You are on page 1of 24

BİR BİLİM DALI OLARAK

SİYASET

• Siyaset Kavramının Kökeni ve


İÇİNDEKİLER

Bağlantılı Kavramlar
• Siyaset Bilimi
• Siyaset Biliminin Tarihsel
Gelişimi ve Bağlantılı Olduğu
SİYASET BİLİMİ
Başlıca Bilim Dalları
• Siyasal Hayatın Farklı
Boyutları Doç. Dr.
• Siyasal Sistem
Fatih ERTUGAY

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;


• Siyaset biliminin temel kavramlarını
HEDEFLER

öğrenip bu kavramlar arasındaki


ilişkiyi kavrayabilecek,
• Siyasetin temelinde yer alan olgu ve
durumları analiz edebilecek,
• Siyasal olay, durum ve gerçeklikle
ilgili neden-sonuç ilişkilerine dayalı
yorumlar yapabilecek,
• Siyaset olgusunun ve düşüncesinin
geçirdiği evreleri ve değişimleri
tahlil edebilecek,
• Siyaset biliminin güncel durumu ve
bilimsel niteliği hakkında bilgi sahibi
olabileceksiniz.
ÜNİTE

© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı
ve dağıtımı yapılamaz.
1
Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

İnsan Doğası

Uzlaşmaya
Dayalı Çatışma Siyaset Anlaşmazlık ve
Çatışma

Düşünce Tarihinde Siyaset


Uzlaşma ve
Barış Arayışı
Siyasetin Bilimsel Niteliği

Siyaset ve Diğer Bilimler

Tümevarım
Tümdengelim
“Polis” ve “politics”: Ampirisizm
Aristo ve Machiavelli
“S-y-s” ve “siyaset”:
İbn Haldun ve Farabi

Tartışılan Bir Alan:


Siyaset Bilimi

Siyaset Felsefesi, Siyaset


Teorisi, Siyaset Bilimi

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

GİRİŞ
Siyaset, insanların bir arada yaşamaya başlamasıyla birlikte karşılaştıkları
bazı sorunların aşılması için geliştirdikleri bir sorun çözme yöntemidir. Bu açıdan
bakıldığında siyaset kavramı, siyaset biliminin en merkezî kavramıdır. Bu dersin
diğer tüm kavramları da doğrudan doğruya siyaset kavramı ile ilişkilidir. İktidar,
meşruiyet, egemenlik, devlet, siyasi partiler, seçim ve seçim sistemleri, sivil
toplum, baskı çıkar grupları, bürokrasi gibi bu alana ilişkin tüm kavramlar, aslında
siyaset kavramı etrafında gelişen olay, olgu ve durumların açıklanmaya
çalışılmasında kullanılan kavramlardır.
Siyaset kavramı geçmişte ve günümüzde farklı şekillerde anlaşılmış ve
açıklanmaya çalışılmıştır. Aynı şekilde farklı medeniyetler ve kültürler de siyaset
olgusunu, aralarında benzerlikler olsa da farklı biçimlerde açıklamış ve
yorumlamışlardır. Son olarak ise modern dönemlerde ortaya çıkan ideolojiler
siyasete dair farklı bakış açıları geliştirmişlerdir. Bu ünitenin öncelikli
hedeflerinden biri de bu farklılıkların anlaşılmasını sağlamaktır. Dolayısıyla
ünitedeki anlatım, zaman zaman karşılaştırmalar içerecektir.
Siyasetin kavranmasında insan doğası çok önemli bir yere sahiptir. Bu
bakımdan farklı ideolojilere ait siyaset tasavvurlarının insan doğasına bakışlarının
da ele alınması gerekmektedir. Böylece belirli bir insan doğası (iyi-kötü)
anlayışından hareketle nasıl bir siyaset anlayışının ortaya çıkabileceği açıklanmış
olacaktır.
Nasıl bir siyaset anlayışına sahip olduğumuz sorusu, “Demokratik bir siyasal
sistemin varlık koşulları nelerdir?” sorusuyla doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle son
olarak bu ünitede, modern siyaset anlayışının en temel iddiası olan “barışçıl
İnsan Doğası: İnsanların,
toplumlara, kültürlere, siyaset” kavramı ile ne anlatılmak istendiğine de yer verilecektir.
zamana ve coğrafyaya
göre değişmeyen ve SİYASET KAVRAMININ KÖKENİ VE BAĞLANTILI
doğuştan getirdikleri bir KAVRAMLAR
takım özelliklerdir.
Siyaset ve onun ilişkili olduğu konular günümüzde neredeyse insanların
yaşamlarının her alanını kapsar hâle gelmiştir. Geçmişte siyasetin ilgi ve kapsama
alanına girmeyen pek çok konu bugün siyaset kurumu tarafından ya doğrudan
düzenlenmekte ya da dolaylı olarak etki altına alınmaktadır. Örneğin, eskiden
belirli bir tarım arazisine tarla sahibinin hangi ürünü ekeceği, kişisel bir karar iken
günümüzde çiftçiler artık bu konuda tam bir serbestliğe sahip değildirler. Çoğu
durumda kendi tarlalarına hangi ürünü ekecekleri siyasal bir mekanizma
tarafından belirlenmektedir. Günümüzde bu denli kapsamlı hâle gelmiş bulunan
siyaseti ve onunla ilişkili kavramları anlamak için öncelikle bu kavramın kökenine
ve çeşitli kültürlerdeki farklı anlamlarına eğilmek gerekmektedir.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

Batı Dünyasında
Batı dünyasında siyaset geleneği Antik Yunan’la başlatılır. Nitekim siyaset
kelimesinin karşılığı olarak kullanılan İngilizcedeki “politics” ya da diğer Latin
kökenli diller olan Fransızcadaki “politique”, İtalyancadaki “politica” gibi
kelimelerin hepsi Antik Yunan’daki “polis”ten türeyen kelimelerdir. Polis kelimesi,
Polis: Antik Yunan’da
Antik Yunan dünyasında temel siyasal örgütlenmenin adıdır. Yanlış olarak “şehir
siyasi örgütlenme.
devleti” şeklinde tercüme edilen polis’in ifade ettiği şey muhakkak ki bundan çok
Türkçeye “şehir devleti”
olarak çevrilse de bu daha fazlasıdır. Dolayısıyla polis’i “şehir devleti” şeklindeki tercümesiyle kullanmak
ifade polis kavramını yerine, onu başlı başına bir siyasal organizasyon olarak ele almak daha doğru olur.
tam olarak
Polis, Antik Dünya’da yalnızca bir siyasal organizasyon değil aynı zamanda
karşılamamaktadır.
sosyal, dinî, iktisadi ve askerî bir organizasyondur. Kısacası polis, Yunanlar için
tanrıların onlara bir armağanı olarak her şeyi ifade eden bir bütünlüğüdür. Bu
nedenle polis’te yaşayan her bir yurttaş (polites) için polis’in işlerine ve
faaliyetlerine katılmak hem bir hak hem de bir ödevdir. Başka bir anlatımla polis’in
kamusal işlerine yani yasama, yürütme ve yargılama işlerine katılma konusunda
her bir yurttaş eşit oranda hak ve yükümlülük sahibidir. Hatta Antik Yunan’ın
büyük düşünürlerinden biri olan Aristoteles, geçim ve günlük işlerinin
yoğunluğundan dolayı yasama, yürütme ve yargılama işlerine katılamayan çiftçileri
ve zanaatkârları “eksik yurttaş" olarak tanımlamıştır. Bundan ötürüdür ki
Aristoteles, siyaseti bütün beşerî uğraşların en tepesine yerleştirir. Bir bilimler
piramidi yapılsaydı, onun tepesinde siyaset yer alırdı.
Buradan hareketle Batı dünyasında siyaset/politics, genel olarak tüm
yurttaşları yani herkesi ilgilendiren kararların alınmasına ve akabinde de icra
edilmesine katılma, olarak anlaşılmaktadır. Elbette ki bu anlam çoğunlukla
siyasetin modern anlamına da denk gelmektedir. Bununla birlikte Batı’da da
siyasetin bütünüyle Antik Yunan’dakine benzer şekilde algılandığını söylemek
mümkün değildir. Monarşiler ve prenslikler dönemi ile imparatorluklar
dönemlerinde siyaset “dikey bir etkinlik” olarak algılanmıştır. Buna göre siyaset,
monark’ın (kral ya da prens) tüm ülkeyi, ülkede yaşayanların iyiliği doğrultusunda
yönetmesini mümkün kılan çabalar bütünü şeklinde anlaşılmıştır. Bu bakış açısında
siyaset, prens ile yönetilenler arasındaki dikey bir ilişkiye işaret eder. Bu dikey
ilişkinin en belirgin vasfı hiyerarşik bir niteliği haiz olmasıdır.

Doğu-İslam Dünyasında
Batı dillerindeki “politics” kelimesine karşılık olarak Türkçede Arapça kökenli
bir kelime olan “siyaset” kelimesi kullanılmaktadır. “Seyis” kelimesi ile aynı kökene
sahip olan “siyaset” kavramı “s-y-s” kökünden türemiştir ve eski Arap
toplumlarında at terbiyesi ve yetiştirilmesi anlamına gelmektedir. Süreç içerisinde
birine bakmak, ilgilenmek, onun tertip ve düzenini görmek anlamlarına kavuşan
siyaset kelimesi, zamanla devlet ve idare ile de ilişkilendirilen bir içerik
kazanmıştır. Nihai olarak şehirlerin ve insanların idare edilmesi (tedbir ve tedvir)
anlamlarını kazanan siyaset, en son varılan noktada bir amaca ulaşmak için gerekli

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

çaba ve yöntemler bütünü; insanları, onların refahını ve iyiliğini sağlamak amacı ile
yönetmek şeklinde yeni kullanımlara da kavuşmuştur.
Türk-İslam geleneğinde siyaset kelimesi bugünkü anlamına kavuşmadan
önce ya da onunla birlikte bazı farklı çağrışımlara da sahip olmuştur. Başka bir
deyişle siyaset kelimesi devlet yönetme sanatını anlatan bir kelime olmasının
yanında devlete karşı işlenen suçlara verilen cezaları da anlatan bir içeriğe sahiptir.
Osmanlı uygulamasında bu tarz verilen cezaları, örneğin ölüm cezasını anlatmak
için “siyaseten katl” veya yalnızca “siyaset” deyimleri kullanılmıştır. Hatt-ı
Hümayunlarda geçen “siyaset olmayınca halk-ı âlem ıslah olmaz” ifadesi siyasetin
bu anlamına vurgu yapar. Dahası Topkapı Sarayı içerisinde bu şekilde verilen
cezaların uygulandığı yerde bulunan bir çeşmeye “siyaset çeşmesi” ya da “cellat
çeşmesi” denmiştir. Günümüzde siyaset kelimesi bu anlamda kullanılmamakla
beraber bu anlamın bir yansıması/kalıntısı olarak siyasetçilerin kullandığı “siyaset
gömleği giydik” ifadesi siyaset kelimesinin çift anlamına, yani hem devlet işlerine,
devleti yönetmeye talip olmak hem de bu yolda ölüme hazır olmak anlamına
göndermede bulunmaktadır [1]. Bu yönüyle siyaset, kamu düzenini sürdürmek
amacıyla uygulanan cezaları da anlatan bir içerikle donanmıştır.
Günümüzde Batı dillerindeki “politics” kelimesinin karşılığı olarak kullanılan
“siyaset” kelimesi, devlet iktidarını ele geçirmek için girişilen faaliyetler ya da daha
genel anlamda kolektif kararların alınması sürecindeki eylemler olarak anlaşılırken
yine Batı dillerindeki “policy” kelimesinin karşılığı olarak kullanılan “siyasa”
kelimesi ise spesifik bir alandaki bir eylem programını veya anlayışı ya da yine
spesifik bir kişinin (örneğin bir bakan veya bakanlığın) veya belirli bir hükûmetin
eylemlerini ve yaklaşımlarını ifade eden bir kavramdır. Bu anlamda siyaset, daha
genel bir uğraşı, bir çabayı, çatışmayı veya uzlaşıyı ifade ederken; “siyasa”, belirli
ve sınırlı bir alandaki uygulama ve eylemlere işaret eder.

SİYASET BİLİMİ
Siyasetin bir bilim olarak incelenmesi, onun bir olgu olarak ortaya çıkışı
dikkate alındığında henüz çok yeni sayılır. Bununla birlikte bilimsel bir metotla
incelenmeye başlanması siyaset olgusuna yeni bakış açıları ve açıklama araçları
kazandırmıştır. Yine bununla ilişkili bir şekilde bilim olarak siyaset, diğer sosyal
Bilim: Doğru, geçerli ve
bilim alanlarıyla da ilişkilerini güçlendirmiştir. Siyasetin bir bilim olarak ele
güvenilir bilginin deney
ve gözlemle elde alınabilmesi için öncelikli olarak onun niteliğinin, onu ortaya çıkaran insani
edilebileceğini varsayan gerçekliğin ve onu tanımlamamızı mümkün kılan kavramsal çerçevenin ortaya
bir bilgi elde etme konulması gerekir.
yöntemidir.
Siyasetin Doğuşu
Siyaseti var eden gerçeklik nedir? Başka bir anlatımla siyaset denen olgu ya
da faaliyet nasıl ortaya çıkmış veya doğmuştur? Her ne kadar siyaset akademik bir
konu olsa da o, aslında insanların hayatlarını düzenleyen genel kuralları yapmak,
bunları sürdürmek ve gerçekleştirmek için sürdürdükleri faaliyetlerdir [2]. Onun
akademik bir konu olması ise bu faaliyetlerin incelenmesinde yatar.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

Siyaset, insanların toplu olarak yaşayabilmeleri ve bu esnada karşılaştıkları


sorunlara ilişkin bir olgu olması açısından, iki yönlü bir anlam boyutuna sahiptir. Bu
boyutlar aynı zamanda onun doğuşunu da açıklayan özelliklerdir. Bu açıdan
siyaset, insanların bir arada yaşamalarından kaynaklı olarak belirmiş olan bir
“çatışmanın” ve çatışmaya eşlik eden bir “uzlaşmanın” farklı derecelerdeki
kombinasyonlarından oluşan bir etkinliktir. İster çatışmacı yönü ağır bassın, isterse
de uzlaşmacı yönü ağır bassın, her iki hâlde de insan doğasının belirgin bazı yönleri
siyaset denilen olguyu var eden ana faktörler olarak tebarüz etmektedir.
İnsanlar kendi doğalarının bir yansıması olarak neredeyse süreklilik arz eden
bir biçimde belirli anlaşmazlıklar içerisindedir. Hayata dair çeşitli beklentileri olan
insanlar, bu beklentilerin karşılanması çabasına girerken diğer insanlarla
anlaşmazlıklara düşerler. İnsanların hırsları, tutkuları ve bunlardan kaynaklı olarak
ortaya çıkan gerilimler de buna eklendiğinde sosyal bir birlikteliğin var olabilmesi
için ister istemez bu anlaşmazlıkların ve gerilimlerin en aza indirilmesi gerekliliği
ortaya çıkacaktır. İşte siyaset, bu gerekliliğin bir sonucu olarak ortaya çıkan
oldukça kapsamlı bir beşerî faaliyettir. Kısaca siyaset, insanların hem sosyal bir
varlık olarak bir arada yaşama zorunluluğu hem de toplum olarak yaşarken talep
İktidar: Bir kişi veya ve çıkarlarının farklılaşması realitesinden doğmaktadır.
grubun, başka kişi veya
gruplara, onlar Siyasetin Tanım Yelpazesi / Siyasetin Farklı Tanımlamaları
istemedikleri hâlde bir
şeyi yaptırabilme Sosyal bilimler alanındaki herhangi bir kavramın kesin olarak tanımını
gücüdür. yapmak çoğu zaman güçtür. Bu durum siyaset için de geçerlidir. Siyaseti
tanımlama çabaları, genellikle onun farklı yönlerine vurgu yapan birer tarif olarak
karşımıza çıkar. Siyasetin çatışmacı ve uzlaşmacı yönlerini belirli bir ortak zeminde
bir araya getirmeye çalışan tanımlama çabaları mevcuttur. Buna göre siyaset farklı
ve rakip değer ve görüşlerin yanı sıra, çıkarların uzlaştırılmaya çalışıldığı bir
çatışmayı çözme süreci, başka bir anlatımla bir çatışma çözme arayışıdır [2]. Öte
yandan siyaset, bir değer dağıtımı faaliyeti olmaktan, güç ve otorite arayışı
olmaya; bir bölüşüm faaliyeti olmaktan, hile ve aldatmaya kadar farklı şekillerde
tanımlanmıştır. Bununla birlikte siyasetin genel bir tanımını yapmak gerekirse
siyaset, gündelik hayatımızı düzenleyen kuralların neler olacağının belirlenmesi, bu
kuralların sürdürülmesi ve gerekirse değiştirilmesine ilişkin çabalarla toplumda
üretilen her türlü değerin bu kurallar çerçevesinde bölüştürülmesi etkinliğidir. Bu
tanımlama çabalarının yanı sıra siyaset, temelde bir devlet yönetimi ve iktidar
mücadelesi; güç ve değer dağıtımı; yönetim sanatı veya bir kötücül faaliyetler
bütünü olarak ele alınmıştır [3]:
Siyasetin bilindik açıklaması, onu bir devlet yönetme uğraşı ve iktidar
mücadelesi olarak tanımlar. Buna göre siyaseti anlamak demek, devleti ve devlet
yönetimini anlamayı gerektirir. Ancak bu bakış açısının sorunu, hem siyaset
olgusunu yalnızca devlete özgülemesi, hem de devleti incelemekle siyaseti
incelemeyi özdeş görmesinde yatmaktadır. Dolayısıyla bu bakış açısının sınırlılıkları
siyasetin yalnızca bir “devlet yönetimi sanatı” olarak ele alınamayacağı yönündeki
bakış açısını güçlendirmiş ve siyaseti, devlet aygıtını da var eden iktidar ilişkileri
temelinde ele alma yönündeki bakış açısının gelişmesini sağlamıştır. Bu bakış

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

açısıyla siyaset, devletin sahibi olduğu gücü ve dolayısıyla inisiyatifi ele geçirme
çabası olarak algılanmıştır.
Siyasetin tam da bu yönüne vurgu yapan düşünürlerden bazıları, siyaset
olgusunu biraz daha keskin ve sert bir şekilde tanımlamışlardır. Örneğin, siyaset
biliminin en önemli düşünürlerin biri olarak kabul edilen Niccolo Machiavelli,
siyaseti bedeli ne olursa olsun iktidarı ele geçirmek ve yine bedeli ne olursa olsun
iktidarı korumak ve sürdürmek olarak tarif etmiştir. Yine siyaset biliminin önemli
yazarlarından biri olan M. Duverger ise siyaseti, “siyaset savaştır” diyerek, yöntem
açısından savaşa benzetmiştir.
Öte yandan siyaset bir güç ve değer dağıtımı olarak anlaşılmaktadır. Üstelik
ekonomik değer ve kaynakların bu denli geniş ve yoğun olduğu, dahası bu
ekonomik değer ve kaynakların yanı sıra toplumsal itibar ve ayrıcalıkların da
devletle ilişkili olduğu durumlarda siyasetin bu güç ve değerlerin dağıtımı ya da
kısacası her şeyin dağıtım aracı olarak algılanması doğaldır. O hâlde siyaset bir
yönüyle de muktedir olma (iktidarı elde etme) çabasıdır; değerlerin dağıtımında
muktedir olmak/söz sahibi olmak, demektir. Bu da bizi başka bir siyaset bilimci
olan H. Lasswell’in, siyaseti, “kimin, nerede, ne zaman, ne elde edeceğinin
belirlenmesi” şeklindeki o ünlü açıklamasına götürür[4].
Siyasete yüklenen çatışmacı anlamların dışında siyaseti, toplumsal işlerin
yani tüm insanlara ait ortak işlerin, bir bütün olarak görülmesi ve yürütülmesi
çabası olarak ele alan düşünceler de mevcuttur. Siyaseti bir yönetim sanatı olarak
gören bu düşünce, aynı zamanda siyasetin barışçı yönüne de vurgu yapar. Bu
düşüncelerden en önemlisi Lipset’in; siyaseti, barışa dayalı olarak gelişen ve iktidar
oyununa izin veren bir değer sistemi, şeklinde açıkladığı tanımıdır [5]. Siyasetin bu
olumlu yönüne vurgu yapan başka bir düşünür ise konuyla ilgili yazdığı eseri
dikkate değer bir yankı uyandıran Bernard Crick’tir [6]. Ona göre siyaset, belli bir
yönetsel sistem içerisindeki farklı menfaatlerin, toplum refahı ve toplumun
devamı için taşıdıkları önemle doğru orantılı olarak sistem içerisinde iktidardan
pay verilmesi suretiyle uzlaştırılması çabası ve faaliyetidir.
Bazı yazarlar da siyasetin çatışmacı ve ayartıcı yönüne dikkat çekerek, hatta
buna abartılı bir vurgu yaparak siyaseti kötücül bir uğraş olarak
değerlendirmişlerdir. Dahası bazıları siyaseti başlı başına bir kötülük olarak
görmüşlerdir. Siyaseti bu şekilde değerlendirenlerin en bariz temsilcisi Marx’tır.
Marksizm’e göre, Marksizm’e göre siyaset, özünde örgütlü küçük bir sınıfın diğerleri üzerinde
toplumsal ve politik uyguladığı baskı ve tahakkümden başka bir şey değildir. Açıkça olumsuz anlamlarla
gelişmeler (üst yapı), yüklü olan bu siyaset algısı, siyaseti basit bir yıldırma ve baskı aracı olarak
iktisadi gelişmelere (alt değerlendirir. Marksizm, bunun en saf şeklinin kapitalizmde gerçekleştiğini ileri
yapı) göre şekillenir; sürer. Bu bakış açısına göre, kapitalist toplumda siyaset, burjuvazinin işçi sınıfını
tarih, iki sınıfın
sömürmesi üzerine kuruludur.
mücadelesinden doğar.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

Bireysel Etkinlik
• İnsanlar her durumda siyasal bir faaliyet içerisinde olurlar mı?
Siyaset, her şartta bir çatışma anlamına mı gelir? Bu iki soruyu
etrafınızdaki insanları gözlemleyerek çözümlemeye çalışınız.
• Siyasal beceri yani insanları yönetmek, özel bir yetenek
gerektirir mi? Başka bir anlatımla siyaset, bir sanat mıdır?
Küçük bir grup üzerinde onları belirli bir amaca yöneltmeye
çalışarak bu durumun analizini yapınız.

Diğer yandan siyaset, yaşamını/varlığını sürdürme çabasında olan insanın,


başkasının çabasının ürününe karşılıksız el konmasının somutlaşmış hâli, olarak da
tanımlanmıştır. Buna benzer bir açıklamayı anarşist düşünürler de yapmışlardır.

Siyaset Bilimini Açıklamaya Yönelik Temel Yaklaşımlar


Siyaset öteden beri insanların ilgisini çekmiş, onun üzerine pek çok şey
söylenmiş ve yazılmıştır. Siyaset ilk başlarda felsefenin ilgi alanına girmiş ve felsefi
bir tartışmanın konusu olmuştur. Daha sonraları ise hukukun ve tarihin bir alt ilgi
alanı olarak görülmüştür. Modern dönemle birlikte, özellikle fen bilimlerindeki
gelişmelerin ve pozitivist bakış açısının sosyal bilimlere de yansıması ile birlikte,
felsefi çaba yerini siyasetin bilimsel incelemesine bırakmıştır. Daha sonraları ise
siyasetin ancak katı pozitivist bir metodolojiyle açıklanabileceği ve bu yolla
evrensel yasalara, siyasete dair genelleştirilebilir kuramlara ulaşılabileceği
yönündeki iddialar yumuşamış ve siyasetin çok yönlü doğası olduğu görüşü
yaygınlık kazanmıştır. Böylece siyaseti çok yönlü bir şekilde ele alan yaklaşımlar [2]
ve analiz ekolleri, siyasete dair farklı açıklamalar getirmeye başlamışlardır.
Felsefi Yaklaşım: Genellikle siyaset felsefesi olarak da adlandırılan bu
yaklaşımın kökenleri Antik Yunan’a kadar geri götürülmektedir. Siyaset felsefesi,
genellikle “Ne olmalıdır, nasıl olmalıdır?” soruları etrafında şekillenen bir bakış
açısına sahiptir. Bir başka anlatımla bu yaklaşım, bir tanımlama yapmak yerine,
“Bu şudur.” demek yerine “Bu şu olmalıdır.” şeklinde bir içeriğe sahiptir. Örneğin,
bu yaklaşım, iyi-ideal bir devletin-yönetimin-toplumun biçimi ve özellikleri “ne
olmalıdır?” sorusu çerçevesinde açıklanmaya çalışılır. Devlet adlı eserinde ideal
devlet ve ideal toplumun nasıl olması gerektiğini anlatan Platon, siyaseti felsefi
olarak ele alan, daha doğrusu siyaset felsefesinin örneklerini ilk olarak ortaya
koyan düşünür olarak kabul edilir. Ondan sonraki pek çok düşünür de yine siyasete
felsefi bir bakış açısı getirmişlerdir. Bu yaklaşım; temelde siyaset felsefesinin
Ampirik: Gözleme ve önemli düşünürleri, onların fikirleri, bu fikirlerini nasıl gerekçelendirdikleri ve ne
deneye dayanan. Buna
gibi sonuçlara ulaştıklarıyla ilgilenir.
göre ampirik bilgi,
gözlem ve deneye Ampirik Yaklaşım: Bu yaklaşım da felsefi yaklaşım gibi oldukça eskilere
dayanan, duyularla ve götürülebilir. Siyasete yönelik ampirik yaklaşımın ilk temsilcisi de bir başka Antik
tecrübeyle elde edilen
Yunan düşünürü olan ve Platon’un öğrencileri arasında yer alan Aristoteles’tir.
bilgi anlamına gelir.
Aristoteles, Yunan dünyasında yer alan polisleri, yani mevcut siyasi örgütlenmeleri

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

inceleyerek onları sınıflandırmış ve özelliklerini açıklamıştır. Başka bir deyişle onun


açıklamaları, kendi dönemindeki mevcut siyasi yapıların gözlemlenmesine ve
analiz edilmesine dayanmaktadır. Doğu-İslam dünyasına bu yaklaşımın en büyük
temsilcisi İbn Haldun’dur. Ampirik yaklaşımın önemli temsilcilerinden biri olan
Machiavelli de siyasete dair açıklamalarını siyasal gerçekliğe dair yaptığı
gözlemlerine dayandırmıştır. Bu örneklerden hareketle ampirik yaklaşımın temel
özelliğinin “Ne olmalı ve nasıl olmalı?” soruları değil de “Nedir?” ve “Nasıl
olmaktadır?” soruları etrafında şekillenen ve tarafsız olarak bir gerçekliği anlama
ve açıklama çabası olduğunu söylemek mümkündür. Deney ve gözleme dayanan
bilim, gerçeğe ulaşmanın doğru ve güvenilir tek yoludur [2].
Bilimsel Yaklaşım: Ampirik yaklaşımın modern dönemlerdeki etkisi ve
akabindeki gelişmelerle birlikte siyasetin bilimsel olarak incelenmesine dönük ilgi
gittikçe artmaya başlamıştır. Hipotezlere dayanan ve gerçek dünyadan elde edilen
verilerle bu hipotezlerin test edilmeye çalışıldığı, böylece siyasete dair genelgeçer
yargılara ulaşılmasının amaçlandığı yeni bir yaklaşım gelişmiştir. Örneğin,
“İnsanların oy verme davranışlarına ve tercihlerine etki eden nedenler nelerdir?”,
şeklinde bir sorudan hareketle bu sorunun bir hipoteze dönüştürülmesi (mesela
oy verme davranışına etki eden en önemli parametre sınıfsal kimliktir gibi bir
hipotez) ve nihai olarak gerçek dünyadan elde edilen verilerle bunun sınanması,
yani geçerliliğinin veya geçersizliğinin ortaya konmasında olduğu gibi. Marx ve
David Easton, bu yaklaşımın en önemli temsilcileri arasında yer alır.
Ahlaki Yaklaşım: Siyaset konusu konuşulurken gündeme gelen önemli
sorunlardan biri de siyaset-ahlak ilişkisidir. “Siyasetin ve siyasetçinin ahlaki bir
amacı olmalı mıdır?”, “Siyaset ve ahlak arasındaki ilişkinin biçimi ve niteliği nedir?”
gibi sorular siyaset-ahlak ilişkisini açıklamaya dönük sorulan sorulardır. Buradaki
vurgu, kurumlardan ve yapılardan ziyade kişiler ve davranışlar üzerinedir. Bu
açıdan bakıldığında iki temel açıklama ile karşılaşılır. Bunlardan ilki, amaca
odaklanılmasını söyleyen açıklamadır. Buna göre siyasetin ahlaki değerini
belirleyen şey, ahlaki bir amacı olup olmamasıdır [7]. İkinci açıklama ise ahlaki
amaçların ancak ahlaki araçlarla sağlanabileceği yönündeki görüştür. Siyaset ahlaki
amaçları gözettiği (gözetmesi gerektiği) gibi bu amaçlara ulaşmayı sağlayan
araçların da ahlaki olmasına dikkat etmelidir.
Bu genel yaklaşımların dışında bir de siyaset felsefesi, siyaset teorisi ve
siyaset bilimi kavramları/alanları arasındaki ayrıma kısaca değinmek
gerekmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere siyaset felsefesi olanla değil olması
gerekenle ilgilenir. Bu bağlamda siyaset felsefesi “İyi ve ideal bir devlet nasıl
olmalıdır, iyi bir siyasal sistemin özellikleri ne olmalıdır, adaletten ne anlamalıyız,
siyasette doğru davranış ne olmalıdır?” gibi sorular çerçevesinde açıklamalar ve
cevaplar ortaya koymaya çalışır. Siyaset teorisi ise siyasal davranışları, toplumsal
sorunları, siyasal kurumları ve yapıları açıklamaya ve teorik olarak tanımlamaya
çalışır. Bu açıdan siyaset teorisi “Devlet nedir, iktidar nedir, seçim nedir, siyasal
parti nedir?” gibi sorular ve bunlara ilişkin genel geçer teorik açıklamalar ve
tanımlamalar peşinde olur. Siyaset bilimi ise bir bilim olma iddiasından hareketle
diğer bilim dallarının da sağlamış olduğu verilerden yararlanarak siyasal durum,

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

olay, gelişme ve yapıları bilimsel olarak açıklamaya çalışır. Bu bağlamda diğer bilim
dallarında olduğu gibi siyaset biliminin de bir metodolojisi ve olaylara yaklaşım
tarzı bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında siyaset bilimi “Seçim nedir?” sorusu ile
değil de herhangi bir ülkede belirli bir seçimin sonuçları, seçmen tercihleri, seçmen
Metodoloji: Belirli bir tercihlerini etkileyen unsurlar vb. gibi konularla ilgilenmeye ve bunları neden-
bilimsel çalışmada sonuç ilişkisi içerisinde açıklamaya çalışır.
kullanılan yöntemler ve
o çalışmanın Siyasetin Kapsamı
yürütülmesine ilişkin
kurallar ve ilkeler Beşerî bir faaliyet olarak siyaset; başka bir anlatımla bir insan ürünü olarak
bütünüdür. siyaseti ele aldığımızda şu soru ile karşı karşıya kalırız: Siyaset, beşerî olan her şeyi
kapsar mı veya siyasetin çerçevesi, ilgi ve açıklama alanı nedir? Siyaset, insan
ürünü bir gerçekliktir ve bunun bilimsel olarak incelenmeye çalışılması da bu
gerçekliğin anlaşılma çabasından başka bir şey değildir. O hâlde siyasetin
kapsamının da belirlenmesi gerekir.
Siyaset bilimi kavramı yukarıda da açıklanırken değinildiği üzere siyaset
bilimi, genel olarak siyasete nispeten daha sınırlı bir alanla ilgilenmektedir.
1945’lerden sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde gelişen bir eğilime paralel olarak
siyaset biliminin ilgili alanının insanların gözlemlenebilir davranışları ile sınırlı
olması ve gözlemlenebilir siyasal olgu, olay ve durumlardan hareketle kesin
yargılara ulaşılması yönündeki eğilim, siyaset bilimi alanına hâkim olmaya
başlamıştır. Seçmen davranışları ya da daha genel olarak siyasal kararların nasıl
şekillendiği, siyasal davranışlar, siyasal faaliyetler, siyasal kurumlar, bunların
işleyişleri ve birbirleri ile olan ilişkileri gibi konuları inceleme ve araştırma ile
bunlara dayalı olan açıklama, siyaset biliminin kapsamı içerisinde yer alırken
çoğunlukla siyaset felsefesinin ilgi alanında olarak algılanan anlama çabası siyaset
biliminin kapsamı dışında bırakılmıştır.
1948’de UNESCO’nun koordinatörlüğünde yapılan sosyal bilimlere ilişkin
geniş kapsamlı bir çalışmada siyaset biliminin de çalışma alanlarına/kapsamına
UNESCO: Birleşmiş
dair bir çerçeve oluşturulmaya çalışılmıştır. Belirlenen dört temel çalışma alanı
Milletler (BM) Eğitim,
Bilim ve Kültür (Siyaset kuramı; siyasal kurumlar; siyasal aktörler, toplumsal katmanlar ve
Örgütü’dür ve isminde kamuoyu; uluslararası ilişkiler) kendi içerisinde alt çalışma alanlarına ayrılmıştır
belirtilen alanlarda [8]. UNESCO’nun bu çalışmasından sonra da kuruluş tarihi 1901 olan ve dünya
faaliyetlerde bulunur. ölçeğinde siyaset, demokrasi ve vatandaşlık anlayışını derinleştirme ve bu alanda
akademik çalışmaları teşvik etme amacı güden Amerikan Siyaset Bilimi Derneği,
1973’te siyaset biliminin kapsamına ilişkin yeni bir çalışma yayınlamıştır [9]. Buna
göre siyaset biliminin çalışma alanları: “Siyasal Kurumlar ve Siyasal Davranış”,
“Siyaset Biliminde Yöntem”, “Uluslararası Hukuk”, “Örgütler ve Siyaset”, “Siyasal
İstikrar ve Siyasal Değişme”, “Siyasal Teori”, “Kamusal Politikaların Belirlenmesi,
Karar Alma Süreçleri ve İçeriği” ve “Kamu Yönetimi” şeklinde tasnif edilmiş ve
siyaset bilimi disiplinin çerçevesi bu doğrultuda oluşturulmaya çalışılmıştır.
Öte yandan 1990’larda Portekiz merkezli Calouste Gulbenkian Vakfı’nın yanı
sıra Binghamton Üniversitesi Fernand Braudel Merkezi’nden Immanuel
Wallerstein başkanlığında bir komisyon oluşturulmuştur [10]. Bu komisyon, altısı
sosyal bilimci, ikisi doğa bilimci ve ikisi de beşerî bilimler alanında çalışan

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

akademisyen üyelerden teşekkül etmiş ve Gulbenkian Komisyonu adını almıştır.


Bu komisyon, 1993’te hazırlanmaya başlanan ve 1995’te yayınlanan, sosyal
bilimlerin yeniden yapılandırılmasına yönelik olarak “Sosyal Bilimleri Açın” (Open
the Social Sciences) adlı oldukça önemli ve ses getiren bir rapor hazırlamıştır [11].
Rapor, sosyal bilimlerin tarihini 18. yüzyıldan 1945’e kadar bir dönem ve 1945
sonrasını da başka bir dönem olarak ikiye ayırmakta ve özellikle 1945’ten raporun
hazırlandığı tarihe kadarki evrede yaşanan değişimlerin sebeplerini ortaya
koymaya çalışmaktadır. Eleştirel bir bakış açısıyla hareket eden rapor, genel olarak
sosyal bilimlerde ve özelde ise siyaset biliminde olumlu bir gelişme olarak, daha az
devlet odaklı olma yolunda bir eğilimin belirdiğini ifade etmektedir.

Siyaset Biliminde Yöntem


Bir sosyal bilim dalı olan siyaset bilimi de bilgiye ulaşmaya çalışırken kimi
güçlüklerle karşılaşır. Bunların en başında da doğa bilimlerinde pek karşılaşılmayan
fakat sosyal bilimlerde sıklıkla karşılaşılan araştırıcının araştırdığı konuya dâhil
olması, yani değer yargılarından kurtulamaması durumudur. Bu nedenle söz
konusu sakıncayı en aza indirebilmek bakımından ve elde edilmesi umulan bilginin
gerçekliğe uygunluğunun eksiksiz bir düzeyde sağlanabilmesi açısından sosyal
bilimlerde “yöntem” konusu oldukça önemli hâle gelmektedir.
Sosyal bilimler alanındaki çalışmalar başlıca üç aşamadan oluşur: Gözlem-
verinin elde edilmesi; sınıflandırma-verinin açıklanması ve kategorize edilmesi;
yorum-verinin değerlendirilmesi ve anlamlandırılması. Bu üç aşama takip edilerek
ulaşılan genel sonuç, gözlemlenen olaya ilişkin genelgeçer bir yargıya, başka bir
deyişle her zaman ve her yerde geçerli neden-sonuç ilişkilerine varılabilmesine
imkân tanıyorsa, bu durumda yasa niteliğinde bilimsel bir açıklamaya ulaşılmış
demektir. Bununla birlikte şayet böylesi bir sonuca varılamıyorsa, söz konusu
aşamalar sonucunda yalnızca nihai olarak sürekli yeniden test edilmeye ve
açıklanmaya muhtaç olan bir kuram (teori) oluşturulmuş olur.
Bu aşamaların birbirini takip etmesi bizi sosyal bilimlerde sıklıkla kullanılan
tümevarım yöntemine götürür. Temelde gözlemle başlayan tümevarım yöntemi,
tek tek olgulardan genel sonuçların çıkarıldığı aşamalı bir süreci ifade etmektedir.
Gözlem bir başlangıç noktasıdır; gözlem bilimsel bilgiye ilişkin verinin elde
edilmesi, ne üzerine araştırma yapılacağını ve konuşulacağının belirlenmesi
aşamasıdır. Gözlem araştırmanın ve buradan elde edilecek bilginin üzerine inşa
edileceği temeldir. Buradan çıkarılacak sonuç bilimsel bilginin, gözlemle elde
edilen ve tümevarıma dayanan önermelerden oluşması gerektiğidir.
Sosyal bilimlerde ve tabii ki bu arada siyaset biliminde kullanılan bir başka
yöntem de tümdengelim yöntemidir. Gerek tümevarım gerekse de tümdengelim
Fenomen: Felsefede yöntemleri denince ilk akla gelen kişi olan Aristoteles, bilimi, fenomenin
“görüngü” kelimesi ile
bilgisinden fenomenin nedeninin bilgisine geçmek olarak tanımlamaktadır.
karşılanan ve algımız
Aristoteles tarafından yapılan bu açıklama oldukça önemlidir, zira modern bilim
tarafından bilincine
varılan olgu ve olayları tam da bu noktadan hareket etmektedir. Buna göre ispata dayanan bilimsel bilgi,
anlatan bir kavramdır. doğruluğu kabul edilmiş gerekli öncüllerden-önermelerden hareketle yapılmış bir
kıyastır. Tümdengelim yönteminde süreç, verili önerme veya açıklayıcı bir

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

genelleme çerçevesinde olguların çürütülmesi ya da doğrulanması şeklinde


işlemektedir.

Siyaset Biliminde Kullanılan Teknikler


Bir önceki başlıkta ele aldığımız Siyaset Biliminde Yöntem başlığı ve bu
çerçevede kısaca açıklanan tümevarım ve tümdengelim yöntemlerine karşılık,
siyaset biliminde kullanılan teknikler ifadesi ile tercih edilen yönteme (tümevarım
ya da tümdengelim) bağlı olarak farklılaşan somut araştırma stratejileri anlatılmak
istenmektedir.
Deney Tekniği: Bu uygulama, sosyal bilimler için pek alışıldık bir teknik
değildir. Zira doğal bir olayı belli ölçülerde laboratuvarlarda oluşturulmuş suni
ortamlarda tekrar tekrar incelemek ve gözlemlemek olanaklı iken, bu durum
sosyal bilimler için o kadar da geçerli değildir. Deney, açıklanmaya çalışılan durum
ya da nesneyle ilgili değişkenlerin laboratuvar ortamında yeniden üretilmesine,
değişkenler arasındaki ilişkinin ortaya çıkarılmasına, gözlenmesine ve bunların
kayıt altına alınmasına dayanmaktadır. Özellikle klinik psikoloji ve sosyal psikoloji
alanında bazı deneysel çalışmaların başarısıyla birlikte, benzer çalışmalar diğer
sosyal bilim alanlarında, bu arada siyaset biliminde de uygulanmaya çalışılmıştır.

• Örneğin, 1963’te Amerika’da gerçekleştirilen, sıradan


insanın otoriteye nasıl sorgusuzca itaat ettiğini ve bunun
Örnek

sonuçlarını ortaya koyan Milgram Deneyi [12], deney


yönteminin sosyal bilimlerde kullanılmış en çarpıcı
örneklerinden birisidir.

Karşılaştırmalı Analiz Tekniği: Gerek bir siyasal sistem içerisindeki farklı ya


da benzer yapı ve unsuları gerekse farklı siyasal sistemlerin benzer unsurlarını,
karşılaştırmalı olarak ele alan ve siyaset biliminde sıklıkla kullanılan tekniklerden
biridir. Bu teknik bir siyasal olay, olgu, durum ya da nesnenin daha iyi ve sağlıklı bir
şekilde anlaşılabilmesini ve açıklanabilmesini sağlamayı amaçlamaktadır.
Alan Araştırması ve Gözlem Tekniği: Bu teknik ile siyasal gerçeklik, doğrudan
doğruya meydana geldiği toplumsal ortam içerisinde, onu var eden koşulları göz
önüne alarak incelenir. Alan araştırması, siyasal olay, olgu, durum ve nesnenin
meydana geldiği ortamın ve koşulların doğrudan sahaya inilerek belirlenmesidir.
Bu teknik, bir anlamda olay, olgu, durum ve nesnenin gerçek hayat içinde
incelenmesidir.
Örnek Olay Tekniği: Genel araştırma stratejisi olarak tümevarım yöntemi
içerisinde değerlendirilmesi mümkün olan bu teknik ile araştırmaya konu olan
olay, olgu, durum ve nesnenin, büyüklüğü ve homojenliği de hesaba katılarak,
bunları temsil kabiliyetine sahip olduğu varsayılan bir örnek olayın derinlemesine

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

incelenir. Buradan elde edilen veriler ışığında inceleme nesnesinin geneli hakkında
değerlendirmelerde ve çıkarımlarda bulunulması amaçlanır.

Siyasetin Bilimselliğine Dair Tartışmalar


Siyaset bilimi; uzun süre hukuk, felsefe ve tarih gibi disiplinlerin bir alt
çalışma alanı olarak görülmüştür. 19. yüzyılın sonları ve özellikle İkinci Dünya
Savaşı sonrasında siyaseti bilimsel bir disiplin olarak görme eğilimi gittikçe kuvvet
kazanmıştır. Üniversitelerdeki siyaset bilimi bölümleri ve kürsüleri giderek
Bilimsel Yasa: Deney ve yaygınlaşmış ve müfredatı zenginleşmiştir.
gözlemle desteklenerek
kanıtlanmış ve Siyasetin bir bilim dalı olarak gelişme sürecini Lipson, sosyal bilimcilerin de
genelgeçer olarak kabul doğa bilimcileri gibi gerçekliği nesnel olarak algılayabileceğinin ve algılaması
edilmiş bilimsel gerektiğinin anlaşılması üzerinden açıklamaktadır. Bir sosyal bilim dalı olarak
teorilere denir. siyaset bilimi de bize, insan davranışları hakkında değerlerden bağımsız nesnel
bilgi verebilir. Bu açıdan Lipson’a göre, siyaset bilimi böylesi genellemelere
dayanan yasalar oluşturma peşindedir [13]. 1948 yılında UNESCO’nun Paris’te
düzenlediği toplantı ile siyaset biliminin kapsadığı temel konular ve alanlar
belirlenmiş ve bu tarihten sonra siyaset, hem bağımsız bir bilimsel disiplin olarak
kabul edilmiş hem de uluslararası kabul ve yaygınlık kazanmıştır.
Bununla birlikte günümüzde yine belirli ölçülerde siyasetin bilimselliği
tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Bu bağlamda siyaset biliminin,
toplumsal gerçekliğin siyasal boyutunu oluşturan siyasal olaylar, örgütler, olgular
ve faaliyetlerin işleyiş biçimini ve iç yüzünü ortaya koymak, ilişkileri belirlemek ve
sonuçta da bunlarla ilgili yasalar çıkartmak şeklinde ortaya konan amacı [14]
sorgulanmaktadır. Başka bir deyişle genelleştirilebilir ve nesnel yasalara ulaşma
İdeoloji: “Düşünce/fikir iddiası, aslında siyasetin bilimsellik niteliğinin sorgulanmasına neden olmaktadır.
bilimi” anlamına gelen
Çünkü değer yargılarının, ideolojilerin, dünya görüşlerinin, kişisel tercihlerin ve
kavramdır. Mevcut bir
eğilimlerin devreye girdiği bir alanda, bilimsel gerçeklere ve genelgeçer yasalara
sosyal-siyasal durumun
açıklanması ve bir ulaşıldığı iddiası sorunlu bir bakış açısı olacaktır. Zira siyasetin de içinde yer aldığı
gelecek tasavvuru sosyal konularda varılan sonuçların, kişisel değer ve yargılardan bağımız olduğunu
ortaya konmasını yani nesnel olduklarını iddia etmek pek kolay değildir.
amaçlayan fikirler
bütünüdür. Siyasetin bilimselliğinin sorgulanmasına neden olan başka bir husus da insan
davranışını laboratuvarda incelemenin güçlüğüdür. Bu nedenle bireysel davranış
hakkında öğrenebileceğimiz şeyler oldukça sınırlı ve yüzeysel olacaktır. Eksiksiz bir
veri olamayacağından önermeleri ve hipotezleri test etmek için gerek duyulan
güvenilir araçlar da olmayacaktır [2, 15]. Bu da genelleştirilebilir yasalara
ulaşılmasını olanaksız hâle getirecektir. Sonuç olarak, siyasetin çok sınırlı bir
alanda bilimsel olarak incelenebileceği bugün daha çok ağırlık kazanmış bir
görüştür. Siyaset biliminin ancak gerçeği arayıp öğrenmek, bu sayede olayların
doğru anlaşılmasını sağlamakla ve aralarındaki neden-sonuç ilişkisini kurmakla
bilim niteliğini kazanacağını unutmamak gerekir.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

SİYASET BİLİMİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ VE BAĞLANTILI


OLDUĞU BAŞLICA BİLİM DALLARI
Siyaset olgusu ya da siyaset gerçeği neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir.
Bununla birlikte siyaset üzerine düşünmek, konuşmak ve yazmak anlamında
siyasetle ilgilenmek insanlık tarihine nispetle yeni sayılabilecek bir şeydir. Yerleşik
uygarlıkların ortaya çıkmasıyla birlikte siyaset üzerine düşünülmeye ve
konuşulmaya başlanmıştır. Ancak siyaset üzerine söylenen kapsamlı ve bugüne
değin ulaşan ilk sözlere Antik Yunan’da rastlanmaktadır. Antik Yunan’ın büyük
düşünürleri olan Platon ve Aristoteles, siyaseti ilk olarak sistematik ve kapsamlı bir
şekilde ele alan düşünürler olmuştur.
Siyasal düşüncenin en büyük düşünürü Platon olarak kabul edilse de siyaset
bilimi açısından onun öğrencisi olan Aristoteles de en az onun kadar, hatta ondan
daha önemli bir düşünürdür. Zira Aristoteles kendinden önceki düşünürler gibi
siyaseti yalnızca bir felsefi uğraş olarak, başka bir deyişle yalnızca soyut düşünceler
içeren bir uğraş olarak görmemiştir. Aynı zamanda bir doğa bilimci olan
Aristoteles, bu alanda kullandığı gözlem yöntemini siyaset alanına da uyarlayarak
üç yüz civarındaki Yunan polis’ini gözlemlemiş ve buradan hareketle anayasaları ve
yönetimleri sınıflandırmaya çalışmıştır. Bu gözlemlerini ve karşılaştırmalı olarak
yaptığı sınıflandırmayı da Politika adlı eserinde sonraki dönemlere bırakmıştır.
Daha sonra siyaset üzerine eserler bırakan düşünürler olarak Roma
İmparatorluğu dönemi düşünürleri karşımıza çıkmaktadır. Bu dönem de kendi
içerisinde farklılaşmakta, pagan dönem ve Hristiyanlık dönemi şeklinde ikiye
Paganizm: Çok tanrılılık. ayrılmaktadır. Doğal olarak her iki dönemdeki temel tartışma konuları da
Tek tanrılı/Semavi ayrışmaktadır. Çiçero ve Seneca, pagan dönemin iki önemli düşünürü olarak kabul
dinlerin öncesinde ve edilmektedir. Her ikisi de kurumları oturmuş bir siyasal sistem içerisinden
dışındaki doğacı dinlerin konuştukları için istikrarlı bir devlet sistemi için gereken şartlarla hukukun önemi
önemli bir yönünü gibi konular üzerinde durmuşlardır. Özellikle Çiçero, Aristoteles’in düşüncelerine
anlatan bir kavramdır.
benzer şekilde siyaseti ve kamusal işlerle uğraşmayı gerçek yurttaşın bir
sorumluluğu ve vasfı olarak göstermiştir. Hristiyanlık döneminin iki önemli
düşünürü ise aynı zamanda birer din adamı olan St. (Aziz) Augustinus ile Thomas
Aquinas’tır. St. Augustinus, devletin yeryüzünde adaleti sağlamak için var
olduğunu ve bu nedenle Tanrı’nın temsilcileri olan yöneticilere itaat edilmesi
gerektiğini söylerken; Thomas Aquinas da siyasetin ahlaki bir faaliyet olduğunu,
insana özgü olan özgürlüğün Tanrı ile ilişkisinde yok olmayacağını, diğer her şey
gibi siyasetin de dinin hizmetinde olması gerektiğini savunmuştur. Aquinas, halkın
siyasete katılımını şart koşmuş ve artık uyruk yerine yurttaşlık bilinci içerisinde
hareket etmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Ortaçağ sonrası dönemde ise modern siyaset düşüncesine geçişi temsil eden
bir dizi düşünür karşımıza çıkmaktadır. Bunların başlıcaları; Niccolo Machiavelli,
Jean Bodin, Thomas Hobbes ve John Locke’tur. Her biri modern siyasetin ve
modern devletin kimi özelliklerini belirlemiş ve tasvir etmişlerdir. Bunlar içerisinde
modern siyaset ve devlet teorisi açısından özellikle ikisi; Hobbes ve Machiavelli
daha da ön plana çıkar. Hobbes, siyaseti ve modern egemenlik kuramını en

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

sistemli, eksiksiz ve tutarlı bir şekilde ortaya koyan düşünürdür. Machiavelli ise
Antik Yunan’da Aristoteles’in yaptığı şeyin bir benzerini modern dönemin
başlarında yapan kişi olarak dikkat çeker. Batı geleneği içerisinde modern siyaset
biliminin kurucusu olarak kabul edilen Machiavelli, siyaseti bütünüyle
gözlemlenebilir ve tecrübe edilebilir (ampirik) gerçeklik üzerine kurmakla siyaset
bilimi alanında bir dönüm noktası teşkil etmektedir.
Siyaset ve siyasal düşünce elbette ki yalnızca Batı toplumlarında ortaya
çıkmamıştır. Bütün kadim uygarlıklarda ve geleneklerde vardır ve bu açıdan bu
geleneklerin de siyasete dair metinleri, bu alanda söz söylemiş düşünürleri vardır.
Örneğin, Çin’de Konfüçyüs ve hükûmetlerin halkın istek ve ihtiyaçları için var
olduğunu belirten Mozi (Mo Di); İslam geleneğinde Farabi, Maverdi ve İbn Haldun
gibi düşünürler ilk akla gelenleridir.
Organik bir toplum ve devlet görüşü geliştiren Farabi, toplum ve devleti bir
organizmaya benzetmiş ve bu organizmanın sağlıklı bir şekilde varlığını
sürdürebilmesi için parçaları arasında ahenkli bir bütünlüğü olması gerektiğini
belirtmiştir. El Medinetü’l Fazıla adlı eserinde ideal bir devlet ve toplum modeli
tasarlamaya çalışan Farabi, erdemli bir şehir için erdemli/faziletli insanlara
gereksinim olduğunu ve ayrıca iyi bir devlet başkanının olması gerektiğini
vurgulamıştır. En önemli siyasi eseri El-Ahkâmu's-Sultâniyye olan Maverdi ise
genel olarak kamu hukuku, yönetimin niteliği, yöneticinin niteliği ve görevleri gibi
konuları ele almıştır. Siyasetin ne tür bir uğraş olduğunu açıklamaya çalışan
Maverdi, devleti yöneten kişinin seçimle başa gelmesini ve onu seçecek kişilerde
bulunması gereken özellikleri açıklamaya çalışmıştır. İslam-Doğu geleneği
içerisinde diğer düşünürlere göre daha istisnai bir yere sahip olan bir düşünür
olarak İbn Haldun, hem çağını hem de gerek Doğu’da gerekse de Batı’da
kendisinden sonra gelenleri ciddi anlamda etkilemiştir. Onun kullandığı ve
çalışmalarına temel aldığı en önemli kavram “asabiye”dir. Ona göre asabiye
genellikle kan bağına dayalı olarak ortaya çıkmakta ve tarihin yapıcı dinamizmini
oluşturmaktadır. Topluluğu bir arada tutan ve başarılı olmaları için gerekli olan
dayanışma ruhunu sağlayan “asabiye”; siyaset, tarih, sosyoloji gibi alanlarda
sonraki pek çok açıklamaya temel oluşturmuştur.
Organik Toplum:
Toplumun canlı bir Batı’da ve Doğu’da kimi zaman kesişen kimi zaman da farklılaşan anlamlara
organizma olarak sahip olan siyaset için, süreç içerisinde bilimsel bir nitelik kazanmasıyla, ister
düşünülmesi. Organlar istemez farklı bilim dallarıyla da ilişki kurmak zorunlu hâle gelmiştir.
arasındaki iş bölümü ve
hiyerarşiye benzer bir İnsanı “siyasal bir hayvan” (zoon politikon) olarak tanımlayan Aristoteles,
durumun toplum siyaseti de en önemli etkinlik olarak nitelendirmiştir. Ona göre şayet bir etkinlikler
içerisinde de (bilimler) hiyerarşisi yapılacak olsaydı siyaset bunun en tepesinde yer alırdı. En
varsayılması.
temel beşerî etkinliklerden biri olması, yaşamın hemen hemen her yönünü
kapsaması ve uzunca süre diğer disiplinlerin bir alt dalı olarak görülmesi nedeniyle
siyasetin diğer çalışma alanlarıyla yakın ve sıkı bir ilişkisi vardır. Bu nedenle bir
siyaset incelemesi yapmak başka birçok düşünce ve bilim dalını da dikkate almayı
gerektirir. Fakat buna geçmeden önce belirtmek gerekir ki siyaset biliminin özerk

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

bir disiplin olarak ortaya çıkması diğer disiplinlere nazaran geç bir tarihte olmuştur
[11].
Coğrafya ve Jeopolitik: Öteden beri siyaset düşünürleri coğrafya ve iklimin
toplumların siyasal kültürlerine ve kurumlarına etki ettiğini düşünmektedirler.
Coğrafi unsurlarla siyasal gerçeklik ve tercihler, aynı zamanda ülkelerin iç ve dış
politikaları arasında önemli etkileşimlerin bulunduğu söylenebilir.
Ekonomi: Her insani etkinliğin iktisadi bir boyutu olduğu gibi siyasetin de
iktisadi bir boyutu vardır. Siyasetin tanımlarından birinin de “değerlerin otorite
yoluyla bölüştürülmesi” şeklinde olduğunu ve bölüştürülen bu değerlerin en başta
gelenlerinin iktisadi değerler olduğunu düşünürsek iktisatla siyasetin yakın ilişkisi
daha iyi anlaşılacaktır.
Hukuk: Toplumsal birlikteliği var etmesi ve kamusal zorlamaya ihtiyaç
duyması anlamında hukukla siyasetin güçlü bir ilişkisi vardır. Öte yandan hukuku,
siyasal kurumların ve mekanizmaların oluşturduğu göz önüne alınırsa hukuk ve
siyasetin birbirine ne kadar yakından bağlı olduğu ortaya çıkar.
Tarih: “Gerçekte ne oldu?” sorusunu araştıran tarih; geçmişte olup bitenleri,
toplumların değişimini ve yaşananları ortaya koymaya çalışır. Bu açıdan siyaset
çalışmaları ile çakışan inceleme ve araştırma konuları vardır. Özellikle siyasal tarih
alanı ile tarihin araştırma konuları büyük benzerlikler gösterir.
Sosyoloji: Diğer bütün disiplinlere göre siyaset biliminin belki de en çok ilişki
içinde olduğu dal, sosyolojidir. Zira her ikisi de neredeyse aynı gerçeklikle
ilgilenirler: Beşerî ve toplumsal olan. Başka bir deyişle siyaset de sosyal bir
gerçeklik içerisinde cereyan eder ve bu açıdan her iki disiplin iç içedir. Siyaset
sosyolojisi adı verilen alt-ortak çalışma alanı bunun göstergelerinden biridir.
Psikoloji: İnsan davranışlarını, kişilik türlerini, grup içindeki insanın
davranışını vb. inceleyen psikoloji de siyasal süreçlerde ve kararlarda insanın
tercihlerinin ve davranışlarının belirlenmesinde siyaset araştırmalarına önemli
katkılar yapmıştır. Bu anlamda ortak konuları çalışan ortak bir disiplin olarak
siyaset psikolojisi disiplini ortaya çıkmıştır.
Din (teoloji) ve İdeoloji: Sosyal bilimler alanındaki disiplinlerin birçoğu her ne
kadar dinin düşünce alanından çıkarılması iddiası taşısalar da dinî terminolojinin
açıklamalarını kullanmaktadırlar. Çoğu çalışmada kutsal kitapların terimlerine,
açıklamalarına ve yorumlarına başvurulmaktadır.
Teoloji: Tanrıbilim. Tanrı
Bu anlamda siyaset bilimi de bu tarz açıklamalara ve değerlendirmelere yer
ile ilgili şeylerin bilimi
vermektedir. Örneğin, siyaset çalışmalarının en önemli eserlerinden biri olan ve
anlamına gelir.
Türkçede “ilahiyat” Thomas Hobbes tarafından kaleme alınan Leviathan, Eski Ahit’te geçen bir deniz
kelimesi ile de canavarının adıdır. Buradan hareketle siyasetin bu yönünü araştıran siyasal teoloji
karşılanmaktadır. adında bir alt çalışma alanı bile ortaya çıkmıştır.
Diğer taraftan modern dönemle birlikte ortaya çıkan ideolojiler de
doğrudan toplum ve siyasetle ilişkili olan olgular olmaları nedeniyle siyaset
biliminin odağında yer alan konular arasında yer almaktadırlar. Modern

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

ideolojilerin ana temalarından biri siyasettir. Siyaseti, ekonomik olayların türevi


olarak gören Marxizm de bile siyaset çeşitli boyutlarıyla incelenen bir konudur.

SİYASAL HAYATIN FARKLI BOYUTLARI


Siyasal hayatın farklı boyutu ifadesiyle anlatılmak istenen; siyasal gerçeklik
içerisinde siyasal yapı, kurum, olay, olgu ve nesnelerin dışında tüm gerçekliğe etki
eden ve farklı biçimler almasına neden olan doğrudan somut bir varlığa işaret
eden siyasal aktörlerdir. Bu anlamda siyasal gerçekliğin ilk ve en önemli bileşeni,
belirleyeni bireydir. Bireyin yanı sıra siyasal gerçekliğe insanlar grup düzeyinde de
dâhil olabildikleri gibi toplumsal sınıf düzeyinde de dâhil olup etkide bulunabilirler.
Birey düzeyinde bakıldığında öncelikle onun siyasal yaşam içindeki yerinin
belirlenmesi gerekir. Böylece onun tutum ve davranışlarına toplum tarafından ne
ölçüde etki edildiğini ve hangi süreçlerin buna katkı yaptığını anlamak
kolaylaşacaktır. Siyasal tutum ve davranışların oluşumunda rol oynayan bireysel
etkenlerin başında ise yaş ve cinsiyet gelmektedir [8].
Yaş ve cinsiyet, siyasal tutum ve davranışlara önemli ölçüde etki etmektedir.
Genel olarak gençlerin daha atılgan ve devrimci yönelimlere sahip olup da bu
yöndeki siyasal hareketleri desteklemeleri ve yaşlıların daha muhafazakâr
eğilimler içerisinde olup bu yöndeki siyasal hareketleri desteklemeleri buna örnek
olarak verilebilir. Görüldüğü üzere burada yaş ve siyasal tercih-eğilim arasında
doğrudan bir ilişki bulunmaktadır.
Kişinin psikolojik olarak otoriter bir kişiliğe ya da ılımlı bir kişiliğe sahip
olması da onun siyasal tercihlerine ve tutumlarına etki edecektir. Burada da kişilik
durumu ile siyasal tutum arasında doğrudan bir ilişki kurulmaktadır.
Birey, siyasete çoğu zaman kendini ait hissettiği gruplar aracılığıyla katılır.
Dolayısıyla kendini ait hissettiği grubun kimliği, özellikleri ve siyasete ilişkin tutumu
bu gruba dâhil olan bireyin de siyasal tercihlerini ve tutumunu etkileyecektir.
Örneğin, kapalı ve katı bir grup dinamiğine sahip olan gruplarda grubun birey
üzerinde etkisi daha sert ve belirleyici olurken esnek gruplarda ise bu etki daha
yumuşak olacaktır. Grubun katı ya da esnek olmasını ise sahip oluğu ideoloji ya da
kimlik olgusu belirlemektedir.
Siyasal yaşamın en alt boyutunu oluşturan birey ve bir sonraki boyutu olan
gruplar siyasal gerçekliğe önemli oranda etki ederler. Bunların yanı sıra toplumsal
sınıflar da siyasal gerçekliğe etki ederler. Toplumsal sınıfları siyaset bilimi açısından
önemli kılan şey, siyasal çatışmanın toplumsal sınıf temelinde gerçekleştiği
düşüncesidir. İnsanların bazı özellikleri nedeniyle, örneğin iktisadi durumları
(zengin-fakir), çalışma koşulları ya da üretim araçlarına sahip olup olmamaları
(burjuvazi-emekçi), etnik ya da dinsel statüleri (kast sistemi, iyi doğmuşlar-alt
seviyede doğmuşlar) gibi farklı farklı bölünmelere ayrılmaları sınıf olgusunu var
eden sebepler olarak karşımıza çıkmaktadır. Sınıf kavramını temel alan
Marksizm’e göre toplum, temelde üretim araçlarına sahip olan sermaye sınıfı ile
üretim araçlarının kontrolüne sahip olmayan hatta kendisi de bir üretim aracı olan

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

emekçi sınıf (proletarya) arasında iki sınıfa ayrılmıştır ve siyaset de bu iki sınıf
arasındaki mücadeleden başka bir şey değildir.
Bu açıdan bakıldığında toplumsal sınıf temelli siyaset, geçen yüzyılın
Burjuvazi: Kentsoylu. ortalarına kadar insanların siyaset yapma biçimini güçlü biçimde belirlerken bugün
Eğitimli, zengin ve kentli
artık aynı etki ve güçten söz etmek mümkün değildir. Marksist bakış açısından
sınıf anlamında
ortaya konan “sınıfsal siyaset”, belirli oranlarda siyaset yapma biçimine etki
kullanılmaktadır.
İktisadi üretim araçlarını etmeye devam etse de etki oranının diğer parametrelere göre daha düşük
ellerinde bulunduran olduğunu söylemek doğru olacaktır. Bununla birlikte Marksist “sınıf” anlayışının
sınıftır. siyasete etki düzeyi azalırken başka toplumsal sınıf biçimlerinin siyasete etki
derecesinin arttığı da söylenebilir. Özellikle son yıllarda artan göç olgusu ve buna
bağlı olarak ortaya çıkan yeni toplumsal sınıflar siyaseti etkilemeye başlamıştır.
İlerleyen süreçlerde bu etkinin giderek artacağı da söylenebilir.

SİYASAL SİSTEM
İnsanın topluluk içinde yaşama zorunluluğu doğal olarak parça-bütün ilişkisi
sorununu da gündeme getirmiştir. İnsan, hemcinsleriyle bir arada yaşarken yani
bir sistemin parçası olarak var olurken bu karmaşık ilişkilerin nasıl tesis edileceği,
düzenin nasıl sağlanacağı ve parçalarla bütünün ilişkisinin nasıl olacağı gibi
soruların cevaplanması gerekmiştir. Bu gereklilik geniş ölçekteki toplumsal
sistemin bir parçası olan “siyasal sistem” için de geçerlidir. Bu anlamda siyasal
sistemi şekillendiren yöneten-yönetilen ayrımının analizi siyaset bilimi çalışmaları
açısından son derece önemli ve belirleyici olacaktır.
“Sistem” kavramı bir ilişkiler bütünü olarak tanımlanmaktadır. Bu bütünün
ögeleri birbiriyle etkileşim içerisindedir. Bu öğelerin oluşturduğu bütün gerçekte
kendisini oluşturan ögelerin bir araya gelmesinden ya da toplamından daha
fazlasını ifade etmektedir. Alt sistemlerden oluşan sistem, bu alt sistemlerden ve
onların çevresinden etkilendiği gibi kendisi de hem alt sistemleri hem de çevreyi
etkilemekte ve bu ilişki bir döngü hâlinde devam etmektedir. Siyasal olayları ve
olguları açıklamak için sistem kavramına başvurmaktadır ve bu da “siyasal sistem”
kavramını ortaya çıkarmaktadır. Siyasal sistem bir toplumda kolektif amaçları
gerçekleştirmek için oluşturulan örgütler ile bu örgütler içerisinde toplumun her
bir ferdinin ne şekilde bulunacağı ve ne tür ilişki içerisinde olacağının belirlendiği
Siyasal Yaşam: siyasal bütüne ya da örgütler dizisine verilen addır [16].
Bireylerin, grupların ve
diğer siyasal aktörelerin “Siyasal sistem” kavramını siyaset bilimi literatürüne sokan kişi, Amerikalı
katılımı ile var olan ve siyaset bilimci David Easton’dır. Easton’un siyasal sistem açıklamasında dört temel
sürekliliğe sahip politik öge bulunmaktadır: “Sistem”, “çevre”, “yanıt”, “geri besleme / besleyici yankı”.
ortamdır. Bunlardan ilki siyasal yaşamın sistemsel bir davranış olarak algılanmasının
sonucudur. İkincisi sistemin çeşitli çevrelerden (iç çevre, dış çevre ve bunların alt
çevreleri) oluşmasını ve siyasal eylem ve kararların bunlar arasındaki
mücadele/etkileşim sonucu ortaya çıkmasını ifade etmektedir. Üçüncüsü sistem
ve çevreyle ilişkisini, sistemin girdilere odaklanmasını ve çözüm arayışı çabasını
ortaya koymaktadır. Sonuncusu ise sistemin bir sorunla karşılaşması durumunda
fonksiyonel olan mekanizmayı anlatmaktadır.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

Easton’un modelinin temeli basitçe bir girdi-çıktı ilişkisine odaklanmaktadır


[16]. Bu varsayımda “girdi”ler bilimdeki “nedenler”, “çıktılar” ise bilimdeki
“sonuçlar” olarak düşünülmektedir. Buna göre siyasetin iç ve dış çevresini doğru
analiz edebilir ve siyasetin işleyişinde girdilerin ne olduğunu bilebilirsek, o sistemin
çıktılarının (karar ve eylemlerin) neler olabileceğini de bilimsel olarak doğruya
yakın bir şekilde kestirebiliriz.

Şekil 1.1. Siyasal Sistemin Akım Modeli [17].

Siyasal sistem işleyiş şeması ya da döngü şeması, siyasal sistemin işleyiş


biçimini ve kapsamını göstermektedir. Şekil 1.1’in gösterdiği üzere siyasal sistem
bir toplumsal çevre-sistem içerisinde bulunmakta, o da daha geniş bir dış çevre
tarafından etkilenmektedir. Bu sistemler ve çevreler arasında da karşılıklı bir akım
Siyasal sistem, çeşitli ve etkileşim bulunmaktadır. Alt sistemler ve sistem açısından bakıldığında sistem
çevre ve alt kendisine gelen istekleri kararlara dönüştürmekte ve uygulamaktadır. Yanıt olarak
sistemlerden değerlendirilebilecek bu çıktılar sisteme girmekte, işlenmekte ve yeni beklentiler,
oluşmaktadır. Sistemin istekler ve talepler olarak sistemin kendisine geri dönmektedir.
işleyişi durağan değil,
dinamiktir.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

•Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset


•Siyaset, insanların bir arada yaşamaya başlamasıyla birlikte karşılaştıkları
bazı sorunların aşılması için geliştirdikleri bir sorun çözme yöntemidir. Bu
açıdan bakıldığında siyaset kavramı siyaset biliminin en merkezi kavramıdır.
Bu dersin diğer tüm kavramları doğrudan doğruya siyaset kavramı ile
ilişkilidir. İktidar, meşruiyet, egemenlik, devlet, siyasi partiler, seçim ve seçim
Özet
sistemleri, sivil toplum, baskı çıkar grupları, bürokrasi gibi bu alana ilişkin
tüm kavramlar aslında siyaset kavramı etrafında gelişen olay, olgu ve
durumların açıklanmaya çalışılmasında kullanılan kavramlardır.
•Siyaset Kavramının Kökeni
•Siyaset kelimesi ve kavramının taşıdığı anlam farklı toplumlarda ve
dönemlerde bazı farklılıklar taşısa da genel olarak insan doğası üzerinden
açıklanan ve somut bir durumu anlatan bir kavramdır. Buna göre siyaset
denen durumu ortaya çıkaran en temel şey, insan doğasında yatan bir takım
özelliklerdir. İnsanlar doğaları itibarıyla tutkulara, hırslara, elde etme dürtüsü
gibi dürtülere sahiptirler ve bunlardan kaynaklı olarak birbirleriyle
anlaşmazlık hâlinde olurlar. Bu anlaşmazlık hali de çatışma ve sorunları
beraberinde getirir. Yine insan, doğası itibarıyla bir güvenlik ve düzen arayışı
içerisindedir. İşte güvenli, düzenli ve istikrarlı bir yaşamı mümkün kılma
arayışı ya da çabası, siyaset dediğimiz olguyu ortaya çıkarır.
• Dolayısıyla Doğu ve Batı gelenekleri açısından siyaseti var eden, gerekli kılan
şey aynıdır. Buna karşın Doğu ve Batı siyasal gelenekleri açısından siyasetin
anlaşılma biçimleri yine de farklılaşmaktadır.
•Batı’da siyaset Antik Yunan’daki siyasi örgütlenme olan polis’ten gelmektedir
ve bununla ilişkili diğer kavramlar da bu kelimeden türemektedir. Buradaki
temel vurgu yurttaşların (polites) kendilerini ilgilendiren kararların
alınmasına katılmalarıdır. Batı dünyasında siyasete ilişkin görüşler dile
getirmiş olan önemli düşünürler arasında Platon, Aristotales, Seneca, Çiçero,
Thomas Aquinas, St. Aguistinus, Machilavelli ve Thomas Hobbes gibi isimler
yer almaktadır.
•Doğu’da siyaset at terbiyesi anlamına da gelen ve seyis kelimesinin de
kökenini oluşturan s-y-s kökünden türemiştir ve idare etmek, yönetmek
anlamlarına sahiptir. Bu kelime zamanla şehirlerin ve insanların idaresi ile
düzen ve istikrarın sağlanması anlamlarında kullanılan bir anlama
kavuşmuştur. Doğu geleneği içerisinde siyasetle ilgili görüşler dile getiren
kişiler arasında Yusuf Has Hacip, Nizamülmülk, İbn Haldun, Farabi, Maverdi
gibi düşünür ve devlet adamları bulunmaktadır.
•Siyaset Bilimi ve Siyasetin Kapsamı
•Siyasetin bir bilim dalı olarak incelenmesi, onun bir olgu olarak ortaya çıkışı
dikkate alındığında henüz çok yeni sayılır. Bununla birlikte bilimsel bir
metotla incelenmeye başlanması, siyaset olgusuna yeni bakış açıları ve
açıklama araçları kazandırmıştır. Yine bununla ilişkili bir şekilde bilim olarak
siyaset, diğer sosyal bilim alanlarıyla da ilişkilerini güçlendirmiştir.
•Siyaset biliminin kapsamının belirlenmesi konusu uzun süre siyaset
tartışmalarının gündemini meşgul etmiştir. En nihayet 1948’de UNESCO’nun
koordinatörlüğünde yapılan sosyal bilimlere ilişkin geniş kapsamlı bir
çalışmada siyaset biliminin de çalışma alanlarına kapsamına dair bir çerçeve
oluşturulmaya çalışılmıştır.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

• Buna göre; "Siyaset Kuramı", "Siyasal Kurumlar", "Siyasal Aktörler,


Toplumsal Katmanlar ve Kamuoyu", "Uluslararası İlişkiler" şeklinde dört
temel alan belirlenmiştir. UNESCO’nun bu çalışmasından sonra da kuruluş
tarihi 1901 olan ve dünya ölçeğinde siyaset, demokrasi ve vatandaşlık
anlayışını derinleştirme ve bu alanda akademik çalışmaları teşviği güden
Özet (devamı)
Amerikan Siyaset Bilimi Derneği, 1973’te siyaset biliminin kapsamına ilişkin
yeni bir çalışma yayınlamıştır. Buna göre siyaset biliminin çalışma alanları;
"Siyasal Kurumlar ve Siyasal Davranış", "Siyaset Biliminde Yöntem",
"Uluslararası Hukuk, Örgütler ve Siyaset", "Siyasal İstikrar ve Siyasal
Değişme", "Siyasal Teori", "Kamusal Politikaların Belirlenmesi, Karar Alma
Süreçleri ve İçeriği", "Kamu Yönetimi" olarak belirlenmiştir.
•Son olarak da 1995’te Gulbenkian Komisyonu tarafından sosyal bilimlerin
yeniden yapılandırılmasına yönelik olarak “Sosyal Bilimleri Açın” (Open the
Social Sciences) adlı oldukça önemli ve ses getiren bir rapor hazırlamıştır.
•Siyasetin Bilimselliğine Dair Tartışmalar
•1948 yılında UNESCO’nun Paris’te düzenlediği toplantı ile siyaset biliminin
kapsadığı temel konular ve alanlar belirlenmiş ve bu tarihten sonra siyaset
hem bağımsız bir bilimsel disiplin olarak kabul edilmiş hem de uluslararası
kabul ve yaygınlık kazanmıştır. Bununla birlikte günümüzde yine belirli
ölçülerde siyasetin bilimselliği tartışma konusu olmaya devam etmektedir.
•Siyasal Hayatın Farklı Boyutları ve Siyasal Sistem
•Siyasal hayatın farklı boyutu ifadesiyle anlatılmak istenen, siyasal gerçekliğin
ve siyasetin parçası olan, ona etki eden ve ondan etkilenen tüm siyasal
aktörlerdir. Bu anlamda siyasal gerçekliğin ilk ve en önemli bileşeni-
belirleyeni bireydir. Bireyin yanı sıra siyasal gerçekliğe insanlar grup
düzeyinde de dâhil olabildikleri gibi toplumsal sınıf (işçi sınıfı ya da
göçmenler gibi) düzeyinde de dâhil olup etkide bulunabilirler.
•"Siyasal sistem" kavramı ise siyaseti anlamamızı kolaylaştıran teorik bir
çabadır. Siyasal sistem, bir toplumda kolektif amaçları gerçekleştirmek için
oluşturulan örgütler ile bu örgütler içerisinde toplumun her bir ferdinin ne
şekilde bulunacağı ve ne tür ilişki içerisinde olacağının belirlendiği siyasal
bütüne ya da örgütler dizisine verilen addır.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi siyaset kavramı ile ilişkili kavramlardan biri
değildir?
a) İktidar
b) Egemenlik
c) Piyasa
d) Meşruiyet
e) Baskı-çıkar grubu

2. Batı dillerinde siyaset olgusunu anlatmak için kullanılan “politics”


kavramının kökeni aşağıdakilerden hangisidir?
a) Antik Yunan’daki siyasi örgütlenme olan “polis”
b) Ortaçağ kent devletleri
c) Antik Yunan’da vatandaş anlamına gelen “polites” kavramı
d) Aristoteles’in yönetim sınıflandırmasında kullandığı “politeia” kavramı
e) Hristiyan düşüncesindeki özgürlük kavramı

3. Aşağıdakilerden hangisi siyasetin çift yönlü doğasını anlatan kavram


ikilisidir?
a) Savaş ve barış
b) Kazanma ve kaybetme
c) Aldatma ve dürüstlük
d) Çatışma ve uzlaşma
e) Başarı ve başarısızlık

4. Siyaseti, “bedeli ne olursa olsun iktidarı ele geçirmek ve yine bedeli ne


olursa olsun iktidarı korumak ve sürdürmek” olarak tarif eden düşünür
aşağıdakilerden hangisidir?
a) Aristoteles
b) Machiavelli
c) Thomas Hobbes
d) İbn Haldun
e) Farabi

5. Siyasetin bir sanat olarak ele alınması, onun aşağıdaki hangi yönüne
gönderme yapar?
a) Rekabetçi yönüne
b) Mücadele gerektiren yönüne
c) Zorlu bir uğraş olmasına
d) Dolambaçlı yolları gerektirdiğine
e) Barışçıl bir uğraş olmasına

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

6. Siyaseti açıklamaya yönelik olan aşağıdaki yaklaşımlardan hangisi,


siyasette olanla değil de olması gerekenle ilgilenmektedir?
a) Siyaset Felsefesi
b) Siyaset Teorisi
c) Siyaset Bilimi
d) Siyaset Psikolojisi
e) Siyaset Sosyolojisi

7. Aşağıdakilerden hangisi 1948’de UNESCO’nun koordinatörlüğünde yapılan


sosyal bilimlere ilişkin çalışmada belirlenen siyaset biliminin çalışma
alanlarından biri değildir?
a) Siyaset kuramı
b) Siyasal kurumlar
c) Siyasal aktörler ve toplumsal katmanlar
d) Kamu politikalarının belirlenmesi
e) Kamuoyu

8. Aşağıdakilerden hangisi siyaset biliminin çalışma ve araştırma yöntemleri


arasında yer almaz?
a) Tümevarım
b) Örnek olay
c) Deney ve gözlem
d) Karşılaştırmalı analiz
e) Laboratuvar analizi

9. Aşağıdakilerden hangisi Doğu siyasal geleneği içerisinde yer alan


düşünürlerden biri değildir?
a) Mo Zi
b) Farabi
c) Aziz Agistinus
d) İbn Haldun
e) Konfiçyüs

10. Aşağıdakilerden hangisi siyasal sistem unsurlarından biri değildir?


a) Girdiler
b) İtkiler
c) Alt sistem
d) Çıktılar
e) Talepler

Cevap Anahtarı
1.c, 2.a, 3.d, 4.b, 5.e, 6.a, 7.d, 8.e, 9.c, 10.b

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23


Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset

YARARLANILAN KAYNAKLAR
[1] Zabunoğlu, Y. K. (1973). Kamu hukukuna giriş, devlet, Ankara: Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları.
[2] Heywood, A. (2007). Siyaset. Ankara: Adres Yayınları.
[3] Ertugay, F. (2012). Siyaset. H. Çetin (Ed.), Siyaset bilimi (3. baskı). Ankara: Orion
Yayınevi.
[4] Lasswel, H. (1936). Politics: Who gets what, when, how. New York: Whittlesey
House, McGraw-Hill.
[5] Lipset, S. M. (1986). Siyasal insan. (M. Tunçay, Çev.). Ankara: Teori Yayınları.
[6] Crick, B. (2013). In defence of Politics. New York-London: Bloomsbuey.
[7] Weber, M. (1993). Sosyoloji yazıları. (T. Parla, Çev.). (3. Baskı). İstanbul:
Hürriyet Vakfı Yayınları.
[8] Kışlalı, A. T. (1987). Siyaset bilimi. Ankara: Ankara Üniversitesi Yayınları.
[9] Siyaset bilimi alanında küresel ölçekte dikkate değer bir yere sahip olan bu
dernek hakkında, derneğin resmî web sitesine bakılabilir. 8 Haziran 2018
tarihinde https://www.apsanet.org/ABOUT/About-APSA adresinden erişildi.
[10] Vakfın kuruluş amacı ve çalışmaları, resmî web sitesinde yer almaktadır. Bkz.
https://gulbenkian.pt/en/, 9 Haziran 2018 tarihinde erişildi.
[11] Gulbenkian Komisyonu (2002). Sosyal bilimleri açın, sosyal bilimlerin yeniden
yapılanması üzerine rapor. (Ş. Tekeli, Çev.). İstanbul: Metis Yayıncılık.
[12] Milgram, S. (1974). Obedience to authority. New York: Harper and Row.
[13] Lipson, L. (1986). Politika biliminin temel sorunları. (T. Karamustafaoğlu,
Çev.). Ankara: Birlik Yayıncılık.
[14] Dursun, D. (2002). Siyaset bilimi. İstanbul: Beta Yayım.
[15] Daver, B. (1968). Siyasal bilime giriş. Ankara: Sevinç Matbaası.
[16] Okutan, Ç. Siyasal Sistemler. H. Çetin (Ed.), Siyaset bilimi (3. baskı). Ankara:
Orion Yayınevi.
[17] Topbaş, H. (2010). İletişim kuram ve araştırma dergisi, Sayı 30.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 24

You might also like