You are on page 1of 7

Çocuğa yönelik cinsel istismar sonuçları çok katmanlı olabilmektedir.

Türkiye’de ve dünyada
bu istismar türü çocuklar ve aileler tarafından anlatılmadığı için genelde gizli kalmaktadır ve
bazen bu olayların ortaya çıkması rastgele olmaktadır. Bu yüzden bu sorunun alanda
çalışılması oldukça zordur. Çocuk istismarının önlenmesine yönelik seminerler, raporlar,
medya çalışmaları, üniversitedeki çocuk ile ilgili birimler ve merkezler artmasına rağmen,
Bakır ve Kapucu UNICEF verilerine göre 2006’da 0-17 yaş aralığına bakıldığında, cinsel
istismar %42.5 iken, 2018’de %58.8’e yükseldiğini göstermektedir ve çocuk istismarı
olaylarında bir azalmanın olmadığı görülmektedir. Akbaş ve Turan çocuk istismarının, sadece
çocukları değil, toplumu da derinden etkileyen birçok sonucu olan önemli bir olgu olduğunu
belirtmekte ve Türkiye’de çocuk istismarına yönelik akademik ve alan çalışmalarının göreceli
olarak yetersiz olduğunu vurgulamaktadırlar. Benzer şekilde, Koçtürk ve Yılmaz da çocuk
istismarının son dönemde arttığını fakat çalışmaların aynı oranda artmadığından
bahsetmektedir. Tekindal ve Özden de istismara uğrayan çocuklarla ilgili önlemlerin ve
koruyucu merkezlerin yetersiz olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla, artan çocuk istismarı
oranı ile akademik çalışmaların oranı arasında anlamlı bir ilişki olmayabilir.
Çocuk cinsel istismarı tanımlarının, gelişimsel değerlendirme ölçüm araçlarının farklılık
göstermesi ve eylemlerin çoğunlukla bildirilmemesi, görülme sıklığı ve yaygınlığın tespitini
de zorlaştırmaktadır. Konu ile ilgili yapılan birçok çalışma, uluslararası kalkınma örgütleri ve
kurumların raporları, istismarın belirlenmesindeki zorluklar nedeni ile cinsel istismar
oranlarının tam olarak gerçeği yansıtmadığını ileri sürmektedir. Gelişmiş ülkelerdeki
çalışmalar, gelişmekte olan ülkelere kıyasla erkeklerde daha düşük ve kızlarda daha yüksek
yaygınlık oranı olduğunu belirtmektedir. Yapılan bu araştırmalarda küresel çocuk cinsel
istismar oranlarının erkekler için %7.6-7.9 ve kızlar için %18.0-19.7 arasında olduğunu
göstermektedir. Martin ve Silverstone, bu sorunlar göz önünde bulundurulduğunda çocuklara
yönelik cinsel istismarın görülme sıklığının “buzdağı” na benzetilebileceğini ifade etmişlerdir.
Yüzeyin üstündeki kısım açıklanan az sayıdaki oluşumu, yüzeyin altındaki kısım ise
gösterilmeyen, gizli kalmış çok sayıdaki oluşumu içerir. İstismara uğrayan çocukların
istismarcılardan daha fazla zarar görmekten veya suçlanmaktan kaynaklanan korku, endişe,
utanç gibi duygularla birlikte kültürel değişkenler çocuk cinsel istismarının gerçek yüzünün
maskelenmesine ve buzdağının görülmeyen yüzeyinde kalmasına neden olmaktadır.
Cinsel istismara maruz kalan çocukların nörolojik beyin yapılarında değişiklikler
görülebileceğini, depresyon, zararlı madde kullanımı gibi zihinsel ve davranış problemleri
gösterme olasılığının daha yüksek olduğunu kanıtlayan çalışmalar mevcuttur. Bu çocuklarda
başkasına karşı güven problemleri yaşama, istismarın tekrar yaşanacağına dair yüksek kaygı,
intihar girişiminde bulunma, histerik veya konversiyonel davranış problemleri, uyku ve yeme
bozuklukları, eğitimsel zorluklar ve riskli cinsel davranışlar da görülebilmektedir.
Marques ve ark. tarafından yapılan bir araştırmada çocukların cinsel istismara maruz
kalmalarındaki önemli risk faktörleri arasında birbiriyle çatışan, boşanmış, alkol, uyuşturucu
gibi zararlı maddeleri kullanan ebeveynlerin etkisinin büyük ölçüde önemli olduğu
bulunmuştur. Cinsel istismar failinin yüksek bir oranla babaların olduğu sonucuna
ulaşılmıştır. Cinsel istismar öyküsü olan çocukların bilişsel beceri testlerinde konsantrasyon
sorunları yaşadıkları, dikkat ve hafıza gerektiren görevleri yerine getirmede sorun yaşadıkları
ve bu gibi durumların bilişsel performans işlevlerini etkilediği bulunmuştur.
Rajan ve ark. tarafından yapılan bir araştırmada cinsel istismar tanısı alan ergenlerin kontrol
grubundaki ergenlere göre ilk tanıdan önce psikolog, terapist, sosyal hizmet uzmanı gibi
sağlık personeline başvurdukları ve başvurma nedenleri arasında psikoz, intihar girişimi, stres,
zararlı madde kullanımı, depresyon, anksiyete ve uyku bozukluğu gibi sorunların olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
Hebert ve ark. başka bir araştırmaya göre ortalama 15,35 yaşlarındaki ergenlerde, kızların
%14,9'unun ve erkeklerin %3,9'unun çocuk cinsel istismarı yaşadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Cinsel istismar öyküsü olan ergenlerin neredeyse yarısının kliniklere ruhsal sıkıntı, düşük
benlik saygısı ve intihar düşünceleri ile başvurduğu, her üç kızdan birinin ve cinsel istismara
uğramış beş erkekten birinin intihar girişiminde bulunduğu bildirilmiştir. Çocukluk
döneminde cinsel istismar öyküsü olan ergenlerin bilişsel gelişiminin olumsuz yönde
etkilendiği ve yüksek risk taşıdığı bulunmuştur.
Runarsdottir ve ark. yaptıkları araştırmada katılımcıların %15'inin cinsel istismar mağduru
olduğu, özellikle kızların erkeklere göre cinsel istismara maruz kalma olasılığının iki katından
fazla olduğunu ve düşük sosyoekonomik duruma sahip olmanın ergenlerin cinsel istismara
maruz kalma olasılığını artırdığı sonuçlarına ulaşılmıştır.
Travma sonrası stres bozukluğunun psikofizyolojik, yapısal ve fonksiyonel nörogörüntüleme
ve endokrinolojik, genetik ve moleküler boyutta incelemeyi amaçlayan bir çalışmada özellikle
cinsel veya fiziksel istismar bağlantılı travmatik deneyimi olan hastaların serum/plazma
kortizol düzeylerinin daha düşük olduğu bildirilmiştir.
Çocuk cinsel istismarına maruz kalan çocukların psikolojik semptom gösterme riskinin arttığı,
depresyon, travma sonrası stres bozukluğu yaşadıkları ve özellikle intihar eğilimi olduğu
yönündedir.
Ülkemizde 1955 lise öğrencisiyle yapılan bir çalışmada öğrencilerin %13,4‟ünün cinsel taciz
deneyimlerinin olduğu, %11,3‟ünün özel bölgelerine istenmeyen şekilde dokunulduğu,
%4,9‟unun cinsel ilişkide bulunmaya zorlandığı ve %1,8‟inin ise ensest yaşantılarının olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. Polat, yaptığı çalışmada ergenlik öncesi kız çocuklarının %25‟inin,
erkek çocuklarının ise %15‟inin cinsel istismar mağduru olduklarını bildirmektedir.
Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması’ndan elde edilen verilere göre 12,795
kadından % 7'si 15 yaşından önce cinsel istismara maruz kalmış ve araştırma bulgularına göre
cinsel istismara maruz kalan kadınların %42‟si tanımadıkları kişiler tarafından
gerçekleşirken, %48‟i ise akrabalar, baba, üvey baba, abi ve kardeş gibi yakın tanıdıkları
tarafından gerçekleşmiştir.
Cinsel istismar sonrası semptomlar incelendiğinde istismara uğrayan bireylerin hem kısa
dönem hem de travma sonrası uzun dönemde bazı ruhsal problemler yaşadıkları belirtilmiştir.
İstismar sonrası kısa dönemde bireyde korku, öfke, suçluluk, çökkünlük ve düşmanlık gibi
yıkıcı duygular yaşanırken uzun dönemde duygusal, davranışsal, cinsel ve sosyal problemler
yaşandığı ve yakın ilişkilerde de ciddi sorunlar oluştuğu belirtilmektedir. Schetky yaptığı
çalışmada cinsel istismarın mağdurda kişilik parçalanmaları (disasyasyon), bastırma, kişilik
bölünmesi, depresyon gibi ruhsal problemler oluşturup bu yaşantıların bir kısır döngü halinde
mağdurun tüm ilişkilerine yansıyabileceğini belirtmiştir . Ayrıca alkol, sigara ve madde
bağımlılığı, kişiler arası ilişkilerde dengesizlik ve süreksizlik, antisosyal davranış
bozuklukları, yeme bozuklukları, uyku bozuklukları, obsesif-kompülsif davranışlar, kendine
zarar verme davranışları, intihar gibi davranışsal sorunlar oluşmakta ve cinsel kimlik
karmaşası, rastgele cinsel ilişki kurma, seksten kaçınma, açık ve kapalı eşcinsel davranışlar,
sertleşme (ereksiyon), boşalma (ejakulasyon), kasılma (vajinismus) gibi cinsel sorunlar
(Aktepe, 2009) yaşanmasına da sebep olmaktadır.
Cinsel istismar sonrasında yaşanan ruhsal problemlerin birey üzerindeki etkisi ve kalıcılığı
istismarın tipi, süresi, sıklığı ve şiddetine göre değişirken aynı zamanda mağdurun kişisel
özelliklerine, gelişim dönemine, psikolojik sağlamlığına, ulaşabileceği sosyal destek
varlığına, olayla ilgili değerlendirmenin yapıldığı yerdeki personellerin ve polisin
yaklaşımına, adalet sisteminin tepkisine, yakınlarının ve çevresinin tutumuna göre de
değişiklikler göstermektedir.
Cinsel İstismarın Göstergeleri

 Aşırı uyarılmışlık, depresyon


 Öfke patlamaları
 Uyku bozuklukları
 Fiziksel bir neden olmaksızın karın ağrıları, mide-barsak problemleri
 Davranışlarda gerileme, alt ıslatma, dışkı kaçırma, parmak emme
 Korku reaksiyonları
 Derslere ve etkinliklere karşı ilgisizlik
 Kendine zarar verme
 Etrafındaki insanlardan uzaklaşma
 Daha önceden tanıdığı birisiyle yalnız kalmayı reddetme
 Dikkati yoğunlaştıramama
 İntihar düşünceleri ya da girişimi
 Saldırgan davranışlar
 Cinsel içerikli davranışlarda bulunma (herkesin ortasında mastürbasyon, cinsel ilişki
taklidi, insanlara sürtünmek, başka insanların memelerini, genital organlarını
sıkıştırmak, cinsel içerikli oyunlar oynamak; cinsel içerikli söz ve davranışların
resimlerine, oyunlarına yansıması

Cinsel İstismarın Uzun Dönem Etkileri

 Travma sonrası stres bozukluğu


 Depresyon
 Kişilik bozuklukları
 Yeme bozuklukları
 Obsesif Kompulsif Bozukluk
 Alkol madde bağımlılığı
 Kaygı bozuklukları
 Riskli davranışları benimseme
 Dürtü kontrol bozuklukları
 Cinsel sorunlar
 Kontrolsüz cinsellik
 Cinselliği çıkar amaçlı ya da sevgi elde etmek üzere kullanmak
 Cinsel istismara uğramış çocuklarda psikiyatrik muayenelerinde psikotik belirtiler
bütün çocuklarda aynı sonucu vermemektedir. Yapılan birçok çalışmada bazı
çocukların psikiyatrik belirti göstermediği belirtilmiştir. Ancak bir veya iki yıl
geçtikten sonra çocuklarda belirtiler gözlemlenmiştir. Cinsel istismara uğramış
çocukların en çok ruhsal problemler yaşadıkları ortaya çıkmıştır. Cinsel istismar
çocuklar üzerinde açıklanamayacak problemler yaşamasına neden olmaktadır. İstismar
edilen çocuklar cinsel ve duygusal tutum ve davranışlarda değişiklik gösterir. Uygun
olmayan davranışlar sergiler örneğin; erken yaşta cinsel yaşama, riskli cinsel eylemler,
erken gebe kalma, cinsel saldırı ya da anormal cinsel davranışlar

 gösterirler. Seks konularını gereğinden fazla ilgi göstermek ya da tamamen ilgisiz


kalma gibi çok sık görülen belirtilerdir. Bununla birlikte cinsel istismara uğramış
çocuklarda yetişkinlik dönemlerinde cinsel saldırıda bulunmaktadırlar.

 Duygusal etkileri

 Cinsel istismara uğramış çocuklarda duygu durum bozukluğu baş gösterir. Rahatsız


edici düşünceler sürekli tekrar eder yaşadığı olayla ilgili gece kâbuslar görmeye
başlar. Bu durum uykusuz yada uyumak istemez bu durum çocukta agresif tavırlar
sergilemesine, ani öfke patlamaları yaşamasına, özgüven eksikliği ve olayı anımsatan
her şeyin çocukların ruhsal çöküntü yaşamasını ve kendisine yapılanı önleyemediği
için kendini aciz hissetmesine, kendine zarar verici davranışlarda bulunmasına.
Bundan dolayı depresyona girmesine neden olmaktadır ve hasta olmadığı halde
kendini hasta hissetmesi ( psikolojik ) sürekli birilerinin kendisine zarar verme
düşüncesi ( aile bireyleri dahil) nedeniyle aileden uzaklaşmasına sebep vermektedir.
Ayrıca cinsel istismara uğrayan çocuklarda korku, panik, kızgınlık gibi etkilerde
gözlemlenir. Özellikle kaygı bozukluğu normalden çok daha yüksektir.

 Davranışsal etkileri

 Cinsel istismar mağduru çocukların davranışlarında zamanla farklılıklar olmaya


başlar. Erkek çocuklarda korku saldırgan davranışlar görülür çekingen ya da hiçbir
şeyden utanmama gibi tavırlar sergiler ve cinselliği kötüye kullanma eğilimi
oluşur örneğin; cinselliği paraya dönüştürme gibi. Kız çocuklarında ise korku, içe
kapanma, endişe ve aşağılık kompleksi gelişir ve kimseye güvenmemeye
başlarlar. aile ilişkilerinin bozulmasına neden olur. İstismar edilen çocuklarda
gelişimsel, kendine bakma, kendini koruma, benlik algısı gibi ciddi işlev
kaybı yaşarlar. Ayrıca, cinsel istismara uğrayan çocukların %35.4’ünde zeka geriliği
saptanmıştır. Cinsel istismara uğrayan çocuklarda sürekli bir korku hissi oluşur sosyal
ve ruhsal sorunlar yaşamaya başlar çünkü; kendilerine inanılmayacağını düşünürler ve
aile bireylerin hiçbiriyle bu durumu paylaşmazlar bu durum yaşadığı travmanın
ağırlaşmasına ve travma sonrası birçok bozukluğu beraberinde getirmesine sebebiyet
vermektedir. Örneğin; intihar düşüncesi travma sonrası stres bozukluğu, akut stres
bozukluğu gibi bir çok bozukluk meydana gelmektedir.

Çocuk ve ergenler tarafından cinsel istismarı açıklama oranlarının yüksekliği yanında


mahkemeye bașvurma ve mahkumiyet oranları düșüktür. İngiltere’de 188 cinsel istismar
vakasında mahkemeye bașvurma %36 ve mahkumiyet %17 oranlarında, Meksika’da ergenler
üzerinde yapılan bir bașka çalıșmada ise yasal otoritelere bașvurma %3.7 oranında
saptanmıștır.
Çocuk Cinsel İstismarının Çocuğa Etkileri

Bowlby’nin bağlanma teorisine göre cinsel istismar yașayan bireyler dezorganize bağlanma
geliștirirler. Dezorganize olmuș bağlanma genellikle çocukluk çağı anksiyetesinin
kaynaklarından olan korku dolu davranıșlar olarak belirir. Bu dinamik genellikle kognitif
yıkıma ve ilișkilerde dengesizliğe neden olan disfonksiyonel ailede yașamıș olan çocuklarda
gelișir. Çocuk, bakıcısının kendisine karșı negatif bir davranıșı ile karșılaștığında buna karșı
farklı tepki verme sürecine girer. Bu negatif tepki sürecinde geri çevrilme ve çatıșma
yașanırsa çocuk bu negatif tepkiyi ya görmezden gelir ya da abartılı tepki sürecine girer ve
bağlanma sürecinde anksiyete dolu tehlikeli stratejiler geliștirmeye yönelir. İstismar eden
patolojik ebeveynlere karșı geliștirilen istenmeyen bağlanma șekli kișinin çocukluk dönemine
ait travmatize anılarına blok koyması ile kișide yașamını sürdürür. Korkuyla ilișkili bu
bağlılık șekli inkara neden olur ve her geri çevrilmede, kișinin ebeveyn olma sürecinde veya
çözüme kavușmamıș her travmasında tekrar tekrar yașanır. Dezorganize bağlanma çocuğun
ayrılma bireyleșmede problem yașamasına neden olur.

Dissosiyasyon

Cinsel istismar kurbanlarında bir bașka patoloji ise dissosiasyondur. Dissosiasyon, ruhsal
travmaya karșı ilkel bir savunma olarak kabul edilmektedir. İstismarın erken döneminde
amnezi ve uyurgezerlik ortaya çıkabilmektedir.[8] Çocuğun gözlerini bir noktaya dikip
uyaranlara cevap vermediği șekil olarak tanımlanan trans benzeri durumlar çocuklarda en sık
görülen dissosiasyon belirtisidir. Dissosiasyon istismara eșlik eden ezici ve korkutucu
duygulardan çocuğun kaçınmasına olanak tanır. Dissosiasyon bașlangıçta çocuğa yardım
etmesine rağmen süre uzadıkça okul fonksiyonlarını da içeren bilișsel performansı bozduğu
bulunmuștur.[26] Patolojik dissosiasyonla ruhsal travma ilișkisini gösteren 4 farklı veri alanı
vardır: Birincisi dissosiyatif bozukluğu bulunan hastaların %90-100’ünün çocukluk
döneminde ağır travma yașadığını belirttiği olgu serileridir. İkincisi, çeșitli dissosiasyon
ölçümleri ile ruhsal travması olan ve olmayan kișilerin karșılaștırıldığı çalıșmalardır.
Travması olan kișilerin olmayanlara göre önemli derecede daha yüksek dissosiyatif belirtiler
gösterdikleri saptanmıștır. Üçüncüsü, travması olan gruplarda, istismarın bașladığı yaș ve
istismarın süresi gibi travmanın derecesiyle ilgili faktörlerin, dissosiasyonun șiddeti ile
orantılı olduğunu gösteren çalıșmalardır. Çocuk istismarının bașlangıç yașı ne kadar küçükse,
o ölçüde șiddetli dissosiasyon görülmektedir. Dördüncüsü travma esnasındaki dissosiasyonun,
daha sonraki travma sonrası stres bozukluğu gelișiminde çok güçlü bir role sahip olduğunu
gösteren çalıșmalardır.

Ruhsal Bozukluklar

Cinsel istismar öyküsü anksiyete, depresyon, madde bağımılılığı, intihar davranıșı, borderline
kișilik bozukluğu ve posttravmatik stres bozukluğunu içeren psikiyatrik bozukluklarla
sonuçlanabilmektedir.[27] Ayrıca yetișkinlik çağında emosyonel distresle de bağlantılıdır.
Emosyonel distres çocukluk çağı cinsel istismar öyküsüne sahip kișilerde alkol kullanımı ve
tekrar cinsel yönden kötüye kullanıma maruz kalma ile ilișkili bulunmuștur.

Kișilerarası ilișkiler

Bu kișilerin ya ilișki kurmaktan kaçındıkları ya da așırı yakınlık gereksinimi duyup çok


sayıda, fazla beklentili ve kontrol edici ilișki kurdukları gözlenmektedir. Her iki tip ilișki de
ișlevsellikten uzak olmakta ve genellikle yalnızlıkla sonlanmaktadır. Yapılan çalıșmalarda
çocukluk çağında cinsel istismara uğramıș kadınların yakın ilișkilerinde partnerleriyle
sorunlar yașadıkları ve partnerlerini daha olumsuz algıladıkları saptanmıștır. Kadınlar
partnerlerini așırı kontrolcü ve ilgisiz olarak tanımlamıșlardır. Çocukluk çağı cinsel
istismarının kadınların cinselliğini ve kișilere güvenebilme yetisini bozduğu ve yakın
ilișkilerini devam ettirebilme yeteneğini etkilediği saptanmıștır.

Briere’e göre ise cinsel istismar çocuğun çocukluk çağında kișiler arası ilișkilerinin
gelișiminde iki farklı șekilde güçlük yașamasına neden olur. İlki yetișkinlik döneminde devam
eden kognitif yapıda ve tepkilerde geliștirilen yeniden organizasyon sürecidir. Bu süreç
diğerlerine karșı güvensizlik, yakın kișiler arası ilișkilerinde ambivalans veya ilișkiyi
tamamiyle terk etme șeklinde yașanmaktadır.[36] Yașanan ikinci güçlük ise devam eden
istismar sürecine uyum sağlama șeklinde olmaktadır. Bu uyum tepkileri çekingenlik, pasiflik
veya cinselliğe așırı yönelim olarak gerçekleșmektedir. Ayrıca bu süreç çocuğun yașamla
uyum yeteneğini bozmakta, aile içi ilișkilerinde sorunlar yașamasına neden olmaktadır. Bu
șekilde çocuğun psișik enerjisi burada tükenmekte, olgunlașma kesintiye uğramaktadır.

Benlik Saygısı

Ornstein’ın belirttiği gibi, erken çocukluk dönemindeki istismar sonrasında narsisistik


zedelenmeler akut veya kronik narsisistik öfke ile sonuçlanmaktadır. İntikam ihtiyacı
narsisistik öfkenin karakteristik bir özelliğidir. Zedelenmiș kendilik intikam yoluyla onarıma
ihtiyaç duyar.[37] Yapılan çalıșmalarda çocukluk çağı cinsel istismarının kișinin benlik
saygısını olumsuz yönde etkilediği bulunmuștur. Tebbutt ve arkadașları tarafından yapılan
cinsel istismara uğramış çocukların 5 yıl sonra değerlendirildikleri bir çalıșmada çocukların
%43’ünün düşük benlik saygısına sahip oldukları bulunmuș olup yașca büyük çocukların
benlik saygılarının daha düșük olduğu ve aile fonksiyonundaki bozukluğun benlik saygısını
ileri derecede etkilediği de saptanmıștır.

Cinsellik

Cinsel istismar ile birlikte erken yașlarda cinsel farkındalık yașanmıș olur. Bu travmatik
deneyim çocuğu erotik davranıșlar sergilemeye yöneltir; diğer çocuklarla cinsel içeriği olan
oyunlar oynamaya yönelir ve her davranıșında agresyon sergiler veya șiddete karșı boyun
eğici ve kabullenici davranarak șiddet görmeye devam eder. İstismar sonrasında yetișkinlik
döneminde kompulsif bir șekilde cinsel deneyimlere yönelir. Bir bașka bakıș açısına göre ise,
bu gerçek anlamda seks değil bir șekilde yoğun olan öfkenin, kinin kendisine döndürülmesini
ifade eder. Gelișigüzel pek çok partnerle cinsel ilișki kișinin benliği ile ilgili yıkıcı dürtülerin
bir araya geldiği karmașık davranıșlar bütünüdür. Bu cinsel istek fazlalığı fiziksel acının
içerisinde yer alan duygusal boyutun gizlenmesine yardımcı olan güç sağlamaya çalıșma ve
kontrolü ele almanın ifadesidir.

İstismar çocuğun duygusal ve cinsel gelișimini, kișiler arası ilișkilerini, özgüvenini sarsan
akut ve kronik travmadır. Travmanın etkileri yașanan olaya ilișkin tekrarlayan zihinsel
canlandırmalar, tekrarlayan davranıșlar, korku ve kaygı tepkileri, insanlara, yașama ve
geleceğe ilișkin tutum ve düșüncelerde farklılıkların olması gibi bir sıra içinde yașanabilir.

Cinsel istismar kurbanlarının %64-79 oranları arasında psikiyatrik belirtiler gösterdikleri


bildirilmiștir. Bu belirtiler sırasıyla TSSB, düșük benlik saygısı, anksiyete, korku, depresyon,
intihar düșüncesi, somatik șikayetler, agresif davranıș, evden kaçma ve madde kötüye
kullanımıdır.
Sparato ve arkadașları yaptıkları prospektif bir çalıșmada cinsel istismara uğramıș erkeklerde
anksiyete bozuklukları ve davranım bozukluğunu, kızlarda major affektif bozukluk ve
anksiyete bozukluklarını kontrol grubuna göre anlamlı oranda yüksek bulmuștur.[60] Agresif
davranıșların cinsel istismara uğramıș ergenlerde ve çocukluk çağı cinsel istismar öyküsü olan
yetișkinlerde sıklıkla görüldüğü bildirilmektedir. Depresyonun da çocukluk çağı cinsel
istismarı ile birlikte görüldüğü, aile içi cinsel istismar kurbanlarında da intihar davranıșının
sıklıkla gözlendiği bildirilmektedir.

Fiziksel ve cinsel istismara maruz kalan bireyler üzerinde yapılan çalıșmalarda bilișsel, dil
yetileri ve okul performansında bozukluk saptandığı bildirilmektedir. Bu problemler dil
gelișiminde gecikme, akademik bașarıda düșüklük, yüksek okul devamsızlığı oranlarını
içermektedir.

Yapılan bir çalıșmada çocukluk çağı cinsel ya da fiziksel istismar öyküsüne sahip 2000 kadının
depresyon ve anksiyete belirtilerini çoğunlukla gösterdikleri saptanmıștır.[66] Yapılan bașka bir
çalıșmada çocukluk çağında istismara uğramanın erișkinlik dönemindeki major depresyon gelișimini 4
kat arttırdığı, istismarın büyüklüğünün depresyon șiddetiyle korele olduğu bulunmuştur.

115 hastanın değerlendirildiği bir çalıșmada istismar hikayesi olmayan bireylerle karșılaștırıldığında
istismara uğrayan çocuk ve ergenlerde özellikle frontal ve temporal beyin bölgelerinde
elektrofizyolojik anormallikler saptanmıștır. Bu çalıșmada erken istismarın özellikle limbik yapıları
içeren beyin gelișimini etkilediği öne sürülmüștür.

You might also like