You are on page 1of 2

7 KIYMETLİ MADENLER, PARA VE FİAT POLİTİKALARI

A. KIYMETLİ MADENLER
Diğer eski dünya devletlerinde olduğu gibi Osmanlı Devleti'nde de iki
madenin ayrı bir yeri ve önemi vardı: Bunlar sikke darbında kullanılan altın ve
gümüştür.
Venedik, daha Haçlı seferleri sırasında ticaretini altın çıkarılan yerlere
yöneltmek gayesiyle Karadeniz ticaretine el atmış; böylece Kırım'ın zengin altın
yataklarından faydalanmak imkânı bulmuştu. Eski dünyanın ikinci gelen ve
Avrupa'yı besleyen altın yatakları Sudan'da idi. Coğrafî keşiflerin başlamasına
kadar Avrupa'da kullanılan altın Sudan'dan Akdeniz yoluyla götürülüyordu. XV.
yüzyıl ortalarında Portekizlilerin Afrika'nın batısına yaptıkları seferlerden sonra
eski yoldan taşınanın yerini yavaş yavaş Portekizli denizcilerin taşıdıkları altın
almağa başladı. Osmanlı ülkesinde XVI. yüzyıl sonlarına kadar kullanılan altın ise
daha ziyade Balkanlardaki maden ocakları ve yabancı paraların eritilmesiyle temin
ediliyordu.
Gümüşe gelince: Avrupa devletlerinin ihtiyacı, XVI. yüzyıl ortalarına kadar
Almanya, Macaristan, Bohemya’dan karşılanmakta iken Osmanlı Devleti'nde
gümüş, daha çok Rumeli'de fetihten önce de var olan ve Osmanlıların işletmeye
devam ettikleri ocaklarla kısmen de Anadolu'daki ocaklardan çıkarılıyordu.
Ortaçağ sonunda Avrupa'da iktisadî gelişme dolayısıyla genişleyen mübadele
ihtiyacının mevcut paralarla karşılanamamasıyla ortaya çıkan kıymetli maden
darlığı, Anadolu'da da Osmanlı öncesinde kendini göstermiş ve bu konuda ihraç
yasakları ve paranın ayarının düşürülmesi gibi bazı tedbirler alınmasına ihtiyaç
duyulmuştu. Bu durum Osmanlılar zamanında da devam ettiğinden her iki madenin
de para darbından gayrı maksatlarla kullanılması -özellikle yeni sikke kesildiği
tarihlerde- bazı şartlara bağlanmıştı. Ezcümle, Fatih zamanında darphane âmilinin
izni olmadıkça altın satışına müsaade edilmiyordu. Gümüşün sadece madenlerdeki
kalhanelerde kal olunması ve darphaneye götürülüp satılmasına izin veriliyor;
kaçak gümüş alanlar yakalandığında cezalandırılıyordu. Kaçakçılığın önlenebilmesi
için de bezzazistanlardaki sandıklarla kervansaraylarda yolcu yüklerinin aranması,
mühürsüz gümüşlere el konulması; kuyumcu ve simkeş gibi şehirlerde avadanlık
işleyenlere en çok 200 dirhem gümüş verilmesi emredilmiş; altın ve gümüşün
memleket dışına çıkarılması yasaklanmış, dış ticarette mübadele usulüne ağırlık
verilmesi yolu tutulmuştu.
Amerika'nın keşfinden sonra buradaki altın ve -özellikle üretim usulünün
değişmesiyle artan üretimden sonra- gümüş madenleri büyük çapta İspanya'ya
akmağa başladı. Buradan da diğer Avrupa memleketlerine yayılıyordu. Asrın ikinci
yarısında ise Amerikan gümüşü Ceneviz üzerinden Doğu Akdeniz'e ulaştı.
1580'lerde Osmanlı ülkesine sandıklar dolusu İspanyol realleri gelmeğe başladı.
Bu para bolluğu ve bazı memleketlerde para ayarının kasten düşürülmesi XVI.
yüzyılın ikinci yarısında fiyatlarda anormal artışlara sebep oldu. Asrın son
çeyreğindeki fiyatlar genellikle ilk çeyreğindeki fiyatların 3–4 misline yükseldi.
Osmanlı ülkesi de bundan nasibini aldı. Gümüş bollaşıp, altın gümüş oranları
değişince bu madenler üzerindeki spekülasyonlar sonucu altın tedavülden
çekildi. Merkezle eyâletler arasındaki altın dolaşımında meydana gelen aksama
dolayısıyla, o zamana kadar altına dayalı olan ticaret, gümüş üzerinden yapılmağa
başlandı. Bu yıllarda Balkanlardaki maden ocaklarındaki maliyet yüksekliği
dolayısıyla Amerikan gümüşü ile rekabet imkânsız hale geldiğinden, ocakların çoğu
kapandı; buralardan gümüş temin eden darphaneler ise mağşuş akçe basmağa
başladılar. Devlet, gümüşü kıymetlendiremediği gibi mağşuş akçe basanlarla
mücadelede başarılı da olamadı. Harp masrafları ve sıvış yılı buhranları da üzerine
binince paranın ayarında düşüş yapılması zarurî hale geldi.
Altın gümüş oranının bozulması gümüş paraların yerini bakırın alması veya
gümüş paralardaki bakır oranının giderek arttırılması neticesini doğurdu. Böylece
Avrupa’nın mağşuş paraları Osmanlı piyasasını doldurmağa başladı. İspanyol
realeri ile Hollanda’nın esedileri Osmanlı darphanelerinin başlıca ham maddelerini
teşkil ediyorlar; bunlar eritilip yeniden akçe darb ediliyorlardı. Mağşuş bir sikkeden
kayba uğramadan tam ayar akçe basmak imkânsızdı. Ahidnamelerdeki maddeler
dolayısiyle yabancı tüccarın getirdiği paranın akçeye çevrilmesi mümkün değildi.
Fakat gelen paraların mağşuş olduğu fark edildiğinde memlekete sokulması
önleniyordu.

You might also like