You are on page 1of 13

Osmanlı Devleti’nde Yenileşme Hareketleri

Osmanlı Devleti, 17. yüzyılda doğu ve batıyla yapılan savaşlar, Amerika’nın keşfi,
coğrafi keşifler, askeri teknolojilerdeki değişikliklerden önemli ölçüde etkilenmişti.
17. yüzyılda eski klasik düzeni korumaya çalışan Osmanlı Devleti, bu yüzyılın
sonundan itibaren devlet sisteminde yeni düzenlemeler yapmak zorunda kaldı.
I.Ahmet Döneminde (1603-1617) Osmanlı veraset usulünün değişmesi ve Osmanlı
ailesinden en yaşlı olanın padişah olması kuralının getirilmesi, tahta geçecek
şehzadeler arasındaki rekabeti de ortadan kaldırdı. Dolayısıyla padişahların
yetiştirilmesinde taşraya gitme usulü terk edildi. Yerine saray eğitimi getirildi.
Devlet işleri paşa kapısı denilen sadrazam konaklarında görülmeye başlandı.
Sadrazamın yürütmenin başı olarak çalıştığı bina, Abdülmecit döneminde Babıali
olarak adlandırıldı ve bu terim batılılarca Osmanlı Hükümeti anlamında kullanıldı.
17.yüzyılda devletin zayıflamasında önemli bir etkisi olan Celali İsyanları ise
Kuyucu Murat Paşa tarafından kanlı biçimde bastırıldı. Osmanlı Devleti’nde ciddi
anlamda ilk ıslahat girişimi II.Osman (Genç Osman) (1618-1622) döneminde
olmuştur, II.Osman, Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmak ve yerine gelişmiş bir ordu
kurmak için çalışmışsa da yeniçeriler tarafından öldürülmüştür. IV.Murat
Döneminde (1623-1640) ise devletin çöküşüne dair raporlar hazırlanarak bu
raporların öngördüğü düzenlemeler yapılmaya çalışılmıştır.

1
1699’da imzalanan Karlofça Antlaşması’yla büyük toprak ve prestij kaybına uğrayan
Osmanlı Devleti, Avrupa’nın yeni topçu ve piyadesi karşısında çok geri kaldığını
anlamıştır.
18. yüzyılda yoğun olarak başlayan kültür etkileşimlerinin gerçekleştiği ve yenileşme
hareketlerine girişildiği dönem Lale Devri olarak adlandırılmıştır. Osmanlı
tarihinde Batılılaşma yönünde ilk adımların atıldığı Lale Devri (1718-1730) adım o
dönemde saray ve çevresinde Avrupa’ya özenilerek sosyal yaşantıda, mimaride ve
sanatta değişimlere gidilmesi ve lalenin de yeniliklerin sembolü olarak kullanılması
sebebiyle almıştır.
18. yüzyılın başında Osmanlının savaşlardaki yenilgisi sebebiyle ortaya çıkan
ekonomik bunalım iyice hissedilmeye başlanmıştı. Lale Devri hükümdarı III.Ahmet
(1703-1730), Osmanlı Devleti’nde yapılacak yeniliklere karar verebilmek için Avrupa
devletlerindeki uygulamaları araştırmaya başladı. Bu konuda dönemin sadrazamı
Damat İbrahim Paşa da kendisine destek oluyordu. Bu dönemde Avrupa
devletlerindeki yenilikleri yerinde görebilmek ve bu ülkelerle ilişkileri geliştirmek
maksadıyla Viyana’ya (1719) ve Paris’e (1721) elçi gönderildi.
Sait Çelebi’nin gayretleriyle İbrahim Müteferrika öncülüğünde 5 Temmuz 1727’de ilk
Türk matbaası kuruldu.
Fransız vatandaşı David, Osmanlı vatandaşı olmuş ve 1720’de Türk İtfaiye teşkilatını
kurmuştur. Gemicilik ve denizcilik alanında da düzenlemeler yapılmış ve Avrupa
tarzında modern gemilerin yapılmasına başlanmıştır. Lale Devri’nde mimari
alanında Fransız tarzı benimsenmiş ve özellikle binaların yapımında ve mobilya
dekorasyonda Fransız tarzı kullanılmıştır. 2
III. Ahmet’in tahttan indirilmesini isteyenler Patrona Halil önderliğinde ayaklandılar
ve padişahı tahttan indirdiler.
I. Mahmut Döneminde (1730-1754) ise yeniliklere devam edilmiştir. Bu dönemde
Osmanlı vatandaşlığına geçerek Humbaracı Ahmet Paşa adını alan Comte de
Bonneval, Humbaracı Ocağını Avrupa’daki sisteme göre düzenlemiştir. III. Mustafa
Döneminde (1757-1774) ise Avrupalı devletlerle ilişkiler sürdürülmüş ve orduda ıslahat
hareketleri hızlandırılmıştır. Macar asıllı Baron de Tott’u İstanbul’a getirten padişah,
onun Topçu Ocağını Avrupa tarzında düzenlemesini sağlamıştır.
17.yüzyıl, Osmanlı ordusunun yabancı subaylardan faydalandığı ve ordusunda
yenilikler yapmaya başladığı dönem olmuştur. III.Selim Dönemi (1789-1807), ıslahat
hareketlerinin kararlı biçimde sürdürüldüğü ve Nizam-ı Cedid olarak adlandırılan
yeni bir yenileşme döneminin başlangıcını oluşturmuştur. III. Selim döneminin en
büyük özelliği “bütün müesseselerde ıslahat” fikrinin uygulamaya koyulmasıdır.
Yeni düzen anlamına gelen Nizam-ı Cedid terimi, III. Selim’in tahta bulunduğu
dönemde başlatılan yenileşme hareketlerinden başlayıp 1839 Tanzimat Fermanı’na
kadar olan dönem için kullanılmıştır.
III. Selim’in yenilik hareketlerinin temelim Yeniçeri Ocağım kaldırmak veya yeni bir
ordu kurmak, ulemanın nüfuzunu kırmak, Avrupa’daki bilim, sanat, ziraat, ticaret ve
kültür alanındaki yenilikleri ve gelişmeleri Osmanlı Devleti bünyesinde uygulamaya
geçirmek oluşturuyordu.

3
Bu dönemde Talimli Asker Nezareti, Nizam-ı Cedid Ocağı, Bostancı Tüfenkçi
Ocağı kuruldu. Bu ocakların kurulması sırasında yeniçerilerin tepkisini
çekmemek için de gerekçe olarak Rusya’nın Osmanlı üzerindeki emelleri ve savaş
hazırlıkları gösterildi
Ordunun eğitimi için 1792’de Humbarahane (Topçu Okulu), 1794’te
Muhendishane-i Berri Hümayun (Kara Mühendisliği Okulu) kuruldu. Bu
okulların öğretmen ihtiyacı da Fransa, İsveç, İngiltere gibi ülkelerden karşılandı.
III. Selim döneminde idari anlamda da yenilikler yapılmış ve ülke 28 idari bölgeye
bölünerek başlarına vezirler atanmıştır.
Avrupalı ülkelerle elçiler vasıtasıyla ilişkiler kurularak Berlin, Paris, Londra ve
Viyana’ya elçiler gönderildi. Bütün bu yenilik hareketlerine rağmen Osmanlı
bürokrasisinde ve ulemada yeniliklere karşı bir direnç vardı.
Bu söylentilerden endişelenen Yeniçeriler, bazı devlet adamları ve ulemanın da
kışkırtmasıyla Kabakçı Mustafa önderliğinde ayaklandılar ve padişahı tahttan
indirerek, yenilikçi devlet adamlarım öldürdüler.

4
II.Mahmut Dönemi (1808-1839), yenilik hareketlerinde radikal kararların alındığı
ve devleti kurtarmak için önemli reformların yapıldığı bir dönemdir. Fakat
yapılan bu reformlar da devletin yıkılışına engel olamadı. Bu reformlar devletin
ömrünü uzattı. II. Mahmut; askeri, ekonomik, siyasal haklar, kültürel ve eğitim
alanında yenilikler yapmıştır. Anadolu’daki Ayanlarla anlaşarak onlarla Sened-i
İttifak adıyla bir sözleşme imzaladı. Bu sözleşmeyle ayanlar padişahın otoritesini
kabul ederek, Osmanlı hükümetiyle birlikte hareket etmeyi taahhüt etmişlerdir.
Alemdar Mustafa Paşa, yenilik hareketlerine önderlik ederek Sekban-ı Cedid
adında bir ordunun kurulmasını sağladı. Bu orduya katılanlar Avrupa tarzında
eğitildiler.
Yeniçeriler, II. Mahmut’u tahtan indirerek yerine yeniden IV. Mustafa’yı çıkarmak
istedilerse de ordunun isyana müdahale etmesi ve IV. Mustafa’nın öldürülmesi
sebebiyle bu istekleri sonuçsuz kaldı. Fakat bu olaydan sonra Sekban-ı Cedid
Ocağı kapatıldı ve yeniçerilerin isteği üzerine yenilik taraftan bazı devlet
görevlileri de öldürüldü.
25 Mayıs 1826’da Eşkinci Ocağı adıyla yeni bir ordu kurdu. Avrupai tarzda eğitim
gören bu ocak da kısa sürede yeniçerilerin tepkisini çekti ve talimlere
başlamalarının 3. gününde 15 Haziran 1826’da yeniçeriler ayaklandılar Eşkinci
Ocağındaki askerler ve halkın gayretleriyle isyan bastırıldı. Tarihte Vakayı Hayriye
olarak adlandırılan bu olay sırasında 6.000 yeniçeri öldürüldü.

5
1809’da ve 1828’de Rusya ile yapılan savaşta Osmanlılar yenilmiş ve ülkede bulunan
azınlıklar da isyan hareketlerine girişmişlerdi. Fransız İhtilali’yle ortaya çıkan
milliyetçilik akımı Osmanlı ülkesinde oldukça taraftar bulmuştur. Ayrıca Rusya,
Fransa ve İngiltere de azınlıkları Osmanlı Devletine karşı kışkırtıyordu. Osmanlıya
bağlı Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa ile 5 sorununu çözmek için Avrupalı
devletlerden yardım alan Osmanlı ise bu yardım karşılığında Avrupalı devletlere
tavizler vermek durumunda kalmıştı. Bu olaylara rağmen II. Mahmut’un ıslahatları
hız kesmedi. Eğitim alanında yapılan ıslahatlar çerçevesinde ilköğretim zorunlu
hale getirildi. Sıbyan mektepleri ile yüksek öğretime öğrenci yetiştirilmesi
düşüncesiyle rüştiyeler açıldı. Ayrıca Sıbyan mekteplerinden sonra devam edilmesi
düşüncesiyle Mekteb-i Ulum-ı Edebiye kuruldu. Devlet memurlarının
yetiştirilmesi amacıyla Mekteb-i Maarif-i Adli açıldı. Ordunun gelişmesine katkı
yapmak için Mekteb-i Harbiye (Harp Okulu) ve Mekteb-i Tıbbiye (Tıp Okulu) adlı
askeri okullar kuruldu. Bu okullarda öğretmenlik yapacak eğitim kadrosunun
yetiştirilmesi amacıyla Avrupa’ya uzmanlar gönderildi. Takvim-i Vekayi adıyla
Fransızca ve Türkçe yayımlanan bir gazetenin basımına başlandı.
Ülkenin birçok yerinde posta hizmeti vermesi gayesiyle postaneler açıldı. Kimlik
verilmesi planı doğrultusunda ülke içinde seyahat edeceklere mürur tezkeresi ülke
dışına gideceklere de pasaport verilmeye başlandı. Kılık kıyafet alanında
düzenlemelere gidilerek öncelikle Şubara adlı başlığı kaldırılarak yerine fesin
giyilmesini zorunlu kılındı. Devlet memurlarının setre ve pantolon giymesi
mecburi yapıldı. Hafta tatili kuralı getirildi. 6
Büyük Devletlerin Osmanlı Politikaları
Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti’yle ilgili politikaları genel anlamda Doğu
Sorunu (Şark Meselesi) olarak adlandırılır. Doğu Sorunu, Avrupalı büyük
devletlerin Osmanlı topraklarını ele geçirme ve Osmanlı Devleti üzerinde üstünlük
kurma mücadelelerini tanımlamak için kullandıkları bir kavramdır. Bu kavram ilk
kez Viyana Kongresi’nde (1815), Ruslar tarafından ortaya atıldı. Bu dönemdeki Şark
Meselesi’nin hedefi, Avrupalılarca Hıristiyan toprağı sayılan Balkanlar ve
Anadolu'dan Türkleri çıkarmaktı. Bu hedeflerine 1683’te İkinci Viyana
Kuşatması’nda Osmanlının yenilmesi ve 1699’daki Karlofça Antlaşması’nı
imzalamasıyla yaklaştılar. Şark Meselesi’nde birinci dönem 1071 Malazgirt Savaşı’nda
başlayıp Türklerin batıya doğru ilerlemesi karşısında Avrupalıların Haçlı seferleriyle
engelleme gayretinde bulunduğu dönemdir. 1699'dan 1923'e kadar geçen yıllarda
Şark Meselesi'nin ikinci dönemi başlamış oldu.
Şark Meselesi (Doğu Sorunu)
İlk kez 1815 Viyana Kongresi’nde siyasî bir terim olarak batılı diplomatlarca
kullanılan Şark Meselesi’nin başlangıcı oldukça eskidir. Bu terim ile açıklanmak
istenen 1071’den 1923’e dek süren Batı Hıristiyan dünyası ile Türk-İslâm dünyası
arasındaki ilişkilerin tümüdür. Şark Meselesi’ni iki ayrı dönem olarak ifade etmek
mümkündür. Birinci dönemini Türklerin 1071'i takip eden, batıya açılma dönemi
oluşturur ki, Avrupa bu ilerleyişi Haçlı seferleri ile engellemek çabasında bulunmuş,
ancak başaramamıştır.
7
1699’dan 1923’e kadar geçen yıllarda Şark Meselesi’nin ikinci dönemi başlamış oldu.
Bu dönemdeki amaçları, Osmanlıda yaşayan Hıristiyan unsurları sözde koruma,
gerçekte ise Osmanlı topraklarından pay almak ve Osmanlı Devleti’ni yıkmak
olmuştur. 19. yüzyılın ikinci yarısında Haçlı zihniyetlerinin yanına, sömürgecilik
faaliyetleri de eklenmiş, ancak bu amaçlarını saklayarak Hıristiyan tebaanın
haklarını korumak gayesini öne sürmüşlerdir.
İngiltere’nin Osmanlı Politikası
İngiltere, 19. yüzyıl başlarında Hindistan ve Uzak Doğu'da büyük bir sömürge
imparatorluğu kurmuştu. Sömürgelerine giden deniz ve kara yolları Osmanlı
Devleti'nin topraklarından geçiyordu. İngiltere, Mısır ve Suriye'deki Doğu Akdeniz
limanlarının, güçsüz olan Osmanlı Devleti'nin elinde bulunmasını çıkarlarına
uygun gördü. Bunun için Fransızlar, Mısır’ı işgal edince (1798) Osmanlı Devleti’nin
yanında yer aldı. Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunmasını savundu.
Rus savaş gemilerinin Boğazları kullanarak Akdeniz'e inmelerini önledi. İngiltere,
19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti'nin topraklarını ele geçirme
politikasına yöneldi. Berlin Antlaşması'yla (1878) geçici olarak Kıbrıs'a yerleşti.
1882'de ise Mısır’ı işgal etti. İngiltere, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı
Devleti'ni paylaşmayı öngören gizli antlaşmalarda yer aldı. Ermenileri destekledi.

8
Rusya'nın Osmanlı Politikası
Rusya, Çar I. Petro döneminde gerçekleştirdiği siyasi ve ekonomik atılımlarla
Avrupa'nın büyük devletleri arasına girdi. II. Katerina döneminde “Boğazlan ele
geçirme ve sıcak denizlere (Akdeniz ve Hint Okyanusu'na) inme” biçiminde
özetlenebilecek uzun süreçli bir dış politikayı hedefledi. Bunun için Karadeniz'de
egemenlik kurmaya çalıştı. Karlofça Antlaşmasından (1699) sonra Azak Denizi'nde
denetimi ele geçirdi. Küçük Kaynarca Antlaşması'nın ardından (1774) Karadeniz'e
egemen duruma geldi. Avusturya, Fransa ve İngiltere ile Osmanlı Devleti'ni paylaş-
mayı öngören gizli görüşmeler yaptı.
Kilise ve papazları yönlendirerek Bizans’ı yeniden dirilteceği propagandasını yapan
Rusya, böylece Ortodoksluğun hamiliğini üstleniyordu. Bu hamilik ise gerek
Balkanlarda gerekse Anadolu’da yaşayan Hıristiyan azınlığı harekete geçiren itici bir
güç oldu. Ruslar, Berlin Antlaşmasında (1878), Ermeni sorununu uluslararası bir
sorun olarak gündeme getirdi ve Ermeni isyanlarını destekleyen ülkelerin başında
yer aldı. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ne karşı savaştı. Ancak 1917
Bolşevik İhtilalı nedeniyle savaştan çekildi. Yıkılmasında önemli rol oynadığı
Osmanlı Devleti'nin topraklarından pay alma fırsatı bulamadı.

9
Fransa'nın Osmanlı Politikası
18.yüzyıl başına kadar Osmanlı-Fransız ilişkileri dostane bir çizgide gelişti. Fransızlar
Osmanlı Devleti'nin verdiği kapitülasyonlardan yararlanarak Doğu Akdeniz
ticaretinden büyük pay aldılar. Napolyon Bonapart dönemiyle birlikte Fransa,
Osmanlı Devleti'nin topraklarını paylaşma yarışına girdi ve Mısır’ı işgal etti (1798).
Mısır'dan çekildikten sonra dostluk yeniden kuruldu. Ancak Napolyon, Osmanlılara
karşı ikiyüzlü bir politika izlemeye yöneldi.
Osmanlı-Rus Savaşı sürerken Tilsit'te Rus çarı ile buluştu ve Osmanlı topraklarının
paylaşımı konusunu görüştü (1809). Fransa donanması Navarin baskınında da yer
aldı. Fransa 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı topraklarını işgale başladı. 1830'da
Cezayir'i, 1881'de Tunus'u ve Fas'ı ele geçirdi. Osmanlı Devleti'nin paylaşılmasıyla
ilgili gizli antlaşmalarda yer aldı.
Almanya'nın Osmanlı Politikası
Almanya 1871'de Prens Bismarck önderliğinde millî birliğini kurdu. Bu dönemde
Avrupa devletleri sömürgecilikte ileri gitmişlerdi. Fransa'ya saldırarak Alsace-
Lorraine (Alsas-Loren)’i ele geçiren Almanya, İngiltere’yle de sömürgecilik yarışına
girdi. Osmanlı Devleti'ne yakın bir politika izledi.
Osmanlı Devleti, Bağdat demir yollarının yapımını Almanya'ya vererek Orta Doğu'da
varlığım göstermesini sağladı. İki ülke arasında askerî ilişkiler geliştirildi. Alman
subaylar Osmanlı ordusunun modem bir yapıya kavuşturulmasında etkili oldular. Bu
askerî yakınlaşma Birinci Dünya Savaşı'nda iki ülkenin aynı blokta savaşa girmesiyle
bağlaşmaya dönüştü. 10
Osmanlı Devletinin Avrupa Politikası
Osmanlı Devleti, 19. yüzyıl ortalarında batının askerî ve teknolojik üstünlüğüne
salt askerî güçle karşı koyabilecek durumda değildi. Bunun için batılı devletlerin
kendi aralarındaki üstünlük mücadelesindeki çıkar çatışmalarından yararlanarak
bir denge politikası izledi.
19. yüzyılda özellikle Kırım Savaşı'ndan sonra toprak bütünlüğüne yönelik en
büyük tehlike Rusya'dan geldiği için bu devlete karşı İngiltere ve Fransa'yla iş birliği
yaptı. Berlin Antlaşması'ndan sonra bu devletler Osmanlı topraklarım işgale
başlayınca bu kez Avrupa'da yeni bir güç olarak ortaya çıkan Almanya'yla yakınlaştı.
Tanzimat Fermanı (3 Kasım 1839)
II.Mahmut'un 1839'da ölmesi üzerine yerine oğlu Abdülmecit geçti. Abdülmecit
tahta çıktığında (1839) Osmanlı Devleti, Mehmet Ali Paşanın yarattığı Mısır
bunalımıyla karşılaşmıştı. Osmanlı ordusu Nizip'te Mehmet Ali Paşaya yenilmiş,
donanması da teslim olmuştu. Mısır sorunu kısa zamanda bir Avrupa sorunu
durumuna geldi. Devlet bu şartlarda ya Mehmet Ali Paşanın eline geçecek ya da
Rusya, Hünkâr İskelesi Antlaşması'na uyarak Osmanlı devletini himayesi altına
almaya kalkacaktı. Abdülmecit bu durumdan kurtulmak için güvendiği kişileri
göreve getirmeye çalıştı. Bunların başında da Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı)
Mustafa Reşit Paşa geliyordu.

11
Tanzimat Fermanı ile padişah ilk kez tebaasının can, mal ve namus güvenliği
konusunda güvence veriyordu. Tanzimat Fermanında ayrıca Kur'an'a ve şeriata,
yasalara uyulması istenmiştir.
Tanzimat fermanın başlıca maddeleri şöyledir:
Askerlik süresinin 4-5 yıl ile sınırlandırılması ve nöbetleşe askerlik yöntemine
geçilmesi,
Verginin herkesten gücü ölçüsünde alınması, zulüm ve baskı yapılmaması,
Yargılamaların açık olarak yapılması,
Açık ve kapalı idam cezalarının (Şeriata göre hüküm olmadıkça) yasaklandığı,
Hiç kimsenin ırz ve namusuna saldırılamayacağı,
Mal ve can güvenliğinin sağlanacağı,
Çeşitli konularda, Meclis-i Ahkâm-ı Adliye, Bakanlar ve devlet büyüklerinin
toplanarak görüşlerini açıkça söyleyebilecekleri; vergi, can ve mal güvenliği
konularında gerekli yasaların bu kuramlarda düzenlenmesi,
Askerlikle ilgili sorunların Bab-ı Serasker Dar-ı Şurası’nda görüşülerek
kanunlaştıktan sonra padişahın onayına sunulması, Padişahın şeriat yasalarına
uyacağına dair yemin etmesi,
Yasalara uymayanların vezir, ulema vb. de olsa cezalandırılacağı, bunun için özel bir
ceza yasasının hazırlanması,
Bütün memurların maaşa bağlanması, rüşvetin yasaklanması,
Bu fermanın Osmanlı halklarına ve elçiliklere duyurulması.
12
Tanzimat Fermanı’nın Önemi;
Tanzimat Fermanı ile Osmanlı padişahı ilk kez kendi gücünün üstünde kanun
gücü olduğunu kabul etmiş, padişahın haklan sınırlandırılmıştır.
Tanzimat Fermanı, Osmanlı Devleti’nin anayasal düzene geçişinin ilk aşamasını
oluşturmuştur.
Sorunların tek başına çözemeyeceğini anlayan Osmanlı Devleti, bu fermanla
Avrupa ile dost geçinme amacını gütmüştür.
Tanzimat Fermanı ile getirilen yenilikler, önceki düzenlemelerden farklıdır. Bu
ferman ile ilk kez insan haklan konusunda yenilikler yapılmıştır.
Tanzimat Fermanı ile kazanılan haklar bir halk hareketi sonucu değil, padişahın
isteği ile verilmiştir (Bu yönü ile de Amerika ve Fransa’daki fermanlardan farklılık
gösterir.)

13

You might also like