Professional Documents
Culture Documents
SİYASET
Bağlantılı Kavramlar
• Siyaset Bilimi
• Siyaset Biliminin Tarihsel
Gelişimi ve Bağlantılı Olduğu
SİYASET BİLİMİ
Başlıca Bilim Dalları
• Siyasal Hayatın Farklı
Boyutları Doç. Dr.
• Siyasal Sistem
Fatih ERTUGAY
© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı
ve dağıtımı yapılamaz.
1
Bir Bilim Dalı Olarak Siyaset
İnsan Doğası
Uzlaşmaya
Dayalı Çatışma Siyaset Anlaşmazlık ve
Çatışma
Tümevarım
Tümdengelim
“Polis” ve “politics”: Ampirisizm
Aristo ve Machiavelli
“S-y-s” ve “siyaset”:
İbn Haldun ve Farabi
GİRİŞ
Siyaset, insanların bir arada yaşamaya başlamasıyla birlikte karşılaştıkları
bazı sorunların aşılması için geliştirdikleri bir sorun çözme yöntemidir. Bu açıdan
bakıldığında siyaset kavramı, siyaset biliminin en merkezî kavramıdır. Bu dersin
diğer tüm kavramları da doğrudan doğruya siyaset kavramı ile ilişkilidir. İktidar,
meşruiyet, egemenlik, devlet, siyasi partiler, seçim ve seçim sistemleri, sivil
toplum, baskı çıkar grupları, bürokrasi gibi bu alana ilişkin tüm kavramlar, aslında
siyaset kavramı etrafında gelişen olay, olgu ve durumların açıklanmaya
çalışılmasında kullanılan kavramlardır.
Siyaset kavramı geçmişte ve günümüzde farklı şekillerde anlaşılmış ve
açıklanmaya çalışılmıştır. Aynı şekilde farklı medeniyetler ve kültürler de siyaset
olgusunu, aralarında benzerlikler olsa da farklı biçimlerde açıklamış ve
yorumlamışlardır. Son olarak ise modern dönemlerde ortaya çıkan ideolojiler
siyasete dair farklı bakış açıları geliştirmişlerdir. Bu ünitenin öncelikli
hedeflerinden biri de bu farklılıkların anlaşılmasını sağlamaktır. Dolayısıyla
ünitedeki anlatım, zaman zaman karşılaştırmalar içerecektir.
Siyasetin kavranmasında insan doğası çok önemli bir yere sahiptir. Bu
bakımdan farklı ideolojilere ait siyaset tasavvurlarının insan doğasına bakışlarının
da ele alınması gerekmektedir. Böylece belirli bir insan doğası (iyi-kötü)
anlayışından hareketle nasıl bir siyaset anlayışının ortaya çıkabileceği açıklanmış
olacaktır.
Nasıl bir siyaset anlayışına sahip olduğumuz sorusu, “Demokratik bir siyasal
sistemin varlık koşulları nelerdir?” sorusuyla doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle son
olarak bu ünitede, modern siyaset anlayışının en temel iddiası olan “barışçıl
İnsan Doğası: İnsanların,
toplumlara, kültürlere, siyaset” kavramı ile ne anlatılmak istendiğine de yer verilecektir.
zamana ve coğrafyaya
göre değişmeyen ve SİYASET KAVRAMININ KÖKENİ VE BAĞLANTILI
doğuştan getirdikleri bir KAVRAMLAR
takım özelliklerdir.
Siyaset ve onun ilişkili olduğu konular günümüzde neredeyse insanların
yaşamlarının her alanını kapsar hâle gelmiştir. Geçmişte siyasetin ilgi ve kapsama
alanına girmeyen pek çok konu bugün siyaset kurumu tarafından ya doğrudan
düzenlenmekte ya da dolaylı olarak etki altına alınmaktadır. Örneğin, eskiden
belirli bir tarım arazisine tarla sahibinin hangi ürünü ekeceği, kişisel bir karar iken
günümüzde çiftçiler artık bu konuda tam bir serbestliğe sahip değildirler. Çoğu
durumda kendi tarlalarına hangi ürünü ekecekleri siyasal bir mekanizma
tarafından belirlenmektedir. Günümüzde bu denli kapsamlı hâle gelmiş bulunan
siyaseti ve onunla ilişkili kavramları anlamak için öncelikle bu kavramın kökenine
ve çeşitli kültürlerdeki farklı anlamlarına eğilmek gerekmektedir.
Batı Dünyasında
Batı dünyasında siyaset geleneği Antik Yunan’la başlatılır. Nitekim siyaset
kelimesinin karşılığı olarak kullanılan İngilizcedeki “politics” ya da diğer Latin
kökenli diller olan Fransızcadaki “politique”, İtalyancadaki “politica” gibi
kelimelerin hepsi Antik Yunan’daki “polis”ten türeyen kelimelerdir. Polis kelimesi,
Polis: Antik Yunan’da
Antik Yunan dünyasında temel siyasal örgütlenmenin adıdır. Yanlış olarak “şehir
siyasi örgütlenme.
devleti” şeklinde tercüme edilen polis’in ifade ettiği şey muhakkak ki bundan çok
Türkçeye “şehir devleti”
olarak çevrilse de bu daha fazlasıdır. Dolayısıyla polis’i “şehir devleti” şeklindeki tercümesiyle kullanmak
ifade polis kavramını yerine, onu başlı başına bir siyasal organizasyon olarak ele almak daha doğru olur.
tam olarak
Polis, Antik Dünya’da yalnızca bir siyasal organizasyon değil aynı zamanda
karşılamamaktadır.
sosyal, dinî, iktisadi ve askerî bir organizasyondur. Kısacası polis, Yunanlar için
tanrıların onlara bir armağanı olarak her şeyi ifade eden bir bütünlüğüdür. Bu
nedenle polis’te yaşayan her bir yurttaş (polites) için polis’in işlerine ve
faaliyetlerine katılmak hem bir hak hem de bir ödevdir. Başka bir anlatımla polis’in
kamusal işlerine yani yasama, yürütme ve yargılama işlerine katılma konusunda
her bir yurttaş eşit oranda hak ve yükümlülük sahibidir. Hatta Antik Yunan’ın
büyük düşünürlerinden biri olan Aristoteles, geçim ve günlük işlerinin
yoğunluğundan dolayı yasama, yürütme ve yargılama işlerine katılamayan çiftçileri
ve zanaatkârları “eksik yurttaş" olarak tanımlamıştır. Bundan ötürüdür ki
Aristoteles, siyaseti bütün beşerî uğraşların en tepesine yerleştirir. Bir bilimler
piramidi yapılsaydı, onun tepesinde siyaset yer alırdı.
Buradan hareketle Batı dünyasında siyaset/politics, genel olarak tüm
yurttaşları yani herkesi ilgilendiren kararların alınmasına ve akabinde de icra
edilmesine katılma, olarak anlaşılmaktadır. Elbette ki bu anlam çoğunlukla
siyasetin modern anlamına da denk gelmektedir. Bununla birlikte Batı’da da
siyasetin bütünüyle Antik Yunan’dakine benzer şekilde algılandığını söylemek
mümkün değildir. Monarşiler ve prenslikler dönemi ile imparatorluklar
dönemlerinde siyaset “dikey bir etkinlik” olarak algılanmıştır. Buna göre siyaset,
monark’ın (kral ya da prens) tüm ülkeyi, ülkede yaşayanların iyiliği doğrultusunda
yönetmesini mümkün kılan çabalar bütünü şeklinde anlaşılmıştır. Bu bakış açısında
siyaset, prens ile yönetilenler arasındaki dikey bir ilişkiye işaret eder. Bu dikey
ilişkinin en belirgin vasfı hiyerarşik bir niteliği haiz olmasıdır.
Doğu-İslam Dünyasında
Batı dillerindeki “politics” kelimesine karşılık olarak Türkçede Arapça kökenli
bir kelime olan “siyaset” kelimesi kullanılmaktadır. “Seyis” kelimesi ile aynı kökene
sahip olan “siyaset” kavramı “s-y-s” kökünden türemiştir ve eski Arap
toplumlarında at terbiyesi ve yetiştirilmesi anlamına gelmektedir. Süreç içerisinde
birine bakmak, ilgilenmek, onun tertip ve düzenini görmek anlamlarına kavuşan
siyaset kelimesi, zamanla devlet ve idare ile de ilişkilendirilen bir içerik
kazanmıştır. Nihai olarak şehirlerin ve insanların idare edilmesi (tedbir ve tedvir)
anlamlarını kazanan siyaset, en son varılan noktada bir amaca ulaşmak için gerekli
çaba ve yöntemler bütünü; insanları, onların refahını ve iyiliğini sağlamak amacı ile
yönetmek şeklinde yeni kullanımlara da kavuşmuştur.
Türk-İslam geleneğinde siyaset kelimesi bugünkü anlamına kavuşmadan
önce ya da onunla birlikte bazı farklı çağrışımlara da sahip olmuştur. Başka bir
deyişle siyaset kelimesi devlet yönetme sanatını anlatan bir kelime olmasının
yanında devlete karşı işlenen suçlara verilen cezaları da anlatan bir içeriğe sahiptir.
Osmanlı uygulamasında bu tarz verilen cezaları, örneğin ölüm cezasını anlatmak
için “siyaseten katl” veya yalnızca “siyaset” deyimleri kullanılmıştır. Hatt-ı
Hümayunlarda geçen “siyaset olmayınca halk-ı âlem ıslah olmaz” ifadesi siyasetin
bu anlamına vurgu yapar. Dahası Topkapı Sarayı içerisinde bu şekilde verilen
cezaların uygulandığı yerde bulunan bir çeşmeye “siyaset çeşmesi” ya da “cellat
çeşmesi” denmiştir. Günümüzde siyaset kelimesi bu anlamda kullanılmamakla
beraber bu anlamın bir yansıması/kalıntısı olarak siyasetçilerin kullandığı “siyaset
gömleği giydik” ifadesi siyaset kelimesinin çift anlamına, yani hem devlet işlerine,
devleti yönetmeye talip olmak hem de bu yolda ölüme hazır olmak anlamına
göndermede bulunmaktadır [1]. Bu yönüyle siyaset, kamu düzenini sürdürmek
amacıyla uygulanan cezaları da anlatan bir içerikle donanmıştır.
Günümüzde Batı dillerindeki “politics” kelimesinin karşılığı olarak kullanılan
“siyaset” kelimesi, devlet iktidarını ele geçirmek için girişilen faaliyetler ya da daha
genel anlamda kolektif kararların alınması sürecindeki eylemler olarak anlaşılırken
yine Batı dillerindeki “policy” kelimesinin karşılığı olarak kullanılan “siyasa”
kelimesi ise spesifik bir alandaki bir eylem programını veya anlayışı ya da yine
spesifik bir kişinin (örneğin bir bakan veya bakanlığın) veya belirli bir hükûmetin
eylemlerini ve yaklaşımlarını ifade eden bir kavramdır. Bu anlamda siyaset, daha
genel bir uğraşı, bir çabayı, çatışmayı veya uzlaşıyı ifade ederken; “siyasa”, belirli
ve sınırlı bir alandaki uygulama ve eylemlere işaret eder.
SİYASET BİLİMİ
Siyasetin bir bilim olarak incelenmesi, onun bir olgu olarak ortaya çıkışı
dikkate alındığında henüz çok yeni sayılır. Bununla birlikte bilimsel bir metotla
incelenmeye başlanması siyaset olgusuna yeni bakış açıları ve açıklama araçları
kazandırmıştır. Yine bununla ilişkili bir şekilde bilim olarak siyaset, diğer sosyal
Bilim: Doğru, geçerli ve
bilim alanlarıyla da ilişkilerini güçlendirmiştir. Siyasetin bir bilim olarak ele
güvenilir bilginin deney
ve gözlemle elde alınabilmesi için öncelikli olarak onun niteliğinin, onu ortaya çıkaran insani
edilebileceğini varsayan gerçekliğin ve onu tanımlamamızı mümkün kılan kavramsal çerçevenin ortaya
bir bilgi elde etme konulması gerekir.
yöntemidir.
Siyasetin Doğuşu
Siyaseti var eden gerçeklik nedir? Başka bir anlatımla siyaset denen olgu ya
da faaliyet nasıl ortaya çıkmış veya doğmuştur? Her ne kadar siyaset akademik bir
konu olsa da o, aslında insanların hayatlarını düzenleyen genel kuralları yapmak,
bunları sürdürmek ve gerçekleştirmek için sürdürdükleri faaliyetlerdir [2]. Onun
akademik bir konu olması ise bu faaliyetlerin incelenmesinde yatar.
açısıyla siyaset, devletin sahibi olduğu gücü ve dolayısıyla inisiyatifi ele geçirme
çabası olarak algılanmıştır.
Siyasetin tam da bu yönüne vurgu yapan düşünürlerden bazıları, siyaset
olgusunu biraz daha keskin ve sert bir şekilde tanımlamışlardır. Örneğin, siyaset
biliminin en önemli düşünürlerin biri olarak kabul edilen Niccolo Machiavelli,
siyaseti bedeli ne olursa olsun iktidarı ele geçirmek ve yine bedeli ne olursa olsun
iktidarı korumak ve sürdürmek olarak tarif etmiştir. Yine siyaset biliminin önemli
yazarlarından biri olan M. Duverger ise siyaseti, “siyaset savaştır” diyerek, yöntem
açısından savaşa benzetmiştir.
Öte yandan siyaset bir güç ve değer dağıtımı olarak anlaşılmaktadır. Üstelik
ekonomik değer ve kaynakların bu denli geniş ve yoğun olduğu, dahası bu
ekonomik değer ve kaynakların yanı sıra toplumsal itibar ve ayrıcalıkların da
devletle ilişkili olduğu durumlarda siyasetin bu güç ve değerlerin dağıtımı ya da
kısacası her şeyin dağıtım aracı olarak algılanması doğaldır. O hâlde siyaset bir
yönüyle de muktedir olma (iktidarı elde etme) çabasıdır; değerlerin dağıtımında
muktedir olmak/söz sahibi olmak, demektir. Bu da bizi başka bir siyaset bilimci
olan H. Lasswell’in, siyaseti, “kimin, nerede, ne zaman, ne elde edeceğinin
belirlenmesi” şeklindeki o ünlü açıklamasına götürür[4].
Siyasete yüklenen çatışmacı anlamların dışında siyaseti, toplumsal işlerin
yani tüm insanlara ait ortak işlerin, bir bütün olarak görülmesi ve yürütülmesi
çabası olarak ele alan düşünceler de mevcuttur. Siyaseti bir yönetim sanatı olarak
gören bu düşünce, aynı zamanda siyasetin barışçı yönüne de vurgu yapar. Bu
düşüncelerden en önemlisi Lipset’in; siyaseti, barışa dayalı olarak gelişen ve iktidar
oyununa izin veren bir değer sistemi, şeklinde açıkladığı tanımıdır [5]. Siyasetin bu
olumlu yönüne vurgu yapan başka bir düşünür ise konuyla ilgili yazdığı eseri
dikkate değer bir yankı uyandıran Bernard Crick’tir [6]. Ona göre siyaset, belli bir
yönetsel sistem içerisindeki farklı menfaatlerin, toplum refahı ve toplumun
devamı için taşıdıkları önemle doğru orantılı olarak sistem içerisinde iktidardan
pay verilmesi suretiyle uzlaştırılması çabası ve faaliyetidir.
Bazı yazarlar da siyasetin çatışmacı ve ayartıcı yönüne dikkat çekerek, hatta
buna abartılı bir vurgu yaparak siyaseti kötücül bir uğraş olarak
değerlendirmişlerdir. Dahası bazıları siyaseti başlı başına bir kötülük olarak
görmüşlerdir. Siyaseti bu şekilde değerlendirenlerin en bariz temsilcisi Marx’tır.
Marksizm’e göre, Marksizm’e göre siyaset, özünde örgütlü küçük bir sınıfın diğerleri üzerinde
toplumsal ve politik uyguladığı baskı ve tahakkümden başka bir şey değildir. Açıkça olumsuz anlamlarla
gelişmeler (üst yapı), yüklü olan bu siyaset algısı, siyaseti basit bir yıldırma ve baskı aracı olarak
iktisadi gelişmelere (alt değerlendirir. Marksizm, bunun en saf şeklinin kapitalizmde gerçekleştiğini ileri
yapı) göre şekillenir; sürer. Bu bakış açısına göre, kapitalist toplumda siyaset, burjuvazinin işçi sınıfını
tarih, iki sınıfın
sömürmesi üzerine kuruludur.
mücadelesinden doğar.
Bireysel Etkinlik
• İnsanlar her durumda siyasal bir faaliyet içerisinde olurlar mı?
Siyaset, her şartta bir çatışma anlamına mı gelir? Bu iki soruyu
etrafınızdaki insanları gözlemleyerek çözümlemeye çalışınız.
• Siyasal beceri yani insanları yönetmek, özel bir yetenek
gerektirir mi? Başka bir anlatımla siyaset, bir sanat mıdır?
Küçük bir grup üzerinde onları belirli bir amaca yöneltmeye
çalışarak bu durumun analizini yapınız.
olay, gelişme ve yapıları bilimsel olarak açıklamaya çalışır. Bu bağlamda diğer bilim
dallarında olduğu gibi siyaset biliminin de bir metodolojisi ve olaylara yaklaşım
tarzı bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında siyaset bilimi “Seçim nedir?” sorusu ile
değil de herhangi bir ülkede belirli bir seçimin sonuçları, seçmen tercihleri, seçmen
Metodoloji: Belirli bir tercihlerini etkileyen unsurlar vb. gibi konularla ilgilenmeye ve bunları neden-
bilimsel çalışmada sonuç ilişkisi içerisinde açıklamaya çalışır.
kullanılan yöntemler ve
o çalışmanın Siyasetin Kapsamı
yürütülmesine ilişkin
kurallar ve ilkeler Beşerî bir faaliyet olarak siyaset; başka bir anlatımla bir insan ürünü olarak
bütünüdür. siyaseti ele aldığımızda şu soru ile karşı karşıya kalırız: Siyaset, beşerî olan her şeyi
kapsar mı veya siyasetin çerçevesi, ilgi ve açıklama alanı nedir? Siyaset, insan
ürünü bir gerçekliktir ve bunun bilimsel olarak incelenmeye çalışılması da bu
gerçekliğin anlaşılma çabasından başka bir şey değildir. O hâlde siyasetin
kapsamının da belirlenmesi gerekir.
Siyaset bilimi kavramı yukarıda da açıklanırken değinildiği üzere siyaset
bilimi, genel olarak siyasete nispeten daha sınırlı bir alanla ilgilenmektedir.
1945’lerden sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde gelişen bir eğilime paralel olarak
siyaset biliminin ilgili alanının insanların gözlemlenebilir davranışları ile sınırlı
olması ve gözlemlenebilir siyasal olgu, olay ve durumlardan hareketle kesin
yargılara ulaşılması yönündeki eğilim, siyaset bilimi alanına hâkim olmaya
başlamıştır. Seçmen davranışları ya da daha genel olarak siyasal kararların nasıl
şekillendiği, siyasal davranışlar, siyasal faaliyetler, siyasal kurumlar, bunların
işleyişleri ve birbirleri ile olan ilişkileri gibi konuları inceleme ve araştırma ile
bunlara dayalı olan açıklama, siyaset biliminin kapsamı içerisinde yer alırken
çoğunlukla siyaset felsefesinin ilgi alanında olarak algılanan anlama çabası siyaset
biliminin kapsamı dışında bırakılmıştır.
1948’de UNESCO’nun koordinatörlüğünde yapılan sosyal bilimlere ilişkin
geniş kapsamlı bir çalışmada siyaset biliminin de çalışma alanlarına/kapsamına
UNESCO: Birleşmiş
dair bir çerçeve oluşturulmaya çalışılmıştır. Belirlenen dört temel çalışma alanı
Milletler (BM) Eğitim,
Bilim ve Kültür (Siyaset kuramı; siyasal kurumlar; siyasal aktörler, toplumsal katmanlar ve
Örgütü’dür ve isminde kamuoyu; uluslararası ilişkiler) kendi içerisinde alt çalışma alanlarına ayrılmıştır
belirtilen alanlarda [8]. UNESCO’nun bu çalışmasından sonra da kuruluş tarihi 1901 olan ve dünya
faaliyetlerde bulunur. ölçeğinde siyaset, demokrasi ve vatandaşlık anlayışını derinleştirme ve bu alanda
akademik çalışmaları teşvik etme amacı güden Amerikan Siyaset Bilimi Derneği,
1973’te siyaset biliminin kapsamına ilişkin yeni bir çalışma yayınlamıştır [9]. Buna
göre siyaset biliminin çalışma alanları: “Siyasal Kurumlar ve Siyasal Davranış”,
“Siyaset Biliminde Yöntem”, “Uluslararası Hukuk”, “Örgütler ve Siyaset”, “Siyasal
İstikrar ve Siyasal Değişme”, “Siyasal Teori”, “Kamusal Politikaların Belirlenmesi,
Karar Alma Süreçleri ve İçeriği” ve “Kamu Yönetimi” şeklinde tasnif edilmiş ve
siyaset bilimi disiplinin çerçevesi bu doğrultuda oluşturulmaya çalışılmıştır.
Öte yandan 1990’larda Portekiz merkezli Calouste Gulbenkian Vakfı’nın yanı
sıra Binghamton Üniversitesi Fernand Braudel Merkezi’nden Immanuel
Wallerstein başkanlığında bir komisyon oluşturulmuştur [10]. Bu komisyon, altısı
sosyal bilimci, ikisi doğa bilimci ve ikisi de beşerî bilimler alanında çalışan
incelenir. Buradan elde edilen veriler ışığında inceleme nesnesinin geneli hakkında
değerlendirmelerde ve çıkarımlarda bulunulması amaçlanır.
sistemli, eksiksiz ve tutarlı bir şekilde ortaya koyan düşünürdür. Machiavelli ise
Antik Yunan’da Aristoteles’in yaptığı şeyin bir benzerini modern dönemin
başlarında yapan kişi olarak dikkat çeker. Batı geleneği içerisinde modern siyaset
biliminin kurucusu olarak kabul edilen Machiavelli, siyaseti bütünüyle
gözlemlenebilir ve tecrübe edilebilir (ampirik) gerçeklik üzerine kurmakla siyaset
bilimi alanında bir dönüm noktası teşkil etmektedir.
Siyaset ve siyasal düşünce elbette ki yalnızca Batı toplumlarında ortaya
çıkmamıştır. Bütün kadim uygarlıklarda ve geleneklerde vardır ve bu açıdan bu
geleneklerin de siyasete dair metinleri, bu alanda söz söylemiş düşünürleri vardır.
Örneğin, Çin’de Konfüçyüs ve hükûmetlerin halkın istek ve ihtiyaçları için var
olduğunu belirten Mozi (Mo Di); İslam geleneğinde Farabi, Maverdi ve İbn Haldun
gibi düşünürler ilk akla gelenleridir.
Organik bir toplum ve devlet görüşü geliştiren Farabi, toplum ve devleti bir
organizmaya benzetmiş ve bu organizmanın sağlıklı bir şekilde varlığını
sürdürebilmesi için parçaları arasında ahenkli bir bütünlüğü olması gerektiğini
belirtmiştir. El Medinetü’l Fazıla adlı eserinde ideal bir devlet ve toplum modeli
tasarlamaya çalışan Farabi, erdemli bir şehir için erdemli/faziletli insanlara
gereksinim olduğunu ve ayrıca iyi bir devlet başkanının olması gerektiğini
vurgulamıştır. En önemli siyasi eseri El-Ahkâmu's-Sultâniyye olan Maverdi ise
genel olarak kamu hukuku, yönetimin niteliği, yöneticinin niteliği ve görevleri gibi
konuları ele almıştır. Siyasetin ne tür bir uğraş olduğunu açıklamaya çalışan
Maverdi, devleti yöneten kişinin seçimle başa gelmesini ve onu seçecek kişilerde
bulunması gereken özellikleri açıklamaya çalışmıştır. İslam-Doğu geleneği
içerisinde diğer düşünürlere göre daha istisnai bir yere sahip olan bir düşünür
olarak İbn Haldun, hem çağını hem de gerek Doğu’da gerekse de Batı’da
kendisinden sonra gelenleri ciddi anlamda etkilemiştir. Onun kullandığı ve
çalışmalarına temel aldığı en önemli kavram “asabiye”dir. Ona göre asabiye
genellikle kan bağına dayalı olarak ortaya çıkmakta ve tarihin yapıcı dinamizmini
oluşturmaktadır. Topluluğu bir arada tutan ve başarılı olmaları için gerekli olan
dayanışma ruhunu sağlayan “asabiye”; siyaset, tarih, sosyoloji gibi alanlarda
sonraki pek çok açıklamaya temel oluşturmuştur.
Organik Toplum:
Toplumun canlı bir Batı’da ve Doğu’da kimi zaman kesişen kimi zaman da farklılaşan anlamlara
organizma olarak sahip olan siyaset için, süreç içerisinde bilimsel bir nitelik kazanmasıyla, ister
düşünülmesi. Organlar istemez farklı bilim dallarıyla da ilişki kurmak zorunlu hâle gelmiştir.
arasındaki iş bölümü ve
hiyerarşiye benzer bir İnsanı “siyasal bir hayvan” (zoon politikon) olarak tanımlayan Aristoteles,
durumun toplum siyaseti de en önemli etkinlik olarak nitelendirmiştir. Ona göre şayet bir etkinlikler
içerisinde de (bilimler) hiyerarşisi yapılacak olsaydı siyaset bunun en tepesinde yer alırdı. En
varsayılması.
temel beşerî etkinliklerden biri olması, yaşamın hemen hemen her yönünü
kapsaması ve uzunca süre diğer disiplinlerin bir alt dalı olarak görülmesi nedeniyle
siyasetin diğer çalışma alanlarıyla yakın ve sıkı bir ilişkisi vardır. Bu nedenle bir
siyaset incelemesi yapmak başka birçok düşünce ve bilim dalını da dikkate almayı
gerektirir. Fakat buna geçmeden önce belirtmek gerekir ki siyaset biliminin özerk
bir disiplin olarak ortaya çıkması diğer disiplinlere nazaran geç bir tarihte olmuştur
[11].
Coğrafya ve Jeopolitik: Öteden beri siyaset düşünürleri coğrafya ve iklimin
toplumların siyasal kültürlerine ve kurumlarına etki ettiğini düşünmektedirler.
Coğrafi unsurlarla siyasal gerçeklik ve tercihler, aynı zamanda ülkelerin iç ve dış
politikaları arasında önemli etkileşimlerin bulunduğu söylenebilir.
Ekonomi: Her insani etkinliğin iktisadi bir boyutu olduğu gibi siyasetin de
iktisadi bir boyutu vardır. Siyasetin tanımlarından birinin de “değerlerin otorite
yoluyla bölüştürülmesi” şeklinde olduğunu ve bölüştürülen bu değerlerin en başta
gelenlerinin iktisadi değerler olduğunu düşünürsek iktisatla siyasetin yakın ilişkisi
daha iyi anlaşılacaktır.
Hukuk: Toplumsal birlikteliği var etmesi ve kamusal zorlamaya ihtiyaç
duyması anlamında hukukla siyasetin güçlü bir ilişkisi vardır. Öte yandan hukuku,
siyasal kurumların ve mekanizmaların oluşturduğu göz önüne alınırsa hukuk ve
siyasetin birbirine ne kadar yakından bağlı olduğu ortaya çıkar.
Tarih: “Gerçekte ne oldu?” sorusunu araştıran tarih; geçmişte olup bitenleri,
toplumların değişimini ve yaşananları ortaya koymaya çalışır. Bu açıdan siyaset
çalışmaları ile çakışan inceleme ve araştırma konuları vardır. Özellikle siyasal tarih
alanı ile tarihin araştırma konuları büyük benzerlikler gösterir.
Sosyoloji: Diğer bütün disiplinlere göre siyaset biliminin belki de en çok ilişki
içinde olduğu dal, sosyolojidir. Zira her ikisi de neredeyse aynı gerçeklikle
ilgilenirler: Beşerî ve toplumsal olan. Başka bir deyişle siyaset de sosyal bir
gerçeklik içerisinde cereyan eder ve bu açıdan her iki disiplin iç içedir. Siyaset
sosyolojisi adı verilen alt-ortak çalışma alanı bunun göstergelerinden biridir.
Psikoloji: İnsan davranışlarını, kişilik türlerini, grup içindeki insanın
davranışını vb. inceleyen psikoloji de siyasal süreçlerde ve kararlarda insanın
tercihlerinin ve davranışlarının belirlenmesinde siyaset araştırmalarına önemli
katkılar yapmıştır. Bu anlamda ortak konuları çalışan ortak bir disiplin olarak
siyaset psikolojisi disiplini ortaya çıkmıştır.
Din (teoloji) ve İdeoloji: Sosyal bilimler alanındaki disiplinlerin birçoğu her ne
kadar dinin düşünce alanından çıkarılması iddiası taşısalar da dinî terminolojinin
açıklamalarını kullanmaktadırlar. Çoğu çalışmada kutsal kitapların terimlerine,
açıklamalarına ve yorumlarına başvurulmaktadır.
Teoloji: Tanrıbilim. Tanrı
Bu anlamda siyaset bilimi de bu tarz açıklamalara ve değerlendirmelere yer
ile ilgili şeylerin bilimi
vermektedir. Örneğin, siyaset çalışmalarının en önemli eserlerinden biri olan ve
anlamına gelir.
Türkçede “ilahiyat” Thomas Hobbes tarafından kaleme alınan Leviathan, Eski Ahit’te geçen bir deniz
kelimesi ile de canavarının adıdır. Buradan hareketle siyasetin bu yönünü araştıran siyasal teoloji
karşılanmaktadır. adında bir alt çalışma alanı bile ortaya çıkmıştır.
Diğer taraftan modern dönemle birlikte ortaya çıkan ideolojiler de
doğrudan toplum ve siyasetle ilişkili olan olgular olmaları nedeniyle siyaset
biliminin odağında yer alan konular arasında yer almaktadırlar. Modern
emekçi sınıf (proletarya) arasında iki sınıfa ayrılmıştır ve siyaset de bu iki sınıf
arasındaki mücadeleden başka bir şey değildir.
Bu açıdan bakıldığında toplumsal sınıf temelli siyaset, geçen yüzyılın
Burjuvazi: Kentsoylu. ortalarına kadar insanların siyaset yapma biçimini güçlü biçimde belirlerken bugün
Eğitimli, zengin ve kentli
artık aynı etki ve güçten söz etmek mümkün değildir. Marksist bakış açısından
sınıf anlamında
ortaya konan “sınıfsal siyaset”, belirli oranlarda siyaset yapma biçimine etki
kullanılmaktadır.
İktisadi üretim araçlarını etmeye devam etse de etki oranının diğer parametrelere göre daha düşük
ellerinde bulunduran olduğunu söylemek doğru olacaktır. Bununla birlikte Marksist “sınıf” anlayışının
sınıftır. siyasete etki düzeyi azalırken başka toplumsal sınıf biçimlerinin siyasete etki
derecesinin arttığı da söylenebilir. Özellikle son yıllarda artan göç olgusu ve buna
bağlı olarak ortaya çıkan yeni toplumsal sınıflar siyaseti etkilemeye başlamıştır.
İlerleyen süreçlerde bu etkinin giderek artacağı da söylenebilir.
SİYASAL SİSTEM
İnsanın topluluk içinde yaşama zorunluluğu doğal olarak parça-bütün ilişkisi
sorununu da gündeme getirmiştir. İnsan, hemcinsleriyle bir arada yaşarken yani
bir sistemin parçası olarak var olurken bu karmaşık ilişkilerin nasıl tesis edileceği,
düzenin nasıl sağlanacağı ve parçalarla bütünün ilişkisinin nasıl olacağı gibi
soruların cevaplanması gerekmiştir. Bu gereklilik geniş ölçekteki toplumsal
sistemin bir parçası olan “siyasal sistem” için de geçerlidir. Bu anlamda siyasal
sistemi şekillendiren yöneten-yönetilen ayrımının analizi siyaset bilimi çalışmaları
açısından son derece önemli ve belirleyici olacaktır.
“Sistem” kavramı bir ilişkiler bütünü olarak tanımlanmaktadır. Bu bütünün
ögeleri birbiriyle etkileşim içerisindedir. Bu öğelerin oluşturduğu bütün gerçekte
kendisini oluşturan ögelerin bir araya gelmesinden ya da toplamından daha
fazlasını ifade etmektedir. Alt sistemlerden oluşan sistem, bu alt sistemlerden ve
onların çevresinden etkilendiği gibi kendisi de hem alt sistemleri hem de çevreyi
etkilemekte ve bu ilişki bir döngü hâlinde devam etmektedir. Siyasal olayları ve
olguları açıklamak için sistem kavramına başvurmaktadır ve bu da “siyasal sistem”
kavramını ortaya çıkarmaktadır. Siyasal sistem bir toplumda kolektif amaçları
gerçekleştirmek için oluşturulan örgütler ile bu örgütler içerisinde toplumun her
bir ferdinin ne şekilde bulunacağı ve ne tür ilişki içerisinde olacağının belirlendiği
Siyasal Yaşam: siyasal bütüne ya da örgütler dizisine verilen addır [16].
Bireylerin, grupların ve
diğer siyasal aktörelerin “Siyasal sistem” kavramını siyaset bilimi literatürüne sokan kişi, Amerikalı
katılımı ile var olan ve siyaset bilimci David Easton’dır. Easton’un siyasal sistem açıklamasında dört temel
sürekliliğe sahip politik öge bulunmaktadır: “Sistem”, “çevre”, “yanıt”, “geri besleme / besleyici yankı”.
ortamdır. Bunlardan ilki siyasal yaşamın sistemsel bir davranış olarak algılanmasının
sonucudur. İkincisi sistemin çeşitli çevrelerden (iç çevre, dış çevre ve bunların alt
çevreleri) oluşmasını ve siyasal eylem ve kararların bunlar arasındaki
mücadele/etkileşim sonucu ortaya çıkmasını ifade etmektedir. Üçüncüsü sistem
ve çevreyle ilişkisini, sistemin girdilere odaklanmasını ve çözüm arayışı çabasını
ortaya koymaktadır. Sonuncusu ise sistemin bir sorunla karşılaşması durumunda
fonksiyonel olan mekanizmayı anlatmaktadır.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi siyaset kavramı ile ilişkili kavramlardan biri
değildir?
a) İktidar
b) Egemenlik
c) Piyasa
d) Meşruiyet
e) Baskı-çıkar grubu
5. Siyasetin bir sanat olarak ele alınması, onun aşağıdaki hangi yönüne
gönderme yapar?
a) Rekabetçi yönüne
b) Mücadele gerektiren yönüne
c) Zorlu bir uğraş olmasına
d) Dolambaçlı yolları gerektirdiğine
e) Barışçıl bir uğraş olmasına
Cevap Anahtarı
1.c, 2.a, 3.d, 4.b, 5.e, 6.a, 7.d, 8.e, 9.c, 10.b
YARARLANILAN KAYNAKLAR
[1] Zabunoğlu, Y. K. (1973). Kamu hukukuna giriş, devlet, Ankara: Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları.
[2] Heywood, A. (2007). Siyaset. Ankara: Adres Yayınları.
[3] Ertugay, F. (2012). Siyaset. H. Çetin (Ed.), Siyaset bilimi (3. baskı). Ankara: Orion
Yayınevi.
[4] Lasswel, H. (1936). Politics: Who gets what, when, how. New York: Whittlesey
House, McGraw-Hill.
[5] Lipset, S. M. (1986). Siyasal insan. (M. Tunçay, Çev.). Ankara: Teori Yayınları.
[6] Crick, B. (2013). In defence of Politics. New York-London: Bloomsbuey.
[7] Weber, M. (1993). Sosyoloji yazıları. (T. Parla, Çev.). (3. Baskı). İstanbul:
Hürriyet Vakfı Yayınları.
[8] Kışlalı, A. T. (1987). Siyaset bilimi. Ankara: Ankara Üniversitesi Yayınları.
[9] Siyaset bilimi alanında küresel ölçekte dikkate değer bir yere sahip olan bu
dernek hakkında, derneğin resmî web sitesine bakılabilir. 8 Haziran 2018
tarihinde https://www.apsanet.org/ABOUT/About-APSA adresinden erişildi.
[10] Vakfın kuruluş amacı ve çalışmaları, resmî web sitesinde yer almaktadır. Bkz.
https://gulbenkian.pt/en/, 9 Haziran 2018 tarihinde erişildi.
[11] Gulbenkian Komisyonu (2002). Sosyal bilimleri açın, sosyal bilimlerin yeniden
yapılanması üzerine rapor. (Ş. Tekeli, Çev.). İstanbul: Metis Yayıncılık.
[12] Milgram, S. (1974). Obedience to authority. New York: Harper and Row.
[13] Lipson, L. (1986). Politika biliminin temel sorunları. (T. Karamustafaoğlu,
Çev.). Ankara: Birlik Yayıncılık.
[14] Dursun, D. (2002). Siyaset bilimi. İstanbul: Beta Yayım.
[15] Daver, B. (1968). Siyasal bilime giriş. Ankara: Sevinç Matbaası.
[16] Okutan, Ç. Siyasal Sistemler. H. Çetin (Ed.), Siyaset bilimi (3. baskı). Ankara:
Orion Yayınevi.
[17] Topbaş, H. (2010). İletişim kuram ve araştırma dergisi, Sayı 30.