You are on page 1of 16

Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008 • 20-35

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının Devletlerin Sığınmacıları


Sınırdışı Etme Egemen Yetkisine Etkisi: Türkiye Örneği*

Levent Korkut**

ÖZET

Klasik egemenlik kuramında devletlerin mutlak yetki alanlarından birini yabancılar ile ilgili işlemler oluştu-
rur. Yabancıların ülke içine girişleri, kalışları ve çıkışları konusunda devletler mutlak sayılabilecek yetkilere
sahiptir. Vatandaşlık bağı bulunan devletin ülkesini terk ederek bir başka devletin korumasından yararlanmak
isteyen sığınmacılar da hukukta yabancılar kategorisine dahil edilirler. Durum bu olmakla birlikte mülteci ve
sığınmacılar bakımından 20. yüzyılda uluslararası hukuk alanında devletlerin egemenlik yetkilerini sınırlan-
dıran düzenlemeler yapılmıştır. Bu makalede önce uluslararası hukuk alanındaki düzenlemeler ele alınacak
daha sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları temelinde devletlerin egemenlikten kaynak-
lanan yetkilerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile nasıl sınırlandırıldığı mahkemenin Türkiye ile
ilgili kararları temel alınarak örneklenecek, kararların sığınmacı ve mültecilerin ulusal hukuki rejimine etki-
si değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Egemenlik, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yabancılar, sığınmacılar, Türkiye.

The Impact of Decisions of the European Court of Human Rights


on the State’s Sovereign Power to Expel Asylum Seekers: The Case of Turkey
ABSTRACT

According to classic sovereignty theory states have almost absolute powers on aliens. They have no equal
rights with citizens. A key attribute of national sovereignty is the right of states to admit or exclude aliens from
their territory. Asylum seekers, persons who are outside of their country of origin and who have well founded
fear of persecution because of their race, nationality, membership of a particular social group or political
opinion, constitute a special group in aliens. International law has restricted sovereign powers of states on
asylum seekers since early 1950. In this article, after focusing on rights of asylum seekers and refugees in in-
ternational law, the restrictions of sovereign powers of the states by the decisions of European Court of Human
Rights in the field of expulsion of asylum seekers will be exemplified by the Court’s decisions on Turkey and the
impact of these decision on Turkish domestic law will be analyzed.
Keywords: Sovereignty, European Court of Human Rights, aliens, asylum seekers, Turkey.
* Bu makale hakem incelemesinden geçmiştir.
** Dr., Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Hukuk Bilimleri Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi.

20 Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008


Levent Korkut • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının Devletlerin Sığınmacıları Sınırdışı Etme Egemen Yetkisi

1. Hukuk ve Egemenlik kuramcısı Montesquieu’dan gelmiştir. Bu yazarların


eserleri ulusal hukuk düzeni çerçevesinde devlet ikti-
Kendisine atfedilen anlamlarla birlikte düşün yaşa-
darını hukukla sınırlamaya yönelmiştir. On dokuzun-
mında dolaşıma girdiği ve modern devletin kurucu
cu yüzyılın sonu ve yirminci yüzyılın başında Dugu-
unsuru olarak kabul edildiği dönemden itibaren yak-
it, Jellinek, Horroiu, Krabbe gibi hukuk düşünürleri
laşık dört yüzyıllık bir geçmişe sahip olan egemen-
klasik egemenlik kuramını reddeden, eleştiren ya da
lik kavramı, geçen süre içinde içeriğini değiştirmiş,
yeniden anlamaya çalışan eserler vermişlerdir. Bu ça-
yeni anlam içerikleri kazanmış, öte yandan da eski
lışmaların ağırlık noktasını da ulusal hukuk sistemle-
anlam içeriklerinin bazılarını terk etmiş bazılarını ise
ri oluşturur ve egemenliğin dış boyutuna ilişkin yeni
bir kalıntı olarak korumuştur. Bodin’den günümüze
bir kuramsal açılım getirmekten uzaktır. Norm yerine
modern devletin üç aşamadan geçtiği ileri sürülebilir.
hukuk sisteminden hareketle genel hukuk öğretisini
Bunlardan ilki, modern devletin ortaçağ devlet anla-
kuran Hans Kelsen uluslararası hukukun devletlerin
yışının etkisi altında kaldığı dönemdir. Kişi-merkezli
egemenliklerini sınırlayan bir hukuk dalı olduğunu
egemenlik anlayışı ve egemenliğin Bodin tarafından
kabul eder. Kelsen’in tekçi hukuk yaklaşımı, ulusüs-
belirlenen nitelikleri, özünde Hıristiyan teolojisinden
tü tüm hukuk rejimlerine uygulanabilecek bir pozitif
hareket eden ortaçağ Avrupa’sına hakim olan siyaset
hukuk öğretisidir.
ve hukuk kuramına dayanır. Modern devletin ikinci
döneminde, en önemli özelliği olan sürekli, kişidışı Günümüz hukuki pozitivizmi devlet ile hukuk düze-
kurumlar ortaya çıkmıştır. Bu kurumların gelişme- nini bütünleştiren bir kuramdan hareket eder. Hukuk
sine izin veren yapı ise ulus devlettir. Ulus devletin düzeni devletin kendisidir, aralarında bir fark yoktur.
kurumlarının pekişmesi ortaçağ ile olan bağların da Siyasi bir organizasyon olan devlet görece merkezi-
kopmasına neden olmuştur. Bu dönemde iç hukuk leşmiş bir hukuk düzenidir (Kelsen 1967) . Egemen-
sistemlerinde kişi dışı egemenlik anlayışı yerleşme- liğin devletin asli unsurlarından biri olduğunu söyle-
ye başlamıştır. İlk yazılı anayasaların ortaya çıkma- mek, devletin üstün ‘otorite’ olduğunu söylemekle eş
sından sonra özellikle iç ve dış egemenlik arasındaki anlamlıdır. Otorite, uyulması zorunlu buyruk verme
ayrım dikkati çekmektedir. Anayasacılık hareketi ile gücü ya da hakkı olarak tanımlanabilir. Otorite sahibi
iç hukuk sistemlerinde kişi-merkezli egemenlik öğ- bir birey, buyruk verme hakkına da sahiptir. Bir bire-
retisinden uzaklaşılırken, dış egemenlik bakımından ye böyle bir hak ya da güç ancak normatif düzen tara-
on dokuzuncu yüzyıla kadar önemli bir gelişme kay- fından aktarılabilir. Bu nedenle otoritenin temelinde
dedilmemiştir. Modern devletin son aşaması, devlet- normatif düzen vardır (Kelsen 1999).
lerin uluslararası alanda örgütlenmeye başladığı on Sadece normatif düzen egemen olabilir. Yani sadece
dokuzuncu yüzyıl ile başlar, ancak bu alandaki asıl normatif düzen üstün otoriteye sahiptir. Bir bireye ta-
gelişmeler 1945 sonrasında görülmeye başlamıştır. nınan otoritenin sonucu olan buyruk verme hakkının
Günümüzde, siyaset kuramı ve kamu hukuku ala- ve diğer bireylerin bu buyruğa uyma yükümlülüğü-
nında uluslararası düzeyde kozmopolit ve federalist nün meşruluğunu belirlemenin nihai ölçüsü normatif
yaklaşımlar ortaya çıkmaktadır. Bu gelişmeler, önü- düzendir. Salt doğal bir olgu olan fiziki güç ise hiçbir
müzdeki dönemde iç hukuk sisteminde anayasal de- şekilde egemen olamaz. Fiziki gücün egemenliği-
mokrasiyi inşa eden modern devletin en çok tartışı- ni kabul edebilmemiz için onu hukuk düzeninin ilk
lacak yönünün dış egemenlik ve uluslararası hukuk nedeni olarak ele almamız gerekir. Ancak doğada
olacağına işaret etmektedir. nedensel ilişkiler zinciri içinde böyle bir ilk nedenin
Modern devletin geçirdiği evrim hukuk genel kura- belirlenmesi olanaklı değildir. Çünkü her neden baş-
mını da etkilemiştir. Klasik egemenlik kuramına yö- ka nedenin sonucudur. Eğer doğal gerçeklikte ilk ne-
nelik ilk tepkiler, liberal anayasa hukuku öğretisinin denden bahsedemiyorsak egemenlik de bir ilk neden
öncülerinden, doğal hukuka dayalı bireysel hak ve olarak görülemez (Kelsen 1999).
özgürlükler, sınırlı devlet ve modern kuvvetler ayrılı- Bir devletin egemenliği, ulusal hukuk düzeninin üs-
ğı kuramlarının kurucusu Locke ve kuvvetler ayrılığı tün olması ve onun üzerinde hiçbir otoritenin bulun-

Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008 21


Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008 • 20-35

maması anlamına gelir. Ulusal hukuk düzeni üzerinde kukçu için bu hipotezlerden birinin kabulü veya reddi
üstünlüğü ileri sürülebilecek tek düzen ise uluslara- bir önem taşımaz. Hukuk bilimi, sadece hukukçuların
rası hukuk düzenidir. Uluslararası hukuk düzeninin seçimlerinin nedenlerini ve benimsedikleri hipotezin
üstünlüğü, ulusal hukuk düzeninin meşruluğunu bu doğasını fark etmelerine yardımcı olur ve onların bu
düzenden alması anlamına gelir. Bununla birlikte hipotezlerden pozitif hukukun izin vermediği sonuç-
bir hukuk düzeni ile bir diğeri arasındaki ilişki doğal ları çıkarmalarını engeller (Kelsen 1999).
nesnelerin aralarındaki ilişki gibi algılanamaz. Diğer Hukukun tanımı ancak siyasi iktidarın da tabi oldu-
bir deyişle, her iki hukuk düzeninin içeriğine bakarak ğu normatif düzen esas alınarak yapılabilir. Hukuk
birinin diğerine üstün olup olmadığı tespit edilemez. normu buyruktur ama bu egemenin iradesinden değil
Bu nedenle uluslararası hukukun üstün olup olmadığı başka bir normdan kaynaklanan bir buyruktur (Kel-
sorununun çözümü, her iki düzen arasındaki ilişkinin sen 1965). Normatif pozitivizm egemenlik ile hukuk
nasıl kurulduğuna bağlıdır. arasındaki gerilimi, egemenlik kavramını reddederek
İkici yaklaşım hukukun tekliği fikrini reddettiğinden hukuk lehine ortadan kaldırır. Hukuk normların oluş-
iki ayrı hukuk düzeni arasında bir altlık üstlük iliş- turduğu hiyerarşik bir sistemdir ve bu hiyerarşi içinde
kisi kurulamayacağını savunur. Her iki hukuk kendi her norm meşruluğunu daha üst düzeydeki bir başka
alanında geçerlilik taşır ve uluslararası hukuk ancak norma borçludur. Normu meşrulaştıran siyasi ya da
devletin hukuk sistemine aktarıldıktan sonra ulusal sosyolojik gerçeklik değil normatif düzenin kendi-
hukukta etki gösterir. Tekçi yaklaşım ise iki farklı sidir. Normlar hiyerarşisi sonsuza kadar uzamaz ve
hukuki hipotezden hareket eder. Bu hipotezlerden hiyerarşik zincir varsayıma dayalı bir norm ile son-
ilki benimseme kuramına (recognition theory) varlık lanır. Bu varsayıma dayalı norm, temel norm adını
kazandırır. Benimseme kuramına göre, uluslararası alır ve tüm diğer normların geçerliliğinin nedenidir.
hukukun ulusal hukuk düzeninin meşruluğunu sağla- Kelsen temel normu devletin tarih içinde en eski ana-
yabilmesi, kendisinin meşru görülmesiyle olanaklıdır yasası olarak da nitelendirir. Temel normun işlevi
ve bu meşruiyet uluslararası hukukun devlet tarafın- bir dereceye kadar doğal hukukun işlevine yaklaşır.
dan benimsenmesiyle sağlanır. Bu nedenle uluslara- Doğal hukuku savunanlar pozitif hukukun meşrulu-
rası hukukun ulusal hukuka meşruluk kazandırması ğunu doğal hukuktan aldığını ileri sürerler. Hukuki
ancak göreli bir anlama sahiptir. Ulusal hukuk düze- pozitivizm böyle bir yaklaşımı kabul edemez. Temel
ninin temel normu ister ulusal ister uluslararası olsun norm doğal hukukun işlevini üstlenir, ancak işlevleri
hukukun meşruluğunun asıl kaynağıdır. Diğer bir birbirine benzese de temel norm ile doğal hukuk aynı
deyişle ulusal hukuk uluslararası hukuka üstündür, şey değildir. Doğal hukuk pozitif hukukun içeriğini
dolayısıyla egemenlik devlete aittir. İkinci hipotez belirlediği halde, temel norm pozitif hukukun içeriği-
ise birincinin tam tersidir ve uluslararası hukukun üs- ne karışmaz. Pozitif hukukun içeriği bütünüyle temel
tünlüğü tezine dayanır. Ulusal hukuk düzeni meşrulu- normdan bağımsızdır. Temel norm “meta-hukuki” bir
ğunu uluslararası hukuktan alır ve dolayısıyla mutlak kavramdır (Kelsen 1965).
devlet egemenliğinden bahsedilemez (Kelsen 1999). Hukuk, normun doğasına değil, normun içinde yer
Devlet egemenliği gözlemlenebilir bir dış dünya ol- aldığı sistemin yapısına bakarak anlaşılabilir. Pozi-
gusu değildir. Devlet ne egemendir ne de egemen ol- tif hukuk kuramı tekil normdan değil, onun içinde
madığından söz edilebilir. Sadece egemen olduğu ya yer aldığı sistemin yapısından hareketle kurulabilir.1
da olmadığı öngörülebilir. Bu öngörülerin temelinde Hukukun sistem olarak algılanması, hiçbir normun
hukuk kuramı değil felsefi ve siyasi düşüncelerimiz mutlak bir üstünlüğe sahip olmadığı, sadece diğer bir
vardır. Milliyetçi bakışlar ulusal hukuka, uluslarara- norma göre daha üstün nitelik taşıdığı için kendisine
sı bütünleşmeden yana görüşler uluslararası hukuka üstünlük atfedildiği mantıki sonucunu doğurur. Bu
üstünlük tanır. Siyasi bakımdan her iki görüş de sa-
1  Kelsen, hukuku tekil norm olarak değil bir sistem olarak
vunulabilir. Bu nedenle, pozitif hukukun içeriğini bu algıladığını Hukuk ve Devlet Genel Teorisi adlı eserinin ilk
hipotezlerle temellendirmemiz olanaklı değildir. Hu- satırlarında açıklar. Bkz. Kelsen 1999, s. 3.

22 Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008


Levent Korkut • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının Devletlerin Sığınmacıları Sınırdışı Etme Egemen Yetkisi

dinamik bakış açısı, pozitivizminin iradenin hukuk geçmeleri ya da orada ikamet etmeleri konularında
normunun nihai kaynağı olduğu yolundaki temel dü- devletler egemen yetkilerini mümkün olan en sınırsız
şüncesini derinden sarsmıştır. bir şekilde kullanmaya özen göstermişlerdir. Ulusla-
Uluslararası hukuk ile ulusal hukuk sistemleri arasın- rarası örf ve adet hukukunun kadim ilkelerinden biri
daki ikiliği ortadan kaldıran Kelsen, uluslararası hu- devletlere tanınan yabancıların giriş ve ikametlerini
kukun hukuk kuramında oynayacağı rolü bu hukukun kontrol serbestisidir. Bu ilke dayanağını egemenlik
gelişim yönünü göstererek ortaya koymuştur. Ona ve ülke üzerinde hakimiyette bulur.
göre uluslararası hukukun mevcut durumu ile potansi- Bununla birlikte İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem-
yelleri birbirinden ayrılmalıdır. Kelsen bu bağlamda, de yabancıların hak ve özgürlükleri uluslararası hu-
uluslararası hukukun dağınık yapısının bir merkezi- kukun düzenleme konusu olmaya başlamıştır. 1951
leşmeye doğru gideceği ve genel uluslararası huku- tarihli Cenevre Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair
kun yanında özel nitelikler taşıyan uluslararası hukuk Sözleşme önceki dönemlerde devletlerin kesin ege-
rejimlerinin ortaya çıkacağı görüşündedir (Kelsen menlik yetkisi olarak görülen bir yabancının ülkeye
1999). Bu rejimlerde yargı organları, idari organlar kabulü ya da sınırdışı edilmesi ile ilgili sınırlandırıcı
ve hatta yasama işlevine sahip organlar uluslararası “geri göndermeme” (non-refoulment) ilkesini temel
andlaşmalar ile kurulacak, klasik uluslararası hukuk almıştır. 1 Ocak 1951 tarihinden öncesi için geçer-
ile oluşturulan uluslararası toplumun ötesine geçen li olan Cenevre Sözleşmesi 2 Ekim 1967 tarihinde
çok daha merkezileşmiş yapılar ortaya çıkacaktır. yürürlüğe giren Mültecilerin Hukuki Statüsü ile İl-
Daha sonraki aşamalarda, görece merkezileşmiş ulus- gili Protokol ile geleceğe yönelik uygulanabilir hale
lararası toplum konfederasyona ve federasyona dönü- getirilmiştir. 1951 Sözleşmesi Mülteciyi tanımlamış-
şebilecek, uluslararası andlaşmalarla kurulan hukuk tır. Sözleşme’nin 1. maddesinde yer alan bu tanıma
düzenleri ulusal hukuk sistemlerine atfedilen özellik- göre mülteci, “ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal
lerin tümüne sahip olabilecektir (Kelsen 1999). Kel- gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzün-
sen uluslararası yargı organlarının bu süreci başlata- den, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktu-
cak temel yapı elemanları olduğu görüşündedir. Tıpkı ğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve
ulusal hukuk sistemlerinin gelişiminde olduğu gibi, bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz
uluslararası rejimlerde de yargı organı yasama orga- konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen; ya-
nından önce ortaya çıkacaktır (Kelsen 1944). hut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden
Kelsen’in öngörüleri çağımızda gerçeklik kazanmaya yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dö-
başlamıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Söz- nemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek
leşme ile kurulan mahkeme bu gelişimin en önemli istemeyen” kişilerdir2.
küresel örneğidir.
1951 Sözleşmesi yabancıları genel olarak kapsama-
2. Uluslararası Hukuk ve Avrupa İnsan Hakları yan, sadece sığınmacı ve mültecilere uygulanan bir
Sözleşmesi’nde Mülteciler küresel düzenlemedir. Öte yandan bu sözleşmenin
Ulus devletler çağında devlet egemenliğinin en yaşama geçirilmesini sağlayacak bir uluslararası yar-
önemli göstergelerinden biri yabancılara yönelik sı- gı organı da mevcut değildir. Buna karşın Avrupa İn-
nırlamalar olmuştur. Yabancı, vatandaş olunan devle- san Hakları Sözleşmesi vatandaş ve yabancı ayrımı
tin ülkesinin dışında bulunma durumdur (alienage). olmaksızın bireylerin haklarını koruma altına alan ve
Devletler çok uzun bir dönem yabancıların hukuki bireysel başvuruya dayalı etkili bir yargılama siste-
statüleri konusunda mutlak egemen olarak kalmışlar, miyle donatılmış bölgesel bir insan hakları sözleşme-
bu konunun uluslararası hukuk tarafından düzen- sidir.
lenmesine kıskanç bir şekilde karşı koymuşlardır.
2  Tanımın başında yer alan “1 Ocak 1951’den once meydana
Özellikle yabancıların devletin ülkesine giriş ve çı- gelen olaylar sonucunda” ibaresi 1967 Protokolü ile anlamını
kışları, sınırdışı edilmeleri, o ülkenin vatandaşlığına yitirdiğinden burada yer verilmedi.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008 23


Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008 • 20-35

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), mülteci 3. Türkiye’de Mülteci Hukuku ve AİHM’nin Tür-
olma hakkı ve mültecilerin korunmasının temelini kiye ile İlgili Kararları
oluşturan geri gönderme yasağına açıkça yer ve- 3.1 Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Mülteci
ren bir hüküm içermez (Weissbrodt and Hörtreiter Sorunu ve Hukuki Düzenlemeler
1999). Ancak, Sözleşmenin bazı durumlarda mülte-
cilere yönelik diğer uluslararası hukuk düzenleme- Cumhuriyet döneminde Türkiye göçmen ve sığın-
lerinden daha etkili bir koruma sağladığı ileri sü- macı alan bir ülke olmuştur. 1923-1995 tarihleri ara-
rülmektedir (Rozakis, 2000). İlk olarak, AİHS’nin sında birbuçuk milyonun üzerinde Boşnak, Pomak,
korumasından yararlanmak isteyen bir mülteci, 1951 Tatar, Balkan Türkü ve Orta Asya ile Kafkas halk-
Sözleşmesi’nde olduğu gibi ırkı, dini, tabiyeti, bel- larına mensup müslüman nüfus yerleşmek amacıyla
li bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri Türkiye’ye göç etmiştir. Sığınmacılar da transit ya
dolayısıyla zulüm göreceği korkusu içinde olduğunu da yerleşim amacıyla Türkiye’ye gelmişlerdir. 1933
değil, sadece Sözleşme maddelerinde yer alan hak sonrası dönemde Almanya’dan ve Avrupa’nın çeşitli
ve özgürlüklerinin sınırdışı edilmesi ya da ülkesine ülkelerinden kaçan Yahudiler Türkiye’ye sığınmışlar-
geri gönderilmesi durumunda ihlal edileceğini is- dır. Bu dönemde yaklaşık yüzbin kişinin Türkiye’ye
patlamakla yükümlüdür. Böylece AİHS kapsamında geldiği tahmin edilmektedir. İkinci Dünya Savaşı
bir mültecinin, kendisini mülteci durumuna düşüren sırasında da Yunan, İtalyan ve Bulgar vatandaşları
nedenden bağımsız bir koruma olanağına kavuşma- mülteci olarak ülkeye giriş yapmıştır (Kirişçi 2001).
sı olanaklıdır. Nedenden bağımsız koruma olanağı 1945 yılına kadar göçmen ve mülteciler hakkındaki
sağladığı için AİHS sistemi sadece mültecileri değil ana düzenleme İskan Kanunu olmuştur. Bu kanuna
göre sadece Türk soyundan olanlar sürekli oturmak
tüm yabancıları, hatta kaçak suçluları insan hakları
amacıyla Türkiye’ye kabul edilecekler ve muhacir
ihlali olasılığı bulunduğunda geri göndermeye kar-
(göçmen) adını alacaklardır. Kanun, Türk soyundan
şı koruyabilir. İkinci olarak, Sözleşme kapsamında
olmayan fakat bir zaruret nedeniyle Türkiye’ye sığı-
faaliyet gösteren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
nanları mülteci olarak tanımlamakta ve bu kişilerin
(AİHM) bireylerin başvurusu üzerine devletleri bağ-
ancak geçici olarak ülkede kalmalarına izin vermek-
layıcı nitelikte karar veren bir mahkeme olma sıfatıy-
tedir3.
la günümüzde dünyada en etkili uluslararası koruma
mekanizmasıdır. Böylece, mülteciler AİHM aracılığı Türkiye, taslağının hazırlanmasına aktif olarak katıl-
ile kendi haklarını ulusal hukuk dışında etkili bir şe- dığı4 1951 Sözleşmesi’ne sadece Avrupa’dan gelenler
kilde savunma olanağına kavuşurlar. Üçüncü olarak, ve 1951 öncesi meydana gelen olaylar nedeniyle mül-
AİHM, Sözleşmeyi değişen dünyanın şartlarına göre teci durumuna düşenlerle sınırlı olarak taraf olmuş5 ve
yorumlamaktadır. Dinamik yorum adı verilen bu yo-
rum anlayışı ile AİHM Sözleşmeyi günün ihtiyaçla- 3  2510 sayılı İskan Kanunu’nun 1. maddesinde göçmen (kanun
göçmen karşılığı olarak “muhacir” terimini kullanmaktadır) ve
rına cevap veren “yaşayan bir hukuk metni” haline mülteci tanımı yapılmıştır.
getirmektedir. Dördüncü olarak, AİHM oluşturduğu 1. maddenin birinci fıkrası:
“Türkiye’de yerleşmek maksadile dışarıdan münferiden gelmek
içtihat hukuku ile Avrupa çapında bağlayıcılığı olan isteyen Türk soyundan meskûn veya göçebe ferdler Sıhhat ve İç-
ortak standartlar oluşturmaktadır (Hélene Lambert timai Muavenet Vekilliğinin mütalaası alınmak şartile Dahiliye
Vekilliğinin emrile ve müçtemian gelmek istiyen Türk soyundan
2006). meskûn veya göçebe ferdler ve aşiretler ve Türk kültürüne bağ-
lı meskûn kimseler işbu kanunun hükümlerine göre Dahiliye Ve-
Sözleşme’de düzenlenen yaşam hakkı (madde 2), iş- killiğinin mütalaası alınmak şartile Sıhhat ve İçtimaî Muavenet
kence yasağı (madde 3), kölelik yasağı (madde 4/1) Vekilliğinin emirlerile kabul olunurlar. Bunlara muhacir denir.”
1. maddenin üçüncü fıkrası:
ve geçmişe yönelik cezalandırma yasağı (madde 7) “Türkiye’de yerleşmek maksadile olmayıp bir zarûret ilcasile
mutlak niteliktedir. Bu maddelerden uygulamada en muvakkat oturmak üzere sığınanlara mülteci denir.”
4  Türkiye, Resmi Delegeler Konferansına katılmış ve Talat Mi-
sık kullanılanlar ise yaşam hakkı ve işkence yasağına ras tarafından temsil edilmiştir. Miras Konferans tarafından baş-
ilişkin olanlardır. Bu mutlak koruma alanı mülteciler kan yardımcılığına seçilmiştir.
5  1951 Sözleşmesi’nin 1. maddesinin B fıkrasının 1 numara-
de dahil olmak üzere yabancıları da kapsamına alır. lı bendinin (a) ve (b) alt bendleri taraf devletlere sınırlandırcı be-

24 Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008


Levent Korkut • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının Devletlerin Sığınmacıları Sınırdışı Etme Egemen Yetkisi

1961 yılında sözleşmeyi onaylamıştır6. Türkiye, 1967 1950’lerden bu yana meydana gelen gelişmeler şöyle
yılında Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Sta- özetlenebilir: Savaş sonrası dönemde iki kampa bö-
tüsüne İlişkin Protokolü kabul etmiş ve zaman sınır- lünen dünyada Türkiye’ye Doğu Bloku ülkeleri va-
lamasını kadırmıştır7. Ancak taraf devletlere coğrafi tandaşları sığınmaya başlamıştır. Bu sığınmacıların
sınırlamayı sürdürebilme olanağı tanınmış, Türkiye önemli bir kısmı Türkiye’yi transit ülke olarak kul-
de 1951 Sözleşmesi’ni sadece Avrupa’dan gelenler- lanmış ve üçüncü devletlerin ülkelerine yerleştiril-
le sınırlı tutan yaklaşımını günümüze kadar devam miştir. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Doğu Bloku
ettirmiştir8. Burada belirtilmesi gereken bir nokta, dağılmış, ama bu kez Balkan ülkeleri ile dağılan Sov-
taraf devletlerin üstlendikleri 1951 Sözleşmesi’nin yetler Birliği’nin bağımsızlığını elde eden cumhuri-
33. maddesinde yer alan geri gönderme yasağı, ister yetlerinde ve Rusya’da meydana gelen etnik ve dini
Avrupa’dan isterse başka bir bölgeden gelsin tüm sı- kökenli çatışmalar sonucunda ülkelerinden kaçanlar
ğınmacılar bakımından geçerlidir. Coğrafi sınırlama Türkiye’ye gelmişlerdir. Eski Yugoslavya’da meyda-
geri gönderme yasağını ortadan kaldırmaz, ancak na gelen çatışmalardan kaçan Boşnak ve Kosovalılar;
Avrupa dışından gelenlerin ülkede mülteci statüsü ile Asya’dan Ahıska Türkü, Azeri, Çeçen ve Özbekler
sürekli kalmalarına engel olur. Çünkü, yukarıda da 1990’larda sığınma amacıyla Türkiye’ye başvurmuş-
bahsedildiği gibi bu yükümlülük sadece Mülteciler tur. Türk devleti, siyasi coğrafya temelinde bir engel
Sözleşmesi’nde değil, Türkiye’nin taraf olduğu ve olmamasına rağmen bu sığınmacılara mülteci statüsü
coğrafi bakımdan yükümlülükleri sınırlayıcı bir kural vermemiş, sadece geri göndermeme yükümlülüğüne
içermeyen diğer bir dizi insan hakları sözleşmesinde uyarak geçici korumadan yararlanmalarını sağlamış-
de ifade edilmiştir. Ayrıca yine yukarıda değinildiği tır9. 1995 Dayton Andlaşması’ndan sonra Boşnaklar
gibi yükümlülüğün uluslararası örf hukuku haline geri gönderilmiştir. Mülteci kamplarındaki Kosovalı
geldiği tespiti de yapılmaktadır Arnavutlar da ülkelerine geri gönderilmiştir.

Türkiye’nin 1951 Sözleşmesi’ni Avrupa’dan gelen- Sözleşme kapsamında olmayan mülteciler bakımın-
lerle sınırlı olarak onaylaması Türkiye’deki statüleri dan ilk önemli gelişme, İran Devrimi sonrası bu ül-
bakımından iki farklı mülteci türünü ortaya çıkar- keden gelen mülteci akınıdır. Resmi olmayan verilere
mıştır: Avrupa’dan gelen ve tam korumadan yarar- göre 1980-1990 yılları arasında birbuçuk milyonun
lanan “Sözleşme kapsamındaki mülteciler” ve Av- üzerinde İranlı üçüncü ülkelere gitmek amacıyla
rupa dışından gelip geri gönderme yasağı nedeniyle Türkiye’ye giriş yapmıştır. 1990’lardan sonra İranlı-
Türkiye’de geçici olarak kalan “Sözleşme kapsamı lara, Irak, Afganistan, Somali, Tunus, Sudan ve Sri
dışındaki mülteciler” (Kirişçi 1996, 2001, 2003). Lanka’dan gelenler katılmıştır. 1991 yılında beşyüz
bin Kürt mültecinin Saddam rejiminden kaçarak
Sözleşme kapsamına giren mülteciler alanında Türkiye’ye kitlesel olarak sığınması, bu dönemin bel-
ki de en önemli mülteci hareketi olmuştur. 2000’lerle
yanda bulunma hakkı tanımıştır. Bu çerçevede devletler sorumlu- birlikte Afrika ülkelerinden ve Asya’dan gelenlerin
luklarını 1951’den önce Avrupa’da meydana gelen olaylar nede-
niyle ya da bir coğrafi sınırlama olmaksızın 1951’den önce her- sayısında artış kaydedilmiştir. 2000’den sonra yılda
hangi bir yerde meydana gelen olaylar nedeniyle mülteci olanla- ortalama yüz bin kaçak giriş yapan yabancı gözatı-
rı kapsayacak şekilde daraltma ya da genişletme imkanına sahip-
tiler. Zaman sınırlaması Sözleşme’den kaynaklanıyordu. Coğrafi na alınmaktadır. Bu yabancıların sadece yılda 5-6 bin
sınırlama ise devletlerin beyanına bağlı idi. kadarı mülteci başvurusunda bulunmaktadır. Son yıl-
6  Bkz. Resmi Gazete, 5 Eylül 1961, No. 10898.
7  1 Temmuz 1968 tarihli ve 6/10266 sayılı Bakanlar Kurulu larda Türkiye’ye kaçak giriş yapan yabancıların çok
Kararı. büyük bir çoğunluğunun mülteci olmadığı, ekonomik
8  Dışişleri Bakanlığı kayıtlarının kamuya açık olmamasından
dolayı coğrafi sınırlamanın nedeni bilimemekle birlikte, Doğu ül- kazanç amacıyla Avrupa’ya ulaşmak için Türkiye’yi
kelerinde potansiyel mülteci sayısının fazla oluşunun bu sınırla- geçiş ülkesi olarak kullanan düzensiz göçmenlerin
manın getirilmesinde etkili olduğu ileri sürülmektedir. Türkiye
Avrupa Birliği tam üyeliğine geçiş aşamasında bir ülke olarak,
AB mevzuatı ile uyum sağlamak amacıyla mülteci hukuku çer- 9  Bu politikanın temel nedenleri arasında Rusya, Azerbeycan
çevesinde 2005 yılında kabul ettiği Ulusal Eylem Planı’nda 2012 ve Özbekistan ile siyasi ilişkileri bozmama kaygısı ile kabul edi-
yılında 1951 Sözleşmesine uyguladığı coğrafi sınırlamayı kaldır- len mültecilerin daha fazla kişinin kitlesel bir şekilde Türkiye’ye
mayı taahhüd etmiştir. gelmesine yol açacağı endişesi yer almaktaydı.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008 25


Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008 • 20-35

çoğunluğu oluşturduğu oluşturduğu ifade edilmekte- 3.2 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları-
dir. (İçduygu, 2003). nın Türkiye’de Mülteci Hukukuna Etkisi
Soğuk Savaş sonrasında gerek Avrupa’dan gerek- 3.2.1 Jabari – Türkiye Davası
se Avrupa dışından artan sayıda kişinin Türkiye’ye
Başvurucu Jabari, 1995 yılında tanıştığı bir erkekle
gelmesi karşısında Türk hukuk sistemi gerekli hu-
evlenmek ister ancak bu kişinin ailesi karşı çıktığı
kuki düzenlemeleri yapmakta gecikmiştir. 1990’lara
için evlilik gerçekleşmez ve erkek arkadaşı başka bir
gelindiğinde, taraf olunan 1951 Sözleşmesi dışında
kadınla evlenir. Ancak Jabari ile erkek arkadaşı ara-
mültecilere özel tek bir ulusal hukuki düzenleme bu-
sındaki ilişki sonlanmaz. 1997 yılında Jabari ve arka-
lunmamakta idi. Bu yıllarda, özellikle uluslararası
daşı sokakta yürürlerken polis tarafından durdurulur
kuruluşlar Türkiye’deki hukuk sisteminin mülteci-
ve gözaltına alınırlar. Başvurucu gözaltında iken kız-
lere yönelik eksikliklerini ön plana çıkaran raporlar
lık muayenesine tabi tutulur. Bir kaç gün sonra aile-
yayınlamaya başlamışlardır10. Mülteciler arasında ay-
sinin de yardımıyla gözaltından kurtulur. Kasım 1997
rım yapıldığı, iç düzenlemelerin yetersiz olduğu, bir-
tarihinde Fransa üzerinden Kanada’ya gitmek üzere
çok kişinin sınırdan zorla geri gönderildiği yönünde-
sahte pasaportla Türkiye’ye giriş yapar. Jabari Paris’e
ki eleştiriler karşısında İçişleri Bakanlığı mültecilerle
ulaştığında Fransız polisi sahte pasaportla ülkeye gi-
ilgili bir düzenleme yapma ihtiyacı duymuştur. 1994
riş yaptığını tespit eder ve 1998 yılında Türkiye’ye
tarihli Türkiye’ye İltica eden veya Başka Bir Ülke-
geri gönderilir. Jabari Türkiye’ye girer girmez tu-
ye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep
tuklanır, Bakırköy Cumhuriyet Savcısı sahte pasa-
Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Ama-
port kullanmak suçundan dava açmaz, ülkesine geri
cıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek
gönderilmek üzere Yabancılar Şubesine teslim edilir.
Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar
Yabancılar şubesinde mülteci olmak üzere başvuru
Hakkında Yönetmelik11 (Mülteci Yönetmeliği), mül-
yapmak isteyen Jabari’nin bu talebi yetkililer tarafın-
tecilere ilişkin ilk düzenleme olmuştur. Mültecilerle
dan Mülteci Yönetmeliği’nin öngördüğü beş günlük
ilgili bir kanun çıkarılması yerine konunun yönetme-
sürenin geçirilmiş olması nedeniyle reddedilir13.
likle düzenlenmesi ve mültecileri ilgilendiren birçok
konunun yönetmeliğin kapsamında yer almaması Şubat 1998’de BMMYK Jabari’ye İran’dan kaçma-
eleştirilen noktalar olmakla birlikte, en azından kol- sını haklı gösterecek zulüm görme tehditi bulundu-
luk güçlerinin doğrudan uygulayabilecekleri bir dü- ğu için mülteci statüsü verir. Geri gönderilmesi du-
zenleme ortaya çıkmıştır. rumunda Jabari insani olmayan bir cezalandırma ile
karşı karşıya kalabilecek, kendisine kırbaç cezası ya
Yönetmelik, mülteciyi 1951 Sözleşmesi’ne yakın sa-
da taşlama ile ölüm cezası verilebilecektir. Bunun
yılabilecek bir şekilde tanımlamıştır. Yönetmeliğin 3.
üzerine başvurucu Şubat 1998’de AİHM’ne başvurur.
maddesine göre mülteci, “Avrupa’da meydana gelen
Mart 1998’de de idari yargıya başvurarak hakkında
olaylar sebebiyle ırkı, dini, milliyeti, belirli bir top-
alınan sınırdışı etme kararının iptalini ve yürütmenin
lumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniy-
durdurulmasını talep eder14.
le takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için
vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve vatandaşı AİHM Jabari davasında verdiği kararda, beş gün gibi
olduğu ülkenin himayesinden istifade edemeyen veya kısa süreli bir başvuru süresinin hak düşürücü süre
korkudan dolayı istifade etmek istemeyen ya da uy- olarak nitelendirilerek mekanik bir şekilde uygulan-
ruğu yoksa ve önceden ikamet ettiği ülke dışında bu- masının, bireyleri işkence ve kötü muameleye karşı
lunuyorsa oraya dönmeyen veya korkusundan dolayı
dönmek istemeyen yabancıyı” ifade eder12. yer verilen persecution teriminden ilhamla Yönetmelikte “takiba-
ta uğrama”ifadesine yer verilmesidir. BMMYK bu terimin “zu-
lüm” olarak anlaşılması gerektiğini belirtmektedir. Terimin söz-
10  Örneğin bkz. Turkey: Selective Protection, Discriminatory lük karşılığı da “zulüm”, “zulmetme” şeklindedir. Zulüm korku-
Treatment of non-European Refugees and Asylum Seekers, Am- su her bakımdan takibata uğrama korkusundan daha geniş bir an-
nesty International Secreteriat, London, 1994. lam içeriğine sahiptir.
11  30 Kasım 1994 tarih ve 94/6169 sayılı Yönetmelik. 13  ECHR, Jabari – Turkey, 11.10.2000, §§ 9-17.
12  Bu tanımda sorunlu tek nokta sözleşmenin İngilizcesinde 14  ECHR, Jabari – Turkey, 11.10.2000, §§ 18-19.

26 Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008


Levent Korkut • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının Devletlerin Sığınmacıları Sınırdışı Etme Egemen Yetkisi

koruyan AİHS’nin 3. maddesindeki temel değer ba- geri göndermeme yükümlülüğünü yerine getirmeyen
kımından yetersiz olduğunun altını çizer. AİHM’ne ya da öngörülmeyen şekilde sınırlandıran taraf devlet
göre, ulusal idari yargı makamlarının incelemelerini, konumuna düşürür.
başvurucunun zulme uğrayacağı korkusunun gerçek
Anayasa hukuku ve uluslararası hukuk bakımından
bir temele sahip olup olmadığını belirlemek yerine
durum açık olmakla birlikte, idare, yönetmelikte
sınırdışı edilmenin formal koşullarının oluşup oluş-
yer alan süreyi, belki de egemenlikten kaynaklanan
madığı ile sınırlaması, kişinin zulüm görme riskini
yetkilerin yabancılar üzerinde daha serbest bir şekil-
dikkate alan bir yaklaşım değildir. Ayrıca, ulusal
de uygulanabilmesi adına, hak düşürücü süre olarak
mahkemelerin BMMYK’nin İran’da uygulanan taş-
nitelendirmiş, BMMYK ve insan hakları örgütleri-
layarak öldürme cezası temelinde risk oluşacağı endi-
nin bu konularda yapmış olduğu uyarıları dikkate al-
şesiyle bu kişiye mülteci statüsü vermesini de dikkate
mamıştır. 1994-1999 yılları arasında sürenin niteliği
almaları gerekir. AİHM yukarıdaki nedenlerle, eğer
üzerine yapılan sempozyum ve seminerlerde yapılan
Jabari sınırdışı edilecek olursa AİHS’nin 3. maddesi-
tartışmalar idareyi ikna edici olmamıştır17. İdari yargı
nin ihlal edileceğine karar vermiştir15.
organları ise 1997’den itibaren konu ile ilgili davalara
1994 Mülteci Yönetmeliği kabul edildikten sonra bakmaya başlamışlardır. 2000 yılına kadar mahkeme-
önemli bir tartışma konusu, Yönetmeliğin 4. madde- lerin konuya yaklaşımında farklılıklar vardır. Ankara
sinde yer verilen beş günlük başvuru süresinin idare Sekizinci İdare Mahkemesi 1997 yılında verdiği ka-
tarafından hak düşürücü süre olarak değerlendirilme- rarda, davacının Yönetmeliğin 4. maddesinde belirti-
sidir16. Hak düşürücü sürelerin temel özelliği, süre len şartlara uygun bir başvuruda bulunmaması nede-
geçirildikten sonra bireylerin haklarını yitirmeleridir. niyle üçüncü bir ülke tarafından mülteci olarak kabul
Örneğin idari yargıda dava açma süreleri, hak düşürü- edilmesine karşın Türkiye dışına çıkmasına izin veril-
cü niteliktedir. Bu süreler geçirildikten sonra kişinin memesine yönelik idari işlemi iptal etmiştir18. Temyiz
hakkını yargı önünde araması olanağı kalmaz. Hak Mahkemesi olan Danıştay da 2000 yılında verdiği bir
düşürücü nitelik taşımayan düzenleyici sürelerde ise kararla süresinde başvuruda bulunmayan mültecinin
sürenin kaçırılması hakkın varlığını etkilemez. Bir istemini zımnen reddeden idarenin işlemine karşı
sürenin niteliğini belirlerken farklı ölçütler kullanılır. açılan davada Ankara Üçüncü İdare Mahkemesi’nin
Hak düşürücü sürelerin mutlaka kanun ile düzenlen- verdiği iptal kararını onaylamıştır19.
meleri gerekir. Hak düşürücü süreler bir hakkın kul-
lanımının zaman bakımından sınırlanması anlamına AİHM’nin Jabari kararı, sürelerin düzenlenme tar-
gelir ki Anayasa’nın 13. maddesi hakların ancak ka- zı ve idarenin tutumu üzerinde etkili olmuştur. Jaba-
nunla sınırlanabileceği ilkesine yer vermektedir. Beş ri davası devam ederken 1994 Yönetmeliği’nde bir
günlük başvuru süresi bir yönetmelik hükmü ile oluş-
17  Bu toplantılardan bazıları şunlardır: Nisan 1995 tarihinde
turulduğuna göre hak düşürücü süre olarak nitelendi- İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi’nde BMMYK Türkiye Tem-
rilmesi Anayasa’ya aykırılık oluşturur. Kaldı ki, böyle silciliği, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Boğaziçi Üniversitesi Dış
İlişkiler Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin katılımlarıyla ger-
bir hak düşürücü süre Türkiye’nin taraf olduğu 1951 çekleştirilen sempozyum; 14-15 Eylül 1998 tarihinde Antalya’da
Sözleşmesi’nde de öngörülmemektedir. Sözleşme’ye BMMYK Türkiye Temsilciliği, Sığınmacı ve Göçmenlerle Yar-
dımlaşma Derneği, Ermniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar, Hu-
göre taraf devletler zulüm korkusu altında bulunan- dut, İltica Dairesi Başkanlığı ve Taşra Teşkilatı’ndan görevli per-
ları ülkelerine geri göndermemekle yükümlüdür. Yö- sonelin katıldığı seminer; 1998 tarihinde Ankara’da, BMMYK
Türkiye Temsilciliği, Uluslararası Göç Örgütü Üst Yöneticileri
netmelikte yer alan sürenin hak düşürücü olarak ka- ve Ermniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar, Hudut, İltica Dairesi
bul edilmesi, Türkiye’yi Sözleşme’den kaynaklanan Başkanlığı ve Taşra Teşkilatı’ndan görevli personelin katıldığı se-
miner. Bu makalenin yazarının da Mülteci Yönetmeliği’ndeki sü-
renin niteliği konusunda sunuş yaptığı bu ve benzeri toplantılar-
15  ECHR, Jabari – Turkey, 11.10.2000, §§ 41-42. da, idare adına toplantıya katılanların süre ile ilgili sınırlayıcı dü-
16  Türkiye’ye iltica eden veya üçüncü bir ülkeye iltica et- zenlemeleri savundukları gözlemlenmiştir.
mek üzere Türkiye’den ikamet izni talep eden yabancılardan, 18  Ankara 8. İdare Mahkemesi’nin E. 1997/276, K. 1997/967
Türkiye’ye yasal yollardan gelenler bulundukları yer valilikleri- sayılı kararı.
ne, yasal olmayan yollardan gelenler ise giriş yaptıkları yer vali- 19  Danıştay 10. Dairesi’nin E. 1999/154, K. 2000/2756 sayı-
liklerine en geç beş gün içerisinde müracaat ederler. lı kararı.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008 27


Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008 • 20-35

değişiklik yapılarak başvuru süresi beş günden on şikayet başvuruları da reddedilir. 19 Mart 1999’da
güne çıkarılmıştır. Bu dönemde İçişleri Bakanlığı Bakanlar Kurulu bu kişilerin iadesi için bir kararna-
süreyi hak düşürücü nitelikte gören bakışını değiştir- me çıkarır. 11 ve 22 Mart tarihlerinde her iki Özbek
memiştir. Ancak Jabari davası sonuçlandıktan sonra vatandaşı AİHM’ne başvurur ve Mahkeme 18 ve 23
idare süreyi hak düşürü görmekten vazgeçerek, süre Mart’ta vermiş olduğu kararlarla başvurucuların geri
geçirilse dahi yapılan başvuruları incelemeye almaya gönderilmesini Mahkeme Kurallarının 39. maddesi
başlamıştır. İçişleri Bakanlığı 2006 yılında yönetme- çerçevesinde engelleyecek bir geçici tedbir kararı ve-
liği değiştiren bir düzenleme ile 4. maddeyi yeniden rir21.
düzenlemiştir. Değiştirilen maddenin yeni haline Ancak bu karara rağmen Türk devleti başvurucuları
göre, “Türkiye’ye iltica eden veya başka bir ülkeye il- 27 Mart tarihinde Özbek makamlarına teslim eder. 10
tica etmek üzere Türkiye’den ikamet izni talep eden Nisan 1999’da Dışişleri Bakanlığı AİHM’ne durum
yabancılardan, Türkiye’ye yasal yollardan gelenler hakkında bilgi verir. Bu bilgilendirmede Türk Hü-
bulundukları yer valiliklerine, yasal olmayan yollar- kümeti iadenin, Özbekistan devletince verilen, ilgi-
dan gelenler ise giriş yaptıkları yer valiliklerine ge- li kişilere işkence ve kötü muamele yapılmayacağı,
cikmeden müracaat ederler.” Bakanlık bu düzenleme ölüm cezası verilmeyeceği, avukatlarının serbestçe
ile tartışma yaratan 4. madde hükmündeki katı süre savunma yapacakları, güvenliklerinin sağlanacağı,
sınırını “gecikmeden müracaat” ifadesiyle esnetmiş mallarına el konmayacağı ve yargılanmaları sırasın-
ve sürenin hak düşürücü gibi görünmesine neden olan da diplomatik misyon ve insan hakları örgütlerinin
“en geç” ibaresini bu maddeden çıkarmıştır20. Günü- temsilcilerinin duruşmaları izleyebileceği garantileri
müzde, yapılan başvuruların süre bakımından reddi üzerine gerçekleştiğini AİHM’e iletir22.
yönüne gidilmemektedir.
Başvurucuların avukatı da AİHM’ne bir yazı gön-
3.2.2 Mamatkulov ve Abdurasiloviç – Türkiye ile dererek müvekkillerinin Özbekistan’a iade edilmesi
Mamatkulov ve Askarov – Türkiye Davaları sonrasında kendileri ile tüm irtibatlarının kesildiği-
Özbek vatandaşı Rustam Mamatkulov 1998 yılında ni, savunmalarını hazırlamanın ve etkin bir savunma
turist pasaportu ile Türkiye’ye giriş yaptığında, ulus- için gerekli delilleri toplamanın imkansızlaştığını,
lararası bir yakalama belgesine dayanılarak bomba Özbekistan’da yapılan duruşmada, Özbek devletinin
ile yaralamaya neden olma ve Özbekistan Başkanı- alenilik, avukat yardımı ve gözlemcilerin duruşmayı
na terörist saldırıda bulunma teşebbüsü suçlarından izlemesi gibi diplomatik garantilere uymadığının İn-
polis tarafından gözaltına alınır. Özbek vatandaşı As- san Hakları İzleme örgütünün raporu ile sabit olduğu-
karov Abdurasiloviç ise sahte pasaportla giriş yaptığı nu ileri sürmüştür23.
Türkiye’den sığınma ister ama Mamatkulov’a yöne- 15 Ekim 2001 tarihinde Özbekistan Dışişleri Ba-
lik iddialarla gözaltına alınır. Özbekistan, Türkiye kanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliğine
ile suçluların geri verilmesi konusunda yaptığı ikili Mamutkulov’un yirmi ve Abdurasuloviç’in 11 yıl
andlaşmaya dayanarak bu kişilerin iadesi talebinde hapis cezasını aldıklarını ve cezalarının güvenli bir
bulunur. Mamatkulov ve Abdurasiloviç’in avukatla- şekilde cezaevinde infazına başlandığı bilgisini ilet-
rı müvekkillerinin Özbekistan’ın demokratikleştiril- miştir24.
mesi için mücadele eden siyasi muhalif olduklarını,
AİHM nihai kararında uluslararası hukukta tedbir
Özbekistan’da tutuklandıkları ve hapishanede işken-
kararına uymamanın devletlerin sorumluluğunu do-
ce gördüklerini ileri sürer. Ancak davaya bakan ceza
mahkemeleri her iki kişinin iadesine karar verir ve
21  ECHR, First Section, Mamutkulov and Abdurasulovic,
06.02.2003, §§ 13-25.
20  16 Ocak 2006 tarihli ve 2006/9938 sayılı Türkiye’ye İlti- 22  ECHR, First Section, Mamutkulov and Abdurasulovic,
ca Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den 06.02.2003, §§ 29-30.
İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma 23  ECHR, First Section, Mamutkulov and Abdurasulovic,
Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus 06.02.2003, §§ 32.
Hareketlerine Uygulanabilecek Usul ve Esaslar Hakkındaki Yö- 24  ECHR, First Section, Mamutkulov and Abdurasulovic,
netmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik. 06.02.2003, §§ 33.

28 Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008


Levent Korkut • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının Devletlerin Sığınmacıları Sınırdışı Etme Egemen Yetkisi

ğuracağını, Birleşmiş Milletler’in İşkenceye Karşı AİHS’de bir hüküm bulunmadığı için taraf devletleri
Komite ve İnsan Hakları Komitesi gibi birimleri ile bağlayıcılığı konusunda şüpheler mevcuttur (Garry
Amerikalararası İnsan Hakları Mahkemesi ve La- 2001). Özellikle kişilerin sınırdışı edilmeleri ve iade
hey Adalet Divanı gibi uluslararası yargı organları- edilmeleri söz konusu olduğunda tedbir kararı verme-
nın kararlarından örneklerle göstermiştir. AİHM’ne sine rağmen, AİHM ilk kez Mamatkulov ve Abdura-
göre verilen tedbir kararına Türk devleti tarafından suloviç davasında bu kararlarının bağlayıcı olduğuna
uyulmaması, bireysel başvuru hakkı sahiplerinin sü- ve uyulmamasının devletlerin sorumluluğunu doğu-
regiden davaya katılmalarına engel olmuş ve avukat- racağına karar vermiştir27.
larıyla ilişkisini kopartmıştır. Bu durum başvurucula-
AİHS’nin iki taraflı andlaşmalara ve taraf devletle-
rın devlet tarafından sürülen argümanlara karşı kendi
rin taraf olmayan üçüncü devletlerle ilişkilerine etkisi
görüş ve delillerini ileri sürme şansını da yok etmiştir.
Mahkeme, devletlerin tedbir kararlarına uymaması- bu davanın önemli bir boyutunu oluşturur. Türkiye
nın etkili başvuru hakkını düzenleyen 34. maddenin ile Özbekistan arasında suçluların iadesine yönelik
ihlaline varlık kazandırmayacağı şeklindeki daha ön- bir ikili andlaşma vardır. 1997’de yürürlüğe giren
ceki içtihadını da gözden geçirerek, hukuki kesinlik bu andlaşma çerçevesinde taraflar birbirlerinin ülke-
ve öngörülebilirlik ilkelerinin hayata geçirilmesi ba- lerinde haklarında soruşturma başlatılan, yargılanan
kımından içtihattan ayrılmamak gerektiği, ancak Ek ve ceza alan suçluları iade etmeyi taahhüt ederler. Bu
Protokol 11 ile yargılama sisteminin değiştiğini ve ikili andlaşma karşısında üzerinde durulması gereken,
artık bireylerin doğrudan AİHM’ne başvuru hakları Türkiye’nin AİHS’nden kaynaklanan sorumlulukları-
olduğunu ve tedbir kararına uymayan devlet uygula- nın yaptığı ikili andlaşmalarda üstlendiği yükümlü-
masının Sözleşme’nin 34. maddesinin ihlali anlamına lüklerle nasıl uyumlandırılacağı sorunudur.
geldiğine karar vermiştir25. Uluslararası hukukta andlaşmalar sadece taraf dev-
Türk devleti söz konusu karara itiraz ederek konunun letleri bağlar. Bu ilke Viyana Andlaşmalar Huku-
AİHM Büyük Dairesi tarafından bir kez daha ince- ku Sözleşmesi’nin 34. maddesinde düzenlenmiştir
lenmesi talebinde bulunmuştur. Davaya duruşmalı (pacta tertiis nec prosunt nec nocent). Bu nedenle
olarak yeniden bakan Büyük Daire, tedbir kararına bir andlaşmanın, o andlaşmaya taraf olmayan dev-
uyulmamış olmasının ulusal makamlara etkili başvu- letler tarafından ihlal edilmesi düşünülemez. Dola-
ru hakkını ve Mahkeme’nin kendisine yapılan başvu- yısıyla Özbekistan’ın AİHS bakımından herhangi bir
ruyu gerektiği gibi incelemesini engellediğini belir- sorumluluğunun olmadığı açıktır. Konuyu Türkiye
terek söz konusu devlet uygulamasının AİHS’nin 34. bakımından ele alacak olursak, AİHM’nin yer bakı-
maddesini ihlal ettiğine karar vermiştir26. mından yetkisini düzenleyen AİHS’nin 1. maddesi
taraf devletlerin sadece kendi egemenlikleri altında-
AİHS’nde tedbir kararları ile ilgili bir hüküm bulun-
ki ülkelerdeki ihlallerden sorumlu olacaklarını, kişi
mamakla birlikte, Mahkeme Kuralları’nın 39. mad-
bakımından yetki kurallarının bulunduğu 19., 33.
desine göre dava taraflarının menfaatlerinin korun-
ve 34. maddeleri ise Mahkeme’nin sözleşmeye taraf
ması ve mahkeme önünde yargısal işlemlerinin tam
olan devletlerin üstlendikleri taahhütleri yerine getir-
olarak gerçekleşebilmesi amacıyla “AİHM Başkanı
taraflara herhangi bir tedbiri işaret edebilir”. Mad- melerini güvence altına almak için kurulduğunu ve
denin lafzından da anlaşılabileceği gibi 39. madde-
27  İlginçtir ki, Türkiye’de de Anayasa Mahkemesi Anayasa’da
de tedbir kararının bağlayıcı olacağına ilişkin açık bir hüküm bulunmamasına rağmen 1993’ten itibaren yürürlü-
bir ifade bulunmamaktadır (Garry 2001). Üstelik, ğün durdurulması adı altında tedbir kararları vermeye başla-
mıştır (Bkz. Anayasa Mahkemesi’nin 21 Ekim 1993 tarih ve E.
Mahkeme Kuralları taraf devletler tarafından de- 1993/33, K. 1993/40-2 sayılı Kararı, Anayasa Mahkemesi Karar-
ğil Mahkeme’nin kendisi tarafından hazırlandığı ve lar Dergisi Sayı 29, Cilt 1, ss 562-563. Hem uluslararası hem de
ulusal düzeyde mahkemeler genel olarak tedbir kararlarının yar-
gılamanın zorunlu bir sonucu olduğu, bazı durumlarda tedbir ka-
25  ECHR, First Section, Mamutkulov and Abdurasulovic, rarı olmaksızın etkili bir yargılama yapılamayacağı noktasından
06.02.2003, §§ 100-111. hareketle ayrı bir düzenleme olmasa da tedbir kararı verilebilece-
26  ECHR, Grand Chamber, 04.02.2005, §§ 128-129. ği görüşündedir (Bkz. Korkut 1994).

Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008 29


Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008 • 20-35

başvuruların Sözleşme hükümlerini ihlal eden taraf devletle siyasi ilişkileri bozulacaktır. Türkiye burada
devletlere karşı yapılacağını düzenlemiştir. Bu çerçe- ara bir çözüm olarak Özbekistan’dan diplomatik gü-
vede Türkiye’nin kendi egemenliğinde bulunmayan venceler alarak iade etme yolunu benimsemiş, ancak
Özbekistan’da gerçekleşen bir ihlalden sorumlu tutu- AİHM tarafından verilen tedbir kararının hilafına
lamayacağı açıktır. davrandığı için Mahkeme’nin ihlal kararı vermesini
Bununla birlikte, AİHM, taraf devletleri, diğer devlet- engelleyememiştir.
lerin insan haklarını ihlal eden uygulamalarını dikka- Bu sonuçta Türk devletinin iki eksik uygulaması et-
te almamaktan dolaylı olarak sorumlu tutabilmekte- kili olmuştur. Bunlardan ilki ulusal hukuk sisteminde
dir. Burada AİHM’nin hareket noktası, Sözleşme’de suçluların iadesi ile ilgili hükümlerde yaşam hakkının
düzenlenen hak ve özgürlüklere ilişkin güvencelerin ihlali ve işkence tehlikesi ile ilgili bir düzenlemenin
etkili bir uygulamaya kavuşturulacak şekilde yorum- mevcut olmamasıdır. Mamatkuov ve Abdrasuloviç’in
lanması gerektiği düşüncesidir. Yabancıların sınır dışı geri verildiği dönemde yürürlükte olan Ceza
edilmeleri ve mültecilerin geldikleri ülkenin devleti- Kanunu’nun 9. maddesine göre bir suçlunun iadesi
ne geri verilmesi sözkonusu olduğunda, taraf devletin koşulları arasında, gönderileceği ülkede işkence gör-
yabancının sınır dışı edileceği ya da geri gönderile- memesi, idam cezası verilmemesi ve AİHS’nde yer
ceği ülkedeki devletin uygulamalarını dikkate alması alan hak ve özgürlüklüklerinin ihlal edilmemesi gibi
gerekir. Mahkeme’ye göre, bu devlet geri verilen ki- koşullar bulunmamaktadır29. Bu tür düzenleme örnek-
şilerin yaşam hakkını ihlal ediyor ve işkence yasağını lerine AİHS’ne taraf diğer devletlerin düzenlemele-
çiğneyen uygulamalarda bulunuyorsa, AİHS’ne taraf rinde rastlanmaktadır. Örneğin Federal Almanya’da
olan devlet, ilgili kişiyi geri vermemekle yükümlüdür. Yabancılar Yasası’nın 53. maddesi kişilerin işkence
Eğer taraf devlet sözkonusu yükümlülüğe uymaz- tehditi ya da işledikleri suçlar nedeniyle ölüm cezası
sa oluşan zarardan sorumlu tutulabilir. Aksi halde, ile karşılacakları ülkelerin devletilerine iade edilme-
Sözleşme’nin getirdiği güvence sistemi somut olay- yeceği, iadenin AİHS maddelerinde yer alan hak ve
lar bakımından etkisiz kalabilir. Öte yandan, AİHM, özgürlüklere aykırılık oluşturmayacağı koşulları yer
buradaki sorumluluğun başka bir devletin eylemle-
almaktadır (Huber 2001). Türkiye bu eksikliği yeni
rinden doğmadığını, sorumluluğun dayanağının taraf
ceza kanununda telafi etmiştir. 2005 yılında yürürlüğe
devletlerin bireyleri kötü muamele ve yaşam tehlikesi
giren Türk Ceza Kanunu’nun “Geri Verme” başlığını
risklerine karşı koruma yükümlülüğü olduğunu ileri
taşıyan 18. maddesinin üçüncü fıkrasında “kişinin,
sürmektedir28. Ayrıca, Sözleşme’nin 3. maddesinde
talep eden devlete geri verilmesi halinde ırkı, dini,
düzenlenen işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı mu-
vatandaşlığı, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya
amele yasağına ilişkin güvencelerin mutlak niteliği,
siyasi görüşleri nedeniyle kovuşturulacağına veya
hiçbir istisna olmaksızın ve herhangi bir sınırlamaya
cezalandırılacağına ya da işkence ve kötü muame-
tabi tutulmadan uygulanmaları sonucunu doğurmak-
tadır. Dolayısıyla örneğin iade edilecek kişilerin terö-
29  765 sayılı Mülga Ceza Kanunu’nun konuyu düzenle-
rist eylemlerden aranıyor olması gibi gerekçeler dahi yen 9. maddesinde aşağıdaki hüküm yer almaktaydı:
devletleri sorumluluktan kurtarmaya yetmemektedir. “ Bir cürümden dolayı bir Türkün ecnebi devletlere iadesi
talebi devletçe kabul olunamaz.
AİHM’nin bu uygulaması karşısında Türkiye ya Siyasî veya ona murtabıt cürümlerden dolayı bir ecnebi-
nin ecnebi devletlere iadesi talebi devletçe kabul edilemez.
Mamatkulov ve Abdurasuloviç’i Özbekistan’a iade Ecnebi devletçe vukubulan iade talebi üzerine istenilen
edecek ve AİHS’ni ihlal eder duruma gelecek, ya da kimsenin Türkiye’de bulunduğu mahal mahkemesi asliye-
since tabiiyeti ve cürmünün mahiyeti hakkında bir karar
AİHM’nin istemine uygun hareket ederek Özbekis- verilmesi lâzımdır.
tan ile ikili andlaşmasındaki yükümlülüğü yerine ge- Türk tebaasından olduğu yahut cürmünün siyasî ve askerî
veyahut bunlara murtabıt cürümlerden bulunduğu mahke-
tirmeyecek ve dolayısıyla hem andlaşmanın uygulan- mece sabit olanların iadesi talebi kabul olunamaz.
mamasından hukuki sorumluluğu doğacak hem de bu Ecnebi olduğuna ve cürmünün adi ceraimden bulunduğu-
na karar verilen kimsenin iadesi talebi hükümetçe kabul
olunabilir.
28  ECHR, Cruz Varas and others, A-201, Chahal 15.06. 1996, İadesi talep ve kabul olunan kimse hakkında mahalli müs-
Jabari, 11.07.2000. tantikliğince tevkif müzekkeresi verilebilir.”

30 Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008


Levent Korkut • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının Devletlerin Sığınmacıları Sınırdışı Etme Egemen Yetkisi

leye maruz kalacağına dair kuvvetli şüphe sebepleri uygulandığı bilgisine yer verilmiştir32. Türkiye’nin
varsa, talep kabul edilmez” hükmü bulunmaktadır30. diplomatik güvenceleri bu bilgilere göre değerlendir-
“(K)işinin bulunduğu yer ağır ceza mahkemesi, geri memesi AİHM önünde sorumluluğunu doğurmuştur.
verme talebi hakkında bu madde ve Türkiye’nin taraf Türkiye’nin üçüncü ülkelerin devletleri ile ilişkile-
olduğu ilgili uluslararası sözleşme hükümlerine göre rinde AİHS kuralları çerçevesinde hareket etmesi
karar verir. Bu karara karşı temyiz yoluna başvurula- egemenlikten kaynaklanan yetkilerin daha geniş kul-
bilir” denilerek Mahkemelerin geri verme söz konusu lanıldığı bir alan olan dış ilişkilerde sınırlandırıcı bir
olduğunda uluslararası hukuka uygun davranmaları yaklaşıma işaret eder. Türkiye’nin özellikle Orta Asya
sağlanmıştır. Maddenin altıncı fıkrasında ayrıca “(G) Cumhuriyetleri ile ilişkilerinde, siyasi nedenlerle bu
eri verilmesi istenen kişi hakkında koruma tedbirle- ülkelerdeki demokratik olmayan yönetimlere yönelik
rine başvurulmasına, Türkiye’nin taraf olduğu ilgili insan hakları temelinde bir yaklaşım oluşturmaması
uluslararası sözleşme hükümlerine göre karar verile- durumunda AİHS’den kaynaklanan hukuki sorunlar
bilir”.denerek doğrudan AİHM’nin tedbir kararlarını ortaya çıkabilir. AİHS bu yönüyle taraf devletleri di-
dikkate alan bir düzenlemeye gidilmiştir. Mamutku- ğer devletlerle ilişkilerinde de sınırlandırmaktadır.
lov ve Abdurasuloviç davası sonucunda verilen karar İşin özünde Türkiye tedbir kararlarına uymaktadır.
ve AİHM içtihadının söz konusu değişiklikler üzerin- Örneğin Türkiye’ye kaçak giriş yapan bir İranlı’nın
deki etkisi açıkça hissedilmektedir. Hollanda’ya gitmesine izin verilmeyerek ülkesine ia-
İkinci olarak, Türkiye Özbekistan’dan aldığı dip- desi kararı verilen bir olayda AİHM’nin verdiği tedbir
lomatik güvencelerin uygulamasını gerektiği gibi kararına uyulmuş ve söz konusu kişinin Hollanda’ya
takip etmemiştir. Birleşmiş Milletler İşkence Özel gidişine izin verilerek AİHM’deki dosya bir karara
Rapörtörü’nün 2002 yılında yayınladığı raporda geri gerek olmadan kapatılmıştır33. Mamatkulov ve Ab-
göndermenin iki açıdan denetlenmesi gerektiği üze- durasuloviç davasında Özbekistan ile geliştirilen si-
rinde durmaktadır. Bunlardan ilki kişinin geri gönde- yasi ve ticari ilişkiler, iki ülke arasındaki suçluların
rilmesinden önce alınan güvencelerin kesin ve geri geri verilmesi andlaşması ve iade edilen kişilerin te-
dönülemez nitelikte olmasıdır. Geri gönderilme ha- rör olayları ile suçlanması Türkiye’nin başvurucuları
linde kişinin işkenceye ya da kötü muameleye maruz iade etmesinin ana nedenleridir. Ancak tüm bu kaygı-
kalmayacağı konusunda hiç bir şüphe kalmamalıdır. lar AİHM yargılamasına esas teşkil edemez.
İkinci olarak, kişi geri gönderildikten sonra etkili bir 3.2.3 D ve Diğerleri - Türkiye Davası
gönderme sonrası izleme mekanizması oluşturulma-
lıdır. Mamutkulov ve Abdurasuloviç davasında Türk Başvurucu A. D. 1969 doğumlu Kürt kökenli ve sün-
devleti başvurucuların avukatları ve İnsan Hakları ni bir İran vatandaşıdır eşi P. S. ise 1976 doğumlu
İzleme Örgütü tarafından ileri sürülen Özbekistan Azeri kökenli ve şii mezhebindendir. A. D. 31 Kasım
devletinin verdiği garantilere uymadığı şeklindeki id- 1994 tarihinde İran makamları tarafından İran Kürt
dialara olumlu ya da olumsuz bir yanıt vermeyerek iz- Demokrat Partisi adına faaliyetlere katılması nede-
leme faaliyetlerinin yetersizliğini ortaya koymuştur31. niyle takibat başlatması üzerine Türkiye’ye sığınır,
Rapörtör ayrıca işkencenin sistematik olarak uygu- BMYK’ne mülteci başvurusunda bulunursa da mah-
landığı ve ilgili devletin bu durumu ısrarla reddetti- keme kararıyla ülkesine geri gönderilir. A. D. İran’da
ği ve gerekli önlemleri almaktan kaçındığı ülkelerin iken P.S. ile tanışır ve çift evlenmeye karar verir. Şii
verecekleri diplomatik garantilerin güvenilir olma- mezhebinden olan P. S. nin babası bu evliliğe rıza
yacağı tespitinde bulunmuştur. Rapörtörün 2003 ra- vermemesine rağmen çift Sünni geleneklerine uygun
porunda Özbekistan’da işkencenin sistematik olarak olarak evlenir. Ancak, baba izni olmaksızın evlenme
Şii şeriat hukukuna aykırı olduğu için çift tutuklanır.
30  26 Eylül 2004’de kabul edilen 5237 sayılı Türk Ceza Kanu-
nu, Resmi Gazete, 12 Ekim 2004, Sayı: 25611. 32  Report of the Special Rapporteur on Torture, Mission to Uz-
31  Report of the Special Rapporteur on Torture, Theo van Bo- bekistan, E/CN.4/2003/68/add.2, §§ 60-69.
ven, to the United Nations Commission on Human Rights, 58th 33  ECHR, Fourth Section, Application by Mohammed Khad-
Session, E/CN.4/2002/137, February 26, 2002. jawi No. 5239/99.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008 31


Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008 • 20-35

1996 yılında çiftin davasına bakan mahkeme A.D. ve Dava sürerken Türk devleti yaptığı savunmasında
P.S.’nin evliliklerini geçersiz sayar, her ikisine para İranlı başvurucuların Avrupa dışından geldiklerini,
cezası verir ve P. S.’nin babasını çiftin Şii şeratına uy- Türkiye’nin kabul ettiği coğrafi sınırlandırma nede-
gun olarak yeniden evlenmesi için onay verir. Ancak niyle bir sorumluluğunun bulunmadığını, konu ile
ilk evlilikleri geçersiz olduğundan hem A. D. Hem de ilgili olarak BMMYK’nin P. S.’ye verilen kırbaç
P. S. Evlilik dışı cinsel ilişkide bulunmak suçundan cezasının ertelenmesi ve “sembolik” nitelikte görül-
(Zina-e qir mohsenah) 100’er adet kırbaç cezası ile mesi nedeniyle başvuruları reddettiğini, Türkiyenin
cezalandırılır. Haad adı verilen bu ceza kesindir. A. uluslararası sorumluluklarını gözardı etmediğini ileri
D.’ye verilen kırbaç cezası 1997 yılında infaz edilir, sürer36.
P. S. Nin cezası ise adli tıp tavsiyesi ile hamile ol-
Mahkeme, kırbaç cezasının hem aşağılayıcı hem de
ması nedeniyle 1999 yılına kadar ertelenir ve 50’şer
insanlık dışı bir ceza olduğunu daha önceki kararla-
kırbaçlık iki kısımda uygulanmasına karar verilir. Bu
rında da vurguladığını belirterek, bir insanın başka
arada aile İran’ı terketmeye karar verir, P. S. pasaport-
bir insana, üstelik kamusal alanda fiziki şiddet uygu-
la, A. D. ise insan kaçakçılarının yardımıyla Van’a
lamasının kendi başına insanlık dışı bir davranış ol-
kaçarlar34.
duğuna karar verir ve gerek Türk devletinin gerekse
A.D. ve P. S. Avrupa dışından oldukları için BMMYK’nin konuyu yeterince değerlendirmedikleri
Türkiye’de mülteci olma hakkına sahip değildir. Av- sonucuna varır. Mahkeme’ye göre başvuruculara ve-
rupa dışından gelenlerin mülteci olup olmadıkları de- rilen ceza insanlık onurunu çiğnediği gibi, bireylerin
ğerlendirmesi BMYK Türkiye Temsilciliği tarafından fiziksel ve ruhsal bütünlüklerine de zarar verici nite-
yapılmakta ve eğer mülteci olduklarına karar verilirse liktedir37.
üçüncü bir ülkeye gönderilmeleri için girişimde bu-
D Türkiye’ye karşı kararını, AİHM kararlarının Tür-
lunulmaktadır. Ailenin başvurusu üzerine BMMYK
kiye üzerindeki etkisi açısından değerlendirecek
Türkiye Temsilciliği 2000 yılında çiftin mülteci ol-
olursak öncelikle Mamatkulov ve Askarov kararı-
madığına karar verir, temyiz başvurusu da 2001 yılın-
nın etkisinden bahsetmemiz gerekir. Çünkü bu da-
da olumsuz olarak cevaplandırılır. A. D.’nin dosyanın
vada, Türkiye başvurucuları nihai karar verilinceye
yeniden açılması talebi de 2002 yılında reddedilir
kadar ülkelerine geri göndermemiş, ikamet ettikleri
ve dosya üzerinde nihai karar verilir. BMMYK’nin
Kastamonu’da kalmalarına izin vermiştir. Bu durum
dosyayı kapadığı bilgisini alan Türk makamları o ana
mahkeme tarafından da nihai kararda belirtilmiştir.
kadar aile için verdiği oturma iznini uzatmama kararı
Mahkeme Türk devletinin başvurucuları geri gönder-
alır. 2003 yılında İçişleri Bakanlığı çift ve Türkiye’de
memesini tatmin edici bularak, devlet alayhine karar
doğan çocuklarının kendi istekleri ile ülkelerine veya
vermesine rağmen, Türkiye için bir tazminata hük-
bir üçüncü ülkeye gidebileceklerini aksi takdirde sı-
metmemiştir. Bu karar göstermektedir ki, Türk dev-
nırdışı edilme riski ile karşı karşıya kalabileceklerini
leti, özellikle konu ile ilgili devlet birimleri olan İçiş-
kendilerine bildirir. 2003 yılında AİHM’ne başvuran
leri ve Dışişleri Bakanlıkları, AİHS’nin 3. maddesine
aile, geri gönderilmeleri durumunda Sözleşme’nin
dayanılarak sığınmacılar tarafından açılan davalarda
işkence yasağına ilişkin 3. maddesine, etkili başvuru
yabancılara çok kolay uygulayabilecekleri egemen-
hakkına yer veren 13. maddesine ve ayrımcılık yasa-
likten kaynaklanan yetkilerini dava sonuçlanıncaya
ğını düzenleyen 14. maddesine aykırılık oluşacağını
kadar kullanmaktan kaçınmaya ve gerek Jabari ge-
iddia eder. 30 Haziran 2005 tarihinde AİHM Üçüncü
rekse Mamatkulov ve Askarov davalarında olduğu
Dairesi başvuruyu kabul edilebilir bulur, 22 Haziran
gibi devletin olası bir ihlalin sorumlusu olmamasına
2006 tarihinde de mahkeme davacıyı haklı bularak,
özen göstermektedir.
sınırdışı işlemi gerçekleşirse Türkiye’nin AİHS’nin
üçüncü maddesini ihlal edeceği uyarısında bulunur35. Ancak, D. Türkiye’ye karşı davasının asıl ilginç

34  ECHR, Fourth Section, D. – Turkey, 22.06. 2006, §§ 8-16. 36  ECHR, Fourth Section, D. - Turkey, 22.06.2006, §§ 35-38.
35  ECHR, Fourth Section, D. - Turkey, 22.06. 2006, §§ 17-26. 37  ECHR, Fourth Section, D. - Turkey, 22.06.2006, §§ 51.

32 Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008


Levent Korkut • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının Devletlerin Sığınmacıları Sınırdışı Etme Egemen Yetkisi

yönü BMMYK ile Türk devleti arasındaki işbirliği insan hakları, uluslararası koruma, mülteci hukuku
ile ilgili boyutudur. BMMYK Birleşmiş Milletlere konularında bilgi sahibi olan ve eğitim almış kişiler
bağlı bir organdır. BMMYK’nın asıl misyonu 1951 arasından görevlendirilecektir. Personelin yoğunlaştı-
Sözleşmesi’nin küresel uygulamasını izlemek ve gö- rılmış uzmanlık seminerlerini, iltica/sığınma mülakat
zetmektir. 1951 Sözleşmesi’ne taraf olan devletlerin tekniklerini, mülteci statüsü belirleme stajını, menşe
Sözleşme’nin 35. maddesi uyarınca gerçekleştirecek- ülke bilgisi elde etme ve bu bilgileri iltica prosedür-
leri mülteci koruma faaliyetlerinde BMMYK ile iş- lerinde kullanma stajını tamamlamış olmasına dikkat
birliği yapmaları beklenmektedir (Oxfam 2005). Bu edilecek ve Mülteci Statüsü Belirleme ve Menşe Ülke
işbirliği faaliyeti kural olarak BMMYK’ne mülteci- Bilgisi elde etme ve bu bilgileri iltica prosedürlerinde
lerin statüsünü belirleme misyonu yüklemez. Ancak, kullanma eğitimi görenler her yıl en az iki defa Ba-
Sözleşme’ye taraf olmayan devletlerin ülkelerinde kanlıkça, bilgi ve tecrübe değişimi ve paylaşımı için
mülteci statüsünü belirleme görevi zorunlu olarak bir araya gelecektir. Menşe Ülke Bilgisi elde etme ve
BMMYK tarafından yerine getirilmektedir. Mülteci bu bilgileri iltica prosedürlerinde kullanma eğitimi
statüsünün belirlenmesi, başvurucuların 1951 Sözleş- gören personelin her birinin en az bir menşe ülke üze-
mesi kapsamında mülteci sıfatını taşıyıp taşımadık- rinde uzmanlaşması sağlanacaktır”.
larının araştırılmasıdır. Türkiye’de de Avrupa dışın- 1994 Mülteci Yönetmeliği ile başlayan devletin daha
dan gelen mültecilerin statülerinin belirlenmesi işlevi çok sorumluluk üstlenmesi yönündeki eğilim 2006
uzun süre BMMYK’ya bırakılmış, BMMYK kararı yılında daha ileri bir noktaya taşınmış olmaktadır.
devlet tarafından da onaylandığında kişi mülteci ola- 1994 öncesi dönemde mülteciler alanını BMMYK’ne
rak nitelendirilmiştir. devreden anlayışın bu tarihten sonra tersine dönmeye
D. Türkiye’ye karşı kararının işaret ettiği bir gerçek, başlamasında, devletin uluslararası hukuktan kay-
bu tür davalarda başvurucular hakkında BMMYK naklanan sorumluluklarını yerine getirmeye yönelik
tarafından yapılan değerlendirme sonucunda verilen faaliyetleri etkili olmaktadır.
kararların devlet tarafından uygulanması durumunda Sonuç
sorumluluğun sadece devlete ait olacağıdır. AİHM
kararından kolayca anlaşılabileceği gibi tüm değer- AİHM’nin mültecilerin Türk devletine karşı açtığı
lendirme BMMYK tarafından yapılmış, Türk devleti davalarda vermiş olduğu kararlar Türkiye’de mülteci
başvuruculara mülteci statüsünün verilmeme gerekçe- hukukunun gelişimine önemli katkılarda bulunmakta
ve Türk devletini egemenlikten kaynaklanan yetkile-
sini tam olarak AİHM’ne dava açıldıktan sonra öğren-
rini kullanırken uluslararası insan hakları hukuku ve
miştir. Hatta, denilebilir ki bu davada devlet kendisine
insancıl hukuk standartlarını gözeten bir tutum alma-
ait olmayan bir değerlendirme neticesinde aleyhine
ya zorlamaktadır. Elli yıl önce mahkemelerin dahi
bir mahkeme kararıyla karşı karşıya kalmıştır.
hükümetin siyasi tekelinde gördükleri için “hükümet
Mahkeme kararının verildiği anda İçişleri tasarrufu” olarak nitelendirerek bakmaktan çekindik-
Bakanlığı’nın çıkarmış olduğu Türkiye’ye İltica leri yabancılara ilişkin davalar, bugün uluslararası
Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere mahkemelerin denetimine tabi kılınmıştır. Günümüz-
Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Ya- de devlet birimlerinin yabancılar üzerinde mutlak
bancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza yetkilerinden bahsetmek artık olanaklı değildir. Av-
Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine rupa Birliği müktesebatına uyum faaliyetleri ile bir-
Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Genelge ilgili likte düşünülürse önümüzdeki dönemde bu yetkilerin
idari birimlerin mülteci statü belirleme teknik işlevini daha da sınırlanacağını tahmin etmek zor olmayacak-
belli bir süre içinde BMMYK’dan devralma eğilimi tır. Ancak bu sınırlamaların hukuku geliştiren dina-
içinde olduğunu göstermektedir. Bu genelge öncelik- mik bir ortam yarattığı ve devletleri sosyal sorunlar
le personel eğitimi üzerinde durmuştur. Genelge’nin karşısında daha güçlü kıldıkları da bir gerçektir. Her
içerdiği Uygulama Talimatına göre, “Sorumlu per- türlü yetkiyi siyasi erkte mutlaklaştıran devletler çok
sonel, yükümlülükleri yerine getirebilecek düzeyde güçlü gibi görünseler de temel sorunlara barışçıl ve

Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008 33


Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008 • 20-35

insani çözümler geliştirememeleri, gün geçtikçe daha İçduygu, Ahmet (2003), Irregular Migration in
fazla şiddet kullanılmasını zorunlu kılar. Bireylerin Turkey, IOM Geneva.
hak ve özgürlükleri temelinde yükselmeyen bir ege- Kelsen, Hans (1944) Peace Through Law, Univer-
menlik ve güvenlik anlayışı keyfiliğin gelişmesine ve sity of North Carolina Press, Chapel Hill, NC.
ister ulusal, ister bölgesel ya da küresel olsun barış ve
kamu düzeninin bozulmasına neden olur. Kelsen’in Kelsen, Hans (1965) “Professor Stone and the Pure
altını çizdiği gibi, devletlerin ne ölçüde uluslararası Theory of Law”, Stanford Law Review, Cilt 17, s.
hukukla bağlı olacakları siyasi bir konudur. Ancak bir 1128-1139.
kez uluslararası hukukun üstünlüğü kabul edildiğin- Kelsen, Hans (1967) The Pure Theory of Law, (İn-
de egemen yetkilerin kullanımının sadece iç hukuk gilizceye çev. Max Knight), University of California
düzeninde değil, dış boyutları bakımından da hukuka Press.
daha fazla tabi olduğu görülmektedir. Türkiye’nin,
Kelsen, Hans (1999) General Theory of Law and
AİHM gibi kararları bağlayıcı olan bir uluslararası
State, The Lawbook Exchange, Union-New Jersey,
mahkemenin yetkisini kabul etmiş olması, hem dev-
s. 383.
letin uluslararası standartları gözetmesi hem de daha
fazla sorumluluk üstlenmesi sonuçlarını doğurmak- Kirişçi, Kemal (1996) “Is Turkey Lifting the ‘Geog-
tadır. 1960’lardan beri mülteciler konusunu temel raphical Limitation’?: The November 1994 Regulati-
hak ve özgürlükler boyutundan çok güvenlik kaygı- on on Asylum in Turkey?”
ları ile yaklaşan Türkiye’nin, daha atılması gereken Kirişçi, Kemal (2001), “UNHCR and Turkey: Coo-
çok adım olmakla birlikte tutumundaki değişikliğin, perating for Improved Implementation of the 1951
özellikle de mevzuat ve düzenleyici işlem değişiklik- Convention Relating to the Status of the Refugees”,
lerinin nedenleri arasında AİHM kararlarının etkisi de International Journal of Refugee Law, Cilt 13,
dikkate alınmalıdır. Sayı: 1-2, ss. 71-97.
Kirişçi, Kemal (2003) “Illegal Migration Between
KAYNAKÇA EU and Turkey”, Turkey and the European Union,
Domestic Politics, Economic Integration and In-
Allain, Jean (2002), “The Jus Cogens Nature of Non- ternational Dynamics, (der.) Ali Çarkoğlu ve Barry
Refoulement”, International Journal of Refugee Rubin, Taylor and Francis Inc, ss. 79-107.
Law, Cilt 13, Sayı 4, ss.533-558.
Korkut, Levent (1994) “Anayasa Mahkemesinin Ver-
Amnesty International (1994), Turkey: Selective diği Yürürlüğün Durdurulması Kararları Üzerine Bir
Protection, Discriminatory Treatment of non- Değerlendirme”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt 27,
European Rfefugees and Asylum Seekers, Am- Sayı 3, Eylül 1994, ss. 141-147.
nesty International Secreteriat, London.
Korkut, Levent (2002) Egemenlik, Uluslararası ve
Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı 29, Ulusal Yargı: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Cilt 1, ss 562-563. Örneği, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üni-
Garry, Hannah R. (2001), When Procedure Involves versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Matters of Life and Death: Interim Measures and the Lambert, Hélene (2006) The Position of Aliens in
European Convention on Human Rights, European Relation to the European Convention on Human
Public Law, Cilt 7, Sayı 3, ss. 399-427. Rights, Third Edition, Council of Europe Publishing,
Huber, Bertold (2001) “The Application of Human Strasbourg.
Rights Standards by German Courts to Asylum- Lawson, R. A. ve Schermers, H. G. (1997), Leading
Seekers, Refugees and other Migrants, European Cases of the European Court of Human Rights,
Journal of Migration and Law, Cilt 3, ss. 171-184. Ars Aequi Libri, Nijmegen.

34 Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008


Levent Korkut • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının Devletlerin Sığınmacıları Sınırdışı Etme Egemen Yetkisi

Oxfam (2005), Foreign Territory, The Internatio-


nalisation of EU Asylum Policy, Oxfam GB.
Rozakis, Christos, (2000), “Introduction”, Proce-
edings of the Second Colloquy on the European
Convention on Human Rights and the Protection
of Refugees, Asylum Seekers and Displaced Per-
sons, Council of Europe and United Nations High
Commissioner for Refugees, Strasbourg 19-20 May
2000, Council of Europe Publishing.
UNHCR, (1990) Collection of International Instru-
ments and Other Legal Texts Concerning Refuge-
es and Displaced Persons, Cilt II, ss. 206-211.
Weissbrodt, David and Hörtreiter, Isabel (1999) “The
Principle of Non-Refoulment: Article 3 of the Con-
vention Against Torture and Other Cruel, Inhuman or
Degrading Treatment or Punishment in Comparison
with the Non-Refoulment Provisions of Other Inter-
national Human Rights Treaties”, Buffalo Human
Rights Law Review, Cilt 5, Sayı: 1, ss. 1-73.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl:66 • Sayı: 4 • Güz 2008 35

You might also like