You are on page 1of 3

OSMANLI DEVLETİ’NDE DEĞİŞİM

Coğrafi keşiflerin Osmanlıya etkisi

a) Akdeniz limanlarının önemini yitirmesi Osmanlı devletinde ticaretten alınan vergilerin azalmasına
b) Altın ve gümüş madenin bollaşması Osmanlı parasının değerini yitirmesine, fiyatların artmasına bu da enflasyona
sebep olmuştur.
➢ Orhan Bey Dönemi’nde ilk gümüş parayı bastıran Osmanlılar, Fatih Dönemi ile altın para basmaya başlamıştır.
➢ Gümüşten basılan paraya akçe denir.
➢ Amerika’nın altın ve gümüşünden olumsuz etkilenen Osmanlı Devleti’nde büyük fiyat artışları ve dalgalanmalar
enflasyona sebep olmuştur. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti, akçenin gümüş içeriğini azaltma yoluna gitmiştir.
Günümüzde devletin para basmasına benzetebileceğimiz bu uygulamaya, Osmanlı Devleti’nde “tağşiş” adı verilmiştir.
Üst üste yapılan tağşişler sonucunda 1700’deki akçenin içindeki saf gümüş değeri, 1471’dekine göre %15
düşürülmüştür.
➢ XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti, içine düştüğü ekonomik buhran sebebiyle nakit para ihtiyacını gidermek için
çareler aramaya başlamıştır. Bu amaçla tımar toprakları mukataa (Gelirleri doğrudan devlet hazinesine aktarılan
topraklardır) hâline getirilerek hazineye yeni gelir kaynakları oluşturma yoluna gidilmiştir.
➢ Mukataa vergi gelirleri, iltizam usulüyle doğrudan hazineye aktarılmıştır. Böylece XVI. yüzyılın sonlarından itibaren
tımar ve zeamet topraklarının iltizama verilmeye başlanmasıyla bazı kişiler nüfuz sahibi olmuş ve zenginleşmiştir.
➢ İltizam usulü: Devlete ait vergi gelirlerinin açık arttırma usulü ile mültezim adı verilen kişilere bir yıllık bedel
karşılığında kiralanması veya satılmasıdır.
➢ UYARI: İltizam usulü ile devlet hem uzak eyaletlerin vergisini toplamış hem de bu sayede hazine de para yokken
hazineye gelir sağlamıştır.

Kapitülasyonların Sürekli Hâle Getirilmesi


• • Fransızlara ilk kez gerçek kapitülasyon 1569 yılında verilmiştir.
• • Osmanlı Devleti, 1739 Belgrat antlaşmasının (Gerileme döneminde imzaladığı kazançlı antlaşma)
imzalanmasında Fransa yardımcı oldu. 1740’ta imzalanan antlaşmayla Fransızlara verilen kapitülasyonlar sürekli hâle
getirilmiş ve daha önce olduğu gibi hükümdarların saltanat süresiyle sınırlı olmaktan çıkarılmıştır. Yani Sultan I. Mahmud
halefleri adına da kapitülasyonları onaylamıştır.
• Ticari imtiyazlar, 1718’de imzalanan Pasarofça Antlaşması’ndan sonra iki taraflı olmuştur.
• İngiltere’ye verilen ayrıcalıklar ise 1838 Balta Limanı Antlaşması ile en geniş hâlini almıştır (Bu antlaşma ile Osmanlı
İngiltere’nin sömürgesi haline gelmiştir)
XVIII. yüzyıldan itibaren Avrupa’da sanayi inkılabıyla üretilen bol ve ucuz ürünler kapitülasyonlar sayesinde Osmanlı
piyasasına girmiş, yerli esnafını ürünlerini satamamasına, Osmanlı küçük atölye tezgahlarının kapanmasına, işsizliğin
ortaya çıkmasına, ekonominin çökmesine neden olmuştur.
Osmanlı Bankası ve Alman Doğu Bankası gibi kuruluşlar, kapitülasyonlardan faydalanarak yabancı sermayenin Osmanlı’ya
girişini kolaylaştırmıştır. Yabancılara verilen demir yolları imtiyazları da Osmanlı ekonomisinin çökmesinde önemli bir rol
oynamıştır.
Padişah istediğinde imtiyazı geri alabilir, sultan öldüğünde imtiyazın hükümleri ortadan kalkardı. Bu yüzden her
padişah döneminde antlaşma yenilenirdi. Bu tür ticari imtiyazlar, 1718’de imzalanan Pasarofça Antlaşması’ndan sonra
iki taraflı olmuştur.
Osmanlı’da Askerî ve Ekonomik Dönüşüm
❖ Avrupa’nın ordu sisteminde ve savaş yöntemlerinde ateşli silahlara dayalı değişiklikler yapması, kalyon adı verilen
gemilerin inşası “Askerî Devrim” olarak adlandırılmıştır.

Kontra-marş adı verilen bir teknik uygulamıştır. Bu teknik, ateş eden birliklerin en arkaya geçerek yeni ateş için
hazırlandıkları ve sürekli bir devridaim içerisinde oldukları bir sistemdir. Böylece eşzamanlı ateş gücü oluşturulmuş,
savaşlarda saf düzenine geçilmiş ve askerler bu yönde eğitilmiştir.
o Osmanlılar, 1593-1606 yılları arasında Habsburglarla yapılan savaş sırasında ilk defa Avrupa savaş teknolojisini ve
taktiklerini görmüştür. Avrupa’da askerî alanda yaşanan bu gelişmeler, Osmanlı Devleti’nde birçok ekonomik ve
toplumsal sorunun ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
o Osmanlı atlı birlikleri; perdeleme harekâtları, keşif ve gözetleme gezileri, istihbarat toplama ve ordu iaşesinin teminine
katkı sağlama gibi askerî planlamanın hayati unsurlarını yerine getirmiştir. Ateşli silahlar çağının durağan ve sabır
gerektiren mevzi savaşlarının uzağında kalmıştır. Bu nedenle sefer ordusunda ne denli kalabalık hâlde bulunurlarsa
bulunsunlar, kuşatma savaşlarında atlıların düşman kuvvetlerine darbe indirmeleri beklenmiyordu. Süvariler, meydan
savaşlarında vurucu taktik birimler olarak çok önemli roller oynamıştır. Fakat XVII. yüzyıldan itibaren meydan
muharebeleri değil kale kuşatmaları ve mevzi savaşları çoğalmıştır. Kısacası atlı birlikler, askerî mücadelenin
yoğunlaştığı mekânların biraz dışında kalarak kendileri için uygun zamanın gelmesini beklemiştir. Osmanlı atlıları,
muharebenin seyrine doğrudan etki edebilecek askerî yetenekleri olsa da seferlerin bütünü açısından
düşünüldüğünde piyadeler öne çıkmıştır.
o Osmanlı Devleti, Avrupa’nın ateş gücü ve askerî etkinliğini iki yolla dengelemeye çalışmıştır. Birincisi, silahlı
yeniçerilerin sayısını artırmak; ikincisi ise ateşli silahlar kullanabilen sarıca, sekban ve levent denilen yeni birlikler
oluşturmaktır.
o Dönemin idarecileri, padişahlara sundukları layihalarda atlı asker piyadesinin az olması nedeniyle kale kuşatmalarında
başarısız olunduğunu belirtmişlerdir.
o Yeniçeri Ocağı’nın bozulmasında en önemli etken, devşirme sistemi kurallarına aykırı bir şekilde ocağa kayıt
yapılmasıdır. Hristiyan çocuklar muayene edilmeden ya da rüşvetle devşirme olarak alınmıştır.
o Ayrıca çocukların isim, hüviyet ve fiziki özelliklerinin bulunduğu “Eşkâl Defteri” ne pek önem verilmemiştir. Daha önce
ocağa girmesi yasak olan Müslümanlar da dâhil pek çok kesimden kişi ocağa girebilmiştir.
o IV. Murat döneminde bozulmaların sebepleri ile ilgili Koçi Bey bir risale yani rapor hazırlamıştır.
o Osmanlı Devleti, ateşli silah kullanmayı bilen bir ya da iki sefer için askere alınan ve daha sonra terhis edilen askerlerin
serbestçe silah taşımalarına da izin vermiştir. Sekbanlar, seferlerden sonra köylerine geri dönmek yerine, eşkıyaya
katılarak Anadolu’daki ayaklanmalara destek olmuş ve bu durum uzun vadede başka sorunları da beraberinde
getirmiştir.
o Tımar sisteminin bozulmasının nedenleri şunlardır:
• Tımarların, sipahiler dışında kimselere verilmesi,
• Tımarların saray görevlilerinin eline geçerek özel mülk veya vakfa dönüştürülmesi ve rüşvet karşılığı verilmesi,
• Dirliklerin parayla alınıp satılır hâle gelmesi,
• Sipahilerin gösterişli yaşama arzusu ve çok para kazanma hırsı,
• Nüfusun hızlı artması,
• Enflasyon artışı ve paranın değer kaybetmesi,
• Geleneksel silahlarla savaşan sipahilerin, ateşli silah eğitimine ayak uyduramaması,
• Uzun süren savaşların yaşanmasıdır.
DİKKAT: Tımar ve zeamet toprakların iltizam usulü ile satılması tımarlı sipahi asker sayısının azalmasına ve maaşlı asker
olan yeniçeri sayısının artmasına sebep olmuştur.

Osmanlı Devleti’nde Ekonomik Tedbirler


Fethedilen araziler mirî arazi (Devlete ait arazi) şekline getirilmiş ve tahriri (Fethedilen toprakların ve erkek nüfusunun
kaydedilmesi) yapıldıktan sonra kanunnamelerle koyulacak vergiler tespit edilmiştir.
Osmanlı vergi sistemi, temelde örfî ve şeri olmak üzere iki kısma ayrılmıştır.
Şeri vergiler; Öşür (Müslümanlardan alınan ürün vergisi) , haraç (Gayri Müslimlerden alınan ürün vergisi) ve cizye (Gayri
Müslim erkeklerden askerlik yapmadıkları için alınan vergi) gibi vergiler; ayni (ürün olarak) veya nakdî (para olarak) olarak
tahsil edilmiştir.
Örfî vergiler ise devletin gerekli gördükçe şeri kurallara dikkat ederek değişik zamanlarda halktan aldığı vergilerdir
XVII. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Devleti’nde mali sıkıntılarla birlikte nakit ihtiyacının artması, tımar ve zeamet
topraklarının merkezî hazineye bağlanmasına yani iltizam hâline getirilmesine sebep olmuştur.
İltizam usulü; devlete ait vergi gelirlerinin açık arttırma usulüyle peşin paraya satılmasına denir. Açık artırmayla iltizam
hakkını alan kişiye mültezim adı verilmiştir. XVI. yüzyılın sonlarından itibaren tımar ve zeamet toprakları iltizam olarak
verilmeye başlanmıştır. İltizam sistemiyle devlet hazinesine para kazandırmaya çalışmıştır. İlk dönemlerde uzak eyaletler
için başlatılan bu uygulama daha sonra yakın eyaletler için de uygulanmaya başlamıştır. Devletin sıcak para ihtiyacını
karşılayan mültezimler ise zenginleşmiş ve nüfuz sahibi olmuştur.
Geliri dirlik olarak kimseye verilmeyen ve doğrudan merkez hazinesine aktarılan vergilere ve vergi kaynaklarına mukataa
denmektedir. Tımar sisteminin uygulandığı yerlerde, merkez hazinesinin nakit ihtiyacını karşılamak için memleketin zengin
vergi kaynakları, mukataa olarak ayrılmıştır.
Mukataalar, başlangıçta en fazla üç yıllık bir dönem için iltizama verilmiştir. Ancak merkezî hazinenin nakit ihtiyacının
giderek artmasıyla devlet, Mukataalar ömür boyu kiralanmış (satılması) bu uygulamaya malikâne sistemi adı verilmiştir.
Malikâne sistemi ile ekonomik olarak güçlenen kişiler, Anadolu’da başıboş sekban, sarıca ve levent gibi askerî grupları da
bünyelerine katarak ekonomik güçlerinin yanı sıra askerî güce de sahip olmuştur. XVIII. yüzyılda birçok âyan ve eşraf,
büyük mukataa gelirleri olan bu mültezimlerin içinden çıkmıştır.
Avarız vergisi, Osmanlı Devleti’nde XVI. yüzyılın sonlarında ihtiyaç hâlinde toplanan bir vergi olarak ortaya çıkmıştır. Ancak
savaşların uzaması ve gelir kaynaklarının azalmasıyla bu vergi, düzenli olarak toplanmıştır. Hem Müslüman hem de
gayrimüslimlerden alınan avarız vergisi, başlangıçta olağanüstü hâllerde alınsa da zamanla devamlı hâle getirilmiştir.
Osmanlı Devleti’nde salgun ya da salma olarak adlandırılan ve ilk başlarda ayni veya hizmet olarak da tahsil edilebilen
avarız vergileri, XVII. yüzyıldan sonra tamamen nakdî olarak alınmaya başlanmıştır. Avarız vergileri, artan hazine açıklarını
kapatmada büyük bir paya sahip olmuştur.
Osmanlı Devleti’nde savaşlara bağlı ekonomik sıkıntılar nedeniyle varlıklı kişilerden imdadiyye adı altında yardımlar
toplanmaya başlanmıştır. Önceleri sefer masraflarını karşılamak için koyulan ve “imdad-ı seferiyye” adı verilen bu
vergi, XVIII. yüzyıl sonlarından itibaren sürekli hâle getirilmiştir.

You might also like