You are on page 1of 8

Öteki Kuram

Bölüm 8

Soğuk savaş sonrası psikolojik propaganda yatırımlarının artmasına yol açtı. 60’lı yıllardan
sonra iletişim kuramları kapitalist sistemin yayılmasına yol açtı.

Retorik ve etkili iletişimle uğraşanlar, 1960’ların sistem karşıtı gösteri yapanların üstünde
hiçbir etkisi olmadığı ortaya konuldu.

1960’lı v3 70’li yıllarda pozitivist deneyci okulda çeşitli yaklaşımlar ortaya atıldı ve bunlar
daha çok etkinin farklı biçimleri ve izleyicinin etkisi üzerine odaklanarak araştırmacılar sosyal
ve ekonomik güçle kendilerini bağdaştırmışlardır.

1960’lı yıllarda enteklektüel ve medya çevrelerinde yenilenen ve her yenilenişiyle yitiren bir
sistem çabası da ideolojinin sonu tezleridir.

İkinci dünya savaşı sonrası sağlanan ekonomik gelişmenin neticesinde yaşanan bolluğun
endüstri-ötesi toplumun ortaya çıktığını özellikle Daniel Bell ideolojinin sonu ilan etmiştir.

Pozitivist siyasal bilim ulusal ve uluslararası alanda ‘istikrar, halkoyu, demokratik


denge,siyasal katılma gibi demokrasinin işlemesi ve gereksinimleri ve gelişmesi sloganlarıyla
az gelişmiş ülklerde demokrasinin kurulması ile uğraşmışlardır.

Bell’ e göre bilginin elde edilmesi ve kullanılaması,örgütlenmesi,denetimi sanayi sonrası


toplumun temelini oluşturmaktadır.

İdeolojinin sonu teziyle aynı zamanda nesnel bilim ve teknoloji görüşü


desteklenmiştir.İdeoloji olmayınca doğal olarak nesnellik egemen olur. Bu nesnellilk, ülkeler
arasıilişkilerde karşılıklı bağımlılığa neden olmuştur.

Soğuk savaşta kapitalist ülkeler, demokratik liderlik,modernleşme ve kalkınmanın ve


demokrasinin yayıcı ideolojisini ve bunların çalışmadığı yerlerde toplu yerinden etmeyi ve
yok etmeyi getirdiler.(Daniel Lerner passing of traditional society,rostow’un kalkınma modeli
adapte edilerek rogers’ın yeniliklerin yayılması kuramıyla teknolojilerin ve ideolojilerin
yayılması yepıldı).Bunlar kapitalist kültürü meşrulaştımaya çalışarak geleneksel kültürü
gelişmeye engel olarak göedüler.Türkiye gibi ülkelerde siyasal ve iletişimbilimlerinde kısır
yaklaşımlara neden olmuştur özellikle iletişim alanında Scharamm okutulmuştur.70’li
dönemlerde ulus fikri kötülenmye başlanmış 90’lı yıllarda yerellik ve yayılma postmodernizm
ve post-endüstriyalizmin içine yerleştirilmiştir.

Teknolojik belirleyicilik denince akla Mcluhan gelir, ona alternatif olarak ise teknolojinin
belirleyeciliğiyle bağlantılı tarihsel materyalist araştırma yapan Harold Innsi gelir.

Innıs ve Toronto okulu


Innis iletişim teknolojileriyle sosyal kontrol arasında bağ kurmasında yatar.Toplum
biçimindeki ve kültürel değişiklikler iletişim teknolojisindeki değişimlerin bir
sonucudur.Teknolojik araçların çoğu, insanın fiziksel yetekneklerin geliştirme çabası içindri,
iletişim teknolojisi bilincin, insanın ender düşünsel yeteneklerinin uzantısıdır.Innis iletilşim
araçlarının maddi biçimini imparorlukların tarihsel dönüşümü ve yıkılışına bağlar. Innis’e
göre, egemenlik iletişim araçlarının denetimi ve kontrolü ile olur. Yeni iletişim araçlarının
bulunmasıve bu araçların yeni örgütlenmeler ortaya çıkarması ile toplumsal değişim
meydana gelir.

Bugün kapitalist ülkelerde iletişimle ilgili dev firmalar sadece üretim,tüketim ve dağıtımı
değil aynı zamanda araştırma ve durdurma çabalarını da denetler.
Toplumsal değişim için mücadele biçimi ve oluşumunda iletişim teknolojilerinin rolünü
Innnis çok abarttığı söylenebilir.

Mcluhan

Teknolojik belirleyicilik görüşü medya teknolojilerinin toplumda bireylein nasıl düşünceceğini


ve nasıl davranacğını veya toplum biçimini ve çalışmasını şekillendirdiğini belirtir.İletişim
teknolojilerinin kişisel duyularını dönüştürücü etksini olduğunu Mcluhan bize söyler.

Araç insanın uzantısıdr


Araç iletidir
Mcluan, mesaja bakarak her şeyi anlamaya çalışmıştır, aracı her şey sanarak bizi yanlış yola
sevk etmektdir.Amaçlari araçlar, içerikler ve sonuçlar birbiriyle ilişkilidir ve bunlara insan
öğesi katarak bunların yapısını, işleyişini ve karakterini inclemek bizi toplum düzenin
incelenmesine götürür.

Araç egemen ideolojinin değişim gücüdür

Mcluhan, iletişim araçlarının etkisinin öncelikle duyular üzerinde olduğunu belirterek


tartışmayı algı psikolojisi üzerine kaydırır.İletişim teknolojileri kişilerin ne düşüneceğini değil,
nasıl düşüneceğini belirler. Mcluhan iletişim teknolojisini aktif değişim gücü ve insanı ise
pasif alıcı olarak görür.

Mcluhan her şeyi teknolojinin yaptığını iddia eder. Aslında, insanın örgütlü yaşamda yarattığı
teknoljiler ve kullanımları yansız değil, küresellşen teknoljinin kendisi değil, teknolojileri
mülkiyetinde tutan ve kendi çıkarlarına göre kullanan insanların oluşturduğu güç yapılarıdır.

Araçların sahipleri halka daima istediklerini vermek için uğraşırlar, çünkü araç sahipleri
güçlerin progrmada veay iletide değil, araçta olduğunu hissederler.

Eğer araç tek duyuyu uzatıyorsa ve izleyciye tamamlanması için çıık sey bırakmıyorsa bu
sıcak araçtır (radyo,sinema, fotoğraf). Eğer az şey veriyor ve izleyici tarafınsan çok şey
veriliyorsa bu sğuk araçtır (tv, tlefon).
Mcluhan teknoljiyi tarihsel koşullardan ve toplumun maddi yapısından soyutlamaktadır.
Bilinci, yabancılaşmqyı ve değişimi teknolojinin saptadığını belirtir fakat bunun toplumsal
yapılarla ve ilişkilerle bağlantılıı olabileceğini söylemez.Mcluan’ın teknolojik belirleyiciliği
Baudrillard ve benzerlerinin post yapısalcı-postmodern anlatılarının temelini oluşturur.
Teknolojik belirleyeciliğin kardeşi olan iletişim devrimi, enformasyon toplumuve bilgi
toplumu yaklaşımları getirildi.

Sınırlı etki kuramı, endüstirye ve iletişimi üretenlere sadece sınırlı destek veriyordu ve bunu
çözüm olarak kullanımlar doyum yaklaşımı geliştirildi.Katz iletişim araçlarının halka ne
yaptığından çok, halkın bu araçlarla ne yaptığına dikkat edilmesi gerektiğini söylüyordu.
Halk kitle iletimle ne yapıyor sorusu kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının temel sorusu
haline gelmiştir.Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı izleyicinin gereksinmelerine göre iletişim
araçlarını ve içeriklerini ve kedni etkilerini kendileri aradığı görüşü kısaca aktif izleyici savını
geliştirmiştir.

Heideger denge, newcomb abx, festinger bilişsel çelişki kuramlarına dayanan kullamım ve
doyum yaklaşımı kuramsal açıdan bu kuramlardan ayrılmaz.hepsi de fonksiyonalizmin
denge görüşüne dayanır.Hepsi dekişilerin,örgütlerin, grupların ve her türlü ilişkilerin belli
sistemler oluşturduğunu ve bu sistemlerin denge sağlayıcı ve denge arayıcı yönde etkinlik
gösterdiğini öne sürerler.kullanımlar ve doyum yaklaşımı egemen model kapsamı içine
girer.Bu model iletim araçlarının doyumu ve gerilim süreci olarak görür ve izleyicileri
aktif,akılcı ve etkiye karşı direnen ve isteklerine göre seçim yapan aktif izleyicler olarak
görür.Dolayısıyla, kuram ontolojik açıdan insanların büyük çoğunlukla özgür iradelerine
dayalı olarak seçim yaptığını varsayar.

Bu yaklaşım, iletişim sistemi ve bireysel sistem arasındaki çıkar ve güç farklılıklarını


görmezden gelir ve kişilerin tercihlerin toplumsal sonuçalrını açıklayamaz.

Gündem Hazırlama Tezi

Kia günlük gündemi hazırlama,belirleme, kurma görevi yaptığını savunan bu görüş b.cohen
çalışmlarına dayanarak mccombe ve shaw ve diğerleri tarafından geliştirilmiştir.kia ne
hakınnda düşüneceklerini ve neyin önemli olduğunu anlatmada başarılıdır.kia bilme ve
farkında olma yerine tutum değişimi üzerine durmuşlardır. Bu kuramda farkında olmak
önemli bir bileşendir.

Schiller, kamuoyu anketlerinin popüler katılma hülyasına beslemek için kullnıldığını ve


bilinçli manipülasyon hareketi olduğunu ileri sürer. Medya, kapı tutucularının anlam-seçmeyi
süzgeçten geçirmeyi, vurgular yapmayı, enformasyon çarpıtmayı, olaylar arasından seçerek
gündemi belirlemediklerini aynoı zamanda doldurdukları içerikle ideolojik, bilişsel gündemi
de belirlemektedir.

Kültürel Göstergeler ve Ekme Kuramı

1967 yılında gerbner tarafından şidddetin önlenmesi konusunda ulusal komisyon için bir
araştırma projesş başlattılar.bu projeye kültürel göstergeler adı verildi.kültürel göstegelr
kuramından gerbner ekme kuramını inşa etti.tv izleme ve sosyal gerçekliğin inşası arasındaki
ilişkiyi açıklar.ekme kavramı izleyicilerin düşüncelerine televizyonun katkılarını
açıklar.Çağdaş toplumda halk artan bir şekilde gerçek sosyal ilişkiler girmektense
televizyonla ilişkiye girip doyum sağlamaktadırlar.tv abd ve diğer ülkelerde resmi okullar gibi
kapitalist sistem için fonksiyonel açıdan dinleyen,seyreden, ezberleyip-öğrenen ve taklit
ederek tüketen çok bilmiş cahiller üretir.

Gerbner,’in ekme kuramı izleyicinin anlam kurmasındaki altenatif ikileme indirger.izleyici ya


tvnin sunduğu biçimde dünyayı kabul eder veya etmez. Bu sınırlılığa rağmen ekme modeli
tvnin çağdaş kültürde belirlenmiş hegemonyacı bir rol oynadığını öne sürer.

Bölüm 9

Yeni durkheimciler iletişimde ritüeller ve kültür üzerine durdular. İzleyicilerin medya


deneyiminin topluma bağlılık duygusu verdiğini belirttiler. Yeni weberciler ise örgüt,meslek,
üretim ve Pazar kavramlarına yöneldiler ve kültürü üretenlerin bürokrasi olarak
örgütlenmesi ve kültürü yaratmalarını görevselci açıdan incelediler.ağırlık kültürün
üretimindeydi ve kültürün önemi ve anlamı örgütsel üretimde ve ilişkilerde sömürü ve
emperyalizm olasılığı bir yana bırakıldı.

Suskunluk Sarmalı teorsi Nazi subayı ve sosyoloğu olan Neuman tarafından survey araştırma
girişiminin bir sonucu olarak oluştu.İnsanlar kendi düşünceleri kamuoyuyla benzer
olduğunda kendini ifade ederler, azınlıkta olunca izolasyon korkusuyla ifade etmeyip
bastırırlar.Festinger bilişsel çelişki kuramının sosyolojik alana uygulanmasıdır.Çelişkiden
kaçışla bilişsel denge oluşturur. Bu denge arayışı kişinin egemen fikirlere yönelmesini ve
uyumsuzluk yaratan fikirlerden kaçınarak genel/popüler fikirler karşısında susmayı tercih
eder.tv sadece ne hakkında düşüneceğimizi söylemekle kalmaz, aynı zamanda başklarının ne
düşündüğü hakkında kısıtlı ve belirlenmiş görüş sunar.
Türkiye’de mahalle baskısı olarak nitelenen ilişkisel yapı suskunluk sarmalı koşuluyla
bağlantılıdır.

Kullanımlar ve bağımlılık modeli, rubin ve windahl tarafından oluşturmuştur, temel iddiası


kişi belli ihtiyaçalrını gidermek ve amaçlarını karşılamak için enformasyona bağlıdır fakat kişi
her araç eşit derecede bağlı değildir. Gereksinimini gideren medya aracına daha çok
bağlandıkça medya onun için önemi daha çok artacaktır.

Aktif izleyici kavarmı tv önünde çoğulcu çözümleme yapan özgür ve bağımsızizleyici teziyle
gelen ve aktif izleyici tezini yineleyen liberal-çoğulcu görüş aldı.Ana akım kültürel kuramlar
ve incelemeler genellikle kültürel antropolojinin ve sosyolojinin etkisinde gelişmiştir.70’li
yıllarda semiyotik ve yapısalcı yönelimin istilasıyla dönüşüme uğramıştır.Kültürel-liberal
çoğulcu gelenek kendini ana toldan ayırmıştır ve eleştirel okul olduğu iddiasına
girmiştir.Fiske’nin semiyotik demokrasinin çoğulcu mesajları nın çoğulcu analamlrının
çoğulcu insanı oluyor. Hem aktif izleyici hem de liberal çoğulcu kültürel analizi hem de kitle
iletişiminde postmodernizmi getirenlerin önde gelenleri oldular.Dallas tv dizisinin çeşitli
kültürlerdeki izleyicileri farklı anlam vermesi nedeniyle kültürel çeşitlilik teşviki yaptığını
belirterek hem liberal çoğulculuk ideolojisi destekler hem de kültürel ve ekonomik
emperyalizöi reddeder.
BÖLÜM 10
Marx’ın maddeciliği, mekaniksel maddeciliğin yerine insanın iyiliğine, entelektüel
yeteneklerine, deneyine, her şeye gücün yettiğine, alışkanlığın,eğitimin ve çevrenin insana
etkisine, sanayinin büyük önemine dayanır.
Marx’ın diyalektik anlayışı, Hegel’inkinden sadece farklı değil, onun tamamen karşıtı
olduğunu belirtmiştir.hegel’e göre, düşünce diye adlandırılan düşünme süreci gerçek
dünaynın yaratıcısıdır. Düşünceyi bağımsız bir özneye dönüştürür ve gerçek dünya
düşüncenin dışsal şekli olur.marx’a göre, düşünce insan beyni tarafından yansıtılan ve
düşünce şeklinde tercüme edilen maddi dünyadan başka bir şey değildir.

Marx’a göre, insanlar toplumsal yaşamlarını üretirken kaçınılmaz olarak kendi dilekleri
dışında belli ilişkilere girerler.bu ilişkiler insanların yaşamlarının üretim ilişkileridir.Bu üretim
ilişkileri,üretimin materyal güçlerinin belli bir dönemindeki durumunu ifade eder.belli bir
tarihsel dönemde belli bir yerde gelişmiş üretimin materyak güçlerine uygun üretim ilişkileri
vardır. Bu üretim ilişkilerinin bütünü toplumun ekonomik yapısını belirler. Bu ekeonomik
yapı toplumun gerçek temelidir. İnsanın varlığını belirleyen bilinci değil, insanın sosyal varlığı
bilincini belirler. Marksist maddecilik, maddenin varlığını kanıtlar ve maddenin özellikleriyle
ilgili sorulara bilimsel araştırma ile yanıt verilmesini önerir. (maddeye tapma değil).Marksist
maddecilik indirgemeci dğil, tümevarım,tümdengelim,sentez zorunlu beraberdir.

Marksist tarih anlayışı, tarihin birbirini izleyen önceden bilinmeyen nadir olaylar dizisine ve
insanların birbiriyle çatışan isteklerin indirgeyen görüşü kabul etmez.tarihin itiici gücü,
insanlararası ilişkilerdir.her tarih, her toplum araştırılmalı, toplumun farklı biçimlerinin
koşulları tek tek incelenmelidir.incelemler soyut değil, somut gerçeklerden hareket edilerek
yapılmalıdır.maddeci tarih anlayışı, üretimin her toplumsal düzenin temeli olduğu
düşüncesiyle başlar.Marx tüm önceki tarihin sınıf mücadelesi tarihi olduğu, siyasal
mücadellerede temel konunun sınıfların toplumsal ve siyasal yönetimi, egemenliğin eski
sınıflar tarafından korunması ve yeni sınıfların egemenliğ ele geçirmesi olduğunu
göstermiştir.

Marx iletişimi toplum yapısı ve değişimi bağlamı içinde ele almış ve iletişim teknolojilerindeki
gelişmlerin getirdiği sonuçlar üzeinde durmuştıur. A-Üretim, dağıtım, dolaşım ve tüketimin
doğası ve lişkileri b-ideoloji,bilinç yönetimi ve egemenlik ve mücadele bağlamında ele
alınmıştır.,

Kapitalist toplumda bütün etkinlik ve ürünler Pazar dünyasının ve mantığının bir parçasıdır.
İletişim etkinliği ve ürünleri egemen toplumsal ilişkilerden kaçamaz.kia her ürün ve etkinlik
gibi fetişleşme sürecinden geçerler hem de fetişleştirirler.böylece insanlar materyal şeylere
ve kendilerinden başkaya dönüşürler.bir çeşit psikolojik metamorfoz başkalaşım ve
başkalaştırma süreçleriyle şeylere hayat verilir: para çalışır; sermaye üretir; tv etkiler.

Kapitalistler, büyüyle ortaya çıkardığı ruhlar dünyasının güçlerini artık denetleyemeyn


büyücü ile aynı durumdadır.kar peşinden koşularak yaratılan ekonomik sistem periyodik
bunalımlar ve karlılığı tehdit eden toplumsala çatışmalar üreten öğelere sahiptir.

Yabancılaşma demek, insanın kendine, diğer insanlara ürettiğine, ilişkilerine, dünyasına


yabancı hale gelmesi/getirilmesi demektir. İşçinin/çalışanın yabancılaşması demek işin
örgütlenişi ve yürütülüşü ve üretimin,dağıtımın/bölüşümün ve tüketimin ve ürünün doğası
nedeniyle ortaya çıkan yabancılaşmadır.
Marx ve engels’e göre, manifesto yapıtlarında, alternatif medya kullanımının insanlar arası
mücadelede ağ kurma ve birliktelik sağlar, mücadelenin başarısı işçilerin birleşmesinde yatar
ve gelişmiş iletişim araçları bu birleşmeye yarım eder.

Medya hakkında yazılar, 19uncu yy.da özellikle iletişimin kontrolüne yönelik müdahalelere
karşı ve aynı zamanda medyanın iş yapış biçimine karşı artmaya başlamıştır. 20yy.da bu artış
ivme kazanmış ve özellikle ikinci dünya savaşından sonra yoğunlaşmaya başlamıştır.

İLETİŞİMİN üretim tarzı ve ilişkilerine Marksist açıdan veya marksizmden etkilenen


yaklaşımlarla yaklaşanlar özellikle 1960’larda ortaya çıkp gelişmeye başlamıştır. Bu bağlamda
innis öncü olarak nitelenir schiller ve smyte kitle iletişimde başlıca Marksist anazlizin
başlatıcılarıdırlar.İletişim alanındaki örgüt yapıları ve ilişkilerinin anti-demokratik
pratiklerine, siyasal ve ekonomik çıkarlar için biliş yönetimine eğilirler.

Gramsci-hegomanya

Marx’ın egemenlik kavramını hegemonya sınıf kavramı yerine tarihsel blok sınıf çatuşması
yerine sosyal ittifak kavramlarını getirdi.ona göre, bir sosyal grup sınıf veya devlet,
egemenliği kısmen baskıyla ve daha önemli olarak çoğunluğun rızasına dayanarak sağlar.rıza
üretimi de biliş yönetiminden geçerek olduğu için ve bu tür üretim bilinç endüstrileri
tarafından yapıldığı için medya kamu katılımını sağlamada merkezi bir rol
oynamaktadır.baskı ve katılma birlikte hegemonyayı oluşturur.hegemonya bir soyal grubun
toplum üzerinde entelektüel ve ahlaksal liderlik ve kendi projeleri etrafında yeni sosyal
ittifaklar sistemi kurması kabiliyeti olarak tanımaladı.bu ittifakı tarihsel blok olarak
nitelemiştir.ona göre, yönetici sınıfı ittifakı (tarihsel blok) sadece alt sınıfın kendi çıkarlarına
uymaya zorlamay muktedir olduğu zaman değil, aynı zamanda bu sınıflar ve toplumlar
üzerinde tam bir toplumsal otorite kullanıdığı zaman vardır.egemen sınıf bölümleri sadece
egemen oldukları zaman değil, yönettikleri zaman işliyor demektir.hegeomonya güç ve
halkın rızası bileşimine dayanır.hegemonya sadece üretim ve ekonomik alanda kazanılmaz,
devlet,siyaset ve üstyapılar düzeyinde örgütlenir ve hegemonya bu alanda elde edilir.

Hegemonya üstyapı kurumları yoluyla (aile,öğretim sistemi,kilise,kia ve kültürel örgütler) ve


devletin baskıcı yanı (yasalar,polis,silahlı kuvvetler) ile çalışır; hazır verilmiş ve kalıcı bir
durum değil, aktif bir şekilde kazanılmak ve korunmak zorundadır.hegemonya kavramını
sınıf çıkarlarının doğrudan ifadesinden uzak tutar, ideolojiyi psikolojik veya ahlaki değil
yapısal,epistomolojik olarak görür.ona göre egemen gruplar tarafından ideoloji empoze
edilemez, egemenlik altındakiler direnmeyi redderek, egemenliği destekleyerek kazançlar
elde etmeyi umarak veya sunulan sahtelikleri görmeyerek kendi sömürlerine razı
olurlar.bunu gramsci hegemoni olarak adlandırır.

Göstergebilim,işaretler ve göstergeler bilimi olarak tanımlanır.ferdinand de sasssure


tarafından semiyoloji olarak da adlandırılmıştır. Amacını, göstergelerin doğasını,topluma
etkisini ve yöneten yasaları incelemek olarak belirlemiştir. Fakat Amerikan egemenliği
burada da kendini göstererej pierce’in semiotics kavramı semiology kavramının yerini
almıştır.

-göstergeler üzerinde betimleyici inceleme ve açıklama yapan tanımlayıcı göstergebilim,


-bu açıklamaları ve betimlemeleri bir kuramsal çerçeveye oturtan kuramsal göstergebilim
-kuramsal varsayımları deneyen ve toplumun ve endüstriyel yapının sorunlarına çözümü
amaçlayan uygulamalı göstergebilim

Göstergelerin anlamı üç yolla yaratılır: sözdiszimsel (sentaktiks), anlamsal (semantik),


edimsel (pragmatics).Sözdizimselde anlam kelimeleri yerleştirme veya sıraya koyma ile
yaratılır. Semantikte göstergelerin kendilerinin kullanımıyla kelimenin bireye ne anlama
geldiğiyle yaratılır. Edimselde anlam bağlamdan geçerek yaratılır.

Sassure göre dilbilim göstergebilimin dalıdır. Barthes için tam tersidir.sassure göre, anlam
dili oluşturan içsel farklar sisteminden çıkar. Anlam dil ve dünya arasındaki ilişkiden çıkmaz.
Kapı kelimesinin analamını kapı ile baca,pencere,duvar arasındaki farkı (anlam verenler
arasındaki farkı) anlamatı öğrendikçe anlarız.işaret (gösterege), işaretin işaret ettiği
(gösterilen), işareti kullanan (gösteren).

Dil sonsuz anlamlar üretmemize izin vermez, çünkü sonsuz anlam üretebilmemiz için sonsuz
sayıda sembollerin olması gerekir ki bu da yoktur.

Sassure anlam veren işaretin anladığımız fiziksel varlığıdır, anlam verilen işaretin düşünsel
kavramıdır.bu iki öğe ortak kültüel deneye bağlıdır, evrensel değildir.günlük dilde
anlayacağımız şekilde, fiske izleyicinin anlam vermede özgür olduğundan,
aktifliğinden,mesajın ideolojik gücünün, yüklenen ideolojik çerçeveden bağımsız olduğundan
mesajın alıcıya bağımlılığından bahsetmektedir. Bize göre neyin fotoğraf edildiği de nasıl
fotoğraf edildiği kadar alternatifler arasından seçimleri gerektirir ve seçimler sonuçta
ideolojiktir. Çoğulcu anlamlandırma çoğulcu liberal demokratik bir ortamda yaşandığını
anlatmaz.

İletişimde,gösteregebilim,antropoloji,sosyoloji ve edebiyat eleştirisini birleştiren analiz


biçimine yapısalcılık denir.yapısalcılar sosyal,ekonomik veya siyasal inşa ile uğraşmaz.dilsel
inşadan geçerel sosyalin eleştirel ve destekleyici betimlenmesini yapar.levis strauss’a göre
‘yapı’ toplumun yapısı değil,düşüncelerin aklının kapılarının yapısıdır.durkheim’den
esinlenen yapısalcılara göre, beyin şeylerin bütünlüğünü düşünmemizi sağlyan kalıplara
sahiptir.bu kalıplar yapısalcıların yapılarıdır.

İnsanların bilişleri dilin yapısı tarafından çerçevelenir ve saptanır.Gerçek, işaretler ve


anlamverme pratiklerinden oluşan gelenekler tarafından ve onlar yoluyla inşa edilir.bu
gerçeğin sosyal inşasıdır.anlam vermenin merkezinde insan değil, dilsel yapı vardır. Anlamı
üreten bireyin kendisi değil, yapıdır. Özellikle dil anlamın merkezidir.yapısalcılık metnin
okunmasını ve kültürün okunmasını sağlar. Göstegebilimden geçerek, yapısalcılık bizi her
şeyi metinsel olarak görmeyi götürür. Yapısalcılık işaretlerin incelemesi olan göstegergebilim
için temel oluşturur. Her dökuman,her kültür ve inanç sistemleri metin olarak
incelenebilir.yapısalcılık göstergelerin ilişkilerine göre anlamın tanınması veya kültürel
inşanın incelenmesidir.jakobsob ve sassure yapısal linguistics, tichener yapısal psikolojisi levi
strauss’un yapısal antropolojisi, barthes’in yapısal edebiyat eleştirisi althusser Marksist
yapısalcılığı.
70’lerde Amerikan görevselci sosyolojiye eleştirel karşı yanıt olarak katkıda
bulunmuştur.yapısalcılıkta, bireyin (subject,agency) yerini yapı (structure) alır. Birey dili
kullanarak gerçek dünyanın gerçeğini az çok doğru olarak açıklayan aktif öznelliğini
kaybeder.

Yapısalcılar hem özneyi yerinden ederek veya tümüyle ortadan kaldırarak, insanı ve insalık
tarihini insanın yarattığı dilsel yapı içine hapsederler, hem de o yapıyı beyninde taşıyan
bireyin beynindeki gerçeğinin dışında gerçek olmadığını iddia ederek idealist felsefenin
yanılgısını yeniden üretirler.
Marx’ a göre yasal siyasal ilişkiler insan beynin genel gelişmsei temelinden değil,hegel’in sivil
toplum olaral nitelediği, yaşamın maddi koşullarından çıkıp gelir. Bu svil toplumun anatomisi
siyasal ekonomide aranmalıdır.

Althusserci yapısalcıların temel ilgis, ideolojinin nasıl çalıştığı ve özneyi (insanın) nasıl inşa
ettiği (pozisyonlandırdığı) üzerindedir.

Ona göre, kapitalizm üretken bir sistem olarak üretim koşullarını genişletilmiş ölçüde
yeniden üretir.yeniden üretim,iş gücünün ücretleri,yetenkleri ve uygun düşünceleri
içerir.yeniden üretim iş gücünün düzenin kurallara uymasının sürdürülmesidir.iş gücünün
üretilmesi aileyi gerektirir. Ustalığın ve tekniklerin üretilmesi öğretim ve eğitim sistemini
gerektirir. Egemen ideolojiye baş eğmenin üretilmesi kültürel örgütleri,kiliseyi,kia,siyasal
aygıtları ve devletin genel yönetimini gerektirir.bu üretimin yapıldığı aygıtlar, develet
tarafından örgütlenmiş olsun olmasın devletin ideolojik aygıtlarıdır.ona göre ideoloji,
insanların veya grupların beyinlerine hükmeden düşünceler ve temsiller sistemidir, ideoloji
bireylerin kendi gerçek koşullarına hayali ilişkilerini temsil eder.ona göre, ideoloji yapıdır,
ideolojini yapısını lacan ve fredçu bilinçaltı düşüncesiyle ilişkilendirir.ideoloji yapı olduğu için
içeriği değişebilir, fakat şekli, biçimi bilinçaltı gibi daima aynıdır.ona göre, ideoloji insanların
gerçek yaşam koşullarına hayali ilişkinin bir temsilidir.ideoloji gerçek dünyanın hayali,temsili
veriyonudur.ideoloji üretim ilişkilerinin temsilleri yerine,insanların üretim ilişkilerine ilişkisini
temsillerle sunar.ideoloji materyal varlığa sahiptir.ideolojimiz doğru ve gerçektir fkat
diğerlerinki hayali ve ideolojiktir.althusserci yapısalcılık,70’lerde kültürel emperyalizm tezi
gibi güç yapılarını radikal incelenmesinde faydalı olmuştur, fakat althusserdci
yapısalcılık,90larda postaltyhuserci yapısalcılık denen mülkiyet,sermaye ve kontrol gibi
siyasal ekonomik konularından uazak bir biçie dönüştürüldü.

Yapısal kuramların kendisi,insanları ezen ve sömüren gücün meşrulaştırıldığı ideolojik


silahlardır.

You might also like