Professional Documents
Culture Documents
HAFTA)
“A/B roll montaj ünitesi” olarak da adlandırılan analog video kurgu sisteminin beyni görüntü
mikseridir ve VTR cihazları, KJ cihazı, hoparlörler ile deck’ler görüntü mikserine bağlıdır.
Ayrıca her bir VTR cihazı, içindeki kasetin izlenebilmesi için bir monitöre bağlıdır. Ancak
bazı sistemlerde cihazların kontrolü, görüntü mikseri tarafından değil, “editör” adı verilen
cihazlar tarafından yapılır.
3- Malzemeler, dijital kurgu programında senaryodaki sıraya göre peş peşe eklenir, efektler
uygulanır.
4 Tamamlanan kurgu, bilgisayarın sabit diskine, CD, DVD veya kasete kaydedilir.
Dijital video kurgunun analog kurguya göre bazı avantaj ve dezavantajları vardır. Şimdi
bunlara göz atalım:
Kurgu bittikten sonra herhangi bir noktaya ekleme, çıkartma veya düzeltme yapılması
daha kolaydır.
Dijital kurgu seti, daha az cihaz gerektirdiği için nispeten ucuzdur.
Dijital kurgu yapmak için temel bilgisayar bilgisi ile kullanılacak kurgu programını
bilmek yeterlidir. Birçok cihazın kullanımını öğrenmeye gerek kalmaz.
Kurgu programları analog setlere göre çok daha fazla efekt, filtre, yazı tipi veya teknik
kolaylık sağlarlar.
Filmsel zaman keyfîdir, yönetmen ve kurgucu, bütün bir günü birkaç dakikaya
sığdırabilecekleri gibi birkaç dakikalık bir olayı gerçek süresinden daha uzun bir sahne
hâlinde kurgulayabilirler. Alfred Hitchcock, “Notorious” (1946) adlı filminde bütün bir gece
süren bir partiyi filmde 8 dakikada göstermiş, buna karşın parti öncesi hazırlık sahnesinde
kadın oyuncunun, kocası banyoda yıkanırken komodinin üzerinde duran anahtarlığı çalmasını
gerilim arttırmak için çok fazla uzatmıştır (1.01-1.13 arası). Zaten Hitchcock, “Film, hayatın
sıkıcı anlarının kesilerek kısaltılmış hâlidir” diyerek bir filmin gerçek hayatta yaşananları
birebir zamanlamasıyla vermeye mecbur olmadığına işaret eder.
Potemkin Zırhlısı filminin Odesa ayrımında gerçek zaman uzatılarak, filmsel zaman
yaratılır. Sinemada çoğunlukla gerçek zamanın kısaltılmasına tanık oluruz. Çocukluk yılları,
aşklar, hapishanede geçen yıllar, evlilikler, uzun yolculuklar birkaç dakikaya sığdırılır.
Herhangi bir filmde deniz olmayan kentin evlerinden birisinin penceresinden bakan kadın
gösterildikten sonra baktığı yerde liman gösterilebilir. Kadının penceresinde olduğu evle,
baktığı liman farklı kentlerde bulunabilir. Bu çekimler kurgulanarak yeni bir uzam yaratılır.
Hızlı ve yavaş çekim kullanılarak doğada olmayan zaman akışı yaratılabilir. Gerçek zaman ve
gerçek uzamdan her film için filmsel zamanın yaratılması, filmin doğası gereği (kameranın
çalıştırılıp durdurulmaksızın kotarılan filmler dışında) nerdeyse bir zorunludur. Gerçek zaman
ve uzamın kırılması yoluyla filmsel zaman ve uzam yaratılması, en çarpıcı biçimde Yeni
Dalga sinemasında görülür. İlk bakışta bölünmüş bir mantıksızlığa sahip gibi görüneni
Fransız Yeni Dalga filmlerinin zaman-uzam ilişkisi, sıçramalı, bölük pörçük, süreksiz ve
alışılmamış bağlantılar kavrandığında anlaşılır hale gelir (Derman, 1993: 52). Uzam ve zaman
yaratılması kurgunun önemli fonksiyonlarındandır. Kurgu olmasa, gerçek zaman ve uzamda
geçen olaylar, gerçekte ne kadar sürede filme çekiliyorlarsa, o kadar sürede izlenecekti. On
dakika çekim yapılarak ortaya konulan sinemasal sanat yapıtı yine on dakikalık bir sürede
izlenecekti. Böylece zamana ve uzama müdahale edilememiş olacaktı. Öyleyse, yaratılan
zaman ve uzam kurgunun yapı taşıdır. Tarkovsky’ye göre film doğadaki gerçek zamanı
bozduğu için onu koruma olanağını bulamaz. Bu nedenle sinema kendine özgü sanat
olmaktan uzaklaşır. Tarkovsky, Lumièrelerin Bir Trenin Chotat İstasyonu’na Gelişi filminin
gösterildiği günü, sinema sanatının doğduğu gün kabul eder; çünkü orada estetiğin yeni bir
ilkesi doğmuştur. Bu ilkeyle, sanat ve kültür tarihinde ilk defa zamanı dondurma, onu
istendiği sıklıkta yeniden yansıtma (gerektiğinde zamanın belli bir anını yeniden yaşama,
aklına estiğinde geriye dönme...) olanağına kavuşulmuştur. İnsanların sinemaya gitmesinin
nedeni kaçırılmış, yitirilmiş, arzulanıp henüz erişilememiş zamana erişmektir. İnsanları
sinemaya çeken, kuşkusuz bu yaşamsal deneyim arayışıydı (Tarkovsky, 1992: 71-73). Tüm
bunların sonunda ideal bir film çalışması için bir yönetmenin milyonlarca metrelik film
şeridine yaşanan her saniyeyi, her günü, her yılı kesintisiz olarak kaydetmesi gerekirdi. Oysa
insanın doğumundan ölümüne kadar yaşantısının an be an filme alınması sonucu ortaya
milyonlarca metrelik bir filmin çıkacağı açıktır. Böyle bir film olamayacağı için, insan
yaşantısı senaryoda kesintilerle yazılır ve ortaya bu kesintiler sonunda 2500 metrelik ortalama
bir buçuk saatlik film çıkarılır. Tarkovsky’ye göre milyonlarca metre uzunluktaki bu film
şeridinin birçok yönetmenin elinden geçtiğini, her birinin bu malzemeden değişik filmler
çıkardığını düşünmek çok daha ilginç olacaktır (Tarkovsky, 1992: 74). Milyonlarca metre
uzunluktaki film şeridinden, değişik yönetmenlerin değişik filmler çıkartabilecek olması
kurgu çalışması yapacakları anlamına gelir. İşin içine kurgunun girmesi yönetmenlerin aynı
malzemeden değişik filmler çıkaracak olması, zaman ve uzamın yeniden kurulması olanağını
(zorunluğu) beraberinde getirir. Tarkovsky’nin sinemanın zamanı doğadan aldığı gibi
saklayabilmesine yönelik övgülerinin haklı tarafları olsa da, bu yönlendirilmiş, bir bakıma
yeniden yaratılmış bir zamandır. Zamanı olduğu gibi saklamak sinemanın varsıl yönlerinden
biridir, ama çağdaş sinema sanatının durmadan yinelediği ayları, yılları, çeşitli uzamları, farklı
coğrafyaları ortalama iki saatlik filmsel zamana sığdırmasının, zamanı olduğu gibi
saklamasından farklıdır. Bu, kurgunun zaman-uzam birimlerini yoğurarak doğasına uygun
hale dönüştürmesidir.
Kaynak: Cengiz Asiltürk, Sinemada Diyalektik Kurgu - MEGEP