You are on page 1of 84

İSRAFİL BARAN

KORKU
ÖYKÜLERİ

tHttlı
Öykü
Kırmızı Leylek Yayınlan: 69
Korku öyküleri

Yazan: İsrafil Baran


Editör: Abdullah Turan
Son Okuma: Polat Onat

© Kırmızı Leylek Yayınlan, 2022

T um yayın haklan saklıdır. T anıtım için yapılacak


kısa alıntılar dışında, yayıncının ve yazarın yazılı izni
olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Baskı: Ocak, 2023 (1000 Adet)


Baskı: Milli Basımevi, İstanbul
ISBN 978-625-7831 -66-6

ktnnizjleylek.com

Kırmızı Leylek Yayınlan


Sertifika: 48936
Maltepe Mahallesi Davutpaşa Caddesi
Güven İş Merkezi No 83/ 3 201 -202
Topkapı - Zeytınbumu - İstanbul
Milli Basım ve Yayın'ın yayın markasıdır.
Telefon; 0850 308 27 10 / 0212 544 34
E posta; editör^’hnn1z1k.7lek.com
İSRAFİL BARAN

1989 yılında Malatya'da doğdu. Aslen Elazığlı olan yazar


ilk ve ortaöğrenimini Ankara’da, lisans öğrenimini ise Nev­
şehir’de tamamladı. Meteoroloji, Ziraat ve Jeofizik bölümle­
rinde eğitim aldı. Anadolu Ajansı ve TRT de yurt muhabiri
olarak görev yaptı.
Öyküleri çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlandı. Muhabir­
lik yaptığı dönemde biriktirdiği efsaneleri 2018’de Kapa-
dokya Öyküleri isimli eserle edebiyatımıza kazandırdı. Ar­
dından Kapadokyalı Asker (2020) adlı çocuk romanı, Likya
Öyküleri (II. Baskı 2022), Mars'a Yolculuk (2022) isimli
öykü kitapları yayımlandı. Kente Klark Çeken Öyküler ve
Kırmızı Edebiyat (2021) isimli ortak öykü kitaplarında yer
aldı.
Kırmızı Leylek YayınlaıTndan yayımlanan Korku Öyküle­
ri isimli kitabında, kendisinin de başından gizemli olayları
kurguyla anlatan İsrafil Baran, eşi ve oğluyla birlikte Kapa-
dokya'da yaşıyor.
Eşim vc oğluma...
Korku Öyküleri

ALLAH’IN BAŞ MELEĞİ

BU PAZAR sabahı da diğerleri gibiydi. Birkaç gün önce ya­


ğan kar, mart soğuğundan dolayı henüz erimemiş, intikam
alırcasına üzerine basanları yere düşürüyordu. Asansörden
aşağıya inerken bir yandan da “İnşallah araba çalışır.” diye dua
ediyordum. Elimdeki kahvaltılığımı yan koltuğa bıraktıktan
sonra benimle aynı yaşta olan arabamın kontağını çevirdim.
Çok şükür ilk seferde çalıştı. Arabamı ne kadar tamir ettirirsem
ettireyim her mevsimde mutlaka arıza veriyordu. Beş yıldır
binlerce kilometre yolu sıkıntısız atlatmamı, yolda otostop
çekenleri aldıktan sonra ettikleri duaya bağlıyordum. Ben yolda
kalanlara yardımcı oluyordum, Yaratan da bana yardımcı olu­
yordu. Sıfır model bir arabaya binsem bu kadar iyimser olur
muydum bilemiyordum.
Üç beş dakika arabayı rölantide çalıştırdıktan sonra çevre yo­
lundan Kayseri’ye doğru yol aldım. Üniversite yolu üzerinden

5
Korku Öyküleri

Avanos, oradan da yaklaşık kırk beş dakika sonra Kayseri'de


olmayı planlıyordum.
Yeni güne merhaba diyen güneş, yavaş yavaş Avanos üzerin­
den kendisini gösteriyordu. Üniversite önündeki kırmızı ışıklar
durmam için beni ikaz etti, durdum. Yeşil ışığın yanmasını
beklerken etrafı seyretme imkânı buldum. Birkaç yüz metre
ileride, orta yaşlarda bir adamın yolun kenarında ara sıra arka­
sına bakarak yürüdüğünü fark ettim. Yeşil ışık yandıktan sonra
yavaş yavaş yanma yaklaştım. Sağ kapının camını elimle çevi­
rerek açtıktan sonra sordum:
“Selamünaleyküm amca, yolculuk nereye?”
“Tokat'a gidiyorum.”
“Ben de Kayseri'ye gidiyorum. İstersen seni otogara kadar
bırakabilirim?”
Sakin bir şekilde, “Tamam, olur.” dedi ve arabaya bindi. Ya­
rama oturduktan sonra adamı niye aldığımı kendi kendime
sorguladım. Sorgularken de çaktırmadan yaşlı adamı gözümün
ucuyla süzüyordum. Bu soğukta üstünde mont olmaması dik­
katimi çekti. Gömleğinin üzerinde incecik bir süveter, altında
kot pantolon ve spor ayakkabısıyla Tokat'a gidiyor gibiydi. İyi
ama bavulu yoktu! Yola çıkan insanın elinde kişisel eşyalannı
koyacağı en azından bir poşet olmaz mıydı? Adamın durumu
beni iyice şüphelendirdi. Arabaya bindiğinden beri de konuş­
muyordu.
Avanos'a yaklaştığımızda peribacalannın üzerinden yükselen
sıcak hava balonlannın ardında doğan güneşi seyrederken,
adamın garipliklerini düşünmeye biraz olsun ara verme imkânı
buldum. Bu garip adamla ilgili bir şeyler öğrenme isteğimi

6
Korku Öyküleri

durduramadığım için balonları öne sürerek sohbet ortamı oluş­


turmaya çalıştım.
“Balonlar ne kadar güzel değil mi?”
“Evet, güzel. Müziği kapat.”
Sohbet burada bitti. Pek konuşkan biri gibi gözükmüyordu.
Adamı sinirlendirmemek için kısık sesle çalan müziği kapattım
ve muhabbet girişimlerime devam ettim.
“Tokat'a çocukları mı ziyarete gidiyorsun?”
“Çocuklarım İstanbul'da. Beş çocuğum ve karımdan ayn ya­
şıyorum.”
“Nevşehir'e nereden geldin peki?”
“Adana'dan otostopla buraya geldim, tüm Türkiye'yi dolaşı­
yorum.”
Esrarengiz amca, AvrupalIların Interrailcileri gibi Türkiye'yi
dolaşmaya çıkmıştı ama yanında ne uyku tulumu, ne de bir sırt
çantası vardı. Öne eğilmiş zayıf bedenine gözümün ucuyla
bakınca üzüldüm. Günlerce yollarda ne yedi ne içti acaba?
Allah yardımcısı olsun diye düşünürken, aklıma koltuğun ke­
narında duran ekmek arası kahvaltılığım geldi.
“Aç mısın amca? Evden çıkmadan kendime bir şeyler hazır­
lamıştım. Birlikte yiyelim.”
“Olur.”
Amca mümkün olduğunca kısa cevaplar vermeye devam edi­
yordu. Ekmek boğazımda kalmasın diye marketten aldığım
ucuz meyveli sütlerden birini amcaya uzattım, itiraz etmeden
aldı. Nevaleleri yedikten sonra koltuğa sırtını yaslayıp etrafı

7
Korku Öyküleri

seyretmeye başladı. Ne zaman konuşacak diye beklerken ansı­


zın sözlerine başladı.
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun delikanlı?”
“Bilmiyorum amca.”
“Ben Allah'ın baş meleği, Allah'ın aslanıyım.”
Bu sözleri duyunca ister istemez ürperdim. 'Aha! Yine başı­
ma iş aldım. Keşke hanımın sözünü dinleyip otostopçuları al-
masaydım.' diye düşündüm. Çoğu şoföre, inşaatta çalışmak için
Erzurum'dan gelip çavuş tarafindan parası ödenmediği için
memleketine dönemediği yalanını kullanarak para kopartan
dolandıncılar denk gelirken bana Allah'ın baş meleği, aslanı
denk gelmişti.
Bir yandan da amcanın gerçek bir “Baş melek” olma ihtimali
üzerinde de duruyordum. Erken çocukluk dönemimizde bizlere
ısrarla seyrettirilen “Sır Kapısı” benzeri programlardaki sakallı
dedelere de benzemiyordu. İnsan kılığına girmiş Hızır Aleyhis-
selam olabilir miydi acaba? İyi ama Allah'ın baş meleğiyim
diyordu, Hızır olsa bile Hızır olduğunu söyleyecek miydi?
Benim bildiğim dört büyük melek vardı. İsrafil, Mikail, Ceb­
rail, Azrail. Bir de Rıdvan vardı. Onun da cennetin kapısında
görevli olduğunu hatırlıyordum, o kadar.
Yol kenarındaki tabeladan Kayseri'ye 50 kilometre kaldığını
gördükten sonra amcanın konuşmasındaki tuhaflığa aldırma-
maya çalıştım. Söylediklerine itiraz da etmedim.
“Benim ismim de İsrafil. İsrafil (a.s) 'ı tanır mısın?” diyerek
sohbeti devam ettirmeye çalıştım.

8
Korku Öyküler»

Bu konuşmamla amcaya iman ettiğimi belirttim. İsmimin


mesleğiyle olan ilgisinin altını çizerek samimiyet kurmaya
çalıştım. Amca beyazlaşmaya başlamış kaşlarını çatarken al­
nındaki çizgi sayısı daha belirgin hâl aldı.
“İsrafil'in bir görevi kalmadı artık. Allah'la konuştum, kıya­
met kopmayacak.”
Tövbe estağfurullah, iman ettik tamam ama amca iyice şirke
doğru depar atıyordu. Cevap verirken yüzünde en ufak tereddüt
ifadesi yoktu. Bakalım daha neler çıkacak düşüncesiyle Azrail
(a.s) konusunu açtım.
“Azrail (a.s) ile hiç görüştün mü peki?”
“Azrail'in de bir görevi kalmadı. Allah'la konuştum, artık in­
sanlar ölmeyecek.”
Bu son söylediği sözle kendisine olan saygımı da imanımı da
yitirdim. İtiraz etmek istiyordum ama bir yandan da ani tepki
verir, beni bıçaklar diye de korkuyordum. İster Sır Kapı­
sındaki sakallı dede olsun, ister başka bir mübarek olsun, artık
söylediklerine dayanamıyordum. Cesaretimi toplayıp gerçek
fikirlerimi belirtmeye başladım.
“İnsanlar ölmeyecek diyorsun ama daha dün Nevşehir'de altı
kişi öldü. Her gün selalar okunuyor. Baş melek olarak buna ne
diyorsun?”
Amcaya itiraz ediyordum fakat bir yandan da sinirlenip beni
bıçaklamasın diye “Baş melek” unvanını da eklemeyi ihmal
etmiyordum.
“Adana'da da her gün selalar okunuyordu. Bir gün bir cena­
zeye katıldım. Kimse yokken tabutun içine baktım, ceset yoktu.

9
Korku övkukri

Cenaze törenlerinde tabutların içi boş kalkıyor. İmamlarla şey­


tan bir oldu, birlikte çalışıyorlar.”
Bu cümlesinden sonra esrarengiz amca gözümdeki tüm mü­
barekliğini yitirmişti. Sohbet ilerlerken “Garipçe'ye Hoş Geldi­
niz” tabelası bana yolumuzun az kaldığım hatırlattı. Tüm kor­
kularıma rağmen yol bitmeden bu esrarengiz amcayla sohbeti
ilerletme isteğim artıyordu. “İmamlarla şeytanlar bir oldu.”
demişti. Demek ki şeytanla da iletişimi olmuştu. En iyisi bunu
kendisine sormak diye düşündüm.
“Allah'ın baş meleği olarak şeytanla hiç görüştün mü amca?”
“Şeytanla iki kez sesli olarak görüştüm. Birisi Üsküdar, diğe­
ri Kadıköy'de. İki görüşmemizde de onu öldürdüm. Her öldür­
düğümde o tekrar dirildi ve insan suretinde karşıma çıktı.”
Esrarengiz amcanın şeytan yorumundan sonra kendisinin baş
meleklik görevini tekrar gündeme getirmeye karar verdim.
“Allah'ın baş melekliği sana nasıl bildirildi peki?”
“Allah bana sözlü olarak iletti, ‘Sen artık benim baş mele­
ğim, aslanımsın.’ dedi.”
“Baş meleğim diyorsun ama insani ihtiyaçlara sahipsin. Bi­
raz önce benim nevaleyi yerken meyveli sütü içtin. Gerçek
meleklerin yemek içmek gibi insani ihtiyaçları olmaz.”
“Ben insan suretinde meleğim. İnsani ihtiyaçlarım olabilir.”
Ne sorsam kendince mantıklı bir cevap veriyordu. Konuştuk­
ça esrarengiz amcanın mübarek bir şahıs olmadığını anlamış­
tım. Psikolojik sorunlan olabilirdi. Belki hafızasını kaybetmiş­
ti, şizofren de olabilirdi. Ben bu ihtimalleri düşünürken amca
bir yandan konuşmaya devam ediyordu.

10
Korku öyküleri

“Benim iki karım daha var, biri Mısır'da. Onunla kavuşma­


mıza şeytan engel oluyor.”
“Diğeri kim?”
“Angelina Jolie, tanır mısın?”
“Duydum. Yabancı, ünlü biri galiba.”
“İşte o benim ikinci kanm.”
Amcanın hayal gücüne hayran kalmamak elde değildi. Hayal
de olsa kendine güzel eşler seçmişti. Amca konuşurken bir
yandan da ona nasıl yardımcı olabileceğimi düşünüyordum.
Karakola götürsem, gideceğim yere geç kalacaktım. Amca bu
zihinle hatırlamadığı suçlar da işlemiş olabilirdi. Belki cinayet
bile işlemiştir. Götüren kişi ben olduğuma göre, bıçaklayıp
Kızılırmak kenarına gömdüğü cesedi taşımasına yardım ettiğim
de düşünülebilirdi. Yok yok, en iyisi otogarın önüne bırakmak­
tı. Otogara bıraktıktan sonra bilileri tarafindan öldürülürse ne
olacaktı peki? En son mobese kameralarında çekilen fotoğraf­
larda mavi bir otomobilin ön koltuğunda birlikte pozumuzu
gören emniyet mensuplan bu sefer de bu adamın ölümünden
beni sorumlu tutabilirlerdi. Benim yanımdayken sağlıklıydı,
ben bir şey yapmadım desem de nasıl ispat edebilirdim ki? En
iyisi birlikte bir özçekim yapmaktı. Kayseri girişinde şehir
nüfusunu ve rakımını gösteren tabelaya yaklaştığımızda yolun
kenannda durdum. Aklımdaki bu ihtimalleri amcaya yansıtma­
dan teklifimi sundum.
“Senin gibi mübarek bir insanla tanıştığım için çok mutlu ol­
dum. Arkadaşlanma baş melekle tanıştım desem kimse inan­
maz. Seninle fotoğraf çekilebilir miyiz? Arkadaşlanma gös­
termek istiyorum.”

ıı
Korku Öyküleri

“Tabii ki olur.” dedi.


Tabelanın önünde fotoğrafını çektikten sonra amcadan araba­
nın önünde de poz vermesini istedim. O gülümserken plaka
görünecek şekilde birkaç fotoğraf çektim. Bu fotoğraflar olur
da ben bıraktıktan sonra ölürse kendimi sağlama almak içindi.
Böyle bir şey olması durumunda emniyete fotoğrafları gösterip
“Ben bıraktığımda sağlıklıydı.” diyecektim. Fotoğraf çektikten
sonra tekrar arabaya binip yolumuza devam ettik. Otogara yak­
laşırken amca konuşmaya devam ediyordu.
“Şeytan bana söylemişti, V... grubu o 2017 model araçları
Türkiye'ye göndermeden önce detaylı incelenmeliydi. Hepsinin
beyninde arıza var. Görürsün bak kırk bin araç geri çağrılacak.”
“Otogara geldik amca. Seni ışıklan geçince indireyim.”
“Tamam, olur, indir.”
Işıklan geçtikten sonra müsait bir yerde amcayı indirdim.
Yolda arkasına bakarak yürümeye devam etti. Bir süre dikiz
aynasından esrarengiz misafirimi seyrettim. Seyrederken de
vicdan azabı çekiyordum. Keşke karakola bıraksaydım diye
düşünürken polisi arama fikri aklıma geldi. 155'i arayıp bırak­
tığım yeri, amcadan laf arasında aldığım ad, soyad ve aile bilgi­
leriyle ilgili detaylan ilettim.
Telefondaki memur, kayıp başvurusu bulunanlar arasında o
isimde birinin olmadığını söyledi. Amcanın verdiği bilgiler de
dini bilgileri gibi hatalıydı.
Elimde fotoğrafinm olduğunu söylediğimi işiten memur, fo­
toğrafı, verdiği numaraya gönderebileceğimi hatırlatarak bırak­
tığım yere bakacaklannı söyledi. Esrarengiz amcanın fotoğra-

12

1
Korku öyküleri

fini emniyete gönderdikten sonra vicdanım biraz olsun rahatla­


dı. İçimden, “Umarım onu bulup ailesine teslim etmişlerdir.”
diye dua ettim.
Kayseri'deki işimi bitirip eve döndükten sonra hanıma bu es­
rarengiz olaydan bahsettim. Cevabı beni hiç şaşırtmamıştı. “Bir
gün başına bir iş alacaksın, yolda her bulduğunu arabana al­
ma!” diye söylendi. Ben de “Söz, son model bir arabam olursa
kimseyi almam.” diyerek karşılık verdim.
Bu olaydan birkaç ay sonra telefonum tamir edilemeyecek
şekilde arızalandı. Neyse ki amcayla çektirdiğim fotoğrafı ta­
mamen yitirmemiştim. Her ihtimale karşı telefonumdaki tüm
verileri bilgisayarıma yedeklediğimi hatırlayıp sevindim. He­
yecanla bilgisayarı açıp fotoğraflara son kez baktım. Amcanın
gözlerini dikkatle incelerken birden ekran karardı. Tüm dene­
melerime rağmen bilgisayarım bir daha açıldı. Anzayı gider­
meleri için bilgisayarımı servise bıraktım.
Servis görevlisi birkaç gün sonra aradı. Ana kart yandığı için
yeni bir ana kart taktığını, tüm verileri kaybettiğini söyledi.
Amcaya dair tüm kayıtlan art arda kaybetmeme bir türlü anlam
veremedim. O günden sonra bu olay her aklıma geldiğinde
acaba böyle bir amca var mı diye kendi kendime şüpheye dü­
şüyor, aklımı yitirecek gibi oluyorum. Yoksa “Allah'ın baş
meleği” olduğunu iddia eden o amca, benim düşlerimde büyüt­
tüğüm tuhaf bir sanndan mı ibaret?

13
Korku Öykülen

MEZAR HIRSIZI

YILLAR önce mezarlıklarda hırsızlık yapan bir adam vardı.


Yeni açılan mezarları takip eder, cenaze namazlarının kılın­
dığı günün akşamında eline kazma küreği alır, mezarlığın
yolunu tutardı. Bu adam geçimini ölülerin altın dişlerinden
sağlardı. Bu iş sayesinde epey para biriktirmişti.
Genç bir kızın vefat ettiği haberi kasabanın hoparlöründen
anons edildiğinde, mezar hırsızı adam “Bu son olacak. Bun­
dan sonra mezar hırsızlığını tamamen bırakıp tövbe edece­
ğim.” diye kendi kendine söz verdi.
Genç kızın cenazesi ertesi gün ikindi namazına müteakip
kılınan cenaze namazının ardından defnedilmek üzere kasa­
banın bir kilometre dışındaki mezarlığa götürülmüştü. Genç
kızın cenazesi defnedilirken annesi gözyaşlarına hâkim ola­
mıyordu. Mezar hırsızı adam da onları geriden gizli gizli
takip ediyordu. Kalabalık, genç kızın ailesine başsağlığı
diledikten sonra mezarlıktan ayrıldı. Genç kızın annesi son

14
Korku öyküleri

duasını etti. Kızının toprağını suladı ve yarım saat sonra


mezarlıktan ayrıldı.
Güneş batmak üzereydi. Mezar hırsızı adam işe koyulmak
için vaktin gece olmasını bekledi. Eve gidip iş kıyafetlerini
giydi. Eline kazma küreği alıp mezarlığın yolunu tuttu. Me­
zarlık bekçisi her zamanki gibi derin bir uykuya dalmıştı.
Kulübenin camından içeriyi kontrol eden adam, bekçinin
uyuduğundan emin olduktan sonra mezarlığın duvarından
atlayıp genç kızın mezarına ulaştı.
Sessizce mezarı kazmaya başladı. Beyaz kefeni gördükten
sonra kazma küreği kenara bıraktı. Eliyle kefenin üzerindeki
toprağı temizledi. Yanında getirdiği bıçakla kefeni yukarı­
dan aşağıya doğru kesti. Genç kızın cansız bedenini kefen­
den çıkardı. Yaptığı ilk iş genç kızın dişlerine bakmaktı. İki
eliyle genç kızın ağzını ayırıp el fenerini tuttuğunda hayal
kırıklığına uğradı. Genç kızın ağzında altın diş yoktu.
Kızın kafasını toprağa doğru hafifçe bıraktığında bir şıkırtı
sesi duydu. Sesin nereden geldiğini anlamak için el fenerini
kızın vücudunda gezdirdi. Dikkatli baktığında genç kızın
kollarındaki bileziklerle birlikte gömüldüğünü anladı. Son
işinde iyi bir sermaye elde edeceği için yüzü güldü.
El fenerini ağzıyla tutup kızın sağ kolundaki bilezikleri çı­
karmaya çalıştı. Zorluyor, zorluyor bir türlü olmuyordu. Ne
kadar uğraşsa da bilezikleri çıkaramıyordu. Sanki genç kız
bileziklerini vermek istemiyordu. Hem bu bileziklerin genç
kızın kollarında ne işi vardı? Büyük ihtimalle, genç kızın
son isteği bilezikleriyle gömülmek olabilirdi.
Adam ne kadar uğraştıysa da kızın kolundaki bilezikleri
çıkaramadı. En son çare olarak çantasındaki baltaya sarıldı.

15
Korku Öyküleri

Kızın sağ kolunu bir taşın üstüne koydu. Baltayı indirmesiy­


le kızın eli kolundan ayrıldı. Bilezikler kanlar içerisinde yere
düştü. Adam, kanlı bilezikleri yanında getirdiği torbaya attı.
Genç kızın kesik elini cansız bedenle birlikte kefenin içine
koydu. Kefeni özenle kapattıktan sonra cenazeyi çıkardığı
yere dikkatle yerleştirdi. Kürekle üstüne toprak attı. Mezarı
eski hâline getirdikten sonra mezarlıktan ayrıldı. Bu olaylar
gerçekleşirken mezarlığın bekçisi hâlâ uyuyordu.
Ertesi gün adamın yaptığı ilk iş bilezikleri bir kuyumcuda
bozdurmak oldu. Şimdiye kadar mezar hırsızlığından elde
ettiği para hatırı sayılır bir miktara ulaşmıştı. Bu bileziklerin
de parasını katarsa ticari bir taksi alabilirdi. Öyle de yaptı.
Artık kendi işinin patronuydu, mezar hırsızlığına son ver­
mişti. Geçimini direksiyon sallayarak sağlıyordu.
Yıllar yıllan kovaladı. Bu adamın yolu bir akşam eskiden
yaşadığı kasabaya düştü. Yolcusunu bıraktıktan sonra kes­
tirme olduğu için kasabanın mezarlığının yanındaki yoldan
ilerliyordu. Mezarlığın yanından geçerken eski günleri aklı­
na geldi. Kirli geçmişini düşünürken yolun kenarında beyaz
kıyafetli genç bir kızın durduğunu fark etti. Genç kız belli ki
otostop çekiyordu. Onu görünce hızını yavaşlattı. Tam yanı­
na varınca durdu. Genç kızla konuşmak için aracın sağ ön
camını açtı.
“İyi akşamlar kızım, yolculuk nereye?”
Genç kız hiç konuşmuyor, taksicinin yüzüne donuk bir şe­
kilde bakıyordu. Kızdan cevap gelmeyince adam sorusunu
tekrarladı.
“Bu saatlerde buralar çok güvenli olmaz. Bu civarda mı
oturuyorsun, evin nerede?”

16
Korku Öykülen

Kız, bir süre daha sessiz kaldıktan sonra başıyla ilerideki


kasabayı işaret etti. Boğuk bir sesle:
“Evim kasabanın girişinde.” dedi.
Taksici, bu esrarengiz kızın davranışlarına anlam vereme­
mişti. Yine de ona yardım etmeye karar verdi. Eliyle araba­
sının arka koltuğunu göstererek:
“Arabaya bin. Seni evine bırakayım.” dedi.
Genç kız, ağır adımlarla arka kapıya doğru ilerledi. Kapıyı
açıp arka koltuğa oturdu. Taksici, dikiz aynasından baktı­
ğında kızı tam karşısında görüyordu. Kızın sessiz hâli onu
ürkütüyordu. Uzun yıllar bu kasabada yaşamış olmasına
rağmen kızı hatırlayamamıştı. Onu tanımak için sohbet et­
mek istedi.
“Kimin kızısın? Gecenin bu saatinde mezarlığın yanında
ne işin var?”
“Kasabanın girişindeki ilk evime gitmek için otostop çeki­
yorum.”
“Peki, bu saatte buralarda ne işin vardı?”
li T)
• • •

Anlaşılan kız konuşmayı pek sevmiyordu.


Adam bu sessiz kızın gizemini çözmeye çalışıyor fakat her
defasında başarısız oluyordu. Dikiz aynasından kızı incele­
meye başladı. Kızın yüzü ölü gibi bembeyazdı. Uzun siyah
saçları bakımsız görünüyordu. Beyaz kıyafetinin üstünde
çamur lekeleri vardı.
Adam, birden müthiş bir ayrıntıyı fark etti. Gözlerine ina­
namadı.

17
korku Öyküleri

Kollarını incelediğinde genç kızın sağ elinin olmadığını


fark etti. Kızın sağ bileğinden kanlar akıyordu. Bunu daha
önce nasıl fark edemediğini anlayamadı. Taksici ne yapaca­
ğını şaşırmıştı.
“Aman Allah'ım, bileğinden kanlar akıyor. Sağ elin nere­
de?" diye haykırdı.
Kız yine cevap vermiyor, öfkeli gözlerle taksiciye bakı­
yordu. Taksici, kızın bakışlarını gördüğünde korkmaya baş­
ladı.
“Sana ne oldu kızım, kolunu kim kesti?”
Genç kız, oturduğu yerden aniden ayağa kalktı. Sol eliyle
taksicinin omzundan tuttu. Kesik olan sağ kolunu adama
doğru tutarak, “Sen kestin!" diye bağırdı.
Adam o an ne olduğunu anladı. Aracına aldığı kız, yıllar
önce bilezikleri için kolunu kestiği genç kızdı. Yaptıklarının
pişmanlığıyla birlikte korkusu daha çok arttı. Kalbi sıkıştı,
nefesi daraldı. Direksiyon hâkimiyetini kaybedip yoldan
çıktı. Uçurumdan aşağı yuvarlandı. Adamın taksiye sıkışıp
ezilmiş cesedini ertesi gün köylüler buldu. Araçta başka
kimse yoktu.
Jandarmaya haber verildi. Araç uçurumdan çıkarıldı.
Adamın cansız bedeni ertesi gün ikindi namazına müteakip
kılınan cenaze namazının ardından kasabanın mezarlığına
defnedildi. O genç kızın hemen yanına...

18
Korku Öyküleri

MEZARDAN GELEN SES

GAZETECİLİK mesleğinde seni en çok ne etkiledi diye


sorarsanız “Dört kişilik o ailenin içinde bulunduğu yangın
haberi.” derim. Akşamüzeriydi. Telsiz anonslarını dinliyor­
dum. Çarşı merkezinde bir mahallede yangın olduğu ihbarı
geldi. Aracıma atlayıp itfaiyeden önce olay yerine vardım.
Kameramı çıkardım. Önce dış çekim yaptım. Birkaç dakika
sonra itfaiye ekipleri gelmişti. Vakit kaybetmeden yangına
müdahale ettiler. Yangını söndürmeyi başarmışlardı ama
içeridekiler için çok geçti. Evde bulunan anne, baba, biri kız
biri erkek çocuk olmak üzere toplamda dört kişi dumandan
zehirlenerek hayatım kaybetmişti. Dördünün cansız bedeni
cenaze aracıyla morga götürülürken yaptığım bu mesleği
sorgulamaya başladım.
Komşulardan öğrendiğime göre ailenin kimsesi yokmuş.
Cenazeleri sonraki gün öğle namazına müteakip kaldırıla­
cakmış. Önemli bir işim olmadığı için cenaze namazlarına
katıldım. Mezarlığa kadar gidip kürekle mezarlarına toprak

19
Korku Öyküleri

attım. Dördünün de cenazesini yan yana defnetmiştik. İnsan­


lık vazifemi yaptığım için kendimi huzurlu hissediyordum.
Cenaze defin işleminin ardından çarşıda biraz oyalandım.
Akşam olunca da eve gidip yattım. Sabah olduğunda kapının
çalmasıyla uyandım. Kapıyı açtım.
Yaşlı bir teyzeydi, cenazede görmüştüm.
“Hayırlı sabahlar oğlum. Dün bizim komşuyu defnettik
ama mezar bekçisi az önce geldi. Bizim komşuların mezar­
larından gece acayip sesler geliyormuş.” dedi heyecanlı bir
sesle.
“Allah Allah, hayrola inşallah.” dedim.
Durum ilginçti. Haber niteliği de taşıdığı için ilgimi çek­
mişti. Üstümü giyip teyzeyle birlikte mezarlığa gittim. Me­
zarları inceledik. Mezarlarda herhangi bir bozulma yoktu.
Toprak dün attığımız gibi duruyordu. Teyzeyle birbirimize
bakıyorduk. Teyzenin endişelenmesini de istemiyordum.
“En iyisi sen evine git teyzeciğim. Ben bu geceyi mezarla­
rın başında geçiririm. Bu vesileyle tam olarak ne olduğunu
anlamış oluruz.” dedim.
Teyze bu önerimi onayladı:
“Tamam yavrum. Allah kolaylık versin. Aman abdestsiz
dolaşma. Üşüdükçe de bekçinin kulübesine girip ısın, e mi!”
“Tamam teyzeciğim.”
Teyze ağır adımlarla mezarlıktan uzaklaştı. Giderken de
sık sık arkasını dönüp bana baktı.
Evden çıkarken kahvaltı bile yapmamıştım. Çarşıya gidip
poğaça, simit aldım. Gazetenin bürosuna gidip çay eşliğinde

20
Korku öyküleri

kahvaltımı yaptım. O gün sıradan bir gündü. Resmi ziyaret,


açılış haberlerinin haricinde önemli bir olay olmamıştı.
Akşam olunca eve gidip sıkı bir akşam yemeği yedim. Üs­
tümü de kalınca giydim. Tüm geceyi mezarlıkta geçireceğim
için hasta olmamam gerekiyordu. El fenerimi de iç cebime
koyup yola koyuldum.
Mezarlığın girişinde bekçi önümü kesti.
“Hayrola gasteci! Nereye böyle akşam akşam?”
“Sorma amca. Yangında vefat eden ailenin mezarından
sesler geliyormuş. İşin aslını öğrenmek için iznin olursa bu
geceyi mezarlıkta geçireceğim.”
“Doğru ya. Sesleri kulaklarımla duydum oğlum. Tabii, bu­
yur geç. Kamaranla da çek ki herkes görsün, işitsin.”
“Tamam amca. Üşürsem yanına uğrar, bir bardak çayını
içerim/'
“Tabii ki oğlum, her zaman gel. Beklerim.”
Bekçinin meraklı bakışları arasında ailenin mezarlarının
başına ulaştım. Yerde bir taş bulup oturdum. Saat gecenin
on ikisiydi. Henüz bir ses, bir kıpırtı yoktu. Vakit geçirmek
için cep telefonumu açtım. Sosyal medyada dolaşırken de­
rinden gelen boğuk iki ses işittim. Birileri tartışıyor olmalıy­
dı. Telefonu kapattım. El fenerini açtım, etrafı kontrol etti­
ğimde kimseyi göremedim.
Bir süre sessizce bekledim. Ayağımın altından bir şeyler
kıpırdıyordu. Sanki yerin altından bir şeyler hareket ediyor­
du. Çok korkmuştum. Koşarak bekçi kulübesine gittim.

21
Korku öyküleri

Olanları bekçiye anlattım. Bekçi derin derin düşündükten


sonra:
“Acaba mezar mı çöktü? Kürekçiler yarın geldiğinde me­
zarları açtırıp baktırayım.” dedi.
O geceyi bekçinin kulübesinde geçirdim. Sabah olduğunda
bekçinin kürekçiler diye tarif ettiği mezar kazıcılar geldi.
İmamla birlikte ailenin mezarına gittik. Sırasıyla önce anne­
nin, sonra babanın, sonra erkek çocuğun daha sonra da kız
çocuğun mezarlarını açtılar.
O an gördüklerime inanamadım. Cenazeler bir gün önce
defnettiğimiz yerde değildi. Kız çocuğunun olması gereken
yerde anne, annenin olması gereken yerde de kız çocuğu
yatıyordu. Çocuklar anne ve babalarının tam ortasındaydı.
Oysa dün akşam böyle defnetmemiştik.
Bu duruma çok şaşırmıştık. Hep birlikte meraklı gözlerle
imama baktık. Ne yapmamız gerektiğini bilmiyorduk. İmam
efendi cenazeleri bu hâliyle bırakmamızı, mezar taşlarının
yerlerini değiştirmemizi söyledi. Öyle de yaptık. Bu olaylar
olurken fotoğraf ya da video çekmek aklımın ucundan bile
geçmedi. Haber sevdasını da unutmuştum.
Birkaç gün sonra bekçiyi ziyaret ettim. Mezarlardan ses
gelip gelmediğini sordum. O günden sonra hiç ses gelme­
miş. Duyduğum o sesler, meğerse ailenin yer kavgasıymış.
Korka Öyküleri

OTOSTOPÇU KIZ

HER GÜN olduğu gibi yorgun bir gün geçirmiştim. Mesai­


nin bitmesiyle birlikte eve gitmek için aracıma bindim.
Evim, iş yerime yaklaşık yirmi kilometre mesafedeydi. Çev­
re yolunu geçtikten sonra şehir merkezi tabelasını görünce
sağa döndüm. Eve varana kadar güneş çoktan batmıştı. Ma­
halledeki okulun önünden geçerken kırmızı ışık yandı, dur­
dum. Bu kırmızı ışık öğrencilerin güvenli bir şekilde karşıya
geçmesi için konulmuştu fakat gecenin bu saatinde hiç kim­
seye bir faydası yoktu. Benim gibi sürücülerin vaktini çal­
maktan başka bir işe yaramıyordu. Okulun önündeki ışığın
yeşil yanmasıyla yoluma devam ettim. Ağaçlık bir alandan
geçerken yolun kenarında, üzerinde okul üniforması olan
genç bir kızın otostop çektiğini gördüm. Benim de bir kızım
vardı. Kız çocuğunun bu saatte böyle ıssız bir yerde bekle­
mesi güvenli değildi. Kızın yanında durdum.
“Merhaba küçük hanım. Nereye gidiyorsun?"

23
Korku Öykülen

“Evim buraya çok yakın. Şu ilerideki fabrikanın arka so­


kağında oturuyorum. Rica etsem beni evime kadar bırakır
mısınız? Bu iyiliğinizi ömür boyu unutmam."
“Tabii ki bırakırım kızım. Atla arabaya.”
Kız arka koltuğa oturdu. Yolumun üstü olmamasına rağ­
men arabayı onun tarif ettiği yere doğru sürdüm. İlerlerken
de kıza güven vermek için sohbet etmek istedim.
“Bu saatte buralarda ne işin var?”
“Okuldan çıktığımda hava tam kararmamıştı. Eve yürüye­
rek giderim diye düşündüm fakat tam bu ağaçlık alana gel­
diğimde karanlık oldu ve çok korktum.”
“Benim de bir kızım var, korkma. Seni sağ salim evine bı­
rakacağım.”
Sohbetimiz kızı biraz olsun rahatlatmıştı. Kısa bir süre
sonra kızın tarif ettiği yere gelmiştik. Sokağa girdiğimde
“İşte geldik küçük hanım.” diyerek arka koltuğa döndüm.
Ama arkada hiç kimse yoktu. Gözlerime inanamadım. Hare­
ket hâlindeyken kız arabadan inmeye mi çalıştı diye kork­
maya başlamıştım. Arabayı durdurup indim. Yola baktığım­
da hiç kimseyi göremedim. Kızın tarif ettiği evin tam önün­
deydim fakat kız ortalıkta görünmüyordu. Cesaretimi topla­
yıp eve doğru ilerledim. Kapıyı çaldım. Kapıyı beyaz saçlı,
çok yorgun görünen yaşlı bir kadın açtı.
“Selamünaleyküm teyzeciğim. Hayırlı akşamlar.”
“Hayırlı akşamlar oğlum. Buyur.”
“Kusura bakma, akşam akşam sizi rahatsız ediyorum. Oku­
lun o taraftaki ağaçlık alanda öğrenci bir kız otostop çeki­

24
Korku (>vkııkrı

yordu. Evinin burası olduğunu söyledi. Aracıma aldım. Tam


buraya geldiğimizde...”
Yaşlı kadın, sözlerimi tamamlamamı bile beklemeden he­
men araya girdi. “Biliyorum, biliyorum. Sonra da ortadan
kayboldu değil mi? Bu başımıza ilk defa gelmiyor. Her cu­
ma akşamı aynı şey olur oğlum.”
Bu tuhaf açıklama beni şaşırtmıştı. Epeyce korkmaya baş­
lamıştım. “İyi ama bu nasıl olur? Allah aşkına şu durumu
bana bir anlat.” dedim. Yaşlı teyze eve buyur ederek biraz
soluklanmamı istedi. Ayakkabımı çıkarıp salona geçtim.
Gösterdiği koltuğa oturdum. Mutfağa gidip bana bir bardak
su getirdi. Suyu içtikten sonra eşyalara göz gezdirdim. Yaşlı
kadıncağız anlatmaya başladı: “O gördüğün, benim yıllar
önce kaybettiğim kızımdı. Bir cuma akşamı dersleri bitince
okuldan eve yürüyerek gelmek istemiş. Gördüğün o ağaçlı­
ğın önünde karşıdan karşıya geçerken bir kamyonun altında
kalıp hayatını kaybetti. O günden sonra güzel kızım her cu­
ma akşamı evine gelmek için o ağaçlığın önünde otostop
çekiyor ama bir türlü evine ulaşamıyor. Tam evinin önüne
ulaştığında ortadan kayboluyor.”
“Anladım teyzeciğim. Başınız sağ olsun. Allah rahmet ey­
lesin. Bu üzücü olayı hatırlatıp sizi üzmek istememiştim.
Müsaadenizle ben kalkayım."
“Güle güle git oğlum.”
Salondan dış kapıya doğru ilerlerken sehpanın üstündeki
fotoğraf gözüme çarptı. Fotoğraftaki kız, yolda arabama
aldığım kızın aynısıydı. Üzerinde de okul üniforması vardı.
Korku l^ykııkrı

OKULDAKİ SIR

GENÇ öğretmen, köy okuluna ataması yapılır yapılmaz


anne ve babasından helallik alıp yola çıkmıştı. İlçe otogarın­
da onu muhtar karşıladı. Muhtarla birlikte minibüse binip
köye ulaştılar. Akşam yemeğini yedikten sonra demli bir çay
içtiler. Kısa bir hoş sohbetten sonra öğretmen için yer yatağı
serildi. Öğretmen, yastığa başını koyar koymaz uykuya dal­
dı. Sabah horoz sesleriyle uyandı. Elini yüzünü yıkadıktan
sonra kahvaltı yaptılar. Kahvaltının ardından muhtarla bir­
likte köyü dolaştılar. Küçük ve şirin bir köydü. Bir tepenin
yamacına kurulmuş yirmi haneden oluşan köy, öğretmenin
ilk görev yeriydi. Köylüler ve çocuklar, daha önce birkaç
öğretmen görmüşlerdi. Burası öğretmenin hayata ilk adımını
attığı, ilk parasını kazanacağı, kendi ayakları üzerinde dura­
cağı bir yerdi.
Köy kahvesinde köylülerle tanıştıktan sonra kalacağı loj­
mana gittiler. Lojman, iki oda ve bir mutfaktan oluşuyordu.
İçerisinde yatak, masa, iskemle ve halı vardı. Bu eşyalar
şimdilik onun için yeterliydi. Öğretmen ilçeden getirmiş

26
Kot ku Öyküleri

olduğu yiyecekleri mutfağa gelişigüzel bıraktı. Daha sonra


lojmanın yüz metre ilerisindeki okula doğru yürüdüler.
Tek derslikten oluşan okulun büyük bir bahçesi vardı.
Okulun tuvaleti dışarıdaydı. Muhtar, bir isteği olursa haber
vermesini söyleyip gitti. Öğretmen, okulu bir süre inceledik­
ten sonra lojmana dönüp temizlik yaptı. Muhtarın verdiği
malzemelerden bir güzel yemek yapıp yedi. Yemekten sonra
kendisine tavşankanı bir çay demledi. Çayını içerken pence­
resinin tam karşısındaki okulu seyrediyordu.
Köyü ilk günden sevmişti. Kendi hâlinde insanların yaşa­
dığı sessiz, sakin bir köydü. Köye henüz elektrik gelmemiş­
ti. Akşam oldu mu odasını gaz lambasıyla aydınlatıyordu.
Akşamlan ona küçük pilli radyosu arkadaşlık ediyordu.
Radyo dinlemekten sıkıldığında kitabını açıp okuyor, zaman
geçiriyordu. Bugün çok yorulmuştu. Kitap okumaya ara
verip kendisini yatağa bıraktı. Yastığa başını koyar koymaz
uykuya daldı. Nedense birkaç saat sonra uyandı. Uyandığın­
da her taraf kapkaranlıktı. Lambanın gazı bitmiş olmalıydı.
Camdan dışan baktığında tüm köyün karanlıklar içinde ol­
duğu gördü. Okulun göründüğü pencereye baktığında çok
korktu. Okulun içinde bir ışık yanıyordu. Kol saatine baktı.
Saat gecenin üçüydü. Bu saatte okulda kim olabilirdi?
Merakına yenik düşüp üstüne kalın bir şeyler giydi. El fe­
nerini de alıp dışan çıktı. Dışanda hava buz gibiydi. Fenerin
ışığında okula kadar ulaştı. Okulun kapısı kilitliydi. Arka
tarafa dolandı. Pencerelere altından eğilerek geçti. Başını
yavaşça yukarı kaldırıp içeriyi kontrol etti. İçeride kimseler
görünmüyordu. Öğretmen masasında çok eski bir kandil
yanıyordu. Camların açık olup olmadığını anlamak için eliy­

27
Kodu ûduılen

le itti. Camlar kapalıydı. İçeriye camlardan girilmediyse o


kandil nasıl yanıyordu? Ya da içerideki her kimse, sınıfa
nasıl girmişti? El feneriyle içeriyi kontrol ettiği sırada birden
bir gölge belirdi. Öğretmen gölgeyi görür görmez olduğu
yere çöktü. İçeriden sesler geliyordu. Gölge, sesle birlikte
cama doğru yaklaşıyordu. Öğretmen çok korkmuştu. Gözle­
rini kapatıp öylece bekledi. Kısa bir süre sonra cesaretini
topladı. Gözlerini açıp ayağa kalktı. El fenerini içeriye tutup
neler olduğunu öğrenmeye çalıştı. İçeride kimse yoktu.
İçeriyi kontrol ederken öğretmen masasının üstündeki be­
yaz örtü dikkatini çekti. Örtü kirli ve yırtılmış gibi görünü­
yordu. Kafasını cama yaklaştırıp kandil ışığına dikkatle ba­
karken birden bir şey yükselerek tam karşısına dikildi. Par­
lak bir çift göz ona bakıyordu. Korkudan tir tir titredi. Ken­
dini biraz geriye attı. Nur yüzlü, yaşlı bir ihtiyar ona bakı­
yordu. Zayıf bir bedeni vardı. Üstündeki haki, yırtık pırtık
yeşil kıyafet, askeri üniformaya benziyordu. Öğretmen ve
ihtiyar kısa bir süre bakıştılar.
Öğretmen daha fazla dayanamayıp lojmana doğru koştu.
Kapıyı sımsıkı kilitleyip kendisini yatağa bıraktı. Güneş
doğana kadar korkudan gözüne uyku girmedi. Sabah olunca
okula gitti. Kapıyı kontrol ettiğinde kilitliydi. Anahtarlarla
kapıyı açıp içeri girdi. Sınıfa girdiğinde akşam yaşadıkları
gözünün önünden geçti. Sınıf çok soğuktu. Çocuklar gelme­
den sobayı yakmahydı. Kömürlüğe gidip baksa iyi olurdu.
Kömürlüğün kapısını açtı. Gözünün karanlığa alışması için
kısa bir süre bekledi. Kömür ve odunların yerini ararken
yerde duran bir çuvalı fark etti. Çuvalın ağzını açıp içine
baktı. Çuvalın içinde kâğıtlarla dolu bir sürü dosya vardı.

28
Korku Öyküleri

Çuvalın içindeki evrakların ne olduğunu merak etmişti.


Muhtemelen kendisinden önceki öğretmenlerin bıraktığı
tarihi geçmiş evraklardı.
Dosyalan tek tek açıp inceledi. Tahmin ettiği gibi ondan
önce köy okulunda görev yapan meslektaşlarının ders notla­
rının, eski kayıtlarının yazılı olduğu evraklardı. Çuvalın en
dibine ulaştığında kırmızı bir dosya dikkatini çekti. Dosya­
nın üstünde bir şey yazmıyordu. Dosyayı açıp incelemeye
başladı. Dosyada okulun ilk açıldığı döneme ait fotoğraflar
ve detaylı bilgiler vardı. Sayfaları tek tek inceledi. Son say­
faya geldiğinde bir fotoğrafla karşılaştı. Fotoğrafa baktığın­
da şok oldu. Fotoğraftaki adam, dün gece karşısına çıkan
ihtiyara çok benziyordu. Gördüğü simsiyah gözleri unutması
mümkün değildi. O sırada kömürlüğe inen bir ayak sesi
duydu. Gelen muhtardı. Elinde öğretmene kahvaltı için ge­
tirdiği sıcak bir ekmekle kömürlüğe inmişti. Öğretmeni gö­
rünce “Hayrola öğretmen. Lojmana baktım yoktun. Sabahın
bu saatinde okulda ne işin var?” diye sordu.
Dosya hâlâ öğretmenin elindeydi. Dosyadaki fotoğrafı
muhtara uzattı. “Bu fotoğraftaki kim?” diye sordu. Muhtar
fotoğrafı inceledi. “O bizim köyden birisi. Vakti zamanında
Kıbrıs savaşına gitti. Bir daha da geri dönmedi. Şehit olmuş
ve Kıbrıs'a defnedilmiş.” diye cevap verdi.
Öğretmen, fotoğraftaki adamı dün gece gördüğünü muhta­
ra söylemedi. Artık okuldaki gizli misafirin kim olduğunu
biliyordu. Geceleri okulun ışıklarının yandığını gördüğünde
de hiç korkmuyordu.
Korku öykülen

EVDEKİ YABANCI

LİSE son sınıfa geçmiştim. Bir yandan okula gidiyor bir


yandan da üniversite sınavına hazırlanıyordum. Okul biter
bitmez etüt merkezinde özel dersler alıyordum. Sınav stresi
beni çok yormuştu.
O gün etüt merkezinden çıkar çıkmaz vakit kaybetmeden
eve gelmiştim. Babam işten erken gelmiş, o yorgunlukla
kanepede uyuyakalmıştı. Ben de mutfağa geçip dünden ka­
lan yemekleri ısıttım. Masaya yemekleri koyduktan sonra
babamı uyandırmak için salona gittim. İş yerinde çok yo­
rulmuş olmalı ki ne kadar seslendiysem uyanmadı. Ben de
çaresiz yemeğimi tek başına yedim.
Yemekten sonra tam duşa girecektim ki kapı çaldı. Kapıyı
açtım, gelen annemdi. Saat yediye geliyordu. İstanbul trafi­
ğini de hesaba katarsak normalde akşam dokuzdan önce
evde olmazdı.

30
Korku Öykülen

“Hoş geldin anne. Hayırdır, bugün erkencisin?” diye sor­


dum.
Annem de gülümseyerek “Sorma kızım, bugün başım çok
ağrıyordu. İşten izin alıp erken çıktım.” dedi.
Bu duruma fazla kafa yormadım. Annem mutfağa gitti.
Ben de vakit kaybetmeden duşa girdim. Duş aldıktan sonra
kıyafetlerimi giyerken mutfaktan köpek hırlaması gibi tuhaf
sesler geldi.
“Anne!” diye seslendim ama cevap gelmedi. Üstümü giyip
banyodan çıktığım sırada evimizin kapısı kapandı. Mutfağa
baktığımda annemi göremedim. Belki diğer odalardadır diye
tüm evi kontrol ettim fakat annem hiçbir yerde yoktu. Sa­
londa babama baktım. Hâlâ horul horul uyuyordu. Annemin
komşulara gittiğini düşünerek telaşlanmadım.
Derken saat dokuz oldu. Babam da uyandı. Yemek yemek
için annemi bekliyordu. “Annen gelmedi mi?” diye sorduğu
sırada kapı çaldı. Gelen annemdi.
“Nereye gittin anne?” diye sorduğumda “İşteydim kızım,
nerede olacağım.” demez mi?
Annem işteyse iki saat önce evimize gelen kimdi?
Yüzüm bembeyaz olmuştu. Annem, garip bir şeyler oldu­
ğunun farkına varmıştı. Kıyafetini değiştirdikten sonra hep
birlikte yemek için mutfağa geçtik.
Annem merakla sordu:
“Sende bir gariplik var kızım. Anlat bakalım ne oldu?”
“Hiç. Bir şey olmadı anne.”

ıı
Kot ktı Öyküleri

“Anlat kızım. Ben anneyim, anlarım. Mutlaka bir şey ol­


muştur."
“Şey, anlatırım ama benimle dalga geçmek yok. Tamam
mı?”
“Tamam kızım.”
“Sen eve gelmeden iki saat önce kapı çaldı. Kapıyı açtım.
Gelen şendin. Başın ağrıdığı için işten izin alıp erken geldi­
ğini söyledin. Direkt mutfağa geçtin. Ben de duşa girdim.
Duştan çıkarken mutfakta köpek hırlaması gibi sesler duy­
dum. Banyodan çıktığım sırada evimizin kapısının kapanma
sesini duydum. Evin her tarafına baktım fakat sen yoktun.
İki saat sonra da tekrar işten geldin.”
Annem beni dikkatle dinledikten sonra gülümsedi:
“Bugün tüm gün işteydim kızım. Sınav stresi senin sinirle­
rini bozmuş. Sanırım hayal görmüşsün. Bu sıralar soru çöz­
meye biraz ara ver.” diyerek beni teskin etmeye çalıştı. Bel­
ki de haklıydı. Hayal görmüş olabilirdim. Fakat mutfaktaki
hırlama seslerinden adım gibi emindim.
Bu olayın ardından birkaç gün geçmişti. O günkü gibi yine
etüt merkezinden çıkıp eve gelmiştim. O olayın etkisi hâlâ
üzerimdeydi. Eve geldiğimde yine babam yorgun argın işten
gelmiş, salondaki kanepede uyuyordu. Kamımı doyurmak
için mutfağa geçtiğim sırada kapı çaldı. İçimi kötü bir his
kaplamıştı.
Kapıyı açtım. Gelen annemdi. İyi ama annem işten bu ka­
dar erken saatte gelmezdi. Gelecek olsa bile önceden bana

32
Kocku Öyküleri

haber verirdi. Öyle şaşkındım ki korkudan tek kelime ede­


medim. Annem şaşkın hâlime kızıp:
“Öyle boş boş ne bakıyorsun kızım. Önümden çekil de eve
gireyim, dinleneyim. Bugün çok yoruldum.” dedi.
Annemin önünden çekilirken tüm cesaretimi toplayıp
ayaklarına baktım. Aman Allah’ım, korktuğum başıma gel­
mişti. Anneme benzeyen bu yabancı kadının ayaklan tersti.
Kadın hızlı adımlarla yatak odasına geçti. Ben de bu kor­
kuyla kendimi mutfağa zor attım. İçerideki kadının annem
olmadığından emindim. Mutfaktayken ne yapacağımı şaşır­
mıştım. Salona gidip babamı uyandırsam o kadın önüme
çıkar diye korkuyordum. Dikkat çekmemek için mutfakta
yemek ısıtıyormuş gibi yaptım. Ben yemekleri ısıtırken o da
mutfağın kapısına gelmişti. Oradan beni izliyordu. Korku­
dan başımı kaldırıp bakamıyordum. Kalbim küt küt atıyor­
du. Korktuğumu anlamasın diye kafamı kaldırmadan, “Gü­
nün nasıl geçti anne?” diye sordum. Cevap gelmeyince ka­
famı kaldırıp yüzüne baktım. Keşke bakmasaydım.
Annemin gözlerinin içi kıpkırmızıydı. Gözünün beyaz
kısmı yoktu. Ağzı dümdüzdü, dudakları yoktu. Burnu da
kocamandı. Bu gördüklerimden sonra bayılmışım.
Babamın “Uyan kızım, uyan.” sözleriyle kendime geldim.
Uyanır uyanmaz ilk sözüm, “O nerede, gitti mi?” oldu.
Babam, “Kimden bahsediyorsun kızım. Evde bizden başka
kimse yok.” deyince içim rahatladı.
Babama, anneme benzeyen kadının yine evimize geldiğini
söyledim. Bana tabii ki inanmadı. Annem işten geldiğinde

33
korku Öyküleri

ona da bu durumu anlattım. O da inanmadı. İkisi birlikte


“Bu kızı psikiyatra mı götürsek?” diye söylenmeye başladı­
lar. Aklımdan şüphe etmeye başlamıştım. Gördüklerim ha­
yal miydi gerçek miydi emin olamıyordum. Daha önce böy­
le şeyler yaşamamıştım. Kısa bir süre sonra bu konu unutul­
du. Anneme benzeyen o kadın da artık evimize gelmiyordu.
Birkaç hafta sonra ansızın evin telefonu çaldı. Telefondaki
ses, o kadının sesiydi.
“Merhaba kızım. Görüşmeyeli nasılsın. Alışveriş yaptım,
çok yoruldum. Evimizin yanındaki parktayım. Gel, torbaları
taşımama yardım et.” dedi. Arka taraftan köpek hırlama
sesleri geliyordu. Korkumdan hiçbir şey diyemedim. Tele­
fonu direkt kadının yüzüne kapattım.
Bu son olaydan sonra babam beni psikiyatra götürdü. Psi­
kiyatr bana rapor yazdı. Hastaneden eve geldikten sonra
üniversite sınavlarına kadar evden dışarı çıkmadım. Dür­
bünden bakmadan kapıyı asla açmadım. Annemle babam
benim bu durumuma çok üzülüyorlardı. Üniversite sınavına
girdikten sonra o evden taşınma kararı aldık. İki yıl sonra
annemi kaybettim. Şu anda normal hayatıma devam etmeye
çalışıyorum.
Yolda kendi kendine konuşan, el kol hareketleri yapan bir
insan görürseniz siz siz olun onunla dalga geçmeyin. O in­
san belki de benim gördüğüm gibi varlıkları görüyor olabi­
lir. Allah kimsenin başına bu tür olayları getirmesin. Amin.
Kof kuövlu ilen

ÇOCUK BAKICISI

ÜNİVERSİTEYE başladığım ilk yıldı. Yurtta kalıyordum.


Odam çok kalabalık olduğu için iyi anlaştığım bir arkada­
şımla eve çıkmak istiyordum fakat bunun için yeterli bütçem
yoktu. Aileme yük olmamak için yarı zamanlı işleri araştır­
maya başladım. Bir gazetenin ilan sayfasında çocukları için
bakıcı arayan bir ailenin ilanına rastladım. Daha önce çocuk
bakıcılığı yapmamıştım. Acaba olur mu diye düşünürken
cesaretimi toplayıp ilandaki numarayı aradım.
Telefonu oldukça genç ve neşeli bir kadın açtı.
Lafı uzatmadan hemen konuya girdim.
“Merhaba efendim. Ben Elif. Çocuk bakıcılığı ilanı için
aramıştım. Aradığınız şartlar nelerdir?”
“Aradığımız pek bir şart yok kızım. Konumu atıyorum,
hemen gelip başlayabilirsin. Bu akşam eşimle birlikte yeme­
ğe çıkacağız. Sakın geç kalma.”
İşe bu kadar çabuk kabul edileceğimi düşünmemiştim. Va­
kit kaybetmeden hazırlandım. Kadının attığı konum, yurda
Korku Öyküleri

yürüme mesafesindeydi. Hızlı adımlarla eve ulaştım. Kadın,


eşiyle birlikte kapının önünde benim gelmemi bekliyordu.
Beni gülümseyerek karşıladılar.
“Hoş geldin kızım. Sekiz yaşında bir kızımız, on iki yaşın­
da da bir oğlumuz var. İçeride salonda oturuyorlar. Biz ye­
meğe çıkıyoruz. Akşam geç saatlerde geliriz. Acil bir durum
olursa numaramı biliyorsun. Evde istediğin odaya girmekte
serbesttin. İstediğin gibi takılabilirsin. Zaten çocuklarım
yaramazlık yapmazlar. Uslu çocuklardır.”
“Peki efendim.”
“Ücretini geldiğimizde ödeyeceğiz. Kolaylıklar diliyoruz.”
“Güzel bir akşam dilerim efendim.”
Arabaya binip gittiklerinde arkalarından el salladım. Daha
sonra eve girip salonda oturan çocuklara “Merhaba.” dedim.
Çocuklar kendi hâllerinde koltukta oturuyor, film izliyor­
lardı. Çocukların yanına oturup sohbet etmek istedim ama
onlar hiç konuşmadılar. Sorduğum sorulara zar zor cevap
veriyorlardı. Onları daha fazla sıkmak istemedim. İzledikleri
filmle baş başa bırakıp mutfağa gittim. Yurttan yemek ye­
meden çıkmıştım. Çok acıkmıştım. Dolapta yiyecek bir şey­
ler bakıyordum. Peynir kutusunun arkasında siyah bez par­
çasıyla sarılı bir kavanoz dikkatimi çekti. Merak edip kava­
nozu elime aldım. Bezi çıkarıp kapağını açtığımda burnuma
pis bir koku geldi. Kavanozda koyu kırmızı bir sıvının için­
de ince bir et parçası vardı. İlk defa böyle bir et parçası gö­
rüyordum. Sakatat olduğunu düşünüp önemsemedim. Kava­
nozun kapağını kapatıp yerine koyacakken bir ses geldi.

36
Korku Öyküleri

Arkamı dönüp baktığımda evin oğlunu tam arkamda gör­


düm.
“O kavanozu hemen yerine bırak. Bir daha seni ilgilendir­
meyen şeylere dokunma!” dedi.
Çocuğun bakışı ve ses tonu beni çok korkutmuştu. Onu
kızdırmak istemiyordum.
“Özür dilerim. Yiyecek bir şey sanmıştım.” deyip kavano­
zu yerine bıraktım.
Kavanozu yerine bırakmama rağmen hâlâ arkamda bekli­
yordu. Dolabın kapağını kapattıktan sonra salona gidip kol­
tuğa oturdu. Ben de yemekten vazgeçip onların yanma git­
tim. Biraz neşelenmeleri için komik bir film açtım. Filmin
sonuna doğru uyuyakaldılar. Üşümemeleri için üstlerine
battaniye örttüm. Saat on ikiye gelmişti. Anne ve babalan
gelene kadar uyumamam gerekiyordu. Uykumun gelmemesi
için bir haber kanalı açtım. Haberlerde benim yaşlarda kay­
bolan genç bir kızın haberi vardı. Vücudunun parçalannm
bir kısmı bulunmuş. Polisler kızın katillerini ve vücudunun
diğer parçalannı anyorlarmış. Bu haber beni çok korkutmuş­
tu. Haber seyretmekten vazgeçtim.
CD kutusundan kendime göre bir film seçmeye karar ver­
dim. Kutudaki filmlerin çoğunu izlemiştim. Filmleri karıştı­
rırken üzerinde “Bakıcı Kızlar” yazan bir CD buldum. Kor­
ku filmidir diye düşünüp onu CD çalara taktım.
Ailenin çektiği bir videoymuş. Anne, baba ve iki çocuğuy­
la birlikte salonda eğlenirken mutlu bir anlannı kayda almış­
lar. Videoyu biraz ilerlettiğimde benim yaşlarımda genç bir
kız salona girdi. Özel bir video olduğu için izlerken kendimi

37
Korku Ovkukn

suçlu hissetmiştim. Videoyu tam kapatacaktım ki salona


giren kızın yüzü dikkatimi çekti. Çocukların eski bakıcısı
olmalıydı. Yüzü bir yerden tanıdık geliyordu. Son anda,
aklıma izlediğim haberler geldi. Cesedi parçalara ayrılan
genç kıza çok benziyordu. Kendi kendimi “Abartıyorsun, bu
kadar da tesadüf olamaz." diyerek sakinleştirmeye çalışıyor­
dum.Emin olmak için haber kanallarını tekrar açtım. Kızla
ilgili haberler tekrar tekrar veriliyordu. Haberde kızın vesi­
kalık bir fotoğrafı da vardı. Fotoğrafı dikkatle incelediğimde
videodaki kızın öldürülen kızla aynı kişi olduğuna emin
oldum. Elim ayağım titriyordu. Çığlık atmak istiyordum
ama salonda uyuyan çocukların uyanmasından korkuyor­
dum. Aklıma dolaptaki kavanoz geldi. Mutfağa gidip dolabı
açtım. Beze sanlı cam kavanozun kapağını açtığımda için­
deki ince et parçalarının insan derisi olduğunu anladım. Ya­
kından incelediğimde ucunda saç telleri olduğunu gördüm.
Bu deri, o genç kızın kafa derisi olabilirdi. Korkudan altıma
kaçırabilirdim. Hemen kavanozun kapağını kapattım. Kava­
nozla CD’yi çantama atıp montumu giydim.
Tam evden dışarı çıkacaktım ki evin oğlu sesimden uyan­
dı. Ayakkabılarımı giydiğim sırada arkamda belirdi.
“Nereye gidiyorsun? Annemle babam henüz gelmedi.”
Ne yalan söyleyeceğimi bilemiyordum. Kekeleyerek ko­
nuştum.
“Be... Ben... Yu... Yurtta kitaplarımı unutmuşum. Bu... Bu­
raya çok yakın. On dakikada alıp gelirim.”
Biz konuşurken küçük kız da uyandı. Yanıma gelip bacak­
larıma sarıldı.

38
Korku Oy kulen

“Bizi yalnız bırakma abla. Kamım çok aç, bana yemek ha­
zırla.” diye ağlamaya başladı.
“Annenizi hemen arıyorum. Merak etmeyin, hemen döne­
ceğim.” dedikten sonra telefonu cebimden çıkartıp anneleri­
ni arıyormuş gibi yaptım.Evin oğlu yalan söylediğimi anla­
mış olacak ki kolumdan tutup gitmeme engel olmaya çalıştı.
“Sakın gitme! Anneme söylerim.”
Vakit kaybetmeye hiç mi hiç niyetim yoktu. Omzumu sil­
kip kendimi evden dışarı attım. Kapıyı sertçe kapattım. Hız­
la karakola koştum. Ben caddede koşarken çocukların anne
ve babasının arabası tam karşımda belirdi. Araba geçene
kadar bir ağacın arkasına saklandım. Onlar gözden kaybol­
duktan sonra karakola doğru koşmaya devam ettim. Karako­
la ulaştığımda nefes nefese kalmıştım. Nöbetçi polislerin
gösterdiği sandalyeye oturup biraz soluklandım. Getirdikleri
bir bardak suyu içtikten sonra çantamdaki kanlı kavanozla
birlikte CD’yi polislere verdim. Olanları olduğu gibi anlat­
tıktan sonra içime bir rahatlama hissi geldi.
Benim ihbarımdan sonra polisler vakit kaybetmeden tarif
ettiğim eve baskın düzenleyip arama yapmışlar. Polisler
oraya varana kadar anne ve babalan, çocuklannı da alıp
hızla ortalıktan kaybolmuşlar. Kapıyı güç kullanarak açan
polisler, evde kayıp kızın eşyalarıyla birlikte kayıp ceset
parçalarını bulmuşlar. Yaşadığım bu olaydan sonra yarı za­
manlı işlere tövbe ettim. Arkadaşımla birlikte ayn eve çıkma
fikrimden de vazgeçtim. Kalabalık olan yurt odası artık es­
kisinden daha güvenli ve huzurlu geliyordu.
Korku Öyküleri

KIRMIZI ODA

MEMLEKETİME yüz elli kilometre kala ıssız bir kasaba­


dan geçerken aracım anzalanmıştı. Kaputu açıp ne yapabili­
rim diye düşünmeye başladım. Sonuçta tamirci değildim. Ne
kadar uğraştıysam da aracımı çalıştıramadım. Hava karar­
mak üzereydi. Günlerden pazar olduğu için sanayiye de gi­
demedim.
Benim çaresizliğimi gören yaşlı bir teyze yanıma geldi.
“Bir saattir beyimle birlikte seni izliyoruz oğlum. Belli ki
araban çalışmayacak. Gel buyur, bu gece misafirimiz ol.
Yarın bir tamirci bulup aracını tamir ettirirsin.” dedi.
Teyzenin teklifini geri çeviremezdim. Zaten başka çarem
de yoktu. Teyzeyle birlikte evlerine gittik. Teyzenin kocası
bizi kapıda karşıladı.

40
Kof ku öyküleri

“Kusura bakma oğlum, bacağımdan rahatsızım. Yanına ge­


lemedim. Buyur, içeri gir. Biz de yemek yiyorduk.”
Teyzenin yaptığı içli köfteyi afiyetle yedik. Yemekten son­
ra çay içip bir süre sohbet ettik. Daha sonra salona bir yer
yatağı serdiler.
Yaşlı amca, uyku vaktinin geldiğini hatırlatmak için:
“Yatağın hazır oğlum. İstediğin zaman uyuyabilirsin. Sen­
den ricamız, şu karşıdaki odaya sakın girme. O oda kızımı­
zın odasıdır.” dedi.
Bu durum bana garip gelmişti ama misafir olduğum için
sesimi çıkarmadım.
“Tamam amcacığım, girmem. Allah rahatlık versin. Hayır­
lı geceler.” dedim.
Teyzeyle amca, odalarına çekildiler.
Yol yorgunluğundan olacak, yastığa başımı koyar koymaz
uykuya daldım. Gece iki gibi uyanıp tuvalete gittim. Tuva­
letten dönüşte kızın odası aklıma geldi. Amca, acaba bu
odaya neden girme demişti? İçimi bir merak kaplamıştı. Söz
verdiğim için de kapıyı açamıyordum.
Sağı solu kontrol ettim. Amcayla teyzenin uyuduğundan
emin olduktan sonra eğilip kapı deliğinden baktım. Sekiz on
yaşlarında bir kızın sandalyede oturduğunu gördüm. Anne­
siyle babasının ona ceza verdiğini düşündüm. Rahatsız et­
mek de istemedim. Yatağıma gidip tekrar uykuya daldım.
Birkaç saat sonra sabah ezanı sesiyle uyandım. Lavaboya
gidip abdest aldım. Namaz kıldıktan sonra yine gözüm kızın

41
Korku Ovkulcn

odasına kaydı. Merakıma yenik düşüp tekrar kapının deli­


ğinden içeriye baktım.
Bu kez tek gördüğüm şey kırmızıydı. Bu yüzden kapının
deliği de dâhil odanın tüm duvarlarını kırmızıya boyadıkla­
rını düşündüm. Bu duruma pek anlam verememiştim.
Tekrar yatağıma gidip uyudum.
Bir saat sonra yaşlı amca beni uyandırdı.
“Kalk evladım, sabah oldu. Kahvaltımızı yapalım, sonra
senin arabaya bir tamirci bulalım."
“Tamam amca, hemen kalkıyorum.”
Yer yatağını topladıktan sonra mutfağa geçtim. Mükemmel
bir köy kahvaltısı beni bekliyordu. Kahvaltı yaparken bir
yandan da amcayla sohbet ediyorduk.
“Beni evinizde misafir ettiğiniz için teşekkür ederim. Allah
razı olsun.”
“Ne demek oğlum, sen de bizim bir evladımız sayılırsın.
Nasıl, rahat uyuyabildin mi?”
“Evet amca, uyudum. Bu arada kızınızın odasındaki boya­
nın rengi çok güzel.”
“Ne boyası evladım?”
“Gece iki kez uyandım. İlk uyandığımda merakıma yenik
düşüp kapı deliğinden baktığımda kızınız sandalyede oturu­
yordu. Ceza verdiğinizi düşündüm. İkinci kez uyandığımda
da tekrar merakıma yenik düştüm ve kapı deliğinden baktım.
Kapı deliği dâhil her yer kıpkırmızıydı.”

42
Korku Öyküleri

“Deme evladım. Ne boyası? Kızımızın odası da kapı deliği


de kırmızı boyalı değil ki?”
“Peki benim gördüğüm neydi?”
“Dur oğlum, sakin ol. Anlatacağım. Bizim kızımız çok
farklıydı. Doğuştan tek gözü vardı. Alnının tam ortasındaki
gözü de kırmızıydı. Yaratılıştan gelen bu hâli nedeniyle dı­
şarı pek çıkmazdı. Kızımızı yıllar önce trafik kazasında kay­
bettik. Hatırasına saygımızdan dolayı da odasına mecbur
kalmadıkça girmiyoruz.”
O an anladım ki gördüğüm kırmızılık, kızın kapı deliğin­
den bana bakan gözlerinden başka bir şey değildi. Bu esra­
rengiz olayın etkisini üzerimden atamamışken kapı çaldı.
Gelen tamirciydi. Amcayla teyzeye teşekkür ettikten sonra
ellerini öpüp o evden ayrıldım.
Tamirci, aracımı kısa sürede tamir etti. Tekrar yola çıktım.
Memlekete varana kadar bu olayı düşünmemeye çalıştım
ama olmuyordu. Nereye bakarsam bakayım kızın kırmızı
gözlerini görüyordum.
Korku Öyküleri

MUSALLAT

YEMEK masamızda gördüğünüz bu kadın, evimize 2002


yılında musallat olmuştu. Çok iyi hatırlıyorum. Ocak ayıydı.
Babam mutfaktan beni çağırmıştı. Akşam yemeği hazır ol­
duğu için seslendiğini düşünmüştüm. Odamdan çıktığımda
mutfağın kapısının önünde durmuş, oraya girmemem gerek­
tiğini anlatmak için eliyle 'git, git' işareti yapıyordu. Baba­
mın gözlerindeki korkuyu görmüştüm. O an bir şeylerin ters
gittiğini hissetmiştim. Neler olduğunu anlamak için ona yak­
laştım. Babam kısık sesle konuşmaya başladı.
“Beni dikkatlice dinlemeni istiyorum. Evimizde davetsiz
bir misafir var. Onu görmemezlikten gelmeni ve gözlerini
benden ayırmamanı istiyorum.”
Az kalsın gülecektim. Henüz on üç yaşındaydım. Neler ol­
duğunu anlayacak bilinçte olmadığım için babamın şaka
yaptığını düşünmüştüm. Babamın yüzündeki ciddiyeti fark
edince kendimi tutmayı başardım.

44
Korku öyküleri

Babam anlatmaya devam etti:


“O sana fısıltıyla bir şeyler söyleyecek. Senin peşinden ge­
lecek. Senin iletişime geçmen için elinden geleni yapacak.
Senin için çok zor olacak biliyorum fakat onunla sakın ko­
nuşma oğlum. Çok yakında bu evden gidecek. Sana söz ve­
riyorum. O yokmuş gibi davranıp onu düşünmemeye çalış­
malıyız. Onun gitmesinin tek yolu bu. Bunun için bana söz
vermelisin.”
Kafam çok karışmıştı. Babamın söylediklerini aklım bir
türlü almıyordu. Çok korkuyordum. Olayı fazla kurcalamaya
cesaret edemedim. Ağzımdan sadece “Tamam baba.” cüm­
lesi çıkabildi.
“Aferin sana. Aslında sana davetsiz misafirden bahsederek
onun daha da güçlenmesine sebep oldum ama buna mecbur­
dum. Onunla iletişime geçmeni göze alamazdım. Güven
bana, bu hepimiz için en iyi yol. Şimdi sessizce mutfağa
girip yemeğimizi yiyelim.”
Babam geri geri mutfağa doğru giderken ne yaptığına an­
lam veremiyordum. Ben de usul adımlarla onu takip edip
mutfağa girdim. Yemek masasına oturduğumda mutfağın ne
kadar soğuk olduğunu fark ettim. Mutfakta pis, kötü, ekşi bir
koku vardı. Bu koku bana, mahallemizde bir hafta boyunca
kokan köpek ölülerini hatırlattı. Babamla masaya aynı anda
oturmuştuk. Annem tam karşımda oturuyordu. Başını eğmiş,
boş gözlerle önündeki tabağa bakıyordu. Babam fırından
yemeği çıkardı. Sırasıyla tabaklarımıza koydu. Dikkatimi
anneme, babama vermek istiyordum fakat gözüm istemeden
de olsa annemle babamın arasında duran davetsiz misafire
kayıyordu. Bakımsız saçlar, donuk beyaz bir ten.

45
korku Oykuk n

Gözümün kenarıyla sadece bunları ayırt edebilmiştim.


Yemeklerimizi mutsuz bir şekilde yerken annem, masanın
altından dizime dokundu. Fısıltıyla, “Sen de kadını görebili­
yor musun?” diye sordu.
Sessizce başımı salladım.
Bunu gören babam “Sessiz olun.” diye fısıldadı.
Bizim konuştuğumuzu fark eden kadın, bana doğru bir
adım attı. O yaklaşınca iğrenç kokusunu daha fazla hisset-
A

tim. Adeta burnumun direği kırılacaktı. Kadın, tam annemle


benim aramda durmuştu. Aramızda on beş, yirmi santim
vardı. Zayıf ve kirli elini annemin omzuna koydu. Annem
korkuyla bana bakıyordu. Başımı hemen aşağı indirdim.
Babam her şey yolundaymış gibi yemeğini yiyordu. Göz
ucuyla önümüzdeki yemeği göstererek bizim de aynı şeyi
yapmamızı istiyordu. Masanın altından, babamın kontrolünü
kaybetmesin diye annemin elini tuttuğunu görüyordum.
Annem tabağındaki bütün yemeği, omzunda iskelet gibi bir
elle birlikte yemişti.
Kadın bizi tahrik etmek için sürekli bir şeyler fısıldıyordu.
Aylar boyunca bu şekilde yaşamımıza devam ettik. Daha
doğrusu, evimizdeki bu kadınla birlikte o yokmuş gibi ya­
şamak için elimizden geleni yaptık. Evden dışarı çıktığımız­
da bile bu kurala uyduk. Davetsiz misafir, evden çıktığımız­
da bile bizi takip ediyordu. Üçümüz arabayla bir yere gitti­
ğimizde bile yolun kenarında o kadını görüyorduk. Annem
ve babam, bu kadından dolayı eve misafir kabul etmiyordu.
Ailecek hiç arkadaşımız kalmamıştı. Kadın peşimizden ge­
lir, başka ailelere de musallat olur diye misafirliği de gitmi­

46
Korku Öyküleri

yorduk. Mecbur kalmadıkça bu kadın hakkında konuşmu­


yorduk. Eğer gerçekten konuşmamız gerekiyorsa ve kadın
da bize çok yakın değilse çok kısık sesle bu kadın hakkında
konuşuyorduk. Babamın anlattığına göre bu kadını sadece
ondan haberdar olan kişiler görebiliyormuş. Kadın da sadece
kendisinden haberdar olan kişilere musallat oluyormuş. Bu
kadından bahsetmeyerek ve kimseyle irtibat kurmayarak
musallatı evimizde tutmaya çalışıyorduk.
Bu olaydan birkaç sene sonra kadının evimize musallat
olmasına babamın sebep olduğunu öğrendim. Bu kadın
1990’11 yıllarda babamın kız kardeşine bulaşmış. Babam
evlendikten sonra o kadını hiç düşünmemiş. Kadın da onu
unutmuş. Fakat ne olmuşsa 2002 yılında babam bir şekilde
bu kadını tekrar hatırlamış. Anneme bu kadından bahsetmiş.
Bunu sesli şekilde yaptığı için kadın bizim evimize musallat
olmuş. Bunları öğrendikten sonra üçümüz de bu kadını sır
olarak tutacağımıza söz verdik.
Bunu yapmak çok zor bir şeydi. Evden hep birlikte çıkma­
ya çalışıyorduk fakat kadın bizi her zaman takip ediyordu.
Aramızda durumu en kötü olan annemdi. Ben okula, babam
işe gittiğinde annem evde o kadınla yalnız başına kalıyordu.
Biz evden ayrıldığımızda annem, o kadını görmemek için
yatağa gidip uyumaya çalışıyordu. Annem yatağa gittiğinde
o kadın da annemin yatağının kenarında oturuyor, ona bir
şeyler fısıldıyordu. Annemin o kadını görmemezlikten gel­
mesi imkânsızdı. Bir gün annem daha fazla dayanamadı ve
kadına “Yeeteecerrrr! Evimizden git artık.” diye bağırdı.
Tam o sırada babamla ben eve giriyorduk. Babam, anne­
min sesini duyar duymaz yatak odasına koşup onu sustur­

47
Kocku Öyküleri

mak istedi. O gün annemizi gördüğümüz son gün oldu. Ya­


tak odasına girdiğimde annemin cansız bedenini görmemem
için babam yüzümü kapattı. Babamın parmaklarının arasın­
dan gördüğüm tek şey, beyaz halıda biriken kan lekeleriydi.
Annemin cenazesini defnettikten sonraki haftalarda kadın
bana fısıldamaya başladı.
“Anneni çok özlediysen onu görebilirsin. Yapman gereken
tek şey bana bakmak ve benimle konuşmak.” diyordu. An­
nemin yaptığı hatayı ben yapmamalıydım. Ona asla bakma­
dım ve konuşmadım.
Bütün bu olanları size neden anlatıyorum biliyor musunuz?
Sizden bu kadını düşünmenizi ve aklınızdan asla çıkarma­
manızı istiyorum. Bu anlattığım olayların üzerinden tam on
sekiz yıl sonra eşimi ve kızımı bu lanet kadına vermek iste­
miyorum. Sizden bana musallat olan bu kadının bakımsız
siyah saçlarını ve donuk tenini düşünmenizi istiyorum. Bu
kadını evinizde, odanızın tam köşesinde hayal edin. Size
baktığını ve sürekli bir şeyler fısıldadığını düşünün. Düşü­
nün ki size musallat olsun ve artık benim peşimi bıraksın.
Siz bu satırları okurken zaten bu kadını size musallat etmiş
oldum. Bugün olmazsa yarın. Eninde sonunda bu kadın sizin
ondan haberdar olduğunuzu öğrenecek ve evimi terk edip
size musallat olacak.Size tavsiyem onu görmemezlikten
gelin. Ne yaparsa yapsın onunla konuşmayın. İyiliğiniz için
bu söylediklerimi yapmalısınız. Sizden çok özür dilerim ama
bunu yapmaya mecburdum.
Korku Öyküleri

YALNIZ DEĞİLSİN

KİRALAR çok yüksek olduğu için bodrum kattaki izbe bir


dairede yaşıyordum. Çok iyi hatırlıyorum. Ocak ayının bi­
rinci günüydü. Nereden hatırlıyorsun diye sorarsanız, o gün
benim doğum günümdü ve doğum günümü kimse hatırla-
mamıştı. Televizyondaki eğlence programlarını izledikten
sonra ondan geriye sayıp yeni yıla tek başıma girmiştim.
Saat gecenin ikisiydi. Televizyon izlerken birinin kapıyı
tıklattığını duydum. Televizyonun sesini kıstım. Her üç sa­
niyede bir, bir tıklama. Tıklama üç kez tekrarlandı. Kanepe­
den kalkıp kapıyı açtım. Kimse yoktu. Koridora, merdiven­
lere baktım. Kimseyi görmeyince kapıyı kilitleyip televiz­
yon izlemeye devam ettim.
“Komşular acaba televizyonun sesinden rahatsız mı oldu­
lar?” diye düşünüp televizyonun sesini biraz kıstım. Birisi
bana oyun oynuyor da olabilirdi.

49
Korku öyküleri

Bu durumu daha fazla düşünmek istemedim. Uykum da


gelmişti. Yatağıma uzanıp uyudum. Saat dört gibi dış kapı­
nın kapanma sesiyle uyandım. Korkuyla yatağımdan doğ­
ruldum. Yatağımın yanındaki pencereye baktığımda buğulu
camda “Yalnız değilsin.” yazısını gördüm. Bu beklenmedik
durum karşısında büyük bir endişeye kapıldım.Polisi aramak
için telefonu elime aldım. Telefonun ekranında “Sana yalnız
değilsin demiştim.” yazıyordu. Bir büyük şok daha yaşadım.
Korkudan “İmmddaaat!” diye bağırdım. Koşarak evden çı­
kıp apartman yöneticisinin kapısını çaldım. Kapıyı hemen
açtılar. Ben ağlarken onlar beni sakinleştirmeye çalışıyorlar­
dı. İçeri geçmemi söylediler. Çaresizdim, evlerine girdim.
Başımdan geçenleri anlattım. Polisi aradılar. Evime polis
eşliğinde girdik. Polis her tarafı aradı ama kimseyi bulama­
dı. Bana hayal görmüş olabileceğimi, tıbbi yardım almam
gerektiğini söylediler. Haksız olduklarını ispat etmek için
telefonuma sarıldım. Telefonumun ekranındaki yazı çoktan
gitmişti. Camdaki buğulu yazıdan da eser kalmamıştı. Kim­
seyi gördüklerime inandıramıyordum. Kimse bana inanmasa
da gördüklerimin gerçek olduğuna emindim.
O akşamı yöneticinin salonunda geçirdim. Sabah olur ol­
maz evime gittim. Yatak odama girdim. Gördüklerimi nasıl
ispat edebilirim diye düşündüm.
Aklıma bilgisayarımın kamerası geldi. Akşam olunca bil­
gisayara video kayıt programı kurdum. Kamera kaydını açıp
uykuya daldım. Kameradan mıdır bilmiyorum o gün çok
rahat bir uyku çekmiştim. Kapıyı tıklatan da olmamıştı. Eli­
mi yüzümü yıkadıktan sonra bilgisayara oturup video kaydı­

50
Korku Öykülen

nı başlattım. Gözlerime inanamadım. Saat iki gibi yatağımın


altından tamamen çıplak, uzun kulaklı, kıllı, çirkin bir adam
sürünerek dışarı çıkıyordu. Ayağa kalktı. Ben uyurken kı­
pırdamadan bir saat boyunca beni seyretti. Sonra kamerayı
fark etmiş olacak ki arkasını döndü. Yüzü ekranı kaplayacak
kadar kameraya yaklaştı. Ölü gibi solgun bir yüzü vardı.
Gözleri simsiyahtı. Kameraya bakarken fısıltıyla “Yalnız
değilsin.” diyordu. Tam iki saat boyunca başını sağa sola
çevirerek kameraya bakıp aynı şeyleri tekrarladı.
“Yalnız değilsin. Yalnız değilsin...”
Sabah ezanının okunmasıyla yeniden yatağımın altına doğ­
ru sürünerek girdi.
Uyandığım saate kadar kaydı hızlıca oynattım. Bir daha
yatağın altından çıkmamıştı. Korkumdan olduğum yerde bir
süre kıpırdayamadım. O korkunç adam videonun sonunda
tekrar yatağımın altına giriyordu. Evde yalnız değildim. O
adam her neyse hâlâ yatağımın altındaydı. Oraya bakmaya
cesaret edecek kadar çılgın değildim. Kısa bir süre sonra
kendimi toparlamaya çalıştım. Bir arkadaşımın ortak eve
çıkma teklifi aklıma geldi. Hemen arkadaşımı arayıp teklifi­
ni kabul ettiğimi söyledim. Yatağım da dâhil hiçbir eşyamı
yeni evime götürmedim.
Sonra ne mi oldu? Söyleyemem. Söylemek istesem bile
söyleyemem. Çünkü sırrı söylemek bana yasak edildi. Kusu­
ra bakmayın. Hem bilmeseniz sizin için daha iyi olur. Onlar
her yerde!
Korku Öyküleri

FOTOĞRAFTAKİ KIZ

TEKİN, oldum olası kimya dersini sevmiyordu. O gün de


son ders kimyaydı. Öğretmen, mol kavramını anlatırken o,
sıkıntıdan dışanyı seyrediyordu. Sırası pencerenin kenarın­
daydı. Saatine baktı. Dersin bitmesine tam beş dakika vardı.
Dışarıyı seyrederken otların üzerindeki bir şey dikkatini
çekti. Dikdörtgen biçiminde bir şeydi. Bir fotoğrafa benzi­
yordu.
Ders zili çaldığında çantasını alıp hızla okulun bahçesine
çıktı. Gördüğü şeyi kimsenin almasını istemiyordu. Pence­
renin tam kenarına geldiğinde derste gördüğü şeyi eğilip
aldı. Tahmin ettiği gibi bir fotoğraftı.
Çok güzel bir kızın boydan fotoğrafıydı. Onu görünce yü­
reği kıpır kıpır etti. Kızın üzerinde kırmızı bir elbise vardı.
Ayakkabılan da kırmızıydı. Sağ elini kaldırmış zafer işareti
yapıyordu. İki yapmış da olabilirdi. Emin değildi ama kız

52
Korku Öyküleri

çok güzeldi. Fotoğraftaki bu kızla mutlaka tanışmak istiyor­


du.
Ertesi gün erkenden okula gitti. Tüm sınıfları dolaşmasına
rağmen fotoğraftaki o kızı göremedi. Okulda gördüğü tüm
kızlara elindeki fotoğrafı gösterdi. Kimse fotoğraftaki kızı
tanımıyordu. Kime gösterdiyse, “Hayır, bu kız bizim sınıftan
değil.” cevabı alıyordu.
Hayal kırıklığına uğramıştı. Eve gittiğinde fotoğrafı kız
kardeşine de gösterdi. Bu kızı mahallede görüp görmediğini
sordu. Kız kardeşi başını iki yana sallayarak “Hayır.” dedi.
Akşam yemeğini yerken çok üzgündü. Annesi, Tekin’in
üzgün olduğunu anlamıştı.
“Neyin var oğlum. Yüzünden düşen bin parça?”
“Bir şeyim yok anne.” deyip geçiştirdi.
Yemeğini yedikten sonra ödevlerini yaptı. Saat geç olmuş­
tu. Yatağına uzandı. Fotoğrafı da yatağının yanındaki ko­
modinin üzerine koydu.
Derin uykusundan pencerenin tıklamasıyla uyandı. Birisi
sanki cama vurmuştu. O kadar tiz bir sesti. Çok korktu. Ya­
tağından kalkıp cama baktı. Kimse yoktu. Daha sonra gülme
sesi duydu. Bir kızın gülme sesiydi. Gülme sesi dışarıdan
geliyordu. Yatağından kalkıp pencereyi açtı. Pencereyi açtı­
ğında gülme sesi kesilmişti.
Ertesi gün hafta sonu olduğu için okul tatildi. Komodinin
üstündeki fotoğrafı alıp mahalledeki parka gitti. Parkta gör­
düğü herkese fotoğraftaki kızı tanıyıp tanımadıklarını sordu.

53
Korku Öykülen

Kimse kızı tanımıyordu. Kafayı yemek üzereydi. Bu güzel


kızı mutlaka bulmalıydı.
Gün boyunca kızı tanıyan birisini bulurum diye tüm ma­
halleyi dolaştı. Akşam ezanıyla birlikte eve döndü. Yemek
yemeden odasına çıktı. Fotoğrafı komodinin üstüne koyup
uykuya daldı.
Birkaç saat sonra tekrar aynı sesi duydu. Birisi camı tıkla­
tıyordu. Fotoğrafı alıp sesin geldiği pencereyi açtı. Yolun
karşısına baktığında fotoğraftaki kızı gördü.
Kız, eliyle Tekin’e ‘gel’ işareti yapıyordu.
Çok heyecanlanmıştı. Hemen üstünü giyip sessizce evden
dışarı çıktı. Sağına soluna bakmadan yolun karşısına geçmek
istedi. Bu hayatının en büyük hatasıydı. O sırada yoldan
hızla geçen bir araç hızla ona çarptı.
Tekin yerde kanlar içinde yatarken aracın şoförü panikle
arabadan indi. Tekin oracıkta hayatını kaybetmişti.
Şoför ona doğru eğildi. Tekin’in elindeki fotoğrafı aldı.
Dikkatle inceledi. “Çok güzel bir kızmış.” dedi. Fotoğraftaki
kızın sağ elinin üç parmağı havadaydı.
Korku (İyiden

HEMEN ODANA ÇIK

SON dersin bitmesine on dakika vardı. Toparlanıp zilin


çalmasını bekledim. Öğretmen bugün fazla ödev vermemiş­
ti. Zilin çalmasıyla kalktım. Okuldan çıkıp eve doğru yürü­
düm. Yolu yarılamıştım ki telefonuma bir mesaj geldi. Me­
sajı gönderen annemdi. Mesajda, “Merhaba Zeynep. Yine
her zamanki gibi anahtarını evde unutmuşsun. Alışverişe
çıktım. Anahtarı paspasın altına koydum. Oradan alırsın.”
yazıyordu. Eve vardığımda önce sağı solu kontrol ettim.
Anahtarı koyduğumuz yeri kimse görmemeliydi. Etrafta
kimsenin olmadığından emin olduktan sonra eğilip paspasın
altındaki anahtan aldım. Anahtarı alırken paspasın altındaki
bir kâğıt parçası elime çarptı. Ne olduğunu merak ettim.
Eğilip o kâğıdı da aldım.
Kâğıtta bir şeyler yazılıydı. Meraklanmışım. Kâğıdı açıp
okudum. Kâğıtta “Hemen odana çık.” yazıyordu. Belli ki
birisi kötü bir şaka yapıyordu.
Korku Öyküleri

Karşımızdaki evde on bir yaşlarında çocuk vardı. Son gün­


lerde benimle çok uğraşıyordu. Beni korkutmak için yaptığı
şakalardan birisi olduğunu düşünüp çok önemsemedim.
Anahtarla kapıyı açtım. İçeriye girdim. Holden geçtim.
Odama giderken içimde bir tedirginlik vardı. Odamın kapı­
sını açar açmaz karşımda duran şeyi görünce olduğum yerde
donup kaldım. Gözlerime inanamadım. Yatağımın üzerinde
tavana asılı bir kız duruyordu. Korkudan sesimi çıkarama­
dım. Çığlık atmak istiyordum ama yapamıyordum. Gözle­
rimden yaşlar akıyordu. Kıza yaklaşıp baktığımda onu tanı­
dım. Bizim sınıftaki Elifti. Üzerinde yazılı bir kâğıt gör­
düm. Korkarak ona yaklaştım. Yazılı kâğıda elimi uzatıp
okudum. Kâğıtta “Odana çıktığına pişman mısın?” yazıyor­
du. Çok korkuyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Notu
yatağımın üzerine bırakıp kapıya doğru koştum. Tam çıka­
cağım sırada bir el saçlarımdan tutup beni geri çekti.
Acıyla “Yapmaa! Bırak beni.” diye çığlık attım. Ben çığlık
atarken o el beni yatağa fırlattı. Ardından kapıyı kilitledi.
Odamda, asılı duran Elifin bacaklarının altındaydım. O elin
sahibi tam karşımda duruyordu. Uzun, kirli beyaz bir elbise­
nin içinde zayıf bir kadındı. Kirli saçları yüzünü kapatmıştı.
Ama kırmızı gözlerini çok net görüyordum. Gizemli kadının
bana doğru yaklaştığını görünce yataktan doğruldum. Bur­
numun dibine kadar yaklaştı. Gözlerinin içine bakamıyor-
dum. Kulağıma doğru eğildi. “Seni de bu şekilde başka bir
evin tavanına asacağım Zeynep.” dedi. Ona nedenini sormak
için konuşacağım sırada yanağıma sert bir tokat attı. Yedi­
ğim tokadın etkisiyle tekrar yatağa düştüm.

56
Korku Öyküleri

Gizemli kadın o sırada kıyafet dolabımdan siyah bir torba


çıkardı. Torbayı yanıma getirdi. Bileğimden sertçe tutup
elimi torbanın içine soktu. İçinde ince, uzun bir şey vardı. Et
parçası gibi bir şeydi. Elimi torbadan çekeceğim sırada göz­
lerim tavanda asılı duran Elifin ellerine takıldı. Bu nasıl
olurdu? Elifin parmakları yoktu! Bu gizemli kadın, Elifin
parmaklarını kesmiş olmalıydı. Aklımı kaçırmak üzereydim.
Kendimi biraz toparlamaya çalıştım. Torbadaki ince uzun et
parçalan Elifin parmakları olabilirdi. Elimi torbadan çıkar­
mak için geri çektiğimde gizemli kadın bileğimi sertçe sıktı.
“Şimdi sıra sende Zeynep. Hadi bakalım.”
Ne demek istediğini anlamamıştım. Kırmızı gözleriyle si­
yah torbayı işaret etti. “Torbanın içinden bir parmak çek.”
Zorla da olsa torbadaki kanlı parmaklardan bir tanesini
elime aldım. Parmağı torbadan çıkardım. Parmağın üstünde
“Merve” yazıyordu. Bu bir tesadüf olmalıydı. Merve bizim
sınıftaki en yakın arkadaşımın adıydı. Odamdaki bu gizemli
kadın beni Merve’nin odasında asacak mıydı? Korkudan
kalbim yerinden çıkacaktı. Çektiğim parmağı torbaya bırak­
tım. Sinirlerim bozulmuştu. Gözyaşı dökmekten başka yapa­
cak başka bir şey bulamıyordum. Sessizliği gizemli kadın
bozmuştu. “Aferin Zeynep. O çektiğin parmaklara sakın
acıma çünkü Elif de senin ismini bu torbadan çekmişti.”
O korkunç kadın, masamın üzerindeki kalemlikten bir tü­
kenmez kalem aldı. Elimi sertçe tuttu. Parmaklarıma isimler
yazmaya başladı. Üzgünüm fakat itiraf etmek zorundayım.
Şu an serçe parmağımda senin adın yazılı. Evet, senin adın!
Korku öykülen

MEZARLIKTAKİ GELİN

İLÇEDEN köye dönüyorduk. Kış mevsimiydi. Saat gecenin


on ikisiydi. Yanımda teyze oğlum Yusuf vardı. Köyümüze
kestirmeden ulaşmak için mezarlığın içinden geçtik. Mezar­
lıktan tam çıkacağımız sırada arabanın önüne beyaz bir şey
atladı. Köpeğe çarptığımı düşündüm. Normalde çarpma,
inleme sesi gelmesi lazımdı ama hiçbir ses duymamış, çok
şaşırmıştık.
Arabayı durdurup indik. Arabanın önüne, altına, arkasına
baktığımızda hiçbir şey göremedik. Garip bir şeyler oluyor­
du. Yusuf da benim gibi korkmaya başlamıştı.
“Teyze oğlu, arabaya bin, hemen gidelim. Başımıza bir iş
gelecek.” dedi.
Yusuf haklıydı. Çarptığımız şey her neyse kendisini kurta­
rıp gitmiş olmalıydı. Tekrar arabaya bindik. Kontağı çevirir­
ken dikiz aynasına baktım. Gelinlik giymiş bir kadın arka
koltukta oturuyordu.

58
Korku Oykıdrrı

Korkudan avazım çıktığı kadar bağırdım.


Ben bağırınca Yusuf da arkasını döndü. O da benim gör­
düğüm gelinlikti kadını görmüştü.
Korkudan ne yapacağımızı şaşırmıştık. Arka koltuktaki
kadın tepkisiz bir şekilde bizi seyrediyordu.
Yusuf un, “Çabuk gaza bas teyze oğlu, çıkalım şu mezar­
lıktan." demesiyle arabayı çalıştırıp son hızla oradan uzak­
laştık.
Mezarlıktan çıktığımızda dikiz aynasından arkaya baktım.
Gelinlikli kadın artık görünmüyordu. Bu gördüğümüz olayın
sebebini merak ediyorduk.
Ertesi sabah başımızdan geçenleri teyzeme anlattım.
“O gördüğünüz gelin, komşu köydeki Tülay olmalı.” dedi.
“Nasıl yani teyze? Şu durumu tam olarak bir açıkla da öğ­
renelim.” dediğimde teyzem derin bir nefes alıp anlatmaya
başladı:
“Tülay yirmili yaşlarda genç bir kızdı. Bizim de uzaktan
akrabamız olurdu. Bizim köyden Ahmet ile birbirlerini çok
sevmişlerdi. Aileler de uygun gördü ve evlilik hazırlıklarına
başlamışlardı. Düğünleri üç gün üç gece sürdü. Bizim köy­
den bir konvoy, dün sabah komşu köye gelin almaya gitmiş­
ti. Tülay bizim köye gelin gelecekti. Köyümüzün yakınla­
rında trafik kazası geçirmişler. Gelin arabası uçurumdan
aşağı uçmuş. Gelin oracıkta ölmüş.”
“Vay be... Çok yazık olmuş.” dedim.
Teyzem anlatmayı sürdürdü:

59
Korku Öykülen

“Tülay, evinden çıkmadan önce annesine 'Evlenmeden


ölürsem, beni gelinlikle defnedin.' diye vasiyet etmiş. Sanki
olacaklar içine doğmuş kızcağızın. Cenazesi daha dün kaldı­
rıldı. Tülay’ı gelinliğiyle defnetmişler. Aynı günün akşa­
mında onun mezarının yanından geçtiğinizde Tülay’m ruhu
karşınıza çıkmış olabilir.”
Anlatılanları duyunca tüylerim diken diken oldu. Bu olay
bana çok garip gelmişti. Gördüğüm kadınla, teyzemin anlat­
tığı kadının aynı kişi olduğundan emin olmak istiyordum.
Öğleden sonra ölen kadının ailesini ziyaret ettim. Beni salo­
na buyur ettiler.
Anne ve babasına başsağlığı dilerken sobanın üstündeki
düğün fotoğrafı gözüme çarptı. Dikkatli baktığımda artık
şüphem kalmamıştı. Fotoğraftaki kadın, o gece mezarlıkta,
arka koltukta gördüğüm kadının ta kendisiydi. Kadının anne
ve babasına dün akşam yaşadığım olayı anlattım. Çok şaşır­
dılar.
O günden sonra mezarlığın içindeki yolu asla kullanma­
dım. Kadının o gece neden bize gözüktüğüne ise bir türlü
akıl sır erdiremedim.
K<wku(XkıJcri

SİYAH PÎJAMALI ADAM

ÇOCUKLUĞUMUN en güzel günlerini dedemin evinde


geçirmiştim. O benim çocukluğumun kahramanıydı. Ne
istersem alır, benimle oyunlar oynar, beni hiç üzmezdi. Çok
sevdiğim dedeciğim son günlerde kanser illetiyle mücadele
ediyordu. Onun şifa bulması için her gün dua ediyordum.
Dedemle geçirdiğimiz güzel günleri, çocukluğumu düşünür­
ken birden telefonum çaldı. Arayan bir akrabamızdı. Ağla­
yarak çok sevdiğim dedemin öldüğünü söyledi. Dedem,
kanser illetiyle girdiği mücadeleyi kaybetmişti. Acı haberi
alınca ben de gözyaşlarımı tutamadım. Onun ölüm haberini
alır almaz apar topar memlekete gittim. Cenaze namazı çok
kalabalıktı. Dedem, civarda sevilen bir insandı. Cenazeyi
köyün mezarlığına defnettikten sonra dedemin evinin salo­
nunda kadınlarla birlikte ona Kur'an okuyorduk. Biz Kur'an
okurken teyzemin komşusu sürekli karşımızda duran boş
koltuğa bakıyordu. Gözümün ucuyla kadını takip etmeye

61
Korku öyküleri

başladım. Kadın koltuğa dikkatli bakarken birden donakaldı.


Gözlerin büyütüp kendini geriye doğru çekti. “Tövbe bis­
millah!*' derken yüzü bembeyaz olmuştu. Kadının sesini
duyan herkes benim gibi Kur'an okumaya ara verdi. Komşu
kadının etrafına toplandık. Teyzem, kadına ne olduğunu
sordu. Kadın bir şeyden korkmuşa benziyordu. Konuşamı-
yordu. Mutfaktan bir bardak su getirildi. Kadın suyu içtikten
sonra biraz kendine geldi. Hemen ağlamaya başladı.Kadının
çözüldüğünü gören teyzem şansını tekrar denedi.
“Ne oldu canım? Neden ağlıyorsun?”
“Az önce Kur'an okurken çok ilginç bir şey gördüm.”
“Ne gördün? Korkma, anlat bize.”
“Karşımızdaki koltukta siyah pijamah, yaşlı bir adam otu­
ruyordu. Başı yere eğikti. O da bizim gibi sessizce dua edi­
yordu. Duasını bitirip kafasını kaldırınca rahmetli babanız
olduğunu anladım.”
“Babam olduğuna emin misin?”
“Eminim.”
Teyzem, “Dur bakalım.” dedikten sonra dedemin odasına
gitti. Elinde dedemin çerçeveli fotoğrafıyla salona geri geldi.
Elindeki fotoğrafı kadına gösterdi. Kadın fotoğrafı kısa bir
süre inceledi.
“Eminim. Koltukta oturan bu amcaydı. Üstünde siyah pi­
jamalar vardı. Kafasını kaldırdığında çok korktum. Bana
bakıp gülümsüyordu. Sonra bir anda gözden kayboldu.”
dedi. İşin garibi dedem hastanede kanser tedavisi görürken
sürekli siyah pijama giyerdi. Teyzemin komşusu bu kadın
ise dedemin ziyaretine hiç gitmemişti.
Korku Ovkulerı

KAMBUR ÇOBAN

ÇOBANLIK baba mesleğimdir. Babam çobandı, babamın


babası da çobandı. Çobanlık bize ata yadigârı bir meslektir.
En son çalıştığım köyde hayvan sayısı oldukça azalmıştı.
Aldığım ücret kamımı doyurmaya bile yetmiyordu. Köylüle­
re ücretin az olduğunu söyledim. Onlar da daha fazlasını
veremeyeceklerini söylediler. Anlaşamadık, işten ayrıldım.
Komşu köyde çobana ihtiyaç olduğunu duydum. Kıyafetle­
rimi bir torbaya koyup, yola düştüm. Köyün ağasının kapısı­
na vardım. Kapıdaki bekçiye, “Çoban arıyormuşsunuz.
Ağayla görüşmek isterim.” dedim. Bekçi beni şöyle tepeden
bir süzdü. Sırtımdaki kambur dikkatini çekmişti. Sonra ka­
pıyı açtı. “Geç bakalım.” dedi. Ağa, konağın avlusunda
oturmuş çay içiyordu. Hemen derdimi anlatmaya başladım.
“Selamünaleyküm ağam. Ben komşu köyden geldim. Bi­
zim köyde hayvancılık bitti. Duydum ki çoban ararmışsın.
Sen de uygun görürsen, sizin için çalışmak isterim.”
Ağa çayından bir yudum aldıktan sonra cevap verdi:

63
Korku Öyküleri

“Bu işi yapabilir misin?”


“Ayıp ettin ağam, yaparım tabii ki. Kamburluğuma bakıp
bir iş beceremez sanma. Çobanlık bizde baba mesleğidir.”
“Bir deneyelim bakalım. Kâhya sana yatacağın yeri göster­
sin."
Ahırın yanında küçük bir odayı gösterdiler. Altı gün bo­
yunca sabahın erken saatinde kalkıp akşama kadar hayvanla­
rı otlattım. Ağanın gözü bendeydi. Bir hata yapmamı bekli­
yordu. Yedinci günün akşamı da hayvanları ahıra soktuktan
sonra odama geçtim. Çok yorulmuştum. Başımı yastığa ko­
yar koymaz uykuya daldım.
Rüyamda yedi tane üç harfli gördüm. Konağın tam orta­
sında “Çarşambadır Çarşamba. Çarşambadır çarşamba...”
diye kendi kendilerine oynuyorlardı. Çok eğleniyorlardı.
Ben de aralarına katılıp onların yaptığı gibi “Çarşambadır
çarşamba.” diyerek oyunlarına katıldım. Benim oyuna katıl­
dığımı fark eden üç harfliler durup bana baktılar. Hep birlik­
te gülümsediler. Aralarında birisi bana dönüp, “Bu bizim
sözümüzü dinliyor. Buna bir iyilik yapalım.” dedi. Diğer üç
harfliler de hep bir ağızdan “Tamam.” dediler. Üç harfliler­
den birisi, eliyle sırtıma dokundu. O sırtıma dokunur do­
kunmaz kamburum düzelmişti. Rüya da olsa insanın kambu­
runun olmaması güzel bir duyguydu. Kamburum düzeldik­
ten sonra bir anlık hafif bir sancıyla uyandım. Zinde biçimde
yataktan kalktım.
Güneş doğmak üzereydi. Geç kalmamalıydım. Hayvanlan
bir an önce otlatmaya götürmeliydim. Elimi yüzümü yıkayıp
hazırlanırken gözüm odadaki çatlak aynaya gitti. Gördükle­
rime inanamıyordum. Kamburum düzelmişti.

64
Korku Öykülen

Sevincimi paylaşmak için koşarak konağın ağasına gittim.


Ağa beni görür görmez durumu anladı. “Hayrola çoban
efendi, sırtın nasıl iyileşti? Anlat hele.” dedi.
Ben de gördüğüm rüyayı anlattım. “Uyandığımda kambu­
rum düzelmişti.” dedim. Sevincimi gören ağa da mutlu oldu.
“Geçmiş olsun.” dedi. O gün hayvanları daha bir istekli ot­
lattım. Akşam olunca ahıra bırakıp kapılarını kapattım. Ya­
tağa yatar yatmaz uykuya daldım. O gün günlerden perşem­
beydi. Rüyamda yine aynı üç harflileri gördüm. Konağın
hayatında, “Çarşambadır çarşamba. Çarşambadır Çarşam­
ba.” diye oynuyorlardı. Aralanna girip onları uyardım. “Dün
çarşambaydı. Ama bugün günlerden perşembe. Hadi hep
birlikte perşembe diye oynayalım.” dedim. Üç harfliler bana
kızgın kızgın baktılar. Sonra “Çarşambadır çarşamba. Çar­
şambadır çarşamba...” diye oynamaya devam ettiler. Oyun­
larına katılmadım. Üç harflilerden birisi, “Hadi, oyunumuza
katılsana.” dedi. Ben de, “Bugün çarşamba değil ki. Perşem­
be. Perşembedir perşembe oynarsanız oyununuza katılırım.”
dedim. Üç harfli, “Demek sen bizim sözümüzü dinlemezsin.
Dediğimizi demezsin ha. Al sana pis mahlûk!” deyip sırtıma
vurdu. Üç harfli sırtıma vurur vurmaz sırtım eski hâline
döndü. Sabah uyandığımda ilk işim aynaya bakmak oldu.
Aynaya baktığımda sırtımdaki kamburun geri geldiğini gör­
düm. Büyük bir hayal kırıklığına uğradım.
“Keşke...” dedim kendi kendime, “Keşke oyuna katılsay-
dım. Ha çarşamba ha perşembe... Ne fark ederdi ki... Üç
harflilere akıl vermek bana mı kaldı!”
Korku Öykülen

RUH ÇAĞIRMA

BUNDAN on yıl önceydi. Okulların tatil olmasına bir hafta


vardı. Günde iki üç sınava giriyorduk. Sınavlarımızın bittiği
günün akşamında eğlenceli bir şeyler yapmak istiyorduk.
Yurtta aynı odada kaldığımız oda arkadaşlarım Abuzer ve
Mehmet ile birlikte ruh çağırmaya karar verdik. Odamızın
ortasındaki ders çalıştığımız masada toplandık. Saat gecenin
üçüydü. Daha önce ruh çağırmamıştık. Ruh çağırma seansını
nasıl başlatacağımızı da bilmiyorduk. Meraklı gözlerle birbi­
rimize bakarken Abuzer, “Ben daha önce görmüştüm.” diye­
rek görevi üstlendi.
Dolabından bir karton çıkardı. Üzerine Arapça bazı yazılar
yazdı. Sonra o kartonu masanın üzerine koydu. Okuyup üf­
lediği fincanı da karton kutunun üzerine koydu. Davet yön­
temiyle ilgili tüm detayları vermek istemiyorum. Kısacası
ruh çağırmak için her şey hazırdı. Hepimiz gerilmiştik. Abu­
zer gayet ciddi ve bilinçli gibi görünüyordu. Bu tür şeylere
ne kadar inanmasam da ya gelirse diye içimde bir heyecan
66
Korku Öykülen

vardı. Üç arkadaş, işaret parmaklarımızı fincanın üstüne


koyup gözlerimizi kapatmıştık. Abuzer, belirlediği biçimde
“Gel ey ruh!” diyerek ruhu odamıza ediyordu. On dakika
geçmemişti ki fincan kıpırdamaya başladı.
O anda Mehmet gözlerini açtı. Beni fincanı kıpırdatmakla
suçladı. Defalarca yemin etmeme rağmen fincanı benim
kıpırdatmadığıma inanmadı.
Bir süre daha muhabbet ettikten sonra ruh çağırma olayına
kaldığımız yerden devam ettik. Üçümüz tekrar fincana baş­
parmaklarımızı koyduk. Abuzer, tekrar “Gel ey ruh!” diye
davette bulundu. Birkaç dakika sonra fincan tekrar kıpırda­
maya başladı. Birbirimize söz verdiğimiz için kimse gözünü
açmadı.
Abuzer birden gülmeye başladı. Öyle bir gülüyordu ki biz
aklını kaçırdığını düşünmeye başlamıştık. “Adın nedir ey
ruh? Biz hangi okula gidiyoruz?” gibi sorular sorunca bizde
film koptu. Gülmeye başladık.
Abuzer aniden ciddiyetini takındı. Birden Mehmet’e dönüp
“Baban iş için Ankara’ya gidecek.” dedi. Bana da, “Bu yıl
bütünlemeye kalacaksın.” dedi. Daha sonra da “Gelen ruhun
şimdi gitmesi gerekiyormuş ama sonra yine gelecekmiş.”
dedi.
Mehmet ile ben şok olmuştuk. Abuzer’e, “Bizi kandırdın
değil mi oğlum?” dedik. Yaşlı bir amcanın ruhunun geldiği­
ni, onunla konuştuğuna dair bir sürü yeminler etti.
O hafta tüm sınavlarımıza girip yılı tamamladık. Memle­
ketlerimize gitmeden önceki son akşam sohbet ediyorduk.

67
Korku Oykulrn

Mehmet, “Babamla konuştum, bu akşam iş için Ankara'ya


gitmiş.” deyince şok olduk. Sonra cep telefonlarımıza sınav
sonuçlarının açıklandığı mesajı geldi.
Öğrenci bilgi sistemine girip notlanma baktığımda iki
dersten kaldığımı gördüm. “Bütünlemeye kaldım.” deyince
odadaki arkadaşlar tekrar şok oldu.
Sınavların açıklanmasının üzerinden on beş gün geçmişti.
Abuzer ve Mehmet'le birlikte tekrar yurttaki odamızda bir
araya gelmiştik. Canımız çok sıkılmıştı. Ne yapsak diye
düşünürken Abuzer, “Ruh çağıralım.” dedi. İlk başta eğlen­
celi gibi görünüyordu. Kabul ettik. Abuzer, geçen seferki
seanstan dolayı tecrübeliydi. Hemen teşkilatı hazırladı. Oda­
nın ortasındaki masada toplandık.
Biz ruha sorular soruyorduk, ruh da Abuzer aracılığıyla bi­
ze cevaplar veriyordu. Çok eğleniyorduk. Bu olay böyle on
dakika boyunca devam etti.
Seansın sonunda Abuzer, bizleri karşısına aldı. “Arkadaş­
lar bundan sonraki seanslarda ruh sizi görmek istemiyor.”
dedi. Biz de “Tamam.” deyip kabul ettik.
O günden sonra da Abuzer ile aramız açıldı. Birkaç gün
sonra odadan ayrılıp tek başına eve çıktı. Anladığımız kada­
rıyla çağırdığımız o ruhla hâlâ görüşüyordu. Sürekli yalnız
dolaşıyor, kendi kendine konuşuyordu.
Bir gün bitirme tezini vermediği için bölüm hocası ona
kızdı. O da öğretmene, “Kocan seni aldatıyor diye hırsını
benden mi alıyorsun?” diye cevap verdi. Öğretmen donup
kalmıştı. Abuzer'i disipline verdiler. Bir hafta uzaklaştırma

68
Kodu öykülen

cezası aldı. Döndüğünde tamamen değişmişti. Hiç kimseyle


konuşmuyor, sınıfta sırada boş boş oturuyordu.
Onun bu garip hâliyle dalga geçen arkadaşlara, “Siz görür­
sünüz. Otobüse bindiğinizde intikamımı alacağım." demişti.
Onunla dalga geçen arkadaşların otobüsü o gün trafik kazası
geçirdi. Birkaç kişi yaralandı.
O olaydan sonra herkes ondan uzaklaştı. Onu düşman gibi
görüyorlardı. Bu durum okul idarecilerinin de dikkatini
çekmişti. Onda bir hâl olduğunu anlayıp ailesini okula ça­
ğırdılar. Anne ve babasına, “Çocuğunuz iyi değil. Psikolojik
desteğe ihtiyacı var. Eğitimine, tedavi süreci tamamlandık­
tan sonra devam etse daha iyi olur." demişler.
Ailesi de Abuzer’i alıp memleketine götürdü. Öğrendiğim
kadarıyla doktorlar da çare bulamamış. Evde anne ve baba­
sına tehditler savurup onları korkutuyormuş.
Abuzer’in durumunu ailesine sorduğumuzda annesine,
“Benim özel güçlerim var. Bu akşam uçacağım, hepiniz
göreceksiniz." demiş. O akşam kendini camdan aşağı atmış.
Allah’tan evleri ikinci kartaymış. Abuzer’in bacakları, kolla­
rı kırılmış. Herkesin diline düşmüşler.
Bu olaydan sonra Abuzer’in okuldan kaydını tamamen al­
dılar. Arkadaşımın şimdi nerede olduğunu ve ne yaptığını
bilmiyorum.
Siz siz olun, ruh çağırmadan önce iyi düşünün.
Benden söylemesi...
Korku öyküleri

EVDEN GELEN SESLER

EV SAHİBİ Ruşen Bey’in telefonu art arda üç kez çaldı.


Namazının son rekâtını kıldıktan sonra telefonuna baktı.
Arayan kiracıydı. Hayırdır inşallah diyerek kiracısını aradı.
“Selamünaleyküm. Namaz kılıyordum, yetişemedim mü­
barek.”
“Aleykümselam hacı amca. Biliyorum üç ay oldu ama biz
bu evden taşınmak istiyoruz. Sana bunu haber vermek iste­
dik.”
“Hayırdır inşallah, evi mi beğenmediniz?”
“Yok hacı amca, evi beğendik.”
“Komşularla mı tartıştınız?”
“Yok hacı amca, öyle değil. Huzur bulamadık diyelim.”
“Huzur derken ne demek istedin evladım?”
“Evde geceleri birisi dolaşıyor. İlginç şeyler oluyor. Tuva­
letten acayip sesler geliyor.”

70
Korku Öyküleri

“Tuvalette arıza olmasın evladım. Bir usta gönderip kont­


rol ettireyim.”
“Yok hacı amca, öyle düşündüğün gibi bir şey değil. Ney­
se, yarın öğleden sonra taşınacağız. Bilgin olsun, hayırlı
akşamlar.”
“Hayırlı akşamlar evladım.”
Sürekli böyle oluyordu. Satın aldığı bu müstakil evde, ki­
racıları bir türlü dikiş tutturamıyordu. Gelen kiracılar iki üç
ay oturduktan sonra bir bahane bulup evini terk ediyorlardı.
Ruşen Bey, bu duruma bir türlü anlam veremiyordu.
Kiracısı evden taşındıktan sonra kiracının sesler geliyor
dediği tuvalete girip inceledi. Her şey yolunda gibi görünü­
yordu. Bu duruma bir anlam veremedi. Üzerinde telefon
numarasının yazılı olduğu kiralık ilanını, evin yola bakan
camına astıktan sonra evden ayrıldı.
İlanı cama asmasının üzerinden birkaç gün geçmişti. Ma­
hallenin camisine yeni atanan bir imam, evi kiralamak ama­
cıyla Ruşen Bey’i aradı. Ruşen Bey, önceki kiracıların
şikâyet ettiği konulardan imama bahsetmedi. Kira şartların­
da anlaştılar.
İmam birkaç gün içinde eve yerleşti. Taşınmalarının üze­
rinden iki gece geçmişti ki ev sahibi Ruşen Bey’in telefonu
tekrar art arda çaldı. Yeni kiracısı arıyordu.
“Selamünaleyküm hacı amca. Nasılsın?”
“Aleykümselam imam efendi. İyiyim çok şükür. Sen nasıl­
sın?”

71
Korku Öyküleri

“Pek iyi değilim hacı amca. İki gecedir bizi uyku tutmu­
yor. Tam uykuya dalıyorum. Evden sesler geliyor. Kalkıp
kontrol ettiğimde seslerin tuvaletten geldiğini fark ettim.
Tuvaletin kapısını tam açıyordum ki kapının önünde beyaz­
lar içinde ihtiyar bir amca belirdi. ‘Pislik içinde yatmak is­
temiyorum. Mezarımın üstündeki bu tuvaleti kaldırın.’ dedi.
‘Dur mübarek. Ne tuvaleti?’ diye soracakken ihtiyar gözden
kayboldu. îki gecedir bu durumu yaşıyoruz. Belli ki bu tuva­
letin altında bir mezar var ve mevta bu durumdan rahatsız
oluyor.”
“Anladım imam efendi. Ne yapalım dersin?”
“Vakit kaybetmeden eve ustaları gönder. Tuvaleti evin dı­
şına bir yere taşıyalım. Mezarda yatan zatı daha fazla huzur­
suz etmeyelim.”
Ev sahibi Ruşen Bey, imamın bu önerisini kabul etti. Ertesi
gün eve giden ustalar tuvaletin yerini değiştirdi.
Ruşen Bey, o günden sonra kiracılarından hiçbir şikâyet
duymadı. Mezardaki mevta artık huzur içinde yatıyordu.
Korku Öyküleri

EKSİ BİRİNCİ KAT

PARASIZ yatılı okul sınavını kazandığım için bir yandan


seviniyor, bir yandan da üzülüyordum. Yurttaki ilk günüm­
dü. Birinci sınıftaki çocuklarla aynı yatakhanede kalıyorduk.
İlk günün heyecanıyla herkes birbiriyle tanışıyor, memleke­
tinden getirdiği yiyeceklerden ikram ediyordu. Yurt, anne­
min evin gibi değildi. Yerde ayaklarımızı basacak bir halı
bile yoktu. Sürekli ayakkabıyla ya da terlikle dolaşmak ge­
rekiyordu. İki katlı ranzalarda yatmak da tecrübe istiyordu.
Birkaç arkadaş ranzadan düşüp kolunu kırmıştı. İlk gece,
nöbetçi öğretmen yurdun kurallarını tek tek anlatmıştı.
“Sabah 06:45'te sabah etüdü başlar. 08.00'de kahvaltı saa­
ti. 09:00'da okul dersleri başlar. Öğlen yemek saati 12:30.
Okul dersleri 16:30’a kadar devam eder. 16:30 ila 18:00
arası serbest zaman. 18:00'da akşam yemeğinden sonra
19:00'da akşam etüdü başlar, 21:00'da biter. 22:00 yatış
saatidir. Nöbetçi öğretmenden izin kâğıdı almadan kimse

73
Korku Öykülen

yurdu terk edemez. Kaçmak isteseniz de kaçamazsınız, zira


kapıda güvenlik görevlisi ve tel örgüler var.”
Bu kurallara alışmak bir hafta sürmüştü. Bu sıralarda mes­
cidin de yerini öğrenmiştim. Serbest zamanlarda yurdun en
sessiz yeri olduğu için sık sık mescide gider, kitap okurdum.
Mescitte kitap okurken üst sınıftaki ağabeylerden duymuş­
tum. Yurdun banyolarının bulunduğu eksi birinci katta bir
ruh dolaşıyormuş. Yurt binası buraya yapılmadan önce bu­
rada bir mezar varmış. Bina yapılınca mezar altta kalmış.
Zilin çalmasıyla kitap okumaya ara verdim. Akşam etü­
dünde verilen ödevleri yaptım. Yatış saati gelmişti. Yatağı­
ma yatıp gözlerimi yumdum, ışıkların sönmesini bekledim.
Kaç gündür banyo yapmadığım aklıma geldi. Bu saatlerde
banyolar sakin olurdu. Sıcak su kesilmiş de olabilirdi. Yine
de havlumu ve temiz çamaşırlarımı alıp banyoların olduğu
eksi birinci kata inip şansımı denemek istedim.
Koridor zifiri karanlıktı. Elimle yoklayarak ışığın yerini
buldum. Zar zor da olsa ışığı açtım. Lambalardan bazıları
yanmamıştı. Yan aydınlık, yan karanlık koridorda ilerleyip
kabinlerin olduğu bölüme geldim. İçeri girdim. Bir kabinden
su sesleri geliyordu.
“Sıcak su var mı?” diye seslendim.
İçerideki her kimse cevap vermedi.
“Kimse var mı?” diye tekrar seslendim. Tekrar cevap gel­
meyince suyun açık unutulduğunu düşündüm. Kabinin kapı­
sını açtığımda şok oldum.

74
K<wku OyknJen

İçeride iki metre boylarında, zayıf, bir o kadar da çirkin bir


adam duruyor, kırmızı gözleriyle bana bakıyordu. Üzerinde
pis, siyah bir kıyafet vardı. Cesaretimi topladım.
“Kusura bakmayın boş sandım.” dedim. Niyetim orayı bir
an önce terk etmekti. Arkamı dönüp gidecektim ki adam
elini omzuma attı.
“Dur bakalım delikanlı! Benim kim olduğumu biliyor mu­
sun?”
Korkudan altıma kaçıracaktım. İçimden bildiğim tüm dua­
ları okuyordum. Kafamı kaldırmaya korkuyordum. Arkamı
döndüm. Yere bakarak cevap verdim.
“Bilmiyorum amca.”
“Ben Kemal. Burası benim evim. Sizden önce burada ben
vardım. Siz geldiniz ve benim bütün huzurumu kaçırdınız.”
Ne cevap vereceğimi şaşırmıştım.
“Sizi rahatsız etmek istemezdim. Banyo boş sandım. Kusu­
ra bakmayın. İzninizle ben gideyim.” dedim kısık bir sesle.
Bu sözlerime çok kızdı. “Benimle konuşurken yüzüme ba­
kacaksın!” diyerek beni uyardı.
Korkarak kafamı yerden kaldırdım. Gördüğüm ilk şey
adamın uzun ayaklarıydı. Aman Allah’ım, adamın ayakları
tersti. Bunun farkına varır varmaz elimdeki havluyu ve ça­
maşırları atıp son hız kaçmaya başladım.
Ben kaçtıkça korkunç adam da peşimden beni kovalıyordu.
Eksi birinci katın merdivenlerinden koşarak yukarı doğru
çıktım. O hâlâ peşimden geliyordu. Tüm gücüm tükenmek
üzereydi. Hızla merdivenleri çıkarak yatakhaneye kadar
Korku Ovkuleri

ulaşmayı başardım. Kapıyı açıp kendimi içeri attım. Adamın


nefesini hâlâ ensemde hissediyordum.
Odadaki arkadaşlarımı uyandırmak için “İmdaat!” diye ba­
ğırdım. Sanki kimse sesimi duymuyordu.
Kendimi yatağıma atacakken adam omzumdan yakaladı.
“Delikanlı, delikanlı!” diye beni silkeliyordu.
Adamın kırmızı gözlerine bakmak istemiyordum.
Aynı ses, “Kalk bakalım sabah oldu. Etüde geç kalacak­
sın.” dedi.
Gözlerimi açtığımda nöbetçi öğretmeni karşımda gördüm.
Çok şükür yaşadıklarımın hepsi sadece kâbusmuş. Nöbetçi
öğretmen, kan ter içinde kaldığımı görünce, “Kötü bir rüya
gördün sanırım.” dedi.
Ben de rüyamda eksi birinci kattaki banyoda, ayakları ters
olan adamı gördüğümü anlattım. Sözlerimi bitirdiğimde
öğretmen korkunç bir kahkahayla gülmeye başladı. “Nasıl
yani, benimkiler gibi mi?” diyerek ayaklarını gösterdi.
Öğretmenin ayaklarına baktığımda kendimden geçtim. Ol­
duğum yerde bayılıp kalmışım. Ayıldığımda odadaki tüm
arkadaşlarım etrafıma toplanmıştı. Herkes ne olduğunu so­
ruyordu. Hiç bir şey demeden eşyalarımı çıkarıp valizime
yerleştirdim. Kimseye bir şey demeden yurttan ayrıldım.
Annem ve babam ne kadar ısrar ettiyse de oraya asla geri
dönmedim. Memleketimde bir okulda eğitimime devam
ettim.
Korku Öyküleri

OĞLUMLA EVLENECEKSİN!

HİÇ art arda aynı rüyayı gördüğünüz oldu mu? Birkaç gün­
dür bana oluyor. Rüyama giren beyaz saçlı bir kadın, “Seni
oğlumla evlendireceğim.” deyip gidiyor. Bu rüyaya bir türlü
anlam veremedim. Üst üste aynı rüyayı görünce korkmaya
başladım. Her uyuduğumda o kadın rüyama giriyor, “Seni
oğlumla evlendireceğim.” deyip gidiyordu.
Artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Yaşadıklarımı anneme
anlattım. Annem bu durumu babamla da konuşmuş. Babam
da, “Bu işlerden anlayan bir hoca tanıyorum. Bu durumu
ona bir danışayım.” demiş.
Ertesi gün akşam babam eve geldiğinde hocayla konuştuk­
larını anlattı.
“Lazım olur diye hocaya fotoğrafını da götürmüştüm. Gi­
der gitmez hoca fotoğrafını istedi. Fotoğrafını verdikten
sonra hoca bir tas suya bir şeyler döktü. Sudan dumanlar
çıkmaya başladı. Hoca tasa bakıp konuşuyordu. Dayanama­

77
korku Öyküleri

dım ve ‘Kızımla evlenmek isteyen kim?’ diye sordum. Hoca


yüzüme sertçe bakarak ‘Onun kim olduğunu söyleyemem.
Söylersem bana zarar verirler.' dedi.”
Babam bunları anlatırken korkum daha da artmıştı. Neler
olduğuna anlam veremiyordum. Akşam olunca bu duydukla­
rımdan sonra beni uyku tutmadı. Gece geç saatlere kadar
bekledim. Korkumdan gözlerimi kapatmak istemiyordum.
Sonunda uykuya yenik düştüm. Direnmem boşunaydı. Gö­
zümü kapatır kapatmaz o kadın yine rüyama girdi. “Seni
oğlumla evlendireceğim.” dedi. Bu kez gördüğüm rüya di­
ğerlerinden farklıydı. Yanında oğlu da vardı. Oğlunu göste­
rerek, “Bak bu oğlum.” dedi. Oğlunu görür görmez korku­
dan ağlamaya başladım. Çok korkunç bir yüzü, upuzun elleri
vardı. Uykumdan korkuyla uyandım.
Koşarak annemle babamın odasına gittim. Gördüğüm rü­
yayı ağlayarak anlattım. Babam bu hâlime çok üzülmüştü.
“Bu böyle olmayacak. En iyisi hocanın yanına tekrar gidip
bu durumu etraflıca öğrenmek.” dedi.
Ertesi gün iş yerinden izin alıp hocanın yanma gitti. Hoca
babama bir şey söylemeden, “Kızını yanıma getir.” demiş.
Babam hemen eve gelip beni hocanın yanma götürdü.
Hocanın odasına girdik. Hocanın elinde Arapça harflerle
yazılı bir kâğıt vardı. Tam karşısına oturmamı söyledi. “Bu
kâğıdı eline al. Gözünü bir yere sabitle ve dikkatlice oraya
bak.” dedi. Ben de hocanın dediğini yaptım. Kâğıttaki bir
noktaya gözümü kırpmadan baktım. Bir süre sonra kâğıtta
rüyamda gördüğüm o beyaz saçlı kadını gördüm. Rüyada­
yım sanmıştım.

78
Korku Öykülen

Hoca. “Rüyanda gördüğün kadın bu muydu?” diye sordu.


“Evet, buydu.” dedim.
Hoca kâğıdı elimden alıp yırttı. Çok garip şeyler oluyordu.
“Bu kadın kim?” diye sordum.
Hoca kısa bir süre düşündü. “Zamanı gelince söyleyece­
ğim.” dedi.
Birkaç hafta sonra bir akrabam beni istemeye geldi. Ailem
de o kişiyi bana uygun gördü ve nişanlandık. Nişanlandığım
günün akşamında rüyama yine o beyaz saçlı kadın girdi.
Kadın çok öfkeliydi, “Sen benim oğlumla evleneceksin.
Başkasının olamazsın.” dedi. Elimi tutup nişan yüzüğümü
fırlattı. Uyandığımda yüzük parmağımda yoktu. Yüzük,
yerde halının üstünde duruyordu. Bu rüyanın üzerinden iki
hafta geçmişti ki nişanlım geçirdiği trafik kazasında hayatını
kaybetti. Her şey üst üste geliyordu. Artık dayanacak gücüm
kalmamıştı.
Kazadan bir ay sonra her şey düzelecek gibi görünüyordu
ki o kadın tekrar rüyalarıma girmeye başladı. Kadının sözle­
rini ezberlemiştim. Tekrar, “Benim oğlumla evleneceksin.”
dedi. Ben de ondan kurtulmak için “Oğlunla evlenmeyi ka­
bul ediyorum.” dedim. Dayanacak gücüm kalmamıştı, artık
pes etmiştim. Kadın benim kararlı hâlimi görünce gülümse­
di.
“Senin gözündeki perdeyi kaldıracağım. Artık uyanıkken
de bizi göreceksin." dedi. Elini gözlerimin üzerinde gezdir­
di. Sonrasında uyandım. Gördüğüm rüyayı babama anlattım.

70
Korku öyküleri

Babam, “Eyvah kızım, sen ne yaptın böyle? Hemen hocaya


gitmeliyiz.” dedi.
Vakit kaybetmeden hocaya gittik. Hocaya da gördüğüm
rüyayı anlattım.
“Kızım sana üç harfliler âşık olmuş. O yüzden seninle ev­
lenmek istiyorlar.” dedi. İlk kez duyduğum uzun bir dua
okudu. Sonra bana muska yazdı. “Sakın bunu boynundan
çıkarma.” diye de uyardı.
O gece odama gidip yatağıma uzandım. Gözlerimi kapata­
cağım sırada tavanda beyazlar içinde nur yüzlü bir kadın
gördüm. Kadın bana sevgiyle gülümsedi.
“Korkma kızım. Senin boynundaki muska için buradayım.
Seni onlardan korumak için görevlendirildim.” dedi.
Gözümü kapatıp bildiğim bütün duaları okumama rağmen
o kadın odamdan gitmedi. Bu olayı babama anlattım. Ba­
bamla birlikte tekrar hocaya gittik. Hocaya tavanda gördü­
ğüm beyaz yüzlü kadını anlattım. Hoca çok şaşırmıştı.
“Senin bu tür varlıkları görmemen lazımdı kızım. Demek
ki gözündeki perde açılmış.” dedi.
O nur yüzlü kadın odama geldiğinden beri “Oğlumla evle­
neceksin.” diyen kadını rüyamda hiç görmedim. Artık
korkmadan uyuyabiliyordum.
Şu an bu satırları yazarken bile o nur yüzlü kadını görüyo­
rum. Bana bakıp gülümsüyor. Onun gülümsemesi bana hu­
zur veriyor.
KORKU
ÖYK.ÜLERİ
Bu kitabı eline aldığına göre cesur bir insan olmalısın. İ n
bastan söyleyeyim. Bu kitap sıradan bir korku kitabı değil.
İçerisinde va/arın da bayından geçen gizemli olaylar yer alıyor.

Anadolu'da yayanmıy gerçek olayların kurguyla anlatıldığı


öyküleri okumak için gece olmasını bekle. Odanın lyığını
kapat sorganı üstüne çek I I feneri yardımıyla okumaya bayla.

(ıcçımını mezar hırsızlığıyla sağlayan bir adam, insanlara


musallat olmuş hır ruh, fotoğraftaki gizemli bir kız ve koy
okulunda gerçekleyen esrarengiz olaylar.

Korku Öyküleri. yürüdüğün yollara, mezarlıklara ve


aşjylara bayka turlu bakmanı sağlayacak.
■ KT*
aatsoG

im a kırıııı/ılcylek coın

You might also like