You are on page 1of 33

KOLEKTİF EYLEMLER VE TOPLUMSAL

DEĞİŞİM: 2011 ARAP AYAKLANMALARI

• 1960’larda ABD’deki “yurttaş hakları” hareketi: Siyahların


gördüğü ve yasalar tarafından da sahiplenilen ırkçı
muameleleri sonlandırmıştır.

• 1848-1849 yılları arasında Avrupa’da “Halkların Baharı” veya


“Ulusların baharı” adlarıyla anılan protesto ve gösteriler:
Monarşi devrilerek İkinci Cumhuriyet kurulmuş ve Louis
Napoleon Bonaparte iktidara gelmiştir.
• Mayıs 1968 öğrenci ve gençlik olayları: Önce Fransa’yı,
ardından tüm Avrupa’yı ve hatta dünyayı etkisi altına almıştır.
1848 yılındaki gibi ciddî siyasal değişimleri beraberinde
getirmese de kısa sürede tüm dünyaya yayılan bir kolektif
eylem dalgası oluşturması bakımından ilgi çekicidir.

• 2013 yılında Türkiye’de meydana gelen Gezi Parkı eylemleri


de ciddî sosyal ve politik sonuçlar doğuramasa da ülke
genelinde 2.5 milyon insanın katıldığı eylemler olması
bakımından önemlidir.
• Modern toplumlarda gösteriler ve protestolar “hak” olarak
tanımlanır. Örneğin TC Anayasası, toplantı ve gösteri
yürüyüşlerini 34. madde ile anayasal bir hak olarak tanımlar:
“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir”.

• Türkiye’de gösteri yürüyüşü düzenlemek isteyenler, belirli


şekilsel şartları yerine getirerek, ilgili mülki idare amirliğine
bildirimde bulunurlar. Anayasa’da tanımlandığı şekliyle bu bir
“izin alma” değil, “bildirim”dir.
• Anayasanın 34. maddesine dayanan 2911 sayılı Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, bu hakkın kullanılması ve
kısıtlanması ile ilgili ayrıntılı düzenlemeleri yapar.

• İlgili mülki idare amiri, açıkça tanımlanan beş durumda bu


hakkın kullanılmasına kısıtlama getirebilir: Milli güvenliğin
sağlanması, kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlığın/genel ahlâkın korunması ve
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması.
• Bu durumda, hukukî açıdan bakıldığında durum nettir:
Toplumun yararına olan protestolar, gösteriler ve toplu
yürüyüşler haktır; aksine, toplumun yararına olmayan
(topluma zararlı olduğu kabul edilen) kolektif eylemler ise
yasaktır.

• Herhangi bir kolektif eylemde kamu yararı bulunup


bulunmadığı ile ilgili olarak yansız ve herkesin onaylayacağı
bir yargı ileri sürülmesi imkânsızdır. Vaka bazlı ve tarihsel
örnekler üzerinden yargılara ulaşmak daha doğru bir yaklaşım
olacaktır.
2011 Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ayaklanmaları

• 1848’de Avrupa’da pek çok ülkeyi sarsan ve “Avrupa Baharı”


adı verilen olaylardan esinlenerek, 2011 yılında Arap
ülkelerinde görülen bir dizi kolektif eyleme ‘’Arap Baharı’’
adı verilmiştir. Ortak noktaları:

• Olayların kısa sürede bir ülkeden başka ülkelere sıçramaları


• Büyük kitlesel katılımların söz konusu olması,
• Yöneticilerin değişmesine neden olmaları
• Hem kendisine kötü muamelede bulunan zabıtaları şikayet etmek hem de el konan
mallarını geri almak için vali ile görüşmek isteyen Buazizi, görüşme talebi geri
çevrilince valilik binası önünde kendisini yaktı.

• Muhammed Buzizi’nin intihar eyleminin üzerinden kısa bir süre geçmeden, öncelikle
Tunus’ta geniş çaplı kitlesel eylemler görüldü. Ardından bu kitlesel eylemler 14
ülkeye hızla yayıldı.

• Tunus, Mısır, Yemen ve Libya’da yöneticiler değişti. Yine protesto gösterilerine bağlı
olarak Ürdün’de Kral Abdullah, başbakan Samir Rifai’yi görevden alarak yerine
Maruf Bahit’i getirdi. Suriye’de başlayan iç savaş ve kargaşa, günümüzde halen
devam etmektedir.

• Cezayir, Yemen, Lübnan ve Ürdün Bahreyn, Libya, Fas, Irak ve İran


Suudi Arabistan, Suriye, Kuveyt ve Umman
Tunus
• Tunus, 2011 yılında toplumsal hareketlerin başladığı ülkedir.

• Olaylara önce, ülkenin önemli kültürel simgelerinden biri olan


yasemin çiçeğine atfen “Yasemin Devrimi” adı verildi ancak orta
doğu ülkelerine yayılınca “Arap Baharı”, “Arap İsyanları” veya
“Ortadoğu İsyanları” gibi çeşitli isimler aldı.

• Bir Kuzey Afrika ülkesi olan Tunus, 16. Yüzyılda Osmanlı


İmparatorluğu’nun egemenliğine girdi ve İmparatorluğun bir eyaleti
oldu.

• 1881 yılında Fransız egemenliğine girdi ve 1956 yılında


bağımsızlığını elde edene kadar Fransız egemenliğinde kaldı.
• Olaylar başladığında nüfusu 11 milyon civarındaydı. En
önemli gelir kaynağı tarımdı, gelişen bir turizm sektörüne de
sahipti. Sanayi sektörü ise zayıftı.

• Kişi başı gayri safi yurtiçi hasıla 8 bin dolar civarındaydı


Esasen bu milli gelir, isyanların görüldüğü (Yemen, Suriye
gibi) diğer ülkelere kıyaslandığında, iyi bir gelirdi. Hatta
Dünya Bankası’nın yaptığı araştırmalarda Tunus halkının çoğu
kendisini “orta sınıf” olarak nitelendiriyordu
• Gelirin halk arasında dağılımı ile ilgili ciddi sorunlar,
• İşsizlik,
• Bin Ali iktidarı hakkında uzun süreli yolsuzluk iddiaları,
• Üniversite giriş sistemindeki kayırmalar ve yolsuzluklar
(eğitim, Tunus’ta iş sahibi olmanın ve sınıf atlamanın en
önemli aracıydı),
• Eylemlerden bir süre önce “wikileaks” adlı internet sitesinde
Tunus’taki yolsuzluklara dair resmî belgelere yer verilmiş
olması,
• olayların ardındaki zeminin yalnızca yoksulluk olmadığını
göstermektedir.
• Tunus’ta kolektif eylemler sonucunda çeyrek asırlık Zeynel Abidin bin Ali
iktidarı sona erdi ve ülke çok partili düzene geçti.

• Eylemlerin ana sebepleri arasında sayılan yoksulluk, eşitsizlik ve işsizlik gibi


sorunlar çözülmek bir yana daha da derinleşti.

• Ayrıca yaşanan değişimlerle birlikte ülkeye daha fazla demokrasi gelip


gelmediği de tartışma konusudur.

• Kolektif eylemlerin sona ermesi, bu eylemlerde dile getirilen değişim


taleplerinin hedeflerine ulaştığı anlamına gelmez.

• Tıpkı 1848 Avrupa Baharı olaylarında olduğu gibi, bu tür büyük çaplı
olayların getireceği esas değişimler on yıllar sonra ortaya çıkacaktır.
Mısır
• Coğrafi olarak Mısır’la Tunus’un arasında Libya bulunmasına
rağmen 2011’de Tunus’ta başlayan olayların ilk sıçradığı ülke 84
milyon nüfuslu Mısır oldu.

• Olaylar sonucunda Hüsnü Mübarek yönetimden ayrıldı, siyasal ve


sosyal açıdan çalkalanmalar baş gösterdi.

• 16. Yüzyılın başında Osmanlı egemenliğine girdi ve 1922’de


bağımsızlığını ilan edinceye kadar Osmanlı’nın bir vilayeti olarak
kaldı.

• % 84’ü Sünni Müslüman olan ülkede çoğunluğu Ortodoks olan % 15


civarında Hıristiyan da yaşamaktadır.
• Mısır yoksul bir ülkeydi; Arap Baharı olaylarının başladığı
sırada ülkede kişi başı gayri safi yurtiçi hasıla 6 bin ABD
doları civarındaydı.

• 2011’de işsizlik ve enflasyonla beraber gelir dağılımındaki


adaletsizlik de ciddî boyutlara ulaşmıştı. Olayların başladığı
dönemde ülke nüfusunun yarısı günlük 2 dolarla
yaşamaktaydı. 2009-2010 döneminde işsizlik oranı % 9.3
olarak açıklanmıştı.
• Arap Baharı isyanlarının Mısır’a kolaylıkla sıçramasının
ardında;

• Ülkede demokrasinin yok denecek kadar zayıf olması,


• Yöneticilerle yönetilenler arasında belirgin gelir adaletsizliği,
• Ordunun siyaset üzerindeki etkisi,
• İşsizlik,
• Yolsuzluk,
• Orta sınıfın giderek küçülmesi,
gibi nedenler yer almaktaydı
• Sonuç itibariyle yüzlerce insanın ölümüne ve binlerce kişinin
yaralanmasına neden olan protesto gösterileri Mısır’da sorunların
çözülmesini sağlamadı.

• Mübarek’in iktidardan indirilmesi protestocuların hedeflerinden biriydi


ve bu hedefe ulaşıldı. Ancak Mübarek’in ardından Mursi demokratik
seçimle yönetime geldiği halde protestoya katılmış olan kitlelerin
önemli bir kısmı onu da meşru olarak görmüyordu.

• Üstelik Mursi yönetiminde ordunun siviller üzerindeki etkisinin daha
da arttığından şikâyet edilmeye başlanmıştı. Nitekim kısa süre sonra
ordu tarafından bir darbe yapılarak Mursi hapse atıldı ve yerine asker
kökenli Abdülfettah El-Sisi geldi.
Libya
• 1553 yılında Osmanlı İmparatorluğu yönetimine geçen ülke
1911 yılında Trablusgarp Savaşı ile İtalyan egemenliğine girdi.

• 1951 yılında bağımsızlığını kazanan ülke Kral İdris tarafından


yönetildi. 1969 yılında bir subay olan Muammer Kaddafi kansız
bir darbe yaparak monarşiye son verdi.

• Muammer Kaddafi’nin İslam ve sosyalizm karşımı ideolojisiyle


beraber yönettiği ülkede muhalif hareketler baskı altına
alınmıştı. Gösterilerin meydana geldiği dönemde 7 milyon
civarında nüfusu bulunan ülkede kişi başı gayri safi yurtiçi
hasıla 17 bin dolardı.
• Mısır’da Hüsnü Mübarek’in protestolar neticesinde istifa
etmesi, Libya’da muhalifleri cesaretlendirdi. Gösterilerin
başlaması için adeta bir kıvılcım gerekliydi; muhalifler için
önemli bir isim olan ve insan hakları savunucusu olarak
tanınan gazeteci Fethi Tarbel’in tutuklanmasıyla Bingazi’de
gösteriler başladı ancak Kaddafi rejiminden şiddetle müdahale
geldi, ilerleyen dönemde can kayıpları yaşandı.
• 17 Şubat Devrimi adı verilen olaylar zinciri, Libya’da sosyal,
politik ve ekonomik sistemi kökten sarstı. Kaddafi’nin 42 yıl
süren ve genellikle baskıcı, zümreci ve dünyadan kopuk
yönetimi alaşağı edildi.

• Diğer yandan ülke sosyal bakımdan fay hatlarının derinleştiği,


kabileler arasındaki kopukluğun belirginleştiği; öfke ve
nefretin kol gezdiği güvensizlik atmosferine sürüklendi.
(1960’ların ortasından 1980’lerin ortasına kadar olan refah
dönemi hariç) çoğunlukla yoksulluğun hakim olduğu ülke
devrim sonrası daha kötü ekonomik koşulların içerisine atıldı.
• Libya’nın en büyük geliri petroldür. İç savaş öncesinde günlük
1 milyon 600 bin varil olan petrol üretimi, 17 Şubat Devrimi
sonrasında önce tamamen sıfıra düşmüş ve bir süre hiç petrol
üretilememiş, ardından günlük 700 bin varil civarına
ulaşabilmişti.

• Siyasal açıdan bakıldığında da durum pek iç açıcı değildir.


Kaddafi sonrasında Libya halklarını temsil edecek bir devlet
otoritesi tesis edilemediği için siyasal iktidarsızlık en uç
noktalara ulaşmıştır: Libya’daki politik durum “Başarısız
Devlet” (failed state) kavramı ile tanımlanmaktadır.
• Libya’da Kaddafi sonrasında ülkenin iyileşmesinin önünde
başlıca üç engel tespit etmektedir:
• Zafer kültürü, silahlanma ve iç savaş.

• Libya “thuwar” ve “azlam” diye anılan bu iki grup arasındaki


bölünmüşlükle malul durumdadır (Thuwar: Kaddafi karşıtları;
azlam: Kaddafi rejimi yanlıları). “Zafer kültürü” tabiriyle bu
derin bölünmüşlüğe işaret edilmektedir.

• 17 Şubat Devrimi sonrasında ülkedeki önemli iç sorunlardan


biri de, Kaddafi’yi deviren grupların silahsızlandırılmasıdır.
Yemen
• 2011 yılındaki isyanlar başladığında ülke nüfusu 25 milyondu. % 99’u
Müslüman Araplardan oluşan ülkede 2011 yılı itibariyle kişi başı yıllık gayri
safi yurtiçi hasıla 2 bin dolar civarındaydı. Düşük milli geliriyle, Arap
isyanlarının etki altına aldığı ülkeler arasında en yoksuluydu.

• Yemen 1538-1635 ve 1849-1918 yılları arasında Osmanlı egemenliği altında


bulundu. 1918 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesiyle birlikte
Yemen’de bitip tükenmek bilmeyen iç karışıklıklar başladı. Osmanlı
idaresinden ayrıldıktan sonra Yemen’de İngiltere, Suudi Arabistan ve Mısır
arasında egemenlik mücadeleleri başladı.

• Gerek bu ülkelerin Yemen’deki çıkarları için yaptıkları müdahaleler gerekse


Yemen’in toplumsal yapısındaki fay hatları nedeniyle ülkeden karışıklıklar ve
çatışmalar hiç eksik olmadı. Yemen, çok sayıda kabile yapılanmasının söz
konusu olduğu bir ülkedir.
• 2018 yılı Ağustos ayı itibariyle El-Hadi, Suudi Arabistan ve
ABD başta olmak üzere pek çok ülke tarafından Yemen’in
meşru devlet başkanı olarak görülürken, koalisyon güçlerinin
zaman zaman çok sayıda sivilin de ölümüne yol açan
bombardımanları devam etmekteydi.

• 2015 yılından beri ülkede etkili olmaya başlayan El-Kaide,


ülkenin orta kesimlerinde geniş bir alanda hakimiyet kurmuş
bulunmaktadır.

• Ayrıca DAEŞ de boşluklardan yararlanarak militanlarını ülkeye


göndermeye başlamıştır.
• Koalisyon güçleri tarafından uygulanan ambargo nedeniyle
ülkede baş gösteren açlık ve salgın hastalıklar da çok sayıda
insanın ölümüne neden olmaktadır.

• Dünya Sağlık Örgütü’nün bildirdiğine göre 2017 yılının Nisan


ayından 2018 yılının Temmuz ayı arasındaki zaman diliminde
Yemen’de 1,115,378 kişide kolera tespit edildi ve 2,310 kişi
koleradan öldü (WHO, 2018).

• 2017 yılında BM, ülkede 7 milyon insanın açlıktan ölme


tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu tespit etti.
• BM raporlarına göre S. Arabistan öncülüğünde başlayan
operasyonlarda, 26 Mart 2015 ile 9 Ağustos 2018 tarihleri
arasında 6500 sivil öldü, 10 binden fazla sivil ise yaralandı.

• 3 milyondan fazla insanın evlerini terk etmek zorunda kaldığı


ülkenin geleceğinin ne olacağına dair belirsizlik 2018 yılı
itibariyle devam etmektedir.
Sonuç ve değerlendirmeler

• Peki orta doğuda 14 ülkeyi etkisi altına alan gösteriler bir


bütün olarak değerlendirildiğinde, kolektif eylemlerin
gelişmesinde etkili olan hangi ortak motifler ön plana
çıkmaktadır?

• Olaylar neticesinde bu ülkeler daha demokratik bir yapıya


kavuşarak işsizlik, eşitsizlik, yolsuzluk, enflasyon, kötü yaşam
koşulları gibi (olayları motive ettiği öne sürülen) sorunlardan
kurtulabilmiş midir?
• UNDP tarafından her yıl yapılan İnsani Kalkınmışlık Düzeyi
sıralamasında eğitim, beklenen yaşam süresi ve ekonomik
gelir gibi göstergeler üzerinden yapılan hesaplamalar
sonucunda her ülkeye bir İnsani Kalkınma İndeksi puanı
verilir ve yaklaşık 200 ülke aldıkları puanlara göre sıralanır.

• Arap baharı öncesi ve sonrası karşılaştırıldığında belirgin bir


şekilde yükselen Suudi Arabistan ve çok önemsiz derecede
yükselen İran ve Cezayir hâricinde, Arap Baharı olaylarının
etkisiyle çalkalanan ülkelerin tamamı, İnsani Kalkınma
Endeksi bakımından ciddi düşüş yaşamışlardır.
• 2011 yılında görülen Arap isyanlarında ülkelerin ve olayların
bazı ortak yönleri şöyledir:

• Bu ülkeler uzun süre Osmanlı egemenliğinde kaldıktan sonra


bağımsızlıklarını elde eden; ardından Fransa, İtalya ve
İngiltere egemenliğinde kaldıktan sonra yirminci yüzyılın
ortalarında bağımsızlıklarına kavuşan ülkelerdir.

• Bu ülkelerde sık sık darbeler ve suikastlarla iktidarlar


değişmiştir.
• Bu ülkelerde toplumsal ve siyasal muhalefete karşı devlet
reaksiyonları oldukça sert ve tahammülsüzdü.

• Devletin iletişime kapalı bir biçimde, kontrolsüz ve orantısız


şiddete sık sık başvurduğu ülkelerde güvenlik kuvvetleri halk
nazarında meşruiyetini kaybederek kamu düzenini koruyan bir
organ olmaktan çıktı ve “yöneticilerin polisi” haline geldi.

• Böylece protestocuların sayısı geometrik olarak artarken güvenlik


kuvvetlerinde zayıflık ortaya çıktı. Kimi ülkelerde, bu psikolojik
eşik karşısında zayıflayan güvenlik kuvvetleri de protestocuların
yanında yer aldığını ilân ettiğinde kamu düzeni tamamen bozuldu.
İç savaşın ortaya çıkmasına yol açan ortak koşullar:

• Sivil halk arasında silahlanma (silahlandırma),


• Orantısız şiddet ve buna paralel olarak güvenlik kuvvetlerinin
meşruiyetinin sorgulanmaya başlanması,
• Ölümcül şiddet (polis ve askerin gerçek mermi kullanması),
• Silahlı milislerin (üçüncü taraf) gösterilere müdahale etmesi:
(Kamu düzenini sağlama konusunda polisin ve askerin
fonksiyonlarının yetersiz kalması ve/veya bu fonksiyonların
milisler tarafından gasp edilmesi, iç savaşın en önemli
belirtilerinden/koşullarından biridir),
• (Tunus’ta görüldüğü gibi) ordunun ve polisin, kısmen ya da
tamamen göstericilerin tarafında geçmesi.
Çok sayıda insanı ortak bir ruh haline sokarak
kolektif eylemlere sürükleyen öfkenin nedenleri:
• Uzun süreli otokratik yönetimler (seçim olmadan veya darbe
ile gelerek uzun yıllar yönetimde kalan; meşruiyeti kendinden
menkul yöneticiler),

• Devletle halk arasında iletişim kanallarının kaybolması; iki


ayrı dünyanın oluşması ve buna bağlı olarak halk arasında
yaygınlaşan dışlanmışlık duygusu,

• Uzun süren, aile ve/veya zümre yönetimi ve buna bağlı olarak


çıkar gruplarının ve zümrelerin dar ve kapalı bir yapı şeklinde
devlet imkânlarına ve yöneticilere kenetlenmiş olması
• Enflasyon,
• İşsizlik,
• Düşük ücretler,
• Yoksulluk,
• Kötü yaşam koşulları,
• Yolsuzluk,
• Temel politik özgürlüklerin eksikliği,
• Hızlı kentleşme,
• Orta sınıfın önce genişleyip sonra daralması,
• Son yıllarda gelişen sosyal medya vasıtasıyla küresel refahın
halk tarafından izlenebilmesi,
• “Batılı özgür, müfreffeh toplumlar” mitinin kültürel ögelerle
halklara zerk edilmesi,
• Yerel değerlerin toplum kurma konusundaki fonksiyonlarını
yitirmesi,
• Kolektif eylemlerin örgütlenmesinde sosyal medyanın
kolaylaştırıcı rolü.

You might also like