You are on page 1of 204

TÜRKİYE'DE

1961 ANA YASASINA G


KANUN l(A VRAMI

Doç. Dr. Erdoğan TEZİÇ

FAKÜLTELER MATBAASI
lSTANBUL - 1972

Z02853
JSTANBUL UNIVERSITESİ YAYINLARI NDAN No. : 1761 /

H U K U K F A K Ü l T E S İ No. : 3~

TÜRKiYE'DE
1961 ANAYASASINA GÖRE
KANUN l(A VRAMI
• • ~ ~ ,. • of., l : \ l , . .. . 1 •• , • • : •, ·;· • ~. ~ i. '

Doç. Dr. Erdoğan TEZİÇ

FAKÜLTELER MATBAASI

İSTANBUL - 1972

-1~
Bu inceleme, 1970 ydında doçentlik tezi olarak, o tarihte yürüdük1€
olan 1961 Türkiye Cumlhuriyeti Anayasasının ilk metnine göre hazırlan­
mıştır.

İncelemenin sımulduğu tarihteki biçım ı;e özüne sadık ktılmak ama-


cıyla, satırların yazıldığı günden bugüne değin uzanan zaman parçası
içinde yayırılıanan, karar ve yayınlara yer verilmediği gim, 1971 yılında
Anayasa' da yapılan değişiklikler ayrı bir inceleme konusu olacağından~
bunlara da yer verilmemi#ir.

~rdoğan TEZlÇ
İÇİNDEKİLER

Sayfa

GİR Ş 1

BİRİNCİ KJSIM

KANUNUN NİTELİGİ

BÖLÜM I : 1961 ANAYASASINA GÖRE DEVLET FONKSIYO -


LARI VE YASAMA İŞLEMLERİ . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . .. . . 5
A) Genel Olarak Yasama İşlemleri ........................ 10
B) Parlamento Kararları . . .. . . . . .. . .. . .. . ... .. . .. . .. . ... .... ı;
C) Parlamento Kararlarının Hukuki Rejimi 14

BöLÜM II : TÜRK HUKUKUNDA KANUN KAVRAMININ GE-


LlŞİl\1İ .. ... ..... ... .... .. ... . ..... ......................... .. ..... 22

§ 1. Mutlak Monarşi
Dönemi ........................ 22
§ 2. Meşrutiyet Dönemi . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .25
§ 3. Mill'i Mücadele Dönemi ........................... 28

BÖLÜM III : MADDİ VE ŞEKLİ KANUN ANLAYIŞI VE 1961


ANAYASASI ......................................................... 33

§ 1. Maddi Kanun Anlayışı . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . 33


A) Kanunun Genelliği . . . . . .. ... . .. . . . . .. . .. . ... . 34
B) Kanunun Bir Hukuk Kaidesi Oluşu 37
§ 2. Şekli Kanun Anlayışı . . . . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . 3.Q
§ 3. 1961 Anayasasına Göre Kanun Anlayışı 4.1

İKİNCİ KISIM

KANUNUN MUTEBER.LİGİ

BÖLÜM I : DIŞ UNSURLAR 53


§ 1. Usul ve Şekil Unsuru ................................ . 53
vırı

Sayfa

A) Kanun Teklif Etme Yetkisi .................. 5.J:


B) Kanun Teklif veya Tasarılarının Gerek-
çeli Olması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . 57
C) Kanun teklif veya tasarılarının yasama
Meclislerinin ilgili komisyonlarında ince-
lenmesi ............................................. 5'l
D) Teklif veya tasarıların meclislerin Genel
Kurullarında görüşülmesi · . . ......... ....... 6d
E) Yasama meclislerinin teklif veya tasarı-
ları yeter sayı ile görüşüp kabul etmeleri ·ı J

§ 2. Yetki Unsuru 76
A) Yasamanın düzenleme alanı . . .. . .. . .. . .... /9
B) Yasama yetkisinin devredilmezliği 87

BÖLÜM II İÇ UNSURLARI 100

~ 1. Sebep unsuru 10-0


§ 2. Amaç Unsuru 104

A) Temel hak ve ödevler 106


B) DiğerDevlet faaliyetleri 112

§ 3. Konu Unsuru 119

A) Kanunun konu unsuru bakımından Ana-


yasaya aykırılığı ne demektir? . . . . . . . . . . . . 12J
B) Anayasanın öngördüğü bir konunun ka-
nun koyucu tarafından eksik düzenlen-
mesi ................................................ 123
C) Anayasada öngörülmeyen bir konunun
düzenlenmesi ..... .. . .. . ...... ... .. . .. . .. . .. . ... . 127

ÜÇÜNCÜ KISIM

KANUNUN YÜRÜRLÜGÜ

BÖLÜM. I : KANUNLARIN YAYINLANMASI 137


BÖLÜM II: KANUNLARIN YÜRÜRLÜGE GİRMESİ 145

§ 1. Kanunların yürürlüğe girme tarihi .. .. . .. . .. . . 145


§ 2. Kanunların yürürlüğe girmesinin başkaca ka-
nunların yürürlüğe konmasına veya idarenin
düzenleyici işlemlerine bağlı olması . . .. . ... .. . . 149
IX

Sayfa

A) Kanunların yürürlüğe girmesinin başkaca


kanunların yürürlüğe konmasına bağlı ol-
ması . ......... ... ............................... .... 14\}
B) Kanunların yürürlüğe girmesinin idare-
nin düzenleyici işlemlerine bağlı olması 150

§ 3. Yürürlüğe giren kanunun zaman itibarilye uy-


gulanmasında Bakanlar Kurulunun yetkili ol-
duğu durum . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 151

BÖLÜM 1II KANUNLARIN YÜRÜRLÜKTEN KALKMASI -~


1 .").

§ ı. Süreli (Müddetli) kanunlar ....................... . 153


§ 2. Sarih ve zımni ilga ................................ . l5j
A) Sarih ilga ...................................... . 156
B) Zımni ilga ...................................... . 15;
§ 3. Uygulanmakla hükmünü icra eden kanunun
yürürlüğü meselesi ................................... . 16J
§ 4. Kanunun fiilen uygulanması onun yürürlük-
ten kalkması sonucunu doğurur mu? 16}

SONUÇ 173

BİBLİYOGRAFYA
TÜRKİYE'DE
..
1961 ANAYASASINA G RE
KANUN l(A VRAMI
G İ R Ş

1961 Anayasas1yla, Türk hukukuna Anayasa yargısının* girmesinden


sonra, "kanun" kavramı üzerinde yapılacak inceleme yepyeni bir anlam
kazanmıştır. Hele, Türkiye gibi, ekonomik ve sosyal problemlerin asgari
bir çözüme ulaşamadığı ve parlamentoda, halk yığınlarının özlemlerini
dile getirecek çoğunlukların henüz yer alamadığı bir ülkede, bütün umut-
lar, Anayasa Mahkemesinin "hizaya getirme" misyonuna yönelmiştir.
Türk toplumu, ikinci Cumhuriyet döneminde, yeni "frenlemelere"
çok daha fazla şahit olmuştur. Yasama organının neleri yapması gerek-
tiği değil de, neleri yapamayacağı, üzerinde en çok durulan konulardan
biridir.
Çahşmamızda, 1961 Anayasasına göre kanun kavramı konusunu ele
alırken, kanun şeklindeki işlemin ne olduğu meselesinin cevabını arama-
ğa çalışacağız. Bu bakımdan, çalışmamızın hukuki. yanı ç0k daha ağır
basacaktır. Ne var ki, bugün Anayasada yer alan kavramları belli bir
açıklığa kavu~turahilmck içiıı, bunların tarihl süzgeçten geçerken bırak­
tıklan ve bugüne getirdiklerine değinmekten de kaçınamayız.

Türkiyenin sadece kendi meselelerine eğilmeyi daha yararh buldu-


ğumuz için, bu çeşit çalışmalarda pek sık görülen mukayeseli yolu er-
cih etmedik. Yaratıcılık iddiasında değiliz; ancak kendi bünyemizin do -
ğurduğu meselelerin cevaplarını, kendi gayretlerimizle bulmanın sorum-
luluğunu yüklenme özlemi daha ağır basmaktadır. Bunda, belki biraz
da, yabanc1 hukuklardaki meselelere gereği gibi eğilememe endişderinin
de payı var. Gerçi, mukayeseli incelemeden uzak kalma isteği, zaman

* "Yabancı Kamu Hukuku ve Devletler Hukuku Max-Planc Enstitüsü''


nün 20 ve 21 Temmuz 1961 günlerinde Heidelberg'de Anayasa yargJsı
konusundn düzenlediği Milletlerarası Mukayeseli Hukuk Kollogyu-
munda, "Anayasa Yargısı" kavramının, sadece kanunların değil, diğe~
huY-.uk metinierinin de anayasaya uygunluğunun yargı yoluyla dene-
timini kapsc:.dığı belirtilmiştir. Bkz. BALTA T. B., Türkiye'de Anaya-
sa Y:ugısı AÜHFD, cilt XVIII, sayı 1-4 (1961), sf. 547, not 1.

Erdoğan Tezı - 1
2

zaman, nisbi yakla§maların yapılmasına engel olmamıştır. Biz, sadece,


batılı hukuklardan getirilecek çözümlerin aktarılmasıyla meselelerimize
cevap aramağa çalışmanın, kendi tarihi oluşumumuz içinde pek yararlı
olacağını sanmıyoruz. Asırlardır başka bir medeniyet içinde oluşan ve
gelişen başka bir hukukun çözümlerinin, veya gelişmiş ve belli bir eko-
nomik yapının ürünü olan müesseselerin, farklı bir yapıda temele otur-
madıklarını. yakın tarihimiz göstermektedir.

Gerç-i, 1961 Anayasasının hazırlanışında, batılı anayasaların, özellik-


le II. Dünya savaşı sonrası ülkelerinin anayasalarının, izlerini görmek
mümkündür. Buna rağmen, 1961 Anayasasının, ülkemizdeki gelişmelerin
bir sonucu olduğunu iddia edebiliriz.
1961 Anayasasına göre kanun kavramını incelerken, çalışmamız üç
kısımdan meydana gelecektir.
- Birinci kısımda, 1961 Anayasasındaki devlet fonksiyonlarını kısa­
ca gördükten sonra, bunlardan yasawa işlemlerinin tabi olduğu hukuki
rejimi tesbit etmeğe çalışacağız. Bilindiği gibi, yasamanın, kanun ve ka-
rar olmak üzere, iki işlem çeşidi vardır. Kanun şeklinde yapılanlarla, ka-
rar şeklinde yapılan işlemlerden sadece içtüzükler, yasama dokunulmaz-
lığının kaldırılması ve üyeliğin düşmesi ile ilgili olanların tabi olacakları
hukuki rejim bellidir. Bunların dışında kalan ve karar şeklinde yapılan
işlemlerin tabi olacakları hukuki rejim ise, henüz bir açıklığa kavuşama­
mıştır. Anayasadan hareketle, bu sonuncuların da şekli ve maddi bakım­
dan Anayasa Mahkemesince denetlenebileceğini ispatlamağa çalışacağız.
Anayasanın 5. maddesinde, yasama için "yetki" deyimi kullanılmak­
ta ve maddenin gerekçesinde, bunun genel ve ilkel* oluşuna işaret edil·
mektedir. Başka deyişle, gerekçede, yasama organının düzenleme yetki-
sinin, dev]et faaliyetlerinde başlangıç noktası olduğu ifade ediliyor, hatta,
"kanun olmayan yerde, Türk hukukuna göre, Yürütme de yoktur" deni-
yor. Yasamanın kanun şeklinde ortaya çıkan işlemlerinin üstün bir yer
tutması, bizi yasamanın üstünlüğü meselesi ile karşılaştırmaktadır. Bunun
Türk siyasi hayatındaki tarihi kökleri ve gelişme tablosu, konumuzla il-
gili olduğu öçlüde ele alınacaktır. Türk siyasi hayatındaki gelişme sonu-
cu, 5. maddedeki "yetki" deyimi hukuki değerlendirmelerin ötesinde bir
anlam kazanacaktır.

* Gerekçede kullanılan "ilkel" kelimesi isabetli değildir . İlkel. iptidai


(primitif) karşılığıdır. Burada ilkel yerine "aslli'' {originaire) demel{
daha doğrudur.
3

Ayrıca, Anayasanın 64. maddesinin gerekçesindeki ('maddi manada


·anun", "şekll manada kanun" ayırımının ne ifade ettiği, bunların ge-
nel olarak hangi siyasi ortamda filizlendiği ve 1961 Anayasasının gerek-
çesindeki bu ayırıma rağmen pozitif bir dayanağı olup olmadığı mesele-
sini de çözümlemeğe çalışacağız.
- Çalışmamızın ikinci kısmında, kanunun muteberliği üzerinde du-
racağız.

Kanunun, hukuki varlık kazanabilmesi için, unsurlarının sıhhatli ol-


ması gerekir. Kanunun unsurları da, diğer kamu işlemlerinin unsurları
gib~ dış (extrinseque) unsurlar ve iç (intrinseque) unsurlar olmak üzere
ikiye ayrılabilir.
Dış unsurlar, usul - şekil ve yetki olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bunlar
işlemin özü ile ilgili olmayan, yani muhteva dışı unsurlardır.
İç unsurlar, sebep, amaç ve konu olmak üzere üçe ayrılırlar. Bunlar
işlemin özü ile, muhtevası ile ilgilidirler.
Bütün bu unsurların Anayasaya uygun olması, kanunun muteber.
sıhhatli bir işlem olarak ortaya çıkmasını sağlar. Kanunu, bu unsurla-
riyla ele alarak tahlil etmek, Anayasa Mahkemesinin denetimi bakımından
da önem kazanmaktadır.
Çalışmamızın bu kısmında kanunun unsurlarını incelerken, bunları,
Anayasadan çıkarmağa çalışarak, pozitif bir temele dayandıklarını gös-
tereceğiz. Kanun işlemlerinin siyasi nitelikte oluşları, bazı unsurlarda. di-
ğer kamu işlemlerindeki unsurlardan farklılıklar gösterecektir.

Kanunun unsurlarını, iç ve dış olmak üzere iki gruba a~'ırdıktan s0n-


rn, metodolojik yönden yapılacak bir itirazı şimdiden karşılamak istiyo--
ruz. Zira, yetki unsurunu inoelerken, biz bu unsur içinde sadece kanunu
yapan organ bakımından yetki meselesini incelemekle yetinmeyip, konu
yönünden de bunu inceleyerek, "yetki devti" meselesini de ele aldı·.
Aslında "yetki devri" yapan bir kanun, Anayasanın 5. maddesindeki "ya-
sama yetkisinin devredilemezliği" ilkesine aykırı olacaktır ve bu : önüyle
konu unsuru içinde ele alınmak gerekirdi. Fakat, çalışmamızda kanunun
dış unsurlarından olan yetkiyi incelerken amacımız, konu unsuru içinde,
"yetki devri" gibi önemli bir meseleyi silik bırakmamak ve yetki kavra-
mıyla ilgili açıklamalara bir bütünlük kazandırmaktan ibarettir.

Kanunun unsurlarını incelerken, Anayasadaki kavramlarla ) etinme-


.Yecek, ayrıca Anayasa Mahkemesinin bugüne kadar yayılanan kararla-
4

rından sonuçlar çıkarmağa çalışacağız. Böylece, Anayasadaki kavramla-


rm uygulamaya nasıl aktarıldığını görecek ve yaşayan hukuktaki durumu
da değerlendireceğiz.
- Üçüncü kısımda ise, hukuki varlık kazanan kanun işleminin yü-
rürlüğü meselesini ele alacağız. Kanunun muteber olması -hukuki varlık
kazanması- ayn bir mesele, bunun üçüncü kişileri bağlaması, onlara
uygulanması başka bir meseledir. Gerçi, kanunun yürürlüğü, yasama or-
ganının dışında, yürütmenin işlemleri ile yapılıyor. Ne var ki, yürürlük
meselesinde, kanun koyucunun söyledikleri, yürütmeyi bağladığı gibi,
bazen, kanun k\)yucunun belli bir konuda yaptığı düzenlemeler, daha
sonra aynı konuda yaptığı başka bir düzenleme ile yürürlükten kaldırıla­
biJiyor.
Bu bakımdan, kanunların yürürlüğü ve uygulanması, yasama organı­
nın iradesi dışında cereyan eden işlemlerle yapılmasına rağmen, gene-
onun iradesine bağlı kalıyor. Yürürlük meselesi, kanun kavramından ko-
layca koparılıp alınabilecek bir konu değildir.
Bu kısımda, kanunların yayınlanması ile ilgili meseleleri gördükten
sonra, yürürlü~e girmeleriyle, uygulanabilme şartlarıyla ilgili konular
da ele alınacaktır. Kanunların yürürlükten kalkmaları incelenirken, ka-
nunlarm birbirlerini ilga etmeleri yanında, sonradan yürürlüğe giren bir
Anayasanın kendinden önceki kanunları üstü kapalı olarak (zımnen) yü-
rürlükten kaldırıp kaldıramayacağı meseleleri tartışılacaktır. Son olara1
uygulanmakla hükmünü icra eden veya tükenen kanunların yürürlüğü
meselesi ele alınacaktır.
BİRİNCİ KI I

KANUNUN NiTELIGİ
BİRİNCİ BÖLÜM

1961 ANAYASASINA CÖRE DEV LET FONKSİYONLARI


1

VE YASAMA İŞLEMLERİ

Devletin sahip olduğu yetkilerin bütününe, yani egemenliğine da·


yanan hukuki faaliyetleri, üç grupda toplanır: Yasama, Yürütme ve Yar-
gılama. 1961 Anayasasının, "Devletin Temel Kuruluşu"nu düzenleyen
üçüncü hsmı, bu faaliyetlere uygun olarak üç bölüme ayrılmıştır: Yasa-
ma, yürütme ve Yargı 1 • Anayasanın üç grupda topladığı devletin hukuki
faaliyetleri üç organa 2 verilmiştir 3 •

Buna daha doğru olarak "Yargılama" denmeliydi. Zira burada faali-


yet kategoirleri söz konusudur. Bkz. KUNTER N., Ceza Muhakemesi
Hukuku, 3. Bası, İstanbul 1967, sf. 75, not 5.
2 İktidar, ·organ ve fonksiyon kavramlarının gelişigüzel kullanıldığını
ve birbirine karıştırıldığını söyleyen C a r r e d e M a l b e r g,
her şeyden önce devlet iktidarının tek olduğunu, hukuki açıdan tek olar ~
iktidar'la, birden çok olan devlet fonksiyonları ve gene aynı şekilde
birden çok olan devlet organlarını ayırdetmek gerektiğine işaret etli··
yor. İktidarın fonksiyonları, devletin egemenlik faaliyetinin çeşitli şe­
killer altında görünümüdür. Mesela, kanun koymak, devlet kudreti-
nin kullanılmasının bir tarzı, iktidarın bir fonksiyonudur. İktidarın
organları, iktidarın çeşitli fonksiyonlarını yerine getirmekle yükürnlu
değişik kişiler veya kamu kurul ve kuruluşlarıdır. Yasama organı
devlet iktid~rının yasama fonksiyonunu yerine getiren organdır. Bkz
CAP.RE DE MALBERG., Contribution a la Theorie Generale de l'Etat,
cilt I, Paris 1920, sf. 259, not 1.
3 Aslında sosyolojik bir temele dayanan, Eflatun ve Aristo'da köklerim
bulan ve Montesquieu'den klasik kamu hukukuna geçen, Devlet ikti-
darındakı şekli bölünmeler, ,J. J. Rousseau'dan başlayıp Marksist dün-
ya görüşüne kadar uzanan birleştirme (Bkz. LA VROFF D. G., Liber-
tes Publiques en Union Sovietique, Pedone, Paris 1963, sf. 93-
94; VEDEL, G., Cours de Droi't Constitutionnel et d'lnstitutions
Politiqueı->, Les Cours de Droit, Paris 1959-1960, sf. 459-460 ;
gayretlerine rağmen, zihinlerdeki kalıpları değiştirmek mümkün ol-
mamıştır. Anayasa metinlerinin şekli tertiplenişinin de bunda payı
olduğu muhakkaktır. (SOYSAL M., Dış Politika ve Parlamento, An-
8

Bu crganlar, 1961 Anayasasında, 5, 6 ve /. maddelerde belirtilmiş­


tir. 5. madde> e göre, "Yasama Yetkisi Türkiye Büyük Millet Mcclisinin-
dir. Bu yetki devredilemez." 6. maddeye göre, "Yürütme görevi, 1'anun-
lar çerçevesinde Cumhurbaşkanı ,.e Bakanlar Kurulu tarafından yerine
getirilir." 7. maddeye göre, "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılır." Kamu hukukunun önemli meselelerinden biri
de, sözkonusu devlet organlarının yetkilerini tesbit etmektir.
19'61 Anayasasında, yasama ve yargılamadan "yetki", yürütme' den
de "görev" diye söz edilmesine rağmen, bunların üçünü de gö-
rev şeklinde anlamak gerekir 1• Bunların, Anayasanm uçuncü kıs­
mında, ayrı ayrı üç bölüm halinde düzenlenmesi, hukuk tekniğinin bir
gereği ve görevler arasındaki ayrılığın bir ifadesidir. Anayasadaki yasama-
yürütme farklılığı, bazı görevlerin yasama niteliği taşıdıkları için ancak
yasama organınca, bazı görevlerin de yürütme niteliğinde oldukları için
yürütme organınca yerine getirileceğini ifade eder 5 • Başka bir deyişle,
yasama, yürütme ve yargı organlarının kurulmasının esası, bunlara ait
fonksiyonların varlığıdır. 1961 Anayasası, fonksiyonlardan hareket etmek-
tedir. Ancak, fonksiyon kategorilerinin açıkça tanımlamasını yapmış de-
ğıldir.
Anayasanın
5, 6 ve 7. maddeleri yorumlarınken, bu faaliyetlerin han-
gi esaslara göre birbirlerinden ayrıldığınıtesbit etmek gerekiyor. Böylece,
hangi çeşit işlemlerin hangi organlar tarafından yapılabileceği ve bu iş­
lemlerin tabi olacağı hukuk! rejim ortaya konabilecektir.
Burada, ön mesele olarak, bir noktaya değinmek istiyoruz: Türk
doktrininde, 5, 6 ve 7. maddelerden hareketle, Anayasanın kabul ettiği
hükumet şeklinin de tesbit edilmeğe çalışıldığı görülmektedir. Şöyle ki,
1961 Anayasasının kuvvetler ayrılığını 6 ve bunun sonucu olarak da, 1924

kara 1964, sf. 246). Yasama, yürütme ve yargılama arasındaki ayrılık.


terk bir Devlet iktidarı içindeki organlar arasında hukuki bir yetki
ve görev ayrılığı şeklinde anlaşılmalıdır. (GÜNEŞ T., Parlemanter Re-
jimin Bugünkü Manası ve İşleyişi, İstanbul 1956, sf. 14).
4 Bkz. KUNTER N., a.g.e. sf. 75-76, 159-160. Temsilciler Meclisi Ana-
yasa Komisyonunun 5, 6 ve 7. maddelerin gerekçesinde (Bkz. ÖZTÜRK
K. Türkiye Cumlıuriyeti Anayasası, Ankara 1966, Cilt II, sf. 1145-1146 ı,
yasama ve yargılamanın genel ve ilkel yürütmenin ise müştak ( derı ··
ve) yetki olduğu, aradaki farkı belirtmek için yürütmeye "görev"
dendiği açıklanıyor. Hukuki tartışmaların ötesinde, yürütmeye "görev··
denmesinin tarihi sebepleri vardır. Bunu ileride göreceğiz.
5 SOYSAL M., Anayasaya Giriş, Ankara 1969, sf. 252.
6 KIRATLI M., Anayasa Yargısında Somut ı Tonu Denetimi (itiraz yolu),
Ankara, 1966, sf. 135.
9

sisteminden farklı olarak, parlamenter rejimi öngördüğü ileri ürülme ,_


tedir 7 •
Şıınu belirtelim ki, yasama-yürütme ilişkileri ile, devletin hukuki
faaliyetlerinin çeşitli organlar arasında paylaştırılması meseleleri birbir-
lerinden farklıdırlar. Gerçi, 1961 Anayasasının ortaya koyduğu düzen
klasik parlamenter rejime dayanmaktadır. Ancak, 1961 Anayasa ı hazır­
lanırken, kuvvetlerin ayrılması veya birlestirilmesinin ötesinde 'e parla-
menter rejimin bir şemasının yapılmasından çok, hangi işlemlerin hangi
organlarca yapılacağı esası ağırhk kazanmıştır. Başka deyişle, Anayasa-
nın 5, 6 ve 7. maddeleri, hukuki işlemlerin bünyesi ile ilgilidirler. Kaldı
ki, kuvvetler ayrılığı, parlamenter rejimin "onsuz 0lmaz" bir şartı da de-
ğildir. Parlamenter rejimin tek özelliği, yürütmenin yasamaya karşı siya-
si sorumluluğudur. Bu sistemde esas olan, iktidar çoğunluğu ile muhalefet
arasındaki ayrılıktır. Kuvvetler ayrılığının, parlamenter rejim bakımından
temel bir prensip olduğunu söylemek doğru değildir. Hele, siyasi parti
mekanizmasının ortaya çıkışından bu yana, kuvvetler ayrılığından söz et-
menin bir anlamı lralmamıştır. "Son yılJara değin, Anayasa Hukuku ede-
biyatına hakim olan -ve bugün hala ısrarla anlatılan- bu ayırımlar.
gerçeği öğretmekten uzaktırlar" 8 •

1961 Anayasasında, yürütme de ~yasama gibi- kaynağını Anayasa-


dan almaktadır; ama bu durum, yürütmeyi ilkel (asli) bir yetki durumu-
na koymaz. Çünkü, bizim hukukumuzda, gerek 1924 gerekse 1961 siste-
minde, yürtümcnin muhtar bir düzenleme sahası yoktur. "Müştaklık"'
(derive oluş), bir kanun olmadığı zaman yürütmenin de olmamasından
ileri gelmektedir. Ayrıca, organların, yetkilerini anayasadan almaları, kuv-
vetler ayrılığının varlığı konusunda bir delil olamaz. Çünkü, hukuk dev-
letinin bir gereği de, organların ve fonksiyonların anayasalarca belirtil-
mesidir. Organlar arasındaki ayrılık, klasik anlamda kuvvetler a~ nlığını
ve organların bağımsızlığını ifade etmez.
Organların farklılığı, bir hiyerarşi içinde, fonksiyonların ) erine geti-
rilmesi bakımından bir ayırıma tabi tutulmuştur. Devlet fonksi~ onlarının

7 ÖZÇELİK S., Yeni anayasa•mız muvacehesinde yasama ve yürütme or-


ganlarının münasebetleri hakkında bazı düşünceler, İHFM, Cilt XXVII,
sayı 1- 4 (1061), sf. 37; 1961 Anayasası Ders Notları, İstanbul 1968( ~f. 85,
95. SAVCI B., 1961 Anayasasının müdir prensiplerine bir bakış, SBFD.
Cilt XIX, No. 3-2 (1964), sf. 23 ARSEL I., Türk Ana asa Hukukunun
Umumi Esasları, Ankara 1965, sf. 147, 358-359.
8 TUNAYA T. Z., Siyasi Müesseseler ve Anayasa Hukuku, İstanbul 1969.
sf. 244.
10

hukuki tasnifi ile, hükümet rejimleri arasında bir münasebet mevcut de-
ğildir9. Turan Güneş'in işaret ettiği gibi, 1961 Anayasasında, yumuşak
kuvvetler ayrılığını ve yürütmenin daha bağımsız bir duruma geldiğini
gösteren pozitif hukuk kaynakları da yoktur. Yazarın haklı olarak belirtti-
ği gibi, Meclisin 1924 sisteminde yapabilip 1961 sisteminde yapamadığı
ne vardır? Diğer deyişle, 1961 sisteminde, Meclisin hangi yetkisinde Ba-
kanlar Kurulu lehine bir azalma olmuştur?Kaldı ki, 1961 sisteminde, ya-
samanın yürütmeyi denetim imkanını arttıran. eskisinden daha kuvvet-
lendiren esaslar vardır .
10

Son bir tahlille, siyasi parti mekanizması içinde 1961 Anayasası de--
ğerlendirilecek olursa, bütün parlamenter rejimlerde mevcut olan, yasa
ma organındaki çoğunluk ile yürütme arasındaki ayniyeti gözden kaçır·
mamak gerekiyor. 1961 Anayasasında, yasama ile yürütme aynı noktaya
dayanmaktadır: Millet Meclisindeki çoğunluk. Kuvvetler ayrılığının kla-
sik şekliyle alınmamış olduğunu anlatmak bakımından kullanılan "yumu-
şak kuvvetler ayrılığı" 11 terimi de, bir yerde kuvvetlerin aynı ölçüde ay-
rıldığını ifade etmesi bakımından _yerinde sayılamaz. Mümtaz SoysaI'm
belirttiği gibi, "güçler ayrılığı, bu anayasa sistemi içinde, gerçek anlam-
da, olsa olsa, (yasama yürütme ikilisi) ile (yargı) arasında var. Bu bakım­
dan, Anayasa Tasarısının gerekçesinde kuJlamlan (yumuşak kuvvetler
ayrılığı) sözü bile, akla Amerikan sistemini veya İngiliz sisteminin Montes-
quieu gözüyle görülüşünü getirdiği için yanıltıc olabilir"l 2 •

A - GENEL OLARAK YASAMA İŞLEMLERİ

Bir görüşe göre, "Türk hukukunda yasama ve yürütme işlemlerini


maddi bir kritere göre ayırmak mümkün değildir. Anayasa böyle bir ayı­
rım öngörmemiştir. İki işlem arasmda sadece sadır oldukları organlara
göre bir hiyerarşi farkı bulunmaktadır" 13 •

9 GÜNEŞ T., Parlemanter Rejimin Bugünltü Mi.nası.., sf. 16.


10 GÜNEŞ T., Devlet Başkam - l\leclis Çatışması, SBFD cilt XIX, No. ~
(1964), sf. 182, not 17.
Jl KUBALI H. N., Les traits dom.inants de la Constitution de la seconde
Republique Turque, Annales de la Faculte de Droit d'Istanbul, nos. 23 ·
24 (1966), sf. 248; ESEN B. N., Türkiye'de Anayasal gelişmeler, AHFD
cilt XXV, sayı 1-2 (1968), sf. 51;0KANDAN R. G., Umumi Amme Hu-
kuku, İstanbul 1968, sf." 451.
12 SOYSAL M., Anayasaya Giriş, Ankara 1969, sf. 252.
13 GÜNEŞ T., Yüraütme Organının Düzenleyici İşlemleri, Ankara 1965, sf
47.
1l

Bir başka goruşe göre, "Anayasamız devlet yetki ve fonksiyonlarmı


maddi kritere göre tanzim ve kabul etmiş" bulunmaktadır 14 •
Bu tartışmalar, özlelikle yasama ve yürütme işlemlerinin sınırını tes-
bit etmek bakımından önem kazanmaktadır. Biz, burada, bu tartışmalara
girecek değiliz 15 • Çahşmam1zda, yasamanın kanun şeklindeki işlemleri
üzerinde duracağımız için, ilerde, 1961 Anayasasında kanun anlayışının
hangi kritere dayandığını ayrıca ortaya koyacağız. Zira, Anayasanın 64.
maddesinin gerekçesinde kullanılan "maddi manada kanun", "şekli ma-
nada kanun" kavramları zihinlerde tereddütler uyandırmaktadır. Fakat
yasamanın kanun şeklindeki işlemlerinin tabi olacağı hukuki rejim bakımın­
dan, bir tereddüt yoktur. Anayasanın 147. maddıesi, Anayasa ı: fahkeme-
sinin denetimine tabi olacak kanunlar bakımından bir ayırım yapmış de-
ğildir.

B - PARLAMENTO KARARLARI

Kanun dışında, Meclislerin "tek başma" veya "birlikte" yaptığı iş­


lemler vardır. Bunlara "parlamento kararları" denir.
Doktrinde de belirtildiği gibi, Parlamento kararlarının karmaşık ni-
telikte 0luşurn, bunlar hakkında yapılacak tasnifi güçleştirmektedir. Tas-
nif bir yana, parlamento kararlarının tatminkar bir tanımının dahi ~ apıla­
madığı belirtilmektedir 1 7 •

Kararları, 1961 Anayasasından hareket ederek, iki gruba ayırabiliriz:..

1 - Denetleneceği açıkça belirtilen parlfuınento kararları.

Bunlar:
1. Yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ve üyeliğin düşmesine
ilişkin kararlar (Any. md. 81),

14 DURAN L., idare H ukuku Meseleleri, gözden geçirilmiş ilaveli yeni ya-
yın, İstanbul 1964, sf. 253, not 1.
15 Devletin hukuk[ fonksiyonları hakkında ileri sürülen kriterler ·e 1961
Anayasasının bu açıdan değerlendirilmesi ile ilgili geniş ve ayrıntılı
bir inceleme için Bkz. GÜNEŞ T., a.g e., sf. 12-47.
16 BOUDET F., La force juridique des resoulutions parlementaires., Revue
du Droit public, Paris 1958, sf. 256, 288.
17 CHARNAY J. P:', Le Contrôle de l:ı Regularite des Elections Parlemen-
taires, Paris 1964, sf. 69.
12

2. Yasama Meclislerinin içtüzükleri'' (Any. md. 147).

il - Denetleneceği belirtilmeyen veya tabi olacakları hukuki rejim


belirtilmeyen parlamento kararları.

1. TBMM Dilekçe Karma Komisyonunun verdiği kararlar.


Anayasanın 62. maddesinde, vatandaşların "Dilekçe Hakkından" söz
edilmektedir. Bu konuda, "Türk Vatandaşlarının TBMM.ne dilekçeyle
başvurmaları ve dilekç-elerinin incelenmesi ile karara bağlanmasının dü-
zenlenmesine dair 26 Aralık 1S62 tarih ve 140 sayılı kanun" 19 , Vatandaş­
ların TB~1M'ne dilekçe ile başvurmalarını düzenlemektedir. Anayasanın
62.maddesi ve buna dair olan 140 sayılı kanunun Anayasa sistemi için-
deki yerini incelemek konumuz dışında kalmaktadır 20 • Bizi burada ilgilen-
diren husus, vatandaşların TBMM'ne başvurmaları halinde alınan karar-
ların niteliğidir. TBMM Dilekçe Karma komisyonunun (140 sayılı kanun
md. 1). verdiği kararlar, itiraz üzerine, Cumhuriyet Senatosu ve Millet
Meclisinin tasvipleri ile kesinleşerek. Meclis karan şeklinde ortaya çık­
maktadır (140 sayılı kanun mad. 9). Bu da bize, Dilekçe Karma Komis-
yonunun kararlarının, 140 sayılı kanunun 9. maddesinin 3. fıkrasına göre,
Millet Medisi kararı ile kesinleştiğini göstermektedir.

2. Milletlerarası
hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilanı ile,
Türk silahlı
kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi veya yabancı
silahlı kuvvetlerin Türkiyede bulunmasına izin verilmesi: TBMM Birleşik
Toplantı Kararı (Any. md. 66).

18 İçtüzüğün niteliği konusunda kullanılan kavramlar farklıdır. Kimine


göre, bu bir ''sessiz Anayasa" (TUNAYA T. Z., a.g.e. sf. 237). Kimine gö-
re ise, '·tabi olanlar bakımından bir kanun vasfını haizdir" (MİCELİ V
Modern Parlamentolar - çev. AK GÜÇ A. - Ankara 1946, sf. 54). İçtüzü­
ğün bir kanun olmadığı, bunun, sadece meclis üyelerine uygulanabil-
mesi dolayısıyla bir karar (DUGUİT L., Traite de Droit Constitutionnel
cilt IV. Faris 1924, sf. 273), parlamento kararlarının bir kategoris 1
HAURIOU M., Precis de Droit Ccnstitutionnel 2e edition, Faris 1929, sf.
499), hatta, yerinde bir deyimle. "kararlar serisi" (ESMEIN A., Element
de Droit Cons'titutionel cilt IL 8c edition Paris 1928, sf. 404) olduğu d:..ı
kabul edilmektedir.
19 R. G. 5 Ocak 1963-11300.
20 Bu konuda Bkz. ONAR S. S .. İdare Hukukunun Umumi Esasları, İstan­
bul 1966, cilt II, sf. 731-733; KUBALI H. ~T., Anayasa Hukuku Dersleri.
İstanbul 1969, sf. 177-178.
13

.'3. Dört yıllık süre sona ermeden, seçimi ) enileme kararı: ~{illet
.\l eclisi kararı (Any. md. 69).

4. Meclislerin tatile girme karan: "Millet Meclisi karan'', ·'Cum-


huriyet Senatosu kararı'' (Any. md. 83/2 fıkra).

5. Başbakan veya Bakanlar hakkında Yüce Divana sevk kararı:


TBMM Bideşik Toplantı Kararı (Any. md. 90).

6. Cumhurbaşkanının Vatan hainliğinden dvlayı suçlandırılması il


ilgili olarak alınacak karar: TBMM Birleşik toplantı kararı (An . md. 99) .

7. S1kıyön·etim ilanmm TBMM'ce onanması ve uzatılması: TBHA!


Birleşik Toplantı kararı (Any. md. 124).

8. Anayasanın 129. maddesine göre, "İktisadi. sosyal ve kültürel


kalkmma planının" onaylanması kararı: Bu konuda Anayasada bir açık­
lık yoktur. "Uzun Vadeli Planın Yürürlüğe konması ve Bütünlüğünün ko-
runması hakkındaki 16.10.1962 tarih ve 77 sayılı kanun"un 2. maddesine
göre, Devlet I'lanlama Teşkilatınca hazırlanıp, Bakanlar Kurulunda ka-
bul edilen uzun vadeli plan, TBMM'nde (Plan karma komisyonu, Cum-
huriyet Senatosu ve Mil1et Meclisinde) ayrı ayrı görüşüldükten sonra
nihayet Millet Meclisinde karara bağlanır ve Resmi Gazete'de ·'. Ialet
Meclisi Kararı" olarak yayınlanır 21 •

9. Yukarıda sayılanlar dışında,TBMM'nin kendi içişleri ve ~ürüt­


me organı ile ilişkileri yanında, bir de seçim işleri ile ilgili olarak aldığ
kararlar vardır:

a) Meclislerin Başkanlık "e Başkanlık Divanı seçimi (An:. Md. 84).

b) Cumhurbaşkanının seçimi (AnY.. Md. 95, 101),

c) Yüksek Hakimler kuruluna, Millet Meclisi ve Cumhuriyet ena-


losunca -üçer ası] ve birer yedek olmak üzere- üye seçimi (An). md.
14'3).

d) Anayasa I\hı.hkemcsine, Millet M~clisince- üç asıl e bir yede·


üye olmak üzere- ve Cumhuriyet Senatc/sunca -iki asıl bir ~ edek olmak
üzere- üye seçimi (Any. md. 145).

21 Birinci beş yıllık (1962-1967) kalkınma planının onaylandıgma d~ r


"Millet Meclisi Kararı" için Bkz. R. G. 3 Aralık 1962-11272: İkinci be5
yıllık (1968-1972) Kalkınma planının onaylandığına dair ·'Mil1et Mec-
lisi Kararı'' için Bkz. R. G. 21 Ağustos 1967-12679.
14

C - PARLAMENTO KARARLARININ HUKUKİ REJİMİ

Yukarıda, (II) grubunda saydığımız p1rlaınento kararlarının, 1961


Anayasc. sist€mi içinde tabi olacakları hukuki rejim, oldukça önemli bir
mesele olarak karşlmıza çıkmaktadır.
27 Mayıs 1960 hareketinden hemen sonra, Milli Birlik Komitesince
kurulan bilim kurulunun hazırladığı "Ön tasarı" da, yasama 0rganının
bütün kararlan açıkça denetimine tabi kılınmıştı. Ön tasarının 173. mad ·
desinin 2. fıkrasına göre, " ... Meclislerce verilen her türlü kararların Ana-
yasaya uygunluğunun ... " denetleneceği belirtiliyordu. Böyle bir hük-
mim 1961 Anayasasında yer almayışı, yasama meclislerinin "yetkilerini
saptırmasına" açık bir kapı olarak görülmektedir 22 • Mesela, Dilekçe kar-
ma komisyonunun, yasama organı üyelerinin ödenekleri hakkında ver ·
diği 1936 sayılı vıe 25.2.1965 günlü kararm 23 Anayasaya aykırılığı, ancak
bu kararın uygulanabilmesi için 29.5.1965 tarihli ve 619 sayılı Bütçe Ka-
nunu'na konan ödenek dolayısıyla -Bütçenin söz konusu ödenekle ilgili
bölümünün- Anayasaya aykırılığı denetlenebilmiştir • S. S. Onar'a gö-
24

re25, parlamento kararları, bir kanuna konu olup, kanun şeklinde ortaya
çıkmadıkça, Anayasa Mahkemesinde iptal <livasına konu olamayacak-
lardır.
Kanaatimizce, parlamento kararlarının Anayasa :Mahkemesinin dene~
timi dışında bırakılmasının büyük sakıncaları vardır. Mesela 27 Mayıs
1960 hareketine yol açan sebeplerden biri dan "Tahkikat Encümeni Ku-
rulmasına dair TBMM kararı'. 26 ile Meclise yargılama yetkisi veren va
açık bir "yetki saptırması" niteliğini taşıyan karara benzer bir işlemin,
bugünkü Anayasa sist•emi içinde dahi denetim dışı kalacağı düşünülebi­
lir. Bunun gibi, yürütme organına, kalkınma planı kararı ile olağanüstü
düzçnleme yetkileri tanınsa, bunun hiç bir hukuki müeyyidesi olmayacak
mıdu?

Ancak, şunu belirtelim ki, parlamento kararlarının hukuki rejimi tes-


bit edilirken, burada işlemin niteliğini gözönünde tutmak gerekir. Esa-

22 ONAR S. S., a.g e., cilt I, sf. 364-365.


23 Bu karar itiraz üzerine Cumhuriyet Senatosunca 11.3.1965 ve son ola-
rak Millet Meclisince de 26.5.1965 tarihinde kesin karara bağlanm·ştı
24 Karar için Bkz. E: 1965/19, K. 1965/42, k.t. 12.7.1965, AMKD, sayı 3,
sf. 143 ve devamı.
25 Oı TAR S. S., a.g.e., cilt I, sf. 229.
26 Karar no. 2247, R.G. 19.4.1960-10484.
15

sen, parlamento kararı incelenirken, bunun şekli organik ve maddi kriter-


lerle rastlaştığı 21 belirtilmektedir.
1961 Anayasasının 64. maddesinin gerekçesi (gerekçe mad. 62), par-
lamento kararları konusunda, maddi bir kriter koymaktadır: "Meclisler ...
Vatandaşlar için riayeti mecburi tasarrufları karar şeklinde yapamayacak-
lardır." Şu halde, parlamento kararlarının objektif nitelik ve genişlikte ol-
mamaları gerekir.

Hukukta, yetki saptırmaları sadece idarenin işlemleri bakımından ak-


la gelir ve uygulamada görülen saptırmalar da, genellikle bu konudadır .
Fakat yukarıda verdiğimiz örneklerde, parlamento kararları yolu ile yasa-
ma yetkisinin saptırılrr.a imkanının mevcut olabileceğini gördük.
1961 Anayasasında,
parlamento kararlarının tabi olacağı rejim açık­
ça belirtilmediği için, bunların
denetim dışı kalacakları ve imtiyazlı bir
işlem kategorisi teşkil edecekleri söylenemez sanıyoruz.

Bu, her şeyden önce, "Hukuk Devleti" kavramı ile ba~daşmaz. Tem·
silciler Meclisi Anayasa Komisyonu raporunun genel ger-ekçe kısmında da
belirtildiği gibi, "Hukuk Devleti", " ... bütün Devlet faaliyetinin hukuk
kurallarına uygun olmasıdır" • Aynca 5, 6 ve 7. maddelerin gerekçesin-
29

de, " ... Anayasa Mahkemesi kurulmuş olmakla Devletin hukuki tasarrui-
iarının tamamı yargı denetimine bağlı kılınmıştır" 3 0 deniyor.

Nitekim, Anayasa Mahkemesi, bir kararında, " ... hukuk Devleti,


... bütün faliyetk~rinde hukuka ve Anayasa'ya uyan bir devlet olmak
gerekir'' 31 demektedir. Anayasa Mahkemesinin de açıkça atıfta bulunduğu
bu esas karşısında, "karar" şeklindeki işlemlerin denetimsiz kalacağı dü
şünülemez 32 .

27 CHARNA Y J. P., a.g.e., sf. 70-73; BOUDET F., a.g.m., sf: 277 :
28 DURAN L., Siyasi denetiımde yetkinin saptı~ıbnası, Cumhunyet, 2fJ
Mart 1965.
29 ÖZTÜRK K., a.g.e., cilt I. sf. 605.
30 ÖZ TÜRK K., a.g.e., cilt II, sf. 1146.
31 E: 1963/124, 1963/243, k.t. 11.10.1963, AMKD. sayı 1, sf. 348. Aynı yön
de Bkz: E: 1966/11, K: 1966/44, k.t. 29.11.1966, AMKD , sayı 5, sf. 11
''Hukuk Devleti. .. bütün davranışlarında hukuk ve Anayasa'ya uyan
bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı bulunan bir devlet
demektir".
32 Anayasa Mahkemesinin '' ... karar namiyle çıkarılan ·e fakat parl~ -
mentonun içişlerini taşıp, vatandaşların haklarına dokunan yasama ta-
16

Bir kere şekil yönıiinden,bütün parlament.:) kararlarının Anayasa


~fahkemesince denetlenec•eğinde şüphe yoktur. Zira, içtüzüklerde yer
alan usul ve şekil kurallarına aykırı olarak alman kararlar, içtüzüğü tadil
niteliğinde olacaklarından, daha doğrusu bir "içtüzük niteliğinde'' ola·
caklarından, doğrudan doğruya denetim konusu olurlar.

Anayasa Mahkemesinin önüne getirilen işlem, bir Millet Meclisi ka-


rarı olmasına rağmen, mahkeme, bu karann niteliğini gözönünde tutarak
Millet Meclisi Başkanlık Divanının kuruluşuna ilişkin 2 Kasım 1966 ta-
rihli kararını, ''içtüzük niteliğinde'' görmüş ve Anayasanın 84. maddesine
aykırı bulmuştur:13 •

Madai yönden parlamento kararlarının denetimine gelince: Kanaa-


timizce, Anayasa Mahkemesi, dava konusu işlemin, daima niteliğini gözö-
nünde tutmalıdH. Aksi halde, "usulün saptırılması"ndan yararlanılarak,
Meclis kararları ile "kanun niteliğinde" işlemler yapma yolu açılmış ola-
caktır.

Anayasa Mahkemesi, önüne getirilen bir işlemi incelerken. 0nun sa-


dece kanın adı altında yapılmış bir işlem olup olmadığrna bakmamalı ay-
nı zamanda niteliğini de incelemelidir. Şayet bu işlem maddi bakımdan
kanun niteliği taşıyor, yani kişilerin haklan ile ilgili hükümler koyuyor-
sa, işlemi denetleyebilmelidir. Anayasa Mahkemesinin bu eğilimde oldu-
ğunu gösteren bir prensip kararma rastlamaktayız. Bu kararda Yüksek
Mahkeme, "Anayasa Mahkemesi, bir metnin Anayasaya uygunluğunu de-
netlerken o metnin meclislerce şu veya bu nitelikte sayılmış olmasıyla bağ­
lı tutulamaz'' 34 demektedir. Bu prensip kararı, Anayasa Mahkemesinin, bir
işlemin sadece şekli ile bağlı olmadığmı göstermesi bakımından ilgi ç~­
kicidir.
- Yukarıda da gördüğümüz gibi, parlamento kararlarının özelliği, mec-
lislerin içişleri ile ilgili olmalarıdır. Kanaatimizce Anayasa koyucusu, bun
ların daha çok yasama yürütme organları arasındaki ilişkilerle ilgili olma-
ları ve çoğu zaman politik tercihlere dayanmaları dolayısıyla, bu kararların
denetimini Anayasa Mahkemesine Yermemiştir. Fakat "karar'' şeklindeki

sarruflarını (usulün saptırılması) naz8.riyesinden istiane suretiyle


pekala tetkik ve iptal" edebileceği yönünde Bkz. DURAN L .. Anayasa
·m ahkemesi, Özel Galatasaray Yüksek İktisat ve Ticaret Okulu Den.~ı­
si. sayı 2, İstanbul 1965 (ayrı bası), sf. 22.
33 E: 1967/6, K: 1968/9, k.t. 27.2.1968, AMKD, sayı 6, sf. 131.
34 E: 1966/7, K: 1966/46, k.t. 19.12.1966, AMKD. sayı 5, sf. 33.
17

işlemler bu özelliklerini aştıkları takdirde, yani kişilerin hak \ c hürri) etleri


ile ilgi] i bir muhteva taşıdıkları takdirde, "kanun niteliğinde" olacaklarını
kahul etmiştir.

Demek ki, "Kanun niteliğini" taşıyan bütün yasama işi mlerinin,


Anayasa Mahkemesinin denetimine girmeleri gerekecektir. Bu tip işlem­
lerin denetimsiz kalacağım söylemek, "Parlamento kararları'' ile. - a ·
tık tarihe karışmış olan, bir zamanının "hükumet tasarrufları" gibi - _eni
bir işlem kategorisinin ortaya çıkacağını kabul etmek demektir. Bu da.
kanaatimizce, hukubı bağlı devlet ilkesi ile bağdaşma) acaktır 5 •

Parlamento kararlarının şekll \'e maddi yönden tabi olacakları hu-


kuki rejimi böylece tesbit etmeğe çalıştı~tan sonra, _ ukarıda ikinci grup
ta topladığımız, "denetimi ile ilgili olarak Anayasada açık bir hüküm ol-
mayan kararları" gözden geçirelim.

- Anayasanın 66 ve 99. maddelerinde düzenlenen konular, TBM. '


nin Birleşik toplantısında görüşülüp karara bağlanırlar. Anaya. anın 64
maddesinin gerekçesinde (gerekçe md. 62), "Savaş halinin ilanı., \ e "Yü-
ce Divana Sevk" gibi kararların, "mahiyeti icabı kaza} murakabeye tabi
olmayan" ve "bir kaza} kvvuşturmaya başlangıç teşkil eden'' kararlar ol-
duğu belirtiliyor=rn.

- 1924 Anayasasındaki 25. maddeye benzer şekilde, 1961 Anaya-


sasına aktarılan 69. maddenin 2. fıkrasındaki, "Meclis bu süre dolmadan
seçimin yenilenmesine karar verebilir" hükmü, Temsilciler ı feclisinde
hemen hemen hiç tartışmasız kabul edilen maddelerden biridir. Bu mad-
de, 1924 Anayasası hazırlanırken ifade edildiği gibi, "Meclisin kendi ken·
dine tecdidi intihabata karar vermesi salahiyeti asliyesindendir ··a;. Mil-
let Meclisinin, görevini yerine getiremeyeceğini takdir ettiği anda, e) a
başkaca politik sebeplerle, böyle bir karara varması gayet tabiidir. Böy-
le bir karar, tamamen Millet Meclisinin takdiri ile iJgih olup, maddi ba-
kırndan denetlenmesi söz konusu o]anıayacaktlr.

- Anayasanın 124. maddesinde öngörülen "sıkıyönetim ilanı' idaP


icrai bir karar olmakla beraber, TBMM'nin onayına bağlıdır. Bakanlar

35 " ... parlamento kararlarının, iptal davasının konusunu teşkıl etmeme .


bir eksiklik sayılmaz" yönündeki görüş için Bkz. ARMAGA S., Ana-
ya~a Mahkememizde Kazai Murakabe Sistemi, İstanbul 1967, sf. 55.
36 ÖZTÜRK K., a.g.e .. cilt II, sf. 2260.
37 GÖZÜBÜYÜK - SEZGİN, 1924 Anayasası Hakkındaki Meclis Görü -
meleri, Ankara 1957, sf. 217.

Erdoğan Tezıç - 2
18

Kurulunun Sıkıyönetim ilanı kararı hemer yürürlüğe girer; fakat, 124.


maddeye göre, "hı;nu hemen Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaması­
na sunar". TBMM onaylamadığı takdirde, sıkıyönetim kararı ortadan
kalkmış olur.

Anavasanın 124. maddesiı ıden de anlaşılacağı


gibi, sıkıyönetim kara-
38
rı, sebebe bağlı (causal) bir işl~dir • Bu karctrı onaylayan TBMM'nin
işleminin, bir parlamento k:m.rı olması dolayısıyla, Anayasanın 147. mad-
desi karşısında maddi bakımdan denetlenmesine imkan olmadığı belirtil·
mektedir39 •
Burada birbirinden ayrı iki işlem vardır : Bakanlar Kurulunun sıkı­
yönetimi ilan karan ve TBMM'nin onaylama kararı.
Anayasanın 114. ma<..İÖ0sinin 1. fıkrasına göre, "İdarenin hiçbir ey-
lem ve işlemi, hiçbir halde, yargı mercilerinın denetimi dışında bırakıla-'
maz". Bu bakımdan, başlı başına idari - icrai bir nitelik taşıyan Bakan-
lar Kurulunun sıkıyönetim ilanı kararının, Danıştayın denetimine tabi ola·
cağı kanaatindeyiz 40 •

TBMM'nin onaylama kararına gelince : TBMM'nin onaylama işlemi,


Anayasanın 124. maddesinde belirtilen sebeplerin, gerçekten mevcut
olup olmadığını tesbit eden bir karardır. Onaylama kararının da bu se-
beplere dayanması gerekir. Bakanlar Kurulunun sıkıyönetimi ilan eden
kararı gibi, TBMM'nin ona) lama kararı da, sebebe bağlı bir işlemdir 41 .
Anayasanın 124. maddesine göre, sıkıyönetim ilanını gerektiren sebeple-
rin sadece varlığı yeterli gc rülmeyip, aynı zamanda "kesin belirtilerin''
varlığı aranmaktadır.

Sıkıyönetim ilanı ve bunun TBYlM tarafından onaylanması ile devam


eden rejimin oldukça ağır sonuçları vardır. Gerç~ bu rejim,n uygulanma·
sı sırasında yapılan işlemler yargı denetimine tabidir. Fakat hürriyetle-
rin "durdurulacağı", yani özüne dahi dokunulabileceği böyle bir rejimı

38 ONAR S. S., a.g.e., Cilt III, sf. 1500; GİRİTLİ-BİLGEN İdare Huku-
ku, İstanbul 1967, 3. kitap, sf. 117.
39 ONAR S. S., a.g.e., cilt III, sf. 1504-1506.
40 ·· ... sıkı yönetim iiarı. işleminin yargı denetimine tabi bir işlem oldu-
ğunu kabul zorunludur" GİRİTLİ-BİLGEN a.g.e., 3. kitap, sf. 120.
sıkıyönetimi ilan ed~n kararın TBMM'nin onaylaması ile idari yargı
denetiminden sıyrıldığı yönündeki görüş için Bkz. ONAR S.S., a.g.e.
cilt III, sf. 1504.
41 ONAR S. S., a.g.e., Cilt III, sf. 1504.
1

onaylayan TBMM kararı, aslında TBMM'nin Bakanlar Kurulu ile olan


ilişkilerinin çok üstünde, hatta tamamen kişi hakları ve hürriyetleri He
ilgili olduğundan, kanun niteliğindedfr. Bu bakımdan, Ana) asa . fahke-
mesi, onaylama kararının dayandığı sebeplerin varlığını araştırabilir ka-
naatindeyiz*. Zira, Anayasa koyucusunun, sıkıyönetim ilan kararını e
onaylanmasını belirli sebeplere dayaması, bunun kötüye kullarnlmasını
önlemek içindir. TBMM'nin onaylama kararının denetimsiz kalacağını ka-
bul etmek, 124. maddede belirtilen sebepleri hiçe indirmekten başka bir
anlam taşımayacaktır. Ayrıca şu noktayı da belirtelim ki, Bakanlar Ktt-
rulu karan, Anayasanın 114. maddesine göre, Damştaym denetimine ta-
bi olduğundan, bir bakıma, TBMM'nin onaylama kararı da dolayısı. la
denetime tabi tutulmuş olmaktadır. Zira, Bakanlar Kurulunun kararı ip-
tal edildiği takdirde TBMM'nin onaylama işleminin konusu da ortada
kalkmış olacaktır.

- Anayasanın 129. maddesine göre yapılan kalkınma planlarının,


"Millet Meclisi" karan ile s0n şeklini aldığını gördük. Temsilciler ecli-
i Anayasa Komisyonu tasarısındaki, "Kalkınma Planının Kanunla ya-
pıiacağı .. " hükmü, sonradan, görüşmeler sırasında kaldmlmıştır 42 • Bu du-
rumda, şeklen bir kanun olmayan planın -Anayasanın ruhuna a/kırı
dahi olsa - maddi bakımdan Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi ol-
mayacağı akla gelebilir.

16 Ekim 1962 T~rih ve 77 sayılı "Uzun Vadeli Planın yürürlüğe k0n-


m<ıs1 ve bütünlüğünün korunması hakkındaki kanun" un 43 2. maddesine
göre, Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisinin genel kuru1larında görü-
şülüp karara bağlanan uzun vadeli platlm, nihai olarak Millet Meclisin-
ce karara bağlanıp, Resmi Gazetede "Millet Meclisi Kararı'' olarak yayın-

* Bu satırların yazılmasından bir süre sonra, Anayasa Mahkemesinin


yayınlanan bir kararında, Sıkıyönetimin T.B.M.M.'ce onaylanmasını
Kanun ve İçtüzük niteliğinde bulunmadığını ve konunun Anaya<;a
Mahkemesinin görevine girmediğine karar vermiştir. Bkz. E: 197014-l
Karar tarihi: 17.11.1970 R.G. 30 Mart 1971-13794.
Bu konuda yine, sonradan yayınlanan makaleler için Bkz. DU-
RAN L., Sıkıyönetim Karan, Cumhuriyet 13 Temmuz 1970; GİRİTLI
İ., Sıkıyönetim ve Danıştay, Milliyet, 30 Temmuz 1970; KUBALI H.
Sıkıyönetiım Kararı ve Yargı Kontrolü, Milliyet, 22 Ağustos 1970;
YENİCE K., Sıkıyönetim İlanı Kararı ve Yargısal DeneH.mi Sorunu
Danıştay Dergisi Yıl 1, Sayı 2 Ankara 1971 sf. 18-35.
42 ÖZTÜRK K., a.g.e., cilt III, sf. 3396-3423.
43 R. G. 18 Ekim 1962-11235.
20

lanmas1, Ana) asamızın parlamento kararları için koyduğu kritere uygun


düşmemektedir.

Genel rn objektif nitelikte bir işlem olan kalkınma planı, kişilerin


de U)malan gereken esasları taşımaktadır. Bu bakımdan, planın ancak
bir kanun şeklinde yapılması gerekir. Bö) le olunca da, kanaatimize€, 77
sayılı kanunun 2. maddesi Anayasa} a U) gun değildir. Kalkmma planı
kanun niteliğinde olunca, Anayasaya uygun olup olmadığının denetimi
de, Anayasa Mahkemesince ) apılmalıdır. Aksi halde, Anayasa Mahkeme-
sinin denetiminden kaçabilmesi. - usulün saptırılması ile - mesela, yü-
rütme organına Ana1asanın 5. maddesindeki yasağa rağmen, geniş ve
muhtar bir düzenleme yetkisi verilmesi ile, mümkün olabilecektir.
Parlamento kararları ile ilgili olarak bir noktaya daha değinmek is-
.iy0ruz. Anayasanın 64. maddesinde belirtilen, " ... para basılmasma, ge-
nel ve özel af ilanına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının
yerine getirilmesine karar vermek Türki) e Büyük Millet Meclisinin yet-
kilerindendir" hükmü, maddede sayılan konuların parlamento kararları
iJe yap1labileceği intibamı uyandırmaktadır. Oysa, maddenin gerekçesi
ve temsilciler meclisindeki görüşmelıer 11 incelendiğinde, bunların da bir
kanunla yapılacağı anlaşılıyor 15 • 64. maddedeki "karar rnrmek'' deyimi,
gerekçede (gerekçe md. 62) sözü edilen - "maddi" - manada bir kanun
olmadıkları için kullanılmıştır.

Yukarıda görüdüğümüz parlamento kararları dışında, bir de, yasa-


ma. meclislerinin idari servislerinin aldıkları kararlar vardır. Bunlar or-
ganik bakımdan yasama işlemi olarak görünürler. Fakat maddi bakımdan
idari nitelikte olduklarına şüphe yoktur.
Fransa'da, 17 Kasım 1958 tarih ve 58.100 sayılı ordonansın 8. mad-
desinde, meclis servislerinde çalışan per-;onelin kişisel nitelikteki uyuş­
mazlıkları için idari yargı denetimi açıkça belirtilmiştir. 1958 yılma ka-
dar Fran a'da, meclislerin her çeşit işlemlerinde, mahkemeler kendileri-
ni yetkisiz saydıklarından, - bir iki istisna hariç - bu tip işlemler orga-
nik bakımdan yasama işlemi sayıhyordu~ 6 .

44 Bkz. ÖZTÜRK K., a.g.e., cilt II, sf. 2278 de Komisyon sözücüsü Turaa
Güneş'in açıklamaları.
45 Aksi yöndeki görüş için Bkz. ARSEL İ.. a.g.e., sf. 314.
46 Bu mesele, daha çok idari işlemlerin kriteri ile ilgili olduğundan, ko-
numuz dışında kalmaktadır. Bu konuda Bkz. TİMSİT G. Le Rôle de
la Notion de Fonction Administratif en Droit Adıninistratif Françai-,.
Paris 1963, sf. 127 \'2 devamı; BATAİLLER F., Le Conseil d'Etat Juge
2

Fransa'da, meclislerin idari servislerinin personeli hakkmdaki ka-


rarlar için idari yargıya böyle bir yetkinin Yerilmesi, 5. Cumhuri) etin,
Meclis üstünlüğüne indirdiği darbe ile açıklanı) or 47 •
Türk doktrininde, Meclislerin idare <>rganlarınm aldıkları kararlar,
organik bakımdan, yasama işlemlerinin bir çeşidi olarak görülmektedir~·.
Danıştaym 1947 yılında 4 !l verdiği bir kararında, " ... davaya konu teş­
kil edtm fiilin yasama kuvvetine dahil bir uzuvdan sadır olması itibari -
le bu bakımdan idari davaya konu teşkil ·edecek mahiyette bulunmama-
sına binaen" dava reddedilmiştir. Görüldüğü gibi, Danıştay, Meclis Baş­
kanlığı tarafından alınan idari nitelikteki kararı, organik kritere bağlı
kalarak, yasama işlemi olarak görmüş ve davayı reddetmiştir.
Meclislerin idare organlarının, mesela, Yasama Meclislerinin di 'an-
larının aldıkları kararları, sadece organik kritere göre değerlendirmek
mümkün değildir. Gerçi Meclislerin divanları, Anayasada, "Yasama'' bö
lümünde düzenlenmiştir. Buna rağmen, idari işlem ve eylemleri konu-
sunda, divanların, Danıştayın denetimine tabi olmaları gerekir".) 0 • ite-
kim tesbit edebildiğimiz üç kararında, Danıştayın eski görüşünü terket-
tiğini ve Meclis divanlarının idari işlem ve eylemleri konusunda, maddi
kriteri uygulayarak, açılan davaları kendi görevi içinde saydığını gör-
mekteyiz51.
1961 Anayasasına göre, yasamanm "kanun" ve "karar'' adı altında
yaptığı iki çeşit işlemi ve bunların tabi olacakları hukuki rejimi görmüş
bulunuyoruz.
Bundan sonraki bölümde, Türk hukukunda kanun kavramının tarihi
gelişimini ele alıp, yasamanın asli bir "yetki" olarak ortaya çıkışım ve
bunun ifade ettiği anlamı göreceğiz.

Constitutionnel, Paris 1963 sf. 301 ve devamı; AUBY-DRAGO, Traltc


de Contentieux Administratif, cilt I, Paris 1962, sf. 69-70.
47 TİMSİT G., a.g.e., sf. 256-257.
48 SAVCI B, İnsan Hakları, Ankara 1953, sf. 265-266;
GİRİTLİ · BİLGEN., a.g.e., 3. kitap. sf. 151.
49 Dava Daireleri Genel Kurulu E: 47/36, K: 47/46, k.t. 16.5.1947. Bu ka-
rara yazılan kronik için Bkz. FEYZioGLU T., Bir Danıştay kararı
hakkında, S. B. Okulu Dergisi, cilt II, sayı 3-4 (1947), sf. 432-434.
50 DURAN L., Yüksek Mahkem;eler arasında içtihad uyuşmazlığı, Muka-
yelseli Hukuk Araştırmaları Dergisi, yeniseri, yıl 1. To. l, İstanbui.
1967, sf. 19.
51 Dava Daireleri Kurulu, E: 1967/846, K: 1968/271, k.t. 5.4.1968; Onunc
Daire, E: 1968/569, K: 1968/2001, k.t. 21.11.1968; Dava Daireleri Kurulu,
E: 1968/534, K: 1969/511, k.t. 20.6.1969.
İKİNCİ BÖLÜM

TÜRK HUKUKUNDA KANUN KAVRAMININ GELİŞİMİ

Anayasamızda yer alan "yasama yetkisi" nin, gerekçede de be-


1961
lirtildiği
gibi, "ilkel'' bir yetki oluşunun ne anlama geldiğini anlayabil-
mek için, konuyu tarihi bir tablo içinde değerlendirmek uygun olur.
filli Mücadelenin egemenlik anlayışına getirdiği değişiklik, kanun
üstünlüğünün ortaya çıkışında ve yasamanın "ilkel" bir nitelik kazan-
masında başlıca rol oynayacaktır. Bu bakımdan, günümüze kadar olan
gelişmeyi, konumuzla ilgili olduğu ölçüde ana hatları ile tesbit etmeğe
çalışacağız.

§ t. 1UTLAK MONARŞİ DÖNEMİ

Bilindiği gibi, İslam Devlet anlayışında egemenlik tanrıdadır, ve


egemenliğin kaynağı Tanrı iradesidir. Devlet, Tanrının bir "nizamıdır·'
Ye devlet başkanı, Tanrının nizamında, ilahi iradenin yürütülmesinde bir
vasıtadır. Devlet Başkanının iradesinin oluşmasında halkın rolü yoktur.
Halkın görevi, siyasi iktidara itaat etmekten ibarettir. İslamda, bugün
anladığımız anlamda, bir yasama fonksiyonu mevcut değildir. Asıl şari
(kanun koyucu) vlan Tanrıdır 2 • Yasama işi, Kur'anın yeryüzüne inmesiy-
le esasen çözümlenmiştir 1 •

1 TUNAYA T. Z., İslameılık Cereyanı, İstanbul 1962, sf. 27; ESEN B. N.,
Türk Anayasa Hukuku, Birinci Fasikül, Ankara 1968, sf. 11.
2 GARDET L., La Cite Musulman., Librairie F'ilıilosophlque J. Varin,
Troisieme edition augmentee, Paris 1969, sf. 109; TUNAYA T. Z. a.g.e ..
sf. 27; İNALCIK H., Os.maıı.Iı Hukukuna Giriş, SBFD, Cilt XIII, no
2 (1958), sf. 102.
l ABADAN - SAVCI, Türkiye'de Anayasa Gelişmelerine Bir Bakış, An-
kara 1959, sf. 7-8.
23

Bir İslam Devleti olan Osmanlı İmparatorluğunda Din e De let


İşleri birleştirilmiştir. Devletin siyasi ve hukuki yapısı dini esa lara da-
yanmaktadır. Bu islami monarşi içerisinde, Devletteki yasama, yürütme
yargılama yetkileri hükümdarda toplanmıştır •
4
'e
Teorik açıdan, Devlet başkanının görevi, şeriatın gereklerini yerine
getirmektir 5 • Fakat, uygulamada, dini hukuk yönünde bir "örfi huku · '
sahasının varlığından ve bu bakımdan da bir hukuk ikiliğinden söz edil-
mektedir6. Şeri hukukun her sahada "vaziyete haklın" olmasına rağmen,
özellikle Devletin iç teşkilatı ile ilgili konularda, milli veya örfi denen
bir hukukun geliştiği görülmektedir. Şeri hukukun dışında kalan konu-
ların, Padişah tarafından kanunlarla (değişik isimler altında : irade, fer-
m~n, emir, hat, hattı hümayun gibi) düzenlenen bir siyasi hukuk veya
Devlet hukuku şeklini aldığı görülmektedir 7 • Osmanlı İmparatorluğun­
da teşkilat ve idare sahasında yapılan kanunlar, Şeriat kurallarından "i -
tidlal" edilmek suretiyle konmuş değildirlerı< .
Hükümdarların yaptığı kanunlarınbir araya getirilmesi ile orta a
<:ıkankanunnamelerin 9 düzenlediği saha, "açıkça ve serbestçe kanun
koyma yoluyla emirnamelerle teşekkül ve inkişaf eden müsbet bir huku
sahasıdır" 10 .

4 BARKAN Ö. L., Türkiyede Sultanların Teşrii Sıfat e Salahiyetleri,


İHFM, cilt XIII, sayı 2-3 ( 1946), sf. 713.
5 İNALCIK H., a.g.m., sf. 102; OKANDAN R. G. , Amme ukukumuzun
Anahatları, İstanbul 1968, sf. 27. Bu açıdan Osmanlı İmparatorluğun­
da Devletin başlıca görevinin yürütme olduğu, yasama görevi diyt:
bir şeyin söz konusu olamayacağı ileri sürülmektedir. Bkz. BAŞGIL
A. F., Türkiye Teşkilat Hukukunda Nizamname Meflıumu ve . . izam-
namelerin Mahiyeti ve Tabi olduğu Hukuki Rejim, Cemil Bilsel'e Ar-
~ağan, İstanbul 1939, sf. 36; ABADAN-SAVCI a.g.e., sf. 11. Osmanl .
Imparatorluğunun kuruluş ve yerleşme dönemlerinde, Devlette bağım­
sız bir yasama iktidarının mevcut olmadığı görüşü için Bkz. ESE.
B.N., Türk Anayasa Hukuku Ankara 1968, sf. 26.
6 BARKAN Ö. L., Osmanlı İmparatorluğunun Teşkilat ve Müessese eriniD
şert'iliği Meselesi İHFM, cilt XI, sayı 3-4, 1945, sf. 209; KUBALI H.
N. Türk Esas Teşkilat Hukuku Dersleri, İstanbul 1960, sf. 17-19; TU-
~A YA T. Z., Türkiyenin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri
Istanbul 1960, sf. 10; İNALCIK H., a.g.m., sf. 103, MUMCU A. Osman-
lı Devletinde Siyaset Katı Ankara 1963, sf., 28 ve dv.
7 BARKAN Ö. L., a.g.m., sf. 209; OKANDAN R. G., a .g.e. sf: 29-30:
8 BARKAN Ö. L., a.g.m., sf. 213.
9 OKANDAN R. G., a.g.e., sf. 30.
10 BARKAN Ö. L., a.g.m., sf. -218.
24

Görüldüğü gibi, İslam Devlet anlayışından farklı olarak, Osmanlı


İmparatorluğunda, Devletin yasama faali} eti, sadece şeri kuralların u1-
gulanmas1 ile sınırlanmamıştır. İslami esasların ) anında, hükümchı ı ın
da, yasama alanında bağımsız bir rol oynadığı gerçektir t 1.
III. Selim ile başlayan ıslahat hareketleri ve Tanzimat dönemi ile, ya-
sarrıa alanında yeni bir gelişme ortaya çıkmaktadır. III. Selim zamanın­
da "Meşveret'' usulünün yerl-eştirilme gayretleri 1 '.!, 183i'de, II. i\fahmut
tarafından, Meclis - i Ahkamı Adliye'nin kurulmasını sağlamıştır. Aslında
"kaza! organ" niteliğinde olan bu müessesenin, aynı zamanda kanunlarm
hcızırlanmasma da katılarak, bir çeşit yasama faaliyeti gördüğü söylene-
bilir13·
18.39 Gülhane Hatt - ı Hümayunu ile, Meclis - i Ahkamı Adliye 'ye
önE:mli bir yer verildiği görülmektedir. Meclis üyelerinin sayısının arttı­
rılması yanında, yapılacak görüşmeleri düzenlemek üzere meydana geti-
rilen içtüzük, ona adeta bir parlamento niteliği verilmek ist-endiğıni gös-
termektedir14. "Anayasal açıdan Tanzimat, devletin egemenlik işareti olan
yasama iktidarım belirtmiş ilk vesikadır" denmektedirH.
Tabii, yasama konusunda, gene son söz Hükümdarındır. Kanunların
yilrürlüğe girmesi için Hükümdar tarafından tasdiki gerekir. Yasama yet -
kisinin kullanılması bakımından. Gülhane Hattı Hümayununda görülen
bir diğ-er özellik, yeni kanunların konulması ile ilgili noktadır. Gülhane
Hattı Hümayununda, Osmanlı İmparatorluğunun zayıflama sebepleri,
yüzelli yıldanberi şeriata uygun hareket edilmemesine bağlanmaktadır.
J3unun için, o güne kadarki yükselme sebepleri ne ise, onların ihya edil-
mesi, yani şeriata dönülmesi istenmektedir. Şeriat Anayasa olmalıdır 111 •
Fakat bunun yanında yeni kanunların da (Kavanini cedide vaz ve tesisi)
yapılması gerekir. Bu da ancak, şeri kanunlar dışında. "layık - liberal"
hiikümlerle mümkündür 17 •
Tanzimat fermanı, bir yanı ile, Osmanlı İmparatorluğunda asırlardır
devam edegelen, hükümdarların şeriatın dışındaki "müstakil'' yasam:ı

11 BARKAN ö. L., Türk.iyede Sultanların Teşrii Sıfat ve Salahiyetleri.


İHFM, cilt XII, sayı 2-3 (1946), sf. 718-719, MUMCU A., a.g.e., sf. 3-l
ve dv.
12 KUBALI H. N., a.g.e., sf. 45-46.
13 OKANDAN R. G., a.g.e., sf. 60.
14 OKANDAN R. G., a.g.e., sf. 101-102.
15 ESEN B. N., a.g.e., sf. 35, not 25.
16 TUNAYA T. Z, Batılılaşma .. ., sf. 33.
17 ABADAN-SAVCI, a.g.e., sf. 27.
25

faaliyetlerini, pozitif bir esasa bağlamaktadır. Fiill ) önde l e ekkül eden


ikili hukuk sistemi gene dıevam edecektir. Şu farkla ki, Tanzimat ferma-
m bu hususu adeta hukukileştirmektedir 1 1' . S0n bir tahlille, " Ş er i at büyük
darbeyi Gü]hane Hattından yemiştir. Zira, ferman kanun üst ünlü&ü fi --
rini ve eşitlik prensibini getiriyor, (Şeriat) tan ayrı ,.e Bağ ımsız bir ) a ama
mercii zaruretini tanıyordu"l!I.

§ 2. MEŞRU'IİYET DÖNEMİ

1876 Kanun - u Esası'si hazırlanırken, Tanzimattan beri yapılmak is-


tenen yeniliklerin yanı sıra, yasama alanında beliren düşünce, " Kanunuu
i.:ırlışma yolu ile meydana getirilmesidir" 20 .

Bu safhaya ulaşılması , bir gelişmenin sonucudur. 1868 yılında kuru'


lan Şura - yı Devlet, yasama alanındaki gelişmelere ve 1876 Kanun - u
Esasl'sine geçişte, adeta bir "köprü vazifesini" görmüştür. Tanzimat dev-
ri ile I. Meşrutiyet devri arasındaki süreklilik, Şura - yı Devletle sağlan­
mıştır21. İdari ve kaza] hususlar yanında, kanun tasarılarını da inceleyen
bu müessese, böylece, yasama faaliyetine iştirak ederek, bir çeşit _asa-
ma meclisi 22 niteliğini taşıyordu. O derece ki, "teşrii çalışmalar icra kar-
şısında bir taraf hüviyeti kazanma yoluna giriyordu" 23 • Tabii, bütün bun-
ların üstünde, yasama yetkisi, gerçekte yine Hükümdarın elinde idi. Fa-
kat, bütün bu gelişmeler ve buradan Meşrutiyete geçiş, yasama yetkisi-
nin kullanılmasında son söz yürütmede kalmasına rağmen, kanunun miı­
zakere yoluyla oluşan bir işlem olmasını sağlıyordu.

1876 Kanun - u Esasi'si, kanun koyma faaliyetinin tartışma yolu il~


meydana getirileceğini açıklayan ilk belge oluyor. Burada da, yasama
faaliyeti yürütmeye tabidir. Parlamentoya (Meclis - i Umumi) kanun ko
ma ve hatta kanun teklifi hususunda dahi, tam bir serbestlik verilme-
miştir. 1876 Kanun - u Esas!'nin 5.'3. maddesine göre, kanun yapılmasını

18 Tanzimat fermanındaki bu çelişmenin, yeni kanunların da şeriata u y-


gun olması gerektiği ifade edilerek giderilmek istendiğine işaret edil-
mektedir. Bkz. TİMUR T., Türk Devrimi, Ankara 1968, sf. 61 , ayrıca
not 20.
19 ESEN B. N., a.g.e., sf. 34.
20 ESEN B. N., a.g.e., sf. 39.
21 TUNA YA T. Z., Batılılaşma ... , sf. 43.
22 OKANDAN R. G., a.g.e., sf .104; KUBALI H . N ., a .g.e: , sf: 62 :
-23 TUNA YA T. Z., Batılılaşma, sf. 42.
26

veya değiştirilmesiniteklif etme esas olarak vekiller heyetine (He}eti vü-


kıelaya) aittir. Parlamento üyelerinin teklifleri ise, hem sınırlandırılmıştı
(kendi vazifei muayyeneleri dairesinde bulunan mevad için), hem de, ön-
ceden "Makamı sadadet" aracılığıyla padişahtan izin alınmak suretiyle
yapılabiliyordu. Ayrıca, bu tekliflerin tasarı haline getirilmesi, parlamen-
tonun yetkisi dışında kalıyordu. Bunu, temsili bir niteliği olmayan Şu­
r - yı Devlet yapıyordu.
Dikkat edilirse, kanunların parlamentoda tartışma konusu ·olması
dahi, çok sıkı kayıtlara bağlıydı. Öte yandan, yasama yetkisinin kullanıl­
masının yürütmeye tabi olduğu, daha açık ve kesin olarak 54. maddede
görülüyor : Mebusan ve Ayan meclislerinde kabul edilen kanun tasarısı­
nın, kanun niteliğine kavuşabilmesi için, Padişahın tasdiki gerekiyordu.

Bütün bu açıklamalar, 1876 Kanun - u Esasi'sine göre yasama faali-


~ etinde son sözün hükümdara ait olduğunu göstermektedir. Yasama faa-
liyeti alanında ortaya çıkan gelişme, kanunların, hiç olmazsa, kısmen
temsili nitelik taşıyan bir parlamentoda tartışma konusu olabilme kapı-
5mın aralanmasıdır. Böylelikle, yasama faaliyetinin, temsilciler aracılığıy­
la yavaş _· arnş filizlenişinin, yürütme içinde de olsa, müstakil bir hüvi-
yet kazanmuğa başlayışının belirtilerini görmek mümkündür. Yasamanın,
yürütmec\m kendini sıyırması yolunda, ill- olumlu a<lımlarm at1lmağa
baş andığı görülmektedir.
1909 değişildikieri ile, yasamanın kişiliğe kavuşması ve a ·li bir hü-
viyet kazanması y0lunda, yeni adımlar 3tılmış oluyor. Burada da ~ asamJ
yine yürütmeye tabidir. Fakat bu defa sıyrılması ve yürütmeden bir şe) ·
ler kopararak ayrılınağa doğru gidiş daha belirgindir.
53. maddede yapılan değişiklikte göze çarpan husus, kanun teklifleri-
niı1, padişahın iznine bağlı olmaksızın, her iki mecliste yapılabilmesidir.
Ayrıca, kanun teklifleri, meclisler tarafından tasarı haline getirilebilmek-
tedir.
Öte yandan, değiştirilen 54.maddeye göre, her iki meclisçe kabul
edilip Padişahın tasdikine sunulan kanun tasarıları, iki ay içinde tasdik
olunmak zorundadır. Veya bu süre içinde, yeniden görüşülmek üzere, bir
<lefaya mahsus olarak, tasarılar parlamentoya iade edilebilir. Padişah ta-
rafmdan geri gönderilen kanun tasarısı, tekrar görüşülüp, üçte iki çoğun­
lukla kabul edilirse, Padişah bumı tasdike mecburdur. Müstaceliyetine
(ivedeliğine) karar verilmiş kanunlar için, bu süre on gündür.

1909 değişikliği
ile, yasama konusunda, nisbi de olsa, yine son sö:z
padişahmdu ve kanun onun tasdikiyle oluşmaktadır. Fakat, dikkat ediliı-
2'l'

se, parlamento, yasama faaliyetinde biraz daha kişilik kazanmıştır. ü-


rütmeden kopardığı paylar daha fazladır. Yasama faaliyeti, hiç olmazsa
hareket noktasından, parlt.mentonun eline geçmiştir. Bir noktada parld-
mento, 54. maddenin değişik şekline göre, kanunun oluşmasında on sö-
zü söyleyebilme imkanına dahi kavuşmuştur. Fakat, bu imkan oldukça
sınırlıdır. Çünkü, aynı kanun tasarısını, üçte iki çoğunlukla kabul etmek
şartı konmuştur. Ancak, konuya politik yanı ile de bakacak olursak, ya-
sama, yine de yürütmenin içindedir, diyebiliriz. Zira, parlamentonun bir
bölümü -Ayan Meclisi - Padişahm seçtiği kimeslerden kurulu bir mec-
listir24. Bu bakımdan, tekrar görüşülmek üzere geri gönderilen bir tasa-
rının üçte iki çoğunlukla kabulü, imkansız olmasa bile çok güçtür.

Biraz sonra da göreceğimiz gibi, Türk siyasi hayatında. yasamann.


asli bir niteliğe kavuşabilmesi, yürütmeden tamamen kopması, ancak
"Milll mücadele" döneminde mümkün olacaktır.

Yasam~rnın gerçek ve asli niteliğine kavuşması, eg·2men1ik anla) ışın­


daki değişiklikle bir paralellik gösterir. 1876 Kanun - u Esasi'si, erremen-
liğin, eskiden 1Jlduğu gibi, padişaha ait 0lduğunu belirtmeHcdir (1876
Kanuıı - u Esasi Md. 3 ve 5). II. Meşrutiyet ve 19C9 değişiklikleri de ege-
menlik anlayışında bir farklılık getirmemektedir. T~mel aynı kalrr akta.
fakat bunun kullanılmasında yasama lehine bir fark mğlanmaktadır 2 •

Milli Mücadeleye gelinceye kadar Osmanlı İmparatorluğunda ) asa-


ma alanında görülen, Batı ülkelerindeki g lişmeye uygun olarak ) asama
yetkisinin, hükümdardan adeta zorla ve ağır ağır "koparılan'' bir yetki
niteliği taşımasıdır 20 • Yasama, yine yürütmenin içinde veya yürütmeden
tam olarak kopmaksızın, şekillenmektedir. Buna karşılık, yürütme asli
bir yetki olarak yine hükümdarda kalmaktadır. Milli mücadele}le birlik-
te, bu denklem değişmeye başlayacak ve TBMM'nin kuruluşu ile yürüt-
me artık kaynak değiştirecektir.
Şimdi Milli Mücadele dönemindeki gelişmeleri ve yasama alanında.
günümüze değin uzanan temel prensibi tesbit etmeğe çalışacağız.

24 54. maddenin ilk şekline göre, Ayan Meclisi, Mebusan tarafından ka-
bul edilen bir kanun tasarısını reddettiği takdirde, söz konusu tasarı
o yılın "müddeti-içtimaiyesinde" tekrar tartışma imkanına ka ·uşa­
mazdı. Oysa 1909 değişikliği bu konuda bir açıklık getirmiyordu. Böy-
lece Padişaha sadakatla bağlı olan Ayan'ın, Mebusanca kabul edilen
bir tasarıyı reddetmesi halinde bu kesin ve daimi bir sonuç dogu a-
bilecektir. OKANDAN R. G. a.g.e., sf. 308, not. 36.
25 ARSEL İ., a.g.e., sf. 56-57.
26 SOYSAL M., Anayasaya Gir~ş ... , sf. 156-157.
28

§ 3. MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ

Osmanlı İmparatorluğunun işgali ile birlikte başlayan mevzii diren-


me hareketleri ve kurulan teşkilatlar, '"miJli bir şuurun" orta) a çıkışma
yol açmış ve bunun hukukı ve siyasi ifadesi olan "Milli Hakimiyet" kav-
ramı, 1919 yılında yayınlanan çeşitli belgelerde kendini göstermeğe baş­
lamıştır.
İlk
olarak, 22 Haziran 1919 tarihli Anayasa Tamiminin 1. maddesin-
deki, "milletin istiklalini gene milletin azim ve kararı kurtaracaktır''
cümlesi, daha mücadelenin başlangıcında, egemenlik anlayışında ortaya
çıkacak değişikliği haber vermektedir. Milli bağımsızlığı gerçekleştirmek
amacıyla girişilen hareket. "Milli Hakimiyeti" doktrinine dayanmaktadır •
21

Bundan sonra toplanan mahalli nitelikteki Erzurum Kongresi sonun-


da yayınlanan beyannamenin (7 Ağustos 1919) 2. maddesindeki. "Kuvayi
milHyeyi amil ve milli iradeyi hakim kılmak" esası, 8. maddedeki "Hüku-
metin iradei milliye tabi elması'' zorunluğu, bundan böyle siyasi ikti-
darın millet iradesine tabi olacağını belirtmektedir.

taşıyan ve Eylül 1919 da toplanan Sivas Kongresi


Milli bir nitelik
de aynı doğrultudaprensip kararları almıştır. Sivas Kongresi sonunda
yayınlanan heyannamenin (11 Eylül 1919) 2. maddesinde, milll bağımsız­
lığı sağlamak için "iradei rnilliyeyi hakim kılmak gereği" 8. maddede,
"hükUmet merkezinin de iradei milliyeye tabi olması" zorunluluğu ileri
sürülmüştür.
Kongreler, Milli Meclisin derhal toplanması ve milli iradenin tek
egemen güç haline getirilmesi amacıyla, siyasi iktidarın bir meclis tara-
fından devamlı olarak denetlenmesini benimseyerek, "Milli Hakimiy t
prensibini yeni kurulacak Devletin temel direği haline getirmiştir ~. 2

Milli mücadele sırasında


egemenlik anlayışında meydana gelen fiili
değişikliğin yanı sıra, İstanbul'da, son Osmanlı Meclisi Mebusanı'nm Q.8
Ocak 1920 de aldığı tarihi karara işaret etmek gerekir.
Erzurum ve Sivas kvngrelerinde alınan kararları teyid eden 28 Ocak
1920 tarihli Misak - ı Milli beyannamesi, son Osmanlı parlamentosunda,
milH hakimiyete ışık tutan bir belgedir.

27 OKJANDAN R. G., Milli hakimiyet, milli irade mefhumlarının ve kuv-


vetler birliği sisteminin esas teşkilat hukukumuza giriş~ İHFM. Ci. L
XXVII, sayı 1-4 (1962), sf. 22.
28 ABADAN-SAVCI, a.g.e., si. 49.
29

Beyan namen in 1. maddesi, milJetlerin kendi kaderlerini bizzat tayin


etmeleri prensibinden hareket ediyordu 2 \ "Varış noktasınm teokratik bir
saltanatın ihyasmdan tamamen farklı bir devlete müncer olacağını tah-
min etmek yersi.l olmayacaktlf'' 30 .

Beyannamenin 6. maddesindeki, baaımsız 'e hür ) aşama pren ·ibi-


mn Türk milletine de uygulanması isteği , ister istemez egemenlik an-
31

layışında da bil" değişikliği zorunlu kılıyordu.

Şuhalde, yeni, milli ve bağımsız bir Devlet anlayışından, kuv\ elini


lannsal bir kaynaktan alan Padişahın Türk milletinin kaderi üzerinde öz
sahibi olamayacağı, sonucu çıkıyordu. Misak - ı Milli ile, ". fillet un uru
anayasal bir üstünlük kazanmaktadır '' 32 •

Milli mücadele döneminde girişilen hareket, yeni !Q.ırulacak de lelin


Milli hakimiyet prensibine dayanması ve bunun yanında, Erzurum, Si-
vas kongreleri sırasında kurulan "Heyet - i Temsiliye", "Kuvayı milli_ e~ i
amil milli iradeyi hakim kılacak'' bir milli meclis kurmak ve hükumet
faaliyetini bu meclisin denetimi altına sokmak yollarını aramaktadır. Er-
zurum ve Sivas kongrelerine göre kurulan Heyet - i Temsiliye, ger"'ğinde
Milli K~mgre adına muvakkat hükumeti kurmak yetkisine sahip ··~arı
teşrii'', yarı icra! bir kuruluştu 33 • Fakat, bunun üstünde milli iradeyi tem-
··il edecek bir organ henüz ortaya yoktu.
İstanbul'un işgali ve Osmanlı parlamentosunun 18 Mart'ta dağılma­
~ı (daha dc.ğrusu in-ikadları tehir kararı) 34 üzerine, Musfata Kemal rn
l\fart 1920 tarihinde, Heyet - i Temsiliye namına Anadolu'daki riıa_ et-
lere, müstakil livalara ve kolordu kumandanlarına gönderdiği tebliğ ile.
yeni seçimlerin yapılmasını Ye Ankara'da "Selahiyet - i Fevkalade~ i haiz
bir meclis" in toplanmasını istemiştir.

2.'3 Nisan 1920 de TBMM'nin Ankara' da toplanmasıyla, Türk Ana~ a-


sa hukukuna giren en büyük değişiklik, yasamanın üstünlüğünün gerçe r_

leşmesi, yürütmenin bütün gücünü artık yasamadan almağa ba layan bir


organ haline gelmesidir.

29 KUBALI H. N., a g.e., sf. lLlO.


30 TUNA YA T. Z., Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Büyük f ıHet
Meclisi Hükümeti Rejimine Geçiş, Muammer Raşit Sevig·e armağan I -
tan bul 1956, sf. 382.
31 ARSEL İ., a.g.e., sf. 60.
32 ESEN B. N., a.g.2., sf. :-ı.
33 ABADAN-SAVCI., a.g.e., sf. 49, not. 75.
34 TUNA YA T. Z., a.g.m., sf. 388.
30

Egemenlik anlayışındaki değişikliğin bir sonucu olarak Ankara' da


toplanan TBMM, sadece yasama yetkisini kullanmakla kalmamakta, bü-
tün Devlet yetkilerini kendisinde toplayan üstün bir kuvvet olarak orta-
ya çıkmaktadır .23 Nisan 1920 deki olay, günümüze değin uzanan bir
anayasa prensibinin, kesin olarak yerleşmesi anlamını taşımaktadır. Bun~
dan böyle, Osmanlı Anayasa hukukundan tamamen farklı olarak, yem
Türk Devletinde, yürütme daiına yasamanın içinden çıkan, ona tabi ola-
rak hukuk! faaliyetler yapan bir organ olacaktır 35 •
Anayasa hukukumuzdaki bu ani sıçramada, yani, yasama - yürütme
organları arasındaki hukuki ilişkilerin Osmanlı anayasa düzeni ile milli
mücadeleden doğan yeni Türk Devleti arasındaki durumu farklı ve ade-
ta birbirine zıt yönlerde oluşturmasında, köprü vazifesi gören organın
"Heyet - i Temsiliye" olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Heyeti Tem-
siliye, TBMM'nin toplanmasını sağlayarak, bütün yetki kaynaklarını elin-
de tutacak olan yasama organının doğuşuna giden yolları açmıştır.
TBMM, 23 Nisn 1920 de, Ankara'da toplanıp, 1 sayılı "TBMM'nin
sureti teşekkülJ hakkındaki Heyeti Umumiye Kararı" ile varlığını açık­
ladıktan s0nra, bütün görev ve yetkiler, Heyeti Temsiliyeden alınarak
TBMM'ne geçti 3 e.

Milli Mücadele döneminde, iktidarın kaynak değiştirmesini sağla­


yan bir husus da, dış tehlikenin varlığıdır. Böyle bir durumda bütün yet-
kilerin tek bir şahısta toplanması beklenirken, bilakis hanedanın tasfiye
edilmesine yol açmıştır 37 • Bütün yetkilerin TBMM'de toplanması, iki he-
defi, birlJirindren kopmaksızm kaynaştırmıştır : Birincisi, dış tehlikeyi
ortadan kaldırıp, kurtuluşu, bağımsızlığı sağlamak; ikincisi de, Devlet
yapısını çok farklı temellere oturtmak. "Padişah Kaymakamlığı" nm ka-
bul edilmemesinin 3 ıı sebebini de burada aramak gerekir. Yasama ve yü-
rütmenin tek bir mecliste toplanması ve TBMB'nin fevkalade yetkileri
haiz bir organ oluşu, sonraki gelişmeleri kolaylaştırmak bakımından ta-
rihi bir adımdır.
Yeni kurulan TBMM, siyasi iktidar anlayışına halkçı nitelik kazandı­
rırl-cn, bu aynı zamanda, fiilen, saltanat mal-amma hükümranlık hakkı

35 1961 Anayasasmın 6. maddesinde, yürütmeninbir "görev" olarak ni-


telendirilmesinin esasını, bu değişiklik içinde değerlendirmek gere
kir. Bkz. SOYSAL M., Anayasaya Giriş, sf. 157.
36 ARSEL İ., a.g.e., sf. 63.
37 SOYSAL M., Dış Politika ve Parl3meıito, Ankara 1964, sf. 78.
38 BALTA T. B., Türkiye'de Yürütme Kudreti, Ankara 1960, sf. 10.
31

tanıyan Osmanlı Kanun - u Esasl'ni inkar demekti. Birazdan görecegımiz


gibi, 1S21 "Teşkilat - ı Esasiye Kanunu" na rağmen, hukuken iki anaya-
salı bir durum vardır.

"Muvazaalı" durum ve buna görünürde meşruluk sağlama gayreti,


bir taktiğin sonuçlarıdır. Bu muvazaayı sağlayan ilk belge,. aslında 18
sayılı ve 5 Eylül 1920 tarihli "Nisab - ı Müzakere Kanunu'' dur. Bu ka-
nunun 1. maddesine göre, Meclisin amacı, "Hilafet ve Saltanatın Vatan
ve Milletin İstihlas ve istiklalinden ibarettir." Bu madde, kabul edilen
milli hakimiyet görüşüne ve "TBMM'nin fevkinde bir kuvvetin mevcut'
olmaması (23 Nisan 1920 takriri md. 3) na geçici bir anlam vermektedir.
Fakat, bu çelişik durum, o günün şartları içinde, meclisteki muhafaza-
kar çevreleri kuşkulandırmamak39 için kullanılan bir formüldür. Bum.
doğrulayan, sonraki gelişmelerde ortaya çıkan ve kurulmakta olan eni
Devletin, 20 Ocak 1921 tarihli ilk Anayasasıdır.
20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat - ı Esasiye Kanunu 'nun 1. maddesi,
"Hakimiyet bila kayd - ü şart milletindir. İdare usulü, halkın mukadde-
ratını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayanır" hükmüyle, milli ha-
kimiyeti prensibini, ilk olarak bir anayasa kuralı haline getirmektedir. Ger-
çi, 1921 Anayasası, saltanata hukuken s0n vermekte ve "maddei münferi-
de" ile, nisab - ı müzak~re Kanunu'nun 1. maddesindeki amaca atıfta
bulunmaktadır. Fakat, 1921 Anayasasında egemenlik, artık Padişahta bir
dayanak bulmamakta, tamamen yeni bir kaynağa bağlanmaktadır: Mil-
let. Aynı anayasanın 2. maddesi, "İcra kudreti ve teşrii salahiyeti milletin
yegane ve hakiki mümessili olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde te-
celli ve temerküz eder" demektedir. Böylelikle, 1924 Anayasasının 4. mad-
desinde yer alacak olan temsil prensibini de yerleştirmektedir" 0 •

39 BAŞGİL A. F., Esas Teşkilat Hukuku, 1. cilt. Fasikül I, İstanbul 19&,


sf. 112.
40 1921 An1.yasasında "MiUi Hakimiyetin BMM tarafından temsil o un-
duğuna ve onun temsil yoluyla BMM tarafından kullanılacağına müte-
dair ::;arih bir hükümden mahrum" olduğuna işaret eden OKA DA ·
R. G. (Milli Hakimiyet, milli irade mefhumlarının ve ku vetler birligı
sisteminin esas teşkila't hukukumuza girişi, İHFM, cilt XXVII, sayı 1-4
(1961), sf. 25), bu vuzuhsuzluğun 1924 anayasasının 4. maddesi ile gı­
derildiğini söylemektedir (Aynı yerde sf. 25 not 2). " ... milli hakimiyetin
BMM tarafından temsil olunduğunu, milli hakimiyetin temsil yoluyle
Millet Meclisi tarafından kullanılacağını açıkça ifade eyliyen bir hü-
kümden mahrum" bulunuşunu o devrin siyasi olayları açısından değer­
lendirmektedir (sf. 26). 30 Ekim 1922 de saltanatın 307 sayılı Heye i
Umumiye kararı ile kaldırılmasından sonra, 1-2 kasım 1922 tarihli, 30"
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

MADDİ VE ŞEKLİ KANUN ANLAYIŞI VE


1961 ANA YASASI

1961 Anayasasının 64. maddesinin gerekçesinde, "kanun koyma ' 2

sözü kullanılırken iki çeşit kanun anlayışından söz edilmektedir : "Maddi


manada kanun" ve "şekli manada kanun". Gerekçe 1 "(kanun koymak)
ibaresinden maddi manada kanun kasdedilmekte, diğerlerinde ise şek­
li manada kanun bahis konusu olmaktadır" diyerek, Anayasa Hukuku-
nun, üzerinde çok tartışılan ve adeta klasikleşen şekli ve maddi kanun
kavramları konusundaki tartışmalara dikkatimizi çekmektedir. Biz bu
tartışmaları ele a1ıp. 1961 Anayasamız bakımından bir değerlendirme yap-
mağa çalışacağız. Konuyu incelerken, tarihi köklerden hareket edere·,
meselenin politik gelişmeyle olan ilgisini de ele alacağız.

§ 1. MADDİ KANUN ANLAYIŞI

Maddi anlamda kanun anlayışı, kanunun muhtevasının ne lduğun


ara ·tırmaktan ibarettir 2 • Eğer, herhangi bir metin veya hüküm, "genel'-
"soyut" ve "gayri şahsi" (kişisel olmayan) ise, bu bir kanundur. Aksi
halde idari bir işlem söz konusudur. Maddi anlamda yasama fonksiyo-
nu, devlet tarafından, "hukuk kaidesinin'' (regle de droit) formüle edil-
mesinden ibarettir. Devlet tarafından emredici bir şekilde konan, genel,
objektif, soyut, gayri şahsi olan her hüküm, yasama işlemidir. Başka bir
deyişle, bütün kural işlemler (kaide işlemler = actes regles), maddi an-
lamda yasama işlemleridir·ı.

1 Bkz. ÖZTÜRK K., a.g.e., cilt II, sf. 2259-2260.


2 VED:CL G., Manuel Elementaire de Droit Constftutionnel, Paris 1949,
sf. 479.
3 DE LAUBADERE A.,: Traite EU•mentaire de Droit Adrninistratit Paris
1967, cilt I, sf. 190.

Erdoğan Tezi' - 3
34

Bu görüş,
ilk defa Alman hukukçuları tarafından sistemleştirilmeğe
çalışılmıştır.Bunlar, başta Laband ve Jellinek olmak üzere, kanun keli-
mesinin, mili anayasalarında, çift anlamda (şekli ve madd1) anlaşıldığını
ve kullanıldığını açıklamağa çalıştılar 4 •

Kanunun bu iki özelliğini ortaya koyabilmek için, hunun pozitif ka-


mu hukukuna göre ne anlama geldiğini, kanunun ayırıcı özelliğinin ne
olduğunu tesbit etmek gerekir. Meseleyi ele alan yazarlar, maddi kanu-
nun bir kaide (reg1e) olduğu k.:musunda mutabıktırlar. Burada ortaya çı­
kan mesele, "kaide" den ne anlaşılması gerektiğidir. Hangi şartlarda bir
karar kaide olabilir ve de her kaide bir maddi kanun mudur?
Bu konuda yazarlar arasında bir anlaşmadan söz edilemez:;. Maddi
kanun anlayışını savunanların dayandıkları esaslar iki görüşte toplan-
maktadır'.

A - KANUNU GENELLİGİ

Bu goruşe göre, kaideyi yapan, hükmün genelliğidir. Böylece, ge-


nellik, kanunun temel şartı ve tanımlamasında başlıca unsur olarak gös-
terilmektedir7. Kanunun genelliğinin onun ayırıcı niteliği olduğu görüşü
eski çağlarda, Yunanda Aristo, Romada Papinianus Celsi:us ve Ulpianus
tarafından açıkça belirtilmiştir". Yakın çağlarda, M ontesquieu'nün, kanu-
nun genel olmasının, fertlerin hukuki statülerinde bir güvenlik sağlaya­
cağı hakkındaki düşünceleri, ve nihayet Rousseau.'nun bu geleneği de-
vam ettiren görüşleri, modern çağın "hukuk Devleti" rejimine temel teş­
kil etmiştir. Bu devlet anlayışında, vatandaşlara uygulanacak hukukun,
kişisel ve keyfi işlemlerle değil, önceden tesbit edilmiş ve bütün vatan-
daşlar için uygulanabilen bir nitelik kazanması gerekrnekt€dir. Kanunun
belli bir kişiyi hedef almaksızın, herkes için uygulanabilecek bir nite-
liğe kavuşturulması sayesinde. kişi güvenliğinin sağlanacağı düşünülü­
"yordu. Vatandaşların hukuki statüsünü belirleyen, hukukun genelliği, ka-

4 CARRE DE MALBERG, a.g.e., cilt I, sf. 286.


5 CARRE DE MALBERG, a.g.e., cilt I, sf. 288.
6 CARRE DE MALBERG, a.g.e., cilt I, sf. 288-300 .
7 Burada kanunun genelliği üzerinde duran çeşitli yazarların bir listesinj
yapacak değiliz. Kanunun genel olması gerekliliği hususundaki ortak
görüşü değişik biçimlerde ifade eden yazarların listesi için Bkz. COT
TERET J. M., Le pouvoir legislatif en France Paris 1962, sf. 23.
8 CARRE DE MALBERG, a.g.e., cilt L, sf. 289.
35

nuni bir rejimin şartı ve hukuk dev]eti'nin başlıca postulat'sı olarak gö-
rüliıyordu9.

İktidarı elinde bulunduran kralın keyfi davranışlarına karşı 10 kanun


.egemenliğini savunan Rousseau' da, genelliğin çok daha geniş bir esası -e
ikili bir anlamı vardır : Kanun genel iradenin ifadesidir derken, bundan,
hem onun halkın ·eseri olmasını, hem de bütün halkın statüsünü düzenle-
mesini anlıyordu. Başka deyişle, kanun, kaynağı ve muhtevası bakımın­
dan geneldir demek istiyordu. Rousseau, "Egemen varlığın özel bir ko-
nuda verdiği emir kanun değil sadece kararnamedir" 11 derken, kanunun
muhtevasının genel olması gerekliliğine işaret etmekteydi. Rousseau' cu
kanun anlayışında, kanun, vatandaşlara, sadece kanunilik rejimini sağ­
lama amacını gütmüyordu. Bu anlayış, egemBn iradenin - yani halkın -
genel kuralların yapılmasına katılması gerekliği düşüncesine dayanı-
yordu.

Kanunun genelliği demek, özel, aktüel, geçici bir durumu gözetme-


yen, belli bir kişiyi hedef almayan, fakat önceden tesbit edilmiş olup
soyut olarak, bu hükümlerin uygulanabileceği bütün kişilere hitaben
12

hükümleri ihtiva etmesi demektir. Kanunun genel olması, bütün vatan-


daşların statüsünü düzenleyeceği anlamına gelmez. Örneğin, De let Baş­
kanının seçimini düzenleyen bir kanun da geneldir. Çünkü, bu kanun.
belli bir kişiyi gözönün<le tutmaksızın genel bir hüküm kôymakta, soyut
Dlarak bir statüyü düzenlemektedir. Aynı şekilde, bir defaya mahsus 01-
mak üzere olağanüstü bir vergi sistemi koyan kanun da genel niteliktedir :
Aktüel bir durumu düzenlemesine rağmen, herkese hitabetmektedir 13 •

Kanunun sürekliliği ise, genelliğin sadece bir yönüdür ve zaman i in-


de genelliği ifade eder; uygulanma sayısı ile ilgili değildir. Hukuki iş­
lemin "mükerrer" uygulamalara elverişli olduğu anda süreklilik belirirH.
llerde aynı şartlar ortaya çıktığı takdirde, kanunun uygulanabilir oluşu

9 CARRE DE MALBERG., La loi, expression de la volonte general , Pa


ris 1931 sf. 5.
10 CHEVALLİER J. J. Les Gr:mdes Oeuvres Politiques, Paris 1964 s
153.
11 C?ntrat Social, Kitap II., Bölüm VI.
12 RIPERT G., Les Forces Creatrices du Droit, Paris 1955., sf. 313.
13 CARRE DE MALBERG, la loi. .. , sf. 4; BARTHELEMY - DUEZ, a.g.e.,
sf. 725.
14 DUPEYROUX H., Sur la generaJite de la loi, Melanges R. Carr · de
Malberg, Paris 1933, sf. 143; BARTHELEMY-DUEZ, a .g.e., sf. 725.
onun sürekliliğini
gösterir. Kanunun bir tek defa uygulanmış olması sü-
halel getirmezı.5 •
rekliliğine
Maddi kanun anlayışını savunanların hangi temellere dayandıkları
oldukça önemlidir. Bu anlayışı savunanların bir kısmı, Rousseau'nun ka-
nun anlayışına dayanmaktadırlar. Oysa, Rousseau'nun kanun anlayışı­
nın mantığı tamamen farklıdır ve genelliğin ikili bir anlamı vardır.

Diğer bir kısım yazarlar ise, kanunun bir kaide oluşu ve her kaide-
nin zorunlu olarak genel olacağından hareket ederek, hukuk kanunları
ile fizik, moral ve s0syal kanunlar arasında bir benzerlik kurmaktadırlar~
Bu görüş M ontesqu-ieu'nün, "kanunlar, geniş anlamı ile eşyanın tabiatın­
dan doğan zorunlu ilişkilerdir" tanımına bağlanabilirrn. Fakat bu görüş
hukuk kanunları ile fizik kanunları arasındaki farkı gözden kaçırmakta··
dır. Hukuk kanunları, olması gerekeni 17 gösterirler ve kanun koyucunun.
iradesine bağlı olup suni karakterdedirler; mutlak bir değerleri yoktur.
ihayet tarihi bir temel olarak genellik, kanunun amacı ve var oluş.
sebebi olarak belirtiliyor 1". Duguit, politik gücü elinde bulunduranların
keyfi ve kişisel kararlarına karşı, kanunun genelliğinin ve soyut karak-
terinin en etkili bir koruyucu olacağının anlaşıldığını, böylece, kişilerin
keyfiliğe karşı korunmalarının, ancak önceden formüle edilmiş genel ni
teHkteki kanunlarla mümkün olacağını belirtmektedir 19 •
Duguit, kanunu, orijini bakımından da genelliği ile açıklarken, par-
lamentonun müdahalelerini asgariye indirmek istiyordu. Bu da liberal
Devlet anlayışına uygun düşmektedir. Pozitif hukukun verileri ile bağ­
daşmasa bile, bu görüşün dayandığı esas, devletin, toplum hayatına müm-
kün olduğu kadar az müdahale etmesi ile açıklanmaktadır 20 .
Carre de Malberg'in işaret ettiği gibi, Duguit'in kanunun genelliği­
ni savunması, hukuki değil, rasyonel. politik ve tarihi esaslara dayanma1'.-
tadır21. Kanunun genelliğini savunanları tenkit etmek yeterli değildir

15 CARRE DE MALBERG, a.g.e., cilt I, sf. 289; DUGUİT L., Traite de Dro-
it Constitutionnel, Cilt II.. Faris 1928, sf. 166.
16 CARRE DE MALBERG a.g.e., cilt I., sf. 292-293.
17 ~ELSEN H., Theorie Pure du Droit, Dalloz, Faris 1962, sf. 109.
18 DUGUİT L., a.g.e., cilt II., sf. 173.
19 DUGUİT L., a.g.e., cilt II .. sf. 174-175.
20 COTTERET J. M., a.g.e., sf. 24-25. Duguit'nin daha sonra Liberal dev-
letteki gelişmeyi görüp, görüşlerinde bazı değişiklikler yaptığı ve dev-
letin sosyal hayata daha fazla müdahalesinin zorunlu olduğunu kabul
ettiği belirtilmektedir (aynı yerde sf. 25).
21) CARRE DE MALBERG, a.g.e., cilt I, sf. 296, 297.
37

Önemli olan, bu yazarların neden maddi kriteri savunduklarını anlama-


ğa çalışmaktır. Kanun, bunlara göre, liberal devletin bir kalıntısı ola-
rak kalmıştır. Bu devlet anlayışında kanun, kişileri devlete karşı koru-
mağa yarıyordu. Yoksa, kişilerin lehine olarak devletin elinde bir faali-
yet aracı olarak görülmüyvrdu. Kanunun genelliği, Liberal Devletle bir-
likte doğmuş ve onunla bir1ikte kaybolmuştur.
Kanun hakkında ileri sürülen maddi kriter, sağlam hukuki temel-
ler üzerine oturmamakta, politik bir tutumla açıklanabilmektedir 22 •

B - KANUNUN BİR HUKUK KAİDESİ OLUŞU

Kanunu maddl, kritere göre açıklayan ikinci bir görüş, onun bir hu
kuk kaidesi olduğu yönündedir. Hukuk kaidesinden anlaşılan, hukuk dü-
.zeninde, kişilere bir takım yeni yetkiler ve mükellefiyetler yükleyen iş­
lemdir.
Bu görüş, Alman hukukçuları tarafından savunulmuştur. Buna göre,
kanunun anayasal kriteri, modern anayasalar2aki gözlemden çıkarılmak­
tadır : Hak doğuran her kaide kanun konusu,1ur. Jellinek, "maddi ka-·
nun, konusu ile, yani yeni bir hak doğurması ile nitelenir'' 23 diyor.
Kanunun bir hukuk kaidesi olması, muhakkak genel nitelikte olması­
nı zorunlu kılmaz. Alınan bir tedbir, bir tek kişinin statüsünde değişikli
yapıy0r, ona yeni haklar veriyorsa, bu bir hukuk kaidesidir ve kanun ko-
nusudur24.

Alman hukukuna göre, maddi kanun deyimi, meydana getirilmesin-


de, anayasanın, muhtevaları dolayısıyla şekli yasama yollarının kullanıl­
masını istediği hükümleri, ifade eder. Maddi kanun, prensip olarak, ana-
yasa tarafından yasama organlarının yetkisine ait olan ve bu anlamda
yasamanın konusunu teşkil eden kaidedir 2 .'.> .

"Hukuk kaidesi" teorisinin taraftarları, bu teorının, herşeyden önce,


kanun konusu olacak işlemlerle, kararname ile düzenlenecek konuları,
birbirlerinden ayırma bakımından büyük kolaylık sağladığını ileri sür-
ın2ktedirler. Kanun konusu olacak işlemler, kişilerin hukuki statüsünde
değişiklik yapanlardır. Kararname ile düzenlenecek konular ise, genel
2'2 COTTERET J. M. , a.g.e., sf. 26.
23 Zikreden CARRE DE MALBERG, a.g.e., Cilt I, sf 300-301.
24 CARRE DE MALBERG, la loi. .. , sf. 9.
25 CARRE DE MALBERG, a.g.e., cilt I. , sf. 300.
38

veya özel olsun, kişilerin statüsünde değişiklik yapmayan, daha ÖnC€den


konmuş 0Ian hukuk kaidelerinin uygulanmasını sağlayanlardır.

Kanunu '~hukuk kaidesi" olarak açıklayan Alman hukukçularına gö-


re, devlet faaliyetlerinde, bir yanda, - özel veya genel - hukuk kaidesi
yaratan işlemler vardır. Bunlar hangi makamdan sadır olursa olsun as-
lında yasama işlemleridir. Kişi hakları ile ilgili olarak idari makamlarca
yapılan tüzükler, maddi bakımdan kanun sayılmaktadır. Öte yandan, ki-
şilerin hukuk1 statüsü ile ilgili olmayıp tamamen idarenin içişleriyle il-
gili işlemler vardır ki, yasama organınca, kanun şeklinde yapılsa bile,
maddi anlamda kanun sayılmazlar. İdari işlemler, kişilerle ilgili olarak
hiçbir hukuki değişiklik yapmayan veya onlar için yeni bir hukuki du-
rum doğurmayan işlemlerdir 26 •
Tarihi bakımdan, Kanunu bir hukuk kaidesi olarak açıklayan bu mad-
di kriterle, monarşik rejimlerin son dönemleri arasında sıkı bir bağlantı
vardır 21 •
XIX. yüzyılın
ilk yarısında, Avrupa'da meşruti monarşilerin kurul-
mağa başladığı dönemde, monarkların yetkileri anayasalarla sınırlanırken,
daha dvğrusu yetkileri tesbit edilirken, kanunla düzenlenecek konularla.
yani parlament0nun iradesi ile yapılacak işlemlerle, Devlet başkanının
kara(rnamelerle düzenleyeceği konuların birbirinden ayrılması, önemli
meselelerden biriydi. Bu mesele, özellikle Almanya'da, büyük tartışma­
lara yol açmıştı. XIX. yüzyıl ortalarına doğru, Almanya'da, ferman şek­
lindeki anayasalar rejimi, liberal düşünce akımları karşısında mut-
lak monarşilerin gerilemesini ifade ediyordu. Kişi hakları ile il-
gili konuları düzenleyen kanunların yapılmasına parlamentoların katıl­
ması esası, anayasalarca belirtilmişti. Kral ordonansları ise, sadece idari hiz-
metlerin işleyişini düzenleyebilirdi. Eski monarşik görüşe göre ise, bü-
tün yetkilerin sahibi olan monark, meclislere bırakmadığı yetkileri elin-
de tutuyordu. Hürriyetlerin garantisi olan kanun, sadece kişi hakları ve
mülkiyetle ilgili konuları düzenleyecekti. Ord0nanslar bu sahaya tecavüz
edemezdi. Liberal düşüncelerin gelişme derecesi ve monarşik görüşlerin
bunlara mukavemeti, hukuk kaidesi olabilecek sahanın az veya daha ge-
niş olması sonucunu doğuruyordu 28 •
Kişilerin hukuki statüsnüde yapılac~k değişikliklerin, yani hukuki
statülerinde yeni haklar doğuracak işlemlerin, yasama meclislerince ya-

26 CARRE DE MALBERG, a.g.e., cilt I, sf. 304-305.


27 CARRE DE MALBERG, La loi , sf. 7: COTTERET J. M., a.g.e., sf. 27.
28 MİGNON M., La pratique des decrets-lois devant la doctrine et la ju-
risprudence, ParTs 1938, sf. 72.
39

pılabileceği ileri sürülüyordu. Buna karşılık, vatandaşların haklarını il-


gilendiren konuların düzenlenmesi dışında kalan konularda, monark, te r

başına düzenleme yetkisini e1inde tutuyordu. Bu yetki, özellikle idari


hizmetlerin teşkilat ve işleyişi ile ilgili hususların düzenlenmesinde uygu-
lanıyordu. Bu çeşit işlemler, vatandaşların hukuki statüsü ile ilgili olmak-
sızın sadece idare memurlarına hitabetmekteydi • Devlet yetkilerinin
29

asıl sahibi olan monark, anayasa ile elinden alınmayan, daha d0ğrusu
elinden bırakmadığı bütün yetkileri serbestçe kullanabiliyordu.
Bu görüş, aynı zamanda, Montesquieu'nün kuvvetler ayrılığı teori-
si ile de paralellik gösterir. Montesquieu, "Kanunların Ruhu" nda. devle
fonksioynlarını, madd1 konularına göre ayırmaktadır. Yasanıa'yı yürüt-
meden ayımken, ön planda ele almak istediği, kişinin güvenliği ve hür-
riyetidir. Montesquieuı'nün yasamadan anladığı, vatandaşların haklan ile
ilgili hususların düzenlenmesidir30 • Demek ki, XIX. yüzyılın monarşist­
lerindeki, yasama ile yürütmenin konuları bakımından birbirinden ayrıl­
ması görüşü ile M ontesquie·u!nün düşünceleri arasında yakın bir iliş i
kurmak mümkündür.
Kanunu hukuk kaidesi olarak yorumlayanların asıl amacı. monar
lehine serbest bir düzenleme sahasının korunması esasına dayanmaktadır.
Görüldüğü gibi, maddi kriter, hukuki olmaktan ço~ politik ve tarih'• se-
beplere dayanmaktadır.

§ 2. ŞEKLİ KANUN ANLAYIŞI

Şekli kanun anlayışı, pozitif hukukun verilerine dayandırılmak su-


retiyle, büyük hukukçu Cam~ de Malberg tarafından savunulmuştur.
Şekllkanun anlayışında, kanunun muhtevası ve şumulü önemli de-
ğildir. Kanun onu yapan organa göre nitelendirilir. Carre ek Malberg'e
göre, yasama organınca, kanun yapma şekline göre alınan her karar a-
nundur31. Yazara göre, 1875 Fransız anayasasında kanunun ne olduğu,
muhtevası yönünden, başka bir deyişle, yasamanın genel kaide mi, hu-
kuk kaidesi mi olacağı yolunda bir tanımlama mevcut değildir. Bunun gi-
bi, yasama yetkisinin münhasıran kullanılacağı bir saha tesbit edilmemiş­
tir. Ayrıca, yürütmenin de mühasır bir sahası yoktur 32 •

29 CARRE DE MALBERG, la loi ... , sf. 7.


30 CARRE DE MALBERG, la loi ... , sf. 8.
31 CARRE DE MALBERG, a.g.e., cilt I., sf., 327, 377.
32 CARRE DE MALBERG, a.g.e., cilt I., sf., 326.
40

Kanun adı, meclislerin yasama şeklinde yapılan işlemlerine verilir.


Meclislerin bu şekilde yaptığı işlemlerin (kanunların) özel veya genel ol-
masının önemi yoktur; yasama şekillerine uyularak yapılan kişisel işlem­
ler de kanundur. Yasamanın bir özelliği de, daha önce koymuş olduğu
33
genel kaidelerin, istisnai ve kişisel işlemlerle, dışına çıkabilmesidir .
Kanunun özelliği, onu yapan organa ve riayet edilen şekle bağlıdır.
Kanun, devletin diğer organlarmı bağlayan üstün bir kaidedir. Bu üstün -
lük de, parlamentonun milleti temsil etmesi ve yaptığı işlemlerin milli
iradenin ifadesi sayılması prensibine dayanmaktadır34 . Yürütme de. bü-
tün devlet organları gibi, kanuna uymak z0rundadır
Kanunun bir başka özelliği, düzenleyeceği sahanın smırsız olmasın­
dadır. Bütün devlet faaliyetleri kanunla düzenlenebilir. Bu düzenleme,
tabiidir ki, anayasa çerçevesi içinde olacaktır. Kanunun düzenleyemiye-
ceği bir saha yoktur 35 •
Bunun yanında, yasama, "asli'' bir görevdir. Başka deyişle, bir sa-
hanın yürütme tarafından düzenlenebilmesi için, daha önceden, muhak-
kak o konunun kanunla düzenlemiş olması gerekir. Bunun tarihi bir se-
bebi vardır : Demokrasinin gelişimi, daima reaksiyoner bir yürütmeye
karşı olmuştur. Parlamento, bir yerde, otoriter hükfunetlere karşı hürri-
yetlerin koruyucusu olmaktaydı36 . Parlamento ile milleti özdeşleştirmek
için tek çıkar yol, temsili rejimi gerçekleştirmekti. Parlament0nun kanun
koyma yetkisi, zamanla her meselede, egemen olarak düzenleme gücü
haline gelmekteydi. Giderek, parlamentolar. hükfunet tarafından verilen
kanun tasarılarını komisyonlarda istedikleri gibi değiştirerek, hükfunet
programını, bakanların hazırladıkları kanunlarla ifade etmekten çok, par-
lamentonun isteklerini yürüten duruma getirdiler. Ayrıca parlamentolar,
bakanların faaliyetlerini denetleyerek, hükumet gücünü dahi ele geçir-
mişlerdi37. Nihayet parlamentolar, temsili rejim dolayısıyla, bir yerde,
seçmen topluluğunun ıetkisini dahi hiçe indirebilecek bir duruma gelmiş­
lerdi. Yasamanın yürütmeye karşı olan üstünlüğü bu şekilde bir gelişim
gösterince, yani asıl yetki kaynağı parlamentoda yerleşince, bu yetkinin
asli (originaire) oluşu, ister istemez, 'Unun yürütme ile olan ilişkilerinde
sınırsız bir güç kazanmasını sağladı.

33 CARRE DE MALBERG, a.g.e. , cilt l. , sf. 365.


34 CARRE DE MALBERG, a.g.e., cilt I., sf. 327.
35 CARRE DE MALBERG, la loi .. . , sf. 16 ve devamı 22, 47 ve devamı .
36 DE SOTO J., la loi et le reglement dans la Constitution du 4 octobre
1958, Revue du Droit public, Faris 1959, sf. 252.
37 DE SOTO J ., a .g.m., sf. 252 .
41

Parlamentonun üstünlüğünü sağlayan ve ma?di kanun anlayışının


zamanla terkedilmesine yol açan sosyolojik sebeplere de değinmek gere-
kiyor. Bu sıebepler arasında sosyal mevzuatın gelişmesi önemli bir rol
oyPam1ştır.

XIX. yüzyılda sanayileşmenin doğurduğu sosyal meselelerin çozum-


1enmesi, devletin, ister istemez, müdahalesini gerektiriyordu. Bu konu-
larm kanunlarla düzenlenmesi, parlamentolara düşen en büyük görevdi.
Bu da, parlamentoların üstünlüğünü sağlıyordu. Genel oy'a doğru olan
gelişmenin bunda büyük rolü olmuştur. Temsilciler, seçmenlerinin sos-
yal alandaki isteklerini gözönünde tutmak zorundadırlar. Kanunlar ara-
cılığı ile sosyal dengenin sağlanacağı ve hürriyetlerin korunacağı kabu
ediliyordu. Yukarıda da gördüğümüz gibi, kanun için maddi hiterin
benimsenmesi, yasama yetkisinin sırnrlanması anlamına geliyordu . Oysa,
şekH kriter müdahaleci dev]et anlayışına yol açıyordu.

Hukuken, parlamentonun tvplum hayatının bütününü düzenleme ·


mümkündü; politik açıdan ise, bu bir z0runluluk olarak ortaya çıkı ordu.
Gelişmekte olan bir toplumda, kanunlar, belli prensipler değil, çözüm-
ler getiren işlemlerdi 3 !S .
Burdeau'nun da işaret ettiği gibi, "kanun kavramının tarihi gelişimi,
aslında kanunun siyasallaşmasının" tarihidir. Bu gelişme soyut insan an-
layışından, somut insan - veya Burdeau'nun deyimi ile39 "Şartların et-
kilediği insan" (I'homme situe) -anlayışına geçişi, kanun anlayışında da
bir değişmeyi zorunlu kılmıştır.

Kanun anlayışındaki gelişmeleri veya farklı yorumları, yöneten , e


yönetilen demokrasi arasında yapılan ayırım içinde de, değerlendirmek
mümkündür. Şöyle ki,"Yönetilen demokrasiden'' (democratie gou ernee
"yöneten demokrasiye" (democratie gouvernante) geçiş, iktidarın amaç-
Jarınm yenilenmesinin bir sonucudur.
Yönetilen demokrasi, devletin rolünü açıklayan liberal anla) ıştan
ayrılmaz. Yöneten demokrasi ise, iktidarın fonksiyonunun, sosyalist
e~ a
müdahaleci yorumuna bağlıdır~ 0 •

38 BURDEAU G., Essai sur l'evolution de la ııotion de la loi en droi fl"a -


çais, Archives de phisolophie du Droit et de Sociologie jurid iq u e, Pari ,
1939, Nos. 1-2 sf. 50.
39 BURDEAU G., Les libertes Publiques, Patis 1966, sf. 17.
40 BURDEAU G., Demokrasi: sentetik deneme (Çev iren B . T ESE.
Ankara 1964, sf. 30.
42

Toplumun karşılaştığı sosyal meseleler, kişinin sadece soyut hürri-


yetlere sahip olması, gerçek anlamda hür olmaması, devleti, ister iste-
mez, pasif durumdan çıkarıp aktif rol oynamaya yöneltmiştir. Eski libe-
ral devlet (yönetilen demokrasi) anlayışında meydana gelen değişmeler,
devleti, sosyal hayata müdahale etmeğe zorluyordu 41 • Ezilen smıfların si-
yasi iktidara ağırlıklarını koymağa başlamaları 42 onu gerekli sosyal re-
formlara yöneltmişti. Sosyal hayatın yeniden düzenlenmesi, yeni yeni
kanunların yapılması sonucunu doğuruyordu • 43

Yöneten demokrasi, rasyonel sosyal bir düzenin kurulması için,


kuvvetli bir iktidarı gerektirmekterur. "Yeni bir evren yaratmak için ka-
nunlara, daima daha fazla kanuna ve gittikç€ sert kanunlara ihtiya;
vardır" 44 • Yöneten demokrasi kanun yapan demokrasidir45. Bu yeni top-
lumda sadece bir tek hükumet otoritesi vardır. Kanun kuyucu hükumetin
ise, elindeki tek vasıta kanundur 46 •
Karşılaştığıbir yığın meseleyi çözümlemek zorunda olan kanun ko-
yucu, bunlara müdahale etmek, daha doğrusu düzenlemek zorunda kal-
maktadır. Bundan böyle, adil veya gayrı adil kanundan değil, "siyasi ye-
rindelik" (oppurtunite) den söz edilmektedir. Klasik "gayri adil" mese-
lesinin yerini, "siyasi bakımdan yerinde olmayan kanun" (la loi inoppor-
tune) almaktadır • 47

Zamanla, kanunların yoğun bir şekilde ortaya çıkışı, onların aynı za ·


manda değerlerini kaybetmelerine de yol açmıştır. Bu defa kanun kuyu·
cuya üstünlük sağlayan husus, kanun deği~ bundan böyle elde ettiği kuv-
vetli otorite sayesinde, bizzat kendisidir 4 ".
Kanun için şekli kriteri savunan yazarlar, aym zamanda. kanun koyu-
cunun çok geniş ve sınırsız müdahalesini de zorunlu görmüşlerdir. Şekli
kanun anlayışı, anayasal gerçeği ifade etmekte, Politik, ekonomik, ve sos-
yal g€rçeklere uymaktaydı.

41 SAVCI B., İnsan Hakları, Ankara 1953, sf. 30-31; KAPANİ M., Kamu
Hürriyetleri, Ankara 1968, sf. 50; DE SOTO J., a.g.m., sf. 254.
42 AKIN İ., Temel Hak ve Özgürlükler, İstanbul 1968, sf. 67.
43 MORANGES G., la hierarchie des textes dans la constitution du 4 Oc-
tobre 1958, Recueil Dalloz, Paris 1959, sf. 21 .
44 BURDEAU G., Demokrasi..., sf. 31.
45 BURDEAU G., Traite de cience politique, Faris 1952, cilt IV, sf. 467.
46 BURDEAU G., Traite ... cilt IV, sf. 475
47 BURDEAU G., a g.m., sf. 53.
48 BURDEA U G., a.g.m .. sf. 55.
13

Çalışmamızın ikinci h :mmda da görecegımız gibi, devlet faaliyet -


lerindeki nitelik değişikliği, tekniğin ön plana geçişi. bir yerde, XIX. yüz-
yıldaki gelişmeyi ters yönde etkilemiştir. Kanunla düzenleme faali) eti, bu
defa yasama meclislerinden yürütme organlarına, daha doğrusu tek-
nokrasiye ve bürokrasiye geçmiştir 49 • Millet temsilcilerinin, toplumun
karşılaştığı çeşitli meseleleri düzenlemekte, zaman ve yetenek bakımın­
50

dan güçlüklerle karşılaştıkları, anayasalarda öngörülen yetkilerini yürüt-


meye aktardıkları (devrettikleri) görülmüştür. Anayasalarda alınan ted-
birlere, yasaklamalara rağmen, yasamanın üstünlüğü, kanun egemenliği,
eski değerlerinden çok şey kaybetmişlerdir.

§ 3. 1961 ANAYASASINA GÖRE KANUN ANLAYIŞI

Türk hukukundaki kanun anlayışını tesbit etmeğe çalışırken, bu ko ·


nuda, doktrindeki görüşleri ve Anayasa Mahkemesi kararlarında ortaya
konan esasları ele alıp, bunların 1961 Anayasası karşısındaki değerini tar-
tışarak bir sonuca varmağa çalışacağız.

Türk doktrininde, işlemleri, maddi kritere göre tasnif eden Profesör


Onar~ kanunları maddi ve şekli anlamda ikiye ayırmakta ve bunların
"tatbik sahaları ve şümulleri arasında fark vardır" 51 demektedir. Yazar,
sadece uzvi bakımdan karımı sayılan yasama işlemlerinin uygulama alan-
larının mahdut olduğuna işaret ederek, bunların maddi kanunlar gibi ge-
nel olmadıklarını söylemektedir52 • Mesela, bir sözleşmenin onaylanmasına,
belli bir kimseye maaş bağlanmasına, özel affa dair kanunlar, bütçe ve
kadro kanunları ile, il ve ilçe kurulmasına dair kanunlar, maddi bakım­
dan sübjektif veya şart - tasarruf niteliğindedirler.
Diğer bir kısım yazarlar da, şekll ve maddi kanun ayırımı yaparak,
kanunu bir "hukuk kaidesi" veya "kaid'e" olarak tanımlamaktadırlar 53 •
Bunun yanında, hukuk devletinde, kanunun gerçekten kanun adına layık

49 FRİEDRİCH c. Y., La Democratie Constitiutionnelle, Paris 1958, sf. 251;


GAUDEMENT P. M., Le Pouvoir Executif Dans les Pays Occidentaux.
Paris 196G. sf. 11-12; SOYSAL M., Eksik Forum., Milliyet, 21 Ocak 1969.
50 MORANGES G., a.g.m., sf. 21-22; KAPANİ M., Oyna.nmayan rol, Miff-
yet, 19 Ocak 1969.
51 ONNAR S. S., a.g.e., cilt I, sf. 358 ve devamı.
52 ONAR S. S., a.g e., cilt I, sf 358.
53 BALTA T. B., Kısa İdare Hukuku, Ankara 1964, sf. 66; KUBALI H. ... . ,
Anayasa Hukukunan Genel Esa~ları ve Siyasi Rejimler, İstanbul 1964
sf. 117.
44

olabilmesi için, parlamento hayatını ve çalışmalarını kapsayan başka ku-


rulJara da tabi olması gerektiği, parlamentonun, ancak genellik, objek-
tiflik, soyutluk niteliklerini taşıyan işlemleri kanun olarak yapabileceği '
belirtilmektedir.
Anayasa mahkemesinin çeşitli tarihlerde verdiği kararlardan bir so-
nuca varmak oldukça güçtür. Konumuzla ilgili olarak tesbit edebildiği·
miz dört kararın üçünde. Anayasa Mahkemesi, maddi kanun anlayışına
bağlı kalmaktadır55 •

Anayasa Mahkemesi, E: 1963/124, K : 1963/243, 11.10.1963 tarihli


kararında, "kanunun kamu yararına geleceği düzenleyici, mücerret, şah­
si olmayan, genel hukuk kuralları koymadığı, aksine olarak yayınlanma­
sından önce kazamlm1ş hakları ortadan kaldıran özel bir müsadere hük-
mü koyduğu" nu belirterek, bunun keyfi bir işlem olduğu sonucuna var-
mıştır. Mahkeme, bu kararında, kanunun adeta bir tanımlamasını yap -
makta ve belirtilen niteliklere göre, maddi kritere bağlı kalmaktadır.

Diğer iki kararında (1965 /16 / 41 ve 1966/ 4/25), idari işlemlerin~'


Anayasaya uygunluğu meselesini incelerken, bu işlemlerin niteliğini göz-

54 SAVCI B., Devlet Başkanı - Meclis Çatışması, SBFD, Cilt XVIII, no


3-4 (1964), sf. 335-336; ARSEL, İ., a.g.e., sf. 327. Kanunun genel bir kur;{}
olduğu yönünde Bkz. ESEN B. N., Anayasa Hukuku Genel Esasclar.
Ankara 1963, sf. 244; KUNTER N., a.g.e., sf. 76.
55 Anayasa Mahkemesinin maddi kanun anlayışını belirten kararları için
Bkz. E: 1963/124, K: 1963/243, k.t. 11.10.1963, AMKD., sayı l, sf. 349,
E: 1965/16, K: 1965/41, k.t. 6.7.1965, AMKD, sayı 3, sf. 142; E: 1966/4,
K: 1966/25, k.t. 3.5.1966, AMKD, sayı, 4, sf. 141.
56 44 sayılı "Anayasa mahkemesinin kuruluşu ve yargılama usulleri hak-
kındaki kanun"un geçici 5. maddesinin 3. fıkrası "Kanun adını' taşıma­
makla beraber kanun mahiyetindeki sair metinler"in de ,kanunlar gibı
iptal davasına konu olabileceğini belirtmektedir. Osmanlı İmparator­
luğu devrinde Nizamname adı ile yapılmış, fakat aslında kanun niteli-
ğinde olan ve halen yürürlükte olan metinler vardır. Bunlar:
1. Demir Yolların, usulü zabıtasına dair nizamname (30 Mayıs 1283),
2. Rumeli Demiryollarının işletme nizamnamesi (6 Mayıs 1288),
3. Dersaadet ve Tevabii Balıkhane idaresi nizamnamesi (19 Nisan
1298)'
4. Zabıtai saydiye nizamnamesi (26 Kanunusani 1299),
5. Umum Borsalar nizamnamesi (3 Nisan 1302),
6. Murabaha Nizamnamesi (22 Mart 1303),
7. Tese'ülün merine dair nizamname {16 Kanunusani 1311),
8. Taşocakları Nizamnamesi (6 Haziran 1317),
9. Asarı Atikrı Nizamnamesi (10 . . -isan 1322),
önünde tutmuştur. Mahkeme, "Asarı Atika Nizamnamesi bir kanunu
uygulama maksadiyle düzenlenmiş olmayıp, konuyu doğrudan doğru) a
düzenler nitelikte kurallar koymakta ve bu niteliği bakımından Anayasa-
nın 107 inci maddesinde sözü edilen ve kanunun uygulama şeklini be-
lirlen veya kanunun emrettiği işleri açıklayan tüzüklerden a~ n bir du-
rum göstermekte ve yürürlüğünden önceki mevzuatı ortadan kaldırmak­
tadır" diyerek, işlemi, 1961 Anayasasında, yasama işleminin "ilkel" olu-
şu ile kıyaslamak suretiyle, kanun niteliğinde kabul etmiştir. Gerçi, Ana-
yasa Mahkemesi, bu kararında, kanunun bir tanımını vermemektedir. Bu
bakımdan, karardan, kanun anlayışı hakkında bir sonuç çıkartılamayacagı
söylenebilir. Fakat, Anayasa Mahkemesinin, aynı nitelikte bir işlem olan
Zabıtai Saydiye Nizamnamesinin Anayasaya uygunluğunu denetlerken
verdiği kararında (1H66/4/25), "konuyu doğrudan doğruya düzenler ni-
telikte kuraBar koymaktan'' ne anladığını açıklığa kavuşturmuştur.
Söz konusu kararında Anayasa Mahkemesi, "adı nizamname olmak-
la birlikte toplum için uyulması zorunlu genel, soyut, sürekli ve konu~ u
doğrudan doğruya düzenler nitelikte kurallar kapsar; yani kanun değer
ve gücündedir" derken, kanundan ne anladığını, başka bir deyişle. kanu-
nun tanımını yapmaktadır. Burada da, Anayasa Mahkemesinin kanun
hakkında maddi bir anlayışa sahip olduğu görülmektedir 57 •

10. Devairi Belediyece ihdas olunacak gaz depolarına dair nizamna-


me (4 Teşrini evvel 1322) .
Halen yürürlükte olan yukarıda gösterilen metinler için Bkz. (ÇOKER-
KAZANCI., Türkiye Cumhuriyet Kanunları, Ankara 1966, cilt I, sf. 3-
134) Ceza Hukuku ile ilgili olup halen yürürlükte olan bu tip nizam-
nameler için ayrıca Bkz. TOZUN ö., Yürütme organının koyduğu kaide-
lere aykırılıkların cezalandınlması, İHFM, cilt XXVIII, sayı 2 (19621,
sf. 357, Not. 17. Bunların yasama yetkisini kullanan organlar tarafın­
dan idari işlem şeklinde yapılmış olmasının, niteliklerinin tesbit edil-
mesinde güçlük yaratabileceği be!irtilmektedir. Bu işlemlere karşı iti-
raz yolu açık olduğuna göre Danıştay ve Anayasa Mahkemesi arasında
görev uyuşmazlıklarının doğumuna sebep olabilir. Bu durumc:J.a. uyuş­
mazlığı çözecEk bir makam olmadığından Anayasa Mahkemesinin !~ara­
rına uyulccaktır Bkz. DURAN L., Mevz~ıat Kroniği, İHF1\t Cil XXVIII.
sayı 2 (1962), sf. 456.
57 Burada söz konusu olan iş 1 emlerin kanun niteliğinde oluşu, genel. soyı..~
ve sürekli 'Oluşlarından ziyade, yapıldıkları dönemde Meclis-i Meb'u -
sanın dağıtılm1ş ve II. Abdülhamitin 1876 Kanun-u Esasi'nin kanu'rl
koyma bakımından parlamentoya verilen yetkiye (Kanun-u Esasi mi
53) "riayet eder görünmek için" (BAŞGİL A. F., 4izam.name tefhu-
m:u ... sf. 43) bu dönemde kaide işlemleri nivımnameler ve kanun- ı
muvakkatlerle yapmış olması ile, açıklanabilir. Yasama-yürütme faa
46

Buna karşılık, aynı Anayasa Mahkemesi, 619 sayılı. 1965 yılı bütçe
kanunun 1. maddesine bağlı A/l cetveli ile, aynı kanunun 16. maddesine
bağlı R cetvelindeki ödeneklerin bir kısmını iptal eden kararında 5 8 , "ni-
telikleri ne olursa olsun TBMM'nce kanun adı altında yapılan bütün ta-
sarruflar Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi" olacak, demekle, ka-
nun hakkında, bu defa tamamen şekli bir kriteri kabul eder görünmekte-
dir.
Anayasa Mahkemesinin, kanun'un nitelikleri konusunda - şekli kri-
teri benimsediği (1965/19/42) karar hariç- ileri sürdüğü görüşün, Ana-
yasanın pozitif hükümleri karşısındaki değerini tartışmak gerekir. Ana-
yasa mahkemesine göre kanun 59 :
- Geleceği düzenleyici olmalı,
- Genel hukuk kuralları kvymalı,
- Kamu yararına yapılmış olmalıdır.
Mahkemenin, kanunun nitelikleri bakımından ileri sürdüğü esasları,
tek tek ele alıp. 1961 Anayasamız açısından bir sonuca varmağa çalışa­
cağız.

a) Kanunun geleceği düzenleyici oluşu

Bu husus, kanunların niteliklerini belirten bir pozitif hukuk kuralı


değildir. Kanunların geleceği düzenleyici oluşu veya geriye yürümemesi
esası, Anayasanın 2. maddesindeki "Hukuk Devleti" ilkesinden
hareket edilerek kanun koyucunun "Genel Hukuk Esasları" ile bağlı ol-
masıyla açıklanabilir. Kanunun tanımında veya Anayasadaki Kanun an-

liyetleri padişahın elinde toplamnıştır; Padişahın iradesi kanun


kuvvetindedir. Böylece kanun konusu olacak işler nizamnamelerle ya .
pılmıştır. Nizam.name adı altında yapılmış olan bu işlemler, aslında
kanundur. Kanun kavramı, ancak yasama ile yürütmenin birbirinde,1
ayrıldığı rejimlerde bir anbm ifade eder ( CARRE DE MALBERG
a.g.e., cilt I, sf. 346) . Yasama yetkisini kullanan Fadişah tarafından
"ısdar" edilen metinlerin gene aynı organ tarafından yapılan idari iş­
lemlerden ayırdedilmesi çok zordur. Bu konuda Bkz. DURAN L., Mev-
zuat Kraniği, İHFM, Cilt XXVIII, sayı 2 (1962), sf. 456.
58 E: 1965/19, K: 1965/42, k.t. 12.7.1965, AMKD, sayı 3, sf. 148. Yine ayr>:
kararda, "iptal davasına konu olabilmek için kanunlar arasında şeklı
ve maddi bakımdan kanun olup olmadıkları hususunda herhangi bır
ayırım yapıldığına dair açık veya kapalı bir kayıt ve işaret de bulun-
mamaktadır'' (sf. 148) .
.59 ESEı B. N. Anayasa Mahkemesine Göre Türk Anayasa Hukuku Anla -
yışı, Ankara 1966, sf. 36-37.
17

layışmı açıklamakta kullanılan bir ölçü olamaz. Kaldı ki, Anayasada, ka-
nunların geriye yürümezliği, pozitif bir hukuk kuralı değildir. Bunun tek
istisnası, Anayasanın 33. maddesindeki ceza kanunları ile ilgili hüküm-
dür: "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç sayma-
dığı bir fiilinden dolayı cezalandırılamaz". Bunun mefhumu muhalifin-
den çıkan sonuç şudur ki, şayet kanunların geriye yürümezliği bir gene!
kural olarak Anayasada bulunsaydı, bu istisnayı koymanın gereği olma-
yacaktı60.

b) Karııımun genel hukuk kwralı dlması

Anayasa Mahkemesine göre, kanunlar genel, soyut e gayri şahsi ol-


malıdır; fakat mahkeme bu konuda bir açıklık getirmemektedir. Bu du-
rumda, mesela, bir kimsenin ölüm cezasının yerine getirilmesi veya bir
kimseye maaş bağlanması için yapılan kanunun, kanun sayılmaması ge-
rekecektir. Oysa, kanun kavramı, daha önce de belirttiğimiz gibi mahi-
yeti itibariyle çeşitli işlemleri kapsamaktadır. Kaldı ki, kanunların genel
olması hususunda Anayasada pozitif bir kural da yoktur. Sadece, kanun-
ların genelliği, yani benzer durumda bulunan kimselere aynı şekilde iş­
lem yapılması 61 , Anayasanın 2. maddesindeki "Hukuk Devleti" prensibi-
nin bir sonucudur. Bu husus, öte yandan, Anayasanın 12. maddesindeki
((kanun önünde eşitlik" ten de çıkarılabilir. Fakat, 12. maddedeki, kanuıı
önünde eşitlik - ki genelliğin bir parçasıdır - belli bir kişi e kanunla
mükellefiyet yüklenemeyeceği anlamındadır 6 :! : Kanunkoyucu, "belli bir
hak ve ödevin sahip ve yükümlüsü olan vatandaşlara, şahsi statüleri ba-
kımından farklı hükümler tertip ederse müsavaat esasını zedelemiş bu-
lunur''63. Anayasanın 12. maddesinden çıkarılabilen bir başka sonuç ~
kanun koyucunun, belli bir yurttaşa - kanunla da olsa- "Mükellefiyet"
koyamamasıdır64 • Eşitlikle ilgili olarak. Anayasanın 12. maddesinin gerel -
çesinde atıfta bulunulan, "İnsan Hakları. Evrensel Beyannamesı 'uin \ ~
bu belgeden çok daha önceki" 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bevanna-

60 GÜNEŞ T., Dvelet Başkanı - Meclis Çatışması, SBFD, cilt XIX, _ o. 2


(1964), sf. 187.
61 BALTA T. B., a.g.e., sf. 11-12: SOYSAL M., Anayasaya Giriş, sf. :ne.
62 GÜNEŞ T., Kronik, SBFD, cilt XVIII, No. 3-4 (1963), sf. 357, Devle,
Başkanı - Meclis Çatışması, SBFD, cilt XIX. No. 2 (1964), sf. 189.
63 DURAN L., Mahkeme Kararları Kroniği, İHFM, cilt XXXI, sa* ı 1-
(1966) , sf. 324.
64 GÜNEŞ T., aynı yerlerde.
-4:8

mesı nin 6. maddesindeki eşitlik'in sağlanması, pozitif bir hukuk l·urah


0imayıp gerçekleştirilmesi gerekli bir idealdir6 'i.

1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesindeki, "Kanun herkes için


birdir .... , formülü, bireyci görüşün politik eğilimini ifade etmektechr.
Kanunların tanımında hukuki bir ölçü olmayıp, pozitif hukuk açısındw,
tarihi bir kategoridir00 • Kaldı ki, bir ülkede bütün vatandaşlara hitabeder:.
kanun düşünülemez. Aksi halde, kanunlar, sınıf farklılıklarının me·..-c:ııt
olduğu bir toplumda, adaletsizliğe yol açacakları gibi, uygulanmalcuma
da imkan yoktur. Sınıflı bir toplumda, devletin sosyal ödevlerinin gün
geçtikçe önem kazandığı günümüzde, herkese hitab eden kanun olaıı~az ,
Ekonomik ve sosyal faktörler dolayısıyla ortaya çıkan eşitsizlikleri düzel-
tebilmek amacıyla, belli sınıflara hitabeden kanunlar 87 büyük yer tut
maktadır. Mesela, çalışanların statüsünü düzenleyen bir kanun, bütüı~
vatandaşlara hitabeden bir kanun değildir. Biraz önce de belirttigim;z
gibi, kanunların genelliği, ulaşılması gereken bir ideali ifade etmekt.::!dir.
Kamınlarm niteliği ile ilgili olarak Türk pozitif hukukunda böyle bır irn-
ral yoktur.
Anayasanın 12. maddesindeki hüküm, vatandaşlar arasında dil, ırk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep farklılığına daya-
nan bir hukuk düzeni yaratılamayacağını belirtmektedir. Şüphesiz, yasa-
ma '.:>rganı, farklı grupların statüsünü düzenlerken, fiili eşitliği sağlamak
amacıyla, farklı hükümler koyacaktır. Bu farklılıkların veya eşitsizliklerin
amacı da, bütün hukuk işlemlerinde olduğu gib~ kamu yararı olacaktır.
Bir kimsey€, vatana yaptığı hizmetler karşılığı olarak, özel bir kanunla
tazminat verilmesi veya maaş bağlanması hakkındaki kanun, Anayasanın
12. maddesindeki eşitlik prensibine aykırı olmayacaktır. Çünkü, böyle
bir kanun, 12. maddenin 1. fıkrasındaki ayırımlara dayanmamaktadır.
"Bu maddedeki eşitlik vatandaşlar arasında hukuk entite'si olarak ayı­
rım yapılmasmı önlemek için konulmuştur. Madde, dil, ırk, cinsiyet, si-
yasi düşünce, felsefi inanç, deri ve mezhep ayırımı üzerine kurulu bir
hukuk sistemi yaratılmasını önlüyor. Türkiye'de hukuk düzeni bu gibi
ayırımlar yapılmadan tektir" 6 ı:ı.

65 GÜNEŞ T., a.g.m., sf. 189: SOYSAL M., Anayasaya Giriş.. , sf. 216:
66 DUPEYROUX H., Sur la generalite de la loi, Melanges Carre de Mal-
berg, Paris, 1933, sf. 147. Eşitlik konusunda geniş bilgi için Bkz.
COLLİARD C. A, Libertes Publiques, Dalloz, Paris 1968, sf. 173-197.
67 DUPEYROUX H., a.g.m., sf. 149; BURDEAU G., Les Ubertes Publi-
ques, sf. 99.
68 GÜNEŞ T., Devlet Başkanı - :'.\' eclis Çatışması ... , sf. 190.
49

Anayasadaki eşitlik prensibi, bütün hukuki işlemlerde bulunması ge-


reken bir şartı ifade eder : İşlemlerin muteberliği69 • Mesela, idari ma-
kamlar, aynı durumda bulunan vatandaşlara farklı işlem yapamayaca -
lardır. İşte bu muteberlik şartını, kanunların tanımlamasında kul anma/a
imkan yoktur.

c) KarıJumun kamu yararına yapılmış olması


Anayasa Mahkemesine göre, kanunun kamu yararına yapılmış olma-
sı gerekir. Kanunun kamu yararına yapılrmş olması. tanımlanması ·ıe il-
gili olmayıp, muteberliğinin bir unsuru olan amaçla ilgilidir. Gerçi Ana-
yasa Mahkemesinin amaç unsuruna yer vermesi çok yerindedir. Fakat, bu
unsur, kanunun tanımıyla ilgili olmayıp, ilerde ikinci kısımda göreceği­
miz gibi, muteberliği ile ilgilidir·
Bütün bu · açıklamalardan sonra şu sonuca varılabilir. 1961 Anayasa-
sında, kanunun bir tanımını bulmağa imkan yoktur. Kanun 1961 Anaya-
sasında, organik veya şeklı bir kritere dayanır. Yani, kanun, yasama or-
ganı tarafından belirli bir usulle yapılan işlemdir. Bu bakımdan, 64.
maddenin gerekçesinde sözü edilen "maddi manada kanun'' "şekli ma-
nada kanun" kavramları, 1961 Anayasasında, pozitif bir temele dayan-
mamaktadır.

69 Anayasa mahkemesi, kanun karşısında eşitliği, şu kararında açık bir


şckildf' ortaya koymaktadır: "Kanun karşısında eşitlik demek, bütün
Yurttaşların hepsinin, her yönde aynı hükümlere bağlı tutulmaları
demek değildir. Bir takım yurttaşların başka hükümlere bağlı tutul-
maları haklı bir nedene dayanmakta ise, böyle bir durumda kanun
karşısında eşitlik ilkesinin çiğnenmiş olmasından söz edilemez" (Bk1..
E: 1966/11, K: 1966/44, k.t. 29.11.1966, AMKD, sayı 5, sf. 12) Aynı
yöndeki diğer kararlar için Bkz. E: 1967/14, K: 1967/36, k.t. 14.11.196-
AMKD say! 5, ~f. 172; E: 1963/336, K: 1967/29 k.t. 26-27.9.1967, AMKD
sayı 6-, sf. 31; E: 1963/337, K: 1967/31. k.t. 19 - 20.10.1967 AMKD, say.
6, sf. 76; E: 167/52 K: 1968/29, k.t. 2.7. 1 968, AMKD sayı 6, sf. 247; E:
1967/49, K: 1968/60, k.t. 15.12.1968, AMKD, sayı 6, sf. 34-0; E: 1968/12.
K: 1968/65, k.t. 17.12.1969, AMKD sayı, 6 sf. 354; E: 1968/62, K: 1969/
16, k.t. 3.4.1969, R.G. 30 Ocak 1970 - 13390, sf. 2, sütun 2. Eşitlikle il-
gili olarak Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarının sis e-
matik bir açıklaması için Bkz. ESEN B.N., Anayasa Mahkemesine g" _
re ... , sf. 69-73.

Erdoğan Tez ç - 4
İKİNCİ KI IM

KANUNUN MUTEBERLIGi
BİRİNCİ BÖLÜM

DIŞ UNSURLAR

§ 1. USUL VE ŞEKİL UNSURU 1

Kanunun usul ve ~kil unsuru, önemli bir mesele olarak karşımıza çık­
maktadır. Bu unsurdaki sakatlık, kanunun hukuk düzeninde varlığı ve .;.
yokluğu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi denetimini yaparken, önce şe­
kil2 yönünden kanunu incelemekte, ancak ondan sonra "esasa 3 ilişki
incelemede bulunmaktadır.

1 Burada, teknik bakımdan şekil'den çok, usul'den söz etmek daha doğru ­
dur. Kanun'un yapılışında, Anayasa ve İçtüzük'de belirtilen kurallara
uyulması bir "usul'' meselesidir. Kanunun yazılı bir metin halini al-
ması ise, sadece "şeıkil"le ilgili bir husustur.
2 E: 1964/38, K: 1965/59, k.t. 16.11.1965, .A MKD. sayı 3, sf. 230;
E: 1964/26, K: 1966/1, k.t. 13.1.1966, AMKD, sayı 4, sf. 20. Anayasa
Mahkemesi, aynı şekilde, yasama dokunulmazlığının kaldırılması ile
ilgili kararın Anayasa uygun olup olmadığını denetlerken, "usule iliş­
kin itirazların esasa ilişkin olanlardan daha önce incelenmesi tabiidir'
demektedir. Bkz; E: 1967/22, K: 1967/22, k.t. 2.8.1967, AMKD., sayı
5 sf. 132.
:a Anayasa Mahkemesinin, önce usul'e ilişkin istemi ele alıp, bu unsur-
da sakatlık tesbit ettiği takdirde esasa ait bir inceleme yapmaması,
ilk bakışta yerinde görülebilir (E: 1964/38, K: 1965/59 16.ll.1965 ta-
rihli kararında olduğu gibi). Oysa dava dilekçesinde esasa ait bi.
istem de yer alıyorsa, Mahkeme bunu da incelemelidir. Zira, kısa bir
süre içinde usul bozuklukları giderilen aynı kanunun, bu defa esa.:;
yönünden Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülebilir. Böyle bir durumda,
Anayasa Mahkem "'İ, .ı.Kinci bir dava veya itiraz yoluyla, önüne gelen
kanun üzerinde tekrar bir inceleme yapmak zorunda kalacaktır. Anaya-
sa Mahkemesi usul unsurundaki sakatlığı tesbit ettikten sonra kanunun
hukuk düzeninde varlığı kalmasa bile, Mahkemenin esas yönünden de
bir inceleme yaparak görüşünü ortaya koymasına bir engel yoktur.
Kaldı ki, e.~ asa ait bir istem bulunmasa da Anayasa Mahkemesi bunu
Kanunların yapıhşmda uyulacak usuller, Anayasa ve !~ ,tüzüklerde
belirtilmiştir. Kanun koyucu bunlara u •mak zorundadır. Gereken usulle-
re uyularak yapılan bir kanunun varlık şartlarından biri de, yazılı şekil·
de olmasıdır. Yazılı bir metin halinde ortaya çıkmayan kanunun hukuki
varlığından söz edilemez.

Kanunun usul ve şekil unsurunu incelerken sırayla şu meseleleri ele


almak gerekiyor.
Kanun'un yetkili kişi Yeya organca teklif edilmiş olınası,
Kanun teklif veya tasarılarının gerekçeli oloı~sı,
Kanun teklif veya tasarılarının yasama meclislerinin ilgili komis-
yonlarında incelenmesi,
Kanun teklif veya tasarılarının, meclislerin genel kurullarında
görüşülmesi,
- Yasama meclislerinin teklif veya tasarıları yeter sayı ile kabul
etmeleri.

A) KANU 1 T TEKLİF ETME YETKİSİ

Kanun teklif etme yetkisi, Anayasa 'nm 91. maddesine göre, Bakanlar
Kuruluna ve TBMM üyelerine aittir. Bakanlar Kurulundan gelen teklife
utasarı" adı verilir. TBMM üyelerinden gelene ise ·~teklif' denir. Bu ayı­
rımın pozitif dayanağını, Anayasanın 92. maddesinin ilk fıkrası ile, 140.

inceleyebilir. Nitekim E: 1966/7, K: 1966/46, k.t. 19.12.1966, AMKD,


sayı 5, sf. 31 de aynen "her ne kadar davacılar gerekçelerinde bu nok-
tadan (esas yönünden) Anayasa'ya aykırılık iddiasında bulunmamışlar
ise de Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ve Yargılama Usulleri hak-
kındaki 22.4.1962 günlü 44 sayılı kanunun 28. maddesinde Anayasa
Mahkemesinin ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanma-
ğa mecbur olmadığı, istem ile bağlı kalmak kaydiyle, başka gerekçe
ile de Anayasa'ya aykırılık kararı verebileceği açıkça gösterilmiş ve
esasen kanunda bu yolda bir hüküm olmasa bile Anayasa denetiminin
gereği de bunu zorunlu kılmakta olması itibariyle iptali istenen ka-
nunla ilgili bulunan bu konunun da incelenmesi gerekmiştir" demek-
tedir. Gerçi bu karardaki durum farklıdır; Kanunun usul ve şekil un-
surunda bir sakatlık yoktur. Oysa, daha önce belirttiğimiz karard~
(E: 1964/38, K: 1965/59, k.t. 16.11.1965) ise, kanun "usul" yönünden sa-
katlığı tesbit edilmiştir. Fakat önemli olan nokta, Anayasa Mahkeme-
sinin, önüne gelen aykırılık iddialarını bütünüyle değerlendirebilme­
sidir.
55

maddesinin 2. fıkrasında bulmaktayız 4 • 140. maddenin 2. fıkrasına göre,


"Danıştay, . . . Bakanlar Kuruluna gönderilen Kanun tasarıları hakkında
düşüncesini bildirmek (le) ... görevlidir". Bunun y11mnda, her iki mec-
lisin içtüzüğünde de bu ayırımın yapıldığını görmekteyiz. Halen yürür-
lükte olan, 2 Mayıs 1927 tarihli TBMM Dahili Nizamnamesinin 66. mad-
desi, "Hükumet tarafından meclise takdim olunan Kanun layihaları"ndan,
67. madde ise, "mebuslar tarafından verilen kanun teklifleri"nden söz
etmektedir. Cumhuriyet Senatosu içtüzüğünün 22. maddesi de, "tasarı"
ve "teklif" ayırımını belirtmektedir. Şu halde, Anayasa tekniği bakımın­
dan, Bakanlar Kurulunun Meclise sunduğu Kanun teklifine, "Kanun ta-
sarısı" terimini kullanmak yerinde olacaktır 5 • Kanun tasarıları, Bakanlar
Kurulu tarafından Meclise sunulurken, bunların bütün bakanlarca imza-
lanması gerekir. Zira kanun tasarısının meclisce geri çevrilmesi halinde,
siyasi sorumluluk meselesi söz konusu olabilir6 .
TBMM üyeleri tarafından yapılan teklifte bir veya birden çok im-
za bulunabilir. Tek istisnası, Anayasa'nın 155. maddesine göre, Anaya-
sa'nın değiştirilme teklifinin TBMM'nin üye tam sayısının en az üçte biri
tarafından imzalanmış olmasıdır. Millet Meclisinin üye tam sayısı 450,
Cumhuriyet Senatosunun 185 olduğuna göre, Anayasa'nın değiştirilmesi
için yapılacak teklifte en az 212 üyenin imzası şarttır. Cumhuriyet sena-
tosu üyelerinin hepsi birleşseler dahi bu teklifi gerçekleştiremezler. Oysa
sadece Millet Meclisi üyeleri, 212 imza ile üçte bir sayıyı sağlayarak, de-
ğiştirme teklifinde bulunabileceklerdir.

Anayasanın 91. maddesinde öngörülen "Kanun Teklifi" yetkisinin


pratik değeri, bunun TBMM'nce görüşülüp bir karara bağlanması mec-

4 Muammer AKSOY, "Kanun tasarı ve teklifi ayrımının farklı işlemr>


tabi tutulması, hukukumuzda kabul edilmemiştir" dedikten sonra,
"yeni Anayasamızda terim olarak bile her ikisine aynı isim verilmek-
te (tasarı denilmekte) dir" diyor. Bkz. AKSOY M., İkinci Meclisliı
Kanunları Görüşme Süresi ve Benzer Sürelerle Karşılaştırma, SBFD
Cilt XVII, sayı 2 ( 1962), sf. 440, not 135.
5 "Tasarı" ve "Teklif" kavramları arasındaki ayrıntılı bilgiler için Bk7
LİDDERDALE D.W.S., Le parlement Français, Paris 1954, sf. 191-19ı,
ARSEL, İ. Türk Anayasa Hukuku'mm Umumi Esasları (Birinci Ki-
tap: Cumhuriyetin Temel Kuruluşu), Ankara 1965, sf. 295-296; KARA-
MUSTAFAOGLU T., Yasama Meclisinde Komisyonlar, Ankara 196j
sf. 47-48.
6 ARSEL İ., a.g.e., sf. 296.
buriyetini yüklemesidir 1 • Başka deyişle, yasama me clisler~ yapılan kanuıı
tekliflerini dikkate almak ve görüşmek zorundadırlar 8 •
Bakanlar Kurulunun hazırladığı Kanun tasarıları her iki meclisin
başkanlığına, TBMM üyelerinin kanun teklifleri ise, bağlı oldukları mec-
lis başkanlığına sunulur9 •
· Bakanlar Kurulu ve TBMM üyeleri dışında, başka bir organ veya
kişinin. kanun teklif etme yetkisi yoktur. Mesela TBMM'ndeki yasama
komisyonlarının kanun teklif etme yetkisi yoktur • Kanımızca, Anayasa-
10

7 BALTA T. B., Kısa İdare Hukuku, sf. 67.


8 · CARRE DE MALBERG., a.g.e., Cilt I., sf. 379; MİCELİ V., Modem
Parlamentolar (Çeviren A. AKGÜÇ) Ankara 1946, sf. 114.
9 .ALDIKAÇTI O., Anayasa Hukuku.muzun Gelişmesi ve 1961 Ayasası
II, İstanbul 1966, sf. 147.
10 TBMM Tutanak Dergisi 9.1 .1928, sf. 21; KARAMUSTAFAOGLU T.
a . g.~., sf. 191; Tahsin Bekir BALTA, " ... meclisin Kanun olarak kabul
ettiği bir metin yetkililerce yapılmış bir teklife dayanmasa bile mu-
teberdir" demektedir, a.g.e., sf. 67. Aynı yönde ayrıca Bkz. BALTA
T.B. "Önsöz" sf. XII.; GÖZÜBÜYÜK - SEZGİN, 1924 Anayasası Hak-
kında Meclis Görüşmeleri, Ankara 1957. " Türk vatandaşlarının TBMM'
ne dilekçeyle başvurmaları ve dilekçelerin incelenmesi ile karara
bağlanmasının düzenlenmesine dair 140 sayılı kanun'un 13. madde-
sinin son fıkrasında, "bir özel af dilekçesinin karma komisyonca dik-
kate alınacak değerde görülmesi takdirinde, Karma Komisyon, bit·
özel af kanunu tasarısı hazırlayarak Millet Meclisi Başkanlığına su-
nar, bu tasarı Anayasanın 92. maddesi gereğince muamele görür"
hükmü yer almaktadır. Görüldüğü gibi, 140 sayılı kanun, Anayasa'nın
91. maddesinde öngörülen Kanun teklif etme yetkisini genişletmekt '..:
· ve Dilekçe Karma Komisyonuna da bunu tanımaktadır. Bu haliyle,
140 sayılı Kanunun 13. maddesinin son fıkrası, açıkça Anayasa'ya ay-
kırıdır. Zira, Anayasanın 91. maddesi Kanun teklif etme yetkisini,
münhasıran Bakanlar Kuruluna ve TBMM üyelerine tanımıştır. Yü-
rürlükte olan 2 Mayıs 1927 tarihli TBMM Dahili Nizamnamesinin 29.
maddesine göre, "Encümenler kendilerine muhavvel işlerin tetkikb-
den başka hiçbir işle meşgul olamazlar". Komisyona dahil olanlar
TBMM üyeleri olarak bu konuda bir kanun teklifinde bulunabilirler,
fakat anayasadan hareketle, komisyonların kanun teklif etme yetkisi
olamayacağı kesindir. Bu konuda Bkz. "Anayasanın Bazı Maddeleri
Hakkında Düzenlenen ANKET ve Açılan Sorulara Üniversitelerce ve
Öğretim Üyelerince verilen Cevaplar" TBMM Genel Sekreterliği, say :
317, 19.2.1966, sf. 6-7, 11-12, 17-18, 24, 31-32, 25. Yabancı ülkelerin
çoğunda, kanun teklif yetkisinin yasaklanmasının, komisyonların
özerklik teşebbüslerini frenleme amacını güttüğü belirtiliyor. Bkz.
UNİON İNTERPARLEMENTAİRE, PARLEMENTS, Paris 1961, sf.
129. Anayasa Mahkemesi, (E: 1966/7, K: 1966/46, k.t. 19.12.1966, AMKD,
mn 91. maddesine göre, Kanun teklif etmeğe yetkili olan Bakanlar Kuru-
lu ve TBMM üyeleri dışında yapılan tekliflerin kanunlaşması halinde
yetki yönünden Anayasaya aykırılık söz konusudur. Anayasanın 4. madde-
sinin son cümlesi, "Hiçbir kimse veya organ, kaynağım Anayasa'dan al-
mıyan bir devlet yetkisi kullanamaz" hükmüyle, yetkilerin Anayasada
açıkça belirtilenler tarafından kullanılması esasını koymaktadır. Aksi hal-
de, mesela Cumhurbaşkanının yapacağı bir kanun teklifinin kanunlaşma­
sı halinde 11 bunu, diğer görüşme usulleri muteber olsa bile Anayasa~ a
uygun saymak gerekecektir ki, bu takdirde "yetki gaspının" Anayasayla
nasıl bağdaşacağını çözümlemeğe imkan yoktur. Belki böyle bir durum-
da, usuldeki sakatlıktan çok, "yetki gaspı dolayısiyle" konu açısından,
anayasaya aykırılıktan söz etmek gerekecektir.

B) KANUN TEKLİF VEYA TASARILA.RININ


GEREKÇELİ OLMASI

Kanun teklif ve tasarılarının gerekçeli olmas~ pozitif bir kural ola-


rak, dahili nizamnamenin 66. maddesinin 2. fıkrası ile, 67. maddesinin 2.
fıkrasında ve Cumhuriyet Senatosu içtüzüğünün 22. maddesinde yer alı­
yor. Kanun tasarılarının ve tekliflerinin gerekçeli olmasının önemi, iler-
de, gereken usullere uyularak kabul edilebilecek olan kanunun. amaç un-
surunun tesbitinde ortaya çıkacaktır. Anayasa Mahkemesi bir kararında 12 ,
"Kanunların maksat ve amaçları ise gerekçelerinde gösterilir ve meclis-
1erde geçen görüşmelerle belli olur" ve gene bir başka kararında13 , "ya-
saların ancak açıklıktan yoksun hükümleri, uygulamalar sırasında bir ışık
tutulmasını gerektirir ve böyle bir durumda o ışık yasanın gerekçesinde
aranır" demektedir. Anayasa Mahkemesinin, hemen hemen, bütün esasa
ilişkin incelemeleri yaparken, kanunların gerekçelerine atıfta bulunduğu

Sayı 5, sf. 21-34) 10.1.1966 tarih ve 709 sayılı kanunun Anayasaya


şekil yönünden aykırılığını denetleyip iptal ederken, bu kanunun tek-
lif usulündeki sakatlığı ele alıp kanunun ayrıca 91. maddeye aykınlı­
ğını tartışmamaktadır. Oysa bu kanun tasarısı, TBMM Dilekce Karın~
Komisyonu tarafından hazırlanıp, Millet Meclisi Başkanlığına sunul-
muştur. (AMKD, sayı 5, sf. 26).
11 Kaldı ki, 1961 Anayasasına göre Cumhurbaşkanın ı"" Kanun teklifi yet-
kisi olmamasına rağmen, böyle bir teklifin TBMM'nce reddedilmes.L
halinde, bunun ortaya çıkaracağı politik meseleleri de gözden uzak
tutmamak gerekir. Bu konuda Bkz. ARSEL İ., a.g.e., sf. 297.
12 E: 1963/170, K: 1963/173, k.t. 5. 7 .1963, AMKD, sayı 1, sf. 305.
13 E: 1964/26, K: 1966/l k.t., 13.1.1963, AMKD, sayı 4, sf. 23.
58

görülmektedir. Bir kanunun gerekçesi bağlayıcı değil, aydınlatıcı nitelik-


tedir14. Kanunun gerekçesi. onun adeta "tarihi malzemesidir'' ve kanun
koyucunun maksadını ortaya koymağa yarar 15 •
Anayasa Mahkemesinin önüne gelen bütün dava]alarda, kanunların
gerekçelerini incelemesi keyfiyeti, "bugün artık terkedilmiş olan tarihi
tefsir metoduna'' 16 bağlı olduğu şeklinde değerlendirilemez. Nitekim, bir
başka kararında 17 , Anayasa Mahkemesi, kendini, kanun gerekçesiyle bağ­
lı saymamıştır.

Kanunun gerekçesinin niteliği ve Anayasa Mahkemesinin bu konu·


da yaptığı değ€rlendirmeJeri gördükten sonra hemen akla gelen soru,
kanun tasarı veya teklifinin gerekçesiz sunulmuş olmasının~ usul yönün -
den Anayasa'ya aykırı olup olmayacağıdır.
G€rekçesiz olarak sunulan bir kanun tasarı veya teklifi söz konusu
olduğunda, meclislerin Başkanlık Divanının, bunu derhal Bakanlar Ku-
ruluna veya teklif sahibi meclis üyesine iade etmesi gerekir. Dahili ni-
zamnamenin 72. maddesi ve Cumhuriyet Senatosu içtüzüğünün 102. mad-
desindeki hükümlere göre, kanunların görüşülmesine başlamadan önce,
meclis başkanlarının, kanun gerekçelerinin okunup okunmamasını oyla-
yacağı, hatta, tadil tekliflerinin dahi gerekçeli olacağı belirtilmektedir.
(Dahili 1 izamname Md. 116/3. fıkra, Cumhuriyet Senatosu içtüzüğü, md.
94/2, 3, 4 fıkraları).
Kanun tasarı
veya teklifinin gerekçesiz olarak kabul edilmesi halin-
de, -yukarıda gerekçenin niteliği hakkında yaptığımız açıklamaların ışı­
ğı altında- kanımızca, bunu, iptal nedeni olacak bir usul eksikliği veya
sakatlığı saymamak gerekir. Bu çeşit bir usulsüzlüğün Anayasa Mahke-
mesinde denetlenmesi yoluna gidilmeden önce, siyasi denetim yollarına
başvurarak önlenmesine çalışılmalıdır. Mesela, muhalefet gruplarının ya-
pacağı uyarma ve engellemeler, denetimde önemli rol oynayabilir. Ayrı­
ca, en etkili bir denetim yolu olarak, --Anayasanın 93. maddesine daya-
narak- Cumhurbaşkanının, "Kanunu bir daha görüşülmek üzere TBMM'
ne geri göndermesi" akla gelebilir. Hatta Devlet Başkanlarına, kanunları
bir .defa daha görüşülmek üzere parlamento'ya geri gönderme yetkisinin

14 BALTA T. B., a.g.e., sf. 69; KIRATLI M., a.g.e .. sf. 153:
15 VELİDEDEOGLU H. V., Türk Medeni Hukuku, Cilt I, cüz 1 (Umumı
Esaslar). 6. bası, İstanbul 1959, sf. 192.
16 AKSOY M., Anaya a Mahkemesi Üyelerinin Seçimi Konusundaki Tar-
tışma, Ankara 1962, sf. 35.
17 E: 1963/204, K: 1963/179, k.t. 8.7.1963, AMKD, sayı 1, sf. 310.
tanınması, bir yönü ile, kanundaki muhtemel teknik hataların 'e eksiklik-
lerin düzeltilmesi yönünde yasama organına yapılan bir hatırlalma 1 anla
mına geldiğine göre, tek den-etim yolu olarak düşünülebilir 19 •

C) KANUN TEKLİF VEYA TASARILARININ YASA. lA


MECLİSLERİNİN İLGİLİ KOMİSYONLARINDA İNCELENMESİ

Kanun teklif veya tasarılarının yasama meclislerinin ilgili komisyonla-


rındaincelenmesi konusunda, başlıca iki mesele ile karşılaşıyoruz.
- Kanun tasarı veya tekliflerinin yasama komisyonlarından geçmesi
hukuki bir zorunluluk mudur? Başka bir ifade ile yasama komisyonlarından
geçmeyen bir tasarı veya teklif, parlamento iradesinin gereği gibi oluşması­
na engel midir?
- Kanun tasarı veya tekliflerinin usulüne göre kurulmamış bir komis-
yondan geçmesi 0nun s1hhati üzerine etki yapar mı?
Bu meselelerin çözümüne geçmeden önce -Konumuz dışında olmakla
beraber- yasama komisyonlarının rolü üzerinde kısa bir açıklama yapmak-
ta yarar görüyoruz.
Bir kanun tasarı veya teklifinin yasama meclislerinin komisyonlarmrla
incelenmesi, bunun, meclislerin genel kurullarmda daha süratli görüşülme­
sini ve bilgi sahibi kimselerin ihtisasa ilişkin konuları doğru ve açık bir bi-
çimde değerlendirip hazırlamasını sağlayacaktır. Komisyonlar, yasama mec-
lislerinin genel kurul görüşmelerine temel olacak metni hazırlamak20 ar..ıa­
cıyla, ön çalışmalar yaparlar. Böylece, meclis genel kurullarının yerinde e
isabetli kararlar alabilmeleri, belli bir kanun konusunun daha önceden, uz-
man sayılan parlamento üyelerinin o konuyu aydınlığa kavuşlurmalarıyla
gerçekleşebilecektir 21 •

18 Bkz. MAİER D., Le Veto Legislatif du Chef de l'Etat, Etude de Drou


Constitutionnel Compare, librairie de l'Universite Georg, Geneve 1948,
sf. 192.
19 Ancak, Cumhurbaşkanının göreviyle ilgili bütün kararlarının sorum-
lu başbakan ve bakanlarca imzalanması gerektiği gözönünde tutulur-
sa, 1961 Anayasasına göre, bu yetkinin hükumet tasarıları hakkında
kullanılması, çok zayıf bir ihtimaldir.
20) DUGUİT L., Traite de Droit ConstitutionneJ, cilt IV, Paris 1924 sf
328; HAURION M., Precis de Droit Constitutionnel Paris 1929, sf. 506.
21 Yasama Meclisi Komisyonları konusunda etraflı bilgi için ayrıca Bkz
KARAMUSTAFAOGLU T., a.g.e., sf. 7-12. Bu konuda mukayeseli bir
inceleme için Bkz. UNION İNTEHPARLEMENTAİRE, PARLE:ME ~TS
Paris 1961, sf. 87 ve devamı.
60

l - Anayasa Mahkemesi, 20.3.1968 tarih ve 10'36 sayılı "Seçimleri~


ilgili kanunların bazı maddelerinin yürürlükten kaldırılması ve 306 sayılı
MilJetvekili Seçimi Kanununa bazı maddeler eklenmesi hakkındaki Ka. 1

nun''un 22 Anayasaya uygun olup olmadığmı şekil yönünden incelerken,


"Anayasa da... Karma Komisyonlar dışında, Kanun tasarı vey:ı
tekliflerinin önce komisyonlarda sonra meclisler genel Kurulların­
da inceleneceği hakkında zorunluluk koyan bir kural yoktur ... Ana-
yasanın kimi maddelerinde (madde 91 ve 92) meclislerin ilgili ko-
misyonlarından söz edilmekte ise de bunlar kanun tasarı ve teklif-
lerinin mutlak surette komisyonlardan geçirilmesi zorunluluğunu
koyan birer Anayasa kuralı niteliğinde değildirler... birer içtü -
zük düzenlemesi olan ve meclislerce kabul edilen kanunların sıh ·
hati bakımından da şart bulunmayan komisyonların çalışmalarına
veya kuruluşlarına ilişkin olarak işlenen hatalar veya usulsüz-
lükler kanunların Anayasa'ya aykırı sayılabilmeleri için yete-
sebep değildir" 23 demektedir.

Gerçekten, Anayasa'da, kanun tasarı veya tekliflerinin zorunlu olaraK


ilgili komisyonda inceleneceğini belirten bir kural yoktur. Bu zorunluluk,
sadece, Anayasanın 92. maddesinin 5. fıkrasında belirtilen Karma Komis-
yon ile, 94. maddenin 2. fıkrasındaki Bütçe Karma Komisyonu bakımından
mevcuttur. Buna karşılık, yasama meclislerindeki komisyonlardan "dolaylı''
bir şekilde sözeden hükümler vardır. Mesela Üyelerin, kendi tekliflerini,
her iki Meclisin ilgili komisyonlarında savunabileceklerini belirten 92. mad ·
denin 2. fıkrasıyla, kanun metninin Cumhuriyet Senatosunda karara bağla­
nacağı sürenin hesaplanmasında uyulacak esasları belirten 92. maddenin
10. fıkrasında "Millet Meclisi Komisyonlarından" söz eden hükümler gil•i.
Bn hükümler, Komisyonların yasama meclisleri üyelerinden kuruluşunun ve
onların ayrılmaz bir parçası oluşunun, pozitif dayanağıdırlar. Anayasanın
91. maddesinin 2. fıkrasındaki hüküm, tekliflerin muhakkak bir komisyonda
incelenmesi zorunluğunu ortaya koyduğu gib~ 92. maddenin 5. fıkrasın­
daki, "Karma Kvmisyon ilgili komisyonlardan seçilecek . . . üyelerden
kurulur" hükmü, komisyonların, yasama faaliyetinde sine qua nan bir
unsur olduklarını açıkça ifade etmektedir.
Anayasa Mahkemesinin bir ilke kararında belirttiği gibi, "yetkili ko-
misyonlardan geçmeksizin ... kabul edilmiş kanun tasarısının iptal nede-

22 R. G. 23 Mart 1968 - 12856.


23 E: 1968/15, K: 1968/13, k.t. 3.4.6. Mayıs 1968, R.G., 24 Ekim 1968-13035,
sf. 7, sütun 2. Aynı yönde E: 1968/17, K: 1968/14, k.t. 6 Mayıs 1968.
R.G. 6 Kasım 1968 - 13044, sf. 4, sütun 2; E: 1968/18 K: 1968/15, k t
6 Mayıs 1968, R.G. 9 Kasım 1968 - 13047, sf. 3, sütun 1. E: 1967/32, K"
1968/57, k.t. 3.12.1968, R.G. 8 Kasım 1968-10346, sf. 4 sütun 2.
61

ni olacak bir şekil eksikliği ile malul sayılması gerektiği sonucuna varı­
lır.'24.

Ayrıca, Anayasa'nın85. maddesinin 1. fıkrası, Meclislerin, kendi ) ap


tıklan içtüzüklere göre çalışmalarını yürütmeleri, hükmünü koymaktadır.
Yasama Meclislerinin içtüzükleri de, kanun tasarı ve tekliflerinin komis-
yonlara gönderilip orada incelenmesini düzenlemektedir. (Dahili nizam-
name, md. 66/7. f., md. 67 /4, f.; Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğü, .1d. 2.'3f 5 •
Bunun gibi, dahili nizamnamenin 68. maddesinin 26 f. 2. fıkrası ile
Cumhuriyet Senatosu içtüzüğünün 35. maddelerinde, bir komisyonca
incelenip meclislerin genel kurullarına gelen tasarı veya teklifin genel
kurulda savunmasının, o metni incelemiş 0lan komisyon tarafından yapıl­
ması, prensibi vardır. Zira, bir komisyonun görüşü ancak bu Ş€kilde or-
taya konabilecektir. Ayrıca Cumhuriyet Senatosu içtüzüğünün, kanunla-
rın görüşülmesini düzenleyen altıncı bölümünde yeralan 69. madde, ge-
nel kurula gelen bir tasarının görüşülebilmesinin, daha önce ilgili komis-
yonda incelenmiş olmasına bağlı olduğunu, açıkça ortaya koymaktadır.
Tasarı ve tekliflerin komisyonlarda incelenmesinde vazgeçilebileceği
durum -istisna olarak-, ayrıca belirtilmiştir. Dahili nizamnamenin 36.
maddesi vıe Cumhuriyet Senatosu içtüzüğünün 36. maddesi 27 , bir tasarı
veya teklif belirtilen süreye 28 uyulup sonuçlandırılmadığı takdirde, hüku-
mete veya teklif sahibine, bunun dvğrudan doğruya gündeme alınmasını
genel kuruldan isteyebilme imkanını vermektedir. Yalnız, böyle bir tasa-
rı veya teklif, ancak oya konmak suretıyle gündeme alınabilir 29 •

24 E: 1964/26, K: 1966/1, k.t. 13.1.1966, AMKD, sayı 4, sf. 21.


25 Cumhuriyet Senatosu içtüzüğünün 23. maddesindeki yeni değişiklik
için Bkz. R.G. 1 Şubat 1969 - 13116.
26 Dahili nizamnamenin 68. maddesine göre, bir kanun tasarı veya tek-
lifi genel kurula bilgi verilmek şartıyla geri alınabilir. Ancak, tasar•
veya teklifi daha önce incelemiş ol~n k•omisyon, bunu benimseyere1-
geri alınmasını önleyebilir. Bu hüküm de gösteriyor ki genel kurul -
daki görüşme muhakkak bir komisyon incelemesini zorunlu kılmak­
tadır.
27 Cumhuriyet Senatosu içtüzüğünün değiştirilen 36. maddesine göre
(R.G. 1 Şubat 1969-13116), "Komisyonlar kendilerine havale edilen
tasarı ve teklifleri , tahsis edilen süre içinde karara bağlarlar. Bu sü .
reler içinde karara bağlanmayan hallerde, evvelki ihtisas komisyonu
metni; yoksa Millet Meclisi metni aynen kabul edilmiş sayılır''.
28 Dahili nizamnamenin 36. m~ddesinde, bu süre, "tasarı veya eklifi 'l
komisyona verilmesinden başlayarak bir buçuk aydır.".
29 TBMM Tutanak Dergisi, 10.12.1947, sf. 20.
62

Demek ki, tasarı veya teklifin komisyonlarda incelenmesinden vaz-


geçilmesi, bir istisna olarak kabul edilmiştir. Fakat, bu istisna, Recai Seç
kin'in muhalefet şerhinde belirttiği gibi, "Komisyon çalışmalarından doğa­
cak zararın bu, çalışmaların yararından ustun olmasını önlemek
içindir'' 30 . Diğer deyişle bu istisnai hükmün, ancak kendi kapsamı içinde
ereği ile sınırlı vlarak ele alınması gerekir;;ı. Yoksa, bu istisnadan hare-
ketle, komisyon çalışmalarından vazgeçilme yolunun bir kaide olduğu
savunulamaz.
Anayasa Mahkemesi üyelerinden bir kısmının yazdıkları muhalefet
şerhinde de belirttikleri gibi: "Ötedenberi komisyonların yasama meclis-
lerinin bölünmez parçaları oluşu ve bunların çalışmalarının yasama işle­
rinin tabii ve zorunlu bir evresini teşkil edegelmesi karşısında Anayasa
koyucudan bu konuda açık ve kesin bir buyruğun beklenmesi yerinde ol-
maz ... bu dolaylı hükümler yasama meclisi komisyonlarına ve kanun ta-
sarı ve tekliflerinin bu komisyonlarda görüşülmesi usulüne bir Anayasa
müessesesi niteliği vermeğe yetmektedir" ~. 3

Kanaatimizce de, yetkili komisyonlarda incelenmeksizin kabul edi ·


len bir kanun tasarı veya teklifin, usul yönünden iptali gerektirecek bir
sakatlıkla doğmuş olduğu s~mucuna varmak gerekir.

2 - İkinci mesele, kanun tasarı veya teklifinin, usulüne göre kurul-


mamış bir komisyondan geçmesi halidir.
Anayasa 1'.fahkemesinin biraz önce de değindiğimiz kararında, konu-
muzla ilgili olarak, ".. . Komisyonların çalışmalarına veya kuruluşlarına
ilişkin olarak işlenen hatalar veya usulsüzlükler kanunların Anayasa'ya
aykm say1labilrr.deri için yeter sebep değildir'' sonucuna varılmakta­
33

dır.
Bu meseleye verilecek cevabı ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda-
ki görüşünü değerlendirirken, her şeyden önce, komisyonların kuruluşun­
da uyulması gereken ilkeleri ortaya koymağa çalışalım:

30 E: 1968/15, K. 1968/13, 3.4.6. mayıs 1968 tarihli Anayasa Mahkeme:>


kararma yazıhn muhalefet şerhi için Bkz. R.G. 24 Ekim 1968-13035
sf. 23, sütun 1 (R. Seçkin).
31 E: 1964/26, K: 1966/1, k.t. 13.1.1966/AMKD, sayı 4, sf. 21.
32 Avni GİVDA ve Ahmet AKAR'ın E: 19ô8/15, K: 1968/13 Muhalefe
Şerhi için Bkz. R.G. 24 Ekim 1968-13035, sf. 21, sütun 1. Aynı yönde
Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararı için E: 1964/26 K: 1966/
1. k.t. 13.1.1966, AMKD. sayı 4. sf. 20-21.
33 E: 1968/15, k: 1968/13, k.t. 3 4,6 _ Iayıs 1968, R.G. 24 Ekim 1968-1303::.
sf. 7 sütun 2.
6;l

a) Komisyonların kuruluşunda ilk olarak uyulacak ilke, Anayasanın


85. maddesinin 2. fıkrasında yer almaktadır: "İçtüzük hükümleri, iyasi
parti gruplarının, meclislerin bütün faaliyetlerine kuvvetleri oranında ka-
tılmalarını sağhyacak yolda düzenlenir".

An:ıyasanııı 94. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen Bütçe Karma Ko-


misyonunda yer alacak iktidar grup veya gruplarına verilecek ,'30 ü elik
dışında, bütün komisyonlar, siyasi parti gruplarının kuvvetli oranında ka-
tılmalarını sağlayacak şekilde kurulm:ılıdır. Anayasanın 85. maddesinin
2. fıkrasındaki açık hüküm karşısında, başkaca bir uygulamaya gidilmesi
düşünül emez34 •

Burada ortaya çıkan bir mesele de, içtüzüklerde belirtilen süre için-
de Anayasanın öngördüğü oranın bozulması halinde, çözümün nasıl ola-
cağıdır.

Komisyonlardaki oranın bozulması, hiç şüphesiz, şartlara göre de-


ğerlendirilmelidir. Bozulma, yasama meclislerindeki "parti gruplarının
sayısındaki değişme" ile ortaya çıkmışsa, yani parlamentodaki üyeler par-
tilerinden ayrılıp yeni bir parti kurarak, grup kuracak sayıya ulaşmışlar­
sa, komisyonların kuvvet oranı da ister istemez değişecektir 35 . Bu durum-
da, komisyonların yapısının, sürenin sona ermesi beklenmeksizin, yeniden
düzenlenmesi uygun olabilir. Anayasanın 85. maddesinin 2. fıhası açıktır
ve siyasi parti gruplarının, meclislerin bütün faaliyetlerine, kuvvetleri
oranında katılmalarına imkan veren bir hükümdür. Anayasa Ko) ucusu,
siyası parti gruplarını, "meclis çalışmalarının temel unsurları" olara -
görmüş ve bunların sayısını hiçbir şekilde dondurma amacını gütmemiş­
tir. Aksi düşünülecek olursa, siyası parti kurma veya siyasi partileri gir-
me hakkının dolaylı bir biçimde sınırlandırıldığı sonucuna varmak gere-
kir. Öte yandan, grup kurma hakkının sadece seçimlerden çıkan partili
Üyelere ait olduğunu söylemek, Anayasanın 76. maddesindeki temsil anla-
yışıyla da bağdaşamaz. Ayrıca, Anayasanın 8. maddesinin son fıkrasın­
daki, Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve yargı organlarını bağla­
yan temel hukuk kuralları olduğu ilkesi karşısında, başkaca bir U) gula-
maya da gidilemez.

34 Sadece komisyon kuruluşlarında değil, fakat meclisler adına heyetle-


rin seçilmesinde dahi, bu esasa uyulması gerekeceği yolundaki Ana-
yasa Mahkemesi Kararı için Bkz. E: 1964/19, K: 1965/11, k.t. 2.3.1965,
AMKD, sayı 3, sf. 53-54.
35 CHP'den ayrılan TBMM üyelerinin Güven Partisini ve 12 fayı
1967'de de her iki mecliste gruplar meydana getirmeleri gibı.
64

Biraz sonra da göreceğimiz gibi, komisyonların kurulmasında uyu-


lacak ikinci bir ilke "seçim" dir. Eğer bir komisyonun kurulması, seçim
dışında bir usulle yapılmışsa, ve komisyon üyeleri ''haldı bir sebebe do-
y.anarak'', mesela komisyonun seçimle kurulmadığını ileri sürerek, çekil-
mişlerse, bu durumda da komisyondaki kuvvet oranının bozulduğu kabul
etmek gerekir38 •
Kanaatimizce, "haklı bir sebebe dayanarak'' üyelerin komisyondaµ.
çekilmeleri suretiyle oramn bozulması ve buna rağmen kanun tasarısının
genel kurula getirilerek kabulü, bunun iptalini gerektirecek bir usul ek-
sildiği doğuracaktır. Gerçi, komisyondan gelen tasarı veya teklif üzerin-
de son sözü genel kurulun söyleyeceği ileri sürülebilir. e varki, ancak
komisyonların kusursuz kurulmuş olmaları halinde, komisyon çalışmala­
rının da bir anlamı olur. Yeter sayı şartı bundan sonra aranmalıdır 37 • Şüp­
hesiz, parti gruplarının kuvvetlert oranındaki değişiklik, sırf komisyon
çalışmalarını savsaklamak, geciktirmek gibi bir amaçla yapılmış~ ko-
misyonların yeniden, kuvvet oranına göre kurulması yoluna gidilmeme-
lidir. Bu durumda, yeter sayı sağlanabildiği takdirde, komisyon çalışma­
Jan devam edebilmelidir.
b) Komisyonların kurulmasında uyulması gereken bir ilke de se-
çimdir. Bu husus, dahili nizamnamenin 22 e 23. maddeleriyle, Cumhu-
riyet Senatosu içtüzüğünün 17, 18 ve 111. maddelerinde, pozitif dayana·
ğmı bulmaktadır. Komisyonların seçimle kurulması esası, ister karma",.
isterse geçici olsun, bütün komisyon türlerinde uygulanması, AnayasaııID
2. maddesinde belirtilen "demokratik hukuk devleti"nin tabii bir sonucu
olarak kabul edilmektedlıM.

36 Anayasa Mahkemesi "böyle durumlarda yeter sayı sağlanabildiği tak-


dbde komisyonun çalışmalarını sürdürmesi tabii görülmelidir" de-
mektedir. E: 1968/15, K: 1968/13, 3.4.6 Mayıs 1968, R. G., 24 Ekim
1968, sf. 8, sütun 2.
31 Anayasa Mahkemesinin daha önceki tarihli bir kararında da belirt-
tiği gibi, 'Siyasi parti gruplarının kuvvetleri oranında değişiklik olur
olmaz değişikliğin komisyonlardaki orana yansıtılması gerekir''. E.
1967/22 K: 1987/22, k.t. 2.8.1967, AMKD, sayı 5, sf. 135.
38 Anayasanın 90. maddesinin 2. fıkrasında yer alan soruşturma komis-
yonunun, 92. maddenin 5. fıkrasındaki Karma Komisyonun ve 94.
maddenin 2. fıkrasındaki Bütçe Karma Komisyonunun seçimle kuru-
lacağı aynca belirtilmiştir.
39 'vrürkiye Cumhuriyeti Anayasası demokratik hukuk devleti ilkesini
kabul etmiştir (md. 2). Seçim usulünün üstün tutulması ve her gerek!i
yerde uygulanması bu ilkenin baslıca icaplarından biridir... Meclis-
65

Burada ortaya çıkan mesele, özel veya geçici komisyonların kurul-


masıyla ilgilidir. Bu tip komisyonların, -sürekli komisyonlardan farklı
olarak- kendilerine havale edilen tasarı veya teklifleri inceleyip sonuca
bağladıktan sonra, görevleri biter 40 • Geçici komisyonlar, genel kurulca,
birden fazla sürekli komisyonlardan (Kanun tasarı veya teklifinin kvnu-
su ile ilgili) üye alınarak kurulur. Bu komisyonlar da. aynen sürekli ko-
misyonlar gibi, genel kurulca seçilerek kurulmalıdırlar.
Geçici komisyonlara girecek olan üyelerin seçiminin sürekli komis-
yonların başkalarınca yapılması, usul yönünden Anayasaya aykınlık teş­
kıl edecek midir?

Anayasa Mahkemesi kararında, (E: 1968/15, K: 1968/13) "Bugüne


kadar geçici komisyonlara katılacak üyelerin komisyonların başkanlarınca
belli edilmekte olmasının hukuki bir dayanağı yoktur ve kvmisyon baş­
kanlarına içtüzükte böyle bir yetki tanınmış değildir. Bu yolda bir uvgu··
lama hukukça değeri olan, geçerli bir gelenek meydana getiremez." de-
mektedir. Fakat, hemen sonra, mahkeme, garip bir tutumla, " ... geçıci
Komisyonun kurulmasında, genel kurulun kurulmaya ilişkin irad~sini
açıklamaktan başka bir işi olmamak gerekir ve geçici komisyona girecek
üyelerin seçilmeleri mensup bulundukları komisyonlara düşer" sonuc~.:'.la
varmaktadır 41 •

Gerçi geçici komisyonların nasıl seçileceğine dair dahili nizamname-


de ve Cumhuriyet Senatosu içtüzüğünde açık bir hüküm yoktur. Dahiti
nizamnamenin 25. maddesinin 1. fıkrası ve Cumhuriyet Senat0su içtüzü-
ğiinün 17. maddesinin B bendinde, lüzum görüldüğünde geçici komisyon-
ların kurulabileceği belirtilmekle yetinilmiştir. Bu konuda özel bir hü-
küm mevcut olmadığına göre, genel kurala uyulması, yani bu üyelerin de
meclislerin genel kuruJlarınca seçilmesi zorunludur.M uhittin Gürün'ün,
kararın muhalefet şerhinde gayet haklı olarak belirttiği gibi: " ... geçici

lerin içtüzüklerinde de gerek başkanlık divanlarının, gerekse genel


olarak komisyonların kurulmasında seçim usulü kabul edilmiştir. Ana-
yasanın ve içtüzüğün benimsediği bu usulün daimi komisyonların bün .
yelerinde de uygulanması ve bu komisyonlardan, genel kurulca ku-
rulmasına karar verilen Karma veya geçici komisyonlara katılacak
üyelerin seçimle belli edilmesi demokratik hukuk devleti düzeninin
tabii bir sonucudur." E: 1968/15, K. 1968/13, K.t. 3.5.6. Mayıs 1968,
R.G., 24 Ekim 1968, sf. 7, sütun 1.
40 KARAMUSTAFAOGLU T., a.g.e. sf. 199.
41 E: 1968/15, K: 1968/13, k.t. 3, 4, 6 Mayıs 1968, R.G. 24 Ekim 196fl
13035, sf. 7.

Erdoğa Teziç - S
66

komisyonlar, üye veren komisyonlar adına değil, onlardan tamamen müs-


takil v-e genel kurul adına görev yapacaklarına göre bu komisyonda görev
alacak üyelerin ... genel kurul tarafından seçilmiş olmaları da işin gere-
ğidir"42.

Şu noktayı da belirtelim ki, komisyonların kurulmasındaki usulsüz-


lükler gibi, komisyonların kendi iç bünyelerindeki aksaklıktan doğan du-
rumlar da, meclislerin genel kurallarının kararıyla sonradan giderilemez.
Birinci durumda, mesela, geçici bir komisyon kurulmasına genel ku-
rulda yeter sayının bulunmadığı bir toplantıda karar verilse 43 , sonradan
genel kurul, yeter sayıyla toplanarak, bu sakatlığı yeni bir kararla düzel-
temez. Bir meclisin genel kurulu, ancak kendi iradesinin belirm€sindeki
bir sakatlığı yine kendi karariyla önceki eksikliğinden kurtarabilir'' 41
şeklindeki bir görüş de, kanımızca yerinde değildir. Zira, yeter sayının
bulunmadığı bir toplantıda kurulan komisyon, Anayasa (Md. 86) ve içtü-
züklern göre geçerli değildir; böyle bir komisyonun hukuki varlığından
söz edilemez. Genel Kurul, yeter sayı ile toplanıp komisyonu yeniden
kurmadığı sürece, başlangıçtaki sakatlık ortadan kaldırılamaz • Aksi hal-
45

dıe, Anayasa ve içtüzük kuralları hiçe sayılmış ve bir Kanun tasarı veya
teklifinin, komisyonun incelemesinden geçirilmeksizin genel kurulda gö-
rüşülmesi y0lu açılmış olur.

İkinci durumda, yani komisyonların iç bünyesinden doğan bozukluk


(Komisyonlardaki parti kuvvet oranının değişmesi gibi) halinde genel.
kurulun, sonradan bunu bir kararla uygun görmesi de, sakatlığı ortadan
kaldıramaz. Çünkü, burada da, Anayasanm ve içtüzüklerin öngördüğü
hükümlere göre kurulmuş bir komisyon yoktur. Hukuki varlığı olmayan
bir komisyona, genel kurul, bu yönde bir hukuki varlık kazandıramaz.
Yukarıda yaptığımız açıklamalar karşısında, kanun tasarı ve teklif-
lerini inceleyen komisyonların kuruluş ve çalışmalarında hassas davranıl­
dığı takdirde, yasama faaliyetinde lüzumsuz gecikmelere sebep 0lunaca-
ğı ileri sürülebilir. Ancak, böyle bir düşünce, Anayasa'ya açıkça aykırı
olan usul uygulamalarını haklı göstermek için sebep olamaz. Anayasanın

42 R.G., 24 Ekim 1968-13035, sf. 27, sütun 2.


43 Örnek için Bkz. E: 1S64/26, K. 1966/1, k.t. 13.1.19€6, AMKD sayı 4,
sf. 20-21.
44 Bkz. R.G., 24 Ekim 1968-13035; A. GİVDA, A. AKAR sf. 21, sütun 2;
R. SEÇKİN, sf. 23, 24. Aynı yöndeki Anayasa Mahkemesi Kararı içil"
E: 1964/26, K: 1966/1. k,t, 13.1.1966, AMKD, sayı 3, sf. 21-22.
45 M. GÜRÜN, E: 1964/26, K: 1966/1, k.t. 13.1.1966 tarihli karara yaz-
dığı muhalefet şerhi AMKD, sayı 4. sf. 29.
67

35. maddesine meclisler "çal1şma1arım kendi yaptıkları içtüzüklerin hü-


kümlerin-e göre yür"ütürler" hükmünü koyarken, Anayasa koyucusu~ içtü-
zük hük.ümle1 inin meclis çalı.şmalarına hakim olacağını ı;e bunlara aykırı­
lığın aynı zamanda anayasanın 85. maddesine aykırılık doğuracağını be-
lirtmeM istemiştir. Fek tabii, burada, içtüzüklerdeki bütün hükümlerin ay-
nı nitelikte olacağı sonucuna varmamak gerekir. Kanunların yapılışında
içtüzüklerde yer alan hükümlerin herhangi birine uyulmamasının, kanunla-
rın sıhhatini zedeleyeceği ve iptal nedeni sayılacağı söyİ·enemez.

Anayasa Mahkemesi bir kararında, "İçtüzük hükümlerine aykırı dü-


şen işlemlerden hangilerinin iptal nedeni sayılacağı, uygulanacak içtüzük
hükmünün önemine ve niteliğine göre çözümlenecek ve dava veya itiraz
vukuunda mahkememizce takdir edilecek bir konudur" 46 demektedir.
İtiraf edelim ki, Anayasa Mahkemesinin bu konuda ortaya koyduğu
kıstas, pozitif bir temele dayanmaktan uzaktır. İçtüzük hükümlerini,
«önemli" veya "önemsiz" diye bir aymma tabi tutmak geçerli sayılamaz.
Bir kanun tasarı veya teklifinin kanunlaşabilmesi için, usule ilişkin
hükümlere uyulup uyulmamasında, bizce şu ölçü ele alınmalıdır: Bir ta-
sarı veya teklifin yasama meclislerinde görüşülmesinde içtiizüğün Ana-
yasa hükümılerine dayanan usul kurallarına uyu.lmamasz halinde, kanunun
usul yönünden sakat doğmuş olduğunuı kabul etmek gerekir 4 '.

Dikkat edilecek olursa, bu konuda yukarıdan beri 0rtaya koymak is-


tediğimiz husus, Anayasaya dayanan içtüzük hükümlerine tı:yulmaması
halinde ortaya çıkan usul sakatlıklarıdır.
Burada beliren mesele, sadece içtüzüklerde yer alan usul kurallarına
uyulmamasının, kanunun usul yönünden Anayasaya aykırılığı sonucunu
doğurup doğurmayacağıdır. Mesela, tasarı veya tekliflerin görüşülmesin­
de, yeterlik önergesi usulüne uygun mudur (Dah. niz., md. 73; Cum. Sen.
İçtüz., md. 56), öncelikle görüşülme kararı usulüne uygun verilmiş midir
(Dalı. niz., md. 74; Cum. Sen. İçtüz., md. 45), iki görüşme arasındaki
süreye uyulmuş mudur (Dalı. niz., md. 76, 106; Cum. Sen. İçtüz. md. 75),
--·---
46 E: 1964/38, K: 1965/59, k.t. 16.11.1965, AMKD, sayı 3 sf. 232: E: 19611
32, K: 1968/57, k.t. 3.12.1968, R. G. 8 Kasım 1969, sf. 4, sütun 2; a.'n•
yönde FEYZİOGLU T., Kanunların Anayasaya Uygınıluğ•mun Kaza(
Murakabesi, Ankara 1951, sf. 35; ARIK F., Yeni Anayasa .. :lahkeme-
ıniz hakkında bir inceleme, A.D., sayı 9-10, Ankara 1961, sf. 841.
47 Aynı yönde: Muhalefet şerhinde Asım ERKAN'ın görüşü için Bkz. E:
1966/26, K: 1966/1, k.t. 13.1.1966, AMKD, sayı 4 sf. 25.
68

tasarı veya teklifler üyelere dağıtıldıktan sonra 48 saat geçmeden goru-


şillmüş müdür (Dalı. niz., md. 101; Cum Sen. İçtüz., md. 70)? Eğer bun-
lara U) ulmamışsa, kanunun usül yönünden iptalini gerektirecek bir sa-
katlık doğuracağı sonucuna varılamaz. Zira, burada, esasa etkili olabile-
cek usul kuralları söz konusu değildir.

D) TEKLİF VEYA TASARILARIN MECLİSLERİN GENEL


KURULLARINDA GÖRÜŞÜLMESİ

Kanunların TBMM'nde görüşülmesi, normal usul dışında, iki biçimde·


ojabilmektedir: Öncelikle (takdimen) görüşme ve ivedilikle (müstaceliyet)
görüşme
Anayasa sadece ivedilikten, o da iki halde, söz etmektedir: Biri, 92_
maddenin 10. fıkrasında yer alan iV€dilik hali. Bu hal. kanun tasarı ve tek-
lifinin Cumhuriyet Senatosundaki görüşülme süresinin hesaplanması bak1-
mından önem kazanmaktadır. Diğeri, Anayasanın 155. maddesinin l. fıkra ·
smda yer alan, Anayasa değişiklikleri ile ilgili tekliflerin ivedilikle görüşü­
lemeyeceği halidir 48 •
Öncelikle görüşme, bir tasarı veya teklifin, meclislerin gündeminde yer
alan diğer konulardan önce görüşülmesi demektir (Dalı. niz., md. 74; Cımı .
Sen. İçtüz., md. 45). Böyle bir görüşme isteğinde bulunabilmek için. _,Jec-
lislerin kabul edeceği bir ~ebe be da yanılmalı ve istek yazılı 0lnulıclır ~
Öncelikle görüşmeyi, sadece hüküm.et veya ilgili komisyon talep edebilir
(Dah. niz .• md. 74; Cum. Sen. İçtüz., md. 49). Meclis üyelerinin böyle l:!r
yetkisi yoktur.
İvedilikle görüşme ise, bir tasarı veya teklif sunulurken, veya birinci
görüşmeden önce, hükfunet, ilgili komisyon, veya teklif sahibi ta:afnı­
dan yazılı olarak istenebilir (Dah. niz., md. 70; Cum. Sen. İçtüzük md 46) -

48 1961 Anayasasının 68 .maddesini değiştiren ve geçici 11. maddesini yt.:-·


rürlükten kaldıran 1188 sayılı ve 6.11.1969 tarihli Anayasa tadili ile
ilgili kanunun Millet Meclisindeki görüşülmesinin, dolaylı bir ''ivedi-
lik" kararı niteliğinde olduğu, Muammer Aksoyun bir makalesind~
şu şekilde dile getiriliyor: "İçtüzüğün 76. maddesini Anayasanın açık
emri karş1sına çıkarmak, Anayasaya küçük oyunlarla çelme atmak
demektir. Değişiklik önergesinin ilk görüşmesinin bitmesi üzerine 2 i
saat bile geçmeden ( ... ) ikinci görüşme başlamış ve 24 saat içinde
her iki görüşme sona erdirilmiştir. Eğer buna ivedilik (yani normal
tempodan daha süratli hareket ediş) denilmiyorsa, acaba hangi sürat
ivedi kavramı içine girecektir Bkz . AKSOY M., Oylama Anayasaya
aykırıdır, Cumhuriyet 20 5.1969.
69

Bir tasarı veya teklifin öncelikle görüşülmesine karar verilmesi,


ivedilikle görüşülme kararı sayılmaz (Dah. niz., md. 75 Cum. Sen. İçtfü: ..
md. 49). İvedilik kararı alındığında, tasarı veya teklif bir defa görüşülür
(Dah. niz., md. 72; Cum. Sen. İçtüz. md. 48). Öncelikle görüşmede ise,
tasarı veya teklif normal usulde olduğu gibi iki defa görüşülür (Dah. niz.
md. 75; Cum. Sen. İçtüz., md. 49). İki görüşme arasındaki asgari beş gün-
lük süre, hükümet veya ilgili komisy0nun yazılı isteğiyle ve gerekçe gösteri-
lerek kısaltılabilir (Dah. niz. md. 76; Cum. Sen. İçtüz. md. 75). Ayrıca,
bir tasarı ve teklif hakkında hem öncelikle, hem de ivedilikle görüşme
kararı alınarak, her iki görüşme usulü kaynaştırılabilir. Buna bir engel yok-
tur. Sadece Anayasa ile ilgili değişiklikler hakkında böyle bir kaynaştır­
ma yapılamaz. Fakat, bunlar hakkında öncelikle görüşme kararı alınabilir.
İvedilik kararı alındıktan sonra yapılacak görüşmelerde, kanun tasa-
rı veya tekliflerinin, sadece bir defa görüşülecıeğini belirttik. Bunun ya-
nında, ivedilik kararı alınmaksızın bir defada görüşülecek 49 , tasarı veya
teklifler şunlardır (Dah. niz. md. 72,ICO, 114 son fıkra; Cum. Sen. !çtüz.
md. 71):

-- Gelir ve gider bütçesiyle kesin hesap kanununa, bütçe bölümle-


rinde aktarma veya olağanüstü ödenek isteklerine ait tasarılar,
- Cumhurbaşkanı tarafından bir daha görüşülmek üzere geri gön-
derilen kanunlar
'
- Reddedilen kanun tasarı ve teklifleri.
Millet Meclisinde ivedilik kararı ile görüşülüp kabul edilen metnin
Cumhuriyet Senatosundaki görüşülme süresi, Anayasanın 92. maddesi-
nin 10. fıkrasında, özel olarak düwnlenmiştir. Anayasanın 92. maddesi-
nin 10. fıkrasına göre, Cumhuriyet Senatosu, kendisine gönderilen bir
metni, Millet Meclisi komisyonlarındaki ve genel kuruldaki görüşme sü-
resini aşmayan bir süre içinde, karara bağlamak z.vrundadır.
Millet meclisinde geçen süre ne olursa olsun, Cumhuriyet Senatosun-
daki görüşmelerin süresi üç ay'ı geçemez. Ancak, bu süre, ivedilik halin-
de, onbeş günden, diğer hallerde bir aydan kısa olamaz. Millet Meclisin-

49 hhan ARSEL, Anayasanın 65. maddesine göre andlaşmaları onaylayan


uygun bulma kanunlarının da bir defa görüşüleceğini ileri sürmekte-
dir (ARSEL İ., a.g.e., sf. 312). Oysa Dahili nizamnamenin 112. ve
Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğünün 85. maddelerine göre, uygun bul-
ma kanunlarının da, normal kanunların tabi olduğu usule göre iki de-
fa görüşülmeleri gerekir. Bkz. SOSYAL M., Dış Politika.., sf. 218.
70

de, ivedilikle kabul edilip gelen metni, CumhuriyBt Senatosu, <m fazla on-
beş gün bekletebilir. Şüphesiz Cumhuriyet Senatosu da ivedilik kararı
vererek (Cum. Sen. İçtüz. Md.46), onbcş günlük azami bekleme süresim
kısaltıp, kanunu daha kısa bir süre içinde kabul edebilir ~ 0 • İvedilik ka-
rarı alınması konusunda, Meclisler, biribirlerinin kararı ile bağlı değiller­
dir. Millet Meclisinin alacağı ivedilik kararı, Cumhuriyet Senatosunu
bu yönde bir karar almağa mecbur edemeyeceği gibi, Millet Meclisi ive-
dilik kararı almamış olsa dahi, senato kendisine gönderilen bir metin
hakkında h ·edilik kararı alabilir 51 • Anayasanın 85. maddesinin 1. fıkrası­
na göre, " ... Meclisler çalışmalarını kendi yaptıkları içtüzüklerin hüküm-
lerine göre" yürüteceklerinden, birinin aldığı karar ötekini bağlayacaktır
sonucu çıkarılamaz. A~sihalde, iki meclisli parlamentonun bir anlamı
kalmayacaktır.
Öncelik kararı alınmadan öncelikle görüşülüp kabul edilen bir ka-
nun metnini, usul yönünden Anayasaya aykırı saymağa imkan yoktur. Bir
kanun metninin gündemindeki diğer işlerden önce görüşülmesi, kanunlaş­
tırma prosedüründe esasa etkili 0lacak bir mesele değildir.

Oysa, usulüne göre verilmemiş bir ivedilik kararıyla bir defa görü-
şülerek kabul edilen bir metin, usül yönünden Anayasaya aykırı olacak-
tır. Zira, Millet Meclisinde alınacak bir ivedilik kararı üzerine kabul edi-
len kanun metninin Senatoda görüşülme sürelerinin hesaplanması. bu
karara göre değerlendirilecektir.
Buna karşılık, ivedilik karan alınmadan bir defada "süratle" görü-
şülüp kabul edilen bir metnin, iptali gerektirecek bir usul sakatlığı ile
doğduğu kabul edilemez. Ortada şeklen bir ivedilik karan olmadığı için,
bu, Cumhuriyet Senatosundaki görüşme süresini etkileyemeyecektir. Ka-

50 Bu konuda ortaya çıkan tartışmaları ayrıntılı olarak ve mukayeseli


hukuk açısından inceleyen (AKSOY M., İkinci Meclislerin kanunları
görüşme süresi ve benzer sürelerle karşılaştırma, SBFD, cilt XVIII,
sayı 2 (1963), sf. 393-478) Muayyer AKSOY, Anayasanın 92. maddesi-
nin 10 fıkrasındaki hükmü, Cumhuriyet Senatosunun Millet Meclisin-
den gelen tasarı veya teklifi en çok nekadar bekletebileceği meselesini
çözümlemek için konduğunu, yoksa daha önce bir karara varılmasını
engelleyecek bir anlam taşımadığını belirterek (a.g.m., sf. 402), bu
asgari sürenin, Cumhuriyet Senatosunu Z'Orlayan bir süre olmayıp, ona
tanınan bir imkanı ifade ettiği sonucuna varmaktadır.
51 "Kanun tasan veya teklif' eri ilk olarak Mi11et Meclisinde görüşülf'­
ceğinden ivedilik kararı da ancak bu meclis tarafından ittihaz edile-
bilir. Yani Cumhuriyet Senatosu kendisine gönderilen bir metin hak-
kında İvedilik kararı alamaz" ARSEL İ., a .g.e., sf. 313; farklı _,ö-
rüştedir.
71

naatimizce, böyle bir metnin kanunlaşması halinde Cumhurbaşkanı, Ana-


y2sanın 98. maddesindeki yetkisini kullanarak, ('Kanunun görüşülmesin­
deh teknik hata" gerıekçesiyle, bir defa daha görüşülmek üzere metni
TBMM'ne geri göndermelidir.

E) YASAMA MECLİSLERİNİN TEKLİF VEYA TASARILAR


"YETER SAYI" İLE GÖRÜŞÜP KABUL ETMELERİ

Anayasanın 86. maddesine göre, yasama meclisleri, üye tam sayısının


salt çoğunluğuyla toplanırlar ve Anayasada başkaca bir hüküm yoksa,
toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla karar verirler::; 2 •

Kanun tasan veya tekliflerinin kabulünde uyulması gereken bu usul,


Anayasa ve içtüzüklerce (Dah. niz. md. 81/2. fıkra, md. 144/1. fıkra; Cum.
Sen. İçtüz., md. 52/2. fıkra, md. 112/1 fıkra) düzenlenmiştir. Bu kurallara
uyulmadan çıkarılan bir kanun, usul yönünden Anayasaya aykırı vlacak-
tır.

Burada, konuyu iki açıdan ele alarak tartışmak gerekiyor: Toplantı


ve karar yeter sayısı. Bu tartışmaya girmeden önce oldukça önemli bir
diğer konuya işaret edelim:

Yasama meclislerinin tvplanıp bir konuyu görüşerek karara varabil-


mesi için, kendi iç kuruluşlarından olan Başkanlık Divanını kurmuş ol-
maları gerekir . Birazdan göreceğimiz gibi, görüşmelerin idaresinden
başka, toplantı ve karar yeter sayılarının mevcut olup olmadığını, oyla-
manın gereği gibi yapılıp yapılmadığını tesbit etmek bu divanın görev-
lerindendir.

Yasama meclislerinde çoğunluğa sahip bir siyasi partinin başkanlık


divanına ve aynı zamanda, "dolaylı" bir biçimde, yasama faaliyetine ha-
kim olmasını önlemek amacıyla, Anayasanın 84. maddesi, başkanlık divan-

52 Kanun tasarı ve tekliflerinin kanunlaşması için izlenecek usul, Ana


yasanın 92. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlemiştir. Meclisler, Ka-
nunlaştırma ile iJgili kararlarını ayrı ayrı verirler. Sadece, bir tek
halde ,kanunlaştırmanın birleşik toplantıda olması istisnası kab!ll
edilmiştir. O da, 92. maddenin son fıkrasında belirtilen, yasama mec-
lislerinin ve mahalli idarelerin seçimiyle ve siyam partilerle ilgili ta-
sarı ve teklifler konusunda, her iki meclisin görüşlerini uzlaştıran
Karma Komisyon raporunun görüşülüp karara bağlanmasıdır.
53 "Başkan seçilmedikçe meclisin meşru bir şekilde kurulduğu söylen -
mez" MİCELİ V, a.g.e., sf. 104.
72

!arının "O meclislerdeki siyasi parti gruplarının kuvvetleri ölçüsünde di-


vana katılmalarını sağlayacak şekilde" kurulmasını öngörmektedir. Bu·
rada ortaya çıkan mesele, Anayasa'da öngörülen şekilde kurulmamış bir
başkanlık divanının yönettiği oturumlarda çıkarılan kanunların, usul yö-
nünden Anayasaya aykırılık meydana getirip getirmeyecekleridir. 1961' ·
den 1966 yılına kadarki uygulamalarda, Anayasada öngörüldüğü gibi,
başkanlık divanlarının kuruluşuna bütün parti grupları kuvvetleri ölçü-
sünda katılmaktaydılar. Oysa~ TBMM'nin 2. döneminin 2. toplantı yılın­
da, 1 ve 2 Kasım 1966 günlü birleşimlerde alınan kararlarla, Anayasanın
84. maddesine, "Siyasi parti gruplarından, ancak güçleri elverdiği haller·
de başkanlık divanına üye alınabileceği yolunda" bir anlam verilerek,
Millet Meclisinde mevcut olan beş siyasi parti grubundan (A.P., CHP,
l\.ff, YTP, TİP) yalnız dördüne divanda temsil imkanı verilmiş, bu du -
rumda TİP grubu divanın kuruluşuna katılamamıştır.
Bu hal, Anayasanın84. maddesinde öngörülen, "Bütün siyasi parti
gruplarının divana katılmalarını" sağlayan hükme açıkça aykırı idi. Di-
van dışında kalan T1P'in, Anayasaya Mahkemesine açtığı iptal davası
üzerine, "Karar" Anayasaya aykırı görülerek iptal edilmiştir 54 . O tarih-
lerde çıkartılan diğer kanunlar gibi, 20 Mart 1968 günlü ve 1036 sayılı
seçim kanunu da, millet meclisinde görüşülüp kabul edilirken, Başkanlık
divanında TİP grubu temsil edilmemişti.Söz konusu divan, 1 ve 2 Kasım
1966 günlü kararlara uyularak, 10 Kasım 1967 günlü Millet Meclisi kara-
rıyla kurulmuş bulunuyordu.

Anayasa Mahkemesi 1036 sayılı kanunu şekil (usul) yönünden ince-


lerken55.

"l.11.1966 ve 2.11.1966 günlü kararların iptal edilmesiyle ortaya


çıkan durum 10 Kasım 1967 günlü son kararın yürürlük ve geçer-
·liği üzerine etkisi olabfü~ceği düşünülemez .... Zira Anayasa Mah-
kemesinin görüşüne uyulması, o görüşün bilinmesine bağlıdır. Oy
sa Anayasa Mahkemesinin görüşünü belirten karar, Millet Mec-
lisinin, Başkanlık divanının kuruluşuna ilişkin kararı verdiği gün
üzerinden üç dört ay geçtikten sonra çıkmıştır. 27.2.1968 günllı
belirecek bir görüşün 10.11.1967 gününde bilinmesi elbetteki müm-
kün değildir" demektedir.

54 E: 1967/6, K: 1968/9, k.t. 27.2.1968, R.G. 18 Eylül 1968, Bu parlamen-


to kararının denetimi ile ilgili açıklamalarımızı daha önce yapmıştık.
Bkz., I. Kısım Bölüm I.
55 E: 1968/15, K: 1968/13, k.t. 3 4,6 Mayıs 1968, R.G. 24 Ekim 1968. sf. 6.
73

1036 sayılı Kanun Millet Meclisinde görüşülürken, Anayasa Mahke-


mesinin kararı öğrenilmemiş olsa dahi, Başkanlığın görüşmeleri keserek
Anayasanın 84. maddesine göre Divanın yeniden kurulması y0luna gi-
demt-yeceği, zira Divanın görevi bir yıllık olup (Dah. niz. md. 4) sürenin
1968 Kasım ayında sona ereceği, aksi halde içtüzüğe aykırı hareket edilece-
ği ileri sürüleerk, bir yıllık sürenin de başk~mlık divanında istikrarı koruma
ereğine dayandığı belirtilmiştir. Bu sebeple "Millet Meclisi, Başkanlık Di-
vanının, Anayasa Mahkemesinin görüşünü öğrendikten sonra da, evvelce
kurulduğu şekilde görevini sürdürmüş olması içtüzüğün ereğine uygun
bir tutumdur. Anayasa Mahkemesinin görüşüne uyulması ancak Başkan­
lık Divanının yeniden seçilmesi sırasında söz konusu olabilir" sonucuna
varan Anayasa Mahkemesi, Anayasa'ya aykırı olarak kurulmuş başkanlık
divanı tarafından yönetilen oturumda çıkarılmış 1036 sayılı kanunu, "usul"
yönünden iptal etmemiştir.
Anayasa Mahkemesini bu yönde karar vermeğe zorlayan husus, hiç
şüphesiz, bu başkanlık divanınca yönetilen oturumlarda çıkarılmış bütün
kanunların usul yönünden iptal €dilmelerine engel olmaktı.

Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin yürüttüğü muhakeme tarzı tutarlı


değildir: İçtüzük hükümlerine Anayasadan üstün bir yer vermesi bir ya-
na, Başkanlık Divanındaki istikrarı sağlamayı hukuki aykırılıklara üstün
tutması, asla kabul edilebilecek bir görüş olamaz.
Kanaatimizce. başkanlık divanının kuruluşu Anaysaanın 84. madde-
sine aykırı ise, böyle bir başkanlık divanının yönettiği oturumlarda görü-
şülüp kabul edilen kanunların da usul yönünden Anayasaya aykırı oldu-
ğu kabul edilmelidir. Yasama Meclislerinin y€ter sayı ile taplanıp karar
verebilmesi için, her şeyden önce, kuruluşlarının eksiksiz olması gerekir.
Yetkisiz bir divanın yönettiği oturumlarda kabul edilen kanunun Anaya .
saya aykırı olacağı ortadadır. Öyle sanıyoruz ki, yasama meclislerinin
usulüne uygun olarak kurulmamış bir divan tarafından yönetilmesi ile,
başkanlık divanı olmaksızın kanunların görüşülüp kabulü aynı şeylerdir.
Başkanlık divanı usulüne uygun kurulmamışsa., yasmna görevinıi eksiksiz
Yerine getirlmesi mümkün değildir.

Anayasa Mahkemes~ daha önce de değindiğimiz bir kararında, siyasi


parti gruplarının, meclislerin bütün faaliyetlerine kuvvetleri oranında
katılmaları gerektiğini, siyasi parti gruplarının kuvvetleri oranında deği­
şiklik olur olmaz, bu değişikliğin komisyonlardaki orana yansıtılması zo.
runluğunu belirterek, Anayasanın 85. maddesinin 2. fıkrasındaki hükme
uygun olarak, yasama dokunuJmazlığının kaldırılmasıyla ilgili dava ko~
74

nusu kararı, usul yönünden iptal E:tmişti 56 • Aynı muhakıcmeyi bu kararda


da yürütmesi gerekirken, bundan kaçınması cfoğru değildir.

1 - Toplantı Yeter Sayısı:

Yasam'~ meclislerinde kanun tasarı veya tekliflerinin gürüşülebilme:'.)i


için, oturumun açılmış olması gerekir. Bunun için de, Anayasanın 86.
maddesinin 1. fıhasında öngörülen toplantı yeter sayısının, yani üye tam
sayısının yarıdan bir fazlasının, meclislerde hazır bulunması gerekir. Mil-
let Meclisinin üye tam sayısı 450 olduğuna göre en az 226, Cumhuriyet
Senatosunun üye tam sayısı halen 185 olduğuna göre en az 93 üyenin
hazır bulunmaları şarttır. Yeter sayının mevcut olup olmadığına başkan­
lık divanınca karar verilir. Yeter sayı konusunda t€reddüde düşülürse, ve-
ya üyelerden beşi (Dah. niz., md. 81/3. fıkra; Cum. Sen. İçtüz. Md. 52
son fıkra) sözlü veya yazılı olarak yeter sayının mevcut olmadığını ileri
sürerlerse, yoklama yapılır 57 .
Burada ortaya çıkan mesele, toplantı yeter sayısının, goruşme süre-
since aranıp aranmayacağıdır. Dahili nizamname (md. 81) ve Cumhuriyet
Senatosu İçtüzüğüyle (md. 52) Anayasanın 86. maddesi, toplantının açıl­
masında mevcut 0lan yeter sayının 58 görüşmeler sırasında mevcut olması
gerektiği şeklinde yorumlanamaz.

Toplantı yeter sayısının bütün bir gonısme süresince mevcut olup


olmadığının tesbitindeki güçlük bir yana, buna lüzum da yoktur. Toplan-
tı yeter sayısınm altına düşüldüğü sebebiyle, her defasında görüşmelerı
yarıda kesmek, veya bütün dikkatleri toplantı yeter sayısmın rnr olup
olmadığı noktasında toplamak, eğer bu sayı yoksa bunun sağlanması ama-
cıyla görüşmeleri kesmek, yasama meclislerinin faaliyetlerinde suni du-
raklamalara ve lüzumsuz gecikmelere yol açmaktan başka bir işe yara-
mayacaktır59.

Ancak, tereddüt halinde, Başkanlık divanı \eya üyelerden beşinin


isteği üzerine_, yeter sayı olup olmadığı yoklamayla tesbit edilebilir.

56 E: 1967/22, K: 1967/22, k.t. 2.8.1967, AMKD, sayı 5, sf. 135.


57 '·Yeter sayıya ilişkin iddiaları kesinlikle destekleyecek tek delilin
yoklama sonuçları olduğunda kuşku yoktur" E: 1968/58. K: 1968/53,
k.t. 14.11.1968, R.G. 17 Aralık 1968-13079, sf. 5.
58 I. Cumhuriyet döneminde "cari olan teamül meclis görüşmeleri sıra­
sında ve görüşmelerin devamı boyunca nisap aranması şeklinde teza-
hür e mişti". ARSEL İ., sf. 279-280.
59 ARSEL İ., a.g.e., sf. 280.
75

2 - Karar Yeteı Sayısı :

Kanun tasarı ve t€kliflerinin meclislerde görüşüldükten sonra kabul


edilebilmesı için, Anayasanın 86. maddesine göre, kaideten60 toplantıya
katılanların salt çoğıunluğu gerekir. Bu husus, a) rıca, içtüzüklerde de be-
lirli1miştir (Dalı. niz. md. 144/l. fıkra; Cum. Sen. İçtüz., Md. 122/1. fık­
ra).
Bu konuda başlıca iki mesele ile karşılaşıyoruz:
- Toplantıya katılanların sayısı nasıl tesbit edilecektir?
- Salt çoğunlukla karar vermekten ne anlaşılmaktadır?
a) Toplantıya katılanların sayısının tesbitinde iki husus akla gel-
mektedir: Bu sayı, kanunun kabulünde fiilen kullanılan oyların (kabul-
red-çekimser) toplamı mıdır? yoksa, oylamaya katılmayıp meclisde fiilen
mevcut olan üyeleri de kapsanıma almakta mıdır?
Anayasanın 86. maddesindeki ''toplantıya katılanlar" deyimi, bir ka-
rarın alınmasında fiil~n oy kullananları ifade eder. Meclislerde bulunup
oya katılmayanları kapsamı içine almaz. Karar, belli bir konu üzerinde
irade açıklaması olduğuna göre, bu irade ancak oy kullananlar sayesinde
oluşmaktadır. Meclis genel kurullarında mevcut olup da, bu irade oluş­
masına katılmamakla, genel kurulda mevcut olmamak arasında bir fark
yoktur61 •
Kaldı ki, içtüzüklerde de (Dalı. niz. md. 137 /19. fıkra ve Cum. Sen.
İçtüz. md. 108/6. bend), sadece oy verenlerin yeter sayıya dahil olduk-
ları öngörülmekte ve çekimserlerin sayısının da yeter sayıya (nisaba) dahil
olacağı belirtilmektedir.
Anayasa Mahkemesi de, "oylama sırasında toplantıda fiilen bulun-
salar bile, oy vermeyenlerin yeter sayıya katılmaları mümkün değildir6 :!''
d€mektedir63 •

60 Kaide, toplantıya katılan üyelerin yarıdan bir fazlasıdır. Ancak, 86


maddenin belirttiği gibi, bu kaide Anayasada başkaca hüküm yoks-,
uygulanır. Tasarı veya tekliflerin kabulünde aranan farklı kabul sa-
yısı, Anayasanın 92. maddesinin 5, 8, 9 ve son fıkralarıyla 155 mad-
denin 1. fıkrasında (Anayasa değişikliği) belirtilmiştir.
€1 Bkz. "Anayasanın bazı maddeleri haMunda düzenlenen "ANKET' v~
açılan sorulara üniversitelerce ve öğretim üyelerince verilen cevaplar.'
TBMM Genel Sekreterliği, sayı 317, 19.2.1966, st 33. Aksi görüş_er
için Bkz. sf. 9, 14, 26-27.
62 Z: 1964/38, K: 1965/59, k.t. 16.11.1965, AMKD, sayı 3, sf. 235. Ayn
yönde E: 1964/26. K: 1966/1, k.t. 13.1.1966, AMKD, sayı 4, sf. 21.
63 Oy vermeyenlerin yeter sayıya dahil olmamasımn tek istisnası, otu-
76

b) "Toplantıya katılanların salt çoğunluğu


ile karar verir''den ise,
toplantıya katılanların yani fiilen oy kullananların yarıdan
bir fazlasının
oylarıyla karar alınması anlaşılmalıdır. Mesela, Millet Meclisi 226 üye ile
toplanmışsa, bir tasarı veya teklifin kabulü için. 114 oy'un, kanunun ka-
bulü yönünde kullanılmış olması gerekir. Şayet 250 üye fiilen oy kullan-
mışlarsa, bir tasarı veya teklifin kabulü için, en az 126 ·0y'un, kanun'un
kabulü yönünde kullanılmış olması gerekir. Bir kanun metni, hiçbir za ·
man64 adi çoğunlukla kabul edilemez. Meseli, fiilen kullanılan 250 oyun
120'si kabul, 115'i red ve 5'i çekimser şeklinde olsa, bu kanun metni kabul
edilmemiş ~ayılır.

Anayasanın 86. maddesinde yer alan toplantı ve karar yeter sayıları­


na uyulmaksızınkabul edilen bir kanunu, usul yönünden Anayasa'ya ay-
kırı saymak gerekir.

§ 2. YETKİ UNSURU

1961 Anayasasının 4. maddesinin son fıkrası, " ... hiç bir kimse veya
organ, kaynağını Anayasadan almıyan bir devlet }'€tkisi kullanamaz'
hükmünü koyduktan sonra, 5. maddesi, kanun koymada yetkili organın
TBMM olduğunu ve bu yetkinin devredilemeyeceğini belirtmektedir.
1961 Anayasasına göre, kanun koymada yetkili olan yasama organı.
MHlet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosundan meydana gelmektedir. Bun-
lardan sadece Millet Meclisinde görüşülüp kabul edilen bir kanun, yetki
unsuru bakımından Anayasaya aykırı olacaktır. Fakat, bunun aynı za-

ruma başkanlık eden üyenin durumudur. Bu üye, oylamaya katılmaz


fakat yeter sayıya dahildir.
64 Dahili Nizamnamenin 144. maddesinin son fıkrasında yer alan, "İkin­
ci defa rey verenlerin adedi ne olursa olsun netice muteberdir'' hükmü,
Anayasanın 86. maddesine aykırıdır. Kanaatimizce, bütün kanun oy-
lamalarına (Anayasadaki istisnalar hariç: Any md. 92/5, 8, 9 ve son
fıkralar ile Anayasa değişikliklerinin oylanmasında Any. Md. 155/1
fıkra 2/3 çoğunluk) toplantı için aranan yeter sayıdaki üyelerin ka-
tılmaları gerekir. Anayasa Mahkemesinin de belirttiği gibi (E: 1964/38,
K: 1965/59, k.t. 16.11.1965, AMKD, sayı 3, sf. 234) Cumhuriyec Sena-
tosu İçtüzüğü hazırlanırken, içtüzüğün 112. maddesinde (içtüzük ta-
sarısı md. 103) "İkinci defa oy verenlerin sayısı ne olursa olsun netı­
ce muteberdir" hükmü yer alıyordu. Bu hüküm, içtüzük komisyonun-
ca sonradan geri alınmış ve böylece Anayasanın 86. maddesine uygun
olarak, "ikind oylama için ayrı bir sistem" düşünülmemiştir.
77

manda şekil65 yönünden de Anayasaya aykırı 0lup, olmadığı, üzerinde


durulması gereken bir noktadır.

Bu bakımdan
"ne zaman şekil unsuru, ne zaman yetki unsuru ile kar-
şılaşılmakladJr?" sorularına verilecek cevabı, öncelikle tesbit etmeğe ça-
lışacağız.

"Yetki" den anlaşılması gereken, bir işlemin, Anayasanın yetkilendir


diği organ veya organlar tarafından ve sadece onlarca ve Anayasanın çiz-
diği görev alanı içinde yapılmasıdır. Yasama organının sadece bir mec-
lisi tarafından kabul edilen kanun, şekil bakımından değil, fakat yetki
yönünden Anayasaya aykırıdır.
Buna karşılık, söz konusu işlemin yetkili organ tarafından yapılması1"
fakat, yapılışı sırasında gereken usul ve şekil şartlarına uyulmaması ha·
linde (Meclislerin kanun tasarılarmı ilgili komisyonlardan geçirmederı
kabul etmeleri, yeter sayıya uyulmaması v.s.), bir yetki meselesinden de-
ğil. şekil şartlarından söz etmek gerekecektir.

Yetki unsuru konusunda, ayrıca, kanun koymada yetkili organın ne


zaman meydana çıktığı meselesini de çözümlemek gerekiyor.
Seçimlerden sonra üyeleri belli olan yasama meclislerinin faaliyete
başlayabilmeleri için, kuruluşlarının tamamlanmış olması gerekir. Bu ku-
ruluşlar Anayasaya göre tamamlanmadıkça, yetkili 0rgandan söz edile-
mez. Şu halde, yasama organının yetkili bir organ olarak iradesini açık­
layabilmesi için şu şartlar aranacaktır: a) Başkanlık divanının, b) Komis-
yonların · kurulmuş olmaları. Bunlar yerine getirilmeksizin, yasama faali-
yetinin yetkili organca yerine getirilmesi mümkün değildir.
Gerek başkanlık divanının ve gerekse komisyonların kuruluşundaki
aksaklıklar şekille ilgilidir. Fakat, bunlar kurulmadan, yasama organının
kanun koyma faaliyetinde bulunması halinde, iradesini açıklayacak yet-
kili organın varlığından söz edilemez. Birazdan göreceğimiz gibi, Anaya-
sanın 92. maddesindeki sürelerin tesbiti, yasama organının, kendi iç bün-
yesindeki kuruluşları -bunlar usulüne göre kurulmuş olsun olmasın­
tamamlandıktan sonra yapılabilir •
66

65 KIRATLI M., a.g.e., sf. 134.


66 Anayasa Mahkemesi, E: 1866/7, K: 1966/46, k.t. 19.12.1966 kararındc-•
ise, " ... sadece Meclislerin tatilde bulundukları zaman, sürelerin iş­
lemediğini kabul etmek zorunlu olup kıyas yolu ile bunun genişletile­
rek Cumhuriyet Senatosunun Başkanlık Divanı, ilgili Komisyon Baş­
kanlık Divanının, seçilmemiş olması halleri gibi tatil dışında kala_1
'78

Yetkili organın görev yapabilmesi, yetkisini kullanabilmesi için, gö-


reve başlaması gerekir. Bu da ancak, meclislerin, başkanlık divanlarını
ve kamisyonlarını kurmalarıyla mümkündür. Aksi halde yasama faaliye-
tinde bulunmağa imkan yoktur87 •
onuç olarak diyebiliriz ki, yasama meclislerinin kuruluşları tamam-
lanmadan kabul edilen bir kanun, yetki yönünden sakat olacaktır.
Bunun yanında çözümlenmesi gereken bir konu da, 92. maddenin
10. fıkrasındaki sürelerin hesaplanmasıyla ilgilidir88.

bir takım
sebeplerle, sürelerin işlemiyeceğini kabul etmek mümkü
değildir"'
diyerek (AMKD, sayı 5, sf. 29), yasama faaliyetinin, kurul us
tarzı tamam olmadan da yapılabileceğini kabul etmektedir.
~7 Bkz. E: 1966/7, K: 1966/46, 19.12.1966 tarihli Anayasa Mahkemesi ka-
rarına yazılan "karşı oy yazısındaki ", (AMKD, ~yı 5, sf. 36, Ş. AK-
CAOGLU, F. ULUOCAK, R. SEÇKİN, L. ÖMERBAŞ) ve "Karşı dü ·
şünce açıklaması" ndaki (AMKD, sayı 5, sf. 40: S. BAŞOL) görüşler.
68 Kanunların ikinci mecliste görüşülüp karara bağlanması bakımından
süreleri!J. tesbitinde, şu noktalar önem kazanmaktadır: a) Sürenin baş­
langıcı, b) Sürenin işlemeyeceği zamanlar, c) $ürenin bittiğine karar
verecek yetkili makam.
- enin Başlanpeı : Millet Meclisinde görüşülüp kabul edilen .;~
Cumhuriyet Senatosuna gönderilen bir kanun tasarı veya teklifini "
Cumhuriyet Senatıosunca görüşülme süresinin, metnin Cumhuriyet
Senatosu Başkanlığınca alındığı tarihten itibaren başlaması gerekir.
(E: 1966/7, K: 1966/46, k.t. 19.12.1966, AMKD, sayı 5, sf. 29. Aynı yön-
deki görüşler için Bkz. A KET CEVAPLARI, sf. 9, 14, 27. Farklı gö-
rüşler için sf. 33, 37.
S enin emeyeeeği Zamanlar : Sürelerin hesaplanmasında, 92.
maddenin 10. fıkrasındaki son cümlenin, "Bu fıkrada belirtilen süreler
meclislerin tatili devamınca işlemez" hükmü, Anayasa Mahkemesinin
aksine (E: 1966/7, K: 1966/46, k.t. 19.12.1966, AMKD, sayı5, sf. 29
dar anlamda yorumlanamaz. (Aynı yöndeki görüşler için Bkz. A KET
CEV PLARI sf. g, 14, 37). Sürenin hesaplanmasında, ayrıca, tatile ek
olarak, Cumhuriyet Senatosunun Başkanlık Divanı ve komisyonlarının
kurulmuş olup olmadığının da gözönünde tutulması gerekir. Daha ön-
ce de belirttiğimiz gibi, bu kuruluşlar tamam olmadıkça Cumhuriyeı
$.enatosunun yasama faaliyetine başlamasına imkan yoktur. Bu or-
ganlar kurulmamışsa, bunlar kuruluncaya kadar, 92. maddenin 10. fık­
rasındaki sürelerin işlememesi gerekir.
Sörenhı Bittlilnde arar e Makam : Cumhuriyet Senato-
sundaki görüşme sürelerinin sona erip ermediğine karar verecek ma-
kam, Millet Meclisi Başkanlığıdır. Bu konuda yapılacak tesbitin, Mil-
let Meclisi genel kurulu veya başkanlığı tarafından yapılmış olmasın­
da bir fark yoktur. Sürelerin hes;ıplanmasında isabet ıolmadığı yolun-
79

Belirtilen süreler içinde, Cumhuriyet Senatosunda karara baulanma-


yan ffi(!linler, Millet Meclisinden gelen şekliyle kabul edilirler. öz kon -
su fıkrada belirtilen sürelerin yanlış hesaplanarak, Cumhuri) et Senato-
sunun iradesini açıklama imkanından yoksun bırakılması halinde, kanu-
nun Millet Meclisinden gelen şekliyle kabulü, yetki unsuru bakımından
sakatlık sonucunu doğurur kanaatindeyiz.

Sürelerin yanlış h saplanmasıyla, Cumhuriyet Senatosunun yasama


faaliyetine katılması önlenm€kte, kanunun her iki mecliste görüşülüp ka-
bul edilme şartı ortadan kalkmaktadır. Böylece, Anayasanın 5. madde-
sinde öngörülen, "Yasam yetkisi TBMM'nindir" hükmü çiğnenmiş ol-
maktadır.

Yetki unsurunu incelerken üzerinde durulması gereken bir nokta da,


kanunun, yasamanın görev alanı içine giren bir konuyu kap amasıdır.
Başka deyişle, yasamanın, fonksiyonunu yerine getirirken, Anayasaca ken-
disine verilmiş alanda hareket etmesi gerekir. Bu alanın dışında bir dü-
;;enlemed ~ bulunacak olursa, "yetki gaspından" sözetmek gerekec..'€ktir.
Bu da, bizi, "yasamanın düzenleme alanı" meselesiyle karşılaştırmak­
ladır.
Burada iki önemli mesele ele alınacaktır. Birincisi "'Yasamanın dü-
zenleme alanı'', diğeri yasamanın düzenleme alanına giren konuların ba -
ka organa verilmesi, yani "yetki devri'' meseleleridir.

A) YASAMANIN DÜZENLEME ALANI

Yasamanın düzenleme yetkisini kullanmasından söz edildiğinde bun-


dan anlaşılması gereken şudur : Yasama organı, yapacağı düzenlemeler-

da bir uyuşmazlık çıkarsa, bu karar hakkında (veya kanun hakkında


iptal davası açılmışsa) Anayasa M:ıhkemesince denetleme imkanı mev-
cuttur. Sürenin başlangıcı, sürenin işlemeyeceği zamanlar ve sürenın
bittiğinin tesbiti, Millet Meclisi Anayasa Komisyonunun 4.5.1966 tarih
ve 13 karar numaralı raporund:ı, Millet Meclisi Genel Kurulunun 13.ô
1966 tarihli 96. Birleşiminde şu şekilde belirtiliyor: "Cumhuriyet Se-
natosuna sevkolunan bir tasarı veya teklifin görüşülme süresinin he-
sabında başlangıç tarihi olarak Senatoca alındığı tarihin esas kabui
edileceği. ·
Meclislerin kararı ile vücut bulan tatiller dışında başkaca bi;
müddetin bu süreye dahil edilemeyeceği.
Süre hesaplarında Millet Meclisi B1şkanının takipci durumda ola-
cağı". Zikreden ÖZTÜRK K., a.g.e., cilt IH, sf. 2758, not. 3.
80

de, bunu, Anayasanın kendisine tanıdığı yetki alanı içinde yerine getire-
cektir. Yasama organı, Anayasada öngörülen yetki alanının dışma çıktığı
takdirde, "yetki gaspı" söz konusudur.
Yasamanın düz-enleme alanmm sınırı tesbit edilirken, Anayasanın
5, 6 ve 7. maddeleri gözönünde tutulacaktır. Yetki alanı, Anayasada ön-
görülen organlar arasındaki ilişkiyle ilgilidir. Çalışmamızın birinci kıs­
mında da belirttiğimiz gibi, biz, Anayasanın 5, 6 ve 7. maddelerinden ha-
reket edilerek. 1961 Anayasasında yasama, yürütme ve yargılama organ-
ları arasında üçlü bir kuvvetler ayrılığının veya "yumuşak bir kuvvetler
ayrılığının bulunduğu görüşünü kabul etmiyoruz. Gerek d0ktrin69 , gerek-
se . Anayasa Mahkemesinin 70 aksine, her üç organ arasında, "yumuşak
bir kuvvetler ayrılığının'' 1961 Anayasasında öngörüldüğü söylenemez
Biraz sonra tekrar temas edeceğimiz gibi, yürütmenin mahfuz bir düzen-
leme yetkisi yoktur. 5, 6 ve 7. maddelerin gerekçesinde de belirtildiği
gibi, "Kanun olmayan yerde, Türk hukukuna göre yürütme de yoktur".
Yasama organınm, düzenleme yetkisini kullanamayacağı alan. yarg 1

yetkisinin kullanıldığı alandır. Anayasanın 6. maddesi, yürütme için "gö-


rev" deyimini kullandığı halde, 7. maddede (yasama için olduğu gibi)
yargılama için "yetki" deyimini kullanmıştır. Yargı işlemleri, hukuk dü-
zenindeki anlaşmazlığı çözen işlemlerdir. Yasama organının bu nitelikte
işlemler yapma yetkisi yoktur. Ayrıca, yasama organı, bir kanunla, Ana-
yasada yer alan devlet organları dışında bir organ kurmağa yetkili değil­
dir71. Anayasanın 112. maddesin.in S. fıkrasındaki, "Kamu tüzel kişiliği.
ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur"
hükmü, yasama organına, sadece "Devletten gayn kamu tüzel kişileri"
kurma imkanı vermektedir 12 •

69 Doktrindeki görüşler için Bkz. I. Kısım, 1. Bölüm.


70 E: 1962/198, K: 1962/111, k.t. 10.12.1962, AMKD. sayı 1, sf. 30,
E: 19t:3/4, K: 1963/71, k.t. 28.2.1963. AMKD, sayı 1, sf. 135,
E: 1967/21, K: 1968/36, k.t. 26.9.1968, AMKD, sayı 6, sf. 263.
71 Anayasa Mahkemesi E: 1965/38, K: 1966/7, k.t. 8.2.1966 kararında ay-
nen: '' ... Anayasanın 4. maddesinde (son fıkrasının son cümlesi) hiç
· bir kimse veya organın, kayn'lğmı Anayasa'dan almayan bir Devlet
yetkisini kullanamayacağı yazılıdır . . . Anayasada yeri olmayan bit.
organ yaratarak ona bu yetkileri vermek Anayasanın bu hükmünü de
zedelemektir" (AMKD, syı 4, sf. 59). Bu konuda ayrıca Bkz. DURAN
L .. İktisadi Kurul ve KGnütesi yahut Bakanlıklararası İşbirliği ile Da-
nışmanın Genel Esasla~ IHFlVL cilt XXXI. sayı 1-4 (1965 , sf. 45.
72 DURAN L., a.g.m .. sf. 48.
81

1961 Anayasasına göre, gerçek anlamda iki "kuvvet" ten söz edile-
bilir : Yasama ve yargılama. Bu ikisinin birbirine denk klJVvetler olduğu
belirtilirken, yasama ve yargılamanın fonksiy0nlarının niteliği bakımın­
dan, "yasama lehine bir derecelenme" den söz edilebilir. Çünkü hukuk
kaidelerini koyan, yasama organıdır. Yargı organı ise, çözümle)eceği uyuş­
mazlıklarda "maddi gerçeği" ortaya çıkarmak için, yasamanın koymuş
olduğu kuralları uygulayacaktır. Buna karşılık, hukuk kurallarının Ana-
yasaya aykırılığı halinde, yargı mercilerinin bunları ortadan kaldırma
imkanı vardır 73 •

Türk hukukunda, ne kanunun alanı ve ne de bu alanda koyabilece-


ği kaidelerin mahiyeti, kesin olarak belirtilmiş değildir. Kanun, her alan-
da, her çeşit düzenlemeyi - Anayasaya uygun olmak şartıyla - yapabi-
lecektir. 1961 Anayasasına göre, 1924 sisteminde olduğu gibi, yasamanın
düzenleme alanı sınırsızdır; münhasır 74 bir sahası yoktur.

73 GÜNEŞ T., Yürütme organının ... , sf., 114, not 27.


74 Dikkat edilecek olursa,1961 Anayasasında, belirli konuların münhası.
ran kanunla düzenleneceği (Anayasa md. 18/3, 21/3, 26/2, 27/1. 32/2
42/4, 46/2, 47/2, 54;2, 57/3, 59, eo, 61;2, 68/3, 74/ı, 75/2· 78/~;
82/1, 110/4, 112/2, 116/4, 117/2, 120/5, 121/1, 123, 124/3, 126/3, 127/~
129/2, 131/4, 134/1, 135/2, 136, 137/1, 138/5, 139/3, 140/5, 141/4, 142/2:
143/5, 148/1, 154) ifade edilmektedir. Bu maddelerden hareket ede-
rek, belirli konuların ancak kanunla düzenlenebileceğinin Anayasad-'1
gösterilmesi, bir an için, Anayasanın maddi kriteri benimsediği şeklin -
de yorumlanabilir. Fakat buradan hareketle, Anayasanın 5. maddesin-
d€ki, yasamanın ilkel oluşu ve her konunun başlangıçta kanunla dü-
zenleneceği, ve ancak bundan sonra yürütme faaliyetinin başlayacağı
kuralı, bertaraf edilemez. Anayasanın kanunla düzenleneceğini belir• -
tiği konular dışında da, yürütme organının "iptidaen" bir düzenleme
de bulunması söz konusu olamaz. Yürütme, sadece kanunla düzenle-
nen konuların uygulanmasını gösterecek, veya kanunun emrettiği hu-
susları yerine getirecektir. Anayasada, kanun için, maddi bakımdaTJ
mahfuz bir sahanın belirtilmesi, kanaatimizce, kan•ın koyucu için, as
gari olarak yasama yetkisini kullanma mecburiyetini ifade eı.der. i
tekim, geçici 7. maddede yer alan " ... Anayasa ile konulması emredileu
diğer kanunlar d.a en geç iki yıl içinde çıkarılır'' hükmü, yasamana.
bu sahadaki yetkisini kullanma mecburiyetiyle ilgilidir.
1961 Anayasasına göre, kanunun azami bir sının yoktur. Kanun
koyucu her konuyu düzenleyebilir. Asgari olarak tesbit edilen alanda
ise, kanun koyucu için, yasama yetkisini kullanma mükeJlefiyeti var
dır. Tabii buradaki mükellefiyetin müeyyidesi hukuki değil, poli ik .
tir. Anayasada belirtilen konuları düzenlemeyen, veya savsaklayan
meclislere karşı, hukuk~ bir müeyyide uygulanamaz. Tek çıkar yol
genel seçimlerde, seçmenlerin bu üyeleri tekrar seçmemeleri şeklind

Erdoğa Te2 ç - b
82

Ayrıca, bu düzenleme içinde, yürütmenin de "mahfuz" bir yetki>i


yoktur. Anayasamıza göre, belli bir takını ilkelerin veya genel esasların
yasama organınca konmasından s0nra, ayrıntıların yürütme organınca dü-
zenlenmesi de söz konusu değildir. Kanun koyucu, herhangi bir konuyu,
ayrıntılı bir şekilde de düzenleyebilir 7 s.

Yürütme organının
"mahfuz" bir düzenleme alanının söz konusu ola-
mayacağını söylemiştik. Bu bakımdan, kanun koyucunun düzenleme açı­
sından yürütll1€ organına karşı yetkisiz sayılabileceği bir alandan, asla söz
edilemez. Hatta, Anayasanın, istisnai olarak, kanunun verdiği yetkiye gö-
re (Md. 112/son fıkra) yürütmenin düzenlemede bulunabileceğini kabul
ettiği ve gene Anayasada, milletlerarası andlaşmaların onaylanması ile
ilgili 65. maddedeki genel kurala 76 istisna getiren 2 ve 3. fıkralara göre
TBMM'nin kanunla uygun bulma zorunluğunun aranmayacağı durum-
larda dahi, yürütmenin mahfuz bir yetkisinden söz etmek mümkün de-
ğildir.
Anayasanın 112. maddesinin son fıkrasındaki ve 65. maddesinin 2
ve 3. fıkralarındaki durumlarda, yasama organının düzenleme yetkisi ya-
saklanmış değildir. Bu maddelerdeki istisnalar bir imkanı belirtmekte-
dir. Yoksa, bu kvnuların yürütme organınca düzenleneceğini emreden
hükümler koymamaktadır.
31 Mayıs 1963 tarih ve 244 sayılı kanunun 77 3. maddesinin 3. fıkra­
sında yer alan, " ... bu andlaşmaların onaylanmasının veya buna katıl­
mamn uygun bulunması hakkında kanun çıkarılamaz" hükmü, 1961 Ana-

politik bir davranış olabilir. Fakat, yürütme için, Anayasa sistemimiı


içinde, asgari bir alan söz konusu değildir. Yürütmenin belli bir ko-
nuda düzenleyici bir işlem yapabilmesi için, o konunun daha önceden
kanunla düzenlenmiş olması şarttır.
75 Anayasa Mahkemesinin, "yasama organının kanun yaparken bütün
ihtimalleri gözönünde bulundurarak teferruata ait hükümleri de tes ·
bit etmek yetkisini de haiz olduğu" yönündeki kararları için Bkz. E:
1962/198, K: 1962/111, k.t. 10.12.1962, AMKD, sayı 1 sf. 30; E: 1962/232,
K: 1963/9, k.t. 16.1.1963, AMKD, sayı 1 sf. 65; E: 1963/4, K: 1963/7'
k!t. 28.3.1963, AMKD, sayı 1 sf. 135; E: 1963/298, K: 1963/283, k.t. 29.
11.1963, AMKD, sayı 1, sf. 428.
76 · Anayasanın 65. maddesinin 1. fıkrasına göre, Türkiye Cumhuriyeti adı­
na yabancı Devletlerle ve Milletlerarası kurullarla yapılacak andla~­
maların onaylanması, TBMM'nin onaylamayı bir kanunla uygun bul-
masına bağlıdır.
77 "Milletlerarası andlaşmaların yapılması, yürürlüğüve yayınlanması ile
bazı andlaşmaların yapılması için Bakanlar Kuruluna yetki verilme5:
hakkında Kanun''. Kabul tarihi 31.5.1963, No. 244. R.G. 11.6.1963-11425
83

yasasıyla bağdaşmamaktadır. Anayasa MaM.emesinin 244 sayılı kanun


hakkında verdiği kararda. "Yasama Meclisinin bu konuda girişeceği teş­
rii faaliyet yetki dışında kalır" 78 şeklindeki görüş de, pozitif temele da-
yanmaktan çok uzaktır.

Bir an için, kanun koyucunun, bir konunun düzenlenmesini yürütme


organına bıraktığını ve bunun, Anayasanın 5. maddesine aykırı olmadı­
ğını düşünelim. Bu durumda dahi, yasama organı, sonradan aynı konu-
yu ayrıntılarına kadar düzenleyebilir. Buna Anayasa açısından bir engel
yoktur. Yasama organının önce bu yetkiyi yürütmeye bırakması, sonra-
dan aynı konuyu bir başka kanunla düzenlemesi, Anayasaya aykırılık ve-
ya yasamanın 0 konuda yetkisizliği sonucunu doğurmaz. Burada, olsa ol-
sa, yetki veren önceki kanunun, sonraki kanunla yürürlükten kaldırıldı­
ğını kabul etmek gerekir.

19€1 Anayasası kanuncu bir Anayasadır. Her konunun başlangıçta


kanunla düzenlenmesi gerekir. Yürütmenin görev oluşu, mahfuz bir dü
zenleme yetkisinin olamayacağını ifade eder.

Doktrinde ileri sürül·enin aksine, 1961 Anayasasında, yasama yürüt-


me organları arasında, daha doğrusu devlet organları arasındaki etki
uyuşmazlıklarının çözümü, konusunda, Anayasa Mahkemesine bir yetki
verilmemiş olmasını 79 , eksiklik saymağa imkan yoktur.

Yukarıda yapmağa çalıştığımız açıklamaların ışığı altında, biz, ya-


ama ve yürütme organları arasında bir yetki uyuşmazlığının çıkabilece­
ğini kabul etmiyoruz.

Anayasanın, kendi sisteminin tutarlılığı içinde, Anayasa Mahkeme-


~ine böyle bir yetki vermesinin anlamı olmayacaktır. Zira, yasama .e
yürütme organları arasında, yasamanın düzenleme açısından yetkisiz
olup olmadığı veya belli bir konuda yürütmenin yetkili olduğu yönünde bir
uyuşmazlık söz konusu olamayacaktır. Düzenleme bakımından yürütme-

78 E: 1963/311, K: 1965/12, k.t. 4.3.1965, AMKD, sayı 3, sf. 60. Bu karara


yazılan kronik için Bkz. ÇELİK E., Andla.şma yapma yetkisi, İHFM.
cilt xxxr, sayı 1-4 (1965), sf. 363-396.
79 > ÇELİK, E, Milletlerarası Hukuk, Cilt I, İstanbul 1965, sf. 165. ALDI-
~AÇTI O., Anayasa ff';ıJrnkumu:aııı Gelişmesi ve 1961 Anayasası H,
Istanbul 1966, sf. 207; ALDIKAÇTI O., 1961 Anayasasında Devlet Ba5-
kanı k<:rarnamelerinin imzalanması, İstanbul Üniversitesi Mukayeseli
Hukuk Araştırmaları Dergisi, yeni seri, sayı 2 (1968), sf. 45: TİKVEŞ
Ô., Anayasa Mahkemesinin Teşkilat ve Fonksiyonlan, İHFM, cilt
xxxrn, sayı 1-2'den ayrı bası (1967) sf. 14, not 48 ve sf. 28.
84

nin mahfuz bir sahasının olmaması, yasama ve yürütme organları ara-


~ında yetki uyuşmazlığını hiç bir zaman ortaya çıkaramayacaktır.

Çalışmamız mukayeseli bir nitelik taşımamakla birlikte, 1961 Ana-


)asası hazırlanırken kaynaklık etmiş olan. 1949 tarihli Federal Alman
Anayasası ile 1947 tarihli İtalyan Anayasalarında yer alan hükümlere
baktığımızda, ortaya çıkan durum şudur: Federal Almanya Anayasası
(md. 93) ve İtalyan Anayasası (md. 134), Anayasa Mahkemelerine, devlet
organları arasında çıkacak yetki uyuşmazlıklarını çözümleme yetkisini
de vermektedir 80 • Bu devletlerin "Federal" ve "Bölgesel" özellikleri do-
layısıyla, devlet organları arasında ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklardan
ayrı olarak böyle bir yetkinin de tanınmış olmasını, yürütme organları­
nın düzenleme alanının bizim hukukumuzdan farklı bir bemele dayan-
masında aramak gerekiyor. Federal Alman Anayasasının 80. maddesine
göre, bir kanunla, Federal hükfunete, kanun kuvvetinde idad metinler
(rechtsvemrdnungen) çıkarmak yetkisi verilebilir. Yetki kanunu. yetki-
nin muhteva, amaç ve alanını belirtmek zorundadır. Keza, İtalyan Ana-
yasının 76. maddesine göre, belli şartlara bağlı olarak, yasama yetkisinin
kanunla hükumete devredilebileceği öngörülmektedir. Bu yetkiye daya~
narak, hükumet, kanun kuvvetinde kararnameler çıkarabilir.
Bunlar dışında, 1958 Fransız Anayasasında, önleyici bir tedbir ola-
rak, kanunların Anayasaya uygunluğunu denetleyen Anayasa Konseyine.
Parlamento ile hükumet arasında çıkan yetki uyuşmazlığını çözümleme
yetkisi de tanınmıştır (Fr. Any. Md. 41). 1958 Fransız Anayasasının 34.
maddesinde, kanun konusu olacak hususlar belirtilmiştir. Yasama alanı­
na girmeyen bir konuda teklif veya değişiklik teklifinde bulunulduğu tak-
dirde, hükumet, bunun kendi yetki alanına girdiğini ileri sürerek, kabul
edilmesine karşı çıkabilir. Hükumet ile, ilgili Meclis Başkan~ bu konu-
da anlaşamazlarsa, herhangi biri Anayasa konseyine başvurabilir. Kanun
teklifinin hangi organın yetki alanına girdiğini konsey çözümler.
Dikkat edilirse, bu ülkelerde. Anayasa Mahkemelerine veya Fran-
sa ·aa olduğu gibi Anayasa Konseyine, yetki uyuşmazlığını çözümleme yet-

80 İtalyan ve Alman Anayasa Mahkemelerinin yetkileriyle ilgili olarak:


Bkz. ALACAKAPTAN U., İtalyan Anayasa Mahkemesi ile ilgili hü-
kümler, AHFD, elit XVIII, sayı 1-4 (1961), sf. 493-517; HERMAN
ULE C .. Alınan Anayasa Mahkemesi Yetkilerinin Şümul ve Sınırları
(çev .• -. ABADAN) TODAİE Y;:ıyını, Balkanoğlu Matbaacılık Ltd. Ştı
Ankara 1962; KIRATLI M., Alman Federal Anayasa Mahkemesi, Siye:.
sal Bilgiler Fakültesi Yayını, Ankara 1963.
85

kisinin verilmesi, yürütmeye muhtar bir düzenleme alanının tanınmasıyla


ilgilidir.
İstanbul bilim kurulunun hazırladığı "ön tasan" nın 173. maddesinin
~on fıkrası, yasama, yürütme ve kaza organları arasında çıkacak göre \ e
yetki anlaşmazlıklarını çözümlemek yetkisini Anayasa Mahkemesine ver-
mişti. Bu hüküm sevkedilirken, özellikle 1950 -1960 yılları arasında, ya-
sama organının yetkilerine "tecavüz"ü - C. H. P.'nin , haksız iktisapları­
nın iadesi hakkındaki 6195 sayılı kanun ve 18.4.1960 tarihinde "Meclis
tahkikat encümeni" nin kurulup 27.4.1960 tarih ve 7468 sayılı kanunla
"tahkikat encümeni" ne verilen yetki gibi-, gözönünde tutularak, ya-
samanın yargı yetkisine tecavüzünün önlenmesi isteniy0rdu 81 • Fakat "ön-
tasarınm" kurduğu sistem içinde yasama ile yürütmenin düzenleme yet-
kisi açısıdan, yasamanın yetkisiz olduğu bir alan söz konusu olmadığına
göre, böyle bir uyuşmazlığın ortaya çıkması da, söz konusu olamazdı .
Kanaatimizce, 1961 Anayasasına göre, Anayasa Mahkemesine "yasa-
ma, yürütme ve kaza organları arasında çıkacak görev ve yetki uyuşmaz­
lıklarını çözümlemek" için yetki verilmemesi, eksiklik sayılamaz. Yasa-
ma - yürütme arasında böyle bir uyuşmazlığın çıkamayacağı bir yana,
yasama ve yargı organları arasında çıkabilecek uyuşmazlıklarda, - örne-
ğin yasamanın yetki gaspı suretiyle yapacağı işlemleri-, Anayasa Mah- ·
kemesi, yetki unsurundaki sakatlık dolayısıyla, yapılan işlemleri iptal ede-
bilecektir. Hatta, biz, çalışmamızın birinci kısmında, parlamento karar-
larıyla bir yetki tecavüzü dahi olsa, bu işlemlerin de Anayasa Mahkeme-
since denetlenebileceğine işaret etmiştik.
Meseleyi yargı organları açısından ·ele alırsak, bu organların da, ka-
nun koyucuya ait bir yetkiyi kullanmalarının mümkün olmadığını söyle-
yebiliriz. Fakat, içtihatları Birleştirme Kararlarının mahiyeti bu konuda
bazı tereddütler doğurmaktadır.
Yargı mganları, ihtilaflı bir meseleyi çözümleyip karara bağlarlar.
Yargı işlem~ yeni bir hukuk kaidesi yaratmaz; kesin hüküm, sadece bel-
li bir olay ve kişileri ilgilendirdiğinden, kaide niteliğinde değildir. Başka
deyişle, yargı organları ihtilaflı bir meseleyi çözümleyip karara bağladık­
larına göre, düzenleyici işlemler yapamazlar.
Türkiye' de, gerek Yargıtayın, gerekse Danıştayın, "İçtihat Birleştir­
me " kararları verme yetkileri vardır. Aynı konuda, bir dairenin çeşitli
kararları, veya çeşitli dairelerin kararlan arasında çelişmeler olurs.., b;ı
81 ONAR S. S .,a.g.e., cilt I, sf. 203-204, 364.
86

durum, objektif bir mesele olarak, Yargıtay veya Danıştay Genel Kuru~
lunda bir sonuca bağlanır.
Temyiz Teşkilatına dair 1221 Sayılı kanunda 1953 yılında, 6082 sa-
yılı kanunla 8 2 yapılan değişiklikle, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararla-
rının, "emsal hadiselerde mahkemeleri bağlayacağı" belirtilmiştir.

521 Sayılı Danıştay Kanununun 46. maddesine göre, İdare yargı mer-
cileri ve İdare, Danıştay İçtihadı Birleştirme Kararlarına uymak zorun-
dadırlar.

6082 sayılı kanunla yapılan değişiklikten sonra, İçtihat Birleştirmesi


kararlarının "Kanun derecesine çıktığı" 83 , hatta kanundan da üstün ol-
duğu ileri sürülmektedir 84 • Yargıtay ve Danıştayın İçtihat Birleştirme Ka-
rarları, maddi bakımdan yasama niteliğindedirler. Bu kararlarda, "tama-
men objektif hareket edilmekte, bir meselenin hallinden ziyade bir kai-
denin çıkarılmasına çalışılma.k1:adır" 85 •
Gerçi, Yargıtayın fonksiyonu zaten çeşitli kararları birleştirme ve
tek bir çözüme bağlayıp kanunların eşit uygulanmasını sağlamaktır. Fa-
kat, yargı mercilerinin kaide işlem yapması, Anayasanın Yasama - Yargı
ikilisi arasında 0ngördüğü "yetki ayrılığına" uygun düşmemektedir.
Bu bakımdan, İstanbul Bilim Kurulunun, "Ön - tasarı" da, içtihadı
birleştirme kararlarını yasaklaması, kurduğu mekanizma içinde gayet tu-
tarlıdır. Ön tasarının 164. maddesinin 3. fıkrası, "Mahkeme!er, hiç bir
surette genel, objektif ve devamlı mahiyette kararlar ve hükümler vere-
mezler. Mahkemeler içtihadı birleştirme kararı alamazlar" hükmünü koy-
muştu.

Mahkemelerin İçtihadı Birleştirme kararları vermeleri, -Anayasaya


aykırılığı bir yana - hukuku statik bir kalıba sokması ve yargıçların "gö-

82 "Temyiz Mahkemesi Teşkilatına Dair 1221 Sayılı Kanunun 8. madde-


sinin değiştirilmesine dair kanun". Kabul tarihi 13.4.1953, R. G., 21
Nisan 1953-8391.
83 DÖNMEZER - ERMAN, a.g.e., cilt I, sf. 162.
84 KUNTER N., a.g.e., sf. 352.
85 ONAR S. S., a.g.e., cilt I, sf. 409. Anayasa Mahkemesi, yakın tarihler-
de verdiği kararlarından birinde, "içtihadı birleştirme kararı yasa ko-
yucu veya yetkisi içinde idare tarafından ortaya konulmuş bulunan
nesnel hukuk kurallarının uygulanma biçimini gösteren ve bu ba-
kımdan yenilik doğurucu nitelikte bulunmayan ancak hukuki bir du-
rumu açıklayan nitelikte bir hukuk işlemidir" demektedir. Bkz : E.
1968/38, K. 1969/34 k.t. 12.6.1969, R. G. 29.1.1970, 13412 sf. 12, sütun 1.
87

revlerindeki bağımsızlığı" ilkesini zedelemesi bakımından da rnkıncalıd


y ~
aşayan hukukun gelişmesinde önemli rolü olan mahkemeler, benzer
olaylarda yeni bir görüş belirtme imkanlarından yoksun bırakılmakta, bu
da içtihatların değişmesini güçleştirmektedir 86 •

Yetki unsurunu incelerken, meselenin bir başka yönüne daha temas


etmek gerekiyor. O da, yasama organının düzenleme yetkisini yürütme-
ye devretmesi, yani TBMM'nin yasama yetkisini bırakması, "terketıne­
si'' dir. Yürütmenin yasamaya aH bir yetkiyi kullanmasını, 1961 Anaya-
sasının 5. maddesi, açık ve kesin bir şekilde yasaklamaktadır. 5. madde-
ye göre, "yasama yetkisi TBMM'nindir. Bu yetki devredilemez".

B) YASAMA YETKİSİNİN DEVREDİLEMEZUGl

Anayasanın 5. maddesindeki prensibe rağmen yasama yetkisini dev-


reden bir kanunun, belki yetki unsuru bakımından Anayasaya aykırılığı
süz konusu olmayabilir; böyle bir kanunun konu açısından Anayasaya
aykırı olacağı ve konu unsuru içinde incelenmesi gerektiği ileri sürille-
bilir.
Yasama yetkisinin devri veya Anayasadaki terminolojiye sadık ka-
larak "yasama yetkisinin devredilemezliğini'' burada incelememiz, şu b 3 -
kundan yerinde olabilir : Yasama organınca düzenlenmesi gereken bir
konuyu yürütme organının düzenlemesine bırakan veya devreden bir ka-
nun, "ilkel ve genel bir yetki" olan yasama yetkisini ortadan kaldırmak­
tadır. Yasama organı, böyle bir kanunla, kendi yetkilerini kullanmaktan
vazgeçmektedir. Yasama organının, düzenlenecek konular açısından ken-
di yetkilerini bırakması, kendi kendini yetkisizleştirmesi, bizi "yetki'~
meselesinin bir başka yönüyle karşılaştırıyor.
Yasama yetkisinin devri meselesi, gerek Türk doktrininde, gerekse
yabancı hukuklarda, en çok tartışılan konulardan biridir' 1 • Meselenin, si-·
Yasi ve hukuki olmak üzere, iki yönü vardır:

86 KUNTER N, a.g.e., sf. 352.


87 Yasama ve yürütme organlarının karşılıklı durumlarının tarihi geli-
şim içindeki değerlendirilmesi ile ilgili olarak Bkz. SOYSAL M., Dış
Politika ve Parlamento... sf. 247-251. " ... anayasaların çoğunda görüler.
(yasama yetkisi devredilemez) sözü, sembolük bir değer taşımaktan .
daha doğrusu toplumu düzenleme yetkisinin kaynağını göstermekte"'l.
ve yasama organının temel durumu~u beli~t~ekten öteye geçmemek-
tedir. Topluma genel bir yön verebılmek ıçın, yasama organının gü-
88

- Siyasi ve idari hayatın ortaya çıkardığı ve gün geçtikçe artan tek-


nik nitelikteki görevlerin düz'fmlenmes~ ağır çalışan yasama meclisleri-
nin elinden alınarak yürütmeye verilmesi sonucunu doğurmuştur. Mese-
le, özellikle buhranlı devrelerde, daha büyük bir önem kazanmıştır. Bu-
nun yanında, halk yığınlarının antipatisini üzerine çekmemek ve popüler
olmamak endişeleri de, mali ve idari reformlarla ilgili konuların, yasama
organı yerine yürütme tarafından düzenlenmesine y0l açmıştır • 88

~ İkincisi, özelliHe katı anayasalı ülkelerde ortaya çıkan hukuki


meseledir. Gerçekten de İngiltere gibi, parlamentonun bütün kudreti elin-
de topladığı ve şekli bir anayasa ile sınırlanmadığı ülkelerde, parlamento,
yürütme organının, gereken tedbirleri alabilmesi için geniş yetkiler kul-
lanmasına kolaylıkla müsaade edebilmektedir 89 • Şekll ve katı anayasalı
ülkelerde, parlamento, yasama yetkisini anayasadan almaktadır. Bu ba-
kımdan, yasama organı, Anayasadan aldığı yetkisini yürütme organına
veremez. Başka deyişle, yürütme organı anayasayı çiğnemeden, yasama
organı yerine düzenlemede bulunamaz90 .

Bu mesele, Fransa'da. III. ve IV. Cumhuriyet dönemlerinde, büyük


tartışmalara yol açmıştır. Birinci Dünya Savaşından itibaren, paranın
değerini korumak ve spekülasyonları önlemek amacıyla, yürütme orga-
nına, kanunlarla geniş düzenleme yetkisi tanınmıştır. Adi bir kanunla
tanınan bu yetkiler, hükumeti, gerçek anlamıyla bir yasama gücü haline
getirmiştir. Hükumet, kanun konusu 0lan meseleleri kararnamelerle dü-
zenleme imkanına sahip kılınmıştır. Bunlara "Decret - Loi" (Kanun
Kararname) adı verilmekteydi; çünkü, düzenleyici bir işlem olan karar-
namelerle, kanun konusu olan hususlar düzenlenmekteydi.
Fransa'da, kanunların anayasaya uygunluğunu denetleyecek bir ma ·
kam olmadığından, yetki kanunlarının anayasaya uygunluğu meselesi as-
kıda kalıyordu. Bizim 1961 Anayasamızın 5. maddesinde yer alan, "yasa-

cü ancak bazı çeşit tasarruflara yetebilmekte, belli bir derinlik dere-


cesine kadar inebilmekte, ondan ötesi yürütmeye bırakılmaktadır"
sf. 250.
88 VEDEL G .. Manuel elem.entaire de droit constitutionnel, Faris 1949,
sf. 498. Bu konuda aynca Bkz. GAUDEMET F. M. Le pouvoir executif
dans les pays occidentaux, Paris 1966, sf. 11-12.
89 Bu konuda ayrıca Bkz. LAFERRİERE J., La ıe,gislation deleguee en
Angleterre et le contrôle de son e:xercice par la parlement, L'evolu-
tion du Droit P ublic, Etudes en l'honneur d'Achille Mestre, Sirey, Fa-
ris 1956. sf. 331 ve devamı.
90 VEDEL G., a.g.e., sf. 498-499.
89

ma yetkisinin devredilemezliği prensibi", 1946 Fransız Anayasasında da


mevcuttu : 1946 Anayasasının 13. maddesine göre, "Kanunu yalnız Mil-
let Meclisi yapar. Bu hakkı devredemez". Fransa'da, kurucular, bu mad-
de ile, "kanun kararname" uygulamasına götüren her türlü yetki devri-
ni yasaklamak istemişlerdi 91 . Bununla birlikte, IV. Cumhuriyette de, uy-
gulamada, - politik sebeplerle - yetki kanunlarına sık sık rastlanmıştır.
Yasama Yetkisinin devri konusunda Türk doktrininde yazılanlar üze-
rinde92 yeni bir tartışmaya girecek değiliz. Sadece, bu yazılanların ışığı
altında, 1961 Anayasasındaki genel kuralı ve bunun istisnalarını, ana hat-
ları ile belirtmeğe çalışacağız. Ayrıca, bu konuda, Türk Anayasa Mahke-
mesinin kararlarından çıkan sonuçları tesbit etmeğe çalışacağız.
Anayasanın 5. maddesindeki yasama yetkisinin devredilemezliği. bel-
li bir konudaki ilk düzenlemenin, veya hukuk kaidesi koyma yetkisinin
yasama organına ait olduğunu ifade etmektedir. Yürütme ve idarenin gö:
revleri, kanunların uygulanmasını göstermek ve sağlamaktır. Yürütme
ve idare bu görevlerini yerine getirirken, pek tabii olarak, yeni bir ta-
kım kurallar koyacaklardır93 • Düzenleme bakımından yasama - yürütme
ilişkilerinde, kanunlar, yürütme ve idarenin uymaları gereken sınırları
ifade ederler 94 . Bu bakımdan, yasama ve yürütmenin düzenleme yetki-
leri arasındaki fark, "yasamanınki yapıcı, buna mukabil yürütme _ idare-
ninki tamamlayıcı mahiyette ve hükümde bir yetki olarak tezahür etmek-
tedir95. "Yürütmenin düzenleme yetkisi, yasama tarafından "iptidaen"
konmuş, hukuk kaidelerinin uygulanmasını göstermek ve sağlamak üze-

91 VEDEL G., a.g.e., sf. 500.


92 ONAR s. s., a.g.e., cilt I, sf. 370-378; SARICA R., Türkiye'de İcra uz-
vumın 'l'anzim Selahiyeti, İstanbul 1943, sf. 255 ve devamı; BALTA
T. B., a.g.e., sf. 75-76; DAVER B., Fevkalade Hal Rejimleri, Ankara
1961; DURAN L., İdare Alanının Düzenlenmesinde Teşri ve Tanzimi
Tasarrufların Sınırları, İHFM, cilt XXX~. sayı 3-4 (1965); GÜNEŞ T
Yürütme organının ... sf. 37, 47, 99-147; DONMEZ.~R, S., Kronik, İHFM,
cilt XXVIII, sayı ı (1962), sf. 240-246; TOSUN O.,_ Yürütme orgarunm
koyduğu kaidelere aykırılıkların cezalandırılm.ası, IHFM, cilt XXVITI
sayı 2 (1962), sf. 349-366; YARSUVAT D., Y~übne organının koydu-
ğu kaidelerle suç ihdası ve 1961 Anayasası, IH.FM, cilt XXIX, sayı 3
(1963), ayn bası, KAPANİ M. Kamu Hürriyetleri, 2. bası, ~nkara 1968,
sf. 180-181; KUNTER, N., a.g.e., sf. 76, 348 not 33, 357; DôNMEZER _
ERMAN, a.g.e., Cilt I, sf. 145 ve devamı.
'93 SARICA R., a.g.e., sf. 30.
94 GÜNEŞ T., Yürütme organının ... , sf. 46 ..
'.95 GÜRAN s., İfade Hürriyeti üzerinde Idare'nin Yetkileri, İstanbul
1969, sf. 408.
90

re. "bu sebeple, maksatla ve aynı zamanda kesinlikle bu mevzu ile sı­
nırlı olan bir tamamlay1cılıktır'' 00 •

Yasama organı, belli bir konuyu düzenlerken, "yeter hüküm1'eri kri-


terleri, tayin ve kontrol edici esasları da yeter derecede aç1k hatları bel-
li, dar smırlı bir biçimde \e dille koymuş" olınalıdır 97 .
Yasamanın. düzenlemede bulunurken, "yeter hükümleri'', "kontrol
edici esasları", veya "genel esasları" 9 \ hatta biraz sonra göreceğimiz Ana-
yasa Mahkemesi kararlarında, mahkemenin, kanun koyucunun "esaslı hü-
kümleri tesbit ettikten sonra ihtisas ve idare tekniğine taalluk eden hu··
susların düzenlemesini" yürütmeye bırakabileceği yolundaki görüşte ge-
çen kavramlarla getirilmek istenen kıstasların, hukuk! olmadığı ve p0zi-
tif bir temele oturmadığı iddia edilebilir99 •
Fakat, bu konuda her zaman için geçerli ve muteber bir kıstas bul-
manın imkansızlığını itiraf etmek zorundayız. Lutfi Duran'm haklı ola·
rak belirttiği gibi, "teşri tasarruf sahası ile idari metinler alanını birbi-
rinden vazıh ve kat'! şekilde ayırdedebilecek bir kriter hukuk ilminde
bugüne kadar bulunamamıştır'' 100 •
Kanaatimizce, bu konuda söylenebilecek elan, yasama yürütme dü-
zenlemelerinin sınırları tesbit edilirken, somut örnekler üzerinde incele-
me yapılarak bir çözüme ulaşılabileceğidir. Ancak bu takdirde, yukarıda
ortaya koymağa çalıştığımız genel kuralın değerlendirilmesi mümkün
olacaktır 101 •

Anayasanın 5. maddesindeki genel kurala getirilen bazı istisnalar


vardır = TBMM,

- A.nayasanın 65. maddesinin 3. fıkrasına göre sadece "iktisadi, ti-


cari, teknik veya idari" a:rullanşmaların yapılması,

96 GÜRAN S., aynı yerde.


97 GÜRAN S., a.g.e., sf. 408-409.
98 DURAN L., a.g.m., (ayn bası), sf. 8.
99 GÜNEŞ T., Yürütme Organımn ... sf. 101, 125, 129, 134.
100 DURAN L., a.g.m., sf. 13.
101 Turan Güneş, "İdari düzenlemenin sınırını, yahut bir kanunla idare-
ye verilebilecek yetkilerin genişliğini Anayasanın 114. maddesine bağ­
lamayı'' uygun buluyor (a.g.e., sf. 142). Devamla, "eğer idareye tanı­
nan genişlik fiilen 114 üncü maddenin işlemesine engel olacak mahi-
yette ise, idareyi çevreleyen kanun hükmü de bulunmayacağından
gerçekte idareye tanınmış hiç bir yetki yoktur ·e düzenleme ... mev-
cut değildir." demektedir (Bkz. sf. 142).
9

- Anayasanın 106. maddesine göre~ Bakanlıkların kanunun koydu-


ğu esaslara gc-re kw1 ulması,
- Anayasanın 112. ımaddesinin 3. fıkrasına göre, kanıu tüzel ki. ili-
ğinin kw ulması,
konularında, yürütme organına kanunla yetki verebilecektir.
Bu üç istisna dışında, yasama yetkisinin devri düşünülemez. İşte
bu istisna! durumlarda, yürütmenin ve idarenin düzenleyici işlem yapma
yetkisi, "yapıcı" bir niteliktedir. Fakat, bu istisnai durumlarda dahi, ya-
sama organı yetkisini devrederken, başlangıçta bir düzenlemede bulun-
malı ve kanunla, "yürütme - idarenin yapabileceği i~leri, bir çerçeve mey-
dana getirecek şekilde göstermelidir. Yetki devri ancak bu şartla müm-
kündür102.
Yürütme organının dürenleyici işlemleriyle yapılacak sınırlamaların
muteber olabilmesi için, Anayasa Mahkemesinin bugüne kadar verdiği
kararlara göre :~ :10

ı. "Kanun kayucunun esaslı hükümleri tesbit ettikten sonra ihti-


sas ve idare tekniği ile ilgili noktaların düzenlenmesi için hükumete yet-
ki vermesi yasama yetkisini kullanmaktan başka bir şey değildir"ıo4 _

2. Kanun koyucu ,hükUnıete yetki verirken, bunun "amaç t;e he


defini" açıklamış olmalıdır ·
105

3. Kanun koyucu, hükumete yetki verirken, bunun "sınırlarını"ıo.,


ve "çerçevesini'' 101 de kanunla belirtmelidir.

102 GÜRAN S., a.g e., sf. 410.


103 Bu konuda ayrıca Bkz. ESEN B. N., Anayasa Mahkemesine göre... sf
67, 68.
104 E: 1962/198, K: 1962/111, k.t. 10.12.1962. AMKD, sayı 1, sf. 31.
E: 1962/232, K: 1963/9, k.t. 16.1.1963, AKMD, sayı l, sf. 65.
E: 1963/4, K: 1963/71, k.t. 28.3 1963, AMKD, sayı l, sf. 135.
E: 1963/298, K: 1963/283, k.t. W.11.1963, AMKD, sayı 1, sf. 428.
E: 1963/101, K: 1964/49, k.t. 16.6.1964, AMKD, sayı 2, sf. 155.
105 E: 1962/198, K: 1962/111, k.t. 10.12.1962, AMKD, sayı 1, sf. 31.
E: 1962/281, K: 1963/52, k.t. 7.3.1963, AMKD, sayı 1, sf. 100.
106 E: 1963/204, K: 1963/179, k.t. 8.7.1963, AMKD, sayı l, sf. 313.
E: 1963/311, K: 1965/12, k.t. 4.3.1965. AMKD, sayı 3, sf. 61.
107 E: 1963/101, K: 1964/49, k.t. 16.6.1964, AMKD, sayı 2, sf. 155.
E:l965/25, K: 1965/57, k.t. 26.10 1965, AMKD, sayı 3, sf. 221.
E: 1965/45, K: 1966/16, k.t. 29.3.1966, AMKD, sayı 4, sf. 93.
92

4. Kanunun emrine dayanarak yürütme organınca alınacak tedbir-


ler, "umlUma şl1mil (objektif) nitelik" taş1malıdır 108 ve idareye, keyfi uy-
gulamalara sebep olacak çok geniş takdir yetkisi vermemelidir 109 .
B. N. Esen, Anayasa Mahkemesinin bu konudaki kararlarını değer­
lendirirken, Mahkemenin, yürütme faaliyetini, "çok dar ve işlemesi güç
bir çerçeve içerisine sokmak" eğiliminde olmadığını belirtmektedir 110 • Bu
açıdan, Anayasa Mahkemesinin "oldukça ileri görüşlü ve modern devlet
anlayışına uygun kararlar almış" olmasına işaret eden görüşe , 1961 Ana-
111

yasasının temel ilkeleri bakımından katılmak oldukça güçtür. Kaldı ki,


1567 sayılı kanuna dayanılarak çıkarılacak kararnamelerle, "hüklı.met"
meselelerin teferruatına değil, esasına da el uzatabilecektir. Çünkü, bu-
rada, teferruat İlıt:! esas arasında bir fark gözetmek mümkün değildir" 112 .
Hele, 1567 sayılı kanunun 1. maddesinde, "Türk parasının kıymetinin ko-
runması zımnında karar ittihazı" gib~ hiç bir çerçeve çizmeyen hüküm,
yürütmeye, adeta sınırsız bir düzenleme imkanı vermektedir. Bu durunr
da, 1961 Anayasasının 6. maddesindeki, "kanunlar çerçevesinde" sözL' ·
nün, hiçbir anlamı kalmamaktadır.
Karara muhalif kalan üyelerin de belirttiği gibi, "düzenleme yetki-
si genellik ve sınırsızlık gösterirse, diğer bir deyişle, tereddüt ve şüpheyi
davet etmeyecek şekilde açık kaidelerden yoksun bulunursa, yetki devrı
vardır" 113 • Bu da Anayasanın 5. maddesine aykırıdır.

Devlet hayatının doğurduğu zorunluklar, idare ve siyaset tekniğinin


gerekleri, yürütmeye geniş bir düzenleme yetkisinin tanınmasını zorun-
lu kılsa bile, 1961 Anayasasının temel ilkeleri buna imkan vermemekte-
dir114. Anayasamızın 5. maddesindeki hükme benzeyen 1946 Fransız Ana-
yasasının 13. maddesi, Fransız Danıştayı tarafından, 6 Şubat 1953 tarih-
li istişad kararda yapılan yoruma göre, "Düzenlemeye temel olan ka.
nun genel ve belirsiz bir yetki tammamalıdır" • 115

108 E: 1962/232, K: 1963/9, k.t. 16.1.1963, AMKD, sayı 1, sf. 66.


E: 1963/298, K: 1963/283, k.t. 29.11.1963, AMKD, sayı 1, sf. 429.
109 E: 1965/45, K: 1966/6, k.t. 29.3.1966, AMKD, sayı 4, sf. 93.
110 ESEN, B. , Anayasa Mahkeın,esine göre ... sf. 65.
111 SOYSAL M., Anayasaya Girhş ... sf. 225.
112 SARICA R., a.g.e., sf. 262.
113 E: 1963/4, K: 1963/71, 28.3.1963 tarihli karara yazılan muhalefet şer­
hinde, R. GÖKSÜ ve İ. H. ÜLKMEN'in görüşleri için Bkz. AMKD, sa-
yı 1, sf. 151.
114 DURAN L., 'IBMM Yetkilerini bırakıyor, Milliyet, 7 Eylül 1963.
115 Fransız Danıştayının 6 Şubat 1953 istişarı kararı için Bkz. Revue du
Droit Public, Paris 1953, sf. 170.
93

Kanaatimizce, 1961 Anayasasına göre, hukuken, yasama yetkisinin


yürütme organına devrine imkan olmadığı bir yana, düzenleme yetkisi-
nin genişletilmesine de imkan yoktur.
Yasama yetkisinin devredilemezliği konusunda yapmağa çalıştığının
açıklamaları, somut bir biçimde ortaya koyabilmek amacıyla, asıl üzerin-
de durmak istediğimiz "Kalkınma Planının Uygulanması esaslarına dair
28.7.1967 tarih ve 933 sayılı kanun" dur 116 .
Bu konu ile ilgili somut tahlilleri 933 sayılı kanun üzerinde toplama-
mızın bir sebebi de, bundan önceki yetki kanunları hakkında doktrin ve
Anayasa Mahkemesi kararları üzerinde yeterince durulmuş olmasıdır.
933 sayılı kaunnu incelerken, sadece hukuki planda 117 kalmağa ça-
lışacağız.
1. Kanunun çeşitli maddelerinde (933 sayılı kanun md. 1, 2, 3, 4, 5,
7, 8, 10), Bakanlar Kuruluna, yürürlükteki kanunları kararnamelerle de-
ğiştirebilme yetkisi verilmektedir. Bir kere, 1961 Anayasasına göre, yü-
rütme ve idarenin "kural işlemlerinin" 107 ve ll3. maddelerde belirti-
len tüzük ve yönetmelikten başka bir şekilde yapılmaması gerekir 11 ~.
Öte yandan, Bakanlar Kuruluna verilen düzenleme yetkisi, ·vlağan­
üstü bir düzenleme yetkisidir. 1961 Anayasası, yürütme organına, hiç bir
şekilde olağanüstü bir yetki vermemiştir. Anayasanın 123 ve 124. mad-
delerinde, olağanüstü haller ayrıca belirtilmiş ve normal zamanlarda ol-
duğu gibi, olağanüstü zamanlarda da yürütme organının düzenleme yet-
kisinin yasama işlemlerini değiştiremeyeceği kabul edilmiştir. Bu durum,

116 R.G. ıı Ağustos 1967 - 12671. Bu satırları kaleme aldıktan bir süre
sonra Anayasa Mahkemesi 933 sayılı kanunun çeşitli maddelerini ip-
tal etmiştir. Bkz. 26 Ekim 1969 tarihli gazeteler. Anayasa Mahkeme-
sinin bu iptal kararı ile ilgili gerekçeli hükmü çok daha sonra yayın­
lanmıştır. Bkz. E: 1967/41, K: 1969/57 karar günü 23, 24 ve 25.10.1969
R. G. 12 Mart 1971. Aynı konuda, E: 1967/42, K: 1969/58 karar günü
25.10.1969, R.G. 9 Nisan 1971 - 13804.
117 Bu kanunun kısmen hukuki fakat daha çok siyasi açıdan tahlili için
Bkz. ONAR s. s., Yetki Kanunu ve Anayasaya Uygunluk, Milliyet
16 Ağustos 1967; ÖZEK Ç., Yetki Kanunu, Cumhuriyet, 22 Ağustos
1967· TUNAYA T. Z., a.g.e., sf. 697-699, 757, 758.
118 DÖNMEZER S., I\.ronik, İHFM, Cilt XXVIII, sayı 1 ( 1962), sf. 242:
DURAN L., Mevzuat Kroniği, İHFM, cilt xxynr, sayı 1 (1962), sf. 230:
aynı yönde İdare Alanının Düzenl~?mesi, IH~M, cilt XXX. sayı 3--!
(1965) ayrı bası, sf. 26-27; TOSUN O., a.g.m., IHFM, cilt XXVIII, sayı
2 (1962), sf. 353. Aynı yönde E: 1963/4, K: 1963/71 de, muhalefet şer­
hinde E. KORKUT'un görüşü, AMKD, sayı 1, sf. 148.
94

Anayasanın "kanunlar çerçevesinde" ve yasamaya tabi yürütme, sürekli


parlamento ve yasamanın kanuncu niteliği ile de tamamen tutarlıdır.
933 sayılı kanunun 1. maddesinin A bendine göre, Bakanlar kurulu,
genel ve katma bütçelerden ödünç verme şeklinde transferler yapmak
amacıyla, fonlar tesis edebilecektir. Genel ve katma bütçeler arasında
transferler yapılması, Anayasanın 126. maddesine göre, ancak bir kanun-
la olabilir. Kararnamelerle, yasama işlemleri (kanunlar) değiştirilemez.
Böyle bir transfer ise, yasama organının, bütçe kanununu değiştiren yeni
bir kanunu ile mümkündür119 •
Kanunla düzenlenmesi gereken konuların yürütme işlemleri ile dü-
zenlenmesi, 5. maddedeki, yasama yetkisinin devredilemeyeceği ilkesine
aykırıdır.
Bunun yanında önemli bir nokta da, tesis edilecek fonlardan yapı·
Iacak transferlerin nerelere yapılacağının kanunda belli edilmemiş olma-
sıdır. Diğer deyişle, kanunun "amaç ve hedefi'' açıklanmamıştır.
2. 933 sayılı kanunun 2. maddesinin A bendi, yıllık programlarla
yatırrm indirimlerinden faydalanacak yatırım miktarının tesbitini, yıllık
programlara bırakmaktadır.
Kanunun 2. maddesinin B bendi, "Gümrük vergi ve Resimlerde ...
kısmi veya tam muaflıklar ihdası veya bu vergilerin kısmen veya tama-
men iadesi k.:musunda", Bakanlar Kuruluna, kararnameler yapmak yet·
kisi vermektedir.
Anayasanın 61. maddesinin 2. fıkrasındaki " ... verg~ resim ve harç-
lar ve benzeri mali yükümler ancak kanunla konulur" hükmü karşısında,
2. maddenin A ve B bendleri açıkça Anayasaya aykırıdır. Yatırım ind~­
rimleri de vergi muafiyeti olduğundan, "vergi ödevi" gibi, bunun istis-
nalarının da, Anayasanın 61. maddesine göre, kanunla düzenlenmeleri
gerekir. Kanunla düzenlenmesi gereken bu konunun, doğrudan doğru­
ya yürütmeye bırakılması, yetki devrinden başka bir şey değildir. Hele
2. maddıenin A bendindeki, "yatırım indirimlerinin" yıllık programlarla,
B bendindeki "vergi muafiyetlerinin" kararnamelerle düzenlenmesi kabul
edilemez.
Yıllık programlar, icrai - idari bir karar olmadıklarına göre, yasama
organının, böyle bir yetkiyi devrederke~ yürütmeyi 114. maddenin de ·
netiminden lllrtarmak istediği kanısı uyanmaktadır 1 :.ı 0 .

119 ONAR S. S., Yetki Kanunu ve Anayasaya Uygunluk, Milliyet, 16 Ağus­


tos 1967.
120 933 sayılı kanunun Cumhuriyet Senatosunda görüşülmesi sırasında
95

2. maddenin D bendi, "Umumi hıfzısıhha kanunu, İş Kanunları, ~a


halll İdareler Kanunları ve diğer mevzuatta her türlü yatırımlara ait
ruhsat formalitelerini ahenkleştirmek ... " için, Bakanlar Kurulunun, ge-
rekli tedbirleri, kararnameler çıkarmak suretiyle alacağını belirtmektedir.
Bu ahenkleştirme, kanunla başlangıçta (iptidaen) düzenlenmemiş bir
alanda yapılacağı gibi, yürürlükteki kanunları gerektiğinde değiştirmek
suretiyle de yapılacaktır. Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin belirsizli-
ği bir yana, yürürlükteki kanunlarda değişiklik yapılması, ancak kanun
kuvvetinde kararnamelerle mümkün olacaktır. Oysa, kanun kuvvetinde
kararname yapma yetkisi, 1961 Anyaasasına aykırıdır. 5. maddenin ya-
saklamak istediği bu husus, maddenin gerekçesinde de açıkça dile ge-
tirilmiştir.

933 sayılı kanun Millet Meclisinde görüşülürken de belirtildiği gi-


bi121, kanun mahiyetinde kararname çıkarmak, "Bakanlar kurulunun bir
kararname yoluyla bir kanun 122 hükmünü ilga etmek veya değiştirmek''
tir.

(Bkz. Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi, 28.7.1967, cilt 43, 97


Birleşim, sf. 688-689) CHP Grubu adına Fikret DÜNDoGAN'ın bu ko-
nuda söyledikleri ilgi çekicidir: " ... yıllık program hukuki değer t:ı-­
şıyan bir vesika dahi değildir. Kararname çıkarılacak demiyorsunuz
Bakınız : Bölgelere ve iktisadi faaliyet sektörlerine göre uygulanacak
nispetler bu haddi aşmamak üzere yıllık programlarla belirtilir diyor-
sunuz ... , ben kararnameye de karşıyım ya, mümkün değil Türk hu-
kukunda, insaf buyur kararname bile değil, bu. Ben belki hani karar-
nameye nerede ise razı olacağım, bu yıllık programdan kurtulma'<:
için".
121 Bkz. Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Dönem 2, cilt 21, 142. Birleşim,
sf. 247.
122 Burada yeri gelmişken kararname (decret) ile kanun kuvvetinde ka
rarname (decret - loi) kavramlarını kısaca açıklayalım : Kararna-
me, Cumhurbaşkanının yetkilerinin kullanılmasının hukuki şek­
lidir. Cumhurbaşkanı, hukuki işlemlerini kararname ile yapar. Ana-
yasanın 98. maddesine göre, Cumhurbaşkanının bütün kararları, Baş­
bakan ve ilgili bakanlarca imzalanır. Başbakan dışındaki bakanların
imzası bakımından kararnameler, Bakanlar Kurulu Kararnamesi ve
müşterek kararname olmak üzere ikiye ayrılır. Bakanlar kurulu ka-
rarı söz konusu olduğu zaman, bunu, bütün bakanların imzalaması
gerekir : Tüzükleri onaylayan kararnamelerde olduğu gibi. Müşterek
kararnamede, Cumhurbaşkanı ve Başbakanla, ilgili bakan veya ba
kanların imzaları vardır: tayin kararnameleri gibi (ONAR S. s., a.g.e.
cilt I, sf. 399). Kanun kuvvetinde kararnameler ise, yasama organı­
nın bir kanunla, belli konularda, yürütmeye verdiği geniş düzenleme
yetkisi üzerine, Bakanlar Kurulunca çıkarılan kararnamelerdir (O AR
96

Fransızların "Decrets - Lois'' dedikleri kanun kuvvetindeki kararna-


melerin bir özelliği, yürütme organının kararnameyle düzenlendiği hu-
susların, ayrıca, belli bir süre içinde, yasama organının onayına sunul-
masıdır.
Türk siyasi hayatında da, Fransızların "Decret - Loi'' sına aynen
uyan, geçmiş uygulamalara rastlanmaktadır. Bunun ilk ve tipik örnegı
olarak 10 Haziran 1933 tarihli ve 2294 sayılı kanun 123 gösterilmekte-
dir124. Bu kanun. yürürlükteki mevzuatı kararnamelerle değiştirmek yet
kisi yanında, 2. maddesi ile, Bakanlar Kurulunun alacağı kararların TBMM'
nce onaylanacağını belirtmişti. Bu geleneği daha sonra, MBK dönemin-
de çıkarılan 2 Ocak 1861 tariI:ıJi ve 197 sayılı kanunun 125 ile, 27 Haziran
1963 tarihli, 261 sayılı kanun 1211 devam ettirmiştir .
.3. Kanunun 7. maddesine göre, yapılacak "atanmaların" da Bakan-
lar Kurulu kararnamesiyle yapılacağı hükmü, Anayasanın 117. maddesi-
ne aykırıdır. 7. maddesinin l. fıkrasına göre, "kalkınma planının uygulan-
masında özel ihtisas Ye kabiliyet gerel-tiren Maliye, Ticaret, Sanayi, Ulaş­
tırma, Bayındırlık ve Tarım Bakanlıkları müsteşar, müsteşar muavin~
daire başkam, daire başkan muavini, genel müdür ve genel müdür mua-
vini görevlerine'', meslek kıdemi ve müktesep maaş derecesi dikkate alın-

S.S., a.g.e., cilt I, sf. 400, "Kamın kuvvetinde" oluşu, yürürlükteki


şekli kanunları değiştirebilmesini
ifade eder. "Kararname" kelimesi
de, bu işlemin , yürütmenin bir eseri olduğunu gösterir (Bkz. SOU-
BEYROUL J., Les decrets - lois sous la Quatrieme Republique, Pedone,
Paris 1955, sf. 20).
123 R. G. 20 Haziran 1933 - 2432. Bu kanunun 5. maddesine göre, 22 Şu­
bat 1936 tarihine kadar yürürlükte k~lacağı belirtilmiş ve bu tarihte
yürürlükten kalkmıştır.
124 Turan GÜNEŞ, 2294 sayılı kanunun, kararnamelerle kanunlarda deği­
şiklik yapma yetkisi veren, ilk kanun olduğunu belirtiyor. Oysa 1567
sayılı Türk Parasının kıymetini koruma hakkındaki kanunun, idare-
ye sadece gerekli tedbirler alma yetkisini verdiğini, kanunlarda deği­
şiklik yapabilme yetkisini vermediğini belirtiyor (GÜNEŞ T., Yürüt-
me organının ... , sf. 145, not 39). Aksi yöndeki görüş için Bkz. SARI-
CA R., a.g.e., sf. 265-266, DAVER B., Fevkalade Hal Rejhnleri, Siya-
sal Bilgiler Fakültesi Yayını, Ankara 1961, sf. 139.
125 R. G. 7 Ocak 1961 - 10701. Bu kanun 14 Mayıs 1964 tarihli 474 sayıl
kanunun 6. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.
126 R. G. 5 Temmuz 1963 - 11446. Bu kanunun 2. maddesi, Bakanlar Kuru-
lu kararnamelerinin 3 ay içinde Meclisin onayına sunulacağını öngö-
rüyordu. Bu hüküm, 933 sayılı kanunun 11. maddesi ile yürürlükten
kaldırılmıştır. 933 sayılı kanuna göre, Bakanlar Kurulunca çıkarıla­
cak kararnamelerin belli bir süre için TBAM nin onayına sunulacağı­
na dair bir hüküm yoktur.
9';

maksızın atanmalar yapılması, Anayasanın 117. maddesinin l. fıkrasında


belirtilen " ... kamu hizmetlerinin gerektirdiği asH ve sürekli görevler, me-
murlar eliyle görülür" hükmüne açıkça aykmdır.

Ayrıca. 117. maddenin 2. fıkrası, "memurların nitelikleri, atanmaları,


ödev ve yetkileri hakları ve yükümleri; aylık ve ödenekleri ve diğer öz-
lük işlerinin kanunla düzenlenmesi" ni öngörmektedir. Oysa, 933 saytl 1
kanun, kanunla düzenlenmesi gereken bir konuyu Bakanlar kurulun.:ı
devretmektedir.
933 sayılı kanunun yürütmeye tanıdığı olağanüstü düzenleme yet-
kisi, Anayasanın 6. maddesinde belirtilen, "kanunlar çerçevesinde yürüt-
me görevini" ortadan kaldırmaktadır.
933 sayılı kanunun Bakanlar kuruluna tanıdığı geniş düzenleme yet-
kisi, siyasi hayatımızda karşılaşılan ilk örnek d~ğildir. Hatırlanacağı gibi,
1876 (1293) Kanurı - u Esasl'nin 36. maddesi, Ayan ve Meb'usan Meclis-
lerinin toplanbda bulunmadığı zaman ve acele işler için, "Kanun _ u
Esasi ahkamına mugayir olmamak üzere", yürütme organına, "kanun_ u
muvakkat" çıkarmak yetkisini veriyordu. Kanun - u Esas!'nin yürütmeye
tanıdığı bu düzenleme yetkisinin özelliği, hukuki bir temele dayanması
yanında, sınırlı ve geçici olması idi.
ı. Cumhuriyet döneminde olağanüstü hallerde, yürütmeye, kanun ko-
nusu olan hususları kararname ile düzenleme yetkisi veren kanunlar
"Anayasa teamülü" ile açıklanmak istenmiştfr . Bu görüş sağlam bi;
121

· temele oturmamaktadır. Çünkü, sert anayasalı bir sistemde, anayasa


teamülünün, contra Zegem bir rvlü olamaz. Anayasa teamülünün, ana-
yasa metnindeki boşluğu doldurucu veya onun yorumlanmasında yardım­
cı bir rolü olabilir; anayasa değiştirici bir rolü oJamaz .
128

Kaldı ki, 1924 Anayasasının 6. maddesindeki "Meclis, teşri salahiye-


tini bizzat istimal eder" hükmüyle, 1961 Anayasasının 5. maddesindeki
"Yasama yetkisi TBMM'nindir. Bu yetki devredilemez" hükmü arasında
bir fark olduğu da söylenemez. Bu maddeler, yürütme organının, kanun
kuvvetinde kararnameler çıkarmasına engeldir. Hatta, 1961 Anayasası­
nın 5. maddesindeki hükmün. I. Cumhuriyet dönemindeki, yürütmeye,
kanun konusu olan hususlarda kararname ile düzenleme yetkisi veren

127 BALTA T. B., a.g.e., sf. 76.


128 BURDEAU G.. Droit constitutionnel et İnstitutions Politiques, lOc
edition, L. G. D. J., Paris 1963, sf. 60. Aynı yönde LAFFERRİERE J
Manuel de drGit constitutionnel 2c edition, Faris 1947, sf. 347.

Erıfoğa Teziı; _ 7
98

uygulamayı yasaklamak istediği açıktır. Oysa, 933 sayılı kanunun, yü-


rütmeye, normal zamanlarda kullanılmak üzere, geniş bir düzenleme
yetkisi verdiği görülmektedir.
Yetki devri kvnusuna son vermeden önce, Anayasa Mahkemesinin
kararların.da dikkatimizi çeken bir noktaya değinmek istiyoruz.
Yürütmeye geniş bir düzenleme yetkisi verilmesine rağmen, Yetki
Kanununa dayanılarak yapılacak düzenlemeler aleyhine, idari yargı yo-
lunun daima açık olduğu, bu bakımdan da Anayasaya aykırılığın önlene-
bileceği. Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında belirtilmektedir 129 .

Bir kısım üyelerin de, muhalefet şerhlerinde belirttikleri gibi 130 :


"Bakanlar kurulu kararlarının kaza! murakabeye tabi olması da, kanu-
nun Anayasaya uygunluğunu tayin için ölçü olamaz".
Anayasa Mahkemesinin, "idari kararların yargısal denetiminin Ana-
yasaya aykırılıkları önleyeceği'' yönündeki görüşü, her şeyden önce, "Ana-
yasa yargısı" anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Zira, böyle bir görüş, Ana-
yasa yargısının inkarı sonucunu doğurmaktadır ve idari yargı ile Ana-
yasa yargıs1 arasındaki ayırımı gözden lraçırmaktadır.
Bu tutumuyla Anayasa Mahkemesi, kendi görevini, bir yerde, Ana-
yasanın 114. maddesinin korunmasına inhisar ettirmektedir. Yani, her-
hangi bir kanun söz konusu maddeye aykırı değilse, yasama yetkisini yü ·
rütmeye devretse dahi, Anayasaya aykırılığı söz konusu olmayacaktır.
Anayasa mahkemesi, idare mahkemesinden farklı olarak, olaylardan
soyut bir biçimde, kanunun anayasaya uygunluğunu denetlemektedir 131 .
Bakanlar kurulu kararlarına karşı idad yargı yolunun açık oluşu
başka bir mesele, kanunun Anayasaya uygun olup olmadığının denetlen-
mesi ise başka bir meseledir. Bu ayırım yapılmadığı takdirde. Anayasa
yargısının anlamı kalmamaktadır.

129 E: 1962/198, K: 1962/111, k.t. 10.12.1962, AMKD, sayı 1, sf. 31.


E: 1962/232, K: 1963/9, k.t. 16.1.1963, AAKD, sayı l, sf. 66.
E: 1963/4, K: 1963/71. k .t. 28.3.1963, A IKD, sayı 1, sf. 135.
E: 1963/204, K: 1963/179, k .t. 8.7.1963, AMKD, sayı l, sf. 312.
E: 1963/298, K: 1963/283, k.t. 29.11.1963, AMKD, sayı l, sf. 429.
E: 1963/128, K: 1964/8, k.t. 28.1.1964, AMKD, sayı 2. sf. 41.
130 AMKD, sayı I, sf. 142; AMKD, sayı 2, sf. 43, 45.
131 ÖZEK Ç., Filimcilikte Sansür ve Anayasa Mahkemesinin Konuyla İl­
gili bir kararı, İHFM, cilt XXXII, sayı 2-4 ( 1967), ayrı bası , sf. 20.
99

Anayasa Mahkemesi, Anayasaya uygunluk denetiminden ne anla-


ığım, daha sonraki bir kararında
132
şöyle açıklıyor : "bütün hukuki dü-
z-enin anayasa düzenine uygun olması gerektiğine göre, hangi sebep ve
gerekçeler dayanırsa dayansm, Anayasa düzeni içinde Anayasa' ıa a kırı
bir kanun hükmünün yürürlükte kalmasına yer verilemez'>. Bu b~kım~dan
Anayasa :Mahkemesi, menfaat çatışmalarını çözümlemekle göredi olma~
ıp, Anayasaya uygunluğun 133 kontrolüyle görevlidir .
134

132 E: 1963/152, K: 1964/66, k.t. 3.11.1964, AMKD, sayı 2, sf. 204-205.


133 Anayasa Mahkemesinin .·~rn uygunluğu denetlerken "menfaatleri den-
ge haline getirmesi" (DONMEZER S., Düşünce ve Kanaat Hürriyeti-
nin sınırı : Hürriyetin özüne dokunan sınırlamalar, (Kronik), İHFM,
cilt xxıx, sayı 3 (1963)' sf. 780) yönündeki görüşün isabetli olma·
dığını sanıyoruz. Anayasa mahkemesinin görevi, menfaatler denge-
sini sağlamak değil, Anayasanın öngördüğü gelişme çizgisine engel
olan yasama işlemlerinin sapmalarını önlemekle görevli bir hakem ro-
lü oynamaktır.
134 ESEN B. N. Anayasa Mahkemesine göre ... , sf. 32.
l K İ N C İ B Ö L ÜM

İÇ UNSURLAR

~ 1. SEEEP UNSURU

Kanunun sebep unsuru, genel olarak kanun koyucunun takdirine ait-


. i.
t ır
"Bir kanunun sebep ve saikinden anlaşılması gereken, kanunun ko-
nuş sebebi, çıkarılmasında rol oynayan sebep ve amillerdir" •
2

Anayasa, oolli
kvnuların muhakkak kanunla düzenlenmesi gerekti-
ğini ifade edebilir. Ancak, yasama organı, Anayasada kanunla düzenlen-
mesi istenilen konuları -Anayasanın geçici 7. maddesinde olduğu gibi-
gereken süre içinde yerine getirmezse, bunun hukuki bir müeyyide~ı
yoktur3 . Yasama organı, Anayasaya aykırı olmamak şartıyla istediği gibi
kanun koyabilir.
Yasama organı, ayrıca, sadece Anayasa' da belirtilen konuları düzen-
lemekle yetinmeyip, başka konuları da düzenleyebilir. Bu, tamamen, ya-
samın takdiriyle ilgilidir. Hatta, bu bakımdan, kanun koyucuyu, kanun
yapmağa sevkeden sebeplerin yargısal denetiminin güçlüğü bir yana,
bunun gereksiz dahi olduğu söylenebilir•. Fakat, 1961 Anayasasına göre,
-tesbit edebildiğimiz kadarıyla- "Yasama organının sebeple bağlı ol-
duğu" istisnai durumlar vardır. Bunlar:

1 ONAR, S. S., a.g.e., cilt I., sf. 361; GİRİTLİ - BİLGEN, a.g.e:, Birincı
Kitap, sf. 61; KIRATLI, \1: .• a.g.e., sf. 134. Kamu işlemleri bakımmdan
sebep unsurunun etraflı bir incelemesi için Bkz. GİRİTLİ, İ., İdare-:
nin yetkisini sap~tırması, İstanbul 1957, sf. 30 ve devamı.
2 TANÖR, B., Anayasa Hukuku Meseleleri, Filiz Kitabevi, İstanbul 1969
sf. 59.
3 GÜ. TEŞ T., Yürütme Organı. .. , sf. 86, not 83.
4 KIRATLI M., a.g.e., s. 134.
101

a) Anayasanın 39. maddesindeki, "Kamu hizmeti niteliği taşıyan


özel teşebbüsleri!1 kamu yararının gerektirdiği hallerde" devletleştirilmesi
durumu.
Burada, kanunla yapılacak olan devletleştirmenin sebep unsur~ hiç
şüphesiz, "özel teşebbüsün kamu hizmeti niteliği taşıması" olacaktır. Ka-
mm koyucunun bu konuda koyacağı kanun, 39. maddede belirtilen sebep-
le yapılabilir. Başkaca bir sebebe dayanılarak, "devletleştirme" konusun-
da bir kanun konamayacaktır. Fakat, 39. maddedeki bu sebep unsurun-
dan sonra gelen "Kamu yararının gerektirdiği hallerde" deyimi, amaç
unsuruyla ligili olup kanun koyucunun takdirine bağlıdır. Ne var ki, iler-
de göreceğimiz gibi. bu da yasama organını bağlamaktadır. Kanun koyu-
.cu, başka bir amaçla-mesela sırf o teşebbüsü cezalandırmak gibi bir
amaçla- devletleştirmede bulunursa, bu, Anayasaya aykırı olacaktırş.
b) Anayasanın 64. maddesindeki, " ... mahkemelerce verilip kesin-
leşen ölüm cezalarınm yerine getirilmesine karar vermek" hali.

Burada da, kanun koyucu, Anayasa'da belirtilen sebeple bağlıdır.


Başka deyişle, kanun koyucu, 64. maddedeki ifadıeye uygun olarak, "mah-
kernel·erce verilip kesinleşen bir ölüm cezası" olmaksızın -böyle bir se-
bebe dayanmaksızın-, bir kimsenin idam edilmesiyle ilgili kanun koya-
mayacaktır.

c) Anayasanın 74. maddesinin 1. fıkrasındaki, "Savaş sebebiyle ye-


ni seçimlerin yapılmasına imkan görülmezse", seçimlerin kanunla bir yıl
geriye bırakılması hali.
Bu fıkraya göre, kanun koyucunun, seçimleri bir yıl ertelemesi, ancak
"savaş sebebiyle" mümkün olacaktır. Başka bir sebeple seçimler bir yıl
ert-elenecek olursa, böyle bir kanun, sebep unsuru bakımından Anayasa-
ya aykırı olacaktır.
Yukarıda tesbit edebildiğimiz sebepler, kanun koyucuyu bağlamakta­
dır. Ancak bunlar istisna! olarak Anayasada yer alan sebeplerdir. Burada,
kanun koyucu "bu sebeplerle bağlıdır" demekle, bir düzenleme mecbu-
riyetini anlatmak istemiyoruz. Bu sebeplerin varlığı halinde, kanun ko-
yucunun, başkaca bir sebeple veya bu sebeplere dayanmaksızın, kanun
koyamayacağını belirtmek istiyoruz.

5 Bkz. AZRAK ü., Milli eştirme Kavraımı Üzerine, Mukayeseli Hukuk:


Araştırmaları Dergisi, İstanbul 1968, Yeni Seri, Yıl 1, sayı 2, sf. 55-56
102

Bazı hallerde, kanunun sebep ve amaç unsuru, birbiriyle öylesin


kaynaşmı~ durumdadır ki, bunları ayırmağa imkan yoktur. Yasamanın
tamamen takdirine giren sebep unsurunda sakatlık var mı yok mu diye
ortaya bir mesele koymak dahi anlamsızdır.
Sebep unsuru üzerindeki tartışmalar, veya bu unsurdaki sakatlığın
Anayasa Mahkemesince denetlenmesi, belki de, yasama organının yetki-
leriyle Anayasa yargısının kesiştiği nokta oluyor. Çünkü, sebep unsurunun
denetimi, "yasama organının takdiri veya siyasi tercihlerinin denetimi''
anlamını taşıyacağına göre, bu n0ktada yapılacak bir denetim, Anayasa
mahkemesini, ister istemez, politik tartışmaların kucağına itecektir 6 • Bu
da anayasa yargısı ile bağdaşmaz.
Kanunların sebep unsurunun "takdiri" nitelikte olması, kanun ko-
yucunun istediği konuyu ist€diği şekilde düzenleyeceği anlamına gelırez.
Yasama organının takdir yetkisinin7,Anayasaya uygun olarak kullanılıp
kullanılmadığının Anayasa Mahkemesince denetlendiğini gösteren ka-
rarlar vardır 8 •
Biraz önce de i~aret ettiğimiz gibi, kanunun sebep unsurunun Ana-
yasa Mahkemesince denetlenmesinin gereksizliği bir yana, bunun sakın­
caları da vardır; şöyle ki:

6 FEYZİOGLU T., a g.e., sf. 344.


7 Yasamanın takdir yetkisi konusunda Bkz. KIRATLI M., a.g.e., sf.
155-170.
8 Yasamanın takdiri konusunda Anayasa Mahkemesinin verdiği pren-
sip kararlarında: E: 1965/18, K: 1965/53, k.t. 11.10.1965, AMKD, sayı 3,
sf. 204; E: 1967/14, K: 1967/36, k.t. 14.11.1967, AMKD, sayı 5, sf. 170:
"Anayasa herhangi bir konuda buyurucu yahut yasaklayıcı bir ilke
getirmemişse bunun düzenlenmesini kanun koyucunun takdirine bırak­
mıştır" demektedir.
Anayasa Mahkemesinin yasama organının takdir yetkisini denetler-
ken tutarlı bir çizigde olduğu süylenemez. Mesela, E: 1963/16, K: 1963/
83. k t 8.4.1963, AMKD, sayı 1. sf. 164; E: 1963/170, K: 1963/178, k.t
5.7.1963, AMKD, sayı 1, sf. 305; E: 1964/36. K: 1964/77, k.t. 25.12.1964
AMKD, sayı 2, sf. 244; E: 1964/26, K: 1966/1, k.t. 13.1.1966, AMKD.
sayı 4, sf. 23 kararlarında. takdir yetkisini oldukça geniş yorumlarken,
başkaca kararlarında oldukça dar bir şekilde yorumluyor. Anayasa
mahkemesi. yasama organının, takdir yetkisi tanınan konularda ta-
mamen serbest o1mad·ğını. anayasadaki temel ilke1erle "ve Hukuk
Genel Prensipleri" ile bağlı olduğunu' (E: 1963/172. K: 1963/244, k.t
21.10 1963. AMKD, sayı 1, sf. 363; E: 1963/138, K: 1964/71, k.t. 11.12.
1964, A vIKD, sc:yı 2, sf. 216) belirtirken, son zamanlarda erdiği bir-
kararında kanun koyucunun "Anayasada yer alan bütün kuralları göz-
önünde tutmak" durumunda olduğunu belirtiyor: E: 1968/15, K: 1968/
13, k.t. 3, 4 ve 6 Mayıs 1968, R.G. 24 Ekim 1968, sf. 9, Sütun 1.
103

a) Bir kere, kanunun sebep unsurunu denetlemek, Anayasa ) argı­


smın mahiyetiyle b2ğdaşmaz. Kanunun sebebi, Kanun koyucuyu kanun
koymağa yönelten sebep ve amiller, maddi bir takım olaylardır. Kan1ı
nun sebep unsurunu, yani "hangi sebeplerle hangi kanunların yapılması"
gerebeceğini tayin etmek, yasama organmm yetkisine giren bir siyasi ter-
cih meselesidir 9 •
b) Anayasa Ma.hkemesinin, kanunun sebep unsurunun yerinde olup
olmadığını incelemesi demek, onun aynı zamanda, yerindelik (oppor-
tunite) denetimi yapması demektir.
c) Buna bağlı olarak ortaya çıkan bir husus da, aslında, Anayasa
Mahkemesinin, kam.nun yapılmasına sebep olan amilleri inceleyip de.
ğerlendirecek imkanlara sahip olmamasıdır. Mesela, Anayasanın 42. mad-
desinin son fıkrasına göre, "Memleket ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alan-
larda vatandaşlık ödevi niteliği alan beden veya fikir çalışmalarını" de.
mokratik esaslara uygun olarak düzenlemesinde, Anayasa Mahkemes~nin
"memleket ihtiyaçlarının zorunlu kılıp kılmadığı" nı nasıl tesbit edebile~
C€ği, şüphelidir, hatta imkansızdır.
d) Anayasa Mahkemesi, kanun koyucunun hangi sebeplerle kanun
koyduğunu araştırabilir. Buna engel bir durum yoktur, ama, sebeple il·
gili veriler, ancak ve ancak, kanunun amacının aydınlatılmasında bir kay·
nak olabilir.
e) Anayasa mahkemesinin, bir kanunu, sebep unsurundaki sakatlık
dolayısıyla iptal etmesi (Anayasanın md. 39, 64 ve 74 deki durumlar ha-
riç), Anayasa yargısı ile şu bakımdan da bağdaşmayacaktır: Anayasa
Mahkemesinin görevi, kanun koyucuyu düzenlemeye yönelten amilleri,
olayları değil, hukuk normlarının Anayasaya uygunluğunu denetlemek.
tir. Aksi halde, Anayasa Mahkemesi, kanun koyucuyu sultası altında tu·
tan bir organ haline gelecektir. Bu durumda, kanun koyucunun, Anayasa
Mahkemesi'nin istekleri yönünde düzenlemede bulunmasından başka
bir imktln kalmayacaktır.
Kanaatimizce, sebep unsuru, kaideten yasamanın takdirine girmek-
tedir. Kanun koyucunun bir kanunu ne gibi sebep ve amillerle koydu-
ğunun araştırılması, Anayasa mahkemesinin denetimi dışında kalmalıdır.
Sadece şu kadarını belirtelim ki. sebep unsuru, ancak, amaç unsurunun
aydınlatılması bakımından bir kaynak olabilir.

9 ONAR, S. s., a.g ..e., cilt I. sf. 361.


104

§ 2. AMAÇ UNSURU

Bir kanunun oluşmasında en önemli iç (intrinseque) unsurlardan biri,


hiç şüphesiz amaç unsurudur. Kanunun amac~ Anayasada belirt~:en
amaçlara uygun olmalıdır.
Kanunların kişisel, politik ve hissi amaçlarla konulmuş olması halin·
de, ortada bir yetki saptırılması (detournement du pouvoir) olacahır.
Başka deyişle, yasama organındaki çoğunluk, sırf kendi politik çıkarları
için bir kanun koyarsa, bu kanunun, amaç unsuru bakımından sakatlığı
söz k0nusu olur 10 •
Kanunların hangi amaçlarla yapılacağı, genel olarak Anayasada be-
lirtilmiştir.
Anayasada belirtilen konuların -özellikle temel hak ve hür·
riyetlerde- hangi amaçlarla düzenleneceği. ayrıca belirtilmiştir. Faka4
amaç unsurunun -diğer unsurlardan farklı olarak-sübjektif oluşu, ya-
samanın takdiri meselesini burada da karşımıza çıkarıyor. Pek tabil, yasdı11a
organı, Anayasada belirtilen amaca ulaşmak için, değişik yolların seçimini
yapmakta serb0sttir.
Kanun koyucu, eğilimine göre, "Kamuya yararlı" olanı ortaya koy-
makta serbesttir. Biraz sonra da göreceğimiz gibi, Anayasa Mahkemesi-
nin, amaç unsurunu değerlendirirken sık sık kullandığı "Kamu yararı:
kavramı, işlemin (kanunun) yöneldiği amacı tesbit bakımından bir ağır­
lık kazanmaktadır. Yoksa bir kanunun "kamuya yararlı" olup olmadığı
meselesi, Anayasa Mahkemesinin denetleyebileceği bir husus değildir.
Kanunuı:ı amaç unsurunu incelerken, Anayasadan hareket ederek,
şöyle bir ayırım yapmak mümkündür:
_, Anayasa koyucusu, bir kvnu, kanun koyucu tarafından düzenle-
nirken hangi amaçlarla sınırlanabileceğini veya düzenlenebileceğini11,

10 ONAR, S. S., a.g e., cilt L, sf. 363; GİRİTLİ - BİLGEN, a.g.e:. sf: 63;
"(sebep) tasarrufa tekaddüm eden bir unsur, (Maksat) da tasarrufun
nihai neticesidir" GİRİTLİ İ., İdarenin Yetkisini saptırması, sf. 34:
GÜNEŞ T., CHP'nin haksız iktisaplarının iadesi hakkında 6195 sayılı
kanunu iptal eden Anayasa Mahkemesi karan üzerine, SBFD, cilt
XVIII (1963), sayı 3-4, sf. 357.
11 Burada yeri gelmişken, sık sık kullanılan iki kavram üzerinde dur-
mak istiyoruz : Sınırlama ve düzenleme. Ilk bakışta Anayasa koyucu-
larının bunlara farklı anlamlar verdiği ileri sürülebilirse de, (DURA.. ·
L., İdare alanının ... İHFM, cilt XXX, sayı 3-4 (1965), ayrı bası, sf. 9;
105

Anayasanın o konuyla ilgili maddesinde belirtmektedir. MeseJa, Anaya-


sa'nın 28. maddesinde öngörülen toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı
" ... ancak kamu düzenini korumak" amacıyia, kanunla sınırlanabilecektir:
- Anayasa koyucusu, bazı maddelerde, herhangi bir sınırlama ama-
cı belirtmemekte ve o konunun muhtevaca sınırlanacağına dair bir hüküm
koymamaktadır: Anayasanın 20. maddesindeki "düşünce hürriyeti'' gibi.

_ Nihayıet, Anayasa Koyucusunun sadece düzenleneceğini söyledi-


gı, fakat bir sınırlama amacı belirtmediği konular vardır. Bu husus, temel
hak ve ödevlerin bazı maddeleriyle, Anayasanın III. kısmındaki "Cum-
huriyetin Temel Kuruluş" unda belirtilen diğer devlet faaliyetleri, içine
almaktadır •
12

Anayasanın sistematiği içinde, yukarıda ortaya kaymağa çalıştığı­


mız meseleleri -"temel haklar ve ödevler" ile "diğer devlet faaliyetle-

ÖZEK Ç., Kronik, İHFM, cilt XXIX, sayı 4 _(1964). ayrı bası, sf. 14;
DÖNMEZER s., Basın Hürriyetini Düzenleyen ve Sınırlayan Mevzua-
tın Değerlendirilmesi, İHFM, cilt XXXII, sayı 2-4 (1966), sf. 435
DÖNl\ı1EZER, bu makalesinde aynen: " ... düzenleme niteliğindeki ya-
saklar, herkesin hürriyetten faydalanması için zarur! bulunan sınır­
ları ifade eder ve hürri~etin muhtemel suistimalini bertaraf etmek
amacını karşılar. Sınırlama ise, bir suistimal ihtimalini karşılayan ya-
saklardır" demektedir. TUNAYA T. Z., Siyasi l\1üesSıeseler, sf. 393'de
"Düzenleme, bir bakıma, sınırlamadır" dedikten sonra sf. 395'te "Yü-
rütme ancak ... düzenleyebilir ... sınırlamalar koyma yoluna gidemez"
diyerek herşeye rağmen her iki kavram arasındaki organik bir fark-
lılık görme eğilimindedir. Buna karşılık, "düzenleme" ve "sınırlama"
kavramlarının eş anlamda kullanıldığı da görülm2ktedri. Bkz. KA-
PANİ M., 1-{amu Hürriyetleri, Ankara 1968, sf. 179). Anayasa madde-
leri gözden geçirildiğinde, kurucuların, bu kavramları farklı anlam-
larda kullanmadığı anlaşılıyor. Anayasanın 18. maddesinde seyahat
hürriyetinin sınırlanabileceğinden söz edildiği halde, 23. maddede ga-
zete ve dergilerin çıkarılması, yayımı, mali kaynakları ve gazetecilik
mesleğiyle ilgili şartların, kanunla düzenleneceği belirtiliyor. Buna
bakarak 23. mr.ddedeki konuların sınırlanamayacağı şeklinde hukuki
bir son~ç çıkarmak mümkün değildir. Kısaca, bu kavramlar arasın­
da yapılacak bir ayırım, 1961 Anayasa.~ı bakımından pozitif bir temele
oturmamaktadır. Aynı yönde Bkz. GUNEŞ T., Yürütme organının ...
sf. 2, not 60; TANÖR B., Siyasi Düşünce Hürr~yeti ve 1961 Türk Ana-
7
yasası, İstanbul 1969. sf. 204, not 6. -
Anayasanın IV kısmında 1~4. madde ile öngörü~en Diyanet İşleri
12
Ba kanlığı _madde gerekçesınden ve 154. maddenm açık hükmünder
anlaşılacağı gibi_ "genel idare içinde'' yer almaktadır. Diyanet t 5-
leri Başkanlığı, böylece, devletin idare mekanizması içinde bir rarlık
kazanmaktadır.
106

rini'·- iH grup altında toplamakta yarar vardır. Zira birazdan göreceği­


miz gibi, temel haklar ve ödevler konus,mda belli bir çözüme \ armak,
ancak, Anayasa.:ıın 11. maddesinin yorumlanmasında benimsenecek gö-
rüşle ilgilidir.

A - TEMEL HAK VE ÖDEVLER

Temel hak ve ödevkr kimusunda, kanun koyucunun hangi amaçlarla


sınırlamada bulunabileceği, o hak veya hürriyetle ilgili maddede belir-
tilmiştir. ~1esel~ Anayasanın 28. maddesine göre, toplantı hakkı "Kamu
düzenini korumak amacıyla" sınırlanabilecek veya düzenlenebilecektir.
Bu konuda çıkarılacak bir kanun, ayrıca "milli güvenlik" amacıyla da bir
sınırlama getirirse, bu, o kanunu amaç unsuru bakımından sakat kıla­
caktır.

Biraz önce, yukarıda ortaya koyduğumuz ayırımda, Anayasanın her·


hangi bir sınırlama amacı göstermediği ve kanunla sınırlanacağına dair
bir hüküm koymadığı konularda, mesela 20. maddedeki düşünce hürri-
yeti, 21. maddedeki bilim ve sanat hürriyeti, 31. maddedeki hak arama
hürriyeti ve 62. ma<l<ledeki dilekçe hakkmda, kanun koyucunun durumu
ne olacaktır?
Öyle sanıycruz H, buradaki bütün mesele, An~yasanın 11. maddesi-
nin yorumu ile ilgilidir. Çünkü, 11. madde, bir "genel sınırlama" mad-
desi olarak kabul edildiği takdirde varılacak sonuçlarla, 11. maddenin
genel sınırlama maddesi olmayacağı ileri sürüldüğü takdirde varılaca 1<
s0nuçlar, farklı olacaktır.
1.) Doktrinde çoğunlukla ileri sürülen goruşıe göre, bütün hak ve
hürriyetler smırlanabilir 13 • Ancak bu sınırlamanın bir kanunla yapılması

13 Bu görüş Türk doktrininde, özellikle Anayasanın 20. maddesinde yer


alan düşünce hürriyetiyle ilgili tartışmalar dolayısiyle ileri sürül-
müştüF. Bkz. DÖNMEZER S., Düşünce ve Kanaat Hürriyetinin Sınırı.
Hürriyetin Özüne Dokunan Sınırlamalar, İHFM, cilt XXIX (1963~,
sayı 3, sh. 777-778; Basın Hürriyetini düzenleyen ve sınırlayan mev-
zuatın değerlendiriJ.m.esi, İHFM, cilt XXXII (1967), sayı 2-4, sf. 444;
Ba~n Hukuk~ İstanbul 1968 sf. 169-170; GİRİTLİ i.. Komünizm, Sos-
yalizm ve Anaya a.mız, AK yayınların, İstanbul 1967, sf. 27; YARSU-
V AT D, Toplantı ve Gösteri Yürüyü. leri Hürriyeti ve iıg·u Ceza Hü-
kümleri, İstanbul 1968, sf. 96; TİKVEŞ Ö., Sinema Fili.JQ1erinin Sansürü
İstanbul 968, sf. 44. Anayasanın 11. maddesinin bütün hürriyetlerin
107

·gerekir. Ayrıca, hak ve hürriyetleri sınırlayan kanun Anayasanın 11. mad-


desinin 2. fıkrası gernği, "kamu yararı, genel ahlak, kamu düz ni. OS) af
adalet ve milli güvenlik gibi sebeplerle de olsa, bir hakkın ve hürri\ etin
özüne dokunamaz". Kısaca, bu görüşe göre, bir hak ve hürri)etin ~mır­
lanabiJmesi, özüne dokunmamak şartıyla, bu amaçlarla veya bunların
d1şmda bir amaçla 1 ·• mümkündür.

Anayasanın 11. maddesinin genel sınırlama maddesi olarak yorum·


!anması, hiç şüphesiz, temsilciler meclisindeki görüşmelerin ışığı altında
değerlendirilmektedir .
15

sınırlamasında ölçü olabileceği yönünden ayr'ca Bkz. ARMAGAN S


Anayasa Mahkemesinde Kazai Murakabe Sistemi, İstanbul 1976 sf
115; AKIN İ., Temel hak ve özgürlükler, İstanbul 1968, sf. 126. '
14 Anayasanın 11. maddesinin 2. fıkrasında yer alan kavramların sınırl
olup olmadığı konusunda bir görüş birliği yoktur. Bu kavramların sı­
nırlı olmadığmı ileri sürenlerin (KIRATLI M., a.g e., sf. 160; ALDI-
KAÇTI o., a.g e., II, sf. 69; ARMAGAN S, a.g.e., sf: 114) komisyon
sözcüsünün etkjsi altında kaldıkları anlaşılıyor (Bkz. ÖZTÜRK K.
a.g ·e., cilt n, sf. 1246). Anayasa Mahkemesi de E: 1963/190, K: 1963
lCO, k.t. 29 4.1963, AMKD, sayı 1, sf. 204 kararında, 11. maddenin 2
fıkrasındaki kavramlardan hiçbirine girmeyen - "Yabancı memleket-
lerde geçinme imkan 1 arından yoksun bir Türkün süreceği düşük yaşa­
yış tarzının memleketin şeref ve itibarını zedeleyeceğini" ileri süre-
rek, 5862 sayılı pasaport kanununun 22. maddesini Anayasaya aykırı
bulmamıştır. Oysa bu smırlaman n , Anayasanın 11. maddesinin 2. fık­
rasındaki kavramlardan hiç birine uymadığı açıktır. Kanaatimizce
Anayasanın 11. maddesinin 2. fıkrasındaki kavramların sın·rlı oldu-
ğunu kabul etmek gerekir. Çünkü, anayasanın sonraki maddelerinde
yer alan 'rToplum yararı" (Anayasa md. 36, 41, 52) kamu yararın n,
salgın hastalıkları önleme (Anayasa md. 18) kavramı da kamu düze-
ninin somut bir biçimi o 1up, bu kavramlar içinde yer alırlar. Bu
kavramların sınırlı olduğu konusunda etraflı bilgi için Bkz. ÖZEK Ç.,
Pasaport Kanununun 22. maddesi Anayasaya aykırı mıdır? İHFM,
cilt XXIX (1964), sayı 4. ayrı bası, sf. 13; ESEN B. N., Anayasa Mah-
kemesine göre Türk Anayasa Hukuku Anlayışı, Ankara 1966, sf. 51-
52. AKIN İ., a.g.e., sf. 125-126.
15 G~rçekten de 11. maddenin görüşülmesi sırasında, Esat ÇAGA'nin
"temel" Hak ve Hürriyetler ancak Anayasanın açıkça kabul et iği
hallerde ve gösterdiği sebeplere dayanılarak kanunla sınırlanabilir'•
şeklinde verdiği önergenin (Mümtaz SOYSAL zikrediyor : Ana rasa
Hukuku A~·ısından Kapalılık ve Aç.~klı~. Kavramları, SBFD, cilt XXIII
0968 ), sayı ı. sf. 267; ayrıca Bkz. OZTURK K., a.g.e., cilt II, sf. 1255-
1256) reddedilmesi bu yönde bir yorumu haklı kılar intibamı uyan-
dırmaktadır.
108

Anayasa ~fahkem€sinin,sık s1k ba5nırduğu Anayasa gerekçel<erine


ve Tıemsilciler Meclisindeki görüşmelere bağlı kalarak, 11. madde konu-
sundaki eğilimi, bunun bütün hürriyetlerin sınırlanmasında bir ölçü oldu-
ğu yönündedir 16 • Ancak, Anayasa Mahkemesinin 11. madde hakkındaki
genel eğilimi bu olmakla birlikte ve hatta Anayasanın bir hak ve hürri-
yetle ilgili maddede belirtilen sınırlama amaçlarını genişletme konusun-
daki tutumuna rağmen 17 , mahkemenin istikrarlı bir görüşte olduğundan,
daha dvğrusu tutarlı bir çizgisinden sözetmek çok güçtür. Zira, Anayasa
Mahkemesi, başkaca kararlarında 18, her maddedeki sınırlama amaçlarıy
la yasama organının bağlı kalması gerekliliği görüşünde olmasına ve Ana-
yasanın 31. maddesinde yer alan "savunma hakkını" gayet yerinde olarak
"muhtevaca sınırlanamayacak" haklardan kabul etmesine rağmen , Ana- 19

16 Bkz. E: 1963/16, K: 1963/38, k.t. 8.4.1963, AMKD, sayı 1, sf. 164; E:


1963/17, K: 1963/84, k.t. 8.4. 1963, AMKD, sayı 1, sf. 178, E: 1963/l 73,
K: 1965/40, k.t. 26.9.1965, AMKD, sayı 4, sf. 266, E: 1963/336, K: 1967/
29, k.t. 26 - 27.9.1967, R.G., 19 Ekim 1968 - 13031, sf. 11, sütun 2: E:
1966/21, K: 1968/26 k.t. 19.6.1968, R.G., 24 Aralık 1969 - 13382, sf. 2,
sütun 1.
17 E: 1962/227, K: 1963/34, k.t. 19.2.1963 AMKD, sayı 1, sf. 76-77.
E: 1963/200, K: 1963/110 k.t. 13.5.1963 A 'IKD, sayı 1, sf. 217,
E: 1963/197, K: 1963/166 k.t. 26.6.1963 A..1\ı1KD, sayı 1, sf. 262.
18 E: 1963/330, K: 1964/15, k.t. 11.12 1964 AMKD, sayı 2. sf. 61'de 3236
sayılı kanunun 1 ve 2. madelerini, Anayasanın 18. maddesinin 2. fık­
rasında yer alan sınırlama amaçlarına uymadığından iptal etmekte-
dir. Bunun gibi, E: 1963/15, K: 1964/66, k.t. 3.11.1964, AMKD, sayı
2. sf. 204'de aynen" Anayasa, kişinin temel hak ve hürriyetlerini an::ı
kurallarla kesin surette düzenledikten sonra, kanun koyucunun bun-
ları hangi ahvalde ve hangi düşüncelerle ve ne ölçüde sınırlanabile-
ceğini ayrık bir şekilde yine kendisi belli etmiş ...... kanun koyucunun
herhangi bir konuyu düzenlerken bu esaslara bağlı kalacağı tabiidir"
demektedir, böylece, Anayasanın 21. maddesi, "Eğitim ve öğretim hürri-
yetinin herhangı bir düşünce ve neden 1e sınırlanabileceğine dair diğer
temel hak ve hürriyetlerd2 olduğu gibi kanun koyucuya yetki veren
bir hüküm yer almamıştır" sonucuna varmaktadır. Aynı yönde E:
1963/138. K: 1964/71, k.t. 11.12.1964, AMKD, sayı 2, sf. 216 da "Ana-
yasa"ya dayanan haklar... gene Anayasada gösterilen hallerde kay L -
lanabilir".
19 E: 1963/197, K: 1963/166, k.t. 26.6.1963, AKMD, sayı 1. sf. 271 de
" ... savunma hakkı, kişilerin en kutsal temel haklarındand ı r. Bu hak -
kın herhangi bir şekilde sınırlandırılmasının kişinin sa\'unma hak-
kından yoksun bırakılması gibi bir sonuç doğuracağından şüphe ed>
lemez".
109

yasanın 20. maddesindeki düşünce hürriyeti konusunda, bu sonuca aynı


mantıkla varmaması oldukça gariptir.

2.) A.nayasamn 11. maddesinin yorumu konusunda, gerek doktrin


ve gerekse Anayasa Mahkemesinin "genel eğilimini" belirten görüşe. ka-
naatimizce, şu sebeplerle katılmak mümkün değildir:
a) 1961 Anayasasına göre, temel hak ve hürriyetlerin hangi amaç-
larla sınırlanacağı, o hak ve hürriyetle ilgili maddede gösterilmiştir. Ka-
nun byucu ilgili maddede gösterilen amaç veya amaçlardan bir başka­
sına dayanarak, bir hak ve hürriyetin sınırlandırılması yoluna gidemez20.

Kanunla sınırlanacağına dair bir hüküm taşımayan hak ve hürriyet-


21
ler, mutlak niteliktedirler . Kanun koyucu, bunları, muhtevaca sınırla­
yamayacaktır. Muhtevaca sınırlanamayacak hak ve hürriyetler: düşüne,.
hürriyeti (md. 20) bilim ve sanat hürriyeti (md. 21) 22 hak arama hürriyeti
(md. 31) ve dilekçe hakkıdır (md. 62) 23 .
b) Anayasanın 11. maddesi genel bir sınırlama maddesi olarak ka-
bul edildiği takdirde, Anayasadaki diğer hak ve hürriyetlerin hangi
amaçlarla smırlanacağını belirten maddelerin bir anlamı olmamalıvdı24.
Anayasada sınırlanacağı belirtilmeyen hak ve hürriyetleri, Kanun koyu-
cunun, ıı. maddeye göre hem sınırlaması, hem de bu sınırlamayı 2. fık-

20 SOYSAL M., Anayasa giriş ... , sf. 243; Anayasa Huktıın:u Açısından Aı;ık­
lık ve Kapalılık KavramJarı, SBFD, cilt XXIII (1968), sayı 1, sf. 2BB.
Haklar ve Özgürlükler Bakımından 1D61 Anayasasının Evrensel An-
lamı, SBFD, cilt XXIV (1969), sayı 1, sf. 93.
21 Burada mutlak niteliktedir derken, bunların muhtevaca sınırlanama­
yacağını kasdediyoruz yoksa şeklen düzenlenmeyeceklerini değil, Ak~!
yönde Bkz. DÖNMEZER S., Basın . Hürriyetini Düzenleyen ve Sınırla­
yan Mevzuatın Değerlendirilmesi, IHFM, cilt XXXII (1967), sayı 2- 4
sf. 435.
22 Anayasanın 21. maddesinde "kanunla düzenleme", ancak ''özel okul-
ların bağlı olduğu esaslar" bakımından söz konusu olmaktadır.
23 TANÖR B., Siyasi Düşünce Hürriyeti ve 1961 Türk Anayasası, İs an-
bul 1969, sf. 128-129.
24 Mümtaz SOYSAL, 1 ı. maddenin genel bir sınırlama maddesi olarak
yorumlan~bilmesi için, maddenin şu şekilde yazılmış olması gerekti-
ğine. haklı olarak işaret etmektedir: "Temel hak ve Hürriyetler, Ana-
yasanın süzüne ve ruhuna uygun olarak ve ancak kanunla sınırlana­
bilir". Anayasa Hukuku Açısından Açıklık ve Kapalılık Kavramları
SBFD, cilt XXIII, (1968), sayı 1. sf. 268; Haklar ve Özgür ük er BRk _
mmdan 1961 Anayasru.-ı:nın Evrensel Anlamı SBFD, cilt XXIV (1969
sayı 1, sf. 93.
110

radaki amaçlardan dilediklerine dayanarak ) apması, tutarlı olmamakta-


dır. Başka deyişle, sınırlanacağma dair bir hük .. m taşımayan hak ve hür-
riyetler konusunda. :amın ko) ucunun, "geniş bir takdir yetkisinden., s0:r.
edilemez. Kaldı ki, Anayasanın 11. maddesinin 2. fıkrasında yer alan
"kamu yararı'' ve "sosyal adalet" kavramları, Anayasanın II. kısmın.n
III. bölümünde yer alan sosyal ve iktisadi hakların düzenlenmesiyle Hgilı­
dirler25. Bu bakımdan, Anayasanın 20, 21, 31 ve 62. maddelerinin smuhn-
dırılmasında bir ölçü olmalarına imkan yoktur.
Anayasanın başlangıç, 2. v0 11. maddelerinden ve A.nayasanın bü-
tününden çıkan anlama göre, "kaide ve aslolan hürriyettir '''.?6 ve temel
haklar, ancak Anayasada açıkça belirtilen durumlarda, istisnaen. sınıri:.ı­
nabilir.
c) Anayasanın 11. maddesi, b .. tün hak ve hürriyetleri kucakla~·<rn
genel bir sınırlama maddesi olmayıp, t-ek tek hak ve hürriyetler için Ar:>
yasada gfüteril-.:m amaçlara dayarnlarak yapılacak sınırlamaların o hak ve
hürriyetin özüne dokunamayacağını ifade et.nckt-edir 21 • 11. madde, her
hürriyet için gösterilen amaçlara göm yapılacak sınırlamalarda bir ölçü
koymaktadır. Böylece "sınırlamaları sınırla) an bir hüküm olmaktadır" 2 ıs.
Sonuç olarak, Anayasada "Kanunla sınırlama" sözünün edilmediği
hak ve hürriyetlerin, yasama organınca, bir kanunla dahi, muhtevaca sı­
nırlanamayacak hak ve hürriyetler olduğunu kabul etmek gerekir. Bunun
dışında, bütün hak ve hürriyetler, ilgili oldukları maddelerde belirtilen
sınırlama amaçlarıyla smırlanabilirler. Bunlar dışında bir amaçla, kanun
koyucu smırlamada bulunursa, amaç unsurunda sakatlık söz konusu 0la-
caktır ..
Üzerinde durulması gereken önemli bir mesele de, Anayasanın Sos-
yal ve İktisadi Haklar ve Ödevler bölümünde >er alan "Kanunla düzenle-
neceği''29 veya De ·letin alacağı "tedbirler" ve "korumalar" 30 konusunda,

25 GÜNEŞ T., Yüı>fitme Organının ... , sf. 110.


26 DURAN L., İtiraz Yolu ile Anayasa'Ya Aykırılık İddiası ve Temel Hak
ve Ödevlerin Kanunla Düzenlenmesi, (Kronik), İHFM. cilt XXXI
1965), sayı 1-9, sf. 340-341. Bu konuyu daha genel bir planda incele-
yen Münci KAPANİ a g.e., sf. 182 de aynen '·Bir kere, ilk ve temel
esas hürriyetin kaide, sınırlamanın ise istisna olmasıdır. Hür bir top-
lumda prensip olarak açıkça yasaklanmıyan her şeyin yap lmasının
serbest olması gerekir'' demektedir.
27 TUNA YA T. Z., a.g.e., sf. 436.
28 ÖZEK Ç .. 141-142. Ararat Yayın2vi, İstanbul 1968, sf. 242.
29 Anayasa, vld. 42/3. fıkra. 44/2. fıkra, 46/2. fıkra ve 47.
30 Anayasa. Md. ::5, 42/2. fıkra, 43/2. fıkra. 45, 46/1. fıkra. 48. 49. 50
51, 52.
lıı.

kanun koyucunun ne yönde hareket edeceğidir. Gerçi> bölümdeki maddele-


rin hemen hemen hepsi çalışanların hakları ile ligili olup, konuluş amaçla-
rı, maddderin niteliğinden çıkmaktadır. Amaç, iktisadi ve sosyal bakımdan
zayıf olanları korumak, maddi ve manevi varlıklarını geliştirme şartlarını
hazırlam::ı.k ve varlıklı sm·ıflara karşı bir denge sağlamaktır. Fakat, kanrm
koyucu, bu haklardan bir kısmını düzenlerken bir takım sınırlamalar da
getirilebileceğine göre, buradaki takdir yetkisinin ölçüsü ne olacaktır?

Mesela, Anayasanın 47. maddesinin 2. fıkrasındaki "Grev hakkının


kullanılması ve istisnaları ve işverenl·erin hakları kanunla düzenlenir"
hükmü, grev hakkının düzenlenmesini yasama organının takdirine bırak­
makta ve bu hakkın hangi amaçlarla sınırlanabileceğini belirtmemekte-
dir. Gerçi, 47. maddenin 1. fıkrasında "işçilerin işverenle olan müna e-
betlerinde, iktisadi ve sosyal durumlarını korumak veya düzdtmek ama-
cıyla toplu sözleşme ve grev haklarına sahip" oldukları belirtilmektedir.
Fakat bu hüküm. madde gerekçesinden de anlaşılacağı gibi, siyasi grev.
lerin önlenmesi amacını gütmektedir. Bunun dışında, grev hakkının dü-
zenlenmesi,tamamen yasama organının takdirine bırakılmaktadır.

Kanaatimizce, kanun koyucu, burada, Anayasanın 11. maddesinin 2.


fıhasmda belirtil·en amaçlardan herhangi birine dayanarak bu hakkı sı­
nırlayamayacaktır. Yukarıda da açıklamağa çalıştığımız gibi,11. madde-
nin 2. fıkrası genel bir sımrlama maddesi değildir. Bu madde, kanun koyu-
cunun -düzenlemcd(; bulunurkcr..- neyi yapamayacağını belirtmekte.
<lir. Başka bir deyimle, 11. maddenin 2. fıkrası menfi nitelikte bir hüküm-
dür31.
Su halde kanun koyucunun, mesela grev hakkını düzenlerken, takdir
yetki~inin sınırı ne olacaktır? 11. maddenin 1. fıkrası, bir hak ve hürriye-
tin sınırlanabileceğini kabul ettiği, fakat bu sınırlamanın hak \'e hürri-
yetle ilgili maddede açıkça belirtilmiş olmasına bağlandığına göre, bu-
rada kanun koyucu, her şeyd·en önce anayasanın "sözüne", yani Anaya-
sanın metnine ve "ruhuna" uygun bir düzenlemede bulunacaktır. Anaya-
sanın "ruhunu'' ise, Anayasanın hangi amaçlarla yapıldığını ve Anaya-
saya hakim olan esasları3'.! belirten, "Başlangıç'' daki ilkelerin meydana
getirdiğini söyleyebiliriz. Anayasanın 156. maddesine göre, başlangıç kıs­
mı da Anayasa metnine dahil olduğundan. kanun koyucunun, burada }er

31 ÖZEK Ç., a.g.2., sf. 242.


ARSEL I., :J.g.e., sf. 144-145; KUBALI H. N., Anayasa Hukuku De ste-
32
ri, İstanbul 1969, sf. 113 ..
112

alan ilkelerle bağlı olduğunda şüphe yoktur 3 z. Titekim Anayasa Mahke-


mesi ç6şitli kararlarında, Başlangıç'ta yer alan ilkelere atıfta bulun-
maktadır34.
Kanun koyucunun takdirine bırakılan konularda, Anayasa Mahke-
mesinin kararlarında belirtildiği gibi 3 ~, yasama organı, "Hukuk Genel
Esasları ve Anayasanın Temel ilkeleri ile bağlı olacaktır". Anayasa Mah-
kemesi kanun koyucunun takdir yetkisini bu şekilde sınırlamakla birlik-
t , genel sınırlama maddesinin 11. madde olduğunu hatırlatmaktadır 38 •
11. maddenin genel sınırlama
maddesi olamayacağı bir yana, Ana-
yasa Mahkemesinin sık sık başvurduğu "Kamu Yararı" kavramı da, ol·
dukça nazik meseleleri davet etmektedir. Biraz ilerde bu kavrama temas
edeceğiz.

B - DİGER DEVLET FAALİYETLERİ

Anayasanın açıkça ve istisnai olarak "yetki devrine" ızın verdiği


(Anayasa Md. 65/3 fıkra, 106 ve 112/3 fıkra) durumlar dışında, kanun
koyucunun takdir yetkisinin sının ne olacaktır? Anayasanın kanunla dü-
zenleneceğini belirttiği37 , veya -açıkça kanunla düzenleneceğini belirt·

33 BALTA T. B., Türkiye'de Anayasa Yargısı, AHFD., cilt XVIII, sayı


1-4 (1961), sf. 562.
34 E: 1963/16, K: 1963/83, k.t. 8.4.1963, AMKD, sayı 1, sf. 165-166;
E: 1963/17, K: 1963/84, k.t. 8.4.1963, AMKD, sayı 1, sf. 179-180;
E: 1963/25, K: 1963/87, k.t. 8.4.1963, AMKD, sayı l, sf. 186-187;
E: 1963/173, K: 1965/40, k.t. 26.9.1965, AMKD, sayı 4, sf. 246-247;
K: 1966/27, K: 1968/8, k.t. 21.2.1968, R.G. 24 Aralık 1969-13382 sf. 9-10
35 E: 1963/172, K: 1963/244, k.t. 21.10.1963, AMKD, sayı 1, sf. 363,
E: 1963/128, K: 1964/71, k.t. 11.12.1964, AMKD, sayı 2, sf. 216.
Hürriyetlerin sınırlanmasıyla ilgili olarak, yasamanın takdiri konu-
sunda Anayasa Mahkemesi Kararlarının tahlili için Bkz. ESEN B. N.
Anayasa Mahkemesine göre..., sf. 49-69.
38 Anayasa Mahkemesi E: 1963/336, K: 1967/29, k.t. 26-27.9.1967, R.G.
19 Ekim 1968-13031, sf. 11, sütun 2 de aynen "Anayasanın 46. maddesi
sendikalar ve sendika birlikleri kurma, bunlara serbestçe üye olma
ve üyelikten aynlma haklarını temel haklardan saymıştır. Fakat bu
haklar da, Anayasanın 11. maddesi gereğince, diğer temel haklar gibi
kamu yararı nedeniyle kanunla sınırlanabilir" demektedir. Aynı yön-
d~ki son bir karar için Bkz. E: 1966/21, K': 1968/26, k.t. 19.6.1968
R G. 24 Aralık 1969-13382, sf. 2, sütun 1.
37 .Anayasa l.\tld. 68/3, 74/1, 75/2, 78/5, 82/1, 110/4, 112/2, 116/4, 117/2.
120/5, 121/1, 122/1, 123, 124/3, 126/3, 127/2.3 128, 129/2, 131/4
135/2, 136, 137/1, 138/5, 139/5, 141/4, 142/2, 143/5, 148/1.
113

memiş olsa dahi- kanunla düzenlıenmesi gereken konularda3 hangi


amaçlarla bir sınırlama yapılacağı esası Anayasada gcsterilmemiştir.
Temel haklar ve ödevlerde, sınırlama amacının açıkça belirtildiği du-
rumlarda, düzenlemenin ancak ilgili maddede belirtilen amaçlara göre
yapılması gerektiğini görmüştük. Anayasanın sınırlama amacım açıkça
belirtmediği durumlarda ise, kanun koyucunun takdir yetkisinin sınırı
Anayasa Mahkemesinin kararlarından çıkan ~onuca göre iki esasta top~
!anıyordu: Hukuk Genel Esasları ve Anayasa Ilke"leri. Fakat, hemen ekle-
yelim ki, takdir yetkisinin sınırıyla, sınırlama amacının açıkça belirtilme-
diği durumlar birbirinden farklı meselelerdir. Yasamanın takdir yetkisi
ve bunun sınırı, kanunun konu unsuruyla ilgilidir. Çünkü, konu unsurun-
daki sakatlık. aşağıda göstereceğimiz gibi, Anayasanın koyduğu kuralla-
ra aykırılık meselesidir.
Bütün kamu işlemlerinin bir tek amacı vardır: Kamu yararını ger-
çekleştirmek. Bunun pozitif esası, Anayasanın 2. maddesinde yer alan
"Hukuk devleti' 'nden çıkmaktadır. Hukuk devletinin bir anlamı da, ki-
şisel çıkarları gerçekleştirmek amacıyla, veya belli bir partinin yararına
olarak herhangi bir kanun çıkarılamamasıdır 29 .
Burada, kamu yararı kavramı üzerinde uzun boylu tartışmalara gir~­
cek değiliz 4 o. Sadece, yasama işlemlerindeki 'Kamu Yararı''nın. ne yönde
değerlendirilebileceği üzıerinde duracağız.

38 Anayasa md. 115/1.2 fıkralar, 118, 119, 130, 133, 154.


39 Bu konuda Anayasa Mahkemesinin kararı için Bkz. E: 963/45, K.
967/20, k.t. 27.6.1967, AMKD, sayı 5, sf. 125; E: 1968/26, K: 1969/14
k.t. 18 ve 19 Şubat 1969, R.G. 25 Şubat 1969-13430, sf. 3, sütun ı. B..ı
kararında, Anayasa Mahkemesinin siyasi partilere devletçe yapılacak
yardım konusunu düzenleyen 15. 7.1965 tarih ve 648 sayılı Siyasi Par-
tiler Kanunu'nun 74. maddesini değiştiren 22.2.1968 tarih ve 1071 sa-
yılı kanunun An~yasa'ya aykırılığını tesbit ederken ortaya koyduğu
gerekçe, amaç unsurunun değerlendirilmesi bakımından ilgi çekicidir.
Kararda aynen: "Devlet yardımı bakımından siyasi partiler arasınd.ı
ayırım yapılma~ına gidildi mi, değişm:~ .ne~nel ölçüler bulma güçlüğü
veya bu türlü ölçülerden kaçınma egılımı; zaman ve ihtiyaca göre
yeni ölçüler bulup getirme çabası kendini gösterebilir ... Hele nesnel
ve değişmez olmayan ... ölçüler T~~M~nde_ oy _çoğu~l~ğunu elde tutan
topluluğun dilediği biçimde, be~ı~lı bı~. sı!ası partıyı ka~ırma, veya
güç duruma düşürme yahut bu ıkı eregı bırden gerçekleştınne olana .
ğının sağlanmasına yol açar ve devlet yardımını keyfiliğe doğru yönel-
tir'' denmektedir.
4o Bu konuda etraflı bilgiler için Bkz. TUNA YA T. Z., a.g.e., sf. 333 ve

Erdoğan Teziç _ 8
114

Anayasa Mahkemesi, kanunun Ana) asa) a U} gunluğunu denetlerken


"KamuYararı'' kavramına sık sık başvurmakta ve çeşitli I·ararlarmda bu-
nun kapsamını da belirtmeğe c;alışmaktachr 1 1 •
Kanunun amacı, Anayasada belirtilen amaçlara uygun olup, kısaca,
'·Kamu Yararı'' olmalıdır. Yarnma organındaki çoğunluk, bir kanunu, sa-
dece kendi politik çıkarlarını korumak amacıyla :yapmamalıdır. Ne rnr
ki, kanunların Anayasa; a uygunluğunda amaç unsurunun değerlendiril-
. mesi, "Yargıçlar hükiimetine" yol açabilecek en elverişli unsur olu} or.
Kaldı ki, bugüne değin "Kamu yararı" kanamının muhtevası açık ve
kesin bir biçimde orta! a konabilmiş değildir. Ortaya konmasına lüzum
olmadığı gibi. imkan da yoktur sanı) oruz. Kamu yararı kavramında bir
tanımlamaya gidilememesinin imkansızlığı, bunun dünya görüşüyle ilgili
olmasından ve toplumdaki bir sınıftan diğerine farklı bir anlam taşıma­
sından ileri gelmehedir. Kamu yararı kanamının, hukuki olmaktan çok,
siyasi ve ideolojik bir niteliği vardır. Çünkü, kamu ! aran, siyasi iktidarı
kullananların dün) a görüşüne O'Öre farklı bir anlam taşır. Siyasi iktidar,
sosyal sınıfların ve bu sınıfların dayandığı iktisadi mekanizmaların, siya-
set planındaki yansımasıdır. Belli bir zamanda . . İ) asi iktidarı kullanan
egemen sınıfın dün} a görüşüne ve dolayısı) la çıkarlarının korunması 1 ::
veya gerçekleşmesine göre, kamu yaran kendini belirleyecektir.

Bu bakımdan ''kamu ! aran'' kavramının ancak monist rejimlerde


bir anlamı olabilir. Flüralist ve sınıf çatışmalarının mevcut olduğu bir
toplumda, kamu yararının muhtevasının ne olduğunu tesbit etmenin bir
anlamı olma} acaktır sanıyoruz. Çatışan farklı çıkarların varlığı halinde,
kamu yararı, olsa 0lsa. egemen sınıfların tercihleriyle iç içedir.

devamı. Toplum yararı ile kamu · yararı arasında yapılan ayırım için
Bkz. sf. 339-340. Aynı yöndeki bir ayırım için AZRAK Ü., Millileştirme
Kavramı Üzerine, Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi, İstanbul
1968, yeni seri, yıl 1, sayı 2, sf. 54. Kamu yararı için ayrıca Bkz. ESEN
B.N., Anayasa Hukuku Genel Esaslar, Ankara 1963. sf. 119 ve devamı:
GİRİTLİ-BILGEN. İdare Hukuku (3. kitap), İstanbul 1967 .sf. 126-132:
TANÖR B., Siyasi Düşünce Hürriyeti. .. , sf. 131-137.
41 Bu konuda Bkz. E: 1S63/3, K: 1963/77, k.t. 26.3.1963. AMKD, sayı 1 sf
127: E: 1963/33!:3, K: 1964/61 , k.t. 15.9.1964, AMKD, sayı2, sf. 181: KI-
RATLI M .. zikrediyor a.g.e .. sf. 132. not 20.
42 POLİTZER G ., Principes Fondamentaux de Philosophie, Editions soci-
ales, Paris 1954, sf. 430-431. .. Kamu yararı·· kavramının sınıfsal nite-
liği hakkında ayrıca Bkz. SOYSAL M., Dinamik Anayasa Anlayışı, An·
kara, 1969 sf. 95.
115

Ana yam Mahkemesi, kararlarının bir kısmında \ kanunlarda kamu


1

.) ararının meYctıl olup olmadığım araştırmaktadır. Anayasa :\1ahkemesi


söz konusu kararlarında, kanun koyucunun t-crcihlerine kendi tercihle-
rini de eklemcktedır. Kanaalimizc-e, Malıkemenin, kaııunda kamu , aran
olup olmadığım denetlemesi, Anayasa yargısıyla bagdaşmaınakt~dır44.
Zira, kamın koyucuıım1 politik tercihlerini değerlendirmek, Ana\ a a . falı-
.kemesinin görevi dı~ındadır. -
Yukarıda da işaret etliğimiz gibi, kamu yararınm muhtc\ asım t sbit et-
menin imkansızlığı karşısında, bu kavrama sık sık baŞYunı]rnası _erinde
değildir. Anayasa Mahkemesi, amaç unsurunu cl·eğerlendirirken. ··Kamu
yararı-· ka\Tamına, ancak, kanun koyucunun bir kanunu kamu \aran ama-
cıyla mı, yoksa ba~ka bir amaçla mı yaptığı konusunda başrnr~alıdır 45 •
Anayasa Mahkemesi, ·'Kamu yararı'' kavramma baş\ ururken çok ha·_
sas ve dikkatli daHaıımalıdır. Aksi ha!de, yerindelik (opportunite) denetı-
mi yapan bir organ durumuna düşebilir.
--------
43 Anayasa Mahkcmesi'nin bu konudaki kararlarına örnek olarak Bkz
E: 1962/198, K: 1962/111, k.t. 10.12.1962, AMKD, sayı L sf. 30-31:
E: 1962/211, K: 1962/121, k.t. 26. 12.1962, AMKD, sayı L sf. 37:
E: 1962/286, K: 1963/53, k.t. 7.3.1963, AMKD, sayı 1, sf. 104-105:
E: 1963/3, K: 1963/67, k.t. 26.3.1963, AMKD, sayı 1, sf. 125-127:
E: 1963/16, K: 1963/83, k.t. 8.4.1963, AMKD, sayı 1, sf. 166;
E: 1963/17, K: 1963/84,k.t. 8.4.1963, AMKD, sayı 1. sf. 179-180;
E: 1963/25, K: 1963/85, k.t. 8.4.1963, AMKD, sayı l, sf. 186:
E: 1963/301, K: 1963/271, k.t. 13.11.1963, AMKD. sayı ı, sf. 390;
E: 1963/161, K: 1964/11, k.t. 4.2.1964, AMKD, sayı 2, sf. 53:
E: 1963/26, K: 1965/49, k.t. 28.9.1965, AMKD, sayı 3, sf. 185:
E: 1963/156, K: 1966/34, k.t. 20.9.1966, AMKD, sayı 4, sf. 198;
E: 1963/145, K: 1907/20, k.t. 27.6.1967, AMKD, sayı 5, sf. 125.
Temel haklar ve hürriyetlerin sınırlandırılmasıyla ilgili olarak. ·'Ka-
mu Yararı" kavramına mahkemece sık sık başvurulması ve bunun
tenkidi için, ayrıca Bkz. ESEN B. N., Anayasa Mahkemesine göre ... ,
sf. 59-62.
44 Yüksek Mahkemenin, Türkiye'nin sosyolojik ve iktisadi gerçeğini ka-
nunun Anayasaya uygunluğunda ölçü olarak kabul etmesi, oldukç 3
şaşırtıcıdır. E: J 963/57, K: 1965/65, 27.12.1965 tarihli karardaki şu sa-
tırlar insanı ürpertiyor " ... halkının büyük coğunluğunun, ne yazık ki
başlıca gıdası ekmek teşkil eden bir ülkede bir cezalının üç gün yalnız
bu gıda ile yetinmek zorunda bırakılmasını eziyet ve işkence ~aymak
gerçekçi bir görüş ve anlayış olamaz". AMKD, sayı 4, sf. 7. Aynı ~'Ön­
de E: 1965/41. K: 1965/66, k.t. 27.12.1965, AMKD, sayı 4. sf. 13; E: 1963/
132, K: 1966/29, k.t. 28.6.1966, AMKD, sayı 4, sf. 155.
45 GÜNES T., Devlet Başkanı - Meclis Çatışması, SBFD, cilt XIX, no. 2
( 1964) ,~ sf. 185. Aynı yönde Bkz. SOSYAL M., Dinamik Anayasa Anla-
yışı, Ankara 1969, sf. 96.
116

Mahkemenin bazı Ü) el erinin belirttikleri gibi : "Anayasa Mahkemesi


bir yargı 0ranı olm2k itibariyle bir kanunun anayasaya aykırılığı iddiası
nı incelerkıen ) alnız Ye ancak kanunilik denetimi yapmak zorundadır. Ana-
yasaya aykırılığı zahir olan bir kanun veya hükmü, halin icabına uygun ol-
duğu bakımından ele aldığı takdirde }etkisinin sınırlarını aşmış ve siyasi
sahaya girmiş olur'' 16 .

Amaç unsurunda dikkat edilmesi g reken nokta şu oluyor : bir kam1-


mm ülkenin ihtiyaçlarına u;. gun olup, olmadığı meselesi bir siyasi tercih
meselesidir ve bu, kanun koyucunun tamamen takdirine aittir. Oysa, ka-
nunun Anayasaya uygunluğu ayrı bir mese1edir 17 • Anayasa Mahkemesinin
denetimi, hukuki bir meselenin çözümlenmesiyle ilgili olup 4 ' \ Anayasanın,.
kanun tarafından ihlal edilip edilmediğinin tesbitinden ibarettir. Başka
deyişle, Anayasa mahkemesinin denetimi, bir kanunilik denetimidir 19 • B1.1
denetimin amacı, ·'adaleti siyasileştirmek" değil, "siyaseti hukuklleştir­
mek'' tir 50 •

Anayasa ~fahkememizin, zaman zaman, kendi tercihlerini, kanunla-


rın Anayasaya uygunluğunda bir ölçü olarak ku1landığı, yetkilerini aşarak
yerindelik d~netimi yaptığı görülmektedir 51 •

46 E: 1962/198, K: 1962/111, k.t. 10.12.1962 kararı muhalefet şerhi Bkz~


AMKD, sayı 1, sf. 36.
47 FEYZİOGLU T., a.g.e., sf. 343, not. 8.
48 LAFERRİERE J. Manuel De Droit Constituticmnel, 2e ed., Faris 1947
sf. 312; KUBALI H. N., a.g.e., sf. 102.
49 BARTHELEMY - DUEZ, a.g.e., sf. 207.
50 FEYZ10GLU T., a.g.e., sf. 345.
51 Şu satırlar, Anayasa Mahkemesinin yetkilerini aşarak tıpkı bri kanun
koyucu gibi siyagi tercihlerini ortaya koyması bakımından oldukça il-
gi çekicidir: "244 sayılı kanun, Hür Dünyanın ·e bu arada Türkiye'nin
savunması bak1mından önemi tartışılamıyacak kadar aşikar olan Ku
zey Atlantik Andlaşmasının uygulanması Konusuna 6-. maddesinde ay-
rıca yer Yermiş bulunmaktadır". E: 1963/311, K: 1965/12, k.t. 4.3.1965~
AMKD, sayı 3, sf. 61. Bu konuda ayrıca Bkz. ÇELİK E., Andlaşma yap-
ma Yetkisi, (Kronik, İHFM, cilt XXXI, sayı 1-4 (1965), sf. 394.
Bu konudaki örnekleri çoğaltmak mümkündür. Mahkemenin bu eğili­
mini ortaya koyan ilgi çekici bir başk3. kaz-ar, 25 Kasım 1336 günlü
ve 55 sayılı, Düğünlerde Men'i İsrafat Kanun.unun Anayasaya aykırı­
lığı sonucuna varırken dayandığı gerekçedir: " ... Kanunun, zenginlerin
servetlerini düğün vesilesiyle ve çeşitli şekillerde teşhir etmelerini ya-
saklamak suretiyle yoksul kişilerin tedirgin edilmelerini ve rekabe
duygularını önlediğini ve bu suretle kamu düzenini ve genel ahlak!.
117

Anayasa Mahkemesinin, "Kamu yaran" kavramına başvurduğu za-


man düştüğü hatalardan biri de, amaç unsuruyla konu unsurunu birbiri-
ne karıştırması, aradaki farkı gözden kaçırmasıdır · • 2

Bazı kararlarında, kanunun yapılmasında kamu yararı olduğu anla-


şılması halinde, kanunun konu unsuru bakımından da Anayasaya uyguu
olduğu sonucuna varmaktadır. Daha doğrusu, konu bakımından Anaya·
saya uygunluğu, amaç unsuru değerlendirilerek ispatlanmağa çalışılmak­
tadır53. Oysa, amacın "Kamu yararı" oluşu, konu bakımından Anayasaya
uygun olması sonucunu doğurmaz. Bu konuda, mahkeme kararlarının
birbirini çelen örnekleri vardır. Başka bir kararında ise, amaç unsurunun
yerimle oluşunun, kanunun getirdiği hükümler bakımından da Anavasa-
ya uygun bulunduğu anlamına gelmeyeceğini ifade etmektedir'H. ..
"Kamu Yararı" konusunda, Anayasa Mahkemesinin yapacağı ince-
leme, bir kanunun sadece kamu yararı amacıyla mı yapıldığını araştır­
maktan öteye geçmemelidir. Bunu tesbit etmek ise oldukça güçtür de-
miştik.
Fakat bazı kanunlarda, amaç unsurundaki sakatlık kolaylıkla ortaya
konabilir. Kanunun, siyasi hayatta muhalifleri ortadan kaldırmak veya

koruma amacına dayandığını düşünmek de, günümüz ölçülerine göre.


yerinde değildir.
Zira bugün halkımızın günlük giyimi ve kumaşı, yiyip içmesi ve eğ-
lenmesi, sahip olduğu ev, apartman, köşk, yalı, çiftlik, bağ, bahçe,
arazi, hayvan ve tarım ürünleri dükkan, mağaza ve çeşitli sanayi ve
ticaret tesisleri gibi gözle görülebilen varlık belirtileri, kanunun ön-
lediği servet gösterişi ve para sarfı ölçüleri ile mukayese edilemeye-
cek derecede yüksek seviyelere ulaşmış bulunmaktadır. Bunların ya-
nında kanunun yasakladığı giderler pek masum ölçü ve oranda kal-
maktadır''. E: 1963/156, K: 1966/34, k.t. 20.9.1966, AMKD, sayı 4, sf.
197. Türk halkının büyük çoğunluğunun içinde bulunduğu ekonomik
güçlükler karşısında, belki de kanun koyucunun bir kanunu koyar··
ken veya yürürlükten kaldırırken ileri sürmeğe cesaret edemeyeceğı
bu gerekçelere, Anayasa Mahkemesinin dayanmasındaki tutarsızlık bir
yana, böylesine yetkilerini aşması ·oldukça sakıncalıdır. Gelecekte, sos-
yal hakların gerçekleştirilmesi konusunda, kanun koyucunun yapmak:
isteyeceği reformlar bakımından, Anayasa Mahkemesinin buna ben-
zer gerekçelerle frenleyici olmasından endişe edilebilir.
52 Bu konuda bakınız TANÖR B., Anayasa Meseleleri sf. 64-65, 115.
53 E: 1962/281, K: 1963/52, k.t. 7.3.1963, AMKD, sayı 1, sf. 100;
E: 1963/170, K: 1963/178, k.t. 5.7.1963, AMKD, sayı 1, sf. 305-306 .
.54 E: 1966/l, K: 1966/21, k.t. 19.4.1966, AMKD, sayı, 4, sf. 127. "bu hü-
kümlerde ve gerekçelerinde ne kadr~ iyi erek ve niyetler var sayılır­
sa sayılsın herkesin kanun önünde C.q.İ.t olması ilkesinin bozulmuş ol-
duğu gerçeği değiştirilemez".
118

gücünü azaltma~ a mac ıyla ç ıkarılıp ç ıl-arılmadığı , gerekçeden ve yasa-


ma organmdaki taıtı J malardaı anlaşılabilir : " Kanunların maksat ve
amaçlan ise gerekçelerind gösterilir \ e mccli lerde geçen görüşmelerle
belli olur";>.> .

ı
Titekim, 14.12.L53 tarih ve 6185 s ~ıyılı " CHP'nin haksız iktis~pları
nın iadesi hakkınclak; kamın 5 6 ile, 21.12.1953 tarih ve 6203 sayılı "Abana
ilçe merkezinin Bozkurt - Pazaryeri kasabasına nakli hakkındaki ka ·
nun''j 7 daki amaç tınsurunun sakatlığı, kolaylıkla ortaya konabilmiştir.
Kanunun amaç unsuru hakkında yapmağa çalıştığımız açıklamaları­
mızı tamamlarken, şunu belirtelim ki, bütün kamu işleml€rinde mevcut
olması gereken 'Kamu )aran amacı" kanunlar için de ağırlık kazanmak-
tadır. Şu farkla ki, J..amu yararının siyası Uir teı cih meselesi oluşu, olduk-
ça nazik bir durum yaratmaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu konuda
kendi tercihlerini ve eğilimlerini, kanun koyucunun yerine geçerek de-
ğerlendirmekten kaçmması gerekir. Ancak, biraz önce işaret ettiğimiz her
iki kararda da olduğu gibi, kanunların yasama meclislerinde görüşülm'='­
si sırasında, kanun koyucunun amacının "Kamu yararı" olmadığının açık.
. eçik bir biçimde ortaya konabildiği durumlarda, mesele kalmamaktadır.
Böylece, Anayasa Mahkemesi, bütün diğer unsurları bakımından Anaya-
saya uygun olan bır kanunu, sırf amaç unsurundaki sakatlık dolayısıyla
iptal edebilecektir.
Bu konuda son bir misal ·0larak, 1036 sayılı Seçim Kanununun öngör-
düğü "engelli seçim düzeninin" (Barajlı d'hondt sisteminin) Anaya!'a
Mahkemesince ıptal €dilmesi üzerinde durmak gerekiyor. Bu karar, yo ·
ğun tartışmalara yol açmıştı. Gerçekten de, Anayasa Mahkemesinin, Ana·
yasanın 55. madedsinin koyduğu esaslar içinde yasama organına tanın,
mış olan takdir yetkisini 58 ortadan kaldırdığ~ hatta yasama organının
yerine geçerek yeni bir s€çim sistemi koyduğu ileri sürülebilir. Ne var:

55 E: 1963/170, K: 1963/178, k.t. 5.7.1963, AMKD, sayı 1, sf. 305.


56 Kanını metni için Bkz. R.G. 16 Aralık 1953-8584. Anayasa Mahkeme-
sinin iptal kararı için: E: 1963/124, K: 1963/243, k.t. 11.10.1963, AMKD
sayı 1, sf. 349-350. Bu kararın tahlili için Bkz. GÜNEŞ T., CHP'nin
haksız iktisaplarının iadesi hakkında 6195 sayılı kanunu iptal eden
Anayasa Mahkemesi Karan üzerine, SBFD, cilt XVIII, No. 3-4 (1964,,
sf. 345-361.
57 Kanun metni için Bkz. R.G. 29 Aralık 1953-8595. Anayasa Mahkeme-
sinin kararı için: E: 1963/145, K: 967/20, k.t. 27.6.1967, AMKD, sayı
5, sf. 125.
58 E: 1964/26, K: 1966/1, k.t. 13.1.1966, AMKD, sayı 4, sf. 23.
119

ki, Anayasa Mahkemesi burada, sadece Anayasa'nm 55. maddesindeki


konu unsuru ile bağlı kalma) arak, Anayasanın bütününe hakim olan
amacı ortaya koymn~ ·'H ve yasama organında 10.~6 savılı kanunun o-oru-
şülmesi sırasında, "siyasi partilerin sayılarının artma~ını önleme}· ama-
cı) la" bö) le bir engelin konduğunu tesbit edebilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin haklı olarak belirttiği gibi, bunun]a "Am _
yasadaki çok partili siyasi hayat ve siyasi partilerin serbestçe faaliyett~
bulunması" ilkelerine dolaylı olarak karşı çıkılmak istenmiştirôo.

Kanunun amaç unsuru konusunda son olarak şunları söylemek müm-


kündür : Belli bir konuda Anayasanın bütününe hakim olan temel amar-
ta, yasama organJlJ ın siyasi tercihleri sınırlanmış olmaktadır. Burada
yasama organının tercihleri, Anayasanın bütününden çıkartılabilecek te
mel amaca ulaşmak için seçilecek değişik usul ve yolların seçiminde sö7
konusu olabilecektir.

§ 3. KONU UNSURU

Kanunun kon1)5U dendi6inde, onun meydana getirdiği hukuki durum


veva hukuki ~ -::.ınuç anlaşılır 61 . Kanunun konusu, aynı zamanda muhtevcı-
6
~ı ~rnlamına da gelir :ı·
1961 Anayasasına göre, y:-ısama organının kanun koyma yetkıs1, ko-
nu bakımından sınırlandırılmamıştır. Yasama organının konu bakımından

59 "Kanun koyucuyu bağlayan sadece 55. madde değildir. Bir bedaha


olduğu için ayrıca belirtilmesi gerekli bulunmamakla birlikte hatır­
latılmasında yarar umulan husus şudur: Kanun Koyucunun, Anayasa-
nın 5. maddesiyle tanınan, yasama yetkisini kullanırken, yine Anaya-
sanın 8. maddesinde belirtilen (Kanunların Anayasa'ya aykırı olamı­
yacağı; Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve yargı organların•.
idare makamlarını ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu)
ilkesini ve bu ilke dolayısıyla da, tüm Anayasa kurallarını gözönündt:!
bulundurulması gerekir. Kanun koyucu, bütün yasama işlemlerinde
olduğu gibi seçim kanunlarını yapar ve bu kanunlarla seçim düzen-
lerini kurarken de Anayasada yer alan ve konu ile ilişkisi bulunan bü-
tün kuralları gözönünde tutmak ve Qnların sınırları içinde kalmak
durumundadır". E: 1968/15, K: 1968/13, k.t. 3.4. ve 6 Mayıs 196ô,
AMKD, sayı 6, sf. 168.
E: 8/15, K: 1968/13, k.t. 3, 4 ve 6 .M.ayıs 19~8, AMKD, sayı 6, sf. 172.
60 196
ONAR s. s., a.g.e., cilt I., sf. 363; GIRITLI-BILGEN, a.g.e., Birinci Ki-
61
tap, sf. 62.
62 KIRATLI B., a.g.e., sf. 13 7.
120

tabi olduğu tahdit, Anayasanın 8. maddesine göre, yapacağı düzen~emc ­


nin muhtevaca anayasaya aykırı olmamasıdır. Şu halde, Anayasay.t aykırı
olmamak şartıyla, kanun koyucu, kanunun konusunu tayin etmekt~ ser·
l.1esttir6 ·'.
Kanunun konu unsuru, onun muhtevası ve doğurduğu hukuH somı~
olarak anlaşıldığına göre, Anayasaya uygunluk denetiminin ağırlıgı, kone
unsurunda t0planıyor ve "Anayasa Meselesi" de burada beliriyor.
Kanunun konu unsurunu ele alırkenM ortaya çıkan meseleleri, şu üç
noktadan hareket ederek incelemeğe çalışacağız.
- Konu bakımındanAnayasa'ya aykırılık ne demektir?
- Anayasanın öngördüğü bir konunun, kanun koyucu tarafından
eksik düzenlenmesi lialinde, Anayasaya aykırılık söz kon~,J
mudur?
- Konu Anayasa'da öngörülmemişse, kanun koyucu tarafından dü-
zenlenmesinde uyulacak esaslar nelerdir?

A - KANUNUN KONU UNSURU BAKIMINDAN ANAYASAYA


AYKIRILIGI NE DEMEKTİR?

Burada meseleyi iki açıdan ele almak gerekiyor: Kanun koyucunun,


Anayasanın açıkça yasakladığı konuların aksi yönde bir düztmlemede bu-
lunması ve Anayasanın, belli bir konuda, kanun koyucu için öngördüğü
esaslara aykırı düzenlemede bulunması.
1) .Anayasanın açı~a yasakladığı durumlarda, yasama organının
buna uymaması, kanunu, konu bakımından sakat kılacaktır. Mesela, Ana-
yasanın 42. maddesinin 3. fıkrası, "Angarya xasaktır" hükmünü koymak-
tadıt. Kanunla yapılan bir düzenlemede, şayet, çalışanların günlük nvr-

63 ONAR S. S., aynı yerde. .


64 ' Metin KIRATLI, kanunun maddi bakımdan Anayasaya aykırılığı bölü-
: fo'.ünde koriu unsurunu incelerken "Kanunun yürürlükte olup olmadı­
.· ğı" (a.g.e., sf. 137-143) meselesine de yer vermektedir. Hukuki tasarruf-
' !arın muteberliği ve yürürlüğü meseleleri birbirinden· farklıdırlar. Ko-
··nu uns~ru bakımından Anayasa'ya ay~ırılık bir muteberlik meselesi-
·. '<lir. Mesela, aynı bölüm içinde yazarın incelediği "Anayasanın bir ka-
nunu zımnen yürülükten kaldırması mümkün mü" dür (sf. 140) mese-
lesi (yani zımni ilga) tamamen bir yürürlük meselesi olup, konu un-
suru dışında kalır sanıyoruz. "Anayasaya aykırılık ile Anayasa ile zım­
nen ilga biribirinden ayrı şeylerdir" (KUNTER N., a.g.e., sf: 354, n ot:
51)':
121

mal çalışma saatleri dışında ve mecburi olarak çalıştırıldığı durumlarda


kendilerine fazla ücret verilmesi önleniyor veya bu fazla çalışmanın bi;
kısmı için ücret verilip diğer bir kısmı için ücret verilmemesi öngörülü-
yorsa, bu, konu bakımından Anayasaya aykırı olacaktır.
Bunun gibi, Anayasanın 24. maddesinin 1. fıkrası, "kitap ve broşür
yayımı izne bağlı tutulamaz; sansür edilemez" demektedir. Kanun koyu-
cu, bu konuda bir kanunda, basılacak kitaplar hakkında önceden ilgili
makamlara bilgi verilmesi yolunda bir hüküm koysa, bu hüküm konu ba-
kımından anayasaya aykırı olacaktır.

Görüldüğü gibi, burada, konu bakımından anayasaya · aykırılık, "Ana-


yasanın açıkça yasakladığı" durumlarda, kanun koyucunun aksi yönde
bir düzenlemede bulunmasıdır6 5 •
Anayasa Mahkemesi, konu unsurundaki sakatlığı şu şekilde belirt-
mektedir : " ... bir hükmün Anayasaya aykırı olduğu sonucuna varılabil­
mesi için, ·vnun Anayasanın açıkça belirttiği bir hususun aksi istikametin-
de bir hükmü kapsaması gerekir"60 •
Başka deyişle, Anayasanın açık ve "kesin hükmüne", "sözüne rn özü-
ne" aykırı bir hüküm koyan kanun, konu unsuru bakımından Anayasaya
aykırılık teşkil edecektir6 1 •

65 GİRİTLİ-BİLGEN, a.g.e., birinci kitap, sf. 62-63. Anayasanın açıkça


yasakladığı konularda kanun koyucunun aksi yöndeki düzenlemeleri-
nin iptal sebebi olacağı yönündeki Anayasa Mahkemesi kararlarında
örnekler için Bkz. E: 1963/204, K: 1963/179, k.t. 8. 7.1963, AMKD, sayı
1, sf. 310; E: 1963/172, K: 1963/244, k.t. 21.10.1963, AMKD, sayı 1, sf
367; E: 1965/44, K: 1966/14 k.t. 10.3.1966, AMKD, sayı 4, sf. 73; E:
t966/7, K: 1966/46, k.t. 19.12.1966, AMKD, sayı 5, sf. 33; E: 1966/34 .
. K: 1967/18, k.t. 15.6.1967, AMKD, sayı 5, sf. 108.
66 E: 1965/18, K: 1965/53, k.t. 11.10.1965, AMKD, sayı 3, sf. 204. Aynı yön-
de E: 1966/34, K: 1967/18, 15.6.1967 tarihli kararın muhalefet şerhin­
deki görüş için Bkz. AMKD, sayı 5, sf. 109.
~7 Bu yöndeki Anayasa Mah~<::emesi Kararlarına örnek olarak Bkz.
E: 1962/221, K: 1962/86, k.t. 14.11.1962, AMKD, sayı l, sf. 26
E: 1962/262, K: 1963/21, k.t. 30.1.1963, AMKD, sayı 1, sf. 73
E: 1963/63, K: 1963/128, k.t. 30.5.1963, AMKD, sayı 1, sf. 254
E: 1963/113, K: 1963/261, k.t. 4.11.1963, AMKD, sayı 1, sf. 379
E: 1963/89, K: 1964/36, k.t. 5.5.1964, AMKD' sayı 2, sf. 96-97
E: 1963/138, K: 1964/71, k.t. 11.12.1964, AMKD, sayı 2, sf. 212.
E: 1963/121, K: 1964/74, k.t. 17.12.1964, AMKD, sayı 2, sf. 232
E: 1963/109, K: 1966/17, k.t. 29.3.1966, AMKD, sayı 4, sf. 96-97
E: 1963/81, K: 1966/40, k.t. 3-4.11.1966, AMKD, sayı 4, sf. 216.
122

2) Konu un~urıındaki a) kırılı~ın bir .. önü de, Anaydsanın, be1li bir


konu için öngördüğü "f:. sa.w ··, \C) a · uwıwa··. kanun ko) ucunun ll) maması,
buna ay kırı düzenlemede bulunmasıdır.
Kanun ko) ucu, Anayasada öngörülen bir konuyu duzcnlerken, ilgi-
li maddede )er alan '·esasa'', veya "unsura" aykırı bir düzenlemede bu-
lunduğu takdirde, kanunun konu unsurunda sakatlık söz konusu olacak ·
tır. Kanun ko) ucu, ilgili maddede belirtilen esas veya esaslarla bağlı olup,
buna aykırı bir düzenlemede bulunamayacaktır. .Mesela, Anayasanın 38.
maddesindeki "kamulaştırma" ve 39. maddesindeki "devletleştirme'' ko-
nusunda yasama organının yapacağı düzenlemelerde, "gerçek karşılık''
esasına yer vermek zorundadır. Buna aykırı bir esas koyan kanun, Ana-
yasaya aykm olacaktır. Başka bir deyişle, kanun byucu, "gerçek karşı­
lık' esası yerine, başka bir esas koyamayacaktır 6 ".

Bunun gibi, Anayasanın vergi ödevinden söz eden 61. maddesinde ~


''Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi öde-
mekle yükümlüdür:". Maddedeki mali güç esası dışında bir esas koyan
kanun, konu unsuru bakımından sakat clacaktır 6 ~.

68 Anayasa Mahkemesi çeşitli kararlarında bu husustaki görüşünü açık­


ça ortaya koymuştur: "Anayasanın 38. maddesi... kamu yararının ge-
rektirdiği hallerde de, gerçek karışıklıkları peşin ödenmek şartiyle
kişilerin taşınmr.z mallarının, kamulaştırılmasını kabul etmiştir. Bu
konuda en önemli unsur, (Gerçek karşılığın peşin ödenmesi) dir.
(Gerçek Karşılık) deyimi, kamulaştırma günündeki serbest alım sa··
tımla beliren tam değeri ifade eder." Oysa 4753 sayılı kanunun de-
ğişik 21. maddesinde, kanun koyucu, kamulaştırılacak taşınmaz malın
değerlendirilmesinde, karine sistemini öngörmekte idi. "Görülüyor ki
bu tutum, Anayasanın şart koştuğu (Gerçek karşılık) verilmesi esası
ile bağdaşmamakta ve Anayasanın 38. maddesine aykırı bulunmakta-
dır" sonucuna vararak kanunu iptal etmiştir. E: 1963/10, K: 1963/61,
k.t. 18.3.1963, AMİD, sayı 1, sf. 118. Bu yöndeki başkaca kararlar içirı
Bkz. E: 1963/65, K: 1963/278, k.t. 22.11.1963, AMKD, sayı 1, sf. 407-
408; E: 1963/133, K: 1964/21, k.t. 17.3.1964, AMKD, sayı 2, sf. 79; E
1963/102, K: 1964/25, k.t. 31.3.1964, AMKD, sayı, 2, sf. 87; E: 1963/141.
K: 1964/50, k.t. 23.6.19€4, AMKD, sayı 2, sf. 161; E: 1963/122, K: 1966/
39, k.t. 31.10.1966, AMKD, sayı 4, sf. 211-212.
69 Anayasa Mahkemesi kar.arında (E: 1965/25, K: 1965/57, k.t. 26.10.1965).
•· .. .iptali istenen hükmün mali güç esasını gözetmediği görülmektedir.
Gerçekten kanunun 3. maddesinde bekçilere verilecek ücretin miktar.
ile tevzi tarzının, mahallerinin örf ve teamülüne ve ihtiyacına göre
mahalli idare meclislerince karar altına alınacağı yazılıdır....... Ana-
yasaya uygunluğu sağlamak için mal1i güç, konusunun kanunla dü-
zenlenmesi zorunludur. İptali istenen hüküm, bu unsuru kapsamadı-
123

i\?ıayasanm başka maddelerinde >er alan " saslar'' için d , a) ııı man-
Lıkla hareket edilmelidir. M-cscla, Anayasanın 55. madd sinin 2. fıkra 1 _
na gfü·c, "~(çi mler, serbest. eşit, gizli, tek dereceli, genel OJ-, açık sa nn
\ c döküm esaslarına göre" yapıJacahır. .Kanun ko) ucu, bu e a Iardan
''ayrılmarnaF';o yaııi bunlara aykırı bir düzenlemede bulunmamak Z"
nmdadır.

Anayasanın 120. maddesi, Üniversitelerin, "bilimsel ve idari özer,_


Jik, kamu tüzel kişiliği, seçimli içlen yönetim" esaslarına göre kurulaca-
ğını belirtiyor. Bu csaslara aykırı bir düzenleme, konu yönünden kanunu
sakat kılacaktır71

Şüphesiz, burada, Anayasada belirtilen "esaslara" veya ''unsurlara·~


kanun koyucunun aykırı hareket etmesiyle, bu esaslara yer vermemesi.
veya bu esaslardan bazılarına yer vermesi, farkh me.s elelerdir. Bu sonun-
cu mesele, konu umurunun bir başka yönüyle ilgilidir. Burada kanun ko-
yucunun bir konuyu eksik düzenlemesi meselesi ortaya çıkmaktadır.

B - ANAYASANIN ÖNGÖRDÜGÜ BİR KONUNU KA iU


KOYUCU TARAFINDAN EKSİK DÜZENLENMESİ

Burada iki ihtimal akla gelmektedir :

1) Birincisi, Anayasanın öngördüğü bazı konularda, kanunda yer


alması gereken "esasların", kanun kvyucu tarafından eksik olarak düzen-
lenmesidir : Anayasanın 55. maddesinin 2. fıkrasında yer alan, seçimlerle
ilgili esaslar (serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve dö.
küm); 120. maddede Üniversiteler bakımından belirtilen esaslar (Bilim-
sel özerklik, idari özerklik, Karrıu Tüzel Kişiliği, seçimli içten yönetim),
gibi. ..

ğından ve bu unsur gözetilmeksizin u~gulama yapılmasına açık kapıı


bıraktığından Anayasanın 61. maddesıne aykırı düşmektedir" den-
mektedir. AMKD, sayı 3, sf. 221, 222.
70 E: 1964/26, K: 1966/1, k.t. 13.1.1966, AMKD, sayı 3 sf. 23.
71 E: 1965/32, K: 1966/3, k.t. 4.2.1966, AVIKD, sayı 3, sf. 43. Anayasanın
121. maddesi TRT'nin özerk bir kuruluş olduğunu belirtmekte, faka ..
12 0. maddedeki "Üniversiteler" den farklı olarak başkaca esasları
belirtmemektedir. Kanun koyucu, ancak özerk yönetimin ayrıntılarını
ve özerklik prensibi dışında kalan konuları düzenleyebilecektir. Bkz_
E: 1967/37, K: 1968/46, k.t. 5.10.1968, AMKD, sayı 6, sf. 290.
124

Anayasada o kcnu için belirtilen "esaslardan" tamamının değil sade-


ce bir kısmının kanunda yer alması halinde, şayet diğer unsurlarda Ana-
yasaya aykırılık yoksa, kanun, "Anayasaya uygun değil, fakat aykırı da
değildir; zira, anayasanın üstünlüğü ilkesine dayanılarak o konuyla ilgili
Anayasa hükmü doğrudan doğruya uygulanacaktır" denemez.
Bu konudaki görüşümüzü, biraz sonra ikinci ihtimali incelerkıfm, da-
ha ayrıntılı olarak ortaya koyacağız. Lüzumsuz tekrarlardan kaçınmak
için sadece şu kadarını belirtelim ki, böyle bir durumda, kanun koyucu·
ya, "nasılsa Anayasa uygulanabilir" diye, düzenlemekten kaçınma fırsa­
tı verilemez. Aksi halde kanun koyucunun, böyle konuları, "eksik" ve hat-
ta hiç düzenlememesinin baştan bağışlandığı kabul edilmiş olacaktır.
Anayasanın geçici 7. maddesinde yer alan asgari dw:,ı:mleme mükellefiye-
tinin de bir anlamı 0lmayacaktır.
Çalışmamızın III. kısmında, Anayasa ile zımni ilga meselesini ince-
lerken göreceğimiz gibi, anayasanın sadece bir kanun gibi konuyu ayrın­
tılı olarak düzenlediği durumlarda, Anayasa doğrudan doğruya uygula-
ma imkanı kazanır. Oysa, kanun koyucunun, Anayasada o konu için
belirtilen esasları eksik düzenlemesi halinde, Anayasanın kendiliğinden
uygulanacağını söyl€mek şu soruyu cevapsız bırakır : Bu konular ger-
çekten kendiliğinden uygulanabilir nitelikte ise, Anayasa koyucusu niçin
ayrıca bir kanunla bunların düzenlenmesini öngörmüştür?

Kanaatimizce, Anayasanın kanunla düzenlemede gözetilecek esasları


belirttiği
durumlarda, bunlara bir bütün halinde 12 yer vermeyen kanun,
konu unsuru bakımından Anayasaya aykırı olacaktır.
2) İkinci ihtimal, kanun koyucunun, oolli bir konuda düzenlemede
bulunurken, "Ka:nun kapsamınd' girebilecek olanlar arasında bir fark-
lılık yaparak, bunları düzenlemenin kapsamına almamasıdır. Buna, kısa­
ca, "Kanundaki boşluk", veya "eksiklik" demek gerekir.
Bu mesele, 3008 sayılı İş kanununun, 5518 sayılı kanunla değiştiri­
len 1. maddesinin 1. fıkrasının, fikir işçilerinin kanunun kapsamına alın­
madığı gerekçesiyle açılan dava dolayısıyla 0rtaya çıkmıştır 73 •

Kanunun işçi tarifi içine, fikir işçileri, veya fikri çalışması bedeni
çalışmasına üstün olan kimseler almmadıO-ından, bunlar, sosyal mevzu-

72 " ... Üniversiteler kuruluş ve işleyiş kan unlarının düzenlenmesinde ..


belirtilen esaslara uyulması yüküm konulmuştur" Bkz. E: 1967/32,
K: 1968/57, k.t. 3.12.1968, R.G. 8 Kas m 19 -13346, sf. 5, sütun 2.
73 E: 1963/172, K · 1963/244, k.t. 2 0.1963, A iKD, sayı 1, sf. 358.
125

alın \'e iş kanunurıun işçilere sağladığı imkanlardan yararlanamama.


durumundadırlar.
Anayasa Mahkemesi, kanunun bu hükmüne yönelen aykırılık iddia-
sını incelerken, kanun koyucunun bir konuyu eksik olarak düzenlemiş ol-
masını, Anayasaya aykırılık saymamaktadıru. Anayasa Mahkemesi, bir
kanun hükmünün, "uygulama alanının genişletilmesi amacıyla, değişti
rilmesini sağlamak için iptali istenemeyeceği", görüşündedir.
Anayasa Mahkemesi, bu yöndeki kararlarında, "Kanundaki eksiklik''
ile "Anayasaya aykırılık" meselelerini birbirinden ayırmak suretiyle bu
sonuca varmaktadır. Gerçi, Anayasa Mahkemesi bu kararında 75 , kanun-
daki boşluğun veya eksikliğin, "ilk bakışta konuda bir adaletsizliğin ve
eşitsizliğin bulunduğu iddiasının yerinde olduğu düşüncesini akla getire-
bilir" diyerek, Anayasanın temel ilkelerinden olan, 12. maddedeki "eşit­
liği" hatırlamaktadır. Fakat, anlaşılmaz bir ürkeklikle, hemen arkasından,
"hüküm yokluğunun iptal konusu olabilmesi düşünülmez" görüşüne sı­
ğınmayı tercih etmektedir.

Kanaatimizce. bu meseleyi incelerken, Anayasa Mahkemesinin yap-


tığının aksine, Anayasaya aykırılık kavramını, çok dar bir biçimde yorum-
lamak gerekir. Bir kere, Anayasaya aykırılık konusunda, Anayasa Mah
kemesinin, "Kanundaki boşluk ve eksiklik Anayasaya aykırılık yaratmaz.,
şeklindeki prensip kararı, "eşitlik" k0nusunda, benzer durumda olanlara
farklı işlemler yapılmaması 78 ve "Kanun koyucunun bir konunun kapsa
mını takdir etme" 77 konusundaki görüşleri ile tutarlı olmamaktadırr~.

74 E: 1963/172, K" 1963/244, k.t. 21.10.1963, AMKD, sayı 1, sf, 359. Baş­
kaca kararlarında da, Anayasa Mahkemesinin iptal yetkisi ancak var
olan bir hüküm dolayısıyla işleyebilir. Hüküm yokluğunun iptal ko-
nusu olabilmesi düşünülemez" şeklindedir. E: 19€3/ 174, K: 1963/115
k.t. 20.5.1963, AMKD, sayı 2, sf. 6. Aynı yönde, E: 1963/205, K: 1963,
123, k.t. 22.5.1965, AMKD, sayı 2, sf. 15, E: 1965/89, K: 1964/36, k.t.
22.5.1963 AMKD sayı 2, sf. 95.
75 3008 sayılı iş kanunu ile ilgili karar; E. 1963/172, K: 1963/244, k.t.
21.10.1963, AMKD, sayı 1, sf. 359.
76 E: 1963/166, K: 1964/76, k.t. 22.12.1964, AMKD, sayı 2, sf. 237-238,
E: 1963/336, K: 1967/29, k.t. 26-27.9.1967, R.G. 19 Ekim 1963-13031 .
sf. 12. sütun 1.
77 E: 1963/138, K: 1964/71, k.t. 11.12.1964, AMKD, sayı 2, sf. 215 de ay-
nen: "Kanun koyucu sosyal güvenlik alanında bazı hakları vermemey
veya sadece bir kısmını vermeğe yetkilidir. Fakat ekonomik gelişme
ile mali kaynakları yeterli görerek bir hakkı sağlayınca herkesi bunun
kapsamına alması zorunludur" demektedir.
78 3008 sayılı iş kanununun 1. maddesinin 1. fıkrasındaki eksikliği, Ana-
126

Anayasa Mahh mesi, ·'Kanundaki eksikliğin" iptal sebebi sa> ılam~­


yacağına bir gerekçe olarak, bazen, Anayasanın 8. maddesine dayanmak-
tadır. Kanundaki eksikliği, Anayasaya a) kınlık olarak görmemekte YC
Anayasanın o konuyla ilgili hükmünün. gene nayasanııı 8. maddesinde
yer alan, "Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme 'e yargı organları,
idare makamlarını ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu"
ilkesine dayanarak, doğrudan doğru) a uygulanabileceği sonucuna var-
maktadır. Hatta, o derece ki, ;\1ahkeme, böyle bir durumda, "bir eksik-
lik ve boşluk dahi var sayılamaz" görüşündedir' 9 •
Kararın muhalefet şerhinde, ga) et yerinde olarak belirtildiği gibi :
" ... bir kanun hükmünde Anayasaya aykırılık olması için behemehal
Anayasada derpiş edilen bir durumu engelleyen bir hükmün mevcut
bulunması şart olmayıp aynı zamanda, neticesi itibariyle Anayasa ile ko-
nulan bir mecburiyeti bertaraf eden ve böyle bir mecburiyete riayet edil-
miyebileceği haline cevaz veren bir hüküm de anayasaya aykırı olur'' 0 •

Öyle sanı) oruz ki, Anayasa . Iahkemesinin bö) le durumlarda görevi,


eksik düzenlemede bulunan I·anundaki eksikliği bir tarafa bırabrak, sa-
dece, "Anayasaya aykırı bir husus 'ar mı, yok mu?" şeklinde bir araş­
tırma yapmak olmamalıdır. Ana) a a Mahkemesinin bir görevi de, eksik
düzenlemede bulunan kanunu bu yönden de iptal ederek, kanun koyu-
cu} u o konuyu gereği gibi düzenlemeğe zorlayarak, Anayasanın hedef-
lerme bir an önce ulaşılmasını sağl:3makı ır'l 1 • Yoksa, Yüksek Mahkemenin
yaptığı gibi, Anayasanın doğrudan doğruya uygulanabilecek hükümleriy-
le kanundaki eksikliği örtmeo"e çalışırken, Anayasanın 8. maddesindeki,

yasanın 53. maddesi açısından değerlendirirken, 53. maddeyi, 12. mad-


dede yer alan eşitlik ilkesini çiğnemeksizin, bir sığınma maddesi ola-
rak yorumlamağa çalışmak (TANÖR B., Anayasa Meseleleri, İstan­
bul 1969, sf. 88) da mümkün değildir sanıyoruz. Zira 12. maddedekı
eşitlik, aynı durumda olanlara farklı işlemler yapılmamasını ifade et-
tiğine göre, kanun koyucu, iktisadi gelişme ile mali kaynaklarını ye-
terli görerek bir hakkı sağlayınca, aynı statüde bulunanları bunun
kapsamına almak zorundadır {E: 1963/138, K: 1964/71, k.t. 11.12.1964.
AMKD, sayı 2, sf. 215). Takdir yetkisine dayanarak keyfi ayırımlat
yapılamaz. Bu bakımdan 12. ve 53. maddeler biribirinden bağımsı?
olarak yorumlanamazlar.
79 E: 1963/174. K: 1963/115. k.t. 20.5.1963. AlVIKD, sayı 2, sf. 4.
'80 Muhittin GÜRÜN, AMKD, sayı 2. sf. 9-10. A 'Ill yönde sf. 19. sf. 111.
81 Bkz. AMKD, sayı 2. sf. lll'd". E: 1963/89, K: 1964/36, k.t. 5.5.1964 de-
ki, muhalefet şerhinde yer aldn, üyelerden Muhittin GÜRÜN'ün görü-
şü. AMKD, sayı 6, sf. 275-276"da, E: 1967/39, K: 1968/41, k.t. 10.10.1968
deki karşı oy yazısında yer alan, üyelerden Recai SEÇKİı T'in görüşu.
127

Anayasanın üstünlüğü ve bağlay1cı1ığ1 ilkesine sarılmak, her l·onuda bir


ç·özüm getirmeyecektir.

Özellikle, tem€l hak ve ödevler konu~unda, farklı uygulamalara , ol


açabilecek eksikliği önlemek, Mahkemenin en başta gel·en görederinden
biri olmaJıchr.

Anayasanın 8. maddesindeki hüküm, kanun koyucuyu, düzenlemede


bulunmaktan kurtarmağa yarayan bir ilke değil, bilakis ona, Ana~ asa) a
uygun düzenlemede bulunma direktifi veren bir ilkedir.

Kanaatimizce, kanun koyucunun bir konuyu eksik bir şekilde düzen-


lemesi, konu unsuru bakımmdan, Anayasaya aykırılık sebebi teşkii eder -.

C-ANAYASADA ÖNGÖRÜLMEYEN BİR KONUNUN


DÜZENLENMESİ

Ana> asada açıkça öngörülmemiş bir konunun kanun koyucu tara-


fından düzenlenmesi, şüphesiz, yasama organının takdiri) le ilgili biı
meseledir.
Anayasa "'1ahkemesi kararlarına göre de, yasama organının takdir
ycLkisinin sınırsız olmadığını, bütün yasama işlemlerinde olduğu gibi.
"Hukuk Gen-el Esasları" ve "Anayasanın Temel İlkeleri'' ile bağlı oldu-
ğunu görmüştük.

Burada ortaya çıkan mesele, kanun koyucunun, Anayasada öngörül-


memiş ve Anayasanın açıkça yasaklamadığı bir konuyu düzenlerken, bu-
nun Anayasaya uygunluğunun hangi esaslara göre değerlendirileceğidir.

82 Bu açıdan şöyle bir görüşü savunmak da mümkündür sanıyoruz: Ka-


nun koyucunun, Bütçe Kanununu yaparken, herhangi bir kamu hiz-
metinin görülebilmesi için, diğerlerine oranla yeteri kadar tahsisa
koymaması halinde de, Anayasaya aykırılık söz konusu olabilir. PeJ.
tabii olarak, burada, Bütçe Kanunu gibi maddi bakımdan şart tasar-
ruf olan bir işlfmin "yeterince tahsisat konulmaması" sebebiyle iptali
oldukça nazik tartışmaları davet edebilir. Anay::ısa Mahkemesinin ye ki-
lerini aşıp, Bütçenin gereği gibi düzenlenmediğini değerlendirmesinh
kanunilik denetımiyle bağdaştırılması oldukça güçtür. Fakat böyle bır
ihtimalde, Anayasa Mahkemesi, amaç dolayısıyla konu unsurunu denf" ie
yecektir. Yasama organındaki çoğunluk, mesela, özerk müesseseleri:
gereği gibi işlemesini önlemek amacıyla, tahsisatlarında büyük kısın­
tılar yapmışsa, bunun anayasaya aykırılığı sonucuna varmak gerekir
128

Anayasa mahkemesi kararlarından~ 3 çıkan sonuca göre, bir kanun


hükmünfu1 Anayasa) a aykırılığının söz konusu olabilmesi için, onun,
"Anayasa Meselesi" teşkil etmesi gerekir 84 • Başka bir deyişle, bir konu-
mm Anayasaya uygur.. olup olmadığının incelenebilmesi için, o konunun
Anayasada düzenlenmiş olması gerekir 8 ·5 •
Anayasa Mahktmesinin, "Anayasa Meselesi" hakkında verdiği bu
prensip kararını, - aşağıda göreceğimiz tutarsızlığı bir yana - benim-
semeğe imkan yoktur. Zira, bir kanun hükmünün Anayasaya uygun olup
olmadığının incelene bilmesi için, onun, mutlaka Anayasa metninde açık­
ça öngörülmüş olmasına lüzum yoktur. Kaldı ki, Anayasaların genellikle
soyut kurallar taşımaları dolayısıyla, bütün konuların ayrıntılı bir biçim-
de belirtilip düzenlenmesi gereksizdir.
Anayasada öngörülmemiş ve açıkça yasaklanmamış konularda, kanun
koyucunun mutlak bir takdir yetkisinden% söz etmek, her şeyden önce,
"Başlangıç'· da ve Anayasanın 2. maddesinde yer alan "İnsan Haklarına
dayanan demokratik hukuk devleti'' kavramıyla'l 7 bağdaşmayacağı gibi,

83E: 1963/192, K: 1963/161, k.t. 21.6.1963, AMKD, sayı 1, sf. 261;


E: 1963/199, K: 1965/16, k.t. 16.3.1965, AMKD, sayı 3, sf. 95;
E: 1968/64, K: 1969/20, k.t. 15.4.1969, R.G. 24. Aralık 1969-13382, sf. T
sütun J.
84 ESEN B. N., Anayasa Mahkemesine göre ... , sf. 14.
85 Anayasa Mahkemesiyle aynı görüşte olarak Bkz. TİKVEŞ Ö., Film Saır­
sürü ve 1961 Anayasası, İHFM, cilt XXXII, sayı 1 (1966), sf. 316-~ıl.
86 E: 1963/170, k: 1963/178, k.t. 5.7.1963'de Anayasa Mahkemesi .1y.1rn
" ... Anayasamız, bir prensi polarak yabancı memleketlerde basılan n:
yayınlanan eserlerle ilgili olarak (Temel haklar ve Ödevler) arasırırl<::
bir hüküm koymamış, bu konun düzenlenmesini kanuna ve kanun k ::ı­
yucunun takdirine bırakmıştır. Anayasanın bu prensibi karşısında k.ı­
nun koyucu, yabancı memleketlerde basılan gazete, dergi, kitap ve ben-
zeri eserlerin yurdumuza ne suretle ve hangi şartlar altında sokulabi-
leceğini tayin ederken ve bu hususta gerekli gördüğü yasakları gözö-
niinde bulundurmak mecburiyetinde olmadığı gibi Anayasa'nın li.
maddesinde yazılı bulunan temel hakların ve hürriyetlerin özünü ka
nuna karşı dahı muhafaza eden kayıtlarla da bağlı değildir''. AMKD.
sayı 1, sf. 305. ·
87 E: 1963/124, k: 1963/24.3, k.t. 11.10.1963 de Anayasa Mahkemesi aynen:
" ... hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren ve bu hakları koru-
yucu, adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeğe kendinı
zorunlu saycın ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasaya uyan bi ...
hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeğe kendini zorunlu sayan
ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasaya uyan bir devlet olmak
gerekir. Hukuk devletinde, kanun koyucu organ da dahli olmak üzere
129

Anayasanın 10 .maddesinin 2. f1krasında yer alan, "İnsanın maddi v


manevi varlığının gdişmesi için gerekli şartlar" m hazlf1anmasmı de le
te ödev olarak yükleyen hükme de, açıkça aykırıdır.
"Yabancı Yayınlar" konusunda Anayasa Mahkemesinin düştüğü ha-
ta, yabancı yayınların yurda sokulup okunmasının temel haklarJa ulan
ilişkisini kuramamaktan ileri geliyor.
Biraz önce de değindiğimiz gibi, Anayasada bütün konuların açıkça
yer almaması, Anayasaların soyut kurallar taşıması, bütün somut halleri
öngörmesinin imkansızlığı, hatta gereksizliğiyle, açıklanabilir. "Somut
faaliyet örnekleri ise, tek başlarına birer hürriyet değil, sadece soyut
bir hürriyet nev'inin kuilanılış, gerçekleşiş şekil1eridir" 8 ~.

Temel haklar, tarihi gelişlll.€nin ürünü olduğuna ğöre, sadece Ana-


yasa metninde yazılı olanlardan ibaret olmayacaklardır. Gelişmelere uy-
gun olarak, kanun koyucu, Anayasanın soyut kategorilerden birine gir-
mesi mümkün olmayan, yeni hürriyet türleri tesbit edebilecektirs9
Yabancı yayınları yurda sokup ükuma hürriyetinin, Anayasanın 20~
maddesindeki düşürıce 21. maddesindeki bilim ve sanatı öğrenme hürri-
yetiyle olan ilişkisi 90 bir yana, 1961 Anayasasının, "bütün temel haklar.ı:"
kucaklayıcı bir şekilde öngördüğünü, rahatlıkla söyleyebiliriz. Anayasa
nın ıo. maddesinin 1. fıkrası, "Herkes (in) kişiliğe bağlı devredilmez..
vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip" olduğundan söz ediyor
Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında, af91, seçmenlik yaşı, si-
yasi derneklere girme yaşı, merkezi yurt dışında olan derneğin şubes: _

devletin bütün organları üstünde hukukun mutlak bir hakimiyeti hai:


olması, kanun koyucunun yasama faaliyetlerinde kendisini her zaman
Anayasa ve hukukun üstün kuralları ile bağlı tutması lazımdır. Zira
kanunun da üstünde, kanun koyucunun bozamayacağı temel hukuk
prensipleri ve Anayasa vardır ve kanun koyucu bunlardan uzaklaştığı
takdirde meşru olmayan bir tasarrufta bulunmuş olur. AMKD sayı 1
sf. 348-349.
88 TANÖR B., Anayasa Huilnıku Meseleleri, sf. 83.
89 TUNA YA T. z., a.g.e., sf. 394. Yasama organının kanunla yeni hürriyet-
ler yaratması konusunda Bkz. B~AUD P., La noti&n de liberte publique
en droit Français, L.G.D.J. Parıs 1968, sf. 279 ve devamı.
90 DÖNMEZER s., Yabancı Yayınlar ve Türk Anayasası (Kronik), İHFM
cilt XXX, sayı 1-2 (1964), sf. 390-391.
91 E: 196 4/12, K: 1964/47, k.t. 9.6.1964, AMKD, sayı 2, sf. 149. "Af yetkı
sinin tek istisnası Anayasanın 131. maddesinin son fıkrasıdır. Yasama
organı orman suçlarının affı konusunda genel af çıkartamayacaktır. E
196612 7, K: 1968/8, k.t. 21.2.1968, R.G. 24 Aralık 1969-13382, sf. g sü-
tun 2.

Erdoğan Teıiç _ 9
130

nin açılması ve "Arsıulusal'' amaçlarla dernek kurulmasının yasakları·


ması ,
92
zaman aşımı93 konularının açıkça Anayasada öngörülmediğinden
söz edilerek, bunlar kanun koyucunun takdirine bırakılmaktadır. Mahke-
me kararlarından örnek olarak çıkartılan 94 bu konular hakkında, Anayasa
Mahkemesi, yorumlamalarında, kavramların dar anlamından dışarı çı­
kamamıştır.

Anayasa Mahkemesi, hak ve hürriyet kategorilerinde, kavramları


"Semantik" bir biçimde yorumlama eğilimi gösterdiği takdirde, "Anaya-
sa MeS€lesi" konusundaki verdiği prensip kararından dönmek zorunlu-
ğunu hissedeooktir. Nitekim, Yüksek Mahkeme, başka kararlarında95 ,
kavramlara dar bir anlam vermekten ve bunlara sıkı sıkıya bağlı kalmak-
tan kendini kurtarabilmiştir.
Anayasada öngörülmeyen ve açıkça yasaklanmayan konularda, ka-
nun koyucu, bunun bir "Anayasa Meselesi" olamayacağı esasına daya-
narak, mutlak takdir yetkisini kullanamayacaktır. Kanuıı kvyucu, düzen-
lemelerde bulunurken, "bütün Anayasa kurallarını" .gözönünde tutmak

92 E: 1963/199, K: 1965/16, k.t. 16.3.1965, AMKD, sayı 3, sf. 95-96.


93 · E: 1964/47, K: 1965/8, k.t. 18.2.1965, AMKD, sayı 3, sf. 32-33.
94 KIRATLI M., a.g.e., sf. 165-166.
95 CHP'nin Haksız iktisaplarının iadesi hakkındaki, 6195 sayılı kanunun
Anayasaya uygun olup olmadığını denetlerken, Anayasa Mahkemesi,
aynen: "Sözü geçen kanun Cumhuriyet Halk Partisinin gerek kamu
idare ve kurumlarından gerekse özel kişilerden ve bu arada Atatürk'teı
vasiyet yolu ile iktisap ettiği malları, para, hak ve alacakları hiç bir
ayırma · yapmaksızın ve bedelini peşin ödemeksizin toptan Hazineye
geçirtmekle mülkiyet hakkını tamamiyle yok eden bir durum yarat-
mış ve Atatürk'ün vasiyetini iptal etmiştir. Vasiyet de Mülkiyet ve mi-
ras haklarının tabili sonucu olmak itibariyle bu hal Anayasanın 36. vt.
11. inci maddelerine açıkça aykırılık teşkil eder" demektedir. Kararda
görüldüğü gibi, "vasiyet'' Anayasada açıkça öngörülen bir konu olama-
dığı halde, 36. maddedeki mülkiyet hakkıyla ilişki kurularak bu bir
"Anayasa Meselesi" olarak kabul edilmekte ve kanun koyucunun, bu
konuda, mutlak takdirine dayanılmamaktadır. Bunun gibi, seçim siste-
miyle ilgili bir hüküm Anayasada yer almamasına rağmen, Anayasa
Mahkemesi, önceki kararlarından (E: 1963/171, K: 1965/13, k.t. 5.3.1965
AMKD, sayı 3, sf. 72; E: 1964/26, 1966/1, k.t. 13.1.1966, AMKD, sayı
4, sf. 23-24) farklı olarak, E: 1968/15, K: 1968/13, 3, 4 ve 6 Mayıs 1968
tarihli kararında, meseleyi, ''tüm Anayasa kurallarını gözönünde tuta-
rak" incelemiş ve kanun koyucunun bu konuda da mutlak takdir yetki-
sinin olamayacağı sonucuna vararak, seçim sistemini bir "Anayasa Me
selesi" olarak kabul edip, barajlı d'Hondt seçim sistemini Anayasaya
aykırı bulmuştur. AMKD, sayı 6, sf. 167 ve devamı.
131

,orundadır. Aksi halde, dolaylı bir yolla, diğer temel hakların özünü <la-
lli ortadan kaldırma tehlikesi her zaman mevcut olacaktır.
Tabii, bu açıklamaların hemen arkasından, ister istemez, "lokavt'la
ilgili düzenlemenin mahiyeti nedir" sorusu akla gelecektir. Kanun koyu-
cunun Anayasanın açıkça öngörmediği lokavt hakkını tanıyan bir kanun96
çıkarması. Anayasaya aykırılık teşkil eder mi?

Yukarıda, daha önce yaptığımız açıklamalarda, kanun koyucunun,


Anayasanın açıkça öngörmediği bir hak ve hürriyeti tanıyabileceğini be-
lirtmiştik. Fakat, kanun koyucu, böyle bir hak ve hürriyeti, Anayasaya
göre ancak şu şartlarla tanıyabilecektir :
_ Kanunla tanınan hak ve hürriyet, Anayasanın açıkça tanıdığı bir
hak ve hürriyeti kullanılamaz hale getirmemelidir. Yani sözüne aykırı
düşmemelidir.
- Bu tanıma, Anayasanın özüyle çelişmemelidir.
Aksi halde, getirilen düzenleme, Anayasanın 11. maddesinin ı. fık­
rasında yer alan "sözüne" ve "ruhuna" kavramlarına aykırı düşmüş, Ana-
yasanın 8. maddesindeki "kanunlar Anayasaya aykırı olamaz" hükmünü
çiğnemiş olur.
Bu açıdan lokavt hakkını ele alırsak, durum nedir?
önce, lokavt hakkının, i~çilere bir Anayasa hakkı olarak açıkça ta-
nınan grev hakkının kullanılmasını, "ciddi surette güçleştirici ve amac•-
na ulaşmasını önleyici ve etkisini ortadan kaldırıcı" nitelikte 0 lduğu ve
bu sebeple grev hakkının özüne dokunduğu, Anayasanın sözüne de ay-
97

kırı düştüğü söylenebilir.

Aynı şekilde, Lokavt'm bir hak olarak işverene tanınması, Anayasa-


nın iktisadi ve sosyal hayatın düzeniyle ilgili olarak, 41. maddesinde ön-
gördüğü "tam çalışma" ilkesine de aykırı düşer.

96 Gerçi 15.7.1963 tarih ve 275 .sa~ılı ".Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt


Kanunu'' lokavtı düzenlemıştır. Bız burada kanunun hükümleriyle il-
gili bir inceleme yapacak değiliz. Sadece mes~leyi çok daha genel bir
planda ortaya koyarak, .ı:-naya~a. açısında?, mucerret, lokavtı düzenle
menin hukuki değerlendırmesını yapacagız. Bu konud::ı ayrıca Bkz.
OGUZMAN M.K., Hukuki Yönden Grev ve Lokavt, 2. bası, İstanbul 1967.
sf. 146-151; TUNAYA T. Z., a.g.e., sf. 758-765.
97 Anayasa Mahkemesi, bir hak ve hürriyetin özüne ne zaman ve ne su-
rette dokunulacağını şöyle belirtmiştir: " ... bir hak ve hürriyetin gaye-
sine uygun şekilde kullanılmasını son d~rece zorlaştıra~ veya onu kul-
lanılamaz duruma düşüren kayıtlara tabı tutulması halındedir ki 0 hak
ve hürriyetin özüne dokunulmuş olması söz konusu edilebilir". Bkz. E·
1963/16, K: 1963/83, k.t. 8.4.1963/AMKD, sayı l, sf. 166.
132

Nihayet, lokavt hakkmın tanınması, Anayasanın ruhunu teşkil eden


: :>0syallik" niteliğiyle de bağdaşmaz ıı. Anayasa, bu konuda, devlete bir
görev de yüklemektedir. 10. maddenin 2. fıkrasına göre : "Devlet, kişi­
nin temel hak ve hürriyetlerini, fert huzuru, sosyal adalet ve hukuk dev-
leti ilkeleriyle bağdaşamıyacak surette sınırlayan siyasi, iktisadi ve sos-
yal bütün engelleri kaldmr; insanın maddi ve manevi varlığının geliş­
mesi için gerekli şartları hazırlar''.
Şu halde, kanun koyucu, yeni hak ve hürriyetler tanırken, bunlar,
kişinin temel hak ve hürriyetlerini sınırlayan engelleri ortadan kaldırıcı
nitelikte olmalıdır.
Anayasa, Türk toplumundaki sermaye emek dengesinin, ıemek aley-
hine bozulmuş olduğunu gördüğü içindir ki, bu dengenin nisbeten kuru-
labilmesi amacıyla, işçiye grev hakkını vermiştir. Durum böyleyken, b-
kavt hakkının tanınması, zaten mevcut olan dengesizliği yeniden artırıcı
bir etki yapacak 99 , Anayasanın verdiği bir hak, kanunla geri alınacaktır.

98 Anayasa Mahkemesi E: 1963/337, k: 1967/31,k.t. 19-20 Ekim 1961 ,


AMKD, sayı 6, sf. 60'da aynen: "Bir devletin sosyal devlet olması de-
mek çalışanların işverenlere her istediklerini yaptırabilmelerinin sağ­
lanması demek değildir; nitekim işverenler de işçilere her istediklerir.i
yaptıramazlar ... Sosyal ilkelere bağlı devlet, ne çalışanların çalıştıran­
ları ne de çalıştıranların çal1şanları ezecek durumda olmasına yer bırak­
mayan devlet demektir" diyor. Anayasa Mahkemesinin Sosyal devle~
hakkında yapmağa çalıştığı tanımlamanın isabetsizliği, ister istemez,
Lokavtın Anayas2ya akın olamayacağı sonucuna götürecektir. Anayasa
Mahkemesi, sosyal devletin, çalışan sınıfların sosyal ve ekonomik alan-
da egemen sınıflara karşı bir denge sağlanması amacıyla ortaya çıktı­
ğını ve "sosyal hakların çalışanların hakları olduğunu" (BURDEAU
G., Les Libertes Publiques, 3e edition, Faris 1966, sf. 342) hatırlamalıydı
99 "Anayasanın lokavtı öngörmemiş bulunması, bu hakkın özel kanun-
larla tanınmasına engel olmaz. Çünkü, grev k3.rşısında işverenlere de
bir takım haklar tanınmasını kanun koyucunun takdirine bırakan ve
bu tanınan haklar arasında lokavtın olamayacağını bildirmeyen Ana-
yasa koyucu, lokavtı yasaklamış sayılmaz'' (aynı karar AMKD, sayı 6,
sf. 60). ''Anayasanın 41 ve 42. maddeleri hükümleri de kanun koyu-
cunun lokavtı da bir hak olarak tanımasına engel olacak nitelikte de-
ğildir. Zira aynı Anayasa 40. maddesi ile özel teş2bbüsün de güvenliK
ve kararlılık içinde çalışmasını kabul etmiştir" diyen OGUZMAN, lo-
kavtın, grevin karşısında ''mukabil" bir hak olarak görmektedir. (Bkı.
OGUZMAN M. K.. a.g.e., sf. 15C). Karşı görüş için (Bkz. TUNA YA
T. Z., a.g.e., sf. 763). Hemen ekleyelim ki, Anayasanın 40. maddesi
başka bir konuyla ilgili olup, lokavtın bir dayanağı olmaktan uzaktı~-.
40. madde. siycısi iktidarı kullanacak olan çoğunluklara hitabeden b'.-
madde olup, ülkede uygulanacak iktisadi politik:!. içinde, devletin t:ı-
133

Böylece, Anayasanın öngördüğü dengenin gerçekleşme yolu tıkanmış ola-


caktır. Bunun da, Anayasanın özüne aykırı olacağı rahatlıkla söylenebilir.
~-
Anayasada yer almayan konularda kanun koyucunun mutlak takdir
yetkisinin olduğunu, Anayasanın temel hak ve hürriyetlerle ilgili hüküm-
leriyle bağlı olamayacağını ve bunun bir anayasa meselesi teşkil etmeye-
ceğini, denetleme dışında kalacağını söylemek, Anayasanın, temel hak-
lar konusunda, bütününe hakim olan ilkeleri inkar etmekten başka bir
anlam taşımaz.
Anayasada açıkça yer almayan konularda, yasamanın mutlak takdir
yetkisini kabul etmek, gelişmelere açık olan 1961 Anayasasının temel fel-
sefesini ortadan kaldırmak ve bunun yanında muhtevaca sınırlanamaya­
cak olan düşünce, bilim ve sanat hürriyetleri gibi konularda, kanun ko-
yucuya, bunları ortadan kaldıracak kapıları aralamak imkanı vermek
demektir.
Kanun koyucu, Anayasada öngörülmeyen bir konuyu düzenlerken,
meseleyi bütün olarak ve sistematik bir şekilde ele almalı ve değişik açı­
lardan değerlendirerek, kavramların dar kalıplarından sıyrılmak suretiyle
düzenlemede bulunmalıdır. Böyle bir konu çeşitli temel hak ve hürriyet-
lerin buluştuğu bir alana temas ettiğinde, yapılacak düzenleme, ancak
ve ancak, Anayasanın tüm kuralları dikkate alınarak bir çözüme ulaşabilir.
Konu unsuru hakkındaki açıklamalarımızı tamamladıktan sonra, son
bir meseleye daha değinmek istiyoruz. Bu da, Yasama organının, adi bir
kanun koyucu olarak değil, fakat Anayasanın 155. maddesine göre Ana-
yasayı değiştirirken, konu açısından yetkisinin sınırı meselesidir.
Yasama organının, Anayasanın 155. maddesine göre Anayasayı de-
ğiştirme yetkisini kullanırken, muhtevaca sınırlandırıldığı 9. madde (Dev-
let şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki Anayasa hükmü değiştirile­
mez ve değiştirilmesi teklif edilemez) dışında, mutlak bir takdir yetkisi
vardır.
Anayasa Mahkemesi, bir kararında ıoo
"155. maddenin Türk toplumunu daha ileri uygarlık düzeyine çı­
karmak için, Anayasanın ruhuna uygun değişmelere imkan sağla­
mak maksadiyle kabul edlimiş olduğu söz götürmez gerçektir. An-
cak, Türk toplumunu geriletici, temel hak ve hürriyetleri, hukuk
devleti ilkesini yok edici, bir kelime ile, 1961 Anayasa'sının özünü

yin edeceği alc:ınlardaki faaliyetler bakımından alınacak tedbirler ve


özel teşebbüsün bu tedbirler içindeki güvenliğiyle ilgilidir.
100 E: 1963/173, K: 1965/40, k.t. 26.9.1965, AMKD, sayı 4 ,sf. 269.
134

ortadan kaldırıcı ve bu niteliği ile (değişiklik) olarak kabul edil-


mesi caiz olmayan ve Anayasanın devrilmesini öngören maksatla·
rın, sözü geçen 155. inci maddenin gölgesinde gerçekleştirilebil­
melerini düşünmek mümkün değildir"

gürüşündedir.

Türk doktrininde de bu eğilimde olan yazarlar vardır 101 •


Biz, bu görüşe katılamıyoruz. Zira kendi içinde değişebilirliğini ön-
gören bir Anayasanm, açıkça yasakladığı istisna dışında, bazı hükümle-
rin dondurulmuş ve mutlak nitelikte olduğu görüşü, herşeyden önce po-
zitif bir temele dayanmamaktadır. Kurucu iktidar, Anayasanın değiştirile­
bileceği kuralını açık ve seçik bir şekilde koymuş, bunun dışında, istisnai
olarak, Anayasanın değiştirilemeyen maddesini de belirtmiştir. Bu is-
tisnanın genişletilmesine, pozitif hukuk açısından hiç bir imkan yoktur.
Anayasanın 155. maddesindeki usullere uyulmak şartıyla, değiştirileme­
yecek bir hüküm yoktur 102 •
Anayasa Mahkemesinin, yapılacak bir değişiklikten sonra, bunu Ana-
yasanın ruhuna aykırı görerek iptal etmesi halinde, asıl büyük tehlike,
Mahkemenin, Kurucu iktidarın de üstünde bir güç haline gelmesidir.
Kaldı ki, Anayasanın açıkça yasaklanan konu (Any. md. 9) dışında, muh-
tevaca değiştirilmesi, hukuki bir mesele olmaktan çok, toplumdaki güç-
ler dengesiyle ilgili bir meseledir. Nitekim, Kurucu iktidar, bu gerçeği,
Anayasanın Başlangıcının son fıkrasında şu satırlarla dile getirmiştir :

"Türkiye Cumhuriyeti Kurucu Meclisi tarafından hazırlanan bu


Anayasayı kabul ve ilan ve onu, asıl teminatın vatandaşların gö.
nüllerinde ve iradelerinde yer aldığı inancı ile, hürriyeti, adalete
ve fazilete aşık evlatlarının uyanık bekçiliğine emanet eder".

101 Bkz. KUBALI H. N. Anayasa Hukuku, sf. 92-96; Siyasi af ve Anayasa-


mız, Cumhuriyet 11 Kasım 1969; ÖZYÖRÜK M., Anayasa Nasıl Değiş­
tirilir? Cumhuriyet 23 Nisan 1968. Anayasanın gerçekten değiştirile­
meyecek maddesinin 57. maddenin 1. fıkrası 'Olduğu yönünde Bkz.
GÜRAN S., a.g.e., sf. 363. Türk doktrininde daha önce Başgil de değiş ·
tirme yetkisinin Anayasanın bütününe yönelemeyeceği belirtiyordu.
Bkz. BAŞGİL A. F., Demokrasilerde Vatandaş hak ve hürriyetlerinin
korunması meselesi ve bu bakım.dan Anayasamızın eksikleri, Muam-
mer Raşit Seviğ'e Armağan, İstanbul 1956, sf. 599 ve devamı; Esas
Teşkilat Hukuku cilt I. fasikül II, İstanbul 1960 sf. 506-507. Anayasa-
nın özüne aykırı değişiklik yapılamayacağı konusunda ayrıca Bkz
JEANNEAU B., Droit Constitutionnel et İnstitutions Politiques, Dalloz,
Paris 1967, sf. 52-53.
102 Bu konuda Bkz. ARSEL İ., a.g.e., sf. 141 ONAR S. S., a.g.e., Cilt Ir
sf. 233-234 TANÖR B., Siyasi Düşünce Hürriyeti, sf. 180-185.
ÜÇONCÜ KISIM

KANUNUN YÜRÜRLÜGÜ
BİRİNCİ BÖLÜM

KANUNLARIN YAYINLANMASI

Kanun teklif vc,ya tasarıları, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senato-


sunda ayrı ayrı oylanıp kabul edildikten sonra kanunlaşır. Ancak, kanu-
nun vatandaşlara dı_lyurulması ve yürürlüğe girebilmesi için yayınlanması
gerekir. Anayasanın 93. maddesi, kanunların "nasıl ve hangi vasıtalarla''
yayınlanacağını belirtmemektedir. T,u:ran Giirneş, Kanunların Resmi Ga
zete'de yayınlanacağını, Anayasanın 113. maddesinin gerekçesinden çı
karmaktadır •
1

Metin Kıratlı, Anayasanın 93. maddesinde kanunların nasıl ve han-


gi vasıtayla yayınlanacağının belirtilmemiş olmasının, herhangi bir ga-
zetede veya radyoda yayınlanabileceği anlamına gelmediğini söylemekte
ve "Kanunun Resmi Gazete'de yayınlanmasını Anayasanın mefruz saydı­
ğını kabul etmek daha doğrudur" demektedir Nurullah Kunter ise, "Ka-
2

nunun Resmi Gazete ile yayınlanma mecburiyeti bir Anayasa normu ol-
malı idi"3 görüşündedir.
Kanaatimizce. kanunların Resmi Gazete ile yayınlanması gereklili-
ğinin dayanağını Anayasadan çıkartmak mümkündür. Anayasanın 150.
maddesinin 1. fıkrasına göre, "Anayasa Mahkemesine ... iptal davası aç-
ma hakkı, iptali istenen kanunun veya iç tüzüğün Resmi Gazete'de ya-
yınlanmasından başlayarak doksan gün sonra düşer". Bu hüküm, kanun-
iann ve iç tüzüklerin Resmi Gazete'de yayınlanacağını ,açıkça belirtmek-
tedir. Ayrıca, 23 Mayıs 1928 tarih ve 1322 sayılı "Kanunların ve Nizam-
namelerin sureti neşir ilanı ve Meriyet tarihi hakkında kanun" un 5.
4

maddesine göre de, kanunların Resmi Gazete'de yayınlanması gerekir.

GÜNEŞ T., Yürütme Organının Düzenleyici İşlemJeri, sf. 181.


1
2 KIRATLI M., a.g.e., sf 130.
3 KUNTER N., a.g.e., sf. 356, not 57.
4 R.G. 4 Haziran ] 928-904.
138

KanunlarınResmi Gazete ile yayınlanması tamamen idari bir işlem­


dir ve kanunun meydana gelmesinde rol oynayan yapıcı (constitutif) bir
unsur değildir. Kanunlar, TBMM'nde görüşülüp oylandıktan sonra, var-
lık kazanmış olurlar. Kanunun Resmi Gazete ile yayınlanması onun bir
unsuru, "Maddi varlığı" için gerekli şekil şartı olmayıp. üçüncü şahısla·
rın "İttilaına ulaştırılmasının'' bir vasıtasıdır. TBMM'nce kabul edilmiş
bir kanun, yayınlanmamış olsa bile kanundur. Fakat üçüncü şahısları "il-
zam" etmez ve bundan, olsa olsa, hükfunetin s0rumluluğu doğar 5 •
Bir kanunun, Resmi Gazete dışında başka bir vasıtayla yayınlanma­
sını, şekil
yönünden Anayasaya aykırılık doğuracak bir iptal sebebi say-
mağa imkan yoktur.

Ancak, TB~L J tarafından kabul edilmiş bir kanun, hukuken var


olmakla beraber, Resmi Gazetede yayınlanmadıkça, "kimse için bağlayı­
cı olamaz''6 •

Şu halde, yasama organınca usulüne uygun olarak kabul edilmiş bir


kanunun, Resmi Gazete'de yayınlanmayıp başka bir vasıtayla yayınlan­
ması, onun muteberliğine etkili olmaz. Sadece, kanunun, henüz yürürlü-
ğe girebilme imkanına kavuşamayacağı veya uygulanma kabiliyeti ola-
mayacağı ileri sürülebilir. Ayrıca, Resmi Gazete'de yayınlanmadan önce,
Anayasanın 150. maddesinde tanınan iptal davası açma imkanı da söz
konusu 0lamayacaktJr 7 •

5) DAVER B., Kanunla İlgili Meseleler, SBFD, cilt XVI, no: 4 (1961).
sf. 230-231; ONAR S. S., a.g.e., cilt I, sf. 268.
6 KIRATLI M., a g.e., sf. 137.
7 AnayasaMahkemesine dava açma süresinin başlangıcı bakımından uy-
gulamada şöyle bir durum dikkati çekebilir: Cumhuriyet Senatosu ;ç
tüzüğünün 182. maddesinde, "Bu içtüzük, kabulü tarihinden itibaren
yürürlüğe girer" hükmü yer almaktadır. Oysa TBMM Birleşik Toplan-
tısı İç tüzüğünim 32. maddesi ise, "Bu içtüzük yayını tarihinde yürür-
lüğe girer" demektedir. Anayasanın 150. maddesine göre, bir kanun ve-
ya içtüzük hakkında iptal davası açma süresi, Resmi gazetede yayın­
lanmasından başlayarak 90 gün sonra düşer. Söz konusu Cumhuriyet
Senatosu iç tüzüğü, 27 Aralık 1963 tarihinde kabul edilmiş ülup, Resmı
Gazetede 18 Ocak 1964'de ~yınlanmıştır. Bu durumda ortaya çıkan me-
sele, sürenin başlangıcının, uygulanmaya başlangıç mı, yoksa Resmi
Gazete ile yayın tarihi mi olacağıdır. Kanaatimizce, böyle bir durumdi'
içtüzüğün kabulü tarihinden itibaren -ki burada kabul ve yürürlük ta-
rihi kaynaş.:::rııştır- iptal davası hakkının doğduğunu, fakat 90 günlük
sürenin başlangıcını Resmi Gazetede yayın tarihinin tayin ettiğini kabul
etmek gerekiyor. Zira, içtüzüğün kabulü ile senato üyeleri için uygu-
139

TBMM tarafından kabul edilen kanunları, Cumhurbaşkanı, on gün


8
içinde yayınlar •
Cumhurbaşkanının, on gün içinde kanunları imza edip, yayınlamak
üzere Başbakanlığa göndermesi, yasama faaliyetine giren bir işlem ol-
mayıp "idari" bir işlemdir. Bunu, Anayasanın 93. maddesinden anlıyo­
ruz. Bu madde, ''Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanun-
lar" diyor. Aksi doğru olsaydı, madde, "Kanun tasarıları" derdi. Nitekim
1876 Kanun - u Esasi'nin 54. maddesi (1909 değişikliği de dahil olmak
üzere), kanun tasarıları (kavanın layıhaları)'ndan söz etmektedir9 • 1924
ve 1961 Anayasalarına göre, kanun tasarıları, TBMM tarafından kabul edil-
mekle kanunlaşır. Bu bakımdan 1924 ve 1961 Anayasaları biribirlerine
benzemektedirler. Şu farkla ki, 1924 Anayasasında 35. maddede kullanı­
lan "ilan" terimine karşılık, 1961 Anayasasının 93. maddesi "yayın" teri-
mmi kullanıyor. Bu iki terimin farklı olduğuna işaret etmek gerekir.
Resmi Gazete'rıin, ülkenin her tarafına aynı günde ulaşamadığı dü-
şünülecek olursa, kanunun yayınlandığı gün vatandaşlara uygulanabilir
bir duruma geldiğini söylemeğe imkan yoktur. Bu bakımdan, 1924 Ana-
yasasında kullanılan "ilan" terimi daha yerindedir sanıyoruz.

1961 Anayasa sistemine göre, Cumhurbaşkanına kanunları onaylama


ve veto yetkisi tamnmamıştır 10 • Yasama organı tarafından kabul edilen
bir kanunun yürürlüğe girebilmesi için, '\may'', "isdar" ve "yayın" saf-

lanmağa başlanması halinde, Resmi Gazeted€ yayınlanana kadar


geçen süre içinde Anayasaya aykırılık iddialarının önlenmesi şeklinde­
ki bir yorum, muhtevası zaten üyeler tarafından bilinen içtüzüğün Ana-
yasaya aykırılık iddialarını, lüzumsuz yere geciktirmekten başka bir
anlam taşımayacaktır.
Uygulamada, yayın . şu şekilde olmaktadır: Kanun, Cu!J'.lhurbaşkanınc'l
8
imzalanıp Başbakanlığa gönderilen yayın tezkeresinden sonra, ''Baş­
Bakanlık Neşriyat ve Müdevvenat Umum Müdürlüğü' tarafından R. G
de yayınlanır. Bu konuda e~raflı bligi için Bkz. FEYZİoGLU T., a.g.e.,
sf. 40 ve devamı. Ayrıca, DAVER B., a.g.m., sf. 230; DURAN L., Mev-
zuat Kroniği, iHFM, cilt, XXVIII, sayı 1 (1962), sf. 223; ARSEL i., a.g
e., sf. 309-310. Uygulamada on günlük süreye uyulmadığına örnek ola-
rak Bkz. DA VER, a.g m., sf. 229, not 34.
Madde] erin karşılaştırmalı olarak incelenmesi için Bkz. A YBA y p.
9
Karşılaştı:rnıalı 1961 Anayasası, İstanbul Hukuk Fakültesi yayını İstan-
bul 1963, sf. 153-154.
6 Kanun-u Esa9i ve 1909 değişikliğindeki durumu, daha önce birincı
10 187
kısımda görmüştük.
140

haları söz konusu değildir. Sadece isdar ve yayın safhalarının birleşme­


siyle, bir tek yayın safhası vardır 11 • Fransız Hukukunda, her ikisi ara-
smda yapılan ayırım bizim Anayasamızda söz konusu değildir. İsdar
(Promulgation) ile yayın (Publication) arasındaki farklar şu noktalarda
toplanıyor 12 :

Yayın,maddi bir işlem olup, kanun metninin, ona tabi olacaklara du-
yurulması amacını güder. Yayın, kanunun uygulanacağının halka açık­
lanmasıdır. lsdar, Cumhurbaşkanının, kanunun varlığını tesbit eden ve
uygulanması gerektiğini idareye emreden bir işlemdir.

Cumhurbaşkanı 13 ,
uygun bulmadığı kanunu, gerekçe göstererek bir
daha görüşülmek üzere, on gün içinde 14 TBMM'ne geri gönderir 1 ıı. Büt-

11 ONAR S. S., a.g.e., cilt l, sf. 368.


12 Bu konuda Bkz. BARTHELEMY - DUEZ, a.g.e., sf. 740; JEZE G., La
PromıuJ.gation des lois, Revue du Droit Public Paris 1918, sf. 378; DU-
GUIT L., a.g.e., cilt I, sf. 646; ESMEİN A., a.g.e., cilt Il, sf. 68; CARRE
DE MALBERG, La loi.. .... sf. 147; DE PURY J. J., De la publication
des lois, Neuchatel 1945, sf. 42; PUGET-SECHE, La promulgation et la
la publication des actes legislatifs en droit fra~ais, La Revue admi-
nistratif, Paris 1959, sf. 240. Mukayeseli bir inceleme için Bkz. UNİON
İNTERPARLEMENTAİRE, PARLEMENTS, Paris 1961, sf. 195-199.
13 Cumhurbaşkanının, kanunları, bir kere daha görüşülmek üzere geri
göndermeyi, tek başına mı yapacağı, yoksa, bütün kararlarda olduğL
gibi, sorumlu Başbakan ve Bakanların imzalarının gerekip gerekmediği,
oldukça tartışmalı bir konudur. Anayasanın 93. maddesine göre, kanun-
ları geri göndermesi, "göreviyle ilgili bir işlem" olduğundan (Any. md.
93 ve 98) bunların Başbakan ve bakanlarca imzalanması gerekir. Bu
konudaki bütün görüş ve tartışmalar için Bkz. ALDIKAÇTI O.
1961 Anayasasmila Devlet Başkam Kararnamelerinin imzalanması, Mu-
kayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi, İstanbul 1968, Yeni seri, yıl ı,
sayı 2, sf. 30-46.
14 Anayasanın, Cumhurbaşkanına tanıdığı geri gönderme yetkisinin kul-
lanılmasını ortadan kaldırıcı nitelikte bir örnek, 44 sayılı "Anayasa
Mahkemesi Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki kanun" un 59.
maddesinde görülmektedir. 22 Nisan 1962'de kabul edilen bu kanunun
25 Nisan 1962 tarihinde yürürlüğe gireceği öngörülmektedir. Yani, en
geç 25 Nisan 1962 de yayınlanıp yürürlüğe girmesi, arada, Cumhurbaş­
kanının, on günlük düşünme ve geri gönderme imkanını ortadan kal-
dırıyordu. Bu konuda Bkz. DURAN L., Mevzuat Kroni~ İHFM, cilt
xxvm, sayı 2 (1962), sf. 449.
15 l. Cumhuriyet döneminde hiç kullanılmamış olan geri gönderme yet-
kisi, II. Cumhuriyette 16 defa kullanılmıştır. Bunların 14'ü Cumhur-
141

çe Kanunları ve Anayasa değişiklikleri bu hükmün dişındadır (Anayasa


Madcfo 93).

başkanı Cemal GÜRSEL, son ikisi de Cevdet SUNAY tarafından kul-


lanılmıştır.
ı. _ 168 sayılı "10 ve 11. Dönem TBMM üye}erinin ödeneklerinden
mütevellit T.C. Ziraat Bankası ve Maliye Bakanlığına olan borçlarının
ertelenmesine ait kanun" (29 Ocak 1963) Cumhurbaşkanlığının 7.2.1963
tarih ve 4/48 sayılı yazısı ile geri gönderilmiştir. Bu kanun sonradan
görüşülerek, 31 Mart 1964 tarih ve 444 sayılı kanun olarak kabul edil-
miştir (R.G. 11 Nisan 1964 - 11680).
2. _ 396 sayılı "Tapulama Kanunu" (31 Ocak 1964) Cumhurbaşkanlı­
ğının 13 Şubat 1964 tarih ve 4/66 sayılı yazısıyla geri gönderilmiştir
17 Temmuz 1964'de, 509 sayılı kanunla aynı konu düzenlenmiş, fakat.
bu defa Anayasa Mahkemesinin 16.4.1965 tarih ve E: 1964/38, K: 1965/
59 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Aynı konu, 28 Haziran 1966 tarih ve
766 sayılı tapulama kanunuyla, tekrar düzenlenmiştir (R.G. 12 Tem-
muz 1966 - 12346).
3. 759 sayılı "Umumi Hayata Müessir Afteler dolayısıyla Alınacak
Tedbirlerle yapılacak yardımlara dair 15.5.1959 tarih ve 7269 sayılı ka-
nunun bazı maddelerinin değiştirilmesi ve bu kanuna bazı maddeler
eklenmesi hakkında kanun" (13 Haziran 1966) Cumhurbaşkanlığının
24.6.1966 tarih ve 4/207 sayılı yazısıyla geri gönderilmiştir. Aynı konu-
da TBMM yeni bir düzenlemede bulunmamıştır.
4. _ 760 sayılı "İş Kanunu" (13 Haziran 1966) Cumhurbaşkanlığının
24 haziran 1966 tarih ve 4/208 yazısıyla geri gönderilmiştir. Aynı konu
28 Temmuz 1967 tarih ve 931 sayılı iş kanunuyla tekrar düzenlenmiştir
(R.G. 12 Ağustos 1967 - 12672).
5. _ 761 sayılı "Deniş İş Kanunu" (13 Haziran 1966) Cumhurbaşkan­
lığının 24 Haziran 1966 tarih ve 4/209 sayılı yazısıyla geri gönderilmiş­
tir. Aynı konu 20 Nisan 1967 tarih ve 854 sayılı Deniz İş Kanunu il•·
tekrar düzenlenmiştir (R.G. 29 Nisan 1967 - 12586).
6. _ 762 sayılı "Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu" (20 Hazi-
ran 1966) Cumhurbaşkanlığının 25.6.1966 tarih ve 4/20 sayılı yazısıyla
geri gönderilmiştir. Aynı konu 27 Temmuz 1967 tarih ve 926 sayılı
••Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu" ile düzenlenmiştir (R.G. ıo
Ağustos 1967 - 12670).
7. _ 763 sayılı "Sayıştay Kanunu" (20 Haziran 1966) Cumhurbaşkan-
lığının 27 Haziran 1966 tarih ve 4/211 sayılı yazısıyla geri gönderil-
miştir. Aynı konu 12 Şubat 1967 tarih, 832 sayılı "Sayıştay Kanunu" ile
tekrar düzenlenmiştir (R.G. 27 Şubat 1967 - 12538).
8. _ 764 sayılı ''Yeniden Kurulacak Vakıflar Hakkında Kanun'' (24
Haziran 1966) Cumhurbaşkanlığının 6 Temmuz 1966 tarih ve 4/240 sayı
yazısıyla geri gönderilmiştir. Aynı konu "13 Temmuz 1967 tarih ve 90·;.
sayılı "Türk Kanunu Medenisinin birinci kitabının ikinci babı Üçün.
cü faslının değiştirilmesi, bu kanuna bazı madde ve fıkralar eklen
mesi, bazı vakıfların vergi muafiyetinden faydalandırılması hakkınd~.ı
142

Anayasanın 93. maddesiyle Cumhurbaşkanına tanınan bu yetki, "ge-


ciktirici vreto" niteliğindedir. Kanun, TBMM'nce tekrar kabul edilirse,
16
Cumhurbaşkanı bunu ) ayınlamak zorundadır •

kanun'' la tekrar düzenlenmiştir. (R.G. 24 Temmuz 1967 - 12655).


9. - 765 sayılı "Adli Tıp Müessesesi Kanununun bazı maddelerinde
değişiklik yapılması hakkında kanun" (24 Haziran 1966) Cumhurbaş­
kanlığının 6 Temmuz 1966 tarih ve 4/241 sayılı yazısıyla geri gönde-·
rilmiştir. Aynı konu 15 Haziran 1967 tarih ve 885 sayılı "Adli Tıp Mü-
esseseleri Kanunu bazı maddelerinde değişiklik yapılması hakkınd-ı
kanun" la düzenlenmiştir (R.G. 26 Haziran 1967 - 12631).
10. - 767 sayılı "Hendek Kazası Kemaliye Mahallesi Nüfusunda Ka-
yıtlı Mustafa oğlu 1329 Doğumlu Faik Özer'in Bakiye Cezasının Affı
Hakkında Kanun" (29 Haziran 1966) Cumhurbaşkanlığının 11 Temmuz
1966 tarih ve 4/251 sayılı yazısıyla geri gönderilmiştir. Bu konuda son-
radan bir kanun yapılmamıştır.
11. ~ 768 sayılı "Avukatlık Kanununun 7. inci maddesinin kaldırılmas
ve 114. cü maddesinin değiştirilmesi hakkında kanun" (29 Haziran 1966 1
Cumhurbaşkanlığının 11 Temmuz 1966 tarih ve 4/252 sayılı yazısıyla
geri gönderilmiştir. Aynı konuda sonradan TBMM yeni bir düzenle-
mede bulunmamıştır. Fakat 19 Mart 1969 tarih ve 1136 sayılı "Avukat-
lık Kanunu" ile, konu bütünüyle yeniden düzenlenmiştir (R.G., 7 Nisan
1969 - 13168).
12. - 769 sayılı "Alman Uyruklu Wilfried Herbrech'in Geri Kalan Ce-
zasının Affı Hakkında Kanun" (29 Haziran 1966) Cumhurbaşkanlığının
11 Temmuz 1966 tarih ve 4/250 sayılı yazısıyla geri gönderilmiştir. Ay-
nı konu 13 Nisan 1967 tarih ve 853 sayılı kanunla düzenlenmiştir (R.G.
24 Nisan 1967 - 12581).
13. - 770 sayılı "5965 Sayılı Kanuna bir Madde Eklenmesine Dair Ka-
nun" (29 Haziran 1966) Cumhurbaşkanlığının 11 Temmuz 1966 tarih
ve 4/253 sayılı yazısıyla geri gönderilmiştir. Aynı konu 23 Mayı
1967 tarih ve 874 sayılı "5965 sayılı kanuna 4. madde ve 1 geçici
madde eklenmesine dair kanunla düzenlenmiştir (R.G. 1 Haziran 1967 -
12610)
14. - 771 Sayılı "7126 Sayılı Sivil Savunma Kanununa 2 madde ek-
lenmesine dair Kanun" (29 Haziran 1966) Cumhurbaşkanlığının 11 Tem-
muz 1966 tarih ve 4/254 sayılı yazısıyla geri gönderilmiştir. Aynı konu
yeni bir kanunla düzenlenmemiştir.
15. - Gider Vergisi Kanunu (Bkz. 11 Şubat 1970 günlü basın).
16. - Savcılar Kanunu (Bkı. 24 Şubat 1970 günlü basın).
16 Cumhurbaşkanı bir kanunu 10 gün içinde yayınlam::ız veya
tekrar görüşülmek üzere TBMM'ne geri gönderdiği kanun. yeniden
görüşülüp kabul edilmesi halinde yayınlanmak üzere imzalanmazsa,
bu takdirde kanunun Meclis Başkanı tarafından Başbakanlığa, gön-
derilerek yayımlanması sağlanabilir (ARSEL İ., a.g.e., sf. 310). DA-
VER de (Meclıs bir heyeti umumiye kararı ile aynı kanunun muh-
tevasını ifade edebilir·· görüşündedir (a.g.m. sf. 230, not 37).
143

Kanunların Resmi Gazete'de yayınlanmasıyla ilgili olarak iki mese-


le ile daha karşılaşıyoruz :
1 - Birincisi, kanunların kabul tarihi ile ilgilidir. 1961 Anayasası
iki meclisli bir yasama organı kurmuş olduğundan, 92. maddedeki gidip
gelmelerden sonra, kanunlar Resmi Gazıete'de yayınlanırken, kabul tari-
hinde bazı tereddütler olabilir. ÖzelJikle, 92. maddenin 10. fıkrası söz
konusu olduğunda, kanun metninin hangi tarihte oylanıp kabul edildiği
kolaylıkla tesbit edilemez.

Kabul tarihi olarak : a) Kanunun Cumhuriyet Senatosunda oylan-


dığı gün mü, b) Millet Meclisinde kabul edildiği gün mü, c) Cumhur-
başkanmca imzalanıp yayınlanmasına karar verildiği tarih mi kabul edil-
melidir? sorularına bir çözüm bulmak gerekiyor 17 •
Resmi Gazete'd·c, kanunların kabul tarihi 1 " ve numarası 19 da belirtil-
diğine ve kabul tarihinin, aynı zamanda, kanunların numaralandırılma­
sında20 da esas alındığına göre, ortaya çıkabilecek tereddütlıeri çozum-
leyecrek bir sonuca varmak bakımından, "Cumhurbaşkanının kanunları.
neşir ve ilanı, hukukan ısdar (promulgation) mahiyetinde bir muamele
olmamakla beraber, teşrii tasarrufun varlığmı kabul etmesi ve ilgililer
bakımından aleniyeti sağlaması itibariyle, bu babtaki karar tarihinin ka-
1
nunun anılmasında esas olması daha uygundur'-~ .

2 - İkincisi, Hesmi Gazete'de yayınlanan kanun metniyle, TB~ L !


tarafından kabul oıunan metin arasında farklılıklar olması durumudur.
Böyle bir tereddüt veya iddia ortaya atıldığında, bütün mahkemeler, Res-

17 DURAN L., Mevzuat Kroniği, İHFM, cilt XXVIII, sayı 1 (1962), sf.
224.
18 Bu konu özellikle "önceki kanun - sonraki kanun'' meselelerinde
önemlidir. .
19 Türkiye Cumhuriye1 ınde üç seri kanun numarası vardır: a) birincisL
23 Nisan 1920-27 Mayıs 1960 tarihleri arasındaki dönemdir. Bu dönem-
deki kanunlar 1 numaradan başlayıp 7840 numaralı kanunla son bu-
luyor; b) ikincisi 27 Mayıs 1960-25 Ekim 1961 tarihleri arasındaki dö-
nemdir. Bu dönemdeki kanunlar, l'den başlayıp 375 numaralı kanunla
son buluyor; c) üçüncüsü, 25 Ekim 1961 tarihinden sonraki dönem-
dir. Bu dönemdeki kanunlar tekrar 1 numaradan başlayıp devam et-
mektedir.
20 Cumhurbaşkanlığınca geri gönderilen kanunlara, tekrar görüşülüp
TBMM'nce kabul edildikten sonra, yeni bir sayı verilmektedir.
21 DURAN L., aynı yerde.
mi Gazete'de yayınlanan metnin, TBMM'nce kabul edilen metne uygun
olup olmadığmı araştırabilirler • 22

Araştırma sonunda, her iki metnin gerçekten birbirine uymadığı or-


taya çıkarsa. TBMı 1'nin kabul ettiği metnin esas alınıp, Re mi Gazete'·
3
de yaymlananın u' gulanmaması gerekir~ •
Şu halde, metinler arasında farklılık 2 " olduğu anlaşılır ve ispat edilir-
se, bu kamın, şekil yönünden iptalini gerektirecek bir sakatlık doğurmaz.
Mahkemelerin, kan11nun yapılışında son sözü söylemiş ve oylamış olan
TBMM tarafından kabul edilen metni esas alarak 2 5, onu uygulamaları
gerekir.

22 FEYZİOGLU T., a.g.e., sf. 45-47; KIRATLI M., a.g.e., sf. 129.
23 AZGUR F., Anayasaya Aykırı Kanun Hükümlerinin İptal veya İluna­
Jinde Genel Kaide ve İstisnaları, A.D., yıl 55, Eylül-Aralık 1961, say.
9-12, sf. 997; DAVER B., a.g.m., sf. 241. S1ddık Sami ONAR. "Meclis
zabıtlarındaki metin ile Resmi Gazetede ilan edilen metin arasında
mübayenet olursa, gazeteye verilen metin muteberdir. Çünkü Mecli-
sin selahiyetli makamlarının imza ettikleri asıl metin budur. Bu met-
nin müzakerelere ve zabıtlara uymaması Meclisin iç işlerindendir ve ..
Kazai murakabe dışında görülmektedir" diyor (a.g.e., cilt l, sf. 369).
24 Farklılık ortaya çıktıktan sonra yapılacak düzeltmede, kanunların
Cumhurbaşkanınca yaymlanmas nda izlenen usul aynen uygulan-
malıdır.
25 EREM F .. Türk Ceza Hukuku, Cilt I, sekizinci baskı. Ankara 1968
sf. 81.
IKINCİ BÖLÜM

KANUNLARIN YÜRÜRıLÜGE GİRMESİ

Kanunların Resmi Gazete'de yayınlanması ve yürürlüğe girmesi, her


zaman birbirine bağlı olmamaktadır. Kanun koyucu, bir kanunun yürür-
lüğe girebilmesi ve uygulanabilmesi için, bazı şartları öngörebilir. Bu
bölümde, yayınlanan kanunların yürürlüğe girme.len ve uygulanabilme-
leriyle ilgili meseleleri inceledikten sonra, ne şekilde yürürlükten kalk·
tıklarım göreceğiz.

§ 1. KANUNLARIN YÜRtJRLÜGE GİRME TARİHİ

Kanunların Resmi Gazete'de yayınlanmasından sonra yürürlüğe gi.-


meieri ve uygulanabilmeleri aşağıda belirtilen şekillerde 10lmaktadır 1 •
2 _ Kanunlar çoğunlukla yayınlandıkları tarihten başlayarak yürür-
lüğe girerler. Ancak, bu konuda, kanunda açık bir hüküm ülması gerekir.
Kanunların, genelhkie soodan bir önceki "yürürlüğe giriş" maddelerinde
ku1lanılan ifade : "bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer" şeklin-
dedir2.
ı Bu konuda Bkz. SAVCI B., Kanun tekniği ile ilgili meseleler üzerine
bir seminer, SBFD, cilt XVI, Aralık 1961, no. 4, sf. 206; DAVER B.,
a.g.m., sf. 231, 232.
2 Eskiden kullanılan ifadeler farklıydı. Mesela 688 sayılı ve 9 kanunu
evvel 1340 tarihli ''Yerli kumaştan elbise giyilmesine dair kanun'un 2
maddesindeki gibi: "İşbu kanun neşri tarihinden muteberdir" şek­
lindeydi. Bunun yanında "İşbu kanun tarihi neşrinden itibaren mer'•
yülcaridir" (549 sayılı Ziraat müesseselerine sabit sermaye vaz'ın:i
dair 26 kanunusani 1341 tarihli kanunun 4. maddesi) veya "bu kanun
neşri tarihinden itibaren mer'idir'' ( 636 sayılı şurayı askerinin teşki­
lat ve vezaifi hakkındaki 22 Nisan 1341 tarihli kanun'un 7. maddesi 1
ifadeleri de kullanılıyordu. Bu son iki ifade bugün türkçeleştirılmiş
olan "Bu kanun yayını tarihinde yürürlüğe girer"e tekabül ediyordu.

Erdoğan Teziç - 10
146

2 - Bazen kanunun yürürlüğe gireceği tarihi, kanun koyucu, belli


bir tarih koyarak belirtir3 : 44 sayılı "Anayasa Mahkemesinin Kuruluşı..:
ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun'un 59. maddesine göre, "bu ka·
nun 25 Nisan 1962 tarihinde yürürlüğe girer". Veya kanunun yürürlüğ·'
gireceği tarih, mesela, 1086 sayılı "Hukuk Usulü Muhakemelıeri Kanu-
nu"nun 580. maddesinde olduğu gibi, "işbu kanun neşri tarihinden üç ay
mürurundan itibaren mer'idir" şeklinde belli bir süre 4 konarak belirtilir.
Burada dikkat cdilıecek husus, kanun koyucunun, yürürlüğe giriş ta ·
rihini belli ederken, Anayasanın 93. maddesinde Cumhurbaşkanına tanı­
nan, "bir daha görüşülmek üzere'' TBMM'ne geri gönderme - on gün
içinde__:__ imkanını ortadan kaldırıcı nitelikte bir hüküm koymamasıdır.
Yukarıda daha önce değindiğimiz, 22 Nisan 1962 tarih ve 44 sayılı kanu
nun 59. maddesi, yürürlük tarihini 25 Nisan 1962 olarak tesbit etmiş~
tir; oysa, kanunun kabul tarihi 22 Nisan 1962 idi5.
Kanunların
yürürlük tarihinin mantıken yayın tarihinden önce olma-
ması gerekir. Kanun, metnindeki yürürlük tarihinden sonra yaymlanmış­
sa yayın tarihinde yürürlüğe girdiği kabul edilmelidir. Çünkü, kanunlar,

Oysa ''İşbu kanun neşri tarihinden muteberdir'' formülü, hukuk tek-


niği bakımındanyerinde değildi. Muteberlik, kanunun sıhhatiyle il-
gili olup, yürürlüğünden farklıdır.
3 Kanun R. Gazetede yayınlanmış fakat henüz yürürlüğe girmemiş de
olsa, bu kanuna karşı Anayasa Mahkemesinde iptal davası açılabilir
Zira Anayasanın 150. maddesine göre, iptal davası açılabilmesi için
R. Gazetede yayınlanmış olması yeter.
4 Sürelerin hesaplanmasında, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nu";
161. maddesindeki esasa göre, yayın günü hesaba katılmaz. Fakat Ana-
yasanın 150. m~ddesine göre, kanunlar hakkında doğrudan doğruya
iptal davası açma hakkı, kanunun Resmi Gazetede yayınlanmasından
başlayarak 90 gün sonra düşer. Bu sürenin hesaplanmasında, Anayasa
Mahkemesi (E: 1964/22, K: 1964/54, k.t. 3.7.1964, AMKD sayı 2, sf
168-169), kanunun yayın gününü, 90 günlük sürenin içinde saymakta
ve süreyi "Genel olarak kabul edilen hesap tarzından farklı olarak"
yorumlamaktadır. (ESEN B. N., Anayasa Mahkemesine göre ... , sf
19). Doktrinde, bu sürenin hesaplanmasında, yayın gününün dahil ol
mayacağı yönündeki ifade için Bkz. ALDIKAÇTI O., Anayasa Huku-
kumuzun Gelişmesi ve 1961 Anayasası II, İstanbul 1966 sf. 205. Ana-
yasa Mahkemesinin, yayın gününü süreye dahil etmesinde "haklı bir
sebep" olmadığı yönünde Bkz. KUNTER N., "Tehlike Tedbiri" Genel
Teorisi ve Para Cezalan için icrai ve ihtiyati haciz. İHFM, cilt XXXIY.
sayı 1-4 (1969), sf. 27.
5 DURAN L., levzuat Kroniği, İHFM, cilt XXVIII (1962), sayı 2. sf. 44J.
147

· ~rcnsip 0larak geleceği düzenleyen kurallar koyduklarından~. yayınlan­


1
madan önce yürürlük söz konusu olmamalıdır • Ancak istisnai olarak,
) ürürlüğün, yayınlanmadan önceki bir tarihe alınması mümkündür~. Me-
sela, TBMM'nin 24.2.1962 tarihinde kabul ettiği, 21 sayılı "Cumhuriyet
Senatosu vıe Millet Meclisi Başkanları ve Divan Üyelerinin Temsil Öde-
nekleri hakkında Kanun" 9 un yürürlük tarihi, 25 Ekim 196l'den, yani
TBMM'nin faaliyete geçtiği tarihten itibaren başlamaktadır.
3- Resmi Gazete'de yayınlanan kanun metninde yürürlük tarihi be-
lirtilmemişse, 1322 sayılı kanunun 3. maddesine göre, kanun, yayınlanma­
yı izleyen günün başlangıcından hesaplanmak üzere, kırk beşinci günün
sonunda yürürlüğe girer. Resmi Gazetenin bir sayısına sığmayan çok
uzun kanunların yayınları, 1322 sayılı kanunun 4. maddesine göre, Resmi
Gazetenin dört sayısında tamamlanmalıdır. Bu durumda, yürürlük tari-
hinin hesaplanmasına, dördüncü günü takibeden günden başlanır.

4 - Kanunların yürürlüğe girebilmeleri için, bazen, Resmi Gazete


ile yayınlanma şartına ek olarak, mahalli makamlarca ilan edilme şartı
aranır. 1322 sayılı kanunun 11. maddesine göre, cezaya, vergiye, askerliğe
ait ve halkı ilgilendiren kanunların, yayınlanma dışında, ilan ettirilmele-
ri de gereklidir.
22 Mart 1950 günlü, 5617 sayılı "Hayvan hırsızlığının men'i hakkın­
daki kamın., un 18. maddesine göre : "Bu kanun yayını tarihinde yürür-
lüğe girer ve ilan hususunda 1322 sayılı kanunun 11. maddesi uygulanır ...
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 22.12.1952 günlü, E: 21127, K: 158 sayılı
kararında, "5617sayılı kanunun 18. maddesi gereğince bu kanunun meri-
yete girmesi için yalnız Resmi Gazete ile yayın kafi olmayıp ayrıca ilan
yapılmış olması da icap eder ve ilan meriyetin kayıt ve şartlarındandır''
onucuna varmaktadır. Buna karşılık, Anayasa Mahkemesi, bu hükmün
Anayasaya uygun olup olmadığını incelerken 10 , "5617 sayılı kanunun 18.

6 ONAR S. S., a.g.e., cilt I, sf. 369.


7 KUNTER N., a.g.e., sf. 353.
8 Bu hususu, kanunun, yayınlanmasından önceki olaylara da -fakat
yayınlanmasından sonra uygulanmasıyla karıştırmamak gerekir. B'.l
durum kanunların geriye yürümesi (makable şümul) meselesini ilgilen-
dirir (KUNTER N., aynı yerde).
'9 R.G. 28 Şubat 1962 - 11047.
o Kanunun, ilanının yapılmamış olması gerekçesiyle ülkenin bazı yer-
lerinde yurttaşlara uygulanıp, başka yerlerde uygulanamaması sebe-
biyle, eşitliğe aykırı olduğu iddia edilmiştir.
148

maddesinde yer alan itiraz konusu hüküm, bir yürürlük koşulu değildir_
Kanun Resmi Gazete 'de yayınlanmakla yürürlüğe girmiş ve her yer
uygulama olanağı doğmuştur'' s0nucunu çıkarmaktadır.
11

Kanunun Resmi Gazeteyle yayınlanması ve yürürlüğe girebilmesi


için, belli süreler (yayınlandığı gün, belli bir tarihte, 45 gün sonra yürür-
lüğe girme, gibi) yanmda, başkaca bir şartın gerçekleşmesi aranmamalıdır_
1322 sayılı kanunun 11. maddesindeki, mahalli makamlarca ayrıca ilan edil-
mesi hükmü, Anayasa :Mahkemesi kararında da belirtildiği gibi, "bir yü-
rürlük hükmü değil, uyarma hükmü" dür. Bundan şu sonuç çıkmaktadır:.
Gerek 1322 sayılı kanunun 11. maddesinde ve gerekse 5617 sayılı kanunun
18. maddesinde yer alan "ilan"ın yapılmamış olması, kanunun yürürlüğe·
girmesine engel değildir. Resmi Gazeteyle yayınlanmasına ek olarak ya-
pılması gereken "Özel ilan şekli" 12 bir yürürlüğe giriş şartı değlidir. SadP.-
ce, halkın kanunu öğrenmesini sağlayabilecek idari bir tedbir niteliğiıt­
cledir13.

Resmi Gazete'deki yayınlanmaya ek olara~ kanunun ayrıca ilan edii


mesi gereken durumlarda, bu ilanın yapılmamış olması, şu sonucu doğu­
rabilir : Söz konusu kanun hükümlerini ihlal edenl€re, bu kanunun hü-
kümleri uygulanmak istendiğinde, bunlar, kendilerinin ilan yapılarak uya-
rılmadıklarım ve "kanunu bilmediklerinr' ileri sürebilirler.

11 E: 1967/9,K: 1967/41, k.t. 21.11.1967, AMKD, sayı 5, sf. 187.


12 1322 sayılı kanunun 12. maddesine göre yapılması gereken özel il.iık
ise, 11. maddeden farklı olarak bir yürürliiğe giriş şartıdır. 12. mad-
deye göre, "Kanunların ve nizamnamelerin mer'iyeti müddeti kırkbe~
günden az ve hükümlerin ace1e ilanı zaruri bulunduğu takdirde baş­
vekalet tarafından valilere telgrafla tebliğ edilir. Valiler matbuaların
vusulünü beklemek~izin bu kanun ve nizamnameleri teksir ettirerek 7 •
8, 9 ve 11. nci maddeler mucibince tevzi ve ilan ederler". Pek tabii.
burada da, kanunun yürürlüğe girebilmesi için, Resmi Gazeteyle ya-
yınlanması gerekir. Fakat, Resmi Gazetenin o bölgelere varmasından
önce kanunun yürürlüğe girebilmesi için, ilan, ek bir şart olarak aran-
maktadır. Bkz. DÖı rMEZER - ERMAN, l 'azari ve Tatbiki Ceza Huku-
ku, cilt I, İstanbul 1967, sf. 166-167.
13 DÖNMEZER-ERMAN a.g.e., cilt I, sf. 166. Nitekim 20.9.1969 gün v
54 sayılı Tevhidi içtihad kararıyla bu husus belirtilmiştir.
149

§ 2. KANUNLAIUN YÜRÜRLÜGE GİRMESİNİN, BAŞKACA


KANUNLARIN YÜRÜRLÜGE KONMASINA, VEYA İDARENİ r

DÜZENLEYİCİ İŞLEMLERİNE BAGLI OLMASI

A) KANUNLARIN YÜRÜRLÜGE GİRMESİNİN BAŞKACA


KANUNLARIN YÜRÜRLÜGE KONMASINA BAGLI OLMASI

Genel nitelikte bir kanun, konuyu kucaklayıcı bir şekilde düzenle-


.miştir: fakat, bazı hükümlerinin yürürlüğe girebilmesi, uygulanma imka-
nına kavuşturulması için, kanun koyucunun, bu hükümlerin doğrultu­
sunda yeni bir özel düzenlemede bulunması gerekmektedir. Burada konu
unsuru kanunda belirtilmiş, fakat yürürlük kazanabilmesi için, kanun ko-
yucunun bir düzenlemede daha bulunması şartı aranmıştır. Buna başka
bir ifadeyle, "uygulama kanunları" demek, belki daha doğru olacaktu
Mesela, 14 Temmuz 1965 tarih ve 657 sayılı ''Devlet Memurları Ka-
nunu"nunl-l 238. maddesinin 2. fıkrasına göre, "kanunun 188-19-0'ıncı \e
193. üncü maddeleri; bu maddelerde söz konusu edilen kanunların yüriiT-
lüğe konuldukları tarihte" yürürlüğe gireceklerini belirtmekte, böylece,
kanun koyucu, kendi iradesini gene kendi iradesinin geciktirici şartına
bağlamaktadır.

Burada henıen akla gelen, yasamanın "ilkel" bir yetki oluşunun orta.
dan kalkıp kalkmadığı ve kanun koyucunun Anayasada öngörülen il'<e. ı
ih.lfil edip etmediğidir. Kanaatimizce, burada yasamanın kendini, kanun-
ları yürüt-en (dcrivc) bir organ durumuna sokması, söz konusu değildir.
Zira, kanun koyucu, bir konuyu düzenleyip düzenlememek bakımından,
yürütme ve idareden farklı olarak tamamen serbesttir; bu serbesti yasa-
manın takdirinden çıkmaktadır. 657 sayılı kanundaki hükümden (md. 238)
çıkan sonuç, bu konuların muhakkak bir kanunla düzenlenmesi gerekti-
ğidir. Yani belirtilen hükümlerin uygulanabilmesi, yürütmenin düzenle-
yici işlemleriyle yapılamayacaktır.
Konu, Fransız hukukunda da tartışılmıştır: "Hiç bir dini toplulu ,
bir kanunun izni olmaksızın teşekkül edemez'' hükmü değerlendirilirken,
kanun koyucunun, bu konuyu yasamanın münhasır yetkisine soktuğu, h·-
.naenaleyh yürütmenin bu konuyu düzenleyemeyeceği belirtilmektedır•··

14 R.G. 23 Temmuz 1965 - 12056.


15 CARRE DE MALBERG, a.g.e., cilt I, sf. 366.
150

B - KANUNLARIN YÜRÜRLÜGE GİRMESİNİN İDARENİN


DÜZENLEYİCİ İŞLEMLERİNE BAGLI OLMASI

Bu konuda çeşitli ihtimaller belirmektedir! 6 •


1 - Kanun koyucu, yürütmenin düzenleyici işlemi olmaksızın, ka-
nunun bütününün veya belli hükümlerinin, yürürlüğe giremeyecegını
açıkça ifade etmiştir. Böyle bir durumd~ düzenleyici işlem yapılmadık­
ça ,kanun yürürlüğe giremeyecektir 17 •
2 -Kanun bir düzenleyici işleme atıfta bulunmuş, fakat kanunun
yürürlüğe girişiiçin açık ve kesin bir hüküm koymamıştır. Bu konuda
bir ayırım yapmak gerekir. Düzenleyici işlem olmaksızın kanunun yürür ·
lüğe girme veya uygulanma imkanı yoksa, yürürlüğe giremeyecektir. Bu-
na karşılık düzenleyici işlem olmaksızın kanun uygulanabiliyorsa, kanu-·
nun yürürlüğe gireceğini kabul etmek gerekir 18 •

Bu konuya değinen yazarlar, düzenleyici işlemin yapılmasından söz


eden kanunda ayrıca yürürlük hakkında açık ve kesin bir hüküm yoksa,
kanunun, düzenleyici işlemin yapılması şartına bağlı olmaksızın yürür-
lüğe gireceği görüşündedirler 1 9 •

3 - Kanun koyucu, tüzük ve yönetmeliklere atıfta bulunmuş olup,


bunların belli bir süre içinde yapılmasını öngörüyorsa ve yürütme organı
veya idare, bunları süresi içinde yerinde getirmemişse, durum ne vld.
20
caktır ? Mesela, 657 sayılı "Devlet Memurları Kanunu''nun 238. mad ·
desinin 3. fıkrasında belirtilen hükümler, tüzük ve yönetmeliklerin, yürür-
lüğe kvnuldukları tarihlerde yürürlüğe gireceklerini belirttikten sonra,
aynı maddenin son fıkrası bunu bir süreye bağlamaktadır: "üçüncü tık­
rada yazılı tüzük ve yönetmeliklerin, kanunun yürürlüğe girdiği tarihi
izleyen mali yılbaşından önce yürürlüğe konulmaları zorunludur".

16 Bu konuda. etraflı bligi için SARICA R., Türkiye'de icra uzvunun tan- ·
zim selahlyeti, İstanbul 1943, sf. 214-218.
17 SARICA R., a.g.e., sf. 214; DE LAUBADERE A., Traite elementaire de-
droit administratif, Paris 1967, cilt I, sf. 75.
18 WALİNE M., Traite de droit administratif, Paris 1957, sf. 117.
19 ONAR S. S., a.g.e., cilt I., sf. 375; SARICA R., a.g.e., sf. 216.
20 Kanunla yürütme organına düzenleyici işlem yapma yetkisi verildiği
hallerde ortaya çıkan meseleler hakkında Bkz. GÜNEŞ T., Yürütm
organının .. ., sf. 161-169.
151

Burada, kanun koyucunun amacmın, kanunun yürürlüğe girmesını,


yürütmenin takdirine bırakmamak olduğu açıktır. Fakat, kanun koyu-
cunun, belli bir süre içinde düzenleme yapma mecburiyetini koymasının,
sadece bir temenniden ibaret olduğu belirtilmektedir2 1 • Çünkü, belli bir
süre içinde düzenleyici işlemin yapılmamasının bir müeyyid€si yoktur.
Mükellefiyeti yükleyen hüküm, bir lex imperfecta'dır 22 • Bunun tek mü-
eyyidesi, yürütmenin siyasi sorumluluğunu ortaya koyma imkanını ver-
mesidir23.

§ 3. YÜRÜRLÜGE GİREN KANUNUN ZAMAN İTİBARİYLE


UYGULANMASIND:A. BAKANLAR KURULUNUN YETKİLİ
OWUGU DURUM

Kanunun uygulanmasının Bakanlar Kuruluna bırakıldığı durumu in-


celerken hemen belirtelim ki, kanunların yürürlüğe girmeleriyle, uygulan-
maları, birbirinden farklı meselelerdir. Yürürlüğe giren bir kanun, kai-
deten uygulanmaya da konur. Ancak bunun istisnaları vardır. Bu istisna-
lar olağanüstü durumlarla ilgili kanunlarda görülmektedir 24 •
Daha önce belirttiğimiz gibi. genel olarak, kanunlar yayın tarihinde
yürürlüğe girerler, fakat, yürürlüğe girdikleri halde, uygulanmaları, bazı
şartların varlığına bağlı olabilir. Mesela, 18 Ocak 1940 tarih ve 3780 sa-
yılı "Milli Korunma Kanunu"nun 2. ve 3. maddelerine göre, bu kanu
25

nun uygulanmaya kvnması ve uygulamadan kaldırılması Bakanlar Kuru.


luna aittir. Bu kanunda belirtilen yetkilerin kullanılabilmesi için, Bakanlar
Kurulunun, bir kararnameyle bunu uygulamaya koyması gerekir. Eğer,
kanun hükümlerinin uygulanmasına lüzum kalmadığı Bakanlar Kurulun-
ca kararlaştırılırsa, durum bir kararnameyle ilan edilir.
Başka bir örnek olarak, 22 Mayıs 1940 tarih ve 3832 sayılı "Örfi İda­
re Kanunu" nu 26 gösterebiliriz 21 • Bu kanunun da uygulanabilmesi için,

21 AUBY - DRAGO, Traite de Contentienx Adll\'inistratif, Paris 1962 cilt


II, sf. 581. DE LAUBADERE A., a.g.e., cilt I, sf. 75.
22 WALİNE M., a.g.e., sf. 118.
23 W ALİNE M., aynı yerde. BARTELEMY - DUEZ, a.g.e., sf. 750.
24 BALTA T. B., Kısa İdare Hukuku, Ankara 1964, sf. 68.
25 R.G. 26 Kanunusani 1940-4417.
26 R.G. 25 Mayıs 1940-4518 3832 sayılı örfi idare kanununu yürürlükten
kaldıran ve bu konuyu yeniden düzenleyen 13 Mayıs 1971 tarih ve
1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu için Bkz. R.G. 15 Mayıs 1971 - 13837.
27 Biz burada, halen yürürlükte olan söz konusu kanunların, hangi şart~
152

Bakanlar kurulunun, örfi idare ilan ettikten sonra, kanunu uygulamaya


koyması gerekir.
Her iki durumda da, Bakanlar Kurulu, kanunları yürürlüğe koyma-
makta, fakat yürürlükte olan kanunları uygulamaya geçirmektedir. Bu
kanun hükümleri, y€rinde bir deyişle, "uyuyan hükümler" dir 28 • Bunları
uygulama ve harekete geçirme yetkisi, Bakanlar Kuruluna verilmiştir 29 •
Fakat, şunu da ekleyelim ki, her iki kanunun uygulanmaya konması ve
uygulamadan kaldırılması konusunda, Bakanlar Kurulu yetkili olmasına
rağmen, kararını TBMM'nin onayına sunar.

lar altında uygulamaya konacağı veya uygulamadan kalkacağı mese-


leleri üzerinde durmayacağız. Bunlar konumuz dışında kalmaktadır.
Bu konuda etraflı bilgi için Bkz. SARICA R., a.g.e., sf. 285 ve devamı;
DAVER B., Fevkalade hal rejimleri, Ankara 1961, sf. 142 ve devamı.
28 DAVER B., Kamınla ilgili meseleler, SBFD, cilt XVI, no. 4 ( 1961)
sf. 231.
29 S. S. ONAR, Milli Korunma Kanunundan söz ederken, "kanunu hükü-
met lüzum gördüğü zaman yürürlüğe koyacak ve lüzum görünce kal-
dıracak" diyor (Bkz. ONAR S. S. a.g.e., cilt I, sf. 401); oysa, burada
yürürlük değil, uygulama söz konusudur. Nitekim, Anayasa Mahke-
. mesinin bir kararında, (E: 1963/136, K: 1963/285, k.t. 2.12.1963, AMKD
sayı 1, sf. 436) "Milli Korunma Kanununun hükümlerinin lüzum ve
ihtiyaç kalmaması sebebiyle kanunun verdiği yetkiye dayanılarak uy-
gulamasının durdurulması niteliğinde olduğundan ... yürürlükten kal-
dırıldığını kabule elverişli değildir. Zira kanun koyma, kaldırma
Anayasanın 64. maddesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkileri
arasında sayılmıştır. Buna göre, diğer bir kanun hükmü ile açıkça ve-
ya zımni olarak yürürlükten kaldırılmadıkça bir kanunun Bakanlar
Kurulu karan ile yürürlükten kaldırılabileceği düşünülemez'' den-
mekte ve söz konusu kanunun "uygulanmasının Bakanlar Kurulunc-ı
durdurulmuş olmasının yürürlükten kalkma anlamında kabulü ha-
linde, Milli Korunma Kanununun 2. maddesi hükmüne dayanarak
Bakanlar Kurulunun bu kanunları yeniden uygulamaya başlaması
im.kanı da" kalmayacağı belirtilmektedir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

KANUNLARIN YÜRÜRLÜKTEN KALKMASI

Kanunlar yürürlüğe girdikten sonra, çeşitli şekillerde yürürlükten


kalkarlar. Bir kanun. kanun koyucunun, o kanun için tesbit ettiği belli
bir süreyle sınırlı ise, sürenin tamamlanmasıyla, kendiliğinden yürürlük-
ten kalkar. Buna "süreli kanun'' denir.
Yürürlükteki bir kanunu, kanun koyucu, başka bir kanunla da yürür-
lükten kaldırabilir. Bu, ya kanun koyucunun açık (sarih) veya üstü ör-
tülü (Zımni) iradesiyle olur. Buna sarih veya zimni ilga denir.
Bir de, kanunun, "uygulanmakla hükmünü icra etmesi" vardır. Bu
bizi kanunun tükenip tükenmem.esi nıeselesi ile karşılatırır. Acaba, bir
kanun uygulanmakla hükmünü icra •edip yürürlükten kalkar mı?
Yürürlükten kail ma konusunda ·o rtaya çıkan bir diğer mesele de. ka-
nunun fiilen uygulanamaması, daha doğrusu uygulanmamak suretiyle \ u
rürlükten kalkıp kalkamıyacağıdır.

§ 1. SÜRELİ (MÜDDETLİ) KANUNLAR

Kanun koyucu, bir kanunun yürürlükte kalacağı süreyi önceden belli


edebilir. Bu sürenin sonunda, süre başka bir kanunla uzatılmadıkça1, ka-
nun, başkaca bir işleme lüzum kalkmaksızın yürürlükten kalkar. Süreli
kanunlar, yürürlük süreleri, önceden kanun koyucu tarafından belli eoıl­
miş olan kanunlardır •
2

1 1567 sayılı, 20 Şubat


1930 tarihli. "Türk Parasının Kıymetinin Korun-
ması Hakkındaki Kanun'un (R.G. 25 Şubat 1930-1433) 6. maddesine
göre, ''Bu kanun neşri tarihinden itibaren üç sene müddetle muteber-
dir". Bu kanunun çeşitli tarihlerde çıkarılan kanunlarla, yürürlük sü-
resi daima uzatılmış olup, en son olarak 3 Şubat 1970 tarih ve 1224
sayılı kanunla iki yıl daha uzatılmıştır (R.G., 11 Şubat 1970 - 13423}
.2 DÖNMEZER - ERMAN, a.g.e., cilt I, sf. 143-215; EREM F. a.g.e., Cilt
I, sf. 120.
154

Mesela, 7 Ocak 19.32 tarih ve 1918 sayılı, "Kaçakçılığın men ve ta-


kibi hakkmdaki kanun''un3 71. maddesine göre: Teşkilata ait hükümleri,
yürürlüğe girdiği günden itibaren, üç yıl süreyle muteberdir. Söz konusu
kanun, 12 Ocak 1932 de yürürlüğe girmiş 4 ve bu tarihte başlayan üç yıl­
lık süre, çeşitli kanunlarla -bazı hükümleri 1937 ve bazı hükümleri de
1939 yılına kadar- uzatılmış -ve bu tarihten sonra bir daha uzatılmaya­
ra~ sürelerin sona ermesi dolayısıyla, teşkilata dair hükümleri yürürlük-
ten kalkmıştır 5 •
Anayasa Mahkemesi, bir başka kararında ise, 127 sayılı ve 4 Aralık
1962 tarihli "Askeri Yargıtayın Kuruluşu Hakkındaki .Kanun" un6 geçici
1. maddesinde belirtilen iki yıllık sürenin tamamlanması üzerine yürür-
lükte olup olmadığını incelerken, "geçici 1. madde'de sözü edilen iki yıl,
maddenin yürürlükte ve uygulamada kalacağı zamana da sirayet eden
ve bu zamanı sınırlayan bir süre değildir. Kaldı ki herhangi bir kanun
maddesi, geçici de olsa, içinde aksine açık ve kesin bir hüküm bulun -
madıkça, yasama veya iptal yoluyla yürürlükten kaldırılmaması halinde,
yürürlüğünü sürdürür" sonucuna varmaktadır.

Kanaatimizce, 1ki yıllık süre tamamlanıp, geçici 1. maddenin yürür-


lükten kalktığını kabul etmek gerekir. Kanun koyucu, verilen sürenin
yetmeyeceğini sonradan görüp, bunu, ek bir kanunla uzatma yoluna gi-
debilirdi. Yani, kanun koyucu, geçici 1. maddenin yürürlükte kalmasını
isteseydi, 1567 sayılı kanunda olduğu gibi hareket ederdi. Böyle bir yola
gitmediğine göre, geçici 1. maddenin ~2.12.1964 tarihinde yürürlükten
kalktığı sonucuna varmak gerekir 7 •

Doktrinde, süreli kanunlar arasında, "mırwkkat ı;e istimai kanunlar~


dan" söz edilmekte ve "bunların ne zaman yürürlükten kalkacağı önce
den belli değildir" denmektedir 8 • Bunların yürürlükte kalacakları süre,
9
ilgili oldukları olayların devamına bağlanmaktadır • Misal olarak da, "sa-
vaşın ve olağanüstü durumların devamı süresince yürürlükte kalmak üze-

3R.G. 12 Kanunusani 1932-200.


4E: 1964/105, K: 1965/22, k.t. 30.3.1965, AMKD, sayı 3. sf. 107;
E: 1963/106, K: 1965/25, k.t. 30.3.1965, AMKD, sayı 3, sf. 108.
5 E: 1968/6, K: 1968/50, k.t. 5.11.1968, AMKD, sayı 6, sf. 313-314.
6 R.G. 12 Aralık 1962-11280. Kanun yayınlandığı gün yürürlüğe girmiştiı
7 Aynı yönde "karşı oy yazısı" ndaki, Avni GİVDA'nın görüşü için Bkz
AMKD, sayı 6, sf. 316-317.
8 DÖrTMEZER-ERMAN, a.g.e., cilt I, sf. 143, 215, 21€.
9 DÖNMEZER-ERMAN, a.g.e., cilt II, sf. 216: EREM F., a.g.e., cilt l
sf. 120.
15;}

re yayınlanmış bir kanun söz konusu ise, bu takdirde muvakkat veya


istisnai bir kanun 10 karşısında'' bulunulması gösterilmektedir.
Türk doktrininde, muvakkat veya istisnai kanun diye ortaya konulan
ve süreli kanunlar arasında yer alan bu kanunlar (Milli Korunma kanu-
nu gibi), kanaatimizce, muvakkat (geçici) kanunlar arasında gösterile-
mezler. Yukarıda da değindiğimiz gibi, bunlar, aslında yürürlüğü süreye
ilişkin olmayan, uygulanmaları bağlı oldukları 0laylarla ilgili olan kanun-
lardır. Kaldı ki, bizim hukukumuzda, "muvakkat kanun" deyiminin çok
başka bir anlamı vardır .
11

§ 2. SARİH VE ZIMNİ İLGA

Kanun koyucu bir kanunu yürürlükten kaldırırken, bunu iki şekilde


yapmaktadır: Sarfü ve zımni olarak.

ıo DÖNMEZER-ERMAN, aynı yerde. "Muvakkat veya istisnai kanunlar.


ilişkin oldukları olaylar muvakkat 0 duğu için, mahiyetleri icabı ge-
1

çici olan kanunlardır .... muvakkat kanunların yürürlük süreleri ba-


zan, mesela hükümet gibi bir organ tarafından tayin olunur" diyen
DÖNMEZER-ERMAN'ın (a.g.e.,cilt I. sf. 143), örnek olarak verdikleri
Mim Korunma Kanunu, yürürlük süresi bakımından degil, fakat uy-
gulanması bakımından muvakkattır. Ka dı ki, Anayasanın 64. mad-
1

desine göre, kanun koyma ve kaldırmak TBM'.M'nin yetkilerindendi:.


Hükümetin bir kanunu yürürlükten kaldırmeı.~ı 5ÖZ konusu olamaz.
Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, yürürlük ve uygulama birbirinden
farklı kavrarnlard,r. Burada hükümete verilen yetki, TBMM'nin ona;
şartına bağlı olarak, kanunun uygulama zamanını tayin etme konu-
sundadır; yoksa yürürlüğe koymak ve kaldırmak konusunda değildir.
ıı "Muvakkat Kanun" deyimi, Meşrutiyet döneminde, 1876 Kanunu Esa-
si'nin 36. maddesine göre, "Heyeti Vükela" tarafından, Meclisin top-
lantı halinde olmadığı (meclisi umumi münakit olmadığı) zaman, dev-
leti bir tehlikeden korumak gerektiğinde çıkarılan ve sonradan mebu-
san ve ayan me.clislerinin onayına sunulan, kararlara kullanılırdı. 27
Mayıs rejimi içindeyse bir süre " geçici kanun'' deyiminin kullanıldığ·
görülmektedir. 12 Haziran 1960 tarih ve 1 sayıh kanunun genel hü-
kümlerinin başlangıcında belirtildiği gibi, Türk ordusu, iktidarı, "Hu-
kuk Devletini yeniden kurmak" ve geçici olarak kullanmak üzere,
Milli! Birlik Komitesine emanet etmiştir. Aynı kanunun 1. madde,i
M.B.K.'nin en kısa zamanda iktidarı, yeniden kurulacak olan T.B.
M.M.'ne devredeceğini belirtmektedir. M.B.K. Yönetiminin geçici ola··
cağı düşüncesiyle çıkarılan kanunlara, geçici sıfatı verilmişti. Fakat
sonradan, 12 Ağustos 1960 tarih ve 55 sayılı kanunla, geçici sıfatı, ön-
ceye etkili olarak kaldırılmıştır.
156

A - SARİH İLGA

Kanun koyucunun, yürürlükte olan bir kanunu başka bir kanunla


yürürlükten kaldırdığını açıkça belirtmesi1:! halinde, sarih ilga söz konu-
sudur. Sarih (açık) ilga, mevcut bir kanunu yürürlükten kaldırmak ama-
cıyla yapılan özel bir kanunla olabileceği gibi (ilga kanunu), mevcut
kanunun daha önce düzenlediği bir konuyu, yeni bir kanunun düzenle-
mesi sırasmda 1 kanuna konan bir hükümle de olabilir: 28 Temmuz 1967
tarih ve 931 sayılı "İş Kanunu" nun13 110. maddesiyle 3008 sayılı "iş ka-
nunu' 'nun yürürlükten kaldırılması gibi. ..
Sarih ilga, yürürlüğe giren bir kanunun, '"diğer kanunların bu kanu-:
na uymayan hükümlerinin mülga olduğu" yolunda umumi bir atıf yap-
m8kla da olur 14 : 11 Şubat 1959 tarih ve 7201 sayılı "Tebligat kanunu"
nun 15 62. maddesinin 7. bendindeki, "Diğer kanunların bu kanuna uy-
mayan hükümleri, kaldırılmıştır" hükmünde olduğu gibi.
Kanunların sarih (açık) olarak yürürlükten kalkması, bir de, 1961
Anayasası sistemi içinde, kanun koyucunun iradesi dışında, Anayasa Mah-
kemesinin bir kanunu iptal ederek yürürlükten kaldırması şeklinde olm:ık­
tadır. Gerçi, kanunların kanun koyucu tarafından ilgası ve Anayasa Mah-
kemesince iptal edilerek yürürlükten kaldırılması, farklı sebeplere dayan-
maktadır. Fakat, her ikisinde de, sonuç olarak kanun yürürlükten kalkar·'-l.

Anayasanın152. maddesinin 2. fıkrasına göre: "Anayasa Mahkeme -


since, Anayasaya aykırı olduğundan iptaline karar verilen kanun.. veya
bunların iptal edilen hüküml-eri karar tarihinde yürürlükten kalkarlar'·
Gene, fıkraya göre, Anayasa Mahkemesi, bir kanunun derhal yürürlükterı
kalkmasından doğabilecek boşluğu veya sakıncaları ortadan kaldırmak \ t?
yasama organının gereken tedbirleri almasını sağlamak amacıyla, i~)t~l
edilen kanunun yürürlükten kalkmasını, daha ileri bir tarihe bırakabilir 1 '.

12 DÖNMEZER-ERMAN, a.g .. e, cilt I, sf. 174; EREM F., a.g.e., cilt I.


sf. 119.
13 R.G. 12 Ağustos 1967-12672.
14 DAVER B., Kanunla ilgili .meseleler, sf. 234.
15 R. G. 19 Şubat 1959 - 10139
16 KIRATLI M., a.g.e., sf. 187; ARMAGAN S., a.g.e., sf. 146.
17 Bu konudaki örnekler için E: 1963/143, K: 1963/167, k.t. 26.6.1963,
AMKD, sayı 1, sf. 286; E: 1963/73, K: 1963/177, k.t. 3.7.1963,
AMKD, sayı l, sf. 300; E: 1963/204, K: 1963/179, k.t. 8.7.1963,
AMKD, sayı 1, sf. 313.
157

Bu tarih, kararın verildiği günden başbyarak altı a) ı geçemez. 152. mad-


denin son fıkrasına göre, "Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede
hemen yayınlanır ... ". Bu hüküm, kararların Resmi Gazeteyle yayınlanma
zorunluğunu koymaktadır; yoksa, kararların yürürlüğe gireceği tarihi değil.

B - ZIMNİ İLGA (trSTü KAP ALI KALDIRMA)

Önceki ve sonraki kanun hükümleri arasında bir çelişmenin olduğu


ve kanun koycunun sonraki kanun metnine ilgayJa ilgili açık bir hüküm
koymadığı durumlarda, zımni ilga söz konusudur. Burada, zımni ilgayı
iki açıdan ele alacağız: Birincisi. kanunun kanunu ilga etmesi; ikinci i
de, yürürlüğe giren yeni bir Anayasayla, bu Anayasadan önce yürürlük-
le olup yeni Anayasayla açıkça çelişen kanunların, üstü kapalı olarak
(zımnen) yürürlükten kalkıp kalkmadığı meseleleridir.

a) Eski ve yeni kanun hükümleri arasında çelişme varsa, yeni ka-


nunun, eski kanunu zımnen yürürlükten kaldırdığı kabul edilir 18 •
Bir kanunun ötekini üstü kapalı olarak yürürlükten kaldırdığı haller
aşağıda sayılmıştır:

1 - Önceki ve sonraki kanunlar aynı nitelikte genel kanunlar ise,.


sonradan yürürlüğe giren, öncekini zımnen yürürlükten kaldırır 19 •
2 - Önceki ve sonraki kanunların her ikisi de özel kanunlar ise, son-
raki kanunun, önceki kanunla çelişen hükümlerini üstü kapalı olarak yürür-
lükten kaldırdığını kabul etmek gerekir. "İki kanun arasında telif edilmez-
lik hali eski kanunun dayandığı prensibe dayanmakta ise, bu durumda
eski kanun bütünü ile ilga edilmiş sayılır 20 ".
Anayasa Mahkemesi'ne göre 21 " ••• Özel kanunlardan yürürlük tarihi-
ne göre önceki ve sonraki kanunların hükümleri arasında çelişme bulu-
nuyorsa veya öncekinin ele aldığı konuyu sonraki kanun yeni baştan dü-
zenlerse sonraki kanun önceki kanunu üstü kapalı olarak yürürlükten kal-
dırır".

18 DA VER B., Kanunla ilgili meseleler ... , sf. 234; DÖNMEZER-ERMA .. •


a.g.e., cilt 1, sf. 174-175; EREM F., a.g.e., cilt I, sf. 122-123.
19 DÖNMEZER-ERMAN, aynı yerde; EREM F., aynı yerde.
20 DÖNMEZER-ERMAN, aynı yerde.
21 E: 1965/40, K: 1966/15, k.t. 15.3.1966, AMKD, s::ıyı 4, sf. 90.
158

3 - Önceki kanun özel, sonraki kanun genel ise ve genel kanun özel
kanunun öngörmediği bir konuyu düzenlemişse, özel kanun ilga edilmiş
sayılmaz; fakat, özel kanunun genel kanuna aykırı bulunan hükümleri,
üstü kapalı olarak (:i',ımnen) ilga edilmiş 0lur 22 • Önceki kanun genel, son-
raki kanun özel ise~ özel kanunun düzenlediği konularda, genel kanun
üstü kapalı olarak ilga edilmiş sayılır •
23

Zımni ilga (üstü kapalı ilga) konusunda ortaya çıkan bir mesele de,
iki kanundan hangisinin daha önce olduğudur. T.B. Balta bu konuda,
"kanunun yasama organınca kabul €dildiği tarih esas alınmalıdır, çünkü
kanun meclis iradesinin mahsulüdür" diyor 24 • Ayrıca, önceki ve sonraki
kanunu tesbit ederken, "mantıken", yasama organınca kabul tarihinin
esas alınması gerektiği, ileri sürülmektedir25 •
Anayasa Mahkemesinin biraz önce değindiğimiz kararında, yürürlük
tarihini esas aldığı görülmektedir.
Ancak, bu konuda yürürlük tarihinin esas alınması, bazı tereddütlere
yol açabilir. Mesela, birbiriyle çelişen iki kanundan birinin yasama orga-
nınca kabul tarihi 1 Haziran 1970, yürürlüğe giriş tarihi ise altı ay sonra
olsun. Öteki kan.unun kabul tarihi 1 Temmuz 1970, fakat yürürlüğe girişi
yayınlandığı tarih olsun. Ve bu sonuncu kanunun 14 Temmuz 1970'de
Resmi Gazet·ede yayınlandığını kabul ede1im. Yürürlük tarihi esas alındı­
ğında, ) asama organınca daha sonra kabul edilen kanun, daha önce yü-
rürlüğe girdiği için, 1 Haziran tarihli, yani daha önceki kanun tarafından
ilga edilmi~ sayılacöhır 26 •
Anayasanın 92. maddesinde öngörülen oldukça karışık "mekanizma"
dolayısıyla, bir kanunun kesin olarak yasama organınca ne zaman kabul
edildiği tesbit edilemez. Daha önce de temas ettiğimiz gibi, bizce, bu
konuda, kanunun Cumhurbaşkanı tarafından yaymlanmak üzern imz3.
landığı tarihin, "Kanunun anılmasında" esas alınması gerekir. Ôno+ : ve
sonraki kanun da, bu tar·he göre tesbit edilmelidir.

22 BALTA T. B.: a.g.e., sf. 66; DÖ~:MEZER-ERMAN, a.g.e., cilt I, sf. 175,
EREM, sonraki genel kanunun önceki özel kanuna müessir olmayaca-
ğına işaret ediyor. Bkz. EREM F., a.g.e., cilt I, sf. 123.
23 EREM F., aynı yerde.
24 BALTA, a.g.e., sf. 68.
25 Bu konudaki tartışmalar için Bkz. SAVCI B., Kanun tekniği ile ilgili
meseleler üzerine seminer, SBFD, cilt XVI, no: 4, Ankara Aralık 1961
sf. 212-213.
26 Bu konuda ayrıca Bkz. SAVCI B .. aynı yerde.
159

b) Z1mni ilga ile ilgili olarak ele alacağımız ikinci konu, sonradan
yürürlüğe giren bir Anayasanın, daha önce yürürlükte olup kendisiyle
çelişen kanunları veya hükümleri üstü kapalı olarak yürürlükten kaldı­
rıp kaldırmayacağı meselesidir. Bu, özellikle 1961 Anayasasının yürürlü-
ğe girmesinden sonra, doktrin ve Mahkeme kararlarında, üzerinde önemle
durulan kvnulardan biri olmuştur •21

Anayasa da bir kanım olduğuna göre, yürürlükte olup kendisiyle çe-


lişen kanunları zımnen ilga ettiğini kabul etmek gerekir-.ı .

Anayasa Mahkemesi, önceki kanun sonraki Anayasa ilişkisi söz ko-


nusu olduğunda, prensip olarak zımni ilgayı kabul etmemektedir 29 •
Buna karşılık, Anayasa Mahkemesi, 5434 sayılı "T.C. Emekli Sandığı
Kanunu" nun 39. maddesinin, (b) bendinin, Anayasanın 133 ve 134. mad-

27DÖNMEZER S., Mahkeme kararları kroniği, İHFM, cilt XXVIII, sayı l


( 1962), sf. 245-246; DURAN L., Mahkeme Kararları Kroniği, İHFM,
cilt XXX, sayı 3-4 (1964), sf. 1002 ve devamı.
28 KUNTER N., a.g.e., sf. 354.
29 Anayasa Mahkemesi zımni ilgayı kabul etmeyişini şu gerekçeye da
yandırmaktadır: "Anayasa hükümleri, ister ana çizgileriyle ilkelen
kısaca, ister bütün ayrıntılariyle bazı konuları tam olarak belirtmiş
bulunsun etki ve değer bakımından hepsi aynı niteliktedir. Yani bunlar
üstün, bağlayıcı temel hukuk kurallarıdır. Hiç bir kanunun hiç biı'
hükmü bu kurallara aykırı olamaz. Ancak uyuşmazlık ve çelişme du-
rumlarında sonraki kanunun bazı hallerde önceki kanunun aykırı hü-
kümlerini dolayısiyle kendiliğinden yürürlükten kaldırışı gibi, temel
hukuk kuralının uyuşmazlığı ve çelişmeyi meydana getiren kanu•ı
hükmünü doğrudan doğruya kaldırarak onun yerine geçmesi mümkün
değildir. Aykırılığın giderilmesi için mutlaka bir eylem ve işlem ge-
rekir ki bu da ya yasama yoluyla yahut iptal müessesesinin işletilme­
siyle olur. Eğer Anayasanın yürürlüğe girdiği tarihte var olan kanun-
lardaki aykırı hükümleri kendiliğinden kaldıracağını düşünmek müm-
kün ve caiz bulunsaydı bu çeşit hükümlerin ayrıca iptali için bu yolu11
öngörülmesi hiç de gerekmezdi. Oysa Anayasanın geçici 9. maddesi-
ne, Anayasa Mahkemesinin görevine başladığı tarihte yürürlükte olan
kanunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiasiyle iptal davası açıla­
bilmesini sağlayacak özel bir hüküm konulmuş, bu da Anayasadaki te-
mel hukuk kurallarının aykırı hükümleri kendiliğinden ortadan kal-
dıramayacağını ayrıca ve açıkça göstermekte bulunmuştur." Bkz. E·
1963/205, K: HJ63/123, k.t. 22.5.1963, AMKD, sayı 2, sf. 16. Aynı yön-
deki öteki kararlar: E: 1963/106, K: 1963/270, k.t. 11.11.1963 AMKD,
sayı 1. sf. 382; E: 1963/67, K: 1966/19, k.t. 14.4.1966, AMKD, sayı 6,
sf. 108-109, E: 1963/81, K: 1966/4(), k.t. 3-4.11.1966 AMKD, sayı 4, sf.
214-215.
lfıO

deleri karşısında, "hakimler hakkında uygulanmasına artık imkan kalma-


m.ıştır" sonucuna varıyor30 •

Görüldüğü gibi, burada Anayasa Mahkemesi, söz konusu kanunun


Anayasayla açıkça çelişen hükmünün zımnen ilga edilmiş 0lduğu­
nu söylememekle beraber, "uygulanmasına artık imkan kalmamıştır" for-
mülünü kullanarak, aynı yıl içinde ve daha sonraki tarihlerde verdiği
kararlarından farklı olarak, zımni ilgayı benimser görünmektedir.

Anayasa Mahkemesinin, önceki kanun - sonraki Anayasa ilişkisinde


prensip olarak zımni ilgayı kabul etmemesine karşılık31, içtüzük hüküm-
leri söz konusu vlduğunda farklı bir tutum almakta ve zımni ilgayı kabul
etmektedir32 •
Anayasa Mahkemesinin, önceki kanun - sonraki Anayasa ilişkisi söz
konusu olduğunda, zımni ilgayı kabul etmemesinin ve çekingen davran-

30 E: 1963/82, K: 1963/286. k.t. 4.12.1963, R.G. 10.3.1964, sf. 2, sütun 1.


31 Bu konuda Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.1.1962 tarihli, A. C. E:
3/132 - 1 k 2 kararında (karar metni için İHFM, cilt XXVIII, sayı l
(1962), sf. 237-239; ayrıca bu konuda Bkz. AZGUR F. Anayasaya aykırı
kanun hükümlerinin iptal veya ih.nialinde genel kaide ve istisnalar.
A. D., yıl 55, Eylül - Aralık 1964, sayı 9-12, sf. 999) açıkça zımni ilga-
nın benimsendiği görülmektedir. Kararda, konumuzla ilgili olarak ay-
nen " ... Anayasa, doğrudan doğruya, yani özel kanuna ihtiyaç olmak-
sızın, yürütme organlarına, yargı organlarına ve kişilere ödevler yük-
lemektedir ve Anayasa diğer kanunlara göre üstün durumda bulunan
bir kanundur. Bu bakımdan da Anayasa hükmüyle bayağı bir kanurl
hükmünün zımni olarak kaldırılmış veya değiştirilmiş olmasmı kabul
zorunluğu vardır'' denmektedir.
Bunun gibi Millet Meclisi Anayasa Komisyonunun 28.2.1962 gün ve 3G
sayılı kanun tasarısı hakkında hazırladığı raporda, "Anayasanın dü-
zenlenmesini bir kanuna bırakmaksızın bizzat düzenlediği hususlarda
ilgili hükümlerı, herhangi bir kanun hükmü gibi, bahis ko~usu Ana -
yasa hükümlerinin yürürlüğe girmesinden önce aynı konuda kanun
hükümlerini yürürlükten kaldırır'' diyerek, önceki kanun - sonraki
Anayasa ilişkisinde, zımni ilgayı kabul etmektedir. Bkz. Millet Meclı
si Tutanak .Dergisi, cilt 3 sayısı 45, sf. 2 (AZGUR F .. a.g.m .. sf. 994 de
zikrediliyor) .
32 Bkz. E: 1967/22, K: 1967/22. k.t. 2.8.1967, Aı.\tlKD, sayı 5, sf. 134; E:
1967/6, K: 1968/9, k.t. 27.2.1968, AMKD, sayı 6, sf. 129. Her iki kararın­
da da Anayasa Mahkemesi, " .. .içtüzüğün Anayasa ile çelişen hüküm-
lerinde Anayafaya uyar bir uygulama yolunun tutulması gereklidir
Aksine bir görüş içtüzüğü Anayasa'ya eşit hatta Anayasadan üstün
tutmak olur., görüşündedir. 1962/22/22 sayılı kararında. dahili nizam·
namenin bazı maddelerinin 1961 Anayasası karşısında "uygulama yer•
kalmamıştır'' dHken, bunların zımnen ilga olduğunu ifade etmektediı
161

masının sebebini anlamak bir hayli güçtür. Bu konuda, Anayasa Mah-


kemesinin dayandığı gerekçenin sağlam olmadığına işaret etmek gerekir.
Bir kere, adi kanunlar için kabul edilen zımni ilganın, önceki kanun-
sonraki Anayasa ilişkisinde kabul edilmemesi, hiç bir hukuki esasa da-
yanmamaktadır. Anayasanın belli bir konuyu kanun koyucu gibi bütün
ayrıntılarıyla ve doğrudan doğruya düzenlediği durumlarda, bununla çe-
lişen önceki kanunlar zımnen ilga edlimiş sayılırlar. Pek tabii olarak Ana-
yasayla çatışan bütün kanun hükümleri, kendiliğinden yürürlükten kalk-
mazlar. Aksi halde, Anayasa yargısının bir anlamı kalmayacaktır. Anaya-
saya aykırı bütün kanun hükümlerinin zımnen ilga edildiği söylenemez
ama, "Anayasanın bir kanun gibi bir konuyu düzenlediği, mesela haki-
min emeklilik yaşını tayin ettiği hallerde aykırı kanunlar ilga edilmiştir ". 33

Burada bir ayırım yapmak gerekir: Anayasa bir konuyu ayrıntılarıyla


düzenlemişse, -mesela, Anayasanın 134. maddesinin 2. fıkrasındaki "Ha-
kimler altmış beş yaşını bitirinceye kadar hizmet görürler., hükmü kar-
şısında, yirmi beş yılını doldurmuş bulunan hakimlerin res'en emekliye
ayıılabileceğini belirten 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu'nun 39.
maddesinin, b bendinin hakimler bakımından iJga olacağı gibi- aykırı
kanunlar zımnen ilga olur.
Buna karşılık,Anayasada, sadece "özü belirtilmiş kurallarla·' veya
"Anayasanın genel nitelikteki" hükümleriyle önceki kanunlar arasında
bir aykırılık 34 bulunuyorsa, bu takdirde iptal yoluna gidilmelidir3 5 •

33 KUNTER, N., a g.e., sf. 354 (not 48).


34 Anayasaya aykırılık ile Anayasa ile zımnen ilga birbirinden ayrı şey­
lerdir. Birincisi muteberlik, ikincisi yürürlük meselesidir. Birincisin-
de mahkemeler kaide olarak yetkili değildir. İkincisinde i.se yetkili-
dir. KUNTER N., a.g.e., sf. 354 (not 51).
35 Bkz. E: 1963/106·, K: 1963/270 sayılı kararın muhalefet şerhleri (H
KETENOGLU, L. ÖMERBAŞ, İ. KEÇECİOGLU) için Bkz. AMKD s -
yı 1, sf. 385; (A. GİVDA) AMKD, sf. 386; ayrıca AMKD, sayı 2, sf. 20
Anayasayla zımni ilganın yapıldığına ve 4488 sayılı kanunda yer ala·'
terimlerin Anayasanın 110 uncu maddesi ile karşılanarak yürürlükten
kaldırıdığı hakkında E: 1963/135, K: 1965/39. k.t. 22.6.1965'deki mu-
halefet şerhleri (İ. KEÇECİOGLU, L. ÖMERBAŞ, E. TÜZEMEN) içi
Bkz. AMKD, sayı 3, sf. 141.
Doktrinde, Anayasa ile zımnen ilga, konusuna temas eden Lfıtfi DU-
RAN, "Esasen kanunların Anayasa'ya uygunluğunu dava ve itiraz yo ~
ları ile sağlayan bir yargı denetimi sisteminde, teşrii hükümlerin zım­
nen mülga sayılması mantıkan ve hukukan kabil değildir. Çünkü, zım­
ni ilganın sebebi Anayasaya aykırılık olunca, bunun usulü dairesin-
de yetkili merci tarafından tesbit edilmesi lazımdır ve bu ameliye bi ·

Erdoğa ezıc - 11
162

Anayasa Mahkemesinin karar gerekçesinde dayandığı Anayasanın


geçici 9. maddesi, zımni ilgaya engel nitelikte bir hüküm olarak yorum-
lanamaz sanıyoruz. Çünkü> Anayasanın geçici 9. meddesindeki hükmüni1,
yukarıda ortaya koyduğumuz ayırımın ışığı altında değerlendirmek ge-
rekir. Şöyle ki, geçici 9. maddenin 2. fıkrası, Anayasa Mahkemesinin gö-
reve başladığı tarihtıe. (28 Ağustos 1962) yürürlükte olan kanunlar hakkın­
da, Anayasaya aykırılık iddiasıyla ve belirli süre içinde, iptal davası açı­
labilme imkanını vermektedir. Oysa, Anayasanın 157. maddesi gereğince,
15.10.1961 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan Anayasa, bu tarihte, ay-
rıntılarıyla düzenlediği konularda kendisiyle çelişen kanunları, veya hü-
kümlerini zımnen yürürlükten kaldırmıştır.
J...

Anayasanın 8. maddesine göre, "Anayasa hükümleri yasama, yürüt-


me ve yargı organlarını, idare makamlarını ve kişileri bağlayan tt1mel hu-
kuk kurallarıdır". Böyle olunca, Anayasa, yürürlüğe girdiği gün, daha ön-
ceki kanunlarda yer almış bulunan konulan ayrıntılarıyla düzenlemiş ol-
duğu durumlarda, önceki kanun hükümlerini zımnen kaldırmış sayıbr. Bu
kuralı, adi kanunlar için kabul edip Anayasa için kabul etmemek, hukuk
mantığına uymamaktadır.

Anayasanın geçici 9. maddesinin 1. fıkrasındaki hüküm, zımnen yü ·


rürlükten kalkmayan kanunlar içindir. Başka bir deyişle, önceki kanu-
nun düzenlediği bir konunun, Anayasada genel olarak -ayrıntılı hüküm
k0ymaksızın- başka bir yönde düzenlenmesi durumunda, aykırılıktan söz
etmek gerekir. İşte bu çeşit kanunlar hakkında zımni ilga mümkün de-
ğildi ve Anayasa Mahkemesinin göreve başladığı Resmi Gazeteyle yayın­
lanmadan önce, mahkemelerde bu kanunlar hakkında Anayasaya aykırı­
lık iddiaları sürülemeyecekti. Geçici 9. maddenin 2. fıkrasında belirtilen
süre içinde iptal davası açılabilme imkanı, zımnen yürürlükten kalkına­
mış kanunlar için konmuştur. Bu bakımdan, geçici 9. maddenin, Anaya-
sanın genel olarak düzenlediği konularla, aynı konunun önceki kanun-
larda farklı olarak düzenlenmiş olması halinde iptal davası açılabilmesi
için konduğunu kabul etmek gerekir. Yoksa, Anayasa • fahkemesi karar-
larında belirtildiğinin aksine, bu maddeyi, zımni ilganm kabul edileme-
yeceği şeklinde pozitif bir dayanarak olarak mümkün değildir.

tefsir işi sayılamaz'' görüşündedir.Bkz. DURAN L., Mahkeme Karar-


ları Kroniği, İHFM, cilt XXX, sayı 3-4 (1964 ) , sf. 992. Bu konuyu ay-
rıntılı bir şekilde ele alıp, "anayasa ile zımni ilganın", hukuk tekniğ.
ve yerindelik bakımından kabul edilemeyeceği yönündeki görüş ıçın
Bkz. GÜRAN S., Mahkeme Kararları Kroniği, İHFM, cilt XXX, say ·
3-4 (1964), sf. 1002-1006.
163

§ 3. UYGULANMAKLA HÜKMÜNÜ İCRA EDEN KA U U


YÜRÜRLÜGÜ MESELESİ

Kanunların devamlıhğı, onların bir özelliğidir. Yürürlükte kalmaları


·belli bir süreye bağlanmadıkça veya yasama organınca ilga edilmedikçe
-açık veya üstü kapalı olarak-, kanunlar devamlı olarak yürürlükte ka-
lır ve düzenledikleri konuyla ilgili her olayda uygulanmaları gerekir. Baş­
ka bir deyişle, kanunlar, yürürlüğe girdikten sonra, bir kere uyo-ulanmak-
la sona ermezler, tükenmezler. Kanunun devamlılığı. genelliğinin a .. rı
bir görünüşünü, yani zaman içinde genelliği ifade eder ve devamlılık.
kanunun uygulanma sayısıyla ilgili değildir 36 •
Kanun bir kere dahi uygulanıp "hükmünü icra etse'', yasama orga·
nmca başka bir kanunla yürürlükten kaldırılmadıkça, yürürlükte sayılır.
Bir kanunun uygulanmakla hükmünü icra etmesi ve) a yürürlükten
kalkıp kalkamayacağı konusu, özellikle, Anayasanın 151. maddesindeki,
"uygulanacak bir kanun" ve geçici 9. maddenin 2. fıkrasındaki" yürür-
lükte olan herhangi bir kanun" deyimlerinin yorumlanmasında önem ka-
zanmaktadır .Şöyle ki, bazı durumlarda, bir kanunun U) gulanmakla tü
kendiği sonucuna varılırsa, Anayasaya uygunluk denetiminin konusu or-
tadan kalkmış olacaktır; hiç değilse, "uygulanmakta olan bir kanun'' söz
konusu olmayacaktır Bu mesele, pek tabil olarak, Anayasadan önce yü-
rürlüğe girip uygulanmış olan kanunlar bakımından önem kazam_ ordu.

Bir kanunun uygulanmakla tükenebileceği kabul edildiği lakdird ,


geçici 9. maddeye dayanılarak, bunlar hakkında iptal davası yolu kapan-
mış olduğu sonucuna varmak gerekiyvr. Tükenen kanunun, Anayasa) a
u_ gun olup olmadığının incelenmesinin de pratik bir faydası kalmamak-
tadır. Gerçi, tükenen kanunun şeklen yürürlükte olduğu ileri sürülebilir:
ne var ki, bir kere tükendiği kabul edilince, bunun, yeni olaylara uyau-
lanma kabiliyeti olmayacaktır.
Bir kanunun uygulanmakla hükmünü yürütmüş olabileceğini ileri
ürenler, bu çeşit kanunlar hakkında iptal davası açılamayacağını savun-
muşlardır. Bunlara göre, Anayasanın geçici 9. maddesi, Ana_ asadan ön-
ceki kanunlar hakkmda iptal davası açılabilmesini, Anayasa Mahkeme i
nin görevine başladığı tarihte kanunların yürürlükte olmaları şartına bağ­
lamıştır. Bundan maksat, Anayasa mahkemesinin göreve ba ladığı tarih-

36 BARTELEMY - DUEZ, a.g.e., sf. 725.


164

ten sonra, herhangi bir kanunun, Anayasa kurallarına aykırı nitelikte so-
nuç verecek uygulamalarını önl·emektir. Bu bakımdan, Anayasa Mahke-
mesi göreve başladığı tarihten önce hükmünü yürüten ve Anayasadan
sonra meydana gelecek yeni bir olaya uygulanarak, yeni bir hukuki sonu-
cun doğmasına ve Anayasa Kurallarıyla çelişecek bir uygulamaya mey-
dan verme durumunda olmayan kanunların da, iptal davasına konu ya-
p1lmamaları gerekir::•.

Anayasa Mahkemesi, bu kanu ile ilgili çeşitli kararlarında, kanunla-


rın, uygulanmakla hükmünü yürüttüğünü veya tükendiğini, uygulanma
kabiliyetini yitirdiğini, kabul etrnemektıedir'3 •
Bu mesele, ilk olarak, 13 Eylül 1931 tarihli "Ahar mahallere nakle-
dilen eşhasın emval ve duyun ve matlubatı metrukesi hakkındaki" geçici
kanunla, bu kanunun bazı maddelerini değiştiren 15 Nisan 13.39 tarihli
ve 333 sayılı kanunun halen yürürlükte olup olmadığı hususu görüşülür­
ken, Anayasa Mahkemesinde ele alınmıştır (1963/41/94). Bu kanuna gö-
re: "Firari ve mütegayyip duruma giren v€ya başka yere nakledilmiş bu-
lunan bir kimsenin mallarının mülkiyeti, bu duruma girdiği tarihten iti-
baren, dosyasında o tarihte alınmış bir vaziyet olsun olmasın, ilgisine gö-
re Maliye veya Evkaf uhdesine kanun uyarınca geçmiş bulunmaktadır".
Görüldüğü gibi, yukarıdaki durumda kanun, uygulanmakla hükmü-
nü icra etmektedir. Fakat burada, kanun yürürlüğe girmekle, sadece hu-
kuki sonuçlarını doğurmakla kalmamakta, Anayasa Mahkemesinin de be -
lirttiği gibi, "Bu itibarla Emvali metruke mevzuatının, 6 Ağm:t0s 1340 ta-
rifonden evvel tekevvün etmiş firar veya t€gayyüp olaylarının usulü dai-
resinde bugün tesbiti halinde, uygulanması tabii ve zaruri bulunmakta-
dır''.
Kanmı, yürürlüğe girmekle gerçi sonuçlarını doğurmuş Ye firari ve
mütegayyip şahısların mallarını otomatik olarak hazineye intika] ettir-
miştir. Fakat, kanun devamlılığını yitirmemiştir. Bir kimsenin firari vey'l
mütegayyip olduğu bugün tesbit edilse, 0 kimseye bu kanun uygulana
bilecektir.

37 Bkz. Al\1KD, s~yı 5, sf. 126-127 deki E: 1963/145, K: 1967 /20, 27.6.196 i
tarihli kararın muhalefet şerhindeki, A. Ş. HOCAOGLU, C. KURAL·-
MEN ve M. GÜRÜN'ün görüşleri.
38 Bu konu ile ilgili kararlar için Bkz. E: 1963/41, K: 19€3/94, k.t. 22.4 .
1963, AMKD, sayı 1. sf. 192-193; E: 1963/124, K: 1963/243, k.t. 11.10
1963, AMKD. sayı 1, sf. 346; E: 1964/2, K: 1964/23, k.t. 20.3.1964. AMKD
sayı 2, sf. 81; E: 1966/24, K: 1967/8, k .t. 28.2.1967, AMKD, sayı 5, c;f
56; E: 1963/145, K: 1967/20, k.t. 27.6.1967, AMKD, sayı 5. sf. 118.
165

Bunun gibi, CHP'nin haksız iktisaplarının iadesi hakkındaki 14.12.


1953 tarih ve 6195 sayılı kanun da, Anayasa Mahkemesinde incelenirken
(1963/124-243), yürürlükte olup olmadığı meselesi ortaya atıldığında,
"Kanunun yürürlüğe girmesi ile hükmünü icra ettiği ve bu sebeple yü-
rür]ükten kalkmış bir kanun hükmünden farksız olduğu'' ve "meriyeti
kalmadığ1'' ileri süıülmüştür •
39

Burada, kanunun yürürlüğüyle, hukuki sonuçlarını, birbirinden ayır­


mak gerekiyor. "Bir hukuk işleminin neticelerini ani olarak doğurması ve
neticelendirilmesi ik, o işlemin yürürlüğünü, birbirinden ayırmak <Tere·
kir" 40 •
Bu bakımdan, kanun, yürürlüğe girip uygulanmakla -"hükmünü ic-
ra etmesiyle"- sonuçlarını doğurmuş vıe CHP'nin bütün malları hazine-
ye geçmiş, fakat yürürlükten kalkmamıştır. Anayasa Mahkemesinin de
belirttiği gibi: " ... dava konusu 6195 sayılı kanun belli bir süre yürürlük-
te kalmak üzere çıkarılmış kanunlardan olmadığı gibi yürürlükten kaldı­
rıldığına dair sonra çıkarılmış bir kanun da yoktur. Bundan başka sözü
geçen kanunun zımni olarak ilga edilmiş sayılmasını gerektirecek, .'.ma ay
km hükümler kapsayan bir kanun da sonradan yürürlüğe konulmamış·
tır''11.

Kaldı ki, kanunun hükmünü icra edip sonuçlarını doğurması, uygu-


lanma kabiliyetinin kalmadığı anlamına gelmez. Kanunun yürürlüğe gir-
diği anda sonuçlarını doğurması -örneğin, ilgililerin ormanlarının de" -
letleştirilmesi veya mallarının hazineye intikal ettirilmesi-, onun bir da-
ha uygulanamayacağı anlamına gelmez. Ormanları devletleştirilen rnya
malları hazineye intikal ettirilen ilgililer, mallarının söz konusu kanun-
ların kapsamına girmediğini iddia ettiklerinde, ortaya çıkacak uyuşmaz­
lık) ar bakımından uygulanacak kanunlar, hiç şüphesiz, gene bu kanunlar
olacaktır. Bu bakımdan, kanunların, hükümlerini icra etmekle uygulanma
kabiliyetJ.erini yitirdikleri kabul edilemez42 .
Uygulanmakla hükmünü icra eden kanunlar, yeni Anayasadan sonra
meydana gelecek olaylara dahi uygulanma imkanı gösterebilirler. Geçici

39 Bkz. Karara muhalefet şerhleri : M. GÜRÜN, AMKD, sayı 1, sf. 354


H. KETENOGLU, AMKD, sayı 1, sf. 356; KETENOGLU, ayrıca bunur
"zımni şekilde müddetli" bir kanun olduğuna işaret etmektedir.
40 GÜNEŞ, T., Kronik, SBFD, cilt XVIII, no: 3-4, Eylül - Aralık 1963 sf.
349; KIRATLI, M., a.g.e., sf. 139.
41 E: 1963/124, K: 1963/243, k.t. 11.10.1963. AMKD, sayı 1, sf. 346.
42 E: 1962/2, K: 1964/23, k.t. 20.3.1964, AMKD, sayı 2, sf. 81.
E: 1966/24, K: 1967/8, k.t. 28.2.1967, AMKD, sayı 5, sf. 56.
166

9. maddedeki esaslara uygun olarak iptal davasına konu olmalarına engel


olmadığı gibi, 151. maddedeki "uygulanacak bir kanun" kavramının kap-
samına da girebilirler.

Abana İlçe Merkezinin Abana' dan alınıp Bozkurt' a nakline ilişkin,


21.12.1953 tarih ve 6203 sayılı kanunun iptali için açılan davada da, Ana-
yasa Mahkemesi aynı esasa dayanmakta ve "Hukuki sonuçları sürüp git-
mekte bulunan ve herhangi bir kanun ile kaldırılmış olmayan bir kanun
hükmü, yürürlükte demektir" 43 görüşünde bulunmaktadır.
Fakat, Anayasa Mahkememizin, "Hükmünü icra edip hukuki sonuç·
Iarmı doğuran kanunların yürürlükten kalktığını" kabul ettiği ıki kara-
rına da, işaret etmek gerekir 44 • Bu kararlardan birincisinde, 4998 sayılı
kanunun 1. maddesinin Anayasaya aykırılığı dolayısıyla açılan iptal da-
vasında, Anayasa Mahkemesi: "O gün yürürlüğe giren 4998 sayılı kanu-
nun 1. maddesinde gösterilen yeni terimler, yürürlükteki bütün kanunlar-
da yer alan eski terimleri o tarihte düzeltmiş ve 4998 sayılı kanunda uy-
gulanacak başka bir hüküm kalmamıştır" sonucuna vararak, kanunun
hükmünü icra ettiğini ve artık uygulanma imkanının kalmadığını belirt-
mektedir.
Kanaatimizce, Anayasa Mahkemesinin bu gerekçesine katılmak bir
hayli güçtür. 4998 sayılı kanuıı, yasama organınca başka bir kanunla kal-
dırılmadığına ve süreli de olmadığına göre, yürürlüğe girdiği günde tü-
kenip konusu kalmadığına değil, fakat -"Gerekçeye muhalif olan üye-
lerin değindikleri gibi•:>_ Anayasa ile zımnen ilga edildiği sonucuna va-
rılmalıydı. 1947 tarihli bu kanun, Anayasanın yürürlüğe girdiği tarih
olan, 15.10.1961'e kadar yürürlükte kalmış, bu tarihte Anayasayla zımnen
ilga edilmiştir.
Buna benzer başka bir kararında, Anayasa Mahkemesi, 6570 sayılr
ve 18.5.1955 günlü, ga)'Timenkul kiraları hakkındaki kanumm, muvakkıt
1. maddesinin, 6634 sayılı kanunla değişik (ç) bendinin, Anayasaya aykı­
rılığı sebebiyle açılan iptal davasında, aynen: "6634 sayılı kanunun yü--

~3 E: 1963/145, K: 1967/20, k.t. 27.6.1965, AMKD, sayı 5, sf. 118.


44 E: 1963'/127, K; 1965/47, k.t. 14.9.1965, AMKD, sayı 3, sf. 172.
E: 1963/135, K; 1965/39, k.t. 22.6.1965, AMKD, sayı 3, sf. 141.
45 Kararın gerekçesinde muhalif kalan üyelerden İ. KEÇECİoGLU, L
ÖMERBAŞ, ve E. TÜZEMEN, "4498 sayılı kanunda yer alan terimleriı",
Anayasanın 110. uncu maddesindeki (silfilılı kuvvetler komutanı) de-
yimi ile karşılanarak yürürlükten kalktığı" görüşündedirler. AMKD.
sayı 3, sf. 141.
167

rürlüğe girdiği 14.1.1956 günündeki davalar .... üzerinde hükmünü icra


elmiş bulunmaktadır... bugün için uygulanma yeri bulunduğu düşünü-
1ıemez"16 demekte ve kanunun, yürürlüğe girdiği anda tükendiğinden,
bir daha uygulanma imkanı kalmadığı ve böyl-ece yürürlükten kalktığı so-
n ucuna varmaktadır.
Yukarıda belirttiğimiz ve Anayasa Mahkemesinin öteki kararlarında
da ortaya konduğu gibi, burada, kanunun, hükmünü icra ederek, uygu-
lanma kabiliyetini yitirdiği sonucuna varılamaz. Çünkü, muvakkat mad-
denin hükmünü icra edip etmediği, "kesinlikle" bilinmez. Bu maddenin
kapsamına giren ve çözüm bekleyen davalar olabilir ve uygulanma im-
kanı ve zorunluğu doğabilir. Bu bakımdan, söz konusu muvakkat mad-
denin bugün yürürlükte olduğu kabul edilmelidir. Kaldı ki, muhalif üye-
lerin de gayet haklı olarak belirttikleri gibi, Anayasa Mahkemesi, "iptali
istenen hükümlerin uygulanıp uygulanamayacağını incelemeğe sadece
mahkemelerden gelen itirazlarda yetkilidir" 47 •
Daha önce de değindiğimiz gibi, kanunların özelliği, sürekli olına­
larıdır. Yürürlükten kalkmaları, yasama organının iradesiyle olur. Bir ka-
nunla yürürlükten kalkma, açık veya üstü kapalı olabileceği gibi, -sü-
reli bir kanun ise - o sürenin sona ermesiyle de olur. Bir de kanun-
lar, Anayasa Mahkemesince iptal edilmeleriyle, Anayasanın 152. madde-
sin in 2. fıkrasındaki esaslara göre yürürlükten kalkarlar. Şu halde, kanun-
ların uugulanrmakla hükmünü icra ederek yürürlükten katkmaları söz ko-
nu.su olamaz. Kısaca, kanunların özelliği, tükenmemeleridir. Kanun ko-
yucunun yürürlükten kalkma hakkında açık veya üstü kapalı bir iradesi
yoksa, "bu konuda kanun koyucuya bir irade atfetmek, mahkemeler tara-
fından fazla müdahaleci bir yorum tarzı olur" 48 •

Bu konuda bir istisna olarak, ölüm cezalarının yerine getirilmesine


dair kanunların, cezanın infazıyla hükmünü icra ettiği ve tükendiği hal
akla gelebilir 49 • Hemen ekleyelim ki, ölüm cezalarının yerine getirilme-

46 E: 19&3/127, K: 1965/47, k.t. 14.9.1965, AMKD, sayı 3, sf. 172.


47 i. SENİL, L. ÖMERBAŞ, ve E. TÜZEMEN'in görüşleri için, AMK.D,
sayı 3, sf. 173.
48 KIRATLI, M., a.g.e., sf. 139.
49 Anayasa Mahkemesinin E: 1963/127, K: 1965/47, k.t. 14.9.1965 günlü
kararına yazdığı karşı düşünce açıklamasında, "Ölüm cezalarının ye
rine getirilmesıne dair kanunlar bu cezanın infazı ile hükmünü icra
etmiş ve artık uygulama yeri kalmamıştır" diyen S. BAŞOL, bu tip
~:anunların uygulanmakla tükendiğü.ne ve yürürlükten kalktığına
i~aret etmektedir.
168

sine dair kanunlar dahi, uygulanmakla yürürlükten kalkmazlar. Gerçı,


kanun uygulanmakla sonuçlarını doğurmuştur. Fakat kanunun yürürlü-
ğüyle hukuki sonuçlarını doğurması farklı şeylerdir 50 • Kanun, sonuçlarını
doğurmakla yürürlükten kalkmaz. Bir kimsenin ölüm cezasının infaz edil-
mesiyle, ölüm cezasının yerine getirilmesine dair olan kanun yürürlükten
kalkmaz. Ceza Muhakemeleri Usulü kanununda belirtilen şartlar varsa
(C.M.U.K. md. 327); muhakemenin iadesi yoluna gidilebilir. Hatta, mah-
kumun ölümü dahi, muhakemenin iadesi talebine engel olamaz. Ölenin
yakınları, muhakemenin iadesi talebinde bulunabilirler 51 •

Böylece, ölüm cezasının infazına dair kanunun sebep unsuru ·0lan


kesin hüküm kaldırılarak, idam edilmiş mahkumun sonradan beraat et-
mesi dahi mümkündür. Demek ki, bu kimsenin ölümünden sonra "iade-i
itibarı" söz konusu olabilir ve ölüm cezasının yerine getirilmesine dair
olan kanun -Anayasada kanunların iptali için öngörülen şartlar mevcut-
sa- Anayasa Mahkemesinde iptal konusu olabilir, veya yasama organın­
ca ilga edilebilir52 •

50Hukuki işlemlerin sonuçları ile yürürlüğü konusundaki açıklamalar


için Bkz. GÜNEŞ T., Kronik, SBFD, cilt XVIII, Eylül - Aralık 1963,
No. 3-4, sf. 349-350.
51 C. M. U. K. md. 329'a göre : '"hükmün icra edilmiş olması ve hatta mah-
kumun ölümü muhakemenin iadesi talebine mani ·olmaz. Ölüm halin-
de ölenin karısı veya kocası, usul füruru, erke kveya kız kardeşleri
muhakemenin ıadesi talebinde bulunabilirler."
52 Konumuz dışında olmasına rağmen burada önemli bir meseleye değin­
mek gerekiyor. Anayasanın 152. maddesinin 3. fıkrasına göre, "ipta 1
kararı geriye yürümez". Oysa uygulanmakla hükmünü icra etmi)
bir kanun söz konusu olduğunda, bunun anayasa mahkemesince ipta-
li halinde, 152. maddenin 3 .fıkrası karşısında bazı tereddütler ortaya
çıkmaktadır. Böyle bir kanunun iptali ister istemez önceye etkili oln-
rak sonuçlar doğuracaktır. Aksi halde iptal kararının hukuki bir so-
nucu olmayacaktır.
Anayasanın 152. maddesinin 3. fıkrasının yorumuyla ilgili olarak ilk
defa ortaya çıkan mesele, 5434 sayılı "T. C. emekli sandığı kanunu"
nun 39. maddesınin, değişik b bendinin son cümlesinin Anayasa Mah-
kemesince iptali üzerine (E: 1962/262, K: 1963/21, k.t. 31.1.1963, AMKD,
sayı 1, sf. 73) Danıştayda açılan davalarla ilgilidir. Dan1ştay 5. daire-
nin E: 1963/1108, K: 1963/2537, k.t. 17.6.1963 ve E: 1963/1094, K: 1963/
2804, k.t. 4.7.1963 günlü kararlarında aynen, " ... Anayasanın 152. mad-
desinin üçüncü fıkrasında iptal hükmü geriye yürümez denilmekt~.
dir. Bu hüküm ile, iptal kararından evvel idarece tesis olunmuş işlem­
ler sonunda üçüncü şahıslar için husule gelen sübjektif haklann ih-
laline mani olunarak amme intizamının korunması maksadının istih-
daf edildiği aşikardır. Kurucu Meclis Anayasa Komisyonunun mucip
169

Bir kanunun, hükmünü icra ederek tükendiği ve yürürlükten kalktı­


ğını kabul etmek bu çeşit kanunlar hakkında, anayasaya aykırılıkları se-
bebiyle iptal davası yolunu, sun! bir şekilde kapatmak olacaktır. Böyle bir
görüşün Anayasa yargısıyla bağdaşamayacağı bir yana, yasama organının
bu çeşit işlemlerini, "dokunulmazlık" kılıfına sokmaktan başka bir anla-
mı da olmayacaktır.

§ 4. KANUNUN FİİLEN UYGULANMAMASI ONUN YÜRÜRLÜKTfü


KALKMASI SONUCUNU DOGURUR MU?

Kanunlarınyürürlükten kalkmasıyla7 fiilen uygulanmamalarını, bir-


birinden ayırmak gerekir. Uygulanma gücünü kaybeden bir kanunun yü-
rürlükten kalktığını söylemek mümkün değildir. Bu çeşit kanunlara 53 he-
men hemen bütün hukuk düzenlerinde rastlamak mümkündür.

sebepler mazbatası da bu görüşü teyit etmektedir. 152. inci maddenin


3.fıkrasınd1ki büküm mutlak manada kabul edildiği takdirde, Ana
yasaya aykırı bir kanuna müsteniden tesis kılınan tasarruflar dajm3
ve tabii olarak iptal kararına tekaddüm edeceği için, verilecek ipt ıl
kararı davacının hukukuna sirayet edemiyecek ve binnetice iptal ka-
rarı hukuki neticeden yoksun kalacaktır ki, bu görüşü kabule huku-
ken imkan yoktur. Bu itibarla Anayasanın 152. ci maddesi son fıkra­
sının hükmünü ancak müktesep hakları mahfuz tutmağa matuf oh
rak kabul etmek iktiza eder" denmektedir. Anayasanın 152. madde-
sinin 3. fıkrasınm kazanılmış hakların saklı tutulması amacını güt ü-
ğü yönünde Bkz. yargıtay içtihadı birleştirme büyük genel kurulumu.
E: 1969/1, K: 1969/3, k.t. 10.3.1969 kararı, R.G. 23 Ekim 1969 - 13334.
Nitekim, bu meseleyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesi, ".!\.fahkeme-
mizce verilecek olan kararın geriye yürüyücü nitelik taşıyacağı dü-
şüncesi ile işin incelenmesine engel teşkil etmez. Mahkememizce ve·
rilen bir iptal kararı üzerine, bu kararın eski olaylara etki yapıp yap-
mıyacağı idarenin ve gerekirse yargı mercilerinin çözümleyeceği ay -
rı bir konudur. M.::ı.hkememizin, yürürlükte olan bir kanunu Anayas •
yönünd€n incelerken, vereceği kararın geriye yürüyüp yürüyemeye-
ceğini tartışması görevi dışında kalır" (Bkz. E: 1964/2, K: 1964/23, k t
20.3.1964, AMKD, sayı 3, sf. 81. Aynı yöndeki daha önceki karar içi11
AMKD. sayı 1, sf. 347) görüşündedir.
Anayasa Mahkemesinin bu konuyla ilgili kararlarındaki muhalefe
şerhleri için Bkz. AMKD, sayı 2, sf. 85; sayı 5, sf. 63-64, sf. 127. Bu ko-
nu ayrıca doktrinde tartışılmıştır. Bkz. GÜNEŞ T., Kronik, SBFD.
cilt XVIII, no: 3-4, sf. 358-361; KIRATLI M., a.g.e., sf. 138-141
53 Kanunun fiilen uygulanmamasına, doktrinde "metrukiyet" denilmekte -
dir. Bkz. DÖNMEZER - ERMAN, a.g.e., cilt I, sf. 175.
170

Kanunun fiilen uygulanamaması, onun yürürlüğüne halel getirmez,


kanun gene yürürlüktedir. Çünkü, kanun koymak ve kaldırmak yasama
organının yetkilerinden \Jlduğuna göre, kanunun uygulanmamakla yürür-
lükten kalkması söz konusu olamaz. Burada, olsa olsa, kanunun "müessir·~
olmadığmdan söz Edilebilir. Mesela, "pazarlıksız satışın mecburiyetine
dair 3489 sayılı kamın, yazılı ve basılı kağ1tların kese kağıdı olarak kul-
lanılmaması konusunda 28.6.1938 tarih ve '3517 sayılı kanunlar m€truki-
yıete uğramış gibi gözükmektedir" 54 •

Bunun yanında bir başka mesele de, kanunun uygulanabilme kabili-


yetini yitirmesinin, onun Anayasaya aykırılığı sonucunu doğurup doğur­
mayacağıdır. Hemen ekleyelim ki, kanunun uygulanma kabiliyetini yitir·
mesi, tamamen dış şartların sonucu ve sosyolojik bir mesele olup, Ana-
yasaya uygunluly bakımından bir ölçü olamaz. Kanunun Anayasaya uy-
gun olup olmaması ise, hukuki bir meseledir. Kanunun uygulanma kabi ·
liyetini yitirmiş olması, Anayasaya uygunluk denetiminde hiçbir şekildt
ölçü olamaz.
Anayasa Mahkemesi. bir kararında, 25 kasım l.'3.'36 tarih ve 55 sayılı
Düğünlerde Men'i İsrafat Kanununun uygulanma yerinin kalmamasını,
Anayasaya aykırılığında ayrı bir gerekçe olarak lnıllanmıştır "'. Anayasa
5

Mahkemesinin, kanımun "Uygulanma yerinin kalmaması" ile, Anayasaya


aykırılığı birbirine bağlamasını, hukuken kabul etmeğe imkan yoktur. Bir
kanun, Anayasaya uygun olduğu halde, uygulanma imkanını veya gücü·
nü yitirebilir, veya uygulanmayabilir. Bunlar birbirinden farklı husus-
lardır. Uygulanma gücünü yitiren bir kanun, yasama organınca kaldırıl­
madıkça, yürürlükte olan bir kanundur.

54 DÖNMEZER - ERMAN, zikrediyor, aynı yerde.


55 E: 1963/156, K: 1966/34, k.t. 20.9.1966, AMKD. sayı 4, sf. 198.
SONUÇ
SONUG

Çalışmamızda, kanunun niteliği, muteberliği ve yürürlüğü meselele-


rini ele alarak, 1961 Anayasasına göre, Türk Hu~.ukunda "Kanun" kavra-
mının ne olduğu incelemeğe çalıştık.

Bilindiği gibi, yasama organının iki çeşit işlemi vardır: Karar ve ka-
nun. Kanun adı altında yapılanların tabi o1acakları hukuki rejim Anaya-
sada belirtilmiştir. Karar şeklinde yapılan işlemlerden ise, sadece, yasama
dokunulmazlığının kaldırılması ve üyeliğin düşmesine ilişkin olanlarla.
bir "kararlar serisi" 1 niteliğini taşıyan içtüzüklerin Anayasa Mahkemesin-
ce denetlenecekleri açıkça ifade edilmiştir. Bunların dışında kalan ka-
rarların, tabi olacakları hukuki rejim hakkında Anayasada bir hüküm yok-
tur. Biz, asıl konumuza girmeden önce, yasamanın karar şeklinde yapılan
işlemlerinin tabi vlacakları hukuki rejimi bir ön mesele olarak ele aldık
ve bu işlemlerin, gerek şekli gerekse maddi bakımdan Anayasa Mahke-
mesince denetlenebileceklerini göstermeğe çalıştık.
Bundan sonra, Anayasamıza göre, yasamanın kanun şeklinde yaptığı
işlemleri
incelerken şu noktaları tesbit ettik:
1. Anayasada yasama için kullamlan "yetki" kavramının, lıukuki
tartışmaların ötesinde, siyasi bir anlamı vardır. Türkiye'de, milli müca-
dele dönemine gelinceye kadar, yasamanın müstakil bir varlığı ve de let
faaliyetleri içinde üstün bir yeri yoktu. Yasama daima yürütme'nin için-
de, ona tabi ve zamanla yürütmeden bir şeyler kaparak gelişen bir organ
durumundaydı. Oysa 23 Nisan 1920'de TBMM'nin Ankarada toplanması.
Türk Anayasa Hukukunda yepyeni bir oluşu sağlamış ve bundan bö_,'le
yasamanın üstün bir güç haline geldiği görülmüştür. Osmanlı Anayasa
Hukukundan tamamen farklı olarak, yürütme daima yasamadan çıkan
ve ona tabi olarak hukuki faaliyetler yapan bir organ olmuştur. Bu ba-
knndan, yasama için "yetki" ve yürütme için "görev" denmesinin hukuH
ebeplcrini. tarihi gelişim içinde değerlendirmcğe çalıştık.

ESMEİN A., Elements de Droit Constitutionnel, cilt II, Pari 1928


sf. 404.
174

2. Anayasanın gerekçesinde kullanılan, şeklı ve maddi kanun de-


yimleri, 1961 Anayasası bakımından pozitif bir temele dayanmamakta-
dır. Anayasada, her iki kanun anlayışını ortaya koyacak pozitif veriler
yoktur. Yasamanın, kanun şeklinde yaptığı bütün işlemler, Anayasa Mah-
kemesinin denetimine tabidir. Anayasa, kanunun bir tanımı yapmış de-
gildir. 1961 Anayasasına göre kanun, ş-ekli-organik kritere göm tanımla­
nabilir. Yasama usullerine uyularak, kanurı adı altında yapılan bütün iş­
lemler, muhtevaları ne olursa olsunlar, kan undurlar. Kanunun yasama
usullerine uyularak yapılması, onun tanımlanması ile ilgili olmayıp mu
teberliği ile ilgilidir.
3. Kanunun, muteber bir işlem olarak ortaya çıkabilmesi için, un-
surlarının sıhhatli olması gerekir. Bütün kamu işlemlerinde olduğu gibi,
kanunun da unsurları vardır. Bu unsurlardaki sakatlık, aynı zamanda
Anayasaya aykırılık sebepleri olacaktır. Fakat, kanun şeklindeki işi-emler,
siyası tercihleri de dile getirmeleri bakımından, idari işlemlerdeki unsur-
larla tam bir uyumluluk göstermemektedirler. Kanunu meydana getiren
~ekil, yetki, sebep, amaç ve konu unsurlarının Anayasaya uygunluğu, Ana-
ya5a Mahkemesince denetlenebilecektir. Fakat kanun işleminin, bir ba-
kınıa, yasama organındaki çoğunluğun siyasi tercihlerini yansıtması ba-
kımından, iç unsurlarının (sebep-amaç-konu) denetiminde oldukça nazik
problemleri de beraberinde getirmektedir. Bu bakımdan, bunlardan se-
bep unsurunu~, kaideten Mahkemenin denetimi dışında kalması gerek-
tiğini gördük. Sadece, Anayasada belirtilen istisnai üç halde, Mahkeme
sebep unsurunu denetleyebilecektir: Bunlar, .'39. maddedeki, "Kamu hiz-
meti niteliği taşıyan özel teşebbüslerin devletleştirilmesi'', 64. maddedeki,
"Kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesi" ve 74. maddedeki, "sa-
vaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkan görülmezse, seçimlerin
bir yıl geri bırakılması" halleridir.
Amaç unsuruna gelince, kanun koyucu düzenlemede bulunurken,
Anayasada o k0nuyla ilgili maddede belirtilen amaç veya amaçlarla bağ­
lıdır. Temel hak ve hürriyetlere ilgili konularda, kanun koyucu ancak
Anayasanın ilgili maddesinde belirtilen amaçla bir sınırlamada buluna-
bilir. Kanunla sınırlanacağı ve bir sınırlama amacının da belirtilmediği
konularda) kanun koyucu muhtevaca bir sınırlama yapamayacaktır.
Bunun dışında, kanunların amacı, bütün kamu işlemlerinde olduğu
gibi, "kamu yararı" olmalıdır. Anayasa Mahkemesinin, amaç unsurunu
değerlendirirken sık sık başvurduğu "kamu yararı" kavramı çok dikkatlE
ele alınmalıdır. Bu bakımdan, bir kanunun gerçekten de Jrnmuya yararlı
Dlup olmadığını tayin etmenin, Anayasa Mahkemesinin denetleyebileceği
175

bir husus olmadığına işaret ettik. Mahkeme sadece, kanunun kamu ~ a-


ran amacıyla yapılıp yapılmadığını araştırabilir.
Konu unsurunda ise, yasamanın takdiri önem kazanmaktadır. Kanun
koyucu herhangi bir konuyu düzenleyip düzenlememekte tamamen ser-
besttir. Fakat, kanun koyucunun Anayasada yer alan bir konuyu düzen-
lerken, Anayasanın açıkça yasakladığı hususlara ve öngörülen esaslara
uymaması ve bunların dışında bir hüküm koyması, kanunu, konu yönün -
den sakat kılacaktır. Bunun yanında kanun koyucunun bir konuyu eksik
düzenlemesinin de Anayasaya aykırılık teşkil edeceğini belirtmeğe ça-
lıştık.
Kanun koyucunun, Anayasada yer almayan bir konu u düzenlem :
bakımından, mutlak takdir yetkisinden söz edilemez. Aksini kabul etmek
gelişmelere açık olan 1961 Anayasasının temel felsefesini inkar etmek de-
mektir. Kanun koyucu, Anayasada öngörülmeyen bir konuyu düzenlerken.
meseleyi bütün olarak ve sistematik bir şekilde ele almalı Ye değişik açı­
lardan konuyu değerlendirerek bir düzenlemede bulunmalıdır.
Buna karşılık, yasama organı, Anayasayı değiştirme yetkisini kulla-
nirken, kanaatimizce, Anayasanın 9. maddesindeki istisna dışında, kaide
olarak takdir yetkisinin konu açısından sınırsız olduğu kabul edilmelidir.
4. Kanunlar yürürlüğe girdikten sonra, yürürlükten kalkmaları an-
cak şu hallerde mümknüdür: a) Süreli kanunlar, kanunda belirtilen süre-
nin dolmasıyla, başka bir kanunla uzatılmadıkça, yürürlükten kalkarlar.
b) Açık ve üstü kapalı olarak da, kanunlar, kanun koyucu tarafından yü-
rürlükten kalkabilirler. c) Bir de, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edlimek suretiyle kanunların yürürlükten kalkması mümkündür. _fahke-
menin bir kanunu iptal •etmesi aslında teknik bakımdan bir ilgadır.
Anayasanın 152. maddesindeki "iptal kararı geriye yürümez'' hükmü
Anayasaya aykırılığı kabul edilen bir kanunun butlanla "malul" 01duğu­
pu, yokluk müeyyidesinin kabul edilmediğini belirtmektedir. ı fahkeme-
nin iptal kararı bu bakımdan inşa! niteliktedir.
Kanun koyucunun iradesi ve Anayasa Mahkemesinin iptal karan
dışında, kanunların yürürlükten kalkmaları mümkün değildir. Bu ba-
kımdan biz, "Uygulanmakla hükmünü icra eden~' kanunların tükenip yü-
rürlükten kalkacakfarını kabul etmediğimizi gösterdik. Kanun bir kere
uygulanıp hükmünü yürütse dahi, yasama organınca başka bir kanunla
yürürlükten kaldırılmadıkça, yürürlükte sayılması gerekir.
Kanunların yürlirlüğü ile ilgili olarak bir noktaya değinmek istiyo-
ruz: Bir kanun hakkında iptal davası açılması onun ) ürürlüğlinü \ e U) gu-
176

)anmasını durdurmaz. Bu, herşeyden önce, o kanunun Anayasaya uygun-


luk karinesini taşıdığı ve aksi sabit olana kadar mut€ber olduğu esasına
dayanır. Bir kanun hakkında iptal davası açılmasının, onun yürürlüğünü
önleyemeyeceği Anayasanın 152. maddesinden anlaşılmaktadır. Bu mad-
deye göre, Anayasaya aykırı olduğundan iptaline karar verilen kanun,
karar tarihinde yüriırlükten kalkmaktadır. Hatta, Mahkeme yürürlükten
kalkma süresini, kararın verildiği günden başlay;arak altı ayı geçmemek
üzere uzatabilir.
Uygulamad::ı, Anayasa Mahkemesinin bir kanunun Anayasaya uygun
olup olmadığını inctlemesi w bir karara varması oldukça uzun sürmek-
tedir. Çoğu zaman bir süre bir yılı aşmaktadır.
Yasama vrganındaki çoğunluk, kendi çıkarlarını gerçekleştirmek ama-
cıyla yaptığı bir düzen1Bmeyle, çok açık bir şekilde Anayasayı çiğnBmiş.
olsa bile, Anayasa Mahkemesinin vereceği karara kadar geçen süre içinde
belki de amacına ulaşmış olacaktır. Mesela, toplumdaki mevcut düzeni
koruma bahanesiyle, düşünce hürriyetini ortadan kaldıran bir kanun
-Anayasaya aykırılığı ilk bakışta çok açık da olsa- yürürlükh:~ kalacağı
sürece iktidar çoğunluğuna geçici bir terör rejimi kurma imkanı sağla·
ya bilir.
Bu çeşit kanunlara karşı, yargı denetiminden önce, başka "Önleme ted-
birleri" uygulanabilir: Cumhurbaşkanının. Anayasanın S8. maddesindek1
geri gönderme yetkisini kullanması veya kamu oyunun göstereceği tep-
kiler gibi. .. Fakat bir "Koruma tedbiri'' 2 olarak, bunlar yanında, kanaa-
timizce, Anayasa Mahkemesinin böyle bır kanun hakkında iptal davası
açılması halinde yapabileceği tek husus, 1036 sayılı seçim kanununu in-
celerken yaptığı gibı -Anayasa Mahkemesi içtüzüğünün 33. maddesine
dayanarak- "işin ivediliği nBdeniyle'' 3 gündemindeki diğer konulardan
önce ele alıp karara bağlaması olacaktır.

2 Nurullah Kunter, Hukukun bütününü gözönünde tutarak tehlike ted


biri Genel teorisinin ön tasarısını teklif ederken" Önleme Tedbiri'
ve "koruma tedbiri" ayırımını yapmakta ve "tehlike ya uzak ya ya
kındır. Birinci halde, tehlikeyi önlemeğe çalışırız. İkinci halde, artık
önlemek için çok geçtir, yapabileceğimiz şey, kendimizi tehlikeli so
nuçtan gecikmeden korumaktır. Biz birincilere (önleme tedbiri), ikin -
cilere (koruma tebdiri) adını vermE'yi daha uygun bulmaktayız'' de-
mektedir. Bkz. KUNTER N., "Tehlike Tedtiri'' Genel Teor~i ve para
cezaları için icrai ihtiyati haciz'' İHFıM, cilt XXXIV, sayı 1-4 (1969)
sf. 27-29.
3 E: 1968/15. K: 1968/13, k.t. 3.4 ve 6 ~ 'Iayıs 1968. AMKD. sayı 6, sf.
142-143.
KISALTMALAR

A.D. Adalet Dergisi


AHFD Ankara Hukuk Fakültesi Dergisi
AHF Yayını Ankara Hukuk Fakültesi Yayını
AMKD Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi
Bkz. Bakınız
C.N.R.S. Centre N ational de la Recherche Scientilique
Cum. Sen. İçtüz. Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğü
Dalı. Niz. Dahili Nizamname
İHFM İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası
İHF Yayını İstanbul Hukuk Fakültesi Yayını
E Esas
K Karar
K.t. Karar tarihi
L.G.D.J. Libraire Generale de Droit et de Jurisprudence
TODAİE Türkiye Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü

Erdoğan Teziç - 12
B İ fı .L i Y O G R A F Y A *

ABADAN / SAVCI : Türkiye' de Anayasa Gelişmelerine bir Bakış, SBl


Yayını, Ankara 1959.

AKIN İ. : Temel Hak ve Özgürlükler, İHF yayını, İstanbul 1968.

AKSOY M. : İkinci Meclisin kanunları görüşme süresi ve benzer sürelere


karış.ıla~rm.a, SBFD cilt XVII No: 2, H/63, sf. 393-478.

AKSOY M. : Oylama Anayasaya aykırıdır, Cumhuriyet, 20 Mayıs 1969.

ALDIKAÇTI O. : Anayasa Hukukumuzun gelişmesi ve 1961 Anayasası Il.


Hüsnütabiat matbaası, İstanbul 1966.

ALDIKAÇTI O. 1961 Anayasasında Devlet Başkanının Kararnamesinin İm­


zalanması, Mukayeseli Hukuk araştırmaları Dergisi Yeni seri,
2, İstanbul 1968, sf. 30-46.

Anayasanın bazı maddeleri hakkında düzenlenen "Anık.et" ve açılan soru-


lara Üniversitelerce öğretim üyelerince verilen cevaplar, T.B.M.M.
Genel Sekreterliği, sayı 317, 19.2.1966.

ARIK F. : Yeni Anayasa Mahkememiz hakkında bir inceleme A.D. yıl 55,
Eylül - Ekım 1961, sayı 9-10, sf. 831-849, 1019-1027.

ARMAGAN S. : Anayasa Mahkememizde kazai murakabe sistemi, İHF ya ı­


nı İstanbul 1967.

ARSEL İ. : Türk Anayasa Hukukunun Umumi Esasları : Birinci kitap, Cum-


huriyetin temel kuruluşu, Mars Matbaası, Ankara 1965.

AUBY ı DRAGO : Traite de Contentieux administratif, L.G.D.J., cilt 1-II,


Paris 1962.
AZRAK ü. : Millileştirme Kavramı Üzerine, Mukayeseli Hukuk araştırma­
ları Dergisi, yeni seri 1 No: 2, İstanbul 1968, sf. 47-58.

BALTA T. B. : Türkiye'de yürütme kudreti, SBF yayını, Ankara 1960.

BALTA T. B. : Türkiye' de Anayasa Yargısı AHFD, cilt XVIII, ayı 1-4


(1961), sf. 547-565.
BALTA T. B. : Kısa İdare Hukuku, TODAİE yayını, Ankara 19 4.
180

BARKAN Ö. L. : Osmanlı İmparatorluğu teşkilat ve müesseselerinin şer'i­


liği meselesi, İHFM, cilt XI, sayı 3-4 (1945), sf. 203-224.

BARKAN Ö. L. : Türkiyede Sultanların Teşrii sıfat ve salahiyetleri, İHFM


cilt XII, sayı 2-3 (1946), sf. 713-733.
BARTELEMY / DUEZ : Traite de droit Constitutionnel, nouvelle edition.
Dalloz, Paris 1960.
BAŞGİL A. F. : Esas Teşkilat Hukuku, Cilt I Fasikül I, Baha Matbaas
İst~nbul 196G.

BAŞGİL A. F. : Türkiye Teşkilat Hukukunda Nizamname Mefhumu ve Ni-


zamnamelerin Mahiyeti ve Tabi Olduğu Hukuki Rejim, Cemil Bil-
sel'e Armağan, İHF yayını, İstanbul 1939 sf. 19-100.
BOUDET F. : La Force jaridique des resolutions parlementaires, Revue d:ı
droit public, Paris 1958, sf. 271-289.
BURDEAU G. : Essai SUI' l'evolution de la notion de la loi en droit Fran-
çais, Archives de philosophie et de sociologie Juridique, nos. 1-2,
Paris 1939, sf. 7-55.
BURDEAU G. : Traite de science politique., L.G.D.J., Cilt IV, Faris 1952.
BURDEAU G. : Demokrasi. Sentetik deneme (çeviren Bülent Nuri
ESEN) AHF yayını, Ankara 1964.
BURDEAU G. : Les libertes publiques, 3e edition, L.G.D.J., Paris 1966.
BURDEAU G. Droit Constitutionnel et institu'tions politiques, lOe edition
L.G.D.J. Paris 1963.
CARRE DE MALBERG R. : La loi, expression de la volonte ,generale, Si-
rey, Paris 1931.
CARRE DE MALBERG R. Contribution a la theorie Generale de l'Etat,
Sirey (C.N.R.S. fotomekanik baskı 1962) cilt I-II Paris 1920.
CHARNAY J. P. : Le contrôle de la regularite des elections Parlementaires,
L.G.D.J., Paris 1964.
COTTERET J. P. : Le Pouvoir Legislatif en France, L.G.D.T., Paris 1962.
ÇELİK E. : Milletleraras:ı Hukuk, İHF yayını Cilt I, İstanbul, 1965.

ÇELİK E. : AncIİaşma Yapma Yetkisi, İHFM, Cilt XXXI, sayı 1-4 (1965),
sf. 363-396.
DA VER B. : Fevkalade Hal rejimleri, SBF yayını, Ankara 1961.
DAVER B. : Kanunla ilgili meseleler, SBFD Cilt XVI, No: 4 (1961), si
217-244.
DE LAUBADERE A. : Traite eıementaire de droit administratif, L.G.D.J .
cilt I, Paris 1967.
181

DE PURY J. J. : De la publication des lois, Delachoux Niestle, Neuchateı


1945.

DE SOTO J. : La loi et le reglement dans la constitution du 4 octobre 1958,


Revue du droit public, Paris 1959, sf. 249-297.

DÖNl.MEZER S. : İcranın tanzim tasarrufları ile suç ihdası, Anayasaya ay-


kırılık iddiası halinde verilmesi icabeden karar (kronik), İHFM
cilt XXVIII, sayı 1 (1962), sf. 237-246.

DÖNMEZER S. : Düşünce ve kanaat hürriyetinin sınırı: Hürriyetin özüne


dokunan sınırlaJWllar (Kronik) İHFM, cilt XXIX, sayı 3 (1963, sf
761-780.

DÖNMEZER S. : Yabancı yayınlar ve Türk Anayasası (Kronik) İHFM, cilt


XXX, sayı 1-2 (1964), sf. 377-392.

DÖNMEZER S. : Basın hürriyetini düzenleyen ve sınırlayan mevzuatın de-


ğerlendirilmesi, İHFM, cilt XXXII, sayı 2-4 ( 1967), sf. 429-455.

DÖN'MEZER /ERMAN : Nazari ve Tatbiki ceza hukuku, umumi kısı~ İHF


yayını, cilt I, İstanbul 1967.

DUGUIT L. : Triate de Droit Constitutionnel cilt II (1928) ve cilt IV. Fa-


ris 1928.

DUPEYROUX H. : Sur la Generalite de la Ioi, melanges R. Carre de Mal -


berg, Sirey, Paris 1933, sf. 139-161.

DURAN L. : Mevzuat Kroniğ'i, İHFM, cilt XXVII, sayı (1962), sf. 223-233.

DURAN L. : Mevzuat Kroniği, İHFM, cilt XXVIII, sayı 2 (1962), sf. 449-475

DURAN L. : T.B.M.M. Yetkilerini bırakıyor, Milliyet, 7 Eylül 1963.

DURAN L. : İdarenin Mali külfet yüklemesi (kronik), İHFM, cilt XXX, sa-
yı 3-4 (1964), sf. 988-1000.

DURAN L. : İdare alanının düzenlenmesinde teşrii ve tanzimi tasarrufların


sınırlan, İHFM, cilt XXX, sayı 3-4 (1965), sf. 466-492.

DURAN L. : Anayasa Mahkemesi, Özel Galatasaray Yüksek İktisat ve Ti-


caret Okulu Dergisi, sayı 2, İstanbul 1965.

DURAN L. : .Yüksek Mahkemeler arasınıda içtihat uyuşmazlığı, Mukayeseh


Hukuk Araştırmaları dergisi, yeni seri Yıl 1 No: 1, İstanbul 1967.
sf. 9-27.
DURAN L. : İktisadi Kurul ve Komitesi yahut Bakanlıklar arası işbirliği
ile danışmanın genel esasları, İHFM, cilt XXXI, sayı 1-4 (1965 ,
sf. 36-54.
DURAN L. :İdare Hukuku Meseleleri, İlaveli yeni yayın, İHF yayın, İstan­
bul 1954.
182

DURAN L. : İtiraz yolu ile Anayasa'ya aykırılık iddiası ve temel hak ve


ödevlerin kanunla düzenlenmesi (kronik) İHFM, Cilt XXXI, say.
1-4 (1965), sf. 284-362.
EREM F. : Türk Ceza Hukuku, sekizinci baskı, AHF yayımı, Ankara 1968

ESEN B. N. : Anayasa Mahkemesine göre Türk Anayasa Hukuku anlayışı.


AHF yayını, Ankara 1966.

ESEN B. N. : Anayasa Hukuku: Genel esaslar, Resimli posta matbaası, An-


kara 1963.
ESEN B. N. : Türk Anayasa Hukuku, Birinci fasikül, Ayyıldız Matbaası,
Ankara 1968.

ESMEİN A. : Elemen.ıs de droit constitutinnnel Français et Cornpare, 8C"


edition, Sirey, Cilt II, Paris 1928.
FEYZİOGLU T. · Bir Danıştay Kararı hakkında, Siyasal Bilgiler Okulu
Dergisi, cilt II, sayı 3-4 (1947), sf. 431-434.
FEYZİOGLU T. : Kanunların Anayasaya uygunluğunun kazai murakabesi ..
SBF yayını, Ankara 1951.

GARDET L. : La cite Musulmane, Libraire Philosophique J. Varin, 3c edi-


tion, Paris 1969.

GAUDEMET P. M. : Le pouvoir executif dans les pays occidentaux, Mont-


chrestien, Paris 1966.

GİRİTI.İ İ. : İdarenin yetkisini saptırması, İsmail Akgün matbaası, (İHFM


cilt xxr sayı 1-4' den ayrı bası), İs tan bul 195 7.
GİRİTLİ/ BİLGEN : İdare Hukuku (3 kitap), Filiz Kitabevi, İstanbul 1967

GÖZÜBÜYÜK / SEZGİN : 1924 Anayasası hakkmıiaki meclis görüşmeleri,


SBF yayın~, Ankara 1957.

GÜNEŞ T. : Parlemanter reji.min bugünkü manası ve işleyişi, İHF yayını,


İst:mbul 195€.

GÜNEŞ T. : C.H.P.'nin haksız iktisaplarının iadesi hakkında 6195 sayılı ka-


nunu iptal eden Anayasa Mahkemesi kararı üzerine (kronik) SB
FD, cilt f{VIII, Eylül-Aralık 1963, No: 3-4 sf. 345-361.

GÜNEŞ T. : Devlet Başkanı, Meclis Çatışması (Kronik) SBFD, cilt XIX


No: 2 (1964), sf. 175-192.

GÜNEŞ T. : Türk Hukukunda yürütme organının düzenleyici işlemleri, SBF


yayını, Ankara 1965.

GÜRAN S. : Uyuşmazlık Mahkemesinde Başkan 7 eldlligi meselesi (Kronik •


IHFM, cilt XXX sayı 3-4 (1964), sf. 1000-1034.
183

GÜRAN S. : İfade Hürriyeti üzerinde idarenin yetkileri, İHF yayını, İstan­


bul 1969.
HAURİOU M. : Precis de droit cons'titutionnel, 2e edition, sirey, Paris 1929
İNALCIK H. : Osmanlı Hukukuna Giriş, SBFD cilt XIII No: 2 (1958), sf.
102-126.
JEANNEAU B. : Droit Constitutionnel et institutions politiques, Dalloz,
Paris 1967.
KAPANİ M. : Kamu hürriyetleri, 2. bası sevinç matbaası, Ankara 1968.
KARAMUSTAFAoGLU T. : Yasama Meclisinde Komisyonlar, AHF yayın:,
Ankara 1965.

KIRATLI M. : Anayasa Yargısında Somut norm denetimi (itiraz yolu) SBF


yayını, Ankara 1966.

KUBALI H. N. : Türk Esas Teşkilat Hukuku Dersleri, Tan Matbası, İstan­


bul 1960.

KUBALI H. N. : Anayasa Hukuku Dersleri : (Genel Esaslar ve Siyasi Re-


jimler), İHF yayını, İstanbul 1969.
KUBALI H. N. : Siyasi Af ve Anayasamız, Cumhuriyet, 11 Kasım 1969.
KUNTER N. : Ceza Muhakemesi Hukuku 3. bası Doğan Kardeş Matbaası
A.Ş. Basımevi, İstanbul 1967.

KUNTER N. : "Tehlike Tedbirleri" Genel teorisi ve para cezaları için icrai


ve ihtiyati haciz, İHFM, cilt XXXIV, sayı 1-4 (1969), sf. 17-41.
LAFERRİERE J. : Manuel de droit constitutionnel, 2c edition, Montchrestien.
Paris 1947.
LAFERRİERE J. : La legi:slation deleguee en Angleterre et le contrôle de
son exercice par le parlement, l'evolution du droit public, Etude.;
en l'honneur d'achille Mestre, Sirey, Paris 1956, sf. 331-357.
LİDDERDALE D. W. S. : Le parlement Français, Armanol Colin, Paris 1954.
MİCELİ v. : Modern parlamentolar (çeviren Atıf Akgüç) , ulus basımevi, An-
kara 1946.
MAİER M. : Le veto legislatif du chef de l'Etat, Librairie de l'universite Georg,
Geneve 1949.
MİGNON M. : La pratique des decrets-lois devant la doctrine et la jurisp-
runden ;e, Dalloz, Paris 1938.
MORANGES G. : La hierarchie des textes dans la oons'titution du 4 octobre
1958, Recueil Dalloz, Paris 1959, sf. 21-26.
OGUZMAN M. K. : Hukuki Yönden Grev ve Lokavt, 2. bası Fakül eler
Matbaası, İstanbul 1967.
184

OKANDAN R. G. : Amme Hukukumuzun Ana Hatları, İHF yayını, İstanbul


1968.
OKANDAN R. G. : Milli Hakimiyet milli irade mefhumlannın ve kuvvet-
ler birliği sisteminin esas teşkilat hukukumuza girişi, İHFM cilt
XXVII sayı 1-4 (1961), sf. 21-23.
ONAR S. S. : İdare Hukukunun Umumi Esasları, 3. cü bası, hak kitabevi.
cilt I-II-III, İstanbul 1966.
ONAR S. S. : Yetki Kanwıu ve Anayasaya uygunluk, Milliyet 16. Ağustos,
1967.
ÖZEK Ç. : Pasaport Kanun7.mun 22. madıilesi Anayasaya aykırı mıdır? İHFM
cilt XXIX, sayı 4 (1964) ayrı bası.
ÖZEK Ç. : Filimcilikte sansür ve Anayasa Mahkem.esinin Konuyla ilgili bir
kararı, (kronik) İ.HFM cilt XXXII sayı 2-4 (1964) ayrı bası.

ÖZEK Ç. 141-142, Ararat Yayınevi, İstanbul 1268.

ÖZEK Ç. Yetki Kanunu, Cumhuriyet, 22 Ağustos 1967.

ÖZÇELİK A. S. : Yeni Anayasamız muvacehesinde, yasama ve yürütme or-


ganlarının münasebetleri hakkında bazı düşünceler, İHFM cilt
XXVII, sayı 1-4 (1961, sf. 35-44.

ÖZÇELİK A. S. : 1961 Anayasası Ders Notları : Fakülteler Matbaası İstan­


bul 1968.
ÖZTÜRK K. : Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, Ajans-Türk Matbaası Cilt I-II-III, Ankara 1966.

PUGET / SECHE : La Promulgation et la publication des actes legislatifs


en droit Français, La Revue Administratıve, Faris 1959, sf. 239-248.

SARICA R. : Türkiye İcra uzvunun tanzim salahiyeti, Türk Hukuk kuru-


mu telif ve tercüme servisi No: 14, Cumhuriyet Matbaası, İstan­
bul 1943.
SAVCI B. : İnsan Haklan : Kanunilik yoluyla korunması, SBF yayını, An.
kara 1953.
SAVCI B. : Kanun tekniği ile ilgili meseleler üzerine bir seminer, SBFD
Cilt XVI Aralık 1961 No: 4, sf. 205-215.
SAVCI B. : Devlet Başkanı - Meclis Çatışması (Kronik), SBFD Cilt XVIII,
No: 3-4 (1963), sf. 318-340.
SOYSAL M. : Dış Politika ve parlamento, SBF yayını, Ankara 1964.

SOYSAL M. : Anayasa açısından kapalılık-açıklık kavramları, SBFD, cih


XXIII No: 1 (1968), sf. 261-274.

SOYSAL M. : Anayasaya giriş, İkinci yayınlanış SBF yayını, Ankara 1969


185

SOYSAL M. : Haklar ve özgürlükler bakımından 1961 Anayasasının evren-


sel anlamı, SBFD cilt XXIV No: 1 (1969), sf. 91-94.
SOYSAL M. : Dinam,ik Anayasa anlayışı, Anayasa diyalektiği üzerine bir
deneme, SBF yayını, Ankara 1969.
SOUBEYROUL J. : Les Decrets-lois sous la quatrieme Republique, Fedone,
Paris 1955.
TANÖR B. : Siyasi düşünce hürriyeti ve 1961 Türk Anayasası, Öncü Kitab-
evi, İstanbul 1969.
TANÖR B. : Anayasa Hukuku Meseleleri, Filiz Kitabevi, İstanbul 1969.
TİKVEŞ ö. : Anayasa Mahkemesinin Teşkilat ve fonksiyonları İHFM, sayl
1-2 (1967), ayrı bası.

TİMSİT B. : Le rôle de la notion de fonctioıı administratif en droit admı­


nistratif français, L.G.D.J., Paris 1963.

TOSUN Ö. Yürütme organının koyduğu kaidelere aykınlıklann cezalandı­


rılması, İHFM, cilt XXVII sayı 2 (1962), sf. 349-366.

TUNAYA T. Z. : Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Büyük • lillet . ec-


lisi Hükü.mıeti rejimine ,geçiş, Muammer Raşit Seviğ'e Armağan.
İHF yayını, İstanbul 1G56, sf. 373-394.

TUNA YA T. Z. : Tiirkiyenin siyasi hayatında :Batılılaşma hareketleri Ye-


digün Matbaası, İstanbul 1960.
TUNAYA T. Z : IsJamcılık cereyanı, Baha Matbaası, İstanbu 1 1962

TUNA YA T. Z. : Siyasi Müesseseler ve Anayasa Hukuku, ikinci Baskı. Suın:


Garan Matbaası, İstanbul 1969.
UNİON İNTERP.ARLEMENTAİRE, PARLEMENTS, Presses Universitaires
de France, Faris 1961.
VEDEL G. : Maııuel Elementaire de droit Constitutionnel, Sirey, Paris 1949.
WALİNE M. : Traite de droit Administratif, 7e edition. Sirey, Paris 1957.

* Bibliyografyada, sadece çalışmamızda yararlanılan ve konumuzla ya-


kından ilgili olan kaynaklara yer verilmiştir. Konumuzla doğrudan
doğruya ilgili olmayan kitap ve makalelere, dip notlarında yer veril-
mekle yetinilmiştir.
\

Fiyatı : 11,65 Lira

You might also like