miktarı 350 lerindendir; İkinci Cihan Harbinden evvel,
kadardır. Günlük vasati hasılatı 1625 kuruşa
yani İstanbulda zevk ve safa masraflarını ko-
varır.
laylıkla ödeyen bir türedi sınıf sivrilmeden
«Sarrafburnunda Londara · sefiri es bakı· evvel bu gazinolar hakikaten kibar insanların
Musuros Paşa ailesine mensup ve kapısının toplandıkları yerlerdi.
üstünde EnnecAti fissıddık yazılı tarihi bir taş
İsmail Ersevim
levha bulunan yalı ve bahçesi (Corlulu Ali
Paşa yalısının yeri olup levha bu Türk yalısı­ ARNAVUDKÖYÜ (B. : Mahmtidşev-
nın son izidir) ahiren AmerikaWar tarafından ketpaşa köyü).
satın alınarak dahilinde tepede her türlü ter- ARNAVUDKÖYÜ AKINTISI - Karade-
tibat ve teçhizatı hazirei ilmiye ile mücehhez nizden Marmaraya, Boğaz akıntısının en şid­
bir Amerikan Kız mektebi vücuda getirilıniş­ detli yeridir (B. : Akıntı, Akıntıburnu). Yuka-
tin. rı Boğaza doğru,. kürekli ve yelkenli kayık ve
Yine ayni eser, Arnavudköyü hakkında gemilerin güçlükle, hatta ekseriya akıntı ye-
şu istitastik rakamlarını veriyor: dekçllerinin yardımı ile aştıkları bu akıntı­
Nüfus Ev da, ip kopma ve kürek kmlma gibi kazalann
Türk 493 168 en heyecanlısını, 'Abdülazizin imparatorluk
Rum 5973 975 tahtından indirilmesi vak'aşında baş rolü
Yahudi 32 ? oynamış olan Sersaker Hüseyin Avni Paşa
Ermeni 342 87 geçirmiştir; şöyle ki:
Ecnebi 642 ? Vak'anın arifesinqe, Serasker, gönderilen

Arnavudköyü,, Beşiktaş Kaymakamlığına iki hünkar yaveriyle, o· gece ısrar ile saraya
bağlı bir nahiyedir; 1946 yılında 2300 - 2500 davet edilmiş, bu dAvetlerden kuşkulanan
ev; nüfusu 12.000 e yakındı. Arnavudköyüııe Hüseyin Avni Paşa, ikinci defa gelen yavere
yazlığa gelenler, kışa doğru dönerlerken, Bo-
f evka!Ade meşgul olduğunu, ertesi gün er-
ğaziçinin bu köy civarında bulunan büyük
kence «atebei ulyaya rftmal olacağını»
mekteplerde (Boğaziçi Lisesi; Galatasaraym söyliyerek mazeret arzetmiş, yaveri sav-
dıktan sonra da Bebekte oturan SadrAzam
.Ortaköydeki ilk kısmı, Kabataş Lisesi ve Ame~
Rüştü Paşa He buluşmak üzere, Paşalimanın­
rikan Kolleji) okuyan talebelerle velileri dol-
durur. Nüfus kalabalığı daha ziyade köyün iç daki yalısından üç çifte kayığa atlamıştı. Ha-
taraflarındadır; nefsi Arnavudköyünde ekse-
va fırtınalıydı. Arnavudköy akıntısına gelince
riyeti rumlar teşkil eder ise de, bu nahiyeye yedekçi bulamamışlar, üç çiftenin iki küre-
ğini ceryanlar kırmiş, bin belA ve ancak ham.-
bağlı Bebe-k ile Kuruçeşme de hesaba katılır­
lacıların mehareti sayesinde karaya .çıkabil­
sa umumi tasnifte ekseriyet Türklerde kalır.
miş, Akıntıburnundan Bebeğe kadar yaya git-
Arnavudköyünde altı mektep vardır: Merkez-
mişti (B. : AbdülAziz; Hüseyin Avni Paşa).
de iki Türk ve bir, Rum ilk okulu, merkezde.
Boğaziçi Lisesi, Amerikan Kız . Kolleji, Be- ARNAVUDKÖY - BEBEK YOLU -
bekte de Robert Kollej. Arnavudköy nahiyesi Rumeli sahili boyunca ilerleyen büyük tram-
yerli halkından Bebekliler ekseri)'etle balıkçı, vay yolunun Akıntıburnundan Bebeğe doğru
Kuruçeşmeliler odun ve kömür tüccarı ve devam eden JGsmırun adıdır. Akıntıbumun­
amelesi; nefsi Aravudköylüler bahçıvandır, dan yüründüğüne göre sağ tarafta kenarı de-
bahçıvanlar da bilhassa fideci ve çiçekçidir. mir parmaklıklı, beton rıhtım uzanır. Sol ta-
ARNAVUDKÖYÜ CAMÜ - 1042 - İSTANBUL

rafta Çiçek Sineması, Boyalı.köşk sokak başım mermer merdivenlerle çıkılır tek minareli
geçtikten sonra büyük, mermer ve susuz Bey- fevkani b:r camidir. Altı bodrum, mahzendir.
hansultan Çeşmesi; Udi Markonun meşhur (H. 1248) 1832 de, bu köye henüz müslüman-
gazinosu, Bilecik İçkili Lokantası sıralanmış­ ların rağbet etmedikleri bir devirde bir kara-
tır. Biraz daha ileride yine solda Todori Pandi kolhane kışlacık ile beraber İkinci Mahmud
mahdumlarının lokantası ve Hususi Boğaziçi tarafından yaptırılmıştır. Cadde üzerindeki
Lisesi binası bulunmaktadır. Az ötede Vezir- büyük avlu kapısının üzerinde, Yesarizade
köşkü Sokağı gerideki bayıra bir yokuş halin- · Mustafa İzzet Efendinin nefis bir talik hat ile
de tırmanır. Arnavudköy top sahası da o ci- tarih kitabesi şud-ur:
vardadır. Saatlerce fudbol oynayıp terlemiş Pidişihı dinperver siyei Rabbil ibad
ve yorulmuş olan semt çocukları, irili ufaklı, Hazreti Sultan Mahmudi ııeriat i.ktidi
sahada soyunurlar, elbiseleri ve eğer varsa, Yapdı bu canibde cami ol imam.fil müslimin
Eylemekde her taraftan r6zi seb celbi düa
kunduraları birer birer çıkın halinde ,koltuk-
Lütfi deryaveıı revan oldu Akıntıburnuna
lanınış rıhtıma koşarlar ve denize girerler;
Askeri Mansilrine bir kışla yapdı ihtida
. manzara şirin, pitoresktir. Kıldı bir cami dahi inşa ki cündi mü'minin .
Biraz daha ileride, yine sol kolda Çınarlı Eylesünler ande ihlas ile her vakti eda
bahçe gazinosu, Akıntıburnu ve civarı gazino- Ol hüdivendi celilüşşaııı asker perverin
larının sonuncusu_dur. Bu gazinodan evvel Ömrün efzun eyleyüb nusret .· vire Hak daima
Yazdı Rif'at hendesi tarihi müstesnasını
görülen arsa, meşhur Köçeoğlu yalısının ye- «Kıldı Ban Mah.mudi Adli camii hali bina»
ridir ki, bu büyük ve tarihi yalı, son yıllarda 1248
yıkılmıştır. Arnavudköy - Bebek yolu, akşam­ Ayni divanında da bu cami için şu tarih
ları bir piyasa yeridir; rıhtım da, bazan hemen manzumesi vardır:
boydan boya kamışlı amatör balıkçılarla do- Camiinnftri hi!ifet muktedayi
lar. Akıntıyı zorlıyarak Boğazı çıkmağa ça- müslimin
lışan motörleri, takaları seyretmek de hayli Mahfilirayi keramet Han Maiı­
mud-ül-mekam
eğlencelidir.
Sayesinde mescidi islam olur büt-
Bibl : İsmail Ersevim, Gezi Notu.
haneler
ARNAVUDKÖYÜ CAMİİ - Akıntıbur­ Takviyet virdikçe din ü devlete
nu yanında, deniz kenarından geçen Arna- · hüsnü nizam
vudköy - · Bebek Caddesi üzerinde, avlusuna Namına hutbe okunsun r6zi idü
Cum'ada
/

jj;r-- - -· ·.·•
..
~;;--- '""~ -
----- ~- ..

Arııavudköyü Ca.mli
(Resim: Abdullah Tomruk)
ANSIKLOPEDİSİ 1041 - Ali.NAVUDKÖYU cAMıt

Her ırelfi.ti hamsede mihraba geçtikçe imam yürüse sallanmaktadır; münakkaş tavanının
Cevherindendir birisi Iafzü manadan biri muşambaları yer yer yırtılmıştı. Minberi ve
Ayniya ben iki tarih ittim in.5a vesselam
dy cemaat Camii Mahmud Han kıldı bina»
vaaz kürsüsü ahşap olan mabedin kayda de-
1248 ğer bir hususiyeti yoktur. Vaaz kürsüsünün
Bin i.kiyüz kırkesikizde oldu bu ma'bed tamam. üzerinde Rumeli kazaskerlerinden . Mehmed
Said Efen dinin talik yazısiyle · 1249 tarihini
Mihrab duvarı deniz tarafında olan ma-
taşıyan nefis bir levha vardır. Kagir mina-
bedin son cemaat yeri, avlunun arka kısmına
düşer; kagir yapı olan camiye eklenmiş bir • resinin kapısı avluya açılır. Avlusunda bir
a-hşap bölme için.dedir; yanında ayni uslftpta kuyusu vardır. Bu satırların yazıldığı sırada
ve fevkani ahşap bir hünkar odası vardır ki hünkar odası ile hünkar mahfelinde, Cumhu-
buradan hünkar mahfeline geçilir. Cami dı­ riyet Halık Partisi Semt Ocağı ile Kızılay şu-
şarıdan pek mamur görüür ise de içi tamire besi yerleşmiş bulunmakta idi. Yine bu sa-
muhtaçtır; ahşap döşemeleri esnemiş, orta tırların yazıldığı sırada Arnavudköy Camii
cüssede bir adam biraz sertçe basıp hızlıca cemaatının en büyük sıkıntısı susuzluktu; hat-
U susuzluk yüzünden
cemaatin onda doku-
zunun dağıldığı söy-
lenmekte idi. Camiin
abdest ve ayakyolu
muslukl~ına g e 1 en
su, mabed yapılırken
boruları sureti mah-
susada döşenmiş bir
dağ suyudur; son yıl­
larda bu suya, boru-
""'\ .. ,, ların geçtiği tarla ve
bahçelerin sahipleri
musallat olmuş, su-
yolcuları ile anlaşmış­
lar, borular, yukarı­
dan kasden patlatıl­
mış, su, tarla ve bah-
çelere akıtılagelmek­
tedir. Cami imamının
mükerrer müracaat-
ları, cemaatın .şi.kayet
leri üzerine, suyolcu-
lar, gf1ya su yolunu
tamir etmişler, fakat
"\~ası çok geçmeden,
su yine gelmez ol-
muştur, öylesine ki,
bu cami suyu hırsız­
ları ile amansız bir
mücadeleye girişmek,
yahut, insanlarına sı­
ğınıp, mecranın yarı­
sında, mabede, hiç ol-
mazsa beş namaz -vak-
Arnavudköyü Camii tinde su alınacak bir
(Kesid resim ve plan: Reıad Sevi•tı0Y) tadil!t yapmak la-
ARNA VUDKÖYÜ ÇİLEĞİ - 1044 - İSTANBUL

zımdır. Bunlar yapılamadığı· takdirde, İstan­ zımdır.


Toprak, yağmur yiyip iyice oturması
bul Evkaf Müdüriyetinin Arnavudköy Camiine için kasıma kadar bırakılır. Bu ay sonunda ve:.
terkos suyu getirmesi gerekir. Mabedin te- _ya şubatta çukurlar açılır, ufak bir çomağa
mizliği için lazımgelen su, iki ihtiyar müezzin bağlı olarak fidan konur. Etrafı hava almasın
ve hayırsever semt halkı tarafından türlü diye iyice kapatılır, aksi takdirde kurur. Ni-
zahmet ile kuyudan çekiliyordu ki, hazindir. sanda hafif bir çapa lazımdır, türeyen uzantı­
Bibi. : REK ve Muzaffer· Esen, Gezi notu. ların temizlenmesi icabeder. Şubatta dikilen fi-
ARNAVUDKÖYÜ ÇİLEĞİ - İstanbul danlar ekseriya Mayısta ilk mahsulünü verir;
Kasımda dikilenler mahsul vermez. Tem-
toprağının en nefis çileği
Arnavudköyünde ye-
tişir; fakat şöhreti pek eski değildir. muz - Ağustos aylarında, yine yabani ot-
ların, uzantıların, hiç bırakılmıyasıya temiz-
1546 senesinde İstanbula gelen Pierre de
Gylli, bu civarın üzüm bağları ile kaplı oldu- lenmesi gerektir. Eylulde bir çapa daha vuru-
ğunu da yazıyor. Tarihi vesikalar da bu bağ­
lursa iyi olur. Çileğin kendine has dikiliş tar-
zı vardır. Fidanlar birbirlerinden birer buçuk
ların yakın zamanlara kadar mevcudiyetini
karışlık mesafe ile, bir boyda yirmi öbür boy-
teyid ediyor.
da dört tane olmak üzere, «Tahta» tabir edi-
Ancak 1804 senesinde, meşhur İspilanti
len seksenerlik, nadiren yüz yirmi olur, gu-
ailesinin ilk çilek fidanlarını getirmesinden
ruplar halinde dikilir.
sonradır ki üzüm bağları çilek bahçelerine
Gelşime esnasında kuruyanlar çıkarılıp
kalboluyor. O gün bugün çilekçilik Arnavud-
atılır. Fakat yerine yenileri di-
köyünde gelişip gidiyor.
kilmez. Bir kök, iyi bakıldığı tak-
Zamanımızda İstanbul çarşılarında satı­

r
dirde bir kiloya kadar mahsul
lan çileklerin ancak yüzde beşi bu köy mah-
verir. Bir tarladan da (?) üç yüz
sulüdür; Yeniköy, İstinye hatta Pendik bah-
kilo kadar alın'abilirse de, ·bu
çelerinde, belki ondan daha iyi cins yetiştiri­
miktar tarlanın büyüklüğüne
len çilekler, hep bu isim altında sürülür.
tabi olduğu gibi, kesin olarak
Arnavudköyünde iki cins çilek yetişir:
tahdit etmeğe imkan yoktur.
Frenk çileği ve Osmanlı çileği, Bilhassa Os-
manlı çileği kendine has kokusu ile
bir ne- Son yılların kuraklığı yü-
fise olup elde edilen mahsul de çok değildir. zünden mahsulü çok azalan Ar-
. Otuz senedenberi bu işle meşgul olup navudköy çilekleri, şehrin ku-
köyün bütün yerlilerince tanınan, hatta Tür- zey batısında bulunmaktadır.
kiyenin muhtelif bölgelerinden, ·kendisine fi- İlk mahsulün yendiği Mayıs
dan almak için müracaat edilen yetmişlik ayında, Arnavud-köy çilek bah-
Yorgi Baban, Arnavudköy çilek zira~tini şöy­ çeleri pek şenlenir.
lece nakleder: İsmail Ersevim

Çilek ikadar işi Al-


laha kalmış bir meyva
yoktur. Kimse: «Ben
iyi çilek yetiştirebili­
rim, bu işin ehliyim»
diyemez; derse yal-an
söyler. Mesela uinu-
miyetle lodos tutan 1
taraf, poyraz tutan ta-
raftan on gün evel ge-
lişirse de pek belli ol-
maz. Aksi de vaki
I' 1
olur. Çilek yetiştir-
mek için evvela tarla- Arnavud.köyü Camii
nın hazırlanması la. (Resim: Reıad Sevinçsoy)
ARNAVUDKÖYÜ KİREÇHANE SOKAĞI - 1045 - İSTANBUL.

ARNAVUDKÖYÜ DERE SOKA(a ve harikulade şirin bir binadır. Pencerelerine


Boğaziçinde Arnavudköyünde vapur iskele- dikilmiş çubuklara gerili iplerdeki rengarenk
sinden Akıntıburnuna giderken sol kolda,· çamaşırlar bir donanma gününde karaya düş­
Arnavud,köy deresi vadisi boyunca köyün ge- müş eski ve hantal ,Hacı Davud vapurlarını
rilerine doğru uzanan kaba taş döşeli ve bo- hatırlatırlar (B. : Hacı Davud Vapurları); ya-
,zukça bir sokaktır (B. : Arnavudköy). hut bir çocuk kargacık bir koca ev resmi yap-
Tramvay yolu (Arnayudköyü - Kuruçeşme mış ve onu zarif bir mimar bina olarak inşa
Caddesi) kavşağından yüründüğüne göre, baş­ etmiştir. Bu evin karşısında cephesi meyda-
langıçta üç araba genişliğindedir. Sağ tarafta na nazır bir çatı altında akar olarak yapılmış
Sucubostanı Sokağı kavşağına kadar kablo beş evden mürekkep bir yapı vardır. Bodrum
tellerinin kolossal bobinlerinin durduğu bir üstüne bir kattan ibaret olan bu evlerin so-
açık ardiye uzanır. Sol köşe başında üç katlı kak kapılarına taş merdivenlerle çıkılır. Bu da
büyük bir ahşap ev vardır ki geçen asır son- meydana hususiyet veren bir yapı olup yu-
larının güzel yapılarındandır; biraz ileridel yi- · karıda zikredilen ahşap evle karşı karşıya du-
ne sol kolda Arnavudköyü büyük Rum kili- ruşu yakışık almaktadır. Kasım 1946).
sesi vardır. Sokak kiliseyi geçtikten sonra Ab- BibL : REK ve Muzaffer Esen, Gezi notu.
dülhakmolla Sokağı ile bir dörtyol ağzı ya-
ARNAVUDKÖYÜ KİREÇHANE SOKA-
parak kesişir, bu dörtyol ağzı geniş bir alan
ĞI - Boğaziçinde Arnavudköyü sokakların­
halindedir. Kilisenin tam karşısındaki büyük
dan; Abdülhakınolla sokağı üzerinde Kilise
ahşap bina, _Arnavudköy Rum il.ık okuludur.
meydanından Arnavudköyü deresi vadisinde
Arnavudköy Dere sokağı bu noktada yarısına
köyün gerilerine doğru uzanır. Rum ilk oku-
yakın darlaşarak Rum mektebinin duvarı ke-
lunun bahçe duvarı karşısından başlar. Soka-
narından ikinci bir meydancığa çıkar. Sonra
ğın bu başında. biri büyük, diğeri küçük iki
bir araba ancak geçebilecek kadar daı:alarak
harap ahşap ve bu sokakla Arnavudköyü Ki-
dargelirli aile meskeni ahşap evler arasından
reçhane çıkmazı arasında bir adacık halinde
üçüncü ve oldukça geniş bir meydanda niha-
kalır. Solda bir arsa, arsa ortasında bir kuyu
yet bulur. Meydanın ağzında cadaloz bir meşe
mevcut olup bu satırların yazıldığı sırada ağ­
ağacına demir çubuklarla asılmış içinde şişe­
zına yakın su ile doluydu, kuyunun ağzına da
si kırık gaz lambası bulunan bir sokak feneri,
çimento üzerine teslJit edilmiş bir bidoncuk
Büyükşehirde eşi hemen hiç kalmamıştır de-
geçirilmiş bulunyordu. Sokağın iki yanındaki
nilse yeridir, geçen asır sonunun yadigarıdır.
ikişer katlı ah~ap evler orta hallice aile mes-
Mektep azadından evine dönen küçük bir rum
kenler:dir. Dereçıkmazı ile olan kavşağında
çotuğuna fenerin geceleri yanıp yanmadığı
sokak sola -kıvrılır, Beyazgül sokağı ile kavu-
sorulduğunda serçe parmağının tırnağını gös-
şup ayrılarak yine eski istikametine döner ve
terere~ .<<ŞU kadarcık» demiştir. Sokağın ba-
keza orta halli aile meskeni ahşap evler ara-
şından nihayete kadar sekenesinin büyük ek-
sında kalmış bir meydancıkta nihayet bulur.
seriyeti rumdur. (Kasım 1946).
Dereçıkmazı kavşağında yukarıdan gelen
Bibl. : REK ve Muzaffer Esen, Gezi notu.
Arnavudköy deresinin kuru yatağı görülür.
ARNAVUDKÖYÜ KİREÇHANE ÇIK- Bu dere boyundaki ahşap evlerin- önünde ge-
MAZI - Boğaziçinde Arnavudköy sokakların­ lişi güzel atılmış irice taşlardan köprücükler
dan, aslında bir çıkmaz sokak değil, son kü- vardır. Arnavudköy Kireçhane çeşmesine mu-
çük bir parçası güdük sokaktır. Zira bir tarafı vazi dere boyunda bir de patika mevcuttur, bu
Arnavudköyü Rum ilk okulu arkasındaki sokağın Beyazgül sokağından ayrıldıktan son-
meydandır, öbür tarafından da Arnavudköyü ra nilıayetlenmesine yakın sağ kolda dere üze-
Kireçhane sokağı ile !ki isimsiz aralıkla mü- rinde bir beton köprü görülür, köprüden öte-
nasebettedir. Bu sokağın üzerinde püyük bir de cadde denilmeğe layık bir yol uzanır ki adı
parçası üç katlı, bir parçası da iki katlı büyük Oğulçıkınazıdır amma aslında karşı sırttaki
bir ahşap ev vardır ki hiçbir yapı üslO.büne · Boyalıköşk sokağına kavuşup oldukça geniş
uymayan acaip bir binadır. Kalfa yahut za- bir yol halinde Akıntıburnuna iner (Kasım
man zaman içinde oturanlar akıllarına ne 1946).
·eserse onu yapmışlardır. Harikul!de çirkin Bibl. : REK ve Muzaffer Esen, Gezi notu.
ARNAVUDKÖYÜ MUMHANE SOKAĞI - 1046 - İSTANBUL

ARNAVUDKÖYtl MUMHANESİ SOKA- gez'ntide en az sekiz on çocuğun evlerine ak-


ĞI - Boğaziçinde Arnavudköyünde vapur is- şam ekmeğini götürdükleri görülmüştür. Hele
kelesinden Kuruçeşmeye giderken sağda, l:ıir şirin küçük hanım kızın kendinden daha
tramvay yolundan gerideki tepeye tırmanan kü~fü{ kardeşini sırtına alıp evin ekmeğini de
uzun ve dik bir yokuştur (B. : Arnavudköy). bebeğin eline verişi seyrine doyum olmayan

Tramvay yolu kavşağından yürünıdüğüne bir salme idi. Odun ve kömür ihtiyacının te-
göre sol köşe başında geçen asır sonlarının . mini ise bir hayli çetin iş olsa gerektir. Yine·
güzel yapılarından dört katlı büyük bir ahşap bu gezintide tuvana bir hammalın bir çuval
ev ve altında Gıyaseddin Divanlıoğlunun ec- yükü mangal kömürü ile yokuşun dik mer-
zahanesi vardır. Sağdaki Tayyarecisubhi so.,. dive.nl2rini tırmamrken boyun damarlarının
Jı:ağı kavşağından sonra, Arıiavudköyü Mum- parmak kalınlığında fırladığı müşahede edil-
hanesi Sokağı bir merdivenli yokuş olur ve miştir. Bu da gösterir ki bu güzel evler daha

birden f evkala.de dikleşerek evvela sola sonra ziyade yazlıktır (Kasım 1946).
sağa kıvrılıp bir kavis çizer: Bu kavisin üst
başı fevkalade bir manzaraya sahiptir. Boğaz
.
Bibl. : REK ve Muzaffer Esen, Gezi notu.
ARNAVUDKÖYÜ PANAYIRI· - Boğa­
suyu ayak altındadır. Beylerbeyi arkaların- . ziçinde artıkkuruJmamakta olan es,ki pana-
dan Kandilli ·burnuna kadar karşıyaka dağ­ yırların en meşhurlarından biridir. Temmu-
ları, Kandilli burnunun ardında kalan ve Bey-
zun son pazartesinden çarşambasına kadar üç
koza kadar uzanan Anadolu tepeleri, Akıntı­ gün sü~erdi. Bu panayırın sonuncusu., İstan­
burnunu yapan Rumeli yakasındaki tepe, ön bulun itilaf devletleri işgali altında kaldıiğı
planda Arnavudköyünün kırmızı damları mu- kara yılların sonuna doğru kurulmuştur .
. hakkak ki peyjaz ressamlarını düşündürecek
Ahmed İhsan Tokgöz, eski Serveti Fünu-
bir panoramadır. Bir sonbahar akşamının ala-
na yazdığı İstanbul postası» yazılarından bi-
ca karanlığı tam karşıya rastlayan Vandköyü-
rinde, 29 Temmuz 1309 (M. 1895) de şunları
nün ise feerik bir manzarası vardır. Vanikayü- .
yazıyor: ·
nün yaslandiğı tepe siyaha yakın zeytuni renk-
«Boğaziçinde bu haftalardaki meşgalei
te, köyün evleri bu kara kütlenin eteğinde hu-
dudu belirsiz bir çizgi ha_lindedir. Koyu kurşu­ tenezzüh panayırlar. Arnavudköyü, Kuzgun-
ni denize dağın akseden gölgesi Vanikay Cami- cuk Çengelköyü gibi köylerle Göksuya mah-
inin bu koyu renklerle tam tezad teşkil eden sus olan bu panayırlar Temmuz avasıtmda
başlar, Ağustos gayesinde hitama erer. Her
beyaz minaresi ve keza minarenin suya dü-
şen hayali, bir şairin tabiriyle, peri masalla~
t-iri daima Pazartesinden başlıyarak üç gün
rında kıymetli taşlardan kuyumcu eliyle ya-
sürer. Fakat panayırdan maksat mevzu.una
pılmış _bir beldeyi andırır. · mütabık düşmek üzere ticaret azmiyle yapıl­
nuş bir tenezzüh değildir, panayırlar bulun~
Sokak bu kavisten sonra tekrar hafif bir
duğu köy halkı ile civar köylerden gelenlerin
meyille eski istikametini alır. Birkaç basa-
sabahlara kadar i~ret ve zevk ile vakit geçir-
maklık ikinci bir merdivenli kısımdan sonra
melerinden ibaret bir hale gelerek letafeti ve
''Adalıfettah sokağına· kavuşarak nföayet bu-
sebebi vasfını tamamen kaybetmiştir». ·
lur.
' Ahmed Rasim de, yine bu tarihlere rast-
Arnavudköyü Mumhanesi sokağının tram-
lamak üzere Şehir Mektuplarında Arnavud-
vay yolu kavşağından dağ üzerindeki nihayeti-
köyü Panayırını şöyle tasvir ~diyor:
ne kadar sağlı sollu ahşap ve gagir bütün ev-
«Panayırdan panayıra da fark vardır. Ar-.
leri istisnasız hali vakti yerinde hatta zengin
aile meskeni güzel yapılardır. Hele sırt üs- navudköyü· panayırı daha kibaranedir. LAkin
tündeki evlere birer villa, eskileri için kaşane dikkat etmeli, mahut tonosaltı gazinolarda
oturursanız kendindzi koruyun, «borcum kaç?»
yavrusu köşk demek yerinde olur. Bu satır­
derneğe gelmez. Evvelce:
ların yazıldığı sıralarda birkaç uşak ve bah-
çıvan besleme,k imkanını bulamazsa bu evler- -- Gorson!
de oturanların bu yokuşu yorulmadan inip Diye kırk defa bağırdığınız halde bir de-
tırmanacak birkaç çocuk sahibi olması gere- fa arzı endam eder etmez: - Geliyor! diye
kir. İstanbul Ansiklopedisi. adına yapılan bir derhal sıvışıp kaçan kalopedi, borç masasının
ANSİKLOPEDİSİ - 1047 - AR.NAVUDKÖYÜ YANGINLARI

başına şahin gibi atlıyor. ,Şişeler beş kuruştan. ka ediyor. Yine aman zannediyoruz. En niha-
Su bile para ile. Hele yanılıp da: yet bakiyei kuvvetle:
- Beş kuruşa bir şişe olur mu? deyin. - Can kurtaran yok mu? diye bir nara
Vay babam vay. fırladı. Meğer iki beygir kıç kıça vermiş zur-
- Siz de hovarda mısınız? Böyle gecede nacıyı aralarında sıkıştırıyorlarmış:. Nakka-
paraya bakılır mı imiş! Oturmasaydınız! Si- rezen çocuk olduğundan karın altından cız­
zinle mi uğ_raşalım! lamı çekmiş. Biçareyi kurtardılar amma iş iş­
Diye çenesini açıyor. Çare yok, boğula­ ten geçmiş, kaburgaları zedelenmişti» (B. :
caksınız! Panayırlar).
«Biz herkes gibi kaidei ıgraka dalıp çık­ Bibi. : Ahmed Rasim, IV.
tıktan sonra biraz da köy içine doğru revan ARNAVUDKÖYÜ VAPURİSKELESİ GA-
olduk Maşallah nümunenümayi kıyamet!· Da- ZİNOSU - Büyükşehirde benzerleri pek azal-
vul, çifte nakkare, zurna, çığırtma, klarnet, mış bir gazinodur; vapuriskelesinin hemen ya-
flavta, lavta, laterna, keman, kemençe, · san- nıbaşındadır.
tur, bondomizika ortalığı· çın çın öttüıiiyor, . Bir kapısı tramvay caddesine, diğer
bir haldeki bila tevakkuf yürümek kabil de- kapısı deniz kenarına bir ·bahçeye açılmakta
değil, İzdiham, adam adam üstünde. Yer açıl­ olup Belediyece burası bir yol haline konmuş
dıkça sokulduk, sokuldukça garaibi ahval gö- ve bu eski gazinonun Boğaziçine has lebi der-
rünmeğe başladı. ya hususiyeti kaybolmuştur.
«Ben zurna alayını, zurna kirizini bilirim Zemini taş mozayık döşeli, yüksek tavan-
amma zurna yakısını bilmezdim. Biraz ileriye lı, bol ışıklı, tramvay caddesi kapısından gi-
doğru giderek sağa sola bakınırken ufak bir rildiğine göre, birinci bölmesinin duvarları
koltuk içindenı fırlayan zurna sesleri kulağımı boyunca 1900 modası ·al kadife kanapelerle
patlatırcasına aksendaz oldu. Bir de ne göre- döşenmiş, duvarları yine ayni devre ait üç bü-
lim? Kıranta bir sarhoş, başına üç zurnacı top- yük ayna ile süslenmiş, bir duvarında renkli
lamış, biri sağ, diğeri sol kulağından, biri de taş basması Hamlet ve Otello'dan birer sah-
ensesinden üflüyor. Önünde bir davul, bir neyi gösteren tablolar asılmış, diğer duvarın­
çiftenakkare gümbür gümbür öttürüyor. Sor- da yine renkli taş basması iki peyzaj ve antiika
duk, dediler ki: denilebilir bir duvar saati bulunan bu gazino-
- Buna zurna yakısı derler, adeta kan nun ortadaki iki masası daima beyaz bir örtü
aldırmak kadar nafidir! altında bilhassa öğle yemeğine tahsis edilmiş­

Düşündüm. Ah, yok mu? Avrupalı bir


tir. Altmış yıllık mazisi olan bir yerdir. Kah-
şarlatan doktor yok mu! Bunu işitir işitmez
ve ocağının ve mutbağının temizliği bilhassa
vatanına avdet etsin de:
kayde değer. Tavla ve oyun kağıdı ruhsatiye-
si de bulunduğundan, demlenirken yaran
Zourna therapie diye bir şubei tedavi
arasında bir piket veya prefa, briç partisi ya-
ihdas eylesin ve bizim şık beyler de: «Tedavii
pıp oyalananlar çoktur. Erkeklerin kendi ara-
bissurna» diye terceme buyursunlar.
larında ülfet ve soh°Qet yeridir. İstanbul kül-
<<Zavallı Todi! Hala acıyorum, iki beygir hanisi ağzı ile kadın götürüp aşna fişna edi-
süvar, mest ve bişuur oldukları halde ayrı bir lecek yerlerden değildir. Bu satırların yazıl­
meyhane önünde durmuşlar, ortalarına da dığı sırada, Arnavudköyü Vapuriskelesi gazi-
zurnacıyı almışlar çaldırıyorlar. Artık ne ha-
nosunda kahve, gazoz, çay yirmi beşer, bira-
valar, sormayın! Cimdallı, Entarisi ala benzi- nın şişesi elli üç, 25 santilitrelik 45 derece
yor, Fistanakisu salkım saçak, Küplü ile kar- rakının şişesi iki yüz seksen beş kuruştu. (Ka-
makarışık gidıiyôr. Biz de dalmışız. Derken sım 1946). Beş altı yıldanberi de Vasil ve Niko
bir: adında iki ortak tarafından idare edilmek-
- Aman! · tedir.
Sadası geldi, kır beygirdeki: Bibi. : REK · ve Muzaffer Esen, Gezi notu.
;

-Çal ulan! ARNAVUDKÖYti YANGINLARI - Bo-


Diye,bağırıyor. Fakat amanın ardı eksil- ziçinde Arnavudköyü, Büyükşehrin hemen her
miyor. Al beygirlisi muttasıl ikilik çeyrek to- köşesi gibi, yangın felaketleri geçirmiştir.
AllNAVUDLAR (Ayaktakımı ve ırgad) - 1048 - İSTANBUL

Tesbit edilebilen başlıca büyük yangınlar gönderilmiş bir fermanın bugünkü dile çev-
şunlardır: rilmiş suretidir:
(H. 12 Zilkade 1212) 1797 yangını - «İstanbulda, biraz müddettenberi eenası
Ateş sabahın alaca karanlığında çıktı; çok şid­ muhtelife toplanmış olup, bilhassa müslüman
detli bir lodos rüzgarı estiğinden köyün içinde veya hıristiyan Arnavud taifesi hanlarda ve
korkunç bir afet halini alarak hemen bütün hamamlarda yerleşip oturduklarından gün
köy mahvoldu. Yanan binalar arasında Akın­ begün çoğalmışlar ve isyan ederek (1730 ihti-
tıburnundaki meşhur Hasan Halife yalısı, lali) b:r kaç gün, gece ve gündüz niikHuJarı
onun üstündeki setlerde· Sadrazam izzet Paşa­ ve evleri basıp ümmeti Muhammedin mal ve
nın padişah için yaptırdığı Biniş köşkü, Sad- eşyalarını yağma ve talan ve envaı mel'anet
razamın kendi yalısı ve o devirde Boğazın en ve habasette bulunmuşlardı. Eşkıyanın rüe-
güzel yapılarından Mektupçu İbrahim Efendi sası ortadan kaldırıldıktan sonra kimisi firar
yalısı da bulunuyordtt . etmiş kimisi de şurada burada saklanmışlar­
(Rumi 18 Nisan 1297) 1883 yangmı - İs­ dı. Ortada ,kıylü kale sebep o~cak hiç bir şey

kele başında sekiz ev yanmıştır. yok iken işbu mübarek Ramazan ayının on
·(Rumi 1303) 1887 ya.ngım - 264 ev yan- dördüncü gecesi birden saklandıkları yerler-
mıştır.
den müsellah olarak çıkmışlar, evvelce yap-
tıkları gibi Atmeydanına gidip toplanmışlar­
(Rumi 21 Mayıs 1324) 1908 yangım -
dır. Fakat şehir halkı ittifak ve ittihad edip
109 ev yanmıştır.
eşkıyaya meydan vermemiş, Sancağı şerif çı­
Bibl. : Tarihi Cevdet, VI.
kanlıp üzerlerine yürünerek cemiyetleri da-
ARNAVUDLAR (Ayaktakımı ve ırgad ğıtılmış, bir çoğu kılıçtan geçirildikten sonra
makulesi) - Ayaktakımı ve ırgad
makulesi ınütebakisi firar etmiştir. Bunların artık ıs­
Arnavudlar, eski İstanbuiun zabıta tarihinde tanbulda bannamıyacakları aşikardır. Her ne-
Büyükşehir haşaratının başında gelir... Bah- rede yakalanırlarsa idamları için de fetvayı
çıvanlık, bağ ve bahçe bekçiliği, salhane ka- şerif alınmıştır. Yakalandıklarında asla mer-
saplığı, ekmekçilik, simitçilik paçacılık, çoğu hamet edilmeyip müstahak oldukları cezaları­
haı_namlarda natırlık ve dellaklık yaparlardı. nı veriniz; bu f armanı hümayunum icabı ta-
Yeniçeri Ocağınıın kaldırılmasından son- kibata girişilirken arada bazı masumların da
ra yapılan İstanbul İhtisab Ağalığı nizamna- mal ve canlarına ırz ve namuslarına asla te-
mesinde: Arnavud taifesinden ahad ve esafil cavüz edilmiyecektir».
makulelerinin Kürd milleti gibi· hiç bir vakit- Yukarıda.ki fermanın kat'i emirlerine
te İstanbulda tekessür ve tavattunu mecaz de- rağmen, İstanbul ve civarının tavır ve hare.,
ğil ise de ... » diye bir kayıt vardır ki çok daha ketleri meçhul serseri Arnavudlardan temiz-
eski tarihlerde divanı hümayundan ç:ık~ış lenmesi mümkün olmamıştır. Devrin Bostan-
fermanlarla, ayaktakıınından olan Arnavud- cıbaşısı Hüseyin Ağaya hitaben Hicri 1147
ların İstanbul zabıtasını devir devir, hayij_ uğ­ (M. 1734) tarihli bir fermanda. «Üsküdar, Kar-
raştırdığı görülür. Alınan tedbirlerin başında tal, Pendik ve Gebzeye varınca o havalilerdeki
zincirleme kefalet usuliyle bu gibiler .hakkı.nı­ bağlarda Arnavud taüesinden kefilsiz bazı
da bir silah taşıma yasağı gelmektedir. serserilerin dolaştığı, yolculara şer ve mazar-
ratları do-kund'uğu, hemen takibata geçilerek
Üçüncü Ahmed ile Sadrazamı Nevşehirli ·
bunların toplandınlması ve memleketlerine
İbrahim Paşayı deviren (H. 1143) 1730 ihtila-
linin en büyük başı Patrona Halil, Bayazıd gönderilmesi» emrediliyor.
Hamamı ınüsathdeınlerinden (kuvvetle talı., ARNAVUDLAR HAMAlfl - Edirneka-
min olunabilir ki bir dellak) idi; ihtilalin te- pıdaki Mihrimah Sultan hamamının halk ağı­
zine, Birinci Mahmud: tarafından ayakdaşları • zındaki isimlerinden biridir. Bu adın ne mü-
ile beraber ortadan kaldırıldıktan sonra bütün nasebetle verildiği tesbit ediliemedi. (B. :
Arnavudlar hakkında da şiddetli takibata gi- Edirnekapı Hamamı; Hamam; Halil, Patrona).
rişildi; aşağıdaki satırlar, 1143 (M. 1730) Ra- ARNA VUDOĞLU - Abdülmecid devri
mazanı sonlarında en küçük bir iş erine va- baş pehlivanlarından; Abdülazizin veliahdlık
rıncaya ~adar bütün Rumeli idare amirlerine _devrinde baş pehlivanı olmuş,_ şehzadenin son-
ANSİKLOPEDİSİ - 1049 - ARPA, ARPACI

suz sevgisini kazanmıştır; Bilhassa Karakucak diler» adındaki eserinde kaydettiğine göre,
güreşinde rakibini daima yere sermiş acı bir merhum Rauf Yekta Beyin kütüphanesinde,
kuvvete sahiptL İstanbulda büyük bir şöhrete Hamparsum notasiyle yazılmış eski bir mec-
sahip olmuş bu şehbaz yiğitin doğum ve ölüm muada bu sanatkarın fevkalade güzel hüsey-
tarihleri tesbit edilemedi; kıymetli bir vesika ni ve rast peşrevleri varmış. Türkler arasında
olarak elimize geçen kisbetli çıplak bir f_otoğ­ «Yahudi Harun» diye tanınmış olan Aron Ha-
rafında en çok yirmi beş yaşlarında kadardır; mon'un hayatı hakkında başka bir kayda rast-
uzun boylu, tığ gibi bir gençtir. lanamadı.
Hakkında toplıyabildiğim.iz malumata Bibl. : Avram Galanti, Türkler ve Yahudiler.
göre altmış okka ağırlığında imiş ki bu kadar ARPA, ARPACI - Altun ve gümüş para
hafif siklette baş pehlivan görülmem.iştir. Asıl devrinde, Büyükşehrin külhani argosunda
adı için en kuvvetli rivayet Ali olduğudur; ufaklık para, para kesesi; arpacı, içi madeni
·«Arnavudoğlu» lakabının nereden geldiği öğ­ para dolu, el atilınca ses çıkaran para kesesi
renilemedi, Kastamonulu bir köylü, köyünün aşırmakta mütehassıs yankesici. İkinci Ab-
adı Canbaz köyü ·olduğu söylenir; 15 - 16 yaş­ dülhamidin son yıllariyle 1918 e kadar geçen
larında İneboluya gelmiş, o zamanın yelkenli devir içinde arpacıların en namlısı Bahri
gemilerinde tayfa olmuş, çocuğun vücudünün adında bir yankesici idi. Arpacılar, ekseriyet-
güzelliğine hayran olan İnebolu kaptamnın le evvela fevkalade bir sürat ve maharetle
teşviki ile fırsat buldukça güreşmiş, sırım para kesesinin boyundan atma gaytanım ke-
gibi vücudu da o çetin gemici hayatında tav- serler; sonra da ayni sür'at ve harikulade el
lanmış. Hangi sebeple bilinmi- hafifliği ile koyun ve kuşak.ka­
yor, tarihi de tesbit edilemiyor; rıştırırlardı. Çocukluğunda Ar-
gemicilikten ayrılmış ve bir ara pacı Bahrinin çırağı ve ayakda-
Mora Yenişehrinde (Bugünkü (,, şı olmuş tövbekar yankesiciler-
Larissa) · helvacılık yapmıştır;
j, . den Piç Güzel Hasan anlatır:

-r, ,.,
Arnavudoğlu lakabı İstanbula Bahri bir gün köprünün Kara-
Oradan gelmiş olması dolayısı köy başında iri yarı bir Arnavud
ile takılmıştır denilebilir. Mora celebin en a~ üç okka gelir, içi
Yenişehrinde gayet zengin bir mecidiye ve altun dolu kesesini
Arnavuq beyi tarafından hima- :
ı kaldırmış, fakat koynundan bir-
ye edilmiş olması kuvvetle muh- denbire bu kadar ağırlığın kal-
temeldir. Bir Kırkpınar güreş­ kıverdiğini hisseden Arnavud o
lerinde de ilk büyük şöhretini sırada kalabalıkta sağlı sollu
sağlimış, Abdülazize tavsiye kendisini sıkıştırmış bulunan
edilerek, ayni zamanda çok iyi Bahri ile Güzel Hasanı iki pen-
kürek çektiği. için veliahd şeh­ çesiyle enseleyivermiş... Bahri
zadenin hamlacıları arasına alın­ elindeki keseyi Arnavudun ba-
mış ve İstanbulda yerleşmiştir. şına var kuvvetiyle indirince
Vücut güzelliği ve yüz melaha- adamı bayıltıp devirmiş ve son-

tini tezyin eden bir ahlAk güzel- ra kendi kesesinin içindeki paJ
rayı etrafına şöyle bir saçıver­
liğine de sahipti. Asabi bir pren-
sin sevgisini kazanacak derece- miş, bunun yaptığı karışıklık
arasında da sıvışmağa muvaffak
de terbiyeli, nazik ve son dere-
olmuş. Ertesi gün de Hasan ile
cede zeki idi. Oğltıı Deli Mus-
tafa Abdülaziz devrinin baş peh- beraber İzmire, oradan da Mar-
livanlanndan olmuştu. silyaya kaçmışlar. Paraları, bu
Halil Nusret Ertüz
büyük Fransız limanının en süf-
li kumarhanelerinde bir hafta
ARON HAMON - On yedin- içinde tüketen iki külhani Fran-
ci asır sonlarında yaşamış büyük sız zabıtası tarafından İstanbula
bestekarlardan; Profesör Avram Arnavudoğlu iade edilerek hapishaneyi boyla-
Galanti'nin Türkler ve Yahu- (Resim: Hüsnü) mışlar. Burhan Olker
ARPACIHAYREDDİN MESCİDİ -'1050 - İSTANBUI.

ARPACIHAYREDDİN MESCİDİ -Ey- bir bir levha vardır ki Arab harfleriyle gayet
yubda Nişancı.mustafapaşa Mahallesinde, ken- bozuk bir_ hat ve ifade ile şu kıta yazımıştır:
di adını taşıyan sokağın Abdürrahınanşerefbey
Babi (Ahi) Baran ak.ar gider
Caddesi ile kavşağı köşesinde, tahini boyalı, Dağ ve taşın (yıkar) gider
küçük ahşap bir mesciddir, köşesine oturtul- Bu dünya bir pencere (dir)
muş bodur ahşap minaresi Arab üslO.bunda Her gelen bakar gider.
yapılmış bir, şerifeden ibarettir. Hadikatül - 1304
cevami sadece Arpacı Mescidi adı ile kayde-
Bu kıtanın altına bir de gül resmi işlen­
der ve şu malu matı verir: «Banisi Arpacı
miştir.
Hayreddindir, merkadı na malO.mdur. Muka-
bilinde türbei mahsusada Şeyhoğlu Edhem Mahalle halkından ve semtin fukaraper-
Baba medfundur ki Akşemseddin Hazretleri- verlerinden Hacı Mehmed Efendi adında bir
hayır sahibi, mescidin badanası, dış boyası,
nin pirdaşlarından olup fethi Kostantiniyede
beraber olanlardandır». Halbuki, bu mescidin dam aktarması ve saire gibi hizmetlerini yıl­
bitişiğindeki ahşah evin küçük bahçesinde bir lardanberi üzerine alınış bulunmaktadır; öy-
incir ağacının altında bir kabir olup taşında lesine ki halk ağzında bu mescide «Hacımeh­
geçen asre ait olduğu aydın olarak görülen med Mescidi» de denilir. (Ekim, 1946).
talik hat ile «Hazreti Ebülfethin Arpacıbaşısı Bibi. : Hadikatül-cevami I; REK ve Muzaffer
Esen, Gezi notu.
merhumun ruhuna fatiha» kitabesi yazılıdır;
kabrin önündeki bahçe duvarında Arpacı.bay­ ARPACIHAYREDDİN SOKAĞI - Ey-
reddin Sokağına açılmış bir de ziyaret pence- yubun Cezerikasım ve Nişancımustafapaşa
resi vardır. Bu kabrin sembolik olduğu, Hadi- mahalleleri sınırında, Abdürrahrnanşerefbey
katül-cevamiin tahririnden sonra ihdas edıl­ caddesiyle Alacaçeşme ve Takkecideğirmeni.
diği de kabul edilebilir. Sokakları kavşağı arasında uzanır; bu sonun-
İçi basık tavanlı, beyaz badanalı, son ce- cu iki sokak ile bir meydancık yaparak birle-
maat yerinden merdivenle çıkılır küçücük bir şir ki; bu açıklık, klasik üslupta, hazinesiz · ve
kadınlar mahfeli ve küçük ahşap bir minberi· kitabesiz güzel bir meydan çeşmesiyle tezyin
bulunan tertemiz bir mesciddir. Şerefeye ka- edilmiş bulunmaktadır. Bu meydancıktan yü-
dınlar mahfeÜndeki dar ve basık bir kapıdan ründüğüne göre, üç araba geçebilecek kadar
çıkılır. Tezyinatında kayda değer bir hususi- geniş, kaba taş döşeli ve bozuk bir yoldur;
yet yoktur. Kadınlar mahfelinin duvarında, çeşme teknesinden sızan sular, sokağın orta-
ipekli bir kumaş parçası üzerine ipekle işlen- sında ve hemen so-kağın bütün boyunca ça-

o '1 2 .:'.> A. 5
ı......__ · 1 1 laıııl r

Eyyubda Arpacıhayreddin Mescidi


(Resim ,,e plıin: Reşad Sevinçsoy)
ANSİKLOPEDİSİ -:-- 1051 - ARPACILAR CADDESİ

murlu bir iz halinde uzanır. Umumiyetle iki- Ahi tevfik selsebil ola ti huzuri hassına
şer katlı ahşap evleri, mütevazi gelirlileri:ı Aleme yağdıkça baraui fuyftzati Büdl
meskenleridir; sol kolda 12 numaralı . ve tahi- Nise i~rab itti tarihin Nedimi teşnedil
«Sorma iç ıniülhayatın aynini zemzem bu mb
ni °!)oyalı büyük bir ahşap ev, en az bir asırlık H. 1211 (M. 1796)
bir ömre ve bir yapı asaletine sahiptir. Abdür-
rahmanşerefbey Caddesi kavşağının sol köşe­ Kitabenin altındaki rakam tarihi 1211 dir,
sinde de Arpacıhayreddin Mescidi bulunmak- fakat tarih mısraı hesap edilirse 1210 çık­
tadır (B. : Arpacıhayreddin Mescidi). maktadır, şairin, tarih mısraı nihayetindeki
«ına» kelimesinin sonuna bir hemze koyduğu,
Bibl. : REK, Gezi Notu.
fakat kitabe taşa kazılır iken cahil işçi elin-
ARPACIMEHMEDÇELEBj ÇEŞMESİ de unutulduğu aşikardır (1946).
Samatyada, surun dış yüzüne yapışık, tiren
Bibt: REK, Gezi Notu.
istasyonuna giderken, kale duvarını geçer geç~
mez, sol taraftadır. Kesme taştan, fevkalade ARPACI i\'IESCİDİ - (B. : Arpacıhayred­
harap, teknesi muzahrefat ve toprak ile dol- din Mescidi ve Arpaemini Mescidi).
muş, ayna taşı düşmüş veya çalınmış, ihyası ARPACILAR CADDESİ - Büyükşehrin,
imkan dışındadır; en çok bir harabe olarak kısa, fakat en işlek: caddelerinden biriclir;
muhafaza edilebilir. Dokuz beyitlik tarih ki- Eminönünden başlayan tramvay yolunun
tAbesi şudur: Eminönü meydanı ile meşhur Şekerci Musta-
fanın dükkanı köşesine kadar olan kı­
sımdır. Adını Arpacılar Mescidinden almış­
tır. Günün en erken saatlerinden akşamın en
geç vaktine, her iki istikametten bir insan
seli akar. Tramvay çift -hattır; Eminönü - Be-
bek arabaları müstesna nefsi İstanbulun bü-
tün hatlarının arabaları bu caddeden geçer;
Eminönü . Meydanı tarafından gelen diğer
nakil vasıtaları, Yeni Cami kavsini dolaşmağa
mecburdur. Şehir içinden gelen otomobiller,
arabalar ise, bu caddede, Dirlik Sokağı kav-
§ağına kadar gelirler, oradan bu sokağa sap-
ınağa ve Reşadiye Caddesi üzerinden Eminö-
nü meydanına çıkmağa mecburdurlar (B.:
Şeyhmehınedgeylani Mahallesi).
Bu satrların yazıldığı sırada (Ekim 1946),
Yenicami sebili dörtyol ağzından yüründüğü­
ne göre, sağ koldaki dükJran, mağaza ve mü-
esseseler şunlardır: Şekerci Hafız Mustafa,
Arpacımehmedçelebi Çeşmesi
(Resim: F. A.)
Enver Çıtakoğlunun meşhur Bahçekapı Bö-
rekçi fırını ve börekçi pastacı dükkanı, Örü-
Babbed ha.kam .alem Hazreti Sultan Selim cü Reşad Dura, hazır elbiseci Receb Sever,
Bahri ihsanü adalet menbai cftdü sehl Kumaş İthalat Türk Anonim Şirketi, Taş Han
Katrai liltfile sirab eyledi dünyayı hep altında Türk Ticaret Bankası, Ankara Türk
Virdi her bir sbe eltafile bili dürlü S'efl Anonim Sigorta şirketi Umumi Acentalığı,
Blhusus bu çeşmei virineyi tAınir ile
Taş Han (Borsa ve Osmanlı Bankası Komiser-
Teşnegine mai tesnimi ·içirdi gilyiya
Sahibül hayrat Arpacı Mehmed · Çelebi liği; Titaş Türk Ticaret Anonim Şirketi, Avu-
İsmi yad olsun bu suretle anın da daimi kat Doktor Cebbar Taşdemir ve İsa Taşdemir
Lik bir rütbe harab olmuş idi bu hayratı kim yazıhanesi; Türkiye Şeker Fabrikaları Ano- .
Teşnelikten ihü vah eylerdi her subhü •mesi
nim Şirketi İstanbul bürosu; Hulusi Zeral ve
Buldu suyun cftyi bahşi himmeti Sultandan
ortakları Deri Türk Kolle-ktif Şirketi şubesi;
İşte hayrat olmağa · bu ~imdilik oldu sezl ·
Hakteall eyleyüb ol ~ tahtında müdam Avukat Hayri Delman yazıhanesi; Sazmaş Sa-
Böyle hayrate muvaffak ide ta rftzi cezA nayi ve Ziraat Makineleri Türk Anonim Şir-
ARPACILAR CAMİİ ARALIĞI - 1052 - İSTANBUL

keti şubesi; Zingal); karşıda körede İzmir ma- tuhafiye mağazası;


SerXis Çoşerin Türk To-
nifatura T.A.Ş.; Ülke giyimevi; Anadolu Ham katlı lokantası;
Yüzbir Çeşid tuhafiye mağa­
(Diş tabibi N. Peştemalcı muayenehanesi; zası; Saadeddin Görelin Eminönü Eczahanesi;
tüccar Mehmed Salih Kesebir yazıhanesi ;Avu- Arpacılar Hanı (Foto Hasan Sönmez; Namık
kat Esat Çağa yazıhanesi; Avukat V. Aziz ya- Sezerin Diş Sıhhi ve Sanayi malzeme deposu;
zıhanesi; Diş tabibi Mıgırdıç Aıtunoğlu mua- Avukat Fikret Onay yazıhanesi, Terzi Meh-
yenehanesi, Avukat Cemil ve Vecdi Yarman med Kemal Balgen atölyesi); Ege İçkili Lo-
yazıhanesi; Terzi Nuri Bülbül atölyesi. Avu- kantası (Türk Tokatlı lokantasının içkili kıs­
kat Alaeddin Nasuhioğlu yazıhanesi; Avukat mı); Hasan Hassan deposu; Cemal Güvenin
Hayri Yaman yazıhanesi; Avukat Salahaddin Tekkollu piyango gişesi; Üstün şerbetçisi; Ni-
Sözver yazıhanesi; Güven Sigorta Sosyetesi İs- , met Abla (Nimet Özden) Piyango gişesi (1946).
tanbul Acentalığı); Singer Saat mağazası; Se- Bibl.: B. Olker, Gezi Notu.
lamet Han ·(Avukat M. İhsan Yöney yazıha­ ARPACILARCAMİİ ARALIĞI - Arpa-
nesi; Avukat Besim Şen; Üstünsöz yazıhanesi; cılar Caddesinde, Eminönünden gelindiğine
Gümrük komisyoncusu Hüseyin Ergülsen ya- göre sağ tarafta, Stil ve M.K.M. mağazaları
zıhanesi; Profesör Anj el -Dershanesi); İbrahim
arasında, kapısında bir kitabe, üstünde mina-
Kehya veı ortaklarının elbise deposu; Mesud resiz bir cami (B.: Arpacılar Mescidi) Bulu-
Engizlilerin Güven saat mağazası; Saatçı Ab- nan aralıktir. ~-·
dullah Bakanay; Omega - Hislon saat mağaza- Kapı ağzındaki yemişçi ile, zarf kağıt satıcı-
sı; Kostantin ve İstavros Kostantinidisin K.S. sı ~rtık buranın yerlisi olmuşlardır. On beş
K. büyük giyimevi; Niyazi Güçlünün Karade- adını\ u~unluğunda bir araba iki yayayı ala-
niz elbise pazarı; Musa. Akçebelinin Omega bilece'k genişlikteki beton tabanlı aralığın
saatleri mağazası; Gazete bayii Harun Odaba- solu, sona -J{adar dibinden su yolu da geçen
şııııp dükkanı; Yorgq Toridisin Mahirınakas taş duvarla kaplıdır; sağda, İstanbul fethi şe­
terzihanesi; ·Terzi Ömeı- Gürsel atölyesi; Ter- hidlerinden Şeyh Ali ve Şeyh Mehme4 Gey;.
zi Hristo Zarif iş atölyesi; Aleksandrisin Bo- !ani, kardeşlerin kabirleri vardır; yanında -da
ğaziçi_ şekerci mağazası; Közma S. Sandukasın Arpacılar Mescidine çıkan harap tahta mer-
Zarafet kundura ve elbise mağazası; Dişçi Ve- . diven buulunmaktadır. (Eylül 1946).
cihi Kemal muayenehanesi; Prodromos Cel- Bibf.: İsmail Ersevim, Gezi Notu.
ladoğlunun Yıldız terzihanesi; Kostantinin Mi-
ARPACILAR MESCİDİ - Bahçekapı­
-radiyasın Ankara Pazarı; Gömlekçi Yasef Ko- sında Arpacılar caddesi üzerindedir. (B.: Ar-
henin Eminönü Pazarı. pacılar Caddesi); Hadikatül-cevamide «Bur-
Yine Yenicamı _ sebili dörtyol ağzın­ satekkesi Camii» adı ile kayıtlı olup verilen
dan yüründüğüne göre sol koldaki dükkan·, malumat şu satır1ardan ibarettir: <<Banisi Ge;Y-
mağaza ve müesseseler şunlardır: Köşede lani Mehmed Efendidir .ki kendi ve biraderi
Nermin Tuhafiye mağazası; tütüncü İbra­ Ali Efendi dahi mescidin kapısı ittisalinde
him Saygun; Kevork ve ortaklarının meş­ müstaJül türbede medfundurlar. İmameti ve
hur Tokatlı İçkili Lokantası; Terzi Ali hitabeti ve meşibati evladına neslen bade
Malkoç atölyesi; Terzi S. Rüstem atölye- nesli meşruttur, mahallesi vardır».
si; İstanbul Hanı; (Diş tabibi S. Güler Bu satırların yazıldığı sırada, 1946, fev-
muayenehanesi); İstanbul Eczahanesi; Tahir kani bir ahşap mescid olup, halk ağzında, Ar-
Han (Doktor Mahmud Y. Malta muayeneha- pacılar Camii diye meşhurdur ki, bu ismi al-
nesi; Dişçi Yervant Kılınç muayenehanesi, masına sebep, geçen asrın ikinci yarısı _baş­
İkinci Noter); Zaman Itriyat mağazası; Aydın larına kadar, Büyükşehrin arpacı dükkanları­
Akifoğlunun Aydın Piyango gişesi; Pandeli nın bu yol üzerinde toplanmış bulunmasıdır;
Yamalıoğlunun ıtriyat ve tütüncü dükkanı; hatta atlı tramvay ve araba devrinin sonla-
Züınrüd ıtriyat mağazası; Leon Elmaleğin , rında, eski Eminönü meydanının bu cadde
Arslan tuhafiye mağazası; Mesud Kani Mura- kavşağına düşen kenarı da bir sıra ahşap ar-
dın M. K. M. tuhafiye mağazası; Arpacılar pacı dükkanları ile kaplıydı ..
Camü şerifi; Stil tuhafiye mağazası; Gözlükçü İlJc yapısının hangi devre ait olduğu kat'l
Kirkor Uzunoğlu; Salamon Sasonun Gülbehar o]arak bilinmiyor; Fatih devrinden kaldığı,
.ANSİKLOPEDİSİ - 1053 - ARPA EMİNİ

muhtelif· zamanlarda bu sahayı yok eden bü- Tarihi bila cimli seyret hem ın eiınii
yük yangınlarda mahvolup ihya edildiği riva- «Yaptı bu vali emil mereyleyöb Mahmud HaD»
1.246 (M. 1830)
yet edilir. Son defa İkinci Mahmud tarafın­
dan ahşap ve fevkaani olarak ihya edilmiş­ Mescidin bugünkü durumuna gelince:
tir ki caddeye açılan kapısının üstünde Yesa- Bu ahşap yapının hiçbir sanat kıymeti yok-
rizade Mustafa İzzet Efendinin talik hattı ile tur. Şeyh Mehmed ve Ali Efendilerin ,pence-
şair Rasihin bir tarih kitabesi bulunmaktadır: resi cadde üstüne açılan türbeleri haraptır.
Mescidin methal kapısından bir dehlize giri-
Gazi şehinşahı cihan Dara Başem Mahmud Han
Ferman-ı ·hükmü her zaman mahzı keramettir heman
lir. Sağ tarafta üç abdest musluğu vardır ki
Liltfü inayet mayesi cudü himem sermayesi vaktiyle suyu, altında bulunan bir kuyudan
Ol nur-ü mahzın sayesi cismi cihane oldu can zahmetle çekilip temin edilegelirken ismi
Asan hayr im.alidir bezli nukut a'malldir tesbit edilemiyen bir Mısırlı Prenses tara-
İhsan-Ü şefkat halidir ol şehriyarın anbean fından bu m.usluklara terkos suyu alınmıştır.
İşte bu medfun iki zat §eyheyni kerrubi · sifat
Mescide bir ahşap merdi.venle çıkilır, son
Fatihle etmişler sebat tutub bu mevzide mekan
Bir mabed etmiş!er bina vakt ile gelmiş inhima
cemaat yeri çok karanlıktır, döşemesi, düzlü-
Keşfedüb o! zılli Hüda tecdide emretti heman ğünü kaybetmiş, bel vermiş, yürürken esne-
Ol camii hikmet müdaın vermektedir dehre nizam mektedir. Müezzin Mah,feli sıvaları düşmüş,
Tanzimi devlettir meram baavnu Rabbül müstean harap bir haldedir. Mescidin methal kapısın­
Ez ciinı!e daim himmeti ister ki bulsun milleti dan girili_nce -karşıya gelen bir kapı vardır ki
İ'z:ru refah-ü gayreti devrinde ol kutbu zaman buradan yine fevkani imamlara meşruta eve
Böyle şehinşahı Hüda çünkü bize etti ata
çıkılır (1946).
Kadrin bilüb eyle dua sıdk ile ruza.nü şeban
Durdukça nüh takı zemin lütfile Rabbülalemin ARPA EMİNİ, ARPA EMİNLİĞİ - Os-
Kılsın hatalardan emin Rasih budur virdü zeban manlı sarayının ( bının» denilen dış lµzmet-

Eminönünde Arpaemini Mescidi


- (Resim: Nezih)
ARPAEMİNİ KÖPRÜ SOKAĞI - 1054 - İSTANBUL

leri arasında bir memuriyet; para sui istimal- ziielendirilen arpa eminlerini İstanbuldaki bu
lerine . müsaid olduğu için tehlikelice, iftira- arpa emini ile karıştırmamak lazımdır.
larla insanın lekelenebileceği bir vazife idi. Arpa eminliği Tanzimata . kadar devam
Arpanın arabcası kullanılarak «şair emini, etmiş, Tanzimat inkilabmda İstanbulun erzak
şair emaneti» de denilirdi. işleri ile meşgul diğer eminliklerle birle§ti-
Istablı Amire denilen saray has ahırları rilerek bir Zahira Nazırlığı ihdas edilmişti.
B~,şrİıirahur Ağa unvanını taşıyan bir amirin lsatnbulda «Arpaemini» adı ile biri Ru-
idaresinde müstaldl bir teşkilat idi; katib sı­ melihisarında biri de Topkapusunda iki mes-
nıfından seçilip tayin edilen arpa emini bu cid, yine o semtlerde üç sokak vardır.
teşkilata İkincimirahur Ağadan sonran ge- Arpaya arabcada «şair» den başka «cev»
lirdi, vazifesi, devletce tayin ve tesbit edil- de denilir. Tarih kaynaklarımızda nfü:lir ola-
miş yerlerden, saray has ahırlarındaki binek rak arpa emini karşılığı «Emini cen t!biri de
ve araba hayvanlarının ot ve arpasını temin kullanılmıştır, hatta Topkapusundaki Arpae-
etmekdi. Her yıl ilk baharda has ahırdaki hay- mini Mescidi Uadikatül Cevami'de «Eminicev
vanfar çayıra çıkarılır, bu münasebetle de Ha- Mescidi» diye kayıdlıdır.
licin bitiminde Mira.bur Köşkünde padişahın Bibl. : İnönü Ansiklopedisi.
da davet edildiği merasim yapılır ve bu köşkte
ARPAEMİNİ KÖPRÜ SOKAÖI - HIS4:
Başmirahur Ağa tarafından padişaha bir zi-
Belediye Şehir
Rehberi haritasına göre, Fatih
yafef verilirdi; o gün kendisine kıymetli he-
kazasının Şehremini nahiyesinin Fatmasultan
diyeler ve bilhassa cins taylar verilen hüküm-
ve Arpaemini, Karagümrük nahiyesinin Nesli 0

dar, iki mirahut ağa ile beraber arpa emini-


şah ve Mimarsirian mahallelerinin -sınırlarını
ni de huzuruna kabul ederek iltifatta bulu-
teşkil eden ve Arpaemini yokuşu ile Tatlıpınar
nurdu.
Caddesi kavşağından · Sofalıçeşme sokağı ile
Arpa eminlerinin yevmiyesi 60 akçe idi; Keçeciler Caddesi kavşağına kadar uzanan bir
emrinde arpacı denilen 8-10 akçe yevmiyeli sokaktır.
ikiyüz adam vardı. Sefer zamanlarında ordu- Tatlıpınar Caddesi ve Arpaemini yokuşu
daki ;hayvanların yemini tedarik etmekle va- ile bir üçyol ağzı teşkil ettiği kavşaktan yü-
ründüğüne göre: . Üç
araba geçebilecek ka-
dar geniş, yaya ~aı .
ciırınılı ve paket taşı .
döşeli bir yoldur. Sol
köşe başında kesme
taştan, klasik üslüpta,
kitabesiz bir akar çe§-
me vardır ki, temizlik
kastı ile olacak, cep-
hesinden bir sarı ba-
dana geçilmiştir; çeş­
menin teknesine biti-
şik ve sağ yanında iki
büyük yalağı vardır..
Çeşmenin yanında bir
ahşap evin altında bir
kömiircü, çeşmenin
karşısında bir doku- '
macı atölyesi haline
Arpaemini Köprü Sokağında Taşköprü k o n m u ş o.lan
(Resim: Reşad Sevinçsoy) eski Hırka işer i f
ANSİKLOPEDİSİ ---:- 1055 - ARSENİOS

askerlik da'.resi bulunmaktadır. Az ileride sağ ARPASUYU SOKAtil - Beyoğlu kazası


kolda eski bir han, onun karşısında. sol kol- Şişli nahiyesi Cumhuriyet· mahallesi sokak-
da da bir bahçeli kahve vardır; bu satırların larından. .Abide-i Hürriyet Caddesi asfaltın­
yazıldığı sırada (Temmuz 1946) Öztokay adın­ dan girilince, iki yanında birer araba genişli­
da bir zatın işlettiği bu .kahvehane, geçen asır ğinde taş kaldırımlı, dört araba genişliğinde­
sonlarında, hovardaca eğlencelere sahne ol- ki kaba taş döşeli bozuk bir sokaktır. Sol ta-
muş yerlerdendir; sokak,· bu noktadan sonra rafta, bir buçuk ada.m boyunda, Saint - Michel
birden iki misline yakın genişler ve Bayram- Fransız Erkek Lisesinin yan duvarları uzanır,
paşa deresıne kadar bir çarşıboyu ~arak uza. karşı tarai üçer dörder katlı apartmanlar, önü
nır; araba tamircisi, semerci, arabacı ve sar- bahçeli köşklerle bezenmiştir.
raç .esnafının sıralanmış olması, civar mahal- Liseye bitişik iki katlı evi geçtikten son-
leler halkının ara-bacılık ye sürücülük ile ge- ra bir Sırma ve kaftan imalathanesi. vardır.
çindiğini pek aydın gösterir; Sokak, Bayram-
Horozlu Bahçe sokağı ile olan kavşağından
paşa deresini bir taş köprü ile aşar, bu satır­
sonra, Arpasuy.u Sokağı, iki arabanın ferah
sığabilecek kadar daralır; yolun bu kısmında
ların yazıldığı sırada dere kurumuş, köprü de
kemerine kadar toprak ve molozla dolmuş bu- bir ine•k ahırı, bir çorap fabrikası, Nestle Çi-
lunuyordu. Köprüyü geçince, hemen sol kol- kolata fabrikası vardır.
da yine büyük ve bahç'eli bir kahvehane, kar- ARSEN EFENDİ - Geçen asrın en namlı
şısında iki cepheli klasik üslupta kitabesiz bü- karagözcülerinden bir Ermeni sanatkar; Se-
yük bir çeşme vardır; çeşmenin hususiyeti, lim Nüzhet Gerçek merhum, «Türk Temaşa­
hemen yanıbaşmdaki ahşap yapı Hocahalilat., sı» adındaki eserinde, Katip Salih'd-en bahse-
tar Mescidinin bodur taş minaresinin buı çeş­ derken: «Abdi merhumun kumpanyasında ih-
menin üzerine yapılmış olmasıdır. Çeşmenin tiyar rolleri oynarken ayni zamanda karagöz-
suyu içilmez, halk. ağzında dolaşan ve Hadi- cülüğe merak ederek Arsen isminde bir Er-
katül-cevamiin de teyid ettiği bir rivayete gö- meni ustadan bu sanatı öğrenmiştir.» diyor.
re, su, Edirnekapıdaki Mihrimah Sultan Ca- Ahmed Rasim de «Karagöz ile orta oyunu»
miinin temel suyudur ve çeşme Mimar Sina- adındaki bir makalesinde es•ki hayalcilerin
nın maiyetinde çalışan Mihrimah Sultan Ca- bir cedvelini neşrederek Ermeni Arsen Usta-
nın Tahtakalede hayal oynattığını söylüyor.
mii baş kalfası bir zimmenin hayır eseridir.
Köprüyü geçtikten sonra, sokak iki araba ge- Bu sanatkarın hayatı hakkında başka bir kay-
çe bilecek kadar daralır; sağ · kolda mütevazi da rastlanamadı.
gelirli aile meskeni olan ahşap yapılar sırala­ ARSENİOS - Heybeli Adada tepede,
nır; sol kol ise, bir sıra bostanlardır. halk arasında kendi adına nispetle anılan ma-
B. Olker nastırın kurucusu;
asıl adı Anastasios-
ARPAEMİNİ MESCİDİ - Topkapıda,
dur, adaya 1859 yı­
Arpaemini yokuşu üzerindedir; bu yokuştan
lında 19 y a ş ı n-
yukarıya, Topkapıya doğru çıkılırken sol kol-
da y a 1 ı n ayak,
dadJr; Hadikat-ül Cevamide Arpacı Mescidi
yarım pabuç, üst
diye kayıtlıdır; yine bu esere göre banisi, Ar-
baş dökük bir köy-
paeminlerinden; Mehmed Efendidir. Şehremi­
lü olarak gelmiştir.
ni nahiyesi mahallelerinden biri de, bu mes-
vücud yapısı tuva -
cide nisbetle, Arpaemini adını taşır.
na, yüzü son dere-
Kargir yapı küçük bir mescid idi; bu sa- cede dilberdi, ba- Arsenios
tırların yazıldığı . sırada pencere kaidelerine
kışlarından da ga- (Resim: Nezih)
kadar yıkılmış bir harabe halinde bulunuyor- gayet zeki oldu-
du ·ki, bu mahallede yerleşmiş Balkan Harbi ğu belli idi, köyünden anasının babasının
muhacirlerinden bir zat, Arpaemini Mescidi- rızası ile keşiş olmak için çıkmıştı, ilk müra-
nin daha o zaman metruk ve harap bir halde caat ettiği adanın batı tepesindeki Hazreti Isa
bulunduğunu söylemiştir. Harabede minare Manastırında, ünlü bir keşiş olan Kayserili
kaidesine rastlanmamıştır (1946). Efstation'un nazarı dikkatini ·çekti, bu zat
ARSEVEN ( Celal Esad) - 1056 - İSTANBUL

güzel ve zeki delikanlıyı hücresine uşak-şa­ sıyrılmış, fazilet sahibi bir hakim idi. Kendi-
kird olarak aldı; ona büyük bir aşkla okuma sini çok üzmüş olan· bir aşk hikayesini anlat-
yazma öğreterek fazilet yolunda da hakiki mak lazımdır. Adanın en güzel kızı Eleni, her
bir mürşid oldu ve 1861 de Anastasiosu Ar- gün manastıra gelir. Arsenios'un odasını top-
senios müstear adı ile keşiş olarak takdis etti. lar, ona, daima ucundan şöyle bir taddığı ye-
O tarihte yirmi bir yaşında bulunan genç ke- meğini ve tatlısını yapardı. Arsenios'un Vasi1
şiş de, kendisine bir 'halvethane-riyazethane- adında bir oğulluğu vardı, 17 - 18 yaşlarında
den başlayarak adada kilisesi ve bütün müş­ melek kadar güzel bir oğlandı, kimsesiz, ba-
temilatı ile yeni bir manastır kurmak ihtirası hkçılar arasında ve sefaletin gavrinde s_ürü-
başlamıştı, 1865 de mürşidinden ayrıldı, ev- nür Iken elini uzatıp yanına almıştı; Vasil ile
vela Heybeli Adada geniş araziye sahip olup Eleni seviştiler ve bir gece oğlan kızı bir ka-
Kudüs patrikiiğine bağlı olan Ayos Yorgios yığa atıp karşıdaki Anadolu sahiline kaçırdı.
Manastırma baş vurdu, fakat patrik vekili Arsenios Vasili ölün<'.eye kadar affetmedi, fa-
topraklarında yeni bir manastıra müsaade et- kat kimsesiz, yahut fakir ailelerin evladı müs-
medi. Arsenios bu sefer Çaınlimanı ile civa- teid çocukları ve gençleri himayeden de el
rına hakim arazinin sahibi panaia Kilisesinin çekmedi, okuttu, besledi, pek çok adam ye-
mütevelli heyetine müracaat etti,, bu vakfı . tiştirdi, Atina Üiversitesi ikinci rektörlüğüne
idare edenler arasında büyük nüfuz sahibi Ke- kadar yükselmiş Yorgi Papamihail onun ma-
falonyalımetropolid Emboriki Mazarakis'in nevi evlatlarından bir.i.dir ki, içlerinde namlı
muvafakatini
.
alınağa muvaffak oldu,
• r-
bu suret- doktorlar, avukatlar ve sanat adamları vardır.
le Çamlimanının sağ sahilinde deniz sathın­ Daimi bir riyazet içinde yaşaması, müt-
dan takriben 300 metre yükseklikdeki tepede, hiş oruçlar ve perhizler nihayet habis bir ül-
karı koca çok fakir insanlar olan Mastroyanni, _sere sebep oldu, 2 şubat 1905 de öldü, manas-
lerin yardımı ile riyazethane kulübesini yap- tırındaki kiliseye ·defnedildi.
tı, adalılar tarafından barangıı = kulübe adı 1906 da Arsenios Manastırı Fener Pat-
verilen bu basit yapı Ar.senios'un muhayyile- rikhanesine bağlandı! patrik Üçüncü Yovakim
sindeki tesisleri tahakkuk ettirecek· temel ol- onun yerine baş keşiş olarak Belçikada tahsil
du; tatlı dili, güzel yüzü; nafiz bakışları, per- . görmü-ş bir aziz ressamı olan Sofronis'u tayin
hizkar hayatı ile o kadar geniş bir alaka top- etti. O makamda bu ressam başkeşişi arhiman-
ladı .ki adanın bütün halkı, çıplak ayaklı balık­ drit Ağathangelos Metalidis, pisıkopos Efsta-
çılarından ipekler içindeki yüksek sosyete ka- thios Popesku ve arhimandrit Kyprianos Stil-
dınlarına, ruhban mektebi talebelerinden de- Yanidis istihlaf ettiler ki bu sonuncusu 1959
rin ulemaya, müderrislere kadar günah çı­ da Arsenios Manastırının başkeşişi bulunu -
kartmaJt için Arsenios'a gittiler, onunla saat- yordu.
lerce başbaşa kalarak en rahat itiraflarda bu- Ahşab manastır 1954 de patrik Athena-
lundular. Bu alaka Arseniosu hedefine sürat- goras'ı:n rızası ile modern bir şekilde resto-
le ulaştırdı, evvela kiliseyi inşa etti, m.abed, re edildi, ruhban için yazlık . köşkler, bir kü-
hamisi metropolid Mazarakis'in arzusuna hür- tüphane ve hatta bir de küçük müze yapıldı.
meten Ayos Spiriq.on'un adına· ithaf olundu, Hem şayanı dikkat bir manatır 013:l'ak, hem de
kiliseyi de öbür yapılar, keşiş koğuşları, aşha­ tabiat güzelliği bakımından çıkılmaya, görül-
ne, büyük avlu-panayır yeri ve sarnıçlar ya- meye değer bir yerdir.
pıldı; Arsenios'un manastırı kurulmuş oldu. Neoklis Sarris
1894 deki büyük zelzelede bu binaların ARSEVEN (Celal Esad) - Seçkin ilim
hepsi yıkıldı, bu sefer de bu namlı keşişe ev- adamı, güzel sanatlar tarihi bilgini, bu sala-
vela devrin padişahı İkinci Sultan· Abdülha- hiyetin öncülerden; 1876 da İstanbulda Beşik- ·
mid el uzattı, 200 altın gönderdi, padişahı taşta doğdu, geçen asrın devlet adamlarından ·
devlet erkan ve ricMinin yardımları takip et- sadrAzam Ahmed Esad Paşanıti oğludur; Sa-
ti, manastır süratle yeniden kuruldu. nayii Nefise Mektebinde, · Mektebi Mülkiyede
Arsenios Manastırının öyle bir havası ve Mektebi Harbiyede okudu, 1893 de Harbi-
vardı ki günlük ziyaretcilerinin yarısı müslü- yeden ikici mülazim rütbesi ile mezun olmuş,
manlardı, muhterem keşiş, dini .taassuptan fakat 1906 da kolağası iken askerlikten istifa
ANSİKLOPEDİSİ - 1057 - ARSLAN

ederek mülkiye hizmetine girmiş Sanayü Ne- zans devrini tasvir eden kuş bakışı bir pano-
fise Mektebinde (Güzel Sanatlar Akademisin- raması harikulade nefisdir. Eserlerinin çoğun -
de) mimari tarihi ve şehircilik muallimi ol- da abidatın iç ve dış resimleri, planlar~ ga-
muş, 1924 -1941 araşında Ankara ·şehri imar yet zarif çizgilerle kendi kaleminden çıkmış­
müşavirliğinde bulunmuş, yedinci devrede İs­ tır; bilhassa mimari letUetinin ve· planlarının
tanbuldan, sekizinci devrede de Giresundan hayranı olduğu eski Türk evlerinin resimieri
Halk Partisi nazmetleri arasında mebus se- ve planları milli arşivimizde ölmez yadigar-
çilmiş, fakat siyasi hayatı meclis müzakere- ları olarak kalacaktır.
lerine usulen iştirakten ibaret kalarak parti- Ölçüsüne erişilmez veriminin yanında temiz
cilikten tamamen uzak seçkin ilim adamı hü- ahlakı ve vakarı ile pek mümtaz bir sima olan
viyetini muhafaza etmiş, ihtisası içinde tetki.ı. Celal Esad Arseven devrimizde «üstad» unva•-
kat ve tetebbuatı ile velftd kalemi milli kü- nını bihakı.1<in taşımağa layık ender isimler-
tüphanemize pek kıymetli eserler vermekte den biridir.
devam etmiştir. İlmi ve edebi mecmualarda, ARSLAN - İstanbulda, son on b.eş yıl
bu arada da maarif veıkaletinin neşrettiği <<Gü- içinde, çoluk çocuk tarafından, 'Büyükşehrin
zel Sanatlar» mecmuasında pek çok makalesi spor kulüplerinden birinin ismiyle beraber ve
intişar etmiş, yine maarif vekaleti tarafından medih yollu, kaldırım taşlarına, her türlü du-
Evvela «İnönü» adı ile neşrine başlanıp 1950 varlara, cami şadırvan ve sütularının üzerine,
den sonra muhakkak ki çok daha yerinde sebil ve çeşmelerin mermer yüzlerine~ türbe
«Türk Ansiklopedisi» adı verilen ve halen, sandukalarına, mabet ve mektep kapılarına,
1959 da fasiküller halinde neşri devam ede- zeminin rengine göre tebeşirle, kömürle, tuğ­
gelen büyük ansiklopedinin yazarlar heyeti la ile, katranla yazıla gelen bir kelimedir. Ku-
arasında bulunarak en salahiyetli kalemler- lüp isimleri umumiyetle herkesce bilinen kı­
den biri olmuştur. Kitap halinde yayınlanmış saltma harfleriyle kaydolunur ve arslan halk
eserleri şunlardır: ağzında söylenen şekliyle aslan yazılır: Aslan
Constantiniple (fran- F.B. (Fenerbahçe), Aslan G.S. (Galatasaray)
sızca, 1910 da Paris- Aslan B.J.K. (Beşiktaş) gibi.
te basılmıştır); Eski .Tutulan kulübün medhiyesi yanına, rakib
İstanbul (1912); Eski ,, kulübün de tezyif kitabesini kaydetmek adet
Galata (1913); Kaamu- hükmündedir, bu bapta da, külhani argosunda
su Sanat; Istılahatı çok çirkin bir karşılığı olan «Kova» kelimesi
kullanılır: Kova X; Kova Z.. gibi.
Mimariye, Türk Sana-
Ecdadımızın, yolda buldukları yazılı bir
tı (1928); Mimari Ta-
kağıdı, yazının kudsiyetine hürmeten alıp bir
rihi (1928); Yeni Mi-
duvar kovuğuna koydukları düşünülürse, za-
mari (1931); . Şehirci-
manımızda, yazının, aile ocağında ar ve edeb
lik (1937); L'Art Turc öğretilmemiş çoluk çocuk ve hatta . yetişkin
( fransızca, 1 9 3 ,9 ); CeJ.al Esad Arseven gençler eliyle, Büyükşehrin telvisine vasıta
Fransızcadan Türkçe _ (Resim: Nezih) oluşu pek hazindir. Ve muhakkak ki, birinci
Sanat L11gatı (1944); . . derecede mes'ulleri, anadan babadan · sonra
Sanat Ansiklopedisi (fasiküller halinde neşri mektepte muallim ve mürebbi, fabrikada,
1943 de başlamıştır); Türk Süsleme Sanatı atölyede usta ve kalfalardır. İstanbul Ansik-
(türkçe, fransızca, ingilizce); Türk Plastik Sa- lopedisi için Vefa civarından Fatih, Edirne-
natları; Türk Sanatı Tarihi (fasiküller halin- kapı, Otakçılar yolu ile Eyyuba kadar uzanan
de neşri 1956 da başlamıştır, ·1959 da neşri bir gezintide 3000 den fazla Arslanlı ve Ko-
devam etmekte idi)-' :Bu eserlerin çoğu ağır valı kulüp ismi sayılmıştır; bundan da, bütün
mesai mahsulü yazı işleridir. İstanbul sokaklarının, birkaç milyonluk bir
C. Esad Arseven ilim adamı hüviyetini res- r,kam vereceği anlaşılır.
sam olarak .da techiz ve tezyin etmiştir, bil- ARSLAN - Ahmed Midhatın «Hasan
hassa tarih k.aynaklarına dayanarak ,yaptığı Me~lah» romanının kahramanlarınden bir çer-
eserler pek güzeldir, bu ara.da İstanbulun Bi- kes köledir; sağlam tetkik mahsulü olmamak-
ARSLAN - 1058 - 1STANBUL

la. beraber, muharrir, Arslan tipinde, esaret- Çocuk bu suretle iradı yoluna koyduktan son-
ten, esir pazarı ve esir alını satınıından bah- ra efendisinin giydirdiği palaspareleri atıp
seder. üstünü başını düzer, koşar. Ma-hallesiriin en
1793 senesi kanunusanisi içinde, bir ge- temiz giyinen delikanlısı kendisi olur. Hatta
ce, Aksarayda Uzleti Efendinin konağında bir ulemazadeler, ocakzadeler bile Arslanın ne-
helva sohbetinde, günün dedikodulu vakala- zafetine gıpta ederler. Bekir Bey, Ars-·
rından konuşulur: Hasisliği ile tanı:nmış Aya- lanın masarifinden bütün bütün kurtul-
sofyajı Bekir bey, kızını, kendisi gibi hasis bir muş olduğu için memnun olur ise de, çocu-
adama vermiştir. Fakat pek alicenap bir ruha ğun pek müsrif olmasına dahi kızmağa baş -
sahip olan kızcağız, kocasından memnun de- lar. Ancak dostlarından biri, eğer Arslan
ğildir .. Evlerinde Arslan admda genç, tuvana para biriktirirse sonra nefsini· satın alıp esa-
ve güzel bir çerkes köle vardır ve onu sev- retten kurtulmağa çalışacağını Bekir Beye ih-
mektedir.. Köle bundan istifade eder ve kızı tar ettiğinden ettiği israfa ilişmez. Bekir Be-
baştan çıkarır!.. Tabii, o devrin İstanbuJun­ yin kızı, Arslanı kim olsa seveceği için bit-
da, vaka, gürültülü akisler uyandırıp türlü_ tabi sevmiş ... Yavaş yavaş Arslana açılmağa da
dedikodulara yol açar .. Uzleti Efendi bu va- başlar. Ancak Arslan oralarda mı?.. Faraza
ka hakk_ında pek çok. şey dinlemiştir, misafir- orta kapı açık. kaldığı zaman, kız bililtizam
lerine anlatır: süslenmiş olduğu halde kendisini Arslana
«Birkaç Laz esirci bir gün Balıkpazarı gösterir. Arslan kemali hicap ile başını çevi-
taraflarında bir kaçak esir ararlarken, evvelce rerek bakmaz; kız Arslanı görüp de: A! Ars-
kendileri tarafından satılmış bir köleye tesa- lan burada imiş!.. diye kendisini bir kat daha
düf ederler. Ahvalini kendisinden sual eyle- haber verdiği halde Arslan yine göz ucu He
dfilclerinde köle her ne kadar azad edilmiş ol- olsun bakmaz! Hasılı kız Arslanın aşkı ile ca,
duğunu dermeyan e,der ise de, kağıdım iıJJraz yır cayır yanmağa başlar. Hele bir iyisi ki, o
edemez. Çünkü kağıdı yok imiş... Esircilerin aralık ~emiş Çelebi zuhur edip kıza talip
ne kadar zalim, ne kadar gaddar oldukları olur, · Memiş Çelebinin hasisliği Bekir Beye
tarife muhtaç değildir. Üç dört esirci ittifak pek muvafık göründüğü cihetle kızın la ve
ederek bu köleyi karakola verirler. Mahmut- naam demesi.ne meydan kalmıyarak nikah
paşa mahkemesinde esirin içler.inden birisinin edilir. Eğer Memiş Çelebi koca denilecek lro-
malı olduğuna ve şimdi firari bulunduğuna ca olsaydı, kız Arslandan olan gönlünü ondan
şehadet ederter. Şer'an mal kendilerinin olur alıp kocasına verebilirdi. Fakat ne yüzüne ba-
amma, bunlar kölenin itaatine emin olam~- kılır, ne kıyafetine... En sonra bir havadis
dıklarından ucuz pahalı satmağa mecbur olur- çıktı... Dediler ki, köle kızı kendisine celbe-
lar. Bu hal Bekir Beyin kulağına gider. Ken- derek ikisi birlikte kölenin odasında iken
disine bedava bir uşak lazım olduğu ciıhetle kocası üzerlerine gelip basmış ... Arslanı der-
bu köleyi almak ister. Bekir Beyin şer'i hile- hal Paşakapısına kaldırdılar, kıçına beş yüz
lerdeki mehareti malO.m .. Gider, esircileri bu- sopa vurulmasına karar verdiler. Lakin ba-
lur, bu kölenin hürriyetini şer'an isbat etme- kınız işin nihayeti neye müncer oldu. Arslanı
ğe muktedir olduğunu heriflere anlatarak na- Tomruk dairesinden hasır odasına çıkardık­
sıl ederse eder, arslan gibi bir kahramanı yüz ları zaman, oğlan dayak yiyeceğini anlayınca
fındık altınına satın ·alır. Kölenin adı ve ken- bu muamele fevkalhad namusuna dokunarak
di Arslandır amma gayet mutidir... Açlığa, Tomruk Ağasına: Ağa! Allah aşkına olsun be-
çıplaklığa tahammül edip asla şikayet eyle-· nim ile beraber namusu lekelenmiş olan kızı
mez... Sonraları kendi işini pekala yoluna da buraya celbet!. Kendisiyle bir müvacaha olu-
koydu. Zira çocuğun elinde yazısı vartnış, nayım, ona ben bir şey sorayım, göreceksin ki
Ayasofyada bir hattattan meşk alarak pek az ben terbiyei zimmet ederim; nafile benim gü-
bir vakit içinde yazıyı layıkiyle geliştirdik­ nahıma girmeyiniz, ben bu dayak altında ve"'
ten maada sanatından istifadeye başlar. Yaz- fat etmesem bile sonra arınıdan helak olu-
clığı bir amme cüzü yüz paraya kadar alınır. rum, bir bigünahın kanına girmeyiniz! der.
Hattı Celiyi ikmal ederek öyle güzel levhalar Tomruk Ağası bir insaflı adam olmakla be-
yazar ki, bir altına kadar mübayaa olunur. raber Arslanın dahi gençliğine ve kahraman-
ANSİKLOPEDİSİ - .1059 - ARSLAN BEY (Emir MehmedJ

lığına acımış olduğundan ricasını kabul eder. meclisteki en kuvvetli hatibi ve Tanin gaze-
Fakat Tomruk 'dairesine bir hanımı ·getirmek tesi başmuharriri Hüseyin Cahid Beye benze-
olamıya-cağından, İstanbul Kadısının huzuru- tilerek öldürüµnüştür, bütün masumiyetiyle
na çıkarılırlar. Orada, Arslan hanıma hitaben bir hürriyet şehididir. Yunus Nadi «lhtilal ve
der ki: Hanım! Göğsünde zerre kadar imanın İnkılabı Osmani» aqındaki eserinde vak'ayı
var ise Allah için doğrusu.nu söyle, seni ben şöylece naklediyor:
mi baştançıkardım, yoksa sen mi beni baştan «Askerler Meclisi Mebusan dairesi önü-
çıkarmağa · çalıştın?! Zira beni dayak altında
ne gece yarısından itibaren gelip silah, çata-
öldürecekler! Kanıma sen girmiş olacaksın! rak ıtoplanmağa başlamışlardır. Sabahleyia
Arslan bu sözü söyleyince, kız bilaperva: saat iki üç raddelerinde askerin miktarı beş
Efendiler! Allah için ise saklıyamam .ki, bu altı bin tahmin olunuyor ve arkası muttasıl
delikanlı beni baştan çıkarmadı, ben onu .baş­
geliyordu. Hadisenin şüyuu üzerine Dairei
tan çıkardım, hatta baştan çıkarmağa çalıştı­ Meb'usana gelebilen mebuslar İsmail Kemal,
ğım halde muvaffak olamadım, nafile kanına
Rifat, Said, Yusuf Kemal, Mehmed Arslan
girmeyiniz! der. e Beylerle Emrullah ve Hallacyan Efendiler ve
Kadı Efendi Tomruk Ağasına Arslanın daha o~ beş kadar kişiden ibaretti.
tahliyei sebilini emreder. Memiş Celebi ka-
. ~- Bu kadar aza bir karar· itası kabil
rısını, boşar, Bekir Beyin yüreğine iner, ölür.
olamıyacağı anlaşılarak Üsküp mebusu Sa-
Beyin ölümünden tahminen yirmi gün kadar
id Efendi tarafından gelmiyen mebusla-
sonra Küçükayasofyadaki hanesinde bir met-
ri acilen gelmek üzere ilave tarzında davet-
rukat müzayedeşi başlar.. Meclisi müzayedede
name çıkarılmış, bunua üzerine .gelmiye baş­
bermu~ad birkaç bedestenli, beş on koltukçu
lıyan mebusa!lıiı adedi saaıt yediye doğru
ve konudan komşudan bir hayli_.zevattan ma-
seksene baliğ olmuştu. Mebusandan bazıları
ada Bekir Beyin bir kirli çıkın qlduğunu bi-
hemen kabineye karşı ademi itimat reyi ve-
len kibardan dahi bir hayli adamlar mevcut
idi. (Hasan Mellah da müzayedeye gelir. Fa- rilmesini. talep etmişler ve bu babda bir çok
. münakaşalarda bulunmuşlar ise de esasen
kat köle Arslan mezada çıkıncaya kadar hiç-
bir şeye karışmaz, sadece seyreder. Nihayet mecliste ekseriyet mevcut olmadığından aza-
nın bir çoğu. bu fikre muhalif kalmışlardır
Arslan mezada çıkarılır). Dellal: Yirmi bir
yirmi iki yaşında adı Arslan, kendi de arslan Nihayet kabineye ademi itimat beyan edilmek
bir köle, okur yazar, evveli mezat iki bin beş veya daha doğrusu iadei sükun ve intizam
esbabinı arzeylemek üzere mebusandan sekiz
yüz arslanlı!.. Bunun üzerine herkese bir dur-
gunluk gelip köleyi uzaktan ve yakından mu- zatın Padişaha (İkinci Abdülınecide) gönde-.
ayeneye başladılar. Derken Bedestenli Hacı rilmesi kararlaştırılmıştır. Bu sekiz mebus
Mehmed Ağaların birisi kölenin yanma soku-· Meclisi Mebusan dairesinden çıkmışlar ve So -
lup gözlerinin içini ve bes'belli bazı hastalık­ ğukçeşmeye kadar gelmişlerse de ·asi askerin
lardan ihtiraza mebni olmalıdır ki, burunu- muhalefeti üzerine oradan dönmeğe mecbur
nun deliklerini, kulaklarının arkasını, nihayet olmuşlardır .. Bu sekiz mebus Meclisi Mebusa-
ağzını açtırıp dişlerini muayene etmeğe baş­ na döndükleri sırada Lazkiye mebusu Arslan
ladı! .. Bu muayene üzerine Arslanın yüzünde Bey, Cahid Beye benzetilerek, bütün feryad
o kadar ala.imi gazab görünür idi ki, tarife ve figanına rağmen arabası üzerine açılan
sığmaz .. Lakin sabır ve sükun gösterdi. Niha- . yaylım ateşi ile şehid edilmiştir. Hadise iki
yet Arslan beş bin arslartlıya Hasan Mellah suretle de şayanı teessür ve ,sezavarı lanet ve
tarafından satın alınır; ve Esmanın sevgilisi nefrettir. Birincisi, Şeriat istiyen bu caihil as-
Timur Bey olduğu meydana çıkar. (Hasan kerin hakkında hiç bir hükmü şer'i yok iken
Mellah romanına bakınız). ve şeriatin olanca nefret ve lanetine layık
ARSLAN BEY - (Emir Mehmed) - İkin­ olarak Hüseyin Cahid Beyi katletmeyi azmet•
ci Meşrutiyetin Birinci Meclisinde Lazkiye miş olmaları; ikincisi de diğer bir bigünahı
mebusu olan bu zat, Otuz Bir Mart ihtilalinde, odur zanniyle öldürmeleridir>.
İttihat ve Terakki fırkasına karşı silahla kı­ Emir Arslan Beyin haltercemesi öğreni•
yam etmiş olan asker tarafından fırkanın lemedi.
ARSLANHANE - 1060 - İSTANBUL

ARSLANHANE, ARSLANCILAR, ARS- ,.lan gazaba gelip halk üzere hücum etse,, ars-
LANCILAR KETHÜDASI - Topkapı Sara- lanı elindeki darılı ceylan etini burnurnı sok-
yında, Sarayburnu ile Ahırkapı arasında bir tukta mestü sakin olur; başka türlü zaptı
yer Arslanha'ne adiyle anılır ki, On yedinci mümkün değildir. '
asır sonlarına kadar,·Türkiye İmparatorlarının
«Kethüdayı Arslancıyan - elli adet ars-
sadece bir haşmet nümayişi olarak beslettikle- lancı, arslan, kaplfn, ayı, kurt, sırtlan nam
ri arslan, kaplan, ayı ve sırtlan gibi büyük yır­ hayvanları zincirleriyle keşan ber keşan çe-
tıcı hayvanlar burada muhafaza olunurdu. Vi-
kip herbiri ejder misal insanlar üzre hamle
yana bozgunundan sonra Arslanhane kaldırıl­ ederler. Bunlar arslan ve kaplan vesair hay-
mış, yerine küçük birtakım kasırlar inşa edil-
van postlarını debağat ettiklerinden kürkçü
mişti. On dokuzuncu asır sonlarına doğru, bi.r
alayında alay etmelerine fermanı padişahi ol-
ara, Abdülaziz de arslan beslemeğe merak muştur. Kürkçülerin. Rum ve Müslüman dil-
ederek Arslanhaneyi ihya_ etmişti. İmparator­ ıberleri pür silah olup Avcıbaşı, Parscıbaşı,
luğun son vakanüvisi Abdürrahman Seref Arslancıbaşı, KürkçÜbaşı {Atbaşı) beraber gi-
Efendi nakleder. •
dip arkalarından sekiz kat mehterhane çalı­
«Abdülaziz Topkapı sarayını sevmez imiş; nır.»
ufak tefek köşklere de rağbet etmezmiş'.. Bu- Burhan Olker
nu fırsat bilen Başmabeyincisi Galip Paşa,
ki sonra Mektebi Harbiye Nazırı olmuştur. ARSLANHANE SOKAĞI - Fatih. kaza-
sı, markez nahiyesinin, Kirmastı Mahallesi
eski Arslanhanenin yerinde ve civarında­
sokaklarındandır. Fatih tramvay dönemecinin
ki bulunan köşkieri (İshakiye köşkü, İncili
köşk ve Sultan Mahmud köşkü) ağır ve lüzum-
az yukarısında, Macarkardeşler Caddesi ile
Fevzipaşa Caddesinin birbirine kavuştukları
suz masraflara sebep oluyor diye yıktırmış ...
yerden başlar. Beş araba genişliğinde, paket
Hayvanlara meraklı olan Abdülaziz de, bu
taşı döşeli' her iki tarafı gayet geniş yaya kal-
yıkılan Sultan Mahmud köşkünün yerine yeni
dırımlı bir yoldur. Sol köş.ebaşı taksi durak
bir arslanhane yaptırmış... Beşir adında bir
ihtiyar arslanı pek severmiş ... Zincirini çöz- yaridir.
dürerek, :bahçede, hiç korkmadan arslanla eğ­ Sokağın sol boynca, nihayete kadar, 13
lenirmiş .. ». üncü ilkoula ait gittikçe alçalan üç adam bo-
VaJrnnüvis, bu notlarının sonunda «Hay- undaki duvar uzanır. Sağ taraf ise, Büyük Ka-
vanat hücrelerinin ·bölme yerleri arka duva- ' raman Caddesine kadar bir çarşı boyudur.
rında hala görür, tesadüfattandır ki, Bizans Birer, ikişer katiı evlerin altında şu ticaret ve
zamanında ve evaili Osmanide daıhi arslanha- zanaat erbabı bulunur.
ne oralarda idi» diyor. (Tarihi Osmani Encü- Başta tütüncü ve bakkal; kasap manav, kah-
meni Mecmuası, Topkapı Sarayı makalesi). veci. Bitişindeki dört katlı, güzel, beton bi-
Eski Arslanhane hakkında ise Evliya Çe- nanın yanında Nalbant Demir sokağı nihayet-
lebi kıymetli malO.mat veriyor: Aşağıdaki sa- lenir. Sokağın öbür başından itibaren; kun-
tırlar, Seyahatnamenin birinci cildinden alın- duracı, baklavacı, törpücü, kunduracı, tatlıcı
mıştır: · gene kunduracı, yanında Fatih Merkez Ga-
«Esnafı Karhanei Arslanciyan -karha- rajı ve bir manav vardır (Ekim 1946).
ne bir adet olup neferi yüzdür. Bunlar da av- İsmail Ersevim
cıların ve çobanların alayında geçerlerken'
Arslançıbaşı ile Kürkçübaşının bir anda git- ARSLANLI KÜRKCÜ MAĞAZASI -
mesi fermanı şehriyari iktizasındandır. Pir- Geçen asır sonlarında ı;tanbulun namlı bir
leri Hazreti Alidir ki, cümle arslanlar gelip kürkçü mağazasıydı, Kalpakçılarda 41 numa-
hakipayına yüz sürmüşlerdir. Ellerinde cey- ralı dükkandı; sahibi Kuyumcuyan Birader-
lan etinden afyonlu ve darılı macunlar ve Bağ­ ler idi, bu meşhur kürk tüccarlarının dapo-
dad kargısı asalarla böğazlarında pıranga ka- su da yine Kapalıçarşıda Kürkçüler içinde idi;
lınlığında dört zincir bulunan on adet arslan, 1891 de günlük gazetlerde çıkan ilanlarında
beş adet bebir, o iki adet kaplan ve daha nice bazı harcıalem kürk fiyatları şöyle ilan edil-
kurt, sırtlan, tilki, çakallarla geçerler. Bir ars mektedir:
ANSİKLOPEDİSİ -1061 ARSOY (Mustafa Asım YesAri)

Sarı samurun bir tulumu: 2 liradan 8 li- İbnülemin Mahmud Kemal İnal'in ölü-
raya kadar. Selvinin bir tulumu: 3 liradan 8 münden sonra tamamlanıp neşredilen . <<Hoş.
liraya kadar. Karakulak nafesinin bir tulumu: Sada» da büyük biyograf .Asım Yesari "için şu
1 liradan 6 liraya kadar. Vaşak nafesinin bir satırları yazıyor: «Berkofçalı Ömer Lutfi Efen-
tulumu: 5 liradan 40 liraya· kadar. Siyah dinin oğludur; rumi 1316, miladi 1900 de
samurun bir tulumu: 8 liradan 50 liraya ka- Dramada doğdu; iptidai ve idadi tahsilini ora-
dar. da yaptı; güzel sesi o çocukluk ç~ında olgun-
Bibi. : Gazeteler. laşmıştı; me-ktepte müezzinlik ederdi. Babası

ARSLANMUŞ - Eski tulumbacılık ıstı­


kur'an hıfzına da başladı ise de muvaffak ola-
madı.
lahlarından; Köşklü yangını
haber verip git-
tikten sonra tulumbayı koğuştan, o ocağın «Dramadan Adapazarına naklettiler. Mu~
daima baştakımı omuzlayıp kaldırırdı ki, bu siki ile uğraşmağa 1917 de Adapazarında baş­
takıma Muşlu denilirdi; yolda takım değişti- . ladı; evvela perdeli bir sazla çallljtı, babası
rilir, baştakım .tuiumba altına · çağırılırken, çok mutaassıp olduğu için bir kaç defa saz-
reis: - Arslanmuş! diye bağırırdı (B. : Tu- "Iarı _kırdı; fakat ~aşa çıkamıyacağını anlayın­
lumbacılık, Tulumbacılar). ca serbest bıraktı. Adapazarında «Rehberi Te-
ARSLANOĞLU - Tabib; Hicri 1111 rakki» mektebi muallimlerinden Recai ve mu-
(M. "1699) tarihli bir vesikaya göre dükkanı siki muallimi Hi-kmet Beylerden ilk dersleri
aldı. . .
(muayenehanesi) Unkapanında idi; hayat hak-
kında başka bir kayda rastlanmadı; «1920 de sekiz ay kadar Antalya Vapur
Bibi. : Ahmed • Refik, On ikinci hicri asırda Acenteliği katipliğinde
bulundu. O yılın so-
İstanbul hayatı. nunda ailece Adapazarmdan İstanbula naklet-
. ARSLAN ŞAH - On yedinci asır orta- tiler, -Fatih civarında oturdular, komşuların­
larinda İstanbulun namlı oyuncu· kollarından dan ftdi Rifat, kemani Vamık ve kanuni Sü-
Cevahir kolunun en meşhur Rum köçek oğ­ reyya Beylerle birlikte muallim İsmail Hak-
lanlarından; Evliya Çelebi ,bu uygunsuz gen- kı Beyin muavini İzzeddin Beyden eski eser-
ci şu satırlarla tasvir ediyor: «Hele Arslan- leri meşk ettiler,-
şah bir mahbO.bi bi aman, bir yezidi saıhibkı­ «O sıralarda İzmite gitti, orada nafia mü-
randır. Saydına talih olan ma·hbub dostları hendisi olan beste.kar Fehmi Beyle, ve onun-
arslan gibi bir pençei nigah salsa gönülleri delaleti üzerine bestekar Zeki Arif Beyle
şirane- şikar ederdi» (B. : Cevahir Kolu). Tanıştı; bir buçuk sene İzmitte kaldı; evvela
Bibi. : Evliya Çelebi, I. ~faliyeye girdi, maaş azlığından istifa ede-
ARSLANYAN - (B. : Arslan). rek bir tütün şirketinin İzmit şubesi muhasip
muavini oldu. İstanbula döndüğünde altı ay
ARSOY (Mustafa Asım Yesiri) - Devri- kadar da Galata
mizin pek seçkin bir bestekarıdır, bilhassa gümrüğünde bir ·
kendi bestelediği şarkıları eşsiz tatlılıkta ilahi
komisyoncu yanın -
davudi sesi ile· okuduğu zaman dinleyenleri bir
sihir ve füsun alemine sürükler; fakat kalaba- da . çallljtı; sonra
lıktan kaçınır.
İstanbul Balıkpf-
zarında Bandırma­
Son derecede. titiz; sanatını içkili ga-
lı topal Ahmed na-
zino ve bahçeler mi,idavimlerinin keyiflerine
mında bir zatın
katık etmekten daima çekinmiş, bu yolda sağ­
lanan serveti istihkar etmiş, plak doldurmaği m .u h a s e b e c i- ·
tercih etmiş· ve plakları qa kendisine münev- !iğini yaptı. Az de-
ver tabakada hakkı olan · akademik şöhretini vam etmek üzere
sağlamak için kafi gelmiştir. Nazik, meclis bir arada Avuıkat Asım Yesiıi Arsoy
adamı çelebi kişidir. ' katipliği yaptı. (Resim: Nezih)
ARŞAK EFENDİ ('Ô'di) - 1062 - İSTANBUL

«Hiçbir vak.it musikiyi ihmal etmedi. 1929 Mail olmam meşrebi rindaneye
da Çarşambada
otururken ilk şarkılarını Sürmem el asla yedi peymaneye
bestelemeğe başladı; ve 1930 da onları Rağbet etmem haleti mestaneye
Columbia =. kolombiya plaklarına verdi; ve Girmem! Allah etmesin meyhaneye ..»
yine o sene muganni Hamidle Konya, Adana, Mustafa Rona ise «50 yıllık Türk Musi-
Tarsus ve Mersinde konserler verdi. kisi» adlı eserinde (s 216) Yesari Asım'ın Ada-
«1930 dan beri hususi musiki muallimliği pazarında dünyaya geldiğini ve 1898 yılında
yapmakla meşguldür. 1954 de mesud Cemil doğduğunu yazıyor. Üstad İnal, Hoş Sada'da-
Beyin delaletiyle İstanbul Radyosuna öğret- ki hal ter,cümesini sanatkarın bir mektubuna
men - artist tayin edildi ise de _ kendi tabi-- dayanarak yazdığına göre Rona'nın çifte fahiş
riyle - o vazife de mizacını tutmadJ. hataya düştüğünü kabul etmek lazımdır. Fa-
«1956 da talebim üzerine gönderdiği ter- kat §U satırları pek isabetli bir görüştür: «Son
cümei halinde neşrolunmuş, olunmamış bes- derecede hassas, şair ruhlu ve derviş meşreb- ·
telediği şarkıların 211 adet olduğunu yazmış-- dir. Şarkılarının çoğunun ,güfteleri de kendi-
tır; yine ayni yazıda 1949 da evlendim ve sinindir. Tasavvufla. uğraşmış, gayet sak.in,
1954 de. ayrıldım, evlilik hayatı beni san'atta haluk, olgun ve te.mkinli zattır. Dünya nimet-
kısırlığa doğru sürüklemişti» diyor. letjne ehemmiyet vermediği içindir ki, yük-
«Şarkıları hakikaten dilrüba ve her türlü sek ücret tekliflerine rağmen piyasada söyle-
takdire sezadır. Bahusus Hüseyqi makamın- meği reddetmiş, san'atının kudsiyetini düşür-
da bestelediği: memiştir. Bu fazileti ile Arsoy memleket san-
Fariğ olamam meıırebi rindaneden atının övünmesi gereken bir simasıdır>.
Yüz çeviremem nafile peymaneden Mustafa Rona, Yesari Asım'ın eserleri
Bezmedikçe haleti mestaneden hakkında da şu satrları yazıyor:
Çıkamam Allah etmesin meyhaneden «En tiz ve en pest tonlar arasına geniş. bir
Şarkısı ne güzel eserdir. Eserden musiki varyasiyon esas;ına dayanan melodileri, şek-
m~clisiınizde okunan bu güftei mestaneyi, ba- len tamamen Türk musikisi hususiyetlerine
zı hükmiyelerin tebdiliyle şu şekli huşyara- bağlı kaldığı halde üslQp itibariyle batı ınuzi-
neye koymuştum: ği intibamı uyandırdığından ;her iki kültüre

"••~•,k y; w" , .. "' ''" ,, ~, •,. ,,, " m " "" . · ıahi~ dlııJ•yi.ciyi d~
SEMAI ~4' · r f Cf Cf ( 1c;r Gt r Q r I v f' rJttr Clftt41(tr ggu GJ g( l :!::a~yo~~s!~:~

ır•Pl HAiM~ i Z.&."· _ .~i>ı. L~ .• HA _ YA. :n~ ilEKk Ok. ı


S_UN

ı;;:~ şarkısını dinliyenler


jC E f §f C@: fi Ol (r (.Er Qg f pIvf µttt&cir-@ UcJY ; ~ ~ r j ~ _ağır ~ağm~lerden,
: .

1
. miş

anı
olursa olsun bir

yükselişlerden
.~ıı.ı-ı. . _ bestekarın için için
,,A ..,_,_(.~ ~ f I PF"F FÜ tj f Gf t( LJ r
~
. ~ :~AŞKIMSA N.A ŞA t>f KED~R.Ol
ı1i(F'''1~
BANA IIER AN !:>UN -
g1 r::f:U,' ;d; kaynayan ruhu-
01
v · r : fçr [ [CzfıiE nu derhal keşfeder-
. . . · . sv_N ı& ler». .

@J'"'tMr r· •r/ r;1[; ·rı~İ C(('"ir:ı tffi'. lr~ ;Q ;;;d nl-oam!~lıŞAK~es!!!~~!


1
piyasa sazen-
suııı Kaı-.ıı- delerinden, 1880 de

~lr ;od ,l;;·;;~r!JCtrırttırreiffcc ıfr & ;;ı :~~u, 1;:~':ı'!"~ r soyadı ile anılır; mu-
sikiye olan fıtri isti-
dadını, çocukluk ça-
=: ğından başlıyarak
evvela otodidakt ola-
lİdi Ar~ak Efendinin bir bestesi rak inkişaf ettirmiş,
(O Zadoryamn piyasa tavrında yazılmış nota mecmuasından) sonra kirkor Çulha-
ANSİKLOPEDİSİ -:- 1063 - ARŞIN

yan ve Ta~iyos efendilerden ders alarak gü- riklik makamında bulunmuştur. 21 Ocak
zide sazendeler arasına girmiştir. Ömrünün 1929 tarihinde vefat etmiştir. Şişli Ermeni
büyük kısmı muhtelif saz takımlarında icra Mezarlığında medfundur.
karlık ile geçmiş, son zamanlarında da bir Kevork Pam.ukcuyan
musiki aletleri mağazası açarak ve aynca es- ARŞIN - Yurdumuzda metre sisteminin
ki eserleri Fasıl halinde ve doğru bir şekil­ resmen kabul edildiği Cumhuriyet devrine
de basıp neşrederek geçinmiştir. 1930 .da kadar kullanılagelmiş uzunluk ölçüsü, ki bir
ölmüştür. . arşın· 68 santim idi; avami bir tarif ile de bir
Bestelediği eserler arasında:
arşın, dirsekten elin orta parmağı ucuna ka-
Bir meleksin nQ.ra gark olmuş serap! gül tenin dar olan uzunluktur.
Mubalağalı iddiaların isbatını isteme yo-
bir uşşak şarkı ile:
lunda veya •başkalarına böyle görünen iddia-
Bir gülün mecburuyum. gönlüm onun di~hesl ları bilfiil isbat yolunda:

Bir hüzzam şarkı İstanbulda çok sevil- «Haleb orada ise, arşın bura.da»
darbı meseli, arşının kendisi kalktığı halde
miş, tutulmuştur. Başkalarının bestesi pek
çok şarkıya da aranağmeler yapıp ilAve et- günlük sohbet dilimizde hala kullanılmakta­
dır. Yine bir darbı mesel olarak «bir işin, bir
miştir ki sazendeler arasında «Arşağın ara-
nağmesi» denilir. Meşhur piyasa kemanilerin-
sözün tam hak ettiği karşılık» yerinde:
den Nubar Efendi bu zatın oğludur. «Arşınına göre bezin ... »
Bibi. : M. Rona, 50 yıllık Türk musikisi. sözü de sohbet dilimizden atılmış değildir.
ARŞAKYAN (Heranuş) - İçli bir Er- İstanbul argosunda arşın «bacak», ar-
şınlık da. «bacakları açıp yprümek» yerinde
meni kadın şairidir. 1890 da vefat eden ve
kullanı:Jırdı, hatta sonuncusunda söz geliınine
sabık Galata Ermeni Kütüphanesinin -mües-
sisi Agop Arşak Efendinin kızıdır. 28 .Tem- göre bazan, «boş, beyhude dolaşma», bazan da
muz 1887 de Beşiktaş'da doğmuştur. i897 «mecburiyet altında dolaşma» manaları gizli
den itibaren birbuçuk sene Bakırköy'deki idi; arşının kemi-ini bilmeyen dahi el'~ kul-
nır. Mesela, 1958 yılında, amme hakkına say-
Fransız Sörler mektebinde, sonra da Beşik­
gı telkin edilmemiş Kartallı genç bir baıhçı­
taş' da Makruhyan· okulunda tahsilde bulun-
muştur. 1903 de Yedikule haricinde bulunan
van ara tireninin üçüncü mevkiinde bacakla-
Valide Sultan Çiftµğinde ikamet etmeğe ·baş­ rnı kanapeye uzatmış oturur iken: «Deli-

lamış ve 27 Mart 1905 de veremden ·orada . kanlı!.. Arşınları topla!..» ihtarı üzerine der~

vefat etmiştir. 1909 da şair Hırant Nazar- lenmiş, toplanmıştır. «Arşın ne demek?» su-
yaııtz tarafından hayatı hakkında ve şiirleri­
aline ise «bacak°..» cevabını vermiştir; tamik
ediıdiğinde eski bir uzunluk ölçüsü olduğu­
ni de ihtiva eden bir eser neşredil.ıniştir. H.
Arşakyan «Kaos» adlı gayrı matbu bir ro- ım' erbabı esnaf tarafından madeni veya tah-
manın da müellifidir.
ta çubuklar üzerinde tesbit edilerek kulla-
Kevork P~ukcuyan nıldığını, benzetme ile bacağa arşın denildi-
ğini bilmediği anlaşılmıştır. Yine 1958 yılın­
ARŞARUNİ (Ohannes Başpiskopos) -
da 16-17 yaşlarında yalın ayaklı, ayakları ko-
İstanbul Ermeni patriklerindendir. 1854 de
şarlı, sevimli ve zeka bir gazete müvezzii, bir
Topkapu'da, doğmuştur. Muhtelif okullarda
liman vapurunun ikinci mevki güvertesinde
ve bu meyanda Galatasaray Sultanisinde ta!h-
karşımızdaki kanapeye çöker oturduğunda:
sil ettikten sonra, İstanbul Ermeni mektep-
lerinde bir müddet hocalık yapmıştır. 1879 da · - Yorulmuşsun küçük! ..
Vartabet takdis olmuş, 1897 de Bursa Erme- hitabına:

nileri murahhası seçilmiş, 1899 da da pisko- - Bütün gün arşınlıyoruz amca! ..


posluğa yükselmiştir. 11 Şubat 1909 da ise cevabını vermiştir. «Ne demek arşınlamak?»
İsıtanbul Ermeni Patrikliği kaymakamlığına suali karşısında da gülümsiyerek:
getirilmiş ve üç ay kadar bu vazifede kalmış­ - Koşmak, yürümek; ayakta durmak!..
tır. 10 Ocak 1910 da başpiskopos unvanını demiştir; arşın için de «ayak, bacak»
almıştır. 1911 - 1913 yılları zarfında da pat- karşılıklarını yakıştırmış, fakat tamik edil-
ARŞIN SOKAĞI - 1064 - İSTANBUL

diğinde Kartallı bahçıvandaki neticeye varıl­ uçu, hemen merkez binasının yanında, · biri
mıştır. Defterdarlıkta Milli Emlak Müdürlüğünün
Antikacı merhum Nureddin Rüşdi Bün- altında, biri Vilayet binasının altında ve bir
gül «Eski Eserler Ansiklopedisi» adındaki tanesi de Vilayet binasının arka tarafında
alfabetik kitabına arşını bir madde olarak vaktiyle Cevad Paşa kütüphanesi olan bina-
koymuş ve şu satırları yazmıştır: «Usulen- de- dadır.
mirden, çelikten ve tahtadan yapılır. Harb Bu teşekkül halen Başvekalete bağlı· bir
içinde bunlardan bir tanesi Bedestene gel- umum müdrülüktür. Bu umum müdürlük,
mişti; üzerinde «Mehmet Ağa Koyunlu» ya- biri ayni zamanda telhis işleri müdürlüğü,
zılı ve cabeca oymalı ve fakat kaba bir tarzda öbürü ayni zamanda tasnif işleri müdürlüğü
işlemeleri vardı. Hususi bir müzayedede 22 li- olan iki umum müdür muavinliğinden te-
raya .alınmış ve Parisli bir yahudi anflrncıya rekküp eder. Memurlarının bir kısmı maaşlı,
200 liraya satılmıştır. Başka eski ve antikası­ bir kısmı ücretlidir. Ücretliler, bilhassa çe-
na rastgelmedim .. Ankara Müzesinde fildişin­ şitli ihtisaslarındari istifade edilen ve Arşiv
den mamul ve Sultan Mecid devrine aid bir ayırma kurulunu teşkil eden yaşlı ve emekli
arşın vardır». zevatla, temizleyiciler, mücellidler, eleıktr,ik
ARŞIN SOKAĞI _:_ Beyoğlu kazası, Gala• ve fotoğraf teknisyenleri nevinden personel-
ta nahiyesi Müeyyetzade mahallesi .sokakla- dir.
rından. Karaköye kavuşurken Necati Bey Cad- Maaşlı kadrolara halen Üniversitelerin
desine açılan en son sokak olan Aynalı lo- Edebiyat Fakültelerinden mezun olmuş •genç-
kanta sokağı ile; Şerbetçi sokağı arasında ler alınmakta ve ayni zamanda bu mesleğin bir
uzanır. İki araba genişliğinde kaba taş döşe­ nevi mektebi olan arşivde Arşivci olarak ye-
li, bozuk; yaya kaldırımlı bir sokaktır. Çarşı tiştirilmektedirler. Bu maksadı temiin için
boyudur: Üzerinde kenarlarda iki• küçük taş· İstanbul Edebiyat ve Ankara Dil ve Tarih -
kaldırımlar da bulunur, bir basımevi, bir kah- Coğrafya Fakültelerinde ileride Afşivde ça-
veci, bir tel örgü imalathanesi, bir şişeci; iki lışmak üzere burslu talebe okutulmaktadır.
ahçı, bir çayhane, şarap evi ve bu satırların Arşivin tarihçesini İmparatorluk ve Cum-
yazıldığı sırada yıkılmakta olan dört katlı bü- huriyet devirleri olarak ikiye ayırabiliriz.
yük bir taş bina, kapısı öbür sokağa açılan bir İmparatorluk devri:
umumhane ve bir bakkal, bir ·galvanizci kapısı Osmanlı İmparatorluğunun hemen ilk
bu yol üzerinde ve sermayeleri Rum fahişeler çağlarından beri devlete ait vesikaların ziyaa
olan diğer bir umumhane vardır. Oldukça iş­ uğratılmadan saklanması fikri mevcuddu.
lek ve sekenesi ekseriya rum olan bir sokak- Bunlar, torba ve sandıklarda dikkatle muha-
'
tır (Eylül 1946).
faza olunurdu. Hatta, saklamada hiç bir ter-
ARSİV, İSTANBULDA BULUNAN EV· cih yapılmaz,· ehemmiyetli ve ehemmiyetsiz
RAK HAZİNELERİ· - İstanbul, asırlar bo- ne varsa kalırdı. Lakin, zamanla yüz milyon-.
yunca saihne olduğu vak'alar ve sinesinde ta- ları aşan bu vesikalar, on sekizinci yüz yılın
şıdığı büyüklü küçüklü binleı:ce abideden ortalarından sonra layık· oldukları ehemmi-
başka, bugün kendisinde bulunan evrak ha- yete nail olamıyarak ihmale uğramışlar ve
zineieri bakımından da Türkiye Tari,hinin fena şartlara maruz . kalıp intizamsız yığınlaı
bir hazinesidir. Bu evrak hazinelerini e,hem- haline gelmişlerdir. Bunlar, İstanbulda At
miyet sırasına göre şöylece tesbit edeceğiz .. meydanında (Sarayi Atik) denilen mahzenle
1 - Başvekalet Arşivi. Yalnız Türkiye- Babıali civarındaki Tomruk dairesinde mu-
nin değil, Osmanlı devletinin inkırazından hafaza edilmekteydi. Bir kısmı da, perakende
çıkmış bütün devletlerin de arşivi olan bu şekilde muhtelif yerlerde bulunuyordu. Bu
müessese, İstanbulda, vilayet camiası. dahi- perişan hal, hem. istenen ve devlet ve, vatan-
linde, İstanbul Defterdarlığı karşısında bir daş hukukunun isbatı: ve korunması için
merkez binasiyle sekiz ·depodan mürekkeptir. gerekli olan bir çok vesikanın ·aranıp bulun.:.
Depoların yalnız bir tanesi biraz uzaktadır. masını güç ve hatta bazan imkansız kılıyorı
Bu da, Sultanı;thmed. Camii Medresesi iken hem de vesikaların zamanla da çürüyüp git-
depo ittihaz edilen yerdir. Diğer depolardın mesine ~ebep oluyor~u:
ANSİKLOPEDİSİ -1065 - ARŞİV, EVRAK HAZİNELERİ

1846 yılında sadaret mevkiine gelen buldaki hazinei evrak muavinliği birleştiri­
Mustafa . Reşid Paşa, bu hale son vermek lip <<evrak ve hazinei evrak müdürlüğÜ>> hali-
için evvela bunları topluca bir arada bulun- ne getirildi. Lakin, İstanbuldaki şubeyi bir
duracak bir bina inşa ettirdi. Meşhur İtalyan müdür muavini idareye devam etti. 1937 yılın­
mimarı Fossati'nin yaptığı bu bina hala dur- da Ankaradaki evrak müdürlüğü ile ala.kas,
maktadır ve - 1 numar~lı ·Arşiv deposu. ola- kesilerek «Arşiv dairesi müdürlüğü» unvanı­
rak- kullanılmaktadır. Sonra vesikalar, bu- nı aldı. muavinlik ile idare edildiği sırada
raya taşındı; tasnif edildi ve yerleştirildı. Bu- burada üç muavin ve Arşiv dairesi müdür-
raya bundan sonra «Hazinei evrak» adı ve- lüğü olduktan sonra da üç müdür vazife gör-
rildi. M!}stafa Reşid Paşa bu işe verdiği bü- müştür.
yük ehemmiyeti dolayısiyle yeni teşekk;ülün Nihayet, 1943 yılında ve 4443 sayılı ka-
kadrosunu liyakat ve· istidat sahibi memur- nunla <<Başvekalet Arşiv Umum Müdürlüğü»
lardan teşkil etmiş, başlarına da rütbesi Mec- unvanını aldı.
lisi Vala azalığına yükseltilmek suretiyle ve Arşivin muhtevası ve bugünkü durumu:
«Hazinei Evrak Nazırı» unvaniyle sadaret mek Başvekalet Arşivi halen eski divanı hü-
tupçusu Muıhsin Efendiyi getirmiştir. Ayrı­ mayun ve sadaret merkez daireleri vesika-
ca, ke.ndisine bağlı olmak üzere hazinei ev- lariyle mülga dahiliye, kısmen maliye, kısmen
rakın takip edilecek çalışma. tarzını tayin et- evkaf, ticaret ve nafia, hazinei hassa nezarat-
mekle görevli bir «Meclisi muvakkat» kurul, leri, şurayı devlet dairesi vesikalarını ihtiva
du. etmektedir. Bu vesikaların bir kısmı tasnifli
Lakin, bu daire istiklalini muhafaza olarak Arşive intikal etmiş, bir kısmı sonra-
edememiş ve bir müddet sonra hazinei ev- dan tasnif olunmuştur. Bir kısmı tasnif olun-
rak müdürlüğü uİıvaniyle sadaret teşkilatına makta ve bir kısmı da tasnif sırasını bekle-
bir kalem halinde 'bağlanmıştır. Bu hal, İs­ mektedir. Halen,· eski dosyaları vaktiyle mev-
tanbul hükumetinin ilgasına kadar böyle de- cut bulunmuş oldukları şekilde·, ait oldukları
vam etmiş ve bu müddet içinde on müdür kalem ve dairelere göre ihyaen ve iadeten te-
vazife görmüştür. Bu arada gelip geçen sad- sis sisıtemi tatbik edilmektedir. Bu sistem,
razamlardan Ali, Said, Cevad ve Hüseyin Hii- Arşivin süratle musannif ·bir hale gelmesini
mi Paşalar hazinei evraka ayrı bir ehemmi- temin etmektedir. ,
yet vermişlerdir. Nitekim, ilk binanın yanın­ Arşivde, ayrıca bir cild ve vasika tamiri
da memurlar için başka .bina inşa ettiren, atölyesiyle mikrofilim ve fotokopi tesisatı
tasnif metodlarını ilk ıslah eden, vesika ve vardır. Bir taraftan yıpranmış defter ve ve-
dosyalar için yeni muhafaza yerleri yaptıran si.kalar tamir olunurken, bir taraftan da en
Cevad Paşadır. mühimlerinden başlanmaac üzere Arşiv mal-
Birinci Cihan Harbi sırasında sadaret ve zemesinin mikrofilme intikali işi yürümekte-
hariçiye evrak hazinelerinin birleştirilmesiyle dir. Yapılan tahminlere göre Arşivde, bulu-
«Babıali Hazinei evrak müdüriyet umumiye- nan vesika adedi halen elli milyondan fazla-
si» adlı bir teşekkül kurulması düşünülmüş­ dır. Böylece, hem bu bakımdan, yani kemi-
se de, tahakkuk edememiştir. yet bakımından, hem de Osmanlı Devletinin
Cumhuriyet devri: inkrazından çıkmış bütün devletlerin Arşivi
İstanbul hükumetinin ilgası ve Cuınıhu• olduğu için keyfiyet bakımından dünyanın· en
riyetin .ilanı üzerine sadaret evrakının muha- mühim ve başta gelen Arşividir. ayrıca gerek
fazası için Başvekalet hususi kalemine 'bağlı vatandaş ve devlet hak ve menfaatleriyle
olmak üzere «Mahzeni evrak, müfeyyizliğh> çok .zaman milletler arası hak ve menfaatle-
adlı bir daire kuruldu. 1927 yılında bu daire rinin isbatı ve korunması ve ilim dünyasına
«hazinei evrak müclürlüğü» ne istihale etti yaptığı ve yapmağa namzed bulunduğu . hiz-
ve Başvekalet m~steşarlığına bağlanarak müs- metler bakımından ehemmiyeti pek büyük
takil bir şube haline .getirildi. 1929 i:u~nesin.: bir milli müessesemizdir.
de, müdür muavinliği unvaniyle Başvekalet · Arşivde tetkiklerde bulunmak isteyen-
muamelat müdürlüğüne bağlandı. 1933 yı­ ler Başyekaletten hususi bir izin alırlar ve
lında Ankaradakı evra).{ ınüdürli,iğü ile İstaiı.- Arşivde çalışırken ayrıca müessesenin 3000
ARTAM (Mehmed Nureddin) - 1066 - İSTANBUL

cildlik kütüphanesinden istifade derler. Bu- 1920 yılında «Vakit» gazetesinde başla­
radaki eserler, tarih, coğrafya, lugat, ansik- dı; «Toplu iğne» müstear adını kullandı; te-
lopedi gibi mevzularda olup muhtelif diller- miz vatan duyguları ile çabuk bir şöhret ol-
dencfu-.' · du; Sultani mekteplerinde ve sonra liselerde
ingilizce muallimliği yaptı, Maarif muhiti-
2 - İstanbulda Bayazıtta da mülga Ma-
nin de necip bir·
liye Nezareti Arşivi.
siması oldu. Cum-
3 - İstanbul Müftülüğii Arşivi. huriyetin ilanın­
4 - İstanbulda Topkapı Sarayı Müzesi dan bir müddet
Arşivi.
sonra Ankarada
5 - İstanbulda Sultanahmedd~ Mülga
yerleşti; Ulus ga-
Harbiye ve Tophane Nezaretleri Arşivi.
zetesi yazı ailesi-
6 - İstanbulda Kasıpaşada Bahriye Ar- ne girdi, bir ara
şivi. Basın ve Yayın
İstanbulda Başvekalet Arşivinin . 1
7 -
Umum Müdürlü-
numaralı deposunun alt katında mülga Hari-
ğünde çalıştı. 1950
ciye Nezareti Arşivi
seçimine k a d a r Nureddin Artiıfo:
8 - tsianbulda Merkez Postahanesinde,
Ankara radyosun- (Resim: Nezih}
Adliye levazım da,iresinin yanındaki depoda
da radyo gazete-
ve Yeşllköyde telsiz telgraf ·istasyonunda bu-
sini hazırlayıp okudu. 1958 de Ankara-
lunan mülga Posta Nezareti evrakı.
da öldü. İstanbul Ansiklopedisinde h a 1
9 - İstanbulda Tapkopı Müzesinde İnül­ tercümesinin · laik ölçüde derci arzu edilmiş,
ga Maarif Arşivi. (ki hayatı pek zarif, şirin fıkralarla, hatıra­
· 10 - İstanbulda Sıhhat ve İçtimai Mua- larla süslüdür) ve. böyle bir yazı yakın arka-
venet Müdürlüğünde mülga Sıhhiye Nezareti daşlarından bir kalem sahibinden istenilmiş­
evrakı. ti; müteaddit ricalarımız maalesef daima
11 --- İstanbulda Tapu ve Kadostro dai- vaadlerle oyalanmıştır. Şiirlerini . 1933 de
resindeki eski defterler ve evrak. «Varım yoğum» ve 1947 de· «Seccade», nesir-
12 - İstanbul Belediyesi Arşivi. lerini de «Boş saatler» isimleri altında top-
13 - İstanbul Belediye Kütüphanesine lamı, fıkralarından bazıları 1945 de «Hayır
merhum Muallim Cevdet tarafından hibe edi- Paşa Hap-etleri» adı ile bir kitap olmuştur
len pek kıymetli Arşiv malzemesi. Milli kütüphanemize mütercim olarak da
hizm·etıeri büyüktür, bu arada, henüz on se-
14 -İstanbulda Darbhane ve Damga
kiz yaşında bir genç iken Türk ordusuna gö-
Matbaası .mahzenlerindeki vesikalar;
nüllü yazılmış ve Gazi Osman Paşanın nefer-
15 --- İdareı mahsusa, Seyrfsefalıı, Şir­ leri arasında Plevne müdafaasında bulunmuş
keti Hayriye, Haliç Şirketi, Akay, Denizyollan
bir İngiliz zabitinin, F. W. von Herbert'in
idarelerine ait olup Denizcilik Bankasının hatıralarını «Plevne müdafaasında bir İngi­
elinde bulwıan ve kısmen Kasımpaşada · bir
liz zabitinin hatıralar1> adı ile tercüme et-
depoda, kısmen ise Sirkeci de Yolcu Salonu-
mıştir.
nun üst katında muhafaza edilen vesikalar. BibL : İnönü Ansiklopedisi.
• 16 - İstanbulda Topkapı Saray.ında Şer'l
ARTİN - Ayak takımından bir Ermeni-
Mahkeme sicilleri.
dir. Soyu sO'bu, semti ve mahallesi tesbit
Midhat Sertoğlu
edilemedi; 1880 - 1885 arasında doğmuş ola-
ARTAM (Mehmed Nureddin) - Edip, şa­ caktır, çocukluğunda ve ilk gençlik çağında
ir, muharrir, muallim; 1900 de İstanbulda İstanbul s~kaklarında yalın ayak yarım pa,..
Çengelköyünde doğdu; Çengelköyü kaadirt buç gazete müvezziliği yapmış, bir meteliğe
Tekkesi şeyhi Mehmed Veli Efendinin oğlu­ kırk düğüm vuran tutamaklığı ile yaptığı
dur; bu münasebetle matbuat arkadaşları ara- sermayeyi şeytana pabucunu ters giydirıten
sında «Şeyh Nureddin» diye de anılırdı. keskin zekAsını kullanarak İstanbulda gazete
Gazeteciliğe fı:kra muharrirliği ile ve mecmua ser bayiliğinin zannederiz. ki ·mit-
ANSİKLOPEDİSİ _;.. i067 ARTİN (Kız)

cid.i olmuştur. Yeni çıkan bir mecmuayı ve- Valdeltt Arusya Hanımı görmediin
ya gazeteyi yaşatrı:ı öldürmek elinde, gazete Yani Eiri maderi hiç emmedim
ve mecmua sah.iplerini hesap günlerinde kıv­ Üç ya~ında öldü Kirkor pederim
nm kıvrım kıvrandırır, bazan da bir puslacık Gariblikdir alm~daki fermanım
üzerine kurşun kalemle atılan imzalar muka-
Öksüz neden gülmüş ben de güleyim
bilinde küçüksenmiyecek paralar, av~nslar ve-
Zalim dayı elinde bir köleyim
rir, en cümert bir bank'a olur.du. Ölüm tarihi
Ahvalimden size haber vereyim
tesbit edilemedi.
Okusunlar ibret ile ihvanım
ARTİN -(Kız) - 1908 de meşrutiyetin
ilanında Kumkapı balıkçılarından onbeş on Dayım kuyumcudur o zalim Dikran
altı yaşlarında son derecede güzel bir ermeni Sabah ak.~am daim kalbimi kıran
genci olup babalığı Haçik Reis adında. bir Verdiği ekmeği yüzüme vuran

balıkçı ile beraber Gedikpaşa Hamamı civa- Koşub oynar iken cümle akranım

rında bir bekar odasında otururlardı. Haçik


Uşak olsam olur aylık gündelik
Reis namlı akşamcılardan, meyhanelere Ar-
Çalışınıncebim görmez metelik
tini ile gider, çocuğun sesi de pek güzel ol-
Hergün dayak atar herif üstelik
duğundan şarkı söyletir, gazel okuturdu. Bir
gece balığa çıkdıklannda kayığa gayet iri bir Çürük bere içindedir her: yanım
köpek balığı hücum eder, Haçik Reis canava- ,Yalın ayak, çul çaput üstüm ba§lm
rı zıpkınla vurmak isterken sarhoşluk hali ile
On onbir olmuşdu nihayet yaşım
muvazenesini kaybederek denize düşer, cana-
Hergün mü akacak gözümden yaşım
var dönüp saldırdığında Kız Artin hemen bı­
Bir gün patlak verdi zulm:e isyanım
çağını çekerek denize atlar, fakat babalığını
-kurtarmak isterken köpek balığı çocuğun .bir
bacağını kalçasından koparıp alır, o sırada
Simada letafet bazuda kuvvet
ikinci bir canavar peyda olup bed,baht Arti- -Hizmetimle nzık bulurum elbet
nin öbür bacağını kapar, feryadlarına civar- Beni de yaradan Kaasımülkısmet
daki ,kayıklar yetişinceye kadar Artin göz- Sona erdi, o hali perişanım
den kaybolur, Haçik Reisi can havli ile kayı-
Meşhur Haçi.k Reis o ali himmet
ğa tirJ]1anmış ve dehşetinden baygın bulur-
Garibler babası kam merhamet
lar, Faciadan sonra kendisini tamamen iç, Onda tamam olmuş şefkat merhamet
kiye veren Haçik Reis saç sakala karışmış, UzaUı elini o mihribanıın
yalın ayak, pelaspareler içinde meyhana ka-
pularmda dolaşır, haline acınarak ısmarla­ Evladını diyerek aldı yanına
nan rakıları bir yudumda devirir, «Güzel Ar- Tayfa yazdı Ku.mkapı dalyanına
tinim kendisini bu pis sarhoş uğruna feİU et- Dedi bu çocuğun hüsnü anına
ti» diye ağlardı. Bir akşam, İstanbul Asiklo- Ve hem dahi ahlakına hayranım
pedisi için bu hatırayı tesbit eden muharrire
yalvarmış, Kız Artin için bir destan istemiş- Giyindim kuşandım ~oldum bir şehbaz
di. Şiir, şarkı, ma~i, destan, koşma yazmış­ Akran arasında edeble mümtaz
Tatlı dil güler yüz sohbetde dilbaz
lığımız yok, fakat garibin hatırını kıramadım,
Cümlenin sevgilisi nevcivanım
Ar.tinin ağzından yirmibeş otuz kıta birşey­
ler yazdım, verdim, hafızamda kalanları. şun­ Gözünden bir lahza ayırmaz Haçik
lardır;
Oğlum dir -beladır hazan ·IFözellik
Hattın gelsin tamam olsan erkeklik
Namım Kız Artindir semt Gedikpaşa
Bu toylukda ben sana nigehbi.ıwıı
Güzellik tacını kom~wn bap
Henüz girmipm onaltıncı ya§a _ Ben de evladlıkda gaayetle sadık
LAkin yiğitlikde yavru arsUimm Ateşe bas dedi heınan dem basdık
ARTİN (Lavtacı) 1068 - İSTAl'mUL

Hasta olsa dizim başına yasdık Müddeiumumi Cemal Beyin Koskadaki kona-
Sıdkü vefa bilir merdi meydanım ğına getirtilir; kadın, kendisinin ele verilme-
mesini, ihbarının ifşası halind€ asla sağ bı­
Kara yazı yızm.ıs almma felek
rakılmayıp öldürüleceğini söyledikten · sonra
O yazımn· hükmü başa gelecek
0

şunları anlatir:
Ben gibi sureti siyreti melek
Velinimet yoluna bir kurbanım • - Dört senedenberi Sigorta Simsarı Ar-
tinin kapatması olarak yaşıyorum; dostum
iki ay evvel başka bir ,kızla ·sevişerek -beni
Yalın ayak don gömlek belde kuşak
terketti; bu adam yangın kundakçısı bir şe­
Reis çırpımrken durur mu uşak
rirdir, ben de Ondan intikam. almak için ih-
Heman hançerimi çekerek şıpşak
Denize atlayan bir kahraıninım bara kararverdim; daha beraber· yaşadığımız
zamaniarda on beş yirmi kadar ayakdaşı ile
Hançerim hedefi boş yere arar bir yangın kundakçısı çetesi kurdu; İstanbu­
Sağ bacağımı· kapdı kaçdı canavar lun muhtelif semtlerinde_ büyük ve küçük otuz
Gökyüzüne bakdun bir kara duvar beş yangın çıkardılar. Bazı sigorta şirketlerin"'
Etrafım_da kendi kıpkızıl kamın
deki adan_ılariyle evvelden uyuşuyor, bin li~
ra ·değeri olan bir evi beş bin liraya sigorta
Evladını canavarlar paralar ettiriyor, sonra, çetesinin haydutları ile o evi
Haçik Reis giysin artık karalar kundakla.tıp yakıyor, _şirketten parayı çekip
Gece ·gündüz feryad ederek arar mülk sahibi, şirketteki ortakları ve çetes~in
Nerde Kız Artininı körpe fidanım .. kundakçıları ile paylaşiyorlar ...

Katinanın ihbarıüzerine kimyager, . ec-


Haçik Reis bu firaka çok dayanamadı,
Otuz bir mart vak'ası günü, Artinin destanı­ zacı, sigorta şirketi memuru, polis, mahalle
nı idam yaftası gibi göğsüne ilişdirmiş, ten- ·bekçisi ve tulum bacılardan komiteye mensup
disini kuşağı ile Kumkapuda deniz kenarında yirmi kişinin adı tesbit olunur ve · yine bu
bir akasya ağacına asmış bulundu. Facianın kadrnın teklifi ile kundakçıların suç üstüıi­
bu son safhası, o kanlı ihtilal günlerinin gul- de yakalanmalarına karar veriliyor.. On beş
gulesi arasında unutuldu. gün sonra Katina, gece yarısı Beyoğlunda
Hüsnü Kınaylı
yangın çıkarılacağını, falan sokakta filana ait
ARTİN (Lavtacı) - İkinci Abdülhamid evin y~kılacağını haber verir; zabıta ve itfaiy~
devri sonlarında· Beyoğlunda ve Yüksekal- her türlü tedbiri alır ve kundakçıların seze-
dı_rımda içkili_kumaı:hanelerde çalan nanılı bir miyeceği pususunu kurar... Muhbir fahişenin
piyasa sazendesi. söylediği yerde yangın çıkarçıkmaz. ev sahip-
ARTİN (Sigorta Simsarı) --- İkinci Ab- leri, dört kundakçı suç üstü yakalanır, ate~
dülhamid devri sonlarında İstanbulun muh- söndürülür. Vak'a ile Padişah bizzat alaka-
telif semtlerinde büyüklü küçüklü otuz beş dar old_uğu için polis ve adliye· tahkikatını
yangın çıkaran ·bir kundakçı çetesinin reisi
son derece hassasiyetle derinleştirerek çete
bir şerirdir. Hayatı hakkında Mabeyini Hü-
efradının hepsini yak~lar, muhakeme yapılıp
mayun başkatibi · Tahsin Paşanın hatıraların­
da geçen bir vakadan gayri hiç bir kayda kanun gereğince cezalarını ·görürler. Sultan
rastlanamamıştır. Hamid Katinayı para mükafatı ile ta~tif eder
ve kadın, kendi isteği ile polis ınuhafazasın­
1905 senesinde Katina adında hafif meş­ da İstanbuldan çıkarılarak taşrada meçhul
rep ve serbest bir. kadın saray erkanından bir
bir yere götür:ülüp yerleştirilir. Yol masrafı
vasıta bıularak mühim bir ihbarda buluna-
da yine Padişah tarafından ayrıca ödenir.
cağını Padişaha mahrem bir surette arzetti-
rir. Sultan Hamidi-n emri ile fahişe Katina Simsar Artin ile ayakdaşlarının ne ceza
ANSiKLOPEDİSİ -- 1069 - ARTİN AĞA (Ekniekçibaşı Kör)

gördüklerini öğrenmek için o devrin ceza ka- şivine hediye edilmiş ve bu resimler ara-
nununu tetkik etmek lazımdır. sında bu Çubuklu Artin Ağanın on beş yaşın­
Bibi. : Tahsin Paşa, Abdülhamid ve Yıldız. d.a tahmin ettiğimiz bir nevcivanlık resmi bu
lunmuştur.
AR TİN AĞA (Bilezikçi) - Tanzimat devrı
Bibi. : Arabacı Tevfik Çavuş, not.
mimarlarından; İstanbulda ilk Belediye teşki­
latı kurulurken; Galata, ve Beyoğlu semtleri ARTİN AĞA (Ekınekçibaşı Kör) - Üçüncü
«Altıncı. Daire>> adı alt:ıiıda birleştirilerek bir Selim ve İkinci Mahmud. devirlerinde İstan­
örnek Belediye Dairesi vücuda getirilmiş, Bi- bulun namlı Ermeni zenginlerinden, · «Nizam
ustası» lakabı ile de anılırdı; ermeni _muhi-
lezikçi Artin Ağa da Daire Mimarı tayin
tinde Noradtin.kiyan soyadı ile meşhurdur.
edilmişti ki, bu semtlerin o zaman yapılan
bu zat •hakkında Cabi Said Efendi şimdiye
ilk imar projelerinin bu zatın elinden çıktığı • kadar malO.m tek nüshası Edebiyat .Fakültesi
kuvvetle tahmin olunabilir. Hayatı hakkın­ kütüphanesinde· bulunan muazzam vakayina -
da malılmaıt edinilemedi. mesinde şu malumatı veriyor:
ARTİN AĞA (Çubuklu, Çubukçu) - Ke- «Sultan Selim zamanında Unkapanı ve
çecizade ailesi bendenganından; lak~bı, nev- ekmekçi nizam ustalarından idi. Gayet ted-
birli bir adamdı. Ekmekçilere, sair kibar ve
civanlık çağında müstesna güzelliği ile meş­
hur olup salamcılık dairesinde misafir Çu~ ricale sadakat ve ubudiyet ile bendelik eder,
hediyeler verir, has unlar gönderir, orıta hal-
bukdarlığı yaparmış; ~eçen asır sonunda ala-
li olanlara paraca yardım eder, acizlere iyi
franga hayatın en ön . safta mümessili olan
muamele eder, ianeler verir, kendi milletini,
bU: büyük vezir ailes.inin kapısında sağlam ·. müslüman ve yahudiyi ayırdetmeden garip
bir tahsil ve terbiye görmüş, güzellik şanına dostluk eder, kalbleri kendisine celbederdi.
larık latif sesi ve zekasiyle uşaklıktan nedim- Gerek Enderunu Hümayundan gerek dişa­
liğe yükselmiş, ticaret }:ıayatına atılmış, an- rıdan, ·birçok kimseleri Üsküdarda Selimiye-
tikacılık yapmış, Balkan Harbindeki büyük deki evine ve bağına davet edip mülO.kane
kolerada ölmüştür. Sohbeti tatlı, gayet şen, köşklerde ziyafetier verip mahcup bırakırdı.
hiçbir zaman bayağılaşmamak şartiyle aşırı Harem Ağalarına, hünkar musahiblerine va-
derecede şakacı, Keçecizadeler hakkında, zen- rınca ülfet eder ve her biri de Artinin hatı-
gin hatıralara sahip, aile es- . rına riayet -ederdi. Üsküdar
rarını faş etmemek üzere Ustası Halil Ağanın Üskü-
fıkralar .nakledermiş. Ölümü darda evi yoktu, kira ile otu-
sırala.rında oldukça yaşlı bu- rurdu, hane almağa da kud-
lunduğu halde Parisli bir de- reti yoktu.. Sabık Üsküdar
likanlı kadar tuvaletine dik- Ustası Süleyman Ustanın ko-

kat eder, gayet şık gezermiş . . _,nağını mahlülden ifraz etti-


Çocukluğunda kapı . yoldaşla­ rip bin beş yüz kuruşa satın
rından Arabgirli' Ali' Ağa ile alıp ne zaman eline akçe ge-

Çerkes Ahmed Bey adında çerse getirir ödersin dıye


iki lpşinin elinden. çektikleri- Halil Ağaya verdi. Bu türlü
ni anlatırken, bulunduğu semahatleri çok kimseye
meclisi kahkahala.rla katıltır yapmıştır. Nizam Ustalığını

!idi derler. bırakıp .un ticareti ile iştigal

1940 - 1942 arasında Ke- ve iktifa etti. Sabık Sadaret


Kethüdası Moralı Os m a n
çecizade ailesinin · erkanı ve
kapıları bendeganın resim- Efendi Tersane emini iken
leri ile dolu bir fotoğraf al- kendini Kaptanı derya Hü-
bumü sahhaf ve ko~tukçu Ni- seyin Paşaya tavsiye .etmek-
zameddin Aktuç tarafından Çııbuklu Artin Ata
le paşaya vekilharç tayin
İstanbul Ansiklopedisi ar- (Resim: S. B.) edildi. Artin, balyozlar ve el-
ARTİN AĞA (Eyyubluoğlu) - 1070 ,;_ ISTAMtUL

çilerle de ülfet ederdi, onların yanında da sordular. Efendi:· Bu Artin babamız ile eski.:.
hatırı geçerdi. den şeriık idi, mal1lmumuzdur, sonra hesap-
Bir ara da sarayı,. hümayun araba- larını görüp ayrıldılar! cevabını verdi. Artin
cılar ocağının ekınekçiliğini iltizam etmişti. üç dört gün daha hapiste kaldı. Bostancııbaşı.
Üsküdarda emniyet ve safa ile ve konağında Ağa del&letiyle Nazif Efendi huzuruhüınü­
havuzlar ve limonluklarda kibar ahbaplarını yuna çıkarıldı, orada da şirketin babasının
davet ederek safasında idi. Vak'ai Selimi- hali hayatında bozulduğunu, hesapların gayet
yede saklandı. Ortalık yatışınca meydana çık-· doğru olarak görüldüğünü, defterleri mazbut
tı. Sabık Kapan Naibi maktul Abdüllatif olduğunu ve kendisinden hiç bir alacakları
Efendinin ortağıdır diye bir defa t~kiıb edi- olmadığını söyliyerek Artini kurtardı».
lecek oldu, taraftarlarının kuvveti ile kurtul- Ekmekçibaşı Artin, büyük bir tehlikede,
du.
-
Bu defa, 1227 (M. 1812)
. .
de, ekmekçi es-
nafından ve gayrıdan birkaç ,garazkar kefere,
. Yeniçerilerin son azgınlık yıllarında atlat-
mıştı. Şöyle ki, Ocak Ağaları tarafından göz-
Artin maktul Abdüllatif Efendi ortağı ol- dağı vermek için günahsız olarak idamı ka-
makla birkaç bin kese akçesini gizlemiştir rarlaştırılan erbabı servetten üç dört kişi
diye padişaha arzuhal verdiler. Artinin Bos- arasına, Artinin de adı yazılmıştı. Fakat ka-
tancıbaşı hapsine verilerek istintakı için ira- ziye, İkinci Mahmudun gözdesi meşhur Ka-
dei aliyye çıktı. Bir Haseki gönderilerek Ya- zaz Artin tarafından öğrenilmiş ve Ocak
lıköşküne getirildi ve hapsolundu. Padişah Ağalarına, mühimce bir rüşvet verilerek Kör
Beşiktaş Sarayında idi; Bostancıbaşı Ağa Ya- Artin ile diğer zavallılar ku~arılmıştı.
lıköşküne teşrifinde ne var ne yok diye sor- Nizam ustası Artinin hayatı hakkında
duğumda; Kuşçubaşı Ağa; Üsküdardan. Ni- başka bir kayda rastlanamadı.
zam usıtası Kör Artin ·nam zimmi hakkında
ARTİN AĞA (E;yyubluoğlu) - Geçen asır
rikabı hümayuna arzuhal vermişler, Ende-
sonlarınınen namlı ilmiye terzisi; Sabah ga-
rundan iradei aliyye ile getirdik, bu gece
zetesinin 1894 yılına ait koleksiyonundaki bir
mahbus . idi dedi. Bostancıbaşı Ağanın bu
ilanından anlaşıldığına göre, dükkanı büyük
maddeden haberi yoktu.· Artin ile ülfeti ka-
zelzeleye kadar Kapalıçarşıda imiş yangından
dimi olduğundan başka kendisinden pek çok
sonra Bayazıda . Çadırcılarda Sarnıçlı Hanın
iyilik görmüştü. Artini hapisten getirtti: Ho-
alt katına nakletmiş. Hayatı hakkında başka
ca Artin, senin hususun ne olduğunu bil-
bir kayda rastlanamadı.
mem, lakin vesvese etme, Allah kerimdir! di-
Bibl.: Midhat Cemal, Üç İstanbul; Sabah Gazetesi,
ye teselli li'tti, Kuşçubaşı ve Terekecibaşı
arzuhali vereler getirtip istintak eyledikle- ARTİN AĞA (Kazaz) - İkinci Mahmud dev-
rinde, mesfurlar: Bizim maktul Kapan Nai- rinin maliyecilerinden, namus, liyakat ve sa-
ıbinde alacak ,haklarımız olup bu Artin ev- dakati ile bu hükümdarın itimadım kazan-
velce maktulün şeriki olmakla haklarımızı mış Ermeni ricalinden; Ermeni muhitinde
ondan talep ederiz diye rikabı hümayuna ver- Bezciyan soyadı ile anılır; aşağıdaki satırlar,
dikleri arzuhalin hilafı ·davada bulundular. muharrir Diran Kelekyaıiın Tarihi Osman!
Mesfurları Kuşçubaşı Ağa tekdir ile: Alaca- Encümeni mecmuasındaki makalesinden alın­
ğınızı talep edersiniz, ne güzel, lakin rikabı mıştır:

hümayuna bu makule arzuhal vermek ne la- 10 Nisan 1771 de İstanbulda doğmuştur;


zımdır? Hakinı ve zabit kalmadı mı? Ka- babası Hacı Boğos adında fakir bir awµnd.ı;
pan Naibi merhumun oğlu l)lüderrisini . ki- Aslı Karslı olup 1768 de İstanbula hicret et-
ramdan Nazif Efendidir ki bir söz anlar zat- miş, dokumacılık yapan Karabet isminde bir
tır. Bostancıbaşı Ağa .huzuruna getirtip hak- hemşehrisinin yanına sığınmış, Karabetin tez-
kınızı ondan talep etmekte aciz mi vardır-? de- gahları ·mamulatını sokaklarda ve Büyük
di ve bir ıhaseki gönderip Nazif Efendiyi Ya- Kapalı Çarşıda saıtmağa başlamış, bu sebeple
lıköşküne davet etti. Efendiye: Bu Artinin «Bezci Boğos» diye tanınmış, bir müddet
zimmetinde babanızın bu kadar bin kese ak- sonra hemşehrisi ve patronu Karabetin kızı­
çesi varmış, hakkınız olmakla niçin talep et- nı alarak bu izdivaçtan evvela Artin, sonra
mediniz, yok ise haberiniz yok muydu? diye Maryam ve Hamaspiyor adında iki kızı dün-
ANSİKLOPEDİSİ - 1071 - ARTİNAÖA (Kazaz)

yaya gelmiştir. Artin, yedi ·yaşında, Kumka- kail, Agob ve Boğos adındaki altı oğlunu
pı Ermeni· patrikhanesine bağlı Ermeni sıb­ toplamış, bundan böyle Kazaz Artini de bir
yan mekte:bine gönderilmiş, ikıraat, hüsnühat evlad gibi tanıdığını ve kendilerinin de Ar-
ve hesap öğrendikten sonra bir ipekçinin ya- tini böyle tanımalarını söylemişti.
nına çırak olarak verilmiştir; «Kazaz» illi~
İpek vergisinin iltizam müddeti bitince
bını da bu sanata intisabından ötürü, çocuk-
Düzoğlu Ohannes Kazaz Artinin hesaplarını
luğunda almıştır. Artin _·uzun yıllar çıraklık
tetkik etmiş, hesaplarında en küçük bir yol-
ettikten sonra, efendisinin dük.kanma ortak suzluk görmeyince Artini evine kahya olarak
olarak girmiş; bir müddet sonra da ortağın­ almıştı. Düzoğulları, ayni zamanda Darphane
dan ayrılırak çarşıda kendi hesabına dük- sarrafı olduklarından Artini mübayaa me-
kan sahibi olmuştur. murluğuna tayin etmişlerdi; Artin de Yaldız
1802 de Büyükşehrin namlı sarrafların- . Hanında bir iş odası açmıştı; az sonra da 0-
dan Düzoğlu Ohannes Amira (B. : Düzoğul­ hannes ölmüş, Darphane sarraflığı oğulları­
ları; Aınira) hükftmetten ipek resmini iltizam na kalmış, bütün muamelelerinde de Kazaz
etimş, bu işlerden anlar bir zatın nezareti al- Artin en. nüfuzlu müşavirleri olmuştu. Fa-
tında çarşıda bir idarehane aç~ağa lüzum kat Darphane idaresinin ucun ucun intizamı­
görmüş ve bu vazifeyi, yakın dostları tara- nı kaydederek bozulduğunu, bazı erkan ve me-
fından tavsiye edilen Kazaz Artine bırakmış­ murinin menşei meçhul gelirlerle israf ve se-
tır. fahate daldıhlarını görünce, evvela Düzoğul­
Bu sıralardadır ki; Üçüncü Selim taht- larına samimi bazı ihtarlarda bulunmuş, son-
tan indirilmiş, Dördüncü Mustafa hükümdar ra Darphane mübayaacılığından i&tifade ede-
olmuş · ve Yeniçefilerin şımarıklığı azgınlık rek 1hiç bir ilişik ve zimmeti kalmadığı hak-
derecesine varmıştı; Üçüncü Selim devri ri- kında Düzoğullarından bir ibraname almış ve
calinden bir kısmı feci bir surette _öldürülür- bunu Derphane Emini Abdürrahman Fey:/"J
ken, Ocak i)rkanı, ·akalliyetlerden tanınmış Beye de mü~ürletip tasdik ettirmişti.
birkaç kişiyi idam, mal ve mülkünü müsade- 1819 da, Halet Eefendinin nüfuzu ile Ab-
re ederek halkın gözünü yıldırmayı düşün~ dürrahınan Bey yerine Darphane Emini olan
nıüş, Ermenilerden «Nizam ustası> lakabı ile Hayrullah Efendi, işe Düzoğullarının hesap-
anılan Ekmekçi!başı Artin, Ermeni katolik- larını tetkik ettirmekle başlamış, 29 Ağustos­
lerinden Düzoğlu Ohannes, Rumlardan mey- ta sandık odaları mühürlenmiş, iki gün son-
haneci Todoraki ve Musevilerden şapkacı alın­ ra da kadınlı erkekli bu zengin sarraf aile-
mıştı. Bunun vaktinde haber alan Kazaz Ar- sinin bütün efradı tevkif edilmişti. İkinci
tin, kızkardeşi Maryamın kocası Nuriyan 6- mahmudun gözde müşavirlerinden Berber-
hannesin Ocak erkanından Kazancı Hacı Mus-. başı Giridli Ali Ağa Darphane sarraflığına
tafa ile yakın dostluğundan istüade ederek ermeni milletinden diğer münasip bir zatın
Ohannes ile beraber Hacı Mustafayı almış­ bulunmasına Sarayı Hüm-ayun yapı kalfası
lar, Aksaraydaki Yeniçeri kışlasında odasına Balyan Kirkor Ağayı memur etmiş o da mü-
götürerek çok rica ve istirham edip bir hay- cessem namus bildiği Kazaz Artini tavsiye et-
li de para vererek her döndünün hayatını mişti; Artin, evvela efendilerinin. felaketin-
kurtarmağa muvaffak olmuşlardı. . Kazancı den istifade etmek istemedeğini beyan ile
Mustafa Orta Caıniye gidip ayakdaşlarına ev- kabul etmemişti, fakat Mimar Kirkor, hesap-
velce tanzim edilen iylamı yırttırarak, «mer- larıııı yoluna koymak suretiyle efendilerini
kum dört şahsın idamı her ne kadar evvelce kurtarmak için bu vazifeyi kabul etmesi ge-
kararlaştırılmış ise de, bu ceza.ya şayan bir . rektiğini söylemiş, Artin de razı olarak Kir-
şey yapmamış oldukları tahkikat neticesinde korla beraber Ali Ağaya gitmiş, 5 Eylül ta-
anlaşıldığından Yeniçeri ocağının şerefine ha- rihli bir iradei seniye ile Darphanei Amire
yatları bağışlandığını» dellala ilan ettirmiş­ sarraflığına tayin edilmişti. Artin bütün gay-
ti. Düzoğlu Ohannes, Yeniçerilerin kendi ıhak­ retlerine rağmen, Düzoğullarını idamdan
kındaki kararını haber almış, evinde cellM- kurtaramamıştı; 4 Teşrinievvel sabahı Düzoğ­
1.arı beklerken Kazaz Artinin müjde ile gel- lu Kirkor •ile Serkizin Babıhüınayun önünde
mesi · üzerine, Kirkor, Serkis, Karabet, Mi- boyunları vurulmuş, Mikail ile amcaları Mı-
ARTİN AĞA (K~zaz) - 1072 '-. İSTANBUL
-------------------------·----------
gırdıç, Yenikapıdaki yalılarının penceresin- ile birkaç ayakdaşı tevkif edilmişti. Sorguya
de asılarak idam olunmuştu. Bu vukuatın ce- çekilen Deli Bağdasar, müşavvik olan Kay-
reyanı, Ermenilerin ve bilhassa Ermeni zen- seriyeli Karabet adında •bir rahib namzedini
ginleri_. arasında katolik mezhebinin yayıldı- ele vermiş; Kayseriyeli Karabet de, kendisi-
. ğı devre rastlar ki katoliklerle Kumkapı pat- nin bu işe, muhafazakar Ermeni zenginlerin-
rikhanesi arasında ve iki fırkaya ayrılarak den Sakaoğlu Kirkor ile Sakaoğlunun akraba-
ermeni katolikleri arasında yekdiğerinin ölüm ~ından Azarya ismindeki şabıemred bir de-
felaketine kadar varan kin ve nefret uçuru- likanlı, Arpayaryan Mıgırdıç ve Karakahya
mu açmıştı. Kazaz Artin, efendileri katolik Abraham tarafından memur edildiğini söyle-
olduğu halde Kumkapı kilisesine ·bağlı kal- mişti. Seksen yaşında bir ihtiyar olan ·Saka-
mış ve Patrik Boğos Efendinin de mutlak iti- oğlu, nefsini feda ederek bütün mesuliyeti tek
madını kazanmıştı. Hükumette ermeni cema· başına yüklenmek istemiş ise de diğerlerini.
atını patriğin manevi kefaleti altında tanıdı­ ikurtarmağa muvaffak olamamış, Sakaoğlu­
ğını beyan ederek, ermeniler arasındaki ay- nun Kumkapıda Ermeni kilisesinin kapısı
rılığa son verilmesini, şayet kendisine itaat önünde boynu vurulmuş, muhbir rahib nam-
etmeyenler bulunursa Babıaliye bildirilmesi- zedi, Deli Bağdasar kollukta boğdurulmuş,
ni Patrik Boğos Efendiye emretmişti; bu- diğer mevkuflardan sarraf Mıgırdıç Arpayar-
nun üzerine Sermimar Kirkor, Kazaz Artin, yan İstanköye, Gülgüloğlu Boğos · Limriiyc,
Canik, Aznavur Karabet ve Erganyan Oihan- Boğos Makaryan Rodosa sürülmüş, Karakah-
nes ile konuştuktan sonra katolikleri müza- ya Abraham da Mısırkapı Kethüdası Necib
kereye davet etmişti. Katolikler · bu daveti Efen dinin himayesi ile kurtulmu.ştu. , Sadra-
kabul etmişler, müzakereler neticesinde di- zam Hacı Ali Paşa, Patrik Boğos Efendiyi bir
ni merasinl ve· itiyadlarda J{atolikleri mem- gece gizlice Bırbıaliye davet ederek, zatı şa­
nun edecek kararlar verilmiş, 1820 yılı Ni- hanenin, Kumkapı kıyamına sebep olan ka-
sanın on dokuzuna rastlayan P3:Zar günü de, toliklerle 19 Nisan anlaşmasının kimlerin
katolik rahiplerin iştirakiyle Kumkapı kilise: eseri olduğunu öğrenmek istediğini söylemiş,
sinde büyük bir ekseriyeti bundan hoşnud ol- Patrik de Mimar Kirkor, Kazaz Artin, ·Papas-
mamıştı, mutaassıb muhafazakarlar, katoliik yan Canik, Er,ganyan - Ohannes ve Aznavur
itiyatlarının kabulü hükmünde buldukları ye- Karabet ile müşavede bulunduğunu söyle-
ni kararlara itiraz etmişler, böyle bir mese- mişti. Ertesi gün de bu zevat tevkif edilerek
lei ruhaniyenin ancak Ermeni kilisesinin en muhtelif yerlere sürgün edilmişlerdi. Kazaz
büyük siması olan Açmiyazın katogikosunun Artin, Darphaneye ait bütün hesaplarnı tev-
riyaseti a1tında toplana•bilecek bir Piskopos- kifi anında derhal ve ter temiz takdim etmiş,
lar ve Baş Piskoposlar meclisinde halloluna- hükumetten bir ibraname almış ve Limniye
bileceğini, Kuınkapı ikararlarının avam hissi- gönderilmişti; öyle ki sürgün emri alisi de:
yatını rencide ettiğini beyan etmişlerdi. Mu- Darphaneye ait vazifesini hüsnü ifa etmiş ve
taassıb katolikler de, Ermeni kilisesiyle ·her hesapları muvafıkı matlup bulunmuş ise de
hangi bir uzlaşmayı kendi selametlerine uy- milleti umuruna karışarak nifak ve şikaka se-
gun bulmamışlar, muhafazakarların cehlinden bep olduğundan sairlere ibret olmak üzere
istifade ile onları alet edip Kumkapı Patriği nefiye müstahak görülmüştür> suretinde ya-
zılmıştı. Kazaz'ın Darphane sarraflığına Bile-
Boğos Efendiye karşı 7 Ağustos 1820 kıya­
mını hazırla~nışlardı. Şöyle ki: Ayaktakımı ile
zikçioğlu Boğos tayin edilmişti.

Ermeni esnafından büyük · bir kalabalık, bir Kazaz Artin sürgünde bir sene kadar bile
pazar gününe rastlayan bu tarihte Kumikapı ·kalmamıştı. 1823 yılı başlarında istanbula
kilisesini basmış: «Sen bizi akıbet katolik mi davet edilmiş, evvela Cebi Hümayun sarraf-
edeceksin? Daha ne olacak!..» diye Boğos lığına, · bir müddet sonra ı:;>arphane Eminli-
Efendinin üzerine hücum etmiş, Patrik güç- ğine tayin edilmiş bu tarihten itibaren de,
le kaçarak gizlenmiş, vakaya civardaki Yeni- İkinci Mahmudun sonsuz emniyetini kazana-
çerileri kolluğu müdahale etmiş nümayişçiler rak, sadakat ve namusiyle bu emiyetini ölümü-
Yeniçerileri de taşa tutmuş iş büyümüş, nü- ne kadar ·muhafaza etmişti. Nüfuzunu evvela
mayişçilerin başında bulunan Deli Bağdasar eski efendilerini kurtarmak yolunda kullan~
ANSİKLOPEDİSİ - 1073 - ARTİN AĞA (Kaza~)

mıştı; Düzoğullarından hayatta kalanları af- lunan Kazaz saraya biraz geç gelmişti. Padi-
fettirmiş, vak.ada, devlete olan borçlarına şah:
karşılık müsadere edilmiş bulunan Kuruçeş- . - Artin nerede idin? diye sormuştu.
medeki yalılarını miriden satın alarak, döşe­ Kazaz:
tip dayattıktan sonra hediyelik nefis limon- - Efendimizin müsaadei mülukaneleri
ları ihtiva eden bir sepet içinde Düzoğlu ile inşa olunan kilisede idim, efzunü ömrü şev­
Ohannesin felaketzede kızları Yeranuhi ve keti mülukaneleri için dua ediyordum! de-
Diruhi Hanımlara kendi kız kardeşi Hemas- yince Sultan Mahmud:
piyor Hanım ile göndererek aile ocaklarının - Hay kilisede kalaydın! ..
yeniden ihyası müjdesini vermişti. Derdemez padişahın ayaklarına kapan-
Kazaz Artin, civanmertliğinin bir güzel mış:
örneğini de Mimar Kirkora karşı göstermiş­
- Efendimiz fermanını ihsan buyuru-
ti. 1827 de sarayı hümayuna yaptığı bir ha- nuz da vefatımdan sonra kilisede kalayım!
mam. yüzünden gazabı hümayuna uğrayan demişti.
Mimar Kirkor Kayseriye sürülmüştü. Kirkor 1827 Rus Seferinin ilanından bir buçuk
için «sebebi ikbalimdir» diyen Artirt, k~lfaya yıl kadar sonra İstanbulda bir kıtlık olmuştu.
bir mektup yazarak nefsi hümayuna mahsus Vak'anüvis Lütfi Efendi 1829 da, Büyükşeh­
en ala nevinden pastırma yap,tırıp gönder- rin halini şöylece ıtasvir eder:
mesini tavsiye etmiş, pastırmalar gelince de «Rusya sefinelerinin Karadeniz Boğazı
saraya takdim etmişti; İkinci Mahmud bu civarlarına doğru yaklaşması ve Akdeniz Bo-
nefis pastırmayı nereden aldığını sorunca da: ğazının ~blukası sebebiyle Dersaadete gele-
- Efendimizin sadık hendesi Kirkçr kal- cek zahire ve erzak gemilerinin ardı kesilmiş
fa köleleri bilhassa nefsi melukaneleri için ve iç vilayetlerden gelecek zahire için hay-
gönderdi! demiş ve hemen o anda Mimar van tedarikindeki zorluklar İstmbulda bir
Kirkoru affettirmişti. kıtlık doğurmuştu. İstanbul, Eyyub, Üsküdar
Katolikler tarafından kundaklanıp yakı­ ve Galata kadılıkları hududu içinde derhal
lan Kumkapı kilisesinin yeniden inşası mü- bir sayım yapılınış, tanzim edilen defterler-
saadesini de zarafeti ile elde etmişti. den Büyükşehrin nüfusu 359,089 olarak tes-
Artin Ortaköyde otururdu, fakat yıkan­ bit edilınişti; bunun için. de fırınlara haftada
mak için Yenikapı Hamamına giderdi. . Bu 40.000 kile zahire vermek lazımdı. Boğazlar
hamam, hem denize nazır, hem de iç tertibatı kapanınca bunun ancak yarısını ıtedarik et-
bakımından Artinin hoşuna giderdi. Bir gün mek mümkün oldu. Beylik anbarla:rdaki ih-
hamamda iken padişah tarafından aranmış, tiyat zahire ise, ihmal yüzünden değiştiril­
iradeyi tebliğe memur olanlar, Artinin ha- memiş, yıllardanberi kokmuş, çürümüş, kül-
mamda olup gelmek üzere bulunduğunu ar- çeleşmişti, Nüfus başına bir ekmek, cami
zetmişlerdi. Sultan Mahmud da huzuruna çı­ mescid ve kiliselerde defterle dağıtılmağa
kan Darphane Eminine: başladı. Yumruk kadar simsiyah soinun idi
, ki, Rabbim bir daha göstermesin, yenilir şey
- Artin! Hamam rahat mı idi?.. diye değil... Fırınların •ekmek çıkardığı vakitler-
iltifat etmişti. Kazaz Artin fırsattan is,tifade de önlerine biriken, ahalinin izdihamından
ederek: sokaklardan geçmek mümkün olamazdı. Hü-
- Muhterik kilisemiz el'an viran, Pazar kumet bekar takımından ve en çok on yıl­
duası açıktı, yağmur altında okunuyor, köle- d.:\.n beri fstanbulda oturanların memleket-
niz ayinimiz icabınca başım açık duruyorum, lerine gönderilınesi, Büyükşehir nüfusunun
üşüyüp nezle oldum, onun için hamama git- 1bu suretle azaltılarak sıkıntının kısmen ön-

miştim! cevabım vermiş ve Kumkapı kilise- lenmesini kararlaştırmıştı». Vak'anüvisin kay-


sinin evvelkinden daha mükellef surette in- dettiği bu tedbir, gayrı müslimler hakkın­
şasına izin alınıştı. 1830 da _kendi mezarını da, da da tatbik edileceğinden, memleketlerine
ihyasına sebep olduğu bu· kilisede yaptırmış­ gönderileceklerin tesbiti akalliyet cemaatle-
tı; bu müsaadeyi nükteciliği sayesinde alınış­ rine bırakılınıştı. Kazaz Ar.tin, bu maksatla
tı; bir gün saraya davet edilmiş, kilisede bu- Kumkapı kilisesinde toplanan meclise iştirak
ARTİN AĞA (Kazaz) - 1074 - İSTANBUL

etmiş, fukaranın seyahati müşkül, sefalet ve kiye hakkında meşhur bir seyahatnamenin
felaketlerine sebep olacağını söyliyerek zen- müellifi Charles Mac Ferlane'i de İstanbula
ginlerin bir fedakarlık yaparak İstanbulu mu- getirmiştir, Büyükşehir limanına 20 Mayıs
vakkat bir zaman, için terketmelerini teklif 1828 de demir atmıştı. Bu vapur Kazaz Arti-
etmiş ve teklifini de kabul ettirmişti. Sonra, nin temsil ettiği bir tüccar grupu tarafından
o sıralarda Rami kışlasında· oturan İkinci Mah- satın alınmış ve Türk bayrağı çekilerek İkin­
mudun huzuruna çıkmış, teklifinin müslü- ci Mahmuda hediye edilmiştir ki, Türkiyenin
manlar ve diğer akalliyetler hakkında da ay- ilk buharlı gemisi olmuştur.
nen tatbikini arzetmiş, ancak o zaman· da, İkinci Mahmud'un 1831 Mayıs içinde Ge-
erbabı ticaretin_ dağılması ile İstanbul iktisa- libolu ve Edirneye yaptığı bir seyahatte, pa-
diyatının sarsılacağını· belirtmiş, kıtlığın, dişahın has bendeganından biri sıfatiyle mai-
şehir nüfusunu · azaltmak ile değil, buğday yetinde Kazaz Artin de bulunmuştu. Bu ~e-
ve un ithalinin serbest •bırakılınasiyle, herke- yahatten az evvel, bir Ramazan günü Büyük-
sin kendi malını istediği fiat ile satmasiyle çarşıyı dolaşan Sultan Mahmud, Kazası yine
önlenebileceğini anlatmış, mütalealarını pa- yanına almıştı.
dişaha kabul ettirerek, herkesin istediği yer- Edirne seyahatından dönüşünde,. Kum-
den un ve buğday getirmesi, arzu ettiği fiyat- kapı kilisesindeki fukara sandığını tesis et-
la satması, gümrük ve ihtisabiye resimlerinin mişti; o gün kilisede .bu münasebetle· bir hi-
alınmaması hakkında bir ferman çıkmıştı.
tabede bulunmuş: «İstanbula bir fakir deli-
Süratle tamim ve ilan edilen bu fermandan kanlı olarak geldim. Bir yaz günü aç kaldım.
on iki gün sonra İstanbulda kıtlıktan eser Bugün Cenabı Hakkın lutfu ile zenginim. Fa-
kalmamıştı. Padişah Kazaz Artine:
kat nice zenginlerin de düştüklerini, nanpare-
- Ekmeğim sana helal olsun! ye muhtaç olduklarını gördüm. Elimizde var-
Diye iltifat etmiş.ti. ken fukaraya verelim, biz de düşersek bize
1830 Edirne Muahedesi ile Rusyaya ağır verirler» demişti ve sandığa senede 10.000
bir harb tazminatr ödenmesi ve bunun üç kuruş taahhüt etmişti. Hastahanelere, mek-
taksÜte verilmesi kabul edilmişti. İkinci tak- teplere, yoksul balıkçı ailelerine, kiliselere
sitin zamanı geldiği halde, hazinede para yok- yaptığı yardımlar ve teberrüler ise pek çok-
tu. Hükumet müşkül bir durumda idi. Ka- tur; öyle ki, kendisini çekemiyenler, serveti-
zaz Artin, padişahtan izin aldı~tan sonra bü- nin kaynağı neresi olduğunu sorarlardı. Vak'
tün İstanbul sarraflarını toplamış, onlardan anüyjs L-0.tfi Efendi de, Kazaz Aritini: Er-
dahili bir istikrar yapmış, tazminat parasını meni mutaasssıplarından zahirde devlete sa-
üç gün içinde toplayarak teslim etmiş ve dakat, manada hemmezheblerine hizmet eder»
Rusya elçiliğinden alınan makbuzu da _İkinci bir adam olarak tasvir eder. Ta·hsili yoktu;
Mahınuda takdim etmişti. Bu hizmetine kar- Birçok işlerinde, mahmisi ve nedimi mual-
şılık da, İkinci Mahmud, Kazaz'ın ,göğsüne lim Paştemalcıyan Efendi müessir olmuştur.
<<Tasviri Hümayun» nişanını kendi eli ile derler.- Kendisi gayet sade bir surette yaşa­
takmış ve makbuzu, Babıalide içtima halinde mıştır. ,,Nefsine sarfettiği, orta halli bir ada-
bulunan heyeti vükelaya götürmesini söyle- mın halinden aşağı idi. İkinci Mahmudun sık
mişti. - sık ihsanlarına nail olurdu. Gençliğinde tut-
Kazaz Artin, padişah tarafından gönde- tuğu ipek ve iplikli kumaş ticaretine de adam-
rildiğini söyliyerek içeri girdiği zamaıi, o za- ları vasıtasiyle devam etmişti ki o devrin en
manın adetince Sadrazamın ayağını öpmek karlı, zengin işlerinden biri idi.
üzere eğilmiş, fakat göğsünde Tasviri Hüma- Kazaz Artin bütün hayatını çalışmakla
yunu ,gören vüJcela kendisini ayağa kalkarak geçirmiş, sinni de ilerlemiş olduğundan sıh­
karşılamış, padişahın emri ile akdettiği da- hati bozulmuş, istiskadan ınuztarib olmağa
hili istikrazdan bu suretle haberdar olan he- başlamıştı. Tabibler Bursa kaplıcalarını tav-
yeti vükela da, Kazaz Artine .bu vatan hizme- siye etmişler, hususi tabibi Nikolaki ve Rahib
tinden ötürü ayrıea teşekkür etmişti. Kalost ile Bursaya gitmiş, İkinci Mahmudun
İstanbul limanına gelen ilk buharlı ge- emriyle parlak bir surette karşılanmış, vila~
mi Swift adında· bir İngiliz gemisidir ki, Tür- yet konağını ziyaretinde askeri merasim ya:.
ANSİKLOPEDİSİ - .1075 - ARTUNKAL (General Ali .Riza)

pılmıştı. Fakat Bursanın ne havasından ne de parlak olmuş, bir askeri kıt'a ile bütün dev-
hamamlarından istifade edememiş, ancak se- let erkanı cenaze merasimine iştirak etmişti.
kiz gün kadar kalarak İstanbula bitkin bir Yıllardanberi Kazazın lutfunu görmüş bin-
halde dönmüş ve yatağa düşmüştür. İkinci lerce Ermeni fukarasının feryad ve figanı
Mahmud bir gece, saat dört sularında yanına iİe Kumkapı bir mahşer yerine dönmüştü.
mabeyincilerinden Ali R~a ve Mehmed Ali Bu bilyük adamın cenaze merasimini görmek
Beyleri alarak Kazazın yalısına gitmiş, hiz- için de o gün, Büyükşehrin her tarafından
metçiler başka bir merdivend_ım daha evvel muazzam bir kalabalık Kuriıkapıya akın et-
yetişerek efendilerine padişahın geldiğini mişti.
haber vermişler, Kazaz Artin de yatağından ARTİN AĞA (Palabıyık) - İkinci Ab-
oda kapısına koşmu~ ve padişahı orada karşı­ dülhamid devri sonlarında Galaıtaiıın namlı
layarak ayaklarına kapanmıştır; Sultan Mah- kahvecilerinden; kahvesi Voyvoda caddesin-
mud Kazazı eli ile tutup kaldırmış ve yata- de idi; Perşembe, Cuma ve Cumartesi gün-
ğına.girmesini rica etmiş, kendisi de baş iıcuri­
leri saat alaturka ondan itibaren (akşamları)
da bir koltuğa oturmuş; hal ve hatır sorarak mükemmel bir incasaz bulunurdu. Artin Ağa,
iltifat etmişti. Ertesi gün bu ziyareti haiber Voyvoda sandığının da namlı tulumbacıların­
alan vükela da Kazaz Artini ·ziyaret etmişler­
d~n idi. Hayatı hakkında başka bir kayda
di. rastlanamadı.
Hastalığının gittikçe şiddetlendiğini gören Bibl. : Devrin Gazeteleri.
Kazaz Artin, İkinci Muhmuddan· Darphane
ARTİN AMİRA (Balkapanlı) - On se-
Eminliğinin Düzoğlu Agob .Çelebiye verilme-
sini rica etmişti, ki ölümünden sonra bu ri- kizinci asrın ikinci yarısında Devlet nezdinde
cası yerine getirilmiştir.
en nüfuzlu Ermenilerdendir. 7 Eylul 1780
de sarraflar kethüdası olarak zikredilmekte-
Yalı rütubetli olduğundan, ölümünderı
dir. Mezkftr tarihde, yeni seçilen Eçmiadzin
iki ay kadar evvel, doktorların tavsiyesi ile, Katoğikosu Lukas, Artin Amira'ya müracaat
yüksekte, ermeni zenginlerinden · Ohannes
ederek, İstanbul Ermenilerinin kararına ita-
Pişmişyanın köşküne kaldırıldı. Mabeyini hii-
at etmeğe hazır olduğunu beyan etmiştir.
mayun incesaz takımına da her gün bu köşke
Zira kendisi bu İnakama geçmeği umduğun­
giderek Kazazı eğlendirmesi emredildi.
dan işbu intihap İstanbul Patriği Zakaiya
Kazaz Artin 3 Kanunusani 1834 de öldii.
Başpiskopos'un hoşuna gitmemişti.
Ölüm haberi İkinci Mahmuda Düzoğlu Aıgob Kevork Pamukcuyan
Çelebi tarafından verildi; Agob Çelebi Tas-
viri Hümayun nişanı ile diğer nişanları pa- ARTİN KALFA - On sekizinci asrın
dişaha takdim etmişti. · Sultan Mahmud fev- ikinci yarısında yaşamış namlı bir hamam
kalade müteessir olarak: m~arı; hayatı hakkında başka bir kayda
rastlanamadı.,
- Son sadık bir bendemi kaybettim!
Bibl.: Niır.
Demiş ve Kazaz Artine mutantan cenaze
merasimi yapılmasını emretmişti. Tabut, Or,. ARTUNKAL (General Ali Riza) - İkin­
taköyden Beşiktaş Sarayı yanındaki iskeleye ci Cihan Harbinde İstanbulun ilkı İdarei ör-
getirilecek, oradan bir · kayığa · konularak fiye kumandanı (Sıkıyönetim Komutanı); İs­
Kumkapıya götürülecekti. Ermeni Paıtriğı tanbul Ansiklopedisinin talebi üzerine gön-
İstepanos Efendi ile Karabet ve Asfazador derilen hayatını tesbit eder mahiyette olmuş­
isminde iki Baş Piskopos ta·butun öıiüİtde, tur ki aynen nakledilmiştir:
Düzoğlu Agob Amira, Canik Amira, Ergan- 7 Eylul 1323 Yüzbaşılıkla mektepten çı­
yan Amira tabutun arkasından, Ortaköyden karak ikinci orduya tayin etiildt 1323 senesi
Beşiktaşa kadar yaya gelmişlerdi. Padişahın Balkan Harbinde kolordu ve ordularda Kur-
emriyle, tabutu taşıyan kayık, .sarayın pen- maylık vazifesinde buludu. 1 Haziran -'1832 de
cereleri altından geçmiş, İkinci. Mahmud, sa- Binbaşı oldu. 1330 - 13~4 Birinei Cihan Har-
dık bendesinin yüzünü, pencereden, son de- binde ikinci, dördüncü ve beşinci ordularda
fa olarak temaşa etmişti. ve Çöl ~omutanlığı Kurmay başkanlığında;
Yenikapı kilisesindeki merasim de. gayet i.kinci Bulgar ordusu Türk irtibat subaylığın-
ARÜSEK, ARUSEKLİ 1076 · İSTANBVL

1
da, elli beşinci Tü- antikacı Nureddin Rüşdi Büngül 1939 da
men Kurmay baş­ neşrettiği <<Eski Eserler Ansiklopedisi» adın­
kanlığında, Beşin­ daki eserinde arftseklilere yirmi yıl evvelki şu
ci or·du harekat azami fiatları .biçmiştir: Masalar 25 - 30 lira,
şubesi müdürlü- tavlalar 20 lira, kutular 3 - 5 lira. Antikacılar•
ğünde bulundu. da 1959 daki fiatlan yukarıdaki rakamların
İstiklal Harbinde en az ·on misli üstündedir.
İstanbulda m i 1 1 i ARÜSYAK HANIM - Sahne artisti; 1841
mücadele gurupla- de Kumkapıda doğdu. Ermeni muhitinde
rı teşkilatında ça- Bezciyan soy adı ile anılır. Meslek olarak ev-
tı ve 1337 senesin- vela muallimliği seçmişti; 1858 de muallim- ·
de Anadoluya ilti- liği bıraktı S. Hekimyan Naum'un tiyatro-·

hak ederek garp sundaki t_emsillerine iştirak etti.


cephesi emrinde ve O devirde, Ermeniler de kadınların sah-
garbi A n a d o 1 u neye çıkışlarını hoş görmüyorlardı. Türkiye-
de ilk ·defa sahneye çıkan' kadın Ekşiyanın
menzil müfettişliği General Artunkal
baldızı Ofelyadır. Fakat, bu kadın, akrabalık
Kurmay başkanlı- (Resim: Nezih)
lığında · ve Ç a y
tesir ve nüfuzu ile bu yola dökülmüştür. Ken-
menzil müfettişliğinde bulundu 10 Birinci - di isteğiyle sa·hneye atılan ilk kadın Arus-
yağdır.
teşrin 1337 de Yarbay oldu. 1338 de ikinci or-
du Kurmay başkanı, on yedinci tümen Tu~ Arusyağ, tiyatroya intisap ettiği zaman
ğay komuta1:ıı ve tümen komutan vekili ol- l 7 yaşında idi. Yaşının küçüklüğüne rağmen
du; 30 Ağustos 1926 da Albaylığa terfi ede- (Grande dame) Büyük kadın rollerinde gö-
rek asaleten ikinci tümen komutanı tayin ründü az zamanda sevildi ve beğenildi.
edildi. 1927 de M.. M. V. Hava dairesi baş­ On sene, fasılasız sahnede çalıştı. 1868
kanı; 1928 de Harbiye dairesi başkanı oldu; de Ressam S. Bezirciyan ile evlendi ve ti-
30 Ağustos 1930 · da Mirliyalığa terfi etti; yatrodan çekildi; sahne arkadaşları ve Tür-
1932 den 1938 tarihine kadar muhtelif tü- kiyede,ki muhibleri tarafından unutuldu. Öm- ·
men komutanlıklarında bulundu. 1938 de · rünün sonlarına doğru, akli müvazenesini
Çanakkale müstahkem mevki _komutanı oldu; kaybederek hastahaneye yatırılan Arusyağ,
30 Ağustos 1939 da· Korgenerallığa terfi etti; timarhanede eski rollerini tekrar ederek uzun
1939 da sekizinci kolordu komutanı, 1940 da yıllar geçirdi ve şifa bulamıyarak 1907 de 66
Jandarma Genel Komutanı; ayni yıl içinde bu yaşında, Üsküdai'da öldü.
komutanlık üzerinde olarak İstanbul Örfi Mahmud Yesari
İdare Komutanı tayin edildi; 16 Birinciteş­
ARUTİN (İstanbullu Tanburi) - .On seki~
rin 1941 de kendi isteği ile tekaüt oldu». zinci asır
sazende ve muharrirlerinden; (H.
Pek az sonra da Cumhuriyet Halk Par- 1148) 1'735 de irana ·Tahmas Kulu Han yanı­
tisi namzedi olarak meb;us seçildi ve Saraç- na elçilikle gönderilen Mirahur Mustafa Pa-
oğlu kabinesine Milli Savunma Bakanı ola~
şanın maiyetinde İrana gitıµiş ve bu seya-
rak girdi. hatine dair «Tahmas kulu Hanın Tevarihi>
ARÜSEK, ARÜSEKLİ - «Arusek», İs­ adı ile bir risale kaleme almıstır. Ermeni
tanbul sedefkarları tarafından, tabii olarak harfleriyle türkçe yazılmış olan" bu eserin
uçuk yeşil, mavi, pembe hareij sedeflere ve- 1800 de Veneclikte basılmış bir nüshası 1940
rilmi~tir; kelimenin nereden alındığı bulu- da İstanbulda Esad Uras tarafından Türk
namadı, arabcada . gelin kız manasına «arus» harflerine çevrilmiş, ve 1942 de Prof. İsmail
isminden mülhem bir yakıştırma olabilir. İs­ Hakkı Uzunçarşılı'nın bir mukaddemesi ile
tanbul antikacıları da,· bu nevi sedeflerle tez- beraber Ankarada Türk Tarih Kurumu ya-
yin edilmiş masalara, satranç tahtalarına, yılan arasında basılmıştır. Tanburi ,Arutinin
tavlalara, enfiye kutularına, rahlelere, ka- hayatı hakkında başka bir kayda rastlana-
vukluklara «arftsekli« demişler. Merhum mamıştır.
ANSİKLOPEDİSİ -.1077 - ARZIK (Şerif)

ARVANİTAKiS (Leandros) Rurri fi- teki ruhban mektebine davet etti, bilgin bu
loloğ, eski Yunan ve Latin edebiy~tı bilgini, daveti kabul ile 1857 de Kudüse gltti, yirmi
Heybeli Ada Ruhban Mektebinin namlı pro- yıl kadar, 1876 da Kudüs ruhban mekteb\nin
fesörlerinden, 1824 de Sifno'da doğdu, cahil kapandığı tarihe kadar orada kaldı, bu ta-
bir armatörün oğludur, ilk mektebi bitirdik- rihte İstanbula, Heybeli Mektebindeki vazi-
ten sonra edebiyata karşı aşırı hevesi olan fesine döndü, bu adada Bahriyeli Şükrü Bey
Leandros ile onu bir deniz tüccarı yapmak Sokağında 16 numaralı evde yerleşti, evi
isteyen babası arasında bir anlaşmazlık ya- ölümüne kadar bir edebi ve ilmi mahfil oldu.
ratmış ve Leandros henüz 13 yaşında iken Arvanitakis'in Yunan ve Latin filolojisi
baba evini terk ederek Siros Adasına gitmiş, ve edebiyatı üzerine yazdığı eserler bu saha-
liseye parasız yatılı talebe olmuş, liseyi bitir- larda bir otoritenin sözleri olmuştu, ekse-
dikten sonra da İstanbula gelerek zengin ço- riya mektuplar şeklinde kaleme aldığı ede-
cukİarına hususi hocalık yaparak geçinme bi sohbet yazıları ile ilmi makaleleri de mu-
yolunu tutmuştur. Bu arada arhimand,rit Do- asır yunan edebiyatının en güzel örnekleri
roteos'la tanışması mesud bir hadise olmuş, arasında hatırlanır. Kiliselerde okunmak
Aravanitakisdeki ilim adamı hüviyetini sezen üzere kaleme aldığı hutbeler de pek meşhur­
bu ruhanininin tavsiyesi ile Kudüs patrikha- dur. 1891 de asthma hastalığı yüzünden Ruh-
nesinin Fenerdeki özel mektebine muallim ban Mektebindeki kürsünsünü terk etti, mek-
tayin edilmiştir. Doroteosla tanışması onun tep idaresi kendisini profesör ilan etti, res-
güzel yeğeni Eleniye ders verme münasebeti mi törenle mektebin medsiın salonuna asıl­
ile ol:ı;nuştu, genç-hoca dilber talebesine aşık dı; ayni yıl içinde 2 şubat salı ,gecesi öldü,
oldu, bir gün aşkını kıza itiraf etti, hüsnü Ruhban Mektebindeki Ayos Triada Kilisesi-
kabul gördü, Doroteosun da muvafakati ile nin arkasındaki makbereye defnedildi.
.ev:lendiler; bu izdivactan yıllar boyunca on Neoklis Sarris
üç çocuk doğmuştur, meşhur arkeoloğ-riyazi­ ARZIK (Şerif) - · Diplomat, muharrir;
ye bilgini Georges Arvanitakis l;ıu evlatlardan 12 Mart 1320 tarihinde İstanbulda doğmuş­
biridir. tur. Galatasaray Lisesinden mezun olmuş,
Fenerdeki Kudüs 1927 yılında Muhtelif Mübadele Komisyonun-
Mektebinde arhiman- da vazife· almış, Batı Tra;k:ya Tali Komisyonu
drit porfirios'la tanış- Başkatipliğinde · çalışmış, askerlik hizmetin-
tı, bu zatin teşviki ile den sonra da Anadolu Ajansına intisap etmiş­
Atina Üniversitesine tir. Ayni zamanda muhtelif gazetlerde çalı­
şan Şerif Arzık, Anadolu Ajansının müter-
giderek eski yunan
cim, muharrir, siyasi servis şerı·,ı-;.,,:ıe, baş­
ve la.tin filologisi tah-
ın u h a r r i r 1 i-
sil etti, parlak bir di-p- ğ in d e bulunmuş,
loma ile ·mezun olup Budapeşte ve Ati-
İstanbula döndüğün­ na Özel muhabir-
de Derkos metropoli- liklerini yapmış,
di Neofitos Veleğri 1953 yılında Ana-
tarafından Tarabya dolu Ajansı Umum
L. Arvanitakis
Rum mektebine mu- (Resim: Nezih) Müdürlüğüne tayin
allim tayin edildi ve edilmiştir.
nihayet 1850 de yirmi altı yaşında iken Ankara Radyo-
Heybeli Ruhban Mektebinin eski Yunan-la.tin -sunda her gece
edebiyatı kürsüsü-ne getirildi. Bu tayinde, 20,15 deki «Radyo
mektebin amir hocalarından şair ve Lean- Gazetesi» onun se-
dros'un samimi dostu İlias Tantalidis'in bü- .si ile yayınlanırdı.
yük tesiri olmuştu. 1856 da tstanbula .gelen 17 şubat 1959 da
Kudüs partiği İkinci Kirillos'la tanıştı, Arva- Başvekil Adanan Şerif Arzık
nitakisden pek hoşlanan patrik onu Kudüs- Menderesi Londra- (Resim: Nezih)
ARZİYE HOCAHANIM - 1078 - iSTANBUL

ya götüren Sev uçağı kazasında öldü; naşı An- Ayol sana ne büyü yapmışlar, ne büyü! Te-
karaya getirilip defnedildi; Türk matbuatının vekkele mi_aklın fikrin başında değil!
vakitsiz kayıplarındandır. Görgüsü bilgtsi, Taşradakilerin ne halde olduğuna, uzak-
ile mümtaz bir sima olan Şerif Arzık, evli ve tan geleceklere, başka bir diyara gidip gitmi-
üç çocuk babasıdır. yeceklere bakar:
ARZİYE HOCAHANIM - İkinci Ab- - Rüştü ortada, etrafında gülüp oyna-
dülhamid devri sonlarında namlı bakıcıların­ yanlar var, hiç merak etmeyin cümlesi sıhhat
dan; Üsküdarda Toygartepesinde otururdu. ve afiyette ... Veya:
40 yıl evvel, kırk beş elli yaşlarında, kısa - Ne o, şıpır şıpır deniz gözüküyor. Kı­
boylu, şişman, iğreti dişli, gözleri ara.da şeh­ yıda yeşil yeşil ağaçlar arasında uzwı bir yol
ıaıa·şarak kayar bir kadındı. Evlatları çoktu. Denizden gelecek yolcunuz . da var, karadan .
Zabit oğulları, Yüzbaşı, Kolağası rütbesinde gelecekler de; veyahut:
damadları vardı. - Minareler, ezanlar okunuyor, karşım­
Bütün büyük konakları, köşkleri dolaşır, da İstanbul belirdi. İçinizde İstaııbuldan dı­
adımını atınca izzet ve ikramlarla karşılanır, şarı çıkacak kimsecikler yok! .. diyerek öter
baş sedire oturtulur, Hanımefendiler senli dururdu. ·
benli konuşurlardı. Saçlı sakallı, Beyden, Efediden kişilerin
Üfürükçülüğü,· büyücülüğü yok; yalnız de bunlara inandıkları olurdu. Sonra kah-
bakıcılık ederdi. Çıkınından beşyüzlük tes- vesini, şerbetini içer, bir mecidiye iki meci-
bihi, saplı tütsülüğü ve küçük bir kutudaki diye; baktıranlar çoksa bir lira avaidini alır
.dolama- ,baharını andırır tütsuyü çıkarır, ça- giderdi.
nağa ateş kodurıur. bakacağı kişiyi karşısına Guya bilmem hangi lohusalığında allar
oturtup adını, babasının, anasının adlarını basmış. İyi saatlere karışmış. Bu · bakıcılığı
sorduktan sonra ateşe bir tutam tütsü atarak, onlardan yadigar imiş.
tesbihi çeke çeke, gözleri havada, söyler du- Sermed Muhtar Alus
rurdu:
- İşte Rüküş geldi. Hali bir acayipce- ARZ KAPISI - (B.: Babüssaade ve
Topkapı Sarayı).
ne; besbelli senin üstünde bir ağırlık var, na-
zara gelmişsin. ARZ ODASI - Topkapı Sarayının, mi-
- Aman aman aman, Rükül çırpınıyor. mari kıymeti yanında İmparatorluk tarihi ve

- . -~ -
- ! ,_ .. __
""-- ~ _.-
--= ·--
-. -
Arz Odası, Üçüncü Avludan görünüı
(Resim: Re§ad Sevinçsoy)
ANSİKLOPEDİSİ - 1079 ARZ ODASI

saray teşrifatı bakımından da çok ônmeli par,


çalarından biridir; İstanbulun fethinden on
dokuzunu asra kadar; Sadrazam. ve devlet er-
kanı ile ecnebi devletler elçilerinin padişah
tarafından rasmen huzura kabul edildiği yer-
dir.
Sarayın üçüncü büyük kapısı olan Ba-
büssaadeden girilince hemen karşıya gelir.
1933 de neşredilmiş olan Topkapı Sarayı Mü-
zesi rehberinde Arz Odası hakkında şu ma-
Arz Odası
lumat verilmektedir: · (Kesid resim: Reşad Sevinçsoy)
«Müstatil şekilde, etrafı revaklı ve geniş
saçaklı, tarzı inşası on beşinci asra ait ve ha-
Üçüncü Mehmed tarafından yaptırılmış ol-
ricen klasik bir tarzı mimaridedir. Fatih dev- duğu anlaşılır. Bu tahtın örtü ve yastıkları
rinde inşa edildiğini Evliya Çelebi -de teyid hatta odanın perdeleri ,bile serapa inci ve
etmektedir. Fakat bilahare mükerreren ta- zümrüd ile işlenmiş ve her tarafında pek
mir olunmuştur. kıymetli müteaddit askılar bulunmakta; bu
«İkisi Babüssaadeye ve birisi mukabil ta- ufak salon muhteşem ve kıymettar mafru-
rafına · açılır· üç kıı.pısı vardır. Ön cephede şatı ile Kanuni Süleyman devrinde Osmanlı
pencere ile kapıların arasındaki duvarlarda saltanat ve debdebesini bütün parlaklığı ile
güzel çini levhalar ve sağ tarafında on altın­ gösterecek bir halde imiş ... Bu eşyadan bazı­
cı asırdan kalma güzel bir çeşme-vardır. Bu
ları hazinede teşhir olunmuştur ki fevkalade
çeşmenin yanındaki kapının üstündeki (Bes- parçalardır. Tahtın ya·nıbaşında bronzdan mu-
mele) Üçüncü Ahınedin, diğerlerindeki (Hasbi- sanna bir ocak bulunur. Bu daire (H. 1273)
nallah ... ) İkinci Mahınudun yazılarıdır. Sağ 1856 tarihinde yanmış ve yalnız taht ile
tarafta-ki kapının önündeki taşlıkta yuvarlak bronzdan ocak kurtarılmıştır. Bu yangından
kırmızı porfir bir taş görülür, (H. 1223) 1808
sonra icra ettirilen tamirat ile şimdiki şek­
de şehid edilen Üçüncü Selimin cesedi, lini almıştır.
Alemdar Mustafa Paşaya burada gösteril-
«Osmanlı Sultanları, eskiden sefirleri ve
miştir.
ecnebi prenslerini, Sadrazamları ve divanı
«Arz odasının dahili ufak bir salondan
hümayun erkanını bu odada büyük teşrifat ile
ibarettir. Sol taraf köşesinde sedir ş~klinde
resmi bir surette kabul ederlerdi.
ve üzeri kubbeli bir taht vardır ki kubbesi
içinde 1596 (H. 1005 ve 1006) senelerini gös- <<Afife muayedeleri de burada icra edil-
terir ki manzumei tarihiye yazılı olup tahtın mek mutad idi. Cıkılacak kapının yanında da-
hilen ,bir küçük çeşme görülür. Rivayete· göre
salon içinde konuşulan sözlerin dışarıdan
işitilmemesi için bu çeşmenin suyu aktılırd,ı.
Arz Odası üçüncü avlu dahilindedir (B. : Top-
kapı SaraY.ı)».
Abdürrahman Şeref Efendi merhum da,
Osmanlı Tarihi Encümeni mecmuasında Top-
kapı Sarayı üzerine yazdığı bir makale silsi-
lesinde, Arz Odasından şöylece bahseder:
«Kıymeti tarihiye ve sanaiyesi azim olan
bu odanındahi maatteessüf üstü tuli müddet
aktığından döşeme tahtaları kısmen . çürü-
müştür. Derununda kitabe olmayıp haricin-
deki kitabeler dahi bunlardır:
Arz Odası
(Plan: Reşad Sevtnçsoy) Kapı üzerinde:
ARZ ODASI _;_ 1080 - İSTANBUL

Bismillah il rahmanürrahlın
Ketebahu Ahmed bin Mehmed
1136
«Sağ ve sol taraflarında atideki mısralar
yazılı ve bunlar tuğra şeklinde yukarılarına
mevzudur:
Şehriyari pürkerem, zılli cenabı Kibriyl
Hazreti Abdülmecid Han ül muzaffer daimi
<Kapı yanında ve hariçte kain çeşmenin
kitabesi:
Sultani cihaniyan Süleymani zeman
Serçeşmei cildü adlü bahri ihsan
in çeşme bina behayri ihya fermud
Çün ahi hayat ezpeyi ehli divan
«Arz Odasının sol tarafındaki kapısının
üzerinde:
Hasbinallah ve n'imelvekil
Ketebehu Mahmud ·b in Abdülhamid Han
1225

«Arz Odasının arkasında:

Sultan Mustafayi :rabi tuğrası

Başredek mamur olub bu dergehi şevketnüma


Kıblei hicit ola şahani dehre daima
Takına cevherle tarihin yazar sır kitibi
Arz odasın kıldı nevbünyad Sultan Mustafa
1222 (M. 1807)
Arzodası Tahtı
Abdürrahınan Şeref Efendi bu makale- (Resim: Nezih)
sini 1910 da yazmıştı. Bu satırların yazıldığı
sırada, (1946), Arz odası, Topkapı Sarayı !\fü- açık bırakılınıştır.Bu gezinti mahallinin ge•-
zesi Müdürlüğünce mütehassıs mimarlar eli nişliği Akağa~r kapısı _ (Babüssaade) cephesi-
ile tamir. ettirilmiş, sarayın halk tarafından ne tesadüf eden . kısımda 4 metre, diğer üç
gezilen daireleri ara;:;ında bulunuyordu. cephede 3,70 · metredir. Dahili bina mesahai
Yine Osmanlı Tarih Encümeni mecmua- sathiyesi 7,30 X 9,05 metre hasılı zarp ye-
sında, Arz Odası hakkında Mehmed Re·fik kunu 66:065 metre murabbaıdır Civarlrına
imzalı bir makale daha vardır; neşri tarihi istinat ettirilerek kısmı fevkanisinden kate-
1916 olan bu makalenin, rehberi ve Abdür- dilmiş bir kubbe inşa olunmuştur. Kubbenin
rahman Şeref Efendiyi tamamlıyan kısımları . irtifaı 10 metredir; .Duvarlar, kubbe tam ka-
şunlardır: girdir. Cesim ahşap sakfı .kubbenin üzerine
«Arz Odası, beyaz mermer ve kırmızı inşa_ edilmiştir. Odanın Babüssaade ciheti
somakiden mansu kemerlere, müte:ria~ib eb' .. zemin sathı ile müsavi ise de bu cihetin ·mu-
adda işlenmiş sütunlara istinaden inşa edilmiş kabili (avluya ve. bu avluda bulunan Üçüncü
olan ve _geniş sakfi ile, vasi saçakları il_e zair- Ahmed Kütüphanesine bakan) tarafın zemini
lere hissi hürmet ve mehabet ilka eden ka- (alçaktır); buradan Arz odasına bir tarafı 12,
sır şeklindeki ~Ii binadır. diğer tarafı 14 basamaklı çift mermer mer-•
. «Cevanibi erbaasında ikisi mermer yir- diven ile çıkılır. Kütüphaneye nazır cephede
misi somaki olmak üzere yirmi iki sütun var- bir, Akağalar kapısına mukabil cephede iki
dır. Sütunlarla ihata edilmiş olan sahanın kapı ve etrafı erbaasında altlı üstlü biri Uslu~
vasatına tesadüf ettirilerek inşa edilen . bina- bi kadimde_ geniş olmak üzere on dört pen-
nın civarı ile sütunlar arası, revak halinde cere vardır.
ANSİKLOPEDİSİ - 1081 - ARZ ODASİ

«Oda. dahilinin ocak cihetinde dört zarif ' ğalar koğuşuna ve işöu Arz Odasına sirayet
ahşap sütuna istinad ettirilerek vücuda ge- etmiş olan harik, odanın ahşap kısmını imha
tirilmiş nısıf kubbeli ve geniş bir saltanat etmiştir. Yanan yerlerin hini tamiı'inde şekil
seriri mevcuttur. Kubbenin dahili münakkaş sabık nazarı itibare alınmıyarak ampir üs-
ve yaldızlıdır ve iç kenarlarında tahtın ta- lubunda inşa edilmiştir. ,
rihi inşasını havi şu ik( kaside yazılıdır: «Padişahlar arife günleri (ikindi, nama--
zını edadan sonra) !abisi libası saltanat olduk-
Çüıı emritti sultanı mifceddidi adil
Bina ola bir tahti ziba begayet ları halde işbu Arz odasının pişgahına vazo-
lunan sedefkarı arife tahtına (otururlar imiş).
Mücevher, murassaa, musaıınaa latif
Bu sırada iydi saidi ilan için dışarıda da beş
Zerü zivere ande yoktur nihayet
on dakika kadar mehterhane çalınırdı. Mua-
Bu tahti mübarekde Sultanı adil yede resmi alisinin Topkapı Sarayında. Ba-
Olub kamran ande daim adalet
büssaade pişgahında icra kılındığı eyyamda
O Sultan Muhammed şebi bahrü ber kim padişahlar şehzadelerin tebrikatını bu odada
Müsellemdir ane seha ü şecaet kabul ederlerdi.
Görüb resmin üstadına didi Hatif «(Askerin aylığı çıktığı) günlerde ve (sair
«Di tarihin onun seriri saadet» resmi vesilelerle) Sadraza~larla "şeyhülislam­
(H. 1005) ların ve vüzera ile Kazaskerlerin ve Yeniçeri
(Sekiz beyit olan ikinci kasidenin tarih Ağası ile Divanı Hümayun ricalinin ve sefa-
beyti şudur): retle gelen ecnebi devleti elçilerinin burada
merasimi mahsusa ile dahili huzuru hümayun
Didi felekde melekler d~a idüb tarih
olmaları kanun idi.
«Mübarek ide seriri cedidi rabbü ddd»
(H. 1006) Padişahlar bu odayı göğsü elmas ile mü-
zeyyen kapaniçe tabir olunan firvei murab-
«Yine oda dahilinin garb cihetinde baı labis oldukları ve başlarında hüma tüy-
san'atkarane yapılmış bir ocak olup bunun lü murassa sorguç bulunduğu halde teşrif
yaşmaklarının ve vasfı geçen serir sütun- buyururlar idi. Padişaha mahsus olduğu yu-
larının vaktiyle bazı ahcarı kıymettar ile tarsi karıda beyan olunan serire bu sırada inci ve
edHmiş olduğunu asari bakiye irae etmek- ahcarı (kıymettar) ile müzeyyen ve murassa
tedir. pılşideler vazolunurdu.
Kütüphane cih~tine, açılır. kapısının itti- «Sadrazam ve Şeyhülislam ve vükela ve-
salinde hünerverane inşa edilmiş bir de çeş­ sair ricali devlet de elbisei d-ivaniyleriyle
me görülür. Çeşmenin musluğu açıldığı za- yani büyük üniformalariyle dahili huzuri hü-
man hoş zemzeme hasıl etmek üzere muslu- mayun olurlar ve merasimi zemin busiyi ifa
·ğun altına kat kat zarif ve mermerden mas- ederlerdi.
nu ve birbirinden farklı kenarları fiskıyeli Elçilerin huzuru hümayuna dahil olduk-
küçük havuzlar konularak selsebil teşkil olun- ları esnada rikabr hümayun Ağaları elçil~rin
muş ve bunların tertib ve imalinde san'atı bazulanndan tutarlar ve bu halde huzuri hü-
nahtıri incelikleri tamamiyle gösterilmiştir. mayuna çıkarıp yer öptürürlerdi.
«Oda duvarlarının dahil ve harici vak- «(Hammer'in tarihinde) hikaye olundu-
tiyle çinilerle kaplanıp tezyin edilmiş oldu- ğuna göre Rusya Çarı Aleksi Mihailoviç ta-
ğu bazı yerlerde kalan asardan ve eski re- rafından Dersaadete gelen ve _10 Şaban 1078
simlerin tetkikinden anlaşılmaktadır. Bugün (M. 1667) de huzura kabul olunan sefir, es-
duvarlarda çini yerine boya ve badana mev- nayi duhulünde bu teşrifata riayet etmiye-
cuttur. Kub13e dahili ile diğer yerlerinde gö- rek mugayiri usul vazıda bulunduğundan Si-
rülen kalemkar işleri yakın zamanların asa- lahdari Hazreti Şe·hriyari ensesinden tutup
1başını zemine ·kadar indirerek teşrifatı mu-
rıdır; -binanın. kıymeti mimariye ve ehemmi-
yeti tarihiyesi ile gayri mütenasiptir. Tah- karrereyi ikmal ettirmiştir.
kik olunduğuna göre 1273 senesi Şevvali zar- <<Elçilerin hakipayi hümayuna takdim
fında Enderun mektebinin alt kat odasından eyledikleri hediyeler manzuri padişahi olmak
kazaen zuhur edip civar olmak hasebiyle Aka- üzere saray hademesi vasıtasiyle ikişer ikişer
ARZUHALCİLER.· - 1082 ·isTANBUL

oda dahilinde zatı şahanenin bulunduğu pen- Fakat on sekizinci asır içerisinde arzu-
cere pişgahından imrar olunmak adet idi. . balcılığın asıl ehemmiyeti, o zamanlar arzu-
«Üçüncü Sultan Murad, 1002 (M. 1593) hal yazmanın ayrı bir meslek olabilecek ka-
senesinde İngiltere kraliçesi Elizabetin bir dar ,geniş ve güç bir takım kaidelere bağlı
takım hedaya ile birinci defa olarak müahe- olmasından çıkmıştır. O zamanlar arzuhal
dei ticariye akdetmek üzere İstabula irsal ey- hususi kağıtlara yazılır, kağıt evvela ortasın­
ledikleri Sir Edvard Barton namındaki se- dan ve üst kısmından ikiye bükülür, bu çizgi
firi burada huzurlarına kabul etmişlerdir (B.: üzerine besmelei şerife yerine geçmek üzere
Barton, Sir Edvard). bir işaret konurdu. Kağıt boy itibariyle de
«(Yavuz Sultan Selim) 921 (M. 1515) se- ikiye katlanarak evvela ikiye, sonra bir de-
nesi Recebinde, tarihlerde hikaye olunduğu fa• daha katlanarak dörde bükülür, bükük
üzere, İs-kender Paşa ve rüfekası hakkında yerlerden üsttekine elkab denen, her maka-
tatbik olunan siyaseti bu odanın penceresin- ma, hatta ma-kam sahibinin rütbesine göre
den seyreylemiştir». - değişen ve yazılması mecburi olan tabirler
yazılırdı. Ondan sonra konuşmaya ve yazma
ARZUHALCİLER - Arzuhal, vatanda-
şın durumuJlU devlet dairelerine bildirmek, dilinden ·tamamen ayrı bir dil olan ve resmi
oralardan bir şey istemek için yazdığı kağı­ kitabet adıverilen üslftp ve kaidelere uygun
dın adıdır. Arzuhal yazarak geçinen insan- olarak arzuhal yazılır, maksat anlatılır ve yi-
lara da arzuhalcı deniJir. Okuma yazma bi- ne muayyen tabirlerle bitirilirdi. Maruz-ü ça-
lenlerin çok az olduğu eski devirlerde arzu- ker-i Kemineleridir ki diye başlar ve olbabda
balcıların sayısı pek fazla, müşterisi çok bol,
ve katibei ahvalda emr-ü ferman hazreti nen-
mesleği çok ehemmiyetli idi. İş bulmak ve lehül emrindir diye de bitirilirdi.
çalışmak için İstanbula gelmiş taşı:alılar, taş­ Eski zamanlarda arzuhalcilik teşkilata
rada bulunan ab-abalarına veya tanıdıkları­ tabi bir meslekti. Arzuhalcilerin bir başı
na mektup- yazdırmak isteyen İstanıbullulaı·, vardı, arzuhalci olmak isteyeµler Arzuhalcı­
silah altına alınıp da İstanbula ~imiş asker- başıya başvururlar, divanı hümayun çavuş­
ler, sevgililerine name yazdırmak isteyen de- ları ocağı zabitlerinden Çavuşlar Emini ve
likanlılar, hatta kadınlar, arzuhalcıların belli- katibiyle Arzuhalcıbaşıdan mürekkep bir he-
başlı müşterileri idi. yet huzftrunda imtihan geçirdikten sonra na-
mus ve dürüstlüğü hakkında yapılan
araştırmalar da iyi netice verecek
olursa vesikalarını alırlar ve işe baş­
larlardı. Hicri 1187 (M. 1778) tarihli
bir vesika o zamanın arzuhalcileri
hak-kında dikkate değer malumat
vermektedir:
Arzuhalci taifesi kad.imdenberi
Arzuhalcıbaşı, divanı hümayun çavuş­
il ilı
--i~ ları ocagı za·bitlerinden Çavuşlar
Emini ve katibi neferatiyle müstakim
arzuhai tahririne kadir hoşnüvis ve-
ehli ırz ve şer'i şerire ve kanunu mü-
nife ve kaidei mer'i.yeye vakıf mü-
cerre-bül-hal kimseler intibah ve
Çavuşbaşı bunlar tarafına.an izinleri,ni
havi tezkiresi ile istihdam olunagel-
mişken biraz müddettenberi bu niza••
ma müracaat olunmayıp elyevm bfüı
izin dükkan köşelerinde ve kahveci
Arzuhalcı, 1874 dükkanlarında bazan medrese ve
(Resim: C. Bi6Co) cami avlularında şer'i şerife ve
ANSİKLOPEDİSİ 1083 - ARZUHALCİLER

dan sonra eğer bu tenbihime münafi rikabi


hümayunuma ve divanı alişanıma hilafı şer'i
şerife ve mugayiri kanunu kadim v.e kaidei
mir'yeye muhalif arzuhaller tahrir ederlerse
her kini olursa olsun emri şerifime ademi
itaatine binaen eşed-di ukubat ile mücazat
olunacakları muhakkak idüğü tefhim ve zec-
rolunarak şurutu mezburenin aleddevam in-
faz ve icrasına ve yolsuz arzuhallere zuhu-
runda tahrir edenlerin tard ve teb'idine ke-
mali ihtimam ve dikkat ve edna iğmaz ve
müsamahadan begayet hazer ve mücanebet
oluna».
Geçen asrın sonlarına· doğru arzuhalcı­
ların en bol olarak bulundukları yerler şun­
lardı: O vakit Adliye Nezaretinin bulunduğu
Ayasofya meydanında Seraskerpaşakapısının
ve şimdi Askeri Tıbbiye Okulunun bulundu-
ğu Maliye Nezareti kapısının önleri. Sulta-
nahmed meydanı, tek bir kelime ile halkın
girip çıktığı devlet dairelerinin kapıları; Ye-
nicami, şimdi İş Bankası olan Büyük. Posta-
hane ve Tophane civarı da daha ziyade asker
mektubu yazan arzuhalcilerle dolu idi.
_Arzuhalciler arasında; tapu, mahkeme,
vergi işlerinde veya pul hesaplarını iyi yap-
makta şöhret kazanmış ve ihtisas yapmış si-
malara da rastgelinirdi. «Köşe» lakabiyle ta-
nınmış eski Rüsumat Nazırı Mehmed Raif
Paşanın üvey babası Ali Efendi Büyükşehir­

Arzuhalcı Ali Efendinin mektu9 örnekleri defterin•


de şöhret kazanan arzuhalcilerden idj. Ka-
deıı bir yaprak: 'Bir Muhabbetname nuna aykırı müracaatleri reddeden, arzuhal-
lerini hususi damgası bulunan kağıtlara ya-
•· memnuattan olan hususata vakıf olma- zan bu Ali Efendinin yazdığı arzuhaller dev-
yanlar kendi meramları üzere arzuhaller let dairelerinde iyi karşılanır, arzuhal sahi-
tahrir ve ehli ırzın bilamucip ırzları hetk ve binin dileği kolaylıkla yerine getirilirdi (B. :
bila özrü şer'i on beş sene mürur eylemiş, Ali Efendi Arzuhalci).
atik nizam hudusuna ve müceddeden tesbiti Tanzimat devrinden sonra, devlet daire-
defter olunmuş iradın ref'ine ve hane tenez- lerinde çalışmış, fakat herhangi bir sebep yü-
zülü ve· hasaratı miriye mucip ve kaidei tev- zünden mesleğinde ilerlemiyerek devlet ka-
cihe mugayir ahvalin zuhuruna bais olmala-' pısını bırakmış memurlar- bilhassa arzuhalci
riyle f~mab~d arzuhalcıbaşı ve ocak zabitleri olurlardı. 1908 Meşrutiyetinden sonra dev-
marifetiyle izni müş'ir yedlerinde tez.keresi let dairelerinde yapılan tensikatta açıkta ka-
olmayanlar arzuhal tahrir eylememek ve bi- lan memurlardan mühim bir kısmı bu işi ken-
la izin tahrire cesaret edenlerin haklarından disine meslek edinmişti.
gelinmek ve nizamı mezbur düstürül amel Her hangi bir kötülük yüzünden devlet
tutulmak üzere rüusu hümayunumda mez- işinden çıkarılmış olanl3:rın da arzuhalci ol-
kur olan surutun infaz ve icrasına mü- dukları vaki idi.
racaat olunmak üzere Arzuhalcıbaşıya ve- Geçen asır sonu arzuhalcileri açık hava-
sair iktiza edenlere müekked tenbihi ekid da çalışırlardı. Arkalıksız, hasır bir iskemle
ve daima nezaret ve dikkat olunup bun- üzerine .oturur, önlerinde rahleleri veya ikü-
ARZUHALCİLER - 1084 - İSTANBUL

çük bir masaları bulunurdu. Masanın üzerin- yerinde mühür kullandıkları için her arzu-
deki çini hokka takmunda biri siyah, öteki hacinin yanında bir de mühürcü bulunması
kırmızı mürekkeple dolu iki hokka, birkaç adeta adet olmuştu. Bizzat arzuhalciler ara-
kamış kalem, kalem kesmek için keskin· bir sında mühür kazanlar da görülürdü.
kalemtraş, kalemin ucunu üzerinde kesmek Arzuhalci İstanbula ,gelen ecnebi sey-
için bir makta, yazıyı kurutmak için kağıt yahın merak ve alaka ile takip ettiği bir in~
üzerine serpilen ve rıh adı verilen renkli ve san olmuştur. Ecnebi seyyah kafileleri İstan­
ince kumun konduğu rıhdan mutlaka bulu- bula geldikleri vakit arzuhalcilerin etrafında
nurdu. Her arzuhalci müşterisini üzerine toplanırlar ve fotoğraf çekerlerdi İtalyan
oturtmak için bir iki iskemleyi de bera- ressamı Biseo'nu11. ve İngiliz seyyahı Allorn'
berinde bulundurur veya yakın bir kahveha- un resimleri arasında da birer tane arzuhalci
neden kiralardı. Arzuhalci, kağıdı dizinin resmi vardır.
üzerine koyarak yazardı. Kendileri arzuhalcilik yapmadıkları hal~
Mareşal Moltke, Türkiye ve İstanbul ha- de, çalıştıkları dairelerde münşi olarak ta-
tıralarında Galata Kılıçalipaşa Camii avlu- nınmış katipler arasında katip ve arzuhalci-
sundaki arzuhalcileri şöyle tasvir ediyor: lere örnek olmak üzere mektup ve arzuhal
«Camiin latif methalinin avlusu kemerli müsveddeleri yazarlar ve bu müsveddeleri
güzel dükkanlarla müzeyyendir. · Kemerler- birer risale halinde toplıyanlar da vardı.- Bu
den birisinin altında dizinde kağıt, elinde ka- risalelerden örnek olarak seçtiğimiz bir ta-
mış kalem olduğu halde bir arzuhalci otur- nesi şöyle bir mukaddime ile başlamaktadır:
muştur. Sade feraceleri örtünmüş ayakların-. «Evladınızı katiplik sanatı ile ulu ey-
da pabuç, yüzleri gözlerine kadar mestur ka- .. lemeğe sayü ihtimam edin, zira kitabet cümle
dınlar .· meramlarını arzuhalciye kemali teha- sanatların eşrefi v~ .gayet alasıdır. Evvela ka-
lükle, ve elleriyle bir çok işaretler yaparak tip olanlara gerektir ki her kill!inin merati-
anlatırlar. Arzuhalci sükuneti dem ile dAvayı bin ,bilüp mertebesine -layık düa ve sena tah-
mutazammın istidayı veya atebei ulyaya is- rir eyleye ve dahi harfleri _sık ve satırları sey-
tirhamnameyi veyahut ,YUku irtihale dair bir rekyaza -takim hattı hub ve mergub ola ve
mektup yazıp kağıdını kemali itina ile katla- mektubun elfazı menusetulistimal ve belagat
dıktan sonra bir zarf içine koyup kırmızı işti.mal olmak katibin adabı lazıınesindendir.
mum ile mühüliyerek gerek meserretli ge- Zira selaseti tabir ve nezaketi kelam muhas-
rek f elaketengiz bir haber için 20 para üc- senati inşadandır ve dahi ahırında it!1J.am ey-
ret alır. 1836» (Tasviri Efkar gazetesi). lediği mahalde tarih yaza mektubun rüknü
Asker mektubu veya name yazan arzu- azamı ve şartı müekkedidir. Ve dahi üzerin-
halcilerin ezberlenmiş formülleri vardı. Müş­ de beduh ismini terkin eyliye veyahut (He
terileri_ni diledikten· sonra bu formüllerden, ve Be aharflerinden mürekkep işareti) tahrir_
birisine uydurarak yazarlardı. Bu formüller eyliye. Dektup mahalline vasıl olur.»
arası:ıda bilhassa aşk mektuplarında ekseri- Aşağıdaki örnekler de bu risaleden nak-
yetle başlangıç olarak kullanılan «tende ca- ledilmiştir:
nım, gonca dehanim, kaşı· kemanım, çeşmi 1 - Ezcümle mektup üç- nevidir. Mek-
giryanım, ahi pınhanıin, raz-ı nihanim» gibi tup irsal olunan kimse ya ala ya edna ya ak-
pek garip olanları da vardı. · ran olur. Ednadan alaya yazılan kağıda arize
Yeni harflerin ·kabulünden sonra arzu- yahµt arzuhal derler aladan ednaya yazılırsa
halcilerin say~sı azaldı, bir kısmı dükkanlar- nüvazişname ve misal derler. Akrandan ak-
da birleşerek işiarzuhalcilikten daha ziyade rana yazılırsa mektup ve muhabbetname der-
devlet dairelerinde iş takibine döktü. Bugfüı • ler. Her birinin tabirleri başkadır. Mesela ed-
yalnız Yenicami arkası ile Mısırçarşısının nadan alaya yazılan mektubun tabiri niyaz-
önünde mektup veya arzuhal yazan birkaç mendane ve dilpezir ve mevkii hitab sıgai ga-
seyyar arzuhalci kalmıştır. Bunlar da artık ip ile keşidei silkü tahrir olunur. Aladan ed-
hokkayı ·ve kalemi bırakmış, masasının üze-- naya bunun aksi yazılır yani edatı tevkir .ile
tine eski bir daktilo makinesi yerleştirmiştir. sual ve cevap ve sıgai cemi ile tevcihi hitab
Eskiden okuyup yazma bilmiyenler imza olmaz. Zira bu mahalde sıgai cem münayı ta-
ANSİKLOPEDİSİ - 1085 - ARZUHALCİLER

ziın ifade eder; akrandan akrana yazılan mek- sa.fiyatı müstecabe ithaf ve ibda ve istüsarı
tuplar da tensibül meratib adabı tazimi müş­ hali hatırınız...
temil elfaz ve. dilnüvazane kelimat ile mera- 7 - Rikabı Hümayuna arzuhal:
tibi adab haddine riayet olunur. «Cenabı Hak ve Feyyazı Mutlak celle
2 - Ednadan alaya mektup: şanehu hazretleri şevketlu, mehabetlu, aza-
<<Devletlu, inayetlu, vala himmetlu sul:. metııl kerametlıl Padişahı alempenah Efen-
nıın ağayı celilüşşan h*zretlerinin hakipayi dimiz Hazretlerinin mübarek vücudi hü-
devlet mekarim ihtivalarına sad hezar tazim mayunların hata ve hatarlardan masun ve
ve terkim ve kemali aciz ve iftikar ile ruyi mahfuz eyleyüp seriri saltanatı cihandarile-
ubudiyet malide kılınüp vecibei zimnıeti ben- rinde müebbed eyliye amin Bi Hürmetihi
deganem olan devamı ömrü -devletleri daavatı Taha vü Yasin. Arzuhal kullarıdır ki ...
behulı1süs samim eda ü tekriın kılındığı ha- 8 - Sadrazam huzurlarına vesair vüze-
lalinde maruzu bendei müstedimleri budur ki. - raya arzuhal: /
3 - Aladan ednaya mektup: «Devletlu, inayetlu, merhametlıl efen-
«İzzetmendim muhabbetnamemiz bu- dim hazretleri sağ olsun arzuhal kulları­
dur ki tahriri varakadan çend ruz akdem bi- dır ki ...
zim Ali kethüda bendeleri ile irsal olul)an iki 9 - Şeyhülislam efendilere arzuhal:
tulum asel ve bir tulum penayir ve bir kutu «İnayetıu, şerafetlu, faziletlu, mezid mer-
nıganı tere ve, bir sepet yumurta ve iki sepet hametlu veliünniem efendim sultanım hazret-
tavuk hediyei behiyeleriniz tarafımıza vasıl lerinin ha-k ve sübhanehtı ta.ala ömrü devlet-
ve makbule ·geçüp hazzı mefure hasıl olmuş­ lerinin yevmen feyev:m.en efzun edip fıkara .
tur. Muazzez ve mükerrem olasız. Bundan böy- ve zuefa Üzerlerine merhametleriyle müzdad
le dahi bizi •gönülden çıkarmayıp bu canibe eyliye amin. Arzuhal kullarıdır ki. ..
badibar küşayi azimet eder kavayik ve sefain 10 - Muhabbetnamei lanazir:
vukuunda varakai tahrir ve sıhhat haberinizi «Şifaü1kulub, likaülmahbub, gözüm ya-
ifade eylemniz matlftbumuzdur. şı ile yazıldı bu mektup. Nuş edüp aşkın hıln
4 - Akrandan akrana ve aziz yar~na ile , ciğer dolsun, aşifte gönül derd ile dahi
mektup: beter olsun. Siz de buna · şahid olun hercai
«Saadetlu, ınüveddetlu, mezid marifetıft· dilber sevmiyeyim bir dahi tövbeler olsun.
biraderi vala kerim sultanım efendim cemi- Ah efendim nazeninim, izzette yekta, saadet•
.Iüşşiyem hazretlerinin nadii latif ve diküşa­ te bihemta, muhabbette lanazir, güzellikte
ların~ merasimi mihri vedadi havi. .. bikusur, canın1dan azizim, şekerden lezizim
«Benim sultanım musili nemika bizim efendim sultanım, hayli zamandır görüşüp
köftehor Ahmed yediyle tarafı saadete bir konuşı:tmadık, hasreti iştiyakınız hadden ef-
kutu rahatülhalkum ve bir boğça duban ve zundur, kerem edüp hanei biniinnete teşrif
yirmi beş adet lüle hediyei hakiranemiz irsal buyurasız efendim sultanım hamili name bi-
o1unınuştur. Baki hemişe goncei ikbal küşa­ zim Raşid yediyele haki.paye bir elmas yü-
de bad~ zük fındık al~uniyle yapılmış dest avizi aşı­
5 - Oğlundan pederi azize mektup: kanemiz irsal olunmuştur. Makbulünüz olmak
<<Saadetlft, .atufetlu, mekremetlu baisi niyazımdır. Baki afitabı hüsnü cemal günbe-
vücudum, sebebi rif.atim, pederi eazzü eık­ gün ziyade bad. Bende: Ahmed».
remim sultanım hazretlerinin hakipayı muh- 11 - Muhabbetname:
teremelerine binihaye tazim ve. tekrim ve «Meleksima canım, lebi mercanım, ey
adabı evladane ile ruyi çeşmim malide kılı­ rtıyi mahım, gülyüzlü şahım, zülfi kemendim,
nıp evvela mübarek tab'ı latifiniz sual, sani- servi bülendim, peri ruhsarım, şeker güfta-
yen desti şerifiniz' bus ve hayır dualarınız rım, şiveli yarim, def'i melalim, mali mena-
rica ve niyaz olunur... lim, fikri hayalim, güli handanım, derde
6 - Hanesi tarafına mektup: dermanım, taze fidbım, ttiti dillim, ince
«İsmetlO. nezafetlft ehli beytim Habibe bellim, kara gözlüm, şirin sözlüm, güler yüz-
Hanım hazretlerinin huzuru neşat mevfur- lüm, afeti devranım, kaaşı kemanım ...... ».
larına ikram ve mezid ihtiram birle daavatı Bu sonuncu ınühabbetnamenin foto ko-
ARZUMAN (Onnik) " 1086 - İSTANBUL

pisini bu notların yanında neşrediyoruz; say- yon, 1912 de Encümeni Adliye Komisyonu,
fanın üst kısmına, yine muha·bbet, aşkı alaka 1914 de Devlet Şurası, 1915 de ise Bahriye
y_olunda şu· beyit yazılmıştır: Haciz Temyiz Komisyonu azalıklarına tayin
edilmiştir.
Varayım aı!kınla ey dilber ileme destan olayım
Düşeyim dağlara Mecnun gibi uryan olayım. Bidayette tercüme ile yazı hayatına atı­
lan H. Asadur'un ilk mühim eseri «İstanbul
İmlası çok boruk olan bu el yazması ris~le- Ermenileri ve Patrikleri» adını taşımakta­
nin üzerinde her ne kadar bir tarih yok ise de dır. 1901 yılı Yedikule Ermeni Hastahanesi
ilk sahifelerinden birinde «Ali» isminde bir salnamesinde neşredilen bu eser, 1461 -
arzuhalcinin mühürü ve mühürde Hicri' 1259 1858 senelerini ihtiva etmekte olup, İstan­
tarihi vardır; bundan da bu risalenin Abdül- bul Ermenileri tarihi için. mühim bir kay-
mecid devrinde yazıldığı tahmin olunabilir nakdır. 1915 'de, Bahriye Ticaret Mahkeme-
(B. : Ali Efendi, Arzuhalci). si azalarından Halil Cemalettin Beyle birlik-
Muzaffer Esen
de kapitülasyonlar hakkında neşrettiği hu-
ARZUMAN {Onnik) - Bir Ermeni mat- kuki mahiyetteki eseri ise zamanında çok
baacısıdır. 1 Mart 1880 de İstanbul'da doğ­ takdir görmüştür. 1921 de intişar eden «Ti-
muştur. 12 yaşında mürettiplik· yapmağa baş­ masdverner» (Sima gölgeleri) adlı kitabı d:ı
lamıştır. 1895 de Bulgaristan'a geçmiş ve iki üçüncü mühim eseridir. Müteakiben Şark
yıl da orda bu işle meşgul olmuştur. Mütea- Tiyatrosu hakkımla kıymetli bir etüd hazır­
kiben İstanbul'a avdet ede.rek «Arevelk» ga- lamıştır ki Yedikule Ermeni Hastahanesinin
zetesinin matbaasına girmiştir. 1899 da bul- 1925 (s. 299 ~ 305), 1926 (s. 296 - 323) ve
garca neşredilen «Vesti» gazetesinin matbaa- 1927 (s. 170 - 215) yılları salnamelerinde neş­
sında çalışmaya başlamıştır. 1900-1908 yılla­ redilmiştir. Sekiz. büyük sahifeden mürekkep
rında Sakayan adlı ,bir şahısla müştereken bir _ o~obiyografisi ise mezkur salnamenin 1929
matbaa işletmiştir. 1908 de Canik Aramyan'ın nüshasında neşredilmiştir. Gayrı -matbu ka-
Agopyan Hanındaki: yerinde hususi bir mat- lan en mühim eseri ise «Filozofik Lugat»ıdır
baa kurmuştur. ki birkaç sahifesi «Asdğapert» adlı mecmua~
Kevork Pamukcuyan da neşredilmiştir.
Kevork Pamukçuyan
ASADUR (Hırant) - Tanınmış
bir Er-
meni edip, tarihçi ve hukukçusudur. 1862 ASADUR (Kumaşçı, Manifaturacı) - Ka-
de Boğaziçinde Boyacıköyünde doğmuş, 1928 dıköy çarşısının namlı tüccarlarından; ilk ti-
de ~ınalıadada vefat etmiştir. Demircibaşı carethanesini Pazaryolunda, 1880 - 1890 yılla- .
unvanı jle maruf Asadur yahut Astvadzadur rı arasında açtı; pek çok müşteri kazandı, gün-
Karakaşyanın veya Kevorkyanın {1818-1867) den güne işini büyüttü, aşırı derecede zengin
oğludur. ' olduğu da rivayet edilirdi.

İlk tahsilini Hisardibindeki Mezburyan Kadıköyü, Moda ve Erenköyüne kadar


ve doğduğu semtin Ermeni mekteplerinde havalinin bütün kadınları, en şık, süslü, moda
yapmıştır. 18?1 - 1873 yıllarında da Robert - takib eden genç hanımlar alış· veriş için İstan­
Kolej'de okumuştur. Bilahare Arapkirli Mt- bula, Beyoğluna inmezl,er, Asadurun dükka-
krdiç Tütelyan, Minas Çeraz ve Püzant Keç- nından çıkmazlar ve aradıklarının en alasının
yan'dan hususi dersler almıştır. 1879 da Ki- orada bulunduğunu tekrarlayıp dururlardı.
likya Cemiyetinin mümessillerinden biri ol- Asadur Varlık vergisi dolayısiyle Aşkale­
muştur. 1881 de hukuk tahsili için Paris'e ye gidenlerden ve dönenlerdendir.
gitmiştir. 1884 de İstanbul'a dönmüştür, Sermed Muhtar Alus
1898 - 1908 yılları zarfında Getronakan Li- ASADUR {Zabel, doğuşu Hancıyan) -
sesinde hocalık etmiştir. 1900 - 1908 yılları Namlı bir Ermeni kadın şair ve edibidir.
esnasında da Patrikhane Tedrisat Heyetine 1863 de Üsküdar'da doğmuş ve 19 Temmuz
aza olmuştur. 1908 de Feriköy'den Patrik- 1934 de Beyoğlunda vefat etmiştir.
hane umumi meclisine aza seçilmiştir. 1872 de semtinin Surp 'Haç Mektebinde
1909 da Bahriye Ticaret Mahkemesi, tahsile başlamıştır. Ertesi yıl Yenimahallede-
1911 de- Ticaret Kanunu hazırlayan Komis- ki Cemaran Okuluna girerek 1880 de mezu:ı;ı
ANSİKLOPEDİSİ · - 1087 - :ASAF (Bülbül)

olmuştur. 1879 da ·bir cemiyet kurmuştur. . lara unvan olmuş, nispet edatları, ekleri ile
1881 de avukat Karabet Donelyanla evlen- «Zati Asafi» ve «Zati Asafane» şekillerinde de
miştir. Birkaç yıl Anadolu'da kaldıktan son- kullanılmıştır; sadrazam kapusuna, sarayına
ra 1889 da İstanbul'a avdet etmiştir. 1896 dan da «Babı Asafi» denilmiştir. Kanuni Sultan
itibaren 1930 yılına kadar Esayan ve Getro- Süleymanın sadrazamlarından Lutfi Paşa, sad-
nakan gibi birkaç mühim Ermeni mektebinde razamlık makamının iş ve vecibelerini, sadra-
ermenice ve Ermeni Edebiyatı derslerinin zamlık şanına layık halleri tespit yolunda yaz-
kürsüsünü
.
işgal
- etmiştır. 1901
'
de Hırant dığı bir risaleye «Asafname» adını koymuş­
Asadurla ikinci bir izdivacı olmuştur (B.~ tur. Lale Devrinde Halicin ardında Alibey de-
Asadur, Hırant). 1933 de edebi faaliyetinin resi üzerinde ve bu isimde'ki köyün yanında
50.ci yılı kutlanmıştır. sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşanın eğlence
Edebi çevrelerde «Sibil» mahlasiyle ta- ~asırları ve bahçeleri yapıldığından bu ma-
nınan ve çok ·genç yaşta yazı hayatına atılan mureye de «Asafa.bad» ismi verilmişti. Divan-
Zabel Asadur'un başlıca eserleri şunlardır: larda sadrazamlar şanında yazılmış kasideler-
«Bir kızın kalbi>> (ermenice bir roman, 1891), de ve tarihlerde bu isim-i unvana sık sıık
«Parıltılar» (erm. şiirler 1902), «Kadın ruh- rastlanır. Mesela Nedim, Nevşehirli İ-brahim
ları» (erm~ hikayeler, 1926), zevci H. Asadur- Paşayı medih yolunda yazdığı pek meşhur bir
la birHkde hazırladığı ermenice Gramer ve kasidesinde:
«Tankaran» (Müze) adlı kıraat kitapları.
Bıı şehri Stanbul ki bi mislü baha'dır
Fransızca'dan terçümeleri meyanında bil- Bir rengine yekpare Acem Mülkü fedadır
hassa Anatole France'ın «Le Crime de Syl- Bir gevheri yekpare iki bahr arasında
vestre Bonnard» adlı eserini zikredebiliriz. Hurşidi cihantab ile tartılsa sezadır

Ayrıca İstanbul Ermeni basınında neşredil­ Diyerek İstanbulun haşmetli bir tasviri
miş birçok manzum ve mensur yazıları var-
ile başlar ve bu meşhur kasidesini şöylece
dır.
bitirir:
Kevork Pamukçuyan
Ezcümle Nedimi kulun ey Asafı zişan
ASADURY AN (Aı1in) - Matbaacı, ki.: Mustağrakilütfü keremli cftdü atadır ...
tabcı ve tabi; 1853 de Kayseri'de doğmuştur.
Genç yaşta İstanbul'a gelerek mürettiplik ASAF (Bülbül) - Yarım asırlık yakın
yapmıştır. 1890 da «Şirketi Mürettibiye»nin geçmişin, sesinin Jıarikulade güzeliği ile
meşhur bir siması; Mektebi Harbiyeden ye-
matbaasını satın alarak aynı isimle faaliyette
bulunmuştur; 1894 de matbaasının ismi «A.
tişmedir. Yüzbaşılık rütbesine kadar çıktı.

Asaduryan ve Oğulları» şeklini almıştır. Erken tekaüt olarak askerlik mesleğinden, ay-
rıldı. Gayet yakışıklıydı. Sesi güzel ve emsal-
Hüseyin Cahid · Yalçın «Edebi llitıra­
lar» ında Said Beyin Tarik gazetesine intisa- sizdi. Bundan ötürü Bülbül lakabını almıştır,
eş, dost meclislerinde, hususi fasıllarda saz
bından bahsederken (B.: Said Bey; Tarik Ga-
takımına karışır, gazeller, şarkılar söylerdi,
zetesi) şu notları kaydediyor:
«Gazetenin idarehanesi Artin Asodurya- çok gezici tozucu idi de. Hoppa Hanımlardan
nın Şirketi Mürettibiye Matbaasının üstünde
pek çok vurıgunları vardı.
idi. · Sahibi imtiyazı da meşhur Filip Efendi «Gasson» dan birçok tercümeler. yapıp
idi (B.: Filip Efendi). Artin Asaduryan idare kitap halinde neşreden Mübahat merhumun
işlerine bakıyordu. Filip Efendinin teşrifatpe­ ağabeyisidir.
restliği ona da sirayet etmişti. Ay başında Sermed Muhtar Alus
ezilip büzülerek, mahviyetle yanımıza sokul- ASAF (İmamın) - Geçen asır sonların­
du. Bir zarf takdim etti, içinde aylık vardı». da yaşamış aşk kurbanı felaketzede bir genç-.
Bibi. : K. Pamu~cuyan, N~l tir; Hekimoğlu tataflarında oturan ve o sem-
ASAF - Şark tarih ananesine göre Pey- tin mescitlerinden birinde imamlık eden fa-
gamber Süleymanın vezirinin adı Asaf ibni kir bir zatın oğlu idi. Gayet zeki, yakışıklı,
Berhiya'dır, kaynağı bu hatıra olarak «Asaf» güzel bir genç idi. İdadi talebesi iken tecen-
ismi, İslam aleminde padişahları vezirlerine, nün eylemişti. Sırtında bir gecelik . entarisi,
bu arada Osmanlı devletinde de saddzaın- kış ise üstünde bir hırka, başında gecelik tak-
ASAF (Karacaahmedli) . - 1088 - İSTANBUL
/

kesi, yalın ayak, yahud çıplak ayağına takun- saadet ve ikbal ile bir burcdan burci ahare
ya geçirip elinde bii ibrikle: «Cenaze yıka­ tahvil yani mahi şa'banın dördüncü çehari-
mağa gidiyorum!.. Huriye Hanımı yıkamağa şembe günü Eyyubda Valide Sultan yalısında
gidiyorum!» diye sokaklarda dolaşmağa baş­ ikameti daiyei temaşayi lalezar ile Beşiktaş­
lamışt~. Yanık bir sesle, fakat tenhada gazel da vaki sahilsarayı asafiye tebdil buyrulup
okurdu; bir dinliyen olduğunu görür veya se- ruzan-ü şeban gayet neşat ve inbisat ile imrıı­
zer ise susar,. fazla israr edilirse, hüngür hün- ri zeman ve şamil seher perdahtei desti kud-
gür ağlamağa başlar, yine söylemezdi. Semtte retikayyumi olan envai lalei rengarengi rtl-
rivayet edildiğine göre bir paşa kızına çşık minin seyrü temaşasına izhari meyelan bu-
olmuş, kız da Asafa gönül vermiş, ve paşa ba~ yurduklarından sonra ınahi ınezburun yirmi
basına keyfiyeti açmış, «Ölü yıkayıcının oğ üçüncü yekşembe (pazar) gecesi çıragan sey-
luna kız veremem». cevabı ile karşılaşmış; rine rağbet ve sadri asaf makam ve müftii
bir akşam da oğlanı konak civarında dolaşır­ enam ve vazerai ızam ve Anadolu sadaretin-
ken görmüşler, uşaklara çevirtip civarda;\d den maazul Feyzullah Efendi ve Defterdar
bostanlardan birine götürmüşler, ve bayıltm­ Elhac İbrahim Efendi ve Reisü1 küttab Meh-
cıya kadar dayak atmışlar, öylesine ki, biça- met Efendi ve Defteremini Hacı Mustafa
re genç _aklını oynatmış, devrin inancına oku- Efendiyi seyri çırağana da'vet buyurdular».
yuculara götürülmüş, şifa bulmamış, kimseye 1730 (H. 1143) ihtilalinde, Asafabadın
zararı dokunmıyan bir mecnun olarak sokak- tahrip edilen mamureler arasında bulundu-
lara düşmüştü. Ailesi boyundan birçok kız ğu muhakkaktır.
bu güzel delikanlı ile teşriki hayata razı ol-
muşlarsa da, Fuzulinin mecnunu misali hiçbi-
ASAF AĞA - On yedinci asrın birinci
yarısında yaşamış namlı vezirlerden Tayyar
rine iltifat eylememiş, bir yıl kadar sonra da
ortalıkta görünmez olmuştur. İntihar ettiği
Mehmed Paşanın ağalarındandır; kendi adına
kuvvetle tahmin olunabilir. nispetle anılan «Asafi Zurna» yı icat etmiştir ..
Bibi.: Muradpaşalı Ali Usta, yakın akrabası,
Hayatı hakkında başka bir kayda :rastlana-
Not. madı.
Bibil. : Evliya Çelebi, Seyahatname, I.
ASAF (Karaeaabmedli) - İkinci Abdül-
hamid devri sonlarında Çsküdarın ayaktakı­ . ..\.SAF BEY - Piyade Miralayı, Mate-
mı arasından sivrilmiş kabadayılardan ve matik bilgini, Mühendis; Serez Liva kuman-
ayarsız takımından bir külhanbeyidir. danı iken ölen Hakkı Paşanın büyük oğlu­
Bibl. : Vasıf Hoca,· Not. dur; (H. 1291) 1874 te Mektebi Harbiyeden
çıktı. Şehremaneti Mühendishanesinde mual-
ASAFABAD - Lale devrinde, Sadra-
zam Nevşehirli Damad İbrahim Paşanın Be- limlik etmiş, sonra oraya memur olmuştu.
şiktaştaki yalısı ile bahçelerine verilmiş olan Bir ara «Mecamii Fünun» isimli mecmua .çı­
karmış, «Usulü defteri» ye «Hazinetül aile»
isimdir.
adlı iki de eser neşretmiştir.
Nedim meşhur bir şarkısında bu namlı
kaşaneden:
Gayet zeki, natıkası mükemmel bir zattı.
Genç yaşta öldü. «Vatan>> gazetesi binasının
Gabi feyzabade doğru azmidüb eyle safa es-ki sahibi, Maliye Nezareti Düyunu Umumi-
Asafabade gelüb gabi salın ey mehlikaa
ye muhasebecisi Mesud Beyin damadıdır.
G~l hele gör sahni Sadiibiide hiç olmaz belıa
İyddir çık naz ile seyrine kurban olduğum Genç yaşta ölen şair Tahsin Nahid merhum
ile konsoloslardan Bay Neşetin babası, Hari-·
diye ba;tısediyor.
ciye Vekaleti teşrifatçısı iken vefat eden edip
Küçükçele_bizade İsmail Asını Efendi. de, ve muharrir Safveti Ziyanın kaynatası ve şair
tarihinde Hicri l136 (M. 1724) senesi vak'a- Necdet Rüşdü Efendinin amcasıdır.
ları arasında, Üçüncü Ahmeclin Asafabada Sermed Muhtar Alus
bir çırağan eğlencesine gidişini şöyle tasvir ASAF DERVİŞ PAŞA (Prof. Dr.) - Türk_
ediyor:
tababeti tarihinin mühim simalarından; 1868
·«Mihri· ınüniri evci saadet ve hurşidi ci- de İstanbulda doğdu; Derviş Paşanın oğludur;
hangiri sipihri hilafet cenabı şevketmeablan 1893 de Askeri T!!bbiyeden yüzbaşı ·rütbesi ile
ANSİKtôl>.EDisi -1()89 ASAKİRİ MANS'ÔRE

mezun olmuş, ayni Kocaeli ve Bursa valiliği ile Boğaz muhafizi


mektepte muallim bulunan Ağa Hüseyin Paşa Asakiri mansurei
muavinliği ile İs­ Muhammediye seraskeri tayin edilmiştir (B.:
tanbulda kalmış, Hüseyin Paşa, Ağa). Seraskerlik makamı için
sonra Berline git- Süleymaniyedeki Ağakapusu sarayı (Yeniçeri
miş, beş sene do- Kumandanlık Sarayı) tahsis edilmiş, fakat bir
ğum ve kaom .has- kaç ay sonra Ağakapusu Meşihat Dairesi ol-
talıkları üzerinde muş, Bayazıddaki Eski Saray (zamanımızda
çalışmış, bir müte- Üniversite merkez binasının bulunduğu yer)
hassıs olarak dön- de seraskerlik dairesi yapılmıştır (B.: Ağa­
düğü İstanbulda kapusu; Eski Saray). Bir müddet sonra da Es-
haz~ati ile kısa ki Saray yıktırılmış, Seraskerlik Dairesi te-
bir zaman içinde melinden yeni olarak İnşa edilmiştir.
büyük şöhretler­ 1826 da, yalnız İstanbıılda kurulan Asa-
den biri olmuştur. kiri mansurei Muhammediyenin ilk merkez •
Gülhane hastana- Asaf Deniş Paşa çekirdek «adrosu zabit ve nefer 12.000 kişi
nesinde, T ı p Fa- (Resim: Nezih) olarak tespit edilmiştir.
kültesinde u z u n _ Bu 12.000 kişi birer binbaşı kumanda-
müddet çalışmış, pek çok talebe· yetiştirmiş­ sında «Tertip» adı ile sekiz birliğe ayrılmış,
tir. Bjr ömür boyu müşahedelerinin mahsulü her tertip de «Sağ kob ve «sol kol» diye iki-
kadın hastalıkları 'üzerine yazdığı muazzam ve
ye bölünmüş, ·başlarına da «Sağ kol ağası» ve
mühim :bir eserinin neşri yarım kalmıştır; «Sol Kol Ağası» unvanı ile birer zabit tayin
1928 de ölmüştür. edilmiştir. Kollarda 100 neferlik altı «Saf> a
Bibi. : _İnönü Ansiklopedisi.
ayrılmıştır, her saf bir yüzbaşının emrine ve-
ASAFi ZURNA - Evliya Çelebi, on ye- rilmiştir.
d-inci asır ortalarında Dördüncü Sultan Mu- loo neferUk bir Safta da her on nefer
rad zamanında İstan'bulda yapılan büyük bir onbaşının kumanda ve nezaretine veril-
Ordu - Esnaf alayını tasvir ederken sazende~ miştir.
!ere ayırdığı sahifelerde kaba zurna, cura Nefer kaydi için kabul edilen yaş haddi
zurna, Asafi zurna, Arabi zurna, Acemi zıur­ 15 ile 30 arasıdır; pek dinç olmak şartiyle
na ve Şehabt zurna adı ile altı çeşit zurnadan 30 - 40 yaş arasında bulunanlardan nefer ya-
bahseder. Bunların arasında A:safi, zurnayı zılmıştır. Ayrıca işsiz güruhu, soyu belirsiz-
devrin namlı vezirlerinden Tayyar Mehmed ler, serseriler, dellaklık, berberlik, hammal-
Paşanın ağalarından Asaf Ağanın icat ettiği­ lık gibi süfli hizmetler addedilen işlerde ça-
ni söyler. Eveliya kaydına o devirde !stan- lışmış olanlar ve mühtediler nefer yazılmamış,
bulda Asafi zurna çalan 80 neferdir. Bu sa- orduya alınmamıştır. Nefer yazılanlar için
zın cümlenin bilcliği kaba zurnadan farkının orduda 12 sene hizmet mecburiyeti konmuş-•
ne olduğu meçhulümüzdür. tur. Neferlere ve zabitlere gü:n:delik hesabı ile
Bibi!. : Evliya Çelebi, Seyahatname, I. dışarıdaki akranlarının vasati ka~anç ve ge~
ASA.KİRİ MANSÔREİ MUHAMMEDİYE çim seviyesinde maaş bağlanmıştır.
- İkinciSultan Ma,hmud tarafından 1826 yı­ Bu yeni ordunun «Tertip» denilen ve
lında Yeniçeri asker ocağının Vak'ai Hayriye biri 1500 kişiden mürekkep sekiz birliğinin
denilen kanlı bir sehir muharebesiyle kaldı­ her birinde bir binbaşı ve iki kolağası ve al-
fılması üzerine ku;ulan Osmanlı İmparatorlu­ tı yüzbaşıdan gayri topçubaşı, arabacıbaşı,
ğunun yeni orduSUI\Un adıdır (B.: Yeniçeri; cephanecibaşı, mehterbaşı, imam, hekim ve
Vak'ai Hayriye): ·Bu yeni ordunun ilk teşki­ cerrah mecmftu 27 kişilik bir zabit kadrosu
latı İstanbul şehrinde kurulmuş, ilk talim- ;bulunmuştur.
leri de İstanbul toprakları üzerinde yapıl­ Sekiz tertipten altısı ikişer ikişer şehir
mıştır. dışında üç kışlaya, Davudpaşa, Rami ve Üs-
Asaltiri mansurei Muhammediye kuman- küdar kışlalarına yerleştirilmişlerdir. İki
danına «Serasker» unvanı verilmiş, o tarihte tertip de şehir içinde İstanbulun asayiş· ve in~
AS.AKİRİ MANSÜRE - 1090 - iSTANBUL

zibatına memur edilerek Seraskerlik-kapısı ile dülhak Molla Padişahın ·bu bir yıllık kışla ha-
«Karakolhane» adı verilen eski yeniçeri kol- yatı için bir vekayiname - Tarihçe kaleme ala-
' luklarına yerleştirilmişlerdir. Bu şehir içi rak adını «Tarihi Liva» koydu. (B. : Ma•hmud
muhafızlık hizmeti de daimi olmayıp birer ay II.).
müddetle tertipler arasında münavebe usulü Giderek Asakiri Mansurei Muhammediye
ile yapılmıştır; hizmetini dolduran tertip, Teşkilatı Anadolu ve Rumeli eyaletlerine de
gitmiş, yerine başka tertip getirilıniştir. " yayılarak ordu kadrosu 12.000 kişiden 120.000
Neferlerin, zabitler tarafından hususi kişiye çıkarıldı. /
hizmetlerinde kullanılmaları şiddetle yasak 15 - 18 yaş arasındaki tüysüz · neferler
edilmiş, ve neferleri, sıla izinleri· müstesna, ayrı bölüklerde toplandı ve adına. «Sibyan
seraskerlik, karakollar ve kışlalardan gayri· bölükleri» denildi; bu çocuk . neferlere oku;.•
yerlerde yatmaları keza şiddetle yasak ol- yazar zabitler v~ .bölük imamları tarafından
muştur. okuma yazma ve din adabı öğretildi.
Zabitlere ücretleri ·keselerinden verilmek O tarihte memlekette zabit yetiştirmek
üzere kışlalarda uşak kullanmalarına izin ve- üzere Üçüncü Sultan Selim zamanında kurul-
rilmiştir; zabit uşaklarına da nefer üniforma- muş «Mühendishanei- Berrü Hümayun» adın­
fil giydirilmiş, silahlı neferden ayırd ·edilme- daki As,keri Mektepten başka mektep yoktu;
leri için de kollarına birer uşaklık alameti, Rusya harbi gailesi kalkınca 1834 de Asakiri
nişanı konmuştur. mansurei Muhammediyeye zabit yetiştirmelr
1828 de Asakiri Mansurei Muhammedi- üzere <<Mektebi Harbiye» açildi (B.: Harbiye
ye teşkilatında evvela bir isim de'ğişikliği ya- Mektebi). Rical ve zengin çocukları ilk ağız­
pılmıştır: Tertip yerine «alay», kol yerine da askerliğe rağ,bet göstermediğinden mek-
«tabur», saf yerine de «bölük» isimleri ka- tebe soyu sopu temiz ve ahlakı mazbut fakir
bul edilmiştir. ailelerin oğullariyle sibyaµ böfüklerindeki
Bir alay 500 kişilik üç tabura ayrılmış,' neferlerden müstaid zeki çocuklar seçilerek
taburlar da yüzer kişilik bölüklere taksim alındı; oların içiınden de kafaca en parlak
Ayrıca iki alay da ·bir «Liva» olarak ka- olanları Viyana, Paris ve Berlin gibi Avrupa-
bul edilmiştir. nın büyük merkezlerine tahsile gönderildi.
Bu suretle İstan:buldaki üç büyük kışla­ Yine 1834 yılmda eski Kumbaracı ve
nın her birinde bir 'Liva yerleşmiştir. İki liva Topçu ocakları Kaldırılarak Tophane Müşir­
da şehrin asayiş ve inzibatına memur olmuş­ liği ile Asa.kiri Mansurei Muhammediye top-
tur. çu alayları kuruldu.
Livanın kumandası bir Mirlivaya (Paşaya) Yine o yıllarda süvari alayları kuruldu,
verilmiştir. Alayların başlarına birer Mirala,y süvariler için Boğaziçinde Çengelköyünde ye-
tayin edilmiştir; Miralayın yanına bir Kay• ni ve büyük bir kışla, «Kuleli kışlası» yapıldı
makam (Miralay vekili, yardımcısı), bir San- (B.: Kuleli Askeri İdadisi, Lisesi).
cakdar, bir alay imamı ve bir alay emini ve- EEki Mehterhaneler kaldırıldı, Avrupa-
rilmiştir. dan getirtilen muzika muallimlerinin ıiezare­
_ Taburlar birer binbaşının kumandası al- iinde alay bandoları tesis edildi ve bu ban-·
tına konmuştur; onun yanına da iki kolağası, dolara adam yetiştirmek için bir muzika mek-
bir tabur katibi verilmiştir. tebi açıldı. Asakiri Mansurei Muhammediye-
Bölükler yüzbaşıların kumandasına veril- nin bu gelişmesinde, 1833 de üç arkadaşı ile
miştir; yüzbaşının yardımcısı olarak da bir baş beraber yeni Osmanlı ordusunun ıslahı için
çavuş, dört çavuş ve bir bölük emini olmuş­ , ce1bedilmiş olan Prusyalı Molke'nin büyük
tur. hizmeti olmuştur, ki bu aslrnr ileride, 1870-
İkinci Sultan Mahmud 1828 - 1829 Rus 1871 de Prusyadan bir Almanya İmparator­
Uarbinde sarayı terkedere~ bir yıl Rami kış­ luğu çıkaracak olanlardan Mareşal Moltke
lasında yeni kurduğu ordunun Hti Livasının olacaktır.
·başında oturdu, her gün, en şiddetli yağmur­ Moltke'nin verdiği bir layiha tatbik edi-
lar altında dahi askerle beraber talime .çıktı. lerek 1836 da merkezleri Bursa,, Aydın, An-
maiyetinde bulunanlardan Hekimbaşı · Ab- kara, Konya, Erzurum ve Edirnede bulunan•
ANSİKLOPEDİSİ -:-- 1091 - ASAKİRİ MANS'ÜRE

«Redifi Mansure» adı ile seferi bir yedek or- yursunlar diye Serasker Paşa tarafından gön-
du kadrosu ·yapıldı, silah altından teııhis edi- derilmiştir .. dedi.
len efrad ile tekaüde sevkedilen zabitan re- Delikanlı Padişahın . huzurunda gayet
dif kadroya nakledildiler. Silah altındaki or- serbest, hatta biraz laübalice duruyordu; ba •
dunun adı da o tarihten itibaren Asa.kiri Man- kışlarında da bir delişmenlik, haşarılık
surei- Muhemmediye yerine «Asa.kiri nizami- vardı. Sultan Mahmud ise o tarihte genç,· son
ye» oldu. : derecede asabi, gazaba geldiği zaman ise
Yeni ordunun paşaları için de Mirlliva- amansız olurdu. Yeniçeri ocağını kanlı bir
nın üstünde Ferik ve Müşir unvaniyle iki şehir muharebesi ile yeni kaldırmış, uygun-
rütbe Jcabul edildi. Müşir unvanı zamanımı­ suzluk yolunda en küçük bir suçu affetmeyip
zın Maraşelliğidir. kelleleri uçurttuğu devirdi. Neferin bu per-
On dokuzuncu asrı hemen baştan sona vasızlığı garibine gitti:
yaşamış, tarih, cemiyet ilmi ve folkl.or - Anlat bakalım seni buraya niçin gön-
bakımlarından pek kıymetli ve zengin hatıra
derdiler? diye sordu.
kaleme almış Aşçı Dede İbrahim Bey As·akiri
Mansfirei Muhammediyenin kuruluş devri Nefer:
üzerine şu şayanı dikkat satırları yazmıştır: - Padişaıhım!.. -Ben erkek değil · kadı­
«Cenabı Hakkın bu asi kulu Mehmed Ali nım!..

Oğlu İ1brahim Halil, Hicretin 1244 yılında Diye başlı:yarak macerasını anlattı:
(Miladi 1828) İstan:bulda Kandilli Karyesinde. «... Aslım gürcüdür. İki yaşında iken
dünyaya gelmişim. Pederim Asa.kiri Nizami- · esirciler beni İstanbula getirdiler, şimdi Cer-
.yei şahane başçavuşu olup Şumnuda Rusya rahpaşada çalışan Cerrah İsmail Ağa beni
muharebesinde olmakla m*tupla müjde ver- satın aldı, on üç senedir onun yanındayım,
mişler. yaşım onbeş oldu. Bu adam onüç seneden-
«Pederim de zaten yeniçeri olup yeniçe- beri benim saçlarımı oğlan çocuğu gibi· traş
ri vak'asında her nasılsa Kandilli Alhalisini ettirir ve beni oğlan çocuğu kılık ve kıy af e-
muhafaza ederek ele vermemiş. Yeni ··nizam tinde gezdirir; validesi dahi benim kız oldu-
kurulunca korkusıundan ,gidip asker yazılmış­ ğumu bilmez. Bütün cerrahların cen-a!hlık
tır. Ol vakit daha kafi miktarda tij.fek mevcut fennini yeniden tahsil mecburiyeti konulup
olmadığından, burilar halktan fark ve temyiz Tophaned-e cerrahlar için dershane açıldığı
olunmak için bellerine beyaz birer çevre ·bağ­ zaman İsmail Ağa da oraya devama başladı.
layıp ellerinde birer sopa 9lduğu !halde çar- Beni de beraber ,götürdü, ben dahi cerrahlık
şılarda gezerlermiş ... ». fenni t~hsil ettim. Bir gün bu İsmail Ağa
Bu bir kaç satır o devrin son derecede - ya: /!
şayanı veJcayi ile dolu olduğunu ·göstermek-
- Ağa, artık memelerim büyümeğe
tedir; fakat ne kadar yazıktır bizi, bu yolda başladı, ·benim cariye olduğumu belli ·et!..
tenvir edecek kaynaklardan mahrumuz; ya- Yahut beni başka bir kapıya sat!.. dedim.
şadıklarını, gördüklerini, duyduklarını Aşçı
«Razı olmadı, döğdü. Sırrımı faş eder-
Dede'den başka kalem diline vermiş tek adam
sem beni öldüreceğini söyliyerek ,tehdit etti.
çıkmamıştır (B. : Aşçıdedenin Hatıraları).
Arkamda gördüğünüz bu asker abası İsmail
ASA.KİRİ MANSÜREİ MUHAMMEDİ­ Ağanın küçük kardeşi topçu neferi Salimin
YEDE TOPCU NEFERİ KIZ ASKER VAK' esvabıdır; bunları giydim, evden kaçtım, _ma-
ASI - 1828 yılı birinci !ka~ununun ·yedin- demki erkek kıy afetinde dolaşırım, bari gide-
ci pazartesi günü Rami Kışlasında bul~nan yim Asakiri Mansureye Y._azılayım dedim. Bir
İkinci Sultan Mahmudun huzuruna Asakiri gece Serasker kapusunda dördüncü bölük on-
Mansfirei Muhammediyenin topçu neferi üni- başısının odasında misafir oldum. Ertesi gün
forması ife vücut yapısı gayet yakışıklı ve yü- de hassa süvari ·bölüğü borazan neferi olan on
zü. harikulade dilber tüysüz bir genç çıkal'­ beş yaşında güzel bir çocukla tanıştım. Onun-
dılar; Hünkar yaveri: la daha yakın ar-kadaş olmak için ben de ora-
- Padişahım, bu neferin bir garip ma- ya müracaat ettim. Bu borazan neferi_ Ayvan-
cerası vardır, efendimiz bizzat istintak bu- sarayda otururmuş:
ASA.KİRİ MANSÔ"RE - 1092· - İSTANBUL

- Sen -beni Ayvansarayda filan kahvede - Aman efendim, Cerrahbaşıdan izin


bekle, bu gece bende misafir ol! .. dedi. aldım, İstanbulkazan ben kepçe, on gündür
«Ayvansarayda tarif ettiği kahveye gittim. bu fahişeyi arardım!..
Bekledim, oğlan gelmedi. Kahvede bir gemi Dedi ve şöylece nakletti:
kaptanı ile tanıştım, bana: . «Bu öyle gürcü, çerkes cariye falan de-
- Ne bekliyorsun delikanlı?.; diye sor- ğildir. Darıca köyünden Halil Ağanın kızı­
du. dır, adı da Eminedir, biraderim Mustafanın
- Arkadaşımı bekliyorum, söz verdi, nikahlı karısıdır. Mustafa, Onun güçlü topçu
beni bu gece evine götürecekti, beraber ya- neferi Salim ve valide ·beraber otururuz.·
tacaktık, gelmedi! .. dedim. Emine kızgınca çıktı, zabtı lµtbil olmadı. Ka-
«Kaptan: pıya kim gelirse, ekmekçi çırağı, kasabın çı­
- Oğlum, kaşın gözün yerinde bir gari_;-> rağı, saka ile konuşur, hem dahi kafes ardın­
çocuksun, başına türlü kaza gelir, ben de be- dan içeri çekip alamayız, işte bir gün de Sa-
karım, odam müsaittir, mademki arkadaşın limin esvaplarını giyerek evden firar . etti,
gelmedi, haydi gel, bu gece benim odamda aramadık yer bırakmadık, meğer kahpe ne-
misafir ol!.. dedi. Kaptanın davetini ka- ler yapmışL.». ,,
bul edip gittim. İşret ettik, yemek yedik, Darıceli Emine Cerrah İsmail Ağanın bu
yatacağımız zaman oğlan olmayıp kadın ol- ifadesine itiraz etmedi:
duğumu söyledim ... ». «İfadesi doğrudur amma, benimki d~
Topçu · neferi kıy afetinde onıbeş yaşın­ doğrudur, ben gürcüyüm, Darıcalı Halil Ağa
daki kadının macerası hakikaten pek garip- da esircidir ve beni ıbu Cerra-h İsmaile sat-
ti, Padişah dayanamadı: mıştır; ben Mustafanın karısıyım amma sO.-
- Kaptanın koynunda mı yattın?.. diye , reta karısıyım, bu Cerrah İsmail ise bekar-
sordu. dır ve mahbupperesttir, eve şap emret genç-
- Nefer, koynunda yattım Padişahım! .. ler ve genç genç neferler getirir, biraderi
dedi ve anlattı: olan kocam Mustafa evden çıkıp gittikte ba-
«Kaptan önce: na diğer kardeşi nefer Salimin esvaplanm
- Ben seni oğlansın diye getirdim idi!.. giydirip . validesine karşı:
Diyerek tereddüt etti. Ama gidecek ye- - Bir asker misafirim geldi!..
rim olmadığı için soyunmağa başladım, ses Diyerek odasına kapar ve hilaf şer'i şe­
çıkarmadı. İki gün iki gece kaptanın odasın­ riş şeyler yapar, bu ihanet canıma yetti, bir
da kaldım. Kaptan bana alaka etti: gün yine Salimin esvaplarını giydirince:
- Seraskerkapusuna gidelim, Serasker - Ağa sen odaya git, ·ben dehi gelirim!
Paşa Hazretlerine keyfiyeti anlatalım, seni Dedim, o odasına gidip bana intizarda
bana helalından versin, benim karım ol!. iken, fırsat bildi~, hemen ayaklarıma çizme-
dedi. çekip canımı sokağa attım ve kendimi Çer-
«Ç>nu da kabul ettim. Beraberce Seras- rah İsmailin pençei zulmundan kurtardım.
ker Paşaya gittik, macerayı naklettim, O da Ondan sonra başımdan anlattığım Maceralar
beni buraya gönderdi Padişahım! .. ». geçti» ...
Sultan Mahmud topçu neferini dikkatle Genç kadının bu ifadesi' üzerine Hekim-
süzdü, müsahiplerinden birine: başı Abdülhak Molla meselenin .kendi talı..
- Bu delikanlı hakikaten kız ise veka- kik salahiyetinin dışına çıktığını gördü; zabt
yii nAdiredendir, bunu Hekimbaşı Abdülhak edilen ifadeleri Padişaha arzetti. Sultan Mah-
Mollaya götürün, beş on gün Hekimbaşını:n mud gazaba geldi, Çerrah İsmail Ağa ile Emi-
konağında kalsın, mesele de esasından tah- nenin tevkifini ve bu çirkin ve çetrefil mese-
kik olunsun!.. dedi. lenin Seraskerlik kapusunda yeniden tahki
Kadın olduğunu iddia eden topçu neferi kini ferman etti.
Hekimbaşının konağında soyuldu, ve haki- Kız asker Darıcalı Emine meselesi iki
katen kadın çıktı. Bunun üzerine Abdülhak gün içinde İstanbul halkının diline düştü.
Molla cerrah İsmail Ağayı çağırttı, İsmail Ağa Meselenin Seraskerlik Kapusunda ne renk
bu davanın sebebini öğrenince: · alacağı merak ile beklendi.
ANSİKLOPEDİSİ - 1093 - ASALI MOLLA

Mevkuf olarak sorguya çekilen Cerrah di. Fakat meselenin dedi kodusu devam etti:
İsmail Ağa: - Timarhaneye bir sene taburda asker-
- Kahpenin hakkımdaki sözleri isnad~ lik yapmış bir kız koymuşlar..
dır, bühtandır, ben ırzehİi mazbut I adamım • - Kışlada çocuk bile doğurmuş ..
a~valim mahallemiz halkından ve Tophane- , · - Yok öyle değil, süvarilere muallim
den tahkik olunsun! .. decli. imiş, frenk kızıymış ...

Mahallesi halla Çerrah İsmail Ağa hak- - Dünya ilmini yutmuş bir kız imiş ...
kında hüsnü şehadette bulundu, «evine genç- Dediler. İstanbul kadınları türlü türlü
ler, genç neferler getirdiğini ne gördük, ne hediyeler alarak kafileler halinde timarha-
de işittik» dediler. neye kız askeri görmeğe gittiler: Her gün
tepsiler, sepetlerle yemekler, yemişler taşın­
İlk şayanı dikkat ifadeyi ihtiyar bir ka-
dı. Timarhane gardiyanlarına devlet kuşu
dın verqi:
kondu; Emineyi göstermek için ziyaretçiler-
- Emine, gayet mahcuptur, ağzı var, den her gün avuçlar dolusu para aldılar. Ni-
dili yoktur, böyle nefer kıyafetinde çarşı, pa~ hayet hükO.met timarhane ziyaretlerini yasak
~ ve kışlada, kahvehanede nasıl gezip do- etmeğe mecbur, kaldı. Ahmed Bülend
laşmıştır, hayret ederim.. Acemi tazeyi mer-
Bibl. : Abdülhak Molla, Tarihi Liva; R.E Koçu,
diven altlarına ve izbeye koyar,· üstüne ·ki- Tophanede nefer, güzellikte peripeyker, kız asker
lit vurur kaparlardı, zahir korku ve dayak ile Dariccli Emine (Taribden Hikayeler).
cinnet getirmiş olacak! .. dedi.
ASALI MOLLA - İkinci
Darcadan Erı.inenin · babast
A:bdülhamid devri sonlarının
Halil Ağa getirildi, o da: ·
namlı muhabbet dellalların.­
- Ben esirci falan deği­
dan; SermM Muhtar Alus İs­
lim, Emine .benim sulbt kı­
tanbul Ansiklopedisine ver-
zımdır, bütün Darıcalı şahit­
diği notlarda şunları yazıyor:
,tir!.. dedi.
«Daima elinde upuzun
Genç kadın babası ile yüz-
bir asa ile caddelerde dolaş­
leştirildi, Emine de: .
tığı için bu ad verilmiş. Şekil
- Beni o ıkadar ,gençler
dstedi, f~kir oldukları için her ve şemaili kelli felli bir Mol-
birine bir kulp takıp vermedin la Efendi: Koskoca sarık, gür
sakal, sırtında kabuk gibi sof-
cerı:ah İsmail. Ağanın elli altu-
tan cübbe.· İstanbulun her
nuna tamah ettin; ·beni sat-
tın, elbette ki esircisin! Ba-
semtinde, ·bUhassa Fatih ta-
raflarında ona rastlanır. İçyü­
bam olsaydın bir kerecik
İstanbula gelir, ahvalim nice-
zünü bilmiyenler seğirtip eli-
dir, arar, sorardın!.. dedi. ni öperler, hayır duasını al-
Adamcağız:
mak isterler.
- Gözlerini, !bakışını ,,ır
Halbuki gizli kapaklı alış
beğenmedim, evladım aklını verişte bulunan ev tavukları
oynatmış!.. hep onun elinin altında.. O
Diye ağlamağa başlad,ı. zamanki zendostların dil pe-
resengi «Müşıkülünüz olursa
.
Eminenin kocası' Musta-
fa da bu durum karşısında Asalı Mollaya başvurun» idi;
özrünü itiraf etti. Abdülhak Onikilerin adamıydı. Zanpara
Molla da Padişahın, emriyle Paşaların, Beyefen dilerin ko-
davayı takip ediyordu. Qenç naklarına sık sık devam eder,
kadının korku ve dayak ile ikram, izzet görürdü. Asalı
aklını oynattığı anlaşıldı. Cer- Mollanın en fazla iş gördüğü
rah İsmail Ağa serbest bıra­ devir 1875 - 1880 yıllan ara-
kıldı, Darıcalı Emine de Ha- sındadır».
Asalı Molla
selÖ tiınarhanesine gönderil- (Restm: u; Çizer) Sermed Muhtar, «Oniki-
ASAR (Sivaslı) - 1094 İSTANBUL

ler» adındaki romanında, bu Asalı Mollayı A.SARİYE CADDESİ - Beşiktaşın Yıl­


mevzuun bir entrika kumkuması olarak kul- dız mahallesi yollarından olup · Çırağan Cad-
lanmıştır. desi (Beşiktaş tıramvay yolu) ile bu mahalle-
ASAR (Sivaslı) - On yedinci asırda ya- nin üst tarafında bulunan Eğriçınar sokağı
şamış ünlü bir Ermeni hekimidir. 1625 sıra­ arasında uzanır. Tramvay yolundan yüründü-
larında bir müddel İstanbul'da yaşamıştır. ğüne göre sağda Asariyecamii Çıkmazı, Sal-
Kevork Pamukçuyan çıklar Sokağı, Alimkadın Çıkmazı, Asmalısal­
kım sokağı,solda Çitlenbik Sokağı, Paşames­
ASARİ - Evliya Çelebinin kaydına göre
cidi Sokağı
ve Horoz Çıkmazı ile birer kav-
on altıncı asır sonlarında yaşamış bir nak
şağı vardır. Bu caddenin umumi görünüşü
kaş, ressamdır. Büyük seyyah, Yenikapı mev-
levihanesinden bahsederken - ki yapı tarihi tramvay kavşağından yüründüğüne göre şöy­
1006, Miladi 1597 dir -, nereside olduğunu ledir: Asariye camii çıkmazı kavşağına kadar
aydın olarak göstermeden «Asari namında olan birinci kısmı dört araba rahat geçebile-
bir ressam, bu tekkenin duvarına kü,krem.iş cek genişliktedir. Ortası paket taşı döşeli,
bir arslan resmi· yapmıştır ki guya Şattülarab onun iki kenarı kaba taş döşeli olup yine ka-
sahilinde ava çıkmış bir arslandır. Her gelen ba taştan iki yanında gittikçe daralan birer
şair arslana münasip beyitler yazmışlardır ki
yaya kaldırımı vardır. Sol taraf vaktiyle ye-
haddi payam yok» diyor. Ressam ve bu ars- rinde ne bulunduğu tesbit edilemiyen bir ar-
sadır. Sağ tarafta köşe başında Konservatu-
lan hakkında başka bir kayda rastlanamadı.
Bibil. : Evliya Çelebi, Seyahatname, I. varın yatılı talebesinin yatakhaneleri, onun
yanında İstanbul Belediyesi _silindirleri gara-
AS.ARI ATİKA MÜZESİ - (B.: Arkeo-
jı ve tamir atölyesi, atölyenin yanında Asari-
loji Müzesi).
ye camii şerifi bulunmaktadır. Bundan ilerisi
ASARI EDEBİYE MEKTEBİ - 1890 tamamen kaba taş döşelidir. Sa1çıklar Soka-
etrafında İstanbulun en namlı hususi mek- ğı kavşağına kadar da evvela iki, sonra bir
teplerinden biri olan Hacı İbrahim Efendinin araba geçebilecek şekilde daralır. Solunda ve
«Darüttalim Mektebi»nin talebeleri tarafın­ · sağında .bir sıra ahşap evler, bu evlerin ara-
dan çıkarılmış aylık bir mecmuadır. Darüt- sında yer yer arsalar, ve ben gibi beton ve
talim, arabcayı kolay usullerle ve gayet sağ­ ahşaptan bozma beton yapılar vardır. Asariye
lam öğreten bir mektep olarak meşhurdu, bu camii çıkmazının önü küçük bir çarşı manzara-
mecmuada da, talebenin arab edebiyatından sı arzeder. Solda bir eskici ve bir bakkal, sağ­
yaptığı tercemeler neşrolunurdu; makale sa- da eski sıbyan mekt~biniı::ı yerine yapılmış
hiplerinin arasında ise, mektebin birinci sı­ olan bir beton evin altında bir bakkal, bir
nıf tale·beleri (12 - 13 yaşında çocuklar) ·bile kasap, bir kömürcü, kırmızı boyalı kulübem-
bulunurdu. Hatta bu gibi yazıları, büyükler si bir yapıda bir bakkal ve posta pulu bayii
tarafından t~rceme edilip çocuk imzaları_ atıl­ bulunmaktadır. Cadde Salçıklar Sokağı kav-
mak suretile mektep menfaatine bir propa- şağ:µıdan nihayetine kadar iki araba genişli­
ganda olduğunu söyleyenler pek çoktu. «Asa- ğini muhafaza ederek evvern hafif, sonra ol-
rı Edebiye» muharrirlerinden 1891 de 12 - dukça dik bir yokuş halini alır ve ·sola doğru
13 yaşında Midillili Fuad Efendi (Fuad Ağ­ tatlı bir kavis çizerek kıvrılır. Solda küçük
ralı) işi .daha ileriye götürerek İbnülcevzinin bir ayna taşına geçirilmiş .bir demir borudan
Katibül ezkiya'smı terceme ederek forma ve teknesi yarısına kadar moloz dolmuş susuz
forma neşredilmeğe başlamış, Ahmed Mid- bir çeşmecik, sağda Çapa markanın pirin~
hat Efendi de Tercemanı Takikatte yazdığı unu imalathanesi bulunmaktadır. Bu imalat-
bir makalede bir çocuğun böyle .bir terceme hanenin yapısında bir özenti görünürse de
yapamıyacağını idia etmişti. Bunun üzerine caddey,i tezyin ettiği söylenemez. Çapa marka
mektebin eski mezunlarından Nüzhet Bey kü- imalathanesi geçildikten sonra sağlı· sollu ev-
çük Fuadı alarak gazete idarehanesine gö.- ler hali vakti yerinde aile meskenleridiı:. As-
türmüş, ve bu meşhur muharrir tarafından malısalkım Sokağı kavşağı köşesinde, önün-
imtihan edilen çocuk arabcadaki kudretini is- de sed üstünde büyük bir çam ağ~ciyle bir
pat etmişti. (Osman Nuri Ergin; Maarif Tari- bahçe bulunan ev ise tereddütsüz vaktiyle
hi III). . bir konak yavrusuymuş diyebiliriz. Yine bu ·
ANSİKLOPEDİSİ - 1095 - .ASARİYE CAMİİ

sokağın kavşağı altında bir arsa göze çarp- çe bir boru şeklinde yapılmış bir duvarın üze-
maktadır ki, üzerinde bulunan yapı kaldırı­ rinde kurşun örtülü tek ve küçük bir kubbe-
lırken Asmalısalkım. sokağının da yarısını gö- den ve kesme taştan bir minareden ibarettir.
türmüş, Asariye caddesi üzerinde de eski bir Bu yapıya cadde ijzerinde ahşap bir hünkar
çeşmenin kırık bir ayna taşı üzerinde lülesin- dairesi, çıkmaz sokak üzerinde de yine ahşap
den durmadan su akan bir bakiye kalmışlır. bir son cemaat yeri ilave edilmiştir ki bu kı­
Asariye Caddesinin Eğriçınar Sokağı ile olan sıınlarla ibadethane arasında alt katta kar}-
kavşağı karşısında da 1318, tarihli ve İkinci şık, müsellesi birtakım dehlizcikler vücude
Abdülhamidin tuğrasını taşıyan istandard gelmiştir.
Hamidiye çeşmelerinden biri vardır; görünü- .İkinciMahmudun hayratından olup inşa
şe nazaran da bütün mahalle halkının suyunu tarihini gösteren kitabesi yoktur. İstanbul
temin etmektedir. Caddenin bu üst nihay~- Ansiklopedisi adına ziyaret edildiğinde müez-
tinde sol kolda köşede üç katlı ve aşı boyalı zinlerinden Bay Abdürrahman Özokur'uu
bir ahşap ev için tereddüt etmeden kısa bir. naklettiği bir rivayete göre ,A.sariye · Camiinin
zaman sonra eski İstanbulun yadigfu-larından yerinde vaktiyle Çömfekçizade Mescidi adıy­
bir antika yapı olacaktır diyebiliriz. (Ocak le harap bir mabed bulunup Sultan Mahmud
1947). onu yıktırarak bu camii yaptırmış. Hadikat-
Bibi.: REK ve Muzaffer Esen, Gn. ül-cevamide Çömlekçizade Mescidi adıyle bir
.AS.ARİYE CAMİİ - Beşiktaşta Yıldız eser yoktur, fakat. Beşiktaşta bir Çanakçı li-
mahallesinde, kendi adını taşıyan caddenin manı Mescidi kayıtlıdır ki sayın müezzinin ri-
üzerindedir. Bu caddeye Çırağan caddesi (Be- vayetine yakın gibi görünüyor; Hadikada ki
şiktaş tramvay caddesi) kavşağından girildi- kayıt şudur:
ğine gör~ yirmi otuz adım ileride sağ kola dü-
şer Methal kapısı yine keneli adını taşıyan
çıkmaz sokak üzerindedir (B.: Asariye cadde-
si; Asariye Camii çıkmazı). Asıl mabed geniş-

ı,
ı__ / -

Beşiktatıda Asariye Çaddesinde ahşab evler, 1947


(Resim: Salih Sinan)
AsARiYE CAMÜ - 1096 - İSTANBUL

«Çanakçı limam Mescidi der kurbu Be- de Toprak Ofisi tarafından işgal edilmek üze-
şiktaş - Bu mescid fevkanidir, banisi Nazır re iken zeminin. içine konulacak erzakın sik-
Hüseyin Ağadır, evvela Kaptanı Derya Ka- letine tahammül edemiyeceği anlaşılarak
ra Mehıned Paşanın sahilhanesi ittisalinde vazgeçilmiştir. Tereddütsüz söylenebilir ki
vaki olup Paşa mescidi halen mevcut olduğu bu işgal vaki olsaydı Asariye Camü bu satır­
halde kaldırılarak fevkani müceddeden bina ların yazıldlğı sırada bir kat daha harap olur-
edip eski yerini yalısına zam eylemiştir». Bu du.
satırların yazıldığı sırada Çanakçı limanı Mes- Methal kapısının üstünde balkon şeklin­
cidi üzerinde tetkikata imkan elvermediğin­ de bir büyük mahfe!, bunun sağında bir hün-
den kat'i hüküm verilemedi (B.: Çanakçı li- . kar mahfeli ve solunda da bir müezzin mah-
manı mescidi). Türk yapı san'atının inhitat feli vardır ki bunlar camün içine doğru da-
devri mahsulü camilerden biri olup minaresi ire parçası şeklinde iki çıkıntı yapmışlardır,..­
ve ahşap iUveleri olmasa ilk bakışta hatta Mabedin içi beyaz badanalı olı.ip duvar için-
camiden ziyade kiliseye benzemektedir. Sağ­ de bir höcreden ibaret olan mihrabı, ahşap·
lam İslam terbiyesi camilerde Kabe istikame- minberi ve ahşap vaaz kürsüsü filizi boya ile
tinde yapılmış bir mihrap duvarı görmek is- boyanmıştır. Duvarlarda müteaddit levhalar
tiyor. Şirin bir yapı da değildir. Kubbesi se- ve mihrabın iki yanında ikisi orta, ikisi bü-
kiz yerinden çatlamış olup bilhassa hünkar yük dört tane sarı pirinç şamdan ve kubbenin
mahfeli üzerine rastlayan çatlak tehlikeli du- ortasından sarkan bir demir top kandili var-
rumdadır. Halen içinde ibadet edilen camile- dır. Camiye çok temiz bakılmaktadır. Vak~.
rimizin yapı kıymeti ne olursa olsun yüzüstü tiyle kilimlerinin altında gayet
iıırakılmaması milli ve dini bir şeref mesele- güzel Mısır hasırları varken Ofisin
si olduğundan Asariye Camünin de Beyoğlu işgal etmek arzusunu gösterdiği
Vakıflar Müdürlüğünce tez elden tamir etti- günlerde sökülmüş, sökülürken bü-
rilmesi gerekir. . yük bir kısmı ;harap olmuş, geri
İkinci Cihan Harbinin buhranlı devifo- kalan hasırlar da işgalden vaz-
geçilmesi üzerine son cemaat ma-

Beııiktaşda Asariye Çam.il


(Resim: Salih Sinan).
ANSİKLOPEDİSİ. - 1097 - ASES

haline ve yukarıda bahsedilen küçük dehliz- tinde 139,80 ton hacminde bir vapurdu;
lere döşenmiştir. Asariye camiinin kayde de- (1324) 1906 da şirketin vapur kadrosu içinde
ğer ba~ka bir hus~siyeti yoktur. görülen Asayiş bu tarih ile (1327) 1909 ara-
1 Ocak 1947 de 105 yaşında vefat eden sında kadro dışı edilip satılmış veya hurda
imamı evveli Ziya Aytaç merhum bu camide haline konulmuş olacaktır.
yetmiş üç se.ne hizmet etmişti. · Bu yıllar· bo- ASES, ASESLER, ASESBAŞI, ASESİ
yunca ayni seccade üzerinde namaz kılarmış, SANİ - Asesin 10,gat manası gece bekçisi;
sağ ayağını yere kuvvetlice basmak itiyadın­ geceleyin kol gezendir; Asesbaşı imparator-
da olan bu ıµuhterem zatın son yıllarda sec- luğun eski teşkilatında İstanbulun zabıta
cadesinin sağ ayağını bastığı yeri aşınmış ve amirlerinden idi. Aslında Yeniçeri ocağının
delinmiş imiş. bölük .ortalarından 28 inci ortanın çorbacısı
Bibi.: REK ve ME, Gn. idi. Evliya Çelebi, on yedinci asır ortaların­
ASA.RİYE CAMİİ ÇIKMAZI - Beşik­ da payıtahtın hayat ve idaresinden bahs~der-
taş merkez nahiyesinin Yıldız mahallesi so- ken «Asesbaşılığı ve Asesleri Fatih Sultan
kaklarındandır. Asariye caddesi üzerindedir. Mehmed Han ihdas buyurdu. · Yeniçerilerin
Başlangıçta kabataş döşeli bir meygancık bölük ortalarından ayrılmış beş yüz nefer
manzarası arzeder. Caddeden girildiğine gö- olup eli asalı muhteşem üsluplu askerdir. As-
re sağ yanda Asariye Camii ve karşıda da bir . ker arasından çıkan eşkıyayı şeriatın eıntj.yle
ahşap ev vardır. Sol yanda iki katlı bir beton katletmeğe m~murdurlar». diyor. Bundan,
ev bulunmaktadır ki vaktiyle yerinde ahşap Asesbaşının vazifesi, zamanımızın tabiri ile
bir mahalle mektebi varmış. Adı Öğrenileme­ Merkez Kumandanlığı olduğu anlaşılır; ases-
ı

di. Bu evin yanında sırasiyle camiin abdest ler de askeri inzibat neferleri olur. Büyük
muslukları, yanında camün ayakyolları, ya- seyyah bir de asesi saniden bahseder ki, bu-
nında bir su hazinesi, yanında camün mevta nun adi mücrimleri takip ettiği anlaşılır:
ıgasilhanesi ve sonra büyükçe bir ahşap ev «Esnaf Asesi sanii bi aman, iki yüz nefer-
bulunmaktadır. Bu evin önünden itibaren so- dir, tutma, kapma, vurma, kovma, asma, bas-
kak bir den iki insan a~cak yanyana geçebı­ ma, kayıt ve bend adamlardır».
lecek kadar daralır ve bir merdivenli ·çıkmaz Bir fırsız veya katil idam olunacağı za-
olur. İki yanında küçük ahşaplar vardır. man, siyaset meydanının inzibatını Asesi sa-
Karşıda da büyükçe bir evin kapısında niha- ni ile adamları temin ederdi. Cuma günleri
yet bulur. (Ocak 1947). de, Sadrazamın Cuma namazına gideceği ca-.
Bibl. : REK ve Muzaffer Esen, Gezi notu. miin yolu üzerinde durarak bölük ortası ne-
ferleriyle Sadrazamı selamlardı. Asesbaşının
ASA.YİŞ VAPURU (18 nwnaralı) - ,Şir­ merasim kıyafeti: Başta yeşil çuhadan çatal
keti Hayriyenin en eski vapurlarından birj; kalafat, sırtta yeşile kaplı divan kürkü, aya-
(1281) 1765 de inşa edilmiş, (1282) 1866 da ğında beyaz çagşır ve sarı yemeni idi. Ases-
hizmete girmişti; makinesi 90 beygir .kuvve- başılar «Katar, Ağaları» denilen ve on sekiz

Asiyis V,apuru
(Resim: Behçet)
ASES (Deli) - 1098 - İSTANBUL

büyük rütbeli zabitten mürekkep olan Yeni- yığına binip imdada koşar; etraftan da sürat-
çeri ocağı erkanının on yedincisi idi (B.: Ka- le dört beş kayık daha yetişir. Kadınları kur-
tar Ağaları). tarıp mütecavizleri yakalarlar ve Deli Asoo
MeyhanalerLde Ases başı ile asesler tef- ile ayakdaşı korsanları Rumelihisarı dizdarı­
tiş ederlerdi; hazan para sızdırmak için, ·ha- na teslim ederler, şerirler hemen zindana atı­
zan da hakikaten kendini ·bilmiyecek derece- lır ve o gece zindanda boğularak idam olu-
de sarhoş akşamcıları yakalayıp götürürlerdi; nurlar (H. 1224 - M. 1809).
biçarelere kah dayak atılır kMı günlerce ASILMA DEPOYA GiDER - İstanbulun
mahbeste bırakılıp eziyet edilirdi. Akşamcı­ külhani ağzmda argo tabirlerden; ilham kay-
lıkta ases korkusunu hatırlatarak ·herkesin nağı piri peri ve avare oğlancıkların tramvay
evinde demlenmesini tavsi~e yolunda söylen- arabaları arkalarına asılması manzarası ile ba-
miş beyittir: zı arabalara konulan <<depoya gider» levhası­
Hanede nıey nuı5 eden bilmez nedir havfi ases dır; rastlayıp tutuluverdikleri ve kandırarak
Pençei şehbazdan azadedir mürgi kafes ·
rastladıkları bir güzeli:n kimin nesi, hangi
Bibl.: Evliya Çelebi, Seyahatname, I; M. Z.
Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri, 1. meşrep ve. tıynette olduğunu bilımedikleri hal-
ASES (Deli) - İkinci M'ahmudun ilk sal- de tutularak elde etmek için kandırma teşeb­
tanat yıllarına rastııyan yeniçerilerin en az- büsüne girişmek üzere olanlara asla muvaf-
gın devrinde Hasıriskelesinin dolmuşa işliyen fak olamıyacağını, boş yere uğraşmamasını
kayıklarından birinde hamlacılık yapan bir ihtar yolunda söylenir; «bu güzel tahmin et-
şerirdir. ıtiğ~ gibi uygunsuz boyundan değildir, ters-

Tepedelenli Ali Paşa, İstanbuldaki Kapı lenirsin, başına iş açarsın!..» manasınadır.


kahyasına biri tanburi biri kemani iki cariye ASILMAK - İstanbulun hane,berduş.
satın alıp Yanyaya göndermesini emreder. külhaniler argosunda iki ayrı yerde kullanı­
Kahya da istenilen evsafta iki cariye satın lır:
alır. Cariyeler, evvelki efendilerinin ve ha- 1) Sırnaşmak, inat ile ısrar etmek, red
nımlarının ellerini öpmek ve veda etmek üze- cevaplarına ehemmiyet vermeyip ısrar ile
re ihtiyar esirci hatun ile Hasıriskelesinden istemek misal:
Boğaziçine giden bir kayığa bindirilir; kah- - Gözümü açar aç!llaz paçoz para diye_
ya, ayni zamanda Bostancı ocağında kayıtlı asıldı.. ·
neferlerden olan kayıkçılara, kadınların bı­ 2) Eli ile istimna; misal:
rakılacağı yalıyı da tarif eder. Fakat, kayık­ - Senin Telliyi gördün mü?
çılar kadınların üzerinde elmas ve cevahire - Ne var?
müteallik asım takım ve yanlarındaki boh- - Oğlan çirozluyor be..
wıarda da mal olacağını tahmin ederler ve - Asılmaktan!..
bunlara. tamah edip gazbetmeğe, aralarında ASİLZADE - İstanbulun haneberduş
sessizce karar verirler. Kayıkta bulunan yedi külhaniler argosunda «muhabbet dellalı»,
sekiz kadar müşterilerini birer yere çıkardık­ «pezevenk»; misal:
tan sonra Bebek ile Rumelihisarı arasında sa- - Şu kızıl saç, çilli, apiko delikanlıyı
hilçl.en açılıp Boğazın orta sularında, hamla- gördün mü?!
da bulunan Deli Ases, küreği iskarmozdan - Tamam ..
çıkarıp şimşek gibi bir hareketle iki kürek - Adı daviddir, azılzadedir, elindekiler
darbesinde esirci _kadın ile cariyelerden biri~ he,p hanım evladı, hem gıcırı üstünde... Ah-
ni bayıltır. Bu tecavüzü gören ve kendisini rn.k, iffet üzerinde kayıtsız adam, misal:
küreğin üçüncü darbesinden kurtarmağa mu- - Yanındakocası var ulan ..
vaffak olan diğer cariye avazı çıktığı kadar: - Boş ver, asılzadedir ...
«Ümmeti ·Muhammet! Can kurtaran yok ASIM - Büyük ,Türk ve İslam şaırı
mu?!» diye· bağırır. Meğer devrin . ulemasın­ Mehmed .Akifin «Safahat» ının altıncı kitabı
dan Yaldızzade Efendi de yalısına henüz gel- ve. bu kitabın kahramanının adıdır. Şair tara-
miş, kayıktan çıkmış, üç çifte yağlı piyadesi fından Fuad Şemsi Beye ithaf edilıniş olan
rıhtımda amade imiş. Cariyenin sesini işitip . ·bu nefis eser, (H. 1342) 1923 de İstanbulda
açıkta da bir kayık görünce tersi yüzüne k~- Sebilürreşad kütüp_hanesi neşriyatı arasında
ANSİKLOPEDİSİ ~ 1099 - ASIM

Amedi Matbaasında basıhnıştır. Uzun bir - Sanki dövsen ne yaparsın? Hocayız biz, döveriz..
manzum muhaveredir. Eserin baş tarafındaki Gül biter aşk ile vurduk mu .•
- İnandım, caiz.
· kayde göre, bu niuhavere, Harbi Uinumi - Pek cılız çıktı bu «caiz», demek iymanm yok.
(Birinci Cihan Harbi) içinde, ve Fatih yangı­ - Dayak «Amentü» ye girdiyse, benim karmm tok.
nından evvel, Hocazadehin Sarıgüzeldeki Gül değil, kıl bile bitmez sopa altında!
evinde geçer; ve muhaverenin şahısları şun­ - Hele!
lardır: .
- Öyle olsaydı, şu karşındaki yalçın kelle,
Fark olunmazdı Kızanlıktaki güllüklerden!
Hocazade: Merhum Hoca Tahir Efendi-
nin oğlu. Söz gelişi, Köse İmam, Hocazadenin nes-
lini tenkid eder:
Köse İmam: Merhum Hoca Tahir Efen-
dinin eski talebelerinden biri. Hangi fenlerde teali edebildin, evlad?
Hangi san'atta rüstihun göze çarpar? Anlat!
Asım: Köse .İmamın oğlu. Ulemadan mı sayıldın? Fukahadan mı?
Emin: Hocazadenin oğlu. - 'Hayır.
- Ya siyasi mi nesin, kendine bir meslek ayır.
Eserde, Mehmed Akif, Hocazadenin ağ­
- Şairim.
zından konuşur; «Asım» devrin manzum bir - Olmaz olaydın: O ne yüzler karası!
teıikididir; ve şair, eserin sonlarına doğru, 'Bence dünyadaki işsizlerin en maskarası.
bilhassa Canakkale muharebesinden bahse- - Affedersin onu'
derken, İ;la.m iymanının vecdi ile coşar, in- · - İmkam yok etmem, ne. demek!
sanı hıçkırıklarla ağlatacak ilahi bir ulviyete
Şiire nıeslek diye oğlum verilir miydi emek?
Ah, vaktiyle gelip bir danışsaydın Kösene,
bürünür. «Asım»ın birçok yerlerinde, Harbi Senin olmuştu bugün belki o kırk altı sene.
Umumi İstanbulun da pek canlı tasvirleri var- - Amma pek hırpaladın şiiri ..
dır. .,.... Evet, hırpaladım:
Köse imam, Sarıgüzelde oturan Hocaza- Çünkü merkep değilim, ben ·de mürekkep yaladım,
desini · zıiyarete gider ve bir baba dostu ola- Ben de tarih okudum; alemi az çok bilirim.
«Şuera» dendi mi, birdenbire oynar sinirim.
rak karşılanir: İyi gün dostu herifler, o ne yardakcı güruh,
- Vay hocam! Vay gözümün nuru efendim, Dalkavukluktaki idmanları sermayeleri ..
buyurun! Onlar azdırdı, evel, başlıca pespayeleri.
Hangi rüzgardır atan sizleri?... Lütfen otu• Bu sıkılmazlara «methet!» diye mangır sunarak,
nın. Ne erazil adam olmuş, oku tarihi de bak!
Mütehassirdik, ne inayet! Ne kerem! Edebiyata edepsizliği onlar soktu,
Öpmedik affediniz... Yoksa din namına ahlaka taarruz yoktu.
- Çok yaşa... lakın.. veremem. Sürdüler Türke «tasavvuf» diye olgun şırayı
Bütün İstanbulun ağzında gezen elleriniz, Muttasıl ı;imdi «hakikat» kusuyor Sıdkı dayı!
Bize naz etmese olmaz mı efendim? Veriniz. Bu cihan boş, yalnız bir rakı hak, bir de şarap;
- Döktüğün dillere bittim, seni çok sözlü Kıble: Tezgabbaşı; meyhaneci oğlan: Mihrab ..
seni! Git o «Divan» mı ne karın ağrısıdır, aç da onu,
Ayda, alemde bir olsun aramazsın Köseni. Kokla bir kere, kokar misk gibi «Sandıkburnu!»
Bu _. herif öldü mü, sağ kaldı mı, derler de,
Sonra zamanın halinden şikayete başlar:
ayol,
Baba . dostuysam eğer kalkıp ararlar bir yol. Bana ne yer kaldı, emin ol, ne de yar;
Yoksa yaşlanmaya görsün, adamın· hali · ya. Ararım göçmek için başka zemin, başka diyar.
man... Bunalan ruhuma ister bir uzun boylu sefer;
Ne fena günlere kaldık, aman Allhım aman! Yaşamaktan ne çıkar günlerim oldukça heder.
Nesli hazır denilen şey pek acayip bir şey: Bir güler çehre sezip güldüğü yoktur yüzümün;
Hoca rahmetiyle bak, oğluna bak, hey gidi Geceden farkım görmüş değilim gündüzümün.
hey!. .. Seneler var ki harap olmadığım gün bilmem;
- Amma tekdir ediyorsun, canı:in ilkin ada• Gezerim abdala çıkmıı: gibi sersem sersem.
mı .. Dikilir karı::una hep görmediğim, bilmediğim;
Bir selam ver bakalım, böyle Selaınsızdan mı? Soranın kendime: Gurbette mi, hayrette miyim?
- Selam.ün aleyküm. Tüter üç beş baca kalınııı.. O da seyrek seyrek..
- Aleyküm selam •. Aşina bir yuva olsun seçebllsem, diyerek,
Barl§tık, yüzün gülsün aı·tık, imam. Bakınırken duyarım gözlerimin yandığım;
- Bele dur, öfkemi tekınilleyeyim•• Sarar afakımı binlerce sıcak kül yığını.
- Tekmille! Ne o gömgök dereler var, ne o zümrüd dağlar;
Zaten eksik bir o kalmıştı: Hüdayi sille. Ne o çıldırmı§ ekinler, ne o coşkun bağlar.
.ASIM - 1100 - İSTANBUL

Şimdi kızgın günün altında pinekler, bekler, Bereket versin onun ınadeni varmış derede:
Sade yalçın kayalar, sade ıpıssız çöller. Sağ omuzlarda birer, başlan kertikli, ağaç,
Yurdu baştan başa viraneye dönmüş Türkün; Kadın, erkek suyu aktarmada bakraç bakraç.
Dünkü şen, şatır ocaklar yatıyor .yerde bugün. Sonra, nerdense gelip «Yağlanınız haydi!» sesi,
Çöktü meydanda duran kaplara artık hepsi.
Hocazade de Köse İmamın şikayetlerine Palaz ördek gibi bandıkça avuçlar lfandı;
iştirak ederek Kartalda bir köy düğünü hatı­ Meşin ıslar gibi kavruk deriler ıslandı.
rasını nakleder: B_u merasinı de bitip, başlayacak dendi güreş,
Çarpımp çırpınarak çıktı niyabet iki eş.
- Sorma, Kartalda id.im ben de bu Çar§amba günü.
Daha ilk elde boşansın mı alınlardan ter,
Dediler: «Kurnada dündenberi var köy düğünü;
O göğüsler sana ötsün mü körükten de beter?
Hoşlanırsan, hadi, olmaz mı? •. » «PekMa, gideriz;
Baktım: Altından öbür çifte perişan bağnn,
Hem biraz kır görjirüz, hem de güreş" seyrederiz».
Soluğanlar gibi kalkup iniyor çifte karın!
Keşki, gitmem demis olsaydım ... İlahi, o ne hal,
Spnradan dizlere bir titremedir çökmüştü;
O nasıl maskara dernekti ki tarifi mahal.
Hele çok siimıiyecek dördü de cansız düştü.
Topu kırk elli kadar köylü serilmiş bayıra,
İki biçare serilıni§, yatıyorken yerde,
Bakıyor harınamn altındaki otsuz çayıra.
«kalkın artık!» dediler, lakin o derman nerde!
Bet beniz .sapsarı biçarelerin hepsinde;
Güreşin böylesi hiç görmediğim bir şeydi;
Ne olur bir kişi görebilsem zinde!_
Orta, baş, hepsi de bunlar gibi avare idi.
Şiş karın sıska çocuklar gibi kollar $8rkık;
Karşıdan tentesinin msfı hasır, ·nısfı aba,
Arka yusyumru, göğüs çökmüş, omuzlar kalkık.
Bir tekerlekleri alçak, yana yatmış araba;
Gözlerin busbulanık rengi, kapaklar ş~ş şiş;
Yerliden az kaba, Maltız keçisinden çok ufak,
Yüz buruşmuş, uzamış, cephe daralmıs, gitmiş.
İki mahzıın öküzün seyrine münkad olarak;
Gezecek yerde o avare nazarlar dalıyor;
Ne yanık mersiyeler söyletiyor di~giline!
Serilip düştü mii bir noktaya, kaldırması zor!
Bunu gördüm acımak geldi içimden geline:
Sıtmadan boynu bükülmüş de o dimdik Türkün,
Sana baksın da kızım, bahtın utansın.. Ne diyim'l
Düşünüp durmada öksüz gibi küskün küskün.
O, senin, kimdi, bugün nerde yatar, bilmediğim
Gövde teşrihlere dönmüş, o bacaklar değnek;
Ninenin ruhuna aguş ·açiyorken melekftt,
Daha yaş yirı:ni iken eller, ayaklar titrek.
Tertemiz naşım gufran gibi örten tabut,
Öyle seksenlik adamlar aramak pek yanlııs;
Şu gelinlik arabandan daha şahaneydi.
Kırk onun ömrüne sô'n merfale olmuş kalmış.
Geçti rüya gibi, Allahım, o günler neydi!
Değişik sanki o arslan gibi ırkın torunu!
Bense İslamın o gürbüz, o civan unsurunu, Hocazade, bir de İstanbul civarı köyleri-
Kocamaz derdim, asırlarca, sorulsaydı eğer! ... nin eski düğünlerini tasvir eder:
Ne çabuk elden, ayaktan düşecekmiş o meğer! ...
Neyse, değnekçi gelip: «Meydan açılsın,. savulun!» Çekilir derken öd,üller: Sekiz on seçme davar;
Derdemez başladı kalbi sesi yırtık davulun. . İki baş manda, birer tay, dana, top top dokuma ..
Güm güm ötmek ne gezer!· Tıknefes olmııs kasnak: Hele peşkir gibi peşkerleri artık sorma.
Göğsü tokmak gibi küt! küt! vuruyor hışlayarak. Yağ kazanlarla durur, tartısı yok, ölçüsü hiç;
Zurna hımhım mı nedir, söylemiyor bir türlü; Hani ister sürün, ister dökün, istersen iç!
Üfleyen çingenenin rengi mezar, kendi ölü. Bunlann hepsi biter, bir heyecandır belirir;
Güneş oldukça kızışmış, beni yormuştu sıcak; Ne temaşadır o, titrer durur insan tir tir.
Hele bir gölge bulup altına çektim çabucak. Birbirinden daha mevzun iki .üç çift endam,
Tam demjştim: Azıcık yaslanayım, dinleneyim... Atılıp sahneye şahin gibi etmez mi biram;
Biri tıksırdı ta ensemde ... Acayip, bu da kim? Ses, soluk çıkmaz olur, herkesi ürperme alır;
Ne göreydim: Kelebek tarlası olmuş da içi, O geniş yer de nefeslerle beraber daralır.
Soluyup sümküriiyor sırtıma bir yaşlı keçi! Çünkü meydanda değil, seyre bakanlarda bile,
«Amma bak, · aklıma gelmez de hürmet talebi; Asımın dengi heyakil seçilir yüzlerle.
O kadar fazla saminıiyeti sevmem çelebi, Şimdi, sağ kolda, gümüş kaplı birer bazubend,
Sakalından çekerim, sonra, karışmam.. Hadi git!» Boynu mıskayla donanmış, o yanm deste levend,
Nerede! Aldırmadı.. Sordum, baş ödülmüş bu yiğit! Önce peşrev yaparak, sonra tutuşmazlar mı,
Hele sen geç yiğidim, geç bakalım, başka ne var? Güreş artık kızışır, hasmını tartar hasmı.
Bir çelimsiz sopa, boynunda üç ar§ın astar. Uzanır şimdi göğüsler, kavuşur; şimdi, yine
Pehlivanlar hani? derken, söküvermez mi, hocam, Dalga çarpar gibi çarpar gerilip biı·b!rine.
Birbirinden daha biçare sekiz çıplak adam? Kimi tek çapraza girmiş, mütemadi sürüyor;
Ah o soygunluğu rüyada gören korkardı: Kimi şirazeyi tartıp alıvermiş, yürüyor.
Çünkü gömlek gibi etten de soyunmuşlardı! Kimi sarmayla çevirsem diye sardıkça sarar;
Bir delik torbaya girıniı kimi kispet yerine; Kimi kılçık düşünür, atmak için fırsat al'ar.
Çekive~miş kimi bir lime çuval dizlerine. Adali gövdeler altında o biçare çayır,
Kiminin giydiği çakşır, kiminin bez şalvar; Serilir toprağa. hem bir daha kalkar mı? Bayır!
Kiminin uçkuru boynundan asılmış donu var. Bu elenseyle düşörmii§ de hemen çullanıyor; ·
Acaba yağ sürünürler mi desem, yağ nerede? O da Jaırtulniak için türlü oyun kullamyor.
ANSİKLO-PEDİSİ 1101 - AsıM

Kimi almış paça kasnak, o açar, hasmı döner; Hani, tadna da züldür bu rezil istila!
Kimi kündeyie· giderken topuk ellerde yener. Ah o yirminci asır yok mu, o mahlClku asil,
Kimi cür'etli olur · çifte dalar, hem de kapar; Ne kadar gözdesi mevcut ise, hakkiyle sefil,
Kimi baskın. çıkarak kazkanadından çarpar. Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Seyreden halkı da bir gör: O ne candan hizmet; Döktü karnındaki esran hayasızcasına.
O ne rikkatli adamlar, o ne misum ümmet! Maske yırtılmasa bala bize afetti o yüz.,
Yanlan baı,lan çevreyle boğanlar mı dedin.. Medeniyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz,
Göz silenler mi dedin, incik ovanlar mı dedin.. Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Yağ süren başka, saran başka,' çözenler başka; Beriden zelzeleler kaldırıyor amakı
Su veren başka, güğümlerle gezenler başka. ·· Bomba şimşekleri beyninden· inip her siperin;
Şan, şeref duygusu millette nasıl yüksekse, . Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Merhamet hissi de öyleydi, değil miydi Köse Yerin altında cehennem gibi bhiıerce lağam;
Ne o? Bir şey demedin..• Atılan her !ağamın yıktığı: Yüzlerce adam.
- Geçmize mizi elerler! Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipiı:li.r: savrulur enkazı beşer..
Köse İmam, İkinci Abdülhamid.in keyfi Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
idaresine isyan etmiş, uzun yıllar sürgünde Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak. ·
dolaşmış, fakat 1908 meşrutiyeti de kendisi- Saçıyor zırha bürünmüş o namerd eller,
ni tatmin etmemiş, istikbalden ümidini kes- Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

miş bedbin isandır. Has manada münevver Veriyor yangımnı, durmll§ da açık sinelere,
Sürü halinde· gezerken sayısız tayyare.
en t~miz kıymetiyle muhafazakar, sağlam iy- .,, Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
man sahibi bir müslümandır; Hocazade: Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! ,
Bizi kim kurtaracak, var mı ki bir başka nesil? Ne çelik tabyalaı;- ister, ne siner hasmından;
Diye soran bedbin Köse İmama, onun oğ­ Ahmr kal'a mı göğsündeki kat kat iyman!.
Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
lunun neslini, Asımın· neslini gösterir ki, bu
Çünkü tesisi ilahi o metin istihkam.
nesil, Birinci Cihan Harbinde, kahramanca Sarılır, indirilir mevkü müstahkeınler,
döğüşen ve sonra milli mücadeleyi yapan Beşerin azmini tevkif edemez sun'i" beşer;
gençliktir; ve artık Mehmed Akif, bu satırlar­ Bu göğüslerse Hüdamn ebedi serhaddi;
da coşar: «O benim snn'i bediim, onu çiğnetme.» dedi.
- Asımın nesli, hocam, Asımın nesli... diyordum ya.. Nesilmi§ gerçek:
- Nerde! ... işte çiğnetmedi namusunu çiğnetmiyecek;
- Hayır, haks17.sın! Şühedil gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar..
Galiba oğlana pek fazla bugünler hırsın? O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar,
- Asımın nesli ... diyorsun. Ne -uzun boylu hayal! Vurulup tertemiz alnindan uzanmış yatıyor,
- Asımın nesline münkad olacak istikbal. Bir hilal uğruıia, yirab, ne güneşler batıyor!
Sana vicdanımı açtım okudwn, dinlesene; Ey; bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Söyletı:n başkasıdır, bakma hqc~~. söyleyene. Gökten ecdad inerek öpse o- pak alm değer.
- Ne kehanet bu? Ne büyüksün ki kamn kurtanyor tevhidi..
- Bilirsin ki değil mutadım. Bedrin arslanları ancak bu kadar şanlı idi...
- Güzel amma, ne faziletleri var evlidım? Sana dar gelmiyecek makberi kiınler kazsın?
- Ne f~Iet mi? Çocuklar koşuyor, aç çıplak, «Gömelim gel seni tarihe.» desem, sığmazsın.
Cepheden cepheye arslan gibi hiç durmıyarak. Herc-ü-merc ettiğin edvira da yetmez o kitap••
Yine vardır bir ölüm korkusu arslanda bile; Seni ancak ebediyetler eder istiab.
Yüzgöz olmuş bu çocuklar ölümün şahsiyle! «Bu taşındır.» diyerek Kabeyi diksem başına;
Cephenin her biri bir kıtada, etrafı deniz; Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taııına;
Kara dersen daha dehşetli: Ne yol var, ne de iz. Sonra gök liubbeyi alsam da, ridi na~e,
Harekatın görüyorsun ·ya, hocam, en kolayı, Kanayan lahdine çeksem bütün. ecramile;
Yalınayak Kafk'ası tutmak, başaçık Siniyı? Ebri nisam açık türbene çatsam da tavan,
Yapılır zannediyorsan, bakalım, sen de soyun"· Yedi kandilli süreyyayı uzatsam oradan;
Kıt'a· kapmak, köşe kapmak değil artık bu oyun. Sen bu Avizenin altında, bürünmüş kamna,
Şu Boğaz harbi ne!fir? Var mı ki dünyada ep? Uzanırken, gece mehtabı getirsem yamna,
En kesif orduların yükleniyor dördü hep, Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Eski dünya, yeni dünya; bütün akvamı beşer, Gündüzün fecr ile avizeni Iebriz etsem;
Kaymyor kum gibi., Mahşer mi, hakikat mahşer. Tüllenen magribi, akşamlan, sarsam yarana...
Yedi iklimi clhamn duruyor karşında; Yine bir {!ey yapabildim diyemem hitırana.
Avustralyayla beraber bakıyorsun; Kanada! Sen ki, son Ehllsalibin kırarak savletini,
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk; Şarkın en sevgili Sultam Salibaddini,
Sade bir hadise var ortada: Vahsetler denk. Kılıç Arslan gibi icliline ettin hayran..
Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne beli.. Sen ki, İslami kı,.şatml§, boğuyorken hüsran,
ASIM 1102 - İSTAN13UL

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; İki çam bölmesi kol, kim tutacak, kim bükecek?
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın; O bileklerse o eller deinirden daha pek.
Sen ki, asara gömülsen taşacaksın... Heyhat, Yaralar başkaca endamına heybet veriyor,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat.. Bir şehametli temaşa ki vücut ürperiyor.
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber, Vakıa hasmı da gürbüz delikanlıydı ama.
Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber. Asımın savleti kuvvet mi sorar hiç adama?
Silkiyor dut gibi biçareyi sağdan, soldan.
Bu kahraman nesle mensup olan Asımın Ne o? Çapraz mı? Hemen gir ki senindir meydan,
portresini çizerken, evvela babası Köse İmam Ay! Herif sıyrılıyor, hem· ne kolaylıkla, bakın!
bir fıkra nakleder: Hocazade de çöl harbine Aman Asım, bu güreıı olmasın uydurma sakın?
ait bir hatırası ile bu portreyi tamamlar: Hele anlat ııu işin neyse hakiki rengi?
«Yenemezmiş onu: Bir kerre değilmi.§ dengi,
- Hocam, evladına benzer bulamazsın arasan; Bir de biçare adam pek müteazzım şeymiş,
Görmedim ben bu kadar dörtbaşı mamur insan. Kahrolurmuş kederinden tutarak yenseymiş.
Ne büyük hilkat o Asım, ne muazzam heykel! Sonra, layık mı imiş yerlere sermek şimdi,
Onu, bir şiiri hamaset gibi, ilhamı ezel, Böyle düşm~nla bütün ,gün dövüşen bir yiğidi?!»
Sana sunduysa, açıp _!uhunu teşlıire çalış ..
Galiba oğlam yanhş görüyorsun, yanhş! ASIM (Kocakarı) - Geçen asır •sonl,rın ·
Yalnız göğsünün eb'adı mı sandın yüksek? da Orta oyununda zenneye çıkan namlı sa-
İn de amakına bir bıik, ne derinmiş o yürek! natkarlardan biridir. ,Ahmed Rasim, orta
Dalgalandıkça içinden taşan iyman denizi,
oyunundan bahsederken bir makalesinde, bu
Dökülen hisleri gör: incilerin en temizi,
sanatkarın bir jestini tesbit ediyor:
Gövde yalçın kayadan abide, Iakaydı ecel;
Sanki hiç duygusu yok:: Bir de fakat ruhuna gel; «Bir gün meşhur Kocakarı Asım, mer•
O ne ifrat ile rikkat! Hani, etsen. ta'mik, hum Hamdinin yutturmak istediği bir cinası
Bir kadın ruhu değildir o kadar belki rakik. müteakib pabucunu çekerek üzerine hamle
Sonra, irfam için söyliyecek söz bulamam;
etti, Hamdi kaçamadı, Asım da pabucu vura-
Oğlamn bildiği, öğrendiği herşey J sağlam.
Boynu dehşetli, evet, beyni de lakin zinde; madı, elinden düşürdü; fakat düşürmekle be-.
Kafa enseyle beraber gidiyor seyrinde. raber Hamdinin koluna bir çimdik attıktan
Çölde ben bayii görüştüm bu sefer Asımla; sonra :
Hoca, temin ederek söylerim iymammla:
İğtinam etmeğe · baktım çocuğun sohbetini;
- Seni piçkurusu seni!
Pek yakından tanıdım çünkü hususiyetini. Diyerek ani bir iki göz işmari ile Ham
Ne güreştirmediğim kaldı, ne konuşturmadığım; diyi ümidvarı vuslat eyledi ki ikisinin de bu
Ne de «her şeyde sıfırsın!» diye coşturmadığım. netice üzerine aldıkları tavrı mahsusu cidden
Çölün asude muhitinde geçen günlerimiz, tasvir etmek için sahifeler ister. O mütekabil
Bana gösterdi tamamiyle ki: Oğlun e§SİZ.
Bitenahi · safahatile herif ayn cihan; nazarla neler ifade ettiğini anlamak için mut-
Bitenahi safahatında da, lakin, insan. laka eski kadınlığımızın şive, işve ve cilve ile ·
Hiç unutmam, büyücek bir zafer olmuş da nasib, karışık keşfiraz ve meram eden etvarına va·-·
Asker etmişti güreşlerle yarııılar tertib. kıf olmak lazımdır» (Muharrir buya).
«Hadi Asım!» dedik, «olmaz.» dedi, biz dinlemedik;
Bularak bir de kalın, pırpıta benzer dizlik, Büyük muharrir, ayni eserin başka bir
Yaraiıymış · demedik. üç kişi tuttuk soyduk; makalesinde, orta oyununda zenneden bah-
Çıktı meydanda gezen hasmına biçare çocuk. sederken: «Kocakarı, asıl zennenin ihtiyarlık
Neydi oğlandaki endamın o ahengi fakat! timsalidir. Onun da gözleri fıldır fıld1r dö-
Bclli her uzvu için ayrı çalışmış hilkat. ner, onun da omuzları titrer, beli oynar, onun
Ya kemikler ne salabetli, ya etler ne katı:
Tepeden tırnağa, gôya, dolamışlar halatı, da adım atışları işvebazane idi. Fransızların
İki üç katlı büküp bir çınarın gövdesine. «effemine» dedikleri «karı erkek» seciyeye
Hele taşmış dökülürken o muazzam sine, malik olmıyanların bu rolleri hüsni ifa etme-
Öyle bariz adalatm ebedi dalgalan, leri müstebaddır. Hatta Kocakarı Asım mer.a.
Ki yorar arızalar seyrine dalmış .nazarı. hum ile Zenne Ömer,· evkatı adiyede de tıp­
Çok geniş dersem omuzlar, boy o nisbette umn, ·
O ne mevzun kafadır, soiıra; ne sağlam o boyun! kı karı gibi konuşur, karı gizi evza tak:ınırlar­
Ufarak bir kapı sırtın kabaran eb'adı, dı» diyor. Bu büyük sanatkarın hayatı hak-
Çarpışıp durmada naçar iki müthi.§ kanadı. kında başka bir kayde rastlanamadı.
Enseden ta bele sarkan o derin hııt, o yank.
Arzı umkunda nihan tıili mücerret artık!
ASIM BABA ~ Tuluat tiyatrosunun bü-
Bel nisabında, omuzlar gibi taşkın çatılar, yük şöhretlerinden ve son orta oyuncuların­
Adali baldınnın kutru hemen boynu kadar. dan; 1869 (H. 1285) da İstanbulda doğdu; ba-
ANSiKLOPEDİSİ - 1103 __.;..; ASIM BEY (Filibelizade)

bası. Hattat Rasim Efendidir. Kocamustafa- fitneden haber alarak keyfiyeti tahkik eyle-
paşa rüşdiyei ·askeriyesinde talebe iken tiyat- mek telaşında iken İstanbuldan beri bir piya-
roya merak sararak aktör olmağa karar ver- de sürat ile gelerek sahile yanaşıp içinden bir
di, mektepteki derslerini ihmal etti, fakat ba- bektaşi çıkıp: - Behey gafiller! Burada ne
basının şiddetli bir muhalefeti ile karşılaştı. durursunuz! Varın evlerinize gidin, yoldaşlar
Rasim Efendi de, oğlunu mektepten ala• uyandı, Erkanı saltanatı bitirdiler, ben de ka-
rak Dilaver Paşanın Liman. reisliği zamanın­ le neferatını uyandırmağa gidiyorum!' de-
da liman reisliği muhasebe · kalemine yerleş­ mekle efendiler derhal sarayı hümayna azi-
tirdi. Fakat Asım burada ancak iki sene kala- met etmişlerdir».
bildi. Mütaassıp ailesinin bütün ısrarlarına Bibl.: CT. XII.
rağmen, sahneye çıktı; o devrin tezyif yolun- ASIM BEY (Fatihli Topçu) - Türk or-
da kullandığı b:r tabir ile «Oyuncu» · oldu; dusunun kıymetli topçu zabitlerinden; Fatih
Yunanistana turneye çıkan bir kumpanyaya Askeri Rüşdiyesinde okuduktan sonra Mü-
girere,k on yıl kadar, Girit, Selanik, fisküp, hendishanei berrii hümayundan 1903 (Rumi
Manastır ve sonra hemen bütün Anadoluyu 1319) da Topçu
dolaştı. Mülazimi rütbesiy-
İstanbulda ilk defa meşhur koıniklerden le ı,rduya iltihak
Kambur Mehmedin kumpanyasında sahneye etti; o devir ,gazete'-
çıkmıştı; ilk oyununu da Fındıksuyunda oy- lerinin tarifi ile
namıştı. Bilahara Kavuklu Hamdi ile Merdi- « M a k e d o n y a~
venköyünde orta oyununa çıktı. Bir ara s·ara-. nın şüuni şuriş ve
ya _alındı. Uzun yıllar Abdi, Kel Hasan, Na- tezebzü·be sa·hne o-
şit ve Dümbüllü ile çalıştı. Tür.k sahnesinin lan muhiti velvele-
ilk devrinde, yarım asır çalışan bu sanatkar, darında» eşkıya ve
tuluat kumpanyaları dağılıp ihtiyarlık çökün- çete takiplerinde;
ce unutuldu, bir.müddet işsiz ve zaruret içinde Balkan Harbinde
dolaştı, 1939 da sokaklarda karamela sattı. de Cavit Paşa ordu- Sehid Asinı Bey
Hayatının son demlerinde, Şehir Tiyatrosu sunda büyük ya- (Resim: B. Çizer)
Rejisörü Muhsin Ertuğrul, emektar sahne rarlıklar gösterdi;
düşkünlerinin hemen hepsine yaptığı gibi, garp ordusunun uğradığı büyük bir bozgun-
Asım Babaya da elin yetebildiği· kadar bir da, kumanda ettiği bataryayı, bir ormanda
yardimda bulunmuş ve bu sayede bu ihtiyar birkaç gün sakladıktan sonra Sırplıların ar-
sanatkar, belki de sokaklarda el açmağa va• , kasına düşmüş, gündüzleri ormanlarda gizle-
rabilecek kadar . sefaletin en son kademesine . nerek, geceleri düşman· kafileleri arasında yo-
düşmekten kurtulmuş ve 1943 yılında ölmüş­ luna d·evam ederek en kestirme yoldan Ma-
tür. nastıra gelmeğe muvaffak olmuş, ordunun

Yukarıda adı geçen Kocakarı Asım'ın bu topa olan şiddetli ihtiyacını kısmen karşıla­
.Asım Baba olması muhtemeldir.
dığından bataryasına «Hüdaverdh adı veril-
Bibl.: Son Posta Gazetesi, N. S. Coşkunun ma- mişti.
kalesi. Birinci Cihan Harbine de gönüllü olarak
') ASIM BEY - (H. 1241) 1825 de Babıali iştirakeden Asını Bey Ardahanın zabtı mu-
katiplerinden bir zattır. Kanlı bir şehir mu- harebelerinde şehid oldu.
harebesiyle ocaklarının kaldırılmasına varan Bibl.: Harb Mecmuası.

son Yeniçeri ihtilaline dair bir hatırasını, ASIM BEY (Filibelizade Mustafa) - Ge~
Cevdet Paşa tarihinde şöylece kaydetmiştir: çen asır sonlarının tanınmış şair ve gazete
«O -zaman Perşembe tatil günü olmakla cilerinden; muharrir, mualim, şair ve ansik-
Mektubii defteri hülefasından Asım Bey di· lopedist İbrahim Alaeddin Gövsa'nın ba:bası;
ğer bazı kalem efendileriyle akşamdan söy- 1856 da İstanbulda doğdu; zamanının seçkin
leşerek Göksu mesiresine gitmek üzere Sa- ulemasından, Abdülmecid devrinde Enderun:
bahleyin erkenden sahilhanelerinden hare- hocalığında ve huzur dersleri muharrirliğinde
ketle Anadoluhisarına •geldiklerinde zuhuru bulunmuş Filibeli Abdullah Efendinin oğludur
-ASIM BEY (Giriftzen)
- 1104 - İSTA:N:StJL
--------------..:.---------------------
babasını pek küçük yaşında kaybetti, ders ve- kırk sekiz yaşında Trabzonda öldü. Şiirleri
kili ve Mecelle Çemiyeti azası olan amcası toplu basılmıştır, oğlu İbrahim Alaeddin Bey
Halil Efendi tarafından ·himaye edildi, Rüşdi­ merhumun kütüphanesinde durur derlerdi;
yeyi bitirince 16 yaşında Meşihat dadı-esine Namık Kemalin ölümü üzerine yazdığı mer-
katiplikle alındı. Amcasının mücavir olarak siyeyi Saadettin Nüzhet merhum «Türk Şair­
gittiği Hicazda vefatından az sonra Meşihatte­ leri» adındaki yarım kalmış büyük Antoloji-
ki katipliğinden dstifa ederek yakın dostluk sinde tam olarak neşretmdştir. Kazım Paşa­
kurduğu Basiretçi Ali Efendi'nin yanında ga- nın «Riyazı Asfiya» sına nazire olarak yazdığı
zeteciliğe başladı. Basiret gazetesi Ali Süavi' bir Kerbela mersiyesini de 1883 de «Nfilei
nin suikastına uğ­ Uşşak adı ile kendisi neşretmişti. Fransız
rayıp kapanınca ve mütefekirlerJnden Fenelon'un meşhur eseri
gazetenin sahibi de <<Telemaque» ı temiz ·bir nesir ve farscadan
t ev k i f olununca da <<Pendi Attar» ı sağlam .bir nazım ile ter-
Mustafa Asım Bey cüme etmiş, fakat ıher ikisi de basılmamıştır.
korkusundan b i r ASIM: BEY (Giriftzen) - BesfokAr; 1851
müddet saklao:ıdı de Tesalya Yenişehrinde doğdu. Babası Muh-
(B.: Ali Efendi, zirbaşızade Ali Efendidir. Daha çocukken,
Basiretçi; Basiret doğduğu şehrin Mevlevihanesine intisab etti.
Gazetesi), s o n r a On dörtyaşında Mevlevihane Şeyhi Nazif De-
Kudüse kaçtı; hü- denin dikkatini celbetti, bu zattan Farisi öğ­
kftmetçe de onun rendi ve Mesnevi okudu. Meşhur saz eserleri
İstanbuldan uzak- bestekarı Nayi Yusuf Paşanın yetiştirmesi
laşması· kafi ceza Neyze!} Hasan Efendiden musiki ve ney öğ-.
görüldü;, on yedi rendi. On sekiz yaşında, · 1869 da, İstanbula
yıl Kudüste kaldı; . Filibeli. Asrın Bey geldi ve Hicaz peşrevi sahibi Neyzen Salim
(Noterlik) (Resim: Nezih) Beyden ney ve girift dersleri aldı. Neyin kı­
m u kav e lat mu- sasi ve küçüğü olan bu saza az zaman için-
harrirliği yaptı, orada:q ayrılmamak şartiyle de öylesine hakim oldu ki, yaşına rağmen
hükumetçe· de kayırıldı, Kudüs tahrirat mü- bir üstad olarak tanındı. Dayısı Miralay İbra­
dürlüğüne (Kudüs mutasarrıflığı yazı işleri him Beyin yanında İzmirde askerliğini yaptı.
müdürlüğüne) tayin edildi; ·bu yıllar içinde-- 1876 - 1877 Rus harbine yüzbaşı olarak işti­
dir ki fransızca öğrendi. 1887 de Kudüs ile rak etti. Zihni Paşa tarafından İstanbulda ilk
Yafa arasında tramvay işletmek için bir im-· defa itfaiye teşkilatı kurulur iken, Asım Bey,
tiyaz aldı, bu iş için sermayedarlar bularak binbaşılık ile Üsküdar itfaiye kumandanlığı­
bir şirket kurdu, fakat kendisini çekemiyen- na tayin edildi. Deli Fuat Paşa ile ülfet eyle-
ler ellerine vaktiyle Sultan Murada yazdığı diğinden dolayı, Sultan Abdülhamid tarafın­
bir culftsiyeyi geçirerek Sultan Hamide jur- dan, paşa ile beraber Amasyaya sürüldü ve
nal gönderdiler ve tramvay imtiyaz mukave-
1908 e kadar tam
lenamesini feshettirdiler. 1895 .de İstanbula bir çeyrek asır ora-
geldi ise de yerleşip kalamadı, mektupçulukla
da kaldı. Şehirde,
Basraya sürüldü, orada bir ara Amare muta-
anlayışlı bir musiki·
sarrıf vekilliğinde bulundu, bu kasabada ilk
havası yarattı. Bir-
mektebi yapıp açtı, bir saat kulesi yap~ırdı.
1899 da yine mektupçululkla Trabzona nak çok talebe yetiştir­
!olundu. Orada da Vilayet .Salnamesi Yıllığı di ve mühim eser-
ile Vilayet gazetesini ıslah etti; ki Abdülme- lerini bu sırada
cid devrinde vilayetlerde çıkarılan ve bugün besteledi. Meşruti­
pek kıymetli birer tarih vasikası olan bu res- yette 57 yaşında
mi yıllıkların en güzeli ve en mükemmeli, olduğu halde tek-
Asım Beyin mektupçuluğu zamanında neşre­ rar İ s t a n b u l a Giriftzen Asını Bey
dilmiş ~lan Trabzon Salnameleridir. 1904 de geldi; daha 21 (Resim: Nezih)
ANSİKLOPEDİSİ - 1105 - ASIM EFENDİ (Mütercim)

sene yaşadı ve 26 şubat 1929 da 78 yaşında Nevbaharın gerr-i. seyri gülşeni sahrisı var
· öldü· Merkezefendi kabristanına gömüldü, zev~ı sermamn veli ondan dahi alası var
'
Amasyada -
ikinci defa evlenen Asım Beyın . GüWİlüzdeki hurşid riilar cilvesi germabede
Sine her sine yatıp bir pisler içre sübhadek
her iki izdivacından on kadar kız ve erkek Yarden kam almağa bais ııebi yeldası var
çocuğu olmuştur ,ki, bunların çoğu musikişi­
Mensup olduğu İlmiye mesleği hayatın­
nastır- bunlardan Musa Süreyya Bey ise bir
' . da her zaman elinden gelen iyiliği esirgeme-
devrin büyük şöhreti olmuştur.
di. Bununla beraber işinde ve vazifesinde
Asım Beyin şarkıları; zamanında söyle- cok dürüsttü. Zamanının içtimai bir derdi
nip unutulacak kıymette parçalardır. Fakat ~lan hediye ismi altında rüşvet almaktan
saz eserleri ve bu arada Uşşak, Rast, Hüz- uzak yaşamağı bildi. (H. 1172) 1758 de Koca
zam, Hüseyni, Seba, peşrev ve saz semaileri Ragıb Paşanın Sadrazamlığı zamanında Şey­
güzel eserleridir. Rast peşrevi ise bir nefise, hülislam oldu:.
ve kendisinin en meşhur eseridir.
Şeyhülislam olduğu vakit yetmiş altı ya-
T.. Yiımaz Öztuna
. sında idi. Mesihatde ancak sekiz ay kadar ka-
ASIMBEY SOKAĞI - Aksarayın Çakır­ labildi; 17 59 ·(H. 1173) da vefat etti; şu ölüm
ağa mahallesi sokaklarındandır. (B.: Çakıra­ tarihini şair Ne,vres söylemiştir:
ğa Mahallesi) Küçüık langa caddesi (Aksaray -
Asım İsmail Efendi kıldı Firdevsi mekan
Samatya tramvay caddesi) ile Sineklibahçe so-
H. 1173
kağı arasında bir toprak yoldur. Cadde kavşa­
ğından yüründüğüne göre, evvela iki araba Asım İsmail Efendi Molla Güranide Re-
genişliğindedir; Manastırlı Rifatefendi soka- is-ül-etibba Kazasker Ömer Efendi medresesi
ğı ile teşkil ettiği dörtyol ağzından öte yarıya bahçesinde gömülüdür. Hicri 1134 (1721) yı~
lından Hicri 1141 (1729) yılı sonuna kadar
yakın daralır, sonra yine genişler, yine dara-
lır. Kışın, çamurdan geşilemiyecek bir halde-
olan vak'aları yazan tarihi, divanı, münşeat'.ı
dir. İki kenarında ikişer üçer katlı olarak ya- kendinden· sonra kalanlara bıraktığı yadigar-
larıdır.
pılmış apartımanlar, büyük A,ksaray ;Yagm ye
rinin bir parçasını imar etmiş bulunmakta- Asım Efendinin divani Hicri 1268 (1851)

dır ve hali vakıti yerinde Türk ailelerine mes-


1 d.e Ceridei ·Havadis matbaasında taş basması
ken olmuslardır; bu binalar arasında kalmış olarak basılmıstır. Asım Efendinin yazdığı
arsalar d~, İkinci Cihan Harbi buhranının mektuplar keddisine katiplik eden Lutfullah
sona ern:ıesini bekler gibi görünüyor (Şubat Efendi tarafından bir mecmua •halinde toplan-
1947). . mıştır. Bu mektuplar da 1286 da Sahaf Esad

İsmail Ersevim
Efendi tarafından basılmıştır. Bu kitaptaki
tezkereler onun herkese iyilik yapmaktan
ASIM EFENDİ (Çelebizade İsmail) - hoşlandığını, fakat icabında bilhassa laik ol-
On sekizici asır alim ve şairlerinden, Osmanlı mıyanlar hakkında iltimas tavassutunda bulu-
Vak'anüvislerinden; Şeyhülislim, (H. 1096) nanlara karşı çok sert ve ağır cevaplar ver- .
1684 de İstanbulda doğdu. Babası Reisülküt- diğini gösteriyor.
tab Küçük Çelebi Mehmed Efendidir. Ası_m Bibi.: Hayat Mecmuasında Prof. Ali Canibin
Efendiye Çelebizadelik_ buradan gelir. Yirmi makalesi.
dört yaşında medrese tahsilini bitirdi. Müder- ASIM EFENDİ (Mütercim Ayıntablı Ah-
ris ve Şeyhülislam İsmail Efendiye dam~d med) ..:.... On sekizinci asrın ikinci ya:ı;ısı ile
oldu. Sırasile Yenişehir, Bursa, Medine ve Is- on dokuzuncu asrın ilk yıllarında yaşamış
tanbul kadılıklarında bulundu. (H. 1135) 1722 büyük bir Türk dilcisi, şair ve vak'anüvis;
de Sadrazam Damad İbrahim Paşa tarafın­ tarihimizdeki ölmez şöhreti, Arap ve fars dil-
dan .Müverrih Raşidin yerine Vak'anüvis ta- lerinin hazineleri yerinde olan iki büyük lü-
yin edildi. Yedi sene bu vazifede kaldı, bu za- gatı, arabçadan Mecdüddin Firftzibadi'nin
man zarfında devrinin ilim ve eğlence haya- «Kaamfis:ı> unu, farscadan da Hüseyin Tebri-.
tı içerisinde yaşadı. Çırağan safalarını,. helva zi'nin «aürhanı Kaatı'» ını, tam salahiyetle,
sohbetlerini, Sadabad eğlencelerini • hem tari~ te'lif'den farksız bir emekle tercümesine da-
hinde, hem de şiirlerinde yaşatiı: · yanır;· kendisinıf «mütercim» . unvanı da za- .
.ASIM EFENDİ (Mütercim) - 1106 - lSTANBUL

manından sonra dilimize yaptığı bu büyük hın gözünden düşürmeğe çalıştılar. _1802 de
hizmetinden ötürü verilmiştir. hacca gitti; Medinede eski muallimi Abdul-
1755 de Ayin- lah Necib Efendi ile karşılaştı; bu zat Asım
tabda doğdu. Ba- Efendiye «Kaamus» tercümesini teklif etti,
bası, o zamanlar hac dönüşünde memleketine uğrayıp ailesini
Ş a r k kültürünün- alarak İstanbula gelişinin hemen tezine bu
merkezlerinden bi- mühim işe başladı. 1807 de Amir Efendinin
ri olan bu şehrin yerine devlet vak'anüvisi tayin edildi. Ertesi
yıl İstanbul, Üçüncü Sultan Selimin tahtın­
seçk>in ulemasın-
dan çekilmesine varan kanlı yeniçeri i'btila-
dan mahkeme ·baş­
katibi Seyyid Meh- line sahne oldu; düşmanları Ataullah Efendi
ile Hoca Münib Efendi bu ihtilalin körükçü-
med Cenani Efen-
leri idiler; yeni Padişah Dördüncü Mustafa-
etidir ki kabri Ma- Mütercim Asım Efendi nın zamanında meydan kendilerine kalmıştı;
raş'ın Pazarcık o- (Resim: Nezih)
ilk işleri Asım Efendiyi açıkta birakmak ol-
vasında bulunan
du. : Köşeşinde birikmiş parası olmadığmdan
Semerkantlı Şeyh Osmanın torunlarındandır.
derin bir sıkıntıya düştü; evi yandı, bir fe-
İlk feyz kaynağı münevver aile muhiti ol-
laket oldu. Fakat Alemdar Mustafa Paşanı~ı
du; islamı ilimlerle sağlam ana dilini ve
hükümet darbesi ile bu yaman düşmanının
arabca ile farsçayı çocukluk çağından öğren­
şerrinden halas oldu. Durumunu süratle dü-
meğe başladı; yetişmesinde Hoca AbduUah
zeltti, Sultan' Mahmudun teveccühünü kazan-
Necib Efendi ile Şair 'Kilisli Mustafa Ruhi
dı, yanan evinin yerine kendisine Üsküdarda
Efendinin büyük tesirleri oldu; henüz yirmi
bir konak ihsan edildi. Kaamt1s tercümesini ·
yaşlarında iken memleketinin ilim ve edebi-
de bitirip 1810 da Padişaha takdim edince
yat mahfill_erinde seçkin bir sima oldu; ba-
itibarı fevkalade yükseldi. Üç büyük cild
basının yerine mahkeme kati.bi oldu, oradan
olan eserin, padişa.hın iradesiyle 1814 de
vilayet divanı katlpliğine alındı; 1789-1790
Devlet Matbaasında tab'ına başlandı, baskı
arasında Ayintabda Fevzipaşa vak'ası deni-
1817 de tamamlandı. 1819 da Üsküdardaki
len karışıklıkta eşyası ve kitapları yağm:ı
konağında öldü; Karaca Ahmed mezarlığının
edildi ve kendisi Kilis'e kaçtı; oradan ailesi-
Harmanlık denilen yerine defne dildi. -
ni memleketine yollayıp kendisi İstanbula
geldi. 34 - 35 yaşlarında bulunuyordu; ve ge- Vak'anüvis olarak bıraktığı Osmanlı Ta-
çim endişesi içinde idi; tek güvendıği ·emsal rihi iki küçük cild halinde basılmıştır; tab'ı
ve akranı ile ölçülemiyecek derecede yüklü tarihi tespit edilememiştir; 1791 - 1808 yıl-
olan malt1matıydı.. Büyük şehirde Mmi bul- ları arasındaki vak'aları ihtiva eder. Ağdalı
makta güçlük çekmedi; evvelA, devrinin ze- bir dille yazılmıştır; hadiseler okuyanlar için
kAsı ile ve irfanı ile mümtaz bir siması olan yorucu kelime oyunlariyle nakledilmiştir. Son
kadıasker tatarcık Abdullah Efendinin naza- derecede muhafazakar olduğu için, velinime-
rı. dikkatini çekip (B. : Abdullah Efendi, Ta- tinin şahsı aleyhinde bulunmamakla beraber,
tarcık); tercümes~ne 1891 de başlayıp bitir- Üçüncü Sultan Selimin garblılaşma yolunda-
mek üzere bulunduğu «Bürhanı kaatı'» ı 1896 ki ıslahatını, Kamus .müterciminin kafasına
da bu zatın delaleti ile Üçüncü Sultan Selime asla yakışmayan amiyane görüşle bırpalama­
arzetti. - İlim sayısı büyük Padişah müterci- ğa çalışmıştır. Bugün aydın bir hakikattir ki
mi şanına layık şekilde taltif etti; müderris Üçüncü Selim devri ıslahatının yarım kal-
oldu ve kendisine, döşeli dayalı .bir ev satın ması ve bir yeniçeri - ayak takımı ihtilali ile
alınıp ihsan edildi. Fakat Pad:şahın bu te- büyük Padişahın felaketi, o islahata girişmiş
veccühü, mimarlarının kullandığı unvanı ile olan devlet adamlarının ahlak zaaflarının,
Ayıntablı Asım Efendiye bir takım düşman­ seciyesizliklerinin eseridir. Ayintablı Asım
lar kazandırdı; başta Şeyhülislam Ataullah Efendi ise o bedbahtların tenkiziyle kalma-
Efendi ile bir •hemşehrisi, Ayıntablı Hoca mış, inkılabı çürütmeğe kalkmıştır. Şairliği
Münib Efendi kendsini çekemediler; Padişa- şahsiyetinin en sönük tarafıdır. ·
AN'SİKLOP»DİSİ
. ASIR KÜTÜFHANESİ
1107 -

Eserleri: . kulübün ne kadar devam ettiği bilinemiyor.


1 - Tibyanı nafi' der tercemei bürhani Vakıflar idaresinin eski katiplerinden İzzet
Kaat'ı; 2- El okyantlsül basit fi tercemetil Efendinin anlattığına göre, 1908 de Meclisi
Kaamusil muhit; 3- Muhbirül takdis bi hu- Meb'usan, Ayasofyadaki Evkaf Nezaretinde
ruci taifetil fransis (Fransızların Mısırı işgalı açılınca, Evkaf Nezareti Asımpaşa konağına
üzerine El-eberti-nin arabca tarihinin terce- taşınmıştı; 1912 ye kadar orada kaldı, -bu ta-
mesi); 4- Merahül meali fi şerhi kasidetil rihte Sadeddinpaşa konağına naklederek
emali (islam akaidi üzerine arabca bir kasi- Asımpaşa konağına Darülmuallimi Aliye
denin tercemesi); 5- Tercemei siyerül Ha - (Yüksek Öğretmen Okulu) taşındı. Vefa lise-
lebi; 6- Tuhfei. lftgaatı arabiye (arabcay1 si riyaziye muallimi İbrahim Hakkı Sayar
kolay öğretmek kasdi ile yazılmış manzum 1324-1325 yıllarında bu yüksek mektebin ta-
bir eser); 7- Tarihi Asım; 8- Tarihi içinde- lebesi iken Asımpaşa konağında bulundukla-
-basılmamış kalem kalıntıları (Osmanlı Tarih rını söyler. Yine İzzet Efendinin notlarına gö-
Encümeni Mecmuasında neşredilmiştir). re bu konak Pierre Loti ve Claude Farrer
Bibl. : İnönü Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa, Türk adına bir abide yapılmak üzere istimlak edil.
meşhurları. miş, yıktırılmış, fakat taşkın hisler, zaman ile

ASIMPAŞA KONA(il - İkinci Mahmud fikir selameti ve mantığın şükran borçları öl-
Türbesi karşısında, geçen asrın büyük yapı­ çüsüne düşünce bu abideden vazgeçilmiş.
Asımpaşa konağı arsasının, bu satırların ya-
larından aşı boyalı bir konaktı; bu satırların
yazıldığı sırada, tramvay caddesinden, Tür-
zıldığı sırada kime ait olduğu tesbit edileme-
benin tam karşısına rastlayan Piyerloti cad- di
desine girerken sol köşeye rastlayan arsanın ASIM US - (B.: Us, Mehmed Asım).
·yerinde idi ki, kış ve yaz yeşil kalır taflan ve ASIM YESARi - (B.: Arsoy, Mustafa
emsali bodur nebatlarla tezyin edilmiş olup Asım Yesari).
sahibi tarafından mevkiin şanına layik bir bi- ,·

. ASIR KÜTÜPHANESİ - Geçen asır


na yaptırılıncaya kadar göze batmaması için
sonlarında Bayazıdda Tavukçular içinde kü-
şenlendirilmişe benzer.
çük bir kitapçı dükkanı idi; Ahmed Rasim,
Asımpaşa Konağı Büyükşehrin, bugün
gençlik hatıraları arasında burasını şöyle ta-
maalesef yok olmuş tarihi binalarından biri rif ve tasvir eder:
idi. Türkiyede, ilk kulüp, Yeni Osmanlıların
«Kitapçı kocaman kafalı, esmer, benim
«Mesen» i Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa tarafın-­
dan bu konakta açılmıştı. Vakanüvis Lütfi gibi bodur, şişmanca Kirkor namında biri
Efendi, Hicri 1287 (M. 1870) vekayii arasında idi... Kirkor kütüphanesi ki, bilahare Asır na-
mını almıştı; burada da AbdülAzi.z Han devri-
şu bendi yazar:
ni takib eden ilk senelerden sonra münteşir
Küşadı kulüp
asar bulunurdu. Cüz cüz çıkan romanlara, Ha-
«Avrupada kulüp tabir olunur encümeni ül- zinei Evrak gibi mevkut mecmualara da mu-
fet ve mecmui fazili ünsiyet için Deraliyyede öyle
ha.kkak olarak tesadüf edilirdi. Bu, ktüphane-
bir encümen küşadı (bizde kahvehaneler taşra­
larda köy odaları vardır ki bunlar da ülfet yerle- den içeri girildi mi, solda ancak sahibinin sı­
ridir, farkları, şampanya yerine pekmez ve nar- ğa bileceği kadar geniş tezgahımsı bir masa
dek şerbetleri, isparmeçet yerine çira ışıklandır) vardı; kitapçı bu sıkışık yerde omuzlarından
beynelvilkela tezekkür olunmuştu, muahharen bu- kesik bir vaziyet alırdı. Duvarlar göz göz idi.
nun için Sandıkçtlarda Asım Paşa konağı bilisticar
levazımı istihzar olunarak Ramazam şerifin ilk ak- ·
Biraz durdunuz mu, kapıdan bir kafa görü-
şanu Şurayı Devlet Reisi Kamil ve Mehm.ed R~- nür:
dü ve Maliye Nazırı Fazıl Mustafa Paşa ile sair vü- - «Cellad» ın kaçıncısı çıktı?
kela hazır oldukları halde kilşad olundu. . ö gece - Altıncısı!
saat· beşe kadar her vadiden musahabat ile imrarı
vakit olunmuştur. (Mutanza); Ramazanı şerifin ilk
- Aldım.
gecesi küşad olunduğuna· nazaran Ramazanı: şerü Der kaybolur, ardı sıra da ikind bir
ile teberrük olunmuş olur fakat teravihlerin nere- kafa daha görünür:
de eda olunacağına dair söz ·geçmemiştir». - Sende Dürtlbu Emal var mı?
Lütfi -Efendinin istihfaf ile bahsettiği }?u - Kimin?
AstT.ANE · 1108 İSTANBUL.

- Şinasinin! «~.. Boynu eğri (Mehmed Paşa) alay ile


- Yoktur. Asitanei Devlete girip ... » (Evliya Çelebi; on
O da çekilir, üçüncüsü zuhur eder: yedinci asır ortası).
- Dünkü Vakit var mı? Beşiktaşlı Gedai de, geçen asrın 'bir İs­
- Sarafim Efendi kıraathanesine bakı tanbul civanım medh ederken dsitanlı:. sıfa.
nız ... Cevabını alarak dönerdi> .. (Muharrir, şa­
tını kullanmaktadır.:
ir, edib) Ahmed Rasiıni muharrirliğe teşvik
edenlerin başında bu kitapçı Kirkor gelir (B.: Çıkardı alemi baııtan yine bir tize gülfemli
Gören üftidenin bağrı hftn oldu gözleri nemli
Ahmed ·nasim). Bakar mestane mestine o tıflı mesti naz demli
ASİTANE - Farsca bir isim olup 1-0gat · Meded ey ifeti devran kıvırcık saçlı perçemli
.
manası: Kapı eşiği, dergah, hükümdar sara-
'

Mücerred asitanlı adı fanlı dilberi şehri


yı, payitaht, mahal, mevki, mevzi, yer, evli- Bilenlerden süal ittimdidiler ismine Servi-
ya merkadi, tekkedir; Büyükşehir İstanbulun Kara sevdalara saldı meded ey lişıkı debri
da isimlerinden biridir; Asitanei Saadet, .Asi- l\leded ey lifeti devran kıvırcık saçlı perçemli
tanei Saltanat, Asitanei Devleti Aliyye ve ASKANAZ (l\fihran) - Tanınmış bir Er-
bundan kısaltılmış olarak Asitanei Aliyye şe~ meni müderris ve müellifidir. 1854 de Kadı­
killerinde kullanılır. Aşağıdaki satırlar, tarih köyde doğmuş ve 1904 de Mısır'da vefat et-
kaynaklarımızdan alınmış örneklerdir; miştir. Berberyan, Mezburya ve Getronakan
«Zikri bazı vukuatı müteferr~ka ve icma- gibi bazı Ermeni mekteplerinde hocalık yap-
li ahvali Asitane - ... ve yine ~u esnalarda mıştır. 1896 da Mısıra geçmiştir. İstanbulda
marazı mühliki veba ba emrillahi teala ifratla 1885 sıralarında basılan üç cildlik mektepler
kesret ve şiddet peyda ettiğinde... Deruni İs­ .için bir edebiyatı vardır. 1891 yılında ise 22 .
tanbulda bazı cevami ve mesacid ve türbe ci- sayı intişar eden «Dzağik Mankantz> (Çocuk-
varındaki makabir ve bunlara benzer mahalli lara çiçek) adlı haftalık bir gazete çıkarmış­
saire defnolunanlardan başka İstanbul kapı­ tır.
larından geçirilen mevta bin beş yüz ve ba- Kevork Pam:ııkçuyan
zan iki bin adetlerinde olup:.. » (Şanizade; Hic-
ri 1227 vakayü arasında). ASKEPİDİS, AÇIKBAŞLAR - Aslen
«Rebiülevvelin sekizinde Sahi Acem el- edirneli olub İstanbulda yerleşmiş bir rum
çisi gelip yirmi beşinde Geylan ~hakimi Ahmet ailesidir; bu aileden ilk tanınmış sima Niko-
Han dahi Asitanei şahi cihana iltica edip gel- laki Askepis (Açıkbaş) dır, evvela Tatavlada,
dikte ayanı devlet alay ile iskeleye varub ta- sonra Feıierde, bü-
zimen istikbal edildiler» .(Naima, Hicri 1001 yük Fener yan,gıl­
nından sonra da
vekayii arasında).
1857 de Bakırkö­
«Vürudi Mehmed Ali Paşa be Asitane
- ·Mısır valisı Mehmed Ali Paşa muktezayi yünde yerleşmiştir;
sıdkı ubudiyeti üzre Deraliyeye gelip huzuri
Nikolaki ve oğuları
şahaneye rusayi ubudiyet niyetinde bulundu-
o zamanlar yeni
ğnc tarafı Padişahiden istihbar olunmakla ... » kurulmakta ol a n
(L-Otfi; 1262 vekayii arasında). bu köyün iıJıtiyar
«Amedeni ruusi eşkiya be Asitanei Saa- heyeti seçilmişler­
det -. . . Otuz bir adet kelle ki evvela pişva­ dir, Bakırköy rum
yı eşkiya olan Celali Vezir Abaza _Hasan Pa~ meldeplerinin te-
şa ve biri dahi Tayyar Mehmet Paşanın ekber sisinde Askepidis
evladı Valii Şam Vezir Ahmet Paşa... biri da- ailesinin b ü y ü k Nikolil Askepidis
hi biraderi Raka Beylerbeyisi Mustafa Paşa... yardımları olmuş­ (Resim: Nezih)
Ve biri dahi Vezir Sarı Ken'an Paşa.. ve biri tur.
dahi Deli Ferhat Paşa ve biri dahi oğlu Yah- Nikolaki Efendi tstanbulun en eski ec-
ya... rilusi menhusleri dergahı cihanpenaha zahanesi olan Aksaraydaki «Açıkbaş Eczah!~.
arzolundu ... ~ (Silahdar Fındıklı Mehmed Ağa; nesbnin müessisidir (B.: Açıkbaş Eczahanesi),
Hicri 1069 vekayii arasında. - sarayın eczacıbaşılığında da bulunmuştur.
ANSİKLOPEDİSİ ASKERİ MEKTEPLER
- · 1109 -

Fenerli Yorgi Mihailidisin kızı Despina ile takip ederlerdi. Bli mektepli gençlerin dolaş­
evlenmiş ve bu izdivacdan beş çocuk sahibi ması yasak olan Galata ve civarında bir ço-
olmuştur. cuğun veya delikanlının kanun tarafından ya-
Teodori AskepidJs -(Dr.) - Nikola.ki As- kalanması, en az bir muvakkat. tard cezasına
kepis'in oğlu; Askeri Tıbbiyeden mezwı ol- mal olurdu ve o çocuk veya genç, arkadaşları
muş, mesleki tahsili parisde ikmal etmiş, za- arasında bednam olurdu. ·
manınm şöhretli asker' hekimlerindendir. ASKERi MEKTEBLER - Ankara hü-
KabTi Bakırköydeki Ayios Yorgios ·· Kilisesi kumet merkezi olduktan sonra çoğu Ankara~
avlusundadır.
ya ve Türkiyenin başka .şehir ve kasabaları­
N eoklis Sarris na nakledilmiş olan Türkiyenin bütün aske-
ASKERİ KANUNLAR VE KANUN ZA- ri mektepleri ilkin İstanbulda kurulmuş ol-
BİTLERi - 1908 de Meşrutiyetin ilanından duğu için bunlar hakkında bu Ansiklopedi-
Cumhuriyet devrine kadar, askeri inzibat ne- mizde kalemine emanet edilen bu maddede
ferlerine, Büyük.şehirde sadece kanun, inzi- evvela kısaca, mekteplerin isimlerinde de,
bat zabitlerine kanun zabiti denilirdi, ki bu sıraları geldikçe gereken tafsilat ile izahatı
unvan, payıtahttan İmparatorluğun her tara- verilecektir.
fına yayılmıştır; seb.ebi de, inzibat nefer ve Biraz aşağıdaki açılış tarihleri sırası ile
zabitlerinin, üniformalarının hemen yaka al- bahsedeceğimiz askert meslek mekteplerin-
tına gelmek üzere ince bir zincir ile üzerinde den önce her ne kadar İstanbulda kumba'ra-
«Kanun» kelimesi yazılı hilal şeklinde· sarı hane, Kılıçhane ve Tophane adlarında ve bir
pirinçten bir plaka asmalarıdır. kısmı Avrupalı mütehassıslsar . tarafından
İkinci Abdülhamit devrinde ve 1908 den idare olunan mektepler de varsa da bunlar
1918 e kadar geçen devir içinde, bu arada daha ziyade- ameli mahiyette idiler, amelesi,
bilhassa Birinci Cihan Harbi yıllarında kanun işçisi asker adı altında çocuklardan, gençler-
neferi olmak, İstanbulda bilhassa Galatamn den mürekkep orduya pratik adam yetiştiren
hovardalık aleminde büyük bir imtiyaz sayı­ askeri atölyeler, imalatiıanelerdi. -
lırdı. İkinci Abdülhamit devri so.nlarındaki ~ Kumbara gibi, top gibi harp aletlerini
Galata_ tiyatrolarını ve buralardaki kantocu yapmayı, dökmeyi öğretirlerdi. Comptes de
kızları tasvir eden Ahmed Rasim kanunları, Bonneval ile Baron de Tott (Kumbaracı Ah-
şu mahşeri kalabalığın ~rasında görür: med Paşa) bu mekteplerde çalışan Avrupalı­
«Tutgun mu aradınız? ·Alın size bir gu- lardandır.
rup daha! Orkestranın kemancısıı;ıdan, mal:ıe­ On sekizinci yüz yılın sonlarına gelince-
yin hafiyelerinden, polis komiserlerinden, ye kadar İstanbulda dini tahsil müessesesi
sokakta baş suyuna· pilav satanlardan, kum- olan sibyan mektepleri ile medreselerden.
panyıı aktörlerinden, şalcı İraniden, mektep- başka olarak müsbet ilimleri ve bir meslek
li efendilerden, Tophane lülecilerinden, gözü bilgisini öğretecek mektepleri açmağa ancak
açılmamış mirasyedilerden, Haddehane bey- askeri zaruretler ve ihtiyaçlar sebep olmuş
lerinden, nişanları kollarında birinci ve ikin- ve ilk defa donanma ihtiyaçlarını karşılamak
ci sınıf tulumbacı reislerinden, Karagümrük, için hicri 1187, miladi 1773 de şimdi «D~niz
Edirnekapı, Balat, Sulumanastır, Samatya... Harp Okulu» dediğimiz· Mühendishanei Bahrii
kopuklarından, Boğaziçi dalyancılarından ... Hümayun açılmıştır.
Bahriye neferatından, Nizamiye çavuşların­ Hemen 1184 (miladi 1770) de Rus dp-
dan, askeri kanunlardan, Galata kaldırınılan nanmasının baltık denizinden kalkıp Akdeni-
sakinlerinden, kahveci çıraklarından,. Kara- ze gelerek Ege sahilleıinıi ve Çeşme limanında
deniz uşaklarından, mavunacı, kürekçi- esna- demirli bulunan Osmanlı Donanmasını yak
fından.. mürekkep bir güruhi enbfth!..» (Mu- ması, o zamanki Osmanlı hükumetini idare
harrir bu ya). edenler arasında evvela hayret uyandırmış,
Kanunlar, Büyükşehirde, yalnız ordu ef- sonra bundan ibret alınarak donanmamıiın
radının inzibatını temin ile kalmaz, .bilhassa, yeni usulde talim görmüş gemicilerle deniz
askeri mektepler talebesinin tatil günlerinde- zabitlerine muhtaç olduğu teslim edilmiştir.
ki tavır ve hareketlerini de şidde~ ve dikkatle Bahriye efradının ve zabıtanının yetiştiritme-
ASKERİ MEKTEPLER - 1110 - İSTANBUL

si için de Kası.ınpaşadak.i Deniz Hastahanesi- yaralanacak erlerle . subayları tedavi edecek


nin yerinde bu yeni mektep açılmış ve az cerraJılarla tabipler yetiştirilecekti.
sonra bu mektep Kasımpaşadan Heybeliadaya Misır valisi, piyade zabiti· yetiştirmek üze-
naklolunmuştur. re hicri 1232 miladi 1806 da «Harbiye Mek-
Mühendishanei Bahrii Hümayunun açılı­ tebi» ni açmış ve buna hicri 1241, miladi 182'Ô
şı o devrin namlı vezirlerinden ve gençliğin­ de <<Erkanı Harbiye» sınıflarını da ekliye-
de yaman bir korsan olan Cezayirli Gazi Ha- rek Miralay Sev adında (ki sonraları Süleyman
san Paşanın derya kaptanlığı zamanına rast- Paşa adını almıştır) ·bir fransız zabitinin
lar (B. : Hasan Paşa, Cezayirli Gazif İyi bir himmeti ile yetiştirmiş olduğu kültürlü za-
tesadüf eseri olarak Cezayirli Seyyid Hasan bitlerin idaresindeki ordusunu-,, Padişahın or-
adında türkçeden başka fransızca, ingilizce ve dusu üzerine saldırtmış. ve ınağlftbiyetten
italyanca bilen bir de baş muallim bulundu; mağlubiyete uğratmıştı; son defa olmak üze-
bu zat Türkiyede modern metodlarla mual re hicri 1249, miladi 1824 de Kütahyaya ka-
!imlik yapan ve garbın yeni bilgisini öğreten dar gelemk orada Osmanlı İmparatorluğunun
ilk Türk muallimi olmak şerefini haklı ola- merkezi olan İstanbula gidip Osmanlı hane-
rak kazanmıştır. Sonraları donanmada riyale danını da devirmek üzere iken Sultan Mah-
rütbesiyle kaptan olan Seyyid Hasanın mes- mudun Rusyadan istimdad ettiğini gören İn­
lek hayatını aydınlatmak maarif ve Milli Mü- giliz ve Fransız hükumetlerinin müdahalesi
dafaa Vekaletleri arşivlerinde. uğraşanlara neticesinde durdurulmuş olması o zamanki
düşen .vazifedir. hükumet adamlarının dikkatini Mısır ordusu
İstaµbulda açılan ikinçi askeri meslek üzerine çekerek piyade zabiti yetiştirmek
mektebini, şimdi «Topçu Okulu» dediğimiz için de bir mektep açılmasına karar verilmiş
Mühe11dishanei Berrii Hümayun'dur; açılışı ve şimdi «Harp Okulu» .dediğimiz Mektebi
hicret 1210, miladi 1793 yılına rastlar. Bu UlO:mi Harbiye hicri 1250 ve miladi 1834 de
mektepte Karadenizde harp edecek topçular- açılmıştır. Şu halde İstanbul harbiyesi Mısır­
la istihkam zabitlerihi yetiştirecekti.. Bunun dakinden 18 sene sonra açılabilmiştir.
da ilk .açıldığı yer Eyyubda Bahariyededir. İstanbul Harbiyesi ilkin Üsküdarda Se-
Sonra Tersaneye, yani Kasımpaşaya, da:ha limiye kışlasında açılmış, sonra Beşiktaş Sa-
sonra da Halıcıoğlunda ham. duraıi binaya gö- rayı içindeki Çinili Odalara taşınmış, oradan
türülmüştür.
1

Maçka kışlasına (Şimdiki Sila·hhane binasına)


Bu devirlerde Hendese, bizde matema- nakledilmiş ve en sonra da Pangaltıdaki bina-
tiğin umumi adı olduğu için bu bilgiyi öğre­ ya götürülüp orada yerleşmiştir.
ten mekteplere. «Mühendishane» adı veril- Harbiye açıldığı sene içindedir ki MU:zi-
miştir. kai Hümayun Mektebi açılarak asırlardan.
' İstanbulda bu mektepler açılıp talebe beri devam edegelen Mehter muzikası terk
yetiştirmeğe başlandıktan sonra Mısır Va- edilmiş ve bu mektebin idaresi, ·çoğu İtalyan
lisi Mehmed Ali istilklal sevdası ile bir çok olan garblı muallim ve mütehassıslara ıbıra-.
yeniliklere baş vurduğu · sırada bu mektep- kılmıştır. Bu mekteplerin açıldığı tarih~erden
lerin bir eşini Mısırda da açmış olduğu gibi bugüne kadar takip ettikleri terakki ve teka-
henüz· İstanbulda açılamamış olan meslek mül safhalarını burada bahis mevzuu etmi-
mekteplerini de kendi vilayetinde açmıştı yeceğiz (B. : Deniz Harp Okulu; Harbiye
Tıbbiye ve Harbiye mektepleri bu suretle İs­ Mektebi).
tanbuldan önce Mehmed Ali Paşanın Mısırda Bu türlü meslek mekteplerinde yalnız
açmış olduğu meslek mekteplerindendir. askerliğe. dair bilgilerin öğretileceği tabii ~.e
Bundan dolayıdır ki Mısırda açıldıkt~n de o sıralarda Türkiyede ilk, orta ve lise
bir sene sonra hicri 1242, miladi 1826. da tahsilini görmüş ve Türkçe ile birlikte bütün
İstanbulda askeri mahiyette 1Tıbhanei Ami- bilgilerin başlangıcı ve esasını öğrenmiş ta-
re» ve «Çerrahhanei: Mamure» adlarındaki . Iebe · henüz bulunmamış olduğu için. bu mek-
mektepler Şehzadebaşında Eski Odalar deni- teplere talebeye meslek derslerinden önce
len Yeniçeri kışlasının tulumbacı başı konağı İlk, Orta ve Lise tahsili verilmesine zaruret
kısmında açılmıştır. .Bu mekteplerde harpte hasıl olmuştur. Bundan dolayıdır ki bütün
ANSİKLOPEDİSİ ASKERİ MEKTEPLER
- ,1111 -

bu mektepler talebeye ilkin o zamanlarda mu- toplanmış ise de o tarihte Fransız hük<ıme­
kaddimatı ulum denilen bilgileri vermekle uğ­ tiyle birlikte İstanbulda bir Türkçe - Fran -
raşmışlar ve ancak on sene sonra asıl meslek sızca tedrisatta bulunacak bir Vse açılmak
derslerine başlamışlar, 14 - 15 sene sonra za- istenildiği zaman bu bina o liseye tahsis edile-
bit yetiştirebilmişlerdir. Bununla beraber şu­ rek Askeri İdadii Umumi dağıtılmış ve tale-
nu dı:ı, söylemek lazım gelir ki bu kadar uzun beleri eski yerlerine gönderilmişlerdir.
sene sonra öğretilen bil~lerin derecesi de Pariste açılan Mektebi Osmani de Türk
bugün~ü Orta tahsilden daha geri idi. talebe aralarında yine türkçe konuştukları ve
Yeni açılan bu mekteplerde okuma ve bu yüzden mektebin Pariste bulnmasiyle İs­
okutma dili türkçe idi. Fakat arabca ve fars- tanbulda olması arasında bir fark olamadığı
ca da ayrıca okutuluyordu. Yalnız Tıbbiye anlaşılıarak hicri 1292 ve miladi 1875 de lağ­
Mektebinde fransızca okuma ve okutma dili vedilip bunlardan artan 1bir kısım tahsisatla
olarak ka-bul edilmişti. Bundan dolayıdır «i İstanbulda dokuz askeri idadisi bulunan vi-
talebesinin çoğu bu dili daha 'kolay öğrenmiş layet merkezlerinde birer de askerl •rüşdiye
olan gayri müslimler teşkil ediyordu.. ·~ mektebi açılmıştır.
Hicri 1261, miladi 1845 yılm.a doğru , Şu halde askeri mektepleri ilk açılış­
yüksek askeri mekteplere talebe hazırlamak larından ancak 92 sene sonra rüşdiye yani
üzere ordu merkezi olan vilayetlerde- yedi ilk, idadiye yani orta, harbiye yani lise
askeri idadisi açılmış ve İstanbuldakilerin de ve Er.kanı Harbiye yani yüksek olmak üzre
idadileri ayrılmıştı. Mesela İstanbul Harbi· dört dereceye ayrılmak suretiyle tahsil dere-
yesinin idadi kısmı Maçkada bırakılmış, Har- celerinıi.n ayarlanmış oluyorlardı.
biye kısmı Pangaltıya taşınmıştı; daha son- 1 Türkiyede Hükumet şekli Çumhuriyete
,ra bu idadiler Çengelköyündeki süvari kış­ çevrildikten ve Ankara Hükumet Merkezi ol-
lasına (Kuleli kışlasına) yerleştirildi. duktan sonra İstanbuldaki askeri mekteplerin
Hicri 1264, miladi 1848 de Harbiye mek bir kısmı birer birer bu büyük şehirden kal-
tebini bitirenlerden iyi derece kazananlar ayrı­ dırılıp Anadolunun muhtelif şehir ve kasa-
lıp yine o bina içinde daha yüksek bir tah- balarına götürülmüş, İkinci Dünya Harbi sı­
sil veren ve şimdi «Har Akademisi» denilen rasında ise İstanbulda bir tek askeri mektep
Erkanı Harbiye sınıfları açılmıştır. Görülü- bırakılmıyarak hepsi bu şehirden uzaklaştı­
yor ki İstanbul ,hükumeti Erkanı Harbiye rılmış, bu arada mesela Heybeliadada
mektehini de Mısır valisinden 23 sene sonra Deniz mektepleri Mersine, Harp Akade-
açabilmiştir. misi Ankaraya, Kuleli Askeri Lisesi Konya.
Modern ve müsbet bilgilerin elde edil- ya götürülmüş ve ancak 1946 da eski yerleri-
mesi birinci derecede garb dillerinden biri ne getirılmişlerdir.
sini elde etmekle mümkün olacağı a.ınaşıla­ İstanbuldaki askeri mekteplerin Türk
rak bu mekteplerin programına, o zaman- Umumi Ma~if Tarihinde de Büyük bir yeri
lar da milletler arası umumi dil mahiyetin- vardır. Hicrt 1263 ve miladi 1847 de ilk sivil
de olan fransızca konulmuş ise de bundan rüşdiyeler açıldığı zaman lüzumu· kadar si-
talebenin arzu edildiği derecede faydalan~ vil hoca bulunamıyarak İstanbuldaki mek-
madığı anlaşılarak buna kestirme: bir çare ol- teplerde bir çok dersleri askeri mekteplerin
inak üzere, daha önce Mehmed Ali Paşanın hocaları okuttuğu gibi 1289 ve miladi 1872 de
yapmış olduğu gibi, Pariste bir mektep açı­ açılan ve Türkiyede ilk Lise olan Darüşşe­
larak burada askeri mektep talebeleri arasın­ faka ile hicri 1300 ve miladi 1883 de açılan
dan seçilip hocalariyle birlikte gönderilecek mülkiye idadilerinin hocalarının yarıdan
talebenin o mektepte idadi tahsillerini Türk fazlasını askeri mekteplerin muallimleri za-
ve Fransız dilleriyle yapmaları düşünülmüş bitleri teşkil ediyordu ·(B:: İdadi Mektepleri;
ve hkri 1272, miladi 1855 de Pariste -bir Rüşdiye Mektepleri; Kuleli Askeri İdadisi,
Mektebi Osmani açılmıştır. Ayni. zamanda Lisesi; Deniz Gedikli Mektebi, Deniz Ast su-
bütün askeri mekteplerin ilk ve orta kısım­ bay Okulu; Deniz Lisesi, Bahriye Mektebi;
ları «İdadii Umumi» adı altında hicri 1284 Askeri Sanayi İdaddsi).
ve ını1adi 1867 de Galatasaray .binas~da Osman Nuri Ergin
ASKERİ MÜZE - 1112 - ISTANBUL

ASKERi MÜZE ---: Topkapı Sarayı su- kapı Sarayını kuşattıği . esnalarda, Darüles-·
runun içinde.ki Aya İrini kilisesinde kurulmuş lihanm ınuhafızlığında bulunan ve Yeniçeri-
bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmed bu sa- lerin tarafını tutan. Cebeciler Alemdarın as-
rayın temelini atıp etrafını bir sur ile çevi- kerlerine karşı saray halkına bu binadaki si-
rirken, saray hududu içinde kalan bu. kiliseyi lah] arı dağıtmışlardı.
camie tahvil etmemiş (B.: Aya İrini Kilisesi), İkinci Mahmud,, Vakai Hayriyeden yani
esliha ve mühimmat hazinesi olarak kullan- 1241 de Yeniçerlliği ortadan yok ettikten son-
mağa karar vermiş, Kapıkulu askerinden Ce.
ra İç Cebehanede bulunan ve Yeniçerilere
becilerin bir kısmını da buraya yerleştirmiş­ ait olan tuğ, sancak, bandıra, kudum, nekka-
ti. re, 'nefir, boru ve düşmandan ganimet alınan
Cebeciler ordunun silah ve mühimmatçı pek çok eşya yakılmış, hepsi mahvedilmişti.
efradı demek olduğu gibi Cebehane dahi harr,
Binadaki kıymetli eşyadan birçokları da Ha-
silahı ve mühimmatını içine alan yer demek-
zinei Hümayuna, şuraya buraya dağıtılmış,
tir. Fetihden sonra bu gibi eşya Aya İriniye ecnebilere hediye edilmiş, her nasılsa ehem-
taşınmağa başlaninış, bütün Osmanlı tarihle- miyetsiz görülenler burada bırakılmıştı. Bun-
rinde görüldüğü üzere oraya Cebehane adı ve- lar memlekette yapılmış veya düşmandan
rilmiş; Yeni saray çevresi içinde bulunduğıı
alınmış paslı, hurda zırh takımları, miğfer­
için sonraları İç Cebehane denilmiş. Daha ler, ordu kantarları, kuslar, eski kilise çanla-
sonra bu kelime cebhane şeklini a1arak barut rı ve İstanbul muhasarasında Halice ·bağla­
ve fişek konan deppoylara, ardından bütün nan Bizans zinciriydi.
ateşli sila.hlarda kullanılan ınaddelere alem
olmuştur. ,,; Bir müddet sonra, Vakai Hayriyede
katledilen Yeniçerilerden kalan tüfek ve ta-
Aya İrini İkinci Mahmud zamanından
bancalar, kılıç ve yatağanlar, paralayıcı si-
Üçüncü Ahmed devrine kadar Cebehane veya
lahlar Aya İriniye toplandı. Bu sıralarda bi-
İç Cebehane namiyle Cebecilerin muhafazası
nanin kubbesine kadar lebaleb dolduğu gö-
altında, silah ve mühimmat depoluğu etmiş­ ·ı'
rülmüştür. · r,;
tir. Üçüncü Ahmed pa_dişahken (1703 - 1730}
bazı yeni yeni tesisler arasında İç cebehanede- Yine bir müddet sonra bu silahların ora-
ki eşya çoğaltılmış, bina tamir edildiği gibi da muhafazasında faydadan · ziyade mahzur
gö:rülmeğe başlanmış, mütemadiyen yeni si-
-bazı yerlerine ilaveler yapılmış, cümle kapısı
üstüne yaldızlı bir kitabe de koyup oraya Da- lahlar çıktığı, eskilerin bir işe yarıyamıya­
rülesliha adı verilmiştir; kitabede 1139 Hie- cağı fikriyle Aya İrinideltj binlerce sila1!- Av-
rupalılara - rivayete göre - demir fiyatiyle
ri tarihi görülür~
satılmıştır. Bazı münevver adamların gayre-
Darüleslihaya, içindekilerden başka Va.k-
tiyle elden çıkarılınıyanlar k.alabilmiştir.
tisaadetten kalma bazı mushaflar, eski silah-
Üçüncü Ahmedin parlak Darüleslihası eski
lar, mübarek emanetler de konarak kadri yük-
şevketini kaybetıniş, adeta bir silah ambarı
seltilmişti.
şekline girmişti.
Birinci Abdülhamid devrinde (1773 -
1789), Devleti Aliyye hizmetinde bulunan Ba- Abdülmecid padişah olunca (1839 - 1861}
ron de Tott, neşrettiği hatıratında, Aya İrini Darüleslihanın adi Harbiye Ambarına çevril-
miş, ordu için Avrupadan satın alınan silah-
Darüleslihas~nda birçok kıymetli silahlar ve
askeri eşya gördüğünü, Birinci Sultan Mura- lar ve teçhizat hep buraya getirilerek kıtala­
dı Kosovada şehit eden Miloş Kabiloviçin kı · ra dağıtılmağa başlanmıştır.
lıcının J:ıurada saklı olduğunu, Osmanlı_ davul- Harbiye Ambarı Tophane Müşiri Fethi
ları ve köselerini çok di~kate şayan olduğu­ Ahmet Paşanın himmetiyle yine bir aralık es-
nu, birtakım nadir silahların Avrupa müze- ki ehemiyetini kazanmağa yüz tuttu~ Fethi
lerinde bile bulunmadığını söyler. Paşa, Aya İrinide bazı tertibat vücude geti-
Üçüncü Selimi tahttan deviren Yeniçeri riyor, binayı bir taraftan silaıh n,ıüzesi şeldi­
ihtilali sırasında Darülesliha yağmaya uğra­ ne sqknıak için armalı silahlıklara ve duvar-
yıp muhteviyatından mühim ·bir kısmım zayi lara silaliları ve askeri eşyayı koymak sure-
etti. tstanbula gelen Alemdar ordusunun Top- tiyle k_ubbeye kadar her tarafı süslüyor; bir
ANSİKLOPEDİSİ --,- 1113 - ASKERİ MÜZE

taraftan qa antika eşyayı bir yere topluyor- den bile geçemezdi. Ecnebi devletlerin sefir-
du. leri ve İstanbulu görmeğe gelen Avrupalıla­
İç bahçenin bir tarafına iki bölme yap- rın pek hatırlıları, ancak Hünkarın iradesi ile
tırarak, birinin kapısına «Mecmaı eslihai ati- veya Hariciye Nezaretinden verilen, üstünde
ka». öbürününküne de «Mecmai asarı atika» «İç cephanenin ziyaretine mahsus duhuliye
yazdırmıştı. . varakasıdır» yazısı bulunan vesikalarla ora--
Mecmai eslihai atika ,denilen kısma: Eski· ya girebilirlerdi.
zırh takımları, miğferler, davul ve kusler, or İçinde kıymetli eski silahlardan ve eşya•
du kantarları, eski kilise çanları, el baltaları, dan pek azı kalmıştı. Değersiz, yakın tarihe
kılıçlar konulmuş; Mecmai asarı atikaya da: ait çakmaklı, kapsüllü, kuyruktan dolar tü-
Mısırdaki Ehramlardan nakledilen mumya- fokler; elli altmış yıl evvel harp gemilerinde-
lar, lahidler, üstü markalı ve yazılı tuğlalar, ki efradın ve süvari neferlerinin kullandıkla­
tabak çanaklar, küpler- ve bu yoldaki antika rı baltalar, sandık doluları tüfek vidaları ve
eşya toplanmıştı. edevatı, hurda demirler, velhasıl hiç işe yara-
Mec~ai asarı atikada bulunan eşya Sul- maz eşya ile dopdolu idi..
tan Hamid zamanında, Müzei Hümayun mü- Bunların bekçiliğini, kapı önün.deki ku-
dürü Hamdi Bey tarafından Çinili köşke ta- lübede nöbet bekliyen, «Sadakati mücerrebl»
şınmış, eski eserler müzesinin teşkilatına bir binbaşı yapar, bir yüzbaşı ile bir mülazi-
esas olunmuştur. min nezaretindeki iki hademe arasıra ortalı-
Şimdiki Askeri Müzenin üst kat gale- . · ğı temizler silahları yağlarlardı. Öteberi için
rilerinde bulunan, büyük fedakarlıklar sar- tamirat lazım gelince, usta ve amelelerin içe-
fiyle yaptırılan son Yeniçeri devrindeki, as- riye sokulmasına İradei Seniye lazımdı. Se-
ker ve devlet ricali mankenleri ve. kıyafetler1 bebi, şayet halk ayaklanarak buraya hurya
Fethi Ahmed Paşa merhumun eseridir. ediverir, tüfekleri, süngüleri, baltaları kapıp
Kırım muharebesi ·esnasında (1854 Yıldıza yürürse, padişahı tahttan al aşağı et-
1855) Avrupadan- alınan silahla_r ve teçhizat tirirse korkusu idi.
Harbiye Ambarına getirilerek kıtalara ve da- Harbiye ve Topçu mekteplerinde uzun
rülharplere oradan sevk edilmiştir. yıllar <<Fenni ' esliha» ve «Topçuluk» dersi
Sultan Abdülaziz devrinde (1861 - 1876) okutmuş, mesleği i.cabı silaha gayet merak!.
Harbiye Ambarı ordunun en mühim bir deb- ve Almanyanın, Fransanın bu gibi müessese-
boyu şeklinde bulunuyordu. Çakmaklı tüfek- lerini göziyle görmüş olan Muh,tar Paşa,
lerin yerine kabul edilen şişhaneli ve kapsül- (Bu satırların muharriri Sermed Muhtar
lü tüfekler, kuyruktan dolar «Schneider» Alus'.un babası) Harbiye ambarını bir türlü
ler, yine buraya toplanıyor, kıtalara gönderi- görmeğe muvaffak olamamıştır, bir gün, me-
liyordu; Amerikaya ısmarl4nan «Martini Hen- rak şevkiyle pencerenin · dışından şöyle bk
ri» tüfeklerinin ilk partisi de buraya gelmiş­ seyretmeğe çalişırken, Topkapı sarayının ka-
tir. pısından bir memurun acele acele kendisine
Maçka silahhanesi. yapılıp bittikten son- doğru geldiğini sezer sezmez hemen oradan
ra Martini Henrilerin mütebakisi, Winches- savuşmağa mecbur kalmıştır.
terler, Remington tüfekleri oraya taşınmağa Meşrutiyetin ilanından birkaç sene önce,
başlanmış, bunun üzerine Harbiye Ambarın­ Muhtar Paşa, Avrupadakiler gibi milli ve as-
da, İkinci Mahmud ve Abdülmecid zamanla- keri bir müzenin tesisi lüzu~una dair o vakit
rının artık kullanılmıyan silahları bu giden- Tophane Müşiri bulunan Zeki Paşaya bir la-
lerin yerini almıştı. · yıha yazmıştı. Bu layıha Tophanei amire mec-
· Her nedense Yeniçeri kıyafetleri de lisinde uzun uzadıya tetkik ve müzakere edil-
Sultanahmette, Mehterhane denilen Umumi di. Bunun üzerine çıkan bir iradei seniye ile
Hapishanenin yanındaki binaya, ardından lazımgelen teşebbüsat ve tertibatın icrasına,
Sanayi mektebine nakledildi. müzenin yapılacağı mahallin tayinine, resim
İkinci Abdülhamit tahtta iken (1876 - ve planlarının tanzimine Muhtar Paşa, o za-
1909) Harbiye Ambarı Top.kapı sarayı muha- man Devleti aliyye hizmetinde bulunan Al-
fızlığının tarassudu altında idi. Kimse önün- · manyalı Gromkov Paşa ve Hendesei mülkiye
ASKERİ MÜZE - 1114 - İSTANBUL

mektebi muallimlerinden Almanyalı mühen- manyaya yine bir aralık gitmiş, Fransaya ve
dis Yasmund memur edildiler. Avusturyaya da uğramış, müzeler hakkındaki
Bu zevat hayli müddet çalışarak planla- eski bilgisini arttırarak günden güne ehem-
rı ve resimleri hazırladılar, saraya yolladılar. miyet kazandıklarını görmüştü.
Sultan Hamid ilk önce Yıldız sayarı bahçesin- Dönüşünde, Esliha müfettişi umuınili­
deki bir köşkte, model tarzında bir küçük Es- ğine tayin edilmek üzere bulunan Muhtar Pa-
liha müzesi tesisini emretti. Bu müze, Topha- şayı Eslihai askeriye müzesi müdürü yapmış­
nei amire Tecrübe ve· muayene dairesi reisi tır.
Ferik Mahmut Şev-ket Paşanın (Meşrutiyetten Muhtar Paşa - yukarıda dediğimiz gibi -
sonra Hareket ordusu kumandam, Harbiye eski Harbiye ambarında iki hademe, üçü de
Nazırı ve Sadrazam) reisliği altında bir ko- alaylı olmak üzere bir sanayi mülazimi, bir
misyona havale edildi. Neticede Yıldızdaki yüzbaşı, bir binbaşı ile işe basladı.
köşkte iküçük bir Esliha müzesi vücude geti- Tarihçe· ehemmiyeti ve kıymeti bulunan
rildi. eşyayı, silahları, topları, İstanbulun, şurasın­
Aradan bir müddet zaman geçince, Hün- dan burasından, taşradan çok güçlükle getir-
kar evhamlarına kapılıp kuşkulanarak çalış­ tiyor, toplayıp biriktirıneğe çalışıyordu. Yıl­
maJarına devam eden komisyonu dağıtmış, dız müzesinden Maçka kışlasına nakledilenle-
müze de kapatılmıştır. ri de taşıtıyordu. Bunların bir takımı öteye
1908 Meşrutiyeti ilanında Tophane Mü- beriye alınmış, kale ve istihkam modelleri is-
şirliği makamında bulunan Topçu birinci f e- tihkam ve işaat dairesine götürülmüş oldu-
r iki Ali Rıza Paşanın (sonra Ayan azası) in~ ğundan onların nakli mümkün olamamıştır.
hası üzerine Sultan Hamit zamanın icapları­ Eski harplerde hizmetleri. ve yiğitlikleri
na uygun bir Eslihai askeriye müzesinin te- görülmüş kumandanların, erkan ve ümeranın,
sisini irade etti. şehitlerin soyu sopuna gazetelerle, mektup-
Ali Rıza Paşanın tensibiyle, o vakit Mü- larla müracaatta bulunuyor, resimlerini, fo-
hendishanei berrii hümayun nazırı olan Ferik toğraflarını, hatıra kalacak bazı askeri eşya­
Muhtar Paşanın reisliği altında, salahiyettar larını topluyordu.
askeri erkan ve zabitandan müteşekkil bir Tophane, tersane avlularında, Anadolu-
«Müze tesis komisyonu» teşekkül etti. Aya da, Ruınelide, Boğazlarda, Akdeniz adaları·
İrininin bitjşiğinde, şimdiki Müze dairesinde · kale ve istihkaınlarında metruk kalıp -unutul~
toplanmağa başladı. muş ağızdan dolar, kaval topların, havanla-
Bu komisyon müze için İstanbuldaki bü- rın hepsi, .işe yaramaz köhne şeyler denerek,
yük binalardan bir münasibi aranıyor, müze- guya varidat temin etmek için, Devlet tara-
nin ilk ve esas nizamları hazırlanıyor; muhte- fından, demir bahasma bir Alınan Yahudisi-
lif yerlerden, taşradan, Boğazlar ve Adalar- ne satılmıştı. Bunların içinde fevkalade tari-
daki kalelerden elverişli silahların ve topla- hi kıymeti olanlar vardı. Avrupa müzelerince
rın getirilmesine teşebbüs olunuyordu. hemen kapışılacağı şüphesizdi.
İstanbulda münasip bir bina seçilemedi. Muhtar Paşa çırpınmış, uğraşmış, alaka-
Aya İrininin toplanacak eşyaya şimdilik: bir darlarla çekişmiş, simsar efendi ile gırtlak
depo gibi kullanılması kararlaştırıldı. İleride gırtlağa gelmiş, nihayet emeline nmvaff_gk
büyük bir bina yaptırılmasına, Avrupadaki olarak eski kahraman ordumuzdan ·kalan bu
ordu müzeleri şeklinde mükemmel bir Askert eşsiz yadigarları yurdıda alıkoyarak yabancı
müze vücude getirilmesine karar verildi. ellere geçmesine mani olmuştur.
Memlekette birbirini takip eden hadise- Tophane müşiri Fethi Ahmed Paşanın
ler, gaileler dolayısiyle Askeri müze unutul- yaptırdığı Yeniçeri, kıyafetleri, sonraları Umu-
mak derecelerine geldi; komisyonun dahi nam mi Hapishanenin yanındaki binaya, 1894 bü-
ve nişanı _kalmadı. Fakat Muhtar Paşa bu işi yük zelzelesini ·müteakip Veznecilerde, Mı­
sabit fikir haline koymuş, hala canla başla ça- sırlı Zeyneb Hanım konağının yan kapısı
lışmaktaydı. karşısındaki kagir akaretin üst katına, orada
O sıralar Harbiye Nazın olan Mahmut bir iki sene kaldıktan sonra Sultanahmet
Şevket Paşa, vaktiyle yıllarca bulunduğu Al- meydanı nihayetinde Orman, Maden ve Zi-
ANSİKLOPEDİSİ ----' 1115 - ASKERİ MÜZE

raat Nezaretinin. (şimdiki Ticaret Okulunun zıkamız olan «Mehterhanei Hakani» ve Yeni-
bulunduğu bina) salonlıı.rından birine yerleş­ çeri kıyafetinde canlı timsaller de ihya kı­
tirilırtişti. lınmıştı.
Vaktiyle büyük himmet ve masraflarla Askeri Müze, İkinci Cihan Harbinin ilk
vücude getirilen bu zavallı mankenlerin ba- yıllarındanberi kapalı bulunduğundan, mü-
zısı lüzumsuz yere oradan oraya dolaştırıl­
zenin halihazır durumu hakkında İstanbul
mak yiizüden kırılmış, dökülmüş, elbiseleri Ansiklopedisi için bir etüd yapmak imkanı
parçalanmış, acınacak hale gelmişler, bir bulunamadı. (1946). ·
odaya yığdırılmışlardı. Nihayet Muhtar Pa- Sermed Muhtar Alus
şanın gayretiyle onlar da Aya İriniye alındı.
Aşağıdaki satırlar R.E. Koçunun Her
Kurulmağa başlanan müzeye «EsUhai
Askeriye Müzesi» adının verilmesi doğru de- Gün gazetesine günlük sohbet yazıları ver-
ğildi. Çünkü oradaki eşya yalnız silahtan iba-
diği sıralarda İntişar etmiş iki makalesinden
alınmıştır:
ret değildi. Eski ordumuzun pek çok eşya, ve-
saik, teçhizat, harp ganimetleri de bulunuyor- Hiç bir milletin tarihi bizim tarihimiz
du. Bu sebeple Avrupadaki ordu müzeleri, kadar zincirleme meydan muharebeleriyle
gibi buraya da «Askeri Müze» adı verildi. ve zaferlerle dolu değildir. Çanakkale geçidi-
Böyle masrafla başarıla:cak, tekemmül nin müdafaası öyle 1bir hamaset destanıdır
ettirilecek bir müzeye tahsisat lazımdı. Hal- ki, Mehmedciğin göğsündeki iman ve pençe-
buki o yoktu; ayda beş yüz kuruşluk bir tah- sindeki silah tarihimizde şahikasına varmış­
tır.
sisat konmuştu. Muhtar Paşa şahsı namına
borç aldığı mütevazi parayı harcıyarak işe gi- 1918 mütarekesinde beşeriyetin taş
rişti. Hatta örnek olarak müzeye asacağı Ye- devrinde dahi görmediği kahbece bir tecavü-
niçeri ve Sipahi askerlerinin, eyalat süvarile- ze uğradık. Çanakkalede devlet merkezi İs­
rinin, tersane azeb ve kalyo~cularının, · sair tanbulun yolu müdafaa edilmişti, bu sefer
kıtaatın bayraklarını kendi resmetmiş, boya .. vatan sathı üzerinde Türk istiklali müdafaa.
mış, kumaşları kendi kesip biçmiş, evinde, edildi. Mehmedciğin göğsündeki iman ve
ailesinden kadınlara diktirtmiştir. Tükenmeı pençesindeki silah bu sefer de İstiklal Harbi
bir merakla gece gündüz uğraşıyor, karda, ile büyük zafer mucizesini tahakkuk ettirdi.
kışta, rütubetiır içinde didinmekten hastalık Bugün de yine o Mehmedcik, göğsünde
lara uğradığı halde yine çalışmaktan bıkmı­ imanı ve pençesinde ,silahı cihan sulhünün en
yor, çok kereler gece yanları evine dönüyor, kudretli bekçilerinden biridir. Koredeki Türk
bazan orada, yanındaki binada bile yatıyor­ tugayı tam on altı defa ateş hattına girmiş -
du. tir; ve bu arada 24 Ocak 1951 den 27 Ocak
Müzeye yük olmadan varidat da bulmuş­ tarihine kadar devam eden Konyangjonni
tu: Müzeyi gezecek halktan cuma günleri 100 meydan muharebesi, öylesine parlak bir
para, öbür günler 4 kuruş dühuliye alınmış; Türk zaferiyle sona ermiştir ki, Mehmectci.,.
gençleri nişancılığa alıştırmak, sporun· bu ne- · ğin bu zaferi Koredeki. Birleşmiş Milletler
vine meraklıları çoğaltmak için, 40 para mu- kuvvetlerini imhadan kurtarmış, Kore har-
ka·bilide, harp tüfekleri ve barutu az fişekler­ binin mukadderatını değiştirmiştir.
le atış yapılan bir «Endaht odası» açtırılmış; Işte yüreğimin kanayan yarası burada-
deliğinden hir kuruş atılınca muhtelif marş­ dır. Zincirleme eski meydan muharebeleriyle
lar, havalar çalan kocaman zir org. da teda- esıki zaferlerden Plevn~ye, Plevneden Çanak-
rik edilmişti. kaleye, Çanakkaleden İstiklal Harbine, İstik­
Binanın batı . tarafındaki kapalı ve toz lal Harbinden Kore harbine, Kore harbinden
toprak içindeki yer bir sinema salonu haline Kunuriye ve Konyangjonniye kadar şehit oğ­
getirilip .önceleri üç kuruşa seyircilere bazı lu şehit oğlu şehit oğlu şehit Mehmedciğin
askeri ve manzara filmleri gösterilmiş, rağ­ hatırasına ne yaptık?
bet fazlalaşt.ığından sonraları bu sinem;ı mü- Anma törenleri, destanlar, ağıcllar, nu-
kemmelleştirilmişti. tuklar be.nim içimdeki yaraya merhem ola-
Bunlardan ba,şka eski milli ve ordu mı- mıyor. Ben o büyük askerin hamaset ve şe-
ASKERİ SANAYİ İDADİSİ - 1116 - tSTANBUL

caat hatırasının cihanın gözü onune bütün tamamen uniıtmak, elimizde hiç bir şey yok-
azamet ve haşmetiyle dikilmesini istiyorum. muş gibi cenk ve zafer sahnelerinin tabloları­
Mehmedciği müzesi nerede? Türk aske- nı, haritalarını, mücessem makinelerini yap~
rinin müzesi nerede? tırmak, kahramanlarının portrelerini, hey-
Bir zamanlar sadece adı müze idi, Meh- kelciklerfrıi yaptırtmak, bunları tahakkuk
medciğin bir taJnm şanlı hAtıraları, tacını ettirmek için en seçkin sanatkArlarımızdan,
tahtını ayağı altında ezdiği Bizansın köhne ve en seçkin bilginlerimizden f aydalanınak ve
küflü bir kilisesi içinde dururdu. Sonra ta- yeni müzeyi kurmak, sonra hazine bulmuş
mamen göçebe oldu. Dıvar gibi yağlı boya gibi sevinerek o yediemindeki eşyayı da te-
büyük cenk tabloları çerçevelerinden ve kas- sellüm ederek yeni müessesede boş duran
naklarından sökülüp katlanarak sandıklara · yerlerine yerleştirmek lazımdır.
girdi: zannederim çoğu mahvoldu. Bu yolda tezelden yapılacak işler şun­
Her şeyi bir tarafa bırakın, ya sancaklar ... lardır:
Yazamayacağım. 1 - Büyük Millet Meclisinden Türk
Ağlamağı konuşmağa tercih ediyorum. Ordu Müzesinin kurulması için bir kanun çı­
Mehmedciğin, Türk askerinin müzesini karmak ve bu kanun ile kara, deniz ve hava
temelinden ve yeniden kurmak lAzıİndır. kuvvetlerimizin müzesini bir müessesenin ça-
Askeri Müzenin bu.günkü durumuna var- tısı altında toplamak ..
lık denilmez, Mehmedciğin, Türk· ask,erinin 2 - Bu müzeyi İstanbulun en şerefli
müzesi yoktur efendim. - bir yerinde binasının temelini atarak kurmak
İnanılmayacak bir hakikattir. 3 - Bu müzeyi kurmak için Azası az fa-
Bir Türk atasözü ana ağzından: «Sağ me- kat .öz, hakikaten selahiyet sahibi · kimseler-
mem şehitlik, sol memem gazilik» .diyor. Hiç den mürekkep bir kurucu heyet toplamak;
bir miletin dilinde vatanperverlik bu kadar ve bu heyetten müzenin projesini en kısa bir
· haşmetli bir ulviyetle şahlanmamıştır. Türk zamanda istemek; heyetin yapacağı projeyi
milleti, şerefinin, hürriyetınin ve istiklalinin harfiyen tatbik etmek.
bekçisi ·bildiği ciğerpAresi erkek evlMına as- . 4 - Bir defaya mahsus olacağı ~çin her
ker ruhunu ana sütünün içinde vermiştir. türlü tesis masrafından kaçmamak.
Şehlevend vücud yapısı ile bir erkek güzeli Şu anda kapısından huşu ile . gireceğimiz
olan Mehınedcik, iffet ve safiyet timsali olan o müzeyi tahayyül ediyorum; Mehmedciğin­
o delikanlı, geniş alnmda ilahi bir nftr, va- manevi huzuruna . çıkarken kula~larımda
tanının selameti uğrunda asırlar boyunca kur- Mehmed Akifin sesi var:
banlık bir koç olmuştur. Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana! ..

Mehmedciğin hamaset destanı Türk za- (Bergün Gazetesi, 20 - 21 mart 1958)


ferlerinin yıl dönümleri gelince takvim yap- ASKERİ SANAYİ İDADİSİ _; 1862 (H.
raklarında çakıp çakıp sönen anma törenle-
1279) de Tophanede açılmış bir askeri ·mek-
riyle anlatılamaz, ona, cihanın gözü önünde teptir _ki; bu satırların yazıldığı sırada Kırık­
durmadan yanan bir tarih ıneşalesi lazımdır kalede bulunan Asker: Sanat Okulunun te-
ki, bu meşale de Türk ordusunun müzesidir. melidir. Türk ordusuna çok kıymetli teknik
~ugünkü durumuna varlık diyemiyece- elemanı yetiştirmiş bir müessesedir. Her sı­
ğimiz Askeri Müze, aslında derme çaıtma te- · nıf, sanat kollarında _çalışan çocuklariyle bir
sis ,edilmişti; onun içindir ki, hazin tarihçe- tabur ve mektep bir alay kabul edilerek mi-
si boyunca anbar olmaktan kurtulamadı. Tah- ralay rütbesinde bir kumandanın emrine ve-
sisatı da, •nizamnamesi de, idare şeklindeki rilmiş ve 1908 İnkılabına kadar da bu mek-
ziyniyet te bu müessesenin hakiki manasiyle tebe kaydolunmak hakkı, adeta bir imtiyaz
bir müze olmasına müsaid değildir. şeklinde İstanbul çocuklarına tahsis edilmiş­
Mehmedciğin temsil ettiği kahraman ti. Tophanei askeri idadisine Büyükşehrin
Türk ordusunun müzesini kurabilmek için ha- bilhassa fakir aile çocukları alınmış, «sabah-
len ismen mevcud. Askeri Müzeyi yok farzet- tan akşama kadar hizmeti şakka ile . meşgul
mek şarttır. Bugünkü müze idaresini bir oldukları halde ancak bir lokma ekmek pa-
«yedi emin» olarak. görmek, oradaki eşyay-! rası kazanmağa muvaffak» olanların ·evUtları
ANSİKLOPEDİSİ -1117 - ASKI

hem sefaletten kurtarılmış, hem de kıymetli de açılmış olan bu sokağın iki kenarında iki-
ustaların elinde ve büyük Devlet atölyelerin- şer katlı kagir evler serpilmiştir. Kızıltaş so-
de memlekete faydalı birer unsur olarak ye- \ kağı ile olan kavşağı civarında Evdoksiya
tiştirilmişti. ayazması 9ulunmaktadır. Sekenesi ekseriyet-
Bibl.: O. N. Ergin, Maarif Tiirihi. le Ermenidir, birkaç aile de Türk ve Rum
vardır (Şubat 1947).
ASKEROCAĞI CADDESİ - Beyoğlu
kazasının Taksim nayihesinin Gümüşsuyu ve İsmail Ersevim
Harbiye mahalleleri arasında boydan boya· sı­ ASKI - Türkiyede ve bilhassa Büyük-
nır teşkil eden ve Cumhuriyet caddesi (Tak- şehir İstanbulda, saz şairlerinin kondukları
sim - Harbiye tramvay yolu) ile Kadırga­ kahvehanelerde, tertip eclilen manzum ma-
lar geçidi arasında uzanır asfalt bir yokuştur; amma müsabakalarinı kazananlara · verilen
Cumhuriyet Caddesi kavşağından Mete Cad•· hediye - mükafatlar ki, çözülmesi matlup man-
desiyle olan kavşağına kadar hafif bir meyil zume ile beraber kahvehanenin duvarına ası­
ile iner, bu parçası dört araba genişliğinde­ lırdı; bu hediyeler kılıç, tabanca, şal, esvap-
dir; Mete Caddesi kavşağından itibaren yarı­ lık çuha ·ve aba gibi şeylerdi. Fakat, askıyı
sına yakın daralır, meyli de fazlalaşır; kendi- alabilmek için «Muamm;mız şudur!» demek
sinden ayrılan ve 90 derecelik bir dirsek ya- kafi değildi; Maammayı çözmek ve maamma
pan Gazhanebostanı sokağı yine kendisine sahibini de mai ile mat etmek şarttı.
kavuşur; bu. iki kavşak arasında da, Askero- Bu askılar, Ramazanlarda birer çalgılı
cağı sokağı evvela sağa, sonra sola iki kavis kahve şekline sokulan eski tulumbacı kahve-
yapar. Gazhane<bostanı sokağınm alt kavşa­ lerinde de tertip edilirdi (B.: Çalgılı Kahve-
ğından itibaren tekrar genişler ve topraklaş­ haneler). Askı asılan maamma kahvehanele-
mış bozuk bir asfalt halinde Kadırgalar geçi- rinin en meşhurları,• bir asır kadar evvel,
dine kavuşur. Demirkapı ile Çenıberlitaştaki sıra kahveler
Cumhuriyet Caddesi kavşağından .yürün- idi. Bazan, askı eşya olmaz, kahvehane müş­
düğüne göre, sağda Belediye Gazinosunun ar- terilerinden toplanan para askı yerine hediye
ka kısmı, solda «Tenis - İskrinı - Dağcılık edilirdi. Geçen asır sonlarının en namlı ma-
Kulübü»; Mete Caddesi kavşağını az geçince nici, semaici ve destancısı Üsküdarlı Vasıf
sol_da «Taşkışla», Gazhanebostanı sokağı kav- Hoca,· İstanbul Ansiklopedisine gönderdıiği
şağını geçince sağda «Güney Park» ve «Deniz notlarda: «Saz şairlerinin maammalarını bi-
Park» içkili lokantaları vardır. lirim. Astıkları maammalara, müşterileri taş­
Caddenin, Dolmabahçe Üzerlerine düşen lamak, yani medhü sena etmek gibi usullerle
kısmından, karşı Anadolu yakasının nefis bir para toplarlar ve bu paraları balmumu ile
panoraması görünür. Bilhassa yaz akşamları, maammanın .çevresine yapıştırırlardı. Açık­
Askerocağı Caddesinin bu kısmı, adeta bir tan halleden olursa toplanan bu parayı alır­
«Aşıklar yolu» halini alır; yaya kafilelerin dı, olmazsa diğer biı· yere giderken ~alarm-
arasından, bisikletli gençler, çocuklar akıp da taksim ederlerdi. Maniciler gibi bunların
geçer, ikiz gazinolar lebMeb dolar, dondurma- da çoğu ezberciler idi» diyor.
cı, ketenhelvacı, simitçi ve leblebici gibi ayak Şu. maammanın, Demirkapı kahvelerinde
satıcıları da' çok iş yaparlar; pek canlı, renk- asıldığı rivayet olunur: ·
li ve sesli bir cadde olur. At «alem» in «mim» ini
ismail Ersevim Getir «Yahu» başına
Adı çıkar aşıkın
ASKER SOKAĞI - Kumkapıda:, yarısı
«Ahu» kaçar dağ baıına
Kazanisaadi yarısı da Katipkasım mahallele-
rinde, henüz tanzim edilmemiş bir ~oprak · Pek açık görülür ki, bu maamma «Afü
yoldur; yer yer genişleyip daralır, hatt'a ha- adı üstüne tertip edilmiştir. şöyle ki: Arap
zan 'bir meydancık halinde yayılır, Kmacı­ harfleriyle alem, «a, 1, m» harfleriyle· yazılır;
mahmut, Kızıltaş, Asya ve Hemşire sokakla- sonuncu harf olan m ·= mim atılıp yahu
riyle birer kavşağı vardır. Yazın tozdan, kı­ nun başına getirilir, bu sefer de «Ahu» dağ
şın çamurdan geçilemiyecek haldedir. Yavaş başına kaçarsa, yani yahu'nun Ahu'su atılır­
yavaş imar. edilmekte olan bir. yangın yerin- sa, «a,, 1, y = i» yani «Ali» kalır. · Bu ma-~
ASLANAĞZI SOKAĞI - 1118 ;,._. İSTANBUL

amayı Perişan Ali adındaaraba sürücülüğü mm» hitabını kullanırlardı. Zamanımızda ya-
yapan bir tulumbacı şu mani ile çözmüş: kın sevgi hitabı olmaktan -çıkmış, yalnız yu-
karıdan ·aşağıya, amele, uşak, ırgad, boyun-
Bir garibim adaşım
Askı .almak muradım dan gençlere bir teşvik hitabı olarak kulla-
Civan zülfü boynumda nıl.maktadır; ve ekseriya muhatabın adı bilin-
Aşık Alidir adım., mediği zaman söylenir.

ASLANAÖZI . SOKAĞI - Büyükadanın ASLANİSKELESİ SOKAĞI - 1934 İs­


Maden mahallesi sokaklarından; Alparslan 1 tanbul Belediyesi Şehir Rehberinin .8 numa-
sokağı ile Malulgazi Caddesi arasında, zarif ralı haritasında, Balat Karabaş mahallesine
bir köprü gibi uzanır (B.: Büyükada). ait gösterilen bu sokak, mahallinde «Aslanis-
Bir asfalt yol olan Malulgazi Caddesi kelesi Mevkii» diye mevcuttur. Ayvansaray
kavşağından yüründüğüne göre, iki araba ge- caddesiyle Demirhisar caddesi kavşağında;
nişliğinde ve seyrek taş döşelidir; 1her iki ke- küçük, toprak bir meydancıktan ibarettir.
narında birer araba genişliğinde yaya kaldı­ Sağda; duvara doğru yük arabaları bekleşir.
rımları vardır; Başlala sokağı kavşağına ka- Karşıda, Korueukayıkhanesi sokağı köşebaşı­
dar pek hafif sayılamıyacak bir meyil ile iner. na kadar bir tornacı ve iki katlı ahşap bir ev
·Aslanağzı sokağının iki kenarında, ba- vardır.
kımlı çiçek bahçeleri ortasında ve ağaçlar Aslaniskelesine ise daha beriden, Avra-
arasında, ikişer üçer katlı ve hepsi yağlıboya hayim Musevi hastahanesinin duvarının di~
köşkler sıralanmıştır. Yolun sonunda, yüzü binden, bir araba genişliğindeki toprak yolla
Alpaslan Caddesinde bir de büyük beton ya- gidilir. Bu satırlann yazıldığı sırada bu iske-
pı .vardır; buranın, denize ve karşı Anadolu le, birkaç kazıktan i'baret kalmış bulunuyor-
kıyılarına doğru nezareti de pok hoştur (Şu­ du. Gerisi, bir kalafat yendir. Kıyı boyunca
bat 1947). kayık ve çatanalar sıralanır. Bunların boyan-
İsmail Ersevim mıya ve· tamire muhtaç olanları, soldaki vasi
kumsala - ta caddeye kadar - çekili .durur
ASLAN AMİRA - Onsekizinci asırda
(Ekim 1946).
yaşamış şöhretli bir Ermeni taciridir. 1760
İsmail Ersevim
sıralarında. Vezir-i azamın bazirganbaşısı -ola-
rak zikredilmektedir. , Hayatı hakkında başka ASLANY AN (Dikran) - 1850 sularında,
bir kayda rastlanılamadL Büyükşehrin namlı bir hurufat hakkaki ve
Kevork Pamukçuyan dökümcüsü; bu alanda Türk fikir hayatına eş­
siz büyük hizmetlerde bulunmuş olan Haçik
, ARSLANIM, ARSLANIM ,:_ Eski, İs­
Kevorkyan'ın ustası; Haçik, Dikran Ustanın
tanbul kadınlarının ağzında evin erkek ço- yanına 1869 da henüz on üç yaşında iken
cuklarına, küçük delikanlılara karşı bir sev- çırak olarak girmişti ki, Dikranın dökümha-
gi hitabı idi. Sarayı Hümayunda ise, Valide
nesi Vezir Hanında idi; 1880 de çalışamıya­
Sultanlar oğulları olan Padişahlara, bir an'a- cak kaciar alil olan bu sanatkar, müessesesi-
ne olarak daima «Arslanım!..» diye hitap ni, o sıralarda bir kıymet eseri olarak, yetiş­
ederlerdi. İstanbulun günlük hayatında pa- miş bulunan Haçik' Ustaya devretmişti, Dik-
şalar, beyler, ağalar, efendiler, patronlar, üs-
ran Aslanyanın hayatı hakkında başka bir
tadlar maiyetlerine, zabitlerine, neferlerine, kayda rastlanamadı. (B.: Arab asıllı 1ürk
uşaklarına, arabacılarına, hamlacılarına, bah-
harfleri).
çıvanlarına, kalfalarına, çıraklarına fazla iş,·
fazla hizmet ve. gayret istedikleri zaman: ASLANYAN (Dr. İstepan Paşa) - Ge-
«Arslanım! .. » diyerek teşvik et~lerdir; hat- çen asrın meşhur Ermeni tabiplerindendir.
ta ülfet ve münasebeti ayak üstü, geçici ol- 1822 de Beyoğlu'nda doğmuş ve 17 Kasını
duğu zamanlarda .da bu takımdan adını dahi 1901 de orada vefat etmiştir. Eğya adında bir
öğrenmiye lüzum olmayan kimselere, genç- sıvacının oğludur.
lere «Arslanım» ,denilmiştir. Gariptir ki · ıs­ 1839 - 1841 yıllarında, Üsküdar'da yeni
tanbul ıkadınları kendi aralannda.ki ülfet açılan Cemaran mektebinde parlak surette
ve muhabbet arasında birbirlerine de «arsla- okumuştur. -1841 de Mektebi Sult,ani'de tah-
ANSİKLOPEDİSİ 1119 - ASLANYAN (Dr. Kirkor Bey)

siline devam et- gönderilmiştir. 1878 de, Türk-Rus Harbi es-


miştir. O sıralarda nasında, sıhhiye yaveri olarak Saffet Paşa ile
Ask e rt Tıbbiye birlikde Edirne'ye gitmiştir. Bu sıralarda ken-
Mektebi gayrı müs- disini 'kıskananların entr]calarına maruz ka-
lim talebeler de larak 1879 da askeriyeden istifa etmiş ve te-
kabül etmeğe baş­ kaüde sevkedilmiştir. Az sonra tedavi için
ladığı için, 1842 yı­ Kahireye gitmiş ve orac:Ja bir müddet doktor-
lında Aslanyan da luk yapmıştır. 1884 de İstanbula dönmüşse
oraya kaydolumuş­ de kısa bir zaman sonra bu sefer de Fransa-
tur. 1847 de birin- ya geçmiştir. Gaybubeti esnasında, Sultan'a
cilikle ve kolağası ve Hükumete muhalifdir diye aleyhinde jur-
~
rütbesiyle mezun ~ /, .
l (j ,JJ'' ,
allar verilmiştir. 1889 yılına kadar gözden
olmuştur. Sultan düşmüş vaziyette yaşadıktan sonra, Dadyan
İstepan Paşa
Mecid Mısır Hıdivi (Resim: Nezih) Artin Paşa'nın tavassutu ile İstanbula döne-
M . eh m e d Ali rek, Kuzguncukda ikamet etmeğe başlamış­
Paşa ile birlikde imtihanda .bizzat hazır tır. Maamafih, ancak 1897 ~e eski rütbe ve
bulunmuştur. Aslanyan İstanbul Tıp Mekte- haklarına sahip olmuştur.
binden mezun, ilk Ermeni doktoru olmuştur, Muhtelif tarihlerde madalyalar, Osmani
yine o 1847 yılında, Sultan Mecid, Aslanyan'ı ve Mecidi nişanlariyle taltif edilmiştir.
diğer üç seçkin talebe ile beraber Viyanaya · İstepan Paşa, Ermeni cemaatı işlerinde
tahsile göndermiştir. Üç ay kadar Tıp Üni- de mühim vazifelerde bulunmuştur. Mesel!
versitesi derslerine devam ederek 1848 de sabık Pangaltı Ermeni Mezarlığında, onun
muvaffakiyetle diplomasını almış ve İstanbu­ gayretiyle Surp Lusavoriç isminde bir kilise
la dönmüştür. Bu sırada, İstanbulda kolera yapılmıştır. 1859 da Ermeni cemaatının ni-
salgını devam ettiğinden, muvakkaten Bey- zamnamesini hazırlayan heyete iştirak etmiş­
lerbeyi Askeri Hastahanesinde vazifelendiril- tir. 1873 de Patrikhane Cismani Meclisine
miştir .. Veba zail olduktan .sonra binbaşılığa aza, 1896 da ise reis muavini seçilmi§tir.
terfi ederek SeraEker Kapusu Hastahanesin- 1876 - 1880 yılları zarfında da Patrikhane
de vazife deruhde etmiştir. 1849 •yılı başla­ umumi meclisinin reisi olmuştur. ·
rında Tıbbiye Mektebine yard,ımcı müderris Aynı zamanda kalem sahibi olan Aslan-
tayin olunmuştur. Aynı yılın sonlarına doğru yan tıbba dair makaleler neşretmiştir. Gayrı
kaymakamlığa yükselerek «Bey» unvanını al- matbu kalan çok kıymetli hatıraları, Dr
mıştır. 1859 da ise cerrahi profesörü olmuş­ Torkomyan'a göre bir Ermeni ailesi tarafın­
tur. 21 sene bu vazifede bulunup birçok kıy­ dan kopye edilmek üzere alınmış ve bir daha
metli taleb.e yetiştirmiştir. 1853 yılında Has•· kendisine iade edilmemiştir.
sa mimarlarından Serveryan Ohannes Aınira'­ Kevork Pamukçuyan
nın kızı ile evlenmiştir. 1857 de miralaylığa ASLANYAN (Dr. Kirkor Bey) - Mem-
terfi etmiş ve Sultan'ın takdirine mazhar ol- lekete değerl~ .hizmetlerde bulunan bir ta-
muştur. 1859 da Beyoğlu Altıncı Daire Mec• bipdir. 1859 da Beyoğlunda doğmuş ve 3 Ka-
lisine aza seçilerek 1861 yılına kadar bu vazi- sım 1934 de orada vefat etmiştir. Eğya Mu-
fede kalmıştır. 1863 - 1864 yıllarında Ta- radyan adlı ·bir kimsenin oğlu ve 1stepan Pa-
lim-i umumiye müfettişliği uhdesine veril- şa Aslanyan'ın yeğenidir. Çocukluğunda da-
miştir. 1869 da, Boğaziçi Asya sahilleri dok- yısının himayesine mazhar olduğu ıçın min-
torlarının iştirakiyle «Üsküdar Tıbbiye Cemi- nettarlığını ifade etmek gayesiyle · onun so-
yeti»ni kurmuştur .. 1870 de kendisine paşalık yadını benimsemiştir.
rütbesi tevdi edilmiş ve Serasker Kapusunda 1884 de Askeri Tıbbiyeden yüzbaşı rüt-
Sıhhiye Dairesi Meclis-i alisi'ne Aza seçilmiş­ besiyle mezun olduktan sonra, 13 yıl Edirne-
tir. 1875 - 1876 yıllarında muvakkaten Ru- deki Askeri Hastahanede ve müteakiben on
meli umumi sıhhiye müfettişliğine tayin olun- yıl da Maltepe'de hizmet- etmiştir. 1908 de
muştur. 1877 de, Ordu için tabipler intihap Yıldızdaki Nişancı Taburuna binbaşı rütbe-
etmek üzere Hükumet tarafından Avrupaya siyle tayin olunmuştur. Bundan sonra bir se-
ASLANYAN (Kevork Başpiskopos) - 1120 ...,... İSTANBUL

ne silah toplamak vazifesiyle Arnavutlukd '!l kirdağ ve 1914 de ise Adana. Ermenilerinin
bulunmuşıtur. Dönüşünde kaymakam rütbesiy :murahhası olmuştur. 1921 de tekrar· istan-
le Bağdad'a gönderilmiş ve oradaki askeri bul'a gelerek, Patrikhane ruhanl meclisine ye~
hastahaneye yardımcı sertabip nasbolunarak niden aza seçilmiştir. 1922 de Eçmiadzinde
üçbuçuk sene bu vazüede kalmıştır. 1914 de piskopos takdis olmuştur. Aynı yılın içinde·
otuz yıllık hizmetini idrak ederek tekaüdlüğe İstanbul Ermeni Patrikhanesi kaymakamlı-·
hak kazanmıştır. Mezkur tarihde Basra'ya ğına get\rilmiş ve 1927 Haziran ayına kadar
Belediye doktoru tayin edilmiştir. Birinci Ci- bu mevkide kalmıştır. 1923 de Başpıskopos
han Harbinin ·bidayetinde Basra Askeri Has- unvanını almıştır. 1928 de Habeşistanda
tahanesine sertabip nasbolunmuştur. Umumi Adis Ababa'ya giderek, oradaki Surp Kevork
Harbin sonunda İstanbula avdet ederek ni- kilisesinin temel atma merasimine riya'Set et-
hai olarak tekaüde sevkedilmiştir. miştir. 1940 da yeniden kısa ıbir müddet Pat-
Dr. Kirkor Bey Aslanyan 4. cü sınıf Os- rikhane ruhani meclisine aza olmuştur. 1944
maniye ve Mecidiye nişanlariyle Liyakat ve de Patrik Naroyan Başpiskopos'un· vefatııi.­
Hicaz madalyalariyle de taltif edilmiştir. 1933 dan sonra, tekrar İstanbul Patrikliği kayma-
de işbu biografik notları kendisinden topla- kamlığına getirilmiş ve vefatından birkaç ay
-yan Dr. Arto Mezburyan (1879 - 1957) Kirkor evveline kadar bu makamda kalmıştır. 1945
Beyin misafirperver, asil ve iltifatçı bir kim- de, VI. cı Kevork Katoğikos'un seçim ve tak~
se· olduğunu kaydetmektedir. dis merasimine iştirak etmek üzere bir heye-
Kevork Pamukçuyan tin başkanlığında Eçmiadziıi'e gitmiştir. 1949
ASLANYAN (Kevork Başpiskopos) - İki da, bazı Ermeni ruıhanilerinin kendisine karşı
defa İstanbul Ermeni Patrikliği kaymakam- cephe alm_aları sebebiyle, Patrikhanede iki
yıl kadar devam eden bir ihtilaf başgöster­
lığında bulunan· ve Ermeni cemaatine değerli
miştir. Neticede işbu ruhaniler önce Aslan-
hizmetleri olan bir din adamıdır. 1867 de
Eğiıi'in Pingyan kasabasında doğmuş ve· 25
yan Başpiskopos tarafından . cezalandırılıp
Haziran 1951 de İstanbul'da vefat etmiştir. sonra da Eçmiadziri Katoğikos'u tarafından
Ruhaniliğe intisap etmeden Karekin adı­
kiliseden tard edilmişlerse de, yeni seçilen b-
nı taşıyan.. Aslanyan Başpiskopos · 1881 de
tanbul Patriği Karekin Başpiskopos Haçadur-
yan'ın tavassudu ve şefaatı ile bir müddet
doğduğu kasabanın Mesrobyan mektebinden
mezun olmuştur. 1882 . : 1885 yılları zarfın .. sonra affedilmişlerdir.
da, dayısı Dr. Kevork Bekyan'ın yanında ec- Aslanyan Başpiskopos'un on adet kadar
zacılıkla meşgul olmuştur. 1887 de mezkur
muhtelif mevzulara dair münteşir ermenice
mektebe müdür tayin edilmiştir. i890 da İs­ telif eserleri mevcuttur. Pingyan Ermenileri
hakkında bir de gayrı matbu kıymetli tarihi
tanbul'a gelerek, biraderi Vartan A:slanyanla
birlikde bir fanila ve çorap fabrikası açmıştır. bir eser bırakmıştır. 1890 yılından itibaren,
Bundan dolayı 1891 de beşinci sınıf Mecidi- gerek İstanbµl, gerekse hariçteki Ernı:eni ba-
sınında birçok yazıları da intişar etmiştir.
ye nişaniyle taltif edilerek, saray tarafından
«Fanilacıbaşı» unvanı tevcih olunmuştur.
1952 de, İstanbul'da, Toros Azatyan tarafın­
Ailevi bazı felaketlerden dolayı, 1897 de dan hakkında biografik bir eser neşredilmiş-
kendini ruhani hayata vakfetmeğe karar ve- tir. '
Kevork Pamukçuyan
rerek, 1898 de «sargavak» (diakon) .ve 1900
yılında da «abeğa» takdis olunmuştur. Aka- ASLANYAN (Kevork Efendi) - Devlet
binde, Sivas'ın Surp Nişan Manastırına ruha- hizmetinde bulunan tanınmış bir mühendis ve
ni reis muavini tayin edilmiştir. Aynı yılın müellifdir. 1849 da Yeşilköyde doğmuş ve 3.0
sonlarında da Tokat Ermenileri murahhaslı­ Temmuz 1922 de gine İstanbulda vefat . et-
ğına getirilmiştir. 1901 senesi Mayıs ayında miştir.
«vartabet» takdis oluduktan sonra, aynı yıl Parisde tahsilde bulunup mühendislik
Eğin'e murahhas yardımcısı ve 1903 sonunda diplomasını· aldıktan sonra İstanbula avdet
da Malatya'ya murahhas tayin edilmiştir. ederek Devlet hizmetine girmiştir. Haydarpa-
1908 de İstanbul'a gelerek, Patrikhane ru- şa - İzmit demiryolu hattının ilk mühendisi
hani meclisine aza seçilmiştir. 1910 da Te- olmuştur. 1892 - 1908 yılları zarfında Nafia
. .
İstanbu
. .
bovasından
lun sanat ehlinden
alı tamircisi
ı~a!ha Bozcalı eliyle)
. hanesi
Türkiye Kl .ışe (Warwıc
. G ble'nin su 1u
0 - .. , M~tbaası
Nu.;goK.
ANSİKLOPEDİSi - 1121 - ASLANYAN KARDEŞLER TRİOSU

Nezaretinde Köprüler ve .şoseler İdaresinin rovpe Minasibyan (Batkanyan), ve 1783 - 1787


müdür rtıuavinliğinde buluıımuş ve 1909 da yılları zarfında N erses Aştaraketzi (bilahare
ise müdür nasbolnıuştur. \t.899 da Hazinei katoğikos) tahsil etmiştir. Bedros Karabetya--
Hassa nezaretinde mütehassıs müşavir tayin na göre (Samatya Ermeni Kilisesi Tarihi, İs­
edilmiştir. 1901 - 1903 yılları zarfında İstan­ tanbul, 1935, s. 102), Kumkapu Bezciyan Mek-
bul Sular İdaresinin müdürü olmuştur. 1904 - tebinde de ermenice dersleri vermiştir. Apra-
1908 yıllarında Haydarpaşa liman.ı komiser- ham Ayvazyan'a göre ise (Ermeni Bioğrafile­
liğinde bulunmuştur: 1910 da emekliye ayrıl­ ri Serisi, 3. cü cilt, İstanbul, 1893, s. 144),
mıştır. Teoloji ilmine de vakıf olan Takvor Aslanyan,
Gediz nehrinin ağzınm değiştirilmesi, İz­ İstanbul patriği Edirneli Boğos Başpiskopos'­
mir ve Üsküdar su tevziatı sistemi, Dedea- un (1815 - 1823) katipliğini ifa etmiş ve
ğaç - Selanik demiryolunun ilk projeleri; Se • bu meyanda 1820 de Gregoryen ve Ka
~anik ve Haydarpaşa limanlarının inşaatı Ke- tolik Ermeni cemaatlerinin arasındaki ih-
vork Efendi Aslanyan'ın nezareti altında ya- tilafları tetkik etmek üzere müteşekkil Gre-
pılmıştır. .goryenlerin heyetinin üç azasından 'biri' ol-
Cemaat işlerinde de muhtelif vazifeler· muştur.
de bulunan Aslanyan Efendi, Tok~d ve Yeşil­ Kevork Pamukçuyan
köy'den Patrikhane umumi meclisine, Tedri- ASLANYAN (Viçen) - Cami içlerine
sat heyetine ve 1906 da ise Cismani meclisi- yapdığı tezyinat ile tanınmış •bir ressamdır.
ne aza; keza İktisad heyetine başkan ve 1911 1865 de doğmuş ve 1939 da vefat etmiştir.
yılında da İdare heyetine reis seçilmiştir. Galatasaray Lisesinde resim hocası olmuştur .
.J..914 de ise Ermeni Bankasının idare heyeti- Kevork Pamukçuyan
ne müdür intihap olu.muştur.
Aynı zamanda değerli bir müdekkik olan
ASLANYAN KARDEŞLER TRİOSU -
Şehrimizin tanınmış musiki teşkilatların­
K. Aslanyan, 1882 de ermenice bir bioloji,
dandır. 1940 da kurulan Trio ilk konserini
1883 de yine ermenice .bir coğrafya ve 1909
yılında da «Etudes historiques sur le peuple
1946 da Saray Sinemasında vermiştir. On se-
armenieİı>> (Ermeni kavmı hakkında tarihi nedenberi İstanbul Radyosunda muntazam
tetkikler) adlı fransızca bir eser neşretmiş­ konserler tertip etmektedir. Repertuarında,
tir. Haydn, Mozart, Beethoven, Schubert, Dvor..
Ke.vork Pamukçuyan jak, Çaykovski, Arenski, Şostakoviç ve Koca-
Eynatyan gibi ünlü bestekarların trioları bu-
ASLANYAN (Mantık) _:, Gazeteci ve mü- lunmaktadır. Teknik Üniversitesi Radyosun-
derrisdir; 1890 da Hizan'da: (Bitlis) doğmuş da ve Filarmoni Derneğinde de konserler ve-
ve 1944 de Beyrut'ta. vefat etmiştir. ren Aslanyan Kardeşler Triosu şu zevattan
1908 de İstanbul'a gelerek Mektebi Sul- müteşekkildir;
tani'ye ,girip mezun olduktan sonra, Dar-ül- Viyolonist Vahakn Aslanyan 1914 de
funun Riyaziye Şubesini de bitirmiştir. 1918 doğmuş olup birçok konserlere solist olarak
den sora muallimlikle meşgul olmuştur. 1923 katılmıştır. 1935 de Atatürk huzurunda Beet-
de, ismini bilahare «Marmara» ve «Aztarar»a hoven'in konçertosunu icra eden ve 1938 de
çevirdiği «Cakadamart» (Cephe) adlı gazete-
kardeşi Varujan'la birlikde ilk resitalini ve-
yi yeniden neşretmiştir. Keza İstanbulda mün-. ren sanatkar, halen İstanbul şehri orkestrası,
teşir mektepler için ermenice Fizik kitapları Radyo Senfonik ve Salon orkestralarına işti­
da vardır. 1937 de Sur~yeye gitmiş ve oradan rak etmekte olup, Radyo Oda Orkestrasının
da Beyrut'a geçmiştir. Konzertmeister'lerindendir.
Kevork Pamukçuyan
Piyanist Varujan Aslanyan ise 1920 de doğ­
ASLANYAN (Takvor) - Ünlü bir mü- muş olup ilk resitalini 1938 de vermiştir. Mü-
derrisdir. Onsekizinct asrın ortalarında doğ­ teaddit resitallere de «accoriıpagnateur» ola-
muş ve 1820 den sonra vefat etmiştir. Meş­ rak iştirak etmiştir. Ermeni müzisyenleri hak-
hur edip Bağdasar Tıbir'in şakirtlerindendir. kında gayrı matbu biografik bir eseri de
1780 sıralarında Beyoğlu.nda, bir muallimha- mevcuttur.
'ne. açmıştır. Burada 1782 tarihine, kadar Se- Trio'nun üçüncü şahsı olan ve 1925i de
ASLANYATAĞI SOKAĞI - 1122 - tsTANBtJL

doğan Vartan Aslanyan'a gelince, gerek İs­ ların nezaretinde konaklara, yalılara nakle-
tanbul, gerekse Teknik Üniversite Radyola- dilirdi. Asmaaltından alınan malın nefaseti
rında resitaller vermiştir. İstanbul Şehir Or- ve terazilerin doğruluğu hakkında, İstanbul­
kestrası,. Radyo Senfonik ve Salon Orkestra- lunun kökleşmiş bir itimadı vardı. Asmaal-
sı ~zalarındandır. tında müşteri hakkı yenmezdi, Asmaaltının
Aslanyan kardeşler Kevork Baspiskopos · en büyük bir hususiyeti de müslüman tüccar-
Aslanyan'ın torunlarıdır. lar yeri olmasıydı. Patronların hemen hep-
Kevork Pamukçuyan si sakallı, nllrani yüzlü, vakur kimselerdi.
Başlarında haydariler, kürkler, ayaklarında
ASLANYATAĞI SOKA(a --- Cihangir
sokaklarındandır; Sıraselviler Caddesiyle Ci- yaz ve kış lapçin, abdestlik denilen mest ve
hangir Caddesi arasinda uzanır; Sıraselviler­ lastik bazan yayvan çedik papuç bulunurdu.
den yüründüğüne göre, oldukça meyilli ve üç Öğle ve ikindi namazlarını mutlaka, dükkan
araba genişliğinde bir yokuş olarak iner; iki ve mağazalarım iş çıkıp da erken kapamaıı..ı
kenarı yaya kaldırımlı ve paket taşı döşeli mışlarsa hazan da akşam namazlarını Yenica-

bir. yoldur. Sokağın sağ kenarını, hemen son- mide kılarlardı. Patronlar, ustalar değil, tez-
larına kadar, Alman hastahanesinin yan du- gahtarlar, çıraklar bile, müşteriye gayet na-
varı kaplar. Sol kenarında ise ikişer üçer zile muamele ederler, efendimsiz söz bağla­
katlı beton evler ve apartımanlar sıralanmış­ mazlardı. Üstü başı dökük, eli yüzü kirli çı­
tır. Sol kolda, isimsiz bir aralık sokak var- rak görülmezdi. Başlar tıraşlı, mintanların
dır; bu kavşak geçilince, Aslanyatağı sokağı kolları sıvalı, ayaJclarında kar gibi yün ço-

biraz daralır ve kaba taş döşeli bir bozuk yol raplar, yalın ise ayaklar tertemizdi. Dükkhı•·
olur. Sokağın biricik dükkani, «Eser oyun- larda küf, pas, kokusu, ekşi kokular yoktu.
cak ve marangoz dükkanı»dır. Sağa, dirsek «Ali Cemalinin, Hacı Muharremin sabun-
yaparak kıvrılan Aslanyatağı sokağı, ·Alman ları, zeytinyağları, Oflu Hasan efendinin
hastahanesini karşı taraftaki bir pavyona baş­ Tra'bzon yağları, JU~ım efendinin Halebin
lıyan köprünün altından geçer ve sonra ikin- Had.idi yağı, Meşrutiyetten sonra Yağcızade
ci bir dirsek ile sola kıvrılarak Cihangir Cad- Osman Nurinin muhtelif cinsteki sade yağla­
desine kavuşur (Ekim 1946). - rı İstanbulun dört bucağına yayılmı~ Asma-
İsmail Ersevim altı şöhretleriydi.
«Asmaaltı tüccarlığı, babadan oğula ka-
ASMAALTI, ASMAALTI CADDES,İ -
Asırlar boyunca Büyükşehrin en faal ve zen- lır bir ,gedik gibiydi. Bir ölüm ile müessese
yıkılmaz. Baba oğlunu, ticaret hesaplarını ba-
gin ticaret merkezi olmuş bir seqıti, Mısır­
şarabilecek bir seviyeye kadar okutur, sonra·
çarşısının Yenicanıi kapısı önünden başlar,
yanına alıp mağazaya, dükkana götürmeğe
Nalburlara doğru uzanırdı.
başlardı.
Münir Süleyman Çapanoğlu, İstanbul
Ansiklopedisine verdiği notlarda şunları ya- «Son asır içinde Asmaalt~ tüccarlarının .
zıyor:
en namlılan şu zevat idi: Eyyublu Büyük Ali
«Asınaaltı, ya~ın geçmişte İstanbulun . Bey, Giritli Hasan Efendi, Kınacı Hakkı Bey,
kileri idi. Bugün hüviyeni kaybetmiş bulun- İslamzade Nuri Efendi, Hatapkapılızade
maktadır. Gerçi binalar, dükkanlar yine o bi- Mehmed Efendi, Giritli Haydar Bey, Yazıcı'"
na ve dükmlaııdır ama muhtevaları tama- .zade İsmail Hakkı Bey pederi Ahmet Efen-
miyle değişmiştir. di, Tantanavi Halit Bey, Ali Vafi, Hayriye
«Asmaaltında., halk perakende, vükela, tüccarı adiyle maruf İzzet Efendi.
vüzera, erbabı servet ve lstanbulun kenar «Asmaaltı tüccarları banka ile, bono ve
semtleri esnafı da toptan erzak alışverişi ya- senet ile iş görmezlerdi. Onlarca söz kafiydi
pardı. Pirinç, şeker, sadeyağı ve zeytinyağı, Asmaaltının hususiyeti, Balıkpazarı zahireci-
erişte, makarna, kuskus, tarhana, peynirin liği ve bakkallığı kuruluncıya kadar devam
çeşid,i, zeytintanesinin çeşidi, kurufasulye; etti. Karamanlı zahireci ve bakkallar piyasa·
bakla ve nohut hemen daiına Asmaaltından ya hakim olunca, Asmaaltı söndü>.
alınır, gazeviler, çuvaµar içinde arabalara, Münir Süleyman tasvir ettiği Asmaaıtı.
hammalla,ra yüklenir, kahyaların, vekilharç- Yeniçeri ocağinın lağvından sonra doğmuş V'~'
ANSİKLOPEDİSİ -~ 1123 - ASMAALTI MEYHANELERİ

ancak bir asırlık bir ömre sahip olabilmiştir. , kar odaları, .birer haşarat yatağı, fuhuş ve
Ocağın son devrelerinde, Yeniçerilerin İstan­ rezalet yuvası halini almıştı. Bu baldın çıp­
bul piyasasına hakim oldukları zan,ıanlar, As·- lak zorbalar, fahişe ve uygunsuz gençlerle
maaltı hanları birer haşarat yatağı halinde yapılan rezaletler şöyle dursun, güpe gündüz
idi. Bekar uşaklar, hammallar azgınlıklarını ve herkesin gözü önünde, o civardan geç-
şekavet derecesine çıkarmı_şlardı. Öylesine ki, mek gafletinde bulunan ırzehli kadınları ve
Asmaaltından kadın değil;, bıyıkları terlemiş gençleri zorla bu odalara sokarlar ve perva-
1

eli yüzü düzgünce delikanlılar bile geçemez- szıca en şeni tecavüzlerde bulunurlardı.
di. Büyükşehri zaman zaman ihtilal · ateşine 1822 ((H. 1238) yılında, bilahare Yeni-
sürükliyen fitneler, umumiyetle Asmaaltı ve çeri ocağının kaldırılm~sında büyük hizmet-
civarından başlardı._ Hatta. Yeniçeri ocağı­ leri görülecek olan meşhur Ağa Hüseyin Pa-
nın kaldırılmasına varan son ihtilalde, zorba - şa Yeniçeri ağası olmuştu. Kendisi de Yeni-
başılar, en müthiş ayakdaşlarını buralardan çeri ocağından yetişmiş ve hal:k arasında
toplamışlardı; Cevdet paşa, bu münasebetle, «Ağa Paşa» diye anılan Hüs~yin Paşa doğru,
'tarihinin. on ikinci cildinde: namuslu, cesur bir adamdı. İlk işi, başına
«Ba,giler Tahtakale ve Asmaaltı ve Un-- geçtiği ocağın içinde türlü rezalet ve şenaa.t­
kapanı giıbi mecmai haşerat olan yerlere Ka- lerle namlı haşaratı temizlemek olmuştu. Bu
rakollukcular irsal ve bir takım eracif. işaa arada, Asmaaltı bekar odalarını ve o civarda
ederek evgard ve ırgad makfı.lelerini isyana rezalet ve fuhşiyat kaynağı olarak bu odalar-
teşvik ve davet ile cemiyetleri kesret bul dan farksız olan kahveıha-neleri yıktırıp kal-
dukta .. » diye yazıyor. dırmaya karar verdi. Gününü de 7 birlncika-
Bu satırların yazıldığı sırada, Eminönü nun 1823 (21 zilhicce 1238) olarak tesbit et-
kazasının Süruri mahallesi sokaklarından bu- ti ve sadrazamdan ,izin istedi. Mesele mühim--
lunan Asmaaltı caddesi, aslında, p~ket taşı di, bu odalardaki haşaratın ayaklanarak İs­
döşeli fakat bozuk, şehrin göbeğinde olma- tanbulda büyü:k bir fitneye, hatta bir ihtila-
sına rağmen gayet pis, kişin çamurdan _zor le sebep olmaları dahi muhtemeldi. Tered-
geçilir, bir araba geçebilecek kadar geniş bir düde düşen sadrazam <<Bugün ay akrep bur-
sokaktır. Bir iki eski han müstesna - onlar da cundadır. Odalardaki eşkıyanın karşı koyma-
son tamirlerle yapı kıymetlerini kaybetmiş­ sı mümkündür; iyice düşünülse» diye haber
tir - kayda değer hiçbir hususiyeti yoktur. yolladı. Ağa Paşa:
«Giritli» diye anılan ve Büyükşehrin hak- «Ben ayın akrepte olduğunu görmedim
kiyle yerleşmiş şöhretlerinden olan börekçi ama akrebin bu odalarda olduğunu biliyo-
dükkanı bu cadde üzerindedir, Mısırçarşısı rum, hemen varıp ezece·ğim!» dedi. Yeniçe-
tarafından :yüründüğüne göre . sol koldadır: rilerden sadakat ve namusuna güvendiği bir
bilhassa sabahleyin ispanaklı, peynirli veya. kuvvetle odaları bastı, hem bu odaları hem
kıymalı bir börek yemek istiyen ağız tadı .düş­ de civarındaki ,kahvehaneleri birkaç saat için-
künleri buraya uğrıyabilirler, fakat, babala- de yerle bir yıktırarak Asmaaltı ve civarını
rıııın ve ustalarının kurduğu· şöhreti öldüre- bu haşarat yuvalarından temizlemeye mu
cek gibi görünen toy tezga,htarların hışmın­ yaffak oldu.
dan kendilerini sakınmalıdırlar, bir kuru bo- Bibi.: Tarihi Cevdet, XII.
ğaça isteyüb te, göz zevkinin ne olduğunu
ASMAALTI MEYHANELERİ - Bü-
bilmiyen bir delikanlı kırık bir boğaçayı ka-
yükşehrin en kalabalık ticaret merkezlerinden
ğıda sararken: «oğlum, şunun bir bütününü
biri olan Asmaaltı, eski büyük gedikli mey-
ver!» dememelidirler: «Nesi var?! Bütün yu-
hanelerden birçoğunun toplandığı bir yerdi
tacak değilsin ya!; cevabını alırlar· (Şubat
1947). .
(B.: Akşamcılar; Meyhane); bilqassa esnafın
ayak takımı boyunun devam ettiği Asmaaltı
ASMAALTI BEKAR ODALARI - Yeni- meyhanelerinin hemen . hepsi de, · sık sık,
çerilerin en az.gm zorbalık devri olan İkinci kavgalara, hatta bazan kanlı vakalara sahne
Mahmudun ilk saltanat yıllarında, Asmaal- olurlardı. Geçen asır sonlarının muharrirle--
tında, Yeniçeri ocağına mensup· hammal ve r!nden Çaylak Tevfik Bey «Meyhane - ya-
ırgat makulesi ayak takımının oturdukları be- yut - İstanbul akşamcıları» adındaki küçücük
ASMALTI VAK'ASI 1124 İSTANBUL

fakat çok kıymetli eserinde, İstanbulun gedik- 1) Bir kimsenin alacağını - zamanında
li meyhanelerinin bir listesini verirken, As- vermemek; misal:
maaltında da «Çavuşbaşı» adında büyük bir - Yarın gel! ..
meyhane kaydediyor (B.: Çavuşbaşı). - Asma ba1ba, akşama ekmek par~
yok ...
ASMAALTI VAK'ASI - İstanbulun ·en
2) Borcunu ödememek; misal:
işlek ticaret merkezlerinden biri olan Asma-
altı, ayni zamanda bir bekar tayfası yatağı
- Bir papel ~er, yarın öderim ..
idi. Büyükşehir esnafının hemen istisnasız - Ulan asarsın! ..
Yeniçeri ocağında kayıtlı ve bu asker ocağı­ - Asmam vaİla'hi ...
nın da bir haşarat yatağı halinde bulunduğu
- Huyundur be..
8) İşi, vazifeyi ·ihmal; misal:
on sekizinci asır sonlariyle on dokuzuncu as-
rııı birinci yarısında, Asmaaltı, günlük ha- - Baba, benim Ahmede yol vermişsin ..
yatı türlü rezalet ve tecavüzlere sahne olan
- Bir ay hatırın için tuttum, üç gün
bir semt idi. Vakanüvis Çevdet Paşa, meş­ gelir, beş gün asar, benim işim asmağa gel-.
mez... Talebe ağzında· ayni ·manada bir veya
h,ur tarihinin on birinci cildinde 1820 (H.
bir kaç gün evvelinden veya sabahleyin daha
1286) yılı vakalarını kaydederken «Vakayii
saire» başlığı altında şunları yazar: evde iken mektebe gitmemeğe karar vermek: .
- Yarın okulu asalım be..
«lstanbulda Unkapanı tüccarından Harı Talebe argosunda mektep niyetiyle· ev~'
Halil nam kimse bir çuval içine koyup, . den çıkıp .Yolda caymaya «kırmak»; mektep
hammala yükleyip ve yanina hizmetkarın~ kapısından girdikten sonr~ kaçmağa da
koştuğu yedi .bin beşyüz kuruşu İ>arülnedvei · «tüymek» denilir. ·
eşkiya olan Asmaaltı napı mahalden geçer-
ken birtakım hammal ve cammal makulesi ASMAKÖPRÜ - Asya ve Avrupa kıta­
alenen ahzü gazb ettiler. Bu makule eşkiya­ larını İstanbul suları üzerinde kurulacak bir
dan bazıları rast geldiklerinden postal akçe- aşma köprü ile birleştirmek fikri asrımızın
si deyu birer miktar ak,çe alırlar ve bazıları başlarındaortaya atılmışdır; meşrutiyetin ila-
dükkanlardan elbise ve eşya ·alıp~ - Bazir- nı ile başlayan felaketli harbler devrinde kah
gan helal et, hoşça kal! deyip savuşurlar unutulan ve kah hatırlanan bu fikir daimi ta-
kavga ve şamata edenleri öldürdükten sonra hakkuku bnkansız bir hayal telakki edilmdşdir.
aheste reftar ile şakalaşarak giderlerdi. Ni- . İmparatorluğun son eltm yıllarında haki-
hayet padişah bir cuma günü camide, Yeni- kat de bu idi. ·
çeri ağasına çok ağır sözler söyledi. Ertesi Cumhuriyet. devrinde, asmaköprü mesele-
sini ilk açan 1944 ,. 1946/ yılları arasında bü-
günü ocaklı Ağakapısında cemiyet ve meşre­
yük iş adamlarından merhum Nuri Demirağ
vet ettiler (B.: Ağakapısı) verilen karar üze-
oldu, fakat fikri taraftar kazanamadı ve me-
rine hemen üç gün evvel Kaptan tüccarından
lese günün düşünceleri arasından Çlkdı. O
Hacı Haı:Iin akçesini kapanlar, ortalan zabi-
. zamanlar ,bu meseleye İstanbulda .çok ciddi
tani marifetiyle tutturulup kollarındaki ort3
imar ıhareketlerine girişmiş olan vali ve bele-
nişanları kesilip Ağakapısma götürüldüler.
diye reisi Dr. Lütfi Kırdar da kayıtsız kal-
Akçe kendilerinden istirdaı ile sahibine ve-
mışdı.
rildikten sonra Yeniçeri ağası tarafından bun
Ord. Prof. Fahreddin Kerim Gökay İs-·
lar Yeniçeri değil hırsız ve haydutlar, hak-
tanbul valisi ve belediye .reisi olunca asma- ·
larında hırsız cezası icra olunmak lhım ·ge-
. köpr~ meselesi tazelendi ve birden hayali ol-
lir diye Zindan hasekisi_ ve Asesbaşı ile Ba-
makdan sıyrıldı. 1959 da İstanbulün asma-
bıaliye, ·oradan.da emsaline ibret olmak üzre
köprüsü tahakkuk edecek. bir iş olarak çok
harbeciler ile tersaneye gönderildiler. Buka-
yaklaşmış görünmekte idi.
darcık b:r terbiye ile lstanbulda biraz müd
Bu büyük davanın inkişaf safhalarını
det asayiş ve emniyet görüldü>.
şöylece tesbit edebildik:
ASMAK - İstanbulun haneberduşları. 1 - Evvela Hürriyet Gazetesi baş mu-
k~lhaniler argosunda çeşitli manalar da kul- harriri merhum Sedad Simavi· «Gökaydan
lanılır: beklediklerimizin başında bir asmaköprü ge-
ANSİKLOPEDİSİ - 1125 - ASMA·KÖPRÜ'

lir» diye bi! yazı yazdı, gazetesinde bu yol- dığı gösteriyordu, ve bu rakam yıldan yıla
da neşriyatı devam ettirdi. büyüyordu.
2 - Gökay, vali olmadan önce, İstan­ b. Denizclik Bankasının en mühim gelir
bulu bilen adamdı, İstanbulun tarihçesinde kaynaklarından biri araba vapurları nakliya-
düşünülmüş, türlü sebeblerle tahakkuk ede- tı idi. '
memiş, fakat hem büyük .şeh4' için, hem de Boğaz içinde ilk defa vapur işletileceği
bu beldenin vatan sathl ,üzerindeki ehem- zaman kayıkcılarm gadre uğrayacakları ile-
miyeti dolayısı ile memleket için hayati ri sürülmüşdü. Asma köprü meselesinde De-
ehemmiyetini muhafaza etmiş meselelere vu- nizcilik Bankasını düşünmek ayni ibtidai en-
kufu vardı. Sedad Si.mavinin ikaazını ehem- dişe idi.
miyetle telakki etti. 8 - Asmaköprünün kurula(!ağı yer ·mü-
3 --,- Üsküdar yakasında Şemsipaşa Rıh­ nakaşa mevzuu oldu.
tımını yaptırmak ve Büyükçamlıca turistik a. Sarayburnu - Üsküdar arası. İstanbu­
yolunu yapmakla işe başlayan Gökay iki kı­ lun liman güzelliğini bozacağı ileri sürüldü.
tanm bir köprü ile birleşdirilmesindeki za- b. Hisarlar arası. Hisarlar manzumesi-
rureti ele alarak harekete geçti. - nin güzelliği bozulacakdı.
4 - 1952 de şahsi dostu R. E. Koçuya c. Sarayburnu - Haydarpaşa arası. Sa~
«İstanbulun beşyüzüncü fetih yılı münasebe- ray.burnu pilonu Sultanahmed, Ayasofya ve
ti ile asmaköprünü~ temelini atmak imkAnı­ Topkapu Sarayı siluetini zedeliyecekdi. Üs-
nı aradı_ğını» söylemişti. telik mesMe 2500 metre uzunluğunda idi,
5 - Bu sıradır ki valiye fevkalide şa­ birkaç orta ayak tesisi lüzumu vardı.
yanı teklifler yapıldı. Bunların başında d. Teknik Üniversitenin projesindeki
Krup Reinhausen tarafından 29 mayıs 1953 Ortaköy - Beylerbeyi arası en uygun yer gö-
de yazılı bir teklif vardır. İkinci dünya har- rüldü.
binden sonra bir müddet büyük plasmanlar 9 - Adana· Barajını yapan bir amerikan
dışında kalan alman sermayesi için İstanbul firması da İstanbul asmaköprüsü için vilaye-
Asmaköprüsü muhakkak ki çok müsaid bir _ te bir teklifte bulundu.
çalışma mevzuu idi.
10 - İstanbulun asmaköprüsü İstanbul
6 - Teknik Üniversite profesörleri J>rof. VAliliği ile yüksek resmi makamlar arasında
Paul Bonatz'ın iştiraki ile Ortaköy - Bey- üzerinde ciddiyetle durulan bir mesele ol-
lerbeyi ·arasında kurulacak bir asmaköprü- muşdu:
nün projesini hazırlayarak resmini mümes- 11 - 1954 seçiml~ri sırasında Reisicum-
silleri Süha Fazli vasıtasıyla valiye verdiler. hur Celal Bayar Haydarpaşa Limanının temel
7 - Asmaköprünün İstanbul ve Türki- atma töreninde asmaköprü inşasının zaru-
ye ticaret ve iktisadi hayatı için Acil ihtiyac ret olduğunu söyledi, «gelecek seçime kadar>:
-olup olmadığı münakaşa mevzuu oldu: diye ·kesin bir cümle kullandı.
a. 1953 deki belediye istatistikleri her- 12 - 1957 seçimlerinde bir fransız fir-
gün 1500 - 2000 nakil vasıtasının denizi aş- ması ile proje mukavelesinin imzalandığı

Bir proje resmine göre Boğaziçi Asma Köprüsü.


ASMALI AKTAR SOKAĞI - 1126 - İSTANBUL

resmen açıklandı. Bu suretle asmaköprü in- · mur bir manzara arieder, paket taşı döşeli-.
şasının kuvveden fiile çıkm~k üzere olduğu dir. Kayda değer baş,ka bir hususiyeti tesbit
ğörüldü. edilememiştir.
Asmaköprü aleyhdarlarınm ileriye sür- Burhan Olket
dükleri iki mühim hipotez vardır: ASMALIHAI\IAM SOKAĞI - Beşiktaş
1 - Bir harb vukuunda ağır masraf- kazasının Ortaköy nahiyesi sok;aklarınd-an­
larla tahakkuk etmiş köprünün tahrib edile- dır. Gürcükızı sokağı ile· Şairnecati sokağı
ceği.
arasında bir araba geçebilecek kadar gçnişlik­
Bir harb afeti, yerine konulması
imkan- te kaba taş döşeli, merdivenli olarak yapılmış,.
sız Süleymaniyeyi de hak ile yeksan edebilir. sa .da baş tarafı bozulmuş, kısmen bir dere
Allah o afetten bütün insanlığı korusun, harb yatağını andırır bozuk bir sokaktır. Ahşa:p
korkusu, imara ve medeniyete engel olsaydı veya yarı kagir yarı ahşap evlerde umumiyet-
yeryüzünde abideler yükselemezdi. le dargelirli Türk ve Rum aileler oturı;nakta­
Nesiller, yurdlarım ellerindeki imkan . dır (Ocak 1947).
ölçüsünde-imar ile mükelle.fdirler. Hakkı Göktürk
2 --:- İstanbulun tabiat güzelliğini bo-
ASMALIHAN SOKAĞI - Kumkapı Na-
zacağı.
hiyesinin . Çadırcıahmetçelebi mahallesi so-
İki dev kulenin arasında gerilip uzana- kaklarındandır; Gedikpaşa Çaddesi ile Bali-
cak azametli çelik gövdeyi muhakkak ki bir paşa ·Yokuşu arasında uzanır; üç araba geçe-
sanat dehası yerleşdirecektir. İstanbul asma bilece-k genişlikte, taş döşeli, bozuk, hafif bir
köprüsünü asrımız medeniyetinin temsil edi- meyil ile yükselip alçalan kanbur bir sokak-
leceği bir eser olarak düşünmek gerekir. tır. İki kenarında kargir ve beton yapılar
ASMALI AKTAR SOKAĞI - Fatihin sıralanmış olup Alelade yapılardır; Balipaşa
Şehremini Nahiyesinin Veledikarabaş Mahal- kavuşağında bir gömlekçi - pijamacı ile bil'
lesi sokaklarındandı.r. Elektrik ve Hacıevliya terzi dükkanı bulunup sek,enesi ekseriyetle
camii sokakları arasında uzanır; elektrik So- Ermenidir (Mart 1947).
kağı kavşağından girildiğine göre, iki araba İsmail Ersevim
genişliğinde bozuk blr yoldur, ortalarına doğ­
ASMALIKAHVE SOKAĞI - Beşiktaş
ru daralır, sonra tekrar genişler; kışın bir kazası merkez nahiyesinin Türkali mahal-
çamur yatağı halindedir. Hemen hepsi bah- lesi 8-9 sene evvel çıkan bir
so-kaklarındandır.
çeli birer ikişer katlı ahşap evceğizleri dar yangınla kimilen ortadan kalkmıştır. Şimdi
gelirli aile meskenleridir; günün hemen her Şehit Asım, Uzunca Ova caddeleri ve Türk-
saatinde bu evlerden dokuma tezgahlarının çeşmesi sokağının teşkil ettikleri kavşakta. ve
sesi işitilir (Şubat 1947). • Türkçeşmesi sokağı ile Şehitasım caddesi
İsmail Ersevim arasında, yabani otlarla dolu, inişli çıkışlı

ASMALIÇEŞME SOKAĞI - Eminönü vasi bir arsadan ibarettir Caddeye bakan ta- ·
kazasının Alemdar nahiyesinin Binbirdirek rafta bir çeşme vardır. Sokaği tahrip eden,
mahallesi sokaklarındandır Dizdariye Çeşme yangında; evindeki parasını _· kurtarmak iste 0

'sokağiyle 'rerzihane sokağı arasında uzanır, yen bir kadın da alevler arasından kurtula
mıyara-k yanmıştır.
At meydanının cenup kenarını Piyerloti cad- r
Hakkı Göktürk
desine başlayan Üçler sokağiyle de b1r dör(
yol ağzı yaparak kesişir .. Dizdariye sokağı ASliALI MESCİD - Divanyolu üzerin-
.kavşağından yüründüğüne göre, sağ kolda de . .idi; Binbirdirek mahallesi sokaklarınd~n
2-3 katlı gagir evler, hali vakti yerinde aile Glot Farer Caddesinin Divanyolu (Sultanah-
meskenleridir. Sol kolda oldukça geniş bir med - Beyazıt tramvay caddesi) ile olan kav-
arsa vardır. Üçler sokağı kavşağına kadar, 2 _şağı köşesinde idi ki bu ·satırların yazıldığı
araba geçebilecek kadar geniş ve kaba taş dö- zamana nisbetle pek eski olmıyan bir tarihte
şelidir. Üçler sokağı kavşağından Terzihane Evkafça kadro _harici bırakılmış ve yerinde
sokağı kavşağına kadar olan ikinci parçası, · bir manav .dükkanı açılmış, mesc'idden en
üç araba geçebilecek kadar genişler, daha ma- küçük bir iz kalmamıştır. :Bir adı da · banisi-
ANSİKLOPEDİSİ - . 1127 - ASMALIMESCİD SOKAĞI
'
ne nisbetle Hacıferhad Mescidi idi, ki 1918 vay caddesi) arasında uzanır; Asmalımescid
de basılmış olan Necib Beyin İstanbul rehbe- Sokağı kavşağından yüründüğüne göre, iki
ri haritasında bu isimle gösterilmiştir. sıralı kftgir apartmanlar altında· bir çarşı lJo-
. ' yudur. Kayde değer bir hususiyeti yoktur.
Hadikatül - cevami, bu mescid hakkın-
Meşrutiyet caddesi kavşağının sol köşesindeki
da şu malumatı veriyor; «Banisi Hoca Ferıhad­
çalgılı gazino, eski Galata balozlarının 1939
dır :ki Fatih hüddıamındandır; kendi dahi mih-
tipi yerlerdendir (B. : Balozlar).
rabı önünde medfundur:' Hatibzade Yahya - İsmail Ersevim
Paşa minber vazeylemiştir (ki Hicri 1168 =
Miladi 1754 tarihinde Tırhalada vefat etmiş• ASMALIMESCİD SOKAĞI - Beyoğlu
tir), mescidi mezkurun mahallesi vardır». İs­ kazası mer.kez nahiyesinin Asmalımescid ma~
tanbul Ansiklopedisi adına Hacı .Ferhadın hallesi sokaklarındandır. İstiklal Çaddesi ile
kabrini araştırmak imkanı da elde edileme- Meşrutiyet Çaddesi arasında uzanır. İstiklal
mi~tir (1946). Caddesi kavşağından girildiğine göre, yol ilci
Bibl.: Hadikatül Cevami, I. araba genişliğinde olup paket taşı döşelidiri
iki yanı boyunca yaya kaldırımları vardır. İs­
ASMALI MESCİD - (B. ·: Asma Mescid~. tµdfil Caddesi kavşağı başı taksi . durak ma•
ASMALIMESÇID MAHALLESİ - Beyoğlu hallidir.
kazası merkez nahiyesinin mahallelerinden;
Meşrutiyet .caddesi (Tepebaşı .tramvay cadde •
si), Tünel meydanı ve · Nerkis
Sokağı ile çevrilmiştir; iç sokak-
ları şunlardır:
Ensiz . Sokak, Tünel Geçidi,
Kazevici Sokağı, Sofyalı Sokağı,
_Yemenici Abdüllatif Sokağı,
Müeyyet Sokağı, Curnal Sokağı,
Frederik Sokağı, Şehbender
Sokağı, Minare Sokağı, Asmalı­
mescid Mezarlık Sokağı, Asmalı­
mescid Sokağı, Gönül Sokağı, ·
Piremeci Sokağı, Suriye Çarşısı,
Balyoz Sokağı, Terkos Çıkmazı,
Korsan Çıkmazı, Deva Çıkmazı,
. Perükar Çıkmazı, Sakaselim Sofyalı Sokağı geçildikten
Çıkmazı, Kallavi Sokağı, Olivo- sonra, sokağın umumi manzara-
han Geçidi, Eltlirnevrus Sokağı, sı bir çarşı boyu - pazar halini
HacopuJuhan . Geçidi, Tütüncü alır. Buradan bazan genişleyip
Çıkmazı. ·
daralan ve birer yandan Minare
(Bütün bu cadde, sokak, çık­ ve Asmalıınescid Mezarlık So-
maz ve geçid isimlerine bakınız). kaklarını alan yolun, Tepebaşı
Mahalle, adını, (Asma) AsmalJ tramvay caddesine (Meşrutiyet
Mescidden almlştır, bu satırlar Caddesi) kavuştuğu yere kadar
yazıldığı · sırada, mescid, en az olan kısmındaki dükkft.n ve ima-
otuz - otuz beş yıl kadar evvel lathan·eıer şunlardır. · Solda: Bak-
yıkılmış bulunuyoıdu. kal, ekmekçi, manav, koltukçu,
ASMALIMESCİD MEZAR- Nil okantası ve Birahanesi, an:
LIK SOKAĞI :- Beyoğllinda tikacı. Yanındaki 41 No'. da «As-
Asmalımescid mahallesi sokak- Beyoğ]unda Asma.bı.ııeıeM malmiescid -Apartmanı~, oıiu.11.
larından; Asmalımescict ile Meş­ · Mahallesi yanında Elit pasta salonu, Tokat
rutiyet Caddesi': (Tepebaşı· tram- (1934 Belediye Sehir Rehberinden) İçkili Lokantası; Minare Sokağı-
ASMALI SOKAK - 1128 - İSTANBUL

nın öte yakasında: Genç Kibar Lokanta ve yapanlar, çingenelerdir. Sokağa adını veren
birahanesi, Güzel İzmir kundura yapıınevi, Asmalıtürıbe de, bu satırların yazıldığı .sırada
sıralıdır; yanında 63 No.lı apartman, cad- bir sepetçi atölyesi olmuştu. Yarım asra ya
deye kadar uzanan muazzam bir yapıdır. Bir- kın bu mahallede oturan bir ihtiyarın rivaye-
çok dişçi ve doktor muayenehanelerini ihtiva tine göre türbede yatan bir Hoca Şemseddin
eder. Altında da Asri Mobilyaevi ve cadde: imiş; çatısı çökmüş dört duvardan ibaret ha-
.kavşağında bir tütüncü bulunur. rabe, ki kıble· duvarında bir mihrab vardır,
Sağda: Süthane, kasap, manav, bakkal, ktiçücük bir mescidmiş; Hoca Şemseddinin
saatçi, nalbur, antikacı, bakkal yanyana uza- kabri açıkta, bu mescidin pencerelerinden
nır. Daha ötede kömürcü, Halk birahanesi, birinin önünde imiş ... Yanı başındaki harap
kolacı, «Model» gömlek ve pijama atölyesi, ahşap ev, türbedarların meşrutası imiş, için-
Lozan Çayevi ve helvacı vardır. Asmalımescid de sepetçilerin işlediği yer ise, vaktiyle çiçek-
Mezarlık sokağının öte yakasında bakkal, lerle, bilhassa güllerle bezenmiş cennet giibi
koltukçu, manav, döşemeci ve Viyana Oteli bir bahçe imiş ...
mevcuttur (Ekim 1946). Bibl.: REK ve Saim Turgud, Gezi notu .
. Bu sokak üzerindeki Tuna Aşevi, ressam- ASMALIYALI SOKAĞI - Boğaziçinde
ların ve heykeltraşların, bazan bir:kaç muhar- Büyükdere sokaklarından; Büyükderemekte-
ririn toplandıkları, saatli bilardo oynayarak bi sokağı ile Çobankızı sokağı arasında uzan-
içip eğlendiıkleri bir lokaldir. mış; Büyükderemektebi sokağı kavşağından
İsmail Ersevim
yüründüğüne göre, az meyilli bir yokuş ha-
ASMALI SOKAK - Üsküdar, kazas! - linde kaba taş döşeli bir yoldur; solda Gül-
merkez nahiyesinin Şemsipaşa mevkii sokak- mezhasan sokağıyle de bir kavşağı vardır (,B.:
larındandır. Velioğlu ve Yastıkçı sokakları Büyük.dere). Sağda Büyükdere Kuyu soka-
arasında uzanır. ğiyle de bir kavşağı olup 1934 Belediye Şehir
Yastıkçı sokağı kavşağından girildiğine rehberi haritasında gösterilmemiştir. İki araba
göre, iki araba genişliğinde ve gittikçe dara- ferah geçebilecek, genişliktedir. Gülmezhasan
lan bir toprak sokaktır. sokağı kavşağından sonra birden dikleşir ve
Solda ibirer ik;şer katlı ahşap evler sıra­ bir merdivenli yokuş olur; iki kenarındaki
lanır. Kayda değer bir hususiyeti yoktur. ikişer üçer katlı kagir ve ahşap evler, hali
İsmail Erse,im vakti yerinde, hatta zengince aile meskenle-
ASMALITÜRBE SOKAĞI - Küçükpa- ridir; yarısı yazlık kira evleridir (Şubat
zarda Y,avuzsinan mahalesinde, Küçükpazar 1947).
' İsmail Ersevim
caddesiyle, Belediye Şe·hir rehberi haritasın-_
da adı yazılmamış, fakat iskan eden esnafa ASMA MESCID - Bu satırların yazıldı­
nisbetle bizim Demirciler diyebileceğimiz ·im- ğı sırada kendisinden hiçbir iz kalmamış
kak arasında uzanır, kaba taş döşeli, bozuk, mescitlerdendir. Hadikatül Cevamide mevcud
cadde kavşağı başı az dikçe yokuş, çarşı boyu maltı.mat şudur: «Banisi Sultan Bayezidi Ve-
bir sokaktır. li vakUnde tersanei amirede kalafatçıbaşı
Cadde kavşağından girildiğine göre, sol bulunan Yunus ağadır. Kabri kurbunda vaki
köşede bir manav, onun yanında set üstünde mezaristandandır. Sanki mezarı sair hemciva-
Ahmed Erdoğan'ın esnaf kahvesi vardır -ki rı olan taşlardan bala.dır. Tarikı am üzre bina
bu sokak, güler yüzlü ve sokulgan bir genç olunmakla Asma Mescidi deyu şöhret bul-•
olan bu zatın delaletiyle gezilmiştir· (Haziran muştu. Dörtyol ağzına kariptir. Minberini es.:.
1946). Dört tane hara.p ahşap ev, Karadeniz naftan Ömer Ağa nam kimsene vaz eylemiş­
yalısı bekar uşakları tarafından oda oda tu- tir. Kurbunda vaki çeşme nazırı Darüssaade
tulmuştur. So-kağı, sağlı sollu, yine hemen elhac Beşir Ağa hayri carisidir ki (M. 1740)
hepsi Karadeniz sahili halkın:dan olan sepet· 1153 de bina _eyleyüp altı sene mürurunda
çiler tarafından iskan edilmiştir; başlıca işi -kendi- dahi vefat edüp .civarı Eba Eyyübü En-
küfe imali olan bu esnaf, İstanbulda hammah saride medfundur. (Mescidin) mahallesi var:.
lara lcüfecj denildiğinden ötürüdür ki sepetçi - --- dır.»
adını taşırlar, aslında ise Büyükşehirde sepet· 1934 tarihli Belediye Şehir Rehberi ha-
ANSİKLOPEDİSİ - 1129 - ASPRİOTİS (İoannis)

ritasında Beyoğlu kazasının merkez nahiyesi- taşıyan sokakta eski bir mezarlığa ait en kü-
nin Asmalıİnescid sokağı Iİadikanın kaydına çük bir iz yoktur. 1934 Belediye Şehir rehbe-
göre bu mescidin adına nisbetle yad olunan ri haritasındaki sokakların büyük bir kıs­
mahalle. ve sokaktır. Mescidin kurbunda .bu- mında, bu satırların yazıldığı sırada Beledi-
lunduğu zikredilen Hacı Beşir Ağanın 1153 ye Şehir Mektup_çusu olan Sayın Osman Er-
tarihli çeşmesi 1908 de inşa edilmiş bulunan gin, karinelerden ziyade şehir haritasını ta-
Cambi apartımanının aıtinda el'an durmak- rihi edebiyat kıymetleriyle tezyin etmek en-
tadır, teknesi betonla doldurularak seydimli dişesiyle isim koyduğundan mezarlık hakkın­
bir sed haline konulmuştur (B.: Beşirağa da kat'i bir hüküm verilemez.
Çeşmesi). Had.ikatül Cevamiin tarifine göre Bibi.: Hadikatül cevami II; REK, Gezi notu.
«Tariki am üzre» bina olunmuş Asma Mes- ASMA SAKAL TAKMA BIYIK - Ferid
cidin ahşap olduğu kuvvetle tahmin edilebi- Develioğlunun <<Türk Argosu» nda görülmüş
lir. Beşir Ağa çeşmesi yanında bu mescidin bir deyimdir; yalan, dolan, palavra karşılığı
izi kalmamıştır. Asmalımescit sokağiyle dört- olarak kaydediliyor ve şu misal v_eriliyor:
yol ağzı teşkil eden ve birinin adı Minare so-
- Ulan hiç harbi konuşmazsın, işin gü-
kağı, diğerinin. adı Asmalımescit mezarlık so-
cün asma sakal ve takma bıyık!..
kağı olan iki sokak mevcuttur. Yine Hadika-
nın kaydına göre «Dörtyol· ağzına kariptir» ASMASALKIM SOKAĞI - Beşiktaş ka-
sözünden bu m~cidin Minare sokağı. kaıvşa~ zasının merkez nahiyesinin Yıldız mahallesi
ğında bul~nması icabeder ama Asmalımescit sokaklarından; Asariye caddesiyle Eğriçınar
sokağından Minare sokağına girildiğine göre sokağı arasında bir dirsek yaparak uzanır.
medhalinin sağa mı sola mı düşeceği tahinin Asariye caddesi kavşağından yüründüğüne,
edilemez. Şu nokta dikkate değer: ' sağ köşede bir arsa vardır ki, burada meıvcu­
Asmalımescit sokağından Minare soka- diy~ti pek aydın olarak tahmin edilen bir bi-
ğına girerken sol köşede ve azıcık geride Ha- na yıkılırken kaba taş döşeli olan yolun da
cı İlyas Bey apartıhanı adiyle büyük bir ka- yarısı tamamen harap olmuş .ve arsaya katıl­
gir yapı vardır. Bu ·yapının önünde Asmalı­ mıştır. Sol köşede, set üstünde, bahçesi bir
mescid Sokağına nazaran sed üstü teşkil çam ağacı ile müzeyyen ahşap bir konak yav-
eden bahçeli bir saha vardır ve burada bu rusu vardır. Karşıda da, iki kat, köhne, fakat
sokak ve belki de hütün semt için pek garip pitoresk b-ir ahşap · evceğiz bulunmaktadır.
düşmüş tek bir ağaç mevcuttur. Minare- so- Asmasalkım sokağı, konak yavrusunun. set -
kağından cephesi Asmalımescid sokağında bahçe duvarı köşesinden evvela -sola, sonra
bulunan Hacı İlyas Bey apartmanına, eski bir sağa, sonra tekrar sola kıvrılır; ilk kivrıldığı
minare merdivenini andıran basamakları noktadan itibaren, hafü meyilli, çakıl taşlı
aşınmış bir merdivenle çıkılır. Kuvvetle tah- dere yatağından farksız bir toprak yol olur.
min olunabilir ki, mescidin minaresi bu nok-- Kayda değer başka bir hususiyeti yoktur. (Şu~
tada idi. Mescit Minare sokağının üzerinde bat 1947).
idi, cephesi de Asmalımescit sokağına nazır İsmail Ersevim
idi. Bu hükümler kaydedilirken .Asmalımes., ASPRİOTİS (İoannis) - Rum edibi ve
cidi idrak etmiş hiçbir kimsenin bulunama- fikir adamı; 1858 de Varnada doğdu, lise tah-
dığını ilave etmek lazımdır. '
silini Atinada, yüksek tahsilini Leipzig Ü ni-
Hadikatül - cevami mescidin -banasi Yu- versitesinde yaptı, edebiyat ve felsefe diplo-
nus Ağanıri civarında vaki kabristanda mef-- maları aldı; Heybeli· adadaki Rum Yüksk Ti-
tun olduğunu yazıyor. Bu kabristan çok :qıuh­ caret Mektebi ile yine ayni· adada bulunan
temeldir ki Hacı İlyas Bey apartmanının , Rum Rühban Mektebine kadim yunanca mu-
önündeki tek ağaçlı' sed olsa gerektir. Bu sa- . allimi tayin edildi; fakat kısa bir zaman son~
tırlar yazılırken bu sed üzerinde yazısız ve ra kadim ve muasır Yunan edebiyatı ve ta-
toprak üstüne yatırılmış bir çocuk mezarına rihi üzerinde daha geniş tetkiklerde bulun-
ait bir kabir taşı parçasına da rastlanmıştır; . mak için tekrar Atinaya gitti; ve ilk tetkik
belki bir tesadüf eseri konulmuş olabilir. yazılarını neşrederek adı üzerinde bir alaka
Karşıda Asmalımescid Mezarlık sokağı .adını topladı; bilhassa Bizans tarihi tetkikleri için
ASRİ MEZARLIK 1130 - İSTANBUL

taltif edildi; bir ara leşti ve 1942 de hayli yaşlı olarak orada öl-
Viyana Üniversite- dü. Vefatında sôıi sözleri İstanbulun güzel~
sinin kadim yunan- liğini öven bir iki mısraı okumak oldu.
ca kürsüsünde bu- Bibi. : N. Sarris, Not.
hmdu, fakat takrir-
lerinden ırkdaşla­ ASRİ MEZARLIK - (B.: Zincirliktiyu
Mezarlığı).
rının istifadesini
sağlamak için İs­ ASTARCI HANI - Büyük Kapalı Çar-
tanbulda Zapyon- şı hanlarından; kapısı çarşının Örücüler ka-
Kız Lisesinin ka- pısına çıkan Yağlıkçılar cadd_esi üzerindedir.
diın yunanca mu-
İki katlı, kagir yapı büyük bir han iken 1894.
allimliğini Viyana-
zelzelesinde ikinci kat tamamiyle yıkılmış, alt
kat revaklarından da eser kalmamıştır. Bu
daki kürsüsüne ter-
satırların yazıldığı sıralardaki görünüşüne
cih etti, Zapiyon
. göre, tamiri imkansızdır;
alt katta, Kaşif
Lisesine kaydı ha- Tatlıcan, İbrahim Tosun, Fehmi Üikümen,
yat şartiyle mual- Abdüsselam Kanay, Hüseyin Canbolad ve Ah-
i. Aspiriots
lim o 1 d u; t s-· (Resi : Nezih) med A lpar'ın deri boya ve perdaht atölyelerı
t a n b u l u n di- ile Bu~arya'iun iplik boyahanesi yerleşmiş
ğer bütün Rum ·Liselerinde de detsler · ver- bulunuyordu; üst kata da, deri kurutmak için
di. 1925 de İstanbuidan ayrılıp Atinada yer- ahşap çardaklar yapılmıştı . .

Bu handa işliyen Kaşif Tatlıcan, sanatı­


na otuz yıllık bir emek sarfetmiş, on beş usta

.Kapabçarsıda Astarcı Bam


(~: ıteıad SeviDÇ80y)
Aı.'JSİKLOPEDİSİ - 1131 - ASTİKZADE BOĞOS

yetiştirmiş. zamanımızın değerli.


bir ·deri bo- Kürdyan (Amerika), Aram Eremyan (İran),
yacısıdır ki kendisi de meşhur deri boyacı- - A:gop Alocyan (Selanik), ve İstanbundan da
!arından merhum N ecibzade Mehıned Beyin Bere. Erziyanla bu satırların muharriri bu-
yetiştirmesidir (Şubat 1947). : lunmuştur.
Bibl.: REK ve Muzaffer Esen, G~zi notu. Kevork Pamukçuyan

ASTARSIZOĞLU --- On altıncı asırda, ASTİK AĞA - Geçen asır sonları ile
Kanuni Süleyman devrinde İstanbulun gü- asrımızın ilk yıllarının namlı
hanende ve bes-
zelliği dillere destan olmuş esnaf civanların­ tekarlarından, 1858 de Boğaziçinde Orta-
dan; Astarsız Mehmed Bey namında bir za- köyde doğdu, musikiye karşı olan hevesi ve
tın oğlu olan bu genç haJ.<kında, devrin. seç- istidadını pek küçük yaşta iken gösterdi; bir
kin şairlerinden Taşlıcalı Yahya Bey «Şeh­ tahta parçası üzerine gerdiği lastik tellerle
rengiz»inin başında şu satırları yazıyor: uydıurma bir saz yaparak oynaması,: d?,yıs,
Aktör Mofses Papazyan'ın nazarı dikkatini
Biri Astarsızoğlu ol sebi kad
çekerek çocukla me~gul oldu ve Astik bu
Olubdur kakülü gibi seramed
CefAsından anın yüz döndürür yok suretle , ilk ciddi musiki tahsiline başladı;
Yakasın yırtıcı Ava.resi çok sonra devrinin namlı hocalarından Aris Oha-
Giyöb altunlu kaftanın kamerveıs nesyandan ders alarak piyasa hanendeleri
Yakar gördüğünü manendi ateş arasına karıştı, kısa bir zamanda da şöhret
Ne can ile olam vaslına talih
kazandı. Çok kuv-
Çü olmuştur celali yüzi galib
Bana ittöğini yarinde bolsun vetli bir hafızaya
Göreyim anı gönleksiz (gömleksiz) koculsun sa.bip olduğu iiçin
Odur d.n bağının servi revanı Türk musikisi
Nola doğrulığıle sevsem Am mahfuzatı kolaylık­
Diğer bir şair
de, bu güzel genci, Kanlı la zenginleşti. U-
Muslu ve N akkaşbalioğlu Piri adında diğer zun yıllar Mısırlı

iki nevcivan ile beraber şöyle övüyor: prens ve prenses-


lere musiki mual-
Mela.bet ki§veriniıı üç sanemi sahih seriridir limliği yaptı, bu
Biri Naklı:aşbfilioğlu dır kim namı Piridir
Biri Ast.arsızoğludur biri de Kanh Muslidir
arada o devrin sa-
Piri içlerinde padişah anler veziridir. nat hamilerinden · Astik Ağa
Mısırlı Prens Meh- (Resim: H. Çizer)
ASTAR SOKAĞI - 1934 Belediye Şe­ med Abbas Halim
hir rehberi haritasına göre Fatih kazasının Paşan,n kapusuna girdi; Prensin musiki ko-
Fener nahiyesinin Haydar mahallesi sokakla- leksiyonunun notalarını yazdı ki sadece bu
rııidandır. İhtiyarhasanbaba sokağı ile Haıy-• koleksiyon, Astik Efendinin adını ebedileş­
dar yokuşu arasında uzanır bir toprak yol- tirmek için Türk Musikisine çok büyük bir
dµr. hizmet olmuştur. 1913 de öldü.
İhtiyarhasanbaba sokağı kavşağının sağ Pek çok olan kendi bestelerinin en gü-
köşesi, metruk mezarlıktır J.<i toprağa gömül- zellerinden biri, güftesi Leyla Saz Hanımın
müş birkaç kabir taşından başka etrafında olup hicazkardan bestelediği:
hiçbir yapı izi kalmamıştır (B.: Hacıhasanza­
Mani oluyor bilimi takrire hid.bun
de Mescidi). Astar sokağı, az ötede, bir mey- Üzme yeti~r üzme firilınla harabım
dancık halinde genişler ki mahalle çocukla-
şarkısıdır.
Saz eserleri olarak da gördüğü hi-
rının oyun yeridir. (Şubat 1947).
İsmail Ersevim
cazkar ve muhayyer peşrevleri vardır.
Bibi. : M. Rona, 50 yıllık Türk musikisi.
ASTGAPERT- (Yıldız kalesi) - Toros
Azatyan 1898 - 1955 tarafından, 1951 - 1953 ASTİKZADE BOĞOS İstanbullu,
yılları zarfında İstanbulda neşredilen tariht İkinci Abdülhamid devri sonlarının piyasa
ve edebi bir mecmuadır. Başlıca muharrir- hanendelerinden bir Ermeni sanatkardır.
leri arasında rahip Eprem Boğosyan (Viya Usule hakkiyle vukuflulardan sayılır, piyasa-
na), Arşak Alboyaciyan , (Kahire), Arutyu.n nın en üst kademe gazel ve şarkı okuyanları
ASTVADZADUR (Başpiskopos) . - 1132 - İSTANBUL

arasma katılırdı. Devrin üstad bestekarı ke- olarak tabedilen IV. cü asır Ermeni müver-
mani Tatyos'un takımından yetişmedir. Son- rihlerinden Akathankeğos'un tarihidir. Diğer
ra kemani Memduh'un sazına girmiştir. Biz- taraftan, İstanbulda bir de mektep -açarak
zat bestelediği pek çok şarkılar vardır. Yaşla-• Bağdasar Tıbir gibi meşhur talebeler yet!ş-­
nınca, ses eski kuvvetini kaybederek azalmış, tirmiştir.
meyanlarda yükselemez olmuş, maamafih fas- 1729 dan vefatına kadar Yeni Çuğa'daki
lı doldurur, gayet iyi idare eder bir ermeni-· (İran) Amenapırgiç Manastırının baş rahibi
cağızdı. Pek hoşmeşreb, uysal bir adamca- olmuştur. 1745 tarihinde orada ölmüştür.
ğızdı da. Topluluğu ve tıknazlığından ötürü Kevork Pamukçuyan
de, «ona Astikzade dememeli, fıstıkzade de- ASYA KIRAATHANESİ - Geçen asrın
meli!» derlerdi. İkinci yansında Galatanın namlı kıraathane­
Sermed Muht.ar Alus lerinden biri idi; -bilhassa Galata Gümrüğü
memurlariyle gümrük komisyoncuları ve
ASTVADZADUR (Başpiskopos) - İstan­
tüccarlar gelirdi. .Devrin kalender ve rind--
bul Ermeni patriklerindendir. 1768 de doğ­
meşrep şairlerinden Nebil Bey (B.: Nebil
muştur. Patrik Zakarya Başpiskopos'un (171.9-
Bey), Galata gümrüğü Mtiplerinden olup
1799) talebelerindendir. 1805 de piskopos
hüsnüanı ile meşhur olan Galib Bey adında
takdis kılınmış, 1841 de patrik intihap olun-
bir genç ile bu genci himaye eden mezkur-
muş, 1844 de istifa etmiştir. 1846 da Üskü-
gümrüğün başkatibi hakkında hezel yoUu
darda vefat ederek Bağlarbaşı Ermeni Mezar-
yazdiğı manzumeler arasında bir kıtada bu
lığına defnedilmiştir.
Kevork Pamukçu.yan kıraathaneden de bahseder:

ASTVADZADUR (Bolbolcu) - Onye~ Geçub karşôsuna Galib Beyin maglubii aşkı


Bu şeb gördüm anı ben kıraathanei Asyade
dinci asırda yaşamış meşhur bir Ermeni mi- Metai vashnın dört gözle olmu!!tU hiridarı
marıdır. Aslen Divriklidir. 1600 - 1630 sırala,. Galata Gümrüğü başkatibi Dellalzade
rıı1da İstanbul'da ,:faaliyette bulunmuştur. Za- Bibl.: Nebil Beyin şiir metrukatı.
manının Sadrazamı ve Devlet ricalinin. dos-
ASYAKIRAATHANESİ - İkinci Ab-
tu olmuştur. Bu bakımdan Has'Sa mimarları
dülhamid devri sonlarında Üsküdarın namlı
arasında bulunmuş olması da muhtemeldir.
kahvehanelerinden biridir; Horhor çeşmesiy­
1628 de Balat Surp Hıreştakapet kilisesinin
le Mahkemei Şeriye arasında (Selman ağa
tamiri esnasında fermanı temin etmek sure-
mahallesi) 1945 kışında yıkılan küçük bir
tiyle büyük rol oynamıştır. Kemahli Kirkor
evin bahçesinde, Cemil Bey Pehlivan ile Es•
Vartabet, Ve-kayinamesinde (Kudüs, 1915) on-
vabc1başının Alaaddin Bey tarafından açılmış
dan sitayişle bahsetmekte ve dindar, zeki,
bir kumar kahvehanesi idi. Burada para kay-
hoşsohbet bir kimse olduğunu kaydetmekte-
beden ses çrkarmaz kalkar boynunu büker gi-
dir. Hırant Asadur ise, «İstanbul .Ermenile-
derdi._ Bir gün namlı kabadayılardan Gani
ri» adlı eserinde (s. 88) Tekirdağ Ermeni mu-
Bey geliyor bir köşede oturuyor kahveyi iç-
hacirlerine de yardımda bulunduğunu yaz-
tikten sonra Cemil Beyden mano istiyor-, red
maktadır.
cevabı alınca tabancaya asılıyor, daha arka
Kevork Pamukçu.yan
cebinden çıkarır çıkarmaz Cemil Bey şahin gi-
ASTVADZADUR (Rabih) -Aslen İra­ bi üstüne atlıyor bileğini büküp silahını alıyor
nın Fahrabad şehrinden olan münevver bir ve: - Sen Miralaysın, ben bir yüzbaşıyım;
din adamıdır. Çok faziletli bir kimse olduğu karşında göğsüm kapalı oturuyordum, işte
için «Ağavni» (Güvercin) tesmiye olunmuş­ şimdi göğsümü açtım, al rövelverini bağrı­
tur. Eçmiadzin katoğikosu Birinci Alek- ma sık! diyerek namlıdan tutarak sapını Ga
sandr'ın (1706 - 1714) talebelerindendir. ni Beye uzatıyor, o da pişman olup çıkıp gi--
1707 yılında, mumaileyh tarafından temsilci- diyor; bir daha da oraya uğramıyor, · Fatihli
si olarak İstanbul'a gönderilmiştir. Aynı za- Mehmed Efendi isminde sakallı bir komiser
manda, Kirkor Tıbir'in matbaasında basılma­ vardı, uğraştı nihayet muvaffak oldu o kah-
sı için kendisine .bazı ·elyazma eserler de tev- vehaneyi kapattırdı (B.: Gani Bey; Cemil Bey;
di etmiştir. Bunlardan biri, 1709 da ilk defa Alaaddin Beyt Esvabcıbaşının).
ANSİKLO:PEDİSİ ._,. 1133 AŞCI AŞCILAR

ASYA SOKAĞI - Kumkapıda Kazani- AŞCI,' AŞCILAR Büyükşehrin gün-


saadi ve Katipkasım mahalleleri arasındadır; lük hayatını tanzim eden esna!:ın başta gelen-
Koska caddesi, Hayriyetüccarı ca_pdesi ve lerindendir. Hicri 1050 (M. 1640) yılına ve
Türkeli caddesiyle teşkil ettiği dörtyol ağzın­ Sultan İbrahim devrinin · başlangıcına ait bir
dan yüründüğüne göre evvela bir araba ge- narh defterinde, İstanbul aşçılarına ait kıy­
ni~liği.nde, henüz tanzi~ edilmemiş bir top- metli malumat vardır. Bu defterde, · aşçılara
rak yoldur. Asker sokağ~ ile teşkil ettiği dört- bildirilen yemek narhı şudur:
yol ağzından sonra genişler ve bir cadde
. Koyun yahnisi okkası ).8 akçaya
manzarası alır; sağda Katipkasım · Camii so- Sığır yahnisi okkası 9 ,,
kağı kav§ağı hizalarında tekrar daralır; kışın Koyun kebabı 23 dirhemi 1 ,,
bir çamur deryası halindedir. Yavaş yav~ş Halis koyun etinden köfte 10 dirhemi 1 ,,
imar edilmekte olan bir yangın yerinde açıl­ Lahana sarması 20 tanesi 1 .,
Pirinç pilavı 100 dirhemi 1
mış olan bu sokağın i-ki keparında ikişer kat-
Şehriye pilavı 90 dirhemi 1 ,,
lı kagir evler serpilmiştir; bir de mahalle Çiğer kebabı 40 büyük lokması 1 ,,
bakkalı vardır. (Şubat 1947). Şiş kebabı yarım ziralık bir şiş dolusu 1 ,,
ismail Ersevim Görülüyor ki, iç manzarasının nasıl ol-
AŞÇI - On yedinci asır ortalarında ls- duğu, ne tarzda döşenip dayanıldığı, hizmet
tanbulun namlı armatörlerinden biridir; ge- , adabının ne olduğu katiyetle tesbit edilemi-
nüleri Karadeniz iskelelerine işlerdi; asıl adı - · yen en eski aşçı dükkanlarında keyif ve in-
na ve hayatı hakkında başka bir kayda rast- safa kalmış porsiyon usıılü yoktur. Yemek-
lanamadı. ler, umumiyetle tartı ile satılmaktadır; şiş
BibL: Evliya Çelebi l. kebabı için uzunluk ölçüsü, lahana dolması

ı:._ .

1870 de Yem Cami arkasmda sokak aşçıları


(Res~: Ç. Biseo)
AŞCI AŞCILAR - 1134 İSTANBUL

için sayı, ciğer kebabı için de lokma hesabı «Sokaklar pür velvele. Istılahati belediye-
kabul edilmiştir. Ayni de_fterin kasaplara ait den olduğu üzere ne kadar «geştü güzar»
kısmında koyun etinin okkasına 9 akça ve esnafından aşçı var ise tahta bir tabla kap-
sığır etinin okkasına 4,5 akça narh konuldu- mış, üzerine kutu mangalına bir tencere
ğuna göre, aşçılara masraf ve ·ticaret payı oturtmuş, yanına bir kase koymuş, içine bi •
olarak bir misli zam yapılmıştır. raz dereotu doğramış, beş on sap soğan ayık~
Hicri 1091 (M. 1680) yılına ait diğer bir lamış, eski yüz yastığına kuzuyu yatırmış,
narh defterinde de aşçılar hakkında şu hü- ciğerini yağda kızartmış; ufak bir sehpaya
kümler vardır: «Aşçıların pişirdikleri ye- kaşık, çatal, tabak yerleştirmiş, sokağa fır­
mekler çiy olmaya; ve tuzlu olmaya; ve kase- lamış, bağırıyor. Fakat ne feryad? Kerih,
leri pa.k, ve kazanları kalaylı ve· çanakları ye- samia şikaf!
ni ve sırçalı ve futaları temiz ola. Muhalif - Kaymak! dedi mi kubbei eflak çak
hareket ederlerse haklarından geline. Kuzu çak olacak zannediliyor.
büryanı evvel suya ıslatıb pişirirlermiş, men - Kuzudur!!
oluna. Evvel yahni edüb sonra . büryan et- - Süt kuzusu!
mekten ve büryanın yüzüne aşu (belki boya - Ciğerim! Kebabım!
denilmek isteniyor) sürmekten de men olu- -İste;seniz bir kuruşluk ver deyin. Mü-
na. Tavuk y,e kuzu büryanı ve yahnisi et nar- barek kimya! Ne de keskin bıçak! O ne na-
hının iki katı ola». Yine ayni asra ait diğer zik, ince doğrayış! Renkli tül parç~sı! Vay
bir narh defterinde, yukarıdaki hükümlere ciğer vay! Yanmış kebab olmuş! Herifin elle-
ilave olarak çıraklar hakkında: «Aşçıların ri terazi! Tencereye altı hamle ittiği halde yi-
hizmetkarları kafir olmaya, bellerindeki fu- ne yedi diş çıkarıyor! Yedisi kuruşa! Siyah
taları pak ve yeni ola, köhne olmaya» denili- bir salça! Yeş-il bir mayonez! Yiyebilirsen
yor, bir diğer narh defterinde de şu hüküm- ye!».
ler okunmaktadır: «Aşçilar taamları gayet Bu ansiklopedinin baş tacı dostu · rah-
pak ideler. Pişmiş ola,- çiy olmaya. Tezgahla- metli Muzaffer Esen, 1946 da verdiği notlar-
rında kafir olmaya; ve iç yağı ile nesne pişir­ da şunları yazıyor:
ıneyeler». , «Seyyar aşçılar istisna edilecek olursa
İstanbul aşçıları hakkında on altıncı as- Büyükşehrin orta halli bekar ~snaf ve işçi­
ra ait bir mühim vesika da, İstanbul Kadısı­ leriyle evlerinden uzak yerlerde çalışanlar
na gönderilmiş Hicri 973 (M. 1655) tarihli öğle ve akşam yemeklerini aşçı dükkanların·
bir fermanı hümayundur; bugünkü yazı dili da yerler. İkinci Abdülhamid devrinin son
mizle bir sureti şudur: yıllarında bu aşçı dükkanları şehrin o za-
«İstanbul kadısına hüküm ld; Emin.bey manki iş yerleri sayılan ve bekar odalarının,
mahallesinde bazı aşçılar evler alıp içinde, hanların toplu bulunduğu Tavukpazarı, Tah-
çarşılarda satmak için koyunlar pişirir, pek . takale ve Yenicami civarında toplanmışti.
çok ateş yakarlarmış. Mahalle halkı evleri «Bu aşçı dükkanlarının klasik bir man-
·mizden korkuyoruz diye (Divanı Hümayuna). zarası vardır. D,ükkan kapısından girilince
şikayet etti. Arzettikleri gi.bi ise, aşçıların ev- sağda veya solda yemeklerin teşhir edildiği
lerde yemek pişirmesini men edüb kald.ırasın. kısım bulunur; tuğladan yapılmış yüksek
Aşçı taifesi, çarşıda satacakları yemekleri ocaklardan ibarettir. Bu ocaklar pişmiş ye-
dükkanlarında' piş·ireceklerdir». Bu yasağın meklerin sıcak durmasına mahsus oldukla-
şiddetle tatbik edildiği gö!fil.üyor: Büyükşe­ rından bacası yoktur, kömür yandıktan sonra
hir halkının da bu hususta çok hassas dav - buralara konur, Aşçrbaşı (ki ekseriyetle dük-
randığı, mahalle aralarında aşçılara yemek kAnın sahibidir) bu ocağın başında durur,
pişirtmediği muhakkaktır. başında yağlı, kırmızı fes, fesin 'üzerinde sa-
Ahmed Rasim, Malftmata yazdığı Şehir rılı renkli yemeniden ince sarığı vardır.
Mektuplarından J>irinde, İkinci Abdülhamid Önünde beyaz bir. önlük bulunur, fakat bu
devrinin bir kış 'gününde_ Büyükşehrlıı sey- önlüğün beyaz olduğunu anlamak için bin
yar aşçılarını şu nefis satırlarla tasvir edi- .. tane şahit ister, yağ ve is lekeleri bunu kir-
yor: li gri bir renge boyamıştır.
ANSİKLOPEDİSİ - 1135 - AŞCIBAŞI ÇEŞMESİ

«Dü-kkan müşterileri ayrı ayrı masada hırsız nöbetle ınutbağa girdikçe insafsızlığı
değil, biri ortada, ikisi de kenarlarda bulu- her şeye ettikleri cihetle gelen beylik yemek-
nan üç büyük ve müşterek tahta ma§ada otu- ler yenmez, maazallahü Taala haftalarca aç
rurlar. Kenarlardaki masalar iki taraflı de- kalsa adam yine yiyemezdi, öylece getirdikle-
ğildir. Tek taraflı olan bu masalarda oturan ri yemekleri yine takımı ile geri götürürler-
ı.üşteriler arkalarını dükkancıya dönerler di. BAzı kere yemeklere bakan zaibitler bu taş
Orta masa iki taraflıdır, bu masaların önleri- yürekli adamlara bahş~şler vererek: «Aman
ne alçak tahta sıralar konmuştur. Müşteri bu koğuş ağalarının yemeklerini olsun bir par-
sıralar üzerine oturur. ça düzeltseniz sevabı mizanınıza dokunurdu!'>
<:Bu dükkanların daimi müşterileri de es- gibi sözleri iz'ansız kulaklarına ezan perde,
naf ve bekar uşaklarıdır. O devrin tatil gü- siyle ilkaa ettiler ise de herifler aldırış etme-
nü olan cuma günleri aralarına izinli asker- diklerinden maada pervasızca · istihza eder-
ler de katılır. lerdi; sebebi Yeniçerilere arka vermeleri
«Pişen yemekler, et kızartmaları, kuru olup sarayı hümayunun zabitanına ve Silah-
fasulye, nohut gibi sebzeler, ıspanaklı yu- dar Ağaya ehemmiyet vermezlerdi. Yeniçe-
murta, dolmalar, pilav ve makarnadır. Umu- rinin zevaline iradei ilahiye taalluk ettiği an-
miyetle hazır pi~miş yemekler bulunur. Iska- da güvendikleri dağlara kar yağınca Silahda:r
ralar ancak 1908 inkılabından sonra burala- Ağa tayinat defterlerini calbettirip ve defter-
ra girmişlerdir. Eski devirlerin kebapçısı ve ·ıerdeki tertibata göre taam pişirmelerini em-
tatlıcısı tamamiyle ayrı ve müstakil bir dük- redUb çıkardıkları çeşitli yemekleri muaye-
kan olduğu için aşçı dµkkanında şiş kebabı ne ve evvelki yemeklerle mukayese etti; gö-
ve ıskara köftesi gibi müşterinin arzusu .üze- , rüldü ki koğuş ağalarının ve gerek sa~leri-
rine pişen yemekler ve süt tatlıları ile, bak- nin yemeklerini bu harcın dörtte biri idare
lava ve kadaif gibi tatlılar bulunmazdL Aşçı ettirdikten sonra fazlasından aşçıların ve tab-
dükkanlarının gözde ~atlısı irmik (gaziler) lakarların aylıklarını fazlasiyle edadan baş­
helvasıdır. ka o kadar da hazineye kalacaktır. Eski aş­
«Aşçı dükkanları 1908 den sonra hem çıların hepsini saraydan kovdu ve yerlerine
şeklini .değiştirdi, hem de azaldı. Tatlıcıların Menegenli aşçılardan lüzumu kadar adam al-
tavuk ve pilav, börek boğaça satmaları müş­ dı. Menegenli aşçılar eski aşçılara nisbet ye-
terileri buralara götürdü. İç,kili lokantalar meğe lezzet verdiler».
ve mezeciler de bu dükkanların bir kısmınin
AŞÇIBAŞICAMİİ SOKAC-1 - Eyyubun
yerine geçti. Bu çeşit aşçı dükkanlarının Ta-
Nişancımustafapaşa mahalesi sokaklarından­
vukpazarında son kalan örnekleri yerlerini
dır. Aşhane sokağı ile Alacaçeşme sokağı
ya meyhaneye, .ya lokantaya bıraktılar, Bü-
arasında uzanır; Aşhane sokağından yürün'.'
yükşehirde bu çeşit dükkanlardan birkaç ta-
düğüne göre soldan Davudağa Kabristanı so-
nesi yalnız Tahtakalede kalmıştır; ki burala-
kağı ile bir kavşağı vardır; iki araba geçebi-
rın en kalabalık günü pazar günüdür ve en
lecek kadar geniş, kaba taş döşeli ve bozuk
esaslı müşterileri de izinli askerlerdir.»
b!r yoldur; Aşhane sokağı kavşağının sol kö-
Hafız İlyasın «Vakayii Letaifi Enderuni- şesind~ metruk ve harap olmağa mahkum
ye» · adındaki meşhur eserinde Hicri 1242 Aşçıbaşı Mescidi (B.:· Aşçıbaşı Mescidi) ve
(M. 1826) yılı vakayii arasında İkinci Malı-.
toprağa gömülmüş taşlariyle meydanımsı bir
mud devrinin sarayı hümayun aşçıları hak-
hal almış mezarlık vardır, sağ kenarında da,
kında şu malO.mat vardır:
hemen hepsi mütevazi gelirli ailelere mes-
«Sarayı Hümayunun yemeklerini pişiren
ken olmuş ikişer katlı üçer katlı ahşap evler
Nevşehirli aşçıların . evvelden-beri bf-zmetlen
sıralanmıştır. Mezarlık mahalle çocuklarının
ınukabeleefinde hiçbir dirlikleri yok idi ise de
·oyun yeridir. Karşı evler, çamaşırlarını bura-
zaten kendilerinde insaniyet olmayıp gaayet daki ağaçlara gerdikleri iplere serip kurutur-
fena •bir gürühi mekruh olmalariyle usulü ·
lar (1946).
· üzere nizamına bakılmanın yolu bulunamıya­
Bibi.: REK ve Muzaffer Esen, Gezi notu.
rak taamlar için tahsis olunmuş bunca tayi-
nat ağaları arasında taksim olurdu; hatırlı AŞCIBAŞI ÇEŞMESİ - Vefada Taştek-
AŞÇIBAŞI ÇIKMAZI - 1136 - 1STANBUL

neler sokağında Mollahüsrev Camiinin avlu döşelidir. Beş altı metre boyunda sağ tarafı
duvarına bitişiktir. Klasik üsltipta, yayvan bahçe duvarlarısol tarafı ahşap evlerle ke-
kemerli bir çeşmedir; lülesi çıkarılmış, uzuıı narlanmış olarak devam eder, sonra bir köşe
teknesi, son tamirinde çimento ile dolduru- •
başı yaparak kıvrılır, ufacık bir meydan teş•
larak bir set ,haline konulmuştur; acımtırak kil ederek kendi üzerine kapanır. Araba ve
olan suyu, sağ kenarında ·geniş bir borudan
otomobil tehlikesinden tamamiyle uzak olan
sokak kenarındaki ızgaralı lağım ağzına dur- bu meydan yalnız oradaki evlerin· değil, he-
madan akar. Biri küçük, biri büyük iki kita-
men bütün mahalle çocuklarının oyun yeri-•
·besi vardır; üstündeki küçük kitabede:
dir (1946).
Ve minel mai külli sey'in hay İsmail Ersevim
alttaki büyük kitabede de: , AŞÇIBAŞI EVLERİ - On altıncı asırda
«Banii sanisi bu mecrayi abi tilhin (acı
Ve:mecilerde, adı tarih zaptına geçirilmemiş
suyun) Aşçıbaşı Mehmed Ağadır. Niyeti hem
halise gullei vakfiyle de Şakir Hoca tamirini bir zatın irad evleridir. Hicri 982 (M. 1574)
etti icra lütfedib ruhuna oku .fatiha. Sene de İran Şahı Tahmasb Hanın fevkalade elçisi,
1317, 1 rebiülevvel» yazılıdır. Civarındaki Tokmak Han İstanıbula geldiğinde 'Acemioğ­
fabrikalar amelesi, akşam paydosunda bu lanı Meydanı ba§ında (Veznecilerde) bir k0-
çeşme başında. yıkanırlar, yük arabaları, nağa indirilmiş, maiyeti de bu Aşçıbaşı evle-
kamyonlar geçtiğinde de, ekseriyetle önün• rinde yerleştirilmişti.
de veya yakınındaki köşe başında durup ara-
bacılar ve şoförler çamurlu tekerleklere, ya- AŞÇIBAŞIMEKTEBİ SOKAĞI - Üskü-
zın hayvanlara kovalarla su çırparlar, ma- darın İnadiye semti sokaklarındandır; İnadi­
halleli mevsiminde marul yıkar, civarındaki yecamii Sokağiyle bivitçiler Caddesi arasın­
Bozdoğan Kemeri kovuklarının sahipleri ça- ~a uzanır, ki devamı, Kör,bakkal Sokağı adı
ıtıaşırlarmı (?!) yıkarlar (1946). ile T-0ptaşına çıkar.
Bibl.: İ. H. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri; R. E.
K. Gezi notu. Evleri bir, iki veya üç katlı
halkı mütevazi gelirli veya orta
AŞÇIBAŞI ÇIKMAZI - Eyyubun Çezeri-
kasım mahallesinde, Abdürrahmanşeref cad- hallice, iki araba geçebilecek ka-
desi üzerindedir. Bu caddenin Eyyub tarafın­ dar geniş, kaba :taş döşeli ve
dan yüründüğüne göre sol koldadır. Bir ara- bozukça bir sokaktır (1946).
ba geçebilecek kadar geniş; bozuk, kaba taş

. . ,_.J
Eyyubda Aıeıbaşı Mescidi
(Resim ve plan: Reşad Sevinçsoy)
ANSİKLOPEDİSİ - 1137 - AŞCIBAŞININ EVİ

ASCIBASI l\lESCİDİ - Sur dışında, dolmuş, dört cephesindeki dört musluğu da


" "
Otakçılardan ileride, 1934 Belediye Şehir sökülmüştür.
Rehberine göre Eyyubun Nişancımusta:fapa­ Bina, geçen asır sonlarına aittir; Evkaf-
şa mahallesindedir; bu mahallede Aşhane so- ca ufak ,bir masrafla ihyası mümkün, cemaa-
kağı ile Aşcı:başıcamii sokağı kavşağı üze-- tı az da olsa, Türk ve Müslüman İstanbul
rindedir. Haclika-tül-cevamiin kaydına göre için yerinde bir iş olur. (1946).
ilk banisi Aşcıbaşı Mehmed Ağa isminde bir Bibl.: Hadikatül' cevami, I; REK, Muzaffer
zat olup kabri mescidinin mihrabi önünde- Esen, Gezi notu.
dir ve vakfiye tarihi Hicri 999 (M. 1591) dir. ASCIBASI MESCİDİ - Üsküdarda İna­
Zamanımızda görülen bina, dört duvar cliyede .. idi; Hadikat-ül-cevamiin kaydına gö-
üzerine «iremit örtülü bir çatıdan ibar·et ka- re Dördüncü Mehmedin devrinde aşçıbaşı
gir bir yapı olup, emsaline nisbetle çok sağ­
1
olan bir Mehmed Ağa tarafından yaptırıldığı
lam olduğu halde metrftk bir halde bulunu- kaydolunmuştur. 1946 _da bir sokak duvarı
yordu; yalnız pencerelerinin çerçeve ve müstesna, mescidden hiç-bir eser kalmamış­
camları sökülmüş olup. tavandan, çanak- . tı. Mahallelinin rivayetine göre, bir ahşap
ları alınmış besı tane çıplak top kandil de- yapıydı, minaresi de ahşap olup çinko kap-
miri sallanmakta idi. Mihrap duvarının lıydı; Evkafca kadro ·harici edilmiş pek ha-
önündeki ka·birler toprağa gömülmüş bir hal- rap bir halde bulunurken 1943 de yıktırılmış­
de idi. Aşhane sokağına bakan sol duvarının tır.
yanında d,ört köşe ve büyük bir kabir taşında
Kagir sokak duvarının kemerli kapısı,
müşkülat ·ile şu kita1be okunmuştur: «Elmer-• arkasından yarısına kadar yığılmış toprakla
hum elmağfftr elmebrftr el-alim el-amil elfa- battal edilmiştir; kapının sağında iki, solun-
zıl Pir Ali Efendi elmebrur (?)» bir tarih teş­
da altı pencere vardır; soldaki pencerelerin
his edilemedi. Kendi adına nisbetle anılan ortasında bir mermer üzerinde şu kitabe okun-
sokak üzerindeki mezarlığa bakan sağ duva- maktadır: «Sabıka Aşçıbaşı merhl!m ve mağ,
rı önünde de dört kabir mevcud olup, birinin
fur Mehmed Ağa ruhiyçin fatiha». Duvarın
taşı kırıktır; ·biri Ayvansarayda Hadice Sul-
arkasında birbirine :bitişi,k harap ahşap ev-
tan mahalle mektebi hocalarından Seyyid lerin ka.pıları arka sokakt~dır.
Mehmed Arif Efendi isminde bir zata aittir. Bibl.: Hadikatül cevami, II; REK Gezi notu.
Diğer ikisinin kitabelerinden ·biri türkçe
olup şudur; -ASCIBASININ EVİ - Üçüncü Selimin
sırkatibi Ah~ed Efendinin aşçrbaşısı olup
İttiDavud Ağa rihlet dünyeden adı tesbit edilemiyen zatın evi ki, Bozdoğan­
Hoş tuta ukbada am ol Cemil
El açub Datif didi tarihini
kemeri altında idi; Vak'ai Selimiyede bu hü-
Rahmetini kıl ziyade ya Celil kümdarın bendeganı öldürülmek üzere takib
edilirken Ahmed Efendi bu evde saklanmış­
diğeri de arapçadır: kelimei tevhitten sonra: tı; ev ihtilalciler tarafından •basıldığında da,
«Elmerhum Ömer bin Ahmed İmamüs­ Ahmed. Efendi dama çıkmış, karşıki evin
sultan Süleyman Han tariıhehu sene sittine damına atlayıp kaçmak isterken etekleri ta-
ve tis'a mia». kılıp sokağa düşmüş, vücudu hurdahaş olup

Yine o civarda, yere yatmış bir kabir ölmek üzere iken bir, acemi oğlanı tarafından
taşnda şu hazin kitabe okunmaktadır: başı kesilmişti. Üçüncü Selimin muhalifle-
ri-nden Vakanüvis Asım Efendi, Osmanlı Ta-
«Gençliğine doymayan, muradına ermi-
rih Encümeni mecmuasında neşredilmiş olan
yen, derdine derman bulmayan, dünya evine
evrakı metrukesinde vakayı şöylece tasvir
girmiyen, validesini hasret koyan çömlekçi
eder: «Damın kenarına gelip yalancı pehli-
merhum ve mağfur Halil Ağanın ruhiyçin
van gibi birkaç kere ellerini birbirine çarpıp
fatiha 1225».
ve bir kere dahi ya Hak çağırıp karşıki dama
Mabedin, Aşhane sokağı üzerindeki av- pertab edeyim derken etekleri yelkuva,n tah-
lusunda, abdest almak için konulmuş harap tasına ilişip sokağın ortasına düştük.te bir
bir_ taş tekne vardır ki taş levhaların harç ile acemi oğlanı neferi:
eklenmesi suretiyle yapılmıştır; içi toprakla Buldum ey mfilt seni gökte ararken yerde
AŞCI DEDENİN HATIRALARI - 1138 - . İSTANBUL

müdafile murdar olmasın deyu derhal bıçak kaleme çırak buyurulurdu. Birinci hocamız
yetiştirip seri maktui yevmi mezburda mey- meşhur Gürcü Numan efendi idi ki müşarü­
dana irsal ve laşei kelbiyesi ayağına ip takıp nileyh İmamzadenin damadı idi; ve gayet
yahud ve nasaraya süründürerek Şehzadeba­ alim, fazıl, mütteki bir zat idi. Beher hafta
şında Kavaflar pişgahında birkaç saat (bıra­ Salı günleri İmamzade Efendi mektebe teşrif
kıp) ve andan yine ayağından sürüyerek edüp çocukları imtihan ederdi. İşte leylü ne-
meydanı. dilaverana nakletmişlerdir». har efkarı derslere verüp .bir de sofuluk ge-
lip geceleri namaz ve niyaz ve derse bakmak-
AŞCI DEDENİN HATIRALARI - Aşçı
lık ile meş,gul olurdum.
Dede lakabiyle maruf Kandillili Hacı İbrahim
Bey adında bir İstanbullunun, cemiyet ilmi «Nihayet dersimiz izhar'a çıkıp fakirde
ve tarih bakımından fevkalade kıymetli, has on -beş kuruş maaş olan sınıfa çıktım, Artık
manada orijinal hatıra defterleridir ki, İs­ para hevesi de bir başka şeydir. Geceleri sa-
tanbul Üniversitesi kütüphanesinde Türkçe at beşe ve altıya kadar derse bakıp sabahlan
yazmalar arasındadır; biri noksan olmak üze- dersten evvel arkadaşlarımıza müzakerecilik
re iki nüshadır (B.: İbrahim Bey, Aşçı De- ederdim. Yani onlara derslerini ·okutup hoca
de); İstanbul Ansiklopedisinin en kıymetli efendi giıbi. ders takrir ederdim; işte bu d&
mehazlarındandır. Bu Ansiklopedinin müel-
bir başka meraktır. O kadar değilse de he..
lifi Reşad Ekrem Koçu, bu defterlerin bir men aşka yakın gaayet tatlı bir şeydir.
hülasasını Haber gazetesinde «Bir Mevlevi'" «Geçenlerde Adana valisi olup vefat
nin Hatıraları» başlığı altında neşretmiştir. eden meşhur Ziya Paşa merhum, zaten. Kan-
Üniversite veya Tarih Kurumu tarafından dillili olup Kandilli mahalle mektebinde da-
notlar ilavesi ile kitap halinde yayınlanması hi birlikte okumuş idik, işte bu zat de ol va-
milli kütüphanemize zengin :bir kaynak ka- kit Süleymaniye mektebinde idi ve hem de
zandıracak olan bu eserden, aşağıya nakledi- konakları oraya civar idi. Hemşehrilik bu ya,
len satırlar, bir kıymet belirtmek için alınmış­ fakiri ziyadesile severlerdi. Ol tarihte hem•
tır: sin idik, sani on dört, on beş yaşlarında
Süleymaniye Mektebi Rüşdiyesi - 1257 idik ... Lakin o, ol kadar zeki ve ol derece fa.
(M. 1841) tarihind~ Süleymaniyede vaki Mek- tin idi ki ·adeta süal ve cevapta birinci hoca
tebi Rüşdiyeye girdim. Ol tarihte Dersaadet Numan efendiyi durdururdu; binaenaleyh
te iki Rüşdiye vardı. Birisi Sultanahmet ca- Numan efendinin ziyadesile sev,gili bir dane-
mii şerifi ittisalinde, diğeri Süleymaniye ca- siydi. Hatta bir gün İmamzade efendi mek-
mii şerifi ittisalinde. Bunların nazırı meşhur tepte imtihan ederken bizim dersimize nöbet
İmamzade merhum idi. Ders ve yazı hocaları: gelüp; İzharcılar! deyü çağırdılar. İmtihana
müke~mel. ve müteaddit idiler. Lakin Sul- giderken Ziya Bey yanıma gelüp: İbrahim!
tanahmet mektebinin maaşı olmayıp ancak Sen kapunun önüne otur, ben perdenin ar-
yeşil oda, sarı oda, mavi oda namlariyle mü- kasından saria spylerim, imtihan verirsbı!
teaddit odalar olup lAikile imtihan verenler Yirmi kuruşluk sınıfa çıkarsın! dedi.
öyle odalara naklolunurlardı. Ve hem de bu ~<Fakir de canıma minnet memnun ol..,
mektepte olan şakirdan paşazade; 1beyzade dum ve öyle yaptım. Çocukların cevap ver-
olup öyle pek çok derse çalışmazlardı. Süley- mediklerine cevap vermeğe başladım. İmam.­
maniye mektebi· ise bir büyücek kubbeli taş zade memnun olup; aferin oğlum! deyüp öbür-
mektep olup Sultanahmet mekt~bi gibi mü- lerinin yüzüne tükürürdü. Sonra bir başka
teaddit odaları olmayıp ancak birinci hoca- defa dahi süal olup her nasılsa mirimümai-
ya mahsus bir ufak oda var idi. Hem demek- leyh sesini biraz ziyadece çıkarmakla İmam­
tebin .dört tarafında bulunan uzun rahlelere zade işidüp derhal Numan efendiye hitaben:
mahsus maaş vardı. Bu raflelerin her birini Perdenin arkasında birisi var, çabuk şu hA.-
bir sınıf addederek sınıfı rabi v.e sal.is ve sa.ni bisi tutup bana getirin! demesile havfımdan
derlerdi. Mesela müla.zimlerden ledel imti- az kaldı· ki pantolona salıvereyim. Numan
han sınıfı rabia geçse onbeş kuruş maaş alır efendi dışarıya çıkıp süal etti. Anladı ki Ziya:
ve salis olsa yirmi kuruş alur ve sani olsa Beydir, ele vermemek için: Kimse yok imiş!'
yirmi· beş kuruş. maaş alur. Buradan ancak dedi. İmamzade: Hayır efendim, ben işitiyo-
ANSİKLOPEDİSİ - 1139 - AŞCI DEDENİN. HATIRALARI

rum! dedi .. Tekrar çıkup: Efendim Ziya Bey meli ve Arabistan ordularının elbise ve le-
bendeniz imiş! dedi. İmamzade: Getirin şu vazımatı saire hesaplarının görülmesine mah-
hınzırı! dedi. Zaruri içeriye getirdiler. Fa- sus olup her ordunun bir mümeyyizi ve 1:>eş
lakayı getürüp Numan efendi önüne yatu- altı maiyet efendisi vardı. Beni İstanbul or-
rup biçare Numan efendi, elleri titriyerek dusu mümeyyizi Muhtar efendinin maiyetine
yavaşça bir iki değnek urup oradan İmam­ verdiler. O zamanlar, eniştem Beşir Ağanın
zadenin eteğini öpüp: Kulunuza bağışlayın' Şehzadetıaşındaki konağı daha satılmamiştı,
demesile af edüp falakadan kaldırdılar. hepimiz orada oturuyorduk. Mektebi Rüşdiye-
«Sonra İmamzade fakire hitaben: Seni . de «Mollacami» ye kadar ders görnıüş ve ol-
sarı çiyan!, işte •bu hafta ben seni sınıfı sa- dukça lezzet almış olduğumdan dersi terk et-
lise çıkaracak idim, bunun için çıkarmam .. memek için Bayazıd Camiişerifinde Kara Ha-
Gelecek haf.ta seni imtihan edeyim de eğer lil Efendi demekle ~eşhur fazıl ve alim bir
imtihan veremez isen bak .ben sana ne yapı­ zatin dersine oturup «İzhar» okumağa başla­
yorum!. deyüp huzurundan dışarı çıktık. La- dım, İşte saba,hlan orada ders okuduktan
kin şimdi Ziya beyin elinden yakamızı kur- sonra doğruca Seraskerlik J,capusundaki ka~
taramıyorum. Sen ,bana sebep oldun dayak ' lemime gelirdim. Görmüş olduğum arabi
yedirdin diye. Ne ise özürler ile gönlünü al- kuvvetile kalemde pek ça,buk iş öğrenüp gör-
dık. meğe başladım. Muhtar Efendi beni fevkala~
«Ders cihetinden Süleymaniyeliler, yazı de sevdi. Müdürümüz Nazmi Efendi de ziya~
cihetinden Sultanahmetliler birinci idi ama desile severdi. Rüşdiye mektebinden imti-
·bizim içimizde hüsni gibi hattı güzel Ziya Bey hanla çırağ buyurulduğumdan sair efendile-
var idi... » re tercih ederlerdi. Maaş cihetile ·de hatırlıy­
dım. Birkaç seneler bu hal ile geçti. Büyük
Abdülmecid'in son yıllarında kalem ha-
yatı - İmtihandan sonra hangi kaleme git- efen diler sırasına geçtim. . Zaten sofu riıeş­
mek arzu edersiniz• diye herkese sor.dular. reb olduğumdan sakal salıvermiştim. Bunun
asıl seoebi, kalemce adeta mümeyyiz ·refiki
Fakire de sordular. Gönlüme ciheti askeriye
geldi; çünkü askerlik Cenabı Hakka giden ·iki gibi i~lere bakardım. Hatta her mümeyyizin
yoldan biridir. Seraskerlik kalemlerinden bi- birer «derdest» torbası vardı ki evrak bu•
rine çırağ buyurulmamı niyaz eyledim. 'Be- nun içindedir. Her sabah efendiler sandık­
ni müsteşar beyefendiye gönderdiler. O da tan çıkarıp mümeyyizlerin önüne koyarlar
beni o zaman ordular ruznamçe kalemi tabir Mümeyyizler açıp kağıtları efendilere dağı­
tırlar. Bizim mümeyyiz Muhtar efendi der-
olunui' kaleme gönderdiler, müdürü Nazmi
Efendiydi; doğruca gidüp eteğini öptüm. O dest torbasını bana 1:J,avale etmişti. Gerçi Muh-
da beni İstanbul ordusu mümeyyizi Muhtar tar efendinin refiki Aksaraylı «Yeniçeri Ağa­
sı» tabir olunur Mehmed Efendi namında sa-
efendinin maiyetine verdiler. Mektepten
imtihan ile gelmiş olduğum cihetle · diğerle­ kalını boyar bir efendi idiyse de, biçare hiç-

rinden fark ve temyiz için yerdeki olan min- bir şeyden haberdar olmadığından, emekdar-
lığı hasebile öyle bir köşede otururdu; ara:
dere oturtmayıp yukarıda olan minder üze-
sıra derkenar ederdi.
rine oturttular. Sair mektep arkadaşlarımı­
zın ekserisi Babıaliye gittiler. Ezcümle Ziya Günlerden bir gün, Müsteşar ·beyin ağa­
Bey dahi Babıaliye çırağ buyurulmuştur. Zi- sı, beraberinde Osman Bey namında bir ÇO•
ya Bey Babıaliye. bir ·başka ziya ve feyz bah- cuğu kaleme getirip müdür Nazmi Efendiye:
şetmiştir vesselam. - Bunu Beyefendi size kaleme çırağ buyur-
Seraskerlik levazim kaleminde müdürü- du! diye bırakıp gitti. Müdürümüz dahi benı
müz Nazmi Efendiydi. Bu zat Üçüncü Ordu-• çağırıp:
yu Hömayun muhasebecisi oldu. 1272 (M. -r- İşte Osman Beyi sizin orduya verdim,
1856 senesi Rusya muharebesinde Serdarı• yer gösterin de otursun! dedi. Ben de önüm-
ekrem Ömer Paşa merhuma ziyadesile men- deki erkan minderinde yer gösterdim; otur
subiyet kesbederek adeta serdar, Nazmi du. Osman Beye şöyle bir nazar ettim, bir
Efendi demek derecesine· varmıstı. Bu ka- şey değil, adi bir kopil çocuktur. Fakat yazı..
lem, İstanbul Hassa ordusile Anadolu ve Ru~ sı zararsızdı. Bir müddet sonra kağıtları .der
AŞCl DEDENİN HATIRALARI - 1140 - İSTANBUL

.kenar etmeğe başladı. Ben de bütün bütün dükkanının bitişiğinde, bakkalın üzerinde
mümeyyiz refiki gibi oldum. Bazı süal ve ce- caddeye nazır idi. Saatçi Emin Efendi de
vap için İsta-n:bul ordusu meclisine -girerdim. Şeyh Efendinin akrabasındandı. Evimin ya-
Nizamiye muhasebecisi Emin Efendi, müste- kınlığı hasebile geceleri oraya devama baş­
şar Nafi Efendi ve sair kalem müdürleri iş lamıştım. Her gece ders müzakere eder, an-
için ekseriya çağırırlardı. Muhtar Efendi yal- cak pazartesi ve cuma geceleri cemiyeti küb-
nız çubuğunu yakıp: - Benim elim ayağım ra ile evinde mukabelei şerife icra olunur-
İbrahim Efendid.ir. Cenabı Hak senden razı ol- du. Şeyhe intisap ile aşkımız sükunet bula.
sun oğlum! diyerek çok çok dua ederdi. .Ade- cak yerde zikrüllahın harareti lateşbih, afyo-
ta baba oğul gibi olmuştuk. Konağı· Üsküdar- na cila vermek için tiryakilerin şeker yeme~
da Nuhkuyusunda idi. Ayni zamanda tekke sine döndü. Saatçi Emin Efendinin Edhem
idi, pederi şeyhti. Sonra vefat ederek Muhtar Efendi namında ve benimle yaşıt bir oğlu var-
efendi yerine postnişin olmuşsa da kendisi dı. Maliye hazinei celilesine devam ederdi.
kalemde mümeyyiz olduğundan yerine bir ve- Bana da benzerdi, yani sarı sakallıydı. Lakin
kil tayin etmiştir. Tekkenin ismine «Kartal- Edhem Efendi tariki nizeninde gaayetle aşı­
baba Tekkesi» derlerdi. İşte beni yazın, ek- kı sadık, alim, fadıl, söz bilir bir zat idi.. Ka-
seriya cuma geceleri alıp götürürdü. Cuma lender meşreb idi. Beni çok sever, saatlerce
günleri de beraber kırlarda dolaşırdık. Cu- yanına alıp ınuhaıbbet ederdi. İsmimi «Der-
martesi günü de •beraberce kaleme gelirdik. viş İbrahim» koymuştu: - Derviş İbrahim..
Yukarıda kaleme çirağ edildiğini söy- Aşık! .. Nasılsın gel bakalım biraz aşktan dem
lediğim Osman Bey, beş altı ay içinde ma- vuralım! .. diye Saatçizade ile saatlerce sohbet
aşallah birdenbire serpildi; 'boy bos ve bir ve muhabbet ederdik ki, bir dakika bile gel-
başka güzellik peyda etti. Bir Yusufi Sani mezdi. İşte bu Edhem Efendinin sohbet ve
oldu. Çocukluk arkadaşım Revanicizide Meh- muhabbetinden manevi pek çok ahval .zuhur
med Cemaleddini hatırlardım. Kalem ma- edüp Şeyhimize karşı olan aşkımız o derece--
halle mektebi değildi. Kalem odasındaki. efen- ye vardı ki bir gün evden yatağımı Hazreti
dilerin her birinin deryayı aşkta sekiz on Şeyhin hanesine naklettirdi ...
kıt'a sefineleri vardı. Osman Beyi kendu;ne Evden yatağı Hazreti Şeyhin hanesine
yardımcı olarak yanıma aldım. Her gün sa- nakletmiştik ya... Kalemden doğruca Şeyhin
bahtan akşama kadar dizimin dibinde otu- hanesine gelip hemen setre pantolonu çıkanp
rur, akran ·ve emsallerinin hiçbirile ülfet ve hir uzun entari üzerinde hırka, başımda
muhabbet etmezdi. Kendisi o vakit Saffetpa- arakiye, üzerinde yemeni, ayağımda pabuç,
şa Tekkesinde bulunan şeyh efendiye men- yalınayak dergaha lüzumu olan şeyleri satın
sup olup Nakşiye tarikatından idi. Ben he- almak üzre Laleli. Caddesinde mecnun gibi
nüz bir tarikata dahil olmadığımdan, Osman girip gelirdim. Kalem efendileri görüp ahva,.
Bey bana N akşiye tarikatının ahvalinden lime taaccüp edüp hayran ve sergerda-n kalır­
bahsederdi. Onu mest ve hayran diı:ılerdim.
Onun sözleri •beni tarikate girmeğe sevketti.
. -
lardı. Ben asla aldırıs etmezdim. Kendimi bir
dilenci şekline koymuştum. Aşk gönlümü Q
Bu aralık Kandillide oturuyorduk. Kayık pa- kadar alçaltmıştı ki büyüklük·'ve kibir değil,
rası gibi masarifi zaide· oluyor, hem de vak- kendimi insandan bile addetme?:dim. Bir şahi•
tile kaleme gelemiyorum diyerek o zaman alicenabın kapusunun kıtmiri olmak isterdim
maaşım da idareye kafi olınağla Laleli Cami- Akibet yine, gönlümün arzusu üzre oldu.
işerifi karşısında çıkmaz sokak içinde bir ev
Gündüz bu ·hal ile .. Geceleri ise, o der-
kiraladım. Yalnız validemle beraber oraya gahın adeta hademesi gibi ihvanın hizmet•
taşındım. Hallinde yine bir perişanlık başla­
lerile meşgul idim. Hatta· o derecede hizmet
dı. Dostların israrı ile bir ieyhe intisap et-
ederdim ki abdesthanelere varınciya kadar
meğe karar verdik.
temizlerdim. Osman Bey sureta Şeyh Efen-
Tekke hayatı - O zaman kürsü şeyhi diyle görüşmek ve asıl maksadı beni görmek
Hasan Efendi Hazretleri, Halveti tariikati için bazı cuma günleri mezkur haneye gelir-
şeyhlerinden ve fudaladan bir zAt olup ha- di. O ·geldiği zaman hizmetim bir kat daha
nesi Lalelide meşhur Saatci Emin Efendinin artardı».
ANSİKLOPEDİSİ - 1141 - AŞCI İSKAMBiLt

AŞCI · GÜZELİ - Son yeniçerilerden dört ve en çok altı kişi oynar; oyuncular iki-
halk şairi ve Çardak Yeniçeri Kolluğu çor- den fazla olursa ikişer ikişer veya üçer üçer
bacısı Galatalı Hüseyin Ağanın şehrengiz yol- ortak olurlar; ortaklar yanyana oturamazlar
lu yazdığı destan mecmuasında güzelliğini Kağıtların renk ve şekil üstünlüğü yoktur.
·övdüğü bir esnaf civanıdır. Şair yirmi dört Sadece sıra üstünlüğü vardır. En kuvvetli-·
kıt'alık bu destanında güzelliği ile İstanbulda den en zayıf kağıda göre sıra şudur: Birli,
zamanının şöhreti olmuş bu gencin adını ver- ikili, papaz, kız, oğlan, onlu, dokuzlu, sekiz-
miyor, sadece çıraklık etdiği aşçı dükkanının li, yedili Oyunun kazanılmasını temin eden
Uzun Çarşı boyunda olduğunu kaydederek sayılı kağıtlar şunlardır: Birliler on birer,
Alemdar Mustafa Paşanın idam etdirdiği ikililer onar, papazlar dörder, kızlar üçer ve
namlı yeniçeri zorbalarından Kahvecioğlu oğlanlar ikişer sayıdır. Oğlana ekseriya bacak
Bıiruıisuz Mustafanın ıbir vak'asını naklediyor denilir. Bütün sayı tutarı yüz yirmidir. Oyun
(B.: Hüseyin Ağa, Çardak Çorbacısı Galata- sonunda alınan kağıtlardaki sayılar sayıdır,
lı; Mustafa, Kahvecioğlu Burunsuz). destanın kim çok a·lını§sa oyunu o kazanır. Bir oyun
Aşçı Güzelini tasvir eden parçaları şunlar bir puvandır; bir parti, kararlaştırmasına bağ".'
dır:
• lı, 3, 5;· 7, ve ekseriya 11 puvanda biter. Sa-
yı yarı yarıya alınmış ise «pata» denilir; ye-
Dükkanlar kurulmuş karşı be karşı
Güzeller pazarı bu Uzun Çal'§ı nik tarafın, bütün sayı tutarı olan yüz yir-
Bin derde devadır toprağı taşı minin dörtte birinden bir fazla yani otuz bir
Gönül verdim bir aşcı güzeline sayı alınası rn.zım.dır, alamazsa karşı_ taraf iki
Kanarya kuf!uılur dükkam kafes gider, yani iki puvan kazanır; yenik· taraf hiç
fsmi. şerifini unutmuş herkes kağıt tutmazsa kaput olur; yani galip taraf
Kimi ipek diyor kimi de canfes üç puvan kazanır; yenik taraf kağıt tutar da
Şehzadeler su dökemez eline hepsi sayısız kağıt olursa, karşı taraf yine iı1d
Yeni basmış
ondört onbeş yaşına puvan kazanmış olur.
Sırma çekmiş iki keman kaşma
Aşçı iskambili ellere alman üçer klğıt
Tacı §ahi keçe külah başına
Nola berdar olsam kalıfil teline ile oynanır; kağıdı karan, sağındaki oyuncu-
dan başlıyarak üçer kağıt dağıtır, iki kişi oy-
Fildişi üstünde hillli gömlek
nuyorsa yedinci kağıdı, dört kişi ise on üçün-
·Ak dimi çağşırla o misli melek·
Gümüş mü billur mu o iki bilek
cü kağıdı, altı kişi ise on dokuzuncu klğıdı
AI futayı bağlamıı1Iar beline yere açar ve geri kalan klğıtları, bir deste
halinde yüzleri yere gelmek üzere, çaprazla-
Yalın ayağında nıÜini şimşir
Gözleri ahftdur bakışları şir ma bu kağıdın üzerine kapar. Yere açılan kl-
Mercimek aşım aman tez pişir ğı.t koz olur; yani onun cinsi, o oyun deva-
Kapılmadan çırak kavak yeline mınca diğer üç cins. kağıtları alır. Oyuna,
kağıdı karıp dağıtanin sağındaki oyuncunun
Çorba tası eline pek yaraşır
Ona bakan bütün gözler· kamaşır yere bir kağıt atmasile başlanır; ve herkes
Hased konu komşu baf!ım kaşır yere birer kağıt atar; oyun, yere atılan ilk
Bakmadan kafasındaki keline · kağıdı kendi cinsinden üstün_ sayılı bir kAğıt
Aiılatın iyisini yirmiş ayı yahut bir koz kağıdı ile tutmaktan ve bu ara-
İki ayaklısı bu aııçı dayı da sayı kaldırmaktan ibarettir. Yere atılan
O zalimin elinde arslan payı
ilk kağıdı ancak kendi üstün sayılı kağıdı ya-
Vurulsa IAyık cellad çengeline
. hut bir koz kağıdı tutup kaldırır. Yere oyna-
AŞCI İSKAMBİLİ - Bir kağıt oyunu- nan kağıtlar, oyunu kaç kişi oynuyorsa, her-
dur, karışık hesapl~ı, ,zekaya dayanan ince- kes kağıdını oynadıktan sonra kaldırılır, ya-
likleri olmadığı, herkes tarafından kolaylıkla ni dört kişi ise dört kağıt· olarak, altı kişi ise
öğrenildiği ve umumiyetle içşi ve amele ve altı· kağıt yerden alınır veya verilir; buna bir
esnaf kahvehanelerinde oynandığı için İstan­ el tabir edilir. Oyun altı kişi oynanıyorsa bir
bul ağzında 'bu adı almıştır. Konçina denilen oyun altı el sürer. Birinci el yerden kalktık­
üçlü, dörtlü, beşli ve altılıları çıkarılmış otuz tan sonra, yerdeki kağıtları kim tutmuş ise
altı kağıtlık deste ile oynanır; çift yani iki, ondan başlamak üzere herkes sıra ile yerde-
AŞCILAR VAK'ASI - 1142 İSTANBUL,

ki :kapalı desteden b:rer kağıt çekerek elin- AŞCILAR VAK'ASI - Hicri 1000 yılı
deki kağıtları yine ·üçe tam'amlar ve yeni ele zilkadesinde (1592 ağustosunda) Büyükşehir­
de , birinci eli tutan başlar; ve bundan sonra de meraklı
dedikodular uyandırmış bir vak'a-
her yeni ele, ondan evvelki eli tutan başlar dır. Saray aşçılarından biri sarhoşluk. halin-
Oyun. dört kişi veya altı kişi ise, karşılıklı iki . de bir yoldaşına tabanca çekmiş ve kundağı
tarafın birer oyun idarecisi vardır; bunlara ile vurmağa başlamış; beriki de tavuk te-
.«usta» denilir; oyuncuların ustanın emrine mizliyormuş, elinde bıçağı mütecavize sapla-
,göre kağıt oynamaları oyuna zevk ve lezzet yıp öldürmüştü; suç öldürene yüklenip Padi-
verir. Ustaların da sadece hüner sahibi değil şah asılmasını emretmişti; fakat diğer saray
neşeli.· tatlı dilli kimseler olması gerekir.· aşçıları, adam asılır asılmaz «emir yerine
Oyuncular, ellerindeki kağıtları ıkarşı tarafa geldi!» diye ipine bıçak çalıp ke·smişler,
hissettirmiyerek bir işaretle ustaya haber ve- ınahkO.m baygın bir halde yere düşünce üs-
rir: Tek gözü kırpmak «koz birlisi var», çift tüne bir köhne hasır örtüp kaldırmışlar, Aılıır­
gözü kırpmak «koz ikilisi var», çene oynat- kapıdan bir kayığa koyup gu:ya defnetmeı'k
mak «koz papazı>~, dil çıkarmak «'koz kızı üzere Üsküdara geçirecek -o1muşlardı; lfiltin
var:ı>, omuz .oynatmak «koz oğlanı var» . de- kayık daha sahilden ayrılmadan actaında ha-
mektir. Aşçı iskanı bilinin başlıca ıstılahları, yat eseri belirmiş, siyasetten geldiği için ka-
oyun tab;rleri şunlardır: · yıikçı karşıya geçirmeğe cesaret edememişti.
İ"Skambil, koıı is,kambili (birliler, ikililer, Aşçılar ile kayıkçı arasında bir çekişme baş­
kozun birlisi, ikisili) - · Ver iskambilini!. .. lamış, vakia derhal saraydan duyulmuş,. bü-
kozdan _gayri k!ğ1,dm, iskambilini oyna) - tün saray mutfakları halkı: Hay meded! Der-
Bacak kır, kız kır; papaz kır! (kozun bacağını, diınendin suçu yok idi.. Hak Taala hayat ver-
kızını, papazını oyna). --'-- Geç! .. (karşı tarafın di! ... Affedilmek gerekir!» diye ayaklanmış,
oynadığı kozun büyüğünü oyna) - Sayı ver! bunun üzerine kaatil aşçı tekrar Divanı Hü-
- Boş ver! (Ençok iki . sayı, yani bir bacak mayuna •götürülmüş, divanda yapılan tahki-
.ver... ) - Su hoş ver! .. ((Hiç sayı verme) - katta mahkum asılırken ipin ilmiği yerini
Tutulma!.. (yerde kozun birlisi veya ikilisi bulmadığı, bunun da hile ile kasit eseri oldu-
yattığına göre bu kağıdı almak için bir evvel- ğu anlaşılarak kısasta israr edilmiş ve ·bu se-

ki eü karsı tarafa vermek.. ) - Tutuluyorum!. fer boynu vurularak idam olunmuştu.


- İskambil vereceğim!... - Kaputa •gitmek AŞCI OYUNU (Karagözde); KARAGÖ-
- İkiye dönmek - Helvacı -kağıdı! .. (elimde ZÜN AŞCILIĞI - Karagöz aşçı Bolulu Me-
ne koz iıe de bir sayılı kağıt..) - Çektin mi miş Ustanın yanında aşçı çırağı oluyor. Dük-
baber ver! . (kozun birlisini veya ikilisini çe- kana külhani ile Yahudi. malzeme getiriyor-·
kersen haber ver!) - El tutmazsınız - Ge- lar. Sonra aşçıya gelen müşteriler Mösyö Ka-
lin güvey etm~k (karşı tarafın elinde bulu rolin, Tiryaki, Mestan Ağa ve yaşmaklı bir
nan koz ikil;sini kaçırtmayıp koz birlisiyle hanım.
almaJc) - Pata sürmek (diğer oyunda bir gi- Bir gün bir tesadüf eseri olarak yaşmak­
den _iki, iki giden üç puvan saymak). lı bir hanım aşçı dükkanına geliyor. Dükıkan­
Aşçı iskariıbili, kalabalık ailelerde kah- da bir hayli muhabbet ettikten sonra, yaş­
_vehanelerde, bilhassa kış geceleri ve Rama- maklı1-hanım Karagözün sanatının mahareti'.
_zan geceleri teravihten sonra ,oynanır. Or- ne binaen Karagöze tatlı yaptırmak istiyor.
taklar da değiştirilmez, . oyunda acemilikleri Karagöz peki yaparım diyor. Hanım .Tatlının
ve ufak tefek ihmalleri, hataları görülse de evde yapılmasını istiyor. Fakat Karagöz bir
bir oyuncu, ertesi akşam ayni ortakları ta- türlü raz~ olmuyor. Hanım güç hal ile Karaıgö­
rafından bilhassa davet ·edilir: Basit olduğu zü kandırıyor. Yalnız sizden bir ricam var bi-
kadar tatlı oyundur, hele oyuncular neşeli in- zim eve muttassıl bir komşu var fena· kalpli
sanlar olursa pek boşça bir zaman geçirilir bir adam, bizim· eve yabancı biır erkeğin gir-
Esnaf çırakları, kendi 'has ustalariyle oyuna diğini görürse ·bin türlü kiylükal eder. Bir
oturmuş ise asla karşı tarafta yer alamaz, takrip !kadın kıyafetinde seni eve ·sokarım.
kendisi daha güzel de idare etse oyun usta- Karagöz yine müşkülat çıkarıyor.· Fakat so-
lığmı da ustasına .bırakır, Burhan Olker nunda Karagöz yine razı oluyor.
ANSiKLOPEDİSİ - 1143 AŞCI OYUNU (Karagözde)

Şimdi (dördüncü perde açıldıkta sahne- Karagöz - Ne halt ettin küçük hanım
de Karagöz yaşmaklı kadın kıyafetinde ha- böyle söyliyeceğine şunu al öldürüver de da-
nımla karşı karşıyagelirler). ha iyi..
Muhavere: Bekri - Mademki öyledir sen git aşçl
- Hanım Aşçı başı ben size korkacak «adını -ben alır getiririm.
bir şey yok demedim ıni? Bak işte eve bir şey Hanım - Pek iyi ağabeyciğim (Hanım
kalmadı. gider).
Karagöz - Eve ,bfr şey kalmadı ama Karagöz - Küçük hanım kuyruğu kur-
dizlerimde duracak hal kalmadı. Titreye tit- tardı. Kapana biz tutulduk.
reye köpe-k ısıtmasına tutuldum.. · Bekri - Ne söyleniyorsun kart karı Un-
kapanında -bez mi dokuttuk dedin?
Hanım - Her ne ise rica ederim. Bazı
talimat vereceğim kusura bakma. Karagöz - Hayır Zeyrek yokuşunda fır­
tınaya tutulduk dedim.
Karagöz - Vay demek, daha atlanacak
hendekler var ha! Ben yavaş yavaş feraceyi Booi - Denizde değilsin ya ayağın ka-
çıkarayım ..
rada ne korkuyorsun.
Karagöz - Karada ama ayağım kayar
Hanım - Hayır canım korkacak bir şey
da çirkefe düşerim diye korkuyorum.
söylemiyeceğim. Yalnız eve girdiğiniz _vakit
Bekri - İster düş, ister kallc.. Şimdi ne
evvela bir kadını taklid edeceksiniz.
yemekler bilirsin onu söyle. Ben adama be-
1

(Şarkı ile nara atara~ Bekri Mustafa


dava para vermem.
gelir)
Karagöz - (Kor-ku ile) yalan bulmalı.
- Şarkı_:_ akşam ala tabana kuvvet kaçamak çorbasL.
Bir gemim var salıverdim engine Yolunu bulursam savuşmak helvasL. Kaça-
Bezirganlar aman tahta vurur dengine mazsam döğüşmek ya'hnisi ...
Şimdi rağbet güzel ile zengine
Bekri - Bunlar ne biçim yemekler ben
Nakarat
ömrümde böyle yemek ismi işitmedim ..
Gel tutu di!!im aman aman sevdada müşül hal olur
Son görüsmemiz ama aman elbet kiylükal olur Karagöz - Sen rakıdan başka ne bilir-
sin.. Bunlara et'ımai firariye derler..
Bekri - Di gidi felek, di gidi felek .. Bekri - -Bu yemekleri Feriköyünde mi
(Nara atar) yerler!
Karagöz - O ne o.. Gök gürlüyor gali- Karagöz - H~yır, Şişlide kavga ederler.
ba yağmur mu gelecek! Şemsiye de yok. Bekri - Ben ,bu kadar kalın sesli öküz
Hanım - Eyvah aşçıbaşı iş şimdi ber- gibi bağıran karıya tesadüf etmedim.. Şu
bad oldu. yaşmağını aç !bakalım. ·
Karagöz - Ne gibi sanki biraz ıslanırız Karagöz - Ben zaten işin falso olacağı­
Şeker değiliz a .. m biliyordum. Şimdi ne yapmalı? ..
· Bekri - Sende hiç utanma arlanma yok Bekri - Hadi ne duruyorsun açsana! ..
mı/ annenden izinsiz sokağa çıkıyorsun .. Karagöz - (Kadın taklidi ile) A.. Ayol
Karagöz - Bu ikim? Yağmurdan evvel na.mahremim kadın kısmı sokakta ·yüzünü
fırtına çıktı Allah vere yelken kapatmasına açar mı, hem · üstüme varma iki canlıyım ..
uğramasa idik. Bekri - Dur öyle ise (Bekri zorla yaş­
- Hanım A... Ağabeyciğim. Nasıl izin- mağı alır Karagöz-ün yüzü meydana çıkar)
siz annam söyledi de ben öyle çıktım. vay Karagöz (Nara atar)
Bekri - Ne işin var? Ne için çık.tın ba- Kara.göz - Benim 'kabahatim yok tatlı
kayım. yapmağa giderken işin en acısına rastgelelik.
Karagöz - Adamakıllı bir mantar at Bekri - Ben şimdi seni tatlı tatlı Ahire-
ikimiz de sıfırı tüketiriz ha .. te yolcu ederim de böyle edebsizlik etmeği
Hanım - Annem bir aşçı istedi ben de öğren ..
kolcuya gittim bu kadını buldum eve götü- Karagöz - Vaz geç ... - Tövbeler olsun
rüyorum. bir. daha böyle bir şey yapmam.
AŞCIYAN (Aram) İSTANBUf.
- 1144 -

Bekri - Ulan ben sana soluk aldırmaz­ kak ki çok sevimli, mesleğinin ehli adamdır
dım ama bizi temaşaya tenezzül eden zevat 1891 de Samatyada doğdu. Tokattan ge-
huzurunda hakaret etmek haddim değil de- lerek İstanbulda tavattun etmiş Hacı Mak- .
fol, gözüm görmesin. sud adında bir ku!}dracınm oğludur. Üç se-.
(Bekri ve Karagöz) ne -kadar Türk mahalle mektebine devam et-
(Karagöz eski kıyafetiyle Hacıyva.dla kar- ti, askerliğe heves ederek henüz on yaşında
şı karşıya gelirler). iken Meşrutiyetin ilk yılında, 1909 da Yıl­
Hacıyvad - Karagözüm. ·geçmiş olsun. dızdaki Jandarma_ Efradı Cedide mektebinin
Karagöz - Allah müstahakını) versin İkinci bölüğüne kayodulundu; 1911 de on
(Hacıyvada tokat) iki yaşında bir çocuk nefer olarak Çanakkale
Hacıyvad Yııktın perdeyi eyledin viran. ,kumandanlığına bağlı Ezine'nin Kösedere ka-
Yine sahibine haber vereyim hemen. rakoluna gönderildi. Trablusgarp har,bi, Bal-
(Hacıyvad). kan harbi ve Birinci Çihan harbi yıllarını (1911
Karagöz - Her ne kadar sürci lisan et- 1918) Ezine'de, Ankara Jandarma posta kara-
timse affola. kol kumandanlığı emrinde, Antalyada acemi
Naşid Bayliv . taburları muallim jandarma neferliğinde, tek-
rar asıl kıt'ası olan Ezine karakolunda ve
AŞCIYAN (Aram) - Ermeni matbaacı Ayvacıkda geçirdi. 1918 mütarekesinin imza-
ve gazetecisidh-. 1855 de Gedikpaşa'da doğ­ lanması üzerine çavuş rütbesiyle tezkere
muşı ve 1909 da Kadıköy'de vefat etmiştir. alarak İstanbula geldi; İş hayatına atıldı.
1878 de Sümbüllü Han'ın ze.min katında evvela bir rakı imalathanesinde çalıştı; İs­
ve bilahare Yusufyan Hanında birer matbaa tanbuldan işgal kuvvetlerinin çekildiği sıra-.
açmıştır. Bir müddet de «Aşçıyan ve şeriki» da Florya'da «Türk Yuvası» adı ile bir yer
nanıı altında Eğya Dınd·esyan'la lbirlikde bir açarak meyhanecfüğe başladı; ancak yaz.
matbaa işletmiştir. Tabettiği bir kitaptan mevsimleri faaliyette bulunan bu gazino ken.ı
ötürü ıbapse mahıkı1m olup matbaası da kapa- <lisini· tatmim edemediği için k$.balık bir
tılmıştır. 1896 da Varna'ya gitmiş oradan da semti · tercih mecburiyetinde kaldı, Kadıkö­
Rumanya'ya geçmiştir. Meşrutiyette İstan­ yünd~ iskele civarında «Tokat Lokantasb
bula avdet etmiştir. adıyla içkili b!r yer açtı; 1935 de Kalamışta
Aram Aşçıyan 1882 de «Indanik» (aile) Hulusi Beyin köşkünün altını tuttu, gece-
adlı yarım aylık ermenice bir mecmua neş­ leri Sisman Ahmed ve Bahaddin Efendil erin
retmiştir. 1883 - 1888 yılları zarfında neş­ Karagöz ve Kukla oynattı-klan bu yeni gazi-
redilen «Labder Tiokinyan» «Diojen» in fe- nosu ile keyf erbabı arasında ilk büyük ala-
neri) adlı ermenice mizahi haftalık bir gaze kayı topladı; 1936
tenin de sahip ve müdürü olmuştur. da, Kalamış gazi-
Kevork Panıukçuyan
nosunu işletmekte .
AŞCIYAN (Bedros) - Namlı Ermeni devam ederek Çen-
gazinocu ve meyhanecilerden; ,Çenberli- berlitaşta ikinci bir
taştaki küçücük dükkanı bilhassa ·Basın meyhane açtı ve
mensuplarının uğrağı olmuş, Bedros da ikısa zamanda «Şiş­
kaleni .ve fikir adamlarına hizmeti, ka- man» İstanbulda
zanç kaygusundan tamamen sıyrılarak şöhret oldu.
kendisine bir şeref bilmiştir. Hoş. soh-
bet, tatlı dilli, müşterileri arasında bulunan 1939 da Kala-
muhitinin ayak takımını ve ibHhassa bun:ıa~ mıştaki gazinoyu
rın içinde de dikenli, bir iki kadeh içtikten başkasına devrede-

sonra mütecaviz olan hayta güruhunu idare . rek bütün faaliye-


etm·esini bilir, · müşterilerinin çoğu tarafın­ .
tini. Cenbet1litaşta-
ki dükkanda top-
dan adından ziyade «şişman», «şişko» diye
hitaba uygun derecede mül~hham, göbekli ve ladı ve =burada Bedros Aşçiyiı.n
bakarken gözleri daima şehlalaşır, muhak- 19 5 7 yılına ka- (Resim: Nezih)
ANSİKLOPEDİSİ -. 1145 - AŞI BOYASI (Kırmızı)

dar on beş yıl çalıştı. 1957 de Çenberlitaş ci- sekli bir sokaktır.Ahmedçelebi sokağı ~av-
varının istimlakinde dükkanı yıkıldığından şağından yüründüğüne göre, sağa kıvrılan
açıkta ve işsiz kaldı. 1959 da altmış yedi mukavves dirseğe kadar kaba taş döşeli bir
yaşında ve geçim kaygusu içinde yeniden bir merdivenli yokuştur. Bu yokuşun tam kar-
yer bulabilmek için çırpınıp dolaşmakta idi. şısında 39 uncu İlkokulun yerleştiği büyük-
İstan·bul Basın .tarihinde unutulmıyacak yer- çe bir ahşap ev vardır. Onun yanındaki 7 nu--
lerden olan Cenberlitastaki dükkanın ahirete maralı ahşap ev ise, iki kat üzerine, kutu gi-
göçmüş müşt~rileri ara~ında Ömer Riza, Mah- bi bir yapıdır ki, İstanbulun en iküçük, fakat
mud Yesari, Ali Naci Karacan, Sami Karayel, gayet şirin pitoresk yapılarındandır; haya-
Seni,h Muammer, Hüseyin Sehsüvar, Hamami- tın, tevazu içinde-ki saadet ve lezzetinin ör-
zade İhsan, Feridun Osman, Hikmet Münif, neğidi!, pencereleri saksılarla bezenmiş, kar-
-Jteşad Fevzi, ilk hatıra gelen isimlerdir. şı bayırlara, daha geride Eyyub sırtlarına
Yunus Nadi merhum da bir defa, tedavi harikulade bir nezareti vardır; sahibi Musta-
için Avnıpaya son hareketinin arifesinde uğ • fa Kayman da evi kadar şirin, .çiçeık merak-
ramış, içeride bulunan Ömer Rizaya: lısı bir zattır. Sokağın bu noktası, artık bir
- Burada olduğunu söylediler, sana ve- bayır üstüdür; Ahmedçelebi sokağı en az beş
daa geldim... demiş, Ömer Riza Patronun ~u metre kadar aşağıda kalır ve Mustafa Kay-
kadirşinaslığından fevkalade mütehassis ola- man'ın şirin evceğizinin önü oldukça büyük
rak: bir arsadır ki, üzerine bir villa yapılmağa de-
- Niçin zahmet ettiniz, çağırtsaydııiız ... ğer. Aşağı vadinin ve karşı bayırın sokak ve
Deyince: bahçelerinde oynaşan ve kendileri görünme-
- Yol.. demiştir, bu tezgaılıın başında yen çocukların sesleri, hele sümbüli bir ha-
:bir katrecik neşe tahsil eden ıbir fikir ada,- vanın akşam garipliği içinde bülbül seslerin-

mını Yunus Nadi değil, Sultanı Gihan olsa den farksızdır (ekim 1946). Aşhane Sokağı
kaldıramaz!... bundan sonra, Abdürrahmanşere:f:ibey cadde-
Bedros bir kadeh rakı sunmak istemiş; sine kadar, hemen dümdüz devam eder. Ya-
kın mazide pek mamur olduğu aydın olarak
on~ da:
görünen bir semtin temiz, sessiz· bir sokağı­
- Sakla, dönüşte, iyileşeyim de ...
dır; sağ kolda Aşçıbaşı Camii kavşağı köşe­
Demiştir. Bedros, büyük gazetecinin Av-
sinde ve Aşhane sokağına nazaran bir set üs-
rupada öldüğünü Cumhuriyet gazetesinde o-
tünde Aşçıbaşı Camii vardır; cami geçilince,
kuduğu gün «Saltla .. dönüşte! .. » iltifadını ha-
sağ kol, gözün alabildiğine mezarlıktır; yol
tırlıyarak hatırasına hürmeten o gün dükk~-
kenarında, çatısı çökmüş, içinde bulunan 7
nını kapamıştır.
mermer sanduka dağılmış, baş ve ayak taş­
ASCIYAN (Mikayel) - Osmanlı tarihi ları ise tamamen yok olmuştur.
hakkında birkaç eser bırakmış bir müellif- Bibi.: REK ve Muzaffer Esen, Gezi notu.
dir. Ondokuzuncu asrın ortalarında doğmuş­ ASI BOYASI (Kırmızı) - Kırmızı ve sa-
tur.· Patrikhane Tedrisat Heyetinin tavsiyesi rı (ocr; rouge, ocre jaune) iki çeşit olup, kır­
üzerine, 1886 da, Ermeni mekteplerin-in iıhti­ mızı aşı boyası, İstanbulun ahşap yapı devrin-
yacı için. 127 sahifelik bir «Osmanlı Tarihi» de en makbul ev boyası olınuşiur; ki bu sa,
adiyle yeni bir eser daha neşretmiştir ki ikin- tırların yazıldığı sırada, Büyükş~hrin siması
ci cildi 1890 da tabedilmiştir. Bu eserin bi- süratle değişirken, aşı boyalı ahşap evler _de
rinci ci'ldinden, Aşçıyan'ın Meclis-i Mearif-i pek azalmış bulunuyordu. Kırmızı aşı boya-
Umumiye'ye aza olduğu anlaşılmaktadır. sına madenciler türabi olijist (oligiste ter-
İkinci tabı 1900 de çıkan 96 sahüeliik muh-
reux) derler. Kırmızı toz halinde; kısmen kil
tasar bir Osmanlı tarihi de mevcuddur. ile karışıktır. Terıktbinde susuz demir üç oık­
Kevork Pamuk.çuyan
sid bulunur. Memleketlerimizde Bursa ve
AŞHANE SOKAĞI - Eyyubun Nişan­ Ankara vilayetlerinde çıkar; •bundan kırmızı
cımustafapaşa mahallesi sokaklarmdandır; yazar kurşun kalemi yapılmaktadır, ayrıca
Ahıiıedçele'bi sokağı ile . Abdürrahmanşeref­ , boyacılıkta da kullanılır. Ahşap evlerin dı­
bey caddesi arasında uzanır. Mukavves dir- şında kullanılan kırmızı aşı ·boyasına yuınur-
AŞIK (Tahsin) - 1146 - İSTANBUL

ta altı,
hazan da yumurta sarısı ve tutkal ka- det sonra kendisi de işçi olarak ayni müesse-
rıştırılır.
Evlerin içinde, tavan telvininde kul- seye girmeğe muvaffalc olmuştur.
lanılan aşı boyasına da çiy bezir, neft ve üs- Fatma fabrikanın kırk birinci ve Tahsin
tübeç karıştırılır.. de otuz üçüncü kısmında çalışmaktadırlar.
Surftri'nin <<Hezeliyat» mda aşı boyas1 Ayni çatı altında bulunan sevgilisi Fat-
hakkında şu zarif beyit vardır: mayı biran önce görmek için Tahsin derhal
faaliyete geçmiş, çok · geçmeden sevgilisini
Burnu işlerken kanamış idi nakkaş ustanın
bulmuştur.
Surh idüb ol hım ·ne torağı aşu koymuş ad
Bu sırada Fatma; kocasından ayrı ,bulun-
Naşid Baylav
masına rağmen, Tahsinin bütün tekliflerini
AŞIK (Tahsin) - 1946 şubatında Bey- yine reddetmiştir.
kozda aşk yüzünden işlenmiş bir cinayetin fa- Karşılık
görmeyen aşkıyle bir mecnuna
ilidir; bu 'facıa İstanbul gazetlerine şöyle ak- dönen Ta•hsin Aşık, bir gün öğle paydosunda·
setmiştir: havanın güzel oluşundan faydalanarak Bey-
Beykozda «aşk» adına bir cinayet işlen­ koz çayırına gitmiştir. Feci akıbetinden ha-
miş,bir işçi sevgisine mukabele etmiyen na- bersiz, Fatma da biraz sonra birkaç işçi ar•
muslu ve evli genç bir kadının kanına gir- kadaşiyle birlikte ayni yere gelmiştir.
miştir. Tahsin, Fatmayı hemen y3:nııbaşmda gü-
Katil; iki yıl önce doğduğu memleket olan lüp eğlenir görünce deryal yaklaşmış ve:
Cidede bulunduğu sırada 19 yaşlarında Fat- - Fatma, artık bana inan, gel, benim
ma adında ,güzel bir kız görerek münasebet ol!
tesisine çalışmış, fakat kızdan bir karşılık Diye son bir birleşme
teklifinde bulun-
görmemiştir; evlenmek maksadiyle· Fatmanın muştur; fakat genç ve güzel kadın aşıkına
ailesine 'başvurmuşsa da bu teklifi de redqe- cevap vermeği bile lüzumlu görmemiştir.
dilmiştir. Bunun üzerine delikanlı bıçağını çeke-
Bu arada, Fatma evlMlık olarak yanla- rek Fatmanm üzerine atlamış, müteaddit
rında bulunduğu ailenin çocuğu ile evlendi- yerlerinden vurmuş; kadın pek az sonra öl,.
rilmiştir. Tahsin, sevdiği kızın artık evlen- müş, firara teşebbüs eden katil de az sonra
miş olduğunu hiç nazarı itibare almadan yi- yakalanmıştır. Bu cinayet o azaınanlar Bey-
ne kadınla münasebet tesisine çalışmış; bütün kozda ve fabriJca işçileri arasında büyük he~
tekliflerinin reddedilmesine rağmen Fat- yecan uyandırmıştır.
manın yolunu gözetlemeğe devam etmiştir.
AŞIK (Tektelli Sazşairi Cemal) - Zamanı­
Bir gün, genç kadının geçeceği yeri öğ­ mızın şöhretlerinden bir kalender; halk ara-
renen Tahsin Aşık, burada beklemeğe başla­ sında Aşık Cemal diye tanınmış olup, lakabı­
mış ve Fatma geçince önlemiştir. Fatma, nı s-oyadı olarak tescil ettirmiştir. 1875 e
aşığının tekliflerini yine reddedince Tahsin · doğru İstanbulda doğmuştur; müteaddit zev-
kızı alip kaçırmış ve tam beş gün dağlarda celeri ve bunlardan doğmuş birçok çocuğu
gezdirdikten sonra takibine çıkan jandarma- olan Evkaf Baş Mümeyyizi Trabzonlu Kanbur
lar tarafından yakalanmıştır. Mustafa Beyin oğludur. Babasını küçük yaş­
Bu hadise üzerine, Fatma ve kocası, İs­ ta iken kaybetmiş, üvey ana ve üvey baba
tanbulda bulunan ve Beykoz Deri Fabrika- elinde klasik tahsili ihmal edilmiş, serazıAd
smda çalışan akrabalarının teklifini kabul büyümüş, pek genç yaşında da Kocamusta-
ederek Cideden şehrimize gelip Beykoza yer- fapaşa civarında Ramazan Efendi . dergahına.
leşmiştir. intisap etmiş; ,bu sıralarda da., bir baba dostu·
Cidede kayıkçılık yapan ve yirmi ibir, olan Selanik Evkaf Muhasebecisi Ahmed
yirmi iki yaşlarında bulunan Tahsin Aşık, bu Fahreddin Beyin kızı ile evlenmiş, Selaniğe
ayrılığa daha fazla tahammül edemiyeceğini gitmiştir. Henüz on dokuz yaşlarınd~ bulu-
anlamış o da İstanbula gelmiştir. nan Cemal, kaynatasının ısrariyle Mektebi
Delikanlı, kısa bir araştırmadan sonra. İdadiye başlamış, fakat bir taraftan da yine
Fatmanın Beykozda oturduğunu ve deri fab- · tekkelerden ayrılamamış, bu arada esrara
rikasında işçilik yaptığını anlamış, bir müd- alışmıştır. Bu hali aile geçimsizliğine sebep
ANSİKLOPEDİSİ - 1147 - AşIKLARMEYDANI CADDESİ

olmuş, kalenderane hürriyetin her türlü çüklü, içlerinde ben gibi kagirler de ,bulunan
elem ve ıztırabını, mazbut aile refah ve saa- bu evlerin sekenesi tamamen müslüman ve
detine tercih eden genç adam, bir gün lbir orta ·hallice ailelerdir. Sipahifırını kavşağı
hiç yüzünden çıkan kavga ile karısını ve kü- köşesinde bir ahşap evin altında eskiden -bir
çücük oğlunu terkederek İstanbula dönmüş, kahvehane yahut bir dükkb olduğu tahmin
lstanbulda da, babasından, kendi hissesine edilen yerde Yahyakahya Muhtarlığı vardır.
clüşen mühimce ,bir mirası tasfiye ederek Sola kıvrılan birinci dirsekte en az bir asırlık,
postunu tekkeye sermiş, esrar tiryakiliğine İstanbulun eski evlerinden harap ve meskun
bir de~ayyaşhk katarak coşkun dalgaların üs- bir yapı, bunun karşısında ibir çeşme harabe-
tünde nereye gittiğinden bihaber bir tahta si enkazı vardır. Birinci dirsekten itibaren yol
parçasına dönmüştür. Birgün, şeyhinin Te- çatallaşır; sağdaki kol bir kavis çizer, soldaki
pebağı köşkünde, Muzaffer Bey namında bir kol dik açıya yakın bir dirsekle kırılır. İkisi­
zat kendisine beş telli bir saz hediye etmiş, nin arasında kalan üçgen şeklindeki adacık
ötedenberi saza, aşıklığa hevesi olan Cemal sokağa aq.ını veren Şeyh. Aşık Ahmed Efen-
da: «Gönül bir, dost bir, Allah ibir!» deyip dinin yattığı üç servili küçük bir mezarlıktır.
sazın dört telini çıkarmış, nihayet, tesıbit edi- Alelade ve kırık dökük :bir tahta parmaklık­
lemiyen hayat fırtınalariyle Büyükş~hriıi so- • la çevrilmiş olan ,bu mezarlığın yola pitoresk
kaklarına düşmüş, omuzunda sazı, göğsünde bir şirinlik ve hususiyet verdiği muhakkak-
«Tek telli saz şairi Aşık Cemal» levhası; semt tır. 1946 da semt halkı arasında Şeyh Afımed
semt, kahvehane kahve·hane, üst baş dökük, «Ahmed Safa Baba» adiyle anılmakta idi. Ka-
perişan dolaşmağa başlamıştı; ve bu hal yıl~ bir taşındaki kitabe şudur: «Ali Babanın oğlu
!arca, bütün meraretiyle devam etmişti. Ba- Yanık merhum ve mağfur Şeyh Ahmed, Efen-
zan muhatablannın görünüşüne göre, mah- di ruhiyçün elfatiha sene 1187 (1773)» Yanık
fuzatını kan-ştırıp ;bozarak, yahut sanat kıy- , ,, lakabı aşık sıfatının inkar edilemez ki pek la•
metinden mahrum tuluat yollu şeyler (şür­ tif karşılığıdır. Şeyh Ahmedin yanında med-
ler?) söylerdi. Aşağıdaki satırlar bunlardan fun diğer zevat şunlardır: Hicri 1254 (1838)
bir örnektir: de vefat eden Kadiri şeyhlerinden Ali Safa
Fikriyi senin dildeki bu narım dergahının şeyhi İsmail Efendi; 1052 (1642)
Söndürmez asla ol yedi derya de ölen bir civanı nazenin, Hüseyin Çelebi,
Derunun nehri Ceyhuni çağlar
1247 (1831) de ölen Osman Kaptan zevcesi ve
Hep aıski yardır seni böyle mest iden
Melek sima, satı leyli Edhem Kaptanın anası Ayşe Hanım.
Muhal, tesviri mahal şu hali pür melalin Kabir taşlarındaki tarihler -gösterir ki
Vakıf ancak halime clhande gani Mevla!
burada medfun olanların en eskisi genç Hü-
Hakkı Göktürk
seyin Çelebidir; bu küçük mezarlığa büyük
AŞIKLARMEYDANI CADDESi - Be~ mezarlıktan arda kalmış bir parça nazariyle
yoğlu kazasının Kasımpaşa nahiyesi . sokak- bakılabilir. Şeyh Ahmedin ·kabir taşında Ali
rından. Yaıhyaka:hya maıhallesini hemen boy- Ba:ba diye zikredilen zat Şeyıh lsmailin kab-
dan boya kateder. Beyoğlu ie Kasımpaşa is- rinde dergah müessisi olarak zikredilen Ali
kelesi arasında en kısa yoldur denilebilir. Safa Baba olacaktır. A~ık Ahmede halk ağ­
Kasımpaşadan gelindiğine göre üç dirsek ya- zında Safa denilmesi de muhakkak ki bu
parak evvela hafif ve sonra gittikçe dikleşen münasebetledir. Kaba taş döşeli, bozuk, iki
bir yokuş halinde Beyoğluna tırmanır. Sağ araba ancak geçebilecek genişlikte olan bu
taraf eski aşıklar mezarlığının (Beyoğlu me- yola cadde yerine sokak demek daha doğru
zarlığı) eteklerine rastlayan uzunlamasına ve olur. Hele son kısmı Altıocak Sokağı kavşa­
meyilli bir meydandır ki Aşıklarmeydam adı­ ğından sonra Aynalıçeşme Sokağına gayet
nı taşır. Kasımpaşaİıın bayram yeridir. Bü- dik ve merdivenli olarak bağlandığına göre
yükşehrin de en namlı bayram yerlerinden bir arabanın bir ·baştan ,girip öbür baştan çı­
biridir. Sipahifırını kavşağıdan yüründüğüne kamıyacağı yola- çıkmaz cadde denileıniyece­
göre (B.: Yahyakihya mahallesi) sol tarafta ğine ·.göre sokak denilmesi yerinde olurdu
sokağın üst başına kadar bir sıra ahşap evler, (B.: Bayram Yerleri; Beyoğlu Mezarlığı).
;birbirine bitişik olarak uzaıur, ·büyüklü kü- BibL: · REK ve :Muzaffer Esen, Gezi notu.
AşIK.LAR MEZARLIĞI - 1148 - İSTANBUL•.

AŞIKLAR MEZARLIĞI - (B.: Beyoğlu yine Aşıklaryoluna doğru gittikleri görül-


Mezarlığı). müştür. Gece saat 22.35 te Aşıklaryolundaıi
geçmekte olan bir bekçi, çamların altında bir
AŞIKLARYOLU FACİASI - 1946 son-
inilti duymuş, sesin geldiği· tarafa koşunca
baharında yekdiğerini seven iki gencin ölü-
da, ağaçlardan birinin dibinde hareketsiz bir
.müne varmış -bir faciadır ki, bilhassa faciaya
halde yatan Nimet ile yerde, feci . sancılarla
sahne olan Büyükad.ada derin bir teessür
kıvranan Tayfuru görmüştür. Vaka derhal
ve heyecan uyandırmıştır. Büyükadada Ka-
zabıtaya haber verilmiş, yapılan araştırma ve
ranfil sokağında 58 numaralı evde oturan Bü-
yükada Belediyesi muhasebe bürosu memur- muayeede zehirli pastalar bulunmuş; genç
kızın öldüğü, delikanlının da ölmek üzere ol-
larından yirmi üç yaşında Nimet Yener isimli
genç ve güzel ,bir kız, bir buçuk sene kadar ' Tayfur ertesi sabah kaldı-
duğu anlaşılmıştır;
evvel bir arkadaşının evinde Türk Dili Ted- rıldığı hastahanede ölmüştür. Facianın cere-
kik Kurumu Genel Se~reteri müteveffa İb­ ·yanı üzerinde yürütülen en kuvvetli ve umu-
rahim Necmi Dilmen'in oğlu Tayfur Dilmen mi tahmin şu olmuştur; Tayf.urun .aşkına
rağmen kendisiyle evlenemiyeceğini anlıyan
ile tanışmış ve iki genç arasında başlayan ar-
kadaşlık, kısa bir zaman içinde derin -bir aş­ genç kız, zehirli pastalar hazırlamış, kendisi
ka varmıştır: Yirmi altı yaşında bulunan Tay- intihar ederken, bir kısmını da hiç bir ·şey-_
1

fur Dilmen de Büyükadada Kadıyoraın soka- den haberi olmıyan masum aşıkına yedirmiş..
ğında 9 numaralı köşkte oturmakta ve Hey- tir.
beliada Orta okulunda fransızca öğretmeni ASIKPA$A CAMİİ VE AŞIKPAŞAZA­
bulunmaktadır. İki gencin kendi aralarında DE TÜRBESİ - Cibalinin üstünde, ken-di
verdikleri evlenme kararı, kızı oğullarının adına nisbetle anılan semttedir. Banisi, Aşık
küfvi görmiyen Dilmen ailesi şiddetle itiraz Paşa ahfadından Tarihi Al-i Osmaıi müellifi
etmiş, fakat Tayfur, ailesinin ısrarına rağ­ Derviş Ahmed Aşıkidir; camii ceddinin adı­
men maşukasiyle Ôian münasebetini devam na hediye etmiştir; kesme taş minareli ve yi-
ettirmiş, Ada çamlıkları arasındaki Aşıklar­ ne kesme taştan dört duvar üzerinde bir ku~
yolu da, iki gencin hemen daim.a buluştukla- beden ibaret ·olup üstü yıkıl­
rı bir yer olmuştur. Gençlerin adları Ada- mış olan son cemaat yerinin
nın dedikodu ağzına düşünce Dilmen ailes_ini iki küçük kubbe ve bir beşik
fazla müteessir etmiş ve Tayfurdan bu kız­ kubbecik ile örtülü bulundu-
dan derhal ·uzaklaşması katiyetle istenmiştir. ğu tahmin edilebilir. Son ce-
Fakat 12 Ekim cumartesi akşamı, iki gencin maat yerinin solunda, bu ca-
mii on sekizinci asırda tecdi •
den ve bugünkü görünen şe­
kilde tamir ettiren Darüssaa

·c-···1
' ,,-·--:-'
'' ...
. ',
-- -----~ ,,,
,,

Aşıkpaşa Camii
(Resim ve pliıı: Reıad Sevin~soy)
ANStıq.0PEDist - 1149 - .AŞIKPAŞA CAMİİ

de Hüseyin Ağanın türbesi var-


Ağalarından ahşab minberi koyan on altıncı asır ricalin-
dır iki, onun da kubbesi veya çatısı çökmüş den Nişancı Mehmed Beydir ki, Kanuni Sul-
bulunmaktadır. Açıkta kalmış kabir taşının tan Süleyman ile beraber Sigetvar seferine
kitabesi şudur: iştirak etmiş ve şanlı Türk · hükümdarının
«Merhum ve mağfur elmuhtac ila rahmete
ölümü karşısında duyduğu sonsuz teessürle
Rabbihilgafur sahibül hayrat ,vel hasenat sAbikaa hastalanarak Macaristanda Peçevi kasa-basın­
Dariissaadetü§Şerife (Ağası) , Hüseyin Ağa ruhiy- da ölmüştür. Duvarlar sade ıbeyaz badanalı
çiin elfatiha 1198 (M. 1783)>. olup üst pencereler fırdolayı, alt pencerele-
Halle ağzında camiin bir adı da ikinci M- rin yalnız üst kenarı emsali ,camilerde rast-
lanmıyan üslft.blaşmış çiçek motiflerinden
nisi olan bu zata nisbetle Hüseyinağa Camil-
dir. Camiin methal kapısı üzerindeki kitabe, bir nakış ile ,bezenmiştir. Son yıllarda yine
rakkam. tarihinden de anlaşılacağı üzere Hü- harabiye yüz tutmuş bulunan içinin kadınlar
seyin Ağa tamirinde konmuştur ki: ve müezin mahfili gibi ahşab · aksamını halı
dokumacısı Bay Hüseyin adında bir zat tamir
Selamü aleyküm tıbtüm fedhultUıa halidin ettirmeğe başlamış, bu arada camii badana
1198
ettirmek istemiş, fakat Evkafın nakışlar bozu-
Ayeti kerimesinden· ibarettir. Mabedin lur enclişesiyie yerinde olan müdahalesi yü-
içinde kayda değer bir hususiyet yoktur. Ah- zünden ahşab tamirat da yarı kalmıştır.
şab minberine bir sanat eseri denilemez. Ha- Camiin mihrabı önündeki sahada, yani
dikatül - Cevamiin kaydma göre camie ilk Haydar Caddesi üzerinde bul_unan Aşık paşa­
zade Türbesi, biri büyük diğeri
küçük ve ·birinden diğerine ke-
merli bir galeri ile geçilmiş iki
küre, küçüğü bir beşik kubbe ile
örtülüdür.
Büyük türbenin şimale ba-
kan asıl kapısı kapanmış, cami
tarafındaki pencerelerden ·biri
kapı •haline konulmuştur. ,
Türbenin ortasında bir yeşil
parmaklık ile çevrilmiş kabir
Derviş Ahmed Aşıkinindir. Bu
kubbe ile türbenin cami tarafın­
daki duvarı arasında kalan sa-
hada on kabir daha vardır, fa-
kat hepsinin sandukaları kaldı­
rılmıştı. Küçük türbede ise iki
kabir mevcuttur.
Aşıkpaşazade'nin Tarihi Al-i
Osmanı, Maarif· Nezaretince bas-
tırılırken esere bir mukaddime
yazmış olan Müzei Hümayun ha-
fızı kütüb muavini Ali Bey bu
kablrlerle kitabeleri hakkında
kıymetli notlar kaydetmiştir; ifa-
desi son derecede çetrefil olan
hu mukaddimenin bir kısmını
açarak alıyoruz:
«Ortası açık ve toprakla dol-
muş mermerden mamul sandu-
Aşıkpaşazade Türbesi
kanın dört yüzlü baş taşında fır­
(Resim ve pilin: Reşad Sevinçsoy)
dolayı şu arapça kitabe vardır:
AŞII{PAŞAZAl>E ÇEŞMESİ - 1150 --
«Kad inte.kale min darülfena ila darülbekaa verrihin kızı Rabia Hatun 874 (M. 1469) se-
elmerhum elmağfur saidüşşehid ila rahmete taala nesi Seyyid Velayetle evlenmiş ve Seyyid Ve-
nurullahü kabrehu ve cealeccennete misvahü Meh•
med Çelebi bin Pürhayat müteveffa şüd fi şe•hri ra- layet Şekayikin kaydına göre 929 muharre-
mazanülmübarek min şuhuri sene erbea ve işriyne minde (M. 1522) ölmüş, vasiyeti mucibince
v_e tis'a mie hicriyyeti nebeviyye» hanesi_ yanındaki mescidin önünde tayin ey-
lediği yere defnedilmiş, zevcesi Rabia Hatun
<<Ayak taşının kitabesi şudur:
da öldüğünde yanına defnolunmuştur. Rabia
Düşeli Mehıned ·ayrıı camın Hatun Seyyid Velayetin zevcesi olmayıp
İçimi dışımı yandırdı fırak Seyyid Velayet zaviyesi ve ihtimal ki Seyyid .
Gece gündüz zar kılıb iderim
El firak ya Muammedül firak
Velayetin de münibesidir; yani muayyen bir
İntekale min darülfena ila darülbekaa müridelik devresi geçtikten sonra irşada me
Elmerhum elmagfor Mehmed ibnl zun kılınmıştır». (B.: Velayet Efendi, Sey..
Pür hayat mate fi şehri ramazan sene 924 yid).
«Şu kitabeler bu kabrin müverrihinin da- Büyük türbenin içi ıbeyaz badana üzeri-
madı olan Seyyid Ve!Ayetin Pül'fhayat adın­ ne sJyah ile perde -n~kışlarml! ihtiva etmek-
daki oğlunun oğlu Mehmed Çelebinin oldu- tedir ki çirkinliği hiç bir muhayyilenin eri-
ğunu gösteriyor. · şemiyeceği derecededir. Öylesine ki dikkat
«Bu kabrin yanında üzeri ağaç -bir san- teksif edilmezse ilk -bakışta Kübizm denilen
duka ile kapalı olan kadın kabrinin Seyyid resim mektebine mensup bir nakkaşın elin-
Velayetin haremi ve Sultan Bayaiıd Hanı den çıkmış insan tasvirlerine benzetmek
.Sininin kerimesi Sôfiye Fatime Sultanın ol- mümkündür. Ayrıca dairevi madalyonlar
duğu rivayet edilir. Resim olarak tesbit etli-• içinde levhalar ile de tezyin edilmiş olup bun-
lemedi. lardan büyük bir kısmı dökülüp kaybolmuş,
«Evkafı Hümayun kuyudu kadime ida-
ancak üç tanesi «Ya Sübhan» «Ya Sultan»
re defterinde: «Sôfiye Fatime Sultan binti «Ya Gufran» okunabilmiştir (1946).
Sultan Bayezid Han» namına muayyen evka- Bibl.: Hadikatül cevami, I; Ali Aşıkpaşazade
Tarihi muakddimesi; REK ve Muzaffer Esen, Gezi
fın mevcut bulunduğunu ve Kiıyudu Hakani
notu.
idaresi defatirinde de «Sôfi Sultan namiyle
marufe Fatime Hatunun 907 (1501) senesi AŞIKPAŞAZADE ÇEŞl\lESİ - .Aşıkpa­
birkaç dükkan vesaire vakfeylemiş» olduğu­ şaCamilnin sokak duvarı üzerinde kesme taş­
na dair bir kayıttan maada ma_lumata tesa- tan klasik üslftpta bir çeşmedir; yaptıran
düf edilemedi. Tercemei Menakibi Tacülari- Aşık Paşa ahfadından Şeyh Ahmed Efendi-
fin' de ve Şekayikte ifade edildiği üzre' mü- dir; On altıncı asır çeşmelerinin en güzel ör~

t:::__- -

A31kpaşada Seyyid Velayet Türbesi


(Resim ve plan: Reıad Sevinçsoy)
ANSİKLOPEDİSİ - 1151 - AŞI MEMURLARI MEKTEBI

neklerinden biri olmakla beraber teknesi kı­ göre Tiftik sokağiyle bir dörtyol ağzı teşkil
rılmış, lülesi- koparılmış, susuz ve haraptır; ettikten sonra, Haliç caddesine kavuşarak bi-
fakat tez elden tamir ve ihyası mümkündür ter. Bu satırların yazıldığı sırada Haliç cad
Arapça tarih kitabesi şudur: desi ile Tiftik sokağı arasındaki saha taına­
Ve kaaleş!!eylıü tarihen cemila miyle boş olduğundan bu iki s-okak bir cadde
«Tevekkelna alall_ahirrahim» teşkil ediyordu.
972 (~564) Aşıkpaşa sokağında fasılalarla iki ve üç
katlı güzel ve güzelce binalar; ,bir katlı orta
Kemerinin sağ ve sol omuz ·başlarında
olmak üzere bir Türkçe tarih kitabesi vardır halli aile evleri ve tahta kulübe1er vardır. He~
ki şudur: nüz tanzim edilmemiş olan -bu sokak ilerde
güzelce bir sokak halini alacaktır. (Kasım
Kavsikuzah mihrü meh encümle tarih ta·ııına 1946).
Tlici ııihidir ki kondu çeıımesarın başına İsmail Ersevim
İbrahim · Hilmi Tanışık; «İstanbul Çeş­ AŞI MEMURLARI MEKTEBİ - «Çiçek
meleri» adındaki eserinde bu , çeşmeden ve hastalığına karşı olan aşının Türkiyede ha-
bu kitabeden bahsederken, «Çeşmesarm ba- zırlanması için tesis edilmiş olan Demirkapı­
şına» tarihtir diyenler var ise de 15 fazla-
daki Telkihhanede bu aşı yapılmağa başlan­
siyle 987. tuttuğundan doğru değildir diyor. dıktan sonra aşının halka tatbiki için aşı me-
Bu tarihte bir tamiye pek açık olarak gö- muraları yetiştirilmesi de düşünülmüş ve bu
rülüyor; «Encümle» tabirinden de tarihin maksatla müessesede dersler açılmıştır. ·Bu
mücevher olduğu aydındır; bu tarihte «Kav- derslere devam edenler vilayet ve belediye-
si kuzah mihrümeh>>, «Enetim», «Tacı şahi» lerde aşı memuru olarak hekimler yanında
kelimelerinin Arap yazısiyle noktalı harfle~ çalışıyorlardi. Meşrutiyetten sonra ve 1326
ri olan «k, k, z,,,n, c, ·t, ç, ş, y» nin ebced he- (M. 1910), senesinde köy muallimleri ve ebe-
sabiyle tutarı: 973 tür, buna «Çeşmesar»ın ler de müesseseye getirilerek onlara da çiçek
baş harfi olan «Ç>> nin karşılığı 3 ilave edilir-
aşısı tatbikatı öğretildiği gibi aynı zamanda
se 976 çıkar ki, Arapça tarihe nazaran 4 faz- hastalıklar hakkında da nazari dersler göste-
ladır; Türkçe kitabenin, dört yıl sonra kon-
riliyordu. Bu dersler Telkihhanenin istihzar
duğu da varid olabilir (1946).
salonunda veriliyor ve bir sene sürüyordu .
.ASIKPASA
> >
SOKAĞI - Fatih kazası Fe- 1328 (M. 1912) senesinde meclisi umurı
ner nahiyesinin Müftüali mahallesi sokakla- tıbbiyei mülkiye ve sıhhiyei umumiyece Sıh­
rındandır. Karadeniz caddesi ile Haliç ara- hiye Çavuşu mektebi adile bir mektep açılma­
sında uzanır. sı düşünülmüş ve bu mektep Telkihlıane bi-
Karadeniz caddesi kavşağından girildi- nası yanındaki dairede açılmıştır. Bir sen,e
ğine göre yol iki arabanın geçebileceği bir bu adı taşıdıktan sonra ertesi sene, Küçük
genişlikte toprak -olarak başlar. Hafif bir me- Sıhhiye Memurları Mektebi'ne çevrilmiştir.
yille ufak bir meydanlık halinde genişliyerek Mektep iki senelik ve yatısız idi, ve yal
devam eder. nız nazari dersler gösteriliyordu. Mektebe ka-
Solda Müftü hamamı v.e Kopça sokak- bul edilecek talebe türkçe okuyup yazmak,
lariyle birer köşe teşkil eder. Bu son köşeye kesriadi ve aşariye kadar hesaptan ve muhta-
yaklaşırken birdenbire daralır ve aşağıya sar tarih ve coğrafyadan imtihana tabi tutu-
doğr:u dikçe •bir meyille iner. Sağdan ve sol- luyor, muvaffak olanlar mektebe alınıyordu.
dan bu sokağa açılan Karasarıklı ve Kadıçeş­ Bu şekilcle elli talebeye kadar alındığı sene-
mesi sokakları köşebaşına doğru meyil. tek- ler olmuştur.
rar azalır, molozlarla dolu büyük bir mey- Mektebi bitirenler Küçük Sıhhiye Me-
danlığa çıkar. Sa~da bugün bir harabe halin- muru olarak İstanbul ve diğer vilayetlerde
de olan ve avlusunda yapılmış kulübelerde hekimler maiyetine evvelki aşı memurlarına
· birkaç aileyi barındıran Müftüali Mescidi tercihan tayin ile sıhhi 'hizmetlerde istihdam
bulunur (B.: Müftüali Mescidi ve Mahmut olunuyorlardı. 1336 (M. 1920) senesine kadar
Ağa çeşmesi). bu suretle devam eden mektep bu tarihte ka-
Aşıkpaşa sokağı 1934 Şehir Rehıberine patılmıştır. 1340 (M. 1924) senesinde Sıhhat
.AŞİR EFENDİ - 1152 - isTANBUL.

ve İçtimai Muavenet Vekaleti tarafından İs­ 16.t okur, «MevlO.-


tanbulda yatısız ve Sıvasta yatılı olınak üzere du Hafız Aşir oku-
Türkiye dahilinde iki küçük sıhhiye memur- yormuş!» diye ko-
ları mektebi açılmıştır. İstanbuldaki yine es- şanlar· olurdu.
ki yerinde D~ı:nirkapıdaki Telkihhane bina- Abdülaziz dev-
sında bulunmakta idi. Sivastaki sonralan Ço- rinde Babıali ev-
ruma -nakledilmiştir. rak müdürü, rütbe-
Bugün Küçük Sıhhiye memurları mek- li ulama payeli, ku-
lebine orta tahsili iyi derecede bitirmiş olan demadan İsmet Be-
talebe alınır ve Srhhat ve İçtimai Muavenet yin kızı ile evlen-
Vekaletince yapılmış olan talimatnameye gö- miş, bu izdivaçtan
re tahsil müddeti iki senedir. değerli Ma a r i f
Bu iki sene dört sömestre ayrılmıştır. Bi- a d a m 1 a r ı­
rinci sömestrde teşrih ve fizyoloji malftma- mızdan Bay Vildan
tı, hastabakıcılı.k, ve hıfzıssıhha; ikinci sö- Aşir doğmuştur.
Hftfız Aııir Efendi
mestrde Küçük Cerrahi, ilk yardımlar ve bu- Hafız Aşir O- (Resim: S. B.)
laşık hastalıklar: üçüncü sömestrde umumi
deon ve Orfeoo.
hastalıklar, çocuk bakımı ve türkçe resmt
gramofon plaklarına hayli gazeller, koşmalar,
ve hususi yazı usulü okutulur. Dördüncü sö- şarkılar okumuş, bu plaklar her tarafta satıl-·
mestr tamamen tatbikata ayrılmıştır. Bu sö-
mış, İstanbulun pek çok kimselerince dinlen-
mestrde taleLe muhtelif sıhhi müesseselerde miştir.
mütehaıssıs hekim 1.er yamnda ameli olarak
Nihayet kendisi de Bahçekapısında Se-
yetiştirilir.
Üçüncü sömestrde nazari dersler öğleden kerci Hacı Bekiriın sırasında bir gramofoicu
dii'kkam açmış, ticarete ,girişmişti. Ölüm yılı
sonra okutulduğu için öğleye kadar talebe
tesbit edilemedi.
yine sıhhi müesseselerde tatbikata giderler.
Sermed Muhtar Alus
Birinci ve üçüncü sömestr 15 eylulde başla­
yıp 15 kanunsanide biter. İkinci ve dördüncü A.ŞİR EFENDİ (Mustafa) - On sekizinci
sömestr şubat iptidasından başlar, haziran asır ulemasından, Şeyhülislamların doksan
sonunda biter. On beş kanunusaniden şubat üçüncüsü, İstanbulda 1729 (H. 1142) da doğ­
iptidasına kadar sömestr tatili vardır ve bu du; babası Reisülküttab Mustafa Efendidir.
tatilde tahriri, hususi imtihan yapılır. 15 tem- Sağlam bir medrese tahsili gördü. henıüz on-
m~zda umumi imtihana baş,lanıp temmuz so- beş yaşında iken ruus aldı. Mora Yenişehri,
nunda bitirilir. Bursa ve Mekke kadısı. 1785 (H. 1200) de İs­
Mektebi; muvaffakıyetle bitirenlere Sıh­ tanbul kadısı oldu; ayni yü içinde Anadolu
hat Vekaleti hükumet tabipleri maiyetlerine, Kazaskeri, 1789 (H. 1204) de Rumeli Kazas-
dispanserlere, muhtelif sıhhi müessese ve teş­ keri tayin edildi; fazilet ve kemalini çekeıni­
kilatlaı a küçük sıhhiye memuru olarak ta- yenlerin entrikalariyle Mustafa Efendi Müfti-
yin edilirler. · liğinde Kastamonuya sürüldü. Affedilip İs­
1340 (M. 1924) senesinde yeniden açılmış tanbula döndükten az soma 1790 (H. 1205) da
olan İstanbul Küçük Sıhhiye· memurları tekrar Rumeli Kazaskeri oldu, bu vazifede
mektebinden bugüne kadar 354 küçük sılı­ iki senelik muayyen müddetini doldurduktan
hiye memuru çıkmıştır (Türkiye Maarif Ta- sonra yalısmda inzivaya çekilmiş bulunurken
rihi). 1789 (H. 1213) de Şeyhülislam oldu. Fakat
Osman Nuri Ergin vazifesini hakkiyle ifa ettiği fetva makamında
çok kalamadı; azlinde tekrar yalısına çekildi
AŞİR EFENDİ - Son orta oyuncuların­
ve dört yıl sonra 1804 (H. 1219) de öldü.
dan zenneye çıkar bir sanatkar, hayatı hak-
Gayet kıymetli eserlerden mürekkep
kında bilgi edinilemedi.
zengin bir kütüphaneye sahipti. Bahçekaıpı
AŞİR EFENDİ (Hafız) - Geçen asır civarında yaptırttığı bir bina içinde ,bütün ki~
sonlarının en namlı hafızlarından; tekke taphtrını bir umumt kütüphane olarak ınµIe­
ayinlerinde na'at, miraciye, camilerde mev- te vakfetti (B.: Aşirefenıdi Kütüphanesi:
.A.J.'l"SİKLOPEDİSi 1153 - AŞİREFEl\TDİ CADDESi

' o

Mustafa A.J5ir Efendinin bir yazıSl

farsca ve arabçayı bu dillerde teliflerde bu- Şark otelinin yanında Adalet Levazım Anba-
lunacak derecede bilirdıi; devrinin seçkin rı, onun yanında, bir baraka halinde İsmail
hattatlarındandı. Mık'ın ambalaj sandığı atölyesi, Zangoçyanm
Bfül.: İlmiye Salnamesi; Çevdet Tarihi, VII. soba dmalatbanesi, onun yanında Hoca.kasım
AŞİREFENDİ CADDESİ - Ankara köprü sokağı kavşağında İbrahimpaşa mek-
Çaddesiyle Sultanhamamı meydanı arasında tebinin harabesi vardır. Aşirefendi caddesi-
üç araba rahat geçebilecek kadar geniş ve pa- nin her iki yanında, Hocaikasım köprü ve
ket taşı döşeli Büyükş~hrin zengin bir tica- Postahane yan sokakları kavşaklarından Sul-
ret .:merkezinden geçen işlek bir caddedir. tanhamamı meydanına kadar, Büyükşemin

Aşağıda gezi notları 1946 yılında tesbit edil-


altışar yedişer katlı en büyük hanları sırala­
miş idi. . nır ki bazılımnın yapı tarihleriyle beraber
şunlardır:
Hocakasım köprü sokağı, Hanımeii so-
kağı, Postahane yan sokağı ve Fındıkçı Remzi
Basiret Hanı, 1914; Türkiye Hanı, İmar
sokağı ile birer kavşağı vardır. Ankara Cad- Hanı, Fescibaşı Elkatip Hah, 1904; Kısmet
desi başından, yüründüğfuıe göre, sağ köşe­ Hanı; Topınış Han, Katırcıoğlu Hanı; Yusu-

de Gözlükçü Fevzinin dükkanı vardır; hanın fidis Hanı; Kullukzade Hanı 1890; Alyanak
kapısı Aşirefendi caddesi üzerinde olup için- Hanı; Eski Basmaciyan yeni adiyle İhsaniye
Hanı; 1903; Hobiyar Ham; Küçük Ticaret
de ilancılık. şirketi yerleşmiştir; Kam-aman-
Hanı; Dilsizzade Hanı, 1905; ve ·bu caddenin
zade Hanının yanında Teshilat matbaası ve
karşı taraftaki Yeni Şark otelinin şubesi var~ en eski hanı olup yanındaki kütüphane ile
dır; ·onun yanından Postahane yan sokağı beraber adını caddeye veren jki katlı Aşire-•
kavşağına kadar Bl;iyük Postahanenin arka fendi Hanı: Bu büyük hanlardan bir kısmı;
cephesi uzanır; Postahanenin avlusu, cadde- yeni sahipleri elinde eski isimlerini değiştir-•
ye nazaran beş metre kadar çukurda kalır. miş bulunmaktadır; en büyükleri de Katırcı­

caddenin, Postahane avlusu -boyunca bir be- oğlu Hanıdır.


ton korkuluğu vardır, burada, postahane ile Hanların altındaki mağazlarda ve dük-
beraber yeniden yapılmış olan Hobi.yar kanlardakıi m't!esseselerden bazıları da şun­
mescidi; postahaneye nisbetle sed üstünde lardır: Doğan Basıınevi, Ecek Ecza Deposu,
kalır (B. : Hobiyar Mescidi). Marmara Eşya Deposu, Milli Reasürans T.
Ankara Caddesinden yüründüğüne göre A.Ş., Türkiye İmar Bankası, Kimya ve Ecza
sol köşe başında Tefeyyüz kütüphanesi, onun Maddeleri T. L. Ş., ·Endüstri T. A. Ş., :Mani-
yanında Güleryüz lokantası, Yeni 'Şark oteli fattıracı Faik ve Sevket Kardeşler ve Seriki,
ve kıraethanesi vardır; otel üçüncü sınıftır. Mertaş Kumaş Ti;areti ve Elbi;e Satışı Mües-
AşiREFENDİ lCÜTÜPHANESİ - 1154 İSTANBUL

sesesi, Eyüp Sabri Bülbin Eczahanesi, Ana- ü tarihe, 738 - 987 numaralar arasındaki
dolu Ecza Deposu, Manifaturacı Fahrıi Tav- 250 si edebiyata aittir.
şanlı, Manifaturacı Hakkı Demir - Atıf Aziz
Devrinde Reisülulema Unvanı ile anılan
oğlu, Uşak Manifatura Pazarı; Çanakkale Ma-
Aşir Efendinin vakfı olan ·kitaplar, fihristin
nifatura Evi, Manifaturacı Recep Çeliktaş. 98 - 147 sahifeleri arasında kayıtlıdır. 32 ta-
Manifaturacı İbrahim Karalioğlu, Emek Ma-
nesi ahlak ve ıtasavvufa, 44 tanesi tarihe, 5i
nifatura evi, Manifaturacı Salamon Behmu- tanesi edebiyata ve geri kalanları diğer ilim-
aras, Roza Akvan Yerli Mensucat Mağazası. lere dair olan bu kitapların bir kısmı, aynı
Manifaturacı R. Politi ve Şeriki, Manifatura-
zamanda iyi ·bir hattat olan Aşir Efendi'nin
cı Ankaralı Hasan Bulgurluoğlu, Banko di kendi el yazısı iledir. 330 numaralı Divan-ı
Roma, Manifaturacı Veli ve Namık Hazine-
Zemahşeri tek nüshadır.
daroğlu, Sümerbank Emlak ve Eytam Banka-
sı Kurumu, Güven Sigorta Sosyetesi, Yangın Fihristin 148 - 189 sahifelerinde Kazas-
- Nakliyat - Kaza - Hayat Acenteliği, Mani- ker Mehmed Hafid Efendi'nin kitapları ya-
faturacı Naci Karataylıoğlu, Manifaturacı zılıdır. Divanlar kısmı ço,k kıymetli olan bu
Yusuf Ziya Üçüncü, Manifaturacı Osman ve kütüphanede vakıfının telifi olan -eserler de
Ömer Huınanızlı, Ankara Pazarı, Türkiye bulunmaktadır. Eyüb, Bursa, İstanbul molla-
Ecza Deposu T. A. Ş., Manifaturacı Ahmet lıklarında, Anadolu ve Rumeli Kazaskerlikle-

Tatari ve müteaddit avukat ve tüccar yazıha­ rinde bulunan Mehmed Hafid Efendi kuvvet-
neleri (Kasım 1946). li bir illin adamı idi. Gençliğinde yazdığı hi-
İsmail Ersevim lafet hakkındaki ilk risaleyi III. Mustafa'ya
takdim etmiştir. İkinci eseri, kütüphanesin-
A.ŞİREFENDİ .KÜTÜPHANESİ - Sul- de 298 numarada ,kayıtlı «Me·hah-ı Miyaih»
• tanhamamı meydanından Aşir Efendi cad- dır. Kitabda İstanbul'un meşhur içme sula-
desine girildiği zaman solda, köşede ilk bi- rı ·hakkında malumat verilmektedir. Meh-
nadır. 1741 yılında (H. 1154) Reisülküttab med Hafid Efendi, ·bundan sonra Kapudan~
. Mustafa Efendi tarafından inşa ve tesis edil- Derya Küçük Hüseyin Paşa'ya .ithafen «Se-
miştir. Fakat, .Aşir Efendi, kütüphaneyi ta- finet ül-Vüzera» isimli, denizcilik tarihi ba-
mir ve ihya ettiğinden onun adı ile anılmak-. kımından çok önemli bir eser yazmıştır. Tak-
tadır. İlk kuruluşunda Reisülküttab Mustafa vimi mahiyette ve kronolojik olarak tan-
Efendi kütüphaneye ·1239 adet kiıtab vakfet- zim edilen eserin ifade ettiği vekayi azil ve
miştir. Sonra oğlu .Aşir Efendi 471 kitabı, onun nasb tariıhleri ile kapudanı deryaların pek
Oğlu Mehmed Hafid Efendi 485 kitab vakfe- meşhur sefer ve gazalarının tarihlerine in-
derek kütüphaneyi zenginleştirmişlerdir. Da- hisar ettirilmiştir. Fihristin 245 sıra numa-
ha sonra, Rumeli Kazaskeri Kasideci zade rasında kayıtlıdır. Mehmed Hafid -Efendi'nin
Süleyman Sırrı Efendi de 761 adet kitabını bir diğer önemli eseri de İstanbul halkının
buraya vakfetmiştir. kullandığı ve zamanla galat mana ve mef-
humlarda ifade olunan arapça ve bazı farsça.
Hicri 1306 • yılında tab edilmiş olan kelimelerin hakiki mana ve telaffuzlarını ver-
«Defter-i Kütüphane-i .Aşir Efendi» isimli
mek kasdiyle yazdığı <<ed-Dürer ül-münteha-
fihristin 1-97. sahifelerinqe Reisül:küttab
bat il-ınensftre fi ıslah il-galatat il-meşhure»
Mustafa Efendi'nin kitapları kayıtlıdır. 1689 dir: Üçüncü Sultan Selim'e ithaf edilen bu
da (H. 1100) Kastamonu'da doğan ve İstan- eser, fihristte 429 numaradadır .
. bul'a geldikten sonra Tavukçu.başı Ali Ağa' -
ya damat olan, iyi ·bir tahsil ve terbiye saye- Aşir
Efendi Kütüphanesi fihristi, «Bazı
eshab-ı hayrat tarafından vakfedilen kütülb-ü
sinde Reisülküttablığa kadar yükselen .Mus-
tafa Efendi alim, edib ve şair °!)ir zat idi. Kü- mütenevvia» adı altında 189 - 193 sahifeler
arasında kayıtlı 56 kitab ile son bulmaktadır.
tüphanesinde istinsah tarihi çok eski, müel-
lif ;hattı ile hem nadir hem de eild ve tezıhib Dördüncü vakıf olarak yukarıda zikredi-
bakımından kıymetli eserler mevcuttur. Ki- len Kazasker Kasideci zade Süleyman Sırrı
tapların 585 :- 727 numaralar arasındaki 143 Efendi'nin kitaplarına aid fihrist yazmadır.
ANSİKLOPEDİSİ - 1155 ........ A..ŞİREFENDİ KÜTÜPHANESİ

1080 adet kitabın 761 i Süleyman Sırrı Efen- Umumi kütüphanesine nakledilmiştir. Ki-
di'nin vakfı olup ·geri kalanlar muhtelif şa­ tapların · naklini müteakib, . Aşir Efendi'nin,
hısların sonradan kütüphaneye hediye ettiği Hafid Efendi'nin ve evlat ve ahfadının ke.::
kitaplardır. mikleri ve kabir taşları Molla Gürani mezar-
Bu dört kütüphane, 1914 yılında Evkaf lığına '.götürülmüş ve kabristanla kütüphane
Nezareti tarafından Sultan Selim'de tesis mütevellisi tarafından akar haline getirilmiş­
edilen kütüphaneye, 1918 yılında da Süley- tir.
maniye medresesinde· kurulan Süleymaniye Ş. Nail Bayraktar

AııirefendiKütüphanesi
(Resim: R~ad Sevinçsoy)

You might also like