You are on page 1of 3

Özden 1

Eren Özden

Özlem Ergün

LH6 Türkçe

05.04.2021

On Kuruş

Yıllar yıllar önce beşikte terk ettiğim biricik oğlumun peşinde bu soğuk havada

yürüyordum. Onu birkaç haftadır takip ediyordum fakat o hala benim varlığımdan hâlâ

haberdar değil çünkü onun karşısına geçip “Ben senin babanım!” deme cesaretini kendimde

bulamıyordum. Sanırım “Bunca sene neredeysen şimdi de oraya git!” gibi kırıcı bir cevapla

karşılaşmaktan korkuyordum. Hasan daha bebe iken askere çağrılmış, kavga dövüş askerliği

bayağı bir uzatmıştım. Sonunda askerliğim bittiğinde eşimin başkasından hamile olduğu

haberini aldım ve bir anlık öfkeyle yeniden askere yazıldım. Yıllarca yemedim içmedim, elde

tüfek dağ bayır dolaştım.

Yıllar geçtikçe oğlumu çok özlemiş, onsuz yaşayamaz olmuştum. Tek isteğim oğlumu

da alıp çok uzaklarda mutlu mesut yaşamaktı. O yüzden geri döndüm.

Oğlumun ne kadar üşüdüğünü gördükçe canım yanıyor, üstümdeki askerden kalma

kürklü pardösüyü ona vermek, yorulmasın diye onu sırtıma almak istiyordum ancak

ayaklarım ona daha fazla yaklaşmama izin vermiyordu.

Sonunda vardık tren istasyonuna, hemen yere çöktü küçük Hasan. Onun bu bitkin

hâali beni mahvediyordu ama az kalmıştı, artık çalışması gerekmeyecekti. Okula bile

gidebilirdi belki de. Kulakları sağır eden bir düdük sesi ile tren geldi. Küçük yavrum

durmadan bağırarak koşuyordu:

“Ayran, ayran, temiz ayran!”


Özden 2

Şu kısa sürede iki bardaktan fazla satması pek mümkün gözükmüyordu fakat o ya

çocuk olmanın verdiği enerji ya da çok ihtiyacı olması sebebiyle daha fazlasını istiyor gibiydi.

Sonunda adamın biri bir bardak almaya razı oldu. Oğlumun “temiz ayranını” çok beğenmiş

olacak ki bir tane daha istedi. Onu da kana kana içip camdan aşağıya on kuruş fırlattı:

“Beş kuruşumu ver!” diye bağırdı.

Belli ki zavallı evladımın cebinde beş kuruş dahi yoktu. Bir anda bana doğru koşmaya

başladı. Bir anda elim ayağıma dolaştı, lanet olası beş kuruş bende de yoktu. Oğlum

tarafından beş kuruşsuz olarak tanınmakmasını istemediğim için arkamı döndüm ve

ilgilenmiyor gibi yaptım.

“Şunu iki çeyrek yapar mısın?” dedi ama aldırış etmedim. Yüzümü görmesin diye

büyük çaba sarf ediyordum. Beni istasyon memuru sansın diye orayı burayı kurcaladım.

Çaresizce vagona doğru yürüdü. Adam:

“Ver on kuruşu!..” dedi.

Biricik yavrum çaresizce parayı uzattı ama adam oğlumun beş kuruşunu vermedi.

Sinirden hiçbir şey duymaz olmuştum. Koskoca adam ufacık çocuğun beş kuruşunu çalmıştı.

İlk işittiğim sözler “Helal et bakayım!..” oldu. Bir de helallik istiyordu öyle mi! Bu

yaptıklarına pişman etmez miyim ben o şerefsizi.

Yavrum bu soğukta bir köşeye çömeldi ve üzgün üzgün karşıyı izlemeye başladı, kar

da başlamıştı. Artık kararlıydım, oğlum yarın bunları çekmeyecekti. Akşama kadar o köşede

öylece durdu, çok üşüdüğü her hâalinden belliydi. Tren henüz varmadan gitmek ister gibi

olduğunu gördüm ve konuşmak için bir fırsat olduğunu düşündüm.

“Trenin gelmesine az kaldı.” der demez sabah yüzümü göstermemek için verdiğim

büyük uğraşı hatırladım ve hemen kayboldum. O beklemeye devam etti. Tren sonunda geldi
Özden 3

ama Hasan, “Ayran” diyemeden yoluna devam etti. Çaresiz oğlum önde ben arkasında köye

doğru yola koyulduk. Yolda kurt ulumaları duyulmaya başladı. Ben daha ne olduğunu

anlayamadan Hasan elindeki maşrapayla güğümü atıp deli gibi koşmaya başladı, onu

kaybettim. Peşinden koşmam gerekiyordu belki ama korkudan ayaklarımı kıpırdatamaz

durumdaydım. Olduğum yere çöküp saatlerce bekledim. Belki bir ses, bir işaret bekledim,

ama gelmedi… Benim yüzümden bu saate kadar evine varamayan oğlumu koruyamadım.

Allah affetsin, ben oğlumu ölüme terk ettim.

You might also like