Professional Documents
Culture Documents
Nedir?
Prof. Dr. Adnan Ömerustaoğlu
6. Sıradan insan felsefi görüşlerini genellikle basit günlük dilde ifade ederken,
meslekten filozofların tipik özelliği ise öğrenilmesi gereken daha soyut ve teknik
bir dil kullanmaktadırlar, sözünü doğru buluyor musunuz?
Hayata Anlam a)Kendimi büyük ve ebedi anlamı olan şeylere
adayarak hayatta anlam bulurum.
Verme b)Ben gerçekliğin iki yüzü olduğuna
inanıyorum.
c)Ben akılsal bir yaşamı kabul ediyorum.
d)Ben yaşamı bir sınav, bir meydan okuma
olarak görüyorum.
e)Ben ayakları yere basan pratik bir insanım
f)İnsanların hazzı aramaları ve acıdan
kaçınmaları gerektiğine, gerçekten de öyle
yaptıklarına inanıyorum.
g)Ben neyim? Bu soruya yanıt veremem. Çünkü
yaşamda varlıkta basmakalıp sözlerle
anlatılamaz.
h)Bana göre anlamlı bir biçimde yaşamak; dolu
dolu yaşamaktır.
i)‘‘Kendini bil’’ sözü hayatın anlamını özetler.
j)Yaşam bir hatadır, amaçsız, plansız, anlamsız,
bütünlükten yoksun , düzensiz, raslantısal bir
kaza.
EĞİTİM FELSEFESİNİN YARARLARI
Eğitim Felsefesi, eğitimin doğası, süreçleri, amaçları ve
ideal eğitimin ne olduğu hakkında felsefi bir tavır ve
tutumla yaklaşan felsefe disiplinidir.
Öğretmenlerin eğitime ilişkin düşünmeleri konusunda
uyarıcı ve yol gösterici düşünmeye teşvik edici rol oynar.
Eğitim felsefesindeki kuramlar, öğretmenlere birçok
hedeflerde kullanılabilir olan ve birçok sonuçları bulunan
eğitimsel ve organizasyonla ilgili yenilikleri tanıtmada
yardımcı olur.
Sonuç olarak eğitim felsefesinin öğretmenleri, eğitimle
ilgili uygulamaları yönlendirmesi gereken yaygın kişisel ve
profesyonel hedefleri formüle etmede ve uygulamada
teşvik eder.
EĞİTİME FELSEFİ YAKLAŞIMLAR
•İDEALİZM
•REALİZM (GERÇEKCİLİK)
•NATÜRALİZM (TABİATCILIK)
•PRAGMATİZM (FAYDACILIK)
•VAROLUŞÇULUK (EGZİSTANSİYALİZM)
İDEALİZM
Aristoteles “Politika” adlı eserinde iyi insan ile iyi vatandaş arasında karşılıklı
bir ilişki bulunduğundan söz etmektedir ki Platon’da “Devlet” adlı eserinde
aynı düşünceden yola çıkmaktadır.
Platon, mükemmel form veya düşüncelerin mutlak dünyası üzerine
düşünürken; Aristoteles, doğal ve sosyal olgular dünyasını araştırmak için
yaygın gözlem yöntemlerini kullanmıştır.
Deneysel gözlem ve araştırmanın sonucunda Aristoteles, Gerçekçilik ve
Olasılığın bileşimi olarak tanımlanan Varlık’ı ortaya çıkaran bir metafizik sistem
kurmuştur.
Aristoteles’e göre eğitim insanların
“Eudaimonia’ya (mutluluğa) ulaşmalarını
sağlayan, onları mükemmelleştiren bir araçtır.
Çok büyük bir yetenek gerektiren ideal bir öğretim yöntemi, uzmanların
veya bilim adamlarının araştırma sonuçlarına dayalı olarak tespit
edilmelidir.
DOĞALCILIK
Natüralizm, doğanın tüm gerçeklik olduğu düşüncesinden hareket eder.
Doğanın kendisini, insanları, insan doğasını ve tüm varlıkları içeren, bunları açıklayan
bütünsel bir sistemdir.
Natüralistler çeşitli düşünceler ileri sürmüşlerdir, sözgelimi, Jean-Jacques
Rousseau’nun (1712–1778) insan doğasına ilişkin düşünceleri, Romantik görüşle
Aydınlanma döneminin Rasyonalist bakış açısı arasında gidip gelir.
Eğitim yönteminde Rousseau’nun düşüncelerinden yararlanan Johann Heinrich
Pestalozzi (1746–1827), düşüncelerinde doğaüstü tanrı inancına yer verir.
Herbert Spencer (1820–1903), etik sistem olarak önem verdiği bir bilgi sosyolojisi
içinde Darwin’in Evrim Teorisini yeniden ele alır.
Net olmayan çeşitli düşünceler içermesine rağmen Natüralizm özellikle eğitimde şu
düşünceleri temel alır:
Natüralizmin Eğitimde Hedefleri
Eğitimin hedefleri belirlenirken, evrensel düzenin bir parçası olan doğaya ve
insan doğasına bakılmalıdır.
• Doğal özelliklerle donanmış bir çevrede en iyi şekilde yapılacak eğitimle kız
ya da erkek çocuklar merakları uyandırılarak düşünmeye ve öğrenmeye
hazır hale getirilmeli,
• Rahat, özgür bir atmosfer içinde öğrenen çocuk tercihlerinde özgürdür; ama
yapıp ettiklerinin sonucundan sorumlu olmalı ve sonuçlara katlanmalıdır.
İnsanın öğrenmesinde belirli devreler olduğuna inanan Rousseau, bu
eğitimi eserin kahramanı olan Emile’nin gelişme evrelerine göre
düzenler.
Bu evrelere dayalı bir öğrenme olgusu eğitime ilişkin belli bir bilgi
birikiminin sonucunda ortaya çıkmıştır.
Eğitimde Natüralist Olgular
• İnsan hayatı doğumdan itibaren bozulmamış içgüdülerden kaynaklanan davranışlarla
yönlendirilir.
• Natüralistlere göre ahlaksal gelişime yönelik eğitimin, hem olumlu hem de olumsuz
yönleri vardır.
• Doğal etikle çatışan unsurlar içeren bir eğitim, olumsuz bir nitelik taşır ve
özellikle, sözlü ifadeler ya da vaazlar kullanılarak etiksel öğütlerin
ezberletildiği, temelde soru cevap yöntemine dayalı geleneksel dinsel
eğitimde aslına uygun bir moral gelişim sağlanamamaktadır; çünkü böyle bir
eğitimde sözler duygu ve eylemlerin yerine geçer.
• Moral gelişimde olumlu bir etkisi olan eğitimin temelinde ise insanın belli
başlı güdülerinin ve doğal değerlerinin dile getirilmesi\geliştirilmesi yatar ve
eylemlerinin sonucunda insanın mutlu olması veya acı çekmesi o eylemin
ödülü ya da cezası olur.
Natüralist reformcuların savunduğu öğretimde, doğal davranışlar
sergileyen çocuk bilgiyi pasif bir şekilde alıp, ezberlememeli, öğretimde
çocuğun duyularını kullanarak çevreyle ilişkiye girmesi ve problem
çözmesi sağlanmalıdır.
Natüralizm Pragmatizme çok daha yakın bir ekol gibi görülmekle birlikte
Pragmatik felsefeciler eylemlerimizin sonuçlarının tamamen bilimsel bir tavırla
test edilmesinden yanadırlar. Onlara göre, Rousseau’nun doğallığı ifade eden
“soylu yabani” kavramının temelinde romantiklik yatar.
Eski felsefelerin metafiziksel düşüncelerini kabul
etmeyen Charles S.Peirce (1839–1914), William James
(1842–1910), George Herbert Mead (1863–1931) ve
John Dewey (1859–1952) felsefenin uygulamalı insan
problemlerine ilişkin çözümlere gereksinimi olduğunu
ileri sürmüşlerdir.
• Onlara göre, düşünceler pratiksel sonuçlarına
dayanılarak yargılanır; doğru, kesinliği olan
bir iddiadır, deneysel bir yargı problem
çözümlerine götüren hipotezlerin
uygulamasına dayanır, bilimsel bir yöntem
izleyen mantık deneysel olup, değerler; etik
ve estetik problemler bağlamında yaşanılır.
• Dewey, eğitimin hem tutucu hem de yeniden inşaacı özellikler taşıdığını ileri
sürer. Eğitim, toplumun olgunlaşmamış üyeleri olan çocuklara yetişkinlerden
kültürel mirasın geçişini ve böylece kültürel bir akışı sağladığı için tutucudur.
• Dewey, eğitimin kültürel sürekliliği sağlayan tutucu özelliğine rağmen, onun
statükoyu korumak işlevinden çok daha dinamik ve daha genel bir işlevi
olduğunu ileri sürer.
• Dewey, geçmişi araç olarak ele almıştır. Ona
göre, önceden olanlar, şimdi ile çok sıkı
bağlantısı olmaktan ziyade, şimdi olup biten
olayların çözümlenmesinde kullanılan
araçtırlar. Eskiden olan şeylerin hatırlanması,
insan problemlerinin çözümünde yeni
hipotezler ortaya atarken yararlı olmaktadır.
Deneyselciliğin Eğitime İlişkin İlkeleri
• Öğretimde hareket noktası öğrenenin gereksinimleridir. Temel ilgiyi göz önüne almak da hem
gereksinimi gidermede hem de problem çözmede çok etkili olur.
• Dewey’in problem merkezli öğretiminde, öğretmen öğrenmeyi yönlendirmekten çok ona
rehberlik eder. Öğretmenin rolü öğrenenlerin ihtiyaç duyduğu motifleri sağlamakta çok
önemlidir. Yönlendirme belirli problem çözümleri doğrultusunda yapılır.
• Öğretmenin öğrenmeyi dolaylı yoldan kontrol etmesi en ideal olan yöntemdir.
• Dewey’e göre eğitimin yegâne amacı kişileri
yetiştirmek ya da daha sonraki
tecrübenin/yaşantının kontrolünü ve
yönlendirmesini sağlayan temel bilgileri
kazandırmaktır.
• Dewey, çocuklara, onları yaşama hazırlayan
çevreyle ilişki kurmalarını sağlayacak toplumsal
düşünme yönteminin kazandırılmasını ister.
Kültürel krizlere yol açan önemli sosyal problemleri belirleyecek olan okullar bu
problemlere çözüm üretecek yeti ve davranışlara da zemin hazırlayacaktır.
Vygotsky, öğrenmede
kültürün ve dilin önemli
etkisi olduğunu
savunmuştur ve bilginin
sosyal etkileşmelerle
oluştuğunu öne
sürmüştür.
Vygotsky’ ye göre:
Bu nedenle, okul yerine, herkese, ilgisini aynı ilgiye sahip kişilerle paylaşarak, yaşamının
her anında öğrenebileceği “eğitsel ağlar” kurulmalıdır.
Bu eğitsel ağlar ile kendi kendine kurulan tartışma grupları oluşacaktır.
Illıch’in “eğitsel ağlar” önerisi, “herkesin eğitiminin herkes tarafından eğitim” ile
sağlanabileceği varsayımına dayanır.
Böyle bir sistemde eğitime ayrılan zaman, işe veya dinlenmeye ayrılan zaman ile yarışmaz.
Çünkü eğitim toplum yaşamının tümüne yayılarak, yaşam boyu ve planlanmamış
biçimde sürer.
TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİN FELSEFİ
TEMELLERİ
Bir toplumun kimliğinin oluşturulması, alışkanlıklarını kazanması, kültürün geliştirilmesi ve
yayılmasında etkili olan temel faktörlerden birisi de benimsenen eğitim felsefeleridir.
Eğitim felsefesi toplumların sosyal, kültürel, ahlaki ve tarihsel birikimlerine göre şekillenmesine
karşın, içinde bulunulan dönemde yaşayan düşünürlerin görüşleri de dönemin eğitim
felsefesinin anlaşılmasında dikkate alınması gereken önemli unsurlardan biridir.
Türk eğitim sisteminin felsefi temelleri araştırılırken, İslâmiyet öncesi, İslamiyetten sonra ve
Cumhuriyet Dönemi eğitiminin dayandığı felsefeler ve düşünürler üç ayrı dönem olarak ele
alınabilir.
İslamiyet öncesinden günümüze kadar Türk toplumunun sahip olduğu eğitim sistemlerini
şekillendiren felsefi yaklaşımların özellikleri ve düşünürleri araştırdığımız zaman değişik
düşüncelerle karşılaşırız.
Cumhuriyet ile birlikte tartışılan eğitim felsefeleri ise ulusun çağdaş değerler etrafında yeniden
yapılanması sürecini belirli oranda etkilemiştir.
İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK TOPLUM YAPISI
VE EĞİTİMİN DAYANDIĞI FELSEFE
İslâmiyet öncesi Türk toplumundaki eğitim felsefesi, büyük ölçüde Türklerin yaşam
biçimlerinden ve bu yaşam biçimini etkileyen ekonomik, toplumsal ve politik ortamlara
dayanmaktadır.
Türkler, İ.Ö İ.S. 453 yılları arasında Büyük Hun, Batı Hun, Göktürk , Uygur devletlerini
kurmuşlardır.
Yaklaşık 1450 yıl süren bu dönemde yerleşik Uygur toplumu
haricinde genelde göçebe bir yaşam tarzı sürdürmüşlerdir.
Yaşamın kendisi, savaş ve savaş oyunları, av, öğrenen bireyin yapıp ettikleri, ortaya
koyduğu araç-gereç ve ürünler sınama durumlarının temel öğeleriydi.
Kişinin gerçek yaşamdaki sınama durumlarında yapıp ettiklerine göre adı, unvanı, yeri
gibi toplumsal statüsünün öğeleri belirlenirdi.
İslamiyet öncesi Türk toplumunda eğitim, genellikle doğacılık (natüralizm) felsefesi akımına
uygundu.
Doğacılık akımına göre eğitim gerçek yaşam ortamında, doğada yapılmaktadır.
İslamiyet sonrası Türk toplumunda, içinde eğitiminde yer aldığı sosyal kurumları,
değerleri ve normları etkileyen yeni felsefi düşünceler ortaya çıkmıştır.
Öğretim ve öğretmen erdemleri ve özellikleriyle
düşünce sistematiğinin merkezinde yer almıştır.
Farabi ye göre öğretim bilgiyi aktarmaktır. Bu konuşmayla olur. Oysa eğitim uygulamadır.
Beceri, kişilik kazandırmadır ve yaşanarak kazanılır.
Farabi ye göre üç tür eğitici vardır. Bunlar; aile reisi, öğretmen ve devlet başkanıdır. Aile reisi,
ailenin içindekileri; öğretmen, çocuk ve gençleri; devlet başkanı milleti eğitir.
O'na göre bir eğitici de iki tür nitelik bulunmalıdır. Bunlar doğuştan gelen ve sonradan
kazanılan niteliklerdir.
Doğuştan gelenler; beden, zekâ, bellek, güzel konuşma, öğrenme ve öğretme sevgisi,
yeme, içme ve kadına düşkün olmama, doğruluğu sevme, yumuşak huylu, azim ve irade
sahibi olmadır.
Ayrıca böyle bir eğitim ortamında, öğrenciler birbirlerine saygılı olmayı, başkasının haklarını
korumayı da yaşayarak öğrenirler.
İbni Sina’ya göre öğretmen, her çocuğun yeteneğini, ilgisini, zevkini araştırıp bilmeli; bunlara
uygun bir sanatı ya da mesleği ona öğretmelidir.
Öğretmen, dindar, dürüst, bilgili, insaflı, temiz, kibar olmalı; çocuklarla sürekli ilgilenmeli,
onları yalnız bırakmamalıdır.
O; çocuğa karşı, ne onun küstahlık yapabileceği kadar yumuşak; ne de korkup soru
sormayacağı kadar sert davranılmalıdır.
Düşünsel (Zihnî) öğretim: Bu tür öğretimde, öğretmen genel bir konuyu, yaşamdan
örnekler vererek açıklar. Söz gelişi kışın suyun donunca, kabını parçalayacağını
belirterek nedenlerini ortaya koyar.
Ezberle öğretimi: Öğretmen, şiirleri, otların adlarını vb. tekrar ettirerek öğretir.
İş içinde öğretim: Öğretmen, testere, rende, burgu vb. gibi araç gereç kullanmayı ve bir iş
yapmayı öğretir.
GAZALİ
Gazali insanın, hem bu, hem de öteki dünya için yetiştirilmesini istediğinden onlara tıp,
matematik, dinî bilgilerle; meslekî beceriler kazandırılmalıdır.
Öğretmen sınıfta, ezber, tekrar, tartışma, dikkatli ve ayrıntılı tartışmayı kullanmalıdır; fakat
bunların içinde tartışma ve düşünme önemlidir. “İki harfi anlamak, iki satır ezberlemekten
iyidir.
Bir saatlik tartışma, bir aylık tekrar değerindedir." önermeleriyle tartışma ve düşünmenin
daha tutarlı olduğunu savunur.
Gazali’ye göre öğretmen, çocuklara kendi çocukları gibi davranmalı; iyi hareketleri
övülmeli; kötü davranışları olunca uyarılmalı; tekrar ederse, gizlice azarlanmalıdır.
Son çare olarak cezayı önerir.
Çocuğun geçmişte yaptığı hatalar, onun yüzüne vurulmamalıdır.
Öğretmen örnek insan olmalı, Peygamber gibi davranmalıdır.
YUSUF HAS HACİB
Yusuf Has Hacib 11. yüzyılda iki cihanda da mutlu olmanın yollarını göstermek için Kutadgu
Bilig adlı eserini yazmıştır. Bu kitap Türk kültürü açısından önemli bir eserdir.
Yusuf Has Hacib eserinde döneminin ahlaki, politik ve sosyal yaşantısı ile ilgili önemli bilgiler
vermiştir.
Kutadgu Bilig’de ideal insanın özelliklerini ortaya koyar.
Eğitimle ilgili görüşleri Kutadgu Bilig’deki beyitlerde yer alır.
O, ideal insanın aile içinde yetişeceğine
inanır.
Müderris ve öğretmenler bilge, adil, otoriter, iyi ve güzel huylu, İslâmî değerlerle
donalı, görevine düşkün vb. özellikleri taşıyan kişiler olarak görülmektedir.
Oysa, 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren medreseler bozulmuş, özellikle de 17.,
18., 19. yüzyıllarda "Skolastik Düşünce" eğitim sistemine egemen olmuştur.
Cahil, alanını dahi bilmeyen, bilim ve
teknikten habersiz kişiler müderris ve
öğretmen olmuş; kitapların yazdıkları, İslâm
bilginlerinin söyledikleri yüzde yüz doğru
kabul edilmiştir.
Bu yüzyıllarda medreselerden yetişenler
genellikle her türlü bilimsel ve teknik
gelişmeyi kâfirlik, bunları benimseyip
savunan ve uygulayanları da din düşmanı
kabul etmişlerdir.
Diğer yandan, özellikle de Tanzimat Fermanından sonra, Batı
eğitim (Fransız, İngiliz, Alman) sistemi benimsenmeye başlanmış
fakat bu anlayışla eğitim yapan okullardan az sayıda insan
yetişmiştir.
Özellikle Atatürk ün; "Eğitim; millî, bilime dayalı, işe yarar ve üretici, yeni kuşakların
fazilet, düzen, disiplin duygularını geliştirici, toplumu cehaletten kurtarıcı, onun bilgi
ve ahlâk düzeyini yükseltici, yeteneklerini ortaya çıkarıcı ve geliştirici nitelikte
olmalıdır." görüşü eğitim anlayışının temel noktalarını ortaya koymuş ve sistemin buna
göre düzenlenmesini sağlamıştır.
Milli eğitim sisteminin kurulmasında Mustafa Kemal’in felsefe ve eğitime ilişkin görüşleri
etkileyen önemli ögeler arasında yer alır.
Mustafa Kemal’in felsefeyi yaşamın merkezine yerleştirdiği görülmektedir.
Ona göre Felsefe evren karşısında insanın akılcı davranışlarıdır.
Bu yüzden felsefe bilmeyen insan edebiyatçı da politikacı da olamaz.
Felsefe bilmeyen asker belki bir savaş kazanır ama savaşı anlayamaz.
Atatürk felsefi açıdan olgucu (pozitivist), işlevselci (foksiyonalist), yararcı (pragmatist),
insancıl (hümanist) gerçekçi (realist) ve akılcı (rasyonalist) olarak nitelenmektedir.
Bu nedenle felsefi tutumda tüm bu akımları bütünleştiren ve eyleme dönüştüren bir
yaklaşımı benimsemiştir.
Köy enstitülerinin alternatif eğitim paradigmasının altını çizen niteliklerinden bazıları söyle
sıralanabilir: Eğitim ve öğretimin konularının günlük yaşamla bağlantılı olarak iş içinde
öğrenilmesi öğretmenler, öğrencilere yurdun tarihsel değerlerini tanıtma, onları yurt gezilerine
çıkarma, öğrencileri yazılı metin üzerinde çalıştırma, derste harita, resim ve çeşitli araçlardan
yararlanma, yazılı inceleme yapmaya hazırlama gibi yöntemleri benimser ve uygularlardı.
İş içinde işbirlikçi öğrenme yaşantısının temel olması: Enstitülerin bütün işleri nöbetle
öğretmen ve öğrenci tarafından görülmektedir.
Bu kurumlarda çamaşır yıkama, hasta bakma gibi birkaç iş dışındaki hizmetler için öteki
okullarda olduğu gibi hademe kullanılmaz.
Herkes kendi işini geniş ölçüde kendi görür.
Topluluğu ilgilendiren bütün işler, nöbetçi öğretmenler ve öğrenciler tarafından gerçekleştirilip
yönetilir.
Entelektüel insan, entelektüel öğretmen yetiştirmenin esas olması: Aydınları serbest
okuma alışkanlığı kazanmayan toplumlarda, düşündüğünü yazan ve açıklayan pek az
insan olur.
Öğretmenlik mesleği fikirsiz, ilkesiz insanlarla güçlenemez.
Hayatın isteklerine göre eğitilmemiş bireylerde oluşan bir toplum, çeşitli sosyal
bunalımlara, şiddetli sarsıntılara uğramakta ve kolayca çöküverecek bir duruma
gelmektedir.
Köy, işten kaçan, nefret eden, edilgen öğretmen değil, işi seven, ona sarılan, canlı ve
hareketli öğretmenler ister.
Yeni öğretmenler, çocukları iş içinde yoğura yoğura, bireyleri mutluluk denizinde yüzen
bir vatan yaratmalıdır.
Demokrasinin yerleşip gelişmesi her şeyden önce eşit haklara sahip ve çağımız uygarlığının gereklerine
göre çalışabilen, görevi her şeyin üstünde tutan demokrat yurttaşların varlığına bağlıdır.
Bir ülkede demokrasinin yerleşip kökleşmesinin birinci koşulu eğitim düzenini demokratikleştirmek,
yeteneklere tüm eğitim yollarını açık tutmak, yurttaşlar arasında farklar yaratan seçkinci eğitim
sistemine son vermek, okulları hak ve adalet ilkelerine göre teşkilatlandırmaktır.
Eğitim ortamında doğrudan demokrasi uygulanmalı, herkes her işte görev ve sorumluluk almalıdır.
Bu demokrasi için kaçınılmaz bir koşuldur.
Çağdaş, bilimsel bir eğitim verilmelidir.
Öğrencinin kafası ve eli birlikte işlemelidir.
Çok yönlü düşünen bireyler olmalıdır.
Öğrenci bir bütün olarak ele alınmalı ve yaptıkları, ortaya koydukları, arkadaşlarıyla
iletişimi, görev ve sorumluluk anlayışı, demokratik tutumu, ilgisi, güdülenmişligi vb. göz önüne
alınarak değerlendirilmelidir.