You are on page 1of 8

11.

Sınıf Meb Yayınları Felsefe Ders Kitabı Sayfa 35 Cevabı


Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerlere doğru sözcükleri yazınız.
• Cevap:
1. Aristoteles’e göre herhangi bir şeyin varlık kazanmasını sağlayan dört neden vardır. Bunlar;
………...Maddi-Formel-Erek-Fail….. ….ve formel nedendir.
2. Sokrates’e göre………...Bilgisizlik,… …ahlaki olmayan davranışın nedenidir.
3. Konfüçyüs’e göre genç bir insanın arkadaşlarına karşı erdemin…….Saygılı, ……olmasıdır.
4. Bilginin ve ahlakın insanın algısı tarafından anlamlandırıldığını savunan düşünürlere
……Sofistler.. ..denir.
Aşağıda Romen rakamları ile verilen filozofları harf ile verilen kavramlarla eşleştiriniz.
• a) Ateş
• b) Atom
• c) Su
• ç) Toprak, su, hava, ateş
• d) Apeiron
• e) Hava
• f) Hücre
Cevap:
I. Thales (c)
II. Anaksimenes (e)
III. Anaksimandros (d)
IV. Empedokles (ç)
V. Demokritos (b)
VI. Herakleitos (a)
Aşağıda verilen açık uçlu soruların cevaplarını ilgili alanlara yazınız.
6. Herakleitos, “Her şey akar.” ve “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” sözleriyle doğada
sürekli bir değişim olduğunu iddia eder. Bu iddiayı destekleyen kanıtlar nelerdir?
• Cevap: Her şey akar, dünya üzerinde her şey sürekli olarak değişim ve akış halindedir. Bundan dolayı
Heraklitos ayrıca şunu da söyler: ‘’Bir nehirde iki kere yıkanamazsınız.’’ Bu cümle de soruda geçen diğer
cümleler ile aynı anlamı taşır. Bir nehirde yıkandıktan sonra o nehire tekrar girene kadar nehirden
akan sular değişmiştir, nehirin taşları değişmiştir, nehirin üstündeki hava değişmiştir. Kısacası
maddenin hiçbir hali, aynı maddenin bir saniye önceki hali gibi bile olamaz. Bundan dolayı bir nehirde
iki kere yıkanamayacağı gibi insan asla aynı kalamaz. Karakteri, tavırları düşünceleri sürekli bir değişim
ya da evrim içerisindedir. Buna en yakın örnek olarak ise hücrelerimiz verilebilir Hücrelerimiz her
geçen saniye yaşlanmakta ve bundan dolayı da biraz daha ölüme yaklaşmaktadır. Hücrelerin
yaşlanmasını bir an için bile durdurmak imkansız ve manasız bir hareket olacaktır. Her şey akar.
7. Aristoteles’e göre bir nesnenin ne olduğunun bilgisini insan nasıl elde eder? Açıklayınız.
• Cevap: Aristo, öğretmeni Platon’dan tamamen farklı düşüncelere sahipti. Hatta Aristo ve Platon
birbirinden tamamen farklı iki zıt felsefenin kurucusudur bile diyebiliriz. Aristo’ya göre bir nesnenin bir
durumun ya da bir canlının bilgisinin edinebilmesinin sadece ve sadece tek bir yolu vardır. O yol da
tamamen empirik bir yoldur. Yani deneye ve gözleme dayalı olarak ilerleyen ya da ilerlemek zorunda
olan bir yoldur. Uzun çalışma saatleri içerisinde doğayı bizzat gözlemleyen ve gözlemlemenin kuşkusuz
en büyük kanıt ve veri olduğunu söyleyen Aristo’ya göre bir varlığın bir nesnenin burada ya da var
olduğunun bilgisini almamızın tek yolu, o nesneyi beş duyu organımızdan en az biri ile algılamamızdır.
Eğer bir nesneyi duu organlarımızdan en az bir tanesi ile algılayamıyorsak o nesneye var demeye
kesinlikle gücümüz yetmez. Dolayısıyla bir nesneyi var kılan da yok eden de bizim duyu organlarımızın
varlığı ya da yokluğudur.
“11. Sınıf Meb Yayınları Felsefe Ders Kitabı Sayfa 36 Cevabı” ise önce sorular yazıldı daha sonra
kitabın üzerinde çözülerek gösterildi. Önce sorular hemen ardından ise cevaplar mevcuttur.
SORULAR
11. Sınıf Meb Yayınları Felsefe Ders Kitabı Sayfa 36 Cevabı
8. Aristoteles’in “Nikomakhos’a Etik” adlı eserinde insan, eylemlerinde bulunan aşırılık ya da
eksiklik arasındaki dengeyi bulmak için orta bir yol izlemelidir. Aristoteles’in “orta yol” öğretisine
bir örnek veriniz.
• Cevap: Aristoteles’in “Nikomakhos’a Etik” adlı eserinde insan, eylemlerinde bulunan aşırılık ya da
eksiklik arasındaki dengeyi bulmak için orta bir yol izlemelidir. Aristoteles’in “orta yol” öğretisine bir
örnek veriniz. Aristo’ya göre dünya ve evren mükemmel bir denge içerisinde olduğundan dolayı
milyarlarca yıldır vardır ve var olmaya devam edecektir. İnsan vücudu ve beyni de bu mükemmel
dengeyi yansıtabilen biricik nesnelerdir. Bizler düşünce ve davranış dünyamızda da bu dengenin
benzerini ya da homoloğunu kurabilirsek o zaman biz de sonderece güçlü bir düşünce dünyasına,
yaşam pratiğine sahip olabiliriz. Denge burada ne anlama geliyor? Aristo Sofistler gibi bir odaya
kapanmayı ve kendini dünyadan arındırmayı övmediği gibi hazcı Eğikür gibi yaşamın tamamını sadece
zevk ve sefa üzerine kurmayı da önermiyor. Aristo’ya göre yaşam bu ikisi arasında mükemmel bir
denge noktasında sürdürülmeli. Bunun için de her geçen gün birey kendine daha çok telkinde
bulunmalı ve kendini daha iyi bir şekilde eğitmeli. İşte Aristo’nun denge felsefesi dediğimiz şey bizzat
budur.
9. Platon “Devlet” adlı eserinde “Devletlerde filozoflar yönetici olmalı ya da yönetici dediklerimiz
ve sahici, iyi filozoflar olmalıdır.” sözüyle yönetim ve felsefeyi neden tek bir çatıda toplamak
istemiştir? Açıklayınız.
• Cevap: Platon “Devlet” adlı eserinde “Devletlerde filozoflar yönetici olmalı ya da yönetici dediklerimiz
ve sahici, iyi filozoflar olmalıdır.” sözüyle yönetim ve felsefeyi neden tek bir çatıda toplamak istemiştir?
Açıklayınız. Platon, baştan beri insanlar arasında eşitliğe inanmayan ve bazı bilgi beceri ve asil
değerlerin doğuştan geldiğine inanırdı. Platon’a göre bir devleti yönetebilmek de işte böyle doğuştan
gelen bir asalet ve erdemi gerektirirdi. Ancak filozoflar bir toplumda asil ve erdemli olan kişiler
olabilriler ve toplum adına doğru kararlar verebilirlerdi. O halde bir toplumun ya da bir devletin
yöneticisi olacak olan insanlar da ancak ve ancak filozoflar olabilirlerdi. Bu kadar bilgi asalet ya da
beceriye sahip olmayan kişiler orta sınıfta zanaatkarlar olabilirlerdi. Platon’un Devlet adlı eserinde
bahsettiği bir diğer kavram ise şu idi: Eğer bir kişi hiçbir şekilde bilgi veya beceriye sahip değilse ve bir
asalet duygusu da yok ise onun gidebileceği tek yer serflerin yanıdır. O bir köle olmak için doğmuştur
ve köle olmak zorundadır.
Meletos: Sokrates, seni böyle vakitsiz bir sona sürükleyen bir ömürden utanç duymuyor musun?
Sokrates: Dostum, yanılıyorsun. Değeri olan bir kimse, yaşayacak mıyım yoksa ölecek miyim diye
düşünmemelidir. Bir iş görürken yalnız doğru mu eğri mi hareket ettiğini, cesaretli bir adam gibi mi
yoksa tabansızca mı hareket ettiğini düşünmelidir.
10. Sokrates’in düşüncesine göre erdemli yaşamak için nasıl hareket etmelidir? Açıklayınız.
• Cevap: Sokrates, diğer tüm düşünürlerin aksine hiçbir şekilde elini kalem kağıda sürmemiş ve
ölümünden sonra birilerinin yazılarını okuyup yanlış yorumlama ihtimalini her zaman korkunç bir
ihtimal olarak görmüş bir kişidir. Dolayısıyla bu durumdan bile Sokrates’ın nasıl bir ahlak ya da erdem
anlayışına sahip olduğunu çıkarsamak mümkün. Sokrat, ahlak ya da erdem anlayışı konusunda
öncelikle kişinin kendine ve çevresin dürüst olması gerektiği ilkesini koymuştur. Sokrates’ın bu kuralı
daha sonra ‘’dobralık’’ olarak da yorumlanmıştır. Nitekim bu yorum pek haksız bir yorum da sayılmaz.
Sokrates, aynı zamanda erdemli bir birey olabilmek için bireyin durmadan kendini ve doğayı
sorgulaması ve bilinçli yaşaması gerektiğini söylemiştir. Bundan dolayı bilinçsiz ve sorgusuz sualsiz
yaşayıp giden kişileri, kendilerine sordukları sorular karşısında kaçamak cevap veren kişileri her
zaman için erdemsiz kabul etmiştir. İşte Sokrates’ın ahlak anlayışının temelinde bu vardır. Kendini
sorgulamak ve kendine sorduğu sorulara dürüst yanıt vermek.
İnsanın görme algısının fiziksel olarak bir sınırı vardır. Protagoras’a göre insan, duyuları aracılığıyla
bilgi oluşturur. Duyular her insanda farklı yoğunlukta gerçekleştiğinden duyunun bilgisi göreceli ve
değişir özelliktedir.
11. Protagoras’ın insanın her şeyin ölçüsü olduğu fikrine varmasında görmenin fiziksel
sınırlılıklarının etkileri neler olabilir?
• Cevap: İnsanın duyu organları ile bir varlığı bir durumu ya da kendi kendisini algılaması pek tabi
mümkündür. Ne var ki algı dediğimiz kavram manipüle edilebilirlik konusunda belki de en hazır
varlıklardan bir tanesidir. Dolayısıyla insanın kendi duyu organları ve algısı çevresinde algıladıkları ve
yorumladıkları her zaman dünyanın biricik gerçekliğini yansıtmayabilir. Tam da bu noktada
Protagoras’ın her şeyin ölçütünün insan olduğu fikrini çürütmek zorunda kalıyoruz. Çünkü eğer her
şeyin ölçütü insan ise insanın yanılgılar içerisinde algıladığı ya da yanılgılar içerisinde yorumladığı olca
konsept, durum ve olay için ne söyleyebiliriz? O zaman bu akvramları yeniden yorumlamaya çalışırken
önceki algı boyutumuzu nasıl eleştirebiliriz? İşte bunu yapmak Protagoras’ın felsefesi dahilinde ne
yazık ki neredeyse imkansızdır. Dolayısıyla çıkan sonuç şudur: İnsanın fiziksel sınırlılıkları göz önüne
alınarak, insanın beş duyu organı ile algıladığı ve algısı ile de yorumladığı bilgiler yüzde yüz doğru ve
kesin bilgiler değildirler.
Sokrates, bilgi ile erdem arasında ilişki kurarken bilen insanın erdeme uygun davranacağını ve insanın
bilerek zarar verici davranışlar göstermeyeceğini belirtmiştir.
12. Sokrates’in görüşünden hareketle trafikte araç kullanan kişinin kırmızı ışıkta geçip birilerinin
yaralanmasına sebep olması örnek olayını bilgi-erdem ilişkisi açısından değerlendiriniz.
• Cevap: Sokrates’in görüşüne göre bilgili insan erdemli insandır. Herhangi bir kişi bilgisiz ya da vahil bir
kişi ise ancak o zaman kötü bir insan ya da erdemsiz bir insan olabilir. Bundan dolayı iyi ve güzel
dünyanın oluşmasının tek koşulu insanların yaşam ve yaşamın işleyişi hakkında sonsuz bilgiye doğru
gitmelerini sağlamaktır. Sokrates, her zaman için şunu söyler: bir kötülük yapan insan ya da
hareketlerinde erdemsizlik gösteren insan, kuşkusuz ki kötülüğün sonuçları ya da kötülüğün manası
hakkında yeterince bilgisi olmayan cahil insandır. Eğer bilseydi, asla yapmazdı. Dolayısıyla insanın
masum ve iyi olarak doğduğuna inanır. Kısacası eğer trafikte araç kullanan kişi kırmızı ışıkta
geçmesinin birilerini yaralamasına sebep olacağını bilseydi, fakat bunu teoride değil, gerçekten pratikte
böyle olacağını, bu teorik düşüncenin yüz yüz şekilde gerçekleşeceğini bilseydi, asla o kırmızı ışıktan
geçmezdir. Bu düşünceden de çıkarsayabileceğimiz gibi, kötülük ya da erdemsizlik cahilliktir.
Ö. Faruk Erdem’in “Mitolojik Dönem ve Sonrasında Türklerin Felsefi Anlayışı” adlı makalesine göre
Türk hikmetinin en eski örneklerine İslamiyet öncesi dönem, destanlar ve eski Türk savlarında
rastlanır. Eski Türklerde yöneticinin en önemli özelliklerinden biri bilge olmaktır. Bu yüzden kağan ve
vezir gibi yöneticilerde bilge olma özelliği aranır. Yöneticinin diğer erdemleri çalışkanlık, vatan sevgisi,
cesaret, kahramanlık, gurur ve iyi huy olarak sıralanır. Eski Türk metinlerinde Platon, Aristo gibi Antik
Yunan filozofları arasında geçen bilge yönetici tartışmaları da görülür.
13. Eski Türk metinlerinde geçen hikmet görüşleriyle Antik Yunan filozoflarının felsefe görüşleri
arasında benzerlik var mıdır? Açıklayınız.
• Cevap: Eski Türklerin hikmet görüşlerinde var olanın tasavvufi bir şekilde dünyanın her yerinde
tezahür ettiği fikri vardı. Yani Tanrı tek ya da biricik bir nesne değildi, Tanrı yeryüzüydü, Tanrı evrendi,
Tanrı var olan her şeyin içerisindeki biricik ana parça ve nüve idi. Bir çiçeğe baktığınızda da Tanrı’yı
görürdünüz, aşık olduğunuz kadına ya da erkeğe baktığınızda da Tanrı’yı görürdünüz. Bundan dolayı
Tanrı’yı gökte ya da uhrevi noktalarda aramaya hiç mi hiç gerek yoktu. Tanrı var olan her şeyin
içerisinde aktif olarak vardı ve buradaydı. Antik Yunan filozoflarının felsefe görüşleri ise birbirinden
ayrılırdı. Örneğin platon Tanrı’nın tek ve biricik olduğunu söylerken bir idealler evreninden bahsederdi
.Tanrı o idealar evreninin yaratıcısı olarak kutsal ve yüce idi. Maddeye kesinlikle bürünmemiş olduğu
düşünülen Tanrı son derece soyuttu. Bundan dolayı aslında temelde Eski Türk metinlerinde geçen
hikmet fikir ile Antik Yunan Düşünceleri arasında benzerlik vardır fakat bunların bağlamları farklıdır.

SORULAR
11. Sınıf Meb Yayınları Felsefe Ders Kitabı Sayfa 37 Cevabı
14. “Gılgamış Destanı ve Hammurabi Kanunları”nı tabletlere yazarak düşüncenin yazılı kültüre
aktarılmasını sağlayan ilk medeniyet aşağıdakilerin hangisidir?
A) Hint
B) Çin
C) İran
D) Mısır
E) Sümer
• Cevap: E
15. Konfüçyüs, “İdeal Bir İnsan ve Topluma Dair Konuşmalar” adlı eserinde “Erdem, erdem içindedir.”
sözüyle bir erdemin diğer erdemle birbirini tamamlayan bir yapıda olması gerektiğini ifade etmektedir.
Bu duruma uygun düşecek örnek durum aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?
A) Kurnaz esnafın müşterilerine karşı güler yüzlü davranması
B) Evde canı sıkılan adamın eşine ev işlerinde yardım etmesi
C) Mahalle sakinlerinin mahalle çeşmesini tamir etmesi
D) Akrabalık ilişkilerini seven bir gencin bayram ziyaretlerine katılması
E) Kişinin şans oyunlarını haksız kazanç olarak görmesi
• Cevap: D
16. Thales; evrenin ana maddesini, ilk nedenini aramış, doğadaki her şeyin temelinde suyun olduğunu
iddia etmiştir. Thales’ten sonra Anaksimandros, arkhe olarak sonlu bir varlık olan suyun sonsuz sayıda
varlığın oluşumunu açıklamada yetersiz olduğunu söyleyerek arkheyi sonsuz olan “apeiron” kavramı
ile açıklamıştır.
Buna göre aşağıdakilerden hangisi “apei- ron”un bir özelliği olamaz?
A) Nicelik olarak sınırsızdır.
B) Duyusal, somut bir varlıktır.
C) Sonsuzluk niteliği vardır.
D) Bütün varlıkların temelidir.
E) Nitelik olarak belirsizdir.
• Cevap: B
17.
I. Diogenes
II. Lukianos
III. Aristoteles
IV. Thales
V Ksenofanes
Yukarıda numaralandırılmış filozofların hangileri Anadolu’nun batısında yaşayanlar arasında
sayılmaz?
A) I-II
B) II-III
c) n-m-ıv
d) m-ıv-v
e) ı-n-m-ıv-v
• Cevap: A
18. Girdiği evin her köşesine bakan hırsız, bulduğu tüm kıymetli eşyaları çantasına koyar. Kıymetli
başka eşyaların da kaldığına dair şüphelerine rağmen çantasını alarak evden uzaklaşır.
Örnek olay aşağıda verilen felsefi düşüncelerin hangisine karşılık gelir?
A) İnsan, her şeyin ölçüsüdür.
B) Doğru, güçlünün işine gelendir.
C) Hiçbir şey yoktur, olsa da bilemeyiz.
D) varlık var olandır, var olmayan değildir.
E) İnsan, bilerek ve isteyerek kötülük yapmaz.
• Cevap: C
19. Değişme karşısında değişmeden kalan asıl varlığı bilmenin insan hayatına faydası hangi
seçenekte doğru olarak verilmiştir?
A) varlığın yapısının araştırılması ve “ark- he”nin ne olduğu sorusunun yanıtlanması
B) İnsanın gerçek varlığı ve değerli olanı bilmesiyle eylemlerine anlam vermesi
C) Duyuların bitmeyen bir değişmeyi ve oluşu işaret ederek insanı çevresine yöneltmesi
D) Değişmenin varlığın asıl gerçeği olup olmadığı konusunda insanı şüpheye düşürmesi
E) Değişmenin gerisinde değişmeden kalan ve üstün olan asıl varlığın olduğunu bilmesi
• Cevap: E
“11. Sınıf Meb Yayınları Felsefe Ders Kitabı Sayfa 38 Cevabı” ise önce sorular yazıldı daha sonra
kitabın üzerinde çözülerek gösterildi. Önce sorular hemen ardından ise cevaplar mevcuttur.
SORULAR
11. Sınıf Meb Yayınları Felsefe Ders Kitabı Sayfa 38 Cevabı
20. Lao Tse’nin düşüncesinde evrendeki her türlü değişimin beslendiği sonsuz kaynak
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tao
B) İdea
C) Madde
D) Form
E) Aperion
• Cevap: A
SORULAR
11. Sınıf Meb Yayınları Felsefe Ders Kitabı Sayfa 66 Cevabı
• Cevap:
1. Tanrı kanıtlamalarında 2-15. yüzyıl felsefesinde Ontolojik ve Kozmolojik kanıtlar kullanılmıştır.
2. Hristiyan felsefesi Patristik ve Skolastik dönem olarak ikiye ayrılır.
3. Tümellerin ayrı bir varlık olarak Tanrının zihninde olduğu düşüncesi Kavram realizmi olarak
adlandırılır.
4. Beytü’l Hikme, İslam coğrafyasında Bağdat’ta bulunan çeviri merkezidir.
Aşağıda Romen rakamlarıyla verilen önermeler ile harf ile verilen kavram ve filozofları doğru
olacak şekilde eşleştiriniz.
• a) İbn Rüşd
• b) İbn Haldun
• c) Meşşailik
• ç) Augustinus
• d) Dehriyye
• e) Ochamlı WiUiam
Cevap: I-ç, II-a, III-e, IV-c, V-b
I. İnsanın ölünce bu dünyada bedenini bıraktığını, ruhunu ise öteki dünyaya götürdüğünü ifade eden
filozoftur. (ç)
II. İnayet ve ihtira delilini savunan filozoftur. (a)
III. Tümellerin soyutlama olduğunu belirten filozoftur (e)
IV Akla dayanan inancı savunan İslam felsefesi görüşüdür. (c)
V. Devleti canlı organizma gibi doğan,büyüyen,ölen bir varlık olarak gören filozoftur. (b)
Aşağıda verilen açık uçlu soruların cevaplarını ilgili alanlara yazınız.
6. MS 2-MS 15. yüzyıl felsefesini MÖ 6-MS 2. yüzyıl felsefesinden ayıran temel farklar nelerdir?
Açıklayınız.
• Cevap: MS 2-MS 15. yüzyıl felsefesini MÖ 6-MS 2. yüzyıl felsefesinden ayıran temel farklar
nelerdir? Açıklayınız.MÖ 6 yy. ve MS 2.yy’lardan yapılan felsefi akımlar ile MS2-MS15 yy’da felsefi
düşünceler birbirinden oldukça farklıdır. Bu iki yüzyılları birbirinden tamamen ayıran belirli
düşünceler vardır. Bunların başında şunlar gelir:
MÖ 6 yy ile MS 2yy’da filozoflar tamamen doğa olayları, insanın kendini anlaması, bilgi ve varlık
üzerinde daha çok durmaktadır. Genel olarak doğa felsefesi ile uğraştıkları için onlar için ilk
problemin kaynağı ise varlık olmaktadır. Varlığın ilk nedenini bulma çabası içine girmiş olan bu
yüzyıldaki filozoflar ayrıca bilgi ve değer problemleri ile de ilgilenmişlerdir. Onlara göre evrenin
kaynağı, insanın yaşamının amacı nedir gibi soruları akla dayandırarak açıklamaya çalışmışlardır.

MS 2-MS 15 yüzyıl felsefelerinde ise yukarıdaki yüzyıllara oranla çok farklı felsefi düşüncede temel
farklılıklar vardır. Bu yüzyılda filozoflar felsefi düşünceleri daha çok dini temel alarak ele almışlar.
Rasyonel bir bakış açısı olan bu düşüncelerde, Tanrı temelli bir felsefeden oluşmaktadır. Çünkü bu
dönem filozoflarının birçoğu din adamı olmasından ötürü, yapılan felsefi düşüncelerin temeli de dine
dayandırılmıştır.

7. İslam coğrafyasında 8-12. yüzyıl çeviri faaliyetlerinin İslam felsefesinin gelişmesine katkısı
nelerdir? Açıklayınız.
• Cevap: Bu yüzyıllarda İslam coğrafyasında felsefi düşünceler altın çağını yaşamıştır. Felsefinin
temeli oluşturacak bazı düşünceler sayesinde İslam coğrafyasının felsefeye bakış açısına farklı bir
temel atılmıştır. Bunun ilk nedeni ise tabi ki kendinden önceki dönemlerde yapılan farklı dillerdeki
düşüncelerin Arapça’ya çevirisiyle gerçekleşmiştir. Medeniyetlerdeki çeviri faaliyetleri sayesinde
görüşleri anlama olanağı doğmuş ve bu dönemde de İslam felsefesine katkı sağlamıştır.
Bu yüzyılda çeviriler yapıldıkça kültürel düşüncelerde değişmiştir. Özellikle bilgi evleri kurularak bu
düşünceler tek tek irdelenmiş, farklı bölgelerdeki kurulan okullar sayesinde Yunan felsefi
düşünceleri ile tanışma olanağı sağlanmış. Bununla beraber savaşlarla, ticaretlerle, fethedilen
yerlerin kültürlerinde ortaya çıkmış eserler tek tek ele alınıp, çevrilmiştir. Bu eserlerin çevirilmesinde
de halifelerin de etkisi büyüktür. Abbasi halifelerin isteği doğrultusunda farklı dillerdeki eserler
Arapça’ya çevrilmiş, hatta Yunan filozofların birçok eserleri çeviriler sayesinde anlaşılmış, bu
düşünceler İslam filozoflarına temel oluşturacak bazı düşünceleri ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla
İslam coğrafyasındaki felsefi akımlar git gide gelişerek, felsefeyi merkez haline getirmeyi
başarmışlar.

SORULAR
11. Sınıf Meb Yayınları Felsefe Ders Kitabı Sayfa 67 Cevabı
8. Augustinus, “İtiraflar” adlı eserine göre Tanrının hakkaniyeti dürüst olmayan kişilere hoş gelmez.
Kötüler aşağı seviyelere daha çok uyum sağlayarak iyi insana olan benzerliklerini yitirirler. Tanrı’ya
benzemeye çalışanlar ise üstün yaratılanlar ile daha çok uyum içine girerler.
Metinden hareketle insan iyiliği ve kötülüğü nasıl edinir? Belirtiniz.
• Cevap: Augustinus’a göre bazı insanlar Tanrının inayetinden pay almazlar. İyilik Tanrının insana
verdiği bir şeydir, bazılarını da bundan mahrum tutmuştur. Fakat şu şekilde açıklamak
gerekirse:İnsan, iyiliği; kendi inancı doğrultusunda (Augustinus’a göre) Tanrının gölgesinde ve
emirlerinin doğrultusunda hareket etmek, örneğin, Tanrının istediği gibi fakir ile ekmeğini
paylaşmak, yalan söylememek, yardıma muhtaç hastalara yardım etmek, başkasının müsaadesi
olmadan malına el sürmemek gibi … (örnekler daha da çoğaltılabilir.)
Bütün bu saydıklarımız, Tanrının sıfatlarıdır ve bu sıfatlara uygun hareket ettiğimizde Tanrıya
benzeyen daha doğrusu onun gösterdiği yolda giden ve dolayısıyla Tanrıya yaklaşmış dürüst, iyi,
güvenilir ve ahlaklı insanlar oluruz. Böyle güzel ahlaka sahip kişiler çevrelerinde her zaman daha
fazla sevilir ve saygı duyulurlar. Bu nedenle Tanrı’ya ait bu vasıfların insanlarda olması güzeldir ve
Tanrı’da zaten bunu ister.

İnsanlar fıtrat gereği çabuk etkilenen ve karşısındakine hemen meyleden varlıklardır. İnsanın iyi
olması önce ailede başlar ve çevrede devam eder. Eğer hep iyi insanların yakınında durulursa iyiye
doğru bir etkileşim olur ve insan bu güzel huyları edinerek sevilen biri haline gelir.

Ancak kötü huylu kişiler yapılan bu iyilik ve yardımları bir türü kabul edemez ve yardım eden kişiler
bile öfke duyarak onlara düşman olurlar.

Aslında hiç kimse “kötü” biri olarak doğmaz. İnsanı kötü yapan aile ve yaşadığı çevredir. Güzel bir
atasözü var. “Üzüm üzüme baka baka kararır” diye. İşte iyi insanlarda kötülükleri ağır basan kişilerle
sürekli bir arada olurlarsa mutlaka bir süre sonra onlara benzeyecekleridir. Çünkü çekim kuvvetliden
zayıfa olur. Eğer siz iyilik yönünüzden zayıfsanız çevrenizdeki kişileri iyi yönde etkileyemez ve siz
onların ağır basan kötülüklerine ortak olursunuz.

9. Gazâlî’nin “el-münkız mine’d-dalâl(hakikate giden yol)” adlı eserine göre insan, hakikatin bilgisine
ulaşmak için akıl ve deneyi geride bırakmalıdır.
Gazâlî’nin bilginin kaynağına yönelik eleştirisinin temel dayanağı nedir?
• Cevap: Pozitif bilimlerde bir bilginin doğruluk kaynağı ancak bilimsel araştırmalarla ispatlanmış
olmak zorundadır. Bilimsel araştırmalar ise, deneysel çalışmalar, deneyimler ve gözlem yoluyla bir
bilginin kesinliği bilinebilir. Gazali’de önce duyu organlarına bakmış ve akıl prensipleri dışında olan
bilgilerin doğruluğu hakkında şüpheye düşünmüştür. Bunun nedeni ise duyu organlarındaki en
kuvvetli olan gözü düşünmüş ve gözümüzle dünyayı ve yıldızları incelediğimizde, yıldızların küçük
ve parlak olduklarını görebildiğimizi söyler.Ancak astronomi bilgisi yıldızların aslında küçük değil
dünyadan kat ve kat daha büyük olduğunu savunur. İşte tam burada gözle görülenlerin bilgisinin
yetersiz olduğu ve akıl tarafından tam olarak kabul edilmediği ortaya çıkar. Gazali akılla kabul edilen
bilgilerin de bir süre sonra duyu organlarında olduğu gibi başka bir delille çürütülüp geçersizliği
konusunda birçok şüpheye düşer.
Bu tür vesveselerden kurtulmak için çareler arayan Gazali, ancak Allah’ın yardımıyla akli bilgileri
kabul etmeye başlar. Artık vicdanı rahatlamış ve zorunlu akli bilgileri geçerli görmeye, onların
doğruluklarını kabul etmeye ve güvenmeye başlamıştır. Bu durumu pozitif bilimler açısından
açıklamak biraz güçtür. Gazali’nin bur durumdan kurtuluşu “Tasavvuf” ilmiyle açıklanabilir.

10. Patristik felsefe ile skolastik felsefe arasındaki temel farklar nelerdir?
• Cevap: Patristik felsefe MÖ 8 yüzyıla kadar sürmüş, skolastik felsefe ise 8. yy. başlayarak 15.
yüzyıla kadar devam etmiştir. Patristik felsefenin temel düşünceyi oluşturan alt yapısı kilise
babalarının düşüncelerinden oluşur. Bunun başlıca nedeni ise o dönemde yaşamış olan filozofların
din görevlisi olmasından dolayıdır. Bundan dolayı da düşüncelerde inancın yeri oldukça yüksektir ve
temeli de inanca bağlıdır. Hatta patristik felsefe inancında akıl bir yere kadar geldiğini, akılla
çözülemeyen durumlarda ise inancın üstünlüğüne başvurulmuştur. Yani aklın ilk şartı olarak inanç
görülmüştür.Skolastik felsefe ise inanç ve akıl ikilemine farklı bir bakış açısı getirilmiştir. Bu
dönemde inanç tabi ki ortadan kaldırılmamış fakat inanç akıl ikileminde aklın önemi daha çok
artmaktadır. Yani inancın temellerini aklın sayesinde daha sistematik hale getirilmeye çalışılmış. Bu
dönemin ünlü filozofları olan Aristoteles, Platon, Aquinolu Thomas, Ochamlı William düşüncelerinde
akıl-inanç ikilemi üzerinde durmuşlardır. Sonuç olarak bu dönemin patristik felsefe döneminden
ayrılan önemli unsurları din ve felsefinin birbirinden ayrılmaya çalışılması ve dinin var olan
kalıplaşmış temellerini akıl sayesinde açıklanmaya çalışılmasına gayret edilmiştir.
11. Tasavvuf düşünürleri, insan ile ilgili konuları ele alırken İslam’ın tavsiye ettiği insan
modelini yorumladıkları görülür. Düşünürlerin insan konusundaki görüşlerinde benzer yönler
var mıdır? Açıklayınız.
• Cevap: Tasavvuf düşünürleri insanı ele alırken İslami düşüncenin temelinden hareketle
düşüncelerini ortaya koymuşlardır. Özellikle bu dönemde görüşleri önemli olan bazı düşünürler
insanın yaratıcı tarafından yaratıldığını kabul etmektedir. Eşari, bu konuda insanın olgunluğa geçiş
dönemini kendi başına sağlayamayacağını ve bunun ancak bir yaradan sayesinde
gerçekleşebileceğini savunur. Ayrıca insanın yaratılmasında delil olarak Kuran-ı Kerim’den ayetlerle
ispatlar. El Kindi ise Dünya aleminde bir düzen olduğunu ve bu düzende var olan insanların bir
yaratıcı sayesinde var olduklarını düşünmektedir. İbn Rüşt ise tabiattaki her şeyin insanlarla olan
uyumundan bahseder. Tabi ki bu uyumunda mutlaka bir sağlayıcısı vardır. Bu sağlayıcısı da elbette
yaradan olarak görmüştür.Dolayısıyla genel olarak baktığımızda İslam filozofları insan hakkındaki
görüşlerini açıklarken farklı yolları seçse de yolların birleşimindeki varılan sonuç aynıdır. Hepsi
insanın bir yaratıcı sayesinde akıl ve inanca sahip olduklarını dile getiriyorlar. Dünya hayatında bir
düzen, bir sistem varsa bu tamamen yaratıcı olduğunun kanıtıdır. İnsan konusundaki düşünceleri de
bu şekilde benzerlik göstermektedir.
12. Clemens’in “Anlamak için inanıyorum.” yargısını A. Thomas “İnanayım diye biliyorum.”
yargısına dönüştürmüştür. Bu dönüşümün akıl ile inanç ilişkisi açısından farkı aşağıdakilerin
hangisinde verilmiştir?
A) Aklın inançtan önce gelmesi
B) İnancın akıldan önce gelmesi
C) Akıl ve inancın birbiriyle açıklanması
D) Akıl ile inancın alanlarının farklı olması
E) İnancın aklın sınırlarını geçmesi
• Cevap: D
13. Hacivat ve Karagöz, gölge oyununda oldukça tanınan karakterlerdir. Perdenin arkasında zorunlu
bir el tarafından hareket ettirilmeye ihtiyaçları vardır. Onların varlık nedenleri izleyenleri düşündürme,
güldürme ve şaşırtmaktır. Perdenin arkasına geçemez ve kendilerine ruh veren varlığı bilemezler.
Oyunu bitiren elden sonra ne Hacivat ve Karagöz’ün perdeye yansıyan gölgeleri ne de perde kalır.
Gölge oyunundaki perdenin ön ve arkasında yer alan varlıkların varoluşlarında bahsedilen
farklılık, aşağıdaki seçeneklerde verilen görüşlerden hangisini açıklar?
A) İbn Sînâ, “Sudûr görüşü”
B) El Kindî, “Yaratıcı-âlem görüşü”
C) Augustinus, “Ruhun ölümsüzlüğü görüşü”
D) Tertullian, ”Akıl-inanç görüşü”
E) İbn Haldun, “Toplum ve devlet görüşü”
• Cevap: A
SORULAR
11. Sınıf Meb Yayınları Felsefe Ders Kitabı Sayfa 68 Cevabı
14. İnsanın irade özgürlüğü probleminin tek başına insanın ya da tamamen Tanrı’nın iradesine
bağlanarak açıklanamayacağını savunan İslam felsefesine ait görüş aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Cebriye
B) Mu’tezile
C) Eş’ariyye
D) Maturidi
E) İşrakilik
• Cevap: C
15.
I. İhtira ve inayet
II. Sudûr
III. Hudûs
IV Ontolojik
V Kozmolojik
Yukarıda Yaradan’ın varlığına ilişkin olarak verilen delillerden hangisi ya da hangileri İslam
felsefesine aittir?
A) Yalnız I
B) I-II
C) I-II-III
D) I-II-III-IV
E) I-H-m-IV-V
• Cevap: C
16 ve 17. soruları aşağıda verilen metinden hareketle cevaplayınız.
I. Fârâbî’nin “El -Medinetü’l Fâzıla” adlı eserine göre insan; akılsal tabiatı gereği dikkatli ve analiz
ederek düşünür. II. Düşündüklerini birbirine bağlayarak sonuca gider. Sonuçlar, insanda kaçınma ya
da yönelim oluşturur. III. İnsanda duyuların ve hayal etmenin sonucu oluşan iradi eylemler; derin
düşünmeyi, arzu ve bilgiyi bir arada taşımalıdır. IV. Böylece insan eylemleri, mutluluk getiren ve iyi
eylemler hâlini alır. Erdemli insan, kendini mutsuz eden eylemden kaçınıp akli seçimlere yönelmelidir.
V. İnsanın varlığından güç toplayacağı bir maddeye gereksiniminin olmadığı mertebenin adı
mutluluktur.
16. Metinden hareketle Fârâbî’nin insanın mutluluk ve erdemini bağladığı eylem aşağıdakilerin
hangisinde verilmiştir?
A) Düşünme
B) Akli seçim
C) İradi eylem
D) İdrak etme
E) Duyum veya hayal etme
• Cevap: B
17. Epikürosçuluğun mutluluk için dünyevi hazlardan uzak durulması gerektiği düşüncesi,
inanç unsurlarını içine alan bir hayatın temeli olarak düşünülmüştür. Metinde verilen
numaralandırılmış ifadelerin hangisi bu düşünceyle benzerlik göstermektedir?
A)I B)II C)III D)IV E)V
• Cevap: E
18 ve 19. soruları aşağıda verilen metinden hareketle cevaplayınız.
Kuzey: İnanca dayanan ve temeli olan düşüncelerin insanda farklı bir cazibesi vardır. İnancın belli
düzeyde aklın imkânlarını ve deneyimin gözlem gücünü kullanması, bunların şüphe süzgecinden
geçirilmesi onu vazgeçilmez hâle getirir. Beyza: İnancı oluşturmak ve Tanrı’yı anlamak için varlıkları
gözlemleme ve düşünme yoluna girildiğinde insanın sanat, fizik ve doğaya yönelmesi gerekir. Bu yolla
Tanrı ve âlem arasındaki uyumu, doğadaki nedenselliği anlamak için gösterdiği çabanın insana
dönüşü olacak mıdır? Zeynep: Tanrı yalnızca kendisini ve yarattıklarının bilinmesini istemez. İnsanın
ruhsal ve dünyevi bakımdan doyuma ulaşmasını da ister. İnanç ve Tanrı ile ilgili düşünceler, açık zihin
ve mistik bir kavrayış yoluyla oluşur. Bu düşüncelerin bilgisi, doğru kaynaklardan elde edilmelidir. Bu
bilgiler, dinî tecrübe sırasında bireysel seçimlere dönüşür.
18. Aşağıda verilen konuşmacılardan hangisinin fikri, inancın akılla anlaşılacağı konusunda
kaygı taşımaktadır?
A) Kuzey
B) Beyza
C) Zeynep
D) Kuzey ile Beyza
E) Zeynep ile Kuzey
• Cevap: B
19. Metinden hareketle Fârâbî’nin insanın mutluluk ve erdemini bağladığı eylem aşağıdakilerin
hangisinde verilmiştir?
A) Akıl-inanç
B) Tanrı-âlem
C) Yaratıcının varlığı
D) İrade özgürlüğü
E) Ruhun ölümsüzlüğü
• Cevap: E

You might also like