Professional Documents
Culture Documents
| kaynağı değiştir]
Sened-i İttifak ve Alemdar Vakası[değiştir | kaynağı değiştir]
Ana madde: Sened-i İttifak
Ana madde: Alemdar Vakası
Sultan Mahmut ilk olarak tahta geçmesine yardımcı olan Alemdar Mustafa Paşa'ya
geniş yetkiler vererek iç karışıklıklara ve devletin otoritesinin zayıflamasına neden
olan ayanlar meselesinin çözülmesini istedi. Bunun üzerine 29 Eylül 1808'de
İstanbul'da toplanan ayanlar ile hükûmetin emirlerini yerine getireceklerine dair
Sened-i İttifak'ı imzaladı. Bu olay padişahın ayanlar karşısında çaresiz durumda
görülmesine yol açtığı için bu belgeler kısa bir süre sonra yok edildi. Amcasının oğlu
III. Selim'in yolundan ilerleyen Sultan Mahmut, Nizam-ı Cedid ordusunu Sekban-ı
Cedid adıyla yeniden düzenledi. Sekban-ı Cedid'in giderek güçlenmesi ve aylıklarının
fazla olması nedeniyle rahatsız olan Yeniçeriler ayaklandılar. Bu ayaklanmada
Alemdar Mustafa Paşa hayatını kaybetti. İstanbul'da birçok yangının ve yağmanın
başlaması üzerine 18 Kasım 1808'de Sekban-ı Cedid ocağı kaldırıldı.
1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı ve Bükreş Antlaşması[değiştir | kaynağı
değiştir]
Sultan Mahmud padişah olduğunda Ruslarla sınır muharebeleri devam ediyordu.
1810‘da Ruslar ikinci defa Silistre kalesini kuşatmışlardı. 1811‘de Napolyon Ruslara
savaş açınca Osmanlı sınırındaki Rus baskısı azaldı, bir rahatlama oldu. Bu sıralarda
Napolyon, Rusya seferine çıkmak üzereydi. Osmanlıya da Rusya’ya yürümesini teklif
etti. Yalnız, İngiltere ve Osmanlı dışında bütün Avrupa’yı işgal etmiş olan Napolyon'a
güvenilip müttefik olarak kabul edilemedi; Sultan Mahmut teklifi reddetti. Ruslarla 28
Mayıs 1812’de Bükreş Anlaşması yapıldı. 8 Eylül 1812 tarihinde imzalanan Bükreş
Antlaşması ile Rusya, Eflak ve Boğdan'dan ile birlikte işgal ettiği topraklardan
çekilecek, Besarabya bölgesi ise Ruslar'da kalacaktı.
Sırp İsyanının Bastırılması ve Ayanlara Karşı
Mücadele[değiştir | kaynağı değiştir]
Ana madde: Sırp İsyanı
Sırp meselesini halletmek Sultan Mahmud için en hayati meselelerden biriydi. Sırplar
9 yıldır isyan halindeydi. Bu isyanlar bir türlü bastırılamamıştı. Rumelideki 3. Ordu
bunun için görevlendirildi. Hurşit Ahmet Paşa tertip ettiği 80 bin kişilik ordusuyla
Niş’ten yürüyüşe geçerek Sırpların üzerine yürüdü. 30 Ekim 1813’te Hurşit Ahmet
Paşa Belgrad’a girdi. Sırplar'ın eline geçen kaleler ve şehirlerin geri alınmasıyla isyan
sona erdi. İsyanın lideri Kara Yorgi Avusturya’ya kaçmak zorunda kaldı.
Sultan II. Mahmud, Bükreş Antlaşması'nın getirdiği barış ortamını fırsat bilerek tahta
geçer geçmez imzalamak zorunda kaldığı Sened-i İttifak’ı, devlete başkaldıran
ayanları ortadan kaldırmak için bir delil kabul etti. Alemdar’ın öldürülmesinden sonra
Rumeli’de ve Anadolu’da ayanlar, başkenti hiçe sayarak hareketlerine devam ettiler.
Sultan Mahmud Otoritesini imparatorluğun her tarafında geçirmek için bu ayanlara
karşı esaslı bir harekete geçti. Bu doğrultuda yapılan çalışmalarla ayanlardan bir
kısmı öldürüldü. Bazıları da sürüldü. Bütün bu ayaklanmalara ve iç harplere rağmen
Rumeli’de ve Anadolu’da devlet otoritesini kurmak mümkün oldu.
1821-1823 Osmanlı-İran Savaşı[değiştir | kaynağı değiştir]
Ana madde: 1821-1823 Osmanlı-İran Savaşı
İngiltere ve Fransa, Mehmet Ali ile padişahın arasını bulayım derken daha çok
Mehmet Ali çıkarlarını kollayan bir barış ortaya çıkmıştı. Rusya ise Mısır isyanının ilk
gününden beri dostluk göstermişti. Yakınlığı sebebi ile Rusya en kısa zamanda
yardım için donanma ve asker gönderebilirdi. Sultan Mahmut bu durumu Rus elçisine
açtı. Rusya ile saldırmazlık ve savunma ittifakı için Çara müracaatta bulundu. Çar
ittifak düşüncesini onayladı. 8 Temmuz 1833’te ise Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu
arasında Hünkar İskelesi anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre Osmanlı Devleti
boğazlara hiçbir yabancı harp gemisinin girmesine izin vermeyecek Rusya ile batılı
devletler arasında bir savaş olursa Osmanlı boğazları Rusya ile harp halinde olan
devlete kapayacaktı. Buna karşılık Rus gemileri boğazlardan her iki istikamette gidip
gelebileceklerdi.
Anlaşmanın imzalandığını öğrenir öğrenmez Paris ve Londra'da kıyametler koptu.
Fransa ve İngiltere Akdeniz'deki filolarını çoğalttılar. Bir İngiliz filosu İzmir önlerinde
görüldü. Bir ara boğazların zorlanması ve Karadeniz'deki Rus filosunun batırılması
bile düşünüldü. Fakat daha sonra Avusturya ve Prusya’nın da Rusya'dan yana tavır
almaları üzerine Hünkar İskelesi Anlaşmasının yürürlüğe girmemesini temin etmek
için yeni bir müdahale durumu olmaması adına Kahire ve İstanbul'a tavsiyelerde
bulunmaya başladılar. Rusya, Batı ile savaşa girdiği anda, Osmanlıların, boğazları
Batılılara kapatacağı hususu, Rusya'nın bu dönemde rekabet içinde olduğu Birleşik
Krallık ve Fransa'ya karşı konması ile Boğazlar sorunu ortaya çıkmıştır.
Baltalimanı ticaret anlaşması[değiştir | kaynağı değiştir]
Kütahya barışı ne Sultan Mahmut’u ne de Mehmet Ali Paşayı memnun etmişti. Sultan
Mahmut çok şey kaybettiğini Mehmet Ali Paşa ise az kazandığını düşünüyordu.
Sultan Mahmut için Mehmet Ali Paşa, vücudu er geç ortadan kaldırılması gereken bir
asi idi. Bu yoldaki düşüncesi o kadar genişti ki bir gün İstanbul'un mukadderi ile
kendisini ilgilendirmek isteyenlere “İmparatorluğun ve İstanbul'un ne önemi var
Mehmet Alinin başını getirecek olana İmparatorluğu da İstanbul’u da bağışlamaya
hazırım” demesi meşhurdur. İlk anlaşmazlık Mısır’ın İstanbul’a göndereceği para
yüzünden çıktı. Mehmet Ali 32 bin kese altın göndermek isteyince Sultan Mahmut
vilayetlere göre bu paranın yetersiz olduğunu ileri sürdü fakat fazlasını elde edemedi.
İbrahim Paşa, halifeliği İstanbul’dan Kahireye çekmeyi düşünüyordu. Çünkü kutsal
şehirler Mekke ve Medine, Kavalalıların elindeydi. Mısır, Osmanlı İmparatorluğu’ndan
ayrıldığı vakit padişah kendini hutbede Hadim-ül Harameyn (Mekke ve Medine'nin
hizmetkarı) olarak gösteremeyecekti. Kaldı ki Osmanlıların halifelik iddiası Mısır'ı ele
geçirmelerinden sonra güçlenerek artmıştı.
İşte bu ortamda hem İngilizlerin yardımını sağlamak hem de Mehmet Ali’ye bir darbe
vurmak üzere 16 Ağustos 1838’de İngilizler ile bir ticaret anlaşması imzalandı.
Hariciye Nazırı Mustafa Reşid Paşa’nın Boğaziçi’ndeki Baltalimanı’nda bulunan
konağında paşa ile İngiliz elçisi Ponsonby arasında imzalanan anlaşmaya göre
Osmanlı İmparatorluğu, kendi ihtiyaç duyduğu yerli ham maddelerin yabancı
tüccarlar tarafından yurt dışına çıkarılmasını önleyen yed-i vahid (tekel) usulü
kaldırılıyordu. Mısır’ın kapitalist gelişmesinde stratejik bir rol oynayan dış ticaret tekeli
bu anlaşmaya dayanarak yıkılmıştır. Bu hüküm, Mısır kalkınmasının can damarı olan
mekanizmayı tahrip edip Mısır’ı çökertmek için konmuştu. Fakat, ülkenin başka
bölgelerinde de geçerli olacaktı. Baltalimanı ticaret anlaşması ile İngiltere’ye çok
daha önce verilmiş olan bazı imtiyazlar yeniden onaylanıp önemli ölçüde
genişletilmiştir. İngiliz tüccarlar, iç ticarette en imtiyazlı yerli tüccardan daha fazla
vergi ödemeyecekti. İngiliz gemileriyle gelen İngiliz malları için bir defa gümrük
ödendikten sonra, mallar alıcı tarafından nereye götürülürse götürülsün bir daha
gümrük ödenmeyecekti. İngiliz ticaret gemileri boğazlardan serbestçe geçebilecek,
Osmanlı limanlarında bir gemiden diğerine aktarma yapabilecek ve transit ticaretten
alınan vergi resmi kaldırılacaktı. Örneğin Selanik'ten İstanbul'a mal gönderen
Müslüman yerli tüccar devlete transit gümrük vergisi ödediği halde İngiliz tüccar bu
vergiden muaf olmuştur. İngiliz tüccarlar sadece İngiliz mallarını değil, dış ülkelerden
gelmiş her türlü malı ülkenin her yerinde serbestçe alıp satabileceklerdi. Anlaşma 8
Ekim 1838'de Kraliçe Viktorya, bir ay sonra da Sultan II. Mahmut tarafından
onaylandı. 1830’larda Avrupa’da gümrük duvarlarının yükselip birtakım mallara
yasaklamalar getirilmesi sonucu İngilizler yeni pazarlar bulmak üzere Ortadoğu ve
Uzakdoğu’ya yönelmişlerdi. İngilizler, Mısır’ın kalkınmasını sağlayan ticaretine darbe
vurmak üzere hem de Osmanlı İmparatorluğu’nda İngilizlerin serbest ticaret
yapabilmeleri için yed-i vahid usulünün kaldırılmasında ısrar etmişlerdi. İngilizler’in
Ortadoğu ticaretine ilgilerinin artması Sultan Mahmud’un İngiltere politikasına olan
güvensizliğini de ortadan kaldırıyordu.
Nizip Savaşı[değiştir | kaynağı değiştir]
Ana madde: Nizip Savaşı
Sultan II. Mahmud dönemi, Osmanlı tarihinde batılılaşma süreci içerisinde büyük
öneme sahiptir. Sultan II. Mahmud, Osmanlı Devleti’ne yeniden bir düzen verilmesi
amacıyla, bütün işlerinde batı teknik ve kültüründen faydalanma yolunu tuttu.
Tarihlere Vaka-i Hayriye olarak geçen Yeniçeri Ocağının kanlı bir şekilde kaldırılması
hadisesinden sonra kurduğu Avrupai tarzda eğitim gören Asakir-i Mansure-i
Muhammediyye (Türkçe: Muhammed'in zafer kazanmış orduları) ordusu ile modern
Türk ordusunun temellerini attı. 1828 yılında yayınladığı Kıyafet Nizamnamesi ile
sarık, kavuk ve biniş giyilmesini yasaklayıp, ceket, pantolon ve fes giyilmesi kuralını
getirdi ve kendi de sakalını kısa keserek modern kıyafetler ile halkın içine çıktı.
Portrelerini yaptırarak devlet dairelerine astırdı. Devlet ve saray teşkilatında geniş
ölçüde değişiklik yaparak Tımar Sistemi, Enderun ve Divan-ı Hümayun’u lağvedip
çeşitli bakanlıklar ve meclisler kurdu. Topkapı Sarayı'nı terk ederek batılı tarzda
döşenmiş Beylerbeyi Sarayı ve Çırağan Sarayı'nı yaptırarak hanedan için boğaz içi
sahillerinde yeni bir yaşantının kapısını araladı. 1831 yılında Modern anlamda ilk
nüfus sayımını gerçekleştirdi, ilk posta teşkilatını kurdurdu ve Osmanlı tarihindeki ilk
resmi Türkçe gazete olan Takvim-i Vekayi onun döneminde yayımlandı. Sultan II.
Mahmud, yapmakta olduğu reformların kalıcılığını bunların manasını kavrayacak
nesillerin yetiştirilmesi ile mümkün görüyordu. Bunun için de, eğitime çok önem verdi.
İlköğretimi zorunlu hale getirerek bugünkü ilkokula denk rüşdiye okullarını kurdu.
Avrupai tarzda eğitim vermek amacıyla İstanbul'da, Türkiye'nin ilk modern tıp okulu
olan Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane ve modern anlamda ilk harp okulu olan Mekteb-i
Harbiyeyi kurdu.
.
Sultan Mahmut’tan önce yapılan yeni düzen çalışmaları daha çok orduda ve
cemiyetin bazı müesseselerinde yapılmış, fakat hükûmet kurumlarının yapısına ve
şekillerine dokunulmamıştı. Bu itibarla Sultan Mahmut’un hükûmet kurumlarında
yaptığı düzen, batılılaşma yolunda yapılan çalışmaların önemli bir merhalesidir.
Sultan Mahmut, devletin içte ve dışta karşılaştığı son derece ciddî ve hayatî
tehlikelerle karşı karşıya gelmesine rağmen, giriştiği ıslahat etkinliklerinde yılmadan,
usanmadan, cesaretle büyük çabalar gösterdi. Özellikle 1826’da Yeniçeri Ocağı’nı
kapattıktan sonra kendini daha güçlü hisseden Sultan Mahmut ömrünün son
yıllarında merkezî idare ve hükûmet teşkilatında büyük düzenlemelere giderek
“modern” bir devlet teşkilatı ve bürokrasisi kurmaya çalıştı. Bu doğrultudaki
çalışmalarıyla Avrupa tarzında bir hükûmet teşkilinin ilk örneklerini verdi.
Yeniçeri Ocağının kaldırılmasından sonra Topkapı Sarayı’nda Yeniçerilerin
maaşlarının verildiği 3 ayda bir gerçekleşen ulufe merasimleri de tarihe karışmıştı.
Ulufe merasimlerinde ve elçilerin kabulünde Divan-ı Hümayun'un toplanması
geleneklerinin de tarihe karışmasının ardından Sultan II. Mahmut 1834 yılında Divan-
ı Hümayunu lağvetti. Onun yerine Meclis-i Vala ve Meclis-i Vükela’yı kurdu ve birçok
bakanlıklar teşkil edildi. Sadaret kethüdağlığı dahiliye nezaretine, reisülküttaplık
hariciye nezaretine, defterdarlık maliye nezaretine çevrildi. Sadrazamlık unvanı
başvekile çevrildi. Sadrazam, padişahın mutlak vekili olmaktan çıktı. Bu sıfatla
yetkiler nazırlara (bakanlara) geçti. Başvekilliğe ilk defa olarak Rauf Paşa getirildi.
Modern manada bakanlıkların kurulmasındaki amaç Avrupa'daki gibi kabine
sistemine geçişin alt yapısını hazırlamaktı. Şeyhülislam'lık hükûmet yönetimi ve
planlama kurullarının dışında bırakılmıştır. Sultan Mahmud, şeyhülislam'lığı,
Müslüman olmayan halkların millet örgütlerinin din başkanlığı anlamına benzer bir
şekilde bir çeşit islam milletinin din görevlisi haline getirdi. Sadrazamlık kaldırılınca
eskiden iki kazasker aracılığı ile o makama bağlı olan kadılıklar ve şeriat
mahkemeleri de şeyhülislam'lığa bağlandı. Böylece şeyhülislam'lık dinsel hukuk
genel direktörlüğü diyebileceğimiz bir niteliğe girdi. Eski totaliter din-devlet
bileşiminde ilk çatlama ilk ikilenme bu şekilde başladı.
Meclis-i Vâlâ, adalet işlerinden yüksek düzeyde sorumlu bir meclisti. 24 Mart 1838’de
Gülhane’de kurulmuştur. Memurların muhakemesi, hükûmet ile halk arasındaki
davaların görüşülmesi gibi mühim meseleler ile ilgilenen bu meclis, Danıştay ve
Yargıtay yetkilerine sahip en önemli organ olarak kuruldu. Başkanlığına eski
seraskerler Koca Hüsrev Paşa’nın getirildiği meclis beş üyeden oluşmaktaydı.
Başkan ve üyeleri, vezirler ve yüksek rütbe sahipleri arasından seçilirlerdi. Kararlar
çoğunluğa göre verilirdi. Oyların eşitliği halinde son söz padişahın olurdu. II. Mahmut
devrinin sonlarında, 1838’de bakanlıkların teşkil edilmesiyle modern anlamda bir
hükûmet şekline doğru yönelme olmuştu. Divan-ı Hümayun’un yerini bakanların teşkil
ettiği Meclis-i Vükela veya diğer adı ile Meclis-i Has almaya başlamıştı. Bu meclise
Sultan’ın Bakanlar Meclisi anlamında “Meclis-i Has-ı Vükela” da denir. Nazırların
toplandığı padişahın hususi danışma kurulu olarak faaliyet gösteren meclistir. Meclis-
i Vükela, başvekilin başkanlığında toplanıp önemli devlet işlerini görüşür ve icra
işlerinde nezaretler arasında koordinasyonu sağlardı. Nazırların her biri nezaretlerinin
görev alanına giren işlerden sorumluydu. Meclis, gerekli gördüğü veya alt
kademedeki diğer meclislerin hazırladığı tasarıları ve meseleleri tartışıp gerekli
düzeltmeleri yapar, daha sonra sadrazam bunları bir tezkereyle padişahın onayına
sunardı.
II. Mahmut özel mülkiyete aykırı olduğu gerekçesiyle Müsadere'yi kaldırmıştır.