You are on page 1of 10

1

Okt. Sibel KÜÇÜKKÜLAHLI1

OSMANLI DEVLETİ’NDE MODERNLEŞME ÇABALARI


Osmanlı Devleti’nin gerileme sürecine dair söylemler 17. yüzyıla kadar indirilebilir.
17. yy. birçok çağdaş Osmanlı gözlemcisine göre geleneksel işleyişten sapıldığı “gerileme”
belirtilerinin ortaya çıktığı dönemdir. Oysa “gerileme” anlatılarının 15. ya da 16. yy’da dan
itibaren öne sürüldüğü görülür. Osmanlı tarih yazıcılarının serzenişi, merkezin zayıflaması
hatta bizzat kendi içinde yer aldıkları sınıfların ya da bireysel olarak kendilerinin
zayıflamasıdır. “Gerileme” tezine rağmen devlet daha üç yüz yıl varlığını sürdürmüş,
ayrıca “gerileme”, tüm imparatorluk çapında ve aynı biçimlerle yaşanmamıştır; aksine
bazı bölge ve şehirler 17. yy.’da gelişme göstermiştir. Bu noktada, her şeyin olması gerektiği
gibi işlediği ve özlem duyulan “altın çağ”ın idealize edilen dönemde bile saraydan yüksek
bürokratlara ve yeniçerilere kadar askeri sınıf mensuplarının ticaretle uğraştığı gibi örnekler
göz ardı edilmemelidir.
17. yüzyılda devlet İran ve Avusturya ile uzun süren ve ekonomik maliyeti yüksek
savaşlar içerisine girmiştir. 17. yy.’da yaşanan krizde savaşların mali yükünün vergi olarak
özellikle üreticiler üzerindeki yıkıcılığı etkili oldu. Krizin nedenleri arasında Batılı
kapitalizmin olumsuz etkisi de göz ardı edilmemelidir. Ancak böylesine büyük bir coğrafyada
iç ve dış faktörleri birlikte ele almak gerekmektedir.
17. yy. siyasi tarihine damgasını vuran olaylardan bir tanesi isyanlardır. İsyanlar tek
tip değildir ve farklı kesimler tarafından çıkarılırlar. Örneğin bu dönemde yeniçeriler ve
sipahiler isyan ediyorlardı. Maaşlarının değerlerinin düşmesi üzerine yeniçeriler ayaklanıyor,
buna karşı saray içindeki hizipler sipahilerle işbirliği yapıyorlardı. Yeniçerilerin güçleri öyle
bir boyuta ulaştı ki, padişahları tahta çıkarır ve indirir oldular. Celali isyanları (1590-1610) da
dönemin önemli siyasi ve toplumsal olaylarındandır. Çok çeşitli kesimlerin isyanları “Celali”
diye adlandırıldı. Bu yüzyılda görülen nüfus artışı ve üretimin bununla paralel
gitmemesinden doğan nüfus baskısı, yerel güçlerin etkisi, Anadolu göçerlerinin kendilerine
bindirilen vergi yükünden rahatsız olmaları gibi farklı farklı sebeplerle bu isyanlara katıldılar.
Celaliler kentleri önemli derecede harap etti. Bunun bir sonucu olarak Anadolu’da önemli bir
nüfus kaybı yaşandı. Veba, doğal koşullar sonucu kötü hasat elde edilmesi, depremler gibi
etkenlerle hem kent nüfusunda hem de kırsal nüfusta azalma yaşandı. Anadolu’da, tarımsal

1
Düzce Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Okutmanı. İletişim:
sibelkucukkulahli@duzce.edu.tr
2

üretim yapan bazı topraklar siyasi nüfuza sahip kişilerin (ayanların) eline geçerek
“büyük çiftlikler” haline geldi.
17. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nde aksayan, işlerliğini yitirmeye başlayan
kurumlar üzerinde ıslahat çalışmaları yapıldı. Devlet adamlarına raporlar hazırlatılarak
devletin aksayan yönlerinin neler olduğu, hangi önlemlerle düzelebileceğine dair raporlar
hazırlatıldı. Bu raporların en ünlülerinden biri Koçi Bey’in IV. Murat’a sunduğu
rapordur.
Osmanlı’da Batı tarzında önemli yeniliklerin yapıldığı ilk dönem Lale Devri (1718-
1730)’dir. Lale Devri'nde özellikle kültürel alanda birçok yenilik yapılmış ve bu yenilikler
yapılırken Avrupa örnek alındı. Bu durum Osmanlı toplumunun düşünsel ve kültürel
yapısında değişmeye yol açtı. Dönemin padişahı III. Ahmet ve sadrazamı Nevşehirli Damat
İbrahim Paşa’dır. Bu dönemde yapılan ıslahatlardan bazıları şunlardır:
- İstanbul'da saraylar, köşkler ve lale bahçeleri yapıldı.
- Avrupa'da ilk kez geçici elçilikler açıldı.
- Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi ve İbrahim Müteferrika ilk devlet matbaasını kurdu.
- İstanbul'da çıkan yangınları söndürmek için Yeniçeriler arasından Tulumbacılar Bölüğü
adıyla ilk kez İtfaiye Bölüğü oluşturuldu.
- İstanbul'da çini ve kumaş imalathaneleri, Beykoz’da cam, Yalova'da kağıt fabrikası açıldı.
- İlk kez çiçek aşısı uygulandı.
- Tercüme Heyetleri oluşturularak klasik eserler Türkçeye çevrildi, İstanbul'un çeşitli yerlerin-
de kütüphaneler açıldı.
- Sivil mimari gelişti. Avrupa mimarisi Osmanlı mimarisini etkiledi (Barok mimarisi). Bu
dönemde pek çok saray, kütüphane, köşk, çeşme ve kasırlar yapıldı. Bunlar içinde en ünlüleri
Sadabat Kasrı ve III. Ahmet Çeşmesidir. Şehir meydanı anlayışı gelişti.
- Dönem Patrona Halil isyanıyla son buldu. III. Ahmet tahtan indirildi. Kağıthane ve
Boğaziçi'ndeki yalılar ve köşkler yakıldı. (1730)
18. Yüzyılda da Osmanlı Devleti’nde mali, askeri ve idari alanlarda önemli reformlar
yapıldı. Dönemin en önemli isimlerinden ikisi III. Selim ve II. Mahmut’tur.
III. Selim Dönemi
III. Selim dönemi, 17. Yüzyıldan beri uygulanan geleneksel reform teşebbüsleri ile
Tanzimat dönemi reformları arasında bir geçiş dönemidir. Padişah, tahta çıkmadan önce bile
dış dünya ve Avrupa’da yaşanan gelişmelere ilgi duyuyordu. Onun döneminin en temel
özelliklerinden biri hem döneminde açtığı batı tarzı askeri okullara getirdiği eğitmenler
yoluyla, hem de Avrupa’da kurduğu daimi elçilikler yoluyla Batı tarzı düşüncelerin
3

Osmanlı’ya akışını arttırmasıdır. III. Selim’in padişahlığının ilk üç yılında, Rusya ile yapılan
savaş üzerine yoğunlaştıktan sonra, barış sağlanır sağlanmaz, yönetimde ve askeri alanda
yapmak istediği değişiklikleri uygulamaya koyuldu. Bu döneme “Nizam-ı Cedit” (Yeni
Düzen) adı verilir.
III. Selim’in yapmak istediği, merkezi devlet gücünü hem dış düşmana, hem de iç
düşmana (yani yarı bağımsız hareket eden ayanlara) karşı arttırmaktı. Suiistimallerle ve
rüşvetle mücadele ederek, adaleti yeniden tesis edip, merkezi devlet aygıtını güçlendirmeye
çalıştı. “Nizam-ı Cedit” adıyla yeni bir askeri birlik kurularak, batı usullerinde eğitilmeye
başlandı. Bu askeri birliklerin ihtiyaçlarını karşılamak için “İrad-ı Cedid” adıyla bir hazine
oluşturularak, maliye alanında bazı düzenlemeler yapıldı. Modern bir sağlık örgütü ve tıp
okulu kuruldu. Var olan Deniz mühendishanesi modernleştirildi, Kara Mühendishanesi açıldı.
III. Selim’in yaptığı tüm bu yenilikler onun düşman sayısını arttırdı ve Kabakçı
Mustafa İsyanı ile tahttan indirildi. Yerine IV. Mustafa tahta çıkarıldı. Kabakçı Mustafa
İsyanının önde gelen isimleri, bu isyandan sonra kendilerine hesap sorulmayacağına dair bir
Hüccet-i Şer’iyye aldılar. (31 Mayıs 1807) Karşılığında onlar da bundan sonra devlet işlerine
karışmayacaklar ve verilen emirlere riayet edeceklerdi. Bu aslında Sened-i İttifak’tan daha
erken bir dönemde padişahın egemenlik haklarını kısıtlayan bir belgedir. Bu hüccete
rağmen yeniçeriler devlet işlerine karışmayı sürdürdü. İsyandan sonraki kargaşa dönemi bir
türlü son bulmadı. Bu dönem yeniden III. Selim’i tahta geçirmek, reformları tekrar yürürlüğe
koymak isteyen Alemdar Mustafa Paşa’nın karşı darbe hareketiyle son buldu. III. Selim
boğdurulmuş olduğu için, başa genç şehzade Mahmut geçirildi.
II. Mahmut Dönemi
II. Mahmut iktidarının ilk yıllarında, iktidar dengesini korumak için taşra güçlerini
temsil eden “Ayan”larla “Sened-i İttifak”ı imzalayarak(1808) anlaşma yoluna gitmiştir. Bu
gelişme, Osmanlı geleneksel sisteminde “mutlak egemen” Padişah’ın yetkilerinin
paylaşılması anlamına geliyordu. Çünkü Padişah’ın başkentteki egemenliği Âyanlar
tarafından güvence altına alınıyor, buna karşılık Sultan da Âyanların bölgelerinde merkez
adına asker ve vergi toplamasını tanıyarak meşruiyetlerini onaylamış oluyordu.
Padişahın gönülsüz olarak imzaladığı bu belge, beş hafta sonra Alemdar’ın yeniçeriler
tarafından öldürülmesiyle önemini yitirmeye başladı ve padişah zamanla ayanların gücünü
kırdı. Alemdar’ın öldürülmesi sırasında çıkan yeniçeri isyanı bastırıldıktan kısa süre sonra
Rusya ile savaşa girilerek kaybedildi, toprak kaybedildiği gibi Sırpların da özerkliği tanındı.
(1812 Bükreş Ant.) 1822-1823 Yunan isyanı sırasında Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali
Paşa’dan yardım istemek zorunda kalan padişah, isyan bastırıldıktan sonra askeri reform
4

yapma kararını uygulamaya koydu. Merkezdeki, iktidarı belirleyebilecek tek askeri güç
konumunda bulunan Yeniçeri Ocağı 1826 yılında çok sert bir biçimde kaldırıldı. Bu olaya
Vakayı Hayriye denilmektedir. “Asakir-i Mansure-i Muhammediye” adı altında yeni bir ordu
kuruldu.
1827 yılında, İngiltere, Fransa ve Rusya devam eden Yunan isyanında, Yunanlılar
lehine Osmanlı’ya müdahale ettiler. Navarin’de Osmanlı donanması yakıldı. 1828 yılında
Rusya Osmanlı’ya savaş açtı ve savaşın sonunda yapılan Edirne Antlaşmasıyla Yunanistan
bağımsızlığını kazandı. Yunan İsyanının bastırılması sırasında Osmanlı’ya yardım eden, buna
karşılık olarak istediklerini elde edemeyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyan etti. Kavalalı’nın
isyanını bastırmakta zorlanan Osmanlı’ya Avrupalı devletler yardım etti ve sorun uluslararası
bir problem haline dönüştü. Yardımlarına karşılık olarak Rusya ile Hünkar İskelesi, İngiltere
ile Balta Limanı Antlaşmaları yapılarak, bu ülkelere büyük ticari imtiyazlar tanındı. Bu
antlaşmalarla Osmanlının gümrük uygulamaları kısıtlandı, yerli tüccar iç gümrük
vergisi ödemeye devam ederken yabancı tüccarın bu vergiyi ödeme zorunluluğu
kaldırıldı.
Mısır Sorunu, Adana ve Suriye Eyaletlerinin Mehmet Ali Paşa’nın idaresine geçmesi
ve bu bölgelerin veraset yoluyla onun ailesi tarafından yönetilmesi anlamına gelen “Hidivlik”
sistemini ortaya çıkarmasıyla sonuçlandı.
II. Mahmut, Batı tarzında eğitim veren yeni kurumlar oluşturarak, Mekteb-i Tıbbiye,
Harbiye, Mülkiye gibi okullar açarak, yurt dışından öğretmenler getirdi. Bu dönemde ilk kez
yurt dışına öğrenci gönderildi ve Tanzimat dönemi aydını dediğimiz grubun oluşmasındaki
temel atılmış oldu. Babıali Tercüme Odası kuruldu.
Osmanlı hükümet sistemi değiştirilerek Divan-ı Hümayun kaldırıldı ve kabine
sistemine geçildi. Osmanlı mülki sisteminde de köklü değişiklikler yapıldı. Mali değişiklikler
yapıldı, vergi sisteminde ıslahat yapılarak Tımar sistemi kaldırıldı ve vergilerin nakit olarak
hazineye aktarılabildiği İltizam usulüne geçildi. Anadolu’nun güvenliğini sağlamak için Redif
Birlikleri kuruldu.
Tedbil-i kıyafet olmadan halk arasında gezinen ilk padişah II. Mahmut’tur. Setre
pantolonu, yıldızlı harmanisi ve fesiyle halk arasında gezen padişah, memurların kıyafetlerine
dair düzenlemeler yaptı. Fes, setre, ceket giyme, sakal tıraşı olma gibi zorunluluklar getirdi.
Bu yüzden halk arasında “gavur padişah” olarak anıldı.
Asker ve vergi mükelleflerini belirleyebilmek, ülkenin genel durumuna ilişkin sağlıklı
bilgiler edinebilmek için ilk nüfus sayımı yapılarak erkek nüfus sayıldı. İlk posta ve polis
teşkilatları bu dönemde oluşturuldu.
5

Bu sırada (1839) II. Mahmut yakalandığı vereme yenilerek vefat etti ve yerine oğlu
Abdülmecid tahta geçti.

TANZİMAT VE ISLAHAT FERMANLARI DÖNEMİ


Tanzimat Fermanı ya da Gülhane Hatt-ı Hümayunu Kasım 1839’da dönemin Hariciye
Nazırı Mustafa Reşit Paşa tarafından okundu. Ferman, II. Mahmut’un ölüp, Abdülmecit’in
tahta geçtiği, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın Nizip’te Osmanlı ordularını yenilgiye
uğrattığı bir dönemde ilan edildi. Fermanın kişi özgürlüklerine ve Müslüman olmayan
unsurlara tanıdığı haklara yer vermesi, Avrupa Devletleri’nden destek almasına ve
Mehmet Ali Paşa’nın da gerilemesine neden oldu.
Tanzimat Fermanının getirdiği değişiklikler, Avrupa siyasi düşüncesine aşina olan
Osmanlı aydınları arasında bir süredir dile getirilen, talep edilen fikirleri içeriyordu. Mısır
krizi sayesinde Mustafa Reşit Paşa ve kadrosu, batı tarzı reformları Avrupa’nın da desteğiyle
hayata geçirdi. Bu dönemden itibaren Osmanlı siyasal hayatının merkezine artık Avrupa
kültür ve siyasetine hâkim, iyi eğitimli, reform yanlısı, “Tanzimat Aydını” dediğimiz kesimler
geldi. Tanzimat Fermanı dili ve yapısı bakımından, hem geleneksel Osmanlı yönetim
anlayışını hem de Osmanlı Bürokrasisinin yeni devlet ve toplum fikirlerini içerisinde
barındırmaktadır. Tanzimat reformlarının amacı, vergi sisteminin düzenlenmesi, askerlik
hizmetlerinin zorunlu hale getirilmesi, tüm Osmanlı tebaasının can, mal ve namusunun
kanunlarla güvence altına alınması olarak üç başlıkta toplanabilir.
Tanzimat Fermanı’nın getirdiği en önemli değişim, hükümdarın “mutlak” olan
yetkilerinin, kendi iradesiyle sınırlamalar getirerek, kendisinin de uyacağı bir “yasa
düzeni” kurulacağını garanti etmesidir. Teb’a olarak tanımlanan Osmanlılar, artık
yasaların güvencesi altında olacaklar ve “eşit vatandaşlar” haline geleceklerdi. Tanzimat
Fermanı, padişahın otoritesini gerçek anlamda kısıtlayabilecek anayasal bir belge değildi.
Fermanın uygulanması noktasında padişahın verdiği tek teminat, Tanzimat Meclisi’nin
koyacağı kanunlara uyacağına dair verdiği kişisel sözdür. Bu belge, eşitlik ilkesi ile
gayrimüslimlere tanınan haklar vasıtasıyla, Müslümanların ayrıcalıklı haklarına son vermesi
yönünden seküler bir yapıya sahipti.
Merkezi ve idari reformların uygulanabilmesi için yeni danışma ve yasama meclisleri,
uzman kurulları oluşturuldu. Modern devlet işleyişinin kurulları, kurumlarının temelleri
oluşturulmaya başlanarak, yetki ve iktidar da saraydan bürokrasiye doğru kaydı. Valilikten,
kaymakamlıktan, muhtarlığa doğru uzanan yeni yönetim hiyerarşisiyle devlet, sağlık
bayındırlık gibi modern hizmetleri vatandaşlarına ulaştırmaya çalıştı. Bunları yapabilmek için
6

de nüfus, kadastro gibi yöntemleri kullanarak merkezi otoritesini buralara taşımış oldu. Bu
dönemde hem askerlik hem eğitim alanında yurt dışından uzmanlar görevlendirildi. Modern
bir sistem oluşturulmaya çalışıldı.
Tanzimat Fermanıyla birlikte Müsadere usulü kaldırıldı ve mülkiyet hakları tanındı.
Herkes mal mülk sahibi olabilecek ve evladına miras bırakabilecekti. Ayrıca yine fermanla
zorunlu askerlik esası getirilerek askerlik vatandaşlık görevi olarak kabul edildi.
Rusya ile ortaya çıkan anlaşmazlıkların sonucunda ortaya çıkan Kırım Savaşı (1853-
1856) sırasında Avrupa Devletlerinin desteğini alan Osmanlı Devleti, 1856 yılında Islahat
Fermanı’nı ilân etti. Bu fermanla Osmanlı Devleti Batılı büyük güçlerin Osmanlı Islahatını
denetlemesine yol açacak olan gelişmelerin de kapısını aralamış oldu. Müslüman nüfus için
Islahat Fermanı, azınlıklara eşitlik adı altında ayrıcalıklar tanıyan ve hoşnutsuzluk yaratan bir
belgeydi. Avrupalılar için ise Osmanlı Devleti, hiçbir zaman liberal batı standartlarına
ulaşamayacak “Şark”lı bir devletti.
Islahat fermanıyla Müslüman olmayanlar da askeri ve sivil tüm okullara
gidebilecekler, memur olabilecek, il genel meclislerine seçilebilecekler, şirket açıp, banka
kurabileceklerdi. Gayrimüslimler askerlikle yükümlü olacaklar ancak isterlerse bedelini
ödemek koşuluyla askere gitmeyebileceklerdi.
Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla birlikte Osmanlı hukuk yapısı değiştirildi, yeni bir
ceza hukuku kabul edilerek, mahkemeler de yeniden tanzim edildi. Müslümanlarla,
Müslüman olmayanlar arasında bir hukuk birliği kurulmaya çalışılarak, hukuk düzeni
laikleştirilmeye çalışıldı.
II. Mahmut ve Tanzimat reformları sonucunda ortaya çıkan “yeni bürokrasi”nin, elde
ettiği ve güçlendirdiği “haklar”, batı fikirlerinin ülkeye girmesine ve yayılmasına uygun bir
zemin hazırladı. Tanzimat ve Islahat Fermanlarının devletin yasal düzeninde ortaya çıkardığı
en önemli gelişme, “hürriyet” taleplerinin yükselmesine yol açmasıdır.
Tanzimat ve Islahat Fermanları döneminde sayıları giderek artan batı tarzında
eğitim veren kurumlardan yetişen Osmanlı aydınları, batı fikirlerinden ve özellikle
Fransız düşüncesinden önemli ölçüde etkilendiler. 18. yüzyılın sonunda, Batılılaşmanın
sadece üst sınıf için lüks mallar ithal etmekten ibaret olduğu anlayışı terk edildi. Gerçek
Batılılaşmanın toplumu yeniden yapılandırmak ve bu temelde de yeni bir devlet anlayışı
kurmak anlamına geldiği düşüncesi yaygınlaştı.
Osmanlı aydınları, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren “hürriyet, adalet, eşitlik,
toplumsal dayanışma, parlamento” gibi kavramları sıkça kullanmaya başladı. Tanzimat’la
birlikte, Osmanlı siyasal hayatında “sistemin değiştirilmesine yönelik” ilk eleştiriler ve
7

örgütlenmeler başlamış oldu. Osmanlı modernleşme hareketinde, yönetici elitler,


Tanzimat sonrasında kendi içerisinde önemli bölünmelere uğradı ve muhalefet oluştu.
Tanzimat modernleşmesinin eleştirisi olan bu hareket, Yeni Osmanlılar olarak
tanımlanıyordu. Yeni Osmanlılar denilen bu genç yönetici elit adayları, homojen fikirlere
sahip değildi. Yeni Osmanlılar örgütsel, tutarlı ve hedefleri belirlenmiş olan bir grup değildi.
1865 yılında kurulan “Yeni Osmanlılar Cemiyeti”, çıkardıkları yayınlarla taraftar toplama ve
fikirlerini yayma çabası içinde oldu.
Osmanlı’da resmi gazete ve yabancı gazeteler haricinde çıkan ilk özel gazete
Tercüman-ı Ahval’di. Bu gazetenin baş yazarı Şinasi idi. Daha sonra kendi gazetesi Tasvir-i
Efkar’ı çıkardı. Ülkeyi terk ederken gazetesini Namık Kemal’e bıraktı. Hükümetin otoriter
eğilimlerini ve Avrupalı Devletlere olan bağımlılığını eleştiren gazete, Namık Kemal
döneminde daha da radikalleşti. Sürgüne gönderilen Namık Kemal ve Ziya Paşa, Paris’te
bulunan Mustafa Fazıl Paşa’nın çağrısına uyup buraya geçti. Kendilerine “Yeni Osmanlılar”
diyen bu grup yurt dışından yaptıkları yayınlarla Osmanlı hükümetini eleştirmeyi sürdürdüler.
“Yeni Osmanlılar”, temsili, anayasal ve parlamenter bir yönetimin kabul
edilerek, Müslüman, gayri Müslim bütün tebaaya tam bir yurttaşlık hakkının
verilmesini savunuyordu. İmparatorluğun dağılışının ancak meşruti yönetime geçilerek
engellenebileceğini düşünüyorlardı. 1871’de Ali Paşa’nın ölümünden sonra çoğu İstanbul’a
geri döndü. 1876’da, bir saray darbesi sonucu Sultan Abdülaziz tahttan uzaklaştırıldı ve
meşrutiyet yanlısı olan V. Murat padişah oldu. Bir “Kanun-ı Esasi Encümeni” kuruldu. Asabı,
hükümdarlık yapacak kadar güçlü olmayan V. Murad tahttan ayrıldı ve yerine meşrutiyeti ilân
edeceğine söz veren II. Abdülhamid geçti.
I. Meşrutiyet Dönemi (1876-1878)
Hazırlanan Anayasa 23 Aralık 1876’da ilân edildi ve ilk Türk parlamentosu 1877
yılının ilk aylarında toplandı. Devletin artık padişahın isteklerine göre değil, Anayasadaki
ilkelere göre yönetildiği anayasalı döneme geçilmiş oldu. Ne var ki bu anayasa esasında
padişahın yetkilerine sınırlama getirmekten uzaktı. Padişahın meclisi istediği zaman
açma-kapama, tatile gönderme, istediği milletvekilini sürgüne gönderme, istemediği
yasayı sınırsız veto etme yetkileri bulunuyordu. Ayrıca Bakanlar Kurulunu padişah
belirlediği gibi, hükümet yaptığı işlerde de padişaha karşı sorumluydu. Anayasaya göre;
“Meclis-î Mebusan” ve “Meclis-î Âyân”dan oluşan bir parlamento kuruldu. Meclis-î
Mebusan’ın üyelerini halk, Meclis-î Âyân’ın üyelerini padişah seçiyordu.
Milletvekillerinin kanun teklifinde bulunma hakkı yoktu ve padişahın verdiği öneriler
meclis tarafından değiştirilemiyordu.
8

Bu ilk “meşrutiyet” denemesi çok da uzun ömürlü olmadı. 1877-1878 Osmanlı-Rus


Savaşında Osmanlı ordusunun ağır mağlubiyetini ve Ayastefanos Antlaşmasının
imzalanmasının faturasını savaş kışkırtıcılığıyla suçladığı meclise yükleyen II. Abdülhamid,
meclisi tatil etti. Kanun-ı Esasi askıya alındı ve Birinci Meşrutiyet Dönemi fiilen son buldu.
1878’den 1908’e kadar devam edecek olan kendi kişisel egemenliğine dayalı bir yönetim
oluşturdu.
Bu otuz yıllık süreçte, aydınlara büyük bir baskı uygulandı. Ancak yine bu dönemde
teb’asının henüz meşrutî idareyi uygulayabilecek eğitim düzeyinde olmadığını iddia eden
padişah; önemli bir eğitim reformu başlattı. İlköğrenim yurt genelinde yaygınlaştırıldı,
ortaöğretim kurumları faaliyete geçirildi. Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Okulu)
açıldı. Yeni açılan bu okulların öğretmen ihtiyacını karşılamak için “Muallim ve Muallime
Mektepleri” kuruldu. Demiryolu ve telgraf ağı projelerine ağırlık verdi. Bu demiryolu
siyaseti, 19. Yüzyılın en önemli uluslararası ekonomik rekabetlerinden biri olan “Bağdat
Demiryolu” projesini doğurdu. Bu demiryolu projesi, Osmanlı devletini emperyalizmin en
önemli rekabet alanlarından biri haline getirirken, bu rekabet dış politikada II. Abdülhamid
tarafından bir “denge unsuru” olarak kullanıldı.
II. Abdülhamit’in otuz yıllık baskı döneminde ortaya çıkan ve kendilerine Jön Türkler
adı verilen muhalif grup İttihat ve Terakki adıyla örgütlendi, kısa zamanda askeri öğrenciler
arasında da yayıldı. 20. Yüzyılın başlarında Osmanlı’da Makedonya sorunu yeniden patlak
verdi. Makedonya’nın elden gitmesine engel olmak isteyen İttihatçı genç subaylar burada
etkili bir örgütlenme kurdu. Rusya ile İngiltere arasında yapılan Reval Görüşmeleri’nde
Makedonya için kararlar alınması üzerine, İttihat ve Terakki üyesi genç subaylar açık bir
şekilde hükümete karşı isyan etti. Makedonya’da başlayan isyan kısa sürede ordu birlikleri
arasında yayıldı. İttihat ve Terakki 23 Temmuz 1908 tarihinde Manastır’da meşrutiyeti ilan
etti. Bunun üzerine II. Abdülhamid, 24 Temmuz 1908’de Meşrutiyeti yeniden ilân ederek
Kanun-ı Esasi’yi yürürlüğe koydu.
II. Meşrutiyet (1908)
Kanun-i Esasi’de değişiklikler yapılarak, padişahın yetkileri oldukça sınırlandırıldı. Kanuni
Esaside yapılan değişikliklerle;
Padişahın Meclisi Açma kapama, tatil etme hakkı belli kurallara bağlanırken, yasaları veto
etme hakkı da iki ile sınırlandırıldı.
Bundan sonra kabine, yaptığı icraatlarda padişaha değil, meclise karşı sorumluydu.
Yeni anayasa padişahın yürütme yetkisini büyük ölçüde sınırlıyordu.
Meclisten güvenoyu alamayan vekillerin ve hükümetin görevi sona eriyordu.
9

Yapılan seçimlerle açılan mecliste artık siyasi partiler bulunuyordu.


II. Meşrutiyetin ilanı sırasında ülkede yaşanan otorite boşluğunda bazı topraklar elden
çıktı. Ülkedeki karışıklıktan faydalanan;
Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti
Yunanistan Girit’i ilhak etti
Avusturya- Macaristan Bosna- Hersek’i topraklarına kattığını ilan etti.
KAYNAKÇA
Abou-El-Haj, Rifa’at Ali Modern Devletin Doğası: 16. Yüzyıldan 18. Yüzyıla Osmanlı
İmparatorluğu, çev. Oktay Özel, Canay Şahin, İmge Kitapevi, Ankara, 2000.
Ahmad Feroz, İttihatçılıktan Kemalizme, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1999.
Akşin Sina, “Jön Türkler”, Tanzimattan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İletişim
yayınları, İstanbul, 1990.
___________, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İmge Kitabevi, İstanbul, 1987.
Armaoğlu, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasi Tarih (1789-1914), Türk tarih Kurumu, Ankara, 2003.
Beydilli Kemal, “Kabakçı İsyanı Akabinde Hazırlanan Hüccet-i Şer’iyye”, Türk Kültürü
İncelemeleri Dergisi 4, İstanbul 2001, ss.33-48.
Çetinkaya, Y. Doğan, 1908 Osmanlı Boykotu, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004.
Hanioğlu, M. Şükrü, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti ve
Jön Türklük (1889-1902), c.1, İletişim Yayınları, İstanbul, 1989.
Kafadar, Cemal, “Osmanlı Tarihinde Gerileme Meselesi”, Osmanlı Geriledi mi?, der.
Mustafa Armağan, Etkileşim Yayınevi, İstanbul, 2007, ss.101-164.
Kuyaş Ahmet (Yay. Yön.), Tarih (1839-1939), TÜSİAD Yayınları, Mikado Yayıncılık,
İstanbul, 2006.
Lewıs, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK, Ankara 1998.
Mardin Şerif, “Yeni Osmanlılar ve Siyasi Fikirleri”, Tanzimattan Cumhuriyet’e Türkiye
Ansiklopedisi, İletişim yayınları, İstanbul, 1990.
Mardin, Şerif , Jön Türklerin Siyasi Fikirleri (1895-1908), İletişim Yayınları, İstanbul,
2015.
Ortaylı, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İletişim yayınları, İstanbul, 2005.
Ortaylı İlber, “Tanzimat”, Tanzimattan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İletişim
yayınları, İstanbul, 1990.
Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri, Bilgi
Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2016.
__________________, Türkiye’de Siyasal Partiler, İşetişim Yayınevi, İstanbul, 2015.
10

Türköne, Mümtazer, Siyasal İdeoloji Olarak İslamcılığın Doğuşu, İletişim Yayınları,


İstanbul, 1994.
Zürcher, Eric Jan, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, 24. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul,
2009.

You might also like