Professional Documents
Culture Documents
Konulara ilgi duyanlara daha geniş okuma yapmak ve konulara vakıf olmak
isteyenlere kaynakçada yer alan kitapları öneriyorum.
I
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ........................................................................................................................................ I
İÇİNDEKİLER.......................................................................................................................... II
KISALTMALAR ..................................................................................................................... IX
YAZAR NOTU ......................................................................................................................... X
1. KİŞİLİK KAVRAMI I ........................................................................................................... 1
1.1. Kişilik Kavramı, Önemi ve Tanımı ..................................................................................... 7
1.2. Kişiliğin Temel Özellikleri ve Kişiliğin Oluşmasında Etkili Olan Faktörler ................... 10
3. ÖN YARGI .......................................................................................................................... 45
3.1. Grup Düşmanlığı ............................................................................................................... 52
III
5.4.3. Toplumsal Roller ............................................................................................................ 95
IV
7. LİDERLİK II ...................................................................................................................... 125
7.1. Liderliğin Kazanılmasına İlişkin Görüşler ...................................................................... 131
8.3. Çekicilik, Sevgi ve Yakın Olmada Etkili Olan Temel Kriterler ..................................... 152
V
8.5.3. Aşk ve Yanılgılar ......................................................................................................... 159
10.2.5. Nasıl Yardım Edileceğine ve İşe Başlamaya Karar Verme ....................................... 198
11.6.4. Yardım Almanın Yeni Yolları: Kendine Yardım Grupları ........................................ 217
VII
12.8. Kültür ve Sosyalleşme ................................................................................................... 234
VIII
KISALTMALAR
s.: sayfa
çev.: Çeviren
Yay.: Yayınları
ed.: Editör
IX
YAZAR NOTU
X
1. KİŞİLİK KAVRAMI I
1
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
2
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
3
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
4
Anahtar Kavramlar
Kişilik
Karakter
5
Giriş
Sosyal Psikolojiye Giriş II dersinin bu ilk haftasında, bireyin bir grup üyesi olarak,
bireysel, grup içi ve gruplar arası bağlamlarda ki davranışlarının oluşmasında önemli bir
farklılaşma kavramı olan kişilik işlenmektedir. Bu bağlamda kişiliğin tanımı, özellikleri ve
kişiliğin oluşumunda etkili olan faktörler, gelişim aşamaları ve kişiliğin bireysel
farklılaşmalarının nedenleri, psikolojideki kişilik ve karakter kavramlarının tanımları, karakter
oluşumunun basamakları çeşitli bakış açılarıyla bu bölümde ele alınacaktır.
6
1.1. Kişilik Kavramı, Önemi ve Tanımı
- Birinci grup değişkenler, insanın dışında yer alan sosyal, doğal ve teknik sistemler,
İnsanların dış çevresini oluşturan faktörlerin hepsi belirli bir zaman dilimi içerisinde
ve belirli bir davranış düzlemi içerisinde yer alan kişilerin tek tip bir çevreden etkilenmeleri
ve bu çevrenin uyarıcılarına karşı aynı tepkileri göstermeleri mümkün olmamaktadır. Bu
durum, insanların davranışlarını önceden tahmin etmeyi ve onları tanımayı zorlaştırır.2 Doğal
olarak insanların psikolojik ve fizyolojik farklılıkları da birbirlerinden pek çok yönüyle farklı
olmalarını sağlamaktadır. Öyle ki aynı anneden doğan kardeşler arasında bile çok da tabi
olarak fiziksel benzerlikler ne kadar fazla olabilse de özellikle iç dinamikleri/psikolojik ve
1
Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2009, s.295
2
Age.s.295
7
dolayısıyla kişilik özelliklerinin çoğunlukla farklılaştığı gözlenmektedir. Bu noktada kişilik
kavramının tanımına ihtiyaç duymaktayız.
3
Age.s296
4
Salih Güney Age.294
5
Mehmet Silah, Sosyal Psikoloji (Davranış Bilimi), Gazi Kitabevi, Ankara 2000, s. 230
6
Galip İsen, Veysel Batmaz, Age, s.114
8
Çağdaş psikolojide adı geçen her akım, insanlar arasındaki etkileşimin bireylerin az
çok tutarlılık gösteren davranış yapıları ve örgütlenmeleri sayesinde olanak kazandığını
vurgulamaktadır. Bir başka deyişle kişilik, insan davranışlarını belirlemede ve saptamada
(hatta ön-kestirmede) belli ölçüde bir referans noktası sağlamaktadır. Bu
etkileşimlerdeki tutarlılık, bir noktada sosyokültürel sürekliliğin de bir aracı olmaktadır.
İnsanın hemen her türlü ilişkisi toplumsal ortamlar (medya / kitle iletişim) aracılığıyla
geliştiğine göre, bu tutarlılık yapılarının da o ilişkilerde aranması doğru olacaktır. İnsan,
kişiliğini ve bireyselliğini, çevresine yani topluma uyma süreci içinde kazanan belli ilişki
tiplerine bağlı olarak yapılaştıran bir varlıktır. İnsan, tüm canlılara özgü birtakım yaşamsal
işlevleri yerine getirirken bile, bu toplumsallığının etkisi altındadır. Amipler de timsahlar da
kediler de beslenir, ürer ama bu gereksinmelerini giderirken kullandıkları yöntem, en ilkel
kültürlerin insanlarıyla karşılaştırıldığında bile çok daha basit düzeylerde kalmaktadır. İşte,
insanın bu toplumsallık içinde kendi bireysel yerini bulma çabası, süreci ve başarısı, onun
“kişiliğinin” belirleyicisidir. Birey, doğal yetenekleriyle içine girdiği toplum uyumunu
sağlarken, kişiliği de biçimlenecektir. 7
Dürüstlüğü
Çekingenliği
Kavgacılığı
İnatçılığı
Sinirliliği
Çalışkanlığı
Sevimliliği vs.9
7
Galip İsen, Veysel Batmaz,Age, s. 114- 115
8
Salih Güney, Age, s.295
9
Salih Güney, Age, s,295-296
9
Allport’a göre psikolojide beş farklı kişi ve kişilik kavramına rastlanmaktadır.
Bunlar: 10
Kişilik, bir insanın yaşam tarzıdır. Bu tanımın içinde insanın yetenekleri, arkadaşlık
ilişkileri, kişisel ve zihinsel özellikleri de yer alır.12
Her insan, başka insanları sevmede etkili olabilen birçok kişilik özelliği sıralayabilir.
Başka bir deyişle, başka değişkenlerin eşit olması şartıyla, dürüst insanları, dürüst
olmayanlardan, yardım severleri, yardım sevmeyenlerden, arkadaş canlısı olanları
olmayanlardan, nazik olanları kaba olanlardan hem kolayca ayırt edebiliriz hem de fazla
severiz. Norman Anderson insanları tanımlamada kullanılan 555 sıfat belirlemiştir. Sonra
üniversite öğrencisi deneklerden bu sıfatlardan her birine sahip bir kişiyi ne kadar
sevebileceklerini belirtmelerini istemiştir.13
10
Barlas Tolan, Toplum Bilimlerine Giriş, Feryal Matbaacılık, Ankara 1991, s,255
11
Feriha Baymur, Genel Psikoloji, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1985, s.255.
12
Salih Güney, Age, s.296
13
Salih Güney, Age, s.299
10
bağlanabilirliktir. Bu sıfatlardan hemen hemen hepsi şöyle veya böyle samimiyetle ilgilidir.
Aynı şekilde en az değer verilen sıfatlar ise yalancılık, sahtekârlık ve en alt sıralarda dürüst
olmama yer almıştır.14
Kalıtımsal faktörler kişiliğin oluşmasında önemli rol oynarlar. Çünkü insanlar kişisel
özelliklerinin çoğunu doğuştan getirmektedirler. Bu özellikler insanlar arasındaki farklılıkları
yaratan önemli faktörlerdir. Kişiliğin sistematik yapısını oluşturan çekirdeğin kalıtımsal
olarak belirlendiği yapılan araştırmalarla doğrulanmıştır. Kalıtım yoluyla insanlar hem kendi
türlerinin özelliklerini hem de soyuna ve ailesine ait birçok özelliği taşırlar. Ancak sadece
kalıtımın kişiliği belirleyebileceğini söylemek mümkün değildir. Önemli bir etkisi olmakla
birlikte öncelikle sosyal çevre gibi pek çok bireysel başka faktörlerde devreye girmektedirler.
Örneğin dersin önceki dönem konularında davranışçı psikologların davranışların oluşumunda
kalıtımdan öte, sosyal çevre ve öğrenmeye atıf yapan örnekler verilmişti. Örneğin J. Watson:
“Bana rastgele bir bebek verin, soyu-sopu, yetenekleri, eğilimleri, becerileri vs. ne olursa
olsun, ondan istediğim şeyi yaratayım: bir doktor, avukat, tüccar, hatta bir hırsız, bir
katil.”15 Ayrıca yine başka bir örnekte dünyaca ünlü 1951 yapımı Raj Kapoor’un oynadığı bir
Hint sinema klasiği “Awaara” (Türkçe versiyonu ve çevirisi “Avare”) filmi, bu konunun
işlendiği en ideal görsel bir anlatı olduğu belirtilmiştir. Filmde senaryo bu iddianın
yanlışlanabilirliğinin ispatlama tartışması üzerinden işlenmiştir.
14
Salih Güney, Age, s.299
15
http://www.termbank.net/psychology/7597.html (Erişim: 04.07.2013)
16
Salih Güney, Age, s,302
17
Salih Güney, Age, s,303
11
farklılaşan kültürel özellikler mevcuttur. Sosyolojik bir perspektif, bu farklılıkları dikkate
alarak inceleme/çözümleme yapmayı zorunlu kılar.
Bireyin ait olduğu sosyal sınıf, onun eğitim imkânlarını, yaşama biçimini, düşünce ve
eğilimlerini, tüketim biçimlerini ve onun kişilik özelliklerini az ya da çok etkiler. Örneğin
sosyoekonomik açıdan iyi durumda olan bir sınıf içinde doğan çocuk, büyük ihtimalle geliri,
yaşama tarzı, sosyal statüsü yüksek bir meslek sahibi olacak ve bu konuma göre davranışlar
sergileyecektir.19
İnsanlar sosyal yaşamları boyunca, birçok sosyal grubun içine girerler veya yer alırlar.
Bunun en önemli belirleyicisi, sosyal sınıf faktörüdür. Çünkü insanlar ait oldukları sosyal
sınıflara göre, mahalle, oyun, okul, takım ve çalışma arkadaşlarını seçerler. Hatta eşlerini ve
mesleklerini de sosyal sınıf özelliklerine göre belirlerler. Bütün bunlar onun kişiliğinin
oluşmasında ve değişmesinde etkili unsurlardır. 20
18
Salih Güney, Age, S.303
19
Salih Güney, Age, S.304
20
Salih Güney, Age, s.305
12
1.2.2.5.1. Kitle İletişim Araçları
Kitle iletişim araçlarının kişiliğin şekillenmesinde çok etkin rolleri vardır. Kitle
iletişim araçlarından yararlanan ve yararlanmayan bireylerin kişilikleri arasında farklılıklar
vardır. Kitaplar, dergiler, televizyon vs. kitle iletişim araçlarının çocukların yetişmesinde ve
gençlerin yeni davranış kalıpları kazanmalarında etkileri fazladır.21 Özellikle günümüzde kitle
iletişim araçlarının büyük teknolojik dönüşümlerle birlikte geçmişe nazaran hiç olmadığı
kadar birey ve toplum üzerinde etkileşim alanları oluşturmaktadır. 20. yüzyılın son
dönemlerinde başlayan günümüzde daha da ileri bir noktaya ulaşan kitle iletişim araçlarının
yaygınlığı ve yüksek etki gücü insan ve toplum yaşamını etkileyen birinci derece bir faktördür
artık.
Alfred Adler’e göre, insanların doğum sırasının da kişiliğin oluşmasında etkisi vardır.
Adler bu konuda yaptığı araştırma sonucuna göre, doğumdaki sıra, bireyin zekâ ve yetenek
düzeyini etkilemiştir. Adler’in doğum sırası kuramına göre, ilk doğan çocuk zeki ve
yeteneklidir. Çevresiyle kolayca iletişim kurar. Ailedeki çocuk sayısı arttıkça, ilk doğan çocuk
ile son doğan çocuk arasında zekâ düzeyi ve ilişki kurma yeteneği bakımından önemli
farklılıklar görülmektedir.
21
Salih Güney, Age, s.305
22
Salih Güney, Age,s.305
23
Rasim Adasal, Medikal Psikoloji: Psikolojinin Niteliği ve Gelişmesi, Minnetoğlu Yayınları, İstanbul, 1977,
s.877
13
özeliklerle içinde yaşanılan toplumun değer yargılarından oluşur. Kişinin karakterli olup
olmamasını belirleyen en önemli faktör, toplumsal ve ahlaki kurallardır. Bunlara göre
hareket eden kişi karakterli, hareket etmeyen ise karaktersiz olarak değerlendirilir. 24
Karakter ile ilgili tanımların hemen hemen hepsinde kişi ve çevre etkileşimi vardır. Bu
bakımdan karakterin gelişiminde çevrenin etkisi yadsınamaz derecede etkilidir. Çocukluk
döneminden itibaren şekillenmeye başlayan karakter toplumun değer yargılarıyla şekillenir ve
yerine oturur. Toplumsal yaşamda karakterin gelişimi ve oluşumu üç aşamada
olgunlaşır:25
Mantıklı düşünmeyle
24
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yay. Dağıtım, Ankara, Ekim 2009, s.307
25
Rasim Adasal, Age, s.899-900
26
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.308
27
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.308
14
baba ve öğretmenleri) benimsemeye başlarlar. Bu kişilerin toplumsal kural ve ahlaki değer
yargıları açısından iyi örnek teşkil etmeleri karakter için oldukça yararlıdır. Aile hayatında
baba gibi hareket etmek, onun nasihatini tutmak veya kız çocuğunun anaya benzemek, ona
yaranmak gibi durumlar karakterin oluşmasında oldukça önemli yer tutar. Çünkü çocuk bu
davranışları aile içinde benimser ve daha sonra bunları aile dışında sergilemeye başlar.
Çocuklar toplumsal yaşamda her zaman iyi şeyleri benimsemezler. Bazen olumsuz ve
istenmeyen şeyleri de benimserler.28
Kişiliğin bir yönünü mizaç (huy) oluşturmaktadır. Mizaç da karakter gibi kişiliğin
bütününü değil ancak bir kısmını oluşturur. Mizaç, kalıtımsal bir özellik taşır ve
devamlılık gösterir. Mizaç, bireye ait bazı temel ve ayırt edici özellikleri ifade eden bir
kavramdır. Kişiliği oluşturan karakter, önemli derece bireyin mizacına dayalıdır. Başka bir
deyişle karakterin toplumsal ve ahlaki bir değer almasında mizaç da önemli bir
belirleyicidir.29
28
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.309
29
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.311
30
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.311-312
31
Encyklopedia of Britanica, 14 th Edition, Cilt: 21.
15
1.3.4. Yetenek Kavramı, Tanımı ve Tipleri
Kişiliğin oluşumunda önemli olan diğer etmen yetenektir. İnsanın belirli durumlar
karşısında öğrendiklerini farklı şekillerde açığa çıkarabilmesi yeteneğin göstergesidir. Her
eylemin yetenek olarak da isimlendirilmeyeceğini bilme gerekir.
Yetenek sadece kişiliğin bir katmanı değil aynı zamanda kişiliğin biçimlenmesinde de
önemli bir etmendir. Örneğin, üstün zekâ, kişinin çatışma durumlarında daha çabuk ve daha
iyi uyum sağlamasına yardımcı olur. Akıllı olan bir çocuk çok çabuk, anne veya babasının
yaptığı yaramazlıktan değil, başkalarının rahatsız olmasından dolayı kendisine kızacağını
keşfeder.32
32
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.313
33
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.313
34
Prof. Dr. Salih Güey, Age, s.314
16
yaşla bağlantısı vardır. Başka bir deyişle, bu özellikler yaşa, eğitime ve tecrübeye göre
farklılıklar gösterebilir.35
35
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.314
36
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.315
17
Uygulamalar
18
Uygulama Soruları
19
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
20
Bölüm Soruları
b) Kültürel Faktörler
d) Ekonomik Özgürlükler
a) Melankolik Mizaç
b) Kızgın Mizaç
c) Soğukkanlı Mizaç
d) Neşeli Mizaç
e) Asosyal Mizaç
c) İnsanın içinde yaşadığı çevrede geçerli olan ahlak kuralları karşısında ortaya çıkan
ruhsal özelliklerinin tümüdür.
e) İnsanın içinde yaşadığı çevrede geçerli olan değer yargılarını ve ahlak kurallarını
kullanış biçimidir.
21
4) “Allport’a göre psikolojide beş farklı kişi ve kişilik kavramına rastlanmaktadır.”
a) Mizaç
b) Diksiyon
c) Karakter
d) Yetenek
e) Huy
Cevaplar
22
2. KİŞİLİK KAVRAMI II
23
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
24
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
25
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
26
Anahtar Kavramlar
Kişilik Kuramları
27
Giriş
28
2.1. Kişilik Konusunda İleri Sürülen Kuramlar
Dünyanın en zor anlaşılan yaratığı kesinlikle insandır. Çünkü insan, beden, düşünce,
duygu ve inanç bakımından farklı özelliklere sahip çok karmaşık olan bir varlıktır. Bundan
dolayı insanı inceleyen psikologlar birbirinden farklı birçok kişilik kuramı geliştirmiştir. Bu
kuramların bazıları kişiliğin oluşum biçiminden, bazıları ise kişiliğin görünüş biçiminden
hareket ederek oluşturulmuştur.37 Burada adı geçen kuramlar sadece belli başlı ve öne çıkan
kuramlardır.
Günlük konuşmalarımızda şu cümleyi çok sık kullanırız: “İçim başka dışım başka
şey istiyor.” Bu durum içimizin birbiriyle uyumlu olmayan ya da birbirini engelleyen
bölümlerin var olduğunu bize göstermektedir. Freud, yaptığı çalışmalarda insanın kişiliğinin
böyle özellikler taşıdığını açıklamıştır. Freud’a göre kişilik id, ego ve süperego olarak üç ana
dilimden oluşmaktadır. Bu üç temel öge, çoğunlukla insan davranışlarını yönetmektedir.38
2.1.1.1. İd
Freud, insanlar doğduğu zaman tek bir kişilik yönünün (id-alt ben) olduğunu
söylemiştir. İd, fiziksel ihtiyaçlarımızı ifade eder. İd; açlık, susuzluk, cinsellik, hazza
yönelme gibi temel dürtülere dayalıdır. Kişiliğin önce gelişen bölümüdür. Alt ben (id),
bencil kısmımızdır ve sadece bizim isteklerimizi karşılamaya yöneliktir. Toplumsal ve
fiziksel engellemeleri dikkate almadan işleri yapmayı düşünür. Örneğin bir bebek, gördüğü
bir eşyaya hemen yönelir ve onu almaya çalışır, o eşyanın sahibi olup olmadığına ya da o
eşyaya dokunmanın yasak olup olmadığına bakmaz. Bu durum yetişkin hâle geldiğinde
tamamen kaybolmaz. Ancak sosyalleşme süreci içinde id, kişiliğin diğer bölümleri tarafından
kontrol altına alınır. Eğer id, devamlı istediğini elde etmek için uğraşsaydı o zaman haz veren
dürtülerimizi hepsinin karşılanması mümkün olmazdı. Bundan dolayı Freud “dilek
gerçekleştirme” yöntemini kullanmıştır. Dilek gerçekleştirme yöntemi, eğer istenen eşya elde
edilemiyorsa, id istediği şeyin hayalini kuracaktır.39
İnsan davranışlarını yönetmede etkili olan id, kişiliğin çekirdeğini oluşturur. İçgüdüsel
ve bilinçsiz olarak kabul edilen istek, arzu ve duyguları içerir. Başka bir deyişle id, insanların
37
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yay. Dağıtım, Ekim 2009, İst., s.315
38
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s. 315-316
39
Prof. Dr. Salih Güney, Age, S.316-317
29
doğuştan getirdikleri öncellikle tatmin edilmeleri gerekli olan biyolojik ve fizyolojik
ihtiyaçların yer aldığı bir alandır. Kısaca id, insanın ilksel zihinsel yapısıdır.40
2.1.1.2. Ego
2.1.1.3. Süperego
40
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.317
41
Age,s.317
42
Age, s.318
43
Age, s.318
44
Sedat Topçu, Kişilik ve Savunma Mekanizmaları, Davranış Bilimleri, Anadolu Üniversitesi Yayını, Ankara,,
1986, s.62
45
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.318
30
birbiriyle çatışma içinde olduklarını söylemiş ancak daha sonra birlikte hareket ettiklerini
belirtmiştir. Freud, insan davranışlarının temel yönlendiricisi olarak cinsellik içgüdüsünü
göstermiştir. Ancak cinsel olarak güdülenmiş hareketleri yalnızca erotik olanlarla
sınırlandırmamıştır. Zevk almaya yönelik bütün davranışlarımızı cinsel içgüdüye bağlamıştır.
Freud, insanların psikolojik işlevlerine güç ve yön veren bir psişik enerjinin varlığından söz
etmiştir. Freud’a göre, psikolojik işlevler için harcanan enerji diğer işlevler için harcanamaz.
Örneğin; ego, idi kontrol etmek için fazla miktarda enerji harcarsa, diğer işlevlerini
gerçekleştirmek için fazla enerjisi kalmaz.46
Kişilik konusunda ayırıcı özellikler alanında ilk çalışmayı Gordon Allport (1897-
1967) yapmıştır. Allport, ABD’de kişilik konusunda üniversitede (1925) ilk dersi veren sosyal
psikologdur. Allport, psikoanalitik kuramına çok sıkı bağlanan Freud’u suçlamış ve onun
tersine, ayırıcı özellik kavramının sınırlılıklarını çalışmalarının başında peşinen kabul
etmiştir. Yani davranışın çeşitli çevresel faktörlerden etkilenmesi sonucu biçimlendiğini ve
ayırıcı özelliklerin, bir kişinin ne yapacağını önceden tahmin etmeye yetmeyeceğini ileri
sürmüştür. Allport’a göre, ayırıcı özellikler sinir sistemimizdeki fiziksel unsurlardan
kaynaklanmaktadır. Allport, Freud’un aksine yetişkin davranışlarının temelinde yer alan
dürtülerin çocukluk döneminkinden farklı olduğunu söylemiştir.48
Raymond Cattell’in (1905 -1998) çalışmalarının temel hareket noktası, kişiliğin kaç
tane ana özelliğinin olduğunu bulmaktır. Psikologlar kişilikle ilgili birçok özellik
46
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.319
47
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.320
48
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.320
49
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.320
31
belirlemiştir. Bu özellikler arasında küçük farklılıklar olmasına rağmen birbirine çok yakındır.
Cattell, birbiriyle ilişkili olanları gruplandırmış olmayanları ise ayırmıştır. Bu yolla kişiliğin
temel yapısını belirlenebileceğini açıklamıştır.
Cattell, insan kişiliğini meydana getiren temel özelliklere kaynak özellikler adını
vermiştir. Cattell, yaptığı araştırmalar sonucunda 16 temel özellik bulmuş ve bunu 16 faktörlü
kişilik testi olarak yayınlamıştır.
Sıcaklık İyi kalpli ve dışa dönük olmak; tersi ise eleştirel ve mesafeli olmaktır.
Mantıklı düşünme Net ve soyut düşünme; tersi, daha az zekice ve somut düşünmektir.
Kendine yetme Kendine yetme ve bireysellik; tersi, katılımcı ve grup odaklı olmaktır.
50
Jerry M. Burger, Kişilik, Çev. İnan Deniz Erguvan Sarıoğlu, Kaknüs Yay. İstanbul, 2006, s.248 - 252
32
Kontrollülük ve zorlayıcılık; tersi, disiplinsiz ve gevşek
Mükemmeliyetçilik
davranmaktır.
51
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s. 322
52
Age, s.324
53
Age, s.324
54
Age, s.324
33
kapsamındadır. Kısaca, bu boyut insanların ilgilerinin genişliğini ve yeniliklerden etkilenme
derecesini ifade eder. 55
Birinci düzey: Kişiliğin en alt basamağıdır ve çok özel tepkileri içerir. Bazı
uyarıcılara tepkiler gösterilmesi ve kalıtımsal olarak bireyin bazı özellikler taşıması bu
düzeyle yakından ilgilidir.
İkinci düzey: Bireyin içinde yaşadığı çevreden kazandığı alışkanlıklara dayalı olan
niteliklerle ilgilidir. İnsanlar toplumsal yaşamda zamanla benzer durumlara benzer davranışlar
göstermeyi öğrenirler. İşte bu durum ikinci düzeyle alakalıdır. Bu düzeyde kişiliğin
devamlılık kazanması söz konusudur.
55
Age, s.324
56
Age, s.325
57
Age, s.325
58
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.324
34
Eysenck, hareket ve denge faktörlerine dayanarak dört farklı mizaç belirlemiştir.
Bunlar: 59
Ağırbaşlı Mizaç: Bu mizaca sahip olanlar, duygularını pek açık olarak yaşamayan,
mesafeli, soğuk, tembelliği sevmeyen kişilerdir. Sürekli hareketlilik yaşamak isterler. Başka
insanlarla ilişkilerinde rasyonel davranışlar sergilerler. İçten amaçlarına ulaşmayı genellikle
arzularlar.
Melankolik Mizaç: Melankolik mizaçlı insanlar, ortada bir sebep olmadan hemen
içe dönük düşünürler (yani bir çöküntü içine girerler). Çevreden kendilerini tamamen
soyutlarlar ve hiçbir uyarıcıya cevap vermezler. Kolayca kendilerini suçlarlar.
Öfkeli Mizaç: Bu mizaca sahip olan insanlar en küçük bir uyarıcıdan hemen
rahatsız olurlar ve bundan dolayı hemen karşısındaki kişilerle ilişkiyi keserler. Ancak
kızgınlık anında karşısındaki insanlar susunca hemen sakinleşirler. Resmiyeti ve gösterişi çok
severler. Gururlarına düşkündürler. Haksız istek ve arzularını kabul etmeyenlerden rahatsız
olurlar. Halk deyimi ile “pire için yorgan yakan” tipler bu mizaca girerler.60
Adler, bireysel psikoloji kuramını geliştirmiştir. Bireysel psikoloji, her bireyin, tek tek
parçalar olarak değil bir bütün olarak algılanması gerektiğini ifade eder. Bireysel psikolojiye
göre, insan kişiliğinde bütünlük ve devamlılık esastır ve birey sorunlarını çözebilmek için
başarıya ulaşma çabası içindedir. Her birey aşağılık duygusuyla doğar ve yaşamı boyunca bu
duyguyu gidermek için çabalar. Adler, kişiliği anlamada üstün olma çabası, ebeveyn etkisi ve
doğum sırasının önemli olduğunu söylemiştir. Adler, bütün insanların yaşama bir aşağılık
59
Halil Can, Öznur Aşan, Eren Miski Aydın, Örgütsel Davranış, Arıkan Yay. İst. 2006,s.65-67
60
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.326
61
Age, s.326
35
duygusu ile başladığını ve bunu da güçsüz ve çaresiz bir çocuğun hayatını devam
ettirebilmesi için yetişkin birine ihtiyaç duymasını örnek vermektedir.62
Adler’e göre, insanlar hayatları boyunca mükemmel olmak için çabalar dururlar. Hatta
bazıları hiç durmadan (mükemmel olmak için) çalışır. Adler’e göre insanlar, bir ideale doğru
ilerleyerek ve bu ideallerini gerçekleştirmede kendilerine yardımcı olacak kişilere yönelerek
mükemmele ulaşmak isterler. Eğer insanlar ideallerine ulaşamazlarsa onlarda aşağılık
kompleksi oluşur. İdeale ulaşma yolunda yaşanılan başarısızlıklar Adler’e göre, tüm yaşam
sorunlarının ana kaynaklarından biridir.63
Adler’e göre insan davranışlarının temel itici gücü, üstünlük ve egemenlik içgüdüsü ile
güç ve prestijdir. İnsan yaşamı boyunca karşılaştığı nesnelere, varlıklara ve çeşitli durumlara
hükmetmeye ve onları kontrolü altında tutmaya çalışmıştır. Aslında bütün insanlarda üstün
olma arzusu mevcuttur. Ancak Adler’e göre, bu içgüdünün herkes tarafından ve her yerde
tatmin edilmesi imkânsızdır.64
Jung, insan gelişiminde amaç ve isteğe fazla önem vermediği için Freud’dan ayrılır.
Freud’a göre yaşam, ölüm araya girinceye kadar tekrarlanan içgüdüsel faaliyetlerden ibarettir.
Ama Jung, insanın devamlı olarak kendini yenilediğini ve yaratıcı bir gelişim düşüncesi
içinde olduğuna inanmaktadır. Ayrıca Jung, kişiliğin ırksal ve soygelişimsel yönlerine
önem vermesi nedeniyle de diğer psikonalitik teorilerden ayrılmaktadır. Jung’a göre insan
davranışları, bireysel ve ırksal tarihinin (nedensellik) yanı sıra, amaçları ve ülküleri tarafından
şekillenir.66
62
Age, s.327
63
Age, s.327-328
64
Age, s.328-329
65
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.329
66
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.329
36
Jung’a göre kişilik birbiriyle etkileşim durumunda bazı sistemlerden
oluşmaktadır.67 Bunlar şöyledir:
2.1.5.1. Ego
Jung’a göre bilinç (ego), hayatın ilk dönemlerinde oluşmaya başlar ve çocuklar
giderek daha çok çevresindeki nesneleri (anne-baba ve oyuncaklarını) seçer ve tanırlar. Başka
bir deyişle, bilinç alanı daha çok genişler. Bilinç alanın genişlemesi, düşünme, duygu, duyum
ve sezgi gibi zihinsel fonksiyonların artırılması ile mümkündür. Bilinç alanının genişlemesi
kişilikte iki yönelime neden olabilmektedir:
2. Dışa ve objektif alana yönelirse de dışa dönüklük (bu durum ise kişilerde
atılganlık, girişkenlik, sosyal faaliyetlere katılmadan hoşlanma, duygu ve düşünceleri
başkaları ile paylaşma istek ve arzusu yaratır) oluşur.68
Jung’a göre, egonun çevirdiği yaşantılar insan zihninin içinde kaybolmazlar. Çünkü
insanın yaşadıkları aniden yok olmazlar ve Jung’un kişisel bilinç dışı diye isimlendirdiği
kişilik düzeyinde depolanırlar. Zihnin bu deposu egoya komşudur. Kişisel bilinç dışında, ya
bilince hiç ulaşmamış veya bilince ulaştıktan sonra bireyde rahatsızlık yarattığı için
bastırılmış ve geri gönderilmiş yaşantılar bulunur. Burada birikenler kendilerine ihtiyaç
duyulduğunda çok kolay bilinç alanına çıkarlar. Örneğin, bir insan arkadaşlarının isimlerini
bilir ama bu isimler devamlı olarak bilinç düzeyinde bulunmazlar, ihtiyaç duyulduğunda
oraya gelirler. Kişisel bilinçte yer alan yaşantılar bazen rüyalarda da ortaya çıkar. Bu nedenle
rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Kişisel bilinç dışı, rüyaların oluşumunda önemli bir etkendir.
Kısaca kişisel bilinç dışı, önceleri bilinçli olarak yaptığımız ama daha sonra bizi rahatsız ettiği
için bastırılmış, unutulmuş veya hatırlamak istemediğimiz yaşantılardan oluşmaktadır.69
Jung’a göre kolektif bilinç, nesillerden beri aktarılan ve insanlara ait her şeyin saklı
olduğu bölümdür. Ona göre bütün insanların bilgi ile doğduğunu fakat bunların kolektif
bilinçaltında saklı tutulduğunu ve tamamen kullanılmadığını ileri sürmüştür. Bilinç ve kişisel
bilinç dışı, insanların kendi yaşantılarının bir ürünüdür. Ama kolektif bilinç dışı insanların
bağlı oldukları toplumun ya da ırkın kalıtımsal nitelikleri ile yakından ilişkilidir. Jung’a göre,
67
Engin Gençtan, Çağdaş Yaşam ve Normal Dışı Davranışları, Psikanaliz ve Sonrası, Remzi Kitapevi,
İstanbul1988, s.94
68
Feyzullah Eroğlu, Davranış Bilimleri, Beta Yayınları, İstanbul 2007, s.203-204
69
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.330-331
37
kalıtım ve evrimin insan bedeni üzerinde etkilerinin yanında ruhsal yapıları üzerinde de
etkileri vardır.70
Jung, zihnin işleyişinin tek belirleyicisi olarak çevreyi kabul edenlerin görüştüğünü
benimsememiştir. Ona göre kalıtım ve evrimin, hem bedensel hem de ruhsal yapı üzerinde
etkileri vardır. Jung, insan zihninin, onun evrimi tarafından şekillendiğine inanmaktadır. Bu
açıklamaya göre, insan geçmişiyle bağlantılıdır. Ancak bu bağlantı sadece çoğunluğuna göre
değil, kendi neslinin geçmişini hatta bütün insanlık evrimini içermektedir. Kişisel bilinç
dışının içeriği daha önce bilinçte mevcut olan yaşantılardan oluşur. Irksal bilinç dışının içeriği
ise insanın yaşamı süresince hiçbir zaman bilinçte yaşanmamıştır. Irksal bilinç dışı kişiliğin
en güçlü, en etken sistemidir. Patolojik durumlardaki egoyu ve kişisel bilinç dışını geri planda
bırakabiliriz. Irksal bilinç dışı, insan ırkının bütün geçmişinden getirdiği gizli bellek
kalıntılarının topluluğudur.71
2.1.5.4. Persona
Toplum beklentilerine karşı insanın taktığı maskedir. Böyle bir rol, toplum tarafından
kendisine verilmiştir ve bütün yaşamı boyunca bu rolü oynaması kendisinden beklenir. Maske
kullanmanın amacı, başkaları üzerinde belirli bir etki yaratmaktır ve çoğu zaman gereksiz
yere kişinin gerçek özelliğini saklar. Toplumsal yaşamda insanlar birbirlerini bu maskelere
göre değerlendirirler.72
2.1.5.5. Gölge
Gölge arketipi (arketip 73 , duygusal yönü oldukça güçlü olan evrensel düşünce
biçimidir), günümüze kadar getirmiş olduğu içgüdülerden oluşur. Gölge, insanda mevcut olan
hayvansal özelliklerdir. Arketip olarak gölge, insandaki günah kavramının varlığından
sorumludur. Dış dünyaya yansıtıldığında şeytan veya düşman kavramlarına dönüşür. Bu
açıklamaya göre gölge, toplumun benimsemediği düşüncelerin, duyguların ve eylemlerin
bilinç düzeyinde ortaya çıkışından da sorumludur.74
“Bir kadını ve bir erkeği birbirine çekip evlenmelerine neden olan şey nedir?” Jung, bu
soruyu şöyle cevaplamıştır. İki kişinin anima ve animuslarını birbirlerine yansıtmaları
sonucunda birbirleri için uygun olduklarına inanmış ve sonunda evlenmeye karar
vermişlerdir. Anima ve animus hakkında bilgi sahibi olmayanlar ise evliliğe nasıl karar
verdiniz diye sorulduğunda ise genellikle şöyle cevap verirler, “vücut kimyamız uyuştuğu”
70
Age, s.331
71
Age, s.331
72
Age, s.332
73
İlk örnek veya asıl numune anlamı vardır.
74
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.332
38
için evlenmeye karar verdik. Bazen de şu ifade kullanılır, “baktığımda içim eriyor”. Aslında
bu ifadelerin hepsi Jung’a göre anima ve animusa dayanmaktadır. 75
İnsanlar fizyolojik olarak erkek veya dişi hormonları salgılar. Jung, erkek kişiliğinin
dişi yönlerini ve kadın kişiliğinin erkek yönlerini arketiplerle açıklar. Erkekteki dişi arketipe
anima, kadındaki erkek arketipe animus adını verir. Bu arketipler, kadının erkekle ve erkeğin
kadınla birlikte geçirmiş olduğu ırksal yaşantıların ürünüdür. Asırlar boyunca erkek, kadınla
birlikte yaşamış olmasının sonucu dişileşmiş, erkekle birlikte yaşamış olmak ise kadını
erkekleştirmiştir. Erkek kadını animasının gücü sayesinde, kadın da erkeği animusunun
yardımıyla anlayabilir. Bazen anima ve animus yanlış anlamalar ve uyumsuzluklara da yol
açabilir. Örneğin, erkek eşinde kadının ülküleştirilmiş imgesini arar ve gerçekle ideal
arasındaki farkı görmezse, bu ikisinin özdeş olmadıklarını anladığında büyük hayal kırıklığına
uğrar. Bu nedenle kişinin iyi bir uyum sağlayabilmesi için ırksal bilinç dışının istekleriyle dış
dünya gerçekleri arasında bir uzlaşma olması zorunludur.76
75
Age, s.333
76
Age, s.333
39
Uygulamalar
40
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
Sosyal psikoloji de var olan kişilik kuramları incelenmiştir. Bu derste ayrıca kişilikle
ilgili Psikoanalitik Kuram, Özellik Kuramları; Eysenck’in Kişilik Kuramı, Alfred Adler’in
Kişilik Kuramı ve Carl Gustav Jung’un Kişilik Kuramı inceleme konusu edilmiştir.
41
Bölüm Soruları
a) Bağlanma Kuramı
2) “Carl Gustav Jung’a göre kişilik birbiriyle etkileşim durumunda bazı sistemlerden
oluşmaktadır.”
a) Ego
c) Bilinç öncesi
d) Persona
a) İd
b) Süperego
c) Bilinçaltı
d) Ego
e) Bilinçüstü
42
4) “………………….; açlık, susuzluk, cinsellik, hazza yönelme gibi temel dürtülere
dayalıdır. Bencil kısmımızdır ve sadece bizim isteklerimizi karşılamaya yöneliktir. Toplumsal
ve fiziksel engellemeleri dikkate almadan işleri yapmayı düşünür.”
a) Mizaç
b) İd
c) Ego
d) Nevrotik Boyut
e) Süperego
b) Ağırbaşlı mizaç
c) Öfkeli mizaç
d) Melankolik mizaç
e) Mükemmeliyetçi mizaç
a) Nevrotik boyut
c) Kaygı
d) Uyumluluk
e) Öz disiplin
43
7) Freud’un psikoanalitik yaklaşımına göre kişiliği oluşturan üç temel kavram nedir?
Bu kavramları yazarak kısaca açıklayınız.
• Adler’e göre insan davranışlarının temel itici gücü, üstünlük ve egemenlik içgüdüsü
ile güç ve prestijdir. (D/Y)
• Jung’a göre, insan davranışları, bireysel ve ırksal tarihinin (nedensellik) yanı sıra,
amaçları ve ülküleri tarafından şekillenir. (D/Y)
• Jung, zihnin işleyişinin tek belirleyicisi olarak çevreyi kabul edenlerin görüşünü
benimsemiştir. (D/Y)
Cevaplar
44
3. ÖN YARGI
45
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
46
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
47
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Ön yargının bilişsel
Ön yargının Bilişsel Okuyarak ve araştırarak
temelleri hakkında bilgi
Temelleri kazanım geliştirilecektir.
edinebilir.
48
Anahtar Kavramlar
Ön yargı
Kalıp yargı
Ayrımcılık
49
Giriş
50
3. Ön Yargı
Bu bölümde, ön yargı gibi çoğumuzun bildiği, karşılaştığı ya da maruz kaldığı ve pek
çok toplumsal soruna da yol açma potansiyeli olan bir kavram ele alınacaktır. Sosyal psikoloji
içinde ön yargı kavramı, kişiler arası etkileşim süreçlerinin önemli bir yanını oluşturmaktadır.
Çünkü ön yargı, kişiler arası ilişkileri birinci dereceden etkileyen en önemli kavramlardan
birisidir. Bireylerin birbirilerine belirli ön yargılarla yaklaşması öncelikle toplumsal bir
sorundur. Bize bakan yönüyle ülkemizde de belirli kalıp yargıların ya da ön yargıların yoğun
etkileri altında toplumsal ilişkiler geliştirmekteyiz. Neredeyse hayatımızın her anında söz
konusu yargılarla karşılaşabiliyoruz. Bu anlamda kısaca ön yargı, gerçek bilgi ve
değerlendirilmeler olmadan ya da dikkate alınmadan öne sürülen peşin hükümlerdir. Sosyal
psikologlar için ise insanları ön yargılı olmaya iten sebepleri araştırmak gayet ilgi çekici
gelmiş ve konunun sosyal psikolojik süreçleri araştırılmıştır. Ancak hemen belirtmemiz
gerekir ki aşağıdaki örnekte de görüleceği gibi aslında bütün toplumlarda ön yargı ve
ayrımcılık gibi sorunlarla karşılaşılmaktadır.
77
Aronson, Wilson, Akert, Sosyal Psikoloji, Kaknüs Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2012,s.743-744
51
Bu hikâye ön yargının tam olarak ne demek olduğunu özetleyen bir hikâye olarak
değerlendirilebilir. Şimdi ön yargının tanımsal anlamına bakarak olaya daha geniş bir bakış
açısıyla bakalım. “Ön yargı insan toplumsal davranışının sık sık tüyler ürpertici şiddet
davranışlarına neden olan en yıkıcı yönlerinden biri olabilir.”78
Kısaca ifade edecek olursak, ön yargı bir tutumdur. Tutumlar üç bileşenden oluşur.
Hem tutumla bağlantılı duygu tipini (örneğin, öfke, yakınlık) hem de tutumun aşırılığını
(örneğin, hafif rahatsızlık, açık düşmanlık) temsil eden duygusal bir bileşen; tutumu oluşturan
inanç ve düşünceleri (bilişleri) içeren bilişsel bileşen ve kişinin eylemleri ile ilgili davranışsal
içerik. İnsanlar yalnızca tutum sahibi olmakla kalmaz bunları genellikle eyleme dökerler. Ön
yargı genel tutum yapısını ve bunun duygusal bileşenini anlatır. Teknik olarak, olumlu ve
olumsuz ön yargılar bulunmaktadır. Örneğin kendi toplumumuza uyarlayacak olursak meselâ
Karadenizliler lehine ya da aleyhine ön yargılı olabilirsiniz. Birisinde duygusal tepkiniz
olumsuzdur; birisi size “Bu Dursun, Karadenizli…” sözleriyle tanıtıldığında bu kişinin “şu
sinir bozucu Karadenizliler” ifadesine uygun bir şekilde davranmasını beklersiniz. Buna
karşılık, duygusal tepkiniz olumluysa “şu harika, sınır tanımayan Karadenizliler”
ifadesine uygun birisiyle daha tanıştığınız için mutlu olursunuz ve Dursun'un cana yakınlık ve
samimiyet gibi birçok olumlu niteliği sergilemesini beklersiniz.81
Grup düşmanlığı iç-grup adı verilen bir grubun üyeleri, dış-grup adı verilen bir başka
grubun üyelerine karşı olumsuz tutumlar sergilediklerinde ortaya çıkmaktadır. Böyle grup
düşmanlığının kendi aralarında birbiriyle ilişkili fakat ayırt edilebilir üç bileşeni vardır.
Hiç değilse, kuramsal olarak kalıp yargılar bilişseldir. Bunlar grup üyelerinin en yaygın
özelliklerine ilişkin inançlardır. Ön yargı duygusaldır. Hedef bir gruba yönelik olumsuz
78
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Sosyal Psikoloji, Çev. Ali Dönmez, İmge Yay., 3.
Baskı, İstanbul 2012, s.178
79
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, s.178
80
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, s.178
81
Ellıton Aronson, Timoyth D. Wilson , Robin M. Akert , Sosyal Psikoloji , İstanbul 2012, s.750
52
duygulara ön yargı adı verilir. Son olarak, ayrımcılık ise davranışsaldır. İnsanları sırf grup
üyelikleri nedeniyle dezavantajlı duruma koyup ona göre davranmaya ayrımcılık adı verilir.82
Grup düşmanlığının bilişsel bileşeni olarak adlandırdığımız kalıp yargılar, belirli bir
grup ya da toplumsal kategorideki insanlar tarafından paylaşılan özelliklere ilişkin
inançlardır.83
Kalıp yargılar genellikle doğru mudur? Gerçekte, bazı kalıp yargılarda hafif bir
“doğruluk bulaşığı” vardır. Örneğin, suç ve sosyal yardım alma oranları Afrikalı
Amerikalılarda beyazlara görece gerçekten yüksektir. Asyalı Amerikalılar akademik olarak
görece daha iyi olmak eğilimindedirler ve Amerikalı Yerliler arasında alkolizm oldukça
yaygın bir sorundur. Fakat gruplar hakkındaki katı kalıp yargılar, hafif doğruluk payları
bulunsa bile, genellikle büyük yanlışlıklar içerirler, çünkü oldukça farklı birçok insana
ilişkin aşırı genellemelerdir. Sonuç olarak yıkıcı olabilirler; çünkü onlara hiç de
uymayan grup üyelerine de uygulanmaktadır.84
Son zamanlarda, araştırmalar giderek daha çok kalıp yargıların, ilişkili oldukları
insanlar, yani hedefler üzerindeki etkileriyle ilgilenmeye başlamıştır. Özellikle yıkıcı etki bir
kalıp yargının kendisini gerçekleştiren bir kehanete dönüşebilmesidir. Bu, kalıp yargıya hedef
olan grup üyelerinde onu doğrulayan davranışlara neden olma demektir. Hedef grubun üyeleri
kalıp yargıya uygun davranmaya ve tam olarak kalıp yargının sahip olduklarını söylediği
özellikleri sergilemeye başlarlar.86
82
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.179
83
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.179
84
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.179
85
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.179
86
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.180
53
3.1.2. Ön yargı
Ön yargı yalnızca bir dış-grup hakkındaki olumsuz tutumlar için kullanılan bir kavram
değildir. Etnik merkezcilik iç-grubun bütün dış-gruplardan daha üstün olduğu inancına
verilen addır. Bir iç-gruba yönelik bu aşırı olumlu tutumlar, ayrıca daha bireyler olarak
tanınmadan önce, iç-grup üyeleri hakkında olumlu değerlendirmelere neden olur. Ön yargının
etkileri ayrıca yıkıcı ve yaygındır. Bireysel olarak grup üyeleri hakkındaki yargıların gruba
ilişkin ön yargılardan etkilendiğini nasıl söyleyebiliriz? Bazen iki grubun üyeleri diğer grubun
üyelerini farklı değerlendirdiklerinde insanlar ön yargılarının etkilerini çıkarsayabilirler.
Örneğin, yapılan bir deneyde iki değerlendirme grubu bulunmaktadır. Bu iki gruba beyaz tenli
ve iş arayan bir aday hakkında değerlendirme yapmaları istenmiştir. Aynı zamanda da adayın
önceki işinden niçin ayrıldığını ya da atıldığını açıklayan yüklemeler yapmışlardır. Sonuç
olarak, her iki grubun üyeleri de kendi ırklarından olan aday hakkında, öteki ırktan aday
hakkında olduğundan daha olumlu değerlendirme ve yüklemelerde bulunuyorlardı.87
3.1.3. Ayrımcılık
87
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.182
88
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.182
89
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.183
54
hedef olan kişinin bir şikâyetçi olarak algılanmasına, dolayısıyla da bireyin ediminin daha
düşük değerlendirilmesine yol açabilir.90
Bir grubun üyelerine, yalnızca bu gruba üye oldukları için, kimi zaman haksız bir
şekilde olumsuz ya da zarar verici eylemler sergilemektedir. Örneğin, 4. sınıf öğretmeniyseniz
ve küçük kızların matematik konusundaki yeteneksizliğine kesin bir şekilde inanıyorsanız;
büyük olasılıkla erkek öğrencilere, kız öğrencilere oranla, çok daha fazla zaman ayırırsınız.
Bir polis memuruysanız bir etnik gruba mensup birisinin diğerlerine oranla şiddete çok daha
fazla eğilimli olduğunu düşünüyorsanız, tutuklamaya çalıştığınız bir adama karşı
davranışlarınız bu düşüncenizden etkilenebilir.91
Kitle İletişim Araçları: Kitle iletişim araçları olası diğer bir toplumsal öğrenme
kaynağı oluşturur. Ancak, son birkaç on yıla kadar, ırksal azınlıklar kitle iletişim araçlarında
büyük ölçüde “görünmezdi”. Televizyonda ya da yazılı basında görece çok daha seyrek
görünüyorlardı.95
90
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.183-18
91
Ellıton Aronson, Timoyth D. Wilson , Robin M. Akert , s.750-760
92
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.184
93
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.184
94
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.185
95
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.185
55
Kitle iletişim araçları grup kalıp yargılarını pekiştirmede önemli bir rol oynar, çünkü
belirli herhangi bir grubun kitle iletişim araçlarındaki temsil oranı toplumun o gruba ilişkin
şimdiki kalıp yargılarını yansıtmak eğilimindedir.96
Gruplar Arası Rekabet: Güdülerle ilgili ikinci bir görüşe göre, ön yargılar gruplar
arası rekabetten doğmaktadır. Bu görüş; toplumun güç, ekonomik kaynaklar, toplumsal
konum ve istenebilir diğer özellikler açısından farklılıklar gösteren gruplardan oluştuğunu
varsayar. Baskın gruplar ayrıcalıklı konumlarını koruma, toplumsal konumları düşük
gruplarsa bu eşitsizliği ortadan kaldırma yönünde güdülenirler. Bu rekabet gruplar arası
çatışmaya, dolayısıyla da ön yargıların doğmasına neden olur. Böyle kuramların birçok
versiyonu vardır.
96
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.186
97
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.186
98
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.186-187
99
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.190
56
Ön yargının bilişsel temellerini anlamak için aşağıda belirtilen üç bölüme bakılması
gerekmektedir.
Kategori Temelli Bilgi İşleme: “Kategorileşme sürecinin önemli bir dizi sonucu
vardır. Bireyler hakkındaki bilgiler kategorilere ayrılabilirse, belirgin bir biçimde yalınlaşır ve
daha etkili olarak işlenir. Kategori-temelli bilgi işlemede algılayıcı toplumsal kategorilerle
ilgili olarak belleğinde depoladığı bilgiler temelinde hedef kişiyi kategoriler. Algılayıcı
bireyin kişisel özelliklerine, yalnızca belirli bir toplumsal kategoriye tutarlı olup olmadıklarını
belirlemek için dikkat eder. Sıkıcı bir seçenek, birey hakkındaki bilgileri parça parça, özellik
özellik işlemektedir. Bu tür bilgi işlemeye “özellik-temel işleme” adı verilir. Kişi bir kez bir
gruba sokulduktan sonra kalıp yargıların kategori-temelli olarak hazırlanması genellikle
çabuk, bilinçsiz ve isteğe bağlı olmaksızın gerçekleşir. Örneğin, hemen hepimiz belirli yaş
grupları, ırksal gruplar ve yaygın olarak karşılaşılan öteki gruplar hakkında standart bir kalıp
yargılar takımını öğreniriz. Bu kalıp yargılar bir grup üyesinin varlığı ya da grup hakkında
düşünmemizi sağlayan başka herhangi bir şey tarafından otomatik olarak etkinleştirilmek
eğilimindedir.101”
“Toplumsal kimlik, benlik kavramının bir ya da daha fazla gruba üyelikten türetilen
parçasıdır. Bu parça grup üyeliğine verilen değeri de birlikte bulundurur. Ön yargıya
gelindiğinde ise ilgimiz yalnızca ait olduğumuz gruplar üzerinde değil, kendi grubumuzun
çatışma hâlinde olduğu başka gruplar üzerinde de odaklaşır.103”
100
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.190
101
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.191
102
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.193
103
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.195
57
İç-Gruplara Karşı – Dış-Gruplar: “Pek çok çalışma kategorileme eyleminin
ayrıca insanları çok çabuk “biz” (bir iç-grup) ve “onlar”(bir dış-grup) içinde gruplandırdığını
göstermektedir. İnsanları iç ve dış-grupların üyeleri olarak algılamanın üç önemli sonucu
vardır. Bunlardan ilki iç-grubu kayırma etkisidir. İnsanlar iç-grup üyelerini daha olumlu
değerlendirirler, daha fazla ödüllendirirler ve dış-grup üyelerinden daha ikna edici bulurlar;
davranışları için daha olumlu yüklemeler yapar ve onlardan daha olumlu davranış beklerler.
Gruba –hizmet eden yanlılıklar iç-grup kayırmacılığının açık örneklerinden biridir. İnsanlar
iç-grubun başarı ve başarısızlıkları için dış-grubun çıktıkları için olduğundan daha
duygudaşça (semantik) yüklemeler yaparlar. İç–grup üyeleri öteki iç-grup üyelerini
kendilerine, dış-grup üyelerinden daha benzer olarak algılamak eğilimindedirler. Bu eğilime
varsayılan benzerlik etkisi adı verilir. Dış grup üyelerini yabancı ve kendimizden farklı
görme yanında, kişilik özellikleri, kişilik ve hatta alt tipler olarak oldukça benzeşik görme
eğilimimiz vardır: “Biz farklı bireyleriz, onları hepsi birbirine benzer!” Buna dış-grup
benzeşikliği adı verilir.104”
“1930’ların ilk sosyal psikolojik çalışmalarından bu yana çok şey değişmiştir. Hitler
gelmiş ve geçmiştir; Avrupa Yahudiliğine yönelik katliam Yahudi karşıtlığını
geçersizleştirme etkili olmuştur. Yurttaşlık hakları hareketi ırksal ayrımcılık kurumunu sona
erdirmede yardımcı olmuştur. Kadın hareketi ve AIDS’li insanlar adına eylemcilik haberleri
kitle iletişim araçlarını, zaman zaman da olsa caddeleri doldurmuştur. Bazı sorunlar çözüm
yoluna girmekte, fakat bazıları önemlerini korumakta ve yeni sorunlar yüze vurmaktadır.”106
“Ön yargılar nasıl azaltılabilir? Alışılmış bir ilk adım işleri ve gelirleri yeniden
dağıtarak, konutları iyileştirerek ve benzerleriyle gruplar arası çatışmaları azaltmaktadır.
Ancak, bir gruba yardım etme çabaları sık sık diğer grubun zararına işler ve yalnızca
düşmanlığı artırır. Hiçbir zaman herkesi doyuracak kadar kaynak yoktur. Bolluk
dönemlerinde bile, çoğu insanın durumu iyiyken göreli yoksunluk gruplar arası çatışmalara
104
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.195
105
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.197
106
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.199
58
yol açabilir.”107 Bazı sorunlar çözüm yoluna girmekte fakat bazıları önemlerini korumakta ve
yeni sorunlarla yüz yüze kalınmaktadır. Değişen ve dönüşen ya da daha da demokratikleşen
toplumlarla birlikte ön yargılar azalabilmektedir.
107
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.205
59
Uygulamalar
60
Uygulama Soruları
61
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
Bu derste yine davranışların şekillenmesinde bir paya sahip olan ön yargılar, kalıp
yargılar ve ayrımcılık konuları işlenmiştir.
62
Bölüm Soruları
1) “Amerika Birleşik Devletlerinde bazı beyaz ırka mensup insanlar arasında yapılan
bir araştırmaya göre, siyah ırka mensup insanlar potansiyel olarak şiddete ve suça yakın
insanlar olarak algılandıkları tespit edilmiştir.”
a) İlişkisellik
b) Irkçılık
c) Etnosentrizm
d) Kalıp yargı
e) Sosyal kategorizasyon
b) Kalıtımsal öğrenme
c) Genetik aktarım
d) Bilinçaltı aktarımları
3) “Ön yargının bilişsel temellerini anlamak için üç noktaya dikkat edilmesi gerektiği
ifade edilmektedir.”
a) Toplumsal kimlik
b) Gruplara ayırma
c) Bilinç
d) Bilişsel davranış
e) Alışılmış ön yargılar
63
4) “………………………, gerçek bilgi ve değerlendirilmeler olmadan ya da dikkate
alınmadan öne sürülen peşin hükümlerdir.”
a) Ayrımcılık
b) Dışlama
c) Yargı
d) Ön yargı
e) Ön bilgi
Cevaplar
64
4. SALDIRGANLIK
65
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
66
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
67
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
68
Anahtar Kavramlar
Saldırganlık
69
Giriş
70
4. Düşmanlık ve Saldırganlık
20 Nisan 1990 tarihinde Littlton Colorado’daki Columbine Lisesi’nin koridorları
ve sınıfları silah sesleriyle çınladı. Eric Harris ve Dylan Klebold adlı öğrenciler silah ve
patlayıcılarla okula gelip bir öğretmen ile birkaç öğrenciyi öldürmüştü. Daha sonra da
namluyu kendilerine çevireceklerdi. Barut dumanları dağıldıktan sonra (saldırganlar da
dâhil olmak üzere) 15 kişi hayatını kaybetmiş, içlerinde ağır yararlılar da bulunan 23
kişi hastaneye kaldırılmıştı. Amerika tarihindeki en korkunç okul katliamı yaşanmıştı.
Korkunç bir olay olmasına karşın, şimdi bilançonun aslında daha ağır olabileceğini
biliyoruz. Saldırganlar katliamdan birkaç hafta önce kendilerini videoya çekmişlerdi ve
videokasetlerinde öğrendiğimize göre hazırlıkları patlayıcıların 95’i tutukluluk
yapmıştı. Bunlardan biri okula birkaç kilometre uzağa yerleştirilmişti ve amacı
dikkatini dağıtarak polisi okuldan uzak tutmaktı. İkinci patlayıcı kafeteryaya
yerleştirilmişti. Patladığında çok sayıda öğrenciyi öldürecekti ve panik içinde binayı
terk eden öğrencileri de kapıda ellerinde silahlarıyla bekleyen Harris ve Klebold
karşılayacaktı. Üçüncü patlayıcıyı okulun park yerinde duran kendi arabalarına
yerleştirmişlerdi. Polis ve sağlık görevlileri okula gelince patlayacak, böylece yaralı
sayısı ve kaos da büyüyecekti. Video kayıtlarında saldırganların neşeli bir şekilde 250
kişinin öleceğini tahmin ettikleri görülüyordu.”108 Bu tür bir olaya neden olan saldırganlık
ve şiddet unsuru neden kaynaklanmaktadır? Canice bir plân olan bu olayı tasarlayanları buna
iten temel sebepler nelerdir?
108
Aronson, Wilson, Akert, Sosyal Psikoloji, Kaknüs Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2012,s.673-674
109
Aronson, Wilson, Akert, age,,s. 675-676
71
sahipmişçesine konuşuyor olsakta bilimde ya da bilimler arasında saldırganlığın bileşenlerine
ilişkin hâlâ çok az görüş birliği vardır. Bir araştırmacı saldırganlığı fiziksel parametreler -
itme, dürtme, vurma- kullanarak açıklarken, bir diğeri başka özellikler ekleyebiliyorlar:
tehditkâr konuşma, sözlü aşağılamalar, yüz ifadeleri vb. Saldırganlık olarak düşünülen
davranış, bir dereceye kadar, algılayıcının sosyal ve kültürel özellikleri tarafından
belirleniyor.”110
Birinin kendi türünden bir başkasına zarar verme amacı güden davranışı
(Scherer, Ables & Fischer 1975)
Bir başla bireye zarar verme niyetiyle gerçekleştirilen davranış (Anderson &
Huesmann,2003)
Havayla şişirilmiş bir oyuncak bebeğin yumruklanması (Bandura, Ross, & Ross,
1963)
Bir başkasına elektrik şoku verme kastıyla bir düğmeye basılması (Buss, 1961)
Kurumlarda rehabilitasyona alınmış 13-19 yaş arası gençlere, daha önceki saldırgan
davranışlarına ilişkin rapor yazılması (Leyens, Camino, Parke & Berkowitz, 1975)
110
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, Çev. İ. Yıldız, A. Gelmez, Sosyal Psikoloji, Ütopya Yayınları, 2.
Baskı, Mart 2011, Ankara,s.486
111
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, age, s.486
112
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, age, s. 487
113
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, age, s.487
72
Deneysel bir laboratuvar ortamında, şiddet kullanıma duyulan gönüllülüğe ilişkin
sözlü ifade (Genn, 1978)
“17. yüzyıl filozoflarından Thomas Hobbes insanların doğaları gereği kendi çıkarlarını
düşünen canlılar olduğunu ve başkalarına saldırgan davranmak anlamına gelse bile kendi
iyilikleri için çalışacaklarını savunuyordu. Hobbes’a göre doğa durumunda (yani, uygar
toplum olmadığında) yaşanan hayat “yalnız, yoksun, kötü ve kısadır.” Bu da bir başkası
tarafından öldürülme korkusunun neden olduğu bir kaygı durumuna yol açar ve bu nedenle de
insan başkalarına karşı güvende olmak için bir topluma katılır. Bundan bir asır sonra Jean
Jaques Rousseau bu görüşlerin tam karşıtını savunmuştur. Rousseau 1762 yılında insanların
doğaları gereği merhametli, yalnız canlılar olduğunu yazmıştır. Öte yandan, Rousseau’ya
göre, hayvanların aksine insanlar içgüdüleri tarafından yönetilmez; insan davranışları
şekillendirilebilir; insanların içinde yaşadığı toplum değiştikçe insan davranışları da değişir.
Dolayısıyla Rousseau, Hobbes’un insanlara atfettiği hayvani özelliklerin aslında Hobbes’un
çağdaşlarının yaşadığı toplum tipinden kaynaklandığını ve bunların insan doğasına özgü
olmadığını savunuyordu.114”
“En çağdaş toplumlarda toplumsal egemenlik… hâlâ büyük oranda (bütünüyle olmasa
da) statüye dayanır. Öte yandan son günlerde statü farklı bir anlam kazanmıştır. Çoğu
toplumda gruptaki diğer erkeklere fiziksel olarak gözdağı vermek kadınlara çekici gelen en
önemli özellik değildir. Bunun yerine artık yüksek statülü kariyerler, zenginlik ve şöhret
gücün temelleri hâline gelmiştir. Bu da tarih öncesi atalarımız zamanında kadınların Mike
Tayson gibi ağır siklet boksörleri son derece çekici bulurken, günümüzde daha çok Donald,
Trump ya da Bill Gates’i çekici bulacağını akla getiriyor.” 116 Bu bakımdan saldırganlık
sadece durumsal bir özellikle de kendini göstermez. O hâlde denilebilir ki saldırganlık hem
içgüdüsel hem de durumsal bir özellik taşır.
114
Aronson, Wilson, Akert, Sosyal Psikoloji, age,s.676-677
115
Aronson, Wilson, Akert, Sosyal Psikoloji, age,s.678
116
Aronson, Wilson, Akert, Sosyal Psikoloji, age,s.679
73
4.4. Toplumda Saldırganlık
“Saldırganlık insan yaşamının bir parçasıdır, ancak pek çok insan dünyanın her geçen
yıl daha saldırgan bir yer hâline geldiği kanısındadır. Bu tür bir gözlemin doğruluğunu
değerlendirmek güçtür. Kuşkusuz saldırganlık ve şiddetin artmakta olduğu yollu bu düşünce
daha fazla insanın şiddete ilişkin görsel medya haberlerini daha sıklıkla izliyor olması
olgusuna bağlanabilir. Saldırganlık sadece daha göze batar hâle gelmiştir. Bununla birlikte
çeşitli ülkelerdeki suç istatistikleri cinayet ve diğer şiddet içerikli suçların artıyor
olabileceğini göstermektedir.118”
117
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, age, s.484
118
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, age, s.485
119
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, age, s.485
74
4.5.1. Biyolojik Açıklamalar
Evrimsel Sosyal Psikoloji: Evrimsel sosyal psikoloji, saldırganlık için genetik bir
temel varsaymakla yetinmeyen, tüm sosyal davranışın biyolojik bir temele dayandırıldığı bir
yaklaşımdır.124
120
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, age, s.488
121
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, age, s.488
122
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, age, s.488
123
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, age, s.489
124
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, age, s.490
75
4.5.2. Sosyal ve Biyososyal Açıklamalar
“Bazı sosyal psikologlar, sosyal ortam içinde saldırgan davranışla ilintili görünen
öğrenme süreçleri ve faktörler yerine, saldırganlığı içgüdü açısından açıklayan kuramları
benimserler. Bütün sosyal psikologlar saldırganlığın zorunlu olarak doğuştan ve içgüdüsel
olduğunu kabul etmese de onu ya doğuştan ya da öğrenilmiş olabilecek, sosyal olay ve
koşulların su yüzüne çıkardığı genel bir dürtü olarak görenler de vardır. Bu yaklaşımlar
biyolojik bir öge içerdiği için onlardan biyososyal kuramlar diye söz edeceğiz. 125” Bu kuram
da kendi içerisinde ikiye ayrılır. Bu ayrışma saldırganlığın etkileşen içsel ve dışsal
etmenler olarak kabul edilişiyle ayrışır.
“Çoğu sosyal psikolog saldırganlığın seçime bağlı bir strateji olduğu düşüncesine
katılır. Dahası, insanlar söz konusu olduğunda, sosyal etkileşimlerimizin karmaşıklığı ve
önemi nedeniyle, sosyal durum diğer hayvan türlerine göre çok daha önemli bir hâle gelir.
Öyle görünüyor ki biz insanlar belirli kışkırtıcı uyarıcılara, saldırgana karşı koyma yolları
bularak tepki verme eğilimiyle doğarız. Yine de gerçekten saldırgan davranışlar sergileyip
sergilemememiz bu doğuştan gelen eğilimler, çeşitli öğrenilmiş engelleyici tepkiler ve sosyal
durumun kesin doğası arasında gerçekleşen karmaşık etkileşime bağlıdır. Örneğin, her ne
125
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, age, s.491
126
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, age, s.491
127
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, age, s.492
128
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, age, s.492
76
kadar karıncalardan maymunlara kadar birçok hayvan, bölgesini işgal eden diğer bir hayvana
saldırsa da buradan, kimi popüler yazarın yaptığı gibi, insanların da benzer şekilde bölgelerini
korumaya programlandığı ve belirli uyarıcılara karşı saldırgan davranışlar sergilediği
sonucuna ulaşamayız. Aslında, çoğu sosyal psikoloğun insanoğlu hakkındaki doğuştan gelen
davranış örüntülerinin sonsuz bir değişebilirlik ve esneklik taşıdığı görüşünü destekleyen çok
fazla veri bulunmamaktır. Gerçekten de kültürler arası çalışmalarda farklı kültürlerin
saldırganlık derecesi açısından büyük farklılıklar sergilediği görülmüştür. Avrupa tarihi toplu
olarak ele alındığında birbirini izleyen savaşlarla doludur. Buna karşılık son çalışmalar iç
birliğine dayalı ortaklaşacı kültürlerde saldırganlık düzeyinin Avrupa toplumlarından daha
düşük olduğunu gösteriyor.129
Aile içi şiddet kapalı kapılar ardında meydana gelen şiddet/saldırganlık durumudur.
Kapalı kapılar ardında olması, kişilerin mahrem alanlarda şiddetin de özgür alan bulması
anlamına gelmemektedir. Kişi mahrem alanında şiddetini ailesi üzerinde gösterir. Bu şiddetin
ortaya çıkması birçok etmene bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Fakat en yoğun etki ise
kitle iletişim araçlarıyla hanelerin içerisine sokulmaktadır. Alfred Hitchcok (1965) bunu çok
güzel bir biçimde özetlemiştir: Televizyon, cinayeti ait olduğu yere, evlere geri getirmiştir.
Aile içi şiddet bir devlet sorunu olacak kadar önemlidir. Engellenmesi yönünde ülkemizde
birçok çalışma yapılmaktadır. Bu çalışmaların başını da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
yapmaktadır.
“Aile içi şiddet toplumumuzda büyük sorun teşkil eden bir konudur. Son yıllarda
üzerinde pek çok çalışma yapılmıştır. Ancak aile içi şiddetin gerçekten artıp artmadığını ya da
destekleyici verilerin yüksek bir ihtiyat ve kayıtlara mı, yoksa medya haberlerine ve
güvenilmez istatistiklere mi dayandığını değerlendirmek zordur. İnsanlar evlerindeki şiddeti
bildirmekte ya da kabul etmekte genellikle gönülsüzdür; dolayısıyla aile içi şiddetin ne kadar
yaygın olduğunu tespit etmek güçtür.130
“Tüm şiddet saldırılarının yüzde 80’ini yakın ilişkilerdeki saldırı, tecavüz ve ensestin
oluşturduğu söylenebilir. Kadınlar da erkeklere saldırdığına dair kanıtlar mevcut olsa da
erkeğin şiddet davranışı daha serttir, dolayısıyla saldırıya uğramış kadın terimi genellikle daha
uygundur. İnsanlar neden kendilerine en yakın olanları incitmek isterler? Bunun basit bir
yanıtı yoktur ancak etkili faktörler olarak bazıları aşağıdaki gibi sıralanabilir:131
129
Aronson, Wilson, Akert, Sosyal Psikoloji, age,s.682
130
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, age, s.514
131
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, age, s.516
77
Aile üyelerinin yakınlığı olanları rahatsızlık ve engelleme kaynağı yapar,
dolayısıyla bu duygular dışa vurulduğunda onları hedef hâline getirir,
Yüksek düzeyde alkol tüketimiyle erkeklerin eşlerini taciz etmeleri arasında bir
ilişki vardır.”
78
Uygulamalar
79
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
80
Bölüm Soruları
b) Birinin kendi türünden bir başkasına zarar verme amacı güden davranışı
81
4) Biyososyal kuramlar içerisinde yer alan ve temel yaklaşımı saldırganlığa daima bir
tür engellenme durumunun yol açtığını iddia eden yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir?
a) Psikodinamik Kuram
b) Etiolojik Kuram
c) Engelleme ve Saldırganlık
d) Heyecan Transferi
5) “İnsanlar neden kendilerine en yakın olanları incitmek isterler? Bunun basit bir
yanıtı yoktur ancak etkili olduğu düşünülen bazı faktörler sıralanabilir.”
a) Yüksek düzeyde alkol tüketimiyle erkeklerin eşlerini taciz etmeleri arasında bir
ilişki vardır.
8) Yüksek düzeyde alkol tüketimiyle erkeklerin eşlerini taciz etmeleri arasında bir
ilişki yoktur. (D/Y)
Cevaplar
82
5. TOPLUMSAL CİNSİYET
83
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
84
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
85
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
86
Anahtar Kavramlar
Toplumsal cinsiyet
Rol
87
Giriş
88
5.1. Toplumsal Bir Kategori Olarak Cinsiyet
Çoğu zaman, cinsiyetle ilişkin ipuçları yüz kılları, göğüsler ya da giyim stili gibi,
fiziksel özelliklerden kolayca yakalanabilir. İnsanlar genellikle toplumsal cinsiyetlerini benlik
sunumlarının bir parçası olarak sergilerler. Ana babalar çocuklarını cinsiyetleri açıkça
anlaşılabilecek biçimlerde giydirirler.133
“Yalın görünen bir soruyu düşünün: Bir kişinin cinsiyeti o kişiye ilişki algımızı, ona
ve davranışına ilişkin değerlendirmemizi nasıl etkiler? Buradaki vurgu, izlenim oluşturma
hedefinin bir özelliği olarak cinsiyet üzerindedir. Araştırmalara göre, kadın ve erkeğin ne
olduğuna ilişkin inançlarımız insanlar hakkındaki algılarımıza renk katabilir. Ayrıca,
edimleriyle ilgili değerlendirmelerimizle yanlılıklara yol açabilir.” 135
132
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Sosyal Psikoloji, Çev. Ali Dönmez, Metis Yay., 3.
Baskı, İstanbul, 2012, s.343
133
A.g.e., s.344
134
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.344
135
Age, s.344
89
5.2.1. Toplumsal Cinsiyet Kalıp Yargıları
“Kültürel ve kişisel kalıp yargılar arasında yararlı bir ayrım yapılabilir. Kültürel kalıp
yargılar cinsiyetler hakkında kitle iletişim araçları, din, sanat ve edebiyat tarafından aktarılan
inançlardır. Bireyler olarak kültürel kalıp yargıları biliriz fakat onlarla aynı fikirde olabiliriz
de olmaya biliriz de. Örneğin, kültürün kadınları erkeklerden daha az yeterli gösterdiğini
bilebiliriz, fakat bu görüşü doğru olmadığı gerekçesiyle reddedebiliriz. Kişisel kalıp yargılar
erkekler ya da kadınlar gibi, insan gruplarının özellikleri hakkında kendimize özgü
inançlarımızdır. Kalıp yargıların içerikleri sık sık her cinsi niteleyen genel kişilik özellikleri
açısından betimlemektedir. Çoğunluğumuz erkek ve kadınları ayıran evrensel özellikleri
açısından betimlemektedir. Çoğunluğumuzun erkek ve kadınları ayıran evrensel özelliklere
ilişkin inançları vardır. Kültürler arası araştırmalar birçok ülkede cinsiyet kalıp yargılarının
öze ilişkin ögelerinin oldukça benzer olduğuna işaret etmektedir.137”
“Bir kişi hakkında kalıp yargılar temelinde mi yoksa onun kendine özgü bir birey
olduğu temelinde mi düşüneceğimizi belirleyen nedir? Bu konuda belirleyici olan üç temel
136
Age, s.344
137
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.346
138
Age, s.347
90
etmen vardır: kişi hakkındaki ulaşılabilir bilginin miktarı, kişinin grup üyeliğinin
çarpıcılığı ve güç dengesi.139”
“Bir kişi hakkındaki bilgimiz azaldıkça onu kalıp yargılar temelinde algılama ve tepki
verme eğilimimiz artar. Örneğin, insanlar cinsiyeti dışında bir bebek hakkında hiçbir şey
bilmediklerinde, bazen çocuğa karşı kalıp yargılar temelinde tepki de bulunurlar. Bir
çalışmada, yetişkinler bir bebeğin videoteybini seyrettiler. (Condry ve Condry, 1976)
Herkesin aynı videoteybi seyretmiş olmasına karşın, deneklerin yarısına bebeğin erkek, diğer
yarısınaysa kız olduğu söylenmiştir. Çocuğun bir erkek olduğunu düşünenler onu kız
olduğunu düşünenlerden daha etkin (aktif) ve güçlü olarak değerlendirmişlerdir. Beklenmedik
bir biçimde dışarı fırlayan bir kutu içinde yaylı kukla oyuncağa karşı gösterdiği belirsiz tepki
çocuğun kız olduğunu düşünenler tarafından “korku”, erkek olduğunu düşünenler tarafından
“kızgınlık” olarak değerlendirilmiştir.140”
“Kalıp yargıları etkinleştiren bir başka etmen de kişinin grup üyeliğinin, bu durumda,
cinsiyetin çarpıcılığıdır. Burada “çarpıcılık” kişinin cinsiyetinin görünür biçimde ve belirgin
olması anlamında kullanılmaktadır. Örneğin, bir kadının cinsiyeti onun kişisel olarak
gördüğümüzde, yazdığı bir makaleyi okuduğumuzda olduğundan daha çarpıcıdır. Cinsiyetin
çarpıcılığını etkileyen bir başka etmen de gruptaki kadınların erkeklere oranıdır. Bir kişinin
cinsiyeti, sayısal bir azınlık içinde olduğunda daha çarpıcıdır, tümü erkek bir çalışma
grubunda tek kadın olma gibi. “Tek kişinin bir gruba kaynaştırılması genellikle tek kişilik
azınlığı olan gruplar yaratır. Tek olma konumu dikkatleri kişinin ayırt edici toplumsal
kategorisine çeker ve tek olanları kalıp yargılamaya özellikle açık hâle getirir.141”
Susan Fiske (1993) güç dengesinin kalıp yargılama eğilimini etkilediğini ileri
sürmüştür. Örneğin, bir iş durumunda, işveren çalışanlardan oldukça daha büyük bir güce ve
kontrole sahiptir. Böyle bir durumda, görece güçsüz çalışanlar işleri üzerinde kontrolü elinde
tutan ve daha güçlü olan işvereni dikkatle dinleyeceklerdir. Dikkat etme astların güçlü kişinin
ne yapmak eğiliminde olduğunu kestirebilmelerini sağlar. Ayrıca, daha güçlü kişinin daha az
kalıp yargısal ve daha güçlü kişinin daha az kalıp yargısal ve daha karmaşık bir izlenimini
oluşturmalarına yol açar. Tersine güçlü kişi daha az dikkat eder. Güçlülerin titiz bir dikkat
gösterme gereksinimi yoktur, birçok astını yakından izlemek ya da gözlemek için zaman ve
yeteneği olmayabilir ve rahatsız edilmek de istemeyebilir. Sonuç olarak, güçlüler astlarının
139
Age, s..348
140
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.348
141
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.349
91
kalıp yargısal izlenimlerini oluşturmaya daha eğilimlidirler. Fiske’nin kuramına destek, iş
durumlarını benzeştirmek için tasarlanmış birçok laboratuvar deneyinden gelmektedir.”142
“Cinsiyet benlik kavramımızda temel bir ögedir. “Bir erkek” ya da “bir kadın”
olduğumuzu bilme, kişisel kimliğimizin özünde bir parçadır. İnsanlar kendilerini genellikle
cinsiyetleriyle tutarlı ilgi ve kişiliklere sahip bireyler olarak algılarlar.”144
5.3.1.Cinsiyet Kimliği
“Bir erkek ya da kadın olduğumuz bilgisi, yani cinsiyet kimliğimiz yaşamın erken
dönemlerinde kazanılır. İki ya da üç yaşlarında çocuklar kendi cinsiyetlerini farkındadırlar ve
bize bir kız mı yoksa erkek mi olduklarını söyleyebilirler. Dört ya da beş yaşlarında,
diğerlerinin cinsiyetini doğru olarak adlandırabilirler. Ancak, çocukların cinsiyet anlayışları
yetişkinlerinkinden farklıdır. Lawrence Kohlberg ve öteki gelişim psikologlarınca yapılan
araştırmalar küçük çocukların şaşırtıcı olarak isterlerse cinsiyetlerini değiştirebileceklerine
inandıkları gerçeğini belgelemiştir.145”
“Bir çalışmada Kohlberg çocuklara bir kız resmi göstererek, onun isterse bir erkek
olup olmayacağını, erkek oyunları oynayıp oynamayacağını, saçını erkekler gibi kestirip
erkekler gibi giyinip giyinemeyeceğini sordu. Dört yaşındakilerin büyük çoğunluğu isterse bir
erkek olabileceğini söyledi. Ancak, altı ya da yedi yaşındaki çocuklar böylesi bir cinsiyetin
dönüşümünün olanaksızlığı konusunda ısrarlıydılar. Kohlberg çocukların cinsiyet
kavramındaki bu değişimin daha genel bir bilişsel gelişim örüntüsünün bir parçası olduğuna
inanıyordu. Resimdeki kızın cinsiyetini değiştirebileceğini söyleyen aynı dört yaşındakiler,
ayrıca bıyıkları kesilerek aile kedisinin bir köpeğe dönüştürülebileceğini söyleyebilirler.
Küçük çocuklar fiziksel dünyayı değişmez olarak görmemektedirler (bir kız bir kız olarak, bir
kedi bir kedi olarak kalır). Yaş ilerledikçe deneyimlerle olgunlaşma birlikte çocukların daha
ileri bir zihinsel gelişim aşamasına ulaşmalarını sağlar. Bu yeni bilişsel gelişim aşamasında,
142
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.349
143
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.350
144
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.355
145
Age, s.355
92
dış görünüşteki değişikliklere karşın, cinsiyet ve öteki fiziksel özelliklerin aynı kaldığını
anlarlar.146”
“Kişinin kendisi hakkında iyi hissetmesi ruh sağlığında anahtar etmendir. Uygunluk
modeline göre, kendine saygı ve psikolojik uyum “uygun” cinsiyet benliği kavramları olan
erkeksi erkek ve kadınsı kadınlarda en yüksek olmalıdır. Androjenlik görüşüne göreyse
146
Age, s.355
147
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.356
148
Age, s.357-358
93
tersine, kendilerini hem olumlu erkeksi hem de olumlu kadınsı özelliklere sahip olarak
algılayan androjenlerde kendine saygı yüksek olmalıdır.149”
5.4.1. Biyoloji
“Cinsiyet farklılıkları çeşitli biyolojik etmenler tarafından etkilenir. Boy uzunluğu, kas
gelişimi, çocuk doğurma ve memeyle besleme yeteneği açısından fiziksel farklılıklar açıktır.
Hem daha doğmamış fetüs hem de yetişkinler üzerinde hormonların etkileri kadar beynindeki
cinsiyet farklılıkları canlı araştırma konularıdır. Evrimsel psikologlar ve sosyal biyologlar,
ayrıca genetik farklılıklarına katkıda bulunduğuna inanmaktadır. Biyoloji yönelimli bilim
adamları erkeklerde fiziksel saldırganlık ve toplumsal baskınlık gibi belirli cinsiyet
örüntülerindeki kültürler arası tutarlılıkların bu davranışlarda cinsiyet farklılıkları için
biyolojik bir desteğe işaret ettiğini düşünmektedirler.151”
5.4.2. Toplumsallaşma
149
Age, s.358
150
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.360
151
Age, s.360
152
Age, s.361
153
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.361
94
“Toplumsallaşma yaklaşımına göre, erkek ve kızların farklı pek çok toplumsal
deneyimleri vardır. Bunlar tutum, ilgi, beceri ve kişiliklerde yetişkinlikte de devam eden
görece kalıcı cinsiyet farklılıklarına yol açmaktadır.154”
Üçüncü bir yaklaşıma göre insan davranışları toplumsal rollerle de değişip bundan
etkilenebilmektedir. “Yetişkinlerin yaşamları aile üyeleri, iş görenler ve topluluk üyeleri
olarak değişik rolleri tarafından yapılandırılır. Buradaki ana fikir önemli birçok toplumsal
rolün iki cinsiyet için farklı olarak tanımlanmış olmasıdır. Aile içinde, insanların genellikle
anne ve babalardan, karı ve kocalardan, erkek ve kız çocuklardan farklı beklentileri vardır.
Çalışma dünyasında, mesleksel roller genellikle cinsiyet damgalıdır: Bakım, tezgâhtarlık ve
ilköğretim geleneksel olarak kadın alanlarıdır: tıp, yapı işleri ve üniversite öğretim üyeliği
geleneksel olarak erkek alanlarıdır. İş örgütlerinde, kadınların iş rolleri toplumsal konum,
saygınlık ve güç açısından genellikle erkeklerinkinden daha düşüktür: Erkek patron, kadın
yardımcıdır.155
“Davranış üzerindeki temel diğer bir etki de hâlihazırdaki toplumsal ortamdır. Bir
adam erkek arkadaşlarıyla konuşmasını dört harfli sözcüklerle tuzlayıp biberleyerek futbol ya
da arabalar hakkında konuşabilir. Fakat yeni bir kız arkadaşla davranışını biraz inceltip
konuşmanın konusunu değiştirebilir. Durumsal bakış açılarının temel varsayımına göre, çoğu
toplumsal davranışlar için erkeklerin ve kadınların potansiyelleri göreve eşittir ve davranışlar
kişisel seçim, başkalarının davranışları ve durumsal bir bağlamın bir işlevi olarak büyük
ölçüde farklılaşabilir.156
154
Age, s.362
155
Age, s.362
156
Age, s.363
157
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.363
95
örneklemleri seçme yeteneğine bağlıydı. Taramacılar için ısrarlı bir sorun, çalışmalardaki
tutarsızlıklardı. Eğer belirli bir etkinlikte 20 çalışma, erkekleri; 10 çalışma, kızları daha üstün
bulmuş ve 10 çalışmada da ikisi arasında bir fark bulamamışsa, hangi sonuca varabiliriz?
Araştırmacılar, eğer çalışmaların çoğunda ortaya çıkmışsa bir cinsiyet farkının
“bulunduğunu” varsayarak bu tutarsızlıkları bir sonuca bağlamak için sık sık bir “oy sayımı”
yaklaşımı kullanmışlardır.158
5.5.2. Saldırganlık
“Bütün dünyada hem çocuk hem de yetişkin olarak erkekler kadınlardan daha
saldırgan olmak eğilimindedirler. Erkek çocuklar kızlardan daha fazla dövüşmekte,
başkalarına küçük düşürücü biçimlerde davranmakta, hakaret etmekte ve saldırganlık içeren
konular düşlemektedirler. Erkekler ayrıca, amaçlarına ulaşmak için fiziksel güç kullanmaya
da kızlardan daha yatkındırlar. Irza geçme, eş dövme ve şiddete dayalı suç istatistikleri bu
gerçeği yansıtmaktadır.159”
5.5.3. Uyma
“Kalıp yargılar kadınları erkeklerden daha boyun eğici, kolay aldanır ve uymacı
göstermektedir. Eagly’ye göre, geleneksel toplumsal roller erkeklerin kadınlardan daha az
etkilenebilir olmalarını gerektirmektedir. Sosyal psikolojik çalışmalar olağan olarak, uyma ve
boyun eğmeyi deneklerin yabancılarla etkileştikleri laboratuvar ortamlarında araştırmıştır.160”
5.5.5. Cinsellik
158
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.364
159
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.365
160
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.366
161
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.367
162
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.368
96
“Cinsellik üzerine araştırmalar insan davranışındaki en büyük ve tutarlı erkek-kadın
farklılıklarından bazılarını kimliklemiştir. Kuşkusuz, erkekler ile kadınların kendi aralarında
küçümsenemeyecek farklılıklar vardır. Cinsellikte gözlenen cinsiyet farkları için birçok
açıklama getirilmiştir. Cinsiyet farklılıklarının nedeni olarak bazı araştırmalar evrimsel
kalıtım ve üreme biyolojisini, başkaları çocukluk toplumsallaşmasını, daha başkaları yetişkin
toplumsal rollerini vurgulamaktadır.”163
Küfür etme ve açık saçık sözcükler bir kadının konuşmasında, bir erkeğinkinde
olduğundan daha iticidir.
163
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.369
164
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.371
165
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s371
97
Kadınlar hakları konusunda daha az, iyi eşler ve anneler olmaları konusunda ise
daha fazla kaygılanmalıdır.”166
5.6.2. İş Bölümü
Son yüzyılda, belki de en keskin değişiklik kadınların ücretli işlere artan kalıtımı
olmuştur. 1940’ta evli kadınların yalnızca %15’i ücretli bir işte çalışıyordu. Bugün, evli
kadınların çoğunluğu ve okul öncesi çocuğu olan annelerin yaklaşık üçte ikisi ücretli işlerde
çalışmaktadır. Ancak yine de kadınlar gerçek yaşam işlerinde eşit ortaklar olmaktan
uzaktırlar. Sekreterlik, hemşirelik ve öğretmenlik gibi, düşük konumlu “kadın” işlerinde
yoğunlaşmaya devam etmektedir. Kısmen işlerin bu cinsiyete dayalı ayrımı yüzünden,
ortalama bir kadın işçi bir erkeğin kazandığı her 1 liraya karşılık 75 kuruş kazanmaktadır.”167
Bugün erkekler daha önceleri “yalnızca kadınlar için” olduğu düşünülen daha fazla
etkinlikte bulunmakta mıdırlar? Böyle değişikliklerin günlük örneklerini bulmak kolaydır.
Erkekleri alışveriş yaparken ya da bir çocuğu parka götürürken görme giderek
yaygınlaşmaktadır. Erkekler bugün çocuklarıyla geçmişte olduğundan daha fazla zaman
harcamaktadırlar. Ancak erkeklerin ev işlerine ya da bazılarının dediği gibi “aile işlerine”
katılımı kadınlarınkiyle karşılaştırıldığında hâlâ çok azdır.”168
“Geleneksel cinsiyet rolleriyle ilişkili ikinci temel görüşe göre, erkekler hem evde hem
de genel olarak toplumda liderler olmalıdır. Kamu kesiminde kadınlar için oy verme hakkını
reddeden, mal mülk edinmelerini yasaklayan ve genel olarak kadını ikinci sınıf yurttaş olarak
tanımlayan yasalar büyük ölçüde tarih olmuştur.”170
166
Age, s.371
167
Age, s.372
168
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.372-373
169
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.373
170
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.374
98
“Kişisel ilişkilerde, erkek egemenliğinin ölçüsünü değerlendirebilmek daha zordur.
Kişisel eğilimler düzeyinde, erkekler ve kadınlar güce yönelik ilgileri ya da güç güdüleri
açısından farklılık göstermemektedirler. Ancak, toplumsal alışkanlıklar geleneksel olarak
çıkma ve evlilik ilişkilerinde erkeğe daha büyük yetki vermektedir.”171
171
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s
99
Uygulamalar
100
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
101
Bölüm Soruları
1) “Bir erkek ya da kadın olduğumuz bilgisi yaşamın erken dönemlerinde kazanılır. İki
ya da üç yaşlarında çocuklar kendi cinsiyetlerini farkındadırlar ve bize bir kız mı? Yoksa
erkek mi olduklarını söyleyebilirler.”
a) Toplumsal roller
b) Cinsiyetlerin işlevleri
c) Cinsellik
e) Cinsiyet kimliği
2) “Bir kişi hakkında kalıp yargılar temelinde mi yoksa onun kendine özgü bir birey
olduğu temelinde mi düşüncemizi belirleyen nedir? Bu konuda belirleyici olan üç temel
etmen vardır.”
b) Kendine Saygı
d) Cinsellik
102
3) “Cinsiyet-benlik kavramları açısından yüksek düzeyde ………………….. kişiler
toplumun belirgin olarak erkeklerle ilişkilendirdiği birçok özellik, ilgi, tercih ve beceriye
sahip olduklarına inanırlar.”
a) Mutlu
b) Erkeksi
c) Pozitif
d) Kadınsı
e) Negatif
a) Toplumsal roller
b) Toplumsallaşma
c) Toplumsal durumlar
d) Çok rollülük
e) Biyoloji
b) Ailelerce belirlenir .
103
6) Toplumsal cinsiyet damgalaması nedir?
9) Geleneksel cinsiyet rolleriyle ilişkili ikinci temel görüşe göre, erkekler hem evde
hem de genel olarak toplumda liderler olmamalıdır. (D/Y)
Cevaplar
104
6. LİDERLİK I
105
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
106
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
107
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
108
Anahtar Kavramlar
Liderlik
109
Giriş
Bu bölümde sosyal psikoloji konuları içinde sosyal gruplar ve daha genel olarak
toplum açısından önemli bir kavram olan liderlik konusu aktarılmaya çalışılacaktır. Liderlik
kavramının tanımı ve kapsamı, temel liderlik özellikleri ve bir lider de bulunması gerekli olan
özellikler, liderlerin ortaya çıkışı ayrıntılarıyla ortaya konulmaya çalışılacaktır.
110
6. Liderlik I
İnsan tek başına yaşamını idame ettirebilen bir varlık değildir. İnsanlar bilinen en eski
zamanlardan beri küçük ya da büyük sosyal gruplar, topluluklar yani bir toplum içerisinde
yaşayabilmektedirler. “Grup oluşturmadan insanların birey olarak bütün istek ve ihtiyaçlarını
karşılaması mümkün değildir. Araç-amaç döngüsü içerisinde insanlar grup olarak yaşayıp ve
bunun doğal sonucu olarak grubu yönetecek ortak hedefe götürecek kişiye ihtiyaç
duyarlar.”173 Kimi zaman liderler soy esasına dayalı, kimi zaman kahramanlık gibi vasıflarına
dayalı bazen kutsal vasıfları nedeniyle bulundukları toplumların liderleri olmuşlardır. İnsanlar
kendilerini yönlendirecek, yönetecek onları koruyup kollayacak bir iradeye, bir güce
bağlanmak onun himayesinde olmak istemişlerdir. Bugün modern toplumlarda da liderlere
benzeri roller atfedilmektedir. Ancak demokratik seçimler gibi teamüller işletilerek liderlerini
seçimlerle belirlemektedirler. Şimdi liderlik kavramına ve tanımlamalarını inceleyebiliriz.
172
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2009, s.345
173
Yrd. Doç. Dr. Yaşar Barut - Yrd. Doç. Dr. Mürsel Akdenk, Sosyal Psikoloji, Edt. Prof. Dr. Hamit Coşkun,
Lisans Yayıncılık, İstanbul 2012, s. 210
111
Kısacası lider, başkalarını etkileyebilen, nereye, nasıl gidileceğini gösteren, hedef ve misyon
koyan yani yol gösteren bir kişidir.”174
“Liderlik, genel olarak daha çok inanmayı, etkilemeyi, cesareti, bilgiyi, zekâyı,
analitik ve yaratıcı düşünmeyi, vizyon oluşturmayı vb. ifadeleri içeren bir kavramdır.
Tanımlar da genellikle bu ifadeler çerçevesinde yapılmıştır. Gerçekten de liderlik, üzerinde en
fazla araştırma yapılan ama buna rağmen en az anlaşılan bir konudur. Warren Bennis’e göre
liderlik konusunda 350’den fazla tanım vardır bu tanımlara yenileri de eklenmektedir.
Liderlikle ilgili olarak yapılan bu tanımların hepsini burada yazmamıza ve açıklamamıza
imkân yoktur. Yalnızca bu kavramın anlaşılmasını sağlayan birkaç tanım üzerinde duracağız.
Sosyal bilimler literatüründe liderliğin üç temel anlamı vardır:
Ayrıca liderlik iki sözcüğü kapsayan bir bağlantısal kavramdır. Yani etkileyen organ
ve etkilenen kişiler. Liderlik kelimesinin sözlük anlamı “yöneten, sürükleyen, önde giden”
demektir. Eğer sözcükteki dar anlamlar çerçevesinde kalırsak “lideri” iyi tanımlamış oluruz.
Çünkü lider, sadece gruplara liderlik eden değil, aynı zamanda geniş insan kitlelerine amaç ve
hedefler gösteren kişidir.175”
174
Yrd. Doç. Dr. Yaşar Barut - Yrd. Doç. Dr. Mürsel Akdenk, a.g.e., s. 210-225
175 175
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.348
176
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.348-349
112
6.2. Liderde Bulunması Gerekli Olan Özellikler
“Bir kimse belirli liderlik niteliklerine sahip olmakla lider olmaz. Bu kimsenin aynı
zamanda liderliğin gerektirdiği belirli birtakım kurallara da uyması gerekir. Bu kuralların
bazıları şunlardır.177”
Kişi Kendisini Tanımalı ve Geliştirmelidir: Lider olan bir kimse, önce kendini
tanımalı sonra da her alanda kendini geliştirmelidir.
Kişi Yeterli Bir Bilgiye Sahip Olmalıdır: Liderlik için bilgi, bir temel taştır.
Bunun için lider olan kimse, geniş bir bilgi sahibi olmalıdır.
Kişi Yerinde Kararlar Vermelidir: Gerçekten lider olacak kimse, anında, yerinde
karar verip ve bu kararı da hemen uygulamaya koymalıdır.
Kişi Her Zaman Bir Lider Gibi Davranmalıdır: Lider olacak kimse her zaman
grup üyelerine karşı bir lider gibi davranmalıdır.
“Uygun koşutlarda hemen hepimiz liderlik yapabiliriz, ancak bazı bireyler bu konuda
diğerlerinden daha beceriklidir. Liderlik, en iyi liderlik tarzıyla işin gerektirdiği şeylerin
etkileşimi olarak açıklanır; işin niteliğine göre bir liderlik tarzı diğerlerinden daha etkili
olabilir. Liderler ancak takipçiler olduğu sürece var olurlar.”178
“İlk Çağlardan beri insanlar başarılı liderlerin önemli özelliklerini analiz etmeye
çalışmışlardır. Yapılan araştırmaların birçoğunda ortak olan özellikler olarak üstün zekâ,
analiz ve sentez yapabilme kabiliyeti, düşüncelerini iyi bir biçimde aktarabilme yeteneği ve
amaçlara karşı sebatkârlık tüm önderlerde görülen ortak nitelikler olarak göze çarpmıştır!
Liderin on iki temel kişilik özelliği şu şekilde sıralanmıştır:”179
177
Prof. Dr. Salih Güney, Age,s.365
178
Yrd. Doç. Dr. Yaşar Barut - Yrd. Doç. Dr. Mürsel Akdenk, a.g.e, s. 210-225
179
Yrd. Doç. Dr. Yaşar Barut - Yrd. Doç. Dr. Mürsel Akdenk, a.g.e., s.211-212
113
KİŞİLİK ÖZELLİĞİ AÇILIMI
Liderlerin birtakım özellikleri vardır. Çoğu zaman o yüzden aslında lider olurlar. En
hafif ifadesiyle çevresindekiler de liderlerinde kusursuz, takdir edilecek, sembolleşecek,
herkesi sürükleyecek özellikler görmek isterler. Hatta bu yönde algılar oluşturulur, lidere
kahramanlık özellikleri giydirilmek istenir. Aşağıda bu bağlamda ifade edebileceğimiz liderlik
114
üzerine yapılan çalışma ve araştırmalardan damıtılan ve herkesin her durumda liderlik
sorumluluğunu üstlenebilmesi için temel özellikler olarak düşünülen yedi kapasite aşağıda
belirtilmektedir. Liderlik bu kapasitelerin kişide bir arada bulunması ile meydana gelen
sinerjik bir özellik olduğunu söyleyebiliriz. 180 Ancak bu özellikler en üst düzeydeki bir
anlamda idealize edilmiş lider özellikleridir. Tüm liderlerde aynı düzeyde ya da özelliklerin
tümünün görülebilmesi çok nadir olduğu da bir gerçektir.
180
Goleman’dan aktaran: Yrd. Doç. Dr. Yaşar Barut - Yrd. Doç. Dr. Mürsel Akdenk, a.g.e., s. 213
181
Yrd. Doç. Dr. Yaşar Barut - Yrd. Doç. Dr. Mürsel Akdenk, a.g.e., s. 214-215
115
Lider, bireyleri ortak hedeflere yönelten, hedefleri benimseten, bireyler arası ilişkileri
oluşturan dağınık güç ve bilgiyi bir araya toplayıp sinerji meydana getiren, hedeflerin
gerçekleştirilmesi için gereken yönetimi gerçekleştiren kişilerdir.182
Liderler, grup içindeki karşılıklı ilişkilerin bir ürünü olarak, uygun şartların hazır
olmasıyla ortaya çıkarabilirler. Burada lider, resmî olarak değil, gayriresmî olarak grubun
arzusuyla ortaya çıkar.
Liderliğin ortaya çıkışı ile ilgili olan bu iki koşulu bir arada düşünüp, şöyle bir
açıklama yapabiliriz: Hangi toplum ve sosyal düzen olursa olsun, liderler şartlar uygun
olduğunda hemen ortaya çıkarlar ve tüm engelleyici faktörleri aşarak amaçlarına ulaşırlar.”183
“Liderliğin tanımı için genel bir yaklaşım, bu kavramın kullanılan farklı etkileme
biçimleriyle eş anlamda tutulmasıdır. Böylece grubun işleyişi ile ilgili tüm alanda birbirlerini
etkilemede eşit derecede etkili ya da etkisiz kişiler grubunda bir liderden söz edilemez. Bir
kişinin meslektaşları arasında diğerlerinden daha etkili olduğu durumlarda bile etki, bu kişinin
o makamı özel biçimde kullanışından çok, toplumsal yapıdaki durumundan geliyorsa, bu kişi
de lider değildir. Kimi zaman bazı kavramlar liderlik terimi ile eş anlamda
kullanılmaktadır.”184 Liderlik ile bu kavramlar arasında büyük farklılık vardır. Liderle aynı
kullanılan kavramları aşağıda açıklamaya çalışacağız.
“Askeri anlamda sıkça birbirinin yerine kullanılan bu iki kavram birbirinden farklıdır.
Komutan, rütbe, kıdem, görev ve makamına dayanarak astları üzerinde yetkilerini kullanır.
Bu yetki, kanun, yönetmelik ve emirlerle belirlenmiştir. Bir komutan verilen bu yetkilerin
dışına çıkamaz. Ayrıca bir komutanın emrindeki grubun sayısı yasalarla belirlenmiştir.
182
Yrd. Doç. Dr. Yaşar Barut - Yrd. Doç. Dr. Mürsel Akdenk, a.g.e., s. 215
183
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.356
184
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.350
116
Hâlbuki bir liderin yetkisi kanun, yönetmelik ve yasalarla belirlenmemiştir. O yetkisini, kendi
özellik ve davranışlarından almaktadır.”185
“Günlük dilde bu iki kavram birbirinin yerine çok kullanılmaktadır. Bundan dolayı da
birbirlerine karıştırılmaktadır. “Şef” kavramı, genellikle kamu ve ordu yönetimindeki yönetici
terimi ile aynı anlamda kullanılmaktadır. İşletmelerde ise şef terimi, kısım şefi, atölye şefi,
bölüm şefi şeklinde kullanılmaktadır. Şef ve lider kavramlarının birbirine karıştırılması büyük
ölçüde yönetim tarafından atanan kimselerin liderlik niteliklerini kendilerinde
toplamalarından kaynaklanmaktadır. Lider ve şef kavramlarının aynı anlamda olduğunu
söyleyen bilim adamları olduğu gibi, tersini savunan bilim adamları da vardır. İki kavramın
aynı anlamda olduğunu söyleyen Gilles Ferry, görüşlerini şöyle açıklamaktadır: Şef, kişiliği
ve kendisine verilen görevi gereği, diğer insanlardan farklı pozisyona sahiptir. Şef kavramı,
otoriter bir anlam taşıdığından insanlar artık bunun yerine psikolojide lider kavramını daha sık
kullanmaktadır. Bu görüş kabul edilince, şu anlam da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Şef
kavramı daha otoriter, lider kavramı ise nötr bir özelliğe sahiptir. Şef ile liderin birbirinden
farklı olduklarını söyleyen bilim adamları ise şu noktalar üzerinde durmuşlardır:187
“Lider personeline ve iş birliği yaptığı kimselere yol gösterir, şef ise çalıştığı
kimseleri sürekli tedirgin eder.
Lider birlikte çalıştığı kimselere çalışma şevki aşılar, şef ise yalnız kayıtsızlık
duygusu veya korku uyandırır.
Lider, ben duygusundan uzak biz duygusu ile hareket eder, şef ise daha çok
ben duygusu ile hareket eder.”
185
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.351
186
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.354
187
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.354-355
117
6.4.4. Popüler Kişi ve Lider
“Ülkemizde ‘Lider’ denilince akıllara hemen siyasi parti liderleri gelmektedir. Batı
ülkelerinde ise bu kavram genelde iş hayatı liderliği olarak algılanmaktadır. İş hayatındaki
hızla değişen ihtiyaçları karşılayabilmek, acımasız rekabet ortamında gelişimi sürdürebilmek,
işletmenin sürekliliğini sağlayacak temelleri kurup yaşatabilmek ve çalışanların
potansiyellerini ortaya çıkararak performansı artırabilmek için, bugün yöneticilerin birer lider
yönetici olması gerektiği vurgulanmaktadır. Yönetim, yönetici liderlik ve lider kavramları
genel hatları ile birbirine yakın kavramlardır. Ancak bu kavramlar arasında yukarıda
görülebileceği gibi önemli ve anlamlı farklılıklar vardır. Öncelikle liderlik, bir kişiyi değil bir
süreci ifade etmektedir. Yönetici pozisyonundaki kişi, insanları grup veya örgüt hedeflerine
doğru yönlendirmekte yetersiz kalabilir. Böyle bir etkilemeyi gerçekleştiremeyebilir.
188
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.365
189
Tanıl Kılınç, Yöneticilik ve Önderlik, Karizma dergisi, Sayı:5, Eylül 1984, s.6.
190
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.353
118
Yöneticilik rolü olmayan liderler olduğu gibi, liderlik niteliklerine sahip olamayan
yöneticilerde olabilir.”191 Aşağıdaki tabloda yönetici ve lider özellikleri kıyaslanmaktadır.
Lider tüm grup üyeleri tarafından izlenen kişidir. Yöneticilerin hepsi lider değildir.
Yöneticinin davranışları grubu oluşturan üyelerin büyük çoğunluğu tarafından benimsenmesi
gerekmez. Lider ise grubun tamamı veya çok büyük çoğunluğu tarafından izlenilen, takip
edilen, peşinden gidilen kişidir.
Lider ile yönetici arasındaki önemli farklardan birisi de; lider grup üyeleri
tarafından duygusal olarak benimsenmiş kişidir. Yönetici benimsenmeyebilir.
191
Yrd. Doç. Dr. Yaşar Barut - Yrd. Doç. Dr. Mürsel Akdenk, a.g.e., s. 216-217
192
Yrd. Doç. Dr. Yaşar Barut - Yrd. Doç. Dr. Mürsel Akdenk, a.g.e., s. 217
193
A.g.e., s.217
119
Uygulamalar
120
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
121
Bölüm Soruları
a) Cesaret
b) Bilgi
c) Vizyon oluşturma
d) Fiziksel özellikler
e) Analitik düşünme
a) Lider, ben duygusundan uzak biz duygusu ile hareket eder; şef ise daha çok ben
duygusu ile hareket eder.
b) Liderler yeri geldiğinde otoriter olabilirler; şefler ise zaten otoriteden beslenirler.
c) Lider birlikte çalıştığı kimselere çalışma şevki aşılar; şef ise yalnız kayıtsızlık
duygusu veya korku uyandırır.
e) Lider personeline ve iş birliği yaptığı kimselere yol gösterir; şef ise çalıştığı
kimseleri sürekli tedirgin eder.
122
3) “Bir kimse belirli liderlik niteliklerine sahip olmakla lider olmaz. Bu kimsenin aynı
zamanda liderliğin gerektirdiği belirli birtakım kurallara da uyması gerekir.”
4) “İlk Çağlardan beri insanlar başarılı liderlerin önemli özelliklerini analiz etmeye
çalışmışlardır. Bu bağlamda bir yaklaşıma göre liderin on iki temel kişilik özelliği
belirlenmiştir.”
e) Esnek olma, kolay uyum sağlayabilme, değişime açık olma, çeşitlilikten hoşnut
olma
123
“Liderlik” ilgili aşağıdaki tanımlamaları doğru veya yanlış olarak belirtiniz?
Cevaplar
1)d, 2)b, 3)b, 4)a, 5)e, 6)D, 7)Y, 8)D, 9)D, 10)D
124
7. LİDERLİK II
125
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
126
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
127
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
128
Anahtar Kavramlar
Liderlik
Güç tipleri
129
Giriş
130
7.1. Liderliğin Kazanılmasına İlişkin Görüşler
Liderlerin ortaya çıkışı gibi, liderliğin kazanılması konusu da bilim adamlarının en çok
üzerinde tartıştığı ve araştırma yaptığı alanlardan biri olmuştur. Bazı bilim adamları liderliğin
doğuştan sahip olunan nitelikler olduğunu, bazıları da eğitim ve deneyimle kazanılan
nitelikler olduğunu savunmuşlardır. Her iki görüşün de haklı olduğu taraflar var, ama bizim
sorunumuz bu konudaki güçlüğü yenmek değildir. Liderliğin kazanılmasına ilişkin başlıca
iki görüş vardır.”194
1930’dan önceki yıllarda çoğu kimse, bazı insanların doğuştan liderlik yetenek ve
özelliklerine sahip olduğuna inanıyordu. Yani bu görüş çoğu kimse tarafından kabul
görüyordu ve liderlik niteliklerinin geliştirilemeyeceğini kabul etmişlerdi. Bunun bir Allah
vergisi olduğuna inanmışlardır. Doğuştan sahip olunan nitelikler konusunda belirtilmesi
gereken bir husus, bu niteliklerin kalıtımsal olarak bir ailenin bireylerinden diğerlerine
geçtiğidir. Doğuştan getirilen nitelikler konusunda mutlaka kalıtımın rolü büyüktür ancak
çevresel ve eğitimsel faktörleri unutmamak gerekir.195 Yine de bazı insanların doğuştan gelen
lider vasıfları da dikkat çekici olabilmektedir. Örneğin Atatürk’ün doğuştan gelen bir lider
olabilecek yetenekleri ve nitelikleri vardır.
Liderlik konusunda diğer bir görüş de eğitim ve deneyimle kazanıldığına kabul eden
görüştür. “Bu görüş, liderlik niteliklerinin sonradan kazanılamayacağını benimseyen,
doğuştan liderlik teorilerinin tersine, lider rolünü oynayan bir kişinin yetiştirilebileceğini veya
en azından bazı liderlik niteliklerinin geliştirilebileceğini kabul eder. Bu konuyla ilgili olarak
Chri Argyrıs şunları söylemiştir: “Bazı yetenekler kalıtım yoluyla geçer. Daha önemli bir
kısmı, diğer kişilerle olan karşılıklı ilişkilerle geliştirilir ve öğrenilir. Bu durum, liderlik gibi
yetenekler için özellikle doğrudur. Doğuştan gelen liderler yoktur. Bir liderin kişiliği
muhtemelen aile hayatı sırasında ve bu kişiliğini uygun bir şekilde ifade edebileceği
durumlarda gelişmiştir. Bu görüşe göre, liderlikle ilgili bazı yetenekleri eğitim ve deneyimle
kişilere kazandırmak mümkündür. Liderlik üzerinde ailenin rolü gerçekten büyüktür.
Çocuklar hayatlarının ilk derslerini ve eğitimlerini ailelerinden alırlar. Ailelerdeki bu ilk
eğitim daha sonra öğrenilecekler için bir temel oluşturur. Tabii ki temel çok iyi olursa, yapı da
ona bağlı olarak çok sağlam olur. Yani sağlam bir kişiliğe sahip olan kimse liderliğe ilişkin
birçok fonksiyonu da rahatlıkla yerine getirebilir. Aile içinde anne ve babaların çocuklarına
karşı olan olumlu veya olumsuz tutumları, onların liderlik yeteneklerinin gelişmesinde önemli
ölçüde etki yapmaktadır. Ama şunu da belirtmek gerekir ki aile, bireyin kişiliğinin oluşmasına
etki eden tek sosyal grup değildir.”196
194
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.357
195
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.357
196
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.357-358
131
7.2. Liderlik ve Geliştirme Süreci
“Liderlik doğuştan mı yoksa sonradan eğitim öğretimle kazanılan bir durum mu?” Bu
soru sosyal bilimciler arasında hep tartışma konusu olmuştur. Ancak her şeye rağmen
üzerinde hemfikir olunan temel nokta şudur: Liderlik için doğuştan bazı özelliklere sahip
olmak gerekir. Sahip olunan bu özellikler eğitim-öğretimle geliştirilmelidir. Kısaca
belirtecek olursak liderlik hem doğuştan hem de çevresel faktörlere bağlı olarak oluşan
ve gelişen bir durumdur. Burada üzerinde durulması gereken eğitim öğretimle liderliğin
gelişim boyutudur. Zaten insan doğuştan bazı liderlik özelliklerine sahip değilse, grubu
etkileyip peşinden sürüklemesi mümkün değildir. Liderliğin gelişim süreci önce ailede başlar.
Anne ve baba lider olacak kişiye önemli katkılarda bulunur. Örneğin, doğru konuşmayı,
dürüst olmayı, başkasının hakkına riayet etmeyi, saygılı ve hoşgörülü davranmayı bireyler
öncelikle ailesinden öğrenir.197
Dürüst olma
Cesaretli olma
Sözünde durma
Güvenilir olma
Sabırlı olma
Kararlı olma
Bağımsız düşünebilme
Değişim yaratabilme
197
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.360
198
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.360-361
132
Takipçileriyle iyi geçinebilme
Takipçilerini yetiştirebilme
Bilgili olmalı
Risk üstlenebilme
Liderlik yöneticilik gibi sadece resmî organizasyonlara has bir süreç değildir. Belirli
bir grubu belirli bir amacı gerçekleştirmek için belirli bir kişinin arkasından gitmesiyle
liderlik süreci başlamış olur. Liderliğin gerekli olduğu başlıca durumlar şunlardır:
Organizasyon: İnsanlar bir amaç doğrultusunda bir araya gelerek bir grup
oluşturduklarında, bu gruba yön verecek, örgütleyip bir plan dâhilinde harekete geçirecek,
karmaşayı önleyecek birinin varlığına ihtiyaç duyulur.
133
Gelişim: İyi bir lider kendini sürekli geliştirirken bu gelişimden grup da olumlu
yönde etkilenecektir.
Sonuca Varmak: Ortak bir hedef ve iyi bir organizasyonla sonuca en etkin şekilde
ulaşılır.
Büyük insan kitlelerini etkileyerek peşinden sürükleyen liderlerin, grup içinde yerine
getirmesi gereken birçok rol ve işlevler vardır. Bir liderin birden fazla rolü olabilir veya bir
liderin davranışı birçok amaca yönelik olabilir. Yine farklı zamanlarda olumlu ve etkili
modeller oluşturacak grubun amacına ulaşılmasını sağlayan değişik kişiler ortaya çıkabilir.
Benne ve Sheats grup üyelerinin rollerine ilişkin bir sınıflama yapmışlardır. Bu sınıflama 27
değişik rolden oluşmaktadır. Bu roller değişik zamanlarda liderler tarafından da yerine
getirilebilir. Bu roller üç grupta incelenmektedir:199
Genişletici Kaybedici
Kişisel Roller
199
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, Ekim 2009, s.362
134
“Liderlik rolü, grupla ilgili diğer rollerden tamamen farklıdır. Liderlik rolü grupla
ilgili sonuçları olan birçok durumlarda daha kesindir. Bu nedenle diğer rollerden daha çok
zorunluluk ve sorumluluk gerektirir. İşte bu zorunluluk ve sorumluluktan dolayı, liderin
davranışlarının hoşgörü sınırları dardır. Bunun için liderin grup kurallarına bağlı kalması
zorunludur.”200
“Lider konumunda bulunan bir kişi sahip olduğu yetenek ve özelliklere takipçilerin
ihtiyaç ve isteklerinin karşılanması ve liderlik yaptığı grup, işletme ya da toplumun
amaçlarının gerçekleştirilmesine yönelik bazı rolleri vardır. Bu rolleri göreve ilişkin ve
duygusal roller olmak üzere iki temel grupta toplamak mümkündür: 201
200
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.363
201
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.363
202
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.363
203
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.363
204
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.370
205
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.370
135
vermeden kaynaklanan güçlerini kullanarak astlarını belirlenen amaç ve hedefler
doğrultusunda harekete geçirebilirler.206
Cezalandırma Gücü: Ödüllendirme gücünün tam tersi olan bir güç türüdür.
Liderin, astlarını cezalandırma yetkisinin olduğunu ifade eder. Cezalandırma gücü, korkuya
dayanmaktadır. Bu nedenle astları korkutan her şey bir güç kaynağıdır. Bu güç,
organizasyonlarda tenzili rütbe, işe son verme, başka göreve atama, eleştirme, ücret artışı
yapmama vb. cezalandırmaya ilişkin davranışları kapsamaktadır.207
Uzmanlık gücü: Liderin göreve ilişkin belli bir bilgi ve becerisinin olması
sonucunda ortaya çıkan güç türüdür. Burada da astların lideri algılaması önemlidir. Eğer bir
lider ya da yönetici bilgili ve tecrübeli olarak biliniyorsa onun astlarını etkilemesi kolay olur.
Kısaca belirtecek olursak, liderin görev konusunda gerçek bir uzman (sorun çözücü, bilgi
kaynağı) olması, astları etkileyebilmesini önemli ölçüde kolaylaştırmaktadır.208
Beğeniye Dayanan Güç (Karizmatik Güç): Liderin kişilik özellikleri ile ilgili bir
güç türüdür. Astlar, saygı duyup beğendikleri liderlerin emirlerini daha kolay yerine getirirler.
Burada biçimsel bir unvan veya pozisyondan ziyade, liderin kişisel özellikleri önem
kazanmaktadır. Liderin kişiliğinin yönettikleri insanlara ilham vermesi, onların arzu ve
ümitlerini dile getirmesi bu gücün temelini oluşturmaktadır. Bu güç sayesinde astlar
liderlerinin tutum ve davranışlarını daha kolay benimserler.209
206
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.370
207
Prof. Dr. Salih Güney, Age,s.371
208
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.371
209
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.371
210
Prof. Dr. Salih Güney, Age,s.372
136
1. “Kişinin Kendisini Tanıması: Bu yetkinliğin üç temel özelliği vardır.
a. Duygusal açıdan benlik bilinci sahibi olma: Kişilerin benlik bilinçlerinin gelişmiş
olması durumunda insanlar kendilerini daha iyi tanır, gözlemleyebilir ve davranışlarını kendi
yararına düzenleyebilir.
b. Açık ve dürüst olmak: Liderliğin kesinlikle var olması gereken temel özelliği
dürüstlüktür. Dürüst olmayan bir kişi gruba, işletmeye ya da topluma liderlik yapması
mümkün değildir. Liderler kendi düşüncelerini ya da duygularını açık bir şekilde takipçilerine
aktarırlar. Herhangi bir gizliliğe ihtiyaç duymazlar. Hataları varsa bunu tereddütsüz kabul
ederler.
211
Prof. Dr. Salih Güney, Age,s.372
137
karşısında inisiyatiflerini kullanarak duruma hemen hâkim olurlar. Bu yolla kendilerine ve
takipçilerine avantajlar sağlarlar.
f. İyimser olma: İyimserlik, olayların iyi taraflarını görmeyi ifade eden kişisel
yetkinlik özelliğidir. İyimser olan bir lider, olumsuzluklarla karşılaştığında hemen kötü duygu
ve düşüncelere ya da karamsarlıklara kapılmaz, mevcut imkân ve fırsatları görüp
olumsuzlukları gidermeye çalışır. Takipçilerine de olumlu yaklaşır ve onların işlerini iyi
yapacaklarına inanır.”212
Duygusal zekâ yetkinliğinin iki temel boyutundan bir diğeri olan toplumsal yetkinlik
ise; başkalarını anlama ve onlarla girilen ilişkileri ifade etmektedir. Bu da kendi arasında iki
kategoriye ayrılmaktadır.
a. Takipçiler için esin kaynağı olma: Takipçileri için geleceğe yönelik çekici amaç
ve hedefler belirleyip onlar için yol gösterici olmaktır.
212
Prof. Dr. Salih Güney, Age,s.373
213
Prof. Dr. Salih Güney, Age,s.373
214
Prof. Dr. Salih Güney, Age,s.373
215
Prof. Dr. Salih Güney, Age,s.374
216
Prof. Dr. Salih Güney, Age,s.374.
138
takipçilerinin güçlü ve zayıf yönlerini bilirler. Zayıf yönlerin geliştirmesi konusunda imkânlar
hazırlamanın yanında takipçileri teşvik de ederler.
d. Değişimin başlatıcısı olma: Değişime önayak olmayı ifade eder. Değişime önem
veren liderler, değişimin gerekli olduğunu bilir ve statükoya karşı çıkar ve gurubun ya da
toplumun yararına olan yeniliği desteklerler.
f. Ekip çalışması ve iş birliği: Orta çalışmayı ifade bir özelliktir. Liderliğin önemli
olan özelliklerinden biri de takipçileri arasında iş birliği oluşturmaktır.”217
217
Prof. Dr. Salih Güney, Age,s.373
139
Uygulamalar
140
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
141
Bölüm Soruları
1) “Liderliğin ve niteliklerinin kazanılmasına ilişkin başlıca iki görüş vardır.”
a) Seçim
b) Kamuoyu yoklaması
a) Uzmanlık gücü
b) Yasal güç
c) Karizmatik güç
d) Ödüllendirme gücü
e) Teşvik gücü
a) Organizasyon
c) Temsil edilme
d) Yasalar yapabilmek
e) Sonuca varmak
142
4) Aşağıdaki özelliklerden hangisi liderlerin en dikkat çekici yönlerinden birisini
oluşturmaktadır?
5) “Liderin göreve ilişkin belli bir bilgi ve becerisinin olması sonucunda ortaya çıkan
güç türüdür. Burada da astların lideri algılaması önemlidir. Eğer bir lider ya da yönetici bilgili
ve tecrübeli olarak biliniyorsa onun astlarını etkilemesi kolay olur. Kısaca belirtecek olursak,
liderin görev konusunda gerçek bir sorun çözücü, bilgi kaynağı olması, astları
etkileyebilmesini önemli ölçüde kolaylaştırmaktadır.”
a) Karizmatik güç
c) Ödüllendirme gücü
d) Yasal güç
e) Uzmanlık gücü
7) Liderliğin kazanılmasına ilişkin başlıca iki görüş vardır. Bunlar, doğuştan sahip
olunan nitelikler açısından liderlik ve eğitim ve deneyimle kazanılan nitelikler açısından
liderliktir. (D/Y)
9) Duygusal zekâ yetkinliğinin iki temel boyutu vardır: Bunlar: Kişisel yetkinlik ve
toplumsal yetkinliktir. Bunlardan birincisi olan kişisel yetkinlik, kişinin kendisini tanıması ve
yönetmesini içermektedir. Kendi arasında iki kategoriye ayrılır. Kişinin kendisini tanıması ve
kendini yönetmesidir. (D/Y)
143
Cevaplar
144
8. KİŞİLER ARASI ÇEKİCİLİK VE YAKINLIK
145
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
146
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
147
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Kişiler arasındaki
Okuyarak ve araştırarak
Hangi şartlarda kişiler arası etkileşimlerin önemini
etkileşimler oluşur? kazanım geliştirilecektir.
kavrayabilir.
148
Anahtar Kavramlar
Çekicilik
149
Giriş
Bu bölümde sosyal psikolojik unsurlar içermesi bakımından dikkati çeken kişiler arası
çekicilik ve yakınlık konuları işlenmektedir. İnsanların birbirine yakınlık göstermelerinin,
birbirlerini çekici bulma nedenleri incelenmektedir.
150
8. Kişiler Arası Çekicilik Ve Yakınlık
Sosyal psikolojinin genel itibarıyla kişiler arası etkileşim süreçlerini incelediği daha
önceki derslerde ifade edilmişti. Bu anlamda kişiler arası etkileşimlerin hangi gerekçe ya da
faktörlerle meydana geldiğini anlamak bu hafta konusu için önemli bir başlangıç olacaktır.
İnsanlar neden birbirilerine yakınlık hissederler? Kişiler arası çekicilik ne anlamlar
içerir? Hangi şartlarda kişiler arası etkileşimler oluşur? Sevgi, aşk gibi duygusal
birliktelikler insan davranışları üzerinde ne gibi etkilere sahiptir? Kısaca insan
davranışlarının oluşumunda olumlu ya da olumsuz etkili motivasyon üreten ve söz konusu bu
motivasyona bağlı oluşan davranışlar nasıl oluşurlar?
“İnsanlar zaman zaman içine kapanık bir şekilde yaşamayı tercih edebilirler. Böyle
kişilerin içsel dünyaları oldukça geniştir ve bu alanlara başka insanları pek dâhil etmek
istemezler. Bütün bunlara rağmen içsel dünya alanı zaman içinde farklılıklar gösterebilir.
İnsanlar uzun süre kendi iç dünyalarına gizlenip yaşayamazlar. Çünkü sosyal yaşamlarında
çevrelerindeki insanlarla daima ilişki içindedirler. Bu ilişkilerde bir denge ararlar. Eğer
aradıkları dengeyi bulurlarsa bu insanlara yakın olmak isterler. Aksi durumda içine kapanık
yaşamayı tercih ederler.”219
“Çekicilik, bir kişinin başka birisinden hoşlanması sonucu ortaya çıkan beğenirlilik
derecesidir. Çekiciliğin oluşmasında kişilerin cazibesi, albenisi, aurası (dışa verilen enerji)
etkili olan özelliklerdir. Bu özellikleri taşıyan kişinin etkisinde kaldığımızda onunla tanışmak,
ona yakın olmak ve onunla daha çok zaman geçirmek isteriz. Arkadaşlıkların oluşmasında
çekicilik özellikleri temel şartlardan biridir. İnsanların birbirlerine çekici gelmeleri, algılama
zeminlerindeki şablona uygunlukla yakından ilgilidir. Eğer karşımızdaki kişiler bizim
algılama zeminimizdeki özelliklere uygun ise bize çok çekici gelir ve biz onunla arkadaşlık
ederiz. Eğer değilse onunla uzak durmaya çalışırız. Bazen çevresel faktörlerde (kültürel
218
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, Ekim 2009, s.47
219
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.47
151
değişmeler gibi) etkili olabilir. Örneğin, tercih edilenlerin değişmesinde modanın etkisinin
olması gibi.”220
“Birbirlerine yakın olanlar, uzak olanlara göre daha kolay ulaşılabilirlik sürecine
girebilirler. Birbirlerine yakın olanlar daha kolay ilişki kurup arkadaş olabilirler. Örneğin,
akraba olanların, aynı sınıfta olanların, aynı sınıfta okuyanların, yurtlarda yan yana
odalarda kalanların kolay ve kısa sürede yakınlaşıp arkadaş olmaları gibi, insanlar,
genellikle arkadaşlıklarını bildik, tanıdık ve aşina oldukları kişiler arasında seçerler. Tabii
şunu söylemek sanırız yanlış olmaz; insanlar tanımadıkları kişiler arasından genellikle
arkadaş seçmezler, tanıdıklarımızla olumlu ya da olumsuz ilişkiler kurarlar.”222
“Etkileşim beklentisi olanlar birbirlerine daha çok çekici gelirler. Eğer birisiyle bir
etkileşim içinde olursak o kişinin olumlu yönlerini daha fazla ön plana çıkarırız, olumsuz
yanlarını ise görmemezlikten geliriz. Böyle durumlarda insanlar genellikle etkileşimlerin
olumlu yönde olacağına inanırlar. Çünkü insan etkileşime girmeden karşısındakini pozitif
olarak kafasında kurgulamıştır. Etkileşim beklentisi içinde olduğumuz kişilerle karşılaşmak
için devamlı olarak ortam ya da fırsatlar yaratmaya çalışırız.223”
“Sosyal yaşamımızda bir insanı ne kadar fazla görür ve karşılaşırsak onun hakkında o
kadar çok daha fazla bilgiye sahip olur ve onu daha iyi tanırız. Bunun sayesinde o kişinin
hangi durumlarda hangi tepkileri gösterebileceğini az çok tahmin etmeye çalışırız. Bu
kişilerin kızabileceği durumları mümkün olduğunca yaratmamaya çalışarak ona yakın olmayı
başarabiliriz. Böyle durumlar insanların birbirlerini sevmelerini yüzde yüz sağlamaz ama
220
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.48
221
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.48
222
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.49
223
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.49
152
birbirlerine yakınlaşmalarını ve anlaşmalarını kolaylaştırır. Eğer ilişkiler doyurucu ve olumlu
yönde ise iyi arkadaşlıklar doğabilir.224”
“Bu konuda yapılan çalışmalar, aşina olunan kişilere karşı sevginin kolay oluştuğunu
göstermiştir. Aşina olunan kişilere karşı zamanla olumlu duygular (tabi olumsuz da olabilir)
oluşabilir. Bazen çok aşina olduğumuz bir kişi tanıdığımız şeklinden çok farklı görünürse,
bundan rahatsızlık duyabiliriz. Aşina olunan kişi hakkında insanlar daha fazla bilgiler edinir,
onun olay ya da kişilerin tutum ve davranışları karşısında nasıl tepkiler verebileceğini az çok
tahmin edebilirler. Bu durum ona yakın olma sürecini hızlandırabilir. Uyaranların sıklık
derecesi arttıkça aşinalık da artar ve buna bağlı olarak hoşlanma da artar. Kısaca, aşinalık
derecesi kişilere karşı olan hoşlanmayı ön plana çıkarır.225”
Din
Politik anlayış
Ulusal köken
Sosyal tabaka
Eğitim seviyesi
Ten rengi
Yaş
Entelektüel düzey
224
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.49-50
225
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.50
226
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.50
227
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.50-51
153
Irk
Meslek
Zekâ kapasitesi
Yetenek
Yaş
Sosyallik düzeyi
İlgi alanları
Sosyal beceriler
228
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s. 51
154
tersi olarak bizi seven birini sevmeyebiliriz. Kısaca belirtecek olursak, demek ki sevme her
zaman karşılıklı olmayabiliyor.229”
Denge yaklaşımlarının hepsi, bireyin iç ve dış dünyasında bir denge arayışı içerisinde
olduğunu kabul eder ve bu dengeyi buluncaya kadar bireyin aktif olarak iç ve dış dünyasında
değişimler içinde olacağını bekler. Birey bir tutarlılık ve denge arayışındadır. Kişiler arası
çekiciliği denge kavramlarıyla açıklayan Heider (1958) ve Newcomb’dur (1956-1961).232
Heider, konunun tarafları üzerinden üçlü bir tasnif yaparak konuyu açıklamıştır. Buna
göre taraflar yani birimler; ilişkide bulunan kişi, ilişki içinde bulunulan diğer bir kimse ve
bu iki kişi arasında etkileşime yol açan herhangi bir konudur. Söz konusu olan konu bir
nesne, bir kişi, bir olay ya da bir yer olabilir.233
Diğer bir örnekte ise mesela; bir arkadaş grubu içinde Orhan Pamuk’un
romanlarını sevdiğini fark ettiği ve yeni tanıştığı Ayşe, Mehmet için diğer insanlardan
daha yakın gelecektir. Arkadaş grubu içerisinde böyle bir benzerliğin var olması, doğal
olarak Mehmet’in ilgi ve dikkatini çekecek ve Ayşe diğerlerine göre daha çekici
gelecektir.
Dengesiz ilişkiler bireyleri rahatsız eder ve bu nedenle dengesiz bir ilişki içerisinde
bulunulduğunda bu ilişkiyi değiştirmek isteriz. Örneğin, kadınların erkekler gibi askerlik
vazifesini gerçekleştirmesi gibi spesifik bir tartışma içindesiniz. Bu konuda
anlaşmazlığınız var. Siz her Türk vatandaşının kadın ya da erkek sorunluluklarının eşit
olduğunu düşünüyorsunuz ve bu yönde askerlik hizmetinde ayrımcılık yapılmamasını
düşünüyorsunuz. Arkadaşınız ise askerlik eğitim ve vazifesinin fizik imkânlarına
dayandığını bu yönüyle kadınların askerliğinin insani olamayacağını ayrıca ev
ekonomisi için ve savaş gücünün düşmesi bakımından endişeler taşıyor. Bu düşünce
ayrılığı bu sosyal ilişkiyi dengesizleştirmektedir. Bu dengesizliği ortadan kaldırmak için
şunlar yapılabilir:235
234
Doğan Cüceloğlu, a.g.e., s. 526
235
Doğan Cüceloğlu, a.g.e., s. 528
156
Arkadaşınızı sizin gibi düşünmeye ikna edersiniz.
Bireyler kendisi gibi düşünen veya davranan kişileri daha çekici bulma
eğilimindedir.
Birey bir kişiden hoşlandığı zaman, o kişinin kendisi için önemli birçok konuda
benzeri düşünceler taşıyacağını varsayar.
3. Bizden hoşlananlar
236
Doğan Cüceloğlu, a.g.e., s. 529
237
Doğan Cüceloğlu, a.g.e., s. 530
157
5. Bize mekânsal olarak yakın oturanlar
Sevgiyi bedensel ve fizyolojik süreçlerin özel yorumlanışı olarak ele alan yaklaşım
İki birey arasındaki özel bir psikolojik süreç olarak sevgiyi ifade edebiliriz. “İnsanların
birbirini sevme derecesi, aralarındaki etkileşimin temel bir belirleyicisidir. İnsanların
birbirlerini sevmeleri onların tüm yaşamlarını etkiler bir boyuttadır. Giyinme tarzları,
konuşma biçimleri, sözünde durma, okuma ve çalışmaları, davranış biçimleri,
birbirlerini görme sıklıkları, sigara ve içki kullanmaları vb. konularda sevgi belirleyici bir
güce sahiptir. Başka bir deyişle, insanlar sevgi sayesinde bu konulardan taviz verebilir ya da
daha fazlasını yapabilir. Sevgi, göreceli de olsa ölçülebilen bir özelliğe de sahiptir. Örneğin,
karşınızdakini seviyorsanız ona karşı bazı davranışlarda bulunursunuz. Ona çiçek verirsiniz,
onu yemeğe, sinemaya ya da konsere davet edersiniz. Sevgi, dengelidir. Yani sizin
karşınızdakini sevmeniz gibi karşınızdakinin de sizi sevmesi gerekir. Aksi durumda sevme tek
taraflı olur. Sizin karşınızdakini sevmeniz onun için pek anlam taşımaz.”239
“Aşk sevginin büyülü, gizemli ve tutkulu boyutunu oluşturur. Sevgi, cinsel arzu ve
heyecanı içermezken bunlar aşkın temel unsurlarıdır. Aşk bir kişi tarafından uyarılmayı ifade
etmektedir. Başka bir deyişle aşk, kişinin üzerinde fazla denetim kuramadığı çok yoğun bir
duygu durumudur. Aşk, hoşlanmadan farklı ancak cinsel çekimden farklı değildir. Çünkü
238
Doğan Cüceloğlu, a.g.e., s. 532
239
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.56
158
aşkın oluşum sürecinde cinsel çekim önemli bir faktördür. Aşk konusunda yapılan
araştırmalarda, âşık olanların olumlu tecrübe edindikleri, benliklerini gelişmiş hissettikleri, öz
saygı ve güvenlerinin arttığı sonuçları elde edilmiştir. Kişiler aşkın başlarına gelen en hoş
olaylardan biri olduğunu ifade etmişlerdir. Ancak insanların aşk üzerine fazla yoğunlaşmaları
neticesinde kolay âşık olabilecekleri de yapılan araştırmalarla doğrulanmıştır. Aşk, tutkulu ve
romantik olarak iki biçimde değerlendirilmektedir.”240
Aşk, hayal gücü ile pozitif yanılgılara ve âşık olunan kişiye ilişkin ön yargılı
bir imgeyle yakın ilişki içindedir. Kişi âşık olduğu insanı hayal gücünü kullanarak onu hep
olumlu algılar. İnsanlar âşık olunan kişiye karşı genellikle ön yargılıdır. Bu nedenle genellikle
sağlıklı ve objektif değerlendirmeler yapamazlar. Bu durumu anlatmak için “aşkın gözü
kördür” deriz.
Aşk ve kaderci anlayışı da bir başka yanılgı biçimidir. Başka bir deyişle, iki
insanın birbirleri için yaratıldığı düşüncesinin aşkta önemli bir etken olduğu düşüncesidir. Bu
tür düşünceyle oluşan ilişki olumlu bir başlangıca dayanır. Bu nedenle kurulan ilişkinin uzun
ömürlü ve kişilerinde daha mutlu olacağı şeklinde bir düşünce yaygındır.
“Sternberg, aşkta bağlanma ve yakınlığın da tutku kadar önemli olduğu bir aşk modeli
ileri sürmüştür. Bu modelde, tutku hemen hemen cinsel çekimle aynı düzeydedir. Yakınlık,
240
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.57
241
Age, s.58
159
sıcaklık ve paylaşma duygularını içermektedir. Bağlanma ise kriz anlarında bile ilişkiyi
sürdürme kararlılığını ifade eder. Yapılan bazı araştırmalarda bağlanma düzeyi ve şiddetinin
kadınlarda daha fazla olduğu sonucu elde edilmiştir. Bunun kadınların daha duygusal
olmalarından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Sternberg’e göre, romantik ilişkinin bir aşama
daha ilerisi kusursuz aşktır. Bu aşk türünde tutku, yakınlaşma ve bağlanma faktörlerin hepsi
mevcuttur. Sternberg, her bir faktörün bulunduğu ve bulunmadığı kombinasyonları sistematik
bir biçimde oluşturarak, aşkın bulunmadığı bir ilişki biçiminden kusursuz aşka kadar değişen
sekiz ayrı durum belirlemiştir. Ancak bu kombinasyonda bazı ilginç ilişkilerde söz
konusudur. Örneğin, budalaca aşkta tutku ve bağlanma var ancak yakınlık yoktur. 242
“Evlilik, iki uygun ve doğru kişinin birbirlerini beğenmeleri sonucu gerçekleşen bir
olgudur. Ancak bazı toplumlarda kişiler birbirlerini beğenmeseler bile aile bireyleri istediği
için gerçekleşen evlilikler de vardır. Yani ebeveynler çocuklarına uygun gördükleri kimseleri
seçmeleri sonucu evlilik gerçekleşmektedir (planlanmış evlilikler). Bu tür evliliklerin
gerçekleşmesinde ailelerin uygunluğu, zenginlik, tanınmışlık, saygınlık gibi kriterler etkilidir.
Kısaca bu tür evliliklere görücü usulü ile evlenme denmektedir. Görücü usulü ile evlilikler
daha çok doğu ve geleneksel bağların kuvvetli olduğu toplumlarda görülmektedir. Bu tür
evlilikler işlevsellik bakımından modern evliliklere göre daha başarılı olduğu görülmüştür.
Örneğin, yaşlı aile bireylerine bakma, aile içi saygınlık, çocukların bakımı ve yetiştirilmesi
açısından modern evliliklere göre daha fonksiyoneldir. Görücü usulü evliliklerin daha uzun
ömürlü olduğu görülmüştür. Evlilik ilişkisinin sürmesinde etkili olan faktörlerden biri
bağlanmadır. Birbirine gönülden bağlanmış çiftlerin ilişkileri uzun süreli olur. Bağlanma
boyutunda iki kişinin uzlaşması ve birileri için fedakârlıklarda bulunması önemli bir etkendir.
Bu etkenler ilişkinin kurulması ve devam etmesinde özellikle etkilidir. Bağlanmayı ve
kişilerin birbirine güvenini arttırır.243”
242
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.59
243
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s. 60
160
Evlilik ilişkisinin sonlandırılmasında şu faktörler etkili olabilir: 244
Taraflardan birinin ya da her ikisinin tek çözüm olarak yeni bir yaşam biçimini
seçmeleri,
İçki ve kumar,
Huysuzluk,
Geçimsizlik,
Psikolojik rahatsızlıklar,
Tatminsizlikler.
244
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.60
161
Uygulamalar
Araştırma ödevi
162
Uygulama Soruları
163
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
Kişiler arası etkileşim süreçleri sosyal psikolojide temel bir çıkış noktasını
oluşturmaktadır. Bu bölümde de bu bağlamda davranışların oluşumunda kişiler arası çekicilik
ve yakınlık konuları yer almıştır.
164
Bölüm Soruları
1. Kişiler arası çekicilik araştırmalarından elde edilen bulguları kısaca hangi dört
temel faktör ile açıklayabiliriz. Aşağıdaki seçeneklerden hangisi söz konusu bu temel
faktörden birisi değildir?
a) Benzerlik
b) Güzellik
c) Sevgi
d) Aşinalık
e) Yakınlık
2. “Örneğin bir arkadaşımız herhangi bir dersimizin hocasının çok iyi birisi ve çok iyi
bir hoca olduğunu düşünmekte ve biz de hemfikir olarak aynı düşünceleri paylaşıyoruz. Bu
durumda arkadaşımızla aramızda var olan bu sosyal ilişki ..................., bir başka bir ifadeyle
simetriktir!”
a) Pekiştirme
b) Sağlıklı
c) Koşullama
d) Dengeli
e) Düzenli
165
3. “Herhangi bir müzik aletini çalamayan birini düşünelim. Bu kişi çok iyi piyano
çalan birisiyle karşılaşınca piyano çalmasından etkilenip onunla arkadaş olmak isteyebilir.
Yine insan çok zeki biriyle karşılaştığında da aynı şeyleri yaşayabilir.”
Aşağıdaki seçeneklerden hangisi örnekte ifade edilen çekicilik, sevgi ve yakın olmada
etkili olan temel kriterlerden birisidir?
a) Aşinalık derecesi
b) Benzerlik derecesi
a) Sağlıklı iletişim
b) Simetri
c) Tutarlılık
e) Öğrenme
c) Aşinalık derecesi
d) Benzerlik derecesi
e) Politik yakınlık
166
6. Sosyal yaşamda insanlar niçin yakınlaşma davranışında bulunurlar?
9. Kişiler arası çekicilik araştırmalarından elde edilen bulguları kısaca hangi dört
temel faktör ile açıklayabiliriz.
Cevaplar
167
9. BENLİK VE KİMLİK
168
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
9.2. Kimlik
169
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
170
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
171
Anahtar Kavramlar
Benlik
Kimlik
172
Giriş
173
9. Benlik ve Kimlik
Benlik, sosyal psikolojinin ilk dönemlerinden bu yana önemli bir konu olmuştur. Bu
alandaki çalışmalar, benlik nedir? Neyi içerir? Ne gibi özellikleri ve türleri vardır? Gibi
sorular içerir. Bu bağlamda insan sosyal psikolojinin odağında yer alması gibi, benlik
kavramının da insanın odağında yer aldığı söylenebilir.245
Benlik kavramı, bir ölçüde “Ben nasıl bir insanım?” sorusunun cevaplarından oluşur.
Geçmiş deneyimlerden kaynaklanır ve kişinin kendisiyle ilgili inanç ve görüşlerini içerir.
Benlik kavramı kişiden kişiye değişir. Aynı kişi için de durumdan duruma değişebilir. Ancak,
bilişsel sosyal psikoloji yaklaşımı benlik kavramının zaman içinde göreceli olarak kalıcı
olduğunu varsayar ve bilişsel süreçler üzerindeki etkisiyle ilgilenir.246
245
Nuran Hortoçsu , En Güzel Psikoloji Sosyal Psikoloji , İmge Kitabevi, Ankara 2007, s. 239
246
Ellıton aronson-Tımoyth D. Wilson-Robin M. Akert , Sosyal Psikoloji , İstanbul 2012
247
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2009, s.71
248
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.71-72
174
9.1.1.1. Sekülerleşme (Laikleşme)
9.1.1.2. Sanayileşme
Orta Çağ’da geniş ile yaşamı daha çok ön plandaydı ve üretim de bu aile yapısına
göreydi. Ama daha sonra fabrikalar açılıp seri üretim başlayınca aile yapısında da değişmeler
oldu. Çekirdek aileler oluşmaya başladı ve bir bölgeden başka bir bölgeye göçler kolaylaştı.
Bu değişimlere bağlı olarak sosyal kimliklerde de farklılaşmalar gündeme geldi. Başka bir
deyişle sosyal kimlikler önem kazanmaya başladı.”250
“Freud’un insan zihnin işleyişi konusunda geliştirdiği kurama göre, benlik gerçek
anlamda anlaşılmaz. Çünkü benlik insanın bilin dışının bilinmeyen derinliklerinde yer
almaktadır. Bu durum benlik konusundaki düşünceyi netleştirmiştir. Kısaca psikoanalitik
düşünceye göre, bireyin davranışı onun kim olduğunun derinliklerinde saklı olan karmaşık
dinamiklere bağlıdır.”252
“Ben neyim?” İnsanın kendisini tanıması için öncelikle bu soruya cevap araması
gerekir. Bu sorunun cevabı benliğin ve kişiliğin gelişmesinde etkili olan faktörlere göre ya
249
Michael A. Hogg-Graham M. Vaughan, çev. İ Yıldız-A. Gelmez, Sosyal Psikoloji, Ütopya Yayınevi, Ankara
2011, s. 138
250
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.72
251
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.72
252
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.72
253
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.72-73
254
Özcan Köknel, Kişilik, Öz Dizgi Matbaası, İstanbul, 1986, s.79-80
175
çirkinim, akılsızım, şansızım, beceriksizim, başkaları tarafından sevilip aranmayan bir
kişiyim, şeklinde tamamıyla olumsuz ya da güzelim, akıllıyım, zekiyim, yetenekliyim,
becerikliyim, sevimliyim gibi tamamıyla olumlu olabilir.
“Amaç ve hedefim nedir?” Bu soru ile kişi toplumsal yaşamdaki statüsü rolü ve
saygınlığını tespit edebilir.
9.1.2.1.Benliğin Gelişmesi
“Benliğimizin oluşmasında diğer insanlar bizim için bir nevi ayna rolü oynarlar.
Çünkü davranışlarımızı diğer insanların gösterecekleri tepkilere göre ya tekrarlarız ya da
tekrarlamayız. Ayna olma sürecinde ailemiz en önemli rolü oynar.”257
“İş ve sosyal yaşamda insanların birden fazla statüsü vardır. Örneğin, evde, baba-koca,
anne, evlat, iş ortamında müdür, daire başkanı, genel müdür, işveren, işçi, dernek veya spor
kulübü başkanı, okulda öğrenci vs. bu statülerin gereği olan davranışları sergilediğimizde de
rollerimizi gerçekleştirmiş oluruz. Bu açıklamalara göre, insanlar sosyal yaşamlarında birden
255
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.74
256
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.74
257
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.75
176
fazla role sahiptirler. Bu rollerimizi oynarken birçok insanla sosyal ilişkiye gireriz ve burada
en iyi özelliklerimizi göstermeye çalışırız.”258
Benlik ve kimlik, sosyal ve toplumsal yaşamda insanları tanıtıcı birer referans niteliği
taşırlar. Bu nedenle insanlar benlik ve kimliklerini geliştirme yönünde içsel bir güç ve
enerjiye sahiptirler. İnsanlar hangi alanda kendilerini geliştirmek isterlerse istesinler bunun
temelinde benlik ve kimlik arayışları yatmaktadır. İnsanlar tüm yaşamları boyunca benlik ve
kimliklerini geliştirmek için gerekli olan bilgileri toplama faaliyetleri içinde olurlar.260
“İnsanın malı, mülkü, arabası, fabrikası, statüleri, vücudu, aile geçmiş yaşantıları,
başka insanlarla ilişkileri, davranışları, inançları, değerleri vb. şeyler benliğin oluşmasında
etkili olan faktörlerdir. Başka bir ifade ile bu unsurlar benliğin çeşitli yönlerini gelişmesine
katkıda bulunurlar.261” William James benliğin üç temel unsuru olduğunu açıklar:
Maddi benlik
“İnsanın kendi bedeni, elbiseleri, ailesi, evi, malı-mülkü onun maddi benliğini
oluşturur. Başka bir deyişle, insanın kendisine ait olan her şeyi onun maddi benliğidir. Ancak
kişinin bu maddesel nesnelerle özdeşleşmiş olması gerekir. Örneğin, aile bireylerinden birini
kaybettiğimiz zaman sanki kendimizden bir parça kaybetmiş oluruz. İnsanın kendisini
güzelliği veya çirkinliği, malı-mülkü, parası ve soyuyla tarif etmesi demek, maddi benliğinin
ön planda olması demektir. Maddi benliği ağırlıkta olan insanlar paralarını kaybettikleri
zaman sanki benliklerini de kaybetmiş olurlar.”262
258
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.75
259
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.75
260
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.76
261
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.78
262
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.78
177
Sosyal benlik
Ruhsal benlik
“İnsanın, düşünme, hissetme, algılama gibi ruhi faaliyetleri ruhsal benliğini oluşturur.
Yani ruhsal benliği, insanın kendisini nasıl değerlendirdiği ve algıladığı belirlemektedir. Bu
nedenle ruhsal benlik, subjektif bir özellik taşımaktadır. İnsanın kendini ve iç dünyasında olup
bitenleri objektif olarak değerlendirmesi tam olarak mümkün değildir. İnsanın ahlaki ve zihni
üstünlük duygusu ya da bunun karşıtı olan aşağılık ve suçluluk duygusu ruhsal benliğin
kapsamında yer alır.264
Psikodinamik benlik
Bireysel benlik
“Freud’a göre benlik, insana ilişkin kişisel ve özel bir yöndür. Bu şekildeki benlik
bireyseldir. “Ben” kelimesi geçtiğinde gündeme gelenler bireysel benliği oluşturmaktadır. Bu
263
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.78
264
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.78-79
265
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.79
266
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.79
267
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.79-80
178
düşünceyi savunanlara göre toplum ya da gruplar kolektif bir benlik duygusuna sahip
bireylerden çok, birileri ile etkileşimde bulunan bireylerden oluşmaktadır.268
Kolektif benlik
“Wunt’a göre, dil, din, gelenek, örf, âdetler gibi konular bireysel psikoloji ile
anlaşılmaz. Bunlar ancak kolektif yaşamın incelenmesi ile anlaşılabilir. Bireysel benliğin
oluşumu kolektif benliğin oluşumunu sağlar. Ancak oluşan kolektif ruh ya da bilinç tek tek
bireylerin bilinçlerinden tamamen farklı ve daha güçlüdür. İnsanlar kolektif bilincin
oluşumunu sağladıkları gibi kendileri de bu kolektif bilinçten etkilenirler. Bireysel benliklerin
oluşturduğu kolektif benlik, insanlar üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Hiçbir güç kolektif
bilincin önünde duramaz. İnsanlık tarihi bu savı doğrulayıcı nitelikteki örneklerle doludur.”269
“Benlik konusunda ileri sürülen bir görüş de etkileşimin benliğin oluşumunda etkili
olduğudur. İnsanlar genelde tutum ve davranışlarına bakarak kim olduklarını anlayabilirler
ama buna nasıl ulaştıkları konusunda yeterli bir bilince sahip değiller. Benlik, insanlar
arasındaki etkileşim neticesinde oluşur. Başka insanlarla etkileşimimiz sözel ya da sözel
olmayan araçlar vasıtasıyla gerçekleşir. Başkalarının rollerini üstlenmemiz yolu ile etkileşim
söz konusu olabilmektedir. Başkalarının rolünü üstlenmekle kendimizi başkalarının bizi nasıl
gördüğünü ve değerlendirdiğini anlamamızı sağlar. Bu yol sayesinde içinde yaşadığımız grup
ya da toplumun kabul ettiği bir benlik sahibi olmayı gerçekleştirmiş oluruz.270
9.2. Kimlik
Kim olduğunuzu nasıl tanımlarsınız? Bu soru çok net görünüyor olabilir ancak bunu
yanıtlama şekliniz büyük olasılıkla çok çarpıcı kültürel ve sosyal süreçleri ortaya
koyacaktır.271
“Kimlik kavramının iki temel boyutu vardır. Birincisi, kişinin kendisini tanımlama
ve tanıma (Toplumsal yaşamda konuşulan dil ve yazı dili tanımlamanın temel kriterleridir.),
ikincisi ise bir yerlere (bir topluma ve herhangi bir gruba) ait olmadır. Kimlik, kişinin kendi iç
dünyası, ilişkileri, davranışları, ihtiyaçları, motivasyonları ve ilgilerinin belirli bir ölçüde
tutarlılık göstermesini, kendi kişilik özelliklerine bağlı olmasını, diğer insanlardan farklı biri
gibi algılanmasını içeren, bilişsel ve duyuşsal nitelikte bileşik bir zihinsel yapıdır. Benlik ve
kimlik kavramları az çok benzerlik gösterse de yine de birbirinden farklıdır. Her iki kavramda
268
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.80
269
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.80
270
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.80
271
Elliton aronson-Timoyth D. Wilson-Robin M. Akert, Sosyal Psikoloji, İstanbul 2012.
272
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.85
179
da insanın kendisini algılaması söz konusudur. Ancak insanın benlik bilinci hem çeşitlilik
hem de değişkenlik gösterir. Buna karşılık kimlik benliğin bütünleşmiş ve devamlılık gösteren
değişmez yönünü ifade eder. İnsan benliği, oldukça geniş benlik bilgisi ile donanmış çeşitli
kimliklerin oluşumundan ibarettir.”273
Sosyal alanda çalışanların tasniflerine göre kimlik türleri genellikle iki sınıfa
ayrılmıştır. Bu kimlikler şöyledir:
“Kişisel kimlik, herhangi bir bireyin hangi şartlar ve durumlar dâhilinde bir kişi
sayılabileceğini ya da kişi kimliğine sahip olabileceğini içeren bir konudur. İnsanların kişisel
ilişki kuruş biçimi ve kişisel özellikleri nedeniyle kazandıkları kimlikleri ifade eder. Kısaca
bireysel kimlik olarak adlandırılabilir. Kişisel kimlik, kişiler arası olumlu ya da olumsuz
ilişkiler ve kişinin kendine ait davranışları ile yakından ilişkilidir. İnsanların ne kadar fazla
sosyal ilişki kuruş biçimi varsa o kadar da kişisel kimliği vardır diyebiliriz.275
273
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.86
274
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.86
275
Prof. Dr. Salih Güney, Age, s.86
180
Uygulamalar
Araştırma konusu
181
Uygulama Soruları
182
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
183
Bölüm Soruları
a) Laiklik
b) Aydınlanma ve Bilinçlenme
c) Sanayileşme
d) Psikoanalitik Düşünce
e) Kentleşme
a) Bilinçlenme
b) Büyüme
d) Sosyalleşme
e) Bireyselleşme
b) Sosyo-dinamik Kimlik
c) Sosyal Kimlik
d) Bireysel Kimlik
184
4) “Kişisel kimlik; İş ve sosyal yaşamda insanların birden fazla statüsü vardır.
Örneğin, evde, baba-koca, anne, evlat, iş ortamında müdür, işveren, işçi, dernek veya spor
kulübü başkanı, okulda öğrenci vs. bu statülerin gereği olan davranışları sergilediğimizde de
rollerimizi gerçekleştirmiş oluruz. Bu açıklamalara göre, insanlar sosyal yaşamlarında birden
fazla role sahiptirler. Bu rollerimizi oynarken birçok insanla sosyal ilişkiye gireriz ve burada
en iyi özelliklerimizi göstermeye çalışırız.”
Aşağıdaki seçeneklerin hangisinde yukarıda sözü edilen benliğin gelişim aşaması konu
edinmiştir?
Cevaplar
185
10. ÖZGECİ VE OLUMLU TOPLUMSAL DAVRANIŞ
186
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
187
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
188
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
189
Anahtar Kavramlar
Özgeci davranış
190
Giriş
191
10. Özgeci ve Olumlu Toplumsal Davranış
Araştırmacılar genelde bir başka insanın faydasına olan eylemleri toplum yanlısı
davranış, yardım etme davranışı ya da özgecilik olarak tanımlamaktadırlar. Bu üç terim
birbirinin yerine kullanılabilse de en azından bilimsel literatürde farklı olduklarını
söyleyebiliriz.276 Özgecilik ve olumlu toplum yanlısı davranışlar genel olarak birer yardım
etme davranışı olarak değerlendirilebilir. Bu bölümde özellikle özgeci ve olumlu toplumsal
davranışlar incelenmektedir.
“Başlarken iki anahtar kavramın anlamını açıklığa kavuşturmakta yarar vardır. Özgeci
davranış, belki insanlara iyilik yapmış olmanın verdiği doyum dışında, hiçbir karşılık
olmaksızın bir başkasına yardım etmek için gönüllü olmaya verilen addır. Bu tanıma
göre, bir davranışın özgeci olup olmadığı yardım edenin niyetine bağlıdır. Bir kurbanı yanan
bir binadan çekip çıkararak ölümden kurtarmak için kendi yaşamını tehlikeye atan; sonra da
herhangi bir ödül ya da başkalarını etkileme şansı olmaksızın, kimseye görünmeden geceye
karışıp kaybolan bir yabancı özgeci bir davranışta bulunmuştur.”277
Özgecilik, bir toplum yanlısı davranış tipidir. Kısaca hiçbir beklentiye girmeden
(beklentisizce) üst düzeyde bir toplum yanlısı davranış sergilemek anlamına geldiğini
söyleyebiliriz. Aynı zamanda özgecilik yardım etme davranışının bir alt kategorisidir ve
kişinin kendisinden ziyade bir başkasına yarar sağlama arzusuyla yapılan davranışı ifade eder.
Böyle bir davranışın özgeci olup olmadığını bilebilmek kolay değildir. Örneğin saldırganlık,
genel olarak olumsuz ya da kötü dahası suç olan bir davranış türüdür. Ancak
saldırganlık güdüsü bir savaşta kullanılırsa toplum perspektifinde olumlu toplum
yanlısı bir davranış kimliği kazanacaktır.278 Öyle anlaşılıyor ki, bir davranışın ister olumlu
ister olumsuz olsun anlam kazandığı ya da değer kazandığı boyutları da söz konusudur.
Sergilenen davranış kimi zaman olumlu ya da olumsuz olabilse de meşruiyet kazandığı bir yer
ve zamanı vardır. Aynı davranış farklı zaman ve konjonktürde farklı algılar ve anlamlar
üretebilmektedir. Bu yönüyle sosyal psikolojik süreçlerin karmaşık boyutları bağlamında
konu edilen davranışlar incelenmektedir.
276
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, Sosyal Psikoloji, Çev. İbrahim Yıldız-Aydın Gelmez, Ütopya
Yayınları, Ankara 2011, s. 578
277
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Sosyal Psikoloji, Çev, Ali Dönmez, İmge Yayınları,
İstanbul 2012, s. 379
278
Michael A. Hogg, Graham M. Vaughan, s. 578-579
192
“Olumlu toplumsal davranış çok daha geniş bir kategoridir. Yardım edenin niyetine
ya da güdülerine bakılmaksızın, başkalarına yardım eden ya da etmeyi amaçlayan bütün
davranışları içerir. Birçok olumlu toplumsal davranış özgeci değildir. Örneğin,
arkadaşlarınızı etkilemek ya da gelecekte iyi iş fırsatları yakalamak amacıyla
özgeçmişinize etkileyici bir şeyler eklemek için bir yardım kurumu adına çalışmaya
gönüllü olursanız sözcüğün tam anlamıyla özgeci olmazsınız. Olumlu toplumsal davranış
bir boyut üzerinde en karşılıksız özgeci davranışlardan bütünüyle bencil çıkarlarla güdülenmiş
yardım davranışları arasında değişir.”279
Olumlu toplumsal davranışı anlamak için birkaç bakış açısına ihtiyaç vardır.
Bunlardan ilki “evrimsel yaklaşım, yardım etme yatkınlığının genetik ve evrimsel
kalıtımımızın bir parçası olduğunu kabul eder. İkinci olarak, toplumsal kültürel bakış açısı
ihtiyaç içindeki insanlara yardım etmemiz gerektiğini emreden toplumsal normların önemini
vurgular. Üçüncü olarak öğrenme yaklaşımı, temel pekiştirme ve model alma ilkeleri
aracılığıyla insanların yardım etmeyi öğrendiklerini savunur. Dördüncü olarak karar alma
bakış açısı yardıma ne zaman gereksinim duyulduğuna ilişkin kararları etkileyen yargıların
önemi üzerinde odaklanır ayrıca yardım etme davranışının ödül ve bedellerini karşılaştırmayı
vurgular. Son olarak yükleme kuramı, yardım etme isteğinin durumun “erdemlerine” ve
özellikle kişinin yardımı hak edip etmediğine bağlı olduğunu ileri sürer.”280
“Bilim adamları uzun zamandır hayvan türleri arasındaki olumlu toplumsal davranışı
gözlemektedirler. Charles Darwin (1871) tavşanların yırtıcı hayvanlarla ilgili olarak diğer
tavşanları uyarmak için arka ayaklarıyla gürültü yaptıklarına dikkat etmiştir. Başat erkekler
grubu korumak için en önde ve açıkta konumlanır, hatta ok gibi yabancılar üzerine fırlayıp
geri gelebilirler. Grup tehditten uzaklaşırken erkekler grubun geriye kalanını korumak için
arkada kalarak kendi güvenliklerini tehlikeye atarlar.
Yunus balıkları incinmiş ya da yaralı akranlarını kurtarmada çok ilginç bir örüntü
sergilerler. Memelidirler ve bu yüzden hayatta kalabilmeleri için nefes almak zorundadırlar.
Eğer yaralı bir yunus yüzeyin altına batarsa ölecektir. Birçok gözlemci yunusların birlikte
bulundukları diğer yunuslara yardım ettiklerine ilişkin gözlemlerini aktarmaktadır. Bu
durumda, bir yunus sudaki bir patlama nedeniyle donup kalmıştır. İki başka yunus şaşkın
yunusun yardımına gelmiş ve kendisine gelip yardımsız yüzebilir hâle gelinceye kadar onu
suyun yüzeyinde tutmuştur.
Birçok hayvan türü arasındaki yavrularının yaşamı tehdit edildiğinde ana babalar
kendilerini feda ederler. Etkileyici bir örnek dişi gece şahinidir. Bu kuş yavrularına yönelik
bir saldırı karşısında sanki kanadı kırılmış gibi, düşe kalka alçaktan uçar ve en sonunda
279
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, s.379
280
Age,, s.380
193
saldırganın hemen önünde, fakat yuvadan uzakta bir yere konarak tepki verir. Yardım eden ve
birbirleri için kendilerini tehlikeye atan hayvanlarla ilgili bu gözlemler bazı insanların
hayvanlar dünyası ile ilgili “köpek köpeği yer” ve “güçlü olan hayatta kalır” gibi görüşlerine
ters düşmektedir. Hayvanlar arasında görünür derecede özgeci davranışların gözlenmesi
evrimsel kuramcılar için bir sorun yaratmıştır: Eğer bir türün en yardımsever üyeleri
kendilerini başkaları için feda ederlerse, hayatta kalma ve yavru yaparak genlerini bir
sonraki kuşağa aktarmaları olasılığı azalacaktır. Öyleyse, nasıl oluyor da biyolojik
olarak özgeci davranma yönündeki bir eğilim hayvanlar ve insanlar arasında ısrarlı
kalabiliyor?”281
Missisippi’de genç bir siyah kız, çamaşırcı olarak çalışmak için 6. sınıftayken
okulu bırakır. Yıllar geçer, bayan hiçbir zaman evlenmez, dolayısıyla çocuk sahibi da
olmaz. Tutumlu yaşayıp azla geçinerek kazancından arttırdığı küçük paraları
(çoğunlukla bir dolarlık bozukluklar) bankaya yatırır. Seksen yedi yaşındayken bütün
yaşamı boyunca biriktirdiği 150.000 doların tümünü yoksul siyah çocuklara burs olarak
verilmek üzere Güney Missisippi Üniversitesine bağışlar. “Varlığımı çocuklarla
paylaşmak istedim… Çalışmak hiçbir zaman zor gelmedi… Fakat çocukların benim gibi
281
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, s. 380-381
282
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.381
283
Age, s.382
194
çalışmamaları için katkıda bulunmak istedim” diyordu (akt. Brag, 1995, s.1). Bu öykü
Campbell’in, “toplumsal evrim” dediği şeyle daha iyi açıklanabilir.284
“Toplumsal evrim insan kültürünün tarihsel gelişimine verilen addır. Bu görüşe göre,
insan toplumları refahını daha iyiye götürecek beceri ve inançları yavaş yavaş ve seçici olarak
evrimleştirmişlerdir. Olumlu toplumsal davranış genellikle toplumun yararına olduğu için,
toplumsal kural ya da normların bir parçası olmuştur. Üç norm yardım etme davranışıyla
özellikle ilişkilidir: toplumsal sorumluluk, karşılıklı ve toplumsal adalet.”285
“Toplumsal sorumluluk kuralı bize bağımlı olanlara yardım etmemizi emreder. Ana
babaların çocuklarına bakmaları beklenir ve eğer bunda başarısız olurlarsa toplumsal
kurumlar işe karışıp çocukların bakımını sağlayabilir ya da üstlenebilir. Öğretmenlerin
öğrencilerine yardım edecekleri varsayılır, teknik eğiticiler spor takımlarında oyunculara
yardımcı olurlar ve çalışma arkadaşları birbirlerine yardım ederler. Birçok toplumun dinsel ve
ahlaksal kuralları başkalarına yardım etme görevini vurgular.”286
“Karşılılık kuralı, bize yardım edenlere bizim de yardım etmemiz gerektiğini söyler.
Birçok çalışma insanların daha önceden yardım aldıkları başkalarına yardım etme
olasılıklarının daha yüksek olduğunu göstermektedir.”287
284
Age, s.382
285
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.382
286
Age, s.382
287
Age, s.382
288
Age, s.383
289
Age, s.383
290
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.385
195
yakından uzağa çevrelerinde gözlemler yaparak sosyalleşirler ve bu bir öğrenme eylemidir
aynı zamanda. Kısaca bu kavramlara değinelim.
10.2.3.1. Pekiştirme
“Nötr koşulda, çocuklar filmin Lassie’nin sahibi olan çocuğun keman dersleri
almamak için yaptıkları üzerinde odaklanan bir bölümü seyrettiler. Lassie’nin olumlu
bir çerçevede gösterilmesine karşın, bu bölümde bir köpeğe yardım eden insan örnekleri
yoktu. Çocuklar Lassie öyküsünü bireysel olarak seyrettiler ve arkasından bazı köpek
yavrularına, kişisel çıkarlardan vazgeçme pahasına, yardım etme fırsatı verildi. Olumlu
sosyal kesiti seyreden çocuklar yardım etmeye, nötr kesiti seyredenlerden çok daha fazla
eğilimliydiler.”294
Günümüzün gelişmiş kitle iletişim araçları içerisinde artık gözlem yoluyla öğrenme
imkânları da muazzam biçimde artmıştır. Çocuklar için öğrenme süreçlerinde doğal olarak
sosyalleşme süreçlerinde gözlem yoluyla öğrenme fırsatları, seçenekleri ve yoğunlukları
büyük bir gelişim göstermiştir. Bu yönde bir eğitim modülü olarak bu araçlar yaygın olarak
kullanılmaktadır.
291
Age, s.385
292
Age, s.386
293
Age, s.386
294
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, age, s.386
196
10.2.4. Karar Alma Bakış Açısı
“Bir anne yeni yürümeye başlayan çocuğunu gelen bir arabanın yolundan çekmek için
fırlayabilir. Böyle durumlarda kişinin davranışı hakkında önceden düşünmesi için nadiren
zamanı vardır. Ancak, birçok durumda yardım davranışları çok daha karmaşık karar alma
süreçlerinin sonucudur. Bir ağaçtaki kediyi kurtarmak için bir yolcu, kedinin yardımsız
aşağıya inip inemeyeceğini ve kurtarma işinin en iyi nasıl yapılabileceğini kafasında
tartışabilir. Karar alma bakışı açısından yardım, birey yardım önermeye karar verip
arkasından davranışa geçtiğinde gerçekleşir.”295
Gecenin bir yarısıdır ve bir çığlık gecenin karanlığını yırtarak size kadar ulaşmıştır.
Bir kadın “Yapma! Bırak Beni!” diye bağırmaktadır. Kızgın bir erkeğin sesini duyarsınız,
fakat ne söylediğini pek çıkaramazsınız. Ne oluyor? Yalnızca gürültülü bir çift kavga mı
etmektedir yoksa birilerine ciddi bir fiziksel saldırı mı vardır? Dışarıdan acil yardım
gerektiren acil bir durum mudur yoksa değil midir? Olumlu herhangi bir toplumsal davranışta
yaşamsal bir ilk adım, olağandışı bir şeyin olduğuna dikkat etme ve böyle bir durumda
yardımın gerekip gerekmediğine karar vermedir. Bazen ortada bir gereksinim olduğu açık
seçik bellidir.296
Böyle bir durumda karara vermek çok zor olabilir. Bazen insanların yardıma
koşmamasının nedenlerinden birisi yaşanan belirsizliktir. Dersin önceki bölümlerinde benzeri
bir olaydan söz edilmişti. New York’ta yaşanan bir cinayet olayı örneğinde yaşanan
belirsizlik durumunda müdahale eden ya da polise haber veren olmuştur öngörüsüyle çevrede
yaşayanlar müdahale etmemişlerdi ve bir cinayet işlenmişti. Bu durum araştırmacıların
konuya yoğunlaşmasına neden olmuş, söz konusu çevredeki insanların şaşırtıcı davranışları
hakkında sosyal psikolojik bir inceleme yürütmüşlerdir.
Bu gibi durumlarda “İnsanlar acil bir durumun bulunup bulunmadığına karar verirken
hangi ipuçlarını kullanırlar?” Shotladn ve Huston (1979) tarafından yapılan araştırmalar
bir olayın acil bir durum olduğuna karar vermemize yol açan beş önemli ipucu
kimliklemişlerdir:297
3. Birisi müdahale edip işe karışmadıkça kurbana yönelik zarar zamanla artmak
eğilimindedir.
295
Age, s.387
296
Age, s.387
297
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.387-388
197
4. Kurban çaresizdir ve dışarıdan yardıma gereksinimi vardır.
Yardım etmeye karar vermede ikinci adım kişisel sorumluluk üstlenmedir. Plajda
kumlar üzerine yatmış güneşleniyorsunuz. Tanımadığınız birisi yanınıza gelip havlusunu
seriyor ve kişisel eşyalarını bırakıp yüzmeye gidiyor. Az sonra bir genç geliyor ve bu kişinin
eşyalarının arasında görünen cep telefonunu kaptığı gibi hızla uzaklaşmaya başlıyor. Ne
yaparsınız? Büyük bir olasılıkla, belki kendinize sizin sorumluluğunuz olmadığını
anımsatarak hırsızı durdurmak için hiçbir şey yapmazsınız. 298 Fakat kendinizi sorumlu
hissederseniz büyük olasılıkla buna engel olacak ya da olmaya çalışacaksınızdır.
Karar alma bakış açısına göre, insanlar birisine yardım etmeyi içeren belirli bir
davranışın yol açabileceği olası kazanç ve kayıpları dikkate alırlar. Bir kişi eğer yardım
etmenin algılanan kazançları (ödüller-bedeller) yardım etmemenin kazançlarını aşarsa olumlu
toplumsal davranışta bulunacaktır. Bazen yardım etme görece kolaydır. Başka zamanlar
küçümsenemeyecek kadar zaman ve enerji harcamayı gerektirebilir, olası karışıklık ve
sorunlara yol açabilir. Caddede yürüyen birisine saatin kaç olduğunu söyleyiverme çok az bir
çaba gerektirir; şehirler arası bir yolda lastiği patlamış bir sürücüye yardım etmek için durma
daha zaman tüketicidir. Her iki durumda da bedel, bir bölümüyle herhangi bir uygunsuzluk ya
da kendi güvensizliğinize olası bir tehdit algılayıp algılamadığınıza bağlıdır. Yardıma
gereksinimi olan kişi yeterince saygın görünmekte midir yoksa bir soyguncu olabilir mi?
Algılanan bedeller arttıkça yardım olasılığı azalacaktır. Yardım etmenin ödülleri de karar
verme üzerinde etkili olur. Yapabileceğiniz yardımın büyüklüğü arttıkça yardım etme
olasılığınız da artacaktır. Yardıma gereksinimi olan kişinin yardıma değer birisi olarak
algılanma derecesi ve yapılabilecek yardımın büyüklüğü önemlidir. Bu ikisi arttıkça yardım
önerme konusunda kendinizi daha iyi hissetmeniz olasılığı da artacaktır.”299
Yardım etmede son bir adım ne tür bir yardımın gerektiğine, arkasından da eyleme
geçmeye karar vermedir. Kapımızın önünde bir dövüşe doğrudan müdahale edip tarafları
yatıştırmaya mı çalışmalısınız yoksa polis mi çağırmalısınız? Acil durumlarda karar sık sık
büyük gerginlik, ivedilik ve bazen kişisel tehlike koşulları altında verilir. İyi niyetli
yardımseverler her zaman yardımcı olamamakta, hatta bazen yanlışlıkla zararlı şeyler
298
Age, s.389
299
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.390
198
yapabilmektedir. Bir karar alma çözümlemesi, insanların ihtiyaç durumlarında yardım
etmemelerinin birçok nedenine ışık tutmaktadır. Bir sorunun olduğunun farkına varmamış ya
da sorunun yardım gerektirecek denli ciddi olduğunu düşünmemiş olabilirler. Gereksinimi
görmüş, fakat yardım etmek için kendilerini kişisel olarak sorumlu hissetmemiş olabilirler.
Yardımın bedellerinin çok yüksek olduğuna inanmış olabilirler. Yardım etmek istemiş, ancak
edememiş olabilirler ya da çekinmiş, kararsızlık içinde bocalamış olabilirler.”300
300
Age, s.390
199
Uygulamalar
200
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
201
Bölüm Soruları
b) Öğrenme Normu
c) Pekiştirme Normu
d) Karşılılık Normu
e) Karşıtlık
2) “Bir yunus sudaki bir patlama nedeniyle donup kalmıştır, iki başka yunus şaşkın
yunusun yardımına gelmiş ve kendisine gelip yardımsız yüzebilir hâle gelinceye kadar onu
suyun yüzeyinde tutmuştur.”
Yukarıda anlatılan olaya göre yunusların hangi toplumsal davranış türüne yönelik
eğilim gösterdiği söylenebilir?
b) Özgeci Davranış
c) İçgüdüsel Davranış
e) Öğrenme Yaklaşımı
3) “Hiçbir beklentiye girmeden üst düzeyde bir toplum yanlısı davranış sergilemek”
aşağıdaki kavramlardan hangisi ile açıklanabilir?
b) Özel Davranış
d) Özgeci Davranış
202
e) Üst Düzey Davranış
4) “Yardım etme isteğinin durumun erdemlerine ve özellikle kişinin yardımı hak edip
etmediğine bağlı olduğunu ileri süren kuram” hangi isimle adlandırılmaktadır?
a) Öğrenme Yaklaşımı
c) Yükleme Kuramı
d) Evrimsel Yaklaşım
a) Öğrenme Yaklaşımı
c) Evrimsel Yaklaşım
d) Yükleme Kuramı
7) İnsanlar acil bir durumun bulunup bulunmadığına karar verirken hangi ipuçlarını
kullanırlar? Bu konuda yapılan araştırmalarda bir olayın acil bir durum olduğuna karar
vermemize yol açan beş önemli ipucunu sıralayınız.
Cevaplar
203
11. TOPLUM YANLISI BİR DAVRANIŞ: YARDIM ETME
204
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
205
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
206
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Yardımlaşmanın oluşum
Yardımlaşmanın oluşum Okuyarak ve araştırarak
kriterleri ve aşamalarını
kriterleri ve aşamaları kazanım geliştirilecektir.
kavrayabilir.
207
Anahtar Kavramlar
Yardımlaşma
Yardım etme
208
Giriş
209
11. Toplum Yanlısı Bir Davranış: Yardım Etme
Diğer bir çalışmada, üniversite öğrencileri ders notlarını onlara kontrol edilemez
bir nedenle ihtiyaç duyan bir başka öğrenciye vermeye daha eğilimliydiler. Kontrol
edilebilir bir nedenle ihtiyaç duyan birisine vermeye ise daha az istekliydiler. Kontrol
edilemez bir nedene örnek olarak anlaşılabilir bir nedenle derslere gelememiş olma,
kontol edilebilir bir nedene örnek olarak da not tutma zahmetine katlanmak istememe
gösterilebilir.”304
301
Doğan Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, İstanbul 2008, s. 551
302
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Sosyal Psikoloji, Çev: Ali Dönmez, İmge Yayınları,
3.Baskı, İst. 2012, s.390-391
303
A.g.e, s. 390
304
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.391
210
“Eğer bir kişi yardıma ihtiyaç duyması durumundan kendisi sorumluysa, yardım etme
eğilimimiz azalmaktadır. Bu anlamdaki yüklemeler ayrıca ihtiyaç içindeki kişiye yönelik
duygusal tepkimizi de etkiler. Örneğin, Darren George (1992) üniversite öğrencisi arkadaşlar
arasındaki gerçek yardımlaşma durumlarını araştırmıştır. Sonuçları öğrencilerin, kontrolü
dışında bir nedenle akademik sorunu olan bir arkadaşlarına karşı daha fazla sempati ve daha
az kızgınlık duyduklarını gösterdi. Akademik sorunlarından kişisel olarak kendi sorumlu bir
arkadaşsa daha az sempati ve daha fazla kızgınlıkla karşılanıyordu. Özet olarak, kendi
hataları sonucu olmayan nedenlerle acı çeken, zarar gören insanlara sempati duyar,
üzülürüz; kendi sorunlarından sorumlu olanlara kızarız ve küçümseyici bir gözle
bakarız. Bir başkasının yardıma gereksinim duymasını kontrol edilebilir bir nedene
yükleme kızgınlığa, kaçınmaya ya da görmezlikten gelmeye yol açabilir; tersine, kişinin
durumunu kontrol edilemez bir nedene yükleme sempati doğurabilir ve kişiye yardım
etmemizle sonuçlanabilir.”305
305
Age, s.391
306
Age, s.392
211
yardıma ihtiyaç duyabileceğini düşünürsünüz. “Ne kadar aptalca, niçin asansöre binmiyor?”
demezsiniz.”307
“Genel olarak kötü hissetme, bizi kendi rahatsızlığımızı azaltmaya güdüler. Bunu
gereksinim içindeki birisine yardım ederek yapabiliriz. Yardım etme davranışıyla ilgili
olumsuz durumdan kurtulma buna işaret etmektedir. Ancak, ayrıca durumdan kaçarak ya da
çevremizdeki sefaleti görmezlikten gelerek de kendimizi daha iyi hissedebiliriz. Kötü
hissetme ile yardım etme davranışı arasında zorunlu bir bağlantı yoktur. Dahası, kendi
rahatsızlığımızı hafifletmeyle güdülenmiş bir yardım davranışı özgeci değil bencildir. Tersine,
empatik düşünme genellikle bizi ihtiyaç içindeki insanlara yardım etmeye güdüler, çünkü
amacı bir başkasının iyi olma hâline katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle, yardım için özgeci
bir güdülenme sağlar. Hem Kuzey Amerika’da hem de başka kültürlerde yapılan birçok
çalışma empatinin olumlu toplumsal davranış eğilimini arttırdığını ortaya koymaktadır.
Araştırmalar ayrıca, empatiyi özendiren bazı etmenleri kimliklemiştir. Kendimize benzer
gördüğümüz insanlar için empati duymaya daha eğilimliyizdir. Ayrıca, durumu tembellik ya
da zayıf yargılama yeteneğinden çok hastalık ve/veya da bir kaza gibi kontrol edilemeyen
etmenlerin sonucu olan birisi için daha fazla empati duymak eğilimindeyizdir. Son olarak,
empati durumun nesnel gerçekleri üzerinde odaklaşılarak da artırılabilir.”309
307
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.392
308
Age, s.393
309
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.393
310
Age, s.394
212
11.2.4. Toplumsal Cinsiyet ve Yardım Etme
“1964 yılında Kitty Genovese adında genç bir kadın gecenin geç vaktinde işten eve
geldi. New York, Kew Gardens’ta oturduğu dairenin bulunduğu apartmanın önüne geldiğinde
vahşice saldırıya uğradı, tekrar tekrar bıçaklandı. Saldırganla yarım saat kadar süren mücadele
sırasında kadın sürekli bağırarak bıçaklandığını söyledi ve yardım için yalvardı. Daha sonra,
yakındaki ev ve apartmanlardan otuz sekiz kişi çığlıkları duyduklarını söylediler. Fakat kimse
kadına yardım etmedi, hatta polise bir telefon eden bile olmadı. Kadın öldükten yirmi dakika
sonrasına kadar polis çağrılmadı ve telefon edildikten iki dakika sonra polis oradaydı. O
zaman bile, komşulardan hiçbiri ambulans gelip cesedi götürünceye kadar caddeye inmedi.
311
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.397
312
Age, s.398
213
Niçin kimse yardım etmedi? O zamanlar bir yorumcu bu olayı insanların çektikleri
konusunda giderek artan ilgisizliğin ve duyarsızlığın bir işareti olarak gördü. Ancak, sosyal
psikologlar bir trajediye tanık olanların niçin bazen müdahale edip işe karışmadıklarını, bazen
de niçin ihtiyaç içindeki yabancılara yardım etmek için kendi yaşamlarını tehlikeye attıklarını
araştırmak için bilimsel yöntemleri kullanarak tepki verdiler. Yardım etme davranışı
üzerindeki ilk çalışmaların çoğu Kitty Genovese’nin ölümünden esinlenmişti. Bu araştırmalar
durumun, başkalarının varlığını, fiziksel çevrenin doğasını ve sınırlı zaman baskısını da
içeren birçok yönünün önemini belgelemiştir.”313
“Kitty Genovese cinayetinin sarsıcı yönlerinden biri genç kadının çığlıklarını o kadar
çok kişinin duymuş olmasına karşın bir tek kişinin bir polis bile çağırmamasıydı. Birçok
toplumsal yorumcu bu tepkisizliği toplumdaki yaygın ahlaksal çöküş ve yabancılaşmanın bir
kanıtı olarak açıkladı. Sosyal psikologlar Bibb Latane ve John Darley (1970) farklı bir
denence (açıklama) önerdiler. O kadar çok tanığın bulunmasının yardım etmemeye neden
olmuş olabileceğini ileri sürdüler. Cinayete tanık olanlar başkalarının zaten polise telefon
etmiş olduklarını varsaymış, dolayısıyla kendileri işe karışmak için çok az bir sorumluluk
duymuş olabilirlerdi. Latane ve Darley buna tanık sayısı etkisi adını vermişlerdir.”314
“Fiziksel koşullar yardım davranışını etkiler. Arabası arızalanmış bir sürücüye yardım
etme olasılığı hoş, güneşli bir günde mi yoksa soğuk, yağmurlu bir günde mi daha yüksektir.
Karanlık bir caddede mi yoksa iyi aydınlatılmış bir caddede mi? Bir şehirler arası yolda mı
yoksa şehir içinde mi? Birçok çalışma hava durumu ve kent büyüklüğü gibi çevresel
etmenlerin yardım etme üzerindeki etkisini araştırmıştır. Hava durumunun etkileri
Cunningham (1979) tarafından iki alan deneyinde araştırılmıştır. Bir çalışmada, caddede
yürüyen yayalara yaklaşılmış ve bir anketi doldurarak araştırmacıya yardım etmeleri
istenmiştir. Yardım etme eğilimi, güneşli ve sıcaklığın çok yüksek ya da düşük olmadığı rahat
günlerde (kışın görece sıcak, yazın görece serin) daha yüksek bulunmuştur. Havası ya da
iklimi kontrol edilen bir lokantada yapılan bir çalışmada Cuningham müşterilerin güneş
varken daha cömert bahşişler bıraktıklarını göstermiştir. Başka araştırmalar, arabası
arızalanmış bir sürücüye güneşli bir günde yağmurlu bir güne göre ve gündüz gece
olduğundan daha fazla yardım edildiğini göstermiştir. Kısaca, havanın durumu yardım etme
davranışını etkilemektedir. Yaygın bir kalıp yargı kentlerde oturanların soğuk ve yardım
sevmez, küçük kasaba insanlarınsa iş birliğine yatkın ve yardımsever olduklarını ima eder.
Araştırmalar zor durumdaki yabancılara yardım söz konusu olduğunda, kent büyüklüğünün
önemli olduğunu ortaya koymaktadır. 315”
313
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.398
314
Age, s.398
315
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.400
214
11.3.3. Zaman Baskısı
“Her Salı günü Carla hemşirelere yardım etmek için yeni bir hastaneye gitmektedir.
Hastanede hamilelikleri sırasında aldıkları ilaçlar nedeniyle şiddetli acı çekme belirtileri
gösteren çocuklar bölümünde hemşirelere yardım etmektedir. John geçen yazı, içinde yaşadığı
toplulukta yıpranmış evleri tamir eden bir kilise grubuyla birlikte geçirdi. Hayvanat
bahçesinde eğitimli bir gönüllü olarak Georganne her hafta bir gününü çocuklara hayvanlar
dünyasının harikalarını göstererek geçirmektedir. Bu ve milyonlarca başka insanın çabalarını
yardım etkinliklerine adamalarını sağlayan ortak nokta nedir? Bugün, petrol bulaşmalarından
sonra plajların temizlenmesine, evsizlere yiyecek ve barınak bulunmasına, yeni göçmenlerin
dil öğrenmesine, müzeleri desteklemeye ve benzerlerine yardım eden binlerce grup vardır. Bu
bölümde, daha önce tartışılan ihtiyaç içindeki yabancılara yardımdan farklı olarak, gönüllü
etkinlikler planlanır, sürdürülür ve zaman tüketicidir. Gönüllü örgütler yakın geçmişin icatları
değildir.”317
“İnsanlar yaşam yolunda ilerledikçe, gönüllü olmaya neden olan güdüler değişebilir.
Ergenler ve genç yetişkinler arasında, toplumsal ilişkiler özellikle önemli olabilir. Daha ileri
yaşlardaki yetişkinler arasında, topluluğa hizmetin değeri, verimli ve ihtiyaç duyulan birisi
olma arzusuyla birlikte daha önemli hâle gelebilir. Gönüllü olma için değişik güdüler niçin
insanların uzun bir süre gönüllü olmaya devam ettiklerini ve başkalarının niçin gönüllü
316
Age, s.401
317
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.402
215
olmadıklarını açıklamaya yardımcı olabilir. Araştırma sonuçlarına göre, gönüllüler gönüllü
olmaya en çok, gönüllü olmaktan sağladıkları yarar güdüleriyle eşleştiğinde devam etmek
eğilimindedirler. Örneğin, doktor olmak isteyen bir lise öğrencisi, yararlı bir deneyim
kazanmak için bir hastanede gönüllü olarak çalışabilir. Eğer zamanının yararlı
geçtiğine, yani hastalarla başarılı olarak nasıl etkileşeceğini öğrendiğini ve mesleksel
amaçlarını cesaretlendiren tıp personeliyle karşılaştığını düşünürse bu etkinliğe daha
fazla bağlanacaktır.”318
İnsanların ihtiyaç içindeki yabancılara bazen kendi can güvenliklerini bile tehlikeye
atarak yardım etmeye çalıştıklarını gördük; bunu acil bir duruma tanık olduklarında işe
karışacak ya da yardım örgütlerinde gönüllü çalışarak yapabilirler. Yine de aldığımız ve
yaptığımız yardımların çoğunluğu aile, arkadaş ve çalışma arkadaşlarımızla ilişkilerimiz
bağlamında gerçekleşir. Genç yetişkinlerden yakın geçmişte başkalarına yaptıkları yardımları
anlatmaları istendiğinde, yardımlarının büyük bölümünün arkadaşlarına ve aile üyelerine
yapılmış oldukları görülmüştür.319
318
Age, s.403
319
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.404
320
Age, s.405
321
Age, s.405
216
11.6.2. Karşılıklı Normu ve Borçlu Hissetmenin Bedelleri
“Yardım etme kaynakların değişimini gerektirir. Daha önce gördüğümüz gibi, bize
yardım edenlere de bizim yardım etmemizi emreden kültürel bir karşılıklılık normu vardır.
Sonuç alarak, karşılıklı verilebilen dolayısıyla, ilişkide hakkaniyete uygun bir dengeyi
korumayı olanaklı kılan yardımlar en değerli olanlardır. İnsanlar belirli bir biçimde karşılığını
verebileceklerine inandıklarında yardım istemek eğilimindedirler.”322
“Yardım alma deneyiminin her zaman olumlu olmadığını gördük. Yardım, kabul etme
özgürlüğümüzü kısıtladığında, gücümüzü azalttığında ve kendimize olan saygımızı
düşürdüğünde olumsuz duygulara neden olur. Bu süreçlerin anlaşılması bazen insanların
yardım edenlere karşı niçin olumsuz ya da iki yönlü tepki gösterdiklerini ve ciddi ihtiyaçları
olduğu hâlde yardım istemediklerini açıklamada yararlıdır. Ayrıca sosyal psikolojik etmenler
de iki çağdaş yardım kaynağının popülaritesini açıklamada yardımcı olmaktadır: kendine
yardım grupları ve bilgisayarlar.”324
322
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Age, s.406
323
Age, s.406
324
Age, s.406
217
Uygulamalar
218
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
219
Bölüm Soruları
a) Başkalarının varlığı
b) Çevresel koşullar
c) Gönüllülük
d) Kişilik özellikleri
e) Toplumsal cinsiyet
Söz konusu bu araştırmada hangi unsurun yardım etme davranışı üzerindeki etkisi
ölçülmeye çalışılmıştır?
a) Başkalarının varlığı
b) Çevresel koşullar
c) Zaman baskısı
d) Kişilik özellikleri
e) Gönüllülük
220
3) “Farklı bir binada kısa bir konuşma yapma görevi verilen ilahiyat öğrencilerinin
binaya kadar yürümeleri istenmiştir. Öğrencilerin yarısına acele etmelerine gerek olmadığı,
konuşmanın bir süre başlamayacağı; diğer yarısına ise acele etmeleri, zaten geç kalmış
oldukları söylenmiştir. Bir binadan diğerine giderken öksüren, inleyen ve birdenbire bir kapı
önünde yıkılıp kalıveren bir adamla karşılaşan deneklerden, acele içindekilerin yalnızca
%10’una karşılık, acelesi olmayanların %63’ü yardım etmiştir.”
a) Gönüllülük
b) Kişilik Özellikleri
c) Toplumsal Cinsiyet
d) Çevresel Koşullar
e) Zaman baskısı
4) “1964 yılında Kitty Genovese adında genç bir kadın gecenin geç vaktinde işten eve
geldi. Oturduğu dairenin bulunduğu apartmanın önüne geldiğinde vahşice saldırıya uğradı,
tekrar tekrar bıçaklandı. Saldırganla yarım saat kadar süren mücadele sırasında kadın sürekli
bağırarak bıçaklandığını söyledi ve yardım için yalvardı. Daha sonra, yakındaki ev ve
apartmanlardan otuz sekiz kişi çığlıkları duyduklarını söylediler. Fakat kimse kadına yardım
etmedi, hatta polise bir telefon eden bile olmadı.”
Bibb Latane ve John Darley adındaki sosyal psikologlar bu durumu hangi kavramla
açıklamışlardır?
a) Ahlaksal Çöküş
b) Başkalarının Varlığı
c) Yabancılaşma
d) Tepkisizlik
e) Kişilik Özellikleri
221
5) “New York metrosunda yolcular hasta olduğu için yere düşen birisine (bir yalancı
denek), sarhoş olduğu için düşen birisine olduğundan çok daha fazla yardım etmişlerdir.” Bu
tutumun sebebi aşağıdaki seçeneklerden hangisidir?
b) Kişilik Özellikleri
d) Toplumsal Baskı
8) “Tanıkların işe karışması kavramı zor durumdaki yabancılara yardım için kullanılan
teknik bir deyimdir.” (D/Y)
9) “Sosyal psikologlar bir trajediye tanık olanların niçin bazen müdahale edip işe
karışmadıklarını bazen de niçin ihtiyaç içindeki yabancılara yardım etmek için kendi
yaşamlarını tehlikeye attıklarını araştırmak için bilimsel yöntemleri kullanarak tepki verdiler.
Yardım etme davranışı üzerindeki ilk çalışmaların çoğu New York’ta yaşanan cinayet kurbanı
Kitty Genovese’nin ölümünden esinlenmişti.” Bu araştırmalarda tespit edilen ve muhtemel
hangi durumların bu ve benzeri cinayet olaylarında tanıkların davranışlarını etkilediği
tespit edilmiştir?
Cevaplar
222
12. SOSYAL PSİKOLOJİ AÇISINDAN KÜLTÜR
223
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
224
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
225
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
226
Anahtar Kavramlar
Kültür
Alt kültür
Seçkin kültürü
Popüler kültür
Maddi kültür
Manevi kültür
Etnosantrizm
Kültürel görecelilik
227
Giriş
Bu bölümde sosyal yaşam farklılıklarının önemli bir belirleyicisi olan kültür konusu
ele alınmaktadır. Kültürel farklılıkların, kültürel çeşitliliklerin, kültürün işlevlerinin ve
kültürel etkileşim süreçlerinin birey davranışlarının açıklanmasındaki yerine dikkat çekilmeye
çalışılmaktadır. Bu bağlamda kültürel farklılıklar davranış oluşumunda önemli bir noktayı
teşkil etmektedir.
228
12.1. Sosyal Psikoloji Açısından Kültürün Önemi
Canlıların tamamı belli bir çevrede doğar, yaşar ve ölür. Canlılar, yaşamı boyunca,
varlığını sürdürebilmek için yaşadığı çevreyle uyum sağlamak için birçok eklemlenme
sürecine girer. Bu eklemlenme süreci uyumdur. “İnsan da bir canlıdır, insanın durumu da
bundan farklı olarak düşünülemez. İnsanlar da çevreye uyum sağlayan davranış kalıpları
geliştirdikçe varlığını sürdürebilme şansı bulabilmektedir. Genel mantıksal çerçevede, insanın
durumu, diğer canlılar ile aynı olmakla beraber, farklı olan bir temel de bu noktada ortaya
çıkmaktadır. İnsanlar, diğer canlılardan farklı bir biçimde uyum sağlama süreci yaşamaktadır.
İnsanların uyum sağlamasının temelini kültür oluşturmaktadır.”325
“Algılama durumu ve düzeyi, insanın toplumsal bir varlık olma düzeyini etkileyen bir
faktör olarak, insan hayatında yerini almaktadır. Sosyalleşme sürecinin başlamasıyla birlikte,
insanlar, etraflarının, çevrelerinin, dünyalarının farkında olmaya başlarlar. Bu farkındalığı
temin eden en önemli faktör kültürdür. Sevilen şeyler ile sevilmeyenler, anlaşılma ve
anlaşılmama; konuşma durumu, resim yapabilme, düşünce tarzı, eğlenme biçimi, yas tutma
şekli, barınma biçimleri, barınılan ve yaşanılan yerler; kısacası, herhangi bir insan toplumu
başka insan toplumlarından farklı kılan her ne sebep varsa, bunlar hakkında ipucu niteliği
taşıyan her şey kültürü ifade etmektedir.”326
“İnsan toplumlarının bütün yönlerini anlatan kültür, doğal olarak insanları inceleme
konusu yapan bilimlerin hepsini ilgilendirmektedir. İnsanların hayat tarzlarını, her günkü
ilişkilerini, inanç sistemlerini, alışkanlıklarını, eğlence biçimlerini vs. araştıran bütün
toplumsal bilimlerin tamamının kültürü başlıca çalışma alanı yapma mecburiyetleri
325
Doç. Dr. Mustafa Talas, Kültür, Ed. Prof. Dr. Hamit Coşkun, Sosyal Psikoloji, Lisans Yayıncılık, İstanbul
2008, s. 360
326
Age, s.360
327
Anthony Giddens, Sosyoloji, Yay. Haz. Hüseyin Özel, Cemal Güzel, Ayraç Yayınevi, Ankara 2000, s. 18
328
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, Evrim Yayınları, İstanbul 2008, s. 399
229
bulunmaktadır. Çünkü her insan davranışı, insanın içinde bulunduğu ve insanın içine doğduğu
kültürden etkilenmektedir.”329
Kültürün birçok tanımı yapılmıştır. Çiğdem Kağıtçıbaşı’ya göre bu güne kadar yapılan
kültür tanımları 164 tanedi. 330 “Kültürün, bu tanımlarındaki fazlalık bir ölçüde
tanımlanamama sorununu beraberinde getirmiştir. Ancak buna rağmen, kültürün çok sayıdaki
tanımlarının ortak bir özelliği bulunmaktadır. O da kültürün toplumsal hayatta her şeyi
içeren geniş bir yapısının olmasıdır. Kültür için ileri sürülen tanımlara şu örnekleri
verebilmemiz mümkündür. “Kültür, geleneksel fikirler ve bunlara bağlı olan
değerlerdir”, “kültür, öğrenilmiş davranışlar bütünü olarak nesilden nesile aktarılan
unsurdur”. “paylaşılan öğrenilmiş davranışlar ve yaşam etkinlik alanlarından sosyal
olarak aktarılan anlamlar”, “paylaşılan sembol ve anlamlar”, “bir gurubun
davranışlarında önceden tahmin edilebilir ve belirli farklılıklara yol açan deneyimler”,
“davranışları bir sisteme oturtan fikir, uygulama, norm ve anlamlar bütünü”.331
Kültür, hayatımızda iki türlü yer almaktadır.333 Maddi ve maddi olmayan kültür olarak
sosyolog William F. Ogburn tarafından (1922) ilk defa bu ayrım yapılmıştır.334
“Gözle görülebilir ve somut nitelikli olan kültürel unsurlara maddi kültür adı verilir.
Alet, araç, gereç, yapı vs. insanların yaşam tecrübeleri boyunca ortaya koydukları somut
şeyler maddi kültürün unsurlarını ifade etmektedir.” 335 Toplumsal hayatta, yapılarda,
tekniklerde, beslenme kültüründe kendini gösteren kültür biçimidir. Maddi ögelerde rastlanan
farklılıkları ifade etmektedir.
329
Doç. Dr. Mustafa Talas, age, s.361
330
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, a.g.e.
331
Doç. Dr. Mustafa Talas, age, s.361
332
Doç. Dr. Mustafa Talas, age, s.362
333
, Age, s.363
334
Erdal Aksoy, “Toplum ve Kültür”, Ed. İhsan Çapçıoğlu, Hayati Beşirli, Sosyoloji’ye Giriş, Grafiker
Yayınları, Ankara 2013, s. 74
335
Doç. Dr. Mustafa Talas, Kültür, Ed. Prof. Dr. Feridun Merter, Doç. Dr. Mustafa Talas, Sosyoloji, Lisans
Yayıncılık, İstanbul 2010, s. 177
230
12.3.2. Manevi Kültür
“Toplumsal yaşamı düzenleyen ve daha çok soyut özellik taşıyan değerler, kurallar,
bilgiler, görenekler ve inançlardan oluşan kültür biçimine manevi kültür adı verilmektedir.”336
Gelenekler, değer yargıları, inançlar, dinî anlayışlar, ahlaki yapılar vs. sosyal hayat alanında
çoğunlukla soyut bir biçimde varlığını sürdüren kültür biçimleridir.
“Kültürün ifade edilen her bu iki biçimi de aslında birbiriyle iç içe geçmiştir. Bir
anlamda, her iki kültür biçimi karşılıklı etkileşim hâlindedir. Bununla beraber, kültürün maddi
ve manevi biçimi şeklinde belirgin bir farklılaşmadan bahsetmek söz konusudur. Kültürün
maddi ve manevi kültür olarak ifade edilen boyutlarına medeniyet ve millî kültür ismi de
verilmektedir. Kültür ve medeniyet ile ilgili tartışmalar çok meşhurdur. Bu tartışmalar,
önemini yitirmeden varlığını sürdürmektedir. Türkiye’de medeniyet ve kültür tartışmaları
Ziya Gökalp tarafından başlatılmıştır. Gökalp, kültür ile medeniyeti kesin çizgilerle
birbirinden ayırarak tartışmaya girmiştir. Ona göre kültürün soyut olan boyutu yani millî
kültür ile somut olan boyutu medeniyet birbirinden farklıdır.”337
Örneğin iklimdeki değişme, bazı doğal kaynaklarda yaşanan kıtlık, nüfusta ani artış
veya azalış, insanları değişime uyum sağlamaya zorlamaktadır.340
Kültürel Temas
336
Enver Özkalp, Sosyolojiye Giriş, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa 2005, s. 99’dan Aktaran: Doç. Dr. Mustafa
Talas, age., s 177
337
Doç. Dr. Mustafa Talas, Kültür, Ed. Prof. Dr. Hamit Coşkun, Sosyal Psikoloji, Lisans Yayıncılık, İstanbul
2008, s.363
338
Age, s.364
339
Age, s.364
340
Age, s.364
231
(ticaret, öğrenci değişimi gibi) veya tek taraflı (istila gibi) olabilir. Tarihte gördüğümüz gibi,
bazen tepeden inme yönetici elitler eliyle de gerçekleştirilebilir.341
Keşif ve İcatlar
Keşif, daha önce var olan bir alandaki bilginin ortaya çıkartılmasıdır. Bir bölgede
petrol bulunması gibi örnekler verilebilir. Buna karşılık icat ise mevcut bilginin yeniden
biçimlendirilmesi veya bazı yeni materyaller yaratılmasıdır. Buhar makinesi, uçak, demokrasi
ve resimde bir stil yaratmak gibi örnekleri vardır.342
341
Age, s.364
342
Age, s.364
343
Doç. Dr. Mustafa Talas, age, s.365
344
Age, s.367
232
12.6.1. Alt Kültür ve Karşıt Kültür
“Toplumlardaki kültürel bünyenin ana yapısına veya hâkim kültüre ana kültür kalıbı
adı verilmektedir. Bu ana kültür kalıbı toplumun varlığını sürdüren ana yapı özelliğidir. Başka
bir ifadeyle, ana kültür kalıbı toplumsal yapının unsurlarının ideal biçimleridir. Toplumların
sahip oldukları semboller, değerler, kurallar, örf ve âdetler gibi toplumsal yapı özelliklerine
göre oluşmuş bütünlük ana kültürü meydana getirmektedir.”345 Var olan kültür kalıbı içinde
mevcut daha küçük ve bütünden farklı, farklılaşmış veya farklılaşmaya yönelmiş kültür
kalıplarına ise alt kültür denmektedir. Her kültür kalıbı içinde farklı alt kültürler bulunur.
Karşıt kültür ise alt kültürden farklı olarak, hâkim kültürü reddederek yerine alternatif bir
kültüre işaret etmektedir.346
Kültürel görecelilik ise kısaca her toplumun kendi kültürel kodları ve değer ölçüleri
bağlamında değerlendirilmesidir. “Sadece bir başka toplumun normları ve değerlerine
anlayışlı olmayı değil, aynı zamanda hayatımız boyunca bildiğimiz kültürel standartları bir
tarafa bırakmayı gerektiren zor bir davranıştır.”348
“Kültür ile davranışlar çok derin bir bağa sahiptir. Davranışların büyük oranda kültür
ile bağlantılı olduğunu söyleyebilmek mümkündür. İnsan davranışlarının insanın içinde
345
Age, s.367
346
Erdal Aksoy, “Toplum ve Kültür”, Sosyolojiye Giriş, Ed. İhsan Çapçıoğlu-Hayati Beşirli, Grafiker Yayınları,
Ankara 2013, s. 81
347
Doç. Dr. Mustafa Talas, age, s.368
348
Erdal Aksoy, “Toplum ve Kültür”, Ed. İhsan Çapçıoğlu, Hayati Beşirli, Sosyoloji’ye Giriş, Grafiker
Yayınları, Ankara 2013, s.82
349
Age, s.368
233
bulunduğu kültürden etkilenmesi kaçınılmaz bir hadisedir. Bu sebeple, davranışlar ve kültür
iç içe düşünülmesi gereken süreçleri ifade etmektedir. Herhangi bir kültür, kendi sistemine
dâhil olan insanlarına, kendi sistem-hedef ve çıkarlarına dayalı olarak davranışlar geliştirir.
Bunun nedeni ise davranışın dayandığı en önemli dinamiklerin başında kültürün olmasıdır.
Bir bakıma kültür davranışların niteliğini ve yönünü belirleyen toplumsal mekanizmalardan
biridir. İnsanların sosyal yükleme yaparken etkisinde kaldıkları en önemli faktörün kültür
olduğunu ileri sürmek mümkündür. Bir anlamda, insanların, hangi bağlamda sosyal yükleme
yapacaklarını onların kültürleri belirleme özelliğine sahiptir. Bu bakımdan herhangi biri ile
ilgili bir yüklemede bulunurken, o kişinin kültürünü dikkate almamak çok ilginç sonuçlar
ortaya çıkarabilecektir.”350
350
Doç. Dr. Mustafa Talas, age, s.369
351
Doç. Dr. Mustafa Talas, age, s.370
352
Age, s.371
234
12.10. Kültür, Normlar, Benlik ve Kimlik
“Benlik kavramı, farklı kültürel ortamlarda farklı şekillerde gelişme gösterebilen temel
psikolojik konulardan birisidir. Bundan dolayı kültür ile birlikte ele alınması gereken önemi
büyük olan kavramlardandır. Toplumdaki sosyal etkileşimlerden doğan benlik, sosyal bir
konumda yer alması sebebiyle sosyal bir ürün olarak öne çıkar.”354
353
Doç. Dr. Mustafa Talas, age, s.373
354
Age, s.373
355
Age, s.375
235
Uygulamalar
236
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
Bu bölümde, sosyal hayatta sıklıkla kullanılan ancak anlamı çok da bilinmeyen bir
kavram olan kültür konusu kısaca işlenmiştir. Her bireyin dolayısıyla toplumun kültürel
özelliklerinin davranışların oluşumunda ki sosyal psikolojik süreçleri etkileyen bir unsur
olduğu vurgulanmaya çalışılmıştır.
237
Bölüm Soruları
a) Değer Yargıları
b) Ahlâkî Ölçüler
c) Dini İnanışlar
d) Beslenme Kültürü
e) Değer Ölçüleri
a) Kültürel Yozlaşma
b) Kültürel Geçiş
c) Modernleşme
d) Toplumsal Değişme
e) Kültürel Değişme
238
4) Örneğin Eskimoların kültür ve ahlak ölçülerinin iyi ya da kötü olarak
değerlendirilmesi gibi, bir insanın ya da toplumun başkalarının kültürünün standartları
bakımından değerlendirmesine ne ad verilir?
a) Karşıt Kültür
b) Kültürel Görecelilik
c) Etnosantrizm
d) Seçkin Kültürü
e) Alt Kültür
5) “Sadece bir başka toplumun normları ve değerlerine anlayışlı olmayı değil, aynı
zamanda hayatımız boyunca bildiğimiz kültürel standartları bir tarafa bırakmayı gerektiren
zor bir davranıştır.”
a) Kültürel Görecelilik
b) Alt Kültür
c) Etnosantrizm
d) Seçkin Kültürü
e) Karşıt Kültür
6) “Manevi kültür; gelenekler, değer yargıları, inançlar, dinî anlayışlar, ahlaki yapılar
vs. sosyal hayat alanında çoğunlukla soyut bir biçimde varlığını sürdüren kültür biçimleridir.”
(D/Y)
239
Cevaplar
240
13. SOSYAL PSİKOLOJİNİN UYGULAMA ALANLARI I
241
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
13.5.1. Reklamcılık
242
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
243
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Sosyal Psikolojinin
Sosyal Psikolojinin uygulama alanlarını Okuyarak ve araştırarak
uygulama alanları kavrayabilir ve kazanım geliştirilecektir.
açıklayabilir.
244
Anahtar Kavramlar
245
Giriş
Bu bölümde sosyal psikolojinin psikoloji ve bazı diğer alanlarla ilişkisi ele alınarak
sosyal psikolojinin günlük hayatımızda nelerle ilişkili olduğunu incelenmektedir. Bu
bağlamda sosyal psikolojinin sadece teoride kalmadığı, pratik hayatta da önemli bir işlevleri
anlaşılmaktadır. Siyasetten sağlığa, gelişim psikolojisinden örgütsel psikolojiye, klinik
alanlardan rehabilitasyon alanlarına kadar geniş bir yelpazede sosyal yaşam alanlarında sosyal
psikolojik süreçler söz konusudur.
246
13. Sosyal Psikolojinin Uygulama Alanları I
“Sosyal psikoloji, psikolojinin alt alanları içinde en temel alandır. Sosyal psikolojide
yer alan davranışları inceleme görüş, yöntem ve teknikleri ve bunlara ait araştırma
sonuçlarından klinik psikoloji, sağlık psikolojisi, gelişim psikolojisi, örgütsel psikoloji,
sosyal etki, rehabilitasyon psikolojisi, siyaset psikolojisi, spor psikolojisi, eğitim
psikolojisi, adalet ve trafik psikolojisi vb. alanlar çok fazla yararlanmaktadır. Sosyal
psikoloji; tutum, kişiler arası çekicilik, yardım etme, liderlik, saldırganlık, sosyal etki gibi ana
başlıklarda yer alan çok sayıda sosyal davranışları inceler. Bugün örgütsel psikoloji, sosyal
etki, grup dinamikleri, sağlık psikolojisi, siyaset psikolojisi, çevresel psikoloji, kültürel
psikoloji, yakın ilişkiler psikolojisi ve insan ilişkileri sosyal psikolojiden ayrılarak kendi
başına yoğun araştırma ve uygulama alanları olarak faaliyet göstermektedir.”357
“Alanda çalışan psikologlar, bilişsel yapı olarak da adlandırılan şemalara dayalı olarak
psikolojik bozuklukları tanımlamaktadır. Örneğin Roschack testi veya adam çiz testi ile
kişilik tahmininde bulunmak, kişilik testleri ile bir kişinin psikolojik sorunlarını,
performansını veya iş becerilerini kestirmek, uyuma bozukluğu ile depresyon arasında
356
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, Evrim Yayınları, 11. Baskı, Eylül 2008, s. 23-
24
357
Prof, Dr. Hamit Coşkun, Edit. H. Coşkun, Sosyal Psikoloji, Lisans Yayıncılık, Ocak 2012, s. 380
358
Prof, Dr. Hamit Coşkun, Sosyal Psikoloji, Age, s.380
247
yüksek bir ilişki görmek ve psikolojik sorunların temelinde çocuklukta yaşanan
travmaları bir neden olarak görmek şematik bilgilere fazla güvenmekten
kaynaklanmaktadır.”359
“Sosyal psikolojinin temel konulardan biri olan yükleme veya atıfta bulunma
davranışlarının psikolojik bozuklukları anlama ve değiştirmede önemli bulguları
bulunmaktadır. Toplumda bulunan insanların çoğunluğu olumlu olayları (Örneğin, başarılı bir
sonucu) kendi kişisel özelliklerine (Örneğin, yetenek, çaba vb.) yüklerken olumsuz olayları
(Örneğin, başarısızlık durumunu) çevresel özelliklere (Örneğin, şans, işin yapısı vb.)
yüklemektedir. Bu yükleme eğilimi, depresif bireylerde gözlenmemekte ve hatta tersine
işlemektedir. Bu bireyler başarıları çevresel etkenlere, başarısızlıkları kendine
yüklemektedir.”360
359
Age, s.381
360
Age, ,s.381
361
Age, s.382
362
Prof. Dr. Hamit Coşkun, Age, s.384
363
Age, s.384
248
Sağlık alanı birçok sosyal bilimin alanı olduğu gibi sosyal psikolojinin de ilgilendiği
ve uygulama alanı bulduğu alanlardan biridir. Özellikle bilgi ve internet çağında yalan yanlış
sağlık konularının kişilere aktarımı konusunda bir bilgi kirliliği oluşmuş ve insanlar yanlış
bilinçlendirme çalışmaları yüzünden sağlıklarından olmaya başlamışlardır. “İnternet kullanımı
sağlık davranışımızın değişen tek yönü değildir. Gerçekten, son otuz-kırk yılda sağlık
kavramının bütünü bir devrim yaşamaktadır. Eskiden sağlığımız konusunda fiziksel anlamda
düşünürdük. Ya hasta ya da sağlıklıydık ve hangisi olduğumuzu vücudumuzdan algıladığımız
ipuçlarına dayanarak bilirdik; ancak sağlık fiziksel olduğu kadar psikolojik ağırlıklı bir
konudur:”364
“Daha önce de tutumlar konusunda gördüğümüz gibi, tutumlar ile sağlık davranışları
arasında anlamlı ilişkiler bulunmaktadır. Örneğin, sigarayı bırakma davranışı için bireyin
sigarayı bırakma konusunda bilişsel ve duygusal yönde bırakma tutumunun oluşması, bireyin
sigara bırakma konusunda kendi kontrolüne inanması ve sosyal çevrenin bireyi desteklemesi
gerekmektedir. Bu anlamda sağlıklı davranışların kazanılması için sosyal psikolojinin önemli
konularından olan tutum değiştirme, sosyal destek ve içsel yüklemeler önem
kazanmaktadır.”365
Anlaşılmaktadır ki, genellikle sosyal yaşamda sıklıkla ifade edildiği gibi, sağlık sadece
fiziksel bir sorun değildir aynı zamanda psikolojik boyutları da bulunmaktadır. Örneğin pek
çok mide hastalığı ve daha birçok fiziksel hastalığın altında yatan önemli bir sebep stres ve
benzeri bireylerin iç dünyalarıyla ilgili konulardır.
Bu bağlamda sağlığın psikolojik açıdan ele alınması dört ana alanı kapsar:366
Sonuç olarak söylenebilir ki “sağlık psikolojisinin önemli bir yönü sağlığın biyo-
psikososyal bir süreç olmasıdır. Bir kişinin sağlık durumu birçok etmenin karmaşık bir
etkileşiminin bir sonucudur: belirli bir hastalığa genetik bir yatkınlık ya da grip mikrobu
kapma gibi biyolojik etmenler, stres gibi psikolojik etmenler ve kişinin arkadaşlarından ve
ailesinden aldığı toplumsal destek gibi, sosyolojik etmenler de etkili olduğu” 367
gözlemlenmektedir.
364
Age, s.384
365
Prof. Dr. Hamit Coşkun, Age, s.384
366
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Sosyal Psikoloji, Çev. Ali Dönmez, İmge Kitabevi,
Ankara 2012, s.455
367
Age, s.455
249
13.3. Sosyal Psikolojinin Gelişim Alanına Katkıları
“Sosyal psikolojide grup ve ekip konuları çok popüler olarak kalmaya devam
etmektedir. Sosyal psikoloji daha çok küçük gruplarla ilgilenmektedir. Örgüt psikolojisi
küçük gruplar psikolojisinin büyük gruplarda yansımalarından oluşmaktadır. Bugün sosyal
psikolojinin iletişim, kültür, liderlik, sosyal kimlik, grup birlikteliği, doyum, olumlu
davranışlar ve saldırganlık konularının örgütlerde iletişim, örgüt kültürü, örgütsel liderlik,
örgüt kimliği, örgüt birlikteliği, iş doyumu, örgütlerde olumlu veya üretim karşıtı davranışlar
gibi isimlerle adlandırıldığı gözlemlenmektedir.”370
368
Prof. Dr. Hamit Coşkun, Age, s.385
369
Age, s.385
370
Age, s.385
371
Age, s.385-386
372
Prof. Dr. Hamit Coşkun, Age, s.386
250
“İşverenler, kuruma en uygun kişiyi seçerken, aldıkları kişilerin bağlılıklarını
yükseltmek isterken, ürettikleri ürünün satışını arttırmaya çalıştıklarında çeşitli sosyal
psikolojik yöntemlere başvurmaktadır. Sosyal psikolojinin alanda kullanımı artmaktadır.”373
13.5.1. Reklamcılık
“Sosyal etki, insanları ikna etme, halkla ilişkiler ve reklam çalışmaları içinde en çok
ilgi gören konuların başında gelmektedir. Sosyal psikolojinin temel yapı taşlarından biri olan
ikna çalışmaları birçok önemli kuramcının da etkisiyle oldukça zengin bir literatüre sahiptir.
Reklam çalışmalarında yeni bir ürünü tanıtmak veya bilinen bir ürün hakkında hedef kitlenin
olumlu tutum geliştirmesini sağlamak ve örgütlerde başarılı halkla ilişkiler projeleri
yürütebilmek için kullanılan temel araç iknadır. Örneğin, hedef kitleyi oluşturan bireylerin
davranışlarını belirleyen psikolojik özellikler ve etmenler önemli olmaktadır. Günlük
yaşamda kitle iletişim araçları aracılığıyla sürekli karşımıza çıkan reklam
kampanyaları, kapımızı çalan pazarlamacılar, politik kampanyalar yaşamımız boyunca
açıkça veya farkında olmaksızın ne kadar çok ikna girişimine maruz kaldığımızın açık
bir göstergesidir.”374
373
Age, s.386
374
Age, s.386 - 387
251
yapmak durumunda kalırlar. Davranışları değiştirmek için sosyal psikolojide önerilen çok
sayıda rica etme tekniği bulunmaktadır.”375
“Birilerine istenilen bir davranışı yaptırmak için kullanılan yöntemlerden biri kapıya
ayak koyma tekniğidir. Bu davranışa göre, öncelikle kişiden küçük bir ricayı yapması istenir,
kişi bu ricayı kabul ettikten sonra daha büyük bir şey kişiden istenir. Örneğin, bir şeye
“evet” demişseniz veya desteklediğinizi gösteren imza atmışsanız, daha sonra sizden
büyük bir ricaya evet deme olasılığınız artar. Gıda, araç, emlak ve sigorta satıcıları
başlangıçta bizden imza atmamızı, kaparo vermemizi veya ürünü denememizi
istemektedir. İnsanlar küçük bir ricanın yapılmasının ardından gelen büyük bir ricayı,
küçük bir rica ile başlamayan büyük rica koşuluna veya kontrol koşuluna göre daha
çabuk kabul etmektedirler.”376
“Sosyal psikoloji liderlik, iletişim, tutumlar, sosyal etki, sosyal kimlik gibi konularda
siyaset alanına katkıda bulunmaktadır. Sosyal psikoloji özellikle siyaset gibi bir konu
içerisinde her anlamda karşımıza çıkmaktadır. Siyasetin amacı, toplumu etkilemek ve
yönlendirmek olduğuna göre; toplumun dinamikleri ve bu toplumun oluşturduğu grubun
nitelikleri sosyal psikoloji tarafından incelenir.”378
“Bir lideri uzman, güvenilir yapan özellikler ve kullandığı güç kaynakları sosyal
psikolojide yer alan yaklaşımlar ve araştırmalarla anlaşılmaktadır. Siyasi partiler liderlerinin
ve adaylarının seçimine büyük önem göstermektedir. Özellikle, siyasi lider ve adaylar,
seçmen önüne çıkarılırken bir anlamda seçmene pazarlanır. Siyasal bağlamda sözü edilen
pazarlama yaklaşımı seçmenlerin isteklerinin tanımlanması ve bu isteklere göre siyasal
ürünün ve iletişimin tasarlanması anlamına gelir.”379
375
Prof. Dr. Hamit Coşkun, Age, s.388
376
Age, s.388-389
377
Age, s.390
378
Prof. Dr. Hamit Coşkun, Age, s.390
379
Age, s.390
252
Uygulamalar
253
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
254
Bölüm Soruları
1) Egzersiz, sağlıklı yiyecekler tüketme, düzenli uyku, emniyet kemeri bağlama, göğüs
kanseri ya da şeker hastalığı gibi potansiyel durumlarda sağlık kontrolü yapma, tütün, alkol ve
uyuşturucu maddeler kullanmama, stresle etkin baş etme, iletişim kurma ve özellikle kendini
açma gibi davranışlarla sosyal psikolojinin hangi alt dalı ilgilenmektedir?
a) Gelişim Psikolojisi
b) Sağlık psikolojisi
d) Örgütsel Psikoloji
e) Kültürel Psikoloji
a) Rehabilitasyon Psikolojisi
b) Örgütsel Psikoloji
c) Eğitim Psikolojisi
d) Çevresel Psikolojisi
e) Kültürel Psikolojisi
a) Örgütsel Psikoloji
b) Sosyal Psikoloji
c) Sağlık Psikolojisi
d) Klinik Psikoloji
e) Gelişim Psikolojisi
255
4) “Sosyal psikolojinin kuram ve teknikleri sosyal etki alanında çok fazla
kullanılmaktadır. Genellikle de iktisadi hayatta bir araç olarak kullanılmaktadır.” Aşağıdaki
seçeneklerden hangisi sosyal psikolojinin söz konusu edilen kullanım alanlarından birisidir?
a) Davranış Bilimleri
b) Reklamcılık
c) Sosyal Etki
d) Pazarlamacılık
e) İktisadi Psikoloji
a) Gelişim Psikolojisi
b) Kültürel Psikoloji
c) Sosyal Psikoloji
d) Örgüt Psikolojisi
e) Eğitim Psikolojisi
8) Sosyal psikoloji, psikolojinin alt alanları içinde en temel alandır. Sosyal psikolojide
yer alan davranışları inceleme görüş, yöntem ve teknikleri ve bunlara ait araştırma
sonuçlarından klinik psikoloji, sağlık psikolojisi, gelişim psikolojisi, örgütsel psikoloji, sosyal
etki, rehabilitasyon psikolojisi, siyaset psikolojisi, spor psikolojisi, eğitim psikolojisi, adalet
ve trafik psikolojisi gibi alanlar yararlanmamaktadır. (D/Y)
256
9) “Sosyal psikolojide tutumlar ve tutum değiştirme konusunda yaklaşımlar klinik
psikolojide kullanılmamaktadır.” (D/Y)
10) Sosyal psikoloji liderlik, iletişim, tutumlar, sosyal etki, sosyal kimlik gibi
konularda siyaset alanına katkıda bulunmaktadır. Sosyal psikoloji özellikle siyaset gibi bir
konu içerisinde her anlamda karşımıza çıkmaktadır. (D/Y)
Cevaplar
1)b, 2)a, 3)c, 4)b, 5)d, 6) Rehabilitasyon psikolojisi, 7) Sağlık psikolojisi, 8) D, 9)Y,
10) D
257
14. SOSYAL PSİKOLOJİNİN UYGULAMA ALANLARI II
258
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
259
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
260
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
261
Anahtar Kavramlar
262
Giriş
263
14. Sosyal Psikolojinin Uygulama Alanları II
Sosyolojinin bir alt dalı olan hukuk sosyolojisi; hukukun felsefesini, kökenlerini veya
yaptırımlarını tartışmakta, incelemektedir. Suç ve hukuk süreçleri içinde yoğun biçimde
sosyal psikolojik argümanlar içeren süreçlerdir. Bu bağlamda, bireylerin suç işleme
potansiyelleri, suça iten sebeplerin tespiti, hukukun değerlendirme süreci gibi kimi tartışma
konuları disiplinler arası yaklaşımlara ihtiyaç duymaktadır.
264
“Camı indirdiğinde yüzünü rahatlıkla görebildik” diyordu Robert Miller. “Sakalı ve
bıyığı uzun, kirli, sarı saçları vardı” Cinayet saatinde David Harris traşlıydı, Randall
Adams gerçekten de Millerların tanımına uyuyordu. Bir satıcı olan Micheal Randell da
cinayetten hemen önce oradan arabayla geçmişti ve iddiasına göre arabada iki kişi
olduğunu görmüştü. O da sürücünün uzun saçları ve bıyığı olduğunu söylüyordu. Sizce
cinayeti kim işledi? Juri görgü tanıklarına inandı ve Adams’ı suçlu bularak idam
cezasına çarptırdı. Öte yandan, Adams cezaevinde çürüyüp mahkemelerin
başvurularını dikkate almasını beklerken birkaç uzman Adams’ın suçluluğundan şüphe
etmeye başladı. Yeni deliller gün ışığına çıkarılmıştı [bunun en önemli nedenlerinden
biri bu olayla ilgili çekilen The Thin Blue (İnce Mavi Çizgi) filmiydi] ve katilin David
Harris olduğu artık neredeyse kesindi. Harris daha sonra başka bir cinayetten suçlu
bulundu ve idam cezasının tarihini beklerken Memur Wood’u vuranın Randall Adams
değil, kendisi olduğu yönünde güçlü imalarda bulundu. En sonunda temyiz mahkemesi
Adams’ın mahkûmiyet kararını tersine çevirdi. Adams artık özgür bir insandı, ancak
işlemediği bir suçtan dolayı 12 yıl cezaevine yatmıştı.380
Sosyal psikolojinin bir diğer uygulama alanı görgü tanıklarının ifadelerine ne derece
güvenilebileceğini belirlemektir. Olayın olmasının yargılama sürecinin sonuna kadar olan
süreçte işin içine çeşitli psikolojik faktörler girmektedir. Adil bir yargılama için görgü
tanıklarının doğru bilgi vermesi büyük önem taşımaktadır. Peki, görgü tanıklıkları nasıl daha
doğru bir duruma getirilebilir? Yapılan hataları azaltmak için bir yöntem sorgulayıcıları
eğitmektir. Sorulan soruların hatalı bilgiler ortaya çıkarmasını engellemek için kişilerin
hatırladıkları bilgileri geri çağırırken görselleştirmeleri ve duygularını hatırlamalarını
sağlayacak açık uçlu sorular sorulan “bilişsel mülakat” tekniği kullanılmaktadır. Bilişsel
mülakat tekniği ile yanlış hatırlamalar ve hatalı bellek etkisi büyük ölçüde ortadan
kalkmaktadır. Bilişsel mülakat tekniğinde sorgulayıcı kişileri anlatmaya teşvik etmeli ve olayı
yeniden hatırlatmasına yardım etmelidir. Dikkat dağıtıcı tüm etmenler ortamdan
uzaklaştırılmalıdır. Katılımcıyı daha etkin kılmak için tüm sorular açık uçlu olmalıdır.
Sorgulayıcıların sorularının da yönlendirici olmamasına dikkat edilmelidir.381
380
Aronson, Wilson, Akert, Çev. Okhan Gündüz, Sosyal Psikoloji, Kaknüs Yayınları, İstanbul 2012, s. 903-904
381
Prof. Dr. Hamit Coşkun, Age, s.394
265
tarafta olduğunuzda sistemi masum olduğunuza ikna etmek için neleri bilmeniz
gerekir?” 382 Bu sorunun cevabı sosyal psikolojide gizlidir. Bunlar daha önceki konularda
ayrıntılı bir biçimde incelenmişti. Örneğin izlenim oluşturma, kişiler arası ilişkiler vs.
konuları sorulan sorunun cevabı için ayrıntılı cevaplar içermektedir.
“Spor psikolojisi 1965’ten günümüze kadar psikolojinin spor ve fiziksel sağlık üzerine
etkisini ve ayrıca sporun psikolojik gelişim, psikolojik sağlık ve iyi olma üzerindeki etkisini
inceleyen bir disiplinler arası bilim ve uygulama alanıdır. 1987 yılından günümüze kadar
Amerikan Psikologlar Derneğinin 47. alanı olarak teorik ve uygulamalı alanlarda faaliyetler
Uygulamalı Spor Psikolojisi Örgütü olarak sağlık/egzersiz, performans iyileştirme ve sosyal
psikoloji olarak üç özel alanda faaliyetler göstermektedir.383 Spor faaliyetleri dünya çapında
milyonlarca kişinin ilgisini çeken bir konudur. Spor psikolojisi kapsamında güdülenme,
sosyal kaygı, yarışma, iş birliği, grup ve takım dinamikleri, sosyal kimlik, grup süreç kayıpları
(motivasyon ve koordinasyon kaybı) ve sonuçları, performans iyileştirme, sosyal kaytarma,
grup birlikteliği, öz yeterlilik ve ortak yeterlilik, liderlik, iletişim, saldırganlık, egzersize
bağlılık, sağlık ve iyi olma konuları sporda uygulamalar ve örnekler dahil edilerek
işlenmektedir. 384”
382
Aronson, Wilson, Akert, Çev: Okhan Gündüz, Age, s.905-906
383
Prof. Dr. Hamit Coşkun, Age, s.391
384
Age, s.392
266
davranışları, sınıf içine beyin fırtınası yapmalar vb. konularda sosyal psikolojinin
açıklamaları, teknikleri ve araştırma bulguları önemli katkılar sağlamaktadır.”385
Sosyal psikoloji ile fark yaratmak, bu bilim dalının ayrıntılarını bilip gündelik
hayattaki sosyal psikoloji uygulama alanlarını görmekle başlar. Soru sorarak yaptığımız
işlerin ardındaki toplumsala adaptasyon sağlayan psikolojik yansımaları izleyebiliriz. Bu
başlık altında sosyal psikolojinin hayat alanında nasıl fark yaratılabileceği üzerinde durarak
sosyal psikolojinin uygulama alanlarını sonlandıracağız.
“Alaska’nın batı sahilinde bir köy olan Shishmarf’in sakinleri kısa bir süre
adalarını terk edip ana karaya taşınmayı oyladılar. Bu hareket onlara 200-300 milyon
dolara mal olacaktı. Neden? Küresel ısınma dünyanın bu bölgesinde kuramsal bir
mesele değil, gerçek bir sorundu. 15 yıl kadar önce köylüler adanın çevresindeki denizin
her sonbaharda biraz daha geç donduğunu ve her bahar daha erken çözüldüğünü, bu
nedenle adanın fırtına çıktığında su baskını tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını fark
ettiler. 1997 sonbaharında bir fırtına adanın kuzeyinde 40 metrelik bir toprak parçasını
yutmuştu. 4 yıl sonra 4 metrelik dalgalar deniz seviyesinden yalnızca 7 metre
yükseklikteki adanın bütününü tehdit etmişti. Birçok kişi adanın tamamıyla yok
olmasının an meselesi olduğunu düşünüyordu.” 387 Buna önlem almak için artık her ne
kadar zor olsa da bu ve bunun gibi sorunların devam etmemesi için küresel bazda soruların
yankı bulup karşılık bulması gerekmektedir. Söylemesi yapmasından kolay sorular üreterek
zor alışkanlıklarımızın bazılarından vazgeçmeliyiz ve değişmemiz gerekiyor. Öte yandan
sorumluluk sahibi olarak dünyamıza iyi bakmalıyız. Hem kendimizi hem de başkalarını bu
sorumluluk bilincine doğru yöneltmeliyiz. Ama nasıl? İşte burada sosyal psikoloji devreye
girmektedir.
385
Age, s.393
386
Prof. Dr. Hamit Coşkun, Age, s.393
387
Aronson, Wilson, Akert, Çev: Okhan Gündüz, Age, s.817
267
psikolojinin ilgi alanlarından biri olmuştur. Genellikle deneysel sosyal psikolojinin kurucusu
kabul edilen Kurt Lewin üç konunun altını çizmiştir:388
Tıbbi tedavi araştırmaları gibi diğer alanlarda da çoğu insan bu dersin önemini
anlamıştır diyebiliriz. Bir kimyagerin etkili bir ağrı kesici gibi görünen bir karışım
bulduğunu düşünün, kobay fareleriyle yapılan ilk çalışmalar umut vericidir, ancak
henüz insanlar üzerinde bir araştırma yapılmamıştır. İlaç şirketinin yine de ilacı
insanlara pazarlamasına izin verebilir miyiz? Herhâlde birçoğumuz, dur bakalım,
derdik. İlacın insanlar için ne kadar güvenli olduğunu kim bilebilir; belki de tehlikeli
yan etkiler ortaya çıkacaktır.
İş; psikolojik ve sosyal “tedavilerin test edilmesine gelince standartlarımız bir anda
gevşer. Birisi yeni bir enerji tasarrufu tekniğini, eğitim alanında yeni bir yaklaşımı ya da ön
yargıyı azaltmak için yeni bir programı denemek istediğinde genellikle müdahale üzerine katı
testler uygulamayı düşünmez. Örneğin, söz konusu teknikler deneysel olarak test edilmiş
olsa bile bir şirket yeni bir enerji tüketimini düşürmeye yönelik yeni bir programını ya
da bir kurum zorunlu çeşitlilik eğitimi programı deneyebilir. “Bunun ne zararı var ki?”
diye düşünüyor olabilirsiniz. Yeni bir enerji tasarrufu programını uygulamak insanları
pek de riske atmaz, ayrıca insanları zorlu test yönergelerine tabi kılarak yeniliğe ket
vurmak da istemeyiz. Hem zaten bu müdahalelerin işe yarayıp yaramadığını da sonra
olmadığına bakarak da göremez miyiz (örneğin, tasarruf programından sonra enerji
tüketimlerini azalttılar mı?) ne yazık ki işler o kadar da kolay değil. Rasgele atanmış bir
kontrol gurubu olmadan bir müdahalenin etkili olup olmadığını test etmek zordur ve bu
testleri uygulamamak ciddi sonuçlar doğurabilir.”389 Sorunların çözümünde sosyal psikoloji
kurtarıcı bir rol üstlenmektedir. Özellikle uygulamalı sosyal psikoloji çalışmaları sorunları
tam olarak neye işaret ettiğini anlamaya çalışarak çözümler bulmaya çalışmaktadırlar.
388
Aronson, Wilson, Akert, Çev: Okhan Gündüz, Age, s.822
389
Aronson, Wilson, Akert, Çev: Okhan Gündüz, Age, s.823-824
268
Bu bakımdan “sosyal psikologlar uygulamalı sorunlara çözümler bulmada fiyaskoları
önlemede eşsiz bir konumdadır. İlk olarak sosyal psikoloji alanı, insan davranışları üzerine
zengin bir kuram kaynağıdır ve insanlar bu kuramlardan yola çıkarak problemlere çözümler
üretebilirler. İkinci olarak, sosyal psikologlar bu çözümlerin işe yarayıp yaramadığını görmek
üzere sıkı deneysel testlerin nasıl uygulanacağını bilirler, bu da eşit önemde bir konudur.”390
Sosyal psikolojiyi uygulamalı olarak hayata tatbik eden sosyal psikologlar “insanların
çevreye daha fazla sorumluluk sahibi bir tutumla davranmalarını sağlamak için çeşitli
yaklaşımlar geliştirmiştir. Bu yaklaşımların esin kaynağı sosyal psikoloji kuramlarıdır ve
yaklaşımın başarılı olup olmadığını görmek için deneysel yöntem kullanılmıştır.”391
390
Age, s.827
391
Age, s.828
392
Aronson, Wilson, Akert, Çev: Okhan Gündüz, Age, s.831
269
konusunda bilgilendirmek, arabalarını evde bırakmak olasılığını arttırabilir mi? Bu
soruların yanıtını arayan Graham, Koo ve Wilson (basın aracılığıyla) üniversite
öğrencilerinden yol tasarrufu yapmalarını istedi ve ilgili kayıtları 2 hafta boyunca bir
web sitesinden yayınladı. Öngörüldüğü gibi, yaptıkları yol tasarrufunun kaydı tutulan
öğrenciler, kaydı tutulmayan öğrencilere oranla, daha fazla tasarruf yapmışlardı. Bu
bulgu kişinin davranışlarının kaydını tutmanın bir davranışı değiştirmenin ilk adımı
olduğunu gösteren araştırmalarla tutarlıdır. Graham ve meslektaşları öğrencilere
tasarruf ettikleri yol miktarı hakkında farklı türde geri bildirimler sunmanın araba
kullanma alışkanlıklarını değiştirip değiştirmeyeceğini incelediler. Öğrenciler ne kadar
yol tasarrufu yaptıkları ile ilgili verileri girdikten sonra bazılarına benzin ve bakım
masraflarından ne kadar tasarruf ettikleriyle ilgili bilgi verildi. Bazıları ise havayı ne
kadar daha az kirlettikleri (yani, karbondioksit ve hidrokarbon salınımının
azaltılmasına ne kadar katkıda bulunduklarını) konusunda bilgilendirildiler. Bazı
öğrencilere her iki bilgi de verildi. Sonuçta son grubun, yani hem ne kadar para
tasarrufu yaptıkları hem de salınımın azaltılmasına ne kadar katkıda bulundukları
konusunda bilgilendirilen öğrencilerin özellikle daha az araba kullandıkları görüldü.
Çevreye zarar veren davranışlardan kaçınmaya yönelik tutumlarla ilgili kayıtlar ve
tasarruf hakkında somut bilgi sahibi olmak öğrencileri daha az araba kullanmaya
yöneltmişti.”393 Tüm bunlar gösteriyor ki insan davranışlarının değişmesi, değişmesine neden
olan etkiler, değişmesini tetikleyen unsurlar sosyal psikoloji ile değişmekte ve değişime neden
olan unsurlar bu vesile ile inceleme altına alınabilmektedir.
Yapılan çalışmalar sonrasında kendine yeni çalışma alanları bulan sosyal psikolojinin
“İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen önceki yıllarda başlayan üç temel gelişme, sosyal
psikolojinin bugünkü durumuna gelmesinde önemli rol oynamıştır. Bu gelişmelerden
biri Kurt Lewin ve öğrencilerinin başlattığı grup dinamiği çalışmalarıdır. Lewin “sosyal
gerçeği” laboratuvara getirerek grup yapısı ve sürecini, hem kuramsal hem görgül değeri
yüksek laboratuvar deneyleriyle incelemiş; bu deneylerinde gösterdiği yaratıcılıkla hem
393
Aronson, Wilson, Akert, Çev: Okhan Gündüz, Age, s.
394
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Age, s.32
270
psikologları hem sosyologları etkilemiştir. Grup dinamiği çalışmalarının gerçekten önemli ve
günümüze kadar uzanan etkileri, günümüz sosyal psikolojinin özellikle grup konusunda
biçimlenişini tayin etmiştir. İkinci bir gelişme, zamanın önemli sosyolojik görüşlerini bilen
ve özellikle sembolik etkileşim kuramını benimsemiş bir psikolog neslinin ortaya
çıkmasıdır. Bu psikologlar, sosyolojiyi karşılarına almadıkları için hiçbir yere varmayan
sosyoloji-psikoloji çatışmasına son vermişlerdir. Üçüncü bir gelişmeyle de ABD’de
endüstri ve devlet fonlarının ilk defa bu devrede sosyal psikolojik araştırmaları
desteklemek için kullanılmaya başlanması, sosyal psikolojinin uygulama alanlarını
genişletmiştir ve bu disiplinin niteliğini değiştirmiştir.”395
395
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Age, s.34
271
Uygulamalar
272
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
273
Bölüm Soruları
a) Deneysel Yöntem
b) Çevre Psikolojisi
c) Deneysel Psikoloji
d) Uygulamalı Sosyoloji
274
3) “Sosyal psikolojinin bir diğer uygulama alanı görgü tanıklarının ifadelerine ne
derece güvenilebileceğini belirlemektir.”
a) Rehabilitasyon Psikolojisi
b) Hukuk Sosyolojisi
c) Uygulamalı Psikoloji
4) “Hem temel psikolojik süreçleri incelemek için kusursuz bir uygulamalı ortam
sunduğu, hem de günlük hayatta büyük önem taşıdığı için, sosyal psikologlar son
yıllarda hukuk sistemini etraflıca ele almıştır. Kendi hatanız olmadığı halde bir davada
suçlanan tarafta olduğunuzda sistemi masum olduğunuza ikna etmek için neleri
bilmeniz gerekir? Bu sorunun cevabı sosyal psikolojide gizlidir.”
Aşağıdaki seçeneklerden hangisi yukarıda ifade edilen sosyal psikolojinin söz konusu
edilen uygulama alanlarından birisidir?
a) Suç Sosyolojisi
b) Siyaset Psikolojisi
c) Hukuk Felsefesi
e) Hukuk Sosyolojisi
a) İletişim
b) Grup Birlikteliği
c) Performans İyileştirme
d) Bilişsel Mülakat
e) Beyin Fırtınası
275
6) Deneysel sosyal psikolojinin kurucusu kabul edilen Kurt Lewin üç konunun altını
çizerek dikkat çekmiştir. Maddeler halinde sıralayınız.
Cevaplar
276
KAYNAKÇA
Mehmet Silah, Sosyal Psikoloji (Davranış Bilimi), Gazi Kitabevi, Ankara 2000.
Jerry M. Burger, Kişilik, Çev. İnan Deniz Erguvan Sarıoğlu, Kaknüs Yay. İstanbul
2006.
Halil Can, Öznur Aşan, Eren Miski Aydın, Örgütsel Davranış, Arıkan Yay. İst. 2006.
Yrd. Doç. Dr. Yaşar Barut - Yrd. Doç. Dr. Mürsel Akdenk, Sosyal Psikoloji, Edt. Prof.
Dr. Hamit Coşkun, Lisans Yayıncılık, İstanbul 2012.
Nuran Hortoçsu, En Güzel Psikoloji Sosyal Psikoloji, İmge Kitabevi, Ankara 2007.
Prof. Dr. Salih Güney, Sosyal Psikoloji, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2009.
Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau, David O. Sears, Sosyal Psikoloji, Çev: Ali
Dönmez, İmge Yayınları, 3.Baskı, İst. 2012.
Anthony Giddens, Sosyoloji, Yay. Haz. Hüseyin Özel, Cemal Güzel, Ayraç Yayınevi,
Ankara 2000.
277
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, Evrim Yayınları,
İstanbul 2008.
Erdal Aksoy, “Toplum ve Kültür”, Ed. İhsan Çapçıoğlu, Hayati Beşirli, Sosyoloji’ye
Giriş, Grafiker Yayınları, Ankara 2013.
Doç. Dr. Mustafa Talas, Kültür, Ed. Prof. Dr. Feridun Merter, Doç. Dr. Mustafa
Talas, Sosyoloji, Lisans Yayıncılık, İstanbul 2010.
Prof, Dr. Hamit Coşkun, Edit. H. Coşkun, Sosyal Psikoloji, Lisans Yayıncılık, Ocak
2012.
Prof. Dr. Nuri Bilgin, Sosyal Psikolojiye Giriş, İzmir Kitaplığı, 3. Baskı, İzmir, 1995
278