You are on page 1of 5

Melanie Klein’ın Kuramına Girizgah

• Aslında ilk introjekte edilen nesne annenin memesidir. Ve bu annenin memesi, bebeğin içe atılan ilk
nesnesidir. İlk nesne. Bu da süperego’nun temelini oluşturur.
• İçselleştirmelerin, içe alımların ve yansıtmaların ilk nesneyle olan ilişkide merkezi bir rolü vardır. •
Bu süreçler benliğin ve üstbenliğin yapılanmasında rol oynar. Ve yaşamın 6-12 aylık evresinde Ödip
karmaşasının başlamasına zemin hazırlar.

• Kleinyen ekolde 0-1 yaş çok önemlidir, karakter oluşumunda çok etkilidir. 0-1 yaşta her şeyin
çekirdeği oluşmaktadır.
• Biz psikotik çekirdekle yaşama başlıyoruz ve yaşantılarımızda bu psikotik çekirdek değişiyor.
• Çocuğun annesiyle ilişkisi ne kadar harika olursa olsun, bu ilişki hep bir hüsran içerir. Doğum
öncesindeki doyumun tekrarlanamayacağı koşullar hakimdir çünkü. Hiçbir şey doğum öncesi anne-
bebek birliğinin yerini tutamaz.

• Çocuğun aslında içsel dünyası abartılmış, taşkınlık içeren, idealize ya da tehditkar nesnelerle
doludur, bunlara yönelik düşlemlerle doludur. Bunlar sadece anne-babanın içsel temsilleri değildir.
Bunlara basit representasyonlar gibi bakmamak gerekir. Bu içsel tasarımlar ancak çok fantezi ile
mümkündür.

• Çok küçük bebek (infant), bu çocuğun içsel dünyası, yaşamı birincil olarak defansiftir, çok
savunmacıdır. Ve daima kendisini rahatsızlık veren acı ve engellenmeden korumaya, kaçınmaya
yönelik hareket eder. İçsel duygulanımlar hem çok savunmacı hem de engellenmeye ve
hoşnutsuzluklardan kaçınmaya yöneliktir.

Melanie Klein Temel Kavramlar


Bilinçdışı Düşlemler - Fantezi
• Klein’ın kuramı temel olarak bilinçdışı düşlemlere dayanır. Erken dönemdeki düşlemsel deneyimler
ki bunlar gerçek deneyimlerle örtüşmek zorunda değil, gerçek deneyimlerle aynı değiller. Düşlemsel
deneyimlerin ruhsal yapının oluşumunda etkili olabileceğini ele alır. Gerçekte olanın kişide
uyandırdığı duygulanımlarla, düşlemlerle çalışılır.

• Erken dönem ruhsal gelişimini küçük çocukluk döneminde


- ilk 6 ay paranoid-şizoid konum
- ikinci 6 ay depresif konum

• Klein, Freud’un psikoseksüel gelişim evrelerini hepsini birbirinin içine geçirip çok daha erken bir
evreye sıkıştırmış gibidir.
• Klein’ın kuramında bebek, kaygılı, paranoid endişeleri olan, saldırgan, birtakım yıkıcı düşlemlere
sahip bir bebek. Aslında anneye de yani nesnesine de zarar verme riski taşıyan bir bebek gibi.
• Klein zor kavramlarla çalışıyor, kuramını okuyan insanlarda yoğun duygular uyandırıyor. Bu
anlamda Klein’a defansif yaklaşmak mümkün.
- Klein’ın Freud’a yoğun bir bağlılığı var.
• Freud, yetişkinin analizindeki çocuğu buluyor.
• Klein da çocuğun analizindeki yetişkini buluyor.
- Çocukların analizindeki bu saldırgan, haset duyan, nefret eden, kendi pozisyonunu önceleyen aslında
bir yetişkinden söz ediyor. Bir taraftan da yetişkinin bebeksi taraflarını keşfetti. Hem yetişkindeki
bebeği hem de bebekteki yetişkine özgü bir takın duygulanımları fark etti. Dolayısıyla Freudyen
psikanalizin devamı gibi.

• Annenin anne imgesini merkeze koyması da Klein’ın kuramında önemli bir nokta (bu ne demekse
artık hoca böyle bi cümle kurdu). Klein’da anne, annenin projeksiyonları ve bunun bebekteki etkilerini
görmüş oluyoruz ağırlıklı olarak. Burada babaya da çok yer yok. Bir yandan da gerçek anneye de
psikopatoloji yüklemiyor Klein. Psikopatolojiye yol açan şey, aslında düşlemsel anne Klein’a göre.
Gerçek anne değil, gerçek anne zaten ne yaparsa yapsın hayal kırıklığı yaratacaktır. Hiçbir deneyim
hayal kırıklıklarından uzak yaşanamaz. Asıl doyum zaten anne karnında olduğu için devamında gelen
herhangi bir deneyim hayal kırıklığına yol açacaktır.

• Arkaik nesne ilişkileri kuramda önemli bir konuma sahiptir.


• Bir ilişki kaygı uyandırsa da, bebek nesneye zarar verdiğine dair bir endişe duysa da aslında
onarılabilir olduğunu da bu ilişki sayesinde görebilecektir.
• Klein’ın kuramı aslında sınır ve psikotik yapıları açıklamaya yönelik. Burada ödipal sorunsaldan
bahsetmektense henüz ödipal aşamaya gelinememiş bir ruhsal yapıdan söz ediliyor. Burada anne-
bebek arasında ikili bir ilişki söz konusu, henüz ödip sorunsalına ulaşılamamış. Klein’ın kuramında
ödip öncesi deneyimlerin ruhsallığa etkisi çok ektili.
• Klein, benlik-ego’nun erken bebeklikte oluştuğunu söyler. Oysa Freudyen görüşte biz benliğin
ergenliğe doğru oluşumuna başladığını, ergenlik döneminde oluşumunu tamamladığını görüyoruz.
• Klein’ın bahsettiğinin aslında ilkel benlik olduğunu da görebiliyoruz bir taraftan.

Erken Bebeklik
Klein, erken bebekliği evrelere ayırır:
0-6 ay arası: Yenidoğan dönemi, paranoid-şizoid pozisyon
6-12 ay arası: Depresif pozisyona geçiş
Bu pozisyonları ruhsal faaliyet biçimi, benliğin işleyişleri, benliğin savunmaları olarak tanımlamak
mümkün. Bunları evre olarak isimlendirmek yanlış olur.

Paranoid Şizoid Pozisyon


• Bebek henüz dış dünyanın çok da farkında değildir. Meme kısmi nesne olarak algılanır. Memenin
annenin bir uzantısı, anneye ait bir kısmi nesne olduğunun farkında değildir bebek.
• Nesne ilişkileri yansıtmalarla başlar. Bebek öfkesini, açlığını, endişesini, saldırgan dürtülerini
projekte eder, yansıtır. Bebeğin anneye yönelin saldırgan, ortal-sadistik düşlemleri ortaya çıkar.
• Bu konumda bölünme mekanizması önemli bir yer tutar ruhsal işleyişte:
- Bebeğin ihtiyacını gören bir meme, bebeğin ihtiyacını anlayan, farkında olup onu besleyen ve
mahrum bırakmayan meme iyi/ideal meme konumundadır.
- Meme orada değilse, bekletiyorsa, mahrum bırakıyorsa, hayal kırıklığına uğratıyorsa, yeterince
emziremiyorsa o zaman kötü/zulmedici bir meme olacaktır. Özellikle de gelmiyorsa, bekletiyorsa ve
tamamen ihmal ediyorsa o zaman bebeğin iyi nesnesi hemen kötü nesneye dönüşebilir.
- Henüz memenin ya da annenin bütünsel bir temsili söz konusu değildir, iyi ve kötü meme ayrıymış
gibi bir anlayışı vardır çocuk.
• İyi memeye (orada olan) şefkat gösterecek ama kötü memeye (orada olmayan) öfkesini yöneltecektir
bebek.
• İyi-kötü meme vardır, henüz iyi-kötü anne yoktur.
• Yoğun yansıtmalar, içe almalar mevcuttur. İç nesnelerin oluşmaya başlaması da bu 6 aylık döneme
denk gelecektir.
• İyi olanı içe alma, kendine yerleştirme, sakinleşebilme, olumlu duygulanımları deneyimleyebilme ve
bunları bir şekilde içselleştirme görevi görür. Negatif duygulanımları içe alma da söz konusudur.
• Splittingi neden yapar? Splittingi yapabilmesi aslında iyi nesneyi koruyabilmeye işaret eder. İyi
nesnesi içselleştirebilmek, onu koruyabilmek adına bir kötü nesne olduğunu düşünüyor. Onu yeterince
beslemeyen, hayal kırıklığına sürükleyen nesneyi bölüyor ve uzaklaştırıyor.
• Dış dünya persekütif (tehlikeli, tehditkar, zararlı nesnelerle dolu) ve fantastik biçimde algılanırken,
objektif olmayan tam tersine son derece subjektif bir dış gerçeklik deneyimlenir. Dış dünya algısı
aslında paranoid bir hastanın deneyimindeki gibi son derece tehditkar zararlı nesnelerle dolu bir dış
dünya. Bebeğin bütün arzusu, bütün rahatlığı aslında nesnesiyle bir arada, yapışık olduğu ve dış
dünyayı dışarıda bıraktığı bir ilişki içindeyken son derece rahat, konforlu. Dış dünya sıkıntılı
deneyimlenir (gerçek deneyim böyle olmasa da).
• Yaşamın 3-4 aylık döneminde başlar ve ilk 6 ayı genellikle içine alır.

Zulmedici meme- Çocuğu kendinden ve bakımından mahrum ederek engellenme yaşatan bir nesne
olarak deneyimlendiğinde.
İdeal meme-beslenme, bakım, sevgi, ilgi ve rahatlık sunarak bebeği rahatlatan ve doyum veren nesne
olarak deneyimlendiğinde.

Depresif Pozisyona Geçiş


- 5-6 ay civarında oluşmaya başlar.
- İçselleşmiş iyi ve kötü nesneler deneyimlenir.
- Zamanla nesneye duyulan aşk ve terkedilme endişeleri belirginleşir.
- Sevilen nesnenin kaybına yönelik endişeler duyulmaya başlanır.
• “eyvah bir tane annem varmış, onu da yemeye çalıştım, ya şimdi o beni yemeye kalkışırsa..” ->
misilleme korkusu. -> Bebeğin erken dönemde bütün saldırgan, oral-sadistik düşlemlerini yönelttiği
nesnenin ona geri dönme, ona saldırma ve ondan bunların öcünü almaya yönelik bir endişe duyar
bebek. Bu sayede aslında depresif pozisyona geçiş sağlanır.
- Tam olarak bir suçluluk duygusundan söz edemiyoruz.
• Bebek tek bir nesnesi olduğunu yavaş yavaş fark etmeye başlar.
• Saldırgan düşlemlerinin hedefi olanın aslında hem iyi hem de kötü nesnesi olduğunu, ikisinin tek bir
nesne olduğunu fark ediyor. Nesnenin bütünleşmesiyle, splittingin biraz zayıflamasıyla bebek bunu
fark edebiliyor ve endişeye kapılıyor, beni fark edecek, beni yemeye çalışacak. Anneden bir saldırı
gelme ihtimali bebeği çok kaygılandırıyor. Bu da depresif konuma geçiş için gerekli bir kaygı Klein’a
göre.
• Bebek artık kendisinden bağımsız (yani kendisinin uzantısı olmayan, onun projeksiyonlarından daha
bağımsız) bir bütün anne imgesinin farkında varmaya başlar.
• Kendi saldırılarının, nesneden kendisine geri dönmesinden korkar.
• Nesnesine hasar vermiş olmaktan korkar ve en nihayetinde nesneyi kaybetmekten korkar.
Sevilmemekten, terk edilmekten, bırakılmaktan endişe duyar.
• Tüm bunlar bağımsız ve bütünsel anne imgesinin fark edilmesiyle ortaya çıkar. Bu durumda
endişeleri artar, nesnesi için endişe eder.

Depresif Konumdaki Değişimler


• Aşk ve nefret beraber hissedilmeye başlanır
• Yapmak yerine “olmak” süreci başlar -> yavaş yavaş bebek var olma hissi edinmeye başlar. Bir
şeyleri yapmak, bir şeylere sahip olmak meme olmak gibi değil de yavaş yavaş “olduğunu”
hissetmeye başlar.
• Kaygılı bir bilememezlik halinden, sakin bir içsel bilmeye geçilir.
• Savaş veya kaç durumundan çıkılır ve daha sakin bir nesne ilişkisi edinilmeye başlanır. Tehditkar,
persekütif kaygılar yavaş yavaş yeni bir sakinliği bebeğin tarafında bırakmaya başlar.
• Sembol oluşumu ortaya çıkmaya başlar. İlk kelimeler, ilk sesler. Sembolik bir anlatım kazanılmaya
başlanır.
• Bebek, dış nesnelerden ayrılığa tahammül edebilmeye başlar (kısa süreli), eğer yeterince iyi meme
deneyimi içselleştirebildiyse. Bebek iyi bir içsel temsile sahip olamadıysa, ayrılığa tahammülü düşük
olacak, beklemeyi bilemeyecek, beceremeyecek.
• Daha bütünleşmiş bir kendilik hissiyle beraber yavaş yavaş suçluluk duygusunun da izleri ortaya
çıkacaktır. Suçluluk duygusu aslında, nevrotik yapının oluşabilmesi için depresif konumun oluşması
gerekiyor.
• Fakat bu durumda fazla uzun süre ayrılık, bebeğin dramatik ajitasyon yaşamasına, yok olacağına dair
paranoid bir deneyim yaşamasına yol açabilir. Böyle bir deneyim de depresif konumdaki bebeğin
paranoid-şizoid konuma dönmesine sebep olabilir.

★ Erken dönemdeki içselleştirilmiş iyi nesne ve kötü nesneler aslında karakteri oluşturur.
İçselleştirilen nesneler erken dönemde gelecekteki nesne ilişkilerimizin de belirleyicisi olur.
Başlangıçta ne kadar çok iyi nesneye içselleştirmişse kişi ilişkilerde de o kadar güvenli hisseder. Karşı
tarafı tehditkâr bir nesne olarak değil de güvenilir bir nesne olarak görebilir. Kötü nesnenin
içselleştirildiği durumlarda ise gelecekte kurulan ilişkilerde endişe güvensizlik hâkim olacaktır.
Ötekine güvenmekten öteki tarafından değerli hissetmekte zorlanacaktır.

Onarım
Klein, “bebek zamanla nesnesini tamamen yok etmediğini anlayacaktır, annenin projeksiyonları ve
bakımı ona yardımcı olacaktır ve onarım ihtimali onu rahatlatacaktır..”
Anneye kalıcı bir zarar vermediğini hissedecektir. Bunu da aslında o ilişkinin hiçbir şey olmamış gibi
devam ettiğini gördüğü zaman hissedecektir.

-Haset ve Kıskançlık-
Klein, haset ve kıskançlığı birbirinden ayırıyor.
• Kıskançlık, bir üçüncüyü gerektirir. Beni sevmiyor, benle ilgilenmiyor onunla ilgileniyor, onu
seviyor. İçinde yıkıcılık bulundurmaz. Üçgeni içerir.
• Haset, ötekinin sahip olduğu şeye sahip olmasından dolayı ona duyulan nefret.
Haset duyulan ilk nesne besleyen annedir. Bebeğin ihtiyacı olduğu şey annede var ama o şeyi bebeğe
vermiyor, bebek bu duyguyu çok yaşar ve bu yüzden ona saldırır, yıkıcılığını ona yönlendirir. Çok
yoğun bir erken dönem deneyiminden kaynaklanan bir haset. Çocuğun arzuladığı her şey sınırsız süt
ve sevgi annede var fakat anne kendi doyumu için onları bebekten saklıyor, bebek annenin bunları
ondan alıkoyduğunu sanıyordur. Memenin varlığı da yokluğu da hasede sebep olabilir.
- Kıskançlık, ruhsal gelişimin normal bir parçası.
- Haset ise şizoid bir duruma ait gibi. Haset, iyi nesneye saldırarak da olabiliyor. Yok edici tutumun
ortaya çıkması.

Haset, kıskançlık ve açgözlülük arasındaki farkları görmek gerekir.


Haset, arzulanan bir şeyin başka birine ait olduğu ve bize değil de ona haz verdiği inancının yol açtığı kızgın bir duygudur;
hasetli itki, o istenen şeyi sahibinden çekip almaya ya da bozmaya, kirletmeye yönelir. Şu da var: Haset, öznenin sadece bir
kişiyle olan ilişkisiyle ilgilidir ve kökeni de anneyle o herkesi dışlayan en eski ilişkide yatıyordur.

Kıskançlık da hasete dayanır, ama öznenin en az iki kişiyle ilişki içinde olmasını gerektirir: Özne, kendi hakkı olan sevginin
rakibi tarafından elinden alındığına ya da alınma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğuna inanıyordur. Kıskançlığın günlük
kullanımında, sevilen kişiyle özne arasına bir üçüncü kişi girmiştir.

Açgözlülükse özneyi sürekli uyaran ama doyurulması imkansız bir istektir, hem öznenin ihtiyacından hem de nesnenin
verebileceğinden fazlasına yönelen bir istek. Açgözlülük, bilinçdışı düzlemde, memeyi boşaltmaya, kurutuncaya kadar emip
tüketmeye ve tümüyle yutmaya yönelir esas olarak; başka bir deyişle, amacı yıkıcı içe yansıtmadır.

“Çalışmalarım boyunca şunu anladım: Haset duyulan ilk nesne besleyen memedir, çünkü bebek bu memede kendi arzuladığı
her şeyin bulunduğunu, memenin sınırsız süt ve sevgi verebileceğini ama bunları kendi doyumu için alıkoyduğunu
sanıyordur. Bu duygu bebeğin gücenme ve nefretini artırır ve sonuçta anneyle ilişki de çarpıklaşır.”

“Hasetin aşırılığı, bana göre, paranoid ve şizoid özelliklerin de olağan üstü güçlü olduğunu gösterir; böyle bir bebeğin hasta
olduğu kabul edilmelidir.”

Yoksunluğun açgözlülük ve zulmedilme kaygısını artırdığını ve bebeğin zihninde (bütün arzularının yöneldiği) bir tükenmez
meme fantezisi bulunduğunu kabul edersek, bebeğin yeterli beslenmemesi durumunda hasetin ortaya çıkabileceğini görürüz.

Bebekte, memenin onu yoksun bıraktığına ilişkin bir duygu belirir; meme, iyi memeyle ilişkili sütü, sevgiyi ve şefkati
kendine saklıyor ve dolayısıyla kötüleşiyordur. Böylece bebek nefret ve haset duygularını kötü ve pinti olarak gördüğü
memeye yöneltir.

Doyurucu memeye haset duyulabilmesini anlamak daha kolaydır. Sütün cömertçe akması (bebeğe tatmin duygusu verse bile)
hasete de yol açar, çünkü bu kadar büyük bir armağan bebeğe hiç ulaşamayacağı bir şey olarak görünüyordur.

You might also like