You are on page 1of 33

T.C.

ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİ ANABİLİM DALI


KLİNİK PSİKOLOJİ TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞUNUN TEDAVİSİNDE


GÖZ HAREKETLERİYLE DUYARSIZLAŞTIRMA VE YENİDEN
İŞLEME (EMDR) YÖNTEMİ

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJESİ

BETÜL ÖZÜER

Proje Danışmanı

DR. ÖĞR. ÜYESİ MİNE ELAGÖZ YÜKSEL

İSTANBUL-2020
ÖNSÖZ

Mezuniyet projesi olarak hazırlamış olduğum “Travma Sonrası Stres


Bozukluğunun Tedavisinde Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme
(EMDR) Yöntemi” adlı çalışmada danışmanlığımı üstlenen ve yardımlarını benden
esirgemeyen sevgili Doç. Dr. Mine Elagöz YÜKSEL’e

Hayatım boyunca en büyük destekçilerim olan, ben kendime inanmadığım


zamanlarda dahi bana olan inançlarıyla güven veren ve bana hayallerime kavuşabilmem
için tüm bu olanakları sağlayan sevgili annem Nilgün Özüer, babam Ahmet Özüer ve
varlığıyla hayatıma anlam katan kardeşlerim Zehra Özüer, Zeynep Özmen ve Gökhan
Özüer’e,

En içten teşekkürlerimi sunarım.

Betül ÖZÜER

Ocak, 2021

i
ÖZET

Kadına şiddet,tecavüz, kayıp, yaralanma, çocukluk çağı olumsuz yaşantıları veya


deprem gibi doğal afetler sonrası kişilerde Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB)
görülme sıklığı sandığımızdan daha yaygındır. Travma Sonrası Stres Bozukluğu için
birçok tedavi tekniğinden faydalanılabilir. Bunlardan bir tanesi ise son yıllarda ağırlıklı
olarak ruhsal travma olgularında oldukça sık kullanılmaya başlanan göz hareketleri ile
duyarsızlaştırma ve yeniden işleme (EMDR) yöntemidir.

Travma hastaları yaşadıkları deneyimi sözel olarak tanımlamak istemedikleri için


tedavi genellikle başarısız olabilmektedir. EMDR yönteminde ise danışanlar travmatik
deneyimi sözel olarak ifade etmek zorunda değillerdir. Bunun yerine terapide duygular
düşünceler ve beden hisleriyle çalışılır. Bundan dolayı bu teknik travma olgularında
büyük avantaj sağlar. Bu tedavi yönteminin Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB)
ve diğer travma hastalarında klinikte uygulanabilirliğinin artması ile tedavi başarısı
giderek artmaktadır. Bu çalışmada travma hastalarında sık görülen Travma Sonrası
Stres Bozukluğunda EMDR yöntemi incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Travma, TSSB, EMDR

ii
ABSTRACT

Post Traumatic Stress Disorder (PTSD) is more common than we think in people
after violence, rape, loss, injury, negative childhood experiences, or natural disasters
such as earthquakes. Many treatment techniques can be used for Post Traumatic Stress
Disorder. One of them is the eye movement desensitization and reprocessing (EMDR)
method, which has been used frequently in mental trauma cases in recent years.

Since trauma patients do not want to describe their experience verbally, treatment
can often fail. In the EMDR method, clients do not have to verbally express the
traumatic experience. Instead, in therapy, emotions are worked through thoughts and
body feelings. Therefore, this technique provides a great advantage in trauma cases.
With the increasing clinical applicability of this treatment method in Post Traumatic
Stress Disorder (PTSD) and other trauma patients, the success of the treatment of the
technique gradually increases. In this study, EMDR method was examined in Post-
Traumatic Stress Disorder, which is common in trauma patients.

Keywords: Trauma, PTSD, EMDR

iii
İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ i
ÖZET ii
ABSTRACT iii
İÇİNDEKİLER iv
ŞEKİL LİSTESİ v
TABLO LİSTESİ v
GİRİŞ 1
1. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) 2
1.1. Tanım 2
1.2. Travma Sonrası Stres Bozukluğunun Belirtileri 3
1.3. Travma Epidemiyolojisi 5
1.4. Travma Etiyolojisi 7
1.5. Risk Faktörleri 8
1.6. Gidiş ve Sonlanış 8
2. Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR) 9
2.1. Tanım 9
2.2. Adaptif Bilgi İşleme Modeli 10
2.3. Emdr Protokolünün Uygulanmasında kullanılan terimler 11
2.4. EMDR’ın Sekiz Aşaması 13
3. Ülkemizde EMDR Üzerine Yapılan Araştırmalar 17
4. Dünyada EMDR Üzerine Yapılan Araştırmalar 19
SONUÇ 21
KAYNAKLAR 22
ÖZGEÇMİŞ 26

iv
ŞEKİL LİSTESİ

Şekil 1: TSSB sonrası yaşanan kısır döngü ...................................................................... 3


Şekil 2: Adaptif Bilgi İşleme Süreci .............................................................................. 10
Şekil 3: EMDR tedavisinin 8 aşaması ............................................................................ 16

TABLO LİSTESİ

Tablo 1: DSM-5 Tanı Kriterleri (APA, 2013) .................................................................. 4


Tablo 2: TSSB'nin Ülkelere Göre Yaygınlık Oranları...................................................... 5
Tablo 3: Travmatik olaya göre TSSB gösterme oranı ...................................................... 6
Tablo 4: EMDR Tedavisinde Kullanılan Terimler ......................................................... 11

v
GİRİŞ

Travma, son derece rahatsız edici olgulara maruz kalma ve iyi olma halini ortadan
kaldıran durumlar olarak tanımlanabilir. Rosen (2014) ise travmayı kişinin devam eden
deneyimleri ya da korkutucu ve şok edici bir yaşantı sonrası olayla ilgili anıları hatalı
bir şekilde birleştirmesi ve duygusal düzensizliğe neden olması şeklinde tanımlamıştır.
Ve bu bağlamda yaşanılan olaydan sonra olayın etkilerinin belli bir süreden fazla
sürmesi, tekrarlayan travma belirtilerinin ortaya çıkması ve bu belirtilerin uzun bir süre
devam etmesi travma olgusunun insanlar üzerinde etkileri olan TSSB’yi öne
çıkarmaktadır.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) doğal afetler, yas, kayıp, yaralanma,
tecavüz gibi olumsuz yaşantılara maruz kalma sonrası geliştirilen bir kaygı
bozukluğudur. TSSB, kabuslar, travmatik anıyla ilgili kişilerden, anılardan ve
düşüncelerden kaçınma, tekrar tekrar akla gelen olayı yeniden deneyimleme, kendini
dışarıdan yabancı gibi algılama, abartılı ve olumsuz inançlar gibi belirtiler
göstermektedir (Amerikan Psikiyatri Birliği-DSM-5, 2014, ss.146-149). Alanyazın
incelendiğinde TSSB belirtilerini yaşayan bireylere müdahale etmede, psikolojik
danışmanlar tarafından birçok farklı psikoterapi yaklaşımı uygulanmaktadır. Travma
bozukluğunda uygulanan ekoller içerisinde EMDR yaklaşımının sık olarak kullanılan
bir psikoterapi yaklaşımı olduğu söylenebilir.

EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) travmatik


anılara müdahade bilinen en iyi uygulamalardan biri olma özelliği taşımaktadır.
Tedavide danışanların çaresizlik hisleri, olumsuz düşünceleri ve korkuları iyileştirilerek
daha doğru anılar bulmalarına yardımcı olmakla birlikte kendileriyle ilgili olumlu bakış
açısı kazanmaları sağlanabilmektedir. Kavakçı (2012) araştırmasında EMDR
müdahalesi ve göz hareketlerinin travmatik yaşantı ile ilgili duygu ve imgelerin
canlılığını azalttığını ortaya koymuştur. EMDR müdahalesi danışanı terapiye
hazırlamak, işlemeyi kolaylaştırmak ve olumlu kazanımlarla tedaviyi desteklemek için
1
bir dizi aşama gerektirmektedir. Bu terapi tekniği 8 aşamadan oluşmaktadır. Bu
aşamalar sırasıyla; öykü alma, danışanı hazırlama, değerlendirme, duyarsızlaştırma,
yerleştirme, beden taraması ve yeniden değerlendirmedir. Aşamaların içeriği genel
olarak çift yönlü göz hareketlerinden oluşmaktadır. Bu göz hareketleri ve çift yönlü
diğer uyarımların beynin her iki sağ ve sol hemisferini uyardığı düşünülmektedir. Çift
yönlü göz hareketi, yatay şekilde sağdan sola soldan sağa parmak hareketlerinin göz ile
izlenmesi şeklinde yapılmasıdır.

Sonuç olarak EMDR tedavisi duyuşsal, bilişsel ve somatik bileşenlere


yoğunlaşarak travmatik anıya erişmekte ve anıları yeniden işlemektedir. Tedaviye anıya
ilişkin rahatsızlık düzeyi azalana kadar ve olumlu bakış açısı kazanana kadar devam
edilir. Ayrıca EMDR bireylerin iç kaynaklarını güçlendirmek için de kullanılmaktadır.
Bu proje çalışmasında Travma Sonrası Stres Bozukluğunda EMDR yöntemini
incelemek amaçlanmıştır.

1. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB)

1.1. Tanım

TSSB, travmatik bir deneyim sonrasında kişinin hayatta kalabilmesi için


gösterdiği stres tepkilerinin uzamasıyla gelişir. TSSB, DSM5’te deneyimin hemen
ardından çıkan ve bir aydan daha uzun süren, istek dışı anımsamalar, travmatik olayı
anımsatan uyaranlara karşı uzun süreli sıkıntı yaşama, tekrarlayan rüyalar, olaya ilişkin
uyaranlardan kaçınma, deneyimle ilgili olumsuz duygu ve biliş geliştirme ve tepki
gösterme gibi durumların gözlemlenmesi ve bunların madde kullanımı, psikoz
bozukluğu ile açıklanamayan durumlar olarak tanımlamaktadır (DSM-5,2013).

Travmatik olayın ardından kişi yaşadığı deneyimi uykuda veya uyanıkken tekrar tekrar
yaşayabilir. Bu ruhsal sıkıntılar zamanla kronikleşebilir. Olayın üzerinden uzun bir süre
geçse bile kişi bu etkileri tekrarlı bir şekilde yaşayabilir (Herman,2011). Ehlers ve Clark
(2000) travmatik bir olaya maruz kalan kişilerin travma sonrası stres tepkisi
göstermesinin doğal olduğu ama zamanla bu belirtilerin kendiliğinden ortadan
kalkacağını belirtmektedir.Travmatize olmuş bazı kişilerde travmadan hemen sonra
TSSB tepkileri gözlenmese bile yıllar sonra TSSB geliştirebilirler. Özgen ve Aydın
(1999) araştırmada, TSSB hastaların %30’nun düzeldiği, %60’ında belirtilerin orta-hafif
düzeyde devam ettiği %10’un ise belirtilerininin hiç değişmediğini bildirmişlerdir.

2
1.2. Travma Sonrası Stres Bozukluğunun Belirtileri

Koruyucu ruh sağlığı hizmetleri tarafından, Travma Sonrası Stres Bozukluğu


(TSSB) ve ilişkili olabilecek belirtileri anlamak, belirlemek ve değerlendirmek oldukça
önemlidir. Bu bozukluk üstünde uzun süren çalışmalar olmuştur. DSM’de bu tanı
kategorisi birçok farklı başlık altında incelenmiştir.

İlk olarak DSM- III’te Travma Sonrası Stres Bozukluğu bir tanı kriteri olarak yer
almıştır (APA, 1980). Daha sonra DSM-IV’te kişide, travma sonrasında görülebilecek
yeniden yaşantılama, kaçınma, küntlük ve artmış uyarılmışlık belirtileri olmak üzere
toplam 17 belirti 3 ana gruba ayrılmıştır (APA, 1994). DSM 5’te (APA, 2013) ise
belirtiler 4 ana grupta toplanmakla birlikte bu belirtiler travmatik olayın istem dışı
olarak yeniden deneyimlenmesi, olayı hatırlatan uyaranlardan kaçınma, duygu durum ve
bilişlerdeki değişimler ve artan uyarılmışlıktır. Travmatik bir deneyime sahip olan birey
zihninde işlenmesi gereken bilgileri bir savunma mekanizması olarak uzaklaştırır. Bu
uzaklaştırma sayesinde kişi her seferinde bilgiyi işleyemez ve kendini bir kısır döngü
içerisinde bulur (Davranış Bilimleri Enstitüsü, 2020). Bu yaşanılan döngü aşağıdaki
şekilde gösterilmiştir.

Travmatik
Yoğun ve acı
olayla ilgili
veren
düşünceler,
duygular
imgeler

Duygulardan
kurtulmak
Bilgi-İşlem
için
sürecinin
düşünceleri
yarım kalması
zihinden
uzaklaştırma
Şekil 1: 1: TSSB sonrası yaşanan kısır döngü

Travma Sonrası Stres Bozukluğu önceki tanı kılavuzlarında Anksiyete


Bozuklukları ile birlikte yer alıyordu. Fakat DSM-5 tanı kılavuzunda Travma ve Strese
Bağlı Bozukluklar başlığı altında kategorize edilmiştir. Bu sınıflandırılma ile birlikte

3
Travma Sonrası Stres Bozukluğuna yeni belirtiler eklenmek ile birlikte ele alınan bu
belirtiler daha net bir şekilde ifade edilmiştir.

TSSB 4 ana grupta 20 belirti ile ele alınmış olmakla birlikte “bu belirtiler
travmatik olaya maruz kaldıktan sonra başlamalı ya da kötüleşmeli” şartıyla bütün
semptomlara genellenmiştir. TSSB için Dissosiyatif alt tip tanımlanmıştır. Ayrıca 6 yaş
ve altındaki çocuklar için ayrı tanı kriterleri belirlenmiştir (DSM-5,2013). TSSB için
tanı ölçütleri 6 yaşından büyük çocuklar, gençler ve yetişkinler için uygulanmaktadır.
DSM-5 tanı kriterleri aşağıdaki tabloda listelenmektedir.

Tablo 1: DSM-5 Tanı Kriterleri (APA, 2013)

Kriter A : Kişi aşağıdaki şekillerden (en az bir tane gerekli) ölüm, ölüm tehdidi, ağır yaralanma yada
cinsel şiddete maruz kalmış olma:
• Travmatik olaya doğrudan maruz kalma
• Travmatik olayı görme, tanıklık etme
• Tanıdığı birinin başına travmatik olay geldiğini öğrenme
• Travma ile ilgili ayrıntılara dolaylı olarak maruz kalma (örneğin deprem enkazında
çalışan afad görevlileri veya olumsuz bir olaya tanıklık eden polis memurları)
Kriter B: Kişinin travmatik olaydan sonra istenç dışı tekrarlayan belirtilerin (en az bir tane gerekli)
varlığı:
• Sıkıntı veren anılar
• Travmatik olay ile ilgili kabuslar görme
• Duygusal sıkıntı yaşama
• Fizyolojik tepkiler verme
Kriter C: Travmatik olaydan sonra (en az bir tane gerekli) olay ile ilgili uyaranlardan sürekli kaçınma:
• Travma ile ilgili düşünceler, anılar veya duygulardan uzak durma çabaları
• Travma ile ilgili dış anımsatıcılardan (insanlar, durumlar, yerler, nesneler) uzak durma
çabaları
Kriter D: Travmatik olaydan sonra (en az iki tane gerekli) başlayan ya da kötüleşen bilişlerlerde ya da
duygularda olumsuz değişiklikler:
• Travma ile ilgili önemli ayrıntıları hatırlayamama
• Kendisi, çevresi veya dünya ile ilgili olumsuz düşünceler ya da beklentiler
• Travma ile ilgili süreklilik gösteren kendini veya başkalarına suçlama
• Süreklilik gösteren olumsuz etki (korku, öfke, suçluluk veya dehşet)
• Etkinliklere azalan ilgi
• Kendini izole hissetme
• Olumlu duygular yaşamama (örn. sevgi, neşe, güven)
Kriter E: Travmatik olaydan sonra (en az iki tane gerekli) travma ile ilgili uyarılma ve tepki gösterme:
• İnsanlara veya nesnelere karşı sinirlilik veya saldırganlık
• Kendine zarar veren riskli veya saldırgan davranışlarda bulunma
• Her an tetikte olma
• Abartılı irkilme tepkisi verme
• Odaklanma zorluğu
• Uyku bozuklukları
Kriter F: Belirtiler (gerekli) 1 aydan daha uzun süre devam eder.

Kriter G: Belirtiler (gerekli) sıkıntı ya da işlevsel (toplumsal, mesleki) alanlarda bozukluk oluşturur.

Kriter H: Belirtiler (gerekli) ilaç, madde kullanımı ya da başka bir sağlık durumundan kaynaklanmaz.

Olup olmadığını belirtiniz:

4
Çözülme belirtileri gösteren: Kişinin semptomları travma sonrası stres bozukluğunun tanı kriterlerini
karşılamaktadır, bununla birlikte kişi, tetikleyici faktörlere tepki olarak aşağıdaki belirtilerden birini
sürekli ya da yineleyici olarak yaşama:
1.Kendine yabancılaşma: Kendisine dışarıdan bakıyormuş gibi hissetme
2.Gerçekdışılık: Kişinin çevresini gerçekdışı olarak hissetmesi

1.3. Travma Epidemiyolojisi

TSSB ile ilgili yapılan çeşitli epidemiyolojik araştırmalar incelendiğinde çeşitli


oranlar ifade edilmektedir. Yapılan araştırmalara göre insanların hayatlarında en az bir
defa travmatik bir olay yaşadığı ifade edilmektedir (Breslau ve ark., 1997).
Epidemiyolojik çalışmalara bakıldığında, Travma Sonrası Stres Bozukluğu ülkelere
göre farklı yaygınlık oranları göstermektedir.

Yürütülen çalışmalarda Amerikada %6.8 ile %9.2 (Breslau ve ark., 1998: 628;
Kessler ve diğerleri, 1995: 1052; 2005: 596), Hollanda’da %7.4 (De Vries ve Olff,
2009: 261), Kuzey İrlanda’da %8.8-17.6 (Bunting ve ark., 2013: 137; Ferry ve ark.,
2014: 438), İtalya’da %2.5 (Carmassi ve ark., 2014: 82), İspanya'da %2.2 (Olaya ve
ark., 2015: 175), Avustralya’da %1.33 (Creamer ve ark., 2001: 1240), Almanya’da
(Perkonigg ve ark., 2000: 50) ve Japonya’da (Kawakami ve ark., 2014: 160) ise %1.3
olarak yaygınlık oranları rapor edilmiştir. Ülkemizde yürütülen epidemiyolojik
çalışmalar incelendiğinde yaygınlık %9.9-10.8 (Karancı ve ark., 2012) olarak
bulunmuştur. Aşağıdaki tabloda TSSB’nin ülkelere göre yaygınlık oranları
gösterilmiştir.

Tablo 2: TSSB'nin Ülkelere Göre Yaygınlık Oranları

Amerika %6.8
Hollanda %7.4
Kuzey İrlanda %8.8
İtalya %2.5
İspanya %2.2
Avustralya %1.33
Almanya %1.3
Japonya %1.3
Türkiye %9.9

Ayrıca bu yaygınlık çalışmalarında kullanılan tanı kriterleri yaygınlık oranını


değiştirmektedir. Örneğin Travma Sonrası Stres Bozukluğunun yaygınlığı, tanı kriteri

5
olarak DSM-5 yerine DSM- IV kullanıldığında artmaktadır. Bunun sebebinin DSM-5
A kriterindeki kısaltmalar olduğu gösterilmiştir (Kilpatrick ve ark., 2013).

Çalışmalara göre kadın ve erkekte görülme sıklığı farklılık göstermektedir.


Örneğin Kanada’da yapılan 1002 kişilik örneklemdeki bir çalışmaya göre, travmatik
olay görülme sıklığı erkeklerde %81.0 iken kadınlarda %74.0 (Stein ve ark., 1997)
olarak bulunmuştur. Bulgulara göre kadınların travmalarının başlıca sebebi cinsel saldırı
erkeklerin ise travmalarının başlıca sebebi kazalar olduğudur (Breslau ve ark., 1991).
Kadınlarda TSSB gelişimi cinsel saldırıdan sonra %48.4 olduğu, erkeklerde ise
beklenmedik ölüm, yaralanma ve kazalardan sonra TSSB gelişiminin % 10.4 olduğu
saptanmıştır (Kessler ve ark., 1995). Travmanın türüne göre TSSB görülme oranları
farklılık göstermektedir. Aşağıdaki tabloda, yaşanan travmatik olayın türüne göre
TSSB’nin ortaya çıkma oranları gösterilmiştir (EMDR Derneği, 2020).

Tablo 3: Travmatik olaya göre TSSB gösterme oranı

Amerika’da yaşam boyu Travma Sonrası Stres Bozukluğunun sıklığını araştıran


çalışmalara göre, TSSB oranlarını DSM-5 tanı kriterlerini baz alarak %8.3 olarak
saptamıştır (Kilpatrick ve ark., 2013).

Ayrıca Travma Sonrası Stres Bozukluğu ile birlikte diğer ruhsal rahatsızlıkların
görülme oranlarıda oldukça yüksektir. Bu tanıyı almış kişilerde ikinci bir ruhsal
bozukluk görülme olasılığı tanı almamış kişilere göre %80 daha fazladır (APA, 2013:
280). TSSB’den sonra ortaya çıkan bu ruhsal bozukluklar ikincil olarak gelişmektedir.
Sonuçlara göre TSSB’ye eşlik eden ruhsal rahatsızlıklar panik, sosyal fobi,depresyon,
anksiyete, alkol madde bağımlılığı ve intihar eğilimidir (Kessler ve ark., 1995). Bir
diğer çalışmada yaşamları boyunca en az bir travmaya maruz kalan kadınlarda TSSB’ye
eşlik eden depresyon, anksiyete, madde kullanımı ve en sık majör depresyon ile birlikte
görüldüğü bulunmuştur (Breslau ve ark., 1997). Diğer bir çalışmada ise bu bozukluğa
eşlik eden depresyonun %37 oranında görüldüğü saptanmıştır (Kaufman ve ark., 2000).

6
1.4. Travma Etiyolojisi

Çalışmalarda, travmatik olayın doğası, şiddeti, yaşama biçimi Travma Sonrası


Stres Bozukluğunun gelişmesinde önemi bildirilmiştir. Bu bozukluğun etiyolojisini
anlamak üzere bir çok alanda çalışmalar yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Bu
alanlar bilişsel, davranışçı, nörobiyolojik ve psikodinamiktir. Ve bu bozukluğun
oluşmasının nedenleri konusunda kuramsal alanlar iki ana görüş savunmaktadır. İlk
görüşte travmanın belirleyicisinin kişinin sahip olduğu kaynaklar ve bireye ait
süreçlerdir. İkinci ise yaşanılan travmatik olayın sonucunda ortaya çıkan belirtilerin ve
değişikliklerin bu bozukluğu ortaya çıkardığıdır.

Psikodinamik kurama göre, travma kişinin ruhsal dengesini ve uyumunu bozacak


uyaranların etkisi altında kalması şeklinde açıklar. Kurama göre kişinin benliği
travmanın yarattığı etkiyi,gidişi ve sonunu belirler. Eğer benlik travmatize olayları
içselleştirirse bu depolanır ve ortaya çıkmak için benliğin zayıf olduğu anı bekler
(Odağ, 2009).

Bilişsel- Bilgi İşleme kurama göre, travma kişide alışılmadık belirtilerin ortaya
çıkmasının sebebi kişide bu deneyimin başarılı bir biçimde ortadan kaldırılmamasından
kaynaklı olabilir. Bu yüzden bilişsel kurama göre travmatik deneyim aktif şekilde
devam eder. Birey bu kaygı seviyesini azaltmak için bu acı verici deneyimlerden inkar
ve kaçınma yolları ile uzak durur.Bilgi işlem modelleri TSSB’nin gelişimini açıklar.
Bilgi işlem modeline göre travmatik bir olay sırasında aktifleşen korku yapılarımız aktif
bir şekilde kalır. Kişi artık neyin tehlikeli neyin güvenli olduğunu ayırt edemez ve her
an kontrolü kaybedicek hissine kapılabilir (Öner,2013).

Davranışçı kuram Travma Sonrası Stres Bozukluğunu, iki faktörlü bir öğrenme
olarak ifade etmektedir. İlk faktör, kişi travmanın oluşturduğu durumlardan üzüntü
duyacağını öğrenir. İkinci faktör ise dolaylı öğrenmeyi içerir. Yani, kişi koşullu ve
koşulsuz uyaranlardan kaçınarak kaygı düzeyini azaltmayı çalışır ve süreç süreklilik
kazanır. Ve bu kaçınmaların sonucunda uyaranlar genelleştirilir ve uyarılmışlık
durumuna yol açar (Bandura, 1997).

Nörobiyolojik kuramına göre, uyku çalışmaları, dopaminerjik , noradrenerjik,


serotonerjik, GABA ve benzodiazepin gibi endokrin sistemlerin TSSB’ye bağlı

7
etkilendikleri görülmektedir. Kanıt Olmamakla birlikte bu sistemlerin travmada yapısal
ve işlevselliklerinde değişime sebep olduğu düşünülmektedir (Yetkin, 1999).

1.5. Risk Faktörleri

TSSB’nin gelişmesinde birçok etken söz konusudur. Bunlar kişinin bilişsel


şemaları, yaş, destek ağları ve psikiyatrik hastalığa yatkınlık olarak ifade edilmektedir.
Travma Sonrası Stres Bozukluğunun ortaya çıkmasındaki risk faktörler, psikiyatrik
hastalığa yatkın olma, anksiyete ve depresyon geçmişi, anne ve babanın ayrılmış
olması, çocukken travmaya maruz kalma, destek ağlarının olmaması olarak açıklanabilir
(Özgen ve ark.,1999). Brewin ve arkadaşlarının yapmış olduğu çalışmada travma için
14 risk faktörü belirlenmiştir. Bu risk faktörleri, travma yaşı, düşük zeka seviyesi,
yaşam stresi, kadın olmak, düşük sosyo-ekonomik düzey, çocuklukta ihmal veya
istismar edilme, geçmişteki travmalar, ailenin psikiyatrik öyküsü, azınlık olma,
çocukluk çağı olumsuz yaşantılar, sosyal destek eksikliği, yaşam stresi olarak
belirlenmiştir (Brewin ve ark., 2000).

1.6. Gidiş ve Sonlanış

Travma Sonrası Stres Bozukluğunun gidiş ve sonlanışı bu rahatsızlık sürecini


etkileyen etkenlere bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Travma Sonrası Stres
Bozukluğu travma sırasında veya birkaç yıl içerisinde başlayabilir ve semptomlar
artarak devam etmektedir. Bu belirtiler stresli olay ve durumlarda artabilmektedir.
Hastalardaki belirtilerin yaklaşık %10’u hiç değişmeden kalmakta ya da daha da
kötüleşmekte, %60’nın belirtileri hafif-orta derecede devam etmekte ve %30’u
tamamen iyileşme göstermektedir (Özgen ve Aydın, 1999).

Tedavi gören hastalarda ağır bir tetikleyiciye maruz kalma hastalığın nüksetmesi
ve semptomların tekrardan ortaya çıkması olası bir ihtimaldir. Bu semptomlar ruhsal
olarak sağlıklı ve sosyal desteğe sahip bireylerde birkaç gün ile hafta içerisinde
gerileme göstermektedir. Zamanla zorlayıcı belirtilerin ve rüyaların içeriği olumlu bir
şekilde değiştiği gözlemlenmiştir. İlk aylarda kaçınma davranışları yoğun bir şekilde
yaşanırken bir yıldan sonraki dönemde öfke ve somatik belirtilerde artış gözlenlenmiştir
(Ursano ve ark., 1995).

8
2. Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR)

2.1. Tanım

Shapiro EMDR tekniğini oluştururken, davranışçı,bilişsel, psikodinamik ve


danışan merkezli ekollerin farklı taraflarını ele alarak bütüncül bir yöntem sunmuştur
(Shapiro, 1999). Shapiro bu yöntemi geliştirmekteki ilk amacı travma tedavisinde
kullanmaktı fakat daha sonra farklı rahatsızlıklarda da etkinliği fark edilip kullanılmaya
başlanmıştır.

EMDR’ın diğer yaklaşımlardan ayıran birinci yönü terapi sırasında çift taraflı
uyarım kullanılmasıdır (Shapiro, 2001; Shapiro ve Maxfield, 2002). Bu teknikte, birbiri
ardına gelen ritmik ve çift yönlü uyarım devam ederken hastadan travmatik olaya
odaklanması istenir. Amaç anılar geri çağrıldığı sırada hastanın içsel düşüncelere
yoğunlaşıp, dikkatini aynı anda dışsal uyarana yönlendirmesini sağlamaktır (Shapiro,
2001).

Diğer yaklaşımlardan ayıran ikinci yönü ise, bu yöntemin diğer yaklaşımlara göre
daha kısa zamanda travmanın belirtilerini azalttığıdır. EMDR terapisinde hasta
travmatik deneyimini sözel olarak tanımlamak zorunda değildir. Bunun yerine anıyı
geri çağırıp akla gelen duygu düşünce ve beden hisleri çalışılır (Shapiro, 2001). Puffer,
Greenwald ve Elrod (1998) yapmış olduğu çalışmada EMDR’nın çocuklarda da etkin
olduğu bulunmuştur.

EMDR tedavisi sekiz aşamadan oluşmakla birlikte bu aşamalar kapsamlı ve


planlanmıştır (Shapiro, 2001). Bu aşamalar oluşturulurken adaptif bilgi işleme modeli
(AIP) baz alınmıştır (Shapiro, 2001,). Adaptif bilgi işleme modeli psikolojik ve
nörolojik bir modeldir. Çalışma şekli deneyimlerin bilişsel ve duygusal farklı yönlerini
özümser, birleştirir. Bu modele göre travmatik olay sırasında bir bilgi tam olarak
işlenemez ve işlem süreci dengesizleşir. Bu dengesizlik kişinin kendiyle ilgili anılarının
bütün olarak işlenmesine engel olur. (Maxfield ve Hyer, 2002). Adaptif bilgi işleme
modeline göre eğer deneyim kişiye sıkıntı veriyorsa bilgi tam olarak işlenemez (Shapiro
ve Maxfield, 2002).

Göz hareketleri, işitsel ve dokunsal uyaranların bu işleme sürecini uyardığı


düşünülmektedir (Kavakçı ve ark., 2010). Bu yüzden EMDR uygulaması bu zarar gören

9
dengeyi tekrar kurup donmuş bilgiyi duyarsızlaştırır ve bilgiyi bütün bir şekilde işler
(Gürel, 2004).

2.2. Adaptif Bilgi İşleme Modeli

Shapiro klinik pratikte, göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme


yöntemini adaptif bilgi işleme modeline dayandırmıştır. Adaptif Bilgi İşleme modeli
yeni hatıraları önceden var olan ağlarla birleştiren doğuştan gelen bir nörobiyolojik
mekanizmadır. Sağlıklı bir bireyin uyumsal sistemine bir bilgi geldiğinde kişi bu bilgiyi,
ya özümser ya da dışarı atar. Sağlıklı kişi uygun duygularla bu bilgileri depolar ve
sistem normal bir şekilde ilerler. Fakat psikopatolojik bir rahatsızlık durumunda bu
sistem bloke olur ve anılar işlevsel olmayan bir şekilde depolanır. Bunun sonucunda
anı-tepki arasında uyumsuzluklar meydana gelir (Shapiro, 2001).

Örneğin TSSB yaşayan kişilerde kişinin anısı sıkıntı verici ve travmatik düzeyde
ise bilgi yeterince işlenmeden kaydedilir . Olaydan sonra kişinin olay hakkında
hatırladığı bilgiler olayın bir kısmıdır. Travmatik olayda acı ve korkunun yaşandığı
anda zaman donar. Ve bunun sonucunda bu durum işlevsel olmayan tepkiler doğurur.
Travmada anının duygusal ve bilişsel parçaları tam olarak işlenmediğinde yeniden
yaşantılama ve zorlayıcı düşüncelere neden olduğu varsayılmaktadır. Sistem tarafından
işlenen rahatsızlık veren bilgi dönüştürüldüğünde bilişsel yapı, algılar, davranışlar ve
duygulanım gibi benzer şeylerde değişim yaşanır. EMDR diğer bilinen tedavi
protokollerine göre çok daha kısa sürede bunları değiştirebilme becerisine sahiptir
(Solomon ve Shapiro, 2008). Bu süreç aşağıdaki gibi gösterilebilir.

Travmatik anının
Travma EMDR
bloke olması

Bilgi işleme sürecinde


Donmuş bilgiyi
travmatik anının
duyarsızlaştırma
bileşenlerine ulaşma

Yeniden yapılandırma Bilginin uyumsal


ve işleme sürece girmesi

Şekil 2: Adaptif Bilgi İşleme Süreci

10
2.3. Emdr Protokolünün Uygulanmasında kullanılan terimler

EMDR tedavisinin etkili olabilmesi için uygun hedeflerin belirlenmesi


gerekmektedir. Tedavide yanlış hedefler üzerinde durmak ve yanlış terimler seçmek
tedavinin olumlu etkilerini en aza indirecektir. Hedefler hastanın şikayetleri ve
belirtileri dikkate alınarak belirlenmelidir. Ve bu belirlenen hedefler tedavide eksiksiz
bir de işlenmelidir. Bu teknikte kullanılan terimler; resim (imge), duygu, olumlu biliş,
olumsuz biliş, rahatsızlık düzeyi (SUD), olumlu bilişe inanç düzeyi (SUD) ve beden
duyumlarıdır (Shapiro, 2016). Aşağıdaki tabloda EMDR uygulanmasında kullanılan
terimlere yer verilmiştir.

Tablo 4: EMDR Tedavisinde Kullanılan Terimler

Resim (imge) Travmatik anıya dair düşünülen imge


Duygu Düşünülen resim/imge ile birlikte gelen duygular
Olumsuz Biliş Hastanın resme odaklandığında ortaya çıkan olumsuz inancı
Olumlu Biliş Tedavi sonunda kazanmak istediği olumlu biliş
Olumlu Bilişe İnanç Puanı (VOC) Olumlu bilişe inanç düzeyinin öznel puanı
Öznel Sıkıntı Puanı (SUD) Hastanın resme odaklandığında hissettiği rahatsız düzeyinin öznel puanı
Bedensel Duyum İmgeye odaklanıldığında vücutta hissedilen sıkıntı duyumu

Resim (İmge)

Danışman EMDR uygulaması sırasında hastadan onu rahatsız edici anıyı


düşünmesini ve bu anıyla ilgili bir resme odaklanmasını istemektedir. Bu resmin net
olması önemlidir çünkü daha sonraki yapılacak çalışmalarda ele aldığımız bu görüntü
bellek kayıtlarını harekete geçirecektir. Amaç danışanın beynindeki bilginin depolandığı
bölüm ile bağ kurmaktır (Shapiro, 2016).

Olumsuz Biliş

Yaşantılanan travmatik olay kişinin hem dününü hem bugününü hemde geleceğini
etkilemeye devam eder. Bugününü ve geleceğini etkilemesinin ana nedeni kişinin
kendiyle ilgili geliştirdiği olumsuz bilişlerdir. Travmanın tedavi edilmemesi halinde bu
olumsuz bilişler uyarıcı ve hatırlatıcı durumlarda tekrarlılık gösterir. Bu yüzden kişi bu
olumsuz inancı üzerine çalışılarak duyarsız hale getirilmelidir. EMDR çalışmasında
danışandan çalışılan imge ile birlikte ortaya çıkan olumsuz bilişini ben cümlesi şeklinde

11
söylemesi istenmektedir. Bu ortaya çıkan cümle olumsuz biliş olarak adlandırılır. Bu
bilişi geniş zamanla ifade ederek çalışmak gerekir çünkü geçmiş zaman geçmişte
kalmıştır. Bu olumsuz bilişi doğru bir şekilde tespit etmek oldukça önemlidir. Bu bilişi
tespit etmek bazen danışan tarafından çok zor olabilir. Bunu saptamak için terapist
danışana biliş örnekleri sunar ve birini seçmesini ister. Bazen hasta seans sırasında yeni
bir olumsuz biliş kullanırsa bu olumsuz bilince odaklanarak devam edilebilir (Shapiro,
2016).

Olumlu Biliş

Olumlu biliş genellikle tespit edilen olumsuz bilişin tam tersidir. Bu biliş
danışanın travmatik anısıyı hazmettiğinde gelmek istediği nokta, hedeflediği yerdir. Bu
olumlu biliş şu an etkin değildir ama danışan iyileştiğinde hissetmeyi arzuladığı
inançtır. Danışan olumsuz inancı tam olarak belirledikten sonra, hedeflediği olumsuz
inancı 1-7 derece arası bir İnanç geçerlilik (Voc) ölçeği ile belirlemesi istenir. Bu
olumlu bilişin belirlenmesinin amacı tedavi için bir yol belirlemektir. Böylece
ilerlemeyi değerlendirmekte oldukça kolay hale gelir. Danışan eğer hasta bunu
belirlemekte zorlanırsa yardımcı olmalıdır. Burada önemli olan nokta danışanın uygun
ve ulaşılabilir bir olumlu biliş seçmesi sağlanmalıdır. Örneğin “O beni kabul edecek”
şeklinde bir olumlu bilişle çalışmak mümkün değildir. Çünkü başkalarının düşüncelerini
değiştirebilmek gibi bir gücümüz yoktur. Bu yüzden olumlu biliş danışanın kendilik
değerini arttırmalıdır (Shapiro, 2016).

Duygular-Rahatsızlık Düzeyi

Danışanın olumsuz ve olumlu bilişini saptadıktan sonra belirlenmesi gereken bir


diğer nokta kişinin travmayı anımsadığında hissettiği duygusudur. Hastadan travma ile
ilgili imgesine odaklanması istenerek şu anda nasıl hissediyorsunuz şeklinde sorulur. Ve
danışandan SUD (Subjective Units of Disturbance Scale) ölçeği ile bu duygunun verdiği
rahatsızlık hissini 0-10 arası derecelendirilmesi istenir (Shapiro, 2016).

Beden Duyumları

Bir diğer belirlenmesi önemli prensip ise beden duyumlarıdır. Erken çocukluk
döneminde sözel yetenek gelişmez ama beden kayıt tutar. Bu yüzden bu çocuklar
yaşantıyı sözel olarak ifade edemez fakat bedeninde hisseder. Bu yetişkinler içinde
geçerlidir çünkü yaşantılanan her travmanın beyinde olduğu gibi bedende bir kaydı

12
bulunur. Travmatik anı hiç rahatsızlık vermese bile beden duyumu kontrol edilmeli ve
beden duyumları tamamen sakinleşene kadar işleme devam edilmelidir. EMDR
sırasında bu bedensel duyumlara odaklanmak tedavi için olumlu etki yaratmaktadır. Her
EMDR protokolü beden taraması yapılarak tamamlanmalıdır. Bu taramada hastadan
beden duyumlarına odaklanması istenir ve herhangi bir rahatsızlık hissedip hissetmediği
sorulur, bu EMDR protokolünün sonlanması için gerekli bir koşuldur (Shapiro, 2016).

Göz Hareketleri

Göz hareketleri ile çalışmak tedavinin temelini oluşturmaktadır. Bunun yanında


alternatif olarak birçok çift yönlü uyarımda kullanılabilmektedir. Bu çift yönlü
uyarımın amacı beynin her iki hemisferin de sırasıyla uyarmaktır. Öncelikle danışandan
göz hareketlerinin onun için uygun ve rahat bir şeklini belirlemesi istenir. Göz
hareketleri yukarı veya aşağı yada sağ veya sol şeklindedir. Eğer göz hareketlerinde bir
rahatsızlık saptanırsa diğer çift yönlü uyarım yolları seçilebilir. Bu uyarımlara bir kaç
set halinde, danışanın geri bildirimleri doğrultusunda devam edilir. Birinci set iki yanlı
ve toplam 24 hareketten oluşur. Setin sonunda danışana şimdi aklına ne geliyor diye
sorulmaktadır. Bu setler ile birlikte danışanın neler yaşadığını anlatması sağlanır.
Genellikle hastalar bilgiyi işlemek için 24 göz hareketi yeterli olmaktadır. Ama bazı
hastalar bilgiyi işleyebilmek adına her set için 36 yada daha fazla göz hareketine
ihtiyaç duyabilirler (Shapiro, 2016).

2.4. EMDR’ın Sekiz Aşaması

EMDR uygulayıcısı olmak için EMDR birinci ve ikinci düzey eğitimlerinin


alınması gerekmektedir. Bu eğitimler 4 eğitim gününden oluşmakla birlikte 2
süpervizyon ve 3 yazılı vaka sunumuyla birlikte tamamlanmalıdır. Her iki düzey içinde
ayrı sertifikalar alınması gerekmektedir (EMDR derneği, 2020).

F. Shapiro’nun adaptif bilgi işleme hipotezini baz alarak geliştirdiği EMDR


toplamda sekiz aşamadan oluşmaktadır. Tedavin ilk iki aşaması bir seansta
uygulanabilir olmakla birlikte diğer beş aşamanın seans sayısı değişiklik
gösterebilmektedir. Sıkıntı veren anıyla ilgili tüm belleğin taranması ve işlenebilmesi
için tedaviye kişinin yaşadığı en erken travmatik anıyla başlanır. Travmatik anıyı
yeniden işleme süreci kişiye duygusal ve bedensel rahatsızlık verebilmektedir. Bu

13
rahatsızlık hissi kaybolana kadar yeniden işleme sürecine devam edilmektedir (Shapiro,
2016). EMDR protokolünün aşamaları aşağıda belirtilmiştir.

Birinci Aşama: Bu aşama hastanın geçmiş öyküsünün alındığı, giriş,


değerlendirme, tedavi planı geliştirme ve uygun hedefleri belirlemeyi içermektedir. İlk
olarak danışan fiziksel, zihinsel ve duygusal risk faktörleri açısından değerlendirilir ve
hikayesi alınır. Bu değerlendirmenin sonucunda hastanın tedaviye uygunluğu belirlenir.
Danışanın tedaviye uygun olduğuna karar verildikten sonra danışanın yaşamındaki
olumsuz durumlardan hedef anılar seçilir. Hastalığın nedenini oluşturan geçmiş olaylar,
mevcut uyarıcılar, gelecekteki ihtiyaçlar değerlendirilir.

İkinci Aşama: Hastanın tedavi için hazırlanması ve stabilize edildiği aşamadır.


Danışanın göz hareketlerini ya da iki yönlü uyarım seçeneklerinden birini seçmesi
sağlanır. İlk olarak hastaya EMDR sürecinin etkileri ve aşamaları açıklanır. Daha sonra
göz hareketleriyle bir deneme yapılır ve güvenli yer belirlenir. Terapi sürecinin çok
zorlayıcı olduğu zamanlarda danışanın kullanabilmesi için rahatlatıcı öz-kontrol
(gevşeme egzersizleri ) öğretilir. En sık kullanılan gevşeme egzersizi ise ışık akışı ve
güvenli yer tekniğidir. Güvenli yer tekniğinde danışandan hayalinde güvenli yerini ses,
koku ve yer gibi öğelerle detaylandırılarak oluşturması sağlanır (Shapiro, 2007). Daha
sonra göz hareketleriyle pekiştirilir ve bu sayede hastanın rahatlama ve denge hissine
ulaşması sağlanır. Işık akış tekniği yoga meditasyon tekniğinin daha genişletilmiş
halidir ve hipnotiktir (Shapiro, 2007). Bu teknikler seansların stabil olması ve stabil
halde kapatılmasını sağlamaktadır. Son olarak hastalık ortadan kalktığında yüzleşeceği
ve vazgeçmek zorunda kalacağı bir şeyin olup olmadığına bakılır.

Üçüncü Aşama: Bu aşama travmatik anının işlenmesi ile başlamaktadır. İlk olarak
hedef anıyı temsil eden resim net ve detaylı olarak belirlenir. Danışandan bu temsil
edilen resmin ardından gelen beden duyumları, bilişleri ve duygularının ne olduğu
öğrenilir. Hasta bu duygu ve bilişlerinden olumsuz ve işlevselliğini bozan bir inanç
seçer. Sonrasında hedef anıya baktığında nasıl olumlu bir bilişe sahip olmayı istediği
sorulur. Seçilen bu olumlu biliş beşinci aşama olan yerleştirmede kullanılacaktır.
Hastadan seçilen olumlu bilişine ne derece inandığı 1-7 arası derecelendirmesi istenir.
Daha sonra hastadan olumsuz bilişlerininin rahatsızlık seviyesini Öznel Rahatsızlık
Birimi Ölçeği (SUD) ile 0-10 arası derecelendirilmesi istenir. Ve son olarak bu
rahatsızlık verici olumsuz duyguları bedeninde nerede hissettiği belirlenir. Bu hastanın

14
bedensel belirtilerini fark etmesi ve bilişsel süreçlerden ayrılmasını sağladığı
bildirilmektedir.

Dördüncü Aşama: Duyarsızlaştırmadır. Bu evrede amaç, hastanın olumsuz bilişte


belirlediği SUD seviyesini düşürmektir. Hastadan hedef anıya ve beraberinde gelen
olumsuz inanca duygularına ve beden duyumuna odaklanması istenir. Ve eş zamanlı
olarak hasta bunları uygularken danışan tarafından çift yönlü uyarıma başlanır. Uyarım
zaman zaman kesilerek danışanın derin bir nefes alması istenir ve aklına nelerin geldiği
sorulur. Danışanın SUD seviyesi 0-1 olana kadar setlere devam edilir.

Beşinci Aşama: Yerleştirmedir. Bu aşamada hedef hastanın olumlu inancını


güçlendirip olayı bedensel ve duygusal olarak sıkıntı yaşamadan hatırlamasını
sağlamaktır. Hastanın tanımlamış olduğu olumlu inancıyla olumsuz inancı yer
değiştirilir. Hedef anıyla ilgili rahatsızlık seviyesi 0 ya da 1’e düştüğünde bu aşama
başlar. Olumlu inanç 7 seviyesine çıkana kadar devam edilir. Olumsuz duygular ve
hisler başarılı setlerle beraber daha etkisiz hale gelirken olumlu düşünce ve hisler daha
etkili ve geçerli hale gelir.

Altıncı Aşama: Beden taramasıdır. Travmatik olayla ilgili bedende hissedilen


somatik hislerin taranmasıdır. Bu tarama olumlu inanç tamamen yerleştirildikten sonra
yapılmalıdır. Danışandan olumlu inancı ve hedef anıya odaklanırken bedenini taraması
istenir. Bu taramada bedeninde bir gerginlik hissedip hissetmediği sorgulanır.
Rahatsızlık veya gerginlik çoğu zaman çift taraflı uyarıma tekrar edilerek kendiliğinden
kaybolur. Bu aşama, gizli gerginliğin ve direncin ortaya çıkması açısından oldukça
önemlidir.

Yedinci Aşama: Kapanıştır. Amaç danışanın denge durumuna gelmesidir. Terapist


danışan ile birlikte duyarsızlaştırma seviyesinin yeterliliği ile ilgili değerlendirme yapar.
Bu aşamada tedavi seansı sonlanır. İhtiyaç duyulması halinde hastaya daha önce
öğretilen gevşeme ve rahatlama egzersizleri, güvenli yer gibi öz kontrol teknikleri
hatırlatılır .

Sekizinci Aşama: Yeniden değerlendirmedir. İlk uygulamadan sonraki her seansta


tekrarlanan başlangıç aşamasıdır. Her oturumun başlangıcında hastadan bir önceki seans
ile ilgili geri bildirim alınır. Bu sayede yeniden değerlendirme yapmak tedavinin

15
etkinliğini, yönünü ve yeni hedefleri belirler. Danışandan alınan bu bilgilerin ışığından
sonra yeni bir terapi seansına başlanabilir (Shapiro, 2001).

Güvenli Yer Uygulaması: Travma çalışmak danışanlara oldukça zor ve rahatsız


edici gelebilir. Hastalar bu zor anlarda aşırı öfke, uyarılmışlık ve üzüntü gibi duygusal
ve somatik belirtiler yaşayabilir. Danışan tarafından hastaların böyle anlarla başa
çıkabilmesi ve rahatlaması için bazı teknikler öğretilir. Bu tekniklerden bir taneside
güvenli yer uygulamasıdır. Hastadan kendisini rahat, huzurlu ve mutlu hissedebileceği
bir yer hayal etmesi istenir. Bu hayali düşündüğünde danışanın hissettiği duygular not
alınır. Ve kişi bu görüntüye odaklanırken çift yönlü uyarım verilir. Ve bu hayaliyle ilgili
bir ipucu sözcük istenir. Bu görüntüyü hastanın çift yönlü uyarım olmadanda yapması
istenir. Anımsanan görüntü rahatlama sağladığında teknik tamamlanmış olur. Hem
seans sırasında hemde seanstan sonra bu teknik tekrarlanabilir (Shapiro, 2001).

Danışanın problemine, yaşam öyküsüne ve hastalığın şiddetine bağlı olarak


EMDR’ın sekiz aşaması sırasında uygulanacak seans sayısı değişiklik göstermektedir.
Yapılan araştırmalara göre hastaların tek bir olayı ele alınıp rahatsızlık vermeyen bir
noktaya gelebilmesi için 1-3 seans yeterli olmaktadır. Ayrıca EMDR tedavisinde, bir
anıyı ele almak benzer anılarıda olumlu yönde etkilediği için her olayı tek tek ele alıp
çalışmak gerekli değildir (Shapiro, 2001). Aşağıdaki şekilde EMDR tedavisi aşamaları
gösterilmiştir.

1.
Hasta
Öyküsü
7. 2.
Kapanış Hazırlık
8.
Devam eden
6. yeniden 3.
Vücut değerlendirme
Değerlendirme
Taraması

5. 4.
Yerleştirme Duyarsızlaştırma

Şekil 3: EMDR tedavisinin 8 aşaması

16
3. Ülkemizde EMDR Üzerine Yapılan Araştırmalar

Mukba ve ark. (2020) çalışmada sunulan olguda, depremden kaynaklı TSSB de


EMDR tekniğinin uygulanabilirliğini ortaya koyma amaçlanmıştır. Yaşanılan travmatik
olayın üzerinden üç yıl geçmiş olmasına ragmen, EMDR tekniğinin TSSB belirtilerini
neredeyse gözlenmeyecek kadar azalttığını danışanla yapılan görüşmeler doğrultusunda
ortaya koymuşlardır. Ayrıca danışanın Öznel Rahatsızlık Birimi Ölçeği (SUD) ile
yapılan testlerde fizyolojik uyarılma, tekrarlayan düşünceler ve zihinsel kaçınma
puanlarında farklılıklar olduğunu gözlenmiştir. Bu doğrultuda belirtilerin azaldığı nicel
verilerle desteklenmiştir. Danışanın özellikle zihinsel kaçınma puanının (SUD) büyük
oranda azaldığı gözlemlenmiştir. Ayrıca EMDR setlerinin sonunda danışanın beden
duyumunda, olumsuz bilişlerinde ve olumsuz duygularında azalma meydana gelmiştir.
Sonuç olarak EMDR tekniğinin doğal afetler gibi travmatik olaylarda da etkili olduğu
rapor edilmiştir.

Bayram ve ark. (2018) çalışmalarında iki vaka değerlendirmesi yapmışlardır.


Çalışmanın amacı, EMDR tedavisinin travma olgularında etkinliğini ortaya koymaktı.
Birinci olguda, polis olan eşinin vurularak şehit olması sonrası TSSB belirtilerinin
ortaya çıktığı belirtilmiştir. Çalışmada uygulanan EMDR protokolü doğrultusunda
kişinin tetikleyicileri, ağlama nöbetlerinin ortadan kalktığı ve kişi kendini daha iyi ifade
edebilmeye başladığı gözlemlenmiştir. İkinci erkek olguda, çocukluk travmalarından
dolayı panik atak ve öfke probleminin olduğu ve evden dışarıya çıkamama saptanmıştır.
4 ay süren 12 seanslık tedavi sonucunda kişideki cemaat ile namaz kılma, trafiğe çıkma
ve iş yerine gitme gibi tetikleyicilerin ortadan kalktığı rapor edilmiştir. Tetikleyici
olarak sadece yükseklik korkusunun kalmış olduğu ortaya konulmuştur. Ayrıca
tedavinin yanında verilen ev ödevlerinin sürecin etkinliğini arttırdığı ve sürecin
kısalmasına neden olduğu belirtilmiştir.

Yaşar ve ark. (2017) çalışmasında, çocukluk çağında yaşanan cinsel tacizin,


yetişkinlik döneminde ortaya çıkan TSSB ile komorbid majör depresyonun EMDR
tekniği ile tedavisini tartışmak amaçlanmıştır. Tedavide başarılı sonuç alınmakla
beraber hastaların öykülerinin doğru bir şekilde alınması doğru tanı ve başarılı tedavi
için önemli olduğu vurgusu yapılmıştır. Çünkü majör depresyon tanısı alan olguda altta

17
yatan TSSB nedeniyle farmakolojik tedavi başarısız olmuştur. Ve bu olguda EMDR
tedavisinin başarılı bir şekilde kullanılabileceği gösterilmiştir. Ayrıca TSSB ile Majör
Depresyonun birlikte görülmesinin göz ardı edilmemesi gerektiği vurgusu yapılmıştır.

Sinici ve ark. (2012) EMDR tekniğinin cinsel tecavüze uğramış bir vakanın stres
belirtilerini azalttığı düşünülmüştür. Çalışmada danışana 90 dakikalık tek bir EMDR
seansı uygulanmıştır ve olgunun stres belirtilerinin uygulamadan önce, sonra ve bir ay
sonraki kontroller doğrultusunda azaldığı ortaya konulmuştur. Ayrıca hastanın SUD
puanı sıfırlanma ile birlikte yerleştirilen artık güvendeyim bilişini gösteren VOC puanı
7 olarak saptanmıştır. Tek olgu üzerinde yapılmış bir çalışma olmasına rağmen cinsel
travma yaşamış hastalarda EMDR uygulamasının yararlı olabileceği kanısına
varılmıştır.

Alıcı ve ark. (2016) çalışmalarında çocukluk çağı travması nedeniyle terapiye


uyum sağlayamayan bir vajinismus olgusunda EMDR tedavisinin olumlu etkisini
tartışma amaçlanmıştır. Danışanın cinsel kaçınmaları tek bir EMDR seansı ile ortadan
kalktığı gözlemlenmiştir. Ayrıca olgunun SUD değeri ciddi bir düşüş göstermiş ve VOC
değerinde yükselme görülmüştür. Çalışmada cinsel sorunlar dolayısıyla kliniklere
başvuran hastalarda mutlaka travmatik deneyimlerin aranması ve travma tedavisinin
gerekliliğine vurgu yapılmıştır. Travma kaynaklı cinsel işlev bozukluğunda EMDR
tedavisinin süreci hızlandırıcı, uyumu arttırıcı bir terapi yöntemi olarak
kullanılabileceğine ve bu konuda yeni çalışmaların ve olgu sunumlarının gereksinimi
ortaya konulmuştur.

Aydın (2015) araştırmasında TSSB tedavisinde, EMDR, travma odaklı bilişsel ve


davranışçı terapi ve 20 farmakolojik tedavilere yönelik bir meta analiz yaparak bu
tedavi yöntemlerinin iyileştirici etkilerini karşılaştırmalı olarak incelemeyi
amaçlamıştır. Karşılaştırmalı meta analiz sonuçlarına dayanarak EMDR tedavisinin
diğer tedavilere göre etkisinin yüksek olduğu bulunmuştur. Fakat EMDR için sınanan
çalışma sayısı sadece 3 tanedir bu yüzden değerlendirirken bunu göz önüne alınması
gerektiği vurgusu yapılmıştır.

Usta (2017) yaptığı çalışmasında ergenlerde EMDR tedavisinin kortizol ve


DHEA-S düzeylerinin değişimi ve tedavi öncesinde bu düzeylerin tedaviye yanıtıyla
ilişkisini araştırmayı amaçlamıştır. Araştırmada terapinin TSSB semptomlarını azalttığı
gözlemlenmiştir. Tedaviye yanıt veren ve tedaviye yanıt veremeyen ergenlerde gelir

18
düzeyi, travmaya maruz kalma yaşı ve travma üzerinden geçen süre gibi farklılıklar
gözlemlenmiştir. Hormon düzeylerinde tedaviye yanıt gözlemlenmiştir.

4. Dünyada EMDR Üzerine Yapılan Araştırmalar

Solomon ve Barbara (2020) çalışmalarında, babasını Covid-19 döneminde


kaybeden bir olguyu ele alarak EMDR tedavisi ile yeni bir çerçeve sunmayı
hedeflemişlerdir. Araştırmacılara göre Covid-19 dönemi, yaşanılan yas ve üzüntü
sürecinin travmatik etkisini arttırmıştır. Araştırmanın sonucuna göre bu yöntemin,
kaybın travmasını, mevcut sıkıntıları ve klinik tabloya katkıda bulunan altta yatan
hatıraları tedavi etmek için kullanılabileceği kanısına varılmıştır. Ayrıca EMDR’ın zor
koşullarda adaptasyon sağlayabileceği vurgusu yapılmıştır.

Cortizo (2020) çalışmadaki amacı, anne adaylarına yönelik uygulanan EMDR


tedavisi ile aile terapisinin bütünleşmesini tartışmaktır. Sakinleştirici Rahim Aile
Terapisi Modeli (CWFTM) ile EMDR yaklaşımının bir arada kullanılması uyum ve
esnekliği sağlamayı ve gebe kalmadan önce var olan travmatik anıyı işlemeyi
amaçlamaktadır. Araştırma, bu iki yaklaşımın bir arada kullanılması anne adaylarının
sıkıntı, kronik beklenti kaygısı ve potansiyel travmatik olaylara kaynak sağladığını ve
saptanmıştır. Ayrıca nihai hedefin sağlıklı çocuklar yetiştirmek olduğu vurgusu
yapılmıştır.

Catherine ve ark. (2020) sundukları çalışmada çocuklukta cinsel istismara uğramış


çocuk tacizcisi olan bir olguda, EMDR terapisini kullanırken oluşan değişim süreci
hakkında bilgi sağlamayı hedeflemişlerdir. Tedavinin başında danışan tarafından
belirlenen hedeflerin (anksiyetede azalma, kabusların sıklığında ve yoğunluğunda
azalma, güçsüzlük, öfke ve tiksinti duygularının zayıflaması) hepsine ulaşıldığı
yaptıkları çalışma sonuçlarına göre gösterilmiştir. Ayrıca araştırmada, EMDR
yönteminin sapkın cinsel uyarılma tedavisinde duygusal, bilişsel ve fizyolojik
değişiklikleri hakkında ayrıntı sağlanmıştır.

Lempertz ve ark. (2020), yaptıkları araştırmada Alman gündüz bakım


merkezlerindeki okul öncesi mülteci çocuklar için göz hareketleriyle duyarsızlaştırma
ve yeniden işleme (EMDR) temelli grup tedavisi incelenmiştir. Çalışmada Travma
sonrası stres bozukluğu (TSSB) semptomları olan 4-6 yaşları arasındaki on okul öncesi
çocuk, EMDR’a dayalı bir grup tedavisine katıldı. Tedaviden sonra çocuklar tedavi

19
öncesine göre hayvanlardan ve durumlardan daha az korkma eğiliminde oldukları
saptanmıştır. Bir diğer göze çarpan ayrıntı erkek çocuklarının TSSB belirtileri kız
çocuklarına göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Sonuçlara bakıldığı üzere
gündüz bakım merkezlerinde TSSB semptomları gösteren mülteci çocuklara zamanında
psikoterapötik müdahalelerin yapılabileceği gösterilmiştir.

Stanbury ve ark. (2020) çalışmalarında TSSB hastalarında EMDR tedavisi ve


uzun süreli maruz bırakma tedavi yöntemlerini karşılıklı olarak incelemeyi
hedeflemişlerdir. 20 katılımcıya uygulanan tedavi sonucu, depresyon ve anksiyete için
tedavi sonrası semptomlarda anlamlı bir azalma meydana geldiği ortaya konulmuştur.
Ayrıca çalışmada ortaya konulan verilere göre göre EMDR tedavisinin Maruz
bırakmaya göre daha verimli olduğu gözlemlenmiş.

Chiorino ve ark. (2020) çalışmada, doğum sonrası TSSB’li kadınlarda EMDR ve


aktif kontrol müdahalesini (TAU) karşılaştırmayı amaçlayan ilk çalışmadır. Bu
çalışmadan çıkan en önemli sonuç kadınların çoğunun yalnızca bir tedavi seansından
sonra psikolojik durumlarının iyileşmiş olmasıdır. Bir diğer çarpıcı sonuç ise EMDR
grubunun TAU grubuna göre semptomlarında daha fazla azalma olmasına rağmen, bu
fark 3 ay sonra mevcut değildi. Bu sonuç ile beraber travma tedavilerinde EMDR’ın
daha hızlı bir etkisi olduğu gözlenmiştir. Travmatik belirtiler sadece kadının psikolojik
sağlığını değil aynı zamanda doğum sonrası dönemde pekişecek olan anne bebek bağını
da etkileyebileceğinden, tedavi etkisinin hızı büyük ölçüde dikkate alınması gerektiği
vurgusu yapılmıştır.

Conde (2020) mevcut vaka çalışması, travma sonrası stres semptomları için
başarılı bir EMDR tedavisinin bilişsel bozuklukları iyileştirip iyileştirmeyeceğini
saptamayı amaçlamıştır. Vakada tedavi sonrası anksiyete ve TSSB semptomları
neredeyse kaybolduğu gözlenmiştir. Hastanın kürtaj ile ilgili anılarının duygusal
yoğunlu ve sıklığının neredeyse kaybolduğu belirtilmiştir. Terapiden önce ki SUD puanı
8-9 arası olan vaka tedaviden sonra 0-2 aralığına düştü klinik verilerle gösterilmiştir.
Çalışmada psikolojik ve duygusal sıkıntıda iyileşmenin yanı sıra nörobilişsel kusurlarda
da iyileşme olduğu gösterilmiştir. Ayrıca vakanın dikkatindeki iyileşme duygusal
iyileşmenin bir sonucu olarak görülmüştür. Kaydedilen verilere göre olgu neşeli ve
pozitif bir insan olmaya geri dönmüş, boş zaman aktivitelerine devam etmiş, sosyal
olarak aktif hale gelmiş ve partneriyle seks yapma korkusunu kaybetmiştir.

20
SONUÇ

Travma Sonrası Stres Bozukluğunun (TSSB) deprem, tecavüz, kayıp, olumsuz


çocukluk yaşantıları gibi olayların sebebi ile toplumda ve dünyada artış göstermesi yeni
ve etkili tedavi yolları arayışını doğurmaktadır. Bu tedavi yöntemlerinden bir tanesi de
EMDR’dır.

EMDR, son yıllarda ülkemizde ve dünyada kullanımı oldukça yaygınlaşan ve her


geçen gün önü açılmakta olan bir psikoterapi yaklaşımıdır. Öyle ki ülkemizdeki ve
dünyadaki geçerliliğini gösteren sonuçlara göre EMDR’ın psikoterapi dünyasına ve
insanlığa önemli katkısı olduğu ortaya konulmuştur.

Adaptif Bilgi İşleme modeli EMDR’ın altyapısını oluşturmaktadır. Modele göre


travmatik deneyimler tam olarak işlenemez ve işlevsel olmayan tepkilerin verilmesine
yol açar. Terapistler burada EMDR tekniğini devreye sokarak bu deneyimlerin tekrar
işlenmesini sağlar. Donmuş bilginin yeniden harekete geçmesi için uygun tutum ve
becerilerin yerleşmesi terapinin esaslarını oluşturur (Shapiro ve Maxfield, 2002).

Kısa süreli bir müdahale yöntemi olmakla beraber iyileştirici etkileri çok hızlı bir
sürede görülmektedir. Kolay öğrenme, kolay uygulanabilme ve hızlı sonuç alabilme
gibi özelliklerinden dolayı psikoterapi ekollerine göre büyük bir avantaj sağlar. Sözel
ifade gücü gerektirmediğinden dolayı TSSB’nin tedavisi için oldukça uygun ve yaygın
bir yöntem haline gelmiştir (Shapiro, 2002).

Birçok çalışmada Travma Sonrası Stres Bozukluğunda kullanılan EMDR


uygulamasının travma semptomlarını azalttığı ve tedavi edilebildiği gösterilmiştir. Bu
yöntemin klinikte uygulanabilirliğinin artması travma hastalarının iyileşme hızını
arttırmak ile beraber TSSB hastalarında EMDR’ın kullanımı bu hastaların yaşam
kalitelerine ve işlevselliklerine olumlu yönde etki edecektir.

21
KAYNAKLAR

AMERICAN PSYCHIATRIC ASSOCIATION (2013). Diagnostic and statistical manual of mental


disorders (DSM-5).American Psychiatric Pub.

AMERİCAN PSYCHİATRİC ASSOCİATİON (1994). Diagnostic and statistical manual of mental


disorders (4th ed.). Washington, DC: Author.

APA (1980).American Psychiatric Association. Diagnostic and statistical manual of mental disorders,
DSM-III. Washington, DC, 3.

ALICI, Y., KAPUCU, B. VE KAYA, B.(2016). Efficiency of EMDR on a woman with vaginismus who
has repetitive sexual assault in childhood. Klinik Psikiyatri 19:97-100.

AYDIN, Ş., Travma sonrası stres bozukluğu tedavisinde travma odaklı bilişsel ve davranışçı terapiler,
göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme (EMDR) ve farmakolojik tedavilerin
etkinliğine yönelik karşılaştırmalı bir meta-analiz, (Yüksek Lisans Tezi, Haliç Üniversitesi,2015).

BANDURA A, Self-efficacy: toward a unifying theory of behavioral change. Psychological review,


84(2): 191, 1977.

BRESLAU, N., DAVIS, G. C., ANDRESKI, P., PETERSON, E. L. VE SCHULTZ, L. R. (1997). Sex
differences in posttraumatic stress disorder. Archives of general psychiatry, 54(11): 1044-1048.

BRESLAU, N., DAVIS, G.C., ANDRESKI, P., VE DIĞ. (1991). Traumatic events and posttraumatic
stress disorder in an urban population of young adults. Archives of General Psychiatry. 48(3): 216-
222.

BREWIN, C.R., ANDREWS, B., & VALENTINE, J.D. (2000). Meta-analysis of risk factors for post
traumatic stress disorder in trauma-exposed adults. Journal of Consulting and Clinical Psychology,
68: 748-766.

CARMASSI, C., DELL'OSSO, L., MANNI, C., CANDINI, V., DAGANI, J., IOZZINO, L., KOENEN, K.
C. VE DE GIROLAMO, G. (2014). Frequency of trauma exposure and post-traumatic stress
disorder in Italy: analysis from the World Mental Health Survey Initiative. Journal of psychiatric
research, 59: 77-84.

CATHERINE, L., WARNER A., (2020). EMDR Treatment of Childhood Sexual Abuse for a Child
Molester: Self-Reported Changes in Sexual Arousal. Journal of EMDR Practice and Research,
14,12.

22
CHİORİNO, V., CATTANEO, M.C., MACCHİ, E.A., SALERNO, R., ROVERARO, S., BERTOLUCCİ,
G.G. (2020). Psychology & Health,. 35 (7): 795-810.

CREAMER, M., BURGESS, P. VE MCFARLANE, A. C. (2001). Post-traumatic stress disorder: findings


from the Australian National Survey of Mental Health and Wellbeing. Psychological medicine,
31(7): 1237-1247.

CONDE, J. (2020). Cognitive Function Assessment of a Patient With PTSD Before and After EMDR
Treatment. Journal of EMDR Practice and Research, 14, 4.

CORTIZO, R., (2020). Prenatal and Perinatal EMDR Therapy: Early Family Intervention. Journal of
EMDR Practice and Research, 14,2.

DE VRIES, G. J. VE OLFF, M. (2009). The lifetime prevalence of traumatic events and posttraumatic
stress disorder in the Netherlands. Journal of Traumatic Stress: Official Publication of The
International Society for Traumatic Stress Studies, 22(4): 259- 267.

DUMAN, R.Y., BAYRAM, S.,DEMİRTAŞ, B. (2018). EMDR: Olgu Sunumları. Türkiye Bütüncül
Psikoterapi Dergisi,1(1): 142-164.

EHLERS A., & CLARK D.M. (2000). A Cognitive Model Of Post Traumatic Stress Disorder. Behaviour
Research and Therapy, 38: 319-345.

ENGDAHL, B., DIKEL, T.N., EBERLY, R. (1998). Comorbidity and course of psychiatric disorders in a
community sample of former prisoners of war. The American Journal of Psychiatry. 155(12):
1740-1745.

EMDR Birinci Düzey Eğitimi. 27.11.2017 tarihinde http://www.emdr-tr.org/i-duzey-egitimi/ adresinden


erişilmiştir.

EMDR İkinci Düzey Eğitimi. 27.11.2017 tarihinde http://www.emdr-tr.org/ii-duzey-egitimi/ adresinden


erişilmiştir.

FERRY, F., BUNTING, B., MURPHY, S., O’NEILL, S., STEIN, D. VE KOENEN, K. (2014). Traumatic
events and their relative PTSD burden in Northern Ireland: a consideration of the impact of the
‘Troubles’. Social psychiatry and psychiatric epidemiology, 49(3): 435-446.

GÜREL, D. (2004). Tıbbi tedaviye karşı olumsuz tutum gösteren fiziksel ve ruhsal travmalı bir hastanın
iki seanslık göz hareketleri ile duyarsızlaştırma ve yeniden yapılandırma tekniği ile iyileşme
süreci: Olgu sunumu. Türkiye Klinikleri Journal of Medical Sciences, 24: 689-96.

HERMAN J. (2011) Travma ve İyileşme Şiddetin Sonuçları Ev İçi İstismardan Siyasi Teröre (Tosun T,
çev.). 2. Baskı, İstanbul: Literatür Yayınları 2011, 67-125, 175-255

KARANCI, A. N., AKER, T., IŞIKLI, S., ERKAN, B. B. GÜL, E., YAVUZ, H. (2012). Türkiye’de
Travmatik Yaşam Olayları ve Ruhsal Etkileri. Kocaeli: Matus Basımevi.

23
KAUFMAN, J., CHARNEY, D. (2000). Comorbidity of mood and anxiety disorders. Depression and
Anxiety, 12:69-76.

KAVAKÇI, Ö., DOĞAN, O., KUĞU, N. (2010). EMDR (Göz Hareketleri İle Duyarsızlaştırma ve
Yeniden İşleme): Psikoterapide Farklı Bir Seçenek. Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik
Bilimler Dergisi, 23:195-205.

KAWAKAMI, N., TSUCHIYA, M., UMEDA, M., KOENEN, K. C. VE KESSLER, R. C. (2014). Trauma
and posttraumatic stress disorder in Japan: results from the World Mental Health Japan Survey.
Journal of psychiatric research, 53: 157-165.

KEANE, T. M., & BARLOW, D.H. (2002). Post-traumatic stress disorder. In Barlow, D.H, Anxiety and
Its Disorders, Second Edition: The Nature and Treatment of Anxiety and Panic . New York:
Guilford Press, 418-553.

KESSLER, R.C, SONNEGA, A., BROMET, E. VE DIĞ. (1995). Posttraumatic stress disorder in the
National Comorbidity Survey. Archives General Psychiatry, 52(12): 1048- 1060.

KILPATRICK, D. G., RESNICK, H. S., MILANAK, M. E., MILLER, M. W., KEYES, K. M. VE


FRIEDMAN, M. J. (2013). National estimates of exposure to traumatic events and PTSD
prevalence using DSM‐IV and DSM‐5 criteria. Journal of traumatic stress, 26(5): 537-547.

LEMPERTZ, D., WICHMANN, M., ENDERLE, E., STREHLOW, K., PAWILS, S., METZNER, F.
(2020). Pre-Post Study to Assess EMDR-Based Group Therapy for Traumatized Refugee
Preschoolers. Journal of EMDR Practice and Research, 14,1.

MUKBA, G., TANRIVERDI, S., TANHAN, F. (2020). Investigation of the Efficacy of EMDR in
Earthquake Trauma:Case Report, Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 49(1): 495-497.

ODAĞ C, Nevrozlar-2. (2009): Odağ Psikanaliz ve Psikoterapi Eğitim Hizmetleri, Meta Basım.

OLAYA, B., ALONSO, J., ATWOLI, L., KESSLER, R. C., VILAGUT, G. VE HARO, J. M. (2015).
Association between traumatic events and post-traumatic stress disorder: results from the
ESEMeD-Spain study. Epidemiology and psychiatric sciences, 24(2): 172-183.

ÖNER N, ARK. V. (2013). Travma Sonrası Bilişler Envanteri’nin (TSBE) Türkçe Formu’nun Klinik
Olmayan Örneklemde Psikometrik Özellikleri. Nöropsikyatri Dergisi, 50:147-153.

ÖZGEN, F., AYDIN, H. (1999). Travma sonrası stres bozukluğu. Klinik Psikiyatri, 1:34-41.

PERKONIGG, A., KESSLER, R. C., STORZ, S. VE WITTCHEN, H. U. (2000). Traumatic events and
post‐traumatic stress disorder in the community: prevalence, risk factors and comorbidity. Acta
psychiatrica scandinavica, 101(1): 46-59.

PUFFER, M. K., GREENWALD, R., & ELROD, D. E. (1998). A single session EMDR study with
twenty traumatized children and adolescents. Traumatology, 3(2).

24
SHAPIRO, F. (1999). Eye movement desensitization and reprocessing (EMDR): Clinical and research
implications of an integrated psychotherapy treatment. Journal of Anxiety Disorders, 13:35–67.

SHAPIRO, F., MAXFIELD, L. (2002). Eye Movement Desensitization andReprocessing (EMDR):


Information Processing in the Treatment Of Trauma. Journal of Clinical Psychology, 58:933–946.

SHAPIRO, F. (2007). EMDR, Adaptive information processing, and case conceptualization. Journal of
EMDR Practice and Research, 1(2): 68-87.

SHAPIRO, F. (2012). Acı Anıları Silmek. Fezal Gülfidan (Çev.). İstanbul: Kuraldışı.

SOLOMON, R. M., & SHAPIRO, F. (2008). EMDR and the adaptive information processing model:
potential mechanisms of change. Journal of EMDR Practice and Research, 2:315–325.

SOLOMON, R., & OREN, E. (2012). EMDR therapy: An overview of its development and mechanisms
of action. European Review of Applied Psychology, 62(4): 197-203.

SOLOMON, R., BARBARA H., (2020). EMDR Therapy Treatment of Grief and Mourning in Times of
COVID-19 (Coronavirus). Journal of EMDR Practice and Research, 14, 3.

SUNGUR, M.Z. (1996). Anksiyete bozukluklarının tedavisinde davranış tedavileri. Anksiyete


Monografları Serisi, 10: 431-40.

STANBURY, T., DRUMMOND, P.D., LAUGHARNE J., KULLACK, C., LEE C. (2020). Comparative
Efficiency of EMDR and Prolonged Exposure in Treating Posttraumatic Stress Disorder: A
Randomized Trial. Journal of EMDR Practice and Research, 14,1.

STEIN, M. B., WALKER, J. R., HAZEN, A. L., & FORDE, D. R. (1997). Full and partial posttraumatic
stress disorder: Findings from a community survey. American Journal of Psychiatry, 154(8):1114–
1119.

URSANO RJ, FULLERTON CS, KAO TC, BHARTİYA VR. (1995). Longitudinal assessment of
posttraumatic stress disorder and depression after exposure to traumatic death. J Nerv Ment Dis.
183(1):36-42.

YAŞAR, A.B., ALTUNBAŞ, F.D., ABAMOR, A.E., Z.EROĞLU, M.Z. VE Ç.YAŞAR, Ç. (2017).
Treatment refractory or trauma overlooked? A case of EMDR responsive late onset PTSD. Klinik
Psikiyatri, 20:66-69.

YETKİN S. (1999). TSSB’de Uyku değişiklikleri ve Adrenejik Sistem. Ankara Tıpta Uzmanlık Tezi,
Gülhane Askeri Tıp Akademisi.

25
ÖZGEÇMİŞ

Betül Özüer, 16 mart 1995 yılında Kocaeli ili İzmit ilçesinde dünyaya gelmiştir. İlk, orta ve
liseyi Kocaeli’de tamamladıktan sonra 2018 yılında T.C. Maltepe Üniversitesi Psikoloji
(İngilizce) Bölümü’nden mezun olmuştur. Akabinde Klinik Psikoloji yüksek lisans eğitimine
T.C. Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikoloji Anabilim Dalı’nda başlamıştır.
2017 yılında Fransız Lape Hastanesi, 2018 yılında Kartal Lütfü Kırdar Eğitim ve Araştırma
Hastanesi ve 2020 yılında NP İstanbul Beyin Hastanesinde stajlarını tamamlamıştır.
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU

…………………………………………………………...……………….. Anabilim Dalı


…………….…………………………………….……..Tezsiz Yüksek Lisans Programı
…………………….. no’lu öğrencisi ……….……………………………… tarafından
hazırlanan,“…………………………..……………………….………………………….”başlık
lı Yüksek Lisans Bitirme Projesi tarafımca okunmuş, kapsamı ve niteliği açısından Yüksek
Lisans Bitirme Projesi olarak kabul edilmiştir.

………………………………………
Danışman
(Unvanı, Adı Soyadı, İmza)

Yukarıda adı geçen Proje Çalışması, Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim
Kurulunun, …………………..……….. tarih ve ………………….……... sayılı kararıyla
onaylanmıştır.

(İmza)
………………………………………
Doç. Dr. F. Gökben HIZLI SAYAR

Enstitü Müdürü

You might also like