Professional Documents
Culture Documents
1
Düzce Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Okutmanı. İletişim:
sibelkucukkulahli@duzce.edu.tr
2
üretim yapan bazı topraklar siyasi nüfuza sahip kişilerin (ayanların) eline geçerek
“büyük çiftlikler” haline geldi.
17. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nde aksayan, işlerliğini yitirmeye başlayan
kurumlar üzerinde ıslahat çalışmaları yapıldı. Devlet adamlarına raporlar hazırlatılarak
devletin aksayan yönlerinin neler olduğu, hangi önlemlerle düzelebileceğine dair raporlar
hazırlatıldı. Bu raporların en ünlülerinden biri Koçi Bey’in IV. Murat’a sunduğu
rapordur.
Osmanlı’da Batı tarzında önemli yeniliklerin yapıldığı ilk dönem Lale Devri (1718-
1730)’dir. Lale Devri'nde özellikle kültürel alanda birçok yenilik yapılmış ve bu yenilikler
yapılırken Avrupa örnek alındı. Bu durum Osmanlı toplumunun düşünsel ve kültürel
yapısında değişmeye yol açtı. Dönemin padişahı III. Ahmet ve sadrazamı Nevşehirli Damat
İbrahim Paşa’dır. Bu dönemde yapılan ıslahatlardan bazıları şunlardır:
- İstanbul'da saraylar, köşkler ve lale bahçeleri yapıldı.
- Avrupa'da ilk kez geçici elçilikler açıldı.
- Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi ve İbrahim Müteferrika ilk devlet matbaasını kurdu.
- İstanbul'da çıkan yangınları söndürmek için Yeniçeriler arasından Tulumbacılar Bölüğü
adıyla ilk kez İtfaiye Bölüğü oluşturuldu.
- İstanbul'da çini ve kumaş imalathaneleri, Beykoz’da cam, Yalova'da kağıt fabrikası açıldı.
- İlk kez çiçek aşısı uygulandı.
- Tercüme Heyetleri oluşturularak klasik eserler Türkçeye çevrildi, İstanbul'un çeşitli yerlerin-
de kütüphaneler açıldı.
- Sivil mimari gelişti. Avrupa mimarisi Osmanlı mimarisini etkiledi (Barok mimarisi). Bu
dönemde pek çok saray, kütüphane, köşk, çeşme ve kasırlar yapıldı. Bunlar içinde en ünlüleri
Sadabat Kasrı ve III. Ahmet Çeşmesidir. Şehir meydanı anlayışı gelişti.
- Dönem Patrona Halil isyanıyla son buldu. III. Ahmet tahtan indirildi. Kağıthane ve
Boğaziçi'ndeki yalılar ve köşkler yakıldı. (1730)
18. Yüzyılda da Osmanlı Devleti’nde mali, askeri ve idari alanlarda önemli reformlar
yapıldı. Dönemin en önemli isimlerinden ikisi III. Selim ve II. Mahmut’tur.
III. Selim Dönemi
III. Selim dönemi, 17. Yüzyıldan beri uygulanan geleneksel reform teşebbüsleri ile
Tanzimat dönemi reformları arasında bir geçiş dönemidir. Padişah, tahta çıkmadan önce bile
dış dünya ve Avrupa’da yaşanan gelişmelere ilgi duyuyordu. Onun döneminin en temel
özelliklerinden biri hem döneminde açtığı batı tarzı askeri okullara getirdiği eğitmenler
yoluyla, hem de Avrupa’da kurduğu daimi elçilikler yoluyla Batı tarzı düşüncelerin
3
Osmanlı’ya akışını arttırmasıdır. III. Selim’in padişahlığının ilk üç yılında, Rusya ile yapılan
savaş üzerine yoğunlaştıktan sonra, barış sağlanır sağlanmaz, yönetimde ve askeri alanda
yapmak istediği değişiklikleri uygulamaya koyuldu. Bu döneme “Nizam-ı Cedit” (Yeni
Düzen) adı verilir.
III. Selim’in yapmak istediği, merkezi devlet gücünü hem dış düşmana, hem de iç
düşmana (yani yarı bağımsız hareket eden ayanlara) karşı arttırmaktı. Suiistimallerle ve
rüşvetle mücadele ederek, adaleti yeniden tesis edip, merkezi devlet aygıtını güçlendirmeye
çalıştı. “Nizam-ı Cedit” adıyla yeni bir askeri birlik kurularak, batı usullerinde eğitilmeye
başlandı. Bu askeri birliklerin ihtiyaçlarını karşılamak için “İrad-ı Cedid” adıyla bir hazine
oluşturularak, maliye alanında bazı düzenlemeler yapıldı. Modern bir sağlık örgütü ve tıp
okulu kuruldu. Var olan Deniz mühendishanesi modernleştirildi, Kara Mühendishanesi açıldı.
III. Selim’in yaptığı tüm bu yenilikler onun düşman sayısını arttırdı ve Kabakçı
Mustafa İsyanı ile tahttan indirildi. Yerine IV. Mustafa tahta çıkarıldı. Kabakçı Mustafa
İsyanının önde gelen isimleri, bu isyandan sonra kendilerine hesap sorulmayacağına dair bir
Hüccet-i Şer’iyye aldılar. (31 Mayıs 1807) Karşılığında onlar da bundan sonra devlet işlerine
karışmayacaklar ve verilen emirlere riayet edeceklerdi. Bu aslında Sened-i İttifak’tan daha
erken bir dönemde padişahın egemenlik haklarını kısıtlayan bir belgedir. Bu hüccete
rağmen yeniçeriler devlet işlerine karışmayı sürdürdü. İsyandan sonraki kargaşa dönemi bir
türlü son bulmadı. Bu dönem yeniden III. Selim’i tahta geçirmek, reformları tekrar yürürlüğe
koymak isteyen Alemdar Mustafa Paşa’nın karşı darbe hareketiyle son buldu. III. Selim
boğdurulmuş olduğu için, başa genç şehzade Mahmut geçirildi.
II. Mahmut Dönemi
II. Mahmut iktidarının ilk yıllarında, iktidar dengesini korumak için taşra güçlerini
temsil eden “Ayan”larla “Sened-i İttifak”ı imzalayarak(1808) anlaşma yoluna gitmiştir. Bu
gelişme, Osmanlı geleneksel sisteminde “mutlak egemen” Padişah’ın yetkilerinin
paylaşılması anlamına geliyordu. Çünkü Padişah’ın başkentteki egemenliği Âyanlar
tarafından güvence altına alınıyor, buna karşılık Sultan da Âyanların bölgelerinde merkez
adına asker ve vergi toplamasını tanıyarak meşruiyetlerini onaylamış oluyordu.
Padişahın gönülsüz olarak imzaladığı bu belge, beş hafta sonra Alemdar’ın yeniçeriler
tarafından öldürülmesiyle önemini yitirmeye başladı ve padişah zamanla ayanların gücünü
kırdı. Alemdar’ın öldürülmesi sırasında çıkan yeniçeri isyanı bastırıldıktan kısa süre sonra
Rusya ile savaşa girilerek kaybedildi, toprak kaybedildiği gibi Sırpların da özerkliği tanındı.
(1812 Bükreş Ant.) 1822-1823 Yunan isyanı sırasında Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali
Paşa’dan yardım istemek zorunda kalan padişah, isyan bastırıldıktan sonra askeri reform
4
yapma kararını uygulamaya koydu. Merkezdeki, iktidarı belirleyebilecek tek askeri güç
konumunda bulunan Yeniçeri Ocağı 1826 yılında çok sert bir biçimde kaldırıldı. Bu olaya
Vakayı Hayriye denilmektedir. “Asakir-i Mansure-i Muhammediye” adı altında yeni bir ordu
kuruldu.
1827 yılında, İngiltere, Fransa ve Rusya devam eden Yunan isyanında, Yunanlılar
lehine Osmanlı’ya müdahale ettiler. Navarin’de Osmanlı donanması yakıldı. 1828 yılında
Rusya Osmanlı’ya savaş açtı ve savaşın sonunda yapılan Edirne Antlaşmasıyla Yunanistan
bağımsızlığını kazandı. Yunan İsyanının bastırılması sırasında Osmanlı’ya yardım eden, buna
karşılık olarak istediklerini elde edemeyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyan etti. Kavalalı’nın
isyanını bastırmakta zorlanan Osmanlı’ya Avrupalı devletler yardım etti ve sorun uluslararası
bir problem haline dönüştü. Yardımlarına karşılık olarak Rusya ile Hünkar İskelesi, İngiltere
ile Balta Limanı Antlaşmaları yapılarak, bu ülkelere büyük ticari imtiyazlar tanındı. Bu
antlaşmalarla Osmanlının gümrük uygulamaları kısıtlandı, yerli tüccar iç gümrük
vergisi ödemeye devam ederken yabancı tüccarın bu vergiyi ödeme zorunluluğu
kaldırıldı.
Mısır Sorunu, Adana ve Suriye Eyaletlerinin Mehmet Ali Paşa’nın idaresine geçmesi
ve bu bölgelerin veraset yoluyla onun ailesi tarafından yönetilmesi anlamına gelen “Hidivlik”
sistemini ortaya çıkarmasıyla sonuçlandı.
II. Mahmut, Batı tarzında eğitim veren yeni kurumlar oluşturarak, Mekteb-i Tıbbiye,
Harbiye, Mülkiye gibi okullar açarak, yurt dışından öğretmenler getirdi. Bu dönemde ilk kez
yurt dışına öğrenci gönderildi ve Tanzimat dönemi aydını dediğimiz grubun oluşmasındaki
temel atılmış oldu. Babıali Tercüme Odası kuruldu.
Osmanlı hükümet sistemi değiştirilerek Divan-ı Hümayun kaldırıldı ve kabine
sistemine geçildi. Osmanlı mülki sisteminde de köklü değişiklikler yapıldı. Mali değişiklikler
yapıldı, vergi sisteminde ıslahat yapılarak Tımar sistemi kaldırıldı ve vergilerin nakit olarak
hazineye aktarılabildiği İltizam usulüne geçildi. Anadolu’nun güvenliğini sağlamak için Redif
Birlikleri kuruldu.
Tedbil-i kıyafet olmadan halk arasında gezinen ilk padişah II. Mahmut’tur. Setre
pantolonu, yıldızlı harmanisi ve fesiyle halk arasında gezen padişah, memurların kıyafetlerine
dair düzenlemeler yaptı. Fes, setre, ceket giyme, sakal tıraşı olma gibi zorunluluklar getirdi.
Bu yüzden halk arasında “gavur padişah” olarak anıldı.
Asker ve vergi mükelleflerini belirleyebilmek, ülkenin genel durumuna ilişkin sağlıklı
bilgiler edinebilmek için ilk nüfus sayımı yapılarak erkek nüfus sayıldı. İlk posta ve polis
teşkilatları bu dönemde oluşturuldu.
5
Bu sırada (1839) II. Mahmut yakalandığı vereme yenilerek vefat etti ve yerine oğlu
Abdülmecid tahta geçti.
de nüfus, kadastro gibi yöntemleri kullanarak merkezi otoritesini buralara taşımış oldu. Bu
dönemde hem askerlik hem eğitim alanında yurt dışından uzmanlar görevlendirildi. Modern
bir sistem oluşturulmaya çalışıldı.
Tanzimat Fermanıyla birlikte Müsadere usulü kaldırıldı ve mülkiyet hakları tanındı.
Herkes mal mülk sahibi olabilecek ve evladına miras bırakabilecekti. Ayrıca yine fermanla
zorunlu askerlik esası getirilerek askerlik vatandaşlık görevi olarak kabul edildi.
Rusya ile ortaya çıkan anlaşmazlıkların sonucunda ortaya çıkan Kırım Savaşı (1853-
1856) sırasında Avrupa Devletlerinin desteğini alan Osmanlı Devleti, 1856 yılında Islahat
Fermanı’nı ilân etti. Bu fermanla Osmanlı Devleti Batılı büyük güçlerin Osmanlı Islahatını
denetlemesine yol açacak olan gelişmelerin de kapısını aralamış oldu. Müslüman nüfus için
Islahat Fermanı, azınlıklara eşitlik adı altında ayrıcalıklar tanıyan ve hoşnutsuzluk yaratan bir
belgeydi. Avrupalılar için ise Osmanlı Devleti, hiçbir zaman liberal batı standartlarına
ulaşamayacak “Şark”lı bir devletti.
Islahat fermanıyla Müslüman olmayanlar da askeri ve sivil tüm okullara
gidebilecekler, memur olabilecek, il genel meclislerine seçilebilecekler, şirket açıp, banka
kurabileceklerdi. Gayrimüslimler askerlikle yükümlü olacaklar ancak isterlerse bedelini
ödemek koşuluyla askere gitmeyebileceklerdi.
Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla birlikte Osmanlı hukuk yapısı değiştirildi, yeni bir
ceza hukuku kabul edilerek, mahkemeler de yeniden tanzim edildi. Müslümanlarla,
Müslüman olmayanlar arasında bir hukuk birliği kurulmaya çalışılarak, hukuk düzeni
laikleştirilmeye çalışıldı.
II. Mahmut ve Tanzimat reformları sonucunda ortaya çıkan “yeni bürokrasi”nin, elde
ettiği ve güçlendirdiği “haklar”, batı fikirlerinin ülkeye girmesine ve yayılmasına uygun bir
zemin hazırladı. Tanzimat ve Islahat Fermanlarının devletin yasal düzeninde ortaya çıkardığı
en önemli gelişme, “hürriyet” taleplerinin yükselmesine yol açmasıdır.
Tanzimat ve Islahat Fermanları döneminde sayıları giderek artan batı tarzında
eğitim veren kurumlardan yetişen Osmanlı aydınları, batı fikirlerinden ve özellikle
Fransız düşüncesinden önemli ölçüde etkilendiler. 18. yüzyılın sonunda, Batılılaşmanın
sadece üst sınıf için lüks mallar ithal etmekten ibaret olduğu anlayışı terk edildi. Gerçek
Batılılaşmanın toplumu yeniden yapılandırmak ve bu temelde de yeni bir devlet anlayışı
kurmak anlamına geldiği düşüncesi yaygınlaştı.
Osmanlı aydınları, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren “hürriyet, adalet, eşitlik,
toplumsal dayanışma, parlamento” gibi kavramları sıkça kullanmaya başladı. Tanzimat’la
birlikte, Osmanlı siyasal hayatında “sistemin değiştirilmesine yönelik” ilk eleştiriler ve
7