You are on page 1of 7

HALKLA İLİŞKİLERDE KURAMSAL YAKLAŞIMLAR 2

Toplumsal cinsiyet rolleri, toplumların biyolojik cinsiyetlere atfettiği ve bu cinsiyetlerden


yapmalarını beklediği davranışlar bütünüdür ve kadın veya erkek olmanın davranışsal yönüyle
ilgilenmektedir. Toplumsal cinsiyet rolleri kabullenip ve bu rollere uyumu kişiler arasında
önemli farklılıklar meydana getirmektedir dolayısıyla toplumun cinsiyete atfettiği roller, bireyin
cinsel tercihleri üzerinde belirleyici rol oynamaktadır. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet rolleri
organizasyonların inşasında, profesyonellerin iş pratiklerini yapmada ve insanların kendileri
hakkında düşünmelerine neden olmaktadır.

Feminist yaklaşım, kimileri tarafından radikal ve erkek nefreti söylemi içerisinde görülüp
eleştirilmektedir. Fakat bu yaklaşım, feminist paradigmayı dar bir çerçevede ele almaktan öteye
gitmeyeceği şüphesiz bir gerçektir.

Stephen’in 1962-1997 yılları arasında yaptığı Journal of Public Relations Research’de


yayınlanan araştırmasında 103 makaleden yalnızca 8’i feminizm ve toplumsal cinsiyet odaklı
çalışmalar olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca Stephen, feminist halkla ilişkiler araştırmalarının
zorluğunu yazdığı makalelerle ortaya koymaktadır.

Feminizm, “kadınların kendi aralarında bir dayanışma yaratarak, erkek egemen dünyanın norm
ve değerlerine, cinsiyetçi politikalarına karşı başlatmış olduğu mücadele” (Mitchel, 1995) olarak
tanımlamaktadır.

Modern feminizm genel olarak orta sınıf, heteroseksüel kadınları temel inceleme kaynağı
aldığından dolayı eleştirilere tabii olmaktadır. Ayrıca bu yaklaşımın çeşitliliği askıya aldığını
söylemek doğru olacaktır bu nedenle sadece beyaz kadınlara odaklanılmaması gerektiği, siyahi
kadın mücadelesine vurgu yapan siyahi feminist teori modern feminizme tepki olarak ortaya
çıkmıştır.

Feminizmin içerisinde gelişen yeni dalga feminist yaklaşım Post modern feministlere göre tüm
kadınları kapsayan genel bir kadınlık durumu söz konusu olamaz.Post modern feministlere göre
tek bir doğru bulunmamaktadır. Kadının bulunduğu farklı sosyo-kültürel yapılar içerisinde, o
yapıların özellikleri doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiğini savunurlar. Kadınlar arasındaki
farklılıklara dikkat çeken bir feminist yaklaşımdır.Post modern yaklaşıma göre, tarih içerisinde
oluşturulmuş ve tamamıyla tarih dışı olan kavramlara bağımlı kalmadan, farklı toplum yapıları
ve dönemlerin kültürel olarak kendine özgürlükleri olduğu, farklı toplumlar ve dönemlerdeki
grupların da kendine özgü yapıları bulunduğunu göz önüne almaktadır.

Bugün halkla ilişkiler alanında çalışanların %85’i kadın olmasına rağmen %20’si sadece yönetim
kadrolarında yer almaktadır. Kadınların aleyhine olan bu cinsiyetçi eşitsizliği gidermek için
ataerkil değerleri ve onunla ilintili toplumsal yapıları ve sosyo-ekonomik uygulamalarını
değiştirecek yeni adımlar atarak cinsiyet eşitliği sağlanması noktasında yeni sosyal ilişkiler
oluşturmak cinsiyetçi yaklaşımların bertaraf edilmesinde önemli bir yol kat edileceği açıktır.

Pek çok feminist araştırmacı pozitivizmi bir erkek bakış açısı olarak görür; objektif, mantıksal,
görev yönelimli ve araçsaldır. Bireysel rekabet, çevreyi hakimiyet altına alma ve kontrol
etme,dünyayı etkileyen şiddetli olgular ve güçler üzerinde erkek vurgusu yapar.Bunun aksine
feminist araştırma, uzlaşmaya ve gittikçe gelişen insan ilişkisine vurgu yapar. Kadınlar toplumsal
yaşamın öznel, empatik, sürece yönelik ve kapsayıcı yanlarını vurgular. Feminist araştırma
eyleme yöneliktir ve feminist değerleri iletmeye çalışır.Feminist araştırmacılar, feminist olmayan
araştırmaların çoğunun, büyük oranda daha genel kültürel inançların ve erkek araştırmacıların
çoğunlukta olmasından dolayı cinsiyetçi olarak görür.Araştırmaların,erkeklerin deneyiminden
tüm insanlara genelleme yapılır, temel bir toplumsal ayrım olan cinsiyeti görmezden gelir
erkeklerin problemlerine odaklanır, erkekleri referans noktası olarak ele alır ve geleneksel
cinsiyet rollerini varsayar. Feminist yaklaşım, araştırmacıları cinsiyetli varlıklar olarak görür.
Araştırmacıların zorunlu olarak gerçekliği nasıl deneyimlediklerini biçimlendiren bir cinsiyeti
vardır ve bu araştırmaları etkiler. Cinsiyetin kültürde her zaman hissedilen bir etkisi vardır ve
bilimsel incelemenin toplumsal süreçlerinden yalıtılamayacak olan temel inançlar ve değerler
vardır.Feminist araştırmacılar objektif ve yansız değildirler; inceledikleri insanlarla etkileşime
girerler. Kendi kişisel ve profesyonel yaşamlarını birbiriyle kaynaştırırlar. Örneğin, feminist
araştırmacılar görüşme yapılan bir kişinin deneyimini anlamaya çalışırken kendi duygularını ve
deneyimlerini de paylaşırlar (Neuman,2008).
Feminist iletişim, medyanın ve halkla ilişkilerin ayrımcılığın ve önyargının oluşumunu
sağladığını gösteren ve bu durumu daha eşitlikçi bir yönde değiştirmeyi ve kadınları
güçlendirmeye sağlayan çabalar olarak görebiliriz.

Eğer medya ve halkla ilişkiler basmakalıp toplumsal cinsiyet normları sürdürmeye devam ettiği
takdirde halkla ilişkiler alanındaki profesyoneller ve öğrenciler basmakalıp cinsiyetçi
söylemlerle ilişkili olarak halkla ilişkiler alanında bu türden cinsiyetçi yolla üretim yapmaya
devam edecektir.

Feminist halkla ilişkiler alanında çalışan araştırmacılar, yaptıkları bir dizi çalışmada kadın-erkek
arasındaki alandaki farklılaşmayı inceleyerek eşitliğin sağlanması gerektiği sonucuna
varmışlardır. Halkla ilişkiler alanında yönetim pozisyonunda çalışanların %80’i erkek olduğunu
saptamışlardır. Ayrıca, kadın ve erkek arasında senelik maaş alımında ciddi bir fark olduğunu
tespit etmişlerdir. 1999 yılında Impulse Research for PR araştırmasında halkla ilişkiler alanında
kadınların erkeklere oranla %38 daha az kazandığını sonucuna vararak bu durumun belirgin bir
cinsiyet ayrımı göstergesi olarak karşımıza çıktığı çıkarsamasında bulunmuşlardır.

İdeolojik ve organizasyonel sistem kadınlara karşı ayrımcılığı sürdürmekte, manasız bir şekilde
erkekleri de tabiri caizse iki ayağını bir pabucuna sokmaktadır.

Cinsiyetçi baskı global ve yerel olarak hükümetler tarafından sponsorlanan medya


kampanyalarıyla devam ettirilen bu retorik, finansal kazanç elde etmek için yürütülmeye devam
edilmektedir.

Halkla ilişkiler alanında kadınlar ve erkekler, nasıl çalıştıklarını kısıtlayabilecek cinsiyete dayalı
normların farkına vardıkça hem zorluklarla hem de fırsatlarla karşı karşıya kalabilirler. Aslında
burada arzu edilenin, kadın ve erkeğin yapısal ve eşit boyutlarda birlikteliğini sağlayan yeni
düşünme sistemlerin kurulması ve ezberlerin silinmesi olmalıdır.

Appadurai'nin (2006) en son kitabı, Küçük Sayılardan Korkma: Öfke Coğrafyası,


küreselleşmenin karanlık yüzünü incelemektedir. Yazar, kitabında kapitalist demokrasinin
yayılması neden intihar gibi şiddetin yanında meydana gelir? Sorusuna yanıt bulmaya
çalışmaktadır. Masum sivilleri ayrım gözetmeksizin yaralayan bombalamalar ve etnik temizlikler
yapılarak ulus devletler tarafından azınlık kültürler bertaraf edilmeye çalışılmıştır. Kısmen
küreselleşmenin bir sonucu olarak ekonomik eşitsizlikler, çoğunluğu daha da kötüleştirerek–
zaten akıcı durumlarda azınlık çatışmaları sonucunda diğerini yok etme arzusu bu noktada ön
plana çıkmaktadır.

Diamond'un çalışmalarının halkla ilişkiler açısından önemi işletmelerin çevrecilerle samimi bir
şekilde birlikte çalışması çağrısında açıkça görülmektedir. "Halkın davranışından nihai
sorumluluğa sahip olduğunu vurgulayarak, en büyük işletme bile" kamusal tutumlarda,
işletmelerin çevresel değişiklikleri gerçekleştirmelidir.

Eko feministler, benzer şekilde insanların doğaya hakim olma arzularını reddetmektedirler.
İnsanlar doğa aleminin entegre bir parçası olarak içinde özellikle "Batı'nın ataerkil eğilimleri
olarak gördükleri şeyi" elemeleri gerektiğini, Bilim ve Batı kalkınma modeli için eko feministler,
bu ataerkil eğilimler sadece kadınlara ayrımcılığın yanı sıra aynı zamanda çevrenin bozulmasına
neden olduğundan söz etmektedirler.

Gezegenin bozulması üzerindeki insan etkisinin tartışması sömürgeciliğin zehirli mirasına daha
yakından bakılarak derinlemesine araştırılmalıdır. Sömürgecilik, sadece yabancı toprakların
güçlü uluslar tarafından sahiplenilip sömürülen azınlığa boyun eğdirmek değildi. Karakterize
sömürgecilik, aynı zamanda belirli değer kümelerinin egemenliğini de kapsamaktadır. Eleştirel
bir bakış açısıyla, sömürü düzeni kültürel ve çevresel gelişim için çalışırken büyük bir şekilde
"döndürmek" ve "kalkınma" adına sömürgeleştirilmiş dünya üzerinde tahribat yaratmaya
çalışmaktır aslında.

Neruda'nın nüfusun marjinal kesimleriyle olan empatisi nedeniyle alt toplumları ele alma
sürecinde kabul edilmesi gereken çağrıları halkla ilişkilerde hakkaniyet sorunlarıdır. Eski
medyanın izleyicileri yerine yeni medyada yazar olarak bireyleri güçlendiren teknolojik değişim
halkla ilişkiler pratiğinde yankılanır. Eskiden marjinalleştirilmiş bireyler ve gruplar artık web
yayıncılığı yoluyla daha büyük seçim bölgelerine ulaşabilir. Bu, bir sonraki kaymanın gücü,
özellikle medya ile ilgili olarak yaygın olarak gözlenmiştir; yurttaş gazetecilerin haberleri ders
formatından diyaloğa dönüştürdüğü yerler ve şirketlerle ilgili geleneksel kuruluş merkezli medya
ilişkisi yerine konuşmaları içeren bloglara bırakmıştır.

Perulu romancı, Vargas Llosa'nın, Bolivya'nın Cochabamba kasabasındaki protesto destanına


yansıyan yerel hükümetin suyun özelleştirilmesi konusundaki politikalarına yönelik aktivist bir
hareketle mücadele edilmesine katkı sağlamıştır. Halkla ilişkiler alanına genel olarak, entelektüel
Güney Amerika geleneği sadece teori geliştirmek için zengin çeşitlendirmeler sunmuyor ve
uygulamayla aynı zamanda dünyanın farklı yerlerinde bir dizi halkın siyasi karmaşıklığının
farkında olmamıza neden oluyor.

Sömürülme sürecine maruz kalan kolonileşme söylemleriyle yirminci yüzyılın büyük düşünürü
Martinik doğumlu Fransız-Cezayirli filozof-psikiyatrist, Frantz Fanon, ilk kez çok atıf alan Black
Skin adlı çalışmasıyla kamunun dikkatini çekmiştir.Daha sonraki çalışmaları, Avrupalıların
yarattığı yıkımı güçlü bir şekilde ortaya koyarak Üçüncü Dünya'da kolonileşme ve genel olarak,
sadece Afrika'daki sömürge karşıtı kurtuluş hareketlerini değil, günümüze de etkileyerek
düşünce çeşitliliğimize katkı yapmıştır. Bugün ise yabancılara karşı şiddet içeren söylemler
muhtemelen dini ve etik yapıların geçirdiği krizler nedeniyle yaratılmaya çalışılmaktadır.

Yerli araştırmalar, Smith'in (1998) dediği gibi, kendi kaderini tayin etme hedefi ve araştırmanın
gündemindeki dört yön temsil "dekolonizasyon, iyileşme, dönüşüm ve seferberlik", tüm hangi
"bağlantı, bilgi ve arasındaki gerginlikleri netleştirmek hangi süreçler yerel, bölgesel ve küresel"
ve uygulamalar ve metodoloji dahil edilebileceği tartışmaya açıktır. "Asimetrik" olarak
tanımlanan şeyi sömürgeleştirilmiş halklar yıkmak için yerli düşünceyi temel alabilir.

Žižek'e göre, dünyada insan yapımı felaketler oluşturulmasına rağmen liberal kapitalizm bir tür
ideolojik gerçeklik olarak yansıtıldığından bahsetmektedir. Böyle bir anlayışı meşrulaştırmada,
altta yatanlar olarak tahakküm ve hatta sömürü gizli kalarak bu da kurumların hakikat kisvesi
altında yalan söylediğini belirtmektedir.
20923306
Cansu Örgün
Kamuda ve Özel Sektörde Halkla İlişkiler
Halkla İlişkiler ve Tanıtım Doktora Programı
Kaynakça
Aldoory, L. (2009). How Gender Can Impact Public Relations Texts and Contexts. Rhetorical
and critical approaches to public relations II, 110.
McKie, D., & Munshi, D. (2009). A partial A to Z of missing critical thought in public
relations. Rhetorical and critical approaches to public relations II. New York: Routledge, 61-
75.
Neuman, W.L. (2008). Toplumsal Araştırma Yöntemleri I, İstanbul: Yayınodası

You might also like