Mooney'nin Çocuğu Ağlamaz

You might also like

You are on page 1of 16

Mooney’nin çocuğu ağlamaz

By

Tennessee Williams
Cast of Characters
Moony: Doğuş Bilgin
Jane: Eyşan Dönmez
(Büyük bir Amerikan şehrinin endüstriyel
bölgesinde, üç odalı bir apartman dairesi.
Mutfaktaki ocak ve evye evin kirliliğini belli
etmekte. Odanın köşesinde çamaşır askısı, üzerinde
bebek bezleri ve mavi işçi gömlekleri asılı.
Ocağın üzerinde bir pankart asılı: KEEP SMILING.
Gerçek olmayan bir yılbaşı ağacı, mutfak
masasından destek almaktadır.
Açık ara farkla odadaki en dikkat çeken eşya
yepyeni olan bir hobi-atı (oyuncak at kafası)
sahnein ortasında durmaktadır. Bu yeni oyuncakla
alakalı cesurca, neredeyse heyecan verici, bir
şeyler vardır. Ceviz ağacı renginde, gür ve uzun
yeleli, altın burun delikli ve kızıl dudaklıdır.
Sanki sınır tanımayan bir özgürlüğün ta kendisini
ve korkusuz bir saldırıyı temsil eder.

Perdenin açılmasıyla, sahne karanlıktır. Sadece


pencere ve kapı camlarından süzülen mavi
tonlarında ışık vardır. Dış ses olarak (yan
odadan) derinden gelen inlemeler ve yatak
gıcırtıları duyulur.

JANE:
(Dışardan.)Tepinmeyi bırak artık. Uyuyamıyorum.
MOONY:
Benim uykumu alabildiğimi düşünmüyorsun heralde?

(SES: itişip kakışma sesleri)


JANE:
Sessiz! Çocuğu uyandıracaksın.

MOONY:
Çocuk da çocuk! Hangisi daha önemli, onun uykusu mu
benim mi? Bu eve kim maaş getiriyor, o mu ben mi?
(duraksama)

JANE:
Kalkıyorum ve sana bir bardak sıcak süt hazırlıyorum.
Belki bu seni susturur.
(Moony anlaşılmayan bir biçimde
homurdanır. Jane sessiz adımlarla
sahneye, mutfağa girer. İnanılmaz
derecede küçük hareketleri vardır, küçük
bir mandalina gibi. Üzerinde eski, göz
kamaştırıcı çüçekli, bir kimono vardır.
Mooney için sütü hazırlarken, mutfakta
gezinir ve ayağına büyük gelen erkek
terlikleri sessiz kalmasını
zorlaştırmaktadır. Kimonoyu göğsüne
2.

kadar sıkar ve titrer. Bir iki kere


öksürür. Pencerenin üstünde duran,
nerdeyse sabah saat 4’ü gösteren alarmlı
saate nefretle bakar. Jane hala gençtir,
ama ufak, güzel suratında sarımtırak ve
hastalıklı bir görünüş vardır. Burun
deliklerinde ve şakaklarında mentollu
merhem sürülüdür ve koyu renk saçları
dağınıktır.)
JANE:
(Sert bir fısıltıyla) Ne için? Sütünü getireceğim.(SES:
Mobilya gıcırtıları ve sert adımlar duyulur.) Aynen,
çocuk uyansın diye elinden geleni yap - ayarsız öküz!
(Moony kapı eşiğinde görünür. Yirmi beş
yaşlarında, yapılı genç bir işçidir. Ekoseli
oduncu gömleğini, kadife pantolonunun kemer
kısmından içeri sokarken tamamen aksi bir
tavırdadır ve gözlerini kırpar. )
Biradan oluyor bu. Midende gaz yapıp uykunu kaçırtıyor.
MOONY:
Yemekten sonra iki bardak içtim.
JANE:
Yetmişlik bardağında! -- Şu tepinmeleri de bir kes,
Tanrı aşkına! İki dakika sabir duramaz mısın?

MOONY:
Yok, hareket etmem lazımmış gibi hissediyorum.
JANE:
Belki de sende yüksek tansiyon vardır.

MOONY:
Hayır, benim kanım kaynadı. Burası beni uyuz ediyor.
Baksana saçma sapan küçük bir yer. Bir duvara çarpmadan
altıdan fazla adım atamıyorsun. (siniri bozuk yarım bir
gülümseme ile) Baltamı alığ şu duvara sallamak
istiyorum -- İddaaya girerim ki bir kaç kerede bu
duvarın içinden tertemiz geçerim.
JANE:
Moony! Neden hayvanat bahçesinden gidip bir maymunla
falan evlenmedim ki?

MOONY:
Bilmem.
(Jane tüten sıcak sütü mavi kupaya döker.)
3.

JANE:
Otur şuraya ve sütünü iç. Saat kaç farkında mısın?
Sabahın dördü!
MOONY:
Saat dört ha? (Rahatsız durmadan hareketlerine devam
eder.) Evet. Yakında fabrikanın ıslıkları ötmeye
başlar. Hadi orospu çocukları! İş başına! -- Bizim
moruk Hollandalı her zamanki yerinde, elleri küçük
göbeğinin üstünde, dikilir ve herkesin kartları
dönmesini izler. "Selam Moony." der. "Yine geciktin ha?
Bu da zaten benim akşamüstü çayım!" Onun şakası bu. Her
Hollandalı’nın tekrar ettiği bir şakası vardır
biliyorsun. Onunki de bu. Her sabah o salak şakayı
yapar---
JANE:
Evet. Yani---
MOONY:
"Ha, ha, Moony" der. "dün yıldızları izlemeye
çıkmışsın! Kaç tanelerdi Moony? Dün gece kaç tane
yıldır vardı? Ha, ha, ha"--- (kalkar, pencereye gider
ve kaldırarak açar.)
JANE:
Geri indir şunu! Bunun altında donum bile yok.

MOONY:
Ben de diyeceğim ki, "Dün gece gördüm tabi onları, ama
Ontario’dakiler gibi değillerdi. Hiç alakları yok
bayım." Yağ baloncukları! Burdan çoğu yağ
baloncuklarına benziyor. Nedense, Kuzey Woods tarafında
geceleri---

JANE:
(Sabırsızca.) Evet Kuzey Woods! İndir şunu!
MOONY:
Tamam.(İtaat eder.)

JANE:
Al. İç sütünü. Delirmiş biri gibi davranıyorsun, Tanrı
şahidim öyle davranıyorsun!
MOONY:
Tamam. Hollandalı’yı güldürürdü!
JANE:
Ne güldürürdü? Bana bak dikkatli ol.
4.

MOONY:
Bütün şantiyeyi gezecek-- herkese sabah Moony ne dedi
onu söyleyecek-- dün gece yıldızları izledim ama
Ontario’daki koca kütüğü keserken gibi değillerdi dedi
diyecek.

JANE:
Eve, böyle konuşarak onu kendine hayran bırakacaksın.
Turşum çıktı.(Biraz da kendine sıcak süt koyar.)
MOONY:
Hiç St. Lawrence nehrini gördün mü?
JANE:
Yok, ben ıslak bezler gördüm, o kadar, hatta o kadar
çok gördüm ki---

MOONY:
Hollandalı’ya bunu soracağım. Hiç St. Lawrence nehrini
görmüş mü soracağm.
JANE:
(Şüpheyle bakarak.) Bunu ona neden sorasın ki?

MOONY:
Nehir kocaman. Bak? Neredeyse mavi gökyüzü kadar büyük
ve aktığı yol dümdüz kuzeye doğru. Bunu hiç duydun mu
Jane? Dümdüz kuzeye akan nehri?

JANE:
(Asla etkilenmeden sütünü içerken.) Hayır.
MOONY:
Benim şu ana kadar bildiğim kuzeye akan tek nehir!

JANE:
Emma bir damla paregoric bu bağırsak hareketlerini
düzenler demişti. Sanırım bir dahakine deneyeceğim.
MOONY:
Bir gün bunun hakkında konuşuyorduk ve Spook Dünya’nın
Kuzey Kutbu dairesine doğru eğimli olduğu için olduğunu
söyledi. (kocaman gülümser.)
JANE:
Ne?
MOONY:
Dedi ki kuzeye doğru akmasının sebebi---
JANE:
Kime ne?
5.

MOONY:
Aman, Hollandalı da umursamaz. O yüzden söyleyeceğim
ona. Komik olcak anlasana? Kocaman olduğunu, Bin Adalar
Gölü bile denilecek kadar kocaman olduğunu söyleceğim!

JANE:
O da sana delisin diyecek. Defolup gitmeni söyleyecek.
MOONY:
Söyleyecek tabi. Komik olan da o zaten. Ona gökyüzü
kadar büyük ve masmavi olduğunu söylicem, etrafında
köknarlar, çamlar, demirhindiler olduğunu ve ilahi
güzellikte bir havayla nehri dolurduklarını, hatta--
şey gibi kokan-- sıcak süt,ha? Bizim Hollandalı buna
gülmez mi sence?-- Sabahın dördünde sıcak süt!-- Bütün
şantiyeyi gezip çocuklara Moony’nin yatmadan önceki
küçük sıcak sütünden ve en sevdiği ninniden bahsederdi.

JANE:
Loouise Krause’nin kocası da böyle konuşmaya başlamıştı
ve ambulans ekipleri aranmıştı. Şimdi adam deli gömleği
içinde ruh hastaları koğuşunda kalıyor ve Louise onu
görmeye gittiğinde adam onu hatırlamadı bile! Demen-şah
pre-koks (zamansız bunama) demişlerdi.
(Moony süt kupasını alır ve sütü yere döker)
Moony! Sen ne yaptığını sanıyorsun hayvan herif! İyi
süt böyle yere saçılır mı!

MOONY:
Sıcak süt, ha?
JANE:
Tanrım sen sabır ver. Sen ve senin veledin, şu halinize
bir bak. Tabi ki seninle bütün şantiye dalga geçer. Şu
tavrının tek kelimeyle özetleyebilirim-- deli! (Moony
homurdanır) Evet, deli! bütün bunların tek açıklaması
delilik!
MOONY:
Deli, ha? O maymunlar deli olduğumu düşünür tabi.
Nedenini söyleyeyim sana, çünkü bazı konularda orjinal
fikirlere sahibim.
JANE:
Orjinal, aynen, o kadar orjinalsin ki kelimeler
kifayetsiz! İnan bana, eğer bilseydim---

MOONY:
Ben farklı bakıyorum hayata-- (kendini ikna etmede
zorlanarak)-- o kadar. Öbür adamlar-- kim olduklarını
biliyorsun-- umursamıyorlar ki. Onlar kadınlarıyla
yiyor, içiyor ve yatıyor. Onlara ne ki bundan? Güneş
(MORE)
6.

MOONY: (cont’d)
her gün doğmaya devam ediyor ve Cumartesi günleri para
alıyorlar!--- Tamam,tamam,tamam! Bir gün nalları
dikiyorlar. Ama sonra noluyo? Yerlerini büyüdükten
sonra alacak çocukları var. Şantiyede yerini alacak.
Kadınıyla yiyip, içip, uyuyacak-- ve Cumartesi günleri
ödeme alacak!-- Ama ben--- (acı acı güler). Tanrım,
Jane, ben bunlardan daha fazlasını istiyorum!

JANE:
Daha ne istiyorsun, zavallı aptal. Bunlardan daha
fazlası diye bir şey yok--- Tabi eğer sengin olsaydın
ve büyük bir evin ve limuzinlerin olsaydı---
MOONY:
(iğrenerek.) Aa, sen-- sen daha benim ne demek
istediğimi anlamadın bile Jane. (yavaşça damalı
fayanslara eğilir ve kollarını dizlerinin etrafında
savurur.) Asla anlayamazsın. Bu bulaşıcı bir şey falan
değil.

JANE:
Buna çok sevindim. Çiçek hastalığı kaparım daha iyi.
MOONY:
Öyle bir adamla tanışmıştım. Nehrin yukarsında bir
moruk. Sırtını sakatlamıştı, çalışamıyordu, eve geri
gönderilmeyi bekliyordu--- Bir gece sarhoş olduk ve
hayatla ilgili düşünceleri ona döküldüm. "Tabi, memnun
değilsin. Ben de değilim. Biz hayatın bize
sunduklarından daha faslasını istiyoruz, evlat." dedi.

JANE:
Hayat ne alabilirsen sana onu verir.
MOONY:
Oh, bilmiyorum. Bazen ellerime bakıyorum, sonra
bakıyorum ve bakıyorum. Tanrım, gerçekten çok komik
görünüyorlar!
JANE:
Ellerine bakıyorsun! Saçmalık!
MOONY:
O kadar boş ve işlevsizler ki! Anlıyor musun beni? Bu
ellerle şu anda yaptığım şeyden-- bitmek bilmeyen bir
zincire vida çakmaktan-- daha başka şeyler yapmam
lazımmış gibi hissediyorum.

JANE:
Al sana başka bir şey. (eline bulaşık bezi verir.) O
muhteşem ellerinde değişiklik olsun diye bunu tutmaya
çalış--- şu yerdeki sütü temizle!
7.

MOONY:
(tembelce bezi kıvırarak.) Ve bazen düşünüyorum ki boş
olan şey ellerim değil. İçimde başka bir boşluk var
gibi.

JANE:
Evet, tahminen beynin. O sütü temizleyecek misin?
MOONY:
Çoktan temizlendi. (ayağa kalkar ve gerinir.) Moony bir
faili muhtar. O kimsenin ne düşündüğünü umursamaz. Yaşa
ve öl, der Moony. Hepsi bu kadar! (bulaşık bezini
evyenin içine atar.)
JANE:
(ruhsuzca ve özensizce etrafı toparlayarak.) İnan bana,
senin böyle olacağını bilseydim eski işime devam
ederdim. Bay O’Connor’a "Tabi ki! Hadi bana şu kürkü
al." derdim.
MOONY:
Yapardın tabi. Biliyorum, tatlım/hayatım/datlum.

JANE:
(burnunu çekmeye başlayarak.) Kendini düzgün tutmaya
çalışan bir kadın ne işe yarar. Olanlara bakınca; Bay
O’Connor’dan gelebilecek düzgün bir teklif en güzel
şeydi. Ama hayır! Ben seninle bozmuştum kafayı! Çok
tatlı konuşuyordun! O kadar güzel bir ilk izlenim
bırakmıştın ki!
MOONY:
O zamandan beri köprünün altından çok sular aktı.
JANE:
Evet.
MOONY:
Ne zamandı Jane? Ne kadar oldu?
JANE:
On ay, ama bana on yıl gibi geliyor!
MOONY:
On ay. Çocuk ne kadar şimdi? Bir ay? Tam bir ay mı?

JANE:
(öfkeyle) Sen nasıl yüzsüzce böyle dersin! Sanki ben
ısrar ettim, sanki ben bekleyemedim ta ki---
MOONY:
Yok, senin hatan değildi. O gece doğa bizi gafil
avladı, Jane. Hatırlıyor musun? Su kenarındaki The
(MORE)
8.

MOONY: (cont’d)
Paradise dans salonu, ha? Ormanlıkta altı ay
geçirdikten sonraki ilk gecem. Üzerinde kırmızı, ipek
bir elbisen vardı. Hatırlıyor musun? Önden bir
dekoltesi vardı. Hah, o gece çok güzeldin--zar zor
ellerimi geçirebildiğim, binlerce küçük kıvırcıklı
saçların arkadan kabarıktı!
JANE:
(nostaljik büyüye kapılarak) Evet.(suratı yumuşar)
Eskiden her Cumartesi yaptırırdım. Annem bir saçın o
kadar kıvrılabileceğine inanamazdı!
MOONY:
(ufak bir acımasızlıkla) Evet, aynen öyleydi-- kıvırcık
saçlar ve kırmızı ipek elbise-- bizi gafil avlayan
doğaydı değil mi, Jane?

JANE:
(süpheli) Ne demek istiyorsun?
MOONY:
Dans ederken bedenini benimkine bastırışın-- o doğaydı,
değil mi, Jane? Ve "Roses of Picardy" çalmaya
başladıklarında, ışıklar söndüğünde-- biz yavaş yavaş
dans ederken-- nerdeyse sabit duruyormuşçasına--
nefesin boynuma sıcacık/sımsıcak dokunurken,
sıcacık/sımsıcak--- o günkü parfümün---

JANE:
Parfüm? Aa, evet. Narcissus parfümü!-- Doğum günümde
Bay O’Connor almıştı.
MOONY:
Evet, narcissus, aynen-- narcissus! Ve kulağıma eğilip
bir şeyler fısıldamıştın, ne demiştin Jane?
JANE:
(inanmayarak) Ben mi fısıldadım? Bir kere sen
fısıldadın ben değil!

MOONY:
Öyle miydi? Belki de. Zaten öyle dans ederken çok da
bir şey söylemene gerek yoktu!--- Her neyse, sana
bağlanmıştım.

JANE:
(öfkeyle) Bağlanmıştın! Bağlanmıştın?! Yüzsüzce nasıl
söyleyebiliyorsun bunu?!
MOONY:
Evet, o gece sana bağlanmıştım. Narcissus perfümü,
küçük kıvırcıklar, dekolteli elbise. Seni kollarıma
(MORE)
9.

MOONY: (cont’d)
alıp vals yaparak dolanmanın, elimde baltayla koca
ağaçları kesmekten çok daha iyi olduğunu
düşündürtmüştü!

JANE:
(boğularak) Sen--- sen---!(yüzünü kapatır)
MOONY:
(sertliğini azaltarak) A, şey, öyle demek istemedim--
Ben-- özür dilerim-- sadece--

JANE:
(kırgın) Tam olarak nasıl demek istedin, bilmek
istiyorum?
MOONY:
(mutfakta dolanmaya başlar) Aa, bilmiyorum, bilmiyorum!
(birden durur ve Jane’i kollarına alır) Herke bir şey
der. Bir şeyler olur! Ne anlama gelir? Bilmiyorum. Bana
deliler, körler, sağırlar ve aptallar bundan daha güzel
bir dünya yaratabilir gibi geliyor! (Kimonodan biraz
açılmış olan Jane’in çıplak omzunu öper) Hadi balım,
gel bunlardan kurtulalım!
JANE:
(burnunu çekerek) Kurtulalım? Ne demek istiyorsun?
MOONY:
(vahşice)Salalım gitsin; her şeyi--- demek istiyorum!
JANE:
Yani-- (biraz geri çekilerek, korkuyla) Kendimizi mi
öldürelim?

MOONY:
(sabırsızca gülerek) Yani, hayır-- hayır! Ölmek falan
istemiyorum, yaşamak istiyorum!-- Demem şu ki,
buralardan gidelim, bu rezil şehirden--- Duman,
ıslıklar, şantiyeler, fabrikalar, binalar, binalar,
binalar!-- Bir kere kapıldın mı çıkışı bulamaz
oluyorsun!-- O yüzden kaçabilecekken kaçalım işte!--
Daha temiz bir yere, baltanı rahatça savurabileceğin
alanı olan bir yere? Ve savurabilecek zamanın olan bir
yere! Ah, Tanrım, Jane, görüyor musun,--- görüyor
musun,--- görüyor musun?

JANE:
Evet. Yük trenine atlayıp kaçmaktan bahsediyorsun.
(dalga geçercesine gülerek)
10.

MOONY:
E tabi sen de istersen! Hollandalı’ya hoşçakal de.
Fanny teyzeyi bizim için öp de!
JANE:
(histerik bir şekilde) Ben ve bebek ve göğsümdeki
enfeksiyonla--- sen ve baltanla! Yılbaşını da vagonda
geçireceğiz, değil mi Moony?
MOONY:
Ayıpsın!-- Ben ve baltam, önümüzü keserek bu dünyada
yer açarız!
JANE:
(gülerek) Şaka gibisin,-- ne sevimli bir ’çığlıktı’ bu
böyle!

MOONY:
Şaka ha? Şaka olduğunu kim söyledi?
JANE:
Moony, Moony, benim koca mükemmel adamım. Önünü
keserek-- (kahkahadan boğularak) --dünyada yer açacak!

MOONY:
(bozularak) Dalga geçiyosun ha?
JANE:
Moony derler ona! Şantiyenin orda, Moony şöyle, Moony
böyle! Herkes benim erkeğimle dalga geçer, suratına
suratına gülerler, ve o da o kadar aptaldır ki bütün
bunları anlamaz! Hepsi çözmüş seni, hepsi! Hollandalı
çözmüş seni. Sen sadece bir hayalperestsin! En iyisi
sen çadırı kur da gelecekteki bereketlerden bahset! Ah,
seni lanet aptal! Bu kadar komik olmasaydı ağlardım,
ağlardım! Sen ve baltan! Yılbaşını vagonda geçireceğiz!
Önünü keserek dünyada yer açacaksın! Ha, ha! Sen ve
baltan mı? Ne ’çığlık’ ama!-- Daha çocuk için yılbaşı
ağacı kesememiş-- Gidip ucuzcu dükkanından bir tane
almak zorunda kaldım! Ve şu at--- (kahkahadan nefessiz
kalır ve yıpranır) En iyisiydi değil mi bu! Daha
hastane masraflarını ödeyemezken gider elinde beş
dolarlık bir oyuncak atla gelir!
MOONY:
Sana yalan söyledim, Jane. O ata on buçuk ödedim.

JANE:
(şok içinde) On buçuk? Sen-- sen---- Hayır, bu mümkün
değil--- sen bile bu kadar---
11.

MOONY:
Ederi çok daha fazla ama!
JANE:
Ederi daha fazla? Daha fazla?! Dah--- (nefessiz kalır)

MOONY:
E tabi daha fazla!
JANE:
Bir aylık bir bebek için on buçuk ödeyip bir oyuncak at
alyıor--- daha azını yapıp hapse girenler var!
MOONY:
Aaa, ama onunla büyüyecek, Jane. (biraz utanarak)
Çoukken bende de bunlardan bir tane vardı.

JANE:
Herhalde fırlattın sonra da kafana düşürdün!
MOONY:
Yok, babam bir Cumartesi gecesi sarhoş oldu, ve
hurdacıdan bana bir tane aldı. Eve geldiğimizde annem,
aynen senin gibi oldu. Ama ben, kafayı yemiştim.
Babamla, ikimiz, atlardık atın üstüne,-- o arkada ben
önde-- "Ride a Cock-horse to Danbuty Cross" şarkısını
söylerdik.
JANE:
Aman Tanrım! Şimdi nerden geldiğini anladım. Baban da
sıyırmıştı!
MOONY:
Hayır be akıllıydı. Adam bizi terk etti.

JANE:
Anneni terk mi etti? Yani, hiç şaşırmadım.
MOONY:
O zamandan beri hiç haberini almadım.

JANE:
Yani, tahminen ettiğini bulmuştur.
MOONY:
(ani bir öfkeyle) Benim bulduğumdan daha iyidir!

JANE:
Ne buldun ki sen?
MOONY:
Sıska sarı bir kedi--- işte bunu buldum!
12.

JANE:
(nefes nefese) Oh---! Böyle konuştuğun için Tanrı
çarpmalı seni.
MOONY:
Öyle mi? Bir daha söyleyeyim-- sarı bir kedi,-- sıska,
sarı bir kedi! (Jane suratına bir tane yapıştırır.
Moony kuduz bir hayvana dönüşür. Kükrer ve öne atılır--
Jane’i boğazından kapar. Bir süre boğuşurlar. Jane
kollarında çöker.)

JANE:
(zayıfça) Bırak beni-- lütfen-- Tanrı aşkına!
MOONY:
(iğrenerek) Ahhh- fazla zayıfsın.
(kendinen uzağa savurur. Jane iç kapıya
doğru devrilir ve başını kapı koluna ve
evyenin köşesine çarpar. Moony
kararsızca kemerini düzeltir. Boş bakan
Jane’in suratına bakamaz. Utanmıştır,
ama dik tavrını korur.)
Seni terk ediyorum-- anladın mı? Benden bu kadar.
Hollandalı’ya benim ödemeyi sana yapmasını söylersin---
üç günlük borcu var-- bir de Cumartesi yarım gün--
(Son bir kere kemerini düzeltir.
Duvardaki askıda duran oduncu ceketine
yönelir. Ceketine giyerken hızlı bir
Jane’e göz atar, "Hmmmm!"lar ve
baltasını almak için eğilir. Ukala bir
gururla baltanın keskin yerini inceler.
Garip bir savurma provası alır. Kafesten
kaçmş bir hayvana bakar gibi Jane’e bir
kere daha bakar.Jane hareket etmiyordur.
Yaralanmış bir hayvan gibi ona
bakıyordur. Moony ellerine tükürür,
elini baltanın keskin kısımlarında
gezdirir. Savurgan bir tavırda)
Gayet keskin, hala. Güzel balta bu--- Hmmm! (Dış kapıya
doğru yönelir) Belki--- ilerde görüşürüz--- Jane. (kapı
kolunu sakarca çevirir) Hoşça kal. (Kapıyı açar.
Girişte durur) H’mmm. Şu rizgarı hisset. Bu gece temiz
ve sakin. Havada bir parça buz dokunuşu var. Ve
yıldızlar. Milyonlarca var değil mi? Nicel üretim, her
şey büyük ölçüde,--- bu Tanrı! Milyonlarca yıldız--
milyonlarca insan. Yıldırlarla ne yapılacağını bir tek
o biliyordu. Gökyüzüne sıkıştırıp güzel görünmelerini
sağladı. Ama insanlar--- burda çamurun içinde. Ugh, çok
fazlalar, Tanrım! Seninle beraber kaçmış olmalılar,
sanırım. Birbirinin üstünden sürünerek, kaparak ve
yırtarak, yaşayıp ölüyorlar ta ki dünya cesetlerden
oluşan bir çorba olana kadar!-- Bu nasıl oldu? Ah,
eminim çok komiktir sebebi!--- Ama, işte, ne işe yarar?
(MORE)
13.

MOONY: (cont’d)
Bir insan kendi hayatını yaşamalı. Ormanlıkta kendi
yolunu bir şekilde açabilmeli.----
(Soğu hava odaya girer ve Jane’i donuk
halden kurtarır. Yere uzanır ve Moony’e
doğru yarısı ezilmiş bir hayvan gibi
sürünmeye başlar)
JANE:
Moony!--(kendini kaybetmişçesine)-- Beni yarı yolda
bırakamzsın, balım? Beni bir bebekle ve göğsümdeki
enfeksiyonla, ve ne para ne bir şey?
(Moony, kadının acı çeken suratına
bakar. Elini cebine atar ve yere birkaç
bozukluk savurur)
MOONY:
Dört sekizlik! Tütün parası! Artık bütün iş sende--- o
yüzden, Hoşça kal!
JANE:
Bekle! (koluna tutunur ve kendine kilitler) Yanında
götürmen gereken bir şey var! Senin o, Moony-- onu da
yanında götürmen gerekir!
MOONY:
İstediğim her şeyi aldım.
JANE:
Hayır, almadın. Seninle gitmesi gereken bir şey daha
var. Bir saniye bekle, senin için hazırlayayım--
(Hızlıca içerdeki odaya gider)
MOONY:
Sen ne yaptığını sanıyorsun---! (Kapıda kararsızca
kalmıştır, Jane elinde bebekle geri gelir)
JANE:
Al! Al çocuğunu, Moony! Onu da yanında götür. Evet--
gidin hadi, uğurlar olsun, ikiniz de! (Bebeği Moony’nin
istemez kollarına oturtur) Ben, hiçbir veletle
uğraşamam. İşe girmem gerek. O’Connor wski işimi geri
verir. Kesin verir. İkiniz bir yük trenine atlayıp
gidebilirsiniz, yılbaşıı vagonda geçirirsiniz. Belki
babanı da bulursun--- beraber "Ride a Cock-horse"
söyleyip deli gib eğlenirsiniz! (Vahşice kahkaha atarak
odadan çıkar. Moony bebeği tutmaktadır. Bebeğin
suratına çaresizce bakar. Kaşlarını çatar. Sessizce
küfreder. Son olarak kapıyı çarpar ve içerde kalır)
MOONY:
Yine rezil numaralarından biri! (bebek ağlar) KES
SESİNİ! (sonra daha sakince) Moony’nin çocuğu ağlamaz.
(MORE)
14.

MOONY: (cont’d)
O büyür ve babası gibi kocaman bir balta savurur.
Ormanlıkta kendi yolunu açar.
(Kapıdan uzaklaşır, kendini bebekte
kaybetmiştir, ve belli ki gitme niyetini
bile tamamen unutmuştur)
Bak oğlum! Oyuncak at! (Yeni oyuncağın önünde dikilir)
Noel Baba Moony’nin çocuğu için almış. On buçuk tumuş!
Gördün mü? Nasıl da parlak! Güzel, değil mi? Güzel! ne
için ağlıyorsun? Baba hiçbir yere gitmiyor. Yooo!--
Baba sadece-- şaka yapıyordu...

SON

You might also like