Professional Documents
Culture Documents
SELİM DÖNEMİ
XIX. YÜZYILDA TÜRK SİYASİ TARİHİ II
I. Abdülhamid’in hükümdarlığı, zaten savaş içerisinde olan Osmanlı İmparatorluğu’nun
Selim’in tahta çıkması devletin halk ve erkanı tarafından sevinç ve umutla karşılanmıştır.
Diğer şehzadelerden farklı olarak şehzadeliği döneminde babasının yanında bulunma ve
devlet işlerini gözlemleme şansını yakalayan III. Selim, bu deneyim ve gözlemleriyle
babasının ve kendinden önceki padişahların aksine gözü karalığı ve ileri görüşlülüğünü
herkese hissettirmiş ve böylelikle güven ve kurtarıcı vasıflarını kazanmıştır.
Ancak III. Selim tahta çıkar çıkmaz devam etmekte olan bir savaşla karşı
karşıya kalmıştır. Boğdan Ruslar tarafından işgal edilmiş ve Ruslar Tuna’yı
aşıp Talas’ı işgal etmişlerdir. Bu olayların gelişmesiyle, Sadrazam Koca Yusuf
Paşa’nın ordusuyla 27 Nisan 1789’da tamamladığı, Rusçuk’tan Tuna’yı aşma
planları ve hazırlıkları sonuçsuz kalmıştır.
Sadrazam Koca Yusuf Paşa’nın azledilip farklı serdarların başa getirilmesi
yoluna gidildiyse de sonuç değişmemiştir. Herhangi bir sonuç elde
edilememesinde, III. Selim’in ani kararları ve iki kabiliyetli devlet adamı olan
Koca Yusuf Paşa ile Cezayirli Gazi Hasan Paşa arasındaki rekabet etkili
olmuştur. Bu olaylar sırasında 1 Ağustos 1789’da Fokşani’de, Rus ve Avusturya
orduları karşısında meydana gelen yenilgiyle birlikte aslında bu süreçten sonra,
olayların Osmanlı’nın aleyhine gelişeceğini göstermiştir.
Ordunun hezimete uğradığı bu süreçte Ruslar tüm hızla Eflak’a yürümüştür.
Osmanlı ordusunun karşı harekete geçmesine rağmen, yine 22 Eylül’de Rus
ve Avusturya ordusuna karşı Boze Suyu dolaylarında yenilmiştir. Ruslar bu
süreçte Tuna’da bulunan Bükreş, Akkirman, İbrail, Bender ve Baserabya’yı
işgal etmiştir. Öyle ki yalnızca Gazi Han Paşa tarafından 23 Eylül 1789
tarihinde Rus ordusu karşısında başarı sağlanmıştır.
Fokşeni ve Boze Suyu yenilgilerinin Sırbistan ve Bosna’da duyulmasıyla,
Osmanlı ordusu ve halkının maneviyatının bozulmasına ve ordunun dağılmasına
sebep olmuştur. Böylelikle Avusturya’da bu durumdan hareketle, 8 Ekim 1789’da
Belgrad’ı ardından Semendire’yi işgal etmiş ve Nişe kadar ilerlemiştir. Bu
savaşlar sonucunda Avusturya ve Rusya için gelecek seferlerde İstanbul’a
yaklaşmak kolaylaşmıştır.
1789-1790 yıllarında Avusturya ve Rusya için barış yapma ortamı başlamışsa da
Bu sırada Rusya ile savaş halinde olan İsveç, üçlü ittifak tarafından desteklenmiş ve
Finlandiya’yı işgal etmiştir. Bunun yanı sıra 12 Temmuz 1789 da tarihinde Osmanlı
İmparatorluğu ile ittifak antlaşmasının yapılması sonucunda II. Katerina’yı
endişelendirerek Rusya’yı iki cephe arasında sıkıştırmıştır. Aynı şekilde Avusturya
İmparatoru II. Joseph’in, Belçika ve Macaristan’da meydana gelen milliyetçi
ayaklanmalarla uğraştığı sırada uzun bir görüşmenin ardından 31 Ocak 1790
yılında Osmanlı- Prusya ittifakının gerçekleşmesiyle iki ateş arasında kalmıştır.
Bastille Baskını, 14 Temmuz 1789
Hal böyleyken, Fransız İhtilalinin meydana getirdiği
kargaşa, Üçlü Birliğin doğudaki savaş fikirlerinden
vazgeçmesine neden olmuştur. Böylelikle Avusturya,
Avrupa’daki ihtilale karşı birleşip Rusların Lehistan’ın
Batıya ilerlemesine kaşı set olma gücünü kullanmaya
çalışmıştır. Rusya ise Avusturya İmparatorluğu’nun
Fransa ile sınırlarının ve akraba evliliği bağlarının olması
hasebiyle rahatsızlık yaşamıştır. Buna mukabil,
Avrupa’nın barış yanlısı olduğu bu süreçte meydana gelen
bu gelişmeler, Osmanlı İmparatorluğu’nun lehine
işleyecek bir koz olmuştur.
II. KATERİNA
Son gelişmeler ışığında III. Selim ve Sadrazam Gazi Hasan Paşa, Rusya ve
Osmanlı’nın müttefiki olan İsveç’i kendi yanına çekmeyi başarmış ve 14 Ağustos 1790
yılında bir antlaşmaya varmıştır. Bunun sonucunda Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu
savaşı tek başlarına sürdürmek zorunda kalmıştır.
III. Selimin savaşın sebebi olan nihai nedenin Kırımı almak olmasından mütevellit,
savaşa devam edilmesini savunmuş ve bunun için tüm hız çalışmalara devam
etmiştir. Bu amaçla Koca Yusuf Paşa’yı 27 Şubat 1791’de yeniden sadrazamlığa
getirse de Osmanlı ordusunun içerisinde bulunduğu düzensiz ve kötüleşen durumu
savaşın başarıyla sona erdirilmesine olanak tanımamıştır. Hatta iş başına getirilen
sadrazamların kurra çekilerek ya da istihareye yatılarak belirlenmesi aslında durumu
açıkça ortaya koymuştur.
Koca Yusuf Paşa büyük bir ordu meydana getirse de, ordunun eğitimsizlik,
moralsizlik ve askeri disiplinden yoksun oluşu birliklerin 4 Nisan 1791
tarihinde Maçin’de bozguna uğramasına ve ikinci kez Koca Yusuf Paşa
komutasındaki birliğinde 11 Temmuzda Maçin’de yenilgi almasına sebep
olmuştur. Hezimetin ağırlığı dolayısıyla 11 Ağustosta bir mütareke akdedilmiş
ve beş ay gibi uzun bir süre devam eden müzakerelerin ardından 8 Ocak 1792
de Yaş Barış Antlaşması imzalanmıştır
Bu yeni antlaşmayla birlikte; Küçük Kaynarca (1774), 1779 ve 1784’te imzalanan
Savaşlar karşısında ağır yenilgiler alan Osmanlı İmparatorluğu için, tüm kurumlarda
bir yenilik hareketine gidilmesi gerekmiştir. III. Selim’in yoğunlaştığı alan ilk
olarak askeri alandaki yeniliklere yönelmiş ve Avrupai tarzda bir ordu gereksinimi
duymuştur. Askeri alanların dışında siyasi, idari, iktisadi, mali, ticari, diplomasi ve
sosyal alanlarda da bu dönemin has özelliklerine uygun bir biçimde değişiklik ve
yeniliklere başvurulmuştur.
alınmıştır. Bu alanlarda istihdam edilmek amacıyla Fransa başta olmak üzere pek
çok devletten ihtisaslı uzman, mühendis, teknisyen, usta ve işçiler getirtilip
çalıştırılmıştır. 1773 yılında Deniz Mühendishanesi kurulmuştur. Buna ilave olarak
1795’te Kara Mühendishanesinin açılması bu işin ciddiyetini gözler önüne sermiştir.
Hatta bu mühendishaneler ve diğer askeri mektepler için gerekli kitapların tercüme
ve basımı dolayısıyla Kara Mühendishanesi bünyesinde bir matbaa ve kütüphane
oluşturulmuştur. Ordu ve donanmadaki ıslahatlar ve diğer Nizam-ı Cedid
uygulamaları için büyük kaynaklara ihtiyaç duyulması hasebiyle, bu tarz işlerin
gelirlerinin karşılanması hedeflenerek “İrad-ı Cedit Hazinesi” adıyla yeni ve
müstakil bir fon oluşturulmuştur. Nizam-ı Cedit askeri ve hazinesinin başına ise III.
Selim’in dostu olan Çelebi Mustafa Reşid Efendi getirilmiştir. Denizcilik alanındaki
işlerin başını ise Kaptan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa çekmiştir.
III. Selim’in ıslahatları arasında en orijinallerinden birisi kuşkusuz diplomasi alanında
yapılan yenilikler olmuştur. Çünkü III. Selim iktidarına kadar Avrupa devletleriyle
kurulan ilişkiler, İstanbul’daki daimî statüdeki diplomatik temsilcilikleri tarafından
sürdürülmüştür. Osmanlıların Avrupa’da daimi ikamet elçilikleri bulunmadığından
devletin dış ilişkileri yabancı elçiler ve çoğunlukla Hristiyan tebaa ve Eflak-Boğdan
Voyvodalıkları tarafından sağlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğunun bu geri kalışı 1792
Nizam-ı Cedid ıslahatlarıyla birlikte Avrupa’nın önemli merkezlerinde diplomatik
temsilci bulundurulması kararı alınmıştır. Nitekim bu tarih itibariyle Osmanlı dış
politikası kökten değişimlere uğramış ve dış işleri yeniden yapılanmaya başlamıştır.
Böylelikle Osmanlı dış meseleleri yakından takip etme ve ülke içindeki elçiliklerin niyet
ve yönlendirmelerini gözden geçirme fırsatı yakalamıştır.
Modern Türk diplomasisinin kurulmasında en büyük rol Reisülküttab Mehmed Raşid
Öyle ki III. Selim, Osmanlı’nın sadece askeri ve ekonomik anlamda değil diğer pek
çok hususta da Avrupa’dan geri kaldığını idrak ederek devletin kurtulma çaresinin tek
yolu olarak batılı tarzda yenilikler olduğunun gerekliliğini düşünmüş ve bu durumu
tek çare olarak görmüştür.
4 Mayıs 1792 tarihinde Koca Yusuf Paşa’nın, Mehmed Raşid Efendi tarafından
sadaretten azledip yerine son derece yaşlı olan Melek Mehmed Paşa’yı getirmesiyle,
Babıali’nin gerçek idarecisi olduğu kanıtlanmıştır. Bundan dolayı Mehmed Raşid
Efendi yalnızca dış politikada değil iç politika ile ıslahat hareketlerinin de bir
numaraları adamı olmuştur.
Mehmed Raşid Efendi’nin başını çektiği diplomasi alanındaki yenilikleri üç
grupta toplayabiliriz:
OSMANLI- FRANSIZ SAVAŞI
III. Selim Nizam-ı Cedid ile ıslahat ve yenilik hareketlerine uygun bir ortam yaratıp
bunları geliştirmeye başladığı sıralarda Osmanlı Devleti çok ciddi iç ve dış sorunlarla
karşılaşmaya başlamıştır. Böylelikle III. Selim, yeniliklere uygun bir ortam ve şartlardan
yoksun hareket etmek zorunda kalmıştır. Devleti sarsan iç ve dış ayaklanmaların yanında,
yenilikleri yürütmekle görevli olan yetkililerin eksikliği önemli bir etken olmuştur.
İmparatorluğu örümcek ağı gibi saran ayanlar kendi başlarına büyük sorunlar meydana
getirecek kadar güçlenmiştir. Bunların başında Balkanlardaki ayanlar gelmekteydi ki
bunlar Anadolu’dakilerden daha fazla tehlike arz etmiştir. Özellikle 1787-1792 savaşları
sırasında devletin bunlara askeri ve maddi bakımdan bağlılığı dolayısıyla denetlenmeleri
zorlaşmış ve ayanlar devlete kafa tutar hale gelmiştir. Balkanlar’da İşkodra’da Mahmud
Paşa, Silistre’de Yıllıkoğlu Süleyman Ağa, Yanya’da Ali Paşa gibi ayanlar devlete karşı
başıboş davranmış ve merkezi otoriteyi zayıflatmıştır. Bunların tavır ve tutumları
nedeniyle Sırplar ve Karadağlılar silahlanıp bağımsızlık mücadelesine girişme fırsatını
kendilerinde bulmuştur. Bu hareketler ancak 1796-1798 yılları sırasında Hakkı Paşa’nın
Rumeli valiliği döneminde kontrol altına alınabilmiştir.
1798’de Napolyon Bonaparte’ın Mısırı işgal etmesiyle birlikte III. Selim ayanlarla
barış yapmak zorunda kalmıştır. Çünkü savaş ortamında onların askeri ve maddi
gücüne ihtiyaç duyulmuştur. Buda ayanların daha geniş yetkilere ulaşmasına olanak
sağlamıştır. Mısır’ın işgali dıştan gelen en önemli saldırı olması nedeniyle Nizamı
Cedid yeniliklerini sekteye uğratmıştır. Fransa 5 Mart 1798 yılında Mısır’a savaş
açmış ve ordunun başına Napolyon’u tayin etmiştir. Yapılan hazırlıkların ardından,
19 Mayıs 1798 tarihinde Tolon’dan, 38 bin kişilik ordu, 50 savaş gemisi ve 500
nakliye gemisi yola çıkmıştır. Geminin içerisinde heykeltraş, filolog, arkeolog,
ressam ve müzisyen gibi pek çok araştırmacı da yer almıştır. 9-12 Haziran
tarihlerinde Malta’nın işgal edilmesiyle 1 Temmuz’da İskenderiye’ye çıkılmış ve 22
Temmuz’da da Kahire’nin düşmesiyle birlikte Mısır’ın işgali gerçekleşmiştir.
Mısır’ın Fransızlar tarafından işgal edilmesiyle “Doğu Meselesi” başlamıştır.
Fransa’nın Mısır Seferi
Ancak Mısır’ın Napolyon tarafından işgal edilmesi Osmanlı İmparatorluğu
başta olmak üzere Avrupa’nın tepkilerini üzerine çekmiştir. Babıali bu
meseleyi çözmek istese de yalnız çözemeyeceğini fark ederek dönemin güçlü
ülkesi İngiltere’ye başvurmuş ve birlikte savaş hazırlığına girişmiştir. Önce
İngilizlerin daha sonra da Ruslar’ın desteğini alan Babıali, Fransa’ya karşı 2
Eylül’de savaş açma kararı almıştır. Gelişmelerin İngilizler ve Ruslar
tarafından titizlikle takip edildiği bu dönemde çıkarları için hareket eden bu
devletlerle Osmanlı arasında müzakereler gerçekleşmiştir. Bunun sonucunda
Osmanlı azılı düşmanı olduğu Rusya ile 23 Aralık’ta, 5 Ocak 1799’da İngiltere
ile, 21 Ocak’ta ise İki Sicilya (Napoli) krallığı ile bir ittifak antlaşması
yapmıştır.
Tarihinde ilk kez Osmanlı İmparatorluğu kendi topraklarını işgal eden bir
ülkeye karşı diğer ülkelerle ittifak yapmıştır. Bu durum Osmanlı
İmparatorluğunun çıkarları açısından siyasi ahlakında bazı tabuların yıkılması
bakımından oldukça mühim bir gelişme olmuştur.
1799 yılında Avrupa’da savaşın yeniden şiddetlenmesiyle birlikte Napolyon, 19 Mart’ta
Akka’yı kuşatmıştır. Ancak 20 Mart-20 Mayıs tarihleri arasında Napolyon’un ordusu
hezimete uğramıştır. En büyük etkeni ise Cezzar Ahmed Paşa, Nizam-ı Cedid Ordusu ve
İngiltere’nin deniz donanması teşkil etmiştir. İngilizler tarafından donanması topa tutulan
Bonapart Kahire’ye geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bunun üzerine Temmuz ayında Ebohur
bölgesine İngiliz ve Türk donanmalarıyla birlikte 13 bin kişilik orduyla hareket eden Köse
Mustafa Paşa, 25 Temmuzda Rahminiye’de Bonapart ordusuyla karşılaşmış ve ağır bir
yenilgi alarak esir düşmüştür. Bu zafere karşın eski gücünü elde edemeyen Bonapart orduyu
Genaral Kleber’e teslim etmiş ve 22 Ağustosta Mısır’dan ayrılmıştır. Kleber, ordunun içinde
bulunduğu durumu düzeltmek amacıyla Osmanlı ile görüşmelere girişmek istemiştir.
Kleber ile barış görüşmelerinin yapılmasını kararlaştıran Osmanlı İmparatorluğu,
kendisine bu durumu bildirmiş ve ardından Mısır’ın tahliyesi için görüşmelere
başlanmıştır. 22 Aralık 1799’da Mısır’ın doğu kapısı El-Ariş’te başlayan görüşmeler,
Sidney Smith’in belirlediği esaslara göre 24 Ocak 1800 yılında bir sözleşmeyle
imzalanmış ve 31 Ocakta yürürlüğe girmiştir. Böylece Fransız ordusunun gerekirse
gemileri yeterli dönüşü sağlanmadığında, Türk gemileri aracılığıyla da ülkesine
dönmesi kararlaştırılmıştır. Kahire’nin teslim edilmesi gereken 16 marttan sonraki
tarihlerde, Kleber bölgeyi Osmanlı’ya teslim etmekten vazgeçmiş ve üzerine
Bonapart’ın iktidara geçtiği haberini almasıyla şansın kendi tarafına döndüğünü
düşünerek 20 Martta Kalyop’ta bulunan Türk ordusuna baskın düzenleyerek
kendinden sayıca fazla olan Osmanlı ordusunu yenmiş ve boşalttığı bölgeleri de
tekrar işgal altına almaya başlamıştır.
Tüm bu gelişmelerin olduğu sırada Hüseyin Paşa’nın donanmasıyla birlikte İskenderiye’ye
yöneldiği ve İngiltere’nin anlaşmaya göre tutumlarının sertleştiği sırada Kleber durumu tekrar
gözden geçirmeyi düşünmüştür. Ancak bir Türk tarafından 11 Haziran 1800 yılında
öldürülmesiyle yerine General Menou geçmiştir. Menou ile yapılan görüşmeler sırasında El-
Ariş Sözleşmesi doğrultusunda Kahire’nin boşaltılması istenmiştir. Bunu reddeden Menou bir
sene daha savaşmaya devam etse de nihayet 27 Haziran Kahire, 30 Ağustos 1801’de
İskenderiye’de El-Ariş Sözleşmesi şartları yeniden gözden geçirilmiş ve Fransa Mısır’dan
tahliye edilmiştir. 27 Mart 2802 tarihine gelindiğinde, Amiens Antlaşması yapılmış ve böylece
İngiltere, Fransa ve Osmanlı arasındaki Mısır olayı çözülmüş olup Mısır eskisi gibi
Osmanlılara bırakılmıştır.
Mısır Seferi’nin en önemli sonucu, Osmanlı- Fransız ilişkilerini kopması ve III. Selim’in,
1798 de Rusya, 1799’da İngiltere yani Fransa’nın yeni düşmanlarıyla ittifak yapmış olmasıdır.
27 Mart 1802 yılında yapılan Amiens Antlaşmasıyla, İngiltere Osmanlı ve Fransa
arasındaki Mısır meselesi çözülmüş olup Mısır eskisi gibi Osmanlılara bırakılmıştır.
Daha sonra 25 Haziran 1802 yılında yapılan Paris Antlaşması’yla da Fransa ile Osmanlı
arasında Mısır’ın işgaliyle başlayan düşmanlık resmen sona ermiştir. İngiltere’de Mart
1803’te Mısır’ı tamamen boşaltmıştır. Mısır’ın tahliyesinden sonra Osmanlı’ya uzak ve
ehemmiyetli olan bu toprak için merkezi yönetimi güçlendirmek adına birtakım
tedbirler alınmıştır. Özellikle devlete devamlı isyan hareketlerinin öncüsü niteliğinde
olan Memlükler de denetim altına alınmaya çalışılmıştır. Hatta Fransızlarla savaşmak
için Mısıra gönderilen Kavalalı Ali Paşa’da Mısır’ın yapısından faydalanarak, kısa
sürede kendi otoritesini kurmayı başarmış ve Mısır’a tam manasıyla hâkim olarak
kendisinin buraya Osmanlı tarafından vali olarak tayin ettirmiştir.
OSMANLI- RUS- İNGİLİZ SAVAŞI
Osmanlı İmparatorluğu, geleceği için büyük bir tehlike olan Rusya’dan Fransa’nın
yanında olarak darbe vurabileceğini düşünmüş böylece Fransa yanlısı bir politika
izleme mecburiyeti içerisine girmiştir.
III. Selim’in Napolyon’a karşı izlediği politika her ne kadar tepki ve tehditlere
maruz kalmasına sebep olsa da padişah ittifak düşüncesine girişmemiştir. Buna
karşılık olarak Rusya, önce Boğdan ve ardından Eflak’ın bir kısmını işgal etmiştir.
Babıali ise 22 Aralık 1806 yılında Rusya’ya resmen savaş ilan etmiştir.
İngiltere’nin de Rusyayı desteklemesinin ardından Osmanlılar bu iki devletle
savaşmayı göze almıştır. Ancak Osmanlı’nın direnişindeki en tesirli rolü Alemdar
Mustafa Paşa üstlenmiştir.
Nitekim bu süreçte Rus ordusu altı hafta içerisinde Boğdan ve Baserabya’yı ele
geçirmiştir. Pazvandoğlu’nun yardımı ile Güney Boğdan ve Dobruca Rusların
işgalinden kurtarılmıştır. Savaşın patlak vermesinden kısa bir süre sonra İngiltere’nin
Akdeniz filosu Çanakkale Boğazı’na gelmiş ve İstanbul kıyılarına kadar gelip adalar
önüne demir atmış ve Padişahın Rus isteklerine boyun eğmesini istemiştir. III. Selim
müttefiklerin teklifini reddederek Napolyon ile resmen birlik içerisine gireceğini
bildirmiştir
Sahillere toplar yerleştirilerek bir savunma hattı oluşturulduğunda İngiliz filosu çok
tehlikeli bir duruma düşmüştür. Osmanlı İmparatorluğu’nun Çanakkale Boğazı’nı
kapatmadan önce İngiliz filosu boş bir tehditten başka bir şey yapmayıp 1 Mart 1807’de
geri dönmek zorunda kalmıştır. İstanbul önlerinden ilerleyen İngiliz filosu Mısır’a
yönelip 16 Mart’ta İskenderiye’yi işgal etmiştir. Fakat Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa
İngilizleri yenilgiye uğratmıştır. Uzlaşmadan başka çare göremeyen İngilizler 14-17
eylül 1807’de Mısırdan çekilmiştir.
Rusların ilerlemesi belli ölçüde durdurulmasına rağmen, Sadrazam Hilmi Paşa
komutasındaki ordu 24 Mayıs’ta Silistre’ye ulaşmış ve Napolyon’un Polonya
harekâtında olmasından dolayı Rusların da Tuna boylarında fazla birliği yer
almamıştır. Ancak yeniçerilerin muhalefeti yüzünden Nizam-ı Cedid ve talimli
Anadolu askeri gönderilmemiş olduğundan bu derme çatma ordu Silistre’de
beklemede kalmıştır. Aynı zamanda Ruslar Kafkasya’da askeri üssü olan Tiflis
üzerinden de taarruza geçeceğinden, Erzurum valisi eski sadrazam Yusuf Ziya
Paşa’ya gerekli tedbirler alınması için emir ve yetki verilmiştir. Görüldüğü üzere,
III. Selim elinden geldiği kadar baharda meydana gelecek savaş için hazırlanmaya
devam etmiştir.
NİZAM-I CEDİD’İN SONU: KABAKÇI MUSTAFA İSYANI
1805-1807 seneleri III. Selim devrinin bir dönüm noktası olmuştur. Padişah her gün
meydana çıkan meselelerin yanına bir yenisinin daha eklenmesiyle yeteneği ve
kontrol gücünü kaybetmeye başlamıştır.
Mısır ’ın işgaliyle birlikte bu durumları en başında gören III. Selim, bu işgalle
ıslahatlarının önü kesilmiş ve devlet mali iktisadi sıkıntılarla karşı karşıya
kalmıştır. Yenilik düşmanları bu hadiselerin sebebi olarak Nizamı Cedid’i
göstermeye başlamıştır . Nizam-ı Cedid ordularının Akka’da gösterdiği başarılar
Yeniçeriler tarafından kıskanılarak onların gizli faaliyetlerinin artmasına sebep
olmuştur .
Fakat III. Selim eskisi kadar arzu içerisinde olmasa da yeniliklerin devamınını yapmakta
istikrarlı tavrını korumuştur.
NİZAM-I CEDİD ORDUSU
Bu yeniliklerden birisi olarak III. Selim, İstanbul ve Anadolu’dan sonra 1805 yılında
yayımladığı bir fermanla Edirne başta olmak üzere Balkanlarda yeni bir Nizam-ı Cedid
Ordusunu kurmak istemiştir. Fakat ayanlar padişahın aldığı bu kararla otoritelerinin zarar
göreceğini düşünerek başlarında Tirsinikli İsmail Paşa’nın bulunmasına rağmen baş
kaldırmıştır. Tirsinikli, Sadrazam Hafız İsmail Paşa’nın başını çektiği muhalif kesimlerle
işbirliği yapmıştır.
Bu süreçte İsmail Paşa, Tirsinikliği İstanbula yürümesi, padişahı devirip yerine Şehzade
Mustafa’yı tahta çıkarması ve Nizam-ı Cedid’i ortadan kaldırması için kışkırtmıştır.
Silahaltına asker almak ve eğitmek üzere Edirne’ye bir Nizamı Cedid ordusu gönderilince,
ayanlar 20 Haziran 1806’da başkaldırıp Edirne’ye ulaşmıştır.
Yardım etmeyi reddettikleri gibi Kadı Abdurrahman Paşa komutasındaki
ordunun geri çekilmemesi halinde İstanbul’a yürüyecekleri üzerine tehtitler
savrulmuş, hutbelerde padişah ismini anmaktan kaçınılmıştır.
Genişleyen bu ayaklanmayı Kadı Abdurrahman Paşa durdurmak istemiştir.
Çünkü Balkanlar bir iç savaşla yüz yüze gelmiştir.
Osmanlı- Rus savaşının başladığı, İstanbul üzerinde İngiliz tehdit ve
baskısının yoğunlaştığı bir sırada III. Selim, böyle bir iç savaşın tehlikesini
görerek baskı karşısında boyun eğme geleneğini seçenek olarak görmüştür.
Kadı Abdurrahman Paşa ve Nizam-ı Cedid Ordularının İstanbula dönmesi
emredilmiştir. Tarihte bu hadiseye « II. Edirne Vakası » adı verilmiştir.
Bu arada asi ayanlar farklı kuvvet ve yöntemlerle hizaya getirilmiş ve Sadrazam Hafız
İsmail Paşa azledilmiştir.
Fakat III. Selim 30 bin mevcutlu Nizam-ı Cedid ordusuna rağmen duygularıyla hareket
etmiş ve Nizam-ı Cedid ordusu düşmanlarının şımarmasına sebep olmuştur.
Ayanların tehditleri karşısında Nizam-ı Cedid ordusu da padişah düşmanlarının
komutasına bırakılmıştır. III. Selim isyankarları tatmin etmek isterken aslında
kendisinin ve kurduğu düzenin savunma mekanizmasını ortadan kaldırmıştır.
Bu gelişmeleri çok yakından takip eden ve iyice cesaretlenen rakipleri III. Selim’in
tahttan indirilmesi için hazırlıklara başlamıştır.
Edirne Vakasından ders almış görünen III. Selim hükümette değişikliğe gitmiştir.
Yeniçeri Ağası İbrahim Hilmi Paşa’yı sadrazamlığa, Rumeli Kadıaskeri Topal
Ataullah Efendiyi ise şeyhülislamlığa tayin etmiştir.
Fakat III. Selim 1807 Şubat ayında kriz ve pek çok kötü haberi birlikte yaşamıştır.
Bunların en önemlilerinden ilki olarak, 20 Şubat 1807’de İngiliz filosunun İstanbul
önlerinde demir atmış tehdit etmiştir.
İkinci olarak, Sudiler hac mevsiminde Mekke ve Medine’yi işgal etmiş ve Vahhabi
doktrini uygulayarak Osmanlı’nın İslam dünyasındaki prestijini darbelemiştir.
Tüm bu gelişmeler neticesinde isyan harekatının hazırlanma zeminleri
oluşmuştur. Nihayet padişahın ve ülkenin bu durumundan yararlanmak
isteyen yeniçeri yamakları, sadrazamdan gizlice aldıkları bilgiler
doğrultusunda başlarında Kabakçı Mustafa olduğu halde başkaldırıp Yusuf
Agah Efendi ve Mahmud Raif Efendi’yi şehit etmiştir.
TEŞEKKÜRLER…