You are on page 1of 8

1

Devrim-Darbe Kıskacında Mısır

2010 yılının sonunda Tunus’ta başlayan halk ayaklanması, kısa sürede etkisini Arap dünyasının
genişçe bir kısmında gösterdi. Tunus’ta Zeynel Abidin Bin Ali’de cisimleşmiş otokratik
yönetimin kısa zamanda devrilmesi, Mısır’da Hüsnü Mübarek rejimini hedef alan kitlesel
protestoların doğuşuna ilham verdi. 25 Ocak 2011’de “Gazap Cuma”sı adıyla başlayan
gösterilerin Kahire’yi aşarak etkisini Aşağı ve Yukarı Mısır’ın İskenderiye, İsmailiye, Port Said
ve Asvan gibi şehirlerini de kapsayacak şekilde kitleselleşmesinin ve ordunun rejimden desteğini
çekmesinin ardından ülkeyi 1981’den yönetmekte olan Hüsnü Mübarek 11 Şubat 2011 tarihinde
istifa etti. 25 Ocak tarihi, Mısırlıların hafızalarına Mısır devriminin başlangıcı olarak kazındı.

Muhaliflerin protestoların başlangıcı olarak 25 Ocak tarihini seçmelerinin oldukça anlamlı


sembolik bir göndermesi bulunmaktaydı. 25 Ocak, ülkedeki İngiliz karşıtı gösterilerin ivme
kazandığı 1952’de, İngiltere’nin Mısır’ın İsmailiye kentindeki bir polis karakoluna düzenlendiği
başarısız saldırının gerçekleştiği gündü. 2004 yılında Hüsnü Mübarek, söz konusu tarihsel olaya
atıfla “vatanseverliğin ve fedakarlığın sembolü olan bu önemli gün”ün Ulusal Polis Günü ilan
edildiğini açıklamıştı.[1] İnsan hakları ihlalleriyle ve işkenceyle özdeşleşen polis teşkilatının
bağımsızlık sürecine atıfla devlet başkanı tarafından kutsanması, toplumsal muhalefetin tarihsel
hafızasında önemli bir yer etmişti. Nitekim, 25 Ocak 2011’de polise bir hayli geniş yetkiler veren
Olağanüstü Hal Kanunu’nun kaldırılması talebiyle İçişleri Bakanlığı binasının önünde ilk geniş
çaplı protesto gösterisi başlamıştı. Bu gösteriler hız kesmeden devam etti. Fakat, Mısır
muhalefetine ivme kazandıran Tunus’taki kitlesel eylemler olsa da, 2000’lerin başından itibaren
Mısır’daki sokak siyasetinin olgunlaşmaya başlamış olduğunun altını çizmek gerekmektedir.

2000’lerde Mısır Toplumsal Muhalefetinin Olgunlaşması

Mısır toplumunun farklı veçhelerinin, siyasal örgütlenmelerinin, etnik ve dini unsurlarının bir
araya gelerek Hüsnü Mübarek rejimini hedef alan eylemliliğine yol açan iki belirleyici etken/olay
tespit etmek mümkündür. İlki, 1990’larda İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilerek Filistin’de
bir devlet kurulmasının önünü açacağı düşünülen Filistin-İsrail barış sürecinin çökmesinin
ardından, 2000 yılında ortaya çıkan El-Aksa İntifadası’ydı. İsrail’in kuruluşundan itibaren Arap
dünyasının sahiplendiği Filistin sorunu, sadece işgal altındaki topraklarda (Gazze Şeridi ve Batı
Şeria) değil Ortadoğu’nun büyük bir kısmında ve Mısır’da da kitlesel protestoların patlak
vermesine yol açtı.[2] El-Aksa İntifadası’nın ardından İsrail’in Filistinlilere uyguladığı şiddet,
Arap halkları tarafından yoğun bir şekilde protesto edildi. Bu süreçte Mısır sokakları da uzun
süredir devam eden suskunluğuna son verdi. Mısırlılar Filistin’le dayanışma içerisinde olduklarını
göstermek için kitlesel gösteriler düzenlerken, Mübarek rejiminin ABD ve İsrail eksenli dış
2

politikası da muhaliflerin Filistin davasına sarılmalarının temel nedenlerinden birini


oluşturmaktaydı.[3]

2000-2001 yılları arasında Mısır’da Filistin’e destek amacıyla düzenlenen gösteriler, tarihsel
olarak uzlaşmazlık içindeki farklı politik fraksiyonların tutumlarının değişmesi açısından önemli
bir kilometre taşı oldu. Müslüman Kardeşler üyelerinin, Nasırcıların, sosyalistlerin ve sendikal
hareketlerin 2000’ler boyunca devam edecek olan ortak hareket etmeye dönük iradelerinin
temelleri el-Aksa İntifadası’nın hemen ardından atıldı. Müslüman Kardeşler, 2002’de sol
hareketin girişimiyle kurulan “Filistin İntifadası’yla Dayanışma İçin Mısır Halk Komitesi”nin
(Egyptian Popular Committee for the Solidartiy with the Palestinian Intifada) içinde yer aldılar.
Fakat, bu birlikteliğin Müslüman Kardeşler liderliğince değil, Mübarek rejiminin
uygulamalarından nasibini almış genç İslamcı aktivistlerin girişimiyle başlatıldığının altını çizmek
gerekmektedir.[4] Mübarek ve etrafındaki kurucu iktidar bloğunun ötekileri olarak solcu, Nasırcı,
liberal ya da İslamcı genç aktivistler söz konusu uzlaşmanın temel özneleriydiler. Bu bağlamda,
Müslüman Kardeşler liderliği, ilk etapta resmi olarak farklı hareketlerle ortak hareket etmekten
kaçındıysa da, ilerleyen süreçte koşulların zorlamasıyla solcularla, sekülerle ve farklı toplumsal
muhalefet gruplarıyla geçici bir uzlaşma içine girecekti.

İkinci kırılma noktası ise, 2003 yılında Irak’ın ABD tarafından işgaliyle beraber ortaya çıktı.
Yine, sadece Mısır’ı değil hemen hemen bütün Arap dünyasını etkisi altına alan protestolar, sokak
siyasetinin yeniden ivme kazanmasına yol açtı. Ocak ayında ABD’nin Irak işgali yaklaştığında
Arap dünyasının önemli şehirleri kitlesel protestolara sahne oldu.[5] ABD işgalinin bölge halkları
arasında yarattığı etkiden elbette ki Kahire de azade değildi. 20 Mart 2003’te yaklaşık 40.000
kişinin katıldığı Kahire’nin Tahrir Meydanı’ndaki protesto gösterilerine “sokaklar bizimdir”
sloganı damgasını vurdu.[6] Gösteriler, anti-emperyalist bir içerik taşısa da, temelde ABD’yle
işbirliği içinde hareket eden Mübarek rejiminin hedef alındığı iç siyasete ilişkin bir karşı çıkış
içeriyordu. Sonuç olarak, el-Aksa İntifadası ve Irak’ın işgali toplumda uzun yıllardır kök salmakta
olan muhalif damarın güçleneceği bir yol açarak, muhalefetin ihtiyacı olan bütünleştirici ve
kapsayıcı dili yaratmada önemli bir görev üstlendiler.

2000’lerin başından itibaren el-Aksa İntifadası’nın ve Irak işgalinin Mısır sokaklarında yarattığı
hareketlilik, 2004’te muhaliflerin iki ana platform etrafında bir araya gelmelerine zemin hazırladı.
İlki, Arapçada “yeter” anlamına gelen Kifaya (Değişim İçin Mısır Hareketi-Egyptian Movement
for Change) hareketiydi. Temelde Nasırcı çizgideki Karama partisi üyelerinin, liberal Ghad Partisi
ile Mısır Komünist Partisi’nin ve 1970’lerde öğrenci hareketine liderlik etmiş eski isimlerin
katıldığı bu hareket, siyasal bir parti olmaktan çok geniş kapsamlı muhalif bir oluşum görünümü
çiziyordu. Hareketin temel talebi ise, Mübarek rejiminin tasfiye edilerek, adil ve serbest
seçimlerin yapılacağı demokratikleşmenin sağlanması ve siyasal alanda liberalleşmenin
gerçekleştirilmesiydi. Kifaya, her ne kadar bölge düzeyindeki gelişmelerin etkisiyle doğmuş olsa
da, temelde iç siyasete odaklanmaktaydı, özellikle ABD ve İsrail’i hedef alacak eleştirel bir dil
kullanmaktan kaçınılıyordu. Oysa bizatihi İsrail ve ABD’nin bölgedeki politikalarının etkisiyle
doğmuş olan Kifaya’nın bu tutumu, Batı destekli bir hareket olduğu eleştirilerinin dile
3

getirilmesine sebep olmaktaydı. Çünkü, ABD her ne kadar Mübarek rejimiyle işbirliği içerisinde
hareket etse de 2000’lerin başından itibaren gerek Büyük Ortadoğu Projesi’yle gerekse de Irak’ın
işgalinde de görüldüğü üzere demokratikleşme söylemiyle bölgedeki otokratik rejimlerin
dönüşmesine ilişkin aktif bir politika izlemekteydi. Kifaya hareketinin iç siyasete odaklanan ve
ABD’yi karşısına almaktan imtina eden söylemi, uluslararası alanda meşru bir zemin
edinebilmeye ilişkin pragmatizminden kaynaklanıyordu. İlerleyen süreçte, Irak’ın işgali ve Filistin
sorunu konusunda Amerikan karşıtı bir tutum benimsemenin Batı desteğinin kaybına yol
açacağından endişelenen sekülerler, Filistin davasını sahiplenen İslamcılarla anlaşmazlığa
düştüler.[7]

Kifaya’nın yanı sıra toplumsal muhalefetin bir araya geldiği bir diğer oluşum ise “Değişim İçin
Halk Mücadelesi” (Popular Campaign for Change)’ydi. Bu örgütlenmenin ana damarını ise
Marksistler oluşturmaktaydı. Devrimci Sosyalistler, sol tandanslı insan hakları aktivistleri ve
bağımsız solcuların yer aldığı örgüt zamanla Kifaya hareketiyle bütünleşti. 2005 yılında bu iki ana
muhalif hareket yaklaşan başkanlık ve parlamento seçimlerinin demokratik ilkelere uygun olarak
gerçekleştirilmesi talebiyle, Mübarek karşıtlığı temelinde Değişim İçin Ulusal İttifak (National
Alliance for Change) platformunda buluştular.[8]

Kifaya içerisinde Müslüman Kardeşler ile sekülerler arasında ortaya çıkan uzlaşmazlık, farklı
fraksiyonlarda yer alan öğrenciler üzerinde olumsuz bir etki yaratmadı. 2000’lerin başlarından
itibaren Müslüman Kardeşler’in genç aktivisitleriyle ilişki içine giren sol tandanslı gençlik
örgütleri arasındaki stratejik işbirliği devam etti. 2005 yılının Kasım ayında hükümet destekli
öğrenci örgütlenmelerine karşı Devrimci Sosyalistler’in, Müslüman Kardeşler üyelerinin ve
bağımsızların katılımıyla Özgür Öğrenci Birliği (Free Student Union) oluşturuldu. Bu birlik,
Hilvan, Ayn Şems ve Kahire Üniversitesi gibi ülkenin en büyük ve etkin üniversitelerinde
örgütlenmeye başladı.[9] Farklı ideolojik perspektife sahip kitlelerin tek bir çatı altında
buluşabilmesinin nedeni, El-Aksa İntifadası’nın patlak verdiği süreçte henüz yirmilerinin başında
olan genç aktivistlerin, geçmişin husumetlerini taşımıyor olmalarıydı. Her iki kesimin de temel
karşı çıkışları Mübarek’te cisimleşen otokratik yönetimdi. Bu uzlaşı, 2011 yılındaki protestoların
örgütlenmesinde ve kitleselleşmesine büyük bir rol oynayacaktır.

2004’ten itibaren gerçekleşen protesto sayısındaki artış Mısır sokaklarının hareketliliğini açık bir
şekilde göstermekteydi. 2004 yılında gerçekleşen protesto sayısı 266 iken, bu sayı 2008 yılında
630’a yükselmiş, 2010 yılında ise Mısır neredeyse günde beş farklı protesto eylemine sahne
olmaya başlamıştı.[10] Dolayısıyla, 2004’ten itibaren Mısır sokaklarındaki gösterilerin sayısında
ortaya çıkan artış, muhalefetin giderek olgunlaştığına ve mevcut rejimin meşruiyet krizi içerisine
girdiğine ilişkin önemli bir ipucu vermektedir.

2005’ten itibaren protesto gösterilerinin, el-Aksa İntifadası’nın ve Irak işgalinin etkisiyle ortaya
çıkan kitlesel eylemlerden giderek farklılaştığını, liberal bir söylemden adil bölüşüm talebinin dile
getirilmeye başlandığı sınıfsal bir içerik kazandığını ve 2011 devrimini başlatan 6 Nisan Gençlik
Hareketi’nin kurulmasına giden süreci araladığını söylemek mümkündür. Örneğin, 2005’te tekstil
4

bölgelerinde ortaya çıkan protesto ve/veya grev sayısı 202 iken, 2006’da 222’ye, 2007’de ise
beyaz yakalıların da katılımıyla 614’e yükseldi.[11] Bu süreçte de, Müslüman Kardeşler
örgütünün genç aktivistleri doğrudan sosyalist hareketin yanında yer almaya çalıştılar. 2000’lerde
genç İslamcı ve sosyalist aktivistler arasında ortaya çıkan işbirliği, işçi hareketine destek verilmesi
bağlamında bir kez daha yenilendi.[12]

2005 yılı hem parlamento seçimleri, hem de başkanlık seçimlerinin gerçekleşecek olması
nedeniyle, siyasal alanın hareketlendiği bir yıl oldu. 2005 seçimlerindeki usulsüzlük, devlet
şiddeti ve medya üzerindeki baskıların gittikçe artması gibi etkenler nedeniyle muhalefet, var olan
siyasal sistemin ülkenin ihtiyaçlarını karşılamadığı düşüncesinden hareketle anayasa reformu
çağrısını dile getirmeye başladıysa da hükümet bu konuda somut bir girişimde bulunmadı.
Rejimin değişime direnmesine bağlı olarak, 2000’lerin ikinci yarısında da protestolar devam etti.
Özellikle, 2008’de tekstil bölgesi Mahalla el-Kubra’da 6 Nisan’da düzenlenen grev, 2011 devrimi
için de kritik bir rol oynadı. Bu süreçte, 6 Nisan Gençlik Hareketi[13] adıyla sosyal medya
aracılığıyla örgütlenen hareket, Mısır’daki protesto gösterilerinde aktif bir rol üstlendi.

Sonuç olarak, 2000’lerin başından itibaren farklı toplumsal kesimler ülkede demokratik
kurumların oluşturulması, siyasal temsiliyet alanının genişletilmesi, siyasal örgütlenmenin
önündeki yasakların kaldırılması, adil bölüşümün sağlanması, insan hakları ihlallerine son
verilmesi ve demokrasinin güvence altına alınacağı yeni bir anayasa hazırlanması gibi kapsayıcı
talepler çerçevesinde bir araya gelerek 2011 devrimine giden sürecin yapı taşlarını döşediler.

2011 “Mısır Devrimi”

Yukarıda da değinildiği gibi, Mısır’daki protestoları facebook ve twitter gibi paylaşım siteleri
üzerinden örgütleyenler, 2008 yılında tekstil fabrikalarının çoğunlukta olduğu Mahalla el-
Kubra’daki işçi grevlerini organize eden 6 Nisan Gençlik Hareketi üyeleriydiler. Eğitimli kitlenin
yön verdiği bu hareket, homojen olmamakla birlikte anayasada yer alan seçim sistemine ilişkin
hükümlerin değiştirilmesi, daha aktif bir siyasal katılımın sağlanması, insan hakları ihlallerinin
önlenmesi ve işkenceye son verilmesi gibi temel hak ve özgürlüklerin garanti altına alınması ile
yoksullaşmanın Mısır toplumunda yarattığı travmanın adil bir bölüşüm sistemiyle aşılması
gerektiğine vurgu yapıyorlardı. Bu talepler, kısa zamanda Kahire’de ve ülkenin diğer büyük
kentlerinde geniş çaplı protesto gösterilerinin ortaya çıkmasıyla kitleselleşti. Mısır devrimiyle
özdeşleşen Tahrir Meydanı’na damgasını vuran slogan “ekmek-yaşam, özgürlük ve toplumsal
adalet” (eesh, horreya, ‘adala egtema’eya/bread, freedom, social justice ) oldu. “Eesh” kelimesi
Arapçada hem ekmek, hem de yaşam/hayat anlamına geldiği için çift taraflı bir göndermeye
sahipti. Nitekim, gösterilerin hemen öncesinde gıda fiyatlarındaki artış, yoksul kitleler için temel
besin kaynağı olan ekmeğin fiyatının da fırlamasına neden olmuştu. Dolaysıyla, 1977 yılındaki
“ekmek isyanı”na[14] benzer şekilde, bu hareketin de neoliberalizmin ekonomik alandaki
tahribatına yönelik bir cevap olduğu düşünülebilir. İkincisi, bu kelime daha iyi bir yaşam talebini
de içerisinde barındırmaktaydı. Dolayısıyla, keyfi tutuklamaların, işkencenin insan hayatını felç
eden sistematikliğine karşı çıkıştı. Özgürlük vurgusunu, yine aynı şekilde, temel hak ve
5

özgürlüklere ilişkin kısıtlamaların ve polis devletine yönelik nefretin ifadesi olarak okumak
mümkündü. Toplumsal adalet ise, ilk iki taleple paralel biçimde eşitlik vurgusunun ortaya
konması açısından özenle seçilmiş bir kavramdı. Dolayısıyla, hareketin temelde işçilerin, kent
yoksullarının, gençlik hareketlerinin desteğiyle başladığını teslim etmek gerekmektedir. Sokak
siyasetine damgasını vuran bir diğer kesim ise, ekonomik açıdan zenginleşen fakat Mübarek
döneminde siyasal ve toplumsal alanın baskı altına alınmasına tepki duyan Mısırlı elitlerin
çocuklarıydı. Üst-orta sınıf bu kitle, ekonomik liberalleşmeye rağmen siyasal alanda
mevcudiyetini koruyan otokratik yapının tasfiye edilmesi talebiyle muhalifler arasında yer aldılar.

Kitlesel protestolar sonucunda Mübarek’in istifa etmesi, temelde Mısır ordusunun


protestoculardan yana sergilediği tutumun sonucunda gerçekleşebildi. İlk etapta sessiz kalan ordu,
“kendi halkına müdahale etmeyeceği” gerekçesiyle, muhaliflerin talebine paralel şekilde
Mübarek’in tasfiyesinden yana bir siyasal pozisyon aldı. Nitekim, Mübarek’in istifasından sonra
yeni anayasanın hazırlanması ve demokratik seçimlerin yapılmasına kadar olan döneme Mısır
ordusu damgasını vurdu. Bu noktada şunun altını çizmekte fayda var. 1952’de krallık rejimine son
veren Hür Subaylar darbesinden beri, Mısır ekonomik ve siyasal alanının önemli aktörlerinden
biri olan ordu, 1990’lardan itibaren Mübarek’in liberal ekonomi politikasının etkisiyle mevcut
alanlarındaki ağırlığının törpülenmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktaydı. 1970’lerin sonuna
kadar Mısır’ın İsrail’le olan savaş durumu, militer devlete siyasal alanda meşruiyet kazandırırken,
İsrail’le barış antlaşmasının imzalanmasının ardından ordunun konumunda bir değişim ortaya
çıkmıştı. Siyasal alandaki meşruiyeti zedelenen fakat İsrail’le uzlaşma sonucu ABD’den muazzam
bir yardım elde etmeye başlayan ordu ekonomik alanda gittikçe önemli bir figür olmaya devam
etti. 1980’lerde Savunma Bakanlığı aracılığıyla, Mısır ordusu altyapı yatırımlarının önemli bir
kısmını yürüten ve alt-orta sınıflar için temel gıda maddelerini üreten iktisadi bir kurum haline
geldi.[15] Fakat, 1990’ların ortalarından itibaren, IMF ve Dünya Bankası’nın talebiyle daha geniş
kapsamlı bir ekonomik liberalleşmenin uygulanmasıyla, Mübarek’in çevresinde yeni bir yönetici
elit gelişmeye başlamış, ABD merkezli neoliberalleşmenin etkisiyle zenginleşen bu yeni Mısır
burjuvazisi zamanla neredeyse ordunun ekonomik alandaki hakimiyetine meydan okuyabilecek
potansiyele kavuşmuştu.[16] Dolayısıyla, 1990’lardan itibaren Mübarek rejimi ve yeni yönetici
klik ile Mısır ordusu arasında açığa çıkmamış bir rekabet alanın oluşmaya başladığını söylemek
mümkündür. İktidar bloğu arasındaki bu uzlaşmazlık, toplumsal muhalefetin 2011 yılının
başından itibaren rejimi köşeye sıkıştırmasıyla su yüzüne çıktı. Böylesine geniş çaplı bir
kitlesellik aracılığıyla ordu, siyasal ve ekonomik alanda kaybetmeye başladığı ayrıcalıklarını
yeniden elde etme fırsatı yakaladı. Bunun yanı sıra, Mübarek rejiminin bırakacağı boşluğu
doldurarak sokak hareketinin giderek “marjinalleşmesi”nin de önüne geçebileceğini hesapladı.
Ordunun sürece müdahale ederek, ülkeyi demokratik seçimlere hazırlayacak temel aktör haline
gelmesinin en temel nedenlerinden bir diğeri ise, siyasal alanı doldurabilecek kapasitede ve
olgunlukta bütünlüklü bir hareketin olmayışıydı. Nitekim, 2011 devrimi, homojen bir muhalefetin
etkisiyle değil, bir farklılıklar koalisyonunun girişimiyle gerçekleştirilmişti.
6

Farklılıklar koalisyonunun en büyük ortağı devrim sürecine sonradan eklemlenen Müslüman


Kardeşler’di.[17] Siyaseten yasaklı olan Müslüman Kardeşler 1970’lerden beri sivil alanda
örgütlenme imkanına sahip olmuş ve bölgede yükselişe geçen siyasal İslami rüzgarı da arkasına
alarak alt-orta ve üst sınıfların desteğini elde etmişti. Ordunun yönetime el koyması ve geçiş
sürecinin temel öznesi haline geldiği dönemde, sokak siyasetine damgasını vuran hareketler
birbirinden farklılaşırken, toplumun en örgütlü ve homojen kitlesi olan Müslüman Kardeşler
süreçten güçlenerek çıktılar. Nitekim, Müslüman Kardeşler’in siyasal alandaki yasakların
kalkmasıyla kurdukları Özgürlük ve Adalet Partisi 2012 yılında gerçekleşen seçimlerden birinci
parti olarak çıktı.

Bir yılı aşkın bir süre devam eden Müslüman Kardeşler iktidarı, Haziran 2013’te Mısır
sokaklarının yeniden hareketlenmesine zemin hazırladı. Müslüman Kardeşler’in iktidar
döneminde devrim sürecinde yer almış unsurları ötekileştiren söylemi, yeni anayasa hazırlanma
sürecinin sadece İslamcılar aracılığıyla yürütülmesi, dolayısıyla devrim sürecinde Müslümanlarla
işbirliği yapan Kıptilerin yeni rejime yabancılaşması, Mısırlıların ekonomik durumlarında
herhangi bir iyileşmenin meydana gelmemesi, Müslüman Kardeşler’in temel devlet kurumlarını
ele geçirmek amacıyla izlediği agresif siyaset devrim süresince ortaya çıkan uzlaşının bozularak
kitlelerin bu kez yeni rejime karşı ortak bir platformda buluşmalarına neden oldu. 2013 Haziranı
boyunca devam eden ve 2011 devrimine olan katılımı sayıca aşan kitlesel gösteriler neticesinde,
ordunun yönetime el koyması ve Müslüman Kardeşler’in tasfiyesi Mısır devriminin kazanımlarını
tersine çevirdiği gibi, Mısır’ı bir kez daha otoriteryenizme hapsetti. Dolayısıyla, iktidarı
göğüsleyecek homojen bir muhalif hareketin bulunmaması nedeniyle Mısır ordusu General
Abdülfettah el-Sisi liderliğinde yeniden Mısır siyasetindeki yerini alarak 3 Temmuz 2013
darbesini gerçekleştirdi. Müslüman Kardeşler üyelerine yönelik şiddetli bastırma harekâtı,
Mısır’ın yeniden kaotik bir sürece evrilmesine yol açtı. 2013 sonrasında, ordu bir yandan
Müslüman Kardeşler üyelerine yönelik kapsamlı bir tasfiye hareketi başlatırken, bir yandan da
devrim sürecini başlatan sol tandanslı grupları da temizlemeye yönelik adımlar attı. Abdülfettah
el-Sisi’nin Mayıs ayının sonunda (2014) gerçekleşecek olan başkanlık seçimine aday olduğunu
açıklaması ve geçtiğimiz süreçte 1000’i aşkın Müslüman Kardeşler üyesine idam cezası verilmesi,
Mısır’da 2011 sonrasında elde edilen kısmi kazanımların tersine döndüğünü ve ülkedeki otoriter
yapının bu sefer farklı öznelerce sürdürüldüğünü gözler önüne seriyor.

Sonuç

25 Ocak’ta bir farklılıklar koalisyonu tarafından başlatılan Mısır devrimi, eski rejimin tasfiye
edildiği, fakat toplumsal muhalefetin temel taleplerinden farklı olarak yeni yapının ekonomik ve
siyasal alanın en önemli aktörlerinden biri olan Mısır ordusu tarafından hegemonize edildiği bir
geçiş dönemine evrildi. Ordunun eski rejimle ipleri koparmasının kendi pozisyonunu güçlendirme
çabasından kaynaklanan önemli nedenleri bulunmaktaydı. Fakat, daha önemlisi 1952’den beri
siyasal partilerin yasaklı olduğu siyasal sistemde olası iktidar boşluğunu dolduracak örgütlü bir
hareketin yokluğu da orduyu iktidara taşımıştı. Buna bir de sokak hareketinin nereye evrileceğinin
7

öngörülememesi eklenince, demokrasiye geçiş sürecinin ordu eliyle yürütülmesine ilişkin ulusal
ve uluslararası bir konjonktür oluştu.

Geçiş sürecinin ardından, toplumsal muhalefetin heterojen ve parçalı yapısı, sokak-sandık


ikileminin doğmasına ve bu süreçten en örgütlü muhalif kesim olan Müslüman Kardeşler’in
kazançlı çıkmasına yol açtı. Her ne kadar devrim sürecini başlatanlar kent yoksulları, sekülerler
ve sosyalistler olsa da toplumsal örgütlenmenin zayıflığından ve kapsayıcılık eksikliğinden
dolayı, iktidar boşluğu Müslüman Kardeşler tarafından dolduruldu. Mısır devriminin çoğulcu,
eşitlikçi, seküler taleplerini karşılayamayan Müslüman Kardeşler’e yönelik yeni bir muhalefetin
ortaya çıkması ise, orduyu yeniden Mısır siyasetinin temel aktörü haline getirdi. 3 Temmuz 2013
darbesiyle, Mısır devrimi, İslamcıların başarısızlığı ve Mısır ordusunun etkinliğiyle yeni bir
aşamaya geçti. Rejimin Müslüman Kardeşler hareketine karşı uyguladığı şiddet politikası ve
toplumsal muhalefeti bastırma kaygısı, Mısır’da yeni bir otoriteryenizmin doğuşuna yol açtı.

2013 darbesinin devamında yaşanan gelişmeler, siyasal alanın demokratik uygulamaların ve


kurumların inşasıyla sivil öznelere terk edilmesi ekseninde gerçekleştirilen 2011 sonrası geçiş
sürecinden farklı olarak, Mısır siyasetinin bir süre daha ordu tarafından massedileceği, dolayısıyla
devrim sürecindeki taleplerin katı bir otoriteryenizm altında ezileceği bir yapının doğmakta
olduğuna işaret ediyor. Nitekim, Mübarek’in istifasının ardından yönetimi devralan ordu
demokratik seçimlerin akabinde siyasal alanda görünür olmayacağına ilişkin sinyaller verirken,
el-Sisi’nin devlet başkanlığı adaylığı ise 2011 devrimine katılmış öznelerin karşı oldukları siyasal,
ekonomik ve toplumsal yapının yeniden revize edilmesi tehlikesini doğruyor. Başkanlık
seçimlerini El-Sisi’nin kazanması durumunda, 1952’den beri bütün devlet başkanlarının ordu
kökenli olmaları geleneğinin yenilendiği bir yapı Mısır’da hakim olacak.

DİPNOTLAR

[1] Steven A. Cook, The Struggle for Egypt: From Nasser to Tahrir Square, Oxford, Oxford
University Press, 2012, s. 281.

[2] Hossam el-Hamalawy, “Comrades and Brothers,” Middle East Report, No. 242. (Spring
2007), s. 41.

[3] 1979’da İsrail’le imzalanan Camp David Antlaşması’nın ardından Mısır’ın peyderpey
ABD’yle yakınlaştığını ve İsrail karşıtı dış politikasını terk ettiğinin altını çizmek gerekmektedir.
Hüsnü Mübarek de iktidara geldiği andan itibaren dış politikasını bu gelişme üzerine
şekillendirmekteydi.

[4] Üniversitelerdeki etkin muhalif hareketlerden ve Filistin’le dayanışmayı örgütleyen yapılardan


en önemlisi, Devrimci Sosyalistler’di.

[5] Asef Bayat, Ortadoğu’da Maduniyet, çev. Özgür Gökmen-Seçil Deren, İstanbul, İletişim
Yayınları, 2006, s. 214.
8

[6] Rabab El-Mehdi, “The Democracy Movement: Cycles of Protest,” Rabab El-Mehdi ve Philip
Marfleet (ed.), Egypt: The Moment of Change, London, Zed Books, 2009, s. 95.

[7] Nadia Oweidat et. al, The Kefaya Movement: A Case Study of a Grassroots Reform Initiative,
Arlington, RAND Corporation, 2008, s. 33.

[8] El-Hamalawy, a.g.e., s. 42.

[9] El-Hamalawy, a.g.e., 42-43.

[10]Abdel Monem Said Aly, “State and Revolution in Egypt: The Paradox of Change and
Politics,” Crown Center for Middle East Studies Essay 2 (January 2012), s. 38.

[11] Joel Beinin, “Workers’ Struggles under ‘Socialism’ and Neoliberalism,” ,” Rabab el-Mehdi
ve Philip Marfleet (ed.), Egypt: The Moment of Change, London, Zed Books, 2009, s. 79.

[12] Joel Beinin ve Hossam el-Hamalawy, “Strikes in Egypt Spread from Center of Gravtiy,”
Middle East Research and Information Project, May 9, 2007.

[13] 6 Nisan Gençlik hareketi adını 6 Nisan 2008’deki grevlerin örgütlenmesi sürecinde kazandı.

[14] 1977’de Enver Sedat’ın liberalleşme programının etkisiyle temel gıda maddeleri üzerindeki
sübvansiyonları kaldırması, Mısır’da “ekmek isyanı” olarak anılan geniş çaplı gösterilerin ortaya
çıkmasına neden olmuştu.

[15] Zeinab Abul-Magd, “The Egyptian Military in Politics and the Economy: Recent History and
Current Transition Status,” CMI Insight, No. 2 (October 2013), s. 1-2.

[16] Sara Salem, “The Egyptian Military and the 2011 Revolution,”
http://www.jadaliyya.com/pages/index/14023/the-egyptian-military-and-the-2011-revolution,
Erişim Tarihi: 10.04.2014.

[17] 25 Ocak’ta başlayan sürecin hemen ertesinde, Müslüman Kardeşler liderliği hareketin
üyelerinin protestolara katılmasını kendi iradelerine bırakarak, resmi bir çağrı yapmaktan
kaçınmıştı.

KAYNAK: http://ayrintidergi.com.tr/devrim-darbe-kiskacinda-misir/

You might also like