You are on page 1of 28

UC- NRLF

MAIN
B 3 979 210
ARDIN

669


Untergesite
ONCESIONIA

1
CUMHURİYET HALK PARTİSİ YAYINI

KONFERANSLAR
Seri : 2 - Kitap : 5

İnkilap ve İnkilâpçılık

Yavuz A BADAN

istanbul Alî Hukuk Fakültesi Hukuk


Başlangıcı , tarihi ve Felsefesi Doçenti

Eminönü Halkevi
CUMHURİYET HALK PARTİSİ YAYINI

KONFERANSLAR
Seri : 2 - Kitap : 5

İnkilap ve İnkilâpçılık

Yavuz A BADAN

istanbul Alî Hukuk Fakültesi Hukuk


Başlangıcı , tarihi ve Felsefesi Doçenti

Eminönü Halkevi
·X38

47661

LOAN STACK

Seri 2 - Kitap 1
Tabiat Kanunu meselesi
Dr. Hans Raynbah

Seri 2 ――――― Kitap 2

Kömür ve teşekkülü hakkında


Dr. Ahmet Can Akay

Seri 2 - Kitap 3

Çarpıntı
Dr. Nurettin Kâmil İrdelp

Seri 2 Kitap 4
Hukukta Diyalektik Hareket
Dr. Orhan Arsal
« Halk kütlesi arasında münevverler

ne kadar çok olursa olsun eğer bilgi


sini okumak veya dinlemek yolu ile
günün bilgisi seviyesinde tutmazsa
hem münevverliğini kaybeder ; hem
de bilgisi ve görgüsü mektep sırala
rında öğrendiklerine münhasır kala
cağından yarı cahil olur ve irfan ha
yatında tam cahilden daha muzır bir
hale gelir. >>

Bir milletin en esaslı sermayesini ve

kudretini teşkil eden halk kütlesinin


fikirlerini günün malûmatile tenvir
etmek, bilgilerini ve görgülerini ar
tırmak, millî vicdan ve şuurlarını
fikrî malûmatla kuvvetlendirmek,
hülâsa halkı bilen ,anlayan, isteyece
ğini bilen ve istemesini bilen ve söy
liyen faal dimağlı kültürel bir ele
man yapmak, onun insanlığının yük
sek duygularını derinleştirerek iler
letmek bizim için yalnız insanî, ah
lâkî mücerret bir vazife değildir.
Bu, memleketin müdafaasında ve
milletin ilerlemesinde zarurî olan bir
varlık temelidir . >
»

ŞÜKRÜ KAYA

1551
Halkın kültür ve bilgisi seviyesini yükseltmek, Kemalizm
inan ve devrimini halkın içine sindirmek ödevlerinin başında ge
len Halkevlerinde, gündelik hayatımızda daima müessir olan
müsbet bilgileri öğretmek ve yaymak için verilen konferansların
yeni bir serisi olarak İstanbul Üniversitesile Ankara fakülte ve
yüksek okullarındaki doçent arkadaşlarımızdan kendi ihtisasları
dahilinde birer mevzu seçerek tayin edilecek zamanlarda konfe
ranslar vermelerini C. H. P. kendilerinden rica etmişti. Hemen
bütün doçentler bu daveti memnuniyetle karşıladılar. Muvaffa
kiyetle yürümekte olan bu düşüncenin meyvelerinden biri de işte
bu konferanstir .

Bu konuşmalardan yalnız o günkü dinleyebilenleri değil , bü


tün Türk halkını ve gençliğini faydalandırmak için bunları birer
broşür halinde basmayı muvafik bulduk.

Halkevlerinin kendi faal üyeleri tarafından muhtelif mev

zularda verilen konferanslardan bir çoğu da elimizde bulunuyor.


Ayni mevzua ait olanların arasından bir seçme yaptıktan sonra
onları da ayrı seriler olarak bir uçtan neşre başlıyacağız.

Aydın ve uyanık gençlerimize bu vesile ile tekrar hatırlat


mayı bir zevk ve vazife biliyoruz ki, Halkevleri, hem kendilerinin
yetişmeleri, hem halkı istedikleri seviyede yetiştirmeleri için her
zaman açık ve hazır müesseselerdir ; bunlardan faydalanmak su
retile hem bilgilerine, hem vatanlarına hizmet etmiş olacaklardır.
V
İnkılâp ve inkılâpçılık

Sayın dinleyicilerim ,

Bugün ilk defa olarak İstanbulun bu değerli Kültür ocağın


da sizlerle konuşma şerefine nâil oluyorum .

Parti Genel Sekreteri Sayın Şükrü Kaya'nın tensip ve delâ

letile organize edilen bu konferanslar serisinin güttüğü gaye,

halkevlerinin kültürel atmosferile üniversiteler bilgi muhitinin

daha sıkı , daha semereli temasıdır. Bu tanışma ve bağdaşma

faaliyetine küçük bir mikyasta da olsa - iştirak mazhariyetinin

engin hazzını bütün derinliğile duymaktayım. Güzel maksatlar

hizmetinde bulunmanın heyecanı içerisinde ilk aklıma gelen şey

«inkılâp ve inkılâpçılık » üzerinde bir hasbihal oldu . Düşündüm

ki Türk halkının siyasî rüşdüne en yüksek huccet teşkil eden halk


partisi bir yandan inkılâbın mahsulü olan diğer yandan ise

inkılâp bayrağını her gün daha yükselten bir organizasyondur.

Türk Gençliğinin kültürel tekemmülünü ülkü edinen halkevleri

ise inkılâpçı bir enerji kaynağı ve yarının teminatıdır. Bu mu

hit ve hava içerisinde inkılâp ve inkılâpçılık elbetteki kalbe kuv

vet, fikre salâbet veren en yerinde bir sohbet mevzuudur. An

cak gerek mevzuun genişliği , gerek ayrılan zaman çerçevesi beni

bu bahse ancak bir taraflı ve sırf iştigal sahamla alâkası nisbe

tinde temas ve bu kadarla iktifa mecburiyetinde bırakıyor. Hüs


nütelâkki buyurmanızı rica ederim.

Bir hukukçu görüşile ilk hatıra gelen : « İnkılâp » nedir ,


8 ―――――――

inkılâp muvaffak olunca nasıl bir vaziyet doğar, nihayet ihtilâl


hakkı tanınabilir mi ? sorularına verilebilecek cevapların ana

hatlarını tesbite çalışacağım .

İnkılâp geniş manasile - mevcudun kuvvetle yıkılması , o

vakta kadar realite sayılan durumun ve meriyeti kabul edilen

hükmün zorla değişmesidir. Bu bakımdan tabiat sahasında ve

insan iradesi haricindeki değişiklikler de bu geniş anlam içerisin

de yer alıyor. Nitekim kelimenin kullanılış tarihçesi de buna uy

gundur . İlk çağda hemen hiç kullanılmıyan Revolution tâbiri Or


ta-çağda astrotomik değiğşmeleri , yıldızların hareketini, ta

biî hâdiselerin cereyanında normallikten çıkışı anlatma için kul

lanılıyor. Ancak 17 inci asırda inkılâp , siyasî bir renk ve mana


kazanmağa başlıyor. Aydınlık devri ve Fransız ihtilâlinden

sonra siyasî inkılâp mefhumu yerleşiyor. Her siyasî inkılâbın

fikrî bir inkılâptan sonra geldiği ve bir kanaat inkılâbı doğurdu

ğu iddia ve kabul ediliyor. Ancak inkılâbın bu anlamile inkılâp

çı, tabiatın esiri olmaktan kurtarılmış, yaptıklarının mana vẻ

mâhiyeti kadar ehemmiyetini ve gayesini müdrik bir şahsiyet ha


line yükseltilmiştir. Yani artık inkılâpçı, inkılâbı bir maksat

uğrunda, bir fikre hizmet için yapan kimsedir.

İnsanı, içinden ilgilendiren de ancak bu türlü inkılâplardır.

Ahlâk, san'at , din hatta teknik sahalarında yenilikler yaratan

tabiat kuvvetleri değil, insanlar ve onların taşıdıkları fikirler

dir . Bu fikirlerdir ki insanları cemiyet ve kültür hayatındaki

değişiklikler karşısında eli kolu bağlı bir seyirci olmaktan çika

rip, hâdiselerin akışına müessir olma imkânına kavuştururlar.

Taşlaşmış ve hareketsizleşmiş bir duruma karşı hayatın canlı bir

reaksiyonu olmak itibarile inkılâplar, fikrî cevheri sönmüş bir

mâziyi bütün desteklerile yıkmak, idamesi haksız bir şekle gir


miş müesseseleri yoketmek gayesini güderler .
――― 9 ――

Bu bakımdan Devlet ve onun hayat ve nizamile ilgili her


siyasî inkılâbın da kendinden önce yerleşmişlerinden üstün fikir

ler taşıması ve onları gerçekleştirip yüksek bir varlık ve mer'iyet

kademesine yükseltmesi gerektir. Siyasî bir inkılâbın mana ve

ruhu , taşıdığı fikirlerin hususiyetinde tecellî ettiği gibi , ahlâkî


ve tarihî bakımdan meşruiyeti , bu fikirlerin mâhiyet ve muhte

vasile ; muvaffakiyeti , onları tahakkuka ulaştırma derecesile,

hızı ise gerçekleştirmedeki dinamizimile ölçülür. Demek ki ha


kikî inkılâplar, fikrî, içtimaî , siyasî bünyede esaslı değişiklik

ler yaratmak üzere yeni hayat prensiplerile ortaya çıkarlar.


Bunlara göre , hayat ve hâdiselerle yeni bir şekil ve istikamet

vermeğe çalışırlar. Bu prensipler, inkılâbın vücuda getirdiği

yeni mevzuat ile hukukî bir şekil alırlar. O zaman inkılâp , yal
nız siyasî bir realite olmakla kalmaz , aynı zamanda hukukî bir
çehre ve renk kazanır .

Bu sebepledir ki hukukî bakımdan bütün inkılâplar - sırf bir

şahıs değişikliğini hedef tutanları müstesna - devletin o vakte

kadarki esas teşkilatını yıkmak, devlet şekli denen şeyi değiş

tirmek maksadile yapılırlar. O vakte kadar cârî ve mevcut hu

kuk çerçevesi içerisinde siyasî dileklerini geçiremiyenler, kendi

cehitlerini hedefe ulaştıracak yeni bir nizam1 kurmak üzere hare

kete geçer ve icabında kuvvete müracaatla filen hâkimiyeti ele

geçirirler. Bir ink lâpçıyı bir âsîden ayıran vasıf, bu yeni nizam

kurma dileği , başka bir deyimle inkılâp iradesinin teveccüh et

tiği istikamettir. İnkılâpçı hareketile yeni hukukun kaynağı ol

mak, cemiyet efradının hayatını yeni şartlara göre tanzim et


mek dileğindedir. Halbuki bir âsî, umumî mer'iyetini münaka

şayı ve bir kül halinde yenilemeyi asla hatırından geçirmediği bir


hukuk nizamına aykırı münferit vaziyetler ihdas eder.

İnkılâpçının hareketi , hukukî bir düstur ; herkesin kendisi


- 10 ―――――――――――――

ne riayet mecburiyetinde olduğu bir kaide yaratır. Asînin ihdas

ettiği durum ise keyfî bir hareketin ifadesi olmak itibarile huku

kan hükümsüzdür . Görülüyor ki inkılâp muvaffak olunca yeni

kudret münasebetleri ve onunla birlikte yeni bir esas teşkilât hu

kuku doğuyor . İnkılâbın muvaffakıyeti ancak, iradesini geçi


rebilmesile tamam olur. Bu muvaffakıyetle yani inkılâp iradesi

ne mutavaatla birlikte yeni hukuk da meşruiyet ve mer'iyet ka

zanır. Şu halde filî hâkimiyet, hukukî hâkimiyetin esas deste

ğidir. Daha doğrusu devlet hâkimiyetini istimal salâhiyetinin

esası onu hukuku iktisap etmekte değil, o hâkimiyeti filen ele

almadadır. Şu halde devlette inkılâp iradesinin hâkimiyet ve

hukukunun meşruiyet kazanması için , bu iradenin yeni nizamı


tesis etmesi , tesis edilen düzenin de halk tarafından zımnen veya

sarahaten tanınması lâzım ve kâfidir . Yeni hukukun meşruiyeti

için eski hukuk nizamının tanıdığı şekiller dahilinde alınmış bir

muvafakat şartını ileri süren meşrutiyetçi düşünceler, inkılâbı

kendi kendine inkâr ettirecek yanlış bir yola sapıyorlar. Muha

fazakâr ve esasında inkılâba aleyhtar Kant bile «inkılâp muvaf

fak olunca yeni kudret sahiplerine mutavaat bir borç» hem de

ahlâkî bir mükellefiyettir diyor.

Bu dediğimiz şartlar içerisinde muvaffak olmuş bir inkılâp

müşahhas sahada yeni bir esas teşkilât mücerret ve şeklî saha

da da ona uygun bir esas teşkilât hukuku vücude getirmiş olur.

Bu suretle âmme iradesi yeni destekler kazanmış , devlet idare

sinde yeni organlar teşekkül etmiş ve fonksiyona başlamıştır.

Demek ki bütün hukuk disiplinleri içerisinde inkılâptan doğru

dan doğruya ve ilk müteessir olan saha, esasiye hukukudur.

Hem de bu sahada inkılâbın eski kaideleri , şeklen ve kanunî bir


sarahatle kaldırmasına hâcet kalmaksızın ihtilâlin esas ruh ve

tandansına aykırı bütün esas teşkilât hüküm ve müesseseleri ,


ortadan kalkar. Nitekim Türk İnkılâbının esas ve nüvesi

Amasya tamiminde münderiç iken birinci esas teşkilât kanunu

ile hukukî bir formül haline giren « Kayıtsız ve şartsız millet hâ

kimiyeti » prensipi , ortaya atıldığı günden itibaren kendi ruhu

na aykırı bütün dinî ve islâmî hukuk müesseselerile saltanat ve


hilâfeti de · resmen kaldırmaksızın yıkmış bulunuyordu . İn

kılâbın yeni hukuk yaratma kudreti itibarile tesir sahasını öl

çerken de şu esastan hareket etmek icap eder. İnkılâbın bütün


kanun metinlerini doğrudan doğruya değiştirmesi , bütün mev

zuatı yeni kudret münasebetlerine ve dağılış tarzına uyan bir

kalıba dökmesi muhakkak şart değildir. Ancak her inkılâp , dev

letin hukukî mevzuatını ne kadar çok yenilerse temelini o kadar


sağlamlaştırmış olur . Türk İnkılâbının yalnız âmme hakları sa
hasında kalmayıp bütün hukuka şâmil esaslı bir tedvin faaliyeti
ne girişmesi hiç göçmiyecek ebedî bir varlığa çok sağlam bir te
mel yaratma dileğinin en canlı ifadesidir.

Türk İnkılâbı yalnız bu kadarla yani sadece o vakte kadar


devletin siyasî faaliyetlerine hâkim kaideleri değiştirmekle kal
mamış , bizzat o kaidelerin vaz'ını da yenilemiştir. Bunun ne
ticesi olarak büyük ve cezrî bir inkılâba has bir vasıf olmak üzere
devlet şahsiyeti de değişmiştir . İnkılâbımızın mahsulü olan Tür
kiye Cümhuriyeti şahsiyet bakımından Osmanlı İmparatorluğu
nun ne temâdisi , ne de halefidir. Yepyeni bir hukukî şahsiyet
tir. Osmanlı İmparatorluğu birbirine hiç te pekişik olmıyan
muhtelif unsurlardan mürekkep cansız bir gövde , bahıtsız bir
coğrafî tâbirdi. O tarihe intikal etti. T. C. mütecanis tek bir

millet hâkimiyetinin bütün parlaklığı ile tecelli ettiği bir halk


-
hükûmeti , yepyeni esaslara dayanarak kuvvetli bir enerji ve
inançla yeniden hayata doğan dip dinç bir devlet, daha canlı bir
ifade ile Türk milletinin yüz asırlık siyasî varlık ve birliğinin
rönesansıdır.

Böylece inkılâbın mana ve mâhiyetini ve cihanşümul Türk


- 12

inkılâbının verimlerini ana hatları ile tespit ettikten sonra inkı

lâp hakkının münakaşasına geçebiliriz. İhtilâl bir hak mıdır ?

Hak diyince daha ziyade müspet ve mer'î hukuk tarafından ta

nınan salâhiyeti anlarız. Böyle pozitivist bir hukukçu görüşü

ile yani sırf mevcut kanunların lâfızlarına bağlı kalarak ihtilâle

haktan bahse bile imkân yoktur. Çünkü hiç bir devlette hiç bir

kanun , böyle bir hakkı tespit etmez . Zaten inkılâp yukarda da

söylediğimiz gibi haddizâtında mevcut bir vaziyete ve cârî hukuk

nizamına karşı şahısların veya kitlenin hareketidir. Her hangi

bir hukuk nizamı , kendi mevcudiyetini nefi edecek bir hareke


te elbette cevaz vermez.

Ahlâkî ve felsefî bakımdan ihtilâle hak meselesi de münaka

şalı bir keyfiyettir . Büyük filozoflardan Kant ve Hegel'i


aleyhtarlar arasında görüyoruz. Kant, bütün felsefesine hâ

kim olan formalist karakterle burada da karşımıza çıkıyor . Ona

göre teessüs etmiş ve şekil almış bir nizama karşı gelme anarşi

doğurur. Eğer esas teşkilâtın muhakkak değişmesi icap ediyor

sa bu husustaki dilek aşağıdan değil yukarıdan gelmelidir.

Hegel , gençlik yazılarında ateşlidir. < İnsanların kanaat ,


<
«

ihtiyaç ve örflerile artık uyuşamıyan ruhu sönmüş müesseseler ,


esas teşkilatlar ; kanunlar sun'î vasıtalarla asla muhafaza ve

idâme edilemezler. Eğer değiştirilmezlerse onları hayatın sar

sıntılı dalgaları cebren süpürür » diyor . Fakat inkılâp zarure


tine işaret eden bu satırların kıymeti ve dinamizimi , onun umu
mî felsefesine sonradan hâkim olan filî statizm içerisinde eriyip

gidiyor. Ona göre tabiatta


olduğu gibi cemiyet hayatında da
muayyen ve görülmez bir kanunun hâkimiyeti mutlaktır. Eski
yi süpürecek hayat dalgaları bu kanunun emrindedir . İnsan da
ona tâbidir. Yapacağı iş kanunun takdirine uymaktan , zaten
kendini sürükleyecek olan hâdisatın cereyanına seyirci kalmak
tan ibarettir.
13 -----

İhtilâle hak tanıyanların istinat ettikleri esas , mukavele

nazariyesi ve bu itibarla halkın devlet idaresine iştirak hak ve za

ruretidir. Bunlara göre : İnsanın haslet ve tabiatında münde

mię tabiî haklar, onlara aykırı bir nizamın vücuduna imkân ver

mezler . Şayet böyle bâtıl bir nizam teessüs etmişse onu, kuran

larla birlikte bertaraf etmek vatandaşların hakkıdır. Bu taraf

tarların başında bulunan Lok'a göre teşri salâhiyetini bizzat

elinde tutan millet, icra kuvvetinin tahakkümü, kanunları hiçe


sayması halinde ihtilâl hakkına maliktir.

Fichte'nin << İnsanın mahiyeti » adlı eserinde müdafaa ettiği

telâkkiye göre : « İnsanları birbirine müsavi kılacak ve hakikî

devletin teessüsüne yarayacak bir inkılâp » haklıdır. Bir milletin

inkılâp ve ihtilâl hakkı » tecrübî esaslardan çıkmaz. Bu hakkı


tayin eden ahlâkî kanun ve güdülen maksattır. Meşru bir devlet
aleyhine sebepsiz bir kıyam, hak değildir , bilâkis suçtur.

Görülüyor ki inkılâp hakkının tesbitinde hukukî bakımdan

ziyade ahlâkî görüş hâkimdir.. Eğer mevcut devlet ve hukuk ni

zamı eskiyecek , halkın kanaatine aykırı, kültür seviyesine uy


maz bir hale gelecek, bir tek kelime ile millî hayat ile mevcut hu

kuk arasında bir uçurum açılacak olursa böyle nizamın artık mu

hafazasına imkân yoktur. Buna teşebbüs etmek bile milletin


istikbal ve istiklâli için tehlikeli ve zararlıdır. Bu takdirde kifa

yetsiz ve değersiz hukuku feda etmek, yerine yeni bir nizam ko


yarak hayatı kurtarmak bir zarurettir. Eğer hâkimiyeti elle
rinde bulunduranlar bu zarureti anlamazlar, şahıs veya zümre
endişelerile kifayetsiz ve değersiz nizamın değişmesine cebren
mâni olmağa kalkarlarsa milletin ihtilâlle kendisini kurtarma
sından daha mukaddes bir hak olamaz . Büyük Harbin sarsıntı
larile göçen eski dünya nizamının çöküntüleri arasından Türkün
millî benlik ve eğemenliğini kurtarmak gayesile şahlanan ve bay
rak açan Türk İnkılâbı , o zarureti kavrayamıyan idraksizlere
- 14 -

karşı bu mukaddes hakkı kullandı. Bu sebepledir ki inkılâp can

lı fikrin , ölü fikre ; millî hakların şahsî haksızlıklara karşı re

aksiyonu mâhiyetinde bulundukça haklı ve hatta ahlâkî bir mü


essesedir . Bu hakka ve ahlâkî hüviyete dayanarak prensiplerine

mutlak mer'iyet ve kıymet kazandırır. Demek ki inkılâp sadece

geçici ve yıkıcı bir müessese olmakla kalmaz. Vatandaşları top


layıcı ve birleştirici bir varlık halinde milletin zarurî mevcudiyet

şeklini de tayin eder. Ebedî ve zeval bulmaz yeni kültür kıymet

leri yaratmak suretile yapıcılık vazifesini de tamamlar.

Bütün bu vasıflar, evrensel Türk inkılâbında gerçekleşmiş

tir. İnkılâbımızın bünyesindeki hayatiyet ve kudret, en açık

surette taşıdığı derin ve yaratıcı fikir hamulesinde tecellî eder.

İnkılâbımız, prensiplerini 15 senedir yurt içerisinde ebedileşti

rirken, bunların her gün daha canlı bir inkişafa mazhar olma

sını ve siyasî varlık ile o varlığın şeklini teşkil eden hukukî nizam
arasındaki bağın gevşememesini temin eçin inkılâpçılık esasını
da belli başlı bir umde yapmıştır .

İnkılâpçılık esası bir defa ulusumuzun sayısız fedakârlık

larla başardığı inkılâbın verimlerine bağlı ve sadık kalmayı on

ları canla başla korumayı istihdaf ediyor. Sonra da devlet içe

risinde yegâne siyasî dinamik organizasyon olan Partinin tedbir


lerinde ve icraatında tedricî tekâmül esasına bağlanmıyacağını

anlatıyor. Her iki manasile inkılâpçılık prensipi istikrara değil ,

irticaa aykırıdır. Hakikî istikrar, cemiyet hayatının tahavvül

ve hareketle dolu icabatına uymakla temin edilir. İnkılâpçılık

bu bakımdan yaratıcılık demektir. Millî ihtiyaç ve zaruretler

den hız alan daimî bir oluş, millî bünyemizi maddî ve manevî sa

hada daima yenilemektedir. Bu yenilemeyi durdurmak şöyle

dursun, harekete getirmek, ilerletmek millî davamızdır. Bun


dan dolayıdır ki inkılâpçılık prensipi, İnkılâpçı Türkiyede en
- 15 -

esaslı bir hukuk kaidesidir . Demek ki hukukumuz da siyasî teş

kilâtın cevherine, siyasî birliğin dinamik oluşuna, onlardaki

müşahhas derunî nizama uygun olmak mecburiyetindedir. Ne

rede bir uygunsuzluk görülürse orada bir yenileme zarureti de

baş gösterecektir. Siyasî mevcudiyetin hayatına ve millî benli

ğin icabatına uyan bu yenilenme pek az ve malûm istisnalarile


esas teşkilât kaidelerine de şâmil bir hükümdür.

Bu şekilde hukukî mâhiyet ve kıymeti aydınlatılan inkılâp

çılık prensipinin , müşahhas nizamın en yüksek ifadesi olan si

yasî birlik ve onu temsil eden devlet için büyük ehemmiyeti mey

dandadır. Müşterek ve şerefli bir tarihî inkişaf neticesinde bir

devlet varlığına yükselen bir milletin, muayyen bir kademede

kalmayıp, inkişaf ve terakkisine devam etmesi , istiklâl ve hür

riyetinin icabıdır. Binaenaleyh bir milletin inkişaf ve terakkisi

önüne geçmeğe teşebbüs , - ne mâhiyette tecellî ederse etsin - onun

hürriyet ve istiklâline tecavüz demektir. Bu sebeple inkılâpçılık


prensipi milletçe hürriyet ve istiklâlimizin esasıdır . İnkılâbın

büyük Şefi , << Millî hâkimiyetimizin bir zerresini şu veya bu su


retle takyit etmek isteyenler» «en koyu mürteciler» dir. Mille

tin böylelerine karşı yapacağı en haklı ve uygun hareket « onları

parçalamaktır » sözlerile burada teşrihine çalışılan şu büyük ha

kikatı eşsiz bir surette canlandırmış oluyorlar.

Arkadaşlar :

Türk inkılâbı , insanlığa yeni bir fecrin doğuşunu müjde


lemişti. O , bugün de daima adım adım yürüyen, hamle hamle

ilerleyen büyük bir dava , milletlerin ve insanlığın, refahı, is

tiklâli , hürriyeti için ulusumuzun elinde taşıdığı bir bayraktır.

Bu bayrağı, ezelden ebede akıp giden feyizli bir nehrin kültür

ve medeniyet yüklü kolları halinde yedi iklime çağlamış Türk ir


- 16 -

kının temiz kanını ve adını taşıyanlar kaldırdı ve yükseltti . Bu

sebeple o, insanî bir hürriyete ve şerefli bir hayata susamış mağ

dur milletlerin de yegâne ümididir .

Bundan dolayıdır ki inkılâbımız ebedî olduğu kadar cihan

şümuldür. Türk inkılâp bayrağının yarınların ufkunda da fe

yizli bir ışık ve alev halinde aydınlatması ve zinetlendirmesi

Türk milleti için ahlâkî bir mükellefiyettir. Bu borcu yerine ge

tirecek, Türk milletile beraber Türk inkılâbını ve onun prensip

lerini erişilmez yüksekliklere ulaştıracak inkılâpçı Türk gençli

ğidir. Türk gençliğinin Türk olmanın kendisine yüklediği bu

şerefli ve aynı zamanda ağır mesuliyeti taşımaya ehliyetli oldu

ğuna inanıyorum. Bu inanç ve bugünkü konuşma fırsatının ver

diği sonsuz heyecanla kıymetli varlıklarımızda Türk yurdunun


büyük istikbalini selâmlarım....
10 kuruş Recep Ulusoğlu Basımevi
4
U. C. BERKELEY LIBRARIES

C048485905

&

You might also like