You are on page 1of 5

Bir Kadoş Şövalyesi İçin Kelamın Sırrı Ne

İfade Eder?
Büyük Patriark,

Bir Kadoş Şövalyesi için Kelamın Sırrı ne ifade eder sorusuna kendimce
bir tanımlama getireceğim ve sonrasında bunu açıklamaya gayret
edeceğim. Bence Kelamın Sırrı hakikatin araştırılması esnasında
Hareket Kanunu,Çalışma Kanunu ve Evrim Kanunu çerçevesinde
edindiğimiz tüm bilgi ve kanaatleri hiçbir önyargıya kapılmaksızın
değiştirebilme,eleştirebilme ve eyleme dökebilme özgürlüğüne sahip
olmanın bir ifadesidir.Bu noktada değerli olan varılan sonuç değil,bu
yönde gösterilen çabanın varlığı ve sürekliliğidir.

Büyük Patriark,

Yeryüzünde yaşayan milyarlarca insan Hintli düşünür Krishnamurti’nin


aşağıda yazılı sözlerindeki gibi yaşamaktadır.

‘Bilmem ırmak kıyısında yürürken ırmağın yanındaki göllenmiş


su birikintisi gözünüze takıldı mı? Herhalde balıkçılar kazmış
olmalı bu çukuru. Ama ırmakla olan bağlantısı kapanmış. Irmak
aynı kararda derinlemesine ve genişlemesine akıyor. Irmağın
kıyısında göllenmiş su birikintisiyle ırmağın yaşamıyla ilintisi
kesilmiş olduğundan üzeri pislikten bir kabukla örtülmüş olarak
öyle durgun ve ölü, duruyor. İçinde balıkta yok. Buna karşın
ırmak yaşam ve canlılık dolu hızla akıp gidiyor.

İnsanlarda tıpkı böyledir. Hızla akan yaşamın yanında


kendilerine küçük bir havuz kazarlar, işte o havuzda kokuşur, o
havuzda ölür giderler. Bizim istediğimiz bazı şeylerin hep aynı
kalması, bazı isteklerimizin hiç değişmemesi, zevkli olan haz
veren şeylerin hep sürüp gitmesi.Küçük bir çukur kazıyoruz
yaşamın selinden kurtulmak için ve çevresine kendimizce
barikatlar yapıyoruz.
O çukurun içine
kendimizi,ailemizi,tutkularımızı,ümitlerimizi,korkularımızı,kültür
değerlerimizi,inanç yöntemlerimizi koyup üstünü kapatıyoruz ve
o çukurda ölüp gidiyoruz.Yaşamın selinin yanımızdan tüm
güzelliği ile akıp gitmesine seyirci kalarak umursamazca.

Ama yaşam böyle değil,doğada her şey ölüyor ve tekrar


diriliyor,tıpkı kışın ölüp dökülen ağacın yapraklarının baharda
yeniden canlanması gibi’

Büyük Patriark,

Fikret Çeltikçi Üstadımız insan topluluklarının oldum olası iki ana karşıt
görüş ve anlayış arasında yaşantılarını sürdürdüklerini söyler.Birinci
anlayış bu dünyada her şeyin önceden hazırlanmış ve
planlanmış,sağlam ve değişmez bir düzen içinde geliştiği ve
değiştirilemeyeceği fikri ile ilgilidir.İkinci görüş ve anlayışa göre ise her
şey değişmektedir.Her devirde toplumlar yollarını bu iki karşıt görüşe
uydurma çabasında olmuşlardır ve en iyi ve doğru olanı bu iki yolla
aramışlardır.Yüzyıllar boyunca bu iki temel hayata bakış arasındaki
mücadele çeşitli biçimlerde ve bulunulan çağın sahip olduğu bilimsel ve
toplumsal bilgi birikimleri çerçevesinde sürmüştür.

Asli günahın hükmü altındaki bir dünya ve hayat görüşü dünyevi hayatı
bir anlamda hor görmektedir.Bu dünyanın çile çekilecek ve yapılan
hatanın giderilmesine yönelik olarak yaşanılacak bir yer olduğu
görüşünde olanlar hep vardır.Kendilerini Tanrı’nın temsilcileri olarak
niteleyenler bilhassa Ortaçağ’da o dönem dünya’nın toplumsal merkezi
olarak niteleyebileceğimiz kıta Avrupa’sında çok etkili idi.Din konusunda
serbest düşünme hakkını reddeden bu baskı karşısında yapılan
mücadeleler ve Aydınlanma Çağı ile bu dünyada da mutluluğu arama
çabaları ilerleme kaydetmiştir.Bu dönemde insanın mutluluğu arayıp
bulmak için aklını kullanması,doğayı tanımaya çalışması ve bir yerde
onun yasalarını kendi yaşamına adapte etmeye çalışması hız
kazanmıştır.
Bu çağdan sonra bilimin hızlı ilerlemesi,siyasal ve toplumsal yapıların din
bazlı olmaktan uzaklaşarak laiklik düşüncesinin toplum hayatına egemen
olmasına sebeb olmuştur.Günümüzde de ilerleyen bilim ve teknoloji
sayesinde dünya her tarafına erişilmesi daha kolay hale gelmiştir.Bu
gelişmeler çerçevesinde ihtiyaçlar değişmiş ve siyasal sistemlerde bu
ihtiyaçları karşılamaya çalışmaktadır.Din ve toplumsal yaşamın laiklik
bağlamında ayrılması ile din ve tanrı konularındaki görüşler çeşitlilik
kazanmıştır.

Örneğin Albert Einstein din konusuna şöyle yaklaşmıştır.’Benim Din’im


o zayıf ve aciz zihinlerimizle algıladığımız cüz’i irade de kendini
gösteren hudutsuz derece de yüksek zeka karşısında duyduğum
büyük bir hayranlıktan ibarettir.Bu gerçek aynı zamanda
Bilim’in de tohumudur.

Bizim nüfuz edemediğimiz şeyin gerçekte mevcut olduğunu


bilmek ve bunun en yüksek bilgelik ve en parlak güzellik halinde
tezahürlerinin donuk melekelerimiz vasıtasıyla ancak en kaba
şekillerini kavrayabildiğimizi anlamak ve hissetmek gerçek
Din’liliğin temelidir.

Büyük Patriark,

Bugün dünyamızın geldiği noktada Çeltikçi üstadımızın söylediği ikinci


görüş önemli bir ivme kazansa da birinci görüşün ortadan kalktığı gibi bir
düşünceye girmemek gerekir.Bu mücadele bence her devirde değişik
görünümler altında sürmüştür ve sürecektir.Evrende ve toplumsal
yaşamda diyalektik bir hareket vardır.Etkileşim vardır.Durağanlık
yoktur.Herşey değişmektedir.Bu değişme iç çelişkilerden
kaynaklanmaktadır.İki dünya görüşünün de zaman içinde çelişkilere
düştüğü durumlar oluşmaktadır.

Bilgisiz ve tutucu bir göz bu çelişkileri bir kaos olarak olumsuz


bulabilir.Oysa ki bu çelişkiler ve karmaşa görünümü daha yüksek bir
olumlanmanın itici gücüdür.Çelişkilerin çözümlenmesi ile sağlanan
ilerlemeye Evrimsel Gelişim diyoruz. Bu evrimsel akışın içinde insanın ve
insanlığın da bir misyonu olduğuna inana Hürmasonluk amacını da
bildiğiniz gibi şöyle ifade eder.
‘İnsanlığın özgürlük ve ahenk içinde gelişerek ilerlemesi ve hakikatın
araştırılması’

Bizler kendimizin olduğu kadar tüm insanlığın da mutluluğu bulması


gerekliliğine ve ileride bu yönde çabalar devam ettikçe bunun
gerçekleşeceğine dair ümidimizi sürdürüyoruz.Bu ülküyü
gerçekleştirecek insanların özgürlük içerisinde ve akıl ve hikmetin
desteğiyle çalışmaları gerektiğini söylüyoruz.Özgürlük bir Kadoş
Şövalyesi olarak Kelamın sırrının anlaşılmasında kilit kavramlardan
biridir.Özgürlük bilincine varılmış ve böylelikle egemen olunmuş
zorunluluktur.

Özgürlüğün sınırını tayin eden şey sorumluluk duygusudur.Özgürlük ve


zorunluluk birbirleri ile bağlantılı olarak doğanın ve toplumun nesnel
yasaları arasındaki ilişkiyi kavrar.Bunları bilip tanıdıkça bilinçlendikçe
onlara egemen olur.

Bilirsiniz felsefe için şöyle bir tanım vardır.Felsefe bir tapınak değil bir
şantiyedir.Felsefe sonsuza kadar ancak doğuş halinde var olacaktır.Ben
de Kelamın sırrını bu tanım ile özdeşleştiriyorum.Bu bir
araştırma,irdeleme ve eleştirme sürecini ifade eder.Olmuş-bitmiş ve
hazırlanıp bir yerlerde bulunmayı bekleyen ve bulununca sonuca
varılacak bir şey değildir.Bu derecenin iykaaf töreninde yaşadığımız ve
girişte yıktığımız mabed bu düşünceleri remzetmektedir.

Tabii bu söylenen sözlerin düşünce ve davranışlarımıza yansıması öyle


kolay bir olay değildir.Yıllarca üzerinde çalışılan,benimsenen,savunulan
düşünce ve doğruları değiştirme veya ortadan kaldırma eylemini
kabullenebilmek zordur. Yaşamı doğru algılayabilmek için çevremize
temennilerimizin aldatıcı gözlüğü ile bakmak alışkanlığını bırakır ve
doğanın davranış biçimini, yasalarını ve özünü kavradığımız ölçüde
Kelamın sırrına vakıf oluyoruz gibi geliyor bana.Doğadaki değişimlerin ve
hareketin mekanizması ve anlamı üzerinde düşünen Kadoş Şövalyesi
öncelikle bilimsel verilerin ve aklının önderliğinde ama sezgilerine de
gerekli önemi verir.

Hepimiz kısıtlı yaşam süremiz içinde kelamın sırrına ermeyi ve hakikata


ulaşmayı isteriz.Ama gerçek bir Kadoş Şövalyesi bunun imkansız
olduğunu bilir ve kendi döneminde üzerine düşen görevi yaparak ileriye
doğru çalışma gayretini ve umudu ileterek bayrağı gelecek nesillere
verir. Kanaatime göre bir Kadoş Şövalyesi, Kelamın Sırrının sürekli bir
biçimde düzenden karmaşaya ve sonra tekrar düzene ve sonra tekrar
karmaşaya giden bir döngü olduğununun bilincindedir.An gelip de
yaşamı boyunca edindiği kanaatleri ve değer yargılarını sorgulamaktan
korkmaz ve aykırı gelen her düşünceyi tolerans ile anlamaya
çalışır.Vicdan özgürlüğü ve adalet için mücadele gücü yüzyıllardan
süzülerek gelen insanlığın ortak zekasından alınır.Kelamın sırrı
kapsamında yaratılışın bir sonsuzluk olduğu ve bu sonsuzluğun
bilinçlenerek farkındalığın başladığı söylenebilir.Bu farkındalık bir sonsuz
enerjinin hissedilmesini sağlar.Bu sonsuz enerji bana göre ışık’tır veya
onun bizlerce hissedilen biçim olan sevgi’dir. 7 basamaklı merdivenin her
iki tarafındaki faziletleri eyleme dökmemize sebeb olan ve bu
merdivenden sürekli olarak inip-çıkma cesaretini bizlere veren bu enerji
biçimi sevgidir.

Arzettim

Levent ELBEYLİ

KAYNAKÇA:

1)4.,29. ve 30.Derece Ritüelleri

2)EKSR 30.derecesi Üzerine Açıklamalar ,Sahir Erman

3)EKSR 14,29 Dereceler Üzerine Açıklamalar,Sahir Erman

4)Hür Masonluk Tarihinden Notlar Fikret Çeltikçi

5)İç Özgürlük Krişnamurti

6)Felsefe Ansiklopedisi Orhan Hançerlioğlu

You might also like